Professional Documents
Culture Documents
T.C.
KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
SERTİFİKA NUMARASI
1206-34-003178
ISBN 9 7 8 -9 7 5 -4 3 7 -4 7 0 -4
Ö T Ü K E N N E Ş R İY A T A.Ş®
İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3 34433 Beyoğlu-İstanbul
Tel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293 88 71 - Faks: (0212) 251 00 12
Ankara irtibat bürosu:
Yüksel Caddesi: 33/5 Yenişehir - Ankara
Tel: (0312) 431 96 49
İnternet: www.otuken.com.tr
E-posta: otuken@ otuken.com.tr
Merhum Prof. Dr. Osman TURAN’ın eserlerini peşpeşe yayınlamaya heyecanla devam
ediyoruz.
İlk basımı 1965 yılında T.K.A.E., ikinci basımı 1969 yılında Turan Neşriyat Yurdu tara
fından yapılmış; daha sonra bazı eklemeler ve düzeltmelerle üçüncü basımı Dergâh
Yayınlarınca gerçekleştirilmiş ve hocanın notlarından yapılan eklemelerle eser daha mü
kemmel bir hale getirilmiştir ki, Dergâh’ın 3. basımla ilgili "Sunuş"unu aynen muhafaza
ettik. Gösterdikleri gayret ve hassasiyetten dolayı Dergâh’a takdir ve şükranlarımızı su
narız. 8. basım’ıyla yeniden tetkiklerinize sunulan eserin önceki basımlarında gözden her
nasılsa kaçmış bulunan önemli bazı isim, tarih ve ifade hataları düzeltilmeye çalışılmış,
en azından asgarîye indirilmiştir.
Ö tü k e n N eşriy a t A.Ş.
SUNUŞ
Selçuklular tarihi ile ilgili çalışmalarıyla tanınan merhum Prof. Dr. Osman Turan,
Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyünde 1914 yılında doğdu. İlkokulu Çay
kara’da, ortaokulu Bayburt’ta okudu. Liseyi ise Trabzon’da başlayıp Ankara’da bitirdi.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’ne girdi (1935) ve Fuat Köprü-
lü’nün talebesi oldu. 1940 yılında Fakülteden mezun olunca aynı kürsüye asistan oldu.
12 Hayvanlı Türk takvim i adlı teziyle doktor ünvanını kazandı (1941. Adı geçen tez
aynı yıl Ankara’da basıldı). 1944 yılında doçent, 1951 yılında da profesör oldu.
Hocası Fuat Köprülü gibi Demokrat Parti saflarında siyasete atıldı. 27 Mayıs hare
ketiyle beraber tutuklandı ve Yassıada’da onaltı ayı aşkın bir süre tutuklu kaldı. Daha
sonra kurulan Adalet Partisi’nden Trabzon Milletvekili seçildi (1965). Genel Başkan Yar-
dımcılığı’na kadar yükselmesine rağmen parti yöneticileriyle geçinemedi ve siyasetten
çekildi.
Merhum Osman Turan’ın ağırlıklı bir şekilde kitap neşriyatına başlaması da bu tarih
lere rastlamaktadır. Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm M edeniyeti (1965), Türk Cihân
Hâkim iyeti M efkuresi Tarihi (I, II, 1969, 1971), Selçuklular Zamanında Türkiye (1971),
Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973). Bu eserleri dışında metin, vakfiye, vesika
neşri yanında; İslâm Ansiklopedisine yazdığı geniş maddeler; yabancı dergilerde yayım
lanan makaleleri de büyük bir yekûna ulaşmaktadır. Bunlardan başka gazete ve dergiler
de Türkçe olarak yayımladığı günlük makale ve fıkralar da hayli kabarıktır (Bu makale ve
fıkraların bir kısmı vefatından sonra yayımlanmıştır).
Merhum son yıllarda "Ortaçağda Türkiye iktisat tarihi” üzerinde çalışmaktaydı. Ne
yazık ki ömrü vefa etmedi. 17 Ocak 1978 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştuğu zaman
ilim dünyası bir yıldızını daha kaybetmiş oldu.
Şüphesiz merhum Osman Turan’ın en mühim eseri Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm
M edeniyeti'dir. Bu eserde Selçuklu tarihinin kaynakları, bu sahada yapılan araştırmalar
üzerinde durulduktan sonra Selçukluların menşeleri, ilk devirleri, Selçuklu imparator
luğunun kuruluşu, yükseliş devri, azamet devri, duraklama ve inhitat devirleri ve Türkiye
Selçukluları üzerinde durulmakta, Selçuklu imparatorluğunun bu devirlerinde münâ
sebette bulundukları devletler, kabileler ve siyasî olaylar üzerinde de yeterli ve doyuru
cu bilgiler verilmektedir. Bundan sonra Selçuklular devrinde Türk İslâm medeniyeti
konusuna geçilmekte, Selçukluların İslâm medeniyetine getirdikleri genişliğine ele alın-
8 _____________________________________________________________________________SELÇUKLUI AH I AHİMİ
maktadır. Bu bölümde mimarîden musikîye varıncaya kadar devrin yaşayış şekli, hayata
bakışı ele alınmakta, bu bilgilerle İslâm medeniyeti arasında sağlam bağlar kurulmaya
çalışılmaktadır. Kitabın son bölümünde ise Türk-İslâm medeniyetinin gerileyiş sebepleri
üzerinde durulmakta, özellikle Moğol istilası konusu derinliğine araştırılmaktadır.
Konular ele alınırken, konularla ilgili -özellikle- müsteşriklerin verdikleri hükümler
ve gayrı müslim müelliflerin kaleme aldıkları tarih kitapları da tenkide tâbi tutulmakta
ve doğrunun tespiti için elden gelen bütün gayret sarf edilmektedir.
Merhum vefat etmeden önce bu eserini üçüncü baskıya hazırlamak için bazı ilave
çalışmalarını sürdürüyordu. Bu ilaveleri bitirmeye de ömrü yetmedi. Çoğu Osmanlıca el
yazısıyla yapılan bu ilaveler Müessesemiz tarafından elden gelen bütün titizlikler gösteri
lerek Latin harflerine çevrildi ve birkaç defa kontrol edildi, imlâsınınkendiimlâsına
uyması için özel gayret sarfedildi. Metin aralarında yer alan pek çok ilaveyiburada oku
yuculara aktarmak mümkün olmamaktadır. Yalnız kısım olarak yapılan ilaveleri burada
vermeyi uygun bulmaktayız:
II. Bölüm, 5. kısım: Selçuklular ile Karahanlılar arasındaki ilk münâsebetler (s. 69),
II. Bölüm, 6. kısım: Selçuklular ve Oğuz Yabguları (s. 76),
V. Bölüm, 12. kısım: Yeni Türk muhâcereti (s. 257),
V. Bölüm, 13. kısım: Kıpçakların Balkanları ve Kafkasları aşması (s. 265),
V. Bölüm, 14. kısım: Türk dünyası ve Kıpçaklar (s. 269).
Dergâh Yayınları, uzun zamandan beri aranmakta olan böyle bir eseri ilim dün
yasının hizmetine sunmaktan büyük mutluluk duymaktadır. Bu vesile ile eserin yeniden
basımında bize yardımlarını esirgemeyen Muhterem Satia Turan Hanımefendi’ye teşek
kür ederken Merhum müellifi hayırla yâd ediyor, Allah Teâlâ’dan rahmet diliyoruz.
Dergâh Yayınları
İÇİNDEKİLER
S U N U Ş ........................................................................................................................................................ 7
Ö N S Ö Z .....................................................................................................................................................13
GİRİŞ
SELÇUKLU T A R İH İN İN KAYNAKLARI VE
A RA ŞTIRM ALA R
I. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN M EN ŞELER İ VE İLK D EV İRLERİ
II. BÖLÜM
SELÇU KLU İM PA R A T O R L U Ğ U ’N U N K URULU Ş D EV Rİ
III. BÖLÜM
SELÇUKLU İM P A R A T O R L U Ğ U N U N YÜKSELMESİ
IV. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN A ZA M ET DEVRİ
V. BÖLÜM
SELÇU KLU LA RIN D URAK LAM A VE
İN H İTA T D EV İRLERİ
VI. BÖLÜM
TÜRK İYE SELÇUKLULARI
V II. BÖLÜM
SELÇUKLULAR D E V R İN D E TÜ R K -İSLÂ M M E D EN İY ET İ
V III. BÖLÜM
TÜRK -İSLÂM M E D E N İY E T İN İN
İN KİŞAFI VE İN H İTA T I
1 Rahmetli M. H. Yınanç İslâm tarihinde Âl-i Resûl, Âl-i Selçuk ve Âl-i Osman olmak üzere üç büyük
sülâle olduğunu daima tekrar etmekle bir hakikati belirtirdi.
1 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
d a yerinde olur. Öyle ki, M üslüm an Oğuzlar, Selçuklular idâresinde, İslâm ülke
lerine ve A nadolu’ya doğru cenuptan göç ederlerken Ş am an î Peçenek, Uz (O-
ğuz) ve Kıpçak(Kum an)lar d a aynı şimal yolu ile Balkanlar’a kadar ilerliyorlardı.
H em en aynı kesafette vukubulan b u iki Türk m uhâceretinden birincisi nasıl yeni
bir devrin ve hayatiyetin başlangıcı, millî birlik ve şuûrun âmili olm uş ise, bu
m anevî unsurlardan m ahrum kalan İkincisi d e öylece dağılm aya ve tesirsiz kal
m aya m ahkûm bulunm uş; birbirleri veya hıristiyan kom şuları tarafından eritilmiş
ve tarihe intikal etmiştir. Nitekim A ltun-O rdu devletinin kuvveti ve dayanağı d a
kadîm Oğuzların bakiyeleri, Bulgarların ve son olarak d a Kıpçakların İslâmlaş
ması sâyesinde m üm kün olmuş; Kırım, Kazan ve İdil-Ural Türklüğü d e bu suretle
m evcud olm uştur. B ununla b erab er cen u p yolu ve A nadolu’d a karşılaşılan fetih
zorlukları ne k ad ar ağır ise jeopolitik im kânlar d a şim ale nazaran o derece m ü-
sâiddir.
“Selçuklular tarihi ve Türk-İslâm m ed en iyeti” adını verdiğimiz bu kitap işte
bu devirlerden üçüncüsünü ele alm aktadır. B ununla berab er bu eser ne bu m u
azzam devrin bir hikâyesidir ve ne de o n u siyasî, İktisadî, İçtimaî ve kültürel
cepheleriyle ve kül halinde tetkik e d en sistemli bir tarihtir. G erçekten b u rad a
sadece bu devrin bazı m ühim safhaları aydınlatılm ağa ve bir kısım büyük m ese
leler yeni araştırm a ve görüşlerle m ey d an a konm ağa çalışılmıştır. Bu husûsiyeti
dolayısiyle b u esere Selçuklular tarihine giriş nazariyle bakm ak câizdir. Selçuklu
ların başlangıç, kuruluş ve yükseliş devirleri, ehem m iyetleri dolayısiyle, kitabın
hacm ine nisbetle, oldukça tafsil edildiği halde m u ah h a r devirler ancak en u m û
m î çizgileriyle yazılmıştır. Meselâ Sultan S an car devri büyük bir ehem m iyet arz
etm ekle b eraber, bir y an d an askerî bakım dan tetkik edildiği, öte y an d a n da
evvelki zam anlara n azaran m u a h h a r tesirleri ikinci dereceye düştüğü için bu
devir sadece bazı m ühim siyasî safhalariyle ve çok kısa olarak çizilmiştir. B una
karşı S ultan S an car zam anı m edeniyet tarihinde büyük bir ehem m iyet taşıdığı
için d a h a çekici olm uştur. Selçuklu İm paratorluğu’nun kuruluşuna ve A n ad o
lu’nun türkleşm esine âmil olan Büyük Türk m uhâcereti ve A nadolu’nun türk-
leşmesi, b u güne değin sebep ve neticeleri ile karanlık kaldığı, işlenmediği ve
hatta çok d efa yanlış anlaşıldığı için eserde bu insan akınm a oldukça geniş bir
yer verilmiş ve türlü bahislerde ele alınmıştır. B ununla berab er yine d e tafsilâtı
“B ü y ü k Türk m uhâcereti ve A n a d o lu ’nun türkleşm esi” adiyle hazırlam akta oldu-
Qtımıız bir kitaba bırakılmıştır.
l üıklV'1 ' '••lı.ııklul.nı tarihi, bir çok cepheleri ile, ne derece büyük bir ehem -
ınly»l m tul» İ m i n i | , t ı İ m o nlsbette kısa olarak yazılmıştır. B ugüne k ad ar ka-
başka araştırm alarım ızla bir derece aydınlanm ış olması b u n a seb ep olduğu gibi
d a h a fazlası bu devrin siyasi tarihinde' ve "Ortaçağ Türkiye İktisadî tarihi” adiyle
neşredeceğim iz eserlerde verilecektir. C am bridge History o f İslam cildinde b a
sılmakta olan “O rta Ç ağlarda A nadolu” bölüm ü d e bu kısmın biraz tâdil edilmiş
bir şeklinden ibarettir.
Selçuklularla başlayan yeni devrin İslâm m edeniyeti ve kavimlerinin kud
retinde, ve d ü n y a tarihinde kazandığı m üstesna ehem m iyet o n u n bu hususiyeti
üzerinde sık-sık durm am ızı ve m ey d an a çıkan Türk-İslâm m edeniyetine ait k a
rakterleri belirtmemizi gerektiriyordu. Filhakika Türkler, kronolojik sıra ile, İslâ-
miyeti A rap ve İranlılardan sonra kabul etm iş ve bu m edeniyete büyük hizm et
lerini de Selçuklular devrinde yapm ışlardır. M üslümanlığı ve İslâm m edeniyetini
İranlılar vasıtasiyle öğrenen Türkler, Selçuklulardan önce ve onlar zam anında
nasıl büyük ölçüde İran kültür tesirine m aruz kalmışlarsa, bu kültür ve edebiyatın
yükselm esine de o derece hizm et etm işler ve nihâyet kendi kültürlerini de İslâm
d ünyasına getirmişlerdir. Selçuklular devrinde gelişen Türk-İslâm m edeniyeti
faaliyetlerine A raplar ve İranlılar yine ileri d erecede hizmet etm ekle b erab er g e
rek yeni gelen kültür unsurları ve gerekse d a h a kesif bir şekilde Türk âlimlerinin
iştirakleri, b u m edeniyete Türk-İslâm ismini verm ek lüzum unu göstermiştir. Zira
İslâm dünyası ve m edeniyeti b u sâyede yeni bir aşı ve hayatiyet kazanmıştır. İşte
İslâm m edeniyetinin b u inkişafı ve âmilleri m ey d an a konm adıkça Selçuklular
tarihi ve ehem m iyeti kavranılam az. Halbuki eskiden hem tetkiklerin kıyâfetsizliği
ve hem d e hissi sebepler A vrupa’d a Türklerin ve hususiyle Selçukluların İslâm
m edeniyetinin yükselm esine değil inhitatına âmil olduklarına dair bazı sakat
görüşlerin ve peşin hüküm lerin yayılm asına sebep olm uştu. Bugün ilmi bir d a
yanağı kalm ayan b u m enfî fikirler artık itibardan düşm üş ise de yine Türk ve
İslâm tarihi tetkiklerinin henüz kâfi d ereced e ilerlememiş bulunm ası Selçukluların
m edeniyet tarihindeki rollerinin anlaşılm asına imkân vermemiştir. H attâ ihtisas
sahasın d a olduğu gibi o n u n dışında kalan neşriyatta d a hâlâ eski hatalı görüşlere
rastlanm aktadır. Nitekim O rta-çağ A vrupa tarihinin otoritelerinden biri olan
H enri Pirenne Türk tarihi hakkında tarafsız ve m üsbet bir görüşe sahip olm adığı
gibi o n d a n son ra ve kendisine nazaran çok zayıf olan J. Pirenne d e hâlâ Sel
çukluları İslâm m edeniyetinin inhitatına âmil sayan sakat bir görüşü um ûm î tari
hinde belirtmiş ve memleketimizin ilim ve kültür bakım ından içinde bulunduğu
zayıf du ru m böyle bir sakat eserin Türkçeye tercüm esine d e sebep olm uştur. Bu
hususlar d a Selçuklular devrinin m edeniyet tarihi bakım ından taşıdığı ehem -
2 Nitekim Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserimiz siyasî tarihi meydana koy
muştur.
1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
miyeti arttırmış ve bizi devrin İlmî, kültürel, İktisadî ve İçtimaî meseleleri üzerinde
durm ağ a m ecbur etmiştir. Türklerin Selçuklulardan önce A raplar ve Farslar y a
nında İslâm m edeniyetinin kuruluşu hizm etlerine katılmaları d a bu m esele ile
ilgili idi. Bu alâka bizi Türklerin İslâm m edeniyetinin kuruluşundaki mevkileri ve
Türkistan’ın tarihî etnik d urum u hakkında bir fikir sahibi olm ağa sevk eder. Bu
m evzulara iki kısa bahis tahsis ederek u m ûm î bir göz atm am ızın sebebi de bu-
dur.
Selçukluların d ü n y a tarihinde dikkati çekm em iş bir rolü de Haçlı sefer
lerinden son ra İslâm m edeniyetinin A vrupa m edeniyetinin do ğ u şu n a âmil olm a
sına tesir etm eleri idi. G erçekten İslâmın O rta-çağ Avrupasını karanlıklardan
aydınlığa çevirm esinde başlıca rolü hakkında, G arp ta bir m iktar araştırm a y a
pılmış ise de bu büyük m edeniyet intikalinde Selçukluların hizmet ve tesirleri bir
türlü düşünülm em iş ve Selçuk tarihinin m eçhul kalması böyle bir m eselenin
m evcudiyetini de m ey d an a çıkarmamıştı. Bu sebeple bu m esele de b u ra d a yeni
görüş ve vesikalarla ileri sürülm üştür. Büyük Selçuklu İm paratorluğu’nun siyasî
buhranlara uğram ası ilim ve felsefe üzerinde bazı akisler bırakm ış ise d e İslâm
m edeniyetinin inhitatında ciddî bir tesir yapm ış değildir. Bu husus d a bir bahisle
ele alınmıştır. Bugün İslâm m edeniyetinin inhitatı âmillerine dair eski sakat gö
rüşler terk edilm ekle berab er yine de b u inhitatın başlıca sebepleri ortaya k o n a
m am ış ve A vrupa’d a yapılan araştırm alar d a h a ziyâde neticelere veya ikinci
derecede âmillere yönelmiştir. Bu m ünâsebetle hakikî inhitat âmili olarak Moğol
istilâsı ve o n u n neticeleri üzerinde durulm uş ve her halde m esele hal yoluna
girmiştir. Böylece bahis m evzuu m eseleleri ve hususiyetleri dolay isiyle, bu eserde
bir takım yeni görüşler ve tezler ileri sürülm ek sureti ile intişar etm ekte ve ilim
adam larının dikkatine sunulm aktadır.
Aslında b u kitap biri Islâm dan önceye ait olm ak ve O sm anlılara kadar gel
m ek üzere beş ciltlik bir Selçuklu tarihinin m ühim bahis ve m eselelerinin bir
hulâsası olarak vücut bulm uştur. Bu eserin okuyucuları derhal bir ifade kesâfeti
ve hattâ kelim elerden tasarruf gayreti ile karşılaşacaklar; bazı yerlerde izahların
rah atça veya kâfi d ereced e yapılm adığını hissedecekler; kaynakların verilişi ve
naklinde (transcription) bir takım, teknik ıttıradsızlıklara veya eksiklere rastlıya-
caklar; m ühim m evzu ve m eselelerde kaynaklara ait teyit vesikaları (pièces de
justification)nın konulm am ış bulunm ası sebeplerini soracaklardır. Eserin aslında
Islâm A nsiklopedisi'n d e Selçuklular m addesi olarak hazırlanmış b u lunduğunu ve
b u m aksatla yazıldığını belirtmekle kısm en b u suallerin cevabını verm iş ve bu
hususiyetlerin sebebini m ey d an a koym uş oluyoruz. Filhakika bu eser, bazı kasıtlı
SELÇUKLULAR TARİHİ 17
1965
Bahçelievler, 60 Sokak 11/7, Ankara Osman TURAN
GİRİŞ
S E L Ç U K L U T A R İH İN İN K A Y N A K L A R I
V E A R A Ş T I RAAALAR
1. Selçuklu Tarihinin Kaynakları Hakkında
1 Aybek al-Safadî, al-Vâfı bi’l-vefeyât, nşr. H. R itter, İstanbul 1931, s. 52; Kâtib Çelebi, Keşf
uz-zunûn, nşr. Ş. Yaltkaya ve R. Bilge, İstanbul 1943, II. s. 1016.
2 2 ______________________________________________________________ SELÇUKLULAR TA
“ İbn uI-‘A dîm , Buğya, Paris B.N. Ar. 2138, s. 189a; Bar H ebraeus A bu’l-Ferec, Chronog-
raphy, İngil. trc, W. Budge, London 1932, s. 195; Mirhvvând, Ravzat us-Safa, Bombay
1266, IV, s. 71. İlk defa W . B arthold’u n dikkatini çeken Melik-nâme, Cl. C ahen ta ra
fından h u su sî bir tedkik m evzuu olm u ştu r. B undan bize fazla bir bilgi kalm adığına dair
bak. s. 31.
3 Bak. Böl. VII, 9.
Ali bin Zayd al-Bayhâkî, Tatimma sıvan al-hikma, nşr. M. Shafı’, Lahore 1935, I, s. 134;
aynı m üel. (İbn. F unduk), Tarih-i Bayhak, T ahran 1317, s. 241. Tatimma için bak. Bîst-
makale, II, s. 94-102.
5 İbn İsfendiyâr, Târih-i Habeşistan, nşr. A. İkbâl, T ahran 1820, II. s. 54, 72. H am dullah
Kazvinî, Nüzhet ul-kulûb’un m ukaddim esinde kullandığı eserler arasında da Risâlet us-
Sancariye adlı bir eserin b u lu n d u ğ u n u yazar.
6 Sancar zam anında yazılm ış (520/1126) anonim Mücmel ut-tavârih ve’l-kasas, (Tahran
1318, s. 412) bu eseri görm üş ve kullanm ıştır. (Eser hakkında M irzâ M uham m ed
Kazvinî m ukaddim esi Bîst-makale’de de çıkm ıştır (II, s. 167-179). Sultan Sancar devrinde
ve onun him âyesinde bulunan, riyaziye, hendese, hey’et (astronom i) sahalarında birçok
eser telif eden Feylesof Bahâüddin H arakî bir tarih kitabı da yazm ıştı. (Tatimma Sıvan al-
Hikma, I, s. 153).
2 4 -SELÇUKL.UI AU IAUİIIİ
Ebû H âm id M uham m ed bin İb rah im ’e mal ederken yanlış olarak o n u n b una yaptığı zey
le dayanıyordu. H am dullah Kazvinî m anzum Zafer-nâme’de (British M useum Or. 2833,
s. 320a) de Z ahir ü d -d in ’i ve eserini zikreder.
10 İbn al-‘A dîm onu Zubdat ut-tavârih adı ile zikreder ki Sadr ud -D în ’e aid bu isim zaten
m ünakaşalıdır (bak. M. Iqbal, Mukaddime, s. 2).
11 İbn ul-'A dîm , Buğyat ut-taleb fi Tarih Haleb, 185a, 187b-191a; İbn H allikân, Vefeyât ul-
A ’y ân, K ahire II, 162. 163. Buğya hakkında bak. S, Sauvaget, R. Etudes Islamique, 1933,
III, s. 393-409; W . B arthold, Turkestan down ta the Mongol invasione, London 1928, s. 30.
12 İbn ül-Esîr, el-Kâmil, M ısır 1303, XI, s. 142; Cuvaynî, Cihân-guşâ, GM. II. s. 1.
13 Sibt İbn ul-Cevzî, M ir’at uz-zamân, Topkapı (III. A hm ed), 2907 (XII), s. 200a, XIII, 88a;
İbn ul-‘A dîm , Buğya, 189b; İbn Hallikân, II, 163, 488; Kâtib Çelebi, I, s. 299.
14 Cüzcânî, Tabakat-ı Nâsıri, Kâbil neşri, s. 236, 241, 289, 386.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 2 5
15 Bak. M. M uham m ed Kazvinî, Çahâr-makale, GM. s. 186; N izam uddin, Introduction to the
Jawâmi’ ul-hikâyât, GM. s. 248.
16 M arvazî O n China, Turks and India, (Tabâyi ul-hayvân) nşr. V. M inorsky, London 1942,
m etin, s. 43, İzahlar, s. 157.
17 Bu bozuk m etin için 15. n o ta bak.
18 Yâkut, M u’cem ul-Buldan, Beyrut 1957, III, s. 377; aynı müellif. İrşâd ul-Erib, GM. V, s.
410; B arthold, s. 33; Z. V. Toğan, Harezm kültürü vesikaları, İstanbul 1951, I, s. 40.
19 Aybek al-Safadî, I, s. 48; Kâtib Çelebi, I, s. 303. Y âkut eserlerini yazm ak m aksadı ile üç
yıl kaldığı M erv’de Nizâmiyye, ‘Amidiyye, H atuniyye’den başka bir de Sem ’anî ailesine
aid bir k ü tü p h an e b u lu n d u ğ u nu yazar (M. Buldan, V, s. 114). İbn ul-'A dîm A lp A rslan
hakkında Sam ’â n î’den de faydalandığı söyler (Buğya, 190a). A bdullah bin Ö m er’in Belh
ta rih i’nin bir farsça tercüm esi m evcud olup (Bibi. N ati. M. persans 115) b ir parçası
Shefer tarafından onun C h resto m atie’sinde de çıkm ıştı, ki XIII. asırda bu şehrin İçti
maî, İktisadî ve kültürel tarihi bakım ından m ühim dir.
2 6 .SELÇUKLULAR TARİHİ
neşir ve tahlilini de yapm ıştır. B urhaneddin’in XIII. asır başlarında M alatya kadısı o ld u
ğu I. Keykâvus’un Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesinde kayıdlıdır,
35 M eselâ kataloga göre ele alınan Kitâb-i tahallüs adlı b ir yazm a (s. 443) m evcud olm adığı
(bak. O sm an T uran, “Selçuk Türkiyesi tarih in e dair bir kaynak”, Köprülü armağanı, İs
tanbul 1953, s. 532-536) gibi Bedreddin Y ahya(R ûm î)ya atfolunan in şa kitabı da (s.
415) M irza Kazvinî’n in hatalı b ir kaydından gelir (bak O sm an T uran, Türkiye Selçuk
luları hakkında resmî vesikalar, A nkara 1958 s. 142-150). F. K öprülü bu m akalede A nado
lu Selçuklularına aid kaybolm uş V akayı-nâm e’ler hakkında da güzel bir araştırm a yap
m ıştır (s. 393-400).
36 “XII-XIV. asırlarda A nadolu ’da farsça eserler”, TM, VII-VIII, 2, s. 94-135.
37 A nkara, 1958. A dnan Erzi’n in kaynak neşri ve tedkikleri tü rlü yerlerde çıkm ıştır.
38 A. Erzi İbn Bîbî m akalesinde bu h u su slara tem as etm em iştir (/A, VI, 712). E sâsen bu
kronolojik hataların görülm esi bu devrin tarihini tedkike bağlı idi. İbn Bîbî vak’aları
bazan kronolojik sıra ile yazm adığı ve tarih kaydı da verm ediği için araştırıcıları yanıl
tan h atalar Selçuklular zamanında Türkiye (İstanbul 1971) adlı eserim izde d ü zeltilm iştir.
39 Aksarayî, Musâmeretul-ahbâr, nşr. O sm an T uran, A nkara (T.T.K.) 1944.
3 0 .SELÇUK! Ul Al< I AKİMİ
40 Türkiye Selçukluları tarih in in çeşitli cepheleri için çok m ühim m alzem e veren bu vesi
kalar tü rlü yerlerde çıkm ış ve b ir kısm ı da yukarda adı geçen Resmî vesikalar’da to p lan
m ıştır. Elim izde vakfiye, tem lik-nâm e gibi daha neşrolunacak çok m ü h im vesikalar var
dır.
41 A hm ed Eflâkî, Manâkıb uL-‘ârifîn, A nkara 1959-1961 (T.T.K.). T ahsin Yazıcı daha önce
Ariflerin Menkıbeleri (İstanbul 1953-1954) adı ile iki cilt halinde, T ürkçe tercüm esini de
yapm ıştır. Cl. H uart bu eseri Les Saints des derviches tourneurs (Paris 1918-1922) adı ile
Fransızcaya tercüm e etm işti.
42 F. N. U zluk, Mevlânâ’nın Mektupları (İstanbul 1937), Sultan Veled Divânı (A nkara 1941)
ile küçük olm asına rağm en çok m ü h im bir kaynak olan ve yegâne yazm ası Paris Bib.
N at.’de bulunan A nonim Selçuk-nâme'yi de faksim ile olarak bastırdı (A nkara 1954).
A bdülbaki G ölpınarlı, Yunus Emre (İstanbul 1936) eserile F. K öprülü’n ü n Türk edebi
yatında ilk mutasavvıflar (İstanbul 1918) adlı m eşh u r kitabında esaslarını m eydana koy
duğu Y unus Em re hakkındaki araştırm aları d erinleştirm iştir. G ölpınarlı Selçuk devri
Futuvvet-nâme’lerini de faksim ile olarak neşir ve tedkîk ederken (İktisat Fakültesi Mecmua
sı, XI, 1-4 (1949-1950), s. 6-360) Fr. T aeschner’in çalışm alarına katılm ış; daha sonra da
Hacı B ektaş’ın T ürkçe Vilâyetnâme (İstanbul 1958) sini ve Mevlânâ Celaleddin (İstanbul
1959) adlı eserini neşrederek de B. F irûzânfer’in tedkiklerine iştirak etm iştir. Fr.
T aeschner’in A hiliğe ait m etin ve araştırm aları yanında el-O m arî’nin Mesâlik ul-
absâr’m dn A nadolu’ya dair m ü h im kısm ı da n eşretm iştir (Leipzig 1929).
43 Bu h u su s için bak. Resmî vesikalar, s. 103.
V
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ 31
44 Birçok A nadolu şehirleri hakkında yazılan tarih ler um ûm iyetle şehir tarihçiliği anlayışı
na uygun b ir m etod ve görü şten ziyâde bölge tarihleri olarak yazılm ışlardır. B unlar bu
hüviyetleri ile kitâbe, vakfiye vesair tarih î orijinal vesika ihtiva edip etm em elerin e göre
kıym et kazanır. Bu bakım dan bir kısm ı kıym etli m alzem e ihtiva ettiği, bazen de çağdaş
kaynaklardan faydalandığı halde bir çoğu bu vasıflardan m ahrum toplam alar ile m ey
dana getirilm iştir. T ürkiye’de yazılan şehir tarihlerini (aslında alâkalı bölgelere dair kıy
m et derecesi değişen tarih î m alzem e kitaplarını) bu hüviyetlerine göre tayin ve tasn if
için burası m üsâid değildir. Selçuk devri kitâbelerinin bir kısm ı Répertoire chronologique
d'épigraphie arabe adlı külliyat içinde to p lan m ıştır (Kahire Fransız E n stitü sü neşriyatı) F.
K öprülü’n ü n idâresinde O rtaçağ tarih sem ineri O rtaçağ A nadolu k itâbelerinin bir re
p ertu arın a başlam ıştı.
45 G. Moravcsik, Byzantinoturcica, B udapest 1943. İki cild halindeki bu eserin ikinci baskısı
daha geniş olarak çıkm ıştır. Bizans kaynaklarının bir kısm ı M. C o u sin ’in Histoire de
Constantinople (Paris 1672) adlı eserin ciltlerinde, Z o n aras’ın kroniği de St. A m our (Pa
ris 1560) tarafından Fransızcaya tercüm e edilm iştir. Psellos ve A nne C o m n èn e’in ta rih
leri de son olarak Fransızca tercüm eleri ile G uillaum e Budè külliyatı arasında çıkm ıştır.
M oravcsik’in eserinde tafsilât vardır. Parça halinde de tercüm eleri tü rlü yerlerde b u lu
nur.
46 M. Brosset, Histoire de la Géorgie (St P etersbourg 1849). İki cild ve zeyilleri ile yapılan
tercüm eler sâyesinde G ürcü kaynaklarının ilim âlem ine açıldığını, bilhassa T ürk tarihi
bakım ından h en ü z ciddî bir şekilde kullanılm adıklarını da ilâve edelim . B rosset aynı
zam anda Collections d’historiens arméniens adı altında (St. P etersbourg 1864-1876). E r
m eni kaynaklarının bir kısm ını da Fransızcaya tercüm e etm iş ve Haçlı külliyatında tam
çıkm ayan kısım lar da istifadesi kolay bir hale gelm iştir.
3 2 .SELÇUKIULAK IAKİMİ
47 Chronique de Mathieu d’Edesse avec la continuation de Grégoire le Pretre, Fr. tere. E. Du-
laurier, Paris 1858. Bu eser H. A ndreasyan’ın T ürkçe tere, ile T.T. K urum u tarafından
(A nkara 1962) neşredilm iştir. Yakınlığı dolayısiyle, Keşiş G règoire’in zeyli Türkiye Sel
çuklularına daha fazla yer verm ekle de ehem m iyet kazanır.
48 Sam uel d ’Ani, Tables chronologique, trc. B rosset, Petersbourg 1876, s. 451 (Bu m ü n âse
betle Böl. IV, 7, de bak).
49 Erm eni kaynaklarının çoğu Recueil des H istoriés des C roisades külliyatı arasında
Documents arméniens adlı iki cildde to planm ıştır. A ristakes’in Fransızca tercüm esi M. E.
P ru d ’hom m e tarafından Histoire d ’Armenie adı ile Fransızcaya tercüm e ed ilm iştir (Paris
1864).
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 3 3
A rslan ’ın k e n d isin e yazdığı tarih î değ eri büyük bir m e k tu b u n u d a Vekayi-
nâmesi’ne d ere e tm iştir. Eski d ev irler h a k k ın d a k aynaklarını zik re d e rse de
T ü rk le rin m e n şe in e ve h a ttâ bazan G ö k -tü rk le re d a ir verdiği m ü h im h a b e r
leri n ere d e n aldığı m e ç h u ld ü r. S elçu k lu lar h a k k ın d a n ak lettiğ i vakalarda
bazan k ro n o lo jik h a ta la ra ra s tla n ır50. Birinci H açlı Seferi ile 1164 yılına k a
d a r devam e d en k ü çü k S üryanî a n o n im i d e S elçu k lu lar için m ü h im olup
M ihael’i tam am layıcı b ir m ah iy et arz e d e r51. M ih ael’in m ezh eb d a şı ve h e m
şehrisi E b u ’l-Ferec İbn ü l-‘İb rî (Bar H e b ra e u s) XII’inci a srın n ih â y e tin e d e
ğin o n a ve d a h a so n ra la rı için de sık -sık İslâm k ay n ak ların a b a şv u ra ra k 1297
ta rih in e k ad ar e se rin i ta m a m la r52.
Haçlı seferlerin i esas o lan L âtin kaynakları T ü rk le ri p e k az ta n ıd ık
la rın d a n b u seferler d ışın d a h a b e rle ri m ü b h e m le ş m e k te ve b az an d a m asal
u n su rla rı ile k a rışm a k ta d ır. B u n u n la b e ra b e r b u savaşlar ve b azan d a T ü rk le r
h a k k ın d a d ik k a te şâyân k ay ıtlar v erirler. Bu y azarların en m ü h im le rin i biz
zat Haçlı se fe rle rin e k a tıla n la r veya G u illa u m e d e Tyr gibi Suriye (S û r)’de
T ü rk le re yakın y aşay an lar teşk il ed er. L âtin k ay n ak ların ın b ü y ü k b ir kısm ı
geçen a sırd a te rc ü m e ed ilm iş o ld u ğ u n d a n T ü rk ta rih ç ileri için b u n la rd a n
faydalan m a im k ân ları h âsıl o lm u ş tu r53. Bu k ay n ak lar a ra sın d a S elçuklu su l
tan ları ile L âtin C u m h u riy e tle ri a ra sın d a v u k u b u lm u ş m u a h e d e n â m e le rin
bize kad ar gelen m e tin le ri h u s u s î b ir k ıy m et taşır. Selçuk S ultanlığı ile K ıb
rıs kırallığı a ra sın d a cereyan ed en m u h a b e ra ta ve ticarî m ü n â se b e tle re ait
bazı R um ca v esik aların , y arım a sır ö n ce n e şre d ilm iş b u lu n m a la rın a rağm en,
b u n la ra Şark tic â re t ta rih in e d a ir en m ü h im te tk ik le rd e d ah i g ö rü lm e m iş
olm aların ı k ay d etm eliy iz54. O rta çağ F ran sız k ro n ik leri a ra sın d a X III’ü n cü
50 M ichel le Syrien, Chroniqe, Fr. terc. C habot, Paris 1905. Bu eserin süryanice aslının
b u lunm asından sonra Haçlı külliyatında çıkan m u h tasarı kıym etini kaybetti ise de
Süryanicesinde bulunm ayan bazı faydalı kayıtlar E rm enicesinde m evcuddur.
51 Bu Süryâni anonim i A.S. T ritto n tarafından kısm en İngilizceye tercü m e edilm iştir
(JRAS, 1933).
52 A bu’l-Faraj Bar H ebraeus, Chronography, terc. W . Budge (Türkçe trc. Ö. A. D oğrul,
T.T.K. A nkara 1945-1950). EbuT-Ferec’in Süryanîcesi b u lu n d u k tan sonra b u n u n h ü lâ
sası olan A rapça Muhtasar üd-düvel (Beyrut 1890) kıym etini kaybetti. Lâkin Baba İshak
isyanında olduğu gibi. Aslı Süryanicesinde bulunm ayan bazı m ühim kayıtlarla yine fay
dalıdır.
53 Lâtince haçlı kaynaklarının ve eski Fransızca tercüm elerinin m ü taad d it baskıları, M.
G uizot ve M ichaud tarafından geçen asırda yapılmış Fransızca tercüm eleri vardır.
54 Bu vesikaların bir kısm ı T hom as ve Tafel’in V enediklilere aid vesikalar külliyatında
Lâtince, bazıları da M as Latrie tarafından Fr. tercüm eleri ile B ibliothèque de l’Ecole des
chartes külliyatında neşredilm iştir. R um ca vesikaların Türkçe tercüm eleri de bizim
3 4 .SELÇUKLU! AK I AKİMİ
Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar’da (s. 143, 139-145) çıkm ıştır; yine bak. O s
m an T uran, “O rtaçağda Türkiye-K ıbrıs m ü n âseb etleri”, Belleten, CX (1964). Bu R um ca
vesikalar Cl. C ahen’in dikkatini çekm iş ve bir m akalesinde (“Le C om m erce A natolien
au d ebut du X lI’e siècle”, M élanges L. H alphen, s. 91-101) kullanılm ıştır.
55 V. de Beauvais, Miroir historial, Fr. terc. d. de Vigny, Paris 1495. T ürkiye’ye aid kısm ı V.
cild, 139-147 ve 151 bahisleri ile kitap XXXII, bahis 26-29’dadır.
56 La Pratica della Mercatura, nşr. A. Evans, C am bridge- Mass. 1936.
57 Baybars M ansûrî’nin Zubdat ul-fıkre adlı eserinin British M useum Add. 2 3 3 2 5 ’de kayıdlı
bir cildi başı kopm uş olarak h. 655’den (25a-270b) başlar ve Türkiye Selçukluları hak
kında oldukça tafsilâtlı ve m ühim bilgiler verir. Aynı m üellife atfolunan diğer bir n ü sh a
da O xford (Bodleian, Poe. 324) da bulunuyor. XII ve XIII. asırları içine alan ve hacm ine
göre (253 varak) T ürkiye Selçukluları hakkında oldukça tafsilât veren bu n ü sh an ın bi
rincisi ile m ü şterek devirlere aid kısım ların birbirini tutm am ası ve O xford nüsh asın d a
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI AHİ 3 5
bazı hataların m evcudiyeti bu m u h tasarın Baybars’a aid olam ayacağını veya o n a daya
nan bir hülasa olduğunu gösterir.
>s İbn Sa’id’in Coğrafya'sı Türkiye h akkında çok m ü h im m alûm at verm ekte olup Paris
Bibi. N ational. Ar. 2234’de kayıtlıdır ve h. 715’de istin sah edilm iştir. Yakın zam ana d e
ğin m eçhul bulunduğu için Ebi’l-Fida ve sair m üelliflerin ondan aldıkları parçalar kul
lanılıyordu. Şim di bu n ü sh an ın hatâlar ile dolu b ir baskısı Kitab bast el-Arz adı ile J. V.
G üneş tarafından 1958’de T etu an ’da yapılm ıştır.
59 E serin J. Sourdel ve S. D ahan tarafından yapılan güzel tenkidli baskıları, sıra ile, H alep
1 (1953), Şam (1956) ve F ilistin (1963) cildleri Şam Fransız E n stitü sü ’n ü n güzel n eş
riyatı arasında çıkm ıştır.
60 Al-H araw i, Kitab al-ziyârât, neşr. J. Sourdel-T hom ine, Dam as 1953 (In stitu t Français de
D am as). Aynı nâşir 1957’de b u n u n Fr. tercüm esini de çıkardı. Battal G azi’n in m eza
rının I. A laeddin Keykûbad zam anında keşfedildiği rivâyeti ilim âlem inde kabul edilm iş
olup, II. Kılıç A rslan devrinde bu ran ın b ir ziyâret-gâh olduğunu öğreniyoruz (s. 56).
36 SELÇUKLULAR TARİHİ
1,1 T ürlü tarihlerde yapılm ış ilâvelerle vücuda gelen bu eser Paris (Bibi. N ational Ar. 301-
302) tedir.
62 Birçok küçük coğrafî eserlerde de m alû m at vardır. Hâfız E brû’n u n m ü h im Coğrafyası
A nadolu hakkında da bazı faydalı kayıdlar ihtiva eder (British M useum Or. 1577).
63 Letters o f Rashid al-din (Mükâtebât-i Reşîdi), nşr. M uham m ed Shafı’, Lahore 1948. Bu
m ektupların m uhtevaları hakkında ciddi b ir tedkik yapılm am ış; n âşir gereken n o tla n
koym akla iktifa etm iştir. D aha önce R euben Levy m ektupların üslûbuna, bazı tarih le
rine bakarak bunların m evsukiyeti h akkında şüphe ederken Câmi’ ut-tavârih’in yazılışına
ve bazı m u ah h ar kaynaklara dayanm ıştır (“T he L etters o f R ashid al-din”, JRAS, 1946, s.
74-78) ki bu kifâyesiz araştırm a eserin tarih î ehem m iyetini küçültem ez.
64 Gaffârî, Cihân-ârâ, Bayezid U m ûm î K ütüphane, no: 2397; Nigâristan, Bodleian O us. 46.
(bak. Storey, II. 1, s. 116-118). Selçuklulara aid hikâyeler (53a-67b). Vasaya(Nasâyih)-i
Nizâm ul-Mülk’ün bir nüshası B. M. Or. 526’dadır. Schefer’in Siyâset-nâme zeylinde bir
parçası basıldı. Cihân-ârâ şim di İran’da basılm ıştır.
65 ‘Avfî’nin bu kitabı hakkında M. N izâm uddin, Introduction to the Jawâmi’ul-hikâyât,
(London 1929) adlı eseri ile istifadeyi kolaylaştırm ıştır. Adâb ül-hurûb, T uğrul-beg,
M elikşâh ve Sancar hakkında (60a 65b, 100b-120a) hikâyelerinden başka G aznelilere,
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 3 7
K arahanlılara ve O rtaçağ harp u sullerine dair m ühim m alûm at verir (B. M. Add.
16853). Tuhfat ül-mülûk (B. M. Ör. 7863) b ir m ecm ua içersinde olup b u n u n hak k ın d a D.
Ross (JRAS, I. T eşrin 1924) ve M. A. T erbiyet (Mihr, I, 1312, sayı 8 de) yazı yazm ışlar
dır.
66 Kâşgarlı M ahm ud’un b u m ü h im eserini R eşîdeddin’in görm ediği, h em O ğuzlara dair
verdiği m alûm attan, hem de Oğuz boyları hakkında bir eser olm adığını söylem esinden
(B. M. Add. 7628, s. 415a) anlaşılıyor. K âşgarlı’nın bu m uazzam eseri büyük T ürk âlimi
B edreddin ‘Aynî (XV, asır) ile Kâtib Çelebi tarafından görülm üş ise de o n u n T ürk nahvi
hakkında yazdığını söylediği diğer kitabı bulunm am ıştır.
67 A şağıda Böl I, 5’e bak. Oğuz-nâme’n in ilâvelerinde Selçuklulara ve Y engi-kent yabgu-
larına aid haberlerin şifahi rivâyetlere dayandığını R eşîddüddin de söylem ekle beraber
bunlar yakın bir zam ana aiddir ve tarihi esasları gözükm ektedir.
68 E dirne Badi Ef. Kitapları, No: 550 (yeni 2314).
38 SELÇUKLULAR TARİHİ
74 Dede K orkut hikâyelerinin birkaç baskısı yapılm ış ise de b unlar üzerindeki araştırm alar
(O. Ş. Gökyay neşri) h enüz başlangıç halindedir. Dânişmend-nâme için I. Melikoff, La
Ceste de Melik Dânişmend, I, Paris 1960. Dânişmend-nâme eski vakayi-nâm ecilerin yaptığı
gibi (G elibolulu Âlî, Cenâbî...) ne b ir tarih tir ve ne de M. H. Yınanç’in m asal sayarak
tam am iyle red ettiği üzere tarih î b ir kaynak vasıflarından da külliyen m ah ru m d u r (A na
dolu’nun Fethi, s. 90-92). N itekim Dânişmend-nâme’nin tarih î bakım ından ehem m iyetine
işaret eden K öprülü (Türk edebiyatı tarihi, İstanbul 1926, s. 304-306; Yerli kaynaklar, s.
427-429)den sonra I. M elikoff tarih î u n su rların daha fazla o ld uğunu gösterm iştir.
D ânişm endlilere dair tedkikim izde tarih î kaynak olarak bundan çok daha fazla faydala-
nılm ıştır. Filhakika "Selçuklular zamanında Türkiye” adlı eserim izin D ânişm endliler b ah
sinde (s. 112-133) destan ın ne derece tarih î m alzem e ihtiva ettiği m eydana koyulm uş
tur.
75 Bu devir ile ilgili T ürkçe Menâkib-nâmeler arasında Saltuk-nâme (K öprülü, Yerli Kaynaklar,
s. 430-441 ve diğerleri h enüz yazm a halinde olm akla beraber şim di F ahir İz Eski Türk
edebiyatında nesir (İstanbul 1964) adlı eserinde b u nlardan m ühim parçalar n eşretm iştir.
Hacı B ektaş’ın m enâkıbine aid Vilâyet-nâme (nşr. A. Gölpınarlı, İstanbul 1958).
76 M üneccim -başı’nın A nadolu Selçuklularına aid bahsinin tercüm esi başında o n u n hayatı
ve eserleri toplu bir şekilde N. A tsız tarafından yazılm ıştır (M üneccim -başı, Karahanlılar
ve Anadolu Selçukları, İstanbul 1940).
Cenâbî, el-'Aylem uz-zâhir, Ayasofya, No: 3033.
4 0 ________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
78
O sm anlı arazi ta h rir d efterlerinde b u lunan kayıdlar m ünâsebetile M. Cevdet, Zeyl ‘ala
fasi al-Ahıyyat al-Feteyân(İstanbul 1932)da, İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı teşkilâtına medhal
(s. 165-186) ve neşredilen A nadolu şehir tarihlerinde de pek çok vesika vardır. N eşre t
tiğim iz Selçuk vakfiyelerinde bunların O sm anlı vakıf defterlerine nasıl geçtiği görülür.
Eski kanun-nâm elerin intikalini gösteren kayıdlar için de bak. Ö. L. Barkan, “U zun H a
şana aid k an u n lar” (Tarih vesikaları, II, 1941; aynı m üel. Türkiye'de imparatorluk devirleri
nin büyük nüfus ve arazi tahrirleri, İktisat Fak. II, I. s. 28-29). F. K öprülü, Yerli kaynaklar,
s. 406; O sm an T uran, “T ürkiye Selçuklularında Toprak H ukuku", Belleten, XLVII, s.
552-554).
7Ç
B arthold-K öprülü, Islâm medeniyeti tarihi, İstanbul 1940.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKl ARI 4 1
bu eseri bir m asal ve h a ttâ uydurulm uş b ir hurafe olduğunu dahi iddia etm iştir, ki bu
m esele Selçuklular Zamanında Türkiye’de izah ve halledilm iş bu hân ed am n E rm enilik *
m enşeine dair bir zannın nasıl doğduğu da gösterilm iştir.
v R ahm etli âlim in Umûmî Türk târihine giriş (İstanbul 1946), O ğuzların hıristiyanlığı m e
selesi (TM. II), “İlhanîler devrinde A nadolu’nun İktisadî vaziyeti” (THIT Mecmuası I),
“A zerbaycan” (M . II, s. 91-118), H ârizm ’e ve H azarlar’a dair araştırm aları geniş m ân â
da, Selçuk tarihi ile ilgili eserlerinin başlıcalarıdır. Eserlerinin bibliyografyası Z. V.
Togan’a armağan (İstanbul 1955) adı ile şerefine çıkarılan kitabın m ukaddim esinde mev-
cuddur.
83 Bu h u su sta Böl. II, 5, VII, 11, VIII, 7. bak.
Selçuk T arihi ile alâkalı neşriyatı M elik-nâm e ve Selçukluların m enşei, İslâm kaynak
larına göre M alazgird m uharebesi, T iirklerin A nadolu’ya ilk girişleri, A nadolu Türk-
m enleri hakkında olup yeri geldikçe bunlar bahis m evzuu olacaktır. Başlıca eseri Haç
lılar zam anında Şim alî Suriye tarihi üzerindeki kitabıdır. Cl. Cahen, son olarak, Pre-
Ottoman Turkey (London 1968) adlı eserini n eşretm iş olup m üellif m etinde kaynak ve
m ehazlarını gösterm em iş; bizim İktâ ve Mîrî topraklar m eselelerine dair görüşlerim iz
üzerinde hayli d u rm u ş fakat bazan vuzûha erem em iştir.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 4 3
v P. W ittek ’in Das Furstentum Mentesche (İstanbul 1934, O. Ş. Gökyay tarafından Menteşe
Beyliği adile (A nkara 1944) tercüm e edilm iştir. (T.T.K.); “V on der byzantinisehen zur
türkisehen T oponym ie” (Byzantion, X (1935); “D eux C hapitres de l’h isto ire des T urcs
de R oum ” (Byzantion, 1936 (XI); The Rise o f the Ottoman Empire (London 1938), trc. F.
Arik, Osmanlı imparatorluğunun doğuşu, (İstanbul 1947); Zur Geschichte Angoras in Mittelal-
ter (Fest. G. Jacob, Leipzig 1932) ve D obrucadaki hıristiyan T ürklere dair araştırm aları
A nadolu Selçukluları tarihi ile ilgili çalışm alarının başlıcalarıdır. M üellif bu a raştırm a
larının bir kısm ını Deux chapitres ve Osmanlı imparatorluğunun doğuşu adlı iki tedkikinde,
um ûm î bir görüş ve terkiple, A n adolunun fethi ve T ürkleşm esi gibi ağır m eseleleri ve
bunların m anâsını belirtm eğe çalışm ıştır. Fakat Selçuklular tarihi ve Türkiye Selçuk
luları üzerinde hen ü z bu m eseleleri terkibe elverişli araştırm a yapılm adığı ve kendisi de
Beylikler devri ötesinde derinleşm ediği için A nadolunun T ürkleşm esi ve b u ülkede d o
ğan T ürk k ültürü, ilim âlem inde hâlâ bir m uam m a halinde kalm ış ve kaynaklara göre
Selçuk tarihini tâkip edem eyerek tam am ile yanlış h üküm lere varm ıştır. G erçekten, A-
nadolu’n u n fethinde, birinci âmil Büyük T ü rk m u h âcereti ve Selçuklular o lduğu halde
P. W ittek gazilerin ve onların m üm essili D ânişm endlilerin rolünü aşkın bir derecede
m übalâğa etm iştir. Selçukluların z u h u ru n d an önce Bizanslılar bir asırdan beri taarruz
ederek Uc (sugûr) teşkilâtını yıktıkları ve İslâm ın en kuvvetli zam anlarında bile Uç gazi
lerinin küçük h u d u t m uhafaza ve akınlarından ileri b ir rolü olm adığı halde büyük
T ürkm en kavm inin m uhâceretile, Büyük Selçuklu devletinin siyaseti ve m ücadeleleri ile
gerçekleşen fü tû h at bir avuç gazi’ye atfedilm iş; gazilerin m üm essili gösterilen D âniş
m endlilerin d estan a göre M alatya’dan çıktığı (h. 360 yılı) esasına dayanırken de b u rası
nın bir asır önce Bizanslılar tarafından işgal, m ü slü m an halkının im ha edildiği de h e sa
ba katılm am ıştır. Selçukluların A nadolu’yu feth etm ek niyetinde olm adıklarına dair d ü
şünce de m übalâğa edilen gaziler nazariyesinin b ir dayanağı olm uş; Büyük T ü rk m u h â
cereti ve b u n u n la alakalı olarak Selçuk sultan ların ın A nadolu’yu fetih siyasetleri anla
şılm adan sadece, m ünferit, b ir hâdise olarak, Alp A rslan’ın A nad o lu ’dan önce Şiî
Fâtim îlere karşı giriştiği sefer dolayısı ile Cl. C ah en ’in b un u b ü tü n Selçuk devrine te ş
mil eden yanlış fikrine dayanm ıştır (Aşağıda, böl. II, bahis 5, 6 ’ya bak).
M üellif A nad olu’da ilk teşkilâtın D ânişm endliler tarafından k u rulduğunu da ileri sü
rerken hem destan î rivâyetlerin tesirinde kalm ış ve hem de Türkiye Selçuk devleti
1075’de kurulduğu halde bu hadisenin b u g ü n e kadar karanlık kalm ış ve daha so n ra vu-
kû bulm uş olduğu kanaatile harek et etm iştir. P. W ittek Gazilere ve D ânişm endlilere
verdiği m übalâğalı rolü belirttik ten sonra Süleym anşâh’ı Bizans’ın bir m em u ru ve tâbi
(federe) bir kum andanı sayar; o n u n ve oğlu I. Kılıç A rslan’ın Şark seferleri dolayısı ile
Selçukluların A nadolu’yu benim sem ediklerine dair bir h üküm çıkarırken de hiç bir
tenkide dayanam az. Filhakika birinci fikir Bizans kaynaklarının realiteyi değil kendi-
44----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- SELÇUKLULAR TARİHİ
A n ad o lu şeh irleri ta rih in e d a ir m ü h im v esik alar to p lay arak n e şriy a tta bu-
lerine m ahsus anlayışlarını hakikat olarak kabul eden J. L au ren t’a dayanm aktadır. N ite
kim aşağıda (VI, 2) görüleceği üzere pay ta h tım B izans’ın yakınında, İznik’te, kurarak
M arm ara sâhillerine hâkim olan, im paratorları ta h ta çıkarm ak ve indirm ekle oyuncak
haline getiren Süleym an böyle bir d u ru m d a değil, aksine M elikşah’a karşı saltanatını
ilân etm iş ve Bizans’ın A nadolu ile b ü tü n m ü n âseb etlerin i de fiilen ve m uahedeye göre
kesm işti. Süleym an ve oğlu’n u n şark seferleri çeşitli âm illerin tesiri ile olduğu halde
m üellifin bu seferleri Selçuk su ltanlarının XII. asır sonlarına değin A n ad o lu ’yu b en im
sem em iş olm alarına bir delil sayarken de bu su ltan ların M oğol istilâsına kadar aynı
Şark siyaseti ve hareketlerini bile d ü şü n m em iş ve böylece nazariyesinin b ü tü n dayanak
ları gibi bu da tam am iyle esastan âri kalm ıştır. Z ira Türkiye sultanları, A rslan
Yabgu’n u n to runları olarak, daim a İran’daki am ca-zâdelerine karşı h em hâkim iyetin
kendilerine aid olduğu dâvasını güdüyor, h em de İslâm m edeniyetinin yüksek ve zengin
ülkelerine sahip olmayı d üşü n ü y o r ve b u sebeple Bizanslılar ve Haçlıları başlıca h ed ef
yapıyor; bu sebeple fırsat buldukça da Şark seferlerine girişiyorlardı.
Bu gaziler nazariyesinin ağırlık m erkezini de O rtaçağ T ürkiyesinin etn ik bünyesine ve
fetihten sonra doğan T ürk k ü ltü rü n e dair görüşler teşkil eder. G erçekten m ü ellif fetih
ve T ürkleşm ede birinci rolü gazilere ve D ânişm endlilere verirken bu ülkenin onların
bünyesine göre T ürkleşm esi ve bir k ü ltü re sahip olm ası kendisi için tabii idi. P. W ittek
h u d u t gazilerine ırk ve k ü ltü r bakım ından yerli un su rların karışm ası, kaynaşm ası ve
devam lı ihtidalarla çoğalm ası olarak yeni b ir etn ik hüviyet kazandırırken de fetih h are
ketlerine yerli halkın ve bilhassa E rm enilerin katıldığına, h a ttâ D ânişm endlilere Erm eni
m enşei bile atfolunduğu n a ve nihâyet eski yer adlarından b ir çoğunun devam ına d a
yanm akta ve fetihle T ürkleşen A nadolu’da küllî ve köklü b ir değişiklik olm ayıp sadece
Bizans cilâsı yerine m üslüm an cilâsının hâkim olduğunu, aynı şartlar tesirile Selçuklu
ların hâkim iyeti zam anında da evlenm eler ve ihtidaların devam ı ile etn ik ve kü ltü rel in
kişâfın gazilerin ve D ânişm endlilerin bünyesine göre, aynı karışm a ve kaynaşm alara
uygun bir şekilde, cereyan ettiğine h ü k m etm iştir. T arihî kaynaklara ve realiteye da
yanm ayan m üellif, bu görüşü ile, gazilere verdiği tasavvur ötesi m evki b ir tarafa, Büyük
T ürk m uhâceretinin şüm û lü n ü kavrayam ayan ve tedkîke dayanm ayan u m û m î kanaata
tercüm an olm akta, husûsiyle W . R am say’in The Intermiyture o f races in Asia Minör (Proce.
