You are on page 1of 530

YAYIN NU: 561

KÜLTÜR SERİSİ: 246

Birinci Basım: 1965, T.K.A.E.


İkinci Basım: 1969, ib ra n Neşriyat Yurdu
Üçüncü Basım: 1980, Dergâh Yayınları

Sekizinci Basım: 2003, Ötüken


Dokuzuncu Basım: 2005
Onuncu Basım: 2008

T.C.
KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
SERTİFİKA NUMARASI
1206-34-003178

ISBN 9 7 8 -9 7 5 -4 3 7 -4 7 0 -4

Ö T Ü K E N N E Ş R İY A T A.Ş®
İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3 34433 Beyoğlu-İstanbul
Tel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293 88 71 - Faks: (0212) 251 00 12
Ankara irtibat bürosu:
Yüksel Caddesi: 33/5 Yenişehir - Ankara
Tel: (0312) 431 96 49
İnternet: www.otuken.com.tr
E-posta: otuken@ otuken.com.tr

Kapak Tasarımı: grataNONgrata


Dizgi- Tertip: İskender Türe
Kapak Baskısı: Birlik Ofset
Baskı: Yaylacık Matbaası (0212) 612 58 60
Cilt: Yedigün Mücellithanesi
İstanbul - 2009
Ötüken’de Yayınlanması Münâsebetiyle

Merhum Prof. Dr. Osman TURAN’ın eserlerini peşpeşe yayınlamaya heyecanla devam
ediyoruz.

Geçtiğimiz asırda, Türk Tarihi hakkındaki araştırmalarıyla ilim ve fikir hayatımızda


derin izler bırakmış olan bu değerli şahsiyetin, bu defa, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm
M edeniyeti adlı eserini takdim ediyoruz.

İlk basımı 1965 yılında T.K.A.E., ikinci basımı 1969 yılında Turan Neşriyat Yurdu tara­
fından yapılmış; daha sonra bazı eklemeler ve düzeltmelerle üçüncü basımı Dergâh
Yayınlarınca gerçekleştirilmiş ve hocanın notlarından yapılan eklemelerle eser daha mü­
kemmel bir hale getirilmiştir ki, Dergâh’ın 3. basımla ilgili "Sunuş"unu aynen muhafaza
ettik. Gösterdikleri gayret ve hassasiyetten dolayı Dergâh’a takdir ve şükranlarımızı su­
narız. 8. basım’ıyla yeniden tetkiklerinize sunulan eserin önceki basımlarında gözden her
nasılsa kaçmış bulunan önemli bazı isim, tarih ve ifade hataları düzeltilmeye çalışılmış,
en azından asgarîye indirilmiştir.

Hayırlı olması dileğiyle...

Ö tü k e n N eşriy a t A.Ş.
SUNUŞ

Selçuklular tarihi ile ilgili çalışmalarıyla tanınan merhum Prof. Dr. Osman Turan,
Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyünde 1914 yılında doğdu. İlkokulu Çay­
kara’da, ortaokulu Bayburt’ta okudu. Liseyi ise Trabzon’da başlayıp Ankara’da bitirdi.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’ne girdi (1935) ve Fuat Köprü-
lü’nün talebesi oldu. 1940 yılında Fakülteden mezun olunca aynı kürsüye asistan oldu.
12 Hayvanlı Türk takvim i adlı teziyle doktor ünvanını kazandı (1941. Adı geçen tez
aynı yıl Ankara’da basıldı). 1944 yılında doçent, 1951 yılında da profesör oldu.
Hocası Fuat Köprülü gibi Demokrat Parti saflarında siyasete atıldı. 27 Mayıs hare­
ketiyle beraber tutuklandı ve Yassıada’da onaltı ayı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Daha
sonra kurulan Adalet Partisi’nden Trabzon Milletvekili seçildi (1965). Genel Başkan Yar-
dımcılığı’na kadar yükselmesine rağmen parti yöneticileriyle geçinemedi ve siyasetten
çekildi.
Merhum Osman Turan’ın ağırlıklı bir şekilde kitap neşriyatına başlaması da bu tarih­
lere rastlamaktadır. Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm M edeniyeti (1965), Türk Cihân
Hâkim iyeti M efkuresi Tarihi (I, II, 1969, 1971), Selçuklular Zamanında Türkiye (1971),
Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973). Bu eserleri dışında metin, vakfiye, vesika
neşri yanında; İslâm Ansiklopedisine yazdığı geniş maddeler; yabancı dergilerde yayım­
lanan makaleleri de büyük bir yekûna ulaşmaktadır. Bunlardan başka gazete ve dergiler­
de Türkçe olarak yayımladığı günlük makale ve fıkralar da hayli kabarıktır (Bu makale ve
fıkraların bir kısmı vefatından sonra yayımlanmıştır).
Merhum son yıllarda "Ortaçağda Türkiye iktisat tarihi” üzerinde çalışmaktaydı. Ne
yazık ki ömrü vefa etmedi. 17 Ocak 1978 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştuğu zaman
ilim dünyası bir yıldızını daha kaybetmiş oldu.
Şüphesiz merhum Osman Turan’ın en mühim eseri Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm
M edeniyeti'dir. Bu eserde Selçuklu tarihinin kaynakları, bu sahada yapılan araştırmalar
üzerinde durulduktan sonra Selçukluların menşeleri, ilk devirleri, Selçuklu imparator­
luğunun kuruluşu, yükseliş devri, azamet devri, duraklama ve inhitat devirleri ve Türkiye
Selçukluları üzerinde durulmakta, Selçuklu imparatorluğunun bu devirlerinde münâ­
sebette bulundukları devletler, kabileler ve siyasî olaylar üzerinde de yeterli ve doyuru­
cu bilgiler verilmektedir. Bundan sonra Selçuklular devrinde Türk İslâm medeniyeti
konusuna geçilmekte, Selçukluların İslâm medeniyetine getirdikleri genişliğine ele alın-
8 _____________________________________________________________________________SELÇUKLUI AH I AHİMİ

maktadır. Bu bölümde mimarîden musikîye varıncaya kadar devrin yaşayış şekli, hayata
bakışı ele alınmakta, bu bilgilerle İslâm medeniyeti arasında sağlam bağlar kurulmaya
çalışılmaktadır. Kitabın son bölümünde ise Türk-İslâm medeniyetinin gerileyiş sebepleri
üzerinde durulmakta, özellikle Moğol istilası konusu derinliğine araştırılmaktadır.
Konular ele alınırken, konularla ilgili -özellikle- müsteşriklerin verdikleri hükümler
ve gayrı müslim müelliflerin kaleme aldıkları tarih kitapları da tenkide tâbi tutulmakta
ve doğrunun tespiti için elden gelen bütün gayret sarf edilmektedir.
Merhum vefat etmeden önce bu eserini üçüncü baskıya hazırlamak için bazı ilave
çalışmalarını sürdürüyordu. Bu ilaveleri bitirmeye de ömrü yetmedi. Çoğu Osmanlıca el
yazısıyla yapılan bu ilaveler Müessesemiz tarafından elden gelen bütün titizlikler gösteri­
lerek Latin harflerine çevrildi ve birkaç defa kontrol edildi, imlâsınınkendiimlâsına
uyması için özel gayret sarfedildi. Metin aralarında yer alan pek çok ilaveyiburada oku­
yuculara aktarmak mümkün olmamaktadır. Yalnız kısım olarak yapılan ilaveleri burada
vermeyi uygun bulmaktayız:

II. Bölüm, 5. kısım: Selçuklular ile Karahanlılar arasındaki ilk münâsebetler (s. 69),
II. Bölüm, 6. kısım: Selçuklular ve Oğuz Yabguları (s. 76),
V. Bölüm, 12. kısım: Yeni Türk muhâcereti (s. 257),
V. Bölüm, 13. kısım: Kıpçakların Balkanları ve Kafkasları aşması (s. 265),
V. Bölüm, 14. kısım: Türk dünyası ve Kıpçaklar (s. 269).

Dergâh Yayınları, uzun zamandan beri aranmakta olan böyle bir eseri ilim dün­
yasının hizmetine sunmaktan büyük mutluluk duymaktadır. Bu vesile ile eserin yeniden
basımında bize yardımlarını esirgemeyen Muhterem Satia Turan Hanımefendi’ye teşek­
kür ederken Merhum müellifi hayırla yâd ediyor, Allah Teâlâ’dan rahmet diliyoruz.

Dergâh Yayınları
İÇİNDEKİLER

S U N U Ş ........................................................................................................................................................ 7
Ö N S Ö Z .....................................................................................................................................................13

GİRİŞ
SELÇUKLU T A R İH İN İN KAYNAKLARI VE
A RA ŞTIRM ALA R

1. S elçu k lu T a rih in in K ay n ak lan H a k k ın d a .........................................................................21


2. S elçuklu T a rih i A ra ştırm a la rın a D a ir................................................................................ 40

I. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN M EN ŞELER İ VE İLK D EV İRLERİ

1. S elçu k lu ların M e n şe ’i .............................................................................................................. 54


2. S elçu k lu lar ve H a z a rla r M e s e le s i........................................................................................57
3. O ğ u zların H ay atla rı ve D in le r i.............................................................................................61
4. S e lçu k lu ların T a rih S a h n e sin e Ç ık ış ı................................................................................ 64
5. S elçu k lu lar ile K arah an lılar A ra sın d ak i İlk M ü n â s e b e tle r........................................ 69
6. S elçu k lu lar ve O ğ u z Y a b g u la rı.............................................................................................76
7. S e lçu k lu ların M â v e râ ü n n e h r’d ek i H a y a tla rı..................... 85
8. K arahanlı ve G azn eliler ile M ü n â s e b e tle r....................................................................... 88
9. Ali T e k in ile M ü câd ele ve H â riz m ’e G ö ç..........................................................................92
10. H o ra s a n ’a G öç ve M u h ta riy e t..............................................................................................94
11. S elçu k lu ların İstik lâl K azan m ası, 1 0 3 8 ........................................................................... 97

II. BÖLÜM
SELÇU KLU İM PA R A T O R L U Ğ U ’N U N K URULU Ş D EV Rİ

1. D a n d a n a k a n Z aferi, 1 0 4 0 .................................................................................................... 103


2. S elçuk D e v letin in K u ru lu şu ve M â h iy e ti................................................. 106
3. Y eni F e tih le r ve D ev le tin G e n işle m e si........................................................................... 109
1 0 _______________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

4. P ay itah tın R ey’e N ak li...........................................................................................................111


5. S elçuklu S u ltan ları ve A n a d o lu ’n u n F e th i S e b e p le r i................................................ 112
6. U m û m î T ü rk M u h â c e re ti.....................................................................................................116
7. İlk A n ad o lu G a z a la rı............................................................................................................. 119
8. H asan -k ale Z a f e r i....................................................................................................................121
9. S elçuk-B izans B arış A n la ş m a s ı..........................................................................................123
10. T u ğ ru l-b e g ’in M erkeziy etçi F a a liy e tleri......................................................................... 125
11. Ç ağ rı-b eg ve İnanç Y a b g u ................................................................................................... 127
12. T u ğ ru l-b e g ’in A n ad o lu S e fe ri............................................................................................ 129
13. S elçuklu S u ltan lığ ı ve İslâm H a life liğ i............................................................................131
14. Şi’île rin T a a rru z u , T u ğ ru l-b e g ’in D ü n y a S u lta n ı İlân E d ilm e si............................ 134
15. Ş eh zâd e İs y a n la rı....................................................................................................................136
16. B ağdad’ın K u rtarılışı ve K u ta lm ış’ın İs y a n ı..................................................................138
17. T u ğ ru l-b e g ’in E vlen m esi ve S on G ü n le r i..................................................................... 141

III. BÖLÜM
SELÇUKLU İM P A R A T O R L U Ğ U N U N YÜKSELMESİ

1. A lp A rsla n ’ın S a ltan a tı ve K u ta lm ış .................................................................................147


2. A lp A rsla n ’a K adar A n ad o lu G a z a la rı.............................................................................150
3. A lp A rsla n ’ın K afkasya ve A n a d o lu S e fe r le ri............................................................... 154
4. Ş eh zâd elerin T âyini v e T ü rk is ta n S eferi......................................................................... 157
5. A n ad o lu A k ın la rın ın G e n işle m e si.................................................................................... 160
6. A lp A rsla n ’ın İkinci K afkasya S efe ri................................................................................ 163
7. S elçuklu K u d re tin in Y ay ılm ası.......................................................................................... 165
8. A n ad o lu G azaları ve B izan s’ın M u k a b e le s i...................................................................167
9. A lp A rsla n ’ın A n a d o lu ve S uriye S eferi.......................................................................... 169
10. E l-b asan ve Y avgulu lar M e s e le s i..................................................................................... 171
11. A lp A rslan ve B izans İ m p a r a t o r u .................................................................................... 176
12. M alazgirt M eydan M u h a r e b e s i......................................................................................... 178
13. A lp A rsla n ’ın T ü rk is ta n Seferi ve A n a d o lu ’n u n F eth i E m ri.................................. 187
14. A lp A rsla n ’ın T a rih î Ş ah siy eti ve E s e ri.......................................................................... 191

IV. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN A ZA M ET DEVRİ

1. M elik -şâh ’ın S a ltan atı, İç ve D ış H â d is e le r.................................................................. 197


2. K afkasya Seferi, A n a d o lu ve S u riy e M e s e le le ri...........................................................199
SELÇUKLULAR TARİHİ----------------------------------- --------------------------------------------------------------------------- 1 1

3. Diyarbekir’in ilhakı ve M erv ân île rin İn k ıra z ı...............................................................20 2


4. M elik -şâh ’ın H o rasa n ve A n tak y a S e fe rle ri...................................................................2 0 4
5. M elik -şâh 'ın Taç G iym esi ve H alîfen in D ü ğ ü n ü ........................................................ 20 6
6. M elik -şâh ’ın T ü rk is ta n Seferi ve M illî T ü re n in K u d r e ti......................................... 208
7. M elik -şâh ’ın C ih an H âk im iy eti D â v a s ı.......................................................................... 211
8. M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk A ra sın d a G e rg in lik ......................................................213
9. M elik -şâh ’ın Ş a h s iy e ti.......................................................................................................... 2 1 8

V. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN D URAK LAM A VE
İN H İTA T D EV İRLERİ

1. S elçuk D e v letin in İç ve D ış B u h ra n la ra U ğ ra m a s ı.....................................................225


2. B erkyaruk ve M eh m e d T a p a r M ü c â d e le s i.....................................................................229
3. S u ltan M eh m ed , H açlılar ve G ü rc ü le r............................................................................ 231
4. S u ltan S ancar ve S elçuk İh tişa m ın ın D irilm e s i...........................................................2 3 4
5. S an car’m S a lta n a tı..................................................................................................................2 3 6
6. K ara-hıtay İstilâ sı ve S u lta n S a n c a r................................................................................. 2 4 0
7. Y eni Bir O ğ u z İ s tilâ s ı........................................................................................................... 243
8. Irak S elçukluları, İn k ıraz D e v ri.........................................................................................2 4 7
9. Son S u lta n la r ve H a lîf e le r...................................................................................................2 5 0
10. K irm an S e lç u k lu la rı..............................................................................................................253
11. Suriye S e lç u k lu la rı................................................................................................................ 255
12. Yeni T ü rk M u h â c e re ti.......................................................................................................... 2 5 7
13. K ıpçakların B alkan ları ve K afkasları A ş m a s ı.............................................................. 26 5
14. T ü rk D ü n y ası ve K ıp ç a k la r................................................................................................ 269

VI. BÖLÜM
TÜRK İYE SELÇUKLULARI

1. T ü rk le rin A n a d o lu ’d a Y e rle ş m e s i....................................................................................2 7 7


2. T ü rk iy e S elçu k lu ları D e v le tin in K u ru lu şu ( 1 0 7 5 ) .................................................... 28 0
3. S ü le y m a n -şâ h ’d an S o n ra T ü rk iy e .....................................................................................28 5
4. B u h ran D evri ve T ü rk le rin O rta A n a d o lu ’ya Ç e k ilm e si.......................................... 288
5. T ü rk iy e S e lç u k lu la rın ın Y ükseliş D e v r i........................................................................ 291
6. İn h ita tın B aşlam ası ve M oğol İ s tilâ s ı............................................................................. 2 9 6
7. A n a d o lu ’n u n T ü rk le ş m e si ve M oğol İ s til â s ı............................................................... 299
1 2 _______________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

V II. BÖLÜM
SELÇUKLULAR D E V R İN D E TÜ R K -İSLÂ M M E D EN İY ET İ

1. D ev letin S iyasî B ünyesi ve K a r a k te r i..............................................................................305


2. A sk erî ve İd arî M ü e s s e s e le r............................................................................................... 308
3. A tab eg lik ve H a tu n la rın Siyasî R o lü ............................................................................... 31 0
4. S elçuklu D ev rin d e D in ve M e z h e p le r.............................................................................. 312
5. S elçu k lu lar ve B â tın île r........................................................................................................ 315
6. S elçu k lu lar ve G ayrı M ü s lim le r......................................................................................... 319
7. S elçu k lu lar D ev rin d e İlm in H im ây esi ve F ik ir H ü r r iy e ti........................................ 3 2 2
8. İlim ve K ü ltü rü n Y ü k selm esi ve Y a y ılm a sı.................................................................. 328
9. İk tisa d î ve İçtim a î Y ü k s e liş ................................................................................................ 338
10. Ş ifâ-h ân eler ve H ayır M ü e s se se le ri..................................................................................342
11. T ü rk iy e S elçuk lu ları, M ü slü m a n ve H ıristiy a n H a lk ................................................3 4 7
12. S elçuklu D evleti ve T ü rk iy e ’n in İk tisa d î T e k â m ü lü ................................................. 3 5 4
13. Sanâyi, İs tih s a l ve D ış T ic â re t............................................................................................359
14. S ervet B irikim i ve H ay at S ev iy e si.................................................................................... 365
15. P ara İk tisa d iy a tın d a T ek â m ü l ve Y eni U s û ll e r ........................................................... 372
16. S elçu k lu lar D ev rin d e G üzel S a n a tla r..............................................................................381
a) M im a rî..................................................................................................................................381
b) R esim ve H e y k e l.............................................................................................................. 385
c) M ü z ik ................................................................................................................................... 391

V III. BÖLÜM
TÜRK -İSLÂM M E D E N İY E T İN İN
İN KİŞAFI VE İN H İTA T I

1. S elçu k lu lar H a k k ın d a İslâm M ü te fe k k irle ri................................................................. 403


2. S elçu k lu lar D ev rin d e T ü rk D ili ve E d e b iy a tı...............................................................413
3. S elçu k lu lar ve A v ru p a M e d e n iy e tin in D o ğ u ş u ............................................................ 423
4. Siyasî B u h ra n D e v rin d e T ü rk -İslâ m M e d e n iy e ti........................................................ 436
5. T ü rk is ta n ’ın E tn ik D u r u m u ............................................................................................... 4 4 6
6. T ü rk le rin İslâm M e d e n iy etin in K u ru lu şu n d a k i M e v k ii...........................................4 6 0
7. İslâm M ed e n iy e tin in İn h ita tı M e se le si........................................................................... 4 68
8. M oğol İstilâsı ve T ü rk - İslâm M e d e n iy etin in Ç ö k ü ş ü ............................................. 4 7 7

U M Û M Î KİTABİYAT K aynak ve T e tk ik le r .................. 499


İN D E K S .................................................................................................................................................513
KİTAP İN D E K Sİ.................................................................................................................................541
Ö N SÖ Z

Türkler, İlk-çağlardan O rta-çağların sonlarına değin, İç Asya’d a n Uzak Şark,


H indistan, O rta A vrupa, B alkanlar ve Yakın Şark istikam etlerinde bir çok istilâ
ve göçler yapm ışlar; türlü ülkelerde çeşitli devletler ve im paratorluklar, geçici ve
sürekli yurtlar kurm uşlardır. Türklerin d ü n y a üzerinde bu yayılış ve hâkim iyet
hareketlerini dört büyük devre ayırm ak m üm kündür. G erçekten İslâm dan önce
K un (H iung’nu, H un) ve G ök-türk kağanlıkları, İslâm dan sonra Selçuklu ve Os-
manlı sultanlıkları bu d ört büyük devri teşkil ederler. İlk iki devir, O rta-A sya’d a
Türk nüfusu kaynak ve kuvvetini m ey d an a getirmekle ve dü n y a tarihinde de
m ühim bir rol oynam akla b erab er b u devirlerin Türkistan dışında vukûbulm uş
yayılm a ve tesirleri asırların derinliklerine göm ülür ve zam anla izleri kaybolur.
B una m ukabil Selçuklu ve Osm anlı devirleri Türk ve İslâm m edeniyet ve mefkû-
relerinin imtizaciyle m üstesna bir ehem m iyet kazanır; Türk ve d ü n y a tarihlerinde
büyük bir kudret ve hayatiyetin mümessilleri olarak cihan-şûm ul ve millî tesirleri
günüm üze k ad ar d ev am eder. Bu azîm fark ve ehem m iyeti kavram ak için de
sadece Selçuklu ve O sm anlı im paratorluklarının Türk ve İslâm kavimlerinin ka­
derinde oynadıkları rolü, İslâm m edeniyetini kurtarm a, yükseltm e ve y aşatm a­
larını düşünm ek, Yakın Şarkın, A nadolu ve Balkanların Türkleşmesini, A vrupa
m edeniyetinin d oğuşu sebeplerini ve nihâyet Akdeniz sahillerine hâkim olarak
d ü n y a siyasetinin mihverini teşkil etm elerini gözönüne getirm ek kâfidir1.
İslâm dan önce ve sonraki devirler arasında gözüken hususiyetleri ve farkları
belirtmek, Türk ve İslâm unsurlarının terkibi ile husule gelen kudreti gösterm ek
m aksadiyle birinci ve ikinci devirde O rta-A sya’d an H azar ve K aradeniz şimali,
Balkanlar ve O rta-A vrupa’ya k ad ar asırlarca yapılan Türk göçlerini bu ülkelerin
Türk kavim lerine yurt haline geldiğini, fakat buralarda bir takım tarihî hâtıra ve
izlerden b aşka bir şey kalm adığını, b u n a m ukabil son iki devrin büyük kudret ve
tesirlerinin asırlarca devam edip zam anım ıza kadar intikal eylediğini hatırlatm ak

1 Rahmetli M. H. Yınanç İslâm tarihinde Âl-i Resûl, Âl-i Selçuk ve Âl-i Osman olmak üzere üç büyük
sülâle olduğunu daima tekrar etmekle bir hakikati belirtirdi.
1 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

d a yerinde olur. Öyle ki, M üslüm an Oğuzlar, Selçuklular idâresinde, İslâm ülke­
lerine ve A nadolu’ya doğru cenuptan göç ederlerken Ş am an î Peçenek, Uz (O-
ğuz) ve Kıpçak(Kum an)lar d a aynı şimal yolu ile Balkanlar’a kadar ilerliyorlardı.
H em en aynı kesafette vukubulan b u iki Türk m uhâceretinden birincisi nasıl yeni
bir devrin ve hayatiyetin başlangıcı, millî birlik ve şuûrun âmili olm uş ise, bu
m anevî unsurlardan m ahrum kalan İkincisi d e öylece dağılm aya ve tesirsiz kal­
m aya m ahkûm bulunm uş; birbirleri veya hıristiyan kom şuları tarafından eritilmiş
ve tarihe intikal etmiştir. Nitekim A ltun-O rdu devletinin kuvveti ve dayanağı d a
kadîm Oğuzların bakiyeleri, Bulgarların ve son olarak d a Kıpçakların İslâmlaş­
ması sâyesinde m üm kün olmuş; Kırım, Kazan ve İdil-Ural Türklüğü d e bu suretle
m evcud olm uştur. B ununla b erab er cen u p yolu ve A nadolu’d a karşılaşılan fetih
zorlukları ne k ad ar ağır ise jeopolitik im kânlar d a şim ale nazaran o derece m ü-
sâiddir.
“Selçuklular tarihi ve Türk-İslâm m ed en iyeti” adını verdiğimiz bu kitap işte
bu devirlerden üçüncüsünü ele alm aktadır. B ununla berab er bu eser ne bu m u ­
azzam devrin bir hikâyesidir ve ne de o n u siyasî, İktisadî, İçtimaî ve kültürel
cepheleriyle ve kül halinde tetkik e d en sistemli bir tarihtir. G erçekten b u rad a
sadece bu devrin bazı m ühim safhaları aydınlatılm ağa ve bir kısım büyük m ese­
leler yeni araştırm a ve görüşlerle m ey d an a konm ağa çalışılmıştır. Bu husûsiyeti
dolayısiyle b u esere Selçuklular tarihine giriş nazariyle bakm ak câizdir. Selçuklu­
ların başlangıç, kuruluş ve yükseliş devirleri, ehem m iyetleri dolayısiyle, kitabın
hacm ine nisbetle, oldukça tafsil edildiği halde m u ah h a r devirler ancak en u m û ­
m î çizgileriyle yazılmıştır. Meselâ Sultan S an car devri büyük bir ehem m iyet arz
etm ekle b eraber, bir y an d an askerî bakım dan tetkik edildiği, öte y an d a n da
evvelki zam anlara n azaran m u a h h a r tesirleri ikinci dereceye düştüğü için bu
devir sadece bazı m ühim siyasî safhalariyle ve çok kısa olarak çizilmiştir. B una
karşı S ultan S an car zam anı m edeniyet tarihinde büyük bir ehem m iyet taşıdığı
için d a h a çekici olm uştur. Selçuklu İm paratorluğu’nun kuruluşuna ve A n ad o ­
lu’nun türkleşm esine âmil olan Büyük Türk m uhâcereti ve A nadolu’nun türk-
leşmesi, b u güne değin sebep ve neticeleri ile karanlık kaldığı, işlenmediği ve
hatta çok d efa yanlış anlaşıldığı için eserde bu insan akınm a oldukça geniş bir
yer verilmiş ve türlü bahislerde ele alınmıştır. B ununla berab er yine d e tafsilâtı
“B ü y ü k Türk m uhâcereti ve A n a d o lu ’nun türkleşm esi” adiyle hazırlam akta oldu-
Qtımıız bir kitaba bırakılmıştır.
l üıklV'1 ' '••lı.ııklul.nı tarihi, bir çok cepheleri ile, ne derece büyük bir ehem -
ınly»l m tul» İ m i n i | , t ı İ m o nlsbette kısa olarak yazılmıştır. B ugüne k ad ar ka-

ımııiılT ıı İçimi» kalan ıl»»ıln lılünı Ansiklopedisi nde çıkan m akalelerimiz ve


SELÇUKLUI AK I AKİMİ 15

başka araştırm alarım ızla bir derece aydınlanm ış olması b u n a seb ep olduğu gibi
d a h a fazlası bu devrin siyasi tarihinde' ve "Ortaçağ Türkiye İktisadî tarihi” adiyle
neşredeceğim iz eserlerde verilecektir. C am bridge History o f İslam cildinde b a ­
sılmakta olan “O rta Ç ağlarda A nadolu” bölüm ü d e bu kısmın biraz tâdil edilmiş
bir şeklinden ibarettir.
Selçuklularla başlayan yeni devrin İslâm m edeniyeti ve kavimlerinin kud­
retinde, ve d ü n y a tarihinde kazandığı m üstesna ehem m iyet o n u n bu hususiyeti
üzerinde sık-sık durm am ızı ve m ey d an a çıkan Türk-İslâm m edeniyetine ait k a­
rakterleri belirtmemizi gerektiriyordu. Filhakika Türkler, kronolojik sıra ile, İslâ-
miyeti A rap ve İranlılardan sonra kabul etm iş ve bu m edeniyete büyük hizm et­
lerini de Selçuklular devrinde yapm ışlardır. M üslümanlığı ve İslâm m edeniyetini
İranlılar vasıtasiyle öğrenen Türkler, Selçuklulardan önce ve onlar zam anında
nasıl büyük ölçüde İran kültür tesirine m aruz kalmışlarsa, bu kültür ve edebiyatın
yükselm esine de o derece hizm et etm işler ve nihâyet kendi kültürlerini de İslâm
d ünyasına getirmişlerdir. Selçuklular devrinde gelişen Türk-İslâm m edeniyeti
faaliyetlerine A raplar ve İranlılar yine ileri d erecede hizmet etm ekle b erab er g e­
rek yeni gelen kültür unsurları ve gerekse d a h a kesif bir şekilde Türk âlimlerinin
iştirakleri, b u m edeniyete Türk-İslâm ismini verm ek lüzum unu göstermiştir. Zira
İslâm dünyası ve m edeniyeti b u sâyede yeni bir aşı ve hayatiyet kazanmıştır. İşte
İslâm m edeniyetinin b u inkişafı ve âmilleri m ey d an a konm adıkça Selçuklular
tarihi ve ehem m iyeti kavranılam az. Halbuki eskiden hem tetkiklerin kıyâfetsizliği
ve hem d e hissi sebepler A vrupa’d a Türklerin ve hususiyle Selçukluların İslâm
m edeniyetinin yükselm esine değil inhitatına âmil olduklarına dair bazı sakat
görüşlerin ve peşin hüküm lerin yayılm asına sebep olm uştu. Bugün ilmi bir d a ­
yanağı kalm ayan b u m enfî fikirler artık itibardan düşm üş ise de yine Türk ve
İslâm tarihi tetkiklerinin henüz kâfi d ereced e ilerlememiş bulunm ası Selçukluların
m edeniyet tarihindeki rollerinin anlaşılm asına imkân vermemiştir. H attâ ihtisas
sahasın d a olduğu gibi o n u n dışında kalan neşriyatta d a hâlâ eski hatalı görüşlere
rastlanm aktadır. Nitekim O rta-çağ A vrupa tarihinin otoritelerinden biri olan
H enri Pirenne Türk tarihi hakkında tarafsız ve m üsbet bir görüşe sahip olm adığı
gibi o n d a n son ra ve kendisine nazaran çok zayıf olan J. Pirenne d e hâlâ Sel­
çukluları İslâm m edeniyetinin inhitatına âmil sayan sakat bir görüşü um ûm î tari­
hinde belirtmiş ve memleketimizin ilim ve kültür bakım ından içinde bulunduğu
zayıf du ru m böyle bir sakat eserin Türkçeye tercüm esine d e sebep olm uştur. Bu
hususlar d a Selçuklular devrinin m edeniyet tarihi bakım ından taşıdığı ehem -

2 Nitekim Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserimiz siyasî tarihi meydana koy­
muştur.
1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

miyeti arttırmış ve bizi devrin İlmî, kültürel, İktisadî ve İçtimaî meseleleri üzerinde
durm ağ a m ecbur etmiştir. Türklerin Selçuklulardan önce A raplar ve Farslar y a ­
nında İslâm m edeniyetinin kuruluşu hizm etlerine katılmaları d a bu m esele ile
ilgili idi. Bu alâka bizi Türklerin İslâm m edeniyetinin kuruluşundaki mevkileri ve
Türkistan’ın tarihî etnik d urum u hakkında bir fikir sahibi olm ağa sevk eder. Bu
m evzulara iki kısa bahis tahsis ederek u m ûm î bir göz atm am ızın sebebi de bu-
dur.
Selçukluların d ü n y a tarihinde dikkati çekm em iş bir rolü de Haçlı sefer­
lerinden son ra İslâm m edeniyetinin A vrupa m edeniyetinin do ğ u şu n a âmil olm a­
sına tesir etm eleri idi. G erçekten İslâmın O rta-çağ Avrupasını karanlıklardan
aydınlığa çevirm esinde başlıca rolü hakkında, G arp ta bir m iktar araştırm a y a ­
pılmış ise de bu büyük m edeniyet intikalinde Selçukluların hizmet ve tesirleri bir
türlü düşünülm em iş ve Selçuk tarihinin m eçhul kalması böyle bir m eselenin
m evcudiyetini de m ey d an a çıkarmamıştı. Bu sebeple bu m esele de b u ra d a yeni
görüş ve vesikalarla ileri sürülm üştür. Büyük Selçuklu İm paratorluğu’nun siyasî
buhranlara uğram ası ilim ve felsefe üzerinde bazı akisler bırakm ış ise d e İslâm
m edeniyetinin inhitatında ciddî bir tesir yapm ış değildir. Bu husus d a bir bahisle
ele alınmıştır. Bugün İslâm m edeniyetinin inhitatı âmillerine dair eski sakat gö­
rüşler terk edilm ekle berab er yine de b u inhitatın başlıca sebepleri ortaya k o n a­
m am ış ve A vrupa’d a yapılan araştırm alar d a h a ziyâde neticelere veya ikinci
derecede âmillere yönelmiştir. Bu m ünâsebetle hakikî inhitat âmili olarak Moğol
istilâsı ve o n u n neticeleri üzerinde durulm uş ve her halde m esele hal yoluna
girmiştir. Böylece bahis m evzuu m eseleleri ve hususiyetleri dolay isiyle, bu eserde
bir takım yeni görüşler ve tezler ileri sürülm ek sureti ile intişar etm ekte ve ilim
adam larının dikkatine sunulm aktadır.
Aslında b u kitap biri Islâm dan önceye ait olm ak ve O sm anlılara kadar gel­
m ek üzere beş ciltlik bir Selçuklu tarihinin m ühim bahis ve m eselelerinin bir
hulâsası olarak vücut bulm uştur. Bu eserin okuyucuları derhal bir ifade kesâfeti
ve hattâ kelim elerden tasarruf gayreti ile karşılaşacaklar; bazı yerlerde izahların
rah atça veya kâfi d ereced e yapılm adığını hissedecekler; kaynakların verilişi ve
naklinde (transcription) bir takım, teknik ıttıradsızlıklara veya eksiklere rastlıya-
caklar; m ühim m evzu ve m eselelerde kaynaklara ait teyit vesikaları (pièces de
justification)nın konulm am ış bulunm ası sebeplerini soracaklardır. Eserin aslında
Islâm A nsiklopedisi'n d e Selçuklular m addesi olarak hazırlanmış b u lunduğunu ve
b u m aksatla yazıldığını belirtmekle kısm en b u suallerin cevabını verm iş ve bu
hususiyetlerin sebebini m ey d an a koym uş oluyoruz. Filhakika bu eser, bazı kasıtlı
SELÇUKLULAR TARİHİ 17

ihtilâflar yüzünden İslâm A nsiklopedisi'nde basılam am ış ve şimdi müstakil bir


kitap olarak neşir sahasın a çıkmış bulunm aktadır.
G erçekten bu kitabın siyasî tarih bölüm leri (s. 51-304) İslâm A nsiklope­
d isin e tevdi edilen m etnin aynı olup b u ra d a sad ece kaynaklar satırlar arası yeri­
ne ayak notlarına nakledilmiştir. Eserin m ed en iy et tarihi bölüm leri (s. 3 0 4 vd.)
ise esasında bir değişiklik yapılm am akla b eraber, genişletilmiş ve bugünkü şekil
m ey d an a gelmiştir. M akalenin so n u n a konm uş bibliyografya kısmı d a biraz d a h a
tafsil edilerek b aşa alınmış ve Giriş kısmını (s. 19-50) teşkil etmiştir.
Bu eseri Türk vatanının kuruluş başlangıcını teşkil eden Malazgird zaferinin
9 0 0 ’üncü yıl d ö n ü m ü m ünâsebetiyle büyük gazi Alp Arslan’ın yüce ruh u n u tak­
dis ve bu zaferi kazanırken şehit olan arkadaşlarının ruhlarını taziz m aksadiyle
onlara ithaf ediyor ve b u yıl d ö n ü m ü n e k ad ar Selçuklulara dair diğer eserlerimin
neşrini um uyorum . Kitabın basılm asına delâlet ed en Türk Kültürünü Araştırm a
Enstitüsü idarecileri arkadaşlarım a, tashih, endeks ve fihristleri y ap an T uncer
G ülensoy b ey e teşekkürlerim i belirtmeliyim. H er türlü çalışm alarım da olduğu
gibi b u eser m ünâsebetiyle de asaletine yakışır bir feragatle çeşitli yardım ları
geçen aziz refikam S âtıa T u ran ’ı anm ayı d a bir borç sayarım.
Eserde geçen kısaltm alar İslâm A nsiklopedisi'ne göre yapılmıştır.

1965
Bahçelievler, 60 Sokak 11/7, Ankara Osman TURAN
GİRİŞ
S E L Ç U K L U T A R İH İN İN K A Y N A K L A R I
V E A R A Ş T I RAAALAR
1. Selçuklu Tarihinin Kaynakları Hakkında

S elçuklular, Şim alî A frika hâriç, h e m e n b ü tü n İslâm d ü n y a sın a ve yeni


fe th e ttik le ri A n a d o lu ’ya h âk im o ld u k ları, T ü rk, İslâm kavim ve m e d e n iy e t­
lerin d e yeni b ir dev ir açtıkları, T ü rk ve İslâm ta rih le rin in ü ç te b irin i ve d ö rt
asrın ı işgal e ttik le ri h ald e b u b ü y ü k d ev ir h e n ü z k ara n lık lard an k u rtu la ­
m am ış; b ir çok m eseleleri m ey d an a çık arılam am ış ve ay d ın lan am am ış; h a ttâ
bazan d a te rs in e a n la şılm ıştır. Bu h u s u s b ir yan d an S elçuklu ta rih in in Çin
h u d u tla rın d a n A k d en iz k ıy ılarına k a d a r g en iş ü lkeleri, kavim leri ve d e v let­
leri içine alm ası, ö te y an d an d a k ay n ak ların dağınıklığı, çeşitli d illerd e b u ­
lu n m a sı ve kifâyetsizliğiyle ilgili o lu p b u iki b ü y ü k âm il şü p h esiz bu şü m û l-
lü d ev rin te tk ik in i z o rla ştırm ıştır. G erç e k te n S elçukluların İslâm d ü n y a sın a
h âk im iy e tle rin in ilk devri, XI ve X II’inci asırlar, ne k ad ar b ü y ü k h âd ise lerle
dolu ise b u d ev ir k aynakları da, d iğ er a sırla ra nisb etle, o d erece zayıf kal­
m ıştır. Lâkin b u d u ru m ta rih î e se rle rin te lif e d ilm e m e sin d e n çok fazla bu
devird e y azılan k ay n ak ların kay b o lm ası ve bize k ad ar in tik al e d em em iş b u ­
lu n m a sı n e tic e sid ir. N ite k im k ay n ak ların S elçuklular z am an ın d a tü rlü ilim ­
lere ve b u a ra d a ta rih e d air yazıldığını k ay d ettiğ i p ek çok e se r kay b o lm u ş
b u lu n m a k ta d ır. Bizi ilg ilen d iren b u k ay b o lm u ş eserlerd en b ir k ısm ın ın Sel­
ç u k lu la r ve b izzat su lta n la r h a k k ın d a te ’lif ed ilm iş h u s u s î ta rih le r o ld u ğ u n u
b iliyoruz. F ilh ak ik a b irin cisin i, ilk Selçuk S u ltan ı T u ğ ru l bey h a k k ın d a Ali
b in E b u l’-F erec el-B asrî’ye ait b u lu n a n “Sîret ül-Melik Tuğrul-beg el-Selçukî”
adlı e se r teşk il ed ip b u n u n m u a h h a r a sırla ra kad ar m evcud o ld u ğ u a n la şı­
lıy o r1. A lp -A rslan n a m ın a yazılan ve İbn u l-'A d îm , M îrhvvând ve Bar H eb-
rae u s ta ra fın d a n g ö rü le n Melik-nâme adlı e se rd e n bize ancak S elçukluların
m e n şe in e d a ir b ir kaç cü m le in tik a l e tm iştir. E sâsen ileri sü rü ld ü ğ ü gibi

1 Aybek al-Safadî, al-Vâfı bi’l-vefeyât, nşr. H. R itter, İstanbul 1931, s. 52; Kâtib Çelebi, Keşf
uz-zunûn, nşr. Ş. Yaltkaya ve R. Bilge, İstanbul 1943, II. s. 1016.
2 2 ______________________________________________________________ SELÇUKLULAR TA

b u n u n bir ta rih kitabı o lm ad ığ ın ı ve o n a isn a d o lu n d u ğ u k a d a r b ir m a lû m a t


ih tiv a etm e d iğ in i san ıy o ru z2. M elik şâh ’ın e m ri ile v ü cu d a g etirile n Risâle-i
Melikşâhî Selçuk devri m âliyesi, ik tisa d iy â tı ve şe h irle ri ta rih i b a k ım ın d a n
çok m ü h im o lu p bu da bize k ad ar u la şm a m ıştır. Y alnız XIV’ün cü asır m ü e l­
lifi m aliyeci (m ü stev fî) H am d u lla h K azvinî’n in ik tib asları vasıtasiyle o n u n
m u h te v a sın d a n bazı p arçalar m u h a fa z a e d ilm iş ve Selçuk devri b ü tç e sin e ait
rak am lar bu sayede eld e e d ilm iştir, ki d ev rin İk tisad î k u d re ti b a k ım ın d an bu
kadarı bile p ek m ü h im d ir3.
S u ltan S an car’ın zam an ı m e d e n iy e t ta rih i, ilim ve k ü ltü r a d am ların ın
çokluğu ve telifleri b ak ım ın d a n istis n a î b ir e h e m m iy e t taşır. Bu h ü k ü m d a rın
him âyesiyle y e tişe n ve tü rlü ilim sa h a la rın d a e se r te lif ed en m ü ellifler ara­
sın d a ta rih y azan ların d a b u lu n m a sı ta b iî idi. N ite k im S u ltan ın h u s u s î tabibi
Ali bin M eh m ed K ayinî ta ra fın d a n o n u n a d ın a y azılan Mefahir ül-Etrâk, is­
m in d en de anlaşılacağı ü zere, T ü rk le r h a k k ın d a eh em m iy e tli b ir eser gö­
zü k m e k te ise de m a a le se f m u h te v a sı h a k k ın d a hiç b ir bilgiye sa h ip değiliz4.
S u ltan Sancar n a m ın a te lif ed ilen Sancar-nâme o n u n hayatı, sefer ve fetihleri
h a k k ın d a m ü h im b ir e se r o lu p b u n u n m u h te v a sın d a n ancak bazı kısım lar
eski k ay n ak lara g e ç m iştir5. M an zu m o ld u ğ u kay d edilen Sancar-nâme m ü e l­
lifinin, bu h ü k ü m d a rın h ay atın ı ve siyasî faaliy etlerini “Siyer ve futûh-i Sultan
Sancar” adiyle n azım h a lin d e yazan d ev rin şâiri M u ’izz î’ye ait o ld u ğ u m u ­
h a k k a k tır6. S u lta n M eh m ed T a p a r’ın k arısı G evher H a tu n ’u n m âliy esin e ba-

“ İbn uI-‘A dîm , Buğya, Paris B.N. Ar. 2138, s. 189a; Bar H ebraeus A bu’l-Ferec, Chronog-
raphy, İngil. trc, W. Budge, London 1932, s. 195; Mirhvvând, Ravzat us-Safa, Bombay
1266, IV, s. 71. İlk defa W . B arthold’u n dikkatini çeken Melik-nâme, Cl. C ahen ta ra ­
fından h u su sî bir tedkik m evzuu olm u ştu r. B undan bize fazla bir bilgi kalm adığına dair
bak. s. 31.
3 Bak. Böl. VII, 9.
Ali bin Zayd al-Bayhâkî, Tatimma sıvan al-hikma, nşr. M. Shafı’, Lahore 1935, I, s. 134;
aynı m üel. (İbn. F unduk), Tarih-i Bayhak, T ahran 1317, s. 241. Tatimma için bak. Bîst-
makale, II, s. 94-102.
5 İbn İsfendiyâr, Târih-i Habeşistan, nşr. A. İkbâl, T ahran 1820, II. s. 54, 72. H am dullah
Kazvinî, Nüzhet ul-kulûb’un m ukaddim esinde kullandığı eserler arasında da Risâlet us-
Sancariye adlı bir eserin b u lu n d u ğ u n u yazar.
6 Sancar zam anında yazılm ış (520/1126) anonim Mücmel ut-tavârih ve’l-kasas, (Tahran
1318, s. 412) bu eseri görm üş ve kullanm ıştır. (Eser hakkında M irzâ M uham m ed
Kazvinî m ukaddim esi Bîst-makale’de de çıkm ıştır (II, s. 167-179). Sultan Sancar devrinde
ve onun him âyesinde bulunan, riyaziye, hendese, hey’et (astronom i) sahalarında birçok
eser telif eden Feylesof Bahâüddin H arakî bir tarih kitabı da yazm ıştı. (Tatimma Sıvan al-
Hikma, I, s. 153).
2 4 -SELÇUKL.UI AU IAUİIIİ

İbn u l-‘A dîm , A lp A rslan h a k k ın d a m a lû m a t verirk en , Melik-nâme ve


S adreddin el-H ü se y n î’n in S elçuklu ta rih in i z ik re ttiğ i h a ld e 10 bu su lta n ve
S elçuklu k lara d air k ay n a k la n a ra sın d a İbn Z u ray k (E bi’l-H ü sey in Yahya bin
A li), İbn M u n k ız (Ali bin M ü rşid ), Ebi G alip A b d ü lv âh id b in M es’u d ve
H am d an b in A b d ü rra h im ’e a it e se rle rin isim le rin i bild irm ed iğ i ve yalnız
M u h a m m e d b in A b d ü lm elik H e m e d a n î’n in Unvân-us-Siyer’ini kayıt ettiğ i için
b u n la rd a n h a n g ile rin in S elçu k lu lara m a h s u s o lu p olm ad ığ ın ı söylem ek
m ü m k ü n d e ğ ild ir11. S u ltan Sancar z a m a n ın d a yaşayıp bize, yazdığı p ek çok
eserd en , y alnız k en d i m e m le k e ti Bayhak ta rih i ile devrin â lim lerin e dair
Tatimma Sıvan al-Hikma’sı in tik a l e d en Ali b in Z eyd B eyhakî (İbn F u n d u k ,
ö lü m ü 5 6 5 /1 1 7 0 )n in Tecârib ul-Meşârib adlı ta rih i m u h a faz a ed ilm iş b u lu n sa
idi S elçu k lu lar h a k k ın d a d a h a m ü h im b ilg ilere sahip olacaktık. G erçekten
4 1 0 -5 6 0 yılları a ra sın d a G aznelilere, S elçu k lu lara ve H a riz m şa h la rın ilk d e ­
v irlerin e ve m e n şe le rin e a it vakaları v e re n b u e se rin kıym eti C uveynî ve İbn
u l-E sîr’in m ü h im n a k ille rin d e n a n la şılm a k ta d ır12. M eşh û r ta rih ç i H ilâl us-
Sâbî ve o ğ lu G ars u n -N i'm e M u h a m m e d ’in b a b a sın ın ese rin e zeyl olarak
yazdığı (4 4 8 ’d en so n ra) Kitâb ur-Rebî’ adlı ta rih i ilk Selçuk devri ve su ltan la rı
h a k k ın d a çok m ü h im o lu p İbn u l-‘A d îm ve b ilh a ssa Sibt ibn el-C evzî (Kız-
oğlu) ve b a şk a m ü elliflerin ik tib asları ile bazı k ısım ları bize in tik al ed eb il­
m iş ve b u sâyede S elçu k lu lara a it b ir çok h a d ise le r m a lû m u m u z o lm u ştu r.
G erçek ten S ib t’in ad ın ı z ik re d e rek yaptığı bu n ak iller o lm a sa idi Selçuk­
lu lara a it b ir çok h â d ise le r ve Y abg u lu lar (Yavgıyân, Yavgıyya) m eselesi de
bizim için tam am iy le m eçh û l k a la c a k tı13. T âh irîler, S âm ânîler, G azneliler,
G o rlu lar ve S elçu k lu lar h a k k ın d a İbn H ay sam ’ın b ir ta rih i (Kısas-i Sânî) ol­
d u ğ u n u d a C ü z c â n î’n in n a k ille rin d e n b iliy o ru z 14. K arahanlı h ü k ü m d a rı İb­
ra h im T am gaç H an (ö lü m ü 1201) n a m ın a M ecdeddin A d n an tara fın d an

Ebû H âm id M uham m ed bin İb rah im ’e mal ederken yanlış olarak o n u n b una yaptığı zey­
le dayanıyordu. H am dullah Kazvinî m anzum Zafer-nâme’de (British M useum Or. 2833,
s. 320a) de Z ahir ü d -d in ’i ve eserini zikreder.
10 İbn al-‘A dîm onu Zubdat ut-tavârih adı ile zikreder ki Sadr ud -D în ’e aid bu isim zaten
m ünakaşalıdır (bak. M. Iqbal, Mukaddime, s. 2).
11 İbn ul-'A dîm , Buğyat ut-taleb fi Tarih Haleb, 185a, 187b-191a; İbn H allikân, Vefeyât ul-
A ’y ân, K ahire II, 162. 163. Buğya hakkında bak. S, Sauvaget, R. Etudes Islamique, 1933,
III, s. 393-409; W . B arthold, Turkestan down ta the Mongol invasione, London 1928, s. 30.
12 İbn ül-Esîr, el-Kâmil, M ısır 1303, XI, s. 142; Cuvaynî, Cihân-guşâ, GM. II. s. 1.
13 Sibt İbn ul-Cevzî, M ir’at uz-zamân, Topkapı (III. A hm ed), 2907 (XII), s. 200a, XIII, 88a;
İbn ul-‘A dîm , Buğya, 189b; İbn Hallikân, II, 163, 488; Kâtib Çelebi, I, s. 299.
14 Cüzcânî, Tabakat-ı Nâsıri, Kâbil neşri, s. 236, 241, 289, 386.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 2 5

yazılan Târih-i Türkistan'ın efsanevî T ü rk h ü k ü m d a rı K arah a n ’a d a ir bir h ik â­


yesi ‘Avfî’n in b ir iktibası ile bize k ad ar g e lm iş tir15. M ervezî’n in yeni keşf-
o lu n a n eseri sây esin d e bu hik ây en in b ir a s ır ö n ce te lif ed ilm iş Târih M ülk it-
Türk’d e b u lu n d u ğ u ve bu su re tle O rta A sya T ü rk tarih i ü zerin d e M ecdeddin
A d n a n ’d a n b aşk a ve d a h a eski b ir k ay n ağ ın m ev cu d iy eti m e y d an a çık m a k ­
tad ır, ki b u n la rın S elçu k lu lar için d e e h e m m iy e ti a şik â rd ır16. E fsânede Kara-
h a n ’ın babası o larak g ö ste rile n ve o k u n a m a y a n ism in M ervezî’n in sa rîh kay­
dı ile h a k ik a tte cabbûye yâni T ü rk çe yabgu u n v an ı o ld u ğ u d a m ey d an a çık­
m ış tır17.
Selçuk d e v rin d e İslâm ü lk elerin in , b ü y ü k m ed en iy e t m erk ez leri ve şe ­
h irleri h a k k ın d a yazılan ta rih le rd e n çoğu d a k a y b o lm u ştu r. B unlar ara sın d a
M ehm ed bin A rslan a l-H a riz m î(ö lü m ü 1 1 7 2 )n in 80 cilt tu ttu ğ u rivâyet ed i­
len H ârizm ta rih in i Z e h e b î’n in h ü lâ sa sı ve Y â k u t’u n m e ş h u r filo zo f Şehris-
tâ n î (46 9 -5 4 9 ) h a k k ın d a verdiği p arçalarla ta n ıy o ru z 18. M e şh û r Kitâb ul-En-
sâb sahibi A b d ü lk e rim S am ’â n î’n in b u m ü h im hal te rc ü m e si y anında, kendi
m em lek eti M erv şeh ri için 20 ciltlik eseri de b u kaybolan b ü y ü k şe h ir ta rih ­
lerinin m ü h im le rin d e n d ir19. T ü rk ista n , H o rasan , A fganistan, İran, Irak, S u­
riye ve A zerbaycan ş e h irle rin e a it o lu p z a m a n ım ıza k a d a r u laşm ay an pek
çok m ah allî ta rih le rd e n b ir kaç ta n e si d e Ş arkî A n ad o lu m erk ezleri h a k k ın d a
y azılm ıştır. B unlar a ra sın d a İl-alm ış o ğ lu Ö m e r’in D u n ey ser (R oç-hisar, b u ­
g ün M a rd in ’e bağlı K ızıl-tepe) ve Ş e re f b in E b u ’l-M u ta h h a r’ın A lflat tarih leri
h em O rta -ç a ğ d a m ü h im m e d e n iy e t m erk ezi o lan bu şe h irle rin ve h em d e bu
havâlideki S elçu k lu lara tâb i d e v le tle rin (A rtu k lu la r ve S ökm enliler) te t­

15 Bak. M. M uham m ed Kazvinî, Çahâr-makale, GM. s. 186; N izam uddin, Introduction to the
Jawâmi’ ul-hikâyât, GM. s. 248.
16 M arvazî O n China, Turks and India, (Tabâyi ul-hayvân) nşr. V. M inorsky, London 1942,
m etin, s. 43, İzahlar, s. 157.
17 Bu bozuk m etin için 15. n o ta bak.
18 Yâkut, M u’cem ul-Buldan, Beyrut 1957, III, s. 377; aynı müellif. İrşâd ul-Erib, GM. V, s.
410; B arthold, s. 33; Z. V. Toğan, Harezm kültürü vesikaları, İstanbul 1951, I, s. 40.
19 Aybek al-Safadî, I, s. 48; Kâtib Çelebi, I, s. 303. Y âkut eserlerini yazm ak m aksadı ile üç
yıl kaldığı M erv’de Nizâmiyye, ‘Amidiyye, H atuniyye’den başka bir de Sem ’anî ailesine
aid bir k ü tü p h an e b u lu n d u ğ u nu yazar (M. Buldan, V, s. 114). İbn ul-'A dîm A lp A rslan
hakkında Sam ’â n î’den de faydalandığı söyler (Buğya, 190a). A bdullah bin Ö m er’in Belh
ta rih i’nin bir farsça tercüm esi m evcud olup (Bibi. N ati. M. persans 115) b ir parçası
Shefer tarafından onun C h resto m atie’sinde de çıkm ıştı, ki XIII. asırda bu şehrin İçti­
maî, İktisadî ve kültürel tarihi bakım ından m ühim dir.
2 6 .SELÇUKLULAR TARİHİ

kikinde çok lü z u m lu id i20. A n ad o lu ş e h irle rin d e n yalnız M eyyâfârkîn (Sil­


van) h a k k ın d a İbn u l-A zrak ’ın ta rih i b ize k a d a r gelm iş o lu p II. Kılıç A rs-
la n ’ın B izanslIlara karşı kazandığı 1176 zaferin e k a d ar çok m ü h im b ir kay­
n a k tır21.
S elçuklu d ev rin in b u k ay b o lm u ş k a y n a k la rın a rağ m en bize h u su sî, m a ­
hallî ve u m û m î ta rih h a lin d e in tik a l e d e n k ro n ik ve v esikalar yin e d e büy ü k
b ir y ek û n tu tm a k ta ve z am an la yen ileri de b u lu n m a k ta d ır. T ab a k at k itap ları
ise yalnız çeşitli ilim ler b a k ım ın d a n değil siyasî ve İçtim aî ta rih için d e m ü s ­
te sn a e h e m m iy e t arz e d e r ve b ü y ü k b ir y ek û n tu ta rla r. D o ğ ru d an d o ğ ruya
S elçuklu lara a it ta rih le r geçen a srın so n la rın d a T h. H o u tsm a ’n ın d ö rt Sel-
çuk-nâm eyi n e şre tm e siy le b a şla r22. Bu faaliyeti M. Iqbal ta ra fın d a n B üyük
S elçuklu lara a it biri R âv en d î’n in Rahat us-Sudûr (L ondra 1921), diğeri de İbn
ü l-E sîr ve İbn u l-‘A d îm ’in de k u lla n d ık la rı S ad red d in el-H ü sey n î’ye ait
Akhbâru'd devlet is-Saljuqiyye (L âhur 1933) adlı Selçuk k ro n ik le rin in te n k itli
baskıları tâk ip e tm iş ti23. B üyük S elçu k lu lar h ak k ın d a M u h a m m ed el-
H u sey n î ta ra fın d a n 743 (1342) y ılın d a yazılan el-'Urâza f î ’l-hikâyet is-Selçu-
kiyye adlı k ü ç ü k b ir eseri de ilâve e d e lim 24. B u n d an so n ra d a b ir çok m e m le ­
k e tle rd e ve b ilh a ssa İran ve A rap ü lk e le rin d e d o ğ ru d a n d o ğ ru y a veya dola-
yısiyle S elçuklu ta rih i ile ilgili ta rih î, coğrafî, d ip lo m a tik ve ed eb î p e k m ü ­
him yazm a k ita p ve v esik a n e şro lu n a ra k b u dev ir için te tk ik le r b ir hayli k o ­
laylaşm ıştır. Bu m ü n â se b e tle b ir çok ilim ad am ı a ra sın d a M u h a m m ed Shafı,
Sâm i D ahan, Sa’îd N efısî, A bbas İkbal, Cl. C ah en, Er. T aesch n er, M ustafa
Z iyâde isim leri d erh al h a tırla n a c ak tır. Bu k aynak n e şri ve te tk ik le rin d e T ü rk

Aybek, I. s. 47-48; K. Çelebi, II s. 281-309. K aynakların çok kullandığı Erbil tarihi ve


zeylinin Türkiye Selçukluları için de ehem m iyeti bakım ından, aklî ilim lerde ('ilm ul-
evâil) m eşh u r olan M uham m ed bin Ebi’l-K asım ’ın A nadolu’ya gittiğine ve orada kadı
olm uş iken Selçuklu vezirinin istirkabile 611 (1214)de idam edildiğine dair bir kaydını,
m isal olarak, belirtelim (A bdulkadir Kuraşî, Tabakat ul-Hanefıyye, II, s. 111-112). Bu e-
ser m ünâsebetiyle yine bak. Ebû Şâme, I, 2, 26; İbn ul-Fuvatî, s. 135.
21
Eserin yazm ası British M useum ’de (Or. 5803) m evcud olup M ervânîlere aid birinci
cildi K ahire’de neşredilm iştir. M ervânîlere aid kısm ı üzerinde A m edroz (“The
M arw anid D ynasty at M ayyâfarkîn”, JRAS, 1903) ve A rtuklulara aid kısm ı h akkında Cl.
C ahen (“Le Diyâr Bakr aux tem ps des prem iers U rtu k id es”, ]A, 1935).
22 Th. H outsm a, Recueil des textes relatifs à l’histoire des Seldjoueides, Leiden 1866-1902. Bu
d ö rt ciltten İm âd ud-D în B undârî’ye âid Nusrat ul-fitre K ıyâmeddin B urslan’ın tercüm esi
Irak ve Horasan Selçukluları tarihi adı ile (İstanbul 1943) T.T.K. tarafından neşredildi.
23 Ahbar ud-davlat is-Salcukıyye, N ecati Lugal (A nkara 1843) ve Rahat us-sudûr, A hm ed A teş
(A nkara 1943) tarafından Türkçeye tercüm e edilm iştir (T.T.K. K urum u).
24 Bu Farsça eser K. Susheim tarafından K ahire’de 1326 yılında neşredilm iştir.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 2 7

tarih ve filolojisine yabancı b u lu n m a k ta n d o ğ an m u k a d d e r h a talara ra stla n ­


d ığına da işa re t etm eliyiz. Fakat d ah a m ü h im i S elçuklu tarih i gibi o n u n kay­
nakları h a k k ın d a yapılm ış te tk ik le rin h e n ü z b aşlangıç h a lin d e b u lu n m a sıd ır.
N eşred ilen m e tin le r b azen m u k a d d im e ve h â şiy e lerin d e te n k id ve te tk ik e
tâbi tu tu lm a k la b e ra b e r to p lu o larak S elçuklu ta rih in in k a y n a k lan h e n ü z ele
alın m ış değildir. E sâsen b u n u n d a b ü tü n Selçuk ta rih in e v e k aynaklara h â ­
kim olm ak la m ü m k ü n o ld u ğ u n a g ö re n e k a d a r b ü y ü k ve çe tin b ir iş old u ğ u
m ey dan d ad ır.
W . B arthold, m e ş h û r Turkestan adlı e se rin d e , O rta A sya ta rih i ile ilgisi
n isb etin d e , S elçuklu k ay n ak ların a b ir k ısım ay ırm ıştır. Bu sebeple bu kısım
çok eksik o lm ak la b e ra b e r kaynak a ra ştırm a la rı için ö rn e k teşk il ed en bir
e h em m iy e t a rz e d e r25. D o ğ ru d a n d o ğ ru y a S elçu k lu larla ve ta rih le u ğ raşm a-
m ak la b e ra b e r M irza M u h a m m e d K azvinî k ay n ak n eşri ve te tk ik le rin d e
m ü ste sn a b ir m evkie sa h ip tir. O n u n n e şre ttiğ i m e tin le r ile b u n la ra koyduğu
hâşiye ve iz ah lard an b a şk a b u h u s u s ta yaptığı a ra ştırm a la rın b ir kısm ı iki
cilt h a lin d e to p la n m ış o lu p O rta-çağ İran ta rih i gibi S elçuklular ü ze rin d e
çalışan lar için de b u e se rle r d aim a eld e b u lu n a c a k tır26. Y akın Şark İslâm o rta
çağı te tk ik le ri ile ta n ın m ış b u lu n a n Cl. C ah en Şim alî S uriye’ye d air eserin d e,
dolayısiyle, S elçuklu ta rih i k aynakları ü z e rin d e de to p lu bilgiler verm iş; bazı
a ra ştırm a la rın d a n b aşk a son b ir m ak alesin i d e Selçuk devri k ro n ik lerin e
ta h sis e y le m iştir27. S u ltan Sancar ve ilk H â re z m şah lar dev rin e ait m ü h im
re sm î v esik alar M eh m ed K öym en’in h im m e tiy le sağlam b ir şekilde tahlil
e d ilm iştir28. Bu m ü n â se b e tle S elçu k lu lar ve H â re z m şâ h lar’a aid A tabet ul-
hâtebe ve et-Tevessül adlı iki m ü h im m ü n ş e a t m e c m u asın ın da b ü y ü k değer
ta şıd ık la rın ı d a k ay d ed elim 29. İb rah im K afesoğlu, n eşre ttiğ i M elikşah ve
H a re z m şâ h la r ta rih in e d a ir e se rle rin in giriş k ısım ların d a, kaynaklarını to p lu

25 W. B arthold, s. 24-36. Turkestan’ın Birinci cildini teşkil eden yazma m ü h im m etinlerin


çoğu bugün artık aid oldukları kitaplar ile birlikte basılm ıştır.
26 M irza M uham m ed Kazvinî’ye aid Bist-maqala’nın birinci cildi Bombay’da, ikinci cildi
T ah ran ’da (1313) basılm ış olup bu m akalelerin bir kısm ı Selçuk devrine aiddir.
27 La Syrie du Nord â I’epoque des Croisades, (Paris 1940) adlı eserin birinci bahsi kaynaklara
ayrılm ıştır. The History o f the Seljukid period (H istorians o f th e M iddle East, London
1962) de, s. 59-78. M üellif kaynaklar hakkında geniş bir bilgiye sahiptir. Melik-nâme
m ünâsebetiyle Selçukluların m enşeine aid kaynaklar üzerinde de d u rm u ştu r.
28 “Büyük Selçuklu devrine aid m ü n şeat m ecm uaları”, Dil, Tarih F. Dergisi, VIII, 4 (1951),
s. 537-634.
29 Sultan Sancar divânından çıkan vesikalar M üntecibüddin A tabeg’e aid olan Atabet ul-
hâtebe A. İkbal tarafından (Tahran 1329) ve Bahâeddin Bağdadî’ye ait et-Tevessül ilet-
Teressül (Tahran 1315) n eşro lu n m u ştu r.
2 8 SELÇUKLULAR I AKİMİ

bir şekild e v erirk en B a rth o ld ’u n Turkestan’ın d a yaptığı ö rn e k araştırm ay ı ve


fikirleri ih m al e tm e si d ik k ati ç e k m e k te ve b u eksikliği g ö z ü k m e k te d ir30.
İslâm â le m in in ta rih î coğrafyası ü z e rin d e b ir o to rite olan V. M in o rsk y Kaf­
kasya ta rih in e a it m e tin n e şri ve te tk ik le ri ile ve h a ttâ b ü y ü k T ü rk m u h â -
cereti h a k k ın d a çok m ü h im b ir k ay n ak o lan M ervezî ü ze rin d e k i çalışm aları
ile Selçuk ta rih i a ra ştırm a la rın a d a m ü h im b ir h iz m e t y a p m ıştır31. K aynak
a ra ştırm a la rı için A v ru p a k ü tü p h a n e le rin d e k i y azm alara d a ir kataloglar, bu
h u s u s ta n e şre d ilm iş h u s u s î te tk ik le r y a n ın d a K. B ro ck elm an n ’ın A rap e d e ­
biyatı, E. B row ne ve C. S to rey ’in İran e d e b iy a tla rım u n u tm a m a lıd ır.
T ü rk iy e S elçukluları ta rih in in çok ç eşitli d ille rd e (A rapça, Farsça, T ü rk ­
çe, G ürcice, E rm en ice, Süryanîce, Y unanca, L âtince, Fransızca, İtalyanca)
yazılı kay n ak ları h a k k ın d a d a to p lu b ir te tk ik yapılm ış değildir. M ü k rim in
H alil Y ınanç, Anadolu’nun Fethi adlı e se rin d e , b u k aynakların u m û m î b ir lis­
te sin i v e rirk e n çok defa, e se rle rin isim le rin i b ile yazm adığı gibi, b ir kısım
kay b o lm u ş e se rle rin m ü elliflerin i de b u ara d a sayar; yazm alar ü z e rin d e fazla
çalışm ası ve b ir tak ım yeni e se rle r b u lm a sı dolayısiyle de b azan bu kay­
b o lm u ş k ro n ik le rin m ev cu t o ld u ğ u za n n ın ı u y a n d ırm ıştır32. H albuki b u m u -
ta b a h h ir ilim adam ı, b u n d a n çok evvel, so n Selçuk su lta n la rın ın O sm a n Gazi
ile m ü n â se b e tle rin e d air F e rid u n Bey’in M ünşeât’ın d a b u lu n a n v esikaların
sa h te (apocryphe) o ld u ğ u n u isb a t e d e rk e n k aynak te n k itle rin d e güzel bir
a ra ştırm a y a p m ıştı33. F u ad K ö p rü lü Anadolu Selçukluları tarihinin yerli kay­
naklan adlı m ü h im a ra ştırm a sın d a , m ev cu d v ek ây in âm eler d ışın d a, edebî,
d e sta n î ve m en k ib ev î eserler, k a n u n n â m e , arşiv vesikaları ve m alî e serler
ü z e rin d e d u ru rk e n b u n la rın b u g ü n k ü ileri ta rih an layışına göre e h e m m iy e t­
lerin i ve n asıl k u llan ılm aları g erek tiğ in i m ey d an a koyar34. B u n u n la b era b e r

30 Melikşah devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İstanbul 1953, s. XI-XXVIII; Hârizmşahlar


devleti tarihi (A nkara 1958. s. 5-18).
31 Studies in Caucasion history, London 1953; A. History o f Sharwan and Darbana, C am bridge
1958, M üneccim -başı, Selçuklulara tâbi Şeddâdîler, Şirvâhşahlar ve D erbend (Bâb ul-
ebvâb, D em ir-kapı) tarih in e aid bu orijinal kaynaklan Câmi’üd-düvel'ine dercetm işti.
M inorsky’nin m etin, tercü m e ve m ü h im izahlarla neşrettiğ i bu eser ilk defa Z. V. Togan
tarafından kullanılm ış (Umûmî Türk tarihine giriş, İstanbul, 1946, s. 189-190), M. H.
Yınanç tarafından görülm üş (Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 113) ve böylece uzun
bir hikâyesi b ulunan Derbend-nâme’nin arapça bir esasa dayandığı m eydana çıkm ıştır
(M inorsky, s. 2-10’da tafsilât verm ektedir).
32 Anadolu’nun Fethi, s. 12-16.
33 M ükrim in Halil, “Feridûn-beg M ün şeatı”, TOEM, sayı: LXXVII, LXXVIII.
34 A nadolu Selçukluları tarih in in yerli kaynakları, Belleten, XXVII (1943). F. K öprülü bu
tedkikin sonu n d a Anili kadı B urhaneddin M es’û d ’un Enis ul-kulûb’ü nde tarih î kısm ın
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 2 9

bu büyük âlim b ah is m ev zu u ettiğ i e se r ve v esik aların m u h te v a la rın a pek


girişm em iş; b u n la rd a n bir kısm ım g ö rm ed iğ i için de, m e to d o lo jik bir ö rn ek
teşkil ed en , bu m ak alesin d e, bazan k atalo g ların yan lış k ay ıtların a dayanm ış;
böylece m ev cu t o lm ayan yazm alar ü z e rin d e d u rm a sın a seb ep o lm u ş tu r35.
A hm ed A teş R eşid ed d in n ü sh a sı Selçuk-nâme'd e n b aşk a A n a d o lu ’d a yazılm ış
Farsça b ir k ısım ed eb î eserleri ta n ıtm a k m a k sa d ı ile, k atalo g m ah iy etin d e bir
m akale d e n e ş re tm iş tir36. B u n u n la b e ra b e r B üyük S elçu k lu lar gibi, T ürkiye
S elçuklu S u ltan ve şeh zâd eleri de güzel F arsça şiirler yazdıkları h ald e A.
A teş b u n la rd a n h a b e rsiz o ld u ğ u gibi O rtaçağ T ü rk iye ta rih in e a it m ü h im
v esikalar ve b u n la r ü z e rin d e ciddî a ra ş tırm a la r y a p m a k ta b u lu n a n A d n an
Erzi so n olarak, evvelce T arih K u ru m u ta ra fın d a n faksim ilesi yapılan İbn
B îbî’n in m u fassal k ro n iğ i El-Avâmir ül-Alâ,iyye’yi N ecati Lugal ile b irlik te
ten k itli b ir m e tin h a lin d e n e şre b a şla m a k la yeni b ir h iz m e te g irişm iştir37.
Eski devri k a ra n lık b u ld u ğ u için II. Kılıç A rsla n ’d an so n rak i devri yazdığını
kaydeden İbn B îbî’n in b u eseri A n ad o lu S elçu k lu ların ın en m ü h im kaynağım
teşk il ettiğ i h a ld e ü z e rin d e h e n ü z cid d î b ir te tk ik y apılm am ış ve çok defa
h ad ise lerin ta rih in i verm ed iğ i ve b azan d a k ro n o lo jik sırayı tâk ip etm e d iğ i
için ilim a d a m la rın ın y a n ılm a la rın a se b e p o lm u ş tu r, ki Selçuk su lta n la rın a
d a ir a ra ştırm a la rım ız d a b u n la rın b ir k ısm ı g ö ste rilm iştir38. İbn B îbî’yi ta ­
m am layan A k saray î ise M oğol id â re sin d e A n a d o lu ’n u n geçirdiği b u h ra n
devri için h e m e n yegâne sıfatım k azan acak b ir e h e m m iy e t ta ş ır39. O rta çağ
T ü rkiyesi için fevkalâde m ü h im b ir ta k ım vakfiyelerin, siyasî, İdarî, h u k u k î
ve d in î vesik aların n e şrin e b a şla m a k su re tiy le k aynak kifâyetsizliğiyle z o rlu k

neşir ve tahlilini de yapm ıştır. B urhaneddin’in XIII. asır başlarında M alatya kadısı o ld u ­
ğu I. Keykâvus’un Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesinde kayıdlıdır,
35 M eselâ kataloga göre ele alınan Kitâb-i tahallüs adlı b ir yazm a (s. 443) m evcud olm adığı
(bak. O sm an T uran, “Selçuk Türkiyesi tarih in e dair bir kaynak”, Köprülü armağanı, İs­
tanbul 1953, s. 532-536) gibi Bedreddin Y ahya(R ûm î)ya atfolunan in şa kitabı da (s.
415) M irza Kazvinî’n in hatalı b ir kaydından gelir (bak O sm an T uran, Türkiye Selçuk­
luları hakkında resmî vesikalar, A nkara 1958 s. 142-150). F. K öprülü bu m akalede A nado­
lu Selçuklularına aid kaybolm uş V akayı-nâm e’ler hakkında da güzel bir araştırm a yap­
m ıştır (s. 393-400).
36 “XII-XIV. asırlarda A nadolu ’da farsça eserler”, TM, VII-VIII, 2, s. 94-135.
37 A nkara, 1958. A dnan Erzi’n in kaynak neşri ve tedkikleri tü rlü yerlerde çıkm ıştır.
38 A. Erzi İbn Bîbî m akalesinde bu h u su slara tem as etm em iştir (/A, VI, 712). E sâsen bu
kronolojik hataların görülm esi bu devrin tarihini tedkike bağlı idi. İbn Bîbî vak’aları
bazan kronolojik sıra ile yazm adığı ve tarih kaydı da verm ediği için araştırıcıları yanıl­
tan h atalar Selçuklular zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserim izde d ü zeltilm iştir.
39 Aksarayî, Musâmeretul-ahbâr, nşr. O sm an T uran, A nkara (T.T.K.) 1944.
3 0 .SELÇUK! Ul Al< I AKİMİ

arzed en bu d ev ir ta rih in e yeni b ir m alzem e g e tirm iş b u lu n u y o ru z 40. Selçuk


T ü rk iy esin in din î, İçtim aî ve k ü ltü re l tarih i için zengin m alzem e ih tiv a eden
A hm ed E flâkî’n in Menâkıb ul-ârifin adlı eseri, T ah sin Y azıcı’n ın h im m e ti
sâyesinde, m e tin , te rc ü m e ve m u k ad d em esiy le, güzel bir şekilde n e şre d il­
d ik ten so n ra vaktiyle Cl. H u a rt ta ra fın d a n yap ılan F ransızca te rc ü m e si artık
kıym etin i kay b etm iş; o n u n ek sik ve h a ta la rı d a d ü z e ltilm iş tir41. Bu çalış­
m alar a ra sın d a F erid u n N afiz U zlu k ta ra fın d a n M evlevîliğe ve A bdülbaki
G ölp ın arlı’n ın ta rik a tle re ve A hiliğe, Fr. T a e sc h n e r’in ta rih î coğrafya ve
Futuvvet-nâme’lere ait m e tin ve te tk ik n eşriy atiy le yaptık ları h iz m e tle r de
zikre şâ y â n d ır42.
O rtaçağ T ürk iy e k itâb eleri ve sikkeleri ü z e rin d e yapılan çalışm alar o l­
d u k ça e rk e n b aşlam ış ve ileri b ir safhaya e rişm iştir. Böylece kaynak bak ı­
m ın d an kifâyetsiz b u lu n a n T ü rk iy e S elçu k lu ları ta rih i m ü h im b ir m alzem eye
k a v u şm u ştu r. B u n u n la b e ra b e r te tk ik le rin ilerlem em esi dolayısiyle bu m al­
zem e h e n ü z p ek az k u lla n ılm ıştır. H a ttâ A n ta ly a ’n ın ikinci defa feth in i h i­
kâye ed en b ir k itâ b e n in aynı n â şirin b ir h â d ise h a k k ın d a yazdığı b ir m ak ale­
de k u lla n ılm a m ış ve b u h u s u s ta m ev cu d h a ta n ın devam e tm iş olm ası bir
m isal olarak zik red ileb ilir43. A n ad o lu Epigrafyası ve N ü m iz m a tik ’i ü z erin d e
V an B erchem , H alil E d h em , İsm ail G alip, A h m e d T evhid, M ü b arek G alip, İ.
H. U zun çarşılı, Z am b au r, C asanova, Cl. H u a rt, Sauvaget, H ü sey in H üsa-
m ed d in , M eh m ed B ehçet, A b d u rra h im Şerif, İ. H akkı Konyalı ve başkaları-

40 Türkiye Selçukluları tarih in in çeşitli cepheleri için çok m ühim m alzem e veren bu vesi­
kalar tü rlü yerlerde çıkm ış ve b ir kısm ı da yukarda adı geçen Resmî vesikalar’da to p lan ­
m ıştır. Elim izde vakfiye, tem lik-nâm e gibi daha neşrolunacak çok m ü h im vesikalar var­
dır.
41 A hm ed Eflâkî, Manâkıb uL-‘ârifîn, A nkara 1959-1961 (T.T.K.). T ahsin Yazıcı daha önce
Ariflerin Menkıbeleri (İstanbul 1953-1954) adı ile iki cilt halinde, T ürkçe tercüm esini de
yapm ıştır. Cl. H uart bu eseri Les Saints des derviches tourneurs (Paris 1918-1922) adı ile
Fransızcaya tercüm e etm işti.
42 F. N. U zluk, Mevlânâ’nın Mektupları (İstanbul 1937), Sultan Veled Divânı (A nkara 1941)
ile küçük olm asına rağm en çok m ü h im bir kaynak olan ve yegâne yazm ası Paris Bib.
N at.’de bulunan A nonim Selçuk-nâme'yi de faksim ile olarak bastırdı (A nkara 1954).
A bdülbaki G ölpınarlı, Yunus Emre (İstanbul 1936) eserile F. K öprülü’n ü n Türk edebi­
yatında ilk mutasavvıflar (İstanbul 1918) adlı m eşh u r kitabında esaslarını m eydana koy­
duğu Y unus Em re hakkındaki araştırm aları d erinleştirm iştir. G ölpınarlı Selçuk devri
Futuvvet-nâme’lerini de faksim ile olarak neşir ve tedkîk ederken (İktisat Fakültesi Mecmua­
sı, XI, 1-4 (1949-1950), s. 6-360) Fr. T aeschner’in çalışm alarına katılm ış; daha sonra da
Hacı B ektaş’ın T ürkçe Vilâyetnâme (İstanbul 1958) sini ve Mevlânâ Celaleddin (İstanbul
1959) adlı eserini neşrederek de B. F irûzânfer’in tedkiklerine iştirak etm iştir. Fr.
T aeschner’in A hiliğe ait m etin ve araştırm aları yanında el-O m arî’nin Mesâlik ul-
absâr’m dn A nadolu’ya dair m ü h im kısm ı da n eşretm iştir (Leipzig 1929).
43 Bu h u su s için bak. Resmî vesikalar, s. 103.
V
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ 31

nın hizm etleri kayda şâyâııdır. A n a d o lu şehirleri taı iriyatın


kıym eti d e d a h a ziyâde orijinal vesikaları ih tiv a etm e leriy le d ir .
Bizans kaynakları Büyük S elçu k lu larla sadece A n a d o lu ’n u n feth i nisbe-
tin d e alâkalıd ırlar. Lâkin T ürk iy e S elçukluları için birinci d ereced e e h e m ­
m iyet kazan ırlar. U m û m iy etle İslâm ta rih ç ile rin e n az ara n d a h a zayıf olan
Bizans tarih çileri k e n d ile rin e m a h su s b ir z ih n iy e t ve im p a ra to rlu k g u ru ru ile
Selçuklular k a rşısın d a m ağ lû b iy etleri ve aley h d e m u a h e d e le ri k e n d ilerin e
göre te fsir ve n ak illeri b azan b iz a n stin istle ri de yanlış h ü k ü m le re şev k etm iş
ve ta rih î re a lite de a n la şıla m a m ıştır. B izans k ay n ak ların ın T ü rk le rle ilgili kı­
sım ları için b ir in d ek s olan G. M orav csik ’in eseri Selçuk ta rih i ile u ğ raşan lar
için de b ir re h b e r m a h iy e tin d e d ir. Bu k ay n ak lard an bir k ısm ın ın A vrupa
d illerin e y ap ılm ış te rc ü m e le ri d e Y u n an ca b ilm ey en tarih ç ile rin işini kolay­
la ştırm ış tır45. G ü rcü kaynakları yalnız S elçu k lu ların K afkasya h a re k e tle ri
b a k ım ın d a n değil A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e si ve b azan d a T ü rkiye Selçuk­
luları için çok canlı tasv ir ve bilgileri ih tiv a e d e rle r46.
A n a d o lu ’d a yaşayan E rm en i ve S ü ry an î m ü e lliflerin in h â d ise le rin içinde
b u lu n m a la rı sağlam m a lû m a t v e rm e le rin i m ü m k ü n kılm ıştır. E rm en i kay­

44 Birçok A nadolu şehirleri hakkında yazılan tarih ler um ûm iyetle şehir tarihçiliği anlayışı­
na uygun b ir m etod ve görü şten ziyâde bölge tarihleri olarak yazılm ışlardır. B unlar bu
hüviyetleri ile kitâbe, vakfiye vesair tarih î orijinal vesika ihtiva edip etm em elerin e göre
kıym et kazanır. Bu bakım dan bir kısm ı kıym etli m alzem e ihtiva ettiği, bazen de çağdaş
kaynaklardan faydalandığı halde bir çoğu bu vasıflardan m ahrum toplam alar ile m ey­
dana getirilm iştir. T ürkiye’de yazılan şehir tarihlerini (aslında alâkalı bölgelere dair kıy­
m et derecesi değişen tarih î m alzem e kitaplarını) bu hüviyetlerine göre tayin ve tasn if
için burası m üsâid değildir. Selçuk devri kitâbelerinin bir kısm ı Répertoire chronologique
d'épigraphie arabe adlı külliyat içinde to p lan m ıştır (Kahire Fransız E n stitü sü neşriyatı) F.
K öprülü’n ü n idâresinde O rtaçağ tarih sem ineri O rtaçağ A nadolu k itâbelerinin bir re ­
p ertu arın a başlam ıştı.
45 G. Moravcsik, Byzantinoturcica, B udapest 1943. İki cild halindeki bu eserin ikinci baskısı
daha geniş olarak çıkm ıştır. Bizans kaynaklarının bir kısm ı M. C o u sin ’in Histoire de
Constantinople (Paris 1672) adlı eserin ciltlerinde, Z o n aras’ın kroniği de St. A m our (Pa­
ris 1560) tarafından Fransızcaya tercüm e edilm iştir. Psellos ve A nne C o m n èn e’in ta rih ­
leri de son olarak Fransızca tercüm eleri ile G uillaum e Budè külliyatı arasında çıkm ıştır.
M oravcsik’in eserinde tafsilât vardır. Parça halinde de tercüm eleri tü rlü yerlerde b u lu ­
nur.
46 M. Brosset, Histoire de la Géorgie (St P etersbourg 1849). İki cild ve zeyilleri ile yapılan
tercüm eler sâyesinde G ürcü kaynaklarının ilim âlem ine açıldığını, bilhassa T ürk tarihi
bakım ından h en ü z ciddî bir şekilde kullanılm adıklarını da ilâve edelim . B rosset aynı
zam anda Collections d’historiens arméniens adı altında (St. P etersbourg 1864-1876). E r­
m eni kaynaklarının bir kısm ını da Fransızcaya tercüm e etm iş ve Haçlı külliyatında tam
çıkm ayan kısım lar da istifadesi kolay bir hale gelm iştir.
3 2 .SELÇUKIULAK IAKİMİ

n ak la rın d a n en m ü h im m in i m u h a k k a k ki U rfalı M a th ie u ’n u n Vekâyinâme’si


teşkil eder. Ç ağrı bey’in 1 0 1 8 ’de v u k u b u la n ilk A n ad o lu a k ın ın d a n 1136
yılına k ad a r S elçu k lu lar h a k k ın d a zen g in m a lû m a t v eren m ü e llif bu devir
h âd ise lerin in ço ğ u n a g ö rg ü şa h id id ir veya o n la rı b izzat g ö re n le rd e n d in le ­
m iştir. M ath ieu ilk istilâ d a n n e k a d a r acı b ir dil ile b a h se d e rse o n d a n so n ­
raki devir için d e o d erece T ü rk leri m e d h e d e r; a d a le t ve şe fk atlerin i belirtir.
B una m u k a b il O , d in î ve m illî d u y g u ları icabı o ld u ğ u k a d a r z u lü m le ri dola-
yısiyle de, R u m la ra k arşı n e fre tin i sık -sık açığa v u ru r. O n u n eseri G ö k sü n ’de
yaşayan ve z a m a n ın ın h a d ise le rin i to p lay an K eşiş G règ o ire’in zeyli ile aynı
e h e m m iy e tte ve 1162 yılın a d eğ in d ev am e d e r47. M u a h h a r E rm en i kay n ak ­
ların ın k u llan d ığ ı M a th ie u ’n in eseri S ü ry an î m ü elliflerin ce m e ç h u ld ü r. Eski
E rm eni m ü e llifle rin d e n Sarkavag’ın eseri b ize k a d a r g e lm e m iştir. X lII’ün cü
asırd a y aşam ış b ir E rm en i m üellifi M e lik şa h ’ın y ü k se k vasıfları, ad ale ti ve
şefkati h a k k ın d a m a lû m a t v erir ve b u vasıfları dolayısiyle m ille tle rin g ö n ü l­
lerini fe th e d e re k im p a ra to rlu ğ u n u g en işle ttiğ in i a n la tırk e n “b a n a göre ö m rü
vefa e tse idi sü ra tle a rta n k u d re ti sây esin d e A v ru p a bile d e v letin in h u d u tla rı
içine g irm e k te gecik m iy ecek ti” ifadesiyle S arkavag’ın k ay b o lm u ş k ro n i­
ğ inden m ü h im b ir ik tib a sta b u lu n u r, ki b u su re tle M elik şah ’ın cihan h â k i­
m iyeti davası b a k ım ın d a n d ik k a te şâyân b ir m ü şa h e d e y i b e lirtir48. D iğer E r­
m en i kaynakları u m u m iy e tle m u h ta s a r o lm ak la b e rab er T ü rkiye S elçukluları
h ak k ın d a m ü h im kayıd lar v erir ve d iğ e r h ıristiy a n ve m ü slü m a n kaynak­
larını tam a m la rla r. Y alnız M alazgird zaferin e k a d a r Şarkî A n a d o lu ’ya vâki ilk
T ü rk ak ın ları m ü n â se b e tiy le b u b ö lg ed e h a d ise le re şahid b u lu n a n A rista-
k e s’in eseri çok m ü h im o lu p canlı ta sv irle rle d o lu d u r49.
Şarkî A n a d o lu ’d a yaşayan S ü ry an î ta rih ç ile ri u m u m iy e tle B izanslılara
karşı T ü rk le ri b ir k u rta rıc ı k ab u l e ttik le rin d e n b u h u su s e se rle rin d e akseder.
S üryanî m ü ellifleri a ra sın d a birinci m evkii işgal ed en M alatya p atriğ i M ihael
(1 1 2 5-119 9 ) II. Kılıç A rsla n ’ın d o stlu ğ u ve him ây esi sâyesinde b u devrin
vak aların a d a h a y a k ın d an n ü fu z ed e b ilm iştir. Bu m ü n â se b e tle d e Kılıç

47 Chronique de Mathieu d’Edesse avec la continuation de Grégoire le Pretre, Fr. tere. E. Du-
laurier, Paris 1858. Bu eser H. A ndreasyan’ın T ürkçe tere, ile T.T. K urum u tarafından
(A nkara 1962) neşredilm iştir. Yakınlığı dolayısiyle, Keşiş G règoire’in zeyli Türkiye Sel­
çuklularına daha fazla yer verm ekle de ehem m iyet kazanır.
48 Sam uel d ’Ani, Tables chronologique, trc. B rosset, Petersbourg 1876, s. 451 (Bu m ü n âse­
betle Böl. IV, 7, de bak).
49 Erm eni kaynaklarının çoğu Recueil des H istoriés des C roisades külliyatı arasında
Documents arméniens adlı iki cildde to planm ıştır. A ristakes’in Fransızca tercüm esi M. E.
P ru d ’hom m e tarafından Histoire d ’Armenie adı ile Fransızcaya tercüm e ed ilm iştir (Paris
1864).
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 3 3

A rslan ’ın k e n d isin e yazdığı tarih î değ eri büyük bir m e k tu b u n u d a Vekayi-
nâmesi’ne d ere e tm iştir. Eski d ev irler h a k k ın d a k aynaklarını zik re d e rse de
T ü rk le rin m e n şe in e ve h a ttâ bazan G ö k -tü rk le re d a ir verdiği m ü h im h a b e r­
leri n ere d e n aldığı m e ç h u ld ü r. S elçu k lu lar h a k k ın d a n ak lettiğ i vakalarda
bazan k ro n o lo jik h a ta la ra ra s tla n ır50. Birinci H açlı Seferi ile 1164 yılına k a­
d a r devam e d en k ü çü k S üryanî a n o n im i d e S elçu k lu lar için m ü h im olup
M ihael’i tam am layıcı b ir m ah iy et arz e d e r51. M ih ael’in m ezh eb d a şı ve h e m ­
şehrisi E b u ’l-Ferec İbn ü l-‘İb rî (Bar H e b ra e u s) XII’inci a srın n ih â y e tin e d e ­
ğin o n a ve d a h a so n ra la rı için de sık -sık İslâm k ay n ak ların a b a şv u ra ra k 1297
ta rih in e k ad ar e se rin i ta m a m la r52.
Haçlı seferlerin i esas o lan L âtin kaynakları T ü rk le ri p e k az ta n ıd ık ­
la rın d a n b u seferler d ışın d a h a b e rle ri m ü b h e m le ş m e k te ve b az an d a m asal
u n su rla rı ile k a rışm a k ta d ır. B u n u n la b e ra b e r b u savaşlar ve b azan d a T ü rk le r
h a k k ın d a d ik k a te şâyân k ay ıtlar v erirler. Bu y azarların en m ü h im le rin i biz­
zat Haçlı se fe rle rin e k a tıla n la r veya G u illa u m e d e Tyr gibi Suriye (S û r)’de
T ü rk le re yakın y aşay an lar teşk il ed er. L âtin k ay n ak ların ın b ü y ü k b ir kısm ı
geçen a sırd a te rc ü m e ed ilm iş o ld u ğ u n d a n T ü rk ta rih ç ileri için b u n la rd a n
faydalan m a im k ân ları h âsıl o lm u ş tu r53. Bu k ay n ak lar a ra sın d a S elçuklu su l­
tan ları ile L âtin C u m h u riy e tle ri a ra sın d a v u k u b u lm u ş m u a h e d e n â m e le rin
bize kad ar gelen m e tin le ri h u s u s î b ir k ıy m et taşır. Selçuk S ultanlığı ile K ıb­
rıs kırallığı a ra sın d a cereyan ed en m u h a b e ra ta ve ticarî m ü n â se b e tle re ait
bazı R um ca v esik aların , y arım a sır ö n ce n e şre d ilm iş b u lu n m a la rın a rağm en,
b u n la ra Şark tic â re t ta rih in e d a ir en m ü h im te tk ik le rd e d ah i g ö rü lm e m iş
olm aların ı k ay d etm eliy iz54. O rta çağ F ran sız k ro n ik leri a ra sın d a X III’ü n cü

50 M ichel le Syrien, Chroniqe, Fr. terc. C habot, Paris 1905. Bu eserin süryanice aslının
b u lunm asından sonra Haçlı külliyatında çıkan m u h tasarı kıym etini kaybetti ise de
Süryanicesinde bulunm ayan bazı faydalı kayıtlar E rm enicesinde m evcuddur.
51 Bu Süryâni anonim i A.S. T ritto n tarafından kısm en İngilizceye tercü m e edilm iştir
(JRAS, 1933).
52 A bu’l-Faraj Bar H ebraeus, Chronography, terc. W . Budge (Türkçe trc. Ö. A. D oğrul,
T.T.K. A nkara 1945-1950). EbuT-Ferec’in Süryanîcesi b u lu n d u k tan sonra b u n u n h ü lâ ­
sası olan A rapça Muhtasar üd-düvel (Beyrut 1890) kıym etini kaybetti. Lâkin Baba İshak
isyanında olduğu gibi. Aslı Süryanicesinde bulunm ayan bazı m ühim kayıtlarla yine fay­
dalıdır.
53 Lâtince haçlı kaynaklarının ve eski Fransızca tercüm elerinin m ü taad d it baskıları, M.
G uizot ve M ichaud tarafından geçen asırda yapılmış Fransızca tercüm eleri vardır.
54 Bu vesikaların bir kısm ı T hom as ve Tafel’in V enediklilere aid vesikalar külliyatında
Lâtince, bazıları da M as Latrie tarafından Fr. tercüm eleri ile B ibliothèque de l’Ecole des
chartes külliyatında neşredilm iştir. R um ca vesikaların Türkçe tercüm eleri de bizim
3 4 .SELÇUKLU! AK I AKİMİ

asır m üellifi V in cen t de B eauvais’n in eseri bu a srın o rta la rın d a T ü rk iy e’de


cereyan e d en h ad iseler, Babaî h a re k e ti, M oğol istilâsı, sa lta n a t m ü câd eleleri
ve b ilh a ssa m e m le k e tin İk tisad î k u d re ti h a k k ın d a çok m ü h im d ir. Selçuk
T ü rk iy e sin in zenginliği h a k k ın d a d iğ e r F ra n sız k ro n ik le ri b azan efsanevî bir
m ah iy et a lır55. B. P e g o lo tti’n in , X IV ’ü n c ü a sır b aşla rın d a Şark tic âre ti ve
m e m lek e tle ri için p ra tik bilgiler v eren İtalyanca eseri d e T ü rkiye için çok
m ü h im d ir56.
B üyük S elçu k lu lar gibi A n ad o lu S elçu k lu ları ve beylikleri h a k k ın d a da
A rap k a y n a k la n y ine b ü y ü k b ir e h e m m iy e t arzed er. Lâkin A n a d o lu ’n u n u-
zaklığı ve için d e b u lu n d u ğ u ş a rtla r b u k ay n ak ların , X I’inci a sır so n la rın d a ilk
fe tih lerd e n X III’ü n c ü a sra kad ar, zay ıflam asın a ve ancak m ü h im vakalarda
bazı k ısa h a b e rle r v e rm e le rin e âm il o lm u ş tu r. E sâsen bu d evir İslâm ta rih ç i­
liğinin çok zay ıf b u lu n d u ğ u n u ve p ek çok k aynağın k a y b o ld u ğ u n u sö y lem iş­
tik. Ş arkî A n a d o lu A rtu k lu la rı ve k ısm e n A h la t-şâ h lar, yakınlık ve eski İslâm
m ed en iy e ti h u d u tla rı içinde b u lu n m a la rı dolayısiyle, O rta A n a d o lu ’d a h ü ­
k ü m sü re n S elçuklulara, D â n işm e n d lile re ve M e n g ü cik ler’e n az aran , b u kay­
n ak la rd a d a h a fazla yer alm ıştır. İb n ul-C evzî ve S ibt İbn ul-C evzî (K ızoğlu)
gibi u m û m î İslâm ta rih le ri ilk B üyük S elçuklu su lta n ları ve fetihleri h a k k ın ­
d a n e k a d a r ta fsilâ t verirlerse X II’inci a sır A n ad o lu h a d ise le rin e d e o derece
yabancı kalırlar. Bu a sır ve o n d a n so n ra sı için Suriye, E lcezire ve M ısır’da
yazılan h u s u s î ve u m û m î ta rih le r ise b ir y an d an m ü n â se b e tle rin artm ası, bir
y an d an d a A n a d o lu S elçu k lu ların ın e h e m m iy e t k azanm asiyle d a h a zengin
m a lû m a ta sa h ip tirle r. T ü rk istilâsı ve X III’ü n c ü a srın y a rısın d an so n ra A n a­
d o lu S elçu k lu ları h a k k ın d a çok ta fsilâ t v eren Baybars M a n sû rî’n in , kaybolan
aradaki c iltle rin in d e 57 zen g in b ah isleri ih tiv a edeceği ü m id in i d o ğ u ru r. Lâ­

Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar’da (s. 143, 139-145) çıkm ıştır; yine bak. O s­
m an T uran, “O rtaçağda Türkiye-K ıbrıs m ü n âseb etleri”, Belleten, CX (1964). Bu R um ca
vesikalar Cl. C ahen’in dikkatini çekm iş ve bir m akalesinde (“Le C om m erce A natolien
au d ebut du X lI’e siècle”, M élanges L. H alphen, s. 91-101) kullanılm ıştır.
55 V. de Beauvais, Miroir historial, Fr. terc. d. de Vigny, Paris 1495. T ürkiye’ye aid kısm ı V.
cild, 139-147 ve 151 bahisleri ile kitap XXXII, bahis 26-29’dadır.
56 La Pratica della Mercatura, nşr. A. Evans, C am bridge- Mass. 1936.
57 Baybars M ansûrî’nin Zubdat ul-fıkre adlı eserinin British M useum Add. 2 3 3 2 5 ’de kayıdlı
bir cildi başı kopm uş olarak h. 655’den (25a-270b) başlar ve Türkiye Selçukluları hak­
kında oldukça tafsilâtlı ve m ühim bilgiler verir. Aynı m üellife atfolunan diğer bir n ü sh a
da O xford (Bodleian, Poe. 324) da bulunuyor. XII ve XIII. asırları içine alan ve hacm ine
göre (253 varak) T ürkiye Selçukluları hakkında oldukça tafsilât veren bu n ü sh an ın bi­
rincisi ile m ü şterek devirlere aid kısım ların birbirini tutm am ası ve O xford nüsh asın d a
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ 3 5

kin T ü rk ve T ü rk iy e ta rih in e karşı h u s u s î bir alâka duyan ve B aybars’ı da


sık-sık k u llan an XIV ve X V 'inci asır T ü rk tarih çileri, m e selâ M eyyâfârkîn
(Silvan)lı T ü rk m e n Z eh eb î ile A yıntaplı B edred d in A ynî’n in k ro n ik leri, Bay-
b a rs’d an y ap tık ları ik tib a sla r sây esin d e çok şeyin k aybolm adığım veya fazla
bir şey b e k le m e n in y e rin d e olam ıyacağını m e y d a n a kor. B una m u k ab il e se r­
lerin d e A n ad o lu h â d ise le rin e b ü y ü k b ir alâk a g ö ste re n İbn u l-’A d îm ’in Buğ-
y a ’sın ın k ay b o lm u ş c iltle rin d e n ü m itv a r o lm a k icap eder. B u n u n la b e rab er
kullandığ ı çeşitli İslâm kaynakları v asıtasiyle, İslâm ta rih ç iliğ in d e m ü ste sn a
b ir m evki işgal e d en ve h a d ise le ri e se rin in p lâ n ın a ve e h e m m iy e tin e göre
yazan, İbn ü l-E sîr’i (1231 yılına k ad ar) b ir d erece ta m a m la m a k m ü m k ü n ­
d ü r. Selçuk T ürk iy esi h a k k ın d a A rap coğrafî eserleri ve sey a h atn â m eleri pek
m ü h im o lu p b u n la r a ra sın d a Y â k u t’u n M u ’cem ul-buldân’ı, E bi’l-fida’n ın Tak-
vîm ’ul-buldan’ı, Z ek eriy a K azvinî’n in  sâr ul-bilâd’ı u m û m î m a h iy e tte olm akla
b e rab e r faydalı kayıtları ih tiv a ed erler. F ak at İbn Sa’id al-M ağribî (XIII’ün cü
asır) ile b ilh a ssa d a h a tafsilâtlı m a lû m a t v eren XIV’ü n c ü a sır m ü ellifi İbn
B atû ta ve Ş ah ab ed d in e l-O m arî çok m ü h im d ir58. İbn Ş ed d âd ’ın ancak, Şarkî
A n a d o lu ’n u n b ir k ısm ın ı içine alan ve b u k ısm ı h e n ü z y azm a h a lin d e b u lu ­
n a n A ’lâk al-hatîra’sı zen g in ta rih î k ay ıtlara s a h ip tir59. İslâm ziyâretg âh ların ı
d o laşan H erev î’n in eseri çok kısa o lm ak la b e ra b e r m ü şa h e d e le rin e göre v er­
diği yeni k ay ıtlar ile T ü rk iy e S elçu k lu ların a a it bazı m esele le rin halli m ü m ­
k ü n o lm u ş tu r60. H ıristiy a n A rap k ro n ik le ri a ra sın d a h e n ü z yazm a h alin d e
b u lu n a n Siyer ul-âbâ al-batârika (İsk en d eriy e p a trik le ri tarih i) A lp A rsla n ’ın

bazı hataların m evcudiyeti bu m u h tasarın Baybars’a aid olam ayacağını veya o n a daya­
nan bir hülasa olduğunu gösterir.
>s İbn Sa’id’in Coğrafya'sı Türkiye h akkında çok m ü h im m alûm at verm ekte olup Paris
Bibi. N ational. Ar. 2234’de kayıtlıdır ve h. 715’de istin sah edilm iştir. Yakın zam ana d e­
ğin m eçhul bulunduğu için Ebi’l-Fida ve sair m üelliflerin ondan aldıkları parçalar kul­
lanılıyordu. Şim di bu n ü sh an ın hatâlar ile dolu b ir baskısı Kitab bast el-Arz adı ile J. V.
G üneş tarafından 1958’de T etu an ’da yapılm ıştır.
59 E serin J. Sourdel ve S. D ahan tarafından yapılan güzel tenkidli baskıları, sıra ile, H alep
1 (1953), Şam (1956) ve F ilistin (1963) cildleri Şam Fransız E n stitü sü ’n ü n güzel n eş­
riyatı arasında çıkm ıştır.
60 Al-H araw i, Kitab al-ziyârât, neşr. J. Sourdel-T hom ine, Dam as 1953 (In stitu t Français de
D am as). Aynı nâşir 1957’de b u n u n Fr. tercüm esini de çıkardı. Battal G azi’n in m eza­
rının I. A laeddin Keykûbad zam anında keşfedildiği rivâyeti ilim âlem inde kabul edilm iş
olup, II. Kılıç A rslan devrinde bu ran ın b ir ziyâret-gâh olduğunu öğreniyoruz (s. 56).
36 SELÇUKLULAR TARİHİ

Suriye ve M alazgird seferi h a k k ın d a o rijin al b ir m a lû m a t v e rd ik ten so n ra


A n ad o lu S elçukluları h a k k ın d a d a bazı m ü h im k ay ıtları ih tiv a e d e r61.
A n ad o lu S elçu k lu ların a d air İra n k ay n ak ları ancak İlh â n î d ev rin d e e-
h e m m iy e t k azanır; d a h a evvelkiler ço k k ısa ve çok h a talı b a h isle r ta h sis e t­
m işlerd ir. B u n u n la b e ra b e r b u d ev ir A n a d o lu yerli kaynakları y an ın d a Vas-
sâf, R eşîd ed d in ve A b d u llah K aşân î’n in ta rih le ri (so n u n c u b a sılm a m ıştır)
ikinci d e reced e y er alırlar. H a m d u lla h K azvinî A n ad o lu S elçukluları tarih i
ü z e rin d e çok kifâyetsiz ve ek sik b ir bilgiye sah ip o ld u ğ u h ald e mustavfi (m a­
liye nazırı) sıfatiyle Nüzhet ül-kulûb adlı m ü h im eserin d e, vergi d e fterle rin e
d ay an arak T ü rk iy e ve şe h irle ri h a k k ın d a sağlam b ilgiler v e rm e k te d ir62. Re-
şid e d d in ’in y ak ın d a b u lu n a n ve b a sıla n m e k tu p la rı A n a d o lu ’n u n siyasî, e t­
n ik ve ik tisa d ı ta rih i h a k k ın d a çok yeni m alzem e g e tirm e k te d ir63. XVI’ncı
asır k o m p ilâ tö rle rin d e n G affârî Cîhân-ârâ adlı u m û m î ta rih in d e A n ad o lu Sel­
ç u k lu ları ve beylikleri h a k k ın d a o ld u k ç a to p lu m a lû m a t v erm ek le selefi İran
ta rih ç ile rin in yabancı k aldıkları b ir devri ay d ın latır. O n u n Nigâristan’ı ise
m ü h im ta rih î fık ralarla d o lu d u r. M üellifin k u llan d ığ ı bâzı eski k ay naklardan
ve m eselâ A n û şire v â n b in H a lid ’e (ö lü m ü 1138) a it Selçuk-nâme’d e n fayda­
lan m ası, b ir esasa d ayanan, fakat b u g ü n elim izd e çok m u a h h a r ve d eğ işik bir
yazm a h a lin d e b u lu n a n N izâm ü l-M ü lk ’ü n Vesâyâ’s ın d a n alın m ış m ü h im fık­
ra la r d erc e tm e si e se rin e h e m m iy e tin i a rttırm a k ta d ır64. Bu ta rih î fıkralar b a­
k ım ın d a n ‘A vfî’n in Cevâmî’ ul-hikâyât’m d a n so n ra M ü b â re k şâ h ’ın H in d is­
ta n ’d a İl-tu tm u ş (1 2 1 0 -1 2 3 6 ) n â m ın a yazdığı Adâb ül-hurûb’u ile m üellifi
şü p h eli Tuhfet ul-M ulûk’ü k ay d e tm e k g e re k ir65.

1,1 T ürlü tarihlerde yapılm ış ilâvelerle vücuda gelen bu eser Paris (Bibi. N ational Ar. 301-
302) tedir.
62 Birçok küçük coğrafî eserlerde de m alû m at vardır. Hâfız E brû’n u n m ü h im Coğrafyası
A nadolu hakkında da bazı faydalı kayıdlar ihtiva eder (British M useum Or. 1577).
63 Letters o f Rashid al-din (Mükâtebât-i Reşîdi), nşr. M uham m ed Shafı’, Lahore 1948. Bu
m ektupların m uhtevaları hakkında ciddi b ir tedkik yapılm am ış; n âşir gereken n o tla n
koym akla iktifa etm iştir. D aha önce R euben Levy m ektupların üslûbuna, bazı tarih le­
rine bakarak bunların m evsukiyeti h akkında şüphe ederken Câmi’ ut-tavârih’in yazılışına
ve bazı m u ah h ar kaynaklara dayanm ıştır (“T he L etters o f R ashid al-din”, JRAS, 1946, s.
74-78) ki bu kifâyesiz araştırm a eserin tarih î ehem m iyetini küçültem ez.
64 Gaffârî, Cihân-ârâ, Bayezid U m ûm î K ütüphane, no: 2397; Nigâristan, Bodleian O us. 46.
(bak. Storey, II. 1, s. 116-118). Selçuklulara aid hikâyeler (53a-67b). Vasaya(Nasâyih)-i
Nizâm ul-Mülk’ün bir nüshası B. M. Or. 526’dadır. Schefer’in Siyâset-nâme zeylinde bir
parçası basıldı. Cihân-ârâ şim di İran’da basılm ıştır.
65 ‘Avfî’nin bu kitabı hakkında M. N izâm uddin, Introduction to the Jawâmi’ul-hikâyât,
(London 1929) adlı eseri ile istifadeyi kolaylaştırm ıştır. Adâb ül-hurûb, T uğrul-beg,
M elikşâh ve Sancar hakkında (60a 65b, 100b-120a) hikâyelerinden başka G aznelilere,
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 3 7

İslâm tarih çileri a ra sın d a T ü rk le r ne k ad ar çoksa, dev rin şartları icabı,


S elçuklu lar h a k k ın d a y azılm ış T ü rk çe e se r d e o k ad ar azdır. K âşgarlı M ah-
m û d ’un Dîvânu lügat it-Türk’ü, pek az ta rih î k ay ıtlar ih tiv a e tm e k le beraber,
S elçuklu ların k ü ltü r ve m ü e sse se le ri ile d ev rin etnografyası b a k ım ın d an b i­
rinci dereced e b ir k a y n a k tır66. U ygurca Oğuz-nâme’d e n farklı olarak R eşided-
d in ’in Câmi ut-tavârih’in e F arsça te rc ü m e siy le geçen İslâm î O ğuz d e sta n ın ı
da S elçu k lu ların m e n şe le ri h a k k ın d a b ir k ay n ak o larak k u lla n m a k m ü m ­
k ü n d ü r. R eşid ed d in Oğuz-nâme’n in b aşın d a: “B u g üne k a d ar k im se O ğ u zların
şu b elerin i (boylarını) yazm adı, n e se b le rin i te rtip etm e d i ve u z u n zam an d a
geçti ise de b u k av m in itib arlı riv ây etçilerin d en ve bazı k ita p la rd a n alm an
m a lû m a t ile T ü rk boyları ve b irb irleriy le m ü n â se b e tle ri kısaca te s b it e d ild i”
diyerek b u d e s ta n î e serin k ay n ak ların ı g ö ste rir. B u n u n la b e ra b e r b u devirde
d estan ı iyi b ilen rivâyetçi ve sa n ’a tk â rla r -veya O ğu z-n âm eci ve k o p u z cu la ra
rağ m en R eşid ed d in b u n la rı aram am ış; te sa d ü fe n b u ld u ğ u b ir iki T ü rk m e n in
hikâyesini F arsça’ya te rc ü m e e ttirm iş tir. Bu O ğ u z -n â m e ’n in ta rih î b ir kay­
nak o larak ih tiv a ettiğ i k ay ıtlar S elçu k lu ların O ğuz yabguları ile m ü n â ­
se b e tle rin d e m ü h im b ir v esik a o larak k u lla n ılm ıştır67. T ü rkçe a n o n im Selçuk-
nâme B üyük S elçu k lu lar h a k k ın d a verdiği sağlam m a lû m a tı S a d red d in el-
H u se y n î’d e n ve d iğ er k ay n ak lard a m ev cu t o lm am ası dolayısiyle, Yavgu-
lu ’lara a it kayıtları d a S ib t’d a n alm ış g ö rü n ü y o r. F akat b u e ser Büyük Sel­
çu k lu la r h a k k ın d a n e k ad ar d o ğ ru ve to p lu bilgi v erirse A n ad o lu S elçukluları
için de o d erece k ısa ve e h e m m iy e tsiz d ir68. K âtip Ç elebi “R u m ’d a h ü k ü m s ü ­
ren S elçu k lu lar” h a k k ın d a B ursalı M ü d e rris A h m ed bin M eh m e d ’in (ö lü m ü
h. 777) İbn A ra b şâ h ü s lû b u n d a A rapça b ir ta rih yazdığını ve b u n u n

K arahanlılara ve O rtaçağ harp u sullerine dair m ühim m alûm at verir (B. M. Add.
16853). Tuhfat ül-mülûk (B. M. Ör. 7863) b ir m ecm ua içersinde olup b u n u n hak k ın d a D.
Ross (JRAS, I. T eşrin 1924) ve M. A. T erbiyet (Mihr, I, 1312, sayı 8 de) yazı yazm ışlar­
dır.
66 Kâşgarlı M ahm ud’un b u m ü h im eserini R eşîdeddin’in görm ediği, h em O ğuzlara dair
verdiği m alûm attan, hem de Oğuz boyları hakkında bir eser olm adığını söylem esinden
(B. M. Add. 7628, s. 415a) anlaşılıyor. K âşgarlı’nın bu m uazzam eseri büyük T ürk âlimi
B edreddin ‘Aynî (XV, asır) ile Kâtib Çelebi tarafından görülm üş ise de o n u n T ürk nahvi
hakkında yazdığını söylediği diğer kitabı bulunm am ıştır.
67 A şağıda Böl I, 5’e bak. Oğuz-nâme’n in ilâvelerinde Selçuklulara ve Y engi-kent yabgu-
larına aid haberlerin şifahi rivâyetlere dayandığını R eşîddüddin de söylem ekle beraber
bunlar yakın bir zam ana aiddir ve tarihi esasları gözükm ektedir.
68 E dirne Badi Ef. Kitapları, No: 550 (yeni 2314).
38 SELÇUKLULAR TARİHİ

M ehm ed bin M ecd ed d in ta ra fın d a n T ü rk ç e ’ye te rc ü m e ed ildiğini söyler69. II.


M urad d ev rin d e m illî ş u û r ve m illî k ü ltü r sa h a sın d a başlayan uy an ış ile ilgili
b irçok te lif ve te rc ü m e eserleri gibi Y azıcıoğlu ta ra fın d a n b ir Selçuk-nâme
v ü cu d a g etirilm esi a ra sın d a b ir m ü n â s e b e t v ard ır. G erçek ten Y azıcıoğlu’n u n
Selçuk-nâme’si İbn B îbî’n in b ir te rc ü m e si o lm a k la b e ra b e r o n a m u a h h a r devir
ve b ilh a ssa Beylikler zam an ı için y ap tığ ı ilâv elerle yeni b ir kaynak hüv iy etin i
k a zan d ırm ıştır. L âkin R eşid ed d in ve O ğ u z -n â m e riv ây etlerin in yer aldığı
eserd e S elçu k lu lar d ev rin d e O ğ u z a n a n e sin e g ö re verdiği bazı kayıdları, b u ­
gün için tev sik e tm e k m ü m k ü n o la m a m ış tır70. S elçukluları çok u m û m î bir
şekilde yazan E nverî, Dustûr-nâme’sinde, O sm an lIların ceddi S ü ley m a n şa h ’a
dair O sm an lı k ay n ak ların ın efsanevî riv ây etlerin i ilk T ü rkiye Selçuk su lta n ı
S ü ley m a n şa h ’a b ağ lam ak su retiy le b u h ik â y e le rin m en şe in i m ey d an a koy­
m ak b a k ım ın d a n ta rih e y ak laşır71. O ğ u z -n â m e riv ây etlerin e de çok m evki
veren E n v erî’n in asıl eh em m iy e ti O rta çağ G arb î A n a d o lu su , A ydın oğulları
ve o n la rın seferlerin e ve b ir derece de O sm an lIların ilk z am a n la rın a a it kı­
sım la rıd ır72. S elçu k lu lar ve O sm an lIların m e n şe i m ü n â se b e tiy le k u llan m ış
b u lu n d u ğ u “Semerkandî kitab” adlı b ir k aynak m e ç h u lü m ü z o ld u ğ u gibi d iğer
m ev zu lar m ü n â se b e tiy le verdiği H vace S elm ân, Teferrüc-nâme ve “A sıl nüsha"
h a k k ın d a d a bilgim iz m ev cu t d e ğ ild ir73. A n a d o lu ’d a O ğuz d e sta n ın ın geliş­
m iş bir parçası h a lin d e m ey d an a çık an D ed e-K o rk u t k ita b ın ın K aradeniz
sahil ru m la rı ve g ü rcü lerle sav aşların a d air a k se ttird iğ i rivâyetleri, k aynakla­
rın kifayetsizliği dolayısiyle, ta rih e m al e tm e k ve o n u bu h u s u s ta ta rih î bir

b) Kâtib Çelebi, I, 283. Bursalı T ahir bu Selçuk-nâme’den ve m üellifinden bahseder ise de


(Osmanlı müellifleri, III. s. 10) eseri görüp görm ediği belli değildir. S adruddin el-Hu-
seynî’nin Zubde’sini Türkçeye tercüm e ettik ten sonra A nadolu ve Kirm an Selçuklularını
da kısaca yazan bir Selçuk-nâme Bodlein (H unt. D onat. 6) da m evcud olup Sultan Se-
lim ’e ith af edilm iştir.
7" Eksik nüshası Th. H o u tsm a’nın Selçuklu külliyâtı arasında çıkm ıştır. Eser ve m ufassal
nüshaları m ünâsebetile bak. P. W ittek, “Yazijioghlu ‘Ali on th e C hristian T urks o f th e
D obruja” (BSOAS, XIV 3 (1952). Tarih K urum u tarafından A dnan Erzi’ye havale edilen
bu eserin bir an önce neşri gerekm ektedir.
71 Enverî, Dustûr-nâme, nşr. M ükrim in Halil, İstanbul 1928, s. 6, 78
72
■ Dustûr-nâme üzerine M. H. Yınanç’ın ciddi ve etraflı çalışm ası, Dustûr-nâme-i Enverî,
Medhal (İstanbul 1029) olarak çıkmış; P. Lemerle, Emirat d ’Aydın, Byzanco et l’Occident
(Paris 1957) adlı eserinde Dustûr-nâme’yi Bizans ve A vrupa kaynaklarile daha geniş bir
su rette ele alarak bu çalışm aları ilerletm iştir. Eserin M enteşe beyliğine aid kısım ları da
P. W ittek tarafından işlenm iş idi. Selçuklu ve O sm anlılara aid kısım larının da Aydın
oğulları gibi tedkiki gerekir.
73 Dustûr-nâme, s. 6, 45, 57, 75, 100.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKl ARI 3 9

kaynak olarak k u llan m ak kolay d eğ ilse d e o d ev ird e A n a d o lu ’d a yaşayan


göçebelerin hayatları, in ançları ve d ü şü n c e le rin i bu e se r sây esin d e ö ğ re n m ek
m ü m k ü n d ü r. D â n işm e n d G azi’n in sav aşların a d a ir teşe k k ü l ed en Dânişmend-
nâme’yi, bazı y erlerd e d e sta n ı, u n su rla rd a n ayırarak, yeni b ir ta rih î kaynak
olarak k u lla n m a k k ab ild ir74. T ü rk çe eski M e n â k ib -n âm eler d e istifadeye şâ-
yân k ay n ak lard ır75.
Büyük O sm an lı tarih çisi M ü n eccim -b aşı A h m ed D ede, Cami üd-düvel ve­
ya Sahâif ul-ahbâr adını alan ese rin d e , İslâ m -T ü rk ta rih in e a it m ü h im kay­
nakları ve A n a d o lu S elçukluları için b aşlıca İb n Bîbî ve A k saray î’yi k u lla n a ­
rak sağlam b ir to p la m a y ap tıy sa d a b u k ay n ak ların asılları elim izd e o ld u ­
ğ u n d a n S elçu k lu lar için b u ese re b ir ihtiyaç k a lm a m ıştır76. F akat o n u n Bay-
liklere a it k ısm ı Y azıcıoğlu ve sair ç eşitli k ay naklara dayandığı için d ah a
m ü h im d ir. C en âb î, el-’Aylem uz-zâhir adlı e se rin d e D â n işm e n d -n â m e ’yi ta rih
gibi k u lla n a ra k d e s ta n ile ta rih i b irb irin e k a rış tırırsa d a g ö rd ü ğ ü eski kay­
nak lard an bazı m ü h im k ay ıtlar v erm ek su re tiy le e h e m m iy et k a z a n ır77. Sel­
çuk T ü rk iy esi ta rih i için b a şv u ru lm a sı g e re k e n T ü rk çe m ü h im b ir kaynak da
şü p h esiz O sm a n lı arazi ta h rir ve v a k ıf d efterleri, k a n u n -n â m e le r ve fetva
kitapları o lu p b u n la r b azan eski d ev rin te m b ih -n â m e ve vakfiyelerinden

74 Dede K orkut hikâyelerinin birkaç baskısı yapılm ış ise de b unlar üzerindeki araştırm alar
(O. Ş. Gökyay neşri) h enüz başlangıç halindedir. Dânişmend-nâme için I. Melikoff, La
Ceste de Melik Dânişmend, I, Paris 1960. Dânişmend-nâme eski vakayi-nâm ecilerin yaptığı
gibi (G elibolulu Âlî, Cenâbî...) ne b ir tarih tir ve ne de M. H. Yınanç’in m asal sayarak
tam am iyle red ettiği üzere tarih î b ir kaynak vasıflarından da külliyen m ah ru m d u r (A na­
dolu’nun Fethi, s. 90-92). N itekim Dânişmend-nâme’nin tarih î bakım ından ehem m iyetine
işaret eden K öprülü (Türk edebiyatı tarihi, İstanbul 1926, s. 304-306; Yerli kaynaklar, s.
427-429)den sonra I. M elikoff tarih î u n su rların daha fazla o ld uğunu gösterm iştir.
D ânişm endlilere dair tedkikim izde tarih î kaynak olarak bundan çok daha fazla faydala-
nılm ıştır. Filhakika "Selçuklular zamanında Türkiye” adlı eserim izin D ânişm endliler b ah ­
sinde (s. 112-133) destan ın ne derece tarih î m alzem e ihtiva ettiği m eydana koyulm uş­
tur.
75 Bu devir ile ilgili T ürkçe Menâkib-nâmeler arasında Saltuk-nâme (K öprülü, Yerli Kaynaklar,
s. 430-441 ve diğerleri h enüz yazm a halinde olm akla beraber şim di F ahir İz Eski Türk
edebiyatında nesir (İstanbul 1964) adlı eserinde b u nlardan m ühim parçalar n eşretm iştir.
Hacı B ektaş’ın m enâkıbine aid Vilâyet-nâme (nşr. A. Gölpınarlı, İstanbul 1958).
76 M üneccim -başı’nın A nadolu Selçuklularına aid bahsinin tercüm esi başında o n u n hayatı
ve eserleri toplu bir şekilde N. A tsız tarafından yazılm ıştır (M üneccim -başı, Karahanlılar
ve Anadolu Selçukları, İstanbul 1940).
Cenâbî, el-'Aylem uz-zâhir, Ayasofya, No: 3033.
4 0 ________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

parçalar ik tib a s e tm e k veya eski k a n u n la rın m ah iy eti h a k k ın d a k ayıtlar v er­


m ek su retiy le b izim için yeni b ir m alzem e te şk il e d e r78.

2. Selçuklu Tarihi Araştırm alarına Dair

S elçu k lu lar ü ze rin d e k i çalışm aların h e n ü z yeni b aşlad ığ ım b e lirtm ek


m aksadiyle, sadece, u m û m î m a h iy e tte b ir S elçuklu ta rih in in m ev c u t o lm a­
dığını, h a ttâ to p lu b ir siyasî ta rih değil h â lâ k ro n olojiye ve jenealojiye (n ese­
be) a it m e se le le rin bile h alled ilm ed iğ in i ve aşağ ıd a d a görüleceği üzere,
S elçuk ’u n o ğ u lla rın ın sayısı ve isim le rin in d a h i b u z a m a n a kad ar m eydana
çıkarılm ad ığ ın ı g ö z ö n ü n e g e tirm e k kâfidir. Bu d u ru m u n te sb iti T ü rk ve
İslâm ta rih le ri b a k ım ın d a n fevkalâde m ü h im o lan bu b ü y ü k devrin n e derece
ihm ale u ğ rad ığ ın ı ve k aran lık lar için d e kaldığını g ö sterir. Y arım a sır geçm iş
o lm asın a rağ m en O rta-A sya ta rih i ü z e rin d e h â lâ o to rite sin i m u h a faz a eden
W . B arth o ld en m ü h im eseri Turkestan, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler
ve b aşk a a ra ştırm a la rın d a T ü rk ista n ile alâkası n isb e tin d e S elçuklular ta rih i
ile de u ğ ra şm ış ve k e n d isin e m a h s u s k u d re tli te rk ip ve g ö rü şle rle tem âyüz
e tm iştir. B u n u n la b erab er, d o ğ ru d a n d o ğ ru y a Selçuk ta rih in i ele alm ayan ve
bu sah ad a d e rin le şm e y e n b u b ü y ü k âlim b ir çok m ese lelerin d ışın d a kaldığı
ve b ir k ısm ın a d a n ü fu z edem ed iğ i için bazı çok m ü h im h a ta la ra d ü ştü ğ ü de
o lm u ştu r. Bu m ü n â se b e tle v ü c u d a g etird iğ i küçü k, fakat sağlam g ö rü şlerin i
m ey d an a koyan İslâm medeniyeti tarihi'nde, çok z a ru rî old u ğ u halde, yeni bir
devir açan S elçu k lu lara b ir b ah is ayırm adığı gibi o n la ra ait bazı m esele lerd e
de isa b e tsiz fikirleri ileri sü rm ü ştü r, ki b u h a ta la rın m ü h im le rin e işa re t e d i­
lecektir. H a ttâ F u ad K ö p rü lü ’n ü n tam am lay ıcı ve düzeltici iz ah ların a rağ ­
m en İslâm medeniyeti tarihi’n d e d e b u y an lış g ö rü şle rin bir kısm ı dev am e t­
m iş tir79.

78
O sm anlı arazi ta h rir d efterlerinde b u lunan kayıdlar m ünâsebetile M. Cevdet, Zeyl ‘ala
fasi al-Ahıyyat al-Feteyân(İstanbul 1932)da, İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı teşkilâtına medhal
(s. 165-186) ve neşredilen A nadolu şehir tarihlerinde de pek çok vesika vardır. N eşre t­
tiğim iz Selçuk vakfiyelerinde bunların O sm anlı vakıf defterlerine nasıl geçtiği görülür.
Eski kanun-nâm elerin intikalini gösteren kayıdlar için de bak. Ö. L. Barkan, “U zun H a­
şana aid k an u n lar” (Tarih vesikaları, II, 1941; aynı m üel. Türkiye'de imparatorluk devirleri­
nin büyük nüfus ve arazi tahrirleri, İktisat Fak. II, I. s. 28-29). F. K öprülü, Yerli kaynaklar,
s. 406; O sm an T uran, “T ürkiye Selçuklularında Toprak H ukuku", Belleten, XLVII, s.
552-554).

B arthold-K öprülü, Islâm medeniyeti tarihi, İstanbul 1940.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKl ARI 4 1

Fuad K öprülü d o ğ ru d a n d o ğ ru y a Selçuk tarih i ü z erin d e çalışm am ak la


b erab er bu büyük âlim in edebiyat, dil, d in , h u k u k ve m ü e sse se le r ta rih in e
d air tetk ik le rin in m ü h im b ir kısm ı d a S elçuklu d ev rin e ta allû k eder. Türk
edebiyatında ilk mutasavvıflar, Türk edebiyatı tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nun
kuruluşu, Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseselerine tesiri, Anadolu’da İslâmiyet
ve d a h a p ek çok n eşriy atiy le F uad K ö p rü lü ileri g ö rü ş ve te rk ib in ö rn e k le rin i
v erm ek te ve XX’inci a sır ilm i zih n iy et ve m e to d la rın ın T ü rk iy e’ye ve T ü rk
tarih çiliğ in e m al o lm asın ı te m sil e tm e k te d ir. H a ttâ o n u n k ırk yıl önce n e ş ­
rettiğ i k ü çü k Türkiye tarihi çok u m û m î m a h iy e tte b ir e se r o lm ak la ve A n a d o ­
lu S elçu k lu ların a k ad ar g elm em ek le b e ra b e r b u g ö rü ş sâyesinde, h âlâ d ar
ih tisas sa h a sın d a kalan ları uyarıcı b ir m a h iy e t arzed er. Bu k a d ar geniş saha
ve m eseleleri içine alan b u eserlerd e, g ö rü şle rd e n ziyâde, m e v zu la ra in h isa r
eden, bazı h a ta la rın h u s û le gelm esi ta b iîd ir. Bu m ü n â se b e tle B izans m ü e s ­
se se lerin in O sm a n lı m ü e sse se le rin e te sirin e d a ir e se rin d e Selçuk ıfetâına
ayrılan k ısm ın bizim b u h u s u s ta k i a ra ştırm a la rım ızla d ü ze ltilm e si g e re k ­
tiğini b ir m isâl o larak b e lirte b iliriz 80.
M u ta b a h h ir ta rih ç i M ü k rim in H alil Y ınanç m o d e rn m e to d ve te n k itle re
pek itib a r e tm e m e k le ve siyasî ta rih h u d u tla rı d ışın a d a çık m am ak la b e rab er
o n u n Dustûr-nâme-i Enverî’ye medhal, Anadolu’nun fethi, S elçuklulara, D âniş-
m en d lilere, ilk O sm a n lıla ra ve A k -k o y u n lu lara d air n eşriy atı İlm î değ erlerin i
m u h afaz a e d en b ir e h e m m iy e t ta şırla r. T arih çiliğine ait bu vasıfları dola-
yısiyle m u k a d d e r h a ta la ra d ü ş tü ğ ü n ü ve b u ara d a d ik k ate şâyân m isal olarak
T ürkiye S elçuklu d ev le tin in k u ru lu ş u , D â n işm e n d lile rin m e n şe ve h a ttâ
h ü k ü m d a r isim leri h a k k ın d a k ay n ak ların k a rışık lık ların d an k u rtu lam ad ığ ın ı,
m ü h im ta rih î m eseleyi g ö rem ed iğ in i ve vesikaları m â n â lan d ıra m ad ığ ım da
z ik re tm e k y e rin d e o lu r81.

80 Fuad K öprülü’nün büyük bir yekûn tu ta n eserleri hakkında ve b u nların b ir bibliyog­


rafyası Köprülü Armağanı (İstanbul 1953) adlı 60. yaşı şerefine çıkan esere yazdığımız
m ukaddim ededir (s. V-XXVI, XXVI-LIII).
81 M. H. Y ınanç’ın neşriyatı arasında E nverî’nin Dustûr-nâme’si (İstanbul 1928-1929, m e­
tin ve tahlilleri) Anadolu’nun Fethi (İstanbul 1944), “A kkoyunlular”, “Bayezid I.”, “Ci-
hân-şâh”, “D ânişm endliler” (İA ) ile TTEM.’de çıkan m akaleleri m ühim dir. Selçuk­
luların feodal siyasi bünyelerine dikkat etm ediği ve kaynakları ilmi b ir tenkide tâbi tu ­
tam adığı için Türkiye Selçuklu devletinin k u ru lu şu n u ve m üstakil hüviyetini m eydana
koyam adığı, aşağıda kısm en ve Süleym anşâh üzerindeki araştırm am ızda (M .) gös­
terilm iştir. B unun gibi D ânişm end Ali T aylu’n u n oğlu G üm üş-tekin A hm ed G azi’yi de
baba-oğul iki ayrı şahsiyet sanm ıştır. Zeki ve bilgisinin çok geniş o lm asına rağm en
rahm etli m odern tarihçilikte d estanların ne kadar m ühim kaynak teşkil ettiğini d ü şü ­
nem em iş; bu sebeple de Dânişmend-nâme’yi tarih sanan bazı eski tarihçilerin tam zıddına
4 2 SELÇUKLULAR I AKİMİ

G en iş bilgisi ve çeşitli te tk ik le ri ile T ü rk ta rih i h ak k ın d a, b ir allâm e ola­


rak, tem â y ü z ed en Z eki V elidi T ogan, çalışm aların ı d a h a ziyâde O rta-A sya
ü ze rin d e te k s if etm e k le b erab er, h e m b u m ü n â se b e tle Umûmî Türk tarihine
giriş, h e m de b aşk a v esilelerle Selçuk ta rih i a ra ştırm a la rın d a d a m ü h im bir
m evki alır82. O n u n e se rle rin d e b a z a n teyidi güç fikir ve g ö rü şle re rastlan -
m ak la b e ra b e r m ey d an a koyd u ğ u zen g in m alzem e ve ileri sü rd ü ğ ü yeni m e ­
seleler ile b u çalışm aların ın yol g ö sterici b ir h ü v iy et kazandığı d a o lur. Yal­
nız, b u ra d a , T ü rk -İslâ m m e d e n iy e tin in in h ita tı gibi b ü y ü k b ir m esele M oğol
istilâsiy le y ak ın d an ilgili o ld u ğ u h ald e o n u n b u istilâ ro lü n ü n d ah a ziyâde
m ü sb e t n e tic e le r v erd iğ in e d air m ü b âlağ alı g ö rü şle re sa h ip o ld u ğ u n a da
işare t z a ru re ti v a rd ır83.
Cl. C ah en Y akın Şark İslâm ta rih i tetk ik le riy le tem ây ü z ed en çalış­
m a ların ın b ir k ısm ın ı da S elçu k lu lara ta h sis e tm iş tir. V eya d iğerleri de dola-
yısiyle o n la rla alâkalıdır. Selçuk ta rih in in b ir devri veya m uayyen m eseleleri
ü z erin d e b ir d ev am lılık arz e tm e m e k le b e ra b e r b u çalışm aların ilm î a ra ştır­
m ala rın in k işa fın d a eh em m iy e ti a şik ârd ır. O ld u k ça zengin m alzem ey e daya­
n an b u te tk ik le rin yeni fik irlerle cihazlandığı d a g ö rü lü r84. S elçuklu-B izans
m ü n â se b e tle ri ü z e rin d e k i sağlam çalışm aları ile tem ây ü z e d en Prof. P.
W itte k ’in en m ü h im eseri, şü p h e siz , k ü ç ü k M e n te şe Beyliği h a k k ın d a y azdı­
ğı m ü k e m m e l m o n o g rafisid ir. Bu m ü n â s e b e tle r ü z erin d e d a h a b ir çok ve­
rim li a ra ş tırm a la r yapm ış o lan b u âlim in b ir h u su siy eti d e A n a d o lu ’n u n

bu eseri bir m asal ve h a ttâ uydurulm uş b ir hurafe olduğunu dahi iddia etm iştir, ki bu
m esele Selçuklular Zamanında Türkiye’de izah ve halledilm iş bu hân ed am n E rm enilik *
m enşeine dair bir zannın nasıl doğduğu da gösterilm iştir.
v R ahm etli âlim in Umûmî Türk târihine giriş (İstanbul 1946), O ğuzların hıristiyanlığı m e­
selesi (TM. II), “İlhanîler devrinde A nadolu’nun İktisadî vaziyeti” (THIT Mecmuası I),
“A zerbaycan” (M . II, s. 91-118), H ârizm ’e ve H azarlar’a dair araştırm aları geniş m ân â­
da, Selçuk tarihi ile ilgili eserlerinin başlıcalarıdır. Eserlerinin bibliyografyası Z. V.
Togan’a armağan (İstanbul 1955) adı ile şerefine çıkarılan kitabın m ukaddim esinde mev-
cuddur.
83 Bu h u su sta Böl. II, 5, VII, 11, VIII, 7. bak.
Selçuk T arihi ile alâkalı neşriyatı M elik-nâm e ve Selçukluların m enşei, İslâm kaynak­
larına göre M alazgird m uharebesi, T iirklerin A nadolu’ya ilk girişleri, A nadolu Türk-
m enleri hakkında olup yeri geldikçe bunlar bahis m evzuu olacaktır. Başlıca eseri Haç­
lılar zam anında Şim alî Suriye tarihi üzerindeki kitabıdır. Cl. Cahen, son olarak, Pre-
Ottoman Turkey (London 1968) adlı eserini n eşretm iş olup m üellif m etinde kaynak ve
m ehazlarını gösterm em iş; bizim İktâ ve Mîrî topraklar m eselelerine dair görüşlerim iz
üzerinde hayli d u rm u ş fakat bazan vuzûha erem em iştir.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 4 3

fethi ve T ü rk leşm esi m e se le sin d e h u d u t g azilerin in ro lü n ü fazlasiyle m üba-


lâğalandırm ası ve bu büyük h âd ised e birinci d e re c ed e rolü olan Büyük T ü rk
m u h â cere ti ile S elçukluları ikinci p lân a a tm a sıd ır. S elçu k lu lar üzerin d ek i
te tk ik lerin kifâyetsizliği dolayısiyle m ey d an a çıkan bu nazariy en in , bu m ü b a ­
lâğalı tarafıyle, a rtık ta rih î realiteye u y gun g elem eyeceğine, k ay n ak larla tey i­
d in e im k ân b u lu n m a d ığ ın a işa re t e tm e k ve gazilerin h akiki ro lü n ü d iğ er
âm iller ile b irlik te k ıy m e tle n d irm e k g e re k ir85.

v P. W ittek ’in Das Furstentum Mentesche (İstanbul 1934, O. Ş. Gökyay tarafından Menteşe
Beyliği adile (A nkara 1944) tercüm e edilm iştir. (T.T.K.); “V on der byzantinisehen zur
türkisehen T oponym ie” (Byzantion, X (1935); “D eux C hapitres de l’h isto ire des T urcs
de R oum ” (Byzantion, 1936 (XI); The Rise o f the Ottoman Empire (London 1938), trc. F.
Arik, Osmanlı imparatorluğunun doğuşu, (İstanbul 1947); Zur Geschichte Angoras in Mittelal-
ter (Fest. G. Jacob, Leipzig 1932) ve D obrucadaki hıristiyan T ürklere dair araştırm aları
A nadolu Selçukluları tarihi ile ilgili çalışm alarının başlıcalarıdır. M üellif bu a raştırm a­
larının bir kısm ını Deux chapitres ve Osmanlı imparatorluğunun doğuşu adlı iki tedkikinde,
um ûm î bir görüş ve terkiple, A n adolunun fethi ve T ürkleşm esi gibi ağır m eseleleri ve
bunların m anâsını belirtm eğe çalışm ıştır. Fakat Selçuklular tarihi ve Türkiye Selçuk­
luları üzerinde hen ü z bu m eseleleri terkibe elverişli araştırm a yapılm adığı ve kendisi de
Beylikler devri ötesinde derinleşm ediği için A nadolunun T ürkleşm esi ve b u ülkede d o ­
ğan T ürk k ültürü, ilim âlem inde hâlâ bir m uam m a halinde kalm ış ve kaynaklara göre
Selçuk tarihini tâkip edem eyerek tam am ile yanlış h üküm lere varm ıştır. G erçekten, A-
nadolu’n u n fethinde, birinci âmil Büyük T ü rk m u h âcereti ve Selçuklular o lduğu halde
P. W ittek gazilerin ve onların m üm essili D ânişm endlilerin rolünü aşkın bir derecede
m übalâğa etm iştir. Selçukluların z u h u ru n d an önce Bizanslılar bir asırdan beri taarruz
ederek Uc (sugûr) teşkilâtını yıktıkları ve İslâm ın en kuvvetli zam anlarında bile Uç gazi­
lerinin küçük h u d u t m uhafaza ve akınlarından ileri b ir rolü olm adığı halde büyük
T ürkm en kavm inin m uhâceretile, Büyük Selçuklu devletinin siyaseti ve m ücadeleleri ile
gerçekleşen fü tû h at bir avuç gazi’ye atfedilm iş; gazilerin m üm essili gösterilen D âniş­
m endlilerin d estan a göre M alatya’dan çıktığı (h. 360 yılı) esasına dayanırken de b u rası­
nın bir asır önce Bizanslılar tarafından işgal, m ü slü m an halkının im ha edildiği de h e sa ­
ba katılm am ıştır. Selçukluların A nadolu’yu feth etm ek niyetinde olm adıklarına dair d ü ­
şünce de m übalâğa edilen gaziler nazariyesinin b ir dayanağı olm uş; Büyük T ü rk m u h â ­
cereti ve b u n u n la alakalı olarak Selçuk sultan ların ın A nadolu’yu fetih siyasetleri anla­
şılm adan sadece, m ünferit, b ir hâdise olarak, Alp A rslan’ın A nad o lu ’dan önce Şiî
Fâtim îlere karşı giriştiği sefer dolayısı ile Cl. C ah en ’in b un u b ü tü n Selçuk devrine te ş­
mil eden yanlış fikrine dayanm ıştır (Aşağıda, böl. II, bahis 5, 6 ’ya bak).
M üellif A nad olu’da ilk teşkilâtın D ânişm endliler tarafından k u rulduğunu da ileri sü ­
rerken hem destan î rivâyetlerin tesirinde kalm ış ve hem de Türkiye Selçuk devleti
1075’de kurulduğu halde bu hadisenin b u g ü n e kadar karanlık kalm ış ve daha so n ra vu-
kû bulm uş olduğu kanaatile harek et etm iştir. P. W ittek Gazilere ve D ânişm endlilere
verdiği m übalâğalı rolü belirttik ten sonra Süleym anşâh’ı Bizans’ın bir m em u ru ve tâbi
(federe) bir kum andanı sayar; o n u n ve oğlu I. Kılıç A rslan’ın Şark seferleri dolayısı ile
Selçukluların A nadolu’yu benim sem ediklerine dair bir h üküm çıkarırken de hiç bir
tenkide dayanam az. Filhakika birinci fikir Bizans kaynaklarının realiteyi değil kendi-
44----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SELÇUKLULAR TARİHİ
A n ad o lu şeh irleri ta rih in e d a ir m ü h im v esik alar to p lay arak n e şriy a tta bu-

lerine m ahsus anlayışlarını hakikat olarak kabul eden J. L au ren t’a dayanm aktadır. N ite ­
kim aşağıda (VI, 2) görüleceği üzere pay ta h tım B izans’ın yakınında, İznik’te, kurarak
M arm ara sâhillerine hâkim olan, im paratorları ta h ta çıkarm ak ve indirm ekle oyuncak
haline getiren Süleym an böyle bir d u ru m d a değil, aksine M elikşah’a karşı saltanatını
ilân etm iş ve Bizans’ın A nadolu ile b ü tü n m ü n âseb etlerin i de fiilen ve m uahedeye göre
kesm işti. Süleym an ve oğlu’n u n şark seferleri çeşitli âm illerin tesiri ile olduğu halde
m üellifin bu seferleri Selçuk su ltanlarının XII. asır sonlarına değin A n ad o lu ’yu b en im ­
sem em iş olm alarına bir delil sayarken de bu su ltan ların M oğol istilâsına kadar aynı
Şark siyaseti ve hareketlerini bile d ü şü n m em iş ve böylece nazariyesinin b ü tü n dayanak­
ları gibi bu da tam am iyle esastan âri kalm ıştır. Z ira Türkiye sultanları, A rslan
Yabgu’n u n to runları olarak, daim a İran’daki am ca-zâdelerine karşı h em hâkim iyetin
kendilerine aid olduğu dâvasını güdüyor, h em de İslâm m edeniyetinin yüksek ve zengin
ülkelerine sahip olmayı d üşü n ü y o r ve b u sebeple Bizanslılar ve Haçlıları başlıca h ed ef
yapıyor; bu sebeple fırsat buldukça da Şark seferlerine girişiyorlardı.
Bu gaziler nazariyesinin ağırlık m erkezini de O rtaçağ T ürkiyesinin etn ik bünyesine ve
fetihten sonra doğan T ürk k ü ltü rü n e dair görüşler teşkil eder. G erçekten m ü ellif fetih
ve T ürkleşm ede birinci rolü gazilere ve D ânişm endlilere verirken bu ülkenin onların
bünyesine göre T ürkleşm esi ve bir k ü ltü re sahip olm ası kendisi için tabii idi. P. W ittek
h u d u t gazilerine ırk ve k ü ltü r bakım ından yerli un su rların karışm ası, kaynaşm ası ve
devam lı ihtidalarla çoğalm ası olarak yeni b ir etn ik hüviyet kazandırırken de fetih h are­
ketlerine yerli halkın ve bilhassa E rm enilerin katıldığına, h a ttâ D ânişm endlilere Erm eni
m enşei bile atfolunduğu n a ve nihâyet eski yer adlarından b ir çoğunun devam ına d a­
yanm akta ve fetihle T ürkleşen A nadolu’da küllî ve köklü b ir değişiklik olm ayıp sadece
Bizans cilâsı yerine m üslüm an cilâsının hâkim olduğunu, aynı şartlar tesirile Selçuklu­
ların hâkim iyeti zam anında da evlenm eler ve ihtidaların devam ı ile etn ik ve kü ltü rel in ­
kişâfın gazilerin ve D ânişm endlilerin bünyesine göre, aynı karışm a ve kaynaşm alara
uygun bir şekilde, cereyan ettiğine h ü k m etm iştir. T arihî kaynaklara ve realiteye da­
yanm ayan m üellif, bu görüşü ile, gazilere verdiği tasavvur ötesi m evki b ir tarafa, Büyük
T ürk m uhâceretinin şüm û lü n ü kavrayam ayan ve tedkîke dayanm ayan u m û m î kanaata
tercüm an olm akta, husûsiyle W . R am say’in The Intermiyture o f races in Asia Minör (Proce.
B. A cadem y)daki dağınık, fakat iddiasız fikirleri geliştirm ekte ve O sm anlIların yeni bir
ırk olarak doğduğuna dair F. K öprülü tarafından b ertaraf edilen (Les Origines de l’Empire
Ottoman, Paris 1935) bir tezin Selçuklulara tatbiki m ahiyetini alm aktadır. H albuki P.
W ittek, m ükem m el eseri olan, Menteşe beyliği’nde, hiç olm azsa göçebe T ürkm enlerin
nasıl dalgalar halinde A nadolu uçlarını istilâ ettiklerini gösterm işti. Gazilere aid olduğu
iddia edilen bir T ürkleştirm e vazifesi ifâ o lunm uş olsa bile b u n u n A n adolu’da sü r’atle
yerleşen bir m illetin etnik ve kü ltü rel bünyesinde m ühim bir tesiri düşü n ü lem ez. A na­
dolu yerli halklarının Bizans m üdafaasına ciddi bir suretle iştirak etm edikleri m alûm
bulunm akla beraber b u nların T ürk fetihlerine katıldıkları ve hele kitle halinde
İslâm iyeti kabul ettikleri h u su su n d a hiç b ir hâdise ve kayıd m evcud değildir (bak. O s­
m an T uran, “Islam isation dans la T urquie du M oyen-âge”, (Studia Islamica, X). Böylece
m ünferi ' kalan ihtidalar ve aşağıda sebeplerini kısaca belirttiğim ize göre, Bizans
A nadolusundaki m edenî su k u t dolayısı ile T ürklerin yerli halktan aldıkları etn ik ve k ü l­
türel te sir pek cüz’i kalm ış; yerlilere verdikleri k ü ltü r unsurları daha çok olm uştur.
D ânişm endlilerin E rm eni m enşeine dair bazı kaynaklarda rastlanan m ü p h em kayıdlar
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 4 5

lunan İ. H akkı U zu n çarşılı, O sm an lı te şk ilâ tı ve A n ad o lu Beylikleri h akkın-


daki eserleriy le d e Selçuk ta rih in e çok h iz m e t y ap m ıştır. Bazı tah lil ve terk ip
zaaflarına rağ m en , eserleri bu m ev zu lard a to p lu ve ileri bir adım teşk il eder;
k itâb elerin n e şri ile d e zengin m alzem e v e rirle r86. M eh m ed K öym en in şa

vaktiyle M. H. Y ınanç’ı da b ir hayli u ğ raştırm ış (Anadolu’nun Fethi, s. 93-100) olup daha


o devirde D ânişm end-nâm e rivâyetlerinin yaygın b u lu n m asın d an ve kaynaklara da bu
karışıklığın aksetm esinden başka bir şey değildir. G erçekten, tafsilâtı D ânişm edliler
hakkında hazırladığım ız araştırm ada verilm ekle beraber, b urada D estân ’a göre 360
(971)’de M alatya’ya ve Battal Gazi’ye bağlanan D ânişm end Gazi’n in aynı zam anda Ali
bin Yahya’nın neslinden gelm ekte ve d estanın, BizanslIlara karşı 249 (8 6 3 )’de şehid d ü ­
şen, bu E rm eni m ühtedisin i de içine alm akta o ld uğunu belirtirsek bu rivâyetlerin ana
kaynağını gösterm iş oluruz.
Fetihten sonra eski şehir ve köy adlarının, bölgesine göre, değişik b ir n isbette, yaşam ası
tabii ve izahı pek kolay olup T ürkleşm ede ve yerli k ü ltü rü n devam ında bu u n su ra fazla
bir ehem m iyet atfedilem ez. M üellifin bu kadar k udretli gösterm ek istediği D ânişm end-
lilerin Selçuklular tarafından, artık A nadolu’yu b enim sedikten sonra, o rtadan kal­
dırılm alarına dair sebep de pek anlaşılm az olup sultanların Selçuk hâriedanm a m ensup
olm alarına ve Selçukluların İslâm dünyasından k ü ltü r u n surları getirtm elerin e bağlan­
m ıştır. M üellifin iddiası hilâfına da fü tû h at devrinde olduğu gibi sonraları da A nadolu
hâkim iyeti Selçuklulara aid bu lu n u p D ânişm endliler b u n u sadece I. Kılıç A rslan ’ın ö-
lüm ünden sonra ve M elik Gazi devrinde 1109’dan 1135 yılına kadar ellerinde tu ta ­
bildiler. D ânişm endliler ile Selçuklular arasındaki m ücadelelerin esasın d a aranan bir
k ü ltü r aykırılığını d ü şünm ek ve bu fark dolayısı ile de Selçukluların onlara m ahsus gazi
unvanını alm aktan çekindiklerini ileri sürm ek de hiçbir tem ele dayanm az. Uç em ir­
lerine m ahsus bulunan ve D ânişm endliler gibi h e r uç beğine sultan lar tarafından tevcih
edilen bu unvanın su ltan lar tarafından n âdiren kullanılm ası tabii idi. Seyyid gazi m eza­
rının, hiç olm azsa II. Kılıç A rslan zam anında, 1 174’de, bilindiğine dair H erevî’nin kaydı
(Kitâb uz-Ziyârât, nşr. J. T hom ine-Sourdel, Şam 1953, s. 58) D ânişm endlilerin yıkılışın­
dan sonra, I. G ıyâseddin K eyhusrev’i ta h ta çıkarm alarına yardım ları dolayısiyle, Selçuk­
luların onlara b ir cem ileleri olduğuna dair düşünceyi de b ertaraf eder.
P. W ittek, böylece o zam ana kadar, bu karanlık kalm ış devrin bu m ü h im m eselelerine
tem as ederken Beylikler devri ötesin d e pek hazırlıklı bulunm adığı ve kaynaklara ve
husûsile m evzularla alâkalı kayıdlara dayanm adığı için bu um ûm î ve m ü p h em görüşle­
rini de tam im iy le yanlış vazedilen G aziler nazariyesine bina etm iş ve herh ald e m ü p h em
ve kifâyetsiz hüviyeti dolayısiyle de bu görüşü pek akis bırakm am ıştır. B ununla beraber
Cl. C ahen bazı araştırm alarında bu eserlere “en iyi um û m î bir görüş" (Byzantion, XVIII
(1948), s. 6) nazarile bakarken o n u n da bu h u su slar ile uğraşm am ış b u lu n d u ğ u n u gös­
terir. Bu kadarla W ittek ’in G aziler nazariyesinin zaaflarını belirtm iş oluyoruz. Bu ese­
rim izde tü rlü vesilelerle bu h ususlara tem as edilecek, fakat asıl tafsilât "Anadolu’nun
Türkleşmesi” adlı kitabım ızda verilecektir. B ununla beraber VVittek’in T ürk tarihi hak­
kında büyük hizm etlerini de unutm am alıyız.
86 İ. H. U zunçarşılY nın Osmanlı teşkilâtına medhal (İstanbul 1941). Burada Büyük Selçuk­
lular, A nadolu Selçukluları, A nadolu Beylikleri, İlhanîler ve M em lûkların m üesseseleri
ele alınm ıştır. Asıl çalışm alarını O sm anlı tarih in e verm iş olm akla beraber Sivas şehri
(İstanbul 1928), Kitabeler I, II (İstanbul 1927-1929), Kütahya şehri (İstanbul 1932) ve
4 6 SELÇUKLULAR İARİMİ

k ita p ların a d air m ü h im b ir te tk ik in d e n so n ra d a S u lta n Sancar ve S elçu k lu ­


ların ilk devri ü zerin d ek i m ü h im e serleriy le ta n ın m ıştır. Siyasî ta rih te tk ik ­
leri içind e k alan ilim a d a m ın ın b u sa h a d a sağlam çalışm a y ap ark en b ir y an ­
dan fazla te fe rru a ta g irişm esi, ö te y a n d a n m ü h im m e se le le rd en u zak k a lm a ­
sı o n a a it çalışm aların b ir h u s u s iy e tid ir87. İb ra h im K afesoğlu’n u n M elikşah
h ak k ın d a k i eseri d ev rin eh e m m iy e ti ile a sla m ü te n a sip o lm am a k la b era b er
b ir ilk m o n o g rafi o larak k ıy m et k azan m ak ta; fak at A n ad o lu ile ilgili b ah isleri
d e M. H. Y ınanç’ın h a ta la rın ı te k ra rla m a k ta d ır. O n u n , kaynak ve te tk ik b a ­
k ım ın d an d a h a m ü s a it b u lu n a n H â riz m -şâ h la r ta rih i d a h a sağlam b ir çalış­
m a m a h s û lü d ü r. B u n u n la b e ra b e r o, b u ra d a d a B arthold, F. K öprülü ve Zeki
V elidi T o g a n ’ın bazı m ü h im ç a lışm a la rın a ve m alzem e b o llu ğ u n a rağ m en
siyasî ta rih in d a r h u d u d la rım a ş a m a m ış tır88. F a ru k S ü m e r’in O ğuz etno lo jisi
ü z e rin d e yaptığı a ra ştırm a la r, u m û m î g ö rü şle re sah ip b u lu n m a m a k la ve
m ü h im m e se le le rd en u zak k alm ak la b e ra b e r, Selçuk ta rih i için kıym etli bir
çalışm a m a h s û lü d ü r89. A. S. L am p to n İra n to p ra k id âre sin e d a ir e serin d e
Selçuk ık tâ ın a d a y er v e rm iştir. Lâkin m ü e llif k aynak ve tetk ik le ri kâfi d e re ­
cede k u llan m ad ığ ı gibi bu m ü h im m e v z u u n m ahiyeti sağlam b ir şekilde
m ey d an a k o n m a m ış ve bu m ü e sse se n in S elçu k lu lar ile geçirdiği ink ılâp ve

Anadolu beylikleri (İstanbul 1937) gibi O rtaçağ Türkiyesi üzerindeki m ü h im çalışm a­


larının esasını teşkil eder.
87 Büyük Selçuklu imparatorluğu II. (A nkara 1954), “Büyük Selçuklu im p arato rlu ğ u ’n u n
k u ru lu şu ” (D.T.C.F. dergisi, XV, 1-3 (1057), XVI, 3-4 (1958), Büyük Selçuklular devrini
um ûm î m ahiyette ele alan Selçuklular devri Türk tarihi (Ankara 1963) M ehm ed Köy-
m en ’in başlıca eserleridir.
88 İbrahim Kafesoğlu, Melikşah devrinde Büyük Selçuklu imparatorluğu (İstanbul 1956),
Hârizmşahlar devleti tarihi (A nkara 1956). İslam Ansiklopedisi’nde İ. Kafesoğlu im zasını
taşıyan Selçuklular m addesi ise bizim , kendi idarelerinde bulunan, Ansiklopedi’ye gön­
derdiğim iz bu kitabın, kendine göre ve çok bozulm uş bir hulâsası olup eserim iz basıla­
cağı yerde tu tu lm u ş ve adı zikredilm eden ak tarılm ıştır (Bak. “Selçuklular h akkında yeni
bir neşir m ünâsebeti ile”, Belleten, sayı 116 (1965), s. 639-660).
89 A nadolu’ya gelen Oğuz boylarına aid arşiv m alzem esini toplayan bu çalışm alardan
sonra X. asırda O ğuzların hayatları, O ğuzlara aid d estan î eserler ve nihâyet O ğuzlar’a
dair um û m î bir m akale (İA) başlıca çalışm alardır. M üellif O ğuzların m enşei, m uhâce-
retleri, İçtim aî ve kültürel durum ları gibi m eselelere girişm em iştir. Değerli ve çalışkan
tarihçi bu araştırm alarını şim di bir kitap halinde n eşretm iştir. Lâkin o b urada Gök-
türklerin O ğuzlardan olduğunu anlayam am ış veya W. B arthold’un hatalarını te k ra r­
ladığı gibi bize aid bazı fikirleri kendisine mal ederken yaptığı yanlışlar ile de, daha k ü ­
çük bir ölçüde, K afesoğlu’nun d u ru m u n a dü şm ü ş olup bu husus başka bir yerde göste­
rilecektir. O nun N. Lugal ile birlikte Tarih-i Diyârbekriyye'yi (Ankara, 1964) neşre baş­
lam ış olm aları da kayda şâyândır.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 4 7

yenilikler de b e lirtilm e m iştir90. M elik şâh 'ın ö lü m ü n d e n so n ra Selçuk İm pa-


ra to rlu ğ u ’n u n uğradığı siyasî b u h ra n h a k k ın d a M. S a n a u lla h ’ın k ü çü k eseri
de kayda d e ğ e r91. Selçuk tarihi kaynakları a ra sın d a k u llan ılm ası gereken
T ü rk çe Dânişmend-nâme'yi güzel b ir te tk ik ve F ran sızca te rcü m esiy le n e şre ­
d en İ. M elikoff d e sta n d a k i tâ rih î u n su rla rı m ey d an a k o y m ak ta ileri b ir adım
a tm ış tır92.
Bizans ve Haçlı ta rih i ü zerin d ek i ç alışm aların S elçuklularla ve h u su siy le
O rtaçağ T ürk iy esi ta rih i ile u ğ ra şa n la r için b ü y ü k b ir e h e m m iy eti v ardır. Le-
beau, Finlay ve sair b ir çok m ü elliflerin u m û m î B izans ta rih le ri ile B izans’a
d air çıkan m o n o g rafi, dergi ve sayısız te tk ik le rin d e Selçuk-B izans m ü n â s e ­
b etleri ile ilgili m ü h im k ısım la r ve k ay ıtlar vardır. Bu m ü n â se b e tle ri do ğ ­
ru d a n d o ğ ru y a ele alan J. L a u re n t’in e se rle ri ise h u s u s î b ir eh em m iy e t arz
e tm e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r o n a a it b u e se rle rd e Şark k ay n ak ların a ve ta ri­
h in e kâfi d e reced e n ü fu z e d e m e m e k ten , S elçuklu o rd u la rın d a n ziyâde T ü rk
m ille tin in göçm ek z o ru n d a kaldığını, A n a d o lu ’yu k e n d isin e y u rt yaptığını
b ilm e m e k te n ileri gelen m u k a d d e r h a ta la ra ra stla n ır93. Bu vesile ile Selçuk
tarih i ü z e rin d e k i çalışm aların d a B izans ta rih i için eh e m m iy eti k en d iliğ in ­
den m ey d an a ç ık m a k ta ve k en d i ç a lışm alarım ızd a bazı m ese le le r d e ay d ın ­
lan m ış b u lu n m a k ta d ır. A n ad o lu ta rih î coğrafyası h a k k ın d a S ain t-M artin , W .
R am say ve E. H o n ig m a n n ’ın, b irb irin i tam am lay an eserleri B izans tarih i
kadar S elçu k lu lar için de b ire r el-k ita b ıd ır94. H açlı ta rih i için so n o larak çı­
kan R. G ro u sse t, D. R u n cim an ve A. S. A tiy a’n ın eserleri m ü h im d ir95. W .

90 Landlord And Peasant in İran, Oxford 1958.


91 Sanaullah, The Decline o f the Saljuqid epmpire, C alcuta 1938.
92 La Geste de Melik-Dânişmend, I, Paris 1960, M üellif daha önce Dustûr-nâme-i Enverî'yi de La
Geste d’Umur Pacha (Paris 1954) adile Fransızcaya tercüm e etm iştir.
93 Bizans-Selçuk m ünâsebetleri üzerinde yapılan araştırm alarda J. L aurent’nin eserlerin ­
den daim a faydalanılm ıştır. Aşağıda o n u n bazı hataları düzeltilecektir. Bu h u su sta en
m ühim tedkikleri Byzance et les turcs Seldjoucides jussqu’en 1081, N ancy 1913; Byzance et
les Origines du Sultanat de Routn (M elanges Ch. Diehl, I, Paris 1930; “D es Grecs aux
C roisés”, Byzantion 1, 1924.
Saint-M artin, Mémoires historiques et géographiques sur l’Arménie, Paris 1819; W. Ramsay,
The Historical Geography o f Asia Minor, London 1890 (tr. trc. M. Pektaş, Anadolu’nun tarihi
Coğrafyası, İstanbul 1961); E. H onigm ann, Die Ostgrenze des byzantinischen Reiches,
Bruxelles 1935. Bizans-Arab m ünâseb etlerin e dair A rap kaynaklarının toplanm ası gibi
Bizans-Türk m ünâsebetleri hakkında da böyle bir eser faydalı olurdu.
95 Haçlılar hakkında yapılan geniş neşriyat arasında son olarak bu m üelliflerin eserleri
kayda şâyândır. Histoire des Croisades, Paris 1934-1936; A. History o f the Crusades,
C am bridge 1951-1952; The Crusades in the Later Midille Ages, London 1938. Bu son eserin
4 8 ______________________________________________________________ SELÇUKLULAR

H aslu ck ’u n B izans, A vrupa ve k ısm e n de İslâ m -T ü rk k ay n a k ların d an to p la­


dığı m alzem e ile Selçuk ve O sm a n lı d e v irle rin e a it d in î ve e tn o g rafık araş­
tırm a la rı d a çok lü z u m lu d u r96. O rta -ç a ğ Ş ark tic â re tin d e T ü rk iy e Şark-G arp
kavim leri a ra sın d a b ir k ö p rü vazifesini g ö rm e k te ve b u seb ep le b u b ak ım d an
da Selçuk ta rih i b ü y ü k b ir e h e m m iy e t ta şım a k ta d ır. O rta-çağ Şark ticâ re ti
h a k k ın d a W . H ey d ’in iki ciltlik k lâsik eseri h â lâ k ıy m etin i m u h a fa z a e tm e k te
ve97 G. I. B ra tia n u ’n u n K arad en iz’d e C eneviz tic â re tin e ait a ra ştırm a sı da
b u n a bir ilâve o larak m ü h im m a lû m a t v e rm e k te d ir98. Bizim “Orta-çağ Türkiye
İktisadî tarihi” adlı eserim iz çıkıncaya k a d a r b u e se rle rin d ağ ın ık b ah isleri ve
kayıtları g ö z ö n ü n d e tu tu lm a lıd ır.
Selçuk âb id eleri ve sa n a t e se rle ri ü z e rin d e o ld u k ç a m ü h im b ir neşriy at
y ap ılm ıştır. B unlar a ra sın d a J. Strzyovsky, H. G luck’u n çalışm aları T ü rk
sa n atı h a k k ın d a u m û m î ve yeni g ö rü şle rle tem â y ü z eder. O rta ve Şarkî A n a­
d o lu âb id eleri h a k k ın d a ve V an B erchem , H alil E d hem , A. G abriel, K onya ve
havâlisi m ü n â se b e tiy le Löytved ve F. S arre, C e n u b î G arbî A n ad o lu m im arisi
için R. R ie m sta h l ve son o larak Selçuk k erv an saray ların ı to p la y an E rd m an n
ve Umûmî Türk sanatı adlı eseri ile E. D iez Selçuk san a tı ve âb ideleri ü z e rin ­
deki başlıca n e şriy a tın sah ip lerid ir. A. M igeon ve G. M arçais’in İslâm sa n a ­
tın a d air e se rle rin d e S elçu k lu larla ilgili m ü h im k ayıtlara ra stla n ır. P o p e’n in
İran sa n a tın d a S elçu k lu lar için d e m ü h im b a h isle r vardır. İslâm ü lk ele rin d e
ve b ilh a ssa İra n ’d a T ü rk sa n a t m a h sû lle rin i İran lılara m al e d en fikir ve n e ş­

sahibi olan S. A tiya’nın bazı büyük görüş ve tarih hataları derhal dikkati çeker. F ilhaki­
ka O sm anlIların M ısır ve Suriye’nin fethine A vrupalIların A frika’yı dolaşan H indistan
yolunun keşfi ve A rap m em leketlerinin İktisadî su k u tu sebebini gösterir. H albuki Por­
tekizliler M ısır’ın fethinden önce K ızıldenize hâkim olm ağa ve h a ttâ İslâm ın m ukaddes
beldelerini işgale girişm işlerdi, ki II. Bayezid’in yardım ı ile M em lûklar bu istilâden m u ­
vakkaten kurtulm uşlardı. Haçlı seferlerinin ikinci ve şiddetli safhasında yalnız Yakın-
şark değil b ü tü n İslâm dünyası da karşılaştığı azim tehlikelerden ancak O sm anlı kudreti
sâyesinde k u rtu ld u ğ u halde A raplıktan ziyâde H ıristiyan taassu b u n a kapılan bu m üellif
T ürklerin kendi m em leketlerini "m ü ste m lek e” olarak istism ar ettiklerini iddia etm iş ve
evvelce A vrupalılar tarafından ileri sü rü len ve bilahare terk edilen bu basit ve sakat gö­
rü şü tekrarlam ak hatalarına k urban gitm iştir, ki bu garip iddiaları başka bir yerde m ey­
dana koym uş bulunuyoruz.
96 Bu araştırm alar Christianity and İslâm under the Sultans (Oxford 1929 iki d id ; Bektaşilik
tedkikleri (Istanbul 1928) adlı eserlerinde toplanm ıştır, İihanlılar için D ’O h sso n ve
H ow orth’m um û m î Moğol tarihlerinden sonra B. Spuler’in İran Moğolllan tarihi (A nkara
1957) de, hatâlarına rağm en tavsiyeye şâyândır.
97 Histoire du Commerce du Levant au Moyen-âge, Paris 1936 (baskısı).
98 Commerce Génois dans la Mer Noire au Xllle siècle, Paris 1929.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 4 9

riyatın h e n ü z d ü zelm ed iğ in i d e bu m ü n â s e b e tle h a tırla tm a k icap eder. B un­


d an başka b ir Selçuk ta rih in in m ev cu t b u lu n m a m a sı da bu n e şriy a tta kaçı­
nılm az b ir ta k ım h a ta la ra seb eb iy et v e rm iştir, ki b u h u s u s a d a b ir m isâl ile
te m as e tm e k y erin d e o lu r. Filhakika, V an B erchem , H alil E d h e m ve G abriel,
bazı eski s ü tu n b aşlıkları dolayısiyle, K ayseri U lu C âm iin in k ilised en çevril­
m iş o ld u ğ u n u ileri s ü rü y o rla rd ı" . H alb u k i çağdaş b ir m ü ellifin, D ân işm e n d li
M elik M eh m ed “u z u n z a m a n d a n beri h a ra p o lan K ayseri’yi y en id e n im a r
etm eğ e b aşladı. (Y ıkılm ış) b ü y ü k m â b e d le rd e n k o pardığı m e rm e r ta şla r ile
b inalar in şa etti; d aim î o rad a o tu ru y o rd u ”, kaydiyle o n a a it bu U lu Câ-
m i’deki kilise sü tu n la rın ın m en şein i ve b u h ü k m ü n yanlışlığını m ey d an a
k o y m u ş tu r100. B u n u n gibi A lâaddin K eykûbad ta ra fın d a n K ayseri-Sivas yolu
ü zerin d e in şa ed ilm iş S u lta n H anı da, ta rih î m a lû m a tın elde ed ilm em esi
yü zü n d en , G abriel ta ra fın d a n m u a h h a r b ir d ev re m al e d ilm işti101.
Bu n e şriy a t ta b lo su b ile S elçuklu ta rih in in n e d erece k a ran lık lar içinde
kaldığını, a ra ştırm a la rın d a çok k e re d o ğ ru d a n d o ğ ru y a m evzu ü ze rin d e
değil k e n a rın d a o ld u ğ u n u , yeri g eldikçe işa re t edileceği ü zere, m ü h im m e se ­
lelerin n e d e n m ey d an a k o n m ad ığ ın ı, k av ran ılam ad ığ ın ı ve h a tta te rsin e a n ­
laşıldığını g ö ste rir. Bu d u ru m çalışm aların kifâyetsizliği ile alâkalı o lm ak la
b era b e r Ç in h u d u tla rın d a n A kd en iz k ıy ıların a k a d a r u z u n sü ren , b ir çok
ülke ve k av im lerin ta rih in i de içine alan b ir d ev rin te tk ik in d e k arşılaşılan
güçlükleri de kolayca g ö ste rm e k te d ir. K aynakların kifâyetsizliği, dağınıklığı
ve çeşitli d ille rd e b u lu n m a sı d a h a tırla n m a lıd ır. Ö te yandan S elçuklu ta rih i,
d a r m ânâsiyle, S elçu k ’u n so y u n d an gelen h a n e d a n la rın k u rd u k la rı d ev letlere
in h isa r e tse de, g en iş m ânâsiyle, b ir çok T ü rk m e n beyi, A tabeği er ve E m irler
tara fın d a n k u ru la n d ev letleri ve b ir çok h ü k ü m d a rla rı, T ü rk ista n h an ların ı,
G azne, H ârizm ve G or su lta n la rın ı d a içine alm ak ta, bu seb ep le b u b ü yük
devir az a m e t k a z a n m a k ta ve n e tic e o larak S elçuklu ta rih in in yazılm asını
g ü ç leştirm e k te d ir. F ak at J. S au v ag et’in isa b e tle k aydettiği ü zere, S elçuklu
İm p a ra to rlu ğ u ’n u n k u ru lu şu , y eni d ü şü n c e ve h ay at ta rzı ve yeni a n ’a n ele r
g etirm e k le “İslâm m ed e n iy e tin in b ir y e n ile şm e si”, XI. asırd an so n ra Y akın-
Şark ta rih in in a n a h ta rı o ld u ğ u ve h a ttâ A v ru p a ta rih i ile de çok alâkalı b u ­

99 Bak. Van Berchem , “E pigraphie des D anishm endides”, ZA, XXVII, s. 89; H. Edhem ,
Kayseriyye şehri, İstan bul 1334, s. 17; A. Gabriel, Monuments turcs d’Anatolie, Paris 1931,
I, s. 32.
100 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 237.
1,11 Bak. O sm an T uran, “Selçuk kervansarayları”, Belleten XXXIX (1946), s. 460.
5 0 .SELÇUKLULAR TARİHİ

lu n d u ğ u h ald e “A vrupalı şark iy atçıların te tk ik le rin i M ısır ve başk a sahalar


ü z erin d e te k s if e tm e le ri” 102 b u d e v rin k a ra n lık k a lm asın ın başlıca sebebini
teşk il ed er. S elçuklu ta rih i h a k k ın d a k i a ra ş tırm a kifâyetsizliği ve bilgisizlik
bu dev rin m ü te h a s s ıs ı o lm ayan bazı A v ru p alı ilim ad am ların ı m en fî fikirlere
şevketm iş; İslâm kav im leri ve m e d e n iy e ti ta rih in d e yeni b ir safha ve h a y ati­
y eti y a ra ta n S elçu k lu ların ve b u m ü n â s e b e tle T ü rk le rin İslâm m e d e n iy etin in
in tih a tın a âm il o ld u k la rın a d air ağ ır h a ta la ra d a seb eb iy et v e rm iş tir103. B ura­
d a Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti adlı bu ese rim izle Selçuklular
tarih in i, u m û m î esasları ve m ese le le ri ile, to p lu b ir şekilde m ey d an a koyar
ve ay d ın latırk en , k ay n ak lara b u k ita b ın h acm i ve m ah iy eti n isb e tin d e bir
b ah is ayrılm ış ve m e tin d e d e b ir a ra d a veya m ev zu ların e h e m m iy e t k azan d ı­
ğı h alle rd e ayrı ayrı g ö ste rilm iştir. B üyük S elçu k lu lar ta rih i b u şekilde te lif
ve te k s if ed ilirk en , İslâm Ansiklopedisi’n d e A n ad o lu su lta n la rın ı o ld u k ça ta fsi­
lâtlı yazdığım ız için, T ü rk iy e S elçu k lu ları çok d a h a k ısa ve u m û m î çizgileri
ile ele a lın m ış ve b u h u s u s ta ta fsilâ t ve bibliyografya için de bu m akalelere
havâle y a p ılm ış tır104. H a ttâ b u m a k s a tla yapılm ış n e şriy a t d ü şü n ü le re k ,
M elikşâh ve S an car d ev irlerin in ta fsilâ tın d a n k açınılarak m ü h im m eseleleri
ve m e d e n iy e t ta rih i g ö z ö n ü n d e tu tu la ra k , g eniş m ânâsiyle, İktisadî, İçtim aî
ve k ü ltü re l cep h eleriy le b ir Selçuk ta rih i b u n d a n so n ra n eşred ilec ek tir. T a­
rih te e h e m m iy e t ve ro lleri m a h a llî kaldığı n is b e tte de kaynakları bol olan
Irak, Suriye ve K irm an S e lç u k lu la rın a ise ese rd e d ah a u m û m î o larak tem as
ed ilm iş ve k ay n ak ları d a an cak m ü h im ve z a ru rî h alle rd e g ö ste rilm iş tir105.

102
J. Sauvaget, Introduction à l ’histoire de l'Orient musulman (Paris 1943) adlı el-kitabinda
Selçuklular tarih in in u m û m î kaynaklarını ve bibliyografyasını verirken (s. 140-152)
Selçukluların cihan tarih in d e eh em m iy etin e dair yeni b ir görüşe sahip o ld u ğ u n u gös­
term iştir. Bu eser Cl. C ahen tarafından genişletilerek ikinci defa basılm ıştır.
103 Bak. böl. VIII, 6.
104 Y ukarıda b ahsettiğim iz üzere bilahare n eşrettiğ im iz Selçuklular zamanında Türkiye adlı
eserim iz şim di siyasi tarih bakım ından ihtiyacı daha geniş bir ölçüde karşılam ıştır.
105 Selçuklu tarihi ile alâkalı birkaç yeni fakat ciddiyetsiz yerli ve yabancı e ser daha çık­
m ıştır, ki burada onlard an bahsetm ek bile yersiz olacaktır.
I. BÖLÜM
S E L Ç U K L U L A R IN M E N Ş E L E R İ V E İLK D E V İR L E R İ
Selçuklular, T ü rk le rin İslâm d ü n y a sın a h âk im o lm aların a ve yayılm a­
larına, İslâm m ed e n iy e ti ve kav im leri ta rih in d e yeni b ir d ev ir a çm aların a
âm il olan kavim ve h â n e d a n la rın ad ıd ır. İki esas k o la ayrılıp XI. a sırd a n XIV.
asra k a d a r T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan , E fg an istan, İran, Irak, Suriye, A zer­
baycan ve T ü rk iy e ’de h ü k ü m s ü rm ü şle rd ir. S elçuk’u n oğlu M ikâil’in n e s ­
lin d en gelen B üyük S elçu k lu lar ile Irak, K irm an ve Suriye S elçukluları b irin ­
ci kolu, Selçuk’u n b ü y ü k oğlu A rslan Y abgu’n u n to ru n la rı ta ra fın d a n k u ru ­
lan T ürk iy e S elçu k lu ları d a ikinci k o lu teşk il eder. D evletin k u ru lu şu n d a n
önce Selçuklular (Selçukıyârı, Selçukıyye, Salâcıka) tab iri, dar m ân âsı ile, sadece,
M ikâil’in o ğ u lla n T u ğ ru l ve Çağrı bey lere m e n su p T ü rk m e n le re alem olup,
diğerleri b azan S elçu k ’u n oğlu Y u su f Y ınal’a n isb e tle Yınallılar (Yinâliyân) ve
A rslan Y abgu’ya m e n s u p o la n la r d a Yabgulular (Yâvgiyâtı veya Yâvgıyya) adları
ile anılm ışlar; d a h a k ü ç ü k z ü m re le r de, beyleri dolayısı ile, Kızıllılar, Yağmur­
lular ad ların ı a lm ışlard ır. Ç ok geniş m ân âsiy le de T ü rk is ta n ’d an A kdeniz
kıyıların a k a d a r h ü k ü m sü re n b ü tü n b u dev ir T ü rkleri Selçuklular tâb iri ve
tarih i şü m û lü n e girer.
Bu h â n e d a n ın ceddi Selçuk’u n adı, arap h arflerin in fo n etik kifâyetsizliği
dolayısiyle, k ay n ak lard a ve te tk ik le rd e , Selçuk şek linde yerleşm iş ise de, bu
şekil T ü rk çe â h e n k k a n u n u n a aykırı o ld u ğ u n d a n , tarih çilerin d ik k a tin i çek ­
m iş ve ilk d efa M a rq u a rt b u n u n a slın d a “Salçuk" o lm ası gerektiği fikrini ileri
s ü rm ü ş tü r. F ak at ö n ce W . B arthold, d a h a so n ra d a bu m eseleyi h u s u s î bir
a ra ştırm a m ev zu u yap an L R asonyi, K âşgarlı M a h m u d ’un ve D ed e-K o rk u t
k ita b ın ın verdiği y azılışlara d ayanarak, d o ğ ru s u n u n “Selçuk” olacağı tezini
m ü d a fa a e tm iş le rd ir1. Bu tez o ld u k ça tasv ib g ö rm ü ş2 ise de eski şekil yine de
m u h a fa z a e d ilm iştir. XII. ve XIII. a sır m ü ellifleri de bu tezi te ’y it ed en bu

1 Bk. Rasonyi, “Selçuk adının m en şe’ine d air”, Belleten, X, s. 377-384.


2 F. K öprülü, Belleten, XXVII, s. 274.
5 4 .SELÇUKLULAR TARİHİ

im lâyı v e rm işle rd ir3. Bu beş k aynak d ışın d a b ü tü n İslâm yazarları ism i hep
“Selçuk” şek lin d e yazm ışlardı. Bu im lân ın , “Salçuk” şek lin d e telâ ffu z u n a bir
engel b u lu n m a d ığ ın d a n Salçuk ve Selçuk gibi iki telâffuz ile k arşıla şm ış o lu ­
yoruz. Bu seb ep le birinci te z in de re d d e d ilm iş o ld u ğ u n u san m ıy o ru z. Bilâkis
T ü rk çen in , fo n etik b ir kaide olarak, k alın se sle rd e n ince seslere d o ğ ru te k â ­
m ü lü d ü ş ü n ü lü rs e aslın ın “Salçuk” o ld u ğ u ve “Selçuk” şek lin in m u a h h a re n
m ey d an a çıktığı an laşılır. F ilhakika k ay n ak ların ittifak eylediği “Selçuk" im lâ­
sın ın “Salçuk” şek lin d e o ld u ğ u ve söy len d iğ i h a k k ın d a b ir delil de eski
tü rk ç ed e sal- (sel- değil) isim ve fiil k ö k ü ile y apılm ış bir tak ım isim lerin
m ev cu d iy etid ir. G erçek ten Salcı, Salı, Salındı, Saltuk ve Salgur (Salur) adları
bu g ö rü şü t e ’y it ed er. B undan b aşk a “salçığ” k e lim e sin in de bazı T ü rk leh çe­
le rin d e (K oybal ve Sagay) “m ü câd eleci” m â n â s ın a gelm esi, kuvvetli b ir delil
olarak, kay d a şâyândır. Bu so n kayıt ü z e rin d e d ik k a ti çeken P. P elliot bu
güzel d elile rağ m en , B a rth o ld ’u n t e ’siri ile, b u n d a n fay d alanam am ış ve ik in ­
ci teze iltih a k e tm iş tir4. Böylece eski m ü e llifle rin T ü rk le rd e n bu ism i Salçuk
şek lin d e d u y arak z a p te ttik le rin i, b aşlayan Selçük telaffuzu h e n ü z u m û m î-
le şm e d e n yazılı k ay n ak ların b ask ısı ile b irin ci im lân ın y erleştiğ in i ve İkinci­
nin m ey d an a çıkam ad ığ ın ı m ey d an a k o y m u ş olu y oruz.

1. Selçukluların M enşe’i

S elçu k lu ların 24 O ğuz k a b ile sin d e n Kınık b o y u n a m e n su p b u lu n d u ­


ğ u n d a k ay n ak lar b irle şm e k te ve b u h u s u s ta hiç b ir te re d d ü t k alm am ak-
ta d ırr5. A lp A rsla n z a m a n ın d a Suriye h av âlisin i feth e d e n Yabgulu (Yavgıyya)
T ü rk m e n le ri reisi A tsız’ın aynı Kınık b o y u n a m e n su p o ld u ğ u n u d a ilâve ed e­
lim 11. D iğer kaynak lara, O ğ u z-n âm ey e ve a n ’aneye aykırı olarak K âşgarlı
M a h m u d ’u n Kınık b o y u n u alt sıra d a n b aşa çıkarm ası, z a m a n ın d a S elçuk­
lu ların k azandığı eh em m iy etle alâkalı olm alıd ır.

3 Azimî, nşr. C ahen, JA, 1938, B. 360, 460. Keykâvüs’e aid Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesi
(615). A nili Kadı B urhaneddin, Erıîs ul-kulûb, nşr. F. K öprülü, aynı yer, s. 501.
4 Notes sur l’histoire de l’Horde d ’Or, Paris. 1950, s. 176. İsim b ü tü n O rtaçağ boyunca Selçuk
h atu n olarak m elike veya pren slere de verilm iş ve bu arada İlhânî devrinde yine ilk şekli
ile Salçuk h a tu n şeklinde m eydana çıkm ıştı (Bak. Reşîdeddin, Tarih-i Gazânî, nşr. K.
Jahn, s. 10).
5 Kâşgarlı M ahm ud, Divân, I, Sadr ud-D în el-H useynî, Ahbâr ud-devlet al-Salçukiya, Lâhur.
1933, s. 3; Oğuz-nâme, Topkapı 1654. 250a; Raşid al-Din, Cami’ ut-tavârih, nşr. A hm ed
Ateş, A nkara 1060, s. 5; H am dullah Kazvinî, Târih i güzide, GM. s. 434.
6 İbn ul-Azrak, Târih Mayyâfârkîn, British M useum , Or. 5803, 153 b.
SELÇUKLULARIN MENŞLLLRİ VI İl K 1)1 VİRII 1(1 5 5

Selçu k ’u n babası Dukak (Tukak) ü z e rin d e d e bir ih tilâ f y o k tu r. B unun


bâzan Yukak şe k lin d e g ö zü k m esi fonetik b ir h â d ise o lu p bu da, U ral n e h ir
ad ının D ayık<Yayık (İbn F ad lan ’da Cayik), G ö k -tü rk lerd e k i m a te m m erâsim i
için Bizans k ay n ak ların d a kaydedilen dohiya (duğ)< yuğ şe k illerin in delâlet
ettiği üzere, T ü rk ç e ’n in te k â m ü lü n d e k e lim e le r o rta sın d a o ld u ğ u gibi b a şın ­
d a da bir d < y te b â d ü lü n ü n m ev cu d iy etin i g ö ste rir. R âvendî ve bu esa sa d a ­
yanan m u a h h a r k ay n ak ların verdiği Lokman adı ise sâdece b ir istin sa h h a ta ­
sın a ve Dukak ism in i an lay am ad ık ların a d e lâ le t e d e r7. R adloff lû g a tın a göre
bayrakdar m â n â sın a g elen “tugag” k elim esi ile (III, 1430) Şeyh S ü ley m an ’ın
Ç ağatay lu g â tin in b ay rak d ar ve k u m a n d a n ile ifâde eylediği “tugagcı” (s. 120)
bu ism in m e n ş e ’i ile ilgilidir. N ite k im K âşgarlı M a h m u d ’a göre “Tuğ” bayrak
ve sancak m â n a sın d a k u llan ılm ış ve O sm a n lıla ra k ad ar g e lm iştir8.
D u k a k ’ın “Temür-yalığ" (D em ir-yaylı) u n v â n ı ta şıd ığ ın a d âir k ayıtlar eski
T ü rk le rd e o k ve yayın b ir h â k im iy e t a lâ m e ti o larak k u lla n ılm a sın a 9 ve E b u ’l-
Ferec’in k u v v etin d en dolayı o n a “Demir-Yaylı" u n vanı v erild iğ i10 kaydına
rağm en b u O ğ u z beyine, san ıld ığ ın ın h ilâ fın a olarak, boy b eyliğinden ileri
bir siyâsî k u d re t atfo lu n am az. N ite k im eski T ü rk lere ait m ü h im u n v a n lar
bize in tik a l e ttiğ i h âld e “Demir-yaylı” u n v a n ın a rastlam ay ışım ız d a b aşk a t ü r ­
lü izah ed ilem ez. Dede Korkut k ita b ın d a “Demir-yaylı Kıpçak melik” şek lin d e
m eydan a ç ık m a sı11 u n v a n ın beş a sır s o n ra d a g öçebeler ara sın d a m ev cu t
o ld u ğ u n u , fakat k abile te şk ilâ tı ü s tü n d e b ir e h e m m iy e t k azan m ad ığ ın ı gö s­
terir. S u ltan T u ğ ru l-b e g zam an ın d a, b u n u n farsça b ir te rcü m esi olarak, bir
T ü rk b eğ in in Sahtkemân (kuvvetli-yay) u n v ân ı ile kaydedilm esi de ikinci b ir
ta rih î m isâl o larak kayda şâ y â n d ır12. F arsça k ay n ak lard a o ld u ğ u gibi arapça
k aynaklard a d a u n v ân “Kavs al-hadîd” (yanlış b aşk a te rc ü m e le r ile) şek lin d e
te rc ü m e e d ilirk e n tü rk ç e “-li” n isb e t eki ihm al ed ilm iş ve başa k o n m a sı g e­
rek en arap ça ve farsça m u k ab ili “sâhib” k elim esi d ü şm ü ştü r.

Rahat us-sudur, GM, s. 88.


8 Büyük h üküm darlara "Tokuz tuğluğ h an ” denir, tu ru n cu ren k te ipek k um aşlar ve at
kuyruğundan yapılırdı. O sm anlı pâdişâhlarına aid “Tuğ-i h ü m âyûn”dan başka vezirler,
beylerbeyi ve sancak beylerinin üç, iki ve b ir tuğları b ulunurdu. İslâm ’dan önce olduğu
gibi sonra da b ü tü n T ürk devletlerinde tu ğ kullanılırdı (Divân, III, s. 127, B.A. tere.; 1.
H. U zunçarşılı, Osmanlı Teşkilâtına medhal ve M.Z. Pakalın, Osmanlı tarih deyimleri ve terim­
leri sözlüğü.
I Bk. O sm an T uran, “Eski T ürklerde okun h ukukî bir sem bol olarak kullanılm ası", Belle­
ten, (1945), XXXV, 305-318.
10 Chronography, trc. Budge, London, 1932, s. 195.
II N şr. O rhan Şaik, s. 23.
12 İbnul-Esîr, Kahire, 1303, IX, 208.
5 6 •SELÇUKLULAR TARİHİ

S elçu k -o ğ u llarım n D u k a k ’ta n ileri cedleri h a k k ın d a bir bilgiye sah ip d e­


ğiliz. R e şîd e d d in ’in S elçuk’u n ataları o larak T u ğ ru l, T o k su rm u ş ve Kere-
güci-ho ca adları eski k ay n ak ların hiç b irin d e m e v cu t olm ayıp ta rih î b ir kıy­
m e t taşım az. Bu seb ep le Oğuz-nâme’d e “hargâh-trâş” (251a) ve K âşgarlı M ah-
m û d ’d a “çadırcı” (1, 2 73) m â n a sın a gelen “keregüci” ad ın a d ay an ılarak Sel­
ç u k lu la rın İçtim aî ve h u k u k î m ev k ilerin i tây in te ş e b b ü s ü 13 ta rih î b ir esâs ile
ilgili b u lu n m a d ığ ı gibi asîl b ir boy beyi o lm ası ve h u su siy le T u k a k 'ın oğlu
S elçuk’u n “sü-başı” gibi y ü k sek b ir m ev k i ve u n v an sah ib i b u lu n m a sı ile de
uzlaşam az. Z ira, ilerid e g örüleceği ü zere, Y engi-K ent y ab g u ların ın S elçuklu­
lara karşı d ü şm an lığ ı o k ad ar d e rin d ir ki, h âk im iy e t ve İslâm iyet dâv asın d a
b u lu n a n Selçuk ve K ınık b o y u n u k ü ç ü ltm e le rin i an la m ak hataydı. B unun
gibi S elçu k ’u n m e n ş 'e in i eski T ü rk h âk an ları so y u n a bağlayan b ir gö rü ş de
aynı d ereced e m u k ab il b ir ifratı te m sil eder.
F ilh ak ik a K arah an lılar gibi S elçu k lu ların d a k e n d ilerin i efsânevi Afrâs-
yâb’a n isb e t e tm e le ri14 ve b u n u n S u lta n ın m e n ş û ru n d a d a z ik ri15 h a k ik a tte
d e sta n î Oğuz H an’ın b u isim ile F arsça’ya in tik a lin d e n ve k e n d ile rin i o n u n
n eslin d e n ve K ınık b o y u n d an gelen asîl bey lerin to ru n la rı say m aların d an
b aşk a b ir m ân ây a gelm ez. Bu seb ep le b ü tü n O ğ u zların O ğuz H a n ’a ve A frâs-
y âb ’a n isb e ti tab iîd ir. N ite k im h ıristiy a n k ay n ak larında, halîfeye gönderdiği
b ir m e k tu p ta , T u ğ ru l b e g ’in k e n d isin i H u n h ü k ü m d a rla rı so y u n a b ağla­
dığ ın a d âir rivâyet de bu m â h iy e tte d ir16. S elçu k luların G aznelileri kölezâde
ve k e n d ile rin i d e p âd işa h z â d e sa y m a la rı17 b ü tü n O ğ u zlar gibi o n la rın da
d e sta n î O ğ u z H an evlâdı o ld u k ları a n ’a n e sin e sad âk at g ö sterd ik lerin i ifâde
eder. K âşgarlı M a h m u d ’a rağ m en K m ık ların O ğuz boyları a ra sın d a so n u n c u
m evkii işgal e y le d ik le rin e 18 d âir b ir delil de T ü rk le r h a k k ın d a çok esaslı b il­
gilere sah ip b u lu n a n ve h a ttâ bazı k ay ıtlara göre de Oğuz-nâme rivâyetlerini
duyan sü ry â n î M ihael, S elçu k lu ların ik tid a ra gelişini n ak led e rk e n , bu sırada
to p la n a n k ab île re isle rin d e n en son m evkide b u lu n a n b irisin in h ü k ü m d a rlığ ı

13 Zeki Velidi Togan, Umûmî Türk tarihine giriş, İstanbul, 1948, s. 175-177.
14 N izâm ul-m ülk, Siyâset-nâme, nşr. H. Darke, T ahran 1968, s. 13, 233.
15 A tabeg M untecib ud-D în, ‘Atabet ül-ketebe, T ahran, 1329, s. 33; H am dullah Kazvinî,
Selçuk’un otu z dördüncü babasının A frâsyâb’a çıktığını yazar (Târih-i güzide, s. 434);
İbn H assûl, Belleten, XV, A rapça m etin, s. 37; E bû’l-gazi, Şecere-i terâkime, (nşr. T.D.K.,
46b.) de O ğuz han ile A frâsyâb’ı birleştirir.
16 E bu’l-Ferec, s. 201.
17 Z ahir ud-D în N îşâpûrî, T ahran, 1332, s. 13, 14.
is Bk, A bdülkadir İnan, "O ru n ve ülüş m eselesi”, THİT mecmuası, 1, 121-133.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI II K 1)1 VİRII Mİ 5 7

kazandığ ın a d a ir b ir hikâye a n la tm a k la aynı h âd iseye işaret e d e r19. Oğuz-


nâme’nin Yengi-kent y ab alıların ın evvelce Kayı, so n ra d a Y azır bo y ların a m e n ­
su p b u lu n d u k la rın ı b elirtm esi ve K ınıkları z ik re tm e m e si d e m â n âlıd ır. N i-
hâyet Selçuk ve b ab asın ın O ğ u z d ev letin d e yabgu değil sü -b aşı m ev kiinde
b u lu n m a sı d a d ik k ati çeker.
Bu seb ep le S elçuk lu ların k en d ile rin i O ğ u z H a n ’a (A frâsyâb’a) bağla­
m aları ne o n ların , d o ğ ru d an -d o ğ ru y a, K ağanlar sü lâ lesin e m e n su p o ld u k ­
larına d e lâ le t e d e r ve n e de, aksi ta k d ird e , o n la rın asaletleri şü p h e y e d ü şe r.
E sâsen m ü slü m a n k ay n ak ların a göre, y alnız K arah an lılar ve S elçu k lu lar d e ­
ğil, İran k ü ltü r te ’sirin e pek az u ğ ra m ış M a n ih a ist U y gurlar bile efsânevi
ataları B uğu H a n ’ı A frâsyâb ile b irle ştiriy o rla rd ı20. B u n u n la b e ra b e r O ğuz
H a n ’ın A frâsyâb o ld u ğ u n a d âir riv ây etler m u a h h a rd ır. G azalî’n in T ü rk le rin
A frâsyâb’a Tunga-alp d e d ik le rin e d â ir rivâyeti m ân âlı o lu p bu, efsânevî A lp-er
T u n g a o lu p N iğdeli Kadı A h m e d de T u n g a A lp kaydını v e rm iştir21. E b u ’l-
gazî B ahadır H an O ğ u z H an ile A frâsy âb ’ı açıkça aynı şahıs o larak g ö ste r­
m iştir22. Oğuz-nâme’n in b ir h u lâ sa sın ı v eren Tevârih-i Türkmâniyye m üellifi
K ara-ko y u n lu lar ve d iğ e r O ğuz h â n e d a n la rı gibi S elçukluların d a O ğuz
H a n ’dan g eld ik lerin i yazar, ki b ü tü n m u a h h a r kay naklar b u h u s u s ta ittifak
e tm iştir.

2. Selçuklular ve Hazarlar Meselesi

S elçu k lu ların m e n ş e ’i ile ilgili riv ây etlerin b iri de D u k a k ’ın H azarlar ile
m ü n â se b e tin e ve o n la rın ta b iiy e tin d e b u lu n d u ğ u n a d âird ir. G erçek ten Sel­
çuk beyleri a ra sın d a “en yaşlı ve bilgili” g ö ste rile n İnanç Bey’in S elçuk’un
oğlu ve T u ğ ru l Bey’in am cası İn an ç veya M u sa Yabgu riv ây etlerin e daya­
n ılarak A lp A rslan a d ın a yazılan F arsça Melik-nâme D u k ak ’ı H azar T ü rk le ­
rin in tâ b ile rin d e n ve ileri g ele n le rin d e n g ö ste rd ik te n so n ra H azar h âk an ı ile
b o z u şm a sın a d â ir de b ir hikâye a n la tır23. Bu e serd en , d iğer kay n ak lara n a z a ­

19 Chronique, frans. trc. C habot. III, 157.


20 Cuvaynî, Cihan-guşâ, GM, I, 40. D ikkate şâyândır, ki U ygurların destanı atası olan Buğu
Han H ârezm -şâhlar devrinde de biliniyordu (Tevessül, s. 156).
21 Nasihat ul-mülûk, B ritish M uséum , Or. 135, 33a; O. T uran, Türk Cihan hâkimiyeti mefku­
resi tarihi, I, s. 81.
22 Şecere-i terâkime, 46b.
23 İbn u l-‘Adîm, Buğya, Bibi. N ational, A. 2138, 189a; A bu’l-Farac, s. 195.
5 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

ran, bir az d a h a fazla bilgi v eren M îrh w a n d 24, H azar h ü k ü m d a rın ı Yabgu ad
veya un v an ı ile zik red erk en , O ğ u zlara a it b u u n v a n dolayısı ile, H azar tâ b ii­
yeti m ese le sin i şü p h ey e d ü ş ü rü r veya ö te k i k ay n aklara yaklaşır. Melik-nâ-
me’yi b aşk a b ir e se rin d e de z ik red en aynı m ü ellif25 d a h a fazla ve farklı b ir bil­
gi v erm e m e k le b u k ay b o lm u ş k ay n ağ ın S elçu k lu ların m e n şei h a k k ın d a bir
kaç cü m le d e n b a şk a b ir m a lû m a t ih tiv a e tm e d iğ in i m ey d an a koyar. B una
m u k ab il aynı Melik-nâme’ye d ay an an E b u ’l-F erec de D u k a k 'ın z u h û ru n u ve
o n u n y ü k sek b ir itib a ra ve m evkie sa h ip ik en ih tilâfa d ü ştü ğ ü h ü k ü m d a rı
O ğuz Y abgusu değil H azar H âkanı g ö ste rip ikisini b irb irin e k a rıştırm ış,
H azar h âk a n ı ve O ğuz Y ab g u su n u , böylece b irle ştirip iki rivâyeti b a site ve
tek e ircâ e tm iş tir (E b u ’l-Ferec, Chronography, A. B udge, s. 195). H âlb u k i bir
tarih çi M îrh w a n d ’in verdiği b ir çok riv ây etlerin bu k ay n ak ta n gelm iş b u ­
lu n d u ğ u k a n a a tin i b e lirtm iş tir26. E sâ se n M îrh w a n d ’in S elçu k lu ların m en-
şe i’n e d â ir riv ây etlerin d ek i m ü p h e m iy e t, H azar h âk an ı ile O ğuz Y ab g u su n u n
k arıştırılm a sı gibi te n â k u z la r d a b u h u s u s u m ey d an a koy m ak tad ır. B u nunla
b e rab e r D u k a k ’ın H azarlar ile m ü n â s e b e ti h ak k ın d ak i k ay ıtlar Melik-nâme’ye
m a h sû s o lm ayıp İb n H assû l (s. 49) ve İbn T ik ta k a 27 d a S elçu k lu ların tâ b ii­
yetin i H a z a rla ra bağlar. Lâkin İbn u l-E sîr (IX, 162), Sadr u d -D în el-H ü sey n î
(s. 1) ve b u g ru b a d âh il k aynaklar, a sla H azar h â k a n ın d a n b a h se tm ek siz in ,
sadece D u d a k ’ın T ü rk h ü k ü m d a rı Y abgu ile m ü n â se b e t ve m ü câ d ele lerin i
nak led erek , ta rih î realitey i a k se ttirirle r. A slın d a b irb irin e k arışm ış iki rivâyet
de b ir ta rih î gerçeğe dayanıyor; Ş ark tak i T ü rk kavim leri, Şim aldeki B ulgarlar
ve Kiev’d eki R u s k n ezleri gibi O ğ u zlar d a H azarlara tâbi b u lu n u y o rd u .
F ilhak ik a D u k a k ve Selçuk’u n H azarlara tâb iiy etin e d â ir bu kayıtlar,
T ü rk h ü k ü m d a rı Y abgu’yu z ik re tm e m e k le b erab er, bu tâb iiy e tin ancak O ğuz
h ü k ü m d a rı v âsıtası ile o ld u ğ u n u ve h e rh a ld e eski bir devre aidiyetini a k se t­
tird iğ in i ifâde e tm e k te d ir. N ite k im 9 2 2 ’de O ğuzları ziyâret e d en İbn Fadlân
on ları H azar h â k a n ı ile d ü şm a n lık h â lin d e b u lm u ş; bâzı O ğ u zların H azarlar
elin d e e sir o ld u ğ u n u ve b u seb ep le h alîfen in b u elçisinin H azarları O ğ u z ­
ların aley h in d e k ışk ırtacağ ın d an en d işe e ttik le rin i k a y d e tm iştir28. G erçekten
M îrhvvand’ın riv ây etin d e H azarların b ir k ısım O ğuz beylerini e sir ve k a tle t­
tiğ in e d â ir b ir k ay ıt d a m ev cû d d u r. F ak at K ıtaylar d ah a sonra, 9 2 4 yılında,

“4 Ravzat us-safâ, Bombay, 1286, IV, 71.


25 Düstûr ul-vuzarâ, T ahran, 1317, s. 147.
~6 Cl. C ahen, Le Melik-nâme et l'histoire des Seldjukides, O riens, 1949, II. I, s. 32.
27 Kitâb ul-fahrî, Kahire 1027, s. 214.
28
Zeki Velidi Togan, A rapça m etin, s. 16.
SELÇUKLULARIN MENŞELİ Rl VI İl K III VİRII Kİ 5 9

M o ğ o listan ’ı işgal e tm e k le tle Peçeııek, K im ek(K ıpçak)leri y erle rin d en oy n a­


tarak şid d etli sav aşlar b aşlam ış ve bu seb ep le P eçenekler 9 3 2 ’de g arb a d o ğ ru
p ü sk ü rtü lü n c e o n la ra karşı H azarlar O ğ u zlar ile ittifa k yapm ış ve bu sayede
O ğuzlar d a H azar d e n iz in in şark sâ h ille rin i ve evvelce Siyâh-kûh d en ilen
M in(M an )k ışlağ y arım -ad asın ı işgal ed ip y u rt e d in m işle rd i29. H azarlar bu
ta rih te n so n ra d a şa rk ta n O ğuz ve K ıpçakların, şim ald en de R us ve diğer
Slavların istilâ la rın a uğ ram ışlard ı. N ite k im 9 6 5 ’d e T ü rk le rin (O ğuzların)
h ü cu m ları k a rşısın d a zor b ir d u ru m a d ü ş e n H a z a rla r H ârizm lilerin y ard ı­
m ın a b aşv u rd u k ları gibi30 9 6 9 ’d a d a Slavların a k ın la rın a m â ru z k a lm ışla rd ı31.
İlk S elçu k lu lar ile o n la rın d âhil b u lu n d u ğ u Y abgu O ğ u zların ın , b u in h ita t
devresind e, a rtık H azarlara tâb iiy eti b ah is m ev zu u olam az.
F ilhak ik a k ay n ak ların kaydettiği O ğ u zların H azarlara tâb iiy etin i re d d e t­
m ek m ü m k ü n değildir. Z ira b u istilâ la ra k ad ar H azar devleti p e k kuvvetli
olup, şark, şim al ve garp k o m şu la rı T ü rk ve Slav kavim leri ü z e rin d e n ü fu z
ve h âk im iy etin i icrâ ediyor; b u n la r h â k a n a vergi ö d ü y o rd u . IX. a sırd a Ki­
ev’de o tu ra n R u s veya V areg p re n sle rin in T ü rk çe H âkan (Chakanus) u n v a ­
n ın ı taşım a la rı d a H azarlara tâb iiy etleri ve k ü ltü r te sirle rin e m aru z kalm aları
n eticesi id i32. Bu k u d re ti dolayısiyle H azar h â k a n ı İslâm ü lk e le rin d e yaşayan
M usevî d in d a şla rın ı k o ru y ab iliy o r ve b ir h a v ra n ın y ık ılm asın a m u k a b il İtil
şeh rin d ek i câm iin m in â re le rin i yıkm ak ve m ü ezzin lerin i ö ld ü rm e k te h ­
d itle rin i y a p ab iliy o rd u 33. İşte h e m bu k u d re tle ri ve h e m de Selçuk kay n ak ­
ların ın rivâyetleri bu eski d evirde S elçu k lu ların dâhil b u lu n d u ğ u O ğ uzların,
Yabgu v âsıtası ile ve zayıf b ir feodal bağla, H azarlara tâbi b u lu n d u k la rın ı k a­
b u ld e b ir z o rlu k kalm az; ta rih î ve h u k u k î b ak ım d an başka bir O ğuz yabgusu
d a b a h is m e v z u u o lam ay acağ ın d an S elçu k lu ların ayrı b ir g ru p h âlin d e H a ­
zarlara tâb iiy eti d ü şü n c e si de vârid sayılam az34. E sâsen şa rk ta n gelen bu
b askılar te siri iledir, ki H azar h âk an ı eski tâ b ile rin e karşı, aynı istilâ te h d i­
d in e uğrayan, H âre z m lile rin y a rd ım ın a b a şv u rm u ştu r.

29 M es’ûdî, Murûc uz-zeheb, nşr. B. M eynard, II, 38-64; Kitâb ut-tanbih, BGA. 181, İstahri,
BGA, s. 9 vd., İbn Havkal, nşr. Kramers, 389-383; Marvazi, Tabayı’ ul-hayvân, nşr. V.
M inorsky, s. 18 vdd.
111 İbn M iskveyh, VI, 209; İbn ül-Esîr, VIII, 186.
31 M ukaddasi, BGA, 361; A kdes N im et K urat, Peçenek tarihi, s. 90.
12 Bk. Barthold, Orta-asya Türk tarihi hakkında dersler, 55; Minorsky, "R uslar”, İ.A. VIII,
788; Mücmel ut-tevârih, s. 421.
33 İbn Fadlân, 35, 45; Yâkut, M u’cem ul-buldân, Beyrut, 1956, III, 369.
34 Zeki Velidi Togan, G iriş, s. 178.
6 0 .SELÇUKLULAR TARİHİ

Bu su re tle , S elçu k lu ların , B u h ârâ b ö lg esin e g ö çm elerin e değ in , H a­


zarlara bağlı b u lu n d u k la rı h a k k ın d a K u tsc h e ra ’d a n b eri h e n ü z itib ârın ı kay­
b etm e y e n isab etsiz b ir g ö rü ş35 ile b u n u n zıddı o larak b u tâb iiy eti tem âm iy le
in k âr ed en m u k a b il te z in 36 de ta rih î realitey e aykırı o ld u ğ u n u , kaynakları
fazla zo rlay an iki ifra tın d a b u şek ild e u zlaşab ileceğ in i m ey d an a k o ym uş
o lu y o ru z. Böylece b u k ayıtlara, Y abgu v âsıtası ile H azar h â k im iy e t ve n ü fu ­
z u n a 9 2 2 'd e n ö n ce ve so n rak i d ev rin m ü p h e m b ir h â tıra sı gözü ile b akm ak
icap eder.
S elçuk’u n o ğ u lla rın ın Tevrat isim le ri ta şım a sı ve Z ek eriy a K azvinî’nin,
S u lta n S an car’a ayak lan an O ğ u zları H ıristiy a n (Nasâra) g ö ste re n k ö k sü z bir
kaydı ile, o n la rın esk id e n İsâ d in in d e o ld u ğ u n a d â ir id d iaların o rta y a çık m a­
sı37 hiç b ir esâsa d a y a n m a m ış ve n ite k im Z eki V elidi’n in b ir te n k id i38 sâye-
sin d e b ir d a h a böyle b ir m e se le b a h is m e v z u u e d ilm e m iştir. Lâkin b u tâb ii­
yet e sâ sın a ve b u isim lere d ay an an H azar m ü te h a ssısı b ir tarih çi, d a h a zayıf
b ir te z olarak, S elçu k lu ların m u sev îliğ in i ileri sü re rk e n S elçuk’u n o ğ u lla rın a
aid M ikâil, Y usuf, M usa, Y u n u s ve b ilh a ssa İs râ ’il adını (hiç b ir se b e p o lm a ­
dığı ve z â te n yan lış b u lu n d u ğ u hâld e) y ine Z ek eriy a K azvinî’n in “O ğ u z ların
b ir ib â d e th â n e s i” (ve lehum beytun ‘ibâde) ifâd esin i delil sa n m ış39 ve b u hayalî
ib âd eth ân ey i, h a k sız yere, h a v ra k ab u l e tm iş tir40. C a h e n ’e m u k ab il M in o rsk y
bu isim le rin H azar m e n ş e i’ini vârid g ö rm e k te , fakat S elçu k lu ların m u se-
vîliğine, h ak lı o larak o n u n gibi, ih tim a l v e rm e m e k te d ir41. E sastan âri b u fa-
raziyeler y an ın d a, d iğ e r göçebe O ğ u zlar gibi, S elçu k lu ların d a İslâm iy e ti ka­
b u ld en ö n ce K am lık (şam an ) d in in d e y aşad ık ları o k ad ar açıkça b e llid ir ki,
İslâm d ev rin d e de ra stla n a n b u isim lere, o lsa olsa, H azarlar ile tic arî ve k ü l­
tü re l m ü n â s e b e tle rin b ir t e ’siri gözü ile b a k m a k ta n ve T ü rk le rin ad ko y m a
a n ’an eleri icâbı sa y m a k ta n b a şk a b ir m â n â v erilem ez. Ö te y an d a n S e lç u k ’un
o ğ u lla rın ın aynı z a m a n d a A rsla n , Y ınal ve İn a n ç gibi T ü rk çe ve y ab an cı ol­

35 Zeki Velidi, D ukak ve Selçuk’u n H azar H âkanı ve O ğuz Y abgusuna tâbi b u lu n d u ğ u n a


d air iki rivâyeti te ’lif etm ek sizin kullanm ış, fakat b unları Y engi-Kent y abgularından a-
yırm ıştır, İbn Fadlân, s. 143; G iriş, 174 vd.; O. Pritsak, Köprülü armağanı, s. 400; D.
D unlop, The Jewish Khazars, P rinceton, 1054. s. 258-260.
36 Kafesoğlu, s. 24; M ehm ed K öym en, “Selçuk im p arato rlu ğ u ’n u n k u ru lu şu ”, DTCF der­
gisi, XV, 1-3, s. 88; Faruk Süm er, “X. Yüzyılda O ğuzlar”, DTCF dergisi, XVI, 3-4, 149 vs.
37 Bk. B arthold. "O rta A sya’da H ıristiyanlık”, TM, I, 78; Cl. H uart, "Selçuklular”, El, VI,
216.
38 "O ğuzların hıristiyanlığı m e selesi”, TM, II, 61-67.
39 Âsâr ul-bilâd, s. 588.
40 D unlop, The Jewish Khazars, s. 2 6 1 .
41 M inorsky, O riens, XI, I, 143.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VE İLK 01 VİHII Kİ _______________________________________ 6 1

m ak ü zere iki tü rlü adları o ld u ğ u n u d a biliyoruz. N itek im d a h a so n ra da


d erin bir îm an ile İslâm o ld u k ları ilk d ev ird e h e m T ü rk çe ve h em m ü slü m a n
adları taşıy o rlard ı. M eselâ T u ğ ru l Bey ve A lp A rsla n ’ın M ehm ed, Çağrı
Bey’in D âvud, S an car’ın A h m ed , T a p a r’ın M eh m ed, G ü m ü ş T e k in ’in A h m ed
(D ân işm en d G azi) gibi T ü rk çe ve İslâm ad ları d a b u ra d a h a tırla n a b ilir ve
h em en b ü tü n T ü rk b ey lerin in b u d u ru m d a b u lu n d u ğ u n u söyleyebiliriz.

3. Oğuzların Hayatları ve Dinleri

Selçuk aile sin in m e n s u p b u lu n d u ğ u K ınık boyu d a Sır ırm ağı ve A ral-


H azar d en izleri kıyıların a k ad ar u z a n a n g en iş b ir ülk ed e y u rt tu tm u ş O ğ u z­
lar ara sın d a ve Sır suyu kavşağ ın a yakın b ir bölg ede o tu ru y o rd u . “O ğ u z i-
li”ni T alaş (Evliya-ata) ve S ayram ’d a n B u h ârâ’ya ve H â rizm ’d e n Ü rg en ç’e,
Sır v âd isin in iki k e n a rın d a n A ral ve H azar d en iz le ri a ra sın a k a d a r diye ta rif
eden O ğuz d e s ta n ın ın 42 çizdiği h u d u tla r ile X. a sır A rap coğrafyacılarının
rivâyetleri b irb irin e u y g u n d u r. Bu seb ep le de H azar ve Sır n e h ri arası, O ğ u z­
lara n is-b e tle “Oğuz çölü” (M afazât ul-guziyya) ve S elçuklulara a it bâzı kay­
n a k lard a d a Yayık n e h ri ve H azar d e n iz in in Şark tarafları “Hazar çölü” (Deşt-i
Hazar) ad ın ı alm ış ve O ğuz-S elçuk m u h â c e re tin d e n so n ra d a b u ra ları y u rt
ed in en kavm e n isb e tle de “Kıpçak çölü” (Deşt-i Kıpçak) ism i ile ta n ın m ıştır.
G ö k -tü rk d e v le tin in başlıca u n s u ru n u teşk il e d en (bu h u su s h e n ü z an la şıla ­
m am ıştır) O ğ u zların , b u d ev letin y ık ılışın d an so n ra, to p la n d ık ları (eskiden
de vardı) b u y u rtla rın d a b ir d eğ işik lik olm am ış; O ğuz ta rh â n m ın : “b izim ve
ecd adım ızın z a m a n ın d a b u ra la rd a n hiç b ir h ü k ü m d a r elçisinin geçtiğini g ö r­
m ed ik ve işitm e d ik ” ifâdesi ile b u b ö lg ed e o tu rd u k la rın ı b izzat beyân e tm e ­
leri de d ik k a te şâyân ve k ay n ak lara u y g u n d u r43. B u nunla b e ra b e r G ö k -tü rk
d ev letin in y ık ılışın d an so n ra, VIII. a srın ikinci yarılarında, O ğuz ve Kar-
lu k ların cen u b a, eski A k -h u n la r ü lk e sin e g ö ç tü k le rin i de biliyoruz. O ğ u zla­
rın bu ü lk ed ek i siyasi, İçtim aî ve İk tisad î h ay atları ve şeh irleri h a k k ın d a
İslâm coğrafyacıları ve b u a rad a İbn F adlân m ü h im bilgiler v erm iştir. U m û-
m iyetle göçebe veya yarı göçebe o lm ak la b e ra b e r bu O ğ u zların Y engi-kent,
C end, S ab ran (S avran), S ü t-k e n t, A tlıh , Salçı, O rd u , Balaç v.b. birço k şe ­
h irleri de vardı.

42 Reşîd ud-D în, Câmi’ ut-tavârih, T ahran 1 3 3 8 ,1, s. 32; Şecere-i terâkime, 42a.
43 İbn Fadlân, s. 16.
6 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

Sır n e h ri k avşağına yakın b ir y erd e k âin Y engi-kent (arapça Karyat ul-


hadîse, F arsça Dih-i nev) şeh ri O ğ u zların p a y ita h tı o lu p yabguları k ışın orada
o tu ru r idi. G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a m e v c u t o lan Yabgu u n v an ı h â k a n d a n so n ­
ra gelen b ir dereceye te k a b ü l ed iy o rd u . Hâkan u n v an ı ise bu devirde sâdece
şa rk ta U ygurlar, g a rp ta d a H azarlar ta ra fın d a n k ullan ılıy o rd u . O ğuz devleti,
boy beyleri v âsıtası ile ve feodal b ir bağ la Y abgu’ya bağlı b ir kab ileler b irli­
ğ in d en te şe k k ü l ed iy o rd u . Y abgu’n u n o to rite si zayıf ve boy b ey lerin in nüfû-
zu p ek kuvvetli o lu p b u n la rın sık -sık to p la n a ra k il ve y u rt işlerin i m ü zâk ere
(jkengeş) y ap tık ların ı ve M oğolların Kurultaylarına b en z e r a risto k ra tik bir
siyasî m ü e sse se y e sah ip b u lu n d u k la rın ı Ç in kaynakları İbn F adlân (s. 10) ve
Oğuz-nâme g ö ste rm e k te d ir, ki b u m ü e sse se y e G ö k -tü rk lerd e d e ra stla n m a k ta
ve Dede Korkut d a b u h u s u s ta ta fsilâ t v erm ek ted ir. F ak at M oğollardan farklı
olarak eski T ü rk k a ğ an ların ın b u to p la n tıla rı a risto k ra tik bir d e m o k rasi idi.
G öçebelik vasfı esas o ld u ğ u için Y e n g i-k e n t’te kışlayan O ğuz yabguları yazın
yaylalara çık ıy o rlard ı44. Oğuz-nâme’ye göre Y en g i-k en t’in O ğuz H an ta ra fın ­
dan k u ru lm a sı ve d e sta n d a sayılan b ü tü n y ab g u ların m erk ezi g ö sterilm esi
bu şe h rin eh em m iy etiy le ilgilidir. Oğuz-nâme’n in R e şîd ü d d în rivâyeti bu
devirde te şe k k ü l e tm iş o ld u ğ u n d a n O ğ u z 'u n d ed esi ve K ara H a n ’ın babası
d a Y abgu say ılm ıştır. Bu seb ep le d e s ta n d a ilk ve kö k yabgu m â n â sın d a ona
“Dip-yabgu" sıfatı v erilm iştir. F ilh ak ik a K âşgarlı M ah m u d b u kelim eye kök,
asi, te m e l ve d ib m â n â la rın ı v e rm e k te ve ikinci kelim e de d e sta n d a isabetle
“halkın büyüğü” (Buzurg-i cumhur) o larak izah e d ilm e k te d ir45. Böylece b u g ü n e
k ad a r b o z u k im lâlar ile m ey d an a çık an ve b ir tü rlü m ân â sı anlaşılam ay an ilk
O ğuz h ü k ü m d a rın ın Dip-yavku, Dip-yavgu ve Dip-yabgu o ld u ğ u n u d a g ö ste r­
m iş olu y o ru z. S elçu k lu ların z u h û ru n d a d a yabgu h â k an d a n so n ra siyasî bir
m evkii g ö ste riy o rd u 46. N a rşa h î de T alaş şeh ri p â d işâ h ın a b ü y ü k lü ğ ü n d e n
dolayı Yabgu d e n ild iğ in i47 ve Mücmel ut-tevârîh O ğuz H a n ’ın en b ü y ü k evlâdı­
n a verilen b ir u n v an o ld u ğ u n u (T ah ran 1318, s. 102) söylem ekle yakın bir
m ânâyı a k se ttirm işle rd ir.
O ğuz d e sta n ın ın bâzı yabguları, Sır n e h ri ile alâk asın d a n dolayı, Sır-
yabgu (Sır-yavı) adı ile k ay d etm esi çok m ü h im o lup b u n d a n h a b e rd a r o lm a­

44 İbn Havkal, s. 512. St. Julien, s. 62; bak. E. C havannes, Documerıts, 15.
45 Divân, III. s. 84; Câmi’ ut-tevârih, T ahran, I. s. 30.
46 Kâşgarlı M ahm ud, III, 24. Esâsen neşredilm em iş bir araştırm am ızda gösterdiğim iz-
üzere Yabgu unvanı büyük Kun (H un) im paratorlarına aid olup Ç incede Tan-yu, Şan-yü
ve Şe-hu şekillerinde telâffuz edilm iş ve bunun T ürkçe aslı, m ânâsı ve yabgu’dan bozm a
olduğu bugüne kadar anlaşılam am ıştır.
47 Tarih-i Buhârâ, T ahran, 1317, s. 6.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VE IlK 1)1 VİRI İ R İ ______________________________________6 3

yan M a rq u a rt’ııı garb î Gök tü rk h ü k ü m d a rı İste m i’nin Bizans k ay n aklarında


Sılzıbul, T a b e rî’de Sincibû adları ile zik red ilm esin i, isabetli b ir g ö rü ş ile, Sır-
yabgu o larak izahını te ’yit ed er. Ç in k a y n ak ların ın d a garp G ö k -tü rk lerin i
bâzan Yabgu Türkleri veya kabileleri adı ile a n m a sı ve h u sû siy le S ır-T arduş
kavm inin bu n e h ir ism ini alm ası d a kayda şâ y â n d ır48. H azar h ü k ü m d a rı da
h e n ü z G ö k -tü rk le re tâb i o ld u ğ u ve h â k a n u n v a n ın ı taşım ad ığ ı devirde Yabgu
unvanı ile an ılıy o rd u ki, B izans, E rm en i ve G ü rcü kaynakları b u n u sıra ile
Zibel, Cebu ve Cibgu şek illerin d e k ay d ed iy o rlard ı49. T a b erî’d e n so n ra bâzı İslâ-
m kaynakları d a b u O ğ u z u n v an ın ı Cibbuye, Cibguye (T ürkçede c ve y tebâ-
d ü lü m a lû m d u r) şek illerin d e n a k le tm işle rd ir50. G ök-türkle.r zam an ın d ak i d e ­
recesini m u h a fa z a e d e n 51 Yabgu u n v a n ın ın Sır-yabgu şekli ile devam ı d ik k a te
şâyândır. S elçu k lu lar d ev let k u rd u k ta n so n ra H âk an y erine S u ltan un v an ın ı
aldıkları z am an b u u n v an ı eski derecesiy le ve Melik m u k ab ili Yabgu ve Uluğ-
yabgu şek lin d e m u h a fa z a e tm işle rd i52.
O ğuzlar, G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi, X. a sırd a d a eski Ş âm anî
(K am lar) d in in e bağlı b u lu n u y o rla rd ı. İslâm iy etin u lû h iy e t an lay ışın a yakın
olarak “bir Tanrı”ya, o n u n kadir-i m u tla k o ld u ğ u n a , â h ire t h ay atın a, d ü n y ad a
işlen en savap ve g ü n a h la ra göre “Uçmak” (C e n n e t) ve “Tamu” (C e h e n n e m )d a
m ü k âfat ve m ü c â z â t g ö recek lerin e in an ıy o rlard ı. Ö teki d ü n y ad a lü z û m u n a
inan d ık ları için de k a h ra m a n la rın ı at ve silâh ları ile göm ü y o rlar ve tafsilâtın ı
bildiğim iz d efin ve m â te m (yuğ) m e râ sim le rin e göre de cen âzelerin i d efn e ­
diyorlard ı. İslâm iy etin k a b û lü n d e n so n ra d a S elçukluların k ısm e n bu m e-
râ sim lere riây et e ttik le ri g ö rü lecek tir. D in î in an çları gibi siyasî, İçtim aî ve
h u k u k î a n ’an e ve te şk ilâ tla rı d a d ev am ed iy o rd u . H ârizm ve İtil’e k o m şu
olm aları ve İslâm d ü n y ası ile H azar ve B ulgarlara giden b ü y ü k kervan yolu
ü z erin d e b u lu n m a la rı sâyesinde m ü s lü m a n la r ile İktisadî ve k ü ltü re l m ü n â ­
se b etlere geçm iş olu p , hayvan m a h su lle rin i satıyor, o n la rd a n m a m û l eşya
alıyor; İslâm ları ve m e d e n iy e tle rin i ö ğ re n iy o rla rd ı53. B u n u n la b e ra b e r H az ar­

48 E. C havannes, Documents sur les Toukiue, s. 95, 219, 226.


49 C havannes, s. 228.
50 H ârizm î, Mafâtih ul-ulûm, Kahire, 1342, s. 73; Birûnî, Âsâr ul-bakiye, s. 101; Mervezî,
Tabâyi’ ul-hayvârı (nşr. V. M inorsky, s. 43) ve bundan da M ecdüddin A dnan Tarih-i Tür­
kistan, (Kazvinî, Çahâr makale) s. 186. Bu kaynaklarda yabgu ya cabûye olarak kaydedil­
m iş veya istin sah hatâları dolayısı ile nâşirlerce okunam am ış ve bazan da yanlış basıl­
m ıştır.
51 W. T hom son, Inscription, s. 146.
52 ‘Avfî, Lubâb ul-albâb, T ahran, 1335, s. 53. 56; Sa’id Nefisi, Bayhâkî, III, s. 1370, 1377.
53 Bk. O sm an T uran, “T ürkler ve İslâm iyet”, D.T.C.F. Dergisi, 1946. IV. 4, s. 458-461.
Şam ânîlik ve İslâm devrinde tarîkatlere tesirleri için bak. Türk Cihân hâkimiyeti mefkûresi
tarihi, İstanbul 1 9 6 9 ,1, s. 48-62; s. 175-186.
6 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

lar k ısm e n ve İtil B ulgarları to p ta n m ü slü m a n o ld u ğ u h â ld e O ğ u zlar bir


m ü d d e t d a h a Ş am an î d in in e bağlı kalıy o rlard ı.
Lâkin b u tic â re t ve te m a sla r sây esin d e İslâm d in î yavaşça o n la ra işle­
m ek te, h e n ü z in a n m a m a k la b e ra b e r bazı İslâm î tâ b irle r yayılm akta; kelim e-i
şa h a d e t b ilin m e k te ve h ele Kur’an’m o k u n u ş u on ları te s h îr e tm e k te idi.
9 2 1 ’de b u h u s u s la ra d âir m ü şa h a d e ve k ay ıtlar çok m â n â lıd ır54. N ite k im bu
te ’sirle r ile O ğ u zların k ü ç ü k Y ınal’ı m ü s lü m a n o lm uş; fakat m illî ve d in î
a n ’ane h e n ü z k u d re tli o ld u ğ u için “müslüman olursan bize reislik edemezsin" 55
m uh alefetiy le k a rşıla şa ra k te k ra r şâm ân îliğ e d ö n m ey e m e c b u r k a lm ıştır. Bu
gibi m u h a le fe t ve m u k a v e m e tle re ra ğ m e n İslâm iy et a rtık IX. a sırd a n itib a ren
şeh irli O ğ u zlar ve K arlu k lar a ra sın d a n ü fû z a b aşlam ış ve ted ric e n yayılm a
y o lu n a g irm iştir. N ite k im X. a srın o rta la rın d a T alaş, Sayram , Ç im k en t, (İs-
piçap), F ârâb (K araçuk), K arnak, S uğnak, C u m laşg u , Salçı, A tlıh , S ü t-k en t,
S abran (Savran) şeh irleri a rtık m ü s lü m a n o lm u ş ve h a ttâ O ğuz y ab g u su n u n
id â re sin d e o ld u ğ u n u k a t’iyetle b ild iğ im iz C en d ve Y en gi-kent şe h irlerin d e
bile h a lk ın b ir k ısm ı ve h a ttâ O ğ u z ve K arlu k lar’d a n çad ırla rd a o tu ra n
10.000 h â n e İslâm iy eti k ab u l e tm iş ti56. B u n u n la b era b e r O ğ u zların yabgjuları
ile b irlik te ve k itle h a lin d e İslâm laşm aları d a h a b ir devre uzayacaktır.

4. Selçukluların Tarih Sahnesine Çıkışı

Bu u m û m î ta b lo S elçu k lu ların ilk y u rtla rı ve h ayatları h a k k ın d a b ir fikir


verm eğ e k âfidir. S elçuk’u n O ğuz y ab g u su y a n ın d a Sü-başı (o rdu k u m an d a n ı)
olarak b u lu n m a sı b u K ınık boyu ve b ey in in d ah a b aşla n g ıçta m ü h im bir
m evkie sah ip o ld u ğ u n u g ö sterir. K âşgarlı M a h m u d ’u n S elçuk’u, b ir a sır so n ­
ra bile, Selçuk sü-başı adı ile a n m a sı (I, 392) ve b ü tü n kay n ak lard a b u u n ­
van ın te k ra rla n m a s ı o n u n b u m ev k id e u z u n m ü d d e t b u lu n d u ğ u n a b ir d e ­
lildir. D u k a k ’ın d u ru m u n a ve Y abgu ile m ü n â se b e tle rin e b a k ılır ve m ev ­
k ilerin irsîliği k aid esi d ü ş ü n ü lü rs e o n u n d a b u m ak a m d a k ald ığ ın a h ü k m e t­
m e k te b ir h a tâ o lm az. D ik k ate şây ân d ır ki, Selçuk ve D u k ak ’ın O ğuz yab­
g u su n e z d in d e k i m evki ve selâh iy etleri ile İbn F ad lân ’ın g ö rü ştü ğ ü A lp-

54 İbn Fadlân, s. 10-11.


55 İbn Fadlân, s. 13.
56 İbn Havkal, s. 512-514; M ukaddesi, s. 272-275; İslâm iyetin T ürkler arasında yayılışı
için bak. Türk Cihân hâkimiyeti mefkuresi tarihi, 1, s. 133-162.
SELÇUKLULARIN M EN ŞtLIR İ VI II K III VİRII Kİ 6 5

togan-oğlu E tre k 'in d u ru m u a ra sın d a ta m b ir ben zerlik vardır. G erçekten


halîfenin elçisini k u rd u rd u ğ u çad ırlard a m isa fir ve kabul eden, O ğ u z la n İslâ-
m iyete d âvet teklifini ve hediyeleri alan, büy ü k bir ailesi ve kalabalık bir
m aiyeti o lan ve bu m ü n â se b e tle de Tarkan, Yınal v.b. O ğuz b ü y ü k lerin i to p ­
layarak d u ru m u b ir h a fta m ü z â k e re d en s o n ra k a ra r veren E tre k id i57. D u k ak
ve S elçuk’u n yabgu y a n ın d a m evki ve selâh iy etleri aynı o ld u ğ u gibi b ilâh ara
T u ğ ru l ve Ç ağrı b eyler de A rslan Y abgu’d a n so n ra am caları İn an ç M usa
Y abgu’ya karşı aynı k u d re t ve selâh iy ete sa h ip b u lu n u y o rd u . Bu, H azarlard a
hâkan ile vekili (Hakan-beg) ara sın d a k i m ü n â se b e tle ri h a tırla tm a k ta d ır58.
H albuki O ğ u zlard a b u v ek âlet re sm e n selâh iy eti zayıf olan Köl-erkin (Kü-
zerkin) ve Yınal-Tigin’e a it idi59. Bu b e n z e rlik le re rağ m en D u k ak ile E trek
ara sın d a b ir isim m ü n â se b e ti g ö rü n m e m e k te ve D u k a k ’ın b u m a k a m a d ah a
so n ra geldiği ve E tre k ’in D u k a k ’ın b ab ası o ld u ğ u ih tim â lin i m ey d a n a koy­
m ak ta d ır. Etrek ism in in “sarışın” m â n â sın d a b ir k elim e o lm a sı60 ve XII. a sır
b aşın d a K ıpçak h a n ın ın da, b ir telâffu z farkı ile, A trak adını ta şım a sı61 İbn
Fadlân ta ra fın d a n v erilen b u ad ve im lâ n ın yanlış olm adığını, a rtık o n u n ve
b ab asın ın isim lerin i b aşk a tü rlü y azm a k ta n d a vazgeçilm esi gerek tiğ in i söy­
lem eliyiz.
O ğuz d e v le tin d e kuvvetli b ir a sk e rî ve siyasî m evkie sah ip b u lu n d u ğ u
g ö züken D u k a k ’ın Y abgu ile m ü câd elesi, m a sa lla r ile k arışık rivâyetlere
göre, İk in cisin in M ü slü m a n la ra veya H azarlara karşı girişm ek isted iğ i te h li­
keli b ir sefere m u h a le fe ti ile b aşlar ve m esele ciddî b ir ç atışm a safh asın a
intik al eder. F ak at O ğ u z b ey lerin in araya g irm esi ile Y abgu ve D u k ak barışır.
Bu h â d ise dolayısı ile de D u k a k ’ın k u d re ti ve şö h re ti a rta r62. H ikâye D u-
k a k ’ın h e m O ğuz d ev letin i m ace ra lard a n k o ru m ak , h em d e İslâm ü lk e le rin e
tecâvüzü ö n le m e k m a k sa d ın ı b e lirtm iştir. R ivâyetin bu so n k ısm ın d a Selçuk
h â n e d a n ın ı k u d sîle ş tirm e k ve o n u n m ü slü m a n olm ayan ilk c ed d in in d e d in î
h a m iy e tin i g ö ste rm e k tem ây ü lü se z ilm e k te d ir. G erçek ten bu tem ây ü l
dolayısiyle ilk İslâm iy eti D u k a k ’ın kabul e ttiğ i63 k an aati d e v ard ı64. Başka b ir

57 ibn Fadlân, s. 15-17.


58 Zeki Velidi Togan, ibn Fadlân, s. 142.
59 Ibn Fadlân, 15; H ârizm î, s. 73.
60 Kâçgarli M ahm ud, Divân, I, 93.
61 Brosset, Histoire de la Géorgie, I, 362.
6~ ibn ül-Esîr, IX, 162-3, Ahbâr ud-devle, s. 2; M îrhw ând, IV. 71.
63 “T ukak a w a lu m an dahala m in h u m fi’l- islâm ”.
64 ibn ul-‘A dîm , Bugya, 185a.
6 6 .SELÇUKLULAR TARİHİ

kaynak, b u h u s u s ta ta fsilâ ta g irişe re k b ir h ikâye de n a k led e r. B una göre,


D u k ak ev len irk en , g erd ek gecesi K u r’a n ’a so n su z b ir ta ’zîm g ö ste rd iğ in i, bu
m ü n â se b e tle rü y a sın d a P ey g am b erin k e n d isin e , doğacak b ir ço cuğun İslâ-
m iyeti y ü k selteceğ in i m ü jd eled iğ in i b ild irir65. A slın d a İslâm iy eti kabul ve rü-
yâ ile istik b âli te b ş ir e d en h ikâye D u k a k ’a değil S elçuk’a a tfo lu n m a k ta , bu
do ğ u ş “mübarek” ve “keramet” sıfatları ile ifâde e d ilm ek te ve o n u n n e slin d en
gelecek h ü k ü m d a rla rın dün y ay a h â k im olacağı rivâyetleri b e lirtilm e k te d ir.
Oğuz-nâme de b u rüyâyı Selçuk’u n a ta sı T o k -s u rm ış’a isn â d ed erk e n (250b)
O ğuz H a n ’ı ve b ü tü n yabguları m ü s lü m a n y ap tığını u n u tu r. B üyük devlet
k u ru c u s u T ü rk h ü k ü m d a rla rın a ve h u sû siy le O sm an G âzî’ye de bu tü rlü
h ârik a rü y âlar isn â d o lu n m u ş tu r66.
D u k a k ’ın S elçu k’ta n b a şk a b ir evlâdı o ld u ğ u n a d âir b ir rivâyet67 b aşk a
kaynaklarca te ’y it e d ilm e m iştir. D u k a k ’ın ö lü m ü ü z e rin e oğlu S elçuk’u n
genç y a şta sü-başı o ld u ğ u , s ü r’atle k u v v et ve ş ö h re t kazan d ığ ı söyleniyor.
O n u n O ğ u z Y abgusu ile b o z u şm a sı ve o n d a n ay rılm asın d a b u a rta n k u d re ti
rol o y n a m a k ta ve h u sû siy le Y ab g u n u n h a tu n u n u n ta h rik i b e lirtilm e k te d ir.
Bu d u ru m d a teh lik ey i g ö ren Selçuk, kabilesi ve m aiyeti ile b irlikte, gizlice
y u rd u n u te r k e tm iş d r 68. Bu h â d ise y ine de S elçuk’u n Y abgu’ya n a za ran d ah a
zayıf b ir d u ru m d a o ld u ğ u n u g ö ste rir. Böylece Selçuk kabilesi m e n su p la rı
(K ım klar), çok m ik ta rd a at, deve, k o y u n ve sığ ır sü rü leri ile “Türkistan pâdi­
şâhından” ve y u rd u n d a n u z a k la şa rak C en d h av âlisine geldi: “Oğuz ilinden
pâdişâh bulgan Kınık uruğundan Selçuk-beg başlık kop il Sır yakasındagı Cend şeh­
rine keldiler.”69
Y en g i-k en t b ö lg e sin d e n C en d h av âlisin e göçen S elçuk’u n bu yeni y u r­
d u n d a k i te şe b b ü sle ri çev ren in İçtim aî şa rtla rı k ad ar siyasî d u ru m ve istik b âli
tak d iri b a k ım ın d a n d a çok m ü h im d ir. B urası, Yabgu İd âresin in zayıf b u lu n ­
m ası ve İslâm iy etin yayılm ası dolayısiyle, o n u n için çok m ü sa it b ir m u h it
idi. Y a b g u n u n C en d şe h rin d e h âk im iy eti sadece yılda bir defa gelen m e m u r­
ların ın vergi alm ası şek lin d e b eliriy o rd u . Bu sıralard a İslâm iy etin s ü r ’atle
yayılm ası ise d a h a m ü h im b ir âm il y aratıy o rd u . F ilhakika 2 0 0 .0 0 0 çad ır
h alk ın ın , yâni b ir kaç m ilyon in sa n ın 349 (960) sen esin d e, b ird e n İslâm

65 A nonim Selçuk-nâme, A nkara, 1952, s. 6 vd.


66 Bk. F. K öprülü, Les Origines de l’Empire ottoman, Paris, 1935, s. 12 vd.
67 Anili Kadı B urhan ud-D în, Belleten, XXVII. s. 501.
68 İbn ül-Esîr, 163; Mirhvvând, IV, 71; Ahbâr ud-devle, 2; İbn Tiktaka, 214; N iğdeli Kadı
A hm ed, el-Veled uş-şefik, Fâtih 4519, B. 281.
69 E bû’l-G azî B ahadır H an, Şecere-i terakime, s. 46a.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VE İl K 1)1 VİRII A l _______________________________________ 6 7

dinini kab u lleri ta rih î bir dönüm n o k ta sı m â n â sın a g eliy o rd u 7". Bu ih tid an ın
K arahan lıların esâsın ı teşkil ed en K arluklara aidiyeti m u h ak k a k ise de O ğ u z­
ların d a kendi h u d u tla rın d a cereyan e d en bu in k işâ f içinde b u lu n d u k la rı ve
bu sıralard a bu gibi b ir çok h â d ise le rin cereyan ettiğ i şü p h e siz d ir. N itek im
Çu vâd isin d e ve O rd a şe h rin d e “bir Türkmen m eliki’’ ve D o k u z-O ğ u z lara (Uy-
gurlara) k o m şu “bir Türkmen ülkesi’’ (Melik üt-Türkmen ve A r z ut-Türkmen)
m ü slü m a n o lm u ş tu 71. Balaş ve B u rû k et şe h irle ri k o rk u la rın d a n m ü slü m a n
olm uş; T e k â b k e t şe h rin in yarısı d a yeni d in e g irm iş id i72. M ervezi’n in kay­
d ettiğ i M â v e ra ü n n e h r ve H ârezm gibi İslâm ü lk e le rin e yakın b u lu n a n O ğ u z­
lar m ü slü m a n o ld u k ç a o n la ra “T ü rk m e n ” d e n ilm iş ve a rtık bu isim İslâm
m e m le k e tle rin e göçen O ğ u zlara ad o lm u ş tu 73.
Bu sırad a ve b u d u ru m d a kabilesi, tâ b ile ri ve hayvan sü rü le ri ile C e n d ’e
gelen Selçuk yeni d in in ü s tü n lü ğ ü ve câzibesi y a n ın d a o n u n b ah şed eceğ i
siyasî im k ân ları d a çok iyi k av ram ış g ö zü k ü y o r. N ite k im C e n d ’e v arın ca
ad am ları ile m ü şa v e re ed e re k “Yaşamak arzusunda bulunduğumuz bu ülkede
halkın dinine (İslâm iyete) girmezsek kimse bize katılmaz ve yalnız bir cemâat hâ­
linde kalmağa mahkûm oluruz” ded iğ in e, h a ttâ b u m ü z â k e re e sn a sın d a “m ü s-
lü m a n la rın n e fre tin i çek m em ek ve m a k sa d ı istih sâ l ey lem ek ” ta rz ın d a fikir­
lerini ileri s ü rd ü ğ ü n e d â ir riv ây etler S elçu k ’u n n e k ad a r sağlam b ir siyasî
gö rü şe sah ip b u lu n d u ğ u n u ve aynı z a m a n d a az b ir kavim ile göç eylediğini
de m ey d an a koyar. Bu g ö rü şle r so n u n d a H ârizm tarafın d a, S elçu k lu lar za­
m a n ın d a k u m a şla rı (Zendenîcî) ile m e ş h û r olan ve B u h ârâ’n ın şim alin d e b u ­
lu n a n Z a n d a k (Z a n d a n a )74 şe h rin e ad am g ö n d e rip vâliden k e n d ile rin e İslâ-
m iyeti ö ğ re te c e k d in ad am ı iste d ile r75. Bu te şe b b ü s Selçuk ta rih in d e o ld u ğ u
gibi T ü rk -İslâ m ta rih in d e de b ü y ü k b ir d ö n ü m n o k ta sı teşk il e d e r ve Sel-
ç u k ’a d a S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n u n k u ru c u la rı a ra sın d a birinci m evkii
verir. C en d civ arın a göç ile b irlik te İslâm iy ete giriş h âd isesin i T ü rk tarih çisi
M ü n eccim -b aşı76 b u 2 0 0 .0 0 0 çad ır h a lk ın ın ih tid a sı ile m ü n â se b e tli görm ek-

70 İbn M iskveyh, VI. 181; İbn ül-Esîr, VII, 176; İbn ul-Cevzî, VI, 395; B arthold, Turkestan,
s. 255-257.
71 M ukaddesi, s. 275; Bîrûnî, Kitâb al-tafhim, nşr. W right, s. 242.
7~ M ukaddesi, 274 vd.
73 Mervezî, Tabâvi’ ul-havvân s. 18; O. T uran, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi, I, s.
157-159.
74 Yâkut, M u’cem, III, 154.
75 A bu’l-Farac, 185, vd., Mirhvvând, IV, 72: H induşâh Nahce\jSnî, Tajjifii'ös-^e^^'İfifean,
1313. s. 259. ‘ ~ rX
7 Cami’ ud-düvel, Bayezid k ü tü p ., nr. 5019, s. 1069,
68 SELÇUKLULAR TARİHİ

d ir ki, o n u n bu g ö rü şü n ü ve verdiği 9 6 0 yılını kab u l e tm e k te isa b et vardır.


S elçuk lu ların b u d in d e ğ iştirm e h â d ise sin d e b u siyasî g ö rü ş y a n ın d a İslâ-
m iy etin ü s tü n lü ğ ü , o n u n la T ü rk şâm ân îliğ i arasın d a, T an rı in an cın d a, y ak ın ­
lık tan b aşk a İslâm tü c c a r ve m u ta sa v v ıfla rın ın g ayretleri de çok m ü e ssir ol­
m u ş77; O ğ u z y ab g u su ile başlay an m ü c â d e le n in e h em m iy e ti de rol oyna­
m ıştır. İbn H av k al’in b e lirttiğ i ü z e re "Cend.de Oğuz sultanı(yabgusu)nm idaresi
altında müslümanlar”7S v ar idi ve o n u n m e m u rla rı, vergi alm ak m ak sad ı ile,
oraya g eldikleri zam an, S elçuk "Müslümanlar kâfirlere haraç vermez” d ü şü n c esi
ile bu m e m u rla rı k o varak yabguya k arşı c ih âd a b a şla m ıştı79. B irbirini ta ­
m am lay an b u k ay ıtlar b u cih âd ın Y en g i-k en t y ab g u su ile yapıldığını ve gayr-i
müslim Türk pâdişâhı’n ın o n d a n b aşk ası olam ayacağını âşik âr olarak, m ey d an a
k o y m u ştu r.
Bu d u ru m an la şıld ık ta n so n ra a rtık k ay n akların “Deşt-i H azar”, “Tür­
kistan” veya "Turan’dan İrana” ve “Dâr ul-harb’den Diyâr-i İslâma” g ö ç tü ğ ü n e
dair ifâdeleri ta m b ir sa ra h a t k a z a n m a k ta ve sanıldığı gibi bu, S elçuk’u n ilk
y u rt d e ğ iştirm e d e u zak b ir ülkeye v arm ad ığ ın ı, O ğuz-ili h u d u tla rı d â h ilin d e
sâdece 2 0 0 -3 5 0 km . k ad ar m esafe k atey led iğ ini g ö ste rm e k te d ir. B undan
b aşka ikisi de O ğ u z şeh ri olan Y en g i-k en t ile C end a ra sın d a m ü h im b ir fark
olm adığı, yalnız İk in cisin d e İslâm iy etin d a h a kuvvetli, Y abgu h â k im iy etin in
d a h a zay ıf b u lu n d u ğ u anlaşılıyor. Bu seb ep le Selçuk b u ra d a kolaylıkla y e r­
leşti ve Y abgu’n u n C e n d ’deki h â k im iy e tin e so n verdi. Bu m ü câd ele de a rtık
d in î b ir m â n â k azandı; Selçuk d a b ir İslâm gazîsi oldu ve “Melik ül-gâzî Selçuk
bin Tukak” u n v â n ın ı a ld ı80.
S elçu k ’u n C e n d ’d eki h ay atı ve gazaları h a k k ın d a bize p ek az b ir şey in ­
tikal e tm iş tir. R ivâyete göre o, Y abgu’n u n m e m u rların ı ç ık a rttık ta n so n ra
sü rü le rin i g ö tü re n b u “kâfir” ırk d a şla rın a karşı b ir akın yapm ış ve zafer k a­
zan arak y u rd u n a d ö n m ü ş tü r. B aşka b ir gaza e sn a sın d a d a b ir kaleyi k u ş a tır­
ken oğlu M ik â’il şe h it d ü ş m ü ş tü r. Bu seb ep le çok ü zü le n Selçuk y etim kalan
to ru n la rı T u ğ ru l ve Ç ağrı bey lerin y e tişm e sin e çok em ek h a rca m ış ve d ah a
çocuk iken b u m ü sta k b e l fâ tih le rin k ab iliy etlerin i g ö rm ü ştü . M ikâ’il’in Sel­
ç u k ’ta n s o n ra ş e h it o ld u ğ u n u k ay d ed en b aşk a b ir rivâyet d a h a v arsa d a Sâ-
m â n île rin y a rd ım ın a A rsla n ’ın g ö n d e rilm iş o lm ası b ü y ü k oğlu olan M i­
k â ’il’in k e n d isin d e n önce ö ld ü ğ ü n e d e lâ le t e tse g e re k tir81.

' 7 Türkler ve İslâmiyet, s. 366-368.


78 Kitab Suret ul-Arz, nşr. J.H . K ramers, Brill, 1938, s. 512.
79 İbn ül-Esîr, IX, 163; M irhw änd, IV, 72; Ahbâr ud-devle, s. 2; İbn Tiktaka, s. 215.
811 İbn Funduk, Târih-i Bayhak, T ahran, 1308, s. 71.
81 M irhw änd, IV, 72; İbn ül-Esîr, IX, 163.
SELÇUKl Ul ARIN MENŞELERİ VI İl K 1)1 V İR I1 1(1 6 9

C e n d ’d e m ü sta k il göçebe b ir beylik k u ran ve gazaları ile şö h re ti yayılan


Selçuk, K arah an lı-S âm ân î savaşların d a, yardım ı aran a n bir kuvvet hâlin e
gelm iş idi. G erçek ten Selçuk bu m ü c â d e le lerin b irin d e oğlu A rslan (İsrâil)
k u m a n d a sın d a g ö n d erd iğ i b ir kuvvet ile S âm ân îleri K arah an lılara k arşı m ü ­
dafaada h iz m e t e tm iştir. Bu h â d ise ile S elçu k ’u n şö h re ti a rtın c a Sâm â-nîler,
K arahanlılara k arşı, h u d u tla rı ü z e rin d e , B u h ârâ-S em erk an d arasın d a , Sel­
çu k lu lara b ir y u rt verdi. F ak at Selçuk b u y u rd a g ö çm ed en önce, ta k rib e n 20-
30 yıllık b ir m ü câd ele h a y a tın d a n so n ra, C e n d ’d e ö ld ü ve o rad a d efn ed ild i82.
A lp A rsla n ’ın T ü rk ista n seferi e sn a sın d a , C e n d ’e k ad a r varıp b ü y ü k atası
Selçuk’u n m ez a rın ı ziyâreti ve im ârı o n u n o ra d a ö ld ü ğ ü ve g ö m ü ld ü ğ ü h a k ­
k ın d a hiç b ir te re d d ü d e m ah al v e rm e z 83. Bu hüviy eti dolayısıyladır ki, C end
Selçuklu h â n e d a n ı n e z d in d e m u k a d d e s b ir ş e h ir ve bölge sayılıyordu. F ilh a­
kika S elçu k lu lar İslâm d ü n y a sın a h â k im o ld u k ta n so n ra çıkarılan b ir menşur­
da “Cend devletimizin başlangıcı ve menşe’i olup bizim için en aziz bir belde” m ev ­
k iinde b u lu n m a k ta ve “Hâkan-ı muazzam ve dünya efendisinin oğlu Nastruddin
Melikşâh” ki, çok aziz b ir şehzâde, İslâm ve devleti kâfirlere (gayri m ü slim
T ü rk lere) k arşı m ü d a fa a e tm e k vazifesiyle b u vilâyete m elik (yabgu) tâyin
ed ilm iştir. O n u n dîvânı (h ü k ü m e t id âresi) için yazılan ikinci bir m e n şu rd a
“Mübarek hanedanımıza hizmetleri” olan b ir v ezir ve m üstev fı (m âliyeci) şe h ­
zâde ile b irlik te g ö n d erilm iş ve k e n d ile rin e a it b aşlıca vazifeleri d e g ö ste ril­
m iş tir84. Bu iki m ü h im v esik an ın m u h te v a sı m e n şu rla rın S u lta n A lp arslan
Gazi ta ra fın d a n sâ d ır o ld u ğ u n u ve o n u n C e n d ’e k a d ar u z a n a n ilk T ü rk ista n
seferini m ü te a k ip oğlu M elik şâh ’ı C e n d ’in id â re sin e m e m u r eylediğini m ey ­
d a n a koyuyor. Böylece k a ra n lık k alan b ir m eseleyi ay d ın latıy o r85.

5. Selçuklular ile Karahanlılar Arasındaki İlk Münâsebetler

S elçu k lu lar veya K ınıklar Y en g i-k en t ve h av âlisindeki şâm â n î yabgu-

82 İbn ül-Esîr, IX, 163.


83 İbn ül-Esîr, X, 17; Ahbâr ud-devle, 40.
84 Müeyyed üd-din Bağdadî, el-Tevessul il’et-teressül, T ahran 1315, s. 12-30. 78-85’in.
83 H ârizm şâhlara ait bu inşâ kitabının başına konan bu iki vesikanın eski baskılarda Sul­
tan Sancar’ın divânından sâdır olduğu sanılm ıştı. Lâkin daha dikkatli bakınca b u nların
A lparslan’a ait olduğu ve o n u n ilk T ürkistan seferinde (1065) C end’e kadar varıp atası
Selçuk’un y u rd u n u ve m akberini ziyâret ettiği zam an küçük ve sevgili oğlu M elik-şâh’ı
C end’e m elik (yabgu) tayin eylediği anlaşılm ıştı. G erçekten M. Bağdadî’nin eserinin ba­
şına konulan bu iki ferm anı M üntecib ud-D în A tabeg’in kalem inden çıkan Atebet ül-
ketebe’den alıp bastıran Saîd Nefısî, diğer m en şû rler arasında, bunları da Sultan San-
car’a isnad etm iştir. (Beyhâkî, III, s. 1481-1489).
7 0 SELÇUKLULAR İARİHİ

lu lara k arşı cih ad yapıyor; C e n d ’d e b ir b eylik y ü k seliy o rd u . O n la r ce n u p ta


d a m ü slü m a n K arahanlı dev leti ile d e k a rşıla şm a y a b aşlıyorlardı. Z ira X. asır
o rta la rın d a A b d u lk e rim S a tu k B uğra H a n ’ın [öl. M. 344; M. 9 5 5 /9 5 6 ] ih ti­
dası (H. 3 4 9 /M .9 6 0 )' ile gelişen İslâm iy et a rtık b u d e v letin d in i oldu. Filha­
kika B uğra h a n la r h â n e d a n ı id â re le rin d e b u lu n a n soydaşları K arluk, Yağma,
Çiğil u lu sla rı ile b irlik te m ü s lü m a n o lu n c a b ir K arahanlı d evleti m ey d an a
çıkm ış; S elçuklu elin d ek i cih âd bayrağı g ö lg elen m işti. Yani İslâm m efk û re-
sine bağlı b u lu n a n b u yeni d ev letin S ir n e h ri h av zasın a d o ğ ru gen işlem esi
C en d b ey lerin in şim ald en ve c e n u p ta n sık ışm a sın a seb ep o ld u . K arahanlı-
ların p a y ita h tı B alasagun şe h rin e u zak o lm ay an ve re sm e n h âlâ S âm ânîlere
tâb i b u lu n a n T alaş (Taraz) n e h ri ve h a v â lisin in fe th in d e n so n ra H a ru n B uğra
H an m ü s lü m a n O ğ u zlar ile m e s k û n S ayram (İspîcâp veya Ç im -k e n t), Farab
(O tra r), S ü t-k e n t şeh irle rin i d e ilh a k e d e re k a rtık Sır n e h ri h av zasın a ve
O ğuz ilin e girm iş; şeh irli ve m ü s lü m a n o lan S avran’a ve d a h a so n ra da
C e n d ’e y ak laşm ış g ö rü n ü y o rd u . Z ay ıf S âm ân î devleti b u bölgeleri m u h a fa za
edecek b ir k u d re tte olm adığı için b u fe tih le r g ü rü ltü sü z c e cereyan e tm iştir.
N ite k im b u d ev ird e S atu k B uğra H a n ’ın to ru n u H a ru n B uğra H an bu yayıl­
m aya devam e d e re k 975 (H. 365) y ılın d a g arb a d o ğ ru ilerley erek bu ilim ,
sanayi ve m e d e n iy e t seviyesi y ü k sek M â v e ra ü n n e h r bölgesini feth etm eye
im k ân b u lm u ş idi. N ih ây et H an 9 87 (377) y ılın d a S e m erk an d y ak ın ların a
k ad ar gelip S âm ân î p ay ita h tı B u h ârâ’yı d a te h d it ediyordu. Ç ü n k ü d âh ild e
zayıflam ış b u lu n a n S âm ân îlerin ciddi b ir m ü d a fa a ve m ü câd elesi
g ö zü k m ü y o rd u . G erçek ten S âm ânî ü lk e sin d e siyasî nüfu zları b ü y ü k kadîm
m ah allî h â n e d a n la r ve dihkan adm ı alan b ü y ü k arazi sahipleri h e m devletin
id âresin d e b ü y ü k b ir rol o ynuyor, h e m de d ev let zayıfladıkça h âk im iy etin i
k u v v etlen d iriy o r, h a ttâ d ev let içinde d ev let gibi h ü k ü m sürü y o r; b u n la r a ra ­
sın d a en b ü y ü k leri b izzat istik lâl k azan m ay a çalışıyorlardı. V ilâyetlerde t ü ­
reyen d iğ e r feodallar m ü te g a llib e le rle b irlik te h alk ı eziyorlardı. M erkezî h ü ­
k ü m e t d e verg ileri g ittik çe ağ ırlaştırm ış; bu şa rtla r a ltın d a S âm ân î id â re sin ­
de b u lu n a n feodal e m irle r ile id â re n in ih tira sla rı a ltın d a ezilen k itle le r Sâ­
m â n î h â n e d a n ın d a n ve d e v le tin d e n b ık m ış idi. Böylece yaklaşan d in d a r ve
âdil K arah an lıları h u z u r ve k u rtu lu ş çâresi sayıyorlardı.
F ilh ak ik a b u seb e p le d ir ki, d ev let id â re sin d e yü k sek m evkii b u lu n a n
b ü y ü k feodal e m irle r gizlice B uğra H an ile anlaşıyor; o n u yeni fe tih lere te ş ­
vik ediyor; k e n d isi ile m e k tu p la şıy o r ve o n u S âm ânî p a y itah tı B u h ârâ ü z e ­
rin e sefere h azırlıy o rd u . Bu sâyede m eselâ b u n la r a ra sın d a E bu Ali Sim cârî

İhtidâ daha önce olm alıdır; bu tarih te belki daha geniş çapta bir ihtidâ hareketi vukûbul-
m uştur. (Bak. M ., c. II., “A bdülkerim Satuk Buğra h an ” matl. (Nâşirin Notu)
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI İl K III Villi I İli 71

H orasan ey âletin i, E m ir Faik de Belli ve E fg an istan b eld elerin i kendi h âk im i­


y etlerine g eçireb ilecek lerin e in an ıy o rlard ı. B uğra H a n ’ın böylece k en d isin i
bekleyen ve içten çü rü y en bu ülkeye d o ğ ru , o rd u su başın d a, h a re k e te geç­
m esi tab iî idi. O n u n ilerleyişi k a rşısın d a S âm ân î em îri II. N û h H acib86, İnanç
ve B eg-tüzün k u m a n d a sın d a o rd u la r g ö n d erd i. A rk ad an d a E m îr Faik kendi
askerleri ile h a re k e t e tti. F akat o n u n gayesi h a n ın zaferin e h iz m e t edip
N u h ’un o rd u s u n u b o z g u n a u ğ ra tm a k idi. N ite k im b u şa rtla r için d e S âm ânî
o rd u su n u m ağ lû p etti; T ü rk k u m a n d a n la rı ve a sk erleri e sir oldu. Ö n d e n
B uhârâ’ya v aran Faik k en d i m aiyeti ve ileri gelen leriyle b irlik te h a n ı istik b âl
etti. B uğra H an d a b u su re tle , h e rk e sin m e m n u n o ld u ğ u ve h iç b ir m u k a v e ­
m et ile k arşılaşm ad ığ ı b ir hava içinde, 9 92 yılı m ay ıs’ın d a şe h re girdi;
Muliyan saray ın a çıktı ve S âm ânî ta h tın a o tu rd u ; ta m b ir h ıy ân ete uğrayan
E m îr N û h d a k ayboldu. B u n u n la b e ra b e r H an B u h ârâ’d a fazla kalam adı.
K aynaklara göre şe h rin havası ile im tizaç ed em ey en h âk an h a s ta o lu n ca
dön m ey e m e c b u r old u. B alasag u n ’a y ak laşın ca d a K âşgar b a şın d a aynı yılın
eylül’ü n d e ö ld ü 87. B u n u n la b e ra b e r H a ru n B uğra H a n ’ı d ö n m ey e zorlayan
başka se b e p le r de vardı. Z ira B u h â râ ’ya g id erek alk ışlan an H a ru n B uğra H an
m em le k e tin d e h ü k ü m sü re n nifak ile m an ev î h av an ın d a b o z u lm a k ta o ld u ­
ğ u n u g ö rm ü ştü . G erçek ten k en d isin i d e ste k le y e n ve b ü y ü k ü m itle r ile b e k ­
leyen em irle r şim d i d e rh a l S âm ânî ü lk e sin i ta k sim e tm e k ve h e rk e s k e n d i­
sine d ah a b ü y ü k b ir pay çıkarıp b ire r d ev let k u rm a k istiyorlardı, ih tira sla rın ı
ta tm in ed em ey in ce de h a n ’a k arşı h a re k e te geçm işler; h alk efkârını aley­
h in d e k ö rü k ley ip b ü tü n m e m le k e ti h u z u rs u z lu ğ a u ğ ra tm ışlard ı. F akat h a n ın
B u h ârâ’d a n B alasag u n ’a h a re k e ti k e n d isin i d a h a m ü h im b ir d u ru m ile k a r­
şılaştırm ad ı. G erçek ten o S âm ânî p a y ita h tın d a iken b ir tak ım n a h o ş h a b e rle r
alm ıştı. H a n ’ın “geçiş y o lu n d a O ğ u zlar b u lu n u y o rd u . K endisini (ve o rd u s u ­
nu) birkaç k o n a k (m enzil) ta k ib e d en O ğ u zlar b a sk ın lar yapıp ask erleri ö l­

86 ‘U tbî, G erdizî ve İbn ül-E sîr’in eserlerinde bu isim Anç ve İnç şekillerinde yazılm ış ise
de T ürkçe böyle bir isim ve kelim e m evcud olm adığından aslında b u n u n İnanç o ld u ­
ğunu ve m ü sten sih ler elinde bozularak başka şekillere girdiğini söylem ek gerektir.
87 ‘U tbî-Y ûnînî, Tarih ul-Yemînî, Kahire 1286, I, s. 89, 163-164. 175-177; eski Farsça tere.
Carbazekanî, nşr. Ch. Schefer, Description de Bukhara, Paris 1892, s. 152-160; Gerdizî,
Zeyn ül-ahbar, nşr. M. Kazvinî, T ahran 1937, S. 40-42; Mîrhvvând, Ravzat us-safâ, Bom­
bay 1264, IV. s. 72; H am dullah Kazvinî, Tarih-i Cüzîde, T ahran 1339, s. 383-385.
T edkikler için Barthold, Turkestan down to the Mongol invasion, s. 257-260; G renard,
“Satuk Buğra H an m enkıbesi ve ta rih ”, trc. O sm an T uran, Ülkü Mec. sayı LXXIV-LXXX
(ikinci baskı), İslâmiyet ve Selçuklular, İstanbul 1971 s. 147-187; M. Köymen, “Büyük
Selçuklu İm paratorluğu ’n u n k u ru lu şu ”, DTCFD. XV. 1-3 (1957). s. 97-189. Cl. Cahen,
Le Malik-nâme et l ’histoire des Origines Seljukides, G riens II, 1. (1949). s. 31-65; G. Pritsak,
"K arahanlılar”, İA.
7 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

d ürüyo r; o rd u g â h la rın ı ve ağ ırlık ların ı y ağ m a e d iy o rlard ı."88 H a tta İbn ul-


E sîr’e göre: O ğ u zların ta a rru z ları ile K arah an lı o rd u su b o z g u n a u ğ ram ış ve
yol b o y u n ca p erişan o lm u ş tu r. S âm ân î em îri d e rh a l B u h ârâ’ya d ö n e re k ta h tı­
n a ve d ev letin e sah ip çıkm ış, m e m le k e t n iz a m a kav u şam am ış; S em erk an d
y ak ın ların a k ad ar uzayan Ş ark vilây etleri d e K arah an lılar e lin d e k alm ıştı.
Bu seb ep le de n eticesiz k alan B u h ârâ seferin e ve ö lü m ü n e rağ m en Buğ­
ra H an h aklı o larak M â v e ra ü n n e h rin fâtih i sa y ılm ıştır89. N itek im İlig N asr
H an yedi yıl so n ra, 999 se n e sin d e , B u h â râ ’yı fe th e tm e k le C ey h u n n e h ri şar­
k ın d a kalan S âm ân î m e m le k e tle ri K arah an lılar id â resin e geçti. Bu su re tle
T ü rk ista n ve İran ara sın d a k i k ad îm h u d u d te k ra r siyasi ve e tn ik m ân âsın ı
kazandı. K âşgarlı M a h m u d M â v e ra ü n n e h rin T ü rk m em le k eti o ld u ğ u n u söy­
lerken T ü rk le r ta ra fın d a n k u ru la n ve T ü rk çe isim le r taşıy an T aşk e n t, S em er­
kand (S em iz-k en t), Ö z -k e n t, T ü n -k e n t gibi b ü y ü k şe h irle rin de b u n a delâlet
e ttiğ in i ve F arsların b ilâ h a re b u ü lk ed e çoğaldığını b ild irm ek le de kad îm d e ­
virleri h a tırlıy o r ve T ü rk le rin m e fk û re sin e te rc ü m a n o lu y o rd u 90. K aynaklar
diğer K arahanlı h ü k ü m d a rla rı gibi b ilh a ssa H a ru n B uğra H a n ’ın çok d in d ar,
âdil ve h ay ır sah ib i o ld u ğ u n u , ilim ve d in a d am ların ı çok sevip k e n d ilerin e
ik ra m la rd a b u lu n d u ğ u n u , m e k tu p ve fe rm a n la rın d a k en d isi için “Mevlâ Resûl
Allah" (Hz. P ey g am b erin k ö lesi) diye yazılm asın ı iste rd i91.

SS O ğuzların bu taarru z ve baskınları hakkındaki m etin şudur: “Râh-i İçtizâz-ı O (yâni


Buğra H an) ber-m enazil-i haşem -i Guz (Oğuz) bûd ve Guzân Ç end m erhale ber-akab-i
O m î-reftend ve nefazat-i leşker-râ m î-k ü şten d ve rahl ve saki râ be-târâc d ad en d ”
(Carbazekânî, s. 181. ‘U tbî, I. s. 176.
89 Buğra H an’ın B uhârâ’ya girişi ve d ö n ü şü hak k ın d a ana kaynak olan ‘U tbî tarih kaydet­
m em iş, fakat B îrûnî (Asar ul-bâkiyye, Leipzig 1878, s. 134) ve G erdizî (Zeyn ül-ahbar, nşr.
M. Kazvinî, T ahran 1937, s. 40-41). Bu vak’anın 382 (992) yılında olduğunda b irleş­
m işlerdir. H âdiseleri k a rıştıran İbn ül-Esîr 382 ve 383 olm ak üzere iki sene gösterir.
(IX. s. 33-34).
)0 Divânu Lugat-it-Türk, III, s. 111. G erçekten kadîm çağlardan beri İran-T uran h u d u d u n u
C eyhun (A m u) nehri teşkil ediyor, b u n u n şarkında İranî (Sogdlular ve H ârizm liler) ve
garbında da T u ran î u n su rla rın (hususiyle A k-hunlar ve G ök-türkler devirleri) b u lu n ­
duğ u n u kaydederler. İslâm (A rap) fütuhatı karşısında Farsların T ü rk istan ’a sığınıp İra­
nî u n su ru n çoğaldığı g ö zö n ü n e getirilirse Kâşgarlı’nın bu görüşünde ta rih î b ir esas var­
dır. Fars edebiyatının İran ’d a değil T ü rk istan ’da doğm asında bu m u h âceretin tesiri o l­
duğu gibi S elçukluların him âyesi İle de eti yüksek dereceye ulaştığı, h a ttâ b u edebiyata
bizzat Farsça şiir yazan S u ltan ve /eli idelerin de hizm et ettiklerini biliyoruz ve Selçuk­
lular devrinde T ürkiye’de de hıı dıııııım ın aynı olduğunu görüyoruz.
91 Buğra H an kazandığı zaferlere w M u . ı.ıitııııelıı fâtihi sayılm asına rağm en “Şahâb üd-
devle” (dinin kahram an ı) gibi ıııııı.ıd blı l ıl ,ıp idmiş İken onlardan b irinin bu haddi aş­
tığını ve kendilerini “ Dünya lin k i Hıı h(|kIlımlılılıinıt efendisi” (Em îr ul-âlem ve
Seyyid ul-um erâ) diye a d U ı ı d ı n l d U ı u ı ı >. A l l a h nn lıi iıi hııyalta b u n u n acısını ta ttırd ı­
ğını B îrûnî yazın ( A u ı ı » I ' i ı l l t n ı n ı ı U bt-ıalmı M i l l i boyum a cihân hâkim iyeti dâ­
SELÇUKI ULARIN MENŞELERİ VI İl K 1)1 VİRII Kİ 7 3

Selçuk Gazi ve Kınık boyu C e n d ’d e İslâm cihadı ile y ü k selirk en Kara-


hanlıların çok m u n ta z a m ilerleyişleri k a rşısın d a yalnız bu m u k a d d e s silâhı
kaybetm iyor; aynı z a m an d a Ş âm ânî O ğ u z yabguları ile B uğra H an la r a ra sın ­
da d a sık ışm ış b u lu n u y o rd u . İslâm cih âd ı, şa h sî k u d re t ve kabiliyetleri ile
sahneye çıkan ve Sır n e h ri h av zasın d ak i m ü s lü m a n la rın ü m id i olan Sel­
çu k lu lar şim di eski in k işâ f im k â n la rın d a n m a h ru m kalıyor; h a ttâ C e n d ’de
barın m aları d ah i zorlaşıy o rd u . N ite k im S âm ân îler K arah an lılar k a rşısın d a
âciz kalınca S elçu k ’u n y a rd ım ın a b a şv u rm u şla r; o d a oğlu A rslan k u m a n ­
d asın d a b ir k uvvet g ö n d e rirk e n m ü slü m a n K arah an lılar ile savaşa g irişm ek te
hiçbir te re d d ü t g ö ste rm e m iştir. Z ira b ir y an d an O ğ u zlar ile K arluklar a ra ­
sın d a k ad îm b ir h u s û m e t devam ettiğ i, ö te y an d an m illî h u k u k a (türe’ye)
göre h â k im iy e tte birinci m evki O ğ u zlara a it b u lu n d u ğ u için K arah an lılara
tâbi o la n la rın için d e erim e k veya savaş h a lin d e b u lu n d u k la rı şam a n yabgu-
lara te slim o lm ak m ü m k ü n değildi. Bu y ard ım S âm ânîleri çok m e m n u n e t­
m iş ve B uğra H a n ’ın devam lı istilâları dolayısıyla, o n u n yolu ü z e rin d e h u ­
d u tların ı k o ru y acak o lan S elçu k lu lara b ir y er v erm ek tek lifin d e b u lu n m u ş;
zaten yeni b ir y u rt arayan S elçu k lu lar d a b u n u m e m n û n iy e tle kabul e t­
m işlerd ir. Selçuk o ğ u lları böylece, b a b a la rın ın ö lü m ü n ü m ü te a k ip S em er-
kand ile B u h ârâ a ra sın d a b u lu n a n yeni y u rtla rın a g ö çm ü şlerd ir. Bu göçün
K arahanlı ilerley işin in başladığı 975 y ılın d an so n ra ve 992 sen e sin d e n önce
v u k u b u ld u ğ u m u h a k k a k tır. H alb u k i W . B arth o ld “Bir kısım Oğuzlar bilin­
meyen sebepler ile ve hükümetin (yani S âm ân îlerin ) rızası ile yurtlarını (C e n d ’i)
bırakıp göçebelere uygun bir bölgeye göçtüler. Mukabilinde hudutları korumak vazi­
fesini üzerlerine aldılar.” h ü k m ü n ü verip; b a h is m ev zu u O ğ u zların S elçuklular
olacağını d ü ş ü n m ü ş ve bu m ü n â se b e tle H am d u llah K azvinî’n in S elçuk­
lu ların g ö çü n e d a ir b ir ifadesini kayd etm ey i de ihm al e tm iş tir92. B u n u n la
b e rab e r W . B arth o ld S elçu k lu ların C e n d ’d en M âv e ra ü n n eh re m u h â c e re tin i
yine de B uğra H a n ’ın B u h ârâ seferi, yani 992 ta rih i ile alâkalı b u lm u ştu r.
Fakat k ay n ak ların k ifâyetsizliğine rağ m en Selçuk G azi’n in em ri ile oğlu A rs­
lan k u m a n d a sın d a S âm ân îlere ilk y ard ım ı yaptığı, A rsla n ’ın C e n d ’e d ö n ­
d ü ğ ü , S elçu k lu ların d a ancak b a b a la rın ın ö lü m ü n d e n so n ra S em erk an d -
B uhârâ a ra sın d a y u rt k u rd u k la rı ve H a ru n B uğra’n ın d ö n ü şü n d e b o z g u n a
u ğ ra m a sın d a S âm ân îlere ikinci m ü h im y a rd ım d a b u lu n d u k la rı ta rih î k ayıtlar
ile sâ b ittir; b u seb ep le d e iki yardım ı b ire in d irm ek im k ân sızd ır. E sâsen
B uğra H a n ’ın o rd u su ile B u h ârâ ü z e rin e y ü rü d ü ğ ü m ü h im bir z a m a n d a Sel­

vasına inanan b ü tü n T ürk devletleri gibi K arahanlıların da aynı m efkureye sahip o lm a­


ları tabiî idi.
92 Barthold, Türkestan, s. 256-257.
7 4 SELÇUKLULAR İANİHİ

çu k lu la rın aile, eşya ve sü rü le ri ile böyle b ir göçe girişm eleri vârid olam az.
Bu se b e p le d ir ki, S âm ân iler ile a n la şm a n ın ve m u h â c e re tin d a h a evvelki
yıllarda v u k u b u ld u ğ u n u k a b u ld e b ir z a rû re t de vardır. W . B a rth o ld ’u n ka­
ra n lık ta ve m ü p h e m b ırak tığ ı b u ifâdesi ile bazı m u a h h a r ta rih ç ile rin de
te re d d ü tle rin e te s ir ettiğ i g ö z ü k ü y o r93. Bu d u ru m d a kaynağı m eç h û l o lsa da
H am d u lla h K azvinî’n in “Selçuklular mal ve hayvanlan ile otlak darlığı yüzünden
375 (985) yılında Türkistan’dan Mâverâünnehre geldiler. N ur Buhara ve Semer-
kand’da oturdular” ifâdesini en u y g u n b ir ta rih o larak k ab u l e tm e k yerin d e
o lu r94.
S âm ân î dev leti 999 y ılın d a in k ıra z b u lu p eyâletleri K arah an lılar ile Gaz-
neli S u lta n M a h m u d ’u n h â k im iy e tin e geçm iş, son S âm ânî h ü k ü m d a rı Ab-
d u lm e lik ’in k ard eşi İsm ail (E bu İb ra h im ) M u n tasır, hacibi A rslan Yabgu
k u m a n d a sın d a k i b ir m ik d a r süvari k u v v eti ile e cd ad ın ın ta h tın ı k u rta rm a y a
g irişm iştir. Birçok vilâyet ve b eld eleri d o la şa n E bu İb ra h im b ir y an d an para
ve m al to p lay ıp k ü ç ü k o rd u s u n u k u v v etlen d iriy o r; ö te y an d a n d a d ah ilî
d ü şm a n la rın a ve K arah an lılara k arşı savaşıyordu. N ih ây et b o z g u n a uğrayan
M u n ta sır eski d o s tu S elçu k lu ların te k ra r y a rd ım ın a b aşv u rd u . N ite k im kay­
n a k lard a “Oğuz Türklerinin Sâmânîlere kadîm hizmet ve meyilleri” o ld u ğ u n u
biliriz ki, a n ’anevî ittifak d ü rü s tlü ğ ü n ü ifâde e d iy o rd u 95. F ilh ak ik a Ebu İb ra­
h im O ğuz T ü rk le rin e (S elçuklulara) gidip o n la rın y ard ım ın ı te m in e tti. Sâ-
m â n île r ve S elçuklu kuv v etleri S e m erk an d h av âlisin d e K arah an lılara karşı
b ir gece b ask ın ı yaptılar; O ğ u zlar b a ş ta o n sek iz k u m a n d a n olm ak ü zere çok
e sir ve g a n im e t ald ılar ve M u n ta s ır’ı yalnız b ırakıp y u rtla rın a ve evlerine
d ö n d ü le r. Bu h â d ise ü z e rin e çık an riv ây etlere göre O ğ u zlar bu esirleri N asr
İlig H a n ’a te slim edip o n a yak laşm ak istiy o rlard ı. Z ira K arah an lıların M âve-
ra ü n n e h r’de h âk im olm aları, S âm ân îlerin de çö k m ek te b u lu n m a la rı ve n ih â ­
y et O ğuz y ab g u ların ın b u ra d a d a S elçu k lu lar için b ir te h lik e teşk il etm e leri
so n u n c u la rı te k çare olan an laşm ay a zo rlu y o rd u . Bu d u ru m d a ü m id i k ırılan

93 Cl. C ahen, s. 44-46; M. Köymen, s. 126-129.


94 Filhakika H am dullah Kazvinî (Târih-i güzîde, s. 426-427) Selçukluların "ez T ürkistan
C ihet-i tengi-i Ç erâgâh d er 375 be-M âverâünnehr âm eden” dem ekle bu devirde nüfus
kesâfeti, hayvan çokluğu ve otlak kifâyetsizliği büyük T ürk m u h âceretin in başlıca âmili
olm uş ve Selçuklu göçleri de burada öyle gösterilm iştir. B ununla beraber diğer birçok
tarihçi gibi H am dullah da U zak-Şarkta Moğol ve T ürk kavim lerinin yaptıkları baskıları
farkedem em işlerdir. Böylece Selçukluların, A nadolu için kısm en vârid olan b u sebep,
C end’e, B uhârâ’ya H ârizm ’e ve H orasan’a göçleri hep sıkışm aları ve yeni b ir yu rt b u l­
m aları neticesi olm uş ve um û m î m ânâsı ile doğru olan birinci âm il pek az dikkati çek­
m iştir ki, bu husu slar aşağıda görülecektir.
95 ‘U tbî, I, s. 335; Carbâzekanî, s. 222; İbn ül-Esîr, IX, s. 55.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VE İLK OEVİRII Kİ ____________________________________ 7 5

Sâm ânî em îri H o ra sa n ’a kaçtı'"’. I ak.ıt l>ıı m ü n â se b e tle G erdizî 1003 ve 1004
yılları a ra sın d a v u k u b u la n m ü h im b ir h â d ise d e n b ah sed er ve şü m û llü bir
kayıt verir. G erçek ten o n a göre çok sık ışan E bu İb ra h im "Oğuz Türklerine gitti
ve aralarında bir müddet kaldı. Onun büyüğü bulunan Yabgu müslüman oldu ve
Muntasır ile sıhriyet kurdu. Birlikte Semerkand’ın Kühek kapısına dayandılar. Bu­
rada K arahanlı vâlisi Sü-başı T e k in ’i b o z g u n a u ğ ra tıp çok esirler daldılar.
F akat çok h id d e tle n e n İlig H an o rd u s u ile b irlik te E bu İb ra h im ’i tâ k ip e tti ve
m acerası yıllarca sü ren S âm ân î em îri n ih â y e t 1005 senesi ş u b a tın d a hayatını
kaybetti ve y an ın d ak i T ü rk ask erleri de ö ld ü rü ld ü ”97.
S elçu k ’u n ö lü m ü n d e n so n ra k e n d isin e tâ b i S elçukluların b aşın a geçen
b ü yük oğlu ve T ürk iy e S elçu k lu ların ın d a a ta sı o lan A rslan ’ın Y abgu u n v a ­
n ın ı ta şıd ığ ım b iliyoruz. Lâkin S âm ân î e m îrle rin in son defa m ü ra c a a t edip
y a rd ım ın ı; aldığı O ğ u zların reisleri yabgu u n v a n ın ı taşıdığı ve bu sırada
m ü slü m a n o ld u ğ u , kay d ın a göre o n u n S elçuklu A rslan Y abgu’dan başkası
o lm ası gerek lid ir. E sas kaynağı teşk il e d en U tb î ve G erdizî, M u n ta sır’a y a r­
d ım ed en T ü rk le ri h e p O ğ u zlar adıyla g ö sterd iğ i, İbn ü l-E sîr ve M îrhvvând
gibi m u a h h a r m ü ellifler H a ru n B uğra H an ile İlig N asr z a m a n la rın d a c ere­
yan e d en h â d ise le ri b irb irin e k a rıştırd ık la rı, S âm ânîlere yapılan y ard ım ların
h ep S elçuklu O ğ u z la rın a a it b u lu n d u ğ u n u d ü şü n d ü k le ri için, K arahanlılar
ile v u k û b u la n iki m u h a re b e d e n so n ra ü ç ü n c ü sü n d e Y engi-kent O ğ u zların ın
m ü d a h a le ed eb ilecek lerin i h a tırla rın d a n g e ç irm e m işle rd ir98. B aşta W . Bart-
h o ld o lm ak ü z e re d ev rim izin tarih çileri de ya b u m e sele ü ze rin d e d ü ş ü n m ü ş
v ey ah u t G erd îzî’n in m ü h im kaydı ü z e rin d e isab etli bir neticeye u la şab il­
m işlerd ir. X. a sır g arp coğrafyacıları, T ü rk kavim leri ve h u sû siy le O ğ u zların
Sır havâlisi ve şe h irle rin d e ve b u a ra d a Y e n g i-k e n t’te de İslâm iy etin g ittik çe
yayılm ası ve k u v v e tle n m e si h a k k ın d a güzel ta sv irle r verm işlerd ir. Lâkin bu
asrın so n ları ve XI. a srın birinci y arıla rın d a O ğuz devleti ve y ab g u ların a dair
h a b e rle r n â d irle şm iştir. B u n u n la b e ra b e r b u yayılışın sü ra tlen d iğ in i ta h m in

96 ‘U tbî, I, s. 336. 338; C urbâzkanî, s. 222. 223; İbn ül-Esîr, IX, s. 54-55.
97 Gerdizî, Zeyn ül-ahbar, nşr. M. Kazvinî, T ahran 1937. s. 50-51. İbn F unduk, Tarih-i
Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 70. M untasır kaçarken O ğuz yabgusu da
çekilm iş gözüküyor. Lâkin aynı m üellife göre “Yavgulular (m etin N avgıyân)dan A hm ed
adlı kuvvetli bir kim se, 306 (1008) yılında K asaba'ya akın e tm iştir.” (s. 51) ki, Oğuz
yabgularına m en su p old uğunu Y abgulular b ahsinde de göreceğiz.
98 'U tbi, I, s. 341-347; C urbâzkanî, s. 225-228. Buna karşı İbn ül-Esîr (IX, s. 163). M irh-
w ând (IV., s. 72) Selçukluların İlig H an’a ve Buğra H an’a sığındıklarını veya O ’n a (lara)
karşı ihtiyatlı davranm adıklarını yazarlarken hem evvelce aldıkları esirleri geri verm ek
suretiyle yayılmış rivâyetlerin tesirinde kalm ışlar; hem de daha sonraki hâdiseler ile
bunları birbirine karıştırm ışlardır.
7 6 SELÇUKLUI AR IARİHİ

e tm e k güç olm adığı gibi b u d ev ird e u z a k -şa rk ta n y ak ın -şark a ve şark î A vru­


p a ’ya d o ğ ru g ittik çe kesâfeti a rta n b ü y ü k T ü rk m u h â c e re tin e d a ir İslâm ve
H rıstiy an k ay n ak lard a geniş m a lû m a t v erm e k te ; k a h ir ek seriy eti m ü slü m a n
olan O ğ u zlar A n a d o lu ’ya k ad ar g ö çerlerk en Ş âm ân î d in in d e k a lan la r da şi­
m ald en B alkanlara k ad ar yayılıyordu. F ak at O ğ u z devleti ve Y ab gularının ne
zam an ve n asıl m ü slü m a n o ld u k la rın a d air te k b ir işa re t G erd izî’ye in h isa r
e tm e k te d ir. F ak at b u kaynağa ve d iğ er h â d ise le re göre İslâm iyeti kabul eden
Y abgu, B aran veya Ali H a n ’d an b aşk ası olam az. Bu h â d ise d e K arahanlılar
ile O ğ u zlar a ra sın d a kalan S elçu k lu lara a it gaza m e fk û re sin i zay ıflatm ıştır.
Oğuz-nâme İslâm gayreti ile, O ğuz H a n ’ı ve b ü tü n yabguları m ü slü m a n gös­
te rm e k le b e ra b e r y ine bu e serin s o n la rın d a ta rih e u y gun b ir tak ım vakalar
b a k ım ın d a n k aynak vazifesini g ö r ü r " .