B. A cadem y)daki dağınık, fakat iddiasız fikirleri geliştirm ekte ve O sm anlIların yeni bir
ırk olarak doğduğuna dair F. K öprülü tarafından b ertaraf edilen (Les Origines de l’Empire
Ottoman, Paris 1935) bir tezin Selçuklulara tatbiki m ahiyetini alm aktadır. H albuki P.
W ittek, m ükem m el eseri olan, Menteşe beyliği’nde, hiç olm azsa göçebe T ürkm enlerin
nasıl dalgalar halinde A nadolu uçlarını istilâ ettiklerini gösterm işti. Gazilere aid olduğu
iddia edilen bir T ürkleştirm e vazifesi ifâ o lunm uş olsa bile b u n u n A n adolu’da sü r’atle
yerleşen bir m illetin etnik ve kü ltü rel bünyesinde m ühim bir tesiri düşü n ü lem ez. A na
dolu yerli halklarının Bizans m üdafaasına ciddi bir suretle iştirak etm edikleri m alûm
bulunm akla beraber b u nların T ürk fetihlerine katıldıkları ve hele kitle halinde
İslâm iyeti kabul ettikleri h u su su n d a hiç b ir hâdise ve kayıd m evcud değildir (bak. O s
m an T uran, “Islam isation dans la T urquie du M oyen-âge”, (Studia Islamica, X). Böylece
m ünferi ' kalan ihtidalar ve aşağıda sebeplerini kısaca belirttiğim ize göre, Bizans
A nadolusundaki m edenî su k u t dolayısı ile T ürklerin yerli halktan aldıkları etn ik ve k ü l
türel te sir pek cüz’i kalm ış; yerlilere verdikleri k ü ltü r unsurları daha çok olm uştur.
D ânişm endlilerin E rm eni m enşeine dair bazı kaynaklarda rastlanan m ü p h em kayıdlar
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKI ARI 4 5
sahibi olan S. A tiya’nın bazı büyük görüş ve tarih hataları derhal dikkati çeker. F ilhaki
ka O sm anlIların M ısır ve Suriye’nin fethine A vrupalIların A frika’yı dolaşan H indistan
yolunun keşfi ve A rap m em leketlerinin İktisadî su k u tu sebebini gösterir. H albuki Por
tekizliler M ısır’ın fethinden önce K ızıldenize hâkim olm ağa ve h a ttâ İslâm ın m ukaddes
beldelerini işgale girişm işlerdi, ki II. Bayezid’in yardım ı ile M em lûklar bu istilâden m u
vakkaten kurtulm uşlardı. Haçlı seferlerinin ikinci ve şiddetli safhasında yalnız Yakın-
şark değil b ü tü n İslâm dünyası da karşılaştığı azim tehlikelerden ancak O sm anlı kudreti
sâyesinde k u rtu ld u ğ u halde A raplıktan ziyâde H ıristiyan taassu b u n a kapılan bu m üellif
T ürklerin kendi m em leketlerini "m ü ste m lek e” olarak istism ar ettiklerini iddia etm iş ve
evvelce A vrupalılar tarafından ileri sü rü len ve bilahare terk edilen bu basit ve sakat gö
rü şü tekrarlam ak hatalarına k urban gitm iştir, ki bu garip iddiaları başka bir yerde m ey
dana koym uş bulunuyoruz.
96 Bu araştırm alar Christianity and İslâm under the Sultans (Oxford 1929 iki d id ; Bektaşilik
tedkikleri (Istanbul 1928) adlı eserlerinde toplanm ıştır, İihanlılar için D ’O h sso n ve
H ow orth’m um û m î Moğol tarihlerinden sonra B. Spuler’in İran Moğolllan tarihi (A nkara
1957) de, hatâlarına rağm en tavsiyeye şâyândır.
97 Histoire du Commerce du Levant au Moyen-âge, Paris 1936 (baskısı).
98 Commerce Génois dans la Mer Noire au Xllle siècle, Paris 1929.
SELÇUKLU TARİHİNİN KAYNAKLARI 4 9
99 Bak. Van Berchem , “E pigraphie des D anishm endides”, ZA, XXVII, s. 89; H. Edhem ,
Kayseriyye şehri, İstan bul 1334, s. 17; A. Gabriel, Monuments turcs d’Anatolie, Paris 1931,
I, s. 32.
100 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 237.
1,11 Bak. O sm an T uran, “Selçuk kervansarayları”, Belleten XXXIX (1946), s. 460.
5 0 .SELÇUKLULAR TARİHİ
102
J. Sauvaget, Introduction à l ’histoire de l'Orient musulman (Paris 1943) adlı el-kitabinda
Selçuklular tarih in in u m û m î kaynaklarını ve bibliyografyasını verirken (s. 140-152)
Selçukluların cihan tarih in d e eh em m iy etin e dair yeni b ir görüşe sahip o ld u ğ u n u gös
term iştir. Bu eser Cl. C ahen tarafından genişletilerek ikinci defa basılm ıştır.
103 Bak. böl. VIII, 6.
104 Y ukarıda b ahsettiğim iz üzere bilahare n eşrettiğ im iz Selçuklular zamanında Türkiye adlı
eserim iz şim di siyasi tarih bakım ından ihtiyacı daha geniş bir ölçüde karşılam ıştır.
105 Selçuklu tarihi ile alâkalı birkaç yeni fakat ciddiyetsiz yerli ve yabancı e ser daha çık
m ıştır, ki burada onlard an bahsetm ek bile yersiz olacaktır.
I. BÖLÜM
S E L Ç U K L U L A R IN M E N Ş E L E R İ V E İLK D E V İR L E R İ
Selçuklular, T ü rk le rin İslâm d ü n y a sın a h âk im o lm aların a ve yayılm a
larına, İslâm m ed e n iy e ti ve kav im leri ta rih in d e yeni b ir d ev ir a çm aların a
âm il olan kavim ve h â n e d a n la rın ad ıd ır. İki esas k o la ayrılıp XI. a sırd a n XIV.
asra k a d a r T ü rk ista n , H ârizm , H o rasan , E fg an istan, İran, Irak, Suriye, A zer
baycan ve T ü rk iy e ’de h ü k ü m s ü rm ü şle rd ir. S elçuk’u n oğlu M ikâil’in n e s
lin d en gelen B üyük S elçu k lu lar ile Irak, K irm an ve Suriye S elçukluları b irin
ci kolu, Selçuk’u n b ü y ü k oğlu A rslan Y abgu’n u n to ru n la rı ta ra fın d a n k u ru
lan T ürk iy e S elçu k lu ları d a ikinci k o lu teşk il eder. D evletin k u ru lu şu n d a n
önce Selçuklular (Selçukıyârı, Selçukıyye, Salâcıka) tab iri, dar m ân âsı ile, sadece,
M ikâil’in o ğ u lla n T u ğ ru l ve Çağrı bey lere m e n su p T ü rk m e n le re alem olup,
diğerleri b azan S elçu k ’u n oğlu Y u su f Y ınal’a n isb e tle Yınallılar (Yinâliyân) ve
A rslan Y abgu’ya m e n s u p o la n la r d a Yabgulular (Yâvgiyâtı veya Yâvgıyya) adları
ile anılm ışlar; d a h a k ü ç ü k z ü m re le r de, beyleri dolayısı ile, Kızıllılar, Yağmur
lular ad ların ı a lm ışlard ır. Ç ok geniş m ân âsiy le de T ü rk is ta n ’d an A kdeniz
kıyıların a k a d a r h ü k ü m sü re n b ü tü n b u dev ir T ü rkleri Selçuklular tâb iri ve
tarih i şü m û lü n e girer.
Bu h â n e d a n ın ceddi Selçuk’u n adı, arap h arflerin in fo n etik kifâyetsizliği
dolayısiyle, k ay n ak lard a ve te tk ik le rd e , Selçuk şek linde yerleşm iş ise de, bu
şekil T ü rk çe â h e n k k a n u n u n a aykırı o ld u ğ u n d a n , tarih çilerin d ik k a tin i çek
m iş ve ilk d efa M a rq u a rt b u n u n a slın d a “Salçuk" o lm ası gerektiği fikrini ileri
s ü rm ü ş tü r. F ak at ö n ce W . B arthold, d a h a so n ra d a bu m eseleyi h u s u s î bir
a ra ştırm a m ev zu u yap an L R asonyi, K âşgarlı M a h m u d ’un ve D ed e-K o rk u t
k ita b ın ın verdiği y azılışlara d ayanarak, d o ğ ru s u n u n “Selçuk” olacağı tezini
m ü d a fa a e tm iş le rd ir1. Bu tez o ld u k ça tasv ib g ö rm ü ş2 ise de eski şekil yine de
m u h a fa z a e d ilm iştir. XII. ve XIII. a sır m ü ellifleri de bu tezi te ’y it ed en bu
im lâyı v e rm işle rd ir3. Bu beş k aynak d ışın d a b ü tü n İslâm yazarları ism i hep
“Selçuk” şek lin d e yazm ışlardı. Bu im lân ın , “Salçuk” şek lin d e telâ ffu z u n a bir
engel b u lu n m a d ığ ın d a n Salçuk ve Selçuk gibi iki telâffuz ile k arşıla şm ış o lu
yoruz. Bu seb ep le birinci te z in de re d d e d ilm iş o ld u ğ u n u san m ıy o ru z. Bilâkis
T ü rk çen in , fo n etik b ir kaide olarak, k alın se sle rd e n ince seslere d o ğ ru te k â
m ü lü d ü ş ü n ü lü rs e aslın ın “Salçuk” o ld u ğ u ve “Selçuk” şek lin in m u a h h a re n
m ey d an a çıktığı an laşılır. F ilhakika k ay n ak ların ittifak eylediği “Selçuk" im lâ
sın ın “Salçuk” şek lin d e o ld u ğ u ve söy len d iğ i h a k k ın d a b ir delil de eski
tü rk ç ed e sal- (sel- değil) isim ve fiil k ö k ü ile y apılm ış bir tak ım isim lerin
m ev cu d iy etid ir. G erçek ten Salcı, Salı, Salındı, Saltuk ve Salgur (Salur) adları
bu g ö rü şü t e ’y it ed er. B undan b aşk a “salçığ” k e lim e sin in de bazı T ü rk leh çe
le rin d e (K oybal ve Sagay) “m ü câd eleci” m â n â s ın a gelm esi, kuvvetli b ir delil
olarak, kay d a şâyândır. Bu so n kayıt ü z e rin d e d ik k a ti çeken P. P elliot bu
güzel d elile rağ m en , B a rth o ld ’u n t e ’siri ile, b u n d a n fay d alanam am ış ve ik in
ci teze iltih a k e tm iş tir4. Böylece eski m ü e llifle rin T ü rk le rd e n bu ism i Salçuk
şek lin d e d u y arak z a p te ttik le rin i, b aşlayan Selçük telaffuzu h e n ü z u m û m î-
le şm e d e n yazılı k ay n ak ların b ask ısı ile b irin ci im lân ın y erleştiğ in i ve İkinci
nin m ey d an a çıkam ad ığ ın ı m ey d an a k o y m u ş olu y oruz.
1. Selçukluların M enşe’i
3 Azimî, nşr. C ahen, JA, 1938, B. 360, 460. Keykâvüs’e aid Sivas D âr uş-şifâ vakfiyesi
(615). A nili Kadı B urhaneddin, Erıîs ul-kulûb, nşr. F. K öprülü, aynı yer, s. 501.
4 Notes sur l’histoire de l’Horde d ’Or, Paris. 1950, s. 176. İsim b ü tü n O rtaçağ boyunca Selçuk
h atu n olarak m elike veya pren slere de verilm iş ve bu arada İlhânî devrinde yine ilk şekli
ile Salçuk h a tu n şeklinde m eydana çıkm ıştı (Bak. Reşîdeddin, Tarih-i Gazânî, nşr. K.
Jahn, s. 10).
5 Kâşgarlı M ahm ud, Divân, I, Sadr ud-D în el-H useynî, Ahbâr ud-devlet al-Salçukiya, Lâhur.
1933, s. 3; Oğuz-nâme, Topkapı 1654. 250a; Raşid al-Din, Cami’ ut-tavârih, nşr. A hm ed
Ateş, A nkara 1060, s. 5; H am dullah Kazvinî, Târih i güzide, GM. s. 434.
6 İbn ul-Azrak, Târih Mayyâfârkîn, British M useum , Or. 5803, 153 b.
SELÇUKLULARIN MENŞLLLRİ VI İl K 1)1 VİRII 1(1 5 5
13 Zeki Velidi Togan, Umûmî Türk tarihine giriş, İstanbul, 1948, s. 175-177.
14 N izâm ul-m ülk, Siyâset-nâme, nşr. H. Darke, T ahran 1968, s. 13, 233.
15 A tabeg M untecib ud-D în, ‘Atabet ül-ketebe, T ahran, 1329, s. 33; H am dullah Kazvinî,
Selçuk’un otu z dördüncü babasının A frâsyâb’a çıktığını yazar (Târih-i güzide, s. 434);
İbn H assûl, Belleten, XV, A rapça m etin, s. 37; E bû’l-gazi, Şecere-i terâkime, (nşr. T.D.K.,
46b.) de O ğuz han ile A frâsyâb’ı birleştirir.
16 E bu’l-Ferec, s. 201.
17 Z ahir ud-D în N îşâpûrî, T ahran, 1332, s. 13, 14.
is Bk, A bdülkadir İnan, "O ru n ve ülüş m eselesi”, THİT mecmuası, 1, 121-133.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI II K 1)1 VİRII Mİ 5 7
S elçu k lu ların m e n ş e ’i ile ilgili riv ây etlerin b iri de D u k a k ’ın H azarlar ile
m ü n â se b e tin e ve o n la rın ta b iiy e tin d e b u lu n d u ğ u n a d âird ir. G erçek ten Sel
çuk beyleri a ra sın d a “en yaşlı ve bilgili” g ö ste rile n İnanç Bey’in S elçuk’un
oğlu ve T u ğ ru l Bey’in am cası İn an ç veya M u sa Yabgu riv ây etlerin e daya
n ılarak A lp A rslan a d ın a yazılan F arsça Melik-nâme D u k ak ’ı H azar T ü rk le
rin in tâ b ile rin d e n ve ileri g ele n le rin d e n g ö ste rd ik te n so n ra H azar h âk an ı ile
b o z u şm a sın a d â ir de b ir hikâye a n la tır23. Bu e serd en , d iğer kay n ak lara n a z a
ran, bir az d a h a fazla bilgi v eren M îrh w a n d 24, H azar h ü k ü m d a rın ı Yabgu ad
veya un v an ı ile zik red erk en , O ğ u zlara a it b u u n v a n dolayısı ile, H azar tâ b ii
yeti m ese le sin i şü p h ey e d ü ş ü rü r veya ö te k i k ay n aklara yaklaşır. Melik-nâ-
me’yi b aşk a b ir e se rin d e de z ik red en aynı m ü ellif25 d a h a fazla ve farklı b ir bil
gi v erm e m e k le b u k ay b o lm u ş k ay n ağ ın S elçu k lu ların m e n şei h a k k ın d a bir
kaç cü m le d e n b a şk a b ir m a lû m a t ih tiv a e tm e d iğ in i m ey d an a koyar. B una
m u k ab il aynı Melik-nâme’ye d ay an an E b u ’l-F erec de D u k a k 'ın z u h û ru n u ve
o n u n y ü k sek b ir itib a ra ve m evkie sa h ip ik en ih tilâfa d ü ştü ğ ü h ü k ü m d a rı
O ğuz Y abgusu değil H azar H âkanı g ö ste rip ikisini b irb irin e k a rıştırm ış,
H azar h âk a n ı ve O ğuz Y ab g u su n u , böylece b irle ştirip iki rivâyeti b a site ve
tek e ircâ e tm iş tir (E b u ’l-Ferec, Chronography, A. B udge, s. 195). H âlb u k i bir
tarih çi M îrh w a n d ’in verdiği b ir çok riv ây etlerin bu k ay n ak ta n gelm iş b u
lu n d u ğ u k a n a a tin i b e lirtm iş tir26. E sâ se n M îrh w a n d ’in S elçu k lu ların m en-
şe i’n e d â ir riv ây etlerin d ek i m ü p h e m iy e t, H azar h âk an ı ile O ğuz Y ab g u su n u n
k arıştırılm a sı gibi te n â k u z la r d a b u h u s u s u m ey d an a koy m ak tad ır. B u nunla
b e rab e r D u k a k ’ın H azarlar ile m ü n â s e b e ti h ak k ın d ak i k ay ıtlar Melik-nâme’ye
m a h sû s o lm ayıp İb n H assû l (s. 49) ve İbn T ik ta k a 27 d a S elçu k lu ların tâ b ii
yetin i H a z a rla ra bağlar. Lâkin İbn u l-E sîr (IX, 162), Sadr u d -D în el-H ü sey n î
(s. 1) ve b u g ru b a d âh il k aynaklar, a sla H azar h â k a n ın d a n b a h se tm ek siz in ,
sadece D u d a k ’ın T ü rk h ü k ü m d a rı Y abgu ile m ü n â se b e t ve m ü câ d ele lerin i
nak led erek , ta rih î realitey i a k se ttirirle r. A slın d a b irb irin e k arışm ış iki rivâyet
de b ir ta rih î gerçeğe dayanıyor; Ş ark tak i T ü rk kavim leri, Şim aldeki B ulgarlar
ve Kiev’d eki R u s k n ezleri gibi O ğ u zlar d a H azarlara tâbi b u lu n u y o rd u .
F ilhak ik a D u k a k ve Selçuk’u n H azarlara tâb iiy etin e d â ir bu kayıtlar,
T ü rk h ü k ü m d a rı Y abgu’yu z ik re tm e m e k le b erab er, bu tâb iiy e tin ancak O ğuz
h ü k ü m d a rı v âsıtası ile o ld u ğ u n u ve h e rh a ld e eski bir devre aidiyetini a k se t
tird iğ in i ifâde e tm e k te d ir. N ite k im 9 2 2 ’de O ğuzları ziyâret e d en İbn Fadlân
on ları H azar h â k a n ı ile d ü şm a n lık h â lin d e b u lm u ş; bâzı O ğ u zların H azarlar
elin d e e sir o ld u ğ u n u ve b u seb ep le h alîfen in b u elçisinin H azarları O ğ u z
ların aley h in d e k ışk ırtacağ ın d an en d işe e ttik le rin i k a y d e tm iştir28. G erçekten
M îrhvvand’ın riv ây etin d e H azarların b ir k ısım O ğuz beylerini e sir ve k a tle t
tiğ in e d â ir b ir k ay ıt d a m ev cû d d u r. F ak at K ıtaylar d ah a sonra, 9 2 4 yılında,
29 M es’ûdî, Murûc uz-zeheb, nşr. B. M eynard, II, 38-64; Kitâb ut-tanbih, BGA. 181, İstahri,
BGA, s. 9 vd., İbn Havkal, nşr. Kramers, 389-383; Marvazi, Tabayı’ ul-hayvân, nşr. V.
M inorsky, s. 18 vdd.
111 İbn M iskveyh, VI, 209; İbn ül-Esîr, VIII, 186.
31 M ukaddasi, BGA, 361; A kdes N im et K urat, Peçenek tarihi, s. 90.
12 Bk. Barthold, Orta-asya Türk tarihi hakkında dersler, 55; Minorsky, "R uslar”, İ.A. VIII,
788; Mücmel ut-tevârih, s. 421.
33 İbn Fadlân, 35, 45; Yâkut, M u’cem ul-buldân, Beyrut, 1956, III, 369.
34 Zeki Velidi Togan, G iriş, s. 178.
6 0 .SELÇUKLULAR TARİHİ
42 Reşîd ud-D în, Câmi’ ut-tavârih, T ahran 1 3 3 8 ,1, s. 32; Şecere-i terâkime, 42a.
43 İbn Fadlân, s. 16.
6 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
44 İbn Havkal, s. 512. St. Julien, s. 62; bak. E. C havannes, Documerıts, 15.
45 Divân, III. s. 84; Câmi’ ut-tevârih, T ahran, I. s. 30.
46 Kâşgarlı M ahm ud, III, 24. Esâsen neşredilm em iş bir araştırm am ızda gösterdiğim iz-
üzere Yabgu unvanı büyük Kun (H un) im paratorlarına aid olup Ç incede Tan-yu, Şan-yü
ve Şe-hu şekillerinde telâffuz edilm iş ve bunun T ürkçe aslı, m ânâsı ve yabgu’dan bozm a
olduğu bugüne kadar anlaşılam am ıştır.
47 Tarih-i Buhârâ, T ahran, 1317, s. 6.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VE IlK 1)1 VİRI İ R İ ______________________________________6 3
dinini kab u lleri ta rih î bir dönüm n o k ta sı m â n â sın a g eliy o rd u 7". Bu ih tid an ın
K arahan lıların esâsın ı teşkil ed en K arluklara aidiyeti m u h ak k a k ise de O ğ u z
ların d a kendi h u d u tla rın d a cereyan e d en bu in k işâ f içinde b u lu n d u k la rı ve
bu sıralard a bu gibi b ir çok h â d ise le rin cereyan ettiğ i şü p h e siz d ir. N itek im
Çu vâd isin d e ve O rd a şe h rin d e “bir Türkmen m eliki’’ ve D o k u z-O ğ u z lara (Uy-
gurlara) k o m şu “bir Türkmen ülkesi’’ (Melik üt-Türkmen ve A r z ut-Türkmen)
m ü slü m a n o lm u ş tu 71. Balaş ve B u rû k et şe h irle ri k o rk u la rın d a n m ü slü m a n
olm uş; T e k â b k e t şe h rin in yarısı d a yeni d in e g irm iş id i72. M ervezi’n in kay
d ettiğ i M â v e ra ü n n e h r ve H ârezm gibi İslâm ü lk e le rin e yakın b u lu n a n O ğ u z
lar m ü slü m a n o ld u k ç a o n la ra “T ü rk m e n ” d e n ilm iş ve a rtık bu isim İslâm
m e m le k e tle rin e göçen O ğ u zlara ad o lm u ş tu 73.
Bu sırad a ve b u d u ru m d a kabilesi, tâ b ile ri ve hayvan sü rü le ri ile C e n d ’e
gelen Selçuk yeni d in in ü s tü n lü ğ ü ve câzibesi y a n ın d a o n u n b ah şed eceğ i
siyasî im k ân ları d a çok iyi k av ram ış g ö zü k ü y o r. N ite k im C e n d ’e v arın ca
ad am ları ile m ü şa v e re ed e re k “Yaşamak arzusunda bulunduğumuz bu ülkede
halkın dinine (İslâm iyete) girmezsek kimse bize katılmaz ve yalnız bir cemâat hâ
linde kalmağa mahkûm oluruz” ded iğ in e, h a ttâ b u m ü z â k e re e sn a sın d a “m ü s-
lü m a n la rın n e fre tin i çek m em ek ve m a k sa d ı istih sâ l ey lem ek ” ta rz ın d a fikir
lerini ileri s ü rd ü ğ ü n e d â ir riv ây etler S elçu k ’u n n e k ad a r sağlam b ir siyasî
gö rü şe sah ip b u lu n d u ğ u n u ve aynı z a m a n d a az b ir kavim ile göç eylediğini
de m ey d an a koyar. Bu g ö rü şle r so n u n d a H ârizm tarafın d a, S elçu k lu lar za
m a n ın d a k u m a şla rı (Zendenîcî) ile m e ş h û r olan ve B u h ârâ’n ın şim alin d e b u
lu n a n Z a n d a k (Z a n d a n a )74 şe h rin e ad am g ö n d e rip vâliden k e n d ile rin e İslâ-
m iyeti ö ğ re te c e k d in ad am ı iste d ile r75. Bu te şe b b ü s Selçuk ta rih in d e o ld u ğ u
gibi T ü rk -İslâ m ta rih in d e de b ü y ü k b ir d ö n ü m n o k ta sı teşk il e d e r ve Sel-
ç u k ’a d a S elçuklu İm p a ra to rlu ğ u ’n u n k u ru c u la rı a ra sın d a birinci m evkii
verir. C en d civ arın a göç ile b irlik te İslâm iy ete giriş h âd isesin i T ü rk tarih çisi
M ü n eccim -b aşı76 b u 2 0 0 .0 0 0 çad ır h a lk ın ın ih tid a sı ile m ü n â se b e tli görm ek-
70 İbn M iskveyh, VI. 181; İbn ül-Esîr, VII, 176; İbn ul-Cevzî, VI, 395; B arthold, Turkestan,
s. 255-257.
71 M ukaddesi, s. 275; Bîrûnî, Kitâb al-tafhim, nşr. W right, s. 242.
7~ M ukaddesi, 274 vd.
73 Mervezî, Tabâvi’ ul-havvân s. 18; O. T uran, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi, I, s.
157-159.
74 Yâkut, M u’cem, III, 154.
75 A bu’l-Farac, 185, vd., Mirhvvând, IV, 72: H induşâh Nahce\jSnî, Tajjifii'ös-^e^^'İfifean,
1313. s. 259. ‘ ~ rX
7 Cami’ ud-düvel, Bayezid k ü tü p ., nr. 5019, s. 1069,
68 SELÇUKLULAR TARİHİ
İhtidâ daha önce olm alıdır; bu tarih te belki daha geniş çapta bir ihtidâ hareketi vukûbul-
m uştur. (Bak. M ., c. II., “A bdülkerim Satuk Buğra h an ” matl. (Nâşirin Notu)
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI İl K III Villi I İli 71
86 ‘U tbî, G erdizî ve İbn ül-E sîr’in eserlerinde bu isim Anç ve İnç şekillerinde yazılm ış ise
de T ürkçe böyle bir isim ve kelim e m evcud olm adığından aslında b u n u n İnanç o ld u
ğunu ve m ü sten sih ler elinde bozularak başka şekillere girdiğini söylem ek gerektir.
87 ‘U tbî-Y ûnînî, Tarih ul-Yemînî, Kahire 1286, I, s. 89, 163-164. 175-177; eski Farsça tere.
Carbazekanî, nşr. Ch. Schefer, Description de Bukhara, Paris 1892, s. 152-160; Gerdizî,
Zeyn ül-ahbar, nşr. M. Kazvinî, T ahran 1937, S. 40-42; Mîrhvvând, Ravzat us-safâ, Bom
bay 1264, IV. s. 72; H am dullah Kazvinî, Tarih-i Cüzîde, T ahran 1339, s. 383-385.
T edkikler için Barthold, Turkestan down to the Mongol invasion, s. 257-260; G renard,
“Satuk Buğra H an m enkıbesi ve ta rih ”, trc. O sm an T uran, Ülkü Mec. sayı LXXIV-LXXX
(ikinci baskı), İslâmiyet ve Selçuklular, İstanbul 1971 s. 147-187; M. Köymen, “Büyük
Selçuklu İm paratorluğu ’n u n k u ru lu şu ”, DTCFD. XV. 1-3 (1957). s. 97-189. Cl. Cahen,
Le Malik-nâme et l ’histoire des Origines Seljukides, G riens II, 1. (1949). s. 31-65; G. Pritsak,
"K arahanlılar”, İA.
7 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
çu k lu la rın aile, eşya ve sü rü le ri ile böyle b ir göçe girişm eleri vârid olam az.
Bu se b e p le d ir ki, S âm ân iler ile a n la şm a n ın ve m u h â c e re tin d a h a evvelki
yıllarda v u k u b u ld u ğ u n u k a b u ld e b ir z a rû re t de vardır. W . B a rth o ld ’u n ka
ra n lık ta ve m ü p h e m b ırak tığ ı b u ifâdesi ile bazı m u a h h a r ta rih ç ile rin de
te re d d ü tle rin e te s ir ettiğ i g ö z ü k ü y o r93. Bu d u ru m d a kaynağı m eç h û l o lsa da
H am d u lla h K azvinî’n in “Selçuklular mal ve hayvanlan ile otlak darlığı yüzünden
375 (985) yılında Türkistan’dan Mâverâünnehre geldiler. N ur Buhara ve Semer-
kand’da oturdular” ifâdesini en u y g u n b ir ta rih o larak k ab u l e tm e k yerin d e
o lu r94.
S âm ân î dev leti 999 y ılın d a in k ıra z b u lu p eyâletleri K arah an lılar ile Gaz-
neli S u lta n M a h m u d ’u n h â k im iy e tin e geçm iş, son S âm ânî h ü k ü m d a rı Ab-
d u lm e lik ’in k ard eşi İsm ail (E bu İb ra h im ) M u n tasır, hacibi A rslan Yabgu
k u m a n d a sın d a k i b ir m ik d a r süvari k u v v eti ile e cd ad ın ın ta h tın ı k u rta rm a y a
g irişm iştir. Birçok vilâyet ve b eld eleri d o la şa n E bu İb ra h im b ir y an d an para
ve m al to p lay ıp k ü ç ü k o rd u s u n u k u v v etlen d iriy o r; ö te y an d a n d a d ah ilî
d ü şm a n la rın a ve K arah an lılara k arşı savaşıyordu. N ih ây et b o z g u n a uğrayan
M u n ta sır eski d o s tu S elçu k lu ların te k ra r y a rd ım ın a b aşv u rd u . N ite k im kay
n a k lard a “Oğuz Türklerinin Sâmânîlere kadîm hizmet ve meyilleri” o ld u ğ u n u
biliriz ki, a n ’anevî ittifak d ü rü s tlü ğ ü n ü ifâde e d iy o rd u 95. F ilh ak ik a Ebu İb ra
h im O ğuz T ü rk le rin e (S elçuklulara) gidip o n la rın y ard ım ın ı te m in e tti. Sâ-
m â n île r ve S elçuklu kuv v etleri S e m erk an d h av âlisin d e K arah an lılara karşı
b ir gece b ask ın ı yaptılar; O ğ u zlar b a ş ta o n sek iz k u m a n d a n olm ak ü zere çok
e sir ve g a n im e t ald ılar ve M u n ta s ır’ı yalnız b ırakıp y u rtla rın a ve evlerine
d ö n d ü le r. Bu h â d ise ü z e rin e çık an riv ây etlere göre O ğ u zlar bu esirleri N asr
İlig H a n ’a te slim edip o n a yak laşm ak istiy o rlard ı. Z ira K arah an lıların M âve-
ra ü n n e h r’de h âk im olm aları, S âm ân îlerin de çö k m ek te b u lu n m a la rı ve n ih â
y et O ğuz y ab g u ların ın b u ra d a d a S elçu k lu lar için b ir te h lik e teşk il etm e leri
so n u n c u la rı te k çare olan an laşm ay a zo rlu y o rd u . Bu d u ru m d a ü m id i k ırılan
Sâm ânî em îri H o ra sa n ’a kaçtı'"’. I ak.ıt l>ıı m ü n â se b e tle G erdizî 1003 ve 1004
yılları a ra sın d a v u k u b u la n m ü h im b ir h â d ise d e n b ah sed er ve şü m û llü bir
kayıt verir. G erçek ten o n a göre çok sık ışan E bu İb ra h im "Oğuz Türklerine gitti
ve aralarında bir müddet kaldı. Onun büyüğü bulunan Yabgu müslüman oldu ve
Muntasır ile sıhriyet kurdu. Birlikte Semerkand’ın Kühek kapısına dayandılar. Bu
rada K arahanlı vâlisi Sü-başı T e k in ’i b o z g u n a u ğ ra tıp çok esirler daldılar.
F akat çok h id d e tle n e n İlig H an o rd u s u ile b irlik te E bu İb ra h im ’i tâ k ip e tti ve
m acerası yıllarca sü ren S âm ân î em îri n ih â y e t 1005 senesi ş u b a tın d a hayatını
kaybetti ve y an ın d ak i T ü rk ask erleri de ö ld ü rü ld ü ”97.
S elçu k ’u n ö lü m ü n d e n so n ra k e n d isin e tâ b i S elçukluların b aşın a geçen
b ü yük oğlu ve T ürk iy e S elçu k lu ların ın d a a ta sı o lan A rslan ’ın Y abgu u n v a
n ın ı ta şıd ığ ım b iliyoruz. Lâkin S âm ân î e m îrle rin in son defa m ü ra c a a t edip
y a rd ım ın ı; aldığı O ğ u zların reisleri yabgu u n v a n ın ı taşıdığı ve bu sırada
m ü slü m a n o ld u ğ u , kay d ın a göre o n u n S elçuklu A rslan Y abgu’dan başkası
o lm ası gerek lid ir. E sas kaynağı teşk il e d en U tb î ve G erdizî, M u n ta sır’a y a r
d ım ed en T ü rk le ri h e p O ğ u zlar adıyla g ö sterd iğ i, İbn ü l-E sîr ve M îrhvvând
gibi m u a h h a r m ü ellifler H a ru n B uğra H an ile İlig N asr z a m a n la rın d a c ere
yan e d en h â d ise le ri b irb irin e k a rıştırd ık la rı, S âm ânîlere yapılan y ard ım ların
h ep S elçuklu O ğ u z la rın a a it b u lu n d u ğ u n u d ü şü n d ü k le ri için, K arahanlılar
ile v u k û b u la n iki m u h a re b e d e n so n ra ü ç ü n c ü sü n d e Y engi-kent O ğ u zların ın
m ü d a h a le ed eb ilecek lerin i h a tırla rın d a n g e ç irm e m işle rd ir98. B aşta W . Bart-
h o ld o lm ak ü z e re d ev rim izin tarih çileri de ya b u m e sele ü ze rin d e d ü ş ü n m ü ş
v ey ah u t G erd îzî’n in m ü h im kaydı ü z e rin d e isab etli bir neticeye u la şab il
m işlerd ir. X. a sır g arp coğrafyacıları, T ü rk kavim leri ve h u sû siy le O ğ u zların
Sır havâlisi ve şe h irle rin d e ve b u a ra d a Y e n g i-k e n t’te de İslâm iy etin g ittik çe
yayılm ası ve k u v v e tle n m e si h a k k ın d a güzel ta sv irle r verm işlerd ir. Lâkin bu
asrın so n ları ve XI. a srın birinci y arıla rın d a O ğuz devleti ve y ab g u ların a dair
h a b e rle r n â d irle şm iştir. B u n u n la b e ra b e r b u yayılışın sü ra tlen d iğ in i ta h m in
96 ‘U tbî, I, s. 336. 338; C urbâzkanî, s. 222. 223; İbn ül-Esîr, IX, s. 54-55.
97 Gerdizî, Zeyn ül-ahbar, nşr. M. Kazvinî, T ahran 1937. s. 50-51. İbn F unduk, Tarih-i
Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 70. M untasır kaçarken O ğuz yabgusu da
çekilm iş gözüküyor. Lâkin aynı m üellife göre “Yavgulular (m etin N avgıyân)dan A hm ed
adlı kuvvetli bir kim se, 306 (1008) yılında K asaba'ya akın e tm iştir.” (s. 51) ki, Oğuz
yabgularına m en su p old uğunu Y abgulular b ahsinde de göreceğiz.
98 'U tbi, I, s. 341-347; C urbâzkanî, s. 225-228. Buna karşı İbn ül-Esîr (IX, s. 163). M irh-
w ând (IV., s. 72) Selçukluların İlig H an’a ve Buğra H an’a sığındıklarını veya O ’n a (lara)
karşı ihtiyatlı davranm adıklarını yazarlarken hem evvelce aldıkları esirleri geri verm ek
suretiyle yayılmış rivâyetlerin tesirinde kalm ışlar; hem de daha sonraki hâdiseler ile
bunları birbirine karıştırm ışlardır.
7 6 SELÇUKLUI AR IARİHİ
99 B arthold (Turkestan, s. 269) m ü slü m an olan yabgu üzerinde durm aksızın O ğuzların bu
reisini A rslan Yabgu saym ıştır. G. P ritsak (Köprülü armağanı, İstanbul 1953, s. 405) hak
lı olarak M u n tasır’ın son başvurduğu O ğuzların Selçuklular değil Y engi-kent O ğuzları
olduğunu ileri sürm üş, b una başlıca sebep olarak Sâm ânî em îrî ile birinciler arasındaki
bozuşm ayı zikretm iş ve 1043 yılında İkincilere ait yardım ı kabul etm iştir. Buna m ukabil
M ehm et Köymen (s. 133-137) ve Cl. C ahen bu m esele üzerinde bazı m ü nakaşalar yap
m akla beraber (s. 44-46) Y engi-kent yabgusu yerine yine Selçuklu A rslan Yabgu’nun
bahis m evzuu olduğu kanaatini belirtir, ve İslâm iyete giren Yabgu’n u n ancak birincisi
nin olabileceğine dair B arthold’un karanlıkta bıraktığı çok m ü h im bir kayıt ve m ânâsı
açıkta kalır. Selçukluları daim î tâkip eden Y engi-kent yabgusunun Sâm ânî em îrinin
yardım ına m uvafakat etm esi ve bu taraflarda yerleşm e arzusuna sahip olm ası ne kadar
tabii idi ise de Selçuk O ğullarının da esir aldıkları kum andanları K arahanlılara iade edip
İlig H an’a yaklaşm aları da o derece m akûl ve h a ttâ zarurî idi.
SELÇUKLULARIN MLNSELI Rl VI II K III VİRII Kİ 77
(iık Sü-başı" a ra sın d a g eçtiğini de m ey d an a k o r 100. S elçuk’un İslâm iyet u ğ ru n
da Ş âm ânî y ab g u lara karşı cihâdı da Yazır ve Kınık boyları a ra sın d a cereyan
etm iş ve g ittik çe şid d e tle n m iştir. H a ttâ iki O ğ u z boyu İslâm birliğ in e dâhil
olduğu z a m a n d a bile bu kabîlevî h u s û m e t n ih â y e t bulm am ış; bilâkis, a r t
m ıştır. F ilh ak ik a b ü y ü k T ü rk m u h â c e re ti k a rşısın d a ve b ilh a ssa K ıpçakların
baskısı ile O ğ u z devleti çö k er ve K ınık ile Y azır b o y lan M â v e râ ü n n e h r’de
k en d ilerin e y u rt b u lm ay a u ğ ra şırla rk e n a ra la rın d a yine ça rp ışm ala r devam
eder. O ğ u z-n âm e “Oğuzların dağılmış ve Şah M elik’in perişan olduğu vakit Yazır
uruğundan A li H an’ın oğulları Yazır havalisine göç edip kendilerine Hisar-ı Tak’da
yurt kurdular. Onların evlâd ve nesilleri hâlâ bu diyarda mevcutturlar,” ifâdeleri
ta rih e uyg u n m ü h im b ir vesikadır; O ğ u z d e v le tin in XI. a srın b irinci yarıla
11111 Reşîd üd-din, Câmi ut-tevârih içinde henüz yazm a halinde kalan Oğuz-nâme veya Oğuz
destanı “Tarih-i Oğuz ve T ürkân ve Hikâyat-i C ihangir” veya biraz farklı başlıklar altın
da bir bahsi teşkil eder. Profesör Karl Jahn bu bahsi “Die Geschichte der Oğuzen des Raşîd
ad-dîn” (W ien 1969) adı ile A lm anca’ya tercüm e etm iş ve esas aldığı Topkapı Bağdad
köşkü 282 sayılı nüshasın ın da faksim ilesini kitabına eklem iştir. N otlar ve indekslerini
koyan naşir böylece eseri m eydana çıkarm ış ve T ürk tarih in e güzel b ir h izm et daha
yapm ıştır. Bu m etn i neşredeceğini daim a tekrarlayan m erh u m Prof. Z. V. Togan n ih â
yet “Oğuz Destanı” adı altında Farsça’dan tercü m e ederken izahlarda da bulu n m u ş, lâ
kin hastalığı ve hayattan ayrılm ası sebebi ile eser Dr. T uncer Baykara’n ın h im m eti ile
bastırılm ıştır (İstanbul 1972). B ununla beraber m e rh û m u n çalışm alarını h en ü z b itir
m em iş olduğu da m etinden anlaşılm aktadır. Farsça m etin d e T ürkçe ad ve tâbirlerin
yazılışında bozukluklar ve o k u n u şu n d a zorluklar gözükür, ki m ü sten sih ler ya bu tü rlü
kelim elerin yerlerini boş bırakm ışlar veya yakıştırm a şekiller ile doldurm uşlardır. Bi
zim kanaatim ize göre T ürkçe anlatılan rivayetin Farsça m ütercim i Türkçeye ve d estana
yabancı olup bir liyâkat g österm em iştir. H erhalde bu d u ru m sağlam bir Oğuz-nâme
m evcut bulunm am asına ve tenkitli bir baskının yapılam am asına sebep olm u ştu r. Bu
eserin T ürkçeden Farsçaya naklinde yapılan h atâlar yanında hikâyelerin de kısaltılm ası
vâriddir. B ununla beraber asıl m ühim hatâ Cami üt-tevârih gibi m uazzam bir eser h azır
layan hey’ete ve bizzat R eşîdeddin’e olsa gerektir. Z ira bu hey’ette T ürk T arihi ve d es
tanlarını bilen bir zat bulunm adığı gibi iyi bir O ğuz-nâm eci de aranm am ış gözükm ek
tedir. Filhakika kaynaklarda Oğuz-nâme'nin m ufassal nüshaları olduğunu, bu h u su sta
san ’atkârlar, şair ve hikâyeci O ğuz-nâm eciler b u lu n d u ğ u n u gösteren kayıtları ve n ih â
yet büyük san ’atkârı ve yazarı m eçhul şah-eser Dede Korkut kitabı ön ü m ü zd e du rd u ğ u
d ü şü n ü lü rse, T ebriz’de büyük T ürk d estanı b asit b ir T ürkm en hikâyeci ile yabancı bir
m ütercim elinde çok küçültülm üş, Camı’ üt-tevârih’i telif eden hey’et de zaten o kadar
O ğuz-nâm e ve rû h u n u n dışında kalm ıştır, ki eserin adına uygun bir bahsi do ld u rm ak
tan ileri birşey de düşün em em iştir. Buna m ukabil M oğollar üzerinde çok durulm uş;
hattâ M oğol tarih ve destanlarını ya T ürklere bağlam aya veya kendilerine mal etm eye
çalışm ışlar ve b u n u n ötesin i aram am ışlardır.
7 8 .SELÇUKLUlAR TARİHİ
101 O ğuz devletinin yıkılışına ve O ğuzların dağılışına dair destan, tercüm esi yapılan, şu
m ühim m etni verir: “Be vakt-i teferruk-i O ğuz ve Perâgendegi-i Şah-M elik, em îrî ez
ü stünw ân-ı Yazır ve pîşerân-i Ali H an be taraf-ı Yazır be-reftend ve m akam ve yurt-i
hû d be-H ısâr T ak b e ’g -endahtend ve anca sakin ve m u tav attin şu d en t ve h en ü z evlâd
ve a’hab-ı işân der an diyar m evcûd-cûd” (Bağdat köşkü nüshası 282, s. 601b. - 602a;
E bu’l-G azi, Şecere-i Terâkime, s. 44a-44b). O ğuzlar ile birlikte M u n tasar’ı bırakan “H a
şan bin T ak”in H isar-ı tâk kalesinin Baranlulardan önceki sahibi olduğu anlaşılıyor, ki
kaynaklar o n u n bu zam anda vukubulan hâdiselerde kendisinden bahs etm işlerdir.
102 Beyhâkî, Tarih-i Mes’ûdî, nşr. Saîd Nefisi, T ahran 1 3 1 9 ,1. s. 541; II, (1326), s. 830.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI II K 1)1 VİRII Rl 79
m anlığı ile ta n ın m ış; pâdişalılığa yakışm ayan h arek etleri dolayısiyle d a Şah-
M elik’e lâyık o ld u ğ u cezayı verdiği d e s ta n ın m alı o lm u ş tu r ki, b u n la r kay
nak lard a d a m e v c u ttu r103.
N û r-B u h â râ ’d a sık ışan S elçu k lu lar H a riz m ’e göçerlerk en b u ra d a Gaz-
neli M a h m u d ’u n vâlisi b u lu n a n A ltu n -ta ş ’ın o ğ lu H a ru n , k ararın ı d e ğ iştir
m iş; S elçu k lu lara h ıy â n e t ed e re k gizlice Şah M elik’e h a b e r g ö n d e rm iştir.
G erçekten S elçu k lu ları tâk ip ed en Şah M elik o rd u su ile d e rh al C e n d ’den
h a re k e t e tm iş ve çöl y o lu n d a n g elerek S elçu k lu lara ağır b ir b ask ın yapıp
8.000 k işilerin i m e rh a m e tsiz ce d o ğ ra m ış ve m alların ı yağm alam ış; cidden
"zâlim ” sıfatın ı d a h a k e tm iştir. XII. a sırd a k e n d i m em le k e ti B eyhak’ın ta ri
hini yazan İb n F u n d u k Selçuk o ğ u lları d e v le tin in b aşlan g ıcın d a 433 (1041)
yılında o n u n b ir a k ın ın d a n b a h se d e rk e n "Ş ah M elik b. Ali el-Bârâtıî” adını
ku llan ır ve “Hüsâm üd-devle Ebu’l-Fevâris H ârizm -Şah” (devletin kılıcı ve k a h
ra m an la rın veya şövalyelerin b abası) u n v a n la rın ı taşıd ığ ın ı d a ilâve e d e r104.
Ali H a n ’ın oğlu B aran H a n ’ın to ru n u o lan Şah M elik’in Baranlı aile adı ile
ta n ın m a sı sây esin d ed ir ki, d e s ta n î y a b g u lu la r a rtık ta rih î b ir h ü v iy et k a
za n m ıştır. Şah M elik S elçukluları tâ k ip e d e rk e n aynı y ıllarda yine o n u n aile
ad ve şö h re ti ile ta n ın m ış b ir T ü rk k u m a n d a n ın ın m evcud olm ası da çok
m ü h im o lu p bizi tey id eder.
F ilh ak ik a yine Şah M elik gibi S elçu k lu lara k arşı K arah an lılar safın d a sa
v aşan b ir “Alp-kara Barânî" de vardır. M ü stak il b ir siyaset g ü d e n B uhârâ
em îri Ali T ek in S elçu k lu ları p a rçalam ak m ak sad ı ile, b ir te rtip ve h ıy an et
h a zırlark en “çok atılg an ve k o rk u b ilm ez A lp k ara B arânî” de 1029 yılında
S elçuklu o rd u g â h ın ı b asıp o n ları b ü y ü k kayıp lara u ğ rattı; S elçuk’u n oğlu
Y u su f Y ınal d a ö ld ü rü ld ü . T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler e rte si yıl Ali T ek in ile A lp
kara B arânî k u v v etlerin i b o z g u n a u ğ ra tıp çok e sir aldılar; b u n la r a ra sın d a
yakalanan A lp -k a ra ’yı d a ö ld ü rd ü le r ve in tik a m aldılar. B u n u n la b era b er
m u k a b il ta a rru z a geçen Ali T ek in S elçukluları “az îm ” b ir kıtâle u ğ ra ttı. O n
103 Oğuz-nâme’de “p âdişâhların Oğuz soyundan Kayı, Yazır, Eymür, A vşar ve Begdili beş
oğlundan (toru n u n d an ) b u lu nduğu ve b u nlardan başka bir boydan pâdişâh gelm ediği”
yazılm ıştır (s. 601a - 601b). B ununla beraber destan ın 24 Oğuz boyuna ve hâkim iyet
sıralarına göre aynı d estan a ait bir bahisde Yazır’ın, nüshalara göre, üçüncü, dördüncü
ve beşinci ve nihâyet Kâşgarlı M ahm ud’da “Y azgu” onuncu sırada yer alm akta; buna
karsı devrin sultanlarını çıkaran Kınık boyu birinci mevkide başa geçmiş ve yalnız b u
rada Kayı boyu ikinci sıraya d ü şm ü ş bulunm aktadır.
1114 İbp Funduk, Tarih-i Beyhak, nşr. A. Behm enyâr, T ahran 1317, s. 51, İbn ül-Esîr “Ba
rânî” n isbetini koym am akla beraber “Şah M elik bin Ali” kaydını verir. (IX. s. 175).
80 SELÇUKLULAR TARİHİ
105 İbn ül-Esîr, IX, s. 164; M irhw ând. IV, s. 74. Alp-K ara’m n da Barânî nisbesini taşım ası
Y engi-kent yabgu ailesinden geldiğini ifade eder.
106 E bu’l-gazi Bahadır H an T ürkm enlere dair eserinde Oğuz yabgularından bahsederken
bizi ilgilendiren şu m alûm atı verir; “Şa’bannıng oglı bar erdi.. B uran atlı. A nı han kıl
dılar. B uran takı il birle sülük kılup Oguz-ili resm lerini b ertaraf kılmaz. O n sekiz yıl
padişahlık kılup vefat taptı. A li’ning H an bolganm g zikri tu rur: Ol vakıtta Oğuz-ili Sır
suyınıng iki tarafında ayakına yakın o ltu ru p ertiler... Ü rgenc’e bardılar, köçüp kal-
ganları Ali T ikenni h an kıldılar. A li’n in b ir yaş (genç) oğlı bar erdi. Kılıç A rslan atlığ,
ana Şah-M elik lâkab koyup ... halk p âdişâh kosterdiler. Birinci yıllardan son Şah-M elik
zâlim boldı.” (Şecere-i Terâkime, s. 41b-42a) E bu’l-gazi kaynaklarda gördüğü B urân’ı
Farsça m ü sten sih lerin “T û rân ” şeklini reddederken ne kadar haklı idi ise onu Baran
yerine B urân yapm ası da o derece hatalı olm uş, devrin tarih î seyrini ve kayıtlarını
tedkik etm eyen bugünkü ilim adam larını da, böylece ikileşen h a ta karşısında b ir çık
m aza sokm uştur. Fakat daha m ühim i Baran H an’ın O ğuz-ili’nde b ir inkılap yapm asına
ve yabgu m akam ına geçm esine dair kayıtlar olup zâten Baranlu veya Barânî hânedanı
da bu su retle m eydana çıkm ıştır.
SELÇUKLULARIN MtNŞELERİ VE İLK 1)1 VİRII Rl 81
107 M uham m ed bin N ecib Bekran, Cihân-nâme, nşr. E. Riyahi, T ahran 1342.
108 M etin: “Ali H an bigning oğlanları baş bolup H isar tağına kittiler. Bir nice kop iller;
Oklı-ili, Kökli-ili, Agar-ili ve Sultan-ili Balkan tağına kittiler. Yazır-ili H orasanga barıp
M erv-rûd etrafında kop iller ol-turdular. Ol sebepten M erv-rûdga Yazır-yurtı derler.
Y azır-ilining bir nicesi yakınında tağ içinde dikkanlık kılup o ltu ru r irdiler.” (Şecere-i
Terâkime, s. 44b).
109 Cuveynî, Cihân-guşâ, G.M. I., s. 120, 122, II, s. 71-72, 219; Yâkut, M u’cem ul-buldân,
Beyrut 1955, I, s. 318; H am dullah Kazvinî, Nuzhet ül-kulûb, T ahran 1336, s. 196; Re-
şîdeddin, Cami ut-tevârih, nşr. A. Alizâde, Baku 1957, s. 30, 276, 283 (Vilâyet-i Yazır,
Merv ve Yazır). Y âkut’un m etn in d e "Baran, Merv köylerinden olup “Diz-i B aran” (Ba
ran kalesi) denildiğini”, yazarken “d iz” kelim esi dize şeklini alm ıştır. N itekim esas
kaynağı Y âkut olan Merâsıd ul-ıttılâ (I, s. 150) bir nüshada adın Diz-i Bârân olduğunu
kaydetm ekle bu istin sah h atasını düzeltir. B ununla beraber XII. asrın büyük âlim le
8 2 ________________________________________________ SELÇUKLULAR I AKİMİ
ile H âriz m -şa h la r devleti a ra sın d a ih tilâ fla r ve h a ttâ sav a şm ala r eksik o l
m u y o rd u .
F ilh ak ik a İl-A rslan z a m a n ın d a (1 1 5 7 -1 1 7 2 ) H ârizm o rd u su ile b a şla rın
d a Y ağm ur H a n ’ın b u lu n d u ğ u Y azır T ü rk le ri ara sın d a, 1160 yılın d a b ir m u
h areb e o ld u ve Y azırlardan çok in sa n ö ld ü rü ld ü . XIII. asır b a şla rın d a 610
(1214) y ılın d a H ârizm -şah S u ltan ı A lâ u d d in M u h a m m e d ’in an ası T erk en
H a tu n ’d a “Yazır kalası sahibinin oğlu Ömer Han aleyhinde bir tertip kurup öldürdü
ve bir hile ile 'Onun ata mirası’ (mevrûs-i hîş) olan bu kal’ayı işgal etti”110. M evlâ-
nâ C elâled d în R û m î’n in tasav v u fta ilh a m kaynağı olan Ş em su d d in
T e b riz î’n in b ab ası d a H o ra sa n ’da Y azır v ilâ y e tin d en o lu p tic â re t ile m eşg u l
iken bu şe h re g elm iş ve b ah is m ev zu u o ğ lu d a b u ra d a d o ğ m u ş tu r111. Y azırlar
Y abgu o ğ u lla rın ın re h b e rliğ in d e k ad îm O ğ u z ilin d en H o ra sa n ’a göçerlerk en
böylece Y azır vilâyeti, Y azır veya B aran k al’ası o larak kabîle isim le rin i m u h a
faza e tm işle r, h â n e d a n d a B aranlu veya B aranî ad ların ı d a ta şım ışlard ı. H o ra
sa n ’d an şark î-A n ad o lu , A zerbaycan ve Ira k ’a g eldikleri ve bu havâlide Kara-
k o y u n lu d ev letin i k u rd u k la rı z a m a n d a d a h â n e d a n a ait B aranlu (F arsça Ba-
rinden A bdülkerim Sem ’anî, Kitab ul-Ensâb (s 58a) adlı m eşh û r eserinin yazm asında
“Baran, Merv köylerinden olup buraya -D ih Baran (Dih-i Bârân)- denildiğini ve H atem
bin M uham m ed el-Bârânî’nin de bu köye (kasabaya) m ensup b u lu n d u ğ u n u kaydet
m ekle bizzat yazılış hatasını düzeltir. Esâsen kaynaklar Baran’ı hem köy (dih) veya ka
saba ve şehir ve hem de kale (diz) olarak gösterm işlerdir.
110 İbn ül-Esîr, XI, s. 97-98; M. N esevî, Siret es-Sultan Celalüddin Mengü-birti, nşr. G. H ou-
das, Paris 1891, s. 39; Fransızca trc. Paris 1895, s. 67-08; Eski Farsça tere. nşr. M ucte-
ba Minevî, T ahran 1344, s. 58.
111 K ara-koyunlular tarih sahnesine çıkışlarından yâni XIV. asırdan beri Barânî veya Ba
ranlu aile adı ile tanınm ışlardı. M eselâ Gaffârî “K arakoyunlu su ltan ların a Barânî de d e
n ilir.” (Cihan-ârâ, T ahran 1342, s. 277) ifadesi de bu ism in hânedana m ah su s olduğunu
belirtm iştir. Bu devletin ikinci hüküm darı “Em îr Kara Y usuf Barânî” idi (Ebû Bekir
T ahranî, Kitab-i Diyârbekriye, s. 31) H aşan oğlu Beğ R ûm lu K ara-koyunlu h üküm darı
m eşh û r C ihân-şâh’a m ensup, Sultan H üseyin Barânî’ye ait vak’alardan bahseder,
(Ahsen üt-tevârih, Baroda 1931, s. 31-33). İlk O sm anlı tarihçilerinden N eşrî, U zun Ha-
san ’ın B aranlu’dan M irza C ihân-Şâh’ı ö ld ü rd ü ğ ü n ü kaydederken hân ed an adının Türk-
çesini yazar (Cihân-numâ, nşr. F. R. U nat ve M. Köymen, A nkara 1957, s. 820). Babür-
şâh "Tebriz pâdişâhı C ihân-Şâh Barânî” ifadesini kullanır (Vakayî, nşr. R. R. A rat, A n
kara 1943, I, s. 9). M alûm olan bu kayıtlar Yabgu Baran ve m en su p ların a ait Baranlu
aile adının böylece, O ğuz-ilinde (Sır-deryâ havzasında) ve M âverâünnehr’de olduğu gi
bi aynı hânedan beylerinin kendi kabileleri başında göçleri ile H orasan’da ve Yakın-
Şark’taki hayatlarını, nihâyet m en şe’ ve aile adlarının nasıl bağlandığını görüyoruz.
SELÇUKLULARIN MENŞt 11 Rl VI İl K Dİ VİRLERİ_______________________________________________________ 8 3
112 Şarkî A nadolu ve El-cezire (M usul) havâlisine gelen B aranluların K ara-koyunlu devleti
k urulm adan önce de birtakım vak’alara karışm aları ve rol oynam aları tabii idi. Filha
kika XIII. asır ortaların d a Eyyûbîlerin ve M em lûklerin M oğollara karşı yardım larına
başvurdukları T ürkm en beyleri arasında E m îr Şem seddin A k-kuş ve E m îr H üsâm eddin
bulunm akta; bunların K ara-koyunlu u lu su n u n başındaki Baranlı h ân ed am n a m ensup
olduğu gözükm ektedir. G erçekten A rapça kaynaklarda “el-Brnlı” şeklinde yazılan bu
nisbenin Baranlı olduğunu sanıyoruz. B unların em îr olm ası, oldukça m ü h im askerî
k ıt’alara sahip bulunm ası ve şarkî A nad o lu ’da b u n a benzer b ir T ü rk m en boy veya u lu
suna rastlanm am ası kanaatim izi te ’yid eder. (M ufaddal bin E bi’l-Fezâil, el-Nehc us-
Sedid, nşr, ve tere. E. Blochet, s. 80-81, 95-57, 110; M akrizî, Kitab üs-Sülûk, Kahire
1957, I, 475, 493). E. B lochet b u nisbeyi Alburanlı olarak okurken T an rı-b ird i’nin bu
kelim eye “al burunlı” m ânâsını verm ektedir. Bu d u ru m herhalde Baranlı ailesinin XIII.
asır ortalarında henüz tanınm am ası ve bilâhare m eydana çıkan bu h ânedan ile bağlılı
ğının bilinm em esi ile alâkalı olm alıdır. N itekim , H ülâgü zam anında M usul’d a Sundagu
N oyan ile savaşan aynı T ü rk m en beyi’nin h u su sî adını A guş (Ak-kuş) gösteren Cami
üt-tevârih’in verdiği aile ism i üç baskıda da okunam am ıştır. (Q uatrem ere, Histoire des
Mongols de la Perse, s. 386, T ahran neşri, s. 730; A. Alizâde, Baku baskısı, s. 84).