6. Selçuklular ve Oğuz Yabguları

T ü rk h u k u k u n a veya O ğuz tö re sin e göre h â k im iy ette b irinci m evki Ka-


yılara a it o ld u ğ u n d a n O ğuz H a n ’d a n itib a re n o ld u ğ u gibi Y engi-kent yab-
g u ların ın d a O ğuz H a n ’ın to ru n u K ayı-han b o y u n a m en su b iy e ti g ö ste rilm iş­
tir. F ak at d e s ta n ın k ay d ettiğ i k arışık b ir devreye göre "Oğuzlardan Yazır bo­
yuna mensup” B aran H an o ğ lu Ali H an ile to ru n u o lan ve C en d vâliliğine tâyin
edilen Şah M elik (D e sta n d a d iğ er adı Kılıç A rslan) h âk im iy eti ele alm ıştır.
H a ttâ B aran H a n ’d a n önce de m ü slü m a n adı taşıy an iki yabgu d a h a yazılı ise
de G erd izî’ye g ö re m ü slü m a n lığ ı k ab u l ed en y a b g u n u n Ali H an o lm ası g ere­
kir. Bu d u ru m m ü c â d e le n in Y azır y ab g u su ile “Kınık soyundan olan, Gazi Sel-

99 B arthold (Turkestan, s. 269) m ü slü m an olan yabgu üzerinde durm aksızın O ğuzların bu
reisini A rslan Yabgu saym ıştır. G. P ritsak (Köprülü armağanı, İstanbul 1953, s. 405) hak­
lı olarak M u n tasır’ın son başvurduğu O ğuzların Selçuklular değil Y engi-kent O ğuzları
olduğunu ileri sürm üş, b una başlıca sebep olarak Sâm ânî em îrî ile birinciler arasındaki
bozuşm ayı zikretm iş ve 1043 yılında İkincilere ait yardım ı kabul etm iştir. Buna m ukabil
M ehm et Köymen (s. 133-137) ve Cl. C ahen bu m esele üzerinde bazı m ü nakaşalar yap­
m akla beraber (s. 44-46) Y engi-kent yabgusu yerine yine Selçuklu A rslan Yabgu’nun
bahis m evzuu olduğu kanaatini belirtir, ve İslâm iyete giren Yabgu’n u n ancak birincisi­
nin olabileceğine dair B arthold’un karanlıkta bıraktığı çok m ü h im bir kayıt ve m ânâsı
açıkta kalır. Selçukluları daim î tâkip eden Y engi-kent yabgusunun Sâm ânî em îrinin
yardım ına m uvafakat etm esi ve bu taraflarda yerleşm e arzusuna sahip olm ası ne kadar
tabii idi ise de Selçuk O ğullarının da esir aldıkları kum andanları K arahanlılara iade edip
İlig H an’a yaklaşm aları da o derece m akûl ve h a ttâ zarurî idi.
SELÇUKLULARIN MLNSELI Rl VI II K III VİRII Kİ 77
(iık Sü-başı" a ra sın d a g eçtiğini de m ey d an a k o r 100. S elçuk’un İslâm iyet u ğ ru n ­
da Ş âm ânî y ab g u lara karşı cihâdı da Yazır ve Kınık boyları a ra sın d a cereyan
etm iş ve g ittik çe şid d e tle n m iştir. H a ttâ iki O ğ u z boyu İslâm birliğ in e dâhil
olduğu z a m a n d a bile bu kabîlevî h u s û m e t n ih â y e t bulm am ış; bilâkis, a r t­
m ıştır. F ilh ak ik a b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti k a rşısın d a ve b ilh a ssa K ıpçakların
baskısı ile O ğ u z devleti çö k er ve K ınık ile Y azır b o y lan M â v e râ ü n n e h r’de
k en d ilerin e y u rt b u lm ay a u ğ ra şırla rk e n a ra la rın d a yine ça rp ışm ala r devam
eder. O ğ u z-n âm e “Oğuzların dağılmış ve Şah M elik’in perişan olduğu vakit Yazır
uruğundan A li H an’ın oğulları Yazır havalisine göç edip kendilerine Hisar-ı Tak’da
yurt kurdular. Onların evlâd ve nesilleri hâlâ bu diyarda mevcutturlar,” ifâdeleri
ta rih e uyg u n m ü h im b ir vesikadır; O ğ u z d e v le tin in XI. a srın b irinci yarıla­

11111 Reşîd üd-din, Câmi ut-tevârih içinde henüz yazm a halinde kalan Oğuz-nâme veya Oğuz
destanı “Tarih-i Oğuz ve T ürkân ve Hikâyat-i C ihangir” veya biraz farklı başlıklar altın ­
da bir bahsi teşkil eder. Profesör Karl Jahn bu bahsi “Die Geschichte der Oğuzen des Raşîd
ad-dîn” (W ien 1969) adı ile A lm anca’ya tercüm e etm iş ve esas aldığı Topkapı Bağdad
köşkü 282 sayılı nüshasın ın da faksim ilesini kitabına eklem iştir. N otlar ve indekslerini
koyan naşir böylece eseri m eydana çıkarm ış ve T ürk tarih in e güzel b ir h izm et daha
yapm ıştır. Bu m etn i neşredeceğini daim a tekrarlayan m erh u m Prof. Z. V. Togan n ih â­
yet “Oğuz Destanı” adı altında Farsça’dan tercü m e ederken izahlarda da bulu n m u ş, lâ­
kin hastalığı ve hayattan ayrılm ası sebebi ile eser Dr. T uncer Baykara’n ın h im m eti ile
bastırılm ıştır (İstanbul 1972). B ununla beraber m e rh û m u n çalışm alarını h en ü z b itir­
m em iş olduğu da m etinden anlaşılm aktadır. Farsça m etin d e T ürkçe ad ve tâbirlerin
yazılışında bozukluklar ve o k u n u şu n d a zorluklar gözükür, ki m ü sten sih ler ya bu tü rlü
kelim elerin yerlerini boş bırakm ışlar veya yakıştırm a şekiller ile doldurm uşlardır. Bi­
zim kanaatim ize göre T ürkçe anlatılan rivayetin Farsça m ütercim i Türkçeye ve d estana
yabancı olup bir liyâkat g österm em iştir. H erhalde bu d u ru m sağlam bir Oğuz-nâme
m evcut bulunm am asına ve tenkitli bir baskının yapılam am asına sebep olm u ştu r. Bu
eserin T ürkçeden Farsçaya naklinde yapılan h atâlar yanında hikâyelerin de kısaltılm ası
vâriddir. B ununla beraber asıl m ühim hatâ Cami üt-tevârih gibi m uazzam bir eser h azır­
layan hey’ete ve bizzat R eşîdeddin’e olsa gerektir. Z ira bu hey’ette T ürk T arihi ve d es­
tanlarını bilen bir zat bulunm adığı gibi iyi bir O ğuz-nâm eci de aranm am ış gözükm ek­
tedir. Filhakika kaynaklarda Oğuz-nâme'nin m ufassal nüshaları olduğunu, bu h u su sta
san ’atkârlar, şair ve hikâyeci O ğuz-nâm eciler b u lu n d u ğ u n u gösteren kayıtları ve n ih â­
yet büyük san ’atkârı ve yazarı m eçhul şah-eser Dede Korkut kitabı ön ü m ü zd e du rd u ğ u
d ü şü n ü lü rse, T ebriz’de büyük T ürk d estanı b asit b ir T ürkm en hikâyeci ile yabancı bir
m ütercim elinde çok küçültülm üş, Camı’ üt-tevârih’i telif eden hey’et de zaten o kadar
O ğuz-nâm e ve rû h u n u n dışında kalm ıştır, ki eserin adına uygun bir bahsi do ld u rm ak ­
tan ileri birşey de düşün em em iştir. Buna m ukabil M oğollar üzerinde çok durulm uş;
hattâ M oğol tarih ve destanlarını ya T ürklere bağlam aya veya kendilerine mal etm eye
çalışm ışlar ve b u n u n ötesin i aram am ışlardır.
7 8 .SELÇUKLUlAR TARİHİ

rın d a ç ö k ü şü n ü ve b izzat yabgu ailesi o lm ak ü zere b ü tü n m ü slü m a n O ğuz­


ların M â v erâü n n eh r, H arizm ve H o ra s a n ’a g ö çm elerin i kısaca b e lirtir101.
F ilh ak ik a b ü y ü k m u h â c e re tin b ask ısı ile XI. a srın birinci yarıların d a
Y engi-k en t d ev leti çö k m e k te ve m e v c u t O ğ u zlar d a b ü y ü k m u h â c e re te k a tıl­
m ak tad ırla r. Bu sıralard a Ali H an çok ih tiy a rla m ış ve e m rin d e o tu z -k ırk bin
süvari b u lu n a n oğlu Şah M elik y ü z ü n ü c e n u b a çevirm iş; M â v e râ ü n n e h r ve
H â riz m ’d e fetih lere g irişm iş fakat y in e S elçu k lu ları k e n d isin e engel ve h e d e f
saym ıştır. N ite k im d ev rin ta rih ç isi B eyhakî “Şah Melik Selçukluların büyük
düşmanıdır ve o n la ra b ir y er b ıra k m a m ış tır.” B aşka b ir m ü n â se b e tle d e “Sel­
çuklular ve Yınallılar ile Şah Melik arasında kadîm bir taassub, derin bir kin ve kan”
b u lu n d u ğ u n u y azark en b u d ü şm a n lık ve m ü c â d e lelerin esk iliğ in e ve şid d e­
tin e de işa re t e d e r102. B u n u n la b e ra b e r çok c e su r olan Şah M elik siy a se tten
anlam ıyor; S elçu k lu lara k arşı ta a s s u b u n k u rb a n ı olan b ir yol tâ k ip ediyordu.
F ilh ak ik a b izzat d e s ta n a g ö re A li H a n o ğ lu n u atab eğ i ve veziri ile
C e n d ’e g ö n d erm iş; fakat Şah M elik d elik an lı çağında b u ra d a çok k ö tü bir
şö h re t k a z a n m ış ve b ab asın ı d a çok ö z le m iştir. Bu sebeple de aynı kaynak
o n u n aley h in d e “bî-dâdger” yani zâlim sıfatın ı k u lla n m a k ta n sak ın m am ıştır.
H albuki O ğ u z -n â m e b irço k k ısm ın d a Y en g i-k en t y ab g u ların ın g ö rü şü n e ve
p ro p a g a n d a la rın a uyg u n b ir havayı a k se ttirir. N itek im Selçuk O ğuz d ev leti­
n in “sü-başı”sı yani o rd u k u m a n d a n ı o ld u ğ u ve O ğ u zların K ınık b o y u n a m e n ­
su p b u lu n d u ğ u h ald e Y abguların g ö rü ş ve p ro p a g a n d ası ile o d e sta n d a “kere-
güci" yani çadırcı b ir ailed en g ö ste rilm iş ve k ü ç ü ltü lm ü ştü r. B una m u kabil
O ğuz tö re s in e göre siyasî h âk im iy ete h e r k ab ilen in m evkii m alû m o lm asın a
rağ m en K ayılardan so n ra Y azırlar ikinci sıraya y ü k se ltilm iştir. F ak at Selçuk­
lu lar İslâm d ü n y a sın a sah ip ve cih ân g ir b ir im p a ra to rlu k k u ru n c a ve O ğ u z­
lara m e n su p o larak d e s ta n a d âh il o lu n c a o n la r a rtık h e m K ınık b o y u n a m e n ­
su p g ö ste rilm iş ve d e s ta n a g irm iştir; h e m de “D uvak” yani S elçu k ’u n babası
T u k ak h a k k ın d a istik b âli k eşfed en ve ev lâd ların ın cih ân a h âk im olacağını
m üjd eley en b ir rü y âd a a n latılm ış; zaferlerin d e b ü y ü k lü ğ ü , ad âleti ve k a h ra ­

101 O ğuz devletinin yıkılışına ve O ğuzların dağılışına dair destan, tercüm esi yapılan, şu
m ühim m etni verir: “Be vakt-i teferruk-i O ğuz ve Perâgendegi-i Şah-M elik, em îrî ez
ü stünw ân-ı Yazır ve pîşerân-i Ali H an be taraf-ı Yazır be-reftend ve m akam ve yurt-i
hû d be-H ısâr T ak b e ’g -endahtend ve anca sakin ve m u tav attin şu d en t ve h en ü z evlâd
ve a’hab-ı işân der an diyar m evcûd-cûd” (Bağdat köşkü nüshası 282, s. 601b. - 602a;
E bu’l-G azi, Şecere-i Terâkime, s. 44a-44b). O ğuzlar ile birlikte M u n tasar’ı bırakan “H a­
şan bin T ak”in H isar-ı tâk kalesinin Baranlulardan önceki sahibi olduğu anlaşılıyor, ki
kaynaklar o n u n bu zam anda vukubulan hâdiselerde kendisinden bahs etm işlerdir.
102 Beyhâkî, Tarih-i Mes’ûdî, nşr. Saîd Nefisi, T ahran 1 3 1 9 ,1. s. 541; II, (1326), s. 830.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI II K 1)1 VİRII Rl 79
m anlığı ile ta n ın m ış; pâdişalılığa yakışm ayan h arek etleri dolayısiyle d a Şah-
M elik’e lâyık o ld u ğ u cezayı verdiği d e s ta n ın m alı o lm u ş tu r ki, b u n la r kay­
nak lard a d a m e v c u ttu r103.
N û r-B u h â râ ’d a sık ışan S elçu k lu lar H a riz m ’e göçerlerk en b u ra d a Gaz-
neli M a h m u d ’u n vâlisi b u lu n a n A ltu n -ta ş ’ın o ğ lu H a ru n , k ararın ı d e ğ iştir­
m iş; S elçu k lu lara h ıy â n e t ed e re k gizlice Şah M elik’e h a b e r g ö n d e rm iştir.
G erçekten S elçu k lu ları tâk ip ed en Şah M elik o rd u su ile d e rh al C e n d ’den
h a re k e t e tm iş ve çöl y o lu n d a n g elerek S elçu k lu lara ağır b ir b ask ın yapıp
8.000 k işilerin i m e rh a m e tsiz ce d o ğ ra m ış ve m alların ı yağm alam ış; cidden
"zâlim ” sıfatın ı d a h a k e tm iştir. XII. a sırd a k e n d i m em le k e ti B eyhak’ın ta ri­
hini yazan İb n F u n d u k Selçuk o ğ u lları d e v le tin in b aşlan g ıcın d a 433 (1041)
yılında o n u n b ir a k ın ın d a n b a h se d e rk e n "Ş ah M elik b. Ali el-Bârâtıî” adını
ku llan ır ve “Hüsâm üd-devle Ebu’l-Fevâris H ârizm -Şah” (devletin kılıcı ve k a h ­
ra m an la rın veya şövalyelerin b abası) u n v a n la rın ı taşıd ığ ın ı d a ilâve e d e r104.
Ali H a n ’ın oğlu B aran H a n ’ın to ru n u o lan Şah M elik’in Baranlı aile adı ile
ta n ın m a sı sây esin d ed ir ki, d e s ta n î y a b g u lu la r a rtık ta rih î b ir h ü v iy et k a­
za n m ıştır. Şah M elik S elçukluları tâ k ip e d e rk e n aynı y ıllarda yine o n u n aile
ad ve şö h re ti ile ta n ın m ış b ir T ü rk k u m a n d a n ın ın m evcud olm ası da çok
m ü h im o lu p bizi tey id eder.
F ilh ak ik a yine Şah M elik gibi S elçu k lu lara k arşı K arah an lılar safın d a sa­
v aşan b ir “Alp-kara Barânî" de vardır. M ü stak il b ir siyaset g ü d e n B uhârâ
em îri Ali T ek in S elçu k lu ları p a rçalam ak m ak sad ı ile, b ir te rtip ve h ıy an et
h a zırlark en “çok atılg an ve k o rk u b ilm ez A lp k ara B arânî” de 1029 yılında
S elçuklu o rd u g â h ın ı b asıp o n ları b ü y ü k kayıp lara u ğ rattı; S elçuk’u n oğlu
Y u su f Y ınal d a ö ld ü rü ld ü . T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler e rte si yıl Ali T ek in ile A lp ­
kara B arânî k u v v etlerin i b o z g u n a u ğ ra tıp çok e sir aldılar; b u n la r a ra sın d a
yakalanan A lp -k a ra ’yı d a ö ld ü rd ü le r ve in tik a m aldılar. B u n u n la b era b er
m u k a b il ta a rru z a geçen Ali T ek in S elçukluları “az îm ” b ir kıtâle u ğ ra ttı. O n ­

103 Oğuz-nâme’de “p âdişâhların Oğuz soyundan Kayı, Yazır, Eymür, A vşar ve Begdili beş
oğlundan (toru n u n d an ) b u lu nduğu ve b u nlardan başka bir boydan pâdişâh gelm ediği”
yazılm ıştır (s. 601a - 601b). B ununla beraber destan ın 24 Oğuz boyuna ve hâkim iyet
sıralarına göre aynı d estan a ait bir bahisde Yazır’ın, nüshalara göre, üçüncü, dördüncü
ve beşinci ve nihâyet Kâşgarlı M ahm ud’da “Y azgu” onuncu sırada yer alm akta; buna
karsı devrin sultanlarını çıkaran Kınık boyu birinci mevkide başa geçmiş ve yalnız b u ­
rada Kayı boyu ikinci sıraya d ü şm ü ş bulunm aktadır.
1114 İbp Funduk, Tarih-i Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 51, İbn ül-Esîr “Ba­
rânî” n isbetini koym am akla beraber “Şah M elik bin Ali” kaydını verir. (IX. s. 175).
80 SELÇUKLULAR TARİHİ

ların m alların ı, k a d ın ve ço cu k ların ı bile e sir e t t i 105. İki d ü şm a n a ra sın d a ağır


kayıplar v eren Selçuklular u z u n m ü d d e t o tu rd u k la rı N û r-B u h â râ yü rü k lerin i
de te rk edip ü ç ü n c ü b ir m u h â c e re te d a h a m e c b u r kaldılar. F akat bu göç
esn a sın d a H ârizm h u d u d u n a varınca, y u k a rıd a g ö rd ü ğ ü m ü z ü zere b ü y ü k bir
o rd u ile C e n d ’d e n S e m e rk a n d ’a y e tişe n Şah M elik 1034 yılında çok an î ve
ağır b ir b a sk ın ile S elçukluları d o ğ rad ı. Bu ta rih î k ayıtlar sâ b it b u lu n d u k ta n
ve kay n ak lard a ve b ilh a ssa O ğ u z -n â m e le rd e T ü rk çe isim , u n v an ve ıstıla h ­
lara yabancı b u lu n a n İra n ’lı m ü s te n s ih le rin k elim eleri nasıl o k u n m az bir
şekilde y azdıkları an la şıld ık ta n so n ra Şah M elik’in ded esi ve Ali H a n ’ın b a ­
bası B aran ad ın a bağlı Barânî n isb e sin i çağdaş m ü ellifler d u y d u k ları gibi
B arânî ve K ara-k o y u n lu d ev rin d e T ü rk ç e B aranlu ve F arsça B arânî şeklinde
yazm aları iki d ile u y g u n ve tab ii idi. Lâkin T ü rk ç e ’ye yabancı ve Oğuz-nâ-
me’de b o z u k b ir şekil alm ış B aran ism in i m ü s te n s ih le r k en d i k ü ltü rle rin e
göre Tûrân ve Bûrân im lâ sın a g ö re k o p y a e tm işle rd ir ki, bu tü rlü tem â y ü ller
pek ç o k tu r. Barânî n isb esi veya aile a d ın ın iki şah sa a it b u lu n m a sı ve kay­
n a k lard a te k ra rla n m a s ı da şü p h e siz Y abgu B aran H a n ’ın şö h re ti ile alâkalı
olsa g erek tir. N ite k im O ğuz d e v le tin d e ik tid a rın d eğ iştiğ in e ve yabgu m ak a­
m ın ın Y azır b o y u n a geçtiğine d air bazı işâ re tle r vardır. Bu m ü n â se b e tle Ba­
ra n H a n ’ın b u in tik a ld e m ü h im b ir rol o ynadığı ih tim ali a rtm a k ta d ır. XI. A s­
rın b irin ci y a rıla rın d a B aranlu ve B arânî gibi k ay n ak lard a iki m ü h im şa h si­
yetin m e y d a n a çıkm ası b u isim d e b ir a ile n in te ş e k k ü lü n ü g ö s te rm iş tir106.
F ilh ak ik a O ğuz ilin d e b ir B aranlu (B ârânî) h â n e d an ı m ey d a n a çıkm ış,
O ğuz d ev leti çö k ü n ce b ir k ısım Y azırlar B aranlu Beğleri id â re sin d e dağıl­
m ışlard ır. Ö nce H o ra sa n ’a ve so n ra d a A zerbaycan, A n ad o lu ve Irak ta ra f­

105 İbn ül-Esîr, IX, s. 164; M irhw ând. IV, s. 74. Alp-K ara’m n da Barânî nisbesini taşım ası
Y engi-kent yabgu ailesinden geldiğini ifade eder.
106 E bu’l-gazi Bahadır H an T ürkm enlere dair eserinde Oğuz yabgularından bahsederken
bizi ilgilendiren şu m alûm atı verir; “Şa’bannıng oglı bar erdi.. B uran atlı. A nı han kıl­
dılar. B uran takı il birle sülük kılup Oguz-ili resm lerini b ertaraf kılmaz. O n sekiz yıl
padişahlık kılup vefat taptı. A li’ning H an bolganm g zikri tu rur: Ol vakıtta Oğuz-ili Sır
suyınıng iki tarafında ayakına yakın o ltu ru p ertiler... Ü rgenc’e bardılar, köçüp kal-
ganları Ali T ikenni h an kıldılar. A li’n in b ir yaş (genç) oğlı bar erdi. Kılıç A rslan atlığ,
ana Şah-M elik lâkab koyup ... halk p âdişâh kosterdiler. Birinci yıllardan son Şah-M elik
zâlim boldı.” (Şecere-i Terâkime, s. 41b-42a) E bu’l-gazi kaynaklarda gördüğü B urân’ı
Farsça m ü sten sih lerin “T û rân ” şeklini reddederken ne kadar haklı idi ise onu Baran
yerine B urân yapm ası da o derece hatalı olm uş, devrin tarih î seyrini ve kayıtlarını
tedkik etm eyen bugünkü ilim adam larını da, böylece ikileşen h a ta karşısında b ir çık­
m aza sokm uştur. Fakat daha m ühim i Baran H an’ın O ğuz-ili’nde b ir inkılap yapm asına
ve yabgu m akam ına geçm esine dair kayıtlar olup zâten Baranlu veya Barânî hânedanı
da bu su retle m eydana çıkm ıştır.
SELÇUKLULARIN MtNŞELERİ VE İLK 1)1 VİRII Rl 81

larına göç ed en B aranlu hâııedam e tra fın d a n ih ay et bir K ara-koyunlu u lu su


ve devleti teşek k ü l e tm iş tir. F ilhakika y u k a rıd a g ö rü ld ü ğ ü ü z ere Y azırlar
H o ra sa n ’d a kendi ad ların ı alan Yazır v ilây etin d e b ir y u rt k u rd u la r. B aran’ın
to ru n la rı ve "Ali H a n ’ın oğulları da bu bölg ed e H isâr-ı T a k ’d a kaldılar. O n la ­
rın nesli h âlâ id a re d e m e v c u ttu r.” N ite k im e se rin i 605 (1208) yılın d a yazan
ve H o ra sa n ’d a yaşayarak Y azırları iyi ta n ıy a n b ir coğrafyacı, O ğ u z -n â m e ’yi
teyid ed e rk e n "Y azır T ü rk le rin d e n b ir k ısm ı B alkan (H azar sah illerin d e
D eh istan ) ta ra fla rın a b ir k ısm ı d a M an k ışlak a d a sın a g ö ç tü le r”; fakat
Y azırların b aşlıca halkı H o rasan ta ra fla rın a vard ılar. B unların sayıları çok ve
kuvvetlidirler. H isâr-ı T ak ’a in tik al edip o tu rd u la r. B unlar h âlis Y azırlar olup
kendileri ile b ilik te M ankışlâkî ve P arsî o lm ak ü zere üç ko la ayrıl­
m ışla rd ır” 107. Bu v esika O ğ u z -n â m e ’yi ve d iğ er k aynakları teyid eder. N ite ­
kim E b u İ-G a z i’ye a it O ğ u z -n â m e ’de m e v c u t o lm ayan b ir ta fsilâ t d a verir.
“...Ali H an Beğ evlâdları baş o lu p H isar d ağ ın a g ittiler. O kli-ili, K ökli-ili,
A ğar-ili ve S u lta n gibi p e k çok ilde B alhan d a ğ ın a g ö çtüler. Y azır ili H o ra­
sa n ’a varıp M erv -rû d e tra fın d a p ek çok il sâk in o ld u . Bu sebeple de bu havâ-
liye Y azır y u rd u d e n ilm iş ve Y azır ilin d e (b o y u n d an ) M erv-rûd y a k ın ların d a
o tu ra n la rd a n çoğu çiftçilik ile u ğ raşm ay a b a şla m ıştır” 108.
Y azır k en d i ad ların ı taşıy an b u v ilây etlerin d e y erleşirlerk en Y abgu Ali
H an ’ın oğulları B aranlu beğleri de geld ik leri H isâr-ı T a k ’ı k en d ile rin e m e r­
kez yapm ışlar; b u seb ep le de b u ra sın ı aile isim lerin e göre “B aran k a le si”
veya bazan d a Y azır kalesi adları ile ş ö h re t k azan m ış o lu p XIV. asrın birinci
yarıla rın d a Y azır k asab ası H a m d u lla h K azvinî’ye g ö re o rta d ereced e b ir şe h ir
idi. Y azırlar to p ra ğ a b ağ lan m ak la b e ra b e r b e ğ lerin in id âre sin d e eski kabile
te şk ilâ tın ı m u h a fa z a ediyor; XII. a srın o rta la rın d a H â riz m -şah la ra tâb i m u h ­
ta r bir beylik d u ru m u n d a b u lu n u y o rla rd ı109. B u n u n la b era b er Y azır beğleri

107 M uham m ed bin N ecib Bekran, Cihân-nâme, nşr. E. Riyahi, T ahran 1342.
108 M etin: “Ali H an bigning oğlanları baş bolup H isar tağına kittiler. Bir nice kop iller;
Oklı-ili, Kökli-ili, Agar-ili ve Sultan-ili Balkan tağına kittiler. Yazır-ili H orasanga barıp
M erv-rûd etrafında kop iller ol-turdular. Ol sebepten M erv-rûdga Yazır-yurtı derler.
Y azır-ilining bir nicesi yakınında tağ içinde dikkanlık kılup o ltu ru r irdiler.” (Şecere-i
Terâkime, s. 44b).
109 Cuveynî, Cihân-guşâ, G.M. I., s. 120, 122, II, s. 71-72, 219; Yâkut, M u’cem ul-buldân,
Beyrut 1955, I, s. 318; H am dullah Kazvinî, Nuzhet ül-kulûb, T ahran 1336, s. 196; Re-
şîdeddin, Cami ut-tevârih, nşr. A. Alizâde, Baku 1957, s. 30, 276, 283 (Vilâyet-i Yazır,
Merv ve Yazır). Y âkut’un m etn in d e "Baran, Merv köylerinden olup “Diz-i B aran” (Ba­
ran kalesi) denildiğini”, yazarken “d iz” kelim esi dize şeklini alm ıştır. N itekim esas
kaynağı Y âkut olan Merâsıd ul-ıttılâ (I, s. 150) bir nüshada adın Diz-i Bârân olduğunu
kaydetm ekle bu istin sah h atasını düzeltir. B ununla beraber XII. asrın büyük âlim le­
8 2 ________________________________________________ SELÇUKLULAR I AKİMİ

ile H âriz m -şa h la r devleti a ra sın d a ih tilâ fla r ve h a ttâ sav a şm ala r eksik o l­
m u y o rd u .
F ilh ak ik a İl-A rslan z a m a n ın d a (1 1 5 7 -1 1 7 2 ) H ârizm o rd u su ile b a şla rın ­
d a Y ağm ur H a n ’ın b u lu n d u ğ u Y azır T ü rk le ri ara sın d a, 1160 yılın d a b ir m u ­
h areb e o ld u ve Y azırlardan çok in sa n ö ld ü rü ld ü . XIII. asır b a şla rın d a 610
(1214) y ılın d a H ârizm -şah S u ltan ı A lâ u d d in M u h a m m e d ’in an ası T erk en
H a tu n ’d a “Yazır kalası sahibinin oğlu Ömer Han aleyhinde bir tertip kurup öldürdü
ve bir hile ile 'Onun ata mirası’ (mevrûs-i hîş) olan bu kal’ayı işgal etti”110. M evlâ-
nâ C elâled d în R û m î’n in tasav v u fta ilh a m kaynağı olan Ş em su d d in
T e b riz î’n in b ab ası d a H o ra sa n ’da Y azır v ilâ y e tin d en o lu p tic â re t ile m eşg u l
iken bu şe h re g elm iş ve b ah is m ev zu u o ğ lu d a b u ra d a d o ğ m u ş tu r111. Y azırlar
Y abgu o ğ u lla rın ın re h b e rliğ in d e k ad îm O ğ u z ilin d en H o ra sa n ’a göçerlerk en
böylece Y azır vilâyeti, Y azır veya B aran k al’ası o larak kabîle isim le rin i m u h a ­
faza e tm işle r, h â n e d a n d a B aranlu veya B aranî ad ların ı d a ta şım ışlard ı. H o ra ­
sa n ’d an şark î-A n ad o lu , A zerbaycan ve Ira k ’a g eldikleri ve bu havâlide Kara-
k o y u n lu d ev letin i k u rd u k la rı z a m a n d a d a h â n e d a n a ait B aranlu (F arsça Ba-

rinden A bdülkerim Sem ’anî, Kitab ul-Ensâb (s 58a) adlı m eşh û r eserinin yazm asında
“Baran, Merv köylerinden olup buraya -D ih Baran (Dih-i Bârân)- denildiğini ve H atem
bin M uham m ed el-Bârânî’nin de bu köye (kasabaya) m ensup b u lu n d u ğ u n u kaydet­
m ekle bizzat yazılış hatasını düzeltir. Esâsen kaynaklar Baran’ı hem köy (dih) veya ka­
saba ve şehir ve hem de kale (diz) olarak gösterm işlerdir.
110 İbn ül-Esîr, XI, s. 97-98; M. N esevî, Siret es-Sultan Celalüddin Mengü-birti, nşr. G. H ou-
das, Paris 1891, s. 39; Fransızca trc. Paris 1895, s. 67-08; Eski Farsça tere. nşr. M ucte-
ba Minevî, T ahran 1344, s. 58.
111 K ara-koyunlular tarih sahnesine çıkışlarından yâni XIV. asırdan beri Barânî veya Ba­
ranlu aile adı ile tanınm ışlardı. M eselâ Gaffârî “K arakoyunlu su ltan ların a Barânî de d e­
n ilir.” (Cihan-ârâ, T ahran 1342, s. 277) ifadesi de bu ism in hânedana m ah su s olduğunu
belirtm iştir. Bu devletin ikinci hüküm darı “Em îr Kara Y usuf Barânî” idi (Ebû Bekir
T ahranî, Kitab-i Diyârbekriye, s. 31) H aşan oğlu Beğ R ûm lu K ara-koyunlu h üküm darı
m eşh û r C ihân-şâh’a m ensup, Sultan H üseyin Barânî’ye ait vak’alardan bahseder,
(Ahsen üt-tevârih, Baroda 1931, s. 31-33). İlk O sm anlı tarihçilerinden N eşrî, U zun Ha-
san ’ın B aranlu’dan M irza C ihân-Şâh’ı ö ld ü rd ü ğ ü n ü kaydederken hân ed an adının Türk-
çesini yazar (Cihân-numâ, nşr. F. R. U nat ve M. Köymen, A nkara 1957, s. 820). Babür-
şâh "Tebriz pâdişâhı C ihân-Şâh Barânî” ifadesini kullanır (Vakayî, nşr. R. R. A rat, A n­
kara 1943, I, s. 9). M alûm olan bu kayıtlar Yabgu Baran ve m en su p ların a ait Baranlu
aile adının böylece, O ğuz-ilinde (Sır-deryâ havzasında) ve M âverâünnehr’de olduğu gi­
bi aynı hânedan beylerinin kendi kabileleri başında göçleri ile H orasan’da ve Yakın-
Şark’taki hayatlarını, nihâyet m en şe’ ve aile adlarının nasıl bağlandığını görüyoruz.
SELÇUKLULARIN MENŞt 11 Rl VI İl K Dİ VİRLERİ_______________________________________________________ 8 3

rânî, A rapça H Harfini) adını ta ş ım ış la r d ır " 2. B u n u n la b era b er bazı m o d ern


târih çiler ya K ara-koyıınlu d e v le tin in b a şın d a b u lu n a n B aranlu (Barânî,
Bârânî) h ân ed an ı ve isim lerin in m e n şe i ü z e rin d e d u ra m a m ışla r v e y ah u t bu
aile ve adını O ğ u zların Yazır değil Yıva (Iva) b o y u n a m e n su p o ld u ğ u n u sa n ­
m ışlar; h a ttâ b u u ğ u rd a s a rf e ttik le rin i is ra f e tm iş le r ve a d e ta çık m aza so k ­
m u şla r id i113. Bu k ita b ın ilk b a sk ısın d a, k ısaca ileri sü rd ü ğ ü m ü z g ö rü şü n

112 Şarkî A nadolu ve El-cezire (M usul) havâlisine gelen B aranluların K ara-koyunlu devleti
k urulm adan önce de birtakım vak’alara karışm aları ve rol oynam aları tabii idi. Filha­
kika XIII. asır ortaların d a Eyyûbîlerin ve M em lûklerin M oğollara karşı yardım larına
başvurdukları T ürkm en beyleri arasında E m îr Şem seddin A k-kuş ve E m îr H üsâm eddin
bulunm akta; bunların K ara-koyunlu u lu su n u n başındaki Baranlı h ân ed am n a m ensup
olduğu gözükm ektedir. G erçekten A rapça kaynaklarda “el-Brnlı” şeklinde yazılan bu
nisbenin Baranlı olduğunu sanıyoruz. B unların em îr olm ası, oldukça m ü h im askerî
k ıt’alara sahip bulunm ası ve şarkî A nad o lu ’da b u n a benzer b ir T ü rk m en boy veya u lu ­
suna rastlanm am ası kanaatim izi te ’yid eder. (M ufaddal bin E bi’l-Fezâil, el-Nehc us-
Sedid, nşr, ve tere. E. Blochet, s. 80-81, 95-57, 110; M akrizî, Kitab üs-Sülûk, Kahire
1957, I, 475, 493). E. B lochet b u nisbeyi Alburanlı olarak okurken T an rı-b ird i’nin bu
kelim eye “al burunlı” m ânâsını verm ektedir. Bu d u ru m herhalde Baranlı ailesinin XIII.
asır ortalarında henüz tanınm am ası ve bilâhare m eydana çıkan bu h ânedan ile bağlılı­
ğının bilinm em esi ile alâkalı olm alıdır. N itekim , H ülâgü zam anında M usul’d a Sundagu
N oyan ile savaşan aynı T ü rk m en beyi’nin h u su sî adını A guş (Ak-kuş) gösteren Cami
üt-tevârih’in verdiği aile ism i üç baskıda da okunam am ıştır. (Q uatrem ere, Histoire des
Mongols de la Perse, s. 386, T ahran neşri, s. 730; A. Alizâde, Baku baskısı, s. 84).
113 Bir takım yeni oym akların birleşm esi ile K ara-koyunlu u lusu teşekkül eder iken b unlar
arasında bir Baharlu oymağı da vardı. K ara-koyunlu hânedanm m Baranlu (Barânî) adı­
nı taşıdığı Farsça, A rapça ve T ürkçe kaynaklarda m evcut olduğu halde V. M inorsky bu
ism i bırakıp Baharlu üzerinde d u rm u ş ve bu adın da “k at’iyetle kabîlevî değil H em edan
yakınında Bahar m evkiinde (kalesinden) geldiğini” H am dullah Kazvinî’ye (Nüzhet ul-
kulûb, T ahran 1336, s. 127) dayanarak ileri sürm üş; C ihân-Şâh’m oğullları ve neslinin
bu kale ile alakasını da b ir delil saym ıştır. XIII. asırda Iva (Yıva) T ürkm enleri başında
M elik Süleym an-Şah’ın b ir m ü d d et Bahar kalesinde o tu rd u ğ u n u da kaydederek Kara-
koyunlu hânedanm m Baharlu oym ağına ve O ğuzların Iva boyuna m en su p bu lu n d u ğ u
neticesine varm ak istem iştir “T he Clan o f th e K ara-koyunlu”, Köprülü armağanı, İstan ­
bul 1953, s. 391-393). Fakat kaynakların Kara-Koyunlu hânedam nm Baranlı adı ü ze­
rinde, ittifakına karşı, pek çok em sali arasında Baharlı oym ağının bu ulus ve devletin
başında bulun d u ğ u n a dair bazı ihtim aller ileri sürm ek m alûm u m eçhul ve m eçhûlü de
m alûm gösterm eye çalışm ak dem ektir ve beyhûdedir. Esâsen yukarıda da gösterdiği­
m iz üzere, Yazırlar ile birlikte, Baran, Baranlı veya Bârânî adının O ğuz-ili, M âvera-
ünnehr, H orasan’dan K ara-koyunlulara kadar nasıl intikal ettiğini tâkip edebiliyoruz.
Bu m ü nâsebetle de Bahar kalesine m en su p bir Baharlu oym ağının bulu n m ası ve diğer­
leri gibi K ara-koyunlulara dahil olm ası b ir m esele teşkil etm ez. Esâsen Yıvalar ile
kabîlevî bir alâka olsa idi XIII. asırda büyük şöhreti olan M elik-Süleym an-Şah’ın Kara-
koyunlular üzerinde bir iz bırakm ası tarih î ve ananevi bir rivâyetin bulu n m ası gerekir­
di (Süleym an Şah hakkında bk. M. Kazvinî, Cihân-guşâ III, hâşiyele'ri, s. 454-463).
8 4 ________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

şim di d ah a g en iş b ir a ra ştırm a ile a y d ın la n m ış ve m e se len in halled ilm iş


o ld u ğ u n u sanıyoruz.

İslâm Ansiklopedisi’nde K ara-koyunlular m add esin d en sonra aynı unvan altında kitabını
yazan (A nkara 1967) Faruk Süm er K ara-koyunlu h an ed an ın a ait Baranlu veya Bârânî
adı üzerinde ciddiyetle d u rm u ştu r. Fakat b u n u n m enşei ile ya alâkalanm am ış veyahut,
bizim bu eserin birinci baskısında (1965) kısaca m eydana koyduğum uz g örüşler hak­
kında, sadece m enfî davranm ış; ne bizi tekzip eden b ir kayıt verm iş; n e bize ait kayıtlar
üzerinde d u rm u ş ve h a tta eserim izi de zikretm em iştir. G erçekten o, Kara-koyun-
lulardan önce, XI. asrın birinci yarılarında m evcudiyetini m eydana koyduğum uz Barânî
(Baranlu) adını “Şah-M elik’in berâni y ahut berrâni lakabından, Tarih-i Bayhak başta
olm ak üzere, hiç bir kaynakta bahsedilm iyor,” id diasında b u lunurken, hiç olm azsa aynı
yıllarda askerî faaliyetlere karışan A lp-kara’n ın da Barânî ailesinden o lduğuna dair
kaydım ız karşısında duraklam ası lâzım dı. Fakat T ürkçe B aranlu’n u n , Farsça kaideye
göre, Baranî olm ası tabii iken m ü ellif bu yabgu oğullarını "B erânî” ve “B errânî” gibi
garip şekillere sokm ağa çalışm ış; m antık ve m ân â dışı bir zorlam aya girişm iştir. H al­
buki O, K ara-koyunlular eserinde (s. 13-16-17, 23-24) bu hânedanm , kaynaklara göre,
Barânî, Bâranî ve B arunlu adını taşıdığını doğru olarak verm iş ve b urada aynı isim ü ze­
rinde b ir tezat veya zorlam aya lü zu m görm em işti. V. M inorsky’n in Tezkiret ül-
Mülûk’ü nde ileri sürdüğü eski bir fikrini ihtiyatla kabul eden Faruk Süm er, Pir-budak
adına basılan m eskûkat üzerinde b u lunan dam gaya göre (Bk. Ali Kemâli, Erzincan Tari­
hi, s. 215-217) K ara-koyunluluların Yazır boyuna m en su p olduğu tem âyülünü g ö ster­
miş; fakat başka bir delil bulunm adığı zannıyla yine M inorsky’ye uygun olarak bu Yıva
boyu üzerinde d u rm u ştu r (K ara-koyunlullar, İA, VII, s. 202-293). O nihâyet “Mi-
norsky, K ara-koyunluların Yıva boyundan geldikleri fikrindedir, ki şim diki d u ru m d a en
isabetli tah m in in bu old u ğ u n u ” söylem iş (Oğuzlar, A nkara 1972, s. 147). Lâkin
M inorsky’n in T arihî coğrafya ve etnografya üzerin d e b ir o to rite olarak tan ın m ası ne
kadar doğru ise onun hatâsın a iltihak da o derece isabetsiz olm u ştu r. N itekim W.
Barthold, O rta-A sya T ürk Tarihi h akkında hâlâ o to ritesin i m uhafazaya ne kadar hak
kazanm ış ise eserlerinde yaptığı hatâlar da o derece büyüktür; daha m ühim i A vrupa’da
ve T ürkiye’de tarihçiler üzerinde m üsbeti yanında m enfi tesirleri de g ö rü lm ü ştü r. Bu
m ünâsebetle ciddi bir em ek sarfedilen son Oğuzlar adlı eseri de, ism i zikredilm eksizin,
W . B arthold’un azim hatâlarına göre yazılm ıştır. Biz O ğuzlara ait olup hâlâ karanlıkta
kalm ış bazı m ü h im m eseleler üzerinde hazırlam akta olduğum uz bir araştırm ad a bazı
yeni ve m ü h im görüşler ile birlikte bazı bahisleri ve diğer hatâları da düzeltiyoruz.
K aynaklarda Baran adı ve Baranlu nisbeti Farsça yağm ur m ânâsında Baran im lâsı gibi
yazılm akla beraber XI. asnn birinci yarılarında, Yabgu h ânedam nın ism i bu Farsça ke­
limeye aykırı olarak Barânî şeklinde kaydedilm işti. Bu d u ru m İran’lı m üelliflerin bu a-
dın Farsça yağmur kelim esinden gelm ediği ve T ürkçe olduğu kanaati ile ilgili olm alıdır.
Y ahut b u n u n m enşei bilinm ediği veya T ürklere m ahsus ve T ürkçeleşm iş b u lu nduğu
sayılarak bir im lâ farkına lüzum görülm esi ihtim ali vâriddi. Eski T ürkçede bir "bâr" ve­
ya “ber” fiil kökü m evcut olup peyda olmak veya vermek m ânâsına gelm ekte (Kâşgarlı
M ahm ud, Divân, III, s. 355) ve kaideye göre Baran veya Beren isim lerinin yapılm ası
m ü m kün gözükm ektedir. Peçenek ve K um anlar arasında, Şarkî ve O rta A vrupa’da a-
kınları ile tan ın an bir “Berendi” boyunun adı akla gelm ektedir. Eski T ürkçe’ye göre bu
isim "B aran-dı” veya “B eren-di” olup b u günkü şekli ile Baran-lı veya Beren-li olur. N i­
tekim K um an’dan K um andı ve Kuban adları da böyledir. Bu m ü nâsebetle Burunduk
(hayvanın b u rn u n a takılan buru n lu k ). Boyunduruk (hayvan boynuna takılan âlet),
SELÇUKLULARIN MI NŞI 111(1 VI İl K 1)1 VİH I11(1 85
7. Selçukluların M âverâünnehr’deki Hayatları

C e n d ’d en M âv e râ iin n e h r’e göçen S elçu k lu lar kışın N û r-B u h â râ ’da, ya­


zın d a S em erk an d y ak ın ların d a 30 y ıldan fazla y aşadılar. S elçuk’u n ve M i-
k â’il’in ö lü m le rin d e n so n ra b aşb u ğ ları, b ü y ü k evlât olarak, A rsla n (İsrâ’il)
idi. Bu m evkii dolayısiyle Yabgu u n v a n ın ı alm ış ve A rslan Y abgu o lm u ş idi.
O n d an so n ra yaşça b ü y ü k o ld u ğ u için, re islik İn anç (M usa) b ey ’e intik al
edince o d a b u u n v an ı u z u n m ü d d e t taşıd ı. K arah anlılar, S elçukluları b ö l­
m ek m ak sad ı ile, S elçu k ’u n d iğ er oğlu Y u su f Y ınal’ı yabgu y ap m ak te ş e b ­
b ü sü n e g iriştile rse de, b u n d a m uvaffak o la m a d ık la rın d an o bu u n v a n a sahip
o la m am ıştır. Bu u n v a n çok defa, “B üyük” sıfatı ile b irlikte, Uluğ-yabgu (Yâb-
gû-i kelân) şek lin d e k u lla n ılıy o rd u 114. S elçu k lu lar istiklâl k a za n d ık tan so n ra
bu u n v an ı k u lla n ırk e n yine b u n a “Uluğ" sıfatın ı ek liyorlardı. Bazı ilim a d a m ­
ları h âlâ Yabgu u n v a n ın ı m ü s te n s ih le rin yan lış im lâları ile n a k led ip m a h iy e­
tin i an la y a m a m ışla rd ır115.
Selçuk’u n o ğ u lla rın ın sayısı ve adları h a k k ın d a kaynaklardaki k arışık lık
te tk ik le re de in tik âl e tm iş ve b u g ü n e k a d a r h a lle d ile m e m iştir. M îkâ’il, İs­
râ ’il ve M u sa ü z e rin d e b ir ih tilâ f y o k tu r. D ö rd ü n c ü sü ise b azan Y usuf, ba-
zan d a Y û n u s g ö ste rilm iştir. F ak at h a k ik a tte b u n la r d a ayrı şah ıslar olup,
hep si beş k a rd e ştir. T u ğ ru l ve Ç ağrı b ey lerin a n a d an kard eşi olan İb rah im ,
M îkâ’il’in ö lü m ü n d e n so n ra, an n eleri ile ev len en Y û s u fu n o ğ lu d u r, İsrâ ’il’in
T ü rkçe adı A rslan , Y û s u f u n da Y ınal’d ır 116. Y û su f çok defa, y an lışlık la M u ­
sa ’n ın oğlu g ö ste rilm iş ve Y ınal ism i de o ğ lu İb ra h im ile b irle şm iştir. H al­
buki M u sa ’n ın oğlu H aşan ve B öri’d ir 117. S elçu k ’u n Y û s u fta n so n ra beşinci

Yastuk (yastık, yaslanılan yatak takım ı) gibi isim leri de belirtebiliriz. B ununla beraber
O ğuzlar ile k an lıların daim î tem asta b ulunm aları ve T ürklerde isim verm ede çeşitli se­
beplerin rol oynam ası Farsça Baran adının takılm asını da m ü m k ü n kılar.
114 İbn ul-’A dîm , Buğya, 189a; Râvandî, Rahat us-sudûr, GM, s. 102, 104.
l l 5 K unlardan beri Yabgu unvanı kullanıldığı halde Barthold, bozuk istin sah lara göre
yazılan “Beygu" şeklinden kopam am ış, h er ikisini de yazarak tered d ü tlerin i belirtm iş ve
F. Süm er de ona uym uştu r. Fakat tarihçiler bizim tashihlerim izi kabul ettiği halde bu
hataya bağlı kalm ıştır. Farsça m etinlerde “kelân” (büyük) kelim esini düşünm eyen
A hm ed A teş ve “U luğ yabgu” unvanını -Yabgu gelen’’ yapm akla daha garip, tarih î ve
lisanî bir h a tâ işlem iştir. (Rahat us-sudûr, tercüm e A nkara 1960, s. 101-102.
116 İbn ul-Cevzî, al-Muntazam, H aydarâbâd, 1358. VIII, 114, 233; ‘İm âd ud-D în Bundarî,
Zubdatal-nusra, nşr. H outsm a, Leiden, 1880, s. 8; Ahbâr ud-devle, 17, 19, 20; A bu’l-Fa-
rac, s. 200, 213; Anili Kadı B urhaneddin, s. 502; Anonim Selçuk-nâme, 8-9.
117 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Râzî, Câmi’ul-’ulûm, British M useum , Or. 2972,
60a. Enverî (s. 6). M usa, Mikâil, Y unus, İsrail adlarını verir.
86 SELÇUKLULAR 1AKİMİ

oğlu Y ûnu s o lu p " 8 A lp A rsla n 'a isyan e d ip B izans’a kaçan El-basan (Er-bas-
garı) ’ın b a b a s ıd ır119. S elçuk’un ayrı b ir o ğ lu g ö z ü k e n İnanç bey d e h a k ik a tte
M usa o lu p b u o n u n T ü rk çe a d ın d a n b a şk a b ir şey d eğ ild ir. A lp A rsla n za­
m an ın d a, S elçu k lu ların en yaşlısı o larak M elik-nâme’ye bilgi veren İnanç bey
de b u d u r. Böylece k aynak ve te tk ik le rd e k a ra n lık k alan S elçuk’u n o ğ u lların ı
ve o n la rd a n A rslan , İnanç ve Y ınal o lm a k ü z e re ü ç ü n ü n de T ü rk çe ad larını
(sanıldığı gibi u n v a n değil) m ey d an a k o y m u ş o lu y o ru z.
A rslan Y abgu, b u m evki ve sıfatla, göçeb e S elçu k lu ların ın siyasî reisi o l­
m ak la b erab er, b u k abîle te şe k k ü lü o n a zay ıf b ir feodal bağ la bağlı idi. Sel­
ç u k ’u n d iğ e r o ğ u lları d a k en d i oy m ak ve m e n s u p la rı ile p ek m ü sta k il b ir
d u ru m d a o lu p an cak m ü h im h a lle rd e sıkı b ir b irlik g ö steriy o rlard ı. Bu se ­
b eple bu to p lu lu k b a şlan g ıçtan beri S elçu k lu lar (T u ğ rul ve Ç ağrı bey g ru b u ),
Y abgulular (A rslan Yabgu m e n su p la rı) ve Y ın allılar (Y u su f Yınal O ğuzları)
gibi z ü m re le re ayrılıyorlardı. Selçuk o ğ u lları a ra sın d a A rslan y a b g u ’n u n “ga-
z î” lâkabını ta şıd ığ ın a d a ir b ir k a y ıt120 eski b ir k ay n ak ta n geliyorsa o n u n
d ah a C e n d ’de ik en b ab ası ile yaptığı g azalar ile ilgili b u lu n m a k icap eder.
K arah an lılara k arşı y ard ım ları sây esin d e, S elçuk o ğ u lları N û r-B u h â râ ’d a yeni
b ir y u rd a k a v u ştu la r. F ak at d a h a so n ra K arah an lı, H aru n B uğra H an, 992
yılın d a B u h â râ ’ya girdi ve d ö n ü ş y o lu n d a ö ld ü . S âm ân îlerle çekişilen b u
b ölg elerd ek i m ü c â d e le n ih â y e t İlig N a sr H an B u h â râ ’yı 999 y ılın d a fe th e d in ­
ce so n a erd i, S âm ân î d ev leti de a rtık ta rih e in tik â l e tti. B u n u n la b e ra b e r Sel­
çu k lu lar yin e K arah an lılar ile d ü şm a n c a v a z iy e tle rin d e bir değişikliğe sah ip
o lm ad ılar. G erç e k te n Ö z k e n t(Ö z c e n d )’d e h a n ın h a p ish a n e sin d e n kaçan
N û h ’un oğ lu İsm a ’îl (M u n tasır) eski k u m a n d a n ı A rslan Yalu ile b irleşe rek
B u h ârâ’yı k u rta rd ık ta n ve Ç ağrı T ig in ’i o ra d a n a ttık ta n so n ra S em erk an d
civ arın d a b u lu n a n Z a ra fşâ n k ö p rü sü zaferin i d e k azanm ış; lâkin b ir az so n ra
İlig N asr H a n ’a y e n ile re k B u h â râ ’yı te r k e tm iş tir 121. Bu m ağ lû b iy et ü z e rin e
M u n tasır, b ir çok m a c e ra lard a n so n ra 3 9 2 (1 0 0 2 )’de, eski d ev let m ü tte ­
fikleri O ğ u z la ra g id erek y a rd ım la rın a b a şv u rd u . Ö te d e n beri “S âm ân îlere
h iz m e t ve te m â y ü lle ri’’ o lan b u O ğ u zlar b u g e lişte n çok m e m n u n ve m a ğ ru r
o larak o n a y a rd ım e ttile r ve 393 Ş a b a n ın d a (A ğ u sto s 1003) yine S em erk an d
y a k ın la rın d a İlig H a n ’ın o rd u s u n u b o z g u n a u ğ ra ttılar; 18 K arahanlı beyini
e sir alarak M u n ta s ır ile b irlik te y u rtla rın a d ö n d ü le r. Lâkin bu sırada, Y abgu

118 ^
Râvendî, 87; Z ahir ud-D în N işâpûrî, 16; H am d u llah Kazvinî, 434; Aksarâyî, 10.
119
Anonim Selçuk-nâme, s. 8; Râvendî, s. 87.
120 Anonim, s. 10.
1 K arahanlılara m ah su s bu İlig unvanı için bk. O sm an T u ran , TM, VII, 102-199.
SELÇUKLULARIN MI NSI11 Rl VI İl K III Vllll I Kİ 8 7

O ğu zların ın bir h arek eli ılolayısiylc, S elçu k lu lar h an a yaklaşm ak m ecb u riy e­
ti ile, esirleri iad e eyled iler ve h a ttâ c e p h e d e ğ iştirere k M u n ta sır’ı d a takibe
koyulup A m u l’e k ad ar ilerlediler. Bu p e rişa n d u ru m d a M u n ta sır “Oğuzlardan
bir kısmının yardım ı" ile, 3 94 Ş a b an (H aziran 1004)da, S em e rk a n d h av âlisin d e
B ûrnem ed k ö y ü n d e K arah an lılara bir b ask ın d a h a yaptı. M em lek e tin e d ö n ü p
ask er top lay an h an te k ra r M u n ta sır ile k arşılaşın ca, O ğ u zlar g a n im e tin ta k ­
sim i ile u ğ ra ştığ ı b ir sırad a S âm ân î em îri ta ra fın d a b u lu n a n T ak oğlu H aşan
K arahanlılara iltih â k e ttik te n so n ra M u n ta sır so n b o z g u n a uğray arak ta rih e
k a rıştı122.
K aynaklar S âm ân î em îri ile O ğ u zlar a ra sın d ak i bu m ü n â se b e tle rd e n
b a h sed e rk e n b u n la rın S elçu k lu lar o ld u ğ u n u b e lirtm ez ler. H a ttâ İbn u l-E sîr
Selçukluların b aşlan g ıçların ı yazark en (IX, 163-167) ‘U tb î’ye d a y a n m a k ta ve
bu belirsizliği h is s e ttirm e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r İlig H a n ’ın te k ra r B uhâ-
râ ’yı işgali m ü n â se b e ti ile "Selçuk oğlu A rslan’ın mevkii yükseldi”, kaydı ile bu
O ğ u zların S elçu k lu lar o ld u ğ u n u m ey d an a koyar. M îrh w ân d ’d a M u n ta sır’ın
bizzat S elçu k lu lara sığ ın d ığ ın ı ve b u sâyede K arah an lılara zafer k azan d ığ ın ı
ta srih ed e r (IV, 72 ). Lâkin b u n u A rslan y erin e S elçuk’a atfe tm e k le te k ra r bir
te re d d ü t u y a n d ırır. Bu te re d d ü d ü n b ir seb eb i b u sırad a S elçu k lu lard an b aşk a
O ğ u zların d a İslâm ü lk e le rin e yayılm aya ve m ü s lü m a n olm aya b aşla m a la rı­
dır. F ilhak ik a çok eski zam a n la rd a H a/aç(K alaç) lar ile b irlik te b ir kısım O-
ğu zlar b ilin m ey en seb ep ler ile H u tta la n h av âlisin e gelip S âm ân îlerin H o ra ­
san vâlisi A lp T ek in z a m a n ın d a N û h b in N a sr(9 4 3 -9 5 4 )a vergi ö d ü y o r­
la rd ı123. H alaçlar ile b irlik te G azneli M a h m u d ta ra fın d a b u lu n a n bu “Oğuz
Türkmenleri” K arah an lı İlig H a n ’ın k ard eşi S ü-başı T e k in ’i, B elh’te n M erv’e
d o ğ ru çek ilirk en , 3 9 6 (1 0 0 6 )’da, m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ ra ttıla r. S u ltan M ah ­
m u d ile b irlik te, 3 97 ve 398 y ılların d a da, K arah an lılara karşı Belh civarında
yine zaferler k a z a n d ıla r124. B u n ların b a şın d a T ak oğlu A lm u h as (galiba M un-
ta s ır’ın m a iy e tin d e k i T ak o ğ lu H aşan ) b u lu n u y o rd u 125. B u n u n la b e ra b e r Sel­
ç u k lu la rın C e n d ’d e n B u h ârâ civ arın a g eld ik lerin e d air kay n ak ların b irle ş­
m esi, S âm ân îler ile eski d o s tlu k ve ittifak ları ve b u sebeple de b u “O ğ u z ların

122 ‘U tbî, I, 320-326, 334-338, 340-344; C arbazekânî, s. 222-226; İbn ül-Esîr, IX 54 vd.,
Gerdizî, 50 vd., İbn Funduk, 70; B arthold, 270, Köymen, I, 118-136.
123 N izâm ul-m ülk, Siyâset-nâme, nşr. Ch. Schefer, s. 96 vd., Curcânî, Coğrafya, British
M useum , Add; 7705, 36a.
124 ‘U tbî, II, 82-86; Gerdizî, 54; İbn ül-Esîr, IX, 65 vd.
125 ‘U tbî, II, 79, M erv havâlisinde Serahs’de bulu n an “O ğuz T ürklerinin reisi el-M uhas
bin T ak” adı diğer kaynaklarda “H aşan bin T ak ” yazıldığından “el-H asan” olduğu gö­
züküyor.
88 .SELÇUKl Ul AR IAKİHİ

Sâm ânîlere m ey illeri” b u n la rın S elçu k lu lar o ld u ğ u n d a şü p h e bırakm ıyorsa,


yu k arıd a b elirtild iğ i ü zere, ikinci y ard ım ın Y en g i-kent O ğuzları old u ğ u da
an laşılm ıştır.
S âm ân îler o rta d a n k a lk tık ta n so n ra S elçu k lu lar K arah an lılar k arşısın d a
yalnız kaldılar. B u n u n la b e ra b e r T ü rk is ta n H an ları ara sın d ak i m ü c âd e leler
S elçuklu ların b u eski d ü şm a n la rın a k arşı m e v cu d iy etlerin i m u h afa za d a y ar­
dım cı old u . M u n ta s ır’ın son te ş e b b ü s ü n d e , 1 0 3 3 ’de, h e rh a ld e O ğuz yabgu-
su n u n b ir h a re k e ti ile, S elçu k lu lar K arah an lılara y aklaşınca S âm ânî em îri de
o n ların d ü şm a n ı Yabgu ile m ü n â se b e te g irişti. Lâkin İlig H an ile bu d o stlu k
u z u n sü rm e m iş ve m ü n â se b e tle ri “gâh ittifa k gâh d ü şm a n lık ” h alin d e d e ­
vam e tm iş tir 126. S elçu k lu ların k u v v e tin d e n çek in en ve o n lara b ir tü rlü in a n ­
m ayan İlig H an h ü c u m a geçince T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler kaçıp çöllere çekildi­
ler ve B uğra (A h m ed bin ‘Alî) H a n ’ın to p ra k la rın a sığınm aya ve o n a h iz m e t
tek lifin d e b u lu n m a y a k a ra r verd iler. B u n u n la b e ra b e r T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­
ler, eski h u s û m e tle ri ve istiklâlci tem ây ü lleri dolayısı ile o n a d a güve-
n e m ey erek k a rd e şle rd e n biri h a n ın h iz m e tin e g id erk en ö tek i c em âatin b a ­
şın d a kalm ayı ih tiy a ta u y g u n b u ld u la r. T u ğ ru l b e g ’in h iz m e t e sn a sın d a h an
tarafın d a n h a p se d ilm e si b u itim a tsız lık ve te d b ird e isab etli o ld u k la rım m ey­
d a n a koydu. S e rb e st kalan Ç ağrı-beg S elçukluları k o ru d u k ta n b aşk a b ir b a s­
kın ile h a n ın b ir k ısım beylerini de e sir aldı. B unun ü ze rin e h an b u n ları
k u rta rm a k için T u ğ ru l-b e g ’i se rb e st b ıra k tı127.
İlig N a sr H a n ’ın 4 0 3 (1 0 1 2 )’de ö lü m ü ü z e rin e A rslan H a n ’ın h a p sin d e
b u lu n a n K arah an lılard an ‘Ali T ek in k u rtu la ra k d ö n d ü ; A rslan yabgu ile itti­
fak yaparak B u h â râ ’yı aldı ve b u bölg ed e m ü sta k il b ir K arahanlı beyliği k u r­
du. Bu h â d ised ek i ro lü dolayısı ile A rslan y a b g u ’n u n da n ü fû z ve k u d re ti
a rttı. A rsla n ’ın kızı ile de ev len erek k u d re t k azan an ‘Ali T ekin a rtık “Türkis­
tan Hanları arasında müsavilik ve hattâ üstünlük dâvasına” girişti; böylece ikisi
b irlik te e h e m m iy e t k a z a n d ı128.

8. Karahanlı ve Gazneliler ile Münâsebetler

K aynakların k ifâyetsizliğine rağ m en S elçuk-oğulları ara sın d a b ir m ü d ­


d e tte n b eri b ir ayrılığın m ev cu t b u lu n d u ğ u gözü k ü yor. T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­
le rin A rslan yabgu-A li T ek in ittifak ı d ışın d a kalm aları sebebi de b u d u r. H a t­
tâ m evkiini k u v v e tle n d ire n Ali T ekin m ü tte fik i ve kayın p e d e rin in yeğenleri

126 Mîrhvvând, IV, 72.


127 M îrhw ând, IV, 72; İbn ül-Esîr, IX, 163.
128 Mîrhvvând, IV. 72; İbn ül-Esîr, IX, 163; İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Sibt İbn ul-Cevzî,
M ir’ât uz-zaman, T opkapı 2907 (XII), 91b.
SELÇUKLULARIN MENSİ 11 III VI İl K III Vllll I III 8 9

ü ze rin e y ü rü y erek o n ları İtaate alm aya ça lışm ıştır. Böylece B uğra H a n ’dan
kaçan ve şim di de A 'li T e k in 'in h ü c u m u n a u ğ rayan T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler
çok zo r b ir devreye g irdiler. Bu en d işeli d u ru m d a iki k a rd e şin verdikleri
karara göre, T u ğ ru l-b eg "geçilmesi güç çöllere” çek ilirk en Ç ağrı-beg d e 3.000
kişilik bir süvari kuvveti ile uzak A nadolu’da bir keşif seferine ç ık tı129.
Selçuk’u n b u k u d re tli ve cefâkeş to ru n la rı, m u a zza m b ir m esâfed e b u ­
lu n an A n ad o lu g azasın a te şe b b ü s e tm e k le cid d en çok ü m itsiz b ir d u ru m d a
b u lu n u y o rla rd ı. H o rasan g azilerin in sık -sık y a p m a k ta o ld u k ları A n ad o lu
seferleri o n la ra b u te ş e b b ü s ü te lk in e tm iş idi. G erçek ten 353 ve 355 (963 ve
965) y ılların d a H o ra sa n g ö n ü llü leri 5 .0 0 0 ve 2 0 .0 0 0 kişi h alin d e A zerbaycan
ve M eyyâfârikîn yolu ile u çlara (‘Avâsım-Sugur) v arm ışlar; A dana, T a rsu s ve
M asisa şe h irle rin e d ağ ılarak ta a rru z a geçen B izanslIlara karşı cihâd y a p m ış­
lardı. İçlerinde âlim ve şey h ler b u lu n a n ve A llah y o lu n d a sefer yap an bu
g ö n ü llü le rin b ir ç o ğ u n u T ü rk le r teşk il e d e rd i130. B üveyhîlerden ‘A d u d ud-
D evle z am a n ın d a (949-983) ve 1006 y ılın d a b ile Yavgulu (Yavgıyan) O ğ u z la n
da b u gazalara k a tılm ışla rd ı131.
İşte Ç ağrı-b eg de b u a n ’aneye uyarak, 1018 yılında, 3 .0 0 0 süvari ile H o ­
rasan, Rey ve A zerb ay can yolu ile A n ad o lu seferin e çıkıyordu. S u lta n M ah-
m u d ’u n h id d e tin e ve b u geçişte, gaflet g ö sterd iğ i için, T û s vâlisini azarla­
m a sın a seb ep o lan b u akıncı kuvveti ile Ç ağrı-beg A zerbaycan’a vardığı za­
m an o ra d a d a h a ö n ce gelm iş T ü rk m e n le r ile k a rşıla ştı ve on ları d a yan ın a
alarak V an havzası (V a sp u ru g a n )n d a b u lu n a n k ü ç ü k E rm en i krallığı to p ra k ­
ların a girdi: “T ü rk le r V asp u ru g a n (İslâm k ay n ak ların d a Başfurkan) bö lg esin i
istilâ ve bazı kaleleri z a p te ttile r; h ıristiy a n la rı k ılıçtan geçirdiler... B ugüne
k ad ar asla T ü rk süvarisi g ö rm eyen E rm e n ile r o n ların garip m a n za rasın ı
m ü şâ h a d e e ttile r; yaydan silâhları ve dalgalanan uzun saçları vardı132...” S elçuk­
lu ların G ö k -tü rk le r ve K arah an lılar gibi arkaya sark an u z u n saçları o ld u ğ u n a
d air b u kaydı b a şk a eski kay n ak lar d a te ’y it e d iy o r133. Ç ağrı-beg b u ilk A n a­
d o lu k e şif seferin i y a p tık ta n ve A zerb ay can ’da k e n d isin e iltih â k e d e n T ü rk ­
m e n le r ile v e d â la ştık ta n so n ra, aldığı g a n im e t ile, M erv’e ve o ra d a n B uhârâ
civarına vardı. T u ğ ru l-b eg ile b u lu şu n c a çok sevindiler. Ç ağrı-beg k ard eşin e

129 M îrhw ând, IV, 73.


130 İbn Miskveyh, VI, 201, 222-227; İbn üI-Esîr, VIII, 188; İbn Funduk, 14.
131 Siyâset-nâme, s. 70; İbn Funduk, 51, 267 (m etin: Nâvegiyan; aşağıda III, 10’daki Yabgu-
lular bahsine bak.).
132 Urfalı M athieu, Chronique, trc. E. D ulaurier, Paris, 1858, s. 41.
133 St. Julien, Documents sur les Tou-kiue, Paris, 1877 s. 7; E. Chavannes, Documents sur les
Tou-kious s. 94; Kâsgarli M ahm ud, I, 375; İbn ul-Cevzî, IX. 38; A lbert d ’Aix, trc. M.
Buizot. II, 8. s. 21. H azarlar da ya saçlı veya tıraşlı idi (D unlop, Jewish Khazars, s. 29).
90 SELÇUKLULAR IAKİMİ

bu seferin hikâyesini an latırk en , d a h a so n ra K utalm ış, A fşin ve d iğ e r T ü rk ­


m en bey lerin in R u m lar h a k k ın d a te k ra rla d ık ları “bize karşı koyacak bir kimseye
rastlamadım” ifâdesi ise m ü sta k b e l fe tih sa h a sın ı ve T ü rk y u rd u n u işare t
etm iş olsa g e re k tir134. Bu d ö n ü ş te n s o n ra yeni T ü rk m e n le r de T u ğ ru l ve
Çağrı beyler e tra fın d a to p la n ıy o r ve k u v v etlen iy o rlard ı. A rslan yabgu bu
ço ğ alm an ın T ü rk is ta n ve H o ra sa n h ü k ü m d a rla rın ı k ışk ırtacağ ın ı söylüyor
veya y eğ en lerin i “kıskanarak” çöllere d ağ ılm aların ı tavsiye ed iy o rd u . O n la rın
d a b u tavsiyelere u y arak d ağ ılm aları h u s û m e t c ep h esi ve ta k ib in devam ey­
lediğini g ö ste riy o r135.
S âm ân îlerin in k ıra z ın d a n so n ra T ü rk is ta n ’d a b o z u la n siyasî m u v âzen e
Ali T e k in ’in B u h ârâ’d a k u rd u ğ u d ev let ile te e s s ü s e d er oldu. Lâkin S âm ân î­
le rin m ira sın a k o n m a k istey en G azn eliler ile K arah an lılar Ali T e k in ’e karşı
birleştiler. Bu seb ep le K arah an lılarm en b ü y ü k h ü k ü m d a rı K adir H a n 136 ile
S u ltan M ah m u d , 4 16 (1025) yılında, çok ta n ta n a lı b ir şekilde b u lu şa ra k
“bütün İran ve Tûrân” m eseleleri ü z e rin d e a n laştılar. H o rasan ve H ârizm
G aznelilerd e kalm ak , Şark ü lk eleri de K arah an lılara aid b u lu n m a k ve C ey­
h u n n e h ri sın ır te şk il e tm e k ü zere S âm ân î d ev letin i ta k sim e ttile r. A n laş­
m an ın b ir m a d d e si Ali T e k in ’in h ü k ü m e tin e so n verm ek, diğeri de S elçuklu­
ları H o ra sa n ’a n a k le tm e k idi. H an su ltan a: “Türkistan’dan memleketime gelen ve
yıllarca Nûr-i Buhârâ ile Semerkand arasındaki otlakları ellerinde tutan bu kavmin
çok askeri vardır. Selçuk’un oğulları kendi kavmi arasında çok itibâr ve saygıya sahip
olup, padişahlık dâvâsındadırlar. Eğer onlar senin Hindistan seferlerinin birinde
hükümdarlık dâvasına kalkarlarsa netice müşkil olur” m ü talâa sı ile M a h m u d ’u
onları H o ra sa n ’a n ak le râzı ediyor; b u sâyede k e n d ile rin d e n k u rtu lu y o r idi.
Bu d u ru m a rtık O ğuz m u h â c e re tin in b aşlad ığ ım ve gittikçe kuvv etlen d iğ in i
de g ö s te rm e k te d ir137.
İki h ü k ü m d a rın b u lu ş m a s ın d a A li T ek in ve A rslan yabgu çöllere kaç­
m ışlardı. S u lta n M a h m u d S elçu k lu lara elçi g ö n d e re rek k o m şu lu k ve d o stlu k
icabı re isle rin d e n b iri ile g ö rü şm e k iste d iğ in i bild irdi. Ali T e k in ’in çekilm esi
dolayısı ile iki h ü k ü m d a rd a n b iri ile a n la şm a lü z u m u n u duyan ve h u k u k a n

134 M irhw ând, IV. 73; A bu’l-Farac, 196; H aşan Yezdi, Câmi ut-tavârih, Fâtih 4507; 171a; J.
Laurent, Byzance et les Turcs Seldjoucides, Nancy, 1913; e. 16. Kisravi Tabrizi, Şahriyârân-i
gumnam, T ahran 1308, II, 58-64; İ. Kafesoğlu, “Doğu A nadolu’ya ilk Selçuk akını”,
Köprülü armağanı, s. 270.
135 M irhvand, IV, 73.
136 Bu ad A rapça olm ayıp T ürkçe k u d ret ve kuvvet m ânasında bir kelim edir ve kara-hü-
küm darlarına verilm iştir. (Kâşgarlı M ahm ud’un Dîvân indeksine bak.). T ürkçenin fo­
netik tekâm ülü Kayr han adı olduğu gibi P. P elliot’ya göre “katır" (hayvan) da buradan
gelir.
137 Bk. Bölüm II. bahis 6.
SELÇUKLULARIN MENŞEİ l Rİ VI İl K III VİHII Mİ 91

S elçuklu ların reisi b u lu n a n A rslaıı yabgu, ark ad aşları ile b irlikte, S ultan
M a h m u d ’a g itti. S u ltan b ir ziyâfet m eclisin d e A rslan y a b g u ’yu, oğlu K utal-
m ış’ı ve d iğ er a rk ad aşların ı yakalayıp H in d is ta n ’a g ö n d erd i ve K alincar kale­
sin d e h a p se tti. B ilâhare T ü rk m c n le rin o n u k u rta rm a te şe b b ü sle ri o ld u ise de
yalnız K u talm ış çö llerd en kaçarak B u h ârâ civ arın d a T ü rk m e n y u rd u n a varıp
k u rtu ld u 138.
S u ltan M ah m u d K arah an lılar ile ittifa k ve sıh riy et k u rd u k ta n ve A rslan
yabgu ve a rk ad aşların ı y ak alad ık tan s o n ra o n u n y u rd u n u ve oym aklarını
yağm alattı ve 4 .0 0 0 h â n e lik cem âatin i d e H o ra sa n ’a n a k le d erek N asâ ve
Bâverd arası çöl b ö lg esin i b u T ü rk m e n le re o tla k verdi. A rslan y ab g u ’dan
so n ra bu T ü rk m e n le r Y ağm ur, Kızıl, Buğa, G ö k taş ve A nasıoğlu adlı beyle­
rin id â re sin d e kaldılar. Ç ok akıncı ve faal b ir h ay at sü re n b u T ü rk m e n le ri
d iğ erle rin d e n ay ırm ak için o n lara “Irak Oğuzları” veya A rslan y a b g u ’ya
n isb e tle Yabgulular (Yavgıyân veya A rap ça Yâvgiyya) adı v e rilm iştir ki, b u son
isim so n raları istin sa h h atâları y ü z ü n d e n a n laşılm az bir şekle girm iş ve is­
yan e d en d iğ er O ğ u zlara d a te şm il e d ilm iş tir139.
S u lta n M a h m u d N asâ, Bâverd ve Farâva (Kızıl A rvat) h alk la rın ın şik â ­
y etleri veya d ev let m e m u rla rın ın zu lü m le ri dolayısı ile Y abguluların etrafa
akınları ü z e rin e T û s vâlisi A rslan C âzib ’i b u T ü rk m e n leri cezalan d ırm ağ a
gö n d erd i. B ozguna u ğ ray an T ü rk m e n le r D e h ista n veya B alhan d ağ ların a
sığ ın arak teh lik ey i a tla tıy o r ve te k ra r a k ın la rın a girişiyorlardı. Böylece
T ü rk m e n le ri te n k il im k ân ı olm ayınca su lta n , 4 1 9 (1 0 2 8 )’da, o rd u su ile b iz­
zat h a re k e te geçti. T ü rk is ta n ’d an göçüp o n la ra k a tışa n O ğ u zlar ile g ittik çe
m ik ta rla rı a rta n b u T ü rk m e n le r G azne su lta n ı tarafın d a n p e rişa n edildi.
4 .0 0 0 k ad arı e sir ve k a tle d ile n b u T ü rk m e n le r Irak, A zerbaycan ve şark î
A n a d o lu ’ya b ir ço k ak ın lar y ap arak çok m aceralı b ir hay at geçirdiler. Çağrı-
b e g ’d e n so n ra A n a d o lu ’ya yapılan ikinci ve d iğ er ak ın la r b u O ğ u zlar ta ra ­
fından v u k û b u lm u ştu r. B u n u n la b e ra b e r o n la r yine de H o ra sa n ’daki y u rtla ­
rın a d ö n ü y o r ve sık ışın ca da D e h ista n ve B alhan dağ ın a kaçıyorlardı.
M a h m u d ’d an so n ra S u ltan M es’u d b u n la rı b ir d ah a h iz m e te aldı ise de,
G azneliler ile m ü c â d e le leri ek sik o lm adı. O n la rın bu akınları ile reisleri
A rslan y a b g u ’y u k u rta rm a ğ a ç alıştık ları ve h u su siy le 4 2 2 (1 0 3 1 )’de o n u n
h a p iste n g ö n d erd iğ i b ir h a b e r ü z e rin e istilâ ve savaşlarını şid d etlen d ird ik leri
g ö rü lü y o r, ki b u cih e t k aynaklarca da zik red ilm iştir. B una rağ m en b u n d a

138 Gerdizî, 63-67; Râvendî, 87-92-, Cûzcânî. 272; 290; Mîrhvvând. IV, 73; İbn ül-Esîr, IX,
130, 131, 163; Z âh ir ud-D în N îşâpûrî, 10-12; Reşîd ud-D în, A. Ateş, 6-10.
139 Bk. aşağıda, böl. III, bahis 10.
9 2 SELÇUKI Ul AK I AHİMİ

m uvaffak o lam ad ılar ve A rslan yabgu h a p iste iken öldü. T ü rk m e n le r d ağ ıl­


d ılar, beylerin e n isb e tle K ızıllar (K ızılyân), Y ağ m u rlu lar (Y ağm uryân) kolla­
rın a ayrıldılar ve çok te h lik e le re u ğ rad ılar; lâk in y ine d e ü m it ve en erjilerin i
k ay b etm ey erek m ü c â d e le lerin e d ev am la A rslan y a b g u ’n u n to ru n la rı e tra fın ­
d a to p la n a ra k b ilâh are T ü rk iy e S elçu k lu ları d e v le tin in k u ru lu ş u n a h iz m e t
e ttile r140.

9. Ali Tekin ile Mücâdele ve H ârizm ’e Göç

T u ğ ru l ve Ç ağrı-beg am caları A rslan yabgu ile ‘Ali T ekin arasın d a k i itti­


fak d ışın d a ve m u h â sım b ir d u ru m d a k alm ışlard ı. S u ltan M ah m u d ve K adir
H a n ’ın g elişlerin d e u zak laşm ışlar; h a ttâ s u lta n ın o n lara d a elçi g ö n d erip
H o ra sa n ’d a k e n d ile rin e y u rt vaadi tek lifin e de k a n m a m ışla r ve A rslan yab­
g u ’n u n â k ib e tin e u ğ ra m a k ta n k u rtu lm u ş la rd ır141. M â v e râü n n e h r b u lu şm a ­
sın d a n so n ra s u lta n B elh’e ve h an d a K âşg ar’a d ö n ü n c e Ali T ekin çölden
çıkarak d e v le tin e sah ip olm ağ a başladı. A rslan yabgu ve T ü rk m e n le ri a rtık
m ev cu t b u lu n m a d ığ ı için T u ğ ru l ve Ç ağrı beylere elçi g ö n d erip on ları m ü ş ­
te re k d ü şm a n la ra k arşı ittifa k a ve h a ttâ devleti a ra ların d a tak sim e d âv et etti.
Lâkin Ali T e k in ’in eski d ü şm a n lık la rın ı h a tırla y a n ve k e n d isin e güvene-
m eyen Selçuk b aşb u ğ ları b u teklifi k ab u l e tm e d ile r. Selçuk’u n to ru n la rı a m ­
caları A rslan yabgu ile b o z u şm u ş o ld u k ları h ald e yin e de o n a ve m evkiine
saygı gösteriy o r; d a h a m ü tev azı, fak at çok ih tiy atlı h a re k e t ediyorlardı. A rs­
lan y ab g u ’n u n sa h n e d e n çek ilm esi ü z e rin e T u ğ ru l ve Çağrı beyler a rtık Sel­
ç u k lu ların rak ip siz reisleri o ld u lar. B u n u n la b e ra b e r A rsla n ’ın esâ reti ile
d iğ er am caları İn an ç (M usa) Bey’i y ab g u lu k m a k a m ın a g etirm ek istiyorlardı.
K aynaklarda b azan İn an ç yabgu, b azan M u sa yabgu ve b azan d a sadece
Yabgu adı ile k ay d ed ilen ve çok defa d a b a şk a şa h ıslar sanılan İnanç Bey pek
sâkin b ir ta b ia ta sah ip idi ve d irây etli y eğ en lerin e uyar ve o n la r ile b irlik te
h a re k e t ed erd i. Bu d av ran ışı sebebi ile eski m ü ellifler on u T u ğ ru l ve Çağrı
b eylerin ü ç ü n c ü k ard eşi san m ışlard ı. M ik â’il o ğ u lların ı ittifak veya ita a te
alam ayan Ali T ek in b aşk a b ir siyasî te d b ire b aşv u rd u . F ilhakika S elçuk’un
d ö rd ü n c ü oğlu Y u su f Y ınal’a elçi, h il’at ve h ed iy eler gön d erip o n u Yabgu
ilân e tm e ğ e ve b u sâyede h e m S elçukluları b irb irin e d ü şü rm eğ e , h e m de

140 Bayhâkî, s. 60, 78, 287-280, 316, 448, 481-485; Gerdîzî, s. 70 vd., İbn ül-Esîr, IX, 131,
163; Baybars M ansûrî, Zubdat ul-fıkra, Feyzullah Efendi, No: 1450, 56b - 58b; İbn
H allikân, Vafayât, K ahire 1209, II, 58.
141 Mirhvvând, IV, 73.
SELÇUK! UI ARIN M IN ŞI 11 Rİ VI İl K III Vllll I Rİ 9 3

tâbiiyete alm ağa çalıştı. Rivâyete göre Y u su f Ym al bu teklife yanaşmış; fakat


M ik â ’il-oğulları buna fırsat vermemişlerdi.
Ali T ek in k e n d isin e bağlı ve âle t b ir yabgu tâyini te ş e b b ü s ü n d e m uvaf-
fakiyetsizliğe u ğrayınca S elçu k lu lara k arşı A lp -k ara B arânî’n in k u m a n d a ­
sın d a b ir o rd u g ö n d erd i, v u k û b u lan ç a rp ışm a d a Y u su f Ym al ile b irlik te bir
çok Selçuklu şe h it oldu. K u rtu la n T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler az z am a n d a to p a r­
landılar. 4 2 0 (1 0 2 9 )’d a A lp A rsla n ’ın d o ğ u m u n u u ğ u rlu sayan S elçuklular,
421 (1 0 3 0 )’de, h a re k e te geçip b a şta A lp -k ara ve süvarileri, o lm ak ü zere Ali
T e k in ’in 1.000 a sk e rin i ö ld ü rm e k s u re ti ile in tik a m aldılar. F ak at Ali Te-
k in ’in te k ra r sa ld ırışa geçm esi ile p e k çok kayıp verdiler. A rtık b u d u ru m d a
S elçuklu lar y u rtla rın ı terk ed ip , 4 2 3 (1 0 3 2 )’de 1 5 .000 h ân e (çadır) h âlinde,
H âriz m ’e d o ğ ru çekildiler. G azn eliler v ezirin e b aşv u ru p H ârizm vâlisi A ltu n -
ta ş ’ta n h u d u d ü z e rin d e aldıkları D a rh â n (A n dargan) y u rd u n a k o n d u la r142.
İlk iki m ü e llif Y u s u f u M u sa ’n ın oğlu s a n m a k ta ise de bab ası M u sa yabgu
iken ve am cası d a d u ru rk e n böyle b ir k im se n in b u m ak a m a g etirilm e si h u ­
k u k ve a n ’aneye aykırı idi. E sâsen Y u s u f u n S elçuk’u n oğlu Y u su f Ym al ol­
d u ğ u n u d a m ey d an a k o y m u ş idik. Y u s u f u n ö lü m ü n d e n so n ra o n a m e n su p
Yınallılar(Yınâliyân)m id âresi o ğ u lla rın d a n m e ş h û r İb ra h im (bin) Y ınal’a
in tik al e tti ki, o d a b ab ası gibi u m u m iy e tle T u ğ ru l ve Çağrı beyler ile b irlik te
çalışıyor idi.
Selçuklular H â riz m ’e g eld ik ten so n ra, y eni şa rtla rın icabiyle, Ali T ekin
ile anlaştılar. S u lta n M a h m u d ’u n ö lü m ü ve G azn e’de başlayan ta h t kavgası
ü z erin e S u ltan M e s’u d Ali T e k in ’in y a rd ım ın a b aşv u rd u . Lâkin ta h tı elde
edince, b ab ası gibi, K arah an lılar ile d o stlu ğ u tazeleyen M es’ud, H ârizm vâli­
si A ltu n ta ş ’ı B u h ârâ seferin e m e m u r e tti. Ali T ekin, b u nâzik d u ru m d a , Sel­
çukluları ve T ü rk m e n le ri “tatlı söz ve güm üş” ile tu tu p k en d isin e yardım cı
y a p tı143. B u h ârâ’yı te rk e d e n Ali T ek in ile A ltu n ta ş arasın d a D a b û siy e ’de,
1032’de v u k û b u la n sav aştan so n ra A ltu n ta ş ’ın ö lü m ü d u ru m u değ iştird i.
Z ira oğlu H â ru n , 1 0 3 4 ’de Ali T ekin ve S elçuklular ile ittifak yaparak, G az-
n elilere k arşı istik lâl sav aşın a girdi. H â ru n S elçu klulara çok kıym etli h e d i­
yeler verd i ve o n ları, ta h sis eylediği R ab ât M âşa’d a k o n d u rd u . Bu sırad a idi
ki, Selçukluları, casu sları v âsıtası ile, tâ k ip ed en ve ara ların d a “kadîm bir kin,
kan ve düşmanlık” b u lu n a n C en d em îri Ş âh-M elik 1034, T e şrin I.’de, çöl yo­
lu n d a n g elerek o n ları, k u rb a n b ay ram ın ın d ö rd ü n c ü günü, m ü th iş b ir b ask ın
ile v u rd u . 8 .0 0 0 kişi ö ld ü rü ld ü ; b ir çok kadın, çocuk, altın ve m alların ı alıp

142 İbn ül-Esîr, IX. 164; Mirhvvând, IV. 73 vd., Bayhâkî, 828; Fahr ud-D în Râzî, 59b.
143 Bayhâkî, s, 541.
9 4 .SELÇUKLUI AK I Alili ll

d ö n d ü . Bu âni ve k o rk u n ç baskın ile şaşıran S elçuklular, m ü tte fik le rin in bir


te rtib in e k u rb a n g ittik leri inancı ile, C e y h u n ’u b uz ü z e rin d e n geçerek Ri-
bât-ı N e m e k ’e vardılar. N ite k im İbn u l-E sîr ve M îrh w ân d d a H ârizm şâh H â-
ru n ’u n S elçu k lu lara su ik a st yaptığı k a n a a tin d e d irle r. B u n u n la b e ra b e r H âru n
S elçuklu lara elçi g ö n d erip çok ü z ü ld ü ğ ü n ü b ild ird i; çok m al v ererek vaadler-
de b u lu n d u ve o n ları te k ra r eski y u rtla rın a d ö n d ü rd ü . B una m u k ab il Şah-
M elik’e de te e ssü fle rin i b ild ird ik te n so n ra, 13 T e şrin II. 1034’de o n u n la
C eyhun ü z e rin d e b ir gem id e b u lu ş tu . F ak at H â ru n Şah-M elik ile S elçuk­
luları b a rıştırm a te ş e b b ü s ü n d e o n u ik n a ed em ed i. B u n u n la b erab er, H â-
r u n ’u n 3 0 .0 0 0 kişilik o rd u s u n u gören Şah-M elik, S elçukluları tâk ip ce sa re­
tin i g ö sterem ey erek , sessizce, C e n d ’e d ö n m e k z o ru n d a kaldı.
H âru n G azn elilere karşı sav aşırk en 1 0 3 5 ’de Ali T e k in ’in ö lü m ü ile bu
m ü tte fik in i k ay b etti. Bir m ü d d e t so n ra d a k en d isi, S u ltan M es’u d ’u n bir
su ikasdı ile ö ld ü rü ld ü . S elçuklular b ir y an d a n Şah-M elik, b ir yan d an da, Ali
T ek in o ğ u lla rın ın d ü şm a n c a d av ran ışları dolayısı ile, H o ra sa n ’a göçm ek
m ec b u riy e tin d e k aldılar. E sâsen b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti de başlam ış ve Bay-
h â k î’n in d e dediği ü z e re “henüz Selçuklular gelmeden önce Horasan Türkmenler ile
dolmuş” b u lu n u y o rd u . H a ttâ S elçu k lu lar d ışın d a T ü rk m e n istilâları o derece
yayılm ış idi ki, H arizm , H o rasan , M erv, T irm iz, K ubâdiyân, K irm an ve Irak
tarafları O ğ u zlar ile d o lm u ş; “B ağdad’ın eld en çıkacağı k o rk u s u ” bile h isse ­
d ilm iş idi. T ü rk is ta n 'd a n b aşlayan b ü y ü k n ü fu s h a re k e tle ri ve T ü rk kavim -
le rin in b irb irin i tazyiki esas âm il o lm ak la b e ra b e r Ali T ekin ile H â ru n ’un bu
T ü rk m en le ri ta h rik i ve G azne to p ra k la rın a geçirm esi rivâyeti de d ik k a te şâ-
y â n d ır144.

10. Horasan’a Göç ve Muhtariyet

S elçu k lu lar a rtık H â riz m ’de o tu ra m a z h ale gelince, 1035 b ah a rın d a ,


10.000 süvari ile C e y h u n ’u geçip H o ra sa n ’a vardılar; M erv, S arahs ve Fa-
râva çölü b ö lg esin d e y u rt t u ttu la r 145. S elçuklular, böylece, çok çetin m ü c â­
d e leler ile geçen ta k rib e n 70 yıl içinde C e n d ’e, M â v e râü n n e h r’e, H â riz m ’e ve
so n olarak d a H o ra s a n ’a göçm ek s u re ti ile d ö rt d efa y u rt d eğ iştiriy o rlard ı.
O n ların a rk a sın d a n d a Y ınallılar yâni İb ra h im Y ınal g ru b u geldi. B unların
gelişi ile A rslan yabgu T ü rk m e n le ri, eski d ü şm a n lık y ü zü n d e n , Irak to p ­

144 Bayhâkî, 524, 526, 532-538, 541, 585, 571, 527-533; İbn ül-Esîr, IX, 164; Mîrhvvând,
IV. 74; Cuzcanî, 282.
145 Bayhâkî, 571-574, 827.
SELÇUKLUl ARIN MI NŞI 11 Kİ VI İl K III V İIIII Kİ 9 5

rak ların a k açtılar. İnanç yabgu, T u ğ ru l ve Çağrı beyler b u ray a gelince derh al
S ultan M es’u d 'a bir m e k tu p g ö n d erip , a sk erî b ir h iz m et karşılığı bu yurdu
k e n d ile rin e v erm esin i diled iler. T a rih î b a k k ım d an çok m ü h im bir vesika
teşkil e d en bu m e k tu p ta Selçuk b aşb u ğ ları H o ra sa n ’a göçm ek z o ru n d a b u ­
lu n d u k la rın ı, d ü n y a d a k e n d ile rin e sığınacak b ir yer k alm ad ığ ın ı acıklı, fakat
vekarlı b ir dil ile b ild iriy o rla rd ı146. F ak at S u lta n M es’ud, b a b a sın ın A rslan
yabgu O ğ u zların ı H o ra s a n ’a geçirm ekle n asıl b ir h a tâ işlediğini ve o n la rın ne
gibi gaileler çıkardığını beyân e ttik te n so n ra şim di 10.000 süvariye sahip
S elçuk lu ların m e m le k e t içinde n e d erece b ir te h lik e teşk il edebileceğini b e ­
lirtiyor, red cevabı v eriyor ve dîvân âz â sın ın b u n la rı him âyeye alarak d ü ş ­
m an b ir d u ru m a so k m a n ın m a h z u rla rın ı b e lirte n ifâdelerine itib â r etm iy o r­
du.
S u ltan M es’ud, b u d ü şü n c e ile, 1035 h a z ira n ın d a B eg-toğdı k u m a n ­
d asın d a b ü y ü k b ir o rd u y u S elçu k lu lar ü z e rin e g ö n d erd i ve b aşın a b ü yük
gaileler açan ve s u k u tu n a seb ep o lan sav aşlard an ilkine başladı. B u nunla
b era b e r B eg-toğdı ilk önce S elçukluları gafil avlayarak b o z g u n a u ğ ra ttı ve
Ş ah-M elik’in y ağ m asın d an a rta k alan m alların ı ve birçok da e sir aldı. G azne
o rd u su b u g a n im e tin ta k sim i ile u ğ ra şırk e n Ç ağrı-beg âni b ir h a re k e t ve
b askın ile b u o rd u y u 1035 te m m u z u n d a H isâr-ı T ak m ev k iin d e m ü th iş bir
h ez im e te u ğ ra ttı. S u lta n a şid d e t te d b irle ri tavsiye ed en B eg-toğdı ve ask e rle ­
ri p erişa n lık ve k o rk u için d e N îş â p û r’a k açarak k u rtu ld u la r. B üyük b ir dev le­
te karşı ilk d efa b ü y ü k b ir zafer k azan an S elçu k lular “O kadar çok altın, gü­
müş, silâh, âlet, elbise ve hayvan elde ettiler, ki hayret içinde kaldılar”147.
Selçuk b aşb u ğ ları, b u zafere rağ m en , g u ru ra k ap ılm am ak ve b a rış y o lu ­
nu aram ak su re ti ile a sk erî o ld u ğ u k a d a r siyasî b ak ım d an d a çok k u d re tli
in san o ld u k la rın ı g ö sterd iler. Bu savaşı ailelerin i ve evlerini k o ru m a k m a k ­
sadı ile y a p tık la rın ı b ey ân ile su lta n a ö z ü r d ile m ek te n de geri k alm adılar.
Elçiler v âsıtası ile g iriştik leri a n la şm a m ü z a k e re lerin d e evvelce m e k tu p la
iste d ik le rin i, b u zaferd en so n ra eld e e ttile r. F ilh akika S u ltan M es’û d Selçuk
re isle rin e h il’at, san cak lar ile b irlik te b ir m e n ş û r (ferm an) g ö n d e re re k N a-
sâ'yı T u ğ ru l-b e g ’e, D e h is tâ n ’ı Ç ağ rı-b eg ’e, ve Farâva’yı (K ızıl-arvat)da İnanç
Y abgu’ya tefviz e tti ve k e n d ile rin e H o ra sa n ’a m a h su s olan “D ihkan” u n v a ­

146 Bayhâkî, 572 vd.; Gerdizî, 80; Cuzcânî, 283 vd.


147 Bayhâkî, 574 v.d., 579-501. 642 vd., İbn ül-Esîr, IX, 164; Mîrhvvând, IV, 74; Râvendî,
95; Ahbarud-devle, 5 vd., Z ahir ud-D în N işapûrî, 15; Reşîd ud-D în, II, 5, s. 13 v.d;
Cuzcanî, 293; B arthold, 300; M. Köymen, II, 50.
9 6 SELÇUKLULAR I AKİMİ

nını verdi. 29 T e m m u z 1035’de (21 Şevval 4 26) M erv vâlisi bu hâk im iy et


sem b o llerin i b ir m e râ sim alayı ile S elçuklu y u rd u n a g ö n d e rd i148.
S elçuklular, böylece, a sk e rîsin d e n d a h a m ü h im o larak siyasî b ir zafer
kazandılar; m u h ta r b ir y u rt ve idareyi sağlayan b u h u k u k î vesik a ve h â k im i­
yet alâm etleri ile de a rtık yeni b ir d ev letin çek irdeğini k u rm u ş oluyorlardı.
B undan b aşk a b u n eticeyi alm ak la n e fisle rin e itim a d gelm iş; b ü y ü k b ir dev­
leti y en eb ilecek leri k an a a ti u y an m ış idi. Böylece u z u n ve te h lik eli bir dev re­
den so n ra teselli b u lm u şlar; n isb î b ir h u z u ra k a v u şm u şlard ı. S elçu k lu lar bu
yeni y u rtla rın d a devam lı O ğ u z göçleri ile d e çoğalıyor ve k u v v etleniyorlardı.
Bu an laşm ay a rağ m en S elçu k lu lar ile G azn eliler a ra sın d a b ir itim a d hâsıl
olam am ış ve iki ta r a f d a b irb irlerin i k u şk u ile tâ k ip eylem işlerdi. Z ira Gaz-
n elilere göre "Selçuklular büyük hayaller” peşindedir. N itek im o n la rın te n h a d a
“Sultanın hil’atleri ile alay etmekte” oldukları, o n u n g ö n d e rm iş b u lu n d u ğ u kü-
lâhları fırlattık ları h a b e rle ri g e liy o rd u 149. Ö te y an d a n d a T ü rk m e n le r h er
tarafı istilâ ediyor; eski d ev irlerd e g elm iş ve y erleşm iş b u lu n a n T ü rk le rd e n
so n ra şim di d a h a b ü y ü k k itle le r h â lin d e ak arak M âv erâü n n eh r, H ârizm , H o­
rasan, S îstan O ğ u zlar ile d o lu y o rd u . B üst, G uzg ânân, S arahs ak ın ve yağm a­
lara u ğ ru y o rd u . D u ru m u kavrayam ayan G azn eliler d iğer T ü rk m e n le rin h a re ­
k etle rin i d e S elçu k lu lara m al e d iy o rla rd ı150.
Bu d u ru m d a iki ta ra f da b irb irle rin e k arşı h a z ırla n m a k ta idi. S elçuklular
artık k o m şu la rı ile de m ü n â se b e te g eçerek e m n iy et ted b irleri alıyorlar; H â-
ru n ’u n y erin e geçen H ârizm -şah İsm â ’il de istik lâl h a re k e tin e devam ile
Selçuklular ile d o s tlu k k u ru y o r; A rslan H a n ’a m u k ab il B uğra H an da
G aznelilere k arşı Selçuk reislerin e k en d i “damga"sı ile m ü h ü rle n m iş m e k tu p ­
lar g ö n d eriy o r ve zafe rlerin d e n dolayı o n ları te b rik ediyordu. Bu se b ep le r ile
S u ltan M es’û d b ü y ü k hâcib (k u m a n d a n ) Sü-başı'yı 15.000 kişi ile H orasan
o rd u su k u m a n d a n lığ ın a , b aşk a b ir o rd u y u d a H e ra t’a gö n d erd i. Bu h a re k e t
k a rşısın d a e n d işe le n e n S elçu k lu lar b ir y an d a n H ârizm -şah İsm â ’il ile te m a sa
geçerken b ir y an d an d a s u lta n a b ir elçi g ö n d e rip b ir k u su r işlem ed ik lerin i,
C eyhun ve B alhan dağı y o lların ın açık b u lu n m a sı dolayısı ile yapılan istilâ ve
ak ın ların d iğ e r O ğ u zlara a it o ld u ğ u n u b ild iriy o rlardı. B u n u n la b e ra b e r yine
de y u rtla rın ın d a rlığ ın d an , h a lk la rın ın ço k lu ğ u n d a n şikâyet ed erek M erv,
S arahs ve B âverd şe h irle rin in verg ilerin i m aaş (bîstegânî) olarak istiy o r ve

148 Bayhâkî, 505-508; M írhw ánd, IV, 74; İbn ül-Esîr, IX, 165; Cuzcânî, 204; Köymen, II,
67-70.
149 Bayhâkî, 599; İbn ül-Esîr, IX, Ahbâr ud-devle, 5.
150 Bayhâkî, s. 604; Gerdizî, 83; Tarih-i Sîstan, T ahran, 1314, s. 264.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI İl K 1)1 V İR I1 1(1 9 7

bu n a m ukabil askerî h iz m e t tek lifin d e b u lu n u y o rlard ı. S elçu k lu lar bu siyasî


incelik ve o lg u n lu k ile h a re k e t e d e rk e n su lta n ın te h d itle rin i a n lam ak ta; fa­
kat b u n a karşı da, z a a f gö sterm ey erek , m e s ’u liyeti o tarafa y ü k le m e k te ve iş
bu reddeye gelince de m eydan o k u m a k ta d ırla r. G erçek ten N îşâ p û r’a ve
H e ra t’a g ö n d e rile n o rd u la ra işaretle: “E ğer k a sd ed e rle rse biz d e m ü dafaaya
geçeriz; b u ta k d ird e arad ak i h ü rm e t kalkar; b u seb ep le k a ra r size a ittir ”
kaydı bu d u ru m u m ey d an a k o y m ak ta ve S elçu k lu ların k o rk m ad ığ ın ı g ö ste r­
m e k te d ir151. Bu m e k tu p ve ta le p le rd e n h id d e tle n e n S u ltan M es’ûd: “Bir yan­
dan Horasan’ı kalbur hâline getirdiler, bir yandan da bu süslü sözleri söylüyorlar”
diyerek a n la şm a tek lifin i re d d e tti. H a ttâ b u d ev re n in h â d isele ri e sn a sın d a
h a p iste n çık arılarak B elh’e g etirilen A rsla n y a b g u ’n u n b u m a k sa t ile k u lla­
n ılm ak iste n d iğ i de rivâyet ed iliy o r152.

11. Selçukluların İstiklâl Kazanması, 1038

A n laşm a te ş e b b ü s ü n ü n b aşarısızlığ a u ğ ra m a sı b irb irin d e n k u şk u la n ­


m a k ta o lan iki tarafı m u k a d d e r b ir h esa p la şm a y a d o ğ ru g ö tü rü y o rd u . T ü r­
k is ta n ’d a n g e lm e k te o lan yeni m u h a c irle r ile d e H o rasan d o lm u ş; O ğ u zlar
h e r tarafı istilây a b a şla m ış idi. B ü tü n O ğu zları, S elçukluların tâ b iî sanan
m ü ellifler h e r h a re k e ti o n la ra m al ed iy o rlard ı. N ite k im R ey’d en g elen 13
M art 1037 ta rih li b ir m e k tu p ta “Horasan’ın Selçuklulardan m uztarip” old u ğ u
ve y ard ım b ek len d iği, A rslan yabgu O ğ u z la rın d an Kızıllılar, Yağmurlular ve
B alhan T ü rk m e n le rin in K âkûya oğlu ile b irle ştiğ i bildiriliyor; K û h ista n ’da
T u n şe h rin in yağm a edildiği h a b e r veriliyordu. S u ltan M es’û d v ezirini H e ­
r a t’a g ö n d erd i ve Sü-başı k u m a n d a sın d a b ü tü n H o rasan a sk e rle rin in T ü rk -
m e n le r ü z e rin e h ü c u m u n u e m re tti. D u ru m u n bu derece n âzik o lm a sın a
rağ m en k e n d isi de H in d is ta n ’a sefer y ap arak H â n sî kalesin in (D elhi bölge­
sinde) feth i ile u ğ raştı. S u ltan H in d is ta n ’a vardığı ve 1037 kışı bastığ ı için
Sü-başı tam am iy le âtıl kaldı. Bu seb ep le de T ü rk m e n ler, kolaylıkla Tâle-
k a n ’ı, F âryâb (P âry âb )’ı y ağ m alam ışlar ve R ey’i d e k u şa tm ışla rd ı.
Bu d u ru m ve devam lı h a b e rle r ü z e rin e su lta n H in d ista n ’dan d ö n d ü ve
ta a rru z e m rin i verdi; Sü-başı o rd u s u ile N îş â p û r’dan S arah s’a h a re k e t e tti.
Bu ilerle y işte n çok k o rk an S elçu k lu lar a ilelerin i ve ağırlıklarını M erv çö lü n e
sevked erek S arah s ö n ü n d e savaşı k a b u le m e c b u r oldular. H a ttâ bu d u ru m d a
H o ra sa n ’ı d a te rk e d ip b ir göçe b ile h a zırlan ıy o rlard ı. S elçuklular ilk k a rşı­

151 Bayhâkî, s. 608 v.d.; 610-613.


152 Bayhâkî, s. 613; İbn ül-Esîr, IX, 165.
9 8 SELÇUKLUI AK I AHİMİ

laşm ada, g ru p la r h alind e, G azne o rd u s u n u h ırp alay ıp s ü r ’atle çöle çekiliyor


ve bu sâyede k u v v et k ifâyetsizliğini g id eriy o rlard ı. H a fif sü v arileri ağır G az­
n e o rd u su k a rşısın d a o n la ra sık -sık sa ld ırm a ve çekilm e kabiliy etin i veriy o r­
du . N ihây et 1038 m ay ısın d a, sa b a h ta n a k şa m a k a d a r sü re n , şid d e tli b ir sa­
v aşta Sü-başı b o z u lm u ş; b ü tü n G azne o rd u s u d ağ ılm ış ve sayısız e sir ve ga­
n im e t S elçu k lu ların eline g eçm iştir. S ü-başı an cak 20 k ö lesi ile k en d isin i
H e ra t’a atab ild i. O h ıy â n e te u ğ rad ığ ın ı te k ra rlıy o r ve a ğ lıy o rd u 153.
S elçu k lu ların ikinci zaferi b irin cisin i ikm âl e tm e k te ve m u h ta riy e t y eri­
n e k en d ile rin e a rtık istik lâl g e tirm e k te d ir. Ç ağ rı-b eg ’in cesareti, a sk e rî d e h â ­
sı ve s ü r’atli h a re k e tle ri b u zaferin b aşlıca âm ili idi. Selçuk beyleri bu za­
ferden em in olarak, d ev letlerin i k u ru y o rla rd ı. Eski T ü rk feodal d ev let anlayı­
şı ve a n ’a n e sin e g ö re vilâyetler üç re is a ra sın d a ta k sim edildi. T u ğ ru l beg
d evletin h u k u k î ve fı’lî reisi o larak N îş â p û r’a, Ç ağrı beg M erv’e ve İnanç
yabgu da S a ra h s’a sah ip o lu y o rd u . A rtık H o ra s a n ’d a G azneli h âk im iy e ti so n a
erm iş ve S elçuklu devleti b aşlam ış idi.
İb ra h im Yınal, zaferd en 12 g ü n so n ra, N iş â p û r’u te slim alm aya gidince
h alk ın en d işe si k a rşısın d a söylediği sö zler Selçuk b ey lerin in dev let k u ru cu
y ü k sek vasıflarını ifade b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. “Â dil bir pâdişâh olan b ü ­
y ü ğ ü m ü z Tuğrul beg’e y azıyorum . Ç ağrı b e g ’i M erv’e ve Y abgu’yu d a S a ra h s’a
tâyin edip g elecek tir. B u g ü n e k a d a r yap ılan y o lsu z lu k lar veya y ağm alar k ü ­
çü k h alk ın işi o lu p g eçim sık ın tısı ve z a ru re tle o lu y o rd u . B ugün ise d u ru m
d eğ işm iş ve m e m le k e t b izim o lm u ş tu r”. Bu d av ran ış ve sö zler h e m e n b ü tü n
T ü rk m e n b e y lerin in z ih n iy e tle rin e de te rc ü m a n olacak b ir m a h iy e tte d ir ve
Selçuk istilâsı ile M oğol istilâsı a ra sın d a k i azîm farkı d a g ö sterir. T u ğ ru l beg
üç gün so n ra 3 .0 0 0 zırh lı h a ssa süvari alayı ile b irlik te N îşâ p û r’a girdi. Ş eh ­
rin ileri g elen lerin i ve â lim lerin i saygı ile k ab u l e tti. İslâm d ü n y a sın d a h ü ­
k ü m d a rla ra m a h s u s b ir a n ’an e olarak, ad aleti tev zî için, Dîvân-ı mezâlim’de
o tu ru p h alk ın şik ây etlerin i din led i. Ş eh rin kad ısı Sâ’id ile gö rü şerek : “Biz ya­
b ancılarız; T âzik ’le rin u su lle rin i bilm eyiz. Bu seb eple bizden n a sih a tle rin iz i
esirg em e y in iz ” ifâdesi ile b ü y ü k lü ğ ü n ü ve n e z â k e tin i gösterdi.
Selçuk d e v le tin in b u k u ru lu ş u n d a T u ğ ru l-b e g su ltan , Ç ağrı-beg de m e ­
lik ve o rd u k u m a n d a n ı (sü-başı) o lu rk e n O ğuz y a b g u su ile Selçuk Sü-başı
ara sın d a k i m ü n â s e b e tle re b e n z e r b ir d u ru m h âsıl o luyordu. F akat S elçuk’un
bu iki to ru n u ile G ö k -tü rk d e v le tin in k u ru c u s u iki kardeş, B um ın kağan ve
İstem i yabgu, ve d a h a so n ra Bilge kağan ile K öl-tekin k ard eşle r arasın d a k i

153 Bayhâkî, s. 652-654; İbn ül-Esîr, IX, 158; İbn Funduk, 268, 273.
SELÇUKLULARIN M tN Ş fll Rl VI II K 1)1 V İR II Rl 9 9

benzerlik d a h a d ik k a te şâyândır. O sm an lı d e v le tin in h akikî k u ru c u su O rh an


Gâzî ve A lâcddin Paşa kard eşleri d e h atırla tıy o r ve bu üç m isâl T ü rk ta rih in ­
de m ü ste sn a d ö rt hâdiseyi teşkil ed iy o rd u . İnanç Yabgu ise u n v a n ın ı m u h a ­
faza ed iy o rd u . 1032 (M ayısta) ram azan b ay ra m ın d a gelen h alîfen in elçisi ise,
bu zafere ve k u ru lu ş a m ân ev i b ir m ü z â h a re t o larak, S elçukluları çok sevin­
dirdi, m e m n u n e tti ve o n a b ü y ü k saygı g ö ste rd ile r. B u n u n la h alîfe n in d e v let­
lerini tan ıd ığ ın ı d ü ş ü n e re k g u ru r d u y u y o rlard ı. Bu, ta k rib e n beş a sır önce,
Bizans im p a ra to ru J u s tin u s Il’in g arb i G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı İs te m i’ye g ö n ­
derdiği elçiyi ve aynı d u ru m u h a tırla tıy o r154. F ilh ak ik a rivâyete göre Bizans
elçisi ile g ö rü şe n d ev let adam ı sevinç y aşları d ö k m ü ş; elçi seb eb in i sorunca:
“Atalarımızdan işittik ki Garp imparatorluğu (R om a-B izans) elçiler gönderdiği
vakit bu bizim için artık yeryüzünü istilâ zamanı geldiğine delâlet eder” cevabını
verm iş id i155. H alîfen in elçisi de b u n a b e n z e r b ir te ’sir yaratıy o r ve S elçuklu­
lara cih ân a h â k im o lm a in an cın ı veriy o rd u . H alîfe, elçisi ile, T ü rk m e n istilâsı
ve yağ m aların a m ü sa a d e e tm e m e sin i ta le p ediyor; S elçuklular d a d ö n e n elçi
ile S u ltan M es’u d ’u n z u lü m le rin e k arşı a d a le t y o lu n u tu ttu k la rın ı ve halîfeye
sâdık b u lu n d u k la rın ı b ild iriy o rlard ı. S elçu k lu lar böylece, İslâm C ihâdı ve
istiklâl aşkı u ğ ru n d a üç çeyrek a sır b o y u n c a azîm ıztırap lara ve kayıplara
u ğ ra d ık ta n so n ra n ih â y e t k a d e r k e n d ile rin e gülm eye, T u ğ ru l-b e g gibi b ü y ü k
b ir d e h â id â re sin d e b ir cih an im p a ra to rlu ğ u d o ğ u yordu.

154 Bayhâkî, s. 670-674; İbn ül-Esîr, IX, 158; A bu’l-Farac, s. 198; v.d. ‘İm âd ud-D în, 7
v.d., Ahbar ud-devle, 7-10; Reşîd ud-dîn, s. 14 v.d., Cuzcânî, 294, IV, 78.
155 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 150.
II. BÖLÜM
S E L Ç U K L U İM P A R A T O R L U Ğ U ’NU N
KU RULUŞ DEVRİ
1. Dandanakan Zaferi, 1040

S elçu k lu ların b u iki zaferi G azne d e v le tin in itib arın ı sa rstı ve k o m şu ­


larını h a re k e tle n d ird i. K arahanlı h â n e d a n ın a m e n su p B öri-tekin T o h â rista n
ve H u tta lâ n tarafların a, 1038 T e şrin I.’de, b ir akın yaptı. O n u n la Ali T ekin-
oğulları a ra sın d a başlayan gerg in lik G azn elilerin işin e yaradı. S u lta n M es’ûd
S elçuk lu lara ve H ârizm -şah İsm â ’îl’e k arşı C en d em îri Ş ah -m elik ’i ittifa k ın a
alarak, b u yıl g ö n d erd iğ i b ir m e n ş û r ile, H ârizm vilâyetini o n a tefviz e tti. Bu
te d b irle ri a ld ık ta n so n ra S u ltan M es’û d T e şrin I. 1038’de, 60 m u h a re b e fili
dâhil o lm ak ü zere, b ü y ü k o rd u ile G a z n e ’d e n B elh’e h a re k e t e tti. Sü-başı
k u m a n d a sın d a b ir o rd u y u H e ra t’a, b aşk a b ir o rd u y u da M erv ü z e rin e g ö n ­
d erdi. A rtık G azne devleti S elçu k lu ları ve T ü rk m e n leri tam am iy le ezm ek
k a rarın d a id i1.
S u ltan M es’û d B elh’e vardığı z am an Ç ağrı-beg de s ü r’atle T âlekan, Fâr-
yâb ve Ş â p û rg an tarafların ı istilâ ed iy o rd u . H a ttâ 1039 M a rtın d a g ö n d erdiği
akıncılar b izzat su lta n ın b u lu n d u ğ u Belh civarım yağm alıyor ve su lta n ın bir
filini bile e sir alıyordu. Ç ağrı-beg’in b u çevik ve cesaretli h a re k e ti ile te h li­
k en in k apıya geldiğini g ö ren su lta n a rtık d a h a fazla b ek leyem eyerek o n u tâ-
kibe k o yuldu. N isa n o rta la rın d a S a ra h s’a d o ğ ru y ü rü y en b ü y ü k kuvvet
7 0 .0 0 0 süvari ve 3 0 .0 0 0 p iy âd ed en m ü re k k e p o lu p devrin en kuvvetli ve teç-
hizatlı b ir o rd u s u idi. Bu seb ep le “bütün Türkistan harekete geçse” o n u d u r­
d u rm a n ın im k â n sız o ld u ğ u k an aati h âk im idi. Bu vaziyete karşı Ç ağrı-beg de

1 Bayhâkî, s. 666-679, 838; İbn ül-Esîr, IX, 159, 166; Mîrhvvând, IV, 76; Ahbâr ud-devle, s.
6.
104 SELÇUKLULAR TARİHİ

S a ra h s’a varm ış, yabgu 2 0 .0 0 0 süvarisi ile M erv’d en , T u ğ ru l beg d e N îşâ-


p û r ’dan oraya g elm iş idi. S elçu k lu lar savaşa h a z ırla n m ak la b e ra b e r bu m u a z ­
zam o rd u k a rşısın d a en d işe d e idiler. Bu seb ep le o n la r H o ra sa n ’ı te rk edip
Rey ve C ibâl b ö lg esin e çekilm eyi d ü şü n ü y o rla rd ı. Lâkin T u ğ ru l-b e g 'e ve
Y m allılara m u h a lif olan Çağrı beğ k ım ıld a m a n ın ve b aşk a b ir yerde tu tu n ­
m a n ın im k ân sız o ld u ğ u fikrini m ü d a fa a ediyor; G azne o rd u s u n u n ağır ve h a ­
re k e t k ab iliy etin in zayıf, k e n d ile rin in ise h a fif ve seyyâliyete sa h ip b u lu n ­
d u ğ u n u ileri sü rü y o r; B eg-toğdı ve S ü-başı o rd u la rın ı bu sâyede b o zg u n a
u ğ rattık la rın ı b e lirtiy o rd u . O n u n a sk e rî k u d re t ve d eh â sın ı g ö ste re n b u fikri
tasv ip edildi. İki o rd u 15 M ayıs 1 0 3 9 (1 8 ram a z a n 4 3 0 )d a davul ve b o ru se s­
leri ile savaşa b aşladı. B u n u n la b e ra b e r b ay ram a k a d ar savaş h a fif ça rp ış­
m a la r ile geçti. B ayram e rte si G azne o rd u s u şid d etli b ir h ü c u m a geçince
ü s tü n k uvvet k a rşısın d a b o zu lan S elçu k lu lar çöle çekildiler. Çöl h a re k e tin e
alışık o lm ayan G azne o rd u su tâ k ip yapam adı; S elçu k lu lar d a d ü şm a n ı h ırp a ­
lam ak için b ü y ü k sıcakları b ek le d ile r2.
Selçuklular sıcaklar b asınca, seyyal k u v v etleri ile, sık-sık çö ld en çıkıp
G azne o rd u s u n a b a sk ın la r yapıyor; su k u y u la rın ı ta h rip ediyor ve te k ra r çöle
d ö n ü y o rd u . K ısm î b ir m u vaffakiyet k azan an S u ltan M es’ûd sıcakları geçir­
m ek için H e ra t’a çek ilm ek ve S elçukluları b a rışa zo rlam ak k a ra rın d a idi.
V ezîr ta ra fın d a n y ap ılm ış g ö ste rile n tav siy elere g öre de iki ta ra f d a b irb irin i
oyalam ak m ak sad ı ile m u v a k k a t b ir an laşm ay a vardı ise de iki ta ra f d a h a z ır­
lık ların a d ev am ed iy o rd u . T ü rk is ta n ’d a n g e lm e k te olan k e sîf O ğuz m u h a c ir­
lerini de y a rd ım a çağıran S elçu k lu lar g ittik çe çoğalıyor ve kuv v etlen iy o rd u .
B undan dolayı b u geçici a n la şm a S elçu k lu ların işin e y arad ı3. Böylece S u ltan
M es’ûd, 1039 A ğ u sto s’u n d a, o rd u su ile b irlik te H e ra t’a d ö n d ü . F ak at d ah a
yolda ik en T ü rk m e n le rin tâk ip ve h ü c u m la rı ile b ir hayli kayıplara uğradı.
M ukabeleye geçen G azne o rd u s u d a S elçu k lu lara b ir çok ölü ve e sir v erd ird i.
Ö lü lerin b aşların ı İn an ç y a b g u ’ya g ö n d e re n su lta n “ahdini bozanların akıbeti”
bu o ld u ğ u n u söyleyerek te h d itle rin i ifâde ed iy o rdu. Yabgu ise b u n d a n h a ­
b erd âr o lm ad ığ ın ı bildiriyor, ö z ü r d iliyor ve böylece o d a oyalam a siy asetin e
devam ediy o rd u .
M es’û d H e ra t’ta h a z ırlık ile u ğ raşırk en , T u ğ ru l ve Çağrı b eyler ile Yı-
nallılar te k ra r N îşâ p û r, M erv ve N a sâ ta ra fla rın a h âk im o lu y o rlard ı. Hâ-
riz m -şa h İsm â ’îl ile m ü n â se b e te g eçerek C ey h u n b en d le rin i açtırd ılar; O ğ u z­

2 Bayhâkî, s. 690-705; Mirhvvând, IV, 76; İbn ül-Esîr, IX, 159-160; Ahbâr ud-devle, 10; İbn
ul-Cevzî, VIII, 09.
3 Bayhâkî, s. 705-713; G erdizî, s. 84.
SELÇUKI Ul AKIN KURIII UŞII 1 0 5

ların H o ra sa n ’a akışını a rttırd ıla r. S elçu k lu ların kazandığı iki zafer zaten
T ü rk m e n m u h â c e re tin i teşvik e tm iş idi. Bu su re tle de H o ra sa n ’a öyle bir
insan akını başladı, ki H o rasan h â z in e le rin in to p ra k ta n çıkarıldığını duyan
ih tiyar ve to p al b ir k ad ın ın da, b ir h isse k o p a rm a k m ak sad ı ile, yola girdiği­
n e d air b ir h ikâye d u ru m u güzel b ir şek ild e a k se ttirm e k te d ir4. S ultan
M es’û d h azırlık ların ı b itird ik te n ve o rd u s u n u çöl h a re k e tle rin e elverişli bir
hâle g e tird ik te n so n ra, 12 T e şrin II. 1 0 3 9 (1 3 sefer 4 3 1 )’da, h a re k e te geçti ve
T u ğ ru l-b e g ’i y ak alam ak gayesi ile N iş â p û r’a girdi. T u ğ ru l-b e g ’in Şâd-yâh’ta
o tu rd u ğ u eski saray ın d a y erleşti ve kışı b u ra d a geçirdi. S elçuklular b ü y ü k bir
ko rk u içinde idi. T u ğ ru l-b e g ’in u z u n m ü d e tte n beri zırh ın ı ve çizm elerini
çık arm ad an u y u d u ğ u n a d air h a b e rle r d u ru m u g üzel ifâde ed er. S elçuklular
T u ğ ru l-b e g ’in e m ir ve k a ra rın ı so rd u k la rı z am an o yine D e h istâ n ve G urgân
istik â m e tin d e çek ilm ek k a ra rın d a o ld u ğ u n u söylüyordu. G azne o rd u su n u n
gelem eyeceği d ü şü n c e si ile de icab ın d a R ey ve C ibâl tara fla rın a göçm ek ve
oralard ak i T ü rk m e n le r ile b irle şm e k n iy e tin d e idi. Lâkin h e rk e sin tasvip
ettiğ i b u fikri Ç ağrı-beg, eskisi gibi, y ine re d ed iyor ve çölden g elirk en y o r­
g u n olacak b u lu n a n d ü şm a n ile k a rşıla şm a n ın faydaları ü z e rin d e d u ru y o r;
aksi ta k d ird e çek ilm e n in te h lik e le rin i ve b aşk a b ir yerde tu tu n m a n ın z o rlu k ­
larım b e lirtiy o rd u . Selçuklular yine Ç ağ rı-b eg ’in fikrini kabul edip ağ ırlık la­
rını B alhan dağı is tik a m e tin d e yola çıkardılar.
Ç ağ rı-b eg ’in ce sa re ti ve a sk erî g ö rü şle ri h â k im o lu n ca S elçu k lu lar 1040
M ayıs o rta la rın d a , ra m a z a n ın ilk g ü n le rin d e , çarpışm aya g iriştiler. H afif
süvarileri s ü r ’atle sald ırıp çek ilm e h a re k e tle ri yapıyor; suları, ku y u ları ta h rip
ed e re k G azne o rd u s u n u h ırp alıy o r ve su su z b ırakıyordu. S u lta n M es’ud
M erv ve S arah s arasın d a, k u m çölü k e n a rın d a , su ları ve ku y u ları bol D anda-
n a k an h isa rın a d o ğ ru sav aşarak ilerleyip su su z lu ğ u g id erm ek istiy o rd u 5.
Lâkin G azne o rd u su oraya v arın ca S elçu k lu lar tarafın d an k u y u ların iptâl
edilm iş o ld u ğ u n u g ö rd ü . K uyuları te k ra r işle r h âle g e tirm ek te ş e b b ü s ü n ü
kabul etm e y e n su lta n , d a h a ileride, su y a y e tişm e k ü z ere h a re k e te devam
edince S elçuklu b ask ın ları şid d e tle n d i ve G azne o rd u su n u n d isip lin i b o z u l­
du. İşte b u ra d a b u sırad a b ir “kıyam et” k o p tu . T a rih in d ö n ü m n o k ta la rın d a n
birini teşk il e d e n D a n d an ak an m ey d an m u h a re b e si üç gün b ü tü n şid d e ti ile
devam e tti. S u su zlu k , y o rg u n lu k , açlık ve n ih â y e t fikir ayrılıkları içinde b it­
kin b ir h a ld e b u lu n a n G azneliler, Ç ağ rı-b eg ’in saldırışları ve b u e sn a d a 370
T ü rk k ö le sin in S elçu k lu lara iltih âk ı ile, b o z g u n a uğradı. B aşta B eg-toğdı

4 Bayhâkî, s. 723.
5 Yâkût, M u’cem’ul-buldan, II, s. 477.
106 SELÇUKLULAR TARİHİ

olm ak ü zere a sk e rle rin firarı ile sağ-sol k a n a tla r b ird e n çö k tü . H erk es canını
k u rta rm a k k aygusu ile kaçıyordu. A rtık 23 M ayıs 1040 (8 ram az an 431)
cu m a g ü n ü G azne o rd u s u k a lm a m ıştı. S u lta n M es’û d 100 süvari ile m u h a ­
reb e m ey d an ım te rk e d e re k g ü çlü k le k u rtu ld u . S elçu k lu lar G azne o rd u s u n u n
b ü tü n h âzin elerin i, m alların ı, silâh ların ı ele g eçirdiler. B undan böyle a rtık
S elçuk lu ların k a rşısın a çıkacak ciddî b ir k u v v et k alm am ış; ta rih in akışı d e ­
ğişm iş id i6.

2. Selçuk Devletinin Kuruluşu ve Mâhiyeti

S elçu k lu lar 23 M ayıs 1040 c u m a g ü n ü D a n d a n a k a n zaferini k a zan ­


m akla, evvelk ilerd en farklı olarak, a rtık y eni b ir d evlet k u rd u k la rın d a n em in
idiler. Bu seb ep le T uğru l-b eg , Ç ağrı-beg ve İn an ç yabgu öğle üzeri, a tla rın ­
dan in e re k secdeye v ard ılar ve b u b ü y ü k lû tfiın d a n dolayı A lla h ’a ş ü k ü r e tti­
ler. B ü tü n Selçuk b ey lerin in m ü ş te re k to p la n tısı (k u ru ltay ) ve kararı ile
Tuğrul-beg’in su lta n lığ ın ı ilân m e râ sim in i yapıyorlardı: “Savaş sahasında derhal
çadır ve taht kurup Tuğrul beg’i üzerinde oturttular ve bütün beyler onu Horasan
hükümdarı olarak selâmladılar". G a n im e tle rin ç o ğ u n u ask erlere d ağ ıttılar. H ay­
li z am a n d a n b eri k e n d ile rin e ısra rla zafer m ü jd eley en b ir m ü n eccim i ve
G azne o rd u s u n d a n iltih a k e d en köleleri ih sa n la ra boğdular. Bu b ü y ü k zaferi
tebliğ m ak sad ı ile K arahanlı h ü k ü m d a rla rın a , B u h ârâ’d a Ali T ek in -o ğ u lları-
na, B ö ri-teg in ’e ve b ü tü n T ü rk ista n b ü y ü k le rin e , İra n ’daki K âkûya-oğulla-
rın a fe tih -n â m e le r g ö n d erd iler; zaferlerin i ilân e ttile r7. B unların ü s tü n d e de
m ü m ta z elçi A b u İsh ak al-F u k a’î ile A b b asî h alîfesin e g ö n d e rd ik le ri fetih-
n â m e d e S u lta n M a h m u d ve M es’û d ’u n z u lü m le rin d e n , k e n d ile rin e y ap tıkları
fenalık lard an , H o ra sa n b ü y ü k le rin in k e n d ile rin d e n him âye ta le p le rin d e n ve
m ü d afa a m ak sad ı ile sav aşarak zaferi k a z a n d ık la rın d an b a h se tm e k te ; G azne
h ü k ü m d a rla rın ın köle-zâde ve k en d ile rin in ise pâdişah-zâde (A frâsiyâb, O ğuz
H an so y u n d a n ) o ld u k la rın ı, z u lm ü k ald ırıp ad aleti k u rd u k la rın ı, Selçuk-
o ğ u lla rın ın e sk id e n b eri H alifeliğe sâd ık b u lu n d u k la rın ı ve gazaya devam
ed ecek lerin i b e lirtm e k te d irle r. M e k tu b u n b a şın d a da, eski T ü rk h â k im iy et

6 Bayhâkî, s. 715, 717, 733-738, 744, 750-758, 763-764; Gerdizî, 85 v.d.; Cuzcânî, 205-
297; İbn ül-Esîr, IX, 160; Mirhvvând. IV, 77 vd., İbn ul-Cevzî, VIII, 99. 107; Sibt İbn ul-
Cevzî, 91b. A bu’l-Farac, 199; Reşîd ud-dîn, 18 v.d.; İbn Hallikân, II, 58; F ahr ud-D în
Râzî, 95b; ‘Azim î, Kara M ustafa Paşa, no: 398, I69b-170a; B. Kazimirsky, Manoutchahri,
Paris 1887, s. 122-129; B arthold, 302 v.d.; M. Köymen, D.T.C.F. dergisi, XVI 3-4, s. 40-
62.
7 Bayhâkî, s. 763 v.d.
10 7

alâm eti ve tuğra olarak, "ok ve yay" işa re tle ri b u lu n u y o rd u ”. Selçuk tu ğ rası ve
Tuğra divânı m ü e sse se si de b u ra d a n g e lm iştir. B üyük S elçu k lu ların resm î
vesik aların d a k u llan ılan ok ve yay işa re tle rin e T ü rkiye S elçu k lu ların d a ra s t­
lanm am ış, fakat O sm a n lıla rd a p â d işâ h la rın isim leri, ok ve yay biçim inde
y ü ksek b ir s a n ’a t eseri olarak, m u h te ş e m tu ğ ra la rı teşkil e tm iş tir9.
S elçu k lu lar kabile te şe k k ü lü h a lin d e iken İn anç-beg h u k û k a n , T u ğrul-
beg de fi’ilen re is b u lu n u y o rd u . T u ğ ru l beg şim d i sultan ilân e d ilirk e n fı’ilen
o ld u ğ u gibi h u k û k a n d a d ev letin b a şın a geçiyordu. Bir rivâyete göre T u ğ ru l-
beg, O ğuz H a n ’a ve so n ra d a Ç ingiz H a n ’a isn â d o lu n a n bir, iki o k u n kolay­
lıkla ve b irlik te ise z o rlu k la k ırılm ası m isâlin i g ö ste re re k Selçuk b eylerine
b irliğin faydalarım a n la tm ış ve b ü tü n b ey ler d e bu h u s u s ta a h id le r y ap m ış­
lardır. B u n u n la b e ra b e r b u b irlik eski T ü rk F eodal D evlet te lâ k k ilerin e göre
idi. F ilh ak ik a G ö k -tü rk lerd e, K arah an lılard a o ld u ğ u gibi S elçu k lu lard a da
devlet h u k u k î b a k ım d a n h â n ed an âz â sın ın m ü ş te re k m alı sayılıyordu. Bu se­
beple b ü y ü k zaferi m ü te a k ip , s a lta n a t m e râ sim in d e n sonra, Selçuk devleti
feodal e sa sla ra g ö re ta k sim edildi. T u ğ ru l-b e g Sultan yâni im p a ra to r sıfatı ile
N îşâ p û r’u ve g a rp ta feth ed ilecek b eld eleri alıyordu. Ç ağrı-beg d e Melik (h ü ­
k ü m d ar) sıfatı ile ve o rd u k u m a n d a n ı (ka’id al-cayş) olarak, yine h ü k ü m e t
m erk ezi M erv o lm ak ü zere, C e y h u n ’a, S arah s ve Belh şe h irleri ile G azn e’ye
k ad a r uzayan ü lk e le re sah ip oluyor; İn an ç-b eg eski T ü rkçe u n v a n ın ı (Yabgu)
m u h a fa z a e d e re k H e ra t m erk ezi ile B üst, İsfızar ve S îsta n ’a k ad a r alınacak
vilâyetlerin h ü k ü m d a rı o lu y o rd u . Bazı k ay n ak ların İnanç beg ile oğlu H a-
sa n ’ın m evki ve h isse le rin i b irb irin e k a rıştırm a la rı ve h a ttâ bazan d a on u
H aşan yabgu adı ile z ik re tm e le ri b u şe h z â d e n in k u d re ti ile alâkalıdır. N ite ­
k im evvelce Keş ve N a h şa b arasın d ak i çölde b u lu n a n T ü rk m e n le r H a sa n ’ın
id â resin d e id i10.
Selçuk d ev leti b u ü çlü ta k sim e göre ayrılm ış, h e r biri k en d i b ö lg esin d e
n â m ın a hutbe o k u tm a k , para b a stırm a k , k a p ıla rın d a nöbet çald ırm ak ve b a şla ­
rın d a çetr ta ş ım a k su re ti ile b ü tü n h â k im iy e t ve istiklâl u n su rla rın a sahip
o lm ak la b e ra b e r sultan olarak T u ğ ru l-b e g ’e ve im p a ra to rlu ğ u n m erkezi
N îşâ p û r’a, feodal b ir bağ ile, bağlı idiler. Bu sebeple h u tb e d e ilk defa T u ğ ru l-

s Bk. O sm an T uran, "Eski T ürklerde okun h u k u k î bir sem bol olarak kullanılm ası”, Belle­
ten, 35, 1945, s. 305-318.
9 Râvendî, 104; A bu’l-Farac, 201; İm âd ud-dîn, 8; Reşîd ud-D în. 18 v.s. Türk Cihan Hâki­
miyeti, I, s. XIX. O sm anlı haşm et ve zarafetinin m im aride ve diğer san ’atlard a olduğu
gibi yazı ve tu ğ rad a da abideleştiren bu m evzuu üzerinde de bir araştırm am ızı n eşred e­
ceğiz.
10 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Razî, 50a-59b.
10& SELÇUKLULAR TARİHİ

b eg ’in adı zikrediliyor. Ö te y an d an s u lta n beş nöbet çaldırdığı h a ld e b u n la r üç


nöbet ile ik tifâ e d iy o rla rd ı11. Üç S elçuklu b a ş b u ğ u n d a n so n ra gelen büyük
b ey lerd en İb ra h im Y ınal’a K u h istân , A rsla n y a b g u ’n u n oğlu K u talm ış’a da
G urgan ve D am g an ta h s is ed ilm iş idi. Lâkin T u ğ ru l-b e g ’in feodal h âk im iy e t
tö re sin e k arşı başlay an m erk eziy etçi g ay retler dolayısı ile b u so n u n c u la ra ve
d iğ er beylere böyle b ir m u h ta riy e t v e rilm e m iş tir12.
T u ğ ru l-b eg d ev letin i k u ra rk e n S âm ân î ve G azneli y ü k sek m e m u rla rd a n
faydalanm ayı ih m al etm e d i. H o ra sa n âm ili A b u ’l-K asim A lî B uzcânî(C u-
v ey n î)’yi k e n d isin e ilk v ezîr yaptı. İsfah an m elik i K âkûya-oğlu F a râ m u rz ’un,
zafer ve c ü lû s u n u te b rik m ak sad ı ile, N îş â p u r’a g ö n d erdiği A b u ’l-F ath
R âzî’yi çok b eğ en in ce y a n ın d a alakoydu ve v ezirliğe tâyin e tti. Böylece ilk
Selçuk veziri sayılan ‘A m îd u l-m ü lk K ü n d u rî’d e n önce T u ğ ru l b e g ’in d ah a
iki veziri o ld u ğ u m ey d an a ç ık m ak tad ır. T ü rk le re m a h su s A ğıcı'3 veya hâciblik
m a k a m ın a T ü rk em îri A b d u rra h m a n A lp -z e n ’i g etirdi. A bu ‘A lî Şâdân Çağrı-
b eg ’in, A b u ’l-Fazl d a İnanç y ab g u ’n u n veziri old u. H a ttâ İb ra h im Ym al h e ­
n ü z bir b ö lg ed e y erleşm em iş o ld u ğ u ve d a im î seferde b u lu n d u ğ u h âld e o-
n u n d a o rd u s u ve dîvânı yani b ir id are te şk ilâ tı ve A h m ed b. T â h ir adlı bir
veziri vardı. T u ğ ru l-b e g d ev letin i k u ra rk e n âlim ve şeyhlere çok h ü rm e t gös­
teriy o r ve h â k im iy e tin i m an ev î k u v v e tle r ile takviye ed iyordu. H e m e d a n ’a
girişin d e şe h rin iki b ü y ü k şeyhi B aba T â h ir ve B aba C a’fer’i g ö rü n ce a tın d a n
inip ellerin i ö p tü . Baba T â h ir k en d isin e: “Ey Türk! Allahın halkına ne yapmak
istiyorsun?” diye so ru n c a su lta n da: “Ne emredersin?” cevabını verdi. Şeyh “A l­
lah adalet ve iyiliği emreder” âyetin i o k u d u . Böylece T u ğ ru l beğ a d alet y o lu n d a
yürüyeceğ in i söylüyor ve b ü y ü k d ev let ad am ı vasıfları ile d in adam ları ve
h alkın g ö n ü lleri ü z e rin e h âk im iy etin i k u ru y o rd u .
T u ğ ru l-b e g zaferd en so n ra ikinci d efa N îş â p û r’a girip ta h ta çıkınca, as­
k erî ve siyasî d eğ işik lik ler ve h a re k e tle r dolayısı ile, b o zu lan n izâm ı k u rd u ;
h e r ta ra fta tü re m e y e başlay an eşkiyayı (’ayyarân) ten k il e tti. İstilâ la r ve
G azne d e v le tin in k ö tü id âresi ile ezilen ve S elçuklulara y akınlık g ö stere n
H o rasa n şe h irle rin i b ir yıllık verg id en affetti. T u ğ ru l-b eg m erkeziyetçi bir
devlet k u rm a k te şe b b ü sle rin e rağ m en d ev letin k u ru lu şu n d a , kad îm feodal
a n ’ane icabı, am cası İn an ç y ab g u ’ya ve birinci d erecede h iz m e ti olan Ç ağrı-
b eg ’e su lta n d a n so n ra ikinci d e reced e b ir m ak am verm ek m e cb u riy e tin d e

11 Bk. O sm an T uran, “İktâ”, İA, VI, 952.


I 'İm âd ud-D în, 8 v.d.; Râvendî, 104. Z ahir ud-D în N işâpûrî, 18; Reşîd ud-D în, 19 v.d.;
Ilın ul-Cevzî, VIII. 283; Sibt, 9 1b; Ahbâr ud-devle, 17; Fahr ud-D în Râzî, 60a; yine bk.
böl, vıı, ı.
II lln/lıırdm; (KAmurlı, I, 177.)
SELÇUKLULARIN KURULUCU 1 0 9

kaldı. Lâkin d iğ e r büyük beyleri y an ın d an ayırm ayarak d ev letin p arç ala n ­


m asını ö n lem ey e ve m erk eziy etçi b ir d ev let m e k an iz m ası k u rm ay a çalıştı.
Bu seb ep le de büy ü k beylerin ayrı b ö lg elerd e y erleşm e sin e fırsat verm edi.
Eski T ü rk feodal siyasî h u k u k u n a aykırı d ü şe n bu m erk eziy etçi g ay retler
ciddî m u k a v e m e tle r ile ve ilgili bey lerin isy an ları ile k arşılaştı. Bu siyasî
anlayış II. Kılıç A rsla n ’a k ad ar Selçuk d e v le tle rin in başlıca z aa f ve gailelerini
teşkil e tti. Bu a n ’a n e n in kuvveti için XIV. a sır A n ad o lu b ey lik lerin in de bu
feodal esasa göre k u ru ld u ğ u n u , h ü k ü m d a r evlâtları a ra sın d a d ev letin ta k sim
edildiğ in i ve m ü s te s n a olarak, yalnız O sm a n lı d e v le tin in k u ru lu ş u n d a n beri
m erkeziyetçi b ir bünyeye sah ip b u lu n d u ğ u n u h a tırla tm a k k â fid ir14.

3. Yeni Fetihler ve Devletin Genişlem esi

D a n d a n a k a n zaferin i m ü te a k ip v erilen k a ra ra göre S u ltan , M elik ve


Yabgu k e n d i ü lk e le rin e g id erek fe tih le re g iriştiler. İyi b ir asker, fakat k ö tü
bir siy aset ad am ı o lan S u ltan M es’û d D a n d a n a k a n b o zg u n u ü z e rin e Gaz-
n e ’ye d ö n ü n ce, b ü tü n m e s ’uliyeti k u m a n d a n la ra yükleyerek on ları id a m e tti.
K arahanlı A rslan H a n ’a elçi ve m e k tu p g ö n d e rip m ağ lû b iy etin i hikâye e tti ve
o n d a n y ard ım isted i ise de b ir n etice alam ad ı. H an T o h â rista n ’ı b ir m e n şû r
ile B ö ri-teg in ’e verip o n u Selçuklular ile ç a rp ıştırm a te şe b b ü sü n e girişti ise
de m uvaffakiyetsizliğe u ğradı. Ç ağrı-beg b ü y ü k b ir o rd u ile B elh’i k u şa ttı.
K u rta rm a m ak sad ı ile gelen M es’û d ’u n oğlu M evdûd b o zg u n a uğrayınca
şe h rin vâlisi A ltu n -ta ş te slim old u . M es’û d S elçuklulara karşı öyle b ir k o r­
kuya kapıldı ki G azn e’de dahi o tu ra m a y a rak , ask er to p la m a k b a h â n e si ile,
H in d ista n ’a g itti ve II. K ânun 1041’de ö ld ü rü ld ü . Ç ağrı-beg B elh’te n so n ra
C uzcân, Badgîs, H u tta lâ n ve d iğ er T o h a rista n b eld elerin i, s ü r ’atle ve kolay­
lıkla fe th e tti15.
İnan ç Y abgu da H e ra t’ta y erleşti, İb ra h im Y ınal’ın kard eşi E r-taş d a Sîs-
ta n bö lg esin i fe th e d e re k b u ra la rd a T e şrin II. 1040’d a Yabgu n â m ın a h u tb e
o k u ttu . G azne ta h tın a çıkan S u ltan M evdûd H e ra t ve S îstan hav âlisin i is­
tird a d a çalıştı. H e ra t’ı k u rta rd ı, fak at S îsta n ’d a E rtaş tarafın d an b o z u ld u 16.

14 Râvendî, 68, 99, 105; Reşîd ud-D în, 29; Târih-i güzide, 437; İbn ul-Esîr. IX, 181; X, 11;
H indu-Şah Sancar, Tecârib us-salaf, T ahran, 1313, B. 261-266; Sayf ud-D în Akilî, Âsâr al-
vuzarâ; T ahran, 1337, 203-204; ‘Avfî, Lubab ul-elbâb, T ahran, 1335, s. 32, 568, O sm anlı
M erkeziyetçiliği için bak. Türk Cihan hâkimiyeti, II s. 10-24.
15 Bayhâkî, 764-771, 781-801; Ahbâr ud-devle, 13; İbn ül-Esîr, IX, 163; Mîrhvvând, 78;
Cuzcânî, s. 297.
16 İbn ül-Esîr, IX, 169-175; Târih-i Sîstan, 365-308; M û’in ud-Dîn İsfızârî, Ravzat ul-cennat,
T ahran, 1 3 3 8 ,1, 388.
i m SELÇUKLULAR TARİHİ

G azn elilerin b u te şe b b ü s ü Ç ağrı b e g ’in b aşk a ta ra fta b u lu n m a sı ile alâ­


kalı idi. F ilh ak ik a S elçu k lu ların eski d ü ş m a n ı Ş ah-m elik, h âk im iy e ti S u ltan
M es’ûd ta ra fın d a n k e n d isin e v erilen, H ârizm ü ze rin e , Oğuz-nâme'ye göre,
4 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile, y ü rü d ü . 12 Ş u b at 1 0 41(6 cem aziy elâh ır 4 3 2 )’de
H ârizm -şâh İsm â ’il ile  sîb s a h ra sın d a k o rk u n ç b ir savaş yaptı. Ü ç gü n sü ­
re n bu m u h a re b e d e derya gibi k an aktı. M ağlûp olan H ârizm -şâ h İsm â ’il
kalan ask eri ile 29 M art 1 0 4 1 ’d e S elçu k lu lara sığ ın m a k m ak sad ı ile H ârizm -
den kaçtı. C en d em îri Ş ah -m elik U rg e n ç (C u rc ân iy e )’de H ârizm ta h tın a çıktı
ve M es’û d ’u n ö lü m ü n d e n h ab ersiz o larak o n u n n â m ın a h u tb e o k u ttu 17. İşte
S elçuk lu ların m ü th iş d ü şm a n ı Ş ah -m elik ’in H â riz m ’i istilâsı ile b e liren te h ­
like Ç ağrı b eg ’i G aznelileri b ırak ıp o n u n ü z e rin e y ü rü m e y e m e c b u r e tti.
H ârizm -şah İsm â ’îl’i ve a sk erlerin i d e y a n m a alan Ç ağrı b eg ’in h a re k e ti Şah-
m e lik ’in ç ek ilm esin e seb ep old u . Bu sırad a T u ğ ru l beg d e N îşâ p û r’d a te şk i­
lâtın ı k u rd u k ta n so n ra M es’û d ’u n birk aç yıl ö n ce id âre sin e alm ış o ld u ğ u
T ab e rista n ve C u rc â n bö lg elerin i, 4 3 3 ( 1 0 4 1 /2 ) ’de, b izzat gidip ilh ak e tti.
M ahallî Z iyâr-oğulları ve B âvendîleri vergi ö d e m e k ve n â m ın a h u tb e o k u t­
m ak su re tiy le tâ b iiy etin e aldı; şe h irle re S elçuklu v â li(n â ib )le r tâyin e t t i 18.
T u ğ ru l beg b u seferd en d ö n ü n c e Ç ağrı beg ile b irlik te, 1043 (434) b a ­
h arın d a, H ârizm seferin e çıktı. U rg en ç’te k u şa tıla n Ş ah-m elik b ir çıkış h a re ­
keti yaptı ise de y en ilerek G aznelilere sığ ın m ak m ak sad ı ile çöllere girdi.
H ârizm h alk ı ita a t arzed ip bu ü lk e d e b ir Selçuk eyâleti h alin e geldi. E r-taş
ta rafın d a n tâk ip ed ilen Ş ah-m elik M ek rân ta ra fların d a yakalandı ve Ç ağrı-
beg ’in h a p ish a n e sin d e öld ü . K aderin garip b ir tecellisi o larak S elçuk-oğulları
bu eski d ü şm a n la rın d a n , G azn elilerd en ve d a h a so n ra h âk im iy e tlerin e alm ak
su re ti ile K arah an lılard an d a in tik a m la rın ı alm ış b u lu n u y o rla rd ı19.
Ç ağrı-beg H ârizm se ferin d en d ö n d ü k te n so n ra İnanç y ab g u ’n u n atıldığı
H e ra t’ı k u şa ttı. L âkin h astalığ ı sebebi ile ta a rru z a geçen S u ltan M evdûd
1043 E y lü lü n d e B üst ta ra fın a g ö n d erd iğ i b ir o rd u ile O ğuzları b o zg u n a u ğ ­
ra ttı. F ak at H â riz m ’d en d ö n e n E r-taş M e v d û d ’u n o rd u su n u m ağ lû p edince
Yabgu S îsta n ’a h â k im old u . Ç ağrı beg d e h e n ü z 14 veya 15 y a şın d a b u lu n a n
oğlu k a h ra m a n A lp A rsla n ’ı G azne seferi b a şın a geçirdi, ilk sefer ve zaferi ile
A lp A rslan G aznelileri b o z g u n a u ğ ra ttı m ü jd e sin i b ab asın a bild irin ce Ç ağrı-
beg s ıh h a t k azan d ı ve b irlik te h a re k e t e d e re k h e n ü z G azneliler elin d e b u lu ­

1 Bayhâkî. 833-C40; İbn ül-Esîr, IX, 159; Ahbâr ud-Devle, s. 6.


Iluı III Esir, IX, 171; İbn İsfendiyâr, Târih i Taberistan, T ahran 1320, H. s. 18. 20.
ILıvMkl, H40; İbn I unduk, 51; İbn ül-Esîr, IX, 175; Sibt, 101a; Mîrhvvând, IV, 78 v.d.;
ı ll*ı <1111, /') /
SELÇUKLULARIN KURULUŞU _ _ _______________________________________1 1 1

nan T irm iz, K ubâdiyân, V alış, K u n d u z (V alvâlic) şeh irlerin i ve b ü tü n T ohâ-


ris ta n ’ı feth ey led iler. Ç ağrı-beg bu havâliııin id aresin i A lp A rsla n ’a v e rd i20.
S elçuklu ların bu zaferlerin e rağ m en G azn eliler h e n ü z m ü câ d ele k u d re tin i
m u h afaza e ttik le rin i ve S u ltan M es’û d ’u n k o rk tu ğ u k a d ar G azne d e v letin in
çökm ed iğ in i g ö ste rm iştir. N ite k im b u d ev let 1183 y ılın a k a d ar y aşam ıştır.

4. Payitahtın Rey’e Nakli

T u ğ ru l-b eg H ârizm seferin e g id e rk e n D e h ista n bölg esin e tâyin ed ilm iş


b u lu n a n İb ra h im Y ınal Rey ü z e rin e y ü rü y e re k b u rasın ı A rslan yabgu O ğ u z­
ların d an aldı. Kızıl, G ök-taş, B ek-taş, Boğa, M an su r, O ğuz-oğlu (veya Kız-
oğlu) ve A n asıo ğ lu id â re sin d e b u lu n a n b u Irak Oğuzları veya Yavgulular
( Yavgıyya) d a h a D a n d a n a k a n sa v aşın d an önce, 1 0 3 9 ’d a k en d ile rin e h iy â n et
ed en K âkûya-oğlu, A la’u d -d ev le’ye h ü c u m ed e re k Rey şeh rin i aldı ve yağm a
e ttile r. A lâ’u d -d ev le İsfa h a n ’a kaçtı ve h alîfen in y ard ım ın ı diledi. A rslan yab­
gu O ğu zları R ey’de K ızıl-beg’in id â re sin d e b ir beylik k u rd u la r. Kızıl,
1041’de ö lü n c e Rey civ arın d a d e fn o lu n d u . T u ğ ru l beg, h alîfen in şikâyeti ile
de ilgili olarak, b u asî T ü rk m e n le ri ita a te alm ak için İb ra h im Y ınal’ı g ö n ­
derdi. Y ınal Rey, H e m e d a n ve C ibâl tarafların ı alıp R ey’e d ö n d ü ğ ü zam an
T uğ ru l-b eg d e o raya geliyordu, İb ra h im Y ınal su lta n ı m erâsim ile karşıladı.

T u ğ ru l-b eg R ey’e girince h a ra p şe h ri im â ra başladı. Eski h ü k ü m d a r sa­


rayını (Dar ul-'emâre) y ık arak k e n d isin e yeni b ir saray in şâ e tti. Eski b in ad a
gö m ü lü b u lu n a n a ltın ve m ü c e v h e ra t y ü k le r ile ele geçti. Bu su re tle câm i ve
ilk m ed resey i yaptığı ve im â r eylediği ilk p a y ita h t N îşâ p û r’u te rk e d e rek
Rey’i dev letin m erk ezi h a lin e g etird i, ki T u ğ ru l-b e g ’in 43 4 (1 0 4 2 )’de R ey’de
b astırd ığ ı p a ra la r bize k a d a r g e lm iştir21. T u ğ ru l beg R ey’d en K azvin’e g itti.
B eldenin h â k im i M ardâvîc m ü d a fa a d a n v azgeçerek 8 0.000 d in a r vergi ile
tâbiiyeti k ab u l ed ip y e rin d e kaldı. Z en can h av âlisine kaçm ış b u lu n a n A rslan
yabgu O ğu zları s u lta n ın ita a t tek lifin i k ab u l e tm ey erek A n ad o lu istik a ­
m e tin d e u zak laştılar. T u ğ ru l-b eg İsfa h a n ’a d a g id erek ‘A lâ’u d -d e v le’n in oğlu
F a râ m u rz ’u vergi ö d e m e k su re ti ile y erin d e b ırak tı. Fakat H e m e d a n ’d a h ü ­

20 Ahbâr ud-devle, 26 v.d.; İbn ul-Esîr, IX, 179; İbn Funduk, 120 v.d.; Târih-i Sîstan, 368;
İbn u l-’A dîm , Bugya, 189a.
21 İbn ül-Esîr, IX, 175 v.d.; İbn ul-Cevzî, VIII, 107, 151; Sibt. 102a; ‘Azimî, 170b; N âsir-i
H usrev, Sefer-nâme, türk. trc. İstanbul, 1950, s. 5; M. Sourdel, Monnais du Musée de
Kaboul, D am as 1953, s. 82 v.d.
ıız SELÇUKLULAR İARİHİ

k ü m sü re n d iğ er oğlu G u rşâ sb ’ı ve D e h is ta n ’d a ita a tte k u su r ed en K âm yâr’ı


y e rle rin d e n ta rd e tti. T u ğ ru l-b eg , R ey’e d ö n d ü k te n so n ra İra n ’ın o rta, garp
ve ce n u p b ö lg elerin i fetih m ak sad ı ile am ca-zâd esi (üvey k ard eşi) İb rah im
Yınal, d iğ er am ca-zâd esi K u talm ış ve Ç ağrı b eg ’in oğlu K avurt (K ara A rslan)
beyler k u m a n d a sın d a k i k u v v etleri g ö n d e rd i. İb ra h im Y ınal, birkaç yıl içinde,
D înâver, K arm îs’in, H ulvân, H ân ik în ve Ş e h riz û r şe h irle rin i D eylem li (Bü-
veyhî) e m îr ve m e lik le rin e lin d e n aldı. O ğ u zlar b u dağlık b ö lg elerd e o kadar
yayıldılar ki, İb ra h im Y m al’m B ağdad ü z e rin e y ü rü m e k te o ld u ğ u söylentisi,
b ir heyecan y a ra ttı ve B ağdad’d a Ş iî-S ünnî m ü c â d e leleri şid d e tle n d i22. K utal-
m ış, K avurt, Y âk u tî de C ü rcân (G u rg ân ), D am ag ân, K um is, Şiraz ve İsta h r
tara fların d a fe tih le r y a p m ışla rd ı23.

5. Selçuklu Sultanları ve Anadolu’nun Fethi Sebepleri

Selçuk d ev letin i, k u ru lu ş u n d a n beri, u ğ ra ş tıra n en m ü h im m ese lelerd en


biri göçebe Oğuzların muhacereti idi. Selçuk devleti sın ırları içinde ve m ü s-
lü m an ü lk e le rin d e k en d i boy beyleri id â re sin d e m ü sta k il h a re k e t ed en bu
göçebe T ü rk m e n le r çok defa S elçuk s u lta n ın ı ta n ım ıy o r veya zayıf b ir feodal
bağ ile o n a tâb i o lsa b ile y u rt b u lm a k ve sü rü le ri ile b irlik te b e sle n m e k m a k ­
sadı ile İslâm b e ld e le rin i istilâ ediyorlar; yerli h a lk ile m ü câd eley e girişiyor
ve n e tic e d e y ağ m a ve k ıtale sebep o lu y o rlard ı. T uğ ru l-b eg ve o n u n ilk h a ­
lefleri, İslâmın sultanı ve h â m isi ile, ü lk e le rin i ve ta b ’asım b u n la rın ça p u l­
ların d an k o ru m a k , fakat aynı z a m a n d a d e v le tin in tem e lin i ve ask e rî k u v v eti­
ni teşkil e d en b u ırk d a şla rın a y u rt b u lm a k ve o n la ra geçim im k ân ları h a z ırla ­
m ak gibi b irb iri ile ç atışan iki azîm m e se le k a rşısın d a idiler. Z ira G ö k -tü rk
k ağ an ların ın "Türk milleti için gece uyumadım, gündüz otur-madım... Yoksul milleti
zengin ettim, aç halkı doyurdum, az halkı çoğalttım”24 ifâdesi ile b elire n eski
T ü rk velâyet-i pederâne sıfatı T u ğ ru l-b eg ve h aleflerin d e de m ev cu t o lu p dev­
letin b a şın d a k av m in e b ab a m ev k iin d e b u lu n d u ğ u n a ve O ğuzları y u rtla n ­
d ırm a k vazifesi ile k a rşıla ştık la rın a in an ıy o rlard ı. T ü rk dev let an lay ışın a
göre, b a şta h â k a n veya su lta n o lm ak ü zere, d ev let ve m em lek et nasıl hanedan
âzâsının müşterek malı sayılıyor ise, b o y ların a h âk im begler, yâni b ü tü n millet

22 İbn ül-Esîr, IX. 176-180. 187-190; İbn ul-Cevzî, VIII, 128; İmâd ud-dîn, 9; Râvendî,
104; R eşîd ud-D în, 20; Sibt, 105a, 105b.
23 İbn al-Balhi, Fârs-nâme, GM, 127, 133; A hm ed Şirâzî, Şirâz-nâme, T ahran, 1310. s. 17.
38.
“4 W. T hom sen, “M oğolistan’da türkçe kitâbeler”, TM, 111, s. 102.
SELÇUKLULARIN KURU1UŞU 1 1 3

de tabiî olarak, bu ailenin fertleri telâkki ed iliy o rd u . S elçu k lu lar g elm ed en


önce bile H o ra sa n ’ın T ü rk m e n le r ile d o ld u ğ u n a ve G aznelilere k arşı zaferler
kazanıldıkça O ğ u zların T ü rk is ta n ’d a n d alg alar h alin d e C e y h u n ’u geçtik le­
rin e ve B elhân dağını a ştık la rın a işa re t e tm iş tik . E sâsen S elçu k lu ların G az­
n elilere zaferleri de O ğ u z m u h â c ırla rın ın devam lı s u re tte k en d ile rin e ilti­
hakları ile m ü m k ü n o lu y o rd u . H o ra sa n ’a 1 0 .000 süvari ile gelen Selçuk­
lu ların 100.000 k işilik G azne o rd u la rın a k a rşı savaşab ilm ek için birkaç yıl
içinde n asıl ço ğ ald ık ların a d air en g üzel b ir m isâl sadece zayıf b ir şah siy et
o lan İn an ç y a b g u ’n u n D a n d a n a k a n m u h a re b e s in e 2 0 .0 0 0 süvari ile k a tıl­
d ığ ın a d air k ay ıttır. Z aferi m ü te a k ip b ir T ü rk m e n d ev letin in k u ru ld u ğ u n u
duyan O ğ u zlar a rtık sel h alin d e İslâm ü lk e le rin e akıyorlardı. Eski b ir Selçuk
ta rih in in güzelce b e lirttiğ in e göre: “Türkler her ülkeye girdiler; h e r beldeyi al­
d ıla r ve h içb ir engel ile k a rşıla şm a d a n h e r ta rafa yayıldılar. Ö yle ki al­
m adıkları m e m le k e t, içm ed ik leri su, a te şle m e d ik le ri ocak kalm adı. H ü k ü m ­
darlar, o n la rın g elişin d e n ü rk ü p k açtılar; v ard ıkları şeh irleri d o ld u rd u la r;
h âk im le rin i k o v u p k en d i v âlilerini tây in e ttile r”25. Oğuz-nâme rivâyetlerini de
işite re k b u T ü rk m u h â c e re tin i ta sv ir e d en m e ş h û r sü ry ân î m üellifi M ihael
de: “Türk kavmi çıkınca yer yüzünü doldurdu; daha önce çıkmış olanları tenkil etti­
ler. Zira dünya onları taşımağa kâfi değildi. Bunlar onları (ilk çıkanları) garba doğ­
ru ittiler. Önlerinde köpeğe benzer bir hayvan (Oğuz-nâme’deki b o z k u rt) yürüyor;
ona yetişemiyorlardı. Hareket etmek istediği zaman “göç" (göç) yâni “kalkınız” diye
sesleniyordu. Türkler o duruncaya kadar ilerliyor ve orada çadır kuruyorlardı. Uzun
müddet onları sevketdkten sonra kayboldu ve bir daha bu hayvandan bahsedildiği
duyulmadı”26 ifâdesi ile g ö rd ü ğ ü ve işittiğ i O ğ u z göçlerini an la tm ıştır.
T ü rk d ev let te lâ k k ile rin e ve göçebe feo d alizm ine yabancı b u lu n a n İslâm
h ü k ü m d a r ve m ü ellifleri ilk zam an lard a, istilâ ve yağm aların m e s ’uliyetini
T u ğ ru l-b e g ’e y ü k lem ek le h ak sızlık y ap tık ların ı fark ed em iyorlardı. F ilhakika
D iyarb ek ir M erv ân î em îri N a sr ud-d ev le (1 0 1 1 -1 0 3 1 ) O ğuz ak ınları k a rşı­
sın d a T u ğ ru l-b e g ’e şik ây et ettiğ i zam an Selçuk su ltan ı ona: “Kullarımın mem­
leketine geldiğini haber aldım. Sen bir hudut (sugûr: uc) emîrisin; onlara mal verip
kâfirlere (B izanslIlara) karşı kendilerinden faydalanmalısın. Zira onların maksatları
Ermeni beldeleridir”27 cevabî m e k tu b u ile h e m b u asî ırk d aşların ı u z a k ta n hi-
m âye e tm e k te ; h e m yerli m ü slü m a n h alk ı d ü ş ü n m e k te ve h e m de A n a d o ­
lu ’n u n feth i lü z u m u n u g ö ste rm e k te d ir. G erçek ten 439 (1047) yılın d a T ü r­

25 ‘İm âd ud-D în, s. 9.


26 Chronique, III, s. 155.
27 İbn ül-Esîr, IX, s. 136; Baybârs M ansûrî, 69b.
114L SELÇUKLULAR TARİHİ

k ista n ’d an N îşâ p û r’a çek kalabalık b ir O ğ u z m u h a c ir halkı gelm iş idi. Yer­


sizlikten ve y u rts u z lu k ta n şikâyet ed iy o rlard ı. İb rah im Yınal onlara: “Memle­
ketim sizin oturmanıza imkân verecek kadar geniş değildir. Bu sebeple doğrusu şudur
ki Rûm (A nadolu) gazasına gidiniz; Tanrı yolunda cihâd yapınız ve ganimet alınız;
ben de arkanızdan gelip bu hususta size yardım edeceğim28 d e rk e n S elçukluların
hangi z a ru re tle r ile A n ad o lu fe tih le rin e g iriştik le rin e ve d ev letin b u n u n la
ilgili siy asetlerin e d a ir güzel b ir m isâl verir.
İslâm ü lk e le rin e T ü rk m u h â c e re ti aralık sız devam ediyor; İslâm iyet
T ü rk le r a ra sın d a yayıldıkça d a göçler b irb irin i kovalıyordu. 1043 (435) y ılın ­
d a B ulgar h av âlisin d e yazlayan ve B alasagun-K âşgar h av âlisin d e kışlayan
3 0 .0 0 0 çad ır h alk ı m ü slü m a n o lm u ş; b a y ra m d a 3 0 .0 0 0 k o yun k u rb a n k es­
m iş ve İslâm m e m le k e tle rin e d a ğ ıtm ış id i29. Bu so n su z m u h â c e re t ve istilâ ­
lar b ü y ü k m e se le le r çıkarıyor ve dev leti u ğ ra ştırıy o rd u . T u ğ ru l-b eg ö n ü n d e n
Z en c a n ’a çekilen A rslan yabgu (Irak) O ğ u zları h e r tarafı istilâ ve ak ın lara
u ğ ra tıy o rd u . T u ğ ru l-b eg b ir elçi ile o n ları ita a te ve h u z u ra çağırdığı zam an
bu T ü rk m e n le r: “S en d en k o rk tu ğ u m u z için u z a k laştık ve b u ray a kon d u k .
G ayem iz ya H o ra s a n ’a d ö n m e k veya R û m ’a g itm e k tir”30 deyip ita a ti d e red
e ttile r ve A n a d o lu ’ya g öçtüler.
Selçuk d ev letin e h e n ü z b ağ la n m a m ış o lan O ğuz g ru p la rın ın geçim d erd i
ile ve y u rt b u lm a k m ak sad ı ile y ap tık ları istilâ ve yağm alar k a rşısın d a o d e ­
rece fery atlar y ü k se lm iştir, ki b izzat halîfe K â’im b i’E m rillah bu d u ru m a son
v erm ek m ak sad ı ile d ev rin m e ş h û r âlim i M âv erd î’yi, 1044 (435) sen esin d e,
b ir m e k tu p ile T u ğ ru l-b e g ’e g ö n d erd i. S u lta n elçiyi d ö rt fersahlık m esafed en
k a rşılam ak la H alifelik m a k a m ın a k arşı tâ z im le rin i g ö steriy o rd u . T ü rk le rin
siyasî d u ru m u n u ve m u h â c e re tin e h e m m iy e tin i kavrayam ayan halîfe ve elçi­
si de T u ğ ru l-b e g ’i b u h â d ise le rd e n m e s 'u l sayıyor ve adaleti, m e rh a m e ti,
d in d arlığ ı ve İdarî d eh âsı ile ta n ın a n su lta n ı anlayam ıyordu. F ilh ak ik a bu
m e k tu p ve b u v esile ile cereyan e d e n m ü z a k ere ler bu h u s u s ta çok e-
h em m iy e tlid ir. H alîfe m e k tu b u n d a : “Ey Tuğrul beg Muhammedi Aldığın mem­
leketler sana kâfidir. Diğer İslâm ülkelerine ve hükümdarlarına dokunma” diyordu.
B una karşı T u ğ ru l-b eg : “Benim askerlerim (yâni m illetim ) pek çoktur ve bu mem­
leketler onlara kifâyet etmemektedir” cevabını veriyordu. Elçi: “Bütün dünyayı

~Kİbn ül-Esîr, IX, 188; İbn ul-Cevzî, VIII, 137; Sibt, Köprülü 1157, s. 555; İbn Şaddad,
A ’lak ul-hatîra, B ritish M useum , Add, 2334, 81b.
^ İbn ül-Esîr, IX, 179; İbn Zâfır, Düvel ul-munkati’a, British M useum , 3685, 152b;
Macma’ut-tavârih, nşr. Ch. Schefer, Descr. Boukhara, s. 235.
30 İbn ül-Esîr, IX, 175-176.
SELÇUKl Ul ARIN KURUI UŞII 1 1 5

alsanız ve yıksanız yine de size ve askerlerinize kâfi gelmeyecektir" diyerek su ltan ı


doğru h a re k e te dâvet ed iy o rd u . T u ğ ru l-b eg : "Doğru hareket için elimden gelen
her şeyi yapıyorum. Eğer adamlarımdan (T ü rk m e n lerd en ) aç kalanlar kötülük
ediyorlarsa buna karşı ben ne yapabilirim?” cevabı ile d u ru m u bize m ân âlı bir
şekilde a y d ın la tm a k ta d ır. Bu g ö rü şm e d e n s o n ra yine de halîfeye ta zim d e ve
elçisine h ü rm e tte k u s u r etm ey en S u ltan , K â’im b i’E m rilla h ’a 3 0 .0 0 0 d in a r
hediye g ö n d erm ey i de u n u tm a z 31.
Selçuk su lta n la rı b ir y an d an O ğ u zları d e v le tle rin in k u ru c u su ve tem eli
saym ışlar; b ir y an d an d a feodal an la y ışla rın a g ö re y u rtsu z o lu şları ve itaa tsiz
h a rek etle ri dolayısı ile o n la r ile çok u ğ ra şm ışla rd ı. N izâm ü l-m ü lk bu h u ­
su sta; “H er ne k ad ar T ü rk m e n le rd e n b ık k ın lık geldi ise de sayıları ço k tu r.
Bu d ev letin k u ru lu ş u n d a çok h iz m e tle ri ve em e k leri geçtiği için de bu devlet
ü z e rin d e h ak ları v ard ır ve s u lta n ın akrabalarıdır” m ü ta lâ a sı ile d ev letin T ürk-
m en le re b ak ışın ı çok güzel ifade e tm iş tir32. T u ğ ru l beg, A lp A rslan, M elik-
şâh ve T ü rk iy e S elçuklu su lta n la rı m erk eziy etçi b ir d ev let v ü cu d a g etirm e k
ve siyasî parçalan m ay ı ö n le m e k m ak sad ı ile feodal ve â sî ırk d aşlarım ten k il
m e cb u riy e tin d e kald ık ları h ald e bazı ta rih ç ile r Selçuk h ü k ü m d a rla rın ın bu
m e şrû h a re k e tle rin i “mütegallibelik” ve d ev leti ele geçirm ek istey en şeh zâd e
ve beylerin isy an ların ı d a “Türkmencilik esâsına (? )” göre O ğ u zların m üdafii
san m ışlar; T ü rk m e n le rin A n a d o lu ’ya şevki z a ru re tin i ve T ü rk le rin gaza ve
fü tû h a t e m e lle rin i d e su lta n la rın o n la ra k arşı n efreti ile izah eylem ek iste ­
m işler ve h a ttâ Sarayın (m erk ez) k öle m u h a fız k u v vetine b ak arak Selçuk
o rd u s u n u n ek seriy etin i T ü rk le rd e n gayri u n s u rla r teşk il ettiğ i h a tâ sın a d ü ş ­
m ü şle rd ir33. D ev let m e fh u m u ile u zlaşam ay an b u fikrin ta rih î realite ile de
b ir m ü n â se b e ti y o k tu r.
T u ğ ru l-b eg , A lp A rslan ve M elik -şâh gibi ilk b ü y ü k S elçuklu su lta n la rı
için A n a d o lu ’n u n fethi, b ir y an d an k e s îf T ü rk m e n m u h âce reti bask ısı ile ve
o n la ra y u rt b u lm a k z a ru re ti ile yapılm ak ta; b ir y andan d a ken d i devletlerin i,
m ü slü m a n h a lk ve ü lk elerin i is tilâ ve asay işsizlik ten k o ru m a k m a k sa d ın ı
g ü tm e k te idi ki, A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e si b u iki başlı siyaset ve gay retlerin

31 A bu’l-Farac. s. 203, 204; İbn ul-Cevzî, VIII, 113, 116, 233; Sibf 102a; İbn ül-Esîr, IX, s.
180.
32
Siyâset-nâme, s. 94.
33 Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 185 v.d.; bu fikir Faruk S üm er tarafından aynen b en im sen ­
m iştir: (“Yıva oğuz boyuna d âir”, TM, IX, s. 153.) başlıklı m akalelerinde ve Oğuzlar adlı
son eserinde büyük Selçuklu su ltan ların a ve O sm anlı ulu hâkanlarına karşı ağır h ü ­
küm ler verirken de devleti değil kabile zihniyetini ve parçalanmayı tem sil etm işlerdir.
11ü SELÇUKLULAR TARİHİ

netic esi o larak tecellî e tm iş tir. Bu iki cep h eli siy aset y an ın d a Selçuk h ü k ü m ­
darları, İslâmın sultanı ve hâmisi sıfatı ile, o n u n eski ve yenilm ez d ü şm an ı
Bizans İm p a ra to rlu ğ u n a k arşı T ü rk m e n le ri g ö n d e rir ve o rd u la rı ile bu göçle­
re yol açarken, aynı zam an d a, İslâm ın cihâd mefkûresini ve T ü rk le rin k adîm
cihan hâkimiyeti id eâllerin i de g e rç e k le ştiriy o rla rd ı34. T a rih in en b ü y ü k göçle­
rin d e n ve n ü fu s h a re k e tle rin d e n b irin i ve h a ttâ , C e rm e n istilâsı ile m u k ay e­
se edildiği tak d ird e, b irin cisin i teşk il e d e n b u T ü rk m u h â c e re ti, b u g ü n e
k ad ar m âh iy eti, seb ep ve n eticeleri ile h e n ü z ara ştırılm ad ığ ı ve anlaşıla-
m adığı için yalnız S elçu k lu lar ta rih i değil u m û m iy e tle G arp T ü rk lü ğ ü ve
A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e si gibi m ü h im m e se le le r ve S elçuklular d ev le tin in
siyaseti k a ra n lık la r için d e k a lm ıştır. Bu seb ep le m u v a k k a t ve m ü n fe rit h â d i­
selere b ak ılarak “S elçu k lu lar asla B izans to p ra k la rın ı fe th e tm e k n iy etin d e
değillerdi; gayeleri Suriye ve M ısır o lu p sağ k a n a tla rın d a B izanslılar ile su lh
h alin d e y a şa m a k ta n b a şk a arzu ları y o k tu ” gibi ta rih in seyrine aykırı id d ialar
ileri sü rü lm ü ş ve y a y ılm ıştır35. Bu u m û m î h ü k m ü n A lp A rsla n ’ın İslâm n i­
zâm ı ve d e v le tin e d ü ş m a n b u lu n a n Şiî F â tım île re karşı, 1 0 7 0 ’de, S u riy e’ye
y ü rü y ü p bu seb ep le B izans’a k arşı b ir h a re k e t n iy etin d e o lm ad ığ ın a d air
m u v ak k at b ir vakıaya day an d ığ ın ı h a tırla tırs a k yanlış fikrin d ay anağını v e r­
m iş o lu ru z. Z ira B izan s’ın H açlı Seferleri d ev am e tm iş ve S elçuklu C ihâdı ve
T ü rk le rin iskânı d a m u k a d d e r o lm u ştu .

6. Umûmî Türk Muhâcereti

A n a d o lu ’n u n feth i ve T ü rk le şm e si gibi, o n a ve Selçuk İm p a rato rlu -


ğ u ’n u n k u ru lu ş u n a seb ep o lan b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti ve n ü fu s h a re k e ti de
h e n ü z te tk ik e d ilm e m iş ve h a ttâ e h e m m iy e ti de k av ran ılm am ıştır. F ilhakika
O rta A sya ta rih i ü z e rin d e h e n ü z o to rite sin i m u h a fa za ed en W . B arthold
S elçuklu ların M â v e râ ü n n e h r’e göçleri seb eb in i m eçh u l g ö ste rd ik te n so n ra 36,
b aşk a b ir ese rin d e , b ü y ü k T ü rk m u h â c e re tin i k asted erek , “XI. asırd a O ğ u z­
ların garb a ve c e n û b a d o ğ ru h a re k e tle ri şim ald en K ıpçakların sık ıştırm a sın ­
d an ileri g elm iş o lm ası m ü m k ü n d ü r” m ü ta lâ a sı ile m eseleye te re d d ü tlü bir

34 Bk. O sm an T uran, “T he ideal o f W orld dom ination am ong th e Médiéval T urks", Studia
Islamica, IV, 77-90; Şim di bu h u su s için Türk Cihân Hâkimiyeti mefkuresi tarihi (İstanbul
1969, iki cild) adlı eserim ize bak.
35 Cl. C ahen, “La C am pagne de M antzikert”, Byzantion, IX, 2 (1934), s. 621-622; P. W it-
tek, "D eux C hapitres de l’histo ire des T urcs de R oum ”, Byzantion, XI, 1936, s. 292.
36 Turkestan, s. 256.
SELÇUKLU! ARIN KURU! USU 1 1 7

şekilde te m a s e d e r '7. M u ah h ar bazı m ü ellifler ya bu büyük h â d ise n in ş ü ­


m u lü n ü d a ra ltm ış veya yanlış istid lallere g irişm işle rd ir38; veya bu büyük
göçleri B a rth o ld ’un ta h m in e ttiğ i gibi K apçakların sık ıştırm a sı değil bizzat
O ğuz boyları a ra sın d a v u k û b u lan b ir “nizâ” gibi b a sitle ştire re k an lay am a­
m ışla rd ır39. B un ların Z eki V elidi T o g a n ’ın k ısaca böyle bir, m e se le n in m ev ­
cu d iy etin e işa re tin e d ik k a t etm e le ri icap e d e rd i40. H albuki bu b ü y ü k göçler
k a rşısın d a k ay n ak lar h âd isey i h e p “nüfus kesafeti, hayvan çokluğu ve otlak dar­
lığı” seb ep lerin e b ağ lam ak la d a h a ileri b ir g ö rü şü te m sil e tm işle r ve ta rih î
realiteyi d a h a isab etli b ir şek ild e a k s e ttirm iş le rd ir41.
F ilh ak ik a d a h a G ö k -tü rk d ev le tin in y ık ılışın d an beri n ü fu s artışı, y u rt
darlığı d a k e n d in i g ö ste rm işti. T ü rk k a v im le rin in b irb irle rin i sık ıştırarak
garba d o ğ ru devam lı b ir şekilde kaydıkları d o ğ ru o lm ak la b e ra b e r X. a sırd a
başlayan b ir tazy ik XI. a sır b a şla rın d a b ird e n b ire T ü rk h alk ların ı yerle­
rin d e n o y n a tm ış ve n ü fu s a rtışı y a n ın d a d ış t e ’sir ağır b asa ra k b ü y ü k n ü fu s
h a re k e tle rin e seb ep o lm u ştu r. N ite k im X. a sırd a K ıtayların M o ğ o listan ’ı
işgalleri n asıl Peçenekleri B alkanlara k a d a r p ü s k ü rtm ü ş ise aynı kavm in XI.
asır b a şla rın d a K ıpçak (K im ek) ve O ğ u zları sık ıştırm a sı d a öylece T ü rk k a­
v im lerin in b irb irle rin i y u rtla rın d a n o y n atm ay a ve b ü y ü k m u h â c e re te seb ep
o lm u ştu r. G erçek ten çağdaş k ay n ak lara göre K ıtaylar 3 0 0 .0 0 0 çadır halkı
(bir kaç m ilyon) h a lin d e m ü slü m a n K arah an lılar ülk esin i istilâ e tm işle r ve
B alasagun şe h rin e 8 g ü n lü k m esafeye k a d a r ilerlem işlerdi. R ivâyete göre bu
sırad a h a s ta b u lu n a n K arahanlı h ü k ü m d a rı T ogan H an, k âfirlerd en in tik am
alm ak için, A lla h ’a niyaz e tm iş ve şifâ b u la ra k 1017 (408) yılın d a 120.000
kişilik b ir o rd u ile K ıtayları u zak m esafelere k ad ar tâk ip e tm iş ve m e m le ­
k e tin e d ö n m ü ş tü r 42. Böylece K arah an lıların b u zam an a değin cihâd h a lin d e
b u lu n d u k la rı ırk d aşları p u tp e re s t U y g u rlar’a karşı K ıtaylarla devam e d en
d o stlu k la rı d a a rtık n ih â y e t b u lu y o rd u . N ite k im K ıtaylar ve U ygurların, Sâ-
m ân île rin in k ırazı ü zerin e, m irasları için, K arah anlıların rakibi olan G azneli

37 Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, İstanbul, 1927, s. 102. O rta Asya T ürk tarihi ü ze­
rinde hâlâ otoritesini m uhafaza eden B arthold’un Büyük T ürk m uhâcereti, O ğuzlar ve
Selçuklular hakkında da büyük hataları o lm u ştu r, ki bu m eseleleri m eydana koyacağız.
38 M. Köymen, 1, s. 106 v.d.
39 Faruk Süm er, “X. Yüzyılda O ğuzlar”, D.T.C.F. dergisi, XVI, 3-4, s. 152.
40 Giriş, s. 140. D aha fazla bilgi alm ak için bak. Türk cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s.
163-170.
41 Msl. bk. Râvendî, 86; Z ahir ud-D în N işâpûrî, 19; Reşîd ud-D în, 5, 11; Cem al Karşî,
Mülhakat us-surâh, nşr. B arthold, Turkestan, I. s. 135; Cuzcânî, 292.
42 ‘U tbî, II, 220; İbn ül-Esîr, IX, 102.
1 İH SELÇUKLULAR TARİHİ

S u ltan M a h m u d ’a 1027’de, elçi g ö n d e rip ittifa k te k lif e tm eleri d e bu siyasî


d u ru m ve yayılm a ile ilgili idi. İşte b u elçilik h e y e ti v asıtası ile iç A sya m e ­
seleleri ve T ü rk le r h a k k ın d a m ü h im b ilg iler to p lay an M ervezî, y ak ın d a k e ş­
fedilen e se rin d e b u m u h â c e re t se b e p le rin i güzelce m ey d an a k o y m u ştu r.
F ilh ak ik a M ervezî’ye göre: “Oğuzların b ir k ısm ı b o z k ırlard a ve b ir kısm ı
d a şe h irle rd e o tu ru r. B ozkırlarda y aşay an lar M â v e râ ü n n e h r’e ve H â riz m ’e
k o m şu d u rla r. İslâm ü lk e le rin e yakın o la n la rd a n b ir kısm ı m ü slü m a n o ld u k ­
ta n ve Türkmen ad ın ı a ld ık ta n so n ra m ü s lü m a n o lm ay an lar ile savaşa b aşla ­
m ışlard ır. İslâm iy et a ra la rın d a yayılıp k u v v etlen d ik çe b u n la r kâfirleri (gayr-i
m ü slim O ğu zları) y e rle rin d e n a ttıla r. O ğ u zlar d a K aradeniz (Bahr-i Erme-
niyye) sâh ilin e yakın P eçenek y u rtla rın a in tik a l e y lem işlerd ir” d e d ik te n so n ra
T ü rk m e n ve Selçuk m u h â c e re tin i k asd ed erek : “böylece Türkmenler İslâm mem­
leketlerine yayıldılar ve bu memleketlerin çoğunu hükümleri altına aldılar; devletler
ve sultanlıklar kurdular" ifâdesi ile d u ru m u b e lirtir ve m u h â c e re tin dış seb e p ­
lerini m ey d an a koyar: “T ü rk le rd e n Kun d e n ile n b ir kavim K ıtay H â n ’ın d an
k o rk arak o ta ra fta n (şark tan ) göçtü. B unlar hıristiyan Nesturi m e z h e b in d e n
o lu p yer darlığı sebebi ile y u rtla rın ı te rk e ttile r. K unları tâk ip ed en Kaylar d a ­
h a kuvvetli ve k alab alık o ld u ğ u n d a n o n ları bu yeni o tla k la rın d a n u zak laş­
tıra ra k Sarı (K ıpçak-K um an) ü lk e sin e geldiler. O n la r d a T ü rk m e n le rin y u r­
d u n u , T ü rk m e n le r (m ü slü m a n O ğuzlar) de O ğ u z la rın (Bizans k ay n ak ların d a
Uz adı ile geçen gayr-i m ü slim O ğ u zların ), bu so n u n c u la r d a K aradeniz sâhi-
lindeki P e ç e n e k le r’in y u rtla rın ı işgal e ttile r. Bu P eçen ek ler’in şim alin d e K ıp­
çak (H ıfçak) lar, şa rk ın d a O ğ u zlar ve c e n û b u n d a d a H azarlar b u lu n u p b u n la r
d aim î s u re tte b irb irle ri ile savaş h a lin d e id ile r”43 ifâdeleri ile S elçuklu ve
T ü rk m e n le rin göçleri ile b irlik te b u h a re k e tin O ğuz ve P eçen ek ler ile Bal­
k a n lara k a d a r yayılışını en sağlam b ir şek ild e ta sv ir ve izah eder. N ite k im
çağdaş E rm en i ve S ü ry ân î m ü ellifleri de m ü s lü m a n O ğ u zların m u h â c e re ti ile
m uvazi, İslâm ve Bizans k ay n ak ların a u y g u n olarak, U z (O ğuz) ve K u­
m an (Kıpçak) ların B alkanlara in tik alin i b e lirtm işle rd i44. Ö yle ki m ü slü m a n
O ğ u zlar A n ad o lu içlerin e gird ik leri b ir sırada, 1065 sen esin d e, T u n a ’yı g e­
çen U z (şâ m â n î O ğ u z )la rın m ik d arı 6 0 0 .0 0 0 kişi olarak rivâyet ed ilm iştir.
Selçuk d e v le tin in k u ru lu ş u sıraların d a, 1047 (438) sen e sin d e “Tibet ta ra ­

43 N şr. V. M inorsky, Marvazi on China, Turks and India, London, 1942, s. 18-20; İzahlar, s.
95, 102-103. Bu m ühim eserin keşfinden önce bu m alûm at ondan kısm en Şabânkâraî
(Macma’ al-ansâb, B ritish M useum , nr. 16696 33a-34b), G erdizî (s. 69) Şükrullah, Beh-
çetut-tevârih, trc. N ihal Atsız; Dokuz boy türkler, İstanbul, 1939, s. 25, tarafından nakle­
dilm işti.
44 Urfalı M athieu, s. 89, 127; Süryânî M ihael, III, 155; A ttaliates, s. 83.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 1 9

fında sayısız m ik d a rd a b ir Türk halkı" K arahanlı h u d u tla rın a geldi45. Bu Kıtay


ve o n larla b irlik te şark T ü rk le rin in tazyikleri d evam e tm iş; Y edisu’d a yerle­
şen K arahıtaylar, X II. a sır o rta sın d a , K arluk ve Y ağm alar ile b irlik te te k ra r
ilerliyerek su lta n S an car’ı m ağ lû p ve b ü tü n M â v e râ ü n n e h r’i istilâ edip yeni
b ir m u h â c e re te seb ep o lm u şla rd ır46. İşte S elçu k lu ların dâh il b u lu n d u ğ u b ü ­
yük T ü rk m u h â c e re tin in u m û m î e sasları b u d u r ve Selçuk ta rih in in an laşıl­
m ası için b u ra d a b u k ad arı k â f id ir ..

7. İlk Anadolu Gazaları

T u ğ ru l-b eg , A lp A rslan ve M elik -şah z a m a n la rın d a Selçuk d evleti işte


T ü rk is ta n ’d a n H o rasan , İran, Irak ve A zerb ay can istik a m e tin d e ilerliyen ve
bir kısm ı b u ü lk e le rd e k alan b u in sa n d alg alarını A n a d o lu ’ya sev k etm ek ve
b u H ıristiy an ü lk e sin d e y u rt sâhibi y ap m ak z o ru n d a idi. Evvelce A bbasî
o rd u la rın d a , İslâm h u d u t b ö lg elerin d e gaza yap an ve H o rasan gâzîleri ile de
g ö n ü llü o larak R u m la r ile savaşa gelen T ü rk le r bu ülkeye yabancı değildi.
F akat b u sefer yalnız gaza için değil, y u rt tu tm a k m ak sad ı ile, k ü tle le r h a ­
linde geliyorlardı. Ç ağ rı-b eg ’in 1 0 1 8 ’d e yaptığı k e şif seferin d en so n ra A rslan
yabgu O ğu zları S u ltan M a h m u d ve M es’û d ’u n tâk ip le rin e u ğ ray arak birkaç
defa A n a d o lu ’ya girm işler; 1028’de, tü rlü m a ceralar ile d o lu b ir sefer ile ve
p ek çok kayıp v ererek A zerb ay can ’a, E rm en i ve Bizans b eld e lerin e ve Di-
y arb ek ir h av âlisin e k ad ar y ayılm ışlardı. 1 0 3 8 ’de de S elçuklular, G azneliler
ile u ğ ra şırk e n Y abg u lu lar da A n a d o lu ’ya ü ç ü n c ü b ir akın d a h a y apm ışlardı.
Bir çok h iy â n e t ve felâk etlere u ğ ray an b u O ğ u zlar 1042’de U rm iy e’d e 15.000
kişi h a lin d e to p la n a ra k E rm en i V asp u rag an (V an gölü havzası) a râzisin e
g irm işler; E rm en i p re n si H açig’i ö ld ü rü p , b ir ta k ım m ü c âd e le lerd en so n ra
te k ra r R ey’e d ö n m ü ş le rd i47.
T u ğ ru l-b e g 1 0 4 3 ’de K azvin’e geldiği zam an Z e n c a n ’d a to p la n a n ve su l­
ta n ın ita a t tek lifin i re d d e d e n O ğ u zlar b u n la rd ır. 1044 se n e sin d e yeni gelen
göçler ile çoğalan b u T ü rk m e n le r b ü y ü k b ir k ü tle h alin d e şark î A n a d o lu ’ya
girdiler. B u n ların istilâ sın a şa h it o lan b ir çağdaş m üellif: "Göklerin hiddet
kapıları memleketimiz üzerine açıldı. Türkistan’dan kartal gibi sür’atli atlara binmiş
ordular zuhûr etti. V asp u ra g a n ’a girip h ıristiy a n la r ü zerin e atıldılar; 24 kazayı
istilâ eylediler. Bu c e sû râ n e h a re k e tle ri ile G a rin (E rz u ru m )’a k a d ar ile rle ­

45 İbn ül-Esîr, IX, s. 184.


46 Bölüm V, bahis 6. ya bak.
47 Urfalı M athieu, s. 73-75; İbn ül-Esîr, IX, 131-135; Baybars M ansûrî, 58a-59b; A b u ’l-
Farac, s. 198.
12H SELÇUKIUIAR TARİHİ

m ek istiy o rla rd ı” ifâdesi ile bu akım tasv ir e tm iş tir48. Bu O ğ u zlard a n bir


kısm ı Buğa ve A n ası-o ğ lu (o k u n u ş şü p h e li) k u m a n d a sın d a 10.000 kişi ola­
rak ce n û b a in d iler; D iy arb ek ir’de N a sr u d -d e v le 'n in oğlu S ü le y m a n ’ın tu z a ­
ğına d ü ş tü le r. F ak at n ih â y e t to p a rla n ıp h ü c û m a g eçtiler ve M ervânîleri, p ara
ö d e te re k , su lh a m e c b û r e ttile r. Bir k ısm ı d a G ö k taş, M an su r ve O ğuz-oğlu
k u m a n d a sın d a M u su l ve havâlisini istilâ ed ip o ra lard a T u ğ ru l-b e g ve halîfe
n â m ın a h u tb e o k u ttu la r ki, Z e n c a n ’d a s u lta n a ita a ti red e ttik le ri h ald e u za k ­
ta n o n a tâb iiy et g ö ste rm e le ri, T u ğ ru l-b e g ’in d e M ervânî e m îrin e tavsiyede
b u lu n u rk e n b u n la rı h im ây e e tm e si feodal b ü n y e ve bağları g ö ste rm e k b a k ı­
m ın d an d ik k a te şâyândır.
M u su l’u n A rap em îri K ureyş, (K arvaş) e tr a f e m irle rin d e n aldığı y a r­
d ım lar ile bu O ğu zları m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ ra ttı; k ad ın ve çocukları ile
b irlik te ç o ğ u n u ö ld ü rd ü . Bu zaferi fe tih -n â m e le r ile k o m şu h ü k ü m d a rla ra
ilân ed erk en O ğ u zların gelirk en 3 0 .0 0 0 kişi o ld u k la rın ı, b o z g u n d a n so n ra
5.000 kişiye d ü ştü k le rin i b ild irir. K ureyş’in B ağdad’a gön d erd iğ i ö lü başları
halîfenin o rd u s u n u teşk il e d en T ü rk le ri m â te m e so k m u ş ve o n la r tara fın d an
d efn ed ilm işlerd ir. B u n u n la b e ra b e r M u su l’d a n geri d ö n en leri yolda B izans’ın
Erciş (A rap k ay n ak ların a göre E rzen )vâlisi S tefan ’ı m ağ lû p ve şe h ri işgal
e ttile r49.
O ğ u zların b ir k ısm ı d a b irb irlerin i sık ıştıra ra k H azar sâh ille rin d e T abe-
ris ta n ’a, b ir k ısm ı d a K afkasya’d a Ş irvan’a girdi. B unlara karşı “Ş irv ân -şâh ”
1 0 4 5 (4 3 7 )’de p a y ita h tı Y ezidiye şe h rin i y o n tm a ta şta n sû rla r ile ve d e m ir
k ap ılar ile çev ird i50.
B izans’ın k u d re tli im p a ra to ru Basile II (9 7 6 -1 025) şark h u d u tla rın ı e m ­
niy ete a lm a k ve İslâm ü lk e le rin e d o ğ ru g e n işle m e k siyaseti ile k ü ç ü k E rm en i
kırallık ve p re n slik le rin i k a ld ırarak m ü h im b ir E rm en i n ü fu su n u o rta A n a ­
d o lu ’ya ve Sivas’a n a k le tm iş; Bizans sın ırla rın ı A zerbaycan ve K afkasya’ya
k a d ar u z a tm ıştı. Bu d u ru m S elçu k lu lar ile B izanslıları k o m şu yapıyor ve k a r­
şılaştırıy o rd u . İm p a ra to r K o n sta n tin (1 0 4 2 -1 0 5 5 ) aynı siyasete dev am la O-
ğuz a k ın la rın a k arşı h a re k e te geçm iş ve 1045 so n b a h a rın d a G ü rcü p re n si
L iparit k u m a n d a s ın d a g ö n d erd iğ i b ir o rd u Ş ed d âd îlerd en A b dullah b. A b u ’I-

48 A ristakes, Histoire d’Armenie, frans. trc. E. P rud’hom m e, Paris, 1864, s. 72.


49 İbn ul-Azrak, 142b; ‘Azimî, 171b-172b; İbn ül-Esîr, IX, 132-136; Urfalı M athieu, 80
v.d.; Baybârs M ansûrî, 60a; A bu’l-Farac, 200 v.d.; İbn-ul‘Amîd, Târih, Lâleli (Sü-
Ieymaniye), nr. 2002, 435 yılı; J. Laurent, s. 1.8-22; M. H. Yınanç, Anadolu'nun fethi, İs­
tanbul, 1944, s. 39-44; Cl. Cahen, "La Prem ière p én étratio n T urque en Asie M ineur”,
Byzantion, XVIII, 13.
50 Târih ul-Bâb, nşr. V. M inorsky, History o f Sharvan and Darband, C am bridge 158, s. 10; ibn
İsfendiyar, Târih-i Taberistan, T ahran 1320, II, s. 26.
SELÇUKLUI ARIN KURIJIUŞU 121
A svâr’ın m erkezi D ubayl (Diviıı) şe h rin e d o ğ ru ilerlem iştir. T u ğ ru l-b e g bu
Bizans ta a rru z u n a karşı, am cası E b u ’l-F avâris A rslan Y abgu’n u n oğlu, Şihâb
ud-D evle K u talm ış k u m a n d a sın d a b ir o rd u g ö n d erd i ve S elçu k lu lar ile Bi­
zanslIlar a ra sın d a ilk k arşılaşm a v u k û b u ld u . K u talm ış D iy arb ek ir ve M usul
taraflarını istilâ e d en ve b ab a sın a m e n s u p o lan O ğuzları (Y abguluları) da
yanına alarak 1045 (437) g ü z ü n d e G ürcü, E rm en i ve R u m lard an m ü re k k e p
Bizans o rd u s u n u m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ ra ttı. G ence surları ö n ü n d e cereyan
eden m u h a re b e d e B izanslılar çok k ay ıp lara u ğ rad ı, ki E rm en i k u vvetleri k u ­
m an d an ı V ah ram d a b u n la r a ra sın d a id i51. Bu zafer ü ze rin e K u talm ış A ras
n ehri boyu n ca ilerlem iş ve T u ğ ru l-b e g ’e: "Bu bölgelerin zengin ve Romalıların
da kadın gibi korkak olduğunu ve bu sebeple kolaylıkla fethedilebileceğini” bildirdi.
K utalm ış ile m uvazi o larak su lta n ın a k ra b a sın d a n o ld u ğ u kay d ed ilen H aşan
(Asan) da 2 0 .0 0 0 kişi ile Pasin ve E rz u ru m ovalarını istilâ ed ip V asp u rag an
bö lgesin e girdi. F akat, İnanç Y abgu’n u n o ğ lu H aşan old u ğ u aşik âr b u lu n a n ,
bu şeh zâd e B izanslılar ta ra fın d a n tâk ip ed ilerek Stranga (B üyük Z âp) suyu
ü ze rin d e k u ru la n b ir p u su y a d ü ş ü rü ld ü ve b a ş ta H aşan Bey o lm ak ü ze re p e k
çok T ü rk ş e h it edildi. Bu h e z im e t v u k û b u lu rk e n K utalm ış d a G ence (Cinze)
m u h â sa ra sı ile d u ra k la m ış b u lu n u y o rd u 52. B izans kaynakları b u esn ad a
K u ta lm ış’ın M u su l tarafların ı istilâ eylem iş o ld u ğ u n u yazarlar. O n u n la bu
akını yapan A rslan Y abgu (babası) O ğ u zları arasın d ak i m ü n â se b e t böyle bir
yanlışlığa seb eb iy et v erm iş ve k en d isi o ra la rd a b u n la rın b a şın d a san ılm ış
gözüküyor.

8. Hasan-kale Zaferi

Büyük Selçuk b ey le rin d e n biri o lan İn an ç Y abgu oğlu H a sa n ’ın bu h e ­


zim eti ve ö lü m ü T u ğ ru l-b eg ü z e rin d e çok ü z ü n tü y aratm ış ve D icle boyla­
rın d a g en iş fe tih le r yap an İb ra h im YınalT B izans’a karşı A n ad o lu seferine
m e m u r e tm iş tir. Y u karda k ay d ettiğ im iz ü zere (bak. s. 109) İb rah im Y ınal
T ü rk is ta n ’d a n N îşâ p û r’a gelen ve y u rt arayan k e sif bir T ü rk m e n halkını,
1047 (4 3 9 )’de, A n a d o lu ’ya se v k e ttik te n so n ra v aad ın a göre ark a d an k en d isi
de b ü y ü k b ir o rd u ile h a re k e te geçti. Y an ın d a S ipahsâlâr (Aspen-selar: k u ­

51 M. Brosset, Histoire de la Géorgie, St. P etersbourg, 1849. I, 323; M athieu, s. 80; 'Azîmî,
I73b; V ardan, “T ürk fü tû h atı ta rih i”, trc. H. A ndreasyan, Tarih sem ineri dergisi, İstan ­
bul, 1937, 1, 2, s. 17; Ahbârud-devle, s. 17.
52 Z onaras, Chronique, trc. St. A m our, Paris, 1560, s. 97a; Bryennios, Histoire, trc. H.
G régoire, Byzantion, 1953, XXII, 485; Brosset, Add, I, 222; ‘Azimî, I73b-I74a; K edrenos
(St. M artin, Memoire sur l’Armenie, Paris, 1819), II, 202; E. H onigm ann, Die Ostgrenze des
Byzantinischen Reiches, Bruxelles 1935, s 179.
SELÇUKLULAR İARİHİ

m an d a n ) unv an ı ile k aydedilen k ard eşi (E rtaş o lm alı ve Sâlâr-i H o rasan -


Khorasanites) gibi m ü h im şah siy etler b u lu n u y o rd u . Ç ağdaş bir E rm en i m ü e l­
lifinin ifâdesi ile: “ 1048 y ılın d a İran (T ürk) m ille tin in k o rk u n ç dalgaları
G arin (K arnukalak, İslâm k a y n ak ların d a K alîkala: E rz u ru m ) ve Pasin (Bası-
an) o v aların a d ö k ü ld ü . İn san d algaları sel gibi m e m le k e tin d ö rt k ö şesini
istilâ e tti. G a rp ta Haldia (G ü m ü şh a n e ve T ra b z o n h av âlisi), şim ald e İsp ir
(Sper), c e n u p ta M uş (Daron) b ö lg esin e ve Sisak (İslâm k ay n a k ların d a Sisa-
can, .S trab o n ’d a Sakastan yâni S akalar’ın y erleştiğ i A ğrı havâlisi) ta rafla rın a
k ad a r yayıldı”53. T ü rk ler, evvelce İslâ m la rın e lin d e b u lu n a n ve İslâm dü n y ası
ile ticâ re ti sây esin d e z en g in leşen E rzen şe h ri ü z e rin e y ü rü d ü le r. S urları
m ev cu t o lm ay an şe h ird e çok şid d etli sav aşlar o ld u ve çıkan yangın ile de
h arâb e h a lin e geldi. B urad an kaçan h alk B izanslılar ta ra fın d a n ta h k im edilen
ve T h e o d o sio p o lis ad ın ı alan K arin (K alikala) şe h rin e sığındı. Bu sebeple
b u rası b u n d a n so n ra y ak ın ın d ak i E rzen şe h rin in adı ile anıldı. B itlis ve
D iyarbekir a ra sın d a k i E rz e n ’d e n ay ırm ak için İslâm ların verdiği Erzen ur-
Rûm (R um E rzen i) adı, telâffuz ve b ir b e n z e tm e ile A rz-Rûm (R om a m em le ­
keti) o lm u ş ve b u g ü n k ü E rz u ru m şek lin i m e y d a n a g e tirm iştir.
İb ra h im Y ınal B izans’ın g eride k alan k u v v etlerin i b u lm ak için E rz e n ’den
ilerlediği z a m a n G ürcü p re n si L iparit k u m a n d a sın d a G ürcü, E rm en i ve
R u m lard a n m ü re k k e p B izans o rd u su d a yaklaşıy ordu. İslâm k ay n ak ların a
göre 5 0 .0 0 0 k işilik b u o rd u K atakalon k u m a n d a sın d a k i asıl B izans o rd u su
ile b irle şe re k K a p u tru (H asan-kale) ö n ü n d e b u lu n a n K astro -o k o m i (b u g ü n ­
kü U güm i) k ö y ü n d e k ararg âh k u rd u ğ u sıra d a T ü rk o rd u su d a b u ra y a d o ğ ru
geliyordu. R u m la r T ü rk le r to p la n m a d a n ö n ce sa ld ırm a tek lifin d e b u lu n d u la r
ise de c u m a rte s i g ü n ü n ü u ğ u rsu z sayan L ip arit b u n a yan aşm ad ı. Bu sâyede
İb rah im Y ınal s a f k u rarak , 18 Eylül 1048 c u m a rte si günü, h ü c û m a geçti ve
R um ları b o z g u n a u ğ ra ttı. Y eğeninin ö ld ü ğ ü n ü g ö ren Liparit b ü tü n şid d e ti
ile m u kab il b ir ta a rru z a girişti. Ç etin savaş o lu y o r ve m ü th iş b ir kan akı­
yordu. Z aferin h an g i ta ra fta o ld u ğ u belli değildi. F akat R u m ların ta m a m ı ile
çekilm esi d o lay ısı ile L iparit de ak şam ü s tü O kom i (Ü güm i) ü z e rin e g eri­
lem eye b aşlad ı ve T ü rk le rin şid d etli sald ırışları ve çevirm e h a re k e ti ile Bi­
zan s o rd u su p e riş a n edildi. B aşta L iparit o lm ak ü zere, bir çok k u m a n d a n ve
o rd u n u n h e m e n h e p si esir edildi. R u m k u m a n d a n la rın ın bir kısm ı V an (İba-
ne) ve A ni k a le le rin e kaçıp k u rtu ld u . İslâm k ay n ak ların a göre a lm a n esirler
100.000 kişi ve g a n im e t de 10.000 a rab a tu tu y o rd u . Silâhlar a ra sın d a 19.000
z ırh ın ele g eçm esi d e b ir fikir v erm eğ e kâfidir. Bizans o rd u su n a karşı k a za n ı­

53 A ristakes, s. 73 v.d.
SELÇUKI Ul ARIN KURULUŞU 123
lan bu ilk b ü y ü k zaferden so n ra İb rah im Yınal, y anına aldığı m ü h im e sir ve
g a n im e tle r ile ve beş g ü n lü k b ir ceb rî y ü rü y ü ş ile, Rey’e T u ğ ru l-b e g ’e, d ö n ­
dü. S ultan bu zaferd en dolayı am cazâd esin i (an ad an k ard eşin i) te b rik e tti ve
çok m e m n u n old u . O n a v erm ek isted iğ i 4 0 0 .0 0 0 d in a r (altın) m ü k â fa tı İb­
rah im Yınal k ab û l etm ed i.
Bu sefer e sn a sın d a T ü rk m e n le rin T ra b z o n ’a k ad ar ile rle d ik lerin e dair
h ıristiy an k ay n ak ların ın k a y ıtla rın ı54 İslâm m ü ellifleri de te ’yit eder. H a ttâ
İb rahim Y ınal’ın yeğeni M eh m ed id â re sin d e b ir k u vvetin İs ta n b u l’a k ad ar
ilerlediği de b e lirtilir55. N ite k im A tta lia te s ’de b u h u s u s a d a ir b ir işa re t var­
d ır56. H ıristiy an k aynakları S elçu k lu ların 10 0 .0 0 0 kişi o ld u ğ u n u söylerler, ki
O ğuz m u h â c ırla rı h esab ı ile b u m ik ta r m ü b alâğ alı sayılm az, M a th ieu , K utal-
m ış’ın d a sav aşta m ev cu t o ld u ğ u n u y a zarsa d a d iğ er kay n ak ların tafsilâ tın a
rağ m en o n d a n b ah sed ilm ez. N ite k im ‘A zîm î de K u ta lm ış'ın b ir b u ç u k yıldan
beri G ence (Cinze) k u şa tm a sı ile m e şg û l o ld u ğ u n u , h a ttâ b o zg u n a uğradığını
kaydeder, ki b u z a m a n d a böyle b ir m a ğ lû b iy e t b ah is m ev zu u o lam ayacağın­
d an bu B izans’ın su lh te ş e b b ü s ü n d e n so n ra g iriştiği b ir ta a rru z ile ilg ilid ir57.

9. Selçuk-Bizans Barış Anlaşması

İm p a ra to r K o n sta n tin B alkanlarda T u ra k id â resin d e başlayan P eçenek


istilâsı dolayısı ile şa rk ta S elçuklular ile a n la şm a k z o ru n d a idi. İm p a ra to r
evvelce B izans tâ b iiy e tin d e b u lu n a n ve şim d i s u lta n ın tâb iiy etin e girm iş olan
D iy arb ek ir’de M erv ân î em îri N a sr u d -d e v le ’n in ta v a ssu tu ile su lh te ş e b b ü ­
sü n e g irişti. T u ğ ru l-b e g k ab u l edin ce B izans elçisi G. D ro so s N a sr ud-
D evle’n in ad am ı şey h ü lislâm A bu A bd A llah B. M arvân ile b irlik te Selçuk
p a y ita h tın a g ittile r. K aynaklar İm p a ra to ru n , L ip arit’in fidyesi ile b irlik te,
“eski devirlerde misli görülmemiş" m ik d a r ve k ıy m e tte h ediyeler g ö n d erd iğ in i
y azm ak ta ve h a ttâ İb n ü l-E sîr, Z eh eb î ve E b u ’l-Ferec b u n la rın sayı ve cinsini
de b ild irm e k te d ir: 1,000 to p ipek (dîbâ) k u m aş, 500 çeşit ağır elbise, 500 at
ve k atır, 3 0 0 M ısır eşeği, 1.000 ö k ü z ve kıl keçi, 100 g ü m ü ş kap, 2 0 0 .0 0 0
d in a r (altın ) p ara. S u ltan Bizans elçisini k ab u l edip hiç b ir fidye alm adan

54 Bk. C halandon, Alexis Comnene, Paris, 1910, s. 10; Laurent, s. 22.


55 Sibt ibn ul-Cevzi, 106a.
56 J. Laurent, 22.
57 A ristakes, s. 79-85; M athieu, 83-89; Brosset, I, 323; Add., I, 222-225; K edrenos (St.
M artin), II, 323; Z onaras, 76a-97b; O rbelian (St. M artin), II, 67-73; V ardan, 175;
‘Azimî, 174a; Ibn ül-Esîr, IX, 192; Sibt. 108a-107b; Schlumberger Epopee byzantine, III,
543; M. Halil Yinanç, 46-47; V. Minorsky, Studies in Caucasian history, London, 1953, s.
59-63.
1 2 4 ____________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

L iparit’i im p a ra to ra iade eyledi. T u ğ ru l-b e g su lh m ü zâ k e re lerin i yapm ak ve


m u ah ed ey i a k d e tm e k ü zere h alîfen in a k ra b a sın d a n Ş erif N asır b. İsm â ’il
(Z o n a ra s’d a veliah d Seriphe) b aşk a n lığ ın d a b ir h ey eti 441 (1 0 4 9 / 1 0 5 0 )’de
İsta n b u l’a İm p a ra to riç e ’ye (Meliket ur-Rûm), g ö n d e rd i. Bu m ü n â s e b e t ile ce­
reyan e d en m ü z â k e re lerin n eticesi ve m u a h e d e h a k k ın d a b ild iğ im ize göre,
E m evîler z a m an ın d a, M eslem e b. A bd u l-m e lik tara fın d an İs ta n b u l’d a in şâ
o lu n an câm i ve m in a re si im p a ra to r ta ra fın d a n tâ m ir edilm iş; içine k an d iller
asılm ış ve m ü s ta h d e m le rin e de m aaş ta h s is ed ilm iş; Şi’î-F â tım î halîfesi n â ­
m ın a o k u n m a k ta o lan h u tb e k esilm iş; A b b a sî halîfesi ve T u ğ ru l-b eg n â m ın a
çevrilm iş ve, eski T ü rk h âk im iy et se m b o lü o larak da, “m ih ra b ın a T u ğ ru l
b e g ’in ok v e yay iş a re tle ri” yapılm ış, yani Tuğra’sı k o n u lm u ş tu r58.
İslâm kaynakları ve Süryânî E b u ’l-F erec b u e saslara göre b ir m u a h e d e
yapıldığın d a ittifak e tm e k te d irle r. N ite k im im p a ra to ru n 1 0 5 1 ’de B ağdad’a
gön d erd iğ i elçi ve m e k tu p d a b u h u s u s u t e ’y it ed er. G erçek ten a ltın yaldızlı
R um ca ve s a tırla r arası A rapça te rc ü m e si b u lu n a n bu m e k tu p ta : “M ü slü ­
m a n la rın reisi, E m îr u l-M u ’m in în m u h te re m ve sevgili d o stu m A bu C a ’fer
Ka’im ” h ita b ı ile başlayan b u m e k tu p A b b asî halîfesini tan ıd ığ ın ı, M ısır
halîfesi ile m ü n â se b e ti k estiğ in i ve b u n u n d a T u ğ ru l-b eg ile yapılan an laşm a
ile m ü m k ü n b u lu n d u ğ u n u g ö s te rm e k te d ir59. E sâsen İslâm kaynakları bu
m ü z âk e re lerin ve h u tb e d eğ işik liğ in in v u k û b u ld u ğ u sırad a M ısır elçisinin
m ev cu t m u ah ed ey i y en ilem ek m ak sad ı ile İs ta n b u l’d a o ld u ğ u n u , S elçuklular
ile yapılan b u a n la şm a ü z e rin e M ısır-B izans m ü n â se b e tle rin in b o z u ld u ğ u n u
b elirtirler. G erçek ten b izzat M ısır kaynak ları b u m ü n â se b e tle F âtım île rin
K u d ü s’de K am âm e kilisesin i yağm aladıkları ve 1 0 5 4 (4 4 6 )’de şim alî S u ri­
y e’de B izans’a ta a rru z a g eçtik lerin i y azarlar60. İslâm k ay n ak ların d an iyi fay­
d alan am ay an B izans araştırıcıları b u a n la şm a d a n şü p h e ed erk en , Z o n a ra s’ın
ifâdesine ve İb n H a llik â n ’ın iki su lh g ö rü şm e sin i k a rıştırm a sın a d ayanm ış
b u lu n u y o rla r61. G erçek ten m e z k û r B izans yazarı T u ğ ru l-b eg ’in elçisinin e-
fendisi n â m ın a im p a ra to rd a n yıllık b ir h araç isted iğ in i, fakat bir şey elde
ed em ed e n geri d ö n d ü ğ ü n ü söyler62. K ed ren o s ise 63 im p a ra to ru n elçi G. D ro-

58 İbn ül-Esîr, IX, 192; X, 10; Zahabî, Târih ul-lslâm, Topkapı, 2917, XI, 176a; A b u ’l-Farac,
206; ‘Azimî, 175a; İbn ul-Ccvzı, VIII, 234; İbn Şaddâd, 81b. Subkî, Tabakat, III, s. 389-
390.
59 A bu’l-Farac, s. 207.
60 İbn M uyassar, Ahbâr Mısr, nşr. H. Masse, Kahire, 1919, s. 7; ‘Azimî, 178a.
61 Bk. Laurent, s. 94 v.d.
6~ Z onaras, s. 97 b.
63 Brosset, I, 225.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 2 5

so s’u zengin h ed iy eler ile ve L ip arit'in fidyesi ile g ö n d erd iğ in i, lâkin “T uğ-
rul-beg m u h te ş e m bir su lta n o ld u ğ u n u g ö ste rm e k için ” fidye alm ad an G ü r­
cü p ren sin i im p a ra to ra hediye eylediğini yazar ve su lh m u a h e d e si h a k k ın d a
bir kayıt verm ez. İbn H allikân Ş e rif N a sır v âsıtası ile bir a n la şm a yapıldığını,
İstan b u l câm iin d e h u tb e n in bizzat o n u n ta ra fın d a n o k u n d u ğ u n u ve bu e s­
nada o ra d a b u lu n a n F â tım î halîfesi M u s ta n s ır’ın elçisi b u n u k e n d ile rin e bir
tecâvüz saydığını, b u seb ep le M ısır-B izans m ü n â se b e tle rin in b o z u ld u ğ u n u
te k ra rla m ak ta d ır. F ak at m u a h e d e n in im p a ra to r ile değil o n u n y erin e geçen
im p arato riçe (Melîket ur-Rum) T h e o d o ra ile yapıldığını ilâve e tm e k su re ti ile
bir k arışık lık y a ra tm a k ta ve b u seb ep le m o d e rn ilim a d am la rın ı ş a şırt­
m a k ta d ır64. G erç e k te n b u kayıt birinci a n la şm a d a n şü p h elen m e y i değil, ik in ­
ci bir a n la şm a n ın m ev cu d iy etin i ve b u n u n b u eski m ü e llif ta ra fın d a n k a rıştı­
rıldığını g ö sterir. F ilh ak ik a çağdaş b ir E rm en i m üellifi T u ğ ru l-b e g ’in b ir elçi
gönderip: “ecd a d ın ın İslâ m la rd a n aldığı şe h ir ve b ö lgelerin (T oros dağları -
M alatya ve E rz u ru m h a ttı şark ın d a) iâd esin i ve g ü n d e 1.000 d in a r (tahegan)
vergi ö d e m e sin i isted iğ in i, T h e o d o ra ’n ın d a su lta n a b ir elçi yollayıp m ü h im
bir m ik ta rd a p ara, at, k atır, elb ise vb. h ed iy eler sev kettiğini, su lta n ın b u n la rı
kabul ile 1 0 5 5 ’de elçiyi b e ra b e rin d e B ağdad’a g ö tü rd ü ğ ü n ü ” y azar65. T u ğrul
beg’in im p a ra to riç e d e n yaptığı ta le p te n anlaşılacağı ü zere ilk m u a h e d e ş a rt­
ları ara sın d a İslâ m la rd a n alın an b eld e le rin iâd esi de vardı ve S elçuklular
d ah a so n ra d a b u h u s û s ü z e rin d e d u rm u şla rd ı. Selçuklu su lta n ın ın isyanlar
ve Şi’île r ile m eşg û liy eti dolayısı ile B izanslIların bu anlaşm aya riâyet e tm e ­
dik lerin i ve d u ru m u n u d ü z e lte n T u ğ ru l-b e g ’in, 1 055’de, aynı şa rtla rın ta tb i­
kini isted iğ in i m ü şa h e d e ediyoruz, ki b u sû re tle H asan-kale za fe rin d en so n ­
ra B izanslIların ağ ır şa rtla rı ve h araç ö dem eyi k abul ed erek S elçuklular ile
b ir su lh a n la şm a sı y ap tık ları şü p h esizd ir.

10. Tuğrul-beg’in Merkeziyetçi Faaliyetleri

B izanslılara k arşı k azan ılan zaferd en ve b u m u â h e d e n â m ed e n so n ra


T uğrul-b eg , ilk h e d e f olarak, İslâm d ü n y a sın a h âk im olm ak, Şi’î n ifak faali­
y etle rin e ve id â re sin e n ih â y e t v erm ek k a ra rın d a idi. Lâkin d ev letin k u ru lu ­
şu n d a b ü y ü k h iz m e tle r g ö ren ve H asan -k ale zaferini k azanan İb rah im Yınal,
T u ğ ru l-b e g ’in m erk eziy etçi siyaseti sebebi ile, feodal devlet an lay ışın a göre,

64 II, s. 50.
65 A ristakes, s. 103.
126 SELÇUKU1IAK TARİHİ

hakkın ı alam am ış, Ç ağrı-beg ve İnanç yabgu gibi bir h â k im iy e tte n m a h ru m


kalm ış ve k ırılm ış b ir d u ru m d a idi. B u n d an dolayı m erk ezi H em ed an olm ak
ü zere k e n d isin e b ir h âk im iy et sah ası t e ’m in in e çalışıyordu. T u ğ ru l-b eg dev­
letin g e n işle m e sin e engel ve p a rç a la n m a sın a âm il olan b u te şe b b ü s k a rşısın ­
da h a re k e te g eçm ek z o ru n d a kaldı; İb ra h im Y ınal’a H em e d an ve bazı Cibâl
k alelerin in te slim in i b ild ird i ve isyan ç ık a rm a sın ı ö n lem ek isted i. Lâkin İb ­
ra h im Y ınal b u taleb i reddeyledi ve a ra d a fesat k a rıştırd ığ ı için de veziri Ebu
A lî’yi cezalan d ırd ı. B u n u n ü z e rin e T u ğ ru l-b e g 1 0 5 0 (4 4 1 )’de 100.000 kişilik
b ir o rd u ile k a rd e şin e k arşı y ü rü d ü . İlk ç a rp ışm a d a b o z u lan İb ra h im Yınal
S arm ac66 k a le sin e sığındı. S u ltan H e m e d a n ve d iğ er kale fe tih te n so n ra İb ra ­
h im Y ınal’ı b u ra d a k u şa tıp te slim aldı. F ak at T u ğ ru l-b eg bu k u d re tli Selçuk
şeh zâd esin e karşı çok âlicenap d av ran d ı. O n u affetm ekle kalm adı; k en d isin e
m e m le k e tle rin in ç o ğ u n u ik tâ o larak v e rm e k veya y a n ın d a k alm ak şık la rın ­
d an b irin i k ab u l tek lifin i yaparak o n u n y ü k se k şa h siy e tin e karşı saygı gö s­
terd i. İb ra h im Yınal, h erh a ld e , şü p h e v e rm e m e k d ü şü n c e si ile su lta n ın ya­
n ın d a kalm ayı te rc ih e tti67.
T u ğ ru l-b eg 1050 H a z ira n ın d a (442 M u h a rre m ) İsfahan em îri K âkûya-
oğlu F e râ m u rz ’u n , B ağdad’a h âk im B üveyhlî M elik u r-R ah îm ile k e n d i aley­
h in d e m ü n â se b e te g irişm esi sebebi ile İsfa h a n ’ı k u şa ttı. M u h â sa ra b ir yıl
uzadığı için g ö n d erd iğ i b ir k ıt’a a sk e r ile de Fars tara fların d a b ir kısım b e l­
deleri fe th e ttird i. İsfa h a n ’d a sık ışan ve h a ttâ o d u n ihtiyacı ile câm i bile yıkan
F e râ m u rz ’u n ita a t teklifi red e d ilerek şe h rin şa rtsız te slim in i isted i. Böylece
1051 M ay ısın d a İsfah an fetih edildi. T u ğ ru l-b e g ’in, çok beğendiği, İsfa h a n ’ı
p a y itah t y ap m ak iste d iğ in e d air b ir rivâyet var ise d e 68 R ey’d e n İsfa h a n ’a
nakil an cak M elik -şah z a m a n ın d a ve te d ric e n o lm u ştu r. Bu e sn a d a idi ki,
genç A lp-A rslan, k im seye h a b e r v e rm e d e n M erv’d en çıkarak F ars vilâyetini
istilâ e tti. Besâ (Pesâ, Fesâ) şeh rin i fe th ve o rad aki B üveyhîleri ta rd eyledi;
T u ğ ru l-b e g ’in b ir taleb i ile k a rşıla şm a m a k için de s ü r’atle H o ra sa n ’a d ö n ­
d ü ”69.
T u ğ ru l-b eg İsfa h a n ’ı a ld ık ta n so n ra İb ra h im Y ınal’ın fetih sa h a sın d a b u ­
lu n a n k ü ç ü k B üveyhî em irlerin i tâ b iiy e tin e so k tu . D akuka ve Ş e h riz û r’u
M u h a lh il’e ve M aheki k alesin i S u rh â b ’a ik tâ e tti. B una kızan Sa’d, M elik ur-

66 Bk. Yakut, 111,215.


67 İbn ül-Esîr, IX, 192; A bû’l-F idâ, Târih, İstanbul 1280, II, 178; K edrenos (B rosset), I, 1,
s. 225-226.
68 İbn ul-Cevzî, VIII, 233.
69 ‘Azimî, 176b; İbn ül-Esîr, IX, 194-195; İbn ul-Cevzî, VIII, 151; Sibt, Topkapı, 2931
(XIII), 443 vak’aları.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 2 7

R ah îm ’in tâ b iiy e tin e girdi. Buna m u k ab il M usul em îri K ureyş Ş i’î Büvey-
hîleri ve Bağdad k u m a n d a m A rslan B asâsîrî’yi b ırak ıp T u ğ ru l-b eg n â m ın a
h u tb e o k u ta ra k istik b âlin i em n iy et a ltın a aldı. T u ğ ru l-b e g ’in ask e rle ri H u-
z ista n ’ı işgal e tm e k le d e Selçuk dev leti ve h â k im iy eti B ağdad’a d o ğ ru yaklaş­
tı. Böylece B üveyhîlerin o rta d a n k alk m ası ve B ağdad’ın T ü rk h âk im iy eti
a ltın a g irm esi a rtık bir g ün m eselesi o lm u ş tu 70.

11. Çağrı-beg ve İnanç Yabgu

İm p a ra to rlu ğ u n k u ru lu ş u n d a en b ü y ü k a sk e rî k u d re ti te m sil ed en Çağ-


rı-beg b ir m ü d d e tte n beri d u rg u n la şm ış, y a şla n m ış ve h a sta la n m ış idi. Bu
fırsa tta n faydalanan G azn eliler ve K arah an lılar h a re k e te geçm iş ve o n ların
te ’siri ile H ârizm vâlisi de isyan e tm işti. Bu seb ep le Ç ağrı-beg H ârizm se­
ferine çıkarak Ü rg e n ç (G ü rg en ç )’e varıp isyanı b astırm ış; o ra d a bir Kıpçak
em îri d e gelip ita a tin i arzetm iş; Ç ağ rı-b eg ’in eliyle İslâm o lm u ş ve Sel­
çu k lu la r ile sıh riy et k u rm u ş tu r. İşte ta m b u sırad a idi ki G azneli S ultan
M evdûd, 441 (1 0 4 9 )’de, eski b eld elerin i S elçu k lu lard an istird a d a g irişirk en
K arah an lılar d a T irm iz ’i işgal e tti. F ak at S u lta n M evdûd yolda ö lü p o rd u su
p e rişa n edildiği gibi A lp A rslan d a K arah an lıları b o zg u n a u ğ ra ttı. B unun
ü ze rin e K arah an lılar su lh talep ed in ce Ç ağrı-beg C e y h u n ’u geçti; H an da
B u h ârâ’ya geldi ve b arış a n laşm ası im za edildi.

G azne ta h tın a çıkan A bd u r-R eşîd , h âcibi (k u m an d an ı) T u ğ ru l’u Sîs-


ta n ’ın istird a d ın a g ö n d erd i. İnanç Y abgu G azn elilere m ağ lû p olarak H e ra t’a
çekildi. Y abgu, oğlu Böri (K ara A rslan ) ve veziri A b u ’l-Fazl ile b irlik te ve
yeni bir o rd u ile, G azn elilere k arşı h a re k e t ettiğ i zam an G azneli T u ğ ru l işgal
ettiği yerleri b ırak arak , K ânun II. 1 0 5 3 (4 4 ra m a z a n ı)’de, G azn e’ye d ö n d ü ve
su lta n ı ve b irço k ileri gelen leri ö ld ü rü p S elçu k lu lar him ây esin d ek i bu devleti
k en d i h âk im iy eti a ltın a aldı. Lâkin G azne k u m a n d a n la rın d a n H îrh îz (Kırgız)
ism in d e b iri m u k a b il h a re k e te geçip T u ğ ru l’u ö ld ü rd ü ve G azne ta h tın a Fer-
ru h z â d ’ı çıkardı; G azne ü z e rin e y ü rü y en ve B u st’a k ad ar ilerleyen Ç ağrı-beg
ilk defa b o z u ld u . H o ra sa n ’a d o ğ ru ilerleyen H îrh îz atabeg G ül-sarığ ve başk a
Selçuk b ey lerin i m ağ lû p ve e sir e tti. B u n u n ü z e rin e Alp A rslan b a b a sın d an
G azne ü z e rin e y ü rü m e k m ü sa a d e sin i aldı ve G aznelileri m ağ lû b iy ete u ğ rattı.
Bu d u ru m d a iki ta r a f a ra sın d a h u s û m e te n ih ây et veren, iki tarafın esirlerin i

70 İbn ül-Esîr, IX, 197, 202, 204, 206-209; A bû’l-Fidâ, II, s. 179-180.
12& SELÇUKLULAR TARİHİ

m übadeley i d e rp iş e d en ve m e ş h û r tarih çi A b u ’l-Fazl B ayhâkî tarafın d a n


kalem e alm an b ir m u â h e d e n â m e im z a la n d ı71.
Selçuk’u n oğlu İn an ç (M usa) Y abgu zay ıf b ir şa h siy e t idi. O ğlu H a sa n ’ın
A n ad o lu g azasın d a şe h it ed ilm esi ve d iğ e r o ğ lu B ö ri’n in o n u n yerini tu ta ca k
b ir k u d re tte b u lu n m a m a sı bu ih tiy a r çağ ın d a o n u d a h a fazla sa rsm ıştı. Bu
d u ru m Ç ağ rı-b eg ’in d iğ er oğlu Y âk u tî’n in ih tira sla rın ı k ışk ırtıy o rd u . Alp
A rslan b a b a sın ın v eliah d ı olm uş; K avurt K irm a n ’d a y e rle şm işti. K endisine
b ir beylik sah ası arayan Y âk u tî b a b a sın d a n S îstan m e n ş û ru n u istiy o r ve bu
h u s u s u u z u n m ü d d e t h iz m e tin d e b u lu n d u ğ u am cası T u ğ ru l-b e g ’e de yazı­
yo rdu. Böylece b a b a sın ın m u vafakatiyle S îs ta n ’a g iden Y âkutî o ra d a İnanç
Y abgu’n u n n aib i A b u 'l-F a z l’d a n b u ü lk e n in k e n d isin e te rk in i ve h u tb e n in de
b abası Ç ağrı-beg ad ın a o k u n m a sın ı ta le p e tti. A b u ’l-Fazl b u n u n kan sız elde
edilem eyeceğini b ild irin ce d ö n e n Y âk u tî C uveyn şe h rin i b ask ın ve kan ile
işgal e tti. Ç ağrı-beg d e A b u ’l-F azl’a elçi g ö n d erd i, h a lk a ken d i ad ın a b asılan
d irh e m ve d in a rla rı d a ğ ıta ra k h u tb ey i k e n d i n â m ın a o k u ttu . Y abgu İnanç
beg kendi b e ld e le rin e yapılan b u tecâvüz k a rşısın d a yeğeni S u lta n T u ğ ru l-
b e g ’e m e k tu p y azarak “Ceyhun’u geçip Horasan’ı aldıkları zaman yaptıkları ahdi
(yâni h âk im iy et sa h a la rın ın tak sim i) hatırlattı” ve o n a itâ b d a b u lu n d u , ih ti­
yar am casın a k arşı âlicen ap lığ ın ı esirg em ey en T u ğ ru l-b ag S îstan h âk im iy eti
m e n ş û ru n u İn an ç-b eg n â m ın a yazdığı gibi A b u ’l-F azl’a ve S îstan lılara g ö n ­
d erdiği b ir fe rm a n d a da, b u tecâv ü zlerin d en dolayı, kard eşi Ç ağrı-beg h a k ­
k ın d a da ağır tâ b ir k u llan m ay a m e c b u r oldu: “Emîr Çağrı-beg’e de bundan böyle
başka bir edepsizlik (bî-edebî) yapmamasını yazdık ve Sîstan menşûrunu da emîr
Yabgu nâmına kaleme aldık. A rtık o n a m u h a le fe t etm eyiniz; o n u n ferm an ın ı
d in le m en iz ve h u tb e d e de o n u n ad ın ı o k u m a n ız gerekir. E ğer Ç ağ rı-b eg ’in
askeri o ta ra fa g elirse ita a t etm ey in iz; böyle b ile sin iz ” diye em irleri ile am ca­
sın a saygı g ö ste rd i, k a rd e şin i şid d e tle azarladı ve tâ b î iki h ü k ü m d a r ara sın d a
çıkan b ir m ücâd eley i s u lta n lık o to rite sin i k u lla n a ra k y a tıştırd ı. Bu m e n şû ru
alan Y abgu, o ğ lu B öri’yi b ir k ıt’a ask erin k u m a n d a n ı (hâcibi) tâyin ed e re k
1056 yılın d a g ö n d e rip S îstan id âresin i Ç ağ rı-b eg ’in m e m u rla rın d a n te slim
aldı. Bu h â d ise le r S elçu k lu ların hayat, zafer ve d ev letin k u ru lu ş u n d a T u ğ ru l
b e g ’in, siyasî h u k u k , n iz â m ve b irlik u ğ ru n d a m u h te re m am cası, Ç ağrı-beg
ve İ. Yınal gibi sevgili ve k u d re tli k a rd e şle rin i n e k a d a r y ü ksek b ir o to rite ile

71 Ahbâr ud-devle, s. 15, 27-29, Târih-i Sîstan, s. 368-374; İbn ül-Esîr, IX, s. 201-202;
Cuzcânî, s. 278-280; İbn Funduk, s. 177-178.
SELÇUKLULARIN ki mı lll K i l 1 2 9

idâre ettiğine dair d ikkate şAyAıı delillerdir. A lp A r s la n ’ın Y a b g u ’n u n h â ­


kim iyetin e son vereceği aşağıd a gö rü le ce ktir72.

12. Tuğrul-beg’in Anadolu Seferi

T u ğ ru l-b eg y ü k sek d eh âsı ile a rtık S elçu k lu birliğ in e ve ken d i su ltan lık
hâk im iy e tin e za ra r v eren te şe b b ü sle ri o rta d a n k aldırm ış; d ev letin k u d re tin i
y ü k seltm iş; h u d u tla rın ı g e n işle tm iş ve B ağdad’a h âk im olacak T ü rk -İslâ m
İm p a ra to rlu ğ u ’n u k u rm a k y o lu n a g irm iş idi. L âkin T ü rk m e n n ü fû s u n u n
yığılm ası ve A n a d o lu 'd a y u rt k u rm a k ihtiyacı, b u n a m u k ab il B izans’ın ta a r­
ru zları o n u d a h a önce A n ad o lu seferin e zo rlu y o rd u . G erçek ten T ü rk is­
ta n ’dan g elen y u rtsu z O ğuzlar, 1050 -1 0 5 4 (4 4 2-445) yıllarında, Irak, A h-
vâz ve H ulvân ta ra fla rın d a çok k e sif b ir şek ild e yığılm ış, bu b eld e ler halkı
B ağdad’a d o ğ ru kaçm aya b aşlam ış idi. H alîfe b u d u ru m a n ih â y et v erm ek için
T u ğ ru l-b e g ’e şik ây ette b u lu n u y o rd u . B u n u n ü z e rin e su lta n O ğ u z ların ile r­
lem esin i ve ta ş k ın lık ta b u lu n m a la rın ı yasak e tti. O ğ u zlar b u vaziyette
E rm en iy e’ye (şark î A n a d o lu ’ya) d o ğ ru h a re k e t e ttile r73. F akat O ğ u zların bu
d ö n ü şü b ir B izans ta a rru z u ile de ilgili idi. G erçek ten T u ğ ru l-b e g ’in, İb rah im
Y ınal’ın isyanı ve İsfa h a n ’ın feth i ile u ğ ra şm a sın d a n faydalanan ve T u ğ ru l-
b e g ’in elçisi Ş e rif N â sir’in B izans’ın h araç v erm ek su re ti ile S elçuklulara
tâb iiy etin i iste m e s in d e n “sarsılan” im p a ra to r K o n sta n tin şark h u d u tla rın a M.
A k ulytes k u m a n d a s ın d a b ir o rd u g ö n d erd i ve b ir ta k ım re h in e le r vererek,
G ürcü (A bhâz) k ıralı B agrat’ı d a o rd u su ile bu sefere kazandı. H asan-kale
zaferi sıra sın d a b ir b u ç u k yıldan b eri G ence (C inze) şeh rin i k u şa ta n K utal-
m ış, im p a ra to ru n kızın ı re h in b ırak arak , G ü rcü -B ag rat(Bakrat al-abhâzî)’ı
im d a d a çağ ırm ası n eticesin d e, b o z u lm u ş ve G ence’den u z a k la şm ıştı74. Bu
h âd isey e te m a s e d e n G ürcü ve B izans k aynakları da L ip arit'in e sa re tin d e n
k u rtu lu ş u n d a n so n ra, “T ü rk le r G ence şe h rin i alm ağa çalıştılar. İm p a ra to r
m ü h im b ir k u v v et g ö n d erd i ve kıral B agrat da o rd u su n u n b a şın d a olarak
b irlik te T ü rk le re k arşı y ü rü d ü le r. G ence k a p ıla rın a v arup bu şe h ri k u r­
tard ılar. T ü rk le r çekildi ve B izanslılar d a geri d ö n d ü ”75, kaydı ile b u n u te ’yit
e tm e k te ve B izans k ay n ak ların ın b u k u v v etler k a rşısın d a K utalm ış ve k a rd e ­

72 Tarih-i Sîstan, s. 374-382. Alp A rslan’ın Yabgu’nun hâkim iyetine son verm esi h u su ­
sunda bak. s. 147vd., 157vd.
73 Sibt, Topkapı, 2931, m ezkûr yıllar; Baybars M ansûrî, 132a; Bedr ud-dîn ‘Aynî, 'lkd ul-
cumân, aynı yıllar.
74 'Azimî, 174a.
75 Brosset, I, 323.
130 SELÇUKLULAR IARİHİ

şi(A bum elik)’in T e b riz ’e çekildiğine d air ilâveleri birb irin i ta m a m la m a k ta ve


hâdiseyi a y d ın la tm a k ta d ır76.
K u talm ış id â re sin d e k i S elçu k lu lar T u ğ ru l-b e g ’in m eşg û liy etleri; d ah a
so n ra d a İsfa h a n ’d a h astalığ ı ve h a ttâ ö ld ü ğ ü şây iaları77 dolayısı ile Bizans
ta a rru z u k a rşısın d a geri çekilirken B izanslılar d a d ah a ileri varm ay arak d ö ­
n ü y o rlard ı, ki b u B alk an lar'd ak i d u ru m ile ilgili idi. F ilh ak ik a P eçeneklerin
istilâları te h d it ed in ce im p a ra to r A n a d o lu ’daki k u v vetleri çekm eye m e cb u r
k a lm ıştı78. G ü rc ü le r de b u v aziy etten fay d alan arak m ü slü m a n b ir em îrin
elin d e b u lu n a n T iflis’i işgal e tm iştir. Bu h â d ise le r ü z e rin e d ir ki O ğuzlar
A zerbay can ’a sev k ed ilm iştir. N ite k im ‘A zim î d e “445 (1053) se n e sin d e T u ğ ­
ru l-b e g ’in h âcibi (k u m a n d a n ) K u talm ış K ars’a h ü c û m e tti ve oradakileri
ö ld ü rd ü ”79 ifâdesi ile O ğ u zlar iltih a k e ttik te n so n ra B izans’a k arşı başlayan
m u k ab il ta a rru z u n u g ö sterir. A rista k e s şe h ird e m u h afız b u lu n m a d ığ ı için
geceleyin yapılan b a sk ın d a kaleye k a ç a n la rd an b aşk a k im se n in k u rtu lm a d ı­
ğını söyler80. A ni şe h rin d e yaşayan ve b ilâ h a re I. K eykâvüs’ü n h iz m e tin e
g iren Kadı B u rh an ü d -d în K u ta lm ış’ın k â firle rd e n in tik a m alarak K ars’ı h a ­
rap eylediğini, o ra d an A ni ü z e rin e y ü rü rk e n geceleyin b ir k o n a k yerin d e
b ask ın a u ğ rad ığ ın ı b e lirtir81.
T u ğ ru l-b eg , işte b u d u ru m d a , B izans ta a rru z u n a karşı K u ta lm ış’ı g ö n ­
d e rd ik te n ve h a s ta lık ta n k u rtu ld u k ta n so n ra, o rd u su ile h a re k e te geçti. Bir
Bizans k ay n ağ ın a g ö re su lh m ü zâk eresi e sn a sın d a im p a ra to ru n “Yıllık vergi
ödemeği reddine kızan sultan Romalılara saldırdı" ifâdesi ile B izanslIların te câ v ü ­
z ü n d e n h a b e rsiz g ö z ü k ü r82. T u ğ ru l-b eg , 1054 (446) başların d a, o rd u su ile
T eb riz’e geldi. R avvâdî h â n e d â n ın d a n A b u M a n sû r V a h su d â n ’ın ve G ence
em îri Ş ed d âd î e m îr A b u 'l-A sv â r’ın yıllık verg ileri ö d em e k su retiy le ita a tle ­
rini kab u l e tti. D iy ârb ek ir M ervânî em îri N a sr ud-devle de a sk e r ve m al yar­
d ım ı ile sefere iştira k e tti. T u ğ ru l-b eg böylece k ü çü k k o m şu h ü k ü m e tle ri
ü rk ü tm e d e n o n la rı kolaylıkla Selçuk d ev letin e b ağ lad ı83.

76 K edrenos, trc. Brosset, I, s. 226, Skylitzes; V, 593.


77 İbn ül-Esîr, IX, 205.
78 K edrenos (B rosset), I, 323; Z onaras, 97b; A. N. Kurat, Peçenek tarihi, s. 146-148.
79 s. 177a.
80 s. 88
81 Enîs ul-kulûb, 502 v.d.; K edrenos, 606; Schlum berger, Epopee, III, 598.
8“ Z onaras, s. 97b.
83 ‘Azimî, 177b; İbn H am dûn, Tavârih us-Sinîn, III. A hm ed, 2981, 144a; İbn ül-Esîr, IX.
207; İbn Şaddâd, 81b; İbn ul-Cevzî, VIII, 160; Baybars M ansûrî, 134a.
SELÇUK! ULARIN KURU! USU 131

T u ğ ru l b e ğ ’in Bizans to p ra k la rın a g irişin d e n so n rası h a k k ın d a h ıristi-


yan ve h u sû siy le E rm en i kaynakları sây esin d e ta fsilâta sahibiz. 1054 b aşla­
rın d a S u ltan büy ü k b ir o rd u , filler, arab alar, a tlar, kad ın ve ço cu k lar ile b ir­
likte geldi. Bargiri ve Erciş şe h irle rin i ald ık ta n , bölge h alk ın ın ita a t ve h e d i­
yelerini kabul e ttik te n so n ra m ü s ta h k e m M alazgird kalesi ö n ü n d e o rd u g â h
ku rd u . K uvvetlerin in b ir k ısm ın ı üç is tik a m e tte ileri şev ketti. Bu k ıt’alar
şim alde Parhar (K aradeniz) d ağ ların a, K afkas etek le rin e , g a rp ta Canet
(C anik) o rm a n ın a , c e n u p ta T ercan, Sim (S asun) d a ğ ın a ve Daik (O ltu) b ö l­
gesine k a d a r yayıldılar. B ay b u rt’a v aran b ir ö n c ü kolu o ra d a ü c re tli F rank
ask erleri ta ra fın d a n b o z g u n a u ğ ra tıla ra k geri d ö n d ü . V a n a n t (K ars) hav âli­
sin d e h ü k ü m sü re n E rm en i K akıg’ın m u k a v e m e tiy le k arşılaşarak iki ta r a f da
kayıplar verdi. Arsuratı adı ile k ay d ed ilen b ir S elçuk beyi ö len ler ara sın d a idi.
“K endisini kadir-i mutlak sanan" T u ğ ru l-b e g m u h â sa ra n ın uzayacağı d ü ş ü n ­
cesi ile P asin o v a sın d an E rz u ru m (G a rin )’a k a d a r ilerledi ve hasad ı m ü te a k ip
te k ra r M alazgird m u h â sa ra sın a d ö n d ü . Ş eh ir V asil ism in d e b ir k u m a n d a n
id âresin d e çok ta h k im ed ilm iş ve sağlam b ir m ü d a fa a h a z ırlan m ıştı. S u ltan
g ü n d e iki d efa kaleye h ü c û m ediyor; k u m a n d a n la rın b a şın d a K utalm ış
(A ristak es’de Ortelmits) b u lu n u y o rd u . Bir ay sü re n sav aşta iki ta r a f d a m a n ­
cınık k u lla n ıy o rd u . S u rları y arm a te şe b b ü s le ri m uvaffak o lam ayınca k ü k ü rt-
n e ft karışığı k eşfed ilen yakıcı b ir m a d d e ile b ir F ran k fedâisi S elçukluların
b ü y ü k m a n c ın ık ın ı ta h rip ed ince yak laşan kış, b a h a rd a te k ra r h a re k e te b a ş­
lam ak ü zere, su lta n ın d ö n m e sin e seb ep o ld u 84. E b u ’l-F erec’ın "R u m lar id â­
re sin d e b u lu n a n E rz u ru m m e m le k e ti”n in s u lta n ta ra fın d a n feth ed ild iğ in e
d air ifâdesi şe h re a it o lm am ak icap eder. S eferde kadın ve ço cu k ların b u ­
lu n d u ğ u kayıtları T ü rk m e n g ö çlerine veya o rd u y u tâkip ed en ve y u rt arayan
O ğuz b o y ların a d e lâ le t eder. Lâkin Irak ahvâli, Şi’î h arek etleri ve isyanlar
su lta n ın b ir d a h a A n ad o lu seferin e ç ık m asın a im k ân v erm em iştir.

13. Selçuklu Sultanlığı ve İslâm Halifeliği

T u ğ ru l-b e g ’in k u d re ti yayıldığı ve Selçuk devleti genişlediği n is b e tte


B ağdad’a h âk im Şi’î B üveyhîlerin h u z u rs u z lu ğ u d a artıyor; S ü n n î-Ş i’î m ü c â ­
delesi şid d e tle n iy o rd u . A b b asî h alîfesi K a’im b i’E m rillah o n lara k arşı T u ğ ­
ru l-b eg ’in y a rd ım ın a b a şv u ru n c a h av a b ü s b ü tü n gerginleşti. B ağdad’d a b u ­
lu n a n eski T ü rk a sk erleri reisi A rslan B asâsirî (Fars vilâyetinde Basâ şeh ri

84 A ristakes, 90, 94-100; M athieu, 98-100, A ttaliates, trc. H. H. Grégoire, Byzantion,


XXVIII, 1958, s. 355; ‘A b u ’l-Farac, s. 207; Anili Samuel, trc. Brosset, II, 449.
132 SELÇUKLULAR İARİMİ

T ü rk lerin d e n ) S elçuklu ta ra fta n h alîfen in a d a m la rın ı te n k ile başladı. H attâ


M ısır ve S uriy e’d e h ü k ü m sü ren , S ü n n î İslâm n iz â m ın ı yıkm ağa çalışan Fa­
tım î halîfesi ile m ü n â se b e te ve A b b asî h ilâ fe tin i k ald ırm ağ a g irişm işti.
B üveyhî h ü k ü m d a rı H u sre v F îrû z (M elik u r-R a h îm ) d a Şiraz bö lg esin i istilâ
etm e k c esaretin i g ö ste rm iş ve T u ğ ru l-b e g n â m ın a o k u n a n h u tb ey i k ese re k
kendi ad ın a çev irm iştir. T u ğ ru l-b eg İslâm iy etin iç ve dış d ü şm a n la rın a karşı
cihâd yapıyor, h ilâ fe t m a k a m ın a d a im a tâ z im le rin i b ild iriy o rd u . N ih ây et
A rslan B asâsirî ve B üveyhî z u lm ü a rtın c a halîfe K a’im b i’E m rillah H ibe-
tu lla h b. M u h a m m e d el-M e’m û n î’yi b ir m e k tu p ile R ey’e T u ğ ru l-b e g ’e g ö n ­
d e rd i ve o n u İsrarla B ağdad’a d âv et ed e re k k u rta rılm a sın ı is te d i85.
T u ğ ru l-b eg A n ad o lu seferi d ö n ü ş ü n d e kışı R ey’d e g eç ird ik te n sonra,
B üveyhîlerin ve h e r ta ra fta Şi’îlerin h a re k e te g eçm eleri, B asâsirî’n in Bağdad
veziri İbn u l-M u slîm e ’ye tecâv ü zü ve a d a m la rın ın ö ld ü rü lm e si dolayısı ile
h alîfen in İsrarları ü zerin e, 1055 (447) yazında, B ağdad seferine m ecb u r
oldu. Selçuk S u ltan ı b u seferi ile m ü frit Şi’îlerin fesadını ve M ısır F âtım î
halifeliğini o rta d a n k a ld ırm ak ve S ü n n î h alifelik ile S elçuklu sa lta n a tın ı b ir­
le ştirip İslâm d ü n y a sın a h âk im o lm ak k a ra rın d a idi. T u ğ ru l-b e g ’in bu kararı,
h are k e ti sırasın d a, b izzat k en d i m e k tu b u n d a d a ifâde ediliyordu. G erçekten
su lta n b a şın d a o k ve yay işâ re tle ri ile “tuğra” ad ın ı alan bu şekilleri hâvi
m e k tu b u n d a : “Hazret-i M uhammed’e hizmetle şeref kazanmak, takdis edilmek ve
bizzat hacca giderek yollan açmak, âsîleri tenkil eylemek ve Mısır-Suriye şaşkınları
(Şi’î F âtım îler) ile savaşmak arzusunda” b u lu n d u ğ u n u b e lirtiy o r ve yine
B ağdad’a g irm ek m ü sa a d e sin i iste m e k sû re ti ile de H alîfeye saygı ve n ez âk e­
tin i g ö ste riy o rd u 86. İh tiy atlı S elçuklu su lta n ı, A rsla n B asâsirî ve Bağdad T ü rk
ask erlerin i d e ih m a l e tm iy o r ve o n la ra d a m e k tu p la r yazarak ih sa n la r vaa­
d in d e b u lu n u y o rd u . B u n u n la b e ra b e r Selçuk su lta n ı yaklaşınca A rslan
B asâsirî D icle’d e n y u k arı kaçtığı gibi ask erleri de O ğ u zların B ağdad’a g irm e ­
sin e m uv afak at e tm ey ecek lerin i ve h a ttâ kılıç k u llan acaklarını bile sö ylüyor­
la rd ı8?.
H alîfe s u lta n ın y ak laşm ası ü z e rin e b ü y ü k b ir istik b âl hazırlığı yaptırdı;
h u tb e le rd e T u ğ ru l-b e g ’in a d ın ın o k u n m a sın ı e m re tti. B üveyhî h ü k ü m d a rı
M elik u r-R a h îm F îrû z da, h alîfen in tav siy elerin e uyarak, su lta n a itaa tin i
bildirdi ve a sk e rle rin i de B ağdad d ışın d a çad ırlara çekti. Böylece T u ğ ru l-b eg

85 İbn ul-Cevzî, VIII, 163; ‘İm âd ud-D în, 9; Râvendî, 105; Z âhir ud-D în N işâpûrî, 18;
Reşîd ud-D în, 20; İbn Kesîr, XII, 69.
86 İbn ül-Esîr, IX, 211-212; İbn ul-Cevzî, VIII, 164; A bu’l-Farac, 207.
87 r
H alîfenin bu dâvetini sadece vezirine atfeden isabetsiz bir görüş için bk. VII, 14, 15.
SELÇUKLUl ARIN KURUl IIŞU 1 3 3

19 K ânun I. 1055 (25 R am azan 447) Salı g ü n ü m u h te şe m o rd u su ile şeh rin


kap ıların a geldi. H alîfen in veziri, kadılar, n a k îp le r ve M elik u r-R a h îm ’in
em irleri ve b ü yük b ir m erâsim alayı ile k arşılan d ı. İki ta rafın bayrakları,
davul ve b o ru sesleri bu g irişe heybetli b ir b ay ram havası veriyordu. S ultan
halîfeye tâzim ve te şe k k ü rle rin i te k ra rla d ı. O rd u Bağdad d ışın d a o rd u g â h
kurdu; a sk e rle r ihtiyaçları için şe h re girip alış-veriş y aptılar. F ak at Selçuk
askerleri e rte si g ü n ü aynı m a k sa tla ş e h re girince b ir a n laşm az lık bah ân esiy le
b ir h ü c u m la k arşılaştılar. H âd ise b ü y ü y ü p kalabalık, Selçuk o rd u g â h ın a d o ğ ­
ru ilerleyince Selçuk k u m a n d a n la rı h ü c û m e m rin i verdiler. A y ak lan m a b a s tı­
rıldı, k arg aşalık te sk în edildi. B ağdad’d a T ü rk ve D eylem li birço k yerli asker
ö ld ü rü ld ü . E m irleri y ak alan arak T u ğ ru l-b e g ’in o ta ğ ın a g ö tü rü ld ü . Selçuklu
ask erleri B ağdad’ın ayaklanan Ş i'î m a h a lle le rin i istilâ e ttiler. Yerli ask erle r
B ağdad’d a n k açarak B asâsirî’ye d o ğ ru h a re k e t eylediler. S u ltan halîfeye a-
d am g ö n d e re re k B üveyhîlerden şik ây et e tti ve “san a h ü rm e tim o lm a sa idi
b ü tü n B ağdad’ı k ılıçtan geçirir ve y ık a rd ım ” dedi. H alîfe kendi ad am ların ı ve
M elik u r-R a h îm ’i erk ân ı ile su lta n a g ö n d erd i. T u ğ ru l-b eg M elik u r-R a h îm ’i
ve erk â n ın ı y ak alatarak , h â d ise ile ilgili g ö rd ü ğ ü için, Şi’î B üveyhî d ev letin e
son verdi.
S u lta n s ü k û n ve âsâyişi k u rd u k ta n so n ra h ü k ü m e t saray ın a (D âr ul-
em âre) y erleşti. D evlet işlerin i ele aldı. B ağdad’d a h ü k ü m sü re n ve çık ard ık ­
ları k arg a şa lık ta n so n ra kaçan veya e sir ed ilen T ü rk ve D eylem e m îr ve a s­
k erle rin in evlerine, m a lla rın a ve ik tâ ’la rın a el koydu; ken d i O ğuz ask erlerin i
o n ların ev lerin e y e rle ştird i. A y te k in ’i B ağdad şahnalığı'na tâyin ed e re k şe h rin
id âresin i d ü z e n e so k tu . V ezir A m îd ü l-m ü lk “Kanun kitabı” (vergi d e fte rle ­
ri) nı g e tirte re k “Sultâniyyât” adı ile a lın m a k ta o lan vergileri Selçuk h â z in e si­
n e (Kalem-i dîvân) n a k le tti. B asra ve A hvâz ey âletlerini yıllık 3 6 0 .0 0 0 d in a r
k arşılığ ın d a e m îr H e z â r-esb ’e ik tâ e tti (b u ra d a iktâ tâb iri Selçuk devri değil
eski m ân âsı ile k u lla n ılm ış o lu p iltizam a verdi d e m e k tir). H alîfeye yıllık
5 0 .0 0 0 d in a r p a ra ile 5 00 kür b u ğ d ay m aaş ta h sis e tti. Böylece B üveyhîler
d ev letin e a it ü lk e le r S elçuklu dev leti h u d u tla rın a girdiği gibi halîfeye de d in î
o to rite si ö te sin d e b ir h âk im iy et h ak k ı ta n ın m a d ı; d in ve d ü n y a kuvvetleri
tam am iy le ayrıldı. Z â te n Şi’î B üveyhîler d ev rin d e de fiilî d u ru m b u idi.
T u ğ ru l-b e g b u ic ra a tın d a n so n ra B ağdad’d a im ar işlerin e g irişti. Ş ehrin
şark ın d a, D icle k e n a rın d a k e n d isin e b ir sa lta n a t şehri in şa sın a b aşladı. Pek
çok sa n ’a tk â r ve işçi to p lay arak eski m ah alleleri yıkıp saray, S u lta n câm ii,
evler, çarşılar ve h a m a m la r yaptı. “Tuğrulbeg şehri" (Medine Tuğrul-beg) adını
alan b u yeni ş e h ir M elik -şah ta ra fın d a n su rlar, kapılar, saray, evler, h a n la r ve
134. SELÇUKLULAR TARİHİ

çarşılar ile b ü y ü tü ld ü 8". Rey, N îşâp û r, B ağdad’d an b aşka K um ve K âşân’ın


im arı, kale ve câm ileri, M usa kızı F a tm a ’n ın tü rb e s i d e T u ğ ru l-b e g ’in eseri
id i89. B ağdad sarayı ik m âl edilin ce su lta n h a lîfe n in hediye eylediği a ltın ta h ­
tın a çıktı; B ağdad’d a k en d i n â m ın a p a ra b a stırd ı. Böylece T u ğ ru l-b e g Selçuk
sultan lığ ı ve A b b asî h alifeliğ in in b irle şm e si ile yeni b ir İslâm im p a ra to rlu ğ u
k u rm u ş o lu y o rd u . H alîfenin taleb i ü z e rin e Ç a ğ rı-b eg ’in kızı A rslan H â tû n ile
n ik â h la n d ık ta n ve b ir kaç ay sonra, gelin m u h te ş e m b ir d ü ğ ü n alayı ile
B ağdad’a gelip K â’im b i’E m rillah ile e v le n d ik te n so n ra iki h â n e d a n a ra sın ­
daki b irleşm e sıh riy et ile de k u v v e tle n d irild i90.

14. Ş i’îlerin Taarruzu, Tuğrul-beg’in Dünya Sultanı İlân Edilmesi

S elçu k lu ların B ağdad’a h âk im o lm ası ve S ü n n îliğ in zaferi M ısır F âtım î-


lerini ve aşırı şi’îleri h a re k e te g etird i. B ağdad’d a n şim ale kaçan A rslan Ba-
sâsirî R a h b e ’de alevî halîfesi M u s ta n s ir’in y ard ım ı ile b ir o rd u v ü c u d a g e tir­
di; B ağdad’d an kaçan a sk e rle r de k e n d isin e iltih a k etti. Bir kısım A rap e m ir­
leri de siyasî m e n fa a t veya Şi’î tem ây ü lleri ile o n u n la iş-birliği yaptı. K urulan
b u Şi’î c e p h e sin e k arşı T u ğ ru l-b eg K u talm ış ile M usul A rap em îri K ureyş’i
sefere m e m u r e tti. S incâr civarın d a 1057 b a şın d a (448 şevvali so n u ) A rslan
B asâsirî ile v u k û b u la n sav aşta K u talm ış, b o z g u n a uğ rad ı ve çok ask e r kay­
b e tti. Şi’î te m â y ü llü Sincâr halkı b o z u la n O ğ u zlara ve h a ttâ yaralılara g ö rü l­
m e m iş işk en celer y ap tılar. Y aralanan K ureyş de o n la ra iltih âk e tti. K utalm ış
M usul is tik a m e tin d e u zak laşırk en Şi’île r b u şe h re girip F âtım î halîfesi n â ­
m ın a alevî h u tb e s in i o k u ttu la r.
Bu b o zg u n h ab eri ü z e rin e T u ğ ru l-b e g m u h â sa ra m akinaları ve te k n is ­
yenleri y an m a alarak b ü y ü k b ir o rd u ile, 13 ay k ald ık tan sonra, 20 K ân u n II.
1057’de, B ağdad’d a n h a re k e t e tti. Y anına H e z â r-esb ’i aldı ve yolda Y âkutî de
askeri ile k e n d isin e katıld ı. İlerleyen S elçuk o rd u su şim alî Irak ’ı Şi’île rd en
s ü r ’atle tem izled i; B asâsirî M ısır’a kaçtı. S elçuklular aley h in d e b u lu n ­
d u ğ u n d a n dolayı D iy arb ek ir M ervânîleri ü z e rin e y ü rü d ü . C ezire k u şa tılıp
alındığı sırad a M erv an î em îri 100.000 d in a r ve çok m al g ö n d erip a f diledi.

88 İbn ul-Cevzî, IX, 60.


89 ‘A bd ul-Celil Kavzinî, Kitab un-Nakz, T ahran 1331. s. 220.
90 İbn ul-Cevzî, VIII, 164, 169 v.d.; İbn ül-Esîr, IX, s. 212-214; A bu’l-Farac, 208 v.d.,
'İm âd ud-D în, s. 10-12; Râvendî, 108, 111; ‘Azimî 177b; İbn Kalânisî, Târih-i Dimaşk,
Beyrut, 1908, s. 86 v.d.; Reşîd ud-D în, 20-22; Anonim Selçuk-nâme, s. 11.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 3 5

İslâm h u d u d u n u k o ru m a k ta o k lu ğ u n u beyân ile sızlandı. Bu d u ru m d a T u ğ ­


rul-beg D iyarbekir se ferin d en vazgeçti. K u talm ış su lta n a S incâr h alkının
yaptığı v ah şetleri a n latın ca oraya varıldı S in cârlılar su rla r ü ze rin e çıkarak
h ak arete ve geçen yıldan beri sak lad ık ları O ğ u zların kafalarını fırlatm aya
başladılar. Bu ağır te z â h ü r k a rşısın d a kale h ü c û m ile alındı ve bu cinâyetleri
dolayısı ile S incâr em îri ve h alk ın b ir k ısm ı ö ld ü rü ld ü . S u ltan , İb rah im
YınaPı M u su l vâliliğine tây in ed e re k B ağdad’a d ö n d ü .
H alîfe Şi’îlerin te m iz le n m e si ve İslâm ın zaferi dolayısı ile T u ğ ru l-b e g ’i
m u h te ş e m b ir m e râ sim ile istik b âl e ttird i. S u lta n ve h alîfen in arzu la rı ü z e ­
rin e halifelik saray ın d a ilk b u lu ş m a v u k û b u ld u . Selçuk su lta n ı b u k a rşı­
laşm ad a P ey g am b er’in halîfesi ö n ü n d e y er ö p e rek bu m ân ev i m a k a m a tâ-
zim lerin i ifâ e tti. H alîfe su lta n ı y a n ın d a k u rd u ğ u ikinci ta h ta o tu rttu . T e r­
cü m a n v âsıtası ile o n a İslâm iy ete yaptığı h iz m e tle r, ad aleti k u rd u ğ u , z u lm ü
yıktığı için te şe k k ü rle rin i ve g ö rü şm e d e n dolayı d a m e m n u n iy e tle rin i bil­
diriyor ve su lta n d a P ey g am b er’in h a lîfe sin e tâ z im le rin i ifâ ed iy o rd u . İki
tarafın en y ü k sek d ev let ad am ları ve b ü y ü k â lim lerin in h azır b u lu n d u ğ u bu
m u h te ş e m m e râ sim T u ğ ru l-b e g ’in ta ç la n m a m e râ sim i idi. G erçe k ten halîfe
bu m e râ sim d e s u lta n ın b a şın a çok k ıy m etli b ir taç koyuyor; h il’a tla r giy­
diriyor, m u ra s s a altın kılınç k u şa tıy o r ve san cak lar v eriyordu. Bu ta ç la n ­
dırm a, kılıç k u ş a tm a (taklid) ve ta k d is ile b irlik te halîfe T u ğ ru l-b e g ’i “Dünya
(şark ve garp) Sultam ” ilân ediyor; k e n d isin e “D in in te m e li” (Rükn üd-dîn) ve
“H alîfenin o rta ğ ı” (Kasîm Emîr ul-mu’minîn) lâkaplarını tefviz ed iy o rd u . E-
h em m iy e ti d olayısı ile k ay n ak lard a tafsilâtı ile verilen b u ta rih î m e râ sim
1058 yılı b a şın d a so n a ere rk e n halîfe s u lta n a a h id -n â m e sin i veriyor ve d u â
ediyord u . S u lta n d a d a im a İslâm iy etin ve h alîfen in h iz m e tin d e olacağını
bildiriy o r ve h alîfen in elini ö p e re k m e râ sim n ih â y e t b u lu y o rd u . M erâsim
b ittik te n so n ra su lta n halîfeye çok y ü k sek d eğ erd e h ediyeler g ö n d e rd i91.
T ü rk le rin İslâ m d a n ö n ce ş u û ru n u taşıd ık ları ve gerçek leştirm ey e çalış­
tıkları cihan hâkimiyeti mefkûresi İslâm d ev rin d e de T u ğ ru l-b eg ile te k ra r ta rih
sa h n e sin e çık ıy o rd u 92. Böylece T u ğ ru l-b eg İslâm dünyası h âk im iy etin i T ü rk ­
lerin eline v eriy o r ve b u m irası, cih ân h âk im iy eti ideâlini halefleri Selçuklu
ve O sm an lı su lta n la rın a b ırak ıy o rd u . T am b u azam et d ev rin in başlan g ıcın d a
idi ki T u ğ ru l-b e g Selçuk şeh z â d e le rin in isyanları ile k arşılaşıy o r ve Selçuklu

91 İbn ul-Cevzî, VIII, 181-194; İbn ül-Esîr, 217-220; Sibt, 121b; A bu’l-Farac, 209-211;
‘İm âd ud-dîn, 12-14; Ahbâr ud-devle, 18-19; ‘Azimî, 178a; İbn Kalânisî, 87.
92 Bk. The ideal o f th e w orld dom ination; Türk cihân hâkimiyeti mefkûresi tarihi, İstanbul
1969.
136_____________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

devleti ciddi b ir p arç a la n m a te h lik e sin e u ğruyor; Şi’îliğin İslâm d ü n y a sın a


h ü k ü m sü rm e si ih tim âli beliriyordu.

15. Şehzâde İsyanları

T u ğ ru l-b e g M u su l seferin d e iken am cazâd esi K u ta lm ış'ın kard eşi Re-


sû l-te k in B asra, A hvâz ve Şiraz ta ra fla rın ı is tilâ e tti. S ultan, m erk eziy etçi
devleti k u rm a k ve eski T ü rk feo d alizm in i y ık m ak d âv asın d a k ararlı o ld u ğ u
için, M u su l’d a n d ö n ü n c e b u h av âlin in vâlisi o lan H ez âr-esb ’i R esû l-te k in
ü ze rin e g ö n d erd i. İki ta r a f a ra sın d a v u k û b u la n ç arp ışm a d a R esû l-te k in
m ağlûp ve e sir edildi; B ağdad’a sevkedildi. H alîfenin şefaati ile z o rlu k la su l­
ta n ın c e z a lan d ırılm a sın d a n k u rtu ld u 93. Bu isy an ın b a stırılm a sın d a n az so n ra
B ağdad’a gelen m e k tu p la rd a İb ra h im Y ınal’ın M u su l’dan ayrıldığı ve a rk a ­
sın d an d a T ü rk m e n le rin C ibâl ta ra fla rın a g ittiğ i b ildiriliyordu. Bu, feodal
devlet a n lay ışın a göre, şe h z â d e le rin T u ğ ru l-b e g ’in m erkeziyetçi siy asetin e
karşı h a re k e te g eçtik lerin e d e lâ le t ed iy o rd u . B u n u n la b e ra b e r h alîfe n in ve
T u ğ ru l-b e g ’in elçileri İb ra h im Y ınal’ı h a re k e te g eçm eden B ağdad’a d ö n m ey e
ik n â e ttile r. Bu b ü y ü k S elçuklu şeh zâd esi B ağdad’d a m erâ sim ile k arşılan d ı.
İb rah im Y ınal’ın ay rılışın d an so n ra şim alî Ira k ’ın idâresi ve k u m a n d a n lığ ın a
tâyin ed ilen E rd e m ve A y tek in ’in e m rin d e az b ir kuvvet kaldığı için A rslan
B asâsirî ve K ureyş M u su l’u k u şa ttıla r. D ö rt ay sü re n m u h â sa ray a ve b e liren
açlığa d ay an am ay an E rd em ve A ytekin B ağdad’a kaçm aya m uvaffak old u lar.
B unun ü z e rin e T u ğ ru l-b e g ikinci M u su l seferin i yapm aya m e c b u r o ld u . Ba­
sâsirî ve K ureyş M u s u l’u ta h rip ed e re k kaçtılar. S u ltan on ları tâk ip ile N u ­
say b in ’e vardığı z am an İb ra h im Yınal eski a sk e rle rin d e n ve m e n su p la rın d a n
m ü re k k e p b ü y ü k b ir o rd u ile H e m e d a n ’a d o ğ ru çekildi. Bu, İb ra h im Y ınal’ın
so n ciddî ay ak lan m a te şe b b ü s ü idi. F ilh ak ik a İb rah im Yınal, 18 T e şrin II.
1058 (26 R am azan 4 5 0 )'d e h â z in e le rin in b u lu n d u ğ u H e m e d a n ’a v a rd ı ve
artık Selçuk ta h tın ı eld e etm e ğ e te ş e b b ü s e tti. O b u sefer su ltan ile M u su l’a
geldiği z am an M ısır halîfesi ve B âsâsirî’d e n m e k tu p aldı. O n lar k e n d isin e
y ardım ed ecek lerin i ve o n u Selçuk su lta n ı o larak tan ıyacaklarını b ild iri­
yorlardı. N ite k im M ısır halîfesi de 4 5 0 ’d e B asâsirî’ye yardım e tm e k ve S u ri­
y e’ye girm iş b u lu n a n O ğ u zları a tm a k m ak sad ı ile bir o rd u y u yola ç ık arm ış
id i94. Ç ağrı-beg ve İn an ç Y abgu’d an b aşk a k e n d isin e h isse ve h âk im iy e t sa­
hası alam ay an K utalm ış, R esû l-tek in v.b. şeh zâd elerin de kendisi ile b irlik te

93 İbn ül-Esîr, IX, 221.


94 İbn M uyassar, s. 7-9 v.d.
SELÇUKLUI ARIN KURULUŞU 1 3 7

h arek et ettiğ i anlaşılıyor. D evletin teh lik ed e, Ş i’îlerin h a re k e tte o ld u ğ u n u


gören T u ğ ru l-b eg 15 R am azan d a N u sa y b in ’d e n s ü r ’atle h are k e t edip İb ra­
him Y ınal’ı tâk ib e koyuldu. Bizans k a y n ak ların d a A ra p lara k arşı bo zu larak
cezalandırılacağı k o rk u su ile K u talm ış’ın ask erleri ile b irlik te H â riz m 'd e
Passare k alesin e çek ild iğ in e ve T u ğ ru l-b e g ’i u z u n m ü d d e t u ğ ra ştırd ığ ın a d air
kayıt d a d a h a ö n ce değil b u zam an a ait o lm ak icap e d e r95.
T u ğ ru l-b eg İb ra h im Y ınal’ı tâ k ib e g id e rk e n Şi’îlere ve B asâsirî’ye karşı
d a bir k ısım a sk erlerin i veziri, k arısı ve üvey oğlu A n u şire v ân ile b irlik te
B ağdad’ın m ü d a fa a sın a g ö n d e rm e k m e c b u riy e tin d e kaldı. Bu sû re tle su lta ­
n ın kuvv etleri ü çe b ö lü n m ü ş idi. H e m e d a n ’a vardığı zam an İb ra h im Yınal,
kardeşi E rta ş’ın oğulları A h m ed ve M eh m ed ile b irlikte, gelen 3 0.000
T ü rk m e n ile çok k u v v etlen m işti. Y an ın d a az b ir ku v v et b u lu n a n T uğrul-beg,
k ard eşin e yenilince, H em ed an k alesin e sığındı. Bu teh lik eli d u ru m d a a rtık
B asâsirî ve Şi’î istilâ sın ı ikinci p lâ n a a ta ra k B ağdad’d a b u lu n a n veziri ‘A m îd
u l-m ü lk ’e, zevcesi A ltu n -c a n H â tu n ’a ve A n u şire v â n ’a m e k tu p la r yazarak
m ev cu t a sk e rle r ile im d a d a g elm elerin i b ild ird i. Bağdad, su lta n ın m ağ lû ­
biyeti ve B asâsirî’n in ile rle m e k te o ld u ğ u h a b e rle ri ile heyecan ve k o rk u için ­
de çalkalan ıy o rd u . Bu sebeple halîfe o n la rı ve Selçuk a sk erle rin i b ırak m ak
istem iy o rd u . H a ttâ h a b e rle rin k ö tü lü ğ ü veziri, A n u şire v â n ’ı ta h ta çık artm a
d ü şü n c e sin e k a d a r g ö tü rd ü . Lâkin H â tû n , v ezir ve oğ lu n u tevkife k a ra r v e­
rince o n la r d a A h v âz’a kaçtılar. A ltu n -c a n O ğ u z ask erlerin i e m rin e alarak
H e m e d a n ’a d o ğ ru yola çıktı. H e m e d a n ’d a sarılı b u lu n a n Ç ağ rı-b eg ’e de
m e k tu p yazıp: “Kardeşim (İb rah im Yınal) hakkımı almağa ve saltanatımı yıkm a­
ğa çalışıyor; yardım ve imdadınıza mutlaka ihtiyacım vardır” diyordu. Ç ağ rı-b eg ’in
oğulları A lp A rslan , K avurt ve Y âkutî k u m a n d a sın d a m ü h im k u v v etler geldi.
Böylece h âk im iy eti elle rin d e tu ta n la r ile gayr-i m e m n u n şe h zâ d ele r o lm ak
ü zere S elçu k lu lar ikiye b ö lü n d ü . İki ta ra f a ra sın d a Rey civârında, 3 A ğ u sto s
1059 (19 C em âziy elâh ır 4 5 1 )’da, v u k û b u la n b ü y ü k savaşta n ih ây et Y ınal’ın
o rd u su m ağ lû p old u ; p e k çok T ü rk m e n b u m u h a re b e d e öldü. A lp A rslan
esir aldığı Y ınal’ı, y eğenleri A h m e d ve M eh m ed ile birlikte, am cası T u ğ ru l-
b eg ’e te slim e tti. T u ğ ru l-b eg b ir kaç d efa isyan eden bu sefer ciddî b ir te h li­
ke y ara ta n İb ra h im Y ınal ve y eğ en lerin i fedâya m e cb û r kaldı. H ân e d an âzâsı
old u k ları ve eski T ü rk a n ’a n e sin e göre m u k a d d es kanları akıtılam ayacağı

95 Z onaras, s. 97a.
138 SELÇUKLUI AK IAKİHİ

için yayın kirişi ile b o ğ d u ru lm a la rın a e m ir v e rd i90. B üyük T u ğ ru l-b eg , böyle-


ce eski T ü rk d ev letlerin i parçalayan feodal s iste m in bu teh llik eli h arek eti
k a rşısın d a siyasî ve İslâm î birliği k u rta rm a k ta n b aşk a b ir çâre kalm adığını
gördü; b u yüce dâva u ğ ru n d a en aziz ve k u d re tli k a rd e ş ve ak rab a ların ı h a r­
cam ak z o ru n d a kaldı.
T u ğ ru l-b e g H e m e d a n ’d a d ev letin en b ü y ü k s a rsın tısı ile u ğ ra şırk e n , Ba-
sâsirî de B ağdad’a y ü rü d ü . B ağdad şa h n e si A y tek in de A hv âz’a kaçınca hiç
b ir m u k a v e m e tle k arşılaşm ad an , 28 K ânun I. 1058 (8 Z ilkade 4 5 0 )d e, beyaz
Şi’î bayrakları ile B ağdad’a girdi. H alîfe e sir edildi ve M ısır halîfesi n â m ın a
h u tb e o k u n d u ; p a ra b asıldı ve alevî ezanı ihyâ edildi. Şi’île r B ağdad’d a ta ş ­
kınlığa b aşlayınca h alk ın m ü h im b ir k ısm ı şe h ri te rk e d ip k a ç m ıştı97.

16. Bağdad’ın Kurtarılışı ve Kutalm ış’ın İsyanı

B asâsirî B ağdad’a sah ip o ld u k ta n ve aşırı Şi’î h âk im iy etin i k u rd u k ta n


so n ra B asra ta ra fla rın ı d a istilâ e tti. A hvâz em îri H ezâresb k e n d isin e vergi
verm eye râzı old u ; fak at Şi’î h alîfesi n â m ın a h u tb e o k u tm ay ı re d d e tti. Bu
sırad a idi ki, T u ğ ru l-b e g ’in İb rah im Y ınal’a zafer k azan m ış o ld u ğ u h aberi
geldi ve B asâsirî d ö n m e k z o ru n d a kaldı. T u ğ ru l-b e g ’in, 15 K ânun I. 1059 (6
Z ilkade 4 5 1 )’da, K asri-Ş îrîn ’e vardığı h a b e ri ü z e rin e A rslan B asâsirî b ir yıllık
bir işgalden so n ra, B ağdad’ı te rk e d ip kaçtı. Şim di Şi’îler y erin e S ü n n île r
in tik am alm aya başlad ı. M ahalle ve ç a rşıla rd a y an g ın lar çıktı.
Bu a rad a B üveyhî veziri Ş âp u r b in A rd a şîr ta ra fın d a n , 3 8 3 (9 9 3 )’de, k u ­
ru lan ve eski ilim lere a it 10.400 cildi ih tiv â e d en çok m ü h im bir k ü tü p h a n e
de yandı. K u rtu la n k ita p la rın b ir k ısm ın ı S elçuk veziri 'A m îd u d -m ü lk aldı;
M u h am m e d b. H ilâl al-Şâbî de ilm in yok olacağı en d işesi ile 1.000 ciltlik
v akıf b ir k ü tü p h a n e k u rd u 98. B ağdad’d a M ısır halîfesi ad ına im am lık, ha-
tîb lik ve m ü e z z in lik y ap an lar ö ld ü rü ld ü . Bu k argaşalık o lu rk en de T u ğrul-
beg o rd u su ile B ağdad’a girdi ve H alîfeyi d erh al B ağdad’a g etirtti; istik b âlin e
çıkarak a tın d a n indi ve k u rta rd ığ ı halîfe ö n ü n d e yedi defa yer ö p tü . H alîfe

96 Bk. K öprülü, “T ürk ve Moğol sülâlelerinde hanedan âzâsını idam ında kan dökm e m em -
nûiyeti”, Türk Hukuk tarihi dergisi, A nkara, 1944, I, 1-9; İtalyancası Annali Inst. Orierıtale
di Napoli, Roma, 1 9 4 0 ,1.
97 İbn ul-Cevzî, VIII, 191-197, 201-202; İbn Ül-Esîr, IX; 222-220; X, 7, İbn ul-Azrak, I46a-
147a; ‘İm âd ud-D în, 14-17, 21; A bu’I-Farac, 212-214; Sibt, 170b, Ahbâr ud-devle, 19 v.d.;
Râvendî, 107-109; Reşîd ud-D în, 22-24; ‘Azimî, 178a, I79b; İbn Kalânisî, 87-89; İbn
H am dûn, 174b-I49b; İbn Zâfır, 68b, I53b; Mücmel ut-tavarih, 407; Mîrhvvand, IV, 79;
Fahr ud-D în Râzî, 60a; Niğdeli Kadı A hm ed, s. 283.
98 İbn ul-Cevzî, VIII, 205, 216; İbn ül-Esîr, X, 3; 'İm âd ud-D în, 18.
SELÇUKLULARIN KUKUI USU 1 3 9

su lta n a çok d u a etti ve kılıcını o n a k u şa ta ra k b u n d a n başk a hiç bir şeyi kal­


m adığını söyledi. S u ltan h alîfen in katırı y u ların ı tu ta ra k o n u 4 K ânun II.
1060’da saray ın a y erleştird i. Saray tam am iy le y ağm a ed ilm iş idi. Şâirler bu
m ü b â re k k u rtu lu ş g ü n ü m ü n â se b e ti ile halîfeyi ve su lta n ı te b rik ed en kasi­
d eler yazdılar.
S u ltan T u ğ ru l-b eg , B ağdad’d a n izâm ı k u rd u k ta n ve halîfeyi m ak am ın a
y e rle ştird ik te n so n ra o rd u s u ile ve G ü m ü ş-te k in , E rdem , S av-tekin, T uğracı
H u m ar-te k in ve A n û şirev ân gibi b ü y ü k k u m a n d a n la rı ile b irlik te B asâsirî
ü ze rin e y ü rü d ü . B asâsirî S uriy e’ye kaçacağı sırada, 18 K ânun II. 1060 da,
askerleri ile b irlik te ö ld ü rü ld ü . Bu n etice a lın d ık ta n so n ra B ağdad’a d ö n ü şte
h alkın sevinci so n su z idi. H alk çalgılar ile so k ak lara d ö k ü lü p şen lik le r yaptı.
Halîfe, su lta n ve b eyler için, b ü y ü k b ir ziyâfet te rtip etti; b u n u aynı şekilde
su lta n ın ziyafeti tâk ip e tti. Böylece Selçuk devleti, halifelik ve S ü n n î İslâm lık
k u rtu lm u ş ve eski k u d re t ve ih tişa m k azan ılm ış id i" .
T u ğ ru l-b eg , B asâsirî istilâsı ve Şi’î ta şk ın lık la rı ile h a rap olan B ağdad’ın
m ahalle, çarşı, ev ve h a n la rın ı y en id en in şâ ed e rek şeh re d ö n e n h alk a d a ­
ğ ıttı. E m îr P o rsu k ’u B ağdad şah n eliğ in e tâyin e tti. D evlet işlerin i d ü zeltti;
Irak v ilây etlerin e yeni vâli ve âmiller g ö n d erd i. S u ltan d ev letin k u ru lu ş u n d a
ikinci b ü y ü k şah siy et olan k ard eşi Ç ağ rı-b eg ’in ö lü m ü dolayısı ile, yeğeni ve
h alîfen in zevcesi A rslan H â tu n ’u y a n ın a alarak, R ey’e d ö n d ü . Y ınal’ın isya­
nını b a s tırd ık ta n so n ra, b u ö lü m m ü n â se b e ti ile, Ç ağrı-beg’in oğullarını
m e m le k e tin e y erleştird iğ i için B ağdad’a d ö n ü ş te . gecikm iş; halîfe Basâsi-
rî’den k u rtu lm a k için b ir an önce g elm esin i İsrar ile yazm ış ve o d a bu sebep
ile k e n d isin e ö z ü rle rin i b ild irm iş, b u n a m u k a b il h alîfen in em n iy eti ve m ak a­
m ın a iâdesi için “başında sultanlık alâmetlerini taşıyan” (tuğra) m e k tu p la rı A rap
em irle rin e (K ureyş) g ö n d e rm iş id i100. T u ğ ru l-b e g ’in Ç ağrı-beg’in ö lü m ü do-
layısı ile g ecik tiğ in e d air beyânı ile, ö lü m h âd isesi h ak k ın d a verilen 450, 451
ve 452 ta rih le rin d e n , sanıldığı g ib i101, 4 5 2 sen esi değil İbn u l-E sîr’in k a y d e t­
tiği, R ecep 451 (A ğ u sto s 1059) ta rih in in isâb eti m eydana ç ık a r102. T u ğrul
b eg ’in h a y a tın d a çok rol oynayan k arısı Altun-can H â tû n d a bu sırad a ö lm ü ş
ve R ey’de d e fn o lu n m u ş tu r. T u ğ ru l-b eg b u akıllı, k u d retli, d in d a r ve h ayır se ­
ver zevcesinin ö lü m ü n e çok ü z ü lm ü ş tü r. O n u n T u ğ ru l-b e g ’in H e m e d a n ’da

99 İbn ul-Cevzî, VIII, 202-211, 214-215; Sibt, 178b-180a; İbn ül-Esîr, 226-229; A bu’l-
Farac, 214-215; İbn Zafir, 155a; Ahbûr ud-devle, 21; ‘İmâd ud-D în, 18-20; Reşîd ud-D în
24-25; Anonim Selçuk-nâme, 12-13.
100 İbn ul-Cevzî, VIII, 203, 207, 208; İmâd ud-D în, 15.
1111 Bk. M.H. Yınanç, “Ç ağrı-beg”, İA, III, 327.
102 Tarih, X, 2.
14£L SELÇUKLULAR TARİHİ

k u rtu lu ş u ve zaferin d e d e rolü m ü h im o lm u ş id i103. A ltu n -c a n ’ın H ârizm -


ş â h ’ın k arısı o ld u ğ u , o n u s u lta n a g e tirm e k için giden vezir ‘A m îd ul-
m ü lk ’ü n b ir h a tâ sı y ü z ü n d e n h a d ım edild iğ i veya b izzat k e n d isin i hadım
eylediği ve b u h u s u s ta b ir tak ım sö y le n tile r çıktığı rivâyet e d ilm iş tir104.
S ib t’e göre A ltu n -c a n ö lü rk e n su lta n a h a lîfe n in kızı ile evlenip d ü n y a d a o l­
d u ğ u gibi, â h ire tte de şereflen m esin i tavsiye e tm iş tir, ki b u d a S elçukluların
H alifelik m a k a m ve m e n su p la rın a n asıl b ir d in î in a n ışla b a k tık la rın a güzel
bir m isâ ld ir105.
G erçek ten T u ğ ru l-b e g h alîfen in kızı ile ev len m eğe k a ra r v erm iş idi. Fa­
kat, y ab an cılara kız v erm ek âd etleri o lm ad ığ ı için, H alîfe su lta n ın bu ta le b i­
ne karşı ağır şa rtla r ileri sü rm e k te , b ir ta k ım vilâyetleri ik tâ olarak iste m e k ­
te; 3 0 0 .0 0 0 d in a r altın m ih r, sayısız altın , g ü m ü ş, m ü c e v h e ra t ve eşyadan
m ü re k k e p b ir çeyiz talep e tm e k te idi.. C ereyan ed en g ö rü şm e le r so n u n d a
kızan T uğrul-beg: “Büyük şahinşâh, Şarkın ve Garbın Sultanı ve İslâmın diriltici­
si" sıfatların ı taşıy an A ğ u sto s 1061 ta rih li b ir m e k tu b u n d a , H alîfeye karşı
te h d it ifâdelerini k u lla n m a k ta ve b ir k ısım şa rtları kabul ile K a’im bi-
E m rillah ’ı b o y u n eğm eye zo rlam ak tad ır. Bu sû re tle m uv afak at cevabı alı­
n ın ca h u sû le g elm iş gerginlik, h e r ta ra fta b ird e n sevince inkılâp e tti. N ikâh
1062 A ğ u sto s’u n d a (13 Ş aban 454) T eb riz y a k ın ın d a o rd u g â h ta, b ü y ü k bir
şenlikle, kıyıldı. B u n u n la b e ra b e r su lta n b ir m ü d d e t gelini alm ak için Bağ-
d a d ’a g itm e k im k â n ın ı b u lam ad ı. G erç e k te n T u ğ ru l-b eg İb rah im Y ınal’dan
so n ra d a K u ta lm ış’ın isyanı ile k arşılaştı. Babası A rsla n ’ın, S elçuk’u n ö lü ­
m ü n d e n so n ra, S elçu k lu ların b ü y ü ğ ü ve y ab g u su olm ası dolayı ile oğulları
sa lta n a t d âv a sın d a h ak lı o ld u k la rın ı ileri sü rü y o r ve hiç olm azsa b ir h â k im i­
yet sahası elde e tm e k istiy o rlard ı. Y ınal’ın m ağ lûbiyeti ü z e rin e K utalm ış
k ard eşi R e sû l-te k in ile b irlik te ve 10.000 kişilik b ir o rd u ile m ücâdeleye
devam e tm iş ve 1061 M ayısı’n d a (453 R ebiülevvel) b o zu larak C ib âl’de
G ird k û h k a le sin e sığ ın m ış idi. K aynaklar K u ta lm ış’ın ne z am an isyana b a ş­
ladığını b elirtm iy o r, fakat Y ınal’ın M u su l’d an ayrılışı sıra sın d a o n u n d a o r­
ta d a n kay b o lm ası isy an a iştira k e ttiğ in e d e lâ le t eder. N itek im Z o n a ra s’ın
A rap la ra k arşı g ö n d e rile n K u ta lm ış’ın a sk e rin i alarak H ârizm ’d e P asare k a ­
lesin e çek ilerek T u ğ ru l-b e g ’i u z u n m ü d d e t u ğ ra ştırd ığ ın a d a ir ifâdesi de
b u n u te ’yid ediyor. M u a h h a r k ay n ak ların A n a d o lu ’d a feth ed ilecek yerlerin
K u talm ış’a ik tâ ed ild iğ in e d air k ay ıtların ı te ’yid e tm e k m ü m k ü n d eğ ild ir ve

103 Sibt, 186b, A bu’l-Farac, 215.


104 Ahbâr ud-devle, s. 24; H indûşâh Sancar, Tecârüb us-selef, s. 261.
105 Sibt, 188b, 191b, 193a.
SELÇUKLULARIN KURUl UŞU 141

bu h a tâ o n u n Kafkasya ve A zerbaycan fe tih le rin e m e m u r ed ilm esi veya o ğ u l­


larının A n a d o lu ’da h âk im iy et k u rm a sı ile alâkalı g ö z ü k m e k te d ir. H alîfenin
kızı ile ev len m e işi ile u ğ raşan T u ğ ru l-b e g R ey’e d ö n e rk e n H u m a r-te k in ’i
o.ı ' arşı p a y ita h tın em n iy eti için g ö n d e rm iş idi. H u m a r-te k in K u talm ış’ı
sığındığı m ü s ta h k e m k alede k u şa tm ış, fak at 2 A ğ u sto s 1061 (12 Şaban 453)
de b o zg u n a u ğ ray arak geri d ö n m ü ş id i106. Bu m ağ lû b iy et dolayısı ile A m îd
u l-m ü lk H u m a r-te k in ’i B ağdad şa h n e liğ in d e n a tm ış ve Y ınal’ın ö ld ü rü lm e ­
sinde ro lü o ld u ğ u için o n u n o ğ u lları ta ra fın d a n yok e d ilm e sin e m u v afak at
e tm iş ti107. K u talm ış d a h a b ir m ü d d e t k a le sin d e isyan h alin d e kalm ış ve Alp
A rslan ’a k arşı d a s a lta n a t m ü câ d e le sin e a tılm ıştır.

17. Tuğrul-beg’in Evlenmesi ve Son Günleri

T u ğ ru l-b eg , b u isyan sebebiyle 1062 A ğ u s to s’u n d a ak d e d ilen n ik â h ta n


4,5 ay so n ra, ev len eb ilm ek için B ağdad’a h a re k e t ed eb ilm iştir. T ebriz,
N ahçivan ve H oy yolu ile B ağdad’a g id erk en bu bölgeden T ebriz em îri
M u h am m cd b. V ah sû d ân , U rm iye em îri İb n H alil, N ahcivan em îri A bû
D u la f Şaybânî v.b. m ah allî h âk im leri to p lay arak h avâlinin işlerini g ö rü ş tü 108.
A nado lu g azalarını te tk ik edip b u h u s u s ta T ü rk m e n b eylerine e m irle r ver­
d i108. Böylece A zerb ay can ’dan , o rd u s u ve d ev rin b ü y ü k ad am ları ile birlikte,
1063 b a şın d a (455 M u h arrem ) B ağdad’a h a re k e t e tti. H alîfenin yeni veziri
F ah r u d -d ev le C e h îr S u ltan ı k arşılad ı. 18 Ş u b a t’ta başlayan m u h te ş e m d ü ­
ğün b ir h a fta sü rd ü . Z iyâfetler, eğ len celer ve s u lta n ın d ağ ıttığ ı zengin h e d i­
yeler b irb irin i tâ k ip ed iy o rd u . B aşta y etm işi a şm ış su lta n olm ak ü ze re b ü tü n
Selçuk beyleri sarayın s a lo n u n d a m ü zik se sle rin in âh en g in e u y arak ve Türkçe
şarkılar söyleyerek raks ediyor, dizlerini yere vurup kalkıyor ve eğleniyorlardı, ki
T ü rk d a n sla rı h a k k ın d a ilk ta rih î bilgim iz de b u m ü n â se b e tle elde ed il­
m iş tir109. G elin altın b ir ta h tta o tu rm u ş idi. S u ltan, m aiy etin in ço k lu ğ u n u
ileri sü re re k , H alîfen in saray ın d a gerd eğ e g irm e teklifini re d d e tti. Böylece
gelin H alîfen in saray ın d an s u lta n ın saray ın a g ö tü rü ld ü ve T u ğ ru l-b eg d erh al
zevcesini alıp o rd u s u ile R ey’e h a re k e t e tti. S u ltan, gelinin çehizini nakil için
100.000 d in a r g ö n d e rm iş ti110. Bu ta rih î d ü ğ ü n ü n h âtıra sı o larak b asılan altın

106 İbn ül-Esîr, X, 7.


107 Bu m ahallî hânedanlar için bk. Kisravî Tabrizî, Şahriyârân-i gumnâm, III, 95-109.
108 Sibt, 201a, 202a.
109 M etinde ibare şöyledir: "Y arkısûn su rû ran ve yagınûn b i’t-turkiyye”, İbn ül-Cevzî,
VIII, 229; Sibt İbn ul-Cevzî, Topkapı, 2931, XIII, 455 senesi; A bu’l-Farac, s. 215.
110 Subkî, Tabakat, III, s. 390.
142 SELÇUKLULAR TARİHİ

bir m ad aly a ise çok m ü h im d ir. F ilh ak ik a 4 5 5 ’d e B ağdad’d a b a sd an bu m a­


dalyanın b ir y ü z ü n d e H alîfenin, ö tek i y ü z ü n d e S u lta n ın isim leri yazılm ış ve
h er iki y ü z ü n d e de Tuğrul beg’in kabartma bir tasviri, bu güzel re sm in ü s tü n d e
de su lta n ın h â k im iy e t sem b o lleri o lan ok ve yay işa retle ri k o n m u ş tu r111. Bu,
aynı z a m a n d a çok d in d a r o lan Selçuk s u lta n ın ın resm e karşı ta a ssu p gös­
term e d iğ in i d e m ey d an a koyar.
S u ltan R ey’e d ö n d ü k te n so n ra h a s ta la n d ı ve altı ay sü re n bu h a sta lık
so n u n d a , Eylül 1063 (8 R am azan 4 5 5 )’de, 70 yaşını aşkın ik en (S ib t’e göre
80) ve gerd eğ e g irm e d e n h a y a ta g ö zlerin i k apadı. H astalığı ve ö lü m ü ü z e ri­
ne başlay an s a lta n a t m ü câd elesi b ittik te n so n ra A lp A rslan ta ra fın d a n o rad a
defn o lu n d u . Bazı kay n ak lar ce se d in in M erv’e g ö tü rü lü p o ra d a Ç ağrı-beg
y an ın d a to p ra ğ a verildiğini y azarsa d a R ey’d eki Gunbed-i Tuğrul’u n o n a ait
old u ğ u şü p h e siz d ir. N ite k im “yüz yıl so n ra B üyük su lta n T u ğ ru l’u n R ey’de
d iğ er s u lta n la rın ın M erv ve İsfa h a n ’da, ikinci T u ğ ru l, M es’û d ve M u h am -
m e d ’in m e z a rla rı H e m e d a n ’da şa h â n e te z y in a t ve eşyaya sâ h ip ” o larak ziyâ-
re t edild iğ in i b iliy o ru z 112. S u lta n lık ta n ö nceki u z u n sü re n reisliği istisn a
edilir ise S elçuklu ta h tın ı 25 yıl işgal e tm iş idi. Ö lü m ü ile ta h t kavgalarının
b aşlam ası ü z e rin e vezîr A m îd u l-m ü lk a sk e rlerin m â te m y ap m aların a ve
T ü rk m â te m (yuğ) a n ’a n e sin e göre elb iselerin i y ırtm a la rın a m ü sa a d e etm ed i.
F akat halîfe ve veziri B ağdad’d a S u ltan için re sm î m âte m ilân e d e rek tâziye-
leri k ab u l e tti. N ite k im aynı siyasî b u h ra n dolayısı ile de M elik -şâh ’ın m â-
tem i y ap ılam am ış ve at kuyrukları k e sile m e m iştir. Ç ok âdil ve h a k şin a s ve
d in d a r h ü k ü m d a rd ı: “Kendime saray yapıp yanında A lla h ’ın evini (cami) inşâ
etmezsem utanırım ’’ sözü b u n a güzel b ir m isâld ir. H aftan ın P azartesi ve P er­
şem b e g ü n leri d a im a o ru çlu o ld u ğ u n u k ay n ak lar ittifak la k ay dederler. Â lim ­
lere ve d in a d a m ların a sevgi ve saygı o n u n ta b ia tı h alin e gelm iş idi. O n u
göçebe te şk ilâ tı b a şın d a n im p a ra to rlu k ta h tın a çıkaran ve b ü y ü k dev let k u ­
ru cu ları a ra sın d a k e n d isin e m ü m ta z b ir m ev k î v eren adâleti, şefkati, ihtiyatı,
sabrı, ta h a m m ü lü ve k e tu m o lu şu h a k k ın d a d ik k ate şâyân h â d ise le r naklo-
lu n m u ş tu r. Böylece T u ğ ru l-b eg ta rih te b ü y ü k b ir eser b ıra k arak vazifesini
b itirm iştir. T u ğ ru l-b eg , d iğ er S elçuklu beyleri ile b irlik te, üç çeyrek a sır
m ü câd ele ve m ih n e tle re rağ m en , asla ü m id ve inancını kay b etm em iş, b ü y ü k
b ir asâlet ve d âv an ın m ü m ta z sahibi o ld u ğ u n u dâim a isb at etm iş; y u k a rıd a

111 Bu m ühim eser veya vesika İbrahim A rtu k ’un him m eti ile bulunm uş ve n eşredilm iştir.
(Belleten, XCIII, s. 36 v.d.)
112
‘A bd ul-Celil Kazvinî, s. 631 v.d.; Mücmel ut-tavârih, s. 465.
SELÇUKLULARIN KURULUCU 143
belirtild iğ i ü z e re H o ra sa n ’a g ö çerlerk en en p erişan h a lle rin d e d ah i, İnanç
yabgu ile, p arlak b ir istik b â le göre k e n d isin e v aad lard a b u lu n m a k la d erin
im an ın ı m ey d an a koym uş; böylece, ta rih te yalnız id arî ve siyasî d eh â sı ile
değil, y ü k sek m illî ve İslâm î h asletleri ile d e ta rih in n â d ir b ir b ü y ü k in sa n ı­
dır. İslâm m ed e n iy e ti ve k av im lerin in k u rtu lu ş u ve y ü k se lm e sin d e T u ğ ru l-
beg ’in b ü y ü k eseri d ah a iyi g ö rü n m e k te d ir, ki bu h u s u s ta d ah a fazla tafsilât
o n a ta h sis edilecek b ir ese rd e v e rile c e k tir113.

113 İbn ul-Cevzî, VIII, 216, 218-226. 201a-202a, 207a; ‘İmâd ud-dîn, 20-22, 24-26; Ahbâr
ud-devle, s. 20-22; Râvendî, s. 111-112; Reşîd ud-D în 26, 29; A bu’l-Farac, 215; İbn
Hallik'ân, II, 59; İbn H am dûn, 151a; İbn Zâfır, I55a-155b; Gaffarı, Nigâristan, 53a;
Subkî, Tabakat, III, s. 389-392.
III. BÖLÜM
S E L Ç U K L U İM P A R A T O R L U Ğ U N U N Y Ü K S E L M E S İ
1. Alp Arslan’ın Saltanatı ve Kutalmış

Evlâdsız o lan T u ğ ru l-b eg , son g ü n le rd e yeğeni, Ç ağ rı-b eg ’in oğlu, S ü­


ley m an ’ı k e n d isin e v eliah d y ap m ıştı. Bu te rc ih te , h erh ald e Ç ağ rı-b eg ’in ö-
lü m ü ü zerin e, S ü ley m an ’ın an ası ile ev len m esi âm il o lm u ş tu r1. T u ğrul-
b eg ’in ö lü m ü sıra sın d a v ezir ‘A m îd ü l-m ü lk K u ta lm ış’ı m u h â sa ra ile m eşgûl
idi. S ü leym an d a anası ile b irlik te İsfa h a n ’d a b u lu n u y o rd u . T u ğ ru l-b e g ’in
ö lü m ü ü z e rin e ilk h a re k e te geçen üvey o ğ lu A n û şire v ân oldu ise de A y-tekin
ta ra fın d a n y akalanıp R ey’e g ö tü rü ld ü ve keyfiyet S üley m an ’a b ild irild i2.
B u n u n la b e ra b e r Selçuk so y u n d an o lm a d ığ ın a göre k en d isi için değil A lp
A rslan h e sa b ın a çalıştığ ın a h ü k m e d ile b ilir. A m îd ü l-m ü lk ö lü m h a b erin i
d e rh al K u ta lm ış’a b ırak ıp p a y ita h ta d ö n d ü ve S ü ley m an ’ın su ltan lığ ı için
b ü tü n te d b irle ri aldı. N ite k im o rd u y u b ağ lam ak ve d iğ er sa lta n a t dava­
cıların a karşı k u lla n m a k m ak sad ı ile a sk e rle re 7 0 0 .000 (veya 3 0 0 .0 0 0 ) d in a r
para, 10.000 to p diba ve saklâtûn k u m aş ve silâh lar d ağ ıtm ası bu te d b irle r
m ey ân ın d a idi. İsfa h a n ’d a b u lu n a n S ü ley m an ’ı an ası ile b irlik te R ey’e g e tirtti
ve T u ğ ru l-b e g ’in vasiyesini tu ta n a sk e rle r ile b irlik te o n u n su ltan lığ ın ı ilân
e tti3. F ak at A lp A rslan ve K u talm ış d a s a lta n a t dâvacısı idi. S ü ley m a n 'ın
sa lta n a tın ı k ab u l e tm e y e n S elçuk’u n to ru n u ve Y u n u s’u n oğlu E l-basan (Er-
b asan, E r-b asg an ) ve E rd em K azvin’e g id erek o ra d a A lp A rslan n â m ın a h u t­
be o k u ttu la r. A m îd ü l-m ü lk 1063 H a z ira n ’ın d a b ir an laşm a y aparak G ird-
k û h k alesin i K u ta lm ış’a b ıra k m ıştı. F ak at s u lta n ın h astalığı ağ ırlaşın ca b ir
yan d an A lp A rslan 2 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile M erv’den h a re k e t e tm iş, lâkin
yolda s u lta n ın iy ileştiğ in i ö ğ re n e re k geri d ö n m ü ş; ö te yan d an K u talm ış te k ­
ra r o rtay a ç ık m ıştı. D u ru m u n n ez â k e tin i ve k ah ram an lığ ı dolayısı ile a sk e r­
lerin A lp A rsla n ’a te m â y ü lü n ü gören v ezir h u tb e d e önce o n u n , so n ra d a
S ü ley m an ’ın ad ın ı o k u tm a k ü zere b ir u z la şm a yolu arad ı4.

1 İbn ül-Esîr, X, 3, 10.


2 Sibt, 207b.
1 İbn ul-Cevzî, VIII, 231; Sibt, 207b, 213a; İbn ül-Esîr, X, 10.
4 ‘İm âd ud-D în, 28; İbn ül-Esîr, X. 10; Sibt, 208b; İbn H am dûn, 152a.
148 SELÇUKLULAR TARİHİ

K utalm ış G ird -k û h k a lesin d en in e re k 5 0 .0 0 0 (İbn u l-A d îm ’e göre


9 0.000) T ü rk m e n ile Rey ü z e rin e y ü rü d ü ve 15 T e şrin I. 1063 (21 Z ilkade
4 5 5 )’de h u tb e d e o da k en d i adım o k u tu p su lta n lığ ın ı ilân e tti. A m îd ül-
m ü lk ’ü n İn an ç-b eg n â m ın a b ir k u m a n d a n id â re sin d e o n a k arşı çıkardığı
kuvvet, ask erleri ile b irlik te, K u ta lm ış’a e sir old u , ki b u İnan ç-b eg A rslan
B asâsirî ö n ü n d e ric ’a t e d e n ve galiba N iş â p û r’d aki M edrese-i İn a n ç ’ın sahibi
b u lu n a n k im se d ir5. K u ta lm ış’ın k u v v etin e m u k a v e m e t ed e m ey en v ezîr A m îd
ü l-m ü lk ask eri ile Rey k alesin e sığındı ve d u ru m u A lp A rsla n ’a bild ird i. A lp
A rslan p a y ita h tı te rk e tm e m e sin i ve h a re k e t ü z e re o ld u ğ u cevabını verdi.
K utalm ış Z ilk a d e ’n in so n g ü n le rin d e E rd e m k u m a n d a sın d a A lp A rsla n ’a
m e n su p kuv v etleri de m ağ lû p e tti6. A lp A rsla n ’ın gecikm e sebebi bu sırad a
ayaklanan H u tta lâ n em îrin i ten k il e tm ek , s a lta n a t dâvası ile o rtay a atılan
b ü y ü k am cası F a h r ü l-m ü lk İnanç (M usa) Y abgu’ya karşı h a re k e te geçm ek
ve arkasın ı em n iy e te alm ak d ü şü n c e si idi. G erçek ten A lp A rslan önce âsî
em îri, so n ra d a H e ra t’ta b u lu n a n Y abgu’yu m ağ lû p edip te slim aldı, ih tiyar
Y abgu’ya çok h ü rm e t ve ik ra m d a b u lu n d u . Bu n eticeleri a ld ık ta n so n ra
s ü r’atle K u ta lm ış’a k arşı Rey ü z e rin e y ü rü d ü 7.
A lp A rslan M erv ’d en b ü y ü k b ir o rd u ile N işâ p û r istik a m e tin d e h a re k e t
ed erk en , h e n ü z R ey kalesi m u h â sa ra sı ile u ğ ra şa n K utalm ış bu h ab e ri alınca
iki o rd u a ra sın d a k a lm am ak d ü şü n c e si ile o n a d o ğ ru ilerledi. A lp A rslan
D am ag ân ’a v arın ca K u ta lm ış’a h a b e r g ö n d e rip o n u sa lta n a t d â v asın d an ve
savaştan vazgeçirm eye çalıştı. F ak at k u v v etin e g ü v en en ve babası A rsla n ’ın
S elçukluların b ü y ü ğ ü ve y ab g u su o ld u ğ u n u ileri sü re n K u talm ış sa lta n a tın
k en d isin e a it o ld u ğ u n u bild ird i. K u talm ış iki o rd u n u n karşılaşacağı D am e-
gan civarındaki M ilh (Dih-i Nemek) vâd isin i ve A b d u llâh -âb âd havâlisini su
a k ıta rak b a ta k lık h a lin e g etird i. N u c û m ilm in e v â k ıf olan K utalm ış, o g ü n ü n
k en d isi için u ğ u rsu z o ld u ğ u n u istih ra ç ed erek , savaş g ü n ü n ü gecik tirm ek
isted i. F ak at k a rşısın d a m u h a re b e safları k u ru lm u ş; A lp A rslan b ir an önce
n etice alm ağ a k a ra r v erm işti. S ungurca, B uldacı, Ağacı ve atab eg G ül-sarığ,
S av-tekin ve P eh liv an k u m a n d a sın d a sağ, sol k an a tla rı ve m erkezi tâbiye
e tm iş idi. K u talm ış d a k ard eşi R e sû l-te k in ve A y-b uğa’yı k an a d ların b a şın a
geçirdi ve k e n d isi d e oğulları S ü leym an ve M a n sû r ile b irlik te m erk e zd e
savaşı kab û le m e c b u r old u . B u g ü n ü n o n u n için u ğ u rsu z lu ğ u n a rağ m en v ü ­
cu d a g etird iğ i b a ta k lığ ın k e n d isin e y ard ım edeceğini hesap lıy o rd u . Lâkin

5 A bu’l-Farac, 213; ‘Avfı, Lubâb ul-elbâb, T ahran, 1335, s. 131.


6 Sibt, 214a-214b; ‘İm âd ud-D în, 28.
7 İbn ül-Esîr, X, 11 v.d.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 149
Alp A rslan, 1064 yılı b aşın d a, h ü cû m e m rin i verdi ve s ü r ’atle K u talm ış'ı
m ağlû p e tti. R esû l-tek in ve büyiik oğlu e sir edildi. K endisi o rd u su ile G ird-
kûh k alesin e çek ilm eğ e başladı. Lâkin o rd u s u n u n d ü z en i b o zu ld u ve dağıldı.
Bir çokları e sir o ld u ve ö ld ü rü ld ü . K u talm ış d a k açarken a tın d a n d ü şe re k
ö ldü veya sığındığı b ir ağılda ö lü b u lu n d u . B u n u n la b e ra b e r A lp A rslan
K u talm ış’ın ö lü m ü n e çok ü z ü ld ü , ağladı ve m â te m tu ttu . C esed in i R ey’de
T u ğ ru l-b e g ’in y a n ın d a d e fn e tti8.
T ürk iy e S elçuk su lta n la rın ın atası o lan Ş ih âb ü d -devle K u talm ış T u ğ ru l-
beg’in son y ılların d a b aşlayan isy an ın a A lp A rsla n ’a karşı d a devam e tm iş ve
giriştiği bu te şe b b ü s ü h ayatı ile ö d e m iştir. O n u n devam e d en bu h arek e ti
h ak k ın d a k ay n ak lar k a rışık bilgi v erd iğ in d e n ilim ad am ların ı d a şa şırtm ış ve
birkaç defa isyan ettiğ i s a n ılm ıştır9. O n u n adı d a b u g ü n e k a d ar Kutulmuş
veya Kutlumuş şek lin d e y azılırken d o ğ ru s u n u n Kutalmış o ld u ğ u m ey d an a
k o n m u ş tu r 10. B u n u n y erin e te k ra r Kutlumuş şek lini ileri sü ren te k lif ise yeni
bir değişikliğe seb ep olacak d eliller g e tire m e m iş tir11.
A lp A rslan b u sû re tle b ü tü n s a lta n a t dâvacılarını ve ra k ip lerin i b a s tır­
d ık ta n so n ra R ey’de, T u ğ ru l-b e g ’in saray ın d a (Dâr ül-memleke) ta h ta çıktı.
A m casın a a it 2 .0 0 0 .0 0 0 m iskal d eğ erin d ek i so fra sın d a e m irlere ve beylere
b ü y ü k b ir ziyâfet verdi; h il’a tle r d ağ ıttı. C ü lû s m e râ sim in i m ü te a k ip h e r
ta ra fta adı h u tb e le rd e o k u n d u , n â m ın a p a ra b asıldı. H alîfenin kızını, Bağdad
şah n eliğ in e tây in e ttiğ i A y-tekin ile ve h ed iy eler ile b irlik te b a b a sın a g ö n ­
derdi. H alîfe A lp A rslan n â m ın a h u tb e ve d u a o k u ttu k ta n so n ra sa lta n a tın ı
ta sd ik ve u n v a n la rın ı tefviz e tti. Kılıç k u şa tm a k m aksadı ile de b ir elçi ile
b irlik te m e n şû r, san cak (liva) ve h il’a tla r g ö n d erd i, ki o zam an su lta n N ah-
civan’a gelm iş idi. M erv’de inçlik iken, veziri b u lu n a n N izâm ü l-m ü lk ’ü Sel­
çuk su ltan lığ ı v ezirliğ in e g etird i. T u ğ ru l-b e g z a m an ın d a b ü y ü k h iz m e tle r ifâ
ed en eski v ezir A m îd ü l-m ü lk azledildi. Siyasî m evkiini m u h afaza ve rak ip le ­
rini tasfiye m ak sad ı ile Şafiîlere ve E ş’a rî’lere karşı bile ta a ssu p g ö stere n

8 Ahbâr ud-devle, 30-32; ‘İm âd ud-D în, 28 v.d.; Sibt, 214a-214b; İbn ül-Esîr, IX, 12 v.d.;
Reşîd ud-D în, 28; İbn ul-Adîm , Buğya, 186a, 190a; İbn H allikân, III, 61; Anonim Selçuk-
nâme, 13; Aksarâyî, 16; Gaffarı, 53b; A bu’l-Fida, II, 193.
9 Bk. M ükrim in Halil Yınanç, s. 49.
10 Bk. O sm an T uran, "A ksarâyî”, s. 12 not; F. Köprülü de bu görüşüm üzü benim sem iş ve
te ’yid etm iştir. (Belleten, XXVII, 475).
11 Bk. Cl. C ahen, “Q u tlu m u sh et ses fıls avant l’Asie M ineur”, Der İslam, XXXIX, 1964, s.
14. T ürkçe’de kelim e teşkiline fiil ve sıfat köklerine hangi eklerin takıldığına vakıf o l­
m ayan başka b ir zat da, kendi anlayışına göre, hâlâ Kurtulmuş üzerinde d u rm u ş ise de
erbâbına h itâben m alûm u ilâm a lüzûm yoktur.
1 5 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

A m îd ül-m ü lk bu k u s u ru y an ın d a âlim , şâ ir ve y ü k sek idâreci vasıflara sahip


bir devlet ad am ı idi. Şim di vezirler arası aynı re k a b e t y ü z ü n d e n N izâm ül-
m ü lk ’ü n te ’siri ile, yalnız h ap sed ilm ed i; atıld ığ ı h a p ish a n e d e birkaç yıl so n ra
hayatını d a kay b etti, id a m ın d a n önce, c ü lû su n d a k i ro lü dolayısı ile, Alp
A rslan ’a: “S ana u ğ u rlu b ir h iz m e t yap tım . A m can ız bu dünyayı b an a verm iş;
ben de h ü k ü m s ü rm ü ş tü m . B ugün sen d e b en i şeh id e tm ek le âh ire ti veri­
yo rsu n . B u n u n ö te sin d e d e b a şk a b ir sa a d e t y o k tu r” h a b e rin i g ö n d e rd i. N i­
zâm ü l-m ü lk ’e de: “V ezir ö ld ü rm e k le d ü n y ay a k ö tü b ir b id ’a t ve çirkin bir
kaide getird in ; b u n u n â k ıb e tin i d ü şü n m ü y o rsu n ; se n in ve evlâd ların ın d a
aynı âk ıb ete uğray acağ ın d an k o rk a rım ” ifâdesi ile çok h a k îm ân e ih ta rla rın ı
tarih e m al e tti. Böylece A lp A rslan k e n d isin e b a b a sın d a n in tik al ed en şark
ülkeleri dahil T u ğ ru l-b e g ’in ta h tın a ve o n d a n d a h a geniş b ir im p a ra to rlu ğ a
sahip o ld u 12.

2. Alp Arslan’a Kadar Anadolu Gazaları

T u ğ ru l-b e g A zerbaycan ve şark î A n a d o lu ’d a O ğ u zlara yol açm ak m a k ­


sadı ile K u talm ış, Y abgu oğlu H aşan ve İb ra h im Yınal k u m a n d a sın d a o r­
d u la r gö n d erm iş; k e n d isi de b izzat M alazgird ve E rz u ru m seferini y ap m ıştır.
Son isy an lar ve B ağdad h âd iseleri dolayısı iie b ir d ah a A n a d o lu ’ya g elem e­
m iş ve S elçuklu ta rih in e v â k ıf o lm ay an lar b u n u o n u n B izans’ta n ç e k in m e ­
sin e a tfe tm iş le rd ir13. H albuki b u m e şg û liy e tle re rağ m en o yine de A nad o lu
işlerini ih m al etm iy o r; h a ttâ B izans im p a ra to riç esi T h e o d o ra ’ya elçi ve m e k ­
tu p g ö n d e rtip B izanslIların vaktiyle İslâ m la rd a n aldıkları y erlerin (E rzu ru m -
T oros dağ ların ın Şarkı) iâd esin i ve g ü n d e 1.000 d in a r vergi ö d em esin i tale p
ediyordu . İm p a ra to riç e de, 1055’de, yâni s u lta n ın Bağdad seferine giriştiği
sırada, k en d i elçisi ile b irlik te, m ü h im m ik ta rd a hediyeler ve p a ra g ö n ­
d erm ek z o ru n d a kalm ış; su lta n d a elçiyi B ağdad’a k ad ar y an ın d a g ö tü rm ü ş ­
tü r. Bu bilgiyi v eren çağdaş b ir kaynak: “İm p a ra to riçen in bol h ed iy eler ile
d o y u rd u ğ u su lta n a rtık bize k arşı h ü c u m la rı d ü şü n m e d e n B abilonya’ya
(B ağdad’a) g itti” 14 d erk en , ek sik de olsa, d u ru m u ifade eder. B izanslIların
B alkanlarda U z (O ğ u z la r)la r ile m eşg û liy eti o n ları m ü m k ü n m e rte b e T u ğ ru l-
b e g ’i m e m n û n e tm e ğ e m e c b û r ediyordu.

12 İbn ül-Esîr, X, 10. 11. İm âd ud-D în, 29-30; İbn ul-Cevzî, VIII. 234-235; Sibt, 215a,
218a; Râvendî, 117-118; Reşîd ud-D în, 30-31; Mirhvvând, IV. 79-80; H indûşâh Sanear,
265-266; Seyf ud-D în ‘Akilî, Asar ul-Vuzarâ, T ahran 1337, s. 206.
13 J. Laurent, s. 26.
14 A ristakes, s. 103, 107.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. 151
İki h ü k ü m d a r arasın d ak i bu m ü n â s e b e tle re rağm en T ü rk m e n akınları
d u rm u y o r; b ilâkis m ııh âccrelin kesâfeti n is p e tin d e şid d e tlen iy o rd u . Aynı
çağdaş m ü e llif T u ğ ru l-b e g ’iıı bir h ü cu m d ü şü n m e d iğ in i sö y led ik ten so n ra
“h u d u tla rım ız d a o tu ra n kavim ler E rm e n is ta n ’ı yaz-kış istilâ e ttile r ” diyerek
d u ru m u b e lirtir. Bir k o n ak yeri o lan A zerbaycan, T ü rk is ta n ’dan gelen göçler
ile do lu y o r ve A n a d o lu ’ya y ollanıyordu. D ev rin şâiri K atrân, U rm iye e m îrin i
m e d h e d e n b ir şiirin d e: “Türk âfeti çıkmasa idi sen eski Husrevler gibi dünyayı
alırdın. Gerçi bugün Türkler senden haraç alıyor; amma yarın onların nimeti sana
daim olur. Her ne kadar her taraf bahçendeki karınca yuvası gibi Türkler ile dolu ise
de onlar yine de karıncalar gibi senin fermanına tabidirler15” ifâdesi ile T ü rk istilâ ­
sı ve in sa n d alg aların ın k esâfeti h a k k ın d a güze! b ir fikir v erir ve şâir T ürk-
m en le rin leh ve aleyhindeki d ü şü n c e le rin i b e lirtir. T u ğ ru l-b e g ’in B ağdat
seferini (1055) m ü te a k ip “T ü rk is ta n ’d a n g elen b ir o rd u ” B izans’ın M uş
(D aron) b ölgesi vâlisi T h e o d o ro s ile an la şa ra k A h la t’ı işgal etti. H a ttâ
T ü rk m e n le rin kraliçeye m e k tu p g ö n d e rip bâzı tale p lerd e b u lu n d u k la rı da
rivâyet ediliyor. Bir T ü rk m e n g ru p u d a P aşin o v asına yayıldı; H asan -k ale
m u h a re b e sin in cereyan ettiğ i yerde, “C ira n is” dağı ete ğ in d e O gom i (Ü güm i)
kasab asın ı aldılar. Bu istilâ d a n fayd alan an G ürcü L ip arit’in oğlu İvane, im ­
p a ra to r ta ra fın d a n geldiğini söyleyerek E rz u ru m ’u alm ak istedi. Ş ehrin vâlisi
Ani k u m a n d a n ın d a n y ard ım alarak o n u şe h re sokm adı. Bu d u ru m d a tam
d ü şm a n vaziyete geçen İvane T ü rk le ri y a rd ım a çağırdı ve B izans m e m le ­
ketin i ta h rib e çalıştı.
Bu m ü s a it v aziy ette T ü rk m e n boyları g ru p lar h âlin d e E rz u ru m ve Bay­
b u rt havâlisini istilâ ettile r. K em ah (Gamah)da ikiye ayrılan T ü rk m e n le rd e n
bir kısm ı Şarkî K arah isar (Kolonia, Gogonia) h av âlisine gird iler ve Canit o r­
m a n ın a k a d a r ilerled iler. 3 .0 0 0 kişilik d iğ e r b ir T ü rk m e n k o lu M alatya ü z e ­
rin e y ü rü d ü . Bu T ü rk m e n le rin b a şın d a “k a h ra m a n b ir savaşçı olan E m îr
D in a r” b u lu n u y o rd u . Evvelce b ir İslâm h u d u t (sugûr) şeh ri olan M alatya Bi­
zanslIlar ta ra fın d a n alın ın ca M ü slü m an halkı katledilm iş; S üryanî ve E rm eni
n ü fû su g e tirile re k isk ân ed ilm iş idi. K em ah ’ta n bir gece y ü rü y ü şü ile M a­
latya ö n ü n e gelen D in a r o ra d a çad ırların ı k u rd u . R um g arn izo n u ve halk
T ü rk m e n le re k arşı b ir çıkış h a re k e tin e girişti; fakat im h a edildi. D ağlara
kaçan a sk e r ve h a lk kış so ğ u ğ u n d a n ve açlık tan kırıldı. Ş ehrin serv etlerin i
toplay an T ü rk m e n le r 10 g ü n k a ld ık ta n so n ra M alatya’n ın şa rk ın d a Hanzit
b ö lg esin d e k ara rg â h k u rd u la r. F ak at B izanslIların tâkibi dolayısı ile o ra d an
S asun d a ğ la rın d a n aşa ra k M u ş’a v arm ak ü zere h are k e t edin ce M am igonian

15 Dîvân, T ebriz 1333, s. 230, 235; Kisravî Tebrizî, II, s. 111


1 5 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

E rm eni p re n si T h o rn ig , to p lad ığ ı E rm en i a sk erleri ile, bu O ğ u zlara saldırdı.


Sarp dağ lard a yol b ilm eyen, so ğ u k ve açlık tan b itk in hale gelen T ü rk m e n le r
b o ru ve davul sesleri ile çarp ışm ay a g iriştiler; lâkin b o z g u n a u ğ ra d ıla r ve
y an ların d a g etird ik leri e sirle r de E rm e n ile r ile b irleşe rek T ü rk m e n le ri d o ğ ra­
dılar. Az b ir k ısm ı k u rtu la ra k A zerb ay can ’a gidebildi. D in a r’d a n b ir d a h a
b a h se d ilm e m e si o n u n d a b u ra d a şe h id ed ild iğ in i g ö sterir. Böylece T u ğrul-
beg’in B ağdad’a h âk im o lm a sın d a n İb ra h im Y m al’ın isy an ın a k a d ar üç yıl
zarfında (1 0 5 5 -1 0 5 8 ) A n a d o lu ’d a T ü rk ak ın ları b u d u ru m d a id i16.
O ğ u zlard an m ü h im b ir h alk d a S u riy e’ye g irm iş idi. M ısır F âtim î h a lî­
fesi M u sta n sır, h e m b u O ğu zları atm ak , h e m d e B ağdad’ı işgal e d en ve kendi
ad ın a h u tb e o k u ta n A rslan B asâsîrî’ye y ard ım y apm ak m a k sa d ı ile, 1058
(6 5 0 )de, b u ta ra fa b ir o rd u şev k etti. Bu ta a rru z dolayısı ile İnan ç-b eg idâre-
sinde b u lu n a n b u O ğ u zlar da geri ç ek ild i17.
T u ğ ru l-b eg İb ra h im Y ınal’ı b a stırırk e n B izans’ın şark o rd u la rı k u m a n ­
danı. olan K ek au m en o s K o n sta n tin D u k a s’ı ta h ta çık arm ak m ak sad ı ile İs­
ta n b u l’a h a re k e t e tti. Bu su re tle B izans’ın A n a d o lu m ü d afaası sarsıldı. Bal­
k a n lard a d a şâ m â n î T ü rk baskısı devam ed iy o rdu. B undan b aşk a A n a ­
d o lu ’n u n E rm en i ve Süryâni h ıristiy a n la rı R u m la ra d ü şm a n idi. Bu sebeple
b u n la r A n ad o lu m ü d a fa a sın a iştira k e tm iy o r ve h a ttâ bazan T ü rk le ri d e ste k ­
leyerek fethi k o lay laştırıy o rlard ı. N ite k im çağdaş b ir E rm en i m üellifi: “İkti­
darsız, kadınlaşmış ve iğrenç Rum milleti Ermenistan’ın en cesur çocuklarını yurtla­
rından koparıp dağıttılar; milletimizi yıktılar ve Türklerin istilâlarına imkân verdi­
ler”18 diye E rm e n ile rin h isle rin e te rc ü m a n o lu rk e n m e şh û r S üryânî âlim i de:
"Bu devirde Rumlar bizim milletimize ve Ermenilere karşı zulme başladılar. Çıka­
rılan bir emirnâme ile rafızî mezheplerini kabul etmeyenleri tâkibe ve ezmeye koyul­
dular... İstanbul patriği kiliselerde bulunan Süryânîlere aid mukaddes kitapların
yakılmasını em retti” ifâdesiyle b u d u ru m u tey id e y ler19. Bu d u ru m ilk İslâm
fe th in d e O rto d o k s o lm ayan Y akın-şark h ıristiy a n la rın ın B izans’a karşı t u ­
tu m la rın a ve İslâm fâ tih le rin e te m â y ü lle rin e b en zer. Yeni im p a ra to r K. D u-
kas Şarka bazı k u v v etler g ö n d erm ek le, bazı şeh irleri ta h k im ve bu arada
M alatya su rla rın ı in şa e tm e k le 20 b erab er, sivillerin ta h ta çıkardığı b ir im p a ­
ra to r olarak, a sk e rî m ü d a fa a b ak ım ın d a n zay ıf b ir şah siy et idi.

16 A ristakes, 108, 112-113; Süryanî M ihael, III. 159; A bu’l-Farac, 213.


17 İbn M uyassar. 7, 9-10; A b u ’l-Farac, 213; K edrenos, II, 816; J. Laurent, s. 24; Honig-
m ann, s. 183.
18 M athieu, s. 113; Keşiş Grégoire, s. 356.
19 Süryanî M ihael, III, 166; Laurent, s. 71-75.
20 Süryanî M ihael, III, 165.
SELÇUKLULARIN YÜKSLLMI Sİ 1 5 3

Bir y andan bu d u ru m , b ir y andan d a İb rah im Y ınal’ın b e rta ra f edilm esi,


1059’da T ü rk m e n le rin büyük k itleler h a lin d e A n a d o lu ’ya akın e tm e le rin e
im kân verdi, ki b u n la rın bir kısm ı d a İb rah im Y ınal’a m e n su p asî O ğuzlar
idi. F ilhakika "bütün Türk (İran) milleti kum gibi, kalabalık hâlinde, hıristiyanlar
üzerine atıldılar. Bir çok vilâyetleri istilâ ve y ağm a e ttile r. B u nların b a şın d a
S ultan T u ğ ru l’u n d iv an ın d an çıkan E m îr S am u k (İslâm k ay n ak ların d a
S anduk, h e rh a ld e E rz u ru m E m îri o lan S a ltu k ), E m îr K apar ve b aşkaları b u ­
lu n u y o r ve siyah sancaklar (A bbâsîlere ve S ü n n îliğe bağlılık) ile ilerliyorlardı.
H aykırm aları gök g ü rü ltü s ü gibi h e r tarafı ç ın la tıy o rd u ” cü m leleri b u akını
güzel ta sv ir ed er. A n ad o lu içlerin e giren b u T ü rk le r 1059’d a Sivas’a geldiler.
Ş ehrin su rla rı y o k tu . U zak tan k ilise le rin k u b b e lerin i çad ır sanıp, bir o rd u
b u lu n d u ğ u d ü şü n c e si ile, b ir m ü d d e t d u ra k la d ıla r. F akat h a k ik ati anlayınca
4 T e m m u z ’d a şe h re girdiler. Evvelce B izanslIların, A rd z u ru n i sü lâle sin d en
S enek erim ile b irlik te Sivas’a n ak lettiğ i, E rm en i p ren sleri şeh ri b ırakıp ce-
n u p -g a rp te K avadanek k alesin e k açtılar. T ü rk le r 10 g ü n k a d ar e sir ve g an i­
m e t ald ık tan so n ra d ö n d ü le r. Ş eh ir b u sıra d a b ir de y an gına u ğ ra d ı21. Aynı
akını d a h a u m û m î b ir ifâde ile a n la ta n S ü ry an î M ihael: “T ü rk le r M alatya
bölgesini ve R u m ü lk elerin i d o laştılar; e sir ve g a n im e tle r aldılar. K im se k ar­
şıların a ç ık m a d ı” 22 cü m lesi ile B izans’ın n asıl zayıf ve m ü d afaasız bir d u ­
ru m d a b u lu n d u ğ u n u b elirtir.
T u ğ ru l-b e g son Bağdad seferin e ç ık m ad an önce, 1062 yazında, A zerbay­
ca n ’a varınca, b ö lg en in işlerin i d ü z e n le rk e n A n ad o lu gazalarını d a te tk ik
etm iş ve bâzı k u m a n d a n la rı sefere m e m u r e tm iş idi. Böylece Sâlâr-i Horasan
(hüviy etin i ve ism in i b ilm iy o ru z), Y usuf, Cemcem (galiba E rz u ru m ’d a tü rb e si
olan Cemceme S u ltan ) k u m a n d a sın d a b u lu n a n T ü rk m e n le r bu yılın E ylü­
lü n d e D iy arb ek ir h u d u d u n d a ve B izans id â re sin d e T elh u m , Bağın ve A rgın
bölgelerin i istilâ e ttile r. D iyarbekir M ervanî em îri H o rasan Sâlârı ile ittifak
yaptı. A lın an e sirle r M ervanî ş e h irle rin d e satıld ı. F akat bu d u ru m d a im p a ­
ra to r D u k as, F ra n k o p u lo s (H ervé) k u m a n d a sın d a b ir o rd u y u T e lh u m ’e g ö n ­
d erirk e n U rfa vâlisi T a v d a n o s’a d a U rfa, G erg er ve H ısn M a n sû r (A dıyam an)
ku v v etlerin i to p lay arak o n u n la b irlik te ta a rru z a geçm esini e m re tti. B izans
kuvvetleri T ü rk le ri tâk ip ed erek A m id (D iyarbekir) ü zerin e y ü rü d ü le r. Bu
sırad a ö len N a sr u d -d e v le ’n in y erin e geçen N izâm u d -d în T ü rk beyleri ile
b irle şe re k şe h rin R um kapısı (Bâb ur-Rûm) ö n ü n d e R u m lar ile şid d e tli bir

21 Urfali M athieu, s. 111-114; Lebeau, Histoire du Bas-Empire, Paris, 1824, XIV, 436-444;
M ükrim in Halil Yinanç, Anadolu’nun fethi, s. 53-54.
22 III, 105.
1 5 4 SEl ÇtIKI III AK I AKİMİ

savaşa g iriştiler. İki ta ra fta n 15.000 in sa n ö ld ü . R u m o rd u su için e giren


k ah ram a n H acı B aşâra çok y ararlık lar g ö ste rip ş e h it oldu. O n u şe h it eden
T avdanos da o ra d a ö ld ü rü ld ü . M ervanî e m îrin d e n aldığı p a ra dolayısı ile
ciddî savaşm ayan F ran k k u m a n d a n ı H ervé E rz u ru m ’a çekildi. B u n u n la b e ra ­
b er yolda k arşılaştığ ı E m ir Y u s u f u b ü tü n m ü fre z e si ile şeh id etti; kalanları
d a e sir aldı. Y ine H alep h av âlisin d e ilerley en b ir B izans o rd u su da, b ir çok
ta h rib a t ve y ağ m ad an so n ra b o z g u n a u ğ ra d ı23. İşte A lp A rsla n ’ın c ü lû su n a
k ad a r A n ad o lu gazaları b u d u ru m d a idi.

3. Alp Arslan’ın Kafkasya ve Anadolu Seferleri

A lp A rsla n ço c u k lu ğ u n d a n b eri kabiliyeti ve k a h ram an lık la rı ile b a b a ­


sın ın veliahdı ve M erv m eliki o lm u ş; T u ğ ru l-b e g ’in ö lü m ü ü z e rin e de aynı
k u d re t, h a lk ve a sk e rle rin h ay ran lığ ın ı cezb ile ra k ip lerin i y en e rek Selçuk
im p a ra to rlu ğ u n a sah ip o lm u ş idi. A rtık m e m le k e t d â h ilin d e ciddî bir engel
k a lm ad ığ ın d an ve K u ta lm ış’ın b e rta ra f e d ilm e sin d e n b ir veya iki ay sonra,
1064 Ş u b a tın d a (R ebiülevvel 4 5 6 ), “Rum gazası” m ak sad ı ile, o rd u su ile
b irlik te, R ey’d e n A zerb ay can ’a h a re k e t e tti. M eren d şe h rin e gelince "kala­
balık aşîreti ile, sık-sık, Ruma gaza eden ve c ih â d a alışm ış b u lu n a n T u ğ -tek in
ism in d e b ir T ü rk m e n beyi s u lta n ın h u z û ru n a çıktı; gaza ve yollar h a k k ın d a
zevklendirici b ilg iler verdi ve s u lta n ile b irlik te sefere ç ık tı”. Bir çok tâb i
h ü k ü m d a r ve e m irlik le r de s u lta n ın b u seferin d e b u lu n u y o rd u . İta a tte k u su r
ed en H oy ve S olm as h a lk ın a H o ra sa n am îdi’ni (ism in i b ilm iyoruz) g ö n d e ­
re re k ceza olarak o n ları d a o rd u s u n a k a ttı. N ah civ an ’a geld ik ten so n ra o rd u ­
su n u in şa eylediği g em iler ile A ras n e h rin d e n geçirdi. O ğlu M elik -şâh ’ı N i­
zâm ü l-m ü lk ile u m û m î k a ra rg â h ta b ırak ıp bâzı civar k alelerin feth in i e m re t­
tik te n so n ra k e n d isi G ü rcü (H azar, A bhâz) b eld elerin e h a re k e t etti.
N izâm ü l-m ü lk M elik-şâh ile b irlik te şim âl-g arp tarafın d an S u rm â rî k a­
lesine vardılar. T ü rk göçleri ta rih in d e h â tıra sı b u lu n a n ve O sm anlı tarih çileri
ta rafın d an Kayı b o y u n u n b ir m ü d d e t yaşadığı rivâyet edilen S ü rm e li-ç u k u r’iı
kolaylıkla fe th e d ip N ah çiv an e m îrin in id â re sin e verdiler. O ra d an râ h ip ve
k e şişlerin m erk ezi ve h ıristiy a n la rın ziyâretgâhı olan ve bu h ü v iyetle de
F arsça Meryem-nişîn adı ile kay d ed ilen m ü s ta h k e m b ir kale ü z erin e y ü rü d ü ­
ler. D em ir ile bağlı ta şla rd a n yapılm ış su rları ve su (göl) ü ze rin d e b u lu n m a ­
sı feth in i z o rla ştırıy o rd u . Bu sebeple N izâm ü l-m ü lk gem iler y a p tırıp h ü cû -

23 Urfalı M athieu, s. 115-120; A bu’l-Farac, s. 216, İbn u l-‘Adîm, Tarih Haleb, nşr. Sami al-
D ahân, Şam 1 9 5 1 ,1, s. 286-287.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. 1 5 5

m a geçti. Ç etin ç a rp ışm a la r e sn a sın d a çok şe h it verildi, h a ttâ genç şeh zade
M elik-şâh (12 yaşında) suya d ü şm e k su re ti ile ö lü m d e n k u rtu ld u . N ihâyet
su rla rd a açılan g ed ik ler sây esin d e bu d in î m erk ez alındı, h alk ın b ir kısm ı
m ü slü m a n o ld u 24. Bu tariflere ve seferin sey rin e göre ve san ıld ığ ın ın ak sin e
olarak M ery em -n işîn ’in V an gölü d eğ il25, T ü rk le rce G ökçedeniz d e n ilen
Sevan gölü ü z e rin d e b u lu n m a sı ik tiza e d e r26.
A lp A rslan M elik -şâh ’ı ve v ezirini N a h c iv a n ’d a b ıra k tık ta n so n ra G ü r­
c ista n ’a girdi; K angarni, K artlı ve Ja v a k h e t (T iflis-Ç oruh arası) bölgelerini
s ü r’atle istilâ ile b ir çok şe h ir ve kaleleri fe th e tti. A halkelek ü z e rin e y ü rü r­
ken M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk de k e n d isin e y e tişti. S ultan, v eliahd yap­
m ak isted iğ i M elik -şâh ’ın fetih leri m ü jd e sin e çok sevindi. K alenin ö n ü n d e
1064 H a z ira n ın d a (R ecep 456) o rd u g â h k u ra n A lp A rslan şid d etli h ü c u m la r
ile kaleyi aldı. Lori (Taşir) kıralı D avid, oğlu G io rgi’ye h a b e r g ö n d e re re k o n u
h u z û ru n a g e tirtti; kızını ve yıllık vergi v e rm e k sû re ti ile, o n u tâb iiy etin e
aldı. S u lta n ın ın ih sa n la rın a kavu şan kıral m e m le k e tin e d ö n d ü 27. İran lıların
Sapîd-şahr ve T ü rk le rin Ak-şehir adı G ürcü ce A h a lk e lek ’in b ir te rc ü m e sid ir28.
İslâm H alîfeleri b u kale ile Kars a ra sın d a b u lu n a n Lori bölgesi halk ın ın
İslâm iyeti k ab u l e ttiğ in i söylerler. A lp A rs la n ’ın h a re m in e g iren k iralın kızı
veziri N izâm ü l-m ü lk ’e tezviç e d ilm iştir29.
A b haz k iralı B agrat hiç g ö rü n m e d e n K afkas dağ ların a kaçtı. A lp A rslan
A halkelek fe th in d e n so n ra B agrat (P akrat) k ıralların ın m erk ezi olan A ni
ü ze rin e y ü rü d ü . T ü rk a k ın la rm ın b aşlam ası dolayısı ile B izans im p a ra to r­
luğu, şark a d o ğ ru g en işlem e siy asetin e d ev am ile, 1045 se n e sin d e b u m ü s ­
ta h k e m h u d u t şe h rin i alm ış idi. A rpa-çayı (Ahurian) ü ze rin d e b u lu n a n A ni
şe h rin in 30 n ü fu su , kilise ve m a n a stırla rı h a k k ın d a İslâm ve E rm en i kay­
nakları çok m ü b alâğ alı ra k a m la r veriyor. K u ta lm ış’ın K ars fe th in d e n so n ra
yak ın ların a k ad ar geldiği b u şe h ri k u şa ta n A lp A rslan su rla rın ın m e tâ n e ti
dolayısiyle hayli u ğ raştı, in şa eylediği ahşap bir kuleye yerleştird iğ i m an c ı­

24 İbn ül-Esîr, X, 13; Ahbâr ud-devle, 35-36; Baybars M ansurî, 169b; Sibt, 218b; İbn
Şaddâd, 81b; N izâm ul-M ülk, Vasayâ, British M useum , Or. 526, varak 54; Gaffarî,
Nigâristârı, Bodleian, O us. 46, s. 55a.
25 M. H. Yınanç, s. 58.
~b Bak. St. M artin, Memoires sur l’Armenie, Paris 1819, II, s. 226-227.
~7 M athieu, s. 121; Brosset, I, 326-327; zeyil I, 55; Vardan, 177; Ahbâr ud-devle, 36; İbn ül-
Esîr, X, 14; Baybars M ansurî, 170a; 'İm âd ud-D în, 31.
28 St. M artin, I. 84-85, 148, II, 227; V. M inorsky ayniyeti kabul eder; fakat yerini tâyininde
m ü tered d ittir, Studies in Caucasion history, Loııdon 1958, s. 97.
29 Reşîd ud-D în, 31-32; ‘İm âd ud-Dîn, 3 I ; Târih i Cüzîde, 441.
30 Bk. St. M artin, I, 39; II, 228.
1 5 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

n ık la r ile su rla rı d ö vm eğe b aşladı. N ih â y e t yarılan su rla rd a n geçerek, 16


A ğ u sto s 1 0 6 4 ’de, A n a d o lu ’n u n b u m ü s ta h k e m kap ısın ı açtı. K iliseler yerine
câm i in şa e tti. E rm en i k ay n ak ların a g ö re b ü y ü k haçı N ahcivan câm iin e eşik
yapıldı. F ak at yabancı d in le re h ü rm e ti b ilin e n A lp A rslan ve d iğ e r T ü rk su l­
ta n la rı için böyle b ir şey b ir efsâ n e d e n ib a re ttir. A ni şe h ri b ir m ü d d e t so n ra
Ş eddadî em îri A b u ’l-A svâr’ın oğlu M a n u ç a h r’ın id â resin e verildi. A lp A rslan
K ars’ta h ü k ü m sü re n E rm en i p re n si A b b as Ş e h in şâ h ’ın oğlu K akıg (H ay ık )’a
adam g ö n d e rip h u z û ru n a çağ ırttı. E rm en i p re n si T ü rk elçisini siyah elb iseler
ile k ab u l ederek: “T u ğ ru l-b e g ’in ö lü m ü n d e n b eri m â te m ” tu ttu ğ u n u beyân
ile y aran m ak iste d i ve su lta n ı K ars'a d âv et e tti. O rd u su ile K ars’a varan ve
m e râ sim ile k a rşıla n a n A lp A rslan H ay ık ’ın ziyâfetini, h ed iy elerin i ve tâ b ii­
y etin i k ab u l e tti. F ak at H ayık b ir m ü d d e t so n ra m e m le k e tin i im p a ra to r K.
D u k a s’a te rk e d e re k m u k a b ilin d e Z a m a n ti31 havâlisini (P ınar-başı) aldı. S ul­
tan b u b ü y ü k sefer ve fe tih le rd e n so n ra 10 0 .0 00 kişilik o rd u su , 5 0 .0 0 0 esir
ve p e k çok g a n im e t ile Rey’e d ö n d ü . A lp A rslan bu zaferleri fe tih -n â m e ler
ile k o m şu ü lk e ve h ü k ü m d a rla ra b ild ird i. H alîfe Ka’im b i’-E m rillah su lta n ı
te b rik için elçi ve m e k tu p g ö n d e re re k k e n d isin e Ebu’l-feth (fetih babası) u n ­
vanın ı verdi. Bu fe tih le r İslâm d ü n y a sın d a b ü y ü k b ir sevinç y a ra ttı.32
B alk an lar’d a Ş âm ân î P eçen ek ler ile savaş h alin d e b u lu n a n Ş arkî-R om a
bu fe tih le r k a rşısın d a hiç b ir m u k a b e le d e b u lu n a m a d ı. P eçenek reisi Turak’a
karşı ayak lan an Gegen im p a ra to ra sığ ın arak h ıristiy an oldu. B undan fayda­
lan an B izanslılar 1064 sav aşın d a P eçen ek leri p erişan ettiler. B aşta T u rak ol­
m ak ü z e re b ir çok P eçenek beyi e sir ve vaftiz edildi. Bir kısım Peçenekler Bul­
garistan’da iskân edildi. İm p a ra to r K. D u k as esir P eçen ek ler’d en 15.000 kişilik
b ir süvari alayı v ü cû d a g e tire re k G ü rc ista n ’a şevketti. F akat o n la r yoldan d ö ­
n ü p İstanbul boğazını at üstünde geçmek gibi h â rik u lâ d e b ir te şe b b ü sü b a şa ra ­
rak T u n a b o y u n d ak i eski y u rtla rın a u laştılar. 1065 yılında d a K ıpçakların
b a sk ısın a u ğ ray an ve P eçen ek lerin a rk a sın d an ilerleyen U z (O ğuz) lar
6 0 0 .0 0 0 kişi h âlin d e, T u n a ’yı geçtiler. Böylece A n a d o lu ’d a m ü slü m a n O ğ u z­
lar, B alk an lard a d a şâ m â n î U zlar ve P eçenekler, b irb irin d e n h a b e rsiz ve irti­
b atsız o larak B izans’ı b ir kıskaç içine alıyorlardı. B izanslılar T u ğ ru l-b e g ’e

31 St. M artin, I, 375’te burasını beyhûde M alatya havâlisinde aram ıştır.


32 Ahbâr ud-devle, s. 36-40; İbn ul-Cevzî, VIII, 236, 242; Sibt, 218b-219a; Baybars M ansûrî,
170a-172a; İbn ul-‘Adîm, Buğya, I89b; 53a-54b; İbn Şaddâd, 62a; Anili Kadı B urhan ud-
Dîn, 503; Anonim Selçuknâme, 31; M athieu, 121-126; A ristakes, 139; Süryanî M ihael,
R.H. Cr. Doc. Armeniens, I, 323; Chronique de la Géorgie, I, 327-328; Ardzrunilli Thomas zeyli
(B rosset), St. Petersburg, 1874, I, 241; Anili Sam uel (yine Erm eni tarihçileri külliyatı),
H, 449; V ardan, s. 177-178; A bu’I-Farac, 216; A ttaliates (s. 79) ve Skylitzes (653-654)
çok kısa tem as ederler; St. M artin II, 224-228; Lebeau, XIV, 443; Laurent, s. 24; M. H a­
lil Yınanç, Anadolu’nun fethi, s. 58-59; F. Kırzıoğlu, Kars tarihi, s. 331-343.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. 1 5 7

karşı M alazgird m ü d afaasın ı yapan E rm en i Basil’i g ö n d erd iler. F akat Basil


m ağlû p ve e sir e d ild i’*. Eğer B alkanlara gelen Peçenek, U z ve K um anlar
m ü slü m a n o lsa ve kabile d ü şm a n lık la rı ve B izans’ın h ile k âr siyaseti ile b ir­
b irlerin i m e rh a m e tsiz ce im h a e tm e se le r idi B izanslIlar A n a d o lu ’d a n d ah a
önce m ü d afaası zayıf b u lu n a n B alkanlarda s u k u t ed e rle rd i. B üyük T ü rk m u-
h âcereti K afkaslarda d a b ask ısın ı h isse ttiriy o r; tü rlü T ü rk kavim leri (Ecnâs
üt-Türk), kâfir T ü rk K o m u k lar (Gomîkiyya), A lan lar ve H azarlar 1 0 6 4 (4 5 6 )’-
d a c en û b a in m eğ e b aşlam ış; d e v le tle rin in y ık ılışın d an so n ra H azarlar 3.000
h an e bakiye h a lin d e D e rb e n d ’i aşıp K âh ta’d a y erleşe re k o rasın ı im ar e t­
m iştir34. D ah a so n ra b ü y ü k K ıpçak (K um an) kavm i de K afkaslara ve Bal­
k an lara yayılacaktır. İki ta ra fta n sık ışan B izans im p a rto ru bu d u ru m d a Alp
A rslan ’a ve halîfeye, 1065 (457) y ılın d a m e k tu p ve hed iy eler g ö n d e rm iş ve
cevap alm ış ise de b ir a n la şm a y ap ıld ığ ın a d air işa re t y o k tu r35.

4. Şehzâdelerin Tâyini ve Türkistan Seferi

A lp A rslan A n i’n in fe th in d e n so n ra, 1065 b aşların d a, H e m ed a n ve İsfa­


h a n ’a h a re k e t e tti. A lp A rsla n ’ın k ard eşi o lan K irm an m eliki K avurt (Kara
A rslan) bey de T u ğ ru l-b e g ’in ö lü m ü sıra sın d a h a re k e te geçm iş, İsfahan ü ze ­
rin e y ü rü m ü ş idi. A lp A rsla n ’m d ev lete h â k im o ld u ğ u n u g ö rü n ce K irm an ’a
d ö n m ü ş ve evvelce T u ğ ru l-b ey n â m ın a ve şim d i de A lp A rslan n â m ın a h u tb e
o k u tm a k la en d işey i g id erm iş idi. B u n u n la b e ra b e r su lta n ın A n ad o lu seferi
ü z e rin e Ş a b ân k ârelilerd en F azlûya’yı m ağ lû p ed e re k Ş iraz’ı aldı ve h u d u tla ­
rın ı g en işletm ey e girişti. K avurt bey ile sıkı m ü n â se b e ti olan, en işte le ri ve
am cazâd eleri b u lu n a n Y u n u s’u n oğlu E l-b a sa n (E r-b asg a n )’ın d a davranışı
şü p h e u y an d ırıy o rd u . Bu seb ep le su lta n ile K avurt arasın d a b ir ta k ım m e k ­
tu p la şm a la r o ld u ve su lta n b ir e m n iy e t te d b iri o larak h em şire si, E l-b a san ’ın
zevcesi, G evher H a tu n ’u K av u rt’u n y a n ın d a n g etirtti. S u ltan H e m e d a n ’a
v arın ca F azlûya k e n d isin e sığındı ve K av u rt’ta n şikâyet e tti. A lp A rslan ona
h il’atler, a ltın eyerli b ir a t ih san e ttik te n so n ra Ş iraz’ı da, iltizam sûretiyle,

33 Z onaras, 98a; M athieu 126-127; Süryanî M ihael, III, 165; ‘Azîmî, 175a; A. N. Kurat,
Peçenek tarihi, s. 145-153.
34 Târih ul-Bâb, nşr. M inorksy, (History o f Sharvân and Darband) C am bridge 1958, s. 23-24;
A bu H âm id E ndulûsi, 525 (1 1 3 l)d e yaptığı seyahat m ünâsebeti ile yetm iş iki dil k o n u ­
şan Kafkas kavim lerinin b ir kısm ının İslâm iyeti M aslama bin A bdulm elik zam anında
kabul ettiklerini söylerken K om uk(G om îk)ları da, Derbendnâme gibi, b unlar arasında sa­
yar, ki onların 70 sene sonra ihtida etm iş olm aları gerekir (Tuhfet ul-Elbâb, nşr. G.
F erran d ,/A (1925), s. 83.
35 Sibt, Topkapı III. A hm ed, 2907 (XII), 222a.
1 5 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

k e n d isin e verdi; h a ttâ o n a k ap ısın d a üç n am az v akti n ö b e t (tabi) çalm a im ti­


yazını d a tan ıd ı. K avurt sâh ild e b ir kaleye sığ ın arak ağ ab ey isin d en am an
diledi ve “A lp Arşları ile Kavurt arasında kardeşlik husûmeti” o ld u ğ u h ald e su l­
ta n k a rd e şin in elçisini ve d ileğini k ab u l edip o n u n ita a tın d a n em in olarak
M erv’e d ö n d ü 36.
A lp A rsla n b a b a sın ın ve k e n d isin in eski p a y ita h tı M erv’e d ö n ü n c e b ir­
çok h ü k ü m d a r ve e m irle rin h azır b u lu n d u ğ u b ü y ü k b ir d ü ğ ü n ile bazı evlâd-
larm ı ev len d ird i. M elik-şâh b u d ü ğ ü n d e K arahanlı İlig H a n ’ın oğlu İb rah im
T am gaç H a n ’ın kızı Terken (p ren ses) ile ev len iy o rdu. Selçuk ta rih in d e çok
m e şh û r o lan T erk en H a tu n b in T ü rk k öle ve câriyesi, p e k ağır b ir çehiz ile
geliyordu. M erv b a şta n b aşa d o n a tılm ış idi. A ynı b ü y ü k d ü ğ ü n d e d iğ er oğlu
A rslan -şâh G azne h ü k ü m d a rı S u ltan İb ra h im ’in kızı ile ve s u lta n ’ın kızı da
bu h ü k ü m d a rın oğlu ile evleniyordu.
1065 E ylül’ü n d e v u k û b u la n d ü ğ ü n ü m ü te a k ip M elik-şâh b ü y ü k b ir m e-
râsim ile veliahd ilân edildi. S u ltan , m e râ sim icabı, ata b in d irile n şehzâdenin
dizginini b izzat tu ttu . B ü tü n e m irle re b u m ü n â se b e tle h il’a tle r ih sa n etti;
em ir ve m e lik le rd e n b u h u s u s ta a h id -n â m e le r aldı. H u tb e le rd e k e n d isin d e n
so n ra M elik -şâh ’ın a d ın ın d a o k u n m a sın ı e m re tti. Feodal a n ’aneye göre
şeh zâd eleri v ilây etlere m elik tây in e tti. S u lta n İsfahan ve Şiraz vilâyetlerini
veliahd M elik -şâh ’a verdi. Ç ağrı-beg ile ihtilaflı b u lu n a n ve T u ğ ru l-b e g ’in
ö lü m ü n d e s a lta n a t d âv asın a g irişen b ü y ü k am cası ih tiy ar İnanç Y abgu’yu
H e ra t’ta n çıkarıp M â z e n d e rân ’a g ö n d erd i ve o n u n y erine k en d i oğlu T oğan-
şâ h ’ı H e ra t m elik i yaptı. O n u n h a k k ın d a N izâm î-i ‘A rûzî: “Bütün Selçuklu
hânedanı mensupları şiire düşkündür; lâkin A lp A rslan’ın oğlu Toğan-şâh kadar
kendisini şiire vermiş bir kimse yoktur" der. O n u n h im ây esin d e b u lu n a n şâirler
a ra sın d a A zrak î ve k en d isin e d air m e th iy e le ri p e k m e ş h û rd u r37. D iğer o ğ u l­
ları A rsla n -şâ h ’ı M erv, A rslan A rg u n ’u H ârizm , İlyas’ı T o h a rista n ve Şagâni-
yân m elik i yaptı. T u ğ ru l-b e g ’in v eliah d yaptığı ve sa lta n a ta n a m z e t kıldığı
S ü ley m an ’ı B elh’e tây in e tti ise de b ir m ü d d e t so n ra B elh’in d iğer oğlu Ayaz
id âre sin d e b u lu n m a s ı38 b u k a rd e şin in o ra d a n atıldığını g ö sterir. İb rah im
Y ınal’ın k a rd e şi ve E r-ta ş'ın oğlu M es’û d ’u B agşûr39 vilâyetine ve d iğ er oğlu

36 Sibt, 207b, 219a, 221a, 221b; M irhw ând, IV, 82; ‘İm âd ud-D în, 31; Gaffârî, 54a, 54b;
İbn ul-Balhî, Fars-nâme, GM, s. 133, 168; A hm ed Şirâzî, Şiraz-nâme, s. 39, 40.
37 Çahâr-makâle, nşr. M uham m ed Kazvinî, G.M., s. 43; 44, 170-173; ‘Avfı, Lubâb ul-Elbâb,
s. 310, 311, 315, 317, 318.
38 İbn ül-Esîr, X, 26; ‘İm âd ud-D în, 47, 48.
39 H erat-M erv arası, Bagavî nisbesini taşıyan âlim ler buralıdır (Yâkut, I, 467).
SELÇUKI Ul ARIN YÜKSELİM Sİ 159
M evdûd ’u da İsfızâr’a tâyin e tti40. Alp A rsla n ’ın b u n la rd a n b aşka h e n ü z çok
küçük veya d o ğ m a m ış T ekiş, T u tu ş ve B öri-bars ism in d e oğulları d a vardı.
O ğ u lların ın m ik d arı 10 veya 11 o larak k a y d e d ilm iştir41. T o h a ris ta n ’da
4 9 1 ’d e bile İnanç Y abgu’ya m e n su p a sk e rle re ra stla n m ış tır42.
Alp A rslan h â n e d a n a ve d ev lete a it işleri d ü z e n e k o y d u k tan so n ra 1065
yılı so n la rın d a (m u h a rre m 458) b ü y ü k b ir o rd u ile C ey h u n n e h rin i geçti;
A ral ve H azar d en izi sâh illerin i d o laştı. O ğuz ve T ü rk le rin b ir y u rd u olan
M ankışlağ yarım a d asın a vardı: “k âfir T ü rk le r ile b irle şe re k etrafı ve tü c c a r­
ları yağm a e d e n ” T ü rk m e n , K ıpçak ve C âzıglara karşı sefer yaptı. B unların
y u rtla rın a varıp 3 0 .0 0 0 kişilik o rd u la rın ı b o zd u . K ıpçaklardan p e k çoğu aile­
lerini b ırak arak d en iz (H azar) de b ir adaya sığındı. Bazı T ü rk kavim leri ve son
H azar b ak iy elerin in , D e rb e n d ’i aşarak, K afkaslardan c en û b a in m eleri de bu
seferin verd iğ i sa rsın tı ile ilgilidir43. A lp A rslan C âzıglarm (h e rh a ld e b ir
Kıpçak u lu su ) h ü k ü m d a rı Kafşut’u 44 ita a ta aldı. O n d a n so n ra d a çok “iştiyak
d u y d u ğ u ” b ü y ü k d ed esi S elçuk’u n m ez a rın ı ziy âret m ak sad ı ile C end, Sah­
ran (Savran) şe h irle rin e ve Sır-derya b o y ların a vardı. S elçu k lu lard an ve
Y ab g u -O ğ u zların d an so n ra b u ra d a h ü k ü m sü re n C end h a n ın ı (K ıpçak o lm a ­
lıdır) u zak m e safed en ve h ed iy eler ile karşılad ı. A lp A rslan C en d h a n ın a
d o k u n m a d ı. Lâkin A lp A rslan S elçu k lu lar için m u k a d d es b ir beld e ve kâfir
T ü rk lere karşı en m ü h im ü s ve d ed e y u rd u o lan C e n d ’i sevgili oğlu N asîrü d -
d in M elik -şâh ’ın h â k im iy e tin e tevfiz e d e re k e cd ad ın ın ü lk esin i d ev letin e
bağladı. B üyük a ta sın ın m ezarın ı ziy âret e d e re k o n a lâyık b ir h a le f o ld u ğ u n u
gö sterd i. B u n d an so n ra ve S u ltan Sancar ve H â rizm -şâh la r z a m a n ın d a da
C end kâfir (T ü rk )’le rin h u d u d u n d a b ü y ü k b ir ü s (uç) şeh ri o larak çok e-
h e m m iy e t arz ediyor; O ğuz a n ’a n e sin e u y g u n o larak Uluğ-yabgu u n v an ın ı
taşıy an m elik veya v âliler id â re sin d e b u lu n u y o rd u 45. A lp A rslan C e n d ’d en
H â rizm ’e ve o ra d a n d a G ürgenç şe h rin e d ö n d ü . H arap olan şeh ri im â r ve
o rad a câm i in şâ e tti. O ğlu A rslan A rg u n ’u H ârizm vâliliğinde b ırak a ra k 7
M ayıs 1 0 6 6 (7 C em aziy elâh ir 4 5 8 )’da M erv’e d ö n d ü . R am azan bayram ını
N îşâ p û r’d a geçirdi. Z aferler ve b ay ram m ü n â se b e tile k en d isin i h ed iy eler ile

40 İbn ül-Esîr, X, 14; 17; Ahbâr ud-devle, 16, 40; Mirhvvând, IV, 82; Sibt, 222b.
41 Râvendî, s. 123; Mücmel ut-Tavârih, s. 408.
42 İbn ül-Esîr, X, 97.
43 Târih ul-Bâb, s. 24; İzahlar, 107; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 190.
44 Bu isim yanlış okunm u ş, fakat Kâşgarlı M ahm ud bu h u su sta bizi aydınlatm ıştır, (bk.
Dîvân, I. 377). K afşutlular u lusu bilâhare Selçuklular arasında bulunuyordu. (Râvendî,
s. 348)
45 M u’eyyed ud-D în Bağdadî, el-Tevessül, s. 13-29, 78-85.
160 SELÇUKl III AH I AHİMİ

teb rik e gelen T ü rk ista n hanı, G azne su lta n ı elçilerini, birçok tâbi ü lk elerin
e m îr ve m elik lerin i k ab u l e tti. Bu h a şm e tli to p la n tıd a d a a ltın b ir ta h t ü ze ri­
n e çıkardığı M elik -şâh ’ın veliahdlığı m e râ sim in i te k ra rla d ı46.
Alp A rslan , 1 0 6 7 (4 5 9 )’de, k ard eşi K av u rt ile e n işte si E l-b asa n ’ın açıkça
isyanları ile k a rşıla şın c a K irm an ü z e rin e y ü rü d ü . S u lta n ın ö n cü k u m a n d a n ı
atab eg Çavlı ile K avurt ta ra fta rı E l-b asan a ra sın d a v u k û b u la n ç arp ışm a d a
K av u rt’u n k u v v etleri b o z g u n a u ğ rad ı ve k e n d isi b u h a b e r ü z e rin e B ardasîr
(K irm an m erk ezi) veya C îru ft k alesin e sığındı; ağabeyisine elçi g ö n d erip a f
diledi. A lp A rsla n ’ın k a b û lü ile h u z û ra gelen K av urt bey k ard e şi ile k u c ak ­
laştı ve ağ laştılar. S u ltan y ine k a rd e şin i m e m le k e tin d e b ıra k tı ve h a ttâ k ızla­
rın a d a çeyiz o lm ak ü z e re b ü y ü k m eb lâğ lar verdi. E l-b asa n ’ın d a b u h a re k e t­
te K avurt ile b irlik te o ld u ğ u n a d air yeg ân e kaydı v eren S ib t’in im lâsı b ir az
m ü p h e m o lm ak la b e ra b e r h â d ise le r ile te ’yid e d ilm ek te d ir. S u ltan Kir-
m a n ’d an so n ra İs ta h r ve Şîraz ta ra fla rın a sefer yaptı; İsta h r kalesi hâk im i
A lp A rsla n ’a, g etird iğ i kıym etli h ed iy eler arasın d a, ü z e rin d e "eski bir yazı ile
Cemşîd ya zılı” fırû ze b ir k ad eh i d e v a rd ı47. Şîraz m eliki n a n k ö rlü k ed e re k
m e n su p o ld u ğ u savaşçı ve âsî Ş ab ân k âre k ab ilelerin e dayanıp ayaklanan
F azlûya ü z e rin e N izâm ü l-m ü lk ve Çavlı g ö n d e rild i ve bu âsî e m îr m ağlûp
e d ilerek ö ld ü rü ld ü . Bazı k aynak ve te tk ik le r o n u G ence em îri F azlûn ile k a­
rıştırm ışla rd ır48. A tab eg Çavlı d a im a y ağ m a ve ta h rib a tta b u lu n a n Şabânkâ-
re le r ü z e rin e seferler yapıp k alelerin i yıktı ve o n ları d ağ ıttı. V âlilik ettiğ i bu
bölgede çok im â r işleri yaptı; su t e ’sisleri ve k an allar in şâ e tti. S elçukluların
b ü y ü k k u m a n d a n la rın d a n olan Çavlı S u lta n M eh m ed T ap ar z a m a n ın d a d a
H açlılara ve T ü rk iy e su lta n ı I. Kılıç A rs la n ’a karşı gönderildi ve zaferler ka­
z an d ı49.

5. Anadolu Akınlarımn Genişlemesi

B izans’ın ta h t kavgaları ve B alkanlara göçen Peçenek, O ğuz ve K um an-


ların istilâları A n ad o lu fetih le rin in g elişm esin e im k ân verdi. Lâkin y ü k sek
dağlar, d e rin v âdiler, m ü s ta h k e m şe h ir ve k aleler ile dolu olan b u ü lk e açık

46 Ahbâr ud-devle, 40 v.d.; İbn ül-Esîr, X, 17; Mirhvvând, IV. 82 v.d.; Sibt, 227a, 230b.
47 İbn ül-Esîr, X, 18 v.d.; Sibt, 232; Ahbâr ud-devle, 41-42 v.d.; Târih-i güzîde, 442; Gaffarı,
53b.
48 İbn ül-Esîr, X, 24; Ahbâr ud-devle, 41-42; İbn ul-Balhi, s. 131, 160; Şiraz-nâme, s. 39; Gaf-
farî, 53b.
49 Şirâz-nâme, s. 42 v.d.; Fars-nâme, s. 128, 130, 146, 151-157.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 1 6 1

arazi sav aşların a alışk ın b u lu n a n göçebe T ü rk m e n le r için çok defa zorlu k lar
çıkarıyor; B izans o rd u ve g arn izo n ları ta ra fın d a n tâk ip e d ile n göçeb eler sıkı­
şınca aile ve sü rü le ri ile te k ra r A zerb ay can ’a d ö n ü y o r ve A n a d o lu ’d a e m n i­
yetle k a k m ıy o rla rd ı. T ek n ik silâ h la rd a n ve m u h â sa ra m a k in a la rın d a n m a h ­
ru m b u lu n a n T ü rk m e n le r, S elçuklu o rd u la rı h im ây e sin d e ilerley em ed ik leri
zam an lard a, m ü s ta h k e m şe h ir ve k aleler ö n ü n d e durak lıy o rlard ı. A ni seferi
sırasın d a, 1065 (4 5 8 )’de, H o rasan Sâlârı, iki yıl ö n ce giriştiği b ir seferi ta ­
m am lam a k ü zere, E rgani y ak ın ın d a T e lh u m k a le sin i50 k u şa ttı. Kaleyi alam a­
yınca o rad an S iverek (Sevavereg) k a le sin e y ü rü y erek m u h â sa ra etti; fakat
b u ra d a d a B izan s’ın F ra n k ask erleri ta ra fın d a n p ü s k ü rtü ld ü . U rfa b ö lg e sin d e
bazı yerleri aldı ise de b u m ü h im a sk e rî şe h re karşı ta a rru z u B izans m u k a b e ­
lesi ile b o z g u n a u ğ ra d ı51. Böylece ta k ib e u ğ ray an H o ra sa n Sâlârı, 1066 Ş uba­
tın d a (R ebiyülevvel 4 5 8 ), D iy arb ek ir’e varıp Bâb ul-hüve’de k ara rg â h k u rd u .
M ervânî em îri N iz â m ü d -d în k e n d isin e şe h rin k apıların ı k a p a ttı ve 3 0 .0 0 0
d in a r v erm ek ü z e re m ü z â k e re edeceğini b ild ird i. Lâkin b ir su ik a st n iy e tin d e
old u ğ u için şe h re gelen S âlâr ve ark ad aşların ı yakalayarak ö ld ü rd ü . O nları
attığ ı k u y u b ir a sır so n ra bile “Horasan Sâlârı kuyusu” adını ta şıy o rd u 52. Bu
h â d ise d e n h a b e rd a r o lm ay an M a th ie u o n u n İra n ’a d ö n d ü ğ ü n ü sö y ler53. Bu
m e ş h û r k u m a n d a n d a n b ir d a h a b a h se d ilm e m e si İbn u l-A zrak ’ın d o ğ ru lu ğ u ­
n a bir b aşk a d elildir.
V ezir A m îd ü l-m ü lk ’ü n ö ld ü rü lm e sin d e n so n ra o n u n a d a m la rın d a n
G ü m ü ş-te k in , k en d isi gibi sa lta n a t k av g aların a karışm ış p ek çok T ü rk m e n
boy ve beyi ile b irlik te E rgani ve T e lh u m h av âlisin e geldi. A fşin ve A h m ed -
şâh d a b u n la r a ra sın d a idi. Bu T ü rm e n le r H arran , R akka ve S uruç bölg esin e
h âk im o ld u lar. F ıra t'ı geçip H ısn M a n sû r (A dıyam an) ü ze rin e y ü rü d ü le r.
U rfa d u k a sı A rv a n to s tâ k ib e k o y u larak iki ta r a f ara sın d a şid d etli b ir çarp ış­
m a old u . R u m la r m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ rad ılar; 10.000 k ad ar ölü ve e sir
verdiler. E sirle r a ra sın d a b u lu n a n A rv a n to s 4 0 .0 0 0 d in a r fidye ile k u rtu ld u .
F akat A h la t’a d ö n e n b u T ü rk m e n le r a ra sın d a d a kavga çıktı ve A fşin G ü-
m ü ş -te k in ’i ö ld ü re re k T ü rk m e n le rin b a şın a g eçti54.
A fşin G ü m ü ş -te k in ’i ö ld ü rü n c e A lp A rsla n ’ın gazabından k o rk arak , bu
T ü rk m e n le r ile b irlik te, s ü r’atle F ırat n e h rin i geçti; kararg âh ın ı K ilikya’n ın

50 Bk. H onigm ann, s. 139.


51 M athieu, s. 130-132; Süryâni Mihael, R.H. Cr. I, 332.
52 İbn ul-Azrak, Târih Mayyâfârikîn, Kahire tabı, I, s. 183 v.d.
53 Chronique, s. 133.
54 M athieu, s. 157-150; İbn ül-Esîr, X, 144; A bu’l-Farac, s. 217-218.
1 6 2 SELÇUKI UlAR İARİHİ

şim alind e, A m an o s d a ğ la n a ra sın d a “K arad ağ ’’d a k u ran A fşin geniş bir istilâ
h a re k e tin e girişti; T ü rk le rd e n büy ü k b ir tâife ile D u lû k ve R a ’b a n ’ı feth etti.
1066 A ğ u sto s u n d a (458 Şevval) A n tak y a d u k alığ ı arâzisin i istilâ ve yağm a
etti; h alk d ağ lara ve kalelere kaçtı. A ldığı e sir ve g a n im e tle r a ra sın d a sadece
m a n d a ların sayısı 4 0 .0 0 0 idi. 4 6 0 (1 0 6 7 -1 0 6 8 )’d a ikinci b ir istilâ ile Bi­
za n s’ın A n tak y a ü s s ü n ü çö k ertti. E sir ed ile n köle ve câriyelerin H a le p ’de
satılan m ik d arı, d e fte rle re göre, 7 0 .0 0 0 kişiye y ü k selm iş idi. A n tak y a d u k a ­
sın d an da 10 0 .0 0 0 d in a r n ak id ve p e k çok m al alm ış idi. A n a d o lu ’n u n açıl­
m a sın a y ard ım ed en b u zaferlerd en dolayı A lp A rslan m e m n û n iy e tin i ve
k en d isin i affeylediğini b ild ird i55. U rfalı M a th ie u ses benzerliği dolayısı ile
A fşin adın ı E rm en ice Oşin şek lin e so k m u ş ve b u sebeple ilim ad am ları ism i
an lay am ad ık ların d an ya e se rle rin e a lm a m ışla r56 veya A fşin ile Oşin’i iki ayrı
T ü rk beyi s a n m ışla rd ır57.
K arahanlı h â n e d a n ın a m e n su p o ld u ğ u a n la şıla n “T ü rk h ü k ü m d a rı Hâ-
kan-oğlu H â rû n ”, bizce b ilin m ey en b ir seb ep le, b ir m ik ta r k u vvetin b aşında,
gelip H alep M ird âsî em îri ‘A tiyya ve M a h m û d ile an laşarak A n ad o lu ga­
zaların a k atıld ılar; 1064 so n ların d a, D â n işm e n d lile r ta rih in d e m e ş h û r olan
K o m an a (Komânûn) ’ya k a d a r ilerlediler; fak at 1 0 6 5’de B izanslIlara m ağlûp
o ld u la r58. A fşin ’in m ey d an a çıkm ası ü z e rin e B izan s’ın ilerlem esi d u rd u ru l­
m u ştu . H â rû n ’u n ask erleri a ra sın d a ilk d efa o larak “Uc Türkleri" a d ın a ra s t­
lam aktayız. A n a d o lu ’d a eski İslâm h u d u t te şk ilâ tı (sugûr veya avâsim) gazi­
leri y erin e geçen b u Uc Türkleri, b izzat b u kaydı veren İbn ul-A dîm b a şta
o lm ak ü z e re k ay n ak ve te tk ik le rd e e tn ik b ir isim san ılıy o rd u ki, U c T ü rk leri
tâ b irin in b u m â n â d a o ld u ğ u ve b u isim d e b ir T ü rk kavm i b u lu n m ad ığ ı vak­
tiyle m ey d an a k o n m u ş id i59.
A n ad o lu ’n u n c e n û b u n d a Bizans m ü d afaası yıkılırken O rta A n a d o lu ’da
d a ak ın la r d ev am ed iy o rd u . N ite k im T ü rk le r, 1 0 66’da, M alatya havâlisini
te k ra r istilâ e ttile r. B izans’ın ç ö k ü şü n d e n fayd alan an E rm en ile r ve h u sû siy le
B azrig-oğulları B izan s’a isyan ed e re k R u m ve Süryânî köylerini ve k ilise­
lerini yağm a ed iy o rlard ı. T ü rk le rin gelişi ile E rm e n ile r sa h n e d e n çekildi.
E rm en i B ogusag ailesi d a h a ziyâde em lâk in i k o ru m a k için m ü slü m a n s u lta n ­

77 İbn ul-’A dîm , Buğya, 63b-64a; Tarih Haleb, II, 11 v.d.; İbn Şaddâd, 95a 95b; İbn ül-Esîr,
X, 144, 217 v.d.; M athieu, 156.
56 M. H. Yınanç, s. 60 v.d.
57 Laurent, s. 24 v.d.
78 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 81b-82b; Târih Haleb, I, 294-297; II, 9 v.d.; ‘Azimî, 160a; İbn
Kalânisî, 92 v.d.
59 Bk. F. K öprülü, T. M., I, 209-211.
*

SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ _ 163


dan ve halîfed en ferm an aldı ve S iv erek ’e hâk im o lu p m evkilerini d e m u ­
hafaza e ttile r. B un lar so n raları 1 137’de G erg er h ıristiy a n la rın a karşı savaş
yapıyorlardı. İm p a ra to r D ukas bu z a m a n d a M alatya su rla rın ı inşâya başladı
ve N. B o tan iates k u m a n d a sın d a b u ray a b ir o rd u g ö n d e rd i60. F ak at b u k u ­
m an d an b ir şey yap am ad ı. T ü rk le r K ızılırm ak (Halys) v âd isin d en ilerleyerek,
1067’de, K ayseri’yi fe th e ttile r. O rta A n a d o lu T ü rk le r ile d o ld u ; K ilikya’ya
kad ar y ay ıldılar61. Bu ağ ırlaşan ve ilerley en T ü rk ak ın ları k a rşısın d a Bi­
zanslIlar k u d re tli b ir k u m a n d a n o lan R o m a n o s D io g en es’i ta h ta çık arm ak la
im p a ra to rlu ğ u k u rta rm a y ı d ü şü n ü y o rla rd ı.

6. Alp Arslan’m İkinci Kafkasya Seferi

O ğ u zlar d a h a 1045 (437) se n e sin d e K afkasya’ya girm işlerd i. P ayitahtı


Yezidiye şe h rin i su rla r ile çeviren Ş îrvân-şâh, 1066 (458) yılın d a gelen
T ü rk m e n le ri m al v ererek d ö n m ey e razı e tm işti. 1066 K ânun I. (459 M u h a r­
rem ) de K ara-tek in Ş îrv ân -şâh ’ın am cası M am lân ile b irlik te Ş îrv ân ’a ikinci
defa girdi ve Bakû ile Ş ab arrân a ra sın ı istilâ ve Yezidiye şeh rin i m u h â sa ra
etti. Ş îrv ân -şâh m e ş h û r hâcib S elçuklu beyi S av -tek in ’e gizlice h a b e r g ö n ­
derdi. O n u n h a re k e ti ü z e rin e K ara-tek in o rad an u zak laşarak K ür n e h rin i
y ap tıkları k ö p rü d e n geçtiler. O ğ u zların c e n û p ta n K afkasya’ya g irdikleri bu
sıralard a idi ki, şim ald en D e rb e n d ’i (Bâb ul-abvâb, D em ir-kapı) a şan gayr-i
m ü slim T ü rk le r, K om uk, A lan, S arîr ve H azar bakiyeleri Şekî ve E rran ovala­
rın a in iy o rd u . Ş ad d âd îlerd en G ence em îri A b u ’l-A svâr p a y ita h tın a kadar
ilerleyen b u a k ın la ra k arşı çıkam adı. Bu k arışık d u ru m d a n faydalanan A bhâz
(G ürcü) k ıralı B agrat d a Ş îrv ân -şâh ’a k arşı h a re k e te geçm iş ve 1067 N isa ­
n ın d a (459 C em âziy elâh ir), Ş eki’yi istilâ ed ip K akhetia kıralı K agık’ın oğlu
A h sa rtâ n (A g s a rta n )’a v erm işti. K ıral ilerley erek B erdea’ya girdi. Ş îrvân-şâh
G ü rc ü le re d ay an am ay arak Y ezidiyye’ye çekildi. T ü rk m e n le rin y ard ım ın a
başv u rd u ; reisleri K ara-tek in ve K aym az ile ittifak ve sıh riy et k u rd u 62.
A lp A rsla n ’m K irm an seferi ile m eşg û l o ld u ğ u z am an d a K afkasya’d a d u ­
ru m bu k ad ar k arışık o lm u ştu . A lp A rsla n ’m ta h ta çık m asın d a yardım ı olan
ve K azvin’e h â k im b u lu n a n E l-b asan T ü rk m e n le rin ak ın la rın a k arşı Ş îrvân’ı

60 Süryâni M ihael, 162-165, 247; A bu’l-Farac, 217, 265.


61 A ttaliates, 94; Skylitzes, 661; Lebeau, XIV, 459-461; G. Finlay, History o f the Byzantine
Empire, London, 1851, III, 23-31; J. L aurent, s. 24; Vasilief, Histoire de I’Empire byzantin,
Paris, 1 9 3 2 ,1, 468.
62 Târih ul-Bâb, 13, 23 v.d.; Şaddâdîler tarihi, 14-16; Ahbâr ud-devle, s. 4.
164 SELÇUKLULAR TARİHİ

him âye m ak sad ı ile Ş îrv ân -şâh ’ı yıllık 3 0 0 .0 0 0 d in a r vergiye bağlam ış ve


1067 Ş u b a tın d a ad am ların ı g ö n d e re re k bu parayı is te m iş ti63. Bu ih tiraslı
şeh zâd e ta tm in o lam adığı için K a v u rt’u n isy an ın a iştira k etm iş; o n u n m a ğ ­
lûbiyeti ve A lp A rsla n ’ın h a re k e ti ü z e rin e K avzin’d e n u za k la şm ıştır. İşte A lp
A rslan K avurt ve F azlûya isy an larım b a s tırd ık ta n so n ra bu seb ep lerle Kaf­
kasya seferin e çık m ak z o ru n d a k alıy o rd u . N iz â m ü l-m ü lk ve m e ş h û r K afkas­
ya fâtih i S av-tekin b e ra b e rin d e idi. B ü tü n m a h a llî m ü slü m a n e m irle r su ltan ı
u z a k ta n h ed iy eler ile k arşılad ılar. A lp A rslan 1088 b a şın d a (460 R ebiyülev-
vel) Şeki ü z e rin e y ü rü y e re k G ü rcü ve A b h azları ta rd e tti. Savaşa c e sa re t e d e ­
m eyen kıral B agrat kaçtı. N eft m a k in a la rı ile o rm a n la rd a ç ık artılan yan g ın lar
sâyesin d e o rd u y a yol açıldı ve k a le le r feth ed ild i. Şeki kıralı o lan A h sa rta n
(A gsartan) m u h â re b e y e g irişm e d e n te slim o ld u ve h a ttâ su lta n ın eli ile
İslâm iyeti k ab u l e tm e k isted i. B u n d an çok sev inen A lp A rsla n b u ra d a n asıl
G ü rc ista n ’a (K hartli) girdi. A ltı h a fta için d e b ü tü n bu ülk e ve k alelerin i fet­
h e tti. T ü rk akıncıları d en ize yakın Sver veya Sber64 kalesin e k a d ar yayıldı.
Şiddetli b ir kış h ü k ü m sü rd ü ğ ü için s u lta n b ir m ü d d e t K ars’ta kaldı. O rad an
G ürcü k ira lın ın aldığı T iflis’i k u rta rd ı ve şe h ird e yeni bir câm i in şâ e tti. Kıral
B agrat m e ş h û r L ip a rit’in oğlu İv an e’yi su lh teklifi için s u lta n a gö n d erd i.
D ağlara çekilen ve tâk ib i güç o lan k iralın vergi ö d e m ek şa rtı ile tâb iiyeti
kabul edildi. T iflis ve R u sto v şe h irle ri F a z lû n ’u n id â resin e v erilerek o rad a
bir Uc beyliği k u ru ld u . K iralın kızı d a k e n d isin e n ik âh lan d ı. K arahanlı h ü ­
k ü m d a rın ın ö lü m ü h ab eri A lp A rsla n ’ın d e rh a l d ö n m e sin e seb eb iy et v e rd i65.
A lp A rslan K afkasya d ö n ü ş ü n d e D e rb e n d halkı Ş îrv ân -şâh ’ın reislerin i
h a p se tm iş o lm a sın d a n şikâyet ed iy o rd u . Bu seb ep le su lta n bir m ü d d e t Şîr-
v â n -şâ h ’ı m e v k u f tu ttu . K ara-tekin de Y ezidiye’d en kaçıp M ask a t’ta öldü.
D erb en d liler ile Ş îrvânlılar a ra sın d a savaş başladı. E rran em îri F azlû n d a bu
savaşlara k a rış tı66. Bu d u ru m d a n faydalanan G ürcü kıralı K h a rtli’ye indi;
T iflis’i te k ra r z a p te tti. 1068 T e m m u z u n d a e sir olan F azlûn k irala te slim
edildi. Bu h â d ise le r ü z e rin e A lp A rslan te k ra r Sarhang Hâcib ul-has (G ürcü

63 Târih ul-Bâb, s. 12 v.d.


64 Bk. Saint-M artin, II, 181.
65 Ahbâr ud-devle, s. 43-46; Sibt, 233b; Târih ul-Bâb, 12-14; Şaddâdiler târihi, 16 v.d.;
B rosset, I, 331-333; B rosset, Chronique de la Géorgie, I, I, s. 55; A bu’l-Farac, 218; İbn
Şaddâd, 82a; Reşîd ud-D în, s. 31 v.d.; Anonim Selçuknâme, 14; M ükrim in Halil Yınanç, s.
62-64; V. M inorksy, History o f Sharvan and Darband, 66 v.d.; Studies in Caucasion history,
s. 65 v.d. Başta İbn ül-E sîr olm ak üzere İslâm kaynaklarının çoğu ya bu seferden hiç
bahsetm ez veya onu birinci sefer ile karıştırırlar.
66 Târih ul-Bâb, s. 14-15. 26.
SELÇUKl Ul ARIN YÜKSELMISİ 165
kaynak ların d a Sarang Allutz) S av -tck in 'i, 1069 N isan ın d a (461 C em aziyelâ-
hir), Kafkasya işlerini d ü z e ltm e ğ e g ö n d erd i. S av-tekin G ence e m îrin i kıral-
dan fidye ile k u rta rd ı. D erb en d işlerini d ü z e ltm e k için de bir m e n ş u r ile
Y ağm a-beg oraya g ö n d erild i. A lp A rslan e lin d e m ü slü m a n olan ve bu seb ep ­
le de su lta n ı h ey ecan lan d ıran A g sartan d a b ilâh are bu feodal m u h a re b e le re
karışm ış ve 1 0 7 2 ’de Ş îrv ân -şâh ile E rrâ n -ş â h ’ın ittifak ı k a rşısın d a m ağ lû p
olm uş; M aluğ (Baluğ) kalesi e lin d e n a lın m ış; kıral B agrat d a A lan (O sset)
k iralın ın y ard ım ı ile G ence em îri F a z lû n ’u b o z m u ştu r. Şeddadîler tarihi bu
A g sartan h a k k ın d a “lâ’in ” tâ b irin i k u lla n m ış tır ki, bu o n u n irtid a d ettiğ i
veya sam im î m ü slü m a n olm adığı in tib a ın ı verir. N ite k im G ürcü kaynağı Alp
A rslan zam a n ın d a k i ih tid a sın d a n b a h s e ttik te n sonra, 1080 yılında,
“A g sartan M elik -şâh ’a gid ip H ıristiy an lığ ı te rk ve İslâm iyeti k ab u l e tti ve bu
sayede s u lta n J a h e t b ö lg esin i a ld ı” d em e k le d u ru m u n k arışıklığını belirtir.
B u n u n la b e ra b e r b u savaşların m ah allî kaldığı, Selçuk su lta n ın a tâ b iiy e tte
b ir k u s u r işlem ed ik leri ve b izzat kıral B ag rat’ın d a hediye ve haraç g ö n d e r­
m eye devam e ttiğ i g ö z ü k ü y o r67.

7. Selçuklu Kudretinin Yayılması

A lp A rsla n ’ın K arahanlı h ü k ü m d a rın ın ö lü m ü sebebiyle d ö n ü ş ü n ü yal­


nız b ir m ü e llif k ay d ed er68; fakat b u m ü n â s e b e tle b aşka bir bilgi v erm ez. Kay­
nak la rın “Büyük Tamgaç (Tavgaç) H an” u n v an ı ile çok ö v dükleri S em erk an d
h ü k ü m d a rı İb ra h im H an İlig N a sr H a n ’ın oğlu olup, 1088 (460) se n e sin d e
ö lm ü ştü r. A lp A rslan h e n ü z M erv m eliki iken 1 0 6 1 ’de o n u n m em le k e tle rin i
istilâ e tm iş, h a n d a k en d isin i H alîfeye şik ây et e tm e k te n b aşk a birşey yapa­
m a m ıştı. N ih â y e t A lp A rslan K adir69 H a n 'ın kızı ile evlenm iş; ken d i kızını
İb rah im H a n ’ın oğlu Ş em s ü l-m ü lk N a s r’a v erm iş ve M elîk-şâh’a d a o n u n
kızını alm ıştı. T a rih ç ile rin din d arlığ ı, âlim ve şâirleri him âyesi, k ü ltü r ve
im â r faaliyetleri dolayısı ile çok m e d h e ttik le ri b u İb rahim H an önce k ö tü ­
rü m o lu n c a b u o ğ lu n u ta h ta çık arm ış ve b ir az so n ra da ö lm ü ştü r. H an ın
d iğer oğlu T o g an H an T a şk e n t (Şâş) ve T u n k e t vâlisi olup, b u n u kabul e t­
m ey erek S e m e rk a n d ’ı k u şa ttı. Şem s ü l-m ü lk k ard eşin i S e m e rk a n d ’dan
ta rd e tm e ğ e ve m u h â s a ra ettiğ i B u h ârâ’yı d a k u rta rm a y a m uvaffak o ld u . İb ­
ra h im H a n ’ın vaktiyle m e m le k e tle rin i istilâ eylediği K adir H a n ’ın oğulları

67 Târih uI-Bâb, 14 v.d.; 26 v.d.; Şaddâdîler tarihi, 17 v.d.; Brosset, I, 333, 335, 349.
68 Ahbâr ul-devle, s. 46.
69 Bu isim arapça değil türkçe kuvvet m ânâsındadır (Bk. O sm an T uran, "C ingiz adı hak­
kında", Belleten, XIX, 1941, s. 269).
1 6 6 SELÇ U K IIIIA K TARİHİ

H ârûn B uğra ve T u ğ ru l K ara H an lar da S e m e rk a n d ü ze rin e y ü rü m e k fırsatını


bu ld u lar. Fakat o n la r da ric’ate zo rlan arak , H u cen d h u d u t o lm ak üzere, a n ­
laşm aya m e c b u r o ld u la r70.
A lp A rsla n ’ın K afkasya’dan d ö n ü ş ü n e seb ep o larak k aydedilen h âd ise
işte T ü rk is ta n ’da çıkan bu k arışık lık lard ır. B u n u n la b e ra b e r Ş em s ül-
m ü lk ’ü n d u ru m a h â k im o lm ası A lp A rs la n ’ın sefere çıkm ası lü z û m u n u b e r­
ta ra f e tm iştir. N izâm ü l-m ü lk , A lp A rslan ile Şem s ü l-m ü lk N a sr H an a ra ­
sın d a elçiler g id ip -g eld iğ in e d a ir b ir ta k ım h ik ây eler a n la tm a k ta d ır71, ki bu
m ü n â se b e tle rin s u lta n ın ö lü m ü n e seb ep o la n -so n M â v e râ ü n n e h r seferi değil
bu e sn ad a v u k û b u ld u ğ u ta h m in edilebilir. T ü rk is ta n ’d a d u ru m u n yatışm ası
yan ın d a Bizans im p a ra to ru n u n şark seferin e h a z ırla n m a sı h ab erle ri d e zaten
su lta n ın garp işleri ile u ğ ra şm a sın ı g e re k tirm e k te idi. Selçuk d e v letin in a r­
ta n k u d re ti sây esin d e de 462 se n e sin d e M ekke em îri A lp A rsla n ’a elçi g ö n ­
derip M ısır Şi’î halîfesi n â m ın a o k u tm a k ta o ld u ğ u h u tb ey i ve A levî ezanını
kesip S ü n n î halîfesi ve su lta n ad ın a çevireceğini b ild iriy o r ve A lp A rsla n ’ın
him âyesin i ta le p ed iy o rd u . A lp A rslan bu h im ây e teklifini m e m n û n iy e tle
kabûl ed ip e m îre h il’a tle r ve 3 0 .0 0 0 d in a r ih sa n etti; yıllık 10.000 d in a r da
g ö n d ereceğ in i b ild ird i ve M edine e m îrin in de aynı şeyi yap m asın ı istedi.
Selçuk k u d re tin in y ü k selm esi ve B izans ta a rru z la rın ın ağ ırlaşm ası dolayısı
ile H aleb M ird âsî em îri M ah m û d d a aynı şek ild e M ısır tâb iiy e tin i k o p arıp
A b b asî h alîfesi ve Selçuk su lta n ı n â m ın a h u tb e o k u tacağ ın ı bildirdi ve bu
h u s u s ta b ir an laşm ay a varıldı. B u n u n la b e ra b e r H a le b ’de Şi’îlik çok kuvvetli
o ld u ğ u n d a n , 19 Şevval 4 62 cu m a g ü n ü , h u tb e n in su lta n n â m ın a o k u n m a sı
ancak H an oğlu H â rû n ’u n T ü rk ask erleri sây esin d e ve câm iin m u h afaz a
altın a alın m ası ile m ü m k ü n olab ilm iş ve h alk da “Ebu Bekir’in gelmesi için A lî
muhasara edilmiştir” n ü k te si ile ne derece Şi’î o ld u ğ u n u b e lirtm iştir72. Böylece
S elçuklular h im â y e sin d e sü n n î İslâm iy et y ü k seld ik çe Şi’îlik ve H ıristiy an lık
d a geriliyordu. B u n u n la b e ra b e r S u riy e’de bu ilerlem e çok çetin ve çok cep ­
heli te d b irle r ile m ü m k ü n o lu y o rd u . N ite k im H aleb ’d e ilk Selçuk m ed re sesi
A rtu k ’un to ru n u S ü leym an tarafın d an , 5 1 0 (1 1 1 6 )’da, in şâ ed ilirk en b in a ge­
celeri A levîler ta ra fın d a n devam lı b ir şekilde y ık ılm ak ta idi ve ancak A rtu k lu

70 İbn ül-Esîr, X, 103 v.d.; N arşahî, Tarih-i Buhara, nşr. Schefer, 49; Mecma’ ut-tavârih, aynı
cilt, s. 235 v.d.; ‘Avfî, Cavâmi’ul-hikayât; Saîd Nefisi, Bayhâkî zeyli, III, s. 1212-1215; A-
b u ’l-Fidâ, II, 195.
71 Siyâset-nâme, s. 88-90.
7~ İbn ul-'A dîm , Târih, H, 16-18; İbn ül-Esîr, X, 21 v.d.; Sibt, 248a; ‘İm âd ud-dîn, 36;
‘Azimî, 181b; İbn Kalânisî, 98.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 167
em îri, A levîlerin reisi şe rif Z u h ra b. A l î ’nin tavassu tu n u sa ğlad ık tan son ra
inşaat ikm âl e d ile b ilm iştir73.

8. Anadolu Gazaları ve Bizans’ın Mukabelesi

A lp A rsla n ’ın K afkasya ve şark î A n ad o lu h u d u tla rın d a yaptığı iki sefer­


den de d ö n ü şü A n ad o lu fe tih ve a k ın la rın ın d u ra k la m a sın a sebep olm adı.
A k sin e b ir y an d an devam lı g ö ç le r /ö te y an d a n ay ak lan m alara k atılan T ürk-
m en le rin A n a d o lu ’ya k açm aları b u ü lk e d e T ü rk kesâfetin i a rttırm a y a ve fe­
tih leri g en işletm ey e seb ep o lu y o rd u . B izanslılar b u g ü n e k ad a r iyi m ü d afaa
ed ilem ey en ve g ittik çe teh lik ey e d ü şe n A n a d o lu ’yu k u rta rm a k için R om an o s
D iogenes gibi k u d re tli b ir k u m a n d a n ı im p a ra to rlu k m a k a m ın a çıkardılar.
U zu n z a m a n d a n b eri sefere çık m am ış B izans im p a ra to rla rın a m u k a b il D io ­
genes M akedonya ve B ulg aristan a sk erlerin i, U z (O ğuz), F ran k ve V arang
ü c re tlile rin i de o rd u s u n a alarak, 1069 b a h a rın d a , en fazla istilâya uğrayan
A n taky a is tik a m e tin d e h a re k e te geçti. O K ayseri’ye do ğ ru ilerledikçe T ü rk -
m en ler d e geri çekiliyordu. Bizans o rd u s u K ayseri’d e n şark -c en u p istik a ­
m e tin d e y o lu n a devam ed e rk e n O ğ u zların N ik s a r’ı (Neokaisaria) işgal e ttik ­
lerini ö ğ ren d i. Bu seb ep le y o lu n u Sivas’a d o ğ ru değ iştird i. T ü rk m e n le r çev­
rilm ek te h lik e si ile k arşılaşm am ak için m alların ı bırak arak kaçm aya b a şla d ı­
lar. F ak at ark a d a n y e tişe n im p a ra to r b ir m ik ta rın ı esir aldı; ö ld ü rd ü ve bu
m uvaffakiyet ü z e rin e te k ra r c e n û b a y öneldi. Bir k ısım k u v v etlerin i d e M alat­
ya'ya ve F ırat b o y ların a g ö n d erip a rk a sın ı e m n iy e te alm ak isted i. Lâkin bu
havâlid e H as İnal (Hapsinal) id â re sin d e b u lu n a n T ü rk m e n le r o n a M alat­
ya’dan d ışarı çık m a fırsatı v erm ed i. İm p a ra to r y o lu n a dev am la M em bic
(Hieropolis) şe h rin i şid d e tli b ir m u h â sa ra d a n so n ra aldı. K açam ayan halkı,
civar b ö lg elerin ah âlisi e sir ve k ati edildi; k öyler yakıldı. O rad an d a H â-
r û n ’u n az ö n ce k u rta rd ığ ı A rtâh ve A zâz şe h irle rin i de ele geçirdi. A ntakya
du k ası H a ç a tu r (Peht) d a N âd ir ism in d e b ir T ü rk vâlinin id â re sin d e b u lu n a n
U sfû n â kalesin i, 1069 M ayıs so n la rın d a (461 Şâban başları) zap ted ip ah â li­
sini kılıçtan g eçirm iş ve e sir alm ıştı. B izans o rd u su böylece, H aleb ’e yak laş­
m ış; H aleb em îri M a h m u d ve H an oğlu H â rû n ric’at e tm işti. H aleb ’de b ü y ü k
b ir k o rk u h ü k ü m sü rü y o rd u . F ak at im p a ra to ru n b ü yük o rd u su b u ra d a şid ­
detli b ir açlığa m a h k û m old u . G erçek ten b ir y an d an M ısır ve S u riy e’de h ü ­
k ü m sü re n kıtlık , ö te y an d an da, k ay n ak ların b e lirttiğ in e göre, T ü rk m e n le rin

' 3 İbn Şaddâd, 24b.


1 6 8 SELÇUK! III AH TARİHİ

b ü tü n gıda m ad d elerin i yok e tm e le ri B izans o rd u s u n d a çok zâyiata sebep


oldu. F akat d a h a m ü h im i, A fşin id â re sin d e b u lu n a n T ü rk m e n le r, eski ta k ­
tik lerin e b aşv u rarak , im p a ra to ru n ö n ü n d e n çek ild ik ten so n ra, te k ra r iç A n a­
d o lu ’yu istilâya, Sakarya b o y ların d a ilerlem ey e b aşladılar. N ih â y et A m ûriyye
(Amorion) şe h rin i fe th e ttile r. Bu h a b e ri alan ve b ü y ü k b ir te e s s ü re k apılan
im p a ra to r a rtık d a h a fazla k alam ay arak d ö n d ü . F ak at d ö n ü şü n d e o rd u su n u
A n a d o lu ’d a T ü rk m e n le re karşı d ağ ıttı. Bir k ısm ın ı H a ç a tu r’a verip K ilikya’ya
giren T ü rk m e n le re k arşı g ö n d erd i. Silifke h av âlisin d e p e rişa n e d ilen T ü rk ­
m e n le r sâ h ild e n zo rlu k la H aleb ’e v a rd ıla r74.
G erçek ten A fşin im p a ra to ru n h a re k e tin d e n sonra, 461 (1 0 6 9 )'d e İslâm
ta rih in d e A b b asî halîfesi M u ’ta s ım (8 3 3 -8 4 2 )’ın, yine T ü rk ask erleri ile ald ı­
ğı A m ûriyye şe h rin i feth e tti75. Bu fe tih te im p a ra to ra d ü şm a n b ir Bizans
k u m an d a n ı (batrîk) k e n d isin e y ard ım e tti ve M u ’ta sım z a m a n ın d a B izans’a
karşı z aferler k az a n a n selefi ve adaşı A fşin ’in h â tıra sın ı can lan d ırd ı. A fşin bu
m ü h im ve m ü s ta h k e m şe h rin fe th in d e n so n ra sayısız e sir ve g a n im e t ile
d ö n d ü . İm p a ra to r İs ta n b u l’a h a re k e t ed in ce o rd u n u n tevzii ve perişan lığ ı
dolayısı ile A fşın ’a karşı çıkm adı. S ib t’e g ö re vaktiyle “Hazar havâlisinde mu­
kîm olan” A fşin U rfa h av âlisin d e k ışlam ak ü z e re h a re k e t e tti76. Böylece im p a ­
ra to ru n b u b ü y ü k seferi T ü rk le rin ile rle m e sin e b ir engel teşk il etm ed i. T ü rk -
ler surları b u lu n m a y a n K onya şe h rin i de ilk d efa 1069’d a fe th e ttile r. Bu
sırad a A n a d o lu ’d a A fşın ’d an b aşk a S an d u k ve A h m e d -şâ h d a fetih ler yap ı­
yo rd u . G erçek ten İbn u l-A d îm ’e göre “S an d u k , 4 6 2 sen esin d e, azîm b ir as­
ker ile R u m ’d a n H a le b ’e d ö n d ü . M a’arra, H am a ve H im s tarafla rın d a k ışla­
d ık ta n so n ra e m îr M a h m u d ’d an m al ve h ed iy e alarak te k ra r R u m gazasın a
h a re k e t e tti”77. İm p a ra to r b iri M an u el K o m n en o s k u m a n d a sın d a Sivas’a,
diğeri E rm en i F ila re to s k u m a n d a sın d a M alaty a’ya iki o rd u şev k etti. Bu sıra ­
d a im p a ra to ru n b ir elçi ile b irlik te 100.000 d in a r para, 4 .0 0 0 ç eşit kıym etli
elbise ve 3 0 0 k a tır h ed iy e g ö n d erip m u k a b ilin d e b ir su lh tek lifin d e b u lu n ­

74 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 84b-85a; Tarih, s. 12-15; İbn ül-Esîr, X, 20; Sibt, 239b; ‘Azim î, nşr.
C ahen, JA. (1938). s. 438; İbn Kalânisî, 98; M athieu, 101 v.d.; Süryâni M ihael, 168,
A bu’l-Farac, 218; Z onaras, 105a; A ttaliates, 94, 105, 110; Skylitzes, 661, 670, 673; İbn
ul-Cevzî, VIII, 256; İm âd ud-dîn, 36; Lebeau, XIV. 470-487; Laurent, s. 25.
75 E skişehir-A kşehir yolu üzerinde, bk. Ramsay, Anadolu’nun tarihî coğrafyası, İstanbul,
1961, s 253.
76 ‘Azimî, s. 358; İbn ul-Cevzî, VIII, 254; Sibt, 242b-243a; İbn ül-Esîr, X, 144; Baybars
M ansûrî, 280a; A bu’l-Farac, 218; Z onaras, 105a; A ttaliates, 121 v.d.
77 Buğya, 85a; Târih, II, 16.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. _ 169
d u ğu rivâyeti var ise d e7" b ııın ııı astı o lm a d ığ ı ve b aşk a bir teşebbüsle k a rış­
tırılm ış b u lu n d u ğ u görünüyor.

9. Alp Arslan’m Anadolu ve Suriye Seferi

Bu su lh te ş e b b ü s ü vârid o lsa d ah i b u n u n g erçek leşm esi ve devam ı im ­


kânsızdı. Z îra n e B izanslılar A n a d o lu ’yu te rk e d e b ilird i ve n e de T ü rk lerin
d ö n m e sin e ve b a şk a b ir y u rt b u lm a sın a im k ân vardı. Bu sebeple, A lp A rslan
böyle b ir su lh e bağlı k alsa bile, T ü rk m e n le ri d u rd u rm a k ve geri çek m ek elde
değildi. B u ndan b aşk a D iogenes, şark seferi ta tm in edici b ir n e tic e v erm em iş
o lm a sın a rağ m en , k e n d isin i kâfi d e reced e kuv v etli h isse d iy o r ve A n a d o lu ’yu
k u rtara c ağ ın a in an ıy o rd u . B u n u n la b e ra b e r A lp A rsla n ’ın ilk hed efin i de
Bizans değil M ısır F âtım îleri te şk il ediyor; A n a d o lu ’d an esk id e n İslâm lara
a it ve şim d i B izans’ın elin d e b u lu n a n b ö lg eleri feth eylem eyi kâfi gö rü y o rd u .
G erçek ten B izanslIların h ü c u m la rı ve zayıflayan F âtım îlerin ta h rik i k a rşı­
sın d a b ir y an d an H aleb em îri, ö te y an d a n d a h a m ü h im o larak M ısır veziri
su ltan ı d âv et ed iy o rlard ı. M ısır veziri N a sr ü d -devle H am d an ile o rd u k u ­
m an d a n ı B edr ü l-C em âlî a ra sın d a b aşlay an m ü câd ele dolayısı ile vezîr, 462
yılında, E bû C a ’fer M u h a m m e d b. A h m e d al-B u h ârî’yi H aleb kad ılığ ın a tâyin
ed erk en aynı za m a n d a o n u Selçuk s u lta n ın a elçi gön d eriy o r ve o n a M ısır’ı
te slim edeceğini ve b u su re tle Şi’îliğe so n v erilm esin e kararlı o ld u ğ u n u bil­
d irm e k te idi. F â tım île rin Şam vâlisi P ars-to ğ an d a İbn H am d a n tarafın ı t u ­
tu n c a B edr u l-C em âlî Ş am ’a geldi. Bu sıra d a F a tım î o rd u su n d a k i T ü rk le rd e n
b aşk a S uriy e’d e K orlü id âresin d ek i T ü rk m e n le r yanında, isyanlara k arışıp b ir
kısm ı A n a d o lu ’ya, b ir k ısm ı d a A tsız v.b. bey ler ile b irlik te Yavgulu (Yav-
gıyya) O ğ u zları d a b u ra la ra g elm işlerd i. Bu d u ru m ve d âv etler dolayısı ile
Suriye-M ısır seferi b ü y ü k b ir e h e m m iy e t k azan m ış o lu y o rd u 79.
A lp A rslan b u seb ep ler ile 1070 T e m m u z u n d a (462 Z ilkade) b ü y ü k bir
o rd u ile h a re k e t e tti. İslâm ların elin d e ve S elçu k luların tâb iiy e tin d e k alan uc
şe h ri A h la t’a geldi. U rfalı M e th ie u ’ya göre, A lp A rslan T u ğ ru l-b e g ’in ö lü r­
ken a lın m a sın ı vasiyet e ttiğ i M alazgird ve E rciş kalelerini s ü r ’a tle fe th e tti.
Bu e sn a d a D iy arb ek ir M ervânî em îri N izâm u d -d în ’in kardeşi Sa’id h u z û ra
gelerek D iy arb ek ir h â k im iy e tin in k e n d isin e v erilm esini d ilem iş ve galiba
H o ra sa n Sâlârı ve a rk ad aşların ı ö ld ü rd ü ğ ü ve sâdık b ir tâbi olm adığı için

78 İbn ül-Esîr, X, 144.


79 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 85b-86a; Tarih, II, 18 v.d.; İbn M uyassar, 19 v.d.; ‘Azimî, s. 359;
İbn Kalânisî, s. 92-93; İbn ül-Esîr, X, 20 v.d.; Sibt, 248a.
1 7 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

N izâm u d -d în ’e kızan su lta n bu dileği k ab u l e tm iştir. Bu seb ep le su ltan


o rd u su ile D iy arb ek ir’e vardı ve D icle ü z e rin d e “Harşafıyya” d en ile n m evkide
o rd u g âh k u rd u . Bu h u d u t şe h rin in sû rla rın ı h ay ra n lık la te m â şâ ed en sultan
ellerini teberrüken hisarın taşlarına ve göğsüne sürdü. V ezîr N izâm ü l-m ü lk ’ü
M eyyâfârikîn’de o tu ra n N izâm u d -d în ’e g ö n d e rip k ara rın ı bild ird i. Lâkin
em îr b ü y ü k h ediyeler, k arısı ve h e m şire le rin in n iyazları ile önce veziri y u ­
m u şa ttı; so n ra d a A m id (D iy a r-b e k ir)’e g id erek su lta n ın m e rh a m e tin i k a­
zandı ve affa nâil old u . A lp A rslan, o rd u n u n m asrafları için, e m îrin ta a h h ü d
eylediği 10 0 .0 0 0 d in a rı çiftçilerd en alacağını ö ğ ren in ce de, “halka şefkati
dolayısı ile” b u p a ra d an vazgeçti. Böylece su lta n D iyarbekir id âre sin d e bir
değişiklik y ap m ad an h a re k e t edip B izanslılara a it T e lh u m ve Siverek kalele­
rin i s ü r’atle d ü ş ü rd ü k te n so n ra U rfa ü z e rin e y ü rü d ü 80.
A lp A rslan 1070 T eşrin I. (463 başı) de U rfa ö n ü n d e o rd u g â h ın ı k u rd u
ve b ir m ü d d e t şe h rin te slim in i bekled i. S u lta n d iğ e r A rap em irleri gibi H alep
em îri M a h m u d ’u n ve H an oğlu H â rû n ’u n d a h a z ır b u lu n m a sı için E bû C a ’fer
B u hârî’yi g ö n d erd i ise de M ah m u d gelm edi; H â rû n d a b u sırad a ö lm ü ş b u ­
lu n u y o rd u 81. U rfa (Ruha, E dessa) eski k ü ltü r m erk ezi ve d in î b ir m erk ez
o larak m e ş h û r b ir şe h ir idi. Bir kaynağın riv ây etine göre bu sırad a şeh ird e
8 0.000 E rm en i, 2 0 .0 0 0 Süryânî, 6.0 0 0 R u m ve 1.000 F ran k (efrenci) v ard ı82.
Ş ehir çok m ü sta h k e m , m ü d afaa im k ân ları m ü s a it idi ve B ulgar Basil adlı bir
k u m a n d a n ın id â re sin d e b u lu n u y o rd u . Bu seb ep le U rfa ta k rib e n iki ay sü ren
şid d etli b ir m u h â sa ra y a m u k a v e m e t e tti. Fazla v ak tin kaybı m a h z u rlu o ld u ­
ğ u n d a n ve şehir, m u h â sa ra k aldırıldığı ta k d ird e , 5 0 .000 d in a r ödem eyi te k lif
ettiğ in d e n su lta n b ir b arış yapıp 2 0 İkinci K ânun 1071 (14 R ebiyülâhir
4 6 3 )’de F ırat n e h rin i geçti. B uhârâlı Kadı E bû C a’fer M u h am m e d A lp A rs-
la n ’a: “Efendimiz; nimetinden dolayı A lla h ’a şükr ederim. Zîrâ bu nehri ne eski
zamanlarda ve ne de Islâm devrinde, köleler müstesna, Türk hükümdarı olarak, ilk
defa siz geçiyorsunuz” dedi. B u n d an h o şla n a n S u ltan da b ü tü n em irleri ve
beyleri çağ ırarak b u sözleri te k ra rla ttı ve k en d isi de A llaha h am d e tti83.
H alep em îri h u z û ra g e lm e m e k te in âd g ö ste rd iğ in d en A lp A rslan, s o n ­
radan ken d i u n v an ı ile an ılm ış b u lu n a n , Tell-Sultân (S ultan te p esi) ü z e rin d e

so İbn ul-Azrak, 152b; Sibt, 252a; İbn ul-Esîr, X, 22; İm âd ud-din, 35; M athieu, 163 v.d.;
A bu’l-Farac, 219: T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, E dirne Badi Efendi kitapları No: 559
(2314) 19a.
81 İbn ul-'A dîm , II, 19; Sibt, 248b.
8_ Siyar ul-abâ al-batârika, Paris, Bibi. N at, Ar., 302, s. 165; Ar., 305 s. 246.
83 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 86b; Tarih, II. 20; İbn Hallikân, II, 60; Sibt, 252b-253a; S.A.
Batârika, s. 166-168; M athieu, s. 165; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 19b; J. Laurent, “Des
Grecs aux C roisés”, Byzantion, I, 370-376.
0

SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 171


ord u g âh ın ı kurarak H aleb 'i m u h asaray a m e c b u r kaldı. Yavuz S u ltan Selim
de M ısır se fe rin d e aynı te p e (S ultan öyüğü) ü s tü n d e k ararg âh ın ı k u rm u ş;
aynı k u d re t ve îm a n a sa h ip iki T ü rk su lta n ı b u ra d a d a b irleşm işti. 1071 N i­
sanı ilk g ü n le rin d e başlayan m u h â sa ra u z u n sü rd ü ğ ü h âlde ancak bir g ü n
h ü c û m yapıldı. D in d a r su lta n “Rumlar karşısındaki bu hudut şehrini kılıç ile
fethetmekten korkarım" d iy erek D iy arb ek ir sû rla rı ö n ü n d e o ld u ğ u gibi b u ra d a
d a gaza m e fk û re sin i b elirtiy o rd u . E m ir M a h m u d n ih â y et a n n e si ile b irlik te
ve "O ğuz k ıy â fe tin d e ” (Ji ziyy ul-guz), M ayıs o rta sın d a , su lta n ın h u z u ru n a
geldi, ve a n n e sin in şefaati ile affa nâil o ld u . S u lta n H aleb h âk im iy etin i tefviz
eden m e n ş û ru n u d a ih sa n e ttik te n so n ra M ısır ü z e rin e y ü rü m e ğ e k arar ver­
di. F akat b u sırad a idi ki, Bizans im p a ra to ru elçisi ile gön d erd iğ i m e k tu b u n ­
da Alp A rsla n ’d an M alazgird, A hlat, Erciş ve M em bic şe h irle rin in terk in i
istiyor, aksi ta k d ird e b ü y ü k b ir o rd u ile h a re k e t edeceğini b ild iriy o rd u . G a­
zaba gelen A lp A rslan elçiyi se rt b ir cevap ile geri g ö n derdi. F akat im p a ra to r
D io g en es’in sayısız b ir o rd u ile E rz u ru m (K a lîk ala )’a doğru ile rlem ek te ol­
d u ğ u n a d âir gelen h a b e r su lta n ı te lâ şla n d ırd ı. H alb uki elçinin gelişi B izanslI­
ların ta a rru z ed em ey ecek leri k a n a a tin i v eriy o rd u . Bu d u ru m d a su lta n en
seçkin (hassa) a sk e rle rin i y an ın a alarak Suriye ve M ısır y o lu n d an d ö n d ü ve
o rd u su n u n , H alep em îri M ah m u d ile b irlik te, F âtım îlere karşı sefere deva­
m ın ı e m re tti. A lp A rsla n ’ın b u s ü r’atli ve telâşlı d ö n ü şü n e şa h it olan Bizans
elçisi bu hâli im p a ra to ra b ir m ü jd e h ab eri o larak u la ştırd ı84.
A lp A rsla n A fşin h a k k ın d a m e ra k la bekled iğ i h ab eri de b u sırad a aldı.
F ilhakika A h la t’a v aran A fşin S u lta n a g ö n d erd iğ i m e k tu b u n d a : “İşte Rum
ülkelerini istilâ edip büyük bir ganimet ile döndüm. Rumlar bizimle savaşacak kud­
rette değildir” ifâdesi ile zaferlerin d en aldığı g u ru ru b elirtiyor ve A lp A rsla n ’ı
d a ü m itle n d iriy o rd u 85.

10. El-basan ve Yavgulular Meselesi

A lp A rslan H e m e d a n ’d a n A n a d o lu ’ya h a re k e t ettiğ i zam an E l-basan (Er-


basgan) d a id â re sin d e b u lu n a n Y avgulu (Yavgıyya) O ğ u zların d an bir tâife ile
b irlik te su lta n ın ö n ü n d e n kaçıp A n a d o lu ’ya geliyor ve B izans’a sığ ın m ak
istiy o rd u . O n u n n e adı, hüv iy eti ve ne d e bu tâifenin ism i ve m e n ş e ’i b u ­

84 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 86b-87b, 188a; Tarih, II, 20-23; Sibt, 253a-253b; ‘Azimî, 359; İbn
Kalânisî, 99; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, I9b-20a; A bu’l-Farac, 220; Bryennios bu elçi­
nin L. D iabatenis olduğunu söyler, s. 489; Türk cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, II, s. 78.
85 Sibt (İbn Kalânîsi) s. 102; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 20b; A bu’l-Farac, 220.
172 SELÇUKLUI AR TARİHİ

gü n e k ad ar m u a m m a o lm a k ta n çık m ış d eğildi. A nadolu ve S u riy e’nin fethi


ve isk â n ın d a b ü y ü k b ir ro lü o lan b u tâife re isin in adı k ay n ak lard a çok bozuk
yazılm ış o lm ak la b e ra b e r verilen k ay ıtların m u k a y ese sin d e n b u n u n Er-basgan
(E r-basan) o ld u ğ u an laşılm ak tad ır. N ite k im b u devirde Y ağı-sıyan, Y ağı-ba-
san isim leri de h e n ü z Yağı-sıgan ve Yağı-basgarı şek lin d ed ir. O, T u ğ ru l b e g ’in
ö lü m ü ile b aşlayan s a lta n a t m ü c â d e le lerin d e S ü ley m an ’ı ta n ım ay ıp E rdem
ile b irlik te K azvin’e g itm iş ve o ra d a A lp A rslan n â m ın a h u tb e o k u tm u ş ve
b u h âd ise ile ta rih sa h n e sin e ç ık m ıştır86. Bu seb ep le K azvin’de h ü k ü m sü ren
ve T ü rk m e n le rin h im â y e sin d e n dolayı Ş irv â n şâ h ’ta n yıllık 3 0 .0 0 0 d in a r v e r­
giyi 4 5 9 ’d a iste y e n “Türk El-basan”ın aynı şah ıs o ld u ğ u â şik â rd ır87. Z îra M ü-
n eccim -b aşı’n ın eseri ile m ey d an a çık an Tarih ül-Bâb gibi eski b ir kaynak
d iğer m ü ellifleri tav zih ve teyid e tti. S ib t’in El-basgan o k u n m a sı g erek en k a­
yıtları y a n ın d a yine b u ra d a b ir y erd e El-basân (232b) im lâsı d a b u n a u y m ak ta
ve bu dev ir isim leri dolayısı ile so n şek lin te rc ih i lâzım g elm e k ted ir. G a rip tir
ki o n u n ism i E rm en i ve B izans k ay n a k la rın d a d a b aşk a şek illerd e o lu p (Gu-
edric, Khruc veya Khrisoskül) gibi ad ve u n v a n d a n k elim elerin de izahı yapıla­
m a m ıştır. B u n u n la b e ra b e r M ath ieu o n u : "Sultan A lp A rslan’ın ailesinden ve o-
na karşı gizli isyan” h azırlay an 88 ve B ryennios d a “sultanın soyundan ve tahtı ele
geçirmek isteyen”89 b ir in sa n o larak g ö ste rm e k le o n u n h ü v iy etin i b elirtirler.
N ite k im R âv en d î90 ve an o n im Selçuk-nâme91 Er-basgan’ı S elçuk’u n to ru n u ve
Y u n u s’u n o ğ lu o larak k ay d etm işlerd ir. S elçu k ’u n d iğer to ru n la rı İb ra h im Yı-
nal ve K u talm ış gibi o d a Selçuk d e v le tin in m erkeziyetçi g e lişm esin d e n
m e m n u n o lm am ış; K avurt ile b irlik te 1 0 6 7 ’de ayaklanm ış ve K a v u rt’u n ö n ­
cü kuvvetleri b a şın d a sa v a şm ıştır92. E sâsen A lp A rslan, e n işte si E l-basan’d a n

86 ‘İm âd ud-D în, 28; İbn ul-Esîr, X, 10.


87 Tarih ul-Bâb, 13. M üneccim -başı gibi büyük O sm anlı tarihçisi Kafkasya tarih in e aid bu
çağdaş kaynağı (XI. asır) iktibas etm iş; şim di de V. M inorsky tarafından (A History o f
Shervian and Darband, C am bridge 1958) neşir ve izah olu n m u ştu r. Lâkin ne n aşir ve ne
de diğer tarihçiler El-basan ve Er-basgan'm aynı şahsiyet ve Selçuk’u n to ru n u o ld uğunu
anlayam adıkları gibi yazm alarda bozuk şekiller alan Er-basgan adı h akkında da vuzûha
erem em işlerdir.
88 Chronique, s. 162.
89 Byzantion, XXIII, 485.
90 Rahat us-Sudûr, s. 87.
91 Fârisî Selçuk-nâme, s. 8.
92 Sibt, 232b.
1 7 3

d ah a evvel şü p h e eylediği için, h e m şire si G evher H â tu n ’u K av u rt’un y an ın ­


dan g e tirm iş ve hir nevi reh in e olarak bir d a h a y a n ın d an a y ırm a m ıştır93.
Alp A rslan k arşısın d a, K avurt ile b irlik te y en id en E l-basan K avzin’e
d ö n m ü ş; 4 5 9 ’da Ş îrv â n şâ h 'ta n yıllık vergi iste m iş ve fakat su lta n ın Kaf­
kasya’ya h a re k e ti ile ö n ü n d e n kaçm ış; iki sen e o ralard a kalm ış ve su lta n
A n ad o lu seferin e çıkınca "Yavgıyya”dan b ir c e m âa t ile b irlik te R u m b eld e­
lerine g itm iş tir94. Başka b ir yerde “A lp A rslan’dan kaçan bu Yavgıyya’dan bir
kısmı da Suriye’y i istilâ e tti” ifâdesi ile b aşlay arak H ârizm li A tsız id â re sin d e bu
“Türkmân al-yavgıyya”, 4 6 2 ’de, fetih lere g irişe re k K udüs, R em le ve T aberî-
ye’yi alıp beyleri a ra sın d a ta k sim e ttile r ve b ir Tükmen beyliği k u ru p A bbasî
halîfesi ad ın a h u tb e o k u ttu la r ve F ilis tin ’d e Şi’î h â k im iy etin e n ih â y e t v e rd i­
ler. Bu seb ep le melik u n v an ın ı alan A tsız u z u n h ikâyeleri olan b ir m ü c â d e ­
leden so n ra M ısır’ı d a feth e te şe b b ü s e tti95.
Yavgıyya h a k k ın d a k ay ıtların a devam e d e n Sibt, K avurt ile M elikşâh a ra ­
sındaki m ü c â d e le d e E l-b asan ’ın k arısı G ev h er H â tû n d a k o casın d an so n ra
K avurt’u d este k le d iğ i için N izâm ü l-m ü lk o n u n m alın ı ve 5 0 .0 0 0 d in a r n a k ­
dini m ü sâ d e re e tm iş ve o d a "R û m b e ld e le rin e giden Yavgıyya’ya y e tişm ek
m aksad ı ile A zerb ay can ’a h a re k e t e tm iş ” ve b ü y ü k vezir, b ir gaile çıkaracağı
en d işesi ile, a sk e r g ö n d e re re k yolda b u m ü câd eleci h â tû n u ö ld ü rm ü ş tü r96.
Bir b aşk a y erd e "D en ild iğ in e göre su lta n ın (M elik-şâhın) am cazâdesi olan
K u talm ış oğlu S üleym an S uriye’ye in en b u Yavgıyya’ya m e n s u p tu r” ifâdesi
ile bu ism in şü m û l ve m ân âsı b a k ım ın d a n m ü h im bir kayıt d a h a v e rilm e k te ­
dir. Bu a rad a I. Kılıç A rsla n ’ın İra n ’d an A n a d o lu ’ya g elişinde y a n ın d a Yav-
gıyya b o y ların ın b u lu n d u ğ u d a k a y d e d ilm iştir97. S uriye’deki bu Y abgulu
O ğ u z la rın ın re isi A tsız ’ın d a K ınık b o y u n d a n (min cîl Kınık) o ld u ğ u n a d âir
bir kaydı98 d a ilâve ed e rse k b u Yavgıyya a d ı’n ın e tn ik bir m â n â ifâde e tm e ­
diğini, b u isim d e b ir T ü rk m e n b o y u n u n m ev cu t olm adığını b e lirtm iş ve,
S elçuklu h â n e d a n ın a m e n s u p ve h â k im iy e t d âv asın a atılan şeh zâd e ve k e n ­
d ile rin e bağlı b o y lara d en ild iğ in i izah a g elm iş b u lu n u y o ru z .

93 Sibt, 219b.
94 Sibt-Kalânisî, s. 100.
95 Sibt, Topkapı, 2907, XIII, la, 4b, I5b, 23a; İbn Kalânisî, 108-112; İbn Şaddâd, Şam
1963, s. 131, 173, 183; İbn u l-‘A dîm , II, 31, 47; İbn ul-Azrak, I53b; ‘Azim î, 362; Âbâ ul-
batârika, s. 183.
96 Sibt, 25a; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 19a.
97 Sibt, 82a; 193a.
98 İbn ul-Azrak, I53b.
1 7 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

S elçu k -o ğ u lların a m e n su p olan Yavgıyya a d ın ın O ğ u zların Yıva boyu a-


d ın a benzediği ve bu seb ep le Yıvak veya Yuvak o k u n a ra k b u n la rın 24 O ğuz
k ab ilesin d en Yıvalar o ld u ğ u d ü şü n c e sin in a rtık d o ğ ru b u lu n m a d ığ ı m eydana
ç ık ıy o r". Z â te n ta rih î o ld u ğ u k ad ar filolojik b a k ım d an da b u fikrin te ’yidi
m ü m k ü n değ ild ir. Z îrâ S elçuklular z a m a n ın d a o ld u ğ u g ib i100 H â riz m şâ h la r
ve M oğollar z a m a n ın d a d a ism i çok geçen Yıva b oyu ad ın a Yıvak ve Yuvak
şek illerin d e ra stla n m ış değildir. Bu seb ep le Y azıcıoğlu’n u n , sâdece b ir bey­
tin d e, K ınık ile â h e n k le ştirm e k için verdiği b ir Yıvak im lâ sın a b ir delil nazarı
ile b a k ıla m a z 101. Böylece S elçuk’u n ö lü m ü n d e n so n ra T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­
lere m e n su p T ü rk m e n le r Selçuklular (Selçukiyân), d iğ erleri de bey lerin e nis-
b etle Yınallılar (Yınaliyân), d a h a k ü çü k g ru p la r d a Yağmurlular (Yağmuriyân),
Kızıllılar (Kızıliyân) gibi A rslan Yabgu O ğ u z la rın ın d a o n u n u n vanı ile Yab-
gulular (Yâbguyân, Yavgıyân, Yavgıyya gibi F arsça ve A rapça şek lin d e) adiyle
zik red ilm iş o lm ası ta b iî idi. A rslan Y abgu’n u n e sir ed ilm e sin d e n ve m e n ­
su p la rın ın d a ğ ılm a sın d a n so n ra b u ism in de u n u tu ld u ğ u ve kay n ak lar bu
m ü n â se b e tle ri bilm ed iğ i ve kavray am ad ık ları için b o zu k yazm a m e tin le rin
istin sa h la rı ile o n u Nâvgiyân, Nâvgiyya, Bâdukıyya ve b âzan d a d o ğ ru olarak
Yavgıyân, Yâvgıyya şek illerin e so k m u ş o lm a la rın ı an lam ak m ü m k ü n d ü r. Bu
sebeple su lta n M a h m u d ta ra fın d a n H o ra sa n ’a n akl edilen A rslan Yabgu
O ğ u zların a m u a h h a r kaynaklar, bu ism i ve m e n şe in i b ilm ed ik le rin d en , d i­
ğ e rle rin d e n ay ırm ak için “Irak Oğuzları” ad ın ı v e rm iştir. T u ğ ru l ve Ç ağrı bey­
lere karşı gelen ve b u y ü zd en o n la rın ö n ü n d e n kaçan b u O ğ u zların adı s o n ­
raları İb ra h im Yınal, K u talm ış ve E l-b asan gibi şe h zâd eler e tra fın d a to p la n a n
m u h a lif ve âsi O ğ u z la ra d a te şm il edildiği ve b u m ü n â se b e tle Sibt, K utalm ış
o ğ u lların ı ve o n la r gibi K ınık b o y u n d an o lan A tsız ’ı d a Y abgululardan say­
dığı ve b u sû re tle b u ism in e tn ik değil siyâsî b ir m â n â ifâde ettiğ i an la­
şılm ıştır.
A n a d o lu ’n u n isk â n ın d a ilk m ü h im ro lü olan b u T ü rk m e n le rin , 543
(1 1 4 0 )te, b u ü lk e d e h âlâ Yâvgıyya adı ile b ir to p lu lu k teşk il e tm ele ri ve bu
isim d e m ey d an a çık m aları tab iî idi. F ilh ak ik a b u sen e bu tâife ile “R u m lar
a ra sın d a b ir savaş o lm u ş ve T a n rın ın y ard ım ı ile m ü slü m a n la r zafer k a z a n ­
m ış tır” 102. M oğ o lların g elişin d e d ahi M ısır ve Suriye a sk e rlerin in ön cü lerin i,

99
Bu kanaat sahipleri için bak. F. K öprülü, Belleten, I, 287; M. Halil Yınanç, s. 88; Faruk
Süm er, TM, IX, 153.
100 Kâşgarlı, I, 56, III, 18, 20.
101 Tarih-iÂl-i Selçuk, nşr. H outsm a, s. 205.
‘Azimî, 214a. M etinde Yadukiyye veya Badukiyye tarzındadır.
SELÇUKLULARIN YUKSLIMI Sİ 1 7 5

A hlat k ap ısın d a b o zg u n a uğrayıp Şam ve M ısır’a giden H ârizm ask erleri ve


"Yavgıyân" teşk il e d iy o rd u 10’. Ayıtı d ev ird e İbn Bîbî’n in şa rk î A n a d o lu ’da
âsâyişi bozan ları d a "âsî T ü rk le r ve Yavgıyan’ın h a lefle ri” 104 g ö ste rm e si isim
ve m ev cu d iy etlerin in h e n ü z kayıp o lm a d ığ ın ı ifâde eder. A n a d o lu ’d a Sinop,
O rdu, Ç o ru m , Sivas ve E rz u ru m v ilâyetleri d â h ilin d e rastlad ığ ım ız Yavı,
Yavu köy a d la rın ın b u n la ra ait o ld u ğ u â ş ik â rd ır.105 N itek im Oğuz-tıâme’rim
son k ısm ın d a Y en g i-k en t yabguları d a Yavı şeklini alm ıştır, ki T ü rk çen in
m orfolo jik te k â m ü lü n e göre b u n u ta b iî say m ak g erek tir.
S elçu k lu ların H ârizm ve H o ra sa n ’a g elişin d e n önce Navegî (Yavgı) o r­
d u su ile A h m ed ism in d e k u d re tli b ir k im se n in 1006 (396) yılında Bayhak
h avâlisin e geld iğ in e d â ir b ir kaydı d a b u m â n â d a m ü ta lâ a e tm e k m ü m ­
k ü n d ü r 106. E sâsen b u d ev ird e Y en g i-k en t Y ab g u larına m e n su p O ğ u zlar bu
bölgelere geliyor ve a k ın la r y apıyorlardı. V ezîr N iz âm ü l-m ü lk d e “Rûm gaza­
sına” gid en ve b u m ü n â se b e tle Nâvegiyân a ra sın d a b u lu n a n b ir k im sed e n
b a h s e tm e k te d ir107. B üveyhîlerden ‘A d û d u d -d ev le z a m a n ın d a (ölm . 983)
g ö ste rile n b u h â d ise d e ve isim d e b ir h a tâ y o k sa S elçuklu ve Y abgulu O ğ u z­
larının e rk e n d e n İslâm d ü n y ası işlerin e k a rıştık la rın a d elâlet eder. N ite k im
Ç ağrı-beg’in 1 0 1 8 ’de A n ad o lu ak ın ım y ap ark en A zerbaycan’da T ü rk m e n le re
rastlam a sı Selçuk O ğ u zların ın çok e rk e n M â v e râ ü n n eh r g ö n ü llü le rin e k a rı­
şarak B izans’a k arşı gazaya b aşlad ık ların ı b e lirtir. İran m ü ellifle rin in b u ism i
anlayam ay arak F arsça N avek(o k )e b e n z e tip o n u Nâvegiyân şekline sokm aları
veya istin sa h e tm e le ri seb eb in i an la m a k m ü m k ü n d ü r. F akat b u n u n Farsça
b ir m ân a sı olm adığı gibi T ü rk çe “n ” ile başlay an b ir kelim e de b ah is m evzuu
değildir. F arsçad a y ağ m a m â n a sın ı taşıy an yavegî eğer yavga (yabgu >
yavgu)d an g elm iş d eğ ilse o n u n la b aşk a b ir m ü n â se b e ti olam az. E sâsen bu
Farsça k e lim e n in yavegiyan (yavgıyan) gibi b ir cem i şekli de y o k tu r. S ultan
Sancar’ın b ir m e k tu b u n d a geçen yavgî k elim esi de n âşir tara fın d an a n la şıl­
m a m ış tır108.

103 Reşîd ud-D în, nşr. Q uatrem ere, s. 342; İran tabı, s. 721; nâşirler kelim eyi anlaya­
m am ıştır.
104 el-Evâmir el-Alâiyye, A nkara, 1956, s. 485; Râvendî, s. 340
105 Bk. Köylerimiz, İstanbul, 1933, s. 771-772.
106 İbn Funduk, 51, 267.
107 Siyâset-nâme, s. 70.
108 Sa’îd N afısî Bayhâkî, III, 1464. A hm ed A teş m erhum , "Y abgulular m eselesi” adlı m a­
kalesi ile (Belleten, sayı 115, s. 517-525) bizim bu g örüşüm üzü ten k id ederken tarih î
m eselelerim ize asla nüfûz edem ediğini gösterm iş, his ve hatalara k urban olarak hazîn
bir d u ru m a d ü şm ü ştü r. Biz ansiklopedi için hazırlanan bu eserde daha teferru atlı izah­
1 7 6 _____________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

11. Alp Arslan ve Bizans İmparatoru

A lp A rsla n ö n ü n d e n kaçan ve A fşin ta ra fın d a n tâ k ip ed ilen E l-basan b ü ­


yük b ir Yabgulu T ü rk m e n k itlesi ile A n a d o lu ’ya girdi. B izans’ın şark o rd u su
k u m a n d a n ı M an u el K om n en o s, d u ru m d a n h a b e rsiz olarak, Sivas’ta o n u n
k arşısın a çıktı. E l-b asan iste m e y e re k g iriştiğ i b u sav aşta o n u m a ğ lû p ve a s­
kerleri ile b irlik te e sir e tti. Selçuk şe h z â d e si e sirin e sa lta n a t m ü c âd e lesin d e
• yenildiğini ve A fşin ta ra fın d a n tâ k ip edildiği için b u ra la ra geldiğini, İsta n ­
b u l’a g itm e k ve im p a ra to ra sığ ın m ak k a ra rın d a o ld u ğ u n u söylediği zam an,
M a th ie u ’n u n ifâdesi ile, “böyle b ir h â d ise g ö rü lm em iş ve işitilm e m iş” b u ­
lu n d u ğ u n d a n M an u el b u n a m ü şk ilâ tla in a n d ı ve n ih â y et o n u n la b ey h û d e
savaştığ ın ı an lad ı. D u ru m m ey d an a çıkınca, galip ve m ağlûp, b irlik te İs ta n ­
b u l’a g ittiler; Yabgulular yani k ab ilesi ve m âiy eti A n a d o lu ’d a kaldı, im p a ra to r
D iogenes o n u şerefle k ab û l e tti ve k e n d isin e b ir vâlilik d e v e rd i109.
A fşin E l-b a sa n ’a y e tişm e k gayesi ile b ü tü n A n a d o lu ’yu geçerek, rivâyete
göre, K adıköy’e k a d a r ilerledi. A fşin im p a ra to ra ad am g ö n d e re re k iki devlet
ve h â n e d a n a ra sın d a d o s tlu k o ld u ğ u n u ve b u seb ep le b u seferin d e hiç bir
yere tecâv ü z eylem ediğini, Y avguluların (Yâvgıyya) su lta n ın d ü şm a n ı b u lu n ­
d u ğ u n u ve B izans to p ra k la rın ı d a ta h rip eylediklerini, eğer im p a ra to ru n
su lta n a b ir d ü şm a n lığ ı y oksa E l-b a sa n ’ı te slim etm esi gerek tiğ in i bildirdi.
Fakat im p a ra to r b u teklifi re d d ed in ce A fşin geri d ö n erek , 1070 so n b a h arı ve
kışında, m ü sta h k e m şe h ir ve k aleler m ü ste sn a , b ir çok bölgeleri istilâ e tti ve
ilk defa o la ra k d a o n u n la T ü rk ak m ları H o n a s (K/ıonae)’a k ad a r ilerledi. Bu
şeh ri feth e ttik te n so n ra kış b a stırd ığ ı için şark a doğru çekildi. Lâkin y ü k ­
selen k ar y ü z ü n d e n Z a m a n tı(P ın a rb a şı)d a d u rakladı. "Meryem derbendi’n d e
o rd u s u n u n ısın m a ve iâşesi için z o rlu k la r ile k arşılaştı, ve çok ölü verdi. K ar­
ların erim esi ile A h la t’a h a re k e t ed erek , y u k a rıd a g ö rü ld ü ğ ü ü ze re d u ru m u
H aleb ’d e b u lu n a n su lta n a b ir m e k tu p la b ild ird i110. Bâzı İslâm kaynakları Af­
şin ’in İsta n b u l b o ğ azın a k ad ar ilerley işin i birin ci seferine a tfe d e rk en h â d i­
seleri iyi b ilm e d ik le rin i ve k a rıştırd ık la rın ı m ey d an a koyarlar.
Suriye se fe rin d e n so n ra d u ru m u n d a h a d a k ö tü le ştiğ in i g ö ren im p a ra to r
R o m an o s D io g en es, 1070-1071 k ışın d a, b ü y ü k o rd u su n u h azırlad ı. O, A n a ­

lara girem ediğim iz için bu gibi m eseleler üzerinde ayrı bir araştırm a yapm ış; fakat onu
henüz basm am ış bulunuyoruz. Fakat ciddi ilim adam ları için bu kadarı da kâfidir.
l09M athieu, s. 162; Bryennios, 485 v.d.; Z onaras, 105b; A ttaliates, 139 v.d.; Sibt, 254a;
TürKçe A nonim Selçuk-nâme, 20a-20b.
110 Sibt-Kalânisî, 102; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 20b; A bu’l-Farac, 220; A ttaliates, 140;
Laurent, 25 v.d.
SELÇUKlULARIN YÜKSELMESİ 1 7 7

d o lu ’yu T ü rk le rd e n k u rta rm a k ta n b aşk a İslâm ü lk elerin i istilâ ve h a ttâ Sel­


çuk devletin i d e ta h rip e tm e k m ak sad ı ile B izans ta rih in in en b ü yük o rd u la ­
rın d an birin i ve belki birincisini v ü cû d a g etird i. Bu o rd u B alkan vilâ­
y etlerin d e n , Bitinya, K apadokya, K ilikya ve T ra b z o n b ö lg e lerin d e n ve E rm e­
ni h alk ın d an b aşk a Slav (R u s), B ulgar, A lm an (G ot), F rank, E rm en i, G ürcü,
H azar, Peçenek, U z (O ğuz) ve K ıpçak (K um an) ü c re tli ask e rle rin d e n te re k ­
k ü p ediy o rd u . Şark m ü slü m a n ve H ıristiy a n k a y n ak la n bu o rd u n u n m ikda-
rını 2 0 0 .0 0 0 ile 6 0 0 .0 0 0 a ra sın d a g ö ste rir. Bu o rd u n u n , yine m üb alâğ alı ol­
m akla b erab er, m an cın ık çı, çarkçı, lâğım cı, kazancı, arabacı v.b. te k n isy e n ­
le rin in de 10 0 .0 0 0 kişi tu ttu ğ u , k u m a n d a n (batrîk) ve su b ay sayısının
3 0 .0 0 0 ’e bâliğ o ld u ğ u , silâh ve m alzem e taşıy an arab a la rın 4.0 0 0 , a ltın , g ü ­
m ü ş ve h a z în e le rin ise sayısız b u lu n d u ğ u y azılm ak tad ır. H afif süvari k u v v e t­
lerin d en b ir k ısm ın ı teşk il e d en U z (G u z )la rın 1 5.000 kişi o ld u ğ u rivâyeti de
kayda şâyândır. O rd u s u n u n a z a m e tin d e n m a ğ ru r olan im p ara to r, zaferden
şü p h e etm ey erek , yalnız A n a d o lu ’yu k u rta ra c a ğ ın a değil İslâm ü lk e lerin i de
alacağına in a n d ığ ın d a n Irak, Suriye, H o ra sa n ve Rey vâliliklerini d e k u m a n ­
d a n la rın a vaad ediyor; câm iler y erin e k iliseler in şâ edileceği rivâyet ed ili­
y o r111.
İm p a ra to r b u m u a z z a m o rd u su ile, 13 M a rt 1071 g ü n ü , İs ta n b u l’dan
h a re k e tin d e n önce, T ü rk çe Selçuk-nâme’ye göre, A yasofya’ya gid erek b ü yük
b ir d in î âyinde d u a e ttik te n so n ra yola ç ık m ıştır. Bu o rd u E sk işe h ir’i geçip
K ızılırm ak v âd isin i tâ k ip ile Sivas’a vardı. O ra d a E l-b asan ’ın zaferi d o la ­
yısıyla R u m ların : “Ermeniler bize Türklerden daha fazla taşkınlık ve merhamet­
sizlik gösterdiler" şik ây etleri ile k a rşıla şa n D io g en es şeh ri ta h rip e tti ve pek
çok E rm en i ö ld ü rd ü . E rm en i p re n sle ri A d o m ve A b u sa h l’ı d a Sivas’d a n s ü r­
dü. K u m a n d a n la rd a n T a rk h a n io te s (T arh an ) ile B ryennios im p a ra to ra Si­
vas’ta veya E rz u ru m ’d a kalm ayı, köyleri ta h rip ed e re k T ü rk le ri açlığa m a h ­
k û m etm eğ i tavsiye ed ecek k a d a r ileri gidiyorlar ve A n ad o lu ’yu viran eyle­
m e k te n çek in m iy o rlard ı. N ite k im Bizans kaynakları b aşka b ir vesile ile
R u m la rın k e n d i m e m le k e tle rin i y ağ m a ve ta h rip e ttik le rin i söylüyorlar. İm ­
p a ra to r İra n ’a v arm ak ve su lta n ı e zm ek k a ra rın d a o ld u ğ u n d a n bu teklifi
kabul etm e d i. Bu seb ep le E rz u ru m ’a v aran im p a ra to r k en d isin e şark k u v ­
v etleri ile iltih a k e d en E rm en i B asil’d en , A lp A rsla n ’ın k o rk u su n d a n Ira k ’a
çekildiği h a b e rin i aldı. İm p a ra to r E rz u ru m ’d a bir kısım k u vvet ayırarak
(20.000 zırh lı) G ü rc ista n ’a g ö n d erd i ve ark asın ı em n iy ete alm ayı d ü şü n d ü .

111 A ristakes, 142 v.d.; M athieu, 166; İbn ul-Azrak, 153a; İbn ul-‘Adîm, Buğya, 88a, I85b,
I86a; Târih, II, 24 v.d.; Sibt (İbn Kalânisî) 102 v.d.; Türkçe Anonim, 21a; İbn ul-Cevzî,
VIII, 261; İm âd ud-din, 42; Ahbâr ud-Devle, 47; İbn ul-Esîr, X, 22.
1 7 8 SI I (,UKI III AK İARİHİ

Sicilya’d a A rap lara karşı sav aşlard a ş ö h re t k azan an U rsel ile T a rk h a n io te s


k u m a n d a sın d a 3 0 .0 0 0 kişilik b ir ö n c ü b irliğ in i d e M alazgirt ve A h lat ü zerin e
g ö n d erip o n la ra y o llan açm ak, erzak h a z ırla m a k ve ta h rib a t yaparak su ltan ın
d ö n ü şü n ü ö n le m e k vazifesini verdi; k e n d isi de ark a d an b ü y ü k o rd u su ile
h a re k e te g e ç ti112.

12. Malazgirt Meydan Muharebesi

İm p a ra to ru n h a re k e ti h ab eri ü z e rin e A lp A rsla n ’ın H ale p ’d en , b o z g u n a


u ğ ram ış gibi, s ü r ’atle şark a d ö n d ü ğ ü ve b u seb ep le de F ıra t’ı g eçerken hay­
van ların ın ç o ğ u n u k ay b ettiğ i rivâyetleri d o ğ ru o lsa d a 113 o n u n B izans o rd u ­
su n u n E rz u ru m (K a lîk a la )’a varışı h a b e ri ile H a le p ’te n h a re k e t ettiğ in e d âir
kayıtlar vârid o la m a z 114. Z îrâ s u lta n H a le p ’te, M ayıs o rta la rın d a h a b eri alıp,
İbn al-A zrak ’a göre, M eyyâfârikîn’e ve h a ttâ M u su l’a k ad a r g itm iştir ki, bu
h u su s B izans k aynakları ile de te ’yid e d ilm iştir. A lp A rslan im p a ra to ru n
E rz u ru m ’a vardığı ve şark a d o ğ ru ilerled iğ i h a b e rin i d e M eyyafârikîn (Sil­
v a n )’d a alm ış; b a şta M alazgirt kadısı o lm ak ü z e re o hav alid en kalabalık b ir
halk gelip teh lik ey i ve h im ây e e d ilm e le rin i su lta n a b ild irm işle rd i. S u ltan da
b u ra d a n E rzen ve Bitlis yolu ile A h la t’a ç ık m ış tır115. K aynaklar o n u n o rad a
az b ir k u v v et ile m u h areb ey i k ab û le m e c b û r kaldığı, k arısın ı ve ağırlıklarını
N izâm ü l-m ü lk ile b irlik te T e b riz ’e (veya H e m e d a n ’a) g ö n d erdiği, şeh id
o lu rsa y erin e M elik şâh ’ı vasiyet eylediği h u s û s u n d a m ü tte fik tirle r. B u n u n la
b era b er o n u n H a le p ’te n ay rılırk en y a n ın d a b u lu n a n sâdece 15.000 h assa
ask erleri ile savaşa girdiği d o ğ ru değ ild ir. İstilâ d a n d ö n e n A fşin ’in m ü h im
b ir kuvveti de A h la t’ta su lta n ı b e k le m e k te idi. B undan b a şk a M ervanî em îri
N izâm ü d -d în ’e ait a sk e rle r ile m a h a llî g ö n ü llü le rd e n m ü re k k e p 10.000
kişilik b ir m ü s lü m a n ve K ü rt ask eri de o n a iltih a k e tm iş ti116. A n a d o lu ’da
gaza yap an b a şk a T ü rk m e n le rin de sav aşa k atıld ık ların ı ta h m in etm e k
m ü m k ü n d ü r. H a ttâ F â tım île re karşı H alep ’te T ü rk o rd u su ile kalan ve sefere
m e m u r ed ilen A y -te k in ’in M alazgirt sav aşın d a b u lu n d u ğ u n a d â ir bir kayıt
o rad a n d a b ir m ik ta r a sk e rin y e tiştiğ in i ifâde e d e r117. B u nunla b e ra b e r su lta-

112 M athieu, 166-168; Bryennios, 486-489; Z onaras, 106a; A ttaliates, 103 v.d.; Skylitzes,
668-669; L aurent, 58, 76.
113 Sibt-Kalânisî, 102; Türkçe anonim, 20b; M athieu, 168.
114 İbn ul-'A dîm , II, 23.
115 İbn ul-Azrak, 152b-153a.
116 Sibt-K alânisî, s. 102; Türkçe anonim, 21a.
117 M irhw and, IV, 81.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMI Sİ 179
m n ask erlerin i to p lam ay a fırsat b u la m a d a n m u h areb ey i az bir kuvvet ile
kabul e ttiğ in e d â ir kay n ak ların ittifakı bir ş ü p h e u y a n d ırm am ak tad ır. N ite ­
kim savaş z a m a n ın d a ve y ak ın ın d a yaşayan b ir E rm en i yazarın, h e p sin d e n
d ah a itim ad a şâyân olarak, "sultana âit diğer kuvvetlerin birleşmesi mümkün ol­
madığından” ifâdesi h e r tü rlü te re d d ü d ü g id e rm e k te d ir118. Bu d u ru m d a Sel­
çu k lu ların 5 0 .0 0 0 civ arın d a o ld u ğ u n a ve B izanslIların d a 2 0 0 .0 0 0 ’d e n aşağı
b u lu n m a d ığ ın a h ü k m e tm e k y erin d e o lu r. B una m u k ab il B izanslIların
600 .0 0 0 ve S elçu k lu ların 4 0 0 .0 0 0 ’e bâliğ o ld u ğ u n a ve d iğ e r b ir m ü ellifin de
h e r iki tarafın 6 0 0 .0 0 0 m ik ta rın a çık tığ ın a d a ir m üb alâğ alı ve n isb e ti ö lç ü ­
süz veren ra k a m la r d a v a rd ır119.
A lp A rslan T ü rk ü s s ü b u lu n a n A h la t’a vardığı zam an T a rk h a n io te s ve
U rsel k u m a n d a sın d a k i B izans ö n cü k u v v etleri d e b u şeh re d o ğ ru ilerliyordu.
A n ad o lu g azaların d a çok ş ö h re t k azan an ve A h la t’a d ö n m ü ş b u lu n a n San-
d u k k u m a n d a sın d a k i Selçuk ö n cü leri b u n la rı b a sk ın a u ğ rattı; o n la r M alatya
istik a m e tin d e kaçtılar; ö n le rin d e g ö tü rd ü k le ri b ü y ü k b ir h aç ele geçirildi ve
halîfeye ile tilm e k m ak sad ı ile H e m e d a n ’a N iz â m ü l-m ü lk ’e gön d erild i. S ul­
ta n ın h e n ü z g elm em iş o ld u ğ u n u san an im p a ra to r keyfiyeti ö ğ re n m e k istedi
ve E rm en i k u m a n d a n Basil (B asilakis) b u n la rın A h lat g a rn iz o n u n a a it T ü rk
ask erleri o ld u ğ u n u söyledi ve b ir k ıt’a a sk e r ile o n la r ü z e rin e y ü rü d ü . F akat
bu k ıt’a tam am iy le im h a ve e sir ed ild iğ in d e n im p a ra to ra h a b e r verecek bir
k im se k u rtu la m a d ı. R o m an o s D io g en es M alazg irt’i ta h rip ve h a lk ın b ir k ıs­
m ın ı k atle d e rk e n A lp A rslan d a A h la t’ta n y u k arı ilerliyor ve iki o rd u u za k tan
b irb irin i sey red iy o rd u . K aynakların k ay ıtların a g öre iki o rd u M alazgirt -
A h lat a ra sın d a Rahva ov asın d a, M u ra t su y u n u n b ir k o lu ü ze rin d e , tâbiye
eyliyordu. İm p a ra to ru n sağ k a n a d ın d a A liates, sol k a n ad ın d a d a B ryennios
k u m a n d a e d iy o rd u 120.
A lp A rsla n ’ın y a n ın d a Sav-tekin, A fşin, G evher-Â yin, T aran g (İbn al-
A d îm ’d e T a ra n k o ğ lu ), S an d u k , S am u k veya S altuk ve A y-tekin b u lu n u ­
y o rd u .121 A fşin ile b irlik te b u dev ir g azaların d a şö h re t k azan an A h m ed -şâh ,
D ilm aç oğlu M eh m ed , T u tu oğlu (sanıldığı gibi D avdav değil) n u n d a savaşta
b u lu n d u ğ u n u ta h m in e tm e k m ü m k ü n d ü r. M u a h h a r kaynaklar, M alazgirt

118 A ristakes, s. 143.


119 İbn Kalânisî, s. 98; İbn u l-‘A dîm , Buğya, 186a; İskenderiye patrikleri tarihi, s. 167.
120 İbn ul-‘A dîm , ‘İm âd ud-dîn.
121 İbn ul-‘A dîm , II, s. 56. A rap kaynaklarında Sanduk, Bizans ve E rm eni kroniklerinde
Şam ık olan bu T ürkm en beyi bu bölge ve devirde m ühim bir şahsiyet olup o n u n E rzu­
ru m ’da beylik kuran Saltuk o ld uğunu sanıyoruz. Bu h u su sta bizim Doğu - Anadolu Türk
devletleri tarihi (İstanbul 1973, s. 3-4) adlı eserim ize bak.
1 8 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

zaferin d en so n ra A n a d o lu ’d a fe tih le r yapan ve d evlet k u ra n , K u talm ış oğlu


Süleym an, A rtu k , A h m ed D â n işm e n d , M engücik, S altuk, Çavlı ve P o rsu k ’un
d a sav aşta b u lu n d u ğ u n a d a ir riv ây etlerin i te y it e tm e k zo rd u r. H a ttâ Süley­
m a n ’ın o ğ u lla n ile m ü h im b ir rol oyn ad ığ ı kaydı d a v a rd ır122. F akat b u n lar
ara sın d a K u talm ış oğulları m ü s te s n a d iğ e r b ey lerin ve A r tu k ’u n savaşta
b u lu n m a sı ik tiz a eder.
İki o rd u a ra sın d a k uvvet farkı m u a z z a m o lm ak la b e ra b e r B izans o rd u su
din, m illiy et ve m e fk û re b a k ım ın d a n çok â h e n k siz ve h a ttâ b irb irin e d ü şm a n
u n su rla rd a n te re k k ü p ediy o rd u . N ite k im d a h a ilk ç arp ışm a d a T ark h a-n io -
te s ’in kaçm ış o lm ası ve b u n u n ü z e rin e şü p h e y e d ü şe n im p a ra to ru n k u m a n ­
d a n la rın d a n sa d â k a t yem ini alarak o n ları te k ra r vâlilik v aatleri ile tu tm a ğ a
çalışm ası d a b u d u ru m ile ilgili idi. B una m u k a b il S elçuklu o rd u su çok m ü -
tecânis, b a şla rın d a b ü y ü k zaferler k a z a n m ış genç ve k u d re tli b ir su lta n ile
tecrü b eli k u m a n d a n la ra sah ip idi. H ep si Türk İslâm mefkûresi u ğ ru n d a b ir­
leşm iş ve m ağ lû b iy e t h â lin d e a k ıb e tin b ü y ü k te h lik e le r ile d o lu o ld u ğ u n u
kavram ış a sk e rle r idi. B una rağ m en azîm k u v v et farkı dolayısı ile su lta n ve
ask e rle r y ine d e en d işed ed ir. Bu seb ep le şeh itliğ i göze alan A lp A rslan k e n ­
d isin d e n so n ra M elik-şâh için o rd u s u n d a n sa d a k a t istem iş; p ay ita h tı ve dev­
letin istik b ali için N izâm ü l-m ü lk ’ü g ö n d e rm iş ve te d b irle r a ld ırtm ıştır. Bu
en d işe d olayısı ile su lta n h alîfen in elçisi İb n M u h alleb ân ile b irlik te Sav-
te k in ’i im p a ra to ra g ö n d e re re k su lh tek lifin d e b u lu n m u ş tu r. Bu su lh te ş e b ­
b ü sü m ü n â s e b e ti ile v u k û b u la n m ü z â k e re lere d a ir k ayıtlar çok m ü h im d ir.
G erçek ten , bâzı sad ak atsizlik b e lirtile rin e rağ m en , k u v v etin e m a ğ ru r o-
lan im p a ra to r s u lta n ın elçilerin e k ab a b ir m u a m e le y ap arak su lh tekliflerini
re d d e tti. S u lta n tek lifin d e d a im î b ir b arış ve iki d evlet a ra sın d a d o stlu k k u ­
ru lm asın ı ileri sü rü y o rd u . Bu te şe b b ü sle s u lta n ın d ü şm a n ın d u ru m u n u öğ­
re n m e k isted iğ i ve elçilerd en b u h u s u s ta fay dalanm ağa çalıştığı rivâyeti de
v a rd ır123. İm p a ra to r teklifi k ab a b ir m u a m e le ile re d d e d e rk e n elçilere su l­
tan ın n e re d e te slim olacağını ve d e rh â l çad ırların ı sö k ü p u z a k laşm asın ı söy­
lem e k te ve İslâm k aynakları da d a h a ilgi çekici ta fsilât v e rm e k te d ir124. Filha­
kika im p a ra to r; “İsfahan mı daha güzeldir, Hemedan mı, bana ondan haber verin”
diye sorar, İb n M u h a lle b â n “İsfahan” cevabını verir. İm p a ra to r: “H e m e d a n ’ın
so ğ u k o ld u ğ u n u ö ğ ren d ik . Biz İsfa h a n ’d a ve hay vanlarım ız d a H e m e d a n ’d a
k ışlar” ifâdesi ile hayal ve g u ru ru n u te k ra r açığa v u ru r. T ü rk elçisi de a rtık

122 Süryanî M ihael, s. 160.


123 ‘İm âd ud-dîn, 38; İbn u l-‘A dîm , II, 27.
124 Z onaras, 106b.
SELÇUKl ULARIN YÜKSELMİŞİ 181

dayanam ayarak: "Hayvanlarınız orada kışlar; ama sizin nerede kışlayacağınızı


bilemem" ta rz ın d a çok ciddî ve m anâlı b ir m u k a b e le d e b u lu n u r 125. G ö rü şm e ­
lerin bu m ah iy eti h a k k ın d a da m ü slü m a n ve h ıristiy an k ay n ak ların d a ta m
bir m u ta b a k a t vardır. M a th ie u ’ye g ö re Bizans ordusundan sultana mektuplar
yazılm ış; ‘‘korkma, ordunun büyük bir kısmı seninle beraberdir" h ab e rle ri b ild iril­
m iş ve su lta n d a b u d u ru m u ö ğ re n m e k için elçileri g ö n d e rm iş tir126. Bir Bi­
zans kaynağı elçilerin g elişin d e n önce, “Uz (O ğuz)lar’ın da Türklere (yâni Sel­
çu klulara) bir işaret” yolladığını ve bu hâdisenin imparatora haber verildiğini kay­
deder127. H âd ise Ş am ân î T ü rk le rin so y d a şla rın a k atılm a ları ile g erçekleşm iş
ve m illî d u y g u lar k e n d in i g ö ste rm iştir. Bu ş ü p h e ü z e rin e d ir ki, D iogenes
yan ın d a b u lu n a n E l-b a sa n ’ı (Khrisoskül) aynı e n d işe ile İs ta n b u l’a g ö n d erm ek
lü z û m u n u d u y m u ş tu r ki, o n u ilk S elçu k lu su lta n ı S ü leym an-şâh z am an ın d a
ve o n u n la te m a s h â lin d e b ir d efa d a h a göreceğiz. B izans o rd u s u n d a R u m la ra
ta m d ü şm a n d u ru m u n d a b u lu n a n E rm e n ile rd e n b aşk a Bizans k u m a n d a n la rı
ara sın d a b u lu n a n re k a b e t ve m ü n â fe re tle r de b u o rd u n u n zaafları a ra sın d a
idi. Bizans yazarları zekâsı ve en erjisi y ü k sek o lan im p a ra to ru n e tra fın d a
b u lu n a n hâyin ve d alk av u k ların te ’sirin e k ap ıld ığ ın ı d a b elirtirle r. Bu d u ru ­
m a rağ m en D io g en es elçileri k ab a b ir şek ild e geri g ö n d erilip tek lifleri re d d e ­
d erk en y ine d e z aferd en e m in b u lu n u y o rd u .
A lp A rslan red cevabını, 2 4 A ğ u sto s 1071 çarşam b a g ü n ü , alınca çok
ü z ü ld ü ve m u k a d d e r ç a rp ışm a için h azırlık ların ı ikm âle g irişti. S u lta n ın
im am ı B uhârâlı M u h a m m e d b. A bd ül-m elik: “Ey sultan! Sen A lla h ’ın başka
dinlere zafer vaadeylediği İslâmiyet uğrunda cihâd yapıyorsun; bütün müslümanlar
minberlerde sana dua yaptığı cuma günü savaşa giriş. Ben, Tanrının zaferi senin
adına yazdığına inamyorum”l2i deyip b ir k e râ m e t m ü jd esi ile A lp A rsla n ’ın
m an ev iy atın ı y ü k se ltti. İslâm d ü n y a sın ın k ad eri ile ilgili b ir m ey d an m u h a ­
reb esi için halîfe de, b ü tü n İslâm ü lk eleri câm ile rin d e o k u n m a k ü zere, şu
d u a m e tn in i h e r ta ra fa g ö n d erd i: “Allahım ! İslâmın sancaklarını yükselt ve hayat­
larını sana kulluk için esirgemeyen mücâhidlerini yalnız bırakma; A lp A rslan’ı düş­
manlarına muzaffer kıl ve askerlerini meleklerin ile teyid eyle; zîra o senin rızanı
kazanmak için varım, canını ve her şeyini fedadan sakınmıyor; o senin yolunda ve
dininin üstünlüğü için nasıl cihâd ediyor ise sen de onu böylece koru; düşmanlarını
kahret!” H alk a h ita p e d en k ısm ın d a da: “Ey m ü slü m an lar! T em iz b ir kalb ile

125 İbn ul-Azrak, 153a.


1-6 Chronique, s. 166.
127 Z onaras, 106a.
128 İm âd ud-dîn, 41; Ahbâr ud-devle, 49; İbn ul-'A dîm II, 27; İbn ul-Esîr, X, 22.
1 8 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

s u lta n a d u a ediniz; k ü frü n k ö k ü n ü k azım ak ve İslâm ın b ay raklarını y ü celt­


m ek için y alv arın ız” d iy o rd u 129. B ü tü n İslâm d ü n y a sın d a o k u n a n ve yük selen
bu d u a n ın d a S elçuklu o rd u s u n u n e d erece şev k len d ird iğ i ta h m in edilebilir.
A lp A rsla n ’ın y ap tık ları d a b u m an ev î havayı k u v v e tle n d irm e k te so n d e ­
receyi b u lu y o rd u . F ilh ak ik a o, ça rşa m b a g ü n ü re d cevabını alınca o rd u su n u
p u su (kemin) tara y erleştird i; b ü tü n tâb iy e te d b irle rin i aldı ve d ü şm a n ı ta ra s ­
su d a girişti. P e rşe m b e g ü n ü cu m a sa b a h ın a k a d a r te k b ir sesleri, davul, b oru,
h ay k ırm a v.s. g ü rü ltü le ri ve o k y a ğ m u ru ile B izans ask erleri u y k u su zlu k ,
k o rk u ve şaşk ın lık için d e bırak ıld ı. H e n ü z cid d î b ir ç arp ışm a o lm a m ıştı. A lp
A rslan cu m a g ü n ü ask e rle rin i toplad ı; a tın d a n in e re k secdeye vardı: “Ya
Rabbî! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzüm ü yere sürüyor ve senin
uğrunda savaşıyorum. Ey Tanrım! niyetim hâlistir; bana yardım et; sözlerimde hilaf
varsa beni kahret!” sö zleri ile d e rin im a n ın ın g ereğ ini y ap arak b aşın ı y erden
kaldırdı. S o n ra d a b ey lerin e ve a sk e rle rin e b u in an ç ve k a h ram an lığ ın yüce­
liğini g ö ste re n şu h ita b e d e b u lu n d u : “Burada A lla h ’dan başka bir sultan yoktur;
emir ve kader tamâmıyle onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta, veya
savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz” d edi. Bu im an lı ve heyecanlı sö z le r­
d e n so n ra b ü tü n a sk e rle r “A sla e m rin d e n ay rılm ayacağız” cevabını verince
h e p b irlik te ağ laştılar ve m u h a re b e n in a k ıb e tin d e n en d işeli o ld u k ları için de,
so n ayrılış o lm ası ih tim ali ile v ed âlaştılar. S u lta n beyazlar giydi, a tın ın k u ­
tan ların ı sık tı ve eski b ir şâ m â n î â d e tin e g ö re de atının kuyruğunu bağladı.
E lindeki o k ve yayını b ırak ıp kılıç ve to p u z (debbûs)u n u aldı. B ü tü n ask erleri
de aynı şeyi yapıp k a d e r g ü n ü n e h azırlan d ılar. A tın a b in en bu b ü y ü k ve k a h ­
ram an su lta n şu so n v asiy e t-h itâ b e d e b u lu n d u : “Ey askerlerim! Eğer şehid olur­
sam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman rûhum göklere çıkacaktır. Melik-şâh’ı
yerime tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak önümüzde çok hayırlı
günler olacaktır”130.
Böylece m a d d î-m a n e v î h a z ırlık ta n so n ra a rtık m u h a re b e başlıyor; T ü rk -
ler A llah ve te k b ir sesleri, k ös ve b o ru g ü rü ltü le ri ve hay k ırm alar ile h a re ­
k ete geçiyor ve d ü şm a n ı h ü c û m a k ışk ırtıy o rlard ı. G erçek ten de kuvvet azlığı
dolayısı ile h ü c û m u n d ü ş m a n ta ra fın d a n y ap ılm ası ta h rik edilecek ve ile rle ­
diği ta k d ird e T a ra n k ’ın k u m a n d a sın d a p u s u la ra y erleştirilen m ü h im bir
kuvvet ark a d a n sa ld ıra ra k B izans o rd u su şa şk ın a çevrilecek idi. N ite k im

1-9 Ahbâr ud-devle, 47-49; İbn ul-Adîm , Buğya, 188a.


1,0 Ahbâr ud-devle, 49 v.d.; ‘İm âd ud-din, 41 v.d.; İbn ul Cevzî, VIII, 262; Sibt-Kalânisî, s.
103; İbn ul-Esîr, X, 23; A b u ’l-Farac, 220; Mirhvvând, IV, 80 v.d.. A t kuyruğu bağlam a
an’anesini Kâşgarlı (I, 472 tercüm e) ve Dede Korkut da kaydeder (s. 63, 64).
SELÇUKLULARIN YÜKSELMI Sİ 183
im p a ra to r da b ir kaç g ün p u su d a sessiz ve h a re k e tsiz kalan T ü rk o rd u s u n u n
bu tah rik h ü cu m ları k a rşısın d a o rd u s u n u h a re k e te geçiriyordu. D iogenes de
h azırlan ırk en , çad ır-k iliscd e, pap azların id are e ttiğ i b ir d in î âyinde ve d u a d a
b u lu n d u k ta n so n ra B izan s-o rd u su çan sesleri ile h ü c û m a geçti. Böylece iki
tarafın g ü rü ltü le ri ve to z b irb irin e k a rışa ra k ta rih in b ü y ü k b ir d ö n ü m savaşı
veya m ey d an m u h a re b e si b aşlam ıştı. T ü rk le r b u ra d a d a ta tb ik e ttik le ri eski
ta k tik le rin e göre sa h te b ir h ü c û m d a n s o n ra çek ilirk en d ü şm a n ilerlem ek te
id i131. S elçu k lu lar kuvvet azlığını b u ta k tik ile gideriyor; sa f h â lin d e m u h a ­
rebeye y an aşm ıy o r ve b u n d a m uvaffak o lu y o rlard ı. F ilh ak ik a R u m lar ile rle­
yince p u su la rd a b u lu n a n T ü rk k ıt'a la rı ark a d a n anî b ir sa ld ırışa geçerek
d ü şm a n ı b ird e n şaşk ın lığ a u ğ ra ttıla r. T am b u sıra d a idi ki k a n a d ların uçla­
rın d a b u lu n a n U z (O ğuz) ve P eçenek sü v arileri, evvelce bildird ik leri ve k a­
rarla ştırd ık la rı ü zere, m ü slü m a n ırk d a şla rın ın safına geçtiler. Bu hâd ise
B izanslIları b ü s b ü tü n şa şırttı ve c e sâ re tle rin i k ırd ı132. Bu Ş âm ânî O ğ u zların
reisi T am ış adlı b ir bey o lu p b ü y ü k h iz m e tin i y a p tı133.
E rm eni k ay n ak ların ın , açıkça itira fta n sa k ın m a la rın a rağ m en , çağdaş bir
m üellifin im p a ra to ru n b u e sn a d a “seb ep siz y ere Ermeni askerlerine ve m ille ti­
n e ö fk e le n d i” ib a re s i134 o n ların d a, d a h a ö n ce o ld u ğ u gibi, savaş z a m a n ın d a
d a k a ç tık la rın a d elâ le t ediyor. N ite k im tarafsız b ir m ü e llif olan Süryanî
M ihael Bizanslıların “bozuk mezheplerini kabule zorladıkları Ermeniler muharebede
sırtını çevirerek kaçtılar” ifâdesi ile b u d u ru m u t e ’yid e tm iş tir 135. Bu sû re tle
im p a ra to r o rd u s u n u n d ağ ılm ak ta ve T ü rk le rin d e şevkle ve s ü r’atle sald ır­
m a k ta o ld u ğ u n u g ö rü y o rd u . O, ilk b o z g u n a u ğ rayan sağ k an a d a sol kanad-
d an y ard ım y e tiştirm e ğ e çalışıyordu. Y edek k u v v etlerin k u m a n d a n ı p ren s
A n d ro n ik o s D u k as d a im p a ra to ru n ö ld ü ğ ü n ü ilân ed erek m u h a re b e sa­
h a sın d a n u z a k la ştı. A lp A rslan b izzat m u h a re b e y i idâre ediyor; b irlikleri
yokluy o r ve h a ttâ b âzan d a ça rp ışm a la ra k atılıy o rd u . Bu atılg a n lık ta n en d işe
ed en A y-tekin, s u lta n ın ö n ü n d e y er ö p erek , o n d a n “İslâm lara acım asını ve
v ü c û d u n u k o ru m a s ın ı” niyaz e d iy o rd u 136. Bu şaşk ın lık içinde im p a ra to ru n ,
k a ra rg â h ın a ve h â z in e le rin e d o ğ ru çekilm eğe b aşlam ası ise ta m b ir dağılışa
sebep o ld u . B u n u n la b e ra b e r im p a ra to r b izzat k a h ram an c a d ö ğ ü şm e k te n de
sakınm ad ı; kılıcını k u llan d ı. F ak at n ih â y e t öğle vakti başlayan m eydan m u ­

131 İbn u l-‘Adîm, Buğya, 89a; Târih, II, 28; Bryennios, 492; A ttaliates, 157.
132 A ristakes, s. 144; M athieu, s. 169; Z onaras, 106a.
133 A ttaliates, s. 158. ‘
134 A ristakes, 144.
135 Chrornique, III, 169.
136 Mirhvvând, IV, 81.
184 SELÇUKLULAR TARİHİ

h a re b e sin in ak ıb eti akşam leyin belli o lm u ş tu . İm p a ra to r ve k u m a n d a n la rı


esir edildi. G eceleyin d evam e tm e sin e rağ m en d e savaş bitm iş; esir, ölü ve
fırârî olarak sab ah ley in a rtık b ir Bizans o rd u su k alm am ıştı.
A lp A rsla n ’a im p a ra to ru n da e sir edildiği h a b e r verildiği zam an o b u n a
in an m ıy o rd u . B izan s’a g id en elçi h e y ’e tin d e b u lu n a n la r ta ra fın d a n ta n ın m ış
o lm asın a rağ m en te re d d ü t devam ediyor; h a k k ın d a tü rlü hik ây eler n ak le­
d ilen Sa’d u d -d în G evher A y in ’in k ö le le rin d e n Sadi ta ra fın d a n y ak alan m ış
b u lu n u y o rd u . F ak at e sir R u m g e n e ra lle rin in ve h u sû siy le ö n c ü le r ile b irlik te
ve ilk defa e sir ed ilen B asilakis’in g ö ste rd iğ i tâ z im şü p h eleri g id erm işti. Alp
A rsla n ’ın im p a ra to ra çok âlicen ap lık la m u a m e le e ttiğ in d e İslâm ve h ıristi-
yan kaynakları ta m b ir ittifa k h alin d ed ir. F ilh ak ik a R o m an o s D io g en es h u -
z û ra g etirild iğ i z am an su lta n o n u k u cak lam ış ve: “İmparator! müteessir olmayı­
nız; insanların maceraları böyledir. Size esir değil büyük bir hükümdar muamelesi
yapacağım” sö zleri ile o n u teselli e tm iş tir. S u lta n im p a ra to ra h u s u s î b ir çadır
k u rd u rd u ; h iz m e tç ile r verdi ve o n u şerefli b ir m isafir gibi ağ ırla d ı137. S u ltan
im p a ra to r'a E l-b a sa n ’ın teslim i ve b a rış tek liflerin i re d d i seb ep lerin i so ru n ca
o da: “Ey Sultan! senin memleketlerini almak için çok para harcadım; türlü ırklardan
asker topladım; zafer mümkün olmadı; kendim ve memleketim esir oldu. Kader böyle
imiş; şimdi isnatlarını bırak ve istediğini ya p ” diye vekarlı b ir cevap verdi. S ultan:
“b en b u d u ru m a d ü ş s e id im sen ne y a p a rd ın ’’ su alin e de: "d ü ş m a n a yapıl­
m ası gerek en i y a p a rd ım ” cevabım alın ca A lp A rslan sam im î ve vekarlı dav­
ra n d ığ ın d a n dolayı o n u ta k d ir etti: “Şim di san a n e yapacağım ı sa n ıy o rsu n ”
sualini tevcih e tti. Ü ç ih tim a li v ârid g ö ren im p a ra to r şöyle m u k a b e le etti:
“Beni ö ld ü re b ilirsin ; b u kasap işidir. Z aferin i g ö ste rm e k ü zere ben i şe h irle ­
rin d e d o la ştırır ve satarsın ; bu d a s a rra f işid ir. Ü çüncü ih tim ali söylem ek
ise, bir hayâl veya d elilik o lu r” dedi. A lp A rslan b u n u ö ğ re n m e k için İsrar
edince o da: “b en i ta h tım a iâde ed ersin ; sa n a d o st kalır, yıllık vergi ö d e r ve
se n in n âib (p atn ’cıan)in o lu ru m . Ç ağırdığın z am an ask e rle rim ile gelir, h iz ­
m e t ed erim . Beni ö ld ü rm e k te n san a b ir fayda y o k tu r. A ksine yerim e b aşk a­
sını im p a ra to r yaparlar; o d a san a d ü ş m a n o lu r” dedi ve bu h âle m u h a re b e
ile değil k u m a n d a n la rın ın h iy ân eti ile d ü ş tü ğ ü n ü a n lattı. S u ltan b u n u n ü z e­
rine: “Ben A lla h ’a, muzaffer olursam, sana iyi muamele yapacağımı ahdetmiştim.
Allah iyilik düşünenlerin arzularını yapar. Bu sebeple benden göreceğiniz muamele bu
üçüncü şıktan başkası olmayacaktır” d iyerek b ü y ü k lü ğ ü n ü ve asâletin i gö sterd i.
Bu esir m isafirin i g ü n lerce ağırlayıp teselli e tti. N ihâyet eski T ü rk u s û lü n e

137 Z onaras, 107a; Bryennios, 404.


SELÇUKLULARIN YÜKSH M I M 1 8 5

göre: “kanları ile k a rd e ş o ld u k la rın a d e lâ le t e d e n bir m u a h e d e im z a la d ıla r1’8.


Bâzı m u a h h a r kaynaklarda su lta n ın im a m ın ın e sir im p arato ra, sem b o lik
m ânâd a, b ir sille v u rd u ğ u , s u lta n ın b u n d a n m ü te e s s ir olm ası ü z e rin e im a­
m ın b u n u “k ü frü tezlil iç in ” y ap tığ ın ı söylediği, b u n a m u k ab il d e Alp
A rsla n ’ın “Bir kavmin büyüğüne, zelil olduğu zaman merhamet ediniz” a ta sö zü ile
cevap verdiği rivâyeti v a rd ır139.
S u ltan ile im p a ra to r a ra sın d a yap ılan m u a h e d e -n â m e n in m ah iy eti ve
m ad d eleri bize çok d ağ ın ık ve kifâyetsiz b ir şek ild e in tik al e tm iştir. B u n u n la
b e rab e r im p a ra to ru n fidyesi için 100.000, B izans’ın d a yıllık h araç o larak
3 6 0 .0 0 0 d in a r ödem eyi, evvelce İslâm lara a it b u lu n a n A ntakya, U rfa, M em -
bic, A h la t ve M alazgirt b e ld e le rin in S elçu k lu lara terk in i, İslâm e sirle rin in
iadesini, ta le p h a lin d e a sk e rî k u v v et g ö n d erm ey i ve kızını d a su lta n ın o ğ lu n a
verm eyi ta a h h ü t eylediği şü p h e g ö tü rm e z . A rista k e s’in fetih ed ilen yerlerin
T ü rk le r elin d e kalacağ ın a d air ifâdesi b ü tü n şark î A n a d o lu ’yu şü m û lü n e
alm ak ta d ır, ki e sâ se n “esk id e n İslâm lara a it m a d d e ” de bu m â n ây a g elm ek te
ve T o ro s dağ ları-M alaty a ve E rz u ru m h a ttı ö te sin i içine a lm a k ta d ır140. Bu
m u a h e d e B izans’ı tam am iy le S elçu k lu lara tâ b i b ir ülk e h a lin e g etiriy o rd u .
N ite k im yıllık vergi ve a sk erî y ard ım h iz m e ti y a n ın d a im p a ra to ra giydirilen
h il’a tle r de tam a m iy le tâb iiy eti ifâde ed iy o rd u . G erçek ten Z o n aras, D ioge-
n e s ’e “b a rb a rla ra m a h s u s b ir elb ise (h il’at) g iy d irildi” dem ek le b u n u g ö ste ­
rir, İslâm k aynakları ise tafsilât v ererek im p a ra to ra kabâ (kaftan) ve kalan-
suva (külâh) g iy dirildiğine, h u sû siy le ü z e rin d e kelime-i şahadet b u lu n a n bir
sancak v erild iğ in e d air kayıtları b u n u d a h a iyi b ir şekilde a y d ın latm ıştır.
B u n u n la b e ra b e r Bizans k aynakları yine d e bu m u a h e d e n in hay siy et kırıcı
olm ad ığ ın ı ve s u lta n ın im p a ra to ru şerefi ile m ü te n a sip b ir şek ild e yolcu
ettiğ in i yazıyorlar, ki b u h u su s d o ğ ru o lm ak la B izans im p a ra to ru n u n ta m b ir
tâbiiyeti k ab u l ettiğ i âşik ârd ır. A m a B izans m ü elliflerin e m a h su s m ân â sız
b ir g u ru r ve te ’vilin b u ra d a d a m ey d an a çıkm ası d ik k a te şâ y â n d ır141. G erçek­
te n A lp A rslan , im p a ra to ru iki T ü rk beyi k u m a n d a sın d a b ir k ıt’a ask e r ile
yola k o rk e n k e n d isin i - b izzat b ir fersah m esafeye k ad ar g ö tü rm ü ş; o n a
10.000 d in a r d a yol h arçlığı v e rm iştir. İm p a ra to r T ü rk ask e rle rin in him â-

138 İbn ul-Cevzî, VIII, 262-263; Sibt (Kalânisî) 103; İbn ul-‘Adîm, Buğya, 89b, Târih, II, 29-
30; Ahbâr ud-devle, 52; ‘İm âd ud-D în, 43-44; İbn ül-Esîr, X, 23; İbn Şaddâd 82a; - 82b;
A ristakes, s. 147; M athieu, 169; Süryanî M ihael, 170; A bu’l-Farac, 221-222. Eski T ürk-
lerin and içm ek sûretile m u ah ed e ve yem in yapm aları ve kardeş olm aları u sûl ve ina­
nışları için bak. Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, II, s. 132.
139 Aksarayî, s. 17.
140 A ristakes, s. 147.
141 Z onaras, 107a; Bryennios, 494.
1 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

yesinde E rz u ru m yolu ile h a re k e t e tti. M u a h e d e -n â m e n in bize çok eksik


o larak in tik al e ttiğ in e d air en iyi b ir delil de, şü p h e siz, E l-b asan ’ın te slim in e
a it b ir kaydın m e v c u t o lm a m a sıd ır142.
M alazgirt zaferi T ü rk , İslâm , B izans ve h a ttâ d ü n y a ta rih in d e , d o ğ u r­
d u ğ u çok şü m û llü ve devam lı n eticeleri itib arı ile, b ü y ü k d ö n ü m n o k ta ­
la rın d a n b irin i teşk il eder. Bu m ey d an m u h a re b e si ve zaferin m ü s te s n a bir
e h e m m iy e t taşıd ığ ı z a m a n ın d a d a an la şılm ış ve b u seb ep ile İslâm d ü n y a ­
sın d a b ü y ü k b ir b ay ram sevinci y aratm ış; şe n lik le r y a p ılm ıştır. A lp A rslan,
b a şta halîfe o lm ak ü zere, h e r tarafa fe tih -n â m e le r g ö n d e re re k m ü jd e h a b e ­
rin i v erm iştir. H alîfeye g ö n d erilen fetih-nâme 12 Eylül 1071 (13 Z ilk ad e 463
g ü n ü Ka’im b i’E m rillah ta ra fın d a n saray d a to p la n a n b ü tü n dev let erk ân ı ve
b ü y ü k le r ö n ü n d e m e râ sim ile o k u tu lm u ş ve tebrikler yapılmıştır. B ağdad şehri
g ö rü lm e m iş b ir şekilde sü slen d i; zafer takları k u ru ld u ; çalgılar çalın arak halk
sokaklara d ö k ü ld ü . Böylece ta rih te ilk defa b ir B izans im p a ra to ru n u n esareti
ile n e tic e le n en b u m u h te ş e m zafer e h e m m iy e ti ile m ü te n a s ip o larak te s ’id
edildi; b ay ram ve şen lik ler y a p ıld ı143. A lp A rsla n H e m e d a n ’a d ö n ü n c e b a şta
h alîfen in elçisi ve m e k tu b u o lm ak ü zere b irço k h ü k ü m d a rla rın gönderdiği
elçi, te b rik ve h ed iy eleri k ab u l e t t i 144. İslâm ın z u h û ru n d a n b eri böyle b ir z a ­
ferin k azan ılm ad ığ ı k an a a ti b e lirtilirk e n 145 b u h u s û siy e ti dolayısı ile, H azret-
i Ö m er z a m a n ın d a B izanslılara ve S asan îlere k arşı k a za n ıla n Y erm û k ve
K adisiye gibi b ü y ü k z aferler de h e sa b a k a tılm ıştır. Bu seb ep le d e v rin şâirleri
A lp A rsla n ’ı te b rik ve m e th e d e n k asid eler y a z m ışla rd ır146. Bu zaferler nasıl
A n a d o lu ’n u n T ü rk le re a çılm asın a ve yeni b ir y u rt sah ib i o lm a la rın a sebep
o lm u ş ise, b u n d a n ta k rib e n b ir a sır so n ra, 1 1 7 6 ’da, II. Kılıç A rsla n ’ın im p a ­
ra to r M an u el K o m n e n o s’u b u n a b e n z e r b ir b o z g u n a u ğ ra tm a sı ve e sir alacak
b ir d u ru m a g e tirm e si de öylece T ü rk le rin A n a d o lu ’d a a rtık b ir v ata n k u r­
d u k la rın a ve B izanslIların d a b u ülkeye te k ra r sahip o lm a h ay âlle rin e eb e­
diyen v ed â e tm e le rin e d e lâ le t ediyordu.
M alazg irt’te ve im p a ra to ru n o rd u g â h ın d a elde ed ilen h a z in e le r ve ga­
n im e tle r de s o n su z d u r. Ele geçen a ltın ve m ü c e v h e ra t d ışın d a g ü m ü ş, ga­
zilere rıtl ile d a ğ ıtılm ış; M alazgirt ve A h la t h alk ı serv etlere k a v u şm u ş ve z e n ­

142 İbn ul-Cevzî, VIII, 264; Sibt (Kalânisî), s. 104. Baybars M ansurî, 185a; A b u ’l-Farac,
222; İbn Kalânisî, s. 99; Türkçe anonim, 22a-24a; Reşîd ud-D in, 37-38; İbn Kesîr, XII,
101; L aurent, s. 95.
143 İbn ul-Cevzî, VIII, 264; Sibt (Kalânisî), s. 104.
144 Ahbâr ud-Devle, s. 53; M irhw and, IV, 82.
145 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 187b.
146 İbn ül-Esîr, X, 23; Baybars M ansurî, 187b.
SELÇUKLULARIN YÜKSII MI Sİ 18 7

gin leşm işti. İm p a ra to ru n k o şu m ve eğ er tak ım ları d a altın idi. G a n im et b o l­


luğu dolayısiylc üç zırhlı bir d in ara, on iki m iğfer (tulga) 1 /6 d in a ra d ü ş ­
m ü ş tü 147. Z aferin v u k û b u ld u ğ u Rahva ovası M alazgirt ö n ü n d e , M u ra t su y u ­
n u n bir kolu ü z e rin d e o lu p 148, b u rası eski İslâm g azilerin d en M âlik b. A b d u l­
lah ’ın, 1 4 6 (7 6 3 )’de, k u rd u ğ u k ararg âh dolayısiyle m e ş h û r id i149. Bu m ü n â ­
seb etle bazı kaynak ve te tk ik le rd e g ö rü le n Z ah v a veya Z a h o şek ille rin in bir
istin sa h h a tâ sı o ld u ğ u n u ve bazı ara ştırıc ıla rın d a b u hatâyı te k rarlad ığ ın ı
belirtm eliyiz. S u b h an d ağ ı’n ın M alazg irt’e b ak an şim al e te k le rin d e Sultan ve
Ziyaret te p e le rin in isim leri b u sav aşın b ir h â tıra sı o lm alıd ır. M u h areb en in
A h lat-M alazg irt a ra sın d a R ahva o v asın d a ve n e h ir y ak ın ın d a cereyan ettiği
h ak k ın d a k ay n ak lar b irleştiğ i h a ld e M a th ie u M alazgirt civ arında Dogodaph
(T ugtab) m evkii ad ın ı v e rir150. Z aferin A ğ u sto s ay ın d a ve C u m a g ü n ü n d e
kazanıldığı h a k k ın d a ittifa k v arsa d a ayın kaçıncı g ü n ü o ld u ğ u ihtilaflıdır.
İbn ul-C evzî, S ibt ve İb n K esîr 26 A ğ u sto s ü z e rin d e b irleştiğ i h a ld e d iğer
kaynak lar 6, 16 ve 19 A ğ u sto s ü z e rin d e dağılır. Şark kaynakları h a k k ın d a
sağlam b ilg ilere sah ip b u lu n m a y a n J. L a u re n t151 b u so n ta rih i kab u l e tm iştir.
H albuk i M ü k rim in H alil Y ınanç’ın rak am h a ta la rın ın te s b iti152 ve b izim de
te ferru a tlı a ra ştırm a la rım ız ın teyidi sây esin d e 2 6 Ağustos Cuma g ü n ü n ü n
k a t’iyeti m ey d an a çık m ıştır. T ü rk iy e ’de e sk id e n -b eri bu g ü n ü n u m û m î o la­
rak kab u l ed ilm iş o lm ası isab etli b ir b u lu ş veya te sâ d ü fte n b aşk a birşey d e ­
ğ ild ir153. M alazg irt m ey d an m u h a re b e sin in ta rih î neticeleri çok b ü y ü k o lm u ş
ve b ir d ö n ü m n o k ta sı teşk il e tm iştir, ki o n u n azîm n etice lerin i b u ra d a g ö s­
te rm e k m ü m k ü n değildir.

13. Alp Arslan’ın Türkistan Seferi ve Anadolu’nun Fethi Emri

S elçuklu su lta n ı b u b ü y ü k zaferi m ü te a k ip H e m e d a n ’a ve İsfa h a n ’a


d ö n d ü . T e b rik için gelen tâb i e m îr ve h ü k ü m d a rla rı, elçileri k ab û l e tti ve

147 İbn ul-Azrak, I45b; ‘İm âd üd-dîn, s. 43; Ahbâr ud-devle, s. 51.
148 Yakut, IH, 108.
149 İbn ul-Esîr, V, 232.
150 Chronique, s. 169.
151 s. 43.
152 Anadolunun Fethi, s. 79.
153 M alazgirt m uharebesi hakkında şu tetkiklere de bakılabilir: CL C ahen, "La C om pagne
de M antzikert d ’après les sources m u su lm an n es”, Byzantion, IX (1934). s. 613-024; M.
Halil Yınanç, Anadolu’nun Fethi, 74-80; İ. Kafesoğlu, "M alazgirt”, İA, VII, s. 242-248
(kısa b ir toplam adır.)
188 SELÇUKLULAR TARİHİ

devlet işleri ile u ğ raştı. H alîfenin, Bağdad şa h n e si A y -tek in 'in o ğ lu n d an


şikâyeti ü ze rin e , A y-tekin y erin e S ad ed d in G ev h er  yin Bağdad şah n eliğ in e
tâyin edildi. K alabalık b ir ask erle B ağdad’a g id en G evher  yîn’in idâresi
sâyesinde ah lâk ve n iz â m ın düzeld iğ i ve ş ö h re tin in yayıldığı rivâyet ediliyor.
Bir m ü d d e t so n ra d a H alîfe v ezirin in o ğ lu A m îd ü d -d e v le’yi N işâ p û r’d a b u ­
lu n a n S u lta n a g ö n d erip kızım o ğ lu n a n ik â h la d ı154 H alîfenin elçisi d ö n ü şte
İsfah a n ’a u ğ ray arak v eliah d M elik -şâh ’a g ö n d e rile n h il’atle ri ta k d im etti.
S u ltan N izâm ü l-m ü lk ’ü, ita a tsiz lik te b u lu n a n F azlûya’ya k arşı g ö n d erd i ve
Selçuk veziri o n u esir alarak S u lta n a g ö tü r d ü 155.
A lp A rslan b u sıra d a R o m an o s D io g e n e s’in a k ıb etin i ö ğ ren in ce çok m ü ­
te e ssir old u . G erçek ten T ü rk m u h afız kıtasiy le T o k a t’a v aran im p a ra to r o ra ­
da, kendi m ağ lû b iy eti h ab eri ü ze rin e , M ihael D u k a s’ın ta h ta çıkarıldığını
öğrendi. Selçuk k ıtaların ı geri g ö n d e rirk e n , ta a h h ü tle rin e sa d ak a t g ö ste ren
im p a ra to r S u lta n ’a T o k a t’ta to p lad ığ ı 2 0 0 .0 0 0 d in a r p a ra ile 7 0 .0 0 0 d in a r
k ıy m e tin d e b ir ta k ım a ltın eşya g ö n d erd i ve yazdığı b ir m e k tu p ta d a o n a
a rtık ta h tın eld en çıktığını ve d ah a fazla b ir k u d re ti olm ad ığ ım bild ird i. O ra­
d a keşiş k ıy âfetin e g iren D io g e n e s’e yeni im p a ra to r b ir kalede değil b ir m a ­
n a stırd a o tu rm a s ı g erek tiğ in i ih ta r e tti. B u n u n ü z e rin e 3.0 0 0 k işilik b ir k u v ­
vet top lay arak K ilikya’ya g itti ise de D u k a s’ın e m ri ile E rm en i p re n si Se-
n a h e rib ta ra fın d a n gözleri k ö r edildi. D io g en es bu feci d u ru m u d a S u lta n ’a
bildirdi.
A lp A rsla n ’ın k e n d isin e b ir m e k tu p y azarak bizzat gelip y ard ım edeceği
de rivâyet ediliyor. F ilh ak ik a çok h id d e tle n e n S u ltan a rtık B izans ü ze rin e
y ü rü m e k ve Anadolu’nun fethini tamamlamak k a ra rın d a idi: “Bu g ü n d e n itib a ­
ren R u m larla m e v c u t su lh so n a e rm iştir. A rtık h aça ta p a n la r ö ld ü rü lece k ve
m e m le k e tle ri istilâ o lu n a c a k tır” d e d ik te n so n ra beylere ve a sk erlere şu h ita ­
b ede b u lu n d u : "Bundan böyle arslan yavruları olunuz; yeryüzünde, gece - gündüz,
kartal gibi uçunuz ve Rumlara merhamet etm eyiniz’’156 em ri ile h e m d ü şe n im ­
p a ra to r h a k k ın d a m e rh a m e t ve te e ssü rle rin i, h e m de A n a d o lu ’n u n feth in i
ilân ediy o rd u . N ite k im b ir B izans m ü ellifi de: “S ultan, D io g en e s’in ö lü m ü
ile b arış a n la şm a sın ın b o z u ld u ğ u n a h ü k m e d e re k ask erlerin i B izans ey âlet­
lerin in fe th in e g ö n d e rd i. T ü rk le r o g ü n e k a d a r u laşam ad ık ları y erleri işgal
e ttile r; o n la ra k arşı k im se m u k a v e m e t g ö ste re m e d i” 157 diyerek b u d u ru m u

1,4 İm âd üd-dîn, s. 44-45; İbn ül-Esîr, s. 24; İbn ül-Cevzî, VIII, s. 272-273.
1x5 İbn üs-Esîr, X, 24; Bak. Bölüm III, bahis 4.
156 A ristakes, s. 147; M athieu, s. 170; A b u ’l-Farac, s. 223.
157 Z onaras, s. 108a.
SELÇUKLULARIN YtJKSI I MI Sİ 189
teyit eder. Böylece Türkler, tırtık karşılarında bir Bizans ordusu kalmadığı için,
ordular ve halk kitleleri halinde Anadolu'nun fethine ve iskânına başlarlarl58.
A lp A rslan A n a d o lu ’n u n feth in e e m ir v e rd ik te n ve o rd u sevk e ttik te n
so n ra T ü rk ista n seferin e çıkm ak ve b u sefer d ö n ü ş ü n ü m ü te a k ip b izzat A-
n a d o lu ’ya g irm ek m e c b û riy e tin d e idi. Selçuk su lta n ın ı 1072 E ylül so n la rın d a
(465 M u h arrem ) 2 0 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile M â v e râ ü n n e h r seferin e z o rla ­
yan seb ep d âm âd ı, K arahanlı h ü k ü m d a rı, Ş em s ü l-m ü lk N asr H an ile o ğ ulla­
rı a ra sın d a v u k û b u la n savaşlar idi. F ilh ak ik a H an ile A lp A rsla n ’ın oğlu,
H ârizm m eliki İlyas (d ah a önce A rslan A rg u n idi) veya T o h a rista n m eliki
Ayaz a ra sın d a m u h a re b e ek sik o lm u y o rd u . H a n ’ın T ü rk ista n ta ra fın d a b u ­
lu n d u ğ u b ir sırad a A yaz B uhârâ ve S e m erk an d tarafların a ak ın lar yapm ış idi.
Bu istilâ h a b e ri ü z e rin e d ö n e n h an A yaz’ın a sk erle rin i b o zm u ş; b ir kısm ını
esir alm ış ve ö ld ü rm ü ş tü . Bu h â d ise le rd e k a rd eşi A yaz’a y ard ım ettiğ i için
k arısın ı k en d i aley h in d e ve k ard eşi le h in d e c a su slu k la ith a m e d e n N a sr H an
n ih ây et o n u d ö ğ e re k ö ld ü rm ü ş tü . İşte k ız ın a k arşı yapılan bu h â d ise ve bu
tecâv ü zler A lp A rsla n ’ı T ü rk ista n seferin e m e c b û r e tm iş ti159. Bu N a sr H an
K arahanlı h ü k ü m d a rla rı a ra sın d a k ü ltü r ve im a r faaliyetleri ile ta n ın m ış b ir
h ü k ü m d a r idi. B u h â râ ’d a Ş em s-âb âd n â m ile b ü y ü k b ir m a m û re yapm ış;
o n u n su rla rla çevrili, için d e saraylar, bahçeler, h av u zlar ve bir d e güzel hay­
vanat bahçesi v ü c û d a g e tirm iş ve b u n a d a G o n k160 (K oruk) adını verm iş; Bu­
h â râ ’d a 461 (1 0 6 8 )’d e in şa ettiğ i câm ie S e m e rk a n d ’d a işle n en m u h te şe m
m ih râb , m in b e r ve m a k sû rey i g etirip k o y m u ş tu r161. 'A vfı’n in b ir hikâyesi
H a n ’ın iyi b ir a sk e r o ld u ğ u n u d a g ö s te rir.162
A lp A rslan k ay n ak ların s u stu ğ u M â v e râ ü n n eh r seferine b u sebeple, g iri­
şiyor ve T ü rk is ta n h a n la rın ı d a h a sıkı b ir tâb iiy ete alm ayı d ü şü n ü y o rd u .
O rd u s u n u in şa e ttird iğ i gem ilerle, 2 4 g ü n d e (Sefer ayında), C ey h u n n e h ­
rin d e n k arşıy a geçirdi. Selçuk a sk erleri K arahanlı ü lk e sin d e ilerlem eye b a ş­
ladı ve h a ttâ bazı k ay ıtlara göre B u h ârâ’ya k a d a r u la ştıla r163. R ivâyete göre
h alk S e m e rk a n d ’d a câm ilerd e to p la n ıp A lp A rslan aleyhinde o k u m ay a ve

158 Bundan sonrası için bak. Bölüm VI, bahis 1.


159 A bu'l-Farac, 223-224; M üneccim başı, Cami üd-düvel, tere. N eşr. N. A tsız, İstanbul
1840, s. 9.
160 Bugün de A nadolu’d a koruk, koru olarak çok kullanılan bu kelim e hakkında: Kâşgarlı;
korığ, Beylerin korusu, I, 313. Cihân-guşâ, III, s. 313. Târih-i Gazatıî, s. 343; bak.
Q uatrem ere, Hist. Mongols, s. 137-138.
161 N arşahî, Târih-i Buhara, neşr. Schefer, s. 27-28-49.
162 Cavâmi ül-Hikâyat, Bayhâkî zeyli, III, s. 1212.
163 İbn ul-Cevzî, VIII, 277; İbn ül-Esîr, X, 25; İbn ü l-‘Adîm, 190b.
1 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

b edduay a k o y u lm u şla rd ır. K aynakların kifây etsizliğine rağ m en K arahanlı-


ların bir m u k a v e m e ti gözü k m ü y o r; yalnız B arzam kalesi in ad la dayanıyordu.
Kale m u h afızı Y u su f H ârizm î d a h a fazla m u k a v e m e tin im k ân sız o ld u ğ u n u
d ü şü n e re k b ir su ik a sd a k a ra r verdi. Y u su f so n gece içkili ve şarkılı bir eğ len ­
ceyi m ü te a k ip , ele g eçm esin diye k arisiy le b irlik te üç ço cu ğ u n u ö ld ü rü p
sabahley in te slim old u . S u lta n ’ın, g ü n lerce m u k a v e m e t eden Y u s u f a, teslim
old u ğ u ta k d ird e kaleyi k e n d isin e verm eyi v ad e ttiğ i rivâyet ediliyor. Y usuf,
21 Birinci T e şrin 1072 (6 R ebiülevvel 4 65) g ü n ü , S u lta n 'ın h u z û ru n a çı­
karıldığı z am an ayaklarını ö p m ek b ah ân esiy le y ere k a p an m ış ve ç izm esin d e
gizlediği bıçağı çık ararak A lp A rsla n ’a sa ld ırm ış ve y a n ın d a b u lu n a n G evher
 yin’i de y a ra la m ış tır164. M u a h h a r kay n ak lard a, yaptığı zu lü m le ri ve hu-
z û ru n d a h a k a re t eylem esi dolayısiyle, S u lta n ’ın Y u s u f u ok ile n işa n alm ak
su retiy le ö ld ü rm e k isted iğ i, isa b e t e ttire m e d iğ in d e n fırsat b u la n Y u s u fu n
S u ltan ü z e rin e saldırdığı rivâyetleri m asal m a h iy e tin d ed ir. Bazı kaynaklar
kale m u h afızın ı B âtınî g ö ste rm e k te ve b u h u s u s M a th ie u ’n u n tasv ir ettiğ i
tip e u y g u n g e lm e k te d ir165. Y u s u f u n D ey lem ’li o ld u ğ u n a ve sa lta n a ta göz
d ik m iş b u lu n a n K avurt bey ile ilgili b u lu n d u ğ u n a d air başk a b ir m ü sta k il
k aynağın rivâyeti de b u h u s û s u te ’yid e tm e k te ve k en d isin i feda e d e n bir
d ü şm a n lığ ın seb eb in i m ey d an a k o y m a k ta d ır166. F ilhakika o n u n K arahanlı-
lara m e n sû b iy e tin e d air k a y ıtla r167 b u n isb e tin ailevî değil, siyasî ve d in î ol­
d u ğ u n u g ö ste rir ve b â tın î h ü v iy etin i d e ğ iştirm e z . Z ira S elçukluların İslâm
d ü n y asın ı aşırı şiîlik(G u/ât-i Ş ia)d en te m iz le m e le ri B âtınîleri d a h a o zam an
gizli te şk ilâ t k u rm a ğ a ve T ü rk -İslâm n iz â m ın a ve b ü y ü k lerin e karşı suik asd -
lar te rtib in e şev k etm iş ve b ü y ü k A lp A rslan da b u n la rın h ıy â n e tin e u ğ ra ­
m ıştır. A lp A rslan aldığı y aran ın ağırlığiyle an cak d ö rt g ü n yaşam ış ve 25
İkinci T e şrin 1 0 7 2 (1 0 R ebiülevvel 4 6 5 )’d e p e rşe m b e g ü n ü h a y ata gözlerini
y u m m u ş tu r168. Bir k ısım kay n ak lar Selçuk o rd u s u n u n C e y h u n ’u g eçişinden
so n ra bu n e h ir ü z e rin d e b u lu n a n B arzam k alesin i k u şa ttığ ın ı söylerler. Fa­
kat k alen in H â riz m ’de, C ü rcân iy e’ye b ir g ü n lü k m esâfed e b u lu n d u ğ u n u
g ö ste ren k ay ıtlar v a rd ır169. K alenin S elçu k lu lara a it olan H â rizm ’de b u lu n ­
m ası H a n ’ın b u havâliyi istilâ e ttiğ in e d elâlet eder. M elik -şâh ’ın 482

164 M athieu, s. 171-172; V ardan, s. 180.


165 İbn Kalânisî, s. 106; İskenderiye patrikleri tarihi, s. 168.
166 İskenderiye patrikleri tarihi, s. 168-169.
167 İbn ül-Adîm, Buğya, 190b.
168 Ahbâr üd-devle, 53-54; İm âdeddîn, 45-47; Râvendî, 120-121; Reşidüddîn, 40-41; Sibt,
XIII, 4b, 13a; İbn ü l-‘A dîm , Buğya, 100a; Mirhvvând, IV, 83; Gaffarî, 55b. Evvelki baskı­
larda hicrî tarih kaydı doğru iken İkinci T eşrin yanlış olarak Birinci T eşrin çıkm ıştı.
169
N arşahî, s. 61; Idrisî, fr. tercüm e Jaubert, II, 192.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 191

(1 0 8 9 )’de Se m erkan d fethini bir şiiıi ile tebrik eden M u ’izzî "b a b a sı T a n rı­
dan S e m e rk a n d ’ı a lm ak istedi; A lla h b ab a sın ın iste d iğin i o ğ lu n a ve rd i”170
dem ektedir.

14. Alp Arslan’ın Tarihî Şahsiyeti ve Eseri

A lp A rslan S elçu k lu ların Ali T ek in ile sav aştık ları sıra d a 4 2 0 veya 421
(1 0 3 0 )’de d o ğ d u ğ u n a göre (424 rivâyeti de v ardır) ö lü m ü n d e 42 veya 43
y aşınd a b u lu n u y o rd u . M erv’de m elik o larak h ü k ü m sü rd ü ğ ü m ü d d e t istisn a
ed ilirse sa lta n a tı an cak d o k u z yıl devam e tm iş ve bu d evrede m isli g ö rü lm e ­
m iş zaferler kazan m ış; am cası ta ra fın d a n k u ru la n Selçuk İm p a ra to rlu ğ u n a
çok d a h a fazla b ir genişlik, k u d re t ve h a ş m e t k az a n d ırm ıştır. K udreti,
s ü r’atli fetih leri ve d e rin îm an ı dolayısiyle A lp A rslan ile O sm an lı p âd işâh ı
Yavuz S u ltan Selim a ra sın d a çok b e n z e rlik le r b u lu n m a k ta ve İbn K em al’in
Yavuz h a k k ın d a söylediği “az zaman içre çok iş etm işti” m ısraiyle başlayan kı­
tası Selçuk s u lta n ın ı d a çok güzel ifâde e tm e k te d ir. Bu k u d re ti ve m e fk û resi
dolayısiyle A lp A rsla n Cihân hâkimiyeti şuurunu ta şım ıştır. Ö lü m ü n d e n önce:
“Bir tepe üzerine geldiğimiz zaman ordunun azametinden ve askerin çokluğundan
dolayı altımda yerin titrediğini hissediyor ve kendi kendime ben Dünya sultanı(M elik
üd-dünya)yım; bana kimsenin kudreti yetmez. Bu ordu ile Çin’i dahi fethederim,
dedim. Bu gurur yüzünden şimdi bu âciz duruma düştüm. Halbuki herhangi bir sefere
girişirken daima Tanrı’dan yardım dilerdim” sö zleri ile h e m bu ş u û ru n u , h e m de
im ân ın ı ve cih an g irlik d âvasını b e lirtm iştir. N ite k im z am an ın d a d a k e n d isi­
n e “Cihan Sultanı” u n v an ı v e riliy o rd u 171.
“H ü k ü m d a rla r a ra sın d a o n u n k a d a r d in e ve cihâda bağlı olanı yok i-
d i”172. M ü slü m a n m ü ellifleri ta ra fın d a n o n a v erilen “Adil S u lta n ” (Sultan ul-
âdiT) ve “F e tih B abası” (A b u ’l-feth) lâk ab ları H ıristiy an k ay n ak ların a k ad ar
y ay ılm ıştı.173 Bu h ü v iy eti dolayısiyle h ü k ü m d a rla r ta rih in e ve Ş erîat ilim ­
lerin e çok m erak lı idi. Y üksek seciyesi ve â h id le rin e sadâkati sâyesin d e h ü ­
k ü m d a rla r k olaylıkla o n u n tâ b iiy e tin e g iriyordu. D evlet id â re sin d e re k a ­
b e tle r ve d e d ik o d u la r k a rşısın d a te sirle re k apılm azdı. B irgün n am az k ı­
larken , N izâm ü l-m ü lk aleyhinde, ö n ü n e k o n u la n b ir ju rn ali o k u d u k ta n so n ­
ra vezirine: “Eğer doğru söylüyorlarsa ahlâkını düzelt; eğer iftira ediyorlarsa onları

1711 Bayhâkî zeyli, III, s. 1285.


171 İm âdeddîn, 47; İbn ul-Cevzî. VIII, 279; İbn ül-Esîr, X, 25; Ahbâr üd-devle, s. 54.
i7~ İbn ü l-‘Adîm, Buğya, 188b.
173 Süryanî M ihael, 170-172.
1 9 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

a f eyle ve bu gibi şeylerle uğraşmaya vakit bulamamaları için onları mühim işlerle
uğraştır" tavsiyeleri y üksek ah lâk ve id âreciliğ in e güzel b ir d e lild ir174. Eski
h ü k ü m d a rla rın ve b u ara d a G azneli S u lta n M a h m u d ’u n oğlu M es’û d nezd in -
de bile hafiyesi ve şa h sın a bağlı hafiye te şk ilâ tı o ld u ğ u h ald e A lp A rslan
hafiyeliğe e h e m m iy e t v erm ed i ve “bunlar dostlarımdan kötü, düşmanlarımdan iyi
haberler getirerek beni dostlarımdan uzaklaştırmaya ve düşmanlarımı yanıma sok­
maya sebep olurlar” d ü şü n cesiy le v ezirin in te k lifle rin i k ab û l e tm e m iş ti175.
Alp A rslan çok m e rh a m e tli ve şefk atli idi. D îv ân ın d a fakirlerin isim leri
ve m aaşları yazılı idi. R am azan d a y o k su lla ra 1 5 .000 d in a r d ağ ıtırd ı. Sarayda
fakirlere y em ek d a ğ ıta n ve g ü n d e elli k o y u n k esen b ir a şh a n e vardı. Eski
T ü rk a n ’a n e sin e göre, em îr, bey ve a sk e rle re b ü y ü k ziyâfetler (tay’lar) verir
saraya aid a ltu n ve g ü m ü ş eşya y ağ m a e d ilird i (Farsçasi: İT â n -iya ğ m a )'76. Bu
s û re d e G ö k -tü rk le rd e T ü rk devleti te lâ k k isin e göre H âkan ve S u lta n la r gibi
A lp A rslan d a m ille tin b abası (Velâyet-i pederâne) sıfatı ve vazifesine göre
h a re k e t e d e rd i177. A lp A rslan, T u ğ ru l-b e g gibi, çok d in d a r idi; h â k im iy et ve
sa lta n a tla rın ın İslâm iy etin ve S ü n n iliğ in zaferin e bağlı b u lu n d u ğ u n a in a n ı­
yor; b u d in î ve m illî vazifeyi h aleflerin e ve O sm an lı su lta n la rın a m îrâ s b ıra ­
kıyordu. O: “Kaç defa söyledim; biz bu ülkeleri silâh kuvvetiyle aldık. Temiz
müslümanlarız ve bid’at bilmeyiz. Bu sebeple Allah hâlis Türkleri azîz kıldı” ifâde­
siyle S elçu k lu ların b u im ân ve siy asetlerin i b e lirtirk e n İlâhî bir vazife ile hare­
ket ettiklerine ve b u n u n m ü k â fa tın ı g ö rd ü k le rin e de inanıyorlardı. E rd em beg,
farkına v arm ad an , B âtınî b ir k âtip (D ih -h u d â Yahya) k u llandığı için S u ltan
on u azarlam ış; D eylem li ve R âfızîleri k u lla n m a m aları için d e e tra fın a n a si­
h atle rd e b u lu n m u ş tu r 178. Böylece gizli h ü v iy et ve m a k satlarla çalışan m ü frit
Şiî ve B âtınî fe sa d ın ın k en d i dev letleri, İslâm d in ve m ed en iy eti için teşk il
ettiğ i teh lik ey i d a h a o z am an k av ram ıştı. B u n u n la b e ra b e r o n u n b u d in d a rlı­
ğı başk a d in le re k arşı m ü sa m a h a ve a d â le tin e engel değildi. H ıristiy a n lar en
b ü y ü k m ağ lû b iy eti A lp A rsla n ’d a n g ö rd ü k le ri h alde devrin B izans, E rm en i
ve Süryâni k ay n ak ları o n u n ad aleti ve y ü k sek İnsanî vasıflarını öv m ek te
m ü tte fik tirle r.

174 İbn ül-Esîr, X, 26; İbn u d -’Adîm, 189b.


175 Siyâset-nâme, 67; İm âdeddin, 65.
176 T ürkçe Toy: Kâşgarî. III, 103; R eşîdüddîn, T ahran tab ’ı, I, 36-38.
177 İbn ül-‘A dîm , 189b; İbn ül-Esîr, X, 26; İm âdeddîn, 42; Ahbâr üd-devle, s. 54. Bu h u su sta
tafsilât için bak. Türk cihân hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 102-111.
178
N izâm ül-M ülk, Siyâset-nâme, s. 139-140; M. N izâm u’d-dîn, Introduction to the
Jawami’ül-hikâyat, GM., 83, 204; İbn ü l-‘İmâd, Şazarât az-zahab, s. 295, 302, 312.
SELÇUKlUl ARIN YÜKStlM I Sİ 1 9 3

Bu büyiik ve genç insanın şa h â d e ti, sa rsın tıy a m eydan v erm e m ek m ak-


sadıyle, bir m ü d d e t gizli tu tu lm u ş , h a b e r yayılınca b ü tü n İslâm d ü n y ası yasa
g irm iştir. H alîfe 21 Birinci K ânun 1073 (8 C em aziyelevvel 4 6 5 )’d e çıkardığı
em ir-nâm e(tevfeı)de S u lta n ’ın İslâm iy ete yaptığı h izm e tleri, R u m la ra karşı
kazandığı zaferleri b elirtiy o r ve halkı d a m â te m yapm aya d âvet ediyordu.
H alîfe ve veziri sarayda tâziyeleri k ab u l için m â te m m e râ sim in e o tu rm u ş;
S u ltan ın h e m şire si, H alîfe’n in zevcesi, k e n d isin i yerlere atm ış; B ağdad çar­
şıları b ir h afta kapalı k a lm ış tır179. H ak im S e n â î’ye a it b ir k asid en in : “Göklere
yükselen A lp A rslan’ın başını gördün. M erv’e gel, onun toprak olmuş vücûduna bak:
ne ay gibi parlak yüzü, ne altında at ve ne de elinde dizgin kalmıştır!" k ıt’ası ta rih î
k ay n ak lard a d a te k ra rla n m ış tır180. A lp A rsla n G azi’ye ait m e n k ib e le r 613
ta rih in d e bile S ic ista n ’d a y a şıy o rd u 181. “Gazi ve şehit" A lp A rsla n ’ın b ü y ü k
ta rih î şah siy eti, d in d arlığ ı ve gazaları o n a k e râ m e t ve k u d sîy e t atfe d en bir
tak ım riv ây etlerin m ey d an a ç ık m asın a seb ep o ld u . B u nlardan b irin e göre,
H o rasan ç ö lü n ü geçerk en a sk e rle rin su su z k alm ası S u ltanı m u z ta rib etm iş
ve o ta ğ ın a (Serâ-perde-i hâss) çekilm iş; Ş am an î âd eti icabınca, "başını açıp”
A llah ’a sığınm ış; az so n ra yağan bol y a ğ m u r sâyesinde ask e r ve hayvanlar
teh lik e d e n k u r tu lm u ş tu r 182. Kafkas seferin e M elik -şâh ’ın M ery em -n işîn m u -
h â sa ra sın d a âciz kalm ası ve gece b ir zelzele ile su rların yıkılıp fe th in m ü m ­
k ü n o lm ası d a o n u n kerametine a tfe d ilm iştir. M alazgirt m u h a re b e sin d e n önce
çelim siz Ş ad i’n in o rd u d a n çık arılm ası ü z e rin e S u lta n ın m ü d ah alesiy le “Kay­
serin b u köle v asıtasiy le e sir ed ilm esi m ü m k ü n d ü r” sözüyle te k ra r ask er
arasın a alın m a sı ve R o m a İm p a ra to ru ’n u n o n u n tarafın d an y ak alan m ası da
b ir kaynak ta ra fın d a n o n u n kerameti o larak g ö s te rilm iştir183.
T u ğ ru l-b eg z a m a n ın d a başlam ak , fak at d a h a ziyâde A lp A rslan ve M e-
lik-şâh z a m a n ın d a g en işlem ek ü zere İslâm d ü n y a sın ı m e d re se ve zâviyelerle
d o ld u ru r; âlim lere ve şeyhlere vakıflar ve m a a şlar tah sis e d ilirk e n su lta n la r
m efk û re le rin in icabını yapıyor; a sk e rî k uvvet y an ın d a b ir fikir ve m efk û re
o rd u su v ü c û d a g e tire re k h âk im iy e tle rin in m an ev î te m ellele rin i k u ru y o r-

179 İbn ül-Cevzî, VIII, s. 277; Sibt, XIII, 14a; İbn ül-Esîr, s. 25.
180 Râvendî, s. 121; Cûzcanî, s. 298; E. G. Browne, Literary history o f Persia, II, s. 180.
181 Cûzcanî, s. 298.
182 Şâm ânî T ürkler gibi m üslüm an evliyası ve büyük şeyhler de baş açıp A llah'a dua edi­
yorlardı. N itekim A k-Şem settin İstan b u l m u h âsarasınd a çadırında böyle d u a etm iş ve
fethin gü n ü n ü Kur’an âyeti ile Sultan M ehm ed’e teb şir etm iş; M evlâna C elâleddin’in
cenazesine katılanlar da baş açık m erâsim de bulunm uşlardır.
183 Gaffârî, Nigâristan, s. 54b-55b.
194 SELÇUKI ULAR TARİHİ

la rd ı184. İlk Selçuk m e d re se si T u ğ ru l-b e g z a m a n ın d a N iş â p û r’d a yapılm ış;


Alp A rsla n ’ın d a 1 0 6 7 ’de B ağdad’d a y ap tırd ığ ı Nizâmiye medresesi h e r sın ıf
in san ın b u lu n d u ğ u b ü y ü k b ir m e râ sim le açılm ıştır. İslâm d ü n y a sın ın d iğer
şe h irle rin e d e te şm il ed ilen b u m e d re se le r ilk d efa vakıflarla yaşayarak ta h s i­
li m eccan ileştiriy o r; m ü d e rrisle re ve taleb ey e m a a şla r bağ lan ıy o rd u . D evrin
Ebû İsh ak Şirazî, G azali ve E bû B ekir Şâşî gibi b ü y ü k â lim le rd e başlayan
te d risa t B ağdad N izâm iy esin in ilm i seviyesini g ö sterm eğ e k â fid ir185. Alp
A rsla n ’ın k ısa sü re n su ltan lığ ı z a m a n ın d a im â r faaliyetleri d e m ü h im o l­
m u ştu r; İrnâm -ı A zam tü rb e si, K ât (H ârizm ) câm ii, N işâ p û r’u n Şadyâh k a­
lesi o n u n eseri id i186. N izâm ü l-m ü lk şiird e n h o şlan m a d ığ ı h ald e A lp A rslan,
h e m e n b ü tü n S elçuk h ü k ü m d a rla rı ve beyleri gibi, şâirleri h im ây e e d e rd i187.
Top (G ûy), k ab ak (polo) ve o k ç u lu k ta n h o şla n ırd ı. U zun boyu, kıvrık
bıyıkları ile T ü rk ırk ın ın güzel b ir ö rn eğ i idi. B aşında u z u n b ir taç ta ş ırd ı188.
Ö lü m y atağ ın d a bile çok sevdiği, g ü vendiği ve b u sebeple de e rk e n d e n veli-
ah d yaptığ M elik -şâh ’ın sa lta n a tı için irâ d e sin i ve em irlerin in b i’a tin i te k ­
rarla m ış ve b u eb e d î ay rılışın d a ağlayarak o n u d ev letin e rk â n ın a e m â n e t
etm iş, d iğ e r oğulları ve k ard eşi K avurt h a k k ın d a d a v asiy etlerin i yap­
m ış tır189. B abasın ın ask eri ve a m casın ın d a siyasi d e h âsın ı b irle ştirm iş b ü ­
yü k b ir in sa n o larak ta rih e m al o lm u ştu r.
A lp A rslan G azi’n in M erv’d eki tü rb e sin i ziy âret ed en şâir H ak im Se-
n â î’ye aid o lu p ta rih î k ay n ak lard a k ay d ed ilen k a sid e sin d en m e ş h û r k ıt’a sın ın
terc ü m e si şu d u r:

A lp A r s la n ’ın göklere yü kselen başım gördün,


M e r v ’e gel ve onun toprak olm uş tenine bak:
N e kem eri ü stü n d eki y ıld ız, ne ay g ib i pa rla k y ü z ü
N e a ltın d a k i at, ne de elindeki d izg in kalm ıştır!

184 Siyâset-nâme, s. 145.


185 Bak. A sad Talaş, La Madrasa Nizâmiyye et son histoire, Paris 1939, s. 108. Alp A rslan
N işâpûr’da fakir talebeye y u rt ve m aaş tahsisile başlayarak m alının onda birini m ed re­
se inşasına sarfettiği söyleniyor (Zekeriya Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 412).
186 İbn H allikân, II, 61; Hvvândmir, Maâsir ül-Mülûk, Brit. Mus. Or. 3643. 94a.
187 Çahâr-makale, s. 42.
188 Râvendî, 117; R eşîd üd-dîn, s. 30.
189 İbn ül-Cevzî, VIII, 279; İbn ül-Esîr, X, 26; M athieu, 172.
IV. BÖLÜM
S E L Ç U K L U L A R IN A Z A M E T D E V R İ
1. M elik-şâh’m Saltanatı, İç ve Dış Hâdiseler

A lp A rsla n ’ın b ü y ü k m irâ sın a sah ip o lan M elik-şâh z a m a n ın d a (1072-


1092) S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u en g en iş ve k u d re tli seviyeye erişm iş; İslâm
dünyası d a en m e s’u d d e v irle rin d e n b irin i y a şa m ıştır. A lp A rsla n ’ın ö lü m ü
ü z erin e N izâm ü l-m ü lk ’ü n y ü k sek id âresiy le ta h ta çıkarılan M elik-şâh, genç
old u ğ u (sanıldığı gibi 18 değil 20 y a şın d a o lm alıd ır) ve am cası K irm an m e li­
ki K avurt-beg n a m z e d o larak b eklediği için c ü lû su m ü te â k ip a sk e rlerin m a a ­
şı 700 .0 0 0 d in a r a rttırılm ış ve em irle re çok m al d a ğ ıtılm ıştır. B u n u n la b e ra ­
ber yine d e o rd u d a K avurt ta ra fta rları ço k idi ve k e n d isin e m e k tu p yazıp o n u
ta h ta çık m ağ a d âv et ediy o rlard ı. Bu seb ep le N izâm ü l-m ü lk te d b ir alm a k ta
ve tâ A n a d o lu ’n u n G arp u çların d a fe tih le rle m eşg û l olan A rtu k -b e g ’i bile
m erk eze çağ ırm a k ta k u s u r etm e d i. Böylece K avurt (Kara A rslan) Rey isti­
k a m e tin d e h a re k e t e d e rk e n M elik şâh d a o rd u siy le o n a karşı y ü rü d ü . He-
m ed a n civarında, 1 0 7 3 ’de, v u k û b u la n savaş, b ü y ü k vezirin m â h irâ n e idâresi
ve iltih a k la ra fırsa t v e rm e d e n h ü c û m a g eçm esi sâyesinde zaferle n eticelen d i
ve rakibi K av u rt-b eg oğulları ile b irlik te e sir edildi. Şâir K atrân E m îr Sav-
te k in ’i ö ğen b ir şiirin d e A rslan B asâsirî’yi esir, A b h az’ları kati ve “Ka-
v u rtlu la rı (K avurdiyân) k a h r” eylediğini ve z ü lfü n ü g ö ren le rin h a s ta ol­
d u ğ u n u sö y lem ek s u re tiy le 1 o n u n b u sav aştak i h iz m e tin i b elirtir, ki zaten
S av -tek in ’in ‘İm â d üd-d ev le lâkabı d a K av u rt’u n lâkabı o lu p bu zafer m ü n â ­
sebetiy le k e n d isin e v e rilm iştir. M elik -şâh ta ra fın d a b u lu n a n A rtu k ve A rap
em irle rin in de h iz m e ti b ü y ü k o lm u ş tu r2. B u n u n la b e rab e r a sk e rler a ra sın d a
ik tâ (nân-pâre) ve m aaş (câmegî) lerin a rttırılm a sı b ahanesiyle başlayan g ü rü l­
tü le r ve “Yaşasın Kavurt beg!" n id â la rın ın y ü k selm esi yine de te h lik e n in zâil
olm ad ığ ın ı g ö ste riy o rd u . Bu seb ep le çad ırd a m ev k u f tu tu la n K av u rt’un,
yayın kirişi ile yok e d ilm esin i z a ru rî kıldı. K avurt taraftarlığı, o n u n m e ziy et­
leri y an ın d a, M e lik -şâ h ’ın gençliği ile ilgili idi.

1 Divân Katran-i Tabrizî, Tebriz 1333, s. 147-148.


‘ Anonim Selçuk-nâme, s. 15.
1 9 8 SELÇUKLULAR

M clik-şâh bu m ü k e m m e l neticeyi eld e e tm e k te k i dirayeti ve h izm eti do-


layısiyle N izâm ü l-m ü lk ’ü te k ra r v ezirlik m a k a m ın a tâyin ed erk e n o n a çok
ü s tü n selâh iy et ve sıfatlar verdi. K en d isin a ü z e rin d e boncuk ve m ü ce v h e rat
b u lu n a n diviti, h il’at ve T û s vilâyetini ik tâ o larak v erd ik te n so n ra büy ü k
veziri k e n d isin e Ata-beg yaptı, ki b u m ak am T ü rk le re m a h su s idi. O n a A ta-
beg, İlig, A ta-hoca, B üyük-hoca (FFâce-î buzurg) lak ap ların ı tefviz e tti3. F akat
A lp A rsla n ’ın N izâm ü l-m ü lk ’ü d a h a evvel M elik -şâh ’a A ta-beg tâyin e tti­
ğine d a ir kayıtları g ö z ö n ü n e alırsak b u sefer b u n la rın çoğaltılıp teyid ed ilm iş
o ld u ğ u n a h ü k m e tm e k d a h a d o ğ ru o lu r4. H alîfe de, m û ta d ve m an ev î o to rite
olarak, M elik -şâh ’ın sa lta n a tın ı ta sd ik e d e n ahid-nâme ve sancağı, Bağdad
şah n e si Sa’d ü d -d ev le G evher  yin ile b irlik te g ö n d erd i. G evher  yin, ilk
Selçuk beyleri ve h a ttâ h â n e d a n a m e n s u p o lm ay an bazı vezir ve e m îrle r gibi,
üç nam az v a k tin d e (S u ltan ların b eş v akit) k a p ısın d a n ö b e t çald ırıyordu, ki
h â k im iy etin feodal p a rç a la n m asın a d elâ le t e d e n b u usû l, b id ’at sayılarak kal­
dırıldı ise de y in e de b aşk aları b u n a devam etm iş; H alîfenin veziri ve N izâm
ü l-m ü lk ’ü n oğlu, D iy arb ek ir’e e m îr tây in ed ilen eski vezir F ah r üd-devle
C eh îr ve S an car’ın veziri T o g an -b eg ’e k ad ar bu â d e t y a şa m ıştır5.
A lp A rsla n ’ın ö lü m ü ve M elik -şâh ’ın K avurt ile m ü câd elesi K arahanlıla-
rın ve G azn elilerin S elçuklu h u d u tla rın a te c â v ü z lerin e fırsat verdi. F ilhakika
S e m erk an d h a n ı Ş em s ü l-m ü lk N a sr iki d ev let a ra sın d a ih tilâ f m ev zu u olan
T irm iz ’i işgal ve Belh b ö lg esin i istilâ e tti. S u lta n ın kardeşi A yaz’ın, 10.000
süvari ile, 1073 b a şın d a T irm iz ’i k u rta rm a te şe b b ü sü m uvaffakiyetsizliğe
u ğ ra d ık ta n b aşk a k en d isiy le b irlik te ask e rle rin in çoğu d a C ey h u n n e h rin d e
b oğuldu . Aynı ta rih te G azn eliler de T o h a ris ta n ’ı istilâ edip bu b ö lg e n in m e-
lik ’i olu p “Emîr ül-ümerâ” lâkabını taşıy an M elik -şâh ’ın am cası O sm a n ’ı esir
aldılar. Bu seb ep le sa lta n a tı e m n iy ete alan M elik-şâh ilk seferini b u tarafa
yaptı. S u lta n ’ın h a re k e tin i ö ğ ren en G azne h ü k ü m d a rı k o rk u su n d a n O sm a n ’ı
se rb e st b ırak tığ ı gibi m u azzam h ed iy eler g ö n d e re re k su lh ve sıh riy et ta le ­
b in d e de b u lu n d u ve teklifleri k ab u l e d ild i6. M elik-şâh am cası ile k a rşı­
laşınca o n a h ü rm e t g ö ste rd i ve k en d isin i V alv âlic(K unduz)a m elik tâyin

3 İbn ül-Cevzî, VIII, 278; İbn ul-Esîr, 27; Mirhvvând, Düstûr ül-Vüzerâ, 156.
4 Mirhvvând, IV, 82; N asr üd-din Kirmanî, Nasâim ül-Eshar, T ahran 1333, s. 49;Siyâset-
nâme zeyli, s. 27 Anili Sam uel, trc. Brosset, s. 455.
5 İm âd ud-dîn, 53, 73, 75; İbn ul-Esîr, X, 31, 38, 44; Ahbar üd-devle, 58; İbn ul-Cevzî, IX,
0; Sibt, 15a, 46a; Akilî, Âsâr ul-vuzera, 236.
6 M übârek-şâh’ın, H indistan hüküm darı Şem seddin İl-tu tm u ş nâm ına yazdığı Adâb ul-
hurûb adlı eserinde M elik-şâh’ın bu seferi, G aznelilerin hediyeleri ve sıhriyet talepleri
hakkında uzun bir tarih î hikâye vardır; (Brit. M useum , Add. 16853, s. 60a-65b).
SELÇUKLULARIN AZAMET DEVRİ 199
ed erk en , feodal h âk im iy et a n ’a n e le rin e göre, o n a siyah çetr taşım a sı ve kap ı­
sın d a nöbet çalması h ak ların ı da b a h şe d iy o rd u . Bu sırad a k ard e şle rin d e n
B öribars’ı H e ra t'a , T ö k iş’i B elh’e ve T o g a n -şâ h ’ı d a H e m e d a n ’a m elik yaptı.
M elikşâh B elh’de bu idârî işlerle u ğ ra şırk e n K arahanlı elçisi d e gelip
sulh ta le b in d e b u lu n d u ; fakat T irm iz ’i te slim e tm e k n iy e tin d e değillerdi. Bu
sebeple M elik-şâh bu kale ü z e rin e h ü c û m ed ip H a n ’ın kard eşi Y ağ an -tek in ’i
esir aldı; b u n u n la b e ra b e r k e n d isin e çok itib a rlı b ir m u a m e le y a p tı7. Selçuk
o rd u s u n u n ö n cü leri S e m e rk a n d ’a yaklaşınca, H a n ’ın isteği ü zerin e, 1074
ta rih in d e , b ir m u a h e d e -n â m e im z a la n d ık ta n so n ra Selçuk su lta n ı R ey’e
d ö n d ü . K aynakların k ifâyetsizliğine ve m ü p h e m ifâd elerin e rağ m en , A lp
A rsla n ’ın ö lü m ü dolayısiyle, ö n ce Ayaz, so n ra d a T ö k iş’in sa lta n a t ih tirasiy le
ay ak lan m ak ta o ld u k ları, b irin cisin in ö lü m ü ve İkincisinin de “ahid ve vesi­
kaları tekidi” sû re tiy le m e se le n in k a p a tılm ış b u lu n d u ğ u an laşılıy o r8.

2. Kafkasya Seferi, Anadolu ve Suriye Meseleleri

M elik -şâh ’ın T ü rk is ta n se fe rin d e n s ü r ’atle d ö n ü şü g arp te h â d ise le rin


eh em m iy e t k azan m asiy le alâkalı g ö zü k ü y o r. F ilh akika M elik -şâh ’ın halası ve
E l-b asan ’ın k arısı G ev h er H a tu n K avurt isyan ın ı d este k lem iş ve b u sebeple
de N izâm ü l-m ü lk o n u n b ü tü n serv etin i ve 5 0 .0 0 0 d in a rlık n ak d in i m ü sa ­
d ere e tm işti. B una tev ek k ü l etm e y e n G evher H a tu n K avurt’u n m ağ lûbiyeti
ü ze rin e A zerbaycan is tik a m e tin d e A n a d o lu ’ya (R u m ’a) k açm a k ta olan Yab-
gulu (Yavgıyya) T ü rk m e n le rin e yâni E l-b asan ve d iğer h âk im iy et d âv asın d a
b u lu n a n şe h z â d e le re bağlı bey ve b o y lara y e tişm e k ü zere yola çıkm ıştı. H a ­
tu n la rın siyasî ro lleri dolayısiyle N izâm ü l-m ü lk M elik-şâh’a bu m elike
(p re n se s)n in b ir'g a ile çık arm ası e n d işe sin i b ild irm iş ve, S u lta n ın m u v afak a­
tin i alarak, g ö n d erd iğ i b ir k ıta a sk e r ile, G evher H a tu n ’u yolda b e rta ra f e t­
m iş tir9. B u n u n la b e ra b e r Y avgulu T ü rk m e n le ri’n in m erk ez d en u zak A n a d o ­
lu ’d a ve S uriy e’de to p la n m a la rı ve siyasî te şk ilâ t k u rm ağ a başlam aları d a bir
m esele çık arıy o rd u . G erçek ten A lp A rsla n ta ra fın d an A n ad o lu fetih lerin e
m e m u r ed ilen A rtu k -b eg , K avurt h a re k e ti dolayısiyle, m erk eze çağırılanca,
A n ad o lu T ü rk m e n le ri K u talm ış o ğ u lları e tra fın d a b irleşm ek te; A lp A rslan
ö n ü n d e S uriy e’ye kaçan Y avgulular d a K ınık b o y u n d an A tsız-b eg ’in idâre-

7 Sibt, XIII, 24a.


8 Ahbâr ud-devle, 59-63; Îm âd ud-dîn, 40; İbn ül-Esîr, X, 32; Sıbt, 24a; İbrahim Kafesoğlu,
Melik-şâh devrinde Büyük Selçuklu imparatorluğu, İstanbul 1953, s. 28-29.
9 Sibt, 25a, 30a.
200 SELÇUKLULAR TARİHİ

sinde, 463 (1 0 7 0 )’d e n itib aren , K u d ü s’ü M ısırlılard an fe th ed e rek o rad a bir
T ü rk m e n beyliği k u rm a k ta idiler. Bu T ü rk m e n k itle le rin in b ir kısm ı h en ü z
A zerb ay can 'd a b u lu n u y o rd u . Bu m ü n â s e b e tle M elik-şâh 1075 (468) yılında
bu tarafa h a re k e t e tm iş ve E rrâ n (K a ra b a ğ )a vard ığı zam an B izans elçisi de
ağır hed iy elerle su lta n a gelm işti. Bu, B izans im p a ra to ru n u n , 1074 H azi­
ra n ın d a (466 Şevval), H alîfen in S u lta n n e z d in d e y ap m asın ı isted iğ i sulh
te şe b b ü s ü n ü n m ü s b e t k arşılan m ası, S ü le y m a n -şâh ’ın A n a d o lu ’d a giriştiği
fetihleri ve A ntakya, K onya’d an so n ra n ih â y e t 1075 de İzn ik ’te y erleşm esiyle
n etice len en ilerlem esi ile ilgili id i10.
Y avguluların A n a d o lu ’ya çekilm iş o lm aları M elik -şâh ’ın K afkasya işle­
riyle uğ raşm ay a im k ân b u ld u ğ u n u g ö steriy o r. A lp A rsla n ’ın ve kıral Bag-
r a t’ın ö lü m le rin d e n so n ra kıral G iorgi z a m a n ın d a (107 2 -1 0 8 9 ) ayaklanan
İvâne işgal ettiğ i G ag k alesin i Ş ed d ad îlerd en G ence em îri F a z lû n ’a sa tm ış ve
oğlu L ip arit’i M elik -şâh ’a g ö n d erip te v e c c ü h ü n ü k azan m ıştı. M elik-şâh G ü r­
c is ta n ’ı, K hartlı b ö lg esin i istilâ e ttik te n so n ra, 1076 b aşın d a (468 C em aziye-
levvel) E rrân ve Şirvan eyâletlerin i b ü y ü k k u m a n d a n (Sarhang) S av -tek in ’e
ik tâ e tm iş ve b u ra la rd a su lta n d a n so n ra o n u n adı d a h u tb e le rd e o k u n m u ş ­
tu r. Bu sû re tle “Türkler Errân beldelerinin ovalarında, bütün bölge ve kalelerinde
yerleştiler”11.
K afkasya u m û m î vâlisi olan Sav-tekin, 1085 (478) yılında b ir tak ım h a ­
y ır işleri ve ziy âretler y a p tık ta n so n ra B ağdad’a varm ış; H alîfe ta rafın d an
ağ ırlanm ış, ih sa n la ra nail o lm u ş ve İsfa h a n ’a gidince o ra d a ö lm ü ştü r. Ö lü ­
m ü n d e 2 .0 0 0 .0 0 0 d in a r nak d i, 15.000 elbiseyi, 3 0 .0 0 0 koyunu, 5000 a t ve
1000 deveyi m ira s b ıra k m ıştır. O n u n ö lü m ü ile, 3 yıl önce Ş eddadîler in k ı­
raz b u lm u ş ve E ste râ b â d ’a g ö n d erilm iş olan F azlûn te k ra r G ence’yi ele ge­
ç irm iştir. F ak at M elik-şâh, 1 0 8 7 ’de, e m îr B ozan’ı ü z erin e sevk ed erek G en ­
ce’yi elin d en alm ış ve Y ağı-sıyan oğlu M e h m e d ’e ik tâ etm iş; F azlûn d a 1091
(4 8 4 )'d e B ağdad’da, b ir m escit k ö şesin d e, sefılâne ö lm ü ş tü r12.
M elîk-şâh 1 0 7 8 ’d e k a rd e şi T u tu ş ’u S u riy e’ye (Ş am ’a) ve e m îr P o rsu k ’u
d a A n a d o lu ’ya g ö n d e re re k Kutalmış oğullan ve A tsız tarafın d an k u ru la n Türk­
men Kınık devletlerini ita a te alm ak is te m iştir. Z îra b u yeni beylikler ya bizzat
h a n e d a n âzâsı b u lu n a n la r veya S elçu k ’u n d a m e n su p olduğu K ınık b o y u n ­
d a n gelen b eyler ta ra fın d a n k u ru lu y o rd u . M elîk -şâh A zerbaycan’d a Ber-

10 Sibt, 17a; Ahbâr ud-devle, 63-64; Anonim Selçuk-nâme, s. 16.


11 M üneccim -başı, Târih ül-bâh, N eşr. M inorsky. s. 16, 27; aynı m üellif ve nâşir, Şeddadîler
tarihi, s. 18; B rosset, I, s. 343, 345; Chronique de la Géorgie (trc. Brosset. Zeyl), I, s. 55-56.
12 İbn ül-Esîr, X. 89-100; Sibt, 70b; İm âd ud-din, s. 77-78.
SELÇUKLULARIN A/AMI I 1)1 VRİ 201
d e a ’da o tu ra n T u tu ş ’u, k en d isin e ikıâ e ttiğ i, S u riy e’ye g ö n d erirk e n A nadolu
gazaların d a ş ö h re t k azan an A fşin, S an d u k (S altuk), D ilm aç oğlu M ehm ed,
T u tu oğlu ve T aran k oğlu gibi T ü rk m e n beylerine, A y-tekin ve M usul A rap
em îri Ş eref üd-d ev le M ü slim ’e de o n a iltih a k e tm e le rin i e m re tm iştir. F ilis­
tin ’den so n ra Ş am ’ı da fe th e d e n ve h a ttâ M ısır’ın istilâ sın a g irişen A tsız bu
son te ş e b b ü s ü n d e hayli zayıflam ış ve zây iata u ğ ra m ış idi. Bu tâyin ve kuvvet
k arşısın d a m ü şk ü l b ir d u ru m a d ü şe n A tsız, S u lta n a elçi ve h ed iy eler g ö n d e­
rerek yıllık 3 0 .0 0 0 d in a r vergi ile tâ b iiy e tin i a rz e tm iş ve elde e ttiğ i m e m le ­
ketlerin k e n d isin e b ırak ılm asın ı d ile m iştir. M elik-şâh bu teklifi k ab u l edip
kardeşi T u tu ş ’a H alep ve Şim alî Suriye ile ik tifâ e tm e sin i ve A tsız ’a d o k u n ­
m am asın ı e m re tm iş tir. F ak at M ısır se fe rin d e çok sarsılan A tsız Ş am ’d a M ı­
sırlıların ta a rru z u n a uğray ın ca T u tu ş ’u n y a rd ım ın a b aşv u rd u ve Ş am ’ı da
k en d isin e te slim edip h iz m e tin e g ireceğini b ildirdi. B u n u n ü z e rin e T u tu ş
1078 E y lü lü n d e Ş am ’ı M ısırlıların ta a rru z u n d a n k u rta rıp aldı; fakat A tsız ’ı
da yayın kirişiyle b o ğ d u rd u . Bu sû re tle T u tu ş Ş am ’d a y erleşerek Suriye Sel­
çu k lu ları id âresi b a şla d ı13. A n a d o lu ’ya g ö n d e rilen P o rsu k b u ülkeyi B üyük
S elçuk lu lara b ağ lam ağ a çalıştı; bazı m u v affak iyetler kazandı ve K u talm ış
oğlu M a n sû r’u ö ld ü rd ü ise de S ü ley m an -şâh T ü rkiye S elçuklu d ev le ti’n in
istik lâlin i m u h a fa z a edebildi ve d a h a so n ra d a Ş ark ta fetih lere g irişere k T u ­
tu ş ile sav aşta h ay atın ı k a y b e tti14. K av u rt’u n ö lü m ü n d e n so n ra oğlu S u ltan -
şâh M elik -şâh ’ın elin d e ik en k açırılm ış ve 1 0 7 4 (4 6 7 S afer)de K irm an ta h tın a
çıkarılm ıştı. O n u n ita a tte k u s u ru dolayısiyle M elik-şâh, 1 0 7 9 'd a (472 b aşı),
K irm an m e rk e z in i (B ardasîr) yıkm ak y em in i ile h a re k e te geçti. F ak at S ultan-
şâh niyâzda b u lu n d u ğ u için S u ltan o n u affetm iş ve sadece, y em in in i yerine
g e tirm e k m aksadiyle, şe h rin Firûze b u rc u n u y ık arak İsfah a n ’a d ö n m ü ş tü r 15.
A lp A rsla n ’ın ve a rk a sın d a n H alîfe K aim b i-E m rilla h ’ın ö lü m ü y le F âtım îler-
d en k o rk an M ekke em îri h u tb ey i M ısır Şi’î h alîfesi ad ın a o k u m u ş ik en Sel­
çuk d e v le tin in sa rsın tıy ı geçirm esi ve k u v v etlen m esi ü zerine, 1 0 8 0 (4 7 2 )’de,
h u tb e te k ra r Selçuk su lta n ı ve A b b âsîler n â m ın a ç e v rilm iştir16.

13 İbn ül-'A dîm , II, 55-70; Sibt (Kalânisî), 103-112; XIII, 47b; İbn ul-Azrak, 153b; İbn ul-
Esîr, X. 34-35; 33-39; İbn Şeddâd, Şam 1953, s. 199-201; İm âdeddîn, 71; İbn M üyesser,
25-26; M athieu, 195. A tsız, yukarıda görüldüğü üzere Kınık boyuna ve h ân ed an a m e n ­
sup bulunuyor; bu sebeple de kan akıtılm am ası için yayın kirişi ile boğduruluyordu.
14 Bak. Bölüm VI. bahis 2.
15 Efdaleddîn K irm anî, s. 14-17; İbn ül-Esîr, X, 39; İm âdeddîn, s. 71. İbn ul-Cevzî, VIII,
294, 323. İbn ul-Esîr, X. 34.
16 İbn ul-Cevzî, VIII, 294, 323; İbn ul-Esîr, X, 34.
202 SELÇUKLUI AN TARİHİ

3. Diyarbekir’in ilhakı ve Mervânîlerin İnkırazı

T u tu ş Ş am ’a h âk im o ld u k ta n so n ra M u su l em îri Ş e ref ü d -devle M üslim


(h alasın ın kocası) d a H alep havâlisini e lin e g eçiriyor ve yıllık bir vergi m u ­
kab ilin d e o ra n ın h âk im iy etin i elde e tm e sin i M elik -şâh ta sd ik ed iy o rd u . Tu-
tu ş ’u n A n tak y a ü z e rin e y ü rü m e si M ü slim ile a ra la rın ın açılm asın a ve A rap
em îrin in M ısır h alîfesin d en yard ım iste m e sin e seb ep oldu; b u y ard ım a g ü ­
venip Ş am ’ın z a b tın a girişti. Lâkin u m d u ğ u y ard ım ı alam ıyan M ü slim 1083
M ayısında b o z g u n a uğ rad ı. O n u n Şi‘î H alîfesi ile m ü n â se b e te geçm esi H ar-
rân k adısın ı isy an a sevk e tti ve şeh ri te slim için T ü rk m e n em îri Ç u b u k ’u
d âv et eyledi. B u n u n la b e ra b e r Ç u b u k y e tişm e d e n M üslim H a rrâ n ’ı k u şa ttı
ve aldı; kadı ile b irlik te şe h ir h a lk ın ın m ü h im b ir k ısm ın ı ö ld ü rd ü ve o rad an
M u su l’a d o ğ ru h a re k e t e tt i 17.
M u su l’d a n b aşk a su lta n ın lütfıyle H a le b ’i de alan ve aynı z am a n d a Sel­
çu k lu ların d a d am ad ı olan M ü slim ’in M ısırlılarla m ü n â se b e te g irişm esi M e-
lik -şâh ’ı son d erece kızd ırd ı. B u n u n la b e ra b e r ilk h a re k e t D iy arb ek ir’e karşı
yapıldı. Z ira D iy arb ek ir em îri N iz â m e d d in ’in 1 079’d a ö lü m ü n d e n so n ra
y erine geçen o ğ lu E m îr M a n sû r da, b ab ası gibi, sâd ık b ir em îr değildi. M ü s­
lim ile m ü n â se b e tle ri şü p h e u y an d ırıy o rd u . M ü slü m a n h alkın S elçuklulara
tem ây ü lü dolayısiyle veziri E bû T ah ir A n b â rî’yi azledip y erine h ıristiy a n ta ­
bip Ebu S âlim ’i g etirm esi ve h ıristiy a n la rın im tiyazlı m evkilere çıkarılm ası
D iyarbek ir ü lk e sin d e cid d î h u z u rsu z lu k la ra ve şikâyetlere sebep o lm u ştu .
Evvelce M erv ân îlerin , so n ra da A b b âsîlerin veziri ve m ü h im b ir devlet adam ı
olan F ah r üd-d ev le C e h îr M elik -şâh ’a d u ru m u n eh em m iy e tin i ve D iyarbe­
k ir’in fethi lü z û m u n u izah e tti. Bu seb ep le S u ltan F ah r üd -d ev le’yi D iyar­
b ekir em irliğ in e tây in ed erek , k e n d isin e m u h ta r em irlere m a h sû s o lu p k ap ı­
sın d a nöbet çalma, adını hutbede okutma ve para basma imtiyazlarını d a ta n ıd ı ve
o n u büy ü k b ir o rd u ile D iy arb ek ir’e g ö n d e rd i18.
M elikşâh F a h r ü d -d e v le ’yi D iy arb ek ir’e g ö n d e rirk en M ü slim ’in M ervânî
em îri ile m ü n â s e b e tin i h e sa b a k a ta ra k m ü h im T ü rk beylerini, A rtu k ve Ç u ­
b u k ’u, Bağdad şa h n e si G ev h er A yin ile A rap em îri Seyf ü d -d e v le’yi de, ku v ­
vetleri ile, b u sefere m e m u r e tti. Selçuk o rd u s u D iyarbekir şeh irle rin i k u ­
şa tm a ğ a g id e rk e n M usul ve D iyarbekir e m irle ri de m üdafaaya h azırlanıyor-

17 İbn Kalânisî, 114-116; İbn u l-’Adîm, II. 78. 83; İbn uI-Esîr, X, 43, 44; Sibt (Kalânisî),
118-117; ‘Azimî, 364; Süryanî M ihael, 189.
1X *
İbn ül-Azrak, I55b; A bu’l-Farac, 228; H induşâh Sancar, Tecârib üs-selef, 257; M irhw ând
Düstûr ul-Vuzera, 37; A m edroz, “T he M arvânid dynasty o f M ayyafarqin”,J R A S (1903);
K. Z ettersten , "M ervaniler”, İA ; M ükrim in Halil Yınanç, “D iyarbekir”, İA.
*

SELÇUKLULARIN A/AMI 1 Ot VRİ _________________ 2 0 3

lardı. D u ru m u n teh lik eli o ld u ğ u n u g ören M üslim sav aşm ak tan vazgeçm ek
ve su lta n a sâdık kalm ak isted iğ in i b ild ird i. A slen M usul A rap la rın d an olan
F ahr ü d-devle “kendi eliyle A raplara bir belâ g e lm e sin e ” razı olm ayarak,
çekilm esi şartiyle, M ü slim ’in teklifini k a b û le y a n a ştı. B una kızan A rtu k bey
ve T ü rk m e n le r 19 T e m m u z 1084 gecesi M ü slim ’in o rd u g â h ın a b ask ın y ap a­
rak yağm a ve a sk e rle rin i e sir ettile r. Â m id su rla rı içine g iren M ü slim A rtu k
tarafın d an k u şatıld ı. M ü slim A rtu k ’a b ü y ü k m al m u k a b ilin d e u z ak laşm a sın a
m ü saa d e e tm e sin i te k lif e tti. F a h r ü d -d e v le ’n in y ap m ak iste d iğ in i b a şk a bir
şekilde kabul ed en A rtu k , F ah r ü d -d ev le h e sa b ın a savaşm ayı d a faydasız b u ­
larak o d a o n u n a rk a sın d a n çekildi ve m e su liy e tin F ah r ü d -d e v le’ye a it o ld u ­
ğ u n u a n la tm a k m ak sad iy le de M elik -şâh ’a d o ğ ru h a re k e t e tti. Bu d u ru m d a n
h a b e rd a r olan S u ltan , M ü slim ’e karşı M u su l ve H alep A ta b eg le rin in ceddi
olan K asım ü d -d ev le A k -su n g u r’u sefere g ö n d e rirk en A rtu k bey’e de ona
iltih ak e m rin i verdi. R a h b e ’de b u lu n a n M ü slim ’in te k ra r M ısırlıların y ard ı­
m ın a b aşv u rm ası S u lta n ’ı b ü s b ü tü n h id d e tle n d ird i ve bu d u ru m u n e h e m ­
m iyeti dolayısiyle b izzat o rd u siy le h a re k e te g e ç ti19. S elçuklu k u vvetleri M u ­
su l’u aldığı sırad a S u ltan d a şe h re g elm iş b u lu n u y o rd u . Lâkin bu sırad a
T ö k iş’in H o ra sa n ’d a te k ra r isyan e tm e si h ab eri ü ze rin e d ö n m e k z o ru n d a
kalan M elik-şâh, M ü slim ’in h u z û ra gelip yer ö p m esi ve a f dilem esi n e tic e ­
sinde, H alep d e dâh il, eski m e m le k e tle rin i te k ra r b ir tevkî’ ile S u lta n d a n aldı
ve kard eşi T u tu ş ’a da m e k tu p y azan M elik -şâh o n a d o k u n m a m a sın ı bildirdi.
Böylece Selçuk su lta n ı 1085 İkinci K ân u n b a şla rın d a M u su l’d an ayrılıp İsfa­
h a n ’a cfoğru h a re k e t e tti20.
A rtu k -b e y ’in ay rılışın d an so n ra F a h r ü d -d ev le Selçuk beyleri ile b irlik te
 m id ve M eyyâfârikîn’i k u şa ttıla r. M ervânî em îri kendi k u m a n d a n ve a sk e r­
lerin e m ü d afaa e m rin i verip M elik -şâh ’a g itti ve m em le k etin i k u rta rm a ğ a
çalıştı. S u ltan , Â m id ve M eyyâfârikîn’i a ilesin d e bırak m ak şartiyle, d iğ e r Di-
yarb ek ir şe h irle rin in te slim in i bild ird i. Lâkin d u ru m u kavrayam ıyan ve H ı­
ristiyan veziri E bu S âlim ’in o n sen e d a h a m u h â saray a dayanabileceği h a ­
b erin e ald an an M a n sû r b u n a razı o lm adı. H albuki tam bu sırada idi, ki Di-
y arb ek ir h alk ı M elik -şâh le h in d e te z â h ü ra ta g irişerek ve H ıristiy an la rın ev­
le rin e h ü c u m ed e re k o n la rd a n ve E bu S âlim ’d e n in tik a m alm ağa başladılar.
Bu sû re tle  m id 1085 Eylül b a şın d a S elçu k lu lara teslim o ld u ve D iyarbe-

19 İbn ul-'A dîm . II, 84-85.


20 İbn ül-Esîr, X, 45-46; aynı müellif, Tarih al-Atabekiyye, R.H.Cr. s. 113; İm âdeddîn, 75-
77; Sibt, 56a, 59b; İbn Kalânisî, 117; ‘Azîmî, 365; İbn Vâsıl, Mufarric ul-Kürâb, Kahire
1953, I, 12-14; İbn ül-Verdî, I, 381-382; M ükrim in Halil Yınanç, 138-142; Kafesoğlu,
"M elik-şâh", İA, 668; Ali Sevim, Belleten, CI (1962), s. 129-136.
2 0 4 ____________________________________________________________ SELÇUKLULAR T

k ir’de F ahr üd-d ev le idâresi başladı. E m îr Y ak u t’u n id â re sin d e b u lu n a n H ısn


Ziyâd (H arp u t) Ç u b u k beye verildi ve b u ra d a b ir m ü d d e t h ü k ü m sü re n Ç u ­
b u k O ğulları Beyliği k u ru ld u . H a p iste n çık arılan E bu T âh ir y erine E bu Sâlim
h ap se atıldı. M elik -şâh M ervânî e m îrin e Ira k ’ta b ir ik tâ verdiği gibi A h la t ve
H a ta h ’d a b ir m ü d d e t M ervânî e m irle ri e lin d e kaldı. T u tu ş ’u n h iz m e tin e
geçen A rtu k b ir a ra D iy arb ek ir’i ele g eçirm ek iste d i ise de b u n d a m uvaffak
o lam ad ı21.

4. M elik-şâh’m Horasan ve Antakya Seferleri

H o rasan m eliki T ökiş, S u lta n ’ın M u su l seferi esn asın d a , te k ra r ayaklan­


m a fırsatı b u la ra k M erv ve S erahs şeh irle rin i işgal e tti. N işâ p û r’u k u şa ttığ ı
sırad a N izâm ü l-m ü lk ’ü n o rd u ile g e lm e k te o ld u ğ u n u b e lirte n sa h te bir
m e k tu p ta k tiğ i ile N iş â p û r’d an u z a k la ştırıld ı ve Rey ü ze rin e y ü rü m e k k a ra ­
rın ı g erçek leştirem ed i. Kışı İsfa h a n ’d a geçiren M elik-şâh 1086 b a h a rın d a
T ökiş ü z e rin e h a re k e t e tti22. K aynakların p e k m ü p h e m o larak b a h se ttik le ri
bu isyanın eh e m m iy e ti S u ltan ve v ezirin in y o ld a M e şh e d ’e uğrayıp d u a e t­
m eleri ile m ey d an a ç ık m ak tad ır. F ilh ak ik a N izâm ü l-m ü lk ’ü n M elik -şâh ’a,
k ard eşin e k arşı zafer k a z an m ak için d u a eylediğini ifâdesine m u k ab il S ultan:
“Hayır, müslümarılar için daha hayırlı ise, onu, değilse beni muzaffer kıl diye dua
ettim ” cevabını v erm ek le isyanın e h e m m iy e ti h a k k ın d a bir fikir e d in m iş o lu ­
y o ru z23.
M elik-şâh, Bozan, P o rsu k ve K um aç gibi m ü h im k u m a n d a n la rın b u ­
lu n d u ğ u o rd u s u ile T ö k iş’i sığındığı V enec k a le sin d e k u şa tıp te slim aldı.
S u ltan d a im a isyan e tm e k ve ta h tı ele g eçirm ek isteyen bu kard eşin i, artık
gö zlerin e m il ç e k tirm e k ve h ap se a tm a k sû retiy le, 1085 (478) yılın d a siyâset
hârici kıldı24. Bu, T ö k iş’in ü ç ü n c ü ay ak lan m a te şe b b ü sü idi. M elik-şâh evvel­
ce, 1081’de, İsfa h a n ’d a n R ey’e gidince ask eri te ftiş e tm iş ve T ü rk kıyâfetinde
ord u y a g iren 7 0 0 0 E rm en i'y i çık a rtm ıştı. N izâm ü l-m ü lk b u n a ta ra fta r değil­
di ve işsiz k alan b u gayrı m e m n u n la rın b ir h u z u rs u z lu k âm ili olacağını söy­
lüyordu. N ite k im b u n la r T ö k iş’in o rd u s u n a g irerek o n u n ikinci ay ak lan ­
m a sın a y ard ım etm işle rd i. O zam an d a M erv ve T irm iz şeh irlerin i işgal eden

21 İbn ül-Azrak, 156a-158a; İbn ul-Esîr, X, 49; Sibt, 59b; İbn ül-'A dîm , II, 84-86; İbn ül-
Verdî, I, 383; Aybeg al-Safadî, al-Vâfı, neşr. R itter, I, 122.
22 İbn ül-Esîr, X, 48.
23 İbn ül-Cevzî, IX, 71. İbn ül-Esîr, X, 73; İbn Hallikan, II, 103; Ahbâr üd-devle, 74.
“4 İm âdeddîn, s. 71; İbn ül-Esîr, X, 47; İbn ül-Cevzî, IX, 4; Ahbâr üd-devle, s. 84; Târih-i
Güzide, s. 444; Anonim Selçuk-nâme, s. 18.
SELÇUKl ULARIN AZAMİ I DE VRİ 2 0 5

T ökiş yine b o z u lm u ş ve te k ra r S u ltan ın affiyle y erin d e b ıra k ılm ıştı25. H erat


m eliki T o g an -şâh da zam an ı b ildirilm iyen b ir ta rih te isyan e tm iş ve M elik-
şâh bu k ard eşin i de İsfahan k alesin d e h ap se a tm ış tı26.
Ş ark ta bu isyan b a stırılırk e n G a rp te d e Suriye h âd ise leri e h e m m iy e t k a­
zanm ış; T ü rk iy e S elçuklu su lta n ı S ü ley m an -şâh Ç u k u ro v a bölgesi ve şe h irle ­
rini fe th e ttik te n so n ra A n ta k y a ’yı d a alm ış ve H alep m u h â sa ra sın a g irişm iş­
ti. Ö nce Ş eref ü d -d ev le M ü slim ile, b u ra d a h âk im iy et dâvâsiyle, savaşa tu tu ­
şan S üleym an, o n u m ağ lû p ve b e rta ra f e ttik te n so n ra M elik -şâh ’ın diğer
kard eşi T u tu ş ile de m u h a re b e y ap arak h ay atın ı kayıp eylem işti. H alep em îri
şeh ri T u tu ş ’a ve S ü ley m an ’a değil, b izzat S u ltan a teslim edeceğini b ild iri­
yordu . Bu seb ep le M elik-şâh Birinci T e şrin 1 0 86’d a P o rsuk, B ozan ve A k-
su n g u r ile b irlik te M u s u l’a ve o ra d a n H a le b ’e d o ğ ru h a re k e t e tti. Y olda Bo-
z a n ’ı F ila re to s’u n oğlu B arsu m a id â re sin d e k alan U rfa’n ın fe th in e m e m u r
etti. B ozan h e n ü z T ü rk le rin eline g eçm eyen ve k argaşa içinde b u lu n a n bu
şeh ri 1087’de f e th e tti27.
M elikşâh 4 Birinci K ânun 1 086(23 Ş aban 4 7 9 )’d a H a leb ’e vardı. O rad an
A n ta k y a ’ya g id erek b u şe h ri S ü ley m an ’ın veziri H aşan b in T â h ir’d en te slim
aldı. O rad an d a Suveydiye’ye v aran S u ltan , m ü slü m a n ve h ıristiy an kay n ak ­
ların b irleşik o larak b e lirttik le rin e göre, A k d e n iz ’i g u ru rla te m â şâ etti; iki
re k â t n am az kıldı ve d ev letin h u d u d la rın ı b a b a sın d a n d a h a ilerilere g ö tü r­
d ü ğ ü için A lla h ’a ş ü k re tti. A tiyle d e n iz in d alg aların a g irerek kılıcını suya
çarptı ve şü k ü rle rin i tek rarlad ı. D en izd en g ö tü rd ü ğ ü k u m ları b a b asın ın tü r ­
b e sin e se rp e rk e n de: “Ey babam, sana müjdeler olsun! küçük yaşta bıraktığın
oğlun devletinin hudutlarını karaların nihayetine kadar götürdü’’ h ita b iy le A lp
A rsla n ’ın r û h u n u şâd ve g u rû ru n u ifâde ed iy o rd u. H aleb’i A k -su n g u r’a, A n ­
tak y a’yı Y ağı-sıyan’a, U rfa'yı B ozan’a ve M u su l havâlisini de Ç ö k e rm iş’e ik tâ
e tti. U rfa’n ın fe th in d e n so n ra B ozan’ı ö n ce G en ce’ye g ö n d erip b u ra sın ı eski
sahibi F a z lû n ’u n işg alin d en k u rta rd ı; o ra d a n d a İzn ik ’te S elçuklu S u ltan ı
S üleym an n â m ın a h ü k ü m sü re n E b u ’l-K asım ’a ve B izans’a karşı gö n d erd i.
M elik-şâh seferin i ik m al ed ince H alîfe’ye b u fetih lerin i b ild iriy o r ve bu se­
beple B ağdad’a g elişin in g ecik m esin d en dolayı ö z ü r beyan ed iy o rd u . S u ltan

25 İbn ul-Esîr, X, 40; İm âdeddin. s, 71.


26 M u’in üd-din İsfızârî, Ravzat ul-Cannât, T ahran 1959, s. 388.
27 J. Laurent, "D es G recs aux C roises”, Byzantion, I, s. 395-403.
2 0 6 ______________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

bu seferi e sn a sın d a geçtiği b ü tü n ş e h irle rd e tica rî faaliyetleri zo rla ştıran


g ü m rü k ve tic â re t vergilerini k ald ırıy o rd u 28.

5. M elik-şâh’ın Taç Giymesi ve Halîfenin Düğünü

S u lta n M elik-şâh 1087 M a rtın d a S u riy e’d e n B ağdad’a d o ğ ru yola çıktı.


H alifelik m e rk e z in e g irerk en o n u n y ü k se k e rk ân ı ve kalabalık b ir h alk ta ra ­
fından, davul ve b o ru sesleri içinde k arşılan d ı; D a rü l-m e m le k e ’ye in erek
teb rik le ri k ab u l etti; h alk ın ziy âretin e de m ü sa a d e edildi. N izâm ü l-m ülk,
a sk e rle rin şe h re ve evlere g irm em esi için, k u ru la n o rd u g â h ta o ta ğ ın d a kaldı.
S ultan, v ezir ve erk ân ı İmâm-ı Â zam tü rb e s in i ziyâretle o n u n la b irlik te ya­
n ın d a b ir m e d re se in şa ed erek Hanefîlere ta h sis e tti. H azreti Ali, H azreti
H üseyin ve M û sa bin C âfer’in tü rb e le rin i ziy âret edip h alk a p a ra d ağ ıttı.
F ırat n e h rin d e n N e c e fe b ü y ü k b ir k an alın açılm asını b a şlattı. Bu ziyâretleri
sırasın d a A levîlerin n akîbi Seyf üd-d ev le M elik -şâh ’a ve m a iy etin e b ü y ü k bir
ziyâfet verdi, ki d ev rin İk tisad î ve İçtim aî ta rih i b a k ım ın d a n kayda şâyândır.
F ilhakik a b u ziy âfette 1000 koç, 100 b ü y ü k b aş hayvan kesildiği ve 2 0 .0 0 0
men şek er h arcan d ığ ı g ö z ö n ü n e g etirilirse, d ev rin d eb d eb esi ve z en g in lerin
serveti h a k k ın d a b ir fikir ed inilir. Y em ekler 5 00 g ü m ü ş k a p ta h az ırla n m ış ve
ziyâfet ip ek çad ırlard a v e rilm iştir. Seyf ü d -d ev le y em e k ten so n ra m isâ-
firlerin e 2 0 .0 0 0 d in a r p ara, g ü m ü ş k ap ları ve o tağları hediye ed e rk e n Sul-
ta n ’ın ö n ü n d e y erleri ö p ü y o rd u . Bu g e z in tile r sıra sın d a M elik-şâh, âd eti ol­
d u ğ u ü zere d e avlanıyor, to p ve çevgân o y n u y o rd u .
Bu ziy âret ve eğlen celerd en so n ra B ağdad’a d ö n e n S u ltan , H alîfe M uk-
te d i’nin g ö n d erd iğ i a t ile H alîfe’n in saray ın a g itti. N izâm ü l-m ü lk em irleri
H alîfe’ye ta k d im ediyor, o n la ra Farsça; “Bu Emîr ül-Mümin’dir”, H alîfe’ye de
A rapça: “Bu k u lu n u z , vilâyeti ve ask erleri ile b irlik te filân oğlu filâ n d ır”
diyor; b a şta S u lta n ın dayısı A y-tekin o lm ak ü z ere b ü tü n e m irle r tak d im
ed ilirk en y er ö p ü y o rlard ı. Bu ta k d im d e n so n ra M elik -şâh ’ın taç lan m a m erâ-
sim i b aşlıy o rd u . H alîfe su lta n a taç giydiriyor, kılıç k u şa tıy o r ve bu k u şattığ ı
iki kılıç ile zafer k azan m ası için d u a ed iy o rd u . Bu esn a d a Bağdad veziri A bu
Ş ucâ’ S u lta n a H alîfe’n in elini ö p m e sin i b ild iriy o rd u . H alîfe b u n a m ü sa a d e
etm ey in ce S u lta n sâdece y ü z ü ğ ü n ü ö p tü . B u n d an so n ra halîfe üç san cak ve
üç at h ediye e tti. Bu ta rih î taç giym e ve kılıç k u şa n m a m erâsim i b ittik te n

~8 Urfalı M athieu, 1056-198; İbn Kalânisî, 118-119; ‘Azimî, 366; İbn ul-Cevzî, IX. 28-29;
İbn ül-Esîr, 51; İbn ul-’A dîm , II, 100-103; A bu’l-Farac, 231; Râvendî, 129; R eşîd ud-
dîn, 46; İm âd ud-dîn, 70; İbn Şeddâd, 48b, 57b.
SELÇUKLULARIN A/AMI I Di VRİ 2 0 7

so n ra S u ltan büy ü k bir d c b d c d c içinde ve bay raklarla yolcu edildi ve g ü m ü ş


paralar saçıldı. H alîfe S u ltan a bir altın ta h t, S u lta n d a H alîfe’ye iki sandık
çok kıym etli h ed iy eler g ö n d erd i ve böylece 26 N isan 1087(18 M u h arrem
4 8 0 )d e b u b ü y ü k m erâsim so n a ö rd i29.
M elik -şâh ’ın B ağdâd’a gelişinin b ir seb eb i d e bu ta çla n m a m erâsim i ile
b irlik te kızı M eh m elek H a tu n ’u n halîfe ile ev len m esi ve d ü ğ ü n ü n ü de yap­
m ası idi. D evrin İçtim aî h ayatı ve d eb d e b e si b a k ım ın d an bu d ü ğ ü n h a k k ın d a
to plu b ir bilgi v erm ek faydalıdır. H alîfe, d a h a 4 7 4 (1081) yılında, veziri F ahr
ud-devle C e h îr’i S u ltan ın kızını iste m e k için 2 0 .0 0 0 d in arlık hediye ile, İsfa­
h a n ’a g ö n d e rm işti. O sırad a s u lta n ın D âv u d ism in d e k ü ç ü k b ir oğlu öld ü ğ ü
ve k en d isi b ü y ü k b ir m â te m içinde b u lu n d u ğ u için, taleb i y ap abilm ek
m aksadiyle, v ezir b ir ay b ek lem ek z o ru n d a k alm ıştı. O ğ lu n u g ü n lerce d ef­
netm ey en , y em ek yem ey en S u lta n ’ın b u m â te m i h erk ese in tik al e tm iştir, ki
eski T ü rk m â te m (yuğ) a n ’a n e sin in dev am ı b a k ım ın d a n d ik k a te şâyândır.
G erçek ten bu a n ’aneye göre T ü rk ve T ü rk m e n le r sarayda (Dar ül-Memleke)
to p lan m ışlar; atlarının kuyruklarını kesmişler; eğerlerini tersine çevirmişler; siyah­
lar giymişler ve kadınlar da saçlarını yolmuşlardı. Ş ehir bir h a fta çarşıları k ap a­
m ak sû retiy le m â te m e k a tılm ıştı. H alîfe d e B ağdad’d a üç gün tâziye m e râ ­
sim i y a p tıra ra k m â te m e iştira k e tm işti. M elik-şâh ked erin i u n u tm a k için ava
çıktı ve fery ad ların a devam e tti30.
Bu m â te m m e râ sim i gibi ev len m e ve d ü ğ ü n de T ü rk te â m ü l ve â d e tle ­
rin in devam ı b a k ım ın d a n m ü h im d ir. M âtem g eçtik ten so n ra H alîfe’n in vezi­
ri evlen m e taleb in i N izâm ü l-m ü lk ’e açtı. S elçuklu v ezirin in tav siyesine göre
M elik -şâh ’a d eğil T e rk e n H a tu n ’a g itm e k g erekiyordu. Bu sebeple iki vezir,
m eseleyi g ö rü şm e k ü zere, T erk en H a tu n ’a g ittiler. H a tu n kızın a T ü rk ista n
h an la rı ve G azne s u lta n la rın ın d a tâlip o ld u ğ u n u , o n la rın te k lif ettik le ri
4 0 0 .0 0 0 d in a r m ihr’in v erilm esi h a lin d e H alîfe’yi te rcih edeceğini bildiriyor;
T ü rk ista n h â k a n la rın ın kızı ve S elçuklu C ih an p â d işâ h ın ın zevcesi, n ih ây et
y ü k sek o to rite s in e göre h a re k e t ed iy o rd u . Sâbık H alîfe’n in zevcesi ve M elik-
şâ h ’ın h alası A rsla n H a tu n ’u n H alîfe ile böyle b ir p azarlığ ın doğru
olam ıyacağını tavsiyesi ü z e rin e “Türklerin evlenmede âdeti olduğu üzere 50.000
dinar süt hakkı (hakk el-rizâ’) ve 100.000 dinar m ihr” verilmek şartiy le k arara
varıldı. B u n d an b a şk a T erk en H a tu n , H alîfe’n in , evlenince d e T ü rk â d e tin e
göre, g elin in a n asın a, b ü y ü k an asın a, h a la sın a ve b ü tü n ailesi b ü y ü k le rin e
çıkm asın ı, d ü ğ ü n d e S em erk an d , H o rasan , G azne h a tu n la rı ve ileri g e len le ri­

29 İbn ul-Cevzî, IX, 29, 30, 35-36; İbn ül-Esîr, X, 5-54; İm âdeddîn, 80; Siyâset-nâme zeyli, s.
26. •
2 0 8 SELÇUKl Ul AR TARİHİ

nin h a zır b u lu n m a sın ı şa rt k o şu y o r ve böylece H alîfe M u k te d i’ye T ü rk u sû l­


lerini kab u l e ttiriy o rd u . H a tu n ile yap ılan bu a n la şm a M elik şâ h ’a b ildiril­
d ik te n so n ra v ezir F ah r üd-d ev le m ü jd e h a b e rin i B ağdâd’a g ö tü rd ü 31.
İşte altı yıl önce İsfa h a n ’d a v erilen k a ra ra göre, şim di 3 M ayıs 1087 g ü ­
n ü , B ağdad’d a d ü ğ ü n başlıy o rd u . S u lta n o rd u siy le B ağdad’a g id erk en gelin
de b ü y ü k b ir kerv an kafilesi ve çalgılarla o ray a varıyordu. M eh m elek ve h a ­
tu n la r m ü c e v h e ra tla murassa’ m a h fe le r için d e sey ah at ediyor; G evher  yin ve
P o rsu k ile b irlik te o tu z e m îr k erv a n ın ö n ü n d e gidiyordu. G elinin cihazı 130
deveye y ü k lü idi; o n iki san d ık için d e b u lu n a n h âzin esi, atlas, d îb â ve ipekli
elbiseleri de 74 k a tır taşıy o rd u . G elin in 2 0 0 câriyesi de b u k erv an a dahil idi.
Bu b ü y ü k d ü ğ ü n k ervanı B ağdad’a g ire rk e n şe h ir g ö rü lm em iş b ir şekilde
sü slen m iş; b ü tü n d ü k k â n la r m e ş ’alelerin i yakm ış; Bağdad m a h şe r gibi d ü ğ ü ­
ne k a tılm ıştı. H alîfe akşam leyin v ezirin i 3 0 0 a tlı ile b irlik te gö n d erd i. Sul­
ta n ın em irle ri ile b irlik te gelin m e ş ’aleler a ra sın d a ve m ü zik sesleri içinde
H alîfe’n in saray ın a g ö tü rü ld ü . S elçuklu su lta n ı “h ü k ü m d a rla rın âd eti old u ğ u
ü z e re ” g erd ek g ecesin d en itib a re n üç g ü n ava çıktı. D ü ğ ü n d e n so n ra H alî­
fe’n in M elik -şâh ’m beyleri ve ask e rle rin e verdiği ziyâfet de dev rin h ü k ü m ­
d a rların a ve z a m a n ın h a şm e tin e u y g u n idi. Z iy âfette sa rf ed ilen sadece şeker
m ik d a rım n 4 0 .0 0 0 men (b atm an ) o lm ası o n u n aza m etin i g ö sterm eğ e kâfidir.
H alîfe b ü tü n em irle re ve h a tu n la ra d a h il’a tle r ve h ed iyeler d a ğ ıttı32.

6. M elik-şâh’ın Türkistan Seferi ve M illî Türenin Kudreti

M elik-şâh B ağdad’d a ta ç la n m a m e râ sim i, d ü ğ ü n , tü rb e le ri ziyâret, im âr


faaliyetleri ve bazı id â rî işlerle u ğ ra ştık ta n so n ra 23 M ayıs 1087 d e İsfa h a n ’a
h a re k e t e tti. T ü rk is ta n ’d a cereyan e d en h â d ise le r o n u n seferine seb ep oldu.
G erçek ten T e rk e n H a tu n ’u n yeğeni o lan K arahanlı h ü k ü m d a rı H ızır H a n ’ın
ö lü m ü n d e n so n ra y erin e geçen oğlu A h m e d H an genç ve te crü b esiz idi.
D evrin âlim leri ve zen g in leri ile H ızır H an a ra sın d a başlayan m ü câd ele şim di
d ah a çe tin b ir safhaya g irm işti. S e m e rk a n d ’d a o tu ru p H a zreti A li’n in to r u n ­
la rın d a n sayılan M u h a m m e d e l-M ü rte z â Keş şeh ri civarında 40 köye sahip

31 İbn ul-Cevzî, IX, s. 2; İbn ül-Esîr, X, s. 41; İm âd üd-dîn, s. 72-73. T ü rkm enlerin evle­
nirken terbiye hakkı olarak kızın babasına verilen ata "Başlık", anasına verilen elbiseye
“Sütlük”, kardeşlerine verdiklerine de “Ağırlık” den ir ve evlenecekler adına türkçe “gelin
benüm, güvey-gü senün” d en ir ve isim leri söylenm eden nikâh akdedilir(Pîr M uham m ed
bin Y usuf el-Ankaravî, Zubdet ül-Fetâvâ, V eliyyeddin Ef, No.: 1451 (XVI. asır), 166a,
222b). T ürkm en âdetine göre evlenm e talebinde dâm adın tarafı h ü rm et için ayakta d u ­
rurlar; bu sebeple M elik-şâh da H alîfeden kız isterk en b ü tü n em irlere saraya yaya g it­
m elerini em retti. {Siyâset-nâme zeyli, Schefer nşr. s. 29).
32 İbn ul-Cevzî, IX, 36-37; İbn ül-Esîr, X, 55; İm âd ud-dîn, 72, 77, 80; Mirhvvând, IV, 85;
İbn H allikân II, 163; Kafesoğlu, 64.
SELÇUKLULARIN AZAMET DEVRİ 2 0 9

b u lu n u y o r ve tü rlü b eld elerin im am ların a yılda 10.000 d in a r z ek â t verecek


kadar büyük b ir irâd eld e ed iy o rd u . Ş eh rin kadısı H ızır H a n ’a o n a ait bir
b ahçenin az a m e tin i an latıyor; b ü tü n T ü rk is ta n ’da, H an dahil o lm ak üzere,
o n u n eşin e rastlanam ayacağını söylüyor ve z e n g in le rin m a lla rın ın m ü sa d e re
ed ilm esin e cevaz v e riy o rd u 33. H ızır H a n ’ın oğlu A h m e d H an d a babası gibi
zen g in lerin serv etlerin i m ü sa d e re y e d ev am e tti. Bu d u ru m d a b ü y ü k z en g in ­
ler H a n ’ın aley h in d e h a re k e te geçtiler. Bu ze n g in lerd en biri olan Şafiî fakîhı
Ebu T â h ir b in ‘A lik ’i h ac ve tic â re t b ah â n e siy le M elik -şâh ’a g ö n d e rd ile r ve
o n u T ü rk ista n seferin e teşv ik e ttile r. Z e n g in le rin çıkardığı m e m n û n iy e t-
sizlik dolayısiyle M elik-şâh b ü y ü k b ir o rd u ile T ü rk is ta n ’a h a re k e t e tti. Bu-
h â râ ’yı an cak b ir hayli ta h rib a t ile alan S u ltan , o ra d an S e m e rk a n t’a varıp
1088 T e m m u z u n d a (481 C em âziyelevvel) A h m e d H a n ’ı m u h â sa ra e tti. Şid­
detli b ir sa v a şta n so n ra kaleye giren S elçuklu o rd u su A h m ed H a n ’ı sığındığı
bir evde yakalayıp İsfa h a n ’a gö n d erd i.
M elik-şâh S e m e rk a n t’ın ilh a k ın d a n so n ra K âşgar’a d o ğ ru ilerledi. Ö z-
k e n t’e vardığı z am an K arahanlı h ü k ü m d a rı S u lta n ın h u z û ru n a g elerek ita a ­
tini, h u tb e ve sik k ed e a d ın ın zik rin i a rzed in ce M elik-şâh H o ra sa n ’a d ö n d ü .
İsfah a n ’d a n T ü rk is ta n ’a h a re k e t e d e rk e n N izâm ü l-m ü lk “yıllık haracı ödemek
için gelen Rum elçisini” d e K âşgar’a k ad ar g ö tü rm ü ş ve b u n u n la S elçuklu dev­
letin in h a şm e ti ve sa tv e tin in böylece ta rih e geçm esini iste m iştir. Selçuklu
veziri aynı m a k sa t ile C e y h u n ’d a n geçen o rd u n u n gem icilere ödeyeceği
11.000 d in a rlık ü c re tin i de A n tak y a v erg ilerin e havâle e tm iş ve b u n u n da
ta rih e in tik a lin i d ü ş ü n m ü ş tü r 34. K aynakların verdiği 481 (1088) ve 482 ta ­
rih le rin d e n b irin c isin in d o ğ ru o ld u ğ u a n la şılm ıştır35.
M elik-şâh T ü rk ista n h a n la rın ı ita a te alıp İsfa h an ’a d ö n d ü k te n so n ra Se-
m e rk a n d h av âlisin d e b u lu n a n Ç igil ve Y ağm a kabileleri isyan e tm işlerd i, ki
göçebe T ü rk h u k u k ve te â m ü lle ri b a k ım ın d a n b u m ü h im b ir h â d ised ir. Fil­
h ak ik a K arah an lılar d e v le tin d e K arlu k lard an so n ra b ü y ü k b ir k itle teşkil
ed en Çigil ve Y ağm a kabileleri isyan ed in ce M elik -şâh ’ın S em e rk a n d vâlisi
(naibi) H â riz m ’e k açm ıştır. Bu isy an ın seb eb i h a k k ın d a N izâm ü l-m ü lk m a ­
lû m a t v e rirk e n T ü rk örfleri ve İçtim aî h a y a tın a d air de m ü h im m eselelere
te m a s eder: “S e m e rk a n d ve Ö z k e n t’e g ittiğ im iz zam an gidiş ve d ö n ü şü m ü z e

33 İbn ul-Cevzî, IX, 41.


34 Azimî, 367; İbn Kalânisî, İbn ül-Esîr, X, 58-59; N arşahî, 28; İm âdeddîn, 55; Ahbâr üd-
devle, 65-66; Râvendî, 128-130; Reşîdeddîn; 4 5 ; İbn ülCevzî, IX, 66; M îr H aydar Râzi,
Mecmâ’üt-tevârih (Schefer, Tarih-i Buhara’da) s. 236. Mîr Haydar Râzi'n in 1028 (1619) yı­
lında te ’lif ettiği bu eserinde ilk defa K arahanlılar tarihi toplanm ış; Schefer’den sonra
Saîd N efisi tarafından Beyhaki zeyli'nde (III, s. 1162 - 69) daha sağlam basılm ıştır.
35 Bak. A hm ed A teş, Tercüman ül-Belâğa, İstanbul 1949, s. 32.
210 SELÇUKLU! AK I AKİMİ

kad ar Ç igiller ve M â v erâü n n eh r halkı S u ltan için ‘bize sofrasında bir lokma
yemek vermedi’ d e d ik o d u su n u ağ ızların d an b ırak m ad ılar. S u ltan ım ız C ihan
ailesin in b a b a sıd ır ve d ev rin h ü k ü m d a rla rı o n a inkiyâd e tm iştir. Bu sebeple
o n u n babalık şefkati, cö m ertliğ i ve so fra sın ın genişliği de o n is b e tte o lm a ­
lıd ır” tavsiy esin i y a p tık ta n so n ra S u lta n T u ğ ru l-b e g ’in h e r sab ah sofrasını
açık b u lu n d u rd u ğ u n u , u m û m a ziyâfet v erd iğ in i, ava g ittiği z am an d a öyle
yem ek ler h a z ırla tırd ı, ki e m irle r ve h a lk ın h ay rân kaldığını ve T ü rk ista n
h a n la rın ın d a teb aaları için d aim a m u tfa k ta y em ek h azırlad ığ ın ı ilâve e d e r36.
Eski Türk devlet telâkkileri ve âmme müesseselerinin Selçuklular zamanında da kud­
retini henüz muhafaza etmesi ve b u h u s u s ta M elik -şâh ’ın d ik k ati çekilm esi çok
m ü h im d ir. Filhakika, y u k arıd a, A lp A rs la n ’ın em irlere, ask e rlere ve halka
verdiği u m û m î ziy âfetlerd en b a h se tm iştik . S u lta n M eh m ed T ap a r d a h a s ta ­
landığı zam an, ö lü m ü n d e n önce, 1118 yılı k u rb a n b ayram ında, b ü y ü k bir
ziyâfet verm iş; oğlu M a h m u d ’u v eliah d yaptığı bu ziyâfet (toy) de, Oğuz
an’anesine göre, so frasın ı ve sarayını y a ğ m a la tm ış (fa nahabahu’n-nâs) ve bu
su re tle m e râ sim i ik m al e tm iş tir37. K arah an lılar için de “T ü rk is ta n ’d a âd et
old u ğ u ü z e re P â d işâ h la r h u z û ru n d a a ltın ve g ü m ü ş d a ğ ıtm a la rı” ve H ızır
H a n ’a d a ir b ir h ikâye b u n u n la ilg ilid ir38. G ö k -tü rk k ağ an ların ın “Türk milleti
için gece uyumadım, gündüz oturmadım... milleti diriltip yükselttim; çıplak halkı
giydirdim; yoksul halkı zengin ettim; nüfusu az milleti çoğalttım’’39 ifâdeleriyle
m ey d an a çıkan b ab alık vazifeleri (Velâyet-i pederâne) T ü rk dev let telâ k k isin in
esasın ı teşk il ediyor. H an veya S u lta n b u vazifeyi ih m al ettiğ i za m a n halkın
şikâyeti ve isyanı b aşlar. Dede-Korkut k ita b ın ın 12’inci hikâyesi, bu h u k u k î
te â m ü le göre, H a n la rın O ğuz b ey lerin e to y ve şö len d en ilen u m û m î ziyâfet-
ler v erm esi ve b u ziy âfetlerd e H an saray ın ın yağm a ed ilm esi (ETân-ı yağma)
usû l idi. Bu h u k u k a riây et etm e y e n ve boy beyleri arasın d ak i k ad îm sırayı
bozan h ü k ü m d a rla ra karşı isyan m e şrû iy e t k a z a n ırd ı40. T ü rk ö rf ve â d e tlerin i
iyi bilen ve d ev letin b ü n y e sin d e k i e h e m m iy e tle rin i kavrayan N izâm ü l-m ü lk
S u ltan ın h a fta d a b ir veya iki u m û m î ziyâfet v erm esin i, gelm esi g erek e n lerin
g ü n ü n ü bilm elerin i, k im se n in ih m al ed ilm e m e sin i, h ü k ü m d a rla r d ü n y a n ın
sahibi ve in sa n la r d a o n u n ailesi efradı o ld u ğ u n d a n ziyâfete asla kendi sü ra-

36 Siyaset-nâme, s. 115.
7 İbn ül-Esîr, X, 184; İm âdeddîn, 117.
38 N izam î-i A rûzî Sem erkandî, Çahar-makale, nşr. M. Kazvinî, Leiden 1910, s. 47.
ıq
W. T hom sen, “M oğolistan’daki T ürkçe kitâbeler”, TM, III, s. 102.
40 Bak. A bdülkadir İnan, “O ru n ve Ü lüş m eselesi", THİT Mecmuası, I, 121-131; O sm an
Turan, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s. 30-32; Türk cihân hâkimiyeti mefkuresi
tarihi, I, s. 102-110.
SELÇUKLULARIN AZAMET D E V R L __________________________________________2 1 1

iıi ve kadehleriyle gelm em elerini, b ilâ k is saraydan gö tü rm e le rin i anlatırken


bu T ü rk m ü e se sse sin e ayrı bir fasıl ta h sis eder41.
M elik-şâh bu a n ’a n e icabını yapm adığı için, N izâm ü l-M ü lk ’e göre, Çigil
kabileleri isyan e tm işle r ve reisleri Ayn ü d -d ev le A t-başı (Y edisu havâli­
sinde) h ü k ü m d a rı ve K âşgar H a n ı’n ın k ard eşi Y ağan-tekin, oğlu Y âkup Te-
k in 'i S e m e rk a n d ’a çağ ırm ıştır. Y âkup T ek in , k an ak ıttığ ın d a n dolayı, bir
fetva ile, A yn ü d -d e v le ’yi id am e tti. İsyan h a b e rle rin i alan M elik-şâh S em er­
k a n d ’a d o ğ ru ilerleyince Y âkup T ek in F e rg a n a ’d a n A t-b a şı’ya kaçtı. S ultan
S em erk a n d ’ı ikinci d efa alarak Y âkup T e k in ’i tâ k ip e tti ve “G öçebeler ü lk e ­
sine (Bilâd-ul-harkâvât) k a d a r ile rle d i”. T alaş (T araz) h a n ’ı gelip ita a tin i arz
etti. K âşgar h a n ’ı o rd u s u n d a n ay rılm ış b u lu n a n Y âkup T e k in ’i yakalayıp
M elik -şâh ’a te slim eyledi. Böylece S elçuk S u ltan ı 1087 (480) ve 1089 (482)
yıllarınd a, Ç in h u d u d u n a k ad ar b ü tü n T ü rk is ta n h an ların ı tâ b iiy ete alıp
İsfah a n ’a d ö n d ü . B erab erin d e getird iğ i bazı T ü rk is ta n h an ların ı te k ra r m e m ­
le k etle rin e g ö n d erd i. Bu sû re tle S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n u A ltay d ağ ların ­
dan A kd en iz k ıy ıların a k a d a r g e n işle te n S u lta n İsfa h a n ’d a n B ağdad’a h a re k e t
etti. Şâir M u ’izzî k a sid e le rin d e S u ltan M elik -şâh ’ın ve b ilâh are o n u n oğlu
S ultan S an car’ın fetih ve zaferlerin i, C ih an p â d işâ h ı olarak y ü k se k a d alet ve
n izâm ların ı d ile g e tirm iş tir42.

7. M elik-şâh’ın Cihan Hâkimiyeti Dâvası

Eski T ü rk k ağ an ları, T u ğ ru l-b eg , A lp A rslan , M elik-şâh, Sancar gibi b ü ­


yük S elçuklu su lta n la rı ve O sm a n lı u lu h âk an ları ken d ilerin i Cihan pâdi­
şâhları h isse ttik le ri ve b u n a in an d ık ları için id â re lerin d e b u lu n a n m u a zz am
im p a ra to rlu k la rı yine d e kâfi g ö rm ü y o r ve h e n ü z feth ed ilm em iş ülk eleri de
h âk im iy etleri a ltın a alm ak istiy o rla rd ı43. Z ira o n la r d ü n y an ın selâm etin i ve
in sa n la rın a d â le te k a v u şm a sın ı T ü rk -İslâ m n iz â m ın d a g ö rüyorlardı. Ç in h u -
d u d la rın d a n A k d en iz k ıy ıların a k ad ar m u azzam bir im p a ra to rlu k v ü cû d a
g e tird ik te n so n ra II. T e şrin 1091 (484 R am azan ı) ta rih in d e B ağdad’a h a re ­
k et e d en M elik -şâh a rtık M ısır’ı, Şim alî A frik a’yı ve b ü tü n Bizans ülkelerin i

41 Siyaset-nâme, s. 110.
42 İbn ül-Esîr, X, 59-60; Ahbâr üd-devle, 72; İm âdeddîn, 70; Anonim Selçuk-nâme, 17;
M u'izzî, Divân (nşr. Saïd Nefisi, Beyhâki zeyli, III), 1281. 1286; W . Barthold, Turkestan, s.
317.
43 Bak. “T he ideal o f W orld d o m in atio n ”, şim di bu küçük m akale Türk Cihan hâkimiyeti
mefkuresi tarihi adlı iki cildlik b ir eser haline gelm iştir.
212 SELÇUKLULAR TARİHİ

alarak "dünyayı fethetm ek” k a ra rın d a idi44. D ev letin k u d retiy le k em âle erd iğ i­
ni, içte ve d ışta , h içb ir en d işe k alm adığı için 4 0 0 .0 0 0 kişilik o rd u n u n artık
7 0 .0 0 0 ’e in d irile re k h â z in e n in y ü k ü n ü h a fifle tm e k icap ettiğ in i ileri s ü re n ­
lere k arşı N izâm ü l-m ü lk b u fik irlerin te h lik e li o ld u ğ u n u , geniş im p a ra ­
to rlu ğ u n an cak b u o rd u ile m u h a fa z a ed ileb ileceğ in i söylüyor ve m ik ta rı a-
zaltm ak değil, b ilâkis b u n u 7 0 0 .0 0 0 süvariye çık arm ak sû retiy le, “E fen­
d im iz in ” Hindistan, Çin, Habeş, Berber ve Rûm illerini de h âk im iy eti a ltın a ala­
bileceğini b e lirtiy o rd u 45.
B üyük v ezir b a şk a b ir yerde d e d ev rin a z a m e tin i ifâde ed erk en : “D ü n ­
y ânın efen d isi (M elik-şâh) Afrâsiyâb (O ğuz H an ) n e slin d e n o lu p d in d ar,
âlim lere h ü rm e t, zâh id lere iyilik, fakirlere şefk at ve h alk a a d ale t gibi d ü n y a ­
d a k im se n in h âiz o lm ad ığ ı y ü k sek v asıflara sah ip ve cih ân a h â k im d ir. Bazı
eski halîfeler z a m a n ın d a d evlet çok g en işlem iş idiyse de yine H âricîlerd en
en d işe m ev cu t idi. A lla h ’a şü k ü rle r o lsu n ki b u u ğ u rlu z a m a n d a böyle bir
kaygı k a lm a m ış ve k im se m u h a le fe t d ü ş ü n e m e z o lm u ş tu ” fikirleri ile bu
cih an h âk im iy eti duy g u ve id ealin i m ey d an a k o y m u ştu r46. Bir E rm en i kay­
nağı d a y ü k sek İn san î vasıfları, g ö n ü lleri fe th e tm e si ve büy ü y en k u d re ti
dolayısiyle M e lik -şâ h ’ın ö m rü vefa e tse idi A v ru p a ’yı d a d ev letin in h u d u tla rı
içine alacağını n a k le d e r47.
M elik-şâh işte b u azam et d u y g u su ve C ih an hâk im iy eti m efk û resi ile
B ağdad’a geliyor idi. Bu d ü şü n c e n in ilk m e rh a le si ve şü p h esiz en ta b iî olanı,
İslâm dü n y ası için d âim î b ir fesad ocağı ve gizli g ö n d erilen B âtınî d â ’ilerin
yuvası h alin i alm ış b u lu n a n M ısır’ı fe th e tm e k , F â tım î Şi’î halifeliğine son
v erm ek idi. Bu gaye ile S u ltan M ısırlılara ve B izanslIlara karşı m ü câd ele
ed en başlıca T ü rk beylerini, T u tu ş, A k -su n g u r, B ozan ve Ç u b u k ’u B ağdad’a
d âvet ediyor idi. M elik-şâh 1092 yılı b a şın d a (484 Z ilhicce), B ağdad’d a d o ­
ğum g ü n ü n ü (mîlâd) m isli g ö rü lm e m iş b ir şen lik le te s ’îd e tti. D icle n eh ri
ü ze rin d e kayıklarda meş’aleler yakıldı; g em ilerd e kubbeler yapıldı. G em iler
tü rlü m ü z ik âle tle ri ve m u g a n n ile rle d o ld u . B ağdad halkı şen lik lere k a tılarak
geceyi D icle k ıy ıların d a ve ü z e rin d e geçirdi. G em ilerdeki ve seyircilerin elle­
rin d ek i m e ş ’alelerin ışık ları b irb irin e k arışıy o rd u . S u ltan ın bu m u h te ş e m
d o ğ u m yılı d ö n ü m ü d ev rin şâ irle rin in k asid e le rin e m evzu teşk il e tm iş ti48.

44 İbn Kalânisî, 121; İm âd ud-dîn, s. 70.


45 Siyâset-nâme, s. 144.
46 Siyâset-nâme, s. 7.
47 A nili Sam uel, trc. B rosset (1876), s. 449.
48 İbn ul-Cevzî, IX, 57; İbn ül-Esîr, 69; İbn Kesir, XII, 137.
SELÇUKLULARIN AZAMEf DEVRİ 2 1 3

Suriye ve A n a d o lu 'd a b u lu n a n e m irle r h e n ü z g elm ed en ve yeni fetih


p lâ n la n h a z ırla n m a d an ö n ce M clik-şâh Y em en ve A den tarafların ı fe th e tm e k
için G evher  y in ’in id â re sin d e b u lu n a n T ü rşe k ve Y o ru n -k u ş (o k u n u şu böy-
ledir ve beyaz k u ş d e m e k tir) bu havâliye g ö n d erild i. T ü rşe k ö lü n ce k u m a n ­
dayı ele alan Y o ru n -k u ş, babası G ü n -te k in oğlu K u tlu g ’un, 4 7 9 ’da, ö lü m ü ü-
zerin e o n u n yerine, H ac em irliğ in e tây in e d ilm iş idi. K u tlu g ’u n ö lü m h a b e ­
rini alan N izâm ü l-m ü lk “bin insan öldü” d e m e k su retiy le o n a karşı tak d irin i
b ild irm işti. V azifesi dolayısiyle b u ta ra fın ah v âline v â k ıf b u lu n a n Y o run-kuş
s ü r ’atle Y em en ve A d en h av âlisin i feth ed ip , S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n a k attı.
Bu fetih m ü n â se b e tiy le M elik-şâh H ac y o lla rın d a su te sisle ri ve sarnıçlar,
rib â tla r in şâ e tti. H acılard an alın a g e lm e k te o lan vergileri ilga e tti49.
M elik -şâh ve N izâm ü l-m ü lk b u kışı geçird ikleri B ağdad’d a T uğ ru l-b eg
tarafın d a n in şa ed ile n “T u ğ ru l-b eg şe h rin i” y e n id en inşaya ve gen işletm ey e
g iriştiler. S u ltan ve v ezir için saraylar, d ev let ad am ları için ko n ak lar, evler,
han lar, çarşılar ve d a rb h â n e yap m ay a başlad ılar. Irak ’d a b ü y ü k su la m a te s is ­
leri ve k an allar açılm ası te şe b b ü sle rin i b ü y ü ttü le r. R asat işle rin in ve a s tro ­
no m i a ra ştırm a la rın ın m e rk e z in i o ray a n a k le ttile r50. Bu h a zırlık lar cihan
h âk im iy eti ve B ağdad’ın d a T ü rk -İslâm İm p a ra to rlu ğ u ’n ü n m erk ezi halin e
getirilm esi ile ilgili g ö zü k ü y o rd u . F ak at kışı B ağ dad'da geçiren M elik-şâh ve
N izâm ü l-m ü lk so n h a ş m e t ve d e b d e b e le rin i y aşadıklarını ve 1092 N isa n ın ­
d a İsfa h a n ’a d ö n e rle rk e n k ad erin k en d ileri için bir şeyler hazırlad ığ ın ı ve
h ay a tla rın ın so n a ereceğ in i b ilm iy o rlard ı. D evrin şâirleri “H âkan M elik-şâh
bayrak ve k ü s ü n ü çıkardığı z am an Ç in fağfûru şâh ın d ö şeğini ay ü ze rin e
serer; R û m kayseri h ay v an ların a yem ta ş ır” d iyerek S u ltan ın m evkiini ve
o n u n d o s tlu ğ u n a n asıl k o ştu k la rın ı a n la tırla r51.