113 Bir takım yeni oym akların birleşm esi ile K ara-koyunlu u lusu teşekkül eder iken b unlar
arasında bir Baharlu oymağı da vardı. K ara-koyunlu hânedanm m Baranlu (Barânî) adı
nı taşıdığı Farsça, A rapça ve T ürkçe kaynaklarda m evcut olduğu halde V. M inorsky bu
ism i bırakıp Baharlu üzerinde d u rm u ş ve bu adın da “k at’iyetle kabîlevî değil H em edan
yakınında Bahar m evkiinde (kalesinden) geldiğini” H am dullah Kazvinî’ye (Nüzhet ul-
kulûb, T ahran 1336, s. 127) dayanarak ileri sürm üş; C ihân-Şâh’m oğullları ve neslinin
bu kale ile alakasını da b ir delil saym ıştır. XIII. asırda Iva (Yıva) T ürkm enleri başında
M elik Süleym an-Şah’ın b ir m ü d d et Bahar kalesinde o tu rd u ğ u n u da kaydederek Kara-
koyunlu hânedanm m Baharlu oym ağına ve O ğuzların Iva boyuna m en su p bu lu n d u ğ u
neticesine varm ak istem iştir “T he Clan o f th e K ara-koyunlu”, Köprülü armağanı, İstan
bul 1953, s. 391-393). Fakat kaynakların Kara-Koyunlu hânedam nm Baranlı adı ü ze
rinde, ittifakına karşı, pek çok em sali arasında Baharlı oym ağının bu ulus ve devletin
başında bulun d u ğ u n a dair bazı ihtim aller ileri sürm ek m alûm u m eçhul ve m eçhûlü de
m alûm gösterm eye çalışm ak dem ektir ve beyhûdedir. Esâsen yukarıda da gösterdiği
m iz üzere, Yazırlar ile birlikte, Baran, Baranlı veya Bârânî adının O ğuz-ili, M âvera-
ünnehr, H orasan’dan K ara-koyunlulara kadar nasıl intikal ettiğini tâkip edebiliyoruz.
Bu m ü nâsebetle de Bahar kalesine m en su p bir Baharlu oym ağının bulu n m ası ve diğer
leri gibi K ara-koyunlulara dahil olm ası b ir m esele teşkil etm ez. Esâsen Yıvalar ile
kabîlevî bir alâka olsa idi XIII. asırda büyük şöhreti olan M elik-Süleym an-Şah’ın Kara-
koyunlular üzerinde bir iz bırakm ası tarih î ve ananevi bir rivâyetin bulu n m ası gerekir
di (Süleym an Şah hakkında bk. M. Kazvinî, Cihân-guşâ III, hâşiyele'ri, s. 454-463).
8 4 ________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
İslâm Ansiklopedisi’nde K ara-koyunlular m add esin d en sonra aynı unvan altında kitabını
yazan (A nkara 1967) Faruk Süm er K ara-koyunlu h an ed an ın a ait Baranlu veya Bârânî
adı üzerinde ciddiyetle d u rm u ştu r. Fakat b u n u n m enşei ile ya alâkalanm am ış veyahut,
bizim bu eserin birinci baskısında (1965) kısaca m eydana koyduğum uz g örüşler hak
kında, sadece m enfî davranm ış; ne bizi tekzip eden b ir kayıt verm iş; n e bize ait kayıtlar
üzerinde d u rm u ş ve h a tta eserim izi de zikretm em iştir. G erçekten o, Kara-koyun-
lulardan önce, XI. asrın birinci yarılarında m evcudiyetini m eydana koyduğum uz Barânî
(Baranlu) adını “Şah-M elik’in berâni y ahut berrâni lakabından, Tarih-i Bayhak başta
olm ak üzere, hiç bir kaynakta bahsedilm iyor,” id diasında b u lunurken, hiç olm azsa aynı
yıllarda askerî faaliyetlere karışan A lp-kara’n ın da Barânî ailesinden o lduğuna dair
kaydım ız karşısında duraklam ası lâzım dı. Fakat T ürkçe B aranlu’n u n , Farsça kaideye
göre, Baranî olm ası tabii iken m ü ellif bu yabgu oğullarını "B erânî” ve “B errânî” gibi
garip şekillere sokm ağa çalışm ış; m antık ve m ân â dışı bir zorlam aya girişm iştir. H al
buki O, K ara-koyunlular eserinde (s. 13-16-17, 23-24) bu hânedanm , kaynaklara göre,
Barânî, Bâranî ve B arunlu adını taşıdığını doğru olarak verm iş ve b urada aynı isim ü ze
rinde b ir tezat veya zorlam aya lü zu m görm em işti. V. M inorsky’n in Tezkiret ül-
Mülûk’ü nde ileri sürdüğü eski bir fikrini ihtiyatla kabul eden Faruk Süm er, Pir-budak
adına basılan m eskûkat üzerinde b u lunan dam gaya göre (Bk. Ali Kemâli, Erzincan Tari
hi, s. 215-217) K ara-koyunluluların Yazır boyuna m en su p olduğu tem âyülünü g ö ster
miş; fakat başka bir delil bulunm adığı zannıyla yine M inorsky’ye uygun olarak bu Yıva
boyu üzerinde d u rm u ştu r (K ara-koyunlullar, İA, VII, s. 202-293). O nihâyet “Mi-
norsky, K ara-koyunluların Yıva boyundan geldikleri fikrindedir, ki şim diki d u ru m d a en
isabetli tah m in in bu old u ğ u n u ” söylem iş (Oğuzlar, A nkara 1972, s. 147). Lâkin
M inorsky’n in T arihî coğrafya ve etnografya üzerin d e b ir o to rite olarak tan ın m ası ne
kadar doğru ise onun hatâsın a iltihak da o derece isabetsiz olm u ştu r. N itekim W.
Barthold, O rta-A sya T ürk Tarihi h akkında hâlâ o to ritesin i m uhafazaya ne kadar hak
kazanm ış ise eserlerinde yaptığı hatâlar da o derece büyüktür; daha m ühim i A vrupa’da
ve T ürkiye’de tarihçiler üzerinde m üsbeti yanında m enfi tesirleri de g ö rü lm ü ştü r. Bu
m ünâsebetle ciddi bir em ek sarfedilen son Oğuzlar adlı eseri de, ism i zikredilm eksizin,
W . B arthold’un azim hatâlarına göre yazılm ıştır. Biz O ğuzlara ait olup hâlâ karanlıkta
kalm ış bazı m ü h im m eseleler üzerinde hazırlam akta olduğum uz bir araştırm ad a bazı
yeni ve m ü h im görüşler ile birlikte bazı bahisleri ve diğer hatâları da düzeltiyoruz.
K aynaklarda Baran adı ve Baranlu nisbeti Farsça yağm ur m ânâsında Baran im lâsı gibi
yazılm akla beraber XI. asnn birinci yarılarında, Yabgu h ânedam nın ism i bu Farsça ke
limeye aykırı olarak Barânî şeklinde kaydedilm işti. Bu d u ru m İran’lı m üelliflerin bu a-
dın Farsça yağmur kelim esinden gelm ediği ve T ürkçe olduğu kanaati ile ilgili olm alıdır.
Y ahut b u n u n m enşei bilinm ediği veya T ürklere m ahsus ve T ürkçeleşm iş b u lu nduğu
sayılarak bir im lâ farkına lüzum görülm esi ihtim ali vâriddi. Eski T ürkçede bir "bâr" ve
ya “ber” fiil kökü m evcut olup peyda olmak veya vermek m ânâsına gelm ekte (Kâşgarlı
M ahm ud, Divân, III, s. 355) ve kaideye göre Baran veya Beren isim lerinin yapılm ası
m ü m kün gözükm ektedir. Peçenek ve K um anlar arasında, Şarkî ve O rta A vrupa’da a-
kınları ile tan ın an bir “Berendi” boyunun adı akla gelm ektedir. Eski T ürkçe’ye göre bu
isim "B aran-dı” veya “B eren-di” olup b u günkü şekli ile Baran-lı veya Beren-li olur. N i
tekim K um an’dan K um andı ve Kuban adları da böyledir. Bu m ü nâsebetle Burunduk
(hayvanın b u rn u n a takılan buru n lu k ). Boyunduruk (hayvan boynuna takılan âlet),
SELÇUKLULARIN MI NŞI 111(1 VI İl K 1)1 VİH I11(1 85
7. Selçukluların M âverâünnehr’deki Hayatları
Yastuk (yastık, yaslanılan yatak takım ı) gibi isim leri de belirtebiliriz. B ununla beraber
O ğuzlar ile k an lıların daim î tem asta b ulunm aları ve T ürklerde isim verm ede çeşitli se
beplerin rol oynam ası Farsça Baran adının takılm asını da m ü m k ü n kılar.
114 İbn ul-’A dîm , Buğya, 189a; Râvandî, Rahat us-sudûr, GM, s. 102, 104.
l l 5 K unlardan beri Yabgu unvanı kullanıldığı halde Barthold, bozuk istin sah lara göre
yazılan “Beygu" şeklinden kopam am ış, h er ikisini de yazarak tered d ü tlerin i belirtm iş ve
F. Süm er de ona uym uştu r. Fakat tarihçiler bizim tashihlerim izi kabul ettiği halde bu
hataya bağlı kalm ıştır. Farsça m etinlerde “kelân” (büyük) kelim esini düşünm eyen
A hm ed A teş ve “U luğ yabgu” unvanını -Yabgu gelen’’ yapm akla daha garip, tarih î ve
lisanî bir h a tâ işlem iştir. (Rahat us-sudûr, tercüm e A nkara 1960, s. 101-102.
116 İbn ul-Cevzî, al-Muntazam, H aydarâbâd, 1358. VIII, 114, 233; ‘İm âd ud-D în Bundarî,
Zubdatal-nusra, nşr. H outsm a, Leiden, 1880, s. 8; Ahbâr ud-devle, 17, 19, 20; A bu’l-Fa-
rac, s. 200, 213; Anili Kadı B urhaneddin, s. 502; Anonim Selçuk-nâme, 8-9.
117 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Râzî, Câmi’ul-’ulûm, British M useum , Or. 2972,
60a. Enverî (s. 6). M usa, Mikâil, Y unus, İsrail adlarını verir.
86 SELÇUKLULAR 1AKİMİ
oğlu Y ûnu s o lu p " 8 A lp A rsla n 'a isyan e d ip B izans’a kaçan El-basan (Er-bas-
garı) ’ın b a b a s ıd ır119. S elçuk’un ayrı b ir o ğ lu g ö z ü k e n İnanç bey d e h a k ik a tte
M usa o lu p b u o n u n T ü rk çe a d ın d a n b a şk a b ir şey d eğ ild ir. A lp A rsla n za
m an ın d a, S elçu k lu ların en yaşlısı o larak M elik-nâme’ye bilgi veren İnanç bey
de b u d u r. Böylece k aynak ve te tk ik le rd e k a ra n lık k alan S elçuk’u n o ğ u lların ı
ve o n la rd a n A rslan , İnanç ve Y ınal o lm a k ü z e re ü ç ü n ü n de T ü rk çe ad larını
(sanıldığı gibi u n v a n değil) m ey d an a k o y m u ş o lu y o ru z.
A rslan Y abgu, b u m evki ve sıfatla, göçeb e S elçu k lu ların ın siyasî reisi o l
m ak la b erab er, b u k abîle te şe k k ü lü o n a zay ıf b ir feodal bağ la bağlı idi. Sel
ç u k ’u n d iğ e r o ğ u lları d a k en d i oy m ak ve m e n s u p la rı ile p ek m ü sta k il b ir
d u ru m d a o lu p an cak m ü h im h a lle rd e sıkı b ir b irlik g ö steriy o rlard ı. Bu se
b eple bu to p lu lu k b a şlan g ıçtan beri S elçu k lu lar (T u ğ rul ve Ç ağrı bey g ru b u ),
Y abgulular (A rslan Yabgu m e n su p la rı) ve Y ın allılar (Y u su f Yınal O ğuzları)
gibi z ü m re le re ayrılıyorlardı. Selçuk o ğ u lları a ra sın d a A rslan y a b g u ’n u n “ga-
z î” lâkabını ta şıd ığ ın a d a ir b ir k a y ıt120 eski b ir k ay n ak ta n geliyorsa o n u n
d ah a C e n d ’de ik en b ab ası ile yaptığı g azalar ile ilgili b u lu n m a k icap eder.
K arah an lılara k arşı y ard ım ları sây esin d e, S elçuk o ğ u lları N û r-B u h â râ ’d a yeni
b ir y u rd a k a v u ştu la r. F ak at d a h a so n ra K arah an lı, H aru n B uğra H an, 992
yılın d a B u h â râ ’ya girdi ve d ö n ü ş y o lu n d a ö ld ü . S âm ân îlerle çekişilen b u
b ölg elerd ek i m ü c â d e le n ih â y e t İlig N a sr H an B u h â râ ’yı 999 y ılın d a fe th e d in
ce so n a erd i, S âm ân î d ev leti de a rtık ta rih e in tik â l e tti. B u n u n la b e ra b e r Sel
çu k lu lar yin e K arah an lılar ile d ü şm a n c a v a z iy e tle rin d e bir değişikliğe sah ip
o lm ad ılar. G erç e k te n Ö z k e n t(Ö z c e n d )’d e h a n ın h a p ish a n e sin d e n kaçan
N û h ’un oğ lu İsm a ’îl (M u n tasır) eski k u m a n d a n ı A rslan Yalu ile b irleşe rek
B u h ârâ’yı k u rta rd ık ta n ve Ç ağrı T ig in ’i o ra d a n a ttık ta n so n ra S em erk an d
civ arın d a b u lu n a n Z a ra fşâ n k ö p rü sü zaferin i d e k azanm ış; lâkin b ir az so n ra
İlig N asr H a n ’a y e n ile re k B u h â râ ’yı te r k e tm iş tir 121. Bu m ağ lû b iy et ü z e rin e
M u n tasır, b ir çok m a c e ra lard a n so n ra 3 9 2 (1 0 0 2 )’de, eski d ev let m ü tte
fikleri O ğ u z la ra g id erek y a rd ım la rın a b a şv u rd u . Ö te d e n beri “S âm ân îlere
h iz m e t ve te m â y ü lle ri’’ o lan b u O ğ u zlar b u g e lişte n çok m e m n u n ve m a ğ ru r
o larak o n a y a rd ım e ttile r ve 393 Ş a b a n ın d a (A ğ u sto s 1003) yine S em erk an d
y a k ın la rın d a İlig H a n ’ın o rd u s u n u b o z g u n a u ğ ra ttılar; 18 K arahanlı beyini
e sir alarak M u n ta s ır ile b irlik te y u rtla rın a d ö n d ü le r. Lâkin bu sırada, Y abgu
118 ^
Râvendî, 87; Z ahir ud-D în N işâpûrî, 16; H am d u llah Kazvinî, 434; Aksarâyî, 10.
119
Anonim Selçuk-nâme, s. 8; Râvendî, s. 87.
120 Anonim, s. 10.
1 K arahanlılara m ah su s bu İlig unvanı için bk. O sm an T u ran , TM, VII, 102-199.
SELÇUKLULARIN MI NSI11 Rl VI İl K III Vllll I Kİ 8 7
O ğu zların ın bir h arek eli ılolayısiylc, S elçu k lu lar h an a yaklaşm ak m ecb u riy e
ti ile, esirleri iad e eyled iler ve h a ttâ c e p h e d e ğ iştirere k M u n ta sır’ı d a takibe
koyulup A m u l’e k ad ar ilerlediler. Bu p e rişa n d u ru m d a M u n ta sır “Oğuzlardan
bir kısmının yardım ı" ile, 3 94 Ş a b an (H aziran 1004)da, S em e rk a n d h av âlisin d e
B ûrnem ed k ö y ü n d e K arah an lılara bir b ask ın d a h a yaptı. M em lek e tin e d ö n ü p
ask er top lay an h an te k ra r M u n ta sır ile k arşılaşın ca, O ğ u zlar g a n im e tin ta k
sim i ile u ğ ra ştığ ı b ir sırad a S âm ân î em îri ta ra fın d a b u lu n a n T ak oğlu H aşan
K arahanlılara iltih â k e ttik te n so n ra M u n ta sır so n b o z g u n a uğray arak ta rih e
k a rıştı122.
K aynaklar S âm ân î em îri ile O ğ u zlar a ra sın d ak i bu m ü n â se b e tle rd e n
b a h sed e rk e n b u n la rın S elçu k lu lar o ld u ğ u n u b e lirtm ez ler. H a ttâ İbn u l-E sîr
Selçukluların b aşlan g ıçların ı yazark en (IX, 163-167) ‘U tb î’ye d a y a n m a k ta ve
bu belirsizliği h is s e ttirm e k te d ir. B u n u n la b e ra b e r İlig H a n ’ın te k ra r B uhâ-
râ ’yı işgali m ü n â se b e ti ile "Selçuk oğlu A rslan’ın mevkii yükseldi”, kaydı ile bu
O ğ u zların S elçu k lu lar o ld u ğ u n u m ey d an a koyar. M îrh w ân d ’d a M u n ta sır’ın
bizzat S elçu k lu lara sığ ın d ığ ın ı ve b u sâyede K arah an lılara zafer k azan d ığ ın ı
ta srih ed e r (IV, 72 ). Lâkin b u n u A rslan y erin e S elçuk’a atfe tm e k le te k ra r bir
te re d d ü t u y a n d ırır. Bu te re d d ü d ü n b ir seb eb i b u sırad a S elçu k lu lard an b aşk a
O ğ u zların d a İslâm ü lk e le rin e yayılm aya ve m ü s lü m a n olm aya b aşla m a la rı
dır. F ilhak ik a çok eski zam a n la rd a H a/aç(K alaç) lar ile b irlik te b ir kısım O-
ğu zlar b ilin m ey en seb ep ler ile H u tta la n h av âlisin e gelip S âm ân îlerin H o ra
san vâlisi A lp T ek in z a m a n ın d a N û h b in N a sr(9 4 3 -9 5 4 )a vergi ö d ü y o r
la rd ı123. H alaçlar ile b irlik te G azneli M a h m u d ta ra fın d a b u lu n a n bu “Oğuz
Türkmenleri” K arah an lı İlig H a n ’ın k ard eşi S ü-başı T e k in ’i, B elh’te n M erv’e
d o ğ ru çek ilirk en , 3 9 6 (1 0 0 6 )’da, m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ ra ttıla r. S u ltan M ah
m u d ile b irlik te, 3 97 ve 398 y ılların d a da, K arah an lılara karşı Belh civarında
yine zaferler k a z a n d ıla r124. B u n ların b a şın d a T ak oğlu A lm u h as (galiba M un-
ta s ır’ın m a iy e tin d e k i T ak o ğ lu H aşan ) b u lu n u y o rd u 125. B u n u n la b e ra b e r Sel
ç u k lu la rın C e n d ’d e n B u h ârâ civ arın a g eld ik lerin e d air kay n ak ların b irle ş
m esi, S âm ân îler ile eski d o s tlu k ve ittifak ları ve b u sebeple de b u “O ğ u z ların
122 ‘U tbî, I, 320-326, 334-338, 340-344; C arbazekânî, s. 222-226; İbn ül-Esîr, IX 54 vd.,
Gerdizî, 50 vd., İbn Funduk, 70; B arthold, 270, Köymen, I, 118-136.
123 N izâm ul-m ülk, Siyâset-nâme, nşr. Ch. Schefer, s. 96 vd., Curcânî, Coğrafya, British
M useum , Add; 7705, 36a.
124 ‘U tbî, II, 82-86; Gerdizî, 54; İbn ül-Esîr, IX, 65 vd.
125 ‘U tbî, II, 79, M erv havâlisinde Serahs’de bulu n an “O ğuz T ürklerinin reisi el-M uhas
bin T ak” adı diğer kaynaklarda “H aşan bin T ak ” yazıldığından “el-H asan” olduğu gö
züküyor.
88 .SELÇUKl Ul AR IAKİHİ
ü ze rin e y ü rü y erek o n ları İtaate alm aya ça lışm ıştır. Böylece B uğra H a n ’dan
kaçan ve şim di de A 'li T e k in 'in h ü c u m u n a u ğ rayan T u ğ ru l ve Ç ağrı beyler
çok zo r b ir devreye g irdiler. Bu en d işeli d u ru m d a iki k a rd e şin verdikleri
karara göre, T u ğ ru l-b eg "geçilmesi güç çöllere” çek ilirk en Ç ağrı-beg d e 3.000
kişilik bir süvari kuvveti ile uzak A nadolu’da bir keşif seferine ç ık tı129.
Selçuk’u n b u k u d re tli ve cefâkeş to ru n la rı, m u a zza m b ir m esâfed e b u
lu n an A n ad o lu g azasın a te şe b b ü s e tm e k le cid d en çok ü m itsiz b ir d u ru m d a
b u lu n u y o rla rd ı. H o rasan g azilerin in sık -sık y a p m a k ta o ld u k ları A n ad o lu
seferleri o n la ra b u te ş e b b ü s ü te lk in e tm iş idi. G erçek ten 353 ve 355 (963 ve
965) y ılların d a H o ra sa n g ö n ü llü leri 5 .0 0 0 ve 2 0 .0 0 0 kişi h alin d e A zerbaycan
ve M eyyâfârikîn yolu ile u çlara (‘Avâsım-Sugur) v arm ışlar; A dana, T a rsu s ve
M asisa şe h irle rin e d ağ ılarak ta a rru z a geçen B izanslIlara karşı cihâd y a p m ış
lardı. İçlerinde âlim ve şey h ler b u lu n a n ve A llah y o lu n d a sefer yap an bu
g ö n ü llü le rin b ir ç o ğ u n u T ü rk le r teşk il e d e rd i130. B üveyhîlerden ‘A d u d ud-
D evle z am a n ın d a (949-983) ve 1006 y ılın d a b ile Yavgulu (Yavgıyan) O ğ u z la n
da b u gazalara k a tılm ışla rd ı131.
İşte Ç ağrı-b eg de b u a n ’aneye uyarak, 1018 yılında, 3 .0 0 0 süvari ile H o
rasan, Rey ve A zerb ay can yolu ile A n ad o lu seferin e çıkıyordu. S u lta n M ah-
m u d ’u n h id d e tin e ve b u geçişte, gaflet g ö sterd iğ i için, T û s vâlisini azarla
m a sın a seb ep o lan b u akıncı kuvveti ile Ç ağrı-beg A zerbaycan’a vardığı za
m an o ra d a d a h a ö n ce gelm iş T ü rk m e n le r ile k a rşıla ştı ve on ları d a yan ın a
alarak V an havzası (V a sp u ru g a n )n d a b u lu n a n k ü ç ü k E rm en i krallığı to p ra k
ların a girdi: “T ü rk le r V asp u ru g a n (İslâm k ay n ak ların d a Başfurkan) bö lg esin i
istilâ ve bazı kaleleri z a p te ttile r; h ıristiy a n la rı k ılıçtan geçirdiler... B ugüne
k ad ar asla T ü rk süvarisi g ö rm eyen E rm e n ile r o n ların garip m a n za rasın ı
m ü şâ h a d e e ttile r; yaydan silâhları ve dalgalanan uzun saçları vardı132...” S elçuk
lu ların G ö k -tü rk le r ve K arah an lılar gibi arkaya sark an u z u n saçları o ld u ğ u n a
d air b u kaydı b a şk a eski kay n ak lar d a te ’y it e d iy o r133. Ç ağrı-beg b u ilk A n a
d o lu k e şif seferin i y a p tık ta n ve A zerb ay can ’da k e n d isin e iltih â k e d e n T ü rk
m e n le r ile v e d â la ştık ta n so n ra, aldığı g a n im e t ile, M erv’e ve o ra d a n B uhârâ
civarına vardı. T u ğ ru l-b eg ile b u lu şu n c a çok sevindiler. Ç ağrı-beg k ard eşin e
134 M irhw ând, IV. 73; A bu’l-Farac, 196; H aşan Yezdi, Câmi ut-tavârih, Fâtih 4507; 171a; J.
Laurent, Byzance et les Turcs Seldjoucides, Nancy, 1913; e. 16. Kisravi Tabrizi, Şahriyârân-i
gumnam, T ahran 1308, II, 58-64; İ. Kafesoğlu, “Doğu A nadolu’ya ilk Selçuk akını”,
Köprülü armağanı, s. 270.
135 M irhvand, IV, 73.
136 Bu ad A rapça olm ayıp T ürkçe k u d ret ve kuvvet m ânasında bir kelim edir ve kara-hü-
küm darlarına verilm iştir. (Kâşgarlı M ahm ud’un Dîvân indeksine bak.). T ürkçenin fo
netik tekâm ülü Kayr han adı olduğu gibi P. P elliot’ya göre “katır" (hayvan) da buradan
gelir.
137 Bk. Bölüm II. bahis 6.
SELÇUKLULARIN MENŞEİ l Rİ VI İl K III VİHII Mİ 91
S elçuklu ların reisi b u lu n a n A rslaıı yabgu, ark ad aşları ile b irlikte, S ultan
M a h m u d ’a g itti. S u ltan b ir ziyâfet m eclisin d e A rslan y a b g u ’yu, oğlu K utal-
m ış’ı ve d iğ er a rk ad aşların ı yakalayıp H in d is ta n ’a g ö n d erd i ve K alincar kale
sin d e h a p se tti. B ilâhare T ü rk m c n le rin o n u k u rta rm a te şe b b ü sle ri o ld u ise de
yalnız K u talm ış çö llerd en kaçarak B u h ârâ civ arın d a T ü rk m e n y u rd u n a varıp
k u rtu ld u 138.
S u ltan M ah m u d K arah an lılar ile ittifa k ve sıh riy et k u rd u k ta n ve A rslan
yabgu ve a rk ad aşların ı y ak alad ık tan s o n ra o n u n y u rd u n u ve oym aklarını
yağm alattı ve 4 .0 0 0 h â n e lik cem âatin i d e H o ra sa n ’a n a k le d erek N asâ ve
Bâverd arası çöl b ö lg esin i b u T ü rk m e n le re o tla k verdi. A rslan y ab g u ’dan
so n ra bu T ü rk m e n le r Y ağm ur, Kızıl, Buğa, G ö k taş ve A nasıoğlu adlı beyle
rin id â re sin d e kaldılar. Ç ok akıncı ve faal b ir h ay at sü re n b u T ü rk m e n le ri
d iğ erle rin d e n ay ırm ak için o n lara “Irak Oğuzları” veya A rslan y a b g u ’ya
n isb e tle Yabgulular (Yavgıyân veya A rap ça Yâvgiyya) adı v e rilm iştir ki, b u son
isim so n raları istin sa h h atâları y ü z ü n d e n a n laşılm az bir şekle girm iş ve is
yan e d en d iğ er O ğ u zlara d a te şm il e d ilm iş tir139.
S u lta n M a h m u d N asâ, Bâverd ve Farâva (Kızıl A rvat) h alk la rın ın şik â
y etleri veya d ev let m e m u rla rın ın zu lü m le ri dolayısı ile Y abguluların etrafa
akınları ü z e rin e T û s vâlisi A rslan C âzib ’i b u T ü rk m e n leri cezalan d ırm ağ a
gö n d erd i. B ozguna u ğ ray an T ü rk m e n le r D e h ista n veya B alhan d ağ ların a
sığ ın arak teh lik ey i a tla tıy o r ve te k ra r a k ın la rın a girişiyorlardı. Böylece
T ü rk m e n le ri te n k il im k ân ı olm ayınca su lta n , 4 1 9 (1 0 2 8 )’da, o rd u su ile b iz
zat h a re k e te geçti. T ü rk is ta n ’d an göçüp o n la ra k a tışa n O ğ u zlar ile g ittik çe
m ik ta rla rı a rta n b u T ü rk m e n le r G azne su lta n ı tarafın d a n p e rişa n edildi.
4 .0 0 0 k ad arı e sir ve k a tle d ile n b u T ü rk m e n le r Irak, A zerbaycan ve şark î
A n a d o lu ’ya b ir ço k ak ın lar y ap arak çok m aceralı b ir hay at geçirdiler. Çağrı-
b e g ’d e n so n ra A n a d o lu ’ya yapılan ikinci ve d iğ er ak ın la r b u O ğ u zlar ta ra
fından v u k û b u lm u ştu r. B u n u n la b e ra b e r o n la r yine de H o ra sa n ’daki y u rtla
rın a d ö n ü y o r ve sık ışın ca da D e h ista n ve B alhan dağ ın a kaçıyorlardı.
M a h m u d ’d an so n ra S u ltan M es’u d b u n la rı b ir d ah a h iz m e te aldı ise de,
G azneliler ile m ü c â d e le leri ek sik o lm adı. O n la rın bu akınları ile reisleri
A rslan y a b g u ’y u k u rta rm a ğ a ç alıştık ları ve h u su siy le 4 2 2 (1 0 3 1 )’de o n u n
h a p iste n g ö n d erd iğ i b ir h a b e r ü z e rin e istilâ ve savaşlarını şid d etlen d ird ik leri
g ö rü lü y o r, ki b u cih e t k aynaklarca da zik red ilm iştir. B una rağ m en b u n d a
138 Gerdizî, 63-67; Râvendî, 87-92-, Cûzcânî. 272; 290; Mîrhvvând. IV, 73; İbn ül-Esîr, IX,
130, 131, 163; Z âh ir ud-D în N îşâpûrî, 10-12; Reşîd ud-D în, A. Ateş, 6-10.
139 Bk. aşağıda, böl. III, bahis 10.
9 2 SELÇUKI Ul AK I AHİMİ
140 Bayhâkî, s. 60, 78, 287-280, 316, 448, 481-485; Gerdîzî, s. 70 vd., İbn ül-Esîr, IX, 131,
163; Baybars M ansûrî, Zubdat ul-fıkra, Feyzullah Efendi, No: 1450, 56b - 58b; İbn
H allikân, Vafayât, K ahire 1209, II, 58.
141 Mirhvvând, IV, 73.
SELÇUK! UI ARIN M IN ŞI 11 Rİ VI İl K III Vllll I Rİ 9 3
142 İbn ül-Esîr, IX. 164; Mirhvvând, IV. 73 vd., Bayhâkî, 828; Fahr ud-D în Râzî, 59b.
143 Bayhâkî, s, 541.
9 4 .SELÇUKLUI AK I Alili ll
144 Bayhâkî, 524, 526, 532-538, 541, 585, 571, 527-533; İbn ül-Esîr, IX, 164; Mîrhvvând,
IV. 74; Cuzcanî, 282.
145 Bayhâkî, 571-574, 827.
SELÇUKLUl ARIN MI NŞI 11 Kİ VI İl K III V İIIII Kİ 9 5
rak ların a k açtılar. İnanç yabgu, T u ğ ru l ve Çağrı beyler b u ray a gelince derh al
S ultan M es’u d 'a bir m e k tu p g ö n d erip , a sk erî b ir h iz m et karşılığı bu yurdu
k e n d ile rin e v erm esin i diled iler. T a rih î b a k k ım d an çok m ü h im bir vesika
teşkil e d en bu m e k tu p ta Selçuk b aşb u ğ ları H o ra sa n ’a göçm ek z o ru n d a b u
lu n d u k la rın ı, d ü n y a d a k e n d ile rin e sığınacak b ir yer k alm ad ığ ın ı acıklı, fakat
vekarlı b ir dil ile b ild iriy o rla rd ı146. F ak at S u lta n M es’ud, b a b a sın ın A rslan
yabgu O ğ u zların ı H o ra s a n ’a geçirm ekle n asıl b ir h a tâ işlediğini ve o n la rın ne
gibi gaileler çıkardığını beyân e ttik te n so n ra şim di 10.000 süvariye sahip
S elçuk lu ların m e m le k e t içinde n e d erece b ir te h lik e teşk il edebileceğini b e
lirtiyor, red cevabı v eriyor ve dîvân âz â sın ın b u n la rı him âyeye alarak d ü ş
m an b ir d u ru m a so k m a n ın m a h z u rla rın ı b e lirte n ifâdelerine itib â r etm iy o r
du.
S u ltan M es’ud, b u d ü şü n c e ile, 1035 h a z ira n ın d a B eg-toğdı k u m a n
d asın d a b ü y ü k b ir o rd u y u S elçu k lu lar ü z e rin e g ö n d erd i ve b aşın a b ü yük
gaileler açan ve s u k u tu n a seb ep o lan sav aşlard an ilkine başladı. B u nunla
b era b e r B eg-toğdı ilk önce S elçukluları gafil avlayarak b o z g u n a u ğ ra ttı ve
Ş ah-M elik’in y ağ m asın d an a rta k alan m alların ı ve birçok da e sir aldı. G azne
o rd u su b u g a n im e tin ta k sim i ile u ğ ra şırk e n Ç ağrı-beg âni b ir h a re k e t ve
b askın ile b u o rd u y u 1035 te m m u z u n d a H isâr-ı T ak m ev k iin d e m ü th iş bir
h ez im e te u ğ ra ttı. S u lta n a şid d e t te d b irle ri tavsiye ed en B eg-toğdı ve ask e rle
ri p erişa n lık ve k o rk u için d e N îş â p û r’a k açarak k u rtu ld u la r. B üyük b ir dev le
te karşı ilk d efa b ü y ü k b ir zafer k azan an S elçu k lular “O kadar çok altın, gü
müş, silâh, âlet, elbise ve hayvan elde ettiler, ki hayret içinde kaldılar”147.
Selçuk b aşb u ğ ları, b u zafere rağ m en , g u ru ra k ap ılm am ak ve b a rış y o lu
nu aram ak su re ti ile a sk erî o ld u ğ u k a d a r siyasî b ak ım d an d a çok k u d re tli
in san o ld u k la rın ı g ö sterd iler. Bu savaşı ailelerin i ve evlerini k o ru m a k m a k
sadı ile y a p tık la rın ı b ey ân ile su lta n a ö z ü r d ile m ek te n de geri k alm adılar.
Elçiler v âsıtası ile g iriştik leri a n la şm a m ü z a k e re lerin d e evvelce m e k tu p la
iste d ik le rin i, b u zaferd en so n ra eld e e ttile r. F ilh akika S u ltan M es’û d Selçuk
re isle rin e h il’at, san cak lar ile b irlik te b ir m e n ş û r (ferm an) g ö n d e re re k N a-
sâ'yı T u ğ ru l-b e g ’e, D e h is tâ n ’ı Ç ağ rı-b eg ’e, ve Farâva’yı (K ızıl-arvat)da İnanç
Y abgu’ya tefviz e tti ve k e n d ile rin e H o ra sa n ’a m a h su s olan “D ihkan” u n v a
148 Bayhâkî, 505-508; M írhw ánd, IV, 74; İbn ül-Esîr, IX, 165; Cuzcânî, 204; Köymen, II,
67-70.
149 Bayhâkî, 599; İbn ül-Esîr, IX, Ahbâr ud-devle, 5.
150 Bayhâkî, s. 604; Gerdizî, 83; Tarih-i Sîstan, T ahran, 1314, s. 264.
SELÇUKLULARIN MENŞELERİ VI İl K 1)1 V İR I1 1(1 9 7
153 Bayhâkî, s. 652-654; İbn ül-Esîr, IX, 158; İbn Funduk, 268, 273.
SELÇUKLULARIN M tN Ş fll Rl VI II K 1)1 V İR II Rl 9 9
154 Bayhâkî, s. 670-674; İbn ül-Esîr, IX, 158; A bu’l-Farac, s. 198; v.d. ‘İm âd ud-D în, 7
v.d., Ahbar ud-devle, 7-10; Reşîd ud-dîn, s. 14 v.d., Cuzcânî, 294, IV, 78.
155 Süryanî M ihael, Chronique, III, s. 150.
II. BÖLÜM
S E L Ç U K L U İM P A R A T O R L U Ğ U ’NU N
KU RULUŞ DEVRİ
1. Dandanakan Zaferi, 1040
1 Bayhâkî, s. 666-679, 838; İbn ül-Esîr, IX, 159, 166; Mîrhvvând, IV, 76; Ahbâr ud-devle, s.
6.
104 SELÇUKLULAR TARİHİ
2 Bayhâkî, s. 690-705; Mirhvvând, IV, 76; İbn ül-Esîr, IX, 159-160; Ahbâr ud-devle, 10; İbn
ul-Cevzî, VIII, 09.
3 Bayhâkî, s. 705-713; G erdizî, s. 84.
SELÇUKI Ul AKIN KURIII UŞII 1 0 5
ların H o ra sa n ’a akışını a rttırd ıla r. S elçu k lu ların kazandığı iki zafer zaten
T ü rk m e n m u h â c e re tin i teşvik e tm iş idi. Bu su re tle de H o ra sa n ’a öyle bir
insan akını başladı, ki H o rasan h â z in e le rin in to p ra k ta n çıkarıldığını duyan
ih tiyar ve to p al b ir k ad ın ın da, b ir h isse k o p a rm a k m ak sad ı ile, yola girdiği
n e d air b ir h ikâye d u ru m u güzel b ir şek ild e a k se ttirm e k te d ir4. S ultan
M es’û d h azırlık ların ı b itird ik te n ve o rd u s u n u çöl h a re k e tle rin e elverişli bir
hâle g e tird ik te n so n ra, 12 T e şrin II. 1 0 3 9 (1 3 sefer 4 3 1 )’da, h a re k e te geçti ve
T u ğ ru l-b e g ’i y ak alam ak gayesi ile N iş â p û r’a girdi. T u ğ ru l-b e g ’in Şâd-yâh’ta
o tu rd u ğ u eski saray ın d a y erleşti ve kışı b u ra d a geçirdi. S elçuklular b ü y ü k bir
ko rk u içinde idi. T u ğ ru l-b e g ’in u z u n m ü d e tte n beri zırh ın ı ve çizm elerini
çık arm ad an u y u d u ğ u n a d air h a b e rle r d u ru m u g üzel ifâde ed er. S elçuklular
T u ğ ru l-b e g ’in e m ir ve k a ra rın ı so rd u k la rı z am an o yine D e h istâ n ve G urgân
istik â m e tin d e çek ilm ek k a ra rın d a o ld u ğ u n u söylüyordu. G azne o rd u su n u n
gelem eyeceği d ü şü n c e si ile de icab ın d a R ey ve C ibâl tara fla rın a göçm ek ve
oralard ak i T ü rk m e n le r ile b irle şm e k n iy e tin d e idi. Lâkin h e rk e sin tasvip
ettiğ i b u fikri Ç ağrı-beg, eskisi gibi, y ine re d ed iyor ve çölden g elirk en y o r
g u n olacak b u lu n a n d ü şm a n ile k a rşıla şm a n ın faydaları ü z e rin d e d u ru y o r;
aksi ta k d ird e çek ilm e n in te h lik e le rin i ve b aşk a b ir yerde tu tu n m a n ın z o rlu k
larım b e lirtiy o rd u . Selçuklular yine Ç ağ rı-b eg ’in fikrini kabul edip ağ ırlık la
rını B alhan dağı is tik a m e tin d e yola çıkardılar.
Ç ağ rı-b eg ’in ce sa re ti ve a sk erî g ö rü şle ri h â k im o lu n ca S elçu k lu lar 1040
M ayıs o rta la rın d a , ra m a z a n ın ilk g ü n le rin d e , çarpışm aya g iriştiler. H afif
süvarileri s ü r ’atle sald ırıp çek ilm e h a re k e tle ri yapıyor; suları, ku y u ları ta h rip
ed e re k G azne o rd u s u n u h ırp alıy o r ve su su z b ırakıyordu. S u lta n M es’ud
M erv ve S arah s arasın d a, k u m çölü k e n a rın d a , su ları ve ku y u ları bol D anda-
n a k an h isa rın a d o ğ ru sav aşarak ilerleyip su su z lu ğ u g id erm ek istiy o rd u 5.
Lâkin G azne o rd u su oraya v arın ca S elçu k lu lar tarafın d an k u y u ların iptâl
edilm iş o ld u ğ u n u g ö rd ü . K uyuları te k ra r işle r h âle g e tirm ek te ş e b b ü s ü n ü
kabul etm e y e n su lta n , d a h a ileride, su y a y e tişm e k ü z ere h a re k e te devam
edince S elçuklu b ask ın ları şid d e tle n d i ve G azne o rd u su n u n d isip lin i b o z u l
du. İşte b u ra d a b u sırad a b ir “kıyam et” k o p tu . T a rih in d ö n ü m n o k ta la rın d a n
birini teşk il e d e n D a n d an ak an m ey d an m u h a re b e si üç gün b ü tü n şid d e ti ile
devam e tti. S u su zlu k , y o rg u n lu k , açlık ve n ih â y e t fikir ayrılıkları içinde b it
kin b ir h a ld e b u lu n a n G azneliler, Ç ağ rı-b eg ’in saldırışları ve b u e sn a d a 370
T ü rk k ö le sin in S elçu k lu lara iltih âk ı ile, b o z g u n a uğradı. B aşta B eg-toğdı
4 Bayhâkî, s. 723.
5 Yâkût, M u’cem’ul-buldan, II, s. 477.
106 SELÇUKLULAR TARİHİ
olm ak ü zere a sk e rle rin firarı ile sağ-sol k a n a tla r b ird e n çö k tü . H erk es canını
k u rta rm a k k aygusu ile kaçıyordu. A rtık 23 M ayıs 1040 (8 ram az an 431)
cu m a g ü n ü G azne o rd u s u k a lm a m ıştı. S u lta n M es’û d 100 süvari ile m u h a
reb e m ey d an ım te rk e d e re k g ü çlü k le k u rtu ld u . S elçu k lu lar G azne o rd u s u n u n
b ü tü n h âzin elerin i, m alların ı, silâh ların ı ele g eçirdiler. B undan böyle a rtık
S elçuk lu ların k a rşısın a çıkacak ciddî b ir k u v v et k alm am ış; ta rih in akışı d e
ğişm iş id i6.
6 Bayhâkî, s. 715, 717, 733-738, 744, 750-758, 763-764; Gerdizî, 85 v.d.; Cuzcânî, 205-
297; İbn ül-Esîr, IX, 160; Mirhvvând. IV, 77 vd., İbn ul-Cevzî, VIII, 99. 107; Sibt İbn ul-
Cevzî, 91b. A bu’l-Farac, 199; Reşîd ud-dîn, 18 v.d.; İbn Hallikân, II, 58; F ahr ud-D în
Râzî, 95b; ‘Azim î, Kara M ustafa Paşa, no: 398, I69b-170a; B. Kazimirsky, Manoutchahri,
Paris 1887, s. 122-129; B arthold, 302 v.d.; M. Köymen, D.T.C.F. dergisi, XVI 3-4, s. 40-
62.
7 Bayhâkî, s. 763 v.d.
10 7
alâm eti ve tuğra olarak, "ok ve yay" işa re tle ri b u lu n u y o rd u ”. Selçuk tu ğ rası ve
Tuğra divânı m ü e sse se si de b u ra d a n g e lm iştir. B üyük S elçu k lu ların resm î
vesik aların d a k u llan ılan ok ve yay işa re tle rin e T ü rkiye S elçu k lu ların d a ra s t
lanm am ış, fakat O sm a n lıla rd a p â d işâ h la rın isim leri, ok ve yay biçim inde
y ü ksek b ir s a n ’a t eseri olarak, m u h te ş e m tu ğ ra la rı teşkil e tm iş tir9.
S elçu k lu lar kabile te şe k k ü lü h a lin d e iken İn anç-beg h u k û k a n , T u ğrul-
beg de fi’ilen re is b u lu n u y o rd u . T u ğ ru l beg şim d i sultan ilân e d ilirk e n fı’ilen
o ld u ğ u gibi h u k û k a n d a d ev letin b a şın a geçiyordu. Bir rivâyete göre T u ğ ru l-
beg, O ğuz H a n ’a ve so n ra d a Ç ingiz H a n ’a isn â d o lu n a n bir, iki o k u n kolay
lıkla ve b irlik te ise z o rlu k la k ırılm ası m isâlin i g ö ste re re k Selçuk b eylerine
b irliğin faydalarım a n la tm ış ve b ü tü n b ey ler d e bu h u s u s ta a h id le r y ap m ış
lardır. B u n u n la b e ra b e r b u b irlik eski T ü rk F eodal D evlet te lâ k k ilerin e göre
idi. F ilh ak ik a G ö k -tü rk lerd e, K arah an lılard a o ld u ğ u gibi S elçu k lu lard a da
devlet h u k u k î b a k ım d a n h â n ed an âz â sın ın m ü ş te re k m alı sayılıyordu. Bu se
beple b ü y ü k zaferi m ü te a k ip , s a lta n a t m e râ sim in d e n sonra, Selçuk devleti
feodal e sa sla ra g ö re ta k sim edildi. T u ğ ru l-b e g Sultan yâni im p a ra to r sıfatı ile
N îşâ p û r’u ve g a rp ta feth ed ilecek b eld eleri alıyordu. Ç ağrı-beg d e Melik (h ü
k ü m d ar) sıfatı ile ve o rd u k u m a n d a n ı (ka’id al-cayş) olarak, yine h ü k ü m e t
m erk ezi M erv o lm ak ü zere, C e y h u n ’a, S arah s ve Belh şe h irleri ile G azn e’ye
k ad a r uzayan ü lk e le re sah ip oluyor; İn an ç-b eg eski T ü rkçe u n v a n ın ı (Yabgu)
m u h a fa z a e d e re k H e ra t m erk ezi ile B üst, İsfızar ve S îsta n ’a k ad a r alınacak
vilâyetlerin h ü k ü m d a rı o lu y o rd u . Bazı k ay n ak ların İnanç beg ile oğlu H a-
sa n ’ın m evki ve h isse le rin i b irb irin e k a rıştırm a la rı ve h a ttâ bazan d a on u
H aşan yabgu adı ile z ik re tm e le ri b u şe h z â d e n in k u d re ti ile alâkalıdır. N ite
k im evvelce Keş ve N a h şa b arasın d ak i çölde b u lu n a n T ü rk m e n le r H a sa n ’ın
id â resin d e id i10.
Selçuk d ev leti b u ü çlü ta k sim e göre ayrılm ış, h e r biri k en d i b ö lg esin d e
n â m ın a hutbe o k u tm a k , para b a stırm a k , k a p ıla rın d a nöbet çald ırm ak ve b a şla
rın d a çetr ta ş ım a k su re ti ile b ü tü n h â k im iy e t ve istiklâl u n su rla rın a sahip
o lm ak la b e ra b e r sultan olarak T u ğ ru l-b e g ’e ve im p a ra to rlu ğ u n m erkezi
N îşâ p û r’a, feodal b ir bağ ile, bağlı idiler. Bu sebeple h u tb e d e ilk defa T u ğ ru l-
s Bk. O sm an T uran, "Eski T ürklerde okun h u k u k î bir sem bol olarak kullanılm ası”, Belle
ten, 35, 1945, s. 305-318.
9 Râvendî, 104; A bu’l-Farac, 201; İm âd ud-dîn, 8; Reşîd ud-D în. 18 v.s. Türk Cihan Hâki
miyeti, I, s. XIX. O sm anlı haşm et ve zarafetinin m im aride ve diğer san ’atlard a olduğu
gibi yazı ve tu ğ rad a da abideleştiren bu m evzuu üzerinde de bir araştırm am ızı n eşred e
ceğiz.
10 İbn ul-Cevzî, VIII, 233; Fahr ud-D în Razî, 50a-59b.
10& SELÇUKLULAR TARİHİ
14 Râvendî, 68, 99, 105; Reşîd ud-D în, 29; Târih-i güzide, 437; İbn ul-Esîr. IX, 181; X, 11;
H indu-Şah Sancar, Tecârib us-salaf, T ahran, 1313, B. 261-266; Sayf ud-D în Akilî, Âsâr al-
vuzarâ; T ahran, 1337, 203-204; ‘Avfî, Lubab ul-elbâb, T ahran, 1335, s. 32, 568, O sm anlı
M erkeziyetçiliği için bak. Türk Cihan hâkimiyeti, II s. 10-24.
15 Bayhâkî, 764-771, 781-801; Ahbâr ud-devle, 13; İbn ül-Esîr, IX, 163; Mîrhvvând, 78;
Cuzcânî, s. 297.
16 İbn ül-Esîr, IX, 169-175; Târih-i Sîstan, 365-308; M û’in ud-Dîn İsfızârî, Ravzat ul-cennat,
T ahran, 1 3 3 8 ,1, 388.
i m SELÇUKLULAR TARİHİ
20 Ahbâr ud-devle, 26 v.d.; İbn ul-Esîr, IX, 179; İbn Funduk, 120 v.d.; Târih-i Sîstan, 368;
İbn u l-’A dîm , Bugya, 189a.
21 İbn ül-Esîr, IX, 175 v.d.; İbn ul-Cevzî, VIII, 107, 151; Sibt. 102a; ‘Azimî, 170b; N âsir-i
H usrev, Sefer-nâme, türk. trc. İstanbul, 1950, s. 5; M. Sourdel, Monnais du Musée de
Kaboul, D am as 1953, s. 82 v.d.
ıız SELÇUKLULAR İARİHİ
22 İbn ül-Esîr, IX. 176-180. 187-190; İbn ul-Cevzî, VIII, 128; İmâd ud-dîn, 9; Râvendî,
104; R eşîd ud-D în, 20; Sibt, 105a, 105b.
23 İbn al-Balhi, Fârs-nâme, GM, 127, 133; A hm ed Şirâzî, Şirâz-nâme, T ahran, 1310. s. 17.
38.
“4 W. T hom sen, “M oğolistan’da türkçe kitâbeler”, TM, 111, s. 102.
SELÇUKLULARIN KURU1UŞU 1 1 3
~Kİbn ül-Esîr, IX, 188; İbn ul-Cevzî, VIII, 137; Sibt, Köprülü 1157, s. 555; İbn Şaddad,
A ’lak ul-hatîra, B ritish M useum , Add, 2334, 81b.
^ İbn ül-Esîr, IX, 179; İbn Zâfır, Düvel ul-munkati’a, British M useum , 3685, 152b;
Macma’ut-tavârih, nşr. Ch. Schefer, Descr. Boukhara, s. 235.
30 İbn ül-Esîr, IX, 175-176.
SELÇUKl Ul ARIN KURUI UŞII 1 1 5
31 A bu’l-Farac. s. 203, 204; İbn ul-Cevzî, VIII, 113, 116, 233; Sibf 102a; İbn ül-Esîr, IX, s.
180.
32
Siyâset-nâme, s. 94.
33 Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 185 v.d.; bu fikir Faruk S üm er tarafından aynen b en im sen
m iştir: (“Yıva oğuz boyuna d âir”, TM, IX, s. 153.) başlıklı m akalelerinde ve Oğuzlar adlı
son eserinde büyük Selçuklu su ltan ların a ve O sm anlı ulu hâkanlarına karşı ağır h ü
küm ler verirken de devleti değil kabile zihniyetini ve parçalanmayı tem sil etm işlerdir.
11ü SELÇUKLULAR TARİHİ
netic esi o larak tecellî e tm iş tir. Bu iki cep h eli siy aset y an ın d a Selçuk h ü k ü m
darları, İslâmın sultanı ve hâmisi sıfatı ile, o n u n eski ve yenilm ez d ü şm an ı
Bizans İm p a ra to rlu ğ u n a k arşı T ü rk m e n le ri g ö n d e rir ve o rd u la rı ile bu göçle
re yol açarken, aynı zam an d a, İslâm ın cihâd mefkûresini ve T ü rk le rin k adîm
cihan hâkimiyeti id eâllerin i de g e rç e k le ştiriy o rla rd ı34. T a rih in en b ü y ü k göçle
rin d e n ve n ü fu s h a re k e tle rin d e n b irin i ve h a ttâ , C e rm e n istilâsı ile m u k ay e
se edildiği tak d ird e, b irin cisin i teşk il e d e n b u T ü rk m u h â c e re ti, b u g ü n e
k ad ar m âh iy eti, seb ep ve n eticeleri ile h e n ü z ara ştırılm ad ığ ı ve anlaşıla-
m adığı için yalnız S elçu k lu lar ta rih i değil u m û m iy e tle G arp T ü rk lü ğ ü ve
A n a d o lu ’n u n T ü rk le şm e si gibi m ü h im m e se le le r ve S elçuklular d ev le tin in
siyaseti k a ra n lık la r için d e k a lm ıştır. Bu seb ep le m u v a k k a t ve m ü n fe rit h â d i
selere b ak ılarak “S elçu k lu lar asla B izans to p ra k la rın ı fe th e tm e k n iy etin d e
değillerdi; gayeleri Suriye ve M ısır o lu p sağ k a n a tla rın d a B izanslılar ile su lh
h alin d e y a şa m a k ta n b a şk a arzu ları y o k tu ” gibi ta rih in seyrine aykırı id d ialar
ileri sü rü lm ü ş ve y a y ılm ıştır35. Bu u m û m î h ü k m ü n A lp A rsla n ’ın İslâm n i
zâm ı ve d e v le tin e d ü ş m a n b u lu n a n Şiî F â tım île re karşı, 1 0 7 0 ’de, S u riy e’ye
y ü rü y ü p bu seb ep le B izans’a k arşı b ir h a re k e t n iy etin d e o lm ad ığ ın a d air
m u v ak k at b ir vakıaya day an d ığ ın ı h a tırla tırs a k yanlış fikrin d ay anağını v e r
m iş o lu ru z. Z ira B izan s’ın H açlı Seferleri d ev am e tm iş ve S elçuklu C ihâdı ve
T ü rk le rin iskânı d a m u k a d d e r o lm u ştu .
34 Bk. O sm an T uran, “T he ideal o f W orld dom ination am ong th e Médiéval T urks", Studia
Islamica, IV, 77-90; Şim di bu h u su s için Türk Cihân Hâkimiyeti mefkuresi tarihi (İstanbul
1969, iki cild) adlı eserim ize bak.
35 Cl. C ahen, “La C am pagne de M antzikert”, Byzantion, IX, 2 (1934), s. 621-622; P. W it-
tek, "D eux C hapitres de l’histo ire des T urcs de R oum ”, Byzantion, XI, 1936, s. 292.
36 Turkestan, s. 256.
SELÇUKLU! ARIN KURU! USU 1 1 7
37 Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, İstanbul, 1927, s. 102. O rta Asya T ürk tarihi ü ze
rinde hâlâ otoritesini m uhafaza eden B arthold’un Büyük T ürk m uhâcereti, O ğuzlar ve
Selçuklular hakkında da büyük hataları o lm u ştu r, ki bu m eseleleri m eydana koyacağız.
38 M. Köymen, 1, s. 106 v.d.
39 Faruk Süm er, “X. Yüzyılda O ğuzlar”, D.T.C.F. dergisi, XVI, 3-4, s. 152.
40 Giriş, s. 140. D aha fazla bilgi alm ak için bak. Türk cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s.
163-170.
41 Msl. bk. Râvendî, 86; Z ahir ud-D în N işâpûrî, 19; Reşîd ud-D în, 5, 11; Cem al Karşî,
Mülhakat us-surâh, nşr. B arthold, Turkestan, I. s. 135; Cuzcânî, 292.
42 ‘U tbî, II, 220; İbn ül-Esîr, IX, 102.
1 İH SELÇUKLULAR TARİHİ
43 N şr. V. M inorsky, Marvazi on China, Turks and India, London, 1942, s. 18-20; İzahlar, s.
95, 102-103. Bu m ühim eserin keşfinden önce bu m alûm at ondan kısm en Şabânkâraî
(Macma’ al-ansâb, B ritish M useum , nr. 16696 33a-34b), G erdizî (s. 69) Şükrullah, Beh-
çetut-tevârih, trc. N ihal Atsız; Dokuz boy türkler, İstanbul, 1939, s. 25, tarafından nakle
dilm işti.
44 Urfalı M athieu, s. 89, 127; Süryânî M ihael, III, 155; A ttaliates, s. 83.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 1 9
8. Hasan-kale Zaferi
51 M. Brosset, Histoire de la Géorgie, St. P etersbourg, 1849. I, 323; M athieu, s. 80; 'Azîmî,
I73b; V ardan, “T ürk fü tû h atı ta rih i”, trc. H. A ndreasyan, Tarih sem ineri dergisi, İstan
bul, 1937, 1, 2, s. 17; Ahbârud-devle, s. 17.
52 Z onaras, Chronique, trc. St. A m our, Paris, 1560, s. 97a; Bryennios, Histoire, trc. H.
G régoire, Byzantion, 1953, XXII, 485; Brosset, Add, I, 222; ‘Azimî, I73b-I74a; K edrenos
(St. M artin, Memoire sur l’Armenie, Paris, 1819), II, 202; E. H onigm ann, Die Ostgrenze des
Byzantinischen Reiches, Bruxelles 1935, s 179.
SELÇUKLULAR İARİHİ
53 A ristakes, s. 73 v.d.
SELÇUKI Ul ARIN KURULUŞU 123
lan bu ilk b ü y ü k zaferden so n ra İb rah im Yınal, y anına aldığı m ü h im e sir ve
g a n im e tle r ile ve beş g ü n lü k b ir ceb rî y ü rü y ü ş ile, Rey’e T u ğ ru l-b e g ’e, d ö n
dü. S ultan bu zaferd en dolayı am cazâd esin i (an ad an k ard eşin i) te b rik e tti ve
çok m e m n u n old u . O n a v erm ek isted iğ i 4 0 0 .0 0 0 d in a r (altın) m ü k â fa tı İb
rah im Yınal k ab û l etm ed i.
Bu sefer e sn a sın d a T ü rk m e n le rin T ra b z o n ’a k ad ar ile rle d ik lerin e dair
h ıristiy an k ay n ak ların ın k a y ıtla rın ı54 İslâm m ü ellifleri de te ’yit eder. H a ttâ
İb rahim Y ınal’ın yeğeni M eh m ed id â re sin d e b ir k u vvetin İs ta n b u l’a k ad ar
ilerlediği de b e lirtilir55. N ite k im A tta lia te s ’de b u h u s u s a d a ir b ir işa re t var
d ır56. H ıristiy an k aynakları S elçu k lu ların 10 0 .0 0 0 kişi o ld u ğ u n u söylerler, ki
O ğuz m u h â c ırla rı h esab ı ile b u m ik ta r m ü b alâğ alı sayılm az, M a th ieu , K utal-
m ış’ın d a sav aşta m ev cu t o ld u ğ u n u y a zarsa d a d iğ er kay n ak ların tafsilâ tın a
rağ m en o n d a n b ah sed ilm ez. N ite k im ‘A zîm î de K u ta lm ış'ın b ir b u ç u k yıldan
beri G ence (Cinze) k u şa tm a sı ile m e şg û l o ld u ğ u n u , h a ttâ b o zg u n a uğradığını
kaydeder, ki b u z a m a n d a böyle b ir m a ğ lû b iy e t b ah is m ev zu u o lam ayacağın
d an bu B izans’ın su lh te ş e b b ü s ü n d e n so n ra g iriştiği b ir ta a rru z ile ilg ilid ir57.
58 İbn ül-Esîr, IX, 192; X, 10; Zahabî, Târih ul-lslâm, Topkapı, 2917, XI, 176a; A b u ’l-Farac,
206; ‘Azimî, 175a; İbn ul-Ccvzı, VIII, 234; İbn Şaddâd, 81b. Subkî, Tabakat, III, s. 389-
390.
59 A bu’l-Farac, s. 207.
60 İbn M uyassar, Ahbâr Mısr, nşr. H. Masse, Kahire, 1919, s. 7; ‘Azimî, 178a.
61 Bk. Laurent, s. 94 v.d.
6~ Z onaras, s. 97 b.
63 Brosset, I, 225.
SELÇUKLULARIN KURULUŞU 1 2 5
so s’u zengin h ed iy eler ile ve L ip arit'in fidyesi ile g ö n d erd iğ in i, lâkin “T uğ-
rul-beg m u h te ş e m bir su lta n o ld u ğ u n u g ö ste rm e k için ” fidye alm ad an G ü r
cü p ren sin i im p a ra to ra hediye eylediğini yazar ve su lh m u a h e d e si h a k k ın d a
bir kayıt verm ez. İbn H allikân Ş e rif N a sır v âsıtası ile bir a n la şm a yapıldığını,
İstan b u l câm iin d e h u tb e n in bizzat o n u n ta ra fın d a n o k u n d u ğ u n u ve bu e s
nada o ra d a b u lu n a n F â tım î halîfesi M u s ta n s ır’ın elçisi b u n u k e n d ile rin e bir
tecâvüz saydığını, b u seb ep le M ısır-B izans m ü n â se b e tle rin in b o z u ld u ğ u n u
te k ra rla m ak ta d ır. F ak at m u a h e d e n in im p a ra to r ile değil o n u n y erin e geçen
im p arato riçe (Melîket ur-Rum) T h e o d o ra ile yapıldığını ilâve e tm e k su re ti ile
bir k arışık lık y a ra tm a k ta ve b u seb ep le m o d e rn ilim a d am la rın ı ş a şırt
m a k ta d ır64. G erç e k te n b u kayıt birinci a n la şm a d a n şü p h elen m e y i değil, ik in
ci bir a n la şm a n ın m ev cu d iy etin i ve b u n u n b u eski m ü e llif ta ra fın d a n k a rıştı
rıldığını g ö sterir. F ilh ak ik a çağdaş b ir E rm en i m üellifi T u ğ ru l-b e g ’in b ir elçi
gönderip: “ecd a d ın ın İslâ m la rd a n aldığı şe h ir ve b ö lgelerin (T oros dağları -
M alatya ve E rz u ru m h a ttı şark ın d a) iâd esin i ve g ü n d e 1.000 d in a r (tahegan)
vergi ö d e m e sin i isted iğ in i, T h e o d o ra ’n ın d a su lta n a b ir elçi yollayıp m ü h im
bir m ik ta rd a p ara, at, k atır, elb ise vb. h ed iy eler sev kettiğini, su lta n ın b u n la rı
kabul ile 1 0 5 5 ’de elçiyi b e ra b e rin d e B ağdad’a g ö tü rd ü ğ ü n ü ” y azar65. T u ğrul
beg’in im p a ra to riç e d e n yaptığı ta le p te n anlaşılacağı ü zere ilk m u a h e d e ş a rt
ları ara sın d a İslâ m la rd a n alın an b eld e le rin iâd esi de vardı ve S elçuklular
d ah a so n ra d a b u h u s û s ü z e rin d e d u rm u şla rd ı. Selçuklu su lta n ın ın isyanlar
ve Şi’île r ile m eşg û liy eti dolayısı ile B izanslIların bu anlaşm aya riâyet e tm e
dik lerin i ve d u ru m u n u d ü z e lte n T u ğ ru l-b e g ’in, 1 055’de, aynı şa rtla rın ta tb i
kini isted iğ in i m ü şa h e d e ediyoruz, ki b u sû re tle H asan-kale za fe rin d en so n
ra B izanslIların ağ ır şa rtla rı ve h araç ö dem eyi k abul ed erek S elçuklular ile
b ir su lh a n la şm a sı y ap tık ları şü p h esizd ir.
64 II, s. 50.
65 A ristakes, s. 103.
126 SELÇUKU1IAK TARİHİ
R ah îm ’in tâ b iiy e tin e girdi. Buna m u k ab il M usul em îri K ureyş Ş i’î Büvey-
hîleri ve Bağdad k u m a n d a m A rslan B asâsîrî’yi b ırak ıp T u ğ ru l-b eg n â m ın a
h u tb e o k u ta ra k istik b âlin i em n iy et a ltın a aldı. T u ğ ru l-b e g ’in ask e rle ri H u-
z ista n ’ı işgal e tm e k le d e Selçuk dev leti ve h â k im iy eti B ağdad’a d o ğ ru yaklaş
tı. Böylece B üveyhîlerin o rta d a n k alk m ası ve B ağdad’ın T ü rk h âk im iy eti
a ltın a g irm esi a rtık bir g ün m eselesi o lm u ş tu 70.
70 İbn ül-Esîr, IX, 197, 202, 204, 206-209; A bû’l-Fidâ, II, s. 179-180.
12& SELÇUKLULAR TARİHİ
71 Ahbâr ud-devle, s. 15, 27-29, Târih-i Sîstan, s. 368-374; İbn ül-Esîr, IX, s. 201-202;
Cuzcânî, s. 278-280; İbn Funduk, s. 177-178.
SELÇUKLULARIN ki mı lll K i l 1 2 9
T u ğ ru l-b eg y ü k sek d eh âsı ile a rtık S elçu k lu birliğ in e ve ken d i su ltan lık
hâk im iy e tin e za ra r v eren te şe b b ü sle ri o rta d a n k aldırm ış; d ev letin k u d re tin i
y ü k seltm iş; h u d u tla rın ı g e n işle tm iş ve B ağdad’a h âk im olacak T ü rk -İslâ m
İm p a ra to rlu ğ u ’n u k u rm a k y o lu n a g irm iş idi. L âkin T ü rk m e n n ü fû s u n u n
yığılm ası ve A n a d o lu 'd a y u rt k u rm a k ihtiyacı, b u n a m u k ab il B izans’ın ta a r
ru zları o n u d a h a önce A n ad o lu seferin e zo rlu y o rd u . G erçek ten T ü rk is
ta n ’dan g elen y u rtsu z O ğuzlar, 1050 -1 0 5 4 (4 4 2-445) yıllarında, Irak, A h-
vâz ve H ulvân ta ra fla rın d a çok k e sif b ir şek ild e yığılm ış, bu b eld e ler halkı
B ağdad’a d o ğ ru kaçm aya b aşlam ış idi. H alîfe b u d u ru m a n ih â y et v erm ek için
T u ğ ru l-b e g ’e şik ây ette b u lu n u y o rd u . B u n u n ü z e rin e su lta n O ğ u z ların ile r
lem esin i ve ta ş k ın lık ta b u lu n m a la rın ı yasak e tti. O ğ u zlar b u vaziyette
E rm en iy e’ye (şark î A n a d o lu ’ya) d o ğ ru h a re k e t e ttile r73. F akat O ğ u zların bu
d ö n ü şü b ir B izans ta a rru z u ile de ilgili idi. G erçek ten T u ğ ru l-b e g ’in, İb rah im
Y ınal’ın isyanı ve İsfa h a n ’ın feth i ile u ğ ra şm a sın d a n faydalanan ve T u ğ ru l-
b e g ’in elçisi Ş e rif N â sir’in B izans’ın h araç v erm ek su re ti ile S elçuklulara
tâb iiy etin i iste m e s in d e n “sarsılan” im p a ra to r K o n sta n tin şark h u d u tla rın a M.
A k ulytes k u m a n d a s ın d a b ir o rd u g ö n d erd i ve b ir ta k ım re h in e le r vererek,
G ürcü (A bhâz) k ıralı B agrat’ı d a o rd u su ile bu sefere kazandı. H asan-kale
zaferi sıra sın d a b ir b u ç u k yıldan b eri G ence (C inze) şeh rin i k u şa ta n K utal-
m ış, im p a ra to ru n kızın ı re h in b ırak arak , G ü rcü -B ag rat(Bakrat al-abhâzî)’ı
im d a d a çağ ırm ası n eticesin d e, b o z u lm u ş ve G ence’den u z a k la şm ıştı74. Bu
h âd isey e te m a s e d e n G ürcü ve B izans k aynakları da L ip arit'in e sa re tin d e n
k u rtu lu ş u n d a n so n ra, “T ü rk le r G ence şe h rin i alm ağa çalıştılar. İm p a ra to r
m ü h im b ir k u v v et g ö n d erd i ve kıral B agrat da o rd u su n u n b a şın d a olarak
b irlik te T ü rk le re k arşı y ü rü d ü le r. G ence k a p ıla rın a v arup bu şe h ri k u r
tard ılar. T ü rk le r çekildi ve B izanslılar d a geri d ö n d ü ”75, kaydı ile b u n u te ’yit
e tm e k te ve B izans k ay n ak ların ın b u k u v v etler k a rşısın d a K utalm ış ve k a rd e
72 Tarih-i Sîstan, s. 374-382. Alp A rslan’ın Yabgu’nun hâkim iyetine son verm esi h u su
sunda bak. s. 147vd., 157vd.
73 Sibt, Topkapı, 2931, m ezkûr yıllar; Baybars M ansûrî, 132a; Bedr ud-dîn ‘Aynî, 'lkd ul-
cumân, aynı yıllar.
74 'Azimî, 174a.
75 Brosset, I, 323.
130 SELÇUKLULAR IARİHİ
85 İbn ul-Cevzî, VIII, 163; ‘İm âd ud-D în, 9; Râvendî, 105; Z âhir ud-D în N işâpûrî, 18;
Reşîd ud-D în, 20; İbn Kesîr, XII, 69.
86 İbn ül-Esîr, IX, 211-212; İbn ul-Cevzî, VIII, 164; A bu’l-Farac, 207.
87 r
H alîfenin bu dâvetini sadece vezirine atfeden isabetsiz bir görüş için bk. VII, 14, 15.
SELÇUKLUl ARIN KURUl IIŞU 1 3 3
91 İbn ul-Cevzî, VIII, 181-194; İbn ül-Esîr, 217-220; Sibt, 121b; A bu’l-Farac, 209-211;
‘İm âd ud-dîn, 12-14; Ahbâr ud-devle, 18-19; ‘Azimî, 178a; İbn Kalânisî, 87.
92 Bk. The ideal o f th e w orld dom ination; Türk cihân hâkimiyeti mefkûresi tarihi, İstanbul
1969.
136_____________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
95 Z onaras, s. 97a.
138 SELÇUKLUI AK IAKİHİ
96 Bk. K öprülü, “T ürk ve Moğol sülâlelerinde hanedan âzâsını idam ında kan dökm e m em -
nûiyeti”, Türk Hukuk tarihi dergisi, A nkara, 1944, I, 1-9; İtalyancası Annali Inst. Orierıtale
di Napoli, Roma, 1 9 4 0 ,1.
97 İbn ul-Cevzî, VIII, 191-197, 201-202; İbn Ül-Esîr, IX; 222-220; X, 7, İbn ul-Azrak, I46a-
147a; ‘İm âd ud-D în, 14-17, 21; A bu’I-Farac, 212-214; Sibt, 170b, Ahbâr ud-devle, 19 v.d.;
Râvendî, 107-109; Reşîd ud-D în, 22-24; ‘Azimî, 178a, I79b; İbn Kalânisî, 87-89; İbn
H am dûn, 174b-I49b; İbn Zâfır, 68b, I53b; Mücmel ut-tavarih, 407; Mîrhvvand, IV, 79;
Fahr ud-D în Râzî, 60a; Niğdeli Kadı A hm ed, s. 283.
98 İbn ul-Cevzî, VIII, 205, 216; İbn ül-Esîr, X, 3; 'İm âd ud-D în, 18.
SELÇUKLULARIN KUKUI USU 1 3 9
99 İbn ul-Cevzî, VIII, 202-211, 214-215; Sibt, 178b-180a; İbn ül-Esîr, 226-229; A bu’l-
Farac, 214-215; İbn Zafir, 155a; Ahbûr ud-devle, 21; ‘İmâd ud-D în, 18-20; Reşîd ud-D în
24-25; Anonim Selçuk-nâme, 12-13.
100 İbn ul-Cevzî, VIII, 203, 207, 208; İmâd ud-D în, 15.
1111 Bk. M.H. Yınanç, “Ç ağrı-beg”, İA, III, 327.
102 Tarih, X, 2.
14£L SELÇUKLULAR TARİHİ
111 Bu m ühim eser veya vesika İbrahim A rtu k ’un him m eti ile bulunm uş ve n eşredilm iştir.
(Belleten, XCIII, s. 36 v.d.)
112
‘A bd ul-Celil Kazvinî, s. 631 v.d.; Mücmel ut-tavârih, s. 465.
SELÇUKLULARIN KURULUCU 143
belirtild iğ i ü z e re H o ra sa n ’a g ö çerlerk en en p erişan h a lle rin d e d ah i, İnanç
yabgu ile, p arlak b ir istik b â le göre k e n d isin e v aad lard a b u lu n m a k la d erin
im an ın ı m ey d an a koym uş; böylece, ta rih te yalnız id arî ve siyasî d eh â sı ile
değil, y ü k sek m illî ve İslâm î h asletleri ile d e ta rih in n â d ir b ir b ü y ü k in sa n ı
dır. İslâm m ed e n iy e ti ve k av im lerin in k u rtu lu ş u ve y ü k se lm e sin d e T u ğ ru l-
beg ’in b ü y ü k eseri d ah a iyi g ö rü n m e k te d ir, ki bu h u s u s ta d ah a fazla tafsilât
o n a ta h sis edilecek b ir ese rd e v e rile c e k tir113.
113 İbn ul-Cevzî, VIII, 216, 218-226. 201a-202a, 207a; ‘İmâd ud-dîn, 20-22, 24-26; Ahbâr
ud-devle, s. 20-22; Râvendî, s. 111-112; Reşîd ud-D în 26, 29; A bu’l-Farac, 215; İbn
Hallik'ân, II, 59; İbn H am dûn, 151a; İbn Zâfır, I55a-155b; Gaffarı, Nigâristan, 53a;
Subkî, Tabakat, III, s. 389-392.
III. BÖLÜM
S E L Ç U K L U İM P A R A T O R L U Ğ U N U N Y Ü K S E L M E S İ
1. Alp Arslan’ın Saltanatı ve Kutalmış
8 Ahbâr ud-devle, 30-32; ‘İm âd ud-D în, 28 v.d.; Sibt, 214a-214b; İbn ül-Esîr, IX, 12 v.d.;
Reşîd ud-D în, 28; İbn ul-Adîm , Buğya, 186a, 190a; İbn H allikân, III, 61; Anonim Selçuk-
nâme, 13; Aksarâyî, 16; Gaffarı, 53b; A bu’l-Fida, II, 193.
9 Bk. M ükrim in Halil Yınanç, s. 49.
10 Bk. O sm an T uran, "A ksarâyî”, s. 12 not; F. Köprülü de bu görüşüm üzü benim sem iş ve
te ’yid etm iştir. (Belleten, XXVII, 475).
11 Bk. Cl. C ahen, “Q u tlu m u sh et ses fıls avant l’Asie M ineur”, Der İslam, XXXIX, 1964, s.
14. T ürkçe’de kelim e teşkiline fiil ve sıfat köklerine hangi eklerin takıldığına vakıf o l
m ayan başka b ir zat da, kendi anlayışına göre, hâlâ Kurtulmuş üzerinde d u rm u ş ise de
erbâbına h itâben m alûm u ilâm a lüzûm yoktur.
1 5 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
12 İbn ül-Esîr, X, 10. 11. İm âd ud-D în, 29-30; İbn ul-Cevzî, VIII. 234-235; Sibt, 215a,
218a; Râvendî, 117-118; Reşîd ud-D în, 30-31; Mirhvvând, IV. 79-80; H indûşâh Sanear,
265-266; Seyf ud-D în ‘Akilî, Asar ul-Vuzarâ, T ahran 1337, s. 206.
13 J. Laurent, s. 26.
14 A ristakes, s. 103, 107.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. 151
İki h ü k ü m d a r arasın d ak i bu m ü n â s e b e tle re rağm en T ü rk m e n akınları
d u rm u y o r; b ilâkis m ııh âccrelin kesâfeti n is p e tin d e şid d e tlen iy o rd u . Aynı
çağdaş m ü e llif T u ğ ru l-b e g ’iıı bir h ü cu m d ü şü n m e d iğ in i sö y led ik ten so n ra
“h u d u tla rım ız d a o tu ra n kavim ler E rm e n is ta n ’ı yaz-kış istilâ e ttile r ” diyerek
d u ru m u b e lirtir. Bir k o n ak yeri o lan A zerbaycan, T ü rk is ta n ’dan gelen göçler
ile do lu y o r ve A n a d o lu ’ya y ollanıyordu. D ev rin şâiri K atrân, U rm iye e m îrin i
m e d h e d e n b ir şiirin d e: “Türk âfeti çıkmasa idi sen eski Husrevler gibi dünyayı
alırdın. Gerçi bugün Türkler senden haraç alıyor; amma yarın onların nimeti sana
daim olur. Her ne kadar her taraf bahçendeki karınca yuvası gibi Türkler ile dolu ise
de onlar yine de karıncalar gibi senin fermanına tabidirler15” ifâdesi ile T ü rk istilâ
sı ve in sa n d alg aların ın k esâfeti h a k k ın d a güze! b ir fikir v erir ve şâir T ürk-
m en le rin leh ve aleyhindeki d ü şü n c e le rin i b e lirtir. T u ğ ru l-b e g ’in B ağdat
seferini (1055) m ü te a k ip “T ü rk is ta n ’d a n g elen b ir o rd u ” B izans’ın M uş
(D aron) b ölgesi vâlisi T h e o d o ro s ile an la şa ra k A h la t’ı işgal etti. H a ttâ
T ü rk m e n le rin kraliçeye m e k tu p g ö n d e rip bâzı tale p lerd e b u lu n d u k la rı da
rivâyet ediliyor. Bir T ü rk m e n g ru p u d a P aşin o v asına yayıldı; H asan -k ale
m u h a re b e sin in cereyan ettiğ i yerde, “C ira n is” dağı ete ğ in d e O gom i (Ü güm i)
kasab asın ı aldılar. Bu istilâ d a n fayd alan an G ürcü L ip arit’in oğlu İvane, im
p a ra to r ta ra fın d a n geldiğini söyleyerek E rz u ru m ’u alm ak istedi. Ş ehrin vâlisi
Ani k u m a n d a n ın d a n y ard ım alarak o n u şe h re sokm adı. Bu d u ru m d a tam
d ü şm a n vaziyete geçen İvane T ü rk le ri y a rd ım a çağırdı ve B izans m e m le
ketin i ta h rib e çalıştı.
Bu m ü s a it v aziy ette T ü rk m e n boyları g ru p lar h âlin d e E rz u ru m ve Bay
b u rt havâlisini istilâ ettile r. K em ah (Gamah)da ikiye ayrılan T ü rk m e n le rd e n
bir kısm ı Şarkî K arah isar (Kolonia, Gogonia) h av âlisine gird iler ve Canit o r
m a n ın a k a d a r ilerled iler. 3 .0 0 0 kişilik d iğ e r b ir T ü rk m e n k o lu M alatya ü z e
rin e y ü rü d ü . Bu T ü rk m e n le rin b a şın d a “k a h ra m a n b ir savaşçı olan E m îr
D in a r” b u lu n u y o rd u . Evvelce b ir İslâm h u d u t (sugûr) şeh ri olan M alatya Bi
zanslIlar ta ra fın d a n alın ın ca M ü slü m an halkı katledilm iş; S üryanî ve E rm eni
n ü fû su g e tirile re k isk ân ed ilm iş idi. K em ah ’ta n bir gece y ü rü y ü şü ile M a
latya ö n ü n e gelen D in a r o ra d a çad ırların ı k u rd u . R um g arn izo n u ve halk
T ü rk m e n le re k arşı b ir çıkış h a re k e tin e girişti; fakat im h a edildi. D ağlara
kaçan a sk e r ve h a lk kış so ğ u ğ u n d a n ve açlık tan kırıldı. Ş ehrin serv etlerin i
toplay an T ü rk m e n le r 10 g ü n k a ld ık ta n so n ra M alatya’n ın şa rk ın d a Hanzit
b ö lg esin d e k ara rg â h k u rd u la r. F ak at B izanslIların tâkibi dolayısı ile o ra d an
S asun d a ğ la rın d a n aşa ra k M u ş’a v arm ak ü zere h are k e t edin ce M am igonian
21 Urfali M athieu, s. 111-114; Lebeau, Histoire du Bas-Empire, Paris, 1824, XIV, 436-444;
M ükrim in Halil Yinanç, Anadolu’nun fethi, s. 53-54.
22 III, 105.
1 5 4 SEl ÇtIKI III AK I AKİMİ
23 Urfalı M athieu, s. 115-120; A bu’l-Farac, s. 216, İbn u l-‘Adîm, Tarih Haleb, nşr. Sami al-
D ahân, Şam 1 9 5 1 ,1, s. 286-287.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. 1 5 5
m a geçti. Ç etin ç a rp ışm a la r e sn a sın d a çok şe h it verildi, h a ttâ genç şeh zade
M elik-şâh (12 yaşında) suya d ü şm e k su re ti ile ö lü m d e n k u rtu ld u . N ihâyet
su rla rd a açılan g ed ik ler sây esin d e bu d in î m erk ez alındı, h alk ın b ir kısm ı
m ü slü m a n o ld u 24. Bu tariflere ve seferin sey rin e göre ve san ıld ığ ın ın ak sin e
olarak M ery em -n işîn ’in V an gölü d eğ il25, T ü rk le rce G ökçedeniz d e n ilen
Sevan gölü ü z e rin d e b u lu n m a sı ik tiza e d e r26.
A lp A rslan M elik -şâh ’ı ve v ezirini N a h c iv a n ’d a b ıra k tık ta n so n ra G ü r
c ista n ’a girdi; K angarni, K artlı ve Ja v a k h e t (T iflis-Ç oruh arası) bölgelerini
s ü r’atle istilâ ile b ir çok şe h ir ve kaleleri fe th e tti. A halkelek ü z e rin e y ü rü r
ken M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk de k e n d isin e y e tişti. S ultan, v eliahd yap
m ak isted iğ i M elik -şâh ’ın fetih leri m ü jd e sin e çok sevindi. K alenin ö n ü n d e
1064 H a z ira n ın d a (R ecep 456) o rd u g â h k u ra n A lp A rslan şid d etli h ü c u m la r
ile kaleyi aldı. Lori (Taşir) kıralı D avid, oğlu G io rgi’ye h a b e r g ö n d e re re k o n u
h u z û ru n a g e tirtti; kızını ve yıllık vergi v e rm e k sû re ti ile, o n u tâb iiy etin e
aldı. S u lta n ın ın ih sa n la rın a kavu şan kıral m e m le k e tin e d ö n d ü 27. İran lıların
Sapîd-şahr ve T ü rk le rin Ak-şehir adı G ürcü ce A h a lk e lek ’in b ir te rc ü m e sid ir28.
İslâm H alîfeleri b u kale ile Kars a ra sın d a b u lu n a n Lori bölgesi halk ın ın
İslâm iyeti k ab u l e ttiğ in i söylerler. A lp A rs la n ’ın h a re m in e g iren k iralın kızı
veziri N izâm ü l-m ü lk ’e tezviç e d ilm iştir29.
A b haz k iralı B agrat hiç g ö rü n m e d e n K afkas dağ ların a kaçtı. A lp A rslan
A halkelek fe th in d e n so n ra B agrat (P akrat) k ıralların ın m erk ezi olan A ni
ü ze rin e y ü rü d ü . T ü rk a k ın la rm ın b aşlam ası dolayısı ile B izans im p a ra to r
luğu, şark a d o ğ ru g en işlem e siy asetin e d ev am ile, 1045 se n e sin d e b u m ü s
ta h k e m h u d u t şe h rin i alm ış idi. A rpa-çayı (Ahurian) ü ze rin d e b u lu n a n A ni
şe h rin in 30 n ü fu su , kilise ve m a n a stırla rı h a k k ın d a İslâm ve E rm en i kay
nakları çok m ü b alâğ alı ra k a m la r veriyor. K u ta lm ış’ın K ars fe th in d e n so n ra
yak ın ların a k ad ar geldiği b u şe h ri k u şa ta n A lp A rslan su rla rın ın m e tâ n e ti
dolayısiyle hayli u ğ raştı, in şa eylediği ahşap bir kuleye yerleştird iğ i m an c ı
24 İbn ül-Esîr, X, 13; Ahbâr ud-devle, 35-36; Baybars M ansurî, 169b; Sibt, 218b; İbn
Şaddâd, 81b; N izâm ul-M ülk, Vasayâ, British M useum , Or. 526, varak 54; Gaffarî,
Nigâristârı, Bodleian, O us. 46, s. 55a.
25 M. H. Yınanç, s. 58.
~b Bak. St. M artin, Memoires sur l’Armenie, Paris 1819, II, s. 226-227.
~7 M athieu, s. 121; Brosset, I, 326-327; zeyil I, 55; Vardan, 177; Ahbâr ud-devle, 36; İbn ül-
Esîr, X, 14; Baybars M ansurî, 170a; 'İm âd ud-D în, 31.
28 St. M artin, I. 84-85, 148, II, 227; V. M inorsky ayniyeti kabul eder; fakat yerini tâyininde
m ü tered d ittir, Studies in Caucasion history, Loııdon 1958, s. 97.
29 Reşîd ud-D în, 31-32; ‘İm âd ud-Dîn, 3 I ; Târih i Cüzîde, 441.
30 Bk. St. M artin, I, 39; II, 228.
1 5 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
33 Z onaras, 98a; M athieu 126-127; Süryanî M ihael, III, 165; ‘Azîmî, 175a; A. N. Kurat,
Peçenek tarihi, s. 145-153.
34 Târih ul-Bâb, nşr. M inorksy, (History o f Sharvân and Darband) C am bridge 1958, s. 23-24;
A bu H âm id E ndulûsi, 525 (1 1 3 l)d e yaptığı seyahat m ünâsebeti ile yetm iş iki dil k o n u
şan Kafkas kavim lerinin b ir kısm ının İslâm iyeti M aslama bin A bdulm elik zam anında
kabul ettiklerini söylerken K om uk(G om îk)ları da, Derbendnâme gibi, b unlar arasında sa
yar, ki onların 70 sene sonra ihtida etm iş olm aları gerekir (Tuhfet ul-Elbâb, nşr. G.
F erran d ,/A (1925), s. 83.
35 Sibt, Topkapı III. A hm ed, 2907 (XII), 222a.
1 5 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
36 Sibt, 207b, 219a, 221a, 221b; M irhw ând, IV, 82; ‘İm âd ud-D în, 31; Gaffârî, 54a, 54b;
İbn ul-Balhî, Fars-nâme, GM, s. 133, 168; A hm ed Şirâzî, Şiraz-nâme, s. 39, 40.
37 Çahâr-makâle, nşr. M uham m ed Kazvinî, G.M., s. 43; 44, 170-173; ‘Avfı, Lubâb ul-Elbâb,
s. 310, 311, 315, 317, 318.
38 İbn ül-Esîr, X, 26; ‘İm âd ud-D în, 47, 48.
39 H erat-M erv arası, Bagavî nisbesini taşıyan âlim ler buralıdır (Yâkut, I, 467).
SELÇUKI Ul ARIN YÜKSELİM Sİ 159
M evdûd ’u da İsfızâr’a tâyin e tti40. Alp A rsla n ’ın b u n la rd a n b aşka h e n ü z çok
küçük veya d o ğ m a m ış T ekiş, T u tu ş ve B öri-bars ism in d e oğulları d a vardı.
O ğ u lların ın m ik d arı 10 veya 11 o larak k a y d e d ilm iştir41. T o h a ris ta n ’da
4 9 1 ’d e bile İnanç Y abgu’ya m e n su p a sk e rle re ra stla n m ış tır42.
Alp A rslan h â n e d a n a ve d ev lete a it işleri d ü z e n e k o y d u k tan so n ra 1065
yılı so n la rın d a (m u h a rre m 458) b ü y ü k b ir o rd u ile C ey h u n n e h rin i geçti;
A ral ve H azar d en izi sâh illerin i d o laştı. O ğuz ve T ü rk le rin b ir y u rd u olan
M ankışlağ yarım a d asın a vardı: “k âfir T ü rk le r ile b irle şe re k etrafı ve tü c c a r
ları yağm a e d e n ” T ü rk m e n , K ıpçak ve C âzıglara karşı sefer yaptı. B unların
y u rtla rın a varıp 3 0 .0 0 0 kişilik o rd u la rın ı b o zd u . K ıpçaklardan p e k çoğu aile
lerini b ırak arak d en iz (H azar) de b ir adaya sığındı. Bazı T ü rk kavim leri ve son
H azar b ak iy elerin in , D e rb e n d ’i aşarak, K afkaslardan c en û b a in m eleri de bu
seferin verd iğ i sa rsın tı ile ilgilidir43. A lp A rslan C âzıglarm (h e rh a ld e b ir
Kıpçak u lu su ) h ü k ü m d a rı Kafşut’u 44 ita a ta aldı. O n d a n so n ra d a çok “iştiyak
d u y d u ğ u ” b ü y ü k d ed esi S elçuk’u n m ez a rın ı ziy âret m ak sad ı ile C end, Sah
ran (Savran) şe h irle rin e ve Sır-derya b o y ların a vardı. S elçu k lu lard an ve
Y ab g u -O ğ u zların d an so n ra b u ra d a h ü k ü m sü re n C end h a n ın ı (K ıpçak o lm a
lıdır) u zak m e safed en ve h ed iy eler ile karşılad ı. A lp A rslan C en d h a n ın a
d o k u n m a d ı. Lâkin A lp A rslan S elçu k lu lar için m u k a d d es b ir beld e ve kâfir
T ü rk lere karşı en m ü h im ü s ve d ed e y u rd u o lan C e n d ’i sevgili oğlu N asîrü d -
d in M elik -şâh ’ın h â k im iy e tin e tevfiz e d e re k e cd ad ın ın ü lk esin i d ev letin e
bağladı. B üyük a ta sın ın m ezarın ı ziy âret e d e re k o n a lâyık b ir h a le f o ld u ğ u n u
gö sterd i. B u n d an so n ra ve S u ltan Sancar ve H â rizm -şâh la r z a m a n ın d a da
C end kâfir (T ü rk )’le rin h u d u d u n d a b ü y ü k b ir ü s (uç) şeh ri o larak çok e-
h e m m iy e t arz ediyor; O ğuz a n ’a n e sin e u y g u n o larak Uluğ-yabgu u n v an ın ı
taşıy an m elik veya v âliler id â re sin d e b u lu n u y o rd u 45. A lp A rslan C e n d ’d en
H â rizm ’e ve o ra d a n d a G ürgenç şe h rin e d ö n d ü . H arap olan şeh ri im â r ve
o rad a câm i in şâ e tti. O ğlu A rslan A rg u n ’u H ârizm vâliliğinde b ırak a ra k 7
M ayıs 1 0 6 6 (7 C em aziy elâh ir 4 5 8 )’da M erv’e d ö n d ü . R am azan bayram ını
N îşâ p û r’d a geçirdi. Z aferler ve b ay ram m ü n â se b e tile k en d isin i h ed iy eler ile
40 İbn ül-Esîr, X, 14; 17; Ahbâr ud-devle, 16, 40; Mirhvvând, IV, 82; Sibt, 222b.
41 Râvendî, s. 123; Mücmel ut-Tavârih, s. 408.
42 İbn ül-Esîr, X, 97.
43 Târih ul-Bâb, s. 24; İzahlar, 107; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 190.
44 Bu isim yanlış okunm u ş, fakat Kâşgarlı M ahm ud bu h u su sta bizi aydınlatm ıştır, (bk.
Dîvân, I. 377). K afşutlular u lusu bilâhare Selçuklular arasında bulunuyordu. (Râvendî,
s. 348)
45 M u’eyyed ud-D în Bağdadî, el-Tevessül, s. 13-29, 78-85.
160 SELÇUKl III AH I AHİMİ
teb rik e gelen T ü rk ista n hanı, G azne su lta n ı elçilerini, birçok tâbi ü lk elerin
e m îr ve m elik lerin i k ab u l e tti. Bu h a şm e tli to p la n tıd a d a a ltın b ir ta h t ü ze ri
n e çıkardığı M elik -şâh ’ın veliahdlığı m e râ sim in i te k ra rla d ı46.
Alp A rslan , 1 0 6 7 (4 5 9 )’de, k ard eşi K av u rt ile e n işte si E l-b asa n ’ın açıkça
isyanları ile k a rşıla şın c a K irm an ü z e rin e y ü rü d ü . S u lta n ın ö n cü k u m a n d a n ı
atab eg Çavlı ile K avurt ta ra fta rı E l-b asan a ra sın d a v u k û b u la n ç arp ışm a d a
K av u rt’u n k u v v etleri b o z g u n a u ğ rad ı ve k e n d isi b u h a b e r ü z e rin e B ardasîr
(K irm an m erk ezi) veya C îru ft k alesin e sığındı; ağabeyisine elçi g ö n d erip a f
diledi. A lp A rsla n ’ın k a b û lü ile h u z û ra gelen K av urt bey k ard e şi ile k u c ak
laştı ve ağ laştılar. S u ltan y ine k a rd e şin i m e m le k e tin d e b ıra k tı ve h a ttâ k ızla
rın a d a çeyiz o lm ak ü z e re b ü y ü k m eb lâğ lar verdi. E l-b asa n ’ın d a b u h a re k e t
te K avurt ile b irlik te o ld u ğ u n a d air yeg ân e kaydı v eren S ib t’in im lâsı b ir az
m ü p h e m o lm ak la b e ra b e r h â d ise le r ile te ’yid e d ilm ek te d ir. S u ltan Kir-
m a n ’d an so n ra İs ta h r ve Şîraz ta ra fla rın a sefer yaptı; İsta h r kalesi hâk im i
A lp A rsla n ’a, g etird iğ i kıym etli h ed iy eler arasın d a, ü z e rin d e "eski bir yazı ile
Cemşîd ya zılı” fırû ze b ir k ad eh i d e v a rd ı47. Şîraz m eliki n a n k ö rlü k ed e re k
m e n su p o ld u ğ u savaşçı ve âsî Ş ab ân k âre k ab ilelerin e dayanıp ayaklanan
F azlûya ü z e rin e N izâm ü l-m ü lk ve Çavlı g ö n d e rild i ve bu âsî e m îr m ağlûp
e d ilerek ö ld ü rü ld ü . Bazı k aynak ve te tk ik le r o n u G ence em îri F azlûn ile k a
rıştırm ışla rd ır48. A tab eg Çavlı d a im a y ağ m a ve ta h rib a tta b u lu n a n Şabânkâ-
re le r ü z e rin e seferler yapıp k alelerin i yıktı ve o n ları d ağ ıttı. V âlilik ettiğ i bu
bölgede çok im â r işleri yaptı; su t e ’sisleri ve k an allar in şâ e tti. S elçukluların
b ü y ü k k u m a n d a n la rın d a n olan Çavlı S u lta n M eh m ed T ap ar z a m a n ın d a d a
H açlılara ve T ü rk iy e su lta n ı I. Kılıç A rs la n ’a karşı gönderildi ve zaferler ka
z an d ı49.
46 Ahbâr ud-devle, 40 v.d.; İbn ül-Esîr, X, 17; Mirhvvând, IV. 82 v.d.; Sibt, 227a, 230b.
47 İbn ül-Esîr, X, 18 v.d.; Sibt, 232; Ahbâr ud-devle, 41-42 v.d.; Târih-i güzîde, 442; Gaffarı,
53b.
48 İbn ül-Esîr, X, 24; Ahbâr ud-devle, 41-42; İbn ul-Balhi, s. 131, 160; Şiraz-nâme, s. 39; Gaf-
farî, 53b.
49 Şirâz-nâme, s. 42 v.d.; Fars-nâme, s. 128, 130, 146, 151-157.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 1 6 1
arazi sav aşların a alışk ın b u lu n a n göçebe T ü rk m e n le r için çok defa zorlu k lar
çıkarıyor; B izans o rd u ve g arn izo n ları ta ra fın d a n tâk ip e d ile n göçeb eler sıkı
şınca aile ve sü rü le ri ile te k ra r A zerb ay can ’a d ö n ü y o r ve A n a d o lu ’d a e m n i
yetle k a k m ıy o rla rd ı. T ek n ik silâ h la rd a n ve m u h â sa ra m a k in a la rın d a n m a h
ru m b u lu n a n T ü rk m e n le r, S elçuklu o rd u la rı h im ây e sin d e ilerley em ed ik leri
zam an lard a, m ü s ta h k e m şe h ir ve k aleler ö n ü n d e durak lıy o rlard ı. A ni seferi
sırasın d a, 1065 (4 5 8 )’de, H o rasan Sâlârı, iki yıl ö n ce giriştiği b ir seferi ta
m am lam a k ü zere, E rgani y ak ın ın d a T e lh u m k a le sin i50 k u şa ttı. Kaleyi alam a
yınca o rad an S iverek (Sevavereg) k a le sin e y ü rü y erek m u h â sa ra etti; fakat
b u ra d a d a B izan s’ın F ra n k ask erleri ta ra fın d a n p ü s k ü rtü ld ü . U rfa b ö lg e sin d e
bazı yerleri aldı ise de b u m ü h im a sk e rî şe h re karşı ta a rru z u B izans m u k a b e
lesi ile b o z g u n a u ğ ra d ı51. Böylece ta k ib e u ğ ray an H o ra sa n Sâlârı, 1066 Ş uba
tın d a (R ebiyülevvel 4 5 8 ), D iy arb ek ir’e varıp Bâb ul-hüve’de k ara rg â h k u rd u .
M ervânî em îri N iz â m ü d -d în k e n d isin e şe h rin k apıların ı k a p a ttı ve 3 0 .0 0 0
d in a r v erm ek ü z e re m ü z â k e re edeceğini b ild ird i. Lâkin b ir su ik a st n iy e tin d e
old u ğ u için şe h re gelen S âlâr ve ark ad aşların ı yakalayarak ö ld ü rd ü . O nları
attığ ı k u y u b ir a sır so n ra bile “Horasan Sâlârı kuyusu” adını ta şıy o rd u 52. Bu
h â d ise d e n h a b e rd a r o lm ay an M a th ie u o n u n İra n ’a d ö n d ü ğ ü n ü sö y ler53. Bu
m e ş h û r k u m a n d a n d a n b ir d a h a b a h se d ilm e m e si İbn u l-A zrak ’ın d o ğ ru lu ğ u
n a bir b aşk a d elildir.
V ezir A m îd ü l-m ü lk ’ü n ö ld ü rü lm e sin d e n so n ra o n u n a d a m la rın d a n
G ü m ü ş-te k in , k en d isi gibi sa lta n a t k av g aların a karışm ış p ek çok T ü rk m e n
boy ve beyi ile b irlik te E rgani ve T e lh u m h av âlisin e geldi. A fşin ve A h m ed -
şâh d a b u n la r a ra sın d a idi. Bu T ü rm e n le r H arran , R akka ve S uruç bölg esin e
h âk im o ld u lar. F ıra t'ı geçip H ısn M a n sû r (A dıyam an) ü ze rin e y ü rü d ü le r.
U rfa d u k a sı A rv a n to s tâ k ib e k o y u larak iki ta r a f ara sın d a şid d etli b ir çarp ış
m a old u . R u m la r m ü th iş b ir b o z g u n a u ğ rad ılar; 10.000 k ad ar ölü ve e sir
verdiler. E sirle r a ra sın d a b u lu n a n A rv a n to s 4 0 .0 0 0 d in a r fidye ile k u rtu ld u .
F akat A h la t’a d ö n e n b u T ü rk m e n le r a ra sın d a d a kavga çıktı ve A fşin G ü-
m ü ş -te k in ’i ö ld ü re re k T ü rk m e n le rin b a şın a g eçti54.
A fşin G ü m ü ş -te k in ’i ö ld ü rü n c e A lp A rsla n ’ın gazabından k o rk arak , bu
T ü rk m e n le r ile b irlik te, s ü r’atle F ırat n e h rin i geçti; kararg âh ın ı K ilikya’n ın
şim alind e, A m an o s d a ğ la n a ra sın d a “K arad ağ ’’d a k u ran A fşin geniş bir istilâ
h a re k e tin e girişti; T ü rk le rd e n büy ü k b ir tâife ile D u lû k ve R a ’b a n ’ı feth etti.
1066 A ğ u sto s u n d a (458 Şevval) A n tak y a d u k alığ ı arâzisin i istilâ ve yağm a
etti; h alk d ağ lara ve kalelere kaçtı. A ldığı e sir ve g a n im e tle r a ra sın d a sadece
m a n d a ların sayısı 4 0 .0 0 0 idi. 4 6 0 (1 0 6 7 -1 0 6 8 )’d a ikinci b ir istilâ ile Bi
za n s’ın A n tak y a ü s s ü n ü çö k ertti. E sir ed ile n köle ve câriyelerin H a le p ’de
satılan m ik d arı, d e fte rle re göre, 7 0 .0 0 0 kişiye y ü k selm iş idi. A n tak y a d u k a
sın d an da 10 0 .0 0 0 d in a r n ak id ve p e k çok m al alm ış idi. A n a d o lu ’n u n açıl
m a sın a y ard ım ed en b u zaferlerd en dolayı A lp A rslan m e m n û n iy e tin i ve
k en d isin i affeylediğini b ild ird i55. U rfalı M a th ie u ses benzerliği dolayısı ile
A fşin adın ı E rm en ice Oşin şek lin e so k m u ş ve b u sebeple ilim ad am ları ism i
an lay am ad ık ların d an ya e se rle rin e a lm a m ışla r56 veya A fşin ile Oşin’i iki ayrı
T ü rk beyi s a n m ışla rd ır57.
K arahanlı h â n e d a n ın a m e n su p o ld u ğ u a n la şıla n “T ü rk h ü k ü m d a rı Hâ-
kan-oğlu H â rû n ”, bizce b ilin m ey en b ir seb ep le, b ir m ik ta r k u vvetin b aşında,
gelip H alep M ird âsî em îri ‘A tiyya ve M a h m û d ile an laşarak A n ad o lu ga
zaların a k atıld ılar; 1064 so n ların d a, D â n işm e n d lile r ta rih in d e m e ş h û r olan
K o m an a (Komânûn) ’ya k a d a r ilerlediler; fak at 1 0 6 5’de B izanslIlara m ağlûp
o ld u la r58. A fşin ’in m ey d an a çıkm ası ü z e rin e B izan s’ın ilerlem esi d u rd u ru l
m u ştu . H â rû n ’u n ask erleri a ra sın d a ilk d efa o larak “Uc Türkleri" a d ın a ra s t
lam aktayız. A n a d o lu ’d a eski İslâm h u d u t te şk ilâ tı (sugûr veya avâsim) gazi
leri y erin e geçen b u Uc Türkleri, b izzat b u kaydı veren İbn ul-A dîm b a şta
o lm ak ü z e re k ay n ak ve te tk ik le rd e e tn ik b ir isim san ılıy o rd u ki, U c T ü rk leri
tâ b irin in b u m â n â d a o ld u ğ u ve b u isim d e b ir T ü rk kavm i b u lu n m ad ığ ı vak
tiyle m ey d an a k o n m u ş id i59.
A n ad o lu ’n u n c e n û b u n d a Bizans m ü d afaası yıkılırken O rta A n a d o lu ’da
d a ak ın la r d ev am ed iy o rd u . N ite k im T ü rk le r, 1 0 66’da, M alatya havâlisini
te k ra r istilâ e ttile r. B izans’ın ç ö k ü şü n d e n fayd alan an E rm en ile r ve h u sû siy le
B azrig-oğulları B izan s’a isyan ed e re k R u m ve Süryânî köylerini ve k ilise
lerini yağm a ed iy o rlard ı. T ü rk le rin gelişi ile E rm e n ile r sa h n e d e n çekildi.
E rm en i B ogusag ailesi d a h a ziyâde em lâk in i k o ru m a k için m ü slü m a n s u lta n
77 İbn ul-’A dîm , Buğya, 63b-64a; Tarih Haleb, II, 11 v.d.; İbn Şaddâd, 95a 95b; İbn ül-Esîr,
X, 144, 217 v.d.; M athieu, 156.
56 M. H. Yınanç, s. 60 v.d.
57 Laurent, s. 24 v.d.
78 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 81b-82b; Târih Haleb, I, 294-297; II, 9 v.d.; ‘Azimî, 160a; İbn
Kalânisî, 92 v.d.
59 Bk. F. K öprülü, T. M., I, 209-211.
*
67 Târih uI-Bâb, 14 v.d.; 26 v.d.; Şaddâdîler tarihi, 17 v.d.; Brosset, I, 333, 335, 349.
68 Ahbâr ul-devle, s. 46.
69 Bu isim arapça değil türkçe kuvvet m ânâsındadır (Bk. O sm an T uran, "C ingiz adı hak
kında", Belleten, XIX, 1941, s. 269).
1 6 6 SELÇ U K IIIIA K TARİHİ
70 İbn ül-Esîr, X, 103 v.d.; N arşahî, Tarih-i Buhara, nşr. Schefer, 49; Mecma’ ut-tavârih, aynı
cilt, s. 235 v.d.; ‘Avfî, Cavâmi’ul-hikayât; Saîd Nefisi, Bayhâkî zeyli, III, s. 1212-1215; A-
b u ’l-Fidâ, II, 195.
71 Siyâset-nâme, s. 88-90.
7~ İbn ul-'A dîm , Târih, H, 16-18; İbn ül-Esîr, X, 21 v.d.; Sibt, 248a; ‘İm âd ud-dîn, 36;
‘Azimî, 181b; İbn Kalânisî, 98.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ 167
em îri, A levîlerin reisi şe rif Z u h ra b. A l î ’nin tavassu tu n u sa ğlad ık tan son ra
inşaat ikm âl e d ile b ilm iştir73.
74 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 84b-85a; Tarih, s. 12-15; İbn ül-Esîr, X, 20; Sibt, 239b; ‘Azim î, nşr.
C ahen, JA. (1938). s. 438; İbn Kalânisî, 98; M athieu, 101 v.d.; Süryâni M ihael, 168,
A bu’l-Farac, 218; Z onaras, 105a; A ttaliates, 94, 105, 110; Skylitzes, 661, 670, 673; İbn
ul-Cevzî, VIII, 256; İm âd ud-dîn, 36; Lebeau, XIV. 470-487; Laurent, s. 25.
75 E skişehir-A kşehir yolu üzerinde, bk. Ramsay, Anadolu’nun tarihî coğrafyası, İstanbul,
1961, s 253.
76 ‘Azimî, s. 358; İbn ul-Cevzî, VIII, 254; Sibt, 242b-243a; İbn ül-Esîr, X, 144; Baybars
M ansûrî, 280a; A bu’l-Farac, 218; Z onaras, 105a; A ttaliates, 121 v.d.
77 Buğya, 85a; Târih, II, 16.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMESİ. _ 169
d u ğu rivâyeti var ise d e7" b ııın ııı astı o lm a d ığ ı ve b aşk a bir teşebbüsle k a rış
tırılm ış b u lu n d u ğ u görünüyor.
so İbn ul-Azrak, 152b; Sibt, 252a; İbn ul-Esîr, X, 22; İm âd ud-din, 35; M athieu, 163 v.d.;
A bu’l-Farac, 219: T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, E dirne Badi Efendi kitapları No: 559
(2314) 19a.
81 İbn ul-'A dîm , II, 19; Sibt, 248b.
8_ Siyar ul-abâ al-batârika, Paris, Bibi. N at, Ar., 302, s. 165; Ar., 305 s. 246.
83 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 86b; Tarih, II. 20; İbn Hallikân, II, 60; Sibt, 252b-253a; S.A.
Batârika, s. 166-168; M athieu, s. 165; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 19b; J. Laurent, “Des
Grecs aux C roisés”, Byzantion, I, 370-376.
0
84 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 86b-87b, 188a; Tarih, II, 20-23; Sibt, 253a-253b; ‘Azimî, 359; İbn
Kalânisî, 99; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, I9b-20a; A bu’l-Farac, 220; Bryennios bu elçi
nin L. D iabatenis olduğunu söyler, s. 489; Türk cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, II, s. 78.
85 Sibt (İbn Kalânîsi) s. 102; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 20b; A bu’l-Farac, 220.
172 SELÇUKLUI AR TARİHİ
93 Sibt, 219b.
94 Sibt-Kalânisî, s. 100.
95 Sibt, Topkapı, 2907, XIII, la, 4b, I5b, 23a; İbn Kalânisî, 108-112; İbn Şaddâd, Şam
1963, s. 131, 173, 183; İbn u l-‘A dîm , II, 31, 47; İbn ul-Azrak, I53b; ‘Azim î, 362; Âbâ ul-
batârika, s. 183.
96 Sibt, 25a; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 19a.
97 Sibt, 82a; 193a.
98 İbn ul-Azrak, I53b.
1 7 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
99
Bu kanaat sahipleri için bak. F. K öprülü, Belleten, I, 287; M. Halil Yınanç, s. 88; Faruk
Süm er, TM, IX, 153.
100 Kâşgarlı, I, 56, III, 18, 20.
101 Tarih-iÂl-i Selçuk, nşr. H outsm a, s. 205.
‘Azimî, 214a. M etinde Yadukiyye veya Badukiyye tarzındadır.
SELÇUKLULARIN YUKSLIMI Sİ 1 7 5
103 Reşîd ud-D în, nşr. Q uatrem ere, s. 342; İran tabı, s. 721; nâşirler kelim eyi anlaya
m am ıştır.
104 el-Evâmir el-Alâiyye, A nkara, 1956, s. 485; Râvendî, s. 340
105 Bk. Köylerimiz, İstanbul, 1933, s. 771-772.
106 İbn Funduk, 51, 267.
107 Siyâset-nâme, s. 70.
108 Sa’îd N afısî Bayhâkî, III, 1464. A hm ed A teş m erhum , "Y abgulular m eselesi” adlı m a
kalesi ile (Belleten, sayı 115, s. 517-525) bizim bu g örüşüm üzü ten k id ederken tarih î
m eselelerim ize asla nüfûz edem ediğini gösterm iş, his ve hatalara k urban olarak hazîn
bir d u ru m a d ü şm ü ştü r. Biz ansiklopedi için hazırlanan bu eserde daha teferru atlı izah
1 7 6 _____________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
lara girem ediğim iz için bu gibi m eseleler üzerinde ayrı bir araştırm a yapm ış; fakat onu
henüz basm am ış bulunuyoruz. Fakat ciddi ilim adam ları için bu kadarı da kâfidir.
l09M athieu, s. 162; Bryennios, 485 v.d.; Z onaras, 105b; A ttaliates, 139 v.d.; Sibt, 254a;
TürKçe A nonim Selçuk-nâme, 20a-20b.
110 Sibt-Kalânisî, 102; T ürkçe A nonim Selçuk-nâme, 20b; A bu’l-Farac, 220; A ttaliates, 140;
Laurent, 25 v.d.
SELÇUKlULARIN YÜKSELMESİ 1 7 7
111 A ristakes, 142 v.d.; M athieu, 166; İbn ul-Azrak, 153a; İbn ul-‘Adîm, Buğya, 88a, I85b,
I86a; Târih, II, 24 v.d.; Sibt (İbn Kalânisî) 102 v.d.; Türkçe Anonim, 21a; İbn ul-Cevzî,
VIII, 261; İm âd ud-din, 42; Ahbâr ud-Devle, 47; İbn ul-Esîr, X, 22.
1 7 8 SI I (,UKI III AK İARİHİ
112 M athieu, 166-168; Bryennios, 486-489; Z onaras, 106a; A ttaliates, 103 v.d.; Skylitzes,
668-669; L aurent, 58, 76.
113 Sibt-Kalânisî, 102; Türkçe anonim, 20b; M athieu, 168.
114 İbn ul-'A dîm , II, 23.
115 İbn ul-Azrak, 152b-153a.
116 Sibt-K alânisî, s. 102; Türkçe anonim, 21a.
117 M irhw and, IV, 81.
SELÇUKLULARIN YÜKSELMI Sİ 179
m n ask erlerin i to p lam ay a fırsat b u la m a d a n m u h areb ey i az bir kuvvet ile
kabul e ttiğ in e d â ir kay n ak ların ittifakı bir ş ü p h e u y a n d ırm am ak tad ır. N ite
kim savaş z a m a n ın d a ve y ak ın ın d a yaşayan b ir E rm en i yazarın, h e p sin d e n
d ah a itim ad a şâyân olarak, "sultana âit diğer kuvvetlerin birleşmesi mümkün ol
madığından” ifâdesi h e r tü rlü te re d d ü d ü g id e rm e k te d ir118. Bu d u ru m d a Sel
çu k lu ların 5 0 .0 0 0 civ arın d a o ld u ğ u n a ve B izanslIların d a 2 0 0 .0 0 0 ’d e n aşağı
b u lu n m a d ığ ın a h ü k m e tm e k y erin d e o lu r. B una m u k ab il B izanslIların
600 .0 0 0 ve S elçu k lu ların 4 0 0 .0 0 0 ’e bâliğ o ld u ğ u n a ve d iğ e r b ir m ü ellifin de
h e r iki tarafın 6 0 0 .0 0 0 m ik ta rın a çık tığ ın a d a ir m üb alâğ alı ve n isb e ti ö lç ü
süz veren ra k a m la r d a v a rd ır119.
A lp A rslan T ü rk ü s s ü b u lu n a n A h la t’a vardığı zam an T a rk h a n io te s ve
U rsel k u m a n d a sın d a k i B izans ö n cü k u v v etleri d e b u şeh re d o ğ ru ilerliyordu.
A n ad o lu g azaların d a çok ş ö h re t k azan an ve A h la t’a d ö n m ü ş b u lu n a n San-
d u k k u m a n d a sın d a k i Selçuk ö n cü leri b u n la rı b a sk ın a u ğ rattı; o n la r M alatya
istik a m e tin d e kaçtılar; ö n le rin d e g ö tü rd ü k le ri b ü y ü k b ir h aç ele geçirildi ve
halîfeye ile tilm e k m ak sad ı ile H e m e d a n ’a N iz â m ü l-m ü lk ’e gön d erild i. S ul
ta n ın h e n ü z g elm em iş o ld u ğ u n u san an im p a ra to r keyfiyeti ö ğ re n m e k istedi
ve E rm en i k u m a n d a n Basil (B asilakis) b u n la rın A h lat g a rn iz o n u n a a it T ü rk
ask erleri o ld u ğ u n u söyledi ve b ir k ıt’a a sk e r ile o n la r ü z e rin e y ü rü d ü . F akat
bu k ıt’a tam am iy le im h a ve e sir ed ild iğ in d e n im p a ra to ra h a b e r verecek bir
k im se k u rtu la m a d ı. R o m an o s D io g en es M alazg irt’i ta h rip ve h a lk ın b ir k ıs
m ın ı k atle d e rk e n A lp A rslan d a A h la t’ta n y u k arı ilerliyor ve iki o rd u u za k tan
b irb irin i sey red iy o rd u . K aynakların k ay ıtların a g öre iki o rd u M alazgirt -
A h lat a ra sın d a Rahva ov asın d a, M u ra t su y u n u n b ir k o lu ü ze rin d e , tâbiye
eyliyordu. İm p a ra to ru n sağ k a n a d ın d a A liates, sol k a n ad ın d a d a B ryennios
k u m a n d a e d iy o rd u 120.
A lp A rsla n ’ın y a n ın d a Sav-tekin, A fşin, G evher-Â yin, T aran g (İbn al-
A d îm ’d e T a ra n k o ğ lu ), S an d u k , S am u k veya S altuk ve A y-tekin b u lu n u
y o rd u .121 A fşin ile b irlik te b u dev ir g azaların d a şö h re t k azan an A h m ed -şâh ,
D ilm aç oğlu M eh m ed , T u tu oğlu (sanıldığı gibi D avdav değil) n u n d a savaşta
b u lu n d u ğ u n u ta h m in e tm e k m ü m k ü n d ü r. M u a h h a r kaynaklar, M alazgirt
131 İbn u l-‘Adîm, Buğya, 89a; Târih, II, 28; Bryennios, 492; A ttaliates, 157.
132 A ristakes, s. 144; M athieu, s. 169; Z onaras, 106a.
133 A ttaliates, s. 158. ‘
134 A ristakes, 144.
135 Chrornique, III, 169.
136 Mirhvvând, IV, 81.
184 SELÇUKLULAR TARİHİ
138 İbn ul-Cevzî, VIII, 262-263; Sibt (Kalânisî) 103; İbn ul-‘Adîm, Buğya, 89b, Târih, II, 29-
30; Ahbâr ud-devle, 52; ‘İm âd ud-D în, 43-44; İbn ül-Esîr, X, 23; İbn Şaddâd 82a; - 82b;
A ristakes, s. 147; M athieu, 169; Süryanî M ihael, 170; A bu’l-Farac, 221-222. Eski T ürk-
lerin and içm ek sûretile m u ah ed e ve yem in yapm aları ve kardeş olm aları u sûl ve ina
nışları için bak. Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, II, s. 132.