8. Melik-şâh ve Nizâm ül-mülk Arasında Gerginlik

Selçuk İm p a ra to rlu ğ u ve h a ttâ İslâm âlem i ile b irlik te genç su lta n ve ih ­


tiy ar vezir d e k u d re t ve h a ş m e tle rin in son d e recesin e y ü k selm işlerd i. İşte
h e r kem al gibi b u d a b ir zevâle b aşlangıç teşk il ediyordu. Zevâl S u ltan ile
vezir a ra sın d a k i âh e n g in b o zu lm asiy le başladı; rakib ve d ü şm a n la rı haklı
haksız, te n k itle ri ve gay retleri ile N izâm ü l-m ü lk ’ü M elik -şâh ’ın g ö zü n d e n
d ü şü rm e y e çalışıyorlardı. İki b ü y ü k a d a m ın m ü n â se b e tle ri ve bu te n k itle r

49 İbn ül-Esîr, X, 70, 74; İm âdeddîn, s. 69, 70, 78; Râvendî, 131; İbn ül-Cevzî, IX, 31.
50 İbn ül-Cevzî, 60, 70; İbn ül-Esîr, X, 69; Mlrhvvând, IV, 85.
51 'Avfî; Lübâb ül-elbâb, nşr. M. Kazvinî, S. Nefısî, T ahran 1335, s. 35, 375.
214 S E IÇ U K IIII AK IAKİHİ

Selçuk tarih i b ak ım ın d an d a büyük b ir e h e m m iy e t taşır. N izâm ü l-m ü lk 'iin


karşısın a rak îb o larak çıkan T âc ü l-m ü lk E b û ’l G an âim S u lta n ın zevcesi T e r­
ken H a tu n ’u n veziri idi ve ikisi tü rlü se b e p le rd e n dolayı d ev letin vezirini
sarsm aya çalışıyorlardı. Tâc ü l-m ü lk ve d iğ erleri b ir te n k id in d e âlim ve m u ­
tasavvıflara yılda v erilen 3 0 0 .0 0 0 d in a rla ayrı b ir o rd u kuru lab ileceğ i fikrini
ileri sü rü y o rlard ı. F ak at N izâm ü l-m ü lk : “Ey â le m in Sultanı! O rd u n a b u n u n
birkaç m islin i h arcıy o rsu n . Bu ask e rle rin in o k ları b ir m ild en ötey e varm az.
H albuki b e n san a öyle b ir m ân ev i o rd u v ü c û d a g e tird im , ki o n la rın duaları
ok gibi A rş’a ve T a n rı’ya k ad ar y ü k se lir” ifadeleriyle d in î m â n â sı y an ın d a
m a d d î kuv v et gibi m an ev î k u v v etin d e d ev let için b ü y ü k e h e m m iy etin i b e lir­
tiy o rd u 52. Selçuk devleti, k u ru lu ş u n d a n beri, S u lta n ları ve beyleri ile m an ev î
âm illeri b irin ci p lâ n d a tu ttu ğ u gibi M elik -şâh da, bu haksız te n k itle r k a rşı­
sında, N izâm ü l-m ü lk ’ü d estek liy o r ve ona esk isin d e n daha büyük
selâh iy etler ta n ıy o rd u . O rd u n u n 4 0 0 .0 0 0 ’d e n 7 0 .0 0 0 ’e in d irilm e si te n k itle ­
rin e karşı d a ih tiy a r v ezir bu fikrin te h lik e le rin e işa re t ediyor; m u azzam
im p a ra to rlu ğ u n an cak b u k uvvetle yaşayabileceğini, b u n d a n b aşk a a s­
k e rlik te n gayrı b ir m esleğ i o lm ayan 3 3 0 .0 0 0 k işin in boş kalm ası ile b u n la rın
ve b u n la ra k atılacak o la n la rın b ir fesad u n s u ru h a lin e g elebileceklerini izah
ediyor; h alb u k i b u m ik ta rı a zaltm ak değil 7 0 0 .0 0 0 ’e çıkarm ak sâyesinde
H in d istan , Ç in, H abeş, B erber ve R û m ü lk e le rin in d e fethedilebileceği fikri­
ni ileri sü rü y o rd u . S elçu k lu ların k u rd u ğ u ik tâ id âresi sâyesinde bu o rdu,
geçim i ve te ç h iz a tı ile to p ra ğ a b ağ lan m ış ve im p a ra to rlu k ü lk e le rin e dağıl­
m ış Türk sipahileri idi. H ü k ü m d a rla ra ve saraya bağlı m erk ez o rd u su ise
T ü rk m e n le rd e n k ö le lerd e n ve tü rlü k av im lerd en m ü re k k e p o lu p 4 6 .0 0 0
kişilik m u h afız k u v v eti idi ve O sm an lı İm p a ra to rlu ğ u ’ndaki m e rk e z Kapı­
kulu ve Yeniçeri a sk e rle rin e te k a b ü l ed erd i, ki b e rik ilerin sayısı d a h e m e n aynı
m ik ta rd a 4 0 .0 0 0 kişiye ç ık m ıştı53.
M elik-şâh ile veziri a ra sın d a b u an a m e se le lerd e bir ih tilâ f çık arm ak
m ü m k ü n değildi; e sâ se n b u dâvalar S elçuklu su lta n la rı ve d ev letin e a it idi.
Lâkin N izâm ü l-m ü lk ’ü n k u d re ti S u ltan ile m uvâzi olarak artıyor; F â tih za­
m a n ın d a Ç an d arlı ailesi gibi Selçuk h â n e d a n ın a rakîb ve şerik b ir aile m ey ­
d a n a çıkıyordu. Bu m ü n â se b e tle b u iki k u v v etin çatışm ası için b aşk a sebep
ve h â d ise le rin m ey d an a çıkm ası d a m ü m k ü n idi. F akat b u n la r a ra sın d a S ul­

52
Siyaset-nâme, s. 145; Ahbar üd-devle, s. 67-, Im âdeddîn, s. 59.
53 Siyaset-nâme, s. 144; Râvendî, 131; İbn ü l-‘A dîm , Buğya, 111b; Târih, II, 102-, Nüzhet ül-
Kulûb, s. 446; Zekeriya Kazvinî, s. 412; Gaffârî, Nigâristan, 58a. Bu vesile ile Alp Arslan,
M elikşâh ve N izâm ül-m ülk’e isnat edilen bazı m ektupların uydurm a olduğunu da kay­
dedelim . (British M useum , Add. 7688, 3a-8a).
SELÇUKLULARIN AZA M LI Dİ VRİ 2 15
tan ile v ezirin in arasın ı g e rg in le ştire n iki esas âm il belirm işti. Biri Kara-
hanlı kızı ve s u lta n ın zevcesi, T erk en H a tu n 'u n ih tira sla rı, diğeri N izâm ül-
m ü lk ’e m e n su p devlet a d a m la rın ın ta şk ın lık la rı idi. F ilh ak ik a güzel ve akıllı
olduğu k ad ar so n su z ih tira sla ra sah ip T e rk e n H a tu n yalnız S u ltan ü z erin d e
değil d evlet işle rin d e d e çok n ü fû z lu b ir k im se idi. D aim a k e n d isin e bağlı bir
dîvâna, o n u n m e m u rla rın a , m alî ve İdarî te şk ilâ ta sah ip o ld u ğ u gibi e m rin d e
de 12.000 kişilik b ir süvari kuvveti de v a rd ı54. B undan b aşk a T e rk e n H a tu n
b u k u d re ti dolayısiyle, o rd u d a g en iş n ü fu z u ve çok adam ı b u lu n u y o rd u . O,
M elik-şâh ’ın b ü y ü k oğlu B erk-yaruk’u v e lia h d lık tan atıp d ö rt y aşındaki k e n ­
di oğlu M a h m u d ’u S elçuklu ta h tın ın vârisi y ap m ak istiyor; h alîfed en olan ve
M eh -m elek ’in oğlu b u lu n a n to ru n u C âfer’i de h alîfen in v eliah d lığ ın a g e tir­
m eye çalışıyor ve b u sû re tle de h alifelik ve s u lta n lık m ak a m ların ı elinde
to p lam ak em eliyle u ğ raşıy o rd u . H a ttâ kızı 4 8 2 ’de ölünce, 4 8 0 (1 0 8 7 )’de d o ­
ğan to ru n u n u İsfa h a n ’a aldı; o n a b u ra d a halîfe o larak h ita p ediyor, İsfa­
h a n ’d a b ir h ilâfet sarayı y ap m ak istiy o rd u . M eşrû olm ayan bu iki em el k a r­
şısın d a d a su lta n d a n ziyâde N izâm ü l-m ü lk ’ü engel g ö rü y o r ve halîfeyi de
zo rlu y o rd u 55. İki çe tin işi b ird e n b aşaram ıy acağ ın ı kavrayınca d a o ğ lu n u n ve-
liahdlığı için halîfe ile an laşm ay a m uvaffak o ld u ve bu seb ep le to ru n u n u
B ağdad’a g ö n d erd i. Bu d u ru m d a T e rk e n H a tu n b ü tü n kuvvetini N izâm ül-
m ü lk ’ü d ü şü rm e y e ve k en d i veziri T âc ü l-m ü lk ’ü o n u n y erin e geçirm eye
y ö n eltiy o rd u .
N izâm ü l-m ü lk ile ça tışm a k için çok seb ep var idiyse d e ç a rp ışm ak k o ­
lay değildi. G erçek ten v ezirin oğulları, to ru n la rı, d am a tla rı ve azâdlıları im ­
p a ra to rlu ğ u n b irço k y ü k sek m ak am ların a, vâliliklerine yerleşm iş; salta n a t
ih tiraslariy le k ıp ırd ay an şe h zâd eler a tıld ık ça N izâm ü l-m ü lk ’ü n adam ları
yerlerin i a lm ıştı. B un lar b ü y ü k se rv e tle re sah ip b u lu n u y o rlard ı. İh tiy a r vezi­
re bağlı k ö lelerin sayısı d a 2 0 .0 0 0 ’e bâliğ o lm u ştu . B u nlardan b aşk a vezirin
o rd u d a ve im p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a d a çok adam ı vardı. Bu kuvvete
dayan an o ğ u lları ve d a m a tla rın ın , v ezirin ih tiy arlığ ın d an d a faydalanarak,
zam an z am an h ak sızlık ları ve ta şk ın lık la rı d a eksik o lm u y o rd u . H a ttâ öyle
b ir şım arık lık h u s u le geldi, ki S u lta n ın ad am ları da tecâvüze u ğ ram ak ta n
k u rtu la m ıy o rd u . F ilh ak ik a esk id en b eri şeh zâd elerin id âre sin d e b u lu n a n
M erv vâliliği şim d i N izâm ü l-m ü lk ’ü n oğlu O s m a n ’ın elin d e b u lu n u y o r ve
su lta n ın yakını E m îr K avdan’a o rad a ta h a k k ü m ve h ü cu m d a n sak ın m ıy o rd u .

54 İbn ul-Cevzî, IX, 84; Sibt, XIII, 108a; İbn ül-Esîr, X, 83.
55 İbn ül-Cevzî, IX, 38, 47.
216 SELÇUKIUI AK TARİHİ

İşte bu h â d ise M elik-şâh ile N izâm ü l-m ü lk a ra sın d a açık bir çatışm ay a se­
bep oldu.
N ite k im S u lta n b u m ü n â se b e tle , T âc ü l-m ü lk ve b aşk a d ev le t adam ları
ile vezirin e g ö n d erd iğ i m e k tu b u n d a : "sen b e n im d ev letim i ve m e m lek e tim i
istilâ eyledin; ev lâtların a ve d a m a tla rın a v erd in . B unlar b en im ad a m larım a
saygı g ö sterm iy o r; h alk a z u lü m yapıyorlar; sen de b u n ları te d ip etm iy o rsu n .
İste r m isin ki v ezirlik d iv itin i e lin d e n ve sarığ ın ı b aşın d a n alayım ve halkı
ta h a k k ü m ü n ü z d e n k u rta ra y ım ” diye ağır b ir h ita p ta b u lu n u y o rd u . N izâm
ü l-m ü lk ’ü n cevabında, h ü rm e t ifâdeleri ve d u a b u lu n m a k la b erab er, vezir
sıfatı dolayısiyle, d a h a ağ ır b ir m â n â vardı. G erçek ten N izâm ü l-m ü lk de,
S elçuklu d e v le tin e ve b izzat su lta n a y ap tığ ı h iz m etleri b e lirttik te n so n ra
b izzat M elik -şâh ’a: “D ev lete o rta k o ld u ğ u m u h e n ü z b ilm iy o r m u su n ? Bu
vezirlik d iviti ve sarık se n in tâcın ile o d erece bağlıdır, ki diviti a ld ık ta n so n ­
ra tâc d a kalam az, g id e r” ifâdesiyle ağ ır b ir m u k a b eled e ve te h d itte b u lu n ­
m a k ta n çek in m iy o rd u . Bu ç a tışm a n ın ta rih i h a k k ın d a k ay n ak lard a kayıt
y oksa d a b u n u n so n zam a n la rd a v u k û b u ld u ğ u n u , 1 0 9 2 (4 8 3 )de yazılan Siyâ-
set-nâme’n in ifâdeleri tey id ediyor. B u n u n la b e ra b e r iki b ü y ü k ad a m ın b irb ir­
lerin e karşı b u k a d a r ağır h ita p la rd a b u lu n d u ğ u n u sanm ıyor, b u ifâdelerin
m ü b alağ a veya d e d i-k o d u ile b u dereceye g e tirild iğ in i veya b irb irin in gıya­
b ın d a bu sö zlerin sarfed ild iğ in i m ü m k ü n sayıyoruz. F ilhakika M elik-şâh,
d evlet id âresi h ak k ın d a, b ü y ü k şa h siy e tle rd e n isted iğ i ra p o r ve e se rle r a ra ­
sın d a yine de o n u n e se rin i b eğ en m iş ve Siyâset-nâme de bu sû re tle vü cû d a
g e lm iştir56. Bu seb ep le N izâm ü l-m ü lk , k e n d isin e karşı yapılan te n k itle re de
bu e serin sah ifelerî a ra sın d a cevap v e rm iştir. Bazı kayıt ve şiirlerin işa re ti­
n e 57 ve b u gerg in liğ e rağ m en M elik-şâh vezirin i a z letm ed en ve belki de
e d em ed e n 1092 I. T e şrin in d e (485 R am azan ı) veziri ile b o z u şm u ş olarak
B ağdad’a h a re k e t e tti ve N izâm ü l-m ü lk de a rk a sın d an yola çıktı. F ak at y o l­
d a arzu h al v erm ek b ah ân esiy le h u z û ru n a çıkan b ir B âtınî fedâisi ta rafın d an
ö ld ü rü ld ü . O n u n ö ld ü rü lm e sin d e d ü ş m a n o ld u ğ u B âtınîler58 k a d ar T âc ül-
m ü lk ve d iğ er h a sım la rın ın da ro lü k ay n ak lard a b e lirtilm iştir59. B üyük vezir
için B ağdad’d a üç g ü n tâziye m erâsim i yapıldı. R ivâyete göre N izâm ü l-m ü lk
N işâ p û r’d a o tu ra n H ak im M avsilî adlı b ir m ü n e c c im e çok in a n ırd ı. M ü n ec­

:6 s. I, 2, 810.
57
Bak. K. Rippo, Köprülü Armağanı, 426.
58 Bak. VIII, 5.
Ahbâr üd-devle, 69; İm âduddin, 63; İbn ül-Esîr, X, 70, 71, İbn ül-Cevzî, XI, 67; Sıbt,
100a, 104a; Râvendî, 134; Mîrhvvând, IV, 89; H indûşah Sanear, s. 279.
SELÇUKLULARIN AZAMLI 1)1 VRİ 2 1 7

cim o n a k e n d isin d e n allı ay sonra öleceğini h a b e r v erm işti. N izâm ü l-m ü lk


m ü n eccim in 485 R ebiülevvelinde (H aziran 1092) ö lü m hab erin i alınca ö m ­
rü n ü n n ih â y e te erd iğ in i anlam ış; v a siy et-n âm esin i yazm ış, vakıflarına ait
sicilleri d ü z e n le m iş ve k ö lelerin i d e âzâd e tm iş ti60. Bu riv ây etin d o ğ ru lu ğ u
ve ö lü m e h azırlan d ığ ı, B ağdad’a g id erk en b ir d a h a dönem iyeceği kan aatiy le
de, Siyâset-nâme’sini b ir h a tta ta b ıra k m ış ve b izzat S u ltan a ta k d im in i vasiyet
etm iş olm asiyle teyid o lu n m u ş tu r61.
M elik -şâh ’ın, v ezirin in b u â k ib e tin d e n çok ü z ü ld ü ğ ü rivâyeti v a rd ır62.
O n u n ö lü m ü ile T âc ü l-m ü lk E b û ’l G a n â im ’i v ezirliğe getird i. Y eni vezirin
tâyini ile d e b ü tü n y ü k sek m e m u rla r d e ğ iştirild i ve bu s û re d e N izâm ül-
m ü lk ’ü n a d a m la rın ın tasfiy esin e girişildi. Böylece, şekil n e o lu rsa o lsun,
T erken H a tu n g ayesine d o ğ ru ilerlem iş; H alîfe d e siyasete k a rışarak b u ce p ­
heyi k u v v e tle n d irm iştir. F ilh ak ik a T erk en H a tu n B erkyaruk’u d ü şü rm e y e ve
oğ lu n u d a v eliah d yap m ay a m uvaffak o lm u ş tu r. F akat siyasî ih tira sla r ve
d ed ik o d u lar, şim d i de C âfer’in veliahdlığı m eselesin i te k ra r c an lan d ırm ış ve
M elik-şâh ile H alîfe a ra sın d a b ir g erg in lik b a şla m ıştır. T erk en H a tu n ’u n rolü
old u ğ u an laşılan b u d u ru m d a S u ltan H alîfe M u k te d i’yi d e rh a l B ağdad’ı terk e
dâvet e tti. H alîfe isted iğ i o n g ü n m ü h le t b itm e d e n d o k u z u n c u g ü n M elik-
şâh ze h irle n e re k , v ezirin d en b ir ay so n ra ö ld ü . O n u n zeh irle b e rta ra f edildiği
h â d ise sin i m e sk û t geçen kayn ak lar y a n ın d a bazı m ü slü m a n ve h ıristiy an
m ü ellifler b ir su ik a sd ü z e rin d e b irle şm e k te d ir63. Bu z eh irle tm e h â d ise sin d e
H alîfe ile y e rle rin d e n atılan N izâm ü l-m ü lk ta ra fta rları ve h a ttâ bazı açık
k ayıtlara göre M elik -şâh ’ın zevcesi T e rk e n H a tu n d a zan a ltın d ad ır. İbn ül-
C evzî ve E b û ’l-Ferec b u z e h irle tm e n in S u lta n ın kölesi H u rd e k vasıtasiyle
yapıldığını açık lam ıştır. S u ltan ile H alîfe arasın d ak i gerginliğe d a ir kaynaklar
çok kifâyetsizdir. B u n u n la b e ra b e r s u lta n ın halîfeye karşı h a re k e tin d e B âtınî
te sirin e d a ir b ir k a y ıt64 h iç b ir e sa sa d ay an am az ve Tâc ü l-m ü lk ’ü n N izâ m ül-
m ü lk ’ü B âtınî fedâisi vasıtasiyle ö ld ü rttü ğ ü riv ây etlerin in k a rışm a sın d a n
m ey d an a çık m ış o lm alıd ır. T erk en H a tu n ’u n eseri olan m ü th iş ta h t kavga­
ların ın b aşlam ası B üyük S u lta n a b ir m â te m m e râ sim i y ap ılm asın a ve “âd e t
old u ğ u ü zere a tla rın k u y ru k la rı’n ın k e silm e sin e ” im k ân v erm edi. T a b u tu

60 Çahâr-makale, s. 62
61 Siyaset-nâme, s. 210.
62 İbn Kalânisî, 121.
63 M athieu, s. 203; A nili Sam uel, s. 455; A bu’l-Farac, 231-232; İbn Funduk, 76; Mücmel ut-
tevârih, 403; A nne C om nnène, Alexiade, II, s. 76.
64 İbn ül-Cevzî, 73-74; İbn Kesîr, XII, 143.
2 1 8 SELÇIIKI ULAR TARİHİ

İsfa h an ’a g ö tü rü le re k v ak ıf eylediği m e d re se sin d e d e fn o lu n d u 1’6. Böylece


k u d re tle rin in zirv esin e çıkan 4 0 -4 2 y aşların d ak i su lta n ile 7 0 ’ini aşk ın vezir
arasın d ak i âh en k , etrafın ta h rik ve ih tira sla rı ile, b o z u lm u ş ve h a k ik ate n
divit ile taç b irb irin i tâk ip le s u k u t e tm iş tir. Ö yle b ir su k u t, ki yalnız taç ve
divit sa h ip le rin i g ö tü rm e m iş; Selçuk İm p a ra to rlu ğ u ’n u ve İslâm d ü n y asın ı
d a çok sa rsm ış ve ağır b u h ra n la ra s ü rü k le m iştir. F ilh ak ik a o ğ lu n u sa lta n a ta
çıkarm ak ve to r u n u n u d a h ilâfete g e tirm e k iste y e n T e rk e n H a tu n ’u n ih tira s ­
ları başlıca rol o y n am ıştır. Z ira T e rk e n F latu n sah ip o ld u ğ u b ü y ü k n ü fû z ve
k u d re t sây esin d e koca im p a ra to rlu ğ u ve İslâm d ü n y a sın ı elin e geçirm ek
im k ân la rın ı h azırlam ış; b u m ü th iş ih tira s T ü rk -İslâm n izâ m ın ı yık m ıştır.

9. M elik-şâh’ın Şahsiyeti

M elik -şâh devri y alnız S elçu k lu ların değil T ü rk -İslâm ta rih in in d e en


p arlak ve m e su d d ev irle rin d e n b irin i teşk il eder. M elik-şâh T ü rk -İslâm h ü ­
k ü m d arla rı a ra sın d a asırlarca a z a m e tin ve a d a letin b ir örn eğ i o larak yâd
edilm iş ve o d a b ab ası gibi "Âdil Sultan” lâkabiyle a n ılm ıştır66. T u ğ ru l-b eg ve
A lp A rslan z a m a n ın d a p a y ita h t o lan R ey şe h rin i ted ricen te rk edip, m elik
ik en m erk ezi b u lu n a n İsfa h a n ’ı im p a ra to rlu ğ u n p ay ita h tı y a p m ıştır. K endi­
sine ve b ir k ısım ev lâtla rın a m erk ez o lan İsfah an saraylar, câm iler ve m e d re ­
selerle d o lm u ş, şe h ir b ü y ü m ü ş, bağ ve b ah çelerle sü sle n m iştir. S on g ü n le ­
rinde, C ih an h âk im iy eti dâvâsiyle, B ağdad’ı İm p a ra to rlu ğ u n d a m erkezi
yapm ak is te m iştir. E sâsen Bağdad, H alifelik ten b aşk a o ra d a yapılan “T u ğrul-
beg şe h ri” ile z a te n d ev letin ikinci b ir p a y ita h tı h alin e gelm işti.
M elik -şâh ’ın adaleti, d in ve m e zh ep farkı g ö ze tm e d en b ü tü n te b a a sın a
şefkati m ü s lü m a n ve h ıristiy a n k ay n ak ların ittifakiyle sâ b ittir. M elik-şâh
“in sa n la rın en m ü m ta z ı idi; hayrı ve şefk ati m e ş h û r idi. H ıristiy an la ra karşı
adaleti ve iyiliği ile ta n ın m ıştı. M ü k em m el b ir in san ve fen alık ta n âzâd e”
id i67. Bir E rm en i kaynağı d a o n u “C ih a n ın h â k im i”, kalbi h ıristiy a n la ra karşı
şefkatle d o lu g ö ste rir. “G eçtiği m e m le k e tle rin h alk ın a şefkatiyle b ir baba
gibi idi. B irçok şe h ir ve v ilây etlerin h alk ı k en d i arzuları ile o n u n id âre sin e
g ird iler”68. İsfa h a n ’d an A n ta k y a ’ya ve o rad an B ağdad’a seferin d e b ü y ü k or-

65 İbn H allikân, II, 164; Tarih-i Güzide, 449; Mücmel üt-tevârih, 465.
66 M eselâ T ürkiye Selçukluları pâdişâhı A lâeddîn Keykubâd gibi büyük b ir h ü k ü m d ar
M elik-şâh ve Sultan Sancar’ı örnek sayıyor ve H ârizm şâh’a onlar gibi hareketi tavsiye
ediyordu: Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s. 100.
67 Brosset, I, 349.
68 M athieu, 8. 196.
SELÇUKLULARIN A/A M I I 1)1 VMİ 2 1 9

d u ş u n u n gittiğ i hor yerde, d erh al pahalılık başladığı halde, a sk erle r k im se­


nin m alın a d o k u n m a m ış!ır. Bu o n u n ad aleti ve o rd u n u n disip lin i b a k ım ın ­
dan m ü h im bir m isâldir. B unlar, K anunî S u lta n S ü ley m an ’ın M acaristan
ovalarına k ad ar sefer yapan T ü rk o rd u la rın ın y ü k sek ahlâk ve d isip lin in e
d air n ak led ilen güzel hikâyeleri h a tırla tm a k ta d ır. Ç ok yakın o lm a sın a rağ ­
m en, haklı b ir şikâyet ü zerin e, H u m a r-te k in ’i ik tâ ın d a n atm ası o n u n adaleti
h a k k ın d a kaydedilir. D in î ve İçtim aî m ü e sse se le rin çokluğu y an ın d a dev­
rin d e h o ca ve taleb eleri için h e r ta ra fta v a k ıf o larak k u rd u ğ u m ed reseleri,
zâviye ve im â re tle ri ve te sis ettiğ i m u a z z a m h a sta n e le ri ile İslâm d ü n y asın d a
ilm i, m an ev î ve İçtim aî hayatı y ü k se ltm iş, salgın h a sta lık la r z u h û ru n d a h a l­
ka ilâç tevzii ve tedâviyi m eccâni yap an b ir te şk ilâ t k u rm u ş tu 69.
M elik-şâh da, b ü tü n Selçuk s u lta n la rı ve beyleri gibi İran ed eb iy atın ı ve
şiirini sever, âlim ve şâirleri h im ây e ed erd i. S u lta n rasad işlerin e b ü y ü k e-
h em m iy e t verm iş; İsfahan ve B ağdad’d a ra s a th a n e le r in şâ ed e rek devrin
riyâziye ve h ey etçilerin i toplay ıp b ü y ü k p a ra la r s a rf e tm iştir. S u lta n bizzat
F arsça’da şiir y azm ıştır, ki o n a aid b ir ru b â î bize k ad a r g e lm iştir70. B u n u n la
b e rab e r o y ine de yakın d o stla rın a k o n u şm a d ilin d e T ü rkçe (feketebe ileyhi
bi’t-Turkiyye) m e k tu p y azıy o rd u 71. Saray ve o rd u dili olan T ü rk ç e im p a ra ­
to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a göçebe ve y erleşik T ü rk m e n lerle yayılm ıştı ve İranlı
d evlet a d a m la rın ın b i r ç o ğ u d a T ürkçeyi biliyor ve ö ğ ren m e k z a rû re tin d e
kalıyordu . B u n u n la b e ra b e r S elçu k lu lar İslâm m e d e n iy e tin in ileri ülke-
le rin d e T ıü k ü m sü rd ü ğ ü ve göçebe m e n şe d e n geldikleri için T ü rk çe h e n ü z
yazı ve ed eb iy at dili h a lin e gelm em iş; U ygur yazı dili a n ’anesi K arahanlı-
la r’d a T ü rk çe e se rle rin y azılm asın a im k ân verdiği h ald e Selçuk ü lk e lerin d e
böyle b ir d u ru m h âsıl o lam am ıştı. E sâsen S elçuk saray ların d a o ld u ğ u gibi
K arahanlı saray ların d a d a Fars edebiyatı aynı him âye ve alâkayı g ö rm ü ştü .
B u n u n la b e ra b e r te d ric e n T ü rk çe d in î ve tasav v u fî m âh iy e tte e se rle r ve şiir­
ler yazılm aya b a şla m ıştır. Selçu k lu ların ve K arah an lıların him âyesi ile Farsça
yalnız ed eb iy at dili o larak y ü k selm em iş; o za m a n a k ad ar A rapça ilim dilini
in h isa rın d a tu ttu ğ u h ald e a rtık o n u n y a n ın d a F arsça ilm i e serle r de yazılm a­
ya b aşlam ıştır.
Eski T ü rk le rd e d in î b ir m e n şe d e n gelen sü rg ü n avları İslâm d ev rin d e
d in î m ah iy e tin i k ay b etm iş, fakat S elçuklular, K arahanlılar ve M oğollar, h a ttâ

69 İbn ül-Cevzî, IX, 15, 27.


70 Çahâr-makale, GM, s. 41-43; ‘Avfî, Lubâb ul-Albâb, T ahran 1335, s. 35.
71 Ahbâr üd-devle, s. 68.
2 20 SELÇ U KIU IAR İARİHİ

O sm an lıla r z a m a n ın d a m illî ve a sk eri b ir sp o r ve eğlence o larak y a şa m ıştır72.


M elik-şâh da, kadîm , h âk an ve beyler gibi, sü rg ü n av ların a çok d ü şk ü n idi.
N itek im im p a ra to rlu ğ u n b irçok av b ö lg e le rin d e k en d isin e m a h su s te sisle r
(Minârât ul-kurûn) yaptı. Bu alâkası ve d ev rin ihtiyacı dolayısı ile d e M elik-
şâh E bû T â h ir H â tu n î’ye Şikâr-nâme adlı eseri h a z ırla tm ıştır. M üellifin y azdı­
ğı Selçuklu ta rih i gibi b u eseri de bize k a d a r g elm iş değildir. S u ltan h e r av­
ladığı hayvan için fakirlere b ir d in a r sad ak a v erird i ki, b ir d efasın d a 10.000
d in a r d a ğ ıtm a sı sü rg ü n av ların ın e h e m m iy e tin i ve g ü n a h işle m e k te n ne
derece sak ın d ığ ın ı a n lıy o ru z73. Eski d e v irlerd e o ld u ğ u gibi K arah a n lıla r’da,
Büyük S elçuklu, T ürk iy e S elçuklu ve n ih â y e t O sm a n lı saray ların d a d a av eti
ve b ilh a ssa k u ş eti çok m ak b u l sayılırdı. N ite k im bu T ü rk d e v letle rin d e E-
mîr-i bâzdâr, Emîr-i şikâr ve Kuşçu-başı u n v a n ın ı taşıyan y ü k se k m e m u rla r
b u lu n m u ş; Bâz-nâme ve Şikâr-nâme ad ın ı taşıy an e se rler y azılm ıştır.
S u ltan M elik-şâh “fazilet sa h ip le rin in sığınağı o lu p cih an o n u n adaleti
ile ö ğ ü n ü r; d ü n y a o n u n m ek ân ı ile â su m â n a k arşı iftih ar ed erd i. Y irm i yıllık
saltan atı e sn a sın d a d ev rin d izg in leri o n u n elin d e, havas ve avam ın işleri
o n u n ih tim a m ı ve a v u c u n d a b u lu n u rd u . S u lta n ın a d ale t k a n a tla rı cih an h a l­
k ın ın b a şın d a y ayılm ıştı. H em irsiy et ve h e m de ik tisap ile sah ip old u ğ u
h a sle tle r sây esin d e b ü tü n in sa n la r o n u n h im ây esin d e âsû d e ve h u z û r y a ta ­
ğ ın d a ra h a t u y u r idi. T ü rk h âk an ı ve R u m kayseri o n a m u h a le fe tte n sak ın ır
ve H in d râcâsı k u llu ğ u n a k o şa rd ı”74. Şâir M u ’izzî o n u n , T ü rk ista n seferi m ü ­
n âseb e ti ile, k u d re t ve h a şm e tin i şöyle ta sv ir eder: O rd u n ile C e y h u n ’u sel
gibi geçtin, dağlar, te p e le r ve ovalar d e m ir d algaları ile d o ld u , m an c ın ık ların
taşları d ü şm a n la rın k alelerin i açtı. Ş ark -g arp ve İran -T u rân sen in gelişine
âm âd e oldu; hiç b ir p â d işâ h sen in zaferlerin e erişem edi. B ü tü n ü lk eleri se ­
n in a d a le tin ve b ilg ilerin süsledi; d in ve d ü n y a d a k u d re t kazandı. Yağ­
m aların sav aşçıların ın can ları yağm a old u . A n tak y a’da Ç elipâ’yı kald ırd ın
am a a d a le tin i de d ü n y ay a yaydın. H ıristiy a n la r İsa ’n ın eşeğ in in tırn a k la rın ı
ö p tü ğ ü gibi h ü k ü m d a r ve h â k a n la r d a se n in a tın ın n alların a yüz sürü y o rlar.
B aban A llah ’ta n S e m e rk a n d ’m feth in i diledi; oğul b ab asın ın a rz u s u n u g er­
çek leştird i, ve b u sû re tle p e d e rin rû h u m u h a k k a k tır ki, c e n n e tte şâd oldu.

72 Râvendî, s. 133. 431-434; İm âdeddîn, s. 69; İbn ül-Cevzî, IX, s. 70; İbn ül-Esîr, X, s. 74;
Sibt, 100a - 104a.
73 Kâşgarlı M ahm ud hâkanların halk ile birlikte yaptıkları bir çeşit ava Sığır denildiğini,
hanın adam ları orm anlara ve kırlara dağılırlar va hayvanları hanın b u lu n d u ğ u yere doğ­
ru sürüp avladıklarını an latır (Divan, I, s. 303; tere. 364). Bu h u su sta Câmi ut-tevârih
(Tahran 1338; I, s. 37-38) ve bizim Resmî Vesikalar adlı eserim ize (s. 27-32) bakınız.
74 ‘Avfı, Lubâb ul-Albâb, s. 35.
>

SELÇUKLULARIN AZAMl T Dİ VRİ 221


Z am an vc m ek ân kılıcına m u sa lıh a r, kaza ve k ad er m u ra d ın a tâbi oldu. Şim ­
di cihan ve m ille tle r se n in le ö ğ ü n ü y o r; h ü k ü m d a rla r ve b e şeriy e t iftih a r
ediyorlar. S enin R ûm ve A rap ü lk elerin i fe th in b ir h ârika, fakat T ü rk ve
Ç igiller diy arların ı açm an bir m u cize o ld u ” der. İslâm ve H ıristiy an kay­
nakları devri ta rih î ve ed eb î ifâdelerle c a n la n d ırırla r75.
M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk ’ü n k u d re t ve d eh âsı sâyesin d e k u ru la n
yüksek T ü rk -İslâm n izâm ı ve y en id en p arlay an m ed en iy et, o n la rın b ir ay
zarfında h a y a tta n u zak laştırılm aları ile, ağ ır b u h ra n la ra uğradı; d âh ilî savaş­
lar, H açlı ta a rru z ları ve n ih â y e t fırsa t b u la n gizli B âtınî ve aşırı Şiî (gulât-ı
şîa) te şe k k ü lle rin e bağlı su i-k asd ve cin ây etler m ev cu t n izâm ı d e h şe t içinde
b ıraktı. B âtın îlerin su i-k a sd ın a u ğ ray an N izâm ü l-m ü lk şe h â d e tin d e n önce
su lta n a şu kıtayı g ö n d erd i :
“Ey şâh-ı Cevanbaht! kırk yıl senin ikbâlin için ufukların karanlık çehresini gi­
derdim; senin güzel tuğra’n nâmını ve saadet menşurunu imzân (tevkî'in) ile birlikte
arşa kadar yücelttim. N eh âv en d y ak ın ın d a b ir d a rb e ile 96 yıllık ö m rü m n ih â-
yete erin ce eski ve u z u n h iz m e tle rim i o ğ u lla rım a b ırak tım ; on ları H u d a ’ya
ve H u d â v e n d ’e (p ad işah a) ısm a rla d ım .” N izâm ü l-m ü lk ’ü n kalabalık olan
evlâdları, h ısım la rı ve p ek çok azâd lıların ın ta h a k k ü m e g irişm eleri, T erk en
H a tu n ve T âc ü l-m ü lk ’ü n ih tira sla rı ile N izâm ü l-m ü lk ’ü n azli yalnız devlet
ve nizâm için değil b izzat "S u ltan M elik -şâh ’a d a u ğ u rlu (m ü b ârek ) o lm ad ı­
ğ ın ı” d a ilâve e d e r ve M u ’izzî de b ir ru b a î ve k ıt’ası ile bu m â te m e k a tılır76.

75 M u’izzî, nşr. Said N efısî (Beyhakî zeyli), III, s. 1279-1287.


76 D evlet-şâh-ı Sem erkandî, Tezkiret uş-şu’arâ, T ahran 1337, s, 68-68.
V. BÖLÜM
S E L Ç U K L U L A R IN D U R A K L A M A
V E İN H İT A T D E V İR L E R İ
1. Selçuk Devletinin İç ve Dış Buhranlara Uğraması

Ç in h u d u d la rın d a n A kd en iz k ıyılarına, K afkas d ağ la rın d a n H in t d e ­


nizine k a d a r uzayan ve en ileri m e d e n iy e t ü lk e le rin d e h ü k ü m sü ren Büyük
S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ’n u n , üç b ü y ü k a d a m ın ö lü m ü ile, sa rsın tıy a u ğ ra­
m ası ve S u ltan Sancar d ev rin d e y en id en b ir a z a m et dev rin e k a v u şm asın a
rağ m en in h ita t ve in k ırazd an k u rtu la m a m a sı, şü p h esiz, o n u n feodal siyasî
b ü n y esin d ek i zaaflarla alâkalı id i1. M elik -şâh ’ın ilk su ltan lık y ılların d a A n a­
d o lu ’da K u talm ış oğulları ta ra fın d a n k u ru la n Türkiye Selçukluları, m u a h h a r
kay nakların yanlış anlayış ve ifâd elerin e ve b u n la rın te siri ile a ra ştırm a la rın
hatalı n etic e le re v arm ış b u lu n m a la rın a rağ m en , S ü ley m an -şâh ’d an itib a ren
yâni o n u n b u d ev leti k u rd u ğ u 1 0 7 5 ’d en beri, m ü stak il ve h a ttâ B üyük Sel­
çu k lu lara rakip b ir su lta n lık id i2. M elik-şâh, S ü ley m an -şâh ’ın ö lü m ü n d e n
(1086) so n ra, b ir m ü d d e t A n a d o lu ’ya h â k im olm aya çalışm ış ve bu ülkeyi
de, n a za rî o larak k e n d isin e tâb i saym ış ise de b u n d a kısa bir m ü d d e t istisn a
edilirse, p ek başarılı olam am ış; h u sû siy le o n u n ö lü m ü ü ze rin e , I. Kılıç
A rsla n ’ın, 1 0 9 2 ’de, İz n ik ’de Türkiye Sultanlığı ta h tın a çıkm asiyle b u devlet
kendi m ü sta k il te k â m ü lü n ü tâ k ip e tm iş ve Büyük Selçuklu im p a ra to rlu ğ u ile
b ir bağı o lm a m ıştı. Bu sebeple, B üyük S elçuklu su ltan ları, tâb ileri h ü k ü m ­
d arlara ve d ev letlere, sık-sık, b ir ta k ım h âk im iy et alâm etleri ve u n v a n lar
tefviz e ttik le ri, fe rm a n la r (m e n şû rla r) g ö n d erd ik leri h alde T ü rkiye S elçuk­
luları için böyle b ir h â d ise ile k a rşıla şm a k h e m e n h e m e n m ü m k ü n o la ­
m a m ıştır.
M elik -şâh ’ın ö lü m ü ile başlayan s a lta n a t m ü c â d elesin d e Şam m eliki Tâc
üd -devle T u tu ş d e rh a l sa lta n a tın ı ilân e tm iş ise de asıl siyasî b u h ra n m e r­
kezde v u k û b u lu y o rd u . F ilh ak ik a so n su z b ir siyasî ih tirasla tu tu ş a n T erk en

1 Bak. Bölüm VII, bahis, 1, 2, 3.


2 Bölüm VI, bahis 2. ye bak.
226 SELÇUKLULAR TARİHİ

H a tu n beş y aşındaki k ü çü k oğlu M a h m u d ’u S u ltan ve to ru n u C â fer’i halîfe­


n in veliahdı y ap m ak için b ü tü n k u v v etleri se fe rb e r e tm işti. K endi n im e ti ile
y etişen p e k çok d ev let adam ı ve k u m a n d a n ı ta ra fın a çeken T e rk e n H atu n ,
şah sın a bağlı 12.000 kişilik b ir a sk e rd e n so n ra, h âzin eleri b o şa lta ra k ve
2 0 .0 0 0 .0 0 0 a ltın d in a r gibi m u a z z a m b ir parayı dağ ıtarak , o rd u m e n ­
su p ların ı k e n d isin e ve d âv asın a k a z a n m ış ve M a h m u d ’u n sa lta n a tın a iknâ
e tm iştir. K üçük yaşı dolayısiyle o n u n su lta n olam ıyacağına dair, devrin b ü ­
yük âlim i ve m ü c te h id i G azali ta ra fın d a n v erilen b ir fetvaya karşı T erk en
H a tu n d a b aşk a âlim le rd e n m u k ab il b ir fetvâ çık arm ış ve böylece M elik-
ş â h ’ın ö lü m ü n d e n altı g ü n so n ra, 26 İkinci T e şrin 1092 (22 Şevval 4 8 5 )’de,
k ü çü k M a h m u d ’u n sa lta n a tın ı ilân e tm iş ve n â m ın a h u tb e o k u tm ay a m u ­
vaffak o lm u ş tu r. Bu n eticeyi a ld ık ta n so n ra d a d e rh al veliahd B erk y aru k ’u
y akalam ak m ak sad iy le e m ir G ü r-b u ğ a ’yı İsfa h a n ’a g ö n d e rm iş ve k en d isi de
o rd u ile ark ad an h a re k e t e tm iştir. Lâkin N izâm ü l-m ü lk fırkası d a boş d u r­
m ayarak R ey’e kaçırd ık ları veliah d B erk y aru k ’u o ra d a su lta n ilân e ttile r.
T erk en H a tu n M elik -şâh ’ın tü k e n m e z h â z in e sin d e n yine m ily o n lar d ağ ıtarak
B erkyaruk ü z e rin e o rd u g ö n d erd i. B una ra ğ m e n B u rû cerd ’de v u k û b u la n k a r­
şılaşm ad a e m ir ve a sk e rle rin b ir k ısm ı 14 y aşın d a b u lu n a n B erk y aru k ’u n
ta ra fın a g eçerek H a tu n ’u n a sk erlerin i b o z g u n a u ğ ra ttıla r. T erk e n H a tu n bu
d u ru m d a b a şk a b ir te d b ire d a h a b aşv u rd u . G erçek ten M elik -şâh ’ın am ca-
zâdesi ve Y â k u tî’n in oğlu olan G ence m elik i İsm â il’e adam gö n d erip , ev len ­
m e ve s a lta n a ta iştira k vâdi ile o n u d a d âv asın a kazandı. B erkyaruk’u n dayısı
o lm asın a rağ m en b u câzib tek lifler k a rşısın d a y eğenini feda ed en İsm â ’il
o n u n la savaşa g irm işti. Lâkin b u sefer de H a tu n ’a m e n su p e m irle r b u iz­
divaca m u h a le fe t ey led ik lerin d en 1093 Ş u b a tı’n d a m ağ lû b olan İsm â ’il İsfa­
h a n ’a çek ild i3.
Bu m a ğ lû b iy e t de T erk en H a tu n ’u n c esaretin i k ırm ad ı ve yeni te d b irle r
alm a k ta n geri kalm ad ı. F ilh ak ik a S u riy e’d e sa lta n a tın ı ilân e ttik te n so n ra
E lcezire ve D iy arb ek ir tarafların ı d a h â k im iy e tin e alan T u tu ş ’u da aynı vâad
ve ih tira sla rla k ışk ırta ra k İsfa h a n ’a çağırdı. F ak at T u tu ş h e n ü z Selçuk payi­
ta h tın a y e tişm e d e n u m û m î efk ârın tasvip etm ed iğ i bu ih tirasları ve y arattığ ı
b u h ra n dolayısiyle T erk e n H a tu n b ir su ik a st ile yok ed ild ik te n so n ra sa lta ­
n a t m ü câd elesi o n u n la B erkyaruk a ra sın d a kaldı ve H a tu n ’u n em irleri ve as­
kerleri de iki ta ra fa iltih a k e tti. T u tu ş Rey ü z e rin e y ü rü d ü . Bu şe h ir civa­
rında, 1093 y ılında, v u k û b u la n sav aşta T ü rk kanı derya gibi aktı. B erkyaruk

3 İbn ul-Cevzî, IX, 62, 63; İbn ul-Esîr, X, 74, 77; İm âduddîn, 82-83; Ahbâr ud-devle, 74-75;
A bu’l-Farac, s. 232.
DURAKI A/AA Vf İNHİTAT Dİ V İU I I Mİ 2 2 7

am casın a karşı M elik -şâh 'ın sancağını ç ık a rttı. T u tu ş, kendi a d a m ların a ağır
m uam elesi ile ve seri tab iatiy le etrafın ı k ırd ığ ın d an ve iyi bir dev let adam ı
o lm ad ığ ın d an , bu uzayan m ü câd ele e sn a sın d a , b ir çok e m îrle r B erkyaruk
tarafın a geçti; bu sâyede B erkyaruk k a rşısın d a k i o rd u y u b o zg u n a u ğ rattığ ı
gibi, savaş sıra sın d a T u tu ş ’u n ö lü m ü d e b ü tü n ra k ip lerin i b e rta ra f e tm e sin e
im k ân verdi. H â tû n , İsm â ’il ve T u tu ş h a y a tla rın ı kaybedince B erkyaruk ve
m erkeziyetçi k u v v etler b ü y ü k b u h ra n ı y a tış tırd ıla r4.
B erkyaruk b u en kuvvetli ra k ip le rin i b e rta ra f e tm e k le b e ra b e r am cası
A rslan A rg u n H o ra sa n ’a h âk im o lm u ş tu . S u lta n o n a karşı d iğ e r am cası Böri-
b a rs’ı d e ste k le d i ise de A rslan A rg u n o n u ö ld ü rd ü . Bu d u ru m d a B erkyaruk
b ü tü n Şark ü lk e le rin e h âk im o lan ve s a lta n a tın ı ilân ed en A rslan A rg u n
ü ze rin e sefer y apm aya m e c b u r kaldı. Bu sefer n e tic esin d e , 1097 başların d a,
A rslan A rg u n ’u b e rta ra f ed en S u ltan B erkyaruk k ü çü k k ard eşi S ancar’ı,
m erk ezi M erv o lm ak ü zere, H o rasan m elik i tây in etti. H ârizm ey âletine Kun
(Kıpçak) a slın d a n gelen K oçkar o ğ lu E k in ci’yi vâli tâyin e tti5. K arahanlılar
da M elik-şâh z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi tâ b iiy e tle rin i te k ra rla d ılar. G aznelilerin
yardım ı ile m ey d an a çıkan M elik -şâh ’ın am cazâd esi S ü ley m an ’ın oğlu M eh-
m ed de Sancar ta ra fın d a n b e rta ra f edildi. T u tu ş ’u n ö lü m ü ve A tab eg T uğ-
te k in ile C e n â h ü d d e v le ’n in o n u n k ü ç ü k o ğ u lların ı k ışk ırtm a la rı ü z erin e
Suriye S elçu k lu ları b a b a la rın ın m irâsı için m ü câd ele ed e rk e n M ısır Fâtı-
m îleri Suriye sah illerin i ve A rtu k -b e g ’in oğulları elin d e b u lu n a n K u d ü s ve
F ilistin ’i işgal ettile r. B erkyaruk G ü r-b u ğ a ’yı M u su l vâliliğine tâyin e ttik te n
so n ra h âk im iy etin i b u ra la ra k ad ar u z a ttı6.
B erkyaruk böylece, p arçalan an ve d ery a gibi kan ak ıta n S elçuklu im p a ­
ra to rlu ğ u n u to p la m a y a b aşladığı b ir sıra d a idi, ki H açlı o rd u la rı d a S u riy e’ye
geliyordu. M ısır F â tım île rin in S elçu k lu lara ve S ü n n î m ü slü m a n la ra karşı
H açlılarla m ü n â se b e tle ri d o ğ ru o lm ak la b e ra b e r H açlıların o n ların dâveti ile
y ak ın -şark a h a re k e te g eçd ik lerin e d air k ay ıtlara itim ad etm ey e sebep yo k tu r.
B u n u n la b e ra b e r Şi’î F â tım île rin İslâm d âv asın a ih â n e t ettik le ri de m u h a k ­
kak tır. F ilh ak ik a S ü n n î S elçu k lu ların k u v v etlen d iğini, Suriye ve F ilistin ’e
sahip o ld u k la rın ı g ö ren M ısır A levîleri “F ren k lere elçi g ö n d erip o n ları S u ri­

4 M athieu, s. 205-209; ‘Azimî, s. 339-370; İbn Kalânisî, s. 123-130; İbn ul-Cevzî, IX. 76,
80, 84, 87; İbn ül-Esîr, X, 76-77, 80-81, 86; İbn ü l-’Adîm, II, 108-109; Sibt, 108a;
'İm âduddîn, 84-80; Râvedî, 142-143; Ahbâr üd-devle, 75-76; Anonim Selçuk-nâme, 1-20; F.
Sanaullah, Decline o f the Saljuqid Empire, C alcutta 1938, s. 91-97.
5 B unun hakkında bak. M inorsky, Marvazî, s. 101.
6 ‘Azimî, s. 371-372; İbn Kalânisî, 130-133; İbn ül-Esîr, X, 90-93; İbn ül'A dîm , II, 125-
128; Sibt, 118a; Ahbâr üd-devle, 84-86-, İbn Funduk, 269, 270.
2 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

y e’ye hâk im o lm ak ü zere h a re k e te teşv ik e ttile r”7. B erkyaruk H açlılara ve


o n ların A n tak y a m u h â sa ra sın a k arşı G ü r-b u ğ a ’yı ve A rtu k lu beylerini sefere
m e m u r e tti. D en izd en g elen ler h âriç A n a d o lu ’d a n geçen H açlılar, hayli zâyi-
a t vererek, S u riy e’ye v ard ık ları zam an sayıları 3 0 0 .0 0 0 ’e d ü ş m ü ş tü . Ü zerle­
rin e giden S elçuklu kuvv etleri k a rşısın d a sık ışan H açlılar m ü şk ü l b ir d u ru m ­
da idi ve b u seb ep le G ü r-b u ğ a ’ya b a şv u ra ra k A n tak y a’yı b ırak ıp d ö n ece k ­
lerini sö y lü y o rlard ı8. H açlılar, A n a d o lu ’d a T ü rk le re karşı ta a rru z a geçen ve
sahil bö lg elerin i işgale b aşlayan B izans im p a ra to ru A lexis K o m n e n o s’dan
y ardım isted iler. A n ta k y a ’d a k a h ra m a n c a d ö ğ ü şe n Y ağı-sıyan E rm en i m ü h -
ted isi F irû z ’u n h iy â n e tin e u ğrayarak, 1098 H a z ira n ’ında, şeh ri te rk e m e cb û r
kaldı ve o ra d a n u z a k la şırk e n yolda ö ld ü rü ld ü . Bu sâyede A n ta k y a ’ya giren
H açlılar şeh ird ek i T ü rk ve m ü slü m a n la rı k ılıçtan g eçirdiler. Bu e sn a d a H aç­
lıları k u şa ta n ve açlığa m a ru z b ırak an G ü r-b u ğ a ta a rru z a geçti. F ra n k ların bu
k a rşıla şm a sırasın d a, Selçuk b eyine b ir elçi g ö n d e rip o n u sâflyâne bir te ş e b ­
b ü sle H ıristiy an lığ ı k ab û le veya H ıristiy an ü lk elerin i terk e d âv et e ttik le rin e
d air b ir rivâyet vardır. B una karşı G ü r-b u ğ a ’nın: “Tanrınız ve Hıristiyanlığınız
bizi ilgilen d irm ez; k a d ın laşm ış h a lk la rd a n aldığım ız bu ülk eleri istem en iz
h a y ret ed ilecek b ir şeydir. Efendileriniz Türk o lm ak ve d in le rin i te rk e tm e k
n iy etin d e iseler size şe h irle r veririz; d o s t o lu ru z . A ksi ta k d ird e h e p in izi z in ­
cirlere v u ru r, H o ra s a n ’a sevk e d e r veya ö ld ü rü rü z ” tarzın d a k i vakarlı cevabı
d ik k a te şâ y â n d ır9. H açlılar tam am iy le im h a ed ilecek bir d u ru m d a b u lu n u y o r
ve G ü r-b u ğ a d a k a y ıtsız-şartsız te slim o lm aları sû retiy le a n laşm a yapıla­
bileceğini b ild iriy o rd u . Lâkin Suriye e m irle ri arasın d ak i em n iy etsizlik ve re ­
kabetler, T ü rk le rle A rap ların b irb irleriy le geçim sizliği ve n ih ây e t M ısır Fâ-
tım île rin in , b u n âzik d u ru m d a n faydalanarak, k en d i h e sa p ların a istilây a gi­
rişm eleri, T u tu ş ’u n oğlu D u k ak ile b irlik te Suriye k u v v etlerin in h a b e r v e r­
m e d en çek ilm elerin e, F ra n k la rın ta a rru z a g eçerek T ü rk le rin b o z u lm asın a
sebep oldu. Bu b e k le n m e d ik d u ru m k a rşısın d a Selçuklu G ü r-b u ğ a M u su l’a
çekilm eye m e c b û r o ld u ve eski k u d re t ve n ü fu z u n u kaybetti. H açlılar b u sâ­
yede Suriye sa h ille rin e ve F ilistin ’e d o ğ ru ilerlem ey e başladılar. A n tak y a’dan
b ir yıl so n ra d a K u d ü s’ü işgal edip şeh ri 7 0 .0 0 0 m ü slü m a n ın kanı ile su la ­
dılar. Böylece im h a sı m ü m k ü n o lan ilk H açlılar T ü rk le r arası ih tilâflard an ve

7 ‘Azimî, 322; İbn ül-Esîr, X. 96. “Ve erselû il’l-F ren c yed’û -n eh u m il’l h u rû c ile’ş-şam li-
y em lihûnehum ”.
8 M athieu, 222; Anonim Haçlı Kroniği, nşr. Brehier, s. 150; İbn ül-Esîr, X, 96.
Haçlı anonim i ve O sm an T uran, World domination, s. 86-87.
DURAKI AMA VE İNHİTAI 1)1 VİRII Rl 2 2 9

Ş i ’î Fâtım îlerin hıyân e tle rin d cn faydalanarak Su riy e ve F ilis tin ’de yerleşm e­
ye, kırallık ve k o n tlu k la r kurm aya m uvaffak o ld u la r 10.

2. Berkyaruk ve Mehmed Tapar Mücâdelesi

B erkyaruk Selçuk d ev letin e h âk im o ld u ğ u ve H açlılarla m ü câd eley e gi­


riştiği b ir sıra d a idi, ki G en ce’ye m elik tây in e ttiğ i kard eşi M e h m ed T a p ar da
k e n d isin e sığ ın an T erk en H a tu n ’u n e m irle rin in y ard ım ve ta h rik le ri ile,
1099’da, s a lta n a t iddiasiyle o rtay a ç ık tı11. B erkyaruk 1100 y ılın d a Sefîd-
rû d ’d a m ağ lû b o lu n c a Bağdad şa h n e si G ev h er  yin, A rtu k lu İlgazi, G ür-
buğa, Ç ö k erm iş ve H o rasan m eliki Sancar (M e h m e d ’in öz kard eşi) dâhil
olm ak ü zere m ü h im e m irle rin p e k çoğu M eh m ed T ap a r tara fın a geçti. S ul­
ta n B erkyaruk T a b e rista n , C ü rcan ve H ârizm em irlik lerin i, P o rsu k oğulları
Z engi ve İl-begi gibi d iğ er beyler ve 5 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile k a rd eşi ü z e ri­
ne y ü rü d ü ve b u sefer o n u H em ed an civ arın d a ciddî b ir b o zg u n a u ğ rattı.
M ehm ed T a p a r H o ra sa n ’a, k ard eşi S an car’in y a n m a gitti. B erkyaruk bu zafer
ü z erin e 10 0 .0 0 0 kişiye çıkan o rd u siy le B ağdad’a varıp sa lta n a tın ı orad a
k u rm a y a te ş e b b ü s e tti. Bu sefer M e h m e d T ap ar, Sancar ile b irlik te, k u v v e t­
lerini to p lay arak ve S u ltan ı tâ k ib e g irişerek H ilâfet m e rk e zin e geldiler. Bu
e sn ad a sıh h a ti b o z u la n B erkyaruk B ağdad’d a n ayrılm ak z o ru n d a kaldı. İki
k ardeş o rd u la rı 29 İkinci T e şrin 1 1 0 1 ’de, N ih âv en d civarında te k ra r k a rşıla ş­
tı. A ğırlaşan b u b u h ra n k a rşısın d a H alîfen in ve âlim lerin ta v a ssu tu ile bir
a n la şm a yapıldı. Bu an laşm ay a göre s a lta n a t B erkyaruk’d a kalıyor; M eh m ed
T apar, G ence m elik i sıfatiyle, A zerbaycan, D iyarbekir ve Elcezîre e y âletleri­
n e h âk im oluyor; k a p ısın d a üç n ö b e t çalın m ası k ararlaştırılıy o r ve böylece,
y em in le tey id ed ilen b u m u a h e d e ile d ev let ikiye b ö lü n ü y o rd u . Bu ü lk elerin
M e h m e d ’e ödediği verg in in , şü p h e siz m ah allî m asraflar hâriç, yılda
1.330.0 0 0 d in a r a ltın a bâliğ o ld u ğ u d a k ay d ed iliy o r12.
Bu a n la şm a ü z erin e B erkyaruk K ara-tek in ovasına, T ap ar d a E sedâ-
b â d ’a çek ilirk en o rd u la r da, bey ve a sk erleri ile b irlikte, k e n d ilerin e m a h su s
ik tâ la rın a d ağ ıld ılar. Bu k a ra ra rağ m en R ey’e g id en M ehm ed T apar, em îrle-

10 ‘Azimî, 373; Îbn Kalânisî, s. 134-133; ibn ül-Esîr, X, 94-96, 98; ibn ül-'A dîm II, 129-
138; ibn ul-Cevzî, IX, 105, 108; Sibt, 121b; M athieu, 216-217, 221-222; A bu’l-Farac,
225; Haçh Anonim’i, 50; C. Riant, Inventaire critique des lettres historiques des Croisades
(Archives de l’O rien t Latin). Paris 1881, I, s. 134, 148, 167-175; S. R uncim an, History
o f the Crusades, I, s. 236-249.
11 Ibn ul-Cevzî, IX, 110.
12 ibn ul-Cevzî, IX, 131; ibn ül-Esîr, X, 115.
2 3 0 SELÇUKLULAR İARİHİ

rin tahriki ile, beş nöbet çaldırmak suretiyle, te k ra r sa lta n a tın ı ilân e tti. Bu vazi­
yet dolayısiyle B erkyaruk te k ra r k a rd e şin e karşı h a re k e te geçti. T a p ar orada,
te k ra r m ağ lû p olarak A zerb ay can ’a kaçtı; em irle rin i toplayarak, 1103’de,
H ûy k a p ısın d a beşinci defa b o z g u n a u ğ rad ı ve A h la t’a sığındı. Bu sefer de
Şarkî A n ad o lu e m irle rin i, E rz u ru m S a ltu k lu la rın ı, A h la t h ü k ü m d a rı Sök-
m e n ’i ve A ni em îri M e n û ç e h r’i h iz m e tin e alarak te k ra r savaşa h azırlan d ı.
S u ltan B erkyaruk çok kan akdığını, m e m le k e tin h arap , e m ir ve ask erlerin
y o rgun o ld u ğ u n u , h â z in e n in b oş kaldığını, v erg ilerin ta h sil edilem ez b ir hale
geldiğini ve n ih â y e t İslâm ın d ü şm a n la rın a fırsa t verildiğini beyân ederek,
gönderdiğ i b ir elçi ile, k ard eşin i b a rışa ik n â e tti. Böylece, 1 1 0 4 ’de, A zerbay­
ca n ’d a S efîd-rûd h u d u d olm ak ü zere, K afkasya’d an S uriye’ye k a d a r b ü tü n
vilâyetler M eh m ed T a p a r’da kalm ak, B ağdad’d a h u tb e B erkyaruk n âm ın a,
A zerbaycan, Şarkî A n ad o lu ve M u su l ey âletlerin d e, sadece M eh m ed T a p a r’ın
adı zik red ilm ek şartiyle, b ir an laşm ay a varıldı. S elçuklu im p a ra to rlu ğ u iki
devlete ayrılm ak su retiy le T ü rk iy e ile b irlik te üç Selçuk S u ltanı m ey d an a
çıktı. Lâkin b u d u ru m çok k ısa sü rd ü . Z ira B erkyaruk h asta lık lı o ld u ğ u için
23 Birinci K ân u n 1 1 0 4 ’de, yirm i altı y a şın d a öld ü . Y erine ta h ta çıkarılan ve
ad ın a h u tb e o k u n a n oğlu k ü çü k M elik-şâh ta h tı m u h afaza edem edi; S ultan
M ehm ed T ap ar 1 1 0 5 ’de M elik -şâh ’ı te slim alarak Selçuk ta h tın ı m ü sta k il
o larak işgal e tti13.
F ilhak ik a M u su l’d a Ç ö k e rm iş’i k u şa tm a k la u ğ ra şan S u ltan T a p ar Berk-
y a ru k ’u n ö lü m h a b e rin i alınca d erh al B ağdad’a h a re k e t etti. 1105’de yeğeni
M elik -şâh ’ı ve o n u n atab eğ i A yaz’ı m ağ lû b ed ip ö ld ü rd ü k te n so n ra devlete
h âk im old u . M u su l ve H alep a ta b e g le rin in b ab ası K asım üd-devle A k -sun-
g u r’u Bağdad şa h n a lığ ın a tây in e tti. P o rsu k ’u n oğulları sâyesinde, sa lta n a t
d âvasına atılan am cası B ö ri-b ars’ın oğlu M e n g ü -b a rs’ı diğer am cası T ö k iş’in
oğullarını b irlik te İsfah an k alesin d e h a p se tti. Böylece S u ltan M eh m ed T ap ar
b ü tü n rak ip le rin d e n ve sa lta n a t d âv acıların d an k u rtu ld u . T ö k iş’in oğlu Böri-
tek in S uriy e’ye kaçtı. F ak at Suriye S elçukluları k e n d isin d e n en d işe e ttik ­
lerin d en 1 1 1 2 ’de A n tak y a p re n si T a n c re d ’e g itti; o rad an S û r’a geçti ve Şam
atabeği T u ğ -te k in ’e m e k tu p y azarak k a b u lü n ü isted i. Lâkin A tab eg m u v a ­
fakat edem ey in ce, b aşk a b ir y er k alm ad ığ ın d an , Şi’î F âtım îlere iltica etti;
M ısır’da h ü rm e tle k arşılan d ı ve k e n d isin e m aaş b a ğ la n d ı14. S elçuklu İm p a ra ­
to rlu ğ u böylece, H açlı ta a rru z la rın ın çok şid d etli b ir devrinde, feodal a n ’ane-

13 İm âduddîn, 88-90; Ahbâr ud-devle, 77-78; Râvendî, 147-148; R eşidüddîn, 58-66; İbn ül-
Cevzî, IX. 109-141; İbn ül-Esîr, X, 98-132; ‘Azimî, 374-375; İbn Kalânisî, 137, 147;
A bu’l- Farac, 238.
14 İbn Kalânisî, 183-189.
DURAKLAMA V t İN IIİIA I D LV İR II Kİ 2 3 1

lere göre bir kere daha parçalanm ış; 20 yıl zarfında T ü rk kanı sel gibi akm ış;
siyasî birlik b o zu lm u ştu r.
S ultan M chm cd M usul ve D iyarbekir b ölgelerini A tabeg Ç avlı’ya ik tâ
ederek o n u H açlılara karşı cih âd a m e m u r e tti. Bu d u ru m d a m evkiini kaybe­
den Ç ö k erm iş ve oğulları, bu sıra la rd a h â k im iy e tin i Şarkî A n a d o lu ’d a k u r­
m u ş b u lu n a n I. Kılıç A rsla n ’a (M .’d a b u m ak aleye bak.) b ag v u rarak o n u
M u su l’a d âv et e ttile r. G erçek ten Kılıç A rsla n b u fırsa tta M u su l’u alıp orad a
hâk im iy etin i k u rm a k la m ü câd ele g en işlem iş; iki S elçuklu h â n e d a n ve devleti
arasın d a m evcud h a k ve ü s tü n lü k dâvası can lan m ış, Türkiye ve Büyük Selçuklu
S u ltan ları ara sın d a k i ailevî re k a b e t k ız ışm ıştı ve 1107’d e Kılıç A rsla n ’ın
m ağlûbiy eti ve ö lü m ü y le n eticelen d i. Bu e sn a d a B âtınîlere k arşı savaş ile
m eşg u l b u lu n a n S u ltan , Kılıç A rsla n ’ın B ağdad’ı aldığı sö y len tileri ile e n d i­
şelen m iş ve B âtın îlere karşı h a re k e ti d u ra k la m ıştı. H ab erin d o ğ ru o lm a­
dığını ve Kılıç A rsla n ’ın ö ld ü ğ ü n ü ö ğ ren in ce B âtınîlere karşı savaşa devam
e tti ve zafer k a z a n d ık ta n so n ra B ağdad’a h a re k e t etti.

3. Sultan Mehmed, Haçlılar ve Gürcüler

S u lta n M eh m ed B âtın îlere k arşı k azan d ığ ı zaferd en so n ra B ağdad’a gi­


dince b abası ta ra fın d a n in şâ ed ilen S u ltan C âm iin i b itird i; N izâm iye civarın­
da Sûfîlere b ir rib â t (zâviye) y a p tı15. T icâret vergilerini ve g ü m rü k le ri ilga
etti. H e m şire sin i 10 0.0 0 0 d in a r m ih r ile H alîfe M u sta z h ir’e n ik â h e tti. K a­
d ın ların erk e k le rle y ap tık ları to p la n tıla rı y asak e tt i16. Bu sırada, S u ltan ı H aç­
lılara karşı teşv ik için, B ağdad’a m ü h im k im se le r geliyordu. B u nlardan biri
de T rab lu s-Ş a m ’ın Şiî em îri kadı İb n ‘A m m â r idi. H açlı te h lik e sin e rağ m en
o n u n b u te ş e b b ü s ü Ş i'î te b ’asın ı k ız d ırm ış ve o n la r d a M ısır F â tım île rin e
b aşv u ra ra k k e n d ile rin e vâli iste m e le rin e seb ep o lm u ştu r. D ik k ate şâyândır,
ki d ah a ilk seferi m ü te a k ip H açlılara k arşı T ürk iye S elçukluları ile an laşan
B izans İm p a ra to ru I. A lexis de 1110’de, elçi ve h ed iy eler g ö n d ere rek S u ltanı
o n lar ile savaşa teşv ik ediyor, y ard ım ed eceğini ve H açlılara yol v erm ed iğ in i
b ild iriy o rd u 17.
S u lta n T a p a r A tab eg Ç avlı’n ın sa d â k a tin e güvenm ediği için d e M u su l’u
E m ir M ev d û d ’a ik tâ ed iy o r ve H açlılara karşı k u v v etlerin baş k u m a n d a n ­
lığını d a o n a veriy o rd u . Böylece A h la t şâhı S ö k m en ’i ve Şarkî A n ad o lu A r-
tu k lu b ey lerin i d e o n u n la b irlik te cih âd a m e m u r ediyordu. E m ir M evdûd

15 Bâtınîlere karşı seferleri için bak. VII, 5.


16 İbn ül-Cevzî, IX, 159; İbn ül-Esîr, X, 166; Ahbâr üd-devle, 81; ‘Azimî, 379.
17 İbn Kalânisî, 173; İbn ül-Esîr, X, 170.
2 3 2 SELÇUK! IJl AR IARİHİ

Şim alî S u riy e’de H açlılara m ü h im d a rb e le r v u rd u k ta n ve b ir m ü d d e t de Ur-


fa’yı k u ş a ttık ta n so n ra m ü ş te re k k u v v etlerle K udüs ü z e rin e h a re k e t etti.
Lâkin A h lat şâhı S ö k m e n 'in 1 1 1 2 ’de h a s ta la n a ra k d ö n m e si ve ö lü m ü d a h a
so n ra da, M ev d û d ’u n 1 1 1 3 ’de, Ş am ’d a câm id e n çık ark en B âtınîler ta rafın d a n
şehid ed ilm esi ve n ih â y e t Suriye S elçu k lu ların ın içine d ü ştü k le ri rek a b etler
bu m ü h im seferd en b ü y ü k n e tic e le r eld e e tm e s in e im k ân v erm edi. H a ttâ
H ıristiy an k ay n ak ların a rağ m en İbn ü l-E sîr b u ö lü m d e T u ğ -te k in ’i de zanlı
g ö rü r18. S u lta n T apar, b u d u ru m d a A k -su n g u r’u H açlı cih âd ın a m e m u r ettiği
gibi Suriye’n in id âresin i de 1 1 16’d a T u ğ -te k in ’e v e rd i19.
Selçuklu im p a ra to rlu ğ u n u n geçirdiği siyasî b u h ra n H açlıların Suriye sa ­
h ille rin d e tu tu n m a la rın a ve b u iki âm il dolayısiyle B izanslIların m ü d afaad an
ta a rru z a g eçm elerin e fırsa t verdiği gibi k ü ç ü k G ürcü devleti bazı istilâ te ­
şe b b ü sle rin e g irişti. B u n u n la b e ra b e r siyasî p a rç a la n m a ve sa rsın tı n e derece
o lu rsa o lsu n k ü ç ü k G ü rcü m ille tin in böyle b ir h a re k e ti yine d e kolay o la­
m azdı. Lâkin kıral D av id (1 0 3 9 - 1 1 2 5 )’in b ü y ü k K ıpçak (K um an) kavm ini
ittifa k ın a alm ak la G ürcü istilâsı m ü m k ü n old u . F ilhakika O rta A sya b o zk ır­
la rın d a n B alkanlara k ad ar g en iş sah aları işgal eden , O ğuz ve K arluklar kad ar
kalabalık o lan K ıpçakların b ir kısm ı, K afkasya’d a G ü rcü ler ile k o m şu idiler.
Kıral D avid b u K ıpçakların h ü k ü m d a rı Karahan(Kharaghan)m oğlu A tra k ’ın
kızı ile evlendi ve kıral K ıpçakları m e m le k e tin e dâvet e tti. K afkaslar’dan
in en K ıpçaklar aileleri ile b irlik te G ü rc ista n ve civar bölgelerde y e rleştirild i.
K ıral D avid b u n la rd a n teşk il ettiğ i 4 0 .0 0 0 k işilik b ir o rd u ile kuvvetlendi;
G ürcü saray ın d a y e tiştirile n 5 .0 0 0 K ıpçak ço cuğu da m erk ez k u v v etin d e
h iz m e te b aşlad ı. Bu m ü n â s e b e t dolayısiyle, Şamanî Kıpçaklar arasın d a
hıristiyanlık yayılm aya başladı. İşte S elçu k lu ların b u b u h ra n d ev re sin d e idi, ki
G ürcü-K ıpçak kuv v etleri de istilây a g irişti ve K afkasya’d a yaşayan göçebe
T ü rk m e n le r, 1110 yılında, k itle le r h a lin d e A n a d o lu ’ya göçm eye m ec b u r
k aldılar20. G ü rcü ler, vaktiyle O ğu zları S ır-derya b o y ların d an p ü s k ü rte n Kıp-
çaklarla b irlik te istilâ la rın ı g e n işle te re k G ence k a p ıların a k a d ar gelince S ul­
tan T ap ar 1110 y ılın d a G ü rcü ler ü z e rin e m ü h im b ir kuvvet g ö n d e re re k o n la ­
rı p e rişa n e tti ve m e m le k e tle ri işgal e d ild i21.
S u lta n M eh m ed B ağdad’d a b u lu n u rk e n H ille’n in A rap E m îri S adaka bin
M ezyed’e k arşı h a re k e te g eçm ek m e c b û riy e tin d e kaldı. F ilhakika B arkyaruk

18 M athieu, 275-203; Süryanî M ihael, III, 198; A b u ’l-Farac, 244-245; ‘Azimî, 330-381; İbn
Kalânisî, 178-187; İbn ül-Esîr, X, 171, 174; Sibt, 175a-158a; İbn ül-'A dîm , II, 154-164.
19 İbn Kalânisî, s. 193.
20 Brosset, I, s. 362-363; Ermeni Kroniği (neşr. B rosset), I, 58-59; M athieu, 304-305.
21 İbn Kalânisî, s. 168; Ahbâr üd-devle, s. 81.
DURAKI AMA VF İN H İIA I 1)1 V İR IIK İ 2 3 3

ile m ü câd eled e s u lta n ın tarafın d a b u lu n a n S adaka bu sâyede pek k u v v et­


lenm iş ve g u ru rla n m ış! ı. Bu seb ep le d e H alîfeden ve S u lta n d a n kaçanları
him âye ed iy o rd u . F ilistinli A rap em îri Fazl d a b azan H açlılarla b irleştiğ i için
T u ğ -tek in ta ra fın d a n k o v u lm u ş ve o d a S ad ak a’ya sığ ın m ıştı. S adaka’n ın bu
d av ran ışın a b ir seb ep d e Şi’î o lm ası ve Şi’îleri k o ru m ası idi. B âtınîlerin k u v ­
v etlendiği b u sırad a d a o n u n şim d i b u m e z h e b e m e n sû b iy e ti rivâyetleri de
d olaşıyo rd u . B u n u n la b e ra b e r ed eb iy atı h im ây esi dolayısiyle b ir çok şâirlerin
k asid elerin e ve m e d h iy e le rin e de h a k k a z a n m ıştı. F ak at Şi’îleri h im âyesi ve
gizli te şe b b ü sle ri b elirin ce Y ağı-sıyan oğlu M e h m e d k en d isin i S u lta n a ita ate
d âvet e tti. B abasının A zerb ay can ’daki ik tâ ın d a m e d re se le r yapm ak, âlim ve
m utasav v ıfları h im ây e eylem ek sû retiy le çok sevilen ve ş ö h re t k azan an bu
genç Selçuk beyi M eh m ed S adaka ta ra fın d a n ö ld ü rü lü n c e S u ltan M eh m ed
T ap ar ü z e rin e b ir o rd u g ö n d erd i ve 5 0 .0 0 0 k işilik b ir o rd u y a sah ip b u Şi’î
A rap e m îrin i ö ld ü rd ü . Bu h â d ise B ağdad Şi’îlerin i de ayaklanm aya g ö tü rd ü
ise de cid d î b ir ç a tışm a o lm ad an y a tıştırıld ı22.
S u lta n M eh m ed im p a ra to rlu ğ u to p la rk e n sa rsın tıd a n faydalanarak cü ­
re tle rin i a rtıra n H aşan Sabbâh ve B âtın îlere k arşı d a ciddî b ir cih âd yaptı.
1107’de İsfah an y ak ın ın d a, Şâh-diz k a le sin d e y erleşen B âtınîleri im h a ve
kalelerin i ta h rip e ttik te n , d iğ er iç ve dış h â d ise le rle m eşg û l o ld u k ta n sonra,
1117’d e H aşan S ab b âh ’ın yaşadığı A la m û t k alesin e karşı m ü h im b ir kuvvet
gö n d erd i. Bazı h iy â n e t g ay retlerin e ra ğ m e n b u B âtınî yuvası te m iz le n m e k
ü zere ik en su lta n ın 1 1 1 8 ’de ö lü m ü b u fesat o cağının y aşa m a sın a im kân
verdi. B u n d an b aşk a S u lta n M eh m ed Suriye S elçuklularını ve H o ra sa n ’d a
kard eşi S an car’ı d a aynı z a m a n d a o ralard ak i B âtınîlere k arşı bu cih âd a m e ­
m u r e tti23.
S u ltan M eh m ed b u b u h ra n lı d ev red e S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ’n u iç ve
dış d ü şm a n la ra k arşı k o ru m u ş; b irliği k u rm u ş b ir h ü k ü m d a r idi. H as­
talığ ın d a n k u rtu lam ıy acağ ın ı h issed in ce, 1118 M artında, K urban bayram ı,
te rtip eylediği b ü y ü k b ir ziyâfet ve m e râ sim e sn a sın d a 13 y aşındaki oğlu
M a h m u d ’u ta h ta çık ararak b ü tü n e m irle rin b i’a tin i alm ış ve gözyaşlarını
ak ıtm ıştır. O ğ u z a n ’a n e sin e göre te rtip eylediği b u ziyâfet (toy) so n u n d a
sofrasın ı ve saray ın ı d a y ağ m alatm ıştı. K arısı G evher H â tû n k e n d isin d e n
önce A zerb ay can m elik i b u lu n a n am cazâdesi İsm â ’il’in kızı idi. S u lta n M eh-

22 İbn ül-Esîr, X, 154-165; İbn ül-Cevzî, IX, 156; İbn Kalânisî, 159-160; ‘A zim î, 378; İbn-
'Adîm, II, 153-154; 'İm âdeddîn, s. 102; Ahbâr üd-devle, s. 80; Anonim Selçuk-nâme, s. 24;
Çahâr-makale, 64-65.
23 Bak. s. 291-296
2 3 4 ____________________________________________________________ SELÇUKLULAR ÎA

m ed b ab asın ın bu ülkedeki hakları dolayısiyle A zerb ay can ’ı dîvân teşkilâtı,


em irleri ve ask erleri ile b irlik te b ir m e n ş û r ile b u H â tu n u n id â re sin e ver­
m işti. K en d isin d en so n ra bu k u d re tli G ev h er H a tu n u n Sancar ile evlenm esi
ih tim ali o ğ u lla rın ın sa lta n a tta n ve h a k la rın d a n m a h rû m k alm ası e n d işesi
k a rşısın d a S u lta n M eh m ed T a p a r’ın ö lü m ü n d e n önce, zevcesini ö ld ü rd ü ğ ü
rivâyet ediliyor. S u ltan ilim ve im â r işleri ile d e u ğ ra şm a fırsa tın ı b u lm u ş ve
cesedi İsfa h a n ’d a in şâ eylediği m e d re se sin d e d e fn o lu n m u ş tu r24.

4. Sultan Sancar ve Selçuk İhtişamının Dirilmesi

S u ltan M eh m ed T a p a r’ın ö lü m ü ü z e rin e H o ra sa n ’da m elik o larak o tu ­


ra n ve o ta ra fla rd a b ü y ü k m u v affak iy etler k az a n a n M elik Sancar d erh al su l­
tan lığ ın ı ilân e tti. O, B erkyaruk ve T a p a r m ü c â d elesin d e , aynı a n a d a n ol­
d u ğ u için, İkincisi ta ra fın d a k alm ış idi. O n u n T ü rk çe adı Sancar’m M usul
h av âlisin d e S incar k asab ası ile alâkalı b u lu n d u ğ u n a d a ir rivâyetler b ir yak ış­
tırm a d a n ib a re t o ld u ğ u gibi İslâm î adı A h m e d de bazan b aşk a b ir kard eşi
san ılm ıştır. N ite k im S u ltan Sancar H alîfeye g ö n d erd iğ i m e k tu b u n d a , b izzat
“B abam ız S u lta n M elik -şâh adım ı A h m e d ve S ancar k o y d u ”ğ u n u y az ar25. 21
yıl (1097 - 1118) M elik ve 39 yıl d a (1113 - 1157) S u ltan olarak M erv’de 60
sen e S elçuklu ta h tın ı işgal e d en Sancar S elçuklu p âd işâh ları ara sın d a en çok
h ü k ü m s ü rm ü ş b ir p a d işa h o lu p S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ve k u d re tin in son
m ü m essilid ir. S u ltan M e h m e d ’in ö lü m ü ü z e rin e b ir h a fta m â te m m erâsim i
y a p tık tan ve su lta n lığ ın ı ilân .e ttik te n so n ra G azn e’yi feth ed ip B e h ram -şâ h ’ı
ta h ta çıkarm ış, S elçu k lu ların tâb iiy etin e alm ış ve b u zaferi m ü te a k ip yeğeni
ve d am ad ı S u lta n M a h m u d ü z e rin e y ü rü m ü ş tü r. B abasının ö lü m ü ü z e rin e
veliahd olan ve su lta n lığ ın ı ilân ed ilen M a h m u d b u sırad a h e n ü z 18 y aşın d a
b u lu n u y o r ve k ü ç ü k k ard eşleri M es’û d ve T u ğ ru l, atabegleri ve em irlerin in
ta h rik le ri ile, o n la rın s a lta n a t id d iaları ve ayak lan m aları ile k arşıla şm ış o lu ­
yordu. S u ltan S ancar Irak ü z e rin e y ü rü rk e n M a h m u d am casiyle an laşm ak
için çok gay ret s a rf e ttiy se de S u ltan Sancar y eğ en in in sa lta n a ta sah ip b u lu ­
n am ad ığ ın d a n en d işe ed iy o rd u . N ite k im o n u n veziri ve hâcibi (k u m a n d an )
n in y eğ en in in d e v le tin e ta h a k k ü m e ttiğ in i bey ân ed erek bu teklifi kabul
etm ed i. Bu seb ep le 12 A ğ u sto s 1 1 1 9 ’d a (2 C em aziyelevvel 513) iki su lta n ın

İbn Kalânisî, 198; İbn ül-Cevzî, IX, 106; İbn ül-Esîr, X, 184; İm âdeddîn, s. 111-112;
M athieu, 297; Tarih-i Güzîde, s. 455; Nüzhet ül-Kulûb, s. 53.
25
“Peder-i m a, Sultan M elik-şâh enâre Allah b ü rh ân eh u nâm m â A hm ed ve Sancar herde
est ve nâm -i berâder-i m â M uham m ed, ve ez’in m übârek-ter nâm ne-tuvâned b û d ” M.
Atabeg, Atabet ul-ketebe, nşr. Said Nefısî, Beyhâkî zeyli, III, 1467.
DURAKLAMA VE İN İllI A l DEVİRLİ Rl 2 3 5

o rd u su Sâve’d e k arşılaşıl. S u ltan Ş a m a r d a h a kuvvetli bir o rd u y a sah ip olan


yeğenini m ü şk ü lâ t ile ve 45 lil say esin d e m ağ lû b ed e b ilm iş ve em irlerin i
tu tsa k yap m ıştır.
Bu k arşılaşm ay a ve zafere rağ m en S u lta n Sancar y eğenine b ir evlâd m u ­
am elesi y ap m ış ve an laşm ay a göre Rey şehri k e n d isin d e k alm ak ü zere im p a­
rato rlu ğ u n b ü tü n G arp ü lk elerin i o n u n h âk im iy eti altın d a b ırak m ıştır. Bu
an la şm a ile M a h m u d ’u n su lta n lık h ak ve sıfatı m u h afaz a ed ilm ek le b erab er
S ultan Sancar “En Büyük Sultan” (Sultan ül-a’zam ) unvan ve m evkiini alarak
o n u k e n d isin e tâbi b ir h ü k ü m d a r y ap m ış ve s u lta n lık m ak am ı d a iki d ere ce ­
ye ay rılm ıştır. Böylece d iğ e r Selçuklu ve G azne su ltan la rı, T ü rk ista n h an ları
dereceleri ü s tü n d e En Büyük S u ltan lık m ak am ı m ey d an a çık m ıştır. B u nunla
b erab er im p a ra to rlu ğ u n h e r b ö lg esin d e o ld u ğ u gibi G azne ve K arahanlı ü l­
k elerin d e de S an car’d an so n ra M a h m u d ’u n adı da h u tb e le rd e o k u n d u ğ u n ­
d an su lta n lık m ak am ı y ine de d erecesin i m u h a fa za ediyordu. Bu sû re tle iki
tü rlü S elçuklu su ltan lığ ı h u sû le g alm iş vc B üyük S elçuklu veya H orasan
S u ltan lığ ı’n ın m erk ezi İsfa h a n ’d a n M erv’e in tik al etm iştir. Bu a n la şm a ile
m erkezi İsfah an ve d a h a so n ra H em ed an o lm ak ü ze re “Irak Selçukluları” dev­
leti m ey d an a çık ıy o rd u 26. H âk im iy et alâ m e tle ri ve teşrifat k aideleri de su l­
ta n lık d e recelerin e göre ay arlan m ış idi. G erçek ten, iki su lta n b u lu ştu ğ u za­
m an, S u lta n M a h m u d S u lta n Sancar y a n ın d a s a lta n a t h âk im iy et ve m e ra sim ­
lerini yapm ıyacak; " a tın a in e r ve b in e rk e n ” “Türk borusu” (Bûk-ı Türkî)
çaldırm ıyacak; k en d i kızıl rengini b ırak ıp S u lta n S ancar’ın beyaz ve siyah re n k ­
lerini kullanacak; su lta n la ra m a h su s beş nöbet yâni Nevbethâne (M eh ter-h ân e)
çaldırm ayacak, am cası ö n ü n d e y er öpecek ve rik âb ın d a y ü rü y e ce k ti27. Bu
sâyede Selçuk h âk im iy eti sem b o lleri ve u sû lle ri h a k k ın d a d ik k a te şâyân yeni
k ayıtlar elde e tm iş o lu y o ru z. Selçuk o rd u s u 100.000 kişid en fazla b ir m ik ­
ta rd a to p lan d ığ ı zam an , H alîfeden farklı olm ası m aksadiyle, b ayrağının siyah
değil, kızıl, yeşil ve sarı re n k le rd e n te re k k ü p e ttiğ in e d air b ir h a b e r d e bu
vesile ile b u ra d a kayda şây ân d ır28.
S u ltan S ancar b u su re tle B üyük S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n a d âh il ve bağlı
b ü tü n em îr, m elik , h an ve s u lta n la rın m e tb û u o larak ve o n la rın ü s tü n d e
S ultan u l-a ’zam sıfatiyle, bu m u azzam siyasî te şe k k ü lü n b aşın a geçm iş b u ­

26 İbn ül-Esîr, X, 193-195; ‘İm âdeddîn, s. 125-128; Ahbâr üd-devle, s. 88-89; İbn ul-Cevzî,
IX, 205; İbn Kalânisî, 202; Azimî, 387; Mücmel ut-tevârih, 412; Târih-i Güzide, s. 458.
27 ‘İm âdeddîn, s. 128-120; Ahbâr üd-devle, 89; Râveııdî, 170; Reşîdeddîn, s. 81-82.
28 A bdül-C elil Kazvinî, Kitab un-nakz, s. 608; O rta Çağ Türk devletlerinde ren k ler ve sem ­
boller için yine bak. F. K öprülü, “H ukukî sem bollerdeki m otifler”, THlT mecmuası, II, s.
33-50; Şerafeddin Yaltkaya, “T arihte R enk”, TM, V11-V11I, s, 41-47.
236 SELÇUKIIII AK IARİH İ

lu n u y o rd u . Bu sıfatla S u ltan Sancar siyasî ve H alîfe d e d in î o to rite olarak


devrin h ü k ü m d a rla rın a ferm an lar, u n v a n la r ve sa ir h â k im iy et sem bolleri
gö n deriy o rlard ı. B izanslılara ve H açlılara karşı m ü h im zaferler kazanan
D ân işm en d li h ü k ü m d a rı E m îr G âzî’ye, 1 1 4 3 ’de, H alîfe ile b irlik te b ir takım
hâk im iy et alâ m e tle ri g ö n d erirk en o n a M elik u n v a n ın ı tefviz etm işler; d ö rt
siyah bayrak, k a p ısın d a çalın m ak ü z e re davul, altın gerdanlık ve b u tevfız m e-
râsim i e sn a sın d a elçilerin a rk a sın a v u rm a sı için b ir altın asâ b u h âk im iy e t
sem b o llerin i teşk il e d iy o rd u 29. Siyah re n k A b b âsîlere aid o ld u ğ u için S elçuk­
lu h ü k ü m d a r ve beyleri sâdece halîfeye m an ev î b ağlılık alâm eti o larak o n u
alm ışlar; T ü rk m e n le r ise siyahı yine m â te m ren g i o larak k u llan m ışla rd ı.
H a m d u lla h K azvinî, b ir m ü d d e t M elik G âzî’n in n ü fû z u n d a kalan, T ürkiye
S elçuklu h ü k ü m d a rı S u lta n M es’û d ’u n d a S u lta n S ancar’a tâb i b u lu n d u ­
ğ u n u , o n a h e r yıl bac ve haraç g ö n d erd iğ in i m a n z u m b ir e se rin d e kayıt e d e r30.
B u nunla b e ra b e r b a şlan g ıçtan b eri m ü sta k il o lan T ü rkiye S elçuklu su ltan la rı
bazen h alîfelerd en sa lta n a t tefvizleri aldıkları h ald e B üyük S elçuklularla
böyle b ir m ü n â se b e tle rin e d air b ir kayda ra stla n m a m ıştır. T ü rkiye Selçuk­
luları h a k k ın d a çok k ifâyetsiz ve h a ta lı bilgiye sah ip b u lu n a n b u m üellifin
ifadesini teyid e tm e k m ü m k ü n o lm a m a k la b e ra b e r S u ltan M es’û d ’u n da
M elik G azi gibi b u zay ıf d ev resin d e, n a z a rî olarak, S u ltan S ancar’a tâb i sa ­
yılm ası vârid o labilir. K ro n ik lerin ifâdeleri y a n ın d a S u ltan Sancar d a 1133
(527) ta rih li b ir m e k tu b u n d a h â k im iy e t sa h a la rın ın T araz’d a n Y em en ’e,
B ulgar ve R ûm d iy a rla rın a k ad ar u zan d ığ ın ı, b ü tü n bu geniş ü lk elerd e sa lta ­
n a tın ın tan ın d ığ ın ı ve h u tb e le rin k en d i a d ın a o k u n d u ğ u n u ifâde e d e r31.

5. Sancar’m Saltanatı

S ultan Sancar 1097 se n e sin d e M erv’de M elik olarak idareye başladığı


zam an h e n ü z 12 y a şın d a b u lu n u y o rd u . Sağlam b ir id â rî k ad ro ile işe girişen
Sancar, az z am an zarfında. H o ra sa n ’a h â k im o lm uş; bu ta ra fta kazandığı
m uvaffak iy etler sây esin d e Selçuklu dev leti Şark ü lk e lerin d e b ir sarsın tıy a
u ğ ra m a m ıştır. S u lta n o ld u k ta n so n ra d a im p a ra to rlu ğ u n G arp ü lk e lerin d e
siyasî n iz â m ve b irliği fırsa t b u ld u ğ u n is b e tte k o ru m u ş; S elçuklu h a şm e tin i

29 Süryanî M ihael, s. 233, 237; Süryanî Anonimi, JRAS (1933), I, s, 99; A bu’l-Farac, s. 258.
30 Zafer-nâme, Brit. M useum , Or. 2833, 375b.
31 Bayhâkî zeyli, III, 1465; Râvendî, s. 170, 171. İbn ül-Esîr, Sultan Sancar’ın, yeğeni Sultan
M ahm ud’a tefviz ettiği b ü tü n m em leketler arasında T ürkiye Selçuk ülkesini de sayar ve
bu h u su sa dair M enşûr’u da gördüğünü söyler (Atabegler tarihi, s. 40), ki bu nazarî ola­
rak tek halifelik ve tek sultanlık fikir ve h u k u k u n u n devam ını gösterir.
DURAKLAMA V t İNH İTA I D IV İR II Kİ 2 3 7

iade eylem iş ve İslâm d ü n y a sın a em n iy et g e tirm iştir. M elik-şâh’ın ö lü m ü ile


başlayan b u h ra n o k ad ar ü m id kırıcı ve S u ltan S an car’la başlayan devir o
derece em n iy et ve saad et verici o lm u ş tu r, ki o n u n h ak k ın d a "A hir z am an d a
e sm er yüzlü, b ü yük başlı, g ü r sesli ve çiçek b o z g u n u bir adam z u h û r ed ece­
ğine, Şark T ü rk le rin i (yani h e n ü z m ü s lü m a n o lm am ış T ü rk kavim lerini)
bo zgu n a u ğ ratacağ ın a, fakat so n ra d a n Ç in ’d e n gelecek ask e rlere (P u tp e re st
K arahıtaylara) y en ileceğ in e” d a ir b ir h a d îs d ev rin psik o lo jisin i ve İslâm d ü n ­
yasının siyasî b u h ra n d a n so n ra k e n d isin e k arşı beslediği d u y guları m ey d an a
k o y m a k ta d ır32. B izanslIların D iy arb ek ir b ö lg esin e k ad ar istilâ ed ip b ü y ü k bir
kitleyi e sir ald ık ların ı, b u e sirle rin b ir m e k tu p la su lta n a b aşv u rd u k la rın ı,
S ancar’ın d a im p a ra to ru şid d etli b ir m e k tu p la te h d it eylediğini b e lirte n kay­
naklar, ta rih î o lm a m a k la b erab er, o n u n şah siy eti e trafın d a te şe k k ü l eden
efsâneyi g ö ste rm e k b a k ım ın d a n kayda şâ y â n d ır33. S u ltan Sancar, bu hüviyeti
dolayısiyle, İslâm m ü ellifleri ve T ü rk iy e S elçu k lu ların ın b ü y ü k h ü k ü m d a rı
S ultan A lâed d in K eykubâd ta ra fın d a n , M elik -şâh y anında, ideal b ir p â d işâh
olarak ta n ın ıy o r id i34.
S u ltan S an car İslâm d ü n y a sın ın k a d e rin i tây in edecek gayri m ü slim Şark
kavim lerin e ve g ö çeb elerin e karşı C en d ve M an-kışlag U çların d a k u rd u ğ u
ü sler ve m ü d a fa a teşk ilâtı, o n la ra k arşı k azandığı zaferler sâyesin d e T ürk-
İslâm d ü n y a sın ı istilâ la rd a n k o ru m u ş, b u seb eple b ü y ü k K ıpçak (K um an
kavm i) Ş ark ta m ü slü m a n ü lk e le rin d e değil K afkaslarda, C e n û b î R u sy a’d a ve
B alkanlarda yayılm a im k ân ın ı b u la b ilm iştir. N itek im K ıpçaklar K afkaslarda
m ü slü m a n ırk d a şla rın a k arşı G ü rcü lerle b irlik te akın lar y ap ark en diğerleri
de T u n a ’yı g eçerek a rab alar ü s tü n d e B alkanları istilâ ediyor; İs ta n b u l’u te h ­
d it ile B izan s’ı u ğ ra ştırıy o r ve b u sû re tle T ürkiye S elçu k lu ların a karşı
K o m n e n o s’ların g iriştiğ i ta a rru z la rın k ırılm a sın a d a dolaylı o larak h iz m e t
ediyorlard ı. İm p a ra to r Y u an n es 1 1 2 1 ’de P eçenek ve K u m an larla şid d etli
savaşlard a o n ları p e rişa n e ttik te n so n ra b ir k ısm ın ı B alkanlarda, b ir k ısm ın ı
İz m it’te isk â n e tti ve b ir m ik d a rın ı d a o rd u s u n a aldı. K afkasları aşan Kıp-
çaklar d a G ü rcü lerle b irlik te 1122 ve 1 1 2 4 'd e T iflis’i, A zerbaycan ve Şarkî
A n ad o lu b ö lg elerin i istilâ ed iy o rlard ı35. Ş arktaki K ıpçaklar ted rice n İslâ m ­

32 Ahbâr üd-devle, 64; İbn ül-Cevzî, X, 178; Tarih-i Güzîde, 459.


33 ‘A-vfı, Lubâb ul-Albâb, T ahran 1335; s. 76, 578-583; ‘Aqîli, ‘Asar ül-Vüzerâ, T ahran 1959,
s. 238-248.
34 Râvendî, s. 20, 38; İbn Bîbî, s. 379.
35 Süryânî M ihael, 207; N. K honiates, s. 14-17; Brosset, I, 369-370; M athieu, 304-305.
Sır-derya boylarından Balkanlara kadar iki aylık yol K um anlarla m eskûn idi ve XIII. asır
2 3 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

laşırken G a rp te k ile r G ü rcistan , C e n û b î’ R usya ve B alkanlarda H ıristiyanlık


d in in e g iriyordu. Kodex Kumanicus adlı T ü rk ç e - L âtince ese r bu h ıristiy an laş-
tırm a faaliyetleri n eticesi v ü cû d a geldi. B u n u n la b e ra b e r yine d e K ıpçakların
çoğu m ü slü m a n o lm u ş ve A ltın o rd u d e v le tin in esasın ı teşkil e tm işk e n bir
kısım Y akın-Şark ü lk e le rin e varıp ırk d a şla rın a k a rıştıla r. D iğerleri B alkan­
larda B izanslılar ile savaştılar. D ah a garbe g id e n le r M acarlar ile k aynaştılar.
S u ltan S ancar, z am an zam an, Irak S elçu k lu ları işleriyle u ğ raşm ış; S ultan
M a h m u d ’u n ö lü m ü n d e n so n ra (1131) o n u n k ard eşleri M es’û d T u ğ ru l ve
S elçuk-şâh a ra sın d a başlay an m ü câd eleleri y a tıştırm ış; C end ve M an-kışlag
gaza ü s(u c )le rin i ta h k im etm iş; İslâm ü lk e le rin e d o ğ ru ilerleyen kâfirleri
(Ş âm ânî T ü rk le ri ve K ıtayları) m ağ lû b etm iş; vezirini ö ld ü re n B âtınîlere ci-
h âd açarak b u n la rd a n m ü h im b ir k ısm ın ı y ok eylem iş idi. H alîfeye g ö n d e rd i­
ği 1133 ta rih li çok m ü h im b ir m e k tu b u n d a Ç in, H in t h u d u tla rın a k ad a r b ü ­
tü n h ü k ü m d a rla rı ita a te aldığını, C en d h av âlisin d e sayısız kâfirleri kılıçtan
geçirdiğini, b ir p a y ita h tı da B agdad olan k a rd e şle rin in , h e r g elişlerin d e, o ra ­
d a 700 .0 0 0 d in a r m a sra fa seb ep o ld u k la rın ı ve a rtık b u n a m ü sa a d e e tm e d i­
ğini b e lirttik te n so n ra k u d re t ve h a şm e tin i, T ü rk C ih an h âk im iy eti ş u û ru n u
şu şekild e ifâde eder: “Tanrı bu dünyayı bizim tasarrufumuza ve emânetimize
tevdi eyledi; emir ve hükümdarların hepsi bizim nâib ve memurlarımızdır. Biz Cihan
pâdişâhlığını Cihan pâdişâhı babamız(Melik-şâh)dan ve verdiği sancak ile Halîfenin
dedesinden miras aldık”36. H alîfe de S an car’a su lta n lık a lâm e tle rd e b irlik te
n alları altın b ir a t h ed iy e e tti37.
O rta-A sy a h e n ü z so n sö z ü n ü sö y lem em iş o lu p m u h â c e re t ve istilâ te ­
şe b b ü sleri Selçuk h u d u d la rın a çarp arak geri d ö n ü y o r ve p ü sk ü rtü lü y o rd u .
K ıtayların b ir k o lu o lan K ara-hıtaylar Ş ark tan B alasagun h u d u d la rın a yakla­
şınca K âşgar h ü k ü m d a rı A h m e d H an o n la ra k a rşı sefere çık arak 1122’de
K ara-hıtay ’ları u z a k la ştırd ık ta n so n ra k e n d ile rin e h u d u d la r ü z e rin d e y u rtla r
(iktâlar) ta h sis e d e re k tâb iiy etin e aldı ve b u v a sıta ile ark ad an g elen lere k a r­
şı b u n la rı h u d u d m u h afızı h alin e g e tirm e k isted i. F akat K arluk, K anglı ve
O ğ u z ’ların yard ım ı, S em erk an d A lev ilerin in reisi E şre f bin M e h m e d ’in d e s­
teği ile G ö k -sag u n (bu isim G ö k -tü rk le rd e b ü y ü k b ir un v an d ır) isyan edince,
b u n d a n faydalanan K ara-h ıtay lar K arah an lılar ü lk esin d e ilerleyerek B alasa­
g u n şeh rin i işgal e ttile r.

o rtalarında M acaristan’da bile K um anca konuşuluyordu (Journey o f W. Rubruck, s. 85,


211).
36 A tabek M üntecib üd-dîn, ‘Atabet ül-ketebe, T ahran 1329, s. 17; Bayhâkî zeyli, III. 1460-
1468; H induşah Sancar, s. 258.
3 A bu’l-Farac, s. 258.
DliRAKI AMA VI İNİ İl I A l 1)1 V İH II Kİ 239
K arahanlı h ü k ü m d a rı S elçuklu m e tb û ’u n u n y ard ım ın a b aşv u ru n c a Sul­
tan Sancar, 1130 yılında, C eyhun n e h rin i geçti; G ö k -sagun kaçtı. Bizzat
m e n şu rla rın d a kaydettiği ü zere S u ltan Sancar “Şark İslâm d iy ârın a doğru
büyük b ir kalabalık h alin d e ilerleyen kâfir ask erlerin i (K ara-hıtayları) Kâş-
g a r’d a h e z im e te ” u ğ ra ttı. N îm rû z (S îsta n )’a k a d ar varan O ğuz, K arluk ve
Ç o rlu ’ları b o zu p 3 0 .0 0 0 kişi ö ld ü rd ü ve h e m ş ire sin in oğlu M a h m u d ’u h a n ­
lık m a k a m ın a çık arıp d ö n d ü .
Ş ark ta başlayan b ü y ü k istilâ te h lik e le ri k a rşısın d a “İslâm pâdişâhı ve dün­
ya s u lta n ı” Sancar, T ü rk -İslâm â lem in i k o ru y a n te k kuvveti teşk il ediyordu.
Buna m u k ab il g a rp ta H açlılar ve B izanslılar T ü rk -İslâm ü lk e lerin e h a n çe r
gibi sap lan m ış b u lu n u y o r; fakat S u lta n Sancar b u ta ra fta u ğ raşm ay a ve H ı­
ristiy an ta a rru z la rın a karşı him âyeye im k ân b u lam ıy o rd u . B üyük Selçuklu
h âk a n ın ın 527 (1133) yılında, M ü n te c ib ü d d în A ta b e g ’in kalem i ile, H alîfeye
yazdığı çok u z u n ve m ü h im m e k tu p , k en d isin i ve devrini p ek güzel an latır.
Bu v esik ad a “Frenkler, uzun zamandan beri, Suriye, Filistin vesair İslâm ülkelerini
işgal edip peygamberlerin kıblesi Kudüs’ü d o m u z ve şarap tic â re t-h ân e si halin e
g etirm işler, m ü slü m a n la rın m alına, can ın a ve k ad ın la rın a tecâv ü zlerd e b u ­
lu n m u şla r; A b h az (G ürcü) ve Şekî k âfirleri de m ü slü m a n b eld elerin i yağ m a­
la d ık la rın ı” acı b ir dil ile an latm ış; b u sû re tle h e m halîfeyi, h e m de yakın-
şark ta h ü k ü m sü re n b irço k S elçuklu ve T ü rk h ü k ü m d a rla rın ı te n k id eder.
B una m u k a b il k e n d isin in Ş ark ta kazandığı b ü y ü k zaferleri sayıyor, tâb iiy e ­
tin d e b u lu n a n h an lara, m elik ve e m irle re yaptığı yardım ları, M âv erâü n n eh r,
K âşgar ve T araz (Talaş) d a n H ârizm , B ulgar, S îstan, K âbil ve H in d ista n
h u d u d la rın a k a d a r p e k çok vilây etlerin k u m a n d a n ve ask erlerin e k e n d i h â z i­
n e sin d e n erzak, te ç h iz a t ve silâh ları için h e r yıl m ily o n larca m eblağ
sa rfe ttiğ in i ve b u sâyede İslâm ü lk elerin i m u h a fa za ve kâfirleri k ah re y ­
lediğini, b irb irin i tâ k ip e d en zafer ve fetih-nâmeler ile b irlik te İslâm (Sel­
çuklu ) d e v le tin in h e r g ü n g e n işle m e k te o ld u ğ u n u b ild iriy o r38.
B u n u n la b e ra b e r Ş ark’ta n istilâ la r h u d u d la rı zo rluyor ve aşıy o rd u . N ite ­
k im S e m e rk a n d h a n ı 1137 yılında, K ara-h ıtay lara karşı H ocend y ak ın la rın d a
m ağ lû b iy ete u ğ ray ın ca m e tb û u b u lu n a n S u ltan Sancar’ın im d a d ın a b a şv u r­
du. F ak at B üyük S elçuklu S u lta n ın ın H ârizm vâlisi olan A tsız S an car’ın
şâm ân î g ö çeb elere k arşı ta h k im e ttiğ i ve gaziler ile te şk ilâtla n d ırd ığ ı M an-
kışlag ve C en d uc veya ü slerin i k en d i h e sa b ın a bo zm u ş, k e n d isin e uym ayan

38 Sultan Sancar’ın Halîfeye gönderdiği bu büyük ve m ühim m ektup önce W. B arthold’un


Türkestan adlı eserinde (I. m etin ler kısmı, s. 35-39) ve bilâhare de Said N efısî’nin Bey-
haki zeyli’nde (III, s. 1460-1468) neşredilm iştir. M üntecib üd-din’e ait birçok m ü h im
vesikaları gibi Halîfeye gönderilen bu m ektup da onun ‘Atabet ül-ketebe adı ile n eşre­
dilen (Abbas İkbal, T ahran 1329) eserinde m evcut değildir.
2 4 0 SELÇUKLULAR İARİHİ

gazileri ö ld ü rm ü ş, b u b ü y ü k ü sler, böylece, hem zayıflatılm ış; h e m de Hâ-


rizm vâlisin in işg aline geçm iş b u lu n u y o rd u . P u t-p e re st K ara-h ıtay ların ve
Ş âm ânî T ü rk le rin b a sk ıla rın d a n fay d alan m ak istey e n A tsız ’ın H â riz m ’de
S u lta n ın ta ra fta rların ı d a tasfiyeye b aşlam ası, o n u n a rtık istik lâl ve isyan
h a zırlık la rın a g iriştiğ in i açığa v u rm u ş tu . Bu in k işaflar ü z e rin e S u ltan Sancar
1138 yılın d a A tsız ’a k arşı H ârizm seferin e çıkm aya m e c b u r kaldı. S u ltan , b ir
k ısm ı g ay ri-m ü slim T ü rk le rd e n m ü re k k e p b u lu n a n A tsız ’ın o rd u s u n u b o z ­
g u n a u ğ ra ttı; A tsız ’ın oğlu ö lü le r a ra sın d a idi. B u n u n la b e ra b er, S u ltan
Sancar, a f diley en ve u z u n b ir sad ak at y e m in i (sevgend-nâme) ile 1141 yılında
te k ra r H ârizm vâliliğini eld e e tti39.

6. Kara-hıtay İstilâsı ve Sultan Sancar

K arahanlı h ü k ü m d a rı M ah m u d H an , 1137 yılında, K ara-hıtaylar ile b ir­


lik te K arluk, Y ağm a, K anglı ve O ğ u z g öçebeleri de garba d o ğ ru b ask ıların ı
yapıyorlardı. XI. a srın birin ci y arıla rın d a h a re k e te g irişen B üyük T ü rk m u-
h â c e re tin in bakiyesi XII. asır o ta la rın d a te k e rrü r ediyordu. G erçek ten O rta-
A sya v ey ah u t U zak-Ş ark ta rih î istilâ la rın d a n b irin i d ah a yapıyordu. B irin­
cisin d e U zak -Ş ark ’ta M oğol ırk ın d a n K ıtayların b ask ısı rol oy n am ak la b e ra ­
b e r m u h â c e re t m ü s lü m a n T ü rk le re ve b ilh a ssa O ğ u zlara a it b u lu n u y o r, fakat
bu sefer p u t-p e re s t K ara-h ıtay lar K arah an lı ve S elçuklu h u d u d la rın a baskı
yapm akla T ü rk -İslâ m d ü n y ası için ciddî b ir te h lik e teşk il ed iyordu. T ürk-
lslâm â le m in in h â m isi b u lu n a n S u ltan S ancar, H ârizm seferi ile, A tsız ’ın
o rd u s u n a m ağ lû p , k e n d isin i de ita a ta ve k u llu ğ a m ec b û r e ttik te n so n ra a rtık
p u t-p e re s t K ara-h ıtay lara k arşı y ü rü m e k im k ân ı ve z a rû re ti h âsıl o lm u ştu .
F ilhakika S ancar 1141 y ılın d a 3 0 0 .0 0 0 k işilik b ü y ü k b ir o rd u ile S em er-
k a n d ’a vardı. Lâkin K arahanlı h ü k ü m d a rı S u ltan ı yan ılttı. Z ira M ah m u d
H a n ’ın ilk şikâyeti k alab alık K arlu k lar aley h in d e oldu. Bu d u ru m d a K arluk-
lar S u lta n a elçi g ö n d e re re k 5 0 .0 0 0 k oyun, 15.000 deve, 5 .0 0 0 a t ö d e m ek
sû retiy le h iz m e te âm âd e o ld u k la rın ı b ild ird iler. L âkin S ultan Sancar, K arluk-
lara itim a d edilem iyeceği telk in leri ile b u teklifi red etti. B u n u n ü z erin e

39 'i
Ibn ul-Esîr, XI, s. 31-32; M ir H aydar Mirza, Mecma’ut-tevârih, nşr. Ch. Schefer
(Description de Boukhara, Paris 1892), s. 241; A tsız’ın Sultan Sancar’dan af dileyen ve
yem inini g österen ahid veya Sevgend-nâmesi de Beyhaki zeyli’nde (III, s. 1473-74) n eşre ­
dilm iş ve M. Köymen m ezkûr kaynak araştırm asın d a (s. 580-581) b u n u n üzerinde
d u rm u ştu r. Bu vak’alar h akkında tafsilât için bak. M. Köymen, Büyük Selçuklu imparator­
luğu tarihi (Sultan Sancar devri), A nkara 1954. s. 311-321; İ. Kafesoğlu, Hârizm-şâhlar
devleti tarihi, A nkara 1956, s. 46-48.
DURAKLAMA Vt İNHİTA1 Dİ VİR II Kİ 241
K arluklar ve h a ttâ O ğ u zlar "Kara-hıtay ve Yağma'ların hükümdarı" olan G ü r­
h a n ’a sığ ın arak yardım iste d ile r ve o n u S u lta n a karşı savaşa k ışk ırttılar.
S u ltan a b ir a h id -n â m e ile sad âk at yem ini y ap m ış olan A tsız d a gizlice aynı
tahrik i yapıyor ve istiklâl k azanm a fırsatın ı b e k liy o rd u 40. Gür-han K arlukların
affı için S u ltan n e z d in d e te şe b b ü ste b u lu n d u ise de Sancar elçi ve m e k tu p ile
o n u İslâm iy ete d âv et ed iy o rd u . G ü r-h a n ’ın S elçuklu elçisini h a k a re tle geri
çevirm esi çarpışm ayı kaçın ılm az b ir h âle g etird i. Böylece iki o rd u 10 Eylül
1141(5 Sefer 5 3 6 )’de, S em erk an d civarında, K atvân m evkiinde, savaşa giriş­
ti. İki o rd u h e m e n aynı kuvvete sah ip b u lu n u y o rd u . G ü r-h a n ’ın safın d a b u ­
lu n an K arlu k lar en şid d etli savaşçıları te şk il ed iyordu. N ih â y et S u lta n S an­
car, h a y a tın d a ilk d efa o lm ak ü zere, K ara-h ıtay lara ve K arluklara m ağ lû b o l­
du; o rd u su tam am iy le dağıldı. S u lta n ın zevcesi K arahanlı T erk e n H a tu n ve
bir çok m ü h im e m irle r e sir edildi; 3 0 .0 0 0 a sk e r ve p ek çok ilim ve devlet a-
dam ı d a şe h it d ü ş tü . S u ltan Sancar an cak S îstan e m îrin in h im m etiy le k u r­
tu ld u ve b ir T ü rk m e n "kılavuz”u n reh b erliğ i ile Belh istik a m e tin d e çekildi41.
K atvân b o z g u n u S u lta n S ancar’ın h a y a tın a o ld u ğ u k ad ar S elçuklu devle­
ti ve İslâm d ü n y ası ta rih i için de ağır b ir d a rb e o ld u . S u lta n Sancar b u yenil­
gi ile C ey h u n n e h ri ö te sin d e k alan ve Ç in h u d u d la rın a k ad a r uzayan b ü tü n
ü lkeleri k ay b etti. T ü rk ista n , ilk d efa olarak, p u tp e re s t b ir kavm in h âk im iy eti
altın a giriy o rd u . B u n u n la b e ra b e r b u h âk im iy e t b ü y ü k b ir değ işik lik y a ra t­
m adı. K ara-h ıtay lar M ü slü m a n T ü rk ü lk e le rin in m evcûd n izâ m ın a ve y ü ksek
m ed en iy etin e, h a ttâ K arahanlı d ev letin e d o k u n m a d ılar; y ü k sek M ü slü m an
m e m u rla rın ı d a h iz m e tle rin e aldılar; ip tid a î Ç in u sû lü n e göre h â n e b aşın a
bir d in a r vergi koy m ak la iktifa ettile r. G ü r-h a n 'd a n so n ra da bu d ev letin
b a şın a kızı ve k arısı geçti. K atvan m ey d an m u h a re b e sin d e ask e r zây iatının
ç o k lu ğ u n u b e lirte n k ay n ak lar y a n ın d a S u lta n S ancar’a a it b ir m e n ş û r da
d ik k ate şâyândır. F ilh ak ik a S u lta n b u m e n ş û ru n d a “M âv e râü n n eh r se fe rin ­
d e n so n ra m a h lû l ik tâların Divân-i hass’a. a lın m asın ı ve ferm an sız o larak
m a h sû lâ tın k im sey e v e rilm e m e sin i” e m re tm e k sû retiy le o rd u d a k i sa rsın tı
h ak k ın d a güzel b ir m isal v erir42. Bu m ağ lû b iy et aynı za m an d a T ü rk -İslâ m
d ü n y a sın ın a rtık Ş ark’ta n gelecek istilâ la ra karşı m u k a v e m e tin in d e k ırıl­

40 Cuveynî, II, s. 5; A bu ’l-Farac, s. 267.


41 İbn ül-Esîr, X. 235, XI, 31-33; Ahbâr üd-devle, s. 93-95; Râvendî, s. 172-173; Reşîd ud-
dîn, S. 84-87; ‘İm âd ud-din, s. 276-278; İbn Kalânisî, 275; İbn ül-Cevzî, X, 97;
Mirhvvând, IV, s. 93-94, M îr H aydar Razî, s. 242; Cuzcanî, 308; B arthold, "Kara-
hıtaylar”, İA; Orta Asya tarihi hakkında dersler, s. 108-113; M. Köymen, Büyük Selçuklu im­
paratorluğu tarihi, A nkara 1954, s. 323-328.
42 M üntecib ud-dîn, A tabeg, 'Atebet ül-ketebe, s. 31, 69.
24 2 ______________________________________________ SELÇUKI Ul AR TARİHİ

dığını g ö ste rm iştir. N ite k im H â riz m -şâ h la r T ü rk -İslâ m h â k im iy etin i XIII


ün c ü asır b a şla rın d a te k ra r T ü rk is ta n ’a y ay d ılarsa d a bu u z u n sürm ed i; az
so n ra M oğollar A sy a’n ın en şid d etli istilâ sın ı y aparak S elçuk-İslâm ülk ele­
rin in ç o ğ u n u h â k im iy e tle rin e aldılar.
S ancar’ın b o z u lm a sı h ab eri ü zerin e, K ara-h ıtay larla gizlice m ü n â se b e tte
b u lu n a n A tsız, d e rh a l fırsa tta n faydalanarak, S elçuk p ây ıta h tı M erv’i işgal,
S ancar’ın h â z in e le rin i y ağ m a e tti. S u lta n ın ism in i k ald ırarak , 1141 H az ira­
nında, k en d i ad ın ı h u tb e le rd e o k u ttu ve “tuğra çekmeğe” b aşladı. B u n u n la
b e rab e r S u ltan S an car’a bağlı b u lu n a n h a lk b u h u tb e değ işik liğ in e k arşı g ü ­
rü ltü çıkardı. D iğer H o rasan şeh irleri d e S u lta n ’a sad âk at ve A tsız ’a m u ­
k avem et g ö ste rd ile r. H ârizm -şâh A tsız S an car’ın h im âye ettiğ i ve y etiştird iğ i
âlim leri ve d in a d am ların ı b u m u k a v e m e tin b a şın d a g ö rd ü ğ ü için b u n la rd a n
çok adam ö ld ü rd ü . F ak at o rd u s u n u k ay b ed en S u ltan Sancar sü ra tle to ­
p arlandığ ı cih e tle A tsız H â riz m ’e çek ilm ek z o ru n d a kaldı. A tsız ’ı tak ib e k o ­
yulan S u ltan , 1143 (5 3 8 )’de, te k ra r H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü . A tsız ’ı ita a te ve
tab iiy ete d âv et m ak sad iy le o n a T ü rk siyasî h u k u k u n a göre “o k” g ö n d e rd i43.
H âriz m ’in p a y ita h tı G ü r-g e n ç (C u rcâ n iy e )’d e k u şa tıla n A tsız d in a d a m ların ın
şefaatiyle h u z u rd a y er ö p tü ve te k ra r affa nail oldu.
S u ltan S an car s ü r ’atle d ev letin e h â k im o lu n c a K ara-hıtaylılarla su lh yap­
tı. K arısı T erk en H a tu n için 500.000, E m îr K um aç için 100.000 ve d iğer
em irler için de ağ ır fidye ü cretleri ö d ey erek o n ları esirlik te n k u rta rd ı. İslâm i-
yeti yeni kabul ed ip b ir siyasî te şe k k ü l h â lin d e m ey d an a çıkan G o rlu la r (Af-
ganlılar) h ü k ü m d a rı d a ita a tte n ay rılarak F îrû z -k û h ’da sa lta n a tın ı ilân ey­
lediği, "Selçuklu âdetine göre çetr taşm ağa" başlad ığ ı ve O ğ u zlarla b irlik te H e-
r a t’a h ü c û m ettiğ i için S u ltan Sancar o n u d a m ağ lû p ve e sir etti. F akat Sul­
ta n Sancar G or h ü k ü m d a rın ı d a affederek m e m le k e tin e gönderdi, ki b ilâh are
G azn e’yi istilâ ve ta h rip ettiğ i için A lâed d in “C ih â n -sû z ” (dünyayı yakan)
lâkabım a lm ıştır44.

43 Râvendî, 174; ‘Avfî, Lubâb ul-Albâb, s. 37-38; O sm an T uran, “Eski T ürklerde o k u n h u ­


kukî bir sem bol olarak kullanılm ası”, Belleten, XXXV (1945), s. 305-318.
44 Cüveynî, 7-11; Ahbâr üd-devle, 95; ‘İm âd ud-dîn. s. 280-281; İbn ül-Esîr, XI, s. 36, 57,
62; Cuzcânî, s. 395; B arthold, s. 327-329; F. K öprülü, “H ârizm -şâhlar”, İA, V, s. 267;
M ehm ed K öymen, s. 331-332; İ. Kafesoğlu, s. 56-60.
DURAKLAMA VE İNİ IİTA I 1)1 V İR II Mİ 2 4 3

7. Yeni Bir Oğuz İstilâsı

S u ltan S an car K ara-hıtaylara m ağ lû b o larak eski k u d re t ve h a şm e tin i


kaybetm ek le b e ra b e r h alkın ve b ü yük şa h siy e tle rin k en d isin e bağlılığı sâye-
sin d e d u ru m u n u s ü r ’atle d ü z e ltm iş; eski tâ b ile rin i te k ra r h âk im iy eti a ltın a
alm ış ve T ü rk ista n hâriç, h e r ta ra fta k u d re tin i k a zan m ıştı. Böylece on yıl ka-
ar Selçuklu İm p a ra to rlu ğ u eski h ay a tiy e tin i g ö ste rir o lm u ştu . L âkin Ş arktan
gelen göçebe tazyiki ve istilâları devam ediyor, O ğ u zların ce n u p kolu ve son
bakiyeleri de T ü rk is ta n ’ı te rk e d e re k y eni b ir göç başlıyor ve d ik k a te şâyân
bir hâd ise m ey d an a geliyordu. F ilh ak ik a K arlu k lar nasıl K arahanlı d ev letin in
esasın ı teşk il edip aynı za m a n d a K arluk göçeb eleri b u d ev letin yık ılışın d a rol
oyn u y o rsa S elçu k luların te m e li o lan O ğ u z la r d a aynı ro lü o y n a m a k ta ve
Büyük S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n u n ç ö k ü şü n d e âm il o lm a k tad ırlar. N ite k im
G ö k -tü rk le rin esasın ı teşk il ed en O ğ u zlar feodal b ü n y e n in icabı b u devleti
de çok u ğ ra ştırm ış la rd ı45.
K ara-h ıtay ların istilâ sın a ve T ü rk is ta n ’d a h â k im iy etlerin i k u rm a la rın a
dolayısı ile y ard ım e d en ve b ilâh are d ü ş m a n o lan göçebe K arluklar O ğ u zlara
m a h su s Yabgu u n v a n ın ı taşıy an re isle ri46 id â re sin d e eski kabîlevî d ü şm a n la rı
b u lu n a n O ğ u zları y u rtla rın d a n ta rd e ttile r. M ü ttefik leri b u lu n a n K ara-hı-
taylar d a k e n d ile rin i d e ste k le d ik le rin d e n O ğ u zların son bakiyeleri d e T ü rk is­
ta n ’dan garbe d o ğ ru u z a k laşıy o rlard ı47 Bu tazyik k a rşısın d a ilerleyen O ğ u z­
lar, K atvân m u h a re b e s in d e n iki yıl so n ra, 1143 sen esin d e, K ara-hıtayların
vâlisi ve A tsız ’ın y eğeni A lp-T ekin id â re sin d e b u lu n a n B u h ârâ’yı işgal ve k a­
lesini ta h rip e ttile r48. F ak at K ara-hıtay ve K arluk b ask ısın a uğrayan O ğ u zlar
d ah a ziyâde Belh h av âlisin d e yığılm aya başlıy o rdu. B u nunla b e ra b e r H u tta -
lân, Saganiyân ve Belh h av âlisin d e (A fganistan) yaşıyan O ğ u zla rın b ir kısm ı
eski z a m a n la rd a b u ra la ra g elm işler ve B üyük O ğuz-S elçuklu m u h â c e re ti d ı­
şın d a k alm ışlard ı. Bu O ğ u zların b u bölgeye göçleri G ö k -tü rk d ev le tin in yıkı­
lışı ile ilgili g ö zü k ü y o r. F ilh ak ik a “bazı H o rasan tarih çilerin ce bu O ğ u zların
H alîfe M ehdi (7 7 5 -7 8 5 ) z a m a n ın d a u zak T ü rk h u d u d u n d a n M â v e râ ü n n e h r’e
in tik a l e d e n b ir k av im ” o ld u k ları ve b u ra d a m ü slü m a n o lu p M u k a n n a ’ isya­
n ın a k atıld ık ları rivâyet e d ilm e k te d ir49. N ite k im S elçukluların z u h û ru n d a n

45 G ök-türkler O ğuzlardan olduğu halde M ’daki O ğuzlar m akalesinde bu m ü h im m esele


yanlış ve aksi m ânâd a anlaşılm ıştır. Bu h u su s ayrı bir tedkikim izde ele alınm ıştır.
46 Cuveynî, II, s. 14.
47 İbn ul-Esîr XI, s. 66, 67.
48 N arşâhî, Tarih-i Buhârâ, nşr. cf. Schefer, s. 23; Nizâmî-i ‘Aruzî, Çahâr makale, s. 22.
49 İbn ul-Esîr, XI, 67.
2 4 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

d ah a önce O ğu zlar, b elirttiğ im iz ü zere, H alaç(O ğ u z K alaç)lar ile b irlik te bu


havâlide S âm ân îlere ve G azn elilere tâbi o larak y aşıyorlardı. Bu bölge esk id en
de A k -h u n veya E ftalit(İslâm k ay n ak ların d a Haytal, C em ’i: Hayâtila)le rin
gelip y erleştiğ i b ir m e m le k e t idi. Ç in m ü ellifi T ’an g -şu U ygurlarla savaşan
K arlukların 7 6 6 ’d a n so n ra O rh o n h a v â lisin d e n ay rılarak Ç u n e h ri bölg esin e
geldiklerin i, T alaş (Taraz; b u g ü n k ü E vliyâ-ata) ve T o k m ak şe h irle rin e sahip
o ld u k la rın ı yazar50 ki O ğ u zların b u bölgeye o d ev ird e K arlukların baskısiyle
g ö çtükleri an laşılıyor. G erdizî de, k arışık b ir ifâde ile, Y ağm aların D oguz-
O ğuz (U ygur) h â k a n ın d a n kaçıp K arlu k lar (veya H alaçlar) a ra sın a g eld ik le­
rini ve H alaç (H a llu k )la rın T o h a ris ta n ’d a H a y ta l’lar ile d o st o ld u k ların ı kay­
d e tm e k sû retiy le b u h â d ise le rin ak islerin i v e rir51.
Bu O ğ u zlar b u ra d a k av m î a n ’an e le rin i m u h a fa z a ediyorlardı. Y irm i d ö rt
O ğuz b o y u n u n Ü ç-ok ve B oz-ok adı ile o n ik işe r boy o larak iki kola ayrıl­
d ık ların a d air ilk ta rih î bilgi de b u n la r h a k k ın d a v e rilm iştir52. B undan önceki
m ü ellifler ise, iki k o lu n fark ın d a o lm ad an , b azen O ğ u z ların o n iki kabileye
ayrıldıkların ı k a y d e tm işle rd i53. B irçok b ey lerin in isim leri verilen bu O ğ u z­
lardan Ü ç-oklar T u tî bey, B oz-oklar K o rk u t bey id â resin d e idi. Bu O ğ u zların
diğer O ğu z veya T ü rk m e n le re n azaran d a h a m u h ta r veya im tiyazlı b ir idâre-
ye sah ip o ld u k ları gözük ü y o r. G erçek ten Selçuk devleti G ürgân, D ih ista n ve
M an-kışlag y u rtla rın d a o tu ra n göçebe T ü rk m e n le ri m erk ez d en g ö n d erilen ve
boy beyleri ü s tü n d e salâh iy etleri olan şa h n e le r v asıtasiyle idâre ediyor; ik tâ
sah ip leri d u ru m u n d a k i boy beyleri o tla k ve su la k yerleri tevzi eyliyor ve
vergileri de o n la r alıyordu; göçebe ask erleri de boy beyleri b e ra b e rin d e sefe­
re g id iyorlard ı54.
H albuki bu b ö lg e n in O ğuzları d o ğ ru d a n d o ğ ru y a S u ltan S ancar’a bağlı
o lu p R a’iyyet-i hâss-i Sultan idiler; tab ii yine de k en d i beyleri tara fın d an idâre

" E. C havennes, Documents sur les Tou-kiue, s. 85-86; F. K öprülü, "A bdal”, Türk Halkiyatı
Ansiklopedisi, İstanbul 1 9 3 5 ,1, s. 47-54.
51 N eşr. B arthold, Rus Akademisi, seri VII, cilt I, 4 s. 84. G erdizî’ye ait bu m ü h im eser
bugün tam olarak neşredilm iştir. (Zeyn ül-Ahbâr, nşr. A. Habîbî, T ahran 1347). Bu Oğuz
ve H alaçlar XIII. asır başlarında da G orlular ile birlikte faaliyetlerde bulunuyorlardı (İbn
ül-Esîr, XII, 85-87. 153). Bu h u su s için keza bak. Böl. I, bahis 6 ve VIII, 3. Kaynaklar b ü
havâlideki Kalaçlar’ın esm er olduğunu ve b u n a C enup iklim inin sebebiyet verdiğini de
yazarlar (Curcanî, 36b).
52 İbn ül-Esîr, XI, s. 32.
53 M ervezî, s. 18; ‘Avfî, Cavâmi ül-Hikâyat, neşr. Barthold, Türkestan, I (m etinler), s. 99;
Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, s. 72-75,
54 M üntecîb üd-dîn A tabeg, ‘Atebet ül-ketebe, s. 80-82, 84-86.
DIJRAKI AMA VE İNHİTAT DEVİRl I Rl 2 4 5

ed iliy o rlard ı55. B unlar S u lta n ın ın a tb a h ın a şölen (jî/dn)lik yılda 2 4 .0 0 0 koyun


vergi ö d ü y o rla rd f,h. K ara-hıtay isi ilâsiyle gelen bu O ğ u zlar b u n la rın m ik ­
tarını ço ğ altın ca o n la r da B elh’e d o ğ ru ilerlem eye ve yayılm aya başladılar.
Belh vâlisi K um aç b u n ları d isip lin e alm ak m ak sadiyle ü ze rle rin e şa h n e tâyin
edildi. F akat O ğ u zlar d o ğ ru d a n d o ğ ru y a S u lta n a tâb i o ld u k la rın ı ileri sü re ­
rek o n u n id â re sin i k ab u l etm ed iler. K um aç b ir o rd u ile ü ze rle rin e y ü rü y ü n ce
O ğuz beyleri S u lta n ın h âzin esin e, h e r h â n e (beyt) b a şın a 2 0 0 d irh e m (hâne
ile oym ak k asted ilm eli) v ererek o tla k la rın d a eskisi gibi yasam aların ı te k lif
ettiler. K um aç k ab u l etm eyince, 1153 (5 4 8 )’de, v u k û b u la n sav aşta O ğuzlar
galip geldi; çok k im se ö ld ü rd ü le r ve e sir aldılar. Bu h a b e r ü z e rin e S u ltan
Sancar b ü y ü k b ir o rd u ile O ğ u zlara k a rşı h a re k e te geçti. 4 0 .0 0 0 h â n e (oy­
m ak) m ik d a rın d a o lan ve h e rh a ld e ark a d a n gelenleri d ah il b u lu n m a y a n bu
O ğuzlar S u lta n a n iyazda b u lu n u p a f d ile d ik te n so n ra 100.000 d in a r para
veya h â n e b a şın a yedi men g ü m ü ş, b aşk a b ir rivâyete göre de 2 0 0 .0 0 0 d in a r
para, 2 0 0 .0 0 0 k oyun, 5 0 .0 0 0 at ve deve, 100 köle v erm ek sû retiy le ita a t arz
ettile r. S u lta n ın a n la şm a te m â y ü lü n e ve m e rh a m e tin e rağ m en e m irlerin
ısrarı ü z e rin e savaş başladı. O ğ u zlar d a r b ir vâdiye sıkışan S u lta n ın o rd u s u ­
n u b o z g u n a u ğ ra ttıla r. Ç o k e m ir ve a sk e r ö ld ü rü p S ancar’ı e sir aldılar. B u­
n u n la b e ra b e r k en d i soydaşları b u koca S u lta n a sadece tâ zim g ö ste rip ta h ta
çıkardılar ve ö n ü n d e y er ö p tü le r. E sir su lta n ı b erab erlerin d e g ö tü re re k ve
o n u n n â m ın a h a re k e t ed e re k çok fen alık lar y ap tılar. Ç ağrı-beg z am a n ın d an
beri h âz in e le rle d o lu o lan M erv b a şta o lm ak ü zere birçok H o rasan şe h irle ri­
ni işgal ve y ağ m a e ttile r. H alk ın ve m a h a llî k u v v etlerin m u k av em etiy le k a r­
şılaşın ca d a çok in sa n ö ld ü rd ü le r57.
S u ltan S ancar K atvân h e z im e tin d e n so n ra ikinci ve d a h a ağır b ir b o z ­
g u n a u ğ ra m ış ve h e r şeyini k ay b etm işti. K aynaklar bu h â d ise n in m e s ’uli-
y etini Selçuk b ey lerin e ve h u sû siy le K u m aç’ın O ğ u zlara karşı k ö tü m u a m e ­
lesi ve id â re sin e atfed erler. B u n u n la b e ra b e r K ara-hıtay, K arluk ve K ıpçakla-
rın tazyiki b u m u h â c e re ti z a ru rî k ıld ığ ın a ve g ö çebe-yerleşik h a lk arasın d ak i
tez ad la ra m ü e s s ir o ld u ğ u n a göre v ârid o lan b u h a ta la r y an ın d a b u esas âm il­
ler m ücâd eley i m u k a d d e r k ılm a k ta idi. N ite k im evvelce S elçuklu d ev letin in
k u d re ti dolayısiyle b ü y ü k K ıpçak kavm i tazyikini K afkaslara ve B alkanlara
n a k le tm iş ve şim d i b aşk a kav im lerle b irleşerek S elçuklu m ü d afaa te şk ilâ tın ı

55 Râvendî, Rahat us-Sudûr, 178, Reşîdeddîn, 93.


76 Gaffarı, 64a; H aşan Yezdî, 20a.
57 Barthold, Turkestan, s. 329-331; M ehm ed Köymen, "Büyük Selçuklu im p arato rlu ğ u n d a
Oğuz isyanı”, DTCF Dergisi, V, 2 (1947), s. 159-173.
246 SELÇUKI 1)1 AR İARİHİ

yıkm ış b u lu n u y o rla rd ı. Bu son baskı ile d e eski O ğuz yu rtları K ıpçakların


eline geçm iş; C en d , B arçınlıg-kent, S u ğ n ak 58, T alaş ve b ü tü n S ır-derya boy­
ları a rtık K ıpçak ve K anglılâr ta ra fın d a n isk ân e d ilm iştir. X II’inci a srın s o n ­
ların a d o ğ ru “sayısız K ıpçaklar” h a n la rı id â re sin d e H â riz m şâ h larla b irlik te
T alaş is tik a m e tin d e “M el’u n K ıtay(K ıta, K ıd âjlarla” savaşıyorlar bu m ü n â ­
seb e tle de te d ric e n İslâm iy ete ve İslâm ü lk e le rin e g iriy o rlard ı59.
İslâm P âd işâh ı ve d ü n y a su lta n ı Sancar ih tiy a r y aşın d a üç yıl O ğ u zların
elinde, e sir S u ltan olarak, k a ld ık ta n so n ra 1156 I. T e şrin in d e kaçm ağa m u ­
vaffak oldu. Bu m ü jd e h ab eri ü z e rin e h a y a tta kalan, fırsat b u la n bir kısım
eski e m irle r ve d ev let ad am ları M erv 'e k o şa ra k te k ra r o n u n e tra fın d a to p la n ­
dılar. Lâkin h a z in e le r yağm a edilm iş, o rd u ve h a lk p erişan o lm u ş ve n ih ây et
kader h ü k m ü n ü icrâ e d e re k ih tiy ar su lta n ın ö m rü de so n a e rm iş b u lu n u ­
yordu. Böylece S u ltan Sancar b ir d a h a d ev letin i to p la m a im k ân ın ı b u la m a ­
dan, k u rtu lu ş u n d a n altı ay sonra, 1157 N isa n ayının 18’in d e (5 R ebîulevvel
552) 72 y aşın d a iken, k en d isi eb ed iy ete ve B üyük S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u da
ta rih e in tik al e tti. Bu b ü y ü k in sa n ın ö lü m ü ile T ü rk -İslâ m dü n y ası, in m ve
k ü ltü r m u h itle ri â d e tâ sah ip siz kaldı. H e r ta ra fta ve b izzat H ârizm de bile
m ille t üç g ü n m â te m tu ttu . H ay atın d a k en d isi için “Âhiret-evi” (Dâr ul-âhiret)
veya “Devlet hâne” adı ile in şâ ettiğ i m u h te ş e m tü rb e sin d e d e fn o lu n d u . Ö-
lü m ü n d e n a ltm ış üç yıl sonra, 1 2 1 9 ’da, M erv’i ziyâret ed en Y âkut, Selçuk
sa tv e tin in bu b ü y ü k âb id esin i tasv ir ed erk en : “A zam etli yeşil k u b b e sin in b ir
g ü n lü k m e safed en g ö rü n d ü ğ ü n ü , p e n c e re lerin in U lu câm ie d o ğ ru baktığını,
tü rbeye, tü rb e d â rın a ve K u r’an o k u y u c u la rın a vakıflar yap ıld ığ ın ı'’ sö y ler60.
S u ltan Sancar ilm e, edeb iy ata, sa n a ta ve im â r işle rin e çok h iz m e t etm iş
büyük b ir h ü k ü m d a r idi. D evrin b ü y ü k ilim ve ed ebiyat ad a m ların ın adı o n a
bağlıdır ve h e p si S u lta n ın m u h itin e m e n s u p tu r veya o n u n y etiştirm e sid ir.
B unlara m aaş, ih sa n ve v a k ıf sû retiy le sarfettiğ i p a rala r ta rih e b ir hay ran lık
örneği o larak in tik a l e tm iştir. D in d a r o ld u ğ u k ad ar d in ve m ez h ep le re karşı
m ü sam a h a sı ve tarafsızlığ ı ile de m e ş h û r idi. B u n u n la b e rab e r b âtıl in a ­
nışlarla da istih z a ed erd i. M eh d i’n in S am arra câm iin d en çıkacağına in an a n
Şi’îler o ra d a d a im î o larak M e h d i’n in b in m e si için k o şu m tak ım ları ve eyeri
altın b ir at h a z ır b u lu n d u ru y o rla rd ı. C âm id en çıkan S ultan b u n u n seb eb in i
so ru n c a atı câm id en çıkacak in sa n la rın en h ayırlısı için tu ttu k la rı cevabını
alm ış ve “b u ra d a n b e n d e n d a h a h ayırlısı çık m az” sözü ile z a rif b ir istih z a

ço
Kâşgarlı, I, 392, Cuveynî, Cihâtı-guşâ, I, s. 67.
59 al-Tavassul, s, 158; 174; 180; 189; Cuveynî, II, 34-35. 39-41; Barthold, 340-343.
60 Mucem ul-Buldârı, IV, 144; ‘İm âded-dîn, 274; Cihân-guşâ, II, s. 14.
ÜURAKl AMA V t İN IIİIA I 1)1 V İR II Rl 2 4 7

yaparak bu ata b inm iştir. T ü rk a n ’anelerini m u h afaza eder; h âk im iye t alâ­


m eti olan ok ve yay işaretlerini yâni tu ğ r â 'sim kordu. N â m ın a yazılan M e fa h ir
u l-E trâ k adlı eserin vücûda ge lm e si bu m ü nâse be tle alâ k a lıd ır61.

8. Irak Selçukluları, İnkıraz Devri

H in d ista n , Ç in ve B ulgar h u d u tla rın a k a d a r c ih an ın hâk im i ve İslâm ın


h âm isi vazife ve ş u û ru n u d u y an S u ltan Sancar ö n ce H o ra sa n ’a çekilip b ü tü n
T ü rk is ta n ’ı kay b etti; d a h a so n ra d a im p a ra to rlu ğ u n u n ç ö k tü ğ ü n ü g ö rerek
h ay ata gözlerini y u m d u . O n u n ö lü m ü ile S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n u n Şark
ülkeleri ta m b ir siyasî an arşi içine d ü şd ü . S an car’ın em irleri ve O ğuz beyleri
ta ra fın d a n k u ru lm a k is te n e n siyasî te şe k k ü lle r m uvaffak o lam am ış; H â-
rizm şâ h la rın H o ra sa n ’a ve İra n ’a h â k im o lm a la rın a k ad ar b u h ra n devam e t­
m iştir. S u ltan S an car’ın bazı m ü d a h a le le rin e rağ m en , o n u n Ş arktaki m e se ­
lelerle m eşg û liy eti dolayısiyle, Irak S elçu k lu ları b aşlan g ıçtan in k ıraz ların a
(1118 -1 1 9 4 ) k a d a r sa lta n a t m ü c â d e le lerin e k u rb a n g itm işle rd ir. Irak Sel­
çuklu su lta n la rın ın h e m e n h ep si k ü ç ü k y aşlard a ta h ta çıkm ışlardı. A tabeg-
lerin ve e m irle rin ih tira sla rı ile s a lta n a t m ü câd eleleri k ö rü k le n m iş ve bu
d u ru m d a H alîfelerin siyasî ik tid a rla rın ı k u v v e tle n d irm ek gayesiyle m ey d an a
çıkm aları b u h ra n ı d a h a d a ş id d e tle n d irm iştir. D evletin içine d ü ştü ğ ü bu
sa rsın tı dolayısiyle d âh ild e B âtın îlerin fesâd ve cesâreti a rtm ış; göçebelerin
h a rek e ti ve siyasî h â d ise le r ü z e rin d e te sirle ri e h e m m iy et kazanm ış; h ariçte
de H açlılar Suriye ve F ilistin ’de tu tu n m a ğ a ve G ü rcü ler de T ü rk -İslâm ü lk e ­
lerini sık -sık istilây a m uvaffak o lm u şla rd ı. Bu d u ru m dolayısiyledir, ki S ul­
ta n Sancar H alîfeye ağır şik ây etlerd e b u lu n m a k ta ve h am iy et g ö ste rilm esin i
iste m e k te idi.
Irak S elçu k lu ları, S u ltan M a h m û d (1 1 1 7 -1131) ile ve o n u n S u ltan
S an car’ın m e tb û lu ğ u n u k ab û lü ile b aşlar. A rapça, edebiyat ve ta rih k ü ltü rü
ile y e tiştirile n S u ltan M ah m û d ta h ta çıktığı zam an babası S u ltan M eh m ed
T a p a r’d a n k uvvetli b ir d ev lete ve ze n g in b ir h âzineye tev ârü s ed iy o rd u 62.
S u ltan M a h m û d h ü k ü m d a r o ld u ğ u v ak it h e n ü z o n ü ç veya o n d ö rt y aşla rın d a
b u lu n u y o rd u . S elçu k lu ların b u h ra n ın d a n faydalanarak Tiflis ve b aşk a yerleri
işgal ed en G ü rcü-K ıpçak k u v v etlerin e karşı, G ence m eliki b u lu n a n kard eşi
T u ğ ru l’a iltih a k e tm e k ü zere, A rtu k lu h ü k ü m d a rı İl-gâzi k u m a n d a sın d a
Şarkî A n ad o lu beylerini sefere m e m u r e tti. 1121 'd e T iflis’i k u şa ta n İl-gâzî

61 Z ekeriya Kazvinî, s. 386; Yâkut, III, 173; 'İm ûdeddîn, 166; İbn ül-Cevzî, X, 178.
6" Ahbâr üd-devle, 97; İbn Hallikân, II, 114.
2 4 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

âni bir b ask ın a ve b o zg u n a uğrayarak ric’at e tti. S u ltan M ah m û d bu n etice


ü z erin e 1123 y ılın d a b izzat sefere çıktı ve G ü rcü kiralına: "Sen o rm a n la r
kiralısın; sak ın ovaya in m e !” ih ta rın d a b u lu n d u ve o n u ita a te d âvet etti.
G ü rcü ler ile K ıpçaklar a ra sın d a çıkan b ir ih tilâ f sây esin d e on ları ric ’a te z o r­
ladı. F akat iç m e se le le rin baş g ö ste rm e si S u lta n ın d ö n m e sin e ve G ü rcü lerin
te k ra r Şirvan’a, D e rb e n d ’e ve Şarkî A n a d o lu ’d a P a sin lere k ad a r ak ın la rın a
sebep o ld u 63.
S u ltan M ah m û d ö n ce k ard eşleri M es’û d ve T u ğ ru l ile, 1 126’da, so n ra da
Bağdad H alîfesi M u sta rşid ile u ğ ra şm a k la zayıfladı. Irak S elçu k lu ların ın fiilî
h âk im iy eti sarsıld ı ve darald ı. B u n u n la b e ra b e r S u lta n S ancar’ın R ey’d en
beri kendi h âk im iy e tin e b ırak tığ ı b ü tü n ü lk e le rd e n a za rî ve h u k u k î b a k ım ­
d an b ü tü n h ü k ü m d a rla r, e m îrle r yine de o n a bağlı idi. B ü tü n Irak, Suriye,
Şarkî A n ad o lu ve A zerb ay can ’d a h u tb e le r o n u n ad ın a o k u n u y o rd u . Suriye
S elçukluları y erin e Şam a ta b e g le rin d en T âc ü l-m ü lk Böri H açlı sav aşların d a
sah ip siz ve boş kalan to p ra k la rın satılm ası, işle n m e si ve alınacak p ara n ın
cih âd a ta h sisi için h u k u k î b ir m ü sa a d e v esikası alm ak için, 1 128’de, H alîfeye
ve S ultan M a h m û d ’a g itm iş ve b u Ş er’î-h u k u k î cevazı a lm ıştır64. İslâm h u ­
k u k u n u n H alîfe’ye tan ıd ığ ı b u hakka, S elçu k lu ların z u h u ru n d a d in ve d ü n y a
işle rin d e h u sû le gelen o to rite ayrılığı dolayısiyle, su lta n la r d a iştira k etm iş
ve d o ğ ru d a n d o ğ ru y a k en d i id â re le rin d e b u lu n m a y a n tâb i m e m le k e tle rd e bu
hakkı k u llan m ışlard ı. S u lta n M a h m û d ’u n fiilî h âk im iy eti b u lu n m ıy a n ü lk e ­
lerd e b u sa lâ h iy e tin in d ev am ın a d e lâ le t e d en b u vesik a T ü rk -İslâm y ü k sek
siyasî h u k u k u b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. S u lta n M a h m û d ’un o rd u s u n d a 20
deve ile ta ş ın a n ve tab ip , m ü sta h d e m , ilâç, tıb b i âlet ve çadırları ih tiv a e d en
bir seyyar h a s ta -h a n e (bîmâristân)n in m ev cû d iy eti ask erî b ir m illetin m e d e n î
ih tiy açların d an d o ğ an b ir te sis o larak kayda şâ y â n d ır65. A vcılığa d a çok m e ­
raklı olan S u ltan M a h m û d ’un, m ay m u n , köpek, av hayvanları çok idi ve
gü v ercin lerin ay ak ların a altın h alk alar ta k a rd ı66.
M a h m û d ’u n ö lü m ü (1131) ile b aşlayan s a lta n a t m ü câd e le lerin d e S ultan
Sancar M es’û d ’a k arşı T u ğ ru l’u tu tu p su lta n lığ a geçirdi ise de devam lı m e ş­
gul o lam a d ığ ın d a n a tab eg ve e m irle rin ih tira sla rı k ü çü k Selçuk şeh zâ d ele rin i
oy u ncak h a lin e g etirm iş; gâh b ir taraf, gâh d iğ er ta ra f kazanm ış; b u h ra n ve

6j Brosset, I, s. 360-369; M athieu, s, 303-305; 313; Süryânî Anonimi, s. 89; A b u ’l-Farac, s.


250; İbn ül-Azrak, 169b - 170a; İbn Kalânisî, s. 205; İbn ul-Esîr, X, s. 219; İbn ul-
’Adîm, II, s. 199; ‘İm âdeddîn, s. 140; ‘Azimî, s. 388, 402.
64 İbn Kalânisî, s. 219.
65 İm âdeddîn, s. 137.
66 Râvendî, s. 205.
DURAKI AMA VE İNİ <11AI 1)1 Vllll I Mİ 2 4 9

m ü câd eleler şid d e tle n m iştir. Bu d u ru m d a n faydalanan A b b asî H alîfelerinin


c ism an î h âk im iy etlerin i k u rm ağ a çalışm aları m ü câd eleleri k u v v etlen d irm iş
ve k arm a-k arışık b ir hâle g e tirm işti. F ilh ak ik a H alîfe M u sta rşid k en d i siyâ­
seti ve m en faati icabı M es’û d ’u ta n ta n a lı b ir şekilde S u ltan ilân e tti ve
1135’de T u ğ ru l’u n ö lü m ü ile M es’ûd m ü sta k il b ir su lta n oldu. F akat H alîfe
şim di de o n a k arşı yeğenini k ışk ırtın c a m ü c â d e le H alîfe ile S u ltan a ra sın d a
başladı. 25 M ayıs 1 1 3 5 ’d e H alîfe ve S u lta n ’ın o rd u la rı karşı karşıya gelince
H alîfe’n in o rd u s u n u teşk il e d en T ü rk ask erleri, m illî d u y guları dolayısiyle ve
b ir kaynağın b e lirttiğ in e göre “cinsin cinse, Türk’ün Türke temayülü” m ü n â se ­
betiyle, S u lta n ın ta ra fın a geçti67. H alîfe’n in o rd u s u n d a b u lu n a n ve “Türk at­
larının kişnemelerini duyan Küfe Râfızîleri derhal kaçtığından” H alîfe e sir o ld u 68.
S ultan M es’û d B eg-aba’yı B ağdad’a g ö n d e re re k H alîfenin b ü tü n em lâ k in e el
koydu. H alîfe’yi y a n ın d a n ayırm ayan S u lta n o n u n k ışk ırttığ ı yeğeni D â v u d ’a
karşı M erâga'ya y ü rü d ü ; o ra d a H alîfe M u s ta rş id ’in bir B âtınî ta ra fın d a n ö l­
d ü rü lm e s in d e n m e s ’û l saydığı, Şi’î A rap em îri D u b ay s’ı id am e tti ise de
k en d isi de b u tö h m e tte n k u rtu la m a d ı. Y eni H alîfe R âşid de bu seb ep le Dâ-
v u d n â m ın a h u tb e o k u tu p o n u n la b irlik te S u ltan M es’û d ile m ü câd ele e tm e k
ü zere İsfa h a n ’a y ü rü d ü . O d a İsfah an seferin d e b ir B âtınî ta ra fın d a n ö ld ü ­
rü lü n ce M es’û d halifeliği M u k tafi’ye verdi. S u ltan M es’û d b ir m ü d d e t de
k ardeşi S elçuk-şâh, S ü leym an ve A zerbaycan atab eğ i İl-deniz ile u ğ raştı.
S u ltan M e s'û d b u m ü câd elelere rağ m en u z u n m ü d d e t (113 5 -1 1 5 2 ) ta h ­
tın ı m u h a fa z a ed eb ild i. M erkezi H e m e d a n ’a n a k le d ere k o rad a Eski K öşk’d e n
b aşk a in şâ ettiğ i “Y eni K öşk” (Köşk ül-Cedîd)d e y erleşti ve şeh ri im â r e tti69.
M es’û d ’un , devleti to p a rla m a g ay retlerin e rağ m en siyasî ik tid a r fiilen,
1127’de, İm â d e d d in Z en g î ta ra fın d a n k u ru la n M usul atabegleri ile, 1 1 4 6 ’da,
İl-deniz ile b aşlay an A zerbaycan a ta b e g le rin e in tik al ediyordu. Bu sebeple
H açlılara ve G ü rc ü le re k arşı savaşları d a ata b e g le r y ap m ak ta idi. M es’û d ile
Z engî a ra sın d a h u s û le gelen g erginlik d e 1141’de b arış yoluyla düzeldi.
M es’û d ’d a n s o n ra oğlu M elik-şâh ile k ard eşi M eh m ed arasın d a v u k û b u la n
sa lta n a t m ü c â d e le sin i M eh m ed (1153 - 1159) kazandı. Bu sefer d e H alîfe
M uktafı o n u n su lta n lığ ın ı tan ım ad ığ ı gibi ü z e rin e b ir o rd u d a gönderdi.
F akat 1 2 .000 çad ır (hargâh) T ü rk m e n ask erleri sâyesinde H alîfe önce
1154’d e b o z g u n a uğrad ı; so n rad an b u T ü rk m e n le re bask ın y aparak k ad ın ve

67 İm âdeddîn, s. 177.
68 A bdul-Celil Kazvinî, Kitab ün-Nakz, s. 415. Sultan Sancar M es’û d ’a m ek tu p yazarak
H alîfe’yi serb est bırakm asını bildiriyordu (Râvendî, s. 227; ‘İm âdeddîn, s. 178; Tecârib
us'-selef s. 294).
69 Ahbâr ud-devle, 127, 145, 174; Râvendî, 255, 250.
2 5 0 SELÇUKİIJL AK I AKİMİ

çocukları ile b irlik te ve 4 0 0 .0 0 0 m ik d a rın d a h ayvanlarını e sir aldı. Bu d u ru m


k arşısın d a S u ltan M ehm ed 1158 b aşın d a B ağdad’ı k u şa ttı. U zun sü re n m u-
hâsa ra d a iki ta ra fa m e n su p g em iler D icle ü z e rin d e savaşıyor; iki ta ra f ara­
sın d a kayıplar devam ediyordu. B ağdad’d a k ıtlık baş g ö sterin ce S u lta n o rd u ­
su n u M u su l’d a n "kelek" ile n ak led ilen un , şek er, bal, v esaire ile besliyordu.
Bağdad te slim o lm ak ü zere iken, H alîfe’n in tah rik iy le, S u ltan ın kard eşi M e-
lik-şâh, am cazâd esi A rslan ve A zerbaycan atab eğ i İl-d en iz’in H e m e d a n is ti­
k a m e tin d e y ü rü d ü k le ri h ab eri geldi. S u lta n M eh m ed Bağdad m u h â sa ra sın ı
b ırak arak H em ed an ve Rey şeh irlerin i k u rta rd ı. Bu çekilişten faydalanan
B ağdadlılar h ilâfet m e rk e z in d e b u lu n a n Selçuk sarayını yağm a ve ta h rip
ettiler. S u ltan M eh m ed H em ed an k a p ısın d a k e n d isin e , em ir ve a sk erle rin e
m a h su s o lm ak ü zere, b ir m ah alle yaptı; saray lar ve k ö şk ler in şâ etti; n ih ây et
k en d isi de 1159 se n e sin d e ö ld ü 70.

9. Son Sultanlar ve Halîfeler

M e h m e d 'in ö lü m ü n d e n so n ra sa lta n a t b ir m ü d d e t kard eşi M elik-şâh ile


am cası S ü ley m an -şâh a ra sın d a ta k sim edildi. F akat M elik-şâh 1000 d in a ra
satın alın an b ir câriyesi ta ra fın d a n İsfa h a n ’d a zehirletildi; Süleym an da
1 161’de H em ed an k ö şk ü n d e ö ld ü rü ld ü . A zerb ay can ’da an n e si A tab eg İl­
d eniz ile evli b u lu n a n m elik A rslan -şâh H e m e d a n ’a çağırılarak ta h ta çıkarıl­
dı. Bu seb ep le İl-d en iz’in n ü fû z ve k u d re ti a rttı. Rey em îri İn an ç -b e g ’in kızı
d a İl-d en iz 'in oğlu ile evlendi. Bu sıh riy et b ağ ların a rağ m en İn an ç-b eg ile,
p ay itah t Şirâz o lm ak ü zere, F ars ey âletin d e k u ru la n S algurlu d ev letin in
(114 7 -1 1 8 6 ) A ta-begi o lan Z engi (1 1 4 7 -1 1 6 1 ) İl-d en iz’e ve A rsla n -şâ h ’a
karşı, M elik -şâh ’ın çocuğu M a h m û d ’u ta h ta çıkardılar; k a p ısın d a beş nöbet
çaldırdılar; B ağdad’d a n â m ın a h u tb e o k u ttu la r. M erâga em îri A k su n g u r da
İl-d en iz’in k a rşısın d a idi. Bu sû re tle b ir çok e m ir ve atab eg ler Selçuk s u lta n ­
lığı ve n a m z e d le ri h e sa b ın a ikiye b ö lü n e re k 1 1 61’de, S ep îd rû d (Kızıl-
ö z e n )d e savaşa girdiler. Bu m u h a re b e d e İl-deniz ve S u ltan ın k u vvetleri b a­
şın d a oğlu P eh liv an şid d etli b ir b o z g u n a uğradı; fakat İl-d en iz’in, d iğer oğlu
K ızıl-A rslan k u m a n d a s ın d a g ö n d erd iğ i o rd u İn an ç-b eg ’i, 1161 A ğ u sto -
s ’u n d a, d a h a k ö tü b ir m ağ lû b iy ete u ğ ra ttı. İn anç-beg Rey şeh rin i de te rk
ed e rek T ab erek k a le sin e sığındı. Lâkin G ü rcü lerin bu fırsa tta h ü cû m a, b a ş­
lam aları sebebiyle İn an ç-b eg ile b arışm ay a m e c b û r kaldılar. Böylece ilk b ü ­

70 İbn ul-Cevzî, s. X. 157, 170; İbn ül-Esîr, XI, s. 73, 80, 94; ‘İm âdeddîn, s. 236-240, 247-
255; Ahbâr ud-devle, s. 120-152; Râvendî, s. 265-268.
DURAKLAMA VE İNHİTAT Dİ V İR II Rİ 251
yü k Selçuklu su ltan ların ın m erkeziyetçi devlet k u rm a faaliyetlerinin kad îm
T ü rk feodal hâkim iyet töresine m ağlû biye ti de vam ediyordu.
F ilhakika T ü rk le r b irb irleriy le u ğ raşırk en , 1161 A ğ u sto su n d a , A n i’yi
k u şa tan A h lat Şâhı II. S ökm en ile E rz u ru m h ü k ü m d a rı S altu k G ü rcü le rin
ta a rru z u n a u ğ ray arak m ü th iş b ir h e z im e te u ğ ra d ıla r ve pek çok e sir verdiler.
G ü rcü ler e rte si yıl, 1163 A ğ u sto su n d a da, D u v in (D u b ay l)i işgal ed ip ca­
m ileri ve evleri yaktılar. K adınlara, G ü rcü k ad ın la rın ın bile isy an ın a sebep
olacak b ir dereced e, z u lü m yaptılar; 3 0 .0 0 0 ’d en fazla in san ö ld ü rd ü le r. Bu
ağır ve h aysiyet kırıcı h â d ise k a rşısın d a a rtık T ü rk h ü k ü m d a r ve beyleri gay­
re te geldi; S u lta n A rsla n -şâ h (1 1 6 1 -1 1 7 7 ), A tab eg İl-deniz, S ö km en ve Er-
zen (Bitlis ve M eyyâfârikîn arasın d a) beyi D ev letşâh an laşa ra k G ence’de b u ­
lu ştu la r. G ü rc ü le re k arşı 1 1 6 3 ’de g iriştik le ri sav aşta zaferler k azan arak ge­
çen yılların in tik a m ın ı aldılar; 10.000 G ü rcü ö ld ü rd ü le r. K iralın k ararg âh ı ve
hâzin eleri ele geçti ve k en d isi “d ağ lara ve o rm a n la ra ” kaçtı. Bir çok kaleler
feth ve A ni de m u h â s a ra edildi. T ü rk le r b u zaferd en so n ra yü k lerle h a zin ele r
g ö tü rd ü le r. T ü rk şe h irle rin d e b ay ram yapıldı; k u rb a n la r k esild i71.
S u ltan A rsla n -şâ h İl-deniz sây esin d e k u v v etlendi. H o ra sa n ’d a h ü k ü m
sü ren ve h âlâ “Mübarek Sultan Sancar” n â m ın a h u tb e okuyan e m irle r A rslan-
şâ h ’ı m e tb û ta n ıy a ra k H a riz m -şâ h ’a k a rşı o n u n ve A tabeg İl-d en iz’in d e s­
teğini k a z an m ak iste d ile r. F ars ve M u su l atab eg leri de S u ltan a tâb iiy etlerin i
bildiriyor; n â m ın a h u tb e o k u tu y o rla rd ı. F ak at d ev letin fiilî idâresi S u ltan ın
değil A zerbaycan atab eğ i İl-d en iz’in elin d e idi. S u ltan ile İl-deniz arasın d ak i
âh e n k b irin c in in an ası ve İk incinin zevcesi H â tû n sâyesinde k o ru n u y o rd u .
S ultan, İl-d en iz’in elin e geçen ik tid a ra sah ip o lm ak isterk en anası o n a
A tabeg sây esin d e b ü tü n ra k ip le rin e ü s tü n geldiğini an latıy o r ve o ğ lu n u iti­
dale sevk ed iy o rd u . Ç ok akıllı ve h ay ırsev er o lan b u H â tû n vasıtasiyle S u ltan
ve İl-deniz n isb î b ir h u z û r devri açtılar; ilim ve ed ebiyatın y ü k se lm e sin e
çalıştılar.
G ü rc ü le r A ni şe h rin i Ş ed d âd î’lerd en alıp A ras boylarına d o ğ ru istilâya
başlayınca S u lta n A rslan -şâh , A tab eg İl-deniz, A h la t şâhı Sökm en ve E rz u ­
ru m S a ltu k lu la rın d a n m ü re k k e p T ü rk kuvv etleri, 1175’de, N ah çiv an ’d a to p ­
landılar. Ö n le rin d e de Oğuz Begdili Türkmenleri vardı. G ü rc ista n ’a g iren Sel­
çu k lu la r A k şe h ir(A h a lk e le k )i yaktılar; Lori ve D u m an is ovalarını istilâ ve
G ürcü leri e sir e ttik te n so n ra G ag kalesini k u şa ttılar. G ürcü kıralı o rm a n la ra

71 İbn ül-Azrak, 191b—195b; İbn ül-Esîr, XI, s. 104-107; Ahbâr üd-devle, s. 158-163;
Brosset, I, s. 390-395; Süryânî Mihael, s. 317; A bul-Farac, s. 286-287; Keşiş G régoire
(Mathieu zeyli), s. 362-365.
2 5 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

kaçtı; Ani şehri d e k u rta rıld ı. Böylece G ü rc ü le rd e n te k ra r in tik am alın d ık tan


so n ra T ü rk h ü k ü m d a rla rı p a y ita h tla rın a d ö n d ü le r ve zafer şen likleri yaptılar.
Bu zaferi m ü te a k ip İl-deniz, 1175’de, ö ld ü ve N ah çiv an ’d a in şâ ettird iğ i
m e ş h û r A tabekiyye m e d re se sin d e k i tü rb e s in d e d e fn o lu n d u . A z so n ra da
S u ltan H e m e d a n ’a g id erk en ö ld ü ve o d a H e m e d a n ’a babası T u ğ ru l’u n tü r ­
b esin d e d e fn o lu n d u 72.
A tab eg İl-d e n iz ’in y erin e geçen oğlu A tab eg P ehlivan A rsla n -şâ h 'ın k ü ­
çük oğlu ve y eğeni T u ğ ru l’u (1 1 7 6 -1 1 9 4 ) su lta n ilân e tti. Bu so n Selçuk h ü ­
k ü m d arı ile A b b asî H alîfesi a ra sın d a S u lta n lık ve H alifelik m ü câd elesi d ah a
ciddî b ir m â h iy e t aldı. F ilhakika N â sir li-D in illah (1180-1225) c ism an î h â ­
kim iyeti eld e e d eb ilm ek için m ü h im te ş e b b ü sle re girişti. B üyük b ir kitle
teşkil e d en O ğ u z Iva (Yıva) boyu T ü rk m e n le rin i h iz m e tin e alarak o rd u su n u
kuvv etlen d ird i. Bazı âlim lerin m u h a le fe tin e rağ m en , m e n şei B âtınî olan,
Futuvvet teşkilâtını k u ra ra k o v a sıta ile h ü k ü m d a rla rı k e n d isin e bağlam ak,
şah sî h âk im iy eti ile b irlik te halifeliği k o ru m a k isted i. Selçuk d ev le tin in k u ­
ru lu şu n d a z a te n d ü n y a işlerin d e o to rite sin i kaybeden ve dev let işleri su l­
tana, d in işleri halîfeye a it o lm ak ü z e re k u ru la n nizâm ı b o z m ak ve h e r iki
su ltay a d a sah ip o lm ak g ay retin d e idi. S u lta n T uğrul, A tab eg P eh liv an ’ın
telk in i ile, H alîfeye d ü n y a işlerin i su lta n a b ırak m asın ı, k e n d isin in d in işleri
ve im am lık ile u ğ ra şm a sın ı ih ta r e tti73. A tab eg P eh liv an ’ın ö lü m ü n d e n so n ra
S ultan T u ğ ru l ile a ta b e g ’in oğlu Kızıl A rslan (1 1 8 6-1191) a ra sın d a m ü câd ele
başlayın ca b u n d a n faydalanan H alîfe N â sir Kızıl A rsla n ’ı S u lta n ilân e tti.
Böylece H alîfe sa lta n a tın Selçuk so y u n a aidiyeti h u k u k ve a n ’an esin i b o z ­
m ak isted i. Siyasî ih tira s ile b u S elçuklu d ü şm a n lığ ı B ağdad’d a Selçuk sa­
rayını y ık tırm a k la d a d ah a belirli b ir şek ild e k en d in i g ö sterd i ve m ev ­
cu d iy etlerin i b o rçlu o ld u k ları S elçu k lu ların h iz m e tle ri u n u tu ld u . Böylece
Halîfe 1188 N isa n ın d a H em ed an ü z e rin e y ü rü rk e n S u ltan ilân ettiğ i A ta-
beg’i de y an ın a çağırdı ise de Kızıl A rslan gelm edi. H em ed an y ak ın ın d a vu-
k û b u lan m u h a re b e d e H alîfe’n in o rd u su m ağ lû b oldu.
S u ltan T u ğ ru l H alîfe’ye karşı zafer k a zan ırk en A tabeg Kızıl A rslan ö te
yandan k en d i m e m le k e tle rin i işgale başladı. Bu d u ru m d a S u ltan h iz m e tin e
aldığı 10.000 K ıpçak sü v arisi ile A zerb ay can ’a y ü rü d ü . F akat n e ticed e A ta ­
beg 1190 y ılın d a H e m e d a n ’ı işgal ve S u ltan ı A ras k e n a rın d a b ir kaleye h a p ­
se tti ve S elçuklu ta h tın ı aldı. B u n u n la b e ra b e r Kızıl A rslan 1191’de H em e-

7" İbn ül-Azrak, 205a-207a, Râvendî, s, 298-301; Ahbâr üd-devle, s. 167-169; ‘İm âdeddîn, s.
301; B rosset, I, 387-395; M inorsky, Caucasion history, s. 95-99.
73 Râvendî, s. 334.
DURAKLAMA VE İNHİTAT D IV İK II Rl 2 5 3

d a n ’da, E sk i-k ö şk ’de b ir su ik asd la b e rta ra f ed ild iğ in d en S u ltan T u ğ ru l te k ra r


ta h ta çıkarıldı. Bu sırad a H ârizm -şâh T ö k iş d e İra n ’ı kendi h âkim iyeti a ltın a
alm ağa çalışıyordu. A bbasî halîfesi bu yeni kuvveti ihm al e tm iy o r ve so n ra ­
dan çatışacağı H ârizm -şâh im p a ra to rlu ğ u y la şim d i anlaşm ayı faydalı g ö rü ­
yordu. Böylece m ü câd ele h e n ü z S elçu k lu lar ile b u eski tâ b ile rin d e kaldı.
Filhakika S u ltan II. T u ğ ru l ile S u ltan T ö k iş ara sın d a , 1 M art 1194 yılında
Rey k apısın d a, v u k û b u la n m u h a re b e d e b irin ci S u ltan b o z g u n a uğrayıp ö ld ü ­
rü lü n ce H o rasan , K irm an ve Suriye S elçukluları d a ta rih e k a rıştı. B u n u n la
b erab er o n la rın m irâ sın a k o n an yeni d ev le tle r S elçukluların ya birçok
atabegleri veya tâb ileri o lu p eski n iz a m h ü k ü m sü rüyor; on ları d a Suriye ve
M ısır’d a Eyyûbî ve T ü rk m em lû k leri d ev letleri tâ k ip ed iy o rd u . M ikâil O ğ u l­
ları sa h n e d e n çek ilirk en , K u talm ış O ğ u lları ile Türkiye Selçukluları yeni va­
ta n ların ı k u rta rm ış ve XII. asrın ikinci y arıla rın d a u z u n b ir sa lta n a t sü re n II.
Kılıç A rslan (1 1 5 6 -1 1 9 2 ) d ev rin d e de XIII. a sırd a parlayan b ir m e d en iy e tin
filizleri b aşlam ıştı.

10. Kirman Selçukluları

K irm an S elçu k lu ları devleti (1043 - 1187) Ç ağrı b e g ’in oğlu ve A lp A rs-
la n ’ın kard eşi K ara-A rslan K avurt b e g ’in b e ra b e rin d e g ö tü rd ü ğ ü O ğuzlarla
K irm an ve U m m a n b ö lg elerin in fethi ile k u ru lm u ştu r. D eylem îler elinde
b u lu n a n ve o n la rın zaafların d an faydalanan b u h av âlinin Ş ab ân k âra ve Kufs
k ab ilelerin in ta h rib a tın a n ih â y e t v e re n K av u rt-b eg’in u z u n sü re n h ü k ü m ­
darlığı z a m a n ın d a (1 0 4 3 -1 0 7 3 ) âsâyiş k u ru lm u ş; b ü y ü k im â r faaliyetlerine
girişilm iş, b a şta m e rk e z B ardasîr o lm ak ü zere şe h irle r yeni b in a larla sü sle n ­
m iş; yollar, k erv an saray lar ve su tesisleri in şâ e d ilm iştir. K avurt bey p ara n ın
ayarına çok d ik k a t eyled iğ in d en “o n u n sikkeleri d iğer p aralara ü s tü n tu tu lu r
id i”. F iy atların m u ra k a b e sin e ve a d alete çok e h e m m iy et veriyordu. Y aptığı
b in alar ü z e rin e tuğrasını n ak ş e ttirir; fe rm a n la rın a ok ve yay n işa n ın ı koyardı;
taşıdığı çetr d e o k ve yay b içim in d e idi. K avurt bey b ir çok m eziy etlere sahip
o ld u ğ u n d a n iyi b ir ş ö h re t y apm ış ve sevilm işti. Bu hüviyetiyle k en d isin i
su ltan lığ a n a m z e d g ö rü y o r ve b u seb ep le de, y u k arıd a nakledildiği üzere,
T u ğ ru l-b e g ’in ve A lp A rsla n ’ın ö lü m ü n d e n so n ra b ir kaç defa Selçuk ta h tın a
çıkm ak te ş e b b ü s ü n e girişiy o rd u . H a ttâ o rd u içinde yaşı dolayısiyle M elik-
ş â h ’ı değil o n u S u ltan y ap m ak iste y e n le r d e b u h u s u s ta h a re k e te geçiyor­
lardı. Lâkin b ir y an d an A lp A rslan ve M elik-şâh gibi b ü y ü k rak îb ler, ö te
y an d an im p a ra to rlu k kuv v etleri ile k arşılaşm ası o n u n m uvaffak o lm asın a
a rtık im k â n v e rm e m iş ve S u ltan lık ta h tın a çık am am ıştır.
2 5 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

K avurt M elik -şâh ’ın c ü lû su n d a , 1073 de, y en ilip ö ld ü rü lü n c e yerine sıra


ile o ğ u lla n K irm an -şâh , S u ltan -şâh , T u ra n -şâ h ve İran -şâh K irm an m eliki
o ldular. M elik-şâh h a y a tta iken z am an z a m a n K irm an işle rin e m ü d ah a le
etm iş, K irm a n -şâ h ’ı so n ra d a S u lta n -şâ h ’ı (1 0 7 4 -1 0 8 5 ) ta h tta n atm ış ve T u-
ra n -şâ h ’ı K irm an m eliki y ap m ıştır. B u n u n z a m a n ın d a (108 5 -1 0 9 7 ) tic â re t ve
im âr h a re k e tle ri çok ilerledi. T u ra n -şâ h âdil ve te b a a sın ı seven b ir h ü k ü m ­
d ar idi. Bir m aran g o z, ço c u ğ u n u n T ü rk e b en zed iğ in i söylediği ve sebebini
b ab asın a so rd u ğ u zam an: “mes’ûliyet size aittir ve size sorulmalıdır. Zira ben işe
geldikten sonra evlerimizde oturan Türk (asker) lerin neler yaptığını bilmiyoruz" ce­
vabını verdi. Bu d u ru m u anlayan T u ra n -şâ h , çok m ü te e ssir o ld u ğ u n d an ,
şeh rin d ışın d a yeni b ir m ah alle in şâ e tti. O ra d a saray, câm i, m ed rese,
h an e k â h (zâviye), h a sta h â n e , h a m a m ve evler yapıp, 1094’de, ask erleri ile
b irlik te oraya n a k le tti ve ask erlerin b ir d a h a şe h ir içinde o tu rm a la rın a m ü ­
saade etm ed i. S elçu k lu lar ve M oğollar d ev rin d e T ü rk le r ile v u k û b u la n bu
tü rlü k a rışm a la ra ve şik ây etlere d air k ay ıtlar b aşk a kay n ak lard a d a m e v c u t­
tu r.
T u ra n -ş â h ’d a n so n ra gelen İra n -şâ h içkiye, sefah ate d ü ş k ü n idi. K ö tü ­
lüğü, z u lm ü ile ve ilim ad am ların ı ö ld ü rm e k le h alk ın n e fretin i k azan m ıştı.
T ah ta rak îb o lu r en d işesiy le de ak rab aların ı sıkı tâk ip ediyordu. K en disinin
B âtınî te m â y ü lü n d e o ld u ğ u rivâyeti de v ardır. Bu hüviyeti ve u m û m î n efret
dolayısiyle âlim ler ö ld ü rü lm e sin e fetva verdiler. H alkın sa ld ırışın d a n kaç­
m ağa m uvaffak o lan İra n şâ h B u m ’da d a te câv ü zlerd en k u rtu la m a d ı. N ih ây et
m erk e zd e n g ö n d e rile n b ir K ıpçak ta ra fın d a n S âm û rân k alesin d e ö ld ü rü ld ü .
U lem ân ın fetvası ve h alk ın tazyiki ile b ir h ü k ü m d a rın d ü şü rü lm e sin e dair
bu n â d ir h â d ise İra n -şâ h ’ın cid d en k ö tü b ir in sa n o ld u ğ u n u m ey d an a koyar.
İra n -şâ h ’ın ö ld ü rü lm e sin d e n so n ra e m îrle r ve k ad ılar o n u n tâ k ib in d e n
kaçan A rsla n -şâ h ’ı b u lu p , 1101 II. T e şrin ayında, ta h ta çıkardılar. A rslan-
şâ h ’ın k ırk yıl sü re n (1101-1 1 4 2 ) h ü k ü m d a rlığ ı zam anı K irm an ’ın en refahlı
ve m e sû d d e v irle rin d e n biri o lm u ştu r. S u lta n S an car’ın y ü ksek h âk im iy etin i
tan ıy an m elik A rslan -şâh z a m a n ın d a K irm an ü lk esi çok m a ’m û r olm uş;
H â tu n u n â m ın a İsmetiye m ed resesi, n b â t'la r ve şâir h ay ır m ü e sse se le ri yapıl­
m ıştı. O n u n y erin e geçen oğlu M eh m ed z a m a n ın d a (1142-1156) K irm an ’ın
m erk ezi B ard asîr’de câm i, m ed rese, h a sta h â n e , h an ek â h ve T u ra n -şâ h câ-
m iin d e b ir k ü tü p h a n e ve k e n d isin e b ir tü rb e in şâ e tm e k sû retiy le b ir çok
im âr işleri b aşarıld ı. D iğer şe h irle rd e de m ü h im b in ala r ve h a n la r yapıldı.
T ahsil çok yayıldı. K endisi n ü c û m işleri ile u ğ raşırdı. İlm i çok sever, âlim leri
ve şeyhleri h im ây e ederdi. Ç ok tâ z im d e b u lu n d u ğ u Şeyh B u rh â n e d d in ’e
"baba” diye h ita p ed erd i. M ed reselerd e o k u y an taleb elere m ü k âfa tlar a y ırır­
DURAKLAMA VI İN IIİI A l Dİ VİUII Kİ 2 5 5

dı. Bu m ü n â s e b e tle d e Ktulün, Câmi'ul-kebîr, Câm i’us-sagîr’i ezb erley en (iyice


ö ğ ren en ) talebeye sıra ile 500, 1000 d in a r v erirdi. B u nunla b erab er, âlim le­
rin fetvaları ile de, bir tak ım in san ları id am e ttirm iş tir.
T u ğ ru l-şâ h b ab asın ın ö lü m ü y le o n u n y erin e geçince (1 1 5 6-1169) k a r­
deşi M a h m u d -şâ h ’ı h ap se a ttı ve eğlenceye daldı. Bu hâl h alk a d a in tik al e tti.
B aharda sıcak o lan B ard asîr'd en C îrû ft’a g id er ve so n b a h a rd a o ra d a n m e r­
keze d ö n erd i. O n d a n so n ra oğulları T u ra n -şâ h , B eh ram -şâh ve A rslan -şâ h
zayıf k im se le r o ld u ğ u n d a n id âre A ta b e g le rin elin e geçti. A ta b eg R eyhan
kuvvetli b ir şah siy et o larak m ey d an a çıkar. P ek çok m ed rese, h a n e k â h ve
y ollarda yolcu lar için ribât(k erv an saray )lar in şa e tti ve o n la ra vakıflar yaptı.
B undan so n ra u z u n m ü d d e t (1 1 6 9 -1 1 8 7 ) K irm an m elikleri a ra sın d a m ü câ ­
dele ile geçti. Bu a n a rşin in h ü k ü m s ü rd ü ğ ü ve M elik M e h m ed ’in ta h tta b u ­
lu n d u ğ u b ir sırad a idi, ki S u ltan S an car’ı e sir e d en O ğ u zlard an D in ar bey
K irm an’ı istilâ e tti. K irm an S elçukluları ta rih te ancak m ah allî b ir e h e m m iy et
a rzetm iş, b u n u n la b e ra b e r k ü ltü r ve im â r faaliyetleri ile tem ây ü z ey lem iştir,
ki o n lar h a k k ın d a u m û m î İslâm ta rih le rin d e n ziyâde E fdaleddin K irm anî,
M u h am m e d b in İb ra h im ta ra fın d a n yazılan K irm an ta rih le rin d e ve Şirâz-
nâme’de güzel m a lû m a t v e rilm iştir74.

11. Suriye Selçukluları


M elik -şâh ’ın k a rd e şi T u tu ş ’u Ş am ’a m e lik tâyiniyle k u ru la n Suriye Sel­
çu k lu ları (1 0 7 8 -1 1 1 7 ) d ev le tin in ö m rü k ısa ve bazı H açlı savaşları d ışın d a
ta rih î e h e m m iy e ti p e k az o lm u ştu r. E sâsen T u tu ş d a k e n d isin d e n ö n ce A t-
sız’ın id â re sin d e Y avgulu T ü rk m e n le rin in fe th e ttiğ i yerlere h âk im o lm u ştu r.
A tsız ’ı ö ld ü rd ü k te n ve Ş am ’ı a ld ık ta n so n ra H aleb ’i ele geçirm eye çalışan
T u tu ş b u ra d a ve A n tak y a ü z e rin d e ö n ce A rap em îri M üslim b in K ureyş ile,
so n ra d a T ü rk iy e S u ltan ı S ü le y m a n şâ h ’ın M ü slim ’i b e rta ra f etm esiy le o-
n u n la çarp ışm ay a g irişm iş ve S ü ley m an 'ı ö ld ü rd ü k te n so n ra (1086) oraya
gelen M elik -şâh H alep, A n tak y a U rfa’yı sıra ile A k -su n g u r, Y ağı-sıyan ve
B ozan’a ik tâ ed in ce de T u tu ş Şam ile k a lm ıştır. M ısır F â tım île rin e karşı
h âk im iy etin i g en işletm ey e çalışan T u tu ş M elik -şâh’ın ö lü m ü ü z e rin e su l­
tan lığ ın ı ilân etm iş; k o m şu su A k -su n g u r, Y ağı-sıyan, Bozan ve G ü r-b o ğ a’yı
m ağ lû p e d e re k Ş im alî Suriye, Şarkî A n ad o lu ve E lcezire bölgelerini d ev letin e
ilhak e ttik te n so n ra Selçuk ta h tın ı elde e tm e k için, T erk en H a tu n ile işbirliği

74 M uham m ed bin İbrahim , Tevârih-i Âl-i Selçuk, nşr. Th. H outsm a, Brill 1886; Efdaleddin
K irm anı, Vekayi-i Kirman, T ahran 1311; aynı müellif, ‘İkd ul-'ulâ, T ahran 1311. EbuT-
A bbâs Şirâzî, Şirâz-nâme, T ahran 1310.
2 5 6 SELÇUKIUIAR İARİHİ

yaparak, B erkyaruk ü ze rin e y ü rü m ü ş; fak at Rey civarında v u k û b u lan sa­


vaşta, idâresizliği ve se rt m u a m e le si ile beylerini k ırdığı için b o zg u n a uğra­
m ış ve h a y a tın ı d a 1095’de k a y b e tm iştir75.
T u tu ş ’u n ö lü m ü n d e n so n ra b ir oğlu R ıdvân H aleb ’e ve d iğ er oğlu
D u k ak kale k u m a n d a n ı S avtekin ve h a lk ın d âvetiyle Ş am ’a sah ip o lm u ş tu r76.
İki k ard eş arasın d ak i m ü c â d e le lerd e n fay d alan an M ısır Şi’îleri K udüs ve
F ilistin ’i işgal ile b u ra d a T u tu ş ’u n tâb ii o larak A rtu k beyden so n ra kalan
o ğ u lların ı o ra d a n a ttıla r. R ıdvân k a rd e şi D u k a k ’ı 1 0 9 7 ’de m ağ lû b ed ince o n a
m e tb û lu ğ u n u ta n ıttı. Bu m ü câd ele sıra sın d a M ısırlıların y ard ım ım alm ak
m aksadiyle b ir ay k ad ar h u tb e M ısır H alîfesi n â m ın a o k u n m u ş tu r. Bu iç
m ü câdele sıra sın d a idi, ki H açlılar d a S u riy e’ye g elm iş ve 1098’de A n tak y a’yı
işgal etm işti. Bu seb ep le R ıdvân a rtık T ü rk beyleri ile b irlik te H açlılarla
savaşıyordu; b azen galip ve b azen de m ağ lû b o lu y o rd u . D ukak, 1104 Ha-
zira n ’ında, ö lü n ce A tab eg T u ğ -tek in o n u n b ir y aşın daki oğlu T u tu ş ’u, so n ra
d a kard eşi E rta ş ’ı Şam m eliki yaptı. R ıd v ân ’ın 1 1 1 3’de ö lü m ü y le de yerine
oğlu A lp A rslan geçirildi. D u ru m p e k k a rışık o ld u ğ u ve A tab e g ’i C e n âh ü d -
devle H ü sey in B âtın îler ta ra fın d a n ö ld ü rü ld ü ğ ü için T u ğ -tek in Ş am ’dan
H aleb ’e d âv et edildi ve ik tid a rı ele aldı.
H açlı istilâsı ve iç çek işm elere b ir d e B âtın îlerin çıkardığı fesat eklendi.
Suriye’de y erleşen B âtın îler S elçuklu d ev let a d a m ların ı ve âlim leri ö ld ü r­
m eye b aşlad ılar. Bu sırada, (1111) y ılında, 500 deve yükü tic a rî e m tia ile
H aleb ’e gelen Hocend’li bir Türk zengini bütün servetini Bâtınîlere karşı mücâdele
için vermişti. S u lta n M eh m ed T a p a r d a A lp A rsla n ’a: “B aban B âtınîler m e se ­
lesin d e b a n a m u h a le fe t ederdi. Sen b e n im ev lâdım sın; o n ları ö ld ü rm e n i
iste rim ” ifadesiyle o n u B âtınîlere k arşı c ih âd a m e m u r etti. O d a b ir kısım
reislerin i yakalayarak ö ld ü rd ü . Lâkin u m û m iy e tle d iğer Suriye S elçukluları
gibi zayıf b ir şah siy et o lan A lp A rslan , 1 1 1 4 ’de ö ld ü rü lü n c e T u ğ -tek in , yeri­
n e R ıdvân ’ın d iğ er oğlu S u lta n -şâ h ’ı (1 1 1 4 -1117) geçirdi. O d a zayıf ol­
d u ğ u n d a n ik tid a r tam a m iy le T u ğ -te k in elin d e o lu p Suriye S elçukluları fiilen
inkıraz b u lm u ş tu r 77. O n u n la b irlik te Şam A tab eg leri veya oğlu Tâc ü l-m ü lk
B öri’ye n is b e tle B öriler ailesi veya dev leti m ey d an a çıkm ış ise de b u n la r da
m ü h im b ir k u v v et h a lin e g elem em iştir. Suriye S elçukluları h a k k ın d a kay­
n a k lar o k a d a r m e b z û ld ü r, ki b u k ü ç ü k h ü lâ sa d a b u n ları g ö sterm ey e im k ân
ve lü z û m y o k tu r.

75 Bak. V, 1.
76 Bak. İA, “R ıdvan” m addesi.
77 Bak. İA, "T uğ-tekin”.
DURAKLAMA VE İN M İIA I DEVİMİ ERİ 2 5 7

12. Yeni Türk Muhâceretl

O rta-A sy a son sö z ü n ü söylem em iş; K ara-h ıtayların u za k -şa rk tan h a re ­


ketleri yeni g öçlerin d o ğ m asın a seb ep o lm u ş tu . Z îra ih tiy ar S u lta n S an car’ın
K ara-hıtaylara ve O ğ u zlara m ağ lû b iy etleri ve 1157 yılın d a ö lü m ü ile o n u n
T ürk -İslâm d ü n y asın ı şark istilâ la rın a karşı k u rd u ğ u sed yıkılm ış ve B üyük
Selçuklu İm p a ra to rlu ğ u ta rih e k a rışm ıştı. F ilh ak ik a XI. a srın b a şla rın d a vu-
k û b u lan Büyük T ü rk m u h â c e re tin d e n so n ra XII. a sır o rta la rın d a birço k T ü rk
kavim lerini sü rü k le y e n p u t-p e re s t K ara-h ıtay lar n ih â y et T ü rk is ta n ’d a h â k i­
m iyetlerin i k u rd u la r. S u ltan S an car’ın vâlileri olan H ârizm -şâh la r Kara-
hıtay lara karşı te k k u v v et o larak h u d u d la rı m ü d a fa a ed iyordu. K ara-hıtay
istilâsı ile y e rle rin d e n oynayan T ü rk kav im leri de b ilh assa O ğuz boyları a ra ­
sın d a g arb a d o ğ ru göçen Iva veya Y ıva’lar, d a h a 1158 y ılın d a C ibâl ve H e-
m ed an h av âlisin e g elm işti. Bu u lu s P e rç e m ’in reisliğ in d e yaşıyor ve 3 0 .0 0 0
süvari çıkarıy o r ve b u göçebe beğliği m ü h im b ir kuvvet teşk il ed iy o rd u . Bu
sebeple o, y a k ın -şa rk ta v u k û b u la n h â d ise le rd e çok aran ıy o rd u . Selçuklu
su ltan la rı ve Bağdad h alîfeleri a ra sın d a başlayan h âk im iy et m ü câ d e lelerin d e
de bazan bir, b azan d iğ e r tarafı tu tu y o rla rd ı. Yıvalar, 1172 ve 1197 y ılla rın ­
da, A zerbeycan atab eg leri ile de sav aşm ışlard ı. P erçem oğlu S ü leym an-şâh
z am an ın d a Iva beyliği çok d a h a k u v v etlen m iş; A bbâsî halîfesi N â sir li-D î-
n illah d a o n u n Ivaları ile n ü fû z ve k u d re tin i y ü k seltm işti. H e m ed a n yakı­
n ın d a B ahar k alesin i k e n d isin e p a y ita h t yap an S ü leym an-şâh a rtık b ir h ü ­
k ü m d a r m ev k iin d e idi. M oğollar B ağdad’ı ta h rip ve k atliam a u ğ ra tırk e n Iva-
lar H ü lag ü k a rşısın d a C ih âd c e p h e sin d e savaşm ış, şeh id v e rm işle rd i78.
A zerb ay can ’d an Şarkî A n a d o lu ’ya ak an Y ıvalar b aşk a b ir g ru b u teşkil
ediyor; H â riz m -şâ h o rd u s u n a 10.000 süvari ile katılıyor ve V an m u h â sa -
rasın d a d a b u lu n u y o rla rd ı. B u n u n la b e ra b e r A zerbaycan’d a yığılan Yıvalar,

78 İbn ül-Esîr, XI, s. 90, 148; İbn ül-Cevzî, X, s. 156-157; Râvendî, Rahat us-Sudûr, s. 346,
377, 382; İbn İsfendiyâr, Tarih-i Taberistan, II, s. 143. M uham m ed Kazvinî, Cihan-güşâ
hâşiyelerinde, bilhassa Irak Yıvaları hakkında oldukça geniş bir bibliyografı verm iştir
(cild III, s. 453-462). Şimdi Yıvaların tarihi bahis m evzuu olm am akla beraber onlar ve
devrin B âtınîler ile alâkalı b ir vak’aya ilişm ek istiyoruz. Filhakika Perçem O ğullarından
Ebû İbrahim lakabı ile anılan bir zat vardı. Bu devrin T ürkm enleri arasında hayli ilim,
din adam ı, tarik at m ensu b u ve şeyh yetişm işti. Ebû İbrahim de kendisini dine verm iş ve
zâhid olm uştu. Bir bâtin î yıllarca ona d ost o lm uş ve kendisi ile birlikte ibâdette k u su r
etm em işti. Fakat gizli vazifesini y aptıktan ve m en su p olduğu fesâd teşk ilâtın a hizm et
ettik ten sonra, bir fırsatla, bu zâhid insanı, 1203 yılında şehid etm iş; fedâî katil de d er­
hal orada ö ld ü rü lm ü ştü r (İbn us-Sâ’î, 'Uyûn us-Siyer, Bağdâd, 1934, s. 130). D evrim izin
gizli teşkilatlarına benzeyen B âtınîler’in fesâd ve kıtalleri m alûm olm akla berab er bizzat
yeni gelen bir göçebe kuvveti karşısında ne derece çalıştıklarına d air bu vak’a da kayda
şâyândır.
2 5 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

H ârizm -şâh M e n g ü -b irti’n in G ü rcü seferi ve V an m u h â sa ra sı ile u ğ raşırk en


diğerleri d e H û y ’d a vergi to p lam ay a g iriştile r. Y ıvalar, 1226 yılında, E rzu ­
r u m ’dan T e b riz ’e giden b ü y ü k b ir tic â re t k e rv a n ın a b askın yapıp g ö tü rü l­
m ek te olan tic a rî e m te a ile b irlik te 2 0 .0 0 0 b aş k o y u n u d a aldılar. F akat su l­
ta n ın d a m u k a b e le si çok şid d etli old u . Bu d u ru m bu Y ıvaların h e n ü z bir
y u rd a sah ip b u lu n a m a m ış ve m u n ta z a m b ir beylik k u ra m a m ış o ld u ğ u n u
gösterir. A zerb ay can ’daki te şe b b ü sle ri ak im k alm ak la b e ra b e r H e m e d a n ’da-
ki u ru g -d a şla rın a b e n z e r b ir m ev k id e idiler. M oğol te h d id i ve ark ad a n gelen
d iğ er T ü rk b o y ların ın b ask ısı ile Ivalar A zerb ay can ’dan A n a d o lu ’ya d o ğ ru
akıyorlar idi. G erçek ten Y ıvaların b ir k ısm ı S elçuklu o rd u s u n d a vazifeye
alın m ış ve p ek çoğu d a T ürk iy e h u d u d la rı d â h ilin d e y u rt ve köylere sahip
o lm u ştu r. B ugün T ü rk iy e ’de Yıva, Yuvalı, Y uvacık adını taşıyan o tu z d a n faz­
la köyün Yıva (Iva) O ğuz boyu ta ra fın d a n k u ru ld u ğ u n u g ö rü y o ru z 79.
T ü rk m e n le rle Y ıvaların (Ivaiyye) b ü y ü k b ir g ru b u d a Ş ark î-A n ad o lu ’n u n
Irak ve Suriye h u d u d la rın a g elm işlerd i. M u su l ve H alep atabeği İm âd e d d in
Z engi (1 1 2 7 -1 1 4 6 ), Y aruk-bey’in reisliğ in d e b u lu n a n b u Yıva O ğ uzlarını
H alep v ilây etin d e to p lam ış; o n ları A n ta k y a ve d iğ e r sahil F ra n k ların a karşı
C ihâd y ap m ak ü z e re h u d u d d a y e rle ştirm iş ve H açlılardan alacakları yerlerin
k e n d ilerin e te m lik in i de k a ra rla ştırm ıştı. B üyük gazi ‘İm âd ed d in Ş ehîd bu
güzel te d b ir sây esin d e h e m h u d u d la rı m u h a fa z a etm iş; h e m de T ü rk m en leri
çok iyi to p ra k la ra sah ip k ılm ıştır80. B u n d an b a şk a Y aruk-bey’e m e n su p olan
bu T ü rk m e n le rin b ir k ısm ı d a H alep su rla rı d ışın d a (Zâhir) (Y aruklular) adlı
büyük ve m e ş h û r b ir m ah alle k u rm u ş ve im â r e tm işlerd i. B urada Yaruk
n isb esin i taşıy an T ü rk bey ve z e n g in le rin e a it câm i, m ed rese, m escid ve
h am am gibi p ek ço k h ay ır m ü e sse se si in şa ve v a k f o lu n m u ştu r. S elçuklu
dev rin d e göçebe T ü rk le rin k e sif b u lu n d u ğ u y ak ın -şark ve T ürkiye şe h ir­

’ İbn ul-Esîr, XII. s. 179; M. Nesevî, Siretu Celâleddin Mengü-birti, eski bir Farsça tercü m e­
si; nşr. M. Minovî, T ahran 1344, s. 211; 227; F. Süm er, "Yıva Oğuz boyuna d air”, TM.
IX, s. 156-157; Köylerimiz, İstanbul 1933, s. 795-796.
80 * A
Ibn ül-Esîr, Tarih Atabekiyye el-Musul, RH. Cr. s. 142; Şehîd İm âdeddin Z engî’nin en
isâbetli tedbirlerinden biri de E m ir Y aruk idâresinde bulu n an bir kısım Ivaiyye Türk-
menleri’ni H alep vilâyetine getirip h u d u tlara yerleştirm esi oldu. Z ira onlar gece-gündüz
cihâd yaparak düşm anı dâim î olarak yıpratm ışlardır. Bu sâyede hem Franklara karşı
h u dutları m uhafaza etm işler; hem de H açlılardan aldıkları verimli to p rakların m ü lk i­
yetine sahip olm uş ve istihsali arttırm ışlardı. Bu d u ru m 1203 yılına kadar sürdü. Bu­
n unla beraber Y aruklular ve beyleri bu saha dışında H alep ve havâlisinde nüfuz ve
m evkilerini m uhafaza ediyorlar idi. N itekim Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus,
1218 yılında H alep seferini yaparken Tel-Başer kazasına sahip B edreddin el-Yarûkî adlı
bir Y aruklu beyinin bulunm ası da b u n u gösterir (İbn ül-Esîr, XII, s. 134).
DURAKLAMA VI İNHİI A l 1)1 VİRII İli 259
lerin d e o ld u ğ u gibi H a le p 'd e d e haftalık T ü rk m e n pazarları "Sûk ul-Türkmen"
veya “Sûk ul-Terâkime" k u ru lu y o r; göçebe ve şe h irlilere ait m a llar b u ra la rd a
satılıyor; bu p azar y e rle rin d e câm i ve d ü k k â n la rın in şâsı ile ça rşılar m eydana
çık ıy o rd u 81.
Büyük T ü rk m u h â c e re tin in b ask ısı ile Y en g i-kent devleti çö k erk en O-
ğ u zlar d a d ağ ılm ışlard ı. Son devir y a b g u la rın ın m e n su p o ld u ğ u Y azırlar H a­
zar sâh illerin e, M ankışlag, B alkan b ö lg elerin e ve H o ra sa n ’a göçüp y u rt k u ­
rarlark en Baranlu (B arânî) ad ın ı alan h â n e d a n beyleri de, m ü h im b ir n ü fu s
ve oym akları ile, M erv h av âlisin e g ö çm ü şlerd i. N ite k im bu bölge ta rih î coğ­
rafyada “Yazır vilâyeti” olm u ş; b ey lerin in o tu rd u ğ u h isa r d a B aran aile adını
alm ıştı. Y abgu B aran ailesi, S elçu k lu lara çok b ü y ü k fen alıklar y ap tık ları h a l­
de Selçuk S u ltan ları k en d i im p a ra to rlu k to p ra k la rın a sığ ın an bu B aranlılara
karşı hiçb ir h u s û m e t g ö ste rm e d ile r. B una m u k ab il, H â riz m -şâh lar ile bu
Y azırlar ara sın d a k i m ü n â se b e tle r, so n z a m a n la rd a b o zu k idi. T erk en H a tu n ,
M oğol istilâsı sıra la rın d a “K al’a-i Yazır”ı ö n ce h ile ile alm ak isted i ise de
d u ru m u kavrayan Y azırlar b u n a im k ân v erm ed iler. L âkin H â riz m -şâ h ’a rağ ­
m e n T erk en H a tu n k a l’ayı işgal e tti82. Böylece S u ltan S ancar’ın ö lü m ü ve
K ara-hıtay ların h âk im iy eti n ih â y e t H â riz m -şâ h la r z a m an ın d a XII. a sır so n la ­
rında, Y akın-Ş arka ve T ü rk iy e ’ye d o ğ ru yeni m u h â c e re tle r v u k û b u ld u . Bu

81 İbn Şeddâd, el-A’lâk ul-hatîra, British M uséum Add. 23334, s. 22a-23b, 36b. Bu eserin
H aleb’e ait kısm ının D om inique Saurdel tarafından m ü h im p arçalan aynı unvan altında
Şam ’da (1953) neşredilm iştir. Bu devirde büyük H alep şehrinde Selçuklulara, A rtuklu-
lara, A tabeglere, diğer T ü rk bey, k u m andan ve h âtû n ların a ait b u lu n an ve bizzat T ürkçe
adları ile de sâbit olan hayır m üesseseleri arasında 94 câmi ve m escid (bunlardan 7 a-
dedi Yarukiyye m ahallesinde), 27 m edrese (ikisi h âtû n ların ), bir ribât, b ir m ihm an-
hâne (m isafır-hâne), b ir han, b ir D âr ul-hadîs ve B im âristân (A tabeg N ureddin
M ahm ud’un, bir m edrese de Erbil A tabeği M uzaffereddin G ök-böri’ye ait) b u lu n u ­
yordu. Sûk ut-Türkmân’da da d ö rt m escid vardı. O sm anlIlardan önce sâdece H alep şeh ­
rinde m evcud bu m edenî, dinî, İçtim aî ve hayrî eser ve m üesseseler T ürklerin İslâm
dünyasında yaptıkları siyasî, askerî ve d in î hizm etleri yanında m edeniyet ve k ü ltü r sa­
haların da da ne kadar büyük ta rih î b ir rol oynadıklarına dâir küçük b ir m isâl teşkil eder.
O sm anlılara ait hizm etlerin b una ilâvesi de hatırlanm alıdır. XIII. asır başlarında
M üstevfı (Maliye nazırı)ye ait vergi defterlerine göre yalnız H alep şeh rin d en (Kazalar ve
şehrin bağ-bahçeleri hâriç) toplanan ticarî hazîne gelirleri yılda 6.945.500 dirhem e bâliğ
oluyordu (A ’lâk, s. 41b, 47a; D. Saurdel, s. 150-153) Bu m iktar, b u günkü kıym eti ile,
takriben 450.000.000 - 500.000.000 T ürk lirasına tekabül ediyor. 1.200.000 dirh em tu ­
tan zekâtın bu yekûna dâhil b u lu n d u ğ u n u belirtelim . Şehirde yaşan H ıristiyan ve M u-
sevilere ait harâc’ın 30.000 dirh em tu ttu ğ u n a dair kayıd m ü slü m an lar dışın d a kalan
Zim m ilerin çok az bir nüfusu olduğunu gösterir.
Cuveynî, Cihan-guşâ, I, s. 118-120; II, s. 71-72, 219; Nesevî, nşr. M. Minovî, s. 58. Ya-
zırların H orasan’dan önceki hayatları hakkında yukarıda Böl. I, bahis 6. bak.
2 6 0 '•I I (, IIKI Ul AR İARİHİ

devirde h a re k e te geçen O ğuz boyları a ra sın d a M oğol istilâ sın d a n ö n ce Yıva,


A fşar, Begdili, K ınık ve D ö g erlerin A n a d o lu ’ya g ö ç tü k le rin i kaynaklarda gö­
rüyor; vakfiyelerde a d la rın a göre d iğ e r O ğ u z k ab ilelerin i te sb it e d iy o ru z83.
M oğol istilâsı ve k ıtalleri k a rşısın d a çok k e s if göçebe ve yerleşik h a lk ­
ların Y akın-Şarka ve h u su siy le A n a d o lu ’ya d alg alar h alin d e d ö k ü ld ü ğ ü n ü
çok canlı ta sv irle r ile ö ğ ren iy o ru z. M ankışlag, B alkan ve d iğ e r H azar sah ille­
rin e göçen ve b u ra d a eski O ğuz y u rtla rın d a o tu ra n Y azırların yeni b ir m u h â -
cereti kayded ilm ed iğ i ve h e rh a ld e b u ra la rd a eski u ru ğ d a şları ile k ay n aşarak
b u g ü n k ü T ü rk m e n is ta n ’ı v ü cû d a g etird iğ i g ö z ü k m e k te d ir. F ak at M erv havâ­
lisin d e o tu ra n B aranlu Y azırları, H â riz m -şâ h la rın so n z am a n la rın d a ve b il­
h a ssa M oğol istilâsı k a rşısın d a A zerb ay can ’a, Ş ark î-A n ad o lu ’ya, Irak ve S u ri­
y e’ye de g ö çm ek te id iler. F ilh ak ik a k en d i beyleri id â resin d e ta k rib e n iki asır
o tu ra n Y azırlar b u ü ç ü n c ü y u rtla rın d a K ara-k o y u n lu u m û m î adı ile, b ir k a­
vim ve d ev let h âk im i o lu rla r iken yeni o y m ak lara ay rılm ışlar veya k e n ­
dilerin e b aşk a o y m ak lar k a tılm ıştır. Eski Y azır k abile ism i böylece, k u lla ­
nılm am ış; sâdece h â n e d a n a ait B aranlu veya B arânî ve B arânî adı y aşam ıştır.
G erçekten M oğol istilâları k a rşısın d a göçen Y azırların, XIV. asırda, K ara-ko­
y u n lu o larak gözü k m ey e b aşlad ık ları zam an a, yani M oğol istilâ sın d a n M oğol
İlhanlı İm p a ra to rlu ğ u ’n u n in k ıra z ın a d eğ in ta rih î h ayatları ve yaşadıkları
bö lg eler h a k k ın d a cid d î b ir bilgiye sah ip değiliz. K ara-koyunlular ile b irlik te
B ayındır b o y u n d a n gelen A k -k o y u n lu lar d a aynı seb ep ler ile m u h â c e re t e t­
m iş ve aynı b ö lg elerd e k o m şu ve rakip o larak y aşadıkları a n laşılm ıştır. Z ira
h e r iki O ğ u z b o y u n u n M oğol d ev rin d ek i m ev cû d iy etlerin e d air kaynak k a­
yıtları çok m u a h h a r ve m ü p h e m o lu p b u n la rın te ’yidi m ü m k ü n olam am ış;
O ğuz H an d a is tin s a h h a ta sı ile A rg u n H an o lu n c a göçleri d e bazı ta rih ç ileri
y a n ıltm ıştır84.
B u n u n la b e ra b e r K ara-k o y u n lu larm ta rih in i H o ra sa n ’a, Y engi-kent yab-
gu ların a ve k ad îm O ğ u z-ilin e bağlayabildiğim iz h alde B ayındır boyu ve A k-
k o y u n lu la rın b u d ev ir ta rih le ri m e ç h û ld ü r. K ara-k o y u n lu lar h a k k ın d a b izzat
bu h â n e d a n a m e n s u p M a h m u d N işâ p û rî gibi m u a h h a r b ir m ü ellifin yazdığı
ta rih bile b irço k m ü h im m ev zu lara ilişm em iş veya bilgi sahibi o la m a m ıştır.
F ilhakika o, K ara-k o y u n lu ları O ğuz H a n ’a b ağ lad ık tan ve Oğuz-nâme'yi k ısa ­
ca b ir giriş h a lin d e n a k le ttik te n so n ra o n la rın ta rih in e başlar: “Ç ingiz H an

o-j .
îbn ül-Esîr, XI, s. 160; îb n ul-Azrak, s. 207a; N esevî, nşr. M. Minovî, s. 217 (nâşir
Kınık’ı yanlış olarak Konak o k u m u ştu r). O. T uran, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi,
İst. 1973, s. 137. İlk büyük göçler esnasında A nadolu’ya gelip köyler kuran bir kısım
O ğuz boylarının adlarını da eski Selçuklu vakfiyelerinde buluyoruz.
84 Bu rivayetler için M ükrim in Halil Y ınanç’ın Ak-koyunlular’a ve F. S üm er’in “Kara-
koyunlular” hakkında İA.’de çıkan araştırm alarına bakınız.
IHIHAKI AMA VE İNİ İli A l DEVİRII Kİ 2 6 1

ve M oğollar, 5 99 (1 2 0 2 -1 2 0 5 ) yılında z u lıû r e d ip T ü rk le ri ve göçebeleri


kılıçtan geçirdiği zam an O ğ u z I lan n e slin d e n gelen ve K ara M eh m ed B ey'in
atası olan T ü re Beg kendi il ve u lu s u n u n b a şın d a b u lu n u y o rd u . M oğol istilâ,
ta h rip ve k ıtalleri k a rşısın d a S u ltan C elâled d in H ârizm -şâh k a h ram an ca ci-
hâd y aparken T ü re Beg de 3 0 .0 0 0 h â n e (çadır) d a n fazla kavm i ile, aslî v a ta ­
n ını te rk e d ip A m u (C eyhun) n e h rin i g eçtiler. E rz u ru m ve D iy arb ek ir havâli-
sin e g öçtüler. Bu yeni y u rtla rın d a T atarlara, G ü rcü lere ve sa ir k âfirlere karşı
gaza ile m eşg u l o ld u lar. Ç ingiz H an ve A baga, A rg u n ve B ahadır H an lara
boyun eğ m ed iler. B ayram H o ca’d an s o n ra b u u lu s u n b a şın a geçen K ara
M e h m e d ’in (1 3 8 0 -1 3 9 0 ) K ara-k o y u n lu d ev le tin i y ü k se lttiğ in i” b e lirtir85.
D evletin ta rih i h a k k ın d a e se r yazan m ü e llif n e Y azırlardan, n e o n la rın Şarkî-
A n ad o lu ’ya g elm ed en önceki y u rtla rı ve h a y a tla rın d an b a h se d e r ve h a ttâ
çağdaş k ay n ak lard a m ev cû d o ld u ğ u h ald e ne de h â n e d a n ın taşıd ığ ı B aranlu
ism in i yazar. Z îra çeşitli o y m ak lara ay rılan lar ve istilâ d a p arç alan m ış diğer
oym ak lar B aranlu b ey lerin e k atılm ış, K ara-k o y u nlu kavm i ve devleti böylece
m ey d an a çık m ış ve Y azır adı k u lla n ılm a z o lm u ştu r. N ite k im biz Yengi-
k e n t’de son y ab g u ların ve H o ra sa n ’a göçen O ğ u zların Y azır begleri idâresin -
de o ld u ğ u n u bildiğim iz gibi Ş ark î-A n ad o lu ’d a d a bu b eglerin aynı Baranlu
veya Baranı h â n e d a n ın a m e n su p b u lu n d u ğ u n u a rtık te sb it e tm iş oluyoruz.
A n ad o lu ’ya Y azır b o y u n d a n da hayli T ü rk le r geldiğini biliyorsak d a ço ğ u n u n
B aranlu o lm ad ığ ın ı sa n ırız 86.

85 A bdullah M ahm ud N işâpûrî, Tevârih-i Türkmâniyye, India Office K ütüphanesinde 3022


num arada kayıtlı b ulu n an bu yazm a 1815 yılında K alküta’da m ünşi M irza beg tarafın ­
dan istinsah edilm iş olup m erh u m M ükrim in Halil Bey’in kalem inden çıkan yeni k o p ­
yaları T ürkiye’ye ve bize intikal etm iştir. Eserini K ara-koyunluların inkıraz devrinde ya­
zan, H in d istan ’a göçen ve onların soyundan gelen m ü ellif giriş kısm ında Oğuz-nâme’nin
de bir hülâsasını verm iş, fakat K ara-koyunluların hangi O ğuz boyuna m en su p olduğuna
dair bir şey söylem em iş, h a ttâ çağdaş kaynaklara göre K ara-koyunluların b aşın d a b u lu ­
nan Baranlu veya Barânî adını dahi kaydetm em iştir. M ahm ud N işâp û rî’n in b u n u bilm e­
si gerekirdi. B ununla beraber bu göçebe kavm in m illî törelere, hâkim iyetin T ürk ve
T ürkm enlere ait bulu nduğu şu û ru n a bağlı bulunduğu, büyük m erâsim leri, toylarda
m ûsiki ve eğlenceleri, ziyâfetleri eski T ürkler gibi at eti yem eleri ve d in î inançları h ak ­
kında faydalı bilgiler verilm iştir.
86 Şarkî A nadolu’da Büyük T ürk m uhâcereti neticesi pekçok Oğuz boyları gelm iş, b ir ta ­
kım T ürkm en devleti ve beyliği k urulm uş, şehirlerde büyük m edeniyet eserleri ve h a ttâ
yeni şehirler inşa o lu n m u ştu r. Lâkin göçebeler de devamlı olarak bu havâlide yaşa­
m ışlar; son gelen Ak ve K ara-koyunlular zam anında göçebe sayısının artm ası ile ovalar
ve yaylalar, dağlar ve tepeler, neh irler ve d ereler ekseriyetle Türkçe adlar alm ışlardı.
B ununla beraber, o rta ve garbî A nadolu’n u n aksine şarkta İslâm ve H ıristiyan halk kesif
olduğu için yerleşik hayata geçen T ürkler ya m evcud köylere yerleşm işler veya T ürkçe
ve boy adlarını taşıyan b ir takım yeni köy ve kasaba kurm uşlardı. M eselâ M uş’d a iki Ba­
ran köyü hânedana, bölgede beş K ara-koyunlu (Türkiye’de yekûnu on altı) veya b u to p ­
262 SELÇUK! Ul AN I AKİMİ

K ara-h ıtay ların T ü rk is ta n ’a hâk im iy eti ve S u ltan S an car’ın tarih sa h ­


n e sin d e n çekilişi, n ih â y e t Ş ark ta T ü rk -İslâ m n iz â m ın ın b o zu lm ası ile tabiî
yalnız O ğ u zlar değil d iğ er T ü rk k avim leri ve b u n la r ara sın d a K arluklar, Kap­
çaklar ve K anglılar da, XII. a srın ikinci y arıların d a, Irak, Suriye ve b ilh assa
T ü rk iy e’ye gelip yayılm ışlardı. F ilh ak ik a S e m e rk a n d ’d a K arahanlı h ü k ü m ­
darı G ö k -sag u n (H asan -T ek in ’in oğlu Ç ağrı h a n ), tâ b i b u lu n d u ğ u K ara-hı-
tayların d a isteğ i ile, 1158 yılında, yâni S u lta n S an car’ın ö lü m ü n d e n b ir yıl
so n ra K arlu k lara (Karguliyye) karşı h a re k e te geçti. F ilh ak ik a S em erkand-B u-
h â râ ara sın d a y u rt tu ta n K arlu k lar k u d re tle ri ve K ara-h ıtay lara karşı d ü ş ­
m an lık ları y ü z ü n d e n e m n iy e t ed em iy o rlard ı. Ç ağrı h a n K arlukları silah ta ş ı­
m a k ta n m e n ediyor; o n ları çiftçiliğe zorluyor; b u sû re tle k e n d ilerin i to p ra ğ a
bağlayıp yağm a ve tecâv ü zlerin i ö n le m e k istiy o rd u . Lâkin Y abgu oğulları ve
Laçın beg id â re sin d e b u lu n a n K arluklar, istik lâ lle rin e ve göçebe h ay a tın a
bağlı b u lu n d u k la rı için, b u teklifi asla k a b û le y an aşm ad ılar. Bu d u ru m , Kara-

luluğa dâhil Baharlu ve şâir oym aklara ait köyler m eydana çıktı. Buna karşı T ürkiye’de
kurulan on altı Yazır köyünden hepsi Şarkî A nadolu dışında olup bu d u ru m bahis m ev­
zuu O ğuz boyunun H o rasan ’dan ziyâde başka bölge ve zam anlarda göçtüğünü gösterir.
Ö te yandan T ürkiye’de b u lunan yirm i Bayındır köyünden ancak üçü, A k-koyunlu ve
Ağca-koyunlu köylerinin hepsi bu devletin hududları hâricinde b ulunm aktadır. Bu da
Ak ve K ara-koyunlu devletlerinin çöküşünden sonra bu ulusların dağılışını gösterir. Bu
h u su sta “Köylerimiz” adlı eserdeki köy adlarına bak. Oğuz boylarına ait isim ler dışında
ilk fü tu h at devrinden itibaren Türkçe nehir, çay, dağ, tepe, yayla, ova, köy, kasaba, şehir
ve sayısız diğer yer adlarının m eydana çıktığını biliyoruz. Akça-kale, A k-şehir, Alıncak,
Koç-hisar, K ara-hisar, Ç erm ük, Birecik şehir ve kasabaları, Batm an, Karam an, M urad
suları ilk akla gelenlerdir. O sm anlı tarihçileri K ara-koyunluların Baranlu hânedanm a
m ensup olduklarını biliyor ve b u adı kullanıyor; fakat bu O ğuz kavm inin m enşei hak­
kında açık bir bilgiye sahip bulunm uyorlardı. II. Sultan M urad’ın K ara-koyunlularm ,
Tebriz tah tın d a oturan , büyük hüküm darı C ihân-şâh’a gönderdiği tarihçi Ş ükrullah’a
göre bu pâdişâh kendisine bir Oğuz-nâme gösterm işti. Burada Sultan M urad Oğuz
H an’ın oğlu Gök Alp (aslında G ünhan) neslinden ve kendi babası Kara Y usuf da diğer
oğlu D eniz Alp soyundan geldiği ve bu sebeple O sm anlıların hâkim iyette daha ü stü n
bulun duğunu söylem iş (Behçet ut-tevârih’in eski Türkçe tercüm esi, nşr. N. Atsız, Dokuz
Boy Türkler ve Osmanlı sultanları tarihi, İstanbul 1930, s. 27. T ebriz’de m u h teşe m Gök-
m escid câm iini de yaptıran C ihân-şâh hakkında M ükrim in H. Yınanç’ın İA. de çıkan
m ühim m akalesine bak). H albuki Oğuz-nâme rivâyetlerine göre Yazırlar Ayhan n eslin ­
den, yani B oz-oklardan olup 24 O ğuz boyu arasında hâkim iyette beşinci sırada ve daha
yüksek bir m evkide idiler. Sem erkandlı D evlet-şâh, XIV. asrın ikinci yarılarında, bir ve­
sile ile: “K ara-koyunlu Kara M ehm ed’in aslında T ü rk istan ’ın uzağında, G az-kurd dağlan
havâlisinden olup kadim bir zam anda Azerbaycan ve Bitlis’e gelm iş ve göçebe hayatı
yaşam ışlardır” (Tezkiret uş-şu’arâ, nşr. E. Browne-M. A bbasi, T ahran 1337, s. 438-440)
ifâdelerine göre K ara-koyunluların aslî yurtlarını, Sir-derya havzasının şarkında göste­
rir. Lâkin m üellif, Baranlıların Y engi-kent’ten M erv’e ve bilahara Şarkî-A nadolu’ya göç­
tüklerine nazaran, b u hâdiselerden h ab erd âr bulunm am akta; sâdece Y azırlardan bir
oymağın da G az-kurd havâlisinden göçtüğü ihtim alini vârid kılm aktadır.
DURAK! AMA VE İN IIİIA I 1)1 VİKII Kİ 2 63
hıtayların da ısrarı ile G ö k -sa g u n ’un , 1163 yılında, K arlukları M âverâün-
n e h r’d en çık arm ay a karar v erm e sin e seb ep o ld u . K arahanlı h ü k ü m d a rı k ara ­
rını tatb ik e- g irişirk en K arlııklar da y u rtla rın d a n ayrıldılar. B u h ârâ’ya yakla­
şınca şe h rin reisi ihtiyaçlarını k arşılam ak ve şe h re z ara r v e rm e lerin i ö n le ­
m ek ü zere m ü zâk erey e girişti. F akat G ö k -sag u n o rd u su ile âni b ir bask ın
yaparak K arlukları p e rişa n e tti, b izzat Y abgu h a n ö ld ü rü ld ü . H ârizm -şâh İl-
A rslan K arlu k ların tarafın ı tu ta ra k S e m e rk a n d seferini h azırlad ı. Lâkin
K arluk b a şb u ğ u ‘A yar Beğ m ağ lû p ve e s ir old u ; İl-arslan d a h a sta la n ıp ö l­
d ü 87. Bu d u ru m d a göçebe K arluklar d a O ğ u z ların C en u p k o lu gibi garba
d o ğ ru göçüyor; A zerbaycan A n a d o lu ’ya ve Y ak ın -şarka ak ıy o rlard ı88.
K ara-h ıtay lar ilk istilâ la rın d a B alasagun şe h rin e sekiz g ü n lü k b ir m e sa ­
feye y ak laştık ları zam an 3 0 0 .0 0 0 h â n e (çadır) halkı m ik d a rın d a idiler. Bu
devird e T ü rk -İslâ m c ih â d ın ın tem silcisi K arahanlı T oğan H an 120.000 k işi­
lik o rd u su ile istilâcıları U zak -şark ’a d o ğ ru p ü s k ü rttü . S elçuklular ve yarım
asır d a S u ltan S ancar z a m a n ın d a p u tp e re s tle r h a re k e t edem iyecek b ir d u r u ­
m a d ü ş ü rü lm ü ş tü . K ara-h ıtay lar n ih â y e t T ü rk is ta n ’ı alm ış ve K arahanlıları
k en d ile rin e tâb i b ir d u ru m a d ü ş ü rü n c e k a rşıla rın d a İslâm d ü n y a sın ın son
m ü câh id i o larak H ârizm -şâh ları b u lm u şla rd ı. O n ların ö n ü n d e göçen O ğuz
ve K arlu k lar d a p u tp e re s tle re k arşı savaşıyorlardı. Bu istilâ ve m u h â re b e le r,
XII. asrın ikinci y a rısın d a yalnız g ö çeb elerin değil şehirlilerin d e m u h âcere-
tin e seb ep o lu y o rd u . N ite k im b u d ev red e m u h â re b e le re en fazla sa h n e olan
T ü rk is ta n ’ın m ed en iy etçe çok ileri ve zen g in bölgesi olan F ergana havâlisi
şeh irleri ve köyleri ile h arap o lu rk e n tü ccar, âlim , edip ve sa n ’a tk â rla r da
A n a d o lu ’ya ve Y akm -şark ü lk e le rin e göçüyor; T ü rk iy e’d e başlayan İktisadî
ve k ü ltü re l k alk ın m ay a d e ste k ve kuv v et g etiriy o rlardı. T ürkiye S elçu k lu ları­
n a ait v ek ay i-n âm eler ve vakfiyeler bu m ü m ta z şah siy etlerin ad ların ı ve eski
vatan ları o lan ş e h ir ve b ö lg elerin i y azarlar89.

87 İbn ül-Esîr, XI, s. 116-117; Cuveynî, Cihân-guşâ, II. s. 12-17; Ahbâr ud-devle, s. 93-148.
88 T ürkiye’de m evcûd Karluk, Karlık ve Karlı köyleri 22 m ikdarında olup bazıları “k ar” ile
alâkalı olsa bile m ühim bir kısm ının Karluk T ürklerine ait bulunduğu şüphesizdir. Bu-
hârâ ve Belh havâlisinde bazı Karluk (Karlugan) köylerinin bulunm ası bu kavm in ta ri­
hine uygun ve tabiid ir (Zeki Velidi Togan, Türkiye K ütüphanelerinde yazm alar, İslâm
Tedkikleri Enstitüsü dergisi, III, s. 26).
89 Cuveynî, II, s. 37-38; Z ekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, Beyrud 1960, s. 236. İslâm ın riyâ-
ziye ve astronom i sahalarında F ergana’lı Türk âlim leri ilim ler tarihinde çok m eşh û r idi;
A lâaddin K eykubâd (1220-1237) R eşîdeddîn Ferganî lakabını taşıyan Şeyh Ö m er’in va­
tanını terkedip Sincar’da m üderrislik yaptığını ve Eyyubî h üküm darının k endisine karşı
saygı gösterm ediğini, bu sebeple Bağdad’a gittiğini öğrenm iş; bu büyük âlimi Konya’ya
264 SELÇUKI UL AR TARİHİ

Y üksek A sya’n ın C e n u p b ö lg elerin d en O ğu zlar, K arluklar ve d iğ er gö­


çebe T ü rk u lu sla rı gö çerlerk en Şim al ta ra fla rın d an da b ü yük Kıpçak (K u­
m an) ve o n la rın şa rk ın d a u ru g d aşları K anglılar d a XI. asırd a başladıkları
göçlerini XII. a sırd a d a g arb a d o ğ ru ilerletiy o rlar: İtil n e h rin i geçip Kara-
d en izin şim al hav âlisin i. T u n a h av zasın a kad ar, işgal ediyor; B alkanlara da
yayılıyorlardı. Ş arktaki K ıpçak ve K anglılar şâ m â n îlik te n İslâm d in in e g irer­
lerken g a rp ta k ile r de m isy o n e r p a p azların gay retleri ile H ıristiy a n o lu y o r­
lardı. H ıristiy an kaynak ları b u K ıpçaklara y ine T ü rk çe olan K um an adını
veriyor; iki ad ın aynı kavm i g ö sterd iğ in i biliyorlardı. P apazlar H ıristiyanlığı
yaym ak ve p ra tik ihtiyaçları k arşılam ak m ak sad ı ile K um an ların dilini ö ğ re ­
tici Codex Cumanicus adlı eseri y azm ışlard ır. A vrupalı seyyahlar T u n a ’dan Sir-
d ery a ’ya k a d a r iki aylık so n su z b o z k ırla rın b u kavim tara fın d an m e sk û n
o ld u ğ u n u söylüyor. Ş ark tak ilere K anglı d en ild iğ in i söylem ekle b e ra b e r aynı
g ru p ta n o ld u k la rın ı b iliyorlardı. Bu seb ep le İslâm kaynakları bu azîm boz­
kırlara “Kıpçak Bozkırları" adını v erirk en A v ru p alılar “Cumania” (K um an-ili)
diyorlardı. K ıpçaklar d a O ğ u zlar ve K arlu k lar gibi k e n d ilerin i y u rtla rın d a
b ırakm ay an K ara-h ıtay lara karşı b u lu n u y o r ve H â rizm -şâh la r d a on ları m ü t­
tefik sayıyorlardı. B ilhassa T ö k iş’in (1 1 7 2 -1 2 0 0 ) b ir kabîle beyinin kızı olan
T erk en H â tû n ile ev len m esi ve İslâm iy etin de sü ra tle yayılm ası K ıpçak ve
K anglıların ro llerin i çok a rttırm ış tı. B u n u n la b e ra b e r K ıpçakların çoğu m ü s ­
tak il göçebe beglik leri teşk il ettiğ i ve S u ltan M u h a m m ed H â rizm -şâh (1200-
1220) ile an ası T e rk e n H â tû n ara sın d a k i siyasî m ü câd eled e h a tu n tarafın d a
b u lu n d u k la rı için S u ltan , h u d u tla rın d a yaşayan Kapçaklara k arşı bir sefer
y apm ağa m e c b û r k a lm ıştır. Bu baskı m ü slü m a n la rı dâhil K ıpçakların bir
k ısm ın ın d a h a İtil n e h rin i geçip b ü y ü k kitleye k a tılm a la rın a seb ep o ld u 90.

getirm ek ve ülkesini aydınlatm ak için hem en halîfeye m ühim bir elçi gönderm iştir. Fa­
k at Fergana’h R eşîdeddîn yeni inşâ o lunm uş b u lu n an yüksek M ustansiriye m ed rese­
sinde hem en derslere başlam ıştı. Elçi Sultan A lâaddin’in bu büyük arzu su n u arzedince
Halîfe M ustansır (1226-1242): "S ultana söyleyiniz, ki o şim di m üderrisim iz oldu. Eğer
b undan sonra isterlerse onu kendilerine göndereceğiz” dedi. Bu sûretle h em büyük â-
lim e nezâket ve saygısını gösterm iş; h em de m anevî ve m ü sb et ilim ler o k utan bu büyük
ilim ocağını bir m ü d d et bu m ü m taz şahsiyetten m ah rû m bırakm am ak istem iştir. Fakat
aksakallı R eşîdeddîn Ferganî 631 (1233) yılında hayata gözlerini kapam ış, Selçuklu
Sultanı da, böylece em eline nâil olam am ıştır.
90 Cuveynî, Cihân-guşâ, II, s. 89-90.
DURAKLAMA Vt İNİ İl I AT Dİ VİRl 11(1 2 6 5

13. Kıpçaklann Balkanları ve Kafkasları Aşması

P eçen ek ler ve O ğ u zlar gibi ark ad an göçen K ıpçaklar (K um anlar) d a Bal­


kanları ve K afkasları aşıyorlardı. B alk an lard a B izanslIlarla savaş h a lin d e
b u lu n a n Peçenekler, soydaşları K u m an lard an y ard ım bek lerk en , 1089 y ılın ­
da, S ilistre ’d e şid d etli b ir m u h a re b e y e tu tu ş tu la r ve B izans o rd u s u n u m ü th iş
b ir b o z g u n a u ğ ra ttıla r. F ak at T ü rk k av im lerin i b irb irin e d ü ş ü rm e k te m â h ir
b ir siyâset g ü d e n B izanslılar şim di de K u m a n la r ile P eçenekleri b irb irin d e n
ayırm ak im k ân ın ı b u ld u . F ilhakika B izans b u sâyede 1091 ve n ih â y e t 1122
yılında P eçenekleri m ağ lû p e tti ve doğradı; p e k ç o ğ u n u d a esir etti; b ir k ıs­
m ını o rd u y a aldı; b ir k ısm ın ı d a B alkanlarda ve A n a d o lu ’d a yerleştird i; bir
m ikdarı kaçıp k u rtu ld u . 1122 y ılın d a k azan ılan bu zafer İs ta n b u l’d a “Pe-
çenek B ayram ı” adı ile k u tla n ıy o rd u . K u m an lar B alkanlarda a rtık en m ü h im
T ü rk kavm i o larak k alm ıştır. N ite k im III. H açlı seferin in b aşın d a b u lu n a n
A lm an im p a ra to ru Fr. B arberos, 1189 y ılında, E d irn e ’ye gelince B izans’ın
hile ve o y u n la rın d a n e n d işe ed iy o rd u . Bu sırad a U lah (V laque) ve Bulgar
h ü k ü m d a rı B arb ero s’a 4 0 .0 0 0 K u m an ask eri ile R u m lara karşı y ard ım a h azır
o ld u ğ u n u b ild iriy o rd u . B u n u n la b e ra b e r B izan s’ın h ıy a n e tlerin e k arşı A v ru ­
p a H ıristiy an d ü n y a sın d a n e fre t o k a d a r d e rin le şti ki, 1204 yılında IV. Haçlı
o rd u su h ed efin i d e ğ iştirip İs ta n b u l’u z a p te tti; b u ra d a b ir Lâtin im p a ­
ra to rlu ğ u k u ru lu n c a İz n ik ’te de b ir B izans dev leti m eydana çıktı. B unun k u ­
ru c u su T h . L askaris p ay ita h tı k u rta rm a k için L âtin im p a ra to ru H e n ri’ye k a r­
şı savaşa g irişirk en K u m an ların ve B ulgarlar ile U lah ların ittifak ın ı kazandı
ve bu sû re tle b ü y ü k b ir K um an o rd u su , 1207 sen esin d e, İsta n b u l ö n le rin e
k ad ar ilerledi. I. G ıyaseddin K eyhusrev ile L askaris arasın d a, A la şe h ir’de
1211 y ılın d a v u k û b u la n m u h a re b e d e S elçu k lu lar k arşısın d a R um , A lm an ve
A lan lard an b aşk a K ıpçak (K um an) ask erleri de b u lu n u y o rd u . G erçek ten Bi­
zans parçalad ığ ı K um an ları şim d i to p lu y o r; L askaris’in halefi V atatzes
(122 2 -1 2 5 4 ) o n la rd a n 10.000 h a n e (çadır) h alkını, aileleri, çocukları ve
m alları ile b irlik te, B alkan lard an A n a d o lu ’ya geçirdi. O sm an lı beyliğinin
k u ru ld u ğ u b ö lg elerd e y e rle ştirirk e n b u K u m an lar ve evlatları sâyesin d e T ü rk
(Selçuklu) ilerleyişini d u rd u ra c a ğ ın ı söylü y o rd u. M oğol istilâsı k a rşısın d a
K u m an lar B alkanlara göçüp d a h a b ü y ü k b ir k esâfet kazandılar. N itek im
K u m an lar sây esin d e, XIII. a sırd a ikinci B ulgar devleti te şe k k ü l etti; Bal­
k an lar b ü y ü k b ir n is b e tte T ü rk k an ın ı alırk en A nadolu o ta ra fta n d a b ir m ik ­
ta r n ü fû s k azan ıy o rd u . B u n u n la b e ra b e r ilk B ulgarlar gibi K u m an lar d a te d ­
ricen h ıristiy an laşıy o r; G agavuzlar ve O sm an lı d ev rin d e İslâm laşan u n su rla r
m ü ste sn a , şa rk î ve O rta A vrupa ve B alkanlar’a tak rib en 1.000 yıl zarfın d a
2 6 6 SELÇUKLU!AR İARİHİ

yayılan pek çok T ü rk kavm i gibi K u m an lar d a din, dil ve k ü ltü rle rin i kaybe­
dip yerli k av im lere k a rışm ışla rd ır91.
K ıpçakların K afkaslardan c e n û b a in m e le ri, y u k a rıd a kısaca b e lirttiğ im iz
üzere, G ü rcü kıralı D avid (1 0 8 9 -1 1 2 5 ) ile b aşlar. F ilhakika S elçuklu im p a­
ra to rlu ğ u parçalan d ığ ı, H açlı ve B izans o rd u la rı, A n a d o lu ’d a n itib aren , T ürk-
İslâm ü lk e le rin e h a n ç e r gibi saplandığı, d â h ild e B âtınî sui-k asd ları ve nihâ-
yet T ü rk d ev let veya beylikleri a ra sın d a ç a tışm a la r o ld u ğ u b ir dev ird e k ü çü k
G ürcü kavm i d ağ lard an ovalara iniyor; ta a rru z la ra g irişeb iliy o rd u . N itek im
K ıral D avid, 1116 yılında, h a re k e te geçince göçebe O ğ u zlar y u rtla rın ı te rk
ed ip Ç o ru h n e h ri h av zasın a ve P a sin le r’e d o ğ ru çekiliyorlardı. T ü rk -İslâm
dünyası zayıflam ış b u lu n m a k la b e ra b e r k ü ç ü k G ü rc ista n ’ın böyle b ir yayılış
k u d re ti g ö ste rm e si ilk b a k ışta h ay ret u y an d ırır. F ak at Kıral D avid’in bu m u ­
vaffakiy etlerin d e b aşlıca âm il K ıpçaklar o ld u ğ u m ey d an a k o n u rsa d u ru m
kolaylıkla anlaşılır. G erçek ten D avid “K ıpçak b ey lerin in en m ü m ta z ı, Kara-
han’m oğlu A trafe(E trek)in kızı ile ev len m ek s û re ti ile” bu büyük, k a h ra m an ,
h ü c û m la rd a m â h ir K ıpçak k av m in e dayanıyor; güzelliği ile ta n ın a n kıraliçe
“Kuman-duht” yani F arsça Kuman kızı u n v an ı ile an ılıyordu. Kıral kayın p ederi
ve b irâd e rle rin i d âv et e tm iş ve m ü h im b ir K ıpçak h alk ın ı aileleri ile g e tirtip
m e m le k e tin d e güzel b ö lg elerd e y e rle ştird i. O n la rd a n 4 0 .0 0 0 k işilik seçkin
b ir o rd u k u rd u ; ask e rle rin i at, silah ve d iğ e r m alzem e ile cih azlan d ırd ı. H a t­
ta 5.000 K ıpçak ç o cu ğ u n u da, S elçuklu ö rn e ğ in e göre, saraya alarak

11 N. K honiates, Historia, trc. C ousin, t.v. Paris 1673, s. 14-13; N. K honiates, G. Acropoktes
und Pachymeres uber Seljuken (1180-1280). A lm anca tercüm e B. Lekmann; T ürkçe tercü ­
m e M. Eren, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III ve V; G. Ville-Hardovin, La Conquête de
Constantinople, Paris 1872, s. 375-377; Tagenon, Recueil de Canisius, trc. M ichaud, Bib­
liothèque des Croisades, Paris 1829, IV, s. 171, (Latince aslı: Monumenta Cermenia Historia,
XVII, s. 512-514); İbn Bîbî, El Evâmir ul-alâiyye, s. 107; P. W ittek, Menteşe beyliği, trc.
O rhan Saik Gökyay, A nkara 1944, s. 13. B izanslılar fırsat buldukça B alkanlarda şam anî
ve A nadolu'da m üslüm an T ürklere karşı o derece korkunç vahşetler yapm ışlardır ki,
bazan kendi tarihçileri bile isyan ruhlarını belirtm işlerdir. Peçeneklerin doğranm a­
sından önce Selçuklular, I. Haçlı seferi dolayısı ile sâhillerden O rta-A nadolu’ya çeki­
lirken U lubat gölü civarında Bizans o rd u su tarafından baskına uğradı. İm parator A.
K om nenos (1081-1118)un kızı A nna K om nena “R um lar T ürklere karşı o kadar zâlim
davrandılar ki, sayısız insanı kılıçtan geçirm ekle kalm adılar; beşikteki çocukları da kay­
nar su kazanlarına attıla r.” (Alexiade, III, s. 143) ifâdeleri ile bu vahşetin dehşetini be­
lirtm ekten kendini alam am ıştır. N itekim A nadolu T ürkleri m âtem e göm ülürken bu
vahşetin kahram anı olan kum andan Filakales de A laşehir’e gelip zulm ün tadını çıkarı­
yordu. BizanslIların Şark ve Garp hıristiyanlarına karşı da zulüm leri çok o lm uştu; am a
bu derece korkunçlarına rastlanm am ıştır. G ariptir ki, geçen asırda Yunan (Mora) isya­
nı, bu asırda G arbî A nadolu’n u n işgali ve nihâyet Kıbrıs hâdiselerinde bu zulüm zevki
tekrarlanm ış ve bir salâh görülm em iştir.
DURAKLAMA VE İN IIİIA I Ot VİRII 1(1 2 67
hıristiy an terbiyesi ile kem li m u h aliz k ıta sın ı y e tiştird i. Kıral D avid, böylece,
K ıpçak-G ürcü o rd u s u n u n b aşın d a A zerbaycan'a, E rrân (K a rab a ğ )'a, Şirvan’a
ve Şarkî A n a d o lu ’ya ak ın lar yapıyor; bu sâyede “P erslere (T ürklere) ö ld ü ­
rücü d a rb e le r indiriyor; k o m şu (m ü slü m a n ) h ü k ü m d a rla ra k o rk u ve d eh şe t
saçıy o rd u ”. N ite k im bu k u d re tli kıral, 1120 yılında, A b h a z ista n (G ü rc is­
tan) d a kışlayan T ü rk m e n le re ta a rru z a geçip b u kalabalık göçebeleri im ha,
e sir ve kaçm aya m e c b û r e tm iştir. Kıral, ta k rib e n 4 0 0 yıl, m ü slü m a n A rap ve
T ü rk fâtih le rin in elin d e kalan, ilm i, d in î ve h ay ır m ü e sse se le ri ile m ed e n iy et
m erkezi h â lin e gelen T iflis şeh rin i, 1121 veya 1122 d e zap te d ip G ü rc ista n ’ın
p ay ita h tı yap m ıştı.

Kıral D avid k azan d ığ ı ve b aşardığı m ü h im işlerd en so n ra a rtık K arabağ


ve A zerb ay can ’d a fe tih le re başladı; S elçuklu şeh zâd esi T u ğ ru l’u n id âre m e r­
kezi G ence ve N ah çiv an h isa rla rın a k ad ar vardı. S altu k lu ilinde P asin lere ve
Ç o ru h v âd isin d e İs p ir’e değin ilerledi. İşgal o lu n a n b e ld elerd e ve m ü slü -
m an lar a ra sın d a k ü ç ü k G ü rcü m illeti k a rşısın d a u ğ ra n ılan bu ağır ve haysi­
y e t kırıcı d u ru m m â te m y arattı. Â lim ler ve d in ad am ları İslâm efkârını ve
h ü k ü m d a rla rı cih âd a zo rlu y o rd u . S elçuklu S u lta n M ah m u d H açlılar k a rşı­
sın d a gaza ve zaferleri ile m e ş h û r o lan M ard in A rtu k lu h ü k ü m d a rı İl-gazi’yi
G ü rc ista n seferin e m e m u r e tti. M elik T u ğ ru l, S ökm enli ve S altu k lu h ü k ü m ­
d arları da o n u n e m rin e tâyin o lu n d u , İl-gazi h a re k e t ed erk en kıral D avid de
o rd u s u n u h azırlad ı. Y apılan geçit re sm in d e yalnız Kıpçak ask erleri 5 0.000
kişiye bâliğ o lu y o rd u . H açlılar k a rşısın d a k azandığı zaferler dolayısıyla G ü r­
c ista n ’ı ezeceğ in d en e m in b u lu n a n İl-gazi S elçuklu M elik T u ğ ru l’u n y e tiş­
m esin i b e k le m e d e n T iflis’e yaklaştı. İki dağ a ra sın d a o rd u g âh k u rd u . H a ttâ
n işa n ve b ay rak ların d an tan ıd ığ ı K ıpçak ö n cü lerin i görü n ce b u n la rın k e n d i­
sine katılacak ların ı sa n a ra k h a k ir g ö rd ü ğ ü d ü şm a n a e h e m m iy et v erm ed en
b u ra d a kaygısızca kaldı. F ak at kıral D avid b u d u ru m d a b u lu n a n İl-gazi’n in
o rd u s u n a âni b ir b ask ın yapıp m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ rattı. T ü rk ask erleri
esirler ve g a n im e tle r b ıra k a ra k sü ra tle uzaklaşıyor; K ıpçak ve G ü rcü k u v v et­
leri tak ib e k o y u larak m ü slü m a n la rı ö ld ü rü y o rlard ı. Ö lü m d en ve esir o lm ak ­
ta n k u rtu la n a sk e rle r h id d e tte n elb iselerin i y ırtıy or ve b aşların a to p ra k saça­
rak T ü rk u s û lü n e g ö re m â te m y apıyorlardı. T u ğ ru l ve diğer m elik ler ağlaya­
rak h alk a b u h azin m ağ lû b iy eti anlatıyor; in tik am ım alacaklarını b ild iri­
yorlardı. 1122 A ğ u s to s ’u n d a v u k û b u lan b o z g u n d an başka h a y a tın d a m a ğ lû ­
biyet g ö rm ey en İl-gazi M a rd in ’e d ö n d ü ; lâkin ıztırap ve u tan ç içinde h ay atın ı
d a kayb etti. K ıral D avid de y enilm ez b ir k u m a n d an ı perişan e ttiğ in d e n d o la ­
2 6 8 SE LÇU K lU l AR TARİHİ

yı o rd u su ile b ayram yapıyor; bu zaferin n e ş ’esi ile yeni istilâlara girişiyor­


d u 92.
F ilh ak ik a kıral o rd u s u ile h a re k e te geçip H azar sâ h ille rin e k a d ar iler­
ledi. Şehri ve Şîrvan b eld elerin i işgal e tti; Ş îrv ân -şâh ’ın “Gülistan" sarayına
girdi. S u lta n M a h m u d ve k ard eşi T u ğ ru l, d ü ş m a n bu tara fla rd a istilâ lara
devam ed erk en , 1124 (517) y ılın d a Ş irvan’a vard ılar. Kıral D avid b u e sn a d a
Ş aburan b ö lg esin e varıp K afkas g eçitlerin i alm ak istiy o rd u . L âkin T im u r-
kap u (D erb en d ) k u m a n d a n ı k e n d isin e bağlı K ıpçaklar ile d ü şm a n a karşı
şid d etli b ir m ü câd eley e g irişti.
S elçuklu S u lta n M ah m u d d a Ş irv an ’a geldiği için K ıral D avid geceleyin
b o z g u n a u ğ ra m ış ve Ş a b u ra n ’d a n çe k ilm iştir. S elçuklu h â z in e sin e yıllık
4 0 .0 0 0 d in a r a ltın vergi ö deyen Şîrvan ve Ş ab u ran k u rta rılın c a N izam ül-
m ü lk ’ü n oğlu o lan v ezir O sm an S u ltan M a h m u d ’u dön m ey e zo rla rk en halk
d a bu h avâlide İslâm iy etin te h lik e d e o ld u ğ u n u b elirtiy o r ve su lta n ın k a lm a­
sını istiy o rlard ı. N ih â y e t S u ltan M a h m u d d a b ir m ü d d e t k ald ık ta n so n ra
k ıralı tâk ip e tm e k siz in d ö n d ü 93. İb n ü l-E sîr Ş a b u ra n ’d a K ıpçaklar ile G ü rcü ­
ler arasın d a şid d e tli b ir ih tila f ve h u s û m e t d o ğ d u ğ u n u ve k iralın d a b u se­
b eple h e z im e te u ğ rad ığ ın ı an latır; fakat G ü rcü kaynağının b elirttiğ i gibi,
k a rşısın d a k ile rin de K ıpçak ask erleri o ld u ğ u n d a n b ah setm ez . A m a bu d u ­
ru m D av id ’in o rd u su n d a k i K ıpçakların k e n d i so ydaşları o ld u ğ u n u ve o n la ra
karşı sald ırıld ığ ım g ö rü n ce yalnız sav a şm a k ta n vazgeçm ediklerini değil biz­
z a t K ıral’a k arşı d a isyan h â lin d e b u lu n d u k la rın ı ifade eder. Bu seb e p le d ir ki,
Kıral D avid gece k a ra n lığ ın d a b o z g u n a u ğ ray arak 1124 yılında d ö n d ü ; K ıp­
çak ask e rle rin e K artli’de k ışlık m a h a lle le r in ş â e tti. M ü teak ib en K ür ve Ç o­
ru h h av z a sın d a k ışlayan T ü rk m e n le re sald ırd ı; A halkelek (A k -şeh ir)i işgal
etti; O ltu ’yu yaktı ve n ih â y e t 1125’de ö ld ü 94.
K ara-h ıtay lar T ü rk is ta n ’ı işgal ve h âk im iy e tle ri a ltın a alınca T ü rk m u h â -
cereti sık laştı. A zerbaycan, E rrâ n (K a ra b a ğ )d a göçebe T ü rk m e n le r çoğaldı.

92
“ M. Brosset, Histoire de la Géorgie, Saint P etersburg 1849, I, s. 362-384; Yine B rosset
tarafından tercüm e edilen Chronique Arménien, aynı kitabın birinci cildine zeyil, s. 58.
E rm eni kroniği de Kıpçak askerlerin 40.000 ve Kiralın saray m uhafızı olarak yetiştirdiği
çocukların ise 500 olduğunu kaydeder. Urfalı M athieu Kıpçaklar (K aph’çak) kiralının
15.000 asker gönderdiğini yazar (Chronique, s. 304), ki bunların G ürcistan’a yerleşen
K ıpçaklardan ayrı olduğu gözüküyor.
93 Brosset, I, s. 365-368; ‘Azimî, s. 388; İbn Kalânisî, s. 204-205; İbn ul-Azrak, s. 169a.
I69b; İbn ul-Esîr, X, s. 200-201; A bu’l-Farac, Muhtasar üd-düvel, s. 350-351; Urfalı
M athieu, s. 303-35, 310; Süryanî anonimi, s. 89; Süryanî M ihael, III, s. 206; İbn u l-’Adîm,
II, s. 199-200; ‘İm âdeddîn, s. 140-Î41.
94 ■
ibn ül-Esîr X, s. 219, Brosset, I, s. 369-370. Böylece G ürcü ve Islâm kaynakları birbirini
te ’yid eder.
*

DURAKLAMA VE İNHİTAT DEVİRLERİ 269


G ü rc ista n ’a karşı ak ın la r yapıyor; hazan galip, bazan m ağ lû p Ş arkî A na­
d o lu ’ya göçüyor; k o m şu T ü rk devlet veya beylikleri de G ürcü-K ıpçak istilâ ­
larına karşı b irleşip in tik a m alıyorlardı. K ıraliçe T h a m a ra z a m a n ın d a (1184-
1211) “Ovalar, yayla ve dağlar, denizdeki kumlar gibi Türkmenler ile doldu.” T ürk-
m e n ler G ü rc ista n ’a devam lı akın ve istilâ la r yapıyor; e sir ve g a n im e tle r alı­
yorlardı. Bu sıra d a K ıpçak h anı, k ard eşi Sevinç k u m a n d a sın d a m ü h im bir
kuvvet g ö n d e rin c e ta a rru z la r şid d e tle n m işti. Bir y an d an göçebe kesâfeti, ö te
yandan b u ta a rru z la rla R ü s te m ’in id âresin d e, 1185 yılında, b ü y ü k T ü rk m e n
kitleleri h a re k e te geçti ve Ş ark î-A n ad o lu ’ya g öçtüler. T ü rk m e n le r aynı
R ü ste m ’in k u m a n d a sın d a 1137 yılında, k ü ç ü k E rm eni kırallığı (K ilikya-Çu-
kur-ova) h u d u d la rın ı a ştıla r ve b irço k b ö lg eleri işgal ettiler; birçok savaşlar
yaptılar; n ih â y e t E rm e n ile r R ü s te m ’i şeh îd e ttile r. Bu b ü y ü k T ü rk m e n h a ­
reketi Ş arkî-A nadolu, şim alî Suriye ve Irak ta ra fların a d a yayıldı; b ir kısm ı
d a Selçuklu-B izans h u d u tla rın a d a varıp y u rtla r k u rd u la r. G öçebelerin feodal
beylerin h â k im iy e tin d e b u lu n d u ğ u S elçuklu d ev letin e çok zayıf b ir bağ ile
tâbi o ld u k la rın ı ve seyyar beylikler teşk il e ttik le rin i B izanslılar gibi E rm e­
n iler de anlayam ıyor; b u göçebe h a re k e tle rin i II. Kılıç A rsla n ’ın y ap tırd ığ ın ı
sanıy o rlard ı95. A tabeyler, S ökm enli ve S altu k lu k o m şu dev let ve beylikleri,
ara-sıra, G ü rc is ta n 'a sefer yapıp bu m illeti te n k il ed ip in tik a m a lm ışla rsa da,
Kıral D avid ve K raliçe T h a m a ra za m a n la rın d a, G ürcü-K ıpçak ta a rru z ların ın
gücü dev am e tti. Bu d u ru m dolayısıyla A v ru p alılar T ürk -İslâm d ü n y asın ı a r­
kadan v u ran b u ta a rru z la ra “La Croisade Georgiens” (G ü rcü lerin haçlı seferi)
adını verm iş; fak at k ü ç ü k G ürcü m ille tin in g ö sterd iğ i bu k u d re tin sebepleri
ve b ilh a ssa K ıpçak ask e rle rin in başlıca ro lleri ü z e rin d e d u rm am ışla rd ır.

14. Türk Dünyası ve Kıpçaklar

O ğ u zlar S ir-derya b o y ların d a İslâm iyeti k ab u l ettik leri ve b ilah a re yab-


guları da b u d in e g ird ik leri zam an B üyük T ü rk m u h â c e re tin in bask ısı ile Şâ-
m ân î T ü rk kav im leri gibi T u n a h av zasın a k ad ar u zanm ış; n ih ây e t B alkanlara

95 Brosset, I, s. 415-418; Urfalı V ahran ve Sem pad (Documents Armeniens, I, s. 510, 511,
528; A bu’l-Farac, Chronography, s. 321. Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 215, 216. Gürcü
kaynaklan Kafkasya’da E rm eni kaynakları da Şarkî-A nadolu’da bu büyük T ü rk m en h a ­
reketinin başında aynı T ürkm en beyi R ü stem ’in adını verirler. T ürkm enler İslâm m em ­
leketlerine dokunm ak istem edikleri için istilâ ve yağm alarını H ıristiyan h u d u tların d a
yapıyor, ya toprak kazanıp oralarda yerleşiyor ve d üşm andan aldıkları ganim et ve esirler
ile m addî im kânlarını arttırıyorlardı. Bu sûretle hem devletinin h u d u tların ı m uhafaza
ediyor ve genişletiyor; h em de T ürk devletlerinin orduları yanında savaşlara yardım ed i­
yorlardı.
2 7 0 SE L Ç U K IIII AH IARİHİ

ve O rta-A v ru p a ’ya k ad ar yayılm ışlar; h a tta M a c a rista n ’d a u zu n m ü d d e t Ku­


m anca k o n u şu p n ih ây et ırkî yakınlığı b u lu n a n bu m illete k arışm ışlard ır.
K ıpçakların ağırlığı şim ald e o lu p garp k ab ileleri (K um anlar) a ra sın d a H ıris­
tiyanlık yayıldı. Şark k abileleri de s ü r ’atle m ü s lü m a n o lu y o rd u . Bu sebeple,
bu b ü y ü k k av m in ağırlığı d aim a şim ald e b u lu n m a k la b erab er, m ü h im b ir
kısm ı d a T ü rk -İslâ m d ü n y a sın a gelm işti.
F ilh ak ik a XI. a sır so n la rın d a K irm an S elçu k lu ların d a b ir K ıpçak k u ­
m an d an ı rol oynuyor; A rtu k lu devleti 1120 (515) y ılın d a M eyyâfârikîn’de
b ir Kanglı e m îrin i vâli b u lu n d u ru y o rd u . M u su l h av âlisin d e Ş eh rizû r kalesini
m erk ez y apan A rsla n ta ş oğlu K ıpçak em îri de b u dağlı bölgede m ü sta k il bir
beylik k u rm u ş ve T ü rk m e n le r a ra sın d a d a çok n ü fû z k az a n m ıştır. M usul
atabeği ‘İm â d e d d in Z en g î (1 1 2 7 -1 1 4 6 ) o n u n h âk im iy etin e n ih â y e t verm ek
isteyince yakınları k e n d isin e K ıpçak e m îrin in k u v v e tin d en b ah isle sıkıştığı
ta k d ird e m e m le k e tin i Selçuklu S u ltan M e s’û d ’a te slim edebileceği fikrini
iler sü rd ü le r. B u n u n la b e ra b e r A tab eg k a ra rın d a n d ö n m em iş; birkaç ça rp ış­
m a so n u n d a e m â n dileyerek, 1140 y ılın d a te slim o lm uş; E m ir K ıpçak ve
evladları XIII. a srın b a şla rın a k ad ar A tab eg ler h â n e d a n m a h iz m e t e tm iş ­
lerdir. Son S elçuklu h ü k ü m d a rı S u lta n T u ğ ru l’u n (1177-1194) o rd u su n d a
10.000 K ıpçak süvarisi b u lu n u y o rd u 96. T ürk iy e S elçuklularında, o rd u n u n
esasını to p ra ğ a bağlı sip a h ile r (ik tâ sah ip leri) teşk il e tm e k le b eraber, ücretli
m ü slü m a n ve h ıristiy a n ask erleri y a n ın d a K ıpçak ve Yıva k ıta la rın ın d a d a i­
m a m evcû d o ld u ğ u n u İb n Bîbî, sık sık y azm ıştır. K ıpçak köle ve câriyeleri
şim alden İslâm ü lk e le rin e sevkediliyor; b u b ü y ü k ticâret yolu ü z e rin d e Sivas
ve H alep şe h irle ri b aşlıca p azar teşk il ediy o rd u . T ü rk iy e ’n in başlıca şe h ir­
lerin d e m ev cû d “Gulâm-hâne"(k ö le m e k te p )le ri Selçuklu saray ve o rd u su ,
devlet b ü y ü k leri ve z en g in lerin k o n ak ları için sarışın Kıpçak çocukları b u ra ­
lard a tah sil ve terb iy e g ö rerek seçkin köle ve câriyeler y etiştiriy o rlard ı. Bu
Kıpçak akını ile Eyyubî o rd u la rı b u k ö lelerd en m ey d an a gelm iş ve n ih ây e t
M ısır ve S u riy e’d e b ü y ü k b ir M em lû k im p a ra to rlu ğ u m ey d an a çıkm ıştır.
M em lû k lar yalnız o rd u y u teşk il etm iy o r; a sk erî ve id ari m ak a m la r ellerin d e
b u lu n u y o r; p e k çok ilm i, edebî, d în î şa h siy e tle r ve tarih ç iler de o n la r a ra ­
sın d a y etişiy o rd u . M ısır ve Suriye’d e o ld u ğ u gibi d iğer İslâm ü lk elerin d e de

% İbn ul-Esîr, Tarih Atabekiyye el-Musul, RH. Cr. II, s. 102; aynı müellif, Tarih, XI, s. 29;
R eşîdeddîn, Tevârih-i Âl-i Selçuk, A nkara 1960. s. 187; İbn ul-Azrak, Tarih Meyyâfârkîn
(İbn ul-Kalânisî hâşiyesi), s. 208; Efdaleddin K ırm ânî, Vakayi-i Kirman, Tahran 1326, s. 21.
DURAKI AMA VI İN IIİIA I 1)1 V İK I1 1(1 2 7 1

T ü rkçe ve K ıp çakça lügat kitaplarının y a zılm ası T ü rk d ilin in ne derece yay­


gın o ld u ğ u n u gö ste rm e k te d ir'7.
M oğol istilâsı d iğ er k av im lcrd en çok fazla T ü rk le rin felâk etin e ve k u r tu ­
lanların g ö çlerin e seb ep o lu rk e n K ıpçaklar d a aynı â k ib e te u ğ rad ı. F ilhakika
H ârizm -şâh M u h a m m e d ’i tâk ip e d en b ir T a ta r o rd u su A zerbaycan’ı ve G ü r­
c ista n ’ı sü ra tle y ağ m alark en Ş irv an ’a y ü rü d ü le r. K ıpçaklar’a h ed iy eler ile b ir­
likte elçi g ö n d e rip “B iz ve siz aynı cinsteniz” d iy erek o n ları y an la rın d a b u lu n a n
A lanlar ve L ezgilerden ayırdılar. F ak at b u te m in a ta in a n a n ve d ağ ın ık b u lu ­
n a n K ıpçaklar M oğolların ani b ir sa ld ırısın a m â ru z kaldılar; d ağlara ve o r­
m a n lara k açarak çoğu k ılıçtan k u rtu ld u . B u rad an sü ratle Kafkas g eçitlerini
(D e rb e n d ’i) aşıp asıl Kıpçak-ili (K um ania) ü lk e sin e girdiler. K ıpçakların bir
kısm ı K ief R usyası arazisin e, B alkanlara ve O rta -A v ru p a ’ya g ö çtü ler. K ırım ’a
sığınan K ıpçaklar, T a ta rla r ta a rru z a geçince, m e ş h û r tic â re t şeh ri S udak
(Sugdak) d a g em ilere b in ip “Hazar denizi” (K aradeniz) yolu ile, 1222 yılında,
Sinop lim a n ın a çık tılar ve diğ er tâifeler de o n ları tâ k ip ettiler. K alabalık bir
Kıpçak n ü fu s d a K afkas geçitlerin i aşıp Ş irvan’a indiler. B unlar “H ârizm
s u lta n ın ın h iz m e tin d e b u lu n m u ş m ü s lü m a n K ıpçaklar” o ld u k la rım bildirip
sad âk at g ö ste re c e k lerin i ve G ü rcü lere k arşı h iz m e t edeceklerini söylediler.
Lâkin Ş îrvan-şâh sığ ın m a h ak k ın ı ta n ım a d ığ ı için K ıpçaklar K arabağ ve A-
zerbaycan ’a vard ılar. G ence vâlisine A tab eg Ö zb eg ’in em rin e g irm ek iste d ik ­
lerini b ild ird iler. N ite k im G ü rcü lere karşı sav aşlara b a şlad ıla r98. M oğolların
gelişind e G ü rc ista n cid d î b ir istilây a u ğ ra m ış ve 1225 yılında G ence şeh rin i
k u şa m la rs a d a m ağ lû p o larak d ö n d ü le r.
M oğol istilası k a rşısın d a k a h ra m a n lık d e sta n ı y a ra tan H ârizm -şâh Celâ-
leddin M e n g ü -b irti A zerb ay can ’a gelip b u ra d a İslâm ın kalesi olan yeni bir
d evlet k u rd u . İrâ d e d e n m a h ru m ve eğlenceye d ü şk ü n A tabeg Ö zbeg, Şîr-
van -şâh gibi liy âk atsiz ve k ö tü b ir d ev let adam ı idi, ve 1225’de ö lü n c e o n a
a it ülke S u lta n C e lâ le d d in ’in h â k im iy e tin e geçti. H âriz m -şâ h ’ın ilk işi T ü rk -
İslâm d ü n y a sın a h âlâ ta a rru z la rd a b u lu n a n G ü rc ista n ’ı ten k il ve arkasını
takviye e tm e k old u . Bu k a ra r aynı zam an d a, M oğol ta h rib a t ve k ıtalleri k a r­
şısında, T ü rk is ta n ’d a n k o p an sel gibi in san d alg aların a göç y o lu n u em n iy ete

97 O rtaçağlar T ürkiyesine ve diğer İslâm ü lkelerine akan Kıpçak köle ve câriyeleri (gulam
ve kenizegân-i Kıpçak), Kıpçak askerleri (Leşker-i Kıpçak) ve bunları yetiştiren "Gu-
lam -hâne”ler hakkında burada kısaca da olsa daha fazla bilgi veremiyeceğiz.
98 İbn ül-Esîr, XII, s. 149-150, 156-157; İbn Bibi, s. 303-304; İbn Vâsıl, Müferric ul-hürûb,
s. 88a; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 357-359. Sultan A lâaddin Keykubâd zam anında
H üsâm eddin Ç oban kum andasında, 1227 yılında, Selçuklu donanm ası, Kırım (Sudak)
seferini yapm ış, Sinop ve K astam onu havâlisi Kıpçak köleleri ile dolm uştu.
2 7 2 StLÇUKl ULAR TARİHİ

alm ak için d e zaru ri idi. F ilhakika M oğollar h e n ü z şa rk ta d ü şü rü lm e m iş


şe h irle r ile u ğ raşırk en G ü rc ista n ’a karşı sefere g irişti. Bu haberi öğren en
G ü rcü le r de b a ş ta K ıpçaklar o lm ak ü z e re A b h azlar, E rm en iler, A lanlar, Ka­
rad en iz R u m ları ve C an it halkı (Çan’la r)d a n m ü re k k e p bir o rd u topladılar.
S u ltan G ü rc ista n fe tih le rin e devam la, 1226 y ılında T iflis’e yaklaştı. G ürcü
o rd u s u n u n “sağ k a n a d ın d a 2 0 .0 0 0 k işilik seçkin Kıpçak askerlerini görünce
bayrak ve nişanları ile tanıdı". K açkar beyi C ağ ırak K ıpçaklara "b ir ek m ek ve
biraz d a tu z ” g ö n d erd i. H ârizm -şâh b u n u n la b a b a sın ın gazablandığı bu Kıp-
çaklara şefaat e ttiğ in i ve ü z e rle rin d e "tuz hakkı” (hakk-ı n em ek ) o ld u ğ u n u
h atırlatıy o rd u . N ite k im bu K ıpçaklar b u te m a s ve h atıra y a saygı g ö sterip
cep h ed e n çek ilm işlerd i. S u ltan b ir a sırd a n b eri G ü rc ista n ’ın p a y ita h tı olan
T iflis’i f e th e tti99.
H â riz m -şâ h M oğol istilâ la rın d a n ve S elçuklu S u ltan ı A lâad d in K eyku-
b â d ’ın h u d u d b o y u n ca Gag (H âk) ve b aşk a k aleleri, 1231 yılında, fe th in d en
so n ra G ü rcü o rd u su a rtık dağılm aya b aşladı. Bu m ü n â se b e tle II. G ıyaseddin
K eyhusrev’in K ösedağ m u h a re b e sin d e (1243 sen esi) M oğollara karşı savaşa
g irerk en , G ü rcü k u m a n d a n la rı ara sın d a , K ıpçak old u ğ u an laşılan "G ürcü
p re n si ve G ag sen y ö rü A y-b u ğ a”n ın s u lta n ın k a rşısın d a b u lu n d u ğ u n u b e lirt­
m eliyiz. B u n u n la b e ra b e r bu d ev red e S elçuklu o rd u su n d a H ıristiy a n ü cretli-
k ıt’aları için d e G ü rcü ve K ıpçak a sk erleri ve h a tta G ürcü aznavur (beylerinin)
b u lu n d u ğ u n u d a b iliy o ru z 100. G erçek ten şa rk ta o ld u ğ u gibi K afkasya’d a ve
G ürcü o rd u s u n d a şâ m â n î veya H ıristiy a n la şm ış K ıpçaklardan d a m ü slü -
m a n lar gibi, T ü rk iy e ’ye gelm işlerd i. O ğ u zlard an b aşka K arluk ve K ıpçaklar
da, böylece T ü rk iy e ’n in n ü fu s u n d a ve k a n k a rışm a sın d a ikinci d erec ed e rol
oynam ış; K ıpçakların K afkasya’d a kalan d iğ er T ü rk le re k arışan la rı d a çok ol­
m u ş tu r 101.

" M. N esevî, Sîretu Celâleddin, Farsça m etin, s. 142. 145, 147, 150; İbn ül-Esîr, XII, s. 163,
165-108. 173-175; Cuveynî, II, s. 170-174.
1110 Brosset, Zeyl (Genceli K iragos’tan tercüm e) s. 447; İbn Bîbî, s. 420, 421, 485, 524;
Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 334, 486.
1111 A sırlarca H azar ve K aradeniz şim alinde hâkim iyet süren H azarlar K afkasların cenû-
bunda da bulunuyordu, bu im paratorluğun yıkılışından sonra da bir kısım H azar baki­
yeleri daha D erb en d 'd en aşağı inm iştir. Alp A rslan’ın Kafkasya seferinde (1064) bu
ülkede birçok T ürk kavim leri vardı, ki b unlar arasında Kumık veya G um ıklar (Gu-
mikiyye) hen ü z kâfir olup D ağıstan h u d u d u n d a ve H azar D enizi yakınında o turuyordu.
Ebû H âm id E ndülüsî XII. asırda bunların d a m ü slü m an olduğunu g ö rm ü ştü r. K um uk
veya Gazi K um ukların başında b ir Kıpçak hânedanı h ü k ü m sürüyor; K um uklara ait
Şamhal unvanını taşıyordu. A nadolu’ya D oğu, Şimal ve G arptan gelen ve T ürkiye'ye
dağılan Kıpçak, Kanglı ve K um anlara ait bulunan bir takım köy adları bugüne kadar
DURAKl AMA VE İNİIİTAT DEVİRLİ M 2 7 3

M oğol istilâsı k a rşısın d a K ıpçaklar b ü yük n ü fu s k ayıplarına uğradı.


B unların garp kolu K um alılar da, B alkaıılar’d a ve O rta -A v ru p a ’d a savaşlar ve
yerli halk lar a ra sın d a h ıristiy an laşm ak s û re ti ile e rim işlerd i. C e n u p ü lk e­
lerine varan K ıpçaklardan ırk d a şla rın a k a rışa n la r m ü ste sn a , M ısır ve S u ri­
ye’ye giden u ru g d a şla rı asırlarca m e v cû d iy etlerin i m u h afaz a e tm işle r ise de
n ih ây et o n la r d a A rap laşm ışlard ı. B ulgarlar ve d iğ e r şim al T ü rk leri d e M oğol
istilasın ın b ü y ü k ta h rip ve k ıta lle rin e u ğ ra m ışla rd ı. B u n u n la b e ra b e r A vru-
palı seyyahlara göre, T u n a h av z a sın d a n O rta-A sy a’ya k a d a r uzayan azîm
b o zkırlar y ine b u b ü y ü k kavim (şark tak i K anglılar dâhil) tarafın d a n m e sk û n
b u lu n u y o rd u . Bu b ü y ü k m esâfeler k ab ileler ara sın d a , boy begleri id âre sin d e
ta k sim e d ilm işti. Bu seb ep le Ş arkî A v ru p a ’da, H azar ve K arad en iz’in şim a ­
linde k u ru la n M oğol h anlığı, yani A ltın -o rd u devleti K ıpçaklar, B ulgarlar
(K azanlılar) ve d iğ er T ü rk u n s u rla ra d ay an ıy o rd u . N itek im bu ü lk e d e b u lu ­
n a n T a ta rla rın h a n ailesi ve T a ta rla rın sayısı 6 0 0 0 ’d e n fazla değildi. Bu se­
bep led ir ki, A ltın -o rd u h anlığı, T ü rk is ta n ve İran M oğ o lların d an önce ve
s ü r’atle T ü rk le şm iş ve İslâm laşm ıştı.
Bu d u ru m d a g arp k o lu n u teşk il e d e n K u m an lar b ir yana, K ıpçaklar Al-
tın -o rd u ’n u n tem eli o lm u ş tu r. B u n u n la b e ra b e r B alkanlarda kalan ve y er­
leşen T ü rk le rin b ir kısm ı, H ıristiy an o lan G agavuzlar, m ev cû d iy etin i m u h a ­
faza e ttiğ i gibi, O sm a n lıla r z a m a n ın d a m ü slü m a n old u ğ u m u h a k k a k tır. Kıp-
çakların h a n la rın a a it bazı kay ıtlar m e v c u t o lm ak la b era b er bu b ü y ü k kavim
siyasî b irlik te n m a h ru m b u lu n u y o r ve b o y lar bey lerin h âk im iy eti a ltın d a b el­
li y u rtla rın d a o tu ru y o rd u . İslâm iy etin y ay ılm asın a rağ m en XIII. a sır o rta ­
ların d a b o zk ırları a ra la rın d a ta k sim e tm iş göçebe K ıpçaklardan çoğu h e n ü z
şâ m ân î id iler. N ite k im b u d ev rin A vrupalı seyyahları K ıpçakların siyasî ve
İçtim aî te şk ila t ve ö rf(tü re )le ri, k ü ltü rle ri, hayatları, din ve dilleri h ak k ın d a
çok güzel ta sv ir ve b ilg iler v e rm işle rd ir102. B u n u n la b e rab er M oğol k ıtalin e
rağ m en K ıpçak-ili yine de b ü y ü k b ir kavim teşk il ediyordu. L âkin b ir yan d an
siyasî, d în î b irlik te n ve jeo p o litik h u d u tla rd a n m a h ru m b u lu n m a la rı, ö te
y andan B alk an lar’d a ve O rta -A v ru p a ’d a d in d e ğ iştirip yerli k av im lere k a rı­
şarak erim eleri K ıpçak veya K u m an ların s a h n e d e n çekilm elerin e seb ep oldu.
F akat K u m an ların yok o lm a la rın a m u k a b il g ittik çe m ü slü m a n la şa n K ıpçak-

yaşam ıştır: Kıpçak, Kıfçak, Kıvşak, Kankıllı, Kanlı, Kanlı-âbad, Kanlı-afşar, K um an, Ko­
m an, ve K unlar köy isim leri bu boyların canlı hatıralarıdır (bak. Köylerimiz).
102 XIII. asra m ensup A vrupa seyyahları arasında en geniş m alûm at veren The Joumey o f W.
Rubruck'urı seyahat-nâmesi (London 1960) ile b u n u n tercüm esini yapıp m ü h im n o tlar
koyan W . R ockhill’i başta zikretm ek lâzım dır.
2 7 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

lar Şim al T ü rk lü ğ ü ve A ltın -O rd u ’n u n başlıca dayanağı o lm u ş; b ü tü n kayıp­


lar yarıyı g eçm em iştir.
F ilh ak ik a M oğol istilâ sın d a T ü rk ista n , b ü y ü k ta h rib a ta , in sa n k a tlia m ı­
n a ve göçlere rağ m en , H ârizm ve Soğd b ö lg e le rin d e de ta m a m e n T ü rk le ş­
m iş,103 A k -h u n ve G ö k -tü rk d ev irlerin d e siyasî h âk im iy etle b irlik te T ü rk
yayılışı H o ra sa n ve A fg a n ista n ’d a d a k e sifle şm iştir. B am yan, K eşm ir ve Pen-
câb havâlisi d e asırlarca T ü rk m u h â c irle rin e sa h n e o lm u ştu r. F ilhakika Ak-
h u n la r ve G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a H o ra sa n ve A fg a n ista n ’d a o tu ra n ve siyasî
h âk im iy etle b irlik te göçen Eftalitler (Abdal, Haytal veya cem i: Hayâtile) H in ­
d is ta n ’a k a d a r yayılıyor; b u ra la rd a tekin u n v an ı taşıy an beylikler G ö k -tü rk
kağanları d ev rin d e B am yan ve P encâb b ö lg e le rin d e de m evcûd idi. B uralarda
H â tû n ile oğlu Y el-tek in ’e a it m â b e d le r in şa e d ilm iş tir104. H o rasan ve A fga­
n is ta n ’d a E ftalit T ü rk le ri ise, VIII. a sırd a gelen O ğ u zlar ve h u sû siy le H a-
laç(K alaç)lar ile b irlik te yaşıyorlar idi. G azneli S u ltan M a h m u d ’u n H in d
yarım a d a sın a se fe rle rin d e çok sayıda O ğuz ve H alaç ask erleri b u lu n u y o rd u .
G azneli S u lta n İb ra h im ’in 1079 (472) y ılın d a L ahor havâlisini feth i ile ilgili
b ir rivâyet kayda şâyândır. B una g ö re S u ltan d en ize k ad ar ilerlem iş, ve bu
ta rih in b a şla ttığ ı seyrin s o n u n d a P a k ista n devleti ile b ir m ille t m ey d an a
çıkm ış; T ü rk iy e gibi P a k ista n d a T ü rk is ta n ’ın hayırlı b ir evlâdı o lm u ştu r.

103 W. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 126; Zeki Velidi Togan,
Harezmce tercümeli Mukadimet ül-edeb, İstanbul 1951, s. 34-35.
104 E. C havannes, Documents sur les Tou-kiue, s. 160, 196, 198, 200. İslâm kaynakları Efta­
litler, O ğuzlar ve H alaçlar hakkında çok tafsilat verir.
VI. BÖLÜM
T Ü R K İY E S E L Ç U K L U L A R I
1. Türklerin Anadolu’da Yerleşmesi

O ğ u zların , Ç ağrı-beg ile 1 0 1 8 ’de, başlay an ve S elçuklu im p a ra to rlu ­


ğ u n u n k u ru lu şu n a , 1040 yılın a k a d a r d ev am ed en ilk ak ınları devri b ir k e şif
h a re k e tin d e n ileri ta rih î b ir m â n â taşım az. F ak at Büyük S elçuklu D ev le ti’n in
k u ru lu ş u n d a n M alazgirt zaferin e k a d a r sü re n o tu z (104 0 -1 0 7 1 ) yıllık dev­
re d e k esifleşen T ü rk gaza ve savaşları A n a d o lu ’d a Bizans’ın mukavemetini
kırma ve bu ülkede yurt kurma b a k ım ın d a n b ü y ü k b ir e h e m m iy et arzed er. G er­
çek ten k u ru lu ş u n d a n beri S elçuklu im p a ra to rlu ğ u ’nu u ğ ra ştıra n en m ü h im
m esele le rd en biri k en d i beyleri id â re sin d e m ü sta k il h a re k e t eden, y u rt b u l­
m ak ve sü rü le rin i b e sle m e k z o ru n d a k alan T ü rk m e n boyları idi. T uğrul-beg,
A lp A rslan ve M elik -şâh gibi ilk b ü y ü k s u lta n la r T ü rk m e n m u h a cirle rin i
A n a d o lu ’ya sevk e d e rk e n h e m İslâm ü lk elerin i o n la rın ak ın la rın d a n ve dev­
leti âsây işsizlik ten ku rtarıy o r; h e m u ru g d a şla rın a y u rt b u lu y o r ve h e m de
B izans’a k arşı d a im î b ir kuv v et k azan ıy o rlard ı. A n a d o lu ’n u n feth i ve T ü rk ­
leşm esi b u siy aset ve z a rû re tle rin b ir n eticesi o larak gerçek leşm iştir. Böylece
A n ad o lu o tu z sen e T ü rk n ü fû su b a sk ısın a u ğ ra m ış ve gazalarına sah n e o l­
m u ş tu r. B azan S elçuklu o rd u la rın ın h im ây esin d e, bazan m ü sta k il g ru p lar
h a lin d e sefer yap an ve h e r yıl biraz d a h a ilerleyen T ü rk m e n le r A z er­
baycan ’d a n Şarkî O rta ve G arbî A n a d o lu ’ya k ad ar yayılıyorlardı. B u n u n la b e ­
rab er T ü rk m e n le r M alazgirt zaferin e kad ar, h e n ü z bu ülkede e m n iy etle o tu ­
ra m am ışla rd ı. Z ira yapılan b u n c a fetih ve ilerlem elere rağ m en A n a d o lu ’da
p ek çok m ü s ta h k e m şe h ir ve kale ark a d a kalıyor; m ah allî B izans g arn izo n ları
veya im p a ra to rlu k o rd u la rı da sık sık T ü rk m e n le ri tâk ip ed iy o rd u . Bu se b e p ­
le T ü rk m e n le r fetih ve istilâların ı y a p tık ta n so n ra sıkışınca A zerbaycan ve
İra n ’a d ö n ü y o r; b azan d a Irak ve Suriye ta ra fla rın a çekiliyorlardı.
M alazg irt zaferi ile B izans’ın m u k a v e m e ti k ırılıp a rtık T ü rk le r k a rşısın ­
d a b ir o rd u kalm ay ın ca A n a d o lu ’d a s ü r ’atle b ir yayılm a ve y erleşm e devri
başlar. G erçek ten ta rih in d e birçok kavim ve m ed en iy etlere sah n e olan A na­
dolu’nun etnik siması, 1 0 7 1 ’d e n so n ra, öyle s ü r ’atli bir değişikliğe u ğ rad ı, ki
2 7 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

bu büyük m u h â c e re t ve iskân h arek eti a ra ştırılm a d ığ ı ve anlaşılam ad ığ ı için


T ü rk le şm e h âd isesi b ir m u a m m â h a lin d e k alm ış ve çok defa yerli halkların
to p ta n ihtida veya imhasına a tfo lu n m u ş tu r. İh tid â ve karşılıklı n ü fu s zâyiatı
bahis m e v z u u o lm ak la b e ra b e r b ü y ü k m u h â c e re ti ve etn ik d eğ işm eleri iti­
bara alm ay an b u ta h m in î g ö rü şle re a rtık b ir e h em m iy e t v e rile m e z 1. Kay­
n a k lar H o ra sa n ’d a S elçuklu devleti k u ru ld u ğ u z am an T ü rk is ta n ’d an İslâm
ü lk e le rin e v u k û b u la n m u h â c e re ti n asıl sel gibi ta sv ir e tm işle rse M alazgirt
zaferini m ü te a k ip A n a d o lu ’ya ak an in sa n d alg alarını d a aynı şekilde a k s e tti­
rirler. Bir a n o n im B izans kroniği: “kara ve deniz sanki bütün dünya kâfir bar­
barlar (T ürkler) tarafından işgal edildi ve ıssızlaştırıldı. Onlar Şarkın (A nado­
lu ’n u n ) bütün köylerini, evleri ve kiliseleriyle birlikte, yağma ve istilâ ettiler” ifâ­
desiyle d u ru m u , açıkça ve biraz h issi olarak, ta sv ir e d e r2. Başka b ir k ro n ik
T ü rk le rin A n a d o lu ’ya, e sk isin d e n farklı olarak, artık bir yağmacı değil işgal et­
tikleri bölgelerin hakikî sahibi sıfatiyle girdiklerini beyan ed erk en d a h a isâbetli
b ir g ö rü şü te m sil e d e r3. T ü rk fetih leri ö n ü n d e k açan R u m lard an veya r a m ­
laşan yerli h a lk la rd a n b aşk a A n a d o lu ’d a n B alkanlara n ü fu s n a k led ild iğ in e
d air b ir h a b e r de çok d ik k a te şâyândır. F ilh ak ik a S üryanî tarih çisi M ih ael’e
göre: “T ü rk le re y en ilen R u m lar b ir d a h a o n la ra k arşı d u ra m ad ılar. İm p a ra to r
M ihael’i k o rk u aldı. Korkak ve kadınlaşmış müşavirlerinin sözlerine bakarak sara­
yından ayrılıp Türklere karşı çıkmadı. Hıristiyanlara acıyarak adamlar gönderdi ve
Pont’da kalmış halkın bakiyelerini, eşyalarını atlara ve arabalara yükletip denizin
ötesine (B alkanlara) nakletti. Böylece ahâlisiz kalan bu bölgelerde Türklerin yerleş­
mesine yardım etti ve bu sebeple de o, herkesin tenkidine uğradı”4. B aşka kay n ak ­
larda ra stla n m a y a n b u kayıt A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm esi b a k ım ın d an p e k m ü ­
him dir.
A zerbaycan A n a d o lu ’ya ak an bu n ü fu s h a re k e tin e b ir k ö p rü vazifesini
g ö rm ek te ve b u h u s u s k ay n ak lard a akis b u lm a k ta d ır. Bir G ürcü kaynağı:
"T ü rk ler T iflis’te n B erd ea’ya (E rrân, yâni K arabağ’ın m erkezi) k ad ar bu g ü ­
zel y erlerd e çad ırların ı k u rm u şla rd ı. A t, k atır, deve ve k o yunları sayısızdı.
B uralard a ço k güzel b ir h ay at sü rü y o r; avlanıyor, eğleniyor, dinleniyorlar ve hiç
bir m a h ru m iy e t g ö rm ü y o rlard ı. Ş eh irler ile tic â re t yapıyor, bu esn a d a bizim
m em le k e tim iz e de giriy o r ve b irço k e sir ve g a n im e t elde ediyor; b a h a rd a

1 Bak. O sm an T uran, “Islam isation dans la T urquie d u M oyen-Âge”, Studia islamica, X


(1959) s. 137-152.
2 Nçr. Sathas, Bibliotheca Graeca, VII (1894), s. 169; A. Vasilief, Histoire de l’Empire byzantin,
Paris 1 9 3 2 ,1, s. 468.
1 J. Skylitzes, Historia (Bonn), s. 708.
4 Chronique, III, s. 160, 172.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 279
S o m h et ve A rarat (A ğrı) dağların a çıkıyorlardı. Sanki Türkler dünyanın her
tarafından bu memlekette randevu vermişlerdi. Sultan dâhil kimse onları buradan
koğamaz, çıkaramaz ve kendilerine zarar veremezdi." tasviriyle A zerbaycan ve
K afkasya’da O ğ u zların yığılm ası ve göçlerini çok güzel b e lirtm iş tir5. Aynı
G ürcü m ü ellifi A n a d o lu 'y a v u k û b u la n T ü rk m e n ak ın la rın d a n b irin i de çok
canlı bir şekilde te sb it eder: “Türklerin kudreti dolayısiyle Rumlar Şarktaki bütün
şehir ve kalelerini bırakıp gidiyor; bu bölgeleri Türklere terk ediyor ve onların bura­
larda yerleşmelerine imkân veriyorlar. Hududlarda komşumuz olan Türkler her tarafı
istilâ ediyorlar. K u d retli E m ir A h m e d k u m a n d a s ın d a K ars’ı a ld ık ta n so n ra
T ü rkler, a n î b ir sald ırışla, kıral G io rg i’yi kaçm aya m e c b û r e ttile r ve p ek çok
esir ve g a n im e t aldılar. D ö n ü şte Rum ülkelerine Türk kitleleri sevkeden İasi (A-
yaz?) ve Bujgob (M engücik?) adlı iki büyük emîre rastlayarak ganimetleri gös­
terdiler: ‘N e d e n R u m m e m le k e tle rin e g id iy o rsu n u z? İşte G ü rcistan in san d a n
hâli ve serv etle d o lu ’ ded iler. B u n u n ü z e rin e yollarını d eğ iştirip , çekirgeler
gibi, m e m le k e te yayıldılar. Böylece, 1080 yılı H a zira n ’ında, A cara, Şavşat,
K artlı ve d en ize k a d a r b ü tü n b ö lg eler T ü rk le rle d o ld u ... R u m la rın devleti
çö k ü n tü h â lin d e idi. Z ira T ü rk le r d e n iz in b e risin d e kalan b ü tü n ü lkeleri
(A nadolu) işgal e tm iş ti”6. Bu m e tin le r A n a d o lu ’n u n T ü rk leşm e si h ak k ın d a
en m ü h im v esik alar a ra sın d a b ü y ü k b ir d e ğ e r taşırlar.
O rto d o k s B izanslılar Ş ark tan ve O rta A n a d o lu ’dan G arbî A n a d o lu ’ya ve
B alkanlara d o ğ ru çek ilirk en E rm e n ile r de T ü rk le rin ö n ü n d e n T o ro sların
dağlık bölgeleri ve K ilikya istik a m e tin d e g ö çm ek te ve evvelce B izans’ın bu
taraflara sü rd ü ğ ü n ü fu sla rın ı k e sifle ştirm e k te idiler. Ç ağdaş b ir E rm en i m ü ­
ellifi: “1080 yılı M artına doğru Okyanus denizi berisinde (A n ad o lu ’da) bulunan
bütün Hıristiyan memleketleri Türklerin istilâsına uğramış ve hiçbir vilâyet bundan
kurtulamamıştı... Bir çok vilâyetler boşaldı; artık Şark milleti mevcut değildir” ifâ­
desiyle T ü rk is tilâ ve göçlerini b e lirttik te n so n ra E rm eni h alk ın m u h âce-
re tin e te m a sla d a “T a rs u s ’a, M araş’a ve D e lû k ’a (H alep y akınında) k a d ar ci­
var bö lg elerd e k arg aşalık lar h ü k ü m sü rü y o rd u . Z ira bu havâlide halk kitleler
halinde birbiri üzerine atılıyor; binlerce insan birbirinin yolunu tıkıyor; çekirgeler gibi
yeryüzünü kaplıyor ve her taraf insan dalgaları ile doluyordu” cü m leleri ile E rm e-
n ile rin şa rk ta n g arb a ve c e n û b a in tik alin i m ey d an a koyar ve b irin ci Haçlı
S eferin d en so n ra K ilikya’d a k u ru la n E rm en i p ren sliğ i ve k ırallığının m e n şe ­
ini de g ö s te rir7. A n a d o lu ’n u n ilk fetih d ev resin d e T ü rk le şm esi h a k k ın d a
b u ra d a v ereb ild iğ im iz b u k ad ar bilgi u m û m î b ir fikir edin m ey e kâfidir. Bir­

5 Brosset, I, s. 346-349.
6 Brosset, Histoire de la Géorgie, traduit du géorgien. Petersburg, 1 8 4 9 ,1, s. 359.
7 Urfalı M athieu, Chronique, Paris 1858, s. 181-132.
2 8 0 SELÇUK! ULAR TARİHİ

kaç asır sü re n m u h â c e re t ve T ü rk le şm e n in ikinci b ü yük safh asın ı M oğollar


ö n ü n d e n kaçan tü rlü T ü rk k a v im le rin in A n a d o lu ’ya gelişleri ve XIII-
X IV’ün cü a sırla rd a O rta A n a d o lu ’d a n sa h ille re yayılm ası teşk il eder. T ü rk -
lerin bo ğ azlara k a d a r ilerley işlerin d en yedi yıl sonra, 1080 yılında, h e n ü z
A n ad o lu ’d a y e rleşm em iş ve d ev let k u ra m a m ış o ld u k la rın a ve bu seb ep le de
bu ü lk e d e n a tılm aları m ü m k ü n o ld u ğ u n a d a ir ileri s ü rü le n 8 ve bazı âlim lerce
de b e n im s e n e n 9 b ir fik rin isab etsizliğ in i m e y d a n a k o y arken bu h a ta n ın T ü rk
tarih in e , Selçuk dev leti ve m u h â c e re tin in m â h iy e tin e v u k u fsu z lu k ta n d o ğ ­
d u ğ u n a d a işa re t etm eliyiz.