139 Aksarayî, s. 17.
140 A ristakes, s. 147.
141 Z onaras, 107a; Bryennios, 494.
1 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
142 İbn ul-Cevzî, VIII, 264; Sibt (Kalânisî), s. 104. Baybars M ansurî, 185a; A b u ’l-Farac,
222; İbn Kalânisî, s. 99; Türkçe anonim, 22a-24a; Reşîd ud-D in, 37-38; İbn Kesîr, XII,
101; L aurent, s. 95.
143 İbn ul-Cevzî, VIII, 264; Sibt (Kalânisî), s. 104.
144 Ahbâr ud-Devle, s. 53; M irhw and, IV, 82.
145 İbn ul-‘Adîm, Buğya, 187b.
146 İbn ül-Esîr, X, 23; Baybars M ansurî, 187b.
SELÇUKLULARIN YÜKSII MI Sİ 18 7
147 İbn ul-Azrak, I45b; ‘İm âd üd-dîn, s. 43; Ahbâr ud-devle, s. 51.
148 Yakut, IH, 108.
149 İbn ul-Esîr, V, 232.
150 Chronique, s. 169.
151 s. 43.
152 Anadolunun Fethi, s. 79.
153 M alazgirt m uharebesi hakkında şu tetkiklere de bakılabilir: CL C ahen, "La C om pagne
de M antzikert d ’après les sources m u su lm an n es”, Byzantion, IX (1934). s. 613-024; M.
Halil Yınanç, Anadolu’nun Fethi, 74-80; İ. Kafesoğlu, "M alazgirt”, İA, VII, s. 242-248
(kısa b ir toplam adır.)
188 SELÇUKLULAR TARİHİ
1,4 İm âd üd-dîn, s. 44-45; İbn ül-Esîr, s. 24; İbn ül-Cevzî, VIII, s. 272-273.
1x5 İbn üs-Esîr, X, 24; Bak. Bölüm III, bahis 4.
156 A ristakes, s. 147; M athieu, s. 170; A b u ’l-Farac, s. 223.
157 Z onaras, s. 108a.
SELÇUKLULARIN YtJKSI I MI Sİ 189
teyit eder. Böylece Türkler, tırtık karşılarında bir Bizans ordusu kalmadığı için,
ordular ve halk kitleleri halinde Anadolu'nun fethine ve iskânına başlarlarl58.
A lp A rslan A n a d o lu ’n u n feth in e e m ir v e rd ik te n ve o rd u sevk e ttik te n
so n ra T ü rk ista n seferin e çıkm ak ve b u sefer d ö n ü ş ü n ü m ü te a k ip b izzat A-
n a d o lu ’ya g irm ek m e c b û riy e tin d e idi. Selçuk su lta n ın ı 1072 E ylül so n la rın d a
(465 M u h arrem ) 2 0 0 .0 0 0 kişilik b ir o rd u ile M â v e râ ü n n e h r seferin e z o rla
yan seb ep d âm âd ı, K arahanlı h ü k ü m d a rı, Ş em s ü l-m ü lk N asr H an ile o ğ ulla
rı a ra sın d a v u k û b u la n savaşlar idi. F ilh ak ik a H an ile A lp A rsla n ’ın oğlu,
H ârizm m eliki İlyas (d ah a önce A rslan A rg u n idi) veya T o h a rista n m eliki
Ayaz a ra sın d a m u h a re b e ek sik o lm u y o rd u . H a n ’ın T ü rk ista n ta ra fın d a b u
lu n d u ğ u b ir sırad a A yaz B uhârâ ve S e m erk an d tarafların a ak ın lar yapm ış idi.
Bu istilâ h a b e ri ü z e rin e d ö n e n h an A yaz’ın a sk erle rin i b o zm u ş; b ir kısm ını
esir alm ış ve ö ld ü rm ü ş tü . Bu h â d ise le rd e k a rd eşi A yaz’a y ard ım ettiğ i için
k arısın ı k en d i aley h in d e ve k ard eşi le h in d e c a su slu k la ith a m e d e n N a sr H an
n ih ây et o n u d ö ğ e re k ö ld ü rm ü ş tü . İşte k ız ın a k arşı yapılan bu h â d ise ve bu
tecâv ü zler A lp A rsla n ’ı T ü rk ista n seferin e m e c b û r e tm iş ti159. Bu N a sr H an
K arahanlı h ü k ü m d a rla rı a ra sın d a k ü ltü r ve im a r faaliyetleri ile ta n ın m ış b ir
h ü k ü m d a r idi. B u h â râ ’d a Ş em s-âb âd n â m ile b ü y ü k b ir m a m û re yapm ış;
o n u n su rla rla çevrili, için d e saraylar, bahçeler, h av u zlar ve bir d e güzel hay
vanat bahçesi v ü c û d a g e tirm iş ve b u n a d a G o n k160 (K oruk) adını verm iş; Bu
h â râ ’d a 461 (1 0 6 8 )’d e in şa ettiğ i câm ie S e m e rk a n d ’d a işle n en m u h te şe m
m ih râb , m in b e r ve m a k sû rey i g etirip k o y m u ş tu r161. 'A vfı’n in b ir hikâyesi
H a n ’ın iyi b ir a sk e r o ld u ğ u n u d a g ö s te rir.162
A lp A rslan k ay n ak ların s u stu ğ u M â v e râ ü n n eh r seferine b u sebeple, g iri
şiyor ve T ü rk is ta n h a n la rın ı d a h a sıkı b ir tâb iiy ete alm ayı d ü şü n ü y o rd u .
O rd u s u n u in şa e ttird iğ i gem ilerle, 2 4 g ü n d e (Sefer ayında), C ey h u n n e h
rin d e n k arşıy a geçirdi. Selçuk a sk erleri K arahanlı ü lk e sin d e ilerlem eye b a ş
ladı ve h a ttâ bazı k ay ıtlara göre B u h ârâ’ya k a d a r u la ştıla r163. R ivâyete göre
h alk S e m e rk a n d ’d a câm ilerd e to p la n ıp A lp A rslan aleyhinde o k u m ay a ve
(1 0 8 9 )’de Se m erkan d fethini bir şiiıi ile tebrik eden M u ’izzî "b a b a sı T a n rı
dan S e m e rk a n d ’ı a lm ak istedi; A lla h b ab a sın ın iste d iğin i o ğ lu n a ve rd i”170
dem ektedir.
A lp A rslan S elçu k lu ların Ali T ek in ile sav aştık ları sıra d a 4 2 0 veya 421
(1 0 3 0 )’de d o ğ d u ğ u n a göre (424 rivâyeti de v ardır) ö lü m ü n d e 42 veya 43
y aşınd a b u lu n u y o rd u . M erv’de m elik o larak h ü k ü m sü rd ü ğ ü m ü d d e t istisn a
ed ilirse sa lta n a tı an cak d o k u z yıl devam e tm iş ve bu d evrede m isli g ö rü lm e
m iş zaferler kazan m ış; am cası ta ra fın d a n k u ru la n Selçuk İm p a ra to rlu ğ u n a
çok d a h a fazla b ir genişlik, k u d re t ve h a ş m e t k az a n d ırm ıştır. K udreti,
s ü r’atli fetih leri ve d e rin îm an ı dolayısiyle A lp A rslan ile O sm an lı p âd işâh ı
Yavuz S u ltan Selim a ra sın d a çok b e n z e rlik le r b u lu n m a k ta ve İbn K em al’in
Yavuz h a k k ın d a söylediği “az zaman içre çok iş etm işti” m ısraiyle başlayan kı
tası Selçuk s u lta n ın ı d a çok güzel ifâde e tm e k te d ir. Bu k u d re ti ve m e fk û resi
dolayısiyle A lp A rsla n Cihân hâkimiyeti şuurunu ta şım ıştır. Ö lü m ü n d e n önce:
“Bir tepe üzerine geldiğimiz zaman ordunun azametinden ve askerin çokluğundan
dolayı altımda yerin titrediğini hissediyor ve kendi kendime ben Dünya sultanı(M elik
üd-dünya)yım; bana kimsenin kudreti yetmez. Bu ordu ile Çin’i dahi fethederim,
dedim. Bu gurur yüzünden şimdi bu âciz duruma düştüm. Halbuki herhangi bir sefere
girişirken daima Tanrı’dan yardım dilerdim” sö zleri ile h e m bu ş u û ru n u , h e m de
im ân ın ı ve cih an g irlik d âvasını b e lirtm iştir. N ite k im z am an ın d a d a k e n d isi
n e “Cihan Sultanı” u n v an ı v e riliy o rd u 171.
“H ü k ü m d a rla r a ra sın d a o n u n k a d a r d in e ve cihâda bağlı olanı yok i-
d i”172. M ü slü m a n m ü ellifleri ta ra fın d a n o n a v erilen “Adil S u lta n ” (Sultan ul-
âdiT) ve “F e tih B abası” (A b u ’l-feth) lâk ab ları H ıristiy an k ay n ak ların a k ad ar
y ay ılm ıştı.173 Bu h ü v iy eti dolayısiyle h ü k ü m d a rla r ta rih in e ve Ş erîat ilim
lerin e çok m erak lı idi. Y üksek seciyesi ve â h id le rin e sadâkati sâyesin d e h ü
k ü m d a rla r k olaylıkla o n u n tâ b iiy e tin e g iriyordu. D evlet id â re sin d e re k a
b e tle r ve d e d ik o d u la r k a rşısın d a te sirle re k apılm azdı. B irgün n am az k ı
larken , N izâm ü l-m ü lk aleyhinde, ö n ü n e k o n u la n b ir ju rn ali o k u d u k ta n so n
ra vezirine: “Eğer doğru söylüyorlarsa ahlâkını düzelt; eğer iftira ediyorlarsa onları
a f eyle ve bu gibi şeylerle uğraşmaya vakit bulamamaları için onları mühim işlerle
uğraştır" tavsiyeleri y üksek ah lâk ve id âreciliğ in e güzel b ir d e lild ir174. Eski
h ü k ü m d a rla rın ve b u ara d a G azneli S u lta n M a h m u d ’u n oğlu M es’û d nezd in -
de bile hafiyesi ve şa h sın a bağlı hafiye te şk ilâ tı o ld u ğ u h ald e A lp A rslan
hafiyeliğe e h e m m iy e t v erm ed i ve “bunlar dostlarımdan kötü, düşmanlarımdan iyi
haberler getirerek beni dostlarımdan uzaklaştırmaya ve düşmanlarımı yanıma sok
maya sebep olurlar” d ü şü n cesiy le v ezirin in te k lifle rin i k ab û l e tm e m iş ti175.
Alp A rslan çok m e rh a m e tli ve şefk atli idi. D îv ân ın d a fakirlerin isim leri
ve m aaşları yazılı idi. R am azan d a y o k su lla ra 1 5 .000 d in a r d ağ ıtırd ı. Sarayda
fakirlere y em ek d a ğ ıta n ve g ü n d e elli k o y u n k esen b ir a şh a n e vardı. Eski
T ü rk a n ’a n e sin e göre, em îr, bey ve a sk e rle re b ü y ü k ziyâfetler (tay’lar) verir
saraya aid a ltu n ve g ü m ü ş eşya y ağ m a e d ilird i (Farsçasi: İT â n -iya ğ m a )'76. Bu
s û re d e G ö k -tü rk le rd e T ü rk devleti te lâ k k isin e göre H âkan ve S u lta n la r gibi
A lp A rslan d a m ille tin b abası (Velâyet-i pederâne) sıfatı ve vazifesine göre
h a re k e t e d e rd i177. A lp A rslan, T u ğ ru l-b e g gibi, çok d in d a r idi; h â k im iy et ve
sa lta n a tla rın ın İslâm iy etin ve S ü n n iliğ in zaferin e bağlı b u lu n d u ğ u n a in a n ı
yor; b u d in î ve m illî vazifeyi h aleflerin e ve O sm an lı su lta n la rın a m îrâ s b ıra
kıyordu. O: “Kaç defa söyledim; biz bu ülkeleri silâh kuvvetiyle aldık. Temiz
müslümanlarız ve bid’at bilmeyiz. Bu sebeple Allah hâlis Türkleri azîz kıldı” ifâde
siyle S elçu k lu ların b u im ân ve siy asetlerin i b e lirtirk e n İlâhî bir vazife ile hare
ket ettiklerine ve b u n u n m ü k â fa tın ı g ö rd ü k le rin e de inanıyorlardı. E rd em beg,
farkına v arm ad an , B âtınî b ir k âtip (D ih -h u d â Yahya) k u llandığı için S u ltan
on u azarlam ış; D eylem li ve R âfızîleri k u lla n m a m aları için d e e tra fın a n a si
h atle rd e b u lu n m u ş tu r 178. Böylece gizli h ü v iy et ve m a k satlarla çalışan m ü frit
Şiî ve B âtınî fe sa d ın ın k en d i dev letleri, İslâm d in ve m ed en iy eti için teşk il
ettiğ i teh lik ey i d a h a o z am an k av ram ıştı. B u n u n la b e ra b e r o n u n b u d in d a rlı
ğı başk a d in le re k arşı m ü sa m a h a ve a d â le tin e engel değildi. H ıristiy a n lar en
b ü y ü k m ağ lû b iy eti A lp A rsla n ’d a n g ö rd ü k le ri h alde devrin B izans, E rm en i
ve Süryâni k ay n ak ları o n u n ad aleti ve y ü k sek İnsanî vasıflarını öv m ek te
m ü tte fik tirle r.
179 İbn ül-Cevzî, VIII, s. 277; Sibt, XIII, 14a; İbn ül-Esîr, s. 25.
180 Râvendî, s. 121; Cûzcanî, s. 298; E. G. Browne, Literary history o f Persia, II, s. 180.
181 Cûzcanî, s. 298.
182 Şâm ânî T ürkler gibi m üslüm an evliyası ve büyük şeyhler de baş açıp A llah'a dua edi
yorlardı. N itekim A k-Şem settin İstan b u l m u h âsarasınd a çadırında böyle d u a etm iş ve
fethin gü n ü n ü Kur’an âyeti ile Sultan M ehm ed’e teb şir etm iş; M evlâna C elâleddin’in
cenazesine katılanlar da baş açık m erâsim de bulunm uşlardır.
183 Gaffârî, Nigâristan, s. 54b-55b.
194 SELÇUKI ULAR TARİHİ
3 İbn ül-Cevzî, VIII, 278; İbn ul-Esîr, 27; Mirhvvând, Düstûr ül-Vüzerâ, 156.
4 Mirhvvând, IV, 82; N asr üd-din Kirmanî, Nasâim ül-Eshar, T ahran 1333, s. 49;Siyâset-
nâme zeyli, s. 27 Anili Sam uel, trc. Brosset, s. 455.
5 İm âd ud-dîn, 53, 73, 75; İbn ul-Esîr, X, 31, 38, 44; Ahbar üd-devle, 58; İbn ul-Cevzî, IX,
0; Sibt, 15a, 46a; Akilî, Âsâr ul-vuzera, 236.
6 M übârek-şâh’ın, H indistan hüküm darı Şem seddin İl-tu tm u ş nâm ına yazdığı Adâb ul-
hurûb adlı eserinde M elik-şâh’ın bu seferi, G aznelilerin hediyeleri ve sıhriyet talepleri
hakkında uzun bir tarih î hikâye vardır; (Brit. M useum , Add. 16853, s. 60a-65b).
SELÇUKLULARIN AZAMET DEVRİ 199
ed erk en , feodal h âk im iy et a n ’a n e le rin e göre, o n a siyah çetr taşım a sı ve kap ı
sın d a nöbet çalması h ak ların ı da b a h şe d iy o rd u . Bu sırad a k ard e şle rin d e n
B öribars’ı H e ra t'a , T ö k iş’i B elh’e ve T o g a n -şâ h ’ı d a H e m e d a n ’a m elik yaptı.
M elikşâh B elh’de bu idârî işlerle u ğ ra şırk e n K arahanlı elçisi d e gelip
sulh ta le b in d e b u lu n d u ; fakat T irm iz ’i te slim e tm e k n iy e tin d e değillerdi. Bu
sebeple M elik-şâh bu kale ü z e rin e h ü c û m ed ip H a n ’ın kard eşi Y ağ an -tek in ’i
esir aldı; b u n u n la b e ra b e r k e n d isin e çok itib a rlı b ir m u a m e le y a p tı7. Selçuk
o rd u s u n u n ö n cü leri S e m e rk a n d ’a yaklaşınca, H a n ’ın isteği ü zerin e, 1074
ta rih in d e , b ir m u a h e d e -n â m e im z a la n d ık ta n so n ra Selçuk su lta n ı R ey’e
d ö n d ü . K aynakların k ifâyetsizliğine ve m ü p h e m ifâd elerin e rağ m en , A lp
A rsla n ’ın ö lü m ü dolayısiyle, ö n ce Ayaz, so n ra d a T ö k iş’in sa lta n a t ih tirasiy le
ay ak lan m ak ta o ld u k ları, b irin cisin in ö lü m ü ve İkincisinin de “ahid ve vesi
kaları tekidi” sû re tiy le m e se le n in k a p a tılm ış b u lu n d u ğ u an laşılıy o r8.
sinde, 463 (1 0 7 0 )’d e n itib aren , K u d ü s’ü M ısırlılard an fe th ed e rek o rad a bir
T ü rk m e n beyliği k u rm a k ta idiler. Bu T ü rk m e n k itle le rin in b ir kısm ı h en ü z
A zerb ay can 'd a b u lu n u y o rd u . Bu m ü n â s e b e tle M elik-şâh 1075 (468) yılında
bu tarafa h a re k e t e tm iş ve E rrâ n (K a ra b a ğ )a vard ığı zam an B izans elçisi de
ağır hed iy elerle su lta n a gelm işti. Bu, B izans im p a ra to ru n u n , 1074 H azi
ra n ın d a (466 Şevval), H alîfen in S u lta n n e z d in d e y ap m asın ı isted iğ i sulh
te şe b b ü s ü n ü n m ü s b e t k arşılan m ası, S ü le y m a n -şâh ’ın A n a d o lu ’d a giriştiği
fetihleri ve A ntakya, K onya’d an so n ra n ih â y e t 1075 de İzn ik ’te y erleşm esiyle
n etice len en ilerlem esi ile ilgili id i10.
Y avguluların A n a d o lu ’ya çekilm iş o lm aları M elik -şâh ’ın K afkasya işle
riyle uğ raşm ay a im k ân b u ld u ğ u n u g ö steriy o r. A lp A rsla n ’ın ve kıral Bag-
r a t’ın ö lü m le rin d e n so n ra kıral G iorgi z a m a n ın d a (107 2 -1 0 8 9 ) ayaklanan
İvâne işgal ettiğ i G ag k alesin i Ş ed d ad îlerd en G ence em îri F a z lû n ’a sa tm ış ve
oğlu L ip arit’i M elik -şâh ’a g ö n d erip te v e c c ü h ü n ü k azan m ıştı. M elik-şâh G ü r
c is ta n ’ı, K hartlı b ö lg esin i istilâ e ttik te n so n ra, 1076 b aşın d a (468 C em aziye-
levvel) E rrân ve Şirvan eyâletlerin i b ü y ü k k u m a n d a n (Sarhang) S av -tek in ’e
ik tâ e tm iş ve b u ra la rd a su lta n d a n so n ra o n u n adı d a h u tb e le rd e o k u n m u ş
tu r. Bu sû re tle “Türkler Errân beldelerinin ovalarında, bütün bölge ve kalelerinde
yerleştiler”11.
K afkasya u m û m î vâlisi olan Sav-tekin, 1085 (478) yılında b ir tak ım h a
y ır işleri ve ziy âretler y a p tık ta n so n ra B ağdad’a varm ış; H alîfe ta rafın d an
ağ ırlanm ış, ih sa n la ra nail o lm u ş ve İsfa h a n ’a gidince o ra d a ö lm ü ştü r. Ö lü
m ü n d e 2 .0 0 0 .0 0 0 d in a r nak d i, 15.000 elbiseyi, 3 0 .0 0 0 koyunu, 5000 a t ve
1000 deveyi m ira s b ıra k m ıştır. O n u n ö lü m ü ile, 3 yıl önce Ş eddadîler in k ı
raz b u lm u ş ve E ste râ b â d ’a g ö n d erilm iş olan F azlûn te k ra r G ence’yi ele ge
ç irm iştir. F ak at M elik-şâh, 1 0 8 7 ’de, e m îr B ozan’ı ü z erin e sevk ed erek G en
ce’yi elin d en alm ış ve Y ağı-sıyan oğlu M e h m e d ’e ik tâ etm iş; F azlûn d a 1091
(4 8 4 )'d e B ağdad’da, b ir m escit k ö şesin d e, sefılâne ö lm ü ş tü r12.
M elîk-şâh 1 0 7 8 ’d e k a rd e şi T u tu ş ’u S u riy e’ye (Ş am ’a) ve e m îr P o rsu k ’u
d a A n a d o lu ’ya g ö n d e re re k Kutalmış oğullan ve A tsız tarafın d an k u ru la n Türk
men Kınık devletlerini ita a te alm ak is te m iştir. Z îra b u yeni beylikler ya bizzat
h a n e d a n âzâsı b u lu n a n la r veya S elçu k ’u n d a m e n su p olduğu K ınık b o y u n
d a n gelen b eyler ta ra fın d a n k u ru lu y o rd u . M elîk -şâh A zerbaycan’d a Ber-
13 İbn ül-'A dîm , II, 55-70; Sibt (Kalânisî), 103-112; XIII, 47b; İbn ul-Azrak, 153b; İbn ul-
Esîr, X. 34-35; 33-39; İbn Şeddâd, Şam 1953, s. 199-201; İm âdeddîn, 71; İbn M üyesser,
25-26; M athieu, 195. A tsız, yukarıda görüldüğü üzere Kınık boyuna ve h ân ed an a m e n
sup bulunuyor; bu sebeple de kan akıtılm am ası için yayın kirişi ile boğduruluyordu.
14 Bak. Bölüm VI. bahis 2.
15 Efdaleddîn K irm anî, s. 14-17; İbn ül-Esîr, X, 39; İm âdeddîn, s. 71. İbn ul-Cevzî, VIII,
294, 323. İbn ul-Esîr, X. 34.
16 İbn ul-Cevzî, VIII, 294, 323; İbn ul-Esîr, X, 34.
202 SELÇUKLUI AN TARİHİ
17 İbn Kalânisî, 114-116; İbn u l-’Adîm, II. 78. 83; İbn uI-Esîr, X, 43, 44; Sibt (Kalânisî),
118-117; ‘Azimî, 364; Süryanî M ihael, 189.
1X *
İbn ül-Azrak, I55b; A bu’l-Farac, 228; H induşâh Sancar, Tecârib üs-selef, 257; M irhw ând
Düstûr ul-Vuzera, 37; A m edroz, “T he M arvânid dynasty o f M ayyafarqin”,J R A S (1903);
K. Z ettersten , "M ervaniler”, İA ; M ükrim in Halil Yınanç, “D iyarbekir”, İA.
*
lardı. D u ru m u n teh lik eli o ld u ğ u n u g ören M üslim sav aşm ak tan vazgeçm ek
ve su lta n a sâdık kalm ak isted iğ in i b ild ird i. A slen M usul A rap la rın d an olan
F ahr ü d-devle “kendi eliyle A raplara bir belâ g e lm e sin e ” razı olm ayarak,
çekilm esi şartiyle, M ü slim ’in teklifini k a b û le y a n a ştı. B una kızan A rtu k bey
ve T ü rk m e n le r 19 T e m m u z 1084 gecesi M ü slim ’in o rd u g â h ın a b ask ın y ap a
rak yağm a ve a sk e rle rin i e sir ettile r. Â m id su rla rı içine g iren M ü slim A rtu k
tarafın d an k u şatıld ı. M ü slim A rtu k ’a b ü y ü k m al m u k a b ilin d e u z ak laşm a sın a
m ü saa d e e tm e sin i te k lif e tti. F a h r ü d -d e v le ’n in y ap m ak iste d iğ in i b a şk a bir
şekilde kabul ed en A rtu k , F ah r ü d -d ev le h e sa b ın a savaşm ayı d a faydasız b u
larak o d a o n u n a rk a sın d a n çekildi ve m e su liy e tin F ah r ü d -d e v le’ye a it o ld u
ğ u n u a n la tm a k m ak sad iy le de M elik -şâh ’a d o ğ ru h a re k e t e tti. Bu d u ru m d a n
h a b e rd a r olan S u ltan , M ü slim ’e karşı M u su l ve H alep A ta b eg le rin in ceddi
olan K asım ü d -d ev le A k -su n g u r’u sefere g ö n d e rirk en A rtu k bey’e de ona
iltih ak e m rin i verdi. R a h b e ’de b u lu n a n M ü slim ’in te k ra r M ısırlıların y ard ı
m ın a b aşv u rm ası S u lta n ’ı b ü s b ü tü n h id d e tle n d ird i ve bu d u ru m u n e h e m
m iyeti dolayısiyle b izzat o rd u siy le h a re k e te g e ç ti19. S elçuklu k u vvetleri M u
su l’u aldığı sırad a S u ltan d a şe h re g elm iş b u lu n u y o rd u . Lâkin bu sırad a
T ö k iş’in H o ra sa n ’d a te k ra r isyan e tm e si h ab eri ü ze rin e d ö n m e k z o ru n d a
kalan M elik-şâh, M ü slim ’in h u z û ra gelip yer ö p m esi ve a f dilem esi n e tic e
sinde, H alep d e dâh il, eski m e m le k e tle rin i te k ra r b ir tevkî’ ile S u lta n d a n aldı
ve kard eşi T u tu ş ’a da m e k tu p y azan M elik -şâh o n a d o k u n m a m a sın ı bildirdi.
Böylece Selçuk su lta n ı 1085 İkinci K ân u n b a şla rın d a M u su l’d an ayrılıp İsfa
h a n ’a cfoğru h a re k e t e tti20.
A rtu k -b e y ’in ay rılışın d an so n ra F a h r ü d -d ev le Selçuk beyleri ile b irlik te
 m id ve M eyyâfârikîn’i k u şa ttıla r. M ervânî em îri kendi k u m a n d a n ve a sk e r
lerin e m ü d afaa e m rin i verip M elik -şâh ’a g itti ve m em le k etin i k u rta rm a ğ a
çalıştı. S u ltan , Â m id ve M eyyâfârikîn’i a ilesin d e bırak m ak şartiyle, d iğ e r Di-
yarb ek ir şe h irle rin in te slim in i bild ird i. Lâkin d u ru m u kavrayam ıyan ve H ı
ristiyan veziri E bu S âlim ’in o n sen e d a h a m u h â saray a dayanabileceği h a
b erin e ald an an M a n sû r b u n a razı o lm adı. H albuki tam bu sırada idi, ki Di-
y arb ek ir h alk ı M elik -şâh le h in d e te z â h ü ra ta g irişerek ve H ıristiy an la rın ev
le rin e h ü c u m ed e re k o n la rd a n ve E bu S âlim ’d e n in tik a m alm ağa başladılar.
Bu sû re tle  m id 1085 Eylül b a şın d a S elçu k lu lara teslim o ld u ve D iyarbe-
21 İbn ül-Azrak, 156a-158a; İbn ul-Esîr, X, 49; Sibt, 59b; İbn ül-'A dîm , II, 84-86; İbn ül-
Verdî, I, 383; Aybeg al-Safadî, al-Vâfı, neşr. R itter, I, 122.
22 İbn ül-Esîr, X, 48.
23 İbn ül-Cevzî, IX, 71. İbn ül-Esîr, X, 73; İbn Hallikan, II, 103; Ahbâr üd-devle, 74.
“4 İm âdeddîn, s. 71; İbn ül-Esîr, X, 47; İbn ül-Cevzî, IX, 4; Ahbâr üd-devle, s. 84; Târih-i
Güzide, s. 444; Anonim Selçuk-nâme, s. 18.
SELÇUKl ULARIN AZAMİ I DE VRİ 2 0 5
~8 Urfalı M athieu, 1056-198; İbn Kalânisî, 118-119; ‘Azimî, 366; İbn ul-Cevzî, IX. 28-29;
İbn ül-Esîr, 51; İbn ul-’A dîm , II, 100-103; A bu’l-Farac, 231; Râvendî, 129; R eşîd ud-
dîn, 46; İm âd ud-dîn, 70; İbn Şeddâd, 48b, 57b.
SELÇUKLULARIN A/AMI I Di VRİ 2 0 7
29 İbn ul-Cevzî, IX, 29, 30, 35-36; İbn ül-Esîr, X, 5-54; İm âdeddîn, 80; Siyâset-nâme zeyli, s.
26. •
2 0 8 SELÇUKl Ul AR TARİHİ
31 İbn ul-Cevzî, IX, s. 2; İbn ül-Esîr, X, s. 41; İm âd üd-dîn, s. 72-73. T ü rkm enlerin evle
nirken terbiye hakkı olarak kızın babasına verilen ata "Başlık", anasına verilen elbiseye
“Sütlük”, kardeşlerine verdiklerine de “Ağırlık” den ir ve evlenecekler adına türkçe “gelin
benüm, güvey-gü senün” d en ir ve isim leri söylenm eden nikâh akdedilir(Pîr M uham m ed
bin Y usuf el-Ankaravî, Zubdet ül-Fetâvâ, V eliyyeddin Ef, No.: 1451 (XVI. asır), 166a,
222b). T ürkm en âdetine göre evlenm e talebinde dâm adın tarafı h ü rm et için ayakta d u
rurlar; bu sebeple M elik-şâh da H alîfeden kız isterk en b ü tü n em irlere saraya yaya g it
m elerini em retti. {Siyâset-nâme zeyli, Schefer nşr. s. 29).
32 İbn ul-Cevzî, IX, 36-37; İbn ül-Esîr, X, 55; İm âd ud-dîn, 72, 77, 80; Mirhvvând, IV, 85;
İbn H allikân II, 163; Kafesoğlu, 64.
SELÇUKLULARIN AZAMET DEVRİ 2 0 9
kad ar Ç igiller ve M â v erâü n n eh r halkı S u ltan için ‘bize sofrasında bir lokma
yemek vermedi’ d e d ik o d u su n u ağ ızların d an b ırak m ad ılar. S u ltan ım ız C ihan
ailesin in b a b a sıd ır ve d ev rin h ü k ü m d a rla rı o n a inkiyâd e tm iştir. Bu sebeple
o n u n babalık şefkati, cö m ertliğ i ve so fra sın ın genişliği de o n is b e tte o lm a
lıd ır” tavsiy esin i y a p tık ta n so n ra S u lta n T u ğ ru l-b e g ’in h e r sab ah sofrasını
açık b u lu n d u rd u ğ u n u , u m û m a ziyâfet v erd iğ in i, ava g ittiği z am an d a öyle
yem ek ler h a z ırla tırd ı, ki e m irle r ve h a lk ın h ay rân kaldığını ve T ü rk ista n
h a n la rın ın d a teb aaları için d aim a m u tfa k ta y em ek h azırlad ığ ın ı ilâve e d e r36.
Eski Türk devlet telâkkileri ve âmme müesseselerinin Selçuklular zamanında da kud
retini henüz muhafaza etmesi ve b u h u s u s ta M elik -şâh ’ın d ik k ati çekilm esi çok
m ü h im d ir. Filhakika, y u k arıd a, A lp A rs la n ’ın em irlere, ask e rlere ve halka
verdiği u m û m î ziy âfetlerd en b a h se tm iştik . S u lta n M eh m ed T ap a r d a h a s ta
landığı zam an, ö lü m ü n d e n önce, 1118 yılı k u rb a n b ayram ında, b ü y ü k bir
ziyâfet verm iş; oğlu M a h m u d ’u v eliah d yaptığı bu ziyâfet (toy) de, Oğuz
an’anesine göre, so frasın ı ve sarayını y a ğ m a la tm ış (fa nahabahu’n-nâs) ve bu
su re tle m e râ sim i ik m al e tm iş tir37. K arah an lılar için de “T ü rk is ta n ’d a âd et
old u ğ u ü z e re P â d işâ h la r h u z û ru n d a a ltın ve g ü m ü ş d a ğ ıtm a la rı” ve H ızır
H a n ’a d a ir b ir h ikâye b u n u n la ilg ilid ir38. G ö k -tü rk k ağ an ların ın “Türk milleti
için gece uyumadım, gündüz oturmadım... milleti diriltip yükselttim; çıplak halkı
giydirdim; yoksul halkı zengin ettim; nüfusu az milleti çoğalttım’’39 ifâdeleriyle
m ey d an a çıkan b ab alık vazifeleri (Velâyet-i pederâne) T ü rk dev let telâ k k isin in
esasın ı teşk il ediyor. H an veya S u lta n b u vazifeyi ih m al ettiğ i za m a n halkın
şikâyeti ve isyanı b aşlar. Dede-Korkut k ita b ın ın 12’inci hikâyesi, bu h u k u k î
te â m ü le göre, H a n la rın O ğuz b ey lerin e to y ve şö len d en ilen u m û m î ziyâfet-
ler v erm esi ve b u ziy âfetlerd e H an saray ın ın yağm a ed ilm esi (ETân-ı yağma)
usû l idi. Bu h u k u k a riây et etm e y e n ve boy beyleri arasın d ak i k ad îm sırayı
bozan h ü k ü m d a rla ra karşı isyan m e şrû iy e t k a z a n ırd ı40. T ü rk ö rf ve â d e tlerin i
iyi bilen ve d ev letin b ü n y e sin d e k i e h e m m iy e tle rin i kavrayan N izâm ü l-m ü lk
S u ltan ın h a fta d a b ir veya iki u m û m î ziyâfet v erm esin i, gelm esi g erek e n lerin
g ü n ü n ü bilm elerin i, k im se n in ih m al ed ilm e m e sin i, h ü k ü m d a rla r d ü n y a n ın
sahibi ve in sa n la r d a o n u n ailesi efradı o ld u ğ u n d a n ziyâfete asla kendi sü ra-
36 Siyaset-nâme, s. 115.
7 İbn ül-Esîr, X, 184; İm âdeddîn, 117.
38 N izam î-i A rûzî Sem erkandî, Çahar-makale, nşr. M. Kazvinî, Leiden 1910, s. 47.
ıq
W. T hom sen, “M oğolistan’daki T ürkçe kitâbeler”, TM, III, s. 102.
40 Bak. A bdülkadir İnan, “O ru n ve Ü lüş m eselesi", THİT Mecmuası, I, 121-131; O sm an
Turan, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s. 30-32; Türk cihân hâkimiyeti mefkuresi
tarihi, I, s. 102-110.
SELÇUKLULARIN AZAMET D E V R L __________________________________________2 1 1
41 Siyaset-nâme, s. 110.
42 İbn ül-Esîr, X, 59-60; Ahbâr üd-devle, 72; İm âdeddîn, 70; Anonim Selçuk-nâme, 17;
M u'izzî, Divân (nşr. Saïd Nefisi, Beyhâki zeyli, III), 1281. 1286; W . Barthold, Turkestan, s.
317.
43 Bak. “T he ideal o f W orld d o m in atio n ”, şim di bu küçük m akale Türk Cihan hâkimiyeti
mefkuresi tarihi adlı iki cildlik b ir eser haline gelm iştir.
212 SELÇUKLULAR TARİHİ
alarak "dünyayı fethetm ek” k a ra rın d a idi44. D ev letin k u d retiy le k em âle erd iğ i
ni, içte ve d ışta , h içb ir en d işe k alm adığı için 4 0 0 .0 0 0 kişilik o rd u n u n artık
7 0 .0 0 0 ’e in d irile re k h â z in e n in y ü k ü n ü h a fifle tm e k icap ettiğ in i ileri s ü re n
lere k arşı N izâm ü l-m ü lk b u fik irlerin te h lik e li o ld u ğ u n u , geniş im p a ra
to rlu ğ u n an cak b u o rd u ile m u h a fa z a ed ileb ileceğ in i söylüyor ve m ik ta rı a-
zaltm ak değil, b ilâkis b u n u 7 0 0 .0 0 0 süvariye çık arm ak sû retiy le, “E fen
d im iz in ” Hindistan, Çin, Habeş, Berber ve Rûm illerini de h âk im iy eti a ltın a ala
bileceğini b e lirtiy o rd u 45.
B üyük v ezir b a şk a b ir yerde d e d ev rin a z a m e tin i ifâde ed erk en : “D ü n
y ânın efen d isi (M elik-şâh) Afrâsiyâb (O ğuz H an ) n e slin d e n o lu p d in d ar,
âlim lere h ü rm e t, zâh id lere iyilik, fakirlere şefk at ve h alk a a d ale t gibi d ü n y a
d a k im se n in h âiz o lm ad ığ ı y ü k sek v asıflara sah ip ve cih ân a h â k im d ir. Bazı
eski halîfeler z a m a n ın d a d evlet çok g en işlem iş idiyse de yine H âricîlerd en
en d işe m ev cu t idi. A lla h ’a şü k ü rle r o lsu n ki b u u ğ u rlu z a m a n d a böyle bir
kaygı k a lm a m ış ve k im se m u h a le fe t d ü ş ü n e m e z o lm u ş tu ” fikirleri ile bu
cih an h âk im iy eti duy g u ve id ealin i m ey d an a k o y m u ştu r46. Bir E rm en i kay
nağı d a y ü k sek İn san î vasıfları, g ö n ü lleri fe th e tm e si ve büy ü y en k u d re ti
dolayısiyle M e lik -şâ h ’ın ö m rü vefa e tse idi A v ru p a ’yı d a d ev letin in h u d u tla rı
içine alacağını n a k le d e r47.
M elik-şâh işte b u azam et d u y g u su ve C ih an hâk im iy eti m efk û resi ile
B ağdad’a geliyor idi. Bu d ü şü n c e n in ilk m e rh a le si ve şü p h esiz en ta b iî olanı,
İslâm dü n y ası için d âim î b ir fesad ocağı ve gizli g ö n d erilen B âtınî d â ’ilerin
yuvası h alin i alm ış b u lu n a n M ısır’ı fe th e tm e k , F â tım î Şi’î halifeliğine son
v erm ek idi. Bu gaye ile S u ltan M ısırlılara ve B izanslIlara karşı m ü câd ele
ed en başlıca T ü rk beylerini, T u tu ş, A k -su n g u r, B ozan ve Ç u b u k ’u B ağdad’a
d âvet ediyor idi. M elik-şâh 1092 yılı b a şın d a (484 Z ilhicce), B ağdad’d a d o
ğum g ü n ü n ü (mîlâd) m isli g ö rü lm e m iş b ir şen lik le te s ’îd e tti. D icle n eh ri
ü ze rin d e kayıklarda meş’aleler yakıldı; g em ilerd e kubbeler yapıldı. G em iler
tü rlü m ü z ik âle tle ri ve m u g a n n ile rle d o ld u . B ağdad halkı şen lik lere k a tılarak
geceyi D icle k ıy ıların d a ve ü z e rin d e geçirdi. G em ilerdeki ve seyircilerin elle
rin d ek i m e ş ’alelerin ışık ları b irb irin e k arışıy o rd u . S u ltan ın bu m u h te ş e m
d o ğ u m yılı d ö n ü m ü d ev rin şâ irle rin in k asid e le rin e m evzu teşk il e tm iş ti48.
49 İbn ül-Esîr, X, 70, 74; İm âdeddîn, s. 69, 70, 78; Râvendî, 131; İbn ül-Cevzî, IX, 31.
50 İbn ül-Cevzî, 60, 70; İbn ül-Esîr, X, 69; Mlrhvvând, IV, 85.
51 'Avfî; Lübâb ül-elbâb, nşr. M. Kazvinî, S. Nefısî, T ahran 1335, s. 35, 375.
214 S E IÇ U K IIII AK IAKİHİ
52
Siyaset-nâme, s. 145; Ahbar üd-devle, s. 67-, Im âdeddîn, s. 59.
53 Siyaset-nâme, s. 144; Râvendî, 131; İbn ü l-‘A dîm , Buğya, 111b; Târih, II, 102-, Nüzhet ül-
Kulûb, s. 446; Zekeriya Kazvinî, s. 412; Gaffârî, Nigâristan, 58a. Bu vesile ile Alp Arslan,
M elikşâh ve N izâm ül-m ülk’e isnat edilen bazı m ektupların uydurm a olduğunu da kay
dedelim . (British M useum , Add. 7688, 3a-8a).
SELÇUKLULARIN AZA M LI Dİ VRİ 2 15
tan ile v ezirin in arasın ı g e rg in le ştire n iki esas âm il belirm işti. Biri Kara-
hanlı kızı ve s u lta n ın zevcesi, T erk en H a tu n 'u n ih tira sla rı, diğeri N izâm ül-
m ü lk ’e m e n su p devlet a d a m la rın ın ta şk ın lık la rı idi. F ilh ak ik a güzel ve akıllı
olduğu k ad ar so n su z ih tira sla ra sah ip T e rk e n H a tu n yalnız S u ltan ü z erin d e
değil d evlet işle rin d e d e çok n ü fû z lu b ir k im se idi. D aim a k e n d isin e bağlı bir
dîvâna, o n u n m e m u rla rın a , m alî ve İdarî te şk ilâ ta sah ip o ld u ğ u gibi e m rin d e
de 12.000 kişilik b ir süvari kuvveti de v a rd ı54. B undan b aşk a T e rk e n H a tu n
b u k u d re ti dolayısiyle, o rd u d a g en iş n ü fu z u ve çok adam ı b u lu n u y o rd u . O,
M elik-şâh ’ın b ü y ü k oğlu B erk-yaruk’u v e lia h d lık tan atıp d ö rt y aşındaki k e n
di oğlu M a h m u d ’u S elçuklu ta h tın ın vârisi y ap m ak istiyor; h alîfed en olan ve
M eh -m elek ’in oğlu b u lu n a n to ru n u C âfer’i de h alîfen in v eliah d lığ ın a g e tir
m eye çalışıyor ve b u sû re tle de h alifelik ve s u lta n lık m ak a m ların ı elinde
to p lam ak em eliyle u ğ raşıy o rd u . H a ttâ kızı 4 8 2 ’de ölünce, 4 8 0 (1 0 8 7 )’de d o
ğan to ru n u n u İsfa h a n ’a aldı; o n a b u ra d a halîfe o larak h ita p ediyor, İsfa
h a n ’d a b ir h ilâfet sarayı y ap m ak istiy o rd u . M eşrû olm ayan bu iki em el k a r
şısın d a d a su lta n d a n ziyâde N izâm ü l-m ü lk ’ü engel g ö rü y o r ve halîfeyi de
zo rlu y o rd u 55. İki çe tin işi b ird e n b aşaram ıy acağ ın ı kavrayınca d a o ğ lu n u n ve-
liahdlığı için halîfe ile an laşm ay a m uvaffak o ld u ve bu seb ep le to ru n u n u
B ağdad’a g ö n d erd i. Bu d u ru m d a T e rk e n H a tu n b ü tü n kuvvetini N izâm ül-
m ü lk ’ü d ü şü rm e y e ve k en d i veziri T âc ü l-m ü lk ’ü o n u n y erin e geçirm eye
y ö n eltiy o rd u .
N izâm ü l-m ü lk ile ça tışm a k için çok seb ep var idiyse d e ç a rp ışm ak k o
lay değildi. G erçek ten v ezirin oğulları, to ru n la rı, d am a tla rı ve azâdlıları im
p a ra to rlu ğ u n b irço k y ü k sek m ak am ların a, vâliliklerine yerleşm iş; salta n a t
ih tiraslariy le k ıp ırd ay an şe h zâd eler a tıld ık ça N izâm ü l-m ü lk ’ü n adam ları
yerlerin i a lm ıştı. B un lar b ü y ü k se rv e tle re sah ip b u lu n u y o rlard ı. İh tiy a r vezi
re bağlı k ö lelerin sayısı d a 2 0 .0 0 0 ’e bâliğ o lm u ştu . B u nlardan b aşk a vezirin
o rd u d a ve im p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a d a çok adam ı vardı. Bu kuvvete
dayan an o ğ u lları ve d a m a tla rın ın , v ezirin ih tiy arlığ ın d an d a faydalanarak,
zam an z am an h ak sızlık ları ve ta şk ın lık la rı d a eksik o lm u y o rd u . H a ttâ öyle
b ir şım arık lık h u s u le geldi, ki S u lta n ın ad am ları da tecâvüze u ğ ram ak ta n
k u rtu la m ıy o rd u . F ilh ak ik a esk id en b eri şeh zâd elerin id âre sin d e b u lu n a n
M erv vâliliği şim d i N izâm ü l-m ü lk ’ü n oğlu O s m a n ’ın elin d e b u lu n u y o r ve
su lta n ın yakını E m îr K avdan’a o rad a ta h a k k ü m ve h ü cu m d a n sak ın m ıy o rd u .
54 İbn ul-Cevzî, IX, 84; Sibt, XIII, 108a; İbn ül-Esîr, X, 83.
55 İbn ül-Cevzî, IX, 38, 47.
216 SELÇUKIUI AK TARİHİ
İşte bu h â d ise M elik-şâh ile N izâm ü l-m ü lk a ra sın d a açık bir çatışm ay a se
bep oldu.
N ite k im S u lta n b u m ü n â se b e tle , T âc ü l-m ü lk ve b aşk a d ev le t adam ları
ile vezirin e g ö n d erd iğ i m e k tu b u n d a : "sen b e n im d ev letim i ve m e m lek e tim i
istilâ eyledin; ev lâtların a ve d a m a tla rın a v erd in . B unlar b en im ad a m larım a
saygı g ö sterm iy o r; h alk a z u lü m yapıyorlar; sen de b u n ları te d ip etm iy o rsu n .
İste r m isin ki v ezirlik d iv itin i e lin d e n ve sarığ ın ı b aşın d a n alayım ve halkı
ta h a k k ü m ü n ü z d e n k u rta ra y ım ” diye ağır b ir h ita p ta b u lu n u y o rd u . N izâm
ü l-m ü lk ’ü n cevabında, h ü rm e t ifâdeleri ve d u a b u lu n m a k la b erab er, vezir
sıfatı dolayısiyle, d a h a ağ ır b ir m â n â vardı. G erçek ten N izâm ü l-m ü lk de,
S elçuklu d e v le tin e ve b izzat su lta n a y ap tığ ı h iz m etleri b e lirttik te n so n ra
b izzat M elik -şâh ’a: “D ev lete o rta k o ld u ğ u m u h e n ü z b ilm iy o r m u su n ? Bu
vezirlik d iviti ve sarık se n in tâcın ile o d erece bağlıdır, ki diviti a ld ık ta n so n
ra tâc d a kalam az, g id e r” ifâdesiyle ağ ır b ir m u k a b eled e ve te h d itte b u lu n
m a k ta n çek in m iy o rd u . Bu ç a tışm a n ın ta rih i h a k k ın d a k ay n ak lard a kayıt
y oksa d a b u n u n so n zam a n la rd a v u k û b u ld u ğ u n u , 1 0 9 2 (4 8 3 )de yazılan Siyâ-
set-nâme’n in ifâdeleri tey id ediyor. B u n u n la b e ra b e r iki b ü y ü k ad a m ın b irb ir
lerin e karşı b u k a d a r ağır h ita p la rd a b u lu n d u ğ u n u sanm ıyor, b u ifâdelerin
m ü b alağ a veya d e d i-k o d u ile b u dereceye g e tirild iğ in i veya b irb irin in gıya
b ın d a bu sö zlerin sarfed ild iğ in i m ü m k ü n sayıyoruz. F ilhakika M elik-şâh,
d evlet id âresi h ak k ın d a, b ü y ü k şa h siy e tle rd e n isted iğ i ra p o r ve e se rle r a ra
sın d a yine de o n u n e se rin i b eğ en m iş ve Siyâset-nâme de bu sû re tle vü cû d a
g e lm iştir56. Bu seb ep le N izâm ü l-m ü lk , k e n d isin e karşı yapılan te n k itle re de
bu e serin sah ifelerî a ra sın d a cevap v e rm iştir. Bazı kayıt ve şiirlerin işa re ti
n e 57 ve b u gerg in liğ e rağ m en M elik-şâh vezirin i a z letm ed en ve belki de
e d em ed e n 1092 I. T e şrin in d e (485 R am azan ı) veziri ile b o z u şm u ş olarak
B ağdad’a h a re k e t e tti ve N izâm ü l-m ü lk de a rk a sın d an yola çıktı. F ak at y o l
d a arzu h al v erm ek b ah ân esiy le h u z û ru n a çıkan b ir B âtınî fedâisi ta rafın d an
ö ld ü rü ld ü . O n u n ö ld ü rü lm e sin d e d ü ş m a n o ld u ğ u B âtınîler58 k a d ar T âc ül-
m ü lk ve d iğ er h a sım la rın ın da ro lü k ay n ak lard a b e lirtilm iştir59. B üyük vezir
için B ağdad’d a üç g ü n tâziye m erâsim i yapıldı. R ivâyete göre N izâm ü l-m ü lk
N işâ p û r’d a o tu ra n H ak im M avsilî adlı b ir m ü n e c c im e çok in a n ırd ı. M ü n ec
:6 s. I, 2, 810.
57
Bak. K. Rippo, Köprülü Armağanı, 426.
58 Bak. VIII, 5.
Ahbâr üd-devle, 69; İm âduddin, 63; İbn ül-Esîr, X, 70, 71, İbn ül-Cevzî, XI, 67; Sıbt,
100a, 104a; Râvendî, 134; Mîrhvvând, IV, 89; H indûşah Sanear, s. 279.
SELÇUKLULARIN AZAMLI 1)1 VRİ 2 1 7
60 Çahâr-makale, s. 62
61 Siyaset-nâme, s. 210.
62 İbn Kalânisî, 121.
63 M athieu, s. 203; A nili Sam uel, s. 455; A bu’l-Farac, 231-232; İbn Funduk, 76; Mücmel ut-
tevârih, 403; A nne C om nnène, Alexiade, II, s. 76.
64 İbn ül-Cevzî, 73-74; İbn Kesîr, XII, 143.
2 1 8 SELÇIIKI ULAR TARİHİ
9. M elik-şâh’ın Şahsiyeti
65 İbn H allikân, II, 164; Tarih-i Güzide, 449; Mücmel üt-tevârih, 465.
66 M eselâ T ürkiye Selçukluları pâdişâhı A lâeddîn Keykubâd gibi büyük b ir h ü k ü m d ar
M elik-şâh ve Sultan Sancar’ı örnek sayıyor ve H ârizm şâh’a onlar gibi hareketi tavsiye
ediyordu: Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s. 100.
67 Brosset, I, 349.
68 M athieu, 8. 196.
SELÇUKLULARIN A/A M I I 1)1 VMİ 2 1 9
72 Râvendî, s. 133. 431-434; İm âdeddîn, s. 69; İbn ül-Cevzî, IX, s. 70; İbn ül-Esîr, X, s. 74;
Sibt, 100a - 104a.
73 Kâşgarlı M ahm ud hâkanların halk ile birlikte yaptıkları bir çeşit ava Sığır denildiğini,
hanın adam ları orm anlara ve kırlara dağılırlar va hayvanları hanın b u lu n d u ğ u yere doğ
ru sürüp avladıklarını an latır (Divan, I, s. 303; tere. 364). Bu h u su sta Câmi ut-tevârih
(Tahran 1338; I, s. 37-38) ve bizim Resmî Vesikalar adlı eserim ize (s. 27-32) bakınız.
74 ‘Avfı, Lubâb ul-Albâb, s. 35.
>
3 İbn ul-Cevzî, IX, 62, 63; İbn ul-Esîr, X, 74, 77; İm âduddîn, 82-83; Ahbâr ud-devle, 74-75;
A bu’l-Farac, s. 232.
DURAKI A/AA Vf İNHİTAT Dİ V İU I I Mİ 2 2 7
am casın a karşı M elik -şâh 'ın sancağını ç ık a rttı. T u tu ş, kendi a d a m ların a ağır
m uam elesi ile ve seri tab iatiy le etrafın ı k ırd ığ ın d an ve iyi bir dev let adam ı
o lm ad ığ ın d an , bu uzayan m ü câd ele e sn a sın d a , b ir çok e m îrle r B erkyaruk
tarafın a geçti; bu sâyede B erkyaruk k a rşısın d a k i o rd u y u b o zg u n a u ğ rattığ ı
gibi, savaş sıra sın d a T u tu ş ’u n ö lü m ü d e b ü tü n ra k ip lerin i b e rta ra f e tm e sin e
im k ân verdi. H â tû n , İsm â ’il ve T u tu ş h a y a tla rın ı kaybedince B erkyaruk ve
m erkeziyetçi k u v v etler b ü y ü k b u h ra n ı y a tış tırd ıla r4.
B erkyaruk b u en kuvvetli ra k ip le rin i b e rta ra f e tm e k le b e ra b e r am cası
A rslan A rg u n H o ra sa n ’a h âk im o lm u ş tu . S u lta n o n a karşı d iğ e r am cası Böri-
b a rs’ı d e ste k le d i ise de A rslan A rg u n o n u ö ld ü rd ü . Bu d u ru m d a B erkyaruk
b ü tü n Şark ü lk e le rin e h âk im o lan ve s a lta n a tın ı ilân ed en A rslan A rg u n
ü ze rin e sefer y apm aya m e c b u r kaldı. Bu sefer n e tic esin d e , 1097 başların d a,
A rslan A rg u n ’u b e rta ra f ed en S u ltan B erkyaruk k ü çü k k ard eşi S ancar’ı,
m erk ezi M erv o lm ak ü zere, H o rasan m elik i tây in etti. H ârizm ey âletine Kun
(Kıpçak) a slın d a n gelen K oçkar o ğ lu E k in ci’yi vâli tâyin e tti5. K arahanlılar
da M elik-şâh z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi tâ b iiy e tle rin i te k ra rla d ılar. G aznelilerin
yardım ı ile m ey d an a çıkan M elik -şâh ’ın am cazâd esi S ü ley m an ’ın oğlu M eh-
m ed de Sancar ta ra fın d a n b e rta ra f edildi. T u tu ş ’u n ö lü m ü ve A tab eg T uğ-
te k in ile C e n â h ü d d e v le ’n in o n u n k ü ç ü k o ğ u lların ı k ışk ırtm a la rı ü z erin e
Suriye S elçu k lu ları b a b a la rın ın m irâsı için m ü câd ele ed e rk e n M ısır Fâtı-
m îleri Suriye sah illerin i ve A rtu k -b e g ’in oğulları elin d e b u lu n a n K u d ü s ve
F ilistin ’i işgal ettile r. B erkyaruk G ü r-b u ğ a ’yı M u su l vâliliğine tâyin e ttik te n
so n ra h âk im iy etin i b u ra la ra k ad ar u z a ttı6.
B erkyaruk böylece, p arçalan an ve d ery a gibi kan ak ıta n S elçuklu im p a
ra to rlu ğ u n u to p la m a y a b aşladığı b ir sıra d a idi, ki H açlı o rd u la rı d a S u riy e’ye
geliyordu. M ısır F â tım île rin in S elçu k lu lara ve S ü n n î m ü slü m a n la ra karşı
H açlılarla m ü n â se b e tle ri d o ğ ru o lm ak la b e ra b e r H açlıların o n ların dâveti ile
y ak ın -şark a h a re k e te g eçd ik lerin e d air k ay ıtlara itim ad etm ey e sebep yo k tu r.
B u n u n la b e ra b e r Şi’î F â tım île rin İslâm d âv asın a ih â n e t ettik le ri de m u h a k
kak tır. F ilh ak ik a S ü n n î S elçu k lu ların k u v v etlen d iğini, Suriye ve F ilistin ’e
sahip o ld u k la rın ı g ö ren M ısır A levîleri “F ren k lere elçi g ö n d erip o n ları S u ri
4 M athieu, s. 205-209; ‘Azimî, s. 339-370; İbn Kalânisî, s. 123-130; İbn ul-Cevzî, IX. 76,
80, 84, 87; İbn ül-Esîr, X, 76-77, 80-81, 86; İbn ü l-’Adîm, II, 108-109; Sibt, 108a;
'İm âduddîn, 84-80; Râvedî, 142-143; Ahbâr üd-devle, 75-76; Anonim Selçuk-nâme, 1-20; F.
Sanaullah, Decline o f the Saljuqid Empire, C alcutta 1938, s. 91-97.
5 B unun hakkında bak. M inorsky, Marvazî, s. 101.
6 ‘Azimî, s. 371-372; İbn Kalânisî, 130-133; İbn ül-Esîr, X, 90-93; İbn ül'A dîm , II, 125-
128; Sibt, 118a; Ahbâr üd-devle, 84-86-, İbn Funduk, 269, 270.
2 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
7 ‘Azimî, 322; İbn ül-Esîr, X. 96. “Ve erselû il’l-F ren c yed’û -n eh u m il’l h u rû c ile’ş-şam li-
y em lihûnehum ”.
8 M athieu, 222; Anonim Haçlı Kroniği, nşr. Brehier, s. 150; İbn ül-Esîr, X, 96.
Haçlı anonim i ve O sm an T uran, World domination, s. 86-87.
DURAKI AMA VE İNHİTAI 1)1 VİRII Rl 2 2 9
Ş i ’î Fâtım îlerin hıyân e tle rin d cn faydalanarak Su riy e ve F ilis tin ’de yerleşm e
ye, kırallık ve k o n tlu k la r kurm aya m uvaffak o ld u la r 10.
10 ‘Azimî, 373; Îbn Kalânisî, s. 134-133; ibn ül-Esîr, X, 94-96, 98; ibn ül-'A dîm II, 129-
138; ibn ul-Cevzî, IX, 105, 108; Sibt, 121b; M athieu, 216-217, 221-222; A bu’l-Farac,
225; Haçh Anonim’i, 50; C. Riant, Inventaire critique des lettres historiques des Croisades
(Archives de l’O rien t Latin). Paris 1881, I, s. 134, 148, 167-175; S. R uncim an, History
o f the Crusades, I, s. 236-249.
11 Ibn ul-Cevzî, IX, 110.
12 ibn ul-Cevzî, IX, 131; ibn ül-Esîr, X, 115.
2 3 0 SELÇUKLULAR İARİHİ
rin tahriki ile, beş nöbet çaldırmak suretiyle, te k ra r sa lta n a tın ı ilân e tti. Bu vazi
yet dolayısiyle B erkyaruk te k ra r k a rd e şin e karşı h a re k e te geçti. T a p ar orada,
te k ra r m ağ lû p olarak A zerb ay can ’a kaçtı; em irle rin i toplayarak, 1103’de,
H ûy k a p ısın d a beşinci defa b o z g u n a u ğ rad ı ve A h la t’a sığındı. Bu sefer de
Şarkî A n ad o lu e m irle rin i, E rz u ru m S a ltu k lu la rın ı, A h la t h ü k ü m d a rı Sök-
m e n ’i ve A ni em îri M e n û ç e h r’i h iz m e tin e alarak te k ra r savaşa h azırlan d ı.
S u ltan B erkyaruk çok kan akdığını, m e m le k e tin h arap , e m ir ve ask erlerin
y o rgun o ld u ğ u n u , h â z in e n in b oş kaldığını, v erg ilerin ta h sil edilem ez b ir hale
geldiğini ve n ih â y e t İslâm ın d ü şm a n la rın a fırsa t verildiğini beyân ederek,
gönderdiğ i b ir elçi ile, k ard eşin i b a rışa ik n â e tti. Böylece, 1 1 0 4 ’de, A zerbay
ca n ’d a S efîd-rûd h u d u d olm ak ü zere, K afkasya’d an S uriye’ye k a d a r b ü tü n
vilâyetler M eh m ed T a p a r’da kalm ak, B ağdad’d a h u tb e B erkyaruk n âm ın a,
A zerbaycan, Şarkî A n ad o lu ve M u su l ey âletlerin d e, sadece M eh m ed T a p a r’ın
adı zik red ilm ek şartiyle, b ir an laşm ay a varıldı. S elçuklu im p a ra to rlu ğ u iki
devlete ayrılm ak su retiy le T ü rk iy e ile b irlik te üç Selçuk S u ltanı m ey d an a
çıktı. Lâkin b u d u ru m çok k ısa sü rd ü . Z ira B erkyaruk h asta lık lı o ld u ğ u için
23 Birinci K ân u n 1 1 0 4 ’de, yirm i altı y a şın d a öld ü . Y erine ta h ta çıkarılan ve
ad ın a h u tb e o k u n a n oğlu k ü çü k M elik-şâh ta h tı m u h afaza edem edi; S ultan
M ehm ed T ap ar 1 1 0 5 ’de M elik -şâh ’ı te slim alarak Selçuk ta h tın ı m ü sta k il
o larak işgal e tti13.
F ilhak ik a M u su l’d a Ç ö k e rm iş’i k u şa tm a k la u ğ ra şan S u ltan T a p ar Berk-
y a ru k ’u n ö lü m h a b e rin i alınca d erh al B ağdad’a h a re k e t etti. 1105’de yeğeni
M elik -şâh ’ı ve o n u n atab eğ i A yaz’ı m ağ lû b ed ip ö ld ü rd ü k te n so n ra devlete
h âk im old u . M u su l ve H alep a ta b e g le rin in b ab ası K asım üd-devle A k -sun-
g u r’u Bağdad şa h n a lığ ın a tây in e tti. P o rsu k ’u n oğulları sâyesinde, sa lta n a t
d âvasına atılan am cası B ö ri-b ars’ın oğlu M e n g ü -b a rs’ı diğer am cası T ö k iş’in
oğullarını b irlik te İsfah an k alesin d e h a p se tti. Böylece S u ltan M eh m ed T ap ar
b ü tü n rak ip le rin d e n ve sa lta n a t d âv acıların d an k u rtu ld u . T ö k iş’in oğlu Böri-
tek in S uriy e’ye kaçtı. F ak at Suriye S elçukluları k e n d isin d e n en d işe e ttik
lerin d en 1 1 1 2 ’de A n tak y a p re n si T a n c re d ’e g itti; o rad an S û r’a geçti ve Şam
atabeği T u ğ -te k in ’e m e k tu p y azarak k a b u lü n ü isted i. Lâkin A tab eg m u v a
fakat edem ey in ce, b aşk a b ir y er k alm ad ığ ın d an , Şi’î F âtım îlere iltica etti;
M ısır’da h ü rm e tle k arşılan d ı ve k e n d isin e m aaş b a ğ la n d ı14. S elçuklu İm p a ra
to rlu ğ u böylece, H açlı ta a rru z la rın ın çok şid d etli b ir devrinde, feodal a n ’ane-
13 İm âduddîn, 88-90; Ahbâr ud-devle, 77-78; Râvendî, 147-148; R eşidüddîn, 58-66; İbn ül-
Cevzî, IX. 109-141; İbn ül-Esîr, X, 98-132; ‘Azimî, 374-375; İbn Kalânisî, 137, 147;
A bu’l- Farac, 238.
14 İbn Kalânisî, 183-189.
DURAKLAMA V t İN IIİIA I D LV İR II Kİ 2 3 1
lere göre bir kere daha parçalanm ış; 20 yıl zarfında T ü rk kanı sel gibi akm ış;
siyasî birlik b o zu lm u ştu r.
S ultan M chm cd M usul ve D iyarbekir b ölgelerini A tabeg Ç avlı’ya ik tâ
ederek o n u H açlılara karşı cih âd a m e m u r e tti. Bu d u ru m d a m evkiini kaybe
den Ç ö k erm iş ve oğulları, bu sıra la rd a h â k im iy e tin i Şarkî A n a d o lu ’d a k u r
m u ş b u lu n a n I. Kılıç A rsla n ’a (M .’d a b u m ak aleye bak.) b ag v u rarak o n u
M u su l’a d âv et e ttile r. G erçek ten Kılıç A rsla n b u fırsa tta M u su l’u alıp orad a
hâk im iy etin i k u rm a k la m ü câd ele g en işlem iş; iki S elçuklu h â n e d a n ve devleti
arasın d a m evcud h a k ve ü s tü n lü k dâvası can lan m ış, Türkiye ve Büyük Selçuklu
S u ltan ları ara sın d a k i ailevî re k a b e t k ız ışm ıştı ve 1107’d e Kılıç A rsla n ’ın
m ağlûbiy eti ve ö lü m ü y le n eticelen d i. Bu e sn a d a B âtınîlere k arşı savaş ile
m eşg u l b u lu n a n S u ltan , Kılıç A rsla n ’ın B ağdad’ı aldığı sö y len tileri ile e n d i
şelen m iş ve B âtın îlere karşı h a re k e ti d u ra k la m ıştı. H ab erin d o ğ ru o lm a
dığını ve Kılıç A rsla n ’ın ö ld ü ğ ü n ü ö ğ ren in ce B âtınîlere karşı savaşa devam
e tti ve zafer k a z a n d ık ta n so n ra B ağdad’a h a re k e t etti.
18 M athieu, 275-203; Süryanî M ihael, III, 198; A b u ’l-Farac, 244-245; ‘Azimî, 330-381; İbn
Kalânisî, 178-187; İbn ül-Esîr, X, 171, 174; Sibt, 175a-158a; İbn ül-'A dîm , II, 154-164.
19 İbn Kalânisî, s. 193.
20 Brosset, I, s. 362-363; Ermeni Kroniği (neşr. B rosset), I, 58-59; M athieu, 304-305.
21 İbn Kalânisî, s. 168; Ahbâr üd-devle, s. 81.
DURAKI AMA VF İN H İIA I 1)1 V İR IIK İ 2 3 3
22 İbn ül-Esîr, X, 154-165; İbn ül-Cevzî, IX, 156; İbn Kalânisî, 159-160; ‘A zim î, 378; İbn-
'Adîm, II, 153-154; 'İm âdeddîn, s. 102; Ahbâr üd-devle, s. 80; Anonim Selçuk-nâme, s. 24;
Çahâr-makale, 64-65.
23 Bak. s. 291-296
2 3 4 ____________________________________________________________ SELÇUKLULAR ÎA
İbn Kalânisî, 198; İbn ül-Cevzî, IX, 106; İbn ül-Esîr, X, 184; İm âdeddîn, s. 111-112;
M athieu, 297; Tarih-i Güzîde, s. 455; Nüzhet ül-Kulûb, s. 53.
25
“Peder-i m a, Sultan M elik-şâh enâre Allah b ü rh ân eh u nâm m â A hm ed ve Sancar herde
est ve nâm -i berâder-i m â M uham m ed, ve ez’in m übârek-ter nâm ne-tuvâned b û d ” M.
Atabeg, Atabet ul-ketebe, nşr. Said Nefısî, Beyhâkî zeyli, III, 1467.
DURAKLAMA VE İN İllI A l DEVİRLİ Rl 2 3 5
26 İbn ül-Esîr, X, 193-195; ‘İm âdeddîn, s. 125-128; Ahbâr üd-devle, s. 88-89; İbn ul-Cevzî,
IX, 205; İbn Kalânisî, 202; Azimî, 387; Mücmel ut-tevârih, 412; Târih-i Güzide, s. 458.
27 ‘İm âdeddîn, s. 128-120; Ahbâr üd-devle, 89; Râveııdî, 170; Reşîdeddîn, s. 81-82.
28 A bdül-C elil Kazvinî, Kitab un-nakz, s. 608; O rta Çağ Türk devletlerinde ren k ler ve sem
boller için yine bak. F. K öprülü, “H ukukî sem bollerdeki m otifler”, THlT mecmuası, II, s.
33-50; Şerafeddin Yaltkaya, “T arihte R enk”, TM, V11-V11I, s, 41-47.
236 SELÇUKIIII AK IARİH İ
5. Sancar’m Saltanatı
29 Süryanî M ihael, s. 233, 237; Süryanî Anonimi, JRAS (1933), I, s, 99; A bu’l-Farac, s. 258.
30 Zafer-nâme, Brit. M useum , Or. 2833, 375b.
31 Bayhâkî zeyli, III, 1465; Râvendî, s. 170, 171. İbn ül-Esîr, Sultan Sancar’ın, yeğeni Sultan
M ahm ud’a tefviz ettiği b ü tü n m em leketler arasında T ürkiye Selçuk ülkesini de sayar ve
bu h u su sa dair M enşûr’u da gördüğünü söyler (Atabegler tarihi, s. 40), ki bu nazarî ola
rak tek halifelik ve tek sultanlık fikir ve h u k u k u n u n devam ını gösterir.
DURAKLAMA V t İNH İTA I D IV İR II Kİ 2 3 7
39 'i
Ibn ul-Esîr, XI, s. 31-32; M ir H aydar Mirza, Mecma’ut-tevârih, nşr. Ch. Schefer
(Description de Boukhara, Paris 1892), s. 241; A tsız’ın Sultan Sancar’dan af dileyen ve
yem inini g österen ahid veya Sevgend-nâmesi de Beyhaki zeyli’nde (III, s. 1473-74) n eşre
dilm iş ve M. Köymen m ezkûr kaynak araştırm asın d a (s. 580-581) b u n u n üzerinde
d u rm u ştu r. Bu vak’alar h akkında tafsilât için bak. M. Köymen, Büyük Selçuklu imparator
luğu tarihi (Sultan Sancar devri), A nkara 1954. s. 311-321; İ. Kafesoğlu, Hârizm-şâhlar
devleti tarihi, A nkara 1956, s. 46-48.
DURAKLAMA Vt İNHİTA1 Dİ VİR II Kİ 241
K arluklar ve h a ttâ O ğ u zlar "Kara-hıtay ve Yağma'ların hükümdarı" olan G ü r
h a n ’a sığ ın arak yardım iste d ile r ve o n u S u lta n a karşı savaşa k ışk ırttılar.
S u ltan a b ir a h id -n â m e ile sad âk at yem ini y ap m ış olan A tsız d a gizlice aynı
tahrik i yapıyor ve istiklâl k azanm a fırsatın ı b e k liy o rd u 40. Gür-han K arlukların
affı için S u ltan n e z d in d e te şe b b ü ste b u lu n d u ise de Sancar elçi ve m e k tu p ile
o n u İslâm iy ete d âv et ed iy o rd u . G ü r-h a n ’ın S elçuklu elçisini h a k a re tle geri
çevirm esi çarpışm ayı kaçın ılm az b ir h âle g etird i. Böylece iki o rd u 10 Eylül
1141(5 Sefer 5 3 6 )’de, S em erk an d civarında, K atvân m evkiinde, savaşa giriş
ti. İki o rd u h e m e n aynı kuvvete sah ip b u lu n u y o rd u . G ü r-h a n ’ın safın d a b u
lu n an K arlu k lar en şid d etli savaşçıları te şk il ed iyordu. N ih â y et S u lta n S an
car, h a y a tın d a ilk d efa o lm ak ü zere, K ara-h ıtay lara ve K arluklara m ağ lû b o l
du; o rd u su tam am iy le dağıldı. S u lta n ın zevcesi K arahanlı T erk e n H a tu n ve
bir çok m ü h im e m irle r e sir edildi; 3 0 .0 0 0 a sk e r ve p ek çok ilim ve devlet a-
dam ı d a şe h it d ü ş tü . S u ltan Sancar an cak S îstan e m îrin in h im m etiy le k u r
tu ld u ve b ir T ü rk m e n "kılavuz”u n reh b erliğ i ile Belh istik a m e tin d e çekildi41.
K atvân b o z g u n u S u lta n S ancar’ın h a y a tın a o ld u ğ u k ad ar S elçuklu devle
ti ve İslâm d ü n y ası ta rih i için de ağır b ir d a rb e o ld u . S u lta n Sancar b u yenil
gi ile C ey h u n n e h ri ö te sin d e k alan ve Ç in h u d u d la rın a k ad a r uzayan b ü tü n
ü lkeleri k ay b etti. T ü rk ista n , ilk d efa olarak, p u tp e re s t b ir kavm in h âk im iy eti
altın a giriy o rd u . B u n u n la b e ra b e r b u h âk im iy e t b ü y ü k b ir değ işik lik y a ra t
m adı. K ara-h ıtay lar M ü slü m a n T ü rk ü lk e le rin in m evcûd n izâ m ın a ve y ü ksek
m ed en iy etin e, h a ttâ K arahanlı d ev letin e d o k u n m a d ılar; y ü k sek M ü slü m an
m e m u rla rın ı d a h iz m e tle rin e aldılar; ip tid a î Ç in u sû lü n e göre h â n e b aşın a
bir d in a r vergi koy m ak la iktifa ettile r. G ü r-h a n 'd a n so n ra da bu d ev letin
b a şın a kızı ve k arısı geçti. K atvan m ey d an m u h a re b e sin d e ask e r zây iatının
ç o k lu ğ u n u b e lirte n k ay n ak lar y a n ın d a S u lta n S ancar’a a it b ir m e n ş û r da
d ik k ate şâyândır. F ilh ak ik a S u lta n b u m e n ş û ru n d a “M âv e râü n n eh r se fe rin
d e n so n ra m a h lû l ik tâların Divân-i hass’a. a lın m asın ı ve ferm an sız o larak
m a h sû lâ tın k im sey e v e rilm e m e sin i” e m re tm e k sû retiy le o rd u d a k i sa rsın tı
h ak k ın d a güzel b ir m isal v erir42. Bu m ağ lû b iy et aynı za m an d a T ü rk -İslâ m
d ü n y a sın ın a rtık Ş ark’ta n gelecek istilâ la ra karşı m u k a v e m e tin in d e k ırıl
" E. C havennes, Documents sur les Tou-kiue, s. 85-86; F. K öprülü, "A bdal”, Türk Halkiyatı
Ansiklopedisi, İstanbul 1 9 3 5 ,1, s. 47-54.
51 N eşr. B arthold, Rus Akademisi, seri VII, cilt I, 4 s. 84. G erdizî’ye ait bu m ü h im eser
bugün tam olarak neşredilm iştir. (Zeyn ül-Ahbâr, nşr. A. Habîbî, T ahran 1347). Bu Oğuz
ve H alaçlar XIII. asır başlarında da G orlular ile birlikte faaliyetlerde bulunuyorlardı (İbn
ül-Esîr, XII, 85-87. 153). Bu h u su s için keza bak. Böl. I, bahis 6 ve VIII, 3. Kaynaklar b ü
havâlideki Kalaçlar’ın esm er olduğunu ve b u n a C enup iklim inin sebebiyet verdiğini de
yazarlar (Curcanî, 36b).
52 İbn ül-Esîr, XI, s. 32.
53 M ervezî, s. 18; ‘Avfî, Cavâmi ül-Hikâyat, neşr. Barthold, Türkestan, I (m etinler), s. 99;
Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, s. 72-75,
54 M üntecîb üd-dîn A tabeg, ‘Atebet ül-ketebe, s. 80-82, 84-86.
DIJRAKI AMA VE İNHİTAT DEVİRl I Rl 2 4 5
ço
Kâşgarlı, I, 392, Cuveynî, Cihâtı-guşâ, I, s. 67.
59 al-Tavassul, s, 158; 174; 180; 189; Cuveynî, II, 34-35. 39-41; Barthold, 340-343.
60 Mucem ul-Buldârı, IV, 144; ‘İm âded-dîn, 274; Cihân-guşâ, II, s. 14.
ÜURAKl AMA V t İN IIİIA I 1)1 V İR II Rl 2 4 7
61 Z ekeriya Kazvinî, s. 386; Yâkut, III, 173; 'İm ûdeddîn, 166; İbn ül-Cevzî, X, 178.
6" Ahbâr üd-devle, 97; İbn Hallikân, II, 114.
2 4 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
67 İm âdeddîn, s. 177.
68 A bdul-Celil Kazvinî, Kitab ün-Nakz, s. 415. Sultan Sancar M es’û d ’a m ek tu p yazarak
H alîfe’yi serb est bırakm asını bildiriyordu (Râvendî, s. 227; ‘İm âdeddîn, s. 178; Tecârib
us'-selef s. 294).
69 Ahbâr ud-devle, 127, 145, 174; Râvendî, 255, 250.
2 5 0 SELÇUKİIJL AK I AKİMİ
70 İbn ul-Cevzî, s. X. 157, 170; İbn ül-Esîr, XI, s. 73, 80, 94; ‘İm âdeddîn, s. 236-240, 247-
255; Ahbâr ud-devle, s. 120-152; Râvendî, s. 265-268.
DURAKLAMA VE İNHİTAT Dİ V İR II Rİ 251
yü k Selçuklu su ltan ların ın m erkeziyetçi devlet k u rm a faaliyetlerinin kad îm
T ü rk feodal hâkim iyet töresine m ağlû biye ti de vam ediyordu.
F ilhakika T ü rk le r b irb irleriy le u ğ raşırk en , 1161 A ğ u sto su n d a , A n i’yi
k u şa tan A h lat Şâhı II. S ökm en ile E rz u ru m h ü k ü m d a rı S altu k G ü rcü le rin
ta a rru z u n a u ğ ray arak m ü th iş b ir h e z im e te u ğ ra d ıla r ve pek çok e sir verdiler.
G ü rcü ler e rte si yıl, 1163 A ğ u sto su n d a da, D u v in (D u b ay l)i işgal ed ip ca
m ileri ve evleri yaktılar. K adınlara, G ü rcü k ad ın la rın ın bile isy an ın a sebep
olacak b ir dereced e, z u lü m yaptılar; 3 0 .0 0 0 ’d en fazla in san ö ld ü rd ü le r. Bu
ağır ve h aysiyet kırıcı h â d ise k a rşısın d a a rtık T ü rk h ü k ü m d a r ve beyleri gay
re te geldi; S u lta n A rsla n -şâ h (1 1 6 1 -1 1 7 7 ), A tab eg İl-deniz, S ö km en ve Er-
zen (Bitlis ve M eyyâfârikîn arasın d a) beyi D ev letşâh an laşa ra k G ence’de b u
lu ştu la r. G ü rc ü le re k arşı 1 1 6 3 ’de g iriştik le ri sav aşta zaferler k azan arak ge
çen yılların in tik a m ın ı aldılar; 10.000 G ü rcü ö ld ü rd ü le r. K iralın k ararg âh ı ve
hâzin eleri ele geçti ve k en d isi “d ağ lara ve o rm a n la ra ” kaçtı. Bir çok kaleler
feth ve A ni de m u h â s a ra edildi. T ü rk le r b u zaferd en so n ra yü k lerle h a zin ele r
g ö tü rd ü le r. T ü rk şe h irle rin d e b ay ram yapıldı; k u rb a n la r k esild i71.
S u ltan A rsla n -şâ h İl-deniz sây esin d e k u v v etlendi. H o ra sa n ’d a h ü k ü m
sü ren ve h âlâ “Mübarek Sultan Sancar” n â m ın a h u tb e okuyan e m irle r A rslan-
şâ h ’ı m e tb û ta n ıy a ra k H a riz m -şâ h ’a k a rşı o n u n ve A tabeg İl-d en iz’in d e s
teğini k a z an m ak iste d ile r. F ars ve M u su l atab eg leri de S u ltan a tâb iiy etlerin i
bildiriyor; n â m ın a h u tb e o k u tu y o rla rd ı. F ak at d ev letin fiilî idâresi S u ltan ın
değil A zerbaycan atab eğ i İl-d en iz’in elin d e idi. S u ltan ile İl-deniz arasın d ak i
âh e n k b irin c in in an ası ve İk incinin zevcesi H â tû n sâyesinde k o ru n u y o rd u .
S ultan, İl-d en iz’in elin e geçen ik tid a ra sah ip o lm ak isterk en anası o n a
A tabeg sây esin d e b ü tü n ra k ip le rin e ü s tü n geldiğini an latıy o r ve o ğ lu n u iti
dale sevk ed iy o rd u . Ç ok akıllı ve h ay ırsev er o lan b u H â tû n vasıtasiyle S u ltan
ve İl-deniz n isb î b ir h u z û r devri açtılar; ilim ve ed ebiyatın y ü k se lm e sin e
çalıştılar.
G ü rc ü le r A ni şe h rin i Ş ed d âd î’lerd en alıp A ras boylarına d o ğ ru istilâya
başlayınca S u lta n A rslan -şâh , A tab eg İl-deniz, A h la t şâhı Sökm en ve E rz u
ru m S a ltu k lu la rın d a n m ü re k k e p T ü rk kuvv etleri, 1175’de, N ah çiv an ’d a to p
landılar. Ö n le rin d e de Oğuz Begdili Türkmenleri vardı. G ü rc ista n ’a g iren Sel
çu k lu la r A k şe h ir(A h a lk e le k )i yaktılar; Lori ve D u m an is ovalarını istilâ ve
G ürcü leri e sir e ttik te n so n ra G ag kalesini k u şa ttılar. G ürcü kıralı o rm a n la ra
71 İbn ül-Azrak, 191b—195b; İbn ül-Esîr, XI, s. 104-107; Ahbâr üd-devle, s. 158-163;
Brosset, I, s. 390-395; Süryânî Mihael, s. 317; A bul-Farac, s. 286-287; Keşiş G régoire
(Mathieu zeyli), s. 362-365.
2 5 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
7" İbn ül-Azrak, 205a-207a, Râvendî, s, 298-301; Ahbâr üd-devle, s. 167-169; ‘İm âdeddîn, s.
301; B rosset, I, 387-395; M inorsky, Caucasion history, s. 95-99.
73 Râvendî, s. 334.
DURAKLAMA VE İNHİTAT D IV İK II Rl 2 5 3
K irm an S elçu k lu ları devleti (1043 - 1187) Ç ağrı b e g ’in oğlu ve A lp A rs-
la n ’ın kard eşi K ara-A rslan K avurt b e g ’in b e ra b e rin d e g ö tü rd ü ğ ü O ğuzlarla
K irm an ve U m m a n b ö lg elerin in fethi ile k u ru lm u ştu r. D eylem îler elinde
b u lu n a n ve o n la rın zaafların d an faydalanan b u h av âlinin Ş ab ân k âra ve Kufs
k ab ilelerin in ta h rib a tın a n ih â y e t v e re n K av u rt-b eg’in u z u n sü re n h ü k ü m
darlığı z a m a n ın d a (1 0 4 3 -1 0 7 3 ) âsâyiş k u ru lm u ş; b ü y ü k im â r faaliyetlerine
girişilm iş, b a şta m e rk e z B ardasîr o lm ak ü zere şe h irle r yeni b in a larla sü sle n
m iş; yollar, k erv an saray lar ve su tesisleri in şâ e d ilm iştir. K avurt bey p ara n ın
ayarına çok d ik k a t eyled iğ in d en “o n u n sikkeleri d iğer p aralara ü s tü n tu tu lu r
id i”. F iy atların m u ra k a b e sin e ve a d alete çok e h e m m iy et veriyordu. Y aptığı
b in alar ü z e rin e tuğrasını n ak ş e ttirir; fe rm a n la rın a ok ve yay n işa n ın ı koyardı;
taşıdığı çetr d e o k ve yay b içim in d e idi. K avurt bey b ir çok m eziy etlere sahip
o ld u ğ u n d a n iyi b ir ş ö h re t y apm ış ve sevilm işti. Bu hüviyetiyle k en d isin i
su ltan lığ a n a m z e d g ö rü y o r ve b u seb ep le de, y u k arıd a nakledildiği üzere,
T u ğ ru l-b e g ’in ve A lp A rsla n ’ın ö lü m ü n d e n so n ra b ir kaç defa Selçuk ta h tın a
çıkm ak te ş e b b ü s ü n e girişiy o rd u . H a ttâ o rd u içinde yaşı dolayısiyle M elik-
ş â h ’ı değil o n u S u ltan y ap m ak iste y e n le r d e b u h u s u s ta h a re k e te geçiyor
lardı. Lâkin b ir y an d an A lp A rslan ve M elik-şâh gibi b ü y ü k rak îb ler, ö te
y an d an im p a ra to rlu k kuv v etleri ile k arşılaşm ası o n u n m uvaffak o lm asın a
a rtık im k â n v e rm e m iş ve S u ltan lık ta h tın a çık am am ıştır.
2 5 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
74 M uham m ed bin İbrahim , Tevârih-i Âl-i Selçuk, nşr. Th. H outsm a, Brill 1886; Efdaleddin
K irm anı, Vekayi-i Kirman, T ahran 1311; aynı müellif, ‘İkd ul-'ulâ, T ahran 1311. EbuT-
A bbâs Şirâzî, Şirâz-nâme, T ahran 1310.
2 5 6 SELÇUKIUIAR İARİHİ
75 Bak. V, 1.
76 Bak. İA, “R ıdvan” m addesi.
77 Bak. İA, "T uğ-tekin”.
DURAKLAMA VE İN M İIA I DEVİMİ ERİ 2 5 7
78 İbn ül-Esîr, XI, s. 90, 148; İbn ül-Cevzî, X, s. 156-157; Râvendî, Rahat us-Sudûr, s. 346,
377, 382; İbn İsfendiyâr, Tarih-i Taberistan, II, s. 143. M uham m ed Kazvinî, Cihan-güşâ
hâşiyelerinde, bilhassa Irak Yıvaları hakkında oldukça geniş bir bibliyografı verm iştir
(cild III, s. 453-462). Şimdi Yıvaların tarihi bahis m evzuu olm am akla beraber onlar ve
devrin B âtınîler ile alâkalı b ir vak’aya ilişm ek istiyoruz. Filhakika Perçem O ğullarından
Ebû İbrahim lakabı ile anılan bir zat vardı. Bu devrin T ürkm enleri arasında hayli ilim,
din adam ı, tarik at m ensu b u ve şeyh yetişm işti. Ebû İbrahim de kendisini dine verm iş ve
zâhid olm uştu. Bir bâtin î yıllarca ona d ost o lm uş ve kendisi ile birlikte ibâdette k u su r
etm em işti. Fakat gizli vazifesini y aptıktan ve m en su p olduğu fesâd teşk ilâtın a hizm et
ettik ten sonra, bir fırsatla, bu zâhid insanı, 1203 yılında şehid etm iş; fedâî katil de d er
hal orada ö ld ü rü lm ü ştü r (İbn us-Sâ’î, 'Uyûn us-Siyer, Bağdâd, 1934, s. 130). D evrim izin
gizli teşkilatlarına benzeyen B âtınîler’in fesâd ve kıtalleri m alûm olm akla berab er bizzat
yeni gelen bir göçebe kuvveti karşısında ne derece çalıştıklarına d air bu vak’a da kayda
şâyândır.
2 5 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
’ İbn ul-Esîr, XII. s. 179; M. Nesevî, Siretu Celâleddin Mengü-birti, eski bir Farsça tercü m e
si; nşr. M. Minovî, T ahran 1344, s. 211; 227; F. Süm er, "Yıva Oğuz boyuna d air”, TM.
IX, s. 156-157; Köylerimiz, İstanbul 1933, s. 795-796.
80 * A
Ibn ül-Esîr, Tarih Atabekiyye el-Musul, RH. Cr. s. 142; Şehîd İm âdeddin Z engî’nin en
isâbetli tedbirlerinden biri de E m ir Y aruk idâresinde bulu n an bir kısım Ivaiyye Türk-
menleri’ni H alep vilâyetine getirip h u d u tlara yerleştirm esi oldu. Z ira onlar gece-gündüz
cihâd yaparak düşm anı dâim î olarak yıpratm ışlardır. Bu sâyede hem Franklara karşı
h u dutları m uhafaza etm işler; hem de H açlılardan aldıkları verimli to p rakların m ü lk i
yetine sahip olm uş ve istihsali arttırm ışlardı. Bu d u ru m 1203 yılına kadar sürdü. Bu
n unla beraber Y aruklular ve beyleri bu saha dışında H alep ve havâlisinde nüfuz ve
m evkilerini m uhafaza ediyorlar idi. N itekim Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus,
1218 yılında H alep seferini yaparken Tel-Başer kazasına sahip B edreddin el-Yarûkî adlı
bir Y aruklu beyinin bulunm ası da b u n u gösterir (İbn ül-Esîr, XII, s. 134).
DURAKLAMA VI İNHİI A l 1)1 VİRII İli 259
lerin d e o ld u ğ u gibi H a le p 'd e d e haftalık T ü rk m e n pazarları "Sûk ul-Türkmen"
veya “Sûk ul-Terâkime" k u ru lu y o r; göçebe ve şe h irlilere ait m a llar b u ra la rd a
satılıyor; bu p azar y e rle rin d e câm i ve d ü k k â n la rın in şâsı ile ça rşılar m eydana
çık ıy o rd u 81.
Büyük T ü rk m u h â c e re tin in b ask ısı ile Y en g i-kent devleti çö k erk en O-
ğ u zlar d a d ağ ılm ışlard ı. Son devir y a b g u la rın ın m e n su p o ld u ğ u Y azırlar H a
zar sâh illerin e, M ankışlag, B alkan b ö lg elerin e ve H o ra sa n ’a göçüp y u rt k u
rarlark en Baranlu (B arânî) ad ın ı alan h â n e d a n beyleri de, m ü h im b ir n ü fu s
ve oym akları ile, M erv h av âlisin e g ö çm ü şlerd i. N ite k im bu bölge ta rih î coğ
rafyada “Yazır vilâyeti” olm u ş; b ey lerin in o tu rd u ğ u h isa r d a B aran aile adını
alm ıştı. Y abgu B aran ailesi, S elçu k lu lara çok b ü y ü k fen alıklar y ap tık ları h a l
de Selçuk S u ltan ları k en d i im p a ra to rlu k to p ra k la rın a sığ ın an bu B aranlılara
karşı hiçb ir h u s û m e t g ö ste rm e d ile r. B una m u k ab il, H â riz m -şâh lar ile bu
Y azırlar ara sın d a k i m ü n â se b e tle r, so n z a m a n la rd a b o zu k idi. T erk en H a tu n ,
M oğol istilâsı sıra la rın d a “K al’a-i Yazır”ı ö n ce h ile ile alm ak isted i ise de
d u ru m u kavrayan Y azırlar b u n a im k ân v erm ed iler. L âkin H â riz m -şâ h ’a rağ
m e n T erk en H a tu n k a l’ayı işgal e tti82. Böylece S u ltan S ancar’ın ö lü m ü ve
K ara-hıtay ların h âk im iy eti n ih â y e t H â riz m -şâ h la r z a m an ın d a XII. a sır so n la
rında, Y akın-Ş arka ve T ü rk iy e ’ye d o ğ ru yeni m u h â c e re tle r v u k û b u ld u . Bu
81 İbn Şeddâd, el-A’lâk ul-hatîra, British M uséum Add. 23334, s. 22a-23b, 36b. Bu eserin
H aleb’e ait kısm ının D om inique Saurdel tarafından m ü h im p arçalan aynı unvan altında
Şam ’da (1953) neşredilm iştir. Bu devirde büyük H alep şehrinde Selçuklulara, A rtuklu-
lara, A tabeglere, diğer T ü rk bey, k u m andan ve h âtû n ların a ait b u lu n an ve bizzat T ürkçe
adları ile de sâbit olan hayır m üesseseleri arasında 94 câmi ve m escid (bunlardan 7 a-
dedi Yarukiyye m ahallesinde), 27 m edrese (ikisi h âtû n ların ), bir ribât, b ir m ihm an-
hâne (m isafır-hâne), b ir han, b ir D âr ul-hadîs ve B im âristân (A tabeg N ureddin
M ahm ud’un, bir m edrese de Erbil A tabeği M uzaffereddin G ök-böri’ye ait) b u lu n u
yordu. Sûk ut-Türkmân’da da d ö rt m escid vardı. O sm anlIlardan önce sâdece H alep şeh
rinde m evcud bu m edenî, dinî, İçtim aî ve hayrî eser ve m üesseseler T ürklerin İslâm
dünyasında yaptıkları siyasî, askerî ve d in î hizm etleri yanında m edeniyet ve k ü ltü r sa
haların da da ne kadar büyük ta rih î b ir rol oynadıklarına dâir küçük b ir m isâl teşkil eder.
O sm anlılara ait hizm etlerin b una ilâvesi de hatırlanm alıdır. XIII. asır başlarında
M üstevfı (Maliye nazırı)ye ait vergi defterlerine göre yalnız H alep şeh rin d en (Kazalar ve
şehrin bağ-bahçeleri hâriç) toplanan ticarî hazîne gelirleri yılda 6.945.500 dirhem e bâliğ
oluyordu (A ’lâk, s. 41b, 47a; D. Saurdel, s. 150-153) Bu m iktar, b u günkü kıym eti ile,
takriben 450.000.000 - 500.000.000 T ürk lirasına tekabül ediyor. 1.200.000 dirh em tu
tan zekâtın bu yekûna dâhil b u lu n d u ğ u n u belirtelim . Şehirde yaşan H ıristiyan ve M u-
sevilere ait harâc’ın 30.000 dirh em tu ttu ğ u n a dair kayıd m ü slü m an lar dışın d a kalan
Zim m ilerin çok az bir nüfusu olduğunu gösterir.
Cuveynî, Cihan-guşâ, I, s. 118-120; II, s. 71-72, 219; Nesevî, nşr. M. Minovî, s. 58. Ya-
zırların H orasan’dan önceki hayatları hakkında yukarıda Böl. I, bahis 6. bak.
2 6 0 '•I I (, IIKI Ul AR İARİHİ
o-j .
îbn ül-Esîr, XI, s. 160; îb n ul-Azrak, s. 207a; N esevî, nşr. M. Minovî, s. 217 (nâşir
Kınık’ı yanlış olarak Konak o k u m u ştu r). O. T uran, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi,
İst. 1973, s. 137. İlk büyük göçler esnasında A nadolu’ya gelip köyler kuran bir kısım
O ğuz boylarının adlarını da eski Selçuklu vakfiyelerinde buluyoruz.
84 Bu rivayetler için M ükrim in Halil Y ınanç’ın Ak-koyunlular’a ve F. S üm er’in “Kara-
koyunlular” hakkında İA.’de çıkan araştırm alarına bakınız.
IHIHAKI AMA VE İNİ İli A l DEVİRII Kİ 2 6 1
luluğa dâhil Baharlu ve şâir oym aklara ait köyler m eydana çıktı. Buna karşı T ürkiye’de
kurulan on altı Yazır köyünden hepsi Şarkî A nadolu dışında olup bu d u ru m bahis m ev
zuu O ğuz boyunun H o rasan ’dan ziyâde başka bölge ve zam anlarda göçtüğünü gösterir.
Ö te yandan T ürkiye’de b u lunan yirm i Bayındır köyünden ancak üçü, A k-koyunlu ve
Ağca-koyunlu köylerinin hepsi bu devletin hududları hâricinde b ulunm aktadır. Bu da
Ak ve K ara-koyunlu devletlerinin çöküşünden sonra bu ulusların dağılışını gösterir. Bu
h u su sta “Köylerimiz” adlı eserdeki köy adlarına bak. Oğuz boylarına ait isim ler dışında
ilk fü tu h at devrinden itibaren Türkçe nehir, çay, dağ, tepe, yayla, ova, köy, kasaba, şehir
ve sayısız diğer yer adlarının m eydana çıktığını biliyoruz. Akça-kale, A k-şehir, Alıncak,
Koç-hisar, K ara-hisar, Ç erm ük, Birecik şehir ve kasabaları, Batm an, Karam an, M urad
suları ilk akla gelenlerdir. O sm anlı tarihçileri K ara-koyunluların Baranlu hânedanm a
m ensup olduklarını biliyor ve b u adı kullanıyor; fakat bu O ğuz kavm inin m enşei hak
kında açık bir bilgiye sahip bulunm uyorlardı. II. Sultan M urad’ın K ara-koyunlularm ,
Tebriz tah tın d a oturan , büyük hüküm darı C ihân-şâh’a gönderdiği tarihçi Ş ükrullah’a
göre bu pâdişâh kendisine bir Oğuz-nâme gösterm işti. Burada Sultan M urad Oğuz
H an’ın oğlu Gök Alp (aslında G ünhan) neslinden ve kendi babası Kara Y usuf da diğer
oğlu D eniz Alp soyundan geldiği ve bu sebeple O sm anlıların hâkim iyette daha ü stü n
bulun duğunu söylem iş (Behçet ut-tevârih’in eski Türkçe tercüm esi, nşr. N. Atsız, Dokuz
Boy Türkler ve Osmanlı sultanları tarihi, İstanbul 1930, s. 27. T ebriz’de m u h teşe m Gök-
m escid câm iini de yaptıran C ihân-şâh hakkında M ükrim in H. Yınanç’ın İA. de çıkan
m ühim m akalesine bak). H albuki Oğuz-nâme rivâyetlerine göre Yazırlar Ayhan n eslin
den, yani B oz-oklardan olup 24 O ğuz boyu arasında hâkim iyette beşinci sırada ve daha
yüksek bir m evkide idiler. Sem erkandlı D evlet-şâh, XIV. asrın ikinci yarılarında, bir ve
sile ile: “K ara-koyunlu Kara M ehm ed’in aslında T ü rk istan ’ın uzağında, G az-kurd dağlan
havâlisinden olup kadim bir zam anda Azerbaycan ve Bitlis’e gelm iş ve göçebe hayatı
yaşam ışlardır” (Tezkiret uş-şu’arâ, nşr. E. Browne-M. A bbasi, T ahran 1337, s. 438-440)
ifâdelerine göre K ara-koyunluların aslî yurtlarını, Sir-derya havzasının şarkında göste
rir. Lâkin m üellif, Baranlıların Y engi-kent’ten M erv’e ve bilahara Şarkî-A nadolu’ya göç
tüklerine nazaran, b u hâdiselerden h ab erd âr bulunm am akta; sâdece Y azırlardan bir
oymağın da G az-kurd havâlisinden göçtüğü ihtim alini vârid kılm aktadır.
DURAK! AMA VE İN IIİIA I 1)1 VİKII Kİ 2 63
hıtayların da ısrarı ile G ö k -sa g u n ’un , 1163 yılında, K arlukları M âverâün-
n e h r’d en çık arm ay a karar v erm e sin e seb ep o ld u . K arahanlı h ü k ü m d a rı k ara
rını tatb ik e- g irişirk en K arlııklar da y u rtla rın d a n ayrıldılar. B u h ârâ’ya yakla
şınca şe h rin reisi ihtiyaçlarını k arşılam ak ve şe h re z ara r v e rm e lerin i ö n le
m ek ü zere m ü zâk erey e girişti. F akat G ö k -sag u n o rd u su ile âni b ir bask ın
yaparak K arlukları p e rişa n e tti, b izzat Y abgu h a n ö ld ü rü ld ü . H ârizm -şâh İl-
A rslan K arlu k ların tarafın ı tu ta ra k S e m e rk a n d seferini h azırlad ı. Lâkin
K arluk b a şb u ğ u ‘A yar Beğ m ağ lû p ve e s ir old u ; İl-arslan d a h a sta la n ıp ö l
d ü 87. Bu d u ru m d a göçebe K arluklar d a O ğ u z ların C en u p k o lu gibi garba
d o ğ ru göçüyor; A zerbaycan A n a d o lu ’ya ve Y ak ın -şarka ak ıy o rlard ı88.
K ara-h ıtay lar ilk istilâ la rın d a B alasagun şe h rin e sekiz g ü n lü k b ir m e sa
feye y ak laştık ları zam an 3 0 0 .0 0 0 h â n e (çadır) halkı m ik d a rın d a idiler. Bu
devird e T ü rk -İslâ m c ih â d ın ın tem silcisi K arahanlı T oğan H an 120.000 k işi
lik o rd u su ile istilâcıları U zak -şark ’a d o ğ ru p ü s k ü rttü . S elçuklular ve yarım
asır d a S u ltan S ancar z a m a n ın d a p u tp e re s tle r h a re k e t edem iyecek b ir d u r u
m a d ü ş ü rü lm ü ş tü . K ara-h ıtay lar n ih â y e t T ü rk is ta n ’ı alm ış ve K arahanlıları
k en d ile rin e tâb i b ir d u ru m a d ü ş ü rü n c e k a rşıla rın d a İslâm d ü n y a sın ın son
m ü câh id i o larak H ârizm -şâh ları b u lm u şla rd ı. O n ların ö n ü n d e göçen O ğuz
ve K arlu k lar d a p u tp e re s tle re k arşı savaşıyorlardı. Bu istilâ ve m u h â re b e le r,
XII. asrın ikinci y a rısın d a yalnız g ö çeb elerin değil şehirlilerin d e m u h âcere-
tin e seb ep o lu y o rd u . N ite k im b u d ev red e m u h â re b e le re en fazla sa h n e olan
T ü rk is ta n ’ın m ed en iy etçe çok ileri ve zen g in bölgesi olan F ergana havâlisi
şeh irleri ve köyleri ile h arap o lu rk e n tü ccar, âlim , edip ve sa n ’a tk â rla r da
A n a d o lu ’ya ve Y akm -şark ü lk e le rin e göçüyor; T ü rk iy e’d e başlayan İktisadî
ve k ü ltü re l k alk ın m ay a d e ste k ve kuv v et g etiriy o rlardı. T ürkiye S elçu k lu ları
n a ait v ek ay i-n âm eler ve vakfiyeler bu m ü m ta z şah siy etlerin ad ların ı ve eski
vatan ları o lan ş e h ir ve b ö lg elerin i y azarlar89.
87 İbn ül-Esîr, XI, s. 116-117; Cuveynî, Cihân-guşâ, II. s. 12-17; Ahbâr ud-devle, s. 93-148.
88 T ürkiye’de m evcûd Karluk, Karlık ve Karlı köyleri 22 m ikdarında olup bazıları “k ar” ile
alâkalı olsa bile m ühim bir kısm ının Karluk T ürklerine ait bulunduğu şüphesizdir. Bu-
hârâ ve Belh havâlisinde bazı Karluk (Karlugan) köylerinin bulunm ası bu kavm in ta ri
hine uygun ve tabiid ir (Zeki Velidi Togan, Türkiye K ütüphanelerinde yazm alar, İslâm
Tedkikleri Enstitüsü dergisi, III, s. 26).
89 Cuveynî, II, s. 37-38; Z ekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, Beyrud 1960, s. 236. İslâm ın riyâ-
ziye ve astronom i sahalarında F ergana’lı Türk âlim leri ilim ler tarihinde çok m eşh û r idi;
A lâaddin K eykubâd (1220-1237) R eşîdeddîn Ferganî lakabını taşıyan Şeyh Ö m er’in va
tanını terkedip Sincar’da m üderrislik yaptığını ve Eyyubî h üküm darının k endisine karşı
saygı gösterm ediğini, bu sebeple Bağdad’a gittiğini öğrenm iş; bu büyük âlimi Konya’ya
264 SELÇUKI UL AR TARİHİ
getirm ek ve ülkesini aydınlatm ak için hem en halîfeye m ühim bir elçi gönderm iştir. Fa
k at Fergana’h R eşîdeddîn yeni inşâ o lunm uş b u lu n an yüksek M ustansiriye m ed rese
sinde hem en derslere başlam ıştı. Elçi Sultan A lâaddin’in bu büyük arzu su n u arzedince
Halîfe M ustansır (1226-1242): "S ultana söyleyiniz, ki o şim di m üderrisim iz oldu. Eğer
b undan sonra isterlerse onu kendilerine göndereceğiz” dedi. Bu sûretle h em büyük â-
lim e nezâket ve saygısını gösterm iş; h em de m anevî ve m ü sb et ilim ler o k utan bu büyük
ilim ocağını bir m ü d d et bu m ü m taz şahsiyetten m ah rû m bırakm am ak istem iştir. Fakat
aksakallı R eşîdeddîn Ferganî 631 (1233) yılında hayata gözlerini kapam ış, Selçuklu
Sultanı da, böylece em eline nâil olam am ıştır.
90 Cuveynî, Cihân-guşâ, II, s. 89-90.
DURAKLAMA Vt İNİ İl I AT Dİ VİRl 11(1 2 6 5
yayılan pek çok T ü rk kavm i gibi K u m an lar d a din, dil ve k ü ltü rle rin i kaybe
dip yerli k av im lere k a rışm ışla rd ır91.
K ıpçakların K afkaslardan c e n û b a in m e le ri, y u k a rıd a kısaca b e lirttiğ im iz
üzere, G ü rcü kıralı D avid (1 0 8 9 -1 1 2 5 ) ile b aşlar. F ilhakika S elçuklu im p a
ra to rlu ğ u parçalan d ığ ı, H açlı ve B izans o rd u la rı, A n a d o lu ’d a n itib aren , T ürk-
İslâm ü lk e le rin e h a n ç e r gibi saplandığı, d â h ild e B âtınî sui-k asd ları ve nihâ-
yet T ü rk d ev let veya beylikleri a ra sın d a ç a tışm a la r o ld u ğ u b ir dev ird e k ü çü k
G ürcü kavm i d ağ lard an ovalara iniyor; ta a rru z la ra g irişeb iliy o rd u . N itek im
K ıral D avid, 1116 yılında, h a re k e te geçince göçebe O ğ u zlar y u rtla rın ı te rk
ed ip Ç o ru h n e h ri h av zasın a ve P a sin le r’e d o ğ ru çekiliyorlardı. T ü rk -İslâm
dünyası zayıflam ış b u lu n m a k la b e ra b e r k ü ç ü k G ü rc ista n ’ın böyle b ir yayılış
k u d re ti g ö ste rm e si ilk b a k ışta h ay ret u y an d ırır. F ak at Kıral D avid’in bu m u
vaffakiy etlerin d e b aşlıca âm il K ıpçaklar o ld u ğ u m ey d an a k o n u rsa d u ru m
kolaylıkla anlaşılır. G erçek ten D avid “K ıpçak b ey lerin in en m ü m ta z ı, Kara-
han’m oğlu A trafe(E trek)in kızı ile ev len m ek s û re ti ile” bu büyük, k a h ra m an ,
h ü c û m la rd a m â h ir K ıpçak k av m in e dayanıyor; güzelliği ile ta n ın a n kıraliçe
“Kuman-duht” yani F arsça Kuman kızı u n v an ı ile an ılıyordu. Kıral kayın p ederi
ve b irâd e rle rin i d âv et e tm iş ve m ü h im b ir K ıpçak h alk ın ı aileleri ile g e tirtip
m e m le k e tin d e güzel b ö lg elerd e y e rle ştird i. O n la rd a n 4 0 .0 0 0 k işilik seçkin
b ir o rd u k u rd u ; ask e rle rin i at, silah ve d iğ e r m alzem e ile cih azlan d ırd ı. H a t
ta 5.000 K ıpçak ç o cu ğ u n u da, S elçuklu ö rn e ğ in e göre, saraya alarak
11 N. K honiates, Historia, trc. C ousin, t.v. Paris 1673, s. 14-13; N. K honiates, G. Acropoktes
und Pachymeres uber Seljuken (1180-1280). A lm anca tercüm e B. Lekmann; T ürkçe tercü
m e M. Eren, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III ve V; G. Ville-Hardovin, La Conquête de
Constantinople, Paris 1872, s. 375-377; Tagenon, Recueil de Canisius, trc. M ichaud, Bib
liothèque des Croisades, Paris 1829, IV, s. 171, (Latince aslı: Monumenta Cermenia Historia,
XVII, s. 512-514); İbn Bîbî, El Evâmir ul-alâiyye, s. 107; P. W ittek, Menteşe beyliği, trc.
O rhan Saik Gökyay, A nkara 1944, s. 13. B izanslılar fırsat buldukça B alkanlarda şam anî
ve A nadolu'da m üslüm an T ürklere karşı o derece korkunç vahşetler yapm ışlardır ki,
bazan kendi tarihçileri bile isyan ruhlarını belirtm işlerdir. Peçeneklerin doğranm a
sından önce Selçuklular, I. Haçlı seferi dolayısı ile sâhillerden O rta-A nadolu’ya çeki
lirken U lubat gölü civarında Bizans o rd u su tarafından baskına uğradı. İm parator A.
K om nenos (1081-1118)un kızı A nna K om nena “R um lar T ürklere karşı o kadar zâlim
davrandılar ki, sayısız insanı kılıçtan geçirm ekle kalm adılar; beşikteki çocukları da kay
nar su kazanlarına attıla r.” (Alexiade, III, s. 143) ifâdeleri ile bu vahşetin dehşetini be
lirtm ekten kendini alam am ıştır. N itekim A nadolu T ürkleri m âtem e göm ülürken bu
vahşetin kahram anı olan kum andan Filakales de A laşehir’e gelip zulm ün tadını çıkarı
yordu. BizanslIların Şark ve Garp hıristiyanlarına karşı da zulüm leri çok o lm uştu; am a
bu derece korkunçlarına rastlanm am ıştır. G ariptir ki, geçen asırda Yunan (Mora) isya
nı, bu asırda G arbî A nadolu’n u n işgali ve nihâyet Kıbrıs hâdiselerinde bu zulüm zevki
tekrarlanm ış ve bir salâh görülm em iştir.
DURAKLAMA VE İN IIİIA I Ot VİRII 1(1 2 67
hıristiy an terbiyesi ile kem li m u h aliz k ıta sın ı y e tiştird i. Kıral D avid, böylece,
K ıpçak-G ürcü o rd u s u n u n b aşın d a A zerbaycan'a, E rrân (K a rab a ğ )'a, Şirvan’a
ve Şarkî A n a d o lu ’ya ak ın lar yapıyor; bu sâyede “P erslere (T ürklere) ö ld ü
rücü d a rb e le r indiriyor; k o m şu (m ü slü m a n ) h ü k ü m d a rla ra k o rk u ve d eh şe t
saçıy o rd u ”. N ite k im bu k u d re tli kıral, 1120 yılında, A b h a z ista n (G ü rc is
tan) d a kışlayan T ü rk m e n le re ta a rru z a geçip b u kalabalık göçebeleri im ha,
e sir ve kaçm aya m e c b û r e tm iştir. Kıral, ta k rib e n 4 0 0 yıl, m ü slü m a n A rap ve
T ü rk fâtih le rin in elin d e kalan, ilm i, d in î ve h ay ır m ü e sse se le ri ile m ed e n iy et
m erkezi h â lin e gelen T iflis şeh rin i, 1121 veya 1122 d e zap te d ip G ü rc ista n ’ın
p ay ita h tı yap m ıştı.
92
“ M. Brosset, Histoire de la Géorgie, Saint P etersburg 1849, I, s. 362-384; Yine B rosset
tarafından tercüm e edilen Chronique Arménien, aynı kitabın birinci cildine zeyil, s. 58.
E rm eni kroniği de Kıpçak askerlerin 40.000 ve Kiralın saray m uhafızı olarak yetiştirdiği
çocukların ise 500 olduğunu kaydeder. Urfalı M athieu Kıpçaklar (K aph’çak) kiralının
15.000 asker gönderdiğini yazar (Chronique, s. 304), ki bunların G ürcistan’a yerleşen
K ıpçaklardan ayrı olduğu gözüküyor.
93 Brosset, I, s. 365-368; ‘Azimî, s. 388; İbn Kalânisî, s. 204-205; İbn ul-Azrak, s. 169a.
I69b; İbn ul-Esîr, X, s. 200-201; A bu’l-Farac, Muhtasar üd-düvel, s. 350-351; Urfalı
M athieu, s. 303-35, 310; Süryanî anonimi, s. 89; Süryanî M ihael, III, s. 206; İbn u l-’Adîm,
II, s. 199-200; ‘İm âdeddîn, s. 140-Î41.
94 ■
ibn ül-Esîr X, s. 219, Brosset, I, s. 369-370. Böylece G ürcü ve Islâm kaynakları birbirini
te ’yid eder.
*
95 Brosset, I, s. 415-418; Urfalı V ahran ve Sem pad (Documents Armeniens, I, s. 510, 511,
528; A bu’l-Farac, Chronography, s. 321. Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 215, 216. Gürcü
kaynaklan Kafkasya’da E rm eni kaynakları da Şarkî-A nadolu’da bu büyük T ü rk m en h a
reketinin başında aynı T ürkm en beyi R ü stem ’in adını verirler. T ürkm enler İslâm m em
leketlerine dokunm ak istem edikleri için istilâ ve yağm alarını H ıristiyan h u d u tların d a
yapıyor, ya toprak kazanıp oralarda yerleşiyor ve d üşm andan aldıkları ganim et ve esirler
ile m addî im kânlarını arttırıyorlardı. Bu sûretle hem devletinin h u d u tların ı m uhafaza
ediyor ve genişletiyor; h em de T ürk devletlerinin orduları yanında savaşlara yardım ed i
yorlardı.
2 7 0 SE L Ç U K IIII AH IARİHİ
% İbn ul-Esîr, Tarih Atabekiyye el-Musul, RH. Cr. II, s. 102; aynı müellif, Tarih, XI, s. 29;
R eşîdeddîn, Tevârih-i Âl-i Selçuk, A nkara 1960. s. 187; İbn ul-Azrak, Tarih Meyyâfârkîn
(İbn ul-Kalânisî hâşiyesi), s. 208; Efdaleddin K ırm ânî, Vakayi-i Kirman, Tahran 1326, s. 21.
DURAKI AMA VI İN IIİIA I 1)1 V İK I1 1(1 2 7 1
97 O rtaçağlar T ürkiyesine ve diğer İslâm ü lkelerine akan Kıpçak köle ve câriyeleri (gulam
ve kenizegân-i Kıpçak), Kıpçak askerleri (Leşker-i Kıpçak) ve bunları yetiştiren "Gu-
lam -hâne”ler hakkında burada kısaca da olsa daha fazla bilgi veremiyeceğiz.
98 İbn ül-Esîr, XII, s. 149-150, 156-157; İbn Bibi, s. 303-304; İbn Vâsıl, Müferric ul-hürûb,
s. 88a; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 357-359. Sultan A lâaddin Keykubâd zam anında
H üsâm eddin Ç oban kum andasında, 1227 yılında, Selçuklu donanm ası, Kırım (Sudak)
seferini yapm ış, Sinop ve K astam onu havâlisi Kıpçak köleleri ile dolm uştu.
2 7 2 StLÇUKl ULAR TARİHİ
" M. N esevî, Sîretu Celâleddin, Farsça m etin, s. 142. 145, 147, 150; İbn ül-Esîr, XII, s. 163,
165-108. 173-175; Cuveynî, II, s. 170-174.
1110 Brosset, Zeyl (Genceli K iragos’tan tercüm e) s. 447; İbn Bîbî, s. 420, 421, 485, 524;
Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 334, 486.
1111 A sırlarca H azar ve K aradeniz şim alinde hâkim iyet süren H azarlar K afkasların cenû-
bunda da bulunuyordu, bu im paratorluğun yıkılışından sonra da bir kısım H azar baki
yeleri daha D erb en d 'd en aşağı inm iştir. Alp A rslan’ın Kafkasya seferinde (1064) bu
ülkede birçok T ürk kavim leri vardı, ki b unlar arasında Kumık veya G um ıklar (Gu-
mikiyye) hen ü z kâfir olup D ağıstan h u d u d u n d a ve H azar D enizi yakınında o turuyordu.
Ebû H âm id E ndülüsî XII. asırda bunların d a m ü slü m an olduğunu g ö rm ü ştü r. K um uk
veya Gazi K um ukların başında b ir Kıpçak hânedanı h ü k ü m sürüyor; K um uklara ait
Şamhal unvanını taşıyordu. A nadolu’ya D oğu, Şimal ve G arptan gelen ve T ürkiye'ye
dağılan Kıpçak, Kanglı ve K um anlara ait bulunan bir takım köy adları bugüne kadar
DURAKl AMA VE İNİIİTAT DEVİRLİ M 2 7 3
yaşam ıştır: Kıpçak, Kıfçak, Kıvşak, Kankıllı, Kanlı, Kanlı-âbad, Kanlı-afşar, K um an, Ko
m an, ve K unlar köy isim leri bu boyların canlı hatıralarıdır (bak. Köylerimiz).
102 XIII. asra m ensup A vrupa seyyahları arasında en geniş m alûm at veren The Joumey o f W.
Rubruck'urı seyahat-nâmesi (London 1960) ile b u n u n tercüm esini yapıp m ü h im n o tlar
koyan W . R ockhill’i başta zikretm ek lâzım dır.
2 7 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
103 W. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, s. 126; Zeki Velidi Togan,
Harezmce tercümeli Mukadimet ül-edeb, İstanbul 1951, s. 34-35.
104 E. C havannes, Documents sur les Tou-kiue, s. 160, 196, 198, 200. İslâm kaynakları Efta
litler, O ğuzlar ve H alaçlar hakkında çok tafsilat verir.