2. Türkiye Selçukluları Devletinin Kuruluşu (1075)

T ü rk iy e S elçu k lu ları devleti b u k e s if n ü fu s u n A n a d o lu ’ya in tik a lin d e n


so n ra ve o sâyede k u ru lm u ş tu r. Bu d e v le tin k u ru c u su o lan K u talm ış’ın oğlu
S ü leym an -şâh (S elçuk’u n oğlu o lan A rsla n -y a b g u ’n u n to ru n u ) M alazgirt
zaferini m ü te a k ip A n ad o lu fe th in e g ö n d e rile n şe h zâd eler ve T ü rk beyleri
a ra sın d a m ev cû d değildi. Bu sırad a A n a d o lu ’ya g elen A rtu k beg K ızıl-Irm ak
ve Y eşil-Irm ak h a v zaların d a m ü h im fe tih le r yaparak (Dânişmend-nâme’de
A rtuhî adiyle d e s tâ n î b ir h ü v iy et k azan ır), 1072 yılında, Isak K o m n en o s k u ­
m a n d a sın d a b ir B izans o rd u s u n u m ağ lû p ve k u m a n d a n la rın ı esir e ttik te n
so n ra Sakarya b o y ların a k a d a r ilerledi. N o rm a n d reisi R u ssel B izans ta h tın a
Y u n an n is D u k a s’ı çık arm ak ve A n a d o lu ’d a ayrı b ir dev let k u rm a k te ş e b b ü ­
sü n e girişince im p a ra to r M ihael, d a h a teh lik eli b ir d u ru m k arşısın d a, A rtu k
beg ile an laşm ay a ve o n u n y a rd ım ın a b aşv u rm ay a m ec b û r oldu. İm p a ra to ra
karşı isyânları b a stıra n A rtu k beg b u sâyede fetih lerin i İzm it K örfezine k ad a r
ile rle tti10. A lp A rsla n ’m ö lü m ü ü z e rin e sa lta n a t m ü câd elesi başlayınca A rtu k
beg m erk eze çağırıldı ve 1073 N isa n ın d a M elik -şâh ’ın K av u rt’a karşı zafe­
rin e h iz m e t e tt i 11. A rtu k ’u n A n a d o lu ’d a 1076 yılına k ad ar fetih ler yap tığ ın a

g
J. Laurent, Byzance et les Turcs Seldjoucides, Nancy, 1813, s. 97.
9 Vasilief, Histoire de l’Empire byzantin, I, 470.
10 Bryennios. fr trc. C ousin (Hist. Const.), Paris, 1672, II. s. 724, 727-738; I, Bu h u su sta
bak. O sm an T uran, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1071. s. 50-52. Z onaras. fr.
trc. İ.M. de St. A m our, Paris 1560, I08b; A nne C om nène, Alexiade, fr. trc. B. Leib, Paris
1937, ı, 5. 12-15; Attaliates, s. 189, 109; F. C halandon, Alexis Comnène, Paris 1900, s. 29-
31; M. H. Yınanç, s. 82-86; Cl. C ahen, "P rem ière p én étratio n T urque en A sie M ineur”,
Byzantion, XVIII, s. 33.
11 Anonim Selçuk-nâme, s. 15. Kaynağın bu m ühim kaydını tarih vak’aları te ’yid eder.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 281
d air bir h ü k ü m sâd ece yanlış bir ta h m in e d a y a n m ış tır12. A rtu k ’un ayrılışını
m ü te a k ip 100.000 kişin in b aşın d a b u lu n a n Tutak d a İzm it K örfezine kadar
ilerledi.
T ü rk iy e d ev le tin in k u ru c u su S ü le y m a n ’ın m ey d an a çıkm ası ile A lp A rs-
la n ’ın ö lü m ü ve b u seb ep le de A rtu k ’u n A n a d o lu ’d a n ayrılm ası a ra sın d a sıkı
bir m ü n â s e b e t v ardır. F ilh ak ik a A lp A rs la n ’a k arşı giriştiği sa lta n a t m ü câ­
d elesin d e K u talm ış, 1064 yılında, m ağ lû b ve m a k tü l d ü şü n c e oğulları Bizans
h u d u d u n a sü rg ü n e d ild i13. U rfa h av âlisin d e k u v vetsiz ve sö n ü k b ir hayat
geçiren bu şe h z â d e le r S u ltan lık m ü câd elesi e s n a sın d a ve A rtu k ’u n d ö n ü şü
ü zerin e fırsat b u ld u lar; A n ad o lu T ü rk m e n le rin i e tra fla rın d a to p la m a ğ a b a ş­
ladılar. S elçu k ’u n so y u n d an b ir b aşa m u h ta ç b u lu n a n bu T ü rk m e n le rin bir
kısm ı d a z a te n T u ğ ru l-b e g ’e ve A lp A rs la n ’a k arşı ayaklanm ış ve bu sebeple
A n ad o lu ’ya kaçm ış k en d i m e n su p la rı o lan Yabgulular idi. K u talm ış o ğ u lla­
rın ın ta rih sa h n e sin e çık ışların a d air en m e v sû k rivâyet, şü p h e siz, 467
(1 0 7 4 )’de, S u riy e’de, M e lik -şâ h 'a tâb iiy eti k ab u l eden Yabgulu Türkmenleri
reisi A tsız ’a k arşı Ş ökli’n in k e n d ile rin e m ü ra c a a tı ve bu vesile ile d e Şi’î M ı­
sır halîfesi ile m ü n â se b e te g irişilm esid ir. G erçek ten bu m ü câ d ele d e Ku-
ta lm ış o ğ u lla rın d a n biri e sir ed ilip M elik -şâh ’a g ö n d e rild ik ten so n ra k a r­
d e şlerd e n d iğ eri H aleb ’i ve A n tak y a’yı k u şa ttı; fak at fazla v ak it k ay b e tm e d en
A n ad o lu ’ya g itti14. Böylece A n a d o lu ’ya geçen S üleym an K onya ve havâlisini
m ah allî R u m h â k im le rin d e n a ld ık ta n so n ra y o lu n a d evam la 4 6 7 (1 0 7 5 )’de
İz n ik ’i fe th e d ip k e n d isin e p a y ita h t y a p tı15. Bu h avâlide b u lu n a n T u ta k ’ın
veya o n a m e n s u p O ğ u zların d a k e n d isin e iltih a k eylediğini san ıyoruz. Bu
sırada B izans im p a ra to rlu ğ u öyle p e rişa n b ir d u ru m d a ve A n ad o lu ile m ü n â ­
seb etle rin i o d erece k esm iş v aziy etted ir, ki H ıristiy an lık ta rih in d e m ü h im
bir m evkii b u lu n a n İz k in ’in fethi R um k a y n ak ların d a h içb ir akis b ırak m am ış
ve ancak 1 0 7 8 ’d e B o ta n ia te s’in ta h ta çık arılışın a yardım ı m ü n â se b e tiy le bu
şe h rin S ü le y m a n ’ın e lin d e b u lu n d u ğ u k ay d ed ilm iştir. Bu so n h â d ise feth in
d ah a evvel v u k û b u ld u ğ u n u ve İslâm k ay n ak ların ı d a teyid eylediğini g ö s­
te rm e k te d ir16. Böylece b u g ü n e k a d a r b u fe th in yılı ve Türkiye Selçuklu dev­

12 Bak. M. H. Yınanç, s. 89.


13 Bak. UL, I.
14 Sibt, M ir’at uz-zamân, 26a-26b, 32a-32b; İbn ü l-’Adîm, Ziibde, II, s. 42.
15 Anonim Selçuk-nâme, s. 36-37; Azîmî, s. 361; İbn Şeddâd, 34b; Süryânî M ihael, III, s.
172. Bu kaynaklar İznik’in fethi h akkında u m û m î m alûm at verirken yalnız ‘A zim î bu
m ühim hâdiseyi 467 (1075) yılı vak’aları arasında "ve fetehe Süleym an bin K utalm ış
N ikıye” kaydı ile tesb it etm iştir.
16 Bryennios, s. 760-761; Z onaras, 109a.
2 8 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

letinin kuruluşu ta rih in in 1075 yılı o ld u ğ u n u , b u g ü n e değin bu hâd ise ve k u ­


ru lu ş için v erilen 1077, 1078, 1080 ve 1081 ta rih le rin in b ire r ta h m in d e n
ib â ret o ld u ğ u n u m ey d an a koy m u ş o lu y o ru z 17. S elçuk’un k ü çü k to ru n u Sü­
leym an bu yeni devleti k u rm a k la h e m A n a d o lu ’ya g ö çm ü ş T ü rk m e n le ri b ir­
leştirdi; h e m de göçebe O ğ u zların d a h a b ü y ü k k itlele r h a lin d e bu ülkeye
g elm elerin e im k ân v e rd i18. Bu k u ru lu ş ile y u k a rıd a b e lirtile n 1080 yılına ait
b ü y ü k m u h â c e re t a ra sın d a b ir m ü n â s e b e t d ü ş ü n m e k tab iidir.
İm p a ra to r M ihael, 1074 Ş u b atın d a, P ap a VII. G reg o ire’a b aşv u rarak
T ü'rklere k arşı y ard ım iste m iş, b u n a m u k a b il de O rto d o k s k ilisesin in K atolik
k ilisesin e iltih a k ın ı v a a d e tm işti. Bu m ü ra c a a tı m em n û n iy e tle kab u l eden
P apa bazı A v ru p a k ıra lla rın a ve b ü tü n H ıristiy a n la ra h ita p e d e rek T ü rk le rin
İsta n b u l su rla rın a k ad ar b ü tü n Ş ark im p a ra to rlu ğ u ü lk elerin i istilâ eyledik­
lerini bey an la o n ları b ir Haçlı seferine çağırm ış; fakat P a p alık -İm p arato rlu k
m ü câd elesi b u d âv etin ancak yirm i yıl so n ra n e tic e v e rm e sin e im k ân h a z ır­
la m ış tır19. K atolik A v ru p a’n ın y a rd ım ın d a n ü m id i k esen İm p a rato r, M elik-
şâh ile b ir su lh m u a h e d e si y ap ab ilm ek için, 1079 H aziran ın d a, H alîfenin
ta v a ssu tu n u rica e tm iş ve 1075’de h a z in e le r d e ğ e rin d e hediyeleri, b ir elçi ile,
A zerbaycan ’a g elm iş b u lu n a n S u ltan a g ö n d e rm iş tir20.
S ü ley m an -şâh B izans’ta b aşlayan ta h t k av g alarına k a rışm ak ve 1 0 7 8 ’de
B o ta n iate s’i im p a ra to r yap m ak sû retiy le h âk im iy etin i g e n işle tti, devletini
k uvv etlen d ird i. Bu sâyede T ü rk o rd u s u Ü s k ü d a r{Chrysopolis) 'a k ad ar ilerle­
yerek o ra d a k ararg âh k u rd u . M elik-şâh K u talm ış o ğ ullarını ten k il m aksadiy-
le A n a d o lu ’ya P o rsu k bey k u m a n d a sın d a b ir o rd u g ön d erd iğ i z am an Bizans
ile S üleym an a ra sın d a d o s tlu k devam ed iy o rd u . V u k û b u la n m u h â re b e d e
P o rsu k K u talm ış oğlu ve S ü ley m an ’ın k ard eşi o lan M a n sû r’u b o z g u n a u ğ ­
ra ttı ve ö ld ü rd ü 21. Bazı S elçu k -n âm eler b u seferin K utalm ış o ğ u lların a değil
B izans’a karşı yapıld ığ ın ı k ay d etm ek le k ad îm T ü rk feodalizm ine ve m eseleye
n ü fû z e d e m e m işle rd ir22. N ite k im Z o n a ra s’a göre h alîfenin tav assu tiy le iki
h â n e d a n ara sın d a k i savaş d u rd u ru lm u ş tu r. Bu h â d ise M elik -şâh ’ın, 1075’de,

1' Bak. J. Laurent, Byzance et les origines du Sultanat de Roum, M élangés Ch. Diehl, I, s. 180-
181; M ükrim in Halil Yinanç, Anadolu’nun fethi, s. 109.
18 Bugüne kadar karanlıklar içinde kalan İznik’in fethi ve Türkiye Selçukluları devletinin
kuruluşu "1. Süleym an-şâh”, (M , XI, 201-219) ve Selçuklular Zamanında Türkiye (s. 53-
54) adlı tedkiklerim izle aydınlanm ıştır.
1* Migne, Patrologie Latine, CXLVIII, s. 239; S. R uncim an, History o f Crusades, I, s. 998.
20 Sibt, XIII, 17a; Sadreddin el-H useynî, s. 63-64.
21 AbuT-Farac, s. 227; C ennâbî, El-'Aylem üz-zâhir, Ayasofya, No. 3033, s. 470a.
‘İm âdeddîn, 70; Sadreddîn, 71-72.
TÜRKİYE SELÇUKl IJI ARI 2 8 3

M ihael ile bir an laşm ay a v arılırın ı, S ü leym an ile B o tan iates ara sın d ak i ittifa ­
ka karşı P o rsu k ’tın g ö n d e rilm iş o ld u ğ u n u telk in eder. F akat P o rsu k ’un d ö ­
n ü şü n d e n so n ra im p a ra to rla S ü lc y m a n -şâ h ’ın arası açıldı; bu sefer ta h t id d i­
asın d a b u lu n a n N. M e lisse n o s’u d este k le y e n Selçuk su ltan ı b u sâyede Frikya
ve G arbî A n a d o lu ’d a h e n ü z ele geçm eyen yerleri fe th etti. Bu seb ep le im p a ra ­
to r 1080 se n e sin d e İznik ü z e rin e bir o rd u g ö n d erd i. Seferden d ö n e n Süley-
m an -şâ h bu o rd u y u b o zd u ve T ü rk le r b o ğ azların A n ad o lu sah illerin i işgal
edip o ra d a g ü m rü k d airesi k u ra ra k g em ileri k o n tro le başladılar. T ü rk le rin
d o n an m a sı olm adığı için d en iz İs ta n b u l’u ve B izans İm p a ra to rlu ğ u ’n u k o ru ­
du. 1081 se n e sin d e A lexis K o m n en o s im p a ra to r o lu n ca ilk iş o larak Süley­
m an ile b ir a n la şm a yapıp B alkanlardaki T ü rk le rin istilâ la rın a karşı h a re k e t
etti. Z ira İsta n b u l için Ş âm ânî T ü rk le r d a h a b ü y ü k b ir te h lik e oldu; bu m u a ­
h ed e sâyesin d e Selçuk su lta n ı da h âk im iy etin i Ş ark ta g e n işle tm e im k ân ların ı
b u ld u . Z îra b u ta ra fla rd a m ü h im v a k ’alar cereyan etm iş; İçtim aî ve siyasî
n izâm b o z u lm u ş tu 23.
A n a d o lu ’d a Bizans h âk im iy eti çö k ü n ce F ıra t b o y ların d a ve Kilikya ta ra f­
la rın d a bir ta k ım E rm eni p re n slik le ri te şe k k ü le b a şlam ıştı. B u nların b a şın d a
F ilaretos g en iş b ir bölgeyi id âresin e alm ış ve M alatya’ya h âk im olan E rm eni
G abriel d e o n u n ta b iiy e tin e geçm işti. Böylece S elçuk T ü rk iy e sin in Şark ve
C en u b la m ü n â se b e tle rin i teh lik ey e so k an b ir engel hâsıl o lm u ştu . Bu se b e p ­
le B izanslIlarla su lh yap an S üleym an, 1082 (4 7 5 )’de, K ilikya’ya indi ve
1083’de A dana, T a rsu s, M asisa ve A n azarb a şe h irle ri ile b irlik te b ü tü n bu
bölgeyi f e th e tti24. T ehlikeyi g ö ren F ilareto s M elik -şâh ’a gid erek İslâm iyeti
k ab u l e tti ve o n d a n h âk im iy eti için de b ir ferm an aldı. U rfa’ya d ö n d ü ğ ü
zam an o n u n d in d e ğ iştirm e sin d e n ve z u lm ü n d e n şikâyetçi b u lu n a n A n takya
h ıristiy an la rı ve h a ttâ b ir rivâyete göre b izzat F ila re to s’un oğlu d a dâhil o la­
ra k S ü ley m a n -şâ h ’ı d âv et edip şeh ri o n a te slim e ttile r25. S ü ley m an -şâh 17
Birinci K ân u n 1084 (15 Ş u b at 4 7 7 )’de A n tak y a fethi ile m eşg û l iken A rap
em îri Ş ere f ü d -d ev le M ü slim ile ih tilâfa d ü ş tü . M elik-şâh bu sırad a M u su l’a
gelm iş; M ü slim ’i ita a te alm ış; fakat T ö k iş'in isyâniyle H o ra sa n ’a d ö n m ek
m ec b û riy e tin d e k alm ış b u lu n d u ğ u n d a n , S ü ley m an -şâh ’ın bu ilerlem esi k a r­
şısın d a ses ç ık a rm a m ış ve h a ttâ re sm e n o n u n k e n d isin e karşı ita a tk â r dav­
ra n m asın ı m e m n û n iy e tle k a rşıla m ıştır. V u k û b u la n savaşta M üslim m ağ lû b

2j Bryennios, s. 770-774; 794-796; Z onaras, s. 109a; A nne C om nène, I, s. 18, 21, 69, 71,
131, 137, 138; A ttaliates, s. 226, 207, 270; C halandon, s. 66-72.
24 Sibt, 62b, 71a; ‘Azimî, s. 364; Süryânî M ihael, s. 179; A bu’l-Farac, s. 229.
25 ‘Azimî, s. 365; İbn Kalânisî, s. 117; İbn ül-Adîm, Zühde, II, Neşr. SamiD ahan, Şam
1954, s. 88-89; İbn ül-Esîr, X, s. 47.
2 8 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

ve m ak tü l old u . Bu g en işlem e siyaseti T ü rk iy e su lta m S ü leym an-şâh ile Me-


lik -şâh ’ın k ard eşi Şam m eliki T u tu ş ’u n a ra sım d a g erg in leştird i. F ilhakika
H aleb ’in m u h â sa ra sı sıra sın d a A rtu k ile b irlik te gelen T u tu ş ’u n o rd u s u n a
m ağ lû p olan S üley m an -şâh , 6 H aziran 1086 se n e sin d e, hay atın ı kay b etti.
Böylece S ü leym an az zam an zarfın d a k uvvetli b ir devlet k u rm u ş ve “Bo­
ğazlardan Suriye’ye kadar, u z u n lu ğ u b ir ay, genişliği o n gü n sü re n b ir ülkeyi
h âk im iy eti a ltın a alm ış id i”26. B izans’ın d in î ta z y ik in d e n ve te m sil siyase­
tin d e n n e fre t e d e n E rm en iler, S ü ry ân iler ve P avlakîler (Pauliciens) gibi d in î
z ü m re le r arad ık ları d in h ü rriy e tin i S ü ley m an ve h ale fle rin in id â re sin d e b u l­
d u la r27. A n ad o lu gibi h e n ü z feth e d ile n b ir m e m le k e tte B izans ile h u s û m e t
ve B üyük S elçu k lu larla re k a b e t h â lin d e k u ru la n T ü rkiye d ev leti sağlam e sa s­
lara dayandığı için o n u n ö lü m ü n d e n so n ra ve halefleri z a m a n ın d a h u sû le
gelen sa rsın tıla ra rağ m en y aşay ab ilm iştir. S ü le y m a n -şâh ’ın bu d evleti ile ilk
defa biri İra n ’d a ve diğeri A n a d o lu ’d a iki Selçuk sultan lığ ı m ey d an a gel­
m iştir. A b b asî H alîfesi K aim b i-E m rillah m e n şû r, h il’a t ve sancak g ö n d e r­
m ek sû retiy le S ü ley m an ’ın sa lta n a tın ı ta sd ik ve ilân etti, ki o n u n b u sû re tle
S ü leym an -şâh o ld u ğ u 28 rivâyet ediliyor. Z a te n b ü y ü k su lta n ın iştirak i o lm ak ­
sızın böyle b ir h â d ise m ü şk ü ld ü . F ak at b u n a rağ m en S ü le y m an ’ın su l­
tan lığ ın ı ilân e ttiğ i de şü p h e siz d ir. Z ira F â tım î h alîfesini ta n ım a k m ecbû-
riy etin i d u y an S ü ley m an ’ı b u siy a se tte n ay ırm ak için A bbasî h a lîfesin in o-
n u n su lta n lığ ın ı k ab û l e tm e si ve M elik -şâh ’ın b ir m ü d d e t b u n a su sm a sı tabii
idi29. Bu sû re tle İslâm d ü n y a sın ın Uc b ö lg esin d e k u ru la n b u Gazi devlet Şi’î
siy ase tin d e n ve te sirin d e n k u rtu lm u ş; su ltan lığ ı k abul ed ilen S ü ley m an ’ın
F âtım î h alîfesin i ve Şi’îliği b ir silah o larak k u lla n m a sı lü z û m u k alm am ış ve
S ü nnîlik m u h a fa z a o lu n m u ş tu r. N ite k im S ü ley m an -şâh T a rs u s ’u fe th ed in ce
Şam T ra b lu s’u n u n Şi’î h âk im i İb n A m m â r’a b a şv u rarak b u ray a kadı ve h a tip
istem esi, İb ra h im Y ınal gibi, o n u n d a B üyük S elçu klulara karşı m ü câd ele ve
siyasetiyle ilg ilid ir30. A rtık bazı k ay n ak ların , vaziyeti kavrayam ıyarak, M elik-
şâ h ’ın S ü ley m an ’ı, A n a d o lu ’yu k e n d isin e ik tâ eylem ek sûretiyle, b u ülkeye
g ö n d e rd iğ in e d a ir riv ây etlerin i m ev sû k sa n a n la rın isâbetsizliği m ey d an a

26 A nne C om nène, I, s. 18; G uillaum e de Tyr, nşr. M. Paulin, Paris, 1 8 7 9 ,1, s. 13, 19.
27 A ttaliates, s. 306; C. Finlay, History o f Greece, London 1851, s. 51; J. Laurent, Byzance et
les Turcs, s. 51, 67, 76, 78-83.
28 Süryânî M ihael, 172; Z onaras, 109a; A nne C om nène, II, s. 64; H ayton RHCr, Documents
arméniens, II, s. 143.
29 Süleym an-şâh’ın saltanatını ilân ve H alîfe’nin tasdik ettiğine dair bak. Selçuklular Zama­
nında Türkiye, s. 64.
30 Sibt, 62a.
TÜRKİYE SELÇUKl IJI ARI 2 8 5

ç ık a r’1. Lâkin eski T ürk siyasi h u k u k u n u veya tö re sin i ve A rslan Y abgu’dan


beri iki S elçuklu ailesi arasım la d ev am e tm iş h âk im iy et ve sa lta n a t m ü c â d e ­
leleri v ey ah u t seb ep lerin i anlayam ayan m u a h h a r m ü ellifler ve m o d e rn ta rih ­
çiler M elik-şâh k a rşısın d a S ü le y m a n -şâ h ’ın da S u lta n olabileceğini d ü ş ü n e ­
m em işlerd ir. T ü rk iy e d ev letin in k u ru lu ş u n a d a ir kay n ak ların kifâyetsizliği
de eski ve yeni tarih çileri, M elik -şâh ’ın S ü le y m a n ’ı, kendi tâb ii olarak, A n a ­
d o lu ’ya g ö n d erd iğ i z a n n ın a d ü ş ü rm ü ş tü r. B una m u k ab il R u m m üellifleri ve
m o d e rn A v ru p a ta rih ç ile ri de b u n a b e n z e r b ir g arab eti g ö sterm işle rd ir. Fil­
hakika b u d ev ird e B izans im p a ra to rla rın ı ta h ta çıkarıp in d irm e k le oyuncak
gibi k u lla n a n ve A lexis K o m n en ile yapılan m u a h ed ey e göre fiilen old u ğ u
gibi h u k u k e n de B oğazlara k a d a r A n a d o lu ’n u n h âk im i ve su lta n ı ta n ın a n
S üleym an-şâh, çağdaş R u m ve m o d e rn A vrupalı tarih çilere göre h â lâ Bi­
za n s’ın b ir tâb ii sayılm ış; B izanslılara m a h s u s garip b ir im p a ra to rlu k şu û r ve
g u rû ru gerçek leri k ab û le y a n a şm a k ta n o n ları u z a k la şm ıştır32.

3. S ü le y m a n -şâ h ’dan Son ra T ürkiye

S ü ley m an ’ın ö lü m ü e sn a sın d a k ü ç ü k y a şta b u lu n a n oğulları yakalanıp


M elik-şâh ’a g ö n d erilin ce Selçuklu ta h tı b ir m ü d d e t boş kalm ış ve siyasî b ir­
lik de sa rsılm ıştır. O rta A n a d o lu ’d a D â n işm e n d şö h retiy le ta n ın a n Ali Tay-
lu ’n u n oğlu ve S ü ley m an ’ın dayısı G ü m ü ş-te k in A h m ed G âzî ta ra fın d a n
k u ru la n ve b ir tü rlü k u ru c u s u ve k u ru lu ş u anlaşılam ayan D ân işm en d lile r
d evleti de S ü ley m an ’a tâb i g ö z ü k m e k te d ir33. S üleym an, Kilikya ve A n takya
seferin d e F ila re to s’a k arşı h a re k e te geçerk en G ü m ü ş-te k in d e S u ltan ile
m uvazi olarak, 4 7 7 (1 0 8 4 )’de, o n u n tâb ii M alatya h âk im i G ab riel’e h ü c û m
etm iş; yine S ü le y m a n ’ın tâb ii san ılan e m ir B uldacı da, aynı h a re k e te iş ti­
rakle; 1085 de, F ila re to s’a aid Şim alî C eyhan bölgesini ve Ç ankırı, K asta­
m o n u fâtih i K ara-tek in de aynı yılda S in o p ’u alm ıştır. D ân işm en d lile rin şa r­
k ın d a E rzin can , K em ah ve D ivriği b ö lg esin d e M engücik G âzî ta ra fın d a n
k u ru la n b ir beylik de o n la rla b irlik te K aradeniz R um ları ile m ü c âd e le lere
k atılıy o rd u . A n a d o lu sav aşların ın b irin d e e sir d ü ş ü p İsta n b u l saray ın d a ye­

31 Bu hususta, tafsilat Selçuklular Zamanında Türkiye (s. 62-63) adlı eserim izde verilm iştir.
32 Süleym an-şâh’ın Büyük Selçuklular ve Bizans’lılar karşısındaki siyasî mevkii hakkında
m evcûd yanlış veya tersin e anlayışlar için sâdece bir kaç m isâl verelim : M ükrim in Halil
Yınanç, Anadolunun fethi, s. 85-87; İ. Kafesoğlu, “M elik-şâh”, İA, VIII, s. 668; Laurent,
Sultanat de Roum, s. 174, 181.
33 M. H. Yınanç, "D ânişm endliler” m akalesinde bu devletin k u ru cu su n u ve k u ru lu şu n u
anlayam am ış ve h a ttâ G üm üş-tekin A hm ed gazi’yi iki isim ve oğul-baba sanm ıştır, bak,
İA, III, s. 468.
2 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

tiştirile n e m îr Ç aka d a 1081’de, İzm ir tara fla rın a kaçıp bu b ö lgenin T ü rk ­


lerini toplad ı; sahil R u m ların ı d a h iz m e tin e alarak b ir d o n a n m a v ü c û d a ge­
tird i ve b ir d ev let k u rd u . Bu c e sû r ve zeki T ü rk beyi, bu sâyede, adaları işgâ-
le başladı. A n ad o lu T ü rk le ri ve B alkanlardaki P eçen ek lerle ittifa k yaparak
B izans’ı d ü şü rm e ğ e ve y erin d e b ir T ü rk im p a ra to rlu ğ u k u rm a ğ a te şe b b ü s
e tti. O n u n devleti birin ci H açlı seferi s o n L rın a k ad ar yaşadı. A n a d o lu ’d a bu
devird e te şe k k ü l e d en b ey lik lerd en biri de E rz u ru m ’d a e m îr S altu k ta ra fın ­
dan k u ru ld u . Bu d ev let B üyük S elçu k lu lara tâb i idi. V an gölü havzası ve
D iyarbekir havâlisi B üyük S elçu k lu lara m e n s u p T ü rk beyleri id â re sin d e olup
bu ta rih le rd e A rtu k lu ve S ökm enli (A h lat-şâh lar) d ev letleri h e n ü z teşek k ü l
etm e m işti. F ırat b o y u n d a ve T o ro sla rd a b u lu n a n E rm en i re isle rin d e n başka
T rab zo n havâlisi de R u m la rın elin d ed ir. T h é o d o re G abras bu havâliyi
1075’de T ü rk le rin e lin d e n is tird a t e tm iş ve b ir R u m dukalığı k u rm u ştu r;
bazan T ü rk le rle de ittifa k e d en halefleri b u sâyede de B izans im p a ra to rla rın a
karşı istik lâ lle rin i k o ru m u ş la rd ır34.
S ü ley m an -şâh Ş ark seferin e çık ark en y erin e vekil bırak tığ ı E b ü lk asım
İznik d ev letin i k o ru m u ş ve h a ttâ S ü le y m a n -şâ h ’d an so n ra B oğazlara k ad ar
d a ile rle m iştir. M elik-şâh T ü rk iy e S elçu k lu ların ı ita a te alm ak için Bozan
k u m a n d a sın d a İznik ü z e rin e b ir o rd u g ö n d erin ce E b ü lk asım ve İm p a ra to r
A lexis, a ra la rın d a b ir ittifak yap m ağ a m e c b û r k alm ışlardı. E b ü lk asım İznik
m u h â sa ra sın a so n verilm esi için veya ta le p ü z e rin e M elik -şâh ’a g id erken
y erine k ard eşi E b ü ’l G âzî’yi b ıra k m ış idi. F ak at k e n d isi yolda ö ld ü rü lm ü ş;
b ir m ü d d e t so n ra, 10 9 2 ’de de M elik -şâh ö lm ü ştü r. M elik -şâh ’ın ö lü m ü Bü­
yük S elçu k lu lard a sa lta n a t m ü c â d e le lerin e seb ep o lm u ş ve b u sâyede de
o n ların İzn ik m u h â sa ra siy le b irlik te A n a d o lu ’ya m ü d â h ale leri de so n b u l­
m u ştu r. Filhakika, aynı sen e se rb e st b ırak ılan S üley m an ’ın oğulları Kılıç
A rslan ve K ulan A rslan (D âvud) İz n ik ’e geldiler. Kılıç A rslan b ab a sın ın ta h ­
tın a çıktı. D ev letin e h ay atiy et ve kuv v et verdi; BizanslIları M arm ara sa h ille­
rin d e n u z a k la ştırd ı. İm p a ra to ru n teklifi ü zerin e, bu zam a n d a çok ku v v etle­
n e n ve Ç an ak k ale havâlisini de işgal ile S elçu klulara rakib b ir h ale gelen
Ç aka’ya karşı, b ir ittifak yapıp o n u b e rta ra f e tti. Bu ittifak sâyesin d e de se r­
b e st kalarak, b ab ası gibi, Şark fetih le rin e g irişti. M alatya’yı, 1096’da, k u ş a t­
tı; G ab riel’in z u lm ü n d e n şikâyet ed en H ıristiy an ların ve b ilh a ssa Süryanîle-
rin yardım iyle şeh ri te slim alacağı sırad a H açlıların gelişi s ü r ’atle d ö n m e sin e
sebep old u . İzn ik T ü rk le ri K eşiş P ierre ile b irlik te gelen câhil ve disip lin siz

34 A nne C om nene, III, s. 154, 157, 158-, Z onaras, s. 111b, 114a; C halandon, s. 264-265;
Lebeau, XV, s. 443; Finlay, s. 152. Süleym an-şâh’m ö lüm ünden sonra çıkan ilk b uhran
dolayısı ile Selçuklular Zamanında Türkiye adını alan kitabım ızda tafsilat vardır (s. 83-95).
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 2 8 7

kitleleri, 1096 E ylü lü n d e, imlin e tm işti. Lâkin ark ad an gelen ve şövalye,


kont ve d ü k ’lerin elin d e b u lu n a n büyük ve m u n ta z a m Haçlı o rd u su İz n ik ’i
m u h âsa ra e tti. Kılıç A rslan İzııik’e y etiştiğ i halde m u h âsaray ı yaram adı.
Şehir d a h a fazla d ay an aın ıy arak B izanslılara te slim o lu rk e n geri çekilen S ul­
tan da, D â n işm e n d li G ü m ü ş-te k in ile b irlik te, E sk işeh ir civarında, H açlıların
ö n ü n e çıktı. İki ta r a f a ra sın d a şid d etli b ir savaş oldu; çok k an ak tı ve n e tic e ­
de kâfir H açlı o rd u s u k arşısın d a, T ü rk le r d a h a fazla zâyiata u ğ ra m a m a k için
çekildi. K onya E reğ lisin d e b ir d a h a k a rşıla rın a çıktı ise d t yine de o n ların
K ayseri’ye d o ğ ru ilerleyen b ir k o lu n u n g eçişin e m ân i olam adığı gibi d iğ er
kolu da Ç u k u ro v a şeh irlerin i T ü rk le rin e lin d e n aldı. B u n u n la b e ra b e r Kılıç
A rslan, D â n işm e n d ve d iğ er T ü rk beyleri H açlılara k arşı A n a d o lu ’d a o kadar
çetin savaşlar y a p tıla r ki b ir m ily o n u a şa n b u istilâ o rd u su A n tak y a’ya ancak
3 00 .0 0 0 k işi ile varabildi.
A n ad o lu T ü rk le ri için b ü y ü k b ir s a rsın tı yap an H açlı se fe rin d e n so n ra
Kılıç A rslan p a y ita h tın ı K onya’ya n a k le tti35. İznik ve h a v ilisi, yirm i b jş sene
S elçuklu h âk im iy eti a ltın d a k a ld ık ta n so n ra, te k ra r B izanslIların elin e geçti.
B u nunla b e ra b e r T ü rk le r b u sarsın tıy ı az z a m a n d a a tlatıp to p arlan d ıla r.
G ü m ü ş-te k in S u riy e’d e n ilerleyen H açlıları 1100 yılında, M alatya y akınında,
b o zg u n a u ğ ra tıp , b a şta B o h em o n d o lm a k ü zere, b ir kısım re isle rin i e sir ala­
rak N ik s a r’d a h a p se a ttı. O n ları k u rta rm a k için 1 1 01’de A n a d o lu ’ya giren iki
b üy ü k H açlı o rd u s u n d a n biri A m asya civarında, öteki de E reğ li’de tam a-
m iyle im h a edildi. Bu zafer sâyesinde, Kılıç A rsla n ’la b irlik te, A n ad o lu T ü rk ­
lerin in m ân ev iy atı yükseldi. Kılıç A rslan im p a ra to r A lexis ile b ir a n la şm a
yaparak te k ra r Ş ark fe tih le rin e girişti. Ö n ce D â n işm en d lile ri m ağ lû b ve G ü­
m ü ş-te k in ta ra fın d a n fe th e d ilm iş b u lu n a n M alatya’yı, 1103’de ilh ak e tti.
D aha ileri g id erek Şarkî A n ad o lu b ey lerin in B üyük S elçuklularla alâkalarını
k eserek o n ları d a k en d i h âk im iy eti a ltın a aldı. Böylece B üyük S elçuklularla
başlayan ailevî re k a b e t M u su l’u n zab tı ile b ir m u h âreb ey e m ü n c e r oldu.
Kılıç A rsla n b a b a sın ın ö lü m ü n d e n ve H açlı se ferin d en so n ra h u sû le gelen
sa rsın tıla rı b e rta ra f ed ip A n a d o lu ’d a siyasî birliği k u rm u ş ve k u d re tli b ir
devlet v ü c û d a g e tirm iş ik en S u lta n M e h m e d ’in Çavlı k u m a n d a sın d a g ö n ­

35 Türkiye Selçuklularının ilk payitahtını Konya zannedenler sâdece bir tah m in e dayanı­
yor; başlıca düşm an olduğu için Bizans’a yakın İznik’i seçm eleri sebebini d üşünem iyor
ve bu devrin tarih î vak’alarım da bilm iyorlardı. N itekim O sm anlılar da B ursa ve E dir­
n e ’yi m erkez yaparlarken karşılarında Bizans ve A vrupa olduğunu hesap ediyorlardı.
2 8 8 SELÇUKLULAR IARİHİ

derdiği b ü y ü k b ir o rd u ile giriştiği ç e tin b ir savaşta, 1107’de, h ay atın ı kay­


b etm ek le T ü rk iy e S elçukluları e sk isin d e n d a h a şid d e tli bir b u h ra n a u ğ rad ı36.

4. Buhran Devri ve Türklerin Orta Anadolu’ya Çekilmesi

Kılıç A rsla n ’ın ö lü m ü n d e M u su l vâlisi b u lu n a n b ü y ü k oğlu Ş ahin-şâh


(İslâm k a y n ak ların d a b azan yanlış o larak M elik-şâh) yakalanıp İsfa h a n ’a
g ö n d erilin ce K onya Selçuk ta h tı te k ra r sa h ip siz kaldı. H açlı seferleri ve su l­
ta n ın ö lü m ü dolayısiyle B izanslIlar a rtık m ü d a fa a d a n ta a rru z a geçerek b ü tü n
sahilleri is tird a t eylediler. T ü rk le r h e r ta ra fta n iç A n a d o lu ’ya d o ğ ru göçm eğe
başladılar. Bu çek ilişte b ü y ü k zây iata u ğ ru y o rlard ı. U lu b a t gölü civarında
to p la n ıp A n a d o lu y aylasına d ö n m e k te o lan k alab alık b ir T ü rk m e n halkı Bi­
zanslIların şid d e tli ta a rru z u n a u ğradı. K adın, ço cuk ay ırm aksızın b ir k atliâm
yaptılar; çağdaş b ir B izans m ü ellifin e (im p a ra to ru n kızı A nna) göre B izanslI­
lar “Türklere o kadar zâlim davrandılar, ki beşikteki çocukları da kaynar kazanlara
attılar". Ö lü m d e n k u rtu la n la r siyah m â te m elb iseleri ile A n a d o lu ’yu dolaşıp
feryâd e ttile r ve T ü rk le ri in tik a m a çağırdılar. K ayseri em îri H aşan bey’in ve
1110’dan so n ra K onya’ya gelip b a b a sın ın ta h tın ı elde ed en Ş a h in -şâ h ’ın
m u k ab il h ü c u m la rı b ir ta k ım m uvaffakiyetli n e tic e le r verdi. T ü rk le r İznik ve
B ursa tara fla rın a k a d a r ak ın lard a b u lu n d u la r. Lâkin u m û m î ric’a t d u rd u ru -
lam adı. İm p a ra to r A lexis T ü rk le ri G arb î A n a d o lu ’dan, Ş im alden ve C en u p
sahil b ö lg e le rin d e n attı; A k şe h ir’e k ad ar ile rle d i37.
Kılıç A rsla n ’ın d iğ er oğlu M es’û d (1 1 1 6 -1 1 5 5 ) kayın p ed e ri D âniş-
m endli E m îr G âzî’n in yardım ı ile Ş ah in -şâh ü z e rin e y ü rü d ü ğ ü z am an Sel­
çu k lu lar ile B izanslılar a ra sın d a savaşlar d evam ediyor ve B izanslılar Bolva­
d in hav âlisin d e y erleşiy o rd u . Bu s a lta n a t m ü câd elesi ve D ân işm e n d lilerin
araya g irm esi dolayısiyle Ş ah in -şâh ile A lexis a ra sın d a b ir a n laşm a oldu. Bu­
n u n la b e ra b e r b izzat Ş a h in -şâ h ’ın k u m a n d a n la rın ın d a k e n d isin e iltihakiyle
M es’û d k a rd e şin e m u zaffer o larak K onya ta h tın ı elde e tti. F akat a rtık S ultan
M es’û d ’u n d ev leti K onya vilâyeti h u d u tla rın a in h isa r etm iş ve S elçukluların
bu sarsın tıy a u ğ ra m a sı dolayısiyle, G ü m ü ş -te k in ’in ö lü m ü n d e n (1105) so n ­
ra A n a d o lu ’d a y ü k se k h â k im iy e t D â n işm e n d lile r eline geçtiğinden, S elçuklu
Sultanı, E m îr G âzî’n in (1 1 0 5 -1 1 3 4 ) h im ây esin e g irm iş b u lu n u y o rd u . Yeni

36 Tafsilât için bak. "Kılıç A rslan I.” İA, VII, s. 681-688; Selçuklular Zamanında Türkiye, s.
95-111.
37 A nna C om nene, III, s. 142-146, 154. 159, 164-166, 168-171; Z onaras, s. 114a; C halon-
don, s. 254-255.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI _____ 2 8 9

Bizans im p a ra to ru Y uannis (1 1 1 8 -1 1 4 3 ) ta a rru z a devam e d ere k D enizli


(Laodikea) ve U lu b o rlu (Sozopolis) şeh irle rin i işgal e tti. İm p a ra to ru n B alkan­
larda m eşg u l o lm a sın d a n faydalanan E m ir G âzî A rtu k lu la rla m ü tte fik olarak
T rab zo n d u k ası T. G a b ra s’ı ve M engücik o ğ lu n u , 1120’de, m ağ lû b iy ete u ğ ­
rattı. Kılıç A rsla n ’ın b aşka b ir oğlu o lan ‘A rap A n k a ra ve K astam o n u ta ­
rafların d a y erleşti ve o da, sa lta n a tı eld e e tm e k m aksadiyle, 1 1 2 6 ’da, S ultan
M es’ûd ü z e rin e y ü rü d ü . Bu d u ru m d a im p a ra to rla ittifak yapan M es’û d k a r­
deşini m ağ lû b ve K ilikya’ya firâra m e c b û r e d e rk en B izanslılar d a K asta­
m o n u ’yu işgal e ttile r. F ak at im p a ra to ru n 1 1 3 2 ’de K ilikya seferi, b ir m ü d d e t
so n ra d a İsak ’ın o n u n la ta h t k av g asın a g irişm esi E m îr G âzî’ye K aradeniz
sahillerin e çık m ağ a ve K a sta m o n u ’yu k u rta rm a y a fırsa t verdi; S u lta n M es’ûd
d a G arb i A n a d o lu ’d a ilerlem eğ e b aşlad ı. E m îr G âzî K ilikya’ya girip o rad a
yayılm aya çalışan H açlıları d a b o z g u n a u ğ ra ttı. Böylece birço k zaferler kaza­
nan E m îr G âzî Sakary a-F ırat n e h irle ri a ra sın d a g eniş bir ü lk e n in sahibi, k u v ­
vetli bir h ü k ü m d a r old u . Bu k u d re ti ve h iz m e ti dolayısiyle Bağdad halîfesi ve
S u ltan Sancar o n a Melik unvaniyle b irlik te, k a p ısın d a nöbet çalınm ak, ü zere
davul ve sancak gibi h âk im iy e t a lâ m e t ve u n v an ları, a ltın g erd an lık ve asâ
g ö n d erd iler.
S ultan , M es’ûd , M elik G âzî 1 1 3 4 ’d e ö ld ü k te n so n ra y erin e geçen oğlu
M elik M eh m ed ile de m ü tte fik kaldı. İm p a ra to r yeni b ir Kilikya seferi ile
E rm enileri te n k il e d e r ve H açlılarla ih tilâ fa d ü şe rk e n S elçuklular ve D âniş-
m e n d lile r de B izanslılar aley h in d e g e n işlem e im k ân ları b u ld u la r. B izans im ­
p ara to ru Y u an n is T ü rk le ri tam am iy le e zm ek ve A n a d o lu ’d an a tm a k m a k ­
sadiyle, 1140 se n e sin d e , b ü y ü k b ir o rd u ile b izzat D â n işm e n d lile rin m erk ezi
N iksar ü z e rin e y ü rü d ü . Z aferin d en e m in olarak, o rad an ileri gidip T rab zo n
d u kalığın ı d a o rta d a n kald ırm ak , T h e o d o re G a b ras’ı yakalam ak k a ra rın d a
idi. N ik sa r m u h â sa ra sı u z u n sü rd ü ve şid d etli m u h a re b e le r cereyan etti.
Bizans o rd u s u n d a b itk in lik ve sa rsın tı başladı. İsak ’ın oğlu Y u n an n is Bizans
o rd u su n u te rk ed e re k T ü rk le re sığındı; m ü slü m a n o ld u k ta n so n ra d a S u ltan
M es’û d ’u n kızıyla ev len erek K onya’d a y erleşti. O n u n ayrılm ası, B izans o rd u ­
su n d a sa rsın tıla ra seb ep olacağı end işesiy le, İm p a ra to r o rd u s u n u alarak
K aradeniz yoluyla, 1 1 4 1 ’de, İs ta n b u l’a d ö n d ü . Böylece b ü y ü k b ir id d ia ile
A nadolu h a re k e tin e b a şla n a n b u seferin iflâsla n itecelen m esi T ü rk le rin h e m
yeni v a ta n la rın d a y aşam aların a ve h e m d e ilerlem elerin e im k ân h azırladı.
Filhakika, S u lta n M es’ûd , A n taly a y ak ın ların a kadar ak ın lard a b u lu n d u .
M elik M e h m e d ’in, 1 1 4 3 ’de, ö lü m ü ile D ân işm e n d lile r a ra sın d a m ü câd ele
b aşlayınca S elçuklu su lta n ı a rtık te şe b b ü sü ele aldı. Sivas’a h â k im b u lu n a n
Y ağı-basan’ı m ü th iş b ir m ağ lû b iy ete u ğ ra ttı, dağ lara kaçırttı. Y ukarı C eyhan
2 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

bölgesini feth ve M alatya’yı m u h â s a ra e tti. Bu s ü r’atli g en işlem e ile S ultan


M es’û d A n ad o lu h âk im iy etin i D â n işm e n d lile rd e n te k ra r S elçu k lu lara intikal
e ttird i. O, A rtu k lu la r ve M u su l A tab eğ i eri ara sın d ak i ih tilâfla rd an d a fay­
d alan a ra k Ş a rk ta g en işlem e, siy â se tin e d ev am ed erk en T ü rk m e n le r de
M enderes, G ediz v âd ilerin i tâ k ib e n a şağ ılara d o ğ ru ilerliyorlardı. Lâkin şim ­
di İm p a ra to r M an u el K o m n en o s (1 1 4 3 -1 1 8 0 ), T ü rk leri b ü tü n A n a d o lu ’dan
çıkarm ak için, d a h a b ü y ü k b ir id d ia ve o rd u ile h a re k e te geçti; G arbi A n a­
d o lu ’yu T ü rk m e n le rd e n k u rta rd ık ta n so n ra, 1147 sen esin d e, b izzat K onya
ü z erin e y ü rü d ü . A k şe h ir civ arın d a S elçuk k ıtaların ı b o z arak bu şeh ri yaktı.
Bizans istilâ h a b e rin i alan S u lta n M es’û d Ş ark tan s ü r’atle d ö n d ü . K uv­
v etlerin i A k saray ’d a to p lay arak B izans o rd u su y la K onya ö n ü n d e k arşılaştı.
R u m lar K onya h av âlisin d e çok ta h rib a ta ve zâyiata sebep o ld u lar; h a ttâ
K onya civ arın d ak i m ezarları bile açm ış ve ta h rip e tm e k te n sak ın m am ışlard ı.
F akat S u lta n M es’û d k u m a n d a sın d a b u lu n a n Selçuk o rd u su p u s u la r k u ra rak
ve b ask ın la r y ap arak B izans o rd u s u n u g ittik çe b itk in b ir h âle getiriy o rd u .
İm p a ra to r M a n u e l’in K onya seferi İm p a ra to r Y u an n is’in N ik sa r seferine
benziyo r ve b u d a aynı âk ib e te u ğ ru y o rd u . Z a m an ın aley h in d e işlediğini
gören İm p a ra to r ric ’a te k a ra r verd i ve o rd u s u yolda T ü rk m e n le r ta ra fın d a n
d a h ırp a la n d ı. B u n u n la b e ra b e r b ü y ü k H açlı o rd u la rın ın gelişi b u çek ilişte
b ü y ü k b ir rol o ynadığı gibi iki h ü k ü m d a r m ü ş te re k teh lik e k a rşısın d a a n la ş­
m a lü z û m u n u d a ta k d ir e ttile r38.
F ilh ak ik a İm â d e d d in Z engî, 1 1 4 4 ’de, U rfa k o n tlu ğ u n u o rta d a n k ald ı­
rınca b u h â d ise A v ru p a ’d a b ü y ü k b ir heyecan u y an d ırd ı ve bu sefer, ilk defa
olarak, im p a ra to r ve k ıralların b a şın d a b u lu n d u ğ u b ü y ü k b ir H açlı seferi
h azırlan d ı. A lm an İm p a ra to ru K onrad III. ve F ra n sa Kralı St. L ouis VIII. k u ­
m a n d a sın d a b u lu n a n b u b ü y ü k o rd u la rd a n k o rk an Bizans İm p a ra to ru n u n
b u n la rın im h â ed ilm e si için Selçuk su lta n iy le gizlice m ü n â se b e tle rd e b u lu n ­
d u ğ u d a rivâyet edilir. G erçek ten Bizans rehberleri Alm an ordusunu sapa yollar­
dan Türklerin baskınına uğrayacak bir şekilde sevk ettiler. N itek im b u o rd u E ski­
şeh ir y ak ın ların d a, 25 I. T e şrin 1 1 4 7 ’de, S elçu k lular tara fın d an p e rişa n ve
im h a edildi, o rd u n u n az b ir k ısm ı d ö n eb ild i. B unlar d a R u m ların yağm a,
k ati ve te c â v ü z lerin e u ğradı. A lm a n la rın K onya’yı işgal e ttik le rin i san an St.
L ouis b u felâk eti ö ğ ren in ce S elçuklu ü lk e sin d e n geçm en in im kân sızlığ ın ı
anlayarak Efes, D enizli ve A n taly a istik a m e tin i tâkiple y o lu n u d eğ iştird i.
B u n u n la b e ra b e r yine T ü rk le rin h ü c û m ve b ask ın larıyla bu o rd u d a çok zâyi-

38
I. Kılıç A rslan’ın şehâd etin d en sonra A nadolu’da h ü k ü m süren ikinci b u h ran için Sel­
çuklular Zamanında Türkiye’ye bak. (s. 148-167).
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 291
ata uğrayarak A ntalya'ya vardı. G em ilere b in e n zen g in leri S u riye’ye gittiler.
Kalanları d a T ü rk le rin ve R u m ların ta a rru z ları k a rşısın d a p erişa n oldu.
R um lar H açlıları soydular; p araların ı ald ılar. T ü rk le r H açlıları bu p erişan
halde g ö rü n ce m e rh a m e t ettiler; o n la ra p a ra ve ek m ek d ağ ıttılar; h a sta ların ı
tedâvi e ttile r. R u m la rd a n sa tın aldıkları H açlı p a ra ların ı d ü şk ü n le rin e v erd i­
ler. T ü rk le rin b u iyiliklerini g ö ren üç b in d e n fazla F ran k m ü slü m a n oldu.
R um ların h iy â n e tin i ve T ü rk le rin şefk atin i a n la ta n bir H açlı m üellifi: “Ey
hıyanetten daha zâlim olan merhamet” feryâdiyle T ü rk le rin iyilik ve m e rh a m e tle
H ıristiy an ların d in le rin i sa tın ald ık ların ı, b u n u n la b e ra b e r d in d eğ iştirm e
h u su su n d a h iç b ir b ask ı y ap m ad ık ların ı d a ilâve e d e r39. Böylece b aşlan g ıçta
BizanslIları d in d a ş diye k u rta rm a k m ak sad iy le gelen H açlılar bu seferler
so n u n d a T ü rk le re ta k d irk â r ve R u m la ra d ü ş m a n o larak d ö n m ü ş b u lu n u y o r­
lardı.

5. Türkiye Selçuklularının Yükseliş Devri

S u ltan M es’û d ’u n K onya ö n ü n d e B izans o rd u s u n u m ağ lû b ve İslâm


d ü n y a sın a k o rk u salan H açlı o rd u la rın ı im h â e tm e si S u lta n ın ve S elçuklu
d ev le tin in k u d re tin i çok y ü k se ltti. A rtık A n ad o lu T ü rk le rin in b u h ra n devri
geçm iş; siyasî b irlik ve m e d e n î ilerlem e devri açılm ıştır. Bu b ü y ü k zaferleri
dolayısiyle B ağdad halîfesi S elçuklu S u ltan ın a, hil'at ve sancak gibi h âk im iy et
alâ m etle ri g ö n d ererek , k e n d isin i te b rik ve teb cîl e tm iştir. S u ltan M es’ûd,
1149 ve 1150 se fe rle rin d e Suriye H açlıların ı d a m ağ lû p ed ip M araş, G öksün,
A yıntap, R ab ân ve D e lû k gibi eski H alep ey âletin in pek çok belde, k a sab a ve
şe h irle rin i fe th e tti; F ran k ları b u ra la rd a n sü rd ü . Bu sırad a D â n iş-m en d li Ya-
ğı-basan d a K aradeniz sa h ille rin e k a d a r ilerliy erek B afra(Pabra, Bavra)yi aldı.
Sivas ve M alatya D â n işm e n d lile rin i tâb iiy eti a ltın d a b u lu n d u ra n S u ltan
M es’û d o n la rla b irlik te K ilikya’yı yâni E rm en i K ırallığını istilây a başladı. Bu
bölgede fe tih le rin e d ev am ed e rk e n o rd u s u n d a ve hay v an ların d a çıkan vebâ
(T ürkçe tabah) h a sta lığ ı sebebiyle 1 0 5 4 ’de çekilm eye m e c b û r kaldı ve
1155’de de öld ü . M es’û d k ırk yıla yakın b ir sa lta n a t ve m ü câd ele d ev rin d e
çok sabırlı ve ih tiy atlı b ir siy asetle S elçuklu d ev letini yok o lm a k ta n k u rta rd ı
ve te k ra r A n a d o lu ’ya h â k im b ir d u ru m a y ü k se ltti. Z ekâsı ve en erjisi sâye-
sin d e B izans İm p a ra to rlu ğ u ’n u ve H açlıları m ağ lû b ed erek T ü rk le r için A n a ­
d o lu ’yu em n iy e tli b ir v atan h a lin e g etird i. İlk defa, o n u n zam an ın d a, G arp
k ay n ak ların d a A n a d o lu ’n u n “Turkia” adiyle kaydedilm esi de çok m ân âlıd ır.

39 Bak. O sm an T uran, “L’islam isation dans la T urquie du Moyen -Âge”, Studia Islamica, X.
(1959), s. 139-140.
2 9 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

Bir H ıristiy an k ro n iğ in in ifâde ettiğ i ü zere, ad aleti ve iyi idâresi dolayısiyle,


B izans’ın ağ ır verg ilerle ve z u lü m ile ezdiği R u m la r bile o n u n id â re sin e geç­
tiler. S elçuklu T ü rk iy esin d e ilk im â r işleri ve m e d e n î faaliyetler de o n u n la
b aşlar40.
M es’û d ’u n yerine, v eliah d tây in e ttiğ i oğlu, E lb ista n m eliki, II. Kılıç
A rslan (1155 - 1192) s u lta n old u . M es’û d ile b aşlayan siyasî, askerî, m ed en î
h am lele r b u k u d re tli su lta n ile çok ileri b ir safhaya e rişir ve T ü rk iy e Selçuk­
luları ta rih in d e yeni b ir devir b aşlar. F ak at Kılıç A rslan ilk y ıllarda tehlikeli
ittifa k larla k arşılaşır. İlk önce k ü ç ü k k a rd e şi Ş ah in -şâh A n k a ra ve Ç ankırı
tara fların a g id erek Y ağı-basan ile b irleşip k en d isiy le m ü câd eley e girişirler.
İm p a ra to r M an u el ile M u su l A tab eğ i N u re d d in Z en g î de Kılıç A rsla n ’a karşı
1159’d a ittifa k yaparlar. K ilikya E rm en i p re n si T h o ro s II. da fırsa tta n fayda­
lan arak S elçuklu to p ra k la rın a tecâv ü z ed er. B ü tü n siyasî ta h rik ve faaliyet­
lerin m erk ezi İs ta n b u l’a giden Kılıç A rslan im p a ra to rla yaptığı ittifa k sâye-
sinde Y ağı-basan’ı ve k ard eşi Ş a h in -şâ h ’ı 1 0 6 3 ’de b e rta ra f etti. Y ağı-basan’ın
ö lü m ü n d e n so n ra D â n işm e n d lile ri de te d ric e n o rta d a n kaldırdı. A tabeg
N u re d d in işgal ettiğ i y e rle rd e n çekildi. M en g ü cik o ğ u lların ı d a tâ b iiy etin e
aldı. Böylece u z u n b ir m ü câd ele s o n u n d a S akarya’d an F ırat b o y ların a k ad ar
A n ad o lu Kılıç A rslan id â re sin d e b irle şti. S u lta n ın bu k ad a r k u v v etle n ­
m e sin d e n e n d işe le n e n ve T ü rk m e n le rin G arb î A n a d o lu ’yu istilâ eylediğini
gören im p a ra to r M an u el T ü rk leri tam am iy le e zm ek ve B izans’ı te k ra r A n a ­
d o lu ’ya h â k im k ılm ak karariyle, b ü y ü k b ir o rd u h azırlayarak, 1176’da, bizzat
K onya ü z e rin e y ü rü d ü . Bu h a re k e t ü z e rin e Kılıç A rslan B izans o rd u s u n u Eğ­
rid ir gölü şim a lin d e d a r ve sarp b ir g eç itte (Myriokefalon - K undanlı) yakala­
yarak, b u yılın E y lü lü n d e m ü th iş b ir m ağ lû b iy ete u ğ ra tm a k la B izans’ın M a­
laz g irt’te n b eri A n a d o lu ’yu k u rta rm a ü m itle ri ve b u ülkeyi h âlâ k en d i m e m ­
lek etleri sayan d ü şü n c e le ri de a rtık ta rih e k arıştı. Bu sebeple bu zafer T ü rk i­
ye ve Bizans ta rih in d e , M alazg irt’te n so n ra, ikinci b ü y ü k b ir d ö n ü m n o k tası
teşk il ed e r ve a rtık yıkılıncaya k a d a r B izanslılar te d rici ve devam lı b ir şekilde
ric’at ed erler. II. Kılıç A rsla n 1177 ve 1 1 8 2 ’de de G arbî A n a d o lu ’d a K ütahya
ve E sk işe h ir h av âlilerin i k a t’î o larak fe th e d e r ve T ü rk le ştirir41.
Z aferlerle d o lu u z u n b ir m ü câd ele h a y a tın d a y o rulan ve ihtiyarlayan Kı­
lıç A rslan , eski T ü rk h âk im iy e t te lâ k k ile rin e göre, d evletini o n b ir oğlu a ra ­
sın d a ta k sim edip h e r b irin i, M elik sıfatiyle, b ir eyâletin id â re sin e g ö n ­

40 M es’ûd h akkında C halan d o n ’un II. cildindeki kayıtlar dışında h u sû sî bir tetk ik henüz
yoktur. Bugün Selçuklular Zamanında Türkiye (s, 158-196) adlı eserim iz bu boşluğu d o l­
d u rm u ştu r.
41 T afsilat için yukarıda zikredilen eserim ize (s. 107-236) bakınız.
TÜRKİYE SELÇUKl Ul ARI 2 9 3

derirk en kendisi d e m etini su lta n o larak K onya’da o tu ru y o rd u . M u h ta r ida­


relere sah ip bu m elik lerd en bir kısm ı a rtık zayıflayan B izans a ley h in d e fetih ­
lere g iriştiler. Lâkin b u n la r a ra sın d a erk en sa lta n a t m ü câd elesi başladı.
S elâhaddin E yyûbî’nin K u d ü s’ü fethi ü z e rin e A lm an İm p a ra to ru F. Barbe-
ros k u m a n d a sın d a teşek k ü l ed en Haçlı o rd u s u 1190 se n e sin d e T ü rkiye to p ­
rakların a girdiği zam an Kılıç A rslan, S u lta n o lm a k la berab er, fiilî b ir ik tid a ra
sahip değildi. A lm an İm p a ra to ru ile S elçu k lu S u ltan ı a ra sın d a d o s tlu k m ev ­
cut o ld u ğ u n d a n K u d ü s’e g itm e k istey en A lm an o rd u s u n u n T ü rk to p ra k la ­
rın d an se rb e st g eçişten b a şk a b ir gayesi y o k tu . B u n u n la b e ra b e r önce T ürk-
m enler, so n ra d a S u lta n ın b ir k ısım o ğ u lları A lm an la rın k a rşısın a çıktılar.
Lâkin siyasî b ö lü n m e dolayısiyle S elçu k lu lar için büy ü k A lm an o rd u su n u
d u rd u rm a k m ü m k ü n değildi. Bu seb ep le A lm a n la r K onya’ya g ird iler ve Sel­
çuklu S ultan iy le b ir a n la şm a y a p tık ta n so n ra K ilikya’ya varm ak ü zere T ü rk
arâzisin d en ayrıldılar. Kılıç A rsla n ’ın ö lü m ü n d e n (1192) so n ra oğulları ara­
sın d a sa lta n a t m ü câd elesi y ine de d ev am e tti. N ih ây et T o k a t m eliki II. Sü-
leym an-şâh , 1 1 9 6 ’da, m ü câd eley e k a rışa ra k b u n la rd a n b ir k ısm ın ı ita ate
m ecb u r e tti;' b ir k ısm ın ı da b e rta ra f ed e re k K eyhüsrev elin d e b u lu n a n sal­
ta n atı alıp K onya’d a y e rle şti42. S ü ratle B izans İm p a ra to ru n u vergiye bağladı.
D ahilî m ü c â d e le lerd e n faydalanan E rm en i Kıralı II. L eon’u te n k il e tti. M en-
gücikleri ve bazı A rtu k lu la rı tâb iiy etin e a ld ık ta n so n ra E rz u ru m ’a geçerek
1201’de eski h â n e d a n olan S altu k lu ları o rta d a n k a ld ırm ak sû retiy le G ü rcis­
ta n ’la k o m şu o ld u . İslâm m e m le k e tle rin e istilâ la rd a b u lu n a n ve b ir defa­
sın d a d a E rz u ru m ’u m u h â s a ra e d e n G ü rcü leri e zm ek m ak sadiyle G ü rcistan
ü zerin e y ü rü d ü . L âkin S arıkam ış y a k ın la rın d a k e n d isin d e n çok e m in b u lu ­
nan S ü ley m an -şâh o rd u g â h ın d a b u lu n u r iken G ürcü-K ıpçak o rd u s u n u n an î
bir b a sk ın ın a u ğ rad ı ve h a y a tın d a m ağ lû b iy et g ö rm em iş S u ltan m ü h im e sir­
ler v erm ek sû re tiy le ric ’at e tti. K ard eşler a ra sın d a m e m le k etlerin i ve payi­
ta h tı A n k a ra ’yı k ard eşi M u h y id d in M es’û d ’d a n k u rta rıp , in tik a m alm ak ü ze ­
re, G ü rc ista n ’a g id erk en , 1 2 0 4 ’de, yolda ö lü m ü ile bu k u d re tli su lta n ın ge­
n işlem e h a re k e ti de d u rd u . B u n u n la b e ra b e r az z am an içinde Selçuk birliğini
k u rd u k ta n s o n ra d ev letin h u d u d la rım b a b a sın d a n d a h a ilerilere g ö tü rd ü .
K onya’d a ta h tın ı ve sa lta n a tın ı te rk edip g u rb etin i geçirdiği İs ta n ­
b u l’d an d ö n e n I. K eyhüsrev, 1 2 0 5 ’de, sa lta n a tı k a rd e şin in oğlu III. Kılıç A rs-
la n ’dan te k ra r eld e e d in ce a sk erî h a re k e tle rin i İk tisadî ve ticarî gayelere göre
ayarladı. G erç e k te n II. Kılıç A rslan z a m a n ın d a em n iy et ve âsâyişin tesisi, bu
devirde a rta n m ille tle ra ra sı tic â re t y o lların ın T ürk iye ü ze rin d e to p la n m a sın a
y ard ım e tm işti. 1 2 0 4 ’d e L âtin lerin İs ta n b u l’u işgali dolayısiyle K aradeniz ve

42II. Süleym an-şâh hakkında M .deki tedkîkim izde tafsilât vardır.


2 9 4 SELÇUKLUlAR TARİHİ

A kdeniz lim a n la rın a çıkan b ü y ü k kervan yolları em n iy eti kay b etm iş ve tı­
kan m ıştı. K eyhusrev K aradeniz sa h ille rin e y e rle şm e k te olan K o m n e n o s’ları
İzn ik ’te yeni b ir d ev let k u ra n L askaris ile d o s t olarak, tenkil e tti ve 1206’da,
K aradeniz y o lu n u açtı. 1 2 0 7 ’de d e A n ta ly a ’yı fe th e d e re k T ü rkiye için bir
ihraç ve id h âl lim an ı v ü c û d a g etird i. M illetlerarası ticâ reti teşv ik ve him âye
m aksadiyle d e V en ed ik lilerle ilk d efa olarak, b ir tic â re t m u â h e d e si yaptı.
A n taly a’ya çık m ak la d a Selçuklular ilk d efa den izciliğe başladılar; b u ra d a b ir
d o n a n m a k u rd u la r. I. K eyhusrev D enizli ve A la şe h ir tarafların ı d a fe th e d e ­
rek İznik İm p a ra to ru ile m ü câd eley e g irişti. F ak at 1211’d e zaferi m ü te ak ip ,
b ir d ü şm a n fed âisin in kılıcı ile şe h it o ld u 43. Y erine geçen oğlu I. K eykâvus
(1 2 1 1 -1 2 2 0 )’d e b a b a sın ın siy asetin e d ev am ile 1 2 1 4’de S in o b ’u fe th e tti. Bir­
çok şe h irle rd e n tü c c a r ve serm ây ed ar g ö tü re re k şeh ri bir ticâret, ith a la t ve
ih ra cat lim an ı h a lin e g etird i. Büyük s u rla rın inşasiyle şe h rin e m n iy etin i sağ­
la m laştırd ı. B urada d a yeni b ir d o n a n m a k u ru ld u . E sir aldığı T rab zo n İm p a­
ra to ru A lex is’i, vergi ve tâb iiy eti k ab u l e d en b ir m u ah ed ey i im zalad ık tan
sonra, se rb e st b ıra k tı. K ardeşi K eykûbad ile s a lta n a t m ü c âd ele sin d e b u lu ­
n u rk e n bazı S elçuklu k alelerin i işgal e d en E rm en i k ira lın a k arşı k a rad a n ve
A ntalya sa h ille rin d e n o rd u la r sevk e d e re k 1 2 1 6 ’d a E rm en ileri de m ağ lû b e t­
ti. K eyhusrev ağır b ir h araca b ağ lam ak ve b ab ası z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi, p a ­
y ita h tla rı S is(K o zan )d e S u lta n ın a d ın a h u tb e o k u tm a k ve p a ra b a stırm a k s ü ­
reriyle k irala yeni b ir tâb iiy et m u a h e d e si im zalattı; h u d u d la rd a bazı d e ğ işik ­
likler yaptı. K eykâvus E yyûbîler a ra sın d a k i ih tilâflard an d a faydalanıp
1218’de Şim alî Suriye ta ra fla rın d a fe tih le rd e b u lu n d u . A rtu k lu h ü k ü m d a rı
M ah m u d ile Erbil h ü k ü m d a rı M u zaffered d in G ö k -b ö ri’ye d e m e tb û lu ğ u n u
ta n ıttı44.
I. K eykâvus’u n ö lü m ü ü z e rin e ta h ta çıkan I. A lâaddin K eykûbad (1220 -
1237) S elçuklu su lta n la rı a ra sın d a çok m ü m ta z b ir m evkie sah ip o lu p dev­
rin d e T ürk iy e çok m â m u r ve m ü re ffe h o lm u ş ve ileri b ir m ed en iy e t seviye­
sine e rişm iştir. Z a m a n ın d a M oğollar dünyayı a lt-ü s t etm eye başlad ık ları için
bu ileri g ö rü şlü S u lta n önce Konya, K ayseri ve Sivas o lm ak ü ze re birçok
şeh irleri m u h te şe m su rlarla, k alelerle teçh iz ed e rek m üdafaaya h azırlandı.
C en u p sa h ilin d e k ü ç ü k K alonoros k alesin i fe th e ttik te n sonra, kalesiyle,
b irlik te, y e n id e n in şa ed e re k n â m ın a n isb e tle Alâiyye şeh rin i k u rd u ve k e n ­
d isin e kışlık m erk ez yaptı. O ra d a b ir de te rs â n e v ü c u d a getirdi. B eyşehir gö­
lü ü z e rin d e K u b âd-âbâd, yazları o tu rd u ğ u K ayseri y ak ın ın d a d a K eykubâdiye
m â m û re le rin i in şâ e tti. C âm i, m e d re se , k erv an saray ve h a sta h a n e gibi pek

43 İA. “I. K eyhusrev” m akalem ize bakınız.


44 İA. “I. Keykâvus” m akalem ize ve adı geçen kitabım ıza bakınız.
TÜRKİVt SELÇUKLUl ARI 295
çok bü yü k binâ ve m üesseseler yaparak u n u tu lm a z eserler bıraktı. D e n iz
aşırı g iriştiğ i S u ğ d a k (K ırın ı sah ilin d e ) seferi Se lçu k lu devletinin karalarda
ve denizlerdeki kudretine güzel bir m isa l teşkil eder. K ilik y a E rm e n i kıral-
lığını üç taraftan gö n d e rd iği o rd u larla sık ıştırd ı ve küçülttü. Feth ettiği İçel
bölgesine yerleştirdiği T ü rk m e n le r bilâhare K a ra m a n lı B e y liğ in in teşek­
külü ne sebep oldu.
M ogollar k a rşısın d a C elâled d in H â riz m -şâ h ’ın şark h u d u d la rın d a gö­
rü n m e si ve b u havâli h ü k ü m d a rla rın ı ita a te alm ası siyasî faaliyetlerin m e r­
kezini şark a kaydırdı. Eyyûbî ve A rtu k lu ittifa k ın a karşı h a re k e t e d e re k o n la­
rı m ağlû p , H ısn M a n sû r (A dıyam an), K âh ta ve Ç em işk ezek k alelerin i fe th e t­
ti. 1128’de E rzin can ’ı d a ilh ak ed e re k M en g ü cik ler d e v letin e so n verdi. Bu
sırad a S elçuklu tâb iiy etin i b ırak ıp C elâled d in H â riz m -şâ h ’a ita a t ed en T ra b ­
zon K o m n e n o s’ları, b u n u n la d a k alm ayarak, S inop ve S am sun lim a n la rın a
baskın y ap tılar. Selçuk o rd u su ve d o n a n m a sı S a m su n ’dan ilerleyerek Ü n ­
ye’ye k a d a r sah illeri fe th e ttik te n so n ra T ra b z o n ’a vardı. E rz in ca n ’d an M açka
yolu ile g elen b aşk a b ir T ü rk o rd u su d a k a ra d a n h a re k e te geçip R u m ların
p ay itah tın ı k u şa ttıla r. Ş iddetli h ü c û m la rın cereyan ettiği b ir sırad a tu fa n gibi
y ağ m u r ve sellerin b aşlam ası S elçuklu k u v v e tlerin in çe k ilm esin e ve h a ttâ
o rm a n la r için d e b ir şeh zâd e ile b irlik te b ir m ik ta r d a e sir v erm ele rin e sebep
oldu. B u n u n la b e ra b e r T rab zo n im p a ra to ru b u esirleri te slim e ttik te n b aşka
yıllık vergi ve a sk e rî y ard ım d a g ö n d e rm e şa rtla rın ı ih tiv a e d en tâb iiy et m u ­
ah ed esin i k a b û le m e c b û r kaldı.
S u ltan A lâad d in K eykubâd M ogollara k arşı, din ve ırk b ağ ların ı h a tırla ta ­
rak ve İslâm ın k ad eri b a k ım ın d a n iki su lta n ın ta rih î m e s’u liy etlerin i beyan
ederek , C elâled d in H â riz m -şâ h ’a d o s tlu k ve ittifak te k lifle rin d e b u lu n d u .
Lâkin iyi b ir a sk e r ve k ö tü b ir siyaset ad am ı o lan H ârizm su lta n ın ın ö lçüsüz
h a re k e tle ri iki h ü k ü m d a r a ra sın d a çarp ışm ay ı m u k a d d e r kıldı ve 1230’da
Y assı-Ç im en ’de H â riz m -şâ h ’ın o rd u s u p e rişa n edildi. S u ltan A lâaddin,
H â riz m -şâ h ’ın m ü tte fik i olan am cazâd esi E rz u ru m m eliki C ih â n -şâ h ’ı da
b e rta ra f e d e re k m e m le k e tin i te k ra r S elçuklu ü lk esin e k attı. G ü rc ista n ’a
gönderd iğ i b ir o rd u ile kıraliçeyi tâ b iiy e tin e so k arak am cası S ü ley m a n -şâ h ’ın
in tik am ın ı aldı. V an gölü h avzasını d a E yyubîlerin e lin d en k u rta rd ı. B üyük
kireç fırın ları y ak d ırıp şe h ir ve kaleleri ta h k im e ttirm e k sû retiy le M ogollara
k arşı m ü d a fa a te d b irle ri alırk en ö te y an d an d a M oğol im p a ra to ru O ktay
K aan’a d a elçi g ö n d e rd i ve su lh yaptı; d ev rin h içbir h ü k ü m d a rın a n a sip ol­
m ayan b ir itib a rla k a rşıla n a ra k M oğol te h lik e sin i uzak laştırd ı. T ürkiye, böy-
lece K eykubâd d ev rin d e siyasî, İk tisad î ve m e d e n î b ak ım lard an en y ü k sek
296 SELÇUKLULAR TARİHİ

seviyeye e rişti. Bu seb ep le de S u ltan halk a ra sın d a “Uluğ Keykubâd" adiyle


an ıld ı45.

6. İnhitatın Başlaması ve M oğol İstilâsı

K ey kubâd’ın h e n ü z genç y a şta 1 2 3 7 ’de, ö lü m ü ve y erin e ik tid a rsız ve


an o rm a l v asıflara sah ip oğlu II. K e y h u sre v 'in geçişi bu k u d re tli devletin
sa rsılm a sın a b ir b aşlan g ıç old u . Bu h ü k ü m d a rı ta h ta çıkarıp av u cu n a alan
S âdedd in K öpek46 ism in d e b ir k im se n in , b ü y ü k hayâlleri için rakib saydığı
m ü h im d ev let a d am ların ı b ire r b ire r b e rta ra f e tm e si bu in h ita tta m ad d î bir
rol oynar. B u n u n la b e ra b e r d ev letin k a z a n m ış o ld u ğ u k u d re t yine de devam
etm iş; D iy arb ek ir ve T a rsu s fetih leri yapılm ış, T rab zo n R um , K ilikya E rm eni
kıralları, E yyûbîlerin b ir kısm ı y ine d e S elçuklu d ev le tin in tâb iîleri olarak
k alm ışlard ır. Lâkin M oğol istilâsı ö n ü n d e A n a d o lu ’ya d o lan T ü rk m e n le r bir
b u h ra n âm ili o lm u ş ve m ü slü m a n şe y h in d e n ziyâde eski b ir T ü rk şam an ı
(kam) hüviy etiy le o rta y a çıkan Baba İsh ak K eyhusrev id âre sin e k arşı h a re k e t
em rin i v erm iş ve İk tisad î z a rû re tle r için d e b u lu n a n T ü rk m e n le ri kendi k e­
ram e tin e , h a ttâ p ey g am b erliğ in e in a n d ıra ra k ay ak lan d ırm ıştır. Bu seb e p ­
ledir, ki Baba İsh a k ’a Baba Resûl (F ran sız k ay n ak ların d a Paperissole) d e ­
niliyord u . G ittik çe b ü y ü y en Babaî h a re k e ti, 1 2 4 0 ’da, zo rlu k la b a stırıld ık ta n
so n ra b u d e v le tin zaafı a n laşılm ış b u lu n u y o rd u . N itek im M oğollar, 1241’de,
E rz u ru m ’u işgal ve ta h rip ile b ir y o k lam a y a p tık ta n sonra, 1243’de, Baycu
N oyan k u m a n d a s ın d a h a re k e t e d en 3 0 .0 0 0 kişilik M oğol o rd u su 8 0 .0 0 0 kişi
civarınd a b u lu n a n Selçuklu o rd u s u n u K öse-dağ’da, ciddi bir m u k av e m etle
k arşılaşm ad an , m ağ lû b e tti. Eski k uvvetli d ev let ad am ları ve k u m a n d a n ­
la rın d a n m a h rû m b u lu n a n b u o rd u , b a şta k o rk ak h ü k ü m d a rın A n taly a ’ya
kad ar k açm asiyle dağıldı. K ayseri’n in g ö sterd iğ i ciddi m u k a v e m e t de n etice
v erm edi. M o ğollar b u şe h ri ta h rip , yağm a, m ü h im m ik d ard a d a ahâlisin i k a t­
le ttile r ve o ra d a n d ö n d ü le r. A m asya kad ısı ile yola çıkan vezir M ühez-
z ib ü d d in Ali A n a d o lu ’n u n p ek çok kale ve a sk erle dolu o ld u ğ u n u m a h â re tle
te lk in ed e re k M oğol k u m a n d a n ın ı yıllık b ir vergi teklifiyle su lh a râzı e ttile r.
K ösedağ m ağ lû b iy eti siyasî in h ita tın başlangıcıdır. II. K eyhusrev’in ö-
lü m ü n d e n s o n ra (1246) üç k ü çü k oğlu y a n ın d a d evlet ad am ların ın to p la n ıp
m evki ve ih tira s m ü c â d e le lerin e g irişm eleri M oğolların m ü d ah a lelerin e,

45 Bu h u su sta tafsilât için bak. O. T uran, "I. Keykubâd", İA.


46 M .’deki “II. K eyhusrev” m akalem ize bakınız.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 2 97
askerî işg allerin e ve ağır v ergilerle devleti e z m e le rin e fırsat v erd i47. S altan at
m ücâdeleleri M u 'in e d d in S ü ley m an ’ın zaferiyle 1261'd e so n a erer. Mo-
ğolları iyi id âre ed en ve o n lara d ay an an bu d ev let adam ı, bir sü k û n ve istik ­
rar devri te sis eder. H a ttâ bu devir, bazı k ay naklarda, “M u ’ineddin Pervane
devri" adiyle an ılarak 1277 yılına k ad ar sü re r. B u n u n la b e ra b e r A nad o lu
T ü rkleri p u tp e re s t M oğol ta h a k k ü m ü n ü d a im a ağır b u lm u ş ve k u rtu lm a
yollarını a ra m ıştır. F ilhakika M o g o llan ilk d efa m ağ lû b iy ete u ğ ra ta n T ü rk
M em lûkleri su lta n ı B aybars A n a d o lu ’ya d âv et o lu n m u ş; o d a 1277’d e K ayse­
ri'ye kad ar gelip S elçuklu u sû lle rin e g ö re ve m e râsim le T ü rkiye ta h tın a o-
tu rm u ş tu r48. Lâkin A n a d o lu ’da kalam ayacağı d ü şü n c e si ve M oğol k o rk u su
S elçukluların B aybars ile sağlam b ir işbirliği y a p m a ların a im k ân verm edi.

B aybars’m s ü r’atle d ö n ü ş ü n ü m ü te a k ip A n a d o lu ’ya giren İlhan A baga,


bu hâd ise ile ilgili olarak, b u m e m le k e tte çok in sa n ö ld ü rd ü ve M u ’in ed d in
Pervâne’yi d e id am e tti. Bu d ev let a d a m ın d a n sonra, S elçuklu h â n e d an ı
1308’e k a d a r m e v c û t o ld u ise de M o ğollar S elçuklu dev letin i fiilen yıktılar;
A n ad o lu ’yu u m û m î vâlileri ile id âre e ttile r ve a sk e rî işgal a ltın a aldılar. Bay-
b a rs’ın gelişi ve o n u tâ k ip ed en b u h ra n d a n faydalanan K aram an oğulları da
K onya’yı işgal ve y ağ m a e ttik te n so n ra o ra d a n a tıld ılar. M oğolların Selçuk
ordusunu ve o n u n la b irlik te ik tâ id â re sin i yık m aları yâni mîrî siste m in b o ­
zulm ası ve a sk e rî sınıfın işsiz k alm ası d a m e m le k e tte yeni b ir h u z u rsu z lu k
ve âsâyişsizlik âm ili old u . M oğol m âliy ecilerin in h alkı vergilerle ezm eleri ve
a ra-sıra d a M oğol v âlilerin in isyanları A n a d o lu ’d a İçtim aî sa rsın tılara, ticarî
faaliyetlerin ve k erv an ların d u ra k la m a sın a , b u seb eple de b ir İk tisad î ve m e ­
d en î s ü k û ta âm il old u . H albuki K öse-dağ’d an P erv ân e’n in ö lü m ü n e kadar
(1 2 4 3-12 7 7 ) siyasî b u h ra n la ra ve M oğolların m ü d ah ale le rin e rağ m en , Sel­
çuklu d ev leti o rd u siy le, id âresiy le m e v c û t o ld u ğ u gibi İk tisad î ve m e d e n î
y ü k selişte de m ü h im b ir sa rsın tı o lm a m ış idi. Bu h u su s k ay n ak lard an an la şı­
labileceği gibi b u d ev ird e yapılm ış b ü y ü k in şa a t ve âb id eler de b u n a d elâle t
eder. G erçek ten b u d ev ird e m ille tle ra ra sı tic â re t yolları faaliyetlerine devam
etm iş; ziraî ve sın aî istih sald e, ith a lâ t ve ih ra c a tta esaslı b ir değ işik lik o l­
m am ıştır. A n a d o lu T ü rk le rin in K eykubâd d ev rin i bir sa ad e t devri o larak
h atırlam a la rı ve b ü tü n felâk etlerin m e n şe in i “Baycu yılı” adiyle K ösedağ
m ağ lû b iy e tin e b ağ lam aları d o ğ ru o lm ak la b e ra b e r u m û m î vasıfları ile Sel­
çuklu devri 1 2 7 7 ’ye k a d a r sü rm ü ş, bu ta rih te başlayan fiilî M oğol işgal ve

47 M .’de. II. Keykâvus, "IV. Kılıç A rslan” m akalem ize bak.


48 Bak. F. K öprülü, “Baybars”, İA.
2 9 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

idâresi siyasî o ld u ğ u k a d a r İk tisad î ve İçtim aî b u h ra n la ra ve m e d e n î sü k û ta


da sebep o lm u ş tu r. Bu d ev rin su lta n la rı olan 111. K eyhusrev, II. M es’ûd ve
III. K eykubâd ik tid a rsız ve M oğ o lların â leti d u ru m u n d a idiler. Bu devirde
sa lta n a t id d ia sın d a b u lu n a n II. K eykâvus’u n b ir oğlu Siyâvuş (Selçuk-
nâm e'lerde te z y if o larak Cimri) K aram an lılara ve d iğeri Kılıç A rslan d a K asta­
m o n u T ü rk m e n le rin e d ay an arak ta h tı eld e e tm ey e v ey a h u t b iz za t T ü rk m en
beyleri şe h z â d e le r sây esin d e n ü fû z ve k u d re tle rin i h a lk a ra sın d a a rtırm ay a
çalışm ışlar; fak at S elçuk lu -İlh an lı k u v v e tle rin e m ağ lû b o lm u şla rd ı49. M oğol
u m û m î v âlileri a ra sın d a T im ü r-ta ş n o y an (1316 -1327) zam anı, iyi id âresi ve
adaletiyle, n isb î b ir h u z û r ve s ü k û n u te m sil e tm e k te ve b u seb ep le de o halk
a ra sın d a “M ehdi” sıfatını k azan m ış b u lu n m a k ta d ır. O n u n d a isyan ed e re k
1327’de M ısır’a ilticası b u devre n ih â y e t v e rm iştir. M oğol h âk im iy eti a ltın d a
S elçuklu dev leti y ıkılır ve O rta A n a d o lu İlh â n île r id â resin d e ezilirk en uçlar
ve d ağlar tam am iy le T ü rk m e n le rin elin e geçm iş b u lu n u y o rd u 50. Böylece
Selçuklu d ev leti ve d a h a sonra, 1 3 3 6 ’da, İlh a n î h âkim iyeti, O rta A n a d o lu ’da
çök erk en u ç la rd a yeni b ir h ay atiy et do ğ u y o r, b ir ta k ım T ü rk m e n beylikleri
k u ru lu y o rd u . H u k û k a n Selçuklu su lta n la rın a ve M oğol h a n la rın a tâb i b u ­
lu n a n bu beylikler o n ları re sm e n m e tb û tan ıy o r, h il’at, m e n ş û r ve sancak
gibi h â k im iy e t sem b o lleri ve gâzilik u n v a n la rı alıyorlardı. F ak at b ü y ükleri
a slın d a tam am iy le m ü sta k il o lan b u b ey lik ler çok defa m e tb û la riy le m ü c â d e ­
le h alin d e b u lu n u r ve d a h a ziyâde İlh a n lıla ra d ü ş m a n o lan M ısır M em lûk
su lta n la rın d a n h â k im iy e t ferm an ı ve y ard ım alm aya te şe b b ü s ed erlerdi.
B unların en eski ve kuvvetlisi L âren d e h av âlisin d e ve E rm en ilere karşı
Kilikya ta ra fla rın d a fe tih le r yap an K aram an o ğ u lları beyliği idi. 1 2 8 3 ’de te ­
şek k ü le başlay an G erm iy an oğulları beyliği de ta rih î ro lü itibariyle pek m ü ­
h im o lu p G arb î A n a d o lu ’d a k u ru la n A ydın ve S aru h an b ey lik lerin in d e atası
idi. A ydın o ğ u lla n v ü c û d a g etird ik le ri d o n a n m a ile adaları işgal etm işler;
B alkanlara ve Y u n a n ista n ’a istilâ la r yapıp T ü rk denizciliği ta rih in d e m ü s ­
te sn a b ir m ev k î k azan m ışlar; İtalyan C u m h u riy e tle ri ile de ticarî m u a h e d e le r
akdey lem işlerd ir. G öçebe T ü rk ve S elçuklu siyasî a n ’an ele rin e göre k u ru la n
bu beylikler de, b ü tü n O rtaçağ T ü rk d e v le tle rin d e old u ğ u gibi, m e m le k e t
h â n e d a n âz a sın ın m ü ş te re k m alı sayıld ığ ın d an k a rd e şler a ra sın d a ta k sim e
u ğ ray arak p arçalan ıy o rd u . Bu beylikler A n a d o lu ’n u n feth in i ve T ü rk le ş­
m esin i ta m a m la rk e n te lif ve te rc ü m e sû retiy le T ü rk yazı ve ed eb iy at dili ile
b irlik te T ü rk k ü ltü rü n e de çok h iz m e t e tm işle rd ir. K astam o n u hav âlisin d e
k u ru la n Ç a n d a r oğulları beyliğinin de b u h u s u s ta m ü h im b ir m evkii vardır.
49 O sm an T uran, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, A nkara 1958, s. 9-12.
50 A l-O m arî, Mesâlik ül-ebsâr, neşr. F. Taeschner, Leipzig, 1929, s. 30, 48.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI _ 2 9 9

dar oğulları beyliğinin de bu h u s u s ta m ü h im b ir m evkii vardır. Bu devir


A n ad o lu su al-'Omarî ve İbn Hatûta ta rafın d an çok güzel tasv ir edilm iş; beylik­
lerin siyasî askerî, İktisadî ve İçtim aî d u ru m la rı m ey d an a k o n m u ştu r. B unla­
rın m erk e z le rin d e v ü cû d a g etird ik le rin câm i, m e d re se, im âret, h a sta h â n e ve
sair eserler, o n la rın m e d e n î faaliy etlerin in m a d d î delili olarak, b u g ü n e kadar
k alm ıştır.

7. Anadolu’nun Türkleşmesi ve M oğol İstilâsı

T arih in en k u d re tli ve şid d etli istilâ la rın d a n b irin i teşk il e d en M oğol is­
tilâsı, O rta A sya T ü rk lü ğ ü ve m e d e n iy e ti için ağır n e tic eler ve A n a d o lu ’d a da
b ilh assa 1 2 7 7 'd e n so n ra b ü y ü k s a rsın tıla r v ü c û d a g etirm e sin e m u k ab il bu
ü lk en in n ih a î T ü rk le şm e sin d e m ü h im b ir âm il o lm u ştu r. G erçek ten M alaz­
g irt zaferini m ü te a k ip A n a d o lu ’ya n asıl sel h a lin d e in san akını o lm u ş ise
M oğol istilâsı ö n ü n d e de aynı şekilde T ü rk m e n k itleleri bu ülkeye kaçıyor ve
M oğol k ıta lin d e n k u rtu lm a y a çalışıyorlardı. Ç ağdaş b ir m ü e llif göçebelerin
kalab alık tan A ras k ö p rü s ü n ü g eçem em iş o ld u ğ u n u , “Türkmenlerin Errân
(K arabağ)’da karınca ve çekirgeler gibi kitleler teşkil” e ttiğ in i k a y d e d er51. “G eniş
ovaları ve o tlak ları ile M ugan, T ü rk m e n le rin y u rd u idi. B ugün T a ta rla r b u ra ­
sını kışlak y ap tığ ın d a n T ü rk m e n le r o ra d a n h ic re t e tm iş tir”52. Bu T ü rk m e n -
lerd en 6 0 .0 0 0 h â n e lik b ir g ru p K arahan id â re sin d e V alaşcert (E leşkird),
S ürm eli ve A ras h av âlisin d en A h la t’a d o ğ ru çekildi. O rh an id â re sin d e başk a
b ir T ü rk m e n g ru b u d a G ü rc ista n ’a g ird ik te n so n ra A n a d o lu ’ya d o ğ ru ilerle­
di. A zad-M û sa id â re sin d e b u lu n a n 6 0 .0 0 0 h â n e lik b ir T ü rk m e n halkı d a bir
m ü d d e t k ışları İspir, B ayburt ve P a sin le r’de, yazları d a Ş im alî K aradeniz
(jParhar) d a ğ la rın d a geçiriyor; G ü rc ista n ’a, sık-sık, akın ve ta a rru z lard a b u lu ­
nuyor; e sir ve g a n im e tle r ile d ö n ü y o r; b azan d a çok kayıplara u ğ ru y o rla rd ı53.
Bu T ü rk m e n le r d a h a so n raları B ayburt, E rzin can ’dan S in o p ’a ve A y ın ta b ’a
k ad ar h e r tarafı istilâ e ttile r. T rab zo n dağları yine ço ğ u n u n yazlık yu rtları
(yaylası) idi. Bir m ü d d e t so n ra M eh m ed b e g ’in id â re sin d e b u lu n a n b u T ü rk ­
m en le rin , ih tiy aç h a lin d e yerli halkı yağm a etm e le ri dolayısiyle, M u ’in ed d in
P ervâne o n ları M o ğollara şikâyet e tm iş, b u n la r d a D enizli ta ra fla rın a göç­

51 N esevî, Celâleddin Mengüberti, neşr. O. H oudas, s. 159, 223, 225, 226, 229.
52 Zekeriya Kazvinî, Asar ül-bilâd, neşr. W üstenfeld, Leipzig 1848, s. 378.
53 Brosset, I, s. 532-3, 826-8.
3 0 0 SELÇUKI ULAR TARİHİ

m ü şle rd i54. Bu h avâlide büy ü k Uc beyi M eh m ed beg, kardeşi İlyas beg, Dâ-
m âdı Ali beg ve ak rab ası Sevinç beg id â re sin d e b u lu n a n T ü rk m e n H ü lâ g ü ’ye
elçi g ö n d erip vergi ö d em ek , n e z d le rin d e şahna b u lu n d u rm a sın a râzı olm ak
ve b u n a m u k ab il k e n d ile rin e ferm an ve san cak v erilm ek sû retiy le tâ b iiy e tle ­
rin i a rz ettik le ri ve 6 5 9 ’d a b u h u s u s ta b ir a n la şm a yapıldığı h ald e ertesi yıl,
1 1 6 2 (6 6 0 )’de, M oğol ve Selçuk o rd u s u b u T ü rk m e n le ri T alam an ovasında
v u k û b u la n m u h â re b e d e b o z g u n a u ğ ra tıp M e h m e d beg e sir edilm iş; Ali beg
T ü rk m e n le rin reisliğ in e g e tirilm iştir55. B abaî h a re k e tin d e 1243’de M alatya
civarında b u lu n a n G erm iyanlı T ü rk m e n le rin in C im ri isy an ın d a a rtık G arbî
A n ad o lu h u d u d la rın a v arm ış o lm ası d a T ü rk m e n g ö çlerinin Ş a rk ta n G arba
do ğ ru ilerleyişi b a k ım ın d a n kayda şâ y â n d ır56.
M oğol is tilâ sın d a n kaçıp A n ad o lu 'y a sığ ın an b u T ü rk m e n le r b u ra d a da
S elçuklu-İlhanlı d ev letin in tazyikiyle u ç la rd a yığılıyor ve b u ra la rd ak i göçebe
k esâfetin i a rttıra ra k B izans to p ra k la rın ı fe th e başlıyorlardı. N ite k im h e n ü z
İznik R u m d e v le tin in İsta n b u l'a n a k lin d e n (1261) önce D enizli bö lg esin d e
2 0 0.000, K astam o n u h av âlisin d e 10 0 .0 0 0 ve K ü tah y a-K arah isar a ra sın d a da
3 0 .0 0 0 çadır, yâni ta k rib e n üç m ily o n göçebe T ü rk m e n b u lu n d u ğ u n a dair
h a b e rle r57 y alnız G arbî A n ad o lu u ç la rın d a n e k ad ar b ir n ü fû su n yığıldığını
g österir. Bir B izans m üellifi: “Moğollar tarafından püskürtülen Türkmenler vilâ­
yetleri istilâ ediyor ve Rumları sıkıştırıyorlardı. Onlar Moğollar önünde nasıl kadın
gibi kaçıyorlarsa Kumlara karşı da kendilerini öyle erkekçe gösteriyorlardı. Bu sebeple
Moğol istilâsı onların felâketine değil saadetine sebep oluyor; kitleler halinde
Paphlagonia (Ç an k ırı ve K astam o n u havâlisi) ’dan ve Pamphylia (A ntalya vilâ-
yeti)dan akıp geliyor ve Bizans arazisini yağma ediyorlardı58 ifâdesiyle bu göçleri
güzelce ta sv ir eder. Başka b ir k ro n ik d e B izans'ın n asıl b ir ç ö k ü n tü h alin d e
b u lu n d u ğ u n u ve b u a k m ların n e şek ild e ilerled iğ in i belirtir: “Menderes havza­
sı yalnız halkları değil hücrelerine yerleşmiş rahipleri tarafından da terk edilerek
ıssızlaştırıldı... Türkler zaferlerinin yemişlerini toplayarak müdafaasız yerleri istilâ
ediyordu. O zaman bütün köylülerin, acınacak bir durumda, İzmir'e kaçtığı görülü­

54 R eşîdeddîn, Mükâtebât, neşr. M uham m ed Safı’, Lahor 1948, s.273-278.


55 Aksarayî, s. 66, 71; Baybars M ansûrî, 53b, 55b; Eflâkî, Manâkıb al-ârifın, neşr. T. Yazıcı,
A nkara 1959. I, s. 485-486; Cl. Cahen, “N otes p o u r l'his-toire des T urcom ans”, JA
(1951) s. 337.
56 İbn Bîbî, s. 501, 506. 698, 699.
57 İbn Said, Coğrafya, Bibi. N ationale, Ar. 2234, 98a, 98b. 106a.
58
N. G regoras, I, s. 137; P. W ittek, Menteşe Beyliği, tr. trc. O. Ş. Gökyay, A nkara 1944, s.
16.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 3 0 1

yordu. Bu izdiham içinde anasını, babasını, karısını-kocasını ve çocuklarım kaybedip


ağlamayan kimse yoktu... İstild İznik ve Bursa kapılarına kadar ilerledi"59.
X IIPüncü asrın so n la rın a d o ğ ru G arb î A n a d o lu 'n u n T ü rk le şm e sin e ait
bu tasv irler y an ın d a T ü rk le rin O rto d o k s râh ip leriy le de a n la şara k R u m b el­
d elerin e m u h â c irle r y e rle ştird ik le rin e d a ir h a b e rle r B izans'ın, m a d d î old u ğ u
kadar, m an ev î b ak ım d an d a ne d ereced e b ir s ü k û t içinde o ld u ğ u n u g ö ste r­
m e k te d ir60.
Bu b ü y ü k T ü rk m e n ak ın ları sây esin d e XIII ve XIV’ü n c ü a sırla rd a Garbî
Anadolu Selçuklu Orta Anadolusuna nazaran daha kuvvetli ve kesif bir şekilde Türk­
leşmiştir, ki b u h u s u s O sm an lı ta h rir d efterleriy le tafsilâtlı olarak teyid ed il­
m iş ve H ıristiy a n h alk ın çok az kaldığı m ey d an a ç ık m ıştır61. T ü rk m e n le r
b u ralard a, B izanslIların B alkanlardan n a k le ttik le ri, P eçenek ve K u m a n lara da
rastlam ışla rd ı. K ilikya E rm en i kırallığı S elçuklular, K aram anlılar ve h u sû siy ­
le M em lû k ler ta ra fın d a n eritild ik çe T ü rk m e n le r de bu bölgeyi isk â n a devam
ediyorlardı. D ah a X II’inci a sırd a göçebe T ü rk m e n le rin ve b izzat E rm e n ilerin
id âre sin d e ik en bu hav âlid e y u rt e d in d ik leri, sık -sık bu bölgeye girip çık tık ­
ları h a k k ın d a p ek çok k ay ıt v ardır. X V ’inci a sırd a Ç u k u ro v a ’yı ziyâret eden
B. de la B ro q u iere h e r tarafın R am a z a n o ğ u lla rın a tâb i T ü rk m e n le r ta ra fın ­
dan isk ân ed ild iğ in i g ö rm ü ş tü r62.
Şarkî Karadeniz b ö lg esin e y aylalardan, g eçitle rd e n ve H a rşıt v âd isin d en
in en T ü rk m e n le r m e v c u t o lm ak la b e ra b e r b u havâli d a h a ziyâde S a m su n ’dan
itib are n sahili tâ k ip ed en Oğuz Çepni boyu tarafından Türkleştirilmiş; C anik
bölg esin e ad ın ı v eren yerli H ıristiy a n Çan kavm i ted ricen k a y b o lm u ştu r.
T ü rk m e n le r 1 3 0 2 ’de G ire su n ’a k ad ar ilerlem iş ve bir ta k ım k ü çü k beylikler
k u rm u şla rd ı63. A n a d o lu ’da T ü rk n ü fû su o k a d a r k esâfet peydâ eylem iştir, ki
O sm an lIların R u m e li’ye geçişleri o ta ra fa d o ğ ru devam lı b ir n ü fû s ak ın ın a
sebep o lm u ş ve h e rh a ld e B alkanlarda k alan h e n ü z Ş am anî T ü rk le r de
m ü slü m a n o larak k a rışm ış ve k ay n aşm ışlard ır. A n ad o lu ’n u n T ü rk leşm e si
h a k k ın d a d a h a fazla ta fsilâ ta g irm e d e n böylece S elçuklu T ü rk iy e 'sin in e tn ik
vaziyetine d a ir u m û m î b ir ta b lo çizm iş o luyoruz.

59 Pachym eres, tere. C ousin, Histoire du Constantinople, VI, s. 262, 725.


60 Bak. P. W ittek, Menteşe Beyliği, s. 15, 18, 25, 26.
61 U m ûm î bir fikir için bak. Ö m er Lütfı Barkan, "Tarihî dem ografi araştırm aları”, TM, X,
s. 11.
62 Voyage d’Qutremere, neşr. Ch. Schefer, Paris 1892, s. 83-86, 94.
63 Resmî vesikalar, s. 164-167.
VII. BÖLÜM
S E L Ç U K L U L A R D E V R İN D E
T Ü R K -İS L Â M M E D E N İY E T İ
1. Devletin Siyasî Bünyesi ve Karakteri

Selçuklu dev leti T ü rk ve İslâm m e n ş e in d e n gelen u n s u r ve m ü e sse -


selerin im tizaciyle k u ru lm u ş b ir im p a ra to rlu k idi. O n u n göze çarp an ilk hu-
sûsiyeti, G ö k -tü rk le rd e ve K arah an lılard a b ü tü n b elirtileri ile m ey d an a çı­
kan, eski T ü rk feodal b ü n y e sin e sah ip o lu şu idi. S elçuk’u n oğulları, d a h a b a­
b aların ın ö lü m ü n ü m ü te a k ip , en zay ıf ve b u h ra n lı za m a n la rın d a bile, k e n d i­
lerine m e n s u p g ö çeb elerin b a şın d a z ü m re le re ay rılm ışlardı. S elçuklu im p a ­
rato rlu ğ u k u ru lu rk e n b u feodal u n s u rla r d a d ev letin b ü n y esin e d âh il oluyor;
d evlet h â n e d a n âz â sın ın m ü ş te re k m alı ve a ris to k ra t d iğer T ü rk m e n beyleri
de, feodal h iy erarşiy e göre, b ir ta k ım idâri, a sk erî ve siyasî h a k la ra sahip
sayılıyordu. D a n d a n a k a n zaferini m ü te a k ip d ev let k u ru lu rk e n T u ğ ru l-b eg
eski T ü rk h â k a n ı y erin e S u ltan olm akla, İn an ç yabgu ve Ç ağrı-beg d e dâhil,
b ü tü n feodal b eyler k e n d isin e tâ b i b u lu n m a k la b e rab er son ikisi d e k e n d ile ­
rine ayrılan ü lk e le rd e m ü sta k il o larak dev leti fiilen üçe ta k sim etm işlerd i.
T u ğ ru l-b eg d a h a b a şlan g ıçtan b eri m ekeziyetçi d ev let v ü cû d a g e tirm e k için
çok g ay retler s a rf e tm işti; İb ra h im Y ınal, K u talm ış ve E l-basan gibi Sel­
ç u k ’u n to ru n la rı olan şeh zâd elere b ir h â k im iy e t sahası b ıra k m a m ıştı. B u­
n u n la b erab er, k abîle h a lin d e iken yaşı icabı, h u k û k a n reisleri b u lu n a n a m ­
caları İn an ç yabgu ile, d ev letin k u ru lu ş u n d a ve a sk erî zaferlerde b irinci d e ­
recede ro lü o lan Ç ağ rı-b eg ’i h ü k ü m ra n lık h a k la rın d an m a h rû m e tm e k kolay
ve do ğ ru değildi.
S elçuklu d ev leti b u sebeple d a h a k u ru lu ş u n d a üçe ayrılm ış; Ç ağrı-beg
ve İnanç yabgu k en d i ü lk e le rin d e T u ğ ru l-b e g ’d e n so n ra ken d i ad ların ı h u t­
b elerde o k u tu y o r; n a m la rın a sikke b astırıy o r; k ap ıların d a n ö b e t (nevbet) çal­
dırıyor; b a şla rın d a çetr (h ü k ü m d a rlık alâm eti o lu p aslın d a T ü rk çe çadır) ta ­
şıyor; k e n d ile rin e m a h sû s h ü k ü m e t id âresi ve o rd u la ra sah ip b u lu n u y o r ve
b u s û re d e fiilî ve h u k û k î b ü tü n h âk im iy e t h ak ların ı ellerin d e tu tu y o rla rd ı.
T u ğ ru l-b e g ’d e n b eri m erk eziy etçi b ir d ev let m ak in esi k u rm a k g ayretleri feo­
dal b eylerin m u k a v e m e tle ri ve isyanları ile k arşılaşm ış idi. Bu seb ep le feodal
3 0 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

a n ’a n e n in dayanağı olan T ü rk m e n beyleri a risto k ra sisin in n ü fu zu tedricen


kırılm ış; y erlerin e k ö lelik ten y etişen T ü rk e m irle ri k u m a n d a n lık ve vâlilik-
lere yük seltilm iş; T u ğ ru l-b eg ile Ç ağ rı-b eg ’e aid m iras A lp A rsla n ’a in tik al
ed erek İn an ç y ab g u ’n u n h â k im iy e tin e n ih â y e t verilm iş; im p a ra to rlu ğ u n b ir­
liği k u ru lm u ş ve o n la ra aid h âk im iy e t h ak ları d a d a h a kim seye b ah şed il-
m e m iş tir1. Lâkin B üyük S elçuklu su lta n la rın ın cid dî m ü c âd elelerin e rağ m en
devleti h â n e d a n âz â sın ın m ü şte re k m alı k ab û l e d en T ü rk siyasî h u k u k u n u n
k u d re tin i yıkm ak, s a lta n a t u s û lü n ü d e ğ iştirm e k m ü m k ü n o lm a d ığ ın d an h er
su lta n ın ö lü m ü b ir ta h t kavgasına, m ü câd ele veya p arçalan m ay a fırsa t v eri­
yordu. O sm a n lıla r m ü s te s n â o lm ak ü zere, az çok b ü tü n T ü rk d e v letlerin d e
ve k ü ç ü k A n ad o lu b ey lerin d e b ile d e v le tin h â n e d a n âzâ sın ın m ü ş te re k m alı
olm ası h u k û k u n u n devam ı, b u a n ’a n e n in n e k a d ar k u d re tli o ld u ğ u n u gö s­
te rm iştir. S u lta n la rın h a y a tla rın d a ta h t v ârislerin i tâyin m ak sad iy le veliahd
g ö sterm e le ri bile d u ru m u d eğ iştire m iy o r ve o n u n irâdesi h u k û k î b ir m e sn e t
olam ıyo rd u .
H âk an (kağan) ve im p a ra to r karşılığ ı k u lla n ıla n “Sultan”2 un v an ı bu m â ­
nâyı S elçu k lu lar ile b irlik te k a z a n m ış ise d e b u en y ü k sek o to rite ile dahi
S elçuklu su lta n la rı h içb ir z am an Sâsânî, B izans ve h a ttâ G azne h ü k ü m ­
d arları gibi m u tla k su ltayı te m sil e tm e m işle r; m elikler, beyler ve em irle r
ü ze rin d e an cak b ir d erece farkiyle en y ü k se k m a k a m a sah ip b u lu n m u ş la r ve
eski T ü rk kağ an ları d u ru m u n d a k alm ışlard ı. M erkeziyetçi gay retlerle T ü rk ­
m en beyleri y erin e geçen k öle e m irle r d e yine b u feodal esasla ra göre m evki
alm ışlard ı. H â n e d a n a m e n s u p şe h z â d e le r m ü sta k il devlet k u rm a k ta veya
sa ltan a tı ele g eçirm ek te n e k a d a r h a k sahibi idiyse, o n a m e n su p T ü rk m e n
bey ve ask eri de b u u ğ u rd a m ü câd eley e g irişm e k te k e n d ilerin i o şekilde
vazifeli sayıyorlardı. S elçu k ’u n oğulları ve to ru n la rı h âk im iy et d âv asın a g iriş­
tikçe b u n la ra tâb i bey ve b oylar d a s o n u n a k a d a r k e n d ile rin e sad ak at g ö s­
te rm iş ve m ü câd ele y ap m ışlard ı. Selçuk ve G azne su ltan ları; T ü rk ista n hâ-
kan ları ile d iğ e r tâ b ile rin d ereceleri y ü kseldiği ve bu seb ep le de S an car’ın
h e p sin in ü s tü n d e m e tb û b ir m evkide b u lu n a ra k “En Büyük Sultan” (Sultan ul-
A ’zâm ) u n v a n ın ı ve m a k a m ın ı k azan d ığ ı z a m a n d a da bu en y ü k sek o to rite
yine m u tla k h ü k ü m d a r h ü v iy etin i k a z a n m a m ıştır. S ert k aid elere göre k u ­
ru lm u ş O rtaçağ A v ru p a feo d alitesi cem iy et n izâm ı için n e k ad ar u y u ştu ru c u
o lm u ş ise Selçuk feodalizm i de o d erece siyasî b u h ra n la ra seb eb iy et v er­
m iştir. B u n u n la b e ra b e r b erik isi k u d re tli şah siy etlerin d ev letin b aşın a geç-

' Bak. II, 2.


2 .
" M , "S ultan” m addesine bak.
SELÇUKLUI AR DEVRİNDİ IlJKK İSI AM M ID I NİYI II 3 0 7

m eşin e im k â n veriyordu. N itek im Selçuk d e v le tin in k u d re ti T u ğ ru l-b eg , Alp


A rslan, M elik-şâh, N iz â m ü ’ l-m ü lk ve Sancar gibi b ü yük şa h siy e tle rle m ü m ­
kün o lm u ş, o n la rın ö lü m leri ile im p a ra to rlu ğ u n sarsılm ası ve yıkılm ası d a
bu feodal b ü n y e ile k o lay laşm ıştır. Bu m ü n â s e b e tle S elçuklu feo d alizm inin
sadece siyasî o lu p İçtim aî b ir m â h iy e t a rz e tm e d iğ in i de h atırlatm alıy ız. Sul­
tan S ancar’ın m ü s te s n a şa h siy e tin e ve k u d re tin e rağ m e n M elik -şâh ’ın ö lü ­
m ü n d e n so n ra h u sû le gelen siyasî b u h ra n o n u n z a m a n ın d a d a te sirin i g ö s­
term iştir. Böylece B üyük Selçuklu im p a ra to rlu ğ u k u ru lu şu n d a n M elik -şâh ’ın
ö lü m ü n e k ad ar (1 0 4 0 -1 0 9 2 ) Y ükseliş ve A z a m e t devrini, S ancar’ın ö lü m ü n e
kadar (10 9 2 -1 1 5 7 ) D u ra k la m a ve II. T u ğ ru l’u n ö lü m ü n e k a d ar d a (1157-
1194) İnkıraz devrini yaşayarak ta rih e in tik a l e tm iştir. B u n u n la b e ra b e r bu
inkıraz sadece B üyük S elçuklu h â n e d a n m a a it o lu p o n u n y erine geçen ata-
begler ve s u lta n la r o n u n ad am ları, em irleri, ask erleri, m ü e sse se ve a n ’ane-
leriyle v ü c u t b u lu y o r ve fiiliy atta S elçuklu devri d evam ediyor; T ü rk iy e Sel­
çukluları ise am c a z âd e le rin in y ık ılışın d an so n ra y ü kseliş d ev rin e girm iş
bu lu n u y o rd u .
S elçuklu d e v le tin in k u ru lu ş u n d a n so n ra Ş eriatın ve İslâm b irliğ in in m â ­
nevi reisi (Emîr ül-M ü’minîn) o larak k a b û l ettiğ i halîfe y an ın d a b ir d e su lta n
m eydana çık m ış ve y ü k sek h âk im iy e t b u iki m a k a m a ra sın d a ta k sim o lu n ­
m u ştu r. F ilh ak ik a d in işleri halîfeye, d ü n y a işleri d e su lta n a in tik al e tm iştir.
Böylece d in î ve m ân ev i b a k ım d a n su lta n n asıl halîfeye bağlı idiyse siyasî
b ak ım d an aynı şek ild e halîfe de s u lta n a bağlı b u lu n u y o rd u . Bu seb ep le su l­
ta n a tâ b i em îr, m e lik ve h ü k ü m d a rla ra siyasî h âk im iy et ferm an ları, tem lik
m en şû rle ri halîfe ile S u lta n ın m ü ş te re k tefviz ve ta sd ik leri ile b irlik te c ere­
yan ed iy o rd u . Ş eriatın , d in ve d ü n y a işlerin d e, m ü slü m a n la rın başı tanıdığı
halîfenin y an ın d a, su lta n ın m ey d an a çıkm asiyle, İslâm siyasî h u k û k u n d a b ir
değişiklik h u s û le geliyor ve iki o to rite k u ru lm u ş o luyordu. Bu, yalnız siyasî
hâk im iy etin v erilm esi veya ta n ın m a s ın d a değil, Şam a ta b e g ’i Tâc ü l-m ü lû k
Böri’n in sah ip siz k alan arâzin in sa tılm a sı için ş e r’î b ir m ü saa d e elde ed eb il­
m ek için h e m halîfe ve h e m de su lta n M a h m u d ’d an b ir vesika alm ası (bak.
s. 248) h â d ise sin d e g ö rü ld ü ğ ü ü zere, u m û m î h u k u k sa h asın d a d a k en d in i
g ö ste rm iştir. Böylece halifelik çö k m e k te o lan m evkiini S elçuklular sâyesinde
k u rta rd ık ta n b a şk a m â n e v i o to rite sin i de b ü tü n İslâm d ü n y asın a h â k im kılı­
yor; su lta n d a h ilâ fe t m ak am iy le siyasî k u d re tin e yeni b ir d e ste k elde e d i­
yordu. S elçuklu su lta n la rın a v erilen “Kasım emîr ül-Mü’m inîn” (H alîfenin
ortağı) u n v an ı d a b u iş tira k te n d o ğ u y o rd u . Selçuklu h â n ed an ı, m u a h h a r
O sm an lı h â n e d a n ı gibi, m en şei, İslâm iy ete h iz m e tleri ve bu sıfatları dola-
yısiyle, T ü rk -İslâ m d ü n y a sın d a k u d sîy e t kazanm ış; asırlarca sa lta n a tın Sel­
3 0 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

çuklu so y u n a aidiyeti h içb ir te re d d ü t ve m ü n a k a şa m ev zu u o lm am ış ve Bü­


yük S elçu k u ların in k ıra z ın d a n so n ra d a T ü rk iy e S elçuklu h â n e d a m bu k u d sî
m evkiin i m u h a fa z a e tm iştir. A b b a sî halîfeleri, siyasî b u h ra n d a n faydalana­
rak, m a d d î o to rite le rin i k u rm a y a ça lıştık la rı zam an la rd a, zay ıf S elçuklu su l­
tan la rı bile y ine s u lta n lık h u k û k u n u k o ru m a k ta (bak. V, 8) çok titiz dav­
ra n m ışla r ve halîfeyi d in î işle r d ışın a çık m am ay a zo rla m ışlard ı. B uveyhliler
z a m a n ın d a ise h alîfen in h e m m a d d î ve h e m d e m an e v î k u d re ti k alm am ış ve
d aralm ıştı.

2. Askerî ve İdarî Müesseseler

S elçu k lu ların T ü rk -İslâm u n su rla rı b irle ştirm e k sû retiy le k u rd u k la rı ye­


ni m ü e sse se le r a ra sın d a askerî iktâ siste m i en m ü h im m in i teşk il eder. G er­
çek ten Selçuk devleti, d a h a k u ru lu ş d e v resin d e, göçebe feo d alizm in e göre,
h â k im iy e t sa h a la rın a ay rılırk en b u ta k sim in iktâ ıstılah iy le ifâde edilm esi
T ü rk ve İslâm u n su rla rın ın b u m ü e ss e s e n in d o ğ u şu n d a nasıl im tizaç eyledi­
ğini açıkça m ey d an a k o y m ak tad ır. G erçek ten İslâm d ü n y a sın a a it b u lu n a n
ik tâ u s û lü S elçu k lu lar d ev rin d e T ü rk a sk e rî ve id â rî feo alizm in e göre
tam am iy le yeni b ir m ah iy et alm ıştı. S elçu k lu lar ask e rlerin i im p a ra to rlu ğ u n
h e r ta ra fın a d a ğ ıta ra k to p ra k v erg ilerin e (mâl-i hakk) bağlı b ir o rd u v ü cû d a
g e tirirk e n d ev letin te m e lin i te şk il e d e n b ir k ısım T ü rk m e n le rin geçim lerini
te m in ed iy o r ve m e m le k e tin im â rın a ve id â re sin e de yeni b ir im k ân b u lu y o r­
lardı. G erçek ten , b u yeni m ü e sse se y e göre. İk tâlar b a b ad a n ev lâdına intikal
e tm e k te ve istih sâ lin a rtm a sı n isb e tin d e g elirlerin in de artacağı için ik tâ
sah ip lerin i m e m le k e tin im â rın a teşv ik ey lem ek te idi. İktâ sah ip leri vilâyet­
lerde d ev letin m e m u ru d u ru m u n d a o ld u k la rın d a n m erk e zî h ü k ü m e tin m u ­
rak ab e ve te ftişle ri dolayısiyle h a lk ta n k a n u n u n tâyin ettiğ i v erg ilerd en b a ş­
ka b ir ta le p te b u lu n a m a z la rd ı. Böylece k ay n ak ların te sisin i S elçu k lu lara ve
h u sû siy le b ü y ü k vezir N izâm ü l-m ü lk ’e a tfe ttik le ri b u a sk erî ik tâ la r sâyesin-
de S elçuklu dev leti m aaş ö d e m e d e n b ü y ü k b ir o rd u y u b eslem e k te; m ü h im
b ir T ü rk m e n n ü fû s u n u to p ra ğ a ve d ev lete bağlayarak isk ân e tm e k te ve is tih ­
salin a rtm a sın a , h a lk ile h ü k ü m e t a ra sın d a yeni ask erî ve id â rî b ir kadroya
d a sah ip b u lu n m a k ta idi. K aynaklar b u ik tâların dev let ve m e m le k e t için
h iz m e t ve faydalarını b e lirtirk e n b u n la rın eski devir ik tâ la rın d a n farklı o ld u ­
ğ u n u ve b u seb ep le b ir y en ilik g e tird ik le rin i de k ay dederler. F ilh ak ik a kay­
n ak la ra göre, S elçuklular, k u ru ld u ğ u bölge dolayısiyle, G azne d ev leti te şk ilâ ­
tın d a n b irço k ik tib a sla rd a b u lu n m a k la b e ra b e r G azn eliler’d e ve Buveyh-
lile r’de a sk e rle re ik tâ değil m aaş verilird i. B uveyhliler devleti T ü rk askerle-
SELÇUKl Ul AR DEVRİNDE TÜRK İSI AM MI III NİVI 11 3 0 9

rinc Enaaş verm ekte1 güçlük çektiği için bazan o n u n k arşılığ ın d a k u m a n d a n ­


ları vilâyetlerin verg ilerin i kendi h e sa p la rın a to p lam ay a m e m u r e d e r ve bu
sû retle yıllık olarak ik tâ ederdi. Bu d ev re a it bu ik tâ la r bu hüviyetiyle a sk e r­
lerin to p rağ a bağlı b u lu n d u k la rı S elçuklu ik tâ ın d a n çok farklı o lu p h a k ik a tte
bir iltizam (m ukata'a) u sû lü n d e n ib a re tti. Bu seb ep le halk ile ilgisi ve m e n ­
faat birliği o lm ay an ve m ü m k ü n m e rte b e fazla m al top lay an k u m a n d a n veya
ask e rle r v ilây etlerin h a ra p o lm a sın a ve h a lk ın ez ilm esin e âm il o lu y o rlard ı, ki
kaynaklar S elçuklu a sk erî ik tâ ın ın h iz m e t ve fay d alarından b a h se d e rle rk en
eski devrin b u h ü v iy eti taşıy an ik tâ la rın ın z a ra rlarım d a b elirtirler.
T ü rk m e n b ey lerin e, m e n su p la rı (ask erleri) ile b irlik te o tu ru p , devlete
h izm e t edecek leri b u ik tâ la r v e rilirk e n b u v â sıta ile d ev le tin feodal bü n y esi
de yalnız y ü k se k seviyede b ir h â k im iy e t e sa sın a değil b ü tü n m em le k e tle re
yayılm ış o lu y o rd u . G erçek ten S elçuklu s u lta n la rın ın m erkeziyetçi b ir devlet
k u rm a g ay retleri sadece y ü k sek m a k a m la ra y ö n elm iş ve T ü rk m e n b ey lerin in
n ü fû z u n u k ırm a ve O ğ u z a risto k ra sisi y erin e T ü rk köle siste m in i y erleş­
tirm e te ş e b b ü sle rin e rağ m en b u feodal b ü n y e d e köklü b ir d eğişiklik o lm a ­
m ıştır. Z ira k e n d ile rin e geniş v ilây etler v erilen ve ç o ğ u n u n m e n şe i köle olan
em irle r ik tâları d â h ilin d e m aiy e tle rin d e k i çok d efa 1.000 süvari a sk e rin ü s ­
tü n d e b ir k u v v etle k ü ç ü k b ir h ü k ü m d a r gibiydiler. Büyük ik tâ ’(tim a r)a m ü ­
saade etm e y e n T ü rk iy e S e lçu k lu ların d an ve O sm a n lıla rd ak in d en farklı ola­
rak da b u ik tâ sah ip leri m aiy etlerin d ek i a sk e rle rin yalnız âm iri değil aynı
za m an d a h â k im ve efen d ileri b u lu n u y o rla rd ı. B azan d a id a ri ve adlî geniş
selâh iyetlerle m u h ta r b ir d u ru m d a idiler. H a ttâ ilk devirde bu ü lk e lerd e
bazan ik tâ sah ip leri de n a m la rın a p a ra b a stırm a k , h u tb e o k u tm a k ve kap ıla­
rın d a n ö b e t çald ırm ak sû retiy le feodal b ü n y en in b ü tü n h u sû siy e tle ri tecelli
ediyordu . H alb u k i T ü rk iy e ’de b ü y ü k ve feodal m a h iy e tte ik tâla ra m ü sa a d e
ed ilm işti. Z ira vilâyet ask e rle ri b a şın d a b u lu n a n sü-başı(ser-leşker) 1ar o vilâye­
tin ve a sk e rle rin in sah ib i ve efen d isi değil sâdece âm irleri idiler. E skiden
iktâ tefvizleri h alîfen in h u k û k u n d a n idi ve B uveyhî’ler A bbasîleri siyasî ik ti­
d ard an m a h rû m b ir gölge h a lin e g etird ik leri zam a n lard a bile b u h ak ların ı
k ullanıyo rlard ı. F ak at S elçu k lu lar z a m a n ın d a ik tâ işleri tam am iy le su lta n ın
h u k û k u n a a it ve d ü n y ev î sayıldığından h alîfelerin tevfız ve tasd ik le ri bahis
m evzuu değildi. H a ttâ h alîfeler bile s u lta n la rın verdikleri ik tâ la r ile geçini­
yorlardı. Y alnız siyasî h âk im iy e t b ah is m ev zu u o lu n ca m elik lik ve e m irlik
m e n şû rla rı halîfe ve s u lta n la rın m ü ş te re k tevfızine bağlı idi. Bu feodal h ü v i­
y etleri dolayısiyle b ü y ü k ik tâ la rd a kazâ işleri d ev letin baş k a d ısın ın e m îr ve
m u ra k a b e sin d e o lm ak la b e ra b e r Ş eriat dışı dâvalar, p a y ita h tta su lta n gibi
ik tâ sah ip le rin e bağlı Dîvân-i mezâlim (Dâr al-‘adl) m ü e sse se sin d e g ö rü lü ­
3 1 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

yordu. İk tâ la ra ve ask erlere m ü te a llik işlere bak an bu id âri h âk im lere Hâ-


rizm -şâ h la r ve M oğollar d ev rin d e T ü rk çe, sıra ile, Yolak ve Yargucı adı verili­
yordu. X II’inci a sır b a şla rın d a n b eri K arah an lılard a, S elçu k lu lard a ve d ah a
so nraki d ev letlerd e m ey d an a çık an Ordu kadılığı (Kadı al-‘asâkir) bu T ü rk
m ü e sse se sin in İslâm î b ir şekil a lm a sın d a n b a şk a b irşey g ö zü k m ü y o r3.
B üyük S elçu k lu lard a, en k u d re tli z a m a n la rd a 4 0 0 .0 0 0 (T ürkiye S elçuk­
lu ların d a 100.000) kişiye bâliğ o lan T ü rk o rd u s u (m erkez kuvveti 46.000,
T ü rk iy e’de 12.000) b u feodal e sa sla ra g ö re im p a ra to rlu k ü lk e le rin e dağılm ış
b u lu n u y o rd u . S elçuklular, eski d e v irle rd e n farklı olarak, m e m le k e tin m en fa­
a tlerin i â h e n k le ş tire n b ir ik tâ id âresi sây esin d e k u d re tli b ir ask erî ve id âri
te şk ilâ ta sah ip o lm u şla rd ı. L âkin d e v le tin u m û m î feodal b ü n y e sin e uygun
olan bu b ü y ü k ik tâ la rın sah ip leri zay ıf z a m a n la rd a ta h t kavgalarına, şehzâ-
d elerin m ü c â d e le lerin e k a rışm a k la veya k en d i h â k im iy etle rin i k u rm a y a u ğ ­
ra şm a k la siyasî b u h ra n ve p a rç a la n m ala ra seb eb iy et veriyorlardı. M elik-
şâ h ’ta n so n ra başlay an b ü y ü k m ü c â d e le lerd e b u h u su s bâriz b ir şekilde k e n ­
dini gösterir.

3. Atabeglik ve Hatunların Siyasî Rolü

S elçu k lu larla b irlik te İslâm d ü n y a sın a gelen ve o n lard a n G aznelilere,


G ü rcü lere ve d a h a so n rak i d ev letlere in tik a l e d en m ü e sse se le rd e n biri de
Atabeglik m ü e sse se si idi. D evlet h â n e d a n m e n s u p la rın ın m ü ş te re k m alı ol­
d u ğ u n d a n şe h z â d e le r d a h a k ü ç ü k y aşlard a ey âletlere M elik o larak g ö n d e ­
riliyor; k e n d ile rin i y e tiştirm e k ve işle rin i id âre e tm e k ü ze re o n la ra b ire r A ta-
beg tây in ed iliy o rd u . Ş eh zâd eler b ü y ü d ü k te n so n ra d a o n ların veziri, k u ­
m an d an ı veya m ü s te ş a rı o larak k alan b u A ta b e g ler4 şe h zâ d ele rin dev let a-
dam ı o larak y e tişm e le rin d e n e k ad ar faydalı o lm u şlarsa o n ları su lta n lığ a
veya h â k im iy e tle rin i g en işletm ey e k ışk ırtm a k ve o sâyede kendi m evkilerini
y ü k se ltm e k m ak sad iy le seb eb iy et v erd ik leri s a rsın tıla r dolayısiyle de o d e re ­
ce zararlı o lm u şla rd ı. A ta-b eg ler şe h z â d e le re k ızlarını v erm ek veya o n ların
d u l analariy le e v len m ek sû retiy le de k u d re tle rin i arttırıy o r; fiilî h âk im iy eti
ellerin e alıyor ve im p a ra to rlu ğ u n sarsılm asiy le de m ü sta k il d ev le tle r k u ru ­
yorlardı. A tab eg lik m ü e sse se sin in b u te k â m ü l icabı T u ğ -tek in ta rafın d an
Şam A tab eg leri veya B örililer (1104 -1 1 5 4 ), İm âd ed d in Z e n g î’n in k u rd u ğ u
M usul ve H alep A ta-b eg leri (1 1 2 7 -1 2 3 3 ), A zerbaycan A ta-begleri veya İl-

1 Bak. O sm an T uran, "İktâ”, M , VI, s. 940-950.


4 Bak. F. K öprülü, "A ta”, İA.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ I (İRK İSI AM MI III NİVI 11 3 1 1

d en izliler (1 1 4 6 -1 2 2 5 ), l-ars Ala bcgleri veya S alg u rlu lar (11 9 4 -1 2 8 6 ) vesair
ta rih te m ü h im m evkii o lan d ev le tle r te şe k k ü l e tm iştir. T ü rk iy e S elçukluları
devleti feodal b ir bünyeye sa h ip o lm ad ığ ı için A ta-beglik b u ra d a d a h a farklı
bir tek â m ü l tâk ip e tm iş'' ve M em lû k lerd e de, m e n şe in d e k i ask erî vazifesi
m ün âseb etiy le, o rd u k u m an d an ı (Atabek al-asâkir) o lm u ş; o ra d a ve O s­
m anlIlard a b u m ü e sse se de atab eg y erin e sad ece “lala" adı, m â n âsı ile devam
etm iştir.
Selçuk im p a ra to rlu ğ u n d a h â tû n la rın ro lü ve h u su siy le M elik -şâh ’ın zev­
cesi T erk en H a tu n ’u n siyasî ih tira sla rı d a d e v le tin p arçala n m ası âm illeri
arasın d a b u lu n m a k ta d ır. Eski T ü rk h u k û k u n d a k ad ın çok y ü k sek b ir m evkie
ve bazı siyasî h a k la ra sah ip ti. G ö k -tü rk k itâb eleri: "Türk Tanrısı Türk milleti
yok olmasın diye b ab am İl-teriş K ağan ile a n a m İl-bilge H a tu n ’u g ö n d e rd i”
ifâdesiyle k a d ın ın y ü k sek m ev k iin i m ey d an a k o y ar6. İslâm iy etin k ab û lü n e ,
K arahanlı ve S elçuklu h ü k ü m d a rla rın ın im an lı m ü slü m a n o lm a la rın a rağ ­
m en kad ın h u k û k u n d a h içb ir d eğ işik lik o lm am ış; k a d ın ların siyasî rolleri,
İçtim aî ve h u k u k î m ev k ileri asırlarca d ev am e tm iştir. N itek im göçebe h ayat
ve d ü şü n c e le rin i en güzel b ir sû re tte a k s e ttire n Dede Korkut kitabı, XV’inci
asırd a da, erk ek -k ad ın yaşayış ve m ü n â s e b e tle rin d e m ü h im b ir fark
gö sterm ez. T ü rk le rd e k ad ın ın h u k û k î ve içtim ai d u ru m u n a d a ir ta rih î kay­
n ak lard a ve etn o g ra fık e serlerd e bol m alzem e v ardır. N izâm ü l-m ü lk ’e göre
A cem h ü k ü m d a rla rı z a m a n ın d a k a d ın la rın d ev let işlerin d e b ir te siri o l­
m azdı. T ü rk is ta n H an ları b ü tü n d ev let işle rin d e h â tû n la rla m ü şâv e re e d e r ye
o n ların fik irlerin i d iğ e rle rin e ü s tü n tu ta rla rd ı. T ü rk m e n (Selçuk) pâd işâh ları
d a bu yolda g itm işle rd ir. Bu seb ep le v ezirler h a tu n la rı m e m n û n e tm e li­
d irle r7. Selçuk h a tu n la rı a ra sın d a T u ğ ru l b e g ’in zevcesi A ltu n -can , A lp A rs-
la n ’ın h e m şire si ve E l-b a sa n ’ın k arısı G evher, M elik -şâh ’ın zevcesi m e şh û r
T erken, M eh m ed T a p a r’ın zevcesi G ev h er ve “Yeryüzü melikesi" u n v anını
taşıyan S u lta n S an car’ın h â tu n u T e rk e n 8 b u n la rın m e şh û rla rı o lu p k e n d i­
lerin e a it b ü y ü k ik tâlara, dîvân te ş k ilâ tın a ve ask erlere sahip idiler. F akat y u ­
k arıd a b a h se ttiğ im iz ü z e re 9 b u n la r a ra sın d a M elik -şâh ’ın zevcesi K arahanlı
T erk en H â tû n d e v le tin uğradığı b u h ra n d a birin ci d ereced e âm il o lm u ştu .
K arah an lılara a it o lan T erk en u n v a n ın ın a slın d a bir isim olm ayıp m elik e

5 Bak. O sm an T uran, “Selçuk vakfiyeleri”, Belleten, XLV (1948), s. 36.


6 W. T hom sen, “M oğolistan T ürkçe kitâbeler”, TM, III, s. 100.
7 N izâm ül-m ülk, Vasâyâ, 71b. T ürklerde kadın h u k u k u ve kadınların siyasî ve İçtimaî
rolleri hakkında tafsilât için bak. Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 126-133.
8 İbn Funduk, s. 250, 269.
9 Bak, V, 1.
3 1 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

(p ren ses) m â n â sın d a ve bu telâffu zd a o ld u ğ u a rtık isb a t ed ilm iş ve ilim âle-


m in ce de k ab û l o lu n m u ş tu r 10. H â riz m -şâ h A lâad d in M e h m ed ’in an ası T e r­
ken H â tû n ise, m e n su p o ld u ğ u K ıpçak-K anglı k ab ilelerin e d ay anarak, o ğ lu n a
karşı siyasî b ir rak ip v aziy etin d e idi. İran lı ve A rap ların zih n iy e tin e aykırı
d ü şe n b u d u ru m k a rşısın d a N izâm ü l-m ü lk e se rin d e k a d ın la rın d ev let ve
h ü k ü m d a rla rın işle rin e m ü d a h a le le rin in te h lik e le rin e ih tiy atlı b ir dil ve bol
hikâyelerle işa re t e d e r11. Feodal b ü n y e y a n ın d a h â tû n la rın d a d ev letin p arça­
la n m a sın d a m ü h im b ir ro lü o lm u ştu r.

4. Selçuklu Devrinde Din ve Mezhepler

S elçuklular, A frika d ışın d a, b ü tü n İslâm d ü n y a sın a ve fe th e d ile n A n a d o ­


lu'ya h â k im o larak siyasî birliği k u rd u la r. T esis ed ilen m ed resele r, k ü tü p ­
han eler, zâviyeler ve b u n lara, m e n s u p la rın a yapılan vakıflar sây esin d e bir
ilim ve k ü ltü r o rd u s u d a v ü cû d a g e tire re k a sk erî ve siyasî k u d re tle rin i y ü k ­
selttiler; İslâm ın ve k en d i d e v le tle rin in iç ve d ış d ü şm a n la rın ı b e rta ra f e t­
tiler. B u n u n la b e ra b e r m ü frit Şi'îlerle S ü n n île r a ra sın d a o ld u ğ u gibi S ü n n î
m e z h e p le r a ra sın d a d a bazı g erg in lik ler d evam e tm iştir. T u ğ ru l-b eg 'in za­
m a n ın d a veziri 'A m îd ü l-m ü lk , s u lta n ın m e z h e p le r arasın d ak i felsefî esaslara
yabancı b u lu n m a s ın d a n faydalanarak, E ş'arîler'e karşı, d ah a ziyâde siyasî
rak ip lerin i b e rta ra f e tm e k gayesiyle, g iriştiğ i m ü câd ele o n u n azli ve N izâm
ü l-m ü lk 'ü n y erin e gelişi ile n ih â y e t b u ld u 12. F ak at b ir m ü d d e t so n ra d a ger­
ginlik E ş'arîler ve H an b elîler a ra sın d a d ev am e tm iştir.
F ilh ak ik a im am K uşayrî'nin oğlu E bû N asr, 1 0 7 7 (4 6 9 )'d e H ac'dan d ö ­
n e rk e n B ağdad'a uğrayıp N izâm iye'de v aazlar veriyor; E ş'arîlerin ü s tü n lü ­
ğü n ü , H a n b e lîle rin d a r d ü şü n c e le rin i ve te c sim e v ard ıklarını izah ediyor;
Y ahudilerin , m a d d î m e n fa a t m u k a b ilin d e de olsa, İslâm olm aların ı m e m n û -
n iy etle k arşılıy o rd u . Bu te n k itle re d ay an am ay an m u ta a ssıb H an b elîler bu
Y ahudi m ü h te d ile ri “rüşvetin m üslüm am ” diye alay m evzûu yapıyor ve Eş'arî-
lere sald ırıp ad a m ö ld ü rü y o rlard ı. V aziyeti ö ğ re n e n N izâm ü l-m ü lk N izâm i-
ye m ü d e rrisi E bû İsh ak Şirazî'ye m e k tu p yazarak su lta n ın ve k e n d isin in bir
m ezh e b i h im ây e ve m e z h e b le r arası b ir tefrik siyaseti g ü tm ed ik le rin i, N izâ-
m iye'nin sadece ilm in k o ru n m a sı ve y ü k selm esi gayesiyle açıldığını, A h m ed
bin H a n b e l'in de im a m la r a ra sın d a b u lu n d u ğ u n u h a tırla ttı ve b u m ü n â ­

10 Bak. O sm an T uran, "T erken unvanı hak k ın d a”, Türk Hukuk Tarihi dergisi, A nkara 1944,
I, s. 67-73.
!l Siyâset-nâme, s. 156-164.
12 Bak. M. Şerefeddin, “Selçuklular devrinde M ezâhib", TM, I, 101-106.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE 1ÜRK İSI ÂM MI III NİYI İl 3 1 3

seb e tle de H alîfenin veziri Eahr ü d-devle, 1078'de, azledildi. Bu d u ru m kar­


şısın d a b ü tü n vâizler d îv ân d a to p la n a ra k v aazların d a usûl ve m ez h ep le re
g irişilm em esi k a ra rla ştırıld ı ve 108()'de bu h u s u s b ir d isip lin e a lın d ı13. M ez-
heb ih tilâfların ın b u lu n d u ğ u başka y erlerd e ve m e se lâ E sterâ b âd 'd a d a kadın
izni o lm ad ık ça k im se n in vaazına m ü sa a d e ed ilm iy o r ve böylece dev let m ez ­
hep m ücâd elelerin i ö n lü y o rd u 14.
1082 (475) y ılın d a M ağ rip ’d en gelen, m e z h ep itibariyle d e Şafiî ve
E ş’arî olan, E b ü lk asım el-Bekrî, N izâm ü l-m ü lk ta ra fın d a n k e n d isin e m aaş
bağlanarak B ağdad’a gö n d erild i. O, v aazların d a A h m e d bin H a n b e l’i m ed h ,
fakat H an b elîleri zem ed iy o rd u . Bu d a H an b elîleri k ışk ırtm ış ve kadı A b d u l­
lah D am g an î’n in evi b ir ilm î m ü n a k a şa e s n a sın d a b asılm ış ve k itap ları yağ­
m a ed ilm iştir. Bu gerginliğin devam ı dolayısiyle H alîfe, E bû İsh ak Şirâzî ile
Ebû Bekir Şaşî’yi M elik -şâh ’a g ö n d erd i. Bu b ü y ü k şah siy etler h e r geçtikleri
beldede tâ z im le k arşılan ıy o r ve te b e rrü k e n rik â b la rın a el sü rü y o rlard ı. Sul­
tan M elik-şâh ve veziri N izâm ü l-m ü lk h u z û ru n d a o n larla İm am ül-H a-
rem eyn E b u l’-M a’âlî C üveynî a ra sın d a cereyan e d en m ü z âk e re ve m ü n â -
zaralard an so n ra b ü tü n fikir ve iste k le ri k ab u l edildi. N izâm iy e’de E ş’arîlik
h a k k ın d a v aazların a m ü sa a d e edildi ve b ir h â d ise n in ö n le n m e si için d e m e d ­
resen in k a p ıla rın a Türk muhafızları k o n d u 15. Böylece devlet, İçtim aî n izâ m ile
b irlik te fikir ve d in h ü rriy e tin i te m in e çalışıyordu.
S elçu k lu lar S ü n n î m e z h e p le r a ra sın d a o ld u ğ u gibi m û te d il Şi’îlere karşı
d a bir tefrik siyaseti tâk ip etm iy o r; seyyidleri, şerifleri h im â y esin d e b u lu n ­
d u ru y o r; alevîlere h a n e k â h ve h a ttâ m e d re se le r in şâ ediyorlardı. Böylece
H alîfelere k ü fre tm e y e n m u te d il Şi’îler, A levî b ir m üellifin ifâdesiyle, “C ih â ­
n a h âk im G azi T ü rk le r” sây esin d e ta m b ir h ü rriy e t ve him âyeye m az h a r
idiler. Bu d evirde, Suriye, H alep, Küfe, K um , K âşan, M azandaran, T ab eris-
tan, G ürg ân , D e h ista n ve h a ttâ S ü n n î h ilâ fe t m erkezi Bağdad Şi’île rin kesâ-
fet teşkil e ttik le ri y erler idi. S elçuklu su lta n la rı ve beyleri b ü y ü k Şiî im a m ­
ların ın tü rb e le rin i ziy âret ve in şâ ediyorlar; âyîn ve m e râ sim le rin d e b u lu ­
n u y o rlard ı. Bu m û te d il Ş iîler ile d iğ er m e z h e p le r ara sın d a da, ara-sıra, ger­
ginlik ve m ü c â d e le ler baş g ö steriyor; fak at b u k adarı İçtim aî ve siyasî nizâm
için b ir m esele te şk il e tm iy o rd u . 1165 (5 6 0 )’de Şi’î A bd ül-C elîl K azvinî ta ra ­

13 İbn ül-Cevzî, VIII, s. 305, 307, 312, 326; İbn ül-Esîr, X, s, 36, 37.
14 Atabet ül-ketebe, s. 52.
13 İbn ul-Cevzî, IX, s. 3-4; İbn ül-Esîr, X. s. 42-43; İm adeddîn, s. 52; George M akdisî, İbn
‘Aqíl, D am as 1963, s. 351-374.
3 1 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

fından yazılan Kitab un-Nakz adlı e se r bu h u s u s ta çok m ü h im yeni m alzem e


v e rm e k te d ir16.
M ü frit Şi’î ve B âtınî faaliyetleri b u m û te d il Şi’île r a ra sın d a te s ir icrâ ed i­
yor ve câhil h alk iğfal ediliyordu. M ısır F âtım île rin in g ö n d erd iğ i d â ’î veya
p ro p ag an d acılar ifsâd ve k ışk ırtm a g a y re tle rin d en geri k alm ıyorlardı. M elik-
şâh A rtu k beyi, 1 0 7 8’de, B ah rey n ’e g ö n d e re re k o ra d a k ö k leşm iş b u lu n a n ve
Sâsânî İra n ’d a M azd ek ’in fik irlerin e göre k o m ü n is t b ir id âre k u ra n Karma-
tîler’ı te n k il e tm iş ti17. Fakat b u m u h it y ine de B âtınî faaliy etlerin e elverişli
idi. M ısır’d an gelen b ir k im se B asra ta ra fla rın d a K arm atî zem in i ü ze rin d e
Mehdîlik iddiasiyle m ey d an a çık m ış ve 1 0 .0 0 0 kişilik b ir k u vvet teşk il ederek
1090 (483) se n e sin d e B asra şe h rin i y ağm a e tm iş ve y an g ın a v erm işti.
İslâm ın ilk v a k ıf k ü tü p h a n e s i b u y a n g ın d a yok o lm uş; M elik -şâh ’ın y a p tır­
m ış o ld u ğ u su te sisle ri ve k an allar d a ta h rip ed ilm işti. Bağdad şa h n e si Gev­
h e r A yin âsileri tem izled i; yalancı M e h d î’yi M elik -şâh ’a g ö n d erd i ve Bağ-
d a d ’d a h a lk ın h a k a re tle ri a ra sın d a a s ıld ı18.
B ağdad’da, 1081 (4 7 3 )’de, b asılan gizli b ir cem iyet B âtınî faaliyetleri b a ­
k ım ın d a n d a h a d ik k a te şâyândır. İbn el-R esû lî ve A b d ü lk ad ir el-H âşim î adlı
iki k işid e n b irin cisi Futuvvat h a k k ın d a b ir e se r y azarak o n u n fâide ve fazilet­
lerin i izah ediyor; İkincisi de “Feteyân kâtibi" unvâniyle cem iyeti id âre ediyor;
âza to p lu y o r ve o n la ra m e n ş û r v eriy o rd u . B un lar to p la n tıla r te rtip ed erek
h e r beldeye ve M e d in e ’de M ısır h â d im in e m e k tu p la r g ö n d erip b u yeni
ta rîk a te d â v e tle r y apıyordu. B unların B âtınî o lu p Şi’î halîfesi n â m ın a d âv ette
b u lu n d u k la rı ve m e trû k b ir m escid i to p la n tı yeri yaptıkları dîvâna (h ü k ü m e ­
te) ih b a r edilin ce oraya z âb ıta kuvv etleri b ir b ask ın d a b u lu n d u . R eisleri
yakalandı; d iğ erleri kaçtı. Ele geçen v esik alar akidelerini, B âtınî o ld u k ların ı
ve siyasî e m ellerin i m ey d an a k o y u y o rd u . Bu d u ru m sâb it o lu n c a a le y h lerin ­
de b ir fetva d a ç ık a rıld ı19.
A b b asî H alîfesi N a sır li-D in illâh (1 1 8 0 - 1225) tarafın d an k u ru la n Fu-
tu v v et te şk ilâ tı S ü n n î e sa sla ra d ayanm akla, B âtınîlere, M ısır Şi’î H ilâfetin in
yıkıcı te ş k ilâ tın a ve siyasî rak ip lerin e k arşı te sis ed ilm ekle b e ra b e r yine de o
m e n şe d e n gelen u n s u rla rı ih tiv a ed iy o rd u . Bu sebeple dev rin bazı âlim leri
bu te sisin aley h in d e fetva çık arm ışlard ı. F akat halîfe de m u k a b il b ir fetva ile
k u rd u ğ u ve d ev rin h ü k ü m d a rla rın ı içine aldığı b u teşk ilâ tı m ü d afaa e tm iş ve

16 T ahran 1331, s. 47, 54, 81, 220, 473, 493.


17 Bu sefer hakkında bak. Ali Sevim, Belleten, XCIV (1960).
18 İbn ul-Cevzî, IX, 53, 85; İbn ül-Esîr, X, 63; İbn Kesîr, XII, 137.
19 İbn ül-Cevzî, VIII, 326-327; İbn Kesîr, XII, 137 ve 121.
SELÇUKLULAR DEVRİNDl I (İRK İSI AM MI 1)1 NİYI ll 3 1 5

o n u n la siyasî m evkiini k u v v etlen d irm ey e ç a lışm ıştır20. B u n u n la b era b er Fu-


tuvvet teşk ilâtı asıl Selçuklu T ü rk iy e ’sin d e yerleşm iş; T ü rk İçtim aî, İktisadî
ve b u h ran lı z am an lard a da siyasî h ay a tın d a b ü y ü k bir m evki işgal e tm iş ve
bilâhare O sm an lı e s n a f te şe k k ü lle rin in d e esası o lm u ş tu r21.

5. Selçuklular ve Bâtınîler

S elçu k lu ların siyasî k u d re tle rin e , İlm î ve k ü ltü re l g ay retlerin e rağ m en


yine de b u Şi’î faaliy etlerin ek sik o lm am ası m ü frit Şi’î (Gulât-ı şî’a) ve B âtınî-
lerin cem iy et b ü n y e sin e ne derece işlem ey e çalıştığ ını ve nasıl siyasî fırsa tla ­
rı b ek led ik lerin i g ö ste rm e k te d ir. F ak at S elçu k lu lar ta rih in d e m ü frit Şi’î adı
a ltın d a v u k û b u la n yıkıcı h a re k e tle r a ra sın d a en m ü h im m i, şü p h e siz H aşan
S abbâh ta ra fın d a n k u ru la n B âtınî (İsm â ’ilî) te şk ilâ tı idi. H aşan Sabbâh
S âsânîler z a m a n ın d a İra n ’ı a lt-ü s t e d e n k o m ü n is t M azdak m e n su p la rın ın
İslâm d ev rin d e H u rre m î, K arm atî ve sair ad lar a ltın d a z u h û r ed en fırkaların
b ir devam ı o lu p İslâm iyeti, S elçu k lu lar d ev rin d e k u ru la n İçtim aî ve siyasî
nizâm ı yık m ak gayesini g ü d ü y o rd u . M elik -şâh ’ın cihan h âk im iy eti te ş e b b ü ­
sü sıra sın d a m ey d an a çıkan H aşan S abbâh m u te d il Şi’î hüviyetiyle g ö zü k ­
m ek te ve sâdece İmâmet (H alifelik) m eselesi ile m eşg û l o ld u ğ u n u id d ia e t­
m ekte; fak at K u r’a n ’ın b â tın î m â n â sı (Bâtınîlik tâ b iri b u ra d a n gelir) ü z erin d e
d u ra rak o n u ve İslâm iyeti ta h rib e ça lışm a k ta idi. N izâm ü l-m ü lk e serin d e
M elik-şâh ’a tav siy elerd e b u lu n u rk e n T u ğ ru l-b e g ve A lp A rsla n ’ın İslâm iyete
yaptığı h iz m e tle ri a n la ttık ta n so n ra 22 H aşan Sabbâh ve B âtınîler h ak kında:
“Selçuk d e v le tin e ve h u sû siy le C ih â n ’ın efen d isin e (M elik-şâh’a) y ap tığ ım
h iz m e tle r m a lû m d u r. H er d ev ird e ve ü lk e d e h ü k ü m d a rla ra karşı âsiler çık­
m ıştır. Lâkin h iç b ir Râfızî m ezh eb i B âtın îler k ad ar m e ş’û m olam az. Z ira
o n ların gayesi İslâm iy eti ve b u dev leti fesada v erm ek tir; ku lak ların ı ve gözle­
rini b ir sesin ç ık m a sın a ve b ir h â d ise n in z u h û ru n a dik m işlerd ir. İlk fırsa tta
ve felâk ette k u lü b e le rin d e n fırlayacak o lan b u k ö p ek ler Râfızî m e zh e p lerin i
yayacaklar ve h e r şeyi y ıkacaklardır. Bu sa h te k â rla r m ü slû m a n lık id d iasın d a

20 İbn ül-Verdî, II, 128-129; İbn ül-Fuvatî, s. 257; G oldziher, I„ ZDMG, LXXIII (1910) s.
127.
21 H enüz tarih î tekâm ülü lâyikiyle tetk ik edilm eyen bu m ühim teşkilât hakkında şim dilik
Bak. F. K öprülü, İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1918, s. 237-242- A bdülbaki G ölpınarlı, “İs­
lâm ve T ürk illerinde futuvvet teşk ilâtı”, İktisat Fakültesi mecmuası, 1-4, XI; C. Salinger,
“W as th e F utuw a an oriental Chivalry”, Proceedings o f the A m erican philosophical
society, XCIV (1850), s. 480-403.
22 Bak. Ill, 14. B âtınîler ve M ezdekîlerin İslâm dünyasında yayılış ve tesirleri; K om ünist
hayat ve fikirleri hakkında da bak. Türk Cihârı hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 170-172.
3 1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

g ö rü n ü rle r; lâkin h içb ir d ü şm a n M u h a m m e d ’in d ini ve su lta n ın devleti için


o n lar k ad ar teh lik eli ve k o rk u n ç değ ild ir. Ben ö ld ü k te n so n ra büy ü k ve
m ü m ta z in san ları k u y u lara a ttık la rı, davul sesleriyle ku lak ları ç ın la ttık ları ve
sırların ı açığa v u rd u k la rı zam an b u sö zlerim h a tırla n a c a k ve b u felâk et g ü ­
n ü n d e su lta n b ü tü n b u sö y led ik lerim d e h ak lı o ld u ğ u m u g ö re c e k tir”, ifad ele­
ri ile kuvvetli im a n ın ı ve isab etli g ö rü şle rin i m ey d an a k o y m u ş ve söyledikle­
ri aynen v u k û b u la ra k b ir defa d a h a b ü y ü k b ir in san o ld u ğ u n u isb a t e tm iş ­
tir23.
F ilh ak ik a b u b ü y ü k d evlet ad am ı b iz z a t B âtın îlerin k u rb a n ı olarak g it­
tik te n so n ra S elçuklu devleti ve İslâm d ü n y ası d a o n ların fedâileriyle d e h şe t
verici cin ây etlere şa h it o lm u ş, b irço k b ü y ü k âlim , em îr, k u m a n d a n , h ü k ü m ­
dar ve halîfe B âtın îler ta ra fın d a n h a n ç e rle n m iştir. B unların b a şın d a b u lu n a n
H aşan S abbâh M ısır Şi’î H alîfesi M u n ta sır’ı z iy â retten ve birço k m a ceralar
g eçird ik ten so n ra k u rd u ğ u gizli te şk ilâ tı 1087 y ılın d a faaliyete geçirm iş;
1090 yılın d a d a K azvin h av âlisin d e ele geçirdiği A lam û t k a le sin d e y e rle şm iş­
tir. B âtın îlerin ilk cinâyetleri Sâve’de b ir m ü e z z in i elde etm ey e çalışm ak ve
o n u ö ld ü rm e k le b a şla r24. Bu h âdiseyi çık aran B âtınî fedâileri şe h rin şa h n esi
ta rafın d a n y a k a la n d ık ta n so n ra M elik -şâh ’ın H aşan S ab b âh ’a yazdığı ih ta r
m e k tu b u ve cevabı bize k ad ar g elm iştir. G erçek ten Selçuklu su lta n ı b u m e k ­
tu b u n d a B âtınî re isin e (Şeyh ul-cebel’e) yeni b ir d in k u rd u ğ u n u , bazı dağlı
câhil halkı iğfal ettiğ in i, İslâm h alîfelerin e ve A b b asîlere dil u z a ttığ ın ı söyle­
yerek k e n d isin i ta k b ih eylem ekte; b u d a lâ le tte n vazgeçip İslâm iy ete d ö n m e ­
sini, aksi ta k d ird e k alen in yerle b ir edileceğ in i ve k e n d ilerin in de te m iz le n e ­
ceğini b u y u rm a k ta d ır. H aşan S abbâh, cev ab ın d a h ü rm e tk â r b ir dil ile b aşla ­
m akla ve m ü slü m a n b u lu n d u ğ u n u id d ia eylem ekle b erab er, A bbasî h alîfele­
rin in h ak sızlık ların ı ve fenalıklarını saym ak, F âtım îlerin gerçek halîfe o ld u k ­
larını ileri sü rm e k sû retiy le c ü r’e d n i g ö ste rd ik te n so n ra su lta n ı A b b asîle r ve
N izâm ü l-m ü lk aley h in d e k ışk ırtm a k ta ve aksi ta k d ird e b aşk a b irisin in zu-
h û r edip b u d in î vazifeyi başaracağ ın ı söyleyerek su lta n ı d a te h d id e y e lte n ­
m e k te d ir25.
M elik -şâh ’ın elçisi H aşan S ab b âh ’a gidince, rivâyete göre, H aşan Sab­
bâh, u y u ş tu ru c u m a d d e le r (h aşh aş) ile d im ağ larını b o zd u ğ u fedâilerine,

23
Siyâset-nâme, s. 164-105, yine s. 139-145; Barthold, Turkestan, s. 25.
‘4 İbn ül-Esîr, X, 308; İbn ül-Cevzî, IX, 120; Sibt (İbn Kalânisî), s. 128-128; A bd ül-Celîl
Kazvinî, s. 334-335; 511-512.
25
Çahâr nâme-i tarihî, neşr. N. Falsafî, Ittila'at mecmuası, T ahran 1329, III, s. 12-13; M.
Şerefeddin, İlahiyat Fakültesi mecmuası, IV (1926), s. 23-31.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSI AM MI 01 NİVI İl 3 1 7

bıçakla veya k aled en k en d ilerin i a tm a k su retiy le, in tih a r e m rin i veriyor;


elçiye d e s u lta n a b u n la rd a n e m rin d e 2 0 .0 0 0 k işin in b u lu n d u ğ u n u b ild ir­
m esini söylüyor ve g erçek ten de bu m a n z a ra n ın hikâyesi M e lik -şâh ’ı h a y re te
d ü şü rü y o rd u 26. Selçuklu su lta m H aşan S ab b âh ve B âtınîlerin bu c ü r’etin i
görünce, 1092’d e e m îr A rsla n ta ş k u m a n d a s ın d a bir kuvveti o n la ra karşı
gönderdi. M ayıs ay ın d a A la m û t’u k u ş a ta n S elçuklu beyi E ylül’d e b o zg u n a
uğradı. A ynı z a m a n d a K û h istan B âtın îlerin e k arşı H o rasa n ask eri ile g ö n d e ­
rilen K ızıl-sarığ d a ciddi b ir tem izliğ e g irişti ise de N izâm ü l-m ü lk ve M elik-
şâ h 'ın ö lü m le ri iste n ile n n e tic e n in a lın m a sın a im k â n v e rm e d i27.
M elik -şâh ’ın ö lü m ü n d e n so n ra p a tla k v eren siyasî b u h ra n ve H açlılarla
başlayan savaşlar, B âtın îlerin k u v v e tle n m e sin e ve fesad larım g e n işle tm e ­
lerine yaradı. H e r ta ra fa g ö n d erd ik leri d â ’î ve fedâilerle te şk ilâ tla rın ı yay­
m aya ve m ü h im d ev let ad am ların ı, k u m a n d a n la rı ve âlim leri ö ld ü rm ey e gi­
riştiler; ajan ların ı d ev let m ek an izm ası içine, h a ttâ saraylara ve evlere k ad ar
sızdırıp h e r tarafı şü p h e ve k o rk u y a saldılar. N izâm ü l-m ü lk ’ü n g ö rü şleri
çıkıyor, m ü m ta z in sa n la r im h a ed iliy o rd u . A ley h lerin d e k o n u şm a k ta n k o r­
kan d in ve d ev let ad am ları b u sefer u m û m î efk ârın şü p h e leri a ltın d a ezili­
yorlardı. M elik -şâh ’ın İsfahan d ağ ın d a sarp b ir yerde in şâ e tm iş o ld u ğ u Şâh-
diz kalesini, 1 0 9 9 'd a ele geçirdiler. H o ra sa n ve H u z ista n ’d a d a bazı kalelere
y erleşerek tic â re t ve h ac k erv an ların ı açık tan b asm aya ve soym aya başladılar.
Bazı İranlı d ev let a d am ların ı d a gizli m ü tte fik yaptılar. B üyük E m îr Çavlı,
K irm an h ü k ü m d a rı ve n ih â y e t S u lta n B erkyaruk o n lara karşı h a re k e te geçe­
rek p ek çok B âtın î ö ld ü rd ü le r. C em iy et için d e şü p h e ve k o rk u o dereceye
varm ıştı ki, cin ây etlerin i d a h a fazla S u lta n M eh m ed T a p a r’ın ü lk e lerin d e
işledikleri için S u lta n B erkyaruk’u n d ü şm a n la rı o n u bile B âtınî te m â y ü lü n d e
g ö sterm ey e çalışıyorlardı. B ugün k o m ü n iz m in k u rd u ğ u yeraltı faaliyetleri ile
ilgili te şe k k ü lle rin y arattığ ı b u h ra n a b e n z e r b ir psikoloji cem iyeti sarm ıştı.
H açlıların g elişin d e n fay d alan arak S u riy e’ye y erleşm e im k ân ı b u ld u la r ve
katillerin i icraya d ev am e ttile r. N ih â v e n d ’d e m ev d an a çıkan ve câhil k ö y lü le­
ri iğfal ed en b ir yalancı p ey g am b er de im h a ed ild ik ten so n ra S u ltan T apar
B âtınîlere karşı b ir cih âd a girişti.
S elçuklu su lta n ı T a p a r 1 1 0 7 ’de Şâh-diz k alesin i ta h rip ve B âtınîleri k a t­
le tti. Ele geçen v esik alar vezir Sa’d ü l-m ü lk ’ü n o n la rla m ü n â se b e tin i m ey ­
d an a k o y u n c a id am edildi. Bu kaled ek i B âtın îlerin reisi A b d ü lm elik ‘A ttâ ş ’ın

26 İbn ul-Cevzî, IX, s. 121.


“7 Cuveynî, Cihân-güşâ, GM, II, s. 109-200; Tarih-i Cüzîde, s. 518-510; A bd ül-Celîl Kazvinî,
s. 512-513; İbn ül-Esîr, X, s. 100-110; Tarih-i Sîstan, s. 386; Mirhvvand, IV, s. 63-64.
3 1 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

kaledeki saray u şa k la rın a m u allim lik e tm e k , saray kızların a kadın eşyası Ve


elbise g ö tü rm e k ve m u h afızları eld e e tm e k fed âilerin m e d re se le rd e m e şh u r
âlim lerin d e rsle rin e g irm ek ve ta rîk a tle re d âh il o lu p yıllarca ib â d e tte b u lu n ­
m ak sû retiy le işe başlam ası, nifak ve k ıtâl hazırlığı yapm aları B âtınîlerin
m eto d la rın ı g ö ste rm e k b a k ım ın d a n m ü h im d ir28. B âtınîlere k arşı kazanılan
b u zafer İslâm d ü n y a sın d a b ü y ü k b ir sevinç y a ra ttı. S u lta n M e h m e d 'in tu ğ ­
rasın ı taşıy an u z u n b ir fe tih -n â m e h e r ta ra fa g ö n d e rile rek m in b e rle rd e o k u ­
tu ld u ve h alk a ilân ed ild i29. Bu, u z u n m ü d d e t b ir cinâyet yuvası h â lin e gelen
k alen in ve B âtın îlerin nasıl b ir e h e m m iy e t taşıd ığ ın ı g ö ste rm e k te d ir. Bu
sebeple A ttâ ş ’ın başı B ağdad’a g ö n d erild i. Bu z a m a n d a H o rasa n m eliki b u ­
lu n a n Sancar d a H o ra sa n B âtın îlerin i im h ay a g irişti30.
B u n u n la b e ra b e r H aşan Sabbâh ve A la m û t B âtınîleri y erlerin d e d u ru ­
yordu. Bu m u v affak iy etlerd en so n ra, S u lta n M eh m ed B âtın îlerin k ö k ü n ü k a­
zım ak m aksad iy le veziri, N izâm ü l-m ü lk ’ü n oğlu, A h m ed ile E m ir Ç avlı’yı
b u n la r ü z e rin e sevk e tti. Çavlı, 1109’da, kaleyi k u şa ta ra k p ek çok B âtınî öl­
d ü rd ü . Lâkin kış b asın ca çekildi. İn tik a m alm aya g irişen fedâiler b u sırad a
su lta n ile b irlik te B ağdad’a gelen vezirin i b ıçak lad ılar31.
Bu seferin m uvaffakkiyetsizliğe u ğ ram ası B âtınîlerin c ü f’etle rin i ve ci-
n ây etlerin i a rttırm a ğ a sebep oldu. Bu m ü n â se b e tle S u ltan A tab eg Şîr-gîr,
Karaca, G ü n -d o ğ d u , İl-k av şu t ve B ozan gibi m e ş h û r k u m a n d a n la r id â resin d e
m ü h im b ir o rd u y u A la m û t ve d iğ er kalelere k arşı gö n d erd i. 1117’de b a ş­
layan m u h â s a ra n ın s o n u n a k a d a r d ev am e tm e si ve o rd u n u n o ra d a kışlam ası
için k ö şk ler ve b arak alar in şâ edildi, erzak ve te ç h iz at yığıldı; k a len in dışarı
ile irtib a tı k esildi. B âtın îlerin a rtık açlık tan yok veya te slim olm aları m u ­
k ad d er iken s u lta n ın İsfa h a n ’da, 1 1 1 8 ’de, ö lü m ü seferin m uvaffakiyetine
m âni oldu . Ş îr-g îr’e h a b e r v erm ed en d iğ e r k u v v etlerin çekilm esi o n u n a s­

Râvendî, 155-161; R eşideddîn, s. 60-74; İm âdeddîn, s. 91-93; Ahbâr üd-devle, s. 70; İbn
ül-Esîr, X, s. 151, 153; Tarih-i Güzîde, s. 454; Anonim Selçuk-nâme, s. 23-24; Mirhvvând,
IV, s. 92; ‘Azimî, 378. F ahreddin R azî’nin Bâtınîler aleyhinde susm ası d ü şm an lan ta ra­
fından gizlice bu m ezhebe m en su p olduğu itham larına uğram asına fırsat verm iş ve b u ­
nun üzerine bu büyük âlim Rey’de kürsiye çıkarak aleyhlerinde şiddetli vaazlara başla­
m ıştı. F. R azî’ye talebe olarak işe başlayan bir Bâtınî onu bir gün m u talea odasında,
yalnız bularak, hançeri göğsüne dayadı ve o n a b ir daha B âtınîler aleyhinde k o n u şm a­
m asına dair yem in yaptırdı (Dozy, Tarih-i İslâmiyet, trc. A. Cevdet, İstanbul 1908, s.
399-401). Yine bak. Kiragos, TM, II, s. 147; L. V. Stroeva, Bâz-pesin-i Hârizmşâh ve
İsmâiliyân-i Alamût, Fars. trc. K. Keşâverz, Rehnumây-i kitab, XII (1342), s. 863-873.
29 İbn Kalânisî, s. 151-156.
30 İbn ul-Cevzî, IX, s. 150; İbn ül-Esîr, X, s. 231.
31 İbn Kalanisî, s. 162; İbn ül-Esîr, X, 169; İbn ul-Cevzî, IX, 163; Ahbâr üd-devle, s. 82.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSIÂM MI III NİYI İl 3 1 9

k erlerin in kayıplara u ğ ra m a sın a âm il old u . Bu seb ep le o rd u n u n 2 .0 0 0 .0 0 0


d in a r k ıy m etin d ek i ağırlıkları B âtın îlerin ellerin e geçti. İm â d e d d in ’in ifâ­
d esin e göre, bu d u ru m v ezir E b ü lk asım D erg ezî’n in gizlice İsm âilîlerle m ü ­
nâsebeti ve o n la ra m ü z â h e re tiy le ilgilidir. Y âkut d a D ergezîn h a lk ın ın h ep
M ezdekî m ü lh id le r o ld u ğ u n u söyler32.
Bu su re tle H aşan Sabbâh ve A la m û t B âtınîleri k u rtu la ra k fesat ve cinâ-
yetlerine d ev am e ttile r. S u ltan S ancar H o ra sa n B âtınîlerini im h a e tti ve 521
de 10.000 kişi ö ld ü rd ü 33 ise de A la m û t ile u ğ ra şm a ğ a fırsa t b u lam ad ı ve b u ­
rasını Irak S elçu k lu ların a b ırak tı. O n la r d a s a lta n a t kavgalariyle çok m eşg û l
b u lu n d u k la rın d a n b u havâlide, S uriye’de, M u su l ve D iy arb ek ir tarafla rın d a
T ü rk-İslâm b ü y ü k le rin e k arşı su ik a sd la rın ı y ü rü ttü le r. İsm â ilîle rd e n Celâ-
leddin H aşan (1 2 1 0 -1 2 2 1 ) B âtınîliği te rk ed ip C elâled d in Nev-müslüman adiy­
le tan ın d ı; İslâm iy ete girdi ve m ü s lü m a n d ev letlerle de m ü n â se b e tle re geç­
ti34. B u n u n la b e ra b e r y ine de son bakiy eleri H ü la g ü ’n ü n A la m û t’u z a b tın a
kadar dev am e tti. B âtınîlere v erilen H aşişiy y û n (Haşşâşîtı) adı, h a şh a ş (af­
yon) k u lla n m a la rı ve b u seb ep le kolayca cin ây et işlem eleri dolayısiyle v eril­
m işti. H açlılar v asıtasiy le A v ru p a’ya in tik a l ed en ve garp d illerin d e kanlı,
katil m â n a sın d a k u lla n ıla n “assassin” k elim esi ve m ü şta k la rı B âtınîlerin h ü v i­
yetlerini ve n e d erece k o rk u n ç o ld u k la rın ı g ö ste re n en güzel vesik alard an
biridir. K aynakların H aşan Sabbâh h ak k ın d ak i bazı kayıtları ve M elik-şâh ile
m e k tu p la şm a la rı ü z e rin d e şüph eci d av ran ıld ığ ın a ve h a ttâ m o d a h â lin e gel­
diğine d e işa re t e tm e k y e rin d e d ir35.

6. Selçuklular ve Gayrı Müslim ler

T ü rk le r İslâ m d a n önce, G ö k -tü rk , U ygur ve H azar h a n ları id â resin d e


k en d ilerin e sığ ın a n yabancı d in m e n su p la rın ı him âye ediyor; b izzat k en d ileri

32 Cüveynî, II, 212; İm âdeddîn, s. 90-91, 117; İbn ül-Esîr, X, s. 186-188; Tarih-i Güzîde,
456; Anonim, 25; Zekeriya Kazvinî, 397; Yakut, III, s. 451.
13 İbn ül-Esîr, X. s. 231.
4 Bak. Resmî vesikalar, s. 106-108.
s Bunlar hakkında yine M .’deki "B âbek”, “B âtınîler”, “H aşan Sabbâh”, “H aşşâşin ”, “İs-
m â’ilîler” m addelerine ve B. Lewis, The Origins o f Ismâ’ilism(Cam bridge 1940)e de bakı­
labilir. M elikşâh ile H aşan Sabbâh arasındaki m ektupların uydurm a olduğuna dair iddi­
aların ciddi bir tenkide dayanm adığını ve bu m ühim vesikaların bu sebeple kulla­
nılm adığını tek rar belirtelim .
3 2 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

de bu d in le re giriyor ve b ir çok d in le re bağlı c e m a atler olarak, bir arad a â-


h e n k iç e risin d e y aşıy o rlard ı36. S elçu k lu lar Y akın Ş ark ta k arşılaştık ları H ıris­
tiyan ve Y ahudi gibi gayrı m ü slim u n s u rla ra karşı d a aynı zih n iy eti devam
ettirm iş; g ö rü lm e m iş b ir m ü s a m a h a ve şefk ati o n la rd a n esirg em em işlerd i.
H ıristiy an m e m le k e tle ri fe th e tm iş o lm a sın a ra ğ m e n A lp A rsla n o n la rın m ü ­
ellifleri ta ra fın d a n d a âdil, m e rh a m e tli b ir in sa n o larak ta sv ir ed ilir ve aley­
h in d e hiç b ir şey söylenm ez. M elik-şâh: "kalbi Hıristiyanlara karşı şefkatla dolu
idi; geçtiği memleketlerin halkına baba gibi davrandı. Bu sebeple bir çok vilâyetler,
1086'da, kendiliğinden onun idaresine girdiler. Ermenistan ve Rum memleketleri
onun kanunlarını tanıdılar"; “onun idaresinde oniki millet yaşıyordu"37. Başka bir
H ıristiy an kaynak: “M elik-şâh in sa n la rın en m ü m ta z ı idi; iyiliği ve şefkati ile
m e ş h û r idi. H ıristiy a n la ra karşı ad âleti ve hay rı ile ta n ın m ış tı”38 d e m e k te ve
b u ifâdeler İslâm k ay n ak ların ı tey id e tm e k te d ir.
B ağdad’d a h alîfen in veziri E bu Ş ucâ’, H azreti Ö m e r’e a tfo lu n a n k aid e le ­
re göre, d iğ e r İslâm m e m le k e tle rin d e o ld u ğ u gibi, sık-sık, Z im m î’lerin kıyâ-
fetlerin e m ü d â h a le ediyor; o n ları m ü s lü m a n la rd a n ay ırm ak için k e n d ilerin e
m a h su s işa re tle ri taşım ay a zo rlu y o r ve s e rt b ir siyaset tâ k ip ed iyordu. Bu
baskı dolayısiyle gayri m ü slim g ö rü n m e m e k y ü z ü n d e n d ev le t m a k a m la rın d a
b u lu n a n b ir çok y ü k sek Zim m î m ü s lü m a n o ld u . M elik -şâh ’ın ve N izâm ül-
m ü lk ’ü n vekili b u lu n a n Y ahudi İbn S am h â b u se rt te d b irle r dolayısiyle
Bağdad şa h n e si G evher  yin ile b irlik te h u z û ra çıkarak su lta n a ve vezirine
şik ây ette b u lu n d u la r. O n la r d a b u seb ep le h alîfen in v ezirini az lettiler. V ezir
Ebû Ş ucâ’ aley h in d e şik ây ette b u lu n u rla rk e n o n u n M elik -şâ h ’ın T ü rk ista n
zaferlerin i k ü ç ü m sed iğ in i, b u fe tih le rin R u m la ra k arşı değil m ü slü m a n la ra
(K arahanlılara) k arşı kazanıld ığ ın ı ve b u seb ep le e h e m m iy et v erm ed iğ in i
sö y lem ek te o ld u ğ u n u d a b ild iriy o rla rd ı39. B ağdad’d a ve im p a ra to rlu ğ u n b ü ­
yük m e rk e z le rin d e b ü y ü k ticarî faaliy etlerd e b u lu n u y o r; S elçuklu devleti
ü z erin d e m alî ve siyasî te sirle r icra ed iy o rd u . N itek im İbn S am h â M elik-
ş â h ’ın B ağdad’d a giriştiği b ü y ü k im â r ve in şâ işlerin d e de m ü te a h h itlik ed i­
yordu. S u ltan ve v ezirin in ö lü m ü n d e n so n ra o n u n ö ld ü rü lm e si çok m ânâlı

36 Bak. O sm an T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 461-463; Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi,
I, s. 63-74.
37 M athieu, s. 196-197.
38 Brosset, 1, s. 349.
39 İbn ül-Cevzî, IX, s. 56; İbn ül-Esîr, X s. 64; İm âdeddîn, 78.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE 1ÜRK İM AM MI 1)1 NİVI ll 3 2 1

o lup bu, M elik -şâh ’ın gayri m ü slim le re karşı tâ k ip ettiğ i him âye siy asetin in
ne derece ileri o ld u ğ u n a başka bir d e lild ir40.
B unu n la b e ra b e r d a h a evvel, 1079’da, b ir Y ahudi serm ây e d ârın ın ö ld ü ­
rülm esi h âd isesi de vardır. G erçek ten su lta n av lan m ak m ak sad iy le A hvaz’a
gittiği zam an N izâm ü l-m ü lk ’e d o st o lm ay an G ev her  yin ve H u m â r-te k in
Basra m ü lte z im i (zâmin) olan İb n ‘A llâ n ’ın ö ld ü rü lm e sin e m ü sa a d e alm ış­
lardı. Bu Y ahudi serm ây ed ârın n ü fu z u n u b e lirtm e k m aksadiyle, karısı ö ld ü ­
ğü zam an, kadı m ü ste sn a , b ü tü n B asra şe h ir h a lk ın ın cenazesi ark a sın d a
y ü rü d ü ğ ü n ü k ay d e tm e k kâfidir. Ö ld ü rü leceğ in i anlayan İbn ‘A llân d erhal
servetine ait d efteri d en ize a ttı. F ak at b u d e fte re ait b ir vasiy et-n âm esi
(barmûz) sây esin d e m alla rın ın çoğu b u lu n d u . 4 0 0 .0 0 0 d in a r n ak d i ve eşyası
arasın d a 1000 d in a r d eğ erin d e b ir sü p ü rg e si çıkm ası b ir fikir verir. Bu h â d i­
se dolayısiyle çok ü z ü le n N izâm ü l-m ü lk üç g ü n ev inden çık m am ış ve su lta ­
na d a te e ssü fle rin i b ild irm iştir. M elik -şâh b ir k asd ı olm adığını söylem iş ve
ö zü r beyan e tm iş tir41.
Bu h u s u s Y ahudi se rm â y e d â rların ın n ü fû z u n u ve devlet adam ları ü z e ­
rindeki te sirle rin i g ö sterir. İbn ‘A llân ailesi b ir a sır önce de B ağdad’d a b a n ­
kerlik (cahbaz) yapıyor; İk tisad î ve siyasî h a y a tta rol o y n u y o rd u 42. M elik-
şâ h ’ın bu siy aseti ve d ev let m e rk e z in i R ey’d en İsfa h an ’a n a k letm e si bu şe­
hirde z ate n m e v c u t olan Y ahudi n ü fû s u n çok a rtm a sın a seb ep oldu. Kay­
n a k lard a b u şe h rin b ir k ısm ın ın “Yahudi İsfahanı” adını alm ası bu hüviyeti
dolayısiyledir43. XII. a sır İspanya Y a h u d ile rin d e n B enjam in de T u d e lle ’in
T ü rk leri Y ahudi d o s tu g ö ste rm e si de b u m ü n â se b e tle d ir. Bir Y ahudi h ah am
XII. a sır so n la rın d a b u d evirde M e z o p o tam y a’da, İsfahan, H em ed an , Sem er-
kan d ve sair b ü y ü k İslâm şe h irle rin d e Y ah u d ilerin m ik d a rın ı çok m übalâğalı
bir şekilde k ay d ed er44.
E rm en i p a triğ i Basile 1090 se n e sin d e “Dünyânın hâkim i” S u lta n M elik-
şâ h ’a gid erek kiliselere, m a n a stırla ra ve râ h ip le re k o n m u ş o lan v erg ilerin
affını diledi ve s u lta n talep lerin i k ab û l ed e re k o n a bu h u s u s ta ferm an lar

40 İbn ul-Cevzî, IX, 17, s. 63.


41 İbn ul-Cevzî, VIII, s. 323; İbn ül-Esîr, X, 30-40.
4~ Bak. W. Fischel, Jews in the economic and political life o f Mediaeval İslâm, London 1937. s.
33; L. M assignon, “L’Influence de l’Islam au Moyen Age sur la fondation e t l’essor des
banques Juives”, Bull. Ecola Oriental, I, (1931), s. 3-12.
43 Mücmel üt-Tevârih, s. 523; Yâkut, M u’cem ül-Büldân, I, 208.
A. M azahery, La Vie quotidienne des musulmans au Moyen-âge, Paris 1951, s. 122; A. Mez,
Renaissance, s. 33-35.
3 2 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

verdi ve p a trik o rad an A n tak y a’ya g itti45. M elik-şâh “h e r ta ra fta barış ve


h a k îm â n e b ir id âre k u rd u . B ü tü n h ü k ü m d a rla rd a n d a h a akıllı ve k u d re tli idi,
b ild ik le rim iz in h e p sin d e n de âdil o ld u ğ u n d a n k im seye k e d e r v erm edi. Y ük­
sek fikirleri, asil ah lâk ı ve şefkatiyle k e n d isin i h e rk e se sevdirdi. Böylece h arp
ve şid d e tle değil, g ö n ü lleri k a z a n m a k sû re tiy le h içb ir h ü k ü m d a rın elde ed e­
m ediği m e m le k e tle re sah ip old u . E ğer ö m rü vefa etse idi, çok s ü r ’atle artan
k u d re ti dolayısiyle, A v ru p a’yı d a d e v le tin in h u d u tla rı içine a lac ak tı”. İşte
o n u n yirm i yıl sü re n sa lta n a tı h a k k ın d a S arkavag’ın d ed ik leri b u n la rd ır46.
M elik -şâh ’in ö lü m ü n d e n so n ra A zerb ay can m eliki olan am cası Y âk u tî’n in
oğlu İsm â ’il z a m a n ın d a E rm e n ile rin çok h im ây e ve itib a r g ö rd ü k le rin i, o n la ­
rı İra n lıla rın m a n a stırla rd a n vergi alm ak için y ap tık ları tazy ik lerd en k u rta r­
d ığını aynı k ay n ak lar yazar47. H ıristiy a n h a lk ın çok b u lu n d u ğ u A n a d o lu ’da
T ü rkiye su lta n la rı ve m e lik le rin in o n la ra k arşı siyaset ve m u am elele ri ise
ta rih te g ö rü lm e m iş b ir d ereced e id i48. R ivâyete göre M elik-şâh N izâm ül-
m ü lk ile H ısn Keyfâ’ya g ittik le rin d e o ra d a b ir şeyh vezire A llah tarafın d an
M elik -şâh ’a elçi o ld u ğ u n u söylem iş ve b u garip söz ü z e rin e su lta n a g ö tü ­
rü lm ü ş tü r. S u lta n a m isv ak ve ta ra k h ediye e d en şeyh, k ızların ı evlen d irm ek
için o n d a n çehiz p arası iste m iş ve elçi o ld u ğ u n u isp a t için rü y ad a H azreti
P ey g am b er’in k e n d isin i g ö n d erd iğ in i, in a n d ırm a k için de M elik -şâh ’ın h e r
gece Tebâreke o k u d u ğ u n u b ild irm e sin i ve b u n u k im sen in b ilm ed iğ in i söyle­
m iş ve b u sû re tle çok ih sa n la ra k a v u ş m u ş tu 49.

7. Selçuklular Devrinde İlmin Himâyesi ve Fikir Hürriyeti

S elçu k lu ların , T ü rk le re m a h s u s b u h ü rriy e t ve m u sam ah alariy le, H ıris­


tiyan ve Y ah u d ilere k arşı g ü ttü k le ri b u siy asetin m ü slü m a n la ra ve tü rlü
m ezh ep le re de ta tb ik ed ilm esi ta b iî idi. F ilhakika, İslâm d in in i ve Selçuklu
im p a ra to rlu ğ u n u y ık m ak için çeşitli te şk ilâ t k u ra n B âtınîler ve m ü frit Şi’îler
m ü ste sn a , S elçuklu su lta n la rı ve beyleri m e z h e p le r arası fark lara ve kavga­
lara asla m ü d a h a le etm e m işle r; an cak n â d ir ahvalde İçtim aî n izâm ı k o ru m a k
ve m ü c â d e le leri y a tıştırm a k m ak sad iy le u zlaştırıcı b ir rol o y n am ışlard ı. M e­
lik-şâh N iz â m ü l-m ü lk ’ü n E ş’a rîle r ile H an b elîler arasında, m ü n a k a şa la rd an

45 M athieu, s. 201; Anili Samuel, s. 455.


46 A nili Sam uel, trc. Brosset, St. Petersbourg 1876, s. 451, 455.
47 M athieu, s. 204, S. O rbelian, Histoire de la Siourıie, trc. Brosset, St. P etersbourg 1864. s.
182, 183.
48
D aha fazla bilgi edinm ek ve T ürk insanlık idealini anlam ak için bak. Türk Ciharı hâkimi­
yeti mefkûresi tarihi, II, s. 131-107.
49
U sâm e, Kitâb ul-itibâr, s. 175.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IİIHK İSI AM MI III NİYI II 3 2 3

so nra kavgalar başlayınca B ağdad’a, E bû İshak Ş îrâzî’ye g ö n d erd ik leri m e k ­


tu p ta Nizâmiyye medresesini b ir m ezh eb i k o ru m a k için değil ilmi himaye etmek
ve yükseltmek gayesiyle kurduklarını, mezhepler-arası bir tefrik siyaseti gütmedikleri­
ni belirten ifâdeleri din ve fikir h ü rriy e ti h a k k ın d a k i sağlam g ö rü ş ve siy a set­
lerinin en güzel d e lille rin d e n b irid ir50. H a ttâ m e z h e p le r arası m ü câd eleleri
ö n lem ek m ak sad iy le vâizleri d ev letin ve k a d ıla rın m u ra k a b e sin e koydukları
h u sû sî h allerd e de, yine fikir h ü rriy e tin i te m in gayesiyle, ask erî m u h afızları
k u llan m a k ta n d a geri k alm am ışlard ı. G erç e k te n b u te d b irle r istisn a î idi ve
ancak m e z h e p le r arası h u s û m e tin m e v c u t o ld u ğ u yerlerd e ve h u sû siy le Irak
tarafların d a ta tb ik ed iliy o rd u . Z ira u m û m iy e tle S ü n n î m e z h e p le r ve m û te d il
Şi’îler ara sın d a cid d î b ir ta a ssu p ve g erg in lik m e v c u t o lm am ıştır. Bu sebeple
m u h ite ve ih tiy aca göre b ir çok m e d re se le rd e d ö rt m ez h eb e m e n su p âlim ve
taleb eler b ir a ra d a ta h sil ile m eşg û l o lu y o rlard ı, ki bu h u s u s ta h e m vekayi-
n â m elerd e ve h e m de m e d re se le rin v ak fiy elerin d e bol m a lû m a t m ev c u ttu r.
S u ltan Sancar z a m a n ın d a M erv, Belh ve b a şk a k ü ltü r m e rk e z le rin d e u m û m î
m ü n âzaralar, k ö k le şm iş b ir a n ’an e h a lin d e , ra ğ b e tle devam ediyor; k ad ın la r
bile bu m ü n â z a ra la ra k atılıy o r ve ara -sıra k a d ın la r bu u m û m î to p la n tıla rd a n
m en ediliy o rlard ı. 1222 y ılın d a S e m e rk a n t’a gelen Ç in seyyahı C h’ang-chun
ezan o k u n u n c a k a d ın -e rk e k h e rk e sin câm ie k o ştu ğ u n u söyler51.
Y etiştird iğ i b ü y ü k âlim ler ile İslâm m ed e n iy etin in d o ğ u şu n d a , T ü rk is­
tan gibi m ü s te s n a b ir m evki ve o n u n b ir p arçası b u lu n a n H ârizm , Sel­
çu k lu lar d ev rin d e de fikrî k em alin so n d e recesin e y ü k selm işti. G erçekten
h ü r d ü şü n cey e d ay an an M u ’tezile m ez h e b i H â riz m ’de o k a d ar yaygın idi, ki
avam h a lk ta n bile p e k çok mütekellim’e ra stla n ıy o rd u . F a h re d d in R âzî (1149-
1209) bile H â riz m ’in m erk ezi Ü rgenç (C u rcân iy e)e gittiği zam an İlm î m ü n â-
zaraların ve M u ’tezile m e z h e b in in b u d erece yaygın b u lu n m a sın a h ay ret
e tm işti. B u h â râ ’ya v arın ca d a m ü n â z a ra la rd a b u lu n m u ş ve kalabalık halk ın
Kelâm’a a it su a lle rin e cevaplar v erm işti. Başka b ir kaynağa göre “Ü rgenç
halkı tam am iy le M u ’te z ile ’dir; k elâm ilm i ile m ü m âre seleri o derece ileridir,
ki çarşı ve p a z a rla rd a hiç ta a ssu p g ö ste rm e d e n m ü n â z a ra yaparlar. E ğer bir
kişi ta a ssu p g ö ste rir veya k ab a k elim eler k u lla n a n o lu rsa h erk e s o n a cephe
alır. D elilsiz k o n u ş tu ğ u için de itib a r g ö rm ez ve sözü k e silir” id i52. D ikkate
şâyândır ki H ârizm h alkı M oğol istilâ sın d a n so n ra yine de M u ’tezile m e z ­

11 Bak. Bölüm VII, bahis 4. M elikşâh’ın m ezhepler arası geniş düşüncesi h akkında güzel
bir fıkra da Siyâset-nâme zeylinde (s. 15) vardır.
' M untecib ud-dîn, ‘Atabet ul-ketebe, s. 35, 83; B retschneider, I, s. 91.
Zekeriya Kazvinî, Asâr ül-bilâd, s. 377-379, 520; Barthold, Dersler, s. 130-132.
3 2 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

h eb in e sâdık kalm ış; m ü slü m a n o lm u ş M oğol vâli ve h âk im leri S ü n n î o l­


d u ğ u için, m ez h e p le rin i gizli o larak m u h a fa z a e tm işle rd i53.
S elçuklu su ltan ları, m elik leri, beyleri ve h â tû n la rın ın âlim lere, d in a-
d am ların a, şâir ve sa n a tk â rla ra g ö ste rd ik le ri saygı, o n la ra k u rd u k la rı m ü e s ­
seseler ve y ap tık ları ih sa n la r h a y re te şâyân b ir d ereced e ve k en d i k u d re tle ri
ile m ü te n â s ip b ir seviyede idi. T u ğ ru l-b e g ve A lp A rsla n ’ın â lim le r ve din
ad am ları k a rşısın d a k i tev âzu ları ve saygıları h a k k ın d a y u k arıd a b ir hayli m i­
sal v erm iş idik. T uğrul-beg: “kendime bir köşk yapıp da yanında bir cami inşâ
etmezsem A lla h ’tan utanırım”54 d e rk e n b u saygının d ayandığını im anı b e ­
lirtiy o rd u . O fe th e ttiğ i şe h irle re g irerk en ilk işi âlim leri ve d in ad am larını
tevâzuyla ziy âret veya k ab û l e tm e k ti. S elçuklu d ev rin in a z am etin i ve cihan
h âkim iy eti ş u û ru n u d a h a fazla d u y an M elik -şâh ile İm am ul-H arem ey n
E b u ’l-M a’âlî C uveynî a ra sın d a geçen b ir h âd ise, d ev letin ve su lta n ın h a şm e ti
bah is m e v z u u o ld u ğ u halde, âlim lerin n e d erece y ü k se k b ir m evkie sahip
o ld u k ların ı g ö ste re n güzel b ir m isald ir. G erçek ten , rivâyete göre, M elik-şâh
hilâlin g ö zü k m esi ü z e rin e b ayram g ü n ü n ü ilân eder. F akat C uveynî, aksine
erte si g ü n ü n R am azan o ld u ğ u n a ve o ru ç tu tu lm a s ı g erek tiğ in e d air b ir fetva
verir. S u ltan bu n âzik d u ru m k a rşısın d a İm âm u l-H a re m e y n ’i, n ezâk etle,
saraya d âv et eder. G ö rü şm e sıra sın d a b ü y ü k âlim : “Sultana ait işlerde fermana
itaat vazifemizdir; lâkin fetvaya taallûk eden meselelerde de sultanın bize sorması
gerekir" cevabını verir. Bu cevabı haklı b u la n su lta n , h a şm e tin i d ü şü n m e d e n ,
fetvaya u y ar ve o n u h ü rm e tle yolcu e d e r55. N îşâ p û rlu âlim Ali b in H aşan al-
Sandalî, T u ğ ru l-b e g ’in Bağdad se ferin d en sonra, zâ h id ân e b ir h ay a ta b aşla ­
m ıştı. Bir C u m a n a m a z ın d a o n u n la k a rşıla şa n M elik-şâh o n a k en d isin i ziyâ­
ret e tm e d iğ in i h a tırla tır. S andalî S u lta n a b u n u n sebebi o larak “Sizin hüküm ­
darların en iyisi olmanız, benim de âlimlerin en kötüsü olmamaklığım içindir” ceva­
bını v erir ve b u n u da: “Zira hükümdarların en iyisi âlimleri ziyâret eden, âlimlerin
en kötüsü de hükümdarların ziyâretine koşandır” şek lin d e izah ed e re k devrin
m ü k em m e l z ih n iy e tin i m ey d an a k o y ar56.
N îşâ p û r’d a Şâfıîler ile H an efîler a ra sın d a çıkan bir m ü câd ele b ir âsâyiş
m eselesi o ld u ğ u ve S u ltan S an car’ın d a o rd u siy le şeh rin y a k ın ın d a b u lu n ­
d u ğ u h a ld e m ü d a h a le d e b u lu n m a m a sı, âlim leri v a sıta kılarak hâdiseyi yatış-

53 İbn B atuta, I, s. 406-413.


54 ‘İm âdeddîn, s. 27; İbn H allikân, II, 59.
55 Tuhfet ül-mülûk, British M useum , Or. 7863, s. 62b-64a. Bu eser hakkında bak. Said
Nefisî, Mihr Mecmuası, I (1312), sayı 6, 7. 8.
56 M uhyiddîn K uraşî, Tabâkat ul-hanefıyye, H aydar-âbâd 1 3 3 2 ,1, 375.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IÜRK İSI AM MI III NİYI II 3 2 5

tu rn a sı ilim ve m e z h e p le r arası m ü n â s e b e tle re k a rışm am a k e n d işe sin i gö s­


te rir57. G erçek ten bu za m a n d a şelıir h a lk ın ın ek seriy etin i H an efîler teşkil
ettiği ve o n la rd a n b ir m ik d ar adam ö ld ü rü ld ü ğ ü h ald e S u ltan o rd u y u h â d i­
seye k a rıştırm a k ta n sa k ın m ıştır. B ü tü n S elçu k lu su lta n la rı ve T ü rk le rin k a­
hir ekseriy eti gibi sa m im î b ir H anefî olan S an car’ın G azalî’n in İm âm -ı
A ’zâm E bû H an îfe aley h in d e k o n u ş tu ğ u rivâyeti m ü n â se b e tiy le araların d a
v u k û b u lan m ü la k a t d a cid d en kayda şâyândır. Bu rivâyet ü ze rin e çok ü zü len
S ultan S ancar b iz z a t g ö rü şm e k ü zere G azalî’yi h u z û ru n a d âv et e tti. D in î ve
felsefî m e se le le r dolayısiyle b u h ra n lı b ir ru h h âleti içinde T û s ’d a inzivâya
çekilen G azalî, S u lta n a yazdığı cevabında, h ü k ü m d a rla rın h u z û ru n a çık m a­
m ağa an d eylediğini b ild irm ek te; y e m in in i b o z m am a sın ı rica e tm e k te ve
ancak em re u y arak M e şh e d ’e k ad ar g elebileceğini b e lirtm e k te d ir. Böylece,
burada, o rd u g â h d a v u k û b u la n k arşılaşm ad a, S u lta n b ü y ü k âlim in gelişin d e
b ü tü n e m irle ri ile b irlik te ayağa k alk ar ve o n u ta h tın d a y an m a o tu rtu r. G a­
zalî âlim lerin h ü k ü m d a rla r h u z û ru n d a d u â, se n â ve tavsiyelerle söze b a ş­
lam aları â d e t o ld u ğ u n u , fakat riyâ ile k a rışm a sı ih tim ali k a rşısın d a k e n d i­
sin in h u z û rd a böyle h a re k e t etm iyeceğini, duâyı an cak A llah ile yalnız k ald ı­
ğı zam an y ap tığ ın ı b ey an d an so n ra T u ğ ru l-b eg , A lp A rslan ve M elik -şâh ’dan
bahisle m ü h im fikir ve n a sih a tle rd e b u lu n m u ş ve büy ü k İslâm h u k u k ç u su
İm âm -ı A ’zâm aley h in d e k o n u şm a sın ın im k ân sız ve böyle bir riv ây etin yalan
o ld u ğ u n u b ild irm iştir. Bu b ey an d an çok m e m n û n kalan “İslâmın hükümdarı"
(Sancar b u z a m a n d a h e n ü z H o rasan m elik i idi) b ü tü n H o rasan ve Irak âlim ­
lerinin h azır b u lu n u p G azalî’yi d in le m e le rin i arzû ettiğ in i, bu m ü m k ü n ol­
m ad ığ ın a göre b ü y ü k âlim e b u k o n u şm a la rı yazm asını rica ediyor ve bir
n ü sh a sın ı o m e m le k e tle re g ö n d erip âlim lere n e d erece h ü rm e t eylediğinin
b ilin m esin i iste d iğ in i söylü y o rd u . B u n d an başka, S ultan, G azalî’n in inzivâda
k alm asın a râzı o lm ay arak k e n d isin e m e d re se le r in şâ edeceğini, d erslerin e
başlayıp âlim lerin m ü şk ü lle rin i h a lle tm e sin i ve ilm i yaym asını d a rica ed i­
yordu. G azalî b iz z a t al-M unkız’ın d a söy led iğ in e göre: "z am a n ın pâd işâh ı,
C enâb-ı H ak k ın tak d iri ile, d e rû n î b ir a rz û d u y d u ve bu ‘F e tre t’i (B âtınîlerin
ve filozofların İslâm iy eti sarsm aların ı) k a ld ırm a k için, itiraz k ab u l etm iyecek
bir sû re tte , N îşâ p û r’a gidip d e rse b aşlam am ı e m re tti” ifâdesiyle hâdiseyi
a n la tır58. Böylece G azalî, on iki yıllık b ir fâsıladan so nra, 1105 (5 9 9 )de

57 Ahbâr ud-devle, s. 125.


58 Bak. el-Munkız, trk. trc., İstanbul 1948, s. 66.
3 2 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

N îşâp û r N izâm iy esin d e te k ra r d e rs le rin e başladı. G azali Nasîhat ül-Mulûk


adlı e se rin i de b u g ö rü şm e ü z e rin e y a z m ıştı59.
S elçuklu su ltan ları, e m ir ve beyleri ilim , ed eb iy at ve sa n a tın hâm isi ola­
rak b ü y ü k h iz m e tle r y ap m ışlard ır. B u n lar a ra sın d a ilk b ü y ü k S elçuklu su l­
tan la rı ve h u sû siy le M elik-şâh, S ancar ve N izâm ü l-m ü lk m ed en iy et ta rih in ­
de çok m ü m ta z b ir m evki k a z a n m ışla rd ır. Â lim , filozof, riyâziyeci, tabip,
san atk âr, edip ve şâirlerin çoğu S elçuklu saray ların a m e n s u p tu r veya o n ların
h im ây elerin i g ö rm ü şle r v ey ah u t o n la rın v a k fe ttik le ri m ü e sse se le rd e y etiş­
m ek im k â n ın ı b u lm u şla rd ır. Bu devir â lim le rin in m ü h im b ir k ısm ın ın T ü rk
o ld u ğ u , b azan isim leri, hal te rc ü m e le ri ve b azan d a m em le k e tle ri dolayısıyla
b ilin m e k te d ir. A lp A rslan k e n d isin e h a s irâd ın b ir k ısm ın ı fakirlere d a ğ ıtır­
ken o n d a b irin i de ilim a d a m la rın a s a rf ed iy o rd u 60. M elik-şâh, k u rd u ğ u m e d ­
re se le r ve k ü ltü r m ü e sse se le rin d e n b a şk a âlim ve m u tasav v ıflara yılda
3 0 0 .0 0 0 d in a r (altın) ih san ed iy o rd u 61. Sarayı ve m u h iti âlim , şâir, ta b ip ve
filozoflar ile d o lu o lan S u ltan S ancar'ın, rivâyete göre b ir defa beş g ü n za r­
fında o n la ra yaptığı ih sa n la r 7 0 0 .0 0 0 d in a r n a k it, 1000 atlas elbise, p e k çok
at ve şâir k ıy m etli eşya o lu p k e n d isin in ve d e v le tin in h a şm e ti ile m ü te n â sip
idi. H azin ed ârı k e n d isin e h â z in e n in b o şalacağ ın d an b a h se ttiğ i zam an "be­
nim h a k k ım d a m ala m ey letti d e n ilm e si çirkin olur; bu atlas elb iseleri de
em irle re dağıt" cevabını v e rd i62.
S elçuklu s u lta n la rı ve beyleri Şi'î im a m la rın tü rb e le rin i in şâ ve z iy ârette
k u su r etm iy o r; Şi'î âlim lere ve seyyidlere ih sa n la rd a b u lu n u y o r; k e n d ile rin e
zâviyeler ve m e d re se le r yapıyor ve b u m ü e sse se le re vakıflar ta h sis e d i­
y orlardı. N ite k im o d ev ird e İran 'ın k a h ir ek seriy eti S ü n n î o ld u ğ u h a ld e K um
ve K âşan şeh irleri Şi'î idi ve b u ra la rd a m e d re se le r in şâ etm işle rd i. E sâsen
m û te d il Şi'îleri ayırm ak için de b ir seb ep y o k tu . M elik-şâh'ın, kızı Salkım
H â tu n 'u Şi'î M â zen d erân m eliki S ip e h -b u d Ali ile ev len d irm esi S ü nnîliğin
zaferine çalışan S elçu k lu ların m û te d il Şi'îlere karşı farklı d ü şü n m e d ik le rin e
delâle t ed er. A li'nin k ard eşi K arin'in de S u ltan M eh m ed T ap ar'ın kızı ile evli
old u ğ u rivâyet ediliyor. B una m u k ab il m ü te fe k k ir Şi'îlerin de im anlı S ü n n î
ve H anefî o lan T ü rk le r h ak k ın d a, S ü n n île r gibi, m ed h iy eler yazm aları, "Gâzî

59 Mekâtib-i fârisî-i Gazzâlî, nşr. A. İkbal, T ahran 1333, s. 3-12; nşr. M. Sabit, T ahran 1333,
s. 9-28; İbn H allikân, I, s. 587; M. Şerefeddin, “Sultan Sancar ve G azzâlî”, İlahiyat F.
Mec. I. s. 42-51; Kasım Kufralı, “Gazzâlî, İA, IV, 749-750. Sancar’ın M u’izzî’ye b ir beyti
için 1000 dinar verdiği rivâyet edilir (Çahâr-Makale, s. 43).
60 Zekeriya Kazvinî, s. 412.
61 Siyâset-nâme, s. 145; Ahbâr üd-devle, s. 67; ‘İm âdeddîn İsfahânî, s. 59.
6" Ahbâr üd-devle, s. 125; İm âdeddîn İsfahânî, s. 275; İbn Hallikân, I, s. 272.
SELÇUKLULAR DEVRİNDL TliRK İSI AM MI III NİYI ll 3 2 7

ve Cihangir" tâ b irle rin i k u lla n m a la rın ın sebebi b u d u r1’3. Böylece, B âtınîler ve


m ü frit Şi'îler m ü ste sn a , S elçu k lu ların tü rlü d in ve m ez h ep le re h ü rriy e t b ah ­
şettik leri h u s u s u n d a m ü slü m a n ve h ıristiy a n m ü ellifler b irle şm e k te ve bu
m anevî m îra s ayn en O sm a n lıla ra in tik al e tm iş b u lu n m a k ta d ır. S elçuklu ve
O sm anlı im p a ra to rlu k la rın ın c ih a n şü m û l b ir k u d re t ve m â n â k az an m a sın d a
bu siyâset ve zih n iy e tin tesiri b ü y ü k o lm u ş; d in î z u lü m ve k ıtalle re uğrayan
Yeni, çağ A v ru p a sın d a bile d in h ü rriy e tin e k av u şm ak için O sm a n lı idâresi
arzu e d ilm iştir64.
N izâm ü l-m ü lk ’ü n k en d i m e z h e b d a şla rı Şâfıîler için İsfahan ve H em e-
d a n ’d a vakfeylediği câm ilerin S u ltan M eh m ed T a p ar ta ra fın d a n alınıp H ane-
fîlere ta h sis ed ilm esi b ir istisn a gibi g ö z ü k m e k te d ir65. B u n u n la b e ra b e r b u ­
rada siyasî b ir âm ilin m evcûdiyeti k e n d in i g ö ste rm e k te d ir. F ilhakika S u ltan
M eh m ed ’in, ağabeyisi B erkyaruk ile sa lta n a t m ü câd elesin d e, k a rşısın d a b a ş­
lıca kuvvet o larak N iz â m ü l-m ü lk fırk asın ı b u lm u ş olm ası böyle b ir seb ebin
m evcûdiyetini g ö sterir. N ite k im B âtın îlere k arşı cihâdı ile m e ş h û r olan M eh ­
m ed T ap ar h u z û ru n d a B âtınîlerle cereyan e d e n b ir m ü n âz arad a, gösterdiği
k u d ret dolayısiyle, Şi’î im am E bu İsm â ’il’e ih sa n la r yapm ası b ir m ezh ep
ta a ssu b u n a k ap ılm ad ığ ın ı ifâde e d e r66. M eh m ed T a p a r’ın B âtınîler ile m ü c â ­
delelerd e d a h a m ü e s s ir o lab ilm ek ve h iy â n e te u ğ ra m a m a k m aksadiyle "ilhâd
ve nifak unsuru İraklıları” (A rap ve A cem Irakı) d ev let h iz m e tin d e n çıkarm ası
da bu cih âd siyâsetiyle ilgili id i67. Y üksek m a k a m la rd a bazan gizli B âtınîlerin
m eydan a çık m ası ve m ü câd eleleri b altalam aları b u te d b irin zarû rîliğ in i gö s­
te rm iştir. S u lta n S ancar da H alîfe’ye yazdığı b ir m e k tu b u n d a Irak ’ın
m ü lh id le r ile d o lu o ld u ğ u n u b e lirtir ve d ev rin u m û m î k a n a a tin e te rc ü m a n
o lu r68.

63 A bd ül-Celil Kazvinî, s. 47, 106, 169, 280; A bdullah Kaşanî, Divân, s. 261.
64 Bak. O sm an T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 461-465; Les Souverains Seldjoukides et leurs
sujets non-musulmans, s. 6 0 -100.
65 Râvendî, s. 18.
66 A bd ul-Celîl Kazvinî, s. 48.
67 ‘İm adeddîn, s. 95; Siyaset-nâme, s. 140.
68 Bayhakî zeyli, III, s. 1464.
3 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

8. ilim ve Kültürün Yükselmesi ve Yayılması

S elçu k lu ların ve o n la rd a n d o ğ an d e v le tle rin m ed en iy et ta rih in d e en b ü ­


y ük h iz m e tle ri, şü p h esiz, T u ğ ru l-b e g ’d e n itib a re n İslâm d ü n y a sın ın her
tarafın ı cam i, m e d re se , k ü tü p h a n e , tıp m e k te b i, h a sta h â n e , im â re t, zâviye ve
k erv an saray lar ile d o ld u rm a la rı, b u m ü e sse se le re b ü y ü k vakıflar yapm aları
idi. Filhakika, b ir ilim ocağı olarak, medreselerin devlet eli ile teşkilâtlanması, tahsi­
lin va k ıf suretiyle meccani olması ve İslâm dünyasına yayılması Selçukluların eseridir.
S elçu k lu lard an önce d ev let ile m ü n â se b e ti o lm a d a n T ü rk is ta n ’d a ve H o ra ­
sa n 'd a m ev cu t b u lu n a n m e d re se le r ve z â v iy e le r(rib â tla r)in , X ’u n c u asırda,
İslâm iy etin T ü rk le r a ra sın d a y ay ılm asın d a çok b ü y ü k h iz m e ti o lm u ş tu r69.
E sâsen ilk m e d re se le rin Belh ve B u h ârâ’d a m e v c u t eski B udist Vihara’larm ı
tak lit ile k u ru ld u ğ u san ılm ak tad ır. N ite k im C uveynî d e B uhârâ ad ın ın p u t-
p e restle rc e ilm in to p lan d ığ ı yer m â n â sın d a Buhâr’dan geldiğini ve U y gurla­
rın d a p u tla rla d o lu olan m â b e d le rin e b u adı v erd ik lerin i sö y ler70. Y ukarıda
b e lirttiğ im iz ü zere ilk Selçuk m e d re se si T u ğ ru l-b eg z a m a n ın d a N işâ p û r’da
k u ru lm u ş tu . F ilh ak ik a Z e h e b î’ye d ay an an S ubkî N îşâ p û r’d a N izâm ül-
m ü lk ’d e n ö n ce Beyhakiyye ve S a ’diyye m e d re se le rin in b u lu n d u ğ u n u , b u ra d a
vâli olan S e b ü g -te k in ’in oğlu ve G azneli M a h m u d ’u n kard eşi ve b aşk aların ın
d a b u ra d a m e d re se le r in şâ e ttik le rin i söyler. F ak at im p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra ­
fın d a m e d re se in şâ sın a g irişilm esi A lp A rslan z am an ın d a b aşlar. Z ekeriya
K azvînî’ye g ö re S ultan , N izâm ü l-m ü lk ile N îş â p û r’da, câm iin k apısında,
elbiseleri p e rişa n gençleri g ö rü n ce seb eb in i so rm u ş; vezir d e o n a “b u n la r
in sa n la rın en şereflileri o lu p d ü n y a zevki b u lu n m ıy an ilim ta lip le rid irle r”
cevabını v erm iş ve b u n u n ü z e rin e S u ltan k e n d ile rin e b ir y u rt in şâsın ı ve
m aaş v erilm esin i e m re tm iş tir71. S elçuklu d ev le tin in âlim ler ve tale b e için,
v akıf sû re tiy le m eccâni, ta h sille rin i te m in e d en teşk ilâtlı m e d rese le ri, Alp
A rslan z a m an ın d a, B ağdad’d a 1 0 6 7 (4 5 9 ) de, N izâm iye’rim inşâsiyle b aşlam ış
ve sü ra tle b ü tü n İslâm ü lk elerin e yayılm ıştır. A rtık su lta n lar, vezirler, beyler
ve h â tû n la r b irb irin i tâk ip e tm ek le, b u faaliyet b ü yük b ir hız kazandı. N izâm
ü l-m ü lk z a m a n ın d a B ağdad’d an so n ra İsfahan, Rey, N îşâp û r, M erv, Belh,
H erat, B asra, M u su l, A m u l... gibi b ü y ü k m erk e z lerd e k u ru la n ilk m e d re se le r
d e N izâm iyye ad ın ı alm ış ve so n ra d a n d iğ e r isim lerle b aşk a m e d re se le r v ü ­
c u t b u lm u ş tu r72. S elçu k lu lar z a m a n ın d a m e d re se le r vasıtasiyle ilm in h im â ­
yesi ve yayılm ası, ta h silin m eccâni ve kolay yapılm ası seb epleri de b izzat bu

69 Bak. Bayhâkî, s. 229, 242-243.


11 Cihân-guşâ, I. s. 76; Kâşgarlı M ahm ud, I, s. 288; III, 60; Barthold, Dersler, s. 52.
71 Asar ul-bilâd, s. 412; Subkî, Tabakat uş-Şâfiiyye, Kahire 1966, IV, s. 313, 314.
72 M edreseler için yine bak. “M escid”, İA, s. 50-52.
SELÇUKIUIAR DEVRİNDt IlIRK İM AM MI III NİYI İl 3 2 9

devrin y ara tıc ıla rın d an M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk tarafın d a n g ö ste rilm iş­
tir. G erçek ten büyük vezire göre eski p â d işâ h la r âlim le re m aaş v erm edikleri
ve bir vazife ile b ağlam adıkları için o n la r h ü k ü m d a rla ra ve d ev lete karşı
h areket e d iy o rla rd ı7’. Selçuklu devleti m e d re se le r v asıtasiyle b ir yan d an ilm i
koruyarak y ü k seltiy o r ve yayıyor, ö te y an d a n d a v ü cû d a g etirdiği b u b ü y ü k
irfan o rd u su sây esin d e aşırı Şi’î F â tım île r id â re sin d e k u ru la n S ü n n î aleyh-
darı p ro p a g a n d a la ra k arşı İslâm d ü n y a sın ı ve d ev letin b ü n y e sin i k u v v etlen ­
diriyordu . İlim ve tah silin bu d erece h im ây esi, yayılm ası d a böylece Selçuk­
luların eseri o lu p m e d e n iy e t ta rih in d e ilk d efa v u k û b u lm u ş ve so n d e m o k ra ­
tik ve sosyal g elişm elere k ad ar A v ru p a m e d e n iy e tin in d e m e ç h û lü k alm ıştı.
Böylece İslâm d ü n y ası Ç in h u d u tla rın d a n A k d en iz kıyılarına k ad ar ilim ,
k ültür, İçtim aî y ard ım m ü e sse se le ri ve sa n a t âb id eleri ile d o lm u ştu r. M ed re ­
selerde âlim ve tale b e le re m aaş ta h s is in d e n b aşk a ilm i teşvik m aksadiyle
çalışkan ve k ab iliy etliler için v a k ıf ta h s is a tın d a n 100, 500 ve 1000 “dinar
veya akça" m ü k â fa tla r d a k o n u y o rd u 74. S elçu k lu lar ile başlayan bu b ü yük
harek ete d iğ e r m ü slü m a n k av im ler de k a tılm ış ise de k u ru la n m ü e sse se le r
kahir bir ek seriy etle T ü rk le rin eseri idi. Suriye gibi ileri b ir m ed en iy et b ö l­
gesi olan ve d iğ er m e m le k e tle re n a z a ra n T ü rk n ü fû su d ah a az b u lu n a n ü lk e ­
de bu dev ird e sâdece, Şam şe h rin d e 21 câm i, 20 m ed rese, 9 hânekâh ve ribât,
7 hamam, 1 Dâr ul-hadîs ve 1 b ü y ü k h a sta h â n e (A tab e g N u re d d in ’e ait
bîmaristân) n in T ü rk le rin eseri o ld u ğ u n a d air İbn Şeddâd tara fın d a n verilen
isim leri h a tırla tm a k kâfidir. A ynı m ü e llif H alep ’te T ü rk le rin ism in i taşıyan
77 câm i ve m escit, 7 h ân ek âh , 8 m e d re se ve 8 h a m a m d a kaydeder. Bu b ü ­
yük h iz m e te rağ m en S ü n n îliğ in ocağı olan m e d re se le rin tesisi, Şi’îlerin k u v ­
vetli o ld u ğ u y erlerde, b ir tak ım g ü çlü k lerle k arşılaşıyordu. N ite k im H alep ’te
h u tb e n in F â tım île r y erin e A lp A rslan n â m ın a o k u n m ası ancak b u ra d a Sel­
çu k lu lard a n ö n ce m ev cu t T ü rk ask e rle rin in h im ây esin d e m ü m k ü n old u ğ u
gibi, H alep ’te ilk Selçuk m e d re se si d e b u n d a n ta k rib e n yarım a sır so n ra
güçlükle k u ru la b ilm işti. F ilhakika A rtu k -b e g ’in to ru n u Süleym an, 1116
(510) yılında, b ir m e d re se in şâ sın a başladığı zam an h e n ü z Şi’îler faaliyette
b u lu n u y o r ve h e r gün yapılan in şa a t geceleri yıkılıyordu. N ih ây et A rtu k lu
em îri A levîlerin reisi Ş e rif Z u h re bin A li’n in ta v a ssu tu n u te m in d e n so n ra
in şa at ta m a m la n a b ilm iş ve böylece H alep, Şam şeh irleri te d ric en Şi’îlik ten
k u rta rılm ış tır75. Bu seb ep le d e rivâyete göre A tab eg N u re d d in ’e k a d ar Suriye

7-1 Siyâset-nâme, s. 154.


4 Efdaleddin K irm anî, Vakayi-i Kirman, s. 29.
75 Bak. İbn Şaddâd, 24b. Bölüm III, 7.
3 3 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

ilim den ve ilim a d a m la rın d a n h âlî idi; o n u n z a m an ın d a ise bu ülke âlim ler,
sofiler, m e d re se le r ve rib â tla r ile d o ld u 76.
M e d re se le rd e İslâm î ilim le r y a n ın d a riyâziye, h ey ’et, tıp ve felsefe gibi
aklî ilim lerin o k u tu lm a sı m ah a llin k ü ltü r d u ru m u n a ve ilim ad am ların ın
ih tisas ve m ev cû d iy etin e bağlı b u lu n u y o rd u . B üyük m erk ez le rd e ve N izâ-
m iyyelerde u m û m iy e tle m ü s b e t ilim le r d e p ro g ra m la rd a yer alıyordu. Bağ-
d a d ’d a 1 2 3 4 ’de açılan Mustansiriyye m e d re se sin d e İslâm î ilim lerd e n b aşka
tıp, riyâziye ve h ey et te d risa tı d a yapılıyor; g ök b içim in d e a ltın ta sla r ve
bilyeler ile g ü n e şin h a re k e ti te tk ik ed iliy o rd u . Z engin vakıflara, b ü y ü k ve
em salsiz b ir k ü tü p h a n e y e sah ip olan m e d re se d e b ü tü n m e zh e p le re m e n su p
taleb e ve m ü d e rrisle re de y er v eriliy o rd u . Bu sıra d a B asra’d a b ir de tıp m e d ­
resesi k u r u lm u ş tu 77. S ad red d in K onevî’d e n ve N a sîru d d in T û sî’d en tah sil
gören K u tb e d d in Ş îrâzî (1 2 3 6 -1 3 1 1 ) İb n S în â’n ın Kanûn ve Şifâ’sim , Za-
m a h şe rî’n in Keşşaf’ını o k u tu y o r; y ılda 3 0 .0 0 0 d irh e m m aaş alıyor ve çoğ u n u
tale b ele rin e d a ğ ıtıy o rd u 78. H er m e d re se n in b ir k ü tü p h a n e si ve şe h irle rin
u m û m î k ü tü p h a n e le ri vardı. S elçuklu d e v le tin in k u ru lu ş u n d a n b eri m elik le­
rin m erk ezi ve S u ltan S an car’ın a ltm ış yıl p a y ita h tı olan M erv dev rin m u a z ­
zam b ir k ü ltü r ve m e d en iy et şeh ri h a lin e g elm işti. Saraylar, k öşkler, câm iler
ve m ed re se le rle d o lu olan bu b ü y ü k k ü ltü r m e rk e zin d e b ir çok k ü tü p h a n e
vardı. 12000 cilt k itap b u lu n a n ve b eh eri 2 0 0 d in a r k ıy m etin d e o lan k ü tü p ­
h an e le r m ev cu t idi. X III’ü n c ü a srın b a şla rın d a m e ş h û r eserle rin i b u k ü tü p ­
h a n e lerd e h azırlad ığ ın ı söyleyen Y âk u t şe h ird e N izâm ü l-m ü lk , M ustavfî
Ş eref ü l-m ü lk , vezir M ecd ü l-m ü lk , ikisi S em ’â n î ailesine ait, H atuniyye,
Kem âliyye, ‘A m îdiyye ve Z am îriyye a d la rın ı taşıy an on k ü tü p h a n e b u lu n d u ­
ğ u n u ve ço ğ u n d a n re h in siz k ita p alın ab ild iğ in i b ild irir79. Bu k ayıdlar S ultan
Sancar z a m a n ın d a M erv ’de ilm in n e k ad ar ilerilediğini ve çok değerli
k ita p la n n re h in siz v erilm esi ile de a h lâk ın d a d erecesini b elirtir. T ü rk ista n
ve H ârizm k ü tü p h a n e le ri p ek eski ve zen g in idi. İbn Sînâ B u h ârâ’d a S âm ânî
h ü k ü m d a rın ın , k im se n in görm ediği, k ita p la rla d o lu bir k ü tü p h a n e sin d e te t­
k iklerin i y a p m ıştı. Ş ah âb ed d in H ay rak î’n in H â riz m (Ü rg e n ç )’de, Şafiî câm ii
yanında, te sis ettiğ i k ü tü p h a n e n in ise, esk id en old u ğ u gibi istik b a ld e de,
em sali g örülm iyeceği rivâyet e d ilm e k te d ir, ki b u y ü k sek m e d e n iy e t m e r­
k ezin d e b u şek ild e ta v s if ed ilen b u k ü tü p h a n e n in cidden m u a zza m b ir şey

76 K. Ravzatayn, Bulak 1 2 8 7 ,1, s. 14. .


77 İbn ul-Fuvatî, Havadis ul-Câmi’a, Bağdad 1351, s. 50, 62. 83, 181; İbn Kesir, XIII, s. 130-
140; B edrüddin ‘Aynî, Ikd ul-Cumân, Veliyeddin Ef. 2391 (XIX). s. 162; O sm an Turan,
“C elâleddin K aratay”, Belleten, XLV, s. 71-80.
78 İbn Hacer, Durar ul-kâmine, VI, s. 339-340.
1) M u’cem ul-Buldân, I, s. 10; IV, s. 144.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IİIK K İSI ÂM MİDENİYI ll 3 3 1

olm ası iktiza eder. M oğal istilâsı ö n ü n d e k itap ların ancak en kıym etlilerini
g ö tü reb ilen Ş ah âb ed d in ö lü n ce o n la r d a z a m a n ın karg aşalığ ın d a sokak ta ­
kım ı elin e d ü ş m ü ş ve m a h v o lm u ştu “ . H ü lag ü ile b irlik te Bağdad ve Suriye
seferlerin d e b u lu n a n N a sîru d d in T û sî, bu istilâ la r esn a sın d a , yağm a edilen
kitap lard an M erâg a’d a büyük ra sa th a n e si y an ın d a, b ü yük bir k ü tü p h a n e
vücûda g etird i, ki b u ra d a 4 0 0 .0 0 0 cilt y azm a to p la m ıştı81. K irm an S elçuklu
h ü k ü m d a rı M u g îsed d in M eh m ed m e d re se , b îm â rista n , câm i, zâviye ve k e n ­
d isin e tü rb e in şâ edip b ir m a m û re v ü c û d a g e tirirk e n b u ra d a k u rd u ğ u k ü ­
tü p h an e y e (Dâr ül-kütüb) h e r ilm e a it 5 0 0 0 k ita p vakfey lem işti82. K ervan­
saray (dâr uz-ziyâfe) lard a ilim sah ib i ve k ü ltü rlü in sa n la r için k ü tü p h a n e k u ­
rulm ası ve d iğ er yolcu lar için de sa tra n ç tak ım ları b u lu n d u ru lm a sı devrin
k ü ltü r ve m e d e n iy e t seviyesi b a k ım ın d a n d ik k a te şâ y ân d ır83. U m û m iy etle
câm i, m e d re se ve k ü tü p h a n e le r b ir a ra d a yapılıyor; kitapçı çarşıları yâni,
S ahhâflar (Sûk ul-kütüb), kâğıt, k alem ve m ü re k k e p satan d ü k k â n la r (Sûk ul-
varrâkîn) d a b u n la ra b itişik u lu câm iler e tra fın d a şeh irlerin ve k ü ltü rü n de
m erk ezlerin i teşk il ediyo rlard ı. E sâsen O rta-çağ şeh irleri câm i, m ed rese,
k ü tü p h a n e , h am am , im â re t gibi k ü lliy eler ile başlıyor; çarşı ve m ah a lleler bu
külliyeler e tra fın d a v ü cû d b u lu y o rd u , ki T ü rk -İslâm m ed en iy eti bu a n a hu-
sûsiyeti ile m ü m ta z idi. İbn S în â’n ın Ş ifâ ’sı 100 d in ara satılıyor (istin sah
ediliyor) idi. B ağdad N izâm iyye m e d re se si k ü tü p h a n e m e m u ru (hâzin) nun
ayda 10 d in a r (altın) m aaş a lm a sı84, k ita p la rın k ıy m etini ve devrin İk tisad î ve
k ü ltü re l seviyesini an lam ak b a k ım ın d a n çok m ân âlıd ır.
S elçuklu d ev rin d e tıp ta h sili m e d re se le rd e n ziyâde devrin b ü y ü k h asta-
h â n e (Bîmâristân, Dâr uş-şifâ)lerinde y apılıyordu. B u n unla b e ra b e r h u s û s î m a ­
hiy ette d e tıp ta h sili o lu y o rd u . Şam lı M u h a d d e b adlı b ir tab ip p azar y erle­
rinde p a ra ile h a sta la rın ı m u ay en e ve ted âv i ed erd i. 1232’de ölü n ce evini ve
k itap la rın ı v ak fed erek b u ra sın ın m ü s lü m a n la r için b ir T ıp m ek teb i o lm asın ı
vasiyet etm işti. M u h e z z ib u d d in A b d u rra h m a n (doğ. 1170) Ş am ’d a evini T ıb
m ed resesi o larak v ak fetti ve b u ra d a n çok ta b îb y etişti. İhtişâr ul-hâvî, Makale
f i ’l-istifrâğ gibi eserleri vardı. M elik  d il’in h iz m e tin d e 100 d in a r m aaş alı­
yordu. M elik K âm iFi ted âv isi ü z e rin e Reis ül-etıbba (B aş-tabib) tâyin o lu n d u
ve h ü k ü m d a r ayrıca k e n d isin e 12.000 d in a r p a ra ve altın başlıklı 24 at h e d i­

80 M. N esevî, Sîretu Celâluddîn Mengübirti, nşr. O. H oudas, Paris 1891, s. 50, fr. trc. 84.
81 İbn ul-Fuvatî, s. 350; İbn Şâkir, U, s. 149.
8?
Vakayi-i Kirman, s. 27.
83 İbn ül-Esîr, XII, s. 94.
84 Zekeriya Kazvinî, Asar ul-bilâd, s. 340. 387; Tecârib us-selef s. 270.
3 3 2 ______________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

ye e tti. D iy ârbekirli S eyfeddin  m id î’ye m ü lâ z e m e t e d e rd i85. XIH’üncü asrın


ilk y arıların d a b ir m ü d e rris halîfeye verdiği b ir m u h tıra d a ze n g in lerin ev leri­
ne giden ta b ip le rin çok p a ra k aza n d ık la rın ı, h a lk ta n istih k a k la rın d a n fazla
ü c ret ald ık ların ı, so k ak k ö şe le rin e o tu ra n ta b ip ve göz d o k to rla rın ın bozuk
ilâç k u lla n a ra k b ed en leri b o z d u k la rın ı, ak şa m evlerine çan taları p a ra dolu
d ö n d ü k le rin i an latıp şikâyet e d e r86. B una m u k a b il Y ahyâ b in İsa (ö lü m ü h.
493) gibi h alk ı m a h a lle le rin d e m e ccân en tedâvi e d e n ve o n la ra p arasız ilâç
g ö n d ere n ta b ip le r de v a rd ı87. T ıp ta h sili n asıl h a sta h a n e le rd e o lu y o rd u ise
h e y ’e t de m e d re se le rd e n ziyâde ra sa t-h â n e le rd e ö ğ ren iliy o rd u . M elik-şâh
b ü y ü k p a ra la r sarfiyle önce İsfa h a n ’da, so n ra d a B ağdad’d a b ire r ra sa t-h â n e
k u rm u ş tu ve d ev rin b ü y ü k riyâziye ve h e y ’e t (a stro n o m i) âlim leri olan Ö-
m e r H ayyâm , E b u ’l-M uzaffer İsfızârî, M ey m û n en -N ecîb el-V âsıtî ve b a şk a­
larını ra sa t işlerin i te tk ik e m e m û r e tm işti. Bu ra sa tla rd a n so n ra M elik-
şâ h ’ın, C elâled d in lâk ab ın a n isb e tle , yeni b ir Celâlî takvimi v ü cû d a getirildi.
Bu tak v im e göre, 21 M art 471 (1 0 7 9 )’d e n itib a re n yeni b ir ta rih başlangıcı
kabul ediliyor; H icrî sen e d ev let işleri için k ifâyetsiz o ld u ğ u n d a n ve A bbasî-
ler dev rin d e de sağlam b ir m alî tak v im y ap ılm ad ığ ın d an g ü n e ş yılı esasın a
d ayanan b ir tak v im m ey d an a g etiriliy o rd u . İlm î b ak ım d a n Gregorien siste ­
m in d e n de d a h a sağlam ve h a ssa s o lan b u tak v im İslâm î e se rle rd e p ek sey­
rek k u lla n ılm ıştır. M elik-şâh B ağdad’da, “Tuğrul bey şehri"nde, saraylar, k ö şk ­
ler, m ah alleler, çarşılar, h a m a m la r ve h a n la r in şa ed e r ve Irak ’ta b ü y ü k k a ­
n allar ve su la m a te sisle ri y ap ark en sarayın y ak ın ın d a b ir d e ra sa t-h â n e k u ­
ru p ra sa t işlerin i de o ra d a m e rk e z le ştird i88.
M elik -şâh ’d a n so n ra başlayan siyasî b u h ra n ra sa t işlerin i d e sarstı ise de
d u rm a d ı. F ilo z o f M u h a m m e d b in A h m e d Beyhakî riyâziye ve h e y ’e tte pek
m e şh û r ve d ev rin âlim lerin ce de ü s tü n lü ğ ü k abûl ed ilm iş olup, S ultan
M eh m ed T a p a r zam an ın d a, İsfah an ra sa th a n e sin d e çalışm ala rın a devam
e tti89. S u lta n M eh m ed T a p a r’d an so n ra oğlu S ultan M a h m û d da Bağdad
ra sa th a n e s in e B edî’ u l-U stu rlâ b î şö h retiy le ta n ın a n E b u ’l K asım H ib e tu lla h ’ı
m e m u r e tm işti. B edî’ h e y ’e t ilm in d e ve h u sû siy le u stu rlâ b ve şâ ir felekiyat
âletleri im â lin d e çok k u d re tli o lu p S u ltan M ah m û d n â m ın a h azırladığı Zîyc’-

oc
Bar H ebraeus, Chronography, s. 399, İbn Şakir, I, s. 271.
86 İbn u l-F u v atî, s. 67.
87 İbn H allikân, II, s. 345.
88 İbn ul-Cevzî. IX, s. 60. 70; İbn ül-Esîr, X, s. 34; İbn Funduk, Tatımma Sıwân al-hikma,
nşr. M. Shafî’, Lahore 1935, I, s. 115, 119, 163; Mirhvvând. IV, s. 85; O sm an T uran, Ta­
rihi Kronolojinin Esasları, A nkara 1954, s. 66.
81 Tatımma Sıwan al-Hikma, s. 162-164; Tarih-i Bayhak, s. 233.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI ÂM MI 1)1 NİYI Tl 3 3 3

leri 1 130’da ikm âl e tti. Ç ok ra ğ b e tte o lan ra sa t im âlâtı sâyesin d e büyük bir
serv ete sa h ip o lm u ş tu , ö lü m ü n d e n so n ra o n u n k u d re tin d e bir im alâtçı çık­
m adı. K en d isin d en ta k rib e n iki a sır so n ra M u h a m m ed bin İb rah im ism in d e
bir hey’e tşin a s çeşid i ve g ö rü lm e m iş u s tu rlâ b la r ve ru b û ’lar im âl ediyor; b i­
rincileri 10, İkincileri de 2 d in a ra satıy o rd u . O, b u te k n iğ e d a ir K eşf ur-reyb f i
amel il-ceyb adlı b ir e se r d e te lif e tm iş ti90. D ev rin in pek çok âlim , filozof, ta ­
bip ve şâirlerin i y a n ın d a to p lay an S u lta n S an car ilm i faaliyetleri teşv ik ve
him âye ed e rk e n ra sa t işlerin e de çok e h e m m iy e t verdi. E bû M an sû r A b d u r­
rah m an H â z in î’n in id âre ettiğ i ra s a tla r n e tic e sin d e S elçuklu ü lk ele rin in tû l
ve arz d erecelerin i ve k ıb lelerin i g ö ste re n Zîyc-i Sancarî’yi v ü cû d a g e tirm işti.
H âzinî’n in M izan ül-hikmet adlı eseri de fizikte “Arşimedes"i esas alıyordu. O
aynı z am a n d a k e sâ fe tle r ü z e rin d e de d u rm u ş ve R. B acon’dan önce arzın
m erk ezin e d o ğ ru su y u n d a h a fazla kesifleştiğ i m eselesiyle u ğ raşm ıştır.
S em erk an tlı filo zo f H aşan o n u n ta le b e sin d e n idi. H âzinî aynı z a m a n d a çok
id ealist idi. S u lta n Sancar b ir d efa k e n d isin e 1000 altın ih san etm iş; fakat o
10 d in a rın kâfi geldiğini beyan ed e re k ö z ü r d ile m işti91.
S ultan S ancar m e d e n iy e t ta rih in d e çok b ü y ü k b ir m evki sah ib id ir. A lt­
m ış yıllık sa lta n a tı e sn a sın d a zam a n ın âlim lerin i, ed iplerini ve sa n atk â rla rın ı
y e tiştirm e si ve him âyesiyle çok h iz m e t e tm işti. D evrin b ü y ü k âlim i Şehris-
tâ n î (ö lü m ü 1153) S u ltan S an car’ın yakın b ir d o s tu idi. H ârizm li h e m ş e h ri­
leri gibi o d a M u 'te z ile m e z h e b in e m e n s u p o ld u ğ u n d a n K u r’an tefsirin d e
felsefeye çok e h e m m iy e t v eriy o rd u . Ç ağdaşı m e ş h u r âlim ve ta rih ç i Ali bin
Zeyd B ayhâkî (1 1 0 0 -1 1 7 0 ) k e n d isin e Tâbi’în ve Selef y o lu n d a kalm asını; yâni
felsefeye b ağ lan ıp İslâ m ’d an u z a k la şm a m a sın ı ve G azâlî’ye u y m asın ı tavsiye
ettiğ i zam an çok g azab a g elm işti. H e m şe h risi M a h m û d b in A rsla n ’ın kay­
b o lm u ş b ü y ü k H ârizm ta rih in d e n yapılan ik tib a sla ra göre Ş e h ristâ n î d eliller
a ra sın d a felsefeyi ve h ü r d ü şü n cey i n ass(d o g m e)a ü s tü n tu ttu ğ u n d a n o n u n

90 İbn H allikân, II, s. 244; İbn ul-Esîr, X, s. 237; İbn Ebi U saybi’a, I, s. 283; Şâkir el-
K ütübî, el-Vâfî, II. 313; İbn Hacer, Durar, III. a. 325; Aydın Sayılı, The Observatory in
İslam, A nkara, 1960, s. 175. A tabeg N u reddin M ahm ud’a aid m ühim b ir güneş saati ü-
zerindeki 554 (1160) tarihli kitâbede “zam anın saatlerini ve nam az vakitlerini öğren­
m ek için al-Kasım bin H ib etu llâh ’ın tilm izi E bu’l-Farac İsa’nın eseri” (P. Casanova, La
Montre du Sultan Noûr ad-din, Syria (1923), s. 284)kaydı Bedî’in şö h ret ve tesirini göste­
rir. M em lûk em îri M engli Buga’ya aid güzel b ir u stu rlâb da, 1366’da, m uvakkit Ali bin
al-Şatır tarafından yapılm ış ve bize kadar gelm iştir (S. Reich et G. W iet, "U n astrolabe
Syrien du XlVe siecle”, Bull. Inst. Fr. d ’Ancheologie Orientale, XXXVIII (1993, s. 195).
1 İbn Funduk, Tatimma, s. 161-162; H am dullah Kazvinî, Nuzhet ul-Kulûb, s. 26; Zîyc-i
Sancarî, B ritish M useum Or. 6669. Hamidiyye, No. 868; M. M eyerhof, The Legacy o f
Islam, s. 342.
3 3 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

tu ttu ğ u n d a n o n u n ı7/tâii(küfr)ine kail o la n la r v ardı92. O n u n h em şeh risi b ü ­


yük te fsir sahibi Z a m a h şe rî (1 0 7 4 -1 1 3 4 ) d e k endisi gibi M u ’te z ile ’den olup
S u ltan S an car’ın d o stla rın d a n idi. T ü rk çey e d e te rc ü m e e ttiğ i kendi eseri
M ukaddimet ül-edeb’i S u ltan S an car’a ith a f e tm işti. Z a m a h şe rî (Z am ah şe r Ür-
genç y ak ın ın d a d ır), h aklı olarak, m e m le k e ti H â riz m ’le iftih a r ed iy o rd u . Hâ-
rizm lileri, d in d ar, vefâkâr, e m â n e te sâdık, y ab ancılara ih sa n edici, zayıfları
k o ruy u cu , gazaya azim li o larak b ir çok h a sle tle ri ile b aşk a h a lk lard a n d ah a
faziletli g ö rü y o rd u 93.
Z a m a h ş e rî’n in ikinci C âhiz saydığı "Türk" filozu M a h m û d H ârizm î ve
diğer T ü rk filozofu M eh m ed İlâkî d a S u lta n S ancar’ın h im âye ettiğ i d o stları
idi. Bu so n u n c u s u ile kadı ve filo zo f A b d ü rre z z ak ü t-T ü rk î ve Ö m e r H ayyâm
ara sın d a m ü n â z a ra la r ve ih tilâflar vardı. A b d ü rrezz ak Belh vâlisi m e şh û r
K um aç’a in tisa p etm iş; aklî ilim lerd e ve h e n d e se d e k u d retiy le şö h re t k az an ­
m ıştı. O n u n Sultan-nâme, Dost-nâme, Kitâb ül-hayvân ve Kitab ül-levâhik adlı
eserleri m e ş h û r idi. F ilo zo f M eh m ed b in A h m ed B ayhâkî S u ltan M eh m ed
za m a n ın d a İsfah an ra sa t-h â n e sin d e çalışıyor; riyâziye ve h e y ’etle m eşgûl
olu y o rd u . Z a m a n ın âlim leri o n u n ü s tü n lü ğ ü n ü kabul ed iy o rd u . R iyâziyenin
“gâyesi sayılan M a/ırût’lar ilm in d e ” yazdığı k itab ı az b ir k im se anlıyabi-
liyordu. S u lta n M e h m e d ’in B âtın îlere k arşı cihâdı sırasın d a o n la r ta ra fın d an
ö ld ü rü lm ü ş tü . M ervli H aşan K attân tıp , riyâziye ve ed eb iy at şû b e le rin d e
m ü h im e se rle r y azm ıştı ve ted âv id e az y em ek v erm ek le m e ş h û r idi. A tsız ’ın
1141’de M erv’i işgali e sn a sın d a k ü tü p h a n e si yağm a ed ilm iş ve b u n u m e şh û r
edip R e şîd u d d in V a tv â t’ta n bildiği için a ra la rın d a se rt m e k tu p la şm a la r ol­
m u ştu . S u lta n S a n c a r'ın h iz m e tin d e b u lu n a n ta b ip lerd en biri de H ıristiy an
İbn ü t-T ilm îz o lu p b ir çok eserleri a ra sın d a Kitâb üt-telhîs’ı ta b ip le rin b ir el-
kitab ı idi. S an car’d a n d ö n d ü k te n so n ra B ağdad’d a H alîfe M u k tafî’n in h iz m e ­
tin d e yıllık 2 0 .0 0 0 d in a r (altın) m aaş alıyordu; 1165’de öldü. İbn ut-T il-
m îz ’in m eslek d aşı Y ahûdi H ib e tu lla h E b u ’l-B erekât Bağdadlı o lu p Selçuklu
su lta n ı M a h m û d ’u n ve h â tu n u n h iz m e tin d e b u lu n m u ş m e ş h û r b ir ta b îb idi.
S elçuklu su lta n ı h iz m e tle rin d e n dolayı k e n d isin i ih san la ra boğdu; o d a bu
n im e t ve itib a rd a n dolayı m ü slü m a n oldu. D o k to rla rın su allerin e verdiği
yazılı cevaplarını to p lay an lar e se r sah ib i old u . M u’teber adlı tıb b a aid eseri
çok m e ş h û r idi. S u lta n ’ın k ırm ızı h il’atın ı giym iş olarak d ers verirdi. Ebu

O?
Yâkut, M u’cem ul-buldân, III, s. 377; İrşad, nşr. D. S. M argoliouth. IV, s. 212, 410;
Tatimma Swan al-hikma, s. 140.
93 Z. Kazvinî, Asâr ul-bilâd, s. 525, 533; Mucem ul-udebâ, VII, s. 148; İbn H allikân, II, 107-
108; F. K öprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 238.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ TÜRK İSI AM MI III NİYETİ_________________________________________________3 3 5

Zayd N avkânî d e riyâziye ve mesahalar ü z e rin d e yazdığı e serle rle tan ın ıy o rd u .


Belh’d e yaşayan ve 1141 'd e ölen ta b ip E bû Said M u h am m e d bin A li’n in de
basur h a k k ın d a eseri vardı. T ıp ve h e n d e se d e m e ş h û r olan M ah m û d , San-
ca r’ın aziz tab ib i idi. B ahâeddin M eh m ed b in M a h m u d d a S u ltan ın tedâvi-
sin d e g ö sterd iğ i m a h a re t sây esin d e Saray b a ş-ta b ib liğ in e y ü k selm işti. S u ltan
Sancar, ö m rü n ü n so n la rın d a önce, K ara-h ıtay lara k arşı K atv an ’da, so n ra da
O ğuzlara m ağ lû b o lu n c a bu âlim lerin b ir k ısm ın ı k ay b etm işti ki, filozof
M ehm ed İlâkî ve filo zo f S em erk an tlı H aşan ş e h itle r a ra sın d a id i94.
S ultan S an car’ın T ü rk ista n , H ârizm ve H o ra sa n ’d a y e tiştird iğ i ve hi-
m âye ettiğ i d ev let ve ilim ad am ları o k a d a r ço k idi, ki “K ara-hıtay kâfirleri
T ü rk ista n ’ı is tilâ e ttik te n , so n ra b u m e m le k e ti o n la rla id are e tm e k z o ru n d a
kald ılar”95. B u n u n la b e ra b e r K ara-h ıtay ların h âk im iy etin i elin e geçiren Nay-
m a n ’ların (M oğollaşm ış T ü rk le rin ) reisi K üçlük, İslâm d ü şm an lığ ı dolayısiy-
le, bu âlim lere zu lm ed iy o rd u . K âşgar’d a 3 0 0 0 ilim ad am ın ı d in î b ir m ü n â k a ­
şaya d âvet e ttiğ i z am an o n u n k o rk u s u n d a n k im se ses çık aram ıy o rd u . N ihâ-
yet H o tan lı A lâed d in M eh m ed o n a k arşı İslâm iy etin m ü d afaa sın ı ü ze rin e
aldı. F akat m ü n â k a şa d a o n a ve m ü s lü m a n â lim lerin e m ağ lû b o lan K üçlük
A lâeddin M e h m e d ’e işk en ce y ap tı ve so n u n d a d a k e n d isin i H o ta n ’daki m e d ­
resesi k ap ısın d a id am e tti96. S u ltan S ancar d ev rin e m e n su p bu âlim lere ait
ese rlerd e n çoğu bize k a d a r gelm em iş; b ilh a ssa M oğol istilâ sın d a , O rta A sya
m ed en iy eti ile b irlik te, b u e se rle r de yok o lm u ştu r. Bu ilim ve âlim lerin h â ­
m isi b u lu n a n S u lta n Sancar d a ilim ve k ü ltü r âşıkı bir h ü k ü m d a rd ı. O n u n
dev rin d e yaşayan b ü y ü k âlim İbn F u n d u k , fiz ik ve mahrutlar ilm in d e m e şh û r
E b û ’l F eth K û şe k ’in “kitaplarını en büyük Sultan Sancar’ın kütüphanesinde gör­
düm. Sultan bu kitapları mütalâaya çok düşkün idi”97 ifâdesiyle S ancar’ın k ü ltü r
d u ru m u n u a y d ın latan çok m ü h im b ir bilgi v erm ek ted ir. G erçek ten S ancar’a
a it b ir m e k tu b a d ay an an B arthold, İslâm d ü n y a sın d a h ü k ü m sü ren , S elçuk­
lu ların b ir a sır so n ra bile m ah allî k ü ltü re yabancı kaldıklarını, yalnız S u ltan
Sancar değil seleflerin in de d a h a iyi b ir ta h sile sah ip olm ad ık ların ı söylem ek
su retiy le S elçu k lu lar h a k k ın d a kâfi d ereced e hazırlıklı b u lu n m ad ığ ın ı ve bu

94 İbn Funduk, Tatimma, s. 124, 125, 133, 140, 141, 156, 160, 163-165 170; aynı müellif,
Târih-i Bayhak, s. 233; İbn ul-Kıftî, Tarih ül-hukemâ, s. 343-346; İbn H allikân, II, s. 252-
256; İbn U saybi’a, II, s. 32; Yakut, Mu'cem ul-udebâ, VII, s. 146; A bu’l-Farac, Muhtasar üd-
düvel, s. 363-365; İbn ul-Azrak, 197b; Ahbâr ud-devle, s. 95; Cuveynî, II, s. 5-6. İbn ül-
Esîr, XI, s. 34.
95 Râvendî, s. 18.
96 Cuveynî, I, s. 53-55.
97 Tatimma, s. 100.
3 3 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

sebeple fâhiş bir h atay a d ü ş tü ğ ü n ü g ö s te rm iş tir'’8. V âkıa S u ltan Sancar H alî­


feye gö n d erd iğ i 1133 (527) ta rih li m e k tu b u n d a “okumak ve yazm ak bilmi­
yorum ” ifâd esin i k u lla n m ış " ise de b u n u a rtık d a r m â n â d a a n lam am ak ve ağ­
dalı A rapça inşâ ü s lû b u n a ve d ilin e v â k ıf o lm ad ığ ı şek lin d e izah e tm e k ge­
rekir, ki a slın d a H alîfen in cev ab ın d a S u lta n ın ifâdeleri dolayısı ile bazı şik â­
y etlerin i n e z â k e tle k arşılam ak için A rap ça’ya v u k u fsu z lu ğ u n u b ir m â ze re t
şek lin d e g ö sterip , böyle d av ran m ası ve b ir ih tila fta n sak ın m ası d a tab iî idi.
S u ltan S an car’ın h im ây esin d e b u lu n a n filo zo f Ö m er b in Ş ehlân el-Savî
(öl'. 1145) su lta n ın ad ın a ve o n u n k ü tü p h a n e s i için yazdığı Risâle-i Sancariyye
devrin m ü s b e t ilim leri ve fizik sa h a sın d a çok m ü h im b ir eserd ir. M ü ellif
b u ra d a ta b ia tta cereyan ed en h â d ise le ri h e m e n h e m e n b u g ü n k ü fizik ilm ine
göre izah eder. O n a göre g ü n eşin h a râ re ti ile su lar te b a h h u r eder; soğuk
havaya rastlad ığ ı z am an b u b u h a rla r te k â s ü f ed e re k su yani y ağ m u r h âlin d e
te k ra r yere d ü şe r. H av an ın so ğ u k lu ğ u a rta rs a y a ğ m u r yerin e kar o lur. Ö m er
bin Şehlân b u h u s û s u isb a t için b ir te s tin in içine b u z k o n u n c a etrafın d ak i
h av anın so ğ u m ası ile te m a s ettiğ i hav ad ak i b u ğ u n u n su h âlin e geldiğini,
sıcak o lu rsa su y u n b u h a r h â in d e k a y b o ld u ğ u n u söyler. F ilo zo f sıcak h av an ın
soğuk h av ad an h a fif o lm asın ı d a b u h a rın y ü k selm esi sebebi olarak gösterir.
O h a râ re t b u h a r, b u lu t, y a ğ m u r ve k a rın te ş e k k ü lü n ü izah e ttik te n so n ra
g ö k -g ü rü ltü sü , şim şe k ve y ıld ırım h â d ise le rin i de h av an ın aynı fizikî d e ­
ğişikliklere m a ru z k a lm a sın ın b ir n e tic e si o larak m ey d an a kor. Bu m ü n â ­
seb etle sesin h av a d algaları ile k u lağ ım ıza çarp arak nasıl vücud b u ld u ğ u n u
ve ziyânın s ü r ’a tin d e n dolayı şim şe k çak m asın ı sesi d u y m ad an önce g ö r­
d ü ğ ü m ü z ü sö y lerk en de sesin hava ile n a k lo lu n d u ğ u n u an latır. M ü e llif risâ-
lesinde rü zg ârları, yer-altı su ları, k ü k ü rt, zırn ık , tuz, n işa d ır ve zâcın te ­
şek k ü lü ü z e rin d e d u ru r. D evrin b u m ü h im fizik âlim i ve filozofu m u k a d ­
d im ed e “A lem in p âd işâh ı en b ü y ü k su lta n , şark ve garp h ü k ü m d a rla rın ın
h ü k ü m d a rı S an car’ın a rz u su ile o n u n k ü tü p h a n e s i için h azırlad ığ ın ı sö y ler.”
Bu d a S an car’ın ilim ve k ü ltü rü n h e r şû b esi ile n asıl u ğ ra ştığ ın ı g ö s te rir100.
S elçuklu su lta n , şeh zâd e ve m e lik le rin in şiir ve ed eb iy ata n e derece
d ü şk ü n o ld u k ları, M elik-şâh ve bazı S elçuklu beylerinin b izzat F arisî şiir ve
T ü rk çe m e k tu p yazdıkları, saray lard a şeh zâd elerin ta h silin e n e d erece e ­

98 Turkestan, s. 308; İslâm Medeniyeti Tarihi, s. 100.


QQ ^
Barthold, Turkestan, I, s. 38; Said Nefısî, Bayhâkî zeyli, III, s. 1467.
100 Bu m ühim risâle M ehm ed A. K öym en’in h im m eti ile neşredilm iştir (Risâle-i Senceriyye,
Dil T arih Fakültesi Doğu dilleri I, 3 (1969). s. 15-55) Bu âlim hakkında b urada kay­
naklar gösterilm iştir (s. 16). H enüz basılm am ış başka bir araştırm ada bu h u su sa ve
B arthold’un diğer azîm h atalarına dair daha geniş bilgi verilm iştir.
SELÇUK! ULAR DEVRİNDİ IİIR K İSI AM MI |)| NİYI ll 3 3 7

hem m iy et verildiği h ak k ın d a, y u k arıd a, bazı bilgiler verm iştik . S em erk an tlı


N izâm î-i ‘A rû z î’n in "Selçuk oğullarının hepsi(nin) şiire düşkün" o ld u ğ u n a d âir
ifâdesi d e b u n u g ö ste rm e k te d ir. Avfî M elik-şâh ve T o g a n -şâ h ’dan b aşka
Süleym an ve son S elçuklu su lta n ı T u ğ ru l, M arg ın ân m eliki Y abgu, A tsız ve
T ö k iş’i de İran şâirleri a ra sın d a sayar ve şiirle rin d e n parçalar n ak le d er, ki bu
bilgiler bile B a rth o ld ’u tek zip e d e r101. S an car’ın yeğeni ve M eh m ed T a p a r’ın
oğlu S u ltan M a h m û d ’u n da, o n üç y a şın d a ta h ta çıktığı zam an, yalnız
F-'arsçaya değil A rapçaya ve ed eb iy ata d a v a k ıf o ld u ğ u n u , iyi b ir ta rih k ü ltü rü
ile yetiştirild iğ in i b e lirtm iştik . Bu seb ep le aynı y aşlard a H o rasan m eliki olan
S ultan S an car’ın sö y len d iğ in in ak sin e, ta h sild e n m a h ru m kaldığını san m ak
im kânsızd ır. S u lta n M es’û d ’un , y e tim k alan am ca-zâdeleri, A rslan ve M elik-
şâ h ’ı d erh al y a n m a alarak “yetiştirip mektebe koyması" d a b u a n ’an e icâbı id i102.
H enüz İslâm âlem in e yeni geldikleri z a m a n d a bile A rslan Y abgu’n u n oğlu
K utalm ış ve d a h a so n ra K irm an m eliki A rsla n -şâ h da h ey ’e t ilm in d e ileri-
lem iş ve İkincisi de d ev rin B atlam y u s’u say ılm ıştı. O n u n ilm i him âyesi ve
neşri sây esin d e e s n a f bile ço cu k ların ı m e k te p le re g ö n d ere rek ilim le u ğ ra ş­
m aya b a şla m ışla rd ı103. E sâsen ilim ve k ü ltü rd e n b e h re si olm ayan b ir in san ın
bu kadar ilm i ve âlim leri him ây esi, b u ilim ve k ü ltü r m u h itin in m erkezi
o lm ası ve çağdaş b ir âlim in ifâdesiyle de o k u m a ğ a bu d erece d ü şk ü n b u lu n ­
m ası im k â n sız idi. Bu seb ep le S u lta n S an car’ın b ilh assa y u k a rıd a belirtild iğ i
üzere k e n d isin e aid k ü tü p h a n e d e m ü h im eserleri o k u d u ğ u n a şe h â d e t eden
m e şh û r b ir âlim in b ey an ın a göre, yalnız ilim ve k ü ltü rü n h â m isi o lm adığına,
bizzat y ü k se k b ir k ü ltü re sah ip b u lu n d u ğ u n a h ü k m e tm e k te asla te re d d ü t
edilem ez.
S elçuklu im p a ra to rlu ğ u n u n k u ru lm a sı m ü slü m a n kavim ler ara sın d a ye­
ni b ir k ü ltü r k a y n a şm a sın a im k ân v erm ek sû retiy le de m e d en iy e t ta rih in d e
b üyük b ir e h e m m iy e t ta şır. H a ttâ , aşağ ıd a ü z e rin d e du racağ ım ız ü z e re (VIII,
3) o n u n b u e h e m m iy eti İslâm k av im lerin i de a şa r ve A v ru p a’yı d a te s ir a ltı­
n a alır. Siyasî b irlik y a n ın d a b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti, ticarî m ü n â se b e tle rin
g en işlem esi T ü rk ista n , H ârizm , H o ra sa n ve b aşk a ü lk ele rd en d iğ er İslâm
ü lk elerin e ve h u sû siy le A n a d o lu ’ya devam lı olarak pek çok ilim , din, m u ta ­
savvıf, ed eb iy at ve sa n a t erb a b ın ın g ö çm esin e sebep oldu, ki k ay naklar bize
sık-sık b u ü lk e le rd e n g elm iş k ü ltü r a d a m la rın ın isim lerini verir. B urada

101 Çahâr-makale, GM. s. 43; ‘Avfi, Lübâb ül-Albâb, s. 35, 37, 40-47, 49. 53, 310.
102 Râvendî, s. 283.
103 Efdaleddîn K irm anî, s. 24. Yukarıda Alp A rslan’ın da okur-yazar o ld uğunu kaydet­
m iştik (III, 14).
3 3 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

dikkati çeken b ir h u s u s d a az za m a n d a göçebe T ü rk m e n le r ara sın d a da türlii


b ö lg elerd e ilim , din, h u k u k , ta sa v v u f ve ta rih sa h a sın d a pek çok k im sen in
y e tiştiğ in e d â ir k ay n ak lard a bol k ay ıtların b u lu n m a sıd ır. Bu u m û m î m e d e n i­
yet h am le si içerisin d e İran e d e b iy a tın ın sü ra tle gelişm esi de göze çarpar.
G erçek ten S âm ânîler, K arah an lılar ve G azn eliler d e v rin d e m ey d an a çıkan
F arsça yazı dili ve edebiyatı S elçu k lu lar z a m a n ın d a altın devrini id râk eder;
H â rizm -şâ h la r ve d iğ er T ü rk d ev letleri de b u ed eb iy atın g e lişm esin d e aynı
ro lü oynar. Bu sâyede İslâm d ü n y a sın d a yegâne ilim dili A rapça y anında
Farsça d a te d ric e n ilim dili seviyesine çık m ağ a ve İlm î e se rle r verm eğ e b a ş­
la r104. İslâm m ed e n iy e tin in ü ç ü n c ü k ü ltü r dili olan T ü rk çe de Farsça kadar
b ir em ek le m e d ev resi ve b ir kaç a sır g e ç ird ik te n so n ra yazı ve ed ebiyat dili
h âlin e gelir; d iğ e r ed eb iy atlar s ü k û t e d e rk e n O sm a n lılar d ev rin d e T ü rk çe bu
m e d en iy e tin birinci k ü ltü r dili o lur.

9. İktisadî ve İçtim aî Yükseliş

S elçu k lu lar siyasî birliği ve em n iy e ti k u rm ak la, m ah allî g ü m rü k ve ticâ­


re t v erg ilerin i sık -sık ilgâ e tm e k le İk tisad î faaliyetlere b ü y ü k b ir hız ve ge­
n işlik veriy o rlard ı. K esif tic â re t k erv an ları T ü rk ista n , H ârizm , İran, A zer­
baycan, Irak, Suriye ve A n ad o lu istik a m e tin d e e m n iy etle sefer yapıyorlardı.
G azneliler dev leti m ü e sse se le rin d e n b ir çok ik tib a sla rd a b u lu n a n S elçuklular
kervanları teşk ilâ tla n d ırm a k , askerî muhafızlar id â re sin d e e m n iy et a ltın a al­
m ak ve h a ttâ tüccarların zararlarını tazmin etmek sû retiy le o n la rın a n ’an ele rin e
b ağ lan m ış ve b u n la rı g e liştirm işle rd i105. Selçu k lu ların bu u sû lle ri, b ilh assa
A n a d o lu ’d a çok te k â m ü l e tm e sin e , İk tisad î faaliyetlerin ilerilem esin e, ü lk e­
lerarası m ü b â d e le le rin çok a rtm a s ın a y ard ım ediyordu. K ervan yollarının
kesilm esi ve k erv an k afilelerin in so y u lm ası s u lta n la rın ask erî seferlerin e
âm il olu y o rd u . D ev letin bu tic a rî g ö rü ş ve siyâseti icâbı M elik -şâh ’ın ilgâ
ettiğ i tic a rî vergi ve g ü m rü k le r(mukûs)in y e k û n u 600 .0 0 0 d in a r (a ltın )a bâliğ
o lu y o rd u 106. H â z in e n in b u zararı k e n d isin e arzedildiği z am an M elik-şâh
tic â re tin g elişm esi ve h alk ın m en fa a ti gayesiyle bu k a ra rın d a n vaz geçm edi.
H aleflerin in d e sık -sık b u vergileri ilgâsı h ü k ü m d a rla rın ihtiyaç h allerin d e
bu irâd k ay n ağ ın a b aş v u rd u k la rın a d elâ le t eder. E sâsen b u n a d a lü zu m var­

104 Selçuk devri Fars edebiyatı h akkında to p lu bilgi için N izâm î-i ‘A rûzî, (Çahâr-makale);
‘Avfî, (Lubâb ul-Albâb); Râvendî, (s. 187-207); E. Browne, (Literary History o f Persia, II,
s. 186-190, 297-368) tarafından m ezkûr eserlere bak.
105 Siyâset-nâme, s. 61, 62, 65.
106 İbn ül-Cevzî, IX, s. 72.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TİJRK İSI AM MI IH NİVI ll 3 3 9

dı. Z ira İslâm vergi siste m in in esasın ı ziraî g elir teşkil ediyor ve ticarî kazanç
ve serv etlerin a rtm a sı k a rşısın d a u m u m iy e tle to p ra k gelirin e day an an vergi­
ler kifâyetsiz kalıyor ve İçtim aî ad aletsizliğ e seb ep olu y o rd u .
M elik-şâh ve Sancar ta rafın d an Ira k ’ta, H o ra sa n ’da ve H â riz m ’de açılan
veya im â r ed ilen su la m a k analları ve te sisle ri sây esin d e ziraî istih sa l çok
artm ış; im p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a şe h irle r b ü y ü m ü ş; m a m û r ve zengin
bir hale gelm iş; y ü k sek b ir cem iy et ve k ü ltü r k u ru lm u ş; k aynakların ta fsilâ t­
la bildird ik leri ü zere h e r şeh ird e b eldeye m a h s û s sanayi ve im alâ t çok ile r­
lem işti. Bu İk tisad î in k iş a f sây esin d e b ü y ü k b ir serm ây ed âr ve zen g in ler
sınıfı m ey d an a gelm iş; m e m le k e tle r-ara sı tic â re t ve m ü b âd eley i te şk ilâ t­
landıran m ü e sse se le r v ü c u t b u lm u ş idi. İk tisa d î in k işa f ve sın aî im alâ t h a k ­
kında k ay n ak ların verdiği bol m alzem eyi to p la m a k gibi u z u n ve ayrı b ir işe
girişm ed en b u y ü k selişin m a d d î b ir ifâdesi o lan d ev let v ârid atın a a it ra k a m ­
ları n a k le tm e k devri ay d ın latm ak için kâfi gelecektir. G erçek ten M elik-şâh
zam an ın d a m e rk e z î ey âletlerin d ev lete ö d ed iğ i vergilerin, Risâle-i Melik-
şâhî’den n a k le d ile n y e k û n a göre, m ik d arı 2 1 0 .0 0 0 .0 0 0 a ltın din ara, yâni b u ­
g ü n k ü (1965 yılı) T ü rk parasiyle, ta k rib e n 30 m ilyar liraya bâliğ o luyordu.
Selçuk ve M oğol devri ara sın d a k i rak am ları m u k ay ese ed en H am d u llah
Kazvinî “o z am an d ü n y a n ın n e k a d a r m a m û r ve b u g ü n d e ne derece h arap
bir halde b u lu n d u ğ u n u n b u n a göre k ıy a sla n m a sı” gerek tiğ in i d e b e lirtir107.
H am du llah K azvinî’n in b ir m âliye n azırı (müstavfî) olm ası bu rak am ların
kıym etini a rtırm a k ta ve k ay b o lm u ş b u lu n a n Risâle-i Melik-şâhî’n in e h e m m i­
yetini g ö ste rm e k te d ir. E sâsen şe h irle rin azam eti, sanâyi ve im alâ tın çok ileri
seviyesi b u d u ru m u tey id eder. M elik -şâh ’ın sâdece saray b ü tç e si de
2 0 .0 0 0 .0 0 0 d in a ra çık ıy o rd u 108. A b b asî H alifeliği im p a ra to rlu ğ u n u n varid atı
IX ve X ’u n cu asırlard a, sıra ile, 3 9 6 .1 5 5 .0 0 0 ; 3 8 8 .2 9 1 .0 0 0 ve 2 9 9 .2 6 5 .0 0 0
d irh e m o larak h e sa p e d ilm iş tir109, ki eğer b ir h a ta yoksa S elçuklu d ev rin in
A bbasîler d ev rin e n a z a ra n bile n e d erece ileri old u ğ u anlaşılıyor. M elik-
şâ h ’ın, İm p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a in şâ ettiğ i câm iler, m e d re se ler, k ü tü p ­
h aneler, tü rb e le r, saraylar, rib âtlar, h a n e k â h la r, h a n lar ve k ö p rü ler, kaleler
ve yeni k asab alar, açtığı k an allar ve k u rd u ğ u su tesisleri bu İk tisad î k u d re t
ve a rta n u m û m î ve h a z în e g elirleri sây esin d e m ü m k ü n o lu y o rd u 110.

1117 Nuzhet ul-kulûb, s. 28; Târih-i Güzîde, s. 449.


" ıs İbn ul-Cevzî, IX, s. 70; Gaffârî, Nigâristân, 58a.
1(19 Medeniyet-i İslâmiyye Tarihi, II, s. 56-89.
110 İbn ul-Cevzî, IX, s. 69-74; İbn ul-Esîr, X, s. 73; Hallikân, II, s. 161-164; Sibt, 102a;
R âvendî, s. 131-132; Nüzhet ul-kulûb, s. 123, 190, 193-195. 197; Mirhvvând, IV, 85;
H ândm ir, Meâsir ül-mülûk, 94a.
3 4 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

S ultan Sancar zam an ı b ü yük ilim ve k ü ltü r faaliyetleri gibi İktisadî in k i­


şa f b a k ım ın d a n d a çok ileri b ir e h e m m iy e t taşır. M urgâb k an alın ın suladığı
M erv ovaları, b u su te sisle ri sây esin d e, şe h ir ve k asab alarla d o lm u ş; çok
k e sif b ir z ira a t ve isk ân sah ası o lm u ş tu . B u rad a to p ra ğ ın bire yüz m ah sû l
verdiği, p a m u k ziraati ve şe h irle rd e p a m u k lu m a m û lâ tın ın çok ileride b u ­
lu n d u ğ u b e lirtilm e k te d ir. T ü rk ista n şe h irle rin e aid p am u k lu , y ü n lü , ipekli
m am û lle ri (Z erefşan, H ârizm ), F erg an a m â d e n sanayii, silâh ları p ek m e şh û r
o lup B ağdad’a k a d a r sevk o lu y o rd u . S e m e rk a n d ’ın g ü m ü ş işleri ve k u m a ş­
ları, B u h ârâ’n ın d o k u m aları (Buharin’leri) ve seccadeleri, T a ş k e n t’in eyer
tak ım ları, H o ra sa n ’ın sa te n le ri İslâm d ü n y a sın d a çok m ak b û l idi. İslâm d ü n ­
yası, k âğ ıt gibi, çinî s a n ’a tın ı d a T ü rk is ta n ’d a n (Ç in m e n şe in d e n ) ö ğ re n ­
m işti. Fargana, Ilak, Salçı altu n , g ü m ü ş, kıym etli ta şla r istih sa l ediyor; neft
ile m a d e n k ö m ü rü de çıkarıp y a k ıy o rlard ı111. F arsça pambah k elim esin in de
eski b ir d ev ird e T ü rk çe pam uk’ta n geldiğini ta h m in e tm e k kolaydır. T ü rk is­
tan, H ârizm ve H o ra sa n ’ın su la m a ta rih i ve te sisle ri çok eskidir. K araşar
havâlisi G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a k a n a lla rla geniş ö lçü d e su la n ıy o rd u 112. T ü r­
k ista n su la m a te sisle ri ve h u k û k u n u n eskiliği b a k ım ın d an T â h irîle r zam a ­
n ın d a v ü c û d a g etirilen Kitâb ul-knîy (k an allar kitabı) kayda şâyân o lu p Sel­
çu k lu la r d ev rin d e de k u llan ılıy o rd u . G erçek ten 839 (2 2 4 )’da F erg an a ve H o­
ra sa n ’d a v u k û b u la n b ü y ü k b ir zelzele evleri ve k analları a ltü s t e tm işti. Bu
sebeple b aş g ö ste re n dâvaları h a lle tm e k için İslâm h u k û k u n d a (Fıkıh k ita p ­
larında) “kârîzlere ve ahkâmına dair birşey mevcut değildi". Bu d u ru m k a rşısın d a
H o rasan ve Irak âlim leri to p la n a ra k m a h a llî örfleri İslâm h u k û k u esasla rın a
göre ted v in e ttile r. Böylece b u k itap ile İslâm h u k û k u n d a m evcûd b u lu n m a ­
yan su la m a h u k u k u m ey d an a ç ık tı113. R âv en d î’ye göre S u ltan S ancar zam a­
n ın d a “H o ra sa n ü lk esi d ü n y a n ın câzib esin i kazan m ış; o n u n âlim lere ve din
ad a m ların a g ö sterd iğ i h ü rm e t ve yakınlığı, zâh id lerle b irlik te yaşam ası dola-
yısiyle bu ü lk e â lim le rin m en şei, fazilet ve h ü n e rle rin kaynağı o lm u ş tu ” 114.
D evrin b ü y ü k şeh irleri u m û m iy e tle üç k ısım d a teşek k ü l ediyor ve kale,
şe h ir ve v a ro şla ra ay rılm ış b u lu n u y o rd u . Bazen, U lu câm i ile h ü k ü m e t d a ire ­
lerini ve m ah alleleri d e ih tiv a ed en Kale, İç-şeh ir (Medîne-Şehristan) o rta sın d a
b u lu n u rd u . S û rlarla çevrili o lan b u asıl şe h ir b ü y ü k k apılarla d ışa rı bağlanır.
Şehir su rla rı d ışın d a gen işley erek D ış-şehir(Zâfıı'r ul-medîne veya Rabaz, F a rs­

111 İstahrî, s. 287-288; İbn Havkal, s. 481, 488; İbn ul-Fakih, s. 316; B arthold, s. 235-236.
112 C havanneş, s. 111.
113 Gerdizî, Zeyn ul-ahbâr, s. 3; Barthold, Türkistanm Suğarılış tarihi, T aşkent 1926, s. 45
114 Rahat us-Sudûr, s. 171.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI AM MI III NİYI II 3 4 1

ça Bîrûn)i v ü cû d a getiriyordu, ki b u n u n d a e tra fın d a bah çeler ve d a h a ö te ­


sin d e bağlar ve ta rla la r sıralan ıy o rd u . Ş eh irler b ü y ü d ü k çe m erk ez d en m u h ite
doğru bu tek âm ü l safhaların ı tâk ip ed iy o rd u . S elçu k lu lar d ev rin d e şe h irle r o
kadar b ü y ü m ü ştü , ki h em en h epsi bu şem ay a g ö re su rla r d ışın a taşm ış; b ü ­
yük ticâ re t ve sanâyi m erk ezleri h alin e g elm iş; y ü k sek b ir cem iyet ve k ü ltü r
hayatı k u ru lm u ş; h e r m e sle k ve sa n a t e rb a b ı k e n d ile rin e m a h su s çarşı ve
m ah allelerd e y erleşm iş idi. K aynaklar ş e h irle rin b ü y ü k lü ğ ü n e ve şe h ir haya­
tın a d air çok m a lû m a t v e rm e k te d ir. O ğ u z la rın istilâsı ile b ir sa rsın tı geçir­
m ekle b e ra b e r k ay n ak ların M oğol k a tliâ m la rı m ü n â se b e tiy le M erv şeh rin in
700.000 veya 1 .3 0 0 .0 0 0 n ü fu sa sah ip o ld u ğ u n u veya bu m ik d a rd a in san
ö ld ü rü ld ü ğ ü n ü g ö ste re n kayıtları S u lta n Sancar z a m a n ın d a b u b ü y ü k şe h rin
azam eti h a k k ın d a b ir fikir v e rir115.
M oğol istilâ sın ı m ü te a k ip 1 2 2 2 'd e S e m e rk a n d ’a gelen Ch’ang-Ch’un adlı
Ç in seyyahı şe h rin istilâ d a n önce 100 .0 0 0 h â n e o ld u ğ u n u ve ta h rib a t n e tic e ­
sinde d ö rtte b ire d ü ş tü ğ ü n ü , e tra fın d a b ah çe ve m eyveliklerin yüz “li” u za ­
dığını ve Ç in b a h ç e le rin in bile g ü zellik te S e m erk an d ile m u k ay ese edile-
m iyeceğini söyler. S e m e rk a n d ’d a şe h rin k ad ısı sâyesinde 5 0 .0 0 0 k işin in
k u rtarıld ığ ın ı ve o n u n d iğ e r O rta-A sy a ş e h irle rin e n az ara n d a h a az ta h rip ve
k ıtale u ğ ra d ığ ın a d a ir İslâm k a y n a k la rın ın h a b e rle ri de b u d u ru m u tey it
e d e r116. İstilâ d a n ta k rib e n 50 yıl so n ra S e m e rk a n d ’ı gören M arco Polo şeh rin
ih tişa m ın ı ve b ah çelerin i tasv ir e d e r117. B u n u n la b era b er istilâ d a n b ir asır
so n ra b u şe h re g id en İb n B atû ta şe h rin c ih a n ın en b ü y ü k ve güzel b e ld e­
lerin d en o ld u ğ u n u sö y lerk en ek seriy etle h a ra p b u lu n d u ğ u n u d a b e lirtir118.
Ç ok ileri b ir m e d e n iy e t diyarı o lan H â riz m ’in m erkezi G ü rg en ç’i (Ü rgenç,
C ürcâniye) 1219 (6 1 6 )’da, g ören Y âkut “b u k ad ar büyük, zengin ve ahvâli
güzel b ir şe h ir g ö rm e d im ” d e r 119. Bu ve d iğ e r b ü y ü k şe h irle r h a k k ın d a kay­
n ak ların verdiği zen g in m alzem eyi b u ra d a d a h a fazla çoğaltm aya lü zu m
yo k tu r. A b b a sîle r z a m a n ın d a B ağdad’ın 1 .5 0 0 .0 0 0 n ü fû sa sahip o ld u ğ u n u n
ta h m in edild iğ in i, b ir m u k ay ese m aksadiyle, k a y d ed e lim 120. XIII. a sır’da
M oğol ta h rib in d e n so n ra sü k û t e d en B ağdad y erine İlh ân î p a y ita h tı T ebriz
İslâm d ü n y a sın ın en b ü y ü k şeh ri o lm u ş tu . V ergileri İng iltere veya F ran sa

115 İbn ul-Esîr, XII, s. 151; Cuveynî, Cihân-guşâ, s. 128.


116 E. B retschneider, Medieval Researches, I, s. 38, 81, Cihân-guşâ, I, s. 94.
117 The Travels o f Marco Polo, trans. A. Ricci, London 1950, s. 83.
1ls Seyâhat-rıâme, I, s. 428-429.
119 M u’cem ul-buldân, III, s. 122.
120 Corci Zeydân, Mederıiyet-i İslâmiyye tarihi, trc. İstanbul 1329, II, s. 210.
3 4 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

kırallık ların a m u ad il b u lu n u y o rd u . İngiliz seyyahı M au n d ev ille’in m ü şa h e d e


ve ta sv irle rin e göre 1 3 3 2 ’de d ü n y a n ın en zen g in ve b ü yük şeh ri olan T e b ­
riz ’in yalnız tic a rî vergileri en zen g in b ir H ıristiy an kiralın ın b ü tü n m e m ­
le k etin d e n aldığı v erg ilerd en d a h a fazladır. T e b riz ’i 1 3 1 8 ’de gö ren F ransız
seyyahı k eşiş O d eric de şe h rin v e rg ile rin in F ra n sa k ırallığ ın d an d a h a ziyâde
o ld u ğ u n u söyler. Bir kaynak C ey h u n n e h ri ü z e rin d e b u lu n a n A m ul şe h rin in
S elçu k lu ların z u h û ru n d a b ir m ily o n n ü fu s a sah ip o ld u ğ u n u k a y d e d e r121.
S elçuklu d ev rin d e, m ü n â s e b e t d ü ştü k ç e , su lta n lara, beylere ve z e n g in ­
lere a it d ü ğ ü n ve ziyâfetler dolayısiyle v erd iğ im iz m a lû m a t dev rin İktisadî
k u d re ti, İçtim aî h a y a t seviyesi b a k ım ın d a n bizi aydınlatıcı b ir m a h iy etted ir.
K aynaklarda ze n g in le rin 1 0 0 .0 0 0 ’d e n 1 .0 0 0 .0 0 0 d in a ra k ad a r n a k it paraya
sah ip o ld u k la rın a d a ir h a b e rle r serm ây e b irik m esi b a k ım ın d an kayda şâyân-
d ır122. S u ltan Sancar d ev rin d e filo zo f M e h m e d İlâk î’n in ta le b esi olan filozof
kadı Z e y n ed d in Ö m e r b in Ş ehlân ilim y ap m ak için ken d i em eği ile geçiniyor;
İbn S în â’n ın Kitâb uş-Şifâ’sini yüz d in a ra satıy o r ve h a tta b ir tü c c a r d o stu n a
verdiği 3 0 0 d in a rın kazancı k e n d isin e kâfi g eliyordu. Bu sû re tle m em lek eti
Sâve’de k ü tü p h a n e k u rm u ş, N îş â p û r’d a y erle şe re k riyâziye ve m a n tık sah a­
sındak i eserleri a ra sın d a m e ş h û r “Başâir un-Nasîriyye” adlı k ita b ın ı S an car’ın
veziri N a sîre d d in M ah m û d ad ın a y a z m ıştı123.

10. Şifâ-hâneler ve Hayır Müesseseleri

S elçu k lu lar d ev rin d e k u ru la n İçtim aî y ard ım m ü e sse se leri, h a sta h a n e le r,


zaviyeler, h a m a m la r çok ileri b ir d ereced e ve çok yaygın idi. İslâ m d a ilk
h a sta h â n e H â ru n ü r-R e şîd ’in C u n d iş â p û r’d a S âsânîlere ait Bîmâristân (has-
ta h â n e )’ı ta b ip le ri ile b irlik te B ağdad’a nakli ile başlar. B ağdad’da B uveyhî
h ü k ü m d a rı A d û d u d -d e v le ’ye a it h a s ta h â n e (bîmâristân) de M oğollar z am a­
n ın a k ad ar faaliy ette id i124. S elçu k lu lard an ö n ce R ey’de de b ir B îm âristân
m evcû d o lu p m e ş h û r filozof, ta b ip ve kim yâger E bû Bekir R âzî (ö lü m ü 3 1 1 /
923) bu h a sta h â n e d e çalışıy o rd u 125. F ak at bu m ü e sse se S elçuklular sâye-
sin d e h e r ta ra fa yayıldı ve te k â m ü l eyledi. N izâm ü l-m ü lk ’ü n N îşâ p û r’da

121
Bayhâkî, s. 540. Bu m ü nâsebetle A. R. G u est’in F u stât (Kahire) ın k u ru lu şu hakkındaki
tedkiki (JRAS, 1907, s. 49-82) ve R. B runschw ig’in “U rbanism e Médiéval et droit
m u su lm an ” (R.E. İsi. 1947, s. 127-155) adlı m akalesi de zikredilebilir.
I2~ Bak. aşağıda, bahis, 12.
I“3 B undarî, s. 242; Z. Kazvinî, Asar ül-bilad, s. 387; İbn Funduk, Tatimma, s. 127-129.
I“4 İbn ul-Fuvatî, s. 64.
125 İbn H allikân. II, s. 103.
SELÇUKIULAR DEVRİNDİ KIRK İM AM MI III NİYI İl 3 4 3

yaptığı b îm âristaıı ilk Selçuklu lıa sta h â n e sin i teşk il e d e r126. S u lta n S an car’ın,
Kâşgarlı Yağan (Toğaıı) bey’d e n so n ra veziri o lan A h m ed K âşî’n in K âşan,
Ebher, Z en cân , G ence ve E rrâ n ’d a D âr ü ş-şifâ ve m e d re se le r in şâ e ttiğ in i
b iliy o ru z127. S elçu k lu lar a sk e r b ir m ille t o larak o rd u la rın a bağlı ve o n u n la
h arek et ed en seyyar b ir h a sta h â n e d ah i v ü c û d a g etird iler. G erçek ten S ultan
M ah m û d ’u n o rd u s u n d a tab ip leri, m ü sta h d e m le ri, ilâçları, tıb b î âletleri ve
çadırlariyle b irlik te seyyar b ir b îm â ristâ n (h a sta h â n e ) vardı ve iki yüz deve
ile ta şın m a k ta id i128. A n ad o lu S elçuklu o rd u la rın d a d a tab ip ler, c e rra h la r ve
herh ald e seyyar h a s ta h a n e le r b u lu n u y o rd u 129. B üyük S elçukluların h asta h â -
neleri h a k k ın d a m a lû m a tım ız çok azdır. F ak at T ü rkiye S elçukluları, A ta-
begler ve S elâh ad d in Eyyûbî ta ra fın d a n yapılan m u a zz am h a sta h a n e le r ve
o n ların vakıfları, te şk ilâ tı cid d en h a y ra n lık v erecek bir m a h iy e tte idi. A n a­
d o lu ’da b u g ü n h âlâ ih tişa m la rın ı m u h a fa z a e d e n ve o za m a n d a Bîmâristân,
Dâr uş-şifâ, Dâr us-sıhha ve Dâr ul-’âfıye ad ların ı alan bu h a sta h â n e le rin en
eskisi K ayseri’de 1 2 0 5 ’de yapılm ış G evher N esîb e H â tu n ’a aittir. Sivas’ta I.
Keykâvus ta ra fın d a n 1 2 1 7 ’de in şâ ed ilen D âr u ş-şifâ’d a aynı ih tişa m ı m u ­
hafaza edip o n a a it b ir vakfiye s û re ti bize k a d a r g elm iştir. Y üzden fazla d ü k ­
kân ve p e k çok d a arâzi ve b aşk a ak arın vakfedildiği bu D âr u ş-şifâ ’d a çeşitli
m ü te h a ssıs tab ip ler, c e rra h lar ve göz d o k to rla rı, m e m u r ve m ü s ta h d e m b u ­
lunuyor; o n la rın ve ilâçların ta h s is a tı ve h a s ta m asrafları bu ev k af gelirin d en
tem in e d iliy o rd u 130. K onya’da, d a h a esk isi b u lu n m a sı gerek irk en , ancak I,
A lâeddin K ey k u b âd ’a a it Daruş-şifâ-i ‘A lâ î h a k k ın d a bilgim iz v ardır. D ivri­
ği’de B e h ra m -şâ h ’ın kızı T u ra n M elek (1 2 2 8 ), Ç a n k ırı’d a A ta b eg F erru h
(1235), A m asy a’d a T o ru n ta y (1 2 6 6 ), K a sta m o n u ’d a P ervâneoğlu Ali (1272),
T o k a t’ta M u în e d d in P ervane (1 2 7 5 ), A m asy a’d a S u ltan O lcaytu (1 3 0 8 ), ve
tarih i b ilin m ey en A ksaray h a sta h a n e le ri S elçuklu T ü rk iy esin in başlıca e se r­
leri id i131. A m asy a h a sta h a n e sin d e b a şta b ip lik e d en S ab u n cu oğlu Şere-
feddin(X V ’inci a sır)in yazdığı Cerrâh-nâme-i İlhânî adlı e se r E n d ü lü slü m eş-
h û r H a le f b in Z e h ra v î’d en ik tib as o lm ak la b e ra b e r pek çok ilâveleri ih tiv a
e tm e k te ve h u sû siy le c e rra h lık ta k u lla n ıla n b ü tü n âletleri, T ü rk çe isim lerin i
ve h e r h a sta lığ ın te d â v isin e d a ir p ek çok resim leri g ö ste rm e k te d ir. B undan
önce de S in o p lu M ukbil oğlu M ü ’m in , C a n d a r oğlu İsfendiyar bey (1392-

' “6 Subkî, Tabakat uş-Şâfiiyye, Kahire 1866, IV, s. 314.


127 N asreddin M ünşî, Nesâim ül-Eshâr, nşr; C elâleddin Urm evî, s. 65.
128 İm âdeddin İsfahan!, s. 137.
129 İbn Bîbî, s. 193.
130 Vakıflar U m um M üdürlüğü Arşivi, defter 584, s. 290.
131 Bak. Süheyl Ü nver, Selçuk Tababeti, s. 40-82; O sm an T uran, Resmî Vesikalar, s. 50-57.
3 4 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

1440) n â m ın a M iftâh un-nûr’d an b aşk a S u ltan II. M urad ad ın a da,


841 (1 4 3 7 )’de, Zahîre-i Muradiye adlı e se rin i ta k d im e tm iştir, ki b u n d a da
birçok h a sta lık la r ve tedâvi şekilleri re sim le rle g ö ste rilm iş tir132. H ü k ü m d a r­
lar sıh h a tle ri için d o k to rla ra çok e h e m m iy e t v e rirler ve saraya en m e şh u r
tab ip leri tây in ed erlerd i. I. K eykâvus ve I. K eykubâd yerli ve yabancı b ir ta ­
kım d o k to rla rı h iz m e tin d e tu ta rd ı. T ü rk iy e S elçu kluları sarayına ta b ip tây i­
n in e d air bazı m e n ş û rla r bize k a d a r g e lm iştir. A tab eg Ö zbek Z encanlı tab ip
C e lâled d in ’i y an ın d an ayırm az ve h ay atın ı o n a m e d y û n b u lu n u rd u .
C elâled d in h a sta y a gitm ez; u z a k ta n aldığı h a b e rle re göre devâsını e m re ­
d e rd i133.
Selçuklu devri h a sta h â n e le rin in te şk ilâ tı h a k k ın d a b ilg ilerim iz atabeg
N u re d d in M a h m û d ’u n Şam ve N u say b in , N û re d d in ’d en so n ra o n u n eserin e
devam ed en S elâh ad d in E yyûbî’n in K ahire ve İsk enderiye h a sta h â n e le ri do-
layısiyle çok d a h a z e n g in le şm e k te d ir. G erç e k te n bu b ü y ü k h a sta h â n e le rin
başın a g eçirilen âlim b ir k im se h a sta la rı id âre eder, eczâhâneyi e m rin d e
tu ta r; h e r h a s ta n ın reçetesine göre ilâçları tevzi e ttirir. H astalar orada, m a k su ­
relerin d e, y a ta k la rın d a yatar; o n u n e m rin d e b u lu n a n m ü sta h d e m le r, sabah-
akşam , h a sta la rın d u ru m u n u sorar; k e n d ile rin e tâyin ed ilen ilâç, y em ek ve
içkileri (şu ru p la rı) d ağ ıtırd ı. K adın h a sta la rın yerleri ayrılm ıştır. D o k to rla r
sabahları e rk e n h a sta la rı ziy âret eder; k e n d ile rin e lâzım olan ilâç ve y e m ek ­
lerini yazar. Deliler için de ayrı ve d e m ir p arm ak lık lı b ir b in a o lu p o ra d a te ­
dâvi e d ilirle rd i134. A tab eg N û re d d in b ir y an d an H açlılara karşı d aim î cihâd
yapar ve b u u ğ u rd a b ü y ü k m eb lâğ lar sa rf ed e rk e n ö te y an d a n d a bu cihâd
m efk û resi icabı câm i, m ed rese, h a sta h â n e , zâviye ve kerv an saray lar in şa sın a
ve b ak ım ın a d a çok p a ra ta h sis ed iy o rd u . G erçekten h a sta h â n e le r y a n ın d a
k u rd u ğ u yetim mektepleri, âcizler yurdu, so fu lara zâviyeler, devam lı ta h sisa tla
zen g in le şe n k ü tü p h a n e le r cid d en h ay ran lık v erecek b ir d ereced e idi.
S elâh ad d in E yyûbî u z a k d iy arlard an gelen taleb elere, isted ik le ri ilm i yapm ak
için, m e d re se le rd e vakıflar ve o n la rın h a sta la rın a bakan h e k im le r tâyin e t­
m iş; hastahânelere gelmek istemeyen hastaları bulmak ve tedâvi eylem ek için de
m e m u rla r b u lu n d u r m u ş tu 135. M em lû k S u ltan ı K alavûn’u n , 1 2 8 4 (6 8 3 )’de,
in şa eylediği Büyük bîmâristan’da tabiiyatçı, gözcü, cerrah, kırıkçı d o k to rlar,

132 Bak. Keşf uz-Zunûn, 1, 826, II, 1771; A dnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde ilim, İstanbul
1942, s. 13; Süheyl Ünver, Cerrahiye-i İlhaniye, İstanbul 1939.
113 Resmî Vesikalar, s. 53; Zekeriya Kazvinî, s. 384.
134 İbn Cubayr, Rihle, GM, 42, 51. 240, 283.
135 İbn ul-Esîr, Târih ul-Atabekiyye, s. 309-312, Ebu Şâme, K. Ravzatayn, I, s. 15-18, 262-
268, 270; İbn Vâsıl, Muferric ul-kurûb, I, s. 283-284; İbn Cubayr, s. 42, 284-285.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ 1ÜRK İM AM Ml III NİYI II 3 4 5

d ö rt k ö şk te h e r h a sta lığ a m a h su s ayrı o d a la rd a y atan e rk ek -k ad ın h astaları,


yaralıları, sak atları, göz rah atsızlık ların ı tedâvi ediyorlardı. K adın ve erkek
h a d em eler h a sta la ra h izm et ediyor; tem izlik yapıyor, elb iselerin i yıkıyor,
hamamlarını hazırlıy o rlard ı. H er h a sta n ın yatağı, çarşafları, havluları tam idi.
H a stah an ed e aşh a n e , m e şrû b a t, ilâç ve m a c u n la r için ayrı o d alar ve ilâç ya­
pan eczâh ân e b u lu n u y o rd u . T ab ib ler re isin in talebeye ders verdiği b ir salon
vardı. B unların h e p sin in m aaşları ve ta h s isa tı zen g in evkafından te m in ed ili­
yordu. H astah an ey i ve vakıflarını id âre e d e n b ir dîvân (id âreh â n e) ve p ek çok
da m e m u r v a rd ı136. R ivâyete göre N û re d d in b ir tâ c irin k en d isin i dâva e tm esi
dolayısiyle k a d ın ın m ah k em ey e d âv etin i alın ca “vekil”ini gö n d erd i. F akat
yem in için b izzat b u lu n m a sı b ild irilin ce a ta b e g dâvâcıyı çağ ırarak a n la ştı­
la r137. Bu da h ü k ü m d a rla rın bile şe ria t ve h u k u k k a rşısın d a d u ru m la rın ı ve
ad âletin in fazın d a b ir istisn a teşk il e tm e d ik le rin i g ö ste rm e k b a k ım ın d an
d ik k ate şâyân b ir h âd ised ir.
Erbil atab eğ i M u zaffered d in G ök-böri (1 1 9 0 -1 2 3 3 ) ise ilm i, d in î ve hay-
rî m ü esse se le ri ile İslâm d ü n y a sın d a d e s ta n o lm u ş b ir şah siy et idi. G erçek­
ten d e v le tin in h u d u d la rı geniş olm adığı, k ü ç ü k b ir bölgeye in h isa r etm iş
b u lu n d u ğ u h ald e çok çeşitli te s is a t k u rm u ş idi. Kör ve sakatlara dört hanekâh
yapmış; dul ve ihtiyarlara, yetim ve kimsesiz çocuklara yurtlar kurmuş; bunlara süt
analar ve zengin vakıflar tahsis etmiş idi. K endisi b izzat b u m ü e sse se le re uğrar,
h a sta ve d ü şk ü n le rle m eşg û l o lu rd u . T esis ettiğ i m isa firh a n e le rd en ayrılan
yolculara ve g arip lere yol azığı d a verird i. V ak ıf eylediği p a ra ile h e r yıl adam
g ö n d e re re k H açlılard an m ü slü m a n e sirle rin i sa tın alıp h ü rriy e te k a v u ştu ­
ru rd u . H acılara y ard ım edip A ra fa t’da, b u d ev ird e ilk defa, sarn ıçlar y a p tıra ­
rak h acılara su d a ğ ıttıra n G ök-böri idi.
G ö k -b ö ri’n in b u b ü y ü k h iz m e tle r a ra sın d a şö h re tin e d ah a fazla sebep
olan faaliyeti H a z re ti P eygam ber için te rtip eylediği M evlid âyin ve m e ra sim ­
leri idi. G erç e k te n h e r yıl iki g ü n ve gece sü re n b u âyinlerde pek çok hayvan
kesilir ve ziy âfetler verilir; geceleyin m u m la r ile aydınlık yapılır; zâviye ve
ta rik a tla rd a o ld u ğ u gibi m ü z ik âletleri ve m u g a n n ile r ile âh e n k ve semâ
(raks) yapılırdı. Bu b ü y ü k m ev lid lere h e r ta ra fta n in san gelir ve h alk d a şe n ­
liklere k atılırd ı. Ş eh rin d ışın d a o ta ğ la r k u ru lu r; çalgılar çalınır, fen e r alayı
te rtip edilir, a sk e rî m e râ sim yap ılır ve m ey d an lara k o n a n k ü rsü le rd e vaazlar

136 Nüveyrî, Nihâyet ul-Ereb, K öprülü k ütüph. No: 1188, s. 201a.


137 Ebu Şâme, K. Ravzatayn, I, s. 15. M ahkem elerde hüküm darın dâva edildiği ve avukat
kullanıldığına dair bu m ü h im kayıt m ü nâsebetile bak. E. Tyan, Histoire de l’Organisation
judiciaire en pays d’Islam, Paris 1 9 3 8 ,1, s. 304-406.
3 4 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

verilirdi. G ök-böri bizzat sem â y ap ar ve bu e sn a d a bir kısım kıym etli elb i­


selerini m u g a n n ile re ih san ed erd i. A lim lere, vâizlere, kurrâ ve şâirlere b o h ­
çalar için d e h il’a tla r ve h ed iy eler d ağ ıtır; m isli g ö rü lm e m iş b ir âyin ve şenlik
o lu rd u . E b u ’l-H atâb b in D ah y e’n in yazdığı ve k en d isin e ith a f eylediği “el-
Tenvîr f i Mevlid el-Beşîr” adlı e se r ilk M evlid k ita b ı o lu p m a a le se f bize kadar
gelm iş değ ild ir. Bu h ü k ü m d a r T ü rk le rd e P ey g am ber sevgisi, aşkı ve M evlid
a n ’a n esin e bağlılığın en güzel ve m e ş h û r b ir m ü m e ssilid ir. K aynaklar o n u n
hayır y o lu n d a h arcad ığ ı m eb lâğ ın m ik d a rm ı d a b ild irm e k ted ir; M evlid için
30 0 .00 0 , e sirle rin k u rta rılm a sı için 2 0 0 .0 0 0 , h a n e k â h la r için 100.000, m isa ­
firh an e le r için 100.000, M ekke’de su tevzii için 3 0 .0 0 0 d in a r yıllık ta h sisa t
v e riy o rd u 138.
S elçu k lu lar z a m a n ın d a çok gelişen e se rle r a ra sın d a h a m a m la r d a m ü ­
h im b ir m evki alır. U m û m iy etle v a k ıf o larak k u ru la n h ayır m ü e sse se le ri ya­
n ın d a b ir h a m a m yapılıyordu. M ed reseler, im â retle r, h a sta h â n e le r ve k e r­
v an saray lard a b u lu n a n h a m a m la r b u m ü e sse se le rin m e n su p la rın a ve m isa ­
firlerin e a it o ld u ğ u gibi A n a d o lu ’d a u m û m a m a h su s ve d a h a ziyâde su l­
tan lar, d ev let ad am ları ta ra fın d a n in şâ ve vakfedilm iş, erk ek ve k ad ın la r için
ayrı, h a m a m la r vardı. Bağdad h a m a m la rın ın zem inleri, k u b b e leri ve yarıya
kad ar d u v arları zift ile sıvanm ış idi, ki K üfe ile B asra ara sın d a çıkan ve p e t­
ro lü yüze v u ra n b ir k ay n ak tan g etiriliy o rd u . Selçuklu T ü rk iy e sin d e Ilgın,
E skişehir, K ü tah y a ve E rz u ru m sıcak -su b an y o ları ve kaplıcaları d a çok rağ ­
b e tte idi. K onya-A kşehir a ra sın d a Ilgın sıcak -su h am am ı k a sa b a n ın te ­
şe k k ü lü n e seb ep o lm u ş idi. S elçu k lu lar z a m a n ın d a ü z e rin d e güzel b ir b in a
yapılm ış o lu p K onya h alkı ve C elâled d in R û m î, d o stları ile b irlik te tedâvi
için oraya giderd i. E sk işeh ir ılıcaları da XII. a sırd a m e şh û r id i139. A n a d o lu ’da
“hasta ve felçlilerin şifâ için gittikleri 300 sıcak-su hamamı” b u lu n d u ğ u ve h er
m e m le k e tte n fazla sıcak su y u n yâni k ap lıcaların bu ülk ed e to p la n m a sın ın
arâzin in k ib ritli b u lu n m a siy le alâkalı o ld u ğ u da rivâyet e d iliy o r140. X IV’ü n c ü
asırd a yaşayan M eh m ed b in A li’n in Adâb ul-hamâm adlı z a rif b ir e se r yazm ış
olm ası d a d ik k a te şâyândır. G öçebe T ü rk le rin de d erid en yapılm ış ve çerge
d e n ile n çad ır h a m a m la rı o lu p b u ra d a y ık anıyorlardı. O rta-asy a T ü rk d e v let­
le rin d e h ü k ü m d a rla rın k u llan d ığ ı b u h a m a m B izans’a d a geçm iş o lu p im p a ­

no . .
İbn H allikân, I, s. 550-555; İbn ul-İm âd, Şezerât uz-zeheb, V, s. 133-143; Z. Kazvinî,
Asar, s. 200; İbn Kesîr, XIII, s. 137; A. Ateş, Mevlid, (m ukaddim e), A nkara, 1954.
İbn B atuta, I, s. 243; H erevî, s. 58.
140 el-O m arî, s. 42; Marco Polo, s. 21; V. de Beauvais, bahis 141, 143; İbn Sa’îd, 98b.
SELÇUKLULAR DEVRİNDl IİIHK İM A M MI 1)1 N İYE Tİ- - 3 4 7

rato rlar sefere çık tıkları zam an ç a d ır-h a m am d a banyo y a p ıy o rla rd ı141. Bu
göçebe k ü ltü rü n ü n S elçu k lu larla b irlik te Y akın-Ş arka gelm iş olm ası ta b iî idi.
F ilhakika I. A lâaddin K eykubâd A n a d o lu ’d a Hamâm-i seferî d e n ile n bu çadır-
ham am ile b irlik te sefere çıkıyor; altın , g ü m ü ş ta k ım la r, a n b e r k o k u la r bu
h am am ın lev âzım atın d an b u lu n u y o r idi. H â riz m -şâh la r o rd u s u n d a da
m evcûd o lan bu h a m a m eski adiyle çerge ism in i m u h afaza ed iyordu. Yarı
göçebe olan A k -k o y u n lu ların d a çerge’yi k u lla n d ık la rın ı b iliy o ru z142.