VI. BÖLÜM
T Ü R K İY E S E L Ç U K L U L A R I
1. Türklerin Anadolu’da Yerleşmesi
5 Brosset, I, s. 346-349.
6 Brosset, Histoire de la Géorgie, traduit du géorgien. Petersburg, 1 8 4 9 ,1, s. 359.
7 Urfalı M athieu, Chronique, Paris 1858, s. 181-132.
2 8 0 SELÇUK! ULAR TARİHİ
g
J. Laurent, Byzance et les Turcs Seldjoucides, Nancy, 1813, s. 97.
9 Vasilief, Histoire de l’Empire byzantin, I, 470.
10 Bryennios. fr trc. C ousin (Hist. Const.), Paris, 1672, II. s. 724, 727-738; I, Bu h u su sta
bak. O sm an T uran, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1071. s. 50-52. Z onaras. fr.
trc. İ.M. de St. A m our, Paris 1560, I08b; A nne C om nène, Alexiade, fr. trc. B. Leib, Paris
1937, ı, 5. 12-15; Attaliates, s. 189, 109; F. C halandon, Alexis Comnène, Paris 1900, s. 29-
31; M. H. Yınanç, s. 82-86; Cl. C ahen, "P rem ière p én étratio n T urque en A sie M ineur”,
Byzantion, XVIII, s. 33.
11 Anonim Selçuk-nâme, s. 15. Kaynağın bu m ühim kaydını tarih vak’aları te ’yid eder.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 281
d air bir h ü k ü m sâd ece yanlış bir ta h m in e d a y a n m ış tır12. A rtu k ’un ayrılışını
m ü te a k ip 100.000 kişin in b aşın d a b u lu n a n Tutak d a İzm it K örfezine kadar
ilerledi.
T ü rk iy e d ev le tin in k u ru c u su S ü le y m a n ’ın m ey d an a çıkm ası ile A lp A rs-
la n ’ın ö lü m ü ve b u seb ep le de A rtu k ’u n A n a d o lu ’d a n ayrılm ası a ra sın d a sıkı
bir m ü n â s e b e t v ardır. F ilh ak ik a A lp A rs la n ’a k arşı giriştiği sa lta n a t m ü câ
d elesin d e K u talm ış, 1064 yılında, m ağ lû b ve m a k tü l d ü şü n c e oğulları Bizans
h u d u d u n a sü rg ü n e d ild i13. U rfa h av âlisin d e k u v vetsiz ve sö n ü k b ir hayat
geçiren bu şe h z â d e le r S u ltan lık m ü câd elesi e s n a sın d a ve A rtu k ’u n d ö n ü şü
ü zerin e fırsat b u ld u lar; A n ad o lu T ü rk m e n le rin i e tra fla rın d a to p la m a ğ a b a ş
ladılar. S elçu k ’u n so y u n d an b ir b aşa m u h ta ç b u lu n a n bu T ü rk m e n le rin bir
kısm ı d a z a te n T u ğ ru l-b e g ’e ve A lp A rs la n ’a k arşı ayaklanm ış ve bu sebeple
A n ad o lu ’ya kaçm ış k en d i m e n su p la rı o lan Yabgulular idi. K u talm ış o ğ u lla
rın ın ta rih sa h n e sin e çık ışların a d air en m e v sû k rivâyet, şü p h e siz, 467
(1 0 7 4 )’de, S u riy e’de, M e lik -şâ h 'a tâb iiy eti k ab u l eden Yabgulu Türkmenleri
reisi A tsız ’a k arşı Ş ökli’n in k e n d ile rin e m ü ra c a a tı ve bu vesile ile d e Şi’î M ı
sır halîfesi ile m ü n â se b e te g irişilm esid ir. G erçek ten bu m ü câ d ele d e Ku-
ta lm ış o ğ u lla rın d a n biri e sir ed ilip M elik -şâh ’a g ö n d e rild ik ten so n ra k a r
d e şlerd e n d iğ eri H aleb ’i ve A n tak y a’yı k u şa ttı; fak at fazla v ak it k ay b e tm e d en
A n ad o lu ’ya g itti14. Böylece A n a d o lu ’ya geçen S üleym an K onya ve havâlisini
m ah allî R u m h â k im le rin d e n a ld ık ta n so n ra y o lu n a d evam la 4 6 7 (1 0 7 5 )’de
İz n ik ’i fe th e d ip k e n d isin e p a y ita h t y a p tı15. Bu h avâlide b u lu n a n T u ta k ’ın
veya o n a m e n s u p O ğ u zların d a k e n d isin e iltih a k eylediğini san ıyoruz. Bu
sırada B izans im p a ra to rlu ğ u öyle p e rişa n b ir d u ru m d a ve A n ad o lu ile m ü n â
seb etle rin i o d erece k esm iş v aziy etted ir, ki H ıristiy an lık ta rih in d e m ü h im
bir m evkii b u lu n a n İz k in ’in fethi R um k a y n ak ların d a h içb ir akis b ırak m am ış
ve ancak 1 0 7 8 ’d e B o ta n ia te s’in ta h ta çık arılışın a yardım ı m ü n â se b e tiy le bu
şe h rin S ü le y m a n ’ın e lin d e b u lu n d u ğ u k ay d ed ilm iştir. Bu so n h â d ise feth in
d ah a evvel v u k û b u ld u ğ u n u ve İslâm k ay n ak ların ı d a teyid eylediğini g ö s
te rm e k te d ir16. Böylece b u g ü n e k a d a r b u fe th in yılı ve Türkiye Selçuklu dev
1' Bak. J. Laurent, Byzance et les origines du Sultanat de Roum, M élangés Ch. Diehl, I, s. 180-
181; M ükrim in Halil Yinanç, Anadolu’nun fethi, s. 109.
18 Bugüne kadar karanlıklar içinde kalan İznik’in fethi ve Türkiye Selçukluları devletinin
kuruluşu "1. Süleym an-şâh”, (M , XI, 201-219) ve Selçuklular Zamanında Türkiye (s. 53-
54) adlı tedkiklerim izle aydınlanm ıştır.
1* Migne, Patrologie Latine, CXLVIII, s. 239; S. R uncim an, History o f Crusades, I, s. 998.
20 Sibt, XIII, 17a; Sadreddin el-H useynî, s. 63-64.
21 AbuT-Farac, s. 227; C ennâbî, El-'Aylem üz-zâhir, Ayasofya, No. 3033, s. 470a.
‘İm âdeddîn, 70; Sadreddîn, 71-72.
TÜRKİYE SELÇUKl IJI ARI 2 8 3
M ihael ile bir an laşm ay a v arılırın ı, S ü leym an ile B o tan iates ara sın d ak i ittifa
ka karşı P o rsu k ’tın g ö n d e rilm iş o ld u ğ u n u telk in eder. F akat P o rsu k ’un d ö
n ü şü n d e n so n ra im p a ra to rla S ü lc y m a n -şâ h ’ın arası açıldı; bu sefer ta h t id d i
asın d a b u lu n a n N. M e lisse n o s’u d este k le y e n Selçuk su ltan ı b u sâyede Frikya
ve G arbî A n a d o lu ’d a h e n ü z ele geçm eyen yerleri fe th etti. Bu seb ep le im p a ra
to r 1080 se n e sin d e İznik ü z e rin e bir o rd u g ö n d erd i. Seferden d ö n e n Süley-
m an -şâ h bu o rd u y u b o zd u ve T ü rk le r b o ğ azların A n ad o lu sah illerin i işgal
edip o ra d a g ü m rü k d airesi k u ra ra k g em ileri k o n tro le başladılar. T ü rk le rin
d o n an m a sı olm adığı için d en iz İs ta n b u l’u ve B izans İm p a ra to rlu ğ u ’n u k o ru
du. 1081 se n e sin d e A lexis K o m n en o s im p a ra to r o lu n ca ilk iş o larak Süley
m an ile b ir a n la şm a yapıp B alkanlardaki T ü rk le rin istilâ la rın a karşı h a re k e t
etti. Z ira İsta n b u l için Ş âm ânî T ü rk le r d a h a b ü y ü k b ir te h lik e oldu; bu m u a
h ed e sâyesin d e Selçuk su lta n ı da h âk im iy etin i Ş ark ta g e n işle tm e im k ân ların ı
b u ld u . Z îra b u ta ra fla rd a m ü h im v a k ’alar cereyan etm iş; İçtim aî ve siyasî
n izâm b o z u lm u ş tu 23.
A n a d o lu ’d a Bizans h âk im iy eti çö k ü n ce F ıra t b o y ların d a ve Kilikya ta ra f
la rın d a bir ta k ım E rm eni p re n slik le ri te şe k k ü le b a şlam ıştı. B u nların b a şın d a
F ilaretos g en iş b ir bölgeyi id âresin e alm ış ve M alatya’ya h âk im olan E rm eni
G abriel d e o n u n ta b iiy e tin e geçm işti. Böylece S elçuk T ü rk iy e sin in Şark ve
C en u b la m ü n â se b e tle rin i teh lik ey e so k an b ir engel hâsıl o lm u ştu . Bu se b e p
le B izanslIlarla su lh yap an S üleym an, 1082 (4 7 5 )’de, K ilikya’ya indi ve
1083’de A dana, T a rsu s, M asisa ve A n azarb a şe h irle ri ile b irlik te b ü tü n bu
bölgeyi f e th e tti24. T ehlikeyi g ö ren F ilareto s M elik -şâh ’a gid erek İslâm iyeti
k ab u l e tti ve o n d a n h âk im iy eti için de b ir ferm an aldı. U rfa’ya d ö n d ü ğ ü
zam an o n u n d in d e ğ iştirm e sin d e n ve z u lm ü n d e n şikâyetçi b u lu n a n A n takya
h ıristiy an la rı ve h a ttâ b ir rivâyete göre b izzat F ila re to s’un oğlu d a dâhil o la
ra k S ü ley m a n -şâ h ’ı d âv et edip şeh ri o n a te slim e ttile r25. S ü ley m an -şâh 17
Birinci K ân u n 1084 (15 Ş u b at 4 7 7 )’de A n tak y a fethi ile m eşg û l iken A rap
em îri Ş ere f ü d -d ev le M ü slim ile ih tilâfa d ü ş tü . M elik-şâh bu sırad a M u su l’a
gelm iş; M ü slim ’i ita a te alm ış; fakat T ö k iş'in isyâniyle H o ra sa n ’a d ö n m ek
m ec b û riy e tin d e k alm ış b u lu n d u ğ u n d a n , S ü ley m an -şâh ’ın bu ilerlem esi k a r
şısın d a ses ç ık a rm a m ış ve h a ttâ re sm e n o n u n k e n d isin e karşı ita a tk â r dav
ra n m asın ı m e m n û n iy e tle k a rşıla m ıştır. V u k û b u la n savaşta M üslim m ağ lû b
2j Bryennios, s. 770-774; 794-796; Z onaras, s. 109a; A nne C om nène, I, s. 18, 21, 69, 71,
131, 137, 138; A ttaliates, s. 226, 207, 270; C halandon, s. 66-72.
24 Sibt, 62b, 71a; ‘Azimî, s. 364; Süryânî M ihael, s. 179; A bu’l-Farac, s. 229.
25 ‘Azimî, s. 365; İbn Kalânisî, s. 117; İbn ül-Adîm, Zühde, II, Neşr. SamiD ahan, Şam
1954, s. 88-89; İbn ül-Esîr, X, s. 47.
2 8 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
26 A nne C om nène, I, s. 18; G uillaum e de Tyr, nşr. M. Paulin, Paris, 1 8 7 9 ,1, s. 13, 19.
27 A ttaliates, s. 306; C. Finlay, History o f Greece, London 1851, s. 51; J. Laurent, Byzance et
les Turcs, s. 51, 67, 76, 78-83.
28 Süryânî M ihael, 172; Z onaras, 109a; A nne C om nène, II, s. 64; H ayton RHCr, Documents
arméniens, II, s. 143.
29 Süleym an-şâh’ın saltanatını ilân ve H alîfe’nin tasdik ettiğine dair bak. Selçuklular Zama
nında Türkiye, s. 64.
30 Sibt, 62a.
TÜRKİYE SELÇUKl IJI ARI 2 8 5
31 Bu hususta, tafsilat Selçuklular Zamanında Türkiye (s. 62-63) adlı eserim izde verilm iştir.
32 Süleym an-şâh’ın Büyük Selçuklular ve Bizans’lılar karşısındaki siyasî mevkii hakkında
m evcûd yanlış veya tersin e anlayışlar için sâdece bir kaç m isâl verelim : M ükrim in Halil
Yınanç, Anadolunun fethi, s. 85-87; İ. Kafesoğlu, “M elik-şâh”, İA, VIII, s. 668; Laurent,
Sultanat de Roum, s. 174, 181.
33 M. H. Yınanç, "D ânişm endliler” m akalesinde bu devletin k u ru cu su n u ve k u ru lu şu n u
anlayam am ış ve h a ttâ G üm üş-tekin A hm ed gazi’yi iki isim ve oğul-baba sanm ıştır, bak,
İA, III, s. 468.
2 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
34 A nne C om nene, III, s. 154, 157, 158-, Z onaras, s. 111b, 114a; C halandon, s. 264-265;
Lebeau, XV, s. 443; Finlay, s. 152. Süleym an-şâh’m ö lüm ünden sonra çıkan ilk b uhran
dolayısı ile Selçuklular Zamanında Türkiye adını alan kitabım ızda tafsilat vardır (s. 83-95).
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 2 8 7
35 Türkiye Selçuklularının ilk payitahtını Konya zannedenler sâdece bir tah m in e dayanı
yor; başlıca düşm an olduğu için Bizans’a yakın İznik’i seçm eleri sebebini d üşünem iyor
ve bu devrin tarih î vak’alarım da bilm iyorlardı. N itekim O sm anlılar da B ursa ve E dir
n e ’yi m erkez yaparlarken karşılarında Bizans ve A vrupa olduğunu hesap ediyorlardı.
2 8 8 SELÇUKLULAR IARİHİ
36 Tafsilât için bak. "Kılıç A rslan I.” İA, VII, s. 681-688; Selçuklular Zamanında Türkiye, s.
95-111.
37 A nna C om nene, III, s. 142-146, 154. 159, 164-166, 168-171; Z onaras, s. 114a; C halon-
don, s. 254-255.
TÜRKİYE SELÇUKLULARI _____ 2 8 9
38
I. Kılıç A rslan’ın şehâd etin d en sonra A nadolu’da h ü k ü m süren ikinci b u h ran için Sel
çuklular Zamanında Türkiye’ye bak. (s. 148-167).
TÜRKİYE SELÇUKLULARI 291
ata uğrayarak A ntalya'ya vardı. G em ilere b in e n zen g in leri S u riye’ye gittiler.
Kalanları d a T ü rk le rin ve R u m ların ta a rru z ları k a rşısın d a p erişa n oldu.
R um lar H açlıları soydular; p araların ı ald ılar. T ü rk le r H açlıları bu p erişan
halde g ö rü n ce m e rh a m e t ettiler; o n la ra p a ra ve ek m ek d ağ ıttılar; h a sta ların ı
tedâvi e ttile r. R u m la rd a n sa tın aldıkları H açlı p a ra ların ı d ü şk ü n le rin e v erd i
ler. T ü rk le rin b u iyiliklerini g ö ren üç b in d e n fazla F ran k m ü slü m a n oldu.
R um ların h iy â n e tin i ve T ü rk le rin şefk atin i a n la ta n bir H açlı m üellifi: “Ey
hıyanetten daha zâlim olan merhamet” feryâdiyle T ü rk le rin iyilik ve m e rh a m e tle
H ıristiy an ların d in le rin i sa tın ald ık ların ı, b u n u n la b e ra b e r d in d eğ iştirm e
h u su su n d a h iç b ir b ask ı y ap m ad ık ların ı d a ilâve e d e r39. Böylece b aşlan g ıçta
BizanslIları d in d a ş diye k u rta rm a k m ak sad iy le gelen H açlılar bu seferler
so n u n d a T ü rk le re ta k d irk â r ve R u m la ra d ü ş m a n o larak d ö n m ü ş b u lu n u y o r
lardı.
39 Bak. O sm an T uran, “L’islam isation dans la T urquie du Moyen -Âge”, Studia Islamica, X.
(1959), s. 139-140.
2 9 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
40 M es’ûd h akkında C halan d o n ’un II. cildindeki kayıtlar dışında h u sû sî bir tetk ik henüz
yoktur. Bugün Selçuklular Zamanında Türkiye (s, 158-196) adlı eserim iz bu boşluğu d o l
d u rm u ştu r.
41 T afsilat için yukarıda zikredilen eserim ize (s. 107-236) bakınız.
TÜRKİYE SELÇUKl Ul ARI 2 9 3
A kdeniz lim a n la rın a çıkan b ü y ü k kervan yolları em n iy eti kay b etm iş ve tı
kan m ıştı. K eyhusrev K aradeniz sa h ille rin e y e rle şm e k te olan K o m n e n o s’ları
İzn ik ’te yeni b ir d ev let k u ra n L askaris ile d o s t olarak, tenkil e tti ve 1206’da,
K aradeniz y o lu n u açtı. 1 2 0 7 ’de d e A n ta ly a ’yı fe th e d e re k T ü rkiye için bir
ihraç ve id h âl lim an ı v ü c û d a g etird i. M illetlerarası ticâ reti teşv ik ve him âye
m aksadiyle d e V en ed ik lilerle ilk d efa olarak, b ir tic â re t m u â h e d e si yaptı.
A n taly a’ya çık m ak la d a Selçuklular ilk d efa den izciliğe başladılar; b u ra d a b ir
d o n a n m a k u rd u la r. I. K eyhusrev D enizli ve A la şe h ir tarafların ı d a fe th e d e
rek İznik İm p a ra to ru ile m ü câd eley e g irişti. F ak at 1211’d e zaferi m ü te ak ip ,
b ir d ü şm a n fed âisin in kılıcı ile şe h it o ld u 43. Y erine geçen oğlu I. K eykâvus
(1 2 1 1 -1 2 2 0 )’d e b a b a sın ın siy asetin e d ev am ile 1 2 1 4’de S in o b ’u fe th e tti. Bir
çok şe h irle rd e n tü c c a r ve serm ây ed ar g ö tü re re k şeh ri bir ticâret, ith a la t ve
ih ra cat lim an ı h a lin e g etird i. Büyük s u rla rın inşasiyle şe h rin e m n iy etin i sağ
la m laştırd ı. B urada d a yeni b ir d o n a n m a k u ru ld u . E sir aldığı T rab zo n İm p a
ra to ru A lex is’i, vergi ve tâb iiy eti k ab u l e d en b ir m u ah ed ey i im zalad ık tan
sonra, se rb e st b ıra k tı. K ardeşi K eykûbad ile s a lta n a t m ü c âd ele sin d e b u lu
n u rk e n bazı S elçuklu k alelerin i işgal e d en E rm en i k ira lın a k arşı k a rad a n ve
A ntalya sa h ille rin d e n o rd u la r sevk e d e re k 1 2 1 6 ’d a E rm en ileri de m ağ lû b e t
ti. K eyhusrev ağır b ir h araca b ağ lam ak ve b ab ası z a m a n ın d a o ld u ğ u gibi, p a
y ita h tla rı S is(K o zan )d e S u lta n ın a d ın a h u tb e o k u tm a k ve p a ra b a stırm a k s ü
reriyle k irala yeni b ir tâb iiy et m u a h e d e si im zalattı; h u d u d la rd a bazı d e ğ işik
likler yaptı. K eykâvus E yyûbîler a ra sın d a k i ih tilâflard an d a faydalanıp
1218’de Şim alî Suriye ta ra fla rın d a fe tih le rd e b u lu n d u . A rtu k lu h ü k ü m d a rı
M ah m u d ile Erbil h ü k ü m d a rı M u zaffered d in G ö k -b ö ri’ye d e m e tb û lu ğ u n u
ta n ıttı44.
I. K eykâvus’u n ö lü m ü ü z e rin e ta h ta çıkan I. A lâaddin K eykûbad (1220 -
1237) S elçuklu su lta n la rı a ra sın d a çok m ü m ta z b ir m evkie sah ip o lu p dev
rin d e T ürk iy e çok m â m u r ve m ü re ffe h o lm u ş ve ileri b ir m ed en iy e t seviye
sine e rişm iştir. Z a m a n ın d a M oğollar dünyayı a lt-ü s t etm eye başlad ık ları için
bu ileri g ö rü şlü S u lta n önce Konya, K ayseri ve Sivas o lm ak ü ze re birçok
şeh irleri m u h te şe m su rlarla, k alelerle teçh iz ed e rek m üdafaaya h azırlandı.
C en u p sa h ilin d e k ü ç ü k K alonoros k alesin i fe th e ttik te n sonra, kalesiyle,
b irlik te, y e n id e n in şa ed e re k n â m ın a n isb e tle Alâiyye şeh rin i k u rd u ve k e n
d isin e kışlık m erk ez yaptı. O ra d a b ir de te rs â n e v ü c u d a getirdi. B eyşehir gö
lü ü z e rin d e K u b âd-âbâd, yazları o tu rd u ğ u K ayseri y ak ın ın d a d a K eykubâdiye
m â m û re le rin i in şâ e tti. C âm i, m e d re se , k erv an saray ve h a sta h a n e gibi pek
T arih in en k u d re tli ve şid d etli istilâ la rın d a n b irin i teşk il e d en M oğol is
tilâsı, O rta A sya T ü rk lü ğ ü ve m e d e n iy e ti için ağır n e tic eler ve A n a d o lu ’d a da
b ilh assa 1 2 7 7 'd e n so n ra b ü y ü k s a rsın tıla r v ü c û d a g etirm e sin e m u k ab il bu
ü lk en in n ih a î T ü rk le şm e sin d e m ü h im b ir âm il o lm u ştu r. G erçek ten M alaz
g irt zaferini m ü te a k ip A n a d o lu ’ya n asıl sel h a lin d e in san akını o lm u ş ise
M oğol istilâsı ö n ü n d e de aynı şekilde T ü rk m e n k itleleri bu ülkeye kaçıyor ve
M oğol k ıta lin d e n k u rtu lm a y a çalışıyorlardı. Ç ağdaş b ir m ü e llif göçebelerin
kalab alık tan A ras k ö p rü s ü n ü g eçem em iş o ld u ğ u n u , “Türkmenlerin Errân
(K arabağ)’da karınca ve çekirgeler gibi kitleler teşkil” e ttiğ in i k a y d e d er51. “G eniş
ovaları ve o tlak ları ile M ugan, T ü rk m e n le rin y u rd u idi. B ugün T a ta rla r b u ra
sını kışlak y ap tığ ın d a n T ü rk m e n le r o ra d a n h ic re t e tm iş tir”52. Bu T ü rk m e n -
lerd en 6 0 .0 0 0 h â n e lik b ir g ru p K arahan id â re sin d e V alaşcert (E leşkird),
S ürm eli ve A ras h av âlisin d en A h la t’a d o ğ ru çekildi. O rh an id â re sin d e başk a
b ir T ü rk m e n g ru b u d a G ü rc ista n ’a g ird ik te n so n ra A n a d o lu ’ya d o ğ ru ilerle
di. A zad-M û sa id â re sin d e b u lu n a n 6 0 .0 0 0 h â n e lik b ir T ü rk m e n halkı d a bir
m ü d d e t k ışları İspir, B ayburt ve P a sin le r’de, yazları d a Ş im alî K aradeniz
(jParhar) d a ğ la rın d a geçiriyor; G ü rc ista n ’a, sık-sık, akın ve ta a rru z lard a b u lu
nuyor; e sir ve g a n im e tle r ile d ö n ü y o r; b azan d a çok kayıplara u ğ ru y o rla rd ı53.
Bu T ü rk m e n le r d a h a so n raları B ayburt, E rzin can ’dan S in o p ’a ve A y ın ta b ’a
k ad ar h e r tarafı istilâ e ttile r. T rab zo n dağları yine ço ğ u n u n yazlık yu rtları
(yaylası) idi. Bir m ü d d e t so n ra M eh m ed b e g ’in id â re sin d e b u lu n a n b u T ü rk
m en le rin , ih tiy aç h a lin d e yerli halkı yağm a etm e le ri dolayısiyle, M u ’in ed d in
P ervâne o n ları M o ğollara şikâyet e tm iş, b u n la r d a D enizli ta ra fla rın a göç
51 N esevî, Celâleddin Mengüberti, neşr. O. H oudas, s. 159, 223, 225, 226, 229.
52 Zekeriya Kazvinî, Asar ül-bilâd, neşr. W üstenfeld, Leipzig 1848, s. 378.
53 Brosset, I, s. 532-3, 826-8.
3 0 0 SELÇUKI ULAR TARİHİ
m ü şle rd i54. Bu h avâlide büy ü k Uc beyi M eh m ed beg, kardeşi İlyas beg, Dâ-
m âdı Ali beg ve ak rab ası Sevinç beg id â re sin d e b u lu n a n T ü rk m e n H ü lâ g ü ’ye
elçi g ö n d erip vergi ö d em ek , n e z d le rin d e şahna b u lu n d u rm a sın a râzı olm ak
ve b u n a m u k ab il k e n d ile rin e ferm an ve san cak v erilm ek sû retiy le tâ b iiy e tle
rin i a rz ettik le ri ve 6 5 9 ’d a b u h u s u s ta b ir a n la şm a yapıldığı h ald e ertesi yıl,
1 1 6 2 (6 6 0 )’de, M oğol ve Selçuk o rd u s u b u T ü rk m e n le ri T alam an ovasında
v u k û b u la n m u h â re b e d e b o z g u n a u ğ ra tıp M e h m e d beg e sir edilm iş; Ali beg
T ü rk m e n le rin reisliğ in e g e tirilm iştir55. B abaî h a re k e tin d e 1243’de M alatya
civarında b u lu n a n G erm iyanlı T ü rk m e n le rin in C im ri isy an ın d a a rtık G arbî
A n ad o lu h u d u d la rın a v arm ış o lm ası d a T ü rk m e n g ö çlerinin Ş a rk ta n G arba
do ğ ru ilerleyişi b a k ım ın d a n kayda şâ y â n d ır56.
M oğol is tilâ sın d a n kaçıp A n ad o lu 'y a sığ ın an b u T ü rk m e n le r b u ra d a da
S elçuklu-İlhanlı d ev letin in tazyikiyle u ç la rd a yığılıyor ve b u ra la rd ak i göçebe
k esâfetin i a rttıra ra k B izans to p ra k la rın ı fe th e başlıyorlardı. N ite k im h e n ü z
İznik R u m d e v le tin in İsta n b u l'a n a k lin d e n (1261) önce D enizli bö lg esin d e
2 0 0.000, K astam o n u h av âlisin d e 10 0 .0 0 0 ve K ü tah y a-K arah isar a ra sın d a da
3 0 .0 0 0 çadır, yâni ta k rib e n üç m ily o n göçebe T ü rk m e n b u lu n d u ğ u n a dair
h a b e rle r57 y alnız G arbî A n ad o lu u ç la rın d a n e k ad ar b ir n ü fû su n yığıldığını
g österir. Bir B izans m üellifi: “Moğollar tarafından püskürtülen Türkmenler vilâ
yetleri istilâ ediyor ve Rumları sıkıştırıyorlardı. Onlar Moğollar önünde nasıl kadın
gibi kaçıyorlarsa Kumlara karşı da kendilerini öyle erkekçe gösteriyorlardı. Bu sebeple
Moğol istilâsı onların felâketine değil saadetine sebep oluyor; kitleler halinde
Paphlagonia (Ç an k ırı ve K astam o n u havâlisi) ’dan ve Pamphylia (A ntalya vilâ-
yeti)dan akıp geliyor ve Bizans arazisini yağma ediyorlardı58 ifâdesiyle bu göçleri
güzelce ta sv ir eder. Başka b ir k ro n ik d e B izans'ın n asıl b ir ç ö k ü n tü h alin d e
b u lu n d u ğ u n u ve b u a k m ların n e şek ild e ilerled iğ in i belirtir: “Menderes havza
sı yalnız halkları değil hücrelerine yerleşmiş rahipleri tarafından da terk edilerek
ıssızlaştırıldı... Türkler zaferlerinin yemişlerini toplayarak müdafaasız yerleri istilâ
ediyordu. O zaman bütün köylülerin, acınacak bir durumda, İzmir'e kaçtığı görülü
d en izliler (1 1 4 6 -1 2 2 5 ), l-ars Ala bcgleri veya S alg u rlu lar (11 9 4 -1 2 8 6 ) vesair
ta rih te m ü h im m evkii o lan d ev le tle r te şe k k ü l e tm iştir. T ü rk iy e S elçukluları
devleti feodal b ir bünyeye sa h ip o lm ad ığ ı için A ta-beglik b u ra d a d a h a farklı
bir tek â m ü l tâk ip e tm iş'' ve M em lû k lerd e de, m e n şe in d e k i ask erî vazifesi
m ün âseb etiy le, o rd u k u m an d an ı (Atabek al-asâkir) o lm u ş; o ra d a ve O s
m anlIlard a b u m ü e sse se de atab eg y erin e sad ece “lala" adı, m â n âsı ile devam
etm iştir.
Selçuk im p a ra to rlu ğ u n d a h â tû n la rın ro lü ve h u su siy le M elik -şâh ’ın zev
cesi T erk en H a tu n ’u n siyasî ih tira sla rı d a d e v le tin p arçala n m ası âm illeri
arasın d a b u lu n m a k ta d ır. Eski T ü rk h u k û k u n d a k ad ın çok y ü k sek b ir m evkie
ve bazı siyasî h a k la ra sah ip ti. G ö k -tü rk k itâb eleri: "Türk Tanrısı Türk milleti
yok olmasın diye b ab am İl-teriş K ağan ile a n a m İl-bilge H a tu n ’u g ö n d e rd i”
ifâdesiyle k a d ın ın y ü k sek m ev k iin i m ey d an a k o y ar6. İslâm iy etin k ab û lü n e ,
K arahanlı ve S elçuklu h ü k ü m d a rla rın ın im an lı m ü slü m a n o lm a la rın a rağ
m en kad ın h u k û k u n d a h içb ir d eğ işik lik o lm am ış; k a d ın ların siyasî rolleri,
İçtim aî ve h u k u k î m ev k ileri asırlarca d ev am e tm iştir. N itek im göçebe h ayat
ve d ü şü n c e le rin i en güzel b ir sû re tte a k s e ttire n Dede Korkut kitabı, XV’inci
asırd a da, erk ek -k ad ın yaşayış ve m ü n â s e b e tle rin d e m ü h im b ir fark
gö sterm ez. T ü rk le rd e k ad ın ın h u k û k î ve içtim ai d u ru m u n a d a ir ta rih î kay
n ak lard a ve etn o g ra fık e serlerd e bol m alzem e v ardır. N izâm ü l-m ü lk ’e göre
A cem h ü k ü m d a rla rı z a m a n ın d a k a d ın la rın d ev let işlerin d e b ir te siri o l
m azdı. T ü rk is ta n H an ları b ü tü n d ev let işle rin d e h â tû n la rla m ü şâv e re e d e r ye
o n ların fik irlerin i d iğ e rle rin e ü s tü n tu ta rla rd ı. T ü rk m e n (Selçuk) pâd işâh ları
d a bu yolda g itm işle rd ir. Bu seb ep le v ezirler h a tu n la rı m e m n û n e tm e li
d irle r7. Selçuk h a tu n la rı a ra sın d a T u ğ ru l b e g ’in zevcesi A ltu n -can , A lp A rs-
la n ’ın h e m şire si ve E l-b a sa n ’ın k arısı G evher, M elik -şâh ’ın zevcesi m e şh û r
T erken, M eh m ed T a p a r’ın zevcesi G ev h er ve “Yeryüzü melikesi" u n v anını
taşıyan S u lta n S an car’ın h â tu n u T e rk e n 8 b u n la rın m e şh û rla rı o lu p k e n d i
lerin e a it b ü y ü k ik tâlara, dîvân te ş k ilâ tın a ve ask erlere sahip idiler. F akat y u
k arıd a b a h se ttiğ im iz ü z e re 9 b u n la r a ra sın d a M elik -şâh ’ın zevcesi K arahanlı
T erk en H â tû n d e v le tin uğradığı b u h ra n d a birin ci d ereced e âm il o lm u ştu .
K arah an lılara a it o lan T erk en u n v a n ın ın a slın d a bir isim olm ayıp m elik e
10 Bak. O sm an T uran, "T erken unvanı hak k ın d a”, Türk Hukuk Tarihi dergisi, A nkara 1944,
I, s. 67-73.
!l Siyâset-nâme, s. 156-164.
12 Bak. M. Şerefeddin, “Selçuklular devrinde M ezâhib", TM, I, 101-106.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE 1ÜRK İSI ÂM MI III NİYI İl 3 1 3
13 İbn ül-Cevzî, VIII, s. 305, 307, 312, 326; İbn ül-Esîr, X, s, 36, 37.
14 Atabet ül-ketebe, s. 52.
13 İbn ul-Cevzî, IX, s. 3-4; İbn ül-Esîr, X. s. 42-43; İm adeddîn, s. 52; George M akdisî, İbn
‘Aqíl, D am as 1963, s. 351-374.
3 1 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
5. Selçuklular ve Bâtınîler
20 İbn ül-Verdî, II, 128-129; İbn ül-Fuvatî, s. 257; G oldziher, I„ ZDMG, LXXIII (1910) s.
127.
21 H enüz tarih î tekâm ülü lâyikiyle tetk ik edilm eyen bu m ühim teşkilât hakkında şim dilik
Bak. F. K öprülü, İlk Mutasavvıflar, İstanbul 1918, s. 237-242- A bdülbaki G ölpınarlı, “İs
lâm ve T ürk illerinde futuvvet teşk ilâtı”, İktisat Fakültesi mecmuası, 1-4, XI; C. Salinger,
“W as th e F utuw a an oriental Chivalry”, Proceedings o f the A m erican philosophical
society, XCIV (1850), s. 480-403.
22 Bak. Ill, 14. B âtınîler ve M ezdekîlerin İslâm dünyasında yayılış ve tesirleri; K om ünist
hayat ve fikirleri hakkında da bak. Türk Cihârı hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 170-172.
3 1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
23
Siyâset-nâme, s. 164-105, yine s. 139-145; Barthold, Turkestan, s. 25.
‘4 İbn ül-Esîr, X, 308; İbn ül-Cevzî, IX, 120; Sibt (İbn Kalânisî), s. 128-128; A bd ül-Celîl
Kazvinî, s. 334-335; 511-512.
25
Çahâr nâme-i tarihî, neşr. N. Falsafî, Ittila'at mecmuası, T ahran 1329, III, s. 12-13; M.
Şerefeddin, İlahiyat Fakültesi mecmuası, IV (1926), s. 23-31.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSI AM MI 01 NİVI İl 3 1 7
Râvendî, 155-161; R eşideddîn, s. 60-74; İm âdeddîn, s. 91-93; Ahbâr üd-devle, s. 70; İbn
ül-Esîr, X, s. 151, 153; Tarih-i Güzîde, s. 454; Anonim Selçuk-nâme, s. 23-24; Mirhvvând,
IV, s. 92; ‘Azimî, 378. F ahreddin R azî’nin Bâtınîler aleyhinde susm ası d ü şm an lan ta ra
fından gizlice bu m ezhebe m en su p olduğu itham larına uğram asına fırsat verm iş ve b u
nun üzerine bu büyük âlim Rey’de kürsiye çıkarak aleyhlerinde şiddetli vaazlara başla
m ıştı. F. R azî’ye talebe olarak işe başlayan bir Bâtınî onu bir gün m u talea odasında,
yalnız bularak, hançeri göğsüne dayadı ve o n a b ir daha B âtınîler aleyhinde k o n u şm a
m asına dair yem in yaptırdı (Dozy, Tarih-i İslâmiyet, trc. A. Cevdet, İstanbul 1908, s.
399-401). Yine bak. Kiragos, TM, II, s. 147; L. V. Stroeva, Bâz-pesin-i Hârizmşâh ve
İsmâiliyân-i Alamût, Fars. trc. K. Keşâverz, Rehnumây-i kitab, XII (1342), s. 863-873.
29 İbn Kalânisî, s. 151-156.
30 İbn ul-Cevzî, IX, s. 150; İbn ül-Esîr, X, s. 231.
31 İbn Kalanisî, s. 162; İbn ül-Esîr, X, 169; İbn ul-Cevzî, IX, 163; Ahbâr üd-devle, s. 82.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSIÂM MI III NİYI İl 3 1 9
32 Cüveynî, II, 212; İm âdeddîn, s. 90-91, 117; İbn ül-Esîr, X, s. 186-188; Tarih-i Güzîde,
456; Anonim, 25; Zekeriya Kazvinî, 397; Yakut, III, s. 451.
13 İbn ül-Esîr, X. s. 231.
4 Bak. Resmî vesikalar, s. 106-108.
s Bunlar hakkında yine M .’deki "B âbek”, “B âtınîler”, “H aşan Sabbâh”, “H aşşâşin ”, “İs-
m â’ilîler” m addelerine ve B. Lewis, The Origins o f Ismâ’ilism(Cam bridge 1940)e de bakı
labilir. M elikşâh ile H aşan Sabbâh arasındaki m ektupların uydurm a olduğuna dair iddi
aların ciddi bir tenkide dayanm adığını ve bu m ühim vesikaların bu sebeple kulla
nılm adığını tek rar belirtelim .
3 2 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
36 Bak. O sm an T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 461-463; Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi,
I, s. 63-74.
37 M athieu, s. 196-197.
38 Brosset, 1, s. 349.
39 İbn ül-Cevzî, IX, s. 56; İbn ül-Esîr, X s. 64; İm âdeddîn, 78.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE 1ÜRK İM AM MI 1)1 NİVI ll 3 2 1
o lup bu, M elik -şâh ’ın gayri m ü slim le re karşı tâ k ip ettiğ i him âye siy asetin in
ne derece ileri o ld u ğ u n a başka bir d e lild ir40.
B unu n la b e ra b e r d a h a evvel, 1079’da, b ir Y ahudi serm ây e d ârın ın ö ld ü
rülm esi h âd isesi de vardır. G erçek ten su lta n av lan m ak m ak sad iy le A hvaz’a
gittiği zam an N izâm ü l-m ü lk ’e d o st o lm ay an G ev her  yin ve H u m â r-te k in
Basra m ü lte z im i (zâmin) olan İb n ‘A llâ n ’ın ö ld ü rü lm e sin e m ü sa a d e alm ış
lardı. Bu Y ahudi serm ây ed ârın n ü fu z u n u b e lirtm e k m aksadiyle, karısı ö ld ü
ğü zam an, kadı m ü ste sn a , b ü tü n B asra şe h ir h a lk ın ın cenazesi ark a sın d a
y ü rü d ü ğ ü n ü k ay d e tm e k kâfidir. Ö ld ü rü leceğ in i anlayan İbn ‘A llân d erhal
servetine ait d efteri d en ize a ttı. F ak at b u d e fte re ait b ir vasiy et-n âm esi
(barmûz) sây esin d e m alla rın ın çoğu b u lu n d u . 4 0 0 .0 0 0 d in a r n ak d i ve eşyası
arasın d a 1000 d in a r d eğ erin d e b ir sü p ü rg e si çıkm ası b ir fikir verir. Bu h â d i
se dolayısiyle çok ü z ü le n N izâm ü l-m ü lk üç g ü n ev inden çık m am ış ve su lta
na d a te e ssü fle rin i b ild irm iştir. M elik -şâh b ir k asd ı olm adığını söylem iş ve
ö zü r beyan e tm iş tir41.
Bu h u s u s Y ahudi se rm â y e d â rların ın n ü fû z u n u ve devlet adam ları ü z e
rindeki te sirle rin i g ö sterir. İbn ‘A llân ailesi b ir a sır önce de B ağdad’d a b a n
kerlik (cahbaz) yapıyor; İk tisad î ve siyasî h a y a tta rol o y n u y o rd u 42. M elik-
şâ h ’ın bu siy aseti ve d ev let m e rk e z in i R ey’d en İsfa h an ’a n a k letm e si bu şe
hirde z ate n m e v c u t olan Y ahudi n ü fû s u n çok a rtm a sın a seb ep oldu. Kay
n a k lard a b u şe h rin b ir k ısm ın ın “Yahudi İsfahanı” adını alm ası bu hüviyeti
dolayısiyledir43. XII. a sır İspanya Y a h u d ile rin d e n B enjam in de T u d e lle ’in
T ü rk leri Y ahudi d o s tu g ö ste rm e si de b u m ü n â se b e tle d ir. Bir Y ahudi h ah am
XII. a sır so n la rın d a b u d evirde M e z o p o tam y a’da, İsfahan, H em ed an , Sem er-
kan d ve sair b ü y ü k İslâm şe h irle rin d e Y ah u d ilerin m ik d a rın ı çok m übalâğalı
bir şekilde k ay d ed er44.
E rm en i p a triğ i Basile 1090 se n e sin d e “Dünyânın hâkim i” S u lta n M elik-
şâ h ’a gid erek kiliselere, m a n a stırla ra ve râ h ip le re k o n m u ş o lan v erg ilerin
affını diledi ve s u lta n talep lerin i k ab û l ed e re k o n a bu h u s u s ta ferm an lar
11 Bak. Bölüm VII, bahis 4. M elikşâh’ın m ezhepler arası geniş düşüncesi h akkında güzel
bir fıkra da Siyâset-nâme zeylinde (s. 15) vardır.
' M untecib ud-dîn, ‘Atabet ul-ketebe, s. 35, 83; B retschneider, I, s. 91.
Zekeriya Kazvinî, Asâr ül-bilâd, s. 377-379, 520; Barthold, Dersler, s. 130-132.
3 2 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
59 Mekâtib-i fârisî-i Gazzâlî, nşr. A. İkbal, T ahran 1333, s. 3-12; nşr. M. Sabit, T ahran 1333,
s. 9-28; İbn H allikân, I, s. 587; M. Şerefeddin, “Sultan Sancar ve G azzâlî”, İlahiyat F.
Mec. I. s. 42-51; Kasım Kufralı, “Gazzâlî, İA, IV, 749-750. Sancar’ın M u’izzî’ye b ir beyti
için 1000 dinar verdiği rivâyet edilir (Çahâr-Makale, s. 43).
60 Zekeriya Kazvinî, s. 412.
61 Siyâset-nâme, s. 145; Ahbâr üd-devle, s. 67; ‘İm âdeddîn İsfahânî, s. 59.
6" Ahbâr üd-devle, s. 125; İm âdeddîn İsfahânî, s. 275; İbn Hallikân, I, s. 272.
SELÇUKLULAR DEVRİNDL TliRK İSI AM MI III NİYI ll 3 2 7
63 A bd ül-Celil Kazvinî, s. 47, 106, 169, 280; A bdullah Kaşanî, Divân, s. 261.
64 Bak. O sm an T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 461-465; Les Souverains Seldjoukides et leurs
sujets non-musulmans, s. 6 0 -100.
65 Râvendî, s. 18.
66 A bd ul-Celîl Kazvinî, s. 48.
67 ‘İm adeddîn, s. 95; Siyaset-nâme, s. 140.
68 Bayhakî zeyli, III, s. 1464.
3 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
devrin y ara tıc ıla rın d an M elik-şâh ve N izâm ü l-m ü lk tarafın d a n g ö ste rilm iş
tir. G erçek ten büyük vezire göre eski p â d işâ h la r âlim le re m aaş v erm edikleri
ve bir vazife ile b ağlam adıkları için o n la r h ü k ü m d a rla ra ve d ev lete karşı
h areket e d iy o rla rd ı7’. Selçuklu devleti m e d re se le r v asıtasiyle b ir yan d an ilm i
koruyarak y ü k seltiy o r ve yayıyor, ö te y an d a n d a v ü cû d a g etirdiği b u b ü y ü k
irfan o rd u su sây esin d e aşırı Şi’î F â tım île r id â re sin d e k u ru la n S ü n n î aleyh-
darı p ro p a g a n d a la ra k arşı İslâm d ü n y a sın ı ve d ev letin b ü n y e sin i k u v v etlen
diriyordu . İlim ve tah silin bu d erece h im ây esi, yayılm ası d a böylece Selçuk
luların eseri o lu p m e d e n iy e t ta rih in d e ilk d efa v u k û b u lm u ş ve so n d e m o k ra
tik ve sosyal g elişm elere k ad ar A v ru p a m e d e n iy e tin in d e m e ç h û lü k alm ıştı.
Böylece İslâm d ü n y ası Ç in h u d u tla rın d a n A k d en iz kıyılarına k ad ar ilim ,
k ültür, İçtim aî y ard ım m ü e sse se le ri ve sa n a t âb id eleri ile d o lm u ştu r. M ed re
selerde âlim ve tale b e le re m aaş ta h s is in d e n b aşk a ilm i teşvik m aksadiyle
çalışkan ve k ab iliy etliler için v a k ıf ta h s is a tın d a n 100, 500 ve 1000 “dinar
veya akça" m ü k â fa tla r d a k o n u y o rd u 74. S elçu k lu lar ile başlayan bu b ü yük
harek ete d iğ e r m ü slü m a n k av im ler de k a tılm ış ise de k u ru la n m ü e sse se le r
kahir bir ek seriy etle T ü rk le rin eseri idi. Suriye gibi ileri b ir m ed en iy et b ö l
gesi olan ve d iğ er m e m le k e tle re n a z a ra n T ü rk n ü fû su d ah a az b u lu n a n ü lk e
de bu dev ird e sâdece, Şam şe h rin d e 21 câm i, 20 m ed rese, 9 hânekâh ve ribât,
7 hamam, 1 Dâr ul-hadîs ve 1 b ü y ü k h a sta h â n e (A tab e g N u re d d in ’e ait
bîmaristân) n in T ü rk le rin eseri o ld u ğ u n a d air İbn Şeddâd tara fın d a n verilen
isim leri h a tırla tm a k kâfidir. A ynı m ü e llif H alep ’te T ü rk le rin ism in i taşıyan
77 câm i ve m escit, 7 h ân ek âh , 8 m e d re se ve 8 h a m a m d a kaydeder. Bu b ü
yük h iz m e te rağ m en S ü n n îliğ in ocağı olan m e d re se le rin tesisi, Şi’îlerin k u v
vetli o ld u ğ u y erlerde, b ir tak ım g ü çlü k lerle k arşılaşıyordu. N ite k im H alep ’te
h u tb e n in F â tım île r y erin e A lp A rslan n â m ın a o k u n m ası ancak b u ra d a Sel
çu k lu lard a n ö n ce m ev cu t T ü rk ask e rle rin in h im ây esin d e m ü m k ü n old u ğ u
gibi, H alep ’te ilk Selçuk m e d re se si d e b u n d a n ta k rib e n yarım a sır so n ra
güçlükle k u ru la b ilm işti. F ilhakika A rtu k -b e g ’in to ru n u Süleym an, 1116
(510) yılında, b ir m e d re se in şâ sın a başladığı zam an h e n ü z Şi’îler faaliyette
b u lu n u y o r ve h e r gün yapılan in şa a t geceleri yıkılıyordu. N ih ây et A rtu k lu
em îri A levîlerin reisi Ş e rif Z u h re bin A li’n in ta v a ssu tu n u te m in d e n so n ra
in şa at ta m a m la n a b ilm iş ve böylece H alep, Şam şeh irleri te d ric en Şi’îlik ten
k u rta rılm ış tır75. Bu seb ep le d e rivâyete göre A tab eg N u re d d in ’e k a d ar Suriye
ilim den ve ilim a d a m la rın d a n h âlî idi; o n u n z a m an ın d a ise bu ülke âlim ler,
sofiler, m e d re se le r ve rib â tla r ile d o ld u 76.
M e d re se le rd e İslâm î ilim le r y a n ın d a riyâziye, h ey ’et, tıp ve felsefe gibi
aklî ilim lerin o k u tu lm a sı m ah a llin k ü ltü r d u ru m u n a ve ilim ad am ların ın
ih tisas ve m ev cû d iy etin e bağlı b u lu n u y o rd u . B üyük m erk ez le rd e ve N izâ-
m iyyelerde u m û m iy e tle m ü s b e t ilim le r d e p ro g ra m la rd a yer alıyordu. Bağ-
d a d ’d a 1 2 3 4 ’de açılan Mustansiriyye m e d re se sin d e İslâm î ilim lerd e n b aşka
tıp, riyâziye ve h ey et te d risa tı d a yapılıyor; g ök b içim in d e a ltın ta sla r ve
bilyeler ile g ü n e şin h a re k e ti te tk ik ed iliy o rd u . Z engin vakıflara, b ü y ü k ve
em salsiz b ir k ü tü p h a n e y e sah ip olan m e d re se d e b ü tü n m e zh e p le re m e n su p
taleb e ve m ü d e rrisle re de y er v eriliy o rd u . Bu sıra d a B asra’d a b ir de tıp m e d
resesi k u r u lm u ş tu 77. S ad red d in K onevî’d e n ve N a sîru d d in T û sî’d en tah sil
gören K u tb e d d in Ş îrâzî (1 2 3 6 -1 3 1 1 ) İb n S în â’n ın Kanûn ve Şifâ’sim , Za-
m a h şe rî’n in Keşşaf’ını o k u tu y o r; y ılda 3 0 .0 0 0 d irh e m m aaş alıyor ve çoğ u n u
tale b ele rin e d a ğ ıtıy o rd u 78. H er m e d re se n in b ir k ü tü p h a n e si ve şe h irle rin
u m û m î k ü tü p h a n e le ri vardı. S elçuklu d e v le tin in k u ru lu ş u n d a n b eri m elik le
rin m erk ezi ve S u ltan S an car’ın a ltm ış yıl p a y ita h tı olan M erv dev rin m u a z
zam b ir k ü ltü r ve m e d en iy et şeh ri h a lin e g elm işti. Saraylar, k öşkler, câm iler
ve m ed re se le rle d o lu olan bu b ü y ü k k ü ltü r m e rk e zin d e b ir çok k ü tü p h a n e
vardı. 12000 cilt k itap b u lu n a n ve b eh eri 2 0 0 d in a r k ıy m etin d e o lan k ü tü p
h an e le r m ev cu t idi. X III’ü n c ü a srın b a şla rın d a m e ş h û r eserle rin i b u k ü tü p
h a n e lerd e h azırlad ığ ın ı söyleyen Y âk u t şe h ird e N izâm ü l-m ü lk , M ustavfî
Ş eref ü l-m ü lk , vezir M ecd ü l-m ü lk , ikisi S em ’â n î ailesine ait, H atuniyye,
Kem âliyye, ‘A m îdiyye ve Z am îriyye a d la rın ı taşıy an on k ü tü p h a n e b u lu n d u
ğ u n u ve ço ğ u n d a n re h in siz k ita p alın ab ild iğ in i b ild irir79. Bu k ayıdlar S ultan
Sancar z a m a n ın d a M erv ’de ilm in n e k ad ar ilerilediğini ve çok değerli
k ita p la n n re h in siz v erilm esi ile de a h lâk ın d a d erecesini b elirtir. T ü rk ista n
ve H ârizm k ü tü p h a n e le ri p ek eski ve zen g in idi. İbn Sînâ B u h ârâ’d a S âm ânî
h ü k ü m d a rın ın , k im se n in görm ediği, k ita p la rla d o lu bir k ü tü p h a n e sin d e te t
k iklerin i y a p m ıştı. Ş ah âb ed d in H ay rak î’n in H â riz m (Ü rg e n ç )’de, Şafiî câm ii
yanında, te sis ettiğ i k ü tü p h a n e n in ise, esk id en old u ğ u gibi istik b a ld e de,
em sali g örülm iyeceği rivâyet e d ilm e k te d ir, ki b u y ü k sek m e d e n iy e t m e r
k ezin d e b u şek ild e ta v s if ed ilen b u k ü tü p h a n e n in cidden m u a zza m b ir şey
olm ası iktiza eder. M oğal istilâsı ö n ü n d e k itap ların ancak en kıym etlilerini
g ö tü reb ilen Ş ah âb ed d in ö lü n ce o n la r d a z a m a n ın karg aşalığ ın d a sokak ta
kım ı elin e d ü ş m ü ş ve m a h v o lm u ştu “ . H ü lag ü ile b irlik te Bağdad ve Suriye
seferlerin d e b u lu n a n N a sîru d d in T û sî, bu istilâ la r esn a sın d a , yağm a edilen
kitap lard an M erâg a’d a büyük ra sa th a n e si y an ın d a, b ü yük bir k ü tü p h a n e
vücûda g etird i, ki b u ra d a 4 0 0 .0 0 0 cilt y azm a to p la m ıştı81. K irm an S elçuklu
h ü k ü m d a rı M u g îsed d in M eh m ed m e d re se , b îm â rista n , câm i, zâviye ve k e n
d isin e tü rb e in şâ edip b ir m a m û re v ü c û d a g e tirirk e n b u ra d a k u rd u ğ u k ü
tü p h an e y e (Dâr ül-kütüb) h e r ilm e a it 5 0 0 0 k ita p vakfey lem işti82. K ervan
saray (dâr uz-ziyâfe) lard a ilim sah ib i ve k ü ltü rlü in sa n la r için k ü tü p h a n e k u
rulm ası ve d iğ er yolcu lar için de sa tra n ç tak ım ları b u lu n d u ru lm a sı devrin
k ü ltü r ve m e d e n iy e t seviyesi b a k ım ın d a n d ik k a te şâ y ân d ır83. U m û m iy etle
câm i, m e d re se ve k ü tü p h a n e le r b ir a ra d a yapılıyor; kitapçı çarşıları yâni,
S ahhâflar (Sûk ul-kütüb), kâğıt, k alem ve m ü re k k e p satan d ü k k â n la r (Sûk ul-
varrâkîn) d a b u n la ra b itişik u lu câm iler e tra fın d a şeh irlerin ve k ü ltü rü n de
m erk ezlerin i teşk il ediyo rlard ı. E sâsen O rta-çağ şeh irleri câm i, m ed rese,
k ü tü p h a n e , h am am , im â re t gibi k ü lliy eler ile başlıyor; çarşı ve m ah a lleler bu
külliyeler e tra fın d a v ü cû d b u lu y o rd u , ki T ü rk -İslâm m ed en iy eti bu a n a hu-
sûsiyeti ile m ü m ta z idi. İbn S în â’n ın Ş ifâ ’sı 100 d in ara satılıyor (istin sah
ediliyor) idi. B ağdad N izâm iyye m e d re se si k ü tü p h a n e m e m u ru (hâzin) nun
ayda 10 d in a r (altın) m aaş a lm a sı84, k ita p la rın k ıy m etini ve devrin İk tisad î ve
k ü ltü re l seviyesini an lam ak b a k ım ın d a n çok m ân âlıd ır.
S elçuklu d ev rin d e tıp ta h sili m e d re se le rd e n ziyâde devrin b ü y ü k h asta-
h â n e (Bîmâristân, Dâr uş-şifâ)lerinde y apılıyordu. B u n unla b e ra b e r h u s û s î m a
hiy ette d e tıp ta h sili o lu y o rd u . Şam lı M u h a d d e b adlı b ir tab ip p azar y erle
rinde p a ra ile h a sta la rın ı m u ay en e ve ted âv i ed erd i. 1232’de ölü n ce evini ve
k itap la rın ı v ak fed erek b u ra sın ın m ü s lü m a n la r için b ir T ıp m ek teb i o lm asın ı
vasiyet etm işti. M u h e z z ib u d d in A b d u rra h m a n (doğ. 1170) Ş am ’d a evini T ıb
m ed resesi o larak v ak fetti ve b u ra d a n çok ta b îb y etişti. İhtişâr ul-hâvî, Makale
f i ’l-istifrâğ gibi eserleri vardı. M elik  d il’in h iz m e tin d e 100 d in a r m aaş alı
yordu. M elik K âm iFi ted âv isi ü z e rin e Reis ül-etıbba (B aş-tabib) tâyin o lu n d u
ve h ü k ü m d a r ayrıca k e n d isin e 12.000 d in a r p a ra ve altın başlıklı 24 at h e d i
80 M. N esevî, Sîretu Celâluddîn Mengübirti, nşr. O. H oudas, Paris 1891, s. 50, fr. trc. 84.
81 İbn ul-Fuvatî, s. 350; İbn Şâkir, U, s. 149.
8?
Vakayi-i Kirman, s. 27.
83 İbn ül-Esîr, XII, s. 94.
84 Zekeriya Kazvinî, Asar ul-bilâd, s. 340. 387; Tecârib us-selef s. 270.
3 3 2 ______________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
oc
Bar H ebraeus, Chronography, s. 399, İbn Şakir, I, s. 271.
86 İbn u l-F u v atî, s. 67.
87 İbn H allikân, II, s. 345.
88 İbn ul-Cevzî. IX, s. 60. 70; İbn ül-Esîr, X, s. 34; İbn Funduk, Tatımma Sıwân al-hikma,
nşr. M. Shafî’, Lahore 1935, I, s. 115, 119, 163; Mirhvvând. IV, s. 85; O sm an T uran, Ta
rihi Kronolojinin Esasları, A nkara 1954, s. 66.
81 Tatımma Sıwan al-Hikma, s. 162-164; Tarih-i Bayhak, s. 233.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI ÂM MI 1)1 NİYI Tl 3 3 3
leri 1 130’da ikm âl e tti. Ç ok ra ğ b e tte o lan ra sa t im âlâtı sâyesin d e büyük bir
serv ete sa h ip o lm u ş tu , ö lü m ü n d e n so n ra o n u n k u d re tin d e bir im alâtçı çık
m adı. K en d isin d en ta k rib e n iki a sır so n ra M u h a m m ed bin İb rah im ism in d e
bir hey’e tşin a s çeşid i ve g ö rü lm e m iş u s tu rlâ b la r ve ru b û ’lar im âl ediyor; b i
rincileri 10, İkincileri de 2 d in a ra satıy o rd u . O, b u te k n iğ e d a ir K eşf ur-reyb f i
amel il-ceyb adlı b ir e se r d e te lif e tm iş ti90. D ev rin in pek çok âlim , filozof, ta
bip ve şâirlerin i y a n ın d a to p lay an S u lta n S an car ilm i faaliyetleri teşv ik ve
him âye ed e rk e n ra sa t işlerin e de çok e h e m m iy e t verdi. E bû M an sû r A b d u r
rah m an H â z in î’n in id âre ettiğ i ra s a tla r n e tic e sin d e S elçuklu ü lk ele rin in tû l
ve arz d erecelerin i ve k ıb lelerin i g ö ste re n Zîyc-i Sancarî’yi v ü cû d a g e tirm işti.