11. Türkiye Selçukluları, Müslüman ve Hıristiyan Halk

G ök -tü rk lerd e, K arah an lılard a ve B üyük S elçu klularda o ld u ğ u gibi A na-


olu S elçukluları ve B eyliklerde de, eski T ü rk siyasî h u k u k ve anlay ışın a göre,
devlet h â n e d a n m ın m ü ş te re k m alı sayılıyordu. Bu anlayış sa lta n a t m ü c â ­
delelerin e ve şe h z â d e le rin a y ak lan m aların a seb ep olu y o rd u . D evleti idâre-
sinde b irle ştire n ve rak îb lerin i b e rta ra f e d en k u d re tli b ir h ü k ü m d a rın ö lü ­
m ü, u m û m iy e tle , ev lâtları veya k ard eşleri a ra sın d a b ir ta h t k av g asın a b a ş­
langıç o lu y o rd u . B üyük evlâdın s a lta n a t v ârisi o ld u ğ u n a d a ir yaygın b ir k a­
n aat m ev cu t idiyse de b izzat h ü k ü m d a rla r bile çok defa b u n a riây et etm iyor;
lâyık ve m ü n a sip g ö rü len b ir şeh zâd e v eliah d ilân ediliyor ve m erâ sim yapılı­
yordu. F akat, b u ta k d ird e bile, o n la rın irâdesi sa lta n a t m ü câd elelerin i ö n le ­
m eğe kâfi gelm iy o rd u . B u n u n la b erab er, S elçu k lu lara çağdaş veya o n la rd a n
so n ra gelen B eyliklerden de ayrı olarak, A n a d o lu ’d a II. Kılıç A rsla n ’dan iti­
baren m erk eziy etçi d ev let an lay ışın a d o ğ ru b ir te k â m ü l göze çarp m ak tad ır.
E sâsen dev leti h â n e d a n âzâsın ın m ü ş te re k m alı sayan b u eski telâkkiye karşı
h u sû le gelen b u te k â m ü ld e n ö n ce d e T ü rk iy e ’n in , d ah a Selçuklu d ev le tin in
k u ru lu şu n d a n beri, feodal b ü n y e sin d e ciddî b ir değişikliğin m ev cu t o ld u ğ u ­
n u ve B üyük S elçu k lu lard an farklı b ir te k â m ü lü n başladığını g ö ste re n m ü ­
h im b ir h â d ise v ard ır. G erçek ten , B üyük S elçu k lu lardan ayrı olarak, T ürkiye
S elçu k lu ların d a v ilây etler g en işliğ in d e h u k û k î ve id ârî m u h ta riy e tle b irlik te
siyasî h â k im iy e ti parçalayan, büyük iktâlara asla müsaade edilmemiştir. Bu se ­
beple A n a d o lu ’d a vilâyet ve m ah allî ask erlerin b a şın d a b u lu n a n Sü-başı (Ser-
le şk e r)la r b ü y ü k ik tâ la ra ve k u m a n d a e ttik le ri ask erlere sah ip değil âm ir
m ev k iin d e idiler. O n la r k ü çü k ik tâ la ra sah ip ve o sâyede geçinen ask erlerin

141 İbn Hacer, IV, s. 61; Geza Feher, “T ürk k ü ltü rü n ü n Avrupaya te siri”, II. Türk Tarih
Kongresi zabıtları, s. 317.
142 İbn Bîbî, s. 387; M. N esevî, Siretu Celâluddîn Mengübirti, s. 20; Ebû Bekir T ahranî, Tarih
Diyârbekriyye, s. 235.
3 4 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

sadece rü tb e c e ü s tü n ve k u m a n d a n ı o lu p n e bu a sk e rlere ve ne d e araz ileri­


n e te m e llü k e tm e z le rd i. T ü rk m e n k a b ile le rin in p arçalan arak A n a d o lu ’da
dağılm ası feodal b ü n y e n in b o z u lm a sın a ve küçük iktâ siste m in in y e rleşm e si­
n e âm il o ld u ve daha tekâmül edip Osmanlı timar İdâresinin de esasım teşkil ederek
XIX’u n c u a sra k ad ar h ü k ü m s ü rd ü ve yaşadı. Böylece A n ad o lu vilâyetlerine
dağılan, to p ra k v ergileri ile g eçm en ve teçh iz e d ile n S elçuklu ask erleri vilâ­
yet m e rk e z le rin d e o tu ra n S ü -b aşıların k u m a n d a sın d a T ürkler(sıpâ/tî/er)den
te re k k ü p ed iy o rd u . A lâad d in K eykubâd d ev rin d e ve d ev letin en k u d re tli
za m a n ın d a b u o rd u 100.000 kişiye y ü k se lm iş ve 1 2 .000’ini m erk ez d e (Me-
lik-şâh z a m a n ın d a B üyük S elçuklu o rd u s u 4 0 0 .0 0 0 ve m e rk e z kuvveti
4 6 .0 0 0 a sk e r idi.) veya su lta n a bağlı m u h a fız kuvveti teşk il etm işti. M erkez
o rd u su sip â h île rd e n farklı b ir m e n şe d e n gelip k ü çü k y a şta sa tın alınm ış
T ü rk veya esir ed ilm iş H ıristiy an ç o cu k ların ın p a y ita h td a ve b ü y ü k şe h irle r­
deki köle m e k te p le rin d e (gulâm-hâne) y e tiştirilm e si ile v ü cû d a geliyor ve
b u n la r a ra sın d a y ü k sek m ak am ları işgal e d en e m irler çıkıyordu, ki O sm anlı
devri Yeni-çeri te ş k ilâ tın ın esası d a b u idi. B u n lard an b aşk a A n a d o lu Selçuklu
devleti m e rk e z in d e T ü rk , F ran k ve G ü rcü ü c re tli ask e rle rin d e n m ü re k k e p
bir a sk erî k ıt’a d a h a v a rd ı143.
S elçu k lu lar z a m a n ın d a A n a d o lu ’d a v u k û b u la n in k ılâ p lard an biri de hu­
sûsî toprak m ülkiyeti y erin e devlet mülkiyeti (Mîrî) siste m in in ta tb ik i idi. F ilh a­
kika B izanslılar id â re sin d e A n a d o lu 'd a g en iş to p ra k la ra sah ip b u lu n a n bir
arazi a risto k ra sisi te şe k k ü l etm iş; h a lk d a ya to p rak sız veya to p ra k esiri
(serf) kö y lü ler h a lin e gelm işti. T ü rk id âresiy le b u to p rak sız kö y lü ler h ü riy e te
ve to p ra ğ a k av u şm u ş; eski T ü rk göçebe te â m ü lü n e ve İslâm ın fetih h u k û -
k u n a d ay an an S elçuklu su lta n la rı b ü tü n m em lek eti devlet mülkiyeti h alin e
so k tu k ta n so n ra çiftçilere an cak işleyeb ild ik leri m ik d ard a b ir to p ra ğ a ta s a r­
ru f hakk ı ta n ım ışla r ve b a b ad an evlâda in tik a l e d en bu id âre sâyesin d e to p ­
raksız k im se b ırak m am ışlar; göçebelerin ve y erlilerin isk ân ın ı sağ lam ışlar ve
bu sû re tle d e ziraî istih sali a rttırm ışla r; İçtim aî m uvâzene, a d alet ve nizâm ı
k u rm u şla r ve A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e sin e h iz m e t etm işlerd i. S elçuklular
tara fın d a n k u ru la n ve O sm a n lıla r d ev rin d e devam eden ve R û m -ili’n d e yayı­
lan b u mîrî to p ra k siste m i sây esin d ed ir, ki A v ru p a’d a ve A sya’da, XX. asra
kadar, m e v c u t b u lu n a n to p ra k aristo k ra sisi ve to p rak sız h a lk k itleleri T ü rk

143 Bak. O sm an T uran, “İk tâ”, M ., VI, s. 956-958.


SELÇUKI UL AR DEVRİNDİ IIIHK İM AM MI 1)1 NİYETİ 3 4 9

id a re sin d e viicııt b u lm a m ış ve T ü rk iy e b aşk a m e m le k e tle rd e n farklı bir İçti­


m aî â h en k ve n izâm a sah ip o lm u ş tu r 144.
İlk T ü rk istilâsı, B izanslılar ve H açlılarla savaşlar, X I’inci a sır so n la rın ­
d an XII. a sır o rta la rın a kadar, A n a d o lu ’d a b ü y ü k ta h rib a ta ve b ir çok yer­
lerin bo şalm asın a, istih sa l ve v erg ilerin m ü th iş b ir şekilde d ü şm e sin e sebep
oldu. Bu d ev red e T ü rk le rin çoğu h e n ü z göçebe o ld u ğ u için de S elçuklu dev­
leti yerli h a lk a ve çiftçilere m u h ta ç b u lu n u y o rd u . Bu seb eb le S elçuklu
h ü k ü m d a rla rı b u h alk ları h im ây ed en b a şk a işgal e ttik le ri b ö lg elerd en kendi
devlet h u d u d la rı içine h ıristiy a n la rı k itle h a lin d e te h c ir ve iskân edip istih sa ­
li a rttırm a y a ve m e m le k e tle rin i im â ra çalışıyorlardı. G erçek ten I. M es’ûd, II.
Kılıç A rslan , I. G ıyâseddin K eyhusrev, D â n işm e n d li Y ağı-basan ve A rtu k lu
h ü k ü m d a rla rı 1 0 .0 0 0 ’d e n 7 0 .0 0 0 kişiye, aileye v aran halk ları k en d i b ö lgele­
rine nakl ve isk â n e tm işle rd ir. Kılıç A rsla n ’ın b ir oğlu A n k a ra m eliki M uhid-
din M es’û d K a sta m o n u h av âlisin d e fe th e ttiğ i Dadybra’d a n 145 H ıristiy a n ları
çıkarıp o raya T ü rk le ri y erle ştirirk e n d iğ er oğlu G ıyâseddin K eyhusrev de,
1196’d a işgal e ttiğ i M en d eres h av zasın d an H ıristiy an bir halkı A k şe h ir b ö l­
gesine s ü rü p isk ân ed iy o rd u . S elçu k lu ların z ira a t ve iskân siyaseti b ak ım ın ­
dan bu h a d ise le r çok güzel b ir m isal o larak n akle değer. F ilh ak ik a Key­
h u srev sü rg ü n e ttiğ i b u k alabalık halkı b e şe r bin kişilik g ru p la ra ayırm ış;
b u n ları ailelerin e ve m e m le k e tle rin e göre d e fte rle re yazdırm ış; o n la ra Bizans
ve H açlı m u h a re b e le rin d e ıssızlaşan A k şe h ir b ö lg esin d e köyler, evler, çift
âletleri, to h u m lu k d ağ ıtarak isk ân e tm iş ve b u m u h âc ırla rı birkaç yıl d a v er­
giden m u a f tu tm u ş tu . S u lta n b u k ö y lü lere m e m le k e tlerin e d ö n m e k hakkını
da tan ıd ığ ı h a ld e H ıristiy a n la r b u yeni v a ta n la rın d a n m e m n u n kalm ış ve
h a ttâ o n la ra im re n e n ve B izans id â re sin d e ezilen b aşk a köylüler d e Selçuklu
h âk im iy e tin e g irm işti. Böyle b ir te h c ir ve isk ân m ü n â se b etiy le A rtu k lu h ü ­
k ü m d arı K ara A rs la n ’ın: “Biz b u te h c ir e ttiğ im iz in san ları esir yapacak değ i­
liz. B unları k öylere nakl ve isk ân edeceğiz; o n la r d a çiftliklerinde b izim için
çalışacak lar” yâni istih sa l yapıp vergi ödeyecekler, şeklindeki sözleri bu siya­
se tin se b e b in in b a şk a b ir güzel ö rn e ğ id ir146.

144 O sm an T uran, “D roit terrien sous les Seldjoukides de T u rq u ie”, R.E. Islamiques,
(1948), s. 25-40; Türkçesi, Belleten, XLVII, s. 75-550; Ch. D iehle, Les Grands problèmes
de l’histoire Byzantine, Paris, 1947, s. 102-107; G. Roullard, La Vie rurale dans l’Empire
byzantin, Paris, 1953, s. 103-107, G. O stogorskij, Féodalité Byzantine, Bruxelles, 1954.
I4:' Selçuk kaynaklarında Zalifra şeklinde geçen kasaba olup, P. W ittek burasını D evrek ile
birleştirm ektedir. Bak. “T oponym ie”, Byzantion, (1935) s. 42.
146 O sm an T uran, "Les Souverains Seldjoukides et leurs sujets no n -m o su lm an s”, Studia
İslamica, I, s. 86-91.
3 5 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

İlk istilâ d ev rin d e T ü rk leri yağm acı ve yıkıcı o larak ta sv ir eden H ıristi­
yan m ü elliflerin in b u b u h ra n d ev resi g e ç tik te n ve devlet nizâm ı k u ru ld u k ta n
so n ra H ıristiy a n la ra k arşı ad âletleri, şefk atleri dolayısiyle S elçukluları ve d i­
ğer A n ad o lu h ü k ü m d a rla rın ı h a y re te şâyân m ed h iy e le rle ta n ıtm a la rın ın se­
bebi, [eski id ârelerin ] d in î ve m alî taz y ik le rin d e n k u rtu lm a la rı ve Selçuk­
lu ların d a d in î m ü sâ m a h a ve iyi id â re le rid ir. D a h a ziyâde T ü rk le re m a h su s
bu anlayış ve siy asetin A n a d o lu ’d a çok d ik k a te şâyân m isâ llerin i de verirler.
M eselâ II. Kılıç A rslan b ir y an d an İslâm ın b ü y ü k g azilerin d e n sayılırken ö te
y andan M alatya Süryâni p atriğ i M ih a e l’e g ö n d erd iğ i b ir m e k tu p ta B izans’a
karşı kazan d ığ ı zaferlerin p a triğ in d u a la rı sây esinde o ld u ğ u n u b elirtecek
kad ar geniş b ir anlayış ve d o s tlu k g ö ste rm iştir. II. G ıyâseddin K eyhusrev’in
evlendiği G ü rcü m e lik e sin in (p re n se sin in ) K onya sarayına, k en d isin e m e n ­
sup papaz ve mukaddes eşya ile g elm esi ve h a ttâ rivâyete göre M ü slü m a n o-
luncaya k a d a r k e n d isin e sarayda b ir ib â d e th â n e (chapelle) ayrılm ası Selçuk
T ü rk iy esin d e d in h ü rriy e ti ve m ü sa m a h a h a k k ın d a ta rih te g ö rü lm em iş im ­
âllerd en b irid ir. B u n u n la b e ra b e r b u H ıristiy a n p re n se sle r y ü k sek İslâm dini
ve m ed en iy eti için d e ih tid â ediyor ve b ir çok d in î hayır m ü e sse se le ri k u ru ­
yorlardı. S elçuklu s u lta n la rın ın h u z u rla rın d a tü rlü d in le re m e n su p âlim ler
ara sın d a d in î ve fikrî m ü n a k a şa la r d a y apılıyordu. G erçek ten T ü rk le r O rta-
A sya’da, U ygur ve H azar d ev letleri h âk im iy etlerin d e, Şam anî, B udist,
M an ihaist, H ıristiy an , M ü slü m a n ve M u sev î ce m a atlerin i nasıl b irlik ve â-
h e n k içerisin d e y a şa tm ışla rsa yeni fe th e ttik le ri A n a d o lu ’d a d a tü rlü d in ve
m ezh ep m e n su p la rın ı aynı m ü sa m a h a ve h u z û r içinde id âre etm işlerd i.
M evlânâ C elâled d in R û m î ve Y unus E m re gibi b ü y ü k m utasav v ıfların geniş
bir d in anlayışı ve in sa n lık g ö rü şü ile m ey d an a çıkm aları ve tü rlü d in ve
m ezh ep m e n su p la rın ın M evlânâ’n ın e tra fın d a to p la n m ası ve y ü k selm esi
S elçuklu T ü rk iy esin e m a h su s b u İçtim aî ve k ü ltü re l m u h itin ta b iî b ir n e tic e ­
si idi. M u h id d in A rab î d erin , g eniş veya b azan m u ğ lak fik irle rin d e n dolayı
b aşk a ü lk e le rd e tek fire uğradığı h ald e K onya’d a en y ü ksek itib arı g ö rm ü ş ve
fikirleri T ü rk m u tasav v ıfları ü z e rin d e d e rin te sirle r yapm ış; ilk O sm an lı dev­
rin d e B ed rü d d in Sim âvî de M ü slü m an , H ıristiy an ve M u sev îlerd en m ü ­
re k k ep m ü ritle ri to p la m ış, fakat so sy alist fikir ve h a re k e tle re sebep o lm u ş­
tu r, ki b u n la r S elçuklu T ü rk iy e ’sin in bünyesiy le ilgili id i147.

147 A hm ed A teş, “M uhyiddin A rabî”, M .; "Les Souverains Seldjoukides”, s. 76-84; Türk


Cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, I, s. 202-208; II, s. 145-154. M. Şerefeddin, Şeyh
Bedreddin, İstanbul 1925; R um ların M evlânâ’ya Efendi, zevcesine Kyra (hatun) h itap la­
rım da hatırlatalım , ki bu kelim eler o n u n nasıl benim sendiğini gösterir.
SELÇUKLUI AR DEVRİNİM I (IRK İSI AM MI İM NİYI 11 3 5 1

A n a d o lu ’da M ü slü m a n Türkler ile H ıristiy an yerliler ara sın d a m evcud


b u lu n an â h en k M oğol istilâsiyle de b o z u lm a m ış ve m eselâ bu seb ep le bir ara
h ü k ü m e tsiz kalan M alatya’nın m ü slü m a n ve h ıristiy a n halkı, ara la rın d a sa ­
dakat yem ini yaparak, m ü şte re k b ir id âre k u rm u ş la r ve şe h rin p a triğ in i b a ş­
larına g e ç irm işle rd i148. B u n u n la b e ra b e r M oğol d ev rinde, b ir m ü d d e t A n a­
dolu T ü rk leri M ısır-S uriye T ü rk su lta n la rın a ve b ilh a ssa b ü y ü k m ü câh id
Baybars’a tem ây ü l eylediği ve Ş am an î M oğ o llar d a H ıristiy a n h alk a im tiyazlı
bir m u a m e le y ap tık ları için b u â h e n k te b ir sa rsın tı b a şlam ış ve Şarkî A n a ­
dolu, M usul ve B ağdad’d a H ıristiy a n la rın ve h u sû siy le E rm e n ile rin bazı ta ş ­
kınlıkları o lm u ş tu r 149. G azan H a n ’ın İslâm iy eti k a b û lü üzerin e, m u k ab e le
başlam ış; M oğol p u th â n e le ri ile b irlik te T ebriz, M u sul, Bağdad ve b aşk a y e r­
lerde b u lu n a n kilise ve h av ralar ta h rib e u ğ ra m ış ye n ih ây e t G azan şiddetli
cezalarla b u h a re k e ti d u r d u r m u ş tu r 150. B u n u n la b e ra b e r A n a d o lu ’d a böyle
bir tepki m ü şa h e d e ed ilm em iş, b u s û re d e M oğ o lların İslâm iyeti k ab û l e tm e ­
leri ile bu siy aset ve h â d ise le r de d u rm u ş ve te k ra r eski d u ru m h ü k ü m s ü r­
m ü ştü r. D iğer İslâm ü lk e le rin d e o ld u ğ u gibi T ü rk iy e’de, H azreti Ö m e r’in
koyduğu e sa sla ra göre, g ay ri-m üslim ler(zım m î/er)'e m a h sû s ayırıcı kıyâfet ve
yasaklara ra stla n m a m a sı ve h a ttâ , g en iş d ü şü n c e sin e rağm en, M u h id d in A-
rabî’n in İzzed d in K eykâvus’a b u h u s u s ta yazdığı b ir m e k tu b u n bile te s ir e t­
m em esi kayda şâ y â n d ır151. A n a d o lu ’d a böyle b ir d u ru m sâdece vâliliği esnâ-
sın d a M eh d îlik sıfatın ı k azan an İlh ân î vâlisi (em îri) T im ü rta ş z a m a n ın d a
(1317-132 7 ) h u s û le g elm iş ve z im m île rin h u s û s î kıyâfetleri m e c b û rî k ılın ­
m ıştır. B u n d an dolayı S elçuklu T ü rk iy e ’sin d e H ıristiy an h alkın m evcûdiyeti
devam e tm iş tir. S elçuklu devri kaynak ları ve h u sû siy le vakfiyeleri en fazla
T ü rk le şen O rta A n a d o lu ’da, K onya ve K ayseri vilâyetlerinde, m ü h im bir hı-
ristiyan n ü fu s u n yaşadığını g ö ste rm e k te d ir. N ite k im b ir Selçuk vekâyi-nâ-
m esi “Rûm kanunlarının en büyük faslı cizyedir” ifâdesiyle XIII’ü n c ü asır so n la ­
rın d a h ıristiy a n la rc a ö d e n e n v erg ilerin b ü y ü k b ir y ek û n tu ttu ğ u n u b e lirtir152.
B u n u n la b e ra b e r A nkara, K ırşehir, Y ozgat, Ç o ru m , K astam o n u , Ç ankırı
ve E sk işe h ir vilâyetleri T ü rk m u h â c e re tin in te k â s ü f ettiği, ilk T ü rk m e n le re
y u rt ve o tla k vazifesi g ö rd ü ğ ü ve e sâsen B izans d ev rin d e de az m e sk û n b u ­
lu n an b u h av âlin in yerli halkı, ilk istilâ ö n ü n d e , y erlerini te rk e d e re k garba

4S A bu’l-Farac, s. 408.
149 Baybars M ansûrî, 52a; W . Rubruck, trc. Rockhill, s. 166, 181.
150 Tarih-i Mübârek-i Gazanı, s. 85, 92, 94, 120; A bu’l-Farac, s. 507.
151 Aksarayî, s. 327; Futûhat, IV, s. 604.
152 Aksarayî, s. 153. T ürkiye’de toprak vergileri iktâ veya tım ar sahiplerine aid olduğu için
gayri m üslim lerden alınan cizye m erkez hâzinesi bakım ından m ühim idi.
3 5 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

d o ğ ru çekild ik leri için bu v ilây etler k e sif b ir şek ild e T ü rk le şm işti. XII ve
X lII’ü n c ü a sır v â k ıf kayıtları d a b u h u s û s u açıkça g ö ste rm e k te ve yer adları
tam am iy le T ü rk le şm iş b u lu n m a k ta d ır. N ite k im II. Kılıç A rsla n zam an ın d a,
1173 yılında, çok az h ıristiy a n b u lu n d u ğ u ve b u seb ep le de geçim sıkıntısı
çektiği için, A n k ara metropolit’i İsta n b u l Synode m eclisin e b a şv u ra ra k b u ra ­
d an A m a sra p isk o p o slu ğ u gibi k ü ç ü k b ir y ere tây in in i iste m e si b u d u ru m u
güzelce ifâde e d e r153. O rta -A n a d o lu d ışın d a k a la n b ö lg elerd e d a h a fazla bir
h ıristiy a n h a lk y aşam ak ta idi. Lâkin X lII’ü n c ü a sır zarfın d a U çlarda yığılan
ve h u sû siy le M oğol istilâsı ö n ü n d e d alg alar h a lin d e kaçıp sah illere yayılan
T ü rk m e n le r, A n ad o lu beylikleri za m a n ın d a , XIV. asırda, b u Uc bölgelerini
de çok s ü r’atli ve k e s if bir şek ild e T ü rk le ştird i. Ö yle ki b u sahil b ö lg elerin d e
O rta -A n a d o lu ’ya n isb e tle d ah i çok d a h a az b ir h ıristiy a n h a lk kaldı. Bu se­
b epled ir, ki A n ad o lu XH’inci a sır o rta s ın d a n b eri G arb k ay n ak ların d a hep
“Turquía, Turkia” (T ürk-eli) adiyle kayded ilir. H albuki ilk H açlı kaynakları bu
ülkeyi h e n ü z “Romania” (R om a ü lk esi) ve m ü s lü m a n la r d a Bilâd-i Rûm veya
sâdece Rûm ism iyle an ıy o rla rd ı154.

153 V. G rum el, “Leon, m etropolite d ’A m asée, X lle siecle”, Etudes byzantins, T. III, (1945),
s. 168; yine yukarıda, "Türkiye Selçukluları D evletinin K u ruluşu” b ahsine bak.
154 İslâm kaynakları eski alışkanlıkla A nadolu’dan um ûm iyetle "Diyâr-i Rûm ” (Roma
ülkesi) olarak bahsederler ve XlV’üncü asırdan sonra bazan da Bilâd üt-Türk (el-
‘O m arî) tabirini kullanırlar. Bu sebeple R ûm î tabiri Rum veya A nadolu T ürkü m â­
nâsına geliyordu. Garp kaynakları Guillaume de Tyr (doğ. 1130) den beri h em en hem en
b ü tü n m üellifler artık Romania tabirini tam am iyle terk edip hep Turquía adını k ullanır­
lar. İkinci Haçlı vekayî-nâm ecisi O don de D euil A ntakya’ya kadar sahilleri Romania ve
iç A nadolu’yu Turquía adiyle anar. XIII. asırda ise seyyah R ubruck T u n a'd an
M oğolistana kadar uzayan bozkırları “Comania" (Koman, İslâm kaynaklarında Deşt-i
Kıpçak: Kıpçak-eli), K ırım ’ı ve havâlisini H azar-eli (Gazaria) ve T ü rk ista n ’ı da “Büyük
Turkia” adiyle anarken A nadolu’yu sâdece Turkia (m em leketi, sultanı, şehirleri ve tü c­
carları) adiyle kaydeder. A rtık M arco Polo da T ürkistan için Büyük Türkiye der. V incent
de Beauvais, B. Pegolotti ve başkaları hep Turchia ve Turkia (bazan Türkomania) adını
kullanırlar. Erm eni H ayton "T ürkler T ürkiye’nin hâkim i o lduktan ve su ltan ın idâre-
sinde b urada yerleştikten sonra L atinler bu m em leketi Turquía adiyle anıyorlar” de­
m ekle d u ru m u açıkça b elirtir (Doc. Armenniens, II, s. 132) Urfalı V ahram da T ürkistan
adını k ullanm ıştır (Doc. Armeniens, I, s. 53). Tanzim atçılar A vrupalIların kullandığı
Turqia’yi bazan Türkistan ile tercüm e ediyorlardı. İşte bu esasa ve ta rih î realiteye uygun
olarak Selçuk devri için Türkiye ve Türkiye Selçukluları adlarını kullanm ayı tabiî b u lu ­
yoruz. Z aten eski İslâm kaynaklarının “Rum Selçukluları” tâbiri iltibasa sebebiyet verdi­
ğinden ve m ânâyı ifâde etm iyeceğinden, o n u n yerine kullanılan Anadolu Selçukluları adı
da, Anadolu tâbiri eskiden çok dar bir m ânaya geldiğinden ve tarih te hiç bir zam an Sel­
çukluları gösterm ediğinden Selçuk devri için Türkiye ism inin kullanılm ası hem İlmî ve
h em de am elî bir ihtiyaç idi. Bu sebeple b ü tü n araştırm alarım ızda daim a T ürk devri
SE LÇ U K l ULAR DtVRİNDI I(IRK İSI AM Ml III NİVI 11 3 5 3

T ü rk le r A n a d o lu ’yu g elm ed en bir a sır ö n ce İslâm iyeti kabul e tm e k le b e­


raber, ekseriy eti göçebe o ld u ğ u için, bu h ay atın icabı bu d in i sa th î şekilde
b e n im se m işle r ve İslâm cilâsı a ltın d a b irço k eski Ş am anı yaşayış ve in a n ış­
larını devam e ttirm işle rd i. N itek im H açlılar z a m a n ın d a h e n ü z Ş am an î a n ’a-
n esin e göre ö lü le rin i hâlâ silâhları ile g ö m en T ü rk le re ra stla n m ıştır. H a ttâ
A n ad o lu ’d a S elçuklu su lta n ve v ezirlerin c e se tle rin in , XIII. a sırd a bile, m u m -
yalı olarak g ö m ü ld ü k le ri de kayda şâ y â n d ır155. X III’ü n cü a sır o rta la rın d a
peygam berlik iddiasiyle o rtay a çıkan Baba İsh a k R esûl (V. de B eauvais’de bu
isim Paperissole o lm u ş tu r), Barak Baba, S arı-S altu k gibi T ü rk m e n babaları
M üslüm an şe y h le rin d e n fazla eski Ş am an (K am ) ların h ü v iy etin d e g ö z ü k ü ­
yorlardı. Bu seb ep le de şeh irli m ü slü m a n la rla g ö çeb eler a ra sın d a te z a t h u sû -
le gelm iş; Ş am an îlik bazı T ü rk ta rîk a tle rin e g irm iş; evvelce de m ev cû d ol­
m akla berab er, m ü z ik ve se m â ’ (raks) d a h a yaygın d in î bir vecd u n s u ru ol­
m u ş tu r156.
S elçuklu devleti, b ir y an d an eski b ir h ıristiy a n ü lk esin d e k u ru ld u ğ u , ö te
yandan d a n ü fû s u n ek seriy etin i teşk il e d en göçebe T ü rk m e n le r h e n ü z sa th î
bir sû re tte İslâm laştığ ı için, A n a d o lu ’d a İslâm d in ve k ü ltü rü n ü k u v v e tlen ­
dirm ek m ak sad iy le çok b ü y ü k g ay retler sa rf etm iş, su lta n la r Ş ark tan âlim ler,
huk u k çu lar, tab ip ler, şâirler ve sa n a tk â rla r g e tirtm işler; o n la ra m ed reseler,
zâviyeler ve h a s ta h â n e le r ta h sis etm işle rd i. II. Kılıç A rslan A ksaray şeh rin i
inşa ed ip o rasın ı k e n d isi için ask erî b ir ü s h a lin e g e tirirk en A zerb ay can ’dan
celbettiği âlim , şeyh, sa n a tk â r ve tâ c irle re saray ın ın etrafın d a, câm i, m e d ­
rese, zâviye, k erv an saray ve çarşılar b in a e tm iş idi. C ihâd ve d in î h ü viyetini
m u h afaza e tm e si m ak sad iy le de h ıristiy a n ve k ö tü in sa n la rın b u gaza ü ssü n e
g irm esin e m ü sa a d e e tm e m işti. Bu h u sû siy e ti dolayısiyle, bu devir A n ad o lu
şeh irlerin in k e n d ile rin e m a h su s u n v an ları arasın d a, A ksaray ’a d a Dâr uz-
zafer un v an ı v e rilm iş tir157. E sâsen S elçuklu s u lta n la rın ın bu gayretleri ya­

A nadolusu için Türkiye adını kullanm ayı tab iî bulduk. N itekim m eslekdaşlarım ız da bu
teklifim izi m akbul sayıp kullanıyorlar.
Bu hakikate ve tarih î zaru rete rağm en, gariptir, ki benim "O rta çağlarda Türkiye - Kıb­
rıs M ünâsebetleri” adlı m akalem hakkında b ir yazı yazan Y unanlı m eslekdaş E. A.
Z achariadou’n u n “Prof. T u ran ’ın m akalesi unvanı oldukça m ânalıdır. Bildiğime göre
Küçük A sya'da ‘T ürkiye’ m evcut değildir” ifadesiyle beliren endişeyi ve bilgi kifâyet-
sizliğini de giderm iş oluyoruz. (Istorikys kai Ethnologiky, A thena, 1963-1964).
155 Histoire anonyme de la Première Croisade, nşr. L. Brehier, Paris 1924, s. 95; O sm an T uran,
"A ltun-aba vakfiyesi”, Belleten, XLII, s. 208-211.
156 F. K öprülü, Influence du chamanisme Turco-Mongol sur les Ordres mystiques musulmans,
Istanbul 1929, s. 1-19.
157 “Souverains Seldjoukides”, s. 86.
3 5 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

n ın d a İslâm d ü n y a sın ın Şark ü lk e le rin d e n , bu h u d u d bö lg esin d e İslâm iyeti


k u v v etle n d irm e k gayesiyle, p e k çok d in ad am ı da k e n d iliğ in d en geliyordu.
H ele M oğol istilâsı göçebe T ü rk m e n le rd e n b aşk a pek çok ilim ve d in adam ı,
tüccar, çiftçi ve s a n ’a tk â r şeh irli u n s u rla rın d a T ü rk iy e’ye g elm esin e sebep
oldu. S elçuklu su lta n la rı A n a d o lu ’d a y eni b ir şe h ir ve bölgeyi fe th ettik le ri
zam an, ilk iş olarak, o ra d a câm i, m e d re se ve zâviye in şa ediyor; tüccarları,
din a d am ların ı ve T ü rk n ü fû s u n u b u y e rle rd e y erleştiriy o rlard ı. Sofular ve
derv işler u çlard a to p la n a ra k h e m T ü rk m e n le ri d ah a sağlam İslâm laştırıy o r
ve h e m de gaza rû h u n u can lan d ırıy o rlard ı. Bu sû re tle A n ad o lu n ü fû su y la ve
k ü ltü rü ile İslâm laşıyor; fetih h â d ise si m â n e n de ikm âl ed iliyordu. Bu in ­
k işâ f sâyesinde, XIII ve XIV. asırlard a, a rtık T ü rk iy e’de y e tişe n â lim le r de
b aşka İslâm ü lk e le rin e gidip ilm i faaliy etlerd e b u lu n u y o rla rd ı, İslâm kaynak­
ları K onya, A k şeh ir, Ilgın, A ksaray, A n k ara, K ayseri, Sivas, D ivriği, M alatya,
H arp u t, A m id, E rzen, B ayburt, A h lat, M ardin, D u n ay sar (K oç-hisar) M eyyâ-
fârkîn, H ısn-K eyfâ, Siird, A yın -tâb ... şe h irle rin e m e n su p birçok T ü rk âlim ­
le rin e d air m a lû m a t verirler.

12. Selçuklu Devleti ve Türkiye’nin İktisadî Tekâmülü

S elçu k lu lar id â re sin d e A n ad o lu İslâm m e d e n iy e tin in h u d u d la rın a dâhil


o larak te d ric e n g elişirk en ö te y an d an A k d en iz tic â re tin d e h u sû le gelen bir
inkılâp d a b u gelişm eyi s ü r’a tle n d irm e k te idi. İlk İslâm d ev rin d e M üslü-
m a n la r k a ra la rd a o ld u ğ u gibi A k d e n iz ’de de h âk im iy eti ellerin e alm ışlardı.
A vrupalı veya B izanslı H ıristiy an lar üç a sır m ü d d e tle bu d e n iz d e n u za k ­
laşm ışlard ı. İb n H a ld û n ’un , p ek z a rif ifâdesiyle, Hıristiyanlar A kd en iz’de artık
bir tahta parçası dahi yüzdüremiyorlardı15S. O rtaçağ A vrupa ta rih in in ileri m ü ­
te h a ssısla rın d a n H. P ire n n e ’in İslâm istilâ sın d a n so n ra G arb i A v ru p a ’da
ticarî faaliy etlerin ve şe h ir h a y a tın ın sü k û tu n a , n a k d î m ü b âd ele y erin e aynî
m ü b â d e le n in y erleşm esiy le İs ta n b u l’d an b aşk a b ü y ü k şe h irle rin o rta d a n
kaybolarak fak irliğin h ü k ü m sü rm e sin e ve feodal bir cem iyet h a y atın ın b a ş­
lam a sın a d a ir yeni fikirleri T ü rk iy e ’n in İk tisad î y ükselişi b a k ım ın d a n d a bizi
ilg ile n d irm e k te ve b u seb ep le de b u g ö rü şü n h a tırla tılm a sı lü z u m u g erek ­
m e k te d ir159. B u n u n la b e ra b e r O rta-çağ A v ru p a sın d a in h ita tın k lâsik âm illeri
yerin e yalnız İslâm fü tû h a tın ı g ö ste rm e k yanlış old u ğ u gibi, T ü rk iy e’de
v u k û b u la n İk tisad î y ü k seliş de çok m u a h h a r b ir devre aid ve çeşitli sebepleri

158 Mukaddime tercüm esi, II, s. 100.


159 H. Pirenne, Medieval Cities, P rinceton 1948, s. 23-25, 27, 30, 35.
SELÇUKLULAR DtVRİNDI I(IRK İS IÂ M M ID I NİYI İl 3 5 5

vardı. F ilhakika hir y an d an Akdc'iıiz tic â re tin in M ü slü ın a n lar e lin d e b u lu n ­


m ası, ö te y an d an İslâm - Bizans savaşları A n a d o lu ’yu d ü n y a tic â re t yoları
d ışın d a b ıra k m ış ve Bizans d ev rin d e bu ü lk e İk tisadî ve m e d e n î b ir su k u t
içinde y aşam ıştı. Bu sü k û t ve h a ra b î dolayısiyledir, ki bu d ev ir A n a d o ­
lu ’su n d a H elen istik , R o m a ve S elçuk d e v irle rin in âb id e le rin e rastla n m a m a k -
tadır. M ed en î in h ita tın bu m a d d î d elilleri o k a d ar b elirlid ir, ki İslâm
lıududları için d e b u lu n a n Şarkî A n ad o lu B izans A n a d o lu ’su n a n azaran , çok
ileri bir m a n z a ra g ö sterir. B izanslılar k a rşısın d a T ü rk ask erleri ve gazilerle
dolu olan T arsu s, A dana, M alatya şe h irle ri İslâm ın B izans k a rşısın d a
U çlarını (Sugûr) teşk il ettiğ i için b u ra la rd a , gaza rû h u n u k u v v etlen d iren ,
k e sif bir ilm i ve d in î faaliyet vardı. X. a sırd a B izanslılar bu bölgeleri istilâ ve
halkını im h a e ttik te n so n ra d a h a şa rk ta k i uç şe h irle ri b u d u ru m a gelm işti.
“F ahr u l-İslâ m ” lâkabını alan ve Hilyet ul-ulemâ adlı eseri ile ta n ın a n Ebû
Bekir el-Şâşî T a ş k e n t’te n M eyyâfârikîn’e g elm iş b ir T ü rk ailesin e m e n su p
o lup S elçu k lu lard an ö n ce b u ra d a d o ğ m u ş (1037) ve ta h silin i yapm ış;
Bağdad N izâm iy e’sin d e m ü d e rris o lm u ş idi, ki Şarkî A n a d o lu ’n u n k ü ltü r
seviyesi b a k ım ın d a n kayda d eğ er b ir m isâld ir. İslâm coğrafyacılarına göre
A k deniz’d e A n taly a ve K arad en iz’de T rab zo n lim an şeh irleri İslâm d ü n y asıy ­
la yapılan m evziî b ir tic â re t sây esin d e n isb î b ir canlılık g ö ste rirler. N itek im
Selçuklular zam a n ın d a k i m e d e n î h a m le le r sây esin d edir, ki XIII’ü n c ü asırda,
O rta A n ad o lu Şarkî A n ad o lu seviyesine yü k selir. Bu seb epledir, ki Şarkî
A nadolu h ıristiy an ları, h u sû siy le S ü ry ân îler O rta A n a d o lu ’daki B izanslılara
n azaran m ed en iy etçe çok ileri b ir d u ru m d a b u lu n u y o rlard ı. İlk A rap
istilâsiyle M ü slü m a n la r Y akın Şark kavim leri, b ilh assa hıristiy an lariy le te ­
m a sta n so n ra yeni b ir m e d e n iy e t sen tezi, İslâm m ed en iy eti, v ü c û d a g e tird ik ­
leri h a ld e S elçu k lu lar A n a d o lu ’d a böyle b ir im k ân la k a rşıla şm a m ışlar ve
b u n d an dolayı d a b u ü lk ed e d o ğ an S elçuklu m ed en iy eti, yerli k ü ltü rd e n pek
az faydalan ab ilm iş ve b u m e d e n iy e t T ü rk -İslâ m m ed en iy etin in b ir devam ı
o lm u ştu r.
A n a d o lu ’n u n M ü slü m a n ve H ıristiy a n k avim leri a ra sın d a b ir m ille t­
lerarası k ö p rü vazifesi g ö re re k d ü n y a tic â re t y o lların a açılm asın d an so n ra bu
ü lk en in İk tisad î ve k ü ltü re l y ü k selişi ve zengin b ir m e m lek et h âlin e gelm esi
Selçuklu fe tih le rin in m e s ’û d n e tic e le rin d en b irid ir. G erçekten A n ad o lu , Sel­
çuklu istilâsı sâyesinde, İslâm m ed e n iy e ti h u d u d la rı d âh ilin e g ird ik te n ve bu
ülke için tic a rî gelişm eyi önleyen e n g eller k a lk tık ta n sonra, s ü r ’atli b ir İk ti­
sadî ve m e d e n î y ü k se lm e devri açılm ıştır. D ah a X II’inci asırd a İsta n b u l ile
Konya, T eb riz a ra sın d a b ir tic â re t yolu işliyordu. 1133 yılında d ö rt yüz k işi­
lik A zerbaycanlI tü c c a rla rd a n m ü re k k e p b ir tic â re t kervanı şid d etli b ir kar
3 5 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

içinde yolda ö lm ü ş tü 160. B un u n la b e ra b e r T ü rk le r ile B izanslılar ve H açlılar


ara sın d a v u k û b u la n savaşlar A n a d o lu ’n u n s u k u tu n u b ir kat d a h a a rttır ır ve
bu d u ru m , b u h ra n ın so n u olan 1176 ta rih in e k a d a r devam eder. Filhakika,
Kılıç A rsla n ’ın B izanslIlara k arşı bu ta rih te kazandığı b ü y ü k zafer,
M alazgird’d e n so n ra, ikinci b ir d ö n ü m n o k ta sı teşk il ed ip S elçuklu devleti
a rtık dış ve iç em n iy eti kazan m ış, siyasî b irliğ in tem eli a tılm ak sû retiy le
d ü n y a tic â re t yolları A n a d o lu ’d a işlem ey e b a şla m ıştır. A k d e n iz ’d e v u k u a
gelen in k ılâp d a b u in k işâfla alâkalıdır. G erç e k te n A k deniz h âk im iy eti m ü s-
lü m a n la rd a n A v ru p alılara geçtiği, H açlı seferleri ile Şark tic âre ti geliştiği ve
bu sâyede A v ru p a ’d a İk tisad î ve m e d e n î b ir in k işâ f başladığı için A n ad o lu
Şark-G arp tic â re t yolları ve k e rv a n la rın a b ir k ö p rü (tra n sit) h alin e geldi.
Kılıç A rsla n ’ın halefleri de m illî h u d u d la ra d ay an an ticarî faaliyetlerin e h e m ­
m iyetini kavram ış; siy asetlerin i ve a sk e rî h a re k e tle rin i İk tisad î gayelere göre
ayarlam ışlard ı. F ilh ak ik a Selçuklu s u lta n la rın ın K aradeniz ve A k d en iz lim a n ­
larını fethi, b u ra la ra T ü rk tü ccar ve serm ây ed arları n a k le d e re k ith a lâ t ve
ih raca t m ü e sse se le ri k u rm aları, L âtin lerle ak d ey ledikleri tic â re t m u ah ed ele ri
ve çok d ü ş ü k b ir g ü m rü k târifesi ta tb ik e tm e le ri h e p ticâreti teşv ik gayesine
uy gun idi. Bu İk tisad î ve ticarî siy asetin d a h a d ik k a te şâyân te z â h ü rle rin d e n
biri de k a ra la rd a eşk iy an ın ve k o m şu h ü k ü m e tle rin , d e n izlerd e d e k o rsa n ­
ların te c â v ü z lerin e u ğ rayan tü ccarın zararların ı h âz in ed en ta z m in ed en bir
te â m ü lü n , b ir n e v ’î “devlet sigortası"nm, m ev cû d iyeti o lu p b u h â d ise d ü n y a
tic â re t ta rih i b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir161.
M illetler-arası tic â re t k erv a n la rın ın em n iy eti ve istira h a ti için Selçuklu
d ev letin in k u rd u ğ u te şk ilâ t İk tisad î o ld u ğ u k a d a r İçtim aî ve m e d e n î cep ­
heleri ile de çok b ü y ü k b ir e h e m m iy e t arzed er. G erçek ten dev let k ervan -
kafileleri b a şın a Kervânsâlâr adiyle b ir idâreci, Râhdâr veya Tutgavul k u m a n ­
d a sın d a b ir m u h a fız k ıtası tây in e tm e k sû retiy le kervanları e m n iy e t a ltın d a
idâre ed iy o rd u . Bu m ü h im te d b irle r y a n ın d a da A n ad o lu ’n u n k ervan yolları
ü z erin d e d izilen ve h e r k o n a k y erin d e (m enzilde) in şâ o lu n a n azam etli k er­
v ansaray lar h â lâ ziyâretçileri h ay ran b ırak m ak ta, hele o n ların iç te şk ilâtı ve
h iz m e tle ri ise m e d e n iy e t ta rih in d e d a h a fazla h ay ran lık veren b ir h u sû siy e t
g ö ste rm e k te d ir. F ilh ak ik a h e r tü rlü ihtiyaç d ü ş ü n ü le re k in şâ o lu n a n bu
m u h te ş e m â b id e le rd e yolcular, hayvanlariyle birlikte, üç gün meccânen kalmak ve

160 Süryânî M ihael, III, s. 236; O sm an T uran, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s.
121-123.
161 Bak. Resmî vesikalar, s. 109-110; “O rta Çağda Türkiye Kıbrıs m ü nâsebetleri", Belleten,
CX.
SELÇUKLULAR DEVRİNDI TÜRK İSI AM MI III NİYI İ l _________________________________________________3 5 7

yemek yemek imkânlarımı sahip bulamıyor; hastalar ledâvi olunuyor ve hattâ fakir
yolculara ayakkabı dahi veriliyordu. Büyük k erv an saray lard a h a sta h â n e , m escid,
tabip ve ilâç b u lu n d u ru lm a sı da b u n la rın m e d e n î ve İçtim aî te şk ilâ tın ı an la ­
m ak b ak ım ın d an d ik k a te şâyândır. S u lta n la r ve vezirler ta ra fın d a n yapılan ve
zengin vakıfları b u lu n a n bu k e rv a n sa ra y lard a zengin-fakir, hü r-k ö le,
m ü slü m a n ve H ıristiy an farkı g ö z e tilm e d e n b ü tü n y o lcuların m ü sâv i m u a ­
m eleye tâb i tu tu la c a ğ ın a d air vakfiye ş a rtla n , y o lcuların gıdası için v ak ıf
koyun sü rü le ri ve geniş b ir m e m û r ve m ü s ta h d e m le r k ad ro su b u lu n m a sı
Selçuklu T ü rk iy e ’sin d e din î, İçtim aî ve İn sa n î d u y g u la rın n e d erece y ü k sek
bir seviyede b u lu n d u ğ u n a güzel b ir m isâld ir. Bu y ü k sek m e d en iy e t eserleri
kervanların emniyeti b a k ım ın d a n d a çok m ü h im d ir. G erçek ten b ü y ü k k erv an ­
saraylar, kale gibi, m ü s ta h k e m d u v arları, b u rçları ve d e m ir kapıları ile z e n ­
gin e m te a taşıy an k erv an lara, aynı zam a n d a , e m în b ir sığ ın ak vazifesi g ö rü ­
yorlardı. Bir M oğol k u m a n d a n ın ın A ksaray y ak ın ın d a b u lu n a n Sultan hanına
sığınm ış b ir T ü rk beyini, orada, 2 0 .0 0 0 a sk e r ile, iki ay k u şa tıp te slim ala­
m am ası k erv an saray ların , is tira h a t için o ld u ğ u kadar, e m n iy et b a k ım ın d a n
da ne d erece m ü s ta h k e m m ü e sse se le r b u lu n d u ğ u n u g ö sterm ey e k â fid ir162.
H o rasa n ’d a 1206 (6 0 2 )’d a ö len F a h re d d in M ü b â re k -şâ h ’ın m isâ firh â n e (Dâr
u2.-2.iyafe, h an ) sin d e âlim lerin o k u m a sı için k ü tü p h a n e ve câ h ille rin eğ len ­
m esi için sa tra n ç k o n u lm a sı d a d ik k a te şâ y â n d ır163.
M illetler-arası tic â re tin b u inkişâfı, ziraî ve sınaî istih sa lin artm a sı sâye-
sin d e S elçuklu T ü rk iy e ’si çok y ü k sek b ir İk tisad î seviyeye u laştı, ki b u g ü n
hâlâ h e r y erd e ziyâretçileri m e m n u n b ırak an â b id eler bu d u ru m u m ey d an a
koyan en güzel m a d d î d elillerd ir. Bu in k işâ f ile m uvâzi olarak A n ad o lu şe­
hirleri çok b ü y ü m ü ş; Konya, Sivas, K ayseri gibi birinci sın ıf m erk e z le r çok
genişlem iş, su rla rın ı aşm ış; A ntalya, Sinop, E rzu ru m , M alatya, A k şehir,
Beyşehir, K ırşehir, G ü lşeh ir, G ü m ü ş, O rta A n a d o lu ’d a birkaç K arah isar ve
İlgın... gibi b irço k şe h irle r T ü rk le r ta ra fın d a n k u ru ld u ğ u gibi tam am iy le
harap o lan şe h irle r de y en id en in şâ edildi. H arap b ir hâle gelm iş olan K ayse­
ri, yıkılm ış b in a la rın ta şla rın ı d a k u lla n m a k sûretiyle, D â n işm e n d li M elik
M ehm ed (1 1 3 4 -1142) tarafın d an , 1 1 3 5 ’de saray ve U lu-câm i ile b irlik te
yeniden y a p ıld ı164. Bir in h ita t devri o lan XIV’ü n cü asırd a bile Sivas’ın

162 Bak. O sm an T uran, “Selçuk kervansarayları”, Belleten, XXXIX (1946) s. 471-496;


"C elâleddin K aratay ve Vakfiyeleri”, Belleten, XLV (1948), s. 40-71.
163 İbn ül-Esîr, XII. s. 94.
164 Süryanî M ihael, III, s, 237. Selçuklu tarihi araştırm aları henüz ciddiyetle ele alınm adığı
için Kayseri ve Sivas ulu câm ilerinin D ânişm endlilere aid olm adığı ve h a ttâ kiliseden
tebdil edildiği rivâyetleri de yaşıyordu (Halil Edhem , Kayseri şehri, s. 17; A. Gabriel,
3 58 SELÇUKLULAR TARİHİ

120.000 n ü fû sa sah ip o ld u ğ u k a y d e d ilm iş tir165. Büyük şe h irle rd e Lâtinlere,


Y ahudilere, İranlılara, A rap lara ve yabancı T ü rk le re (m eselâ İdil Bulgarlar-
ına) a it k o lo n ile r ve o n la ra m a h su s h a n la r ve m ah a lle le r vardı. L âtinlerin
Konya, Sivas ve sahil şe h irle rin d e te şe k k ü l e d en k o n so lo slu k la rı d a bu k o lo ­
n ile rin işle rin e ve d âv aların a b ak arlard ı. Bu şe h irle rd e ve h a ttâ yollar b o y u n ­
ca o n la ra a it k ü ç ü k k iliselere ra s tla n m ış tır. Bu İk tisad î ve m e d e n î yükseliş
sâyesinde A n a d o lu ’n u n h e r tarafı, şe h irle r ve yollar, p ek çok câm i, m ed rese,
h a sta h â n e , kervan saray , im â re t ve zâviyelerle d o lm u ştu . Z a m a n ın ta h rip le ­
rin e ve ih m a lle rin e rağ m en b u âb id e le rin h â lâ z erâfet ve ih tişa m la rın ı m u h â -
faza e tm e le ri m e m le k e tin k azan m ış o ld u ğ u İk tisad î k u d re ti ve m e d e n î sevi­
yeyi g ö ste rm e k te d ir. Bu, aynı zam an d a, B izans d ev rin in S elçuklu ve R om a
dev irlerin e n a z a ra n n asıl b ir s ü k û t iç e risin d e b u lu n d u ğ u n a d a d e lâ let eder.
K ervansaraylar n asıl yolcuları m eccân en m isâfır ediyor ve k en d ile rin e yem ek
veriyo rsa m e m le k e tin h e r ta ra fın d a yapılan im â re tler, m isâfırh â n e (Dâr uz-
ziyâfe)ler ve çeşitli ad lar alan zâviyeler d e öylece m isâfırlere, ilim ve tasa v v u f
m e n su p la rın a , derv işlere, fakir ve g arip lere k apıların ı açıyor ve m eccân en
bakıyorlardı. Bu m ü e sse se le rd e h e r g ü n n e k ad a r koyun kesileceği, ne
m ik d a r pirin ç, buğday, yağ, bal v esâir g ıdâ m ad d esi sarfedileceği bize k ad ar
gelen vakfiyeleri sây esin d e m a lû m u m u z d u r. H a ttâ K ü tahya’d a Y âkup Ç elebi
im â re tin d e ve K aratay k e rv an saray ın d a h a sta la n a n m isâfirlerin ted âv isi için
de, d o k to r ve ilâç m a sra fla rın a k arşılık, v ak fın d an ta h sisa t ay rılm ıştır.
K uvvetli k o m şu d ev letler a ra sın d a sık ışan A rtu k lu la r, S ö k m en liler (A h­
lat şâh ları), S a ltu k lu la r ve M en g ü cik ler de g ay retlerini h ep im â r ve k ü ltü r
faaliyetlerine y ö n e ltm işle rd i. O rta çağ T ü rk iy e ’sin d e d in î ve İçtim aî yardım
m ü esse se le ri o k a d a r yaykın ve h iz m e tle ri o d erece çeşitli idi, ki b u h u s u s ta
M ü slü m a n ve H ıristiy a n seyyahlar h ay ran lık ların ı ifâdede b irleşirler. Bu
sebeple m e ş h û r seyyah İbn B atû ta A n a d o lu ’yu “Şefkat diyarı” olarak vasıf­
lan d ırır, hiç b ir m e m le k e tte g ö rm ed iğ i cö m e rtliğ in b u ra d a m evcûd o ld u ğ u n u
ve h u sû siy le sa n a t ve tic â re t h ay atın ı id âre ed en A h i’lerin te şk ilâ tın ı, bu
h u su sta k i aşk ın m eziy etlerin i canlı b ir şekilde tasv ir e d e r166. e l-‘O m a rî de
“Türk memleketi, Selçukluların son zamanlarına kadar, cennet gibi idi ve orada halk
mesûd günler yaşıyor idi” ifâdesiyle başlay arak A n a d o lu ’n u n z en g in liğ in d en ,

Monuments Turcis d’Anatolie, I, s. 32-34; Van Berchem et Halil Edhem , CİA, Asie
Mineure, I, s. 3-4).
165 Bak. L. K halkokondylas, fr. trc. s. 47; O sm an T uran, "Selçuklular zam anında Sivas
şeh ri”, D.T.C. Fakültesi Dergisi, IX, 4, s. 447-457.
166 Seyâhat-nâme, İstanbul 1333, I, s. 210 ve dev. A kı türkçe cöm ert dem ektir. (Divân, I, 84;
Kutadgu bilig).
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ. IIJRK M AM MI 1)1 NİYI M 3 5 9

b o llu ğ u n d an ve tic â re tin in g en işliğ in d en u z u n boylu b a h s e d e rlb7. Bizzat


S elçuklu devri m üellifleri de, M oğolların z u lü m leri m ü n â seb etiy le, “h e r ne
kadar A nadolu g arip lerin sığınağı, ra h a t ve h u z û r diyârı ise de tâlih sizlik
y ü zü n d en A zerbaycan, İrak ve H o rasan ta ra fla rın d a kafasın a z u lü m ve ta ­
m ahkârlık koyan h erk es bu ü lk ed e m a k a m alm ak sev d asın a d ü ş e r” d em ek
su retiy le b u g ö rü şe iştira k e d e rle r168. G erçek ten bu sebeple A n ad o lu T ü rk le-
ri uzu n zam an K eykubâd devrini “U luğ K e y k u b â d ” adı ile b ir sa a d e t devri ve
M oğol istilâ sın ın başlangıcı olan K ösedağ m ağ lû b iy etin i (1 2 4 3 ’de) “Baycu
Y ılı” adiyle b ü tü n felâk etlerin m e n şe i sa y a rla r169. X’u n c u a sır A rap coğrafya­
cıları h e r m e m le k e tte z en g in lerin se rv e tle rin i k en d i zevk ve eğlenceleri için
ku llan d ık ları h ald e Türkistan (M âv erâü n n eh ir) h alk ın ın m alların ı d in ve h a ­
yır y o lu n d a sa rf ettik le rin i, b u ü lk e d e gâziler ve yolcular için b in lerce ribâ t
b u lu n d u ğ u n u ve b u n la ra çok zen g in v akıflar y ap tık ların ı söylerler, ki b u d a
Selçuklularla gelen hayır ve insanlık duygularının m enşeini g ö ste rm e k te d ir170. İslâm -
dan önce T ü rk le rin , sevap k a z an m ak m aksadiyle, y o llarda y o lcuların su iç­
m eleri için M uyan lık (M uyan: sevap) adiyle h a y ra t yapm aları d a kayda şâ-
y â n d ır171. İslâ m d a n önce T ü rk le r d in î b ir esa sa dayanan ve m isafiri u ğ u r
sayan b ir in a n ışa d a sah ip tiler, ki b u h u s û s ta b u ra d a d ah a fazla bilgi vere-
m iyeceğiz172. B üyük S elçu k lu lard an bize k a d a r gelen m u azzam câm i ve tü r ­
beler, T ü rk iy e S elçu k lu ların d an k alan m u h te ş e m S u ltan h a n ları ve n ih ây et
O sm an lı İm p a ra to rlu ğ u ’n u n azam etli câm ileri y an ın d a b u d ev irlerd en ciddî
bir saray k a lm a m ış o lm ası d a b u ru h la alâk alıd ır ve T u ğ ru l-b e g ’in “bir câm i
inşâ etm eden kendim e bir köşk y a p tırm a k ta n hicâb d u ya rım ” d ü şü n c e ve d u y g u ­
suyla b e lire n m efk û rey e asırlarca sad âk at g ö ste rilm iştir.

13. Sanâyi, İstihsal ve Dış Ticâret

T ü rk iy e ’n in zenginliği, devrinde, isâb etli b ir görüşle: “ticâretin genişliği,


güm rüklerin a zlığ ı, istih salin bolluğu, o tla k ve h ayvanların çokluğu ve m em leketin
denizlerle çevrili” b u lu n m asiy le izah e d iliy o rd u 173. T ürkiye, İran, Suriye ve
Ira k ’a m e b z û l k asap lık hayvan ih raç ediyor; m e ş h û r atların ı d a ağır b ir fıyat-

167 Mesâlik ül-absar, nşr. Fr. T aeschner, s. 2, 16, 20.


168 Aksarayî, s. 190.
169 “ C elaleddin Karatay ve V akfiyeleri”, Belleten, XLV, s. 26-27; “II. K eyhusrev”, İA, VII, s.
626.
170 Bak. Selçuk Kervansarayları, s. 489-491.
171 Kâşgarlı M ahm ud, III, s. 129; Besim A talay tercüm esi, III, s. 172.
172 Kâşgarlı M ahm ud, I, 83, 92, 274, 384 tercüm e.
173 el-O m arî, Mesâlik ül-Absâr, nşr. T aeschner, s. 20.
3 6 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

la satıy o rd u . 1 2 2 6 ’d a E rz u ru m ’d an T e b riz ’e giden bir k ervana m e n su p bir


tâcir, b ir d efasın d a 2 0 .0 0 0 baş koyun s e v k e tm iş ti174. M e m lek ette bol buğday
p irin ç ve p a m u k ziraatı yapılıyor; Sivas y a k ın ın d a d em ir, K astam o n u ve
D iyarbek ir civ arın d a bakır, L u lu v e (U lu k ışla )’d e d em ir, B ayburt (G ü m ü ş-
h â n e ), G ü m ü ş (G üm üşh acı-k ö y ) ve K ü tah y a h av âlisin d e g ü m ü ş m âd en leri
çıkarılıyor; Ş arkî-K arah isar (Ş ebin-K arahisar) ve K ü tah y a’n ın zengin şapları
İtalya’d a in k işâfa b aşlayan d o k u m a sanâyii için d e ihraç ed iliyordu. XIII’ün-
cü a sır o rta la rın d a S u lta n d a n b ü tü n T ü rk iy e şa p la rın ın işle tm e im tiyazını
alan biri V enedikli, d iğeri C enevizli iki tâcir K onya’d a b u lu n u y o r id i175. V. de
Beauvais A n a d o lu ’d a sekiz tu z la o ld u ğ u n u d a k aydeder, ki b u n la rd a n b a z ı­
la rın a (Sivas) a it b ir vakfiye elim izd ed ir.
T ü rk iy e ’d e sın aî istih sa l ve ih ra c â t d a ço k ileri b ir dereced e idi. Ç oğu
göçebeler ta ra fın d a n yapılan ve A ksaray, E rz u ru m ve U şa k ’a n isb e t edilen
nefis h a lıla r yalnız A v ru p a’ya değil İslâm ü lk e le rin e de sevk ed iliy o rd u G ök-
tü rk le r z a m a n ın d a T ü rk ista n halıları çok m e ş h û r idi. 7 1 9 ’d a B u h ârâ T uğ-
şa d ’ının ve H â tu n u ’n u n Ç in İm p a ra to riç esin e g ö n d erd iğ i h ed iy eler ara sın d a
işlem eli iki b ü y ü k halı d a v a rd ı176. E sk id en İslâm d ü n y a sın d a h alıları m e şh û r
olan K alîkalâ (kalî, kalîçe ve galiba halı k elim esi b u ra d a n gelir) yâni E rz u ru m
S elçu klu lard an so n ra eh em m iy etin i k ay b etti. İran halıcılığı ise Selçuk­
lu la rd an çok so n ra an cak XVI. asırda, ş ö h re t k azanır. A n a d o lu ’d a istih sal
edilen p am u k , yün, Şark-G arp m ü e llifle rin in h ay ran lık la b a h se ttik le ri tif­
tik le rd e n ve h a ttâ ip e k te n çeşitli k u m a şla r yapılıyordu. M alatya’d a k u m aş
(sû/) d o k u y an 1 2 .000 tezg âh (n a vl ) vardı. İb n H av k al'ın b a h se ttiğ i M eyyâ-
fârik în ’in ipek tü lle ri, ve m en d illeri d a h a X ’u n c u asırd a İslâm m e m le ­
k e tle rin d e ra ğ b e tte idi. K ey kubâd’ın V en ed ik lilerle yaptığı ticârî m u a h e d e d e
ve B. P e g o lo tti’n in e se rin d e h a m ve işle n m iş ip ek de ihraç m alları a ra sın d a
zikrediliyor ve tic â re tte “Türkiye ip ek leri” ( S eta Turchia) adiyle ta n ın ıy o rd u .
A ksaray ’ın h a lıd a n b aşk a denizci ö rtü le ri de çok m e şh û r o larak ih raç ed ili­
yo rd u . A n taly a kem ha (ipekli) la n , E rzin can Buharinleri, M ardin ve M uş p a ­
m u k lu la rı, K a ra m a n ’ın ren k li k u m a şla rı ve h a m a m takım ları, D en iz li’n in
altın işlem eli (a k -’alem lü ) bezleri, A n k ara ve Sivas’ın y ü n lü k u m aşları
(sûfları ), D iy arb ek ir ve K a sta m o n u ’n u n sah tiy an ları çok m e şh û r o lu p Av­
ru p a ’ya ve Ş arkın sanâyii ileri b e ld e le rin e ihraç ediliyordu. O sm an lIların

174 İbn ül-Esîr, XII, s. 179; el-O m arî, s. 20.


175 İbn B atûta, Seyâhat-nâme, I, s. 328; V. de Beauvais, kitap XXXI, bahis 143; el-O m arî, s.
9, 20, 35; K alkaşandî, Subh ul-'aşâ, XIV, s. 151; İbn ul-Azrak, Târih Meyyâfârkîn, 172b;
W . R ubruck s. 277; Pegolotti, s. 43, 295; M arco Polo, nşr. Yule-Cordier, I, s. 43-44;
W . Heyd, II, s. 366-367.
176 C havannes, s. 203.
*

SELÇUKLULAR DEVRİNDİ t ÜRK İSI AM MI Dİ NİYI İl _______________________________3 6 1

yerleştiği B u rsa'd a ve Karasi beyliğinde “h esapsız ipek istih sal ed ilir ve dokunan
d ib â (ip ek li)la r H ıristiya n m em leketlerine sevk edilir" idi. O rlea n s du k ası Louis
T ü rk iy e’d en on iki kadifeli halı g e tirtm işti. A lâaddin K eykubâd’a a it old u ğ u
yazılarından an laşılan ipek ü zerin e a ltın tel ile işlen m iş nefis b ir halı bu
m ü n â se b e tle F ra n sa ’ya g itm iş ve S iv as'ta sa tılm ıştı. Konya, Sivas, K ırşehir
boya-hâne, c e n d e re -h â n e , kârhâne ve sa b u p h â n e le ri k u m aşla rı boyuyor veya
boya im âl ediyor; h alk ın evlerini a y d ın la tm a k için k u llandığı n e b a tî yağlar
b ez irh â n e ’lerd e çıkarılıyor; sa b u n im a lâ tı d a b u ra la rd a yapılıyordu. Z e n ­
ginler ise evlerini, d a h a lü k s m a d d e o lan b a lm u m u ile ay d ın latıy o rd u . D o­
kum a san ây iin d e ve ta b â b e tte k u llan ılan b irço k n e b a tla r d a A n a d o lu ’dan
ihraç o lu n u y o r idi. Konya, A ntalya, M ard in , E rgani şe h irle rin d e şa ra p h â n e ler
vardı. D en izli’n in n a r şarabı m e ş h û r idi. A n a d o lu ’n u n c en u p sah illeri M ısır’a
devam lı s û re tte k e re ste ihraç ed erd i. S elçuklu â b id elerin d e g ö rd ü ğ ü m ü z
za rif çin iler kâşi-h ân e’lerde y ap ılm ak ta idi (Vakfiye k ay ıtları). Köle ticâreti de
çok ileri idi. Ş im ald en gelen K ıpçak, R u s ve Ç erkeş köleleri A n a d o lu ’d an
İslâm ü lk elerin e, b ilh a ssa M ısır’a gidiyor ve Eyyûbî, M em lûk d e v letle rin in
ord u la rın ı, saraylarını d o ld u ru y o rd u . Sivas köle tic â re tin in b ü y ü k m e r­
kezlerin d en biri idi. B üyük S u ltan B aybars Sivas’ta n sa tın a lın m ış b ir köle
idi. Bu seb ep le A baga h a n bu k u d re tli su lta n a , bu m e n şe î dolayısı ile, h a ­
k are t m e k tu p la rı g ö n d eriy o rd u . A n ad o lu h ü k ü m d a rla rı icab ın d a M ısır - S u­
riye su lta n la rın ı k e n d ile rin e köle ih racın ı yasak etm ek le te h d it ed erlerdi.
Selçuklu s u lta n la rın ın B izanslIlara zaferleri n e tice sin d e İslâm ü lk eleri kö le­
lerle, câriyelerle d o lard ı. Bu k ö leler a ra sın d a y ü k sek e m irle rd en b aşk a pek
çok d a ilim ad am ı y etişm işti.
S elçuklu T ü rk iy e ’si b u istih sa l ve ih ra c â tın a karşılık İslâm ü lk e lerin d en ,
şim ald e B ulgar ve K ıpçak-eli (D eşt-i K ıp ça k -K u m a n ia ) , B izans ve A v ru p a’dan
d a geniş ö lçü d e ith a lâ t y apıyordu. O z am an için lü k s b ir gıd â m a d d e si o lan
şeker M ısır, Şam ve Ira k ’ta n geliyor; y ü k sek ve zengin ta b a k a tarafın d an
istih lâ k ediliyor, h a lk d a şek eri bal, p ek m ez ve m eyvelerden alıyordu. B u­
n u n la b e ra b e r P eg o lo tti A n ta ly a ’d an ih raç ed ilen m a d d ele r a ra sın d a şekeri
de sayar. İbn Bîbî d e ‘A lâiyye d ü z lü ğ ü n d e b ir “Şeker-hâne” o ld u ğ u n u ve
A lâaddin K eykubâd ta ra fın d a n in şâ edild iğ in i b ild irm ek te d ir, ki b u o z a m a n ­
da bu sâh illerd e, lim o n ve p o rta k a l gibi, şek er k am ışın ın da b u lu n m a siy le
veya ith a lâ tla m ü m k ü n d ü . M em lek ete M ısır, Bağdad, Şam , T e b riz ’de im âl
edilen çeşitli k u m a şla r ve şim alin T ü rk halk ları ta ra fın d a n tic â re te sevke-
dilen k ü rk leri, R us k e te n le ri de geliyordu. Ö te yandan T ü rkiye g erek h am
deri, g erek se m a m û l d eri m ad d eleri d e ihraç ediyordu, ki b u n la r a ra sın d a
K astam on u m arokenleri m e ş h û r idi. Irak ’ta n cam ve avizeler geliyor; E rzin ­
3 6 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

can ’d a k a n d ille r yapılıyordu. B izans’ın İstan b u l ve b aşka şe h irle rin d e d o k u ­


n an ve R û m î ad ın ı alan diba, a tla s ve isk a rlâ t'la n y ü k sek m u h itle rd e pek rağ­
b e tte idi. B u n u n la b e ra b e r A n a d o lu ’d a d a isk a rlâ t im âl ediliyor ve T ü rk kız­
ları bu san ây id e m a h â re tle rin i g ö ste riy o rd u 177. S onraları d a A v ru p a’dan m iğ ­
ferler, M a ğ rib î m an cın ık lar, g ü m ü ş V en ed ik tu lg aları, fenerleri, F ren k kal­
k anları, zırh lar, Şark ticâreti sây esin d e İtaly a’d a k u ru la n sanâyi dolayısiyle
bazı k u m aşlar, tü rlü m e m le k e tle rd en sab u n , k u rşu n , p a m u k lu (k u tn î) lar
ith al ediliyordu.
A sk er b ir m ille t o larak T ü rk le r silâ h la rın ın ço ğ u n u m e m le k e tle rin d e
yapıyorlardı. Ş eh irlerd e o k yap an u s ta la r “okçular çarşısın da” çalışıyorlardı.
G erm iy an ’d a çelik ten sü slü h a rp silâh ları im âl ediliyordu. B u n u n la b e rab e r
Şaş (T aşk en t), H ârizm ve Şam yayları, kılıçları ü s tü n sayılıyordu. T ü rk le rin
m u h â sa ra âleti ve yan g ın v asıtası o larak k u lla n d ık ta n n effâte le rin n eftleri ve
k a tra n E rz u ru m ’d a ve A rap co ğrafyacılarının “Y anar g ö ller” d ediği A n talya
şim alin d e te m in ed iliy o rd u . T ü rk le r B ozdoğan silâh ın ı ve k alelerin m u h âsa-
raların d a K ara-buğra veya K ara-bu ğa d e n ile n b ü y ü k m an cın ık ları k u lla n ı­
yorlardı. E rz u ru m m eliki C ih ân -şâh d a b u m ak in ey e sah ip ti. X II’inci asrın
so n la rın d a Sivas’ta h a rp m a k in e le ri im âl e d iliy o rd u 178. A ydın o ğ u lla rın ın
sav aşların d a k u llan ıld ığ ın ı g ö rd ü ğ ü m ü z "tüfekler” zem berekle y a ğ m u r g ib i m er­
m i atıyor, ve “ça t ç a t” sesleri çıkarıyordu, ki b u n u n m o d e rn tü fe ğ in ilk şekli
o ld u ğ u m u h a k k a k tır179. H ak k ın d a d a h a fazla bilgiye sahip b u lu n m a d ığ ım ız
b u silâ h ın T ü rk le rin çok esk id e n b eri k u llan d ık ları k ü h erçile ile alâkası,
ateşli b ir silâh o ld u ğ u ve b a ru tla b irlik te b u silâh ın T ü rk le r ta ra fın d a n k e ş­
fedildiği anlaşılıyor. N ite k im K âşgarlı M a h m û d d a k u şları v u rm ak için bun­
duk atan ve k u ş avlayan ip tid a î b ir tü fe k te n b a h s e tm iş tir180. S elçu k lu lar d e ­
n izlere ç ık tık ta n so n ra A kd en iz ve K arad en iz’de d o n a n m a la ra ve Sinop ile
A lâiyye’d e te rsâ n e le re sah ip b u lu n u y o rla rd ı. S in o p ’tak i te rsâ n e (Dar us-
sin â ’a) için g e re k e n k e re ste o rm a n la rd a n k esilip K ızılırm ak vasıtasiyle den ize

177 İbn Bîbî, s. 155. Cam sanâyii eski Y unan-R om a’dan İran yolu ile Fergana’da yerleşm iş
ve H icretin ilk asırlarında çok ileri olan bu san ’at oradan da Ç in’e geçm iştir, ki Y unan­
ca byrullos, Farsça billur ve Çince Pi-lu-li kelim eleri b u n u açıkça gö sterm ek ted ir
(Barthold, “F ergana”, İA, IV, 559).
İ7S M. N esevî, Siretu Celâluddîn Mengübirti, s. 186; Q uatrem ere, Histoire des Mongols, s. 132,
136; Brosset, I, s. 458; Dustûr-nâme-i Enverî, s. 60, 61, 64.
179 Dustûr-nâme, s. 59. B arutlu to p u n A vrupa'da tekâm ül ettiği kabul edilm ekte ise de en
büyük toplar da yine F âtih tarafından dökülm üş ve İstanbul m uhâsarasm da kullanıl­
m ıştır.
180 j o^ r
I, s. 325.
*

SELÇUKLULAR DEVRİNDİ I (IKK İM AM MI 1)1 NİYI 11 3 6 3

in d iriliy o rd u 1"1. S in o p ’la G âzî Ç eleb i’n in C en ev izlilerle d en iz sav aşların d a


g österd iğ i m a h â re t d ille re d e sta n idi. K eykubâd tarafın d an k u ru la n A lâiyye
tersân esi A k d en iz d o n a n m a sın ı v ü cû d a g e tire n gem ileri y apıyordu. H akiki
m ânâsiyle b ü y ü k to p la r da İstan b u l fe th in d e k u lla n ılm ış o lu p h e rh a ld e Av­
rupa ve T ü rk le rin eseri idi. S elçu k lu ların süvari o larak kullan d ık ları a tla r
A rap a tla rın d a n d a h a s ü r ’atli k o şm ay a ve sıçram aya kabiliyetli idi. B unların
nesebleri m a lû m idi. E n iyileri K a sta m o n u ’d a ve G erm iy an ’d a y e tiştirili­
yordu. T ü rk iy e ’de h e r şey u cu z o ld u ğ u h a ld e A n ad o lu iğdişleri 1.000 d in ara
satılıyor; b aşk a ü lk elere g ö n d eriliy o rd u . A tla r b u k ıy m etleri dolayısiyle Sel­
çuklu su lta n la rın ın ağır h ediyeleri a ra sın d a y er alıyorlardı.
T ü rk le r a sk e r b ir m ille t olarak a ta çok k ıy m et v erm işler, h ay atların ı at
ü zerin d e g eçirm işlerd i. Bu seb ep le at T ü rk le r a ra sın d a d e stâ n î b ir varlık ol­
m u ş ve b ir a t kü ltü d o ğ m u ştu . N ite k im d e s tâ n la rd a ve O rh o n k itâ b e lerin d e
at alelâde b ir m a h lû k değildir; h a n la rın ve k a h ra m a n la rın a tla rın a a it isim ler
bize k ad ar g elm iş ve o n ların h a y a tla rın a k a rış m ış tır182. K abile (A la y o n d lu ),
şahıs adları ( T oru n tay ) a ra sın a ve O n ik i h ayvan lı Türk takvim in e de girm iştir.
Ç inliler ve H in d u -A v ru p alılar atı arabaya k oşm ayı biliyor ve fakat o n a bine-
m iyorlardı. T ü rk ler, H ân d ev rin d en b eri k o şu m tak ım ların ı ve a ta binm eyi
keşfederek b u sâyede sav aşlard a k o m şu k av im lere zafer kazanm ayı ve ü s tü n ­
lüğü te m in e tm işle rd i. Ç in liler ve A vru p alılar, k o şu m ta k ım la rın ı, a ta b in ­
m eyi, b u n u n için g erek en d a r p a n ta lo n ve çizm e giym eyi T ü rk le rd e n ö ğ re n ­
diler. G erçek ten Y unan lılar, R o m alılar, G aller ve G erm en ler a ta b in ip savaş­
mayı b ilm iy o rlard ı. H a ttâ R om alılar çam aşır k ullan m ad ık ları zam an la rd a
T ü rk le r g ö m lek giyiyordu. A t için yon ca ziraati de T ü rk ler vasıtasiyle Ç in ’e
g eç m işti183. E sâsen yonca adı d a eski T ü rk çe y o n d ( a t)d a n gelm iştir. İslâm
devrind e de T ü rk a tları m e ş h û r idi. 1 1 6 0 (5 5 5 )’da M übârek Z engî ta ra fın d a n
yazılan Feres-nâm e’ye göre esk id en H u ttâ lâ n p ad işah ı M u h am m e d Y âkûb’u n
T ürk, A rap ve İğdiş b in a t s ü rü s ü vardı. H o rasan lı on T ü rk m e n ve on A rap
ü stad ı o n u n h iz m e tin d e cins a tla r y etiştiriy o rlard ı. A rap a tların ı T ü rk k ısra k ­
larına çek m ek sû re tiy le m e ş h û r İğdiş at n eslin i m eydana g e tiren o d u r. H u ttâ l
atları G azn eliler z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi İslâ m ’d a n önce de pek çok m e şh û r
idi ve b u ü lk e n in Sagun (Se-kin ) u n v an ın ı taşıyan T ü rk h ü k ü m d a rı Ç in im p a­
ra to ru n a en k ıy m etli h ediye o larak b u a tla rd a n g ö n d e rm işti. S âm ân îler za­

181 İbn Sa’id, 106a.


182 A hm ed Caferoğlu, “T ürk onom astiğinde at k ü ltü ”, TM, X, s. 201-212.
183 F. G renard, Grandeur et decandence de l’Asie, s. 10-13; P. Pelliot, La Haute Asie, 7, 10; O.
T uran, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, s. 105.
3 6 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

m a n ın d a d a Türk atı (Esb-i Türk) çok kıym etli id i1"4. T ü rk a tla rın ın şö h reti
dolayısiyle T ü rk çe yağız (cins at) ve aygır... k elim eleri A rapça ve Farsçada
k u lla n ılıy o rd u 185. A tla ilgili o larak iğdiş, ulak, yam, yamçı, yılkı (galiba arapça-
ya hayl o larak g irm iş) hayil-taş k e lim e le rin in de bu dillere geçtiğini kayde-
elim .
M illetler-arası tic â re t ve m ü b â d e le n in g en işlem esi A n a d o lu ’d a b irta k ım
m illetler-arası pazar (panayır-/oıre)ların te ş e k k ü lü n e sebep o ld u . Bu pazarlar
u m û m iy e tle şe h irle rin u zağında, y a b an d a k u ru ld u ğ u için yabanluiğ) adını
alıyorlardı. K ayseri-E lbistan arasın d a, A n ad o lu ile Suriye ve Irak k e rv a n ­
ların ın işlediği m illetler-arası b ü y ü k b ir k erv an yolu ü z e rin d e bu havâlide,
K arah isar o v asın d a k u ru la n Yabanlu hazarı çok m e ş h û r idi. B uraya “Şark-
G arp, Ş im al-C en u p u zak d iy ârlard an ecn eb i tü c c â rla r b ü y ü k b ir cehidle gelir;
Ş arktan g elen ler G arbın, A v ru p a’d an g elen ler de Şarkın, k ezâ Şim al ve Ce-
n u p ’ta n g elen ler de m alların ı b irb irle rin e satarlard ı. Bu p a zard a başlıca
T ürk, R u m köle ve câriyeleri, güzel at ve k atırlar, atlas, sak lâ tu n kum aşlar,
k u n d u z ve sa m u r k ü rk le r sa tılırd ı”. Bu b ü y ü k tic â re t ve kalabalık dolayisiyle
b u rala rd a h a n la r, d ü k k â n la r açılarak b u p azar yerleri şe h ir h â lin e geliyordu.
M a rd in ’in c e n û b u n d a K oçhisar (D un ay sar, K ızıltepe) böyle b ir p a zar olarak
g elişm iş ve b ir şe h ir h a lin e gelm işti. A rtu k lu la r z am a n ın d a b u ra d a h anlar,
h am am lar, çarşılar, fu n d u k lar, m e d re se le r in şâ ed ilerek çok m a m û r o lm u ş
idi. D u n ay ser p a z a rın a Suriye, A n ad o lu ve D iyarbekir tara fla rın d an çok in ­
san geliyordu. K ırşehir-K ayseri yolu ü z e rin d e k u ru la n Ziyaret pazarı d a bu
sû re tle b ir k a sab a h a lin e gelm iş; K ırşeh ir S elçuklu vâlisi b u ra d a b ir bezzazlar
h an ı in şâ e tm iş idi. B ugün m ev cû d o lm ayan b u k asa b an ın vergileri İlh ân î
d ev rin d e 14.000 d in a r tu tu y o rd u . Ilgın (Âb-i germ) kasabası d a sıcak su ban-
oları ve p a z a r k u ru la n y er o lm ası (Yılgun bazar) sâyesinde te şe k k ü l e tm işti.
A m asya-T o k at a ra sın d a Azîne p azarı (pazar g ü n ü k u ru ld u ğ u için), G erm i-
y an ’d a Alem ud-din p azarı A n ad o lu p a n a y ırla rın ın en m e şh û rla rı idi. Şe­
h irle rin k a p ıla rın d a d a p azarlar k u ru lu y o rd u . Y akın Ş arkta çok T ü rk m e n gö­
çebe yaşadığı için b u n la rın bazıları T ü rk m e n le rin hayvan m a h sû lle rin i s a t­
tıkları ve m a m û l m ad d e aldıkları p azarlard ı. Bu sebeple b u n la ra “Türkmen
Pazarlan” adı verilirdi. K ırşe h ir’de, H a le p ’de M u su l’d a m e ş h û r T ü rk m e n

184 B ursa O rhaniye kütüp h an esi, 46a-48a; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 167; Bayhâkî, s.
757; C havennes, s. 168; Siyâset-nâme, s. 95; Z. Kazvinî, s. 523.
185 U sâm e, Kitâb ul-itibâr, nşr. H itti, s. 76; Nesâim ül-Eshâr, s. 68.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İM AM MI III NİYI 11 ______________________________ 3 6 5

pazarları (Sûk ut-terâkimc) vardı. D evletin v erg ilere d a ir e m ir ve yasakları


bazan bu ralard ak i câm i d u v a rla rın a hâk e d ilird i186.

14. Servet Birikimi ve Hayat Seviyesi

Bu İk tisad î k u d re t z en g in lerin ço ğ alm asın a, d ebdebeli b ir cem iyet haya­


tın a im kân veriy o rd u . S u ltan ların sarayları, v ezirlerin köşkleri ve zen g in lerin
k onakları y ü k sek cem iy et h a y a tın ın m e rk e z le ri idi. B u ralard a altın , g ü m ü ş
yem ek ve k o şu m tak ım ları, ipekli ve m ü cev h erli elb ise ler murassa silâh ve
m üzik âletleri, altın ve g ü m ü ş k a n d ille r en kıym etli m alzem eyi te şk il e d i­
yordu. I. İzzed d in K aykâvus’u n d ü ğ ü n ü d ev rin d e b d e b esin i g ö ste rm e k te ve
M elik-şâh d ev rin d ek i d ü ğ ü n le ri a n d ırm a k ta d ır. F ilh ak ik a E rzincan ve M en-
gücik h ü k ü m d a rı F a h re d d in B e h râ m -şâ h ’ın kızı Selçukî H â tû n için verdiği
100.000 d in a r kızıl altın m ih rin yarısı m u ’accel ve yarısı müeccel idi. G elinin
elb iselerin i h a z ırla m a k için m e m le k e tin h e r ta ra fın d an g etirilen m â h ir sa n a t­
kârlar, te rz ile r ve boyacılar üç ay çalıştılar; fâh ir ve m u ra ssa elbise ve eşyâ-
ları h azırlad ılar, a ltın k o şu m lu a t ve k a tırla ra y ü k ley erek k atarı yola çıkar­
dılar. G elin alayının b a şın a tây in ed ilen d in ve d evlet ad am ların a, d ere ce ­
lerine göre 1.000, 500, 200, 100 ve 50 miskalhk altınlar, m u ra ssâ altın ve
g ü m ü ş ta b a k la r içinde dağıtıldı. Böylece âlim ler, beyler ve h â tû n la r ile geli­
nin altın, m ü c e v h e r ve g ü m ü ş eşyâsı, a ltın işlem eli elb iseleri ile b irlik te
k a tarın Sivas’ta n E rz in c a n ’a varm asiy le b ü y ü k d ü ğ ü n başladı. Ş eh rin ve E r­
zincan saray ın ın k a d ın -e rk e k h e r cins m ü zisyen(m utn'p)leri, iki tara fın a sk e r­
leri k arşılaştı. Ş eh ir m u h te ş e m b ir şe n lik ve m ü zik âh en g i içinde idi.
B eh râm -şâh g elen lere 3 0 0 h il’a t ve 3 0 0 .0 0 0 d irh e m p a ra ih sa n eyledi. Bu

186 “O rtaçağ T ürkiye İktisadî ta rih i”nde ele aldığım ız bu m evzûda b u rad a kısa b ir bibli­
yografya verelim : İbn Bibi, s. 44, 49, 95, 96, 155, 216, 244, 272, 411, 448; el-O m arî, s.
15, 20-22, 31-35, 36, 43; İbni B atûta, I s. 328, 335; İbn ül-Esîr XII. s. 149, 150; Ebi’l-
Fidâ, II, s. 134, 135; Aksarayî, s. 62; ‘Aynî, Ikd ul-Cumân, Cârullah ef. 1588, I, 68b; İbn
Sa’id, 86a, 97b; Şem seddîn Cezerî, Tuhfet ul-’acâib, Bibi. N at. 2172, 77b; İbn Cubayr, s.
241-242; İbn Havkal, I, s. 224; İbn ul-Verdî, H. acâib, 51a; Zekeriya Kazvinî, s. 531;
Şem seddin D im aşkî, nşr. M ehren, P etersburg 1866, s. 228; Baybars tarihi, trc. Ş.
Yaltkaya, s. 57; İbn Havkal, II, s. 245; K alkaşandî, Subh ul-a’şâ, V, s. 343, 356; M arco
Polo s. 20, 21, 25; M. Heyd, I, s. 298, 303; II, s. 109, 565-570, 623-631, 643-669, 674-
696, 697-703, 706-707; M as Latrie, Relations de l’ile de Chypre avec l’Asie Mineur au
Moyenâge, Paris 1879, s. 204-270; Bratianu, s. 140, 183, 203, 206; tü rlü vakfiye
kayıdları. A nadolu, Erzincan, M ardin, H ısn Keyfâ ve Siird kum aşları için Mükâtebât, s.
177, 188, 199. İbn H aldûn Çin, Hind, T ürk ve H ıristiyan m em leketlerde sanâyiin ileri
olup başka ülkelere oralardan getirildiğini söyler (Mukaddime, II, s. 320). R. B. Serjeant
İslâm ülkelerinde dokum a sanayii hakkında bazı araştırm alar yapm ıştır (Ars Islamica),
IX (1942), X (1943) ve X1-X1I (1946).
3 6 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

s û re d e gelin, alayla ve cihâziyle b irlik te, E rz in c a n ’d an h are k e t e d ip Sivas’a


y aklaşınca su lta n şe h rin sü sle n m e sin i e m re tti. Bir h afta sü re n d ü ğ ü n m üzik,
yem ek, çeşitli oyun ve eğ len celerle geçti. S u lta n h âz in ed en 500 h il’at,
700 .0 0 0 d irh e m p ara, 4 0 0 at, k a tır ve e lb ise le r d a ğ ıttı187. II. G iyâseddin Key-
k u sre v ’in H alep Eyyûbî m elik esi G âzîye H â tû n ile ve k en d i h e m şire sin in
H alep h ü k ü m d a rı ile evlen m eleri d e aynı d e b d e b e ile cereyan e tti. F ilhakika
1 2 3 7 (6 3 5 )’de v u k û b u la n bu n ik â h la rd a h e r b irin in cihâzı için 5 0 .0 0 0 d in a r
h arcan d ı. K ayseri sarayı g ö rü lm e m iş a ltın , g ü m ü ş ve m e frû şa tla don atıld ı.
A ltın, g ü m ü ş ve şek er dağ ıtıld ı. S adece g elin alayının b a şın d a b u lu n a n m eş-
h û r tarih çi İbn u l-‘A d îm ’in saçtığı p a ra 1.000 d in a r (altın) m ik d a rın d a id i188.
K om şu h ü k ü m d a rla rın S elçuk s u lta n la rın ı ziyâretleri, elçilerin kabûlleri,
zafer d ö n ü şle ri ve b ay ram lar d ev letin ih tişa m ın ı g ö sterm ey e vesile teşkil
ederdi. E rzincan m eliki A lâaddin D â v u d -şâ h ’ın A lâad d in K eykubâd’ı ziyâreti
K ayseri’n in M eşh ed iy e o v asın d a g ü n lerce şe n lik le re sebep o lm u ştu . S u ltan ın
verdiği ziy âfette 2 .0 0 0 koyun, 2 .0 0 0 y ü k b u ğ d ay ve 2 0 0 yük şarap, şeker,
hayvanlara 5.0 0 0 y ü k arpa, m u m v esâir m a sra fla r k arşılığı o larak 2 0 .0 0 0 d ir­
h e m p ara sarfedildi. E rzincan h ü k ü m d a rın a d a 10.000 d in a r harçlık, a ltın iş­
lem eli cü bbe, a ltın tak ım lı b ir arap atı h ediye eyledi. K eykubâd’ın K onya’ya
gelişi ve ta h ta çık ışın d a şe h ir b ay ram şenliği yaptı. A laylar te rtip edildi; çal­
gılar çalındı, ziyâfetler verildi; k u rb a n la r kesildi, a ltın la r saçıldı. D evlet e rk â ­
nı, k u m a n d a n la r ve Uc beyleri d e re c e lerin e göre h ediyeler g etird iler. I. Key-
k â v u s’u n c ü lû su n d a verilen h ed iy eler 100.000 d irh e m g ü m ü ş, 5.0 0 0 kızıl
altın, 100 to p kemha k u m aş, 150 to p atlas, 35 at, 2 0 k a tır ve 50 deve id i189.
D evlet a d a m la rın ın m aaşları ve ik tâ g elirleri de o n lara y ü k sek b ir h ay a t
b ah şed iy o rd u . C elâled d in K aratay N ec m e d d in N a h çev ân î’yi vezirliğe g e tir­
m ek isted iğ i z am an âlim ve d in d a r kadı N ecm ed d in , devletin geçirdiği sa r­
sın tı dolayısiyle, m aaşları azaltm ay a girişeceğini ve b u sebeple k e n d isin e de
yıllık 720 d irh e m y eteceğini bildiriyor; fakat d ev let ad am ların ın b u k ısın tıy a
k atlan am ıy acak ları k e n d isin e b ild irilin ce S elçuklu vezirlerin in en m ü tev âzi-
le rin d e n b u lu n a n M ü h e z z e b ü d d in A li’n in yıllık aldığı 4 0 .0 0 0 d irh e m i kabul
ediyor; b u n a k arşı ik tâ gelirini alm aya y an aşm ıy o rd u . Bu m eblâğ b u g ü n k ü
[1965 yılı] p a ra m ız la ta k rib e n 6 0 0 .0 0 0 lira ed er ki, devlet ad a m ların ın hayat
seviyelerini an la m a k için bize kâfi b ir fikir v e rir190. T ü rk iy e’de p ek çok ve
b ü y ü k h ay ır m ü e sse se le ri ve vakıfları olan ve b u sebeple de Ebû’l-hayrât lâ­

187 İbn Bîbî, s. 172-182.


18 8 •
İbn ül-‘Adîm, Fr. trc E. Blochet, Histoire d ’Alep, s. 202.
189 İbn Bîbî, s. 120, 214-220, 233, 349, 370.
19,1 Bak. O sm an T uran, “C elâleddin Karatay ve Vakfiyeleri”, s. 37.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI AM MI III NİYI II 3 6 7

kabını alan Konyalı vezir S ahip l'a h re d d in Ali m u azzam bir serv ete sa h ip idi.
K endisine, ev lâd larm a ve m e n su p la rın a a it ik tâ lar hâriç, g ü n lü k irâdı 7000
d irh e m tu tu y o rd u . 2 0 0 h assa kölesi h iz m e tin d e idi. O n u o ta ğ ın d a ziyâret
eden A b d u llah bin A b d ü zzah ir b ü y ü k h ü k ü m d a rla rd a n d a h a deb d eb eli bir
hayat sü rd ü ğ ü n ü , h ay rat ve iyiliğinin çok o ld u ğ u n u ve b u n u n la şö h re t b u l­
d u ğ u n u sö y le r191. 1285 (684) y ılın d a K arah isar (Afyon) da b u lu n a n h â z in e ­
sin d en 4 0 0 .0 0 0 d irh e m n ak id M oğol şe h z â d e si G e y h a tu ’ya g ö n d e rm işti.
İlhanî h ü k ü m d a rı A baga h a n z a m a n ın d a m ü sâ d e re ed ilen serv etin i, b ü tü n
iktâların ı ve eski v ezirlik m ak a m ım geri ald ık tan , em lâk ve evkafı için gere­
ken em n iy eti sağ lad ık tan so n ra S elçuklu veziri b u h ü k ü m d a ra , şa h sî h e sa b ı­
na, yılda iki b in bâliş (1 2 0 .0 0 0 d irh e m ) p a ra ve h e r yıl A n a d o lu ’dan M oğolla-
ra gön d erilecek m alların nakli için d e 700 a t te m in e d iy o rd u 192. Beylerbeyi
Seyfeddin T o ru n ta y h ay atın ı k u rta ra b ilm e k için A baga h a n ’a 4 0 0 .0 0 0 d ir­
hem p ara, 2 0 0 at, M oğol k u m a n d a n la rın a k ıy m etli hed iy eler ö d em iş ve
1.000 kişilik b ir M oğol k ıta sın ın b ir k ışlık m asrafların ı d a ü z e rin e a lm ış tı193.
Bu m isaller y ü k sek d ev let erk â n ın ın n e azîm b ir servete sahip o ld u ğ u n u
g österm ey e kâfidir.
Z e n g in le rin serv etleri de b ü y ü k d ev let ad am ları gibi ve devrin u m û m î
seviyesine u y g u n d u . R ivâyete göre Ç an k ırılı N u s re tü d d in Ç elebi çok zengin,
hayır-sever b ir in sa n idi; Ç an k ırı ve h av âlisin d e h izm e tle ri d o k u n u y o rd u .
M oğol kargaşalığı dolayısiyle, X III’ü n c ü a sır so n ların d a, m ü sâd e re y e u ğ ra ­
yan serv eti 10.000 koyun, 700 a t ve 5 0 0 .0 0 0 d irh e m n ak d e bâliğ olu y o rd u ,
ki gayrı m e n k u lle r b u n a d âh il değildi. A ynı devrede H a rp u t kadısı Seyyid
M e cd ed d in ’d e n 5 0 0 .0 0 0 d irh e m m ü sâ d e re ed ilm işti. Y ine M oğollar A k sa ­
ray’da Şeyh H acı H â m û ş ’u n da, d iğ e r m a lla rın d a n başka, 12.000 sultanî
(altu n ) n a k d in i g a s b e ttile r194. Y ine M oğol d ev rin d e âsâyişsizlik dolayısiyle
K onya tâciri H o ca M e cd ed d in ’in K onya - A n taly a y o lu n d a soyguna uğrayan
k u m aş yük leri 5 0 .0 0 0 d irh e m k ıy m e tin d e idi. M oğollar 1252’de H a rra n ’dan
B ağdad’a g id en b ü y ü k b ir kervanı b astılar; 300 yük şek er ve 100.000 altu n
aldılar ve in sa n la rı ö ld ü rd ü le r195. M em lû k ve İlh ân î im p a rato rlu k la rı a ra sın ­
da devam e d e n d ü şm a n lık A n ad o lu tic â re tin i çok sarstı. İlhan lıların tâb iî ve

191 el-‘O m arî, s. 15; Kalkaşandî, XIV, s. 157.


192 İbn Bîbî, s. 653; Aksarayî, s. 92-95, 145, 146; Baybars tarihi, trc. Şerefeddin Yaltkaya,
İstanbul 1941, s. 23, 57; el-‘O m arî, s. 15; K alkaşandî XIV, s. 157.
193 Zehebî, Tarih ül-İslâm, No: 3014, 87a-90b.
194 Aksarayî, s. 248, 280, 307.
195 İbn ul-F urat, nşr. Zurayk, VII, s. 28.
3 6 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

m ü ttefik i o lan E rm e n ile r de p u tp e re s e t M oğollar n â m ın a A nadolu-S uriye


b ü y ü k kervan y o lu n u basıyorlardı. 1274 (673) se n e sin d e A n a d o lu ’dan S u ri­
ye’ye, T ü rk m e n a t ve k atırları g ö tü re n b ir k erv an E rm e n ile r tara fın d a n Göy-
n ü k ’de so y u lm u ş; fesat b irço k m e m le k e tle re yayılm ış ve S u ltan B aybars’ın
K ilikya’ya g irm e sin e seb ep o lm u ş tu r 196. K aram anlı isyanı esn asın d a,
1276’da, K ilikya’d a n E reğ li’ye g elirk en so y u lan 80 k işilik b ir Frenk kerv an ın a
d âhil b ir H ıristiy a n tâ c ird e n alm an y alnız n a k it 120.000 d in a r (tak rib en
b irb u çu k m ily o n lira) m ik d a rın d a id i197. T o k a t’ta ölen Kadı S a d re d d in ’in
2 0 .0 0 0 d in a rlık serveti ve 2 0 0 k itab ı k a lm ıştı. Sivas’ta Kızıl S a rra f 15.000
d in arlık havâleyi b ir d efasın d a ö d e y e b iliy o rd u 198. A n ad o lu şe h irle rin d e Ya­
h u d i tâ c irle rin in b u lu n m a sı ta b iî ise de b u n la ra d air sarîh b ir bilgim iz yok­
tu r. Y alnız Y ahudi m a h a lle le rin in b u lu n d u ğ u n a d a ir kay ıtlar şeh irlerd e tic â ­
re t y ap tık ların ı g ö sterir. İslâm d ü n y a sın d a u m û m iy e tle b an k erlik ve sarraflık
Y ah u d ilerin elin d e o ld u ğ u h ald e Sivas’ta Kızıl ve Bâyezid, K ırşe h ir’de C e­
m a l199 adlı sarrafların b u lu n m a sı T ü rk le rin b u p a ra tic â retin i ellerin d e t u t t u ­
ğ u n a d elâ le t eder. Y üksek ta b a k a ve z e n g in le r h a k k ın d a verdiğim iz m a lû m a ­
tın k ıy m e tle n d irilm e si ve u m û m î h ay at seviy esin in anlaşılab ilm esi için o rta
ve k ü ç ü k d ereced ek i h alk veya m e m u rla rın g elirlerine d air de bazı m isallere
ihtiyaç v ardır. Bu h u s u s ta bize en sağ lam b ilgileri vakfiyeler v erm ek ted ir.
G erçek ten b u m ü n â se b e tle X III’ü n c ü a sır o rta la rın d a K aratay kervansarayı
o rta, k ü ç ü k m e m u r ve m ü s ta h d e m o larak v akıfların m ü şrif(m ü fe ttiş)in e
yılda 500, n â z ıra (m ü d ü re) 360, m escid in im a m ın a 200, havâyiç (anbar)
m e m u ru n a 200, m isâfirleri ve hayvanları id âre ed en lere 150 şer... d irh e m
p ara ve h e r b irin e 24 mud b u ğday ö d em ek te; Sivas’ta Sahip Fahreddin medrese
ve imaretinde m ü d e rris e ayda 150 (ve ek m e k tay ın ı), m u’îd ve m im a ra 5 0 ’şer,
ta h sild â ra 40, m ü e z z in e 25, kapıcıya 2 0 ve talebeye 120 d irh e m m aaş v er­
m ek te id i200.
Ş eh ir h a lk ın ın m a d d î d u ru m la rı ve em lâk i h ak k ın d a vakfiyelerde d ik ­
k ate şâyân k ay ıtlar v ardır. Ev, h an , h am a m , d ü kkân, bağ ve bahçe sahibi
b u lu n a n b u e m lâ k sah ip leri, to p ra k m ü lk iy eti devlete ait (mîrî) o ld u ğ u için,

196 Q uatrem ère, Histoire S. Mamlouks, s. 36.


197 A bu’l-Farac, Chronography, s. 454; Aksarayî, s. 112; Menâkib ül-'Arifîn, nşr. T ahsin
Yazıcı, I, s. 485.
198 Aksarayî, s. 259.
199 Caca oğlu vakfiyesi, nşr. A hm ed Tem ir, A nkara 1959, s. 33, 36; Bezm u rezm, s. 327.
200 "K aratay V akfiyeleri”, s. 55-56; “A ltun-aba Vakfiyesi”, Belleten, XLII (1947), s. 201-
204; Vakıflar U m um M üdürlüğü Arşivi, defter 604, s. 67.
SELÇUKLUI AR DEVRİNIH IİIRK İSI AM MI III NİYI İl 3 6 9

başka m e m le k e tle rd e o ld u ğ u gibi, bazı h u s û s î ve m a h d u t şa rtla r d ışın d a,


büyük arâzi eld e ed em iy o rlard ı. B u n u n la b e ra b e r şe h ir ve k asab alar civâ-
rm da kanal, sarn ıç veya d o lap larla su la n a n b ir hayli arâzi, bağ, bahçe ve
m eyvelikler d e se rm â y e d â rlar için bir y a tırım sah ası teşkil ed iy o rd u . İktisadi
d u ru m u ve h ay at seviyesini iyi tâyin e d e b ilm e k için bu verdiğim iz m a lû m a ta
paranın iştirâ g ücü ve râyici h a k k ın d a da, y ap tığ ım ız h esap lara ve elde e tti­
ğim iz k ay ıtlara göre, birkaç m addeyi e k le m e k faydalı olacaktır. e l-’O m a rî’ye
göre beylikler z a m a n ın d a iyi b ir k o yun 12 d irh e m , bir n t l bal (tak rib e n bir
kilogram ) 1 /3 d irh e m , G erm iy an ’d a b ir m ud b u ğday (1 0 0 -1 2 0 kilogram )
o nbeş d irh e m fiyatla satılıy o rd u . Beylikler devri d irh e m le ri Selçuk d irh e m le ­
rine nazaran d a h a d ü ş ü k o ld u ğ u g ö z ö n ü n e g e tirilirse b u fiyatları Selçuk
devrine n a z a ra n b iraz d a h a a z a ltm a k icap ed er. Sivas’ta R âh a t oğlu
K em âleddin, X lV ’ü n c ü a sır b aşların d a, oğlu Ö m e r beye yıllık y em ek m asrafı
540, kışlık ve yazlık elb iseleri için 500 d irh e m , Ö m e r’in kızı D ilşâ d ’ın beş
yaşına k ad ar y em ek ve elb isesin e y ıld a 4 0 0 ve o n b eş yaşm a k ad ar d a 1200
d irh e m m aaş tây in e tm e k te d ir201. E sâsen N e c m e d d in N a h çev an î’n in vezirliği
yıllık 720 d irh e m e k ab u l e tm e k iste m e si d e b u h e sa p la ra u y gun g elm e k te ve
p aran ın iş tirâ g ü c ü n ü g ö ste rm e k te d ir. Bazı yer ve za m an lar m ü s te s n â on
g ü m ü ş d irh e m b ir d in a r a ltın a te k â b ü l ed iy o rd u . Bu resm î ve ed eb î tâb irlere
rağm en O sm a n lıla r gibi T ürk iy e S elçukluları ve B üyük S elçu k lu lar za m a­
n ın d a da h alk a ra sın d a d irh e m e T ü rk çe akça, d in a ra d a altu n adı veriyorlardı.
B izanslIların k u llan d ık ları aspe’n in m â n â sı d a b u k elim en in T ü rk ç ed e n te rc ü ­
m e edild iğ in i g ö sterir. A k ça tâ b irin in O rta A sya’d a İslâm d an önce de m ev-
cûd olm ası ve B izans’ta S elçu k lu lard an so n ra g ö zü km esi aksi iddiaları tekzib
eder.
S elçuklu T ü rk iy e si’n in b u zenginliği, b ü tü n ta h rip le re rağm en, bize k a­
dar in tik â l e d en âb id e le rin m ev cû d iy eti seb eb in i izah eder. T ü rk iy e’n in bu
devir A v ru p a k a y n a k la rın d a efsânevî se rv e tle r diyârı g ö zü k m esi h e m T ü r­
kiye’n in d u ru m u ile h e m de O rtaçağ A v ru p a’sın ın içinde b u lu n d u ğ u geri
şa rtla rla alâkalıdır.
G erçek ten , esas b ilgisini X lII’ü n c ü a sır o rta la rın a d o ğ ru A n a d o lu ’d a b u ­
lu n a n ra h ip S im o n ’d a n alan, b u a sır F ran sız tarih çisi V incent de B eauvais’in
b ild irdiğ in e g ö re “T u rqu ía” o k ad ar serv eti bol ve zengin b ir m e m le k e ttir, ki
b ir em îr, o tla k la rd a k alan lar hâriç, k ışın a h ırın a 10.000 a t koyar. S u lta n ın
üzerinde hüküm darın resm i bulunan S u lta m (soudans ) altın ları g ü m ü şte n b ü y ü k

1)1 Elim de b u lu n an vakfiyesine göre.


3 7 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

10.000 k ap ta b u lu n u r, ki h e r b irin d e b u n la rd a n 10.000 tan e (1 0 0 .0 0 0 .0 0 0


altın) vardır. Bu su lta n île rin g ü m ü ş o ld u ğ u n u d a söyleyenler vardır. G ü m ü ş
m â d e n le rin d e çalışan işçilere g ü n d e üç ritl (rotees) yâni 3 .0 0 0 su lta n î ücret
öd en ir. Böylece s u lta n ın g ü n lü k irad ı 4 0 0 .0 0 0 hyperpere (altın) o lu p 5 7 0 .000
m ark k ıy m e tin d e d ir. Sivas şeh ri y a n ın d a d e m ir m â d en i ocakları, üç pirinç
(bronz) m âd en , K arah isar (H arsar) y a k ın ın d a şap m a d en le ri, K onya to p ra ­
ğında şim d i işle tilm e y e n lâcivert ta şı ve m e m le k e tte tu z çık arılan sekiz tu zla
vardır. S u lta n yılda m â d e n le rd e n 2 0 0 .0 0 0 , sa b u n ve a t tic â re tin d e n 120.000,
su lard a n g ü n d e 1.000 su lta n î (den iz yoluyla yapılan ith a la t ve ih ra c â t resm i)
irâda sa h ip tir. S u lta n ın m ü sta h k e m A lâiyye ( C andelor ) k alesin d e b u lu n a n
h âzinesi, m e sk û k , külçe, s a f altın , k ıy m etli ta şla r ve m ü c e v h e râ tla d o lu d u r.
G iyâseddin, 1245 sen esin d e, ö ld ü ğ ü z a m a n T a ta rlarla T ü rk le r m u a h e d e
yaptılar. Bu sû re tle T ü rk le r T a ta rla ra tâ b i ve h a ra cg ü z âr old u lar. M uahedeye
göre T ü rk le r T a ta rla ra yılda 1 .2 5 0 .0 0 0 hyperpere p ara, yarısı ip ek işlem eli 500
to p ku m aş, a t ve deve, 5.0 0 0 k o y u n ö d ü y o r ve b u n u kendi vasıtalariyle
M u g an ’a k a d a r n ak led iy o rlard ı, II. İzzed d in (K eykâvus) b ir d e fa sın d a o n d ö rt
at yükü a ltın ve g ü m ü ş, 300 a t y ü k ü de ipek, iskarlât, saten, kıym etli ta şla r ve
diğer h ed iy eler g ö tü rd ü . T ü rk le rin vereceği yıllık h ed iyeler d e b u m ik d a ra
bâliğ o lu y o rd u . B u n d an b aşka T a ta r elçilerin e yapılan m asraflar da, iki yılda,
6 0 0 .00 0 s u lta n î (hyperpere ) tu tm u ş tu . T ü rk iy e S ultanı h e r b irin e yılda 1.000
B ezans (S ultan î) verdiği 5 0 .0 0 0 kişilik b ir süvari k u v vetine m âlik tir. O rad a
k o yun y ü n ü n d e n b aşk a nefis keçi yü n ü (tiftik) vardır, ki tü cc ârlar b u n d a n
İng iltere ve F ra n sa ’ya g ö tü rü rle r. Bu ta rih ç id e n b aşk a M arco Polo, H ayton,
Joinville ve B. P eg o lo tti de T u rqu ia’n ın zen g in , gü m ü ş, d e m ir ve şap m â ­
d e n le rin in iyi ve bol o ld u ğ u n u , ipek, k u m a ş ve h alıla rın ın çok m e şh û r, hay­
vanları, cins atları, h u b û b a t, m eyve ve şa ra p la rın ın m ebzûl, b ir k a le n in o rta ­
sın d a (Alâiyye) a ltın yığını b u lu n d u ğ u n u söylem ek su retiy le o n u tey it e d e r­
ler202. D ik k ate şâyândır, ki A vru p alIlara in tik al e tm iş olan bazı riv âyetler
S elçuklu k a y n a k la rın d a d a n ak led ilm iş ve efsânevî g ö zü k en lerin d a h î hak ik î
o ld u ğ u n u m e y d a n a k o y m u ştu r. N ite k im II. K eykâvus M oğol k u m a n d a n ı
Baycu’ya y en ilip A n ta ly a ’ya çekildiği z am an sarayda, sa n d ık lar içinde, dedesi
K eykubâd n â m ın a b asılm ış ve o n u n ta ra fın d a n g ö m ü lm ü ş 100.000 g ü m ü ş
‘A lâ î dirhem ile 10.000 kızıl altın b u lm u ş ve m aiy etin in m asrafların ı o n u n la
k a rşılam ıştı. E sâsen d ev rin ta rih ç ile rin e göre u z u n zam an “hazînelerin sa n d ık ­

20~ V incent de Beauvair, V. kitap XXXI, bahis 143, 144, kitap XXII, bahis 28; M arco Polo,
s. 20, 21, 25; H ayton, s 132; Joinville. nşr. Natalis de Wailly, Paris 1872, s. 64; B.
Pegolotti, s. 57; 58.
SELÇUKl Ul AR DEVRİNDİ 11IRK İSI AM MI III NİYI 11 3 7 1

ları Keykubâd altmlariyle dolıı idi"m . Bu kayıtlar O rta çağ A v ru p asın d a efsâ-
neleşen T ü rk iy e se rv e tle rin in bir realite o ld u ğ u n u g ö sterir.
S elçuklu T ü rk iy e ’sin in İktisadî y ü k selişin i g ö ste re n en sağlam m a d d î bir
delil de şü p h e siz , d ev letin v â rid a tın a (vergilerin e) a it ra k am lard ır. H a m d u l­
lah K azvinî’ye göre S elçu k lu lar z a m a n ın d a A n ad o lu (R ûm ) vilâyetleri vergi
yekûnu 1 5 .0 0 0 .0 0 0 d in a r (altın ), Şarkî A n ad o lu ve M usul vilâyeti y ek û n u
10.000.000 d in ar, A h lat bölgesi (E rm eniye) 2 .0 0 0 .0 0 0 d in a r tu ta rk e n M oğol
istilâsın d an so n ra, İra n ’d a o ld u ğ u gibi, T ü rk iy e ’d e de h u sû le gelen ta h rib â t
ve İktisad î in h ita t dolayısiyle b u ra k a m la r sıra ile 3 .3 00.000, 1.9 0 0 .0 0 0 ve
390 .0 0 0 d in a ra d ü ş m ü ş tü r 204.
Bu ra k a m la ra göre T ürk iy e h u d u d la rı d ışın d a kalan M u su l v ilâyetinin
bir kısm ı ile b irlik te S elçu k lu lara ait A n ad o lu vergileri y e k û n u 2 7 .0 0 0 .0 0 0
d in a r(a ltu n )’a bâliğ o lu y o r ve İlh â n île r z a m a n ın d a 1336 yılına a it vergi def­
te rle rin e göre d e b u v erg iler 5 .5 3 0 .0 0 0 d in a ra d ü şm ü ş b u lu n u y o rd u . T ü rk ­
m en Beyleri e lin d e b u lu n a n U çların b ir k ısm ı ile h e n ü z B izanslılar idâresin -
de kalan bazı sâhil bölgeleri ve Şarkî K aradeniz havzası b u y e k û n la ra dâhil
değildir. Bu h u s u s la r n azarı itib a ra alındığı ta k d ird e O rtaçağ S elçuklu A na-
d o lu su vergi yekûnu 3 0 .0 0 0 .0 0 0 d in a r civârında, İlh ân î d e v rin d e de
7.0 0 0 .0 0 0 d in a r ra d d e sin d e b u lu n d u ğ u a n la şılır205. İbn H avkal X ’u n cu a sır­
da, S âm ân îler z a m a n ın d a M â v e râ ü n n e h r ve H o ra sa n ’ın verg ilerin in
4 0 .0 0 0 .0 0 0 d irh e m o ld u ğ u n u m ü şa h e d e e ttiğ in i yazar206. Bu ra k a m la r d ik k a­
te şâyân o lu p XIII. a sır T ü rk iy esin in X. a sırd a m ed en iy eti, sanâyi ve ticâreti
en y ü k sek b ir d e re c e d e o lan T ü rk ista n ile güzel b ir m u k ay esesin i teşk il eder.
Bu d u ru m Ş ark T ü rk - İslâm ü lk eleri gibi A n ad o lu ’n u n d a S elçu k lu lar
dev rin d e n e d erece y ü k sek b ir seviyede o ld u ğ u n u ve M oğol istilâ sın d a n so n ­
ra n e k a d a r in h ita ta d ü ş tü ğ ü n ü açıkça g ö sterir. D u ru m u n bu sa râ h a tin e rağ ­
m en Z eki V elidi T o g an b ir y an d a n S elçuklu d ev rin i ve bu devre a it rak am ları
bir k e n a ra b ıra k m a k ta , ö te y an d an d a A n ad o lu S elçukluları ü z e rin d e M oğol
ta h a k k ü m ü a rttığ ı n is b e tte İlh ân î h â z in e sin e ayrılan h aracın çoğalm asını
A n a d o lu ’n u n b u d ev ird e İk tisad î ile rle m e sin e b ir delil sa n m ak tad ır. F akat o
A n a d o lu ’n u n İlh â n î h â z in e sin e tü rlü ta rih le rd e ödediği m eblâğları so n 1336
tarih li d e fte r y e k û n u ile m u k ay ese e d e rk e n de b u so n y e k û n u n İlh â n île r’e

203 İbn Bîbî, s. 411, 613, 624.


204 Nüzhet ul-kulûb, s. 109, 117, 120; Zeki Velidi (Togan), "M oğollar devrinde A nado­
lu ’n u n İktisadî vaziyeti”, THİT. Mec., 1, s. 1-41.
205 Bu h u su sa d air rakam lar ve kaynaklar “Ortaçağ Türkiye İktisadî Tarihi”n d e tafsilâtıyla
verilm iştir.
206 Kitâb surat al-’arz, s. 469.
3 7 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

verilen p a ra değil b ü tü n A nadolu v ergilerini teşkil e ttiğ in e d ik k a t ed em em iş


ve böylece çok yanlış h ü k ü m le re v a rm ış tır207. K aynakların ta fsilâ tın a ve iza­
h ın a b a şv u rm a k sız ın d ah i b u d u ru m ra k a m la rın m âh iy e tin i m ey d an a koyar.
Zeki V elid i’ye d ay an an F uad K ö p rü lü de, h iç b ir a ra ştırm a y ap m ak sızın sâ d e ­
ce bu h ü k ü m le re iştira k e tm iş tir208. E sâsen Z eki V elidi T ogan d iğ er e se rle ­
rin d e de M oğol d ev rin i T ü rk -İslâm ta rih in d e çok ileri b ir dereceye çık arırk en
çok m ü b alâğ a e tm iştir, ki b u h u s u s aşağ ıd a d a h a u m û m î esaslariyle g ö ste ri­
lecektir. S elçuklu T ü rk iy e ’sine a it b ir b ü tç e ra k am ların ı bazı çağdaş A vrupa
m e m le k e tle ri ile k a rşıla ştırm a k h e m çok alâka çekicidir ve h e m d e devrin
d ah a iyi a n la şılm a sın a y arayacaktır. G erçek ten m e ş h û r ik tisatçı S o m b a rt’ın
h e sa p la rın a göre X IV ’ü n c ü a sır b a şla rın d a F ra n sa kırallığı b ü tç e si 3 .0 0 0 .0 0 0
ve İn g ilte re kırallığı d a 4 .0 0 0 .0 0 0 a ltın fran g a bâliğ o luyordu.
Bu m u k ay ese O rta C ağda Ş ark -İslâm ve G arb-A vrupa İk tisad î ve m e d e n î
d u ru m la rın ın n asıl tam am iy le te rs in e d ö n d ü ğ ü n ü veya b u lu n d u ğ u n u g ö s­
te rir. N ite k im d ev rin A v ru p a sey y ah ların a g ö re sadece İlh ân î p a y ita h tı T eb ­
riz şe h rin in b ü tç e y e k û n u o dev ir F ra n sa veya İn g iltere kırallıkları v ârid a tın a
m üsâv i g eliy o rd u 209.

15. Para İktisadiyatında Tekâm ül ve Yeni Usûller

S elçuklu d ev rin d e İk tisad î ve m e d e n î h a m le le r gelişir; e m te a ve k ü ltü r


m ü b â d e le le ri ü lk eler-arası b ir g en işlik ve can lılık k azan ırk en tica rî m u am ele
ve u sû lle rd e d e b ir ta k ım y en ilik ler ve te ra k k ile r v u k û b u lu y o rd u . G erçek ten
S elçu k lu lard an ö n ce Ira k ’ta m ev cû d b u lu n a n , ilk şekliyle, b ankacılık (Ceh-
beze) m u a m e le le ri b u d evirde genişliyor; yeni u sû l ve v asıtalar serm ây en in
işletilm esi ve n a k lin e im k â n la r v eriy o rd u . İm p a ra to rlu k ü lk e le rin d e yayılan
bu b a n k e r (C ehbez) ler zen g in lere ve b ü y ü k d ev let a d am la rın a aid m eblâğları
kâr (fâiz) k arşılığı kullanıyor; icab ın d a d ev lete p ara ikrâz ediyor ve m u k a ­
b ilin d e de bazı v ilây etlerin vergilerin i, iltiz a m u sûliyle ve kâriyle u h d e sin e
alıyorlardı. M u a m e lâ tta Çek210, suftâce, havâle se n e tleri % 10 b ir k â r karşılığı
serm âye ve se rv e tle rin ü lk eler-arası n a k lin d e te h lik e ve güçlü k leri b e rta ra f
ediyord u . Y u k arıd a v erd iğ im iz k ay ıtlara göre Y ahudiler sarraflık ve b a n ­
k acılık ta b irin ci m ev k id e b u lu n u y o rla rd ı. Bu sebeple M elik-şâh z a m a n ın d a

207 M. D. Anadolu’nun İktisadî vaziyeti, s. 20-30.


208 Les Origines de l’Empire Ottoman, Paris 1935, s. 67; Türkçesi, Osmanlı Devletinin Kuruluşu,
A nkara 1959, s. 55.
209 W. B arthold, “İlhanîler devrinde m alî vaziyet”, THİTM, I, s. 147, The Voyages and travels
o f Sir John Maundeville, nşr. H. Morley, s. 99; bak. yukarıda s. 322-323.
2,0 A rapça sâkk.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TljRK İSI AM MI III NİYI İl 3 7 3

Yahudi İbn ‘A llân N izâm (II m ü lk ’ü n yakın d o stu olarak d ev le tten büyük
vilâyetleri iltiz a m a (zatndn) alıyordu. O n d a n so n ra d a İbn S e m h â M elik-
şâ h ’ın B ağ dad'da giriştiği büyük in şaatın m ü te a h h id i b u lu n u y o r; S u lta n ve
vezirine çok n ü fû z e tm iş o lu p m alî işle rd e ve h alîfen in vezirini azilde g ö rü l­
düğü ü zere, siy a se tte d e te sirin i g ö ste riy o rd u . A n a d o lu ’d a m ev cû d iy etin i
bildiğim iz birkaç sarrafın Y ahudi değil, T ü rk o lm ası h e rh ald e b u tic â re tin bu
ülkede Y ah u d ilerin in h isa rın d a b u lu n m a d ığ ım g ö ste rm e k te d ir. X III’ü n cü
asrın birinci y arısın d a, B ağdad’da, sa rra fla rın k ırp m a k sû re tiy le p a rala rd an
çaldıkları şik ây et edildiği h alde b a n k e rle rin (Cehâbize) böyle b ir şey y ap m a­
dıkları b elirtiliy o r211.
S u ltan B erkyaruk istik ra z d a b u lu n d u ğ u T ü rk ista n lı H anefî Ö m e r ile Ha-
lebli Şi’î Ali a d ın d a iki s e rm â y e d â r(bâzirgân) 'a b o rçla rın d a n b irin in mustavfî
(m âliye nâzırı) M ecd ü l-m ü lk vasıtasiyle d e v le t h â z in e sin d e n n a k d e n ö d e n ­
m esini, d iğ e rin in “bir şehre havale” y ap ılm asın ı e m re tti. S ultana, Ö m e r’e n a ­
kit ve A li’ye havâle yapılm ası seb eb in i so rd u k la rı zam an p â d işah lık ve m u a ­
m elede ta a s s u b u n câiz o lm ad ığ ın ı h e rk e sin b ilm esi g erektiğini, A li’yi sevdi­
ğini ve saydığını beyan eyledi212. S u lta n Sancar z a m a n ın d a T a b e rista n Em î-
ri’n in B ağdad, İsfah an , Rey, H ârizm (yâni G ü rg en ç), Saksın (eski b ir Bulgar-
H azar şeh ri) ve Sivas gibi d ev rin b ü y ü k tic â re t m e rk ezle rin d e, k e n d i havâ-
leleri ile, 10 0 .0 0 0 ile 2 0 0 .0 0 0 d in a r m ik d a rın d a iş yapan vekilleri v a rd ı213.
İlhânî m âliyecisi A n a d o lu ’ya gelince Sivas sarrafı K ızıl’a 15.000 d in a r havâle
yaptı; yani b ir k âr k arşılığı havâle sen ed i g ö n d e rip para ald ı214. Bu tica rî u sû l
ve m u a m e le le r o k ad ar yaygın b u lu n u y o rd u , ki b u ıstıla h lar eski lü g a t k ita p ­
larına geçm iş ve u m û m île şm iş b u lu n u y o rd u . M eselâ suftâce, nakil zo rlu ğ u ve
tehlikey i b e rta ra f e tm e k m aksadiyle ve m u ay y en b ir k âr m u k a b ilin d e p a ra
yerine k red i m e k tu b u ve poliçe m â n â sın d a k u llan ılm ış ve F arsça aslı sıfta
(havâle k â ğ ıd ı)d a n geldiği b e lirtilm iş tir215. Çek kelim esi de A rapçaya sâkk
şek lin d e g irm iştir. Berât, h ü ccet ve te m e s s ü k te zk e re si m â n â sın d a n so n ra
tic arî m â n â sın ı alm ış ve H açlılar v âsıtasiy le b u u sû l, çek kelim esiyle b irlik te,
A v ru p a’ya, A v ru p a d illerin e geçm iş ve böylece m o d e rn ik tisad iy â ta
m a lo lm u ştu r. H avâle sen ed i (suftâce) ise te rcü m esiy le intik al e tm iştir. Bu­

“11 İbn ul-Fuvatî, s, 68.


212 A bd ül-Celil Kazvinî, Kitâb un-Nakz, s. 58.
213 İbn İsfendiyâr, Tarih-i Taberistan, II, s. 89
"l4 Aksarayî, s. 250.
215 Kamus tercümesi, I, s. 412; Burhan-ı Katı’, II, s. 63.
3 7 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

n u n la b e ra b e r A v ru p a’d a b a n k a gibi ç e k ’in de m u a m e lâ tta ancak 1 4 16’da


P a le rm o ’da m ey d an a çıktığı te sb it e d ilm iş tir216.
Bu tic a rî tâ b irle rin A rapça’ya F arsça’d a n geçm iş olm ası d ik k ati çek­
m e k te ve b u u sû lle rin Şark m e n şe in i g ö ste rm e k te d ir. Para m u a m e le le rin e
v âsıta olan çek ve havâle se n e tle ri ile d a h a ileri b ir d ereced e b iz za t kâğıt
p a ra n ın ted â v ü le in tik ali a ra sın d a sıkı b ir m ü n â s e b e t m e v c u ttu r. G erçekten
XI. asırd a U ygur H an ları k u m aş p arçaları ü z e rin e m ü h ü r b a sa rak ted â v ü ld e
k âğıt p a ra k u llan ıy o rlard ı. Kumdu ad ın ı alan b u itib a rî k u m a ş p arçaları e sk i­
diği zam an te k ra r H a n ’ın m ü h rü ile d am g alan ıy o r veya d e ğ iştiriliy o rd u 217.
Ç in ’de esk id e n k âğ ıt p a ra k u llan ıld ığ ı b a h is m ev zu u ise de h e r tü rlü , devlet
m u am elesin i, yazıyı ve k ü ltü rü , m e m u rla rı ile b irlik te, U y g u rlard an alan
M oğol K aan’ları h e rh ald e b u u s û lü d e o n la rd a n ö ğ ren d i ve Ç in ’de m eçh û l
b u lu n m a y a n b u u s û lü ta tb ik e ttile r. F ilh ak ik a M o ğollar z am an ın d a, Ç in ’de
“alış-veriş d in a r ve d irh e m ile değil b ir k âğ ıt parçası v âsıtası ile v u k û b u lu r;
h e r birÇ avuç içi k a d a r o lu p ü z e rle rin d e h ü k ü m d a rın dam gası b asılırdı. B un­
ların yirm i b e şin e b ir bâliş d en ilip b izim d in a ra te k â b ü l eder. Bir k im se n in
kâğıt paraları yırtıld ığ ı v ak it b u n la rı d a rb h â n e y e b en z e r (banka) b ir yere
g ö tü rü p y enisiyle d e ğ iştirir id i” . D a rb h â n e n in id âresi b ü y ü k b ir e m îre tevdi
ed ilm iştir. Bir k im se altın veya g ü m ü ş ile çarşıya gidecek o lu rsa bâliş
(bâlişât) ile te b d il etm e d ik ç e alış-veriş y ap a m a z d ı218. Bu p a ra ların h a z ırla n ­
m ası ve ta b ’ını tafsilâtiy le a n la ta n M arco Polo K aan 'ın m ü h rü b a sıld ık ta n
so n ra ted â v ü le çık arıld ığ ın ı ve ta k lid in in ö lü m cezâsını g erek tireceğ in i b ild i­
rir. M oğolların h ü k ü m sü rd ü ğ ü b ü tü n Ç in ’de m u a m elele r, d ev letin alış­
verişi h ep k âğ ıt p a ra ile cereyan e d e r ve b u n u k ab u l etm e y en le re ö lü m cezâsı
ta tb ik ed ilird i. Bir kaynağa göre H a n b a lığ ’a (P ekin) gelen yabancı tü cc arlar
K aan’a sa ttık la rı m alların b ed elin i k âğ ıt p a ra o larak alırlar; h ü k ü m d a r şe h ir­
lerd e altın , g ü m ü ş ve kıym etli ta şla rın k âğ ıt p a ra m u k ab ili d a rb h â n ey e te s ­
lim in i em re d e r. B una m u k a b il b ir k im se a ltın ve g ü m ü ş eşyâ y ap m ak is te d i­
ği vak it K aan ’ın d a rb h â n e (b a n k a )’sin e gidip b u k âğ ıt para ile isted iğ i kadar
a ltın ve g ü m ü ş sa tın alır. E ldeki k âğ ıt p a ra y ıp randığı zam an hâm ili b u n u
d arb h ân e y e (bankaya) g ö tü rü p % 3 farkla yenileri ile d eğ iştirir. Yeni çıkan
b ir Ç in ’ce k aynağa göre K ubilay H an "Piyasadaki kâğıt paranın, gösterilecek
altın ve gümüşün mikdarı kadar tedâvüle çıkarılabileceğini emretti” kaydı siste m i­

~16 W . B arthold, Coğrafya-i Tarihi-i İran, T ahran 1930, s. 18-23, 43; Z. V. Togan, Giriş, s.
115-120; A bbasi devri için bak. W . Fischel, s. 14-23, 28, 33; W . Spahr, “C heck”
istilâhı hakkında bak. Encyclopedaedia o f the Social Sciences, III-IV, s. 362.
_l7 Kaşgarlı M ahm ûd, I, s. 350; Kâşgarh bu zam anda Ç in’de bakır para kullanıldığını da
kaydeder, I, s. 301.
218 İbn B atûta, II, s. 296.
t

SELÇUKLULAR DEVRİNDİ 1İİRK İSI ÂM MI Dİ NİYI ll ______________________________ 3 7 5

nin m o d ern esaslara u y g u n lu ğ u n u b e lirtm e k b a k ım ın d an çok d ik k a te şâ-


yân d ır219. Ç in kâğıt p arasın a çav (chao) adı veriliyordu, ki İlh â n île r d e bu i-
sim le o n u ted av ü le çık arıp k u llan m ak istiy o rlard ı (aşağıya bak). O rta A s­
ya’da, İdil B ulgarları ve H azarlard a tic â re tte deri-para kullan ılıy o r ve ecnebi
tüccarlar m al alm aya geldikleri zam an alış-v erişlerin i b u n u n la yapıyorlardı.
Bu d e ri-p a ra lara E ski-çağ Ç in ’inde de ra s tla n m ış tır220.
Kâşgarlı M ah m û d Suvar T ü rk le rin in d e tic â re tte Ekin d e n ile n k u m aş
parçalarını k u llan d ık ların ı söyler. F ak at b u n la rd a n b aşka M a h m û d ’u n “son-
altun’’ k elim esin i arap ça “altın suftaca” ile te rc ü m e e tm esi d ik k a te şâyândır.
G erçekten b u ra d a b ir v u z û h su z lu k b u lu n m a k ta , suftaca’n m a ltın değil o n u n
karşılığı o lm ası g e re k m e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r havale se n e tle rin in T ü rk ­
lerce eski b ir d ev ird e k u llan ıld ığ ın ı b e lirtm e k te d ir. N ite k im so n -a ltu n ya­
n ın d a a k -so m ’u n g ü m ü ş k ü lçelere d e n ilm e si d e b u n a d elâle t e d e r221.
Para y erin e k âim u sû l ve v â sıta la rın O rta A sya ve U zak Ş a rk ta m ev ­
cudiyeti ve İra n lıla r v âsıtasiy le A ra p la ra geçm esi d ik k ate şâyândır. B urada
Farsça çek k e lim e sin in m e n şe ve iştik a k ın ın k a ra n lık b u lu n m a sı d a b u n u n
T ürkçe ile m ü n â s e b e tin i d ü ş ü n d ü rm e k te d ir. T ü rk çe "çek" çizgili p am u k
dok u m a, “çek-” k ita p n o k ta la m a k ve d ü ğ ü m le m ek , “çekik” k ita b ın n o k ta ­
lanm ası ve d ü ğ ü m le m e m â n â la rın a g e lm e k te d ir222. U zak ve Y akın-şark a ra ­
sın d a faaliyet g ö ste re n tic â re t şirk etleri ile, b u tic ârî u sû lle r ve çek ile m u a ­
m ele yapılm ası a ra sın d a alâk an ın b ir te tk ik i g erek m ek tir.
A tab eg N û re d d in M ah m û d z a m a n ın d a (1 1 4 6-1174) S u riye’d e “K ırtas”
adı ile b ir p a ra te d â v ü ld e idi. G erçek ten b u h ü k ü m d a rın "elbise, yiyecek,
terzi, aşçı ve sair ihtiy açları için aylık iki bin kırtas sa rf eylediği” rivâyeti bu
ü lkede de k âğ ıt p a ra n ın ted âv ü ld e b u lu n d u ğ u zan n ı u y an d ırm ıştır. N ite k im
bir gün N û re d d in D âr u l-’a d l(Dîvân-i M ezâlim )de a d alet tev ziin d e b u lu ­
n u rk en b ir tü c c â r cem aati gelip alış v e rişte h e sa p ların d in a r ü z e rin d e n yapıl­
dığını, fak at p iy asad a d in a r b u lu n m a d ığ ı için b ir d in arın bazan 60, bazan da
70 kırtas ü z e rin d e n m u a m e le g ö rd ü ğ ü n ü ve böylece zararlara seb eb iy et v er­
diğini şik ây et e ttile r ve h ü k ü m d a ra k en d i ad ın a d in a r basıp k ırta sla rı iptal

219 The Travels o f Marco Polo, London 1950, s. 147-150, 217, 223-225; M. P autier neşri s.
319-321; B. P egolotti, Mercatura, s. 21; W . Heyd, II, s. 349-351; B. Ögel, Sino-Turcica,
Taipei 1964, s. 84. Bu eser pek çok yüksek Moğol m em urlarının U ygur o ld uğunu ve
bu teşkilâtın başında da onlardan Bulad Kaya’nın bulund u ğ u n u bildirir.
220 Gerdizî, Coğrafi kısım , nşr. B arthold, s. 98; Rockhill, The Journey o f W. Rubruck, s. 201.
221 Divân, I, s. 74, III, s. 101; P. Pelliot, Notes sur l’histoire de l'Horde d ’Or, Paris 1950, s. 8.
Bugün kullandığım ız “som a ltu n ” tâbiri de böylece bu eski devre kadar çıkar.
222 Kâşgarlı M ahm ûd, Divân, II, s. 18, 86, 107, 118, 143, 229; III, s. 116.
3 7 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

e tm e sin i diled iler. F akat N û re d d in çarşılard a h e rk esin elin d e 1 0 .000-20.000


m ik d arın d a k ırta s b u lu n d u ğ u n u , b u n la rın ilgâsiyle, b ir işe yaram ıyacakları
için, ailelerin y ık ılm asın a âm il olacağını b e lirte re k bu teklifi re d d e tti223. M ı­
sır’d a d a 1 2 2 5 ’de, fulûs adiyle b asılan b a k ır sik k elerin 16 ’sı d a “b ir varak
d irh e m ” k ıy m e tin d e m u a m e le g ö rü y o rd u . N ite k im on yıl so n ra b u n la r ve
eski M ısır d irh e m le ri de te d â v ü ld e n k ald ırılın ca bu h âd ise h alk a çok zarar
v e rm işti224. Böylece k ırta s y a n ın d a b ir d e varak d e n ilen b ir d irh e m in m evcû-
diyeti m ey d an a çık m ak tad ır. F ak at Z eki V elidi T o g a n ’ın sandığı gibi İslâm
d ü n y a sın d a ve A n a d o lu ’d a k âğ ıt p a ra n ın m ev cû d iy etin e d â ir verilen h ü k ü m
kırtas k e lim e sin in yan lış a n la şılm a sın d a n ileri g e lm iştir225. G erçek ten a ta b e ­
ğe ait b u k ırta sla r k âğ ıt p a ra o lm ayıp ü ç te b iri b ak ır g ü m ü ş d irh e m le r idi.
S alâhadd in Eyyûbî de M ısır’ı fe th ed in ce o ra d a ted âv ü ld e b u lu n a n g ü m ü şle ri
toplayıp e ritm iş ve N û re d d in n â m ın a b ir cins sikke b a stırm ış ve bu “siyah
dirhem”ler k e n d isi ve ev lâtları ta ra fın d a n kald ırılm ış; y erin e a h u n ve hâlis
g ü m ü ş sik k e le r b a sılm ıştı226. I. İzzed d in K eykâvus’u n Sivas D âr u ş-şifâ’sın a
ait 1218 (615) ta rih li vakfiye m ü tev elliy e “A n ad o lu (R ûm ) da te d âv ü ld e b u ­
lu n a n beyaz g ü m ü ş Sultanî k ırta sla rd a n (mıh el-karâtîs el-bayza el-fıddiye el-
sultanniye el-rayice bi-bilâd el-Rûm m u’âmelât) yılda d ö rt b in d irh e m ” m aaş
ta h sis ed e rk e n de b u k ırta sla rın g ü m ü ş d irh e m o ld u ğ u n u m ey d an a koyar227.
N itek im g ü m ü ş ç u b u k la ra kırtas d en ild iğ i vâki o ld u ğ u gibi X ’u n cu asırd a
g ü m ü ş d irh e m le r d e “varak” kelim esiyle (mıh al-varak salâsûn alfa dirhem)
ifâde ed iliy o rd u 228. B u n d an b aşk a kırtas k elim esi u m û m î m ânâsiyle kâğıt
olm ayıp k âğ ıd a b e n z e r ince sahife d e m e k o ld u ğ u n d a n S em erk an d kâğıdı
İslâm d ü n y a sın a yayılınca A rap lar o n u u z u n m ü d d e t kırtas değil kâğıd adiyle
ad lan d ırıy o rlard ı. Böylece kâğıt p a ra n ın İslâm d ü n y asın ca m e çh û l b u lu n ­
duğunu b e lirtm iş olu y o ru z. Z â te n böyle b ir a n ’ane m ev cu t o lsa idi
İlh ân îlerin U y g u rlar veya Ç in lilerd en alıp İra n ’d a çav nâm iyle piyasaya s ü r­
d ü k le ri k âğ ıt p a ra h alk ın b u k ad ar şid d e tli m u k av em etiy le k arşılaşm a z ve

777
Ebû Şâme, Kitâb ur-Ravzatayn, I, s. 11, 14.
~~4 Nuvayrî, Nihayet ül-Ereb, K öprülü No: 1118 (IV) 161b.
225
G iriş, s. 115-116. Başlangıçta biz de bu kayıtları tetk ik etm eden b u nlara kâğıt para
m ânâsı veriyor ve fakat b u n u n da im kânsızlığını düşünüyorduk. N itekim a raştırm a­
larım ız ve yukarıdaki kayıtlar m eselenin m âhiyetini m eydana koym uştur.
226 Makrizî, K. Sulûk, nşr. M. Ziyâde, Kahire 1956. I, s. 45, 99, 180; K alkaşandî, Subh ul-
a’şâ, III, s. 443.
2~7 Vakıflar U m um M üdürlüğü, defter 584, s. 290.
~28 Bak. İbn Havkal, s. 217-218; Dozy, Supplément aux dictionnaires arabes, s. 115-118.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TURK İSI AM MI 1)1 NİVI İl ______________________________ 3 7 7

d evletin büyük g a y re tle rin e rağ m en b ir hafta tic â re t hayatını felce u ğ ra ttık ­
tan so n ra o rta d a n k ald ırılm azd ı229.
T ürk iy e S elçukluları ticâreti teşvik için tü rlü te d b irle re baş v u ru rk e n
sağlam b ir p a ra p o litik ası da tâk ip ed iy o rlard ı. G erçek ten L âtinlerle yap­
tıkları ticarî m u a h e d e -n â m e le rd e altın , g ü m ü ş ve m ü cev h e râ tı g ü m rü k m u a ­
fiyetine tâbi tu tm a la rı böyle b ir siy asetin icabı idi. N itek im A n ad o lu bey­
likleri de: “nakid paraların hudut dışına çıkarılmasına müsaade etmiyorlardı”230.
Selçuk a ltu n la rı b ü y ü k ve y ü k sek ayarlı (zahaban ‘aliyan) ve Selçuk akçaları
da hâlis o ld u ğ u n d a n M ısır’da, B izans’ta ve d iğ e r yabancı m e m le k e tle rd e çok
rağ b ette idi231. Sağlam b ir İktisadî siy aset g ü d e n K avurt d a p a ra n ın ayarını
sağlam tu tm a k ta çok d ik k atli idi232. H alb u k i M oğol istilâ sın d a n so n ra T ü rk i­
ye’de a rtık S elçuklu a ltu n la rı k alm am ış; B eylikler d ev rin d e İlhânî, M ısır ve
F loransa (florin) a ltu n la rı ted â v ü ld e o n la rın y erini alm ıştır. O sm an lıla r da
Beylikler gibi XV’inci a sırd a altın ve g ü m ü ş ü n h u d u tla r d ışın a çık m asın ı sıkı
bir şekilde yasak e tm işle rd i233.
Bankacılık, çek ve havâle se n e tle rin in m ey d an a çıkm ası tab iatiy le ticâ ret
hacm i ve m u a m e le le rin in b ü y ü m esi, p a ra ik tisad iy âtı ve serm âye te ra k ü m ­
lerinin çok ilerilem esi ile alâkalı idi. Ö yle ki v a k ıf geliri (gaile) ziraî m a h sû le
dayandığı z a m a n la rd a ve köy lerd e d ah i m a a şla rın aynî değil n a k d î o larak
verilm esin e d a ir vakfiye kayıtları b u d u ru m u g ö sterir. Para ik tisa d iy âtın ın bu
derece ilerilem esi p a ra tic â re tin in m e şrû iy e t k azan m asın ı g erek tiriy o rd u .
H albuki H ıristiy an lık gibi İslâm iy et de p a ra tic â re tin in b ir esası olan fâ-
iz(ribâ)i h a ra m kılıy o rd u . F ak at İk tisad î z a rû re tle r fâize d o laşık y o llarla ce­
vaz veren b ir ta k ım Ş er’î fo rm ü lle r (Hîle-i şer’iyye) m ey d an a çıkardı ve bu
usû llere göre fâizle p a ra ikrâzları d evam e tti. B unlardan biri olan Muhatara
u sû lü M ohatra adiyle A v ru p a’ya d a g eçerek k ilisen in yasakları k a rşısın d a
m u a m e lâ tta ta tb ik edildi. S elçuklu T ü rk iy e sin d e böyle b ir fo rm ü le göre Ş er’î
m ah k e m e d e n çıkan b ir v esik a bize k a d a r g elm iştir. B u n u n la b e ra b e r fâiz,
hangi şekliyle o lu rs a o lsu n , d â im a g ü n â h sayılm ış ve h a ttâ n a -k itle rin n a k ­
linde k u lla n ıla n hav âle m e k tu p la rı (suftâce) ile k azanılan p ara d a b azan m eş-

229 Bak. K. Jahn, “İran’da kâğıt para”, Belleten, XXIII.


~30 Mesâlik ül-absâr, s. 20.
231 İskenderiye Patrikleri tarihi, s. 439; Târih-i Gazanî, s. 282. Moğol devrinde bile Selçuklu
akçaları diğer ülkelerde hâlâ ü stü n idi: “Akça-i R ûm b ih ter ez an m evâzi’.’’
232 Bak. Efdaleddin K irm anî, s. 4.
233 Kanûn-i Sultanî ber muceb-i örf-i Osmanî, neşr. A nhegger ve Halil İnalcık, A nkara 1965, s.
4, 16.
3 7 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

rû sa y ılm a m ıştır234. Bu seb ep le d in d a r z e n g in le r paraların ı em lâke, akara,


im a lâ th â n e le re y a tırır ve gelir sağ larlar veya ticarî şirk e tle re katılırlardı.
İslâm iyet, k âr ve zarara iştira k şartiyle, h e r tü rlü s ü n e o ld u ğ u gibi ticarî
şirk etle re de g en iş im k â n la r ta n ım a k ta ve serm ây ed ârın veya taraflard an
b irin in serm ây esi d ışın d a faaliy etlere k a tılm a sın ı şa rt k o şm a m a k ta d ır235.
G ö k -tü rk le r ve ilk İslâm d ev rin d e Y akın ve U zak -şark ticâreti S oğdlular e-
linde idi ve b u n la ra aid tic â re t k o lo n ile rin e b ü tü n yol boyu şeh irlerin d e,
K araden iz’d e n Ç in ’e kadar, rastla n ıy o rd u . Bu tic â re te ted ric e n T ü rk le r de
g irm iş b u lu n u y o rla rd ı. İk tisad î in k işaflar ve tic arî m ü b â d e le le rin ge-
n işle m e sile tic a rî şirk e tle r de çok g elişm işti. K âşgarlı M ah m û d b ir o rtak lığ a
dair m a n z u m b ir a ta sö z ü n ü yazar ve izah ın ı y ap ark en “O rtak” k elim esin i
b u g ü n k ü şerîk m â n â sın d a k u llan ır. F ak at b u n a m u k a b il “Biste” tâ b irin in
iz a h ın d a o n u n tâciri evinde m isâfır ed ip o n a k o y u n satın alan ve b u h izm eti
karşılığı k o y u n la rın o n d a b irin e h isse d a r o lan k im seye den ild iğ in i b ild irir236,
ki T ü rk le r a ra sın d a tic â re tin şirk e t h a lin d e inkişafı dolayısiyle “ortak" k eli­
m esin in tacir m â n â sın ı a lm a k ta o lu şu b a k ım ın d a n M a h m û d ’u n bu te sb iti
kayda şâyândır. G erçek ten O rta A sya’d a tic â re t h e p o rta k lık (şirk et) şe k ­
lin d e yapıldığı için X III’ü n cü a srın b a şla rın d a a rtık tü cc âr yerin e ortak keli­
m esi k u llan ılıy o rd u . Siyasî h u d u tla ra , d in î fark lara ve savaşlara bağlı k a lm a­
yan bu tic â re t şirk e tle ri Ç ingiz d ev le tin in in k işa fın d a d a rol o y n am ıştır. T ü r­
k istan lı üç k işid en m ü re k k e p b ir tic â re t şirk eti M o ğ o lista n ’a varm ış; Ç ingiz
H an T ü rk is ta n ’ın a ltın işlem eli ipek k u m a şla rın d a n hayli m ik d a rd a satın
alm ış; d ö n ü ş te b u n la ra serm âye v ererek tic â re tle rin e iştira k e tm iş ve a rk a ­
sın d an g elen ler ile b u M ü slü m a n tü c c â rla rın sayısı 4 5 0 ’ye bâliğ o lm u ştu .
O tra r (Fârâb) h âd isesin e , Ç in g iz’in H ârizm -şâh S ultan M u h a m m e d ü ze rin e
ve İslâm d ü n y a sın ın istilâ sın a sebep olan b u tü cc ârla r id i237. B u n u n gibi
H ü lagü B ağdad’ı işgal e tm e d e n önce de b u şeh re m e n su p tü c c a rla r H o ra ­
s a n ’a ve b aşk a y erlere sefer y a p ark en M oğol n o y an (b ey )ları ile an laşm ış ve
o n lar ile serm ây e ve k âr o rtak lığ ı k u rm u şla rd ı. H ülagü B ağdad’ı m u h â sa ra

- ’4 J. Schacht, “R ibâ”, M ; W . Bijorkman, "İslam iyette serm âyenin zu h û ru ve tedâvüle


vaz’ı”, T.H.I.T.M., II, s. 73-96; O sm an T uran, “Selçuklular devrinde fâizle para ikrâzına
dair hukukî bir vesika”, Belleten, LXII, 1952.
235 L. M illiot, Droit Musulman, Paris 1953, s. 658-671.
236 Dîvân, III, s. 52.
~37 Cuvaynî, I. s. 59-61; Reşîdeddîn, Cami üt-tevârih, T ahran ta b ’ı, I, s. 342-343; N esevî, s.
32-33; H ârizm li M ahm ud (Yalvaç), Buhârâlı Ali Hoca ve O trarlı Yusuf.
SELÇUKLUl AR DEVRİNDE IIJKK İSI AM MI III NİYI İl 379
ettiğ i zam an bu tü c c â rla r Moğol e m irle rin e g id erek ken d ilerin i ve k en d ile ri­
ne sığınanları k a tid e n k u rta rm ış la rd ı2’8.
Böylece M oğollar, im p a ra to rlu k la rın ın k u ru lu şu n d a n beri, tü c câ rlar ve
licârî şirk e tle r ile o rtak lık yapıyorlardı. Bu seb ep le “itibarlı ortak(tâcir)ların
imtiyaz yarlığları, ulakları ve vergi muafiyetleri vardı, ve hiç bir sın ıf onlar kadar
muhterem ve muhteşem değildi". Y an ların d a d îv ân d a b u lu n a n k âtip lerce Farsça,
Uygurca, Kıtayca, T ibetce, T a n k u tç a ve b aşk a d illerd e yazılm ış v esikalar
b u lu n u r ve g ittik le ri m e m le k e tle rd e h e r tü rlü kolaylığa nâil o lu rla rd ı239.
H anlar, h a tu n la r, M oğol ve U ygur e m irle ri b u o rta k la ra b ü y ü k m eb lâğ lar
yatırıyor, % 2 0 k âr sağlıyorlar ve o n la rın g etird ik leri kıym etli eşyâları satın
alıyorlardı. D evlet a d a m la rın ın o rta k la rd a n istik ra z e ttik le ri a ltu n m ik ta rı
tüm en(10.000)lerle ifâde ed ilm ek te, d ev letin veya e m irle rin o rta k la ra y a tır­
dıkları p aralar d a 200, 4 0 0 ve 500 bâliş’e ç ık m a k ta idi. Bu m eb lâğ ların elde
edilm esi ve ta h sili için de d evlet b azan v ilâyetlere yarlığ ve berât yazarak
(havâle sen ed i) o ralard ak i n a k itle rle ted iy e ediyor; bazan d a vilâyet v erg i­
lerini iltiz a m sû re tiy le o n la ra ta h sis ed iy o rd u . O rta k la r d a hâzin ey e b o rçla ­
rını, ta k sitle rin i h av âleler ile ö d ü y o rlard ı. A lacak larını b izzat h â z in e d e n al­
dıkları da. o lu y o rd u 240. *
T ic â re tte b u havâle se n e tle ri ve çek ler o lm a sa idi bu ölçü d e b ir m ü b âd e -
le im k ân sız idi. G erçek ten te d iy â tta yüzlerce bâliş altın veya g ü m ü ş k u lla n ı­
lıyordu. Bâliş a ltu n veya g ü m ü ş b ir sik k e olm ay ıp bu m â d en le rin y astık biçi­
m indeki m u ayyen k ü lçelerin e d en iliy o rd u . Bu seb eple T ü rk le r b u kü lçelere
Yastuk adı veriy o rlard ı ve İran lılar d a kelim eyi aynı m ân â d a bâliş ile te rc ü m e
ediyorlardı. Bâliş tâ b iri Selçuk d ev rin d e de g ü m ü ş külçeler için isim olarak
k u llan ılıy o rd u 241. V. de B eauvais’ye g ö re T ü rk iy e ’de 4 0 .0 0 0 Sultanî b ir yük
itib âr ed iliy o rd u ve II. K eyhusrev K ösedağ’d a Baycu noyana m ağ lû p olu n ca
y an ın d a b u lu n a n h âzin eleri ve b u ara d a 300 yük parası o n ların elin e g eçti242.
Bir a ltu n bâliş 5 00 g ü m ü ş m iskal, b ir g ü m ü ş b âliş de 75 d in a r h esap ed ili­
yordu. R e şid e d d in yüz b â liş’in b ir a ra b a ile n ak ledilebileceğini söyler. Bu
zam an d a Ç in ’d e ve g aliba U y g u rlard a d a k u lla n ılm a k ta olan Çav (kâğıt para)
M oğol K aanları ta ra fın d a n kabûl edilip b ir b âliş g ü m ü ş de yirm i bâliş çav,

238 İbn ul-Fuvatî, s. 329.


' 39 Cuvaynî, III, s. 87-89.
240 Cuvaynî, I, s. 165-168, 179-180; R eşîdeddîn, nşr. K. Jahn, s. 270, 313-318, 329;
Vassâf, Târih, taşbasm a, s. 317; M. Q uetrèm ere, Histoire des Mongols de la Perse, s. 320.
“4I Râvendî, s. 180.
242 Bak. s. 282.
3 8 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

veya b ir bâliş çav on d in a r itib a r e d iliy o rd u 24'. XIH’ü n c ü a sır o rta sın d a
K a ra k o ru m ’a g id en A vrupalı Seyyah R u b ru ck Ç inlilerin M oğollara gü n d e
1.500 Iascot (Yastuk) gibi ağır b ir vergi ö d e d ik le rin i k a y d e tm iştir. C üveynî de
Ç in ’de b ir şe h rin 8.0 0 0 bâliş b o rcu o ld u ğ u n u ve h alk ın b u n u ödeyem eyip
H a n ’a m ü ra c a a tla rın ı y azar244. Serm âyesi b u lu n m a y a n la r fâiz ile a ltın (zer
be-sûd) alıy o rlar idi. Bu serm ây elerin g etird iğ i kazanç veya fâiz de bazan
T ü rkçe “asığ” (fâiz, kâr) ile ifâde ed iliy o rd u , ki u m û m î T ü rk ç e ’de m evcud
olan bu k elim e U ygurca’d a b u m â n â d a b ir ıstıla h h âlin e gelm iş; M oğollar bu
p a ra tic â re tin i de U y g u rlard an ö ğ re n m iş b u lu n u y o rd u 245.
G azan H a n ’ın İslâm iyeti k ab û l e tm e s in e k a d a r çok y ü k sek b ir m evkie
sahip o lan o rta k la rın p a ra tic â re ti y ap m aları ribâ ve m u ra b a h a sayılm ıyor ve
b u faaliy etlerin in m e ş rû lu ğ u n a in a n ılıy o rd u 246. F ak at b ir y a n d an o n u n
İslâm iyeti kab û liy le ş e r’î icra a ta g irişm esi, ö te yan d an o rta k la rın iltizam a
aldıkları v ilây etler h alk ın ı ezm eleri ve d iğ e r serm ây ed ârların fâhiş fâizlerle
fakirleri soy m aları gibi h â d ise le r şik ây etlerin y ü k se lm esin e ve G azan H a n ’ın
ribâ (fâiz) ’n ın d in e n h a ra m o ld u ğ u n a, b o rç lu la ra yalnız baş parayı ödeyip
fâizleri v e rm e m e le rin e ve M oğol n o y an (bey) ve h â tû n la rın ın d a b u o rta k la ra
(şirk etlere) serm ây e y a tırm a m a la rın a d a ir b ir ferm an ç ık a rm a sın a sebep
oldu. S erm ây ed ârlara d a şe ria ta göre a ltu n la rı ziraat, em lâk ve tic â re tte iş ­
letm e le rin i e m re tti. L âkin İk tisad î z a rû re tle r eski d evirlerde o ld u ğ u gibi bu
em ir ve y asak ların tam am iy le in fazın a engel o ld u ve şe r’î m ü b ây aa u sû l ve
fo rm ü lleri (hile-i ş e r’iyye) ile fâizcilik y ine d e devam e tti. K ubilay H an za­
m a n ın d a Ç in ’d e zen g in ler fâizle borç p a ra v ererek halkı eziyordu. B una karşı
U ygur B ulad Kaya fâiz n isb e tin i tây in e tti247.
T ü rk iy e S elçukluları h arâcg ü zâr (tâbi) b ir d evlet o larak İlh ân îlere g it­
tikçe ağ ırlaşan v ergileri ve A n a d o lu ’d a b u lu n a n M oğol a sk e rle rin in “m a s­
rafların ı k a rşıla m a k m ak sad iy le İlh â n î h âzin esiy le m ü şte re k O rta k la r (O rtak-
ı devlet) d a n b ü y ü k m eb lâğ lar istik ra z e tm işle r ve M oğolların devam lı bir
s û re tte b u n la rı ta h sil tazyiki a ltın d a b ırak ılm ışlard ı. Pervâne M u în ü d d in Sü­
ley m an ’ın id a m ın d a n (1277) so n ra A b ag a H an ile b irlik te A n a d o lu ’ya gelen
veziri Ş e m se d d in C uveynî “Kadîm Selçuklu hanedanının şerefini korumak

243 Cuvaynî, I. s. 16; Vassâf, s. 50-, Q uatrem ere, s. 308, 321.


~44 Rockhill, The Journey o f W. Rubruck, s. 156, 191, 223; Cuvaynî, I, 167; P. Pelliot, T’oung
Pao, 1930, s. 190-192.
"45 Târih-i Gazânî, s. 313, 315, 318, 320; A. Caferoğlu, “U ygurlarda h u k u k ve mâliye
istilâhları”, TM, IV, s. 18.
“46 Cüveynî, III, s. 89.
~47 Târih-i Gazânî, s. 121-123; Sino-Turcica, s. 84.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİVI I I _______________________________________ 3 8 1

maksadiyle" E rzincan şe h ir vo vilâyetini "Şer'î mubayaa" u sû liyle İlh ân î h ü ­


küm darı n â m ın a satın alıp o n u n /ıüss-incü’lerin e (m ü lk lerin e) ilâve e tm iş ve
bu sâyede S elçu k lu ların borçları h a fifle m işti24*1. A n a d o lu ’d a h ü k ü m e tle rin
serm ây ed ârlarla o rta k ticâretleri so n raları d a d ev am e tti249. B u n u n la b e rab e r
İbn H aldûn, s e rb e st te şe b b ü sü ve u m û m î m en fa a ti ihlâl edeceği d ü şü n c e sile
devletin tic â re te iştira k in i m a h z û rlu b u lu r250.

16. Selçuklular Devrinde Güzel Sanatlar

a) M im a rî
Selçuklu dev ri güzel sa n a tla r b a k ım ın d a n d a İslâm m ed e n iy e tin d e yeni
bir safha ve ham leyi te m sil eder. T ü rk le r İslâm d in î ve m ed en iy e ti sâyesinde
çok b ü y ü k b ir k u d re te ve m ed e n iy e te k a v u şu rk e n kendi k ü ltü r u n su rla rın ı
da bu m e d e n iy e te aşılay arak o n a yeni b ir h ü v iy et, k u d re t ve h ay âtiy et k a ­
zan dırdılar. G erçek ten a sırla rın ve istilâ la rın ta h rib le rin e ra ğ m en T ü rk ista n ,
H ârizm , H o rasan , A fg an istan , İran, A zerbaycan, A nadolu, Irak, Suriye ve
M ısır’d a ra stla d ığ ım ız tü rlü â b id e le rd e n k a h ir ek seriy etin in T ü rk le re ait
b u lu n m a sı İslâm -T ü rk m e d e n iy e tin in m im â rîd e de S elçuklulara n e le r borçlu
o ld u ğ u n u n m a d d î delilidir. G erçek ten b u ü lk e ler hâlâ S elçuklu dev rin in
câm i, m e d re se , tü rb e , h a sta h â n e , kervan saray , kale ve köprü leriy le d o lu d u r.
S elçu klu lard an ö nceki d ev ird en ve h u sû siy le B uveyhî’lerd en cid d î hiçb ir
m im arî e se rin in k alm am ası veya b u lu n m a m a sı d a iki devrin farkını g ö ste ­
rir251.
T ü rk le rin im p a ra to rlu k ve a z a m e t d u y g u ları, cih an h âk im iy eti ş u û ru
Selçuk m im a rîsin e şekil ve h u sû siy e t v eren ih tişa m ve zerâfetin m e n şe in i
teşkil eder. Ç ad ır şek lin d e k u b b eleri ile tü rb e le ri T ü rk sa n a tın ın en m ü h im
âbideleri o lu p göçebe r û h u n u n ak islerin i g ö sterir. S u ltan S an car’ın ö lü ­
m ü n d e n ta k rib e n 63 yıl so n ra, 1 2 1 9 ’da, M erv’i ziyâret e d en m e ş h û r a n ­
siklopedi âlim i Y âkut, S elçuklu s a n a tın ın b ü y ü k âb id elerin d en biri o lan bu
su lta n ın tü rb e s in i ta sv ir ed erk en : “azam etli yeşil k u b b esi b ir g ü n lü k m esâ-
feden g ö rü n ü r; p en cereleri U lu -câm ie bakar. T ürbeye, tü rb e d â rın a ve d aim î
K ur’an o k u y a n la ra y ap ılm ış vakıfları v a rd ır” d e r252. M oğollar b u n d a n b ir

“48 İbn Bîbî, s. 722; Aksarâyî, s. 63, 65. 67; Tarih-i Gazânî, Abaga kısmı, s. 32.
“49 Aziz bin E rdeşîr Esterâbâdî, Bezm u Rezm, s. 341.
250 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 141-142.
251 Barthold, İslâm Medeniyeti tarihi, s. 90.
M u’cem ul-buldân, IV, s. 144.
3 8 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

sene so n ra M erv’i ta h rip ettik leri sırad a, h azin e b u lm ak m aksadiyle, tü rb e ­


n in sa n d u k a sın ı açm ışlar ve çık ard ık ları y an g ın la d a âbideye za rar v e rm iş­
lerd i253. B üyük S elçu k lu ların p a y ita h tı o lan R ey’de ilk b ü y ü k S elçuklu sultan ı
T u ğ ru l-b e g ’in tü rb e si (Gunbed-i Tuğrul), İsfahan, H e m ed a n ve M erv’de b u lu ­
nan d iğ er S elçuklu S u lta n la rın ın tü rb e le ri de b ir a sır so n ra çok sü slü , kıy­
m e tli eşya ve m e frû şa t ile d o lu o larak m ü şâ h e d e e d ilm işti254. R eşîd ed d în
S u ltan S an car’ın tü rb e s in in d ü n y a n ın (İslâm âlem in in ) en m u a z z a m binâsı
o ld u ğ u n u ve G azan H an ta ra fın d a n tâ m ir edild iğini y azar255. T û s ’d a im am
Ali R ızâ ve im am G azâlî tü rb e le ri d e m u h te ş e m k u b b e le re sah ip ti. M eşhed
d en ile n ve Şiîlerce m u k a d d e s İm âm R ızâ’ya aid b u lu n a n tü rb e n in zâviyesi,
m escid i vardı ve çok m u h te ş e m idi.
T ü rb e n in d u v arları k â şâ n î (kâşî) d e n ile n çinilerle kaplı idi. K abrin ü z e ­
rin d e g ü m ü ş safih alarla ö rtü lü sa n d u k a , ü s tü n d e sîm k andil b u lu n u rd u .
K apısı ip ek sırm alı b ir tü lle kapalı, d u v arları çeşitli k u m a şla rla d ö şeli idi.
K apısı eşiği de g ü m ü ş te n d i256. Şi’îler gibi, b a ş ta S elçuklu su lta n ve beyleri
olm ak ü zere, S ü n n île r ta ra fın d a n d a ziyâret ed iliyordu. B ağdad’d a İm am -ı
 zam , E bû H anîfe, N e c e fd e H a z re ti A li’n in m u h te ş e m tü rb e ve külliyeleri
de S u ltan M elik -şâh ta ra fın d a n in şâ o lu n m u ş tu r257. X III’ü n c ü asra a it T û s
civârın d a R â d k â n ’d a N izâm ü l-m ü lk ve H ârizm ü lk esin d e ve Z a m a h şe rî’n in
d o ğ d u ğ u k asab ad a (Ü rgenç y ak ın ın d a) m u h te ş e m ku b b eli tü rb e le ri B üyük
S elçu k lu lard an k alan başlıca âbidevî m ezarları teşk il e d e rle r258. H erevî
T û s’ta İm am Ali R ızâ ve G azâlî tü rb e le rin i ziyâret edip b irin c isin in 49 sene
önce yani S u lta n Sancar z a m a n ın d a im â r ed ildiğini söyler, ki 1118 (512)
tarih li k itâ b e de b u n u g ö ste rir259. M eşh ed a d ın ın T û s y erine k âim olm ası bu
tü rb e dolayısiyledir. S e m e rk a n d ’da, P ey g am b er’in am ca-zâdesi K uşam bin
‘A b b âs’ın, 6 7 6 (5 6 )’da, şe h it o ld u ğ u rivâyet edilen ve asırlarca ku d siy eti
ta n ın a n y erd e d e Ş âh zin d e tü rb e s i b in a o lu n m u ştu r. D ö rt ayak ü ze rin d e
y ü ksek b ir k u b b e o lu p h e r pilpâye ü s tü n d e yeşil, kırm ızı, siyah ve beyaz
m e rm e rd e n iki s ü tu n vardı. D uv arları n akışlı ve altın yaldızlı alaca m e r­
m e rd e n y ap ılm ış ve k u b b esi k u rş u n la ö rtü lm ü ş tü . K abrin san d u k ası d a a b a ­

253 İbn ül-Esîr, XII. s. 151.


~;'4 A bd ül-Celil Kazvinî, Kitâb un-Nakz, s. 631-632, Mücmel ut-Tavârih, s. 465.
255 Tarih-i Gazânî, s. 206.
256 Yâkut, M u’cem ul-Buldârı, IV, s. 49; İbn B atûta, I, s. 441, Nuzhet ul-kulûb, s. 185.
257 İbn ül-Cevzî, IX, 29.
258 İbn B atûta, I, s. 405, 429.
TÇÛ • * ^
İbn B atûta, I, s. 405, 429. K. Ziyârât, s. 99. Zekeriya Kazvîni, Asar ül-bilâd, s. 392. Son
m üellif tü rb en in aslında halîfe H arun R eşid’e aid olduğu halde Şiîler İm am R ızâ’nın
burada m edfûn bulu n d u ğ u n u ve onun tesirini de çok m übalağa ettiklerini yazar.
M I (, OKI Ul AR DEVRİNDE I (IRK İSI AM MI İli NİYI 11 3 8 3

noz ah şa p m u ra ssa ve g ü m ü ş ile işle n m işti. Ü stü n d e sim d en üç k andil b u ­


lu n u rd u . K ubbe içi de yün lü ve p a m u k lu k u m a şla rla döşeli idi. Aynı z a ­
m anda o rad a b ir d e zaviye k u ru lm u ş idi. P azartesi ve C u m a geceleri Se-
ıııerkand halkı ta rafın d an ziyaret ed ilm ek te; k u rb a n la r k e silm e k te ve za­
viyeye g elen lere sarfe d ilm e k te idi. M o ğollar m ân ev iy â tın d an k o rk a ra k tü r ­
beye d o k u n m a d ıla r. İslâm d ü n y asın d a, H ıristiy an A v ru p asın d a o ld u ğ u gibi,
keram ete ve rü y âlara göre de evliyâ m ezarları k e şfo lu n m u ş, n ite k im tü rb e le r
yapılm ıştı. S u lta n S ancar zam an ın d a, 1 1 3 6 (5 3 0 )’da, B elh’de H azreti A li’nin
bir m ezarı b irço k A levîlerin aynı z a m a n d a g ö rd ü k leri b ir rüyâya göre
k eşfo lu n m u ş ve âlim lerin b u n u n im k â n sız lığ ın a d a ir b e y an ların a rağ m en
halkın tazyiki ile vâli K um aç o ra d a m u h te ş e m b ir tü rb e (m eşh ed ) in şâ e t­
m iştir ki b ü tü n Belh, H o rasan ve S e m e rk a n d h a lk ın ın ziy âret ettiğ i m e şh û r
M ezâr-i Ş erif b u sû re tle m ey d an a çık m ıştır. T ü rk is ta n ’d a E bû Eyyûb’a ve
b aşk aların a n is b e t ed ilen tü rb e le r d e v a rd ı260. İlk A rap fâtihi n â m ın a bu tü r ­
be yanın d ak i m e d re se n in S ancar ta ra fın d a n yapıldığı rivâyet ediliyor.
Ö z k e n t’de K arahanlı h ü k ü m d a rla rın a a it tü rb e le r a ra sın d a S u lta n Sancar
n âm ın a yapılm ış h â tıra tü rb e le rin b u lu n m a sı d a kayda şây â n d ır261. Bu tü rb e ­
lerin civarı d a u m û m iy e tle ikinci d erece tü rb e le rle çevrili idi. Selçuk T ü rk i-
yesi âb id eleri a ra sın d a çad ır k u b b eli tü rb e le r b ü y ü k b ir yek û n tu ta r ve Sel­
çuklulara, D ân işm en d lilere, M engüciklere, S altu k lu lara, A rtu k lu la ra ve Bey­
liklere aid olan b u tü rb e -â b id e le r A n a d o lu ’n u n h e r ta ra fın a d a ğ ılm ıştır. B un­
lardan Seyyid-G âzî’d e Seyyid B attal Gâzî, N ik s a r’d a D ân işm en d Gâzi ve
M evlânâ C elâled d in R û m î, E yüp ve K ıb rıs’ta H ala S u ltan tü rb e le ri aynı za ­
m an d a en eski evliyâ tü rb e le ri say ılm ışlard ır262.
S elçuklu câm ileri a ra sın d a K azvin U lu -câm iin e aid b ir ta sv ir çok m ü ­
him dir: “D in d a r Selçuk E m îri H u m a r-ta ş ’a aid câm in in çok y ü k sek k arp u z
şek lin d e b ir k u b b esi v ardır. İslâm ve H ıristiy an ü lk e le rin d e bu b ü y ü k lü k te
ve g ü zellik te b ir yapı m ev cû d d e ğ ild ir” . B aşka b ir kay n ak ta b u lu n m a y a n bu
tasv ird en so n ra Z ek eriy a K azvinî b u geniş k u b b e n in tu ttu ru lm a s ı için b ir de

-60 Herevî, s. 99, trc. 225; İbn B atûta, I, s. 429; Belâzurî, s. 419. N arşahî. s. 39; İbn ul-
Esîr, III, s. 202; Ebû H am id Endülüsî, Tuhfat ul-Elbâb, s. 145-147. M üellif bu hâdisenin
hikâyesini anlatırken hayretlerini de ifâde eder. D aha XII. asırda H ârizm ’de m ücevhe­
ratı b ulunan ve b ir zü m rü d ü M ücevherat çarşısında satılan ta ştan yeşil kubbeli bir
türbe keşfolunm uş ve H ârizm -şâh’ın ziyâretine vesile teşkil etm işti (Ebu H âm id
E ndülüsî, s. 90).
261 TM. I, 348-350. B ütün O rta Asya T ürklerinin evliyâsı sayılan Hoca A hm ed Yesevî’nin
m u h teşem tü rb esi de T im ü r’ün eseridir.
26" Bak. Ortaçağda Türkiye-Kıbrıs münâsebetleri, s. 200-212.
3 8 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

hikâye a n la tır263. M im arî ta rih î b a k ım ın d a n pek m ü h im g ö zü k en bu eser


h e rh a ld e M oğol istilâ sın d a h a ra p o lm u ş tu r. B u n u n gibi büy ü k m im arî âb id e­
lerin d e n b iri d e N îş â p û r’d a B âzâr ta ra fın d a b u lu n a n M utarraz (işlem eli) câ-
m îi idi. O n u n “s ü tu n la r ü z e rin d e y ü k se k ve n ak ışlı k u b b esi vardı. 2 0 0 0 kişi­
n in n am az kıldığı b u b ü y ü k câm i O ğ u z isy a n ın d a yağlı o d u n la rla a te şe ve­
rilm işti264. XIII’ü n c ü a sır seyyahları d a Belh şe h rin d e lâcivert rengi ile
re sm o lu n a n m escid ve m e d re se le rin in güzel n a k ışla rın ı g ö rm ü ş ve Ç ingiz’in,
s ü tu n la r a ltın d a h a z in e b u lm a k m ak sad iy le, U lu-câm ii k ısm e n yıktığını,
şeh ird ek i n efis saraylar ve m e rm e r k o n a k la rın d a aynı âk ib e te uğradığını,
S e m e rk a n d ’ın d a b ü y ü k b in â la r ve k ö şk lerle d o lu o ld u ğ u n u b e lirtm işle rd i265.
T am gaç H an İb ra h im ’in, XII’inci asırd a, S e m e rk a n d ’d a in şâ e ttiğ i m u h te şe m
sarayı İran şâ h la rın ın Tâk-ı kisrâ’sı ve İsk e n d e r’in sarayı gibi H a n ’ın şö h re tin i
ta rih e geçiren b ir âb id e sayılıyor idi. Y uk arıd a b e lirttiğ im iz ü ze re d a h a evvel
M elik -şâh ’ın çağdaşı K arahanlı Şem s ü l-m ü lk ’ü n B u h ârâ’d a yaptığı Şems-
âbâd m a m û re si, B u h ârâ câm ii, S e m erk an d -H o cen d yolu ü z e rin d e ve
H arçan g ’d a in şâ ettiğ i Rabât-i melik kerv an sarayları, A rslan H a n ’ın S em er­
k a n d ’d a 1 2 2 1 ’de, yaptığı m u a z z a m câm i K arah an lılara aid b ü y ü k eserleri
teşk il e d iy o rd u 266.
S elçuklu devri b ü y ü k c â m ile rin d e n en m ü h im in i İsfa h a n ’d a M elik-şâh
ta rafın d a n in şâ ed ilen ve b ilâh are 1121 (515) H aziran ın d a, geceleyin, B âtınî-
ler ta ra fın d a n yakılan U lu C âm i (Mescid-i Cum’a), d evrinde, “camilerin en bü­
yüğü ve en güzeli” sıfatını taşıy o rd u . Bu y a n g ın d an birkaç h a fta so n ra da
M ü c â h id d u d d in B ih rû z’u n S u ltan M e h m e d T ap ar için in şâ eylediği saray
yanm ış, altın , g ü m ü ş, cevher ve sair e lb iselerin hep si m ah v o lm u ş ve yalnız
kızıl y â k u t k u rtu lm u ş tu . C âm id e y an an kıym etli Kur’an-ı Kerîmlerin m ikdarı
500 o lu p b ir ta n e sin in de Ebî b in K â’a b ’a a it o ld u ğ u rivâyet ediliyor. Saray
ve câm i d e rh a l y e n id e n im â r edildi, ki yalnız câm ie 1.000.000 d in a rd a n fazla
p a ra h a rc a n m ış tı267. T ü rk is ta n ’d an gelen ve b ü tü n tü rb e le rd e ta tb ik edilen
k u b b e m im a rîsi y a n ın d a Sivas, K ayseri’de D ân işm en d li ve K onya’d a Selçuk­
lu U lu -c â m ile rin in d ü z çatı h â lin d e in şâ ed ilm eleri dik k ati çeker. T ürkiye
S elçu k lu ları ve d iğ e r b eyliklerin v ü c û d a g etird ik leri tü rb e , câm i ve m e d re ­
seler o k a d a r çok ve m a lû m d u r, ki b u n la rı saym aya bile lü z û m y o k tu r. T ü r­

261 Âsâr ül-bilâd, s. 435; H um ar-taş için bak. İbn ül-Cevzî, IX, s. 47.
264 Râvendî, s. 180-181. Kubbe T ürk m im arîsinin bâriz husûsiyetini, azam et duygularını
ifâde eder.
265 İbn B atûta, I, s. 428-429, 432-433; M arco Polo; s. 54, 63.
-66 B arthold, Turkestan, s. 109, 315.
267 İbn ül-Esîr, X, s. 211; İbn ül-Cevzî, s. 224.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IlIRK İSI AM MI 1)1 NİYI II 3 8 5

kiye S elçu k lu ların a ail kerv an saray ve h a sta n e le r S elçuklu m im ârîsi ve m e ­


d e n iy etin in şah eserleri olarak hâlâ ih tişa m ve z e râ fetlerin i m u h âfa za ederler.
Büyük S elçu k lu ların M erv, Rey, İsfahan, H e m e d a n , Bağdad, N îşâ p u r’d a T ü r­
kiye S elçu k lu ların ın Konya, Kayseri, Sivas, A ntalya, K ubâd-âbâd ve A lâiye’de
b u lu n an sarayları h a k k ın d a m a lû m a tım ız ta rih î k ay n ak lard an g e lm e k te ve
bu e serle rd e n h e m e n hiç bir şey k alm am ış b u lu n m a k ta d ır. T ü rk iy e S elçuklu­
ları d ev le tin d e h ü k ü m e tin im â r ve in şâ işleri için Emîr-i M im âr’m id â resin d e
bir n e zâ re t vardı. B u n u n y an ın d a h e r b ü y ü k âb id e n in evkafında m aaşlı d aim î
bir m im arı b u lu n d u ğ u n a d air vakfiyelerin kayıtları da d ik k a te şâ y ân d ır268.
T ü rk m im a rîsi böylece M o ğ o lista n ’d a n B alkanlara k ad a r h âlâ e serle ri ile
b irlikte y aşam ak tad ır.

b) R esim ve H eykel
R esim ve h ey k elin İslâm d ü n y a sın d a y ay ılm asında T ü rk sa n a tın ın b ü ­
yük ro lü olu p , biri S elçuklularla, d iğ eri de M oğol istilâsı ile gelen U ygurlarla
İlh an lılar ve T im ü rlü le r d ev rin d e o lm ak ü zere b u te sirle r iki dev ird e k en d in i
g österir. İlk S elçuklu S u ltan ı T u ğ ru l-b e g çok d in d a r o ld u ğ u h a ld e o n u n ,
H alîfenin kızı ile ev len irk en , d ü ğ ü n h â tıra sı olarak, B ağdad’d a 1063’de, b a s­
tırdığı m ad aly a ü z e rin d e k en d i k a b a rtm a tasv irin i ko y d u rm ası çok d ik k a te
şâyândır269. A n a d o lu ’d a yerli R u m re ssa m la rı b u lu n d u ğ u , b u n la r ta rafın d an
M evlânâ C e lâ le d d in ’in resim leri yapıldığı ve h a ttâ M evlânâ’n ın m u h itin d e
A lâeddin T h ra y a n u s adlı re ssa m m ü s lü m a n olduğu^ hald e K onya ve K ubad-
âbâd saray ların d a çini ü z e rin d e yapılm ış re sim le rd e yerli R u m değil U ygur
ü slû b u h â k im d ir, ki O rta A sya te sirin i g ö ste rm e k b a k ım ın d an bu h âd ise çok
m ü h im d ir270. G en iş b ir d in î m ü sâ m a h a içerisin d e yaşayan T ü rkiye S elçuklu­
ları ve h u sû siy le M evlânâ C elâled d in ’in m u h iti resim ve heykele fenâ bir
n az arla b ak m ıy o rlard ı. G erçek ten K onya’d a A yn ü d -devle ve K aluyân adlı iki
R um ressa m (nakkaş) M ev lân â’n ın m ü rid i o lu p in sa n resm i y a p m a k ta “ikinci
M anî” sayılıyorlardı. G ü rcü H â tû n ve E k m eled d in gibi ileri gelen M evlânâ
hay ran ları o n la ra ih sa n la rd a b u lu n u y o r ve M evlânâ’n ın re sim lerin i elde e d i­
yorlardı. Bu R u m re ssa m la r İsta n b u l ile de m ü n â s e b e tte idi. R u m re ssa m la ­
rın d a n A lâed d in T h ra y a n u s M evlânâ sây esin d e İslâm iyeti kabûl etti. Bu re s­

268 Bak. U m ûm î olarak J. Strzygovsky ve H. Cluck, TM, III; J. Sauvaget, Etudes Orieritales,
IV, 1938; E. D iez ve O ktay A rslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1955.
269 Bak. yukarıda T uğrul-beg’in düğünü. Rey’de XII. asra aid resim ler için G. Migeon, II, s.
192.
270 Bak. Zeki O ral, "K ubâd-âbâd Çinileri", Belleten, LXVI, s. 209-223.
3 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

sam lar a ra sın d a M evlânâ m ü rid le rin d e n B edred d in Yavaş ve Ş ah âb ed d in adlı


iki T ü rk re ssa m ı vardı. M evlânâ A n ad o lu re ssa m ların ı Ç inli re ssa m la rd an
d a h a ü s tü n g ö s te rir271.
C oğrafyacı Z ek eriy a K azvinî A n ad o lu (R û m )’d an b a h se d e rk e n R u m ların
çok h ü n e rli o ld u ğ u n u , ö len b ü y ü k in sa n la rın ağlar, ü zg ü n , g ü le r ve g ü lü m ­
ser h a llerd e re sim le rin i y ap tık ların ı ve b u sa n a tın bu ü lk e d e yaygın b u lu n ­
d u ğ u n u a n la ttık ta n so n ra b ir re ssa m ın m isâ fır o ld u ğ u b ir şe h ird e so y u ld u ­
ğu n u , ve vâliye şikây ete g ittiğ in i, vâli so y g u n cu ları nasıl tanıyacağını s o ru n ­
ca m isâfırin re sim le rin i yaptığını, vâli o sâyede b u n la rı b u lu p m alın ı k u rta r­
dığını yazar272. A n a d o lu ’d a b ir R u m re sm i b u lu n m a sın a ra ğ m e n T ü rk re s­
sam ların ın d a m ev cû d iy eti ve saray d u v a r re sim le rin in U ygur ü slû b u n d a
yapılm ası b ü s b ü tü n e h e m m iy e t k a z a n m a k tad ır. R esim h a k k ın d a d ik k ate
d eğ er bilgi v eren S u lta n V eled’in, ü sta d b ir re ssa m olab ilm ek için, "R um ,
T ü rk ve A rap ü s lû b u n d a ” re sim yapm ayı şa rt k o şm ası A n a d o lu ’d a T ü rk ve
R u m iki re sim m e k te b in in m ev cû d iy etin i g ö ste rse g e re k tir273. Son İlh ân î
h ü k ü m d a rı E bu Sa’îd B ahadır H an ta ra fın d a n M u su l’da, 1 3 3 3 (7 3 4 )’de, im âl
ettirilip K onya’d a M evlânâ tü rb e sin e h ed iy e ed ilen kazan (Nisan tası) ü z e rin ­
deki in sa n re sim le ri d e U ygur ü s lû b u n d a y a p ılm ıştır274. L ouvre m ü z e sin d e
S ant L ou is’ye a it b ir vaftiz kazan ı d a XIII veya X lV ’ü n cü a sırd a M u su l’da
yapılm ış o lu p ü z e rin d e b u u slû b d a d ik k a te şâyân in san ve hayvan resim leri
v ard ır275. III. G iyâseddin K eyhusrev z a m a n ın d a Sivas’ta ve A ksaray ’d a yaşa­
m ış ve S îstâ n ’d a n gelm iş b u lu n a n N a sru d d in M u h a m m e d ’in bu S elçuklu
S u lta n ın a ith a f e ttiğ i b ir eserin d ek i re sim le rin tam am iyle U ygur ü slû b u n d a
b u lu n m a sı d a A n a d o lu ’da b ir T ü rk resim m e k te b i ve o n u n m e n şei h ak k ın d a
b ir şü p h ey e y er v e rm e z 276. O rta A sya göçebe sa n a tın a a it en göze çarpan
resim le r de Fâtih albümü adını alan ve devri b ilin m ey en ese rd e m e v c u ttu r277.
U ygur re sim ve m in y a tü r s a n ’atı İlh an lı ve T im ü rlü dev rin d e çok m â h ir
ü sta d la r y e tiş tirm iş tir278. Selçuklu d ev rin d e re sim sa n a tın ın geliştiği b ir sah a

“7I Eflâkî, Menâkıb ul-'ârifin, s. 74, 190, 225, 244, 252, 452; 463; Şahabeddin Uzluk, Mevle­
vilikte resim, A nkara 1957, s. 1-14.
~72 Âsâr ül-bilâd, s. 531.
273 Şahabeddin U zluk, s. 14-15.
"74 Bak. Zeki Oral, Nisan tası, A nkara 1954.
~75 Bak. D. S. Rice, BSOAS, XIII 2 (1950); aynı m üel., “The oldest dated M osul C and-
lestick”, A. D. 1225 (The Burlington Magazine, Decem. 1940).
~76 Bak. Emel Esin, “Selçuk devrine ait resim li bir A nadolu yazm ası”, Türk Sanat Dergisi,
İstanbul 1 9 6 3 ,1, s. 1-16.
277 ■ •
M. Ipşiroğlu ve S. Eyüpoğlu, Fâtih albümüne bir bakış, İstanbul.
”78 Zeki Velidi Togan, İslâm Tetkikleri Enstitüsü, I, 1-4, s. 73-89.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IlIRK İSI AM MI İli NİYI II 3 8 7

da k u m aş sanayii idi. S u ltan lara ve beylere m a h s u s ağır k u m a şla r üzerin d e,


o n lara m a h su s isim ve u n v an lard an başka, re sim le re d e ra stla n m a k ta d ır.
Y ukarıda A lâeddin K eykûbâd’a ait b ir k u m a ş ü z e rin d e arslan re sim le ri b u ­
lu n d u ğ u n u ve bu işte ih tisa s yapm ış re ssa m la r o ld u ğ u n u b e lirtm iştik . İslâm
d ü n y asın ın b ü y ü k sanâyi m e rk e z le rin d e n biri o lan B ağdad’d a nah d en ilen
altu n işlem eli ağ ır ipekli k u m a şla r ü z e rin d e d e re sim le r yapılıyor; Kara-
k o ru m ’d a o tu ra n M oğol h an ları d a bu tü rlü k u m a şla r giyiyorlardı279. II.
G iyâseddin K eyhusrev ilk defa resim li S elçuklu sikkesi b a stırm ıştı, ki bu
h u su su h e m k ay n ak lar sö y lem ek te ve h e m de k a talo g la r g ö ste rm e k te d ir.
Selçuklu T ü rk iy e sin d e heykel ve k a b a rtm a la r d a şeh irlerin su rla rın ı ve
büyük binâları tezyin ed iy o rd u . X II’inci a sırd a n itib are n çifte-başlı Selçuk
kartalı, çeşitli hayvan k a b a rtm a la rı, at ü s tü n d e ku ş avlayan in sa n şekilleri
M ardin ve D iy arb ek ir su rların d a, E rz u ru m tü rb e le rin d e , D ivriği U lu-câm iin-
de g ö rü ld ü ğ ü ü zere d in î b in â la rd a d ah i y a p ılm ıştır. A lâed d in K eykubâd
Konya su rla rın ı in şâ ed erk en , su rla r ü z e rin d e , bir yan d an K ur’an âyetleri
nak şed ilm esin i, b ir y an d a n d a “m im a r ve re s sa m la r”a k a b a rtm a ta sv ir ve
heykeller (temâsîl) y ap ılm asın ı e m re tm iş tir280. XIII’ü n cü asırd an XIX. a sır
o rta la rın a k a d a r K onya’yı ziy âret e d e n b ir çok seyyah şe h rin k a p ıla rın d a ve
surları ü z e rin d e b u lu n a n b u heykel ve k a b a rtm a ları alâka ile m ü şa h e d e ve
tasvir etm işle rd i, ki K onya’d a h â lâ b u n la rın p a rça ların a ra stla n m a k ta d ır.
Fakat d a h a d ik k a ti çek en b ir h â d ise de X II’inci asırda, II. K ılıç-A rslan z a m a ­
nın d a, K onya’d a “Kamereddin bahçesinde, m e rm e r ü z e rin d e ve b ir k e m e r al­
tında, b iri e rk e k ve biri k ad ın iki heykeV’in m ev c û d iy e tid ir281. S elçu k lu lar za­
m an ın d a K onya’d a n M ısır’a k ad ar sev k ed ilen ve “Kamereddin” adı ile m e ş h û r
olan k ay sıların adı b u bahçe ile alâkalı o lm a lıd ır282. XIII’ü n cü a sırd a d a K on­
ya’da E flâtu n m ev k iin d e câm i ta ra fın d a b ir kilise m evcud b u ra d a beyaz m e r­
m er b ir k aid e ü z e rin d e m e rm e rd e n y ap ılm ış erkek-kadın iki heykel d a h a b u ­
lu n d u ğ u k a y d e d ilm iştir283, ki b u h eykelin k ad îm d evirden kaldığı anlaşılıyor.
G ö sterile n y erler dolayısiyle aynı h ey k ellerin m ev zu u b ah is olm adığı a n la ­
şılıyor. B irgi’d e A ydınoğlu M eh m ed b ey ’in sarayında bir h avuz ve k ö şe ­
lerinde, ağ ızların d an su akan, a rslan heykelleri v ard ı284.

Marco Polo, s. 25, 75, 135.


s" Ibn Bibi, s. 254.
81 Bak. Herevi, K. Ziyarat, s. 59.
"s: Bak. ib n Sa’id Endiiliisi, 99a; ibn Batuta, I, s. 322.
283 §em siiddin al-Dima^ki, Nuhbet iid-dehr, n§r. M ehren, Petersburg 1886, s. 228.
“84 ibn B atuta, I. s. 332.
3 8 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

K aynakların kifâyetsizliğine rağ m en Selçuklu T ü rk iy esin d e heykelin,


T ü rk te sirin d e n u zak d iğ er İslâm ü lk e le re n azaran , o ld u k ça yaygın b u lu n ­
d u ğ u g ö z ü k m e k te d ir ve b u n u n A n a d o lu ’d a T ü rk h alk ın ın alışkanlığı ve O rta
A sya ile m ü n â se b e tiy le ilgisi m ey d an a ç ık m a k ta d ır. G erçek ten T ü rk le r O rta
A sya’d a b u s a n a tla r ile esk id e n b eri ta n ış m ış b u lu n u y o rla rd ı. N ite k im h a lk ı­
nın çok d in d a r o lm a sın a rağ m en X ’u n c u a sırd a S em e rk a n d şe h rin in m ey ­
danları, at, deve, ö k ü z ve çeşitli v ah şi k u ş h ey kelleri ile sü slü idi. B unlar
b irb irle rin e k arşı veya m ü câd ele h a lin d e b u n u y o r ve A rap seyyahlarını hay­
rete d ü şü rü y o rd u . K uteybe B u h â râ ’ya geldiği z am an P u th â n ey i câm ie çevir­
m işti, ki o n u n k a p ıla rın d a sâdece y ü zleri silin m iş re sim le r m u a h h a r asırlara
k a d ar d u ru y o rd u . Z e n g in le rin k ö şk leri k a p ıla rın d a h e rk e sin p u tu v ardı285.
G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı İstem i H an B izans elçisi Z e m a rk h o s’u ip ek b ir çadırda,
a ltın b ir ta h t ü z e rin d e k ab û l e tm iş, o n a k ım ız ik râ m ın d a b u lu n m u ş idi. B aş­
k a b ir o d ad a H a n ’ın a ltın karyolası, a h u n d a n h eykeller ve g ü m ü şte n hayvan
şekilleri vardı. B u n ların sa n a t b a k ım ın d a n İs ta n b u l’d a k ilerd e n geri b u lu n ­
m adığı elçi ta ra fın d a n a n la tılm ıştır. Ç in kaynakları da G ö k -tü rk h ü ­
k ü m d a rla rın ın saray ın d a k en d i K ağanlarına, Ç in ve Bizans İm p a ra to rla rın a
a it re sim le r b u lu n d u ğ u n u k ay d ed erler286. A ynı Ç in kaynakları G ö k -tü rk le r’in
zaferlerin i yazılı b ir âb id e ile te s 'id e ttik le rin i, ö lü leri için m e za rla rı ü z erin d e
h ay atların ı kısaca a n la ta n k itâb eli sü tu n la r d ik d ik lerin i ve çok defa d a re sim ­
lerin i yapıp h ey k ellerin i d ik d ik lerin i b elirtiy o rlar. N ite k im O rh u n kitâb eleri-
ni bırak an Bilge K agan’ın m ezarı ö n ü n d e b ir âb id e ü z e rin d e zaferlerin in
yazıldığını ve o ra d a b ir h ey k elin in de d ik ild iğ in i k a y d e tm işle rd i287. O rh u n
âbide ve k itâ b e le rin in keşfi ve şim d i de Bilge H a n ’a ait b ir heykelin m ey d an a
çıkm ası T ü rk m im a rî ve h eykel s a n a tın ın h an g i m e n şe d e n geldiğini ve ta rih î
eskiliğini g ö s te rir288. Ö lü le rin m ezarları ü z e rin d e âbide, k itâ b e ve heykel
y ap ıldığ ın a ve b u n u n b ir a n ’an e o ld u ğ u n a d a ir ta rih î h a b e rle r ve b u lu n tu la r
T ü rk le re a it d a h a p e k çok e se rin m e y d a n a çıkm ası gerek tiğ in i m ey d an a
k o y m u ştu r. T ü rk le r ö lü le rin in h ey k ellerin e itin â ed erlerk en ö ld ü rd ü k le ri
d ü şm a n la rın ın b alb alların ı çok çirk in b ir yüzle g ö steriy o rlard ı, ki bu h u sû sa
d air de b ir hayli b u lu n tu y a ra stla n m ıştır.

285 *
Ibn Havkal, s. 492; N arşahî, s. 19, 47. G azne S ultanlarına aid heykel ve kabartm alar da
m eydana çıkm ıştır (bak. A. Bombaci, “Intro d u ctio n to th e Excavations at G hazni”, East
and West, X, 1-2, R om e 1959).
_Sil E. C havannes, Documents sur la Tou-kiou, s. 103, 117, 145, 237-238.
287
Stanislas Julien, Documents sur les Tou-Kiue (Turcs), Paris 1877, s. 142, 148, 201.
288
L u m irjisl, “K ül-tekin an ıtın d a arkeoloji araştırm aları”, Belleten, CVII, s. 387-402.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IIIMK İM AM MI 1)1 NİVI II 3 8 9

M ezar ü z e rin d e h eykeller T ıın a ’d an A ral G ö lü ’ne kadar uzayan Kumania


veya K ıpçak-elinde (Deşt-i Kıpçak) de ra stla n m ış ve XIII’ün cü a sırd a Rub-
ruck ile o n d a n so n rak i seyyahlar ta ra fın d a n ta sv ir e d ilm iştir. X. a sırd a da
O ğuzların ö lü le rin e k u b b e gibi m e z a rla r y ap tık ların ı, Ş âm ânî in an cın a göre,
cennete b in ip g itm esi için, atın ı ve b aşk a eşy âlarım oraya k o y d u k ların ı, k a h ra ­
m an ın ö ld ü rd ü ğ ü in sa n la r sayısınca b alb alları m ez a rın ın k e n a rın a dik tik leri
de k a y d e d ilm iştir289. M oğollar T ü rk is ta n ’d a h a z in e b u lm a k için, tü rb e le ri
açarken m u h a k k a k b u n la rın d a Ş âm ân î ü ş ü lü n c e kıym etli eşyâsiyle g ö m ü l­
d ü ğ ü n ü san ıy o rlard ı. O rta A sya heykel a n ’an esi d a h a VH’inci asırd a T ü rk
B ulgarları v âsıtasiy le B alkanlara k a d a r g elm işti. C e n u b î R u sy a’d an başlayıp
O rta A sya’ya d o ğ ru uzayan b u K um an h e y k e lle rin in T ü rk lere a it o lm ad ığ ın a
d air R a d lo ffu n id diası B a rth o ld ’u n d elilleri ile ve "heykellerin menşei Türk
olduğunda zerre kadar şüphe yo ktu r” ifâdesiyle b e rta ra f e d ilm işti290.
G ö k -tü rk le r ip tid a î d ev irlerd e b o z k u rtu to te m ik b ir ced saydıkları için
beşinci ayın (ta k rib e n H aziran ) sekizinci g ü n ü , o n u n çık tığ ın a inan d ık ları,
Ergenekon’a gider, T a n rı’ya k u rb a n keser, b ay ram ed erlerd i. (K u rt'u n eski adı
böri o lm ası dolayısı ile, G ök-böri, B ö ri-tek in ... gibi sık sık şah ıs adı olarak
k u lla n ılm ıştır). O n la rın tap ın ak ları o ld u ğ u ve o ra d a m âd en veya keçeden
tasvir(îdole)leri b u lu n d u ğ u ve k u rb a n k e stik le ri, b u in a n ışın o n la ra ecdad ve
selefleri H iu n g -n u la rd a n geldiği ve U ygurlara, M oğollara geçtiği rivâyet e d i­
liyor291. P u t-p e re st U y g u rların ta p ın a k la rı (burkan-evi) p u tla rla (burkan-
sanem ) d o lu idi ve M ü slü m a n T ü rk le rin o n la ra karşı cihâd ile burhanları ve
burhan-evlerini y ık tık ların ı g ö ste re n şiirle r bize k ad a r g e lm iştir292. Bu sebeple
de G ö k -tü rk le r b ay rak ların d a a h u n d a n k u rt başı b u lu n d u ru y o rla rd ı. Ecdadı
tâzim ö lü le rin heykel ve re sim le rin e de tâzim i g e re k tirm iş ve bu sû re tle de
heykel ve re sim ta p ın a k la ra girerek b ir nevi d in î m âh iy et alm ıştı. N itek im
U ygurlar, M anî, B udist, H ıristiy an , M ü slü m a n ve Ş âm ânî d in le rin e m e n su p
o larak aynı şe h irle rd e y aşarlar ve b irb irle rin e kız verip alırlark en İslâm d an

289 Rockhill, Jaurney, s. 82; İbn Fazlan, s. 14. Eski T ürk defin âdet ve inanışları hakkında
çok zengin tarih i m alzem e m evcûddur, ki b u h u su stak i araştırm alarım ızı n eşretm e k
niyetindeyiz. Şim dilik bak. Barthold, “T ürklerde ve M oğollarda defin m erâsim i m ese­
lesine dair”, Belleten, XLIII, s. 515-539.
90 G. Feher, “T ürk K ültü rü n ü n A vrupa’ya tesiri”, II. Türk Tarihi kongresi zabıtları, s. 302;
aynı m üel. “Le T itre des K hans Bulgares d ’après l’inscription d u Cavalier de M adara”,
T. Uspensky hâtıra hitabı, Paris 1930, I.s. 1-8; Barthold, Orta Asya Türk tarihi, s. 14.
291 St. Julien, Documents, s. 29; E. C havannes, Documents, s. 15; V. Eberhard, Çin’in Şimâl
Komşuları, A nkara 1942, s. 76-77, 88; Kâşgarlı, I, 283, III, 60.
292 “ K entler üze çıktım ız, b urhan evi yıktım ız” (Şehirler üzerine çıktık ve puth ân eleri
yıktık).
3 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

gayrı d in le r gibi Ş âm ânî olarak d a heykel ve resm i m â b ed le rin e so k m u şla rd ı.


X Iirü n c ü a sırd a U ygurların m âb ed in i ziy âret e d en R u b ru ck bu tasvirlere
asla ta p m a d ık la rın ı, sâdece zen g in b ir a d a m ö ld ü ğ ü zam an h â tıra sın a saygı
g ö sterm e k m ak sad iy le oğlu, k arısı veya b a şk a b ir yakını ta rafın d a n yapılıp
oraya k o n u ld u ğ u n u söylediklerini, M oğolların d a bu tasv irlere bay ram lard a
tâ zim d e b u lu n d u k la rın ı ve K ıpçakların d a ev lerin d e m u h a faz a e ttik le ri
idollerin k o ru y u cu ve b e re k e t verici b ir k u d re te sah ip o ld u ğ u n a in a n d ık la rı­
n ı293 a n la tm a k la G ö k -tü rk le rd e n gelen b ir in a n ışın devam ettiğ in i belirtir.
G ö k -tü rk le rin o ld u ğ u gibi M ü slü m a n o lu n cay a k ad a r O ğ u z ların ve diğer
T ü rk k a v im lerin in te k b ir T a n rı’ya in a n d ık la rın ı d a kâfi o larak biliyoruz.
N itek im K u n la r’d an b aşlam ak ü zere Ş âm ân î o lan T ü rk le r te k T an rı y an ın d a
b aşka b ir şeye ta p m a d ık la rı m a lû m o ld u ğ u için p u tp e re stlik U ygurlara
aiddir. V lII’inci a sırd a M anî ve B uda d in in i k ab ûl e d en U y gurlar re sim ve
heykelde çok ileri g itm işle rd ir. T u rfan h a friy â tın d a p ek çok e se r ele g eçm iş­
tir. M an ih aizm ile re sim o k ad ar sıkı b irb irin e bağlıdır ki İslâm m ü ellifleri
b u d in in k u ru c u s u n u , re sim d e m a h a re ti ile ta n ım ışla r ve o n u ese rle rin d e
d aim a Nakkâş (ressam ) M anî adiyle z ik re tm işle rd ir. M oğol d ev rin d e p ek çok
U ygur k â tip (bitikçi, bahşi) ve s a n a tk â r İslâm d ü n y asın a gelm iş ve re sm in
c a n lan m a sın a te s ir e tm iştir.
G ö çeb elerin h a y a tın d a ve to te m ik in a n ışla rın d a büy ü k b ir rol oynayan
h ayvanlar a rtis tik m e şg û liy e tle rin d e de m ü h im b ir yer alm ış ve o n la rd a n
tü rlü el-işleri ve m â d e n î eşyâ ü z e rin d e y ap ılm ış in sa n ve hayvan resim leri,
m ü câd ele sa h n e le ri ve hey k eller bize k a d a r in tik al e tm iştir. Hayvan resim
sanatı (A r t animalie) ad ın ı alan b u re sim A v ru p a’d a birçok a ra ştırm a la ra m ev ­
zu teşk il e tm iş tir294.
Ç inicilik, ism in d e n de anlaşılacağı ü zere m e n şe i Ç in o lu p T ü rk is ta n ’da
ve S elçu k lu lar v âsıtasiy le Yakın Ş ark ta ve h u sû siy le A n a d o lu ’d a çok gelişm iş
Selçuklu ve O sm a n lı âb id e le rin e ze râ fet v eren y ü k sek san a tın çok câzib bir
u n su ru o lm u ştu . T ü rk le re m a h su s b ir yazı sa n a tı d a h ârik u lâd e b ir inkişafa
m a z h a r o lm u ş, b ü y ü k h a tta tla r y e tişm iştir. A rap yazısını en so n ra kabûl
ed en T ü rk le r o n u n sa n a tın d a en ileri m evkii alm ışlardır, ki bu y ü k sek m e r­
h ale O sm a n lıla r d e v rin d e k a z a n ılm ıştır. T ü rk h â k im iy e t alâm eti olan Tuğra
S elçu k lu lard a o k ve yay işâ re ti iken so n raları O sm a n lılard a yazıya inkılâb

293
Journey, s. 59-80, 14B-149; M arco Polo, s. 75 Penç-kent (Beş-balık)te m eydana çıkan
güzel insan resim leri için bak. E. Esin, Turkish Miniature painling, Tokyo 1960, s, 33.
2 MJ. R ostovtseff, "Le C entre de l’Asie, la Russie. le C hine et la style anim alier”, Prague,
Seminarium Konda-kovianum, I; J. Strzygoski, TM., III; R. G rousset, L ’Empire des Steppe, s.
42-52, 623-633; A. İnan, "Pazırık hafriyatı”, II. Türk Tarih Kongresi zabıtları, s. 142, 151.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ I(IKK İSI AM MI 1)1 NİYI 11 3 9 1

etm iş ve m im a rîd e ifâdesini b u lan incelik ve azam et d u y g u la n yazıda da


kendini g ö ste rm iştir. H in d ista n ’d a H att-i tuğraî adı verilen bu yazı ü slû b u
hak k ın d a E k b er-şâh n â m ın a Risâle-i Tuğrâiyye adlı bir e se r d e te lif ed ilm iş­
tir295. B un u n la b erab er bu yazının ok-yay işâ re tle ri veya O sm an lı tuğra san a tı
ile bir ilgisi y o k tu r.

c) Müzik
Selçuklu h âk im iy eti ve T ü rk le rin O rta ve Y akın Ş ark ’a g elm eleri güzel
san a tla rın b ü y ü k b ir k o lu olan m ü ziğ e d e b ir canlılık ve çeşitlilik getirdi.
Selçuklu d ev rin d e T ü rk m u sik isi o rd u ve saraylarda, göçebe o b aların d a,
T ü rk id â re sin d e çok yayılan tasavvufla b irlik te m ü z ik ve se m a ’(ra k s)m âyin­
lere g irm esi dolayısiyle de zâv iy e (te k k e)le rd e g elişm e im kânı b u lu y o rd u . Bir
T ü rk m ü e sse se si o larak s u lta n la rın k a p ıla rın d a Beş nöbet (Nevbet-i Pençgâne)
ve m elik lerin k a p ıla rın d a üf nöbet çalın m ası o rd u m ü ziğ in in en göze çarpan
bir te z â h ü rü idi. O sm an lı d ev rin d e Mehter-hâne adını alan, y ü k sek h âk im iy et
ve azam eti te m sil e d en b u a sk erî m ü z ik su lta n la rın h a şm e tin i g ö steriy o rd u .
H er m elik ve e m îr de h âk im iy eti ve m evkii n isb e tin d e b ir m ü zisy en k a d ro ­
su n a sah ip idi. M ü ziğ in h â k im iy e t alâm eti vs. eh e m m iy eti dolayısiyle s u lta n ­
lardan m elik lere ve em irle re yap ılan tev cih lerd e m en şû r, u n v an ve sancak
y an ın d a d a im a b ir tabi (davul) b u lu n m a sı sebebi de b u d u r. H alîfe ve S ultan
Sancar, A n a d o lu ’d a yaptığı gazalar ve k azan d ığ ı zaferler dolayısiyle, D âniş-
m en d li E m îr G âzî’ye san cak ve m elik lik u n v an ı tefviz ed erk e n k ap ısın d a
çalınm ak ü z e re b ir de davul g ö n d e rm işle rd i296. G ö k -tü rk le rd e o ld u ğ u gibi
d ah a so n rak i h a n la rın ö n ü n d e de n ö b e t (nevbet) çalınıyordu. K âşgarlı M ah-
m û d “hükümdar önünde çalınan küs ve d av u la Tuğ” d en ildiğini, “han tuğ urdı”
tâ b irin in k u llan ıld ığ ın ı ve b u n u n h ü k ü m d a r n ö b e t çaldı d e m e k o ld u ğ u n u
söyler. T u ğ ’u n alem m â n â sın ı ve en b ü y ü k H â k a n ’ın d a ’’Tokuz tuğluğ han’’
o ld u ğ u n u d a b ild irir297. İbn H a ld û n “T ü rk d e v letlerin d e o rd u n u n ö n ü n d e
b ü yük b ir san cak ve tu ğ ” taşıy an b ir Çalış ve b irçok bayraklar b u lu n d u ğ u n u ,
tab i ve k û s ’u n T ü rk le r ta ra fın d a n k u llan ıld ığ ın ı b e lirtir298.

295 Bak. Risâle-i Tuğraiye, British M uséum Or. 11834. T ürk çiniciliği hakkında bak. G.
M igeon ve A. Sakısıan, La Céramique d ’Asie - Mineur, Paris 1923; G. M igeon, II, s. 215-
232.
296 Süryanî M ihael, III, s. 237. Beş-nevbet hakkında bak. Q uatrem ère, Histoire des Mongols,
s. 418-421; Râvendî, s. 460.
297 Dîvan, III, s. 92.
“98 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 108.
3 9 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

K aynakların sık-sık b a h se ttik le ri n ö b e t m üziği h a k k ın d a A b d ü lk ad ir


M erâgî d ik k a te şâyân b ir m a lû m a t v e rm e k te d ir. O n a göre, a sk erî bir m illet
o ld u k la rın d a n , T ü rk le rin m üziği c e sâ re t ve şecâati teşvik edici bir m â h iy e t­
ted ir. Saray k a p ıla rın d a Kög d e n ile n m a k a m la ra uygun o larak m û sik î âletleri
ile n ö b e t çalın ıy o rd u. M û sik î âletiyle çalm an Kög ve ağızdan sö y len en e de Yır
(yırla-: şarkı söylem ek) d en ir. K âşgarlı M a h m û d d a birinci ıstıla h ı şiirin vez­
ni, ölçü sü ve sesin alçalıp y ü k selm esi, İkincisini d e ko şm a, tü rk ü , gazel ve
tag an n i m â n â la rın d a te s b it e tm iş tir299. A b d ü lk a d ir M erâgî b u m ak a m ların
Uluğ-kög, Yüriş (y ü rü y ü ş), Arslan-çap, Kudatgu, Kulaldı... ad ların ı alıp, n ö b e t
za m a n la rın d a g ü n d e b ir ta n e si çalın m ak ü zere, 36 0 feog’ü n m ev c u t b u lu n ­
d u ğ u n u ve B ûselik, U şşâk ve N evâ m a k a m la rın ın T ü rk le rin ta b ia tın a uygun
geldiğini b ild irir. O n u n T ü rk le re a it kopuz, ozan, yatuğan, burgu, eğri-keman,
balaban, yan-tanbur, sıdırgu... gibi verdiği b ir çok T ü rk m û sik i â leti de çok
m ü h im d ir300. K aynaklarda Türk neyi (Nây-i Türkî), Türk borusu (Bûk-i Türkî),
Türk tanburu (Tanbûr-i Türkî) ve Bağlama adlı T ü rk m û sik i âletleri de kayde­
d ilm iş tir301. S araylarda n ö b e t m û sik î ta k ım ve h e y etin e Nevbet-hâne (O sm a n ­
lI’d a Mehter-hâne) ve çalan lara d a Nevbetiyân (n ö b etçiler) adı veriliyordu.
Selçuklu su lta n la rı seferlerin d e d a im a çetr, sancak, bayrak ve n ö b e t-h â n e ile
birlik te h a re k e t ediyo rlard ı. T ü rk lerle b irlik te İslâm d ü n y asın a gelen birçok
h âk im iy e t a lâ m e tle rin d en , yeni m ü e sse se ve u sû lle rd e n biri d e çetr o lu p
h ü k ü m d a rla rın b a şın d a ta şın ıy o rd u , ki b u n u n T ü rk çe çadır k elim esi old u ğ u
â şik â rd ır302. X IIT üncü a sırd a A vrupalı b ir ta rih ç i de, A b d ü lk a d ir M erâgî gibi,
bu m ü ziğ in T ü rk le rin ş a tâ re t ve c e sâ re tin i a rttırd ığ ın a ve sav aşlarda d ü ş m a ­
n ın m ân ev iy âtın ı k ırd ığ ın a d ik k a t e tm iş tir303.
İbn B a tû ta ’n ın n ö b e t m e râ sim in e d a ir b ir tasviri bizi güzel aydınlatır:
“B eylerden h e r b iri k en d i askeri, davul ve sancağı ile gelip k e n d isin e tâyin
k ılın an sağ ve so ld a m evkiini alır ve b ir ad ım ileri atam az. H epsi gelip saflar

‘ 9 Dîvân, II, s. 3, 13, 107, III, 95.


300 Makasıd ul-elhân, Topkapı, H. 1726, s. 67a-68b; R auf Yekta, Millî tetebbûlar mec., III, s.
460-462. Kaynak T ürkçe kıtalara Koşuk denildiğini söyledikten sonra da güzel b ir T ü rk ­
çe koşm a m etni verir:
Yâ İlâhî sen bilürsin hâlim i.
Yavuz işdin kısha tutgıl elimi,
‘A m elüm yoh gün ah ü m köp korharam
Son nefeste ayırm a im ânım ı.
301 Râvendî s. 170, 288; Cami al-Tâvarih, II, 5, s. 81; Düstûrnâme-i Enverî, s. 59.
302 İbn Bîbî, s. 120, 520, 592; Q uatrem ere, s. 206-210; F. K öprülü, “O rta-zam an T ürk
devletlerinde hukukî sem bollerdeki m otifler", THİTM, II, 37-38.
303 M atthew Paris, Chronica Majora, I, s. 127.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IIIR K İSI AM MI İli NİVI II 3 9 3

k u ru lu n c a P âdişâh a tın a biner; h a re k e t k û s ve b o ru su çalınır. H er e m îr iler­


leyip h ü k ü m d a ra selâm v erd ik ten so n ra m ev k iin e d ö n e r. O n ları hâcib ve
n akîpler tâk ip eder. S u ltan ın , a tla rın a b in m iş güzel elbiseli saz ta k ım ı yüz
kişiden m ü re k k e p tir. Saz tak ım ın ın ö n ü n d e b o y u n la rın a davul asılı on sü v a­
ri ile elle rin d e gayta (surnâ) olan beş sü v ari b u lu n u r. S üvariler b u davul ve
gaytaları çalarak d u ru n c a saz ta k ım ın d a n o n kişi şarkı söylem eye başlar.
B unlar n ö b e ti y ap ark en y ine davul ve z u rn a çalın arak d u ra k la n ır ve saz ta ­
kım ın d an o n kişi teg an n iy e b aşlar. Bu s û re d e on n ö b e t ta m am lan ın c ay a
kadar devam o lu n u r ve kafile k o n ar. S eferde su lta n ın sağ ve so lu n d a elli
büyük em îr, a rk a la rın d a alem d arlar, davul ve b o ru çalanlar ve o n ları d a su l­
tanın k öleleri, d e recelerin e göre tâ k ip ed er. H e r em îrin sancağı, dav u lu ve
b o ru su b u lu n u r. Emîr-i candâr, m aiy e tin d e k i k im selerle, bu te rtib i icrâya m e ­
m u rd u r”304.
S elçuklu saray ların d a, b u a sk erî m ü z ik d ışın d a ve g ü n lü k eğlen celerd en
başka, b ayram ve d ü ğ ü n şen lik lerin d e, c ü lû s ve zafer m erâ sim le rin d e , m isâ-
fir h ü k ü m d a rla rın ve elçilerin k a b û lle rin d e çeşitli o y u n la r ve ra k sla r ile b ir­
likte m u sik i b ü y ü k b ir rol o y n u y o rd u . B ağdad’d a T u ğ ru l-b e g ’in d ü ğ ü n ü n d e
b aşta ih tiy a r su lta n o lm ak ü zere “bütün Türk beyleri birlikte türkçe şarkı söylü­
yor, raks ediyor ve dizlerini yere vurarak kalkıyor ve sıçrıyorlardı”305, ki b u kay ıtlar
Selçuklu d a n sla rı h a k k ın d a ilk b ilgim izi te şk il eder. Konya halkı su lta n ı sey­
yar köşkler, m utrip’ler, kavval’lar ve san cak larla karşılıyor; saray ve şeh ir
süsleniyor, ve b u n la ra m a h sû s m u sik işin a sla rı (Mutribân-ı şehr ve hâss)
b irib irin e k arışıyor, çeng, rebâb ve berbat sesleri içinde cü lû s şenlik leri y ap ı­
lıyordu. S elçuklu saray ın d a m ü z isy e n le rin tâ y in in e d air bir m e n ş û r bize k a­
d a r g e lm iştir306. M a h m û d K âşgarî böci-kopuz’u b e rb a t ve tüm rük’ü d e te f k a r­
şılığı o larak g ö s te rir307. M oğol h an ları d a ta h ta çık m aların d a b ü y ü k şen lik ler
yapıyor, k ım ız ve ç eşitli içkiler ve çalgılar a ra sın d a cü lû s m erâ sim leri yapılı­
yordu. S u lta n la rın c ü lû sları n asıl din ad am ları tarafın d an tak d is ediliyordu
ise eski T ü rk h â k a n la rın ın ta h ta çık ışların d a d a k am lar (şam anlar) aynı d in î

14 Seyâhat-nâme, II, s. 252-253; İbn Bîbî, s. 216.


105 İbn ül-Cevzî, VIII, s. 220; Sibt, Topkapı, 2931 (XIII), 455 senesi; A bu’l-Farac, Chro-
nography, s. 215. Gazneli Sultan M es’û d ’un T ürk ord u su ile T irm iz’de C eyhun n eh rin ­
de, gem ilerde kale kütüvalı (m uhafız) K utluğ-tekin tarafından hazırlanan b ir eğlence
300 m utrıp ve tabl-zen, kadın şarkıcıların sesleri ve kadın-erkeklerin ayaklarını yere
vurarak raks etm elerin e dair b ir eğlenceleri (Bayhâkî s, 282-283) de tarife göre ayni
m ahiyette ve bu eski T ürk raksları olduğunu gösteriyor.
106 İbn Bîbî, s. 179-180, 210, 212, 298, 388, 408, 593; O sm an T uran, Resmî Vesikalar, s.
37-41.
307 Divân, I, 478; III. 133, Besim A talay tercüm esi.
3 9 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

vazifeyi görüyor, d u a ediyor ve istik b al h a k k ın d a h a b e rler veriyordu. Bu


sebeple k a m la rın n ü fû zları çok k uvvetli id i308. Oğuz-nâme’n in D ede-K orkut
ve irk il K oca’sı, Ç in g iz’in G ökçe’si m e ş h û r k a m lar olup, b u n la r g âip ten h a ­
b er veriyor. T a n rı’m n y eryüzü h â k im iy e tin i h a n la ra v erdiğini m ü jd e ­
liyorlardı. Bu d evirde şarkıcı ve rak k ase k a d ın lar eğlen celerd e çok rol o y n u ­
yor, M elik -şâh R ey’de güzel b ir m u g a n n iy e n in şarkı o k u y u şu n a h ay ran ve
k en d isin e tu tk u n idi. Şarkıcı o n a h elâl ve h a ra m a ra sın d a b ir seçm e y a p m a­
sını te k lif edin ce S u ltan d erh al kadıyı g e tirte re k k adını n ik â h ın a aldı. Rivâ-
y ete g ö re B ağdad d ü ğ ü n ü n d e M elik -şâh T ü rk ista n , İran, Suriye, Irak ve A-
n a d o lu ’d a n m u g a n n ile r g e tirtm işti. K ardeşi şâ ir T o ğ a n -şâ h ’ın h a sse m u g a n ­
niyeleri a ra sın d a K âşgarlı b ir kız vardı, ki Ş arkî T ü rk is ta n ’ın m u sik î tarih i
çok eski d ev irlere çık ar309. Şam ’d a m u g a n n iy e b ir hâtunun b ir m e sc it y a p tır­
m ası o n la rın cem iy ettek i m evkileri ve k azan çları h a k k ın d a güzel b ir fikir
v erir310. T âced d in P ervâne A n k a ra ’da, H a rp u t m e lik in in sarayına m e n su p bir
mutribe (şarkıcı) k ad ın ile yaşıy o rd u . S elçuklu em irleri m üzikli, rakslı ve
k ad ın lı eğ len celer te rtip ediyor; h a lk d a bazı h a n ve k erv a n saray lard a kadın
ok u y u cu ları dinliyor; d a n sla rın ı seyrediyor ve eğleniyordu. B üyük b ir ticâret
şeh ri o lan Sivas halkı, k u şla ra v a k ıf yapacak k ad ar d in d a r ve h ay ır d u y g u ­
su n d a ilerid e o ld u ğ u gibi m ille tle ra ra sı tic â rî k o lo n iler şe h ri o larak eğ lence­
ye ve içkiye d e o d erece d ü şk ü n idi. İslâm m ü ellifleri A n a d o lu ’d a eğlence,
zevk ve safan m b u d ereced e o lm asın ı b u ü lk e n in Z ü h re (V enüs) yıldızının
te sirin d e b u lu n m a siy le izah e d e rle r311. H â riz m -şâ h ’ın m u g a n n iy e si Ç in g iz’in
eline d ü ş m ü ş tü . Ç ingiz H an B u h ârâ’yı ta h rip e ttik te n so n ra M oğollar b ir içki
âlem i te rtip e ttile r; şe h rin m u g an n iy elerin i to p lay arak o n lara şarkı söyletip
d an s y ap tırd ıla r. K endileri de M oğol ü şü lü n c e tü rk ü söylediler. E rz u ru m ’u
işgal ed ince Ilıca sıcak su b a n y o ların d a b u lu n a n k ad ın lara da çengi ve k em an
çald ırarak aynı şeyi y a p tırd ıla r312.
H ü k ü m d a rla r ve saray lar m e ş h û r m u sik îcileri to p lu y o rd u . E rzincanlI
S irâced d in A h m e d (ö lü m ü 1260), d ev rin b ü tü n m u sik î ü sta d la rı gibi, za m a­
n ın e d e b iy a tın a ve tasav v u fu n a v â k ıf idi. H o rasan ta rz ın d a p eşrevleri, ga­

308 Cuvaynî, I, s. 43-44, 207; Rubruck, s. 173. Oğuz-nâme, D ede-K orkut ve başka kaynak­
larda bu kam ların m ânevi nüfuzları, duaları ve kerâm etleri hakkında hayli bilgi vardır.
309 İbn ul-Cevzî, VIII, s. 73; Siyâset-nâme zeyli, s. 28; ‘Avfî, Lubâb ul-Albâb, s. 48.
310 İbn Şeddâd, Şam kısmı, s. 146.
311 İbn Bîbî, s. 473. 558; A hm ed Eflâkî, trc. Cl. H uart, I, s. 185, 193, 211, 229; Zekeriya
Kazvinî, Âsâr, s. 530, 537, 538. Sinop eğlenceleri ile çok tanınm ış olduğu için kaynak­
larda Ceziret ul-uşşak adını alm ıştı (Resmî vesikalar, s. 159-162).
312 Cuvaynî, I, s. 80; Nesevî, Fr. trc. H oudas, s. 71; V. de Beauvais, bahis 141.
SELÇUKLUIAR DEVRİNDİ TÜRK İSI AM MI IH NİVI İl 3 9 5

zelleri ve te re n n ü m le ri vardı, Bu şö h re ti dolayısiyle M elik E ş re fin dâveti


ü zerine Ş am ’a gitm iş; e se rle rin d e n çaldığı p arçalar h ü k ü m d a rı ve saray m u ­
sikî heyetini hayran b ıra k m ış tı113. M ardin A rtu k lu la rı saray ın d a Ç engi lâ-
kabiyle şö h re t b u lan K ara-toğan oğlu M eh m ed , XIII. asır so n la rın d a M ısır
sultan ı N âsir ta ra fın d a n K ah ire’ye d âv et ed ilm iş ve sarayda m u sik î öğretim i
ile v azifelen d irilm iştir. M ardin h ü k ü m d a rın ın k ö le lerin d e n Ali d e M ısır su l­
tan ın ın a rz u su ü z e rin e o n a h ediye e d ilm işti. S u lta n ın ö lü m ü ü ze rin e k e d e­
rinden u d u n u ve d iğ er m u sik î â le tle rin i k ırm ış id i314. D evrin h ü k ü m d a rla rı
arasın d a m u sik î n azariy atı ve ta tb ik a tın d a ş ö h re t k a za n an lar d a vardı. H â-
rizm -şâh T ö k iş ile son İlh an î h ü k ü m d a rı E bu Sa’îd B ahadır H an b u n la rd a n
idi315. E rz in c a n ’d a e m îrin d âv etin d e b u lu n a n İspanyol elçisi Klaviyo k ö şk ü n
(sarayın) çok güzel ve zevkle d ö şen d iğ in i, sa lo n d a b ir fıskiye o ld u ğ u n u , ye­
m ekte sâ z e n d e le rin çalgı çaldığını, şe h rin ileri g elenleri ile b irlik te içki içil­
diğini, h e rk e sin y em ek için b ir bıçağı ve b ir ta h ta kaşığı b u lu n d u ğ u n u söy­
ler316.
Selçuklu d ev rin d e tasav v u fu n çok yayılm ası d a m u sik în in g elişm esin e
âm il olu y o rd u . A n a d o lu ’da M evlevî ve A hi zâviyelerinde, esk isin d e n fazla
m u sik î ve semâ, (raks) b ir vecd u n s û ru o larak âyinlere g irm işti. A n a d o lu ’da
m evcûd iy etin i m ey d an a k o y d u ğ u m u z g en iş m ü sâ m a h a n ın d a m ü z iğ in in k i­
şâfında ve ta rîk a t ây in lerin d e b ir u n s u r h â lin e g elm esin d e b ü y ü k te siri o l­
m u ştu r. B u n u n la b e ra b e r M evlevî kaynak ları K onya’d a m u sik î ve se m â ’ın
âyinlere g irm e sin e y ine de b ir m u h a le fe t o ld u ğ u n u b elirtirler. D evrin â lim le­
rin d en Ş e m se d d in M ard in î ta n b u ru baş u c u n d a tu ta r, o n u n A llahı se n â eyle­
diğini ve m u s ik în in m e ş rû o ld u ğ u n u söylerken T âceddin de ak sin e K onya
kadılığını, h alk a ra sın d a yaygın b u lu n a n Rebâb’m yasak edilm esi ile kabûl
edeceğini ileri sü rü y o rd u . K onya’d a b u tü rlü d e d ik o d u lara k arşı m ü z ik ve
sem â ’ın cevâzın a Ş er’î m a h k e m e d e n b ir h ü k ü m alındığı d a rivâyet ediliyor.
T ü rk ista n ’d a d a h a evvel se m â İlâhî cezb en in galebesi h âlin d e m a k b u l sayı­
lıyordu. M u tasav v ıf Ş a h âb u d d in S u h rev erd î de m ü ziğ e cevaz v e rird i317. H aç­
lılara k arşı c ih âd a n efsin i vakfeden A tab eg N û re d d in M ahm ûd, çok koyu bir
d in d a r o ld u ğ u için, o rd u g â h ın d a m ü z ik ve se m â ’a m ü sâ m a h a g ö sterm iy o r,
şarap içm eğe m ü sa a d e etm iy o rd u . K arargâhı m u tla k b ir sü k û n içinde idi.

113 Zeyl M ir’at uz-zamân, Ayasofya No: 3146, 214b.


14 İbn Hacer, III, Durar, s. 77, 265.
315 Sibt, M ir’at, XIV. 405 yılı; İbn Kesîr, XIII. s. 22, İbn Hacer, Durar, I, s. 501.
316 Ö. R. D oğrul, Kadis’ten Semerkant’a seyahat, s. 90, 92. Eskiden T ürkler boynuzdan yapıl­
m ış kaşık kullanıyorlardı (Divân, I, s. 504).
317 A hm ed Eflakî, trc. H uart, I, s. 83, 193, 325, II, s. 244; İbn Batûta, I, 313, 340; Raşahat
tercümesi, İstanbul 1256, s. 22-23; ‘A vârif ul-maarif, bahis XXXIII.
3 9 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

D aim î s û re tte K ur’an o k u tu r ve d in le rd i’1". B una karşı Erbil h ü k ü m d arı


M uzaffered d in G ök-böri d in d a r o ld u ğ u ve P eygam ber aşkı ile tu tu ş tu ğ u
h alde m ü ziğ e ve se m â ’a da çok d ü şk ü n idi ve b izzat sem â ed erd i. İm am M a­
lik K u r’a n ’ın m ü zik al b ir sesle d ah i o k u n m a sın ı m e n e d e rk e n tasavvufun
ilm in i ve fikriyatını yap an G azâlî m u sik iy i d in î b ir vecd u n su ru o larak kabul
ediyordu. M üziğin rû h ü z e rin d e b u te sirin i h e sa p ed en T ü rk le r E d irn e D âr
üş-Ş ifâ’sın d a aklî h a sta la rı k o n se r ile ted âv i ediyorlardı. O sm a n lı m ü ziğ in in
y ü k se lm e sin d e te k k e le r çok b ü y ü k rol o ynadı. N ite k im A v ru p a’da d a kilise
aynı te sire sah ip b u lu n u y o r; b u n a m u k ab il, şe y tan î te sirle ri izâle m aksadıyla
akıl h a sta la rın ı döğüy o rlard ı. İbn H ald û n , ço k isâb etli b ir görüşle,: “mûsikî
medenî yükselişin son ve sükûtun da ilk sanatıdır” d e r319. İslâm m u sik îsin in en
büy ü k ü sta d ı o lan F â râ b î(8 7 0 -9 5 0 )’n in e se rle rin d e, d o ğ d u ğ u ve b ü y ü d ü ğ ü
T ü rk ista n m u h itin in m ü z ik te sirle ri e lb e tte m e v c u t idi. M usikîye a it e se rle ­
rinde, riyâziyeci ve fizikçi sıfatiyle, ilk defa, ses ve m u sik în in fizikî ve fizyo­
lojik esa sla rın ı m ey d an a koydu; çalgılar h a k k ın d a etraflıca te tk ik le rd e b u ­
lu n d u . O n u n ilim ve felsefe y a n ın d a m u sik îd e bu k u d re ti k a z a n m a sın ın bir
sebeb i de yalnız nazariy e değil am eliy ed e de b ir ü sta d o lu şu idi. P iy an o n u n
ilk şekli sayılan k a n u n d a F ârâb î’n in icadı idi. İbn H allik ân ’in riv ây etin e göre
Şam ’d a Seyfüddevle’n in h u z û ru n a , d a im a o ld u ğ u gibi, T ü rk kıyâfetiyle ve
çok m a ğ rû r o larak girer. H azır b u lu n a n la r b u d av ran ışın ı garip k arşılarlard ı.
Seyfüddevle k e n d isin e m u sik î bilip b ilm ed iğ in i sorar; F ârâbî k o n u şm ay a
başlar; h e rk e s hiç işitm e d ik le ri bilgi ve h a k ik a tleri d u y u n ca h a y re tte k alır ve
n o t tu tm a ğ a k o y u lu rd u . D ah a so n ra çıkardığı m u sik î m a k in e sin i k u ra r, m ec-
listek ile r g ü lm eğ e başlar; âletin i sö k ü p b a şk a ta rz d a te k ra r k u rar; b u sefer
h e rk e s ağlar; b ir d a h a b u am eliyeyi y ap ın ca h erk es u y u r im iş320. O rtaçağ
A vrupalIları M u h a m m e d bin T a rh a n b in U zluğ el-F ârâbî el-T ü rk î’n in m u si­
kîye d air e se rle rin i de te rc ü m e e tm iş ve k u llan m ışlard ı. O n u n A v ru p a’d a
te siri XVII’inci a sra k ad ar d evam eder. O, re b â b ’ın te lle rin i ta k sim ed erek
o n u u d a y a k la ştırm ıştı321. İbn ü n -N e d îm İbn T a rh an adlı eski b ir T ü rk m u s i­
k işin a sın d a n b a h s e d e r ve o n u n e se rle ri a ra sın d a “Tanburcu muganniler” h a k ­
k ın d a b ir k itab ı o ld u ğ u n u söyler, ki adı İslâm m ü zik ta rih in d e eski devre

3IS Süryanî M ihael, III, s. 353.


31 * Mukaddime, II, s. 351, 355.
320 Vefeyât, II, s. 102.
121 H. G. Farm er, “M usikî”, İA, s. 681; aynı m üel., Legacy o f İslâm, s. 370-371; R auf Y ekta
"Klâsik T ürk Müziği h akkında”, Encyclopédie de la musique, V, s. 2945-3065; C arra de
Vaux, Penseurs de l'lslâm, IV, s. 372. F. K öprülü’nün belirttiği üzere bu m ühim
tedkikinde R. Y ekta T ürk M usikisinin E rm eniler ve C enup Slavları üzerindeki tesirini
ele alm am ıştır, TM, I, s. 296.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI AM MI Dİ NİYETİ 3 97
m e n su p başka bir T ü rk m u sik işin a sın ın m ev cudiyetini m ey d an a k o r322.
Fârâbî ve başka İslâm m u sik i ü sta d la rın ın fikirleri y a n ın d a bir kısım m u sik î
âletleri de Ş ark tan A v ru p a’ya in tik al e tti. B u n lard an al-ud’d an lute, kitara’dan
guitare, rebâb’d an rebec, nakkare’d en naker A v ru p a’ya m alo lan başlıca m ü s-
lüm an m ü z ik â le tle rid ir323. B alkanlardan b aşk a d iğer Ş arkî O rta A v ru p a ka-
v im lerin in de T ü rk h a lk m ü ziğ in in te s irin d e k ald ık ların ı ve bu seb ep le de
kopuz (kopsa) k u lla n d ık la rın ı b u ra d a h a tırla tm a k y erin d e o lu r324.
T ü rk H alk ed eb iy atı gibi zen g in o lan T ü rk h alk m üziği de b ü y ü k T ü rk
m u h âceretiy le b irlik te b ir y an d an O rta A v ru p a ’ya k ad ar yayılırken, ö te y a n ­
dan d a İslâm d ü n y a sın a g iriyordu. XIII ü n c ü a sırd a K u m an lar (K ıpçaklar)
B alkanlardan A ral g ö lü n e k ad ar geniş b o z k ırla rd a ve ovalardaki y u rtla rın d a
ve o b aların d a kım ız (cosmos) içiyor, k o p u z çalıyor, d a n s ediyor ve eğ len i­
yorlard ı325. Bu d ev ird e M a c a rista n ’d a b ile K u m an ca k o n u şu lu y o rd u . Bu Şâ-
m ânî, M ü slü m a n ve H ıristiy an K ıpçaklar şim alde, O ğ u zlar d a cen u p İslâm
ü lk elerin d e h e n ü z b ü y ü k k itle le r h a lin d e göçebe h ay atı yaşıyordu. B unlar da
kadm lı-erk ek li to p la n tı ve eğ len celerin d e kım ız içiyor, kopuz çalıyor; Oğuz-
nâme ve D ed e-K o rk u t d e sta n la rın d a n d a p arçalar okuyorlardı. M ısır M em lû k
su lta n la rı d a K ıpçak o ld u k ları için sa ray ların d a kım ız içiyorlardı. K opuz ve
kım ızın A n a d o lu ’da k u llan ıld ığ ın ı Y u n u s E m re, Y azıcıoğlu Selçuk-nâmesi ve
başka m ü ellifler b ild irm e k te d ir326. B una m u k a b il d in u ğ ru n d a cihâd yapan
gâzîler a sla içki içm ez; D â n işm e n d -n â m e ve B attal G âzî gibi d in î d estân ları
o k u rlar, v ecd lerin i a rtırırla rd ı. O rd u la rd a a sk e rle r de h alk m ü ziğ in i k u lla n ı­
yorlardı. G azneli M a h m û d ’u n ask erleri H o ta n m e lo d ilerin e göre şarkı
söylüyo rlard ı327. T ü rk is ta n ’d a T ü rk le rin öleng adı verilen b ir şarkıları vardı.
D ü ğ ü n le rd e kızlar, g elin in o d a sın d a d a m a d ın v asfında şarkı o larak söyler ve
gelinin b u ra d a rak s e tm e sin i câiz g ö rü rle rd i328.
G ö k -tü rk le r b eşin ci ayda m illî ve d in î b ay ram larını y ap ark en T a n rı’ya
çok m ik d a rd a k o y u n ve a t k u rb a n eder; kım ız içer, şarkı söylerlerdi. S elçuklu
d evrind e İra n lıla rın H'ân-i yağma ve T ü rk le rin toy ve şölen adını v erd ik leri
u m û m î ziy âfetlerin m e n şe i de b u idi. H ü k ü m d a rın sofrasını y ağ m alattığ ı toy

Fihrist, s. 222.
323 Bak. H. C. Farm er, The Legacy o f İslâm.
3-4 Bak. A. Caferoğlu, Ülkü mecmuası.
325 Rubruck, s. 11, 62-67.
326 Bak. F. K öprülü, Türk dili ve edebiyatı, O zan ve Kopuz makaleleri; M akrîzî, K. Sulûk, nşr.
M. Ziyâde, I, 607, 636.
327 Barthold, Turkestan, s. 273 (‘U tb î’den).
328 T.M, IV, s. 202.
3 9 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

a n ’anesi A n ad o lu S elçu k lu ların d a d a m evcut idi329. G ö k -tü rk le r ta p ın a k ­


la rın d a zafer için d u a e tm e d e n sefere çıkm azlard ı. Bu bay ram lard a kam (şa­
m an) lar d u a ve d in î m üziği id âre ed iy o rlard ı ve U ygur râ h ip leri iyi m üzisyen
o larak ş ö h re t y ap m ışlard ı. K ırgızlar y ılb a şın d a çalgılı ve rak slı b ir to p lan tı
yaparlar; o n la rd a n biri (kam ) baygın b ir h âle gelir ve yılın nasıl geleceği
h a k k ın d a k e h â n e tte b u lu n u rd u . Bu m u ta sa v v ıfla rın zâviyelerdeki m ü z ik ve
s e m â la r ın a b e n z e r ve İslâm î şekle g irerek te sirin i g ö ste rir. Ç in im p a ­
rato rla rı, sık-sık, G ö k -tü rk k a ğ a n la rın a m ü z isy e n ler hed iy e ediyorlardı. 733
y ılında H u tta la n Y a b g u su n u n k a d ın la rd a n m ü re k k e p b ir o rk e stra sı vardı.
G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı T u n g Y abgu, 6 30 yılında, B alasagun yak ın ın d a, Çinli
B udist h acısın ı o rd u g â h ın d a k ab u l e tm iştir. H acı o tağ ve o rd u n u n h aşm e tli
o ld u ğ u n u tasv ir e tm iştir. Başka elçilerin de b u lu n d u ğ u ziy âfette içki ve “k u ­
lakları okşayan ve kalbe ferah lık v e re n ” o rk e s tra sesleri yem eğe n e ş ’e k a tı­
yor; koy u n b u tla rı, k ız a rtılm ış buzağ ılar, p irin ç p asta sı, çeşitli ta tlıla r ve
m eyveler b u lu n u y o rd u 330.
S elçu k lu ların Y akın-Ş ark’a g etird ik le ri b ir çok k ü ltü r u n su rla rın d a n biri
de te m sil sa n a tı idi. S elçuklu o rd u s u n d a a sk e rle r B izans im p a ra to ru I. A le­
xis (108 1 -1 1 1 8 ) in h astalığ ı sö y len tilerin i ve b u sebeple sefere çık am am asın ı
k o rk ak lığ ın a b ir b a h â n e sayıyor ve b u m ü n â se b e tle o rd u g âh d a: “o rta d a y ata­
ğın d a y atan im p a ra to r, b a şu c u n d a d o k to r ve e tra fın d a acele ile k o şu şa n h a s­
ta bakıcıları b ire r kişi ile te m sil ediliyor; o n u g ü lü n ç b ir m evkie sokuyor;
irticalî sö zler söylüyor; im p a ra to ru alay m ev zu u yaparak k a h k a h a ile gü lü y o r
ve böylece eğ len iy o rlar id i”331. S an at b a k ım ın d a n o ld u ğ u k a d ar H açlı seferle­
ri n e tic e sin d e T ü rk le rin O rta A n a d o lu ’ya çekildiği b ir z a m a n d a bile B izanslI­
lara karşı b ak ışların ı te s b it b a k ım ın d a n d a b u h â d ise p e k m ü h im d ir. T iy at­
ro n u n ilk şekli o lan b u te m sille rin M oğol d ev rin d e U zak-Ş arkta m evcûdiyeti
de T ü rk le rin A n a d o lu ’ya g elm ed en b u sa n a ta sahip o ld u k ların ı gösterir.
G erçek ten b ir kaynağa göre H ıtay ’d a n hiç b ir k im se n in gö rm ed iğ i oyunları
oynayan o y u n c u la r (la’abân) gelip perdeden çıktılar; b u n la r h e r m ille tin kıyâfe-
tin e girm işlerd i. B u n lard an birisi de aksakallı, b a şın d a sarığı kıvrılm ış ve
a tın k u y ru ğ u n a b ağ lan m ış o larak çık arılm ıştı. B u n u n la M oğol a sk e rlerin in
m ü slü m a n la rı m e m le k e tle rin d e n b u s û re d e çıkardıkları te m sil e d iliy o rd u 332.
U ygur h an ı Ç in sefirin i eğlence ve ziy âfetlerd en so n ra saraydaki tiy a tro su n a

3~9 Bak. Aksarayî, s. 86; İbn Bîbî, s. 177; yine Bak. Bölüm IV, 6; Toy kelim esi için Quatre-
mère’in Moğol tarihi, s. 139; Marco Polo’da toy kelim esi kullanm ıştır.
330 St. Julien, D ocum ents, s. 25, 29, 52, 58, 180; E. Chavannes, Documents, s. 120, 144,
168, 192, 194; Huen trang, trc. st. Julien, s. 63; Rubruck, s. 141, G itar çalanlar der;
Gerdizî; nşr. Barthold, s. 87. O. T uran, Cihan hâkimiyeti, I. s. 64-69.
331 A nne C om néne, Alexiade, III, s. 188.
332 Cuveynî. I, 163-164.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSI A M MI III NİVI ll 399
g ö tü rm ü ş tü u \ B aşbalık şe h rin d e « tu ra n U ygur h anı, 681 yılın d a gelen bir
Çin elçisini, a sk erî bir b an d o ile kabul e tm iş; akşam leyin k en d isin i saray ın ­
daki bir te m sile (tiy a tro ’ya) g ö tü rm ü ş; e rte si g ü n de bir g ezin ti te rtip edip
göl k en a rın d a çalan o rk e stra n ın güzel seslerin i d in le tm işti. A rslan h a n n ih â-
yet sefiri şe h ird e g ezd irm iş ve m ü h im b in â la r a ra sın d a b ir kaç a sır önce in şâ
o lu n m u ş b ir B uda tap m ağ ı d a g ö ste rm iş334. Bu d u ru m O rta A sya’d a m evcûd
sahne sa n ’a tla rın ın , S elçuklu d ev rin d e, b ü y ü k in sa n k itleleri ve pek -ço k m ü ­
esseseler ile b irlik te Y akın-Ş arka ve h u sû siy le A n a d o lu ’ya n asıl geldiğini ve
Moğol d ev rin d e U y g u rların m illî a n ’an eleri n e d erece k u v v etlen d ird iğ in i
g ö sterm e k te d ir. F ilh ak ik a E rbil h ü k ü m d a rı M u zaffereddin G ök-böri m e şh û r
M evlid âyîn ve m e râ sim le rin i aynı z a m a n d a şe n lik le r ile b irlik te k u tlu y o rd u .
Bu m ü n â se b e tle h e r yıl M u h a re m ’d e n R eb î ul-evvel ayı b a şla rın a k ad a r İs­
lâm b eld e le rin d e n âlim ler, sûfiler, vâizler, h âfızlar, şâirler ve çok kalabalık
bir halk H azreti M u h a m m e d ’in d o ğ u m g ü n ü n d e ih tifale k atılıy o rd u . Z ira
e tra f ü lk e le rd e n gelen h e rk e s G ö k -b ö ri’n in d e rin im â n ın d a n ve p ey g am b er
aşkını y ü c e lte n m u h te ş e m âyîn ve b ay ram ların hayırlı o lm a sın d a n em în
bu lu yord u . Bu d in d a r h ü k ü m d a r m e râ sim le rd e n önce d ö rt-b e ş katlı y irm i­
den fazla ah şap "Kubbe” in şâ ed e rk e n em irle re ve y ü k sek zevâta d a h u s û s î
k u b b eler yaptırıy o r; b u n la r çok güzel o lu p ç eşitli ve kıym etli te zy in a t ile
sü slen iy o rd u . H er k u b b e d e m û sik î h e y ’etleri, o y u n cu ve “Erbâb ul-hayâl”
takım ları yâni sahne san’atçûan k alıyordu. M. G ök-böri h e r g ü n ik in d i n a m a ­
zın d an so n ra kale k a p ısın d a n m ey d an y ak ın ın d a b u lu n a n H ân e k âh arasın d a
k u ru lu k u b b e le rd e n b irin e in ip m û sik î d in le r ve hayâl oy u n ların ı zevkle
te m â şâ eder, H â n e k â h ’d a ta rik a ta göre icrâ o lu n a n semâ’a sab ah a d eğ in kalır
ve n am a z d a n so n ra kaleye yâni saraya d ö n e rd i335.
S elçuklu o rd u su n d a , XII. a sır b a şla rın d a m ev cû d iy etin i g ö rd ü ğ ü m ü z
tem sil o y u n u ve sa h n e s a n ’a tla rın m T ü rk iy e ’de yaygın olarak devam etm e si
tab iî idi. S u lta n A lâed d in K eykubâd, d ü ğ ü n , b ayram ve zafer m e ra sim le ­
rinde, A n a d o lu ’d an b aşk a k o m şu ü lk e le rd e n de ta k ım -ta k ım sa n ’atk âr, sa h ­
ne oy u n cu ları (la’âbân), şîrîn h o k k a b a z la r ve çalgıcılar m esle k le rin in b ü tü n
inceliklerin i icra e d iy o rlard ı336. S elçuklu S u ltan ı z a m an ın d a T ü rk iy e'd e , hir-
fet sah ip leri ara sın d a , maskaralık ile h ay atın ı k azan an m e şh û r b ir şah ıs vardı.
K eykûbâd’ın ö lü m ü n d e n so n ra h a y ran ları k e n d isin e M oğol im p a ra to ru O k ­
tay K aan 'a gitm ey i tavsiye e ttile r ve o n u to p lad ık ları harçlık ile M o ğ o lista n ’a
g ö n d erd iler. Ü ç yıl sü re n y o lc u lu k ta n so n ra h a n a varm ış ve b ü y ü k bir

333 Schott, Zuvnguren frage, s. 43-50; S. M aksudî, Türk Tarihi ve Hukuk, s. 322.
334 Schott, Zuvnguren frage, s. 43-50; S. M aksudî, Türk Tarihi ve Hukuk, s. 322.
335 İbn H allikân, Vefeyât ul-A’yân, I, s. 552.
336 İbn Bîbî, s. 298.
4 0 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

m ik d a rd a p a ra sâh ib i o lm u ş tu r337. S u lta n V elcd bir k ıt’asın d a "gök ile yerleri


çadır ve in sa n la rı d a b u çad ır için d e oynayan ku k lalar (lu’betân) gibi” yâni
gölge o y u n u n a (hayâl-i zili) b e n z e tm e k te d ir338. Z ira K aragöz, o rta o y u n u ve
ku k la gibi sa h n e s a n ’a t ve o y u n ları k ad îm O rta A sya’da, T ü rk -İslâm d ü n y a ­
sın d a ve O sm a n lı im p a ra to rlu ğ u ü lk e le rin d e n e k ad a r yaygın b u lu n d u ğ u n u
ve yaşayan dil ve ed eb iy atın d a n e d erece m alı o ld u ğ u n u biliyoruz. Bu sah n e
sa n ’atları m o d e rn b ir tiy a tro h â lin e g elm em iş ise de T ü rk zekâsı, k ü ltü rü ve
cem iy et h a y a tın d a çok m ü h im b ir rol o y n am ış veya m illî rû h ve sa n ’at ih ti­
yacını nasıl a k se ttird iğ in i g ö s te rm iş tir339. İp tid a î d evirlerde d in î b ir m â h iy e t­
te b u lu n a n , m u a h h a r z a m a n la rd a ve n ih â y e t İslâm çağında, S elçuklu ve O s-
m anlı s u lta n la rın ın te rtip e ttik le ri sü rg ü n avları a rtık d in î m â n â sın ı k ay b e t­
m iş; a sk erî b ir sp o r veya m a n e v ra o larak asırlarca ra ğ b et g ö rm ü ştü r. T op
oy u n ların a, Çevgen sp o r ve eğlenceleri y a n ın d a sa tran ca d a çok d ü şk ü n b u lu ­
n u y o rla rd ı340.

337 Cuveynî, Cihân-guşâ, I, s. 185-186.


338 Sultan Veled, Dîvân, nşr. F. N. U zluk A nkara, 1941, s. 275-. F. K öprülü, “A nadolu
Selçukluları tarih in in yerli kaynaklan”, Belleten, sayı XXVII, s. 456; O. T uran, Selçuklu­
lar Zamanında Türkiye, s. 156.
339 Bu m ünâsebetle S.E. Siyâvuşgil’in Karagöz ve A. B am b ad ’nin “O n ancient T urkish
dram atic perform ances’ (Aspects o f Altaic civilisation), s. 87-121.
340 O. T uran, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, A nkara 1958, s. 27-32.
VIII. BÖLÜM
T Ü R K -İS L Â M M E D E N İY E T İN İN
İN K İŞA FI V E İN H İT A T I
1. Selçuklular Hakkında İslâm Mütefekkirleri

T ü rk le r S elçu k lu ların reh b e rliğ in d e İslâm d ü n y a sın ın h â k im iy etin i elle­


rine aldıkları z am an ilim ve felsefe d ev am e tm ek le b erab er, İslâm m e ­
deniyeti ve kav im leri in h ita ta b aşlam ış ve h a ttâ içte ve d ışta cereyan ed en
hâd iseler ile cid d î b ir b u h ra n a d a d ü şm ü şle rd i. M ü slü m a n lar E m evîler za­
m an ın d a b ü y ü k fe tih le rin i y ap m ışlar ve A b b a sîle r z a m a n ın d a d a Y akın-Şark,
O rta A sya ve Eski Y u n a n ’ın k ü ltü r u n su rla rın ı, h â rik u lâ d e b ir s ü r’at ve k u d ­
retle, y u ğ u ru p yeni ve y ü k se k b ir İslâm medeniyeti se n tezi v ü cû d a g e tirm işle r­
dir. F akat X ’un cu a sırd a E ski İra n ’ın dualist ve Mazdakçı fikirleri m ü frit Şi’î
h arek etleri h a lin d e İslâm d ü n y a sın ı k em irm e ğ e b aşlam ış; b ü y ü k zen g in ler
ile fakir k itle le r a ra sın d a h u s û le gelen İk tisad î tezad ve u ç u ru m la r d a m ü frit
cereyanları b esliy erek b irb irin e d ü şm a n z ü m re le r m ey d an a çık arm ış idi. Bu
tem âyülleri is tis m a r e d e n Şi’î-F âtım î h ilâfeti M ısır’da k u rd u ğ u p ro p ag an d a
teşk ilâtı ve d â fle ri ile m e v c u t cerey an ları k ışk ırtıy o r; siyasî ve İçtim aî n izâm ı
yıkm ağa çalışıyordu. Siyasî ik tid a rın ı k ay b ed en Bağdad A bbasî halifeliği tam
bir acz içerisin d e b u lu n u y o r ve h a ttâ b izzat Şi’î Buveyh o ğ u lların ın ta h a k ­
k ü m ü a ltın d a eziliy o rdu . İslâm âlem i b ir çok S ü n n î ve Şi’î d ev le tle r h alin d e
parçalan m ış o lu p b u n la rd a n hiç b iri İslâm d ü n y a sın ı iç ve d ış teh lik e le re
karşı k o ru y acak b ir k u d re tte değildi. E n kuvvetli gözüken iki sü n n î T ü rk
d e v letin d e n b iri T ü rk is ta n ’d a K arah an lılar d a h a yeni İslâm iyeti kabul e tm iş
olup u zak b u lu n m a k ta ve an cak Ş ark tan gelen istilâ lara karşı k o y m ak ta idi.
H o ra sa n ’d a ve A fg a n ista n 'd a y erleşen G azn eliler de H in d ista n fe tih leri ile
m eşg û l b u lu n u y o rd u . Böylece a rtık İslâm m ed e n iy e ti ve kavim leri hayâtiyet-
lerini k a y b e tm işle r ve b u h ra n a sü rü k le n m işle rd i. Bu d u ru m d a H ıristiy an
dü n y ası da, fırsa tta n faydalanarak, m ü d afaad an ta a rru z a geçm iş b u lu n u y o r­
du. G erçek ten B izanslılar T o ro s dağları ve E rz u ru m h a ttı ü ze rin d e b u lu n a n
kuvvetli h u d u t (Sugur, ‘Avâsim, T ü rk çe Uc) te şk ilâtın ı yıkm ışlar; Ş im alden
A zerbaycan ’a, C e n u p ta n d a A ntak y a ve U rfa’ya k ad ar eski İslâm ü lk elerin i
404 SELÇUKLULAR TARİHİ

işgal etm işle r; b u ralard ak i M ü slü m a n la rı ö ld ü rm ü şle r ve h a ttâ K udüs ve


B ağdad’ı is tilâ te h d id i a ltın a alm ışlard ı. İsp a n y a ’d a M ü slü m a n la r siyasî birli­
ği kayb ed erek ric’ate b a şla m ışla r ve A k d e n iz ’d e d e h âk im iy eti te d ric e n Hı-
ristiy a n la ra k a p tırm ışla rd ı. İbn H a ld û n ’u n zarîfân e b ir istih z â sın a göre üç
asır k a d a r A k d e n iz ’d e b ir ta h ta p arçası d a h i y ü zd ü rem iy en H ıristiy an lar,
X ’u n c u a srın ikinci y a rısın d an so n ra, a rtık A k d e n iz ’i ve b u d e n iz in Sicilya,
G irit ve K ıbrıs gibi b ü y ü k ad a ve ü sle rin i h â k im iy etleri a ltın a alm ağ a b aşla­
m ışlard ı. Sicilya’da ib tid a î ve b a rb a r N o rm a n la r m e d e n î M ü slü m a n la r ü z e ­
rin d e h â k im iy e t k u ra ra k o n la rın ilim ve k ü ltü rü n d e n , âlim ve m ü ta h a s-
sıslarm ı h iz m e tle rin e alıp fayd alan ırk en , tam âm iy le b ir İslâm ü lk esi olm u ş
b u lu n a n G irit’d e M ü slü m a n la r im h â ediliyor, B izanslIlar N o rm a n la rın akıllı
ve m u sâ m a h a k â r siy â se tle rin d e n m a h ru m b u lu n u y o rla rd ı. İslâm d ü n y asın ın
b u zaafı dolayısı ile, T ü rk is ta n ’d a K arah an lılar h e n ü z M ü slü m a n olm adığı
b ir z am a n d a U y g u rlar M a n ih a ist d in d a şla rın ı tâ k ip ed en S âm ân îlere karşı
k endi m e m le k e tin d e b u lu n a n M ü slü m a n la rı ö ld ü rm e k ve câm ilerin i yıkm ak
te h d id in i yapıyor ve M â v e râ ü n n e h ir’deki M ani dini m e n su p la rın ı him âye
e d iy o rd u 1. Y üksek d ev let e rk ân ı m u se v î o lan ve h alkı d a şâm ân î, m ü slü m a n
ve h ıristiy a n b u lu n a n H azarlar d a b ir Y ah u d i h a v rasın ın y ık d ırılm ası dola-
yısıyle İtil şe h rin d e m ü slü m a n la ra aid c â m in in m in â re le rin i yık m ak ve m ü ­
ezzin lerin i ö ld ü rm e k teh d id i ile m u k a b e le e d e b iliy o rd u 2. H alb u k i H alîfe
M ehdî z a m a n ın d a S e m e rk a n t A b b asî vâlisi U ygurları m ağ lû b ed eb ilm iş b u ­
lu n u y o rd u 3.
S elçu k lu lard an ön ce İslâm d ü n y ası içerid e siyasî, d in î ve id eo lo jik p a r­
çalan m a ve m ü c â d e le ler ile ağır b ir b u h ra n a u ğ ram ış; d ışa rıd a d a H ıristiy an
B izans ve A v ru p a ’n ın ta a rru z la rın a m a ru z k alarak devam lı b ir ric’ate b a ş­
lam ış b u lu n u y o rd u . Böylece b ir p e rişa n lık ve ü m itsizliğ in h ü k ü m sü rd ü ğ ü
b u devrede, yâni X ’u n c u a sır o rta la rın d a n X I’inci asır başları a ra sın d a idi, ki
M â v e râ ü n n e h r’in ö te sin d e İslâm iy et s ü r ’atle yayılıyor; İdil (Volga) B ulgarları
(T ürkleri) gibi o n la rd a n b ir m ü d d e t so n ra d a T alaş (Taraz) ve S ır-derya boy­
ların d a b ü y ü k K arluk ve O ğuz kav im leri İslâm d in in i kabûl ed iyordu. N ite ­
kim İslâm iy etin b u y ay ılışın d an önce: “Türkler cesaret ve şecaatte başka kavimle-
re üstün olduğu” cih etle İslâm d ü n y a sın ın h u d u tla rın d a gayri m ü slim le rle
cereyan e d en sav aşların en şid d etlileri T ü rk le r ile v u k û b u lu y o rd u 4. İslâm

1 İbn un-N edim , Kitâb ul-Fihrist, Kahire 1348, s. 472.


2 İbn Fazlân, s. 35 ve 45; Yâkut, M u’cem ul-buldân, s. 369.
3 Bak. "T am im ibn B ahr’s Journey to th e U yghurs”, nşr. M inorsky, BSOAS, XII2 (1948), s.
282.
4 İstahrî, BGA, s. 290-292; İbn Havkal, nşr. J. H. Kramers, s. 457-469.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİ’/AI I VI İlil İl IA11. 405
d ü n y a sın ın sa rsılm ası İle T ü rk le rin bu d in e g irişleri aynı za m an a rastlıyor,
ilahı kad er İslâm d ü n y ası ve T ü rk m ille tin e şanlı dev irler n asip ediyordu.
F ilhakika şim di büyük T ü rk k itlelerin in İslâ m la şm aları ile yalnız İslâm d ü n ­
yası bu çe tin savaşları b e rta ra f e tm e k le ve h a ttâ B izans’ın g iriştiğ i H açlı
istilâların d an k u rtu lm a k la kalm ıyor, o n la r sây esin d e yeni b ir k u d re t d e kaza­
nıyordu. E sâsen İslâm d ü n y ası B izans k a rşısın d a o ld u ğ u gibi Ş âm ânî T ürk-
lere karşı d a cihâdı, d a h a evvel M ü slü m a n o lm u ş T ü rk ista n T ü rk le ri ile yapı­
yordu. M â v e râ ü n n e h r T ü rk le rin in cih âd u ğ ru n d a v ü cû d a g etird ik leri m e d e n î
te sisle r ve rib â tla r X ’u n c u a sır coğrafyacılarını h ay ran bırakacak m â h iy e tte
idi ve bu h u s u s ta İslâm eserleri çok zen g in m alzem e v e rm ek ted irler.
İşte h alîfelerin o rd u la rın d a h u d u tla rı m ü d a fa a eden ve gâzilerin en m ü ­
him bir k ısm ın ı teşkil ed en B üyük T ü rk k av m in in şim di k itle h a lin d e İslâm
d in in e girdiği h a b e rle ri İslâm d ü n y ası m e rk e z le rin d e yeni ü m itle rin b e lir­
m esin e seb ep oluyor; Ş a rk ta n gelecek F â tih T ü rk le rin İslâm iyeti k u rta ra ­
cağına d air b ir in an ış d o ğ u y o r ve b u h u s û s u tey id eden b ir tak ım h adîsler,
büyük evliyâ te b şirle ri ve çeşitli riv ây etler yayılm ağa b aşlıyordu. T ü rk le r ile
alâkalı çeşitli h a d îsle r a ra sın d a T a n rı’nın: “Benim Türk adını verdiğim ve Şarkta
iskân eylediğim bir ordum vardır; bir kavme gazablandığım zaman onları o kavim
üzerine (hâkim kılarım) saldırtırım” gibi b ir K udsî h ad îsi bu d ev ir ile alâkalı
o lu p çok y a y ılm ıştır5. A rtık T ü rk le r aley h in d e o lan lar değil lehdeki h a d îsle r
ra ğ b ette idi. K âşgarlı M a h m û d eski râv ilerin i k a y d etm ek le b e ra b e r b u h a d îse
S elçuklu lar z a m a n ın d a yazdığı e se rin d e n d a h a eski kay n ak lard a h e n ü z ra s t­
la n m am ıştır. Lâkin İs ta n b u l’u n fe th in i m ü jd eley en m e ş h û r b ir h ad îs gibi
S elçuklu ların z u h û ru n d a n önce b aşk a b ir h a d îsin m eydana çıkm ası çok d ik ­
k ate şâyândır. G erçek ten X ’u n c u a sır m üellifi coğrafyacı M u kaddesi, Buvey-
h île rin İslâm iy ete y ap tık ları fen alık lard an b a h se d erk en , H azreti P eygam ­
berin: “Horasan’da güzel yüzlü ve Arap olmayan, hakîm bir insan çıkacak; adı be­
nim gibi Muhammed olacak ve Buveyhîlerin tahakkümüne nihâyet verecektir. Hora­
san’da büyük D arvazâr’a kadar fetihler yapacak, tek silahlı kalıncaya kadar kılıcı
bırakmayacak; İran, Irak ve Mekke hutbelerinde adı okunacaktır” h a d îsin i rivâyet
e tm iş tir6. T u ğ ru l-b e g ’in İslâm î M u h a m m e d ad ın ı taşım ası, H o ra sa n ’d a m ey ­
d a n a çıkıp d ev letin i k u rm a sı, B uveyhîleri o rta d a n k aldırm ası ve b ü tü n Y akın
Ş ark ’a h â k im o lm ası dolayısiyle, haklı olarak, b u h adîs ile k e n d isin in k a s te ­
dildiği k a n a a ti y erleşm iş idi. N ite k im H alîfe M e m û n ’u n (8 1 3 -8 3 3 ), A bba-
sîlerin en p arlak z a m an ın d a, b u sü lâlen in âkıb eti h ak k ın d a Z â b u listâ n

5 Kâşgarlı M ahm ûd, I, s. 294. Aksarâyî, s. 51 not; Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I.
6 Ahsen ut-takâsîm, B.G.A., s. 472.
406 SELÇUKLU! AR TARİHİ

em îrin in m ü n e c c im in e so rd u ğ u rivâyet ed ilen su alin cevabı d a bu m ân âd a


tefsir ed ilm işti. F ilh ak ik a bu k e h â n e te g ö re Ş im al-Ş ark’tan z u h û r edecek
T ü rk le r D ey lem li(B u v ey h î)lerin ta h a k k ü m ü n e n ih â y e t v erd ik ten so n ra Irak,
Suriye ve R û m ’a (A n ad o lu ’ya) sah ip o la c a k la rd ır7. Böylece S elçukluların h e ­
n ü z İslâm d ü n y a sın a h âk im o lm a la rın d a n evvel T ü rk le rin ta rih î rolleri te b şir
ed ilm işti. R âv en d î’ye göre T u ğ ru l-b e g F le m e d a n ’d a Baba T â h ir’in d u asın ı
aldı; şeyh su lta n a ib riğ in in k ırık k ap ağ ın ı v erd i ve su lta n ın p a rm a ğ ın a taktı:
“İşte bunun gibi dünyanın hâkimiyetini senin eline verdim” dedi. S u lta n bu halkayı
m u h a re b e le rd e ta ş ırd ı8. Bu irk il K oca’n ın O ğ u z H a n ’a ve G ökçe’n in Ç ingiz
H a n ’a d ü n y a h âk im iy etin i m ü jd e le m e le rin e b enzer; b u ra d a sadece şam an
yerin e şeyh o lm u ş tu r. İşte İslâm d ü n y a sın ın b u b u h ra n lı z a m a n ın d a T ü rk le ­
rin k itle le r h a lin d e İslâm d in in e g irm eye b aşlam aları bu tü rlü h a d îs ve rivâ-
y e tle rin y ay ılm asın a âm il o lu y o r ve S ü n n î m ü s lü m a n la ra yeni b ir ü m it ve
inanç kaynağı teşk il ediyordu.
T ü rk le rin İslâm laşm ası ile u y an an ü m itle r yalnız H azreti P ey g am b er’in
had îsleri, evliyâ k e râ m e tle ri ve n ü c û m î k e h â n e tle re dayanm ıyor; aynı za­
m a n d a M ü slü m a n la rın esk id e n b e ri T ü rk le ri iyi ta n ım aları n etic esi idi. F ilha­
kika A ra p la r S asan î İm p a ra to rlu ğ u n u kolaylıkla y ık tık ları h ald e O rta A sya’da
T ü rk le rin şid d e tli savaşları ile k a rşıla şm ışla rd ı. C ih âd ın farz k ılın m ış o lm a­
sın a rağ m en “Türkler size dokunmadıkça siz de Türklere dokunmayınız” h a d îsin in
bu sıra la rd a fazla yaygın b u lu n m a sı ile b u savaşlar ara sın d a yakın b ir alâka
gözükü y o r. M ü slü m a n la r S elçu k lu lard an ö n ce T ü rk le ri y ak ın d an ta n ım ış ­
lardı. H alîfe M u ’ta sım (833-842) z a m a n ın d a halifelik o rd u s u n u n esasını
T ü rk le r teşk il ediyor; S âm errâ şeh ri o n la r için k u ru lu y o r ve çeşitli gaza­
lard an zaferlerle d ö n e n T ü rk le r çok seviliyordu. E m evîler z a m a n ın d a m ey ­
d a n a çıkan A rap m illiyetçiliği A rap o lm ayan M ü slü m an la rı Mevâlî (azadlı
köle) yâni A ra p la r sây esin d e M ü slü m a n o lm u ş diye h a k îr g ö rü y o r ve h ân e-
d an A rap o lm ay an M ü slü m a n la rın Ş u ’biiyye adı verilen m u k a b il m illiyetçi
veya İslâm m ü sâv atçı cerey an larla y ık ılışın d an so n ra A b b asîler dev rin d e
gerçek b ir m ü sâv ilik fikri y erleşm iş b u lu n u y o rd u 9. B üyük A rap m ü tefek k iri
C âh iz ’in T ü rk le rin y ü k se k ahlâk, fazilet ve k a h ra m a n lık la rın a d air Fezâil ul-

İbn H aldûn, Mukaddime, İstanbul 1275, II, s. 226; B arthold, bu k ehâneti biraz yanlış
tefsir eder (İslâm Medeniyeti tarihi, İstanbul 1940, s. 99); Z.V. Togan, Tarihde Usûl, İsta n ­
bul 1950, s. 85; O. T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 469-472. A bbasîler zam anında T ürklerin
A rapları kendi çöllerine süreceğine dair bir hadîs de İbn Sa’d ’m Tabakat’ında m eydana
çıkar.
8 Râvendî, s. 99.
9 Bak. Corci Zeydân, Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, IV, s. 249-258; F. K öprülü (B arthold),
İslâm Medeniyeti Tarihi, s 168-176.
HINK İSLÂM MEDtNİYI IİNİN İNKİŞAII VI İN IIİIA II 407
Etrâk veyahut Menâkıb ut l'ilrk adlı risalesi bu d ev ird e o n la ra karşı duy u lan
tak d ir h isle rin e te rc ü m a n o lu y o rd u 1*’. İslâm d ü n y a sın d a A b b asî o rd u la rın d a n
so n ra d a S âm ân îlerin , B uveyhîlerin ve h a ttâ F â tım île rin o rd u la rın ı d a ekse-
seriyetle T ü rk le r teşkil ediyor; h u d u d gâzileri a ra sın d a d a çok T ü rk b u lu ­
nuyordu . Bu seb ep le M ü slü m a n la r y ak ın d an ta n ıd ık ları ve sam im i sü n n i ol­
duk ların ı bildikleri T ü rk le rin İslâm iyeti k a b û lü n ü m e m n û n iy e tle karşılıyor
ve içinde b u lu n d u k la rı b u h ra n dolayısiyle fâtih T ü rk leri ü m itle bekliyorlardı.
Selçuklu h âk im iy eti ve b u d ev ird e İslâm m e d e n iy e tin in kazandığı hayâ-
tiyet h a k k ın d a g ö rd ü k le rim iz İslâm d ü n y a sın ın b u ü m itle rin i b o şa çıkarm ış
değildir. G erçek ten T u ğ ru l-b e g z a m a n ın d a D ey lem lilerin z u lm ü n d e n , n eseb -
lerinin m eçh û l ve u y d u rm a o ld u ğ u n d a n b a h se d e n İbn H assû l, S elçukluların
Afrâsyâb (O ğuz H an) n e slin d e n geldiğini, T ü rk le rin fazilet ve ü stü n lü k le rin e
d air en sağlam d elilin de H azreti P e y g am b er’in: “Türkler size dokunmadıkça siz
de Türklere dokunmayınız” h ad îsi o ld u ğ u n u b e lirtm e k sû retiy le ilk h isle rin bir
tercü m a n ı o lu r 11. B üyük d ev let ad am ı N iz â m ü l-m ü lk : “Dünyanın efendisi
(M elik-şâh) Afrâsyâb (O ğuz H an) neslinden olup dindar, âlimlere saygı, zâhitlere
iyilik, fakirlere şefkat ve halka adalet göstermek gibi dünyada kimseye nasip olmayan
yüksek vasıflara sahip ve cihâna hâkimdir. Bazı halîfeler zamanında devlet çok geniş­
lemiş idiyse de yine Haricîlerden endişe vardı. Allaha şükürler olsun, ki bu uğurlu
zamanda böyle bir kaygı kalmamış ve kimse muhalefet düşünemez olmuştur”12 d e r­
ken k e n d isin in d e d o ğ m a sın d a h isse d a r o ld u ğ u devrin u m û m î vasıflarını
çizer. Başka b ir m üellif: “Selçuklu pâdişâhları hep bu güzel ahlâka sahip idi. Onla­
rın bayrakları belirdikten sonra ihtiyar dünya yeniden tazelendi ve gençleşti; onların
ıktâı oldu; imâr edildi. Selçukluların iyi idareleri sâyesinde dünya nizâma girdi;
İslâmın sancakları kuvvet buldu; Şarkta ve Garpta câmi, medrese, ribât ve minâ-
relerin çoğu Selçuklu sultanları ve vezirlerinin eseridir. Bu hânedanın devletleri inhi­
tata y ü z tutunca da memleketlerin mamûrluğu ve halkın âsâyişi bozuldu” fikirleri
ile devrin e h e m m iy e tin i m ey d an a k o r13.
İslâm d ü n y a sın ın g ö rü ş ve d u y u şla rın ı b e lirtm e k b ak ım ın d an İm âm
A ’zam E bu H a n îfe ’ye atfo lu n a n b ir rivâyet de d ik k ate şâyândır. Bu rivâyete
göre; E bû H an îfe h ac e s n a sın d a T a n rı’ya: “Ey Allahım! ben senin için Muham-
med’in şeriatını takrir ettim; içtihadım doğru ve mezhebim hak ise yardım e t” diye
niyâzda b u lu n u r. H â tifte n gelen b ir ses: “Doğru söyledin; kılıç Türklerin elinde

111 N şr. Van V loten, Tria Opuscula, Brill 1903, s. 17-56.


11 ‘T afsil ül-E trâk ‘ala şâir il-ecnâd”, nşr., trc. Ş. Yaltkaya, Belleten, XV, s. 42. T ürkler
hakkında sıh h atin d en şü p h e edilm eyen en m ü h im hadîs de budur.
12 Siyâset-nâme, s. 7.
13 Afdal üd-din K irm anî, Vakayi’-i Kirman, T ahran 1326, s. 29-30.
408 SELÇUKLULAR TARİHİ

bulundukça senin mezhebine zeval yoktur" cevabını verir. Bu rivâyeti nakleden


R âvendî şu ilâvede b u lu n u r: “Allaha hamd olsun, ki artık İslâmın arkası kuvvetli
ve Hanefi mezhebi mensupları mes'uddurlar. Arap, Acem, Rûm ve Rus diyarlarında
kılıç Türklerin elindedir. Selçuklu Sultanları Hanefi âlimlerini o kadar himâye etmiş­
lerdir, ki onların sevgisi ihtiyar ve gençlerin kalbinde bâkidir’’14. İlhanlı d evrinde
âlim ve d ev let ad am ı o lan H a m d u lla h K azvinî güzel b ir m u k a y ese yaparak
d e r ki: “Islâm hânedanlarının çoğu bir kusur ve ayıbla malûldür. Emevîler zındık ve
hâricîlik, Abbasîler itizal, Buveyhîler râfızîlik ile, Gazneliler, Hârizm-şâhlar ve diğer
müslüman sülâleleri de asıllarının hakir (köle) olmasiyle bir kusura sahiptir. Halbuki
Selçuklular bütün bu illetlerden pâk, temiz ve dindar insanlardır. Halka şefkat bun­
ların m üm taz vasıflarıdır”15.
XIII’ü n c ü a sırd a M oğol istilâ sın d a n kaçıp A n a d o lu ’ya gelen ve Kayse-
r i’d e A lâeddin K ey kûbâd’ın h im ây esin e giren N ecm ed d in Râzî: “İslâm lar
em niyet, asayiş ve ra h a tı Selçuklu hânedanının mübârek çetr’ı gölg esin d e b u ld u ­
lar. Bu dindar pâdişâhlar z a m a n ın d a yapılan m e d re se ler, câm iler, h an ek â h lar,
rib âtlar, h a sta h a n e le r, k ö p rü le r ve d iğ e r h ay ır m ü essese le ri hiç b ir devirde
yapılm am ış; âlim lere, z â h itle re ve h alk a g ö ste rile n şefkat ve m e rh a m e t, giri­
şilen g azalar ve k azan ılan zaferler hiç b ir za m an d a v u k û b u lm a m ıştır. Bu
h u su s o k a d a r m a lû m d u r ki, ta fsilâ ta lü z u m y o k tu r. Z ira T ü rk ista n , Fergana,
M âv erâü n n eh r, H ârizm , H o rasan , G û r ve S îstân (A fganistan), K irm an, H û-
zistan , İran, Irak, D iyarbekir, Suriye ve R ûm (A nadolu) o n la rın ve k ö le­
lerin in e se rle ri ile d o lu d u r. Müslümanlar b u m ü b â re k h â n e d a n a d u â ve sen â
ile m e ş g û ld ü rle r” d e r 16.
S elçuklu h â k im iy e ti h a k k ın d a m u te d il Şi’îlerin g ö rü şü de b u m ah iy e tte
idi. F ilh ak ik a e se rin i XII. a sır o rta la rın d a , S elçukluların in k ıraz d evrinde,
yazan A bd ül-C elîl K azvinî T ü rk le rin cih an h âk im iy etin i, İslâm ın gâzileri
o ld u ğ u n u , râfızî ve m ü lh id le ri im h â edip İslâm iyete b ü y ü k h iz m e tle r y a p ­
tık ların ı, ta a s s u b a sah ip b u lu n m a y ıp Şi’îlere de ih san ların ı b e lirttik te n so n ­
ra: “M ü slü m a n lık ta cam i, m e d re se , h â n e k â h ve h e r tü rlü hayır ve iyiliklerin
yapılm ası, k ö tü lü k le rin atılm ası h ep S elçu k lu ların u ğ u rlu kılıçları sâyesin d e
m ü m k ü n o lm u ş tu r” d e m e k sû retiy le m û te d il Ş i'îlerin h isle rin e te rc ü m a n
o lu r17. S elçu k lu lar h a k k ın d a H ıristiy an m ü elliflerin in d ü şü n c e le rin e d air
yu k arıd a m ü n â s e b e t d ü ştü k ç e k ay ıtlar v e rilm işti, ki b u n la r d a aynı m a h i­
y e tte ta k d ir ve m e d h iy e le rd e n ib a re tti. S elçu k lu lar h ak k ın d a İslâm m ü ellif­

14 Râvendî, s. 17-18; Türkler ve İslâmiyet, s. 472.


15 Târih-i Güzide, s. 434.
16 Mirsâd ul-'İbâd, s. 11-12; Keza bak. Câmi üt-Tevârih, II, 5, s. 3-4.
17 Kitâb un-nakz, s. 49, 54, 58, 77, 273, 333, 511.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYETİNİN İN KİŞAII VI İNİ <11A11 409
lerinin bu çeşit ifâdeleri ve şiirleri pek çok o lu p d ah a fazla tafsilâta lüzûm
y oktur. Y alnız sayısız şiirler a ra sın d a b ir çok k ay n ak lard a d e rced ilen bir
k asidesin d e şâ ir M u h am m ed bin E bû İsh âk el-G a z zî(ö lü m ü 1 1 3 0 )’n in Haçlı
m u h a re b e le ri vesilesi ile: "Türklerle karşılaşıldığı zaman melek gibi iyidirler; lâkin
savaşta ifrit kesilirler” diyen m e şh û r beyti C â h iz ’in fikirlerini and ırd ığ ı ve bazı
Haçlı m ü elliflerin in ifâd elerin e de u y d u ğ u için kayda şâ y â n d ır18. G erçek ten
T ü rk lere d ü şm a n o larak gelen H açlılar d a o n la rın k a h ram a n lık ların ı, fazi­
letlerini ve m e rh a m e tle rin i g ö rd ü k te n so n ra ta k d ir h isleri ile d ö n m ü şle r ve
yard ım ın a g eldikleri B izanslıların h ıy â n e tle ri dolayısiyle d e o n la ra d ü şm a n
k e silm işle rd i19.
S elçu k lu ların y ü k seliş zam an ın d a, 1 0 6 8 ’de, İsp an y a’d a eserin i yazan
Sâ’id al-A ndalusî, ta rih i n azar-ı itib â ra alıp, d ü n y a h ü k ü m d a rla rın ı Ç in İm ­
p arato rları ve H in d ista n , T ü rk su lta n la rı, İra n şâh ları ve R u m (R om a) im p a­
ratorları o larak sayarken b u te lâ k k in in Ç in h ü k ü m d a rla rın a a it o ld u ğ u n u
kaydeder ve S elçuklu h âk im iy etin i eski T ü rk d ev rin e u z a tm ış o lur. Bu vesile
ile birinciye; “İtaatkâr insanlar hükümdarı”, İkinciye; ilm i sev d iğ in d en “Hikmet
kıralı”, üçü ncüye; T ü rk le r çok c e sû r o ld u ğ u n d a n , “Arslanlar hânı”, d ö rd ü n ­
cüye b ü y ü k lü ğ ü ve y ü k sek m evkii dolayısiyle “Şahlar şâhı” ve n ih ây e t en
güzel yüz ve v ü cû d a sah ip o ld u k la rın d a n R u m im p a ra to ru olan beşinciye de;
“İnsanlar kıralı” d en ild iğ in i söyler20. G erç e k te n eski Ç in h ü k ü m d a rla rı k e n d i­
lerini; “Semânın oğlu” (Fağfur, Pağ-pur), İran şâh ları “Şâhlar şâhı” (Ş âh in -şâh ),
R om a (B izans) İm p a ra to rla rı m e sk û n d ü n y a n ın (Oecumenige) h ü k ü m d a rla rı
saydığı21 gibi G ö k -tü rk h âk an ları d a k e n d ile rin i sem avî m e n şe d e n gelm iş,
gökte d o ğ m u ş, eb ed î T a n rı’n ın k u d re tiy le tây in edilm iş (Mengü Tanrı kü-
cinde), cih ân ın ve yedi ik lim in h âk im i olarak, h issediyorlar; fe rm a n ların ın ,
Ç in ve B izans im p a ra to rla rın a g ö n d erd ik leri m e k tu p la rın b aşın a b u fo rm ü lü
koyuyorlard ı22. S elçu k lu lar’a U ygur, G ö k -tü rk ve H u n ’lardan gelen bu cihan
hâkim iyeti ş u û ru aynı T ü rk çe k e lim e le r ile M oğollara, ifâde ve fikir o larak
da O sm an lı p â d işâ h la rın a m iras k alıyordu.
S elçuklu h âk im iy eti h a k k ın d a İslâm m ü ellifleri ve H ıristiy an yazarlar bu
k an aa tlerin i m ey d an a k o y ark en bazı T ü rk m ü te fe k k irle ri de su lta n la rın ve

18 İbn ul-Cevzî, s. 15-18.


19 Bak. O sm an T uran, “T he ideal o f W orld dom ination am ong th e Medieval T u rk s”,
Studia Islamica, (IV) 1955 bu m akale 1954 yılında C am bridge’de toplanan Beynelmilel
şarkiyatçılar kongresinde tebliğ edilm işti.
" Tabakat al-Umem, Fr. trc. R. Blachere, Paris 1935, s. 43-44.
21 Bak. Ch. D iehl, Grands probl. de l’hist. Byzantine, s. 120.
22 S. Julien, s. 48, 52, 53; C havannes. s. 246, 249; O sm an T uran, World domination, s. 80-
82; yukarı, IV, 7’ye de bak.
410 SELÇUKLULAR TARİHİ

beylerin cih an hâk im iy eti in a n ışla rın a iştira k ediyor ve b u n u n g u ru ru n u


d u y u y o rlard ı. K âşgarlı M ah m ııd T ü rk le rin A lla h ’ın askeri ve c ih an ın hâkim i
o ld u ğ u n u , A lla h ’ın d ü n y a n ın id âresin i o n la ra verdiğini k ay d ettik te n sonra:
“Tanrı onlara Türk adını verdi; kendilerini yer yüzü hükümdarı ve devrin hakanları
yaptı; herkese üstün kıldı. Onları hakla teyid ve kendilerine sığınanları taziz eyledi.
B uhârâlı ve N işâ p u rlu iki âlim in se n e tle ri ile b ild ird ik lerin e göre; O ğuz
T ü rk le rin in z u h û ru n d a n ve k ıy âm et g ü n ü n d e n b a h se d e n H azreti Peygam ­
ber: ‘Türk dilini öğreniniz, zira onların hâkimiyetleri uzun sürecektir’ b u y u rm u ş­
tu r. Bu rivâyet d o ğ ru ise din, değ ilse akıl T ü rk ç e ’n in ö ğ retilm e sin i e m re d e r”
d ü şü n c e le ri ile k u ru lu ş u n a şa h it o ld u ğ u S elçuklu im p a ra to rlu ğ u m u n şu û -
ru n u taşıy o r ve b u m ü n â se b e tle yazdığı lü g a tin e h em m iy etin i m ey d an a k o ­
y u y o rd u 23. D ik k ate şâyândır, ki T u ğ ru l-b e g h a k k ın d a h e n ü z S elçu k lu lar gel­
m e d e n rivâyet ed ilen h a d îs ’in ta h a k k u k u gibi T ü rk h âk im iy etin in u z u n sü ­
receğine d a ir K âşgarlı M a h m u d ’a aid b u riv ây ette bin yıllık ta rih a d e tâ k e şf
o lu n m u ş; istik b al de b u n a g ö re cereyan e tm iş ve gerçek leşm iştir.
S u lta n S ancar z a m a n ın d a M erv’de d o ğ an F a h re d d in M ü b ârek -şâh , T ü rk ­
lerin h âk im iy etin i ve dağılış sah aların ı d ü şü n e re k , Ç in ’d en R u m ülk elerin e,
şim alin b u zlu b ö lg elerin d en H in d is ta n ’a k a d a r uzayan b ü tü n m e m lek e tleri
“Türkistan” h u d u d la rı içine a lm a k ta ve yer y ü z ü n d e T ü rk ista n k ad ar büyük
bir ü lk e n in b u lu n m a d ığ ın ı sö y lem ek te ve b u n u T ü rk lerin ü stü n lü k le rin d e n
biri o larak g ö s te rm e k te d ir24. Y âkut d a d ü n y a n ın m e sk û n d ö rt k ısm ın d a n b i­
rin in T ü rk ülk esi (A rz üt-Türk) o ld u ğ u n u , H in d ista n ’d an R u m h u d u d la rın a
k ad a r u zad ığ ın ı söyler25. M ü b ârek -şâh T ü rk le rin m eziy etlerin i say ark en h e r
m illet a ra sın d a M ü slü m a n o ld u k ta n so n ra irtid a t ed en b u lu n d u ğ u h ald e
T ü rk le rin m ü s te s n a o ld u ğ u n u yazar. Z ira T ü rk le r İslâm iyete öyle b ağ la n ­
m ışlard ır, ki o n la rd a n b ir k im se n in ailesin i ve m e m lek e tin i h a tırlay arak bu
d in d e n d ö n d ü ğ ü n ü n g ö rü lm ed iğ in i, h e r m ille t m e n su b u , k e n d i m e m le k e ­
tin d e n ayrıldığı vakit, zelil d ü ştü ğ ü n ü , h alb u k i b u n u n ak sin e T ü rk ler, İslâm
m e m le k e tle rin e gelince k a d ir ve k ıy m e tle rin in arttığ ın ı, k u m a n d a n ve em ir
(h ü k ü m d a r) o ld u k la rın ı söyler ve böylece h iz m e tle rin d e b u lu n d u ğ u m en şei
köle o lan G azne ve H in d ista n su lta n la rın ın d u ru m u n u izah ed er. M üellif,
T ü rk le rin b u m eziy etleri dolayısiyle de efsanevî T ü rk pâd işâh ı A frâsy âb ’a a tf
o lu n an : “Türk denizdeki bir sedefe benzer; o ra d a (denizde, yâni k en d i kavm i
arasın d a) ik en kad ri bilinm ez; lâkin d e n iz d e n çık tık ta n so n ra p â d işâ h ların

23 Dîvânu lügat it-Türk, I, s. 2-3.


24 Tarih-i Fakhru’d-din Mübarekşâh, nşr. E. D. Ross, London 1927, s. 44.
25
M u’cem ul-buldân, I, s. 18.
TÜRK İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İNKİŞAII VI İNİ İli Ali. 411

tâcı ve g elin lerin s ü s ü o lu r” sö zü n ü n ak led er. K âşgarlı M ahm ûd gibi o da ta ­


bii K ur’an dili o lan "A rapçadan so n ra Türkçeden daha iyi ve heybetli bir dil yok­
tur. Eski za m a n la rd an beri e m îr ve k u m a n d a n la rın çoğu T ü rk o ld u ğ u ve dev­
let, nim et, a ltu n , g ü m ü ş de ellerin d e b u lu n d u ğ u , büyükler, asiller ve b ü tü n
halk o n ların h iz m e tin d e ve T ü rk le rin d ev leti sây esin d e m e s u t ve h ü rm e tk â r
olduğu için b u g ü n in sa n la r e sk isin d e n fazla T ü rk d ilin e rağ b et e tm e k te d ir”
m ü talâ asın ı beyan e d e r.26 R u b ru ck ve M arco P olo gibi A vrupalı seyyahlar da
A n ad o lu ’ya T ürk iy e ve B alkanlar’d an ve T u n a h av zasın d an C e n û b î R u s­
ya’d a n Ç in h u d u d la rın a k ad ar uzayan g en iş A sya ü lk elerin i “Büyük Türkiye”
(Magna Turkia) adiyle z ik re d e rk en K âşgarlı ve M ü b ârek -şâh gibi b ir realiteyi
ifâde ed erler. F a h re d d in M ü b ârek -şâh T ü rk ç e ’n in h ey b etin i ve h e r yerde
k o n u şu ld u ğ u n u söylerken de K âşgarlı M a h m û d ve Ali Şîr N evâî ile birleşir.
G erçekten b ü y ü k T ü rk şâir ve m ü te fe k k iri Ali Şîr N evâî T ü rk le r F arsça k o ­
n u ştu ğ u ve şiir yazdığı h ald e İran lıların T ü rk çe şiir yazm ak şöyle d u rsu n
k o n u şm ay a bile k ab iliy etleri o lm ad ığ ın ı b e lirttik te n so n ra T ü rk d ilin in Fars
d ilin d e n d a h a zen g in , ifâde k ab iliy etin in d a h a fazla o ld u ğ u n u İlm î delillerle
isb at eder; b u m illî g u ru ru d u y ar ve şâirleri T ü rk ç e ’yi te rc ih e teşv ik eyler27.
S u ltan B aybars M ısır-Suriye T ü rk M em lû k ask erleri başın d a, d ü n y ad a
ilk defa, M oğolları, 1260 yılında, F ilistin ’de ‘A ynı Câlût m ev k iin d e b o z g u n a
uğ ratıp istilâyı d u rd u ru n c a , d ev rin u m û m î an lay ışına göre, M oğolları T ü rk
sayan T ü rk tarih çisi B ed red d in ‘A ynî (A n tep li): “Ne garip bir hâdisedir, ki
Türklere karşı İslâmiyeti kurtaran yine Türkler olmuştur” ifâdesiyle T ü rk lerin
İslâm iyete y ap tık ları h iz m e tle re d a ir yeni b ir h â d ise ve g ö rü şü ifâde e d e r28.
D u ru m u n b u s a ra h a tin e ve k ay n ak ların ifâ d e le rin e 29 rağ m en b ir A rap ta rih ­
çisi T u ğ ru l-b e g ’in B ağdad’a g elişini h alîfen in değil vezirin dâvetiyle izaha
çalışırk en te fe rru a ta a it h â d ise le ri z o rla m a k ta ve isâb etsiz ve galiba d a r bir
m illiyetçiliğin te sirin d e k a lm a k ta d ır30. Böyle b ir h ü k m e varm ağ a çalışan
m ü ellifin S elçuklu ta rih in i iyi k avram ası g e rek irk en o n a tam âm iy le yabancı
o ld u ğ u n u b ü y ü k h atalariy le m ey d an a k o y m ak tad ır. F ilhakika ik tid a rın ı k o ­
ru m a ve a rttırm a a rz u su n a rağ m en , S ü n n î A b b asî halîfesi K âim bi-E m ril-
la h ’ın m a rû z kaldığı Şi’î te h lik e si dolayısiyle, T u ğ ru l-b eg ’i ve S elçukluları bir
k u rta rıcı o larak k arşılad ığ ı hiç b ir te re d d ü d e yer b ırak m a m ak tad ır, ki zaten

26 F. M ubârekşâh, Târih, s. 35-37, 44; F. K öprülü, Türk Dili ve Edebiyatı, s.123-154.


‘ 7 Muhâkemet ül-lugateyn, İstanbul 1315. s. 42-44, 55-58.
28 Ikd ul-Cumân, V eliyuddin Ef. XIX No. 2391, s. 434.
29 Bak. Bölüm II, bahis, 13, 14, 15, 16.
30 George M akdisî, İbn ‘Aqîl, et la résurgence de l’Islam traditionalisteau Xle Siècle, D am as
1963, s. 86-107.
412 SELÇUKLULAR TARİHİ

bu h u su s y u k a rıd a h em h â d ise le rin seyri ve m ânâsiyle, h em d e kaynakların


ifâdeleri ile tey it ed ilm iş b u lu n m a k ta d ır. Bu isâb etsiz, kay n ak lara aykırı ve
vesikasız g ö rü şü ileri sü re rk e n d e v ezir A m îd ü l-m ü lk ’ü n T u ğ ru l-b e g ’e bir
k o m p lo h azırlad ığ ın ı, H alîfen in T u ğ ru l-b e g ’e k arşı İb rah im Y ınal’ı t u ttu ­
ğ u n u b ir d elil o larak g ö ste rm e k le d e h â d ise le re tam âm iy le te rs bir m â n â
v erm ek te veya vârid o lm ayan m e sn e d le re d a y a n m a k tad ır. T u ğ ru l-b e g ’in
akıbeti te h lik e li ve İb ra h im Y ınal’ın m u zaffer o lm ası kuvvetli b u lu n d u ğ u bu
b u h ra n g ü n le rin d e H alîfen in m u h te m e l b ir S elçuklu su lta n ın a k arşı m ü z â h ir
g ö zükm esi ta b iî idi.
S elçuklu h â k im iy e tin e k arşı M ü slü m a n d ü n y a sın ın ta k d ir ve h a ttâ tebcil
duyguları o k a d a r k u vvetlidir, ki S elçuklu d ev leti k u ru lm a d a n önce göçebe
T ü rk m e n le rin yapm ış o ld u ğ u istilâ, y ağ m a ve ta h rip le r tam â m iy le u n u tu l­
m u ş ve e sâsen b u ta h rib a t b ü y ü k ö lçü d e o lm ad ığ ı gibi girişilen b ü y ü k im âr
h a re k e tle ri ile böyle b ir iz de k a lm a m ıştı. X II’inci asırda, T ü rk le rd e n u zak
b ir ülked e, Sicilya’da, yaşayan m e ş h û r coğrafyacı İd risî S elçuklu su lta n ­
la rın ın m eziy etlerin i ve T ü rk m e n le rin a k ın la rın ı d uy arak T ü rk le r için: “h ü ­
k ü m d arla rı savaşçı, k u d re tli, ih tiy atlı, âdil ve y ü k se k vasıflarla tem ây ü z e d e r­
ler h alk câhil, k ab a ve z â lim d ir” ifâd esin i k u lla n ırk e n S elçuklu d ev letin in
k u ru lu şu n d a n önce v u k û b u la n T ü rk m e n y ağ m a ve akın ların ı k a st e d e r31.
Z ira dalg alar h â lin d e g elen ve geçim sık ın tısı için d e b u lu n a n b u g ö çebelerin
bazı yağm a h a re k e tle rin d e b u lu n m a la rı ta b iid ir. L âkin bu T ü rk m e n le r de en
k ü ç ü k b ir siyasî te şk ilâ t ve beylik k u rd u k la rı z a m a n d a d erh al dev let ve h â ­
k im iy et ş u û ru n u n g erek tird iğ i a d âlet ve im â r y o lu n u tu tm u şla rd ı. H albuki
M oğollar, so n ra d a n bâzı m e d e n iy e t ve im â r faaliyetlerine g iriştik leri halde,
istilâla rın ın ta h rib a tı hiç b ir zam an silin e m e m iş ve acı h â tıra la rı u n u tu l­
m am ıştır. A k sin e M oğol devri y ü k sek d ev let ad am ları ve m ü te fe k k irle ri bile
bu d u ru m u ve S elçuklu devri ile teşk il eylediği tezadı, iki istilâ n ın azîm fark ­
larını d a im a b e lirtm işle rd i. G erçek ten M oğol istilâsı k ü ç ü k b ir kavm in m u -
hâceretiyle, fak at d ev let kuvvetiyle, v u k û b u lu rk e n ta h rib â t d a şu û rlu olarak
cereyan ed iy o rd u . B una m u k ab il S elçuklu istilâsı b ir devlet m ev cu t o lm ad an
bir m illetin m u h â c e re ti ile gelişiyordu. T ü rk m e n akın ve yağ m aların ın se b e ­
bini de böyle b ir z a rû re t teşk il ed iy o rd u . F ak at devlet k u ru lu n c a h e r şey
d eğişiyord u . S elçuklu ve M oğol istilâları arasın d aki b ü y ü k fark b u d u r ve
S elçukluların İslâm d ü n y a sın d a ve H ıristiy a n la r a ra sın d a b u derece sevgi ve
tak d irle k arşılaşm aları d a b u esaslı farkla alâkalı id i32.

31 Géographie d’Edrisî, Fr. trc. Jaubert, I, s. 498.


32 Y ukarıda bak. “T ürkiye Selçukluları, M üslüm an ve H ıristiyan H alk”; aşağıda 446 vd.
TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAII VI İNIIİIAI 413
Selçuklu su lta n la rı eski Tiirk cih a n h âk im iy eti şu u ru n u c a n la n d ırırk en
m addî k u d re tle ri y an ın d a m an ev î âm illeri d e ih m al etm iy o r ve h e r hald e
hadîslerle, İslâm m ü te fe k k ir ve b ü y ü k le rin in sö zleri ile bu ş u û ru k u v v et­
lendiriyo rlard ı. N izâm ü l-m ü lk ’ün S elçuklu a z a m e tin i ta rih e in tik a l e ttirm e k
m aksadiyle, cizye g e tire n Bizans elçisini K âşg ar’a k ad ar g ö tü rm e si ve C ey­
hu n n e h rin i geçen o rd u n u n g em icilere ö d e n e c e k ü c re tin in A n tak y a v ergi­
lerine veya h a râ c ın a h avâlesi m ü n â se b e tiy le b izzat bu gâyeyi beyan etm esi
d e bu şu û ru n b aşk a d elillerin i m e y d a n a k o y m u ştu r. F akat S elçuklu su l­
tanları a sâletleri ve efsânevî A frâsyâb (O ğ u z H an ) n eslin d e n g elm eleri ile
iftihar e ttik le ri h alde, b u g ü n k ü m ân âd a, b ir m illî k ü ltü r ş u û ru ve siy âsetin e
sahip o lm am ışlard ı. E sâsen böyle b ir şey d e b a h is m ev zu u değildi. O n lar
için b e ra b e rlerin d e g etird ik leri eski T ü rk k ü ltü r ve m ü e sse se le ri ile im tizaç
eden yeni b ir T ü rk -İslâ m m ed en iy eti, m illî, İslâm î ve İn san î te m e lle re ad âlet
ve n izâm a d ay an an h âk im iy etleri ö te sin d e b a şk a b ir şey de d ü şü n ü le m e z d i.

2. Selçuklular Devrinde Türk Dili ve Edebiyatı

S elçu k lu ların İslâm d ü n y a sın a h â k im o ld u k ları za m a n la rd a A rapça İs­


lâm d ü n y a sın ın ilim ve m e d e n iy e t dili o larak h ü k ü m sü rü y o rd u . S âm ânîler
T ü rk ista n ve H o ra s a n ’d a İranlı ve T ü rk h alk ın a, o rd u su n a d ay an d ık ları h alde
Farsça; G azn eliler de saray, o rd u ve b ir k ısım em îrleri ile T ü rk çe k o n u ş tu k ­
ları ve h ü k ü m d a rla rı S u ltan M es’û d ’a k ad ar iyi Farsça dahi b ilm e d ik le ri33
h alde A rapçayı re sm î dil o larak k u lla n m a k m e c b û riy e tin d e kalıyorlardı. Bu
devirde F arsça İra n ’d a değil S âm ân îler d ev rin d e ve ü lk esin d e b a şlam ış bir
ed ebî dil o larak m ev cû d iy etin i isb a t e tm e k le b e ra b e r h e n ü z ilim dili m ev ­
kiine çık am ıy o rd u . B üyük âlim B îrûnî d e Kitâb us-Saydala’sın d a F arsçan ın
eski İran h ik ây elerin i y azm ak tan b aşk a b ir işe yaram adığını, A rap ça’dan
Farsçaya te rc ü m e ed ilen İlm î e se rle rin k ıy m e tlerin d en çok şey k ay b et­
tik lerin i sö y ler34. N ite k im İran ed eb iy atı S elçu k lu lar z am an ın d a ve o n ların
h im m etiy le en p arlak dev rin i id rak e ttiğ i ve F arsça resm î dil h alin e geldiği
halde T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan ve İra n ’d a yazılan b ü yük İlm î e se rle r h e ­
nüz A rap ça te lif ed iliy o rd u . XIII’ü n c ü a sırd a A rapça, Farsça ve T ü rk çe İslâm
d ü n y a sın ın üç k ü ltü r dili o lu n c a Şeyh H ü sâ m e d d in ‘Â sim î’ye göre A rapça

33 Bayhakî, s. 184, 188, 258, 352, 368-382, 548.


34 K öprülü (B arthold), İslâm medeniyeti tarihi, s. 210. B ununla beraber G azneliler Kara-
hanlılarla m uhabereyi Farsça yapıyorlardı (Bayhâkî, s. 79). Fakat K arahanlılar da Gaz-
nelilere T ürkçe (Uygurca) yazıyorlar, G azne sarayında T ürkçe konuşuyorlardı (Bayhâkî,
s. 759, 731).
414 SELÇUKLULAR TARİHİ

şiirleri fesahat, Farsçaları melâhat ve T ü rk çeleri d e sıhhat vasıfları ile m ü m ta z


b u lu n u y o rd u 35.
T ü rk le r esk id en nasıl, k ısm î olarak, M ani, B uda ve H ıristiy an d inleriyle
b irlik te Soğd ve U ygur alfabelerini k ab u l edip Ş âm ânî d in le rin i ve G ö k -tü rk
alfabelerini b ıra k m ışla r ise d ah a b ü y ü k k itle le r h a lin d e M ü slü m a n o lu r ve
d ah a b ü y ü k b ir İslâm m e d e n iy e tin e g ire rle rk e n de aynı şeyi y ap m ışlard ı. N i­
te k im İran lılar d a İslâm istilâsı a ltın d a eski yazı ve edeb iy atların ı tam am iy le
te rk e tm işle r ve yeni Farsça ancak b ir kaç asırlık b ir e m ek le m e d en so n ra
m ey d an a ç ık ab ilm işti. T ü rk ç e n in İslâm d e v rin d e yazı ve ed eb iy at dili halin e
gelebilm esi için o n u n ta rih î seyrini en u m û m î h atlariy le b e lirtm e k lâzım dır.
T ürkçe çok eski z a m a n la rd a b ir yazı dili h a lin e gelm işti. G ö k -tü rk hâk an ları
d ah a V Fncı a sırd a Ç in im p a ra to rla rın a m e k tu p la rın ı T ü rk çe olarak, T ürkçe
d ip lo m asi k aid elerin e ve tak v im in e g ö re yazıy o rlardı36. G erçek ten O rh o n
k itâb elerin d e ve d a h a so n rak i re sm î y azılard a o ld u ğ u gibi “Tanrı tarafından
gönderilmiş büyük Gök-türklerin hâkam ” cü m lesiy le başlayan bu m e k tu p la rın
ancak Ç ince te rc ü m e le ri k alm ış ise d e 37 V l’ncı a sra a it Y eni-sey k itâb eleri
T ü rkçe b ir alfabe ve yazı d ilin in aynı a sırd a m ev cûd o ld u ğ u n u , ok, y a (y),
eb(ev, ç a d ıra )’e b enzeyen, k, y, ve b h a rfle rin in b e lirttiğ i ü zere, b u alfabenin
de k en d ileri ta ra fın d a n icad edild iğ in i g ö sterir. B u n u n la b e ra b e r bize Gök-
tü rk le rd e n sadece âb id eler ü z e rin d e y azılm ış m ü h im k itâb e ler ve k ü çü k bir
U ygurca yazm a k a lm ıştır. F akat b irço k yeni k itâ b e le rin b u lu n d u ğ u n u b u ra d a
h atırlam alıy ız. T ü rk d ilin in en eski k elim eleri ise, şahıs ad la rın d a n başka,
M ilâttan önce Il’nci a sra k ad ar çıkan b ir kaç cins ism i ve u n v a n da
m ev cû d d u r. H iu n g -n u h ü k ü m d a rla rın ın Tuman, Bagatur (M ete), adları,
Tangrı kutu u n v an ları ve Otağ (U-tu) k e lim e le rid ir38. M ilâdî II. a sırd a B atlam -
y u s’un U ral n e h rin i Dayık adiyle k ay d etm esi (so n raki a sırla rd a T ü rk çen in ,
tek â m ü lü n e tic e sin d e , b u isim Cayıh ve Yayık şek lin e g irm iştir) de bizi h e m
en eski T ü rk çe k e lim e le rd e n b irin e k a v u ş tu rm u ş ve h e m de b u b ö lg elerin en
eski d evirlerd e b ir T ü rk m e m le k e ti o ld u ğ u n u g ö ste rm iştir39. Ç in kay n ak la­
rın ın G ö k -tü rk le rin m ezarları b a şın a h ay at ve faaliyetlerini h ü lâ sa ed en b irer
taş k itâ b e d ik tik le rin e d a ir bey an ları y azın ın T ü rk le r a ra sın d a n e derece yay-

35 B arthold, İslâm medeniyeti tarihi, s. 125.


36 P. Pelliot, N euf notes sur les questions d ’Asie centrales; Toung Pao, XXVI (1929). s. 205-
206; O sm an T uran, Oniki hayvanlı Türk takvimi, İstanbul 1941, s. 48.
37 Bak. Julien, Documents, s. 49, 53.
jS L attim ore, Inner Asian frontiers o f China, N ew York 1951, s. 450, 524. Bu h u su sta tafsilat
için bak. O sm an T uran, Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, İstanbul, 1969, C. I, s. 40-
47.
39
A. B erthelot, L’Asie ancienne d ’apres Ptolémée, Paris 1930, s. 222.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYE I İNİN İNKİ',AI I VI İlil İl t A 11 415

gın o ld u ğ u n u g ö sterd iğ i gibi O rh o n ve Y eni-sey k itab elerin d en so n ra d a h a


bir çok k itâ b e n in d e b u lu n a c a ğ ın a d elâlet e d e r40. E sâsen G ö k -tü rk h âkanları
d a O rh o n k itâ b e le rin d e d ev letlerin in kısaca ta rih in i, felâket g ü n le rin i, m illî
ş u û r ve birlik sây esin d e nasıl k u d re t k azan m aları g erek tiğ in i an latırk en : "Ey
Türk Oğuz beyleri, milleti işitin" h itab iy le d e h alk ı b u k itâb e leri o k u m ağ a dâvet
e tm e k te ve bu sû re tle yazının T ü rk le r a ra sın d a o ld u k ça yaygın b u lu n d u ğ u n u
b e lirtm e k te d ir41.
U ygurlar ilk z a m a n la rd a Ş âm ân î d in in e ve eski a n ’an elere bağlı k alarak
O rh o n yazısını d a k u lla n ırk e n M anî, B uda ve İsâ d in le rin i k ab u l e ttik te n
sonra, bu d in le rle b irlik te, Y akın Ş a rk ta n g elen ve A ram î b ir aslı b u lu n a n
Soğd ve o n d a n çık an U ygur alfab elerin i a lm ışla r ve b u yazılarla yazılm ış pek
çok e ser b ırak m ışlard ı. X. a sır A rap âlim i İb n ü n -N ed îm , h alîfen in m e şh û r
T ü rk k u m a n d a n ı Işn a s’ın to ru n u M e h m e d ’d e n aldığı bilgilere göre, Soğd
(B uh ârâ-S em erk an t bölgesi) da h alk ın Seneviyye (d u alist) ve H ıristiy an d in ­
lerinde b u lu n d u ğ u n u , Soğd yazısını, H ıristiy an lık ve eski İran M ecûsîliği ile
k arışm a sın d a n m ey d an a çıkan M ani d in i m e n s u p la rın ın d a M ani alfabesini
k u llan d ık ların ı sö y ler42. F ak at b u a sırd a S e m e rk a n t’ta H ıristiy an ve M aniha-
is t’ler b u lu n m a k la b e ra b e r43 şe h ir ve bölge yalnız M ü slü m a n o lm am ış; İslâm
m ed en iy eti de a rtık b u ra d a çok y ü k se k b ir seviyeye ulaşm ış; b ü y ü k âlim ler
y etiştirm işti. N ite k im aynı m ü e llif b aşk a b ir y erd e d e S e m e rk a n t’ta b u lu n a n
ve U ygur h ü k ü m d a rla rı ta ra fın d a n h im ây e ed ilen M ani dini m e n su p la rın ın
bu zam a n d a an cak 5 00 kişi kaldığını b e lirtir44. B undan ta k rib e n üç a sır so n ­
ra F ah red d in M ü b â re k şâ h (1 1 4 8 -1 2 1 5 ) d a T ü rk le rin yazıları ve k itap ları
o ld u ğ u n u , b u n la rı ço cu k ların a ö ğ re ttik le rin i, alfab elerin d en b irin in yirm i
beş harfli Soğdca, d iğ erin in de sağ d an so la yazılan ve yirm i sekiz harfli b u ­
lu n an D o k u z-O ğ u zca (Toguz-guzî) o ld u ğ u n u ve h arfle rin in b itişik yazıl­
m adığını sö y ler45. Birinci m ü ellifin M ani alfabesiyle U ygurcayı k asd ettiğ j
şü p h esiz ise d e ikinci m ü ellifin D o k u z-O ğ u z (U ygur) alfabesine atfettiğ i
yirm isekiz h a rf ve b itişik y azılm am ası ifâdesi G ö k -tü rk yazısına d a h a yakın
d ü şm e k te d ir. L âkin m ü e llifle rin in b u alfabeyi ta n ıd ığ ın a d âir b ir kayda sahip
değiliz. İbn ü n -N e d îm ’in aynı k ay n a k ta n alıp b e lirttiğ in e göre, T ü rk hâk an ı
yabgu (m elik) la ra ve bey lere b ir h a b e r y azm ak isted iğ i zam an v ezirini çağırır

40 S. Julien, Documents, s. 10, 28, 135, 142, 148, 201; E. Chavannes, Documents, s. 38, 71,
177.
41 W. T hom sen, Inscription de l’Orkhon, H elsingfors 1896, s. 105.
4 2 Fihrist, s. 26, 29. . .

43 İstahrî, s. 314; İbn Havkal, s. 498.


44 Fihrist, s. 472.
45 Târih-i Fahreddin Mübârek-şâh, London 1927, s. 44-46.
416 •SELÇUKLULAR TARİHİ

ve okunu yarmasını ve üzerine nakışlar yapmasını em re d er. T ü rk büyükleri az


işaretle çok m ânâyı an larlar. Savaş, b arış ve a n la şm a la rd a bu yazılı oku k u lla­
n ır ve gereğ in i y aparlar. H ü k ü m d a rla rın b ir d âv et alâm eti o larak ok g ö n ­
d e rm e le ri Ç in ve M ü slü m a n k a y n a k la rın d a d a m e z k û r o lu p bu kayıt s o n u n ­
cu la rın ın ilk id ir46. B una m u k ab il Ç in k a y n a k la n G ö k -tü rk le rin h âk im i­
y etin d e iken S e m e rk a n t b ö lg esin d e (Soğdiyana) ufkî b ir yazı k u llanıldığını
b e lirtirk e n b u Soğd alfabesini k a sd e d e rle r47.
İb n ü n -N e d îm H azarların İb ran ice yazı k u lla n d ık ların ı söylerken M übâ-
re k şâ h d a y ine o n la rın so ld an sağa R u s alfab esin e n isb e t ed ilen b ir yazı yaz­
d ık ların ı k aydeder. B irincisi B izan s’ta V lII’inci a sırd a yapılan tazy ik ler do-
layısiyle Y ah u d ilerin H azar ü lk e sin e sığ ın m aları ve H âk an ile y ü k sek İdarî
ta b a k a n ın M usevîliği k ab û lü ile ilgilidir. İkincisi de H azarları h ıristi-
y a n la ştırm a k m ak sad iy le B izans pap azı K yril’in Y unan alfab esin d en Kyrilique
vü cû d a g etird iğ i ve O rto d o k s İslâvların k ab u l e ttiğ i alfabeyi ifâde ed er. F akat
G ö k -tü rk le rin G arp Y abguları olan ve d a h a so n ra b ir H âk an lık h â lin d e yü k ­
selen H a z a rla rd a n bize hiç b ir v esik a k a lm a m ıştır48. H azarlarla yakın e tn ik
hüviyeti h âiz b u lu n a n B ulgarların da b ir yazısı b u lu n d u ğ u n u İbn ü n -N ed îm
k ay ded erse de X ’u n c u a sırd a İslâm iy eti k ab û l e d e n İdil B u lg arlarının yazıları
h a k k ın d a b aşk a b ir kayda sah ip değiliz. F ak at X II’inci asırd a yazı ile alâkası
olm am ak la b e ra b e r Kadı el-B ulgarî’n in elim ize geçm eyen b ir Tarih Bulgar
te ’lif e tm e si ve b u ese rd e m ü h im b ilg iler yazm ış olm ası çok m ü h im d ir49.
X III’ü n c ü a sır o rta la rın d a U y g u rların eski ve yeni illerini ziyâret eden
C uveynî, o n la rın k ita p la rın d a n ve ta rih ç ile rin d e n m a lû m a t aldığını kay­
d e ttik te n ve ta rih le ri, d in leri, a ra la rın d a Buda, M ani, H ıristiy an ve M ü s­
lü m a n d in le rin in yayılışını, O rk u n h av âlisin d en Begbalığ ta ra fla rın a göç­
lerini tafsilâtiy le a n la ttık ta n so n ra O rh o n n e h ri ü ze rin d e , M oğol o rd u g âh ı
yakının d a, O rd u -b a lığ (K ara-balgasun) şe h rin d e (G ö k -tü rk lerin Ö tü k e n ’i ve
M oğolların K a ra k o ru m ’u b ö lg esin d e) U y g u rlara ait yazılı ta şla rın b u lu n ­
d u ğ u n u , b u n la rı k im se n in o k u y am ad ığ ın ı, Ç in ’de o tu ra n ve bu yazıyı bilen

46 Fihrist, s. 29-30; O. T uran, “O kun h u ku k î b ir sem bol olarak k ullanılm ası”, Belleten,
XXXV.
47 E. C havannes, s. 134.
48 D. D unlop, The Jewish Khazars, s. 119.
49 ^
Kadı el-Bulgarî’nin im am ul-H arem eyn’ın d ostlarından olduğunu ve “Bulgar şehri h a­
vâlisinde sayısız T ürk kavmi b u lu n d u ğ u n u , m üslüm an olunca Hazarları m ağlûp ettik le­
rini, Bulgar hükü m d arın ın daim a gaza ettiğini yazar (Z. Kazvinî, Âsâr, s. 612-613).
TÜRK İSLÂM M ID I NİYE TİNİN İNKISAM VI İN IIİIA II 417
bir kavm e m e n su p in sa n la r g etirilip bu yazıların o k u tu ld u ğ u n u a n la tır50.
U ygurların ta rih ve ed eb iy ata ait e se rle ri zen g in d i. O n u n verdiği bu tafsilât
U ygurlara a it T ürk çe, Ç ince ve Soğdca yazılı K ara-balgasun k itâb esi ve Ç in
kaynakları ile tey it e d ilm iş tir51.
O rta A sya d ev letleri a ra sın d a U ygurca u z u n m ü d d e t re sm î m ü n â s e ­
betlerd e de k u llan ılıy o rd u . 1027 y ılın d a U ygur ve K ıtay h a n la rın d a n G azneli
S ultan M a h m û d ’a gelen elçi, T ü rk u sû l ve tak v im in e göre, U ygurca yazılm ış
bir m e k tu p g e tirm işti ve M ervezî b u n u n A rapça te rc ü m e sin i ese rin e koy­
m u ş tu r52. Bu, A n ad o lu S elçukluları d iv a n ın d a B izanslılar ile R u m ca m u h â ­
berâtı idâre e d e n k â tip le r (nötârân-i Divân-i saltanat) gibi53 o lu p G azne dev­
letinin de O rta A sya’daki gayrı m ü slim T ü rk d ev letleri ile m ü n â se b e tle rin d e
Uygurcayı b ilen m e m u rla ra sah ip o ld u ğ u n a d e lâ le t eder. N ite k im K âşgarlı
M ahm ûd da, k ad îm z a m a n la rd an b u g ü n e yâni XI. asra değin, K âşgar’dan
Yukarı Ç in ’e k ad ar b ü tü n T ü rk le rin , h â k a n ve su lta n la rın , U ygurca k u lla n ­
dıklarını, Ç inli ve d iğ er Şark k av im lerin in de T ü rk lere m e k tu p la rın ı bu yazı
ile yazdıklarını, o ra la rd a şe h irlile rin T ü rk çe bild iğini söylem ekle U y g u r­
ca’n ın A sya’d a n e d erece yaygın ve d ev le tle ra ra sı resm î b ir dil o ld u ğ u n u
belirtir. H â riz m -şâ h la rın son veziri M ucîr u l-m ü lk N îşâ p û r’d a istilâ ile ile r­
leyen M oğol k u m a n d a n ın a b ir h e y ’e t ve U ygurca yazılı (Hatt-ı-Uygurî) bir
m ek tu p g ö n d e rm işti, ki b u da H â riz m -şâ h la rın Ş ark T ü rk leri ile U ygurca
m u h a b ere le ri y apan m e m u rla ra sah ip b u lu n d u ğ u n u g ö ste rir54. U ygurlarla
cihâd yap an K arah an lılar d a M ü slü m a n o ld u k ları, ilim ve ed ebiyat dili olarak
A rapça ve F arsçaya çok e h em m iy et v erd ik leri gibi aslın d a k e n d ile rin e ait
edebî b ir d il o larak U ygurcayı d a k u lla n m ıştır; Kutadgu-bilig ile ‘A tabet ül-
hakayık gibi İslâm î ilk iki b ü y ü k eseri b u yazı ile yazm ışlardı. B ayhâkî G azne
Saray d ilin in T ü rk çe o ld u ğ u n u k a y d e ttik te n so n ra K arah an lılar’d an gelen
m e k tu p la rın d a T ü rk çe o ld u ğ u n u söyler, ki b u n la rın U ygurca yazıldığı aşi­
k â rd ır55.

50 Cihân-güşâ, I, s. 32-45. Çin kaynakları U ygurların tarih ve edebiyata aid kitaplarının


zengin olduğunu, M oğollar’ın Ç in’de U ygur dili ve yazısını kullanıp, U ygur âlim leri ve
m em urlarının Ç ince’den U ygurca’ya eserler tercüm e ettiklerini yazarlar (B. Ögel, Sino-
Turcica, s. 47, 53, 93, 102).
51 E. C havannes e t P. Pelliot, "U n traite m anicheen retrouve en C hine”, J.A. (1913) I,
190, 195, 268.
52 V. M inorsky, “M arvazî on C hina”, The Turks and India, s. 7-8.
53 İbn Bîbî, s. 153.
54 Divân, I, s. 10, 29, 30; Cuvaynî, I, s. 136.
55 Bayhâkî, s. 759, 781.
418 SELÇUKI UL AR TARİHİ

U yg u rcan ın ve U ygur k ü ltü rü n ü n İslâm d ü n y a sın d a yayılm ası büyük


M oğol im p a ra to rlu ğ u ile Y ak ın -şark ’a gelen U ygurlar sâyesin d e vu k û b u l-
m u ştu r. İra n ’d a h ü k ü m sü re n ve İran lı m e m u rla rı devlet te şk ilâ tın d a k u lla­
n a n İlh an lılar U y g u r bahşı ve bitikçi’le n n i de ih m al etm iy o rlard ı. T arihçi C u-
veynî M oğol im p a ra to rlu ğ u n d a k aan ların e m ir ve ferm an ların ı yazm ak için
d iv ân d a Farsça, U ygurca, Ç ince, T ib etçe, T a n k u tç a v esâir d illeri bilen m e ­
m u r (kâtip) lar b u lu n d u ğ u n u yazdığı gibi İlh an lIlard an so n ra gelen C elâyir-
li’ler d ev rin e m e n s u p H in d û şâ h N ah çiv an î de, h e r kavm in anlayabilm esi
m aksadiyle, e m ir ve m e k tu p la rın k e n d i d ille rin d e yazıldığını ve bu sebeple
B ağdad’a ve Irak h av âlisin e A rapça; F ars ve C ibâl h alk ın a Farsça; T ü rk ve
M oğollara d a k en d i d illerin d e h ita p edild iğ in i söyler ve U ygur b ah şıla rın ın
tây in in e d â ir d e üç m e n ş û ru e se rin e d e rc e d e r56. XIII. asır o rta la rın d a M o­
ğ o lista n ’a g id e rk e n U ygur şe h irle rin e u ğ ray an A vrupalı seyyahlardan M arco
Polo ve b ilh a ssa W . R u b ru ck , Kayalık, K arahoça ve d iğer şeh irlerd e Şâm ânî,
B udist, H ıristiy a n ve M ü slü m a n U y g u rların k arışık b ir h ald e b ir a rad a yaşa­
dık larını ve b irb irle rin e kız verip ald ık ların ı, b ir k ısm ın ın d a İra n ’a d o ğ ru
M ü slü m an şe h irle rin e dağıldığını, m â b e d le rin i y azılarla sü sle d ik lerin i ve
M oğolların d a o n la rın yazılarını ald ık ların ı b ild irirle r57. D ik k ate şâyândır, ki
M oğolların U ygur yazısını k ab û l e ttiğ in i b e lirte n G ürcü kaynakları U y g u r­
ların H ayvan tak v im leri, te k T a n rı’ya in an ışları, m e k tu p ve k itap la rın ın
“Mengü Tangrı gücündür” (E bedî T a n rın ın k u d re ti ile) ibâresiyle b aşlad ığ ın ı ve
M oğollara da geçtiğ in i b iliy o rlard ı58. U y g u rların b u dağılışı m ü n âseb e tiy le
İslâm iyet de a ra la rın d a yayılıyordu. N ite k im H ü la g ü ’n u n H aleb m u h â sa ra sı
sırasın d a “bitikçi” İzzed d in A h m e d ism in d e b irisin in öld ü ğ ü ve câm iin in
h a zîre sin d e g ö m ü lü p serv etin in k ard eşi ta ra fın d a n câm ie bağışlandığı h u sû -
su n d ak i b ir h a b e r d e kayda şây ân d ır59.
S elçuklular, göçebe o lm ak la b erab er, U ygur yazısına yabancı o lm a ­
dıkları m u h a k k a k tır. K âşgarlı M ah m û d şark tak i T ü rk h ü k ü m d a rla rın ı h ep
Hakan ve S elçuklu h ü k ü m d a rla rın ı d a Sultan unvaniyle zik re ttiğ in e göre Uy-
gu rcan ın h â k a n ve s u lta n la r ta ra fın d a n k u lla n ıld ığ ın a d a ir kaydı ile Sel­
çu k lu ları d a an la m a k ve H â riz m -şâ h la r gibi O rta A sya T ü rk leri ile m ü n â ­
se b e tle rin d e b u y azıd an fay d alan d ık ların a h ü k m e tm e k isâb etli o lu r. İran
d e sta n ı riv ây etlerin d e geçen H att-ı Yabguvî tâb iri ile O ğuz Y ab gularının m e k ­

56 Cihân-güşâ, III, s. 89; Düstûr ul-kâtib, Ayasofya, 3869, 176a.


57 M arco Polo, s. 72; R ubruck, s. 141-145, 147-149.
58 Brosset. I, s. 486-487.
59 İbn Şaddâd, A ’lak ul-hatîra, nşr. D. Sourdel, Şam 1953, II, s. 36.
TÜRK İSI ÂM MEDENİYİ: 1İNİN İNKİŞAII VI İNİ İl IA11 419

tu p la rın d a g ö rd ü k leri bu yazıyı k a sd c ttik le ri m u h a k k a k tır ki, bu yazının


O ğuz Y abgularına m a h s û s ve U ygıırlardan önceki d ev irlere aid b u lu n m a sı ve
O rh o n alfab esin in b ah is m evzûu o lm ası ih tim a li d a h a k u v v e tlid ir60. Selçuk­
luların, G ö k -tü rk , U ygur ve K arah an lılar gibi, m e k tu p , ferm an ve k itâbele-
rinde sâdece T ü rk bey ve k u m a n d a n la rı h a k k ın d a ulug, bilge, inanç, alp ve beg
unvanların ı, k u ru lu ş d ev rin d e n in k ıra z la rın a k ad ar, k u llan m aları bu eski
T ü rk yazı ve d ip lo m asi fo rm ü lle rin e ve ta b ia tiy le yazı a n ’a n esin e d e sahip
b u lu n d u k la rın a d e lâ le t eder. H a ttâ y alnız S elçuklu d iv an ın d a değil, H alîfe ve
diğer M ü slü m a n h ü k ü m d a rla rın d a T ü rk le re yazılı h ita p la rın d a bu un v an ları
k u llanm aları b ir d ip lo m asi kaidesi idi. N ite k im T ürkiye S elçuklu su lta n ın a
ve M usu l atab eğ i A k -su n g u r’u n oğlu İm a d e d d in Z e n g î’ye g ö n d erilen h alîfe­
nin m e k tu p la rın d a d a b u T ü rk çe u n v a n la r k u lla n ılm ıştır61. D ik k a te şâyândır,
ki T ü rkçe k a h ra m a n m â n â sın d a o lan “alp” u n v an ı d a çok defa İslâm î “g â zî”
unvaniyle b irlik te k u lla n ılm ıştır, ki b u d a İslâm d ü n y asın ın T ü rk le re tanıdığı
bir sıfattır. Bu seb ep le de alp k elim esi te d ric e n d in î b ir m ah iy e t alm ış ve
“Alp-eren” o lm u ştu r.
S elçu k lu lar İslâm o ld u k ları ve İslâm d ü n y a sın a h â k im b u lu n d u k la rı za­
m an, u z u n b ir m u h â c e re t d ev re sin d e n so n ra, h e rh a ld e U ygur yazısını te rk
etm işlerd ir. E sâsen b u yazıyı p ek az b iliy o r ve ek seriy etle göçebe o larak bir
asra yakın b ir m ü d d e t e sn â sın d a d a h e p M ü slü m an ü lk elerd e yaşıyor ve
o n larla m ü n â s e b e tte b u lu n u y o rla rd ı. Bu seb ep le m u h itle rin in icabı k o m ­
şularla m ü n â s e b e tle rd e A rap h arflerin i ve Farsçayı k u llan m a k m ecb û ri-
y etinde idiler. E sâsen ta rih te din ile yazı a ra sın d a d a sıkı bir m ü n â se b e t
vardır. O n la r d a h a ilk İslâm o lu rk e n k e n d ile rin e H ârizm ’d e n M üslü m an lığ ı
ö ğ rete n h o c a la r g etird ik leri zam an d in ile b irlik te o n u n yazısını d a kabûl
e tm işle r ve a ra la rın d a b u lu n d u rd u k la rı Dânişmend’ler (m eselâ D â n işm en d li
d ev leti’n in k u ru c u su ) d e k e n d ile rin e İslâm î b ilg iler y a n ın d a b u yeni yazıyı
ö ğ retm işlerd i. N ite k im Ş âm ân î T ü rk le r n asıl M anî ve H ıristiy an d in le rin i
kabûl ed e rk e n O rh u n alfabesini te rk e tm iş le r ise şim di m ü slü m a n Sel­
çu k lu la r d a aynı şeyi y ap m ışlard ı. Böylece S elçu k lular İslâm d ü n y a sın ın o r­
tasın d a yeni b ü y ü k b ir d in ve m e d e n iy e te g irerlerk en o n u n k u ru lm u ş n izam ı
icabı A rapçayı ilim ve d in , Farsçayı d a ed eb iy at ve devlet dili o larak kabûl
ediyorlard ı. Bu d u ru m d a T ü rk çe saray ve o rd u d a k o n u şm a dili o larak kalı­

<>u Barthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 78. M arquart ve Bang, Ost. Türk.
Dialelect, s. 217, Firdevsî E rcasb'dan “şâh-ı Y abgu-nizâd” (Yabgu-zâde) olarak bahseder
ve o ndan K aştasp’a gönderilen m ek tu b u n “H att-ı Yabguvî” ile yazıldığını belirtir.
B arthold hâlâ bozuk istin sah lara göre bunu da Hatl-i Bayuguvî şeklinde yazar.
61 İbn Bîbî, s. 157; İbn Kalânisî, s. 284.
420 SELÇUKLULAR TARİHİ

yor; M elik-şâh Farsça şiir sö y lerk en d o stla rın a da tü rk ç e m e k tu p yazıyor


idi62. Bahis m ev zu u m e k tu p T u ğ ra veya İnşâ dîvânı başın d ak i zâta g ö n d e ­
rilm iştir, ki o n u n b u dili bilm esi ta b iî idi. E sâsen S elçuklu d e v le ti’n in T ü rk
h a lk ın a ve g ö çeb elere g ö n d erd iğ i e m irle rin i, İlh a n îlerd e o ld u ğ u gibi, T ürkçe
yazdığını ta h m in e tm e k gerekir.
S elçu k lu lar İslâm d in in e b ü tü n im an lariy le b a ğ lan arak eski devrin e se r­
lerini p u tp e re s tlik h â tıra la rı saydıkları ve b u n la rd a n k açın d ık ları d a m u h a k ­
k ak tır. F ak at İslâm iy eti h e n ü z s a th î b ir şek ild e k ab û l eden göçebeler b ir çok
eski yaşayış ve in a n ışla rın ı m u h â fa z a ediyor, m illî d e sta n la ra bağlı b u lu ­
n u y o rlard ı. Bu seb ep le X IV ’ü n c ü a sır b a şla rın d a M ısırlı T ü rk tarih çisi A ybeg
el-D evâdârî T ü rk le rin m e n şe le rin e d a ir T ü rk ç e b ir d e sta n î e se rd e n ancak
şe ria tın m ü sa a d e si n isb e tin d e b ah is ed eb ileceğ in i söyler: “Bu bilgiler o n ların
Ulu-ata bitikçi d e n ile n k ita p la rın d a m e v c u ttu r. Eski T ü rk le rd e n gelen bu
k ita b a M o ğollar ve K ıpçaklar b ü y ü k tâ z im g ö ste rirler. O ğuz T ü rk le ri de O-
ğuz-nâme d ed ik leri k ita b a aynı h ü rm e ti g ö ste rirle r. Bu k ita p ta Depe-göz d e n i­
len k im se o n la rın ü lk elerin i h a ra p e tti ve b ü y ü k lerin i ö ld ü rd ü . O n u n başı
ü s tü n d e te k b ir gözü o ld u ğ u n a ve k e n d isin e kılıç işlem ed iğ in e in an ırlar...
B u n u n la b e ra b e r D epe-göz T ü rk le r a ra sın d a çıkan k a h ra m a n B asat ta ra fın ­
dan ö ld ü rü ld ü ... T ü rk le rin bu tü rlü h u râ fe le rin e akıl e rd irile m e z ”63. Bu ifâde
bir yan d an g ö çeb elerin eski a n ’an e ve e serlerin i nasıl k o ru d u k la rın ı, ö te
yan d an da m ü n e v v e r T ü rk le rin eski d ev rin fikir m a h sû lle rin e nasıl b ir p u t­
p e re stlik n azarı ile b ak tık ların ı g ö sterir. B urada b ah sed ile n Oğuz-nâme’nin
Şarkî A n a d o lu ’d a XIV. a sır so n la rın d a y eni b ir h ü v iyetle m ey d an a çıkan Dede
Korkut kitabını ih tiv a ettiğ i g özüküyor.
K âşgarlı M a h m û d bize İslâm d an ö nceki T ü rk şiirine a it hayli parçalar
n ak led er. İslâm î yazılış şekli m ey d an a çık m ad an önce bu şiir T ü rk saray­
larında, o rd u la rın d a ve halk ları a ra sın d a y aşıyordu. Bazan d a T ü rk h ü k ü m ­
dar ve b ey lerin e şiirler sö y len m ek te ve ta k d im e d ilm ek te idi. G erçek ten Kâş-
garlı M a h m û d ’u n e se rin d e n ve Kutadgu-bilig’d en yarım asır önce G azneliler
saray ın d a yaşayan İran şâiri M e n u ç e h rî b ir m u h a ta b ın a: "M uhakkak ki sen
Türkçeyi benden daha iyi bilirsin, sen Türkçe ve Oğuzca şiir oku;” beytini yazarken
bu d u ru m u güzel ifâde e d e r64. X II’inci a sırd a T ü rk em îri T uğracı Kıvâm ül-
m ü lk ’e m e n s u p şâir K ıvâm î’ye a it T ü rk çe b ir şiir (rubâî) m ey d an a çık m ıştır.

6~ N itekim Ahbâr ud-devle’de: “Feketebe ileyhi Bi’t-Turkiyye”, s, 68.


63 Aybeg el-Devâdârî, Dürer üt-ticân, D am at İbrahim Paşa, 913, 202a; F K öprülü, Türk Ede­
biyatında ilk mutasavvıflar, s. 280.
64 M enûçehrî, Dîvân, nşr. B. Kazimirsky, Paris 1887, s. 148; Fuad K öprülü, Türk Dili ve
Edebiyatı, s. 29.
TÜRK İSLÂM M tD fN İYf TİNİN İNKİŞAII VI İN IIİIA II 421

D aha so n ra da F a h red d in M ü bârekşâh: "T ü rk le rin kasideleri ve ru b â î ta rz ın ­


da şiirle ri” o ld u ğ u n u sö y ler6®.
Selçuklu devri de, X ll’inci asırda, a rtık T ü rk çe m a h sû lle rin i verm eğe
başlar. Evvelce S âm ân îler d ev rin d e b aşlayan T ü rk ç e K ur’an te rc ü m e le ri bu
asırda ço ğ alırk en H oca A h m ed Y esevî’n in Divân-i Hikmet adını alan şiirleri
de tasavvufu T ü rk le r a ra sın d a geniş b ir ö lçü d e yayar. K u r’an tefsirle rin in
kelim e h âzin esi o k ad ar zen g in d ir, ki, Arapça her ıstılah Türkçe karşılığını bul­
muş ve U ygur d ev rin d e gelişen e d e b î T ü rk ç e k e n d in i g ö ste rm iştir. Bu eski
K ur’an te rc ü m e le ri h a k ik a te n T ü rk ç e n in k u d re tin i g ö ste re n b ir m â h iy ette
devam e d e r66. X IFinci a sırd a b ü y ü k âlim Z e m a h ş e rî’n in M ukaddimet ül-edeb’i
ile H âriz m ’de yazı dili o lan T ü rk çe a rtık p e k çok e ser verm eğ e b a şla r ki b u n ­
lar a ra sın d a M u h a m m e d bin K ays’ın C elâled d in H ârizm -şâh a d ın a yazdığı
H ârizm T ü rk çesi (K anglı dili) lü g ati bize k a d a r g e lm e m iştir67. Bu ihtiyaç,
dolayısı iledir, ki C elâled d in H â riz m -şâ h C en d li F a h re d d in A li’yi “Türkçe
konuştuğu ve Türkçede çok kuvvetli olduğu için" vezirliğe g e tirm işti68. Bu, a rtık
T ü rk ç en in d ev let id â re sin d e n e d erece e h e m m iy e t k azandığını g ö sterir. Kâş-
garlı M ah m û d gibi F a h re d d in M ü b â re k şâ h d a A rap çadan so n ra T ü rk çe kadar
güzel ve h ey b etli b ir dil o lm ad ığ ın ı sö y lerk en d ev let T ü rk le rin elin d e b u lu n ­
duğu, e m ir ve k u m a n d a n la rın çoğu T ü rk o ld u ğ u ve b ü y ü k ler de T ü rk lerin
h iz m e tin d e b u lu n d u ğ u için h e rk e sin T ü rk çey e rağ b et ettiğ in i b e lirtm e k s ü ­
reriyle T ü rk ç e n in n e derece e h e m m iy e t k azan d ığ ın ı g ö ste rir59. M ısır su l­
tan ları ve a sk erleri K ıpçak o ld u ğ u için M ü slü m a n m ü ellifler K ıpçak d ilin e ait
bir tak ım lü g at k itap ları yazark en K aradeniz şim alin d e geniş bo zk ırları işgal
eden ve b ir k ısm ı h e n ü z Ş âm ânî b u lu n a n K u m an (Kıpçak) lar ara sın d a H ıris­
tiyanlığı yaym ak için de lâ tin c e -tü rk çe Codex Cumanicus gibi e se rle r v ü cû d a
g etiriliyo rd u . Bu d ev ird e M a c a rista n ’d a bile K um anca k o n u şu lu y o rd u .
O n ü çü n c ü a sırd a T ü rk d ü n y a sın ın h e r ta ra fın d a T ü rkçe dinî, ed eb î ve lisan î
(lügat ve g ram er) p e k çok e se r y azılm ış ve d a h a sonraki asırlard a b u n la rın

65 Fahreddin M übârekşâh, Tarih, s. 46; K öprülü, aynı eser, s. 116-120. Fakat Bedreddin
Kıvâmî-i R âzî’nin neşredilen dîvânında (nşr. Celâleddin Urmevi, T ahran 1334), bu
T ürkçe şiir m evcud değildir.
w> Bak. Barthold, T. M, II, s. 74-79; A bdülkadir Erdoğan, “K ur’an tercüm eleri”, Vakıflar
Dergisi, I, s. 47-51; A bdülkadir İnan, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümeleri, A nkara 1961.
Fahir İz, Eski Türk edebiyatında nesir (İstanbul 1964)’de A nadolu’da XIV. asırda yazılmış
T ürkçe eserlerden m ühim parçalar neşretm iştir.
67 Bak. Zeki Velidi, “H ârizm ’de yazılm ış eski T ürkçe eserler”, T. M, II, s. 315-345; F.
K öprülü, Türk Dili ve Edebiyatı, s. 155, 161.
68 Nesâim ul-Eshâr, s. 68; Mirhvvând, Düstûr ul-Vuzerâ, s. 235.
69 M ubârek-şâh, Tarih, s. 43-44.
422 SELÇUKLULAR TARİHİ

m ik d arı b ü s b ü tü n a rtm ıştır. T ü rk ç e n in bu yayılışı T ü rk ista n , H ârizm , A zer­


baycan ve A n ad o lu gibi halkını T ü rk le r teşk il eden ü lk elerd en b aşka H o ra­
san, A fg an istan , İran, Irak, Suriye ve M ısır’d a da T ü rk dili kullanılıyordu.
N ite k im “Irak (A rap ve A cem )d a A rapça, F arsça ve T ü rk çe k o n u şu rla r. Bu­
n u n la b e ra b e r b u üç kavim k arışık b u lu n d u k la rın d a n b irb irlerin in dillerini
de a n la rla r” id i70. A n a d o lu ’n u n b ü y ü k k ü ltü r m e rk e z le rin d e n biri olan A h-
la t’d a X III’ü n c ü a sırd a T ürkçe, A cem ce ve E rm en ice olm ak ü ze re üç dil ko­
n u ş u lu y o rd u 71. T ü rk âlim ve m ü te fe k k irle ri e se rle rin i A rapça ve F arsça ya­
zark en a rtık T ü rk çe de telife b aşlam ışlard ır.
A n a d o lu ’d a T ü rk ç e n in yazı ve ed eb iy at dili o larak m ey d a n a çıkm ası
o n ü ç ü n c ü a sırd a b aşlar. T ürk iy e S elçu k lu ları d a A rapçayı ilim ve d in dili,
Farsçayı d a ed eb iy at ve d ev let dili o larak k u llan ıy o rlard ı. M evlânâ C elâleddin
ile oğlu S u ltan V eled ’in esas Farsçaları y a n ın d a T ü rk çe şiirleri ve h a ttâ İkin­
cisinin b ir de T ü rk çe divanı v ardır. A rap ça ve Farsça ilim ve k ü ltü r dili iken
K onya ve O rta A n ad o lu şe h irle rin d e A h m e d F akîh, H oca D eh h â n î, H oca
M es’û d ve Şeyyâd H am za gibi yalnız T ü rk çe yazan şâirlerin ço ğ alm asın d an
so n ra T ü rk ç e n in g elişm esi yine de b ü y ü k b ir m ü câd ele ile v u k û b u lu y o rd u .
Bu seb ep le b u ink işâfa rağ m en K ırşehirli ta sa v v u f şâiri  şık P aşa güzel
T ü rkçe d îv â n ın d a hâlâ: “Türk diline kimsene bakmaz idi, / Türklere hergiz gönül
akmaz idi, / Türk dahi bilmez idi bu dilleri, / İnce yolu ol ulu menzilleri” k ıt’asiyle
devrin m ü n e v v e rle rin d en şikâyet e tm e k te ve T ürkçeye aşkını b e lirtm e k te
idi. Â şık P a şa ’n m b u şik ây etin e ra ğ m e n Y u n u s E m re d âh iyâne k u d retiy le,
İlâhî ve tasavvufî aşkiyle T ü rk ç e n in b ir şâ h e se rin i veriyor ve asırlarca A n a d o ­
lu T ü rk le rin in im an ve zevkine^ te rc ü m a n o lu y o rdu. G öçebeler a ra sın d a O-
ğuz-nâme ve Dede-Korkut d e sta n la rı gibi gâziler a ra sın d a ra ğ b etle o k u n a n
Dânişmend-nâme’n in b u d evirde şifahî ed e b iy a tta n yazıya intik al e ttiğ in e dâir
bir kayıt m e v c u ttu r. A n a d o lu ’d a T ü rk ç e n in d a h a s ü r’atle gelişm esi İran e d e ­
b iy atın a yabancı kalan U çlardaki T ü rk m e n b ey liklerinde v u k û b u lu y o r ve bu
sebeple p e k çok T ü rk çe e se r te lif ve te rc ü m e ediliyordu. D ik k ate şâyândır, ki
O rta A sya’d a yazılan T ü rk çe eserlerd e, eski a n ’an e n in tesiriyle, A rap h arfleri
k u lla n ılırk e n bâzı sesli h arfle rd e n fay dalanılm ış old u ğ u hald e b u a n ’aneye
sahip o lm ay an A n a d o lu ’da, ilk zam an lard a, d a h a ziyâde A rap im lâsı esas
o lm u ş ve h a re k e k u llan ılm ıştı.
Bu ed eb î te k â m ü le rağ m en T ü rk çe h e n ü z re sm î dil h â lin e gelm em iştir.
K aram an o ğ lu M eh m ed bey, XIII’ü n c ü a srın ikinci yarısında, K onya’yı işgal

70 Hafız Ebrû, Coğrafya, B ritish M useum Or. 1577, 72b.


71 Zekeriya Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 524.
TURK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİ',AI I VI İHI İli A li 423
edince k u ru la n bir divanda: "Memleketin her tarafında memurlara fermanlar
göndermek üzere bundan sonra dergâh ve bargâh’da (sarayda), mecliste ve meydânda
Türkçeden başka bir dil kullanılmaması kararını verdiler"72. Lâkin K aram an o ğ u l­
ları d erh al K onya’d an çıkarıldıkları gibi te k ra r o ray a y e rle ştik te n so n ra d a bu
teşe b b ü sle rin i g erçek leştirm ed iler. E sâsen b u h a re k e tte m illî d u y g u n u n m u
vârid o ld u ğ u , k ü ltü r d u ru m la rın ın m ı d a h a fazla rol oynadığı b a h is m evzû-
u dur. F ilhakika K onya’d a yalnız d ev let dili değil k ısm en k o n u şm a dili de
Farsça o ld u ğ u n d a n b u göçebe ve “Çarıklı" T ü rk m e n le rin an lam ad ık ları bir
dil yerine T ü rk ç e n in k u lla n ılm a sın ı iste m e le ri ta b iî idi. B u n u n la beraber,
K aram anlılar iki asrı aşan d ev irlerin d e ve h a ttâ K onya’yı p a y ita h t y a p tık tan
so n ra bile T ü rk ç e ’yi d ev let ve k ü ltü r dili h â lin e g e tird ik lerin e d a ir elim izde
hiç b ir kayıd y o k tu r. B undan b a şk a F arsça d ev am e d en b ü tü n dev let m u a m e ­
lâtın ın b ir e m irle ve d erh al T ü rkçeye çevrilm esi d e kolay değildi. T ü rk çen in
d evlet işle rin d e ilk d efa k u llan ılm ası, u ç la rd a k u ru lm u ş B eyliklerde gelişen
k ü ltü rel faaliy etlerin b ir n eticesi olarak, O sm a n lılara aittir. H a ttâ d a h a O r­
han G âzî z a m a n ın d a b ir vakfiye k itâ b e si bile T ü rk çe y azılm ıştı. II. M u rad
d ev rin d e başlay an g eniş k ü ltü r faaliyetleri, O sm an lIların m e n su p b u lu n d u ğ u
Kayı boyu dolayısiyle, O ğ u z a n ’a n e le rin in can lan m ası ve T ü rk çe Oğuz-
nâme’n in m ey d an a çıkm ası sû retiy le b ir m illî k ü ltü r şu û riy le b irlik te y ü rü ­
yordu. S elçu k lu lar d a O ğ u z -H â n ’a m e n sû b iy e tle iftih a r ediyor; k en d ileri ile
ilgili bazı e se rle r yazılıyor ve h a ttâ A lâad d in K eykubâd M oğollara karşı
C elâledd in H â riz m -şâ h ’la ırk birliği (karâin-i cinsiyet) şu û riy le b ir ittifa k da
te k lif ed iy o rd u 73. F ak at y ine O sm an lIlard ır, ki ilk d efa A n ad o lu S elçukluları,
Büyük S elçu k lu lar ve K arah an lılar zinciri ile O ğuz H a n ’a çıkan b ir m illî ve
ilm î ta rih ş u û ru n a v arm ış b u lu n u y o rla rd ı. Böylece m im arîd e, m ü zik te, h u ­
k u k ta ve İçtim aî n iz a m d a o ld u ğ u gibi e d e b iy a tta d a O sm an lı devri en b ü yük
T ü rkçe e serlerin i veriyordu.

3. Selçuklular ve Avrupa Medeniyetinin Doğuşu

İslâm m e d e n iy e tin in d irilm esi ve T ü rk -İslâm m ed en iy eti h ü v iy etin i al­


m a sın d a S elçu k lu ların b ü y ü k ro lleri ü z e rin e b u g ü n e kadar h e n ü z d u ru lm a -
dığı ve böyle b ir m e se le n in m evcûdiyeti ileri sü rü lm ed iğ i gibi A v ru p a m e d e ­
n iy e tin in d o ğ u ş u n d a o n la rın dolaylı te sirle ri de asla d ü şü n ü lm e m iştir. J.
Sauvaget sad ece S elçuklu d ev rin in , X I’inci asırd an beri b ü tü n Y akın-Şark

72 İbn Bîbî, s. 606. Selçuk beyleri ve sultanları A bbasîlere bağlılık eseri olarak siyah renk
kullanırken göçebelerde eskisi gibi bu renk m âtem alâm eti idi.
73 Resmî vesikalar, s. 82.
424 SELÇUKLULAR TARİHİ

ta rih in in kilidi ve aynı z a m an d a b u g ü n k ü İslâm d ü n y asın a uzak, fakat zarurî


girişin an laşılm ası için de a n a h ta r o ld u ğ u n u , Em evî devri m ü ste sn a , başka
hiç b ir d ev rin b u d erece b ir e h e m m iy e t arz e tm e d iğ in i beyan e d e r ve H açlılar
dolayısiyle A v ru p a ta rih in in de h e sa b a k a tılm a sı g erektiğini, bu k a d ar alâka
ile d o lu o lm a sın a rağ m en fiilen b u d ev ir h a k k ın d a b ir şey b ilin m ed iğ in i,
d eğ işen cem iy et ve m ü e sse se le rin ta tm in edici b ir şek ild e e sa sın a giren ve
ayd ın latan a ra ştırm a la rın m ev cu t o lm ad ığ ın ı, A vrupalı şark iy atçıların u m û -
m iyetle te tk ik le rin i b u b ü y ü k m e d e n iy e t h a re k e tin in m u a h h a r te sirle rin e
sah n e o lan M ısır ü z e rin d e te k s if e ttik le rin i veya bu te sirin d u yulm adığı
M agrip ü z e rin d e d u rd u k la rın ı, böylece S elçuklu d ev rin in e h e m m iy eti kavra-
nılam ad ığ ım , b u n u n b ir seb eb in in de o rijin al k aynakların k a y b o lm u ş veya
b asılm am ış b u lu n d u ğ u n u b e lirtm e k sû re tiy le S elçuklu d ev rin in m ü ste sn a
eh em m iy e tin i ve b u n a m u k ab il k a ra n lık ta kaldığını m ey d an a k o y m ak ta ve
bizi tam am iy le teyid e tm e k te d ir74. G erçek ten S elçuklu devri, İslâm m e d e n i­
yeti için o ld u ğ u gibi, X I’inci asırd an so n ra, A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu
b a k ım ın d a n d a b ü y ü k b ir e h e m m iy e t a rz e tm e k te d ir. İslâm m e d en iy e ti ile
b irlik te eski Y u n an m ed e n iy e ti m a h sû lle rin in A v ru p a’ya in tik alin d e , B izans­
lIların değil, bu dev ir M ü slü m a n la rın ın h iz m e t e ttik le ri m ey d an a çık m ak ­
tad ır. V l’ıncı a sırd a b ü y ü k B izans İm p a ra to ru J u stin ia n u s so n A tina felsefe
mektebini, p u tp e re s tlik devri eseri olarak, k ap atır, âlim leri idam veya firara
m e c b û r e d e r ve d a h a so n ra d a G arb î A vrupa, aynı en d işe ile, eski devrin fikir
m ah sû lle rin i şid d e tle tâk ip ed e rk e n m ü s lü m a n la r İslâm m ih v eri e tra fın d a
eski Y akın-Şark, Y u n an ve b ir d erece de U zak yâni H in d ista n ve Ç in ’e aid
ilim ve k ü ltü rle rin i b ir se n te z h alin e g etiriy o r ve İslâm m ed en iy etin in te m e l­
lerini atıy o rlard ı. M ü slü m a n la r ilk z a m a n la rd a eski Y unan e serle rin i ta n ım a
ve te rc ü m e d e Y akın Şark H ıristiy an ları gibi b izzat B izanslIlardan d a fayda­
lanm ayı ih m al etm ed ik leri, h alîfeler b u m a k sa tla Bizans im p a ra to rla rın d a n
k itap ta le b in d e b u lu n d u k la rı h ald e eski Y unan m ed en iy etin i yaşatam ıy an ve
d ah a so n ra d a İslâm m e d e n iy e tin in h ay ran ı o lan B izanslılar, sö n ü k m e d e n î
d u ru m la rın a rağ m en , A vru p alIların yaptığı gibi İslâm m e d e n iy e tin d e n fayda­
la n m asın ı d a b ilm e d ile r75. G arip tir, ki P apalığın h âkim iyeti a ltın d a b u lu n a n
A v ru p a’d a ta a ssu p d a h a d erin , ilim ve m e d e n iy e t b ak ım ın d an B izans d ah a

74 J. Sauvaget, Introduction a l’histoire de l’Orient musulman, s. 140-141. U m ûm î bir bibli­


yografya m ahiyetinde olm akla beraber bu eserde böyle m ühim görüşler de vardır. Cl.
C ahen tarafından yapılan ikinci baskısı daha zengin bibliyografyası ile 1961’de n eşro ­
lu nm uştur.
75 Bak. Ch. D iehl, Grandeur et decadence de Byzance, Paris 1934, s. 310; aynı m üellif, Grands
problèmes de l’histoire Byzantine, Paris 1947, s. 131.
TÜ RK-ISLÀM M ED EN İYİ I İNİN İNKİŞAI I VE İNHİTATL 425
ileri bir seviyede b u lu n u y o rd u . Bu seb ep le eski Y unan m ed en iy eti m a h sû lle ­
rini A v ru p a'y a n ak led en , Renaissance ve Réforme h a re k e tle rin in d o ğ u şu n a
h izm et ed en B izanslılar değil S elçuklu devri M ü slü m an la rı o lm u şla rd ır.
B ugün yeni an laşılm ağ a başlayan İslâm te s irin e aid bu h ak ik a t h e n ü z bazı
şarkiyatçılar m u h itin d e n g eniş k itle le re d e m al o lm u ş ve S elçukluların ro lü
ise hiç an laşılm ış değildir.
A vru p alılar S elçu k lu lar gelinceye, X l’inci asra, k a d ar İslâm lard an ve İs­
lâm m ed e n iy e tin d e n k o rk m a k la k en d i k a b u k la rın a çekilm iş; d e m ir b ir p erd e
ile İslâm d ü n y a sın d a n ayrılm ış b ir d u ru m d a ve M ü slü m an la rla çok d a r m ü ­
n â se b etle re sah ip b u lu n m a k ta idi. B u n d an önce Şarkî A v ru p a ’n ın H azar ve
B ulgar T ü rk le ri vâsıtasiyle İslâm d ü n y asiy le te m a sları ise tic arî m ü b â d ele le r
ö te sin d e b ir şü m û l k azan m am ıştı. X l’inci a sırd a n so n rad ır, ki b ir yandan
Haçlı seferleri ve S uriye’de k u ru la n H açlı d ev letleri sâyesinde ticarî ve fikrî
te sirler artar; ö te y an d an d a a rtık M ü slü m a n la rın h ay â tiy e tlerin i kay­
betm esiyle, A k d e n iz ’de ric’ate b aşlam aları ile de, A v ru p alılar E n d ü lü s (İs­
panya), Sicilya ve G irit gibi İslâm m e d e n iy e tin in ileri ülkelerin i işgale giriş­
m ekle d e b u m e d e n iy e tle d a h a sıkı m ü n â se b e tle rd e b u lu n u r ve b ir iktib as
devrine g irerler; İslâm iy et ve M ü slü m a n la r h ak k ın d ak i h ata lı b ilgilerini d ü ­
z e ltirle r76. M elik -şâh ’ın ö lü m ü n d e n so n ra başlay an siyasî b u h ra n sâyesinde
S uriye’de y erleşen H açlılar S elçu k lu lar ve h aleflerin in d aim î cihâdları n e ti­
cesinde o ra d a n sö k ü lü p atıld ı ve b ir kaç a sır zarfın d a iki ta ra fta n derya gibi
kan akarak A v ru p alılar siyasî m u vaffakiyetsizliğe uğradı ise de A v ru p a’n ın
m e d e n î in k işa fın d a b u seferler ve dolayısiyle S elçu klular çok b ü y ü k b ir rol
oynadı. G erçek ten İbn H a ld û n ’u n ifâd esin e g ö re A k d en iz’de “b ir ta h ta p a r­
çası” d ah i y ü z d ü re m iy e n A v ru p alılar a rtık b u d en izin h âk im iy etin i ve tic â re ­
tin i ellerin e aldılar. Bu sâyede G arbî A v ru p a’d a İk tisadî ve m e d e n î b ir g eliş­
m e ile b irlik te aynî m ü b â d e le y erin e de n a k d î m ü b â d ele kaim o ld u . Ş eh irle­
rin ve b u rju v a sın ıfın ın m ey d an a çıkm asiyle feodal cem iyetin bünyesi sa r­
sılm ağa, e sir sın ıflar y erin e h ü r in sa n la r çoğalm ağa, İslâm fikir ve k ü ltü r
m ah sû lle ri sây esin d e h ay atı in k â r e d en ve koyu ta a ssu p ve ta h a k k ü m ü n ü
y ü rü te n K ilisen in k a rşısın d a ileri ve h ü r fikirler b elirm eğe ve kuvvetlenm eye
b a şla d ı77.

76 A vrupalIların H açlılardan önce ve sonra İslâm iyet hakkındaki düşünceleri çok ip tidaî ve
m enfî ,olup bu husu slar için bak. G. E. V on G runebaum , Medieval İslâm, Chicago 1947,
s. 48-50.
77 H. Pirenne İslâm istilâsı ve daha sonra şark ticâretinin A vrupa’nın İktisadî, İçtim aî ve
m edenî bünyesinde sıra ile yaptığı m enfî ve m ü sb et tesirlere dair fikirlerini tü rlü e ser­
lerinde m eydana koym uştur.
426 SELÇUKLULAR TARİHİ

XI’inci a sırd a S uriy e’de H açlılar sav aşların kızıştığı z a m a n lard a bile
M ü slü m a n ve H ıristiy a n tic â re t k erv an ları Ş a m ’d an A kkâ’ya ve d iğer İslâm
ü lk elerin e gidip gelm ek sây esin d e M ü slü m a n la rı ve İslâm m e d en iy etin i ta ­
n ım a fırsatın ı b u lu y o rlard ı. Bu şid d etli sav aşlar e s n a sın d a bile hiç bir engel
ile karşılaşm ay an tic â re t kerv an ları sâdece h u d u tla rd a g ü m rü k resm i
ödüyorlar; b u d u ru m u h ay retle m ü şâ h e d e e d en E n d ü lü slü seyyah İbn C u-
bayr’e göre H açlılar bile A k k â’d a g ü m rü k m u a m e le le rin i A rap ça yapı­
yorlardı. H açlılar id â re sin d e M ü slü m a n tü c c a rla rın d a n b aşk a b ir k ısım M ü s­
lü m a n h alk ın d a y aşam ası A v ru p alIların İslâm m e d en iy e tin i ta n ım a la rın a
y ardım ed iy o rd u 78. A v ru p alılar S elçuklu su lta n la rı ile yaptık ları tic arî m u a ­
h e d e le r sây esin d e A n a d o lu ’d a tic â re t se rb e stisi k azanm ışlar; b ü y ü k şe h irle r­
de k o lo n iler ve k o n so lo slu k la r k u rm u ş la r79, d ev rin u m û m î h u k u k an layışına
göre m ü h im dâvaları Selçuklu k a d ısın a a it o lm ak la b eraber, ken d i ih tilâf­
larını b u k o n so lo slu k la rd a h a lle tm e salâh iy etin i k a z a n m ışla rd ı80. A vrupalı
tacirler, böylece, İslâm d ü n y ası ile g en iş ve h e r tü rlü m ü n â se b e tle rin geliş­
m e sin e m ü s lü m a n la rd a n k ü ltü re l ik tib a sla r y ap m ak im k â n ların ı b u lu y o rla r
idi.
• A v ru p a İk tisad î y ü k se lişin in göze çarp an b ir b e lirtisi d e vaktiyle A k d e­
niz tic â re tin d e n u zak laşan G arp lılar b ir kaç yüz yıl g eçtik ten so n ra şim di
Şark ticâreti sâyesinde, ancak X III’ü n c ü asırd a, F lo ran sa ’d a Florin ve V en e­
d ik ’te Ducat adiyle b astık ları sik k eler ile a ltu n p aray a kav u şab ilm işlerd ir. Bu
za m a n a k a d a r K ilise yalnız tic â re tin in k işa fın d a z a rû rî olan p a ra tic â re tin i ve
fâizi yasak e tm e k le kalm ıyor; r û h u n se lâ m e ti için, tehlikeli saydığı b izzat
tic âreti de iyi k arşılam ıy o rd u . İşte b u d ev ird e A v ru p a İslâm lard an aldığı fâiz
form ü lleri (Mohatra), istik raz, kredi, p a ra n ın tah v il ve nakli u sû lleri, çek ve
havâle se n e tle ri sây esind e K ilisenin k a rşısın d a tic â re tin k o ru n m a sı ve in k i­
şafı im k â n la rın a kavuşuyor; serm ây en in te şe k k ü lü ve h are k e ti kolaylaşıyor­
du. İslâm ın tesiriy le tic â re t şirk etleri te şe k k ü le , tic âret k e rv an ların ın e m n i­
y etin i sağ lam ak m ak sad iy le A lm an y a’da a sk e rî m u h a fız lar ve A k d e n iz ’de de
V en ed ik liler a sk e rî g em iler b u lu n d u rm a ğ a başlıyor ve a rtık A v ru p a ’d a aynî
iktisadiyat y erin i nakdî iktisadiyata te rk ed iy o rd u 81.

78 İbn C ubayr XII. asrın ikinci yarılarında A kdeniz’de, adalarında ve Y akın-Şarkta m üslü-
m an ve A vrupalı hıristiyan tüccarları arasında cereyan eden ticarî m ü n âseb etler h ak ­
kında m ühim m alûm at verir. Rihle, Leiden 1907, G.M. s. 288, 298, 302, 303, 306.
79 W . Heyd, I, s. 543, 552; II, s. 354, 357, 359; G. Bratianu, s. 165-168.
80 Resmî vesikalar, s. 131.
81 H. Pirenne, Medieval Cities, P rinceton 1948, s. 38, 37, 110, 123, 124.
TÜRK İSLÂM MEDI NİYI IİNİN İNKİŞAII VI İNHİTATI__________________________________________________ 427
Fâiz ve kredi u sû lle rin d e n so n ra X IV ’ü n c ü a sırd a İtalya’d a z u h û r eden
sigorta m ü e sse se si d e Şark tic â re tin in ve S elçuklu te sirin in bir neticesi olarak
d o ğ u yord u . G erçek ten Türkiye Selçuklu sultanları X lll’üncü asırda, h e n ü z k a rşı­
lıklı h u k u k î b ir akid h alin e g elm em ek le b e ra b e r karada ve denizde tecâvüze
uğrayan ecnebi tüccarlarının mallarını devlet hazînesinden tazmin etmekle ilk sigorta
müessesesini fiilen kurmuş oluyor ve m ille tle ra ra sı ticâreti teşv ik te aldıkları b ir­
çok te d b irle r a ra sın d a b u n u da ta tb ik e d iy o rla rd ı82.

Bu u sû lü n , d iğ er Selçuklu m ü e sse se le ri gibi, inkişafı ile İtaly a’d a dev­


letin him âye siy âsetin in zarar tazm in i y erin e şa h ısla r veya şirk e tle r arasın d a
h u k u k î b ir akid h a lin e gelm esi ta b iî idi. E sâsen İslâm d ü n y a sın d a b ir çoğu
devlet ta ra fın d a n ta tb ik ed ilen b u u s û lle r A v ru p a’d a u z u n m ü d d e t ferd ler ve
şirk e tler a ra sın d a v u k û b u lu y o rd u . B unlar gibi Ş ark ta k redi veren ilk b a n k a
(Cehbeze)larm, b u u m û m î te k â m ü l icâbı, A v ru p a’da, diğer ticarî m ü e sse se le r
gibi, ip tid a î b ir şek ild e b elirm esi de XV’inci a sra aittir. F ilhakika ilk b a n k a ­
lar 1401’de B arselo n a’da, 1 4 0 8 ’de C en o v a’d a ve d a h a so n ra d a M ila n o ’da
k u ru lm u ş tu r83.
A v ru p alılar tic a rî m ü n â se b e tle rd e n elde e ttik le ri İktisadî ve k ü ltü re l n e ­
ticelerle b irlik te te d ric e n İslâm ilim ve âlim leri ile de te m a sa geçerek ik tib a s­
lara b aşlıy o rlard ı. M ü slü m a n m ed e n iy e tin in ilim dili olan A rapçayı tü rlü
vesilelerle ö ğ re n m iş o lm aları o n la ra b u im k ân ı b ah şed iy o rd u . Suriye sâhille-
rin d e ve F ilistin ’de o tu ra n H açlılar, X III’ü n c ü asrın birinci yarıların d a
Ş am ’d a M elik K âm il’e, M u su l’d a atab eg B edreddin L ülü’ye b ir h e y et g ö n d e­
rerek tıp, riyâziye, a stro n o m i ve felsefeye d a ir b ir tak ım su a lle r so rm ak s ü ­
reriyle b izzat İlm î ik tib a sla rd a b u lu n a c a k b ir seviyeye erişm işlerd i. Bu su al­
lerden biri d e h e n d esey e ait b ilâ h a ra M u su llu K em aleddin b in Y u n u s’a (do­
ğ u m u 1156) tev d i e d ilm işti. K em aleddin onlara, kavis ve d â ire n in m u -
rab b a lara ay rılm ak sü reriyle, m e sâ h a la rın ın n asıl ölçülebileceğini ö ğ re tm işti.
F eylesof K em aleddin, b u n d a n başka, H ıristiy an ve Y ahudilere riyâziye, h ey ’-
et, m a n tık ve m û sik i d ersleri de o k u tu y o rd u . T alebeleri İncil ve Tevrat ü ze ­
rin d e o n u n izah ların ı k im se n in y ap am ad ığ ın ı söylüyor ve kendi d in lerin i de
m ü slü m a n la rd a n ö ğ ren iy o rlard ı. Erbilli feylesof İzzuddin d e h em M üslü-
m an la ra h e m de E hl-i k itâ b ’a felsefe o k u tu y o r ve çok h ü rm e t gö rü y o rd u .

82 Bak. Resmî vesikalar, s. 126-129.


83 J. Landm an, "B anking”, Encylopedie o f the social Sciences, N ew York 1957, I-II, 427;
M anes, “Insurence”, aynı eser, VII-VIII, s. 97-98.
428 SELÇUKl Ul AR TARİHİ

B unlara m u k ab il Ş am ’da el-R evâhiye m e d re se si vâkfı ise (öl. 622) b u rad a


H ıristiyan , Y ahudi ve h a ttâ H an b elilerin d e d e rs görem eyeceğini şa rt ko ş­
m u ş tu 84. B îrûnî ilk d efa k ü re n in m e sâ h a sın ın nasıl ölçülebileceğini k eşfet­
m iş; b u h u s u s ta m ü sta k il b ir e se r yazm ış idi. Bu b ü y ü k T ü rk -İslâm âlim i bir
çok te tk ik le ri ve keşifleri a ra sın d a arziy at (géologie) ilm in in k u ru c u su olarak
d a m ü m ta z b ir m evki alır. F ilh ak ik a C ey h u n n e h rin in vaktiyle H azar d e n iz i­
ne d ö k ü ld ü ğ ü n ü X ’u n c u a sır coğrafyacıları b iliy o r85 ve B atlam y u s’u n coğraf­
yasına d a d ay an an B îrûnî b u n e h rin O ğ u zlar ilini işgal edip h a lk ın ın H azar
denizi sa h ille rin e g ittiğ in i, C u rcân ve H ârizm a ra sın d a ve B alhan bö lg esin d e
n e h rin eski yatağı ü z e rin d e yaptığı jeo lo jik te tk ik le r b itin ce b u ld u ğ u fosiller
ile bu ta rih î h âd isey i isb a t e d iy o rd u 86.
Silciya’yı istilâ e d en N o rm a n la r o ra d a İslâm m ed e n iy eti ü z e rin d e h ü ­
k ü m sü rm e k ve ad ad a ileri M ü slü m a n h alk ı m u h a faz a etm e k sû retiy le akıllı
h a re k e t e ttile r. G erçek ten istilâ e sn a sın d a b ir çok h alk ve âlim ler kaçtı ise de
yine de p ek çok M ü slü m a n âlim leri, ta b ip le ri, coğrafyacı ve d iğ erlerin i e tra f­
larına ve saray ların a alm ak ve h a ttâ M ü slü m a n aşçılar dahi k u lla n m a k sâye-
sin d e bu m e d e n iy e tte n azam î d ereced e faydalanıyorlardı. Böylece M üslü-
m an la ra çok itib a r etm ek , sa n a tk â rla rın ı saray ların a alm ak ve A rap ça ö ğ re n ­
m ek sû retiy le d e A v ru p a’d a en k ib a r ve refah lı h ü k ü m d a rla r o lm u şlard ı. İbn
u l-E sîr’in ded iğ i gibi, 1091 (484) y ılın d a Sicilya’yı za p ted e n R oger (R ucâr)
“M ü slü m an h ü k ü m d a rla rın y o lu n u tu ttu ; hâcib silâh d ar ve c an d â rla r tâyin
edip F re n k â d e tle rin e aykırı h a re k e t e tti” . B u n u n la b e ra b e r bazı M üslü-
m an lar d a d in le rin i gizlem eye m e c b u r k alıy o rlard ı87. Ö te y an d an A rap ların
fe th ettiğ i ve H a n d a k (K andiye) şeh rin i k u rd u k la rı G irit adası d iğ erle rin d en
d a h a fazla b ir m ü slü m a n n ü fu s a sah ip o lm u ş; b ir çok İslâm âlim leri y etişm iş
ve G iridliler b izzat gazaya g irişm iş o ld u ğ u h ald e X ’u n cu asırd a B izanslIların
istilâsı ile h alk ı ö ld ü rü lm ü ş veya zo rla H ıristiy an lığı kabûle, firara m e cb û r
ed ilm iş ve o ra d a n n a k le d ilm iştir88. Bu h azin d u ru m E n d ü lü s A rap ları ile
so n ra d a n G irit T ü rk le rin in ak ıb e tin e b en zey en b ir had ised ir. M e şh û r İslâm

84 Zekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, s. 463; İbn Şakir, I, 134; İbn Ebi U saybi’a, I, s. 306-308;
İbn Şeddâd, A'lâk ul-Hatira, Dam es 1956, s. 241. II. Kılıç A rslan’ın yanında bulu n an ve
M alatya’da Süryanî patriki ve tarihçi M ihael ile so h b etler yapan Feylesof K em aleddin’in
bu M usullu âlim K em aleddin bin Y unus olduğunu sanıyoruz (bak. Süryanî M ihael
Chroniques, III, s. 391).
85 İbn Havkal s. 480.
86 Âsâr ul-bâkiye, nşr. Cachau, s. 357-360; Tahdid nihayet ül-emâkin, nşr. M. Tanci, A nkara
1962, s. 21-23.
87 İbn Cubayr, s. 235, 326, 342; İbn ül-Esîr, X, s. 68.
88 İstahrî, BCA, s. 70; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I., s. 236.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 429
coğrafyacısı İdi isi do ( 1 100-1166) N o rm a n kıralı R o g er(R u câ r)irî sarayında
yaşadı ve o n a m e ş h û r coğrafyası Nuzhet ul-muştak'ı ve kıral G u illa u m e ’e de
Kitâb ul-memâlik adlı diğ er eserin i ith a f e tti. Birinci eserin bir h ü lâ sa sın ın
1592’de R o m a’da A rapçası ve 1619’d a d a L âtincesi n eşred ild i. Böylece Sicil­
ya’d a bizzat k ıralların saray ın d a A rap ed e b iy a tın ın ra ğ b et k azan m ası sâye-
sinde İslâm m ed e n iy e tin in b ir p e n c e re si A v ru p a ’ya açılm ış b u lu n u y o rd u . Bu
da N o rm a n la rın , İsp an y o lların ve Y akın-Şark h açlıların ın İslâm m ed en iy e tin i
ik tib aslard a B izanslIlardan d a h a m ü sa m a h a lı ve kabiliyetli h a re k e t e ttik le ri­
ni g ö ste rm iştir.
G arp ta E n d ü lü s A rap ları b ir kaç a sır y ü k sek m e d e n iy e tle rin in verdiği
gevşem e h â lin e d ü şe re k İspan y o lların istilâ sın a u ğ rad ık ça ilim lerin i de hı-
ristiy an lara n ak led iy o rlard ı. M ü slü m a n m e d re se le rin e gelen papaz ve lâik
H ıristiy an lar o ra d a n aldıkları ilim leri m e m le k e tle rin e g ö tü rü y o rla rd ı. Bu
sebeple İb n R ü şd M ü slü m a n Ş ark tan fazla H ıristiy an G arp ta te s ir e tm iş ve
o rad a doğ an Averroisme (İbn R ü şd cü lü k ) felsefe cereyanı p a p ala rın tâk ip ve
tek firlerin e ra ğ m e n K ilisenin ta h a k k ü m ü n d e ve skolastik’i sa rsm a k ta birinci
derecede rol o y n am ıştır. İsp an y o llar M u rsiy e’yi z a p te ttik le ri z am an kıral,
M u h am m ed b in A h m e d el-M u rsî’yi h iz m e tin e alarak o n a b ir m e d re se in şa
etti. Bu âlim M ü slü m an lara, H ıristiy a n la ra ve Y ah udilere m a n tık , h en d ese,
tıp, felsefe ve m u sik î d ersleri o k u ttu . K ıral d o s tu o lan bu M ü slü m a n â lim in e
H ıristiy an olm ayı te k lif ettiğ i v ak it o k en d isin e: “Tek Allaha ibâdet ederken
dahi vazifelerimi öğrenmekten ve yapmaktan âciz kalıyorum. Uç Tanrı’ya ibâdet
edersem hâlim nice olur?” ta rz ın d a z a rîf b ir cevap v e rm işti89.
1311 ’de to p la n a n K o n sil’in verdiği k a ra rla rd an biri ve en m ü h im i K ato­
lik akid esin i k o ru m a k için İbn R ü şd ’e k arşı fikir m ü câd elesin i açm ak oldu.
Bu m a k sa tla da, İbranîce, A rapça, felsefe ve şâir d e rsle r o k u ta n m e d re se
(kolej)leri R om a, Bolonya, Paris, O x fo rd ve S alam anca’d a açıp İslâm iyete
karşı m üd afaay a h azırlan m ay a k a ra r verdi. B u n u n la b e rab e r A v ru p a ’d a ilk
A rapça d e rsi o k u ta n m e d re se 1 2 5 0 'd e H ıristiy a n la rın işgaline geçen T ulay-
tila (T o le d o )d a ve K atalonya kıralı ta ra fın d a n 1 2 7 6 ’da İsp an y a’d a b aşk a bir
yerde k u ru lm u ş; 1 3 1 1 ’de P a ris’te ve B elçika’da L o u vaine'de Şark dillerin i
ö ğ rete n m e k te p le r açılm ıştı. Böylece H ıristiy a n la r A rapça ile b irlik te birçok
ilim leri ve İslâm m e d e n iy e tin i ö ğ ren iy o rlard ı. D aha XU’inci asırd a
S û r(L ü b n a n )d a yaşayan H açlı m üellifi G u illau m e de Tyr bize k a d a r u la şm a ­

89 İbn Hacer, Dürer, III, s. 375. Benî A hm er hük ü m d arın ın nihâyet m em leketine getirttiği
bu âlim çok büyük bir kalabalık ile karşılandı, orada XIV. asır başlarına kadar derslerine
devam etti ve öldü.
430 SELÇUKLULAR TARİHİ

yan bir M ü slü m an h ü k ü m d a rla rı tarih i yazdı. D an te ve b aşka büyük şâirlerin


e serle rin d e g en iş b ir İslâm k ü ltü rü te sirle ri bu sâyede m ü m k ü n o luyordu.
X lH ’ü n c ü a sırd a ilim ve felsefesini A rap ça eserleri o k u y arak k u ra n m e şh û r
R oger B acon eski Y unan ve A risto ’yu a n la m a k için A rapçayı ve İslâm ese rle ­
rini öğren m ey i, ta b ia t ilim lerin e n ü fû z e d e b ilm e k için d e fizik ve h e y ’e t â le t­
leri ile çalışm ayı ve tecrü b ey i tavsiye ediyor; ileri sü rü y o r ve böylece d e v ri­
n in en ileri g ö rü şü n ü te m sil ed iy o rd u . X lH ’ü n c ü a sırd a A v ru p a’d a kendi
m ek te p le rin i b ırak ıp İslâm m e d re se le rin e gidiyor ve o ra la rd a ta h sil g ö rü y o r­
lardı, ki b u n u tavsiye e d e n le rin çok o ld u ğ u d a rivâyet e d ilm iştir90.
Bu İlm î, tic a rî ve k ü ltü re l te m a sla r ve in k işaflar n e tic e sin d e İslâm m e ­
d e n iy etin in riyâziye, tıp, felsefe, coğrafya ve m u sik îy e a it a n a k ita p ları Lâ-
tinceye te rc ü m e ed ilerek XVI’nci ve h a ttâ bazı ah vâlde XV II’inci a sra k ad ar
A vrupa ü n iv e rsite le rin d e o k u tu ld u . A v ru p a ’d a h a r f işa re tle rin e dayanan
ip tid aî "Roma rakamları” ile riyâziye y ap m ak m ü m k ü n değildi. Bu te m a sla r
n e tice sin d e “Arap rakamları”(b u g ü n k ü k u lla n ıla n ra k a m la r)n ın A v ru p a’ya
in tik ali sây esin d e İslâm riyâziyesini ik tib a s e tm e k ve böylece ilerlem e k im ­
kânı b u lu n d u . Bu in tik al, ilk önce p ra tik o larak çok h a ta la ra seb eb iy et veren;
I, X, C yani R o m a rak am ları y erin e İtalyan tü c c a rların ın 1, 10, 100 gibi A rap
rakam ları ile d e fte r tu tm a la rı ve h e sa p y ap m aları ile b a şla m ıştır. N itek im
A vrupa d ille rin d e rak am ve sıfır m â n â sın d a k u llan ılan Cipfıer, Chiffre ve Zero
kelim eleri de ‘‘Sı/ır’’d an g elm iştir. Cebir ve logaritma d a IX’u n c u a sır O rta
A sya âlim i M u h a m m e d al-H ârizm î’n in b irin cisi Kitâb ul-cebr ve’l-mukabele adlı
eseri A v ru p a ’d a a rtık algebre şek lin e girm iş; İkincisi de b izzat ken d i El-
H ârizm î a d ın ın (Alkhorizm us, Algorithmus) telâffu zu ile ta m b ir h â tıra sın ı
taşır, İslâm ların coğrafî bilgileri o k a d a r ileri idi, ki m ü slü m a n âlim lere n az a­
ran B atlam y u s’u n coğrafyası çok ip tid a î kalır. G erçek ten M ü slü m a n coğraf­
yacı ve seyyahları d ü n y a n ın b ir çok b ilin m ey en ü lk elerin i k e şfe tm işle r ve
yazdıkları e se rle r ile arzın h a re k e tin i, yuvarlaklığını, yüz ö lç ü m ü n ü , arz ve
tû l d ere c e lerin i te s b it etm işler; çev resin in “k a t’î ve şü p h e siz ” o larak 2 4 .0 0 0
m il o ld u ğ u n u ö lçm ü ş ve isb a t eylem işler; d ö rtte ü ç ü n ü n d en izler, d ö rtte
b irin in k a ra la r(Rub-i m eskûn)d an ib â re t b u lu n d u ğ u n u h esap etm işle rd i. D ü n ­
yanın câzibe te siri ile fezâda d u rd u ğ u n u , 16.000 zirâ b ir hava tabakasiyle
sarılı o ld u ğ u n u , zelzelen in arzın içindeki b u h a rla rın (gazların) tazyiki ile
m ey d an a geldiğini; ayın, h a re k e ti n e tic e sin d e g ü n eş ile aram ıza girince, g ü ­
n e şte n ışık alam ad ığ ım ız için, kü sû f (gün tu tu lm a sı), arzın h a rek e ti

90 H. G. Farm er, The Legacy o f İslâm, O xford 1947, s. 371; A. G uillaum e, aynı eser, s. 272;
Von G runebaum , s. 51.
TÜRK İSLÂM MI Dİ NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 431

dolayısiyle g ü n e şin .ıya ak sed en ışığını a la m a m a k ta n d a husûf (ay tu tu lm a sı)


h âd iselerin in v u k û b u ld u ğ u n u ö ğ re n m işle rd i. Z ekeriya K azvinî Acâib ul-
mahlûkât'ın d a b u lu tla rın ç eşitlerin i, g ö k g ü rü ltü s ü n ü n şim şe k te n so n ra işi­
tilm esi ile ışık s ü r ’a tın ın se ste n d a h a fazla o ld u ğ u n u bildiriyor, İbn ul-
H eysem (X. asır) şârihi K em aleddin F âris (öl. 1320) ve N a sîru d d in T û sî’nin
talebesi K u tb ed d in Ş îrâzî o p tik ü z e rin d e çalışm ış ve Levy b en G e rso n (öl.
13 4 4 )’dan ö n ce k a ra n lık odayı k e şfe tm işle rd i. XII. a sırd a S u ltan S ancar’a
m en su p olan A b d u rra h m a n A l-H â z in î(A lh a ze n )n in Menâzır(perspektif)a aid
eseri R en aissan ce d ev rin d e L âtin ce’ye te rc ü m e edilip C a th e rin e de
M edicis’ye (XVI. asır) ith a f o lu n m u ş tu . İbn H a ld û n sesin ak ciğ erlerd en ge­
len hava ile fizikî ve fizyolojik izahını y ap m ak ta; to p gibi yuvarlak olan arzın
m erk ezin i câzibe m erk ezi o larak g ö s te rm e k te d ir91. A v ru p alılar d ü n y an ın
yuvarlaklığını, arz ve tü l d airelerin i ve m ü slü m a n la rın te k â m ü l e ttird iğ i
usturlâb’ı ve n ih â y e t k araların O k y a n u sla rla çevrili o ld u ğ u fikrini İslâm lard an
alarak d en iz keşiflerin i y apm ışlar; G a rp te n H in d is ta n ’a varm ak m aksadiyle
A m erik a’yı k e şfe tm işle rd ir. B urada İslâm m e d re se le rin in ü slû p ve m u h te v a ­
ları ile A v ru p a ’ya in tik a lin in en güzel ö rn eğ in i de O xford ve C am b rid g e k o ­
lejlerinin teşk il e ttiğ in e de d ik k a t e d ilm iştir. İlm î b ir d erece olan
Baccalauréat’n ın b ile A rap ça Bi-hakk al-rivâyâ’dan gelm iş olm ası çok m ânâlı
bir m isâl o larak kayda şâyândır. İslâm m e d e n iy e tin in b ü y ü k âlim , riyâziyeci,
fizikçi, ta b ip ve filozoflarına a it e se rle rin te rc ü m e le ri ile b irlik te bu âlim lerin
isim leri A v ru p a ’n ın o derece m alı o lm u ştu r, ki İslâm d ü n y asın d a Eflâtun
(P lato n ), A risto ta lis, Câlinus (G alien), Batlamyus (P tolem ée) gibi isim ler
nasıl y erleşm iş ise İslâm ın al-F arâbî (Alpharabius), İbn Sînâ (Avicenne), İbn
R üşd (Averrohès), al-F arganî (Alphraganius), al-H ârizm î (Alkharismus), E bu
Bekir Razî (Rages), al-G azzalî (Algazel)... leri de öylece A v ru p a m ed en iy eti
içinde y ü k sek m evki alm ışlard ı. M ed rese gibi h asta h ân e y i de b ilm eyen A v­
rupa, S elçuklu bîmâristân’larını ta k lit ile ilk defa, X lII’ü n c ü asırda, R o m a’da
ve P a ris’te h a s ta h â n e k u rm u ş tu r92.

91 H ârizm î, Mefâtih ul-'Ulûm, s. 129; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I, s. 16-17; C urcânî, Coğrafya,
B. M. Add. (Add. 7705 m ukaddim e); Kazvinî, Kosmographia, nşr, W üstenfeld, I, s. 93;
İbn H aldûn, Mukaddime, I, s. 53-54, 77; Bayhâkî, Tatımma Siwân al-hikma, M. Shafı’, s.
161; M. M eyerhof, The Legacy o f İslâm, London 1947, s. 334, 335; C arra de Vaux,
Penseurs de Vİslâm, II, 245, 2 4 6 -2 5 1-; İbn H allikân, I. s. 643-645; R eşîdeddin, Mukâtebât,
s. .44; H. Suter, İA, VI, s. 859-861.
92 Bu husu slar için bak. The Legacy o f İslâm. Bugünkü Arap ve Lâtin rakam ları aynı m enşe-
dendir. A rapça sıfır eski m etinlerde “içi boş" olarak ta rif edilirdi. G arpta bu şekil devam
432 SELÇUKLULAR TARİHİ

K âğıdın keşfi ile o n u n lX ’uncu asırd a İslâm d ü n y a sın a ve XH’inci asırda


d a A v ru p a’ya intik aliy le ilim ve k ü ltü rü n ilerlem esi ve y ay ılm asında çok
b ü yük bir in k ılâp v u k û b u ld u . T ü rk le r Ç in ’in kâğıd ın ı, ipeğini, çin isin i, G ar­
ba ve Y akın-Ş arkın d a d in lerin i, cam ların ı ve bizzat ü z ü m ve yonca ziraatin i
Ç in ’e n a k le tm e k te b ü y ü k b ir h iz m e t y ap tılar. Eski b ir riyâziye k ü ltü rü n e
sah ip b u lu n a n ve İslâm m e d e n iy e tin in b ü y ü k riyâziyeci ve a stro n o m la rın ı
y e tiştire n T ü rk is ta n ’d a M. 719 y ılın d a bile T o h a rista n Y ab g u su n u n elçisi
o larak Ç in ’e g ö n d e rile n T am u ca bu ilim d e çok d e rin bir bilgiye sa h ip ti ve
M ani d in in in y ay ılm asın d a rol o y n ad ı93. A ra p la r O rta A sya’ya geldikleri za­
m an S em erk a n d ’d a ileri b ir k âğ ıt sanayii ile k a rşıla şm ışlar ve b u n u İslâm
d ü n y a sın d a d a yayarak faydalan m ışlard ı. Ç in lilerin lü k s b ir m a d d e o larak
ipek kâğıdı y erin e T ü rk le rin pamuk ve paçavra kâğıdını k eşfetm eleri bu m a d d e ­
n in u cu zla m a sın a ve k ü ltü rü n u m û m île şm e sin e b ü y ü k h iz m e t etti. K aynak­
lar u m û m iy e tle A rap lar geldiği zam an, V lII’inci asırd a, S e m e rk a n d ’da kâğıt
sanâyiini b u ld u k la rın ı ve Ç in istilâsı sıra sın d a b u sanâyiin, o n la rın eseri
olarak, o ra d a y erleştiğ in i b elirtirler. F ak at U y g u rlara giden en eski A rap
seyyahı (VIII. asır) T a m îm b in B ahr b a şk a b ir rivâyet n ak le tm e k te d ir: O na
göre S em erk an d vâlisi H alîfe M ehdî z a m a n ın d a (7 7 5 -7 8 5 ), U ygurları m ağ ­
lû p edince aldığı esirleri S e m e rk a n d ’a g e tirm iş ve o n la r vâsıtasiyle k â ğ ıt sa­
nâyiini k u r m u ş tu r 94. Bu rivâyeti tey it e d en b ir h u s u s d a X ’u n c u a sra k ad ar
p a p irü s ve p a rşö m e n k u llan ılm ası ve k âğ ıd ın İslâm d ü n y a sın d a geç yayılm ası
olsa gerek. O rta A sya’n ın p a m u ğ u m eb zû l y e tiştire n ve galiba m e n şei b u lu ­
n a n b ir ülk e o lm ası kâğıtçılığın im â lin d e ço k ro l oynar. X ’u n c u a sırd a M erv,
G ürgenç, B u h ârâ ve S em erk an d p a m u ğ u ye p a m u k lu k u m aşları ile m e şh û r
idi. K âğıt im âli d iğ e r İslâm ü lk e le rin e ve XI. a sırd a Şam T ra b lu s’u n a d a in ti­
kal etm e k le b e ra b e r X II’inci a sırd a E bû H âm id E n d ü lü sî, XIII’ü n cü asırd a da
Z ekeriya K azvinî h â lâ S em erk an d k âğ ıd ın ın M ısır kâğıdından, M ısır kâğ ıd ı­
nın da M agrip k âğ ıd ın d an d a h a ü s tü n o ld u ğ u n u söylerler. Bu d a T ü rk ista n
ve çev resind e b ir kaç asırlık b ir te c rü b e ve te k â m ü lü n tab iî b ir n eticesi idi.
B ağdad’d a k âğ ıtçılık çok ilerlem iş; Bağdadî ve Mansurî k âğ ıtla r b u ra d a im âl
edilm iş ve h e r ta ra fta çok şö h re t y ap m ıştı. M oğol istilâsın d a n so n ra
S em erk an d kâğıtçılığı y erin e A zerb ay can ’d a k âğ ıt sanâyii k u ru lm u ş ve o n u
im âl ed en k a sa b a d a Kâğıd-künân (kâğıt yapan) ad ın ı alm ış ve nefis kâğıtları

etm iştir. İslâm lar da Lâtince gibi H B C D harflerini rakam karşılığı kullanırlardı, am a
bu harfler ile hesap yapılm am ıştır.
93 C havannes, Documents, s. 152, 292; Rubruck, s. 199; Oniki hayvanlı Türk takvimi, s. 105.
94 N şr. M inorsky, BSOAS, XII, 2, s. 282.
428 SELÇUKLULAR TARİHİ

B unlara m u k ab il Ş am ’d a el-R evâhiye m e d re se si vâkfı ise (öl. 622) b u ra d a


H ıristiyan, Y ahudi ve h a ttâ H an b elilerin d e d e rs görem eyeceğini şa rt k o ş­
m u ş tu 84. B îrû n î ilk d efa k ü re n in m e sâ h a sın ın n asıl ö lçülebileceğini k eşfe t­
m iş; bu h u s u s ta m ü sta k il b ir e se r yazm ış idi. Bu b ü y ü k T ü rk -İslâm âlim i bir
çok te tk ik le ri ve keşifleri a ra sın d a arziy at (géologie) ilm in in k u ru c u su o larak
d a m ü m ta z b ir m evki alır. F ilhakika C ey h u n n e h rin in vaktiyle H azar d e n iz i­
n e d ö k ü ld ü ğ ü n ü X ’u n cu a sır coğrafyacıları b iliy o r85 ve B atlam y u s’u n coğraf­
y asına d a d ay an an B îrûnî b u n e h rin O ğ u zlar ilini işgal ed ip h a lk ın ın H azar
denizi sah illerin e g ittiğ in i, C u rcân ve H ârizm a ra sın d a ve B alhan bö lg esin d e
n e h rin eski yatağı ü z e rin d e yaptığı jeo lo jik te tk ik le r b itin ce b u ld u ğ u fosiller
ile bu ta rih î h âdiseyi isb a t e d iy o rd u 86.
Silciya’yı istilâ e d en N o rm a n la r o ra d a İslâm m ed en iy eti ü z e rin d e h ü ­
k ü m sü rm e k ve a d a d a ileri M ü slü m a n h alk ı m u h a fa z a e tm e k sû retiy le akıllı
h a re k e t e ttile r. G erçek ten istilâ e sn a sın d a b ir çok h a lk ve âlim ler kaçtı ise de
yine de p ek çok M ü slü m a n âlim leri, ta b ip le ri, coğrafyacı ve d iğ erlerin i e tra f­
ların a ve saray ların a alm ak ve h a ttâ M ü slü m a n aşçılar dahi k u lla n m a k sâye-
sin d e bu m e d e n iy e tte n azam î d ereced e fay dalanıyorlardı. Böylece M üslü-
m a n lara çok itib a r etm ek , sa n a tk â rla rın ı saray ların a alm ak ve A rapça ö ğ re n ­
m ek sû retiy le de A v ru p a ’d a en k ib ar ve refah lı h ü k ü m d a rla r o lm u şlard ı. İbn
u l-E sîr’in dediği gibi, 1091 (484) y ılın d a Sicilya’yı z a p te d e n R oger (R ucâr)
“M ü slü m a n h ü k ü m d a rla rın y o lu n u tu ttu ; hâcib silâh d ar ve c an d ârlar tâyin
edip F ren k â d e tle rin e aykırı h a re k e t e tti” . B u n u n la b e rab er bazı M üslü-
m an lar d a d in le rin i gizlem eye m e c b u r k alıy o rlard ı87. Ö te yan d an A rap ların
feth e ttiğ i ve H a n d a k (K andiye) şe h rin i k u rd u k la rı G irit adası d iğ erle rin d en
d ah a fazla b ir m ü s lü m a n n ü fu sa sah ip o lm u ş; b ir çok İslâm âlim leri y etişm iş
ve G iridliler b izzat gazaya g irişm iş o ld u ğ u h ald e X ’u n c u asırd a B izanslIların
istilâsı ile halkı ö ld ü rü lm ü ş veya zo rla H ıristiy an lığ ı kabûle, firara m e cb û r
ed ilm iş ve o ra d a n n a k le d ilm iştir88. Bu h azin d u ru m E n d ü lü s A rapları ile
so n ra d a n G irit T ü rk le rin in ak ıb e tin e b en zey en b ir h ad ised ir. M e şh û r İslâm

84 Zekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, s. 463; İbn Şakir, I, 134; İbn Ebi Usaybi’a, I, s. 306-308;
İbn Şeddâd, A ’lâk ul-Hatira, D am es 1956, s. 241. II. Kılıç A rslan’ın yanında b u lu n an ve
M alatya’da Süryanî patriki ve tarihçi M ihael ile soh b etler yapan Feylesof K em aleddin’in
bu M usullu âlim K em aleddin bin Y unus olduğunu sanıyoruz (bak. Süryanî Mihael
Chroniques, III, s. 391).
85 İbn Havkal s. 480.
86 Âsâr ul-bâkiye, nşr. Cachau, s. 357-360; Tahdid nihayet ül-emâkin, nşr. M. Tanci, A nkara
1962, s. 21-23.
87 İbn Cubayr, s. 235, 326, 342; İbn ül-Esîr, X, s. 68.
88 İstahrî, BCA, s. 70; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I., s. 236.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATI .429
coğrafyacısı İd rîsî de (1 1 0 0 -1 1 6 6 ) N o rm a n k ıralı R o g e r(R u câr)in sarayında
yaşadı ve o n a m e ş h û r coğrafyası N uzhet ul-m uştak’ı ve kıral G u illa u m e ’e de
Kitâb ul-memâlik adlı d iğ er eserin i ith a f e tti. Birinci eserin b ir h ü lâ sa sın ın
1592’de R o m a ’d a A rapçası ve 1 6 1 9 'd a d a L âtincesi n eşred ild i. Böylece Sicil­
ya’da bizzat k ıralların saray ın d a A rap e d e b iy a tın ın rağ b et k azan m ası sâye-
sinde İslâm m ed e n iy e tin in b ir p en ceresi A v ru p a ’ya açılm ış b u lu n u y o rd u . Bu
da N o rm a n la rın , İsp an y o lların ve Y akın-Ş ark h açlıların ın İslâm m e d e n iy etin i
ik tib asla rd a B izanslIlardan d a h a m ü sa m a h a lı ve kabiliyetli h a re k e t e ttik le ri­
ni g ö sterm iştir.
G arp ta E n d ü lü s A rapları b ir kaç a sır y ü k sek m e d e n iy etlerin in verdiği
gevşem e h â lin e d ü şe re k İsp an y o lların istilâ sın a u ğ radıkça ilim lerin i d e hı-
ristiy an la ra n ak led iy o rlard ı. M ü slü m a n m e d re se le rin e gelen papaz ve lâik
H ıristiy an lar o ra d a n aldıkları ilim leri m e m le k e tle rin e g ö tü rü y o rla rd ı. Bu
sebeple İb n R ü şd M ü slü m a n Ş ark tan fazla H ıristiy an G a rp ta te s ir e tm iş ve
orad a do ğ an Averroisme (İbn R ü şd cü lü k ) felsefe cereyanı p a p ala rın tâk ip ve
tek firlerin e rağ m en K ilisenin ta h a k k ü m ü n d e ve skolastik’i sa rsm a k ta birinci
dereced e rol o y n a m ıştır. İsp an y o llar M u rsiy e’yi z ap te ttik le ri zam an kıral,
M u h a m m e d b in A h m e d e l-M u rsî’yi h iz m e tin e alarak o n a bir m e d re se in şa
etti. Bu âlim M ü slü m an lara, H ıristiy a n la ra ve Y ah udilere m a n tık , h e n d ese ,
tıp, felsefe ve m u sik î d ersleri o k u ttu . K ıral d o s tu o lan b u M ü slü m an â lim in e
H ıristiy an olm ayı te k lif ettiğ i v ak it o k en d isin e: “Tek Allaha ibâdet ederken
dahi vazifelerimi öğrenmekten ve yapmaktan âciz kalıyorum. Uç Tanrı’ya ibâdet
edersem hâlim nice olur?’’ ta rz ın d a z a rîf b ir cevap v e rm işti89.
1311’de to p la n a n K onsil’in verdiği k a ra rla rd an biri ve en m ü h im i K ato­
lik akid esin i k o ru m a k için İbn R ü şd ’e karşı fikir m ü câd elesin i açm ak oldu.
Bu m a k sa tla da, İbranîce, A rapça, felsefe ve şâir d ersler o k u ta n m e d re se
(kolej) leri R om a, Bolonya, Paris, O xford ve S alam anca’d a açıp İslâm iyete
karşı m ü d afaay a h azırlan m ay a k a ra r verdi. B u n u n la b erab er A v ru p a’d a ilk
A rapça d e rsi o k u ta n m e d re se 1 2 5 0 ’de H ıristiy a n la rın işgaline geçen T ulay-
tila (T o led o )d a ve K atalonya kıralı ta ra fın d a n 1 2 7 6’da İsp an y a’d a b aşk a b ir
yerde k u ru lm u ş; 1 3 1 1 ’de P aris’te ve B elçika’da L ouvaine’de Şark d illerini
ö ğ re ten m e k te p le r açılm ıştı. Böylece H ıristiy a n la r A rapça ile b irlik te birçok
ilim leri ve İslâm m ed e n iy e tin i ö ğ ren iy o rlard ı. D aha XU’inci a sırd a
S û r(L ü b n a n )d a yaşayan H açlı m ü ellifi G u illau m e de Tyr bize k ad ar u la şm a ­

89 İbn Hacer, Dürer, III, s. 375. Benî A hm er hük ü m d arın ın nihâyet m em leketine getirttiği
bu âlim çok büyük bir kalabalık ile karşılandı, orada XIV. asır başlarına kadar derslerine
devam etti ve öldü.
430 SELÇUKLULAR TARİHİ

yan bir M ü slü m a n h ü k ü m d a rla rı ta rih i yazdı. D a n te ve b aşk a b ü y ü k şâirlerin


e serle rin d e g en iş b ir İslâm k ü ltü rü te sirle ri b u sâyede m ü m k ü n o luyordu.
X IIF üncü a sırd a ilim ve felsefesini A rap ça e se rle ri o k u y arak k u ra n m e şh û r
R oger Bacon eski Y unan ve A risto ’yu a n la m a k için A rapçayı ve İslâm ese rle ­
rin i öğrenm eyi, ta b ia t ilim lerin e n ü fû z e d e b ilm e k için de fizik ve h e y ’e t â le t­
leri ile çalışm ayı ve tecrü b ey i tavsiye ediyor; ileri sü rü y o r ve böylece d ev ri­
n in en ileri g ö rü şü n ü te m sil ed iy o rd u . X IIF ü n cü a sırd a A v ru p a’d a kendi
m ek tep lerin i b ırak ıp İslâm m e d re se le rin e gidiyor ve o rala rd a ta h sil g ö rü y o r­
lardı, ki b u n u tavsiye e d e n le rin çok o ld u ğ u d a rivâyet e d ilm iştir90.
Bu ilm î, tic a rî ve k ü ltü re l te m a sla r ve in k işaflar n e tic e sin d e İslâm m e ­
d e n iy etin in riyâziye, tıp, felsefe, coğrafya ve m u sik îy e ait an a k ita p ları Lâ-
tinceye te rc ü m e ed ilerek XVI’nci ve h a ttâ bazı ah vâlde XVH’inci a sra k ad ar
A vrupa ü n iv e rsite le rin d e o k u tu ld u . A v ru p a ’d a h a r f işa re tle rin e dayanan
ip tid aî “Roma rakamları” ile riyâziye y ap m ak m ü m k ü n değildi. Bu te m a sla r
n e tice sin d e "Arap rakamları”(b u g ü n k ü k u lla n ıla n ra k a m la r)n ın A v ru p a ’ya
in tikali sây esin d e İslâm riyâziyesini ik tib a s e tm e k ve böylece ilerlem ek im ­
k ânı b u lu n d u . Bu in tik al, ilk önce p ra tik o larak çok h a ta la ra seb eb iy et veren;
I, X, C yani R o m a rak am ları y erin e İtaly an tü c c a rla rın ın 1, 10, 100 gibi A rap
rakam ları ile d e fte r tu tm a la rı ve h e sa p y ap m aları ile b a şla m ıştır. N itek im
A vrupa d ille rin d e rak am ve sıfır m â n â sın d a k u lla n ıla n Cipher, Chiffre ve Zero
k elim eleri de "Sı/iri’d an gelm iştir. Cebir ve logaritma d a IX’u n c u a sır O rta
A sya âlim i M u h a m m e d al-H ârizm î’n in b irin cisi Kitâb ul-cebr ve’l-mukabele adlı
eseri A v ru p a’d a a rtık algebre şek lin e girm iş; İkincisi de b izzat k e n d i El-
H ârizm î a d ın ın {Alkhorizmus, Algorithmus) telâffu zu ile ta m b ir h â tıra sın ı
taşır. İslâm ların coğrafî bilgileri o k ad ar ileri idi, ki m ü slü m a n âlim lere n az a­
ra n B atlam y u s’u n coğrafyası çok ip tid a î kalır. G erçekten M ü slü m an coğraf­
yacı ve seyyahları d ü n y a n ın b ir çok b ilin m ey en ü lk elerin i k eşfe tm işle r ve
yazdıkları e se rle r ile arzın h a re k e tin i, yuvarlaklığını, yüz ö lçü m ü n ü , arz ve
tü l derecelerin i te s b it etm işler; çev resin in “k a t’î ve ş ü p h e siz ” olarak 2 4 .0 0 0
m il o ld u ğ u n u ö lçm ü ş ve isb a t eylem işler; d ö rtte ü ç ü n ü n den izler, d ö rtte
b irin in k a ra la r(Rub-i m eskûn)d a n ib â re t b u lu n d u ğ u n u hesap e tm işle rd i. D ü n ­
y anın câzibe te s iri ile fezâda d u rd u ğ u n u , 16.000 zirâ b ir hava tabakasiyle
sarılı o ld u ğ u n u , z elzelen in arzın içindeki b u h a rla rın (gazların) tazyiki ile
m ey d an a geldiğini; ayın, h a re k e ti n e tic e sin d e g ü n eş ile aram ıza girince, g ü ­
n e şte n ışık alam ad ığ ım ız için, k ü sû f (gün tu tu lm a sı), arzın h are k e ti

90 H. G. Farm er, The Legacy o f İslâm, O xford 1947, s. 371; A. G uillaum e, aynı eser, s. 272;
V on G runebaum , s. 51.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATL 431
dolayısiyle g ü n e şin aya ak sed en ışığını a la m a m a k ta n d a h usûf (ay tu tu lm a sı)
h â d isele rin in v u k û b u ld u ğ u n u ö ğ re n m işle rd i. Z ekeriya K azvinî Acâib ul-
m ahlûkât’m d a b u lu tla rın çeşitlerin i, g ö k g ü rü ltü s ü n ü n şim şe k te n so n ra işi­
tilm esi ile ışık s ü r’a tın ın se ste n d a h a fazla o ld u ğ u n u bildiriyor, İbn ul-
H eysem (X. asır) şârih i K em aleddin F âris (öl. 1320) ve N a sîru d d in T û sî’n in
talebesi K u tb ed d in Şîrâzî o p tik ü z e rin d e çalışm ış ve Levy b e n G erso n (öl.
1 3 4 4 )’d a n ö n ce k a ra n lık odayı k e şfe tm işle rd i. XII. a sırd a S u ltan S an car’a
m e n su p o lan A b d u rra h m a n A l-H â z in î(A lh a ze n )n in Menâzır (perspektif) a aid
eseri R en aissan ce d ev rin d e L âtin ce’ye te rc ü m e edilip C a th e rin e de
M edicis’ye (XVI. asır) ith a f o lu n m u ş tu . İbn H a ld û n sesin akciğ erlerd en ge­
len hava ile fizikî ve fizyolojik izah ın ı y ap m ak ta; to p gibi yuvarlak olan arzın
m erk ezin i câzibe m erk ezi o larak g ö ste rm e k te d ir91. A v ru p alılar d ü n y an ın
yuvarlaklığını, arz ve tü l d a ire le rin i ve m ü slü m a n la rın te k â m ü l e ttird iğ i
usturlâb’ı ve n ih â y e t k araların O k y a n u sla rla çevrili old u ğ u fikrini İslâm lard an
alarak d en iz k eşiflerin i y apm ışlar; G a rp te n H in d is ta n 'a varm ak m aksadiyle
A m e rik a ’yı k e şfe tm işle rd ir. B urada İslâm m e d re se le rin in ü slû p ve m u h te v a ­
ları ile A v ru p a ’ya in tik a lin in en güzel ö rn eğ in i de O xford ve C am b rid g e k o ­
lejlerinin teşk il e ttiğ in e de d ik k a t e d ilm iştir. İlm î b ir derece olan
Baccalaureat’n ın bile A rap ça Bi-hakk al-rivâyâ’d a n gelm iş olm ası çok m ân âlı
b ir m isâl o la ra k k ayda şâyândır. İslâm m e d e n iy e tin in b ü y ü k âlim , riyâziyeci,
fizikçi, ta b ip ve filozoflarına a it e se rle rin te rc ü m e le ri ile b irlik te bu âlim lerin
isim leri A v ru p a ’n ın o d erece m alı o lm u ştu r, ki İslâm d ü n y a sın d a Eflâtun
(P lato n ), A risto ta lis, Câlinus (G alien), Batlamyus (P tolem ee) gibi isim ler
nasıl yerleşm iş ise İslâm ın al-F arâb î (Alpharabius), İbn S înâ (Avicenne), İbn
R üşd (Averrohes), al-F arg an î (Alphraganius), al-H ârizm î (Alkharismus), Ebu
Bekir R azî (Rages), al-G azzalî (Algazel)... leri de öylece A v ru p a m ed e n iy eti
içinde y ü k se k m evki alm ışlard ı. M ed rese gibi h asta h ân e y i d e b ilm eyen A v­
rupa, S elçuklu bîmâristân’larını ta k lit ile ilk defa, XIII’ü n cü asırda, R o m a ’da
ve P aris’te h a s ta h â n e k u rm u ş tu r92.

91 H ârizm î, Mefâtih ul-‘Ulûm, s. 129; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I, s. 16-17; C urcânî, Coğrafya,
B. M. Add. (Add. 7705 m ukaddim e); Kazvinî, Kosmographia, nşr, W üstenfeld, I, s. 93;
İbn H aldûn, Mukaddime, I, s. 53-54, 77; Bayhâkî, Tatımma Siwân al-hikma, M. Shafı’, s.
161; M. M eyerhof, The Legacy o f İslâm, London 1947, s. 334, 335; C arra de Vaux,
Penseurs de l’İslâm, II, 245, 246-251; İbn H allikân, I. s. 643-645; R eşîdeddin, Mukâtebât,
s. .44; H. Suter, İA, VI, s. 859-861.
12 Bu h u su slar için bak. The Legacy o f İslâm. B ugünkü A rap ve Lâtin rakam ları aynı m enşe-
dendir. A rapça sıfır eski m etinlerde "içi b o ş” olarak ta rif edilirdi. G arpta bu şekil devam
432 SELÇUKLULAR TARİHİ

K âğıdın keşfi ile o n u n IX ’u n c u a sırd a İslâm d ü n y a sın a ve X II’inci asırd a


da A v ru p a’ya intik aliy le ilim ve k ü ltü rü n ilerlem esi ve y ay ılm asın d a çok
b ü y ü k b ir in k ılâp v u k û b u ld u . T ü rk le r Ç in ’in k âğıdını, ipeğini, çinisini, G ar­
b a ve Y akın-Şarkın d a d in lerin i, cam ların ı ve b izzat ü z ü m ve yonca zira atin i
Ç in ’e n a k le tm e k te b ü y ü k b ir h iz m e t y ap tılar. E ski b ir riyâziye k ü ltü rü n e
sahip b u lu n a n ve İslâm m e d e n iy e tin in b ü y ü k riyâziyeci ve a stro n o m la rın ı
y etiştire n T ü rk is ta n ’d a M. 719 y ılın d a bile T o h a rista n Y a b g u su n u n elçisi
olarak Ç in ’e g ö n d erilen T am u ca b u ilim d e çok d e rin b ir bilgiye sa h ip ti ve
M ani d in in in y ay ılm asın d a rol o y n ad ı93. A ra p la r O rta A sya’ya geldikleri za­
m an S e m e rk a n d ’d a ileri b ir k âğ ıt sanayii ile k a rşıla şm ışla r ve b u n u İslâm
d ü n y asın d a da yayarak fayd alan m ışlard ı. Ç in lilerin lüks b ir m a d d e olarak
ipek kâğıdı y erin e T ü rk le rin pam uk ve paçavra kâğıdını k eşfetm e leri b u m a d d e ­
nin u c u zla m a sın a ve k ü ltü rü n u m û m île şm e sin e b ü y ü k h iz m e t e tti. K aynak­
lar u m û m iy e tle A rap lar geldiği zam an, V lII’inci asırda, S e m e rk a n d ’d a kâğıt
sanâyiini b u ld u k la rın ı ve Ç in istilâsı sıra sın d a b u sanâyiin, o n la rın eseri
olarak, o ra d a y erleştiğ in i b elirtirler. F ak at U y g u rlara giden en eski A rap
seyyahı (VIII. asır) T a m îm bin B ahr b aşk a b ir rivâyet n a k le tm e k te d ir: O na
göre S em erk an d vâlisi H alîfe M eh d î z a m a n ın d a (7 7 5 -7 8 5 ), U ygurları m ağ ­
lû p edince aldığı e sirleri S e m e rk a n d ’a g e tirm iş ve o n la r vâsıtasiyle kâğıt sa­
nâyiini k u rm u ş tu r94. Bu rivâyeti tey it e d en b ir h u s u s da X’u n cu asra k ad ar
p a p irü s ve p a rşö m e n k u llan ılm ası ve k âğ ıd ın İslâm d ü n y asın d a geç yayılm ası
o lsa gerek. O rta A sya’n ın p a m u ğ u m e b z û l y e tiştire n ve galiba m e n şe i b u lu ­
n an bir ü lk e o lm ası kâğıtçılığ ın im â lin d e çok rol oynar. X ’u n c u asırd a M erv,
G ürgenç, B u h ârâ ve S em erk an d p a m u ğ u ye p a m u k lu k u m aşları ile m e şh û r
idi. K âğıt im âli d iğ e r İslâm ü lk e le rin e ve XI. a sırd a Şam T ra b lu s’u n a d a in ti­
kal etm e k le b e ra b e r XII’inci a sırd a E bû H âm id E n d ü lü sî, X III’ü n c ü a sırd a d a
Z ekeriya K azvinî h â lâ S e m erk an d k âğ ıd ın ın M ısır kâğıdından, M ısır k âğıdı­
n ın d a M agrip k âğ ıd ın d an d ah a ü s tü n o ld u ğ u n u söylerler. Bu d a T ü rk ista n
ve çevresin d e b ir kaç asırlık b ir te c rü b e ve te k â m ü lü n tab iî bir n e ticesi idi.
B ağdad’d a kâğıtçılık çok ilerlem iş; Bağdadî ve M ansurî kâğ ıtlar b u ra d a im âl
edilm iş ve h e r ta ra fta çok şö h re t y ap m ıştı. M oğol istilâ sın d an so n ra
S em erk an d kâğıtçılığı y erin e A zerb ay can ’d a k âğ ıt sanâyii k u ru lm u ş ve on u
im âl ed en k asab a d a Kâğıd-künân (kâğıt yapan) ad ın ı alm ış ve nefis k âğ ıtları

etm iştir. İslâm lar da Lâtince gibi E B C D harflerini rakam karşılığı kullanırlardı, am a
bu harfler ile hesap yapılm am ıştır.
93 C havannes, Documents, s. 152, 292; Rubruck, s. 199; Oniki hayvanlı Türk takvimi, s. 105.
94 N şr. M inorsky, BSOAS, XII, 2, s. 282.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAI I VE İNHİTATI. 433
ile m e şh û r o lm u ştu , S cm erk an d böylece bol p a m u k ve p açavradan kâğıt
im âli ile m e d e n iy e t ta rih in d e b ü y ü k b ir m evki işgal e d e r 15.
O rtaçağ A vrupası m a d d î k ü ltü r m a h sû lle rin i de İslâm d ü n y a sın d a n alı­
yordu. B unlar a ra sın d a tü rlü şe h irle re n is b e t ed ilen m e ş h û r k u m a şla r m ü ­
him bir y ek û n tu tu y o rd u . H a ttâ p a p a z la rın giydikleri k afta n la r bile İslâm î
yazılar ve ây etler ile sü slü idi. E sk id en halîfe saray ların a m a h sû s ağır elb ise­
ler ancak o n la ra a it Dâr ut-Tirâz d e n ile n im a lâ th a n e le rd e y a p ılırk en Selçuklu
d ev rin d e şe h ir hayatı ve d o k u m a sanâyii o d e reced e ileriledi, ki su lta n ve
em irlerin giydiği ağır elb iseler çarşılard a, m â h ir sa n a tk â rla r ta rafın d a n , im âl
ediliyor; ü z e rle rin d e su lta n ve e m irle rin isim ve u n v an ları yazılıyor, re sim ­
lerle sü sle n iy o rd u 96. S elçuklu S u ltan ı A lâed d in K eykubâd’a aid, adını ve
arslan re sim le ri taşıyan, ipek ü z e rin d e a ltu n işlem eleri nefis b ir k u m a ş b u ­
gün Lyon m ü z e sin d e b u lu n m a k ta d ır. Ş am ’d a B e k tim ü r’e m e n su p R essam
Ali b in M u h a m m e d (ö lü m ü 749) k u m a ş ü z e rin d e resim y ap m ak la m e ş h û r
idi. O rtaçağ “Türkiye kumaşları” ve Türkmen halıları A v ru p a’d a ve h a ttâ İslâm
Şark ü lk e le rin d e çok ra ğ b e tte idi. T ü rk iy e m â d e n i eşya işçiliği İtalya’d a öyle
yerleşm işti, ki İtaly a m a m û lâ tm ı T ü rk iy e ’d e k ile rd e n ayırm ak m ü m k ü n
olm u y o rd u . Ş am ’ın cam m a m û lâ tı, A n taly a züccâciyesi, H arrân k u y u m c u lu ­
ğu m a h sû lle ri u z u n z am an şö h re tin i m u h a fa z a ed iy ordu. Şövalyelerin birçok
silâhları İslâm d ü n y a sın d a n geliyor; Ş am ’ın güzel kılıçlarını k u llan ıyorlardı.
İslâm ın al-kimyâ ilm i A v ru p a’d a alchimie o ld u ve bu sâyede b a ru tlu silâhlar
m eydana çıktı veya Ş ark ta b aşlayan b u k eşifler A v ru p a’d a ilerledi; Kamîs
(göm lek) de G arbe Chemise şek lin d e geçti.
Bu devir A v ru p a sın m başlıca gâyesi İslâm ları tak lit etm e k ve bu sâyede
o n la ra k arşı sila h la n m a k tı. İslâm m im a rîsi ve m üziği de A v ru p a’ya te sir
ediyordu. O rta ç a ğ d a m ü z ik ilim ve ta h silin icâb ın d an idi. Bu seb ep le Lâ­
tin c e ’ye te rc ü m e ed ilen ese rle r dolayısıyla F ârâbî, şa rk ta ve g a rp ta m ü z ik
ü stad ı sayılıyordu. R oger Bacon F ârâb î’yi B atlam yus ve Ö klid ile b irlik te
zikreder. B u n u n la b e ra b e r İslâm m ü ziğ i n a z a riy a ttan ziyâde ta tb ik a tta te sir
etm iştir. En kuvv etli te s ir İsp an y a’d a A rap ların ve B alkanlarda T ü rk lerin

45 Mervezî, s. 6; Ebû H âm id Endülüsî, Tuhfet ul-Elbâb, J.A. 1925, s. 202; Zekeriya Kazvinî,
s. 536; Risâle-i Hârizmî, Bodleian, Poc. 151, 51a; İbn Havkal, s. 481; İstahrî, s. 288; Nâ-
sır H usrev, Sefer-rıâme, s. 20; Barthold, Turkestan, s. 237. Şarkî T ü rk istan ’da paçavradan
yapılm ış kâğıtlar A vrupalılar tarafından k eşfolunm uştur. R eşîduddîn T ebriz’de de bir
kâğıt fabrikası (kâr-hâne-i kâtıd-sazî) o ld uğunu yazar (Mukâtebât, s. 318); H am dullah
Kazvinî, Nuzhet ul-kulûb, s. 72. B ununla beraber H am dullah Kazvinî XIV. asrın birinci
yanlarında K âğıd-kûnân kasabasının harap olduğunu da kaydeder.
46 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 120.
434 SELÇUKLULAR TARİHİ

olm uşLur. A ’lûd, kitara, rebâb, nakkare gibi m ü zik âletleri A v ru p a’da sıra ile
lute, guitare, rebec, naker şek illerin i a lm ıştır. O rtaçağ İslâm d ü n y a sın d a çok
yaygın b u lu n a n ve y ü k sek d ev let ad am ı ve âlim lerin eğlen celerin e yarayan
Satranç o y u n u d a A v ru p a’ya in tik a l e tti97. İslâm m ed e n iy e tin in A v ru p a’ya ve
A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n a te sirle ri o k a d a r b ü y ü k ve o derece çeşitli­
dir, ki b u ra d a b ü tü n b u u n s u rla rı say m ak m ü m k ü n değildir. A v ru p a m ed e­
n iy eti a rtık yükselm ey e ve İslâm m e d e n iy e tin i geçm eye başladığı XVII’nci
asırd a bile A v ru p a çiçek aşısını ve Türk bağçe ve çiçekçiliğini İs ta n b u l’d a n alm ak
sû retiy le h âlâ faydalanm aya d ev am ed iy o rd u . O rta z am an A vrupası birçok
m eyve, seb ze ve n e b a tla rın ı d a H açlı seferleri e sn a sın d a Ş ark tan n ak le tm iş-
tir. A v u stu ry a g en erali M o n tecu ccu li S ain t G o th a rd ’d a (1664 yılı) T ü rk lere
karşı k azan d ığ ı bâzı m uvaffakiyetleri a sk e rle rin in O sm a n lı o rd u s u n u tak lid e
bo rçlu o ld u ğ u n u yazar.
İslâm m ed e n iy etin in A v ru p a’ya verdiği k ü ltü r ve te k n ik u n su rla rı m ü ­
n âseb etiy le A v ru p a d illerin d e h â lâ canlı b ir şek ilde yaşayan p ek çok kelim e
bu m an e v î m ira sın en güzel ö rn e k le rid ir. H u d u d la rd a k u ru la n g ü m rü k te şk i­
lâ tın ın ism i A v ru p a d illerin d e A rap ça dîvân’d a n douane o lm u ş, b u n a m u kabil
İtalyan C u m h u riy e tle rin d e n g elen L âtince comercium T ü rk çe gümrük halin e
gelm iş ve b u T ü rk çe şekliyle A rap m e m le k e tle rin e g irm iştir. T ü rk çe b u m â ­
n â d a k u lla n ıla n damga d a R usçaya tamojni o larak girm iş, k u llan ılm ıştır. D aha
so n ra O sm a n lıla rm ev eşyası dîvân’ı d a hiç d e ğ işm ed en A v ru p a ’ya g itm iştir.
T ü rk çe bazar A v ru p a d illerin e geçerken, İtaly an ca piyasa (Piazza: m eydan) da
T ü rk ç e ’ye m al o lm u ştu r. A v ru p a d ille rin d e k u lla n ılan h ah , ku m aş, m â n â ­
sın d a tapis B ağdad’m k u m aş sanâyii ile m e ş h û r ‘A ttâ b î m ahallesiyle, Buch-
ram, Muslin, Dams k u m aş adları d a B uhârâ, M u sul ve Şam isim leri ile ilgi­
lidir. Şeker, sugar, sucre o lm u ş; ş u ru p syrop, al-kuul alcool, A rapça “k o tn ” cot-
ton; “k e fe n ” coffın g eklinde g eçm iştir. Tarife’d e n tarif, m ahzen’den magazin,
tefrik’d e n trafıc, dâr-us-sına'a(te rs â n e )d e n arsenal, emîr ul-mâ’d a n amiral, ter-
c ü m a n ’d a n truchman, drogman... k elim eleri en çok göze çarp a n lard ır. İslâm
denizciliği ilerid e o ld u ğ u z am an n asıl o n a a it A rapça istilâ h la r A v ru p a d il­
le rin e geçm iş ise, A k d en iz h âk im iy eti A v rupalIlara geçince b u sefer T ü rk ler
denizciliğe a it p e k çok kelim eyi İtaly an ca’d a n a lm ışlard ır, ki O sm an lılar
am iral y erin e İtaly an ca’d a n gelen k a p ta n (paşa) tâ b irin i reis ile b irlik te k u l­
la n m ışla rd ır. Y u nanca k en d i m e d e n iy e t m a h sû lle ri ile b irlik te felsefe, coğraf­
ya, usturlab, kanun, okyanus, namus... gibi M ü slü m an m illetlere verdiği k ü ltü r

97 Ebû H âm id E ndülûsî, s. 28; İbn Hacer, III, s. 105; Reinaud, Géographie d ’Aboulfeda, Paris
1848 (Giriş); T ürlü âlim ler tarafından yazılan The Legacy o f Islâm-, F. G renard, Grandeur et
decadence de l’Asie, Paris, 1939; s. 24-37; E bersolt, Orient et Occident, Paris 1954, 94, 102.
TÜRK İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İN K İŞAII VI İN IIİIA II. 435
kelim eleri ile A vrupalIların Ş ark tan aldığı k e lim e le r m u k ay ese e d ilirse İkin­
ciler çok d ah a b ü y ü k h ir yekûn tu ta r. H açlılard an A nadolu S elçu klularına
geçen gümrük, notâr, ıstabl"1, S uriy e’de kastel (castellan) gibi b ir kaç kelim e
d ah a vardır. T ü rkçeye İslâm d an ö n ce S a n sk ritç e d e n simsar, sart (tüccar, bilâ­
hare M ü slü m a n ), S oğdcadan borç (b u g ü n k u llan d ığ ım ız m ân âd a) ve
Y unancadan nom ö n ce U ygurcaya geçm iş ve A rap ça namus (nevâm is: kan u n ,
şeref) ile F arsça ve T ü rk çe n am az k elim e le rin in aslı d a o lm u ş tu r " .
İcadı G u te n b e rg ’e (1 3 9 3 -1 4 6 8 ) a tfo lu n a n m a tb a a d a ilk şekli ile h a k i­
ka tte M oğollar z a m a n ın d a Ş ark tan g eliyordu. Ş arkî T ü rk is ta n ’d a U y gurların
d ah a IX ’u n c u a sırd a k âğ ıt p a ra ve bazı m e tin le r b a stık la rı g ö rü lü y o r. İra n ’da
basılan kâğ ıt p a ra (çav) da, U ygur ve Ç in tesiriy le, b u esasa d ay an arak m ü m ­
kün o luyo rd u . C en ev izlilerin A v ru p a’ya g ö tü rd ü k le ri bu tek n ik , m ü te h a rrik
h a rf siste m in in m e y d a n a ç ık m asın a seb ep o ld u 100. Böylece S elçu k lu lar İslâm
m ed en iy e tin e y eni b ir istik a m e t ve h a y â tiy e t k a z a n d ırd ık ta n sonra, siyasî
hâkim iy etleri ile b irlik te, İk tisad î ve k ü ltü re l m ü n â s e b e tle rin g en işlem e sin e
âm il o lm ak la da, dolayısiyle, A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n a h iz m e t e t­
m işlerdi. B ugün b ir b u ç u k asırd a n b eri T ü rk le r ve o n ları tâ k ib en d iğ er M ü s­
lüm an ve Şark m ille tle ri nasıl A v ru p a m e d e n iy e tin i tem sile çalışıyorlarsa
A vrupalılar d a X l’inci asırd a n XV’inci a sra k ad ar aynı şeyi y ap m ışlar ve m u ­
vaffak o lm u şla rd ı. D ik k ate şâyândır, ki b u g ü n A v ru p a m ed en iy etin i ik tib a sta
en b ü y ü k m u vaffakiyeti n asıl A v ru p a’n ın en u zağ ın d a b u lu n a n Ja p o n la r gö s­
te rm iş ise O rta ç a ğ d a d a İslâm m e d e n iy e tin i a lm a k ta k o m şu b u lu n a n B izans­
lIlar ve İslâvlar değil G arbî A v ru p alılar aynı şeyi y ap m ışlard ır, ki ç eşitli se­
bepleri o lan b u tez a d lı h â d ise h e n ü z izah ed ilm iş değildir. İslâm m e d e ­
n iy e tin in Y eni Ç ağlar A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n d a birinci d ereced e rol
oynadığı, b u h u s u s ta h e n ü z , te rk ib î ve şü m û llü b ir m a h iy et alm am ış o lm ak ­
la berab er, hayli n e şriy a t y ap ılm ış o ld u ğ u h ald e Renaissance ve Reforme h a re ­

9S Istabl-i hass ve l’âm ire, bak. Aksarayî, s. 50 not.


99 T ürkçe’d en A rapça, Farsça, Erm enice, Gürcice ve Y unanca’ya, bu dillerden ve İtalyan­
ca’dan T ürkçe’ye geçm iş kelim eler hakkında pek az tetk ik yapılm ıştır. F. K öprülü’nün
“T ürkçe’den Farsça’ya”, TM, VII-VIII; K. M enges’in eski R usça’ya, B onelli’nin İtalyan­
ca’dan T ürkçe’ye, A. T ietze’nin Y unancadan A nadolu m ahallî şivelerinde kalan kelim e­
lere dair m akaleleri henüz b ir başlangıçtan ib arettir. T ürkçeden Farsçaya S elçuklu­
lardan da önce, Sâm ânîler ve G azneliler zam anında b ilhassa askerî ıstılahlar girm eye
başlar. Selçuk ve hele İlhanlı devrinde T ürkçeden Farsça’ya pek çok kelim e geçm iştir.
T ürkçe yatak, otağ (vıtak), hayıltaş, hayılbaşı, vitakbaşı, çetr (çadır’dan), kezik, tamga,
kütüval, ağıcı, moncuk, çavuş, yağma, yurt, ordu, dağ, tutmaç... kelim eleri Sâm ânî ve Gazneli
devrine aittir. P. Pelliot bu kelim elerden bazısını ve m eselâ kütüval’ı M oğol devrinde
geçmiş (keptevuTden) sanıyordu.
100 Bak. Aly M azehary, La Vie quotidien des Musulmans au Moyen âge, s. 261.
436 SELÇUKI ULAR TARİHİ

k etlerin i İs ta n b u l'u n feth in i m ü te a k ip İtaly a’ya g id en b ir kaç B izanslı âlim


veya m ü te rc im e atfed en eski ve k ısır g ö rü ş h âlâ u m û m u n k an aati o lm a k ta
ve m e k te p k ita p la rın d a devam e tm e k te ; b ilg isizlik y ü z ü n d e n d e o te sird e
kalan d iğ er İslâm m e m le k e tle ri gibi T ü rk iy e ’d e d e itib a rd a b u lu n m a k ta d ır.
H a tta b izzat M ü slü m a n ve T ü rk ta rih ç ile ri b ile h e n ü z bu sak a t g ö rü şte n
k u rtu lm u ş ve b u ta rih î h ak ik ati an lam ış d e ğ ild ir101. E sâsen R e n a issa n c e ’ın
İtalya’d a b aşlam ası İslâm d ü nyasiyle g irişilen tic a rî ve k ü ltü re l m ü n â se b e tle ­
rin bir n eticesi o ld u ğ u n u gö sterd iğ i, b u m e m le k e tte serv etin ve h ay at sevi­
yesinin y ü k selm esi ile alâkalı b u lu n d u ğ u gibi b ü y ü k d en iz keşifleri so n u n d a
d ü n y a tic â re tin in A k d e n iz ’d e n O k y a n u sla ra in tik aliy le İtalya’n ın yerini A v­
ru p a ’n ın şim al sah illeri alm ası ve İslâm d ü n y asiy le m uvâzi o larak İtaly a’n ın
eski İk tisad î m ev k iin i k ay b etm esi d e b u d u ru m ile ilgili idi.

4. Siyasî Buhran Devrinde Türk-İslâm Medeniyeti

S elçu k lu ların İslâm d ü n y a sın a h âk im iy e tle ri ile İslâm m ed e n iy e tin in n a ­


sıl b ir in h ita tta n k u rtu lu p yeni b ir h a m le ve h ay âtiy et kazan arak yükseldiği
m ey d an a ç ık tık ta n so n ra M elik-şâh ve S an car’ın ö lü m le rin d e n so n ra b a şla­
yan siyasî b u h ra n la rın te sirle rin i ve T ü rk -İslâ m m ed en iy eti ü zerin d e k i a k is­
lerini a ra ştırm a y a ve b u m e d e n iy e tin in h ita tı ile b u b u h ra n la r a ra sın d a b ir
m ü n â se b e t b u lu n u p b u lu n m a d ığ ın ı b elirtm ey e d e ihtiyaç vardır. Bu h u su s
Selçuklu d ev rin d e T ü rk -İslâm m e d e n iy e tin in te k â m ü lü n ü k avram ak b ak ı­
m ın d an o ld u ğ u gibi ilm î b ir a ra ştırm a y a d ay an m ad an İslâm m e d e n iy etin in
in h ita tı m e se le sin d e ileri sü rü le n fik irler arasın d a, yalnız bu m u a h h a r Sel­
çuklu veya b u h ra n d ev rin i değil, d o ğ ru d a n d o ğ ruya S elçukluları ve h a ttâ
d ah a u m û m î o larak T ü rk le ri m e sû l sayan ç ü rü k iddiaların m ah iy e tin i de
g ö ste rm e k m ak sad iy le lü z u m lu d u r. S elçuklu ta rih in in b u g ü n e k a d ar k a ra n ­
lıklar için d e k alm ış o lm ası b u lü z u m u d a h a d a a rttırm a k ta d ır. S ultan
S ancar’ın ö lü m ü ile T ü rk ista n , H o rasan , İran ve Irak ’ta h ü k ü m sü re n siyasî
b u h ra n , e m n iy e t ve âsây işin b o zu lm ası b ir m ü d d e t devam ed e rk en H ârizm -
şâh lar ü lk e sin d e , A tab eg ler id â re sin d e b u lu n a n Şim alî Irak ve S uriye’de,
Şarkî A n a d o lu ’da, b ir az so n ra S elçuklu T ü rk iy esin d e istik ra r ve m e d e n î
in k işa f d ev am ed iy o r ve H â riz m -şâ h la rın te d ric e n Şark İslâm ü lk elerin i idâ-
re lerin e alm aları d u ru m u n sü ra tle d ü z e lm e sin e im kân veriyordu. B u n u n la

101 A m erika’da m ek tepler için F. Lane ve E. G oldm an tarafından yazılan The World’s (New
York, 1950, s. 282, 284, 300) adlı eser bir istisn a teşkil eder ve İslâm M edeniyeti’nin
A vrupa’nın doğuşu n d a ro lü n ü çok kısa da olsa belirtir.
TÜRK İSLÂM MI DİN İYİ I İNİN İNKİVAII VI İN IIİIA II. 437
b erab er M elik -şâh 'ın ö lü m ü ile im p a ra to rlu ğ u n uğradığı siyasî b u h ra n bile
zam an ın d a, fakat sâdece siyasî o larak b ir in h ita t m â n â sın d a a n laşılm ıştı.
N itek im bu d ev ird e b ir Selçuklu ta rih i yazan A n u şirev ân b in H â lid ’in, e se ri­
ne koyduğu "Futûr zaman us-sudâr ve sudûr zaman ul-futûr” ism i de a rtık b a ş­
lam ış b ir in h ita tı ifâde ediy o rd u . B aşka b ir m ü e llif d e S elçu k lu lar için: "Bu
hanedan inhitata y ü z tutunca memleketlerin mamûrluğu, asayişi ve halkın da emniye­
ti bozuldu" ifâdesiyle b u d u ru m u d a h a açıkça b e lirtir102. S u ltan S ancar’ın
K arahıtaylara k arşı K atv ân ’da m ağ lû b o lm a sın ı A h ir zam an alâm etlerin d en
sayan b ir h a d îsin m e y d a n a çıkm ası d a d ev rin d e ğ iştiğ in e ve in h ita tın b a şla ­
d ığ ın a d air b ir k a n a a tin m ev cû d iy etin i g ö ste riy o rd u 103. B üyük S elçuklu İm -
p a ra to rlu ğ u ’n u n , M elik-şâh ve S u lta n S ancar gibi b ü y ü k h ü k ü m d a rla rın
ölüm leriy le u ğ rad ığ ı b u h ra n ın bazı m e d e n î ve k ü ltü re l neticeleri m ev cu t
o lm akla b e ra b e r b u ifâdeleri İslâm m e d e n iy e tin in u m û m î in h ita tı m â n â sın d a
şu m û lle n d irm e n in d o ğ ru olm ayacağını göreceğiz.
F ilh ak ik a S elçuklu d ev letin in in h ita tı, siyasî b u h ra n ve u m û m î sarsın tı
ile b irlik te ilim ve fikir h ü rriy e ti ü z e rin d e d e bazı akisler g ö z ü k m e k te ve
h a ttâ d ü şü n c e h ü rriy e tin in b ir ta k ım b ask ılara uğradığını m ey d an a koyan
h â d ise le r v u k û b u lm a k ta idi. N ite k im A b b asî H alîfesi M ü ste n c id ’in (1160-
1170), d ev rin k a d ıla rın d a n a l-M u ra h h a m ’ı y ak aladıktan so n ra k ü tü p h a n e ­
sinde İhvan us-Safâ’ya a it eserleri, İb n S în â ’n ın Kitâb uş-Şîfâ’sini yak d ırm ası
fikir h ü rriy e tin e k arşı te h d id in b aşlad ığ ın ı g ö ste rm e k te ve b u n u n halîfe ta ra ­
fından yapılm ası e h e m m iy e tin i a r ttırm a k ta d ır104. A bbasî halîfesi N a sır li-D i-
nillah z a m a n ın d a (1 1 8 0 -1 2 2 5 ) aynı şeyler o lm u ştu . A b d ü sselâm b in Ç engi-
d o st el B ağdadî felsefeye ve eski k av im lerin ilim lerin e v u k ufla m e şh û rd u .
H alîfe h ase d c ile rin te siri ile k ita p la rın ı to p la tıp B ağdad’d a y ak tırd ı ve İbn
M âristân iy y e’yi b ir m in b e re çık ararak filozoflara ve bu k ita p ların m ü ellif­
lerin e lâ n e t e ttird i. H ek im Y u su f el-S ıb tî el-İsrâilî d er ki: o gün, tâ c ir olarak,
B ağdad’d a idim . Bu to p la n tıd a İbn M âristân iy y e’n in elin d e İbn H aysem ta ra ­
fından y azılan h e y ’e t(a s tro n o m i)e a it b ir k ita p vardı. B unu b ir m u sib e t o la­
rak g ö ste riy o r ve a te şe atıy o rd u . H alb u k i b u k ita p in san ı im â n a ve A llah ’ın
k u d re tin i bilm eye sevk ed iy o rd u . A b d ü sse lâ m 589 (1193) yılı m a rtın a kadar
h a p ish a n e d e kaldı. B una m u k ab il b u z a m a n d a cebir, h e n d e se ve h e y ’e t ilim ­
lerin d e çok m e ş h û r elan M ü b eşşir, N a sır li-D in illah ’ın yakım o lm u ştu . Ki­
tap la rın ı R ib ât e l-H a tu n î el-Selçukiye ve N izâm iyye m e d re sesin e v ak fetti ve

102 Efdaleddîn K irm ânî, Vakayî-i Kirman, s. 30.


103 Bak. Bölüm V. bahis 5.
104 İbn ul-Esir, s. 97.
438 StLÇUKI ULAR TARİHİ

5 8 9 (1 1 9 3 )d e D u n a y sar(K o ç-h isar)d a ö ld ü 105. 1 155’d c D iy arb c k ir’dc doğan


Seyfeddin A m id î felsefe, m a n tık ve aklî ilim le r ü z e rin d e yazdığı eserlerle
şö h re t k azan m ış ve B ağdad’a, Ş am ’a ve K ah ire’ye giderek d e rsle r o k u tm u ş ­
tu . F ak at b u İlm î m eşg û liy eti dolayısiyle im a n ın ın b o z u k o ld u ğ u ith a m la rın a
uğrayarak 1 1 8 2 ’de M ısır’d an S uriy e’ye kaçm ış ve H a m a ’d a inzivaya çekilip
ese r yazm aya k o y u lm u ştu . Bir m ü d d e t so n ra A zîziyye m e d re se sin d e te k ra r
d e rsle rin e b aşlam ış; fakat Eyyûbî h ü k ü m d a rı M elik E şre f (1 2 2 8 -1 2 3 7 ) za­
m an ın d a aynı ith a m la rla te k ra r a z lo lu n m u ş ve b u m ü n â se b e tle de m e d re se ­
lerde o k u tu lm a k ta o lan b ü tü n aklî ilim le r yasak e d ilm işti. Bu şid d e t k a rşı­
sın d a ev in d e g izlen en Seyfeddin A m id î 1 2 3 1 ’de ö ld ü 106.
F ilo z o f Ş ah âb ed d in S ü h re v e rd î’n in ak ıb eti d a h a k ö tü o ld u . M erâga’da
fıkıh ve felsefe ta h silin i yapan S u h re v e rd î çok genç y a şta Hikm et ul-İşrak adlı
eserin i y azarak İşrâkiye felsefesini k u rm u ş; tü rlü ilim lerd e b ü y ü k b ir k u d re t
k azan m ıştı. A rtu k lu h ü k ü m d a rı İm â d e d d in ’in y anında, H a rp u t’ta, Elvâh ul-
İmâdiyye adlı e se rin i b u h ü k ü m d a r n â m ın a y azd ık tan so n ra H ale b ’e giden
S üh rev erd î b u genç yaşı, zekâsı ve İlm î ile Seyfeddin A m id î’yi h ayran b ıra k ­
m ıştı. F ak at H alep u lem âsı, eski filozoflar m e z h eb in d e b u lu n d u ğ u ve aki­
d e sin in b o z u k o ld u ğ u k anaatiyle, id a m ın a fetvâ verdiler. H açlılar ile b ü yük
b ir cih âd h avası için d e b u lu n a n S alâh ad d in Eyyûbî h e n ü z 38 yaşındaki
Ş ah âb ed d in S ü h re v e rd î’n in , 1191 yılında, k a tlin i e m re tti ve böylece de bu
filozof ta rih e M aktul adiyle g e ç ti107. Şam Eyyûbî h ü k ü m d a rı M elik M u ’az-
SiUh’ın d a m a n tık ve tıp sa h a sın d a ta n ın a n M ardinli âlim İsm â ’il bin İb ra­
h im 'i (ö lü m ü 6 3 7 /1 2 4 0 ), nebîz’in (h u rm a şarab ı) m u b a h o ld u ğ u n a d air is te ­
diği b ir fetvayı alam ad ığ ı için, d ers o k u ttu ğ u T a rh a n m e d re se sin d e n a z le t­
m esi d e kayda d e ğ e r108.
Irak ve S u riy e’de halîfe ve h ü k ü m d a rla ra a it b u ta a ssu b Ş ark ta bazı halk
k itleleri a ra sın d a d a m ev cu t idi. F ilh ak ik a yeni M ü slü m an o lm u ş ve geri
seviyede k alm ış G o rlu lar (A fganistan) a ra sın d a u lû h iy eti T ecsim e (a n th ro ­
p o m o rp h ism e ) g ö tü re n K errâm iyye m ez h e b i çok yaygın idi. F ah red d in Râzî
M erâg a’d a o k u m u ş; tıp , lisân, felsefe ve te fsir ü z e rin d e eserleri ile b ü y ü k bir
şö h re t y apm ış; İb n Sînâ, G azalî ve Z e m a h ş e rî’ye şerh ler yazm ış ve k u d re tli

105 A bu’l-Farac, Muhtasar ud-düvel, Beyrut 1890; s. 415; İbn ul-Kıftî, Tarih ul-hukemâ,
Leipzig 1903, s. 228, 269-270.
106 İbn H allikân, II, s. 174; İbn ul-İm âd, V, s. 144-145.
107 İbn H allikân, II, s. 348; B ahaüddin Şeddâd, Sîret Salahuddin, Kahire 1317, s. 302;
Tatımma Sıwân al-Hikma, II, s. 120; H. C orbin, Suhraverdî d'Alep, Paris 1939, s. 41-42.
Işrâkıyye felsefesi A nadolu tarikatlerinde de yaşadı.
IÜS Tabakat ul-hanefıyye, I, s. 144.
TÜRK İSLÂM Mİ 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İNİ III A11 439
vaizleri ile d e k itleleri k en d isin e b ağ lam ıştı. H ârizm (G ürgenç) ve B u h ârâ’ya
gidip m ü n â z a ra lard a b u lu n m u ş ve b u rad ak i fikir h ü rriy e tin e ve M u 'te-
zile’nin çok yaygın o lu şu n a hayran kalm ış; H ârizm -şâh su lta n ı A lâeddin
M u h a m m e d ’d e n h ü rm e t g ö rm ü ş; o ra d a n d a G ü r h ü k ü m d a rı G ıy âsed d in ’e
g itm iş ve bu s u lta n ın H e ra t’ta k e n d isin e yaptığı m e d re se sin d e y erleşm iş idi.
Burada, h ü k ü m d a rın d a arzû ettiğ i ü zere, Kerrâmiyye tâifesin i irşa d a b aşlam ış
ve teesim veya mücesseme tâife ve ak id esin i d ü z e ltm e y e çalışm ıştı. F ak at m u ta -
assıb K errâm îler b u n a ta h a m m ü l edem iy o r; o n u zın d ık lık la ith a m ederek
m em le k e tte n çık arm ak istiy o rlard ı. N ih â y e t F a h re d d in R âzî ile K errâm îlerin
reisi İbn ul-K ıdve arasın d a, G û rlu la rın m erk ezi F îrû z -k û h ’da, 1 1 9 9 (5 9 5 )d a,
büyük b ir m ü n â z a ra v u k û b u ld u . H anefî, Şafiî ve K errâm îlerd en kalabalık b ir
halk k itlesi b u m ü n â z a ra d a h azır b u lu n u y o rd u . M ü n â zarad a zayıf d ü şe n
K errâm î reisi d in î h isleri ta h rik y o lu n a sap m ak z o ru n d a kaldı; H azreti Pey-
g a m b e r’in sö zlerin e bağlı b u lu n d u ğ u n u söyleyerek rak ib in e saldırdı; on u
A risto 'n u n ilm in e, İbn S în â’n ın “küfriyâtına” ve F ârâb î’n in felsefesine sa p lan ­
m akla ith a m e tti. Bu sû re tle k ışk ırtıla n s a f ve câhil K errâm îler ağlam aya ve
kargaşalık çık arm ay a başlad ılar. H â d ise n in b ü y ü m esi ü ze rin e h a lk ın tazyiki­
ne day an am ay an G iyâseddin b u b ü y ü k âlim i F irû z -k û h ’d an çıkarıp H e ra t’a
gön d erm ey e m e c b û r k a ld ı109.
B üyük S elçu k lu ların in k ıraz d ev rin e ve o n d a n so n rak i z am a n la ra a it bu
hâdiseler, hiç o lm a z sa İslâm d ü n y a sın ın bazı b ö lg elerinde, h ü r d ü şü n c e n in
bask ılara u ğ rad ığ ın ı g ö ste rm e k te d ir. İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a Eş’arî’-
lerin ve h u sû siy le G azalî’n in te sirle ri o ld u ğ u n u ileri sü re n le r n e İslâm m e ­
d e n iy e tin in b aşlıca in h ita tı seb ep leri ve n e de b u h â d iseler ü z e rin d e etraflıca
d u rm u ş ve a ra ş tırm a y ap m ış d eğ illerd ir (bak. VIII, 6, 7). G erçek ten G azalî
eserle rin d e , m ü frit Şi’île r ve B âtın îlerd en b a şk a felsefeye ve M u ’te z ile ’ye de
şid d etle h ü c û m ed iy o rd u . F elsefen in m ü d afaası m aksadiyle G azalî’n in k u v ­
vetli m u a rız la rı Ş ark tan ziyâde G a rp ta n çıkm ış; E n d ü lü s’te İbn R üşd, G aza­
lî’n in Tahâfüt ul-felâsife (filozofların su k û tu ) adlı eserin e, aynı ism i k u lla n a ­
rak, cevap v erm iş; fakat İb n R ü şd ’ü n felsefesi m ü slü m a n Ş ark tan ziyâde
h ıristiy a n A v ru p a ’da yayılm ış ve Averroisme (İbn R ü şdcülük) k ilisen in k a rşı­
sın a çık an b ir cereyan o lm u ş idi. G erçek ten , XIII’ün cü a sırd a n beri, k ilisen in
tek firle rin e ve bazı k u rb a n la ra rağ m en A v errh o es (İbn R üşd) X VI’ıncı asra
k a d ar A v ru p a ’d a m evkiini m u h a fa z a e tm iş tir. Ş ark ta da b ü y ü k feylesof ola­
rak ta n ın m a k la b e ra b e r İb n R ü şd böyle b ir te sire sahip o lm a m ıştır. İbn

109 İbn ul-Esîr, XII, s. 59; İbn H allikân, I, s. 600-602; İbn Ebi U saybi’a, II, s. 26-30;
Tatımma Sıwân al-Hikmâ, II, 121; İbn Kesîr, XIII, s. 19.
440 SELÇUKLULAR TARİHİ

R üşd-G azalî çatışm ası aslın d a d in ile felsefenin n iz â m d an ib a re tti. Bu seb e p ­


le Fâtih S u ltan M e h m e d ’in em riy le B ursalı H oca-zâde ve A lâeddin T û s î’nin
h azırladık ları b arıştırıcı Tahâfut d a tab iatiy le ta m m uvaffak o lam azd ı. E serle­
ri ve fikirleri ile Hüccet ul-İslâm p âyesini alan G azali İslâm im an ın ı ve birliğini
k u rta rm a k gayesiyle d ev rin Z ın d ık la rın a ve B âtın îlerin e h ü c û m ed erk e n
felsefenin de d in e m ü d a h a le sin e k arşı b izzat k en d i y ü k sek felsefî silâh ların ı
kullanm ış; h a tâ la rın ı, te n â k u z la rın ı m ey d an a k oym uş; zek âla rın a m a ğ rû r
olan felsefecilerin k ifây etsizlik lerin e va h a ttâ o n a göre h a m a k a tle rin e ra ğ ­
m en din e karşı m en fî d a v ra n ışla rın a h ü c û m e tm iştir. F ilh ak ik a H ü ccet ul-
İslâm âlem in k ıd e m in e in an d ık ları, A lla h ’ın ism in in cü z ’iy ata d a şâm il b u ­
lu n d u ğ u n u in k â r ve n ih â y e t ö lü m d e n s o n ra d irilm eyi red e ttik le ri için onları
üç m eseled e te k fir z o ru n d a k alm ıştı. Bu üç m e se le n in İslâm ın esaslarile
alâkalı o ld u ğ u m ey d an d ad ır. G azalî eski İra n ’d an a rta kalan yıkıcı cere­
yanların, m ü frit Şi’î adı altın d a, siyasî b u h ra n la m uvâzi o larak ilerleyen faa­
liyetlerin e ve felsefeye m e n su p b ir tâ ife n in lâu b a lilik lerin e karşı İslâm iyeti
m ü d afaa ed e rk e n filozofların zaaflarını m ey d an a k o v m u ş ve böylece b ü yük
b ir ölçüd e felsefeye de h iz m e t e tm iştir. B u n u n la b e ra b e r b u h ra n za m a n la ­
rın d a G azalî’n in fikirleri felsefeye ve h ü r d ü şü n cey e karşı k u lla n ılm ıştır.
Lâkin, n e k a d a r k u d re tli o lu rsa o lsu n , İslâm m ed e n iy e tin in in h ita tı gibi b ü ­
yü k b ir m e se le d e b ü y ü k b ir insan a, G azalî’ye v erilen m enfi pâye de m ü b âlâ-
ğa ed ilm iştir. E sâsen g erek G azalî’n in te sirle ri ve g erekse n a k lettiğ im iz ta a s ­
su p hâd iseleri b ir seb ep değil b ir n e tic e o lu p sâdece kısa b ir devreye m a h ­
s û s tu r ve b ü tü n İslâm ü lk e le rin e şâm il d eğ ild ir (bak. Böl. VIII, 6).
F ilhakika B üyük Selçu k lu ların in k ıra z ın d a n so n ra baş g ö stere n siyasî
b u h ra n la b irlik te fikir h ü rriy e tin e k arşı b eliren b u d in î ve siyasî baskı h â d i­
selerini y ine de ârizî saym ak g erek ir ve h e n ü z T ü rk -İslâm m ed e n iy e tin in
in h ita tın d a n b a h se tm e k d o ğ ru değildir. B âtınî ve Şi’î faaliy etlerin in ileri
b u lu n d u ğ u ve H açlı sav aşların ın şid d e t k azandığı Suriye, M ısır ve Irak ta ra f­
ların d a b u ta a s s u p h â d ise le rin e ra stla n ırk e n İslâm m ed en iy etin in h e n ü z y er­
leşm eye çalıştığı S elçuklu T ü rk iy esin d e ta m b ir fikir h ü rriy eti h ü k ü m sü ­
rü y o rd u . II. Kılıç A rslan ve halefleri h u z û rla rın d a M ü slü m an ve H ıristiy an
âlim leri ile s e rb e st m ü n â k a şa la r yaptırıy o rlar; Kılıç A rslan İçtihad m ü e sse -
sesin i çok g en iş b ir m â n â d a işletm ey e çalışıyor; bu h ü r d ü şü n c e le rin d e n
dolayı k o m şu h ü k ü m d a r, M u su l ve Suriye A tabeği N u re d d in o n u tecdid-i
im â n a d âv et ediyor; S u ltan da ta a ssu p g ö ste re n le ri A tab eg ’in m e m le k e tin e
g ö n d e riy o rd u 110. S elçuklu T ü rk iy esin d e b u h ü rriy e t ve m ü sa m a h a a n ’anesi

110 Bak. Sauverains Seldjoukides, s. 77-79 ve böl. VII, bahis 10.


TÜRK İSI ÀM M f DİN İYİ I İNİN İNKİŞAI I VI İNMİI Al U 441
bir sarsın tıy a u ğ ram am ış; M ııhyiddin A rabî b aşk a m e m le k e tle rd e bulm adığı
fikir h ü rriy e tin e K onya’da k avuşm uş; bâzı d iğ e r ü lk elerd e tek fire uğradığı ve
k en d isin e “Şeyh-i ekfer" denildiği h ald e A n a d o lu ’d a en y ü ksek itib arı kaza­
narak O sm an lı d ev rin d e de Şeyh-i Ekber ad ın ı a lm ıştır. Bazı te n k itle rin b e­
lirm esin e rağ m en M evlânâ C elâled d in fik irlerin i, m üzikli se m â ’lı âyinlerini
h e r tarafa y ay ab ilm iştir. B u n u n la b e ra b e r filozofları h im âye ed en II. Süley-
m a n -şâ h (1 1 9 6 -1 2 0 4 ) b ir filozof ile b ir d in â lim in in m ü n a k a şa sın d a h a k a re ­
te uğrayan b irin cisi su lta n a , n e d e n ses çık arm ad ığını so rm u ş; o d a o n a h e r
d ü şü n c e n in açığa v u ru lam ıy acağ ın ı beyan e tm iş ti111. Ş arkta B izans’ın ve
A vrupalIların H açlı seferleri k a rşısın d a b u lu n a n S elçuklular gibi çağdaş Şi­
m alî A frika B erberîleri de, y ü k sek m e d e n iy e tle ri içinde gevşeyen, E n d ü lü s
(İspanya) m ü slü m a n la rın ı k u rta rm a k için cih âd a ve yard ım a gidiyorlardı.
O rad a d a S u riy e’de o ld u ğ u gibi H açlı ta a s s u b u n a karşı M ü slü m a n ta a ssu b u
gelişiyordu. İşte M u râ b it ve M u v ah h id lerin b u cihâd havası Ş ark tan gelen
tasav v u f ile ve G azalî’n in eserleri ve o n u n İhyâu ulûm id-dîrı’i ile k u v v etlen m iş
ve ö lü m -k alım m ü c â d e le sin d e İslâm iyeti k u rta rm a k en d işesi h e r şeyin ü s tü ­
n e ç ık m ış tı112. İbn B a tû ta ’n ın G ırn a ta ’d a y erleştiğ in i kaydettiği şarklı k im se ­
ler ve b u a ra d a ism in i verdiği S em erk an tlı H acı E bû A bdullah, T ebrizli Hacı
A hm ed, K onyalı H acı İb rah im , H o rasan lı H acı H ü sey in ve H in d m ü slü -
m an la rın d a n H acı Ali ve R eşid de tic â re t veya cihâd gayesiyle oraya k ad ar
gitm işlerd i. XIII. a sırd a Sivaslı tâcir H oca A h m ed de tic â re t ve elçilikle
M ağrıb’e g itm iş ve R eşid u d -d în o ta ra fta b u lu n a n âlim ler için m ü h im h e d i­
yeler ve k ita p la r g ö n d e rm iş tir113. İslâm d ü n y a sın ın b u h ra n lı b ö lg elerin d e bir
yandan b u m an ev î hava, ö te y an d an felsefe ve tabiiye ilim leriyle u ğ ra şa n la r­
d a m ü şâ h e d e ed ilen im a n b o zu k lu ğ u ve o n la rın d in î te n k itle ri k en d ile rin e
karşı b ir itim a tsız lık u y a n d ırm ıştı. Y u k arıd a ilim , riyâziye ve felsefedeki
m ev k iin d en b a h se ttiğ im iz M u su llu K em aleddin ibn Y unus k e n d isin d e n
m a n tık o k u m a k istey en Şafiî âlim i İb n S alâh ’a şöyle diyordu: “Sen bu fen ile
uğraşmaktan vaz geç; zira halk nazarında iyi bir insan olarak tanınıyorsun; halbuki
halk bu ilimle uğraşanların itikadı bozulduğuna kanidir”. Z ira k en d isi d e böyle bir
ith a m a ltın d a id i114. F ak at H ârizm ü lk e sin d e d u ru m b am -b aşk a idi.

111 S. Seldjoukides, s. 79.


112 G. M arçais, La Berberie Musulmane et l’Orient au Moyen-âge, Paris 1949, s. 293.
113 Seyâhat-nâme, II, s. 351. R eşîduddîn, Mükâtebât (s. 447-451). Şim alî Afrika ve E ndülüs
âlim lerinin adları, kitaplar ve hediyeler tafsilatla yazılm ıştır, ki bu, uzak ülkeler ara­
sındaki k ü ltü r m ünâsebetleri hakkında dikkate şâyândır.
114 Ebi’l-F idâ, III, s. 178.
442 __________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
F ilhakika S an car’ın ö lü m ü n d e n so n ra , pek çok ilim adam ı hayatım kay­
b ettiğ i h ald e A ts ız ’d an itib aren , H â riz m -şâ h la r dev rin d e, F lârizm ’d e ilim
h ü rriy e ti ve a n ’anesi hiç b ir sa rsın tıy a u ğ ra m ad a n M oğol istilâ sın a kadar
b ü tü n k em âliyle devam e tti. S u ltan S an car’ın yakınları olan Ş e h ristâ n î ve
Z e m a h şe rî gibi b ir çok b ü y ü k T ü rk -İslâ m âlim ve filozofları bu ülkede
Mu'tezile m e z h e b in e m e n su p o larak y aşam ış ve çok m ü h im e serler te lif e t­
m işlerd i. F lârizm -şâh lar T ü rk ista n , H o ra sa n ve İra n ’ı d a id â re le rin e geçirerek
siyasî istik ra ra ve İlm î faaliyetlere im k ân verd iler. S ancar’ın K ara-hıtaylara
m ağlû b iy eti ü zerin e, 1 1 4 1 ’de, M erv’e g iren A tsız m u k a v e m e t ed en ve Sancar
h e sa b ın a h a re k e t e d en âlim leri ve b u a rad a M ervli Ali b in A rsla n ’ı ö ld ü rd ü
ise de b ir ta k ım âlim leri de H â riz m ’e, Ü rg e n ç’e g ö tü re re k ilm i him âyede
k u su r etm e d i. M erv ’de “F ilozof’ şö h re tiy le ta n ın a n B ahâeddin E bû M uham -
m ed el-H arak î b u n la r a ra sın d a en m ü h im b ir şah siy et idi. G erçek ten o riyâ-
ziye, h e y ’e t ve ta rih sa h a la rın d a e se rle ri ile m e ş h û r idi; M erv’d e M untahâ’l-
idrâk adlı a stro n o m i ve coğrafyaya d a ir m ü h im b ir k itap d a y a z m ıştı115. S ul­
ta n S an car’ın d o stla rın d a n olan ve o n u n a d ın a Mefahir ül-etrâk’i yazan hak îm
(filozof) Ali bin M u h a m m e d K ayînî d e A tsız ’ın h iz m e tin e g irm iş ve o n u n
ad ın a d a b ir h ik m e t (fizik) k itab ı y azm ıştı. T ıp ve tedâviye d a ir b ir tak ım
ese rle rin d e m üellifi o lan Kayînî, Ö m e r H ayyâm ’ın talebesi o lm a sın a rağ ­
m en, ilim d e hocasiyle ih tilâ f h a lin d e idi ve 1 1 5 1 (5 4 6 )d e ö ld ü 116. Yine
H â riz m -şâ h ’a in tisa p e d en Z ey n ed d in İsm âil C u rcân î tıp ve felsefe sa h a sın d a
pek çok e se r n e şre tti; Zahîre-i Hârizmşâhî, Tibb ul-mulûkî ve b aşk a çeşitli e se r­
leri a ra sın d a Redd ale’l-felâsife adlı b ir k itab ı d a vardı. T ıb b a d a ir 12 ciltlik
Zafıîre’sin in b ir h ü lâ sa sın ı Kitâb al-Ağraz adı a ltın d a A tsız ’ın oğlu İl-A rslan
n â m ın a v ü cû d a g e tirm işti. O n u n b u b ü y ü k tıb b î eseri T ürkçeye terc ü m e
edildiği gibi II. M u rad a d ın a te lif ed ilen Zahîre-i Murâdiyye’n in esasın ı d a bu
k itap teşk il eder. C u rcân î b e h im î zev k lerin k ed erlere âm il o ld u ğ u n u söyler.
T ıbdaki şö h re ti dolayısiyle de h a k k ın d a b ir tak ım hikâyeler teşe k k ü l e tm iş ­
t i 117. Bir m ü d d e t H â riz m -şâ h la r saray ın d a m isafir kalan F a h re d d in R âzî bu
ülked e M u ’tezile m ez h e b i ile İlm î m ü n â z a ra ların b u derece yaygın b u ­
lu n m a sı ve fikrî k em âlin b u k a d a r y ü k sek o lm ası k arşısın d a h ayran k alm ıştı.
Böylece S u lta n S an car’d a n so n ra H â riz m -şâ h la rın ilm i h im âyeleri dolayısiyle

115 İbn ul-Esîr, XI, s. 34; Zeyd bin Ali el-Beyhakî (İbn Funduk), Tatimma, s. 151.
116 İbn Funduk, Târih Bayhak, s. 241; Tatimma, s. 134.
117 İbn Funduk, Tatimma, s. 172-175, 216; M u’cem ul-buldârı, III, s. 122; Tarih Taberistart, I,
s. 173; Çahar-makule, s. 70; Tarih-i Güzide, s. 802; Keşf uz-zunûn, I, s. 824-825.
TÜRK İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İNKİŞAI I VI İNİ II I A II. 443
de bu ülke İslâm m edeniyetinin k u ru lu şu n d a o ld u ğ u gib i M o ğ o l istilâsın a
kadar da S e lçu k lu la r zam a n ın d ak i yü k se k m ed e n î hayatını yaşıyordu.
Suriye ve Irak ta ra fla rın d a felsefeye karşı bir itim a tsız lık ve ta a ssu p h a ­
vası b elirm ek le b erab er yine de İlm î terak k i d u rak lam a m ış; H alîfe M us-
ta n sır (1 2 2 6 -1 2 4 0 ) ta rafın d an B ağdad’d a k u ru la n M ustan sıriy y e m ed resesi
ilm in g e lişm e sin d e çok ileri b ir ad ım te şk il e tm iştir. G erçekten, m ü sb e t
ilim ler de o k u ta n N izâm iye ve b aşk a m e d re se le r y anında, b u m ü e sse se tıb ve
hey’et tedrisatı ile, b ü y ü k kütüphanesi ve hey’et âletleri ile, gök şek lin d e a ltu n
ta sla r ve bilyeleriyle, yaptığı tecrübeye dayalı tedrisatı ile, h e r m e z h e b e m e n su p
âlim ve taleb eleri ile ilim lerin te ra k k isin e h iz m e t ediyordu. B asra’d a da m ü s ­
takil b ir tıp m e d re se sin in k u ru lm a sı b u z a m a n a ra s tla r118. Bir y an d a n B üyük
Selçuklu bimâristân’lan , b ir y an d an tıb m e d re se le ri bu ilm in ilerlem esi ve
yayılm asın d a çok m ü h im b ir âm il o ld u . İb n ü n -N e fîs’in (ö lü m ü 1288), ilk
defa olarak, kanın akciğerlerde dolaşmasını keşfi de bu tek â m ü l ile ilgilidir.
O n u n M u ’cîz ul-kanûn adlı eseri ilm i ve am elî tıp , ilâçlar ve gıdalar, b ir uzva
m a h su s h a sta lık la r o lm ak ü zere d ö rt b ö lü m e a y rılm ıştır B una C em âled d in
A ksarayî Hallul-mûcîz adiyle şe rh yazm ış; M u slih u d d in S u rû rî ve E dirne
d âru ş-şifâsı b aş tab ib i A h m ed b in K em al (K an unî devri) b u n u T ürkçeye
te rc ü m e e tm iş le rd ir119. D un ay sarlı (K oçhisar-K ızıltepe) ‘İm ad e d d in M uham -
m ed (d o ğ u m u 1208) M akalat ul-mürşide f i dere il-edviye ve Diryâk al-Fârûkî adlı
eserlerin i v ü cû d e g etird i ve K ah ire’de Büyük Bîmaristân’da ç a lıştı120. Y ukarıda
D u naysar (K oç-hisar) ta rih in i yazdığını g ö rd ü ğ ü m ü z Ö m er b in İl-alm ış b in
D u rm u ş el-T ü rk î (öl. 11 Z ilhicce 594) h ik m e t ve tıb ilim lerin d e çok m e şh û r
o lup Hilyet us-sırrıyın adlı eseri y a z m ış tır121. M u su llu C em âled d in (ö lü m ü
1155) k im y âg erlik te m e şh û r idi; a ltın ve g ü m ü ş y apm ak için m eşg û l idi.
K im ya im a lâ tın d a ileri g id en A h la t'ta İb ra h im b in A b d u llah ve H aşan ism in ­
de m e ş h û r k im y âg erler y etişti, ve lâciverd im alâtiyle uğraşıy o rlard ı. Bir
m ü d d e t E rz in c a n ’d a yaşayan M uvaffak u d -d in A b d u lla tif (öl. 1223) tıp, fizik
ve felsefede çok m ü h im e se rle r yazdı; ses ve dilin m e n şein e d a ir m akaleleri
v a rd ı122.

118 İbn ul-Fuvatî, Havadis ul-Câmi’a, Bağdad 1351, s. 59, 62, 83, 181; İbn Kesîr, XIII, s.
139-140; 'Aynî, Ikd ul-Cumân, V eliyüddin ef, 2391 XIX, s. 162.
119 A. K. C héhadé, İbn an-Nefis et la découvert la Circulation pulmonaire, D am as 1655; Şakayık,
Mecdi Ef. trc. 40; Keşf uz-zunûn, II, s. 1899.
1-0 İbn Şakir, el-Vâfi, s. 221.
1-1 İbn ul-Kıftî, Tarih ül-hukemâ, Leipzig, 1903, s. 290.
122 İbn Hacer, Durar, I, s. 32, II, s. 72; Âsâr ül-bilâd, s. 462; İbn Ebî U saybi’a, II, 207; İbn
Şâkir, II. s. 7-8.
444 SELÇUKLULAR TARİHİ

Siyasî sa h a d a büy ü k b ir rolü o lm ayan A rtu k lu la r ilim ve im âr işlerin d e


çok ilerlem işler; İslâm m ed e n iy e tin in esk id e n y erleşm iş b u lu n d u ğ u Şarkî
A n a d o lu ’d a ilim ve k ü ltü r faaliy etlerin i k o ru m u ş ve y ü k seltm işle rd i. O tu z
yıl kad ar K ara-arslan ve h aleflerin in h iz m e tin d e b u lu n a n B edî’u z-zam ân,
1205 yılında, K. Cami’ ul-’ilm ve l’amel adlı eseriy le m ih â n ik ilm in d e m ü h im
b ir sim a o larak m ey d an a ç ık m ak tad ır. F ilh ak ik a e se r otomatik makineler, pom­
palar, fıskiyeler, m ü h e n d isliğ e a it b ir çok işler, su terazileri ve m usikî âletleri
h a k k ın d a ilm i ve p ra tik b ilg iler v erm ek te; k o y d u ğu re sim lerle m ak in e lerin
işlem e ta rz ın ı g ö ste rm e k te d ir. E serin i K ara -a rslan ’ın to ru n u E m ir M ah-
m û d ’u n em riy le h azırlad ığ ın ı söyleyen m ü h e n d is b u k eşiflerin tam am iy le
k en d isin e a it o ld u ğ u n u ve d a h a ö n celeri k im se n in böyle b ir icadı olm adığını
b e lirtir123. K ara-arslan ta ra fın d a n H ısn Keyfa’d a in şâ ed ilen m u h te ş e m k ö p rü
ile o n u n a ltın d a çarşıları, han ları, h a m a m la rı ve m ah alleleri ih tiv a ed e n m a-
m û re sin in y ap ılm a sın d a b u m ü h e n d isin de h iz m e ti old u ğ u ta h m in e d ile b i­
lir124. İlim lerin h e r k o lu n d a zengin b ir ed eb iy ata sah ip b u lu n a n İslâm m e d e ­
n iy e tin in mihânik sa h a sın d a böyle b a şk a b ir eseri b u lu n m a m a sı b u n u n e-
h em m iy e tin i a rttırm a k ta ve m ü te h a ssisla rc a te tk ik i g e re k m e k ted ir. Kara-
a rsla n ’ın k ü tü p h a n e s i ve d iğ er A rtu k lu la r n â m ın a yazılm ış b ir ta k ım ilm i
ese rler İsta n b u l k ü tü p h a n e le rin d e m e v c u ttu r. İslâm m e d e n iy e tin in en y ü k ­
sek çağında, X. a sır so n ların d a, b irb irin d e n en u z a k ta b u lu n a n E n d ü lü s’de
ve T ü rk is ta n ’d a A b b âs b in F irn âs adlı b ir a stro n o m kristal im âlini k eşfettiği
gibi fevkalâde b ir tecrü b ey e de g irişti: F ilh ak ik a İb n F irnâs yaptığı b ir safiha
ü z erin d e bir mikdar uçup yere düşdü ve ciddi b ir za ra ra u ğ ra m a d an ayağa k alk ­
t ı 125. D ik k ate şâyândır, ki h e m e n aynı zam an d a, T ü rk is ta n ’d a Farablı İsm âil
C evheri de k e n d isin e iki k an ad y ap arak aynı tecrü beyi yapm ış; fakat u çark en
d ü ş m ü ş tü r. İslâm m ed en iy eti, böylece m o d e rn havacılığa o rtaç ağ d a iki teb-
şirci âlim y e tiştird iğ in i de g ö s te rm iş tir126.
M ü slü m a n âlim leri d ü n y a n ın y u varlaklığını, yüz ö lçü m ü n ü , d ö rtte ü ç ü ­
n ü n d en izler, d ö rtte b irin in k a ra la r (Rub-i meskûn) dan m ü te şe k k il b u lu n ­
d u ğ u n u , câzibe tesiriy le b o şlu k ta d u rd u ğ u n u , hava tabakasiyle sarılı o ld u ­
ğ u n u , filozofların k a n a a tin e göre arzın için d ek i gazların zelzeleye seb eb iy et
verdiğini, ayın h a re k e tiy le g ü n eş ile ara m ız d a p e rd e teşkil edip g ü n e şin ışı­

123
Ayasofya, No: 3606, Topkapı, III. A hm ed. No: 3472; Carra de Vaux, Les Penseurs de
l’Islam, Paris 1921, II, s. 173-177; M igeon, I, s. 130-133; İ.H. Konyalı, Tarih hâzinesi, s.
187-190.
1-4 İbn Havkal, zeyli, I, s. 224; Yâkut, Mucem ul-budân, II, s. 65.
125
Bak. Levi-Provençal, La Civilisation arabe en Espagne, Paris 1948, s. 77.
126 Bak. s. 434.
TÜRK-İSLÂM MI III NİYI IİNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 445
ğını alam am ak la k u s û f (g ü n -tu tu lm a sı) h âd isesi o ld u ğ u n u ve bu sebeple
b u n u n ancak ay so n u n d a v u k û b u ld u ğ u n u , ay tu tu lm a s ın ın d a arzın h a rek eti
ile g ü n eşin aya gelen ışığını gölg elem esi sû re tiy le m ey d an a geldiğini bili­
yorlardı, ki b u n la r hep yeni bilgiler sa y ılırd ı127. Bu dev ird e İslâm âlim lerin in
hayatları ta a s s u p ta n çok u zak idi. H ü k ü m d a rla r gibi âlim ler d e sa tra n ç oy u ­
n u n a d ü ş k ü n idi. İslâm d an önce H in d is ta n ’d a n İra n ’a ve o ra d a n d a İslâm
dünyasın a, d a h a so n ra d a A v ru p a’ya yayılan b u o y u n k ib arla rın b o ş z a m a n ­
larını g eçirm eğe yarıyordu. İlim ad am ları a ra sın d a m ü z ik ile u ğ ra şa n la r az
değildi. S a d red d in K onevî’n in de ta le b e si o lan ve b ir m ü d d e t Sivas kadılığı
yapan K u tb e d d in Şirazî felsefe, h e y ’e t ve coğrafya gibi ilim k o lların d a ese rle ­
ri ile ş ö h re t y ap m ıştı. S atran ç oynar, re b â b çalar, m e d re se d e İbn S înâ’n ın
Kanun ve Ş ifâ’sın ı o k u tu r ve d e rsle rin e n ü k te ve h ezeliyat k a ta rd ı128. Eski b ir
T ü rk beyi aile sin d e n gelen S o l-tek in oğlu E bu B ekir sa tra n ç ta çok m â h ir idi;
b u n u n z e k â n ın işle m e sin e y ard ım e ttiğ in i söylerdi; o y u n u n ken d i icadı b u ­
lu n d u ğ u n a d a ir b ir k a n a a t de m ev cu t idi Bu u m û m î alâka dolayısiyle satran ç
h a k k ın d a p e k çok d a e se r y azılm ıştı. K ah ire’de k ö r old u ğ u h a ld e A li b in Kı­
ran satra n ç o y u n u n d a çok m e ş h û r id i129.
K adınlar da, esk id e n o ld u ğ u gibi, İlm î faaliyetlere k a tılıy o rlard ı. Sem er-
k an tlı M u h a m m e d , Tuhfa adlı e se rin sah ib i idi. Kızı F a tm a ile b irlik te fetva­
lara im za koyardı. Bedâyi’ sahibi A lâad d in K âşanî F a tm a ile evlenince ü ç ü ­
n ü n im zasın ı taşıy an fetvalar T ü rk is ta n ’d a çok itib a rd a idi. A lâed d in k a rısın a
çok h ü rm e t e d e r ve o n u n sö z ü n d e n çıkm azdı. S ey ah atlerin d e H aleb ’e u ğ ra ­
yıp S e m e rk a n t’a d ö n e rle rk e n A tab eg N u re d d in ’in ısrarı ü ze rin e o ra d a y erleş­
tiler. F a tm a ’n ın d a yine Tuhfa adlı eseri v a rd ı130. N îşâp û rlu Z eynep (1130-
1208) d e H u rre lâkabiyle ta n ın ıp k ad ın â lim le rd e n idi. Bir çok ilim leri tah sil
etm iş ve d ev rin b ü y ü k âlim i Z a m a h şe rî’d e n icâzet a lm ıştı131. K aynaklar d a h a
b aşk a k a d ın â lim le rin d e ad ın ı verirler.
Bu d u ru m B üyük S elçu k lu lard an so n ra, o n la rd a n doğan tü rlü T ü rk dev­
letle ri z a m a n ın d a d a ilim ve m e d e n iy e tin devam e tm e k te o ld u ğ u n u , siyasî
b u h ra n la rın bazı b ö lg elerd ek i te sirle rin e ve fikir h ü rriy e ti ü z erin d e k i ak isle­
rin e ra ğ m e n esaslı b ir değişikliğe ra stla n m a d ığ ın ı m ey d an a koym uş; h er
sah a d a âlim ler e se rle rin i yazm akla, te tk ik le rin i y apm akla ve 20-28 cilt tu ta n

127 H arizm î, Mefâtih ul-ulûm, s. 129; Curcânî, Coğrafya, mukaddime (B.M. Add. 7705); Yâ-
kut, Mucem ul-buldan, I, 16-17 Reşîd ud-dîn, Mukâtebat, s. 44; yk. s. 328.
128 İbn Hacer, Dürer, s. 339-340.
129 İbn un-N edim , s. 221; İbn Hallikân, I, s. 643; İbn Hacer, Dürer, II, s. 96-108.
130 Tabakat ul-Hanefiyye, II, s. 277-278.
131 İbn H allikân, II, s. 427.
446 SELÇUKLULAR TARİHİ

telifler v ü c û d a g e tirm e k le m eşg û l o ld u k la rın ı g ö ste rm e k te d ir. M eydana


k o y d u ğ u m u z bazı ta a ssu p h âd iseleri h e r d ev ir ve m e d e n iy e tte ra stla n a n ve
S elçuklu lard an önce de İslâm d ü n y a sın d a d a h a fazlasiyle m ev cu t b u lu n a n
şeylerdir. N ite k im bazı b ö lg elerd e g ö rü le n ta a ssu p , İslâm dini ve n iz âm ın ın
te h lik ed e b u lu n m a sı ile, h a riç te H açlı ta a rru z la rı ve d â h ild e de B âtınî veya
İsm â ’ilîlerin nifak, ve sû ik asd leri, filozofların fikir ç ö k ü n tü sü için d e olm aları
ile alâkalı idi. Böylece M elik-şâh ve S an car’d an so n ra d a T ü rk ista n , H ârizm ,
H o rasan , İran, Irak ve S uriye’de M oğol istilâ sın a k ad ar İktisadî ve m e d e n î
hay at te k â m ü lü n e d evam etm iş; S elçuklu T ü rk iy e sin d e İslâm k ü ltü rü y erleş­
m eğe b a şla m ıştır. G erçek ten b u d ev ird e İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı gibi bir
m esele b a h is m ev zu u değildir.
S elçu k lu lar d ev rin d e T ü rk -İslâm m e d e n iy e ti h ak k ın d a bu esasları m ey ­
d an a k o y d u k ta n so n ra o n la rd a n ö n ce T ü rk le rin İslâm m e d e n iy etin d e k i m ev ­
kilerin e de kısaca te m a s e tm e k lü z û m u v ard ır. Bu h u su s T ü rk le rin bu m e ­
d e n iy ette n asıl b ir rol oynadıkları h a k k ın d a m evcûd bilgisizliği g id erm ek
kad ar S elçu k lu ların ve u m û m iy e tle T ü rk le rin b u m e d e n iy e tte m e n fî rolleri
o ld u ğ u n a d air eski ve h issî fikirleri b e rta ra f e tm e k için de za ru rîd ir.

5. Türkistan’ın Etnik Durumu

S elçu k lu lard an ön ce T ü rk le rin İslâm m ed e n iy etin d ek i m evkilerini an la ­


yabilm ek için T ü rk is ta n ’ın e tn ik d u ru m u n u b ilm eğe ihtiyaç vardır. F ilhakika
XIX’u n c u a sır A v ru p a âlim leri a ra sın d a b azan Aryanîlik şuûru, bazan d a Haçlı
zihniyeti dolayısiyle T ü rk le rin İslâm m e d e n iy e tin d e k i m evkileri azaltılır ve
h a ttâ m e n fî g ö ste rilirk e n İranlIların, a slın d a d a b ü y ü k olan, ro lü d a h a ziyâde
bu m a k sa tla m ü b alâğ a e d ilm e k te veya b u m ed en iy eti İslâ m iy etten ayırarak
o n a sadece Arap medeniyeti adı v e rilm e k te idi. Üç b ü yük m ille tin eseri olan
İslâm m e d e n iy e tin e b u ism in v erilm esin d e b ir sebep de, z am an la F arsça ve
T ü rk çe n in b ire r k ü ltü r dili o lm a la rın a rağ m en , A rapçanın bu m ed e n iy etin
başlıca ilim dili o lm a sın ın b ü y ü k ro lü o lm u ş tu r. Bu gayri İlm î veya kifâyetsiz
d ü şü n c e ve tâ b irle r b u g ü n a rtık te rk ed ilm iş ve T ü rk lerin m en fî tesirleri gibi
h issî g ö rü şle r itib a rın ı k ay b etm iş ise de, S elçuklular d ev rinde o ld u ğ u gibi,
İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu ş çağında ve S âm ân îler z a m an ın d a d a T ü rk lerin
h izm etle ri h e n ü z a n laşılam am ış ve İlm î ara ştırm a la rın kifayetsizliği ile bu
h u s u s ta yeni b ir g ö rü şe v arılam am ıştır. B u n u n bir sebebi de İslâm m e d e ­
n iy e tin in k u ru lu ş u n d a b ü y ü k b ir m evkie sah ip b u lu n a n T ü rk is ta n ’ın etn ik
d u ru m u n d a devam e d en v u z û h su z lu k ve k arışık lıktır.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 447
U m û m î m ân âsiy le T ü rk ista n , C ey h u n (A m u-derya) n e h rin d e n İç-Asya
d ağ lan ve çö llerin e k ad ar uzayan b ir çok b ö lg eleri içine a lm a k ta ve ta rih te
o n u n G arp tarafları e tn ik b ak ım d an n e k a d a r k arışık b ir bünyeye sah ip ise
Şarka d o ğ ru gidildikçe de o k ad ar T ü rk u n s u ru ç o ğ alm ak ta ve ırk î b ir b irlik
arzetm e k ted ir. A rap lar V lI-V III’inci a sırla rd a O rta-A sy a’ya geldikleri zam an
k a rşıla rın d a b aşlıca k u v v et o larak T ü rk le ri b u ld u k la rı ve T ü rk çe k o n u şa n ka-
vim leri T ü rk adı ile ad lan d ırd ık ları h ald e T ü rk is ta n ’ın İslâm id â resin e geçi­
şin d en ve İslâm iyeti k a b u lü n d e n so n ra d a b u ü lk e M âv erâ ü n n eh r ve diğer
bölgelere göre isim alm ış ve h alk ları İslâm u m û m î adı a ltın d a g ö sterilm iş;
T ü rk adı ve T ü rk is ta n tâ b iri de yine M ü slü m a n la r k a rşısın d a savaşan Ş am anî
T ü rk le re ve o n la rın ü lk e le rin e v erilerek h u d u t, C eyhun n e h rin d e n S eyhun
(Sır-derya) n e h rin e d o ğ ru şark is tik a m e tin d e u z a k la ştırılm ıştır132. H a ttâ
X’u n c u a sırd a T aşk en t-Isık -g ö l a ra sın d a İslâm iy eti kabûl e d en m ah allî T ü rk
h ü k ü m d a r ve kav im leri bile İslâm u m û m î, b azan d a T ü rk m e n h u s û s î ism i
altın d a a n ılırk e n T ü rk adı yine de b u n la rın Ş am an î ırk d aşla rın a veriliyordu.
D iğer ta ra fta n d ev let k u ru c u lu k ta ve a sk e rî h a re k e tle rd e göçebeler birinci
derecede rol o y n ad ık ları için b u ad d a h a ziyâde o n ları g ö steriy o r ve İslâm iyet
T ü rk le rin u m û m î b ir d in i h a lin e gelince de sâdece göçebeler ve köylüler
T ü rk adiyle ta n ın ıy o rd u . Bu telâk k i te d ric e n T ü rk le r ara sın d a d a y erleşti.
N itek im tam am iy le göçebe K ıpçak ve K anglılara dayanan H ârizm -şâh
A lâeddin M u h a m m e d gayrî m ü slim şark T ü rk le rin i, h a ttâ K ara-hıtay ve
M oğollar ile T ü rk h a n la rın ı “Türk hükümdarı” sayarken k e n d isin i d e “Pâdişâh-
i ‘Acem ” ve “İskender-i Sânî" adı ile g ö ste riy o rd u 133. K âşgarlı M a h m û d Kara-
h an lıları ve S elçukluları u m û m î T ü rk a d ın ın şü m û lü içinde g ö ste rm e k le
b erab er k e n d ile rin i T ü rk adı ile a d la n d ıra n B u d ist U ygurlar (Türk Uygur tili)
k a rşısın d a cih âd yap an T ü rk le ri Müslüman ve o n ları d a Kâfir isim leri ile tefrik
ediyordu . S elçu k lu lar ve O sm a n lıla r d a m e n şe birliği ve T ü rk lü k ş u û ru n a
sahip b u lu n m a k la berab er, b u eski a n ’a n e n in te siri ile Ş am anî kalan ve s o n ­
ra d a M ü slü m a n o lan göçebe ve köylü k en d i ırk d aşların ı T ü rk ve k e n d ile rin i
de sadece m ü s lü m a n sayıyorlardı. I. A lâed d in K eykubâd z am an ın d a T ürkiye
S elçukluları, S u d ak (K ırım ) seferi m ü n âseb etiy le, savaştıkları şa m an î Kıp-
çakları T ü rk adiyle zik red iy o r ve ayırıyor, m ü slü m a n la rı b ir m ile t sayan d in î
m ille t an lay ışın a u y g u n h a re k e t e d iy o rla rd ı134.

132 T ürklerin ana-yurdu için bak. Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 19, 25.
133 Nesevî, Siretu Celâleddin Mengübirti, nşr. O. H oudas, 35; Cuvaynî, Cihân-guşâ, II, 79.
134 İbn Bîbî, s. 316.
448 SELÇUKLULAR TARİHİ

T ü rk a d ın ın V l’ncı a sırd a G ö k -tü rk d ev leti ile m ey d an a çıkm ası ve ya­


yılm ası d a o n la rd a n önce H io n g -n u , H u n (K un), E ftalit (H ayâtıle) O g u r ve
H azer k av im lerin in bazan b aşk a e tn ik m â n â a lm a sın a ve farklı b ir m en şe e
bağ la n m a sın a seb ep o lm u ş ve T ü rk a d ın ın ş ü m û lü d a ra lm ış veya k a rış­
m ıştır. B u n d an b aşk a İslâm m ü ellifleri şa rk ta n gelen b ü tü n gayrı m ü slim
kavim leri ve b u a rad a K ara-hıtay ve M oğolları d a çok defa T ü rk lü k şü m û lü
içine alm ış ve b u d a zam a n ım ız a k a d a r d ev am e d en bazı ta rih te tk ik le rin d e
b ir tak ım h a ta la ra seb eb iy et verm iş; h a ttâ T ü rk iy e’de yeni b ir ta rih fantazisi
ile b u g ö rü ş m e k te p ta h silin e k a d a r g irm iştir. G erçek ten ilim âlem i h e n ü z
T ü rk le r ile M oğollar a ra sın d a b ir m e n şe b irliği ve h a ttâ ak rab alık o ld u ğ u n u
dahi isb a t e d e m e m iştir. H alb u k i böyle b ir b irlik ve akrab alık isb a t edilse bile
ta rih î d e v irlerd e T ü rk le r ile M oğ o lların ırk, dil, k ü ltü r İçtim aî ve siyasî m ü ­
essese le r b a k ım la rın d a n ayrı b ire r kav im o ld u k ları h ak ik a tin i değ iştirem ez.
N itek im coğrafî yak ın lık ve T ü rk le rin b ü y ü k ve ileri b ir kavim olm aları
dolayısiyle M oğollara v erd ik leri bazı lisa n î ve k ü ltü re l u n s u rla r ö te sin d e bir
iştira k m e v c u t değildir. E sâsen sadece T ü rk çe ve M oğolcadaki ip tid a î k eli­
m elerin , sayı ve re n k ad ların ın , b ir k a rşıla ştırılm a sı bile iki dil a ra sın d a ya­
kın b ir m ü n â s e b e tin m ev cu t o lm ad ığ ın ı m ey d an a koym ağa k âfid ir135.
Türk a d ın ın ş ü m û lü gibi T ü rk is ta n ’ın h u d u tla rı ve e tn ik d u ru m u hak-
k ın d ak i v u z u h su z lu k la r d a b ir ta k ım k arışık lık lara ve bazı m e se le le rin k a­
ra n lık ta k a lm a sın a seb ep o ld u ğ u n d a n T ü rk ista n ü ze rin d e biraz d u rm a k za-
rû re ti v ard ır. X III’ü n c ü a sırd a G arb î ve Ş arkî T ü rk ista n ülkeleri, A zerbaycan
ve A n ad o lu tam am iy le T ü rk leştiğ i, H o rasan , A fganistan, İran, Irak ve Suriye
T ü rk lerle d o ld u ğ u h ald e İslâm coğrafyacıları, yine de eski a n ’aneye sâdık
kalarak, T ü rk is ta n ’ın İslâm d ü n y asiy le h u d u tla rın ı, X’u n c u a sırd a old u ğ u
gibi, F ârâb, h a ttâ d a h a şarkta, T araz şe h ri (K arluk y u rtla rı civarı) g ö sterirler.
B u n u n la b e ra b e r X I’inci a sırd a n b eri S elçuklu h âk im iy eti ile, T ü rk le rin yayı­
lışını d a h e sa b a k a ta ra k aynı z a m a n d a T ü rk ista n veya T ü rk -eli (Arz üt-
Türk) n in H in t d iy arın d an R û m h u d u tla rın a k ad ar u zan d ığ ın ı ve d ü n y ad a
m e sk û n y erlerin d ö rtte b irin i teşk il e ttiğ in i de söy lerler136. T ü rk ista n ad ın a
verilen b u iki m â n â n ın n e k a d a r farklı o ld u ğ u görülüyor. XIII’ü n c ü a sır A v­
rupalI seyyahları ve m e se lâ R u b ru c k d a A n a d o lu ’yu “Turkia”, T u n a h a v ­
zasın d a n ve K arad en iz sa h ille rin d e n A ltay d ağ ların a k ad ar uzayan ü lk eleri

135 Bu h u su s ta bak. W . Kotwicz, “C o n trib u tio n aux etudes altaiq u es”, Rocznik Orien-
talisticzy, VII (1930). s. 130 - 234; F. K öprülü, Altaylılar, M ., I, s. 387-389.
136 Yâkut, M u’cem ul-buldân, I, s. 18, II, s. 23; Z. Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 544; Fahreddin
M übârek-şâh, s. 37.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNIIİT ATI. 449

“Büyük Turkia" adiyle g ö ste rirk e n sad ece T ü rk le rin o tu rd u k la rı m e m lek e tle ri
d ü ş ü n m ü ş tü r.
İki T ü rk is ta n ’ın b u g ü n k ü m ân âsiy le h u d u tla rı içinde, garp tara fların d a
S oğdlular, H ârizm liler ve T o h a rla r gibi m e n şe i H in d u -A v ru p alı k av im ler ya­
şarken, şa rk ta Sır-derya boyları, Isık-göl ve Y edi-su bölgeleri k ad im d e n beri
T ü rk le rin v atan ı idi. Bu H in t A v ru p a (veya İranî) kav im ler m ü n âse b etiy le
M â v e râ ü n n e h r’in b ir T ü rk ü lk esi o lm a d ığ ın a d air k a n aa t u m û m îd ir. S oğdlu­
lar, C enevizliler gibi, tü c c a r b ir kavim olarak, y ukarı O rta-çağ lard a K ara­
d eniz sa h ille rin d e n (S udak veya S uğdak şe h ri o n la rla ilgilidir) Ç in ’e k ad ar
uzayan b ü tü n O rta A sya şe h irle rin d e b ir çok k o lo n iler k u rm u şla r ve bu se­
beple de b ir çok T ü rk şeh ri o n la ra m a le d ilm iştir. M eselâ Y engi-kent, şe h ir
ad ın ın bazan A rap ça ve F arsça te rc ü m e le rin e b ak ılarak O ğ u zlara a it bu belde
sebepsiz yere S o ğ d lu lara m al ed ilm iş ve b u d a b ü tü n T ü rk le rin göçebe o ld u ­
ğu d ü şü n c e sin e d a y a n m ıştır. H alb u k i İslâm kaynakları T ü rk le rin göçebe
veya köylü ve şeh irli o ld u ğ u n u b e lirtirle r. E sâsen , C enevizliler gibi, k ü çü k
Soğd kav m in in , tic a rî k o lo n iler d ışın d a, b u k a d a r geniş sa h a lard a yayılm ası
d a im k â n sız d ır137.
T ü rk lerin , G ö k -tü rk le rin ecdâdı o lan H u n (K un) im p a ra to rlu ğ u z am a­
n ın d a n b eri H azar sah illerin e k a d a r yayılm ış o ld u k ların a d air en sağlam delil
de şü p h e siz Yayık (U ral) n e h rin in , d a h a B atlam yus(II. a sır)d a n b e ri, Y unan
k ay n akların d a, T ü rk çe Dayık (Cayık, Yayık) adiyle k ay d e d ilm e sid ir138.
H io n g -n u ve G ö k -tü rk im p a ra to rlu k la rın ın m erk ezi M o ğ o lista n ’d a b u lu n ­
m ak la b e ra b e r T ü rk le rin an a y u rd u n u n U ral ve A ltay dağları a ra sın d a o l­
d u ğ u n a d a ir ileri s ü rü le n fikirler is â b e tlid ir139. N ite k im eski T ü rk d e sta n ları
ve M ü slü m a n k aynakları d a efsanevî T ü rk h ü k ü m d a rla rın ı ve T ü rk y u rd u n u
Isık-göl, Y edi-su, Ç u ve İli vâd ilerin e, B arsgan ve Sayram b ö lg elerin e bağlar.
Bu eski T ü rk y u rd u C ey h u n n e h rin e , H azar ve B ulgar illerin e k ad a r d a u-

137 M arquart, Erânşahr, s. 239; Barthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 53; H.A.R.
Gibb, Orta Asya’da Arap fütuhatı, İst. 1930, s. 10. O ğuzlara aid birçok şehir arasında
Y abguların pâyitahtı olan Y engi-kent adını A rap m üellifleri Karyet ul-hâdise ve Fars ya­
zarları Dih-i nev olarak tercüm e ediyorlar, ki diğer T ürkistan şehirleri için de T ü rk ­
çe’den başka diğer isim lere de rastlanm aktadır.
138 A. B ertholet, Asie ancienne d ’apres Ptolemiee, Paris, 1930, s. 222; Bizans kaynakları için
bak. Rockhill, Journey o f W. Rubruck, s, 129; Barthold, a.g.e., s. 24.
139 Bu görüşler için bak. J. N em eth, "T ürklüğün Eskiçağı”, Ülkü, LXXXVIII; L. Rasonyi,
Dünya Tarihinde Türklük, A nkara 1942, s. 9, 15.
140 M ahm ud Kâşgarî, I, 289; III, 111, 308; Oğuz-nâme, 237 b; Reşîd ud-dîn, T ahran ta b ’ı, s.
29, 32; Mücmel ut-tavârih, s. 100, 102; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 18-20.
450 SELÇUKLULAR TARİHİ

Ç in, A rap, h a ttâ B izans ve T ü rk k ay n ak ların a göre M ü slü m an A raplar


O rta A sya’ya g eldikleri zam an Fergana, Soğd, B uhârâ, H u tta l, T o h a rista n ve
C ağaniyan b ö lg elerin d e, Kuça, K âşgar, K u n d u z ve Bam yan şe h irle rin d e G ök-
tü rk le re bağlı ve d a h a so n ra m ü sta k il o lan Yabgu, Tarhan ve Sagun u n v a n ­
larını taşıy an b ir ta k ım T ü rk h ü k ü m d a r ve h alk lariyle k arşıla şm ış ve savaş­
m ışlard ır. G erçek ten G ö k -tü rk le r D em ir-K ap ı’yı (Keş, K arşı’n ın c e n û b u n d a
g eçtik ten so n ra h âk im iy etlerin i g a rp ta B u h â râ ’ya ve H azar sah ille rin e , ce­
n u p ta İn d u s v âd ilerin e k ad ar yaym ışlardı. P en çâb ve K eşm ir’d e H a tu n ’a ve
Y el-tek in ’e a it b ir tak ım m â b e tle r (b u d ist) m ey d an a çık m ıştır. B uhârâ b ö l­
gesini H a tu n , oğlu T u ğ şad n â m ın a id â re ed iy o r ve A rap lara k arşı S e m erk an t
T a rh a n ’ı ve d iğ er T ü rk le rin y ard ım ın ı alıy o rd u . İdâreyi elin e alan T u ğ şad
7 2 6 ’da k ard eşi A rsla n ’ı h ed iy elerle Ç in ’e elçi g ö n d e rm işti. O rh o n k itâb eleri
Bukarak ulus (B uhârâlılar) beyi ve oğlu T a rh a n 7 3 2 ’d e K ö l-tek in ’in m â te m
(yuğ) m e râ sim in d e b u lu n m a k ü z e re Ö tü k e n ’e k a d ar g itm işti. G ö k -tü rk ler
Soğd bö lg esin i b ir Y ue-çi h â n e d a n m ın e lin d e n alm ışlardı. 590 y ılın d a b u rad a
b ir T ü rk beyi h ü k ü m sü rü y o rd u . D ah a so n ra d a F erg an a bö lg esin i A rs-lan
T a rh an ism in d e b ir T ü rk id âre ed iy o rd u .
G ö k -tü rk le r b u bölgeleri, y ine T ü rk a slın d a n gelen, A k -h u n ’lar (B izans­
lIların E ftalit, A rap ların H aytal, Ç in lilerin Y e-ta adını verdikleri b ir kavm in)
id â re sin d e n alm ışlard ı. E ftalit (Abdal) le r ile S âsân îler a ra sın d a h u d u t, 500
yılında, H azar sa h ilin d e G u rg â n (C u rc â n )d a n T a lik a n ’a geçm ek te ve Belh
şeh ri A k -h u n la rın ikinci p ay ita h tı b u lu n m a k ta idi. G ö k -tü rk lerle S âsânîler
ittifak edip E ftalit d ev letin i o rta d a n k a ld ırd ık ta n so n ra T ü rk le r ile İran lılar
ara sın d a C e y h u n n e h ri h u d u t teşk il e d iy o rd u 141.
G ö k -tü rk le rin h âk im iy e tin d e n so n ra d a T ü rk is ta n ’d a ve H o ra sa n ’d a k a ­
lan E ftalitler o n la ra tâ b i olarak y aşıyorlardı. T o h a rista n ’d a E ftalitler yerli
h a lk ile b irlik te k arışık olarak b u lu n u y o rd u . O n la rın b a şın d a Y abgu u n v a ­
n ın ı taşıy an G ö k -tü rk h ü k ü m d a rın ın 100.000 askeri old u ğ u , âd et ve in a ­
n ışları ile G ö k -tü rk le rle b irle ştik le ri ve m e m le k e tle rin d e buğday, p irin ç ve
fasulye ziraati y ap tık ları, a t ve k o y u n y e tiştird ik le ri rivâyet e d iliy o r142. Esâ-

141 Tafsilât için bak. E. C havannes, s. 115-117, 133, 141, 147, 149, 157, 158, 161, 164,
168, 195, 198, 200, 205, 223-224, 228, 245; 291; H üen-Ç ang hü lâsa eden ve no tlar
koyan, N azm iye ve Z. V. Togan, İsi. Ens. Dergisi, IV, 1-2, s. 35-37, 42-46, 51; Taberî, II,
s, 172, 179, 1148, 1150, 1195. 1205; Belâzurî, 417, 425; W . T hom sen, “M oğolistan’da
T ürkçe K itâbeler”, TM ., III, 98-106, 116; Barthold, Turkestan, s. 184-194; Gibb, Arap
fütuhatı, R. Frye ve A. Sayılı, "Selçuklulardan önce Y akın-şarkta T ü rk ler”, Belleten,
XXXVII, s. 98-131; Z. V. Togan, Giriş, s. 18-22.
142 C havannes. s. 155, 158-159, 160, 161; H üen-Ç ang, s. 42.
TÜRK İSLÂM MI D İN İY İ t İNİN İN K İŞAII VI İNHİTATI. 451
sen G ö k -tü rk le r gibi A k -h u n ların d a k ad im K u n lard an o ld u ğ u ve h a ttâ aynı
adı taşıdığı b u n u g ö ste rm e k te ; h âlâ an laşılm ay an b u gerçek n eşred ilecek bir
araştırm a m ız d a m ey d an a k o n m a k ta d ır. A ra p la r H o ra san b ö lg esin e geldikleri
zam an b u ra la rd a A k-hunlar(H ayâtı7e)a ra stla m ışla r ve b u n la rın esk id e n çok
kuvvetli b ir kavim o ld u k la rın ı, h â k im iy e tle rin in H in d ista n ’a k ad a r uzadığını,
T irm iz, T alikan, M erv, B üst, B istam şe h irle rin d e , H u tta l, S îstân ve Z âbulis-
tân b ö lg elerin d e T ü rk le rin yaşadığını b e lirtm işle r; Ç in ve B izans kaynakları
gibi o n la r d a E fta litle rin T ü rk o ld u k la rın ı ve b u alâka m ü n â se b e tiy le de, Ç in
kay n ak ların a u y g u n olarak, B elh’i T ü rk le rin p a y itah tı g ö ste rm işle rd ir143.
Eski İslâm m ü ellifleri M â v e râ ü n n e h r h a lk ın ın y erleşik T ü rk le r ile S oğdlular
o ld u ğ u n u , b azan d a yalnız H ay tallar (Hayâtıle) ile m e sk û n b u lu n d u ğ u n u
söy lü y o rlar144.
Bu alâk a d o layısiyledir, ki bazı şe h irle r gibi M erv’in de efsanevî T ü rk
h ü k ü m d a rı Afrâsyâb (K âşgarî’de Alp-er Tonga) ta ra fın d a n k u ru ld u ğ u rivâyeti
vardır. B izans k aynakları A k -h u n la r a ra sın d a E ftalit (Abdal) ve Kalatz
(K alaç)ların b u lu n d u ğ u n u k ay d ettiğ i gibi VI. a sır İslâm kaynakları d a Halaç
ve Gencine’le rin E ftalitlerin to ru n la rı o ld u ğ u n u ve T ü rk çe k o n u ştu k la rın ı,
b u n la rın S îstan ile H in d ista n a ra sın d a ve G û r’u n a rk a sın d a o tu rd u k la rın ı
b e lirtirle r145. Abdal adı a slın d a A k -h u n la rı değil sâdece b u kavim ve d ev letin
b aşın d a b u lu n a n h â n e d a n ı g ö ste rm iş ve b ilâh are Selçuklu ve O sm a n lı gibi
h e p sin i şü m û lü n e alm ış b ir isim d ir.
G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a B izans elçisi Z e m a rk h o s, 568 sen e sin d e, G ök­
tü rk h â k a n ın a g id e rk e n S o ğ d ian a’d a d e m ir işleri ile u ğ raşan T ü rk lere r a s t­
ladığını, T ü rk h u d u d u n u geçerk en Ş âm ân î in a n ışın a göre, iki ateş arasından
geçirilerek temizlendiklerini k a y d e d e r146. 590 y ılın d a d a Soğd T ü rk beğ in e sığı­
n a n âsi S âsânî p re n s in in ask erleri de H. Perviz ta ra fın d a n B izans im p a ra ­
to ru n a g ö n d e rilm iştir, ki b u bölg ed e H ıristiy a n o lan bu T ü rk le rin a lın la rın d a
vebâya k arşı h aç işa re ti b u lu n u y o rd u . Ç in seyahı H ü en Ç ang (629-645 yılla­
rı) b ü tü n M â v e râ ü n n e h r gibi Şaş (T aşk en t) ve S e m e rk a n t’ın d a G ö k -tü rk le r

143 Taberî, II. s. 156; 1593, Belazurî, s. 424; M es’udî, Murûc, I, 349; III, 254, Kitâb ut-
Tanbih, s. 64-, Târih-i Sîstân, s. 152; 215, C havannes, s. 196, 252, 246; R. Frye ve A. Sa­
yılı, s. 121-124.
144 İbn un-N edîm , s. 26; Belâzurî, s. 417, 425; M ukaddesi, s. 262; M es’udî, V, 302; Cev­
heri, Kamus tercümesi, III, s. 383..
145 İstahrî, s. 244; İbn Havkal, s. 419; Yâkut, IV. 426; H ârizm î, Mefâtih ul-ulûm, s. 73;
M arquart, Erânşahr, s. 59, 253; F. K öprülü, "A bdallar”, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi,
I, s. 47-54; Z.V. Togan, Hüen-çang, s. 58-61.
146 C havannes, s. 235, 250.
452 SELÇUKLULAR TARİHİ

id â resin d e b u lu n d u ğ u n u söylerken a sk e rle rin in Çigil(C /ıı-kıe)lerden te re k ­


k ü p e ttiğ in i de b elirtir, ki B a rth o ld ’u n k a n a a tin e aykırı olarak, b u n la rın Ka-
ra h a n lıla rd an ö n ce b u ray a geldiği sa n ılm a k ta d ır. Ş aş’taki G ö k -tü rk h ü ­
k ü m d a rın ın T ü rk le re dayan d ığ ın ı T a b e rî ve İslâm iyeti k ab û l ed en ilk T ü rk
ü lk esin in Şaş o ld u ğ u n u d a C em al K arşî sö y le r147. T ü rk le rin H ârizm , B uhârâ
ve C ü rc â n ’d a y erleşm eleri çok eski z a m a n la ra k ad a r çıkar. G erçek ten efsa­
nevî riv ây etlere göre Afrâsyâb’m m erk ezi ve m ezarı B uhârâ civarında b u lu ­
n u y o rd u . B u h ârâ şe h rin in k u ru lu ş u T ü rk le re ve T araz şe h rin in k u ru lu şu da
B u h ârâ’d an g id en z e n g in lere a tf o lu n m u ş tu r. A rap ların geldiği za m a n d a Bu-
h â râ ’n ın h âk im leri T ü rk o ld u ğ u gibi T ü rk çe Camuk u n v a n ın ı taşıy an aileler
de bu şe h ird e m ev cu t idi. M ahallî riv ây etlere göre B u h â râ ’n ın b a şın d a Yabgu
un v an ın ı taşıy an Kara-çur adlı b ir T ü rk h ü k ü m d a rı vardı. K uteybe B u h ârâ’ya
bağlı B eykent şeh rin i, 7 0 6 (h . 8 7 )’d a k u ş a tırk e n en şid d etli m u k av em eti,
re sm î k u v v e tle rd e n değil, h e rh a ld e b ir d in ad am ı olan, tek -g ö zlü b ir k im ­
senin ta h rik e ttiğ i T ü rk le rd e n g ö r m ü ş tü 148.

C ü rc â n ’d a d a h a G ö k -tü rk le r ve S âsân îler z a m a n ın d a T ü rk le r yerleşm iş


ve A rap lar b u ra d a S o l-tek in ’ler h â n e d a n ın a ra stla m ışla rd ı. X ’u n c u a sırd a da
C ürcân, A m u l ve F erâv e(K ızıl-arv at)n in b u lu n d u ğ u b u g ü n k ü T ü rk m e n ista n
göçebe O ğ u zların c e n u p h u d u tla rın ı te şk il ed iy o rdu. Belh ve H u tta l’ın a rk a ­
sın d a d a O ğ u z ve K alaç'ların o tu rd u ğ u te s b it e d ilm iştir. Bir kaynak d a
H âriz m ’in şim al, şark ve c e n u p h u d u tla rın ın O ğ uzlarla sarılı b u lu n d u ğ u n u
b e lirtm e k le b u d u ru m u te y it eyler. S e m e rk a n t civ arında d a K arluklar o tu r­
m a k ta id i149. K adîm riv ây etlere ve B atlam y u s’a d ayanan B îrû n î’ C ey h u n n e h ­
rin in eski m ecrasın ı d e ğ iştird iğ in i a n la tırk e n o n u n kavşak b ö lg e sin in e tn ik
d u ru m u h a k k ın d a d ik k a te şâyân k ay ıtlar verir. F ilhakika evvelce H azar d e n i­
zine d ö k ü lü rk e n H ârizm ve C ü rcân arası çö lü n m a m û r o ld u ğ u n u , yatağ ın ın
tık an m a sı dolayısiyle A ral g ö lü n e akan n e h rin O ğuz ü lk esin i su la r altın d a
b ırak tığ ın ı ve b u ra d a Peçenekçe ve Hârizmce karışığı bir dil k o n u şa n A lan ve
A s’ların H azar sa h ille rin e g ö çtü k lerin i, T ü rk m e n le rin k o n d u k ları b ö lgede
“H îztınkızı (yani kız denizi) d en ilen b ir göl” v ü cû d a geldiğini b ild irir150. Bu
kayıt T ü rk le rin A ral g ö lü n ü n c e n û b u n d a da m ev cu t o ld u ğ u n u g ö sterir. N i­

147 Hüen-Çang, Z. V. Togan, s. 36-38; B arthold, Turkestan, s. 317.


148 N arşahî, s. 5, 14-15, 21-22; Taberî. II, 1188; Kâşgarlı M ahm ud, III, s. 111. B arthold, s.
181.
I4> İbn Havkal, s. 426, 445, 452, 477; İstahrî, s. 214, 281, 299; Z. V. Togan, "The E arliest
translations o f th e K uran in to T u rk ish ”, İsi. Ted. s. 14.
150 Tahdid nihayet ul-emâkin, nşr. M. Tanci, A nkara 1963, s. 22-23; İbn Havkal, s. 480.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İNKİŞAI I VI İN IIİIA II. 453
tekim İbn Fazlan 9 2 2 'd c U rgeııç’d e n "kulavus" l5‘ (kılavuz) d en ile n bir T ü rk
reh b eri ile h a re k e t e d en k ervanın b ir k o n a k m e sâ fe d e “Türk kapısı" m ev k iin ­
de bir k e rv a n sa ra y (rib â t)d a gecelediğini sö y lem ek le T ü rk h u d u d u n u g ö ste ­
rir. X 'u n c u a sırd a H ârizm kasab aları a ra sın d a K ara(B ara)tek in ve D argan
(galiba T a rh a n ) gibi T ü rk çe isim taşıy an ları b u lu n u p gölün ce n u p sah ille ri­
n in de T ü rk le ştiğ in i g ö sterir. Bir k aynak d a H ârizm p ay ita h tı U rgenç şe h ri­
nin T ü rk is ta n ’ın kapısı, T ü rk ve H az a rla rın tic â re t m erkezi o ld u ğ u n u söy­
le r 152. N ite k im X I’inci a sır b a şla rın d a ve S elçu kluların gelişi sırala rın d a
H ârizm ’de K üçet, C u ğ rak ve K ıpçak b o y la rın ın b u lu n d u ğ u n u g ö rü yoruz. Bu
devirde eski yerli H â riz m -şâ h la r o rd u s u b a şın d a B uhârâlı A lp -tek in ve devlet
idâresi b a şın d a d a A h m e d T oğan adlı T ü rk le r b u lu n u y o rd u 153.
M âv e râ ü n n e h r T ü rk le ri 750 y ılın d a A b b asîleri ik tid a ra g etire n Ebû
M üslim h a re k e tin d e , d a h a so n ra d a Mubayyiza veya Sepid-câmegân (beyaz e l­
bise ve bay rak ları yani isyanları dolayısiyle) u m û m î adı ile A bb asîlere karşı
ayaklanan S u n b ât, B ih-âferîd, M u k a n n a ’ gibi d in î isy an lard a b ü y ü k b ir rol
o y n ad ıla r154. H alîfe M u ’ta s ım (8 3 3 -8 4 2 )m teşk il e ttiğ i o rd u d a M â v erâü n n e h r
T ü rk le rin d e n v ü c û d a gelm işti. S a m a rra ’n ın inşâsiyle oraya n a k led ilen T ü rk
ask erleri T ü rk câriyeleri ile ev len d iriliy o r ve o n la r A rapça b ilse le r d ah i T ü rk ­
çe k o n u şu y o r ve b u n u m illî b ir g u ru r say ıy o rlardı155. Bu d u ru m M âverâ-
ü n n e h r’in o ld u k ç a T ü rk leşm esiy le ilgili idi. F erg an a A rslan T a rh a n idâre-
sin d e b u lu n u y o rd u . K âşan’da o tu ra n K arluk Y ab g u (C ab g u )su 7 9 3 ’d e o rad an
a tılara k A rap id â re si b a ş la m ış tı156. S âm ân îler (874-999) o rd u su d a tam am iy-
le yerli ve k öle T ü rk le rd e n te re k k ü p ed iy o rd u . S âm ânî h ü k ü m d a rı İsm ail bin
A h m ed (8 9 2 -9 0 7 ) Ş âm ân î T ü rk le re k arşı b ir seferin d e kendi o rd u su n d a n b ir
g ru p a sk e r k e n d isin e gelerek k âfir o rd u s u n d a ak rabaları o ld u ğ u n u , kâhinleri
(kamları) vasıtasiyle yağmur ve kar yağdırarak157 k en d ilerin i ö ld ü rec ek le rin i
ö ğ ren d ik le rin i b ild iriy o r ve h ü k ü m d a rın in a n m a m a sın a rağ m en e rte si gün

151 Bak. Kâşgarlı M ahm ûd, I, 404; Kulabus, Kulavuz.


152 İbn Fazlan, s. 9; İstahrî, s. 299; M ukaddesi, s. 286; Hudûd ul-âlem, 121, 122; Barthold,
151.
153 Bayhâkî, s. 370, 383, 387, 401, 822; Kâşgarlı M ahm ûd, I, 298.
154 G.H. Sadighi, Mouvements religieux des iraniens, Paris 1938, s. 26, 27, 107, 170, 172,
174, 176, 177, 185, 217, 288; Fihrist, s. 483.
155 Corci Zeydân, Medeniyet-i İslâmiyye Târihi, IV, s. 302.
156 B arthold, Turkestan, s. 200-202; “Fergana”, İA., IV, s. 559-560.
157 Şam anî T ürklerin Yada taşı ile yağm ur yağdırdıklarına dair çok eski rivâyetler ve zen­
gin m alzem e m evcud olup bu h u su sta bak. F. K öprülü, “Eski T ürklerde din î-sih rî bir
an ’an e”, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, IV, s. 1-11.
454 SELÇUKLULAR TARİHİ

şiddetli b ir k ar ve fırtın a ile M ü slü m a n la rın b o zg u n a uğradığı rivâyet ed i­


liy o r158. Eski C oğrafyacı m e ş h u r C e y h a n î’n in eseri N asr bin A h m ed zam a­
n ın d a M â v e râ ü n n e h r’d e 4 0 0 .0 0 0 T ü rk asilin in yaşadığını, o n u n 9 3 9 ’da Çin
elçisine 1 0 0 0 ’e r kişilik 4 0 fırka ile m u h te ş e m b ir geçit resm i y ap tırd ığ ın ı
yazar. S âm ân î h ü k ü m d a rı N a sr İsm âilî m e z h e b in e tem ây ü l ettiğ i için T ürk-
ler 9 4 2 ’de T u lu n Ü g e’n in b a şın d a b u lu n d u ğ u b ir h a re k e t ile o n u ta h tta n
d ü ş ü rü p oğlu N û h ’u h ü k ü m d a rlığ a g e tirm işle rd i. X ’u n c u a sırd a S e m erk an t
ve B u h ârâ’da, T o h a rista n ve H in d is ta n h u d u tla rın d a H alaç ve K arlukların
b u lu n d u ğ u k ay d ed ilm iştir, ki B u h ârâ civ arın d a 32 K arluk (H alluh) k ö y ü n ü n
m evcûdiyeti de b u za m a n a k ad ar çık m a k ta d ır. İlk T ü rk çe Kur'arı te rc ü m e ­
sin in X ’un c u asırda, S âm ân îler z a m a n ın d a yap ılm ası, M â v e râ ü n n e h r T ü rk le-
ri ve k ü ltü rle ri b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. N ite k im N izâm î-i A rû z î ve ‘Avfî
S âm ânî d ev rin d e E m ir Ali b in İlyâs el-A gacı ve T ü rk e şî (veya T ü rk î-k e şî İlki)
adlı b ir ta k ım F arsça yazan T ü rk şâ irle rin in m ev cu d iy etin i k ay d e d iy o rlar159.
S âm ân îler ve G azn eliler z a m a n ın d a O ğuz ve H alaçların H u tta lâ n ’d a b u ­
lu n m aları ve G azne o rd u s u n d a m ü h im b ir ro l o y nam aları d a bu sebeple
m ü m k ü n o lu y o rd u 160. Eski k ay n ak lar Kâbil T ü rk le rin d e n b ah sed er, ki Bî-
rû n î’n in o ra sın ı T ü rk h ü k ü m d a rla rın ın , K u n d u z ’u d a H ay talların (A k-hun-
ların) m erk ezi g ö ste rm e si d ik k a te şâyândır. O aynı z a m a n d a Kuça, H o tan ,
K âşgar (O rd u -k e n t), Y ark en t gibi Şarkî T ü rk ista n , T u n k et, B inket (F enâket)
gibi F erg an a şe h irle rin in T ü rk le re a it o ld u ğ u n u g ö ste rm e k le d e K arahan-
lılard an ö n ce T ü rk is ta n ’ın e tn ik d u ru m u n u m ey d an a koyar. Hudûd ul-âlem’de
Belh, B üst, C üzcân, T o h a rista n , Z â b u listâ n ve G azne b ö lg elerin d e çok m ik ­
ta rd a H alaç b u lu n d u ğ u n u yazıyor. Bazı k ay n ak lar H alaçları H ay talların to r u ­
n u sayarken G erd îzî d e o n la rın m ü n â se b e tle rin i ev len m elerle h âsıl o lm u ş bir

158 Yâkut, III, s. 25; Zekeriya Kazvinî, s. 516; İbn Havkal, s. 468, 471; İstahrî, s. 291.
159
Z. V. Togan, “E arliest tran slatio n o f th e K uran into T u rk ish ”, Islâm Tetkikleri, s. 14-16;
B arthold, Turkestan, 243-244; Siyâset-nâme, s. 189; Çahâr-makale, s. 28-129; Lubâb-ul
Elbâb, s. 32, 263. H otanca yeni bir m etin U ygur devletinin yıkılışından, Töles, T arduş
ve Bayırku kabilelerinden bahsederken b ir takım T ürkçe unvanlar arasında Salçı tutug
(kitabın başında Selçuk adı ile karşılaştır.), Ağacı, Bilge Sagun yanında O ğuz Üge, Sa­
gun Üge adlariyle birlikte bu Üge unvanını da kaydeder. (Bak. H. W . Bailey, “A
K hotanese tex t concerning th e T urks in K antsou”, Asia Majör, I, 1 (1949, s. 44-36).
Türkçe ve T oharca lisanı iktibaslar için bak. W . W inter, Tokharians and Turks (A spects
o f A ltaic C ivilisation, ed. D. Sinor), s. 239-251.
160 Bak. bölüm I, bahis 6, bölüm , V, bahis 7.
TÜRK İSLÂM MEDFNİYI IİNİN İNKİVAII VI İN IIİIA IL 455
karışm a olarak g ö ste rir" 1'. Bayhâkî B uhârâ civ arın d a K encek (K cncine, Ken-
ciyan) T ü rk le rin in b u lu n d u ğ u n u k a y d e d e r162, ki H ârizm î b u n ları H alaçlar ile
b irlikte z ik re tm iştir. X Pinci a sırd a M â v e râ ü n n e h r’de S oğdakların, Ş arkî T ü r­
k ista n ’daki K encek ve H o tan lıların k en d i dilleri ile ve T ü rk çe o lm ak ü zere
iki dil k o n u ştu k la rı b e lirtilm e k te ve a rtık bu b ö lgelerdeki yerli halk ların
T ü rk ekseriy eti için d e tü rk le şm e k te o ld u k la rı g ö z ü k m e k te d ir163. Böylece Sâ-
m ân îler z a m a n ın d a b ü y ü k T ü rk k itle le rin in İslâm laşm ası ile k ü ç ü k yerli
Soğd, T o h a r ve H ârizm li k av im lerin g ittik çe azalm ası ve tü rk le şm e si, m u -
vâzi olarak, cereyan ed iy o rd u . Ç in tic â re t yolu ü ze rin d e , T ü rk b eld ele rin d e
b u lu n a n Soğdak k o lo n ileri ise d a h a k olaylıkla tü rk leşiy o rd u . Y âkut o n ü ç ü n -
cü asır b a şla rın d a H ârizm h a lk ın ın “Türk sima ve ahlâkını" aldığını ve b u n u n
eski z a m a n la rd an b eri T ü rk le rle k a rışm a n e tic e sin d e o ld u ğ u n u , eski d ev ir­
lerden beri T ü rk ve T ü rk m e n le rle sarılı b u lu n d u ğ u n u yazarak b u ülk ed e
h u sû le gelen e tn ik değişikliği m ey d an a k o y a r164. M â v e râ ü n n e h r’in e tn ik
karışık d u ru m u n a ve X ’u n c u a sır co ğrafyacılarının yer ad ların ı A rap, A cem
telâffu zların a göre k ifâyetsiz b ir şekilde y a z m a la rın a rağ m en , T ü rk çe y er ve
şeh ir ad larım y ine d e seçm ek m ü m k ü n d ü r. G erçek ten H â riz m ’d e n Ferga-
n a ’ya do ğ ru K ara-tek in , K ız-denizi, D argan, K urgan (Hurgan) K urganket,
Barm ış, Y ağan, S ancar, Sağrınç, H azar, B uzm acı, G azak, B ed u h (E sk i tü rk ç e
bedük, b ü y ü k )k e n t, Sevinç, G ülçiçek (G ülşicek), B urgar, D izek, M inik, Öz-
kent, H a tu n k e n t, C ab g u k et (Y ab g u -k en t), A rpalığ, Y am udluğ (N u m u d -
lug)... gibi şeh ir, kasaba, çay ve dağ adları ilk b a k ışta b u n la rın T ü rk çe o l­
d u ğ u n u g ö s te rir165.
K âşgarlı M a h m û d M â v e râ ü n n e h r’in b ir T ü rk ü lkesi (T ü rk istan ) o ld u ­
ğ u n u ve b u ra s ın ın S âm ân îlerd en fe th in d e b a b a sın ın d a b u lu n d u ğ u n u a n la­
tırk e n H azar sa h ille rin d e n B u h ârâ’ya ve o ra d a n şark a d o ğ ru S em iz k en t (Se-
m e rk a n t), T a şk e n t (Çaç, Şâş), Ö z k e n t ve T u n k e n t şe h irle rin in T ü rk b e l­
deleri olu p , T ü rk le r ta ra fın d a n in şâ ed ild iğ in i ve ad lan dırıldığını; b u ra la rd a
F arsların çoğalm asiyle A cem şeh irleri gibi g ö z ü k tü k lerin i b e lirtir166. S em er-

161 Bîrûnî, Kânun ul-Mes’udî, s. 572, 574, 576-578; Tahdid nihâyet ül-emâkin, 25; Hudûd al-
Âlem, nşr. M inorsky, s. 111; Yâkut, II, s. 381; Gerdizî, Zeyn ül-ahbâr, nşr. B arthold, s.
84.
162 Bayhâkî, s. 687, yukarıda s. 420 vd.
163 Kâşgarlı, Divân, I., s. ç, 29, 31, 391.
164 Yâkut, M u’cem ul-buldân, II, s. 396-397.
165 Bak. İbn Havkal, s. 480, 486, 491, 496, 500, 502-505, 507, 508; Y âkut II, s. 358-359;
İstah rî s. 337.
166 Dîvân, 1, s. 102; III, s. 110-111.
456 SELÇUKLULAR TARİHİ

k a n t’ın T ü rk çe S em iz-k en t olarak izahı Ç in ve A vrupa k ay n ak ların a d a in ti­


kal e tm iş tir 167. N a rşa h î "T ü rk ista n s e rh a d d ’’(h u d û d )ın ın B uhârâ civarında
V erd â n e ’d e n b aşlad ığ ım , b u ra sın ın B u h â râ ’d an d ah a eski o ld u ğ u n u söyler.
B îrûnî de S em erk an d , Şaş, K âşgar, T u n k e n t ve Ç in a n çk en t şe h irle rin in
T ü rkçe S em iz-k en t, T aşk en t, O rd u k e n t, Ilak K oca veya K uça ad ların ı ta şıd ı­
ğını b e lirtirk e n sâd e T ü rk çe isim li T ü rk , T ü rk m en , O ğuz ve H azar şe h ir­
lerini sayar. H â riz m in şim ali gibi c e n u b î g a rb isin d e de O ğ u zların b u lu n ­
d u ğ u n u , b u g ü n k ü T ü rk m e n is ta n ’d a B alhan ile G ö k-tepe arasın d a k i Kızıl-
a rv a t(F e râ v e)n in h u d u d ve b u ra la rın T ü rk b eld eleri o ld u ğ u n u b ild irir168.
G erçek ten M â v e râ ü n n e h ir’in e tn ik d u ru m u b ü y ü k istilâ ve m u h â c e re tle re
göre d e ğ işm iştir. T ü rk le r H u n , E ftalit, G ö k -tü rk , K arahanlı ve S elçuklu d e ­
v irlerin d e n asıl b u ra la ra h â k im o lm u ş ve T ü rk u n s u ru n u n çoğ alm asın a ve
n ih â y e t tam am iy le tü rk le şm e sin e seb ep o lm u ş ise M akedonyalI İsk en d er ve
A rap istilâları ve n ih â y e t S âm ân îler devri İranlı ve b ir m ik d a r d a A rap ka-
v im lerin in b u bölg elere d o ğ ru m u h â c e re tle rin i ve T ü rk le rin de şa rk a d o ğ ru
çekilm elerin i g e re k tirm işti. N ite k im eski k aynak ve a n ’an ele r İsk e n d e r is ti­
lâsın ın böyle b ir tesirin i a k s e ttirm e k te d ir169. M â v e râ ü n n e h r’in e tn ik b ü n y e ­
sin d e h u s û le gelen bazı d eğ işik lik lere rağ m en eski A rap ve İran m üellifleri,
Bal’am î ve Firdevsî, yine de İran ile T u ra n (T ürk) h u d u d u n u C ey h u n n e h ­
rin d e n geçiriyorlar idi. XIII. asır coğrafyacıları da C ey h u n n e h ri ö te sin i
(M âv erâü n n eh r) Turan adı ile T ü rk le rin veya H ayâtıle’n in m e m le k e ti g ö ste ­
riy o rla rd ı170. Eski T ü rk çe n e h ir ve çay m â n â sın d a k u llan ılan öküz (üğüz, öz,
özen) k elim esi ile C ey h u n n e h rin in eski Y u nanca adı Oxus a ra sın d a b ir m ü ­
n â se b e t d ü ş ü n m e k d e y e rin d e d ir171. Eski İran d e sta n ın a göre T u ra n T ü rk le ­
rin m e m le k e ti, A frâsyâb d a İra n ’ı istilâ e d e n ve h âtıra la rı T ü rk ü lk elerin d e,
İran -T u ra n h u d u t bö lg elerin d e ve h a ttâ A zerb aycan’d a m u h afaz a edilen
T ü rk le rin efsanevî ceddi ve h ü k ü m d a rıd ır. Bu sebeple yalnız M ü slü m an

167 B retschneider, I, s. 21; N arşahî, s. 14, Bal’amî, Tarih, T ahran 1340, s. 976.
168 Kanûn ul-Mes’udı, s. 563, 572, 576, 578. B irûnî sâde Türkçe şu şehirleri gösterir: Süt-
k ent (Fârâb vâdisinde), Salçı, Kuba, Saman, Taraz, Uc, Ö zkent, Balasagun, Koçkar-
başı, Barshan (Isık-göl yakınında), A t-başı, Yar-kent, Yarman, İtil, Suvar, Bulgar, Ha-
tun-sini, Saksın.
169 Bak. Kâşgarlı M ahm ûd, I, 102, 103; III, 304, 307; Gerdizî, s. 90, Barthold, Orta Asya
Türk Tarihi hakkında dersler, s. 38.
170 Yakut, M u’cem ul-buldân, III, 57; Geographie d ’Aboulfeda, Fr. trc. S. Guyard, Paris 1883,
II, 212. Bal’am î’de Hayâtıle hakkında bak. T ahran 1341, s. 596, 721, 725, 955, 963,
966, 976, 980.
171 T hom sen, Inscription de TOrkhon, s. 149; Kâşgarlı M ahm ud, I, 58, 327, 414; III. 143,
252; Z. V. Togan, “A m u-deryâ”, İA., I, 419.
TÜRK İSLÂM MI DİN İYİ I İNİN İN KİŞAII VI İNHİTATI. 457
K ara h a n lılar ve Se lçu k lu lar değil U y g u rla r bile o n u kendi ataları sayıyor;
O ğ u z Han, B u ğu I lan ve A lp -e r T u n g a ile birle ştiriliy or id i172.
IX’u n cu a srın m e şh u r A rap m ü te fe k k iri C âh iz T ü rk le rin faziletlerin e
d air risâlesin i y azarken, halifelik m e rk e z in d e , T ü rk le rd e n aldığı bilgilere
göre T ü rk le r ile H o rasan lılar arasın d ak i fark ın A rap-A cem , R um -S lav farkı
kadar değil ancak M ekke-M edine ayrılığ ın a b en zed iğ in i ileri sü re r. B unda
m üb alâğ a ey lem ekle ve galiba H o ra sa n tâ b irin i b ü tü n M â v erâ ü n n eh r ve
H orasan ü lk e le rin i içine alan H o ra sa n vâliliği m â n â sın d a k u lla n m a k la b e ra ­
ber yine d e b ir e sa sa d ay an m ak ta ve H o rasan lı T ü rk le rd e n b a h se tm e k ­
te d ir173. M â v e râ ü n n e h r’in ta rih î e tn ik d u ru m u h a k k ın d a bu k ısa a ra ş tır­
m ad an çıkan n eticey e göre C ey h u n n e h rin in şa rk ın d a İranlı ve g arb in d e de
T ü rk u n s u rla rın ın d eğ işik n isb e tle rd e m e v c u t o ld u ğ u sâb it o lm a k tad ır. Bu
seb ep led ir ki d a h a İm âm -ı âzam E bû H an îfe (699-769) z a m a n ın d a M erv’de
o n u n d o stu , h e m şe h risi ve d o s tu n u n oğlu İm âm A b d u llah b in M ü b ârek
ism in d e T ü rk â lim le rin in y aşam ış o lm ası ta b iîd ir174. 788 ta rih in d e B izans’a
karşı A n a d o lu ’d a m ü sta h k e m h u d û d veya uc (Avâsım) b ö lg esin d e ölen bu
d in ve dil â lim in d e n ön ce de T a rh a n oğlu S üleym an (öl. 760) ilk Hadîs ve
Megazi (gazâlar) b ilg in le rin d e n o lu p B asra’d a ö ld ü 175. G azn e’de, A lp -tek in
(9 6 2 )d e n önce h ü k ü m sü re n E bû Ali E n ü k ism in d e b ir m ah allî h âk im b u lu ­
n u y o rd u , ki b u d a G azne ve h av âlisin d e esk id en beri T ü rk le rin m ev ­
cudiyetiyle m ü m k ü n idi. N ite k im XIII. a sır so n la rın d a d a G azn e’d e H alaçlar
yaşıyordu. B îrû n î “K âbil k alesin d e T ü rk h ü k ü m d a rla rı” o tu rd u ğ u n u yazar.
E serini X ’u n c u a sırd a yazan İs ta h rî “T ü rk le rd e n b ir sın ıf olan H alacların
k ad îm za m a n la rd a S îcistan ve K âbil h av âlisin e geld iklerini ve bazı h alk lar ile
b irlik te İslâm d in in e g ird ik le rin i” k aydeder, ki “k ad îm z a m a n ” ta b iri Ak-
h u n la ra k a d a r çıkar. N ite k im Câhiliye devri şâ irle rin d e n A ’şâ d a “Türk ve
Kâbil” ad ların ı b ir a rad a g ö s te rir176. İb n F u n d u k XII. asırd a N îşâ p û r ve
B eyhak şe h irle rin d e çok T ü rk y aşadığını, fakat zam an la m ik d arları azalıp

172 V. M inorsky Turan Tâbirinin bu m ânâsına itiraz ederken ("T uran”, El ve BSOAS, IX,
1933). A. Sayılı ve K. Frye haklı olarak bu itirazın isabetsiz olduğunu m üdafaa e tm iş­
lerdir (Belleten, XXXVII, s. 118-120).
173 Bak. Van V loten, Tria Opuscula, s. 4-5, 21.
174 İbn H allikân, I, 311; Tabakat ul-hanefıyye, I, s. 281-282; İbn Kesîr, X, s. 177, “Kâne
ebûhu T ürkiyyen” der.
175 R am azan Şeşen, Hilâfet ordusunun menkıbeleri ve Türklerin faziletleri; (Câhız), Ankara,
1967, s. 25-30.
176 Birûnî: “Kal’a Kabil m ü stak ar m ulukehu el-E trâk” kaydını verir, Kanun ul-Mes’udî, s.
574; İstahrî, BGA, s. 245; Yâkut, Mu'cem, IV, s. 426; A. Bombaci, “Intro d u ctio n to th e
Excavations at G hazni”, East and West, Rome 1959; Reşid ud-dîn, Mukâtebât, s. 235.
458 SELÇUKLULAR TARİHİ

Aflah ü t-T ü rk ve Y a'k u b ü t-T ü rk aileleri kaldığını, Belh şe h rin d e te fsir ve


had îs ilim le rin d e m e ş h û r İbn T a rh a n a ile sin d e n bazı â lim le r geldiğini kay­
d e d e r177. Bu so n u n c u ailen in A ra p la ra karşı b ir çok savaşlar, isyanlar yapan
ve so n ra d a o n la r ile a n laşan Belh T a rh a n ’ı N eyzek a ile sin d en veya bu bölge­
lerdeki d iğ er T ü rk T arh an ları n e slin d e n geldiği m u h a k k a k tır. N itek im
7 9 6 (3 8 6 )d a ö len âlim A b d u llah b in T a rh a n d a Belhli id i178. Selçukluların
z u h û ru n d a Bağdad T ü rk ask erleri k u m a n d a n ı A rslan B asasîrî d e F ars eyâle­
tin d e Basa şe h ri T ü rk le rin d e n idi. H azar d en izi ve K ırım sah illeri d ah a
H u n la r d ev rin d e T ü rk o ld u ğ u gibi H a z a rla r z a m a n ın d a d a b u ra la rd a T ürkçe
adlı İtil, S aksın (Suvar), B alancar, S em en d er, S arıg-şun ve S arkel şeh irleri
k u ru lm u ş ve u z u n sü re n H azar d e v le tin in h âk im iyeti dolayısiyle yalnız H a­
z ar den izi değil K aradeniz d e X ’u n c u a sırd a n beri, çok defa, "Hazar denizi”
adını alm ış; so n h âk im iy etleri dolayısiyle d e K ırım havâlisi XIII’ü n c ü asırd a
Gazaria (H azar-eli) ism in i m u h a fa z a e tm işti. Kafkas geçitleri de A rapça Bâb
ul-Ebvâb ve F arsça D erb en d değil, a rtık T ü rk çe Temür-kapı adiyle ta n ın ­
m ış tı179.
T ü rk le rin g arp tak i e tn ik h u d u tla rı gibi a n tro p o lo jileri h ak k ın d ak i v u ­
z u h su z lu k veya yanlış k a n a a tle r de T ü rk ta rih in in an la şılm a sın d a k arışık ­
lıklara seb ep o lm u ş tu r. G erçek ten G arp T ü rk le ri ile Şark T ü rk le ri ara sın d a
g ö züken sim a farkları ve şark a M o ğ o lista n ’a d o ğ ru gidildikçe M ongoloid
vasıfların a rtm a sı eski m ü ellifler gibi b u g ü n k ü ilim a d am la n n ı d a y an ıltm ış,
g erçek ten b u m ev zu d a h e n ü z ciddî b ir a ra ş tırm a y ap ılm am ıştır. B urada, bu
m ü h im m eseley e g irişm ed en , sâdece O ğ u zların veya G arp T ü rk le rin in ta rih î
dev irlerd e M o n g o lo id b ir v a sıf arz etm e d ik le rin i b e lirtm e k m ü m k ü n d ü r.
F ilhak ik a eski k ay n ak lar bile T ü rk le r a ra sın d a bazı a n tro p o lo jik farklar o ld u ­
ğ u n u te s b it e tm iş le r ve b u n u k e n d ile rin e göre izah a çalışm ışlardı. R eşîd ud-
d in O ğ u zlara v erilen Türkmen a d ın ın eski d ev irlerd e m ev cu t b u lu n m ad ığ ın ı,
b ü tü n T ü rk şu b e le ri “şekil ve lehçe itib ariy le b irb irlerin e yakın ise d e h e r ül-

177 Târih-i Bayhak, 126-187.


178 Yâkut, M u’cem ul-buldân, I, 507.
179 Bîrûnî, Kanûn ul-Mes’udî, s. 538; İbn Bîbî, s. 302, 310, 540, 735; Rubruck, s. 42, 45, 91.
262; M arco Polo, s. 22; İbn ul-Esîr, XII, s. 149. O rta çağlarda K aradeniz’e verilen
P ontus, T rabzon, H azar denizi adları yanında bazan Ermeniyye denizi (Bahr ul-
Ermeniyye) de deniliyordu. Mücmel ut-tevârih'in (s. 473) m ü stesn a olarak onu Deryâ-i
Lazik adiyle zikretm esi kayda şâyândır. (H azar şehirleri h akkında bak. M inorsky,
Hudûd ul-âlem, s. 452-454). İbn ül-Esîr; Sudak’ın H azar denizi sahilinde Kıpçak şehri
olup gem ilerin oradan A nadolu sahillerine ve İstanbul’a gittiğini yazar (XII, 149).
Sarkel (Sarıg-gil) şehir adı hakkında bak. K. Czegledi, “An ancient T urkish w ord for
“H o u se” (Altaic Civilisation), s. 23-31.
TÜRK İSLÂM Mf DİN İYİ I İNİN İN KİŞAII VI İlil IIIA 1 1 459
kcııin hava ve su y u n a göre görünüş, sima ve lehçelerinde bazı farklar h â sıl” o l­
d u ğ u n u ve O ğ u zların b ü tü n dünyaya d ağ ıld ık ların ı sö y led ik ten so n ra “O-
ğuzlar kendi ü lk e le rin d e n M â v e râ ü n n e h r’e ve İra n ’a gelince b u ra la rd a n e sil­
leri çoğaldı; iklim , hava ve su tesiriy le te d ric e n T aciklere ben zed iler; fakat
tam Tacik şeklini alm adıkları için İran lılar o n la ra Türkmen yâni Türk-mânend
(T ürk gibi) ad ın ı v e rm işle rd ir” ifâdesi ile g ö rü ş ü n ü m ey d an a k o y m u ş tu r180.
Halk etim o lo jisin e d ay an an bu izah b ir yana, T ü rk m e n le rin Şark T ü rk leri ile
İranlılar a ra sın d a b ir tip te o ld u k ların ı g ö ste re n b u vesika çok m ü h im d ir.
G erçekten b ü y ü k O ğuz k av m in in (Kıpçak, K arluk ve K alaç’lar d a dahil) gö­
çebe o ld u ğ u için ırk î b ir k arışm ay a p ek az m a ru z kaldığı ve az z a m a n d a coğ­
rafî bir değ işik liğ in te s ir edem iyeceği d ü ş ü n ü lü rs e o n ların an a y u rtla rın d a d a
aynı vasıflara sah ip b u lu n d u k la rı m u h a k k a k tır. N ite k im K âşgarlı
M a h m û d ’un , Türkmen a d ın ın m ey d an a ç ık ışın a d a ir b ir hikâye an la tırk en , bu
ism i yine “Türke benzer” şek lin d e izah e tm e s i181, X l’inci a sırd a d a O ğuz, Kıp­
çak ve K arlu k ların , d a h a şa rk ta M o n g o lo id v asıflar arzeden, d iğer T ü rk ler-
d en farklı b ir sim aya sah ip o ld u k la rın ı g ö ste rm e k te d ir. Bu m ü n â se b e tle
X’u n c u asırd a Ç u v âd isin d e ve D o k u z -O ğ u z la ra yakın bir bölgede m ü slü m a n
olan T ü rk le rin de T ü rk m e n ad ın ı alm ası d ik k a te şâ y â n d ır182. S elçuklu s u lta n ­
ların a ait ırk î ta sv irle rin , H o rasan ve A n a d o lu ’d a göçebe h ay atın ı m u h afaza
ed en T ü rk m e n le rin a n tro p o lo jik v asıfların ın d a b u h u s u s u tey it etm e si, G arp
T ü rk le rin in b u g ü n k ü tip le rin in yerli h alk larla k a rışm a ların d a n ziyâde m en -
şeleriyle alâkalı b u lu n d u ğ u n u g ö ste rm e k te d ir. Böylece k aynakların verdiği
ta fsilâ ta g irişm e d e n T ü rk le rin g a rp ta n şark a ve c e n u p ta n şim ale d o ğ ru gidil­
dikçe H in d u -A v ru p alılar ile M o n g o lo id ler a ra sın d a d eğ işen b ir tip e sahip
old u k ları g ö z ü k m e k te d ir. N ite k im çok eski z a m a n la rd a A fg an istan ta ra fları­
na göçen O ğuz b o y ların d an H alaçların d a d iğ er T ü rk m e n le re n azaran e sm er
b ir re n k te o ld u k ları m ü şa h e d e ed ilm iş ve kay n ak lar bu h u s û s u cen u p ikli­
m in e a tfe tm işle rd ir183.
Ç in ve İslâm k ay n ak ları d a K ırgızların san saçlı, mavi gözlü ve uzun boylu
o ld u ğ u n u sö y le rle r184. Böylece T ü rk le r eski za m a n la rd an beri c e n u p ta esm er,
şim alde sarışın , şa rk ta M ongoloid, g a rp ta H in t-A v ru palı vasıflarına göre az-
çok d eğişen tip le rd e m ey d an a çık m ışlard ı. Irk î k arışm alara rağ m en G arp

180 Câmi ut-tavârih, T ahran tab ’ı, I, s. 35; British M useum Add. 7628; 415a. Tafsilât için
bak. Türk Cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, I, s. 26-40.
Dîvân, III, 307. Esâsen eski Oğuz yurdu ile yenileri arasında bir iklim farkı da yoktu.
18~ Bak. bu kitabın "O ğuzların H ayatları ve D inleri” bahsi.
183 C uıcânî, Coğrafya, 36 b.
184 Gerdizî, s. 86. Rockhill, Journey o f W. Rubruck, s. 107.
460 ___________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
T ü rk leri ta rih î O ğ u zların u m û m î sim a vasıflarını m u h afaza e tm iş tir 185. Sel­
çu k lu lard a n ö n ce T ü rk is ta n ’ın ve T ü rk le rin İslâm m e d e n iy e tin d ek i m evkiini
an lam ak için e tn ik d u ru m h a k k ın d a b u k ısa te tk ik e ihtiyaç vardı.

6. Türklerin İslâm Medeniyetinin Kuruluşundaki Mevkii

İslâm ların geldiği ve İslâm m e d e n iy e tin in h e n ü z k u ru lm a d ığ ı z a m a n ­


lard a T ü rk is ta n ’da, d ev rin e göre, ileri b ir m e d e n iy e t m ev c u t idi. U zak ve
Y akın-Şark, H in d ista n yolları ü z e rin d e b u lu n a n to p ra k altı ve ü stü azim
zeng in lik lere sah ip o lan T ü rk ista n b ir çok d in ve k ü ltü rle rin kay n aştığ ı bir
ülke idi. G ö k -tü rk k aan ları da, S elçuklu s u lta n la rı gibi, “Kervan kafileleri gön­
dermek” ve k erv an yolların ı açm ak m ak sad iy le seferler yapıyor ve tic a rî bir
siyâset tâ k ip e d iy o rla rd ı186. N ite k im G ö k -tü rk le r O rta A sya tic â re t y o lu n u
k o ru m a k m ak sad iy le S âsân î İra n ’a k arşı B izanslılar ile ittifa k y apm ak için
M anyak ism in d e Soğdlu b ir tâciri T ü rk çe b ir m e k tu p ile İs ta n b u l’a g ö n d e r­
m iş ve S oğdlular d a S âsân îlere k arşı T ü rk le ri tu tm u ş la rd ı187. G ö k -tü rk le rin
Ç in ’e tâ b i b u lu n d u k la rı T alu H an z a m a n ın d a bile T ü rk beyleri, b ir K u ru ltay
kararı olarak, Ç in im p a ra to ru n a 10.000 at, 2 0 .0 0 0 koy u n ve 500 deve g ö n d e ­
riyor; b u sû re tle tic â re t y ap m a im k â n ın ı eld e ed iyorlardı. 6 3 2 ’de T ü rg iş han ı
d a T u rfan y o lu n u açm ak için Ç in ’e elçi g ö n d e rm işti. O rta A sya tic â re t yolu
ü z e rin d e garb î G ö k -tü rk h a n la rın ın o tu rd u ğ u Isık-göl b ö lg esin d e T okm ak,
Talaş, K ulan ve b a şk a şe h irle r yabancı tü c c a rla rla d o lu id i188.
T a rih te e m salsiz b ir g ö rü ş ve anlayışı te m sil eden G ö k -tü rk kaanları,
O rh u n k itâ b e le rin e göre, “Ş ark ta K adırgan o rm an ın a, g a rp te D e m ir-k a p ı’ya
k ad ar yayılm ış b u lu n a n G ö k -tü rk ler... d ağ ın ık ve p e rişan b ir h ald e idi. Türk
milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım; başka illere göçmüş olan milleti top­
ladım... düşmanların altınlarını, gümüşlerini, ipeklerini, darılarını ve atlarını Türk-
lerime kazandım... Böylece milleti dirilttim, çıplak halkı giydirdim, yoksul milleti
zengin ettim, nüfusu az milleti çoğalttım”189 ifâdeleri h âk an ın ve d ev letin vazi­
feleri ve siy âsetin i g ö ste rm e k b a k ım ın d a n çok m ü h im d ir. N itek im d ah a s o n ­
ra G ö k -tü rk le r istik lâ lle rin i k azan ıp k u v v etlen in ce T ü rk lerin isk ân ve is tih ­
sâliyle m e şg u l o lu y o rlard ı. K apagan K aan dağılan halkı b irle ştirm e k ve m ü s ­

185 A nadolu T ürklerinin sanıldığı kadar yerlilerle karışm am ası h u su su n d a “islam isation
dans la T urquie du M oyen-âge” adlı m akalem ize bak. (Studia Islamica, X, 1959).
186 T hom sen, “O rh u n kitâbeleri”, TM, III, s. 97, 103.
187 C havannes, s. 234-235.
188 St. Julien, Documents, s. 62; C havannes, s. 79, 111, 120, 143, 194.
189 T hom sen, TM, II, ş . 98, 99, 102.
TÜRK İSLÂM MED! NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İN IIİIA II 461
tahsil d u ru m a g e tirm e k m aksadiyle Ç in ’i te h d it ed erek o rad a n 1.000.000
kile darı g ö n d e rilm e sin i istedi; n ih ay et 3 0 0 .0 0 0 k ile h u b û b a t ve 3 .0 0 0 ziraat
âleti aldı ve b in lerce çad ır halkı ırk d a şın ı g e tirtti. Bu k u d re tli h âk an bir
m ü d d e t so n ra d a b u m ik d a ra yakın çift âleti, d arı ve ip ek k u m a ş elde e t t i 190.
Bu devirde T ü rk le rin Beş-balık, T u ğ u -b alık , T o k m ak, K ulan, T alaş, H a tu n -
k en t, Sayram , S ü t-k e n t, T aşk en t... gibi b ir çok ş e h ir ve kaleleri vardı, ki b u n ­
lar ve başk aları h a k k ın d a X ’u n c u a sır İslâm k ay n ak ların d a b ir hayli m a lû m a t
vardır. İsim le rin in de g ö sterd iğ i ü z e re b u T ü rk şe h irle rin d e T ü rk le r ve ya­
bancı tic â re t k o lo n ileri b ir a rad a y a şıy o rd u 191. F e rg a n a’da a ltı b ü y ü k şe h ir ve
yüz k a sab a b u lu n d u ğ u sö y len ir ki, X ’u n c u a srın k aynakları d a b u z am a n d a
aynı d u ru m u b e lirtirle r. G ö k -tü rk le rin İk tisad î ve tic arî siyâsetleri sâyesinde
O rta A sya şe h irle ri in k işâ f ed e rk e n o n la r S em erk an d , B uhârâ, H ârizm , Şarkî
T ü rk is ta n ’d a Kuça, K âşgar, K araşar, H o ta n şe h irle rin d e de y e rleşe rek zengin
beldelere ve g en iş İk tisad î im k â n la ra sah ip oldu lar.
B udist H ü e n Ç ang G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı T u n g Yabgu ile 6 2 9 ’da, Isık-göl
y ak ın ın d a Suyâb (B alasagun) şe h rin d e k a rşıla şm ıştır. O n a göre şeh ird e ya­
bancı tü c c a rla r o tu rm a k ta d ır. Bölgede d arı ve ü z ü m ziraatı y apılm akta; halk
yü n k u m a şla rd a n elb ise g iym ekte, çok a t b u lu n m a k ta d ır. H a n ’ın y an ın d a
200 k a d ar su b ay sîm k eş ipekli elb ise le r giyiyor; saçları örgülü b u lu n u y o rd u .
H an ’a refak at e d en a sk e rle r a ta b in m iş, elle rin d e m ızrak lar ve bayraklar
taşıyor; s ırtla rın d a y ü n lü k u m a ş elb ise ve k ü rk giyiyorlardı. H an, Ç inli hacıyı
altın ve çiçeklerle sü slü , gözleri k a m a ştıra n b ir o ta ğ d a kabûl etti. Bu esn a d a
b aşka elçiler de m e k tu p la rı ile H a n ’ın h u z û ru n a a lın m ıştı. Bu k a b û ld e m ü zik
çalınıyor ve elçilere içki veriliy o rd u . Z iy âfette y em ek ve içkiye “kulakları
okşayan ve kalbe ferahlık veren m ü zik” n e şe k atıy o rd u . H a n ’ın so frasın d a koyun
butları, k ız a rtılm ış buzağ ılar, p irin ç p a sta sı, sütlâç, bal, ü z ü m ve şarap var­
d ı192.
K uça’d a in ce y ü n lü k u m a ş im âli, H o ta n ’d a Ç in ’d e n gelen ve T ü rk lerle
garbe g ö tü rü le n ipek çilik çok in k iş â f e tm işti. T ü rk ista n ve B u h ârâ’n ın nefis
halıları, M â v e râ ü n n e h r’in ve H u tta l’ın a tları çok m e şh û r idi. G ö k -tü rk le r
eski d em irciliğ e d ev am ed iy o rd u . S e m e rk a n t tic â re t ve sanâyide çok ileri ve
K araşar’d a su la m a te sisle ri ve z ira a t çok g e lişm işti193. A rap ların gelişinde

lvu St. Julien, s. 170, 175.


191 Bak. E. C havannes, s. 58, 65, 144, 195; T hom sen, s. 104, 105, 106; H üen-Ç ang, s. 31.
192 H üen-Ç ang, trc. St. Julien, JA (1847), s. 63; N. Togan, s. 31-33; C havannes, s. 120,
144.
193 C havannes, s. 111. 120, 126, 168, 203, 204, 222, 300; H üen-Çang, s. 34-37; St. Julien,
s. 25.
462 SELÇUKLULAR TARİHİ

B uhârâ ü lk esin d e b ü yük b ir tic â re t m erk ezi b u lu n a n B eykent serv etle dolu
idi. K uteybe şeh ri ta h rip ve ah âlisin i k a tle ttik te n so n ra p u th â n e le rin d e n pek
çok g ü m ü ş p u tla r ve m ü c e v h e ra t eld e e tm işti, ki şe h ir b ilâh are K arahanlılar
tara fın d a n geniş ö lçü d e im â r e d ild i194. G ö k -tü rk ler z a m a n ın d a B uhârâ ve
Belh B udizm in m erk ezleri h a lin e g elm işti. H ü en -Ç a n g b u ra la rd a pek çok
B uda m âb ed in e, m a n a stırla rın a , Vihara’lara. (B u d ist m ek te p le ri) ra stla m ıştır.
İslâm k aynakları b u n la rı “Nevbahâr” (N eo-vıhara, T ü rk çe burgan) adiyle
k aydey lem iştir, ki rivâyete göre, İslâm m e d re se le ri, bu tah sil m ü essesele rin i
tak lit ile ve yabancı d in le re ve m e z h e p le re k a rşı m ü câd ele m ak sad iy le k u ­
ru lm u ş tu . N ite k im Kubbet ül-İslâm lak ap veya p âyesini alan B u h ârâ büyük
m ü slü m a n â lim le rin in m erk ezi o larak m e ş h û r ve m ü m ta z idi: Ç inli seyyah
bu m â b e d le r ve m a n a stırla rd a p e k çok m ü c e v h e ra t taşıy an B uda h ey kelle­
rini, çok sayıda B udist âlim ve ra h ip b u lu n d u ğ u n u g ö rm üş; b izzat T ü rk h a ­
tu n u ve şe h z â d e le rin e ait m âb e d ve m a n a s tırla r m ev cu t o lm u ş tu 195. B undan
b aşk a M â v e râ ü n n e h r’de Z e rd ü şt, M ani ve H ıristiy a n d in leri d e yayılm ış ve
Y akın-Ş ark ta tazy ik a u ğ ray an m e z h e p le r b u ra la rd a tu tu n m u ş ve U zak-Ş arka
d o ğ ru ilerilem işlerd i. Bu tic a rî y ollar ve d in le r de k ü ltü re l k a y n aşm alara ve
in k işâflara im k â n veriy o rd u . 7 1 9 ’d a T o h a rista n Y ab g u su n u n Ç in ’e gö n ­
derdiği elçi T am u ca a stro n o m id e ve d in le r sa h a sın d a çok d e rin bilgilere sa­
hip b u lu n u y o r ve Y abgu m e k tu b u n d a b u âlim i İm p a ra to r’a ta k d im ediyordu.
İlk defa Ç in ’e M a n ih a iz m ’i so k an d a b u âlim id i196.
İslâm iy etin T ü rk is ta n ’d a y e rle şe re k hızlı b ir m e d en iy et h am lesi y a ra t­
m ası d a b u ş a rtla r sây esin d e m ü m k ü n o lu y o rd u . Bu devirde G ö k -tü rk lerin
yerin e geçen U ygur H âkanlığı, M â v e râ ü n n e h r’de önce Y ak ın -şark ’ta n ve
H in d is ta n ’d a n gelen Z e rd ü şt, M ani, B uda ve H ıristiy an d in lerin e, şim di de
İslâm d in i ve n iz â m ın a kucağını açıyor ve aynı şa rtla r dolayısiyle b a şk a bir
m ed e n iy e tin in k işâfın a âm il o lu y o rd u . F ilh ak ik a G ö k -tü rk h â k a n la rın ın
m erk e z le ri civ arın d a K arab alg asu n (O rd u -b alık ) şe h rin i k u ru p p a y ita h t ya­
pan U ygur h an ları O rta A sya b ü y ü k kerv an yolu ü z erin d e g e n işlem e h a re k e ­
tin e dev am la G arp te ve Şarkî T ü rk is ta n ’d a B eş-balık, T u rfan (İd ik u t şeh ri),
K ara-şar, K uça şe h irle rin e k a d a r h â k im iy e tle rin i u za tm ışla rd ı. B uralarda
tü rk le ş tirm e faaliyetiyle b irlik te m e d e n î in k işa f m uvâzi gidiyor; İslâm , H in d
ve Ç in m e d e n iy e tle ri G arb î U yg u rlar ü lk e sin d e yeni b ir k ü ltü rü n k ay n a şm a­

194 N arşahî, s. 16, 17, 43.


195 H üen-Ç ang, s. 46-48; C havannes, s. 166-108; İbn N edîm , Fihrist, s. 485-488.
196 C havannes, s. 157, 292, 302. T ürkler arasında yabancı dinler için bak. Türk Cihân
hâkimiyeti mefkûresi tarihi, I, s. 63-74.
TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İN K İŞAII VI İNİ ll IA 1 1. 463
sına sebep o lu y o rd u . T ü rk le r T ü rk is ta n ’ın g a rb in d e İslâm iyeti kabûl ed erk en
U ygurlar d a Ş âm ân îlik ten so n ra M ani, Buda, H ıristiy an ve İslâm d in le rin e
giriyor ve b ü tü n c e m a a tler b ir a rad a giriy o rlard ı. H a ttâ G arp te aynı şekilde
b ü tü n d in le re m ü sa m a h a e d en H a z a rla r M ü slü m a n la ra ve H ıristiy a n lara
karşı Y ahudileri him ây e ed e rk e n U y g u r h a n la rı d a d in d a şları M a n ih a ist’ler
için Ç in ve S âm ân î d ev letlerin i te h d it k u d re tin i g ö stereb iliy o rlard ı. M erkezi
K arabalgasun o lan U ygur devleti K ırgızlar ta ra fın d a n 8 4 0 ’d a yıkılınca Uy­
g u rlar h âk im iy etlerin i B eş-balık ve T u rfa n ’d a d ev am e ttirm işle rd ir. B eş-balık
U ygurları önce M ü slü m a n K arah an lılara k arşı K ara-h ıtay ların ve b ilâh are
K ara-hıtaylara k arşı M oğolların m ü tte fik i o lm u şla r ve b u sâyede M ogollara
k ü ltü r hocalığı ve d ev let işle rin d e y ard ım y ap m ışlard ı. B eş-balık’d a A rslan
H a n ’ı, 7 8 1 ’de, ziy âret e d en Ç inli Wang - Yen - te U y g urların k ü ltü rü h ak k ın d a
bilgi v erirk en şe h ird e B uda m âb ed leri, altın , g ü m ü ş, b akır eşya işçiliğinin
çok m â h ir o ld u ğ u n u , ziraat, b ah çıv an lık ve su la m a tesisleri, k u m a ş im âlâtı
ve m ü ziğ in ileri b u lu n d u ğ u n u sö y le r197. F ak at U ygur m ed en iy eti h ak k ın d a
en m ü h im b ilg iler Şarkî T ü rk is ta n ’d a yap ılan ark eo lojik a ra ştırm a la r n e tic e ­
sin d e elde e d ilm iştir. T am âm iyle h a ra p o lm u ş b u lu n a n İd ik u t şe h ri (T urfan)
m eydana çık arılm ış; b u ra d a büyük su rla r, çoğu B u d ist o lm ak ü zere
M an ih a ist ve H ıristiy a n la ra ait b ü y ü k m â b e d ve m a n a stırlar; p e k çok M ani
d in in e a it resim ler, z a rif ip ek k u m a şla r ve n ih â y e t b ir k ü tü p h a n e d o ld u ra ca k
zen g in lik te tü rlü d in le re a it y azm alar b u lu n m u ş tu r. U ygurca çeşitli dinî,
h u k u k î, tıb b î ve ta rih î eserler, ferm an lar, tic a rî vesikalar, sen e tler, p a s a p o rt­
lar elde e d ilm iştir. Bu eserler, a ra sın d a O rh u n alfabesiyle yazılm ış b ir yazm a
d a b u lu n m u ş tu r. Bu k ü ltü r h a z în e m iz d en h e n ü z çok azı n e ş re d ilm iş tir198.
O rta A sya’ya sey ah at e d en ilk m ü s lü m a n m üellifi T em în b in B ahr Talas
ve B arsgan şe h irle rin i, b irço k m a m û r b eld eleri ziy âret e ttik te n so n ra U ygur
(D o k u z-O ğ u z )ların p a y ita h tın a (O rd u -k e n t) varm ış; şe h rin b irb irin e b itişik
m a m u r y e rle r ve k öyler ile çevrili o ld u ğ u n u , m ü sta h k e m ve 12 m u az za m
d em ir kapısı, k alab alık halkı, tic â re t ve ç a rşıla rın ın ço k lu ğ u n u , geçtiği yerler
ah a lisin in M ecû sî ve M ani d in in d e, p a y ita h tın d a Z ın d ık (M ani) m e z h e b in d e
b u lu n d u ğ u n u b e lirtir; b ilâ h a ra H alîfe M eh d î (775-785) veya H â ru n R eşîd
(786-809) z a m a n ın d a U ygur h a n ı ile S e m erk an d vâlisi ara sın d a v u k û -b u lan
bir m u h a re b e ve m ü h im b ir h â d ise h a k k ın d a d a b ir rivâyeti nak led er. Bu

197 St. Julien, ]A, IX, (1847), s. 50-55; B retschneider, s. 242.


198
W. T hom sen, "Şarkî T ü rk istan ’ın m azisine d air”, TM, II, s. 33-59. Uygurca tıb b î n eb a t­
lar için: H. W. Bailey, "M edicinal p lan t nam es in U igur T u rkish ”, Köprülü armağanı, s.
51-58.
464 SELÇUKLULAR TARİHİ

rivâyete g ö re S em erk an d civ arın d a (U s ru ş a n a ’da) m uzaffer olan M üs-


lü m a n la r U y g u rlard an çok e sir ve g a n im e t alm ışlar ve bu e sirle r ile o n ların
evlâtları sây esin d e S e m e rk a n d ’d a iyi k âğ ıt im âli b aşlam ış ve çeşitli silâh ve
âletler sanâyii k u r u lm u ş tu r 199.
K ağıdın S e m e rk a n d ’d a y ap ılm ası ve b ü tü n İslâm d ü n y a sın d a yayılm ası
m ed en iy e t ta rih i b a k ım ın d a n ş ü p h e siz çok m ü h im b ir in k ılâp o ld u . Siyasî ve
d in î ayrılığa ve m ü câd elelere rağ m en tic a rî m ü n â se b e tle r y an ın d a başk a
v asıtala rla d a U zak ve Y akın şark k ü ltü rle ri arasın d ak i m ü b â d e le le r b ak ı­
m ın d a n b u h â d ise çok d ik k a te şâyân b ir m isâl teşk il eder. İslâm m ed en iy eti,
Y akın-Ş ark’ta o ld u ğ u gibi, İran ve T ü rk is ta n ’d a d a çeşitli k ü ltü rle ri k ay n aş­
tırm a k ta b ü y ü k b ir k u d re t g ö ste riy o rd u . F ilh ak ik a E m evîler z a m a n ın d a si­
yasî yayılm a k u d re tin i g ö ste re n İslâm iy et A b b asîler z a m a n ın d a m ûcizevî bir
m ed en î h a m le y ap ark en T ü rk ista n b a ş ta gelen ü lk eler a ra sın d a idi. X ’u n cu
asır coğrafyacıları T ü rk is ta n ’d a y ü k se k b ir m e d e n î h ayat o ld u ğ u n u taf-
silâtiyle m e y d a n a k o y m u şlard ır. F ilh ak ik a U rgenç, B uhârâ, S em erk an d , Şaş
(T aşk en t), T u n k e t, Sayram (Ç im k en t, İspîçab) b a şta o lm ak ü ze re T ü rk ista n
şe h irle rin i ve b eld elerin i çok canlı b ir şek ild e ta sv ir ed en coğrafyacılara göre
k ısaca b u şe h irle r çok b ü y ü k ve m a m u r o lu p k ö şkler, b ah çele r ve ağaçlıklar
içinde b u lu n m a k ta ; şe h irle rin m ey d an ların ı h av u zlar ve hayvan heykelleri
sü sle m e k te idi. B u ralard a ilim ve ed eb iy at ile b irlik te y ü k sek b ir cem iyet
h ayatı y a şa n m a k ta idi. S em erk an d , B uhârâ, ve H ârizm şe h irle rin d e im âl
edilen y ü n lü , p a m u k lu k u m aşlar, B u h â râ halıları, S em erk an d m a d e n î işleri
İslâm ü lk e le rin e ih raç ed iliy o rd u . S em erk an d , F ergana ve İlak d ağ ların d a
altın, g ü m ü ş, d em ir, bakır, civa m a d e n le ri, cam im âlin d e k u lla n ılan nişad ır,
neft, m a h ru k a t o larak mâden kömürü ve fırû ze taşları çıkarılıyor ve b aşk a ü l­
kelere sevk ed iliy o rd u . Z ira a t ve su la m a tesisleri çok ileri o lu p h e r ta ra f
m a m u r köy ve k asab alarla b irb irin e b itişik idi. Y alnız S ır-derya ve A m u-
derya gibi b ü y ü k n e h irle rd e değil B arm ış n e h rin d e ve k an allard a d a g em i­
cilik ve n ak liy ât y apılıyordu. T ü rk ista n b ir y an d an şark a d o ğ ru m ü slü m a n
olm ayan T ü rk lerle, H azar ve B ulgarlarla, b ir y andan d a İslâm d ü n y ası ile
b ü y ü k tic â re t yolları ü z e rin d e b u lu n u y o rd u . Bu y o llarda h e r k o n a k yerin d e
b ir ribât (kervansaray) m ev cu t id i200.
Bu d u ru m T ü rk is ta n ’ın İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu şu n d a m ü s te s n a b ir
m evki alm ası seb ep lerin i izah eder. F ilh ak ik a b ü yük d in â lim leri y an ın d a
İslâm m e d e n iy e tin in b aşlangıç d e v re sin d e İlm î faaliyetler h e n ü z Y akın-Şark

199 Bak. M inorsky, “T am im bin B ahr’s Journey to th e U yghurs", BSOA, XII, 2, s. 275-305
(1948); Yâkut, III, s. 24.
200 İbn Havkal, s. 473-520; Îstahrî, s. 286-335; Z. Kazvinî, s. 509.
tÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAI I VI İNMİTATL 465
H ıristiyan ları elin d e b u lu n u rk e n , H alîfe M em û n (8 13-833) ve M ütevekkil
zam anında, F erganalı A h m ed bin M u h am m ed b ü y ü k b ir astro n o m i âlim i
o larak eserleriy le m ey d an a çıkıyordu. H ey’et ve u s tu rla b la r ü z e rin d e yaptığı
tetk ik lerle m e ş h û r o lan al-Fargatıî A v ru p a’d a e se rle rin in Lâtince terc ü m e leri
ile ve Alfraganus adiyle ta n ın m ış ve d iğ e r M ü slü m a n a stro n o m la rd a n d a h a
fazla rağbet g ö rm ü ştü . Y ine F erganalı Amâcûr oğlu Abdullah el-Türkî ve oğlu
Ali de bu ilk d ev ir (833-933) riy âziy ecilerin d en o lu p , H in d ista n a stro n o m isi
ve ziye’leri ü z e rin d e te tk ik le r y ap m ıştı. H aytal (E ftalit) ü lkesi olan H u tta l
b ölgesine (A fg an istan ’da) m e n s u p Abdülhâmid bin Türk el-H uttalî ile oğlu
M u ham m ed de, m e sâ h a la r ve h e sa p ü z e rin d e eserleriyle bu ilk devir İlm î
uyanışına h iz m e t e tm iş tir. Bu ilk T ü rk riyâziyecileri ile T o h a ris ta n ’d a G ök­
tü rk y a b g u su n a m e n s u p a s tro n o m T a m u c a a ra sın d a b ir m ü n â se b e t d ü ş ü n ­
m ek ve İslâm d ev rin d e sü ra tle g elişen ilm in eski kaynaklarını h a tırla m a k
yerinde o lu r. B îrû n î’n in çağdaşı ve d o s tu o lan E bû M ah m û d H âm id el-
H ucendî ve S ü leym an b in İsm e t el-S em erk an d î, sıra ile, Rey ve Belh ra s a t­
h an e lerin d e te tk ik le rd e b u lu n u y o rla rd ı. Ç ağanyanlı A h m ed b in M u h a m m ed
de h ey ’e t k a n u n la rın a d âir eseriyle m e ş h û r idi. İsm in in g ö sterd iğ i ü zere
T a rh a n ’lar a ile sin d e n gelen ve İbn Tarhan lâkabiyle ta n ın a n A li b in H aşan da
mugannilere ve kuşlara d âir eserleriy le b u ilk dev ir âlim leri a ra sın d a İslâm m e ­
d e n iy etin in d o ğ u ş u n a h iz m e t e tm iş tir201. İbn ün-Nedîm İslâm m e d e n iy e tin e
intikal ed en eski Farsça, R um ca, T ü rk çe ve A rapça eserleri sayarken T ü rk -
lere ait “Kitâb ul-buzât” (şah in ve lâçin k u şla n ) adlı b ir e serin de A rapçaya
m âledildiğ in i yazar, ki ilk Bâz-nâmele rd e n o lan b u e se rin T ü rk le rin m alı b u ­
lu nm ası çok m ân âlı ve m ü h im d ir. G erçek ten eski T ü rk le rin to te m ik in a n ış­
larında ve h a y a tın d a b ü y ü k b ir m evki alan avcılık a n ’anesi b ir d ev let m ü es-
sesesi olarak K arah an lılara, S elçu k lu lara ve O sm a n lılara k ad ar g e lm iştir202.
İbn S în â’n ın ifâdesiyle Müslümanları Yunan felsefesine ulaştıran ve İslâm mû­
sikî nazariyesini kuran dâhî filo zo f ve âlim Uzluk oğlu Fârâbî d e T a rh a n ’lar ailesi­
ne m e n su p idi. İslâm felsefesin in k u ru lu ş u n d a b ü y ü k bir m evkii o lan F ârâbî
(870-950) İslâm iy etin yayılm ağa b aşladığı S ır-derya ü ze rin d e O ğ u zlara ait
F ârâb(K araçuk, O tra r)d a y e tişm işti. D ik k ate şâyândır, ki o n u n b ir h e m ş e h ­
risi olan İsm âil el-C ev h erî el-T ü rk î (ö lü m ü 1010) de A rap d ilin in lisan iy ata
a it Sıhâh adlı b ü y ü k ese rin i v ü c û d a g e tirm işti. Bu T ü rk âlim i fizik ile de
m eşgûl o lm u ş ve yaptığı kanatlarla uçarken m uvaffak olamıyarak düşüp ölmüştür.

1,1 İbn ün-N edim , Fihrist, s. 222, 389-391; Bîrûnî, Tahdid nihayeti’l-emâkin, s. 68, 72, 73, 78,
86, 203, 226; İbn uI-Kıftî, Ahbâr ul-hukemâ, s. 56, 108, 231; A bu’l-Farac, Muhtasar ud-
duvel, s. 236; Yâkut, M u’cem ul-Buldan, II, s. 346. H. H artner, "Ferganî”, İA., IV, s. 565.
202 Fihrist, s. 489; Bak. Resmî vesikalar, s. 27-32.
466 SELÇUKLULAR TARİHİ

K endisini y e tiştire n dayısı İb ra h im bin İshak da m e ş h u r Divân ül-Edeb'in


m üellifid ir. Z ekeriya Kazvinî: “N e g a rip tir, ki T ü rk b e ld ele rin in en uzağ ın ­
d an o lan b u iki zat A rap çan ın ü sta d ı o lm u ş la rd ı” ifâdesiyle hayranlığını be­
lirtir. C e v h e rî’n in A rap lara “dilin izi b ir T ü rk te n ö ğ re n in iz ” dediği d e rivâyet
ediliy o r203. İslâm iy et Ş ark ta ilerled ik çe ve T ü rk le r a ra sın d a yayıldıkça T ürk
âlim leri sü ra tle y etişiy o r ve İslâm m e d e n iy e tin e h iz m e t ediyorlardı. K arluk-
lara a it T alaş (Taraz) şehri, 8 9 3 (2 8 0 )d e h ü k ü m d a rı ile b irlik te M ü slü m an
o lm u ş; b ü y ü k kilisesi câm ie çev rilm iş ve b u b ü y ü k tic â re t m e rk e z in d e n so n ­
ra İslâm iy et şa rk ta B alasagun, c e n u p ta K âşgar şe h irle rin e k ad a r yayılm ış­
tır204. Bu sebeple, ta rih ve ta b a k a t (biyografya) k ita p la rın d a belirtild iğ i üzere
K arluk, Ç igil ve O ğ u z şe h irle rin e m e n su p p ek çok âlim y e tişm iştir. Filhakika
Ö zk en t, Uc, İlak, Ç im -k en t, S abran, C en d , Salçı, S ü t-k e n t, S uğnak, Talaş
(E vliya-ata), İsp a n ik e t, A h sik et, B alasagun, K âşgar şe h irle rin e m e n su p âlim ­
lere ve e se rle rin e d âir p ek çok kayıt vardır. Bu şeh irlerin h e r b irin e m e n su p
b ir çok âlim lerin isim lerin i saym aya lü z u m y o k tu r. C em al K arşı B alasagunlu
p e k çok âlim b u lu n d u ğ u n u saydığı ve yazdığı h ald e M oğol istilâsı ile o kadar
ta h rib a t ve sü k û t o lm u ştu r, ki T ü rk ista n lı m u a h h a r yazarlar b u n u m üb alağ a
san d ıla r205. A rap m u h itin d e y etişm ek le b e ra b e r aslen C ürcânlı T ü rk Sol-
te k in ’ler a ile sin d e n gelip ed eb iy at ve ta rih sa h a sın d a m e ş h û r olan E bû Bekir
el-Sûlî ile y ine ed eb iy at ü z e rin d e eseri o lan İb rah im el-Sûlî de kayda şâyân-
dır. B u n lard an b irin cisi aynı z a m a n d a satranç, İkincisi de yemekler h ak k ın d a
e ser y a z m ışla rd ır206. B üyük riyâziyeci ve h ey ’e t âlim i M u h am m e d b in M ûsa
el-Flârizm î (cebir ve lo g a ritm a n ın k âşifi), E bu M a’şer ul-B elhî ve n ih ây et
b ü yük âlim B îrûnî ve filo zo f İbn Sînâ d a g en iş m ânâsıyle T ü rk is ta n ’a m e n ­
s u p tu rla r. İlk e se rin i 27 y a şın d a yazan B îrû n î’n in m illiy etin in İranlı olduğu
k adar T ü rk olabileceği o n u n k en d i ifâd elerin d en istidlâl e tm e k kabil b u lu n ­
d u ğ u gibi n a k le ttiğ i k elim elerle T ü rk çe bild iğ in i de g ö ste rm e k te d ir207. T ü rk
old u ğ u kayd ed ilen F erganalı âlim ve riyâziyeciler gibi b ü y ü k h ey ’et bilgini
F erg â n î’n in d e b elirtilm ey en m illiy etin in T ü rk b u lu n d u ğ u n u kabul e tm e k
m ü m k ü n d ü r. N ite k im y u k a rıd a kay d ed ilen T ü rk riyâziyecileri y an ın d a
E b u ’l-A bbâs e l-T ü rk î el-F erg an î lâkabiyle ta n ıla n H âcib b in M âlik b in Erkin

203 Sâmânî, Kitab ul-Ensâb, CM. 415b; Yâkut, M u’cem ul-buldân, IV, 225; İrşâd, II, 226; Âsâr
ul-bilâd, s. 603; Z ehebî, Tarih ul-İslâm, H aydarâbâd 1 3 6 4 ,1, s. 172.
204 N arşahî, s. 84; M es’udî, Murûc, VII, 144, 420; Siyâset-nâme, s. 188, 189, 190; Barthold,
s. 224, 228, 241.
Yâkut, I, 946; B arthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 175.
206 Fihrist, s. 215, 221, 440; CI. H uart, Littérature arabe, Paris 1931, s. 181.
~07 Bak. Zeki Velidi Togan, "B îrûnî”, İA., II, s. 635 v.d.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYI IİNİN İNKİ',AII VI İNHİTATI 467
(ö lü m ü 9 1 8 /3 0 6 )d t‘ buralı o lu p İslâm h u k u k u n d a büyük bir o to rite idi ve
m e şh u r fıkıh âlim i D â rk u tn î (/Wr ul-kutn, yani p am u k d o k u m a m a h allesin e
m en su p ) ve b aşk aların ın üstadı idi208.
T ü rk ista n m ü sb et ilim ler y a n ın d a y e tiştird iğ i tefsir, hadîs, fıkıh ve k e ­
lâm âlim leri ile de İslâm m e d e n iy e tin d e m ü s te s n a bir m evkî işgal eder. Eski
bir çok d in ve k ü ltü rle rin k aynaştığı M â v e râ ü n n e h r’d e b ü yük d in âlim leri
sâyesinde İslâm iy et ve İslâm m ed en iy eti k u v v etlen iy o rd u . B üyük T ü rk -İslâm
h u k u k âlim i Ö zk en tli A h m ed b in T ayyib el-S arah sî (ö lü m ü 899) b u n la rın
b aşın d a gelir. E bû M a n sû r M â tu rîd î (S em erk an d civarında, ö lü m ü 944) M â­
v e râ ü n n e h r’de yayılan Şi’î, M u ’tezile ve m u ta a s s ıb m ü slü m a n olan Kerrâ-
m î’lere karşı Sünnîliğin müdafaasını y ap ıy o rd u . D ar akideleri ile tecsime varan
K errâm îlerin M â v e râ ü n n e h r’de ve b u a rad a S e m e rk a n d ’d a d a zâviye ve m e d ­
reseleri vardı. T a şk e n tli E bu B ekir M u h a m m e d bin Ali b in İsm âil el-Şâşî
(d o ğ u m u 904) tefsir, fıkıh ve lü g at ilim le rin d e p e k m e ş h û r o lu p İslâm ü lk e ­
lerini d o la ştık ta n so n ra m e m le k e tin e d ö n d ü ve H anefî olan Şaş b ö lg esin d e
Şafiî m ez h e b in i d e n e ş re tti. S em erk an d lı E b u ’l-L ey s (Ö lü m ü 993) d e b ü y ü k
T ü rk d in â lim le rin d e n idi. T ü rk -İslâ m h u k u k ç u la rı ara sın d a F ah r ül-İslâm
E bu Bekir M u h a m m e d bin A h m ed el-Ş âşî (ö lü m ü 1114) d e kayda şâyân-
d ır209. İlk İslâm d e v rin d e n b eri İlm î b ü y ü k m evkii b u lu n a n âlim ler ile dolu
olan ve b u seb ep le de Bağdad ile m u k ay ese ed ilen B uhârâ b u h ü viyeti dola-
yısiyle Kubbet ül-İslâm lâkabını taşıy o rd u , ki b u lâkab Belh ve A h la t şe h ir­
lerin e de veriliy o rd u . B u h ârâ İslâm d an önce d in î b ir m erkez h alin e gelm iş ve
şeh rin a d ın ın d a ilim m erk ezi m â n â sın a gelen bihâr (B udist Vihara) d a n çıktığı
ve U ygurca p u t ve m â b e d le re v erilen burkan kelim esiyle de ilgili b u lu n d u ğ u
rivâyet e d ilm iştir210. İslâm k ay n ak ların ın Belh, B uhârâ ve S e m e rk a n d ’d a b u ­
lu n d u ğ u n u k a y d e ttik le ri Nevbahâr m â b e d ve m a n a stırla rı d a B u d ist V iha-
ra ’ları idi. O rta A sya’d a İslâm iy et y abancı d in le re karşı m ü câd ele m aksadiyle
m e d re se le ri k u ra rk e n b u V ih ara’lard an da istifâd e ed iy o rd u 211. N ite k im
G azneliler z a m a n ın d a Belh, N işâ p û r ve G azn e’de ve 21 kad ar d a H u tta lâ n ’da
m e d re se m ev cu t id i212. K arah an lılar d ev rin d e T ü rk is ta n ’d a m e d re se le r a rtık
d evlet ta ra fın d a n in şâ ve him ây e ed ilm eğ e başlar. X I’inci asrın ilk y arıların d a

J,!< Mu’cem ul-buldân, IV, s. 253.


209 Yâkut, Mu’cem ul-buldân, III, s. 308; Z. Kazvinî, s. 538; İbn Hallikân, I, s. 580; Barthold,
Turkestan, s. 267, 290; M ., VII, s. 595; İbn H allikân, I, 8. 588.
~10 N arşahî, s. 21; Cuveynî, I, s. 75-76; Kâşgarlı M ahm ud, I, s. 288, 362.
211 B arthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 52.
212 Bayhâkî, s. 229, 242, 243.
468 SELÇUKLULAR TARİHİ

K adir H an n â m ın a B uhârâ vâlisi b u lu n a n T u ğ ru l-b eg , şe h ird e bir m ed rese


in şâ e tm iş ve k en d i u n v a n ın a n isb e tle de Kûlâr-Tekin (Köl E rtek in ) adını
alm ıştı. D a h a so n ra A rslan h a n B u h â râ ’d a k en d isi için y ap tırd ığ ı sarayı b ilâ­
h are m e d re se h a lin e g e tirm iş ve b u n a saray ın m u h te ş e m h a m a m ın ı ve köy­
ler v ak fe tm işti213.
B u rad a T ü rk is ta n ’ın İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu ş d ev rin d e y etiştird iğ i
p ek çok ilim a d am ların ı değil b ilh a ssa m ü s b e t ilim lerd e m evki sahibi m ü ­
h im T ü rk âlim leri g ö ste rilm iştir. İşte S elçu k lu ların ilm i ve İslâm iyeti k o ru ­
m ak ve y ü k se ltm e k m ak sad iy le te şk ilâ tla n d ırıp İslâm d ü n y a sın a yaydıkları
m e d re se le r d e M â v e râ ü n n e h r’d e b u s û re d e b a şla m ıştı. İslâm m ü ellifleri Sel­
çu k lu la rd a n önce m e d re se y o k tu d e rk e n , b u m ü e sse se le rin d iğ e r İslâm ü l­
k elerin d e m e v c u t o lm ad ığ ın ı ve b u d erece g en iş b ir te şk ilâ ta sah ip b u lu n ­
m a d ık la rın ı ifâde e tm iş o lu rlar. Bu k ü ç ü k h ü lâ s a T ü rk lerin S elçu k lu lard an
önce, ve K u ru lu ş devrin d e, İslâm m e d e n iy e tin e h izm etleri h a k k ın d a u m û m î
b ir fikir v erm eğ e kâfi g elecektir. S elçu k lu lar d evrinde, h u sû siy le S ultan
Sancar ve H â riz m -şâ h la r z a m a n ın d a y e tişe n âlim ve filozoflardan m ü h im bir
k ısm ın ın d a T ü rk o ld u ğ u y u k a rıd a g ö rü lm ü ştü r.

7. İslâm Medeniyetinin İnhitatı Meselesi

O rtaçağ M ü slü m a n m ü te fe k k irle ri, k e n d i d ev irlerin d ek i m ü şâ h e d e le rin e


göre, İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a eski İra n ’d a n in tik a l e d en d u a list
akidelere, B âtın î (İsm âilî) h a re k e tle rin e e h e m m iy e t verm ek le berab er, köklü
b ir âm il olarak, b ilh a ssa M oğol istilâsı ü z e rin d e d u rm u şla rd ı. A vrupalı m ü ­
tefe k k irle r b u a n ’anev î g ö rü şü te rk e d e rk e n o n u n seb ep lerin i b e lirtm e d ik leri
gibi o n d a n d a h a cid d î b ir âm il de b u lm u ş değillerdir. B unlar a ra sın d a A lm an
Th. N ö ld ek e ile F ran sız E. R en an İslâm m e d e n iy etin in in h ita tın d a S elçu k lu ­
larla başlay an T ü rk h âk im iy etin i b irin ci d ereced e âm il sayarken h e m T ü rk
devri h a k k ın d a cid d î b ir a ra ştırm a y a ve bilgiye sahip değillerdi; h e m T ü rk
d ü şm a n lığ ın d a ta a s s u p ve h isleriy le h a re k e t ediyorlardı. G erçek ten N öldeke,
O rta A sy a’d a S âm ân îlerin yıkılıp T ü rk le rin o n la rın ü lk ele rin e ve İslâm d ü n ­
yasın a h â k im o lm a la rın ı b ir “felâket” ve h a tta “bütün cihan tarihinde birinci
derecede bir belâ ve musibet" o larak g ö ste rm e k ister. Bir te tk ik e dayan m ay an ve
T ü rk le rin S elçu k lu lard an önce de İslâm m e d e n iy e tin e b ü y ü k h iz m e tle rin i
kavrayam ıyan ve in k â r e d en b u şarkiyatçıya en güzel cevabı W . B arthold

213 N arşahî, s. 12, 28.


TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İN K İŞ A II VI İN IIİIA II 469
verm iştir. Filhakika O rta Asya ta rih in in en selâhiyetli m ü te h a ssısı olan bu
büyük âlim : “T ü rk le ri m ed en iy ete d ü ş m a n b ir u n s u r diye tan ıy arak b u n ların
tarih tek i ro llerin i yalnız o n o k ta d a n m u h â k e m e e tm e k te A v ru p a m ü s te ş ­
rikleri içinde h e rk e ste n ileri g id en zât, m e ş h û r A lm an m ü ste şrik i N öldeke
o lm u ş tu r” ifâdesiyle söze b aşlar. O, S â m â n île r d ev rin e n az ara n “Türkler za­
manında bir gerileme olduğunu gösterecek vâkıalar irâd etmenin m üşkül” b u lu n d u ­
ğ u n u b e lirttik te n so n ra çok isâb etli b ir bölge ve m isâl o larak H ârizm ü z e rin ­
de d u ru r. G erçek ten b u R us âlim i b u ü lk e n in X II'inci a sırd a Ş e h ristâ n î ve
Z e m a h şe rî gibi b ü y ü k âlim ve filozoflar y e tiştird iğ in i, h ü r d ü şü n c ey e daya­
nan M u'tezile m e z h e b in in H â riz m ’d e çok yaygın b u lu n d u ğ u n u , ilm i m ü n â ­
kaşa ve m ü n a z a ra la rın çok y ü k sek b ir seviyede cereyan ettiğ in i, şe h ir hayatı,
ticâret, z ira a t ve su la m a te ’sisle rin in eski d ev irlere n azaran d a h a ileri b u lu n ­
d u ğ u n u m ey d an a k o y m ak su retiy le N ö ld e k e ’n in n asıl h a tâ ve h isle rin e k u r­
ban gittiğ in i m ey d an a k o y m u ştu r. İslâm m ed en iy eti h a k k ın d a k i e se rin d e de,
bu m e d e n iy e tin in h ita tı seb ep leri ü z e rin d e d u rm a d an , k ro n o lo jik sıra ile,
“Arap ve Farslar tarafından başlanmış olan medenî faaliyetleri Türklerin devam
ettirdiklerini ve Müslüman medeniyetine yeni bir hayatiyet verdiklerini” d e söyle­
m ek sû retiy le h ü k ü m le rin in H â riz m ’e m a h su s o lm adığını ifâde e d e r214. İn h i­
ta tı T ü rk le re y ü k ley en g ö rü şü n b ir sebebi de M oğ o lların T ü rk san ılm asıd ır.
G ariptir, ki u y d u rm a b ir ta rih g ö rü ş ü n ü n de te siri ile T ü rk iy e ’de Ç ingiz Mo~
ğollarını T ü rk say an lar ilk M oğol h a n la rın ın T ü rk çe bilm ed iğ in e d a ir k ay ıt­
ları ihm al e tm e k te d irle r. M evcud k a y ıtla rd a M en g ü k a a n ’ın S elçuklu begleri
ile te rc ü m a n v asıtası ile k o n u ş tu ğ u n u d a ilâve e d e lim 215. E sâsen k ü ltü r, İç­
tim a î bün y e, te şk ila t, h u k u k ve h e r sa h a d a ta m b ir zıddiyet m ev cû d d u r.
E. R en an da, X IX ’u n c u asır o rta la rın d a , İb n R ü şd h a k k ın d a k i e serin in
bir m u k a d d im e sin d e ve S o rb o n n e ’d aki k o n fe ra n sla rın d a İslâm m ed en iy eti
ile b irlik te A rap felsefesin in in h ita tın d a b izzat İslâm iyeti m e s’ûl g ö rü p ağır
b ir te n â k u z a d ü ş tü k te n so n ra h â k im iy e tin Ş ark ta T ü rk lerin ve G a rp ta d a
B erberî’le rin elin e g eçm esin i b ir gerilik ve b arb arlık devri o larak gösterir.
İlm î b ir e sa sa ve a ra ştırm a y a d ay an m ıy an b u g ö rü ş de tabiatiy le b ir itib a r
g ö rm e m iştir. L âkin İslâm iy et d ışı b ir A rap felsefesi veya m ed e n iy eti b ah is
m ev zu u olam ıyacağı gibi bazı A rap m ü tefek k irleri, d a r b ir m illiyetçi duygu
ile, bu m ü te n â k ız , T ü rk ve İslâm iy et aley h d arı g ö rü şü b e n im se m e k h a ta sın a
d ü şm ü şle rd ir. H a ttâ b u A rap y azarları a ra sın d a iyi b ir ta rih k ü ltü rü n d e n de

214 Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 130-132; İslâm Medeniyeti Tarihi, s. 135;
Turkestan, s. 428-429.
215 Baybars M ansûrî, Zubdat ul-Fikre, s. 256.
470 SELÇUKLULAR TARİHİ

m a h rû m o lu p bu in h ita tın ne zam an b aşlad ığ ını, T ü rk le rin id â re sin d e


b u lu n m ıy a n m e m e le k e tle rin ne d u ru m d a b u lu n d u ğ u n u k avram aksızın
m e s’ûliyeti O sm a n lıla ra a tfe d e n le r de v a rd ır ve N a p o le o n ’u n M ısır’ı işgalini
“Mübârek” b ir h â d ise saym ak sû retiy le yâni İslâm iy et o lm ak sız ın A rap felse­
fesi ve m e d e n iy e tin in d oğam ayacağım ve T ü rk le r b u lu n m a k sız ın H açlı istilâ ­
ları altın d a ezilecek lerin i kavrayam ayan A rap m ü te fe k k irleri, böylece, azîm
bir h a ta n ın k u rb a n ı o lm u şla rd ı216. Ş e m se d d in G ü n altay “İslâm Dünyasının
inhitatı sebebi Selçuk istilâsı mıdır?" adiyle y ap tığ ı b ir tebliğde, o d a m u tâ d
old u ğ u ü zere, b aşlıca âm il o larak G azalî ü z e rin d e d u rm a k la o n u n Tehâfüt’ü
ile felsefi m u g â la ta la rı ve fikir an a rşisin i b e rta ra f e tm e sin in m e d en iy etin
başlıca in h ita t sebebi o ld u ğ u n u te k ra rla m ış ve böylece E. R e n a n ’ın id d iasın a
d a cevap v e rm e k is te m iş tir217.
A v ru p a’d a İslâm m ed e n iy e tin in in h ita tın a d â ir fikirler X VIII’inci a sra
k ad a r çıkar. M o n te sq ie u b u in h ita tı h ü k ü m d a rla rın istib d a d ın a ve to p ra k
m ü lk iy etin e te c â v ü z lerin e a tfe d e rk en M îrî to p ra k rejim ini anlayam am ış;
b u n u n T ü rk le re m a h s û s o ld u ğ u n u ve in h ita tla alâkalı b u lu n m a d ığ ın ı d a fark
ed e m e m iştir. O n a karşı V o ltaire ise T ü rk İd âresin in m ü s te b it değil âdil o l­
d u ğ u fikrini ileri sü rü y o rd u . M e şh û r H e rd e r ve R e n a n ’d an so n ra d a S edillot
ve G u stav e le Bon İslâm m e d e n iy e tin in A v ru p a ’ya te sirin d e n e k ad ar isâbetli
fikirlere sah ip ise le r o n u n in h ita tı ü z e rin d e de o d erece u m û m î ve kifâyetsiz
g ö rü şle r se rd e tm işle rd i. Bu fik irler b u g ü n ancak İslâm m e d e n iy e tin in in h ita ­
tı m ese le sin in ta rih i b a k ım ın d a n kayda şâyândır. Bu fikirleri R. B runschw ig
b ah is m ev zû u teb liğ in d e te n k id i b ir şek ild e güzelce m ey d an a k o y m u ştu r.
G erçek ten 1 9 5 6 ’da 21 seçkin Ş arkiyatçılar ta ra fın d an yapılan B ordeaux
S y m p o siu m ’u İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı âm illeri ü ze rin d e ileri sü rü le n
fikirlerin son m e rh a le sin i teşk il e d e r218. Bu seb ep le b u ra d a tü rlü ih tisa s k o l­
ların a m e n s u p â lim le r ta ra fın d a n ileri sü rü le n fikirleri b elirtm e ğ e ve o n d an
so n ra m e se le n in e sa sın a geçm eğe ihtiyaç vardır.
L. G a rd e t T ü rk ve M oğol h â k im iy e tle rin in İslâm -A rap m e d en iy etin in
in h ita tın a âm il o ld u ğ u n a d âir A rap y azarların ın fikirlerine k atılm ad ığ ın ı,

“l 6 E. Renan, Averroès et Averroisme, Paris 1861; Djem al Saliba, Etudes sur la philosophie
d ’Avicenne, Paris 1926, s. 33; Taha H usayn, Falsafa İbn Haldûn, Kahire 1925, s. 154; N.
Tapiero, Les İdees réformistes d ’al-Kawâkibî, Paris 1956; Z. Fındıkoğlu, Köprülü armağanı,
s. 153-155; R. B runschw ig, “Problèm e de la decadence” (Classicisme et déclin Culturel
dans l’histoire de l’Islâm, Paris 1957) da, s. 33.
217II. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, İstanbul 1943, s. 350-366.
218
B urada yapılan tebliğler Classicisme et declin culturel dans l’histoire de l’Islâm (Paris 1957,
393 sahife) da neşredilm iştir. Bana da in h itat devrinde T ürk kültü rü adlı bir tebliğ ve­
rilm iş, fakat benim için katılm ak m üm kün olam am ıştı.
TÜRK İSLÂM MIm NİYE t İNİN İNKİŞAF I VI İNHİTATI. 47!
askerî fe tih le r sıra sın d a Ibn Sînâ, C uveynî ve G azalî gibi â lim ler y etiştiğ in i
k ay d ettik ten so n ra 1258’d e B ağdad’ın M oğollar ve 1453’d e İs ta n b u l’un
T ü rk ler ta ra fın d a n alınışı a rasın d a b ir irtib a t k u rm a k ta ve O sm an lı su lta n ­
larının A b b asîler ve İspanya E m evîleri gibi â lim leri h im âye h â tıra sın a bağlı
kalm adık ların ı beyan e tm e k te ve bu sû re tle h e m m ev zû d an u z a k la şm a k ta ve
hem de O sm an lı ta rih i h a k k ın d a yan lış d ü ş ü n m e k te d ir. XIV ve XV’inci a sır­
larda d en iz keşifleri ve tic â re tin A v ru p alIlara in tik a lin i ve İk tisad î âm illeri
bahis m ev zû u ed e rk e n d a h a isâb etli d av ran ır. B undan, so n ra d a h a m ü h im
olarak, b ü nyevî m e se le le re geçen L. G ard et İslâm m e d e n iy e tin d e esaslı bir
siyasî d o k trin b u lu n m a d ığ ın ı, d in î-siy asî k a n u n la rı y ü rü tm e k le vazifeli halîfe
veya im â m ın m an ev î b ir ik tid a ra sah ip o lm ad ığ ın ı, İcmâ’m e h e m m iy e tin e
rağm en Kur’an ve h a d îsle rin b u n u te şk ilâ tla n d ırm a y ı d e rp iş eylem ediğini,
m ezh eb le rin de o n u n m â n â ve şü m û lü ü z e rin d e an laşa m ad ık la rın ı ve bu
sebeple de o n d a n b e k le n e n n e tic e le rin eld e ed ilem ed iğ in i haklı o larak b elir­
tir. Böylece o n a göre H alîfe M ütevekkil ve E bû B ekir R âzî d e v rin d e n so n ra
filozofların ve M u ’te z ile ’n in c ü re tle rin e k arşı E ş’arî ak sü lâm eli başlam ış; ve
bu tep k i M ağ rip ’te M u v ah h id ler d ev rin d e s e rt b ir şekilde h isse d ilm iştir.
D inî âm illerin iz a h ın a devam ed en b u âlim T ab erî ve Z e m a h şe rî gibilerin
Kur’an te fsirin d e dış te sirle ri açık tu ttu k la rı h ald e m u a h h a r tefsîrcilerin
M u’tezile ve İsrâiliyât izlerini silm ek ve Z e m a h ş e rî’n in y o lu n d an u zak laşm ak
süreriyle tefsîr ilm in i d o n d u rd u k la rın ı, h icri IV. asırd an itib aren d e m e şh u r
İçtihâd k a p ıla rın ın k ap an d ığ ın ı, Şim alî A frik a’da İbn T û m e rt’in en se rt
E ş’a rî’lik z ih n iy e tin i M u v ah h id ler h a re k e tin e ta tb ik e ttiğ in i ve İbn Tey-
m iyye ile d a r H a n b e lî m e z h e b in in k u v v etlen d iğ in i söyler. O n a göre dini
k u rta rm a k istiy en G azalî o n u aklî te c rü b e ile k a rıştırm ış; şah sî k u rtu lu ş u
esas alıp o b je k tif a ra ştırm a la r için yol g ö ste rm e m iş; F ârâbî ve İbn Sînâ gibi
b ü yük filo zo flard an so n ra Şark, d iy alek tik o y u n larla ted rice n a ra ştırm a rû-
h u n u k a y b e tm iştir219. Siyâsî ve d in î bün y ey e a it o larak L. G ard et b u ra d a ileri
sü rd ü ğ ü m ü h im m e se le le r ü z e rin d e d u rm a k la b e ra b e r b u n la rın esas âm iller
olm adığı, h e r m e d e n iy e tte ve İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu ş d ev rin d e de aynı
şeylere ra stla n d ığ ı m a lû m d u r. N ite k im b u vesile ile Eski Y u n a n ’d a S o k ra t’ın
d in sizlik ith a m iy le ö lü m e m a h k û m ed ilm esi de b u ra d a tip ik b ir h â d ise o la­
rak h a tırla n m a k ve Y unan m ed e n iy e tin in in h ita tın d a b u n u n b ir sebep sayıl­
m adığını d ü ş ü n m e k icabeder. E sâsen h ü r d ü şü n cey e karşı bazı m e m ­
lek etlerd e b e lire n h a ssâ siy e t ve ta a s s u p h âd iseleri de içeride B âtınî, d ışarıd a
H açlı h a re k e tle ri ile b aşlam ıştır.

219 “A nkylosé de la pensée religieuse de l’İslâm ”, m ezkûr eser, s. 93-105.


472 SELÇUKLULAR TARİHİ

İslâm h u k u k tarih i ü z e rin d e m ü h im tek ik leri ile şö h re t k azanan J.


S chacht, k en d i ih tisa sı ile alâkalı olarak, İslâm h u k u k u n u n kalıplaşm aya
b aşlam asın ı İslâm m e d e n iy e tin in d u ra k la m a sı â m illerin d en sayar. B ununla
b e rab er o, O sm an lı T ü rk le rin in h u k u k anlay ışın ı, yeni k a n u n la r çık ard ık ­
larını, b u n u n la d a T ü rk le rin Ş eriata aykırı değil ak sin e o n a bağlı kalıp o n u n
ek sik lik lerin i ik m âld en b aşk a b ir şey y a p m a d ık la rın a in an d ık la rın ı ve Tapu
m e fh u m u n u n ileriliğ in i b e lirtir; fakat o siyasî in h ita tın b u h u k u k î te k â m ü lü
de d u rd u rd u ğ u n u ileri sü rer. O sm a n lı T ü rk le rin in bu m ü h im hukukî anlayış
teşrî, tedvin (jurisprudence) h a re k e tle rin i m e y d a n a koyan h u k u k tarih çisi b u ­
g ü n k ü y en ilik faaliy etlerin d e İslâm m e m le k e tle rin in ilim ve ihtiyâca göre
sağlam b ir h u k u k î yol ü z e rin d e b u lu n m a d ık la rın ı d a söyler220. J. S c h ac h t’ın
b u g ö rü şle rin e O sm an lı T ü rk le rin e a it b u h u k u k î y en ilik lerin S elçuklu T ür-
kiyesind e de ta tb ik edildiğine, b u n la rın eski T ü rk devlet anlayışı ve göçebe
teâm ü lleriy le ilgili b u lu n d u ğ u n a , d iğ e r m ü e ss e s e le r gibi b u n la rın d a O sm a n ­
lIlara u m û m iy e tle S elçu k lu lard an in tik a l ed ip g eliştiğine d a ir fikirlerim izi
ilâve e d e lim 221.
İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a S ü n n îliğ in b ir âm il o lu p olm adığı su a ­
lini se rd e tm e k le fik irlerin i b ey an a g irişen H. R itte r G azalî’n in m e k tu p la riy le
söze başlar. G azalî b u m e k tu p la rd a taleb ey e d in î ilim ler, m ez h ep le r, tıp,
hey’e t ve şiir öğren m ey i tavsiye eder; fak at bâzı şâirlere a it d îv ân ların o-
k u n m a m a sın ı, z a ru re t h a lin d e d e sadece A h ire te hazırlayan ilim lerle iktifâ
ed ilm esin i isted iğ in i b e lirtir. H. R itte r d ev am la Eski çağ, Renaissance ve M o­
d e rn h ay at g ö rü şle rin d e n ayrı o larak S ü n n î İslâ m lık ta d ü n y a n ın m u v ak k at
old u ğ u n a, d e v le tin de d in î vazifeyi y aym akla m ü k e lle f b u lu n d u ğ u n a dâir
k an a atin i ileri sü re r. Lâkin R itte r A b b asîler dev rin d e M anihaist’lere,
dualist’lere, d a h a so n ra d a İsm âilîlere ve n ih â y e t felsefeye karşı savaşıldığım ,
ilk devirde M u ’tezile b u d in le re ve H ıristiy an lığ a karşı aklî d elillerle İslâ-
m iyeti m ü d a fa a e ttiğ in i, fakat M ütev ek k il z a m a n ın d a d u ru m u n d eğ iştiğini,
A llah ’ın ve P e y g am b er’in sö zlerin e d ay an an nass(dogme)ların M u ’tezile ve
Felsefeden d a h a kolay ta ra fta r to p lad ığ ın ı, S elçuklu S ü n n îliğ in in d e İsm â-
ilîlerin teşk il e ttiğ i te h lik e ile alâkalı b u lu n d u ğ u n u ve Tahafut’u n S ü nnîliğin
son eseri o ld u ğ u n u söy lem ek sû retiy le b ilin e n İslâm fikir tâ rih in in b ir h ü lâ ­
sasın ı te k ra rla r; lâk in S ü n n îlik h a k k ın d a ileri sü rd ü ğ ü teze a it b ir delil ge­
tirm ez. G erç e k te n N iz â m î’n in Heft-Peyker’in e d ayanarak S elçuklu dev rin in

220
A nkylose de la loi religieuse”, s. 141-161.
221 Bak. O sm an T uran, "Selçuk T ürkiyesinde T oprak H u k u k u ”, Belleten, XLVI1 ve R. E. Isl.
(1948); “İk tâ”, İA.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İN K İŞA II VI İNHİTATI. 473
so n ların d a filozofların ve tab iiy atçıların d in siz sayıldığına d a ir bir m ü şâ-
hedeyi m ey d an a koyarken de esas değil a ’raz ü z e rin d e d u r m u ş tu r 222. Filha­
kika k u ru lu şu n d a S ün n îliğ e d ay an an b ir m e d e n iy etin in h ita tın ı k u ru lu ş
seb ep lerin e b ağ lam ak d o ğ ru o lm ad ığ ı gibi İslâm iyetin ve İslâm m e d e ­
n iy etin in k a rşısın a çıkan yıkıcı m ü c â d e le k u v v e tlerin in bazı S ü n n î m e m le ­
k etlerd e b ir m ü d afaa ve b ir ta a ssu b y a ra tm a sı d a tab iî idi. Bu vesile ile m ü f­
rit Şi’î h a re k e tle rin i, gizli te d h iş faaliyetlerini, fikir ve m ü sa m a h a saym ak
şöyle d u rsu n b u n la rın su ik asd ve k ıta lle rle İslâm iy ete ve İslâm m ed e n iy etin e
tevcih e ttik le ri cinâyetleri g ö rm e m e k ve halîfe sıfatiyle M ısır’d a h ü k ü m sü ­
ren Şi’î F â tım île rin gizli te şk ilâ t, ta h rip ve p ro p a g a n d a faaliyetlerini ihm al
e tm e k vâk ıasın ı d a h a tırla tırs a k S ü n n î cep h e d e b eliren h assâsiy et ve ta a s s u ­
b u n n e k a d a r m a sû m kaldığı ve ta b iî o ld u ğ u d a h a kolay anlaşılır. G erçek ten
S ünnîliğ in z ıd d ın a o larak Şi’î İsm âilîler, y alnız fikir h ü rriy e tin i değil, m ez-
h eb lerin in im am ların a, d e recelerin e göre, m u tla k ita ati em rediyor; dâî’ler
gizli b ir ihtilâlci cem iy et o larak m ev cû d n izâm ı y ıkm ağa çalışıyorlardı. N ihâ-
yet b u siste m F â tım î halîfesi e l-H â k im ’in (996 -1021) u lû h iy e tin i ilân ın a
k ad ar varıy o rd u . B u n d an b aşk a M ısır F âtım îleri k en d i id âre lerin d e yaşayan
S ü n n î m e z h e p le re ve H ıristiy a n la ra z u lü m y a p m a k tan d a geri k alm adılar. Bu
gibi sayısız m isâ lle r o rta d a d u ru rk e n S ü n n îlik ü z erin d e m en fî b ir b ak ışla
d u rm a k b ey h û d e idi. Z ira gizli te şk ila t ve su ik a sd la rın fâili olan B âtınîler ve
F âtım î halîfeleri öyle b ir te d h iş y a ra tm ışla rd ı, ki a rtık fikir h ü rriy e ti ve m e ­
d e n iy e tte n b a h s e tm e k ve b ir S ü n n î ta a s s u b u n u d ü şü n m e k im k ân sızd ı. N i-
hâyet, yine R itte r, b ir çok İslâm tabiiy atçı, riyâziyeci ve a s tro n o m u n eski
k ü ltü r m irâ sın ı n a k le ttiğ in i (aslın d a y em k eşifler y a p tık la rın ı), İslâm d ü n y a ­
sın d a O rta çağ A v ru p a sın a n a z a ra n d a h a ileri b ir hayat y aşandığını, T aberî,
G azalî ve İbn ‘A sâk ir gibi b ü y ü k âlim lerin y ine de 80 cilt tu ta n e se rle r yaz­
d ıkların ı, b u n d a L âtin ced en b eş defa d a h a sü ra tli çalışm aya m ü sa it olan
A rap h a rfle rin in te siri o ld u ğ u n u ve İslâm d ü n y a sın d a âlim lerin d â im a h ü r ­
m e t g ö rd ü ğ ü n ü de ta k d ir ve ilâve e d e r223. Böylece in h ita t â m illerin e dair
bazan te rs in e b ir g ö rü şle b ak tığ ın ı g ö ste rm iş o luyoruz.
P. A rn ald ez, F â râ b î’n in E flâ tu n ’u n âlem in b ir hâlike sah ip b u lu n d u ğ u n a
ve A ris to ’n u n eb e d î o ld u ğ u n a d â ir fik irlerin e aykırı h a re k e t etm e d iğ in i, G a­
zalî ve İbn R ü şd ’ü n felsefeye h a m le v erd ik lerin i ve İbn R ü şd ’ü n d in ile felse­
fe a ra sın d a b ir â h e n k k u rd u ğ u n u söyler. O, İslâm d a din e bağlı felsefenin
O rtaçağ A v ru p a sın a yaptığı b ü y ü k te siri ve verdiği d in am izm i k en d i m u h i-

222 Bu h u su sta bak. VIII, s. 403 vd.


2“3 UOrtodoxie a t-elle une part dans la decadence, s. 167-187.
474 SELÇUKLULAR TARİHİ

tin d e v ü cû d a g etirem ed iğ in i ifâde ed e rk e n de realiteyi çok isâbetli bir şek il­


de, fakat ek sik a k se ttirir. G erçek ten koyu b ir ta a ssu b ve c eh â let içerisin d e
b u lu n a n A v ru p a ’n ın ik tib a sla r d e v rin d e İslâm felsefesiyle sarsılm ası ve u-
yanm ası ne k ad ar ta b iî idiyse bu felsefe ile y u ğ u ru la n İslâm d ü n y a sın d a böy­
le b ir a n î h â d ise m ü şâ h e d e e tm e k de o d erece yersiz idi. S ym p o siu m â z asın ­
dan F. M eier tasav v u fu n d ü n y a h ay atın ı te rk d ü şü n c e sin e ve saraylardaki
te sirin e d ik k ati çek erek k ü ltü r s ü k û tu n d a k i ro lü n e te m a s eder. T asavvufun
dü n y a h a y a tın a k arşı b u d av ran ışı y a n ın d a h ü r dü şü n cey e, y ü k se k İnsanî
vasıflara ve k ü ltü r yayılışına h iz m e ti d e ih m al edilem ez. B undan b aşka ta ­
savvufun İslâm d ü n y asın ı sarm ası d a b iz z a t siyasî b u h ra n la rın ve h u sû siy le
M oğol istilâ sın ın verdiği ü m itsiz lik le ilgili b u lu n d u ğ u ve yine sebep o lm ak ­
ta n ziyâde b ir n etice olarak geliştiği d e h a tırla n m a lıd ır.
M ü sb e t ilim lerd ek i te tk ik le ri ile ş ö h re t k azan an W . H a rtn e r riyâziyeden
gelen o b je k tif k ısta sla ra sah ip tir. O, te b liğ in in b a şın d a n ü c û m î istih raç la ra
tem asla A rap filozofu el-K indî’n in H alîfe M eh d î z a m a n ın d a İslâm h â k i­
m iy etin in 693 yıl sü receğ in e d âir k e h â n e tin i k ay d ed er ve b u n u n H ü lâ g ü ’n ü n
B ağdad’ı işgâli h â d ise sin e u y gun geldiğini b e lirtir224; M ârû n î T h eo p h ile Pey-
g a m b e r’in d o ğ u m (571) y ılın d an (Kıran ud-din) so n ra 960 yıl geçeceğini,
b u n u n d a b ü y ü k riyâziyecilerin so n u o lan M îrem Ç elebi’n in ö lü m ü (1524)
ta rih in e u y g u n düşeceğini; b ü tü n b u k e h â n e tle rin m e d e n iy etlerin 1000 yıl
ö m re sah ip b u lu n d u ğ u n a d âir S p en g ler’in g ö rü şü n e yakın o ld u ğ u n u ifâde
ed er ve asıl m e v zu a geçer.
H a rtn e r E m evîler z a m a n ın d a m ev cû d olm ayan ilim ve k ü ltü r faali­
y etlerin in A b b asîler d ev rin d e m ucizevî b ir h a m le kazandığını, ilk b ü yük
İslâm â lim le rin in b azan m illiy etlerin i tây in m ü şk ü lâ tı o lm ak la b e ra b e r on
m ü h im şa h siy e tin A rap, F ars, T ü rk , H ârizm li, Suriyeli ve M ısırlı old u k ların ı,
İranlı ve H ârizm lilerin ü s tü n lü ğ ü dolayısiyle H in d u -A v ru p alıların ro lü n ü
kaydeder. F ak at b u n d a m ü b alâğ a e d ilm em esin i, zira İbn S înâ’n ın şa h â d e tin e
göre İslâm ları Y u n an felsefesine u la ştıra n ve M ü slü m an m ü z ik n azariyesini
k u ran F â râ b î’n in T ü rk o ld u ğ u n u ve m ü h im âlim ve filozoflar y etiştird iğ in i
söyler. Bu âlim e göre 1000 y ılın d an so n ra ikbâl devrine varan b ü y ü k m e ­
d en iy e t h a m le si B îrû n î ve İbn S în â’d a n so n ra Ö m er H ayyâm , İbn ul-H aysem ,
E n d ü lü slü a s tro n o m Ali b in E b i’r-R icâl, K u rtu b alı Ö m er b in A b d u rra h m a n
ve Z arkalı gibi İslâm ve H ıristiy an d ü n y a sın d a te siri olan âlim ler y e tişm iştir.

~"4 Bu k eh ânetler için bak. İbn H aldun, Mukaddime, II, s. 214-235. Bu m ünâsebetle Türkle-
rin z u h û ru n a ve İslâm dini ve m edeniyetine büyük hizm etler yapacağına d air m evzu ve
sahih hadîsleri, evliyâ kerâm etleri ve nücûm î istihraçları burada tekrar hatırlam alıyız.
TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATL 475
H a rtn e r XH'inci a sırd a m e şh ıır isim lerin ve İlm î m ah sû llerin azaldığım söy­
lem ekle b erab er bu a sırd a C âb ir bin E flâh (ö lü m ü 1150)ın B atlam yus heye­
tini ve el-Mecesti’sini şid d etle te n k it eylediğini, XIH’ü n cü a sırd a N â sir u d -d în
T û sî devrin in en ileri İslâm devriyle m u k ay ese edilebileceğini, o n d a n so n ra ­
ki sü k û ta rağ m en U luğ-beg(X V . a sır)in m â z in in p arlak lığ ın ı b ir d erece d i­
rilttiğ in i, S em erk an d ra sa th a n e sin i id âre ed en G iyâseddin K âşî(ö lü m ü
1434)nin B îrûnî ve A rşim ed gibi “adedi hesâb”m b ü y ü k ü sta d la rın d a n ol­
d u ğ u n u , o n u n İs ta n b u l’d a iki halefi K adı-zâde ve Ali K u şçu ’n u n F âtih zam a­
n ın d a aynı yüksekliği m u h a fa z a e ttik le rin i b e lirte re k İslâm m e d e n iy etin d e
m ü sb e t ilim lerin k ısaca ta rih î te k â m ü lü n ü g ö sterir.
Riyâziyeden d iğ er ilim lere in tik al e d en H a rtn e r F ârâbî ve el-K indî ile
başlayan İlm î ve felsefî h a m le n in İb n S în â’n ın d ehâsiyle p arlad ığ ın ı, XII.
asırdaki d u rak lam ay a rağ m en İbn H a ld û n ile ta rih felsefesi ve sosyoloji ilim ­
lerinin k u ru ld u ğ u n u , R âzî ve İbn Sînâ ile y ü k selen tıb b ın d a X III’ü n cü a sırd a
İbn un -N efîs ile k a n ın akciğ erlerd e d o la şm a sın ın keşfedildiğini söylem ek
sû retiy le İslâm m ed e n iy e tin in in h ita tın a dâir, dolayısiyle, te re d d ü tle rin i
m eydana koyar. O da ilm î in k işafların M u ’te z ile ’n in en p arlak d ev rin d e sağ­
lam b ir z em in e sah ip o ld u ğ u n u , fakat E ş’a rî’liğin Sünnîliği m üdafaasiyle
keşiflerin so n a erd iğ in i ifâde eder. O tasav v u fu n ilm î dü şü n cey i b o ğ d u ğ u n u n
iddia edilem iyeceğini söylerken G azalî’n in de m ü sb e t ro lü n ü k ab û l eder.
M üellif, E n d ü lü s ’te M u ’te z ile ’n in hiç b ir zam an m ev cu t olm ad ığ ın ı ve b u n a
m u kabil h ü k ü m d a rla rın h im âyesiyle ilm in y ü k seld iğ in e de d ik k ati çeker.
B ununla b e ra b e r X ’u n c u a sırd a H alîfe H işâ m ’ın v ezirin in K u rtu b a k ü ­
tü p h a n e sin d e felsefe ve h ey ’et k ita p la rın ı yaktığını, zam an ın b ü y ü k âlim i
Sa’îd b in F a th û n a l-S a ra k u stî’yi h a p se ttiğ in i k ay d ed erk en de b u h a re k e tin
S ü n n î âlim lerin tesiriy le v u k û b u ld u ğ u n u söyler. B una m u k ab il K u rtu b a
H alifeliğinin in h ita t ve s u k û tu z a m a n la rın d a ilm in d a h a m ü sa it şa rtla r b u l­
d u ğ u n u , M u v ah h id h ü k ü m d a rla rın ın ilim ve felsefeyi him ây elerin e rağ m en
M âlikî m e z h e b in in ta a s s u b u a rttırd ığ ın ı, İbn R ü şd ’ü n halîfelerin him ây esin -
de çalışabildiğini, S âm ânî, G azneli, Buveyhli ve S elçukluların, d a h a so n ra da
H ü lâg ü ’n ü n riyâzî ilim leri k o ru d u ğ u n u , b u n d a p ra tik gayelerin rol o y nadığı­
nı ve bu ilim lerin a slın d a ta a ssu b d a n d a m a sû n o ld u ğ u n u b elirte re k u m û m î
b ir tab lo çizer225.
B ordeaux to p la n tıs ın d a O rtaçağ Y akın Şark tarih i m ü te h a ssısı olarak
tebliğ yap an Cl. C a h e n İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a İktisadî ve İçtim aî

225 “Q uent et C om m ent s’est arrêté l’essor de la culture scientifique dans l’Islam ”, aym
eser, s. 310-334.
476 SELÇUKLULAR TARİHİ

âm iller üzerim de d u ru rk e n A bbasî d e v rin d e başlayan k ü ltü re l ham le ile İkti­


sadî y ü k seliş a ra sın d a b ir m u v âzen e b u lu n d u ğ u n u , b ilâh are T ü rk ve M oğol
devletleri z a m a n ın d a A vrupalIların A k d en iz tic â re tin i ele geçirm ekle İktisadî
gerilem eyi k ü ltü rü n de tâk ip eylediğini ileri sü re r. Bu iza h a t k ısm en yanlış
olm am ak la b e ra b e r çok e k sik tir ve in h ita tın se b e p lerin i değil b izzat in h ita t
devrin i ele a lm a k ta ve koca Selçuklu d ev rin i m e sk û t g eçm ek ted ir. N itek im
y u k a rıd a izah e ttiğ im iz ü zere S elçuklu devri İk tisad î b a k ım d an A bbasî dev­
rin d e n geri değil d a h a ileri b ir seviyededir. B u n d an b a şk a A v ru palIların A k­
d e n iz ’e h â k im o ld u k ları ilk a sırla rd a A v ru p a ’d a İktisadî ve İçtim aî in k işa f
M ü slü m a n Şarkın aley h in d e değil, b ilâk is tic a rî faaliyet ve m ü b â d e le le rin
artm asiy le, le h in d e o lm u ştu r. M ü ellif b ü y ü k coğrafî k eşiflerd en so n ra m ille t­
lerarası tic â re t y o lların ın A k d e n iz ’d e n O k y a n u sla ra in tik alin i ve Y akın Şar­
kın b u tic â re t yolları d ışın d a kaldığını sö y lerk en d ah a isâb etli h a re k e t eder.
B u n u n la b e ra b e r m esele, a slın d a İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı m ev z û u değil,
in h ita t için d e b u lu n a n şark ile coğrafî k eşifler yapan ve m e d e n iy e t h am lele ­
rin e g irişen G arb ın a rtık b irb irin e zıd b ir te k â m ü l y o lu n d a b u lu n m a ları
m ev z u u d u r. Z a te n O sm an lı m ü te fe k k irle ri ve d evlet ad am ları d a bu tic â re t
y o lların ın O k y a n u sla ra ve A vru p alIlara in tik a lin in İktisadî ve siyasî te h lik e ­
lerini z a m a n ın d a g ö rm ü şle r ve te d b ir alm ağ a ç alışm ışlard ı226. E sâsen O kya­
n u sla rın keşfi İslâm m ed e n iy e tin in ta m b ir in h ita t içinde b u lu n d u ğ u bir
z am an d a v u k û b u ld u ğ u n d a n b u h âd isey i b izzat in h ita tın âm ille rin d e n say­
m ak im k â n ı y o k tu r, ve an cak in h ita tın sü ra tle n m e sin d e b ah is m ev z û u o l­
m ak icap ed er. T ü rk le rin S ünnîliği m ü d a fa a sın d a S ü n n î M ü slü m a n la rın b a ş­
lıca âm il o ld u ğ u n a işa re t e d en Cl. C ah en din a d a m ların ın te siri m ü n â se b e ­
tiyle A v ru p a O rta ç a ğ ın d a R u h b a n sın ıfın ın m an ev î ve İk tisad î b a sk ıların ın
d a h a şid d etli o ld u ğ u n u d a h a tırla tır.
İşte S y m p o siu m ’d a b u lu n a n seçkin ilim a d am ların ın bizi ilg ile n d iren fi­
k irlerin in h ü lâ sa sı b u n d a n ib a re ttir ve k en d i ih tisa sla rın a göre İslâm m e d e ­
n iy e tin in in h ita tın a d â ir g ö rü şle rin b u g ü n k ü m erh ale sin i te m sil ed erler. Bu
d u ru m bile İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı seb ep leri ü ze rin d e k i çalışm aların
h e n ü z b aşlan g ıç h a lin d e b u lu n d u ğ u n u , ta rih î te tk ik le rin h e n ü z kifâyetsizliği
dolayısiyle m e se le n in h âlâ ih tisa s kalıpları içinden çık arılarak te rk ib î bir
g ö rü şle ele alın m ad ığ ın ı g ö ste rm e k te d ir. Bu to p la n tıy a b ir B iz an tin ist olarak
k atıla n P. L em erle B izans’ın in h ita tın d a tic â retin R u m lard an İtalyanlara
geçtiğini, XIV’ü n c ü a sırd a İs ta n b u l’d a B izans’ın g ü m rü k h âsılatı 2 0 .0 0 0 al­
tın iken B eyoğlu’n d a İtaly an lara a it irâd ın 3 0 0 .0 0 0 a ltın a çıktığını ve böylece

226 Bu h u su s ta aşağıya bak, s. 495 vd.


TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İN K İŞA II VI İNİ İl IA11 477
bir yand an T ü rk , ö te y an d an Italyan İktisadî kıskacı a ra sın d a kalan B izans’ın
vakıf to p ra k la rın ve K ilisenin k u v v etlen m esi ile de zayıfladığını Heri sü rer.
Bu do ğ ru m ü şâ h e d e y an ın d a B izans’ın E skiçağ m e d en iy e tin i devam e ttir ­
m ekle İslâm iy etin g ö sterd iğ i kabiliyeti h âiz o lm ad ığ ın ı ve h a ttâ İslâm m e d e ­
n iy etin d en fay d alan m ad a A v ru p a 'n ın y ap tığ ın ı d ah i b aşaram ad ığ ın ı b u ra d a
hatırlatm alıy ız.

8. Moğol İstilâsı ve Türk - İslâm Medeniyetinin Çöküşü

İn h ita t ü z e rin d e ileri sü rü le n b u fik irler Ş arkiyat ilm in in tü rlü k o lların a


dayanm ak la n e k a d a r e h e m m iy e t k a z a n ırsa k azan sın , ta rih î inkişafı b ir b ü ­
tü n olarak ele alam ad ık ları için de o d erece e k sik tirle r. Z ira ta rih î in k işafın
ih tisas k o lla rın a sığ m ası ve u m û m î b ir te rk ib e v arm ad ık ça sağlam n etic elere
ulaşılm ası im k ân sızd ır. B u n d an b aşk a b u fik irlerin ciddî b ir eksikliği de çok
defa esas â m illeri b ir y an a b ırak ıp n eticeleri ele alm alarıdır. Y u karıda siyasî
b u h ra n d ev rin d e ta a ssu p h â d ise le rin e d âir d a h a m eb z û l m isâller v erirk en de
o n ların n e gibi h âricî te sirle r a ltın d a m ey d an a çıktığını, h an g i coğrafî b ö lg e­
lerde b elird ik lerin i, b u n la rın İslâm iy etle ve h ele S ü n n îlik le alâkalı b u lu n m a ­
d ıklarını ve İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu ş u ile in h ita tın ın aynı seb ep lere
ircâım n b ir te n â k u z teşk il ettiğ in i, ta a s s u p h â d ise lerin in B âtınî cereyanları
ve H açlı sav aşların ın şid d etlen d iğ i Irak, Suriye ta ra fların d a v u k û b u ld u ğ u n u ,
Şim alî A frika ve E n d ü lü s ’te de H açlı ta a rru z la rın ın aynı n eticeleri y a rattığ ın ı
izah e tm iştik . B ü tü n b u n la ra rağ m en İslâm m ed e n iy etin in devam e tm e k te
o ld u ğ u n u ve b u h â d ise le rin arızî b u lu n d u ğ u n u , h e r m e d en iy e tte o ld u ğ u gibi
İslâm m e d e n iy e tin in eski d ev irlerin d e de b u tü rlü vakalara rastlan ab ileceğ in i
te k ra r h a tırla tm a k y erin d e o lu r. N ite k im eğ er ta a ssu p İlm î ve k ü ltü re l in k i­
şaflara engel olab ilsey d i O rtaçağ A v ru p a sın d a h ü k ü m sü re n en şid d etli ta a s ­
su p dolayısiyle Y eniçağlar m e d e n iy e tin in d o ğ m am ası ve d erh a l b o ğ u lm ası
gerekirdi. Ö yle ki A v ru p a ’d a K ilise u z u n asırlar b o yunca b ü tü n İlm î keşiflere
ve h ü r d ü şü n c e le re k arşı en ağır tazy ik lerin i ve z u lü m lerin i kullan m ış; fakat
yine de te ra k k i yolu k a p a tıla m a m ıştı.
İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a M oğol istilâ sın ın b irinci d ereced e rol
oynadığı, z a m an ın d a, M ü slü m a n m ü te fe k k irle ri ta ra fın d a n neticeleri ile m ü ­
şâh ed e edild iğ i h a ld e b u g ü n b u b ü y ü k âm il ü z e rin d e d u ru lm a m ış olm ası
m e se le n in b ir ta rih ç i g ö rü şü y le ele a lın m a m ış b u lu n d u ğ u n u g ö ste rm e k te d ir.
G erçek ten m e d e n î h a y a tın ta h rib in d e n ve İslâm d ü n y asın ın b ü y ü k b ir felâ­
k ete u ğ ra m a sın d a n so n ra ilim ve k ü ltü rü n gerilem esi için b aşka şa rt ve se ­
b ep le r a ra m a k b e y h û d e d ir. R o m a im p a ra to rlu ğ u ve m e d e n iy e tin in ç ö k ü ­
478 SELÇUKLULAR TARİHİ

şü n d e B arbar istilâsı birinci d e reced e âm il sayıldığı h ald e İslâm m edeniyeti


için d a h a ta h rip k â r m âh iy etiy le M oğol istilâ sın ın ihm ali biraz h ayret ed i­
lecek b ir h â d ise d ir. H. P iren n e A v ru p a ’n ın s ü k û tu n d a İslâm istilâsın ı ve o
s û re d e A k d en iz kıy ıların ın İslâm ların elin e geçişini ileri sü re rse d e b eri­
k isine B arbar istilâsiy le A v ru p a’d a başlay an s u k û tu ikm al nazariyle bakm ak
d ah a isâ b e tli o lsa gerekir. H a ttâ R o m a ’n ın yıkılışı ile H ıristiy an lığ ın yayılışı
aynı za m a n a ra stla m a k ta ve A v ru p a ’yı k a ra n lık la r içine so k an ta a ssu p H ıris­
tiyanlığ ın b ü n y e sin d e n ziyâde b u u m û m î s ü k û t ile ilgili g ö z ü k m ek te d ir.
Öyle ki J u s tin ia n u s z a m a n ın d a R o m a im p a ra to rlu ğ u eski devri bir m ü d d e t
ihya e d e r b ir k u d re t kazandığı h ald e b u im p a ra to r, H ıristiyanlığı k o ru m ak
m aksadiyle, A tin a felsefe m e k te b in i k ap am ak lü z û m u n u d u y m u ş ve K atolik
A vrupa gibi O rd o d o k s B izans d a h e m e n aynı fikir k ısırlığ ın a u ğ ram ıştı.
Eski İslâm m ü te fe k k irle ri ve o n la ra d ay an an İslâm a n ’an esi b ü tü n felâ­
k e tle rin seb eb in i M oğol istilâ sın a bağladıkları halde, ilk defa W . B arthold,
ta h rib a tın eh e m m iy e tin i k ab u l e tm e k le b erab er, M oğolların G erm en le rd en
d ah a fazla yıkıcı o ld u k la rın a d âir Ş ark ta ve G a rp ta m ev c u t olan u m û m î ka­
n aati çok m ü b âlağ alı b u lm u ş ve b u n a m u k ab il B üyük M oğol im p a ra ­
to rlu ğ u n u n siyasî istik rara, b ü y ü k İk tisad î ve ticarî faaliyetlere, U zak ve
Y akın Şark a ra sın d a k ü ltü r m ü b â d e le le rin e im k ân verdiğini, S ultaniye gibi
yeni şe h irle r in şâ ed ildiğini, T e b riz ’in b ü y ü k b ir m ed e n iy et m erk ezi halin e
geldiğini, M o ğollar d ev rin d e S u ltan iy e’de O lcay tu ’ya, T a h ra n y ak ın ın d a
V e râm in ’de E bu Sa’îd ’a ait b ü y ü k câm iler yap ılarak m im a rîn in y e n id en te ­
rakki g ö sterd iğ in i m ey d an a koyar. B undan b aşk a bu âlim C erm en istilâ ­
sın d an farklı o larak M oğol istilâ sın d a n so n ra aynî m ü b â d e le n in b a şla ­
m adığını, b ilâkis p a ra ik tisa d iy â tın ın çok y ü k sek bir dereceye u la ştığ ın ı da
ilâve e d e r227. B u n u n la b erab er S elçuklu devri h ak k ın d a d erin le şm ed iğ i için
bu h ü k ü m le r k ısm î b ir m â h iy e tte d ir ve m u k ay ese ed ilm ed ik çe sağlam bir
n etice v erm ez. F u ad K öprülü, ta h rib a tın m âh iy eti, neticeleri ve İslâm m e d e ­
n iy etin in in h ita tı ü z e rin d e d u rm a k sız ın , sâdece “M oğol istilâ sın ın hakikî
m â h iy e tin i m e y d a n a k o ym ak şe re fin in ” B a rth o ld ’a a it o ld u ğ u n u sö y ler228.
Z eki V elidi T o g an ise B a rth o ld ’u n tezi ü z e rin d e ısrarla d u ru r ve o n u fazla-
siyle g eliştirir. F ilh ak ik a o da istilâ n ın ta h rib a tın ı kabûl e tm e k le ve İslâm
m e d e n iy e tin in in h ita tiy le alâk ad ar b u lu n m a m a k la b e ra b e r M oğol dev rin d ek i
m e d en iy e t ve im â r faaliyetlerini tü rlü ese rle rin d e m ey d an a k o y arken Sel­
çuklu devriyle m u k ay ese etm ed iğ i ve eski d ev rin ü stü n lü ğ ü n ü g ö sterm ed iğ i

~~7 İslâm medeniyeti tarihi, s. 112-117; Coğrafyâ-i târih-i İran, s. 42-45.


228 * ı
Islâm medeniyeti tarihi, s. 223.
TÜRK İSLÂM Mt III NİYI I İNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATI. 479
için m ü b a lâ ğ a d a n k u rtu lam az. Z eki V elidi T ogan Moğol istilâsiyle vukû-
bulan ta h rib a t ve k ıtale en fazla O rta A sya ve T ü rk le r m a rû z kaldığı halde bu
devrin m e d e n î in k işa f b ak ım ın d a n m ü sb e t, ileri ve T ü rk le r için hayırlı o ld u ­
ğ u n u d a ifâde eder. O, T ü rk is ta n ’d a ve H â riz m ’d e M oğol ta h rib a tın a dâir
bazı kayn ak kayıtları n a k le tm e k le b e ra b e r b u ra la rd a m e d e n î in h ita tın
XVI’ncı a sırd a b aşlad ığ ın ı b e lirtm e k le de bu te z in d e ısra r eder. Böylece
XVI’ncı asırd a T ü rk is ta n ’ın in h ita tın a d â ir d ü n y a tic âre t y o lların ın değişm esi
ve A vrupalIların eline geçm esi h u s û s u n d a k i g ö rü şleri n e k ad ar isâ b etli ise,
asıl M oğol d ev rin d e b aşlayan b u in h ita tı sâdece X V I’ncı a sırd a ta m b ir sü k û ­
tu n h ü k ü m sü rd ü ğ ü za m a n d a g ö ste rm iş olm asıyle de o d erece h a k ik a tte n
uzak laşm ış b u lu n u r229.
M oğol istilâ sın a a it bazı m ü s b e t n eticeleri m ey d an a koyan bu g ö rü şlere
b aşka b ir ta k ım u n s u rla rı d a h a ek le m e k m ü m k ü n d ü r. G erçek ten M oğollar
A la m û t’u ve Îsm âilîleri te m iz le m e k sû re tiy le İslâm d ü n y asın ı b u cinâyet
te şk ilâ tın d a n k u rta rm ış; T eb riz b ü y ü k b ir m e d e n iy e t m erkezi; ve m e d re ­
seleri, tıp ilm i o k u ta n dâr us-şifâ ve eczah ân eleri, k âğıt fabrikaları ve m ille t­
lerarası tic â re t m ü e sse se le ri ile d ü n y a n ın en b ü y ü k şe h ri o lm u ş230; İslâ-
m iyeti kab û l e d e n G azan H an z a m a n ın d a b ü y ü k b ir im âr h a re k e ti başlam ış;
M oğol istilâ te h lik e si ö n ü n d e n k açan T ü rk göçebeleri ile b irlik te p ek çok
ilim ve k ü ltü r m e n su p la rın ın A n a d o lu ’ya g ö çm esin e ve b u ü lk e n in n ih a î
tü rk le şm e sin e seb ep o lm u ş; b ir ta k ım T ü rk k ü ltü r m ah sû lle ri de M oğollar
dev rin d e m ey d an a çık m ıştır. Lâkin M oğol ta h rib a t ve kıtâli o k ad a r b ü y ü k ­
tü r, ki B arth o ld ve Z eki V elidi T o g a n ’ın iz a h la rın a rağ m en , istilâ d a n so n ra
başlayan im â r ve k ü ltü r faaliyetleri g en iş m e d e n iy e t h arâb e le ri y an ın d a çok
k ü ç ü k ve sö n ü k k a lm a k ta ve asırlarca d evam ed en v irân eler b ir d a h a c an ­
la n m am ış b u lu n m a k ta d ır. E sâsen B arth o ld M oğol istilâsiyle v u k û b u la n ta h ­
rib a t ve k ıtâlleri asla k ü ç ü ltm e m iş; sadece b u n la r y a n ın d a so n ra d a n m ü sb e t
bazı faaliy etlerin de m ev cu t o ld u ğ u n u ileri s ü rm ü ştü r. N ite k im o M oğol
istilâ sın ın “a h a lin in m ü th iş b ir s û re tte k atliâm a uğratılm asiy le vukû-
b u lu y o rd u ... Ç ingiz H an o rd u s u ta ra fın d a n b o zk ırlar h a lk ın ın m ı yoksa m e ­
d e n î ü lk e le r a h a lisin in m i d a h a ziyâde m ah v ed ilm iş o ld u ğ u n u ” sö y lem en in
zo r o ld u ğ u n u ve sadece yerleşik h a lk la ra değil göçebelere de aynı dereced e
zararlı o ld u ğ u n u sö y lerk en eski fik irlerin i de b iraz tâdil e d e r231. N ite k im o

779
Umûmî Türk tarihine giriş, s. 111, 123, 126, 296-300; Bugünkü Türkistan, s. 89-90;
“H ârizm ”, İA, V, s. 253.
770
Bak. Reşîd ed-dîn, Mükâtebat, s. 317-320.
231
Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 148.
480 SELÇUKLULAR TARİHİ

S elçuklu ve M oğol devri İk tisad î d u ru m u h a k k ın d a m ukayeseli vâzıh bir


h ü k m e v a ram am ak la b e ra b e r İlh a n île r d e v rin d ek i vergi y ek û n ları d o ğ ru olsa
idi “İran m ü v e rrih le rin in B arbarlar istilâ sın d a n dolayı v a ta n la rın ın başın a
gelen felâk et ve se fa le tte n şik ây et e tm e le rin in h iç b ir delile day an m ad ığ ın ı
itirafa m e c b û r o lu rd u k ” d em e k sû re tiy le d e m e d e n î s u k û tu itira f e d e r232.
Şehirli ve y erleşik h alk la rd a n b a şk a M o ğ o lların göçebe T ü rk le re yakınlık
d u y d u k la rın a ve o n ları im h â d a te re d d ü t g ö ste rd ik le rin e d a ir d e hiç b ir delil
yo k tu r. B ilâkis y erleşik h a lk la r gibi göçebe T ü rk m e n le ri d e k itle h alin d e
ö ld ü ren M oğollar, K afkasya’da, k a rşıla rın d a b u lu n a n K ıpçak ve A lanları
b irb irin d e n ayırm ak için, K ıpçaklara A lan larla b ir m ü n â se b e tle ri o lm ad ık ­
larını ve k en d ileriy le “ayrı c in ste n ” b u lu n d u k la rın ı sö y led ik ten ve neticeyi
a ld ık tan so n ra, d e rh a l K ıpçakların aley h in e d ö n d ü le r. M o ğollara k arşı K ıp­
çak (K um an) ve R u s m ü d afaası v ü c û d a gelince de b u sefer R u sla ra k en d ile ­
rin i “yarıcı ve at u şa ğ ı” o larak k u lla n a n K u m a n la r aleyhine g eld ik lerin i ileri
sü rd ü le r ve böylece o n ları d a im h â ey led iler233.

M oğol istilâ sın ın İç Asya, T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan , A fganistan, İran,


Irak,' A zerbaycan, Şarkî A n ad o lu ve S u riy e’de yaptığı ta h rib a t ve verdiği zâ-
y iat çeşitli k ay n ak lar ve görgü şa h itle ri ile te s b it edilm iş ve h a râ b e le rin d u ­
ru m u asırlarca so n ra d a tasv ir e d ilm iştir. M ü slü m a n ve H ıristiy a n k ay nakla­
rın ittifak e ttiğ i b u felâk et h ak k ın d a, b iz z a t M o ğollara y ü k sek m e m u r olarak
h iz m e t e d en âlim ler de aynı g ö rü şü b e lirtm işle rd ir. N ite k im çağdaş M oğol
tarih çisi C uv ey n î istilâ n ın b ü y ü k ta h rib a t ve k ıtâ llerin i say d ık tan ve
1 2 6 0 (6 5 8 )d a B u h ârâ ve S e m e rk a n d ’d a g irişilen bazı im â r işle rin i k a y d et­
tik te n so n ra ş e h ir ve k ö y lerin b ir kaç d efa yağm a, ta h rip ve k a tlo lu n d u ğ u n u
ve “k ıyam ete kadar nesiller çoğalsa bile eski nüfûsun onda birine çıkam ıyacağını, bu
durum un haberlerinin harabeler ve insan bakiyeleri ile nasıl ya zıld ığ ın ı an lam an ın ”
kabil bulunduğunu ve b aşk a b ir yerde d e “b ir k im se b u n la rı yazm ak iste rse
u z u n z a m a n a ve em ek lere ihtiyaç h âsıl olacak ve yine de b u n la rı kalem e
alm ak m ü m k ü n olam ayacaktır”234, d e rk e n verdiği tafsilâtın n e tice lerin i m ey ­
d an a koyar. İstilâ n ın d e h şe tin e şa h it o lan m e ş h û r tarih çi İbn ul-E sîr: "dünya
y a ra tıld ığ ın d a n beri böyle bir fe lâ k e t ve m u sibet gelm em iş ve tarih m islin i görm e­
m iştir. M o ğollar k e n d ile rin e m u h a le fe t ed en leri, erk ek -k ad m ve çocuk ayır-
m ak sızın ö ld ü rd ü le r. Bir fırtın a gibi Ç in h u d u tla rın d a n çıkıp T ü rk ista n ;
K âşgar, B alasagun ve o rad an d a M âv erâü n n eh r, S em erkand, B uhârâ v esâir

İlhanîler devrinde m alî vaziyet”, THİTM, I, s. 143.


~33 İbn ul-Esîr, XII. s. 149; Barthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 147.
”34 Cihân-güşâ, I, s. 75, 118.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İN IIİIA M 481

beldeleri y ıktılar, in san ların ı ö ld ü rd ü le r. B u ralard an so n ra Rey, H em ed an ve


A zerbaycan’a girip aynı şeyleri yaptılar. D erb e n d , Şirvan ve K ıpçak ülk esin e
varıp karşıların a çıkanları ö ld ü rd ü ler; k açan lar k u rtu ld u . G azne, S icistan ve
K irm an d a aynı a k ib e te u ğ ra d ı” d e r ve o d a C uv ey nî gibi k ıtâl ve ta h rip le re
d âir vakaları tafsilâtiyle b ild irir235.
İlhanı veziri R eşîd ed d în G azan H a n ’ın im â r faaliyetleri h a k k ın d a bilgi
verirken, İsk e n d e r d e d âh il o lm ak ü zere, in sa n la rın z u h û ru n d a n beri hiç bir
h ü k ü m d a rın Ç ingiz H an ve evlâdları k a d a r ü lk e le r feth ed em ed iğ in i b e lirtir
ve "vilâyetleri ve b ü y ü k şeh irleri o k a d a r k a tle ttile r, ki Belh, Ş apurgan,
T alekan, M erv, S arahs, H erat, T ü rk ista n , Rey, H em ed an , K um , İsfahan,
M arâga, E rdebil, Berdea, G ence, Bağdad, M u su l, E rbil şe h ir ve vilây etlerin d e
çok az in sa n kaldı. A sk erlerin geçtiği U y g u rista n ’da, K aan ile K aydu’n u n
h u d u tla rı a ra sın d a b u lu n a n vilây etlerd e, D e rb e n d ve Şîrvân b ö lg elerin d e,
D iyarbekir h av âlisin d ek i H arrân , U rfa, S u rû s, R akka ve sair h u d u t şeh irleri
ve civ arların d a yaşayan in sa n la r ya to p ta n yok edildi veya te rk e ttik le ri bu
yerler tam a m iy le "bayır” (h arap) h ale geldi. Ö yle ki T ü rk ista n , İran, A zer­
baycan, Irak (Bağdad) ve A n ad o lu (R um ) d a h alk ın g ö rd ü ğ ü yıkık şe h ir ve
kasabaları say m ak m ü m k ü n değildir. B ugün de esk isin e n a z a ra n m e m ­
lek etlerin o n d a biri m a m û r o lu p kalanı h a ra p tır. H e r n e k a d ar H ü lâg ü H an,
A rgun H an ve K eyhatu ta ra fın d a n bazı im â r işlerin e girişilm iş; A ladağ, U r-
m iye, S u g u rlu k , Sacâs ve Z e n c â n ’d a b ir kaç saray yapılm ış; bazı şe h irle r ve
pazarlar b in a ed ilm iş ve k an allar açılm ış ise d e b u im â r işleri için d ah i vilâ­
y etler d a h a çok h a ra p e d ilm iş tir236. İstilâ n ın ancak sa rsın tıla rın ı h isse d e n
A vrupa m ü ellifleri İslâm d ü n y asın ı y ık m aların a ve u m û m iy e tle H ıristiy an ları
him âye e tm e le rin e rağ m en , M oğol istilâ sın ı aynı şekilde tasv ir e tm işlerd ir.
M a tth ew P aris Ş arkî A v ru p a ’n ın ta h rib in i, M ü slü m an şe h ir ve k alelerin in
yerle b ir edild iğ in i, bağ ve b ah çelerin s ö k ü ld ü ğ ü n ü , şeh ir ve köy h a lk la rın ın
kılıçtan g eçirildiğini, k açan ların b içildiğini k ay d ed erek u z u n boylu istilân ın
d e h şe tin i a n la tır237.
M oğol istilâ sın ın ta h rib a tın a d âir b u u m û m î tasvirleri ço ğ altm ad an b u ­
n u n İk tisad î n e tic e le rin i te s b it e d en ra k a m la ra dikkati çekm ek g erek ­
m ek ted ir. İlh a n î devri m aliyecisi H a m d u lla h K azvinî İra n ’a dâhil olm ayan
H o rasan d ışın d a k i v erg ilerin b ir kaç defa h e sa p y ek û n ların ı yaptığını, G azan
H an z a m a n ın a k a d a r 1700 k ü sû r tümen (1 7 .0 0 0 .0 0 0) tu ta n m ik d a rın G azan

XII, s, 137-138.
~36 Târih-i mübâreke-i Gazam, s. 349-351.
237 Chronica Majora, III, s. 488; Rockhill, XlV’de.
482 SELÇUKLUI AR TARİHİ

H a n ’ın im â r faaliyetleri sây esin d e 2 1 0 0 tümen (2 1 .0 0 0 .0 0 0 ) d in a ra y ü k sel­


diğini k a y d e ttik te n so n ra b u vergi y e k û n u n u n Risâle-i M elikşâhî’ye göre Sel­
çu k lu lar z a m a n ın d a 2 1 .5 0 0 tümen (2 1 5 .0 0 0 .0 0 0 ) a ltın d in a r o ld u ğ u n u söyler
ve iki d ev ir arasın d ak i fark a d ik k a ti ç ek erk en d e esk id e n d ü n y a n ın n e kadar
m a m û r o ld u ğ u ve n asıl h arâ b e h a lin e g eld iğ in in b u n a göre kıyas edilm esi
lü z û m u n u b e lirtir ve “şü p h e y o k tu r, ki M oğol d ev letin in z u h û ru n d a
v u k û b u la n h a ra b ı ve k a tliâ m la rd a n so n ra b in yıl hiç b ir h â d ise çıkm azsa
d ah i d ü n y a yine d e eski h a lin e g elem ez” beyaniyle istilâ h a k k ın d a m ü şâ h e d e
ve k a n a atin i ifâde e d e r238.
İstilâ n ın m âh iy eti ve n eticeleri h a k k ın d a k ay n ak ların b u ta sv ir ve h ü ­
k ü m lerin i b izzat v ak alarla tey it e tm e d ik ç e İslâ m -T ü rk m e d e n iy e tin in u ğ ra ­
dığı felâketi ta m m ân âsiy le an la m a k kolay o lm ay acaktır. Ç ingiz çeşitli d in le ­
re bağlı U y g u rlar ü lk esin i, K ara-hıtay bak iy elerin i, A lm alık ve K ayalık şe h ir­
le rin d e h ü k ü m sü re n M ü slü m a n K arluk H a n la rın ı ita a te a ld ık tan so n ra
H â riz m şâ h la ra a it İspicâb (Sayram ) ve O tra r (eski Fârâb) h u d u t şe h irlerin e
girdi. K aynakların k ö şk ler ve b ah çelerle c e n n e tte n b ir parça o larak tasv ir
e ttik leri, h alk ın ı d in d a r ve m e tin o larak b ild ird ik leri S ayram ’d a “yer ve gök
yerinden oynadı"; T a ta rla r şeh ri h a râ b e h a lin e g e tird i ve in sa n la rın ı k ılıçtan
geçirdiler239. Bu T ü rk şeh ri y a k ın ın d a Ç in g iz’in tü c c a r veya elçilerin in ö ld ü ­
rü ld ü ğ ü O tra r şe h rin e gelen M o ğollar b u ra d a d a çok zâlim d av randılar.
H ârizm o rd u siy le b irlik te b ü tü n h alk ı im h â ve şeh ri de yerle b ir e ttiler. Son
olarak kaleyi ve o ra d a G ök -saray ’d a y ak alan an G ayır H an (İnalcık) ı yakalayıp
işkence ile ö ld ü rd ü le r. Sadece k e n d ile rin e lâzım o lan sa n atk â rla rı ö lü m d e n
istisn a edip sü rd ü le r. U zu n b ir m u k a v e m e t ve sav aştan so n ra şe h ir ta m bir
v irâne o ld u 240. M oğ o llar b u n d a n so n ra S uğnak, B arçınlığ-kent, C end, Öz-
k en t, H o cen t, F e n a k e t şe h irle rin i de sav aşarak aldılar. F e n a k e t’de b ir kısım
ask erle r ve h a lk 70 gem iye b in e re k k u rtu lm a ğ a çalıştılarsa d a k e n d ile rin i
k arad an tâ k ip e d e n M oğollar, m a n c ın ık ve n eft a te şi ile, onları d a n e h ir ü z e ­
rin d e sey re d e rk e n yok e ttile r241.
K aynaklar T a şk e n t, Sayram ve F erg an a b ö lg elerin in de d ü n y a n ın en m a ­
m u r b eld eleri o ld u ğ u n u , K ara-h ıtay lar ve H ârizm liler arasın d a k i m ü c â d e ­

238 Nüzhet ul-kulûb, s. 27-23. Y ukarıda Türkiye hakkında neticeler de belirtilm işti: bölüm
VII, bahis 12.
~39 Yâkut, I, 179; Âsâr ul-bilâd, s. 558; İbn ul-Esîr, XII, s. 139.
240 Cuvaynî, 1, s. 65-86; Reşîd ud-dîn, T ahran ta b ’ı, I, s. 353-354; Nesevî, s.37; İbn B atûta
1, s. 415; M. D ’O hsson, Histoire des Mongols, I, s. 218-222.
~41 Cuvaynî, I s. 6774; Reşîd ud-dîn, I, 354-358; B retschneider, MediaevalResearches, I,
278; 222-225.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYETİNİN İNKİŞAFI VE İN H İIA II__ 483
lelerde dc b ir hayli zây iata u ğ rad ık ların ı, h alk ın M â v erâü n n e h r ve H orasan
istik a m e tin d e göçerek v atan ların ı terk e ttiğ in i y azarlar242. XIH’ü n cü asır
o rta la rın d a M o ğ o listan ’a giden A vrupalı seyyahlar S ır-derya ve Ç u havzaları,
Şarkî T ü rk ista n h av âlisin d ek i d u ru m u d a h a iyi b e lirtir ve İslâm k ay n ak ların ı
ikm al ed erler. P lan o C arp in i ve R u b ru c k O ğuz y u rd u S ır-derya bölgesini
dolaşm ış; Y engi-kent, B arçınlığ-kent şe h irle rin i g ö rm üş; b ir çok şe h ir ve k a­
sabayı h arap ve te rk ed ilm iş b u lm u şla rd ı. O n la r T alaş n e h ri b o y u n d a b ir çok
su lam a k a n a lla rın ın m ev cû d iy etin i, fak at Y edi-su b ö lg esin d ek i şe h irle rd e n
ço ğ u n u n T a ta rla r ta ra fın d a n yıkıldığını, yalnız ita a t e ttik le ri için K ayalık ve
A lm alık şe h irle rin in m a m û r o ld u ğ u n u h a b e r'v e rirle r. B arçın (lığ -k en t) u z u n
zam an m u k a v e m e t e ttiğ i ve yıkıldığı için Y en g i-k en t halkı M oğollara te slim
olarak şeh irle rin i ta h rip te n k u rta rm ışla rd ı. Bu h a b e rle r eski T ü rk şe h ir­
le rin in ta h rib in e d âir İslâm k a y n ak ların ın ek sik b ırak tık la rı bilgileri ikm al
e tm e k te d ir. Ç in k ay n akları d a b u ra la rd a ileri b ir z iraa t ve m eyveciliğin ya­
pıldığını b ild irm işle rd ir243. Bu d ev ird e M o ğ o lista n ’a g itm iş olan E rm en i Hay-
to n d a S ır-d ery a b o y u n d a S u ğ n ak (S egnakh), B arçın(lığ-kent) ve Savran
şe h irle rin i g ö rm ü ştü r. O yalnız b u so n u n c u şe h rin m a m u r ve b ü y ü k o ld u ğ u ­
n u söyler ve h a ttâ S elçu k lu ların K araçuk (Kharachukh) d ağ ın d a n çık tığ ın a
dâir d u y d u ğ u d ik k a te şâyân b ir rivâyeti d e bize n a k le d e r244. XIV. a sır m e şh û r
A rap coğrafyacısı el-’O m e rî d e Ç u v âd isin d ek i şe h irle rin şim di h a râ b e le rd e n
ib a ret b u lu n d u ğ u n u , u z a k ta n güzel ve yeşil g ö zü k en b ir köy ü n yaklaşınca
boş b u lu n d u ğ u n u h a b e r verir. K âşgarlı H ay d ar M irza D u g la t’ın C em al Kar-
şı’n ın Ç u h av zasın d ak i şe h irle r ve o ra la rd a y e tişe n pek çok â lim ler h ak k ın -
daki k ay ıtların ı, zam a n ın d a k i h arâb ey e b ak arak , garip karşılam ası kayda şâ-
y â n d ır245. G erçek ten o b u h a b e rle ri de m ü b âlağ alı sa n m ak ta d ır. M arco Polo
“Büyük Türkiye”de b u lu n a n K araşar ey âletin in çok güzel ve m ü n b it o ld u ğ u ­
nu , fakat M o ğollar ta ra fın d a n ta h rip edild iğ in i sö y ler246. N ite k im B eşbalık,
B alasagun, A lm alık gibi T ü rk le rin çok eski m e d e n iy et m erk ezleri X IV ’ü n cü
asırd a a rtık ta rih e in tik a l e tm işle rd i247. B u rad a iç T ü rk ista n ’a ait b u ta h rib a ­
tın ilk istilâ d a n ziyâde so n ra d a n M o ğ o listan ve Ç ağatay H an ları ara sın d a k i
savaşlarda v u k û b u ld u ğ u n u d a k aydedelim .
M oğol ta h rib a tı M âv erâü n n eh r, H ârizm ve H o ra sa n ’da çok d a h a şid d etli
oldu. İslâm m e d e n iy e tin in b aşlıca ilim ve k ü ltü r m e rk e z le rin d e n olan, İm am

242 Yâkut, I. 179; III. 47, 309; Z. Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 236, 538, 558.
243 Rockhill, Journey of W. Rubruck, s. 14, 135, 140, 142.
“44 B retschneider, I, 17-20. 127, 170.
“45 Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan, s. 89-90; W . Barthold, Dersler, S. 182.
246 r r
S. 6 6 .

~47 Bak. B arthold, “B eşbalık”, İA., II, s. 653.


484 SELÇUKLULAR TARİHİ

B uhârî ve İbn Sînâ gibi b ir çok büy ü k in sa n la r y e tiştire n Bııhârâ 13 fersah


su rlarla çevrili idi ve içerisin d ek i M e d in e ’d e ikinci b ir h isa ra sah ip idi. Ş ehir
civarı d a b irb irin e b itişik k asab alar ve k ö y lerle k u şa tılm ıştı. Sâm ânîler,
K arahanlılar, S elçu k lu lar ve H â riz m şâ h la r z a m a n ın d a şe h ir b ü y ü m ü ş; sanâyi
ve im alât çok ilerlem iş idi. H alkı çalışkan, im â ra d ü şk ü n , ilim a d a m ların a
çok h ü rm e tk â r idi. B u h ârâ’yı saraylar, k ö şk ler, m e d re se ler, câm iler süslem iş;
bahçeler, k an allar h e r tarafı sarm ış idi. Ç ingiz H an 1 2 2 0 (6 1 7 )d a şe h ri şid ­
d etle m u h â s a ra e tti. Sekiz g ü n lü k m u h â sa ra d a n so n ra şe h ir d ü ştü . K alede
S u lta n ın a sk erleri m u k a v e m e t ed iy o rd u . Ç ingiz k ale ve şe h rin y ak ılm asın ı
e m re tti. 12 g ü n d e y angın ve n eft m a k in e le ri ile câm ileri, sarayları yaktı ve
yıktılar, K u r’a n ’ları ve k itap ları h e n d e k le re a ttıla r. Ç ingiz H an yan g ın d an
önce câm iin m in b e rin e çıkm ış ve b u ra sın ı S u lta n ın evi san m ış ve b u ra d a
h id d e tin i ifâde e d en n u tk u n u v erm işti. B ü tü n şe h ir halkı, k a d ın -erk ek , ço-
cu k -ih tiy ar n a m a z g â h o v asın d a to p la n m ış; m a h şe r gibi b ir k a lab a lık ta feryat­
lar göklere y ü k se lm işti. K adın, çocu k ve sa n a tk â rları g ö tü rü p d iğ erlerin i
ö ld ü rd ü ler. B u h â râ ’d a n kaçan birisi “geldiler, yıktılar, yaktılar, öldürdüler, gö­
türdüler ve gittiler” cüm lesiyle feci d u ru m u kısaca a n la tm ıştır. M oğollar bu
ta h rip te n so n ra d a k ad ın ları ve m u g an n iy eleri top layıp içki ve eğlencelerle
felâketi k u tla d ıla r. B ilâhare H ârizm li T ü rk vâlisi M ah m û d Yalvaç z a m a n ın d a
B uhârâ k ısm e n im â r ed ildiyse de b ir d a h a eski d u ru m u n u k az an a m ad ı248. Bu
felâk etten so n ra B u h â râ ’n ın m a d d î o ld u ğ u k a d a r m an ev î s u k û tu da, aşağıda
belirteceğ im iz ü zere, b ilâh are feci b ir şek ild e ta sv ir ed ilm iştir.
B u h â râ ’d a n S e m e rk a n d ü z e rin e y ü rü y e n M o ğollar e sirlerin ellerin e bay­
rak lar v ererek o n ları d a savaşa sü rd ü le r. S em erk an d , k aynaklara göre saray­
ları, köşkleri, m e d re se le ri, tü rb e le ri ile ve şe h rin civarında geniş sahaları
kaplayan b ah çeleri ve m eyvelikleri ile c e n n e t gibi ve cih an ın en b ü y ü k m e r­
k e zlerin d en b iri idi. Ş eh rin m ü d a fa a sın a k a tıla n 110.000 kişid en yarısını
H â riz m -şa h ’ın a sk erleri teşk il ed iy o rd u . S avaşlarda 7 0 .0 0 0 kişi ölünce
S em erk an d ’d a b u lu n a n Kadı ve Ş ey h ü lislâm M oğollarla an laşa rak 5 0 .000
kişi k u rta rd ı. 1221 M ayısında (612 R ebiülevvel) S e m e rk an d ’a g iren M oğol­
lar şeh ri yağ m a ve ta h rip e ttile r. C âm i ile b irlik te oraya sığınan 1000 kişiyi
yaktılar. 3 0 .0 0 0 ’d e n fazla K anglıları ö ld ü rd ü le r249. S em erkand çok eski ve
b ü y ü k b ir şe h ir idi. İslâm k ay n ak ların ın ilim , k ü ltü r ve m e d en iy etin i hay­
ran lık la ta sv ir e ttik le ri S e m erk an d ve havâlisi h a k k ın d a Ç in m ü ellifleri de

~4S Cuvaynî, I, 75-85; Reşîd üd-dîn, I, 359-382; N esevî, fr. trc. s. 74; İbn ül-Esîr, XII, 141,
N arşahî, s. 23; Y âkut, I, 353-356, Z. Kazvinî, s. 509-510.
' 49 Cuvaynî, I, 90-96; R eşîd ud-dîn, s. 262-264; İbn ul-Esîr, XII, 141-142, N esevî, trc. s.
61; A bu’l-Farac, s. 381; Yâkut, III, 45-46; Z. Kazvinî, s. 558.
TÜRK İSLÂM MEDF NİYI I İNİN İNKİ^AI I VI İNHİTATI. 485
hem en aynı şeyleri yazm ışlardır. G erçek ten Ç in kaynakları ve husû siy le
1221’de S e m e rk a n d ’ı ziyâret ed en C h’ang-Ch’un şe h ir etrafın d ak i bahçe ve
sayfiyelerin o n larca li (500 m e tre ) g e n işliğ in d e o ld u ğ u n u , h e r ta ra fta su
kem erleri, fıskiyeler, h av u zlar b u lu n d u ğ u n u , çiçek b a h çe lerin in Ç in ’den
d ah a ileri dereceye geldiğini, şe h ird e nefis k u m a şla r yapıldığını, S u ltan ın
sarayının yüz k ad e m y ü k se k lik te o ld u ğ u n u , m e ş h û r b ir h e y ’e tşin a sın k u s û f
hâd isesin i ö n c e d e n h a b e r verdiğini, şe h rin çok k alabalık ve güzel b ir b elde
o ld u ğ u n u yazar; h a v ilin in çok m ü n b it ve nefis m eyveler y e tiştird iğ in i b e ­
lirtir; k a d ın la r gibi e rk ek lerin de saçlarım ördüklerini söyler ve şe h ir n ü fu ­
su n u n d a 10 0 .0 0 0 h â n e ik en M oğol istilâsiy le d ö rtte bire d ü ş tü ğ ü n ü kayde­
d e r250. Bu h u s û s a u y g u n o larak aşağ ıd a S e m e rk a n d ’ın yine d e b aşk a şeh irlere
n isb e tle istilâyı b ir d erece d a h a h a fif atla ttığ ı ve z am an la to p a rlan d ığ ı g ö rü ­
lecektir.
M oğollar S e m e rk a n d ’d an so n ra H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü le r. İstilâd an az
önce, 1216 (6 1 7 ), U rg en ç(C u rcân iy e)i g ö ren Y âkut “bu kad ar b üyük, zengin
ve ahvali güzel b ir şe h ir g ö rm e d im ve ta ta rla rın b ü tü n şeh ri y ık tık ların ı ve
ah âlisin i ö ld ü rd ü k le rin i ö ğ re n d im ” d e r251. Ç in seyyahı d a U rg en ç(U -lig h ien )
in B u h ârâ’d a n d a h a b ü y ü k ve zen g in o ld u ğ u n u , s u lta n ın an a sı(T e rk en H a­
tu n ) n ın o ra d a y aşad ığ ın ı söyler252. S e m erk an d ve B uhârâ gibi U rgenç şeh rin i
de m e d h e d e n b ir ta k ım h â d ise le r rivâyet ed ilir ve p ek çok Evliya ziyâ-
re tg â h ın ın b u lu n d u ğ u yazılır. Ş eh re yakın b ir k asab aya m e n su p olan Z em ah -
şe rî d e şe h ri ve h e m şe h rile rin i m e d h e d e r. Ş eh rin fikir hayatı b ak ım ın d a n ne
derece y ü k se k o ld u ğ u n u , M u ’te z ile ’n in çok yaygın b u lu n d u ğ u n u ve ilm i
m ü n a z a ra ların çok ileri b ir seviyede y apıldığını y u k a rıd a b e lirtm iştik . B urada
ince sa n a tla r d a çok tera k k i e tm işti. Ş eh ird e in sa n la rın k u m gibi kalabalık
o ld uğu, k ö şk leri ve evleri, çarşıları ile çok m a m û r b u lu n d u ğ u , pek e rk e n d e n
tü rk le şe n H â riz m ’d e in sa n la rın ta b ia t ve şekil itib ariyle T ü rk o ld u ğ u te sb it
e d ilm işti253.
Ç ingiz H an H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü ğ ü zam an d iğer M oğol k u m a n d a n la rı
d a Sır-derya şe h irle rin i d ü ş ü re re k y e tişm işle rd i. U rgenç H â riz m -şâ h ’ın k u ­
m a n d a n la rın d a n H u m a r-te k in ta ra fın d a n m ü d afaa ediliyordu. T ü rk le r M o-
ğolları Bağ-i Hurrem’de k arşılad ılar. V u k û b u la n sav aşta 1 0 0 .0 0 0 ’e yakın in ­
san ö ld ü . F ak at en şid d e tli m u h â re b e le r K aplan (Kabilan) k a p ısın d a cereyan

" u B retschneider, I, s. 21-22, 77-79, 88, 95, 291.


251 Mu’cem ul-buldân, III, s. 122.
252 B retschneider, I, s. 22.
253 Cuvaynî, I, s. 98; Z. Kazvinî, s. 519-521.
486 SELÇUKLULAR TARİHİ

etti. H alk b ü tü n gücü ile m ü d a fa a d a b u lu n u y o rd u . M oğollar, civarda taş b u ­


lu nm ad ığ ı için, d u t ağaçlarını m a n c ın ık la şe h re atıyor; n eft ile yangın çık arı­
yorlardı. Ş eh ir kapı-kapı, so k ak -so k ak , m a h a lle -m ah ale ve saray-saray bir
bo ğ u şm ay a sa h n e o lm u ştu . Bu b o ğ u şm ad a, şe h rin çoğu h a ra p o ld u ve n ihâ-
yet m u k a v e m e t so n a erdi. M oğollar â d e tle rin e g ö re sağ kalan ları ovaya şev­
k e ttile r. K adın, ço cuk ve sa n a tk â rla rd a n 10 0 .0 0 0 kişiyi e sir ed ip diğerlerin i
ö ld ü rd ü le r, ki E b u ’l-F erec b u ö ld ü rü le n le rin 10 0 .000 kişi o ld u ğ u n u yazar.
Bir kayd a göre de h e r M oğol a sk e rin e ö ld ü rm e k ü ze re 24 kişi d ü ş m ü ş tü . Bu
k atliâm d a n so n ra şe h ri yağm a ve ta h rip e ttile r. H ârizm b e n d le rin in yıkıl-
m asiyle de şe h ir su la r a ltın d a kaldı. Ş e h itle r a ra sın d a za m a n ın b ü y ü k şeyhi
N ecm ed d in K ü b râ d a vardı. R ivâyete g ö re Ç ingiz H an şö h re tin i d u y d u ğ u ve
m an ev î (sihrî) k u d re tin d e n çekindiği için şey h e h a b e r g ö n d e re re k çıkıp k e n ­
d isin e g elm esin i ve şe h ir h alk ın ı tam am iy le ö ld ü receğ in i b ild irm iş; b ü y ü k
şeyh "y etm iş yıl b e ra b e r y aşad ığ ım h e m şe h rile rim d e n ayrılam am ; b elâ d a
m ü ş te re k tir” d em iş ve b izzat sav aşırk en aldığı o k yarası ile şe h it ed ilm iştir.
O n u n b u felâketi d a h a önce h a b e r verdiği de rivâyet e d ilir254.
T ü rk is ta n k a d a r m a m u r ve m ed en iy etçe ileri b ir seviyede olan ve Sel­
çu k lu lar z a m a n ın d a d a b ü y ü k T ü rk is ta n h u d u tla rı iç erisin d e g ö sterilen H o ­
ra sa n ’ın a k ıb e ti d a h a d a feci old u . F ilh ak ik a T irm iz şeh ri şid d etli b ir m u h â-
sarad an so n ra tam a m iy le h arâb ey e çevrildi ve halkı M oğollar ta rafın d a n
tak sim ed ilerek ö ld ü rü ld ü . N ah şap ve B edahşan havâlisi d e savaş veya barış
yolu ile işgal edildi. B üyük Belh şe h ri te slim o ld u ğ u h ald e M oğollar b ü tü n
şe h ir halk ın ı ovaya çıkarıp k ılıçtan g eçirdiler. D ağ lara ve m ağ aralara sığınan
kim seleri b ire r b ire r y ok e ttile r. T alek an m u h â sa ra sı u z u n sü rd ü ğ ü ve o rad a
Ç ingiz’in to ru n u ö ld ü rü ld ü ğ ü için şe h ird e te k in sa n b ırak ılm ad ı ve Mao Baliğ
(U ğ u rsu z şeh ir) ilân ed ilerek o ra d a b ilâ h a re k im se n in o tu rm a sın a d a izin
v e rilm e d i255. İb n u l-E sîr Belh ve civardaki şe h irle rin am an d ileyerek k atil ve
ta h rip te n k u rtu ld u ğ u n u y azarsa d a 256 aşağ ıd a b a h se ttiğ im iz d iğ e r kay n ak ­
lard a böyle b ir istis n a n ın y ap ılm ad ığ ın ı te y it ed erler. H o ra sa n ’ın Belh, M erv,
H e ra t ve N îşâ p û r’d an ib a re t d ö rt b ü y ü k şe h rin d e n b aşka M ervcuk (Merv al-
rûd), A bîverd, Yazır, N esâ, T ûs, Sarahs, C uvayn ve Bayhak şeh irleri de h a rap
edildi. Y alnız N e s â ’d a 7 0.000 kişi şe h it d ü ş tü . C elâleddin H âriz m -şâ h ile
b irlik te H alaç ve U ğrak T ü rk le ri G azne ve B am yan istik a m e tin d e ilerleyen

254 Cuvaynî, I, 96-101; Reşîd ud-dîn, I, 371-374; İbn ul-Esîr, XII, 152, 192, N esevî, s. 153-
156; A b u ’l-Farac, s. 382; Câmi, Nefehât ul-Uns, fr. trc. s. 479-480.
Cuvaynî, I, 102, 105; Reşîd ud-dîn, s. 374, 375.
256 XII, s. 150.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI IİN İN İN K İŞAII VI İNIIİTATL 4 8 7

M oğollara hayli kayıp v erd ird ilerse d e tu tu n a m a y a ra k H in d is ta n ’a doğru


çek ild iler257.
En b ü y ü k k atliâm S u ltan S an car’ın p a y ita h tı M erv’d e o ld u . Bu şeh re k a­
çan ve m ü d afaa için g elen lerin m ik d arı 2 0 0 .0 0 0 ’e çıktı. M oğollar M erv’e
doğru ilerlerk en o civarda 7 0 .0 0 0 a sk e r çık aran T ü rk m e n le rin çoğu M oğol
h ü c û m u ö n ü n d e C ey h u n n e h rin e d ü ş ü p b o ğ u ld u . M erv’de to p la n a n ku v ­
v etler h isa rla rın m e tâ n e tin e g ü v en erek m ü d afaay a h azırlan d ılar. Ş ehir ö n ü n ­
de v u k û b u la n şid d e tli b ir m u h a re b e d e T ü rk le r M oğollara yenildi, çoğu esir
ve katled ild i. S u rla rd a ve k ap ılard a m ü d a fa a d ev am ediyordu. Bu sırad a M o­
ğollar, te slim o ld u k ları ta k d ird e k e n d ile rin e d o k u n m ay acak ların ı b ild irdiler.
Bu te k lif ü z e rin e şe h rin b ü y ü k le rin d e n İm am C e m a led d in ’i at, k a tır ve deve
yükü hed iy elerle M oğollara g ö n d erd iler. M oğollar 2 0 0 şehirli zen g in ve tü c ­
carın adın ı alıp g e tirttile r; so n ra d a sa n a tk â rla rın ism in i d e fte r y a p tırıp diğer
b ü tü n h a lk ın şe h ird e n çık m asın ı e m re ttile r ve 4 0 0 san atk âr, b ir m ik d a r ço­
cu klar e sir edilip kalan ları to p ta n k ılıçtan geçirildi. O va in san c e se tle rin d en
tep e h alin e geldi; to p ra k k an re n g in e boyandı. K ale ve h isa rı yerle b ir ettiler;
câm ileri yaktılar. H azin e b u lm a k m ak sad iy le m ezarları ve b u a ra d a S u ltan
Sancar’ın tü rb e sin i açtılar. Ş u rad a b u ra d a ö lü m d e n k u rtu la n la rd a n 5000 kişi
yak alanarak ö ld ü rü ld ü . M oğollar o n b e ş g ü n M erv fâciasını yapıp d ö n d ü le r.
C uveynî’ye göre, Seyyid İzzed d in o n üç g ü n , g ece-gündüz, ö lü leri saym ış;
köylerde, ovalarda, k a n a lla rd a ve m a ğ a ra la rd a ö le n ler m ü s te s n a o lm ak ü z e ­
re, şe h it m ik d arı 1 .3 0 0 .0 0 0 kişiye y ü k se lm işti. İbn u l-E sîr’e göre ö lü le rin
m ik d arı 7 0 0 .0 0 0 kişi olu p , h alk ın b ir k ısm ı k açarak b aşk a İslâm ü lk ele rin e
d ağ ılm ıştır. S u b k î ise b ir g ü n d e şeh id e d ile n le rin 7 00 .0 0 0 kişi o ld u ğ u n u ya­
zar. M oğolların d ö n ü ş ü n d e n so n ra N e sâ ’d an gelen 10.000 göçebe T ü rk m e n
M erv’e g irm iş; M oğol ağ ırlık ların a b a sk ın yapm ış; fakat bu tara fa d ö n en
K u tu k u N o y an G azne H alaçlarım ve A fganlIları im h â e tm iş tir258.
M oğollar M erv’d en so n ra H o ra sa n ’ın d iğ er b ü y ü k şeh ri olan N îşâ p û r’a
d o ğ ru y ü rü d ü le r. Y olda T û s ’a uğrayıp İm âm R ızâ tü rb e sin i y ık tılar259. N îşâ-
p û r’u n Kara-kuş b u rc u n d a , II. T e şrin 1 2 2 0 ’de başlayan şid d etli b ir savaş,
şe h ird e a d ım -a d ım b ir b o ğ u şm a şeklini aldı. Bu sebeple şe h ir ta rla h a lin e
g e tirilirk e n in sa n la rı d a sa h ra d a to p ta n ö ld ü rü ld ü . N ecm ed d in R âzî “T ü r­
k ista n ’dan S u riy e’ye k ad ar y ap tık ları ta h rip ve kıtâli an latm ak m ü m k ü n
m ü d ü r? S adece d o ğ d u ğ u m Rey şe h rin d e 7 0 .0 0 0 kişi ö ld ü rd ü le r ve d iğ e rleri­

257 Cuvaynî, I, 117-119; N esevî, fr. trc. s. 88, 134-138; İbn ul-Esîr, XII, 153; Cuzcânî,
Tabakat-i Nâsirî, II, 660, 677; Âsâr ul-bilâd, s. 482; İbn Ebi U saybi’a, II, s. 26.
~58 Cuvaynî, I, 132-138; İbn ul-Esîr, XII, s. 151; Subkî, Tabakat us-sufıyye, I, 339.
259 İbn ul-Esîr, XII, 151; Cuvaynî, I, 137.
4 8 8 SELÇUKLUl AR TARİHİ

ni g ö tü rd ü le r” der. S ebzvar’da ö ld ü rü le n le r d e 7 0 .0 0 0 civarında id i260. Büyük


bir k ıtlık ta N îş â p û r’d a 107.000 k işin in ö ld ü ğ ü n , A m ul şe h rin d e S u ltanı te ­
m iz elb iselerle karşılay an h alk ın 5 0 0 .0 0 0 veya 6 0 0 .0 0 0 civarında b u lu n ­
d u ğ u n a d âir G azne devri rivâyetleri de şe h irle rin n ü fû su b a k ım ın d a n kayda
d eğ er261.
M oğollar H e m e d a n ve K azvin’d e n s o n ra T ebriz, E rdebil, M erâga, G ence,
Kafkasya, Şirvan, D erb en d , K ıpçak illerin i, K ırım havâlisini ve Irak ta ra f­
larını da b ü y ü k k ıta lle re ve ta h rip le re u ğ ra ttıla r. S elçuklu d ev rin d e b ü y ü k bir
ilim ve k ü ltü r m erk ezi o lan ve b u seb ep le de Kubbet ul-İslâm lâkabını alan
A h lat şehri d e M o ğollar ö n ü n d e çekilen C elâled d in ve d a h a so n ra k en d ileri
ta ra fın d an yıkıldı; Bitlis aynı ak ıb ete u ğ rad ı. İstilâ d an kaçan göçebeler A n a­
d o lu ’ya, b ir m ik d a r d a Irak ve S uriye’ye d o ğ ru akın ediyorlardı. K aynaklar
in sa n ların k arın c a la r gibi A zerb ay can ’d a n A n a d o lu ’ya nasıl akın eylediğine
d âir güzel ta sv irle r yapar. H a ttâ M ü slü m a n m ü ellifleri gibi R u b ru c k d a Kıp-
ç ak (K u m a n )ların n asıl sah illere k açtık ların ı ve b ir k ısm ın ın gem ilere b in e rek
A n ad o lu sa h ille rin e geçtik lerin i a n la tırla r. Bir kaynağın ifâd esin e göre:
“Kıtay, Türkistan ve Hotan Türkleri ve Türkmenler Moğolların kılıcına yem oldu”262.
İran M oğolları z a m a n ın d a da E rz u ru m , Sivas, K ayseri, M ardin ve d iğ e r şe ­
h irle r ta h rib a ta u ğ ra m ıştır. S elçu k lu ların M ısır su lta n ı B aybars’a tem ây ü lleri
dolayısiyle A n a d o lu ’ya giren A baga H a n ’ın rivâyete göre E rz u ru m ile K ayseri
a ra sın d a ö ld ü rd ü ğ ü in sa n la rın sayısı 2 0 0 .0 0 0 -5 0 0 .0 0 0 kişiye bâliğ o lm u ştu .
E sir ed ilen A n ad o lu T ü rk le rin i g ö tü rü rk e n B ay b u rt’ta A baga’n ın k a rşısın a
çıkan b ir ih tiy a r âm ân istey erek H a n 'ın h u z û ru n a çıkm ış ve o n a “d ü şm a n ın
(Baybars) m e m le k e tin e girdi; fak at se n in te b a a n a d o k u n m ad ı. Sen d ü şm a n a
k a sd ed e rk e n k en d i raiy etin i kati, yağm a ve m e m le k e tle rin i h a ra p e ttin . Ec-
d âd ın olan h a n la rd a n h an g isi b u u sû l ve Y asa’yı ta tb ik e tti” d e m iştir. Bu
m ân âsı ağır sual k a rşısın d a H an e m irle re k ızm ış ve g ö tü rm e k te o ld u ğ u
4 0 0 .0 0 0 e siri s e rb e st b ıra k m ıştı263. K azvin civ arın d a S elçuklu su lta n la rın a ait
T ü rk köleler ve İran T ü rk le rin in y erleştiğ i T arû z kasabası güzel, yeşil, z e n ­
gin, m eyveleri bol, havası güzel b ir beld e idi. O ra d a k ö şk ler b in a edilm iş,

260 Cuvaynî, I, 130-140; İbn ul-Esîr, XII, s. 144; Nesevî, fr. trc. s. 92; Cuzcânî, s. 656;
Mirsâd ul-ibâd, s. 10; B retschneider, I, s. 250.
‘6I Bayhakî, s. 554; İbn Funduk, s. 176.
262 İbn ul-Esîr, XII, 147, 192-196; Nüzhet ul-kulûb, s. 63; Şebankârî, Mecmu’ul-Ensâb, s. 336;
R ubruck, s. 51-52; D ’O hsson, I, s. 246-252. Yâkut, A bbasîler zam anında Kazvin’de
Mübarek ut-Türkî tarafından yapılan ve M übârekiyye adını alan bir h isar ve ona m en su p
âzâdlılar olduğunu yazar (Mu’cem ul-buldan, IV, 243).
263 Baybars M ansûrî, Zubdet ul-fıkre, B ritish M useum Add. 23325, 856; Nuvayrî, Nihâyet ul-
Ereb, K öprülü No; 1188, 60a.
TÜRK-İSLÂM MI 1)1 NİVI I İNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATI. 4 8 9

hayır m ü e sse se le ri yapılm ıştı; b eld en in in san ları çok güzel idi; T a ta rla r ge­
linceye k ad ar o ra d a y aşad ılar264. S elçu k lu lar z a m a n ın d a O ğ u z boyları ta ra ­
fından H o ra sa n ’d a isk ân e d ilen lerle Y azır vilâyeti gibi Irak ’ta d a d a h a so n ra
Bayat vilâyeti ve şeh ri m ey d an a g elm iş ve tü rk le şm işti, ki so n u n c u n u n vergi
m ik tarı 4 6 .0 0 0 d in â r’a bâliğ o lm a k ta id i265. A zerbaycan O rta A sya’d a n A n a ­
d o lu ’ya göçen T ü rk le re b ir k ö p rü vazifesini g ö rd ü ğ ü gibi o ra d a yerleşen
T ü rk m e n le r de M oğ o lların ö n ü n d e n k açm aya m e c b û r kalm ışlard ı. M oğol
k o rk u su n u n n e d erece d e h ş e t verici o ld u ğ u n a d â ir k ay n ak lard a d ik k a te şâ-
yân hikây eler n a k le d ilm iştir. B u n lard an b irin e g ö re M oğollar A hlat, Bitlis,
Erciş şe h irle rin i k ati ve ta h rip e ttik le ri sıra d a b ir T a ta r b ir köye girm iş; b ir
kim seye yere yat, kılıcım ı g etirin cey e k a d a r b ek le d em iş ve k o rk u su n d a n
salınm ayan köylüyü gelip b o ğ azlam ıştır. B aşka b ir hikâyeye göre b ir tâc ir 17
arkadaşiyle y o ld a b ir T a ta r sü v arisin e ra stla d ıla r. T a tar o n lara b irb irlerin i
bağlam aların ı e m re tti ve o n la r d a aynı şeyi y apıyorlardı. T âcir ark ad aşların ı
ikaz edince o n la r “n e yapalım , k o rk u y o ru z ” ded iler. Tâcir, “o n u n b ir kişi
o ld u ğ u n u , k en d ile rin i ö ld ü re c e ğ in i” söyledi ve M oğol’u n ü ze rin e a tılara k
o n u ö ld ü rd ü ve b u sâyede k u rtu ld u la r266.
M oğol istilâ sın ın ta h rib a tı h a k k ın d a d a h a fazla ta fsilâ ta lü z u m yo k tu r.
İstilâ te h lik e si İslâm d ü n y asın ı ve Ç in ’i d e rin d e n sa rstık ta n b aşk a A v ru p a’yı
ve B izans’ı d a titre tm iş ti. A lâed d in K eykubâd A n ad o lu şeh irle rin i tah k im
etm ek , kale ve su rla rı in şâ eylem ek sû re tiy le m u h te m e l b ir istilây a karşı
hazırlan d ı ve h e r h ü k ü m d a rd a n d a h a te d b irli d av ra n arak ölünceye k a d a r bu
b ü yük fırtınayı a tla tm a ğ a m uvaffak old u . M oğol istilâ sın ın İslâ m -T ü rk d ü n ­
yasında yaptığı ta h rib a tın asırlarca d ev am ettiğ in i, b ir çok şe h ir ve vilâyet­
lerin b ir d a h a k alk ın am ad ığ ın ı d a te s b it e ttik te n so n ra İslâm m ed en iy e tin in
in h ita tı için b a şk a seb ep ler a ra m a k b ey h û d ed ir. F ilhakika İbn B atû ta b ir asır
so n ra M erv, Belh, T irm iz şeh irleri ile M u rg ab k analı ve o n u n y aratm ış o l­
d u ğ u m a m û re le rin h â lâ h a ra p o ld u ğ u n u b izzat m ü şâ h e d e etm iş; yalnız
N işâ p û r’u b iraz m a m û r b u lm u ş tu r. O n a göre Belh h arap ve ıssızdır; esk id en
b ü y ü k b ir şe h ir idi. M escit ve m e d re se le rin in y ık ın tıları g ö rü lm e k te ve lâci­
v e rt rengiy le re s m o lu n a n b in a la rın ın n ak ışları u z a k tan m a m û r o ld u ğ u zan-
nını v e rm e k te d ir. Ç ingiz b u şeh ri ve h a z în e b u lu n d u ğ u rivâyetiyle câm iin
sü tu n la rın ı yıktı. M erv ve Belh h arap , N îşâ p û r ve H e ra t m a m û rd u r. T am a-
m iyle yıkılan T irm iz d e iki m il m esâfed e y en id en in şâ o lu n m u ş tu r. B am ­

Z. Kazvinî, s. 410.
265 Reşîd ud-dîn, Mükâtebât, s. 177; Nüzhet ul-kulûb, s, 41.
266 İbn ul-Esîr, XII, s. 196.
4 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

y a n ’d a yalnız b ir câm i m in aresi ay ak ta k a lm ış tır262. G orlu A lâeddin C ih â n sû z


ta rafın d a n yakılan ve yıkılan S u ltan M a h m û d ’u n p ay ita h tı b ü yük G azne
şeh ri b ir d erece k alk ınd ı ise de M oğ o llar o n u d a tam am iy le h a ra p ve halkını
k a tle ttile r ve a rtık b u şe h ir b ir d a h a eski p arlak lığ ın ı k a z a n a m ad ı268. M arco
Polo İra n ’ın T a ta r ta h rib a tiy le eski e h e m m iy e tin i k a y b e ttiğ in i sö y ledikten
so n ra B elh(B alc)ın m u h te ş e m sarayları ve k ö şk le rin in h âlâ h a ra p halleri ile
g ö z ü k m e k te o ld u ğ u n u ifâde e d e r269. İstilâ d a n b ir a sır so n ra H am d u llah
K azvinî de, 1 3 3 6 ’da, S u ltan Sancar ta ra fın d a n yapılan M erv su rla rın ın ve
şe h rin v iran b u lu n d u ğ u n u , a ra z in in çok v erim li o ld u ğ u n u yazar270.
H a ra b în in T im û rlu la r d ev rin e k a d a r dev am ı d a h a d ik k a te şâyândır. H âfız
E bru S u lta n S ancar z a m a n ın d a çok m â m u r b u lu n a n ve Ç ingiz ta rafın d a n
yapılan şid d e tli sav aşlard a h a ra p o lan M erv ve M urgab k an a lın ın 2 0 0 sene
gayrı m e s k û n o ld u ğ u n u , Ş a h ru h 'u n em riy le 1 4 1 0 (8 1 2 )’d a B end’in y en id en
bağ lan arak bağ, b o sta n , m ed rese, câm i, h â n e k â h , rib â tla r ve ça rşılar yapıla­
rak şe h rin k ısm e n im â r ed ildiğini sö y ler271. Ö te y an d an M elik -şâh ’ın to ru n u
(Sancar) ta ra fın d a n in şâ o lu n a n C ü rcân şe h ri M oğol k atliâm ı ve ta h rib i
dolayısiyle X IV ’ü n c ü asırd a h âlâ h a ra p idi. H u tta lâ n bölgesi ve d iğ e r şe h irle r
de bu d u ru m d a id i272. R u b ru ck ve K iragos d a sey a h atin d e G ence ve
N ah çiv an ’ın yıkık b u lu n d u ğ u n u g ö rm ü ş tü 273.
B u h ârâ’n ın b ir asır so n rak i d u ru m u d a h a iyi değildir. G erçek ten şeh ir
m e sk û n ise de câm i, m e d re se ve ç a rşıla rın d a n p e k azı ay akta ve şe h ir h a ra ­
belerle d o lu b u lu n m a k ta idi. M anevî s ü k û t d a m addîsiyle m uvâzi idi. G er­
çek ten y ü k sek ilim ve k ü ltü rü ile, ah lâk î m eziy etleriyle m e ş h û r olan Bu-
h â râ ’d a “ilim d e n b ir n eb ze hazzı olan veya c ü z 'î b ir tah sili b u lu n a n k im se
y o k tu r, ahâlisi zelildir. H â riz m ’de ve d iğ er b eld elerd e şah itlik le ri m ak b û l
sayılm az”274 ifâdesi ç ö k ü n tü n ü n d e recesin i g ö ste rm e ğ e kâfidir. S e m erk an d
yine b ü y ü k b ir şe h ir o larak m ev cu t kalm ış; fak at b ü yük köşkleri, çarşıları ve
şe h rin ç o ğ u n u n h a ra p o ld u ğ u m ü şa h e d e e d ilm iştir. 1259’d a S e m e rk a n d ’a

~67 Seyahat-nâme, I, 416, 431-433, 442.


268 Cuvaynî, I, s. 108; İbn B atûta, I, 446. İbn B atûta Çingiz tarafından tah rip edilen Badah-
şan havâlisinin bir daha m am u r olam adığını, orada Şeyh A ta ve K unduz’da K ara-arslan
adlı şeyhlerin zâviyelerinde kaldığım yazar (I, 443, 445).
269 s. 34, 54.
~10 Nüzhet ul-kulûb, s. 193.
271 Coğrafya, B M . Or. 1577, 32b.
272 H am dullah Kazvinî, s. 197. T o runu değil oğlu Sancar olm alıdır.
273 Keza bak, s. 167.
"74 İbn B atûta, I, 413.
[ ÜRK İSLAM MEDLNİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İN M İIA II 491

varan Ç inli b ir seyyal) ise şeh rin çok b ü yük o ld u ğ u n u , Ç in ’d e b u lu n m ıy an


pek çok tıbbî n e b a tın h astalık ların te d â v isin d e k u llan ıld ığ ın ı, bu ilâçların
adlarını say m an ın bile u zun sü receğ in i ve çok ç eşitli çiçek y e tiştiğ in i söyler
ve ta h rib a tta n b a h se tm e z . M oğol v âlilerin in o tu rd u ğ u U rgenç şe h ri de o l­
dukça im â r e d ilm iştir. Yine halkı M u ’tezile m e z h e b in d e ise d e M oğol em îri
K utlu T im ü r m u ta a ssıb S ü n n î o ld u ğ u n d a n h alk itik ad ın ı g izlem ek te id i275.
İslâm m e d e n iy e tin in en b ü y ü k k ü ltü r m erk ezi olan Bağdad d a 1258’de
H ü lâg ü ’n u n , 100 .0 0 0 veya 2 0 0 .0 0 0 m ik d a rın d a o ld u ğ u b ild irilen , ord u siy le
ta h rip edildi. Ş eh ird e o tu ra n H ıristiy an lar, Y ahudiler, te slim o lan ve râfizî
b u lu n d u ğ u rivâyet ed ilen H alîfenin veziri İbn u l-’A lk am î’ye m e n su p olanlar,
M oğollarla m ü n â s e b e tte b u lu n a n tü c c a rla r ve o n la rın k o ru d u k la rı m ü ste sn a
o lm ak ü zere b ü tü n Bağdad halkı ö ld ü rü lm ü ş tü r. Ö lü lerin m ik d arı 800 .0 0 0
ile 2 .0 0 0 .0 0 0 a ra sın d a k ay d ed ilm iştir. Ş eh ird e yaşayan b ü tü n ilim adam ları
şeh it ed ilm iştir. B ağdad’d a câm ilere, h a n la ra , rib â tla ra sığ ın arak h ay atların ı
m üdafaaya çalışan lar b in alarla b irlik te y ık ılarak ve yakılarak yok edilm iş;
b ü tü n se rv e tle r yağm alan m ış; halîfe ta ra fın d a savaşan T ü rk m e n S üleym an-
şâh ve a sk erleri (Yıva b o y u n d an ) ö ld ü rü lm ü ş; şe h ird e in san c esetlerin d en
bir ta k ım te p e le r m ey d an a gelm işti. K itap ların m ü h im bir kısm ı H ü lâ g ü ’n ü n
y an ın d a b u lu n a n N â sru d d în T û sî ta ra fın d a n g ö tü rü ld ü 276 ve m e ş h û r M erâga
rasad h ân esi k ü tü p h a n e s in e k o n d u . İb n B atû ta 1 3 37’de B ağdad’ı çok h a rap
bulm uş; m e d re se ve câm ilerin in yıkık o ld u ğ u n u g ö rm ü ş ve h a lk ın ın d a Mo-
ğollar ta ra fın d a n ö ld ü rü ld ü ğ ü n ü k a y d e tm iştir. Bu se b ep le d ir ki 677
(1 2 7 8 /9 )’de B ağdad ve h av âlisin in v ergileri ancak 5 0.000 d in a r tu tu y o rd u 277.
B ununla b e ra b e r b ilh a ssa G azan H a n ’d a n so n ra İlh an î h ü k ü m d a rla rın ın
k anallar açm ası ve im â r faaliyetleri n e tic e sin d e , 1336’da, v a rid a t 80 tümen
(yâni 80 0 .0 0 0 ) d in a ra y ü k se le b ilm iştir. H alb u k i b u zam an d a T e b riz ’in tamga
h âsılatı 115 tümen yâni 1 .150.000 d in a ra ç ık m ıştı278.
K aynakların h ü lâ sa sın d a n çık an b u n e tic e le r M oğol istilâ sın ın ta rih te
m isli g ö rü lm e m iş b ir ta h rip ve im h a h a re k e ti o ld u ğ u n u g ö sterm iş; büy ü k
m ed en iy et m erk ezleri, su la m a te sisle ri ve v ilây etler tam am iy le h a ra p olm uş;
in sa n la r ö ld ü rü lm ü ş ve İlh ân îlerin bazı im â r g ay retlerin e rağ m en Ç in h u d u t­
ların d an A k d en iz k ıy ıların a kadar, yer-yer d eğ işen n isb etle rd e, h a râ b î a sır­

275 İbn B atûta, I, s. 404-406. 428-429; M arco Polo, 63; B retschneider, I, s. 131.
276 İbn Kesîr, XIII, s. 200-204. 215; İbn ul-Fuvatî, s. 326-331; Ebi’l-F idâ, III, s. 202-203;
Zehebî, II, s. 121-, M akrizî, Sulûk, I, s. 410; Reşîd ud-dîn, nşr. Q uatrem ere, s. 240.
242, 2254; Spuler, İran Moğollan, s. 61-63.
~11 İbn ul-Fuvatî, s. 298.
"78 Nüzhet ül-kulûb, s. 37, 91.
49 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

larca sü rm ü ş; şe h ir ve vilâyetlerin çoğu b ir d a h a d in le m e m iştir. B arbar is-


tilâsiyle R o m a im p a ra to rlu ğ u ve m e d e n iy e tin in ç ö k ü şü ile m u k ay ese edildiği
ta k d ird e İslâm m e d e n iy e tin in uğradığı ta h rib a t çok d a h a m ü th iş tir. E sâsen
R om a m e d e n iy e ti de hiç b ir z am an İslâm m e d e n iy eti ile m u k ay ese edilecek
b ir seviye ve e h e m m iy e t k azan m ış d eğ ild ir. Bu ta h rib a t a sla istilâ n ın za ru rî
b ir n e tic e si de sayılam az. Z ira M oğol istilâ sı b ir n ü fu s m u h â c e re ti ile b irlik te
v u k û b u lm a d ığ ı gibi d ev let id â re sin d e h a re k e t e d e n o rd u la r çok defa teslim
olan şeh irleri de ta h rip ve k ıta ld e n e sirg em iş değildir. H alb u k i Selçuklu
istilâsı b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti ile b aşlam ış; d ev let b ah is m e v zu u olm adığı
ve göçeb eler k en d i boy beyleri id â re sin d e y u rt b u lm a k ve geçim im k ân ları
elde e tm e k z a rû re tleriy le k a rşıla ştık la rı için bazı y erle rd e m a h allî h a lk la r ile
çatışm a la r ve yağ m alar v u k û b u lm u ş; lâk in S elçuklu devleti veya en k ü ç ü k
b ir T ü rk m e n beyliği k u ru lu n c a d e rh a l siyâsî n iz â m k u ru lm u ş; asayiş te m in
ed ilm işti. S elçuklu d ev let ad am ları ve b e y lerin in b u h u su sta k i d ü şü n c e ve
h a re k e tle rin e y u k a rıd a işa re t e d ilm iştir. M oğ o lların şeh irli ve yerleşik h a lk ­
lar gibi g öçebeleri de im h â d a n istis n a e tm e m e le ri k a rşısın d a b u k ıtâlle re b ir
göçebelik z ih n iy e t ve anlayışı n azariyle de b akılam az. R u b ru ck sey ahati e s­
n a sın d a Y edi-su h av âlisin d e çok şe h ir o ld u ğ u n u , fakat T a ta rla r o tla k sağla­
m ak m ak sad iy le b u n la rı yık tık ların ı; yalnız b ir tic â re t pazarı o lan ve b ir çok
yabancı tâ c irle r ta ra fın d a n ziy âret ed ilen K ayalık (Cailac) adlı b ü y ü k b ir şe h ­
rin b u lu n d u ğ u n u m ü şâ h e d e e tm iş tir279.
S elçuklu su lta n la rı b ir y an d an İslâm ü lk eleri ve halk ların ı k o ru m a k , ö te
yan d an ırk d aşları göçebe T ü rk m e n le re y u rt b u lm a k m ak sad iy le A n a d o ­
lu ’n u n fe th in e g irişm iş b u lu n u y o rla rd ı. Bu sû re tle T ü rk ve M oğol iki istilâ
arasın d ak i azîm fark k e n d iliğ in d e n m ey d an a çık m akta, b ir y an d a n boy bey­
leri id â re sin d e b ü y ü k b ir m ille t y u rt a ra m a k ta ve Selçuklu devleti k u ru lu n c a
em n iy et ve âsâyiş h ü k ü m sü rm ek te; ö te y an d an b ir m u h â c e re t o lm ak sızın
d isip lin li M oğol o rd u la rı m ü m k ü n o ld u ğ u k a d a r m ed en iy eti y ık m a k ta ve
in san ları yok e tm e k te d ir. B undan b a şk a S elçuklu su ltan ları, eski G ö k -tü rk
H âkanları, gibi yalnız kendi değil bütün halkların babası, hattâ dünya ailesinin
reisi ve hâmisi sıfat ve vazifesiyle h a re k e t e tm e k te d ir. B a rth o ld ’u n d a çok iyi
d ik k a t ettiğ i ve O rh o n k itâ b e le rin in m ey d an a koyduğu ü zere, G ö k -tü rk
kaanları, bazı eski h ü k ü m d a rla rd a n farklı olarak, asla ö ld ü rd ü k le ri d ü ş m a n ­
larla iftih a r etm iy o rlar; b ilâkis felâk et g ü n le rin d e T ü rk m ille tin in d ery a gibi
akan k a n ın d a n şik ây et ediyor; m ağ lû p ettiğ i d iğ er T ü rk bey ve h ü k ü m d a rla rı
için de b u n la r “kendi milletimizden idi; yanıldıkları ve itaat etmedikleri için onlara

279 s. 140.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI 1İNİN |NKİ‘,AI I VI İNIIİİATL 4 9 3

karşı sefer ya/ıınakta mazûr" o ld u k ların ı b e lirtiy o rla r ve T ü rk m illetin i birliğe


dâvet e d iy o rla rd ı28".
M oğol istilâ sın ın an î ve şü m û llü n e tic e le ri bu k ad ar açık ve m ü th iş bir
şekilde, m ey d a n d a iken, İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı için, çok defa ikinci
d erecede veya n e tic e m â h iy e tin d e â m ille r ü z e rin d e d u rm a ğ a ve sadece b u n ­
ları sebep saym ağa im k ân y o k tu r. İç A sya, T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan , A f­
g an istan , İran, Irak, A zerbaycan ve k ısm e n T ü rk iy e ve Suriye öyle b ir çö k ü n ­
tüye u ğ ra m ıştır, ki b u h a râ b e le r o rta s ın d a ilim ve m e d e n iy e tin devam ı kolay
olam azdı ve h a ttâ p e k çok şe h ir ve v ilây etlerd e n e h a y at ve n e d e im kân
kalm ıştı. D u ru m u n b u b e d a h a tin e ve d e v rin d e şark-garp b ü tü n m ü elliflerce
m ü şâ h e d e e d ilm e sin e ra ğ m e n b aşlıca in h ita t âm ili o larak M oğol istilâ sın ın
g ö rü lm em iş o lm ası h a y re te şâyân b ir h â d ise d ir. Bu, İslâm ta rih i te tk ik le rin in
h e n ü z n e k a d a r geri o ld u ğ u n a da güzel b ir m isâl teşk il eder. B un d a O rta
A sya ta rih in in b ir o to rite s i olan B arth o ld ta ra fın d a n ileri sü rü le n fikirlerin
tesiri de akla g elm ek ted ir. H alb u k i B a rth o ld İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tı
m eselesiyle u ğ ra şm a d ığ ı gibi, M oğol istilâ sın ın u m û m î b ir m u h a se b e sin i de
yap m am ış ve sadece ta h rib a tta n sonra, b azan isâ b e tsiz de olsa, M oğollara ait
bâzı m e d e n î faaliyetleri b e lirtm e k te n ileri g itm e m iştir. S algurlu A tabegleri
id â resin d e istilâ d a n k u rtu lm u ş b u lu n a n Şirâz ve F ars bö lg esin in , n isb î b ir
sü k û n a sah ip olarak, m e d e n î in k işâfın a devam e tm e si de d ik k ate şâyân bir
h âd ised ir. G erçek ten b ir zam an Sivas k ad ısı ve m ü d e rrisi olan b ü y ü k âlim ve
filozof K u tb e d d in Şirâzî (ö lü m ü 1310), İran ed eb iy a tın ın b ü y ü k ü stâ d la rın -
d an H âfız (ö lü m ü 1390) ve b ü y ü k m ü h e n d is ve m im a r K ıvâm u d -d în (ö lü m ü
1 4 3 9 )in b u ü lk e d e y e tişm iş o lm aları seb eb in i d ü ş ü n m e k y erin d e o lur. B u­
n u n la b e ra b e r S alg u rlu lar dev leti n ih â y e t b u ld u k ta n (1147-1286) so n ra bu
ü lk ed e de s ü k û t b aşlam ış; Şirâz’d a A ta b e g le r D âr uş-Şifâsı “u z u n m ü d d e t
d o k to rsu z ve m u a tta l k a lm ış” ve an cak R eşîd ed d în, M ah m û d İlyas’ı oraya
tâyin e tm iş ve b u v ezir H e m e d a n ’d a d a yeni b ir Dâr us-Şifâ ve Eczahâne
(Dârûhâne) in şâ e tm iş tir281. B üyük istilâ ve ta h rib a t h en g â m e sin d e M oğolla­
rın m ü sb e t ilim lere m e n s u p u n su rla rı, sa n a tk â r ve tekn isy en leri, p ra tik ga­
yeleri için, ö ld ü rm e y ip k u llan m aları sebebiyle H ü lâg ü ve T im ü rlü le r za­
m a n ın d a riyâziye ve h u sû siy le h e y ’et (a stro n o m i) n o rm al te k â m ü lü n e im k ân
b u lm u ştu . F ak at b ir m e d e n iy e tin sadece b ir kaç şeh ri im âr ve in şâ ile, b ir iki
ilim kolu ile y aşam ası kabil değildi. Bu seb ep le a rtık m ed eniyeti, sanâyii, şe ­
h irleri ile b ir d a h a d o ğ ru lam ıy an O rta A sya T ü rk le rin in T im ü rlü le r dev rin d e

280
Bak. Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 10-11.
~81 Mükâtebât-ı Reşidi, s. 352, 356.
49 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

şa h it o ld u ğ u bazı k ü ltü r h am leleri sö n m e k te olan bir ate şin son p a rıl­


tıla rın d a n b aşk a bir m â n â taşıyam az. Z a te n bâzı im âr faâliyetleri y an ında
T im ü r istilâları d a b ir hayli p ah alıy a m a lo lm u ş ve ta h rib a ta seb eb iy et ver­
m işti.
S elçu k lu lar z a m a n ın d a feth e d ile n ve b ir a sır k ad a r b ir b u h ra n devri ge­
çiren A n a d o lu ’d a T ü rk -İslâm m e d e n iy e ti sü ra tle filizlen m ek te, m ille tle rara sı
ticâ ret ile İk tisad î güç y ü k se lm e k te ve şa rk ta n g elen ilim ve sa n a t ad am ları
k ü ltü re l h am ley i k u v v e tle n d irm e k te idi. O şek ilde ki T ü rk iy e’d e b ir a sır
zarfında m u h te ş e m m im a rî âbid eleri y ü k selm iş; M evlânâ C elâled d in R ûm î
ve Y unus E m re gibi b ü y ü k m u ta sa v v ıf m ü te fe k k irle r y etişm iş; T ürk, İslâm
ve biraz d a yerli u n s u rla rın im tizaciy le yeni b ir k ü ltü r, yeni b ir h u k u k ve
cem iyet n izâm ı d o ğ m u ş b u lu n u y o rd u . T ü rk iy e ’de çeşitli ırk ve d in le r a ra sın ­
d a b ir âh e n k k u ru lm u ş ve en b u h ra n lı z a m a n la rd a bile fikir h ü rriy e ti b o z u l­
m am ıştır. L âkin M oğol istilâsı 1243’de K ösedağ b o z g u n u ile İslâm m e d e n i­
yetin in b u yeni aşısın ı d a sarsm ış ve n ih â y e t 1 2 7 7 ’d e n so n ra ta h a k k ü m idâ-
resi, isy an lar ve d ah ilî m ü c â d e le ler ile ta m b ir İk tisad î ve İçtim aî sü k û ta
sebep o lm u ş tu r. Bu h u s u s y u k a rıd a v erilen izah lar ve ra k am la rla çok açık b ir
şekilde m ey d an a k o n d u ğ u 282 gibi b u d ev rin tarih çisi A k sarayî’n in eseri d e bu
devir A n a d o lu su n u n geçirdiği b u h ra n la rın h ikâyeleri ile d o lu d u r. Beylikler
dev rin d e d ev am ed en iç savaşlar da m e d e n î te k â m ü l ü z erin d e te s ir e tti ve
Selçuklu T ü rk iy e sin d e gelişen A n ad o lu b ir d a h a o seviyeyi b u lam ad ı. F akat
çö k m ek te o lan İslâm m ed e n iy e tin i y alnız yeni b ir m e d en iy e t filizi h alin d e
b u lu n a n ve istilâ d a n k u rtu la m ıy a n T ü rk iy e değil İslâm m e d e n iy e tin in eski
ülkeleri o lan M ısır ve Suriye, M oğol ta a rru z la rın ı k u rm ağ a m uvaffak old u ğ u
halde, ç ö k ü n tü y ü ö n ley em em işlerd ir. G erçek ten İslâm dü n y asın ı, Ç in ’i ve
Şarkî A v ru p a ’yı işgal e d en M oğollar, ‘A y n î’n in ifâdesiyle, ilk defa yine, Bay-
b a rs’ın k u m a n d a sın d a , T ü rk le r ta ra fın d a n m ağ lû b iy ete u ğ ratılm ış ve İslâm
d ü n y a sın ın b u ü lk eleri T ü rk le r sây esin d e k u rtu lm u ş tu r. T ü rk M em lû k leri
devleti (1 2 5 0 -1 5 1 7 ) d ev rin en k u d re tli im p a ra to rlu k la rın d an b irin i teşkil
ettiğ i ve İslâm m ed en iy eti b u ra la rd a yaşadığı h ald e b ir y an d an eski Şi’î-
S ü n n î m ü c â d e le si te sirle ri, H açlı savaşları, İlh ân îlerle devam ed en m u h a re ­
b e le r ve n ih â y e t ö te y an d an b ü y ü k tic â re t y o lların ın O k y an u slara in tik ali bu
devleti d e zayıflatm ış ve m e d e n î h a y a tın d a in h ita tın a sebep o lm u ştu r. Esâ-
sen b u â m ille r o lm a sa d ah i M oğol ta h rib a tın d a n so n ra yalnız M ısır ve S u ri­
ye’n in İslâm m e d e n iy e tin i ihyâ e tm e si de m ü m k ü n olam azdı. Bu m ü n â s e ­
betle, Y avuz S u lta n S elim ’in M ısır feth in i, k en d ileri için bir s ü k û t sebebi

Bölüm VII, bahis 12.


TÜRK İSLÂM MEDENİYE I İNİN İNKİŞAI I VE İNHİTATI. 495
sayan bazı A rap y azarların ın ne d erece ta rih î re a lite d e n uzak b u lu n d u k la rın ı
veya ne derece d a r bir m illiyetçiliğin k u rb a n ı o ld u k la rın ı h a tırla tm a k sırası­
dır. G erçek ten a slın d a b ir T ü rk dev leti o lan M e m lû k le rin yıkılışı O sm a n lI­
lardan önce b aşlayan siyâsî ve İktisâdi in h ita tın ta b iî b ir n etice si idi. B undan
başka M oğol istilâ sın ın en ağır d a rb e le ri T ü rk is ta n ’d a ve T ü rk le r ü ze rin d e
vukû b u ld u ğ u h ald e yine siyâsî h â k im iy e t ve h a tta m e d e n î faaliyetlerin
T ü rk lerin elin e g eçm esi A rap ve F a rsla rın n e d erece h ay âtiy etlerin i k ay b e t­
tik lerin e en b âriz b ir d elildir. H a ttâ S elçu k lu lar gibi O sm a n lılar d a o lm asa
idi Y akın-Ş arkın H açlıların elin d e kalm ası, k ü ltü re l ve e tn ik b ü n y e sin i d e ğ iş­
tirm e si de m u k a d d e r o lu rd u 283.
İslâm ta rih in in ü çü n c ü devrini, ta rih in d e en b ü y ü k ve k u d re tli im p a ra ­
to rlu k la rın d a n b irin i te şk il ed en O sm a n lı d ev leti k u ru lu rk e n İslâm m e d e n i­
y etin in b ü y ü k m irâsı çö k m ü ş b u lu n u y o rd u . H a ttâ O sm an lı T ü rk le ri te k
başların a b ir m e d e n iy e t h a m le sin e g iriştik le ri z a m a n lard a İslâm dün y ası
a rtık ta m m ân âsiy le b ir uyk u y a d alm ış ve u y u şm u ş b ir d u ru m d a idi. O sm an -
lı T ü rk le ri en k u d re tli b ir te şk ilâ t ve cem iy et n izâm ı o larak İm p a ra to rlu k la ­
rın ı k u ra rla rk e n İslâm m e d e n iy e tin in b akiyeleri ü z e rin d e d e m ü m k ü n olan
b ir k ü ltü r h a m le sin i y aratm ışlard ı. F ilh ak ik a O sm an lı su lta n la rı ve devlet
ad am ları ilm i ve sa n a tı him ây e a n ’a n e sin e devam e ttik te n so n ra m im a rîd e
İslâm -T ü rk m e d e n iy e tin in zirv esin e çıkm ışlar; S elçu k lu lard an beri devam
eden te ş riî faaliy etlere yeni b ir in k işa f sağlayarak Ş er’î h u k u k u n ek sik lik le ri­
ni ikm âl e tm işle r; T ü rk edebiyatı, m ü ziğ i ve sa n a tların ı en ileri dereceye
g ö tü rm ü şle r; riyâziye ve h e y ’e t ilim lerin i d e b ir m ü d d e t devam e ttirm işle r;
lâkin çöken İslâm î ilim leri ve felsefeyi d iriltm ek , b ü y ü k ç ap ta e se rle r verm ek
im k ân ın ı b u la m a m ışla r ve k e şif m â h iy e tin d e o lm ayan telifler v ü cû d a g e tir­
m işlerdi. B u n u n la b e ra b e r m im a rîd e b ü y ü k S in an ile coğrafî e d eb iy a tta Evli­
ya Ç elebi k e n d i sa h a la rın d a zirveye çıkm ış olu p , em salleri yo k tu r. Bu şa rt ve
seb ep lerle eski Y u n an k a rşısın d a R o m a ve İslâm m ed en iy e ti k a rşısın d a O s­
m anlIlar b irb irle rin e b en zey en b ir ta rih î m ev k ie sah ip tirler.
E sâsen İslâm m e d e n iy e ti çök erk en , A v ru p a m ed en iy eti de sü ra tle y ü k ­
seliyor; T ü rk le r b ir y an d an çö k m ek te b u lu n a n b ir m e d en iy et k a rşısın d a yal­
nız kalıyor; ö te y a n d a n rak îp m e d e n iy e t d ü nyasiyle am ansız b ir m ü câd eley e
d ü şm ü ş b u lu n u y o rd u . D ü n y a tic â re t y o lların ın A k d en iz ’d en O k y an u slara
in tik ali de İk tisad î ve m e d e n î in h ita ta y ard ım ediyordu. N itek im aynı te sirle r
dolayısiyle İtalya d a eski m evkiini kaybediyor. Şim al denizi sah illeri tic a rî ve
m e d e n î faaliy etlerd e b irin ci m evkii alıyordu. XVI’ncı a sırd a O sm an lı devlet

~83 Bak. Türkler ve İslâmiyet, s. 471.


4 9 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

adam ları ve m ü te fe k k irle ri d ü n y a ticâret y o llarının eld en çıkm ası ve


uzaklaşm asiy le T ü rk -İslâm d ü n y a sın ın uğrayacağı siyâsî ve İk tisad î te h lik e ­
leri k av ram ışlard ı. Sokullu M eh m ed P aşa z a m a n ın d a açılm ası d ü şü n ü le n
veya başlayan Süveyş ve Volga-Don kanalı teşebbüsleri de b u sebeple
v u k û b u lu y o rd u . O sm an lı devleti b u z a m a n d a A k d en iz h â k im iy etin i de ele
geçirm iş ve A v ru p a ’d a k eşfed ilen te k n ik silâh ları sü ra tle tâk ip e tm iş ve Şark
İslâm ü lk e le rin e de y ard ım e tm iş ise d e A k d en iz h âk im iy eti sâdece askerî
sah ad a kalıp tic â re te in tik al ed em em iş; A v ru p a m e d e n iy e tin in sü ra tle iler­
lem esi ve o n u n k a rşısın d a XVII. a sırd a iki d ü n y a a ra sın d a b ir k u vvet ve m e ­
d en iy et m u v â z e n e sin in k u ru lm a sı ve XVIII. a sırd a n so n ra d a d a im î savaş ve
m ağ lû b iy etlerin b irb irin i tâk ip e tm esi; ö te y an d an g ittik çe İk tisad î im k â n la ­
rın azalm ası m e d e n î in h ita tı h ız la n d ırd ı284. Böylece, b ir şark iy atçın ın k ısa bir
şekilde ifâde ettiğ i ü zere, M ü slü m a n la r X III’ü n c ü asırda, h e n ü z başlangıç
h a lin d e o lm ak la b erab er, k an ın ak ciğ erlerd e d o la şm asın ı, m atb aay ı ve b aru t-
lu to p u k e şfe ttile r. F ak at b u k eşiflerd en k en d ileri faydalanam adı; o n u n bu
m irâ sın ı y abancı b ir m e d e n iy e t (A vrupa m ed en iy eti) to p lad ı ve sem e-
re le n d ird i285. İslâm m ed e n iy e tin in ç ö k erk en m irâsın ı A v ru p a’ya v erm iş ol­
m ası m e d e n iy e t ta rih i için hayırlı b ir te s â d ü f o larak d a kayda şâyândır. İslâm
d ü n y asın ın y a n ın d a B izans’ın veya Şarkî A v ru p a ’n ın değil G arbî A v ru p a’n ın
bu m e d e n iy e t nakli vazifesini y ap m ış o lm ası d ik k ati çek m ek te ve m o d ern
A v ru p a’n ın y a n ın d a yaşayan T ü rk le re n a z a ra n U zak Ş ark ’ta Ja p o n y a ’n ın
A vrupa m e d e n iy e ti k a rşısın d a k i d a h a ileri m uvaffakiyetleri de b u eski d u ­
ru m u h a tırla tm a k ta d ır. M ev zû u m u z d ışın d a k alan b u m esele lerin h e n ü z
izahı y ap ılm ad ığ ın ı d a sadece k aydedelim . B urada Selçuklular h a k k ın d a y a n ­
lış bir g ö rü şe kısaca te m a s edelim . V aktiyle id d ia ed ild iğ in e göre H açlı se ­
ferleri T ü rk le rin F ilistin ’i işgalleri ve H ıristiy a n la ra zu lü m leri n etice si vukû-
b u lm u ştu . F a k a t S elçu k lu ların H ıristiy a n h a lk la ra karşı a d a let ve şefkatleri
b izzat H ıristiy a n m ü ellifleri ta ra fın d a n m ey d an a çıkm ış ve bu eski sa k a t d ü ­
şü nce de a rtık ta rih e k arışm ış; b ilâkis Şi’î-F â tım î H alîfesi el-H âkim ve M us-
ta n sır (1 0 3 4 -1 0 9 6 ) M ısır ve S uriye’d e h ü rriy e ti b o ğ m u ş, S ü n n îlere, H ıris-
tiy an lara ve Y ah u d ilere z u lü m le r yapm ış; K u d ü s’te kiliseleri y ık tırm ış ve

~84 Bu h u su sta bak. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan, Kahire 1940, s. 85-105; Fuad
K öprülü (B arthold), İslâm medeniyeti tarihi, s. 253-267; B. Lewis, "O sm anlı im p arato r­
luğunun in h ita tı”, İslâm Tetkikleri Dergisi, III, 1-2, s. 161-178 (aslı Studia Islamica IX.
1958); Halil İnalcık, "T ürkiye’nin İktisadî vaziyeti”, Belleten, LX, s. 661-676; A kdeniz
hâkim iyeti ve okyanuslarda cihâd için Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, II, s. 117-
121 .
285 R. Brunschw ig, Classicisme et declin culturel dans Thistoire de l’Islam, s. 43.
TÜRK-İSLÂM Ml 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İNIIİTATL 4 9 7

H ıristiyan ları o ra la rd a n ta rd e tm iş tir286. Ö te y an d an S elçu k lu lard an önce


M ü slü m a n la ra karşı Yakın Ş ark’ta B izanslılar, İsp anya ve A k d e n iz ’d e A vru­
palIlar ta ra fın d a n H açlı ta a rru z ları b a şla m ış ve B izans İm p a ra to rlu ğ u T ü rk le-
re karşı K atolik A v ru p a’yı, içinde b u lu n d u ğ u ta a s s u p h â lin d en faydalanarak,
m e şh û r H açlı se ferlerin e k ışk ırtm ıştır. Bu d u ru m dolayısiyle böyle b ir iddia
d a ta rih e k a rışm ıştır.
Böylece b u e se rin u m û m î çerçevesi için d e S elçu k lu lar z a m a n ın d a İslâm
m e d e n iy e tin in yeni b ir k u d re t ve h ay âtiy et k azan arak T ü rk -İslâm m ed en iy eti
halini aldığına, b u m e d e n iy e tin h e r tü rlü sa rs ın tıla ra rağ m en devam e tm e k te
b u lu n d u ğ u n a ve n ih â y e t m ü th iş M oğol istilâsiy le anî ve d e rin b ir in h ita ta
d ü ştü ğ ü n e , b u n u n la b e ra b e r A v ru p a’ya yaptığı k ü ltü r aşıları sâyesin d e Av­
ru p a m ed e n iy e tin in d o ğ u şu n u h a z ırla d ığ ın a d â ir fikirlerim izi m e y d a n a koy­
m u ş oluy o ru z. S elçu k lu larla b irlik te T ü rk le r İslâm d ü n y asın a h â k im old u ğ u ,
b u h â k im iy e t İslâm m e d e n iy e tin e c an lılık ve yeni k ü ltü r u n su rla rı getirdiği
için b u d ev re Türk-İslâm medeniyeti ad ın ı verm ey i d e ta rih î gerçeğe uygun
bu lu y o ru z.

286 A. A. Vasilief, Histoire de l’Empire byzantin, II, s. 23-27; F. G renard, Grandeur et decadence
de l’Asie, s. 25.
UMÛMÎ KİTABİYAT
Kaynak ve Tetkikler

A bd ul-C elil K azvinî, Kitâb un-Nakz, n şr. C e lâ led d in U rm av î, T a h ra n 1331.


A bd ul-K adir K uraşî, Tabakat ul-Hanefıyye, H ay d a r-âb â d 1332.
A bd ul-K adir M arâğî, Makâsid ul-Elhân, T o p k ap ı, N o: 1726.
A b u ’l-Farac Bar H eb ra e u s, Chronography, Ingil. trc . W . B udge, L o n d o n 1932.
_________, Muhtasar ud-duval, n şr. S alhanî, B ey ru t 1880.
A b u ’l-G azî B ah ad ır H an, Şecere-i terâkime, n şr. T .D .K . F aksim ile.
A bu H âm id al-A n d alu sî, Tuhfat ul-elbâb, n şr. G. F a rra n d , J A (1 0 2 5 ).
A bu Şâm e, Kitab ur-Ravzatayn, K ah ire 1287.
A dıvar A d n an , Osmanlı Türklerinde ilim, İs ta n b u l 1942.
A fd aled d in K irm anî, Vakâyi-i Kirman, T a h ra n 1326.
A h m ed E flakî D ede, Manakıb’ul-ârifîn, n şr. T a h sin Y azıcı, A n k a ra 1 9 5 9 -1 9 6 1 .
T rk trc. T a h sin Y azıcı, Ariflerin Menkıbeleri, İs ta n b u l 19 5 3 -1 9 5 4 .
Fr. trc. Cl. H u a rt, Les Saints des Derviches tourneurs, P aris 1 9 1 8 -1 9 2 2 .
A h m e d Şirâzî, Şırâz-nâme, T a h ra n 1310.
A ksarayî, K e rim u d d in , Müsâmeret ul-ahbâr, n şr. O sm a n T u ra n , A n k a ra 1944.
A lb e rt d ’A ix. Historia, Fr. trc. M. G u izo t, P aris 1824.
A li b in Z ayd al-B ayhâkî, Tatimma Sivan ul-hikma, n şr. M. Shafî, L ah o re 1935.
A li K em al, Erzincan tarihi, İs ta n b u l 1932.
A m ed ro z, H . F., The Marvanid dynasty at Mayyafarqîn, JRAS 1903.
A nkaravî, P îr M u h a m m e d , Zubdat ul-Fetâvâ, V eliy ed d in Ef. N o: 1451.
A n n e C o m n e n e , Alexiade, II, Fr. trc. B. Leib, P aris 1943.
A rista k e s (A ristg u es d e L asd iv erd ), Historie d ’Armenie, Fr. trc. F. P ru d ’h o m m e , P aris
1864.
A rtu k , İb rah im , “A b b a sile r d e v rin d e sik k e ”, Belleten, sayı XCIII.
A sad T alaş, La Madrasa Nizâmiyya et son histoire, P aris 1939.
A teş, A h m ed , “XII-XIV. a sırla rd a A n a d o lu ’d a F arsça e s e rle r” . TM., V II-VIII.
_________, Mevlid, A n k a ra 1954.
_________, “M u h y id d in A ra b î”, İA.
_________, Tercüman ul-belâga, İs ta n b u l 1949.
A tiya, A .S., The Crusades in the later Midlle Ages, L o n d o n 1938.
A tsız, N ., Karahanlılar ve Selçuklular (M ü n e c c im -b a şı’d e n N . Lugal ve H a şa n F.
T u rg a l’in te rc ü m e le ri ve m u k a d d im e ), İs ta n b u l 1940.
A tta lia te s, Historia, nşr. B ekker, B onn 1853.
Avfi M ., Lubâb ul-elbâb, n şr. S. N efîsî, T a h ra n 1333.
5 0 0 ________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

_________, Cavâmi’ul-hikâyât, n şr. W . B arth o ld , Turkestan, I; nşr. S. N efîsî, B ayhâkî


zeyli.
A ybek al-D avâdârî, Dürer üt-tîcân, D am ad İb ra h im P aşa K itp. N o: 913.
A ybek al-Safadî, al-Vâfi bi’l-vafayât, n şr. H. R itte r, İs ta n b u l 1931.
A ynî, B ed red d in , İkd ul-Cumân, V eliy ed d in Ef. N o: 2 3 9 1 ; C a ru lla h Ef. N o: 1588.
A zîm î, Tarih, K ara M u sta fa P aşa N o: 398; n şr. Cl. C a h en , JA (1 9 3 8 ).
B ah ad d in ibn Ş eddâd, Siretu Salahaddin el-Eyyubî, K ah ire 1317.
Bailey, H .W ., A . Khotanese text Concerning the Turks in Kantsou, A sia M ajör, I (1 9 4 9 ).
_________, "M edicinal p la n t n a m e s in U ig h u r T u rk is h ”, Köprülü Armağanı, İs ta n b u l
1953.
B al’am î, M ., Tarih, T a h ra n 1340.
Bar H e b ra e u s, b ak A b û ’l-Farac.
B arkan, Ö. L., “T ü rk iy e ’d e İm p a ra to rlu k d e v irle rin in b ü y ü k n ü fu s ve arazi ta h r irle ri”,
İktisat Fakültesi Mecmuası, II.
_________, "U z u n H a sa n ’a a it k a n u n la r”, Tarih vesikaları, II (1 9 4 1 ).
_________, “T a rih î d em o g rafı a ra ş tırm a la rı”, TM, X.
B arthold, W ., "B iş-b alık ”, İA.
_________, Coğrafya-i tarihi-i İran, F ar. trc . T a h ra n 1930.
_________, "F e rg a n a ”, İA.
_________, "İlh a n île r d ev rin d e m a lî v a ziy e t”, T.H.İ.T. Mee. I.
_________, İslâm Medeniyeti tarihi, n şr. F. K ö p rü lü , İst. 1940.
________ , "K ara-h ıtay lar", İA.
________ , Orta A sya Türk tarihi hakkında dersler, İs ta n b u l 1927.
_________, Turkestan down to the Mongol invasion, L o n d o n 1928.
_________, Türkistan’ın suğarılış tarihi, T rk . trc. Y. A m an , T a şk e n t 1926.
B aybars M an sû rî, Zubdat ul-fıkre, C a ru llah Ef. 1459; B. M. A dd. 2 3 3 2 5 ; B od leian Poc.
3 2 4 (bak. s. 13 n o t).
_________, Baybars Tarihi, T rk. trc. M. Ş. Y altkaya, İst. 1941.
B eauvais, V in c e n t de, Miroir historial, Fr. trc, d e V igny, P aris 1945.
B elâzurî, Futûh ul-buldân, K ahire 1901.
B erth elo t, A., A sie ancienne d ’aprés Ptolémée, P aris 1930.
_________, Biblihace Graeca, n şr. S ath as VII (1 8 9 4 ).
B jörkm an, W ., “İslâ m iy e tte se rm â y e n in z u h u r ve te d a v ü lü ”, THİTM., II.
B irûnî, A b û R ey han, Âsâr ul-bakiyye, n şr. S achau, L eipzig 1378.
_________, Kanûn al-Mas’ûdî, H ay d arâb âd 13 7 3 -1 3 7 5 .
_________, Kitab ut-tefhîm , n şr. W rig h t.
_________, Tahdid nihayet ul-Emâkin, n şr. M. T an ci, A n k a ra 1962.
B om bacı, A., “In tro d u c tio n to th e e x cav atio n s a t G h azn y ", East West, X, R o m a 1959.
_________, “O n a n c ie n t T u rk is h d ra m a tic p e rfo rm a n c e s” (Aspects or A ltaic Ci­
vilisation’d a ) , L o n d o n 1962.
B ratian u , G. L., Commerce Génois dans la Mer Noire au XHIe siecle, P aris 1929.
KAYNAK VE TETKİKİ I H 501

B retsch eid er, i;., Médiéval Researches, L o n d o n 1877.


B roquiere, B. d e la, Voyage d ’Qutremèere, P aris 1892.
B rosset, M ., Collections d'hostoriens arméniens, St. P e te rsb o u rg 18 6 4 -1 8 7 6 .
_________, Histoire de la Géorgie, Fr. trc. St. P e te rsb o u rg 1879.
B row n, E., Literary History o f Persia, C a m b rid g e 1 9 2 9 -1 9 3 0 .
B runschw ig, R., "P ro b le m e d e la d ec a d e n c e " (Classicisme et déclin culturel dans l’histoire
de ¡’İslâm’da) P aris 1957.
________ , “U rb a n ism e M édiéval e t d o it m u s u lm a n ”, R.E. İsi. 1947.
B ryennios, N ., Historia, Fr. trc . C o u sin (Histoire de Constantinople, III), P aris, 1672; H.
G régoire, B y zan tio n XXII (1 9 5 3 ).
C aferoğlu, A., “T ü rk o n o m a s tiğ in d e a t k ü ltü ”, TM., X.
_________, “U y g u rla r’d a h u k u k ve m aliy e İs tıla h la rı”, TM., IV.
C ah en , Cl., “La C a m p a g n e d e M a n tz ik e rt d ’ap re s les so u rc es m u s u lm a n n e s ”,
Byzantion, IX (1 9 3 4 ).
_________, “Le C o m m e rc e A n a to lie n au d e b u t d u X lII’e sie c le” (M éilan g es L.
H alp h en )
, “Le D iy arb ak r a u x te m p s d es p re m ie rs U rtu k id e s ”, JA (1 9 3 5 ).
________ , “N o te s p o u r l’h is to ire d es T u rc o m a n s ”, JA (1 9 5 1 ).
_________, “La P re m ie re p e n e tra tio n tu r q u e en A sie M in e u re ”, Byzantion, XVIII.
, La Syrie du Nord à l’époque des Croisades, P aris 1940.
_________, “H isto ry o f th e S elju k id p e rio d ”, (Historians o f the Midlle East) d e, L o n d o n
1962.
C âhiz, Menâkıb ut-Türk, n şr. V an V lo ten , T ria o p u scu la , Brill 1903.
C âm i, A., Nefehat ul-üns, T rk . trc. İs ta n b u l 1270.
C arb azek an î, U tb î’n in esk i F arsça trc., n şr. C h. Schefer, Description de Boukhara, P aris
1892.
C a rra d e V aux, Penseur de l’Islam, P aris 19 2 1 -1 9 2 6 .
C asanova, P., La Montre de Sultan Noûr ad’din, Syria 1923.
C em al K arşı, Mülhakat us-surâh, n şr. B arth o ld , Turkestan I.
C en âb î, el-'Aylem uz-zâhir, A yasofya N o: 3 0 3 3 .
C ezerî, Ş e m sed d in , Tuhfet ul-’acâib, B.M. No. 2 1 72 .
C h a lan d o n , Alexis Comnèene I, P aris 1910.
C h alk o k o n d y les, Histoire generale des Turcs, P aris 1662.
C h av an n es, E., Documents sur les Tou’kiue occidentaux, P aris 1900.
_________, e t P elliot, “U n tra ite M an ic h e é n re tro u v e en C h in e ”, JA (1 9 1 3 ).
C h éh ad é, A. K., Ibn un-Nefîs et la découvert de la Circulation pulmonaire, D a m as 1955.
C o rb in , H ., Souhraverdi d ’Alep, P aris 1939.
C orci Z ey d an , Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, T rk . trc. Z eki M egam iz, 1st. 1329.
C o u sin , M ., Histoire de Constantinople, P aris 1672 (B izans k ay n ak la rı te rc ü m e s i).
C u rcân î, Coğrafya, B. M. A dd. 7705.
C uvaynî, A., Tarih-i Cihân-güşâ, nşr. M. K azvinî, L on d o n 19 12-1937.
5 0 2 ___________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

C uzcânî, Tabakat-i Nasirî, n şr. H abibî, Kabil 1328.


C zegeldi K., "A n a n c ie n t T u rk ish w o rd for h o u s e ” (Aspects o f Altaic Civilisation).
Çahar-nâme-i tarihî, n şr. N . Falsafı, Ittilaat Mec., T a h ra n 1329; n şr. M. Ş erefed d in ,
İlahiyat Fak. Mec. IV (1 9 2 6 ).
Dede Korkut, n şr. O . Ş. G ökyay, İst. 1938; M. E rg in , A n k a ra 1918.
D ev letşâh , Tezkiret uş-şu’arâ, n şr. E. B row ne, L eid en 1901.
D iehl, C h., Grandeur et decadence de Byzance, P aris 1934.
_________, Grands problèmes de l’histoire Byzantine, P aris 1947.
D iez, E. ve A slan ap a, O , Türk san’atı, İs ta n b u l 1955.
, Documents arméniens (Recueil des historiens des Croisades, 2 c ilt).
D ’O h sso n , M., Histoire des Mongols, La H aye 1834.
D ozy, Supplement aux dictionnaires arabes.
________ , Tarih-i İslâmiyet, T rk . trc. A. C ev d et, İs ta n b u l 1908.
D u n lo p , D., The Jewish Khazars, P rin c e to n , 1954.
E b erh ard , V., Çinin şimal komşuları, A n k a ra 1942.
E b erso lt, J., Orient et Occident, Paris, 1954.
E bi’l-Fidâ, Tarih ul-Beşer, İs ta n b u l 1280.
________ , Géographie d ’Aboulfeda, Fr. trc . S. G u y ard , P aris 1883.
E nverî, Dustûr-nâme, n şr. M. H alil (Y ınanç) İs ta n b u l 1928.
E rdoğan, A., “K u r’an te rc ü m e le ri”, Vakıflar dergisi, I.
Erzi, A d n an , “İb n B îbî”, İA.
E sin, E m el, “S elçuklu d ev rin e a it re sim li b ir A n a d o lu y a z m a sı”, Türk san’atı dergisi,
İs ta n b u l 1963.
________ , Turkish Miniature painting, T ok y o 1960.
E sterâb âd î, A ziz b. E rd eşir, Bezm u Rezm, n şr. K ilisli R ıfat, İs ta n b u l 1928.
F ah re d d in M u b ârek şâh , Tarih, n şr. D. R oss, L o n d o n 1927.
F ah red d in R âzî, Câmi ul-’ulûm, B. M. O r. 2 9 7 2 .
F arm er, H . H ., Legacy o f Islam (O x fo rd 1947) d e “M u sic .”
F arm er, H . G., “M u sik i”, İA.
F ener, G., “Le T itre d es K h an s B ulgars d ’a p re s l’in s c rip tio n d u C av alier d e M a d a ra ”
(T. Uspensky hatıra kitabı), P aris 1939.
F eher, G., "T ü rk k ü ltü rü n ü n A vru p ay a te s iri”, T. Tarih kongresi zabıtları, İs ta n b u l
1942.
F ın d ık o ğ lu , Z. F., "T ü rk iy e ’d e İbn H a ld u n iz m ”, Köprülü armağanı.
Finlay, G., H istory o f Byzantine Empire, L o n d o n 1951.
F ischel, W .,/e w s in the economic and political life o f Médiéval İslâm, L o n d o n 1937.
Frye, R., ve A. Sayılı, "S elç u k lu la rd an ö n ce y ak ın şa rk ta T ü rk le r”, Belleten, sayı
XXXVII.
G abriel, A., Monuments turcs d ’Anatolie, P aris 1931.
G affârî, Cihân-ârâ, B ayezid U m û m î k tp . no. 2 3 9 7 .
, Nigâristan, B odleian, O u s. 46.
KAYNAK VE TTI KİKİ I M 50 3

G azalî, Mekâtib-i fârisi-i Gazali, nşr. A. ikbal, T a h ra n 1333; n şr. M. S ab iti, T a h ran
1333
_________, Nasihat ul-mulûk, B. M. O r. 135.
G erdizî, Zayn ul-ahbâr, nşr. M irza M. K azvinî, T a h ra n 1315, T ü rk le re a it k ısm ı, n şr.
B arth o ld , A cad ém ie 1. d e s scien ces d e St. P e te rsb o u rg , se rie VIII vol. 1.4.
G ibb. H. A. R., Orta Asyada Arap fütûhatı, T rk . trc. İs ta n b u l 1930.
G ölpınarlı, A., Hacı Bektaş vilâyet-nâmesi, İs ta n b u l 1958.
_________, “İslâm ve T ü rk ille rin d e ftıtu v v et te ş k ilâ tı”, İktisat F. Mec., XI,1.4.
________ , Mevlânâ Celâleddin Rûmi, İs ta n b u l 1959.
_________, Yunus Emre, İs ta n b u l 1936.
G régoire le P rê tre , Chronique de Mathieu d ’Edesse avec la continuation de Grégoire le prêtre,
Fr. trc. E. D u la u rie r P aris 1858.
G ren ard , F., Grandeur et decadence de l ’Asie, P aris 1939.
_________, “S a tu k B uğra h e m m e n k ıb e si ve ta r ih ”, T rk. trc. O . T u ra n , Ülkü mec. sayı,
74-80.
G ro u sse t, R. Histoire des Croisades, P aris 1 9 3 4 -1 9 3 6 .
G rum el, V., “Léon, m e tro p o lite d ’A m asée, X lle sièc le”, Etudes Byzantins III (1 0 4 5 ).
G ru n e b a u m , G. E. V., Médiéval Islam, C h icag o 1947.
G u est, A. R., “F u s ta t şe h rin in k u ru lu ş u ”, JRAS (1 9 0 7 ).
Guillaume de Tyr., n şr. M. P au lin , P aris 1879.
H afız E bru, Coğrafya, B.M. O r. 1577.
H alil E d h em , Kayseriyye şehri, İs ta n b u l 1334.
H a m d u lla h K azvinî, Nuzhat ul-kulûb, n şr. M. D. Siyâkî, T a h ra n 1336.
_________, Târih-i Güzide, n şr. E. B row ne, L o n d o n 1910.
_________, Zafer-nâme, B. M. O r. 2 8 3 3 .
H a rtn e r, H ., “F e rg a n î”, İA.
H aşan Y ezdî, Cami ut-tevarih-i Hasenl, F a tih k tp . 4 5 0 7 .
H aslu ck s, W ., Bektaşilik tetkikleri, İsta n b u l 1928.
_________, Christianity and Islam under the Sultans, O x fo rd , 1929.
H ay to n , La Flor des Estoire, D oc. a rm é n ie n s.
H erevî, Kitâb uz-ziyârât, n şr. S o u rd el, T h o m in e , D am as 1953.
H eyd, W ., Histoire du Commerce du Levant au Moyen-âge, P aris 1936.
H in d u şâ h Sancar, Tacârib us-selef, T a h ra n 1313.
H in d u şa h M u h a m m e d , Düstûr ul-kâtib, A yasofya.
_________, Histoire anonyme de la première Croisade, Fr. trc. B relier, P aris 1824.
H o n ig m a n n , E., Die Ostgrenze des Byzantinischen Reichs, B ru x elles 1935.
H o u tsm a , T h ., Recueil des Textes relatifs â l’histoire des Seldjoucides, L eiden 1 8 8 6 -1 9 0 2 .
H u a rt, C l., Literatüre arabe, P aris 1931.
Hudûd al-Alam, İngl. trc. V. M in o rsk y , L o n d o n 1937.
H u e n T sang, Mémoires sur les Contrés Occidentales, Fr. trc. S. Ju lie n , P aris 1853; T rk.
h ü la s a ve n o tla r N azm iy e ve Z. V elidi T o g an , İslâm T. Enstitüsü Dergisi, IV.
5 0 4 ___________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ

H usaynî, al-Uraza fı'l-hikâyet is-Selçukiyyc, n şr. K. S u sh e im , K ah ire 1326.


H an d -m ir, Maâsir ul-mulûk, B. M. O r. 3 6 4 3 .
H arizm î, Mefâtih ul-Ulûm, K ahire 1342.
İbn B atû ta, Seyahat-nâme, T rk. trc. M. Şerif, İs ta n b u l 1333.
İbn Bîbî, el-Evâmir ul-‘Aliyye, A n k a ra 1956 (T.T.K. F ak sim ile ).
İb n C ubayr, Travels o f İbn Jubayr (Rihle), n rş. W rig h t, L o n d o n 1907.
İb n Ebi U say b i’a, Tabakat ul-Etibbâ, K ahire 1299.
İbn F adlan, Rihle, n şr. ve izah lar, Z.V . T o g an , L eipzig 1939.
İbn F u n d u k , Târih-i Bayhak, n şr. A. B eh m en y âr, T a h ra n 1317.
İbn H acer, Durar ul-kâmine, H a y d arâb âd 1 3 4 8 -1 3 5 0 .
İb n H ald û n , Mukaddime, T r. trc. İs ta n b u l 1275.
İb n H allikân, Vefeyât ul-ayan, K ahire 1209.
İbn H a m d û n , Tavârih us-sinîn, T o p k a p û , III. A h m e d . N o .- 2 0 8 1 .
İb n H assû l, “T afzil u l-E trâ k ”, m e tin ve trc. Ş. Y altkaya, Belleten, 15.
İb n H avkal, K. Suret ul-arz, n şr. K ram ers, Brill 1038.
İbn İsfendiyâr, Târih-i Taberistan, n şr. A. İkbâl, T a h ra n 1320.
İbn K alânisî, Zeyl Tarih Dımaşk, n şr. A m ed ro z, B ey ru t 1906.
İbn K esîr, al-Bidâye, K ahire 1932.
İb n M iskeveyh, Tecârib ul-Umem, K ahire 1332.
İbn M ü y esser, Ahbâr, M ısır, n şr. H. M asse, K ah ire 1919.
İbn S a’id, Coğrafya, Bibi. N at. A s. 2 2 3 4 .
İbn Ş addâd, A ’lâk ul-hatîra, B. M. A dd. 2 3 3 3 4 . H ale p k ısm ı n şr. D. S o u rd el, D ım aşk
1953; Ş am kısm ı n şr. S. D ah a n , D am a s 1956; L ü b n an ve F ilistin k ısm ı, n şr.
S. D ah an , D ım a şk 1963.
İbn Şâkir el-K ü tü b î, Favât ul-vafayat, K ahire 1299.
İbn T ık tak a, Kitâb ul-Fahrî, K ahire 1927.
İbn u l-‘A dîm , Buğyat ut-talebfi Tarihi Haleb, Bibi. N at. A r, 2138.
_________, Tarih, n şr. S. D ah an , D ım aşk 1 9 5 1 -1 9 5 4 .
_________, Flistoire d ’Alep, Fr. trc. E. B ilochet, P aris 1900.
İbn u l-‘A m îd , Tarih, Laleli, No. 2002.
İb n ul-A zrak, Târih Meyyâfârkin, B. M. O r. 5 8 0 3 . M e rv an île r k ısm ı n şr. K ahire, 1959.
İb n ul-B elhî, Fars-nâme, n şr. G. Le S tran g e, L o n d o n 1921.
İb n ul-C evzî, al-Muntazam, H ay d ar-âb âd 1358.
İb n ül-E sîr, Tarih, K ahire 1302.
_________, Tarih al-Atabekiyye al-Musul (R. H. C ro isa d e s).
İbn u l-F u v atî, Fiavâdis ul-Câmia, n şr. M. C evad, B ağdad 1351.
İb n u l-’İm âd, Şezerat uz-Zeheb, K ahire 1350.
İb n ul-K ıftî, Tarih ul-hukemâ, n şr. J. L ip p ert, Leipzig, 1903.
İbn ul-V erdî, R avz ul-Manâzır, K ahire 1285.
_________, Haridat ul-’acâib, h u s u s i k ü tü p h a n e m iz d e k i yazm a.
İb n u n -N e d îm , K. Fihrist, K ah ire 1348.
KAYNAK VE TETKİKLER 5 0 5

İbn Vâsıl, Muferric ul-kurûb, n şr. C. Şayyâl, K ah ire 1 9 5 3 -1 9 6 0 .


İbn Z âfîr, Duval-ul-munkatı'a, B. M. no. 3 6 8 5 .
İdrisî, Géographie d ’Edrisi, F. trc. Ja u b e rt.
‘İm âd u d -d in -B u n d arî, Nusret al-Fitre, n şr. T h . H o u tsm a , Brill 1889, T rk . trc. K.
B urslan, İs ta n b u l 1943.
İnalcık, H ., “T ü rk iy e ’n in İk tisa d î v a z iy e ti”, Belleten, sayı LX (1 9 5 1 ).
İnan, A b d ü lk ad ir, K ur’an-ı kerimin türkçe tercümeleri, A n k a ra 1961.
________ , “O ru n ve ü lü ş m e s e le si” , TH İT Mec. I.
_________, “P azırık h a friy a tı”, II. Türk tarih kongresi zabıtları.
İp şiro ğ lu -E y u p o ğ lu , Fatih albümüne bir bakış, İsta n b u l.
İstah rî, K. Mesâlik ve’l-memâlik, n şr. d e G oeje, B rill 1927.
İz, Fahir, Eski Türk edebiyatında nesir, İs ta n b u l 1964.
Ja h n , Kari, " İra n ’d a kâğıd p a ra ”, Belleten XXIII.
Jisl, L um ir, “K ü l-tek in a n ıtın d a ark eo lo ji a ra ş tırm a la rı”, Belleten, CVII.
Joinville, Histoire de Saint Louis, n şr. N ata lis d e W ailly, P aris 1872.
Ju lien , S tan islas, Documents sur les T ’oukioue (T u rc), P aris 1877.
Kadı A h m ed (N iğ d eli), el-Veled uş-Şefık, F âtih k tp . 4 5 1 9 .
Kadı B u rh a n e d d in (A nili), Enis ul-Kulûb, n şr. F. K ö p rü lü , Belleten, XXVII.
K afesoğlu, İ., “M e lik şâ h ”, İA.
_________, Melikşâh devrinde Büyük Selçuklu imparatorluğu, İs ta n b u l 1953.
_________, Selçuk ailesinin menşei hakkında, İs ta n b u l 1955.
K alkaşandî, Subh ul-a’şâ, K ahire.
_________, Kanun-nâme-i Sultanî her muceb-i Örf-i Osman-, n şr. A n h eg g e r ve H . İnalcık,
A n k a ra 1956.
K aşânî, E b i’r-R ızâ, Divân, n şr. C. U rm av î, T a h ra n 1334.
K âşgarlı M ah m û d , Divânu lügat it-Tiirk, n şr. K ilisli R ıfat, İs ta n b u l 1333, 1335. T rk.
trc. B. A talay, A n k a ra 1 9 40-1941.
K âtib Ç elebi, K eşf uz-zunûn, n şr. Ş. Y altkaya ve R. Bilge, İs ta n b u l 19 4 1 -1 9 4 3 .
K atran T eb rizî, Divân, T eb riz, 1333.
K azim irsky, B., Monoutchehri, P aris 1887.
K edrenos, Fr. trc. St. M artin , Mémoires sur l'Armenie, P aris 1819.
K esrevî T ebrizî, Şehriyârân-i Gum-nâm, T a h ra n 19 2 8 -1 9 3 0 .
K ırzıoğlu, F., Kars tarihi, İs ta n b u l 1953.
Klavijo, Kadis’ten Semerkant'a seyahat, T rk . trc. Ö . R. D o ğ ru l, İstan b u l.
K otw icez, W ., Contribution aux études altaiques, R. O rie n ta listic z n y , VII (1 9 3 0 ).
K ö prülü, F., “A b d a lla r”, Türk halk edebiyatı ansiklopedisi, İst. 1935.
_________, “A ltay lılar", İA.
_________, “A n a d o lu S elçu k lu ları ta rih in in yerli k a y n a k la n ”, Belleten, XXVII.
_________, “A ta ”, İA.
, “B ay b ars”, İA.
_________, “E ski T ü rk le rd e d in î-sih rî b ir a n ’a n e", Edebiyat F. Mec., IV.
50 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

_________, "H â riz m şa h la r", İA.


_________, “H u k u k î se m b o lle rd e k i m o tifle r”, THlT. Mec, II.
_________, Influence du chamanisme Turco-Mongol sur les Ordres mystiques musulmans, İs­
ta n b u l 1929.
_________, (B arth o ld ), İslâm Medeniyeti tarihi, İs ta n b u l 1940.
_________, Les Origines de l ’Empire Ottoman, P aris 1935. T ü rk çesi: "O sm a n li d e v letin in
k u ru lu ş u ”, A n k a ra 1959.
_________, Türk dili ve edebiyatı, İs ta n b u l 1934.
_________, Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar, İs ta n b u l 1918.
_________, Türk edebiyat tarihi, İs ta n b u l 1926.
_________, “T ü rk ve M oğol sü lâ le le rin d e h â n e d a n az a sın ın id a m ın d a k a n d ö k m e
m e m n u iy e ti”, T. Hukuk tarihi dergisi, A n k a ra 1944, I.
K öym en, M eh m ed , Büyük Selçuklu imparatorluğu tarihi (S ancar d ev ri), A n k a ra l9 5 4 .
_________, “B üyük S elçu k lu im p a ra to rlu ğ u n u n k u ru lu ş u ”, D.T.F. Dergisi, XV, XVI,
(1 9 5 7 -1 9 5 8 ).
_________, “B üyük S elçu k lu im p a ra to rlu ğ u n d a O ğ u z isy a n ı”, D.T.F. Dergisi, V (1 9 4 7 ).
_________, “B üyük S elçuklu d ev rin e aid m ü n ş e a t m e c .”, D.T.F. Dergisi, V III (1 9 5 1 ).
Köylerimiz, n şr. D âhiliye V ek âleti, İs ta n b u l 1938.
K urat, A. N ., Peçenek tarihi, İs ta n b u l 1937.
L am p to n , A. Ş., Landlord and peasant in İran, O x fo rd 1958.
L an d m an , ]., "B an k in g ”, Encyclopedia o f the Social sciences, N ew y o rk 1957.
L attim o re, İnner Asian frontiers o f Chine, N ew y o rk 1951.
L au ren t, ]., "B yzance e t les o rig in es d u S u lta n a t d e R o u m ”, Meinges Ch. Diehl, P aris
1930.
_________, Byzance et le Turcs Seldjoucides jusqu’en 1081, N an cy 1913.
_________, "D es G recs au x C ro is e s”, Byzantion, I (1 9 2 4 ).
Le B eau, Histoire du Bas-Empire, P aris 1824.
L em erle, P., “E m ira t d ’A y d in ”, Byzance et l’Occident, P aris 1957.
Le S trange, The Lands o f the Eastern Caliphate, C am b rid g e 1930.
L evi-Provençal, La Civilisation arabe en Espagne, P aris 1948.
Levy, R eu b en , “T h e L e tte rs o f R ash id a l-d in ”, JRAS, 1946.
Lew is, B., "ism a ilîle r”, İA.
_________, “O sm a n li Im p a ra to rlu ğ u ’n u n in h ita tı”, İsi. Ted. Ens. Dergisi, 117
_________, The Origines oflsmailism, C a m b rid g e 1940.
M akdisî, G eorge, İb n ‘A qîl, et la Résurgence de l ’Islam tradionaliste au XIe siècle, D am as
1963.
M akrizî, Kitab us-sulûk, n şr. M. Z iyâde, K ah ire 1956.
M arçais, G., La Berberie Musulmane el l ’Orient au Moyen-âge, P aris 1949.
M arco P olo, Travels, Ingl. trc. A. Bicci, L o n d o n 1950.
M a rq u a rt, Eranşahr, B erlin 1901.
M arvazî, Tabayı ‘ul-hayvan, n şr. V. M in o rsk y , M arvuzî On China, Turks and India,
L o n d o n 1942.
KAYNAK VE TETKİKLER 507

M assignon, L., "L ’Influence d e l’Islam au M oyen âge s u r la fo n d a tio n e t l’e ss o rt d es


b a n q u e s ju iv es", Bull, ecole Orientale I (1 9 3 1 ).
M as’udî, Kitâb ut-tenbîh, Brill 1893.
________ , Murûc uz-Zeheb, n şr. ve Fr. trc. B. d e M ey n ard , P rairie d ’or, P aris 1861-
1877.
M as L atrie, Relations de l’ile de Chypre avec l’Asie Mineur au Moyen-âge, P aris 1879.
M ath ieu d ’E desse, Chronique, Fr. trc. E. D u la u rie r, P aris 1858.
M atth ew P aris, Chronica Majora, I.
M aundevill, The Voyages and travels o f Sir., n şr. M orley.
M azahery, Aly, La Vie quotidienne des Musulmans au Moyen-âge, P aris 1951.
M elikoff, İ., La Ceste de Melik Danişmend, I, P aris 1960.
_________, La Ceste d ’Umur Pacha, P aris 1954.
M evlanâ C elâled d in , Mektuplar, n şr. F. N . U zlu k , İs ta n b u l 1937.
M eyerhof, M ., "S cience an d M ed icin ”, Legacy o f İslâm.
M ez, A., Die Renaissance des İslâms, H eid elb e rg 1922.
M ichel le Syrien (S ü ry an î M ih ael), Chronique, Fr. trc. C h a b o t, P aris 1905.
M igeon, G., Manuel d ’A rt musulman, P aris 1927.
M igeon e t Sakisian, La Céramique d ’Asie Mineur, P aris 1923.
M igne, Patrologie latine, CXLVIII.
M illiot, L., Droit musulman, P aris 1953.
M inorsky, V., History o f Sharvan and Darband, C a m b rid g e 1958.
_________, Hudûd al-Alam, L o n d o n 1937.
_________, M arvazî on China, the Turks and India, L o n d o n 1942.
, “R u s ”, İA.
_________, Studies in Caucasian history, L on d o n , 1953.
_________, “T u ra n ”, El; BSOAS IX (1 9 3 3).
M îr H ay d ar M irza, Mecmua’ ut-tavarih, n şr. C h. Schefer, D escr. B o u k h ara.
M irh w ân d , Ravzat us-Safâ, B om bay 1266.
_________, Düstûr ul-vuzara, n şr. S. N efîsî, T a h ra n 1317.
M oravcsik, C., Byzantinoturcica, B u d ap est 1943.
M u allim C ev d et, Zayi ‘âlâ Ahiyyet ul-feteyân, İs ta n b u l 1932.
M u b ârek şâh , Adâb ul-hurûb, B. M. A dd. 16853.
M ueyyed u d -d in B ağdadî, al-Tavassul ila’t-tarassul, n şr. M. B eh m en y âr, T a h ra n l3 1 5 .
M u h a m m e d b in Y u su f A nkaravî, Zubdat ul-fetâvâ, V eliy ed d in Ef. N o: 1451.
M u h a m m e d K azvinî, Bîst-makale, T a h ra n 1313.
_________, Çahar-makale, GM.
M u h y ed d in K uraşî, Tabakat ul-Hanefiyye, H ay d ar-âb âd 1332.
M u ’in e d d in İsfızârî, R avzat ul-Cennât, T a h ra n 1338.
M u ’izzî, Divân, n şr. S. N efîsî, B ayhâkî Zeyli III.
M u k ad d esi, Ahsen ut-takasim, Brill 1906.
M ü n eccim -b aşı, Câmi ud-duvel, Bayezid U m u m î K tp. N o: 5019.
5 0 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

M ü n te c ib u d -d in B edî (A tab eg ), Atabet ul-ketebe, n şr. A. İkbal, T a h ra n 1329.


N a rşah î, Tarih-i Buhârâ, n şr. C h. Schefer, D e sc rip tio n d e B o u k h ara, P aris 1892; n şr.
M. R izavî, T a h ra n 1317.
N âsir-i H u srev , Sefer-nâme, T rk. trc. İs ta n b u l 1950.
N a sru d d in K irm anî, Nesâim ul-Eshâr, T a h ra n 1338.
N e c m e d d in R âzî, Mirsâd ul-ibâd, T a h ra n T a şb a sm a .
N e m e th , G., “T ü rk lü ğ ü n E ski çağı", Ülkü mec. sayı, 88.
N esevî, M ., Sîretu Celâleddin Mengübirti, n şr. O . H o u d a s, P aris 1891; Fr. trc. O.
H o u d a s, P aris 1892.
N evâî, A li Şîr, Muhakemet ul-lugateyn, İs ta n b u l 1315.
N iğdeli K adı A h m ed , Bak. K adı A h m ed .
N ik e ta s K h o n iates, Historia, (Fr. trc. C o u sin , Histoire de Constantinople).
N izâm î-i ‘A rûzî, Çahar-Makale, n şr. M. K azvinî, L o n d o n 1910.
N iz â m u ’d d in , M., introduction to the Jawâmi’ ul-hikâyât, L o n d o n 1929.
N izâm ü l-m ü lk , Siyâset-nâme, n şr. C h. Schefer, P aris 1891.
_________, Vasâya (Nasâyih), B. M. O r. 516.
N u re d d in C aca, Vakfıyye, n şr. A. T em ir, A n k a ra 1959.
N uvayrî, Nihayet ul-Ereb, K ö p rü lü K tp. no. 1118.
O d o n d e D euil, Louis VII. nin şarkı seyahati hakkında, Fr. trc. M ich au d , B ib lio th è q u e
d es C ro isad es, P aris 1829.
Oguz-nâme, Câmi ut-tevârih, T o p k ap i 1654.
el-O m arî, Mesâlik ul-absâr, n şr. Fr. T a e sc h n e r, L eipzig 1929.
O ral, Z eki, “K u b âd -âb âd Ç in ile ri”, Belleten sayı LXVI.
_________, Nisan tası, A n k a ra 1954.
O rb elian , Histoire de la Siounie, Fr. trc. B ro sset, St. P e te rsb o u rg 1864.
O stro g o rsk y , G., Féodalité Byzantine, B ru x elles 1954.
Ö gel, B ah aéd d in , Sino-Turcica, T aip ei 1964.
P achym eres, G., Historia, F r. trc. (C o u sin , H ist. C o n st. V I).
P eg o lo tti F. B., La Pratica della Mercatura, n şr. A. E vans. C a m b rid g e-M a ss. 1936.
P elliot, P., N euf notes sur les questions d ’Asie Centrale, T ’o u n g P ao XXV (1 9 2 9 ).
_________, Notes sur l ’histoire de l’Horde d ’or, P aris 1950.
P iren n e, H ., Medieval Cities, P rin c e to n 1948.
P ritsak , O ., "e r U n te rg a n g d es O g u sisc h e n y a b g u ” (Köprülü armağanı).
_________, “K a ra h a n lıla r”, İA.
Q u a tre m è re , Histoire des Mongol de la Perse, P aris 1836.
. Histoire des Sultans Mamlouks, P aris.
R am say, W ., The Historical Geography o f A sia Minor, L o n d o n 1890. T rk. trc. M. P ek taş,
Anadolunun tarihî coğrafyası, Is ta n b u l 1961.
" The Intermixture o f races in Asia Minor, (Proce. B. A cedem y)
R asonyi, L., Dünya tarihinde Türklük, A n k a ra 1942.
_________, “S elçuk a d ın ın m e n ş e i”, Belleten, s. X.
KAYNAK VE II I KİKİ III 5 0 9

R âvendî, Rahat us-sudûr, n şr. Iqbal, L on d o n , 1921.


Receuil les Historiens des Croisades (R H C r).
Repertoire chronologique d ’épigraphie arabe, (K ah ire F ra n sız ark eo lo ji E n s titü s ü ) .
R ein au d , Géographie d ’Aboulféda, P aris 1848.
R eşîd ed d in , Câmi ut-tevarih, n şr. B. K erim i, T a h ra n 1338.
________ , Câmi ut-tavarih, n şr. A. A teş (S elçu k lu lar k ısm ı), A n k a ra 1960.
_________, Târih-i Mubarek-i Gazanî, n şr. K. Ja h n , L o n d o n 1940.
_________, Mükâtebât (L etters o f R ash id a l-d in ), n şr. M. S h afi’, L ah o r 1948.
R ippe, K., “U b e r d e n S tru z N izâm ü l-m ü lk ” (Köprülü armağanı).
________ , Risâle Hârizmî, B odleian, Poc. 151.
R ouillard, G., La Vie rural dans l’Empire byzantin, P aris 1953.
R ostovtseff, J., Le Centre de l ’Asie, la Russie, la Chine et le style animalier, P rag u e,
S e m in a riu m K o n d a k o v ia n u m I.
R u b ru ck , W ., Journey, Ingl. trc . W . R ockhill, L o n d o n 1900.
R u n cim an , S., A History o f the Crusades, C am b rid g e , 19 5 1 -1 9 5 2 .
S adiqhi G. H., Les Mouvements religieux des iraniens, P aris 1938.
S ad red d in el-H u sey n î, Ahbâr ud-devlet is-Saljuqiyye, L ah o re 1933.
Said al-A n d alu sî, Tabakat ul-umem, Fr. trc . R. B lachere, P aris 1935.
S ain t-M artin , Mémoires historiques et géographiques sur VArménie, P aris 1819.
S alinger, G., “W as th e F u tu w a an O rie n ta l C h iv alry ”, Proceeding o f the American
Philosophical society XCIV (1 9 5 0 ).
S am uel d ’A ni (A nili), Tables Chronologiques, Fr. trc. B ro sset, P e te rsb u rg 1876.
S an au llah , S., The Decline o f the Saljuqid empire, C a lc u tta 1938.
S auvaget, J., Introduction a l’histoire de l ’Orient musulman, P aris 1943.
Sayılı, A., The Observatory in İslâm, A n k a ra 1960.
S chacht, J., "R ib â ”, İA. ve Legacy o f İslâm.
S ch lu m b erg er, Epopée Byzantine, III.
Selçuk-nâme, F ak sim ile, n şr. F. N . U zluk, A n k a ra 1952.
Selçuk-nâme, T ü rk çe, E d irn e Badi Ef. K tp. n o : 559.
Selçuk-nâme, B odleian, H u n t. D o n a t. 6.
S erjean t, Ars Islamica, IX, X, XI-XII (1 9 4 2 -1 9 4 6 ). İslâm ü lk e le rin d e d o k u m a sanayii
h a k k ın d a a ra ştırm a la r.
S eyfeddin ‘A kilî, Â sâr ul-Vuzara, T a h ra n 1337.
S kylitzes. J., Historia, B onn 1839.
S em ’anî, A ., Kitâb ul-Ensâb, F ak sim ile, GM.
Sevim , A., “A rtu k lu la rın soyu ve A rtu k Beyin siyâsî faaliy etleri”, Belleten, s. 101
(1 9 6 2 ).
_________, “M elik şah d ev rin d e A h sa ve B ahreyn K arm a tîlerin e k a rşı S elçu k lu se fe ri”,
Belleten, s. 94 (1 9 6 0 ).
S ibt İb n ul-C evzî, M ir’at uz-zamân, T o p k ap ı (III. A h m e d ), no: 2907; Zeyl M ir’at uz-
zamân, A yasofya 3146.
51 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

________ , Siyeru âba al-batarika (İsk en d eriy e p a trik le ri ta rih i), Bibi, N at. n o 3 0 1 -3 0 2 .
Sourdel, M ., Mannais du Musée de Kaboul, D a m a s 1953.
S pahr, W ., Chek Enc. social sciences.
Spuler, B., İran Moğollan, T rk. trc. A n k a ra 1957.
Stoeva, L. V., Bâz-pesin-i Hârizmşâh ve lsmâiliyân-ı Alam ût, F ars. trc. K. K eşaverz,
Rahnumâ-i kitab, XII (1 3 4 2 ).
Subkî, Tabakat uş-Şâfi’iyye, K ahire 1964-66.
S u ltan V eled, Divân, n şr. F. N . U zluk, A n k a ra 1941.
S üm er, F., “O ğ u z la r”, İA.
_________, “O ğ u z la ra aid d e s ta n î m a h iy e tte e s e rle r”, D.T.C.F. Dergisi, XVII (1 9 0 0 ).
_________, “X. y ü zy ıld a O ğ u z la r”, D.T.C.F. Dergisi, XVI.
_________, “Yıva O ğuz b o y u n a d a ir”, TM. IX.
_________, "S ü ry an î A n o n im i”, İngl. trc. A. S. T ritto n , JRAS (1 9 3 3 ).
S y m p o siu m d e B ordeau, Classisisme et declin Culturel dans l’histoire de l ’lslâm, P aris
1957.
Ş abankârî, Mecma’ ul-ensâb, B.M. n o : 16696.
Ş em sed d in D ım aşk î, Nuhbet ut-Dehr, n şr. M eh re n , P e te rsb o u rg 1866.
Ş erefeddin, M. (Y altkaya), “S elçu k lu lar d e v rin d e m e z â h ib ”, TM., I.
_________, Şeyh Bedreddin Simavî, İs ta n b u l 1925.
_________, "T a rih te re n k ”, TM., V II-VIII.
T a m im b. B ahr, Journey to the Uighurs, n şr. V. M inosky, BSOAS, XII (1 9 4 8 ).
_________, Târih-i Sistan, n şr. M. R am azan î, T a h ra n 1314.
_________, Târih ul-Bâb, nşr. V. M in o rsk y (History o f Sharvan and Darband), C am b rid g e
1958.
T aşk ö p rü lü zâd e, Şakayık, M ecdi Ef, Z eyli, İs ta n b u l 1269.
T h o m se n , V., inscription de TOrkhon, H elsin g fo rs 1896.
_________, “M o ğ o lista n 'd a T ü rk ç e k itâ b e le r” , TM., III.
_________, “Ş arkî T ü rk is ta n ’ın m a z isin e d a ir”, TM., II.
T ogan, Z. V elîdî, "A m u -d e ry â ”, İA.
_________, “A zerb ay can ”, İA.
_________, "B îrû n î”, İA.
_________, Bugünkü Türkistan ve Yakın mazisi, K ah ire 1940.
_________, “E a rlie st tra n s la tio n s o f th e K u r’an in to T u rk is h ”, İsi. Ted. Ens. dergisi.
_________, “H â riz m ”, İA.
_________, Horezmce Mukaddimet ul-edeb (H a re z m k ü ltü rü v esik aları), İs ta n b u l 1951.
_________, “H o re z m d e y azılm ış esk i T ü rk ç e e s e rle r”, TM., II.
_________, “İlh a n île r d ev rin d e A n a d o lu ’n u n İk tisad î v a ziy eti”, THlT. Mec. I.
_________, “O ğ u z la rın h ıristiy a n lığ ı m e s e le si”, TM., II.
________ , Tarihte usûl, İs ta n b u l 1950.
________ , “T ü rk iy e k ü tü p h a n e le rin d e y a zm a la r”, İsi. Ted. Ens. dergisi, II.
_________, Umûmî Türk tarihine giriş, İs ta n b u l 1946.
KAYNAK VI II IKİKİ I II 511
________ , Tuhfat ül-mülük, B.M. O r. 7863.
T u ran , O sm a n , "A ltu n -ab a vak fiy esi”, Belleten, s. XL1I (1 9 4 7 ).
________ , “B abek”, İA.
_________, “C elâled d in K aratay ve v ak fiy eleri”, Belleten, s. XLV (1 9 4 8 ).
_________, “D ro it te rrie n so u s les S e ld jo u k id es le T u rq u ie ”, R.E, İsi. (1 9 4 8 ). T ü rk ç e si
“T ü rk iy e S e lç u k lu ların d a to p ra k h u k u k u ”, Belleten, s. XLII.
________ , “E ski T ü rk le rd e o k u n h u k u k î b ir se m b o l o la ra k k u lla n ılm a s ı”, Belleten, s.
XXXV (1 9 4 5 ).
________ , “Ideal o f W o rld d o m in a tio n a m o n g th e M édiéval T u rk s ”, Studia Islamica,
IV.
________ , "İlig u n v an ı h a k k ın d a ”, TM., VII.
________ , " İk tâ ”, İA.
________ , “Isla m isa tio n d a n s la T u rq u ie d u M o y en -âg e”, Studia Islamica, X.
________ , “I. K ey h u srev ”, İA.
_________, “II. K ey h u srev ”, İA.
_________, “I. K eykâvus”, İA.
________ , "II. K eykâvus”, İA.
_________, “I. K ey k u b âd ”, İA.
_________, “I. Kılıç A rsla n ”, İA.
_________, "II. Kılıç A rsla n ”, İA.
_________, "IV. K ılıç A rslan ", İA.
_________, Oniki Hayvanlı Türk takvimi, İs ta n b u l 1941.
_________, “O rta ç a ğ d a T ürk iy e-K ıb rıs m ü n â s e b e tle ri”, Belleten, s. CX (1 9 9 4 ).
_________, “S elçuk K erv an saray ları”, Belleten, s. XXXIX (1 9 4 6 ).
_______ _ , “S elçuk T ü rk iy e sin d e fâizle p a ra ik ra z ın a d a ir h u k u k î b ir v e sik a ”, Belleten,
LXIL, M. S hafî’
_________, “S elçuk T ü rk iy e si d in ta rih in e d a ir b ir k a y n a k ”, (K ö p rü lü arm ağ a n ı)
_________, Selçuklular hakkında resmî vesikalar, A n k a ra 1958.
_________, “S elçu k lu lar z a m a n ın d a Sivas ş e h ri”, D.T.C.F. Dergisi, IX.
_________, “S o u v erain s S eld jo u k id es e t le u rs su je s t n o n -m u s u lm a n s ”, Studia Islamice,

_________, “II. S ü le y m a n şa h ”, İA.


________ , Tarihi Kronolojinin esasları, A n k a ra 1955.
________ , "T e rk e n u n v an ı h a k k ın d a ”, Türk Hukuk tarihi dergisi, I. A n k a ra l9 4 4 .
________ , Türk Cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, İs ta n b u l 1969, 2 cild.
_________, “T ü rk le r ve İslâ m iy e t”, D.T.C.F. Dergisi, IV. (1 9 4 6 ).
T yan, E., Histoira de l’Organisation judiciaire en pays d ’Islam, P aris 1938.
U tb î (Y u n în î), Tarih Yemînî, K ahire 1286.
U sâm e b. M u n k ız, Kitâb ul-‘itibâr, n şr. P. H itti, P rin c e to n 1932.
U zluk, Ş a h ab ed d in , Mevlevilikte resim, A n k a ra 1957.
U zu n çarşılı, İ. H ., Anadolu Beylikleri, İs ta n b u l 1937.
51 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

_________, Kitabeler, I, II, İs ta n b u l 1 927-29.


_________, Kütahya Şehri, İsta n b u l 1932.
________ , Osmanlı devleti teşkilatına medhal, İs ta n b u l 1941.
________ , Sivas şehri, İs ta n b u l 1928.
Ü nver, S üheyl, Cerrâhiye-i İlhaniye, İs ta n b u l 1939.
_________, Selçuk tabâbeti, A n k a ra 1940.
V an B erchem , M ., "É p ig rap h ie d e s D a n is h m e n d id e s ”, ZA., XXVII.
V ardan, Türkfütûhatı tarihi, T rk. trc. H. A n d reasy an ; Tarih semineri dergisi, İs ta n b u l
1937.
V assâf, Târih-i Vassâf, T a h ra n T aşb a sm a sı.
V asiliev, A., Histoire de’ l’Empire Byzantine, P aris 1932.
W in te r, W ., Tokharians and Turks (A sp ects o f A ltaic C iv ilisatio n ).
W itte k , P., Menteşe beyliği, T rk . trc. O . Ş. G ökyay, A n k a ra 1944.
_________, “D e u x C h a p itre s d e l’h is to ire d e s T u rc s d e R o u m ”, Byzantion, XI. (1 9 3 6 ).
________ , The Rise o f the Ottoman Empire, L o n d o n 1938; T rk . trc. F. A nk. Osmanlı
imparatorluğunun doğuşu, İs ta n b u l 1947.
_________, “V on d e r b y z a n tin isc h e n z u r tu rk is c h e n T o p o n y m ie ”, Byzantion X (1 9 3 5 ).
_________, "Y aziji o g h lu Ali o n th e C h ris tia n T u rk s o f th e D o b d u ja ”, BSOAS (1 9 5 2 ).
._________, Zur Geschichte Angoras im M ittelater (F est, G. Jacob, L eipzig 1932).
Y âkut, İrşad ul-Erîb, n şr. M a rg o lio u th , G. M.
_________, M u’cem ul-buldân, B eyrut 1957.
Y ınanç, M. H ., “A k k o y u n lu la r”, İA.
________ , Anadolu’nun Fethi, İs ta n b u l 1944.
_________, "I. B ayezid”, İA.
, “C ih a n şâ h ”, İA.
_________, “D â n işm e n d lile r”, İA.
_________, “D iy arb ek ir”, İA.
________ , Dustûr-nâme-i Enverî, Medhal, İs ta n b u l 1929.
________ , “F e rid u n beg M ü n ş e a tı”, TOEM, LXXVII-LXXVIII.
Z ah ab î, Tarih ul-İslâm, T o p k a p ı, no: 2 9 1 7 .
Z a h iru d d in N îşâ p û rî, Selçuk-nâme, T a h ra n 1332.
Z ekeriya K azvinî, Âsâr ul-bilâd, B eyrut 1960; n şr. W ü ste n fe ld , L eipzig 1848.
Z e tte rs te n , K. V., "H a sa n S a b b a h ”, İA.
_________, "M erv an îler”, İA.
_________, "R ıd v a n ”, İA.
Ziyc-i Sencerî, B. M. O r. 6669; H am id iy e, no: 869.
Z o n aras, Chronique, Fr. trc. St, A m o u r, P aris 1560.
İNDEKS

A ABU M ansûr V ahsûdân: 130


ABAGA Han: 261, 361, 367, 380, 488 ABU M elik (K utalm ış’ın kardeşi): 130
ABBAS bin Firnâs: 444 ABU’L-Favaris: bk. A rslan Yabgu
ABBAS İkbal: 26 ABU’L-Fazl Bayhakî: 128
ABBAS Şehinşâh (Erm eni Prensi): 156 ABU’L-Ferec: 55, 58, 123, 124, 131, 217,
A bbasîler: 153, 201, 202, 309, 316, 332, 486
339, 341, 403, 405, 406, 408, 453, ABU’L-Feth Razî: 108
464, 471, 472, 474 ABU’L-Feth: bk. A lparslan
Abdal, Eftalit, A k-hun, H aytal(lar): 61, ABU’L-Kasım: 205, 286
244, 250, 251, 274, 450, 451, 454, Aden: 213
456, 457, 465 Adıyaman: bk. H ısn-ı M ansûr
ABDULLAH bin A bdüzzahir: 367 ADÛD ud-D evle (Büveyhli): 89, 175, 342
A bdullah bin A bu’lA sv âr: 121 A fganistan, Sîstan: 25, 96, 107, 109, 110,
ABDULLAH bin M übârek: 457 128, 239, 241, 243, 274, 381,403,
ABDULLAH bin T arhan: 458 408, 422, 438, 448, 451, 459, 465,
ABDULLAH D am ganî: 313 480, 493
ABDULLAH el-Türkî: 465 Afganlılar: bk. G orlular
ABDULLAH Kaşânî: 36 Afrâsyâb: bk. Oğuz Han
ABDULMELİK A ttâş: 317, 318 Afrika: 21, 211, 312, 441, 471, 477
ABDURRAHMAN al-Hâzinî: 431 A fşar T ürkm enleri: 260
ABDÜLCELÎL Kazvinî: 313, 408 AFŞİN: 90, 161, 162, 168, 171, 176, 178,
ABDÜLHAMİD bin T ürk el-H uttalî: 465 179, 201
ABDÜLKADİR al-H aşim î: 314 Ağacı: 148
ABDÜLKADİR Meragî: 392 Ahi zâviyeleri: 395
ABDÜLKERİM Sam ’anî: 25 A hiler: 358
ABDÜLKERİM Satuk Buğra Han: 70 A hiret evi, D ar ul-âhire:246
ABDÜRREZZAK üt-Türkî: 334 A hlat: 25 151, 161, 169, 171, 176, 178,
185, 186, 187, 204, 230, 299, 354,
Abhaz. bk. G ürcü (ler)
371, 422, 443
ABU Ali Şâdân: 108
A hlatşahlar: bk. Sökm enler
ABU C a’fer Kâ’im: 124
51 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

AHMED (E rtaş’ın oğlu): 137 A lan(lar), O sset: 165


AHMED (N izam ül-M ülk’ün oğlu): 318 A laşehir: 265
AHMED bin H anbel: 313 Alem üd-din Pazarı: 364
AHMED bin Kemal Surûri: 443 A levî(ler): 134, 138, 166, 167, 206, 227,
AHMED bin M ehm ed: 37 238, 313, 329, 383
AHMED bin M uham m ed (Çağanyanlı) : ALEXİS K om nenos (İm parator): 228, 283
465 ALGAZEL: bk. Gazalî
AHMED bin M uham m ed Ferganî: 465 ALİ bin A rslan (Mervli): 442
AHMED D anişm end: 180 ALİ bin E bi’r-Ricâl (A stronom ): 475
AHMED Eflâkî: 30 ALİ bin H aşan (N işapurlu): 324
AHMED Fakih: 422 ALİ bin İlyas (Em îr): 454
AHMED H an (K arahanlı): 208, 209 ALİ bin M uham m ed Kayinî: 22, 442
AHMED Yesevî: 421 ALİ bin M uham m ed: 433
AHMED-Şah: 161, 168, 179 ALİ bin M ürşid: bk. İbn M unkız
A hsartan, A gsartan: 163, 164 ALİ bin Zeyd Beyhakî (İbn F unduk): 24,
Ahvaz: 321 79, 335, 457
Akçe: 329, 369, 377 ALİ Han: 76, 77, 78, 79, 80, 81
Akdeniz: 13, 21, 49, 53, 205, 211, 225, Ali Hz.: 206, 208, 382, 383
294, 329, 354, 355, 356, 362, 363, ALİ Kuşçu: 475
404, 425, 426, 434, 436, 476, 478, ALİ Rıza (İm am ): 382
491, 495, 496 A L İŞ ir Nevâî: 411
A khun: bk. A bdâl Ali T ekin oğulları: 103, 106
A k-koyunlular: 41, 260, 347 ALİ Tekin: 79, 88, 90, 92, 93, 94, 191
Aksaray: 290, 343, 353, 354, 357, 360, ALİATES: 179
367, 386 ALKHORİSMUS: bk. H ârizm î
AKSARAYÎ: 29, 39, 443, 494 Alp (ünvan): 419
AK-SUNGUR (M eraga em îri): 205, 230, ALP A rslan (Melik Rıdvan oğlu): 256
232, 255, 257, 419
ALP A rslan, A bu’l-Feth: 10, 17, 24, 25,
AK-SUNGUR: bk. Kasım üd-Devle 35, 43, 54, 57, 61, 69, 86, 93, 110,
A k-şehir: 155, 251, 268, 288, 290, 346, 115, 119, 127, 128, 129, 137, 141,
349, 354, 357 142, 147, 148, 149, 150, 154, 155,
AKULYTES, M.: 129 157, 158, 159, 160, 161, 163, 164,
ALÂEDDÎN D âvud-Şâh: 366 165, 166, 167, 169, 170, 171, 173,
ALÂEDDÎN Keykûbad I: 35, 49, 294, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182,
387, 399, 408, 423, 433, 447, 489 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189,
ALÂEDDÎN Keykûbâd III: 298 191, 192, 193, 194, 197, 198, 199,
ALÂEDDÎN M ehm ed (H ârizm şâh) 335, 200, 201, 205, 210, 211, 214, 218,
439, 447 253, 256, 272, 277, 280, 281, 306,
ALÂEDDÎN Paşa: 99 307, 311, 315, 320, 324, 325, 326,
328, 337
ALÂEDDÎN T hrayanus (R essam ): 385
ALP Er Tunga: bk. O ğuz H an
ALAEDDÎN Tûsî: 440
Alp eren (unvan): 419
Alâiyye (K alonoros, C andelor) kalesi:
ALP Kara Barânî: 79, 93
294, 370
ALP Tekin (Buhârâlı): 243
Alâiyye tersânesi: 363
ALP Togan oğlu Etrek: 65, 266
A lam ût kalesi: 233, 316, 317, 318, 319,
479 ALPHARABİUS: bk. Fârâbî
İNDEKS. 51 5

ALPHARAGANİUS: bk. Earganî A nadolu’n u n T ürkleşm esi: 11, 31, 43, 44,
A ltınordu devleti: 238, 273 45, 115, 116, 277, 278, 279, 299,
ALTUNCAN H âtûn: 137, 139, 140 301
ALTUNTAŞ: 93 A ndargân: bk. D arhân
A m anos dağlan: 162 ANDRONİKOS Dukas: 183
AMÎD üd-Devle: 188 Ani: 122
AMÎD ül-M ülk K ünduri: 108, 133, 147, A nkara: 289
148, 149, 150, 161, 3 1 2 ,4 1 2 Antakya: 162, 167,185, 200, 202, 205,
Amîd: bk. D iyarbekir 209, 218, 220, 228, 230, 255, 256,
Amidiyye kütüphanesi: 330 258, 281, 283, 285, 287, 322, 403,
413
Amuderya: bk. C eyhun
Antalya: 30, 289, 290, 291, 294, 296,
Amul: 328, 342
300, 357, 360, 362, 367, 370, 385,
A nadolu beylikleri: 45, 109, 352, 377
433
A nadolu Selçukluları: bk. Türkiye Selçuk­
ANÛŞİREVAN bin Halid: 36, 139, 147
luları
Aral denizi: 61, 159, 389, 397, 452
A nadolu şehirleri: 26, 31, 44, 353, 357,
ARAP (I. K ılıçarslan’ın oğlu): 289
368, 422, 489
A rap ülkeleri: 26, 221
A nadolu Türkleri: 286, 287, 291, 297,
351, 359, 422, 488 A rap(lar): 312, 358, 375, 376, 406, 428,
429, 432, 433, 447, 450, 451, 452,
A nadolu, Bilâd üt-T ürk, Diyâr-ı Rum: 7,
458, 461, 466
10, 11, 13, 14, 15, 21, 23, 26, 28, 29,
30, 31, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, ARGUN Han: 260, 481
43, 44, 45, 46, 47, 48, 50, 74, 76, 80, ARİSTAKES: 32
82, l83, 89, 90,. 91, 109, 111, 112, ARİSTO: 434
113, 114, 115, 116, 118, 119, 120, ARNALDEZ: 473
121, 128, 129, 130, 131, 132, 140, ARSLAN (Sultan M esud am cazadesi):
141, 150, 151, 152, 153, 154, 156, 337
157, 160, 162, 167, 168, 169, 171, ARSLAN Argun: 158, 159, 227
173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, ARSLAN Basâsirî: 127, 131, 132, 133,
180, 185, 186, 187, 188, 189, 197, 134, 136, 137, 138, 139, 148, 152,
199, 200, 213, 225, 228, 230, 232, 197
248, 258, 260, 261, 263, 265, 266, ARSLAN H an (K arahanh): 88, 96, 109,
269, 272, 277, 278, 279, 280, 281, 384, 399, 463, 468
282, 283, 284, 285, 286, 287, 288,
ARSLAN H atun (M elik-şah’ın halası):
289, 290, 291, 292, 296, 297, 299,
134, 139, 207
300, 301, 306, 312, 322, 337, 338,
ARSLAN Şah (Kirman m eliki): 158, 250,
343, 346, 347, 348, 349, 350, 351,
251, 252, 254, 337
352, 353, 354, 355, 356, 357, 358,
360, 362, 363, 364, 365, 367, 369, ARSLAN Tarhan (Fergana beyi): 450,
371, 372, 373, 376, 377, 380, 381, 453
383, 385, 386, 388, 390, 391, 394, ARSLAN Yabgu, İsrail: 44, 53, 65, 74, 75,
395, 397, 398, 399, 400, 406, 408, 76, 85, 86, 121, 174, 285, 337
411, 417, 421, 422, 423, 426, 435, ARTUK Bey: 166, 180, 197, 199, 203,
438, 441, 448, 457, 458, 459, 460, 227, 256, 2 8 0 ,3 1 4
479, 481, 488, 489, 492, 494 A rtuklular: 25, 34, 290, 193, 358, 364,
444
A spen-salar: bk. Sipah-sâlâr
5 1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

A ssâssîn: bk. Bâtınî 229, 230, 233, 237, 248, 249, 250,
A stronom i: 213, 332, 427, 437, 442, 462, 251, 252, 257, 260, 262, 263, 267,
465, 493 268, 271, 277, 278, 282, 311, 322,
ÂŞIK Paşa (K ırşehirli): 422 338, 353, 359, 381, 403, 422, 432,
A tabeg al-asakir: 311 448, 456, 480, 481, 488, 493
ATABEG Çavlı: bk. Çavlı A zerbeycan A tabegleri, İl-denizliler: 249,
257, 311
Atabeg, lala: 311
Atabegler: 49, 203, 343, 436, 493 Azîziyye m edresesi: 438
Atabeglik m üessesesi: 310
B
A ta-Hoca: bk. N izâm ül-M ülk
Bâb ul-ebvâb: bk. D erbend
A t-başı (Yedisu havâlisinde): 211
BABA C a’fer: 108
ATEŞ A hm ed: 29
BABA İshak, Baba Resûl, Paperissole:
Atiya: 47
296, 353
A tlıh: 61
BABATâhir: 108, 406
ATRAK (Kıpçak hüküm darı): 232
Babaî hareketi: 34, 296, 300
ATRAK: bk. A lptogan oğlu Etrek
Babilonya: bk. Bağdad
ATSIZ (H arezm valisi): 169, 173, 174,
BACON Roger: 333, 430, 433
199, 200, 201, 239, 240, 241, 242,
243, 255, 281, 334, 442 Bagrat, Bakrat al-Abhazi: 129, 155, 163,
164, 165
Avâsım: bk. Uc
Bağdad, Babilonya: 10, 77, 94, 112, 120,
AVERROHES: bk. İbn Rüşd
124, 126, 127, 129, 131, 132, 133,
A verroism e: bk. İbn R üşdçülük
134, 136, 137, 138, 139, 140, 141,
AVFÎ: 25, 36, 189, 337, 454 142, 149, 150, 152, 153, 186, 188,
AV1CENNE, bk. İbn Sînâ 193, 194, 198, 200, 202, 205, 206,
Avrupa: 12, 13, 15, 16, 28, 31, 32, 38, 48, 207, 208, 211, 212, 213, 215, 216,
49, 76, 84, 212, 265, 270, 271, 273, 217, 218, 219, 229, 230, 231, 232,
282, 285, 287, 290, 306, 319, 322, 238, 248, 249, 250, 252, 257, 263,
329. 337, 348, 354, 356, 360, 361, 289, 291, 312, 313, 314, 318, 320,
362, 363, 364, 369, 372, 373, 377, 321, 323, 324, 328, 330, 332, 334,
389, 390, 396, 397, 404, 423, 425, 340, 341, 342, 346, 351, 355, 361,
426, 427, 428, 429, 430, 432, 433, 367, 373, 378, 382, 385, 387, 393,
434, 435, 436, 439, 445, 446, 449, 403, 411, 418, 432, 434, 437, 443,
456, 465, 469, 470, 474, 476, 477, 458, 467, 471, 474, 481, 491
478, 481, 489, 494, 495, 496, 497 BAHAEDDİN Ebu M uham m ed el-Harakî:
AYAZ (Alp A rslan’ın oğlu): 158, 189, 442
199 BAHAEDDİN M ehm ed bin M ahm ud: 335
AYAZ (M ehm ed T apar’ın yeğeni): 230 Bahr-i Ermeniyye: bk. K aradeniz
AYBEG el-D evadârî (Tarihçi): 420 BAL’AMÎ: 456
A ydınoğulları: 32, 298, 362 BALAÇ (Ş): 61
AYN üd-D evle (Çiğil reisi): 211, 385 Balasagun: 70, 71, 114, 117, 238, 263,
Aynı câlût: 411 398, 461, 466, 481, 483
AYNÎ, B edreddin (Tarihçi): 35, 411 Balbal: 388
AYTEKİN (Emir): 133, 136, 138 Balkanlar: 13, 14, 76, 117, 118, 123, 130,
A zerbaycan: 25, 42, 53, 80, 82, 89, 91, 150, 152, 156, 157, 160, 232, 237,
119, 120, 130, 141, 150, 151, 152, 238, 245, 264, 265, 269, 271, 273,
153, 154, 161, 173, 175, 199, 200,
İNDEKS. 51 7

279, 278, 283, 286, 288, 298, 301, Belh: 71, 87, 92, 97, 103, 107, 109, 158,
389, 397, 411, 433 198, 199, 241, 243, 245, 323, 328,
Banka: 374, 427 334, 335, 383, 384, 450, 451, 452,
BARAK Baba: 353 454, 458, 462, 465, 466, 467, 481,
BARAN, Yabgu: 80 486, 489, 490
Baranlı: 80, 81, 82, 83, 84, 259, 260, 261 BENJAMÍN de T udelle (Seyyah): 321
Bardasir: 160, 201, 253, 254, 255 Berber illeri: 214
BARHEBRAEUS bk. E bû’l-Ferec BERCHEM Van: 30, 48, 49
Barsuma: 205 BERKYARUK: 217, 226, 227, 228, 229,
256, 317
BARTHOLD W: 27, 40, 46, 53, 73, 75,
116, 335, 337, 389, 452, 469, 478, B erzam kalesi: 190
479, 492, 493, 499, 500, 502, 505 Beş nöbet, nevbet-i pençgâne: 230, 235,
Basat: 420 250, 391
BASİLAKİS, bk. E rm eni Basil BEYHAKÎ Ali bin Zeyd: 24, 333, 455
BASİLE (Erm eni Patriği): 321 Beyhakiyye: 328
BASİLE II: 120 Bilâd-ı R um , Bilâd üt-Türk: bk. A nadolu
B aspurugan: bk. Van Havzası BİLGE Kağan: 98, 388
Basra: 133, 136, 138, 314, 321, 328, 330, B im aristân, bk. D ar üş-şifâ
346, 443, 457 . BİRUNÎ: 413, 428, 452, 454, 456, 457,
B âtınî(ler), H aşşâşîn, A ssassîn: 12, 190, 465, 466, 474, 510
192, 212, 216, 217, 221, 232, 233, Bitlis: 122, 178, 2 5 1 ,4 8 8 , 489
249, 252, 254, 256, 266, 314, 315, Bizans İm paratorluğu: 116, 155, 281,
316, 322, 327, 384, 440, 446, 468, 283, 291, 497
473 Bizans kaynakları: 31, 55, 118, 121, 129,
BATLAMYUS, Ptolem ee: 337, 414, 428, 137, 172, 177, 178, 185, 451
430, 433, 449, 452, 475 Bizans: 10, 31, 41, 42, 47, 55, 63, 86, 99,
BATTAL Gâzî: 397 116, 118, 119, 120, 121, 122, 123,
Bavendîler: 110 124, 129, 130, 131, 137, 150, 151,
BAYBARS (M em lûk Sultam ): 297, 351, 152, 153, 155, 156, 160, 162, 166,
3 6 1 ,3 6 8 ,4 1 1 ,4 8 8 , 499, 505 167, 168, 169, 171, 175, 176, 177,
178, 179, 180, 181, 182, 184, 185,
BAYBARS M ansurî: 33
186, 188, 192, 200, 205, 211, 228,
BAYCU Noyan: 296, 370, 379
231, 237, 265, 266, 269, 277, 279,
Baycu yılı: 297, 359 280, 281, 282, 283, 284, 286, 288,
Bayhak: 24, 175, 486 289, 290, 291, 292, 293, 300, 301,
Bâzâr (N işapur’da): 384 306, 346, 349, 350, 351, 354, 358,
BEAUVAİS V incent de: 34, 369 361, 369, 377, 388, 398, 404, 409,
BEDÎ ul-U sturlâbî: 332 413, 416, 424, 436, 441, 450, 451,
BEDREDDİN Aynî, bk. Aynî 457, 476, 478, 489, 496
BEDREDDİN Kıvâmî: 420 B i z a n s lIla r : 26, 32, 89, 113, 116, 120,

BEDREDDİN Lülü (M usul A tabeği): 427 121, 122, 125, 129, 130, 150, 151,
BEDREDDİN Yavaş (R essam ): 386 153, 156, 163, 167, 169, 171, 179,
BEG-Aba: 249 183, 186,232, 236, 238, 239, 265,
269, 279, 285, 287, 288, 289, 292,
Begdili T ürkm enleri: 251
348, 349, 355, 356, 361, 371, 398,
BEG-Toğdı: 95
4 0 3 ,4 1 7 , 424, 435, 460, 497
BEHRÂM Şâh (T uğrul-Şâh’ın oğlu): 365
BOTANİATES: 163, 281, 282, 283
518 SELÇUKLULAR TARİHİ

BOZAN (Em îr): 200, 204, 205, 212, 255, C


286, 318 C A ’FER (M ehm elek'in oğlu): 215, 217,
Bozkurt: 113 226
Boz-ok: 244 C abbuye, bk. Yabgu
BÖRİ (İnaç Yabgu’nun oğlu): 127, 128 CÂBİR bin Eflâh: 475
BÖRİ (Tâc ül-M ülk): 248, 256, 307 CAHEN CI: 26, 27, 42, 60, 476
BÖRİ Tekin (Tökiş’in oğlu): 230 CÂHİZ (M ütefekkir): 334, 406, 409, 457
BÖRİ Tekin, (K arahanlı): 103 Cam egî (M aaş): 197
BÖRİ-Bars (Alp A rslan’ın oğlu): 159, Câmi: 59, 111, 124, 125, 126, 133, 134,
227, 230 142, 156, 159, 164, 177, 181, 189,
Böriler ailesi: 256 194, 218, 231, 232, 246, 251, 254,
BRATİANU G.I.: 48 258, 259, 294, 299, 323, 324, 327,
BROCKELMANN, Kari: 28 328, 329, 330, 339, 344, 353, 354,
BROW NE, E.: 28 358, 359, 365, 383, 384, 387, 388,
BRUNSCHW iG R.: 470 404, 407, 408, 418, 466, 478, 484,
BRYENNİOS: 172, 177 487, 489, 490, 491
Candelor: bk. Alâiyye
BUĞRA Han: 70, 71, 72, 73, 82, 89, 96
Cayık: bk. Yayık nehri
BUĞU Han: 57, 457
C ehbeze (Bankacılık): 372
Buhârâ: 60, 61, 67, 69, 70, 72, 73, 79, 85,
86, 87, 88, 89, 90, 91, 93, 106, 127, CELÂLEDDİN H ârizm -şâh: 261, 295,
165, 189, 209, 243, 262, 323, 328, 421, 423, 486
330, 340, 360, 384, 388, 394, 415, CELÂLEDDİN Karatay: 366
432, 434, 439, 450, 452, 454, 455, CELÂLEDDİN Rûmî, Mevlânâ: 82, 346,
461, 464, 467, 480, 484, 485, 490 350, 383, 494
Bulad kaya: 380 CELÂLEDDİN Z encânî (Tabib): 344
BULDACI (Em ir): 285 Celâlî takvimi: 332
Bulgarian 14, 58, 63, 64, 265, 273 CEMÂL Karşî: 452
BURKAN (Sanem ): 389 CEMÂLEDDİN (M usul’lu): 443
BURHANEDD1N (Şeyh): 254 CEMÂLEDDİN Aksarayî: 443
B uveyhî(ler), Deylemliler: 89, 112, 126, CEMÂLEDDİN İbn ül-Kıftî: 23
127, 131, 132, 133, 138, 309, 342, CENÂBÎ: 39
381, 405, 406, 407, 408 CENÂHÜDDEVLE: 227
Bütçe: 339, 372 Cend: 61, 64, 66, 67, 68, 69, 70, 73, 76,
Büyük Selçuklu İm paratorluğu: 16, 225, 78, 79, 80, 85, 86, 87, 93, 94, 103,
235, 243, 246, 257, 307, 437 110, 159, 166, 237, 239, 246, 466,
Büyük Selçuklular: 26, 29, 31, 34, 37, 50, 482
53, 107, 201, 225, 236, 284, 286, Ceneviz ticareti: 48
287, 310, 343, 347, 359, 369, 382, CEYHANÎ (Coğrafyacı): 454
385, 423, 439, 440, 445 Ceyhun nehri (A m u-derya): 72, 90, 159,
BÜYÜK Tam gaç Han: bk. İbrahim Tam- 189, 198, 239, 241, 342, 413, 428,
gaç 447, 449, 450, 452, 456, 457, 464,
Büyük T urqia: bk. T ürkistan 487
Büyük T ürk m uhâcereti: 14, 28, 43, 76, C H ’A N G -C h’un (Seyyah): 323, 341, 485
77, 94, 116, 119, 157, 240, 257, 259, Cibbuye: bk. Yabgu
269, 337, 397, 492 Cihan pâdişâhlığı: 207, 211, 238
Büyük Zap suyu: bk. Stranga CİHAN-Şah (Melik): 295, 362
İNDEKS. 5 1 9

Cim ri isyanı: 300 Çinicilik: 390


CİMRİ Siyâvuş: 298 Ç orum : 175, 351
Coğrafya: 30, 430, 445 ÇÖKERMİŞ: 205, 229, 230
Comania: bk. D eşt-i Kıpçak Ç u nehri: 244
C urcân, Gurgan: 110, 428, 450 ÇUBUK (Em ir): 202, 204, 212
CURCANÎ: 442 Çukurova: 205, 287, 301
CUVEYNÎ: 24, 324, 328, 380, 416, 471,
480, 481, 487 D
D abûsiye: 93
Ç D âî(ler): 403
Çaç: bk. T aşkent D andanakan: 105, 106, 109, 111, 113,
Çadırcı: bk. Keregüci 305
Çağatay hanları: 483 D ânişm endliler: 34, 41, 162, 285, 287,
Çağatay: 55 288, 289, 290, 291, 292, 383
ÇAĞRI Bey: 10, 32, 53, 61, 65, 68, 79, DANTE (Şair): 430
85, 86, 88, 89, 91, 92, 93, 95, 98, D âr ul-hadîs: 329
103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, D âr uz-Zafer: 353
110, 112, 119, 126, 127, 128, 134, D âr uz-Ziyâfe: Kervansaray: 331, 357,
136, 137, 139, 142, 147, 158, 174, 358, 368, 381, 384, 385, 394, 453,
175, 245, 253, 277, 305, 306 464
ÇAĞRI Tekin (K arahanlı): 262 D âr ül-adl: bk. Divân-ı m ezâlim
ÇAKA (Emîr): 286 D âr ül-m em leke (Saray): 149, 207
Çan Kavmi (C anik bölgesi yerli halkı): D âr üş-şifâ, Bîm aristan, H astahane: 248,
301 254, 294, 299, 328, 329, 331, 332,
Ç andarlı ailesi: 214 342, 343, 344, 345, 346, 353, 357,
Ç andaroğulları beyliği: 299 358, 3 8 1 ,3 9 6 , 408, 431
Çankırı: 300, 343, 351, 367, 385 D arbhâne: 213, 374
ÇAVLI (Emir, A tabeg): 160, 180, 231, D arhân, A ndargan: 93
287, 317, 318 DARKUTNÎ (Fıkıh alim i): 467
Ç em işkezek kalesi: 295 D aron: bk. M uş
Çepni boyu: 301 DAVİD (Gürcü kralı): 155, 232, 266, 267,
Ç etr (Çadır): 107, 199, 242, 253, 305, 268, 269
392, 408 DÂVUD (M elik-şâh’ın oğlu): 207
Çevgân: 206 DÂVUD (Sultan M es’u d 'u n yeğeni): 249
Çigil(ler): 70, 209, 210, 211, 221, 452, DÂVUD, Kulan-Arslan: 286
466 Dayık: bk. Yayık nehri
Ç im kent: bk. Sayram DEDE K orkut: 55, 62, 311, 420
Çin: 21, 49, 62, 63, 191, 211, 212, 213, D emircilik: 461
214, 225, 237, 238, 241, 244, 247, D em irkapı: bk. D erbend
260, 323, 329, 340, 341, 360, 363, DEPE-GÖZ: 420
374, 375, 376, 378, 379, 380, 384,
D erbend, Bâb ul-ebvâb, D em irkapı: 157,
388, 390, 410, 411, 416, 432, 435,
159, 163, 164, 165, 248, 268, 271,
449, 450, 451, 455, 456, 459, 461
458, 481, 488
462, 463, 481, 485, 491, 494
D ergâh: 427, 491
ÇİNGİZ Han: 107, 260, 261, 278, 394, *
D ervişler: 354, 358
406, 479, 481, 484, 485, 486
DEVLET-Şâh (Erzan beyi): 251
5 2 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

D eylemliler: bk, Büveyhliler EBÛ İshak Şîrâzî: 312, 313, 323


Dicle nehri: 212 EBÛ İsmâil (Şiî İm am ): 327
DİEZ E.: 48 EBÛ M a'şer el-Belhî: 466
Dih-i nev: bk. Yengi-Kent EBÛ M ahm ud H âm id el-H ucendî: 465
D ihistan: 244 EBÛ M ansûr A b urrahm an Hâzinî: 333
Dihkan: 70, 95 EBÛ M ansûr M aturidî: 467
Dil: 413 EBÛ M uzaffer İsfızârî: 332
DİLMAÇ O ğlu M ehm ed: 179, 201 EBÛ M üslim : 453
DİNAR (Em ir): 333 EBÛ N asr (İm am K uşeyrî’n in oğlu): 312
DİOGENES: Bk. R om anos D iogenes EBÛ Sa’îd Bahadır Han: 386, 395
Dip-Yabgu: 62 EBÛ Sa’îd M uham m ed bin Ali: 335
Dîvân: 345 EBÛ Salim: 202, 203
Dîvân-ı hâs: 244 EBÛ Şucâ (Vezir): 206, 320
Dîvân-ı m ezâlim , D âr ül-adl: 98, 310 EBÛ T âhir bin ‘Alik (Fâkih): 209
Diyarbekir, Âmid: 113, 119, 120, 121, EBÛ T âhir H atunî: 23, 220
122, 123, 134, 135, 153, 161, 169, EBÛ Zayd Navkânî: 335
170, 171, 198, 202, 203, 204, 226, EBU’l-Abbâs el-Türkî: 467
231, 237, 261, 286, 296, 319, 360, EBU’l-Ferec Bar H ebraeus: 21, 33
364, 387, 408, 481 EBU’l-Ferh, Kuşek: 156
Diyâr-ı Rûm: bk. A nadolu EBU’l-Fidâ: 35
Dohiya: Bk. Yuğ EBU’l-Gâzî Bahadır Han: 57
Dokuz O ğuz alfabesi: Bk. U ygur alfabesi EBU’l-Gâzî: 286
Dokuz O ğuzca (D okuz-G uzi): 415 EBU’l-H atâb bin Dahye: 346
Dokuz-O ğuzlar, Uygurlar: 67, 117, 244, EBU’l-Kasım D ergezinî (Vezir): 319
328, 374, 376, 379, 380, 385, 389,
EBUT-Kasım el-Bekrî: 313
390, 399, 404, 415, 459, 463
EBU’l-Kasım H ibeiullah: bk. Bedî ul-
DROSOS G. 124
UsLurlâbî
DUBAYS (Şii, Em ir): 251
EBU’l-Kasım: 205
DUKAK (T u tu ş’un oğlu): 228, 256
EBU’l-Leys Sem erkandî: 467
DUKAK, T ukak, Yukak: 55, 56, 57, 58,
EBU’l-M a’alî Cuveynî, İm am ül-
60, 64, 65, 66, 68, 78
H arem eyn: 313, 324
D unaysar, Koç-Hisar, Kızıl-Tepe: 354,
Edebiyat: 15, 28, 41, 219, 233, 246, 247,
364, 438, 443
251, 298, 326, 334, 336, 337, 338,
394, 397, 400, 413, 414, 417, 419,
E 422, 423, 429, 444, 464, 466, 493,
EBİ Gâlib A bdülvahid: 24 495
EBÛ Ali Enük: 457 Edessa: bk. Urfa
EBÛ Bekir el-Sûlî: 466 EFLATUN: bk. Platon
EBÛ Bekir M uham m ed el-Şâşi: 194, 355, Eftalit: bk. Abdal
367 El-basan, Er-basan, Er-basgan: 86, 147,
EBÛ Bekir Râzî (Rages): 342, 431, 471 157, 160, 163, 171, 172, 173, 174,
EBÛ Câfer M uham m ed Buhârî: 169 176, 177, 181, 184, 186, 199, 305,
EBÛ H âm id Endülüsî: 432 311
EBÛ H âm id M uham m ed bin İbrahim : 23 Elcezîre eyaleti: 34, 229, 255
EBÛ H anîfe (İm am -ı A zam ): 325, 382, EMİR D inar, (Oğuz beyi): 151
407, 457
İNDEKS. 521

EMİR Sam uk, Sanduk, Saltuk: 153, 197, Farâva, Kızıl-arvat: 91


286 Fars: 126, 131, 250, 251, 311, 418, 458,
Emîr-i candâr: 393 493
Emîr-i m im âr: 385 F âtım î(ler): 116, 124, 132, 169, 171, 178,
Emîr-i şikâr: 220 201, 227, 228, 230, 231, 255, 314,
ENVERÎ: 38, 41 316, 329, 407, 473
Erbâb ül-hayâl: 399 FAZLÛN (Gence em iri): 160, 165, 200
Erbil: 294, 345, 396, 399, 481 FAZLÛYA: 157, 160, 164, 188
Erciş: 120, 131, 169, 171, 489 Felsefe: 16, 330, 333, 396, 403, 424, 427,
Erdebil: 481, 488 429, 430, 434, 437, 438, 439, 440,
472, 473, 474
ERDEM: 136, 139, 147, 148, 172, 192
Fergana: 211, 263, 340, 408, 450, 453,
ERDMAN: 48
454, 455, 461, 464, 483
Ergenekon: 389
FERGANÎ: 465
ERMENİ Basilakis: 179, 184
FERİDUN Bey: 28
E rm eni (1er): 31, 321, 63, 89, 113, 118,
FERRUHZÂD: 127
119, 120, 121, 122, 125, 129, 131,
151, 152, 153, 155, 156, 157, 162, F etret: 325
168, 170, 172, 177, 179, 181, 183, Fıkıh: 340, 438, 467
188, 192, 204, 212, 218, 228, 269, F ırat nehri: 161, 170, 206, 289
272, 279, 283, 284, 286, 291, 292, FİLARETOS: 168, 205, 283, 285
293, 294, 295, 296, 298, 301, 322, Filistin: 173, 201, 227, 228, 229, 239,
351, 368 247, 2 5 6 ,4 1 1 ,4 2 7 , 496
E rm enistan: 151, 152, 320 FİNLAY: 47
ERRÂN-Şâh: 165 FİRDEVSÎ: 456
ERTAŞ (D ukak’ın oğlu): 109, 122, 137, F irûze burcu: 201
256 Firûz-kûh: 242
ERZİ A dnan: 29 Frank: 131, 154, 161, 167, 170, 177, 228,
Erzurum : bk. Garin 258, 291, 348
Eskişehir: 177, 287, 290, 292, 346, 351 Futuvvet teşkilatı: 252, 314
Eş’arî(lik/ler): 149, 312, 313, 322, 439,
471, 475 G
ETREK: bk. A lptoganoğlu E trek GABRİEL (M alatya h âk im i): 283
EVLİYA Çelebi: 495 GABRİEL A.: 48, 49
Eyyûbî(ler) devleti: 253, 270, 293, 294, GAFFARİ: 23, 36
295, 296, 361 Gag kalesi: 200, 251
G arbî A nadolu: 277, 279, 283
F GARDET L.: 471
FAHREDDİN Ali (C end’li): 421 Garin, Erzurum : 119, 121, 122, 125, 131,
FAHREDDİN B ehram -şâh: 234, 255, 343 150, 151, 153, 154, 171, 175, 176,
FAHREDDİN M übârek-şah: 357, 410, 177, 178, 185, 186, 230, 251, 258,
411, 415, 421 261, 286, 293, 295, 296, 346, 357,
FAHREDDİN Râzî: 323, 438, 439, 442 360, 362, 387, 394, 403, 488
FAHRÜDDEVLE C ehîr (Vezir): 141, 198, G arp G ök-türkleri: 63
202, 207 GARS un -N i’me, M uham m ed: 24
FÂRÂBÎ, A lpharabius: 396, 397, 433, GAYIR H an (İnalcık): 482
439, 465, 471, 473, 474, 475 Gayr-i m üslim : 68, 118, 163
52 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

GAZALÎ (İmam, H üccet ül-İslâm ): 57, G ök-türkler: 33, 55, 62, 63, 89, 107, 192,
194, 226, 325, 438, 439, 441, 470, 238, 243, 274, 305, 340, 347, 360,
471, 472, 473, 475 378, 388, 389, 390, 391, 397, 398,
GAZAN Han: 351, 380, 382, 479, 481, 414, 416, 449, 450, 451, 460, 461,
482, 491 462
GÂZÎ (Emîr, D ânişm endli): 236, 288 GÖLPINARLI A bdülbaki: 30
GÂZÎ Çelebi: 363 GROUSSET R.: 47
Gâzîler: 43, 162, 186, 187, 239, 240, 350, GUİLLAUME de Tyr: 33, 429
355, 457, 487 G ulâm -hâne: 270, 348
Gâzîye H atun: 366 G unbed-i Tuğrul: 142
Gazne: 91, 94, 95, 98, 103, 104, 105, 106, GUSTAVE le Bon: 470
111, 113, 127, 158, 160, 198, 207, G ÜM ÜŞ-Tekin (Emîr): 61
235, 306, 308, 410, 417, 454, 488, GÜM ÜŞ-Tekin A hm ed Gazi: 61, 285,
490 287, 288
Gazneliler: 24, 88, 90, 91, 93, 96, 105, GÜNALTAY Şem seddin: 470
110, 119, 127, 198, 308, 338, 363, G Ü N -doğdu: 318
403, 408, 413, 420, 454, 467 GÜR-Buğa (Em îr): 226, 227, 228, 229
Gence, Cinze: 121, 123, 129, 130, 160, G ürcistan, Khartli: 155, 156, 164, 177,
163, 165, 200, 205, 226, 229, 232, 200, 232, 238, 251, 266, 267, 269,
247, 251, 267, 271, 343, 481, 488, 271, 272, 279, 293, 295, 299
490
G ürcü devleti: 232
GERDİZÎ: 75, 76, 244
GÜRCÜ H âtûn: 385
Germiyan: 362, 363, 364, 369
G ürcü Kaynakları: 31
G erm iyanoğulları beyliği: 298
G ürcüler: 38, 130, 163, 231, 232, 237,
GEVHER Âyin (Bağdad Şahnesi): 184, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 261,
188, 190, 198, 202, 208, 213, 229 268, 269, 271, 272, 293, 310
GEVHER H âtûn (M ehm et T ap ar’ın karı­ G ürgân: bk. C ûrcân
sı): 311
Gürgenç: bk. Ürgenç
GEVHER H âtûn: 22, 157, 173, 199, 233,
G ÜR-H an (Kara-hıtay hü k ü m d arı): 241
234
G üzel sanatlar: 381, 391
GEVHER N esîbe H âtûn: 343
GEYHATU (Moğol şehzâdesi): 367
H
GIYÂSEDDİN (G ur hüküm darı): 439
Habeş: 212, 214
GIYÂSEDDİN Kâşî: 475
HACI A hm ed (Tebrizli): 441
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev I.: 265, 293,
HACI Ali (H ind’li): 441
294, 349
HACI H âm ûş (Şeyh): 367
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev II.: 272, 296,
HACI H üseyin (H orasan’lı): 441
350, 379, 387
HACI İbrahim (Konya’lı): 441
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev III.: 298, 386
Hacib: 96, 108, 127, 128, 130, 393, 428
GİORGİ (Lori kralı): 283
H açatur, Peht: 167
G LU C K H .: 48
Haçlı seferleri: 16, 33, 116, 288, 356,
Gor, Gur: 49
398, 425, 434, 441, 496, 497
G orlular: 24, 242, 438
Haçlılar: 160, 227, 228, 231, 232, 233,
GÖKÇE (Ç ingiz’in şam anı): 394, 406
236, 239, 247, 249, 256, 258, 267,
G öksün: 30
286, 287, 289, 291, 317, 319, 344,
G ök-türk devleti: 61, 98, 117, 243, 448 345, 349, 353, 356, 373, 395, 409,
İNDEKS. 52 3

424, 425, 426, 427, 429, 435, 438, H ÂRÛN (A ltu n taş’ın oğlu): 93
495 H ÂRÛN Buğra Han: 70, 71, 72, 73, 75,
HÂFIZ Ebrû: 23, 490 86, 88, 166
HÂFIZ, (Şâir): 493 H ÂRÛN Reşid (Halife): 342, 463
Flâkan, Kağan: 57 H as İnal, H apsinal: 167
FİÂKİM (Fatım î halifesi): 473, 496 HAŞAN (Sem erkandlı): 335
Hala sultan türbesi: 383 HAŞAN bin Tahir: 205
Halaç, Kalaç(lar): 87, 244 HAŞAN K attân (Mervli): 334
Haleb (p): 166, 167, 168, 169, 171, 176, HAŞAN Sabbâh: 233, 315, 316, 317, 318,
202, 205, 255, 256, 281, 284, 418, 319
438, 445, 503 HAŞAN, A san, Yabguoğlu: 121, 150
HALEF bin Z ehravî (E ndülüslü): 343 HASLUCK W .: 48
H alep atabegleri: 203, 230 H astahane: bk. D âr uş-şifâ
HALİL Edhem : 30, 48, 49 H aşşaşiyyûn: bk. Bâtınî(ler)
H am am : 133, 254, 258, 329, 331, 332, HÂTÛN (T uğşad’ın annesi): 450
342, 345, 346, 347, 360, 364, 368, H âtûniyye k ütüphanesi: 330
444, 468 HAYDAR M irza D uglat (Kâşgarlı): 483
HAMDULLAH Kazvinî: 22, 23, 36, 73, HAYTON (Erm eni): 370, 483
74, 81, 236, 339, 371, 408, 481, 490 H azar çölü, D eşt-i Hazar: 61
H anbelî m ezhebi: 312, 313, 322, 471 H azar denizi: 59, 61, 271, 428, 452, 458
Hanefî m ezhebi, H anefıler: 206, 325, 326, H azar Hakanı: 57
327, 408, 439, 467
H azar Türkleri: 57
HANEFÎ Ö m er, (T ürkistanlı): 373
Haz ar (lar): 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64,
H anekâh: 254, 255, 313, 339, 345, 346, 68, 81, 118, 120, 154, 157, 159, 163,
408 168, 177, 259, 260, 268, 271, 273,
H AN-Oğlu (H akan-oğlu) H arun: 162, 319, 350, 373, 404, 416, 425, 449,
166 450, 455, 463, 464
H âricî(ler): 212, 407 HAZİNİ (A lhazen): 333
H ârizm : 9, 25, 46, 49, 53, 61, 63, 67, 78, HAZRET-i Ö m er: 186, 320, 351
79, 80, 81, 82, 90, 92, 93, 94, 96, H em edan: 108, 111, 126, 136, 137, 138,
103, 110, 111, 118, 127, 137, 140, 139, 142, 157, 171, 178, 179, 180,
158, 159, 175, 189, 190, 194, 209, 186, 187, 199, 229, 235, 249, 250,
227, 229, 239, 240, 242, 246, 253, 252, 257, 258, 321, 327, 382, 385,
257, 259, 260, 261, 263, 264, 271, 406, 481, 488, 493
272, 274, 295, 310, 312, 323, 330,
H endese: 334, 335, 427, 429, 437
333, 335, 337, 338, 339, 340, 341,
H erat: 96, 97, 98, 103, 104, 107, 109,
347, 362, 373, 378, 381, 382, 394,
110, 127, 148, 158, 199, 205, 242,
395, 408, 413, 417, 418, 419, 421,
328, 439, 481, 486, 489
423, 428, 436, 439, 441, 442, 446,
447, 452, 455, 461, 464, 468, 469, H erder: 470
479, 480, 482, 484, 485, 486, 490, HEREVÎ: 35, 382
493 H ey’et ilmi: 332, 334, 337, 427, 437, 442,
HARİZMÎ, M uham m ed: 430 443, 445, 465, 466, 472, 475, 493,
HÂRİZMŞÂH İsmail: 96, 103, 110 495
H ârizm şâhlar: 174, 246, 247, 442, 482, HEYD W .: 48
484 Heykel: 385, 387, 388, 389, 390, 462, 464
HARTNER W .: 474, 475 H ezâr-esb: 133
5 2 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

Hıfçak: bk. Kıpçak H Ü EN Ç ang (Seyyah): 451, 461


H ısn Keyfâ: 322 HÜLÂGÜ Han: 300, 474, 475, 481, 491,
H ısn M ansûr, A dıyaman: 153, 161, 295 493
H ısn Ziyâd, H arput: 204 HÜSÂM EDDİN Âsim î: 413
HIZIR H an, (K arahanlı): 208, 209 H VÂCE Sel mân: 38
HİBETULLAH E bu’l-Berekât: 334 Hvân-ı yağma: 210, 397
Hilâfet: 132, 215, 218, 229, 250, 307,
313, 314, 403 I
Hilâl us-sâbi: 24 Irak Selçukluları: 23, 235, 238, 247, 248
H ind(istan): 13, 36, 90, 91, 97, 109, 212, Irak: 25, 50, 53, 80, 82, 91, 94, 111, 114,
214, 220, 239, 247, 274, 363, 391, 119, 129, 131, 134, 136, 139, 174,
403, 409, 410, 418, 424, 431, 441, 177, 204, 213, 234, 258, 260, 262,
445, 449, 451, 454, 459, 460, 462, 269, 277, 319, 323, 325, 327, 332,
465, 474, 487 338, 339, 340, 359, 361, 364, 372,
HİNDÛŞÂH Nahçivanî: 418 381, 394, 405, 406, 408, 418, 422,
H ÎRHÎZ (Kırgız, Gazne A tabeği): 127 436, 438, 440, 443, 448, 477, 480,
481, 488, 489, 493
H isâr-i tak: 81, 95
İRKİL Koca: 394, 406
HİŞÂM (Halîfe): 475
HOCA A hm ed (Sivaslı tâcir): 441
İ
HOCA D ehhânî: 422
İBN ‘Allân (Basra m ültezim i): 321, 373
HOCA M es’ud: 422
İBN ‘A m m âr, (Em îr): 231
H OCA-ZÂDE (Bursalı): 440
İBN ‘Asâkir: 473
H ONİGM ANN E.: 47
İBN al-Resûlî: 314
H orasan: 25, 53, 71, 75, 78, 80, 82, 87,
89, 90, 91, 92, 94, 95, 96, 97, 98, İBN A rabşâh: 37
104, 105, 106, 108, 113, 114, 119, İBN Batûta: 35, 299, 341, 358, 392, 441,
122, 126, 127, 128, 143, 153, 154, 489, 491
161, 169, 174, 175, 177, 193, 203, İBN Bîbî: 29, 38, 39, 175, 270, 361
204, 207, 209, 227, 228, 229, 233, İBN Fazlân, Fadlan: 55, 58, 61, 62, 64,
234, 235, 236, 242, 243, 245, 247, 453
251, 253, 259, 260, 274, 278, 283, İBN Firnâs: 444
317, 318, 319, 325, 328, 335, ‘337, İBN Funduk, bk. Ali bin Zeyd Bayhâkî
339, 340, 357, 359, 371, 378, 381, İBN H aldûn: 354, 381, 391, 396, 404,
383, 394, 403, 405, 408, 413, 422, 425, 431, 475
436, 442, 446, 448, 450, 457, 459, İBN Hallikân: 124, 396
480, 482, 483, 484, 486, 487, 489,
İBN H assûl: 58, 407
493
İBN Havkal: 68, 360, 371
H otan: 335, 454
İBN Haysem: 24, 437
HUART Cl: 30
İBN M âristâniyye: 437
HUM AR-Tekin (Em ir): 219
İBN M uhallebân: 180
HUM AR-Tekin: bk. Tuğracı H um ar-tekin
İBN M unkız: 24
H un, Kun: 13, 56, 118, 227
İBN Rüşd: 429, 431, 439, 469, 473, 47
H urrem î fırkası: 315
İBN R üşdçülük, A verroism e: 429
HUSREV Fîrûz, M elik ur-Rahim : 132
İBN Sa’id Mağribî: 35
H uzistan: 127, 317
İBN Salâh (Şafiî im am ı): 441
H üccet ul-İslâm : 440
İBN Sam hâ (Yahudi): 320
İNDEKS. 52 5

İBN Sînâ: 330, 342, 431, 437, 438, 445, İlhânî devri: 36, 364, 371
465, 471, 474, 475, 484 İlhânî im paratorluğu: 367
İBN Şeddâd: 35, 329 İLİĞ Han: 74, 75, 87, 88, 158
İBN T arhan ailesi: 458, 465 İLİĞ N asr Han: 72, 75, 86
İBN Tarhan: 396 İL-KAVŞUT (Em îr): 318
İBN Teymiyye: 471 İL-TERİŞ Kağan: 311
İBN Tiktaka: 58 İltizam usulü: bk. M ukata’a usulü
İBN T ûm ert: 471 İL-TUTMUŞ: 36
İBN uI-‘Adîm: 21, 24, 26, 35, 148, 162, İLYAS (Alp A rslan’ın oğlu): 158, 189
168, 179, 366 İM ÂDEDDÎN (A rtuklu hü k ü m d arı): 438
İBN ul-Alkam î (vezir): 491 İM ÂDEDDİN Zengi: 249, 258, 270, 290,
İBN ül-Azrak: 26 310
İBN ül-Cevzî: 217 İm am Rızâ türbesi: 487
İBN ül-Esîr: 26, 35, 75, 123, 232, 268 İm am et, (Halifelik) m eselesi: 315
İBN ül-Kıdve: 439 İm am -ı A zam türbesi: 194, 206
İBN ün-N edim : 396, 415, 416, 465 İm aret: 331, 335, 349, 362
İBN ün-N efis: 443, 475 İNANÇ Beg (Rey em îri): 250
İBN üt-Tilm îz: 334 İNANÇ Bey, (Yabgu), M usa, F ahr ül-
İBN Zurayk: 24 Mülk: 57, 86, 92, 95, 98, 99, 104,
İBRAHİM (Gazne sultanı): 158 106, 107, 108, 109, 110,113, 121,
İBRAHİM bin A bdullah: 443 126, 127, 128, 143, 158,159, 305,
İBRAHİM bin İshak: 466 306
İBRAHİM bin Yınal: 94, 98, 108, 109, İpekçilik: 461
111, 112, 121, 122, 123, 126, 129, İran, Acem: 25, 26, 27, 36, 46, 48, 53, 57,
135, 136, 137, 138, 140, 150, 152, 72, 80, 90, 106, 112, 119, 122, 153,
153, 158, 172, 174, 284, 305, 412 161, 173, 175, 177, 219, 220, 247,
İBRAHİM eş-Şûlî: 466 253, 254, 273, 277, 284, 314, 315,
326, 337, 338, 359, 360, 371, 376,
İBRAHİM Tam gaç Han: 25, 158, 165, 384
381, 384, 394, 403, 405, 408, 409,
İcmâ: 471
413, 415, 418, 420, 422, 435, 436,
İç A nadolu: 168
440, 442, 445, 446, 448, 456, 459,
İçtihad: 407, 440 460, 464, 468, 480, 481, 488, 490,
İdil Bulgarları: 358, 375, 416 493
İDRİSÎ (Coğrafyacı): 412 İRANŞÂH (Kavurt oğlu): 254
İktâ, nân-pâre: 41, 126, 133, 140, 197, İsfahan: 108, 111, 126, 129, 130, 142,
198, 200, 201, 204, 205, 214, 219, 147, 157, 158, 180, 187, 200, 201,
229, 231, 233, 238, 241, 244, 255, 203, 204, 207, 208, 209, 211, 213,
270, 284, 297, 308, 309, 310, 347, 215, 218, 219, 226, 230, 233, 234,
348, 366, 367 235, 249, 250, 288, 317, 318, 321,
İktisat: 338, 339, 340 327, 328, 332, 334, 373, 382, 384,
İL-ALMIŞ O ğlu Ö m er: 25 481
İL-ARSLAN (H ârizm şâh): 82, 263 İSKENDER ( M a k e d o n y a l I) : 456
İL-BİLGE HATUN: 311 İs k e n d e r iy e : 35, 344
İL-DENİZ (Azerbaycan atabeği): 249, İslâm dünyası: 21, 53, 63, 69, 78, 98, 122,
250, 2 5 1 ,2 5 2 125, 132, 135, 156, 175, 181, 186,
İl-denizliler: bk. A zerbaycan atabegleri 190, 193, 197, 212, 218, 219, 237,
İL-GÂZÎ (A rtuklu hüküm darı): 247, 267 240, 241, 246, 257, 263, 266, 269,
52 6 SELÇUKLULAR TARİHİ

270, 271, 284, 291, 307, 308, 310, İZZEDDİN A hm ed, Bitikçi: 418
312, 316, 318, 328, 335, 338, 340, İZZUD DİN, Erbilli Feylesof: 427
341, 345, 354, 355, 360, 368, 376,
378, 383, 385, 387, 390, 392, 397,
J
400, 403, 404, 405, 407, 412, 413, JOİNVİLLE: 370
418, 419, 424, 425, 426, 427, 431,
JUSTİNİANUS (im parator): 424
432, 433, 434, 436, 439, 441, 445,
446, 464, 468, 473, 474, 477, 479,
K
481, 489, 494, 495, 496, 497
KA’İM b i’E m rillah (Halîfe): 114, 115,
İslâm m edeniyeti: 16, 34, 40, 42, 49, 53,
131, 132, 134, 140, 156, 186, 201,
143, 219, 323, 331, 338, 354, 355,
284, 411
381, 403, 407, 413, 414, 415, 423,
Kadı al-Asâkir: 310
425, 426, 428, 429, 430, 432, 434,
435, 436, 439, 440, 443, 444, 446, KADI al-Bulgarî: 416
460, 464, 466, 467, 468, 469, 470, KADI B urhanüddin: 130
471, 472, 475, 476, 477, 478, 484, KADI-zade: 475
489, 491, 492, 493, 494, 495, 497 KADİR Han: 468
İslâm ülkeleri: 25, 48, 59, 65, 67, 87,113, Kadisiye: 186
114, 118, 177, 181, 238, 239, 242, KAFESOĞLU İbrahim : 27, 46
246, 247, 266, 270, 277, 278, 328, Kafkasya: 28, 31, 120, 141, 154, 163, 164,
337, 351, 354, 360, 361, 371, 397, 166, 167, 173, 199, 200, 230, 232,
426, 432, 436, 440, 464, 467, 468, 272, 279, 480, 488
487, 492, 496 Kâğıt: 331, 340, 374, 376, 432, 433, 464,
İslâm ziyaretgâhları: 35 479
İSMÂİL (Azerbaycan m eliki): 233, 322 Kahire, Fustat: 344, 395, 438, 443, 445
İSMAİL bin A hm ed (Sâm ânî hüküm darı): K âhta kalesi: 295
453 Kakig, Hayık: 156
İSMÂİL bin İbrahim (tıp âlim i): 438 KÂKUYA Oğlu Ferâm urz: 108, 126
İSMÂİL Cevheri: 444, 465 KÂKUYA Oğlu, Oğulları: 97, 106, 111
İsmâilîler: 319, 472, 473, 479 KALAVÛN (M em luk sultanı): 344
İsm etiye m edresesi: 254 Kale: 343
İsrâiliyyât: 471 Kalincar kalesi: 91
İSTAHRÎ: 457 KALUYAN (ressam ): 385
İstanbul: 123, 124, 152, 156, 168, 176, K am ereddin (Kaysı çeşidi): 387
177, 181, 237, 265, 282, 283, 285,
K am ereddin bahçesi: 387
289, 292, 293, 300, 352, 354, 355,
K anglı(lar): 238, 240, 246, 262, 264, 270,
362, 363, 385, 388, 405, 434, 436,
273, 312, 421, 447, 484
444, 460, 471, 475, 477
KANUNÎ Sultan Süleyman: 219
İSTEMİ Han: 63, 98, 99, 388
KAPAGAN Kağan: 460
İşrâkiye felsefesi: 438
Kapı-kulu askeri: 214
İtalyan cum huriyeti: 298
Kaputru, H asan-kale: 122
İtil Bulgarları: 64
KARA-Arslan (A rtuklu h ü küm darı): 253,
İtil: 59, 64, 404
444
İVANE: 151, 164
K ara-balgasun kitabesi: 4 1 6 '
İzm it: 237, 280, 281
KARACA Emîr: 318
İznik: 200, 205, 225, 265, 281, 286, 287,
288, 294, 300
INULKS l 52 7

Karadeniz, Bahr-i Ermeniyye: 118, 131, 173, 190, 194, 197, 198, 199, 201,
271, 272, 273, 285, 289, 291, 293, 253, 254, 280, 377
294, 299, 301, 355, 356, 362, 371, K avurtlular, Kavurdiyân,: 197
378, 421, 448, 449, 458 Kayı boyu: 154, 423
KARAHAN Emir: 25 Kayseri: 49, 163, 167, 193, 213, 220, 287,
K arahanlı(lar): 56, 57, 69, 70, 72, 73, 74, 288, 294, 296, 297, 343, 351, 354,
75, 79, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 93, 357, 364, 366, 384, 385, 488
103, 106, 109, 117, 119, 127, 158, Kazvin: 111, 119, 147, 163, 172, 316,
162, 164, 165, 189, 199, 208, 209, 383, 488
219, 227, 235, 238, 239, 240, 241, Kelâm ilmi: 323
243, 262, 263, 311, 338, 383, 384, KEMÂLEDDİN (Rahat oğlu): 369
403, 417, 419, 423, 456, 457, 462,
KEMÂLEDDİN bin Y unus (M usullu):
467, 484
427
Kara-hıtaylar: 238, 239, 240, 241, 242,
KEMÂLEDDİN Fâris: 431
243, 257, 259, 262, 263, 264, 268,
Kemâliyye k ü tüphanesi: 330
335, 442, 463, 483, 499
Kengeş: 62
Karahisar: 370
KEREGÜCİ-Hoca: 56
K ara-koyunlu(lar): 57, 80, 81, 82, 260
K errâm iyye m ezhebi: 438, 439
Karamanlılar: 298, 301, 423
KEŞİŞ Gregoire: 32
K aram anoğulları beyliği: 297, 298
KEYHUSREV I.: 265, 293, 294, 349
Karaşar eyâleti: 483
KEYHUSREV II.: 272, 296, 298, 350,
KARATEKİN (Em îr): 163, 164, 229, 285,
379, 387
455
KEYKÂVUS I.: 294, 343, 344, 366
KARLUK Y abgusu (K âşan’da): 453
KEYKÂVUS II.: 297, 298, 370
Karluklar: 61, 64, 67, 73, 209, 232, 240,
241, 243, 244, 262, 263, 264, 452, Keykubâdiyye: 294
454, 459, 466 Kıbrıs krallığı: 33
Karmatîler: 314 KILIÇ-Arslan I: 160, 173, 225, 231
KASIM üd-devle A k-Sungur: 203, 205, KILIÇ-Arslan II: 109, 186, 253, 269, 292,
212, 232, 255, 419 347, 349, 350, 352, 353, 440
Kasîm em îrü ’l-m ü ’m inîn (H alîfenin o rta­ KILIÇ-Arslan III: 293
ğı): 135 Kımız: 388, 393, 397
K astam onu: 285, 289, 298, 300, 343, K ınık(lar): 54, 56, 57, 61, 64, 66, 69, 73,
349, 351, 360, 361, 363, 355 76, 78, 173, 174, 199, 200, 260
Kâşan: 134, 313, 326, 343, 453, 445 Kıpçak çölü, D eşt-i Kıpçak: 61
Kâşgar, O rdu-K ent: 335, 454, 463 K ıpçak(lar), Kuman, Hıfçak: 55, 59, 77,
Kâşgârlı M ahm ud: 37, 53, 54, 56, 62, 72, 116, 117, 118, 127, 156, 157, 159,
362, 375, 378, 391, 392, 405, 411, 177, 227, 232, 237, 238, 245, 246,
418, 420, 421, 447, 455, 459 247, 248, 252, 254, 262, 264, 265,
Katolik Avrupa: 282 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272,
273, 361, 389, 397, 420, 421, 447,
Katolik kilisesi: 282
453, 459, 480, 481
Katvân m eydan m uharebesi: 241, 245
Kırşehir: 351, 357, 361, 364, 368, 422
Katvân: 241, 245
Kıtay Türkleri: 58
KAVDAN (Em îr): 215
Kıtaylar: 58, 117, 118, 119, 221, 238,
KAVURT (Kara A rslan, Kirm ân meliki):
240, 246, 379, 417, 488
112, 128, 137, 157, 160, 164, 172,
KİVÂM üd-din (M imar): 493
5 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ

KIVÂM ül-m ülk (Tuğracı): 420 Kuman: 14, 118, 157, 177, 232, 237, 264,
KIVÂMÎ (Şair): 420 265, 266, 270, 273, 289, 397, 421,
KIZIL A rslan (İl-deniz’in oğlu): 252 480, 488
KIZIL Sarraf: 368 Kunlar: 118, 390, 451
KIZIL-Beg: 111 KUREYŞ, Karvaş: 120
Kızıllar, Kızıliyân: 53, 92, 174 Kûs: 391, 393
Kızıl-Özen, Sepîd-rûd: 250 KUŞAM bin Abbâs: 382
KIZIL-Sarığ (Em îr): 317 KUŞEYRÎ (İm am ): 312
_ Kiev: 58 K utalm ış oğullan: 174, 180, 199, 200,
Kilikya E rm eni krallığı. 295, 301 225, 253, 281, 282
Kilikya: 161, 163, 168, 177, 188, 269, KUTALMIŞ: 90, 91, 108, 112, 121, 123,
279, 283, 285, 289, 291, 292, 296, 129, 130, 131, 134, 135, 136, 138,
298, 368 140, 147, 148, 149, 150, 154, 155,
Kimek: 59, 117 172, 173, 174, 180, 199, 200, 225,
253, 280, 281, 282, 305, 337
KİNDÎ: 474, 475
KUTBEDDİN Şirâzî: 445, 493
Kirm an Selçukluları: 50, 253, 270
KUTEYBE: 388, 452, 462
Kirm an: 53, 94, 128, 157, 160, 163, 197,
KUTLUĞ (G ün-tekin oğlu): 213
201, 254, 255, 317, 337, 408, 481
K utschera: 60
KİRMANŞÂH (Kavurt oğlu): 254
KÜÇLÜK (N aym an reisi): 335
Koç-hisar, D unaysar: 25, 354, 364, 438,
443 Kütahya: 292, 300, 346, 358, 360
Kom nenoslar: 237, 294, 295 K ütüphane: 28, 138, 254, 312, 314, 328,
330, 331, 334, 335, 336, 337, 339,
Kom uklar, Gomîkiyya: 157
342, 357, 437, 443, 444, 463, 475,
KONSTANTİN Dukas: 152
491
KONSTANTİN: 120, 123, 129
Konya: 48, 168, 200, 281, 287, 288, 289,
I
290, 291, 292, 293, 294, 297, 343,
Lala: bk. A tabeg
346, 350, 351, 354, 357, 358, 360,
361, 366, 367, 384, 385, 386, 387, LAMPTON A.S.: 46
393, 395, 422, 423, 440 LASKARİS (im parator): 265, 294
KÖPRÜLÜ M. Fuad: 28, 40, 41, 46, 372, Lâtin cum huriyetleri: 33
478 Lâtin kaynakları: 33
Kösedağ: 272, 296, 297, 359, 379, 494 Lâtinler: 293, 356, 358, 377
KÖYMEN, M ehm ed: 27, 45 LAURENT J.: 47
Kubâd-abâd: 294 LEBEAU: 47
K ubbet ül-İslâm : 262, 467 LEMERLE P.: 476
KUBİLAY Han: 374, 380 LEON II. (Erm eni kralı): 293
Kudüs: 124, 173, 200, 227, 228, 232, LEVY ben Gerson: 431
239, 256, 293, 404, 496 LİPARİT: 120, 122, 123, 124, 125, 129,
Küfe: 249, 313, 346 151, 164, 200
K ûhistan: 97, 317 LOKMAN: 55
Kum: 134, 326 LÖYTVED: 48
KUMAÇ (Belh valisi): 204, 242, 245, 334, LUGAL Necati: 29
383
M
M acaristan: 219, 270, 397, 421
İNDEKS. 5 2 9

MAHMÛD (Gazne hüküm darı): 79, 87, M edine: 166, 314, 457, 484
328, 397 M edrese: 111, 148, 166, 193, 194, 206,
MAHMÛD (H alep em îri): 166, 444 218, 219, 233, 234, 252, 254, 255,
MAHMÛD (M ehm ed T apar’ın oğlu): 210, 258, 294, 299, 312, 313, 318, 323,
233, 234, 235, 238, 239, 248, 267, 325, 326, 328, 329, 330, 331, 343,
268, 307, 332, 337, 343 344, 346, 353, 354, 358, 364, 368,
MAHMÛD (M elik-şâh’ın oğlu): 215, 217, 381, 383, 384, 407, 408, 428, 429,
226, 250 430, 431, 437, 438, 439, 443, 445,
MAHMÛD bin Arslan: 334 462, 467, 468, 490, 491
MAHMÛD H an (Sancar’ın yeğeni): 240 M EHDİ (Gâib im am ): 246, 298, 351
MAHMÛD H ârizm î: 334 M ehdîlik: 314
MAHMÛD İlyas: 493 MEHM ED (E rtaş’m oğlu): 137
MAHMÛD Yalvaç: 484 MEHM ED (K ara-toğan oğlu): 395
M ahrûtlar ilmi: 335 MEHM ED (Kirman m eliki): 254
Malatya: 32, 125, 151, 152, 153, 162, MEHMED (Melik, D ânişm endli): 49, 357
163, 167, 168, 179, 185, 283, 285, MEHMED (Sultan M es’u d ’u n oğlu): 249,
286, 287, 290, 291, 300, 350, 351, 250
354, 355, 357, 360 MEHMED (Yağı Siyanoğlu): 200, 233
M alazgirt zaferi: 186, 277, 278, 280, 299 MEHMED Bey (Aydınoğlu): 387
M alazgirt: 36, 131, 150, 157, 169, 171, MEHMED Bey (K aram anoğlu): 422
178, 179, 185, 187, 193, 292, 356 MEHMED bin A hm ed Bayhakî: 334
Mal-i hakk (toprak vergisi): 308 MEHMED bin Ali: 346
MÂLİK bin A bdullah: 187 MEHMED bin A rslan al-Hârizm î: 25
M ankışlag: 81, 159, 259, 260 MEHMED bin M ecdeddin: 38
MANSÛR (K utalm ış oğlu): 201, 282 MEHMED II. (Fatih): 440
M antık: 342, 427, 429, 438, 441 MEHMED İlakî (Filozof): 334, 335, 342
MANUEL K om nenos: 168, 176, 186, 290, M EHM ED Tapar: 22, 160, 210, 229, 230,
292 233, 234, 247, 256, 311, 317, 326,
MARCO Polo: 341, 374, 411, 418, 483, 327, 332, 337, 384
490 MEHMELEK H âtûn: 207, 208
MARÇAİS G.: 48 M ehter-hâne, N evbet-hâne: 235, 391, 392
MARQUART: 53, 63 Mekke: 166, 201, 346, 405, 457
M atbaa: 435, 496 MELİK E şref (Eyyûbî h ü küm darı): 238,
MATHİEU: 32 395, 438
MAUNDEVİLLE (Seyyah): 342 MELİK Kâmil: 331, 427
M âverâünnehir: 77,78, 85, 92, 94, 96, MELİK M uazzam (Eyyûbî hü k ü m d arı):
116, 118, 166,175, 189, 210, 239, 438
241, 243, 263, 371, 404, 408, 447, MELİK-Âdil: 331
449, 451, 453, 455, 457, 459, 461, MELİKOFF: 47
462, 467, 468, 4 8 1 ,4 8 3 , 484 MELİK-ŞÂH (M es’u d ’u n oğlu): 249, 250
Mazdak: 315 MELİK-ŞÂH (Sultan): 27, 32, 46, 47, 50,
M E’M UN (Halîfe): 405, 465 69, 115, 142, 154, 155, 158, 159,
Mecd ül-m ülk kütüphanesi: 330 165, 173, 178, 180, 182, 188, 190,
MECD ül-m ülk: 373 193, 194, 197, 198, 199, 200, 201,
M ECDEDDİN (Seyyid): 367 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208,
MECDEDDÎN A dnan: 25 209, 211, 212, 213, 214, 216, 217,
5 3 0 SELÇUKLULAR TARİHİ

218, 219, 220, 221, 225, 227, 230, M eyyafârikîn, Silvan: 26, 35, 89, 178,
234, 237, 238, 249, 250, 253, 254, 203, 251, 270, 354, 355, 360
255, 277, 280, 281, 282, 283, 284, M ezdekî m ülhidleri: 319
285, 286, 288, 307, 310, 311, 313, M ezhepler: 330, 462, 472, 473
314, 315, 316, 317, 319, 320, 321, M ısır Fâtım îleri: 134, 169, 227, 228, 231,
322, 324, 325, 326, 329, 332, 336, 255, 314
338, 339, 348, 365, 372, 382, 384,
M ısır Halifesi: 124, 136, 138, 202, 256,
394, 407, 420, 425, 436, 446, 490 281
M em lûk devleti: 253, 270, 297, 301, 311, M ısır: 34, 50, 116, 124, 125, 132, 167,
361, 394
171, 173, 174, 175, 201, 211, 212,
MENGÜ Kağan: 469 230, 253, 270, 273, 298, 314, 350,
MENGÜCİK Gazi: 180, 285 361, 375, 376, 377, 381, 387, 403,
M engücikler: 34, 293, 295, 358, 383 411, 422, 432, 438, 440, 470, 473,
M enşur, Ferm an: 56 494
M enteşe beyliği: 42 M İGEON A.: 48
M ENÛÇEHR (Ani em îri): 230 MİHAEL (İm parator): 280, 282, 283
M erâga rasathanesi: 331 MİHAEL (M alatya patriği): 32, 33, 56,
Meragâ: 249, 250, 331, 438, 488, 491 113, 153, 183, 350
Merv: 25, 81, 87, 89, 94, 96, 97, 98, 103, MİKÂİL (Selçuk oğlu): 53, 60, 68, 85
104, 105, 107,126, 142, 147, 148, Mikâil oğullan: 53, 253
149, 154, 158,159, 165, 191, 193, M im ârî: 381, 384, 385, 388, 390, 423,
194, 204, 215, 227, 234, 235, 236, 433, 478, 494
242, 245, 246, 259, 260, 323, 328, MİNORSKY V.: 26, 60
330, 334, 340, 341, 381, 385, 410, M inyatür: 386
432, 442, 451, 457, 481, 486, 487,
MİRHW ÂND: 23
489
M irî toprak sistem i: 297, 348, 368, 470
M ervanî(ler): 120, 134, 202
MİRZA M uham m ed Kazvinî: 27
MERVEZÎ: 25, 28, 118, 417
M oğol istilâsı: 16, 34, 98, 259, 260, 265,
MERYEM (D erbendli): 176 271, 273, 274, 296, 299, 300, 323,
M eryem -N işîn: 154, 155, 193 335, 341, 352, 354, 359, 371, 377,
MES’UD (G azne'li Sultan): 91, 93, 94, 384, 385, 408, 432, 442, 446, 466,
95, 99, 105, 106, 109, 110, 111, 192, 468, 474, 477, 478, 479, 480, 481,
413 489, 491, 493, 494
MES’UD (Selçuklu sultanı): 234, 236, M oğolistan: 59, 117, 378, 385, 399, 418,
238, 248, 249, 270, 288, 290, 291, 449, 458, 483
337, 349 Moğollar: 174, 219, 242, 254, 257, 261,
MES’UD II. (Türkiye Selçuklu sultanı): 272, 280, 294, 295, 296, 297, 300,
236, 298 310, 342, 351, 367, 374, 379, 380,
Mescid: 258, 314, 356, 368, 382, 383, 381, 383, 389, 394, 412, 420, 435,
384 447, 448, 471, 478, 479, 480, 482,
M eşhed: 204, 325, 382 483, 484, 485, 486, 487, 488, 490,
Mevalî, Azadlı köle: 406 491, 494
M EVDUD (Sultan): 109, 110, 127 MONTESQİEU: 470
Mevlevi zâviyeleri: 395 MORAVCS1K G.: 31
Mevlid: 345, 346, 399 M U ’İZZÎ (Şâir): 22
MEYMÛN el-N ecib el-Vâsıtî: 332 M u’tezile m ezhebi: 323, 333, 439, 442,
467, 469, 471, 472, 475, 485, 491
İNDEKİ 531

MUCİR ül-Mülk: 417 328, 351, 364, 371, 386, 419, 427,
MUGÎSEDD1N M ehm ed: 331 434, 440, 481
MUHADDEB (Tabib): 331 M utasavvıf(lar): 41, 68, 214, 233, 326,
MUHAMMED bin A bdülm elik H em edâ- 337, 350, 395, 397, 494
nî: 24 MUVAFFAK üd-D in A bdüllatif: 443
MUHAMMED bin A hm ed Beyhakî: 332 M uyanhk: 359
MUHAMMED bin A hm ed el-M ursî: 429 M UZAFFEREDDİN Gök-böri: 294, 345,
MUHAMMED bin Ebu İshak el-Gazzî: 395, 399
409 M Ü ’MİN (M ukbil oğlu): 343
MUHAMMED bin İbrahim : 255, 332 MÜBÂREKŞÂH: 36
MUHAMMED bin Kays: 421 M ÜCÂHİD üd-D in Bihrûz: 384
MUHAMMED el-M ürtezâ: 208 M üfrid şiîler: 315
MUHAMMED H ârizm şah: 264 M ÜHEZZİB üd-D in Ali: 296
MUHAMMED Hz.: 132, 399 MÜNECCİMBAŞI A hm ed D ede: 39, 67
MUHAMMED Shâfî: 26 M ÜSTENCİD (Halîfe): 437
MUHAMMED Yâkub (H uttâlân padişa­ MÜTEVEKKİL (Halîfe): 465, 471, 472
hı): 363 Müzik: 141, 208, 212, 345, 353, 365, 390,
M UHEZZİBUDDİN A bdurrahm an: 331 391, 395, 396, 433, 434, 441, 445,
M UHİDDİN Arabi: 350, 351 461, 474
M UHİDDİN M es’ud (II. Kılıç A rslanoğ- M yriokefalon: 292
lu): 349
M UÎNEDDİN Pervâne: 297, 299, 343, N
380 N ahçivan: 141, 154, 251, 252, 267, 490
MUKADDESİ (Coğrafyacı): 405 NARŞÂHÎ: 62, 456
M ukataa, iltizam usûlü: 133, 157, 309, NASIR Li-Dinillah (Halîfe): 252, 437
372, 379, 380 NAŞİR üd-D evle H am dan: 169
MUKTAFÎ (Halîfe): 249, 334 NAŞİR üd-D in Tûsî: 330, 331, 431, 440,
MUKTEDİ (Halîfe): 208, 217 475, 491
MURAT II. (O sm anlı sultanı): 38, 343, NASÎREDDİN M ahm ûd: 342
423, 442 NASR bin A hm ed: 454
MUSÂ bin Câfer: 206 NASR ud-Devle: 113, 120, 123, 130, 153
M usevî cem aati: 350 Nâvegiyân, bk. Yabgulular
M usevîlik: 59, 60, 416 Necef: 206, 382
MUSLİHUDDİN Surûrî: 443 NECM EDDİN Nahçivanî: 366, 369
MUSTANSIR (Abbasi halifesi): 443 NECM EDDİN Râzî: 408, 487
MUSTANSIR (Fatım î halifesi): 125, 134, Nevbetiyâıı: 392
152, 496 NEV-Müsliııı Celâleddin H aşan: 319
M ustansiriyye m edresesi: 330, 443 Ney: 392
MUSTARŞİD (A bbasî halîfesi): 248, 249 Nihâvend: 22ü, 117
M ustavfî Şeref ül-M ülk kütüphanesi: 330 N îşâpûr NlzAmlyesi: 326
MUSTAZHİR (Halîfe): 231 Nîşâpûr: 9'., 97. 104, 107, 108, 110, 111,
M usul atabegleri: 249, 251, 290 114, 121, 134, 159, 324, 325, 328,
M usul: 120, 121, 127, 134, 135, 136, 140, 342, IH4, 185, 417, 457, 486, 487,
178, 201, 202, 204, 205, 227, 228, 488, 4H9
230, 231, 234, 249, 251, 258, 270, NİZAM (İd Din 161, 178
283, 287, 288, 290, 292, 311, 319,
53 2 SELÇUKLULAR TARİHİ

NİZÂM ül-m ülk (Vezir): 36, 115, 149, 160, 167, 171, 174, 175, 177, 181,
154, 155,160, 164, 166, 170, 173, 183, 210, 212, 232, 233, 238, 239,
175, 178,179, 180, 188, 191, 192, 240, 241, 243, 244, 245, 246, 247,
194, 197,198, 199, 204, 206, 207, 251, 252, 257, 258, 259, 260, 262,
209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 263, 264, 265, 266, 269, 274, 301,
216, 217, 221, 226, 268, 308, 311, 309, 384, 394, 397, 404, 406, 407,
312, 313, 315, 316, 317, 318, 320, 410, 413, 415, 418, 420, 422, 423,
321, 322, 326, 327, 328, 330, 342, 428, 452, 454, 456, 459, 463, 466,
373, 382, 407, 413 483, 489
NİZÂMÎ: 473 O ğuz-Selçuk m uhâcereti: 61
NİZÂMÎ-i Arûzî: 158, 337, 454 Ok: 55, 107, 124, 132, 142, 182, 190,
Nizâm iye m edresesi: 194, 312, 313, 326, 214, 247, 253, 362, 390, 416, 486
328, 355, 443 O kçular çarşısı: 362
N ötârân-i divân-i saltanat: 417 OKTAY Kaan (Moğol): 295, 399
N öbet, tabi, nevbet: 107, 108, 158, 198, OLCAYTU (Sultan): 343
199, 202, 229, 230, 235, 250, 289, OMARÎ: 358, 369
305, 309, 391, 392, 393 O RH AN Gâzî (O sm anlı): 423
NÖLDEKE Th.: 468, 469 O rhon kitâbeleri: 363, 388, 414, 415,
N Û H bin N asr: 87 450, 460, 492
NUREDD İN M ahm ud (Atabeg): 292, O rta A nadolu: 34, 120, 162, 163, 279,
329, 344, 375, 445 280, 285, 288, 298, 301, 351, 355,
N ur-i Buhârâ, N ur-A ta: 90 357, 398, 422
N usaybin: 136, 137, 344 O rta Asya T ürklüğü ve m edeniyeti: 299
NUSRETÜDDİN Çelebi: 367 O rta Asya: 23, 25, 40, 240, 242, 259
O rta Avrupa: 397
O O rta Çağ Türkiyesi: 29, 358
ODERİC (Seyyah): 342 O rto d o k s kilisesi: 282
O ğuz a n ’anesi: 159, 210, 233, 423 OSMAN (M elik-şah’ın am cası): 198
O ğuz boylan: 56, 117, 131, 257, 260, OSMAN (N izâm ü l-m ülk’ü n oğlu): 2175
459, 489 OSMAN Gazi (O sm anlı): 28, 66
O ğuz çölü: 61 O sm anlı esn a f teşekkülleri: 315
Oğuz destanı: 37, 38, 61, 62 O sm anlı kaynakları: 38
Oğuz devleti: 57, 62, 65, 75, 76, 77, 78, O sm anlı tah rir defterleri: 301
80 O sm anlı (lar): 38, 39, 41, 45, 48, 98, 109,
O ğuz etnolojisi: 46 135, 154, 191, 192, 211, 214, 220,
O ğuz göçleri: 96, 113 265, 273, 301, 306, 307, 315, 327,
O ĞUZ H an, Afrâsyâb: 56, 57, 407, 410, 338, 348, 350, 359, 369, 377, 390,
413, 451, 452, 456 391, 392, 396, 400, 409, 423, 434,
Oğuz ili: 61, 66, 70, 80, 82 441, 447, 451, 471, 472, 476, 495
Oğuz Yabguları: 62, 73, 74, 76, 418, 419
O ğuz(lar): 37, 46, 54, 55, 56, 57, 58, 59, Ö
61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 70, 71, ÖKLİD: 433
73, 74, 75, 76, 78, 80, 82, 86, 87, 88, ÖMER bin A bdurrahm an (K urtubalı):
90, 91, 94, 96, 97, 98, 104, 106, 107, 475
110, 111, 112, 113, 114, 117, 118, ÖMER bin İl-almış: 443
119, 120, 123, 129, 130, 131, 133, ÖMER bin Şehlân el-Savî: 336
137, 150, 152, 153, 156, 159, 163,
İNDEKS. 5 3 3

ÖMER Hayyâm: 332, 334, 442, 474 253, 256, 321, 328, 342, 373, 382,
ÖZBEK (A tabeg): 344 385, 394, 465, 481, 488
Ö zkent, Ö zcent: 86, 209, 383, 455, 466, REYHAN (A tabeg): 255
467, 482 RIDVÂN (T u tu ş oğlu): 256
R ibât el-H atunî: 437
P R ibât, Zâviye: 193, 219, 231, 254, 312,
Pakistan: 274 326, 328, 331, 344, 345, 353, 354,
Panayır: 364 358, 382, 383, 391, 395, 398, 467
Peçenek(ler): 59, 118, 123, 156, 160,. RİEMSTAHL R.: 48
177, 183, 237, 265, 301 RİTTER H.: 472, 473
PEGOLOTTİ B.: 34, 360, 361, 370 Riyâziye: 219, 330, 332, 334, 335, 342,
PEHLİVAN (Atabeg): 148, 250, 252 396, 427, 430, 431, 432, 441, 442,
PELLİOT P.: 54 465, 466, 473, 474, 475, 493, 495
PERÇEM: 257 R om ania: 352
PİRENNE H.: 354, 478 ROM ANOS D iogenes: 163, 167, 169,
PLANO Carpini: 483 171, 176, 177, 179, 181, 183, 184,
185, 188
PLATON, Eflâtun: 431
RUBRUCK (Seyyah): 380, 390, 411, 418,
PORSUK (Em ir): 139, 180, 200, 201,
448, 483, 488, 490, 492
204, 205, 208, 229, 230, 282, 283
R ubû': 333
R R um (lar): 32, 38, 90, 119, 121, 122, 131,
152, 153, 161, 171, 174, 177, 181,
RADLOFF W .: 55, 389
183, 188, 193, 265, 272, 278, 279,
Râfizî m ezhebi: 192, 249, 315, 408, 491
285, 286, 290, 291, 292, 295, 300,
Rahva: 179, 187 320, 386, 476
R am azanoğulları: 301 R ûm , (A nadolu): 212, 214, 221
R asathane: 219, 331, 332, 465, 475 R um eli: 301
RASONYİ L.: 53 RUNCİMAN: 47
RÂŞİD (Halîfe): 249 R us (lar): 58, 59, 361, 408, 469, 480
RÂVENDÎ: 23, 26, 55, 172, 340, 406, 408
RÂZÎ: 475 S
Reform e: 425, 435 Sa’diyye m edresesi: 328
Reis ül-etibba (Baş tabib): 331 SA’DÜLMÜLK (Vezir): 317
Renaissance: 425 SA’İD al-Andulusî: 409
RENAN E.: 468, 469, 470 SA’ÎD bin F athûn al-Sarakustî: 475
Resim: 385 SA’ÎD Nefisî: 26
RESÛL-Tekin: Sabran, Savran: 61
REŞİD (H intli): 445 SADAKA bin Mezyed: 232
RE$ÎD ud-D în (Tarihçi): 36, 56, 62, 382, SADEDDİN G evher Âyin: 179, 184, 188,
458 198
REŞİDUDDİN Vatvât: 334 SÂDEDDİN Köpek: 296
Revâhiye m edresesi: 428 SADREDDİN (Kadı): 368
Rey: 89, 97, 104, 105, 111, 119, 123, 126, SADREDDİN el-Hüseynî: 24, 26, 58
132, 134, 137, 139, 141, 142, 147,
SADREDDİN Konevî: 330, 445
148, 149, 154, 156, 177, 197, 199,
Sahhâf: 331
204, 218, 226, 229, 235, 248, 250,
SÂHİB Fahreddin Ali: 367, 368
5 3 4 SELÇUKLULAR TARİHİ

SAİNT M artin: 47 Selçuk hânedanı: 65, 69, 158, 173, 214,


Sakarya: 168, 280, 289, 292 231, 297, 307, 308, 380, 408
Sâlâr-i H orasan: 122, 153 Selçuk iktâı: 46
Salgurlar, Fars A tabegleri: 311, 493 Selçuk im paratorluğu: 47, 154, 191, 213,
SALTUK (E m îr): 179 311
SALTUK (E rzurum hüküm darı): 251, 286 Selçuk istilâsı, m uhâcereti: 98
Saltuklular: 230, 251, 293, 358, 383 Selçuk kervansarayları: 48
Sâm ânî(ler): 68, 69, 70, 73, 74, 75, 86, Selçuk m edeniyeti: 48
87, 88, 90, 108, 117, 244, 338 SELÇUK Sü-başı: 64, 77, 98
SÂMİ D ahan: 26 SELÇUK: 16, 21, 23, 24, 25, 26, 27, 28,
SANAULLAH M.: 47 31, 33, 35, 36, 37,39, 40, 41, 42, 45,
Sancak: 55, 95, 135, 149, 153, 181, 185, 47, 48, 49, 53, 55, 56, 57, 58, 59, 60,
206, 238, 284, 289, 291, 298, 300, 61, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 73, 75, 77,
391, 392, 393, 407 78, 79, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 92, 93,
Sancar (Selçuklu sultanı): 22, 24, 27, 46, 95, 96, 98, 106, 107, 108, 109, 110,
50, 60, 119, 159, 175, 198, 211, 225, 112, 113, 114, 115, 116, 118, 119,
227, 229, 233, 234, 235, 236, 237, 121, 123, 126, 127, 128, 130, 131,
238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138,
245, 246, 247, 248, 251, 254, 255, 139, 140, 141, 147, 149, 154, 158,
257, 259, 262, 263, 289, 306, 311, 159, 165, 166, 169, 172, 174, 175,
318, 319, 323, 324, 326, 327, 330, 176, 177, 179, 188, 189, 191, 194,
333, 334, 335, 336, 337, 339, 340, 198, 199, 200, 202, 203, 211, 213,
341, 342, 343, 373, 381, 382, 391, 214, 218, 219, 225, 226, 228, 229,
410, 431, 436, 442, 446, 455, 468, 230, 233, 234, 235, 238, 242, 244,
487, 490 245, 246, 248, 250, 252, 253, 255,
259, 280, 281, 282, 283, 284, 288,
Sarahs: 94, 96, 97, 98, 103, 104, 105,
290, 293, 295, 297, 300, 305, 306,
107, 481, 486
308, 311, 315, 328, 337, 339, 350,
SARAHSÎ: 467
351, 355, 366, 369, 377, 379, 381,
SARİ Saltuk: 353 383, 387, 397
SARKAVAG: 32, 322
SELÇUKÎ H atun, (Fahreddin Behrâm -
Sarraflık: 371 şâh ’ın kızı): 365
Saruhan beyliği: 298 Selçuk-oğulları: 56, 88, 106, 110
Sâsânîler: 315, 342, 450, 452, 460 SELÇUK-Şâh (M ahm ud’un kardeşi): 238,
Satranç: 331, 357, 434, 445, 466 249
SAUVAGET: 30, 49, 423 SELİM I. (Yavuz S ultan): 171, 191, 494
Sâve: 2 3 5 ,3 1 6 , 342 Sem â’: 353, 395, 396, 398, 399, 441
SAV-Tekin, H acib el-hass: 139, 148, 163, Sem erkand: 70, 72, 73, 74, 80, 85, 86, 90,
164, 165, 179, 180, 197, 200 165, 189, 198, 199, 207, 208, 209,
Sayram, İspicap: 61, 449, 461, 464, 482, 211, 220, 238, 239, 241, 262, 323,
483 340, 341, 376, 382, 384, 388, 404,
SCHACHT J.: 472 415, 432, 445, 450, 451, 452, 454,
SEBÜG Tekin: 328 455, 456, 461, 463, 464, 467, 475,
SEDİLLOT: 470 480, 484, 485, 490
Sefîdrûd: 229, 230 Seneviyye (D ualist) dini: 415
SELÂHADDİN Eyyûbî: 293, 343, 344, SEVİNÇ (T ürkm en beyi): 269, 300
376, 438 SEYFEDDİN Amidî: 438
İNDEKS. 53 5

SEYFEDDİN T orum tay: 367 SULTAN-Şâh: 201, 254, 256


SEYFÜDDEVLE: 202, 206, 396 Suriye Selçukluları: 53, 201, 227, 232,
Seyyid Battal Gâzî türbesi: 383 233, 248, 253, 255, 256
Seyyid: 326 Suriye: 25, 27, 33, 34, 50, 53, 54, 116,
Sır-derya, Sır ırmağı: 159, 232, 246, 404, 124, 132, 136, 139, 152, 166, 167,
447, 449, 464, 465, 483, 485 169, 171, 172, 173, 174, 176, 199,
Sır-yabgu: 63 200, 205, 206, 213, 226, 227, 230,
SİBT İbn ul-Cevzî (Kızoğlu): 24, 34 232, 233, 239, 247, 248, 253, 255,
256, 258, 260, 262, 269, 270, 273,
Sikke: 30, 209, 253, 305, 376, 379, 387,
277, 281, 284, 287, 291, 294, 313,
426
317, 319, 329, 331, 338, 351, 359,
SİMON (Rahib): 369
361, 364, 368, 375, 381, 394, 406,
Sinop: 175, 271, 285, 295, 299, 298, 343, 408, 411, 422, 425, 426, 427, 435,
357, 362, 363 436, 438, 440, 443, 446, 448, 477,
Sipâhî(ler): 348 480, 487, 488, 493, 494, 496
SİRACEDDİN A hm ed: 394 Sü-başı, Ser-leşker: 56, 57, 64, 66, 77, 78,
Sisak, Sisacan: 122 96, 97, 98, 103, 104, 309, 347, 348
Sistan, N im ruz: 128 SÜLEYMAN (Çağrı-bey’in oğlu): 147,
Sivas: 49, 120, 153, 167, 168, 175, 176, 158
177, 270, 289, 291, 294, 343, 354, SÜLEYMAN (N asr ud-D evle’nin oğlu):
357, 358, 360, 361, 362, 365, 366, 120
368, 369, 370, 373, 376, 384, 385, SÜLEYMAN (Şah, M es’u d ’un kardeşi):
386, 394, 441, 445, 488, 493 249, 250
Slav: 59, 177, 457 SÜLEYMAN Şah (O sm anlIların ceddi):
Soğd alfabesi: 416 38
Soğdlular: 378, 449, 451, 460 SÜLEYMAN Şah I. (K utalm ışoğlu): 148,
SOKULLU M ehm ed Paşa: 496 173, 180, 181, 200, 201, 205, 225,
SOMBART: 372 255, 257, 284, 285, 280, 282, 283
SÖKMEN I. (A hlat hüküm darı): 230, SÜLEYMAN Şah II. (Türkiye Selçuklu
231, 232, 233 sultanı): 293, 441
SÖKMEN II. (A hlat şâhı): 251 SÜMER Faruk: 46
Sökm enliler (A hlat-şahlar devleti): 25, SünnîTik: 132, 134, 138, 139, 153, 166,
358 227, 284, 312, 313, 314, 323, 324,
SPENGLER: 474 326, 329, 382, 403, 406, 411, 467,
STOREY C.: 28 472, 473, 475, 476, 477, 491, 494
STRZYOVSKY J.: 48 SÜRYANÎ Mihael: 56, 153, 183, 350
SUBKÎ: 328 Süryânîler: 33, 151, 152, 284, 286, 355
Sudak, Suğdak: 271, 447, 449 Süt-kent: 61, 64, 70, 461, 466
Sufı(ler): 231, 399 Süvariler: 93, 98, 105, 183, 393
Sugur, bk. Uc
Sultan hanı: 49, 357 ?
SULTAN İbrahim (Gazneli): 274 Şabânkâre kabileleri: 157
SULTAN M ahm ud (Gazneli): 74, 87, 89, Ş âfiî(ler)/ m ezhebi: 149, 313, 324, 327,
92, 93, 118, 192, 234, 274, 328, 397 439, 467
Sultan ul-a’zam: 235 ŞAH Melik bin Ali: 79
SULTAN Veled: 386, 400, 422 ŞAHÂBEDDİN (R essam ): 386
Sultanî altınları: 369 ŞAI1ÂBEDDİN el-Om arî: 35
536 SELÇ U KLU LA R TARİHİ

ŞAHÂBEDDİN Hayrakî: 330, 331 314, 315, 316, 322, 323, 326, 327,
ŞAHÂBEDDİN Suhreverdî: 438 329, 382, 403, 408, 411, 439, 440,
Şâh-diz kalesi: 233 467, 473, 494, 496
ŞAHİN Şah (I. Kılıç A rslan oğlu): 288, Şiî-Fatım î hilafeti: 124, 403, 496
292 Şiir: 29, 151, 158, 191, 194, 197, 216,
Şam A tabegleri, Börililer: 248, 256, 310 219, 336, 337, 389, 392, 409, 411,
Şam: 169, 175, 181, 200, 201, 202, 225, 414, 420, 4 2 1 ,4 2 2 , 472
230, 232, 255, 284, 301, 307, 329, Şim âlî Suriye: 255
331, 344, 361, 394, 395, 396, 426, ŞİR-GÎR (A tabeg): 318
427, 428, 432, 433, 438 Şîrvân: 120, 163, 167, 168, 200, 248, 268,
Şâmân, Kam: 353, 398 271, 481, 488
Şâm ânî dini: 60, 63, 356, 392, 418, 419 ŞÎRVÂN-Şâh: 120, 163, 164, 165, 172,
Şâm ânî Kıpçaklar: 240 173, 268
Şâm ânî T ürkler: 238, 240, 419, 453
ŞÂPUR bin A rdaşîr: 138 T
Şark Türkleri: 119, 237, 417, 447, 458, TABERÎ (Tarihçi): 63, 452, 471, 473
459 T aberistan: 110, 229, 313, 373
Şarkî A nadolu: 25,32, 34, 35, 48, 91, TÂC ül-M ülk E bu’l-Ganâim : 214, 215,
119, 129, 150,167, 175, 185, 230, 2 1 6 ,2 1 7 , 221
231, 237, 247, 248, 255, 257, 267, TÂCEDDİN Pervâne: 394
269, 287, 351, 355, 371, 420, 436, TAESCHNER Fr.: 26, 30
444, 480 Tâhirîler: 24, 340
Şeddâdîler: 120, 165, 251 Takvim : 332, 414, 417
ŞEHRİSTANİ (Filozof): 25, 333, 340, Talaş, Taraz: 61, 62, 64, 70, 211, 239,
442, 469 244, 246, 404, 460, 461, 466, 483
Şem s âbâd m am ûresi: 189, 384 TAMIŞ (U z’ların reisi): 183
ŞEMS ül-m ülk N asr Han: 165, 166, 189, TAMİM bin Bahr: 432
198 TAMUCA (Elçi): 462, 465
ŞEMS ül-m ülk: 165, 166, 189, 198 T anbur-i T ürkî: 392
ŞEMSEDDİN Cüveynî: 380 TARANK (oğlu): 179, 182, 201
ŞEMSEDDİN M ardinî: 395 T arhan m edresesi: 438
ŞEREF bin A bu’l-M utahhar: 25 TARHANOĞLU Süleyman: 457
ŞEREF üd-D evle M üslim : 201, 202, 205, Tarikat: 30, 314, 318, 345, 353, 395, 399
283 TARKHANİOTES, T arhan: 177, 178,
ŞEREFEDDİN (Sabuncu oğlu): 343 179, 180
ŞERİF N asır bin İsmail: 124, 125 Tasavvuf: 82, 219, 338, 358, 391, 394,
ŞERİF Z uhre bin Ali: 329 395, 396, 421, 422, 441, 474, 475
ŞEYH-İ Ekber: 441 T aşkent, Şaş: 72, 165, 340, 355, 362, 447,
ŞEYYAD H amza: 422 451, 455, 456, 461, 464, 467, 483
Şi’î-sünnî m ücâdelesi: 112, 131, 494 T atarlar: 261, 271, 273, 299, 370, 482,
Şifâhane: bk. D âr uş-şifâ 483, 485, 489, 492
Şiî Ali (H alepli): 373 Tebriz: 82, 130, 140, 141, 178, 258, 341,
Şiî (1er): 125, 131, 132, 133, 134, 135, 342, 351, 355, 360, 361, 372, 441,
136, 137, 138, 166, 169, 173, 201, 478, 479, 488, 491
202, 212, 227, 229, 230, TEKİŞ: 159
231, 233,
246, 249, 256, 281, 284, 312, 313,
Tekke: 3 9 1 ,3 9 6
İNDİ K V 537
T ell-sultan, Sultan tepesi: 170 TUĞRACI H um ar Tekin: 139, 221, 253,
TERKEN H atun: 170, 207, 208, 214, 215, 318, 324, 390, 391
217, 218, 221, 226, 229, 241, 242, TUĞRUL (Arslan Ş ah’ın oğlu): 252, 253,
255, 259, 264, 311, 312, 485 254, 255
Tevrat: 60, 427 TUĞRUL (Gazne hâcibi): 127, 128
THEODORA: 125, 150 TUĞRUL (Melik, M ah m u d ’u n kardeşi):
THOROS II. (Kilikya prensi): 292 247, 248, 267, 268, 270
Tıp m ektebi: 328 TUĞRUL Bey: 21, 55, 88, 89, 95, 98,104,
Tıp: 330, 331, 332, 334, 335, 427, 429, 105, 106, 107, 108, 111, 112, 113,
430, 438, 442, 443, 472, 479 114, 115, 119, 121, 123, 124, 125,
Tibet: 118 126, 128, 129, 130, 131, 132, 133,
134, 135, 136, 137, 138, 139, 140,
Ticaret: 33, 34, 48, 64, 82, 122, 206, 209,
141, 142, 147, 149, 150, 151, 152,
231, 239, 254, 258, 270, 271, 278,
153, 154, 156, 157, 158, 169, 192,
293, 294, 297, 317, 338, 339, 341,
193, 210, 211, 213, 218, 253, 277,
354, 355, 356, 357, 358, 359, 361,
281, 305, 307, 312, 315, 324, 325,
364, 367, 368, 370, 371, 373, 375,
328, 359, 382, 385, 393, 405, 407,
377, 378, 380, 381, 394, 425, 426,
410, 411, 468
427, 436, 441, 453, 460, 461, 463,
464, 466, 469, 471, 476, 479, 492, TUĞRUL II. (Irak Selçuklu h ü küm darı):
494 23, 253, 307
Tiflis: 130, 155, 164, 237, 247, 267, 272, TUĞRUL Kara Han: 166
278 TUĞRUL Şâh: 255
Tim ar: 309, 348 TUĞŞAD (H atun oğlu): 450
TİM ÜR-Taş Noyan: 298 TUĞ-TEKİN (Atabeg): 154, 227, 230,
Tiyatro: 398, 399, 400 232, 233, 256, 310
TOGAN Bey (Vezir): 198 TULÜN Üge: 454
TOGAN Han: 117, 165 Tuna: 118, 156, 237, 264, 269, 273, 389,
4 1 1 ,4 4 8
TOGAN Şah: 158, 199, 205, 337, 394
TUNG Yabgu: 398, 361
TOGAN Zeki Velidi: 42, 46, 60, 117, 371,
372, 376, 378, 379 TURAK: 123, 156
Tohâristan: 109, 158, 159, 189, 198, 244, TURAN Şâh: 254, 255
432, 449, 450, 454, 455, 462, 465 Turan: 456
TOKSURMUŞ: 56 Tûs: 89, 91, 198, 325, 330, 331, 382, 486,
Toprak m ülkiyeti sistem i: 348 487
Toy, ziyafet: 397 TUTAK (Em îr): 281
TÖKİŞ (A lparslan’ın oğlu): 199, 203, Tutgavul, Rahdâr: 356
204, 205, 230 TUTU Oğlu: 179, 201
TÖKİŞ (H arizm -şah): 395 TUTUŞ (D ukak’m oğlu): 256
TÖKİŞ (Sultan): 253 TUTUŞ (Suriye h ü küm darı): 159, 200,
T rabzon K om nenosları: 295 201, 202, 203, 204, 205, 212, 226,
227, 228, 255, 256, 284
Trabzon: 122, 123, 177, 289, 294, 296,
299, 355 Türbe: 134, 153, 194, 205, 206, 208, 246,
252, 254, 313, 326, 331, 339, 359,
TUGAG: 55
381, 382, 384, 386, 387, 389, 484,
Tuğ, davul: 55, 391
487
T uğra çekm ek: 242
TÜRE Beg: 261
Tuğra: 107, 124, 132, 139
Türk »kınları: 32
538 SELÇ U KLU LA R TARİHİ

T ürk borusu, Bûk-i Türkî: 235, 392 377, 379, 380, 384, 385, 399, 411,
T ürk halk m üziği: 397 419, 422, 427, 433, 436, 447, 448,
T ürk köle sistem i: 309 469, 493, 494
T ürk m uhâcereti: 43, 76, 77, 94, 113, T ürkm en boylan: 151
114, 116, 119, 157, 240, 257, 259, T ürk m en Kınık devleti: 200
268, 269, 337, 351, 397, 492 T ü rk m en Pazarları: 259
T ürk sanatı: 48, 381, 385 T ürkm en, T ürkm enler: 35, 49, 67, 89, 90,
Türk-İslâm dünyası: 237, 240, 241, 246, 91, 94, 96, 97, 98, 99, 105, 107, 112,
257, 266, 269, 270, 271, 307, 400, 113, 114, 115, 118, 119, 121, 129,
496 131, 137, 141, 148, 151, 153, 154,
T ürk-İslâm im paratorluğu: 129, 213 159, 161, 167, 169, 173, 174, 176,
T ürk-İslâm m edeniyeti: 42, 50, 331, 355, 200, 202, 203, 207, 232, 236, 241,
413, 423, 436, 440, 446, 494, 497 249, 259, 268, 269, 270, 277, 279,
T ürk-İslâm unsurları: 308 288, 290, 293, 295, 296, 298, 299,
300, 301, 305, 306, 308, 309, 311,
T ürk-İslâm ülkeleri: 239, 247, 266
338, 348, 352, 353, 363, 364, 368,
T ürkistan seferi (M elikşah’ın): 199, 208,
371, 412, 422, 433, 447, 456, 458,
209, 220
487, 488, 491, 492
T ürkistan. Büyük Türkiye: 25, 40, 49, 53,
TÜRŞEK (E m îr): 213
66, 68, 69, 72, 74, 88, 90, 91, 94, 97,
103, 104, 106, 113, 114, 119, 121,
U
129, 151, 157, 160, 166, 187, 189,
199, 207, 208, 209, 211, 220, 235, Uc Türkleri: 162
241, 243, 247, 257, 262, 263, 268, Uc, Sugûr: 113, 151, 162, 164, 284, 300,
271, 273, 274, 278, 306, 311, 320, 352, 355, 366
323, 328, 330, 335, 337, 338, 340, Ulucami: 49, 246, 331, 340, 384
359, 360, 371, 378, 381, 383, 384, ULUĞ Keykubâd: bk. A lâeddîn Keykûbâd
389, 390, 394, 395, 397, 403, 405, I.
408, 410, 413, 422, 432, 435, 436, ULUĞ Yabgu: 63, 85, 159
442, 444, 445, 446, 447, 448, 449, Urfa, Ruha: 153, 161, 168, 170, 185, 205,
450, 453, 454, 455, 460, 461, 462, 255, 281, 283, 290, 390, 403, 481
464, 466, 467, 468, 479, 480, 481, URSEL: 178, 179
483, 486, 487, 488, 493, 495 U ygur alfabesi: 219, 414, 415
Türkiye (A nadolu) Selçukluları: 28, 30, UZLUK F eridun Nafiz: 30
31, 32, 35, 50, 53, 75, 92, 107, 225,
231, 236, 237, 253, 263, 270, 280,
Ü
286, 288, 291, 292, 307, 309, 310,
Üç-ok: 244
311, 343, 347, 359, 369, 377, 380,
384, 385, 422, 447 Ürgenç, Gürgenç: 61, 127, 159, 323, 330,
334, 341, 373, 382, 432, 439, 442
Türkiye: 28, 30, 31, 32, 34, 35, 36, 38,
Ü sküdar: 282
41, 48, 50, 53, 75, 92, 107, 115, 149,
160, 187, 201, 205, 220, 225, 230,
231, 236, 237, 253, 255, 258, 259, V
262, 263, 270, 272, 274, 280, 281, Vakıf: 39, 138, 193, 194, 217, 218, 219,
284, 285, 286, 288, 291, 292, 293, 246, 255, 312, 314, 326, 328, 329,
294, 295, 297, 301, 307, 308, 309, 330, 337, 343, 344, 345, 357, 359,
310, 311, 315, 322, 343, 347, 349, 366, 368, 377, 381, 394, 477
350, 351, 354, 357, 358, 359, 360, Van gölü havzası, Vaspuragan: 119, 121,
361, 363, 366, 369, 370, 371, 372, 155, 286, 295
İNDEKS. 539
Varang: 167 YÂKUTÎ (M elik): 112, 128, 134, 137,
VASSAF: 36 226, 322
Velâyet-i p ed erin e: 112, 192, 210 Yargucı: 310
Venedikliler: 294 YARUK (Em îr): 258
Vergi: 36, 59, 66, 68, 87, 110, 111, 125, Yarukıyya m ahallesi: 259
130, 133, 138, 150, 155, 164, 173, Yavı, Yavu (köyü): 175
184, 185, 201, 202, 241, 245, 258, Yay: 55, 107, 124, 132, 142, 247, 253,
268, 294, 295, 296, 300, 322, 338, 390
336, 349, 371, 379, 380, 480, 482, Yayık, Dayık, Ural nehri: 55, 61, 414, 449
489 YAZICI T ahsin: 30
VİNCENT de Beauvais: 34, 353, 360, YAZICIOĞLU: 38
369, 379 Y azır(lar), Yazır boyu: 57, 76, 77, 78, 80,
VOLTAİRE: 470 81, 82, 83, 84, 259, 260, 261, 486,
489
VV Yedi-su: 449, 483, 492
WİTTEK Paul: 42 YEL-Tekin: 274, 450
Yemen: 213, 236
Y Y engikent yabguları: 56, 57, 78, 79
YABGU (M argınân m eliki): 337 Y eng-kent: 61, 62, 64, 66, 68, 69, 75, 76,
YABGU O ğlu Haşan: 121, 150 88, 175, 259, 260, 261, 449, 493
Yabgu Oğuzları: 59, 174 Yeniçeri askeri: 214
Yabgu, Cabbûye: 25, 57, 58, 60, 62, 63, Yenisey kitabeleri: 414, 415
75, 85, 243, 450, 452 Yermuk: 186
Yabgulular, Yavgıyân, Nâvgiyân: 24, 53, YINAL: 60, 64, 86
79, 86, 91, 119, 121, 174, 175, 176,
Ymallılar, Yınaliyân: 53, 78, 86, 93, 94,
281 104, 174
YAĞAN (Togan) Beg: 343, 455
YINANÇ M ükrim in Halil: 28, 41, 187
YAĞAN Tekin: 199, 211
Y ır(lam ak): 392
YAĞI Basgan, Yağı Basan: 172, 289, 291,
Yıva(lar): 83, 174, 257, 258, 270, 491
292, 349
Yolak: 310
YAĞI Sığan, Yağı Sıyan: 172, 200, 205,
YORUN Kuş (Em îr): 213
228, 233, 255
YUANNİS (İm parator): 289, 290
Yağma (Kabile): 119, 209, 240, 241, 244
Yuğ, düğ, dohiya: 55, 63, 142, 207, 403,
Yağm urlular: 53, 92, 97, 174
450, 474
Yahudiler: 312, 321, 322, 358, 368, 373,
Y unanistan: 298
426, 427, 429, 463, 491, 496
YUNUS (Selçuk oğlu): 85
YAHYÂ bin İsa: 332
YUNUS Emre: 350, 397, 422, 494
Yakın-Şark: 49, 76, 152, 227, 238, 239,
YUSUF el-Sıbtî, (H ekim ): 437
257, 258, 259, 260, 263, 347, 375,
398, 399, 403, 418, 423, 424, 432, YUSUF Hârizmî: 190
460, 462, 464, 465, 495 YUSUF Yınal: 53, 79, 85, 86, 92
Yâkup Çelebi im âreti: 358
YÂKUP Tekin (Yağan Tekin oğlu): 211 Z
YÂKUT (Coğrafyacı): 25, 35, 34, 46, 319, Z âhid(ler): 212, 324, 340
330, 341, 381, 384, 410, 455, 485 ZAHÎREDDİN N işaburî: 23
540 SELÇ U KLU LA R TARİHİ

ZEMAHŞERÎ: 330, 334, 382, 438, 442, ZEYNEDDİN İsmail C urcânî: 442
445, 469, 471 ZEYNEDDİN Ö m er bin Şehlân: 342
Zamîriyye kütüphanesi: 330 ZEYNEP (N îşâpûrlu): 445
Zandak, Z andana: 67 Z im m îler: 351
Zâviye: bk. R ibat Ziraat: 360
ZEHEBÎ: 25, 35, 123, 328 Z iyâret pazarı: 364
ZEKERİYYA Kazvinî: 35, 60, 383, 386, Ziyâr-oğulları: 110
431, 432, 466 Zîyc: 3 3 2
ZEMARKHOS (Bizans elçisi): 388, 451
ZENGÎ (A tabeg): 249
KİTAP İNDEKSİ

A dâb u l-h am am : 346 İh tiş â r u l-hâvî: 331


A dâb ü l-h u rû b : 36 İh v an u s-safâ: 4 3 7
A k h b â ru ’d d ev let is-Saljuqiyye: 26 İh y âu u lû m id-d în : 441
Âl-i Selçuk: 23
A ta b e t ül-hakayık: 417 K anun: 330, 445
A ta b e t u l-h âteb e: 27 K eşşâf: 3 3 0
e l-‘A ylem u z-zâh ir: 39 K ısas-i Sânî: 2 4
K eşf u r-re y b fi am e l il-ceyb: 333
B aşâir un-N asîriy y e: 342 Kimyâ: 433
B âz-nâm e: 220, 465 K itâb al-A ğraz: 4 4 2
B edâyî’: 445 K itâb u l-b u z â t: 465
K itâb u l-c e b r v e’l-m u k â b e le: 4 3 0
C a m i’ u t-ta v â rîh : 23, 37 K itâb u l-e n sâ b : 25
C âm i ü d -d ü v el: 39 K itâb ül-hayvân: 3 3 4
C e rrâ h -n â m e -i İlhânî: 343 K itâb ul-knîy: 3 4 0
C ev âm î’ u l-h ik ây ât: 36 K itâb ül-lev âh ik: 3 3 4
C ih ân -ârâ: 36 K itâb u l-m em âlik : 429
K itâb u r-R e b î’: 24
D â n işm e n d -n â m e : 39, 47, 2 8 0 , 397, K itâb us-say d ala: 413
4 22 K itâb u ş-şifâ: 330, 331, 3 4 2 , 445
D ed e K o rk u t k itab ı: 55, 62, 311, 4 2 0 K itâb ü t-te lh îs: 334
D ivân-ı h ik m e t: 421 K u tad g u -b ilig : 417, 4 2 0
D ivân ü l-ed eb : 4 6 6
D ivânu lü g a t it-T ü rk : 37 M ak alat u l-m ü rş id e fi d e re il-edviye:
D iryâk al-F ârûkî: 443 4 43
D o st-n âm e: 334 M akale fi’l-istifrâğ: 331
M efâh ir ü l-e trâ k : 20, 2 4 7 , 4 4 2
Elvâh ul-İm âd iyye: 438 M elik -n âm e: 21, 24, 57, 58, 86
M e n âk ıb -n âm eler: 39
F ezâil ü l-etrâ k : 406 M en âk ıb ul-ârifîn: 30
M en âk ıb u t-T ü rk : 4 0 7
H allu l-m û cîz: 443 M enâzır: 431
H ik m e t u l-İşrak: 438 M izân ü l-h ik m et: 333
H ily et u l-u lem â: 355 M u ’cîz u l-k an û n : 443
H ily et u s-sırrıy în : 443 e l-M unkız: 325
H u d û d ul-âlem : 4 5 4 M u k a d d im e t ü l-ed eb : 3 3 4 , 421
542 SELÇ U KLU LA R TARİHİ

M u n ta h a ’l-idrâk: 442 Ş irâz-n âm e. 255


M u teb er: 334
T ab ak at: 26, 4 6 6
N a sih a t ü l-m u lû k : 326 T a h a fu t u l-felâsife: 4 3 9 , 4 4 0
N ü z h e t ü l-k u lû b : 36 T â rih -i  l-i Selçuk: 23
T a rih B ulgar: 416
O ğ u z-n âm e: 37, 38, 54, 56, 57, 62, 66, T â rih M ü lk it-T ü rk : 25
76, 77, 78, 80, 81, 110, 113, T ârih -i T ü rk is ta n : 25
175, 260 , 394, 397, 420, 422, T â rih u l-H u k em â : 23
423 T a tim m a sıvan al-h ik m a: 2 4
T e cârib u l-M eşârib : 2 4
R a h a t u s-su d û r: 26 T e fe rrü c -n â m e : 38
R edd a le ’l-felâsife: 442 e l-T en v îr fi m ev lid e l-b eşîr: 3 4 6
R isâle-i M elik-şahî: 22, 33 9, 482 T e v ârih -i T ü rk m ân iy y e: 57
R isâle-i T uğraiyye: 391 et-T e v essü l: 27
R isâlet us-S ancariyye: 336 T ıb b u l-m u lû k î: 442
T u h fe t u l-M u lû k : 36
S a h â if u l-ah b âr: 39 T u rk e sta n : 28, 40
S an car-n âm e: 22
S elçuk-nâm e: 23, 26, 29, 36, 37, 38, U n v ân us-S iyer: 2 4
172, 177, 282, 298, 397
e l-U râ za fi’l-h ik ây et is-S elçukiyye: 26
Sıhâh: 465
S îret ü l-M elik T uğrul-B eg el-Selçukî: 21
V esâya: 36
S iy aset-n âm e: 2 16 , 2 1 7
S iyer u l-âb â al-b atârik a: 35
Z ah îre -i H ariz m şâh î: 4 4 2
Siyer ve F ü tû h -i S u ltan Sancar: 22
Z a h îre -i M urâdiyye: 344, 4 4 2
S u ltan -n âm e: 334
Z îyc-i Sancarî, 333

Ş ikâr-nâm e: 21, 2 2 0

You might also like