H âzinî’n in M izan ül-hikmet adlı eseri de fizikte “Arşimedes"i esas alıyordu. O
aynı z am a n d a k e sâ fe tle r ü z e rin d e de d u rm u ş ve R. B acon’dan önce arzın
m erk ezin e d o ğ ru su y u n d a h a fazla kesifleştiğ i m eselesiyle u ğ raşm ıştır.
S em erk an tlı filo zo f H aşan o n u n ta le b e sin d e n idi. H âzinî aynı z a m a n d a çok
id ealist idi. S u lta n Sancar b ir d efa k e n d isin e 1000 altın ih san etm iş; fakat o
10 d in a rın kâfi geldiğini beyan ed e re k ö z ü r d ile m işti91.
S ultan S ancar m e d e n iy e t ta rih in d e çok b ü y ü k b ir m evki sah ib id ir. A lt
m ış yıllık sa lta n a tı e sn a sın d a zam a n ın âlim lerin i, ed iplerini ve sa n atk â rla rın ı
y e tiştirm e si ve him âyesiyle çok h iz m e t e tm işti. D evrin b ü y ü k âlim i Şehris-
tâ n î (ö lü m ü 1153) S u ltan S an car’ın yakın b ir d o s tu idi. H ârizm li h e m ş e h ri
leri gibi o d a M u 'te z ile m e z h e b in e m e n s u p o ld u ğ u n d a n K u r’an tefsirin d e
felsefeye çok e h e m m iy e t v eriy o rd u . Ç ağdaşı m e ş h u r âlim ve ta rih ç i Ali bin
Zeyd B ayhâkî (1 1 0 0 -1 1 7 0 ) k e n d isin e Tâbi’în ve Selef y o lu n d a kalm asını; yâni
felsefeye b ağ lan ıp İslâ m ’d an u z a k la şm a m a sın ı ve G azâlî’ye u y m asın ı tavsiye
ettiğ i zam an çok g azab a g elm işti. H e m şe h risi M a h m û d b in A rsla n ’ın kay
b o lm u ş b ü y ü k H ârizm ta rih in d e n yapılan ik tib a sla ra göre Ş e h ristâ n î d eliller
a ra sın d a felsefeyi ve h ü r d ü şü n cey i n ass(d o g m e)a ü s tü n tu ttu ğ u n d a n o n u n
90 İbn H allikân, II, s. 244; İbn ul-Esîr, X, s. 237; İbn Ebi U saybi’a, I, s. 283; Şâkir el-
K ütübî, el-Vâfî, II. 313; İbn Hacer, Durar, III. a. 325; Aydın Sayılı, The Observatory in
İslam, A nkara, 1960, s. 175. A tabeg N u reddin M ahm ud’a aid m ühim b ir güneş saati ü-
zerindeki 554 (1160) tarihli kitâbede “zam anın saatlerini ve nam az vakitlerini öğren
m ek için al-Kasım bin H ib etu llâh ’ın tilm izi E bu’l-Farac İsa’nın eseri” (P. Casanova, La
Montre du Sultan Noûr ad-din, Syria (1923), s. 284)kaydı Bedî’in şö h ret ve tesirini göste
rir. M em lûk em îri M engli Buga’ya aid güzel b ir u stu rlâb da, 1366’da, m uvakkit Ali bin
al-Şatır tarafından yapılm ış ve bize kadar gelm iştir (S. Reich et G. W iet, "U n astrolabe
Syrien du XlVe siecle”, Bull. Inst. Fr. d ’Ancheologie Orientale, XXXVIII (1993, s. 195).
1 İbn Funduk, Tatimma, s. 161-162; H am dullah Kazvinî, Nuzhet ul-Kulûb, s. 26; Zîyc-i
Sancarî, B ritish M useum Or. 6669. Hamidiyye, No. 868; M. M eyerhof, The Legacy o f
Islam, s. 342.
3 3 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
O?
Yâkut, M u’cem ul-buldân, III, s. 377; İrşad, nşr. D. S. M argoliouth. IV, s. 212, 410;
Tatimma Swan al-hikma, s. 140.
93 Z. Kazvinî, Asâr ul-bilâd, s. 525, 533; Mucem ul-udebâ, VII, s. 148; İbn H allikân, II, 107-
108; F. K öprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 238.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ TÜRK İSI AM MI III NİYETİ_________________________________________________3 3 5
94 İbn Funduk, Tatimma, s. 124, 125, 133, 140, 141, 156, 160, 163-165 170; aynı müellif,
Târih-i Bayhak, s. 233; İbn ul-Kıftî, Tarih ül-hukemâ, s. 343-346; İbn H allikân, II, s. 252-
256; İbn U saybi’a, II, s. 32; Yakut, Mu'cem ul-udebâ, VII, s. 146; A bu’l-Farac, Muhtasar üd-
düvel, s. 363-365; İbn ul-Azrak, 197b; Ahbâr ud-devle, s. 95; Cuveynî, II, s. 5-6. İbn ül-
Esîr, XI, s. 34.
95 Râvendî, s. 18.
96 Cuveynî, I, s. 53-55.
97 Tatimma, s. 100.
3 3 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
101 Çahâr-makale, GM. s. 43; ‘Avfi, Lübâb ül-Albâb, s. 35, 37, 40-47, 49. 53, 310.
102 Râvendî, s. 283.
103 Efdaleddîn K irm anî, s. 24. Yukarıda Alp A rslan’ın da okur-yazar o ld uğunu kaydet
m iştik (III, 14).
3 3 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
104 Selçuk devri Fars edebiyatı h akkında to p lu bilgi için N izâm î-i ‘A rûzî, (Çahâr-makale);
‘Avfî, (Lubâb ul-Albâb); Râvendî, (s. 187-207); E. Browne, (Literary History o f Persia, II,
s. 186-190, 297-368) tarafından m ezkûr eserlere bak.
105 Siyâset-nâme, s. 61, 62, 65.
106 İbn ül-Cevzî, IX, s. 72.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TİJRK İSI AM MI IH NİVI ll 3 3 9
dı. Z ira İslâm vergi siste m in in esasın ı ziraî g elir teşkil ediyor ve ticarî kazanç
ve serv etlerin a rtm a sı k a rşısın d a u m u m iy e tle to p ra k gelirin e day an an vergi
ler kifâyetsiz kalıyor ve İçtim aî ad aletsizliğ e seb ep olu y o rd u .
M elik-şâh ve Sancar ta rafın d an Ira k ’ta, H o ra sa n ’da ve H â riz m ’de açılan
veya im â r ed ilen su la m a k analları ve te sisle ri sây esin d e ziraî istih sa l çok
artm ış; im p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a şe h irle r b ü y ü m ü ş; m a m û r ve zengin
bir hale gelm iş; y ü k sek b ir cem iy et ve k ü ltü r k u ru lm u ş; k aynakların ta fsilâ t
la bildird ik leri ü zere h e r şeh ird e b eldeye m a h s û s sanayi ve im alâ t çok ile r
lem işti. Bu İk tisad î in k iş a f sây esin d e b ü y ü k b ir serm ây ed âr ve zen g in ler
sınıfı m ey d an a gelm iş; m e m le k e tle r-ara sı tic â re t ve m ü b âd eley i te şk ilâ t
landıran m ü e sse se le r v ü c u t b u lm u ş idi. İk tisa d î in k işa f ve sın aî im alâ t h a k
kında k ay n ak ların verdiği bol m alzem eyi to p la m a k gibi u z u n ve ayrı b ir işe
girişm ed en b u y ü k selişin m a d d î b ir ifâdesi o lan d ev let v ârid atın a a it ra k a m
ları n a k le tm e k devri ay d ın latm ak için kâfi gelecektir. G erçek ten M elik-şâh
zam an ın d a m e rk e z î ey âletlerin d ev lete ö d ed iğ i vergilerin, Risâle-i Melik-
şâhî’den n a k le d ile n y e k û n a göre, m ik d arı 2 1 0 .0 0 0 .0 0 0 a ltın din ara, yâni b u
g ü n k ü (1965 yılı) T ü rk parasiyle, ta k rib e n 30 m ilyar liraya bâliğ o luyordu.
Selçuk ve M oğol devri ara sın d a k i rak am ları m u k ay ese ed en H am d u llah
Kazvinî “o z am an d ü n y a n ın n e k a d a r m a m û r ve b u g ü n d e ne derece h arap
bir halde b u lu n d u ğ u n u n b u n a göre k ıy a sla n m a sı” gerek tiğ in i d e b e lirtir107.
H am du llah K azvinî’n in b ir m âliye n azırı (müstavfî) olm ası bu rak am ların
kıym etini a rtırm a k ta ve k ay b o lm u ş b u lu n a n Risâle-i Melik-şâhî’n in e h e m m i
yetini g ö ste rm e k te d ir. E sâsen şe h irle rin azam eti, sanâyi ve im alâ tın çok ileri
seviyesi b u d u ru m u tey id eder. M elik -şâh ’ın sâdece saray b ü tç e si de
2 0 .0 0 0 .0 0 0 d in a ra çık ıy o rd u 108. A b b asî H alifeliği im p a ra to rlu ğ u n u n varid atı
IX ve X ’u n cu asırlard a, sıra ile, 3 9 6 .1 5 5 .0 0 0 ; 3 8 8 .2 9 1 .0 0 0 ve 2 9 9 .2 6 5 .0 0 0
d irh e m o larak h e sa p e d ilm iş tir109, ki eğer b ir h a ta yoksa S elçuklu d ev rin in
A bbasîler d ev rin e n a z a ra n bile n e d erece ileri old u ğ u anlaşılıyor. M elik-
şâ h ’ın, İm p a ra to rlu ğ u n h e r ta ra fın d a in şâ ettiğ i câm iler, m e d re se ler, k ü tü p
h aneler, tü rb e le r, saraylar, rib âtlar, h a n e k â h la r, h a n lar ve k ö p rü ler, kaleler
ve yeni k asab alar, açtığı k an allar ve k u rd u ğ u su tesisleri bu İk tisad î k u d re t
ve a rta n u m û m î ve h a z în e g elirleri sây esin d e m ü m k ü n o lu y o rd u 110.
111 İstahrî, s. 287-288; İbn Havkal, s. 481, 488; İbn ul-Fakih, s. 316; B arthold, s. 235-236.
112 C havanneş, s. 111.
113 Gerdizî, Zeyn ul-ahbâr, s. 3; Barthold, Türkistanm Suğarılış tarihi, T aşkent 1926, s. 45
114 Rahat us-Sudûr, s. 171.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ KIRK İSI AM MI III NİYI II 3 4 1
121
Bayhâkî, s. 540. Bu m ü nâsebetle A. R. G u est’in F u stât (Kahire) ın k u ru lu şu hakkındaki
tedkiki (JRAS, 1907, s. 49-82) ve R. B runschw ig’in “U rbanism e Médiéval et droit
m u su lm an ” (R.E. İsi. 1947, s. 127-155) adlı m akalesi de zikredilebilir.
I2~ Bak. aşağıda, bahis, 12.
I“3 B undarî, s. 242; Z. Kazvinî, Asar ül-bilad, s. 387; İbn Funduk, Tatimma, s. 127-129.
I“4 İbn ul-Fuvatî, s. 64.
125 İbn H allikân. II, s. 103.
SELÇUKIULAR DEVRİNDİ KIRK İM AM MI III NİYI İl 3 4 3
yaptığı b îm âristaıı ilk Selçuklu lıa sta h â n e sin i teşk il e d e r126. S u lta n S an car’ın,
Kâşgarlı Yağan (Toğaıı) bey’d e n so n ra veziri o lan A h m ed K âşî’n in K âşan,
Ebher, Z en cân , G ence ve E rrâ n ’d a D âr ü ş-şifâ ve m e d re se le r in şâ e ttiğ in i
b iliy o ru z127. S elçu k lu lar a sk e r b ir m ille t o larak o rd u la rın a bağlı ve o n u n la
h arek et ed en seyyar b ir h a sta h â n e d ah i v ü c û d a g etird iler. G erçek ten S ultan
M ah m û d ’u n o rd u s u n d a tab ip leri, m ü sta h d e m le ri, ilâçları, tıb b î âletleri ve
çadırlariyle b irlik te seyyar b ir b îm â ristâ n (h a sta h â n e ) vardı ve iki yüz deve
ile ta şın m a k ta id i128. A n ad o lu S elçuklu o rd u la rın d a d a tab ip ler, c e rra h la r ve
herh ald e seyyar h a s ta h a n e le r b u lu n u y o rd u 129. B üyük S elçukluların h asta h â -
neleri h a k k ın d a m a lû m a tım ız çok azdır. F ak at T ü rkiye S elçukluları, A ta-
begler ve S elâh ad d in Eyyûbî ta ra fın d a n yapılan m u a zz am h a sta h a n e le r ve
o n ların vakıfları, te şk ilâ tı cid d en h a y ra n lık v erecek bir m a h iy e tte idi. A n a
d o lu ’da b u g ü n h âlâ ih tişa m la rın ı m u h a fa z a e d e n ve o za m a n d a Bîmâristân,
Dâr uş-şifâ, Dâr us-sıhha ve Dâr ul-’âfıye ad ların ı alan bu h a sta h â n e le rin en
eskisi K ayseri’de 1 2 0 5 ’de yapılm ış G evher N esîb e H â tu n ’a aittir. Sivas’ta I.
Keykâvus ta ra fın d a n 1 2 1 7 ’de in şâ ed ilen D âr u ş-şifâ’d a aynı ih tişa m ı m u
hafaza edip o n a a it b ir vakfiye s û re ti bize k a d a r g elm iştir. Y üzden fazla d ü k
kân ve p e k çok d a arâzi ve b aşk a ak arın vakfedildiği bu D âr u ş-şifâ ’d a çeşitli
m ü te h a ssıs tab ip ler, c e rra h lar ve göz d o k to rla rı, m e m u r ve m ü s ta h d e m b u
lunuyor; o n la rın ve ilâçların ta h s is a tı ve h a s ta m asrafları bu ev k af gelirin d en
tem in e d iliy o rd u 130. K onya’da, d a h a esk isi b u lu n m a sı gerek irk en , ancak I,
A lâeddin K ey k u b âd ’a a it Daruş-şifâ-i ‘A lâ î h a k k ın d a bilgim iz v ardır. D ivri
ği’de B e h ra m -şâ h ’ın kızı T u ra n M elek (1 2 2 8 ), Ç a n k ırı’d a A ta b eg F erru h
(1235), A m asy a’d a T o ru n ta y (1 2 6 6 ), K a sta m o n u ’d a P ervâneoğlu Ali (1272),
T o k a t’ta M u în e d d in P ervane (1 2 7 5 ), A m asy a’d a S u ltan O lcaytu (1 3 0 8 ), ve
tarih i b ilin m ey en A ksaray h a sta h a n e le ri S elçuklu T ü rk iy esin in başlıca e se r
leri id i131. A m asy a h a sta h a n e sin d e b a şta b ip lik e d en S ab u n cu oğlu Şere-
feddin(X V ’inci a sır)in yazdığı Cerrâh-nâme-i İlhânî adlı e se r E n d ü lü slü m eş-
h û r H a le f b in Z e h ra v î’d en ik tib as o lm ak la b e ra b e r pek çok ilâveleri ih tiv a
e tm e k te ve h u sû siy le c e rra h lık ta k u lla n ıla n b ü tü n âletleri, T ü rk çe isim lerin i
ve h e r h a sta lığ ın te d â v isin e d a ir p ek çok resim leri g ö ste rm e k te d ir. B undan
önce de S in o p lu M ukbil oğlu M ü ’m in , C a n d a r oğlu İsfendiyar bey (1392-
132 Bak. Keşf uz-Zunûn, 1, 826, II, 1771; A dnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde ilim, İstanbul
1942, s. 13; Süheyl Ünver, Cerrahiye-i İlhaniye, İstanbul 1939.
113 Resmî Vesikalar, s. 53; Zekeriya Kazvinî, s. 384.
134 İbn Cubayr, Rihle, GM, 42, 51. 240, 283.
135 İbn ul-Esîr, Târih ul-Atabekiyye, s. 309-312, Ebu Şâme, K. Ravzatayn, I, s. 15-18, 262-
268, 270; İbn Vâsıl, Muferric ul-kurûb, I, s. 283-284; İbn Cubayr, s. 42, 284-285.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ 1ÜRK İM AM Ml III NİYI II 3 4 5
no . .
İbn H allikân, I, s. 550-555; İbn ul-İm âd, Şezerât uz-zeheb, V, s. 133-143; Z. Kazvinî,
Asar, s. 200; İbn Kesîr, XIII, s. 137; A. Ateş, Mevlid, (m ukaddim e), A nkara, 1954.
İbn B atuta, I, s. 243; H erevî, s. 58.
140 el-O m arî, s. 42; Marco Polo, s. 21; V. de Beauvais, bahis 141, 143; İbn Sa’îd, 98b.
SELÇUKLULAR DEVRİNDl IİIHK İM A M MI 1)1 N İYE Tİ- - 3 4 7
rato rlar sefere çık tıkları zam an ç a d ır-h a m am d a banyo y a p ıy o rla rd ı141. Bu
göçebe k ü ltü rü n ü n S elçu k lu larla b irlik te Y akın-Ş arka gelm iş olm ası ta b iî idi.
F ilhakika I. A lâaddin K eykubâd A n a d o lu ’d a Hamâm-i seferî d e n ile n bu çadır-
ham am ile b irlik te sefere çıkıyor; altın , g ü m ü ş ta k ım la r, a n b e r k o k u la r bu
h am am ın lev âzım atın d an b u lu n u y o r idi. H â riz m -şâh la r o rd u s u n d a da
m evcûd o lan bu h a m a m eski adiyle çerge ism in i m u h afaza ed iyordu. Yarı
göçebe olan A k -k o y u n lu ların d a çerge’yi k u lla n d ık la rın ı b iliy o ru z142.
141 İbn Hacer, IV, s. 61; Geza Feher, “T ürk k ü ltü rü n ü n Avrupaya te siri”, II. Türk Tarih
Kongresi zabıtları, s. 317.
142 İbn Bîbî, s. 387; M. N esevî, Siretu Celâluddîn Mengübirti, s. 20; Ebû Bekir T ahranî, Tarih
Diyârbekriyye, s. 235.
3 4 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
144 O sm an T uran, “D roit terrien sous les Seldjoukides de T u rq u ie”, R.E. Islamiques,
(1948), s. 25-40; Türkçesi, Belleten, XLVII, s. 75-550; Ch. D iehle, Les Grands problèmes
de l’histoire Byzantine, Paris, 1947, s. 102-107; G. Roullard, La Vie rurale dans l’Empire
byzantin, Paris, 1953, s. 103-107, G. O stogorskij, Féodalité Byzantine, Bruxelles, 1954.
I4:' Selçuk kaynaklarında Zalifra şeklinde geçen kasaba olup, P. W ittek burasını D evrek ile
birleştirm ektedir. Bak. “T oponym ie”, Byzantion, (1935) s. 42.
146 O sm an T uran, "Les Souverains Seldjoukides et leurs sujets no n -m o su lm an s”, Studia
İslamica, I, s. 86-91.
3 5 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
İlk istilâ d ev rin d e T ü rk leri yağm acı ve yıkıcı o larak ta sv ir eden H ıristi
yan m ü elliflerin in b u b u h ra n d ev resi g e ç tik te n ve devlet nizâm ı k u ru ld u k ta n
so n ra H ıristiy a n la ra k arşı ad âletleri, şefk atleri dolayısiyle S elçukluları ve d i
ğer A n ad o lu h ü k ü m d a rla rın ı h a y re te şâyân m ed h iy e le rle ta n ıtm a la rın ın se
bebi, [eski id ârelerin ] d in î ve m alî taz y ik le rin d e n k u rtu lm a la rı ve Selçuk
lu ların d a d in î m ü sâ m a h a ve iyi id â re le rid ir. D a h a ziyâde T ü rk le re m a h su s
bu anlayış ve siy asetin A n a d o lu ’d a çok d ik k a te şâyân m isâ llerin i de verirler.
M eselâ II. Kılıç A rslan b ir y an d an İslâm ın b ü y ü k g azilerin d e n sayılırken ö te
y andan M alatya Süryâni p atriğ i M ih a e l’e g ö n d erd iğ i b ir m e k tu p ta B izans’a
karşı kazan d ığ ı zaferlerin p a triğ in d u a la rı sây esinde o ld u ğ u n u b elirtecek
kad ar geniş b ir anlayış ve d o s tlu k g ö ste rm iştir. II. G ıyâseddin K eyhusrev’in
evlendiği G ü rcü m e lik e sin in (p re n se sin in ) K onya sarayına, k en d isin e m e n
sup papaz ve mukaddes eşya ile g elm esi ve h a ttâ rivâyete göre M ü slü m a n o-
luncaya k a d a r k e n d isin e sarayda b ir ib â d e th â n e (chapelle) ayrılm ası Selçuk
T ü rk iy esin d e d in h ü rriy e ti ve m ü sa m a h a h a k k ın d a ta rih te g ö rü lm em iş im
âllerd en b irid ir. B u n u n la b e ra b e r b u H ıristiy a n p re n se sle r y ü k sek İslâm dini
ve m ed en iy eti için d e ih tid â ediyor ve b ir çok d in î hayır m ü e sse se le ri k u ru
yorlardı. S elçuklu s u lta n la rın ın h u z u rla rın d a tü rlü d in le re m e n su p âlim ler
ara sın d a d in î ve fikrî m ü n a k a şa la r d a y apılıyordu. G erçek ten T ü rk le r O rta-
A sya’da, U ygur ve H azar d ev letleri h âk im iy etlerin d e, Şam anî, B udist,
M an ihaist, H ıristiy an , M ü slü m a n ve M u sev î ce m a atlerin i nasıl b irlik ve â-
h e n k içerisin d e y a şa tm ışla rsa yeni fe th e ttik le ri A n a d o lu ’d a d a tü rlü d in ve
m ezh ep m e n su p la rın ı aynı m ü sa m a h a ve h u z û r içinde id âre etm işlerd i.
M evlânâ C elâled d in R û m î ve Y unus E m re gibi b ü y ü k m utasav v ıfların geniş
bir d in anlayışı ve in sa n lık g ö rü şü ile m ey d an a çıkm aları ve tü rlü d in ve
m ezh ep m e n su p la rın ın M evlânâ’n ın e tra fın d a to p la n m ası ve y ü k selm esi
S elçuklu T ü rk iy esin e m a h su s b u İçtim aî ve k ü ltü re l m u h itin ta b iî b ir n e tic e
si idi. M u h id d in A rab î d erin , g eniş veya b azan m u ğ lak fik irle rin d e n dolayı
b aşk a ü lk e le rd e tek fire uğradığı h ald e K onya’d a en y ü ksek itib arı g ö rm ü ş ve
fikirleri T ü rk m u tasav v ıfları ü z e rin d e d e rin te sirle r yapm ış; ilk O sm an lı dev
rin d e B ed rü d d in Sim âvî de M ü slü m an , H ıristiy an ve M u sev îlerd en m ü
re k k ep m ü ritle ri to p la m ış, fakat so sy alist fikir ve h a re k e tle re sebep o lm u ş
tu r, ki b u n la r S elçuklu T ü rk iy e ’sin in bünyesiy le ilgili id i147.
4S A bu’l-Farac, s. 408.
149 Baybars M ansûrî, 52a; W . Rubruck, trc. Rockhill, s. 166, 181.
150 Tarih-i Mübârek-i Gazanı, s. 85, 92, 94, 120; A bu’l-Farac, s. 507.
151 Aksarayî, s. 327; Futûhat, IV, s. 604.
152 Aksarayî, s. 153. T ürkiye’de toprak vergileri iktâ veya tım ar sahiplerine aid olduğu için
gayri m üslim lerden alınan cizye m erkez hâzinesi bakım ından m ühim idi.
3 5 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
d o ğ ru çekild ik leri için bu v ilây etler k e sif b ir şek ild e T ü rk le şm işti. XII ve
X lII’ü n c ü a sır v â k ıf kayıtları d a b u h u s û s u açıkça g ö ste rm e k te ve yer adları
tam am iy le T ü rk le şm iş b u lu n m a k ta d ır. N ite k im II. Kılıç A rsla n zam an ın d a,
1173 yılında, çok az h ıristiy a n b u lu n d u ğ u ve b u seb ep le de geçim sıkıntısı
çektiği için, A n k ara metropolit’i İsta n b u l Synode m eclisin e b a şv u ra ra k b u ra
d an A m a sra p isk o p o slu ğ u gibi k ü ç ü k b ir y ere tây in in i iste m e si b u d u ru m u
güzelce ifâde e d e r153. O rta -A n a d o lu d ışın d a k a la n b ö lg elerd e d a h a fazla bir
h ıristiy a n h a lk y aşam ak ta idi. Lâkin X lII’ü n c ü a sır zarfın d a U çlarda yığılan
ve h u sû siy le M oğol istilâsı ö n ü n d e d alg alar h a lin d e kaçıp sah illere yayılan
T ü rk m e n le r, A n ad o lu beylikleri za m a n ın d a , XIV. asırda, b u Uc bölgelerini
de çok s ü r’atli ve k e s if bir şek ild e T ü rk le ştird i. Ö yle ki b u sahil b ö lg elerin d e
O rta -A n a d o lu ’ya n isb e tle d ah i çok d a h a az b ir h ıristiy a n h a lk kaldı. Bu se
b epled ir, ki A n ad o lu XH’inci a sır o rta s ın d a n b eri G arb k ay n ak ların d a hep
“Turquía, Turkia” (T ürk-eli) adiyle kayded ilir. H albuki ilk H açlı kaynakları bu
ülkeyi h e n ü z “Romania” (R om a ü lk esi) ve m ü s lü m a n la r d a Bilâd-i Rûm veya
sâdece Rûm ism iyle an ıy o rla rd ı154.
153 V. G rum el, “Leon, m etropolite d ’A m asée, X lle siecle”, Etudes byzantins, T. III, (1945),
s. 168; yine yukarıda, "Türkiye Selçukluları D evletinin K u ruluşu” b ahsine bak.
154 İslâm kaynakları eski alışkanlıkla A nadolu’dan um ûm iyetle "Diyâr-i Rûm ” (Roma
ülkesi) olarak bahsederler ve XlV’üncü asırdan sonra bazan da Bilâd üt-Türk (el-
‘O m arî) tabirini kullanırlar. Bu sebeple R ûm î tabiri Rum veya A nadolu T ürkü m â
nâsına geliyordu. Garp kaynakları Guillaume de Tyr (doğ. 1130) den beri h em en hem en
b ü tü n m üellifler artık Romania tabirini tam am iyle terk edip hep Turquía adını k ullanır
lar. İkinci Haçlı vekayî-nâm ecisi O don de D euil A ntakya’ya kadar sahilleri Romania ve
iç A nadolu’yu Turquía adiyle anar. XIII. asırda ise seyyah R ubruck T u n a'd an
M oğolistana kadar uzayan bozkırları “Comania" (Koman, İslâm kaynaklarında Deşt-i
Kıpçak: Kıpçak-eli), K ırım ’ı ve havâlisini H azar-eli (Gazaria) ve T ü rk ista n ’ı da “Büyük
Turkia” adiyle anarken A nadolu’yu sâdece Turkia (m em leketi, sultanı, şehirleri ve tü c
carları) adiyle kaydeder. A rtık M arco Polo da T ürkistan için Büyük Türkiye der. V incent
de Beauvais, B. Pegolotti ve başkaları hep Turchia ve Turkia (bazan Türkomania) adını
kullanırlar. Erm eni H ayton "T ürkler T ürkiye’nin hâkim i o lduktan ve su ltan ın idâre-
sinde b urada yerleştikten sonra L atinler bu m em leketi Turquía adiyle anıyorlar” de
m ekle d u ru m u açıkça b elirtir (Doc. Armenniens, II, s. 132) Urfalı V ahram da T ürkistan
adını k ullanm ıştır (Doc. Armeniens, I, s. 53). Tanzim atçılar A vrupalIların kullandığı
Turqia’yi bazan Türkistan ile tercüm e ediyorlardı. İşte bu esasa ve ta rih î realiteye uygun
olarak Selçuk devri için Türkiye ve Türkiye Selçukluları adlarını kullanm ayı tabiî b u lu
yoruz. Z aten eski İslâm kaynaklarının “Rum Selçukluları” tâbiri iltibasa sebebiyet verdi
ğinden ve m ânâyı ifâde etm iyeceğinden, o n u n yerine kullanılan Anadolu Selçukluları adı
da, Anadolu tâbiri eskiden çok dar bir m ânaya geldiğinden ve tarih te hiç bir zam an Sel
çukluları gösterm ediğinden Selçuk devri için Türkiye ism inin kullanılm ası hem İlmî ve
h em de am elî bir ihtiyaç idi. Bu sebeple b ü tü n araştırm alarım ızda daim a T ürk devri
SE LÇ U K l ULAR DtVRİNDI I(IRK İSI AM Ml III NİVI 11 3 5 3
A nadolusu için Türkiye adını kullanm ayı tab iî bulduk. N itekim m eslekdaşlarım ız da bu
teklifim izi m akbul sayıp kullanıyorlar.
Bu hakikate ve tarih î zaru rete rağm en, gariptir, ki benim "O rta çağlarda Türkiye - Kıb
rıs M ünâsebetleri” adlı m akalem hakkında b ir yazı yazan Y unanlı m eslekdaş E. A.
Z achariadou’n u n “Prof. T u ran ’ın m akalesi unvanı oldukça m ânalıdır. Bildiğime göre
Küçük A sya'da ‘T ürkiye’ m evcut değildir” ifadesiyle beliren endişeyi ve bilgi kifâyet-
sizliğini de giderm iş oluyoruz. (Istorikys kai Ethnologiky, A thena, 1963-1964).
155 Histoire anonyme de la Première Croisade, nşr. L. Brehier, Paris 1924, s. 95; O sm an T uran,
"A ltun-aba vakfiyesi”, Belleten, XLII, s. 208-211.
156 F. K öprülü, Influence du chamanisme Turco-Mongol sur les Ordres mystiques musulmans,
Istanbul 1929, s. 1-19.
157 “Souverains Seldjoukides”, s. 86.
3 5 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
160 Süryânî M ihael, III, s. 236; O sm an T uran, Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, s.
121-123.
161 Bak. Resmî vesikalar, s. 109-110; “O rta Çağda Türkiye Kıbrıs m ü nâsebetleri", Belleten,
CX.
SELÇUKLULAR DEVRİNDI TÜRK İSI AM MI III NİYI İ l _________________________________________________3 5 7
yemek yemek imkânlarımı sahip bulamıyor; hastalar ledâvi olunuyor ve hattâ fakir
yolculara ayakkabı dahi veriliyordu. Büyük k erv an saray lard a h a sta h â n e , m escid,
tabip ve ilâç b u lu n d u ru lm a sı da b u n la rın m e d e n î ve İçtim aî te şk ilâ tın ı an la
m ak b ak ım ın d an d ik k a te şâyândır. S u lta n la r ve vezirler ta ra fın d a n yapılan ve
zengin vakıfları b u lu n a n bu k e rv a n sa ra y lard a zengin-fakir, hü r-k ö le,
m ü slü m a n ve H ıristiy an farkı g ö z e tilm e d e n b ü tü n y o lcuların m ü sâv i m u a
m eleye tâb i tu tu la c a ğ ın a d air vakfiye ş a rtla n , y o lcuların gıdası için v ak ıf
koyun sü rü le ri ve geniş b ir m e m û r ve m ü s ta h d e m le r k ad ro su b u lu n m a sı
Selçuklu T ü rk iy e ’sin d e din î, İçtim aî ve İn sa n î d u y g u la rın n e d erece y ü k sek
bir seviyede b u lu n d u ğ u n a güzel b ir m isâld ir. Bu y ü k sek m e d en iy e t eserleri
kervanların emniyeti b a k ım ın d a n d a çok m ü h im d ir. G erçek ten b ü y ü k k erv an
saraylar, kale gibi, m ü s ta h k e m d u v arları, b u rçları ve d e m ir kapıları ile z e n
gin e m te a taşıy an k erv an lara, aynı zam a n d a , e m în b ir sığ ın ak vazifesi g ö rü
yorlardı. Bir M oğol k u m a n d a n ın ın A ksaray y ak ın ın d a b u lu n a n Sultan hanına
sığınm ış b ir T ü rk beyini, orada, 2 0 .0 0 0 a sk e r ile, iki ay k u şa tıp te slim ala
m am ası k erv an saray ların , is tira h a t için o ld u ğ u kadar, e m n iy et b a k ım ın d a n
da ne d erece m ü s ta h k e m m ü e sse se le r b u lu n d u ğ u n u g ö sterm ey e k â fid ir162.
H o rasa n ’d a 1206 (6 0 2 )’d a ö len F a h re d d in M ü b â re k -şâ h ’ın m isâ firh â n e (Dâr
u2.-2.iyafe, h an ) sin d e âlim lerin o k u m a sı için k ü tü p h a n e ve câ h ille rin eğ len
m esi için sa tra n ç k o n u lm a sı d a d ik k a te şâ y â n d ır163.
M illetler-arası tic â re tin b u inkişâfı, ziraî ve sınaî istih sa lin artm a sı sâye-
sin d e S elçuklu T ü rk iy e ’si çok y ü k sek b ir İk tisad î seviyeye u laştı, ki b u g ü n
hâlâ h e r y erd e ziyâretçileri m e m n u n b ırak an â b id eler bu d u ru m u m ey d an a
koyan en güzel m a d d î d elillerd ir. Bu in k işâ f ile m uvâzi olarak A n ad o lu şe
hirleri çok b ü y ü m ü ş; Konya, Sivas, K ayseri gibi birinci sın ıf m erk e z le r çok
genişlem iş, su rla rın ı aşm ış; A ntalya, Sinop, E rzu ru m , M alatya, A k şehir,
Beyşehir, K ırşehir, G ü lşeh ir, G ü m ü ş, O rta A n a d o lu ’d a birkaç K arah isar ve
İlgın... gibi b irço k şe h irle r T ü rk le r ta ra fın d a n k u ru ld u ğ u gibi tam am iy le
harap o lan şe h irle r de y en id en in şâ edildi. H arap b ir hâle gelm iş olan K ayse
ri, yıkılm ış b in a la rın ta şla rın ı d a k u lla n m a k sûretiyle, D â n işm e n d li M elik
M ehm ed (1 1 3 4 -1142) tarafın d an , 1 1 3 5 ’de saray ve U lu-câm i ile b irlik te
yeniden y a p ıld ı164. Bir in h ita t devri o lan XIV’ü n cü asırd a bile Sivas’ın
Monuments Turcis d’Anatolie, I, s. 32-34; Van Berchem et Halil Edhem , CİA, Asie
Mineure, I, s. 3-4).
165 Bak. L. K halkokondylas, fr. trc. s. 47; O sm an T uran, "Selçuklular zam anında Sivas
şeh ri”, D.T.C. Fakültesi Dergisi, IX, 4, s. 447-457.
166 Seyâhat-nâme, İstanbul 1333, I, s. 210 ve dev. A kı türkçe cöm ert dem ektir. (Divân, I, 84;
Kutadgu bilig).
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ. IIJRK M AM MI 1)1 NİYI M 3 5 9
yerleştiği B u rsa'd a ve Karasi beyliğinde “h esapsız ipek istih sal ed ilir ve dokunan
d ib â (ip ek li)la r H ıristiya n m em leketlerine sevk edilir" idi. O rlea n s du k ası Louis
T ü rk iy e’d en on iki kadifeli halı g e tirtm işti. A lâaddin K eykubâd’a a it old u ğ u
yazılarından an laşılan ipek ü zerin e a ltın tel ile işlen m iş nefis b ir halı bu
m ü n â se b e tle F ra n sa ’ya g itm iş ve S iv as'ta sa tılm ıştı. Konya, Sivas, K ırşehir
boya-hâne, c e n d e re -h â n e , kârhâne ve sa b u p h â n e le ri k u m aşla rı boyuyor veya
boya im âl ediyor; h alk ın evlerini a y d ın la tm a k için k u llandığı n e b a tî yağlar
b ez irh â n e ’lerd e çıkarılıyor; sa b u n im a lâ tı d a b u ra la rd a yapılıyordu. Z e n
ginler ise evlerini, d a h a lü k s m a d d e o lan b a lm u m u ile ay d ın latıy o rd u . D o
kum a san ây iin d e ve ta b â b e tte k u llan ılan b irço k n e b a tla r d a A n a d o lu ’dan
ihraç o lu n u y o r idi. Konya, A ntalya, M ard in , E rgani şe h irle rin d e şa ra p h â n e ler
vardı. D en izli’n in n a r şarabı m e ş h û r idi. A n a d o lu ’n u n c en u p sah illeri M ısır’a
devam lı s û re tte k e re ste ihraç ed erd i. S elçuklu â b id elerin d e g ö rd ü ğ ü m ü z
za rif çin iler kâşi-h ân e’lerde y ap ılm ak ta idi (Vakfiye k ay ıtları). Köle ticâreti de
çok ileri idi. Ş im ald en gelen K ıpçak, R u s ve Ç erkeş köleleri A n a d o lu ’d an
İslâm ü lk elerin e, b ilh a ssa M ısır’a gidiyor ve Eyyûbî, M em lûk d e v letle rin in
ord u la rın ı, saraylarını d o ld u ru y o rd u . Sivas köle tic â re tin in b ü y ü k m e r
kezlerin d en biri idi. B üyük S u ltan B aybars Sivas’ta n sa tın a lın m ış b ir köle
idi. Bu seb ep le A baga h a n bu k u d re tli su lta n a , bu m e n şe î dolayısı ile, h a
k are t m e k tu p la rı g ö n d eriy o rd u . A n ad o lu h ü k ü m d a rla rı icab ın d a M ısır - S u
riye su lta n la rın ı k e n d ile rin e köle ih racın ı yasak etm ek le te h d it ed erlerdi.
Selçuklu s u lta n la rın ın B izanslIlara zaferleri n e tice sin d e İslâm ü lk eleri kö le
lerle, câriyelerle d o lard ı. Bu k ö leler a ra sın d a y ü k sek e m irle rd en b aşk a pek
çok d a ilim ad am ı y etişm işti.
S elçuklu T ü rk iy e ’si b u istih sa l ve ih ra c â tın a karşılık İslâm ü lk e lerin d en ,
şim ald e B ulgar ve K ıpçak-eli (D eşt-i K ıp ça k -K u m a n ia ) , B izans ve A v ru p a’dan
d a geniş ö lçü d e ith a lâ t y apıyordu. O z am an için lü k s b ir gıd â m a d d e si o lan
şeker M ısır, Şam ve Ira k ’ta n geliyor; y ü k sek ve zengin ta b a k a tarafın d an
istih lâ k ediliyor, h a lk d a şek eri bal, p ek m ez ve m eyvelerden alıyordu. B u
n u n la b e ra b e r P eg o lo tti A n ta ly a ’d an ih raç ed ilen m a d d ele r a ra sın d a şekeri
de sayar. İbn Bîbî d e ‘A lâiyye d ü z lü ğ ü n d e b ir “Şeker-hâne” o ld u ğ u n u ve
A lâaddin K eykubâd ta ra fın d a n in şâ edild iğ in i b ild irm ek te d ir, ki b u o z a m a n
da bu sâh illerd e, lim o n ve p o rta k a l gibi, şek er k am ışın ın da b u lu n m a siy le
veya ith a lâ tla m ü m k ü n d ü . M em lek ete M ısır, Bağdad, Şam , T e b riz ’de im âl
edilen çeşitli k u m a şla r ve şim alin T ü rk halk ları ta ra fın d a n tic â re te sevke-
dilen k ü rk leri, R us k e te n le ri de geliyordu. Ö te yandan T ü rkiye g erek h am
deri, g erek se m a m û l d eri m ad d eleri d e ihraç ediyordu, ki b u n la r a ra sın d a
K astam on u m arokenleri m e ş h û r idi. Irak ’ta n cam ve avizeler geliyor; E rzin
3 6 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
177 İbn Bîbî, s. 155. Cam sanâyii eski Y unan-R om a’dan İran yolu ile Fergana’da yerleşm iş
ve H icretin ilk asırlarında çok ileri olan bu san ’at oradan da Ç in’e geçm iştir, ki Y unan
ca byrullos, Farsça billur ve Çince Pi-lu-li kelim eleri b u n u açıkça gö sterm ek ted ir
(Barthold, “F ergana”, İA, IV, 559).
İ7S M. N esevî, Siretu Celâluddîn Mengübirti, s. 186; Q uatrem ere, Histoire des Mongols, s. 132,
136; Brosset, I, s. 458; Dustûr-nâme-i Enverî, s. 60, 61, 64.
179 Dustûr-nâme, s. 59. B arutlu to p u n A vrupa'da tekâm ül ettiği kabul edilm ekte ise de en
büyük toplar da yine F âtih tarafından dökülm üş ve İstanbul m uhâsarasm da kullanıl
m ıştır.
180 j o^ r
I, s. 325.
*
m a n ın d a d a Türk atı (Esb-i Türk) çok kıym etli id i1"4. T ü rk a tla rın ın şö h reti
dolayısiyle T ü rk çe yağız (cins at) ve aygır... k elim eleri A rapça ve Farsçada
k u lla n ılıy o rd u 185. A tla ilgili o larak iğdiş, ulak, yam, yamçı, yılkı (galiba arapça-
ya hayl o larak g irm iş) hayil-taş k e lim e le rin in de bu dillere geçtiğini kayde-
elim .
M illetler-arası tic â re t ve m ü b â d e le n in g en işlem esi A n a d o lu ’d a b irta k ım
m illetler-arası pazar (panayır-/oıre)ların te ş e k k ü lü n e sebep o ld u . Bu pazarlar
u m û m iy e tle şe h irle rin u zağında, y a b an d a k u ru ld u ğ u için yabanluiğ) adını
alıyorlardı. K ayseri-E lbistan arasın d a, A n ad o lu ile Suriye ve Irak k e rv a n
ların ın işlediği m illetler-arası b ü y ü k b ir k erv an yolu ü z e rin d e bu havâlide,
K arah isar o v asın d a k u ru la n Yabanlu hazarı çok m e ş h û r idi. B uraya “Şark-
G arp, Ş im al-C en u p u zak d iy ârlard an ecn eb i tü c c â rla r b ü y ü k b ir cehidle gelir;
Ş arktan g elen ler G arbın, A v ru p a’d an g elen ler de Şarkın, k ezâ Şim al ve Ce-
n u p ’ta n g elen ler de m alların ı b irb irle rin e satarlard ı. Bu p a zard a başlıca
T ürk, R u m köle ve câriyeleri, güzel at ve k atırlar, atlas, sak lâ tu n kum aşlar,
k u n d u z ve sa m u r k ü rk le r sa tılırd ı”. Bu b ü y ü k tic â re t ve kalabalık dolayisiyle
b u rala rd a h a n la r, d ü k k â n la r açılarak b u p azar yerleri şe h ir h â lin e geliyordu.
M a rd in ’in c e n û b u n d a K oçhisar (D un ay sar, K ızıltepe) böyle b ir p a zar olarak
g elişm iş ve b ir şe h ir h a lin e gelm işti. A rtu k lu la r z am a n ın d a b u ra d a h anlar,
h am am lar, çarşılar, fu n d u k lar, m e d re se le r in şâ ed ilerek çok m a m û r o lm u ş
idi. D u n ay ser p a z a rın a Suriye, A n ad o lu ve D iyarbekir tara fla rın d an çok in
san geliyordu. K ırşehir-K ayseri yolu ü z e rin d e k u ru la n Ziyaret pazarı d a bu
sû re tle b ir k a sab a h a lin e gelm iş; K ırşeh ir S elçuklu vâlisi b u ra d a b ir bezzazlar
h an ı in şâ e tm iş idi. B ugün m ev cû d o lm ayan b u k asa b an ın vergileri İlh ân î
d ev rin d e 14.000 d in a r tu tu y o rd u . Ilgın (Âb-i germ) kasabası d a sıcak su ban-
oları ve p a z a r k u ru la n y er o lm ası (Yılgun bazar) sâyesinde te şe k k ü l e tm işti.
A m asya-T o k at a ra sın d a Azîne p azarı (pazar g ü n ü k u ru ld u ğ u için), G erm i-
y an ’d a Alem ud-din p azarı A n ad o lu p a n a y ırla rın ın en m e şh û rla rı idi. Şe
h irle rin k a p ıla rın d a d a p azarlar k u ru lu y o rd u . Y akın Ş arkta çok T ü rk m e n gö
çebe yaşadığı için b u n la rın bazıları T ü rk m e n le rin hayvan m a h sû lle rin i s a t
tıkları ve m a m û l m ad d e aldıkları p azarlard ı. Bu sebeple b u n la ra “Türkmen
Pazarlan” adı verilirdi. K ırşe h ir’de, H a le p ’de M u su l’d a m e ş h û r T ü rk m e n
184 B ursa O rhaniye kütüp h an esi, 46a-48a; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 167; Bayhâkî, s.
757; C havennes, s. 168; Siyâset-nâme, s. 95; Z. Kazvinî, s. 523.
185 U sâm e, Kitâb ul-itibâr, nşr. H itti, s. 76; Nesâim ül-Eshâr, s. 68.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İM AM MI III NİYI 11 ______________________________ 3 6 5
186 “O rtaçağ T ürkiye İktisadî ta rih i”nde ele aldığım ız bu m evzûda b u rad a kısa b ir bibli
yografya verelim : İbn Bibi, s. 44, 49, 95, 96, 155, 216, 244, 272, 411, 448; el-O m arî, s.
15, 20-22, 31-35, 36, 43; İbni B atûta, I s. 328, 335; İbn ül-Esîr XII. s. 149, 150; Ebi’l-
Fidâ, II, s. 134, 135; Aksarayî, s. 62; ‘Aynî, Ikd ul-Cumân, Cârullah ef. 1588, I, 68b; İbn
Sa’id, 86a, 97b; Şem seddîn Cezerî, Tuhfet ul-’acâib, Bibi. N at. 2172, 77b; İbn Cubayr, s.
241-242; İbn Havkal, I, s. 224; İbn ul-Verdî, H. acâib, 51a; Zekeriya Kazvinî, s. 531;
Şem seddin D im aşkî, nşr. M ehren, P etersburg 1866, s. 228; Baybars tarihi, trc. Ş.
Yaltkaya, s. 57; İbn Havkal, II, s. 245; K alkaşandî, Subh ul-a’şâ, V, s. 343, 356; M arco
Polo s. 20, 21, 25; M. Heyd, I, s. 298, 303; II, s. 109, 565-570, 623-631, 643-669, 674-
696, 697-703, 706-707; M as Latrie, Relations de l’ile de Chypre avec l’Asie Mineur au
Moyenâge, Paris 1879, s. 204-270; Bratianu, s. 140, 183, 203, 206; tü rlü vakfiye
kayıdları. A nadolu, Erzincan, M ardin, H ısn Keyfâ ve Siird kum aşları için Mükâtebât, s.
177, 188, 199. İbn H aldûn Çin, Hind, T ürk ve H ıristiyan m em leketlerde sanâyiin ileri
olup başka ülkelere oralardan getirildiğini söyler (Mukaddime, II, s. 320). R. B. Serjeant
İslâm ülkelerinde dokum a sanayii hakkında bazı araştırm alar yapm ıştır (Ars Islamica),
IX (1942), X (1943) ve X1-X1I (1946).
3 6 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
kabını alan Konyalı vezir S ahip l'a h re d d in Ali m u azzam bir serv ete sa h ip idi.
K endisine, ev lâd larm a ve m e n su p la rın a a it ik tâ lar hâriç, g ü n lü k irâdı 7000
d irh e m tu tu y o rd u . 2 0 0 h assa kölesi h iz m e tin d e idi. O n u o ta ğ ın d a ziyâret
eden A b d u llah bin A b d ü zzah ir b ü y ü k h ü k ü m d a rla rd a n d a h a deb d eb eli bir
hayat sü rd ü ğ ü n ü , h ay rat ve iyiliğinin çok o ld u ğ u n u ve b u n u n la şö h re t b u l
d u ğ u n u sö y le r191. 1285 (684) y ılın d a K arah isar (Afyon) da b u lu n a n h â z in e
sin d en 4 0 0 .0 0 0 d irh e m n ak id M oğol şe h z â d e si G e y h a tu ’ya g ö n d e rm işti.
İlhanî h ü k ü m d a rı A baga h a n z a m a n ın d a m ü sâ d e re ed ilen serv etin i, b ü tü n
iktâların ı ve eski v ezirlik m ak a m ım geri ald ık tan , em lâk ve evkafı için gere
ken em n iy eti sağ lad ık tan so n ra S elçuklu veziri b u h ü k ü m d a ra , şa h sî h e sa b ı
na, yılda iki b in bâliş (1 2 0 .0 0 0 d irh e m ) p a ra ve h e r yıl A n a d o lu ’dan M oğolla-
ra gön d erilecek m alların nakli için d e 700 a t te m in e d iy o rd u 192. Beylerbeyi
Seyfeddin T o ru n ta y h ay atın ı k u rta ra b ilm e k için A baga h a n ’a 4 0 0 .0 0 0 d ir
hem p ara, 2 0 0 at, M oğol k u m a n d a n la rın a k ıy m etli hed iy eler ö d em iş ve
1.000 kişilik b ir M oğol k ıta sın ın b ir k ışlık m asrafların ı d a ü z e rin e a lm ış tı193.
Bu m isaller y ü k sek d ev let erk â n ın ın n e azîm b ir servete sahip o ld u ğ u n u
g österm ey e kâfidir.
Z e n g in le rin serv etleri de b ü y ü k d ev let ad am ları gibi ve devrin u m û m î
seviyesine u y g u n d u . R ivâyete göre Ç an k ırılı N u s re tü d d in Ç elebi çok zengin,
hayır-sever b ir in sa n idi; Ç an k ırı ve h av âlisin d e h izm e tle ri d o k u n u y o rd u .
M oğol kargaşalığı dolayısiyle, X III’ü n c ü a sır so n ların d a, m ü sâd e re y e u ğ ra
yan serv eti 10.000 koyun, 700 a t ve 5 0 0 .0 0 0 d irh e m n ak d e bâliğ olu y o rd u ,
ki gayrı m e n k u lle r b u n a d âh il değildi. A ynı devrede H a rp u t kadısı Seyyid
M e cd ed d in ’d e n 5 0 0 .0 0 0 d irh e m m ü sâ d e re ed ilm işti. Y ine M oğollar A k sa
ray’da Şeyh H acı H â m û ş ’u n da, d iğ e r m a lla rın d a n başka, 12.000 sultanî
(altu n ) n a k d in i g a s b e ttile r194. Y ine M oğol d ev rin d e âsâyişsizlik dolayısiyle
K onya tâciri H o ca M e cd ed d in ’in K onya - A n taly a y o lu n d a soyguna uğrayan
k u m aş yük leri 5 0 .0 0 0 d irh e m k ıy m e tin d e idi. M oğollar 1252’de H a rra n ’dan
B ağdad’a g id en b ü y ü k b ir kervanı b astılar; 300 yük şek er ve 100.000 altu n
aldılar ve in sa n la rı ö ld ü rd ü le r195. M em lû k ve İlh ân î im p a rato rlu k la rı a ra sın
da devam e d e n d ü şm a n lık A n ad o lu tic â re tin i çok sarstı. İlhan lıların tâb iî ve
20~ V incent de Beauvair, V. kitap XXXI, bahis 143, 144, kitap XXII, bahis 28; M arco Polo,
s. 20, 21, 25; H ayton, s 132; Joinville. nşr. Natalis de Wailly, Paris 1872, s. 64; B.
Pegolotti, s. 57; 58.
SELÇUKl Ul AR DEVRİNDİ 11IRK İSI AM MI III NİYI 11 3 7 1
ları Keykubâd altmlariyle dolıı idi"m . Bu kayıtlar O rta çağ A v ru p asın d a efsâ-
neleşen T ü rk iy e se rv e tle rin in bir realite o ld u ğ u n u g ö sterir.
S elçuklu T ü rk iy e ’sin in İktisadî y ü k selişin i g ö ste re n en sağlam m a d d î bir
delil de şü p h e siz , d ev letin v â rid a tın a (vergilerin e) a it ra k am lard ır. H a m d u l
lah K azvinî’ye göre S elçu k lu lar z a m a n ın d a A n ad o lu (R ûm ) vilâyetleri vergi
yekûnu 1 5 .0 0 0 .0 0 0 d in a r (altın ), Şarkî A n ad o lu ve M usul vilâyeti y ek û n u
10.000.000 d in ar, A h lat bölgesi (E rm eniye) 2 .0 0 0 .0 0 0 d in a r tu ta rk e n M oğol
istilâsın d an so n ra, İra n ’d a o ld u ğ u gibi, T ü rk iy e ’d e de h u sû le gelen ta h rib â t
ve İktisad î in h ita t dolayısiyle b u ra k a m la r sıra ile 3 .3 00.000, 1.9 0 0 .0 0 0 ve
390 .0 0 0 d in a ra d ü ş m ü ş tü r 204.
Bu ra k a m la ra göre T ürk iy e h u d u d la rı d ışın d a kalan M u su l v ilâyetinin
bir kısm ı ile b irlik te S elçu k lu lara ait A n ad o lu vergileri y e k û n u 2 7 .0 0 0 .0 0 0
d in a r(a ltu n )’a bâliğ o lu y o r ve İlh â n île r z a m a n ın d a 1336 yılına a it vergi def
te rle rin e göre d e b u v erg iler 5 .5 3 0 .0 0 0 d in a ra d ü şm ü ş b u lu n u y o rd u . T ü rk
m en Beyleri e lin d e b u lu n a n U çların b ir k ısm ı ile h e n ü z B izanslılar idâresin -
de kalan bazı sâhil bölgeleri ve Şarkî K aradeniz havzası b u y e k û n la ra dâhil
değildir. Bu h u s u s la r n azarı itib a ra alındığı ta k d ird e O rtaçağ S elçuklu A na-
d o lu su vergi yekûnu 3 0 .0 0 0 .0 0 0 d in a r civârında, İlh ân î d e v rin d e de
7.0 0 0 .0 0 0 d in a r ra d d e sin d e b u lu n d u ğ u a n la şılır205. İbn H avkal X ’u n cu a sır
da, S âm ân îler z a m a n ın d a M â v e râ ü n n e h r ve H o ra sa n ’ın verg ilerin in
4 0 .0 0 0 .0 0 0 d irh e m o ld u ğ u n u m ü şa h e d e e ttiğ in i yazar206. Bu ra k a m la r d ik k a
te şâyân o lu p XIII. a sır T ü rk iy esin in X. a sırd a m ed en iy eti, sanâyi ve ticâreti
en y ü k sek b ir d e re c e d e o lan T ü rk ista n ile güzel b ir m u k ay esesin i teşk il eder.
Bu d u ru m Ş ark T ü rk - İslâm ü lk eleri gibi A n ad o lu ’n u n d a S elçu k lu lar
dev rin d e n e d erece y ü k sek b ir seviyede o ld u ğ u n u ve M oğol istilâ sın d a n so n
ra n e k a d a r in h ita ta d ü ş tü ğ ü n ü açıkça g ö sterir. D u ru m u n bu sa râ h a tin e rağ
m en Z eki V elidi T o g an b ir y an d a n S elçuklu d ev rin i ve bu devre a it rak am ları
bir k e n a ra b ıra k m a k ta , ö te y an d an d a A n ad o lu S elçukluları ü z e rin d e M oğol
ta h a k k ü m ü a rttığ ı n is b e tte İlh ân î h â z in e sin e ayrılan h aracın çoğalm asını
A n a d o lu ’n u n b u d ev ird e İk tisad î ile rle m e sin e b ir delil sa n m ak tad ır. F akat o
A n a d o lu ’n u n İlh â n î h â z in e sin e tü rlü ta rih le rd e ödediği m eblâğları so n 1336
tarih li d e fte r y e k û n u ile m u k ay ese e d e rk e n de b u so n y e k û n u n İlh â n île r’e
Yahudi İbn ‘A llân N izâm (II m ü lk ’ü n yakın d o stu olarak d ev le tten büyük
vilâyetleri iltiz a m a (zatndn) alıyordu. O n d a n so n ra d a İbn S e m h â M elik-
şâ h ’ın B ağ dad'da giriştiği büyük in şaatın m ü te a h h id i b u lu n u y o r; S u lta n ve
vezirine çok n ü fû z e tm iş o lu p m alî işle rd e ve h alîfen in vezirini azilde g ö rü l
düğü ü zere, siy a se tte d e te sirin i g ö ste riy o rd u . A n a d o lu ’d a m ev cû d iy etin i
bildiğim iz birkaç sarrafın Y ahudi değil, T ü rk o lm ası h e rh ald e b u tic â re tin bu
ülkede Y ah u d ilerin in h isa rın d a b u lu n m a d ığ ım g ö ste rm e k te d ir. X III’ü n cü
asrın birinci y arısın d a, B ağdad’da, sa rra fla rın k ırp m a k sû re tiy le p a rala rd an
çaldıkları şik ây et edildiği h alde b a n k e rle rin (Cehâbize) böyle b ir şey y ap m a
dıkları b elirtiliy o r211.
S u ltan B erkyaruk istik ra z d a b u lu n d u ğ u T ü rk ista n lı H anefî Ö m e r ile Ha-
lebli Şi’î Ali a d ın d a iki s e rm â y e d â r(bâzirgân) 'a b o rçla rın d a n b irin in mustavfî
(m âliye nâzırı) M ecd ü l-m ü lk vasıtasiyle d e v le t h â z in e sin d e n n a k d e n ö d e n
m esini, d iğ e rin in “bir şehre havale” y ap ılm asın ı e m re tti. S ultana, Ö m e r’e n a
kit ve A li’ye havâle yapılm ası seb eb in i so rd u k la rı zam an p â d işah lık ve m u a
m elede ta a s s u b u n câiz o lm ad ığ ın ı h e rk e sin b ilm esi g erektiğini, A li’yi sevdi
ğini ve saydığını beyan eyledi212. S u lta n Sancar z a m a n ın d a T a b e rista n Em î-
ri’n in B ağdad, İsfah an , Rey, H ârizm (yâni G ü rg en ç), Saksın (eski b ir Bulgar-
H azar şeh ri) ve Sivas gibi d ev rin b ü y ü k tic â re t m e rk ezle rin d e, k e n d i havâ-
leleri ile, 10 0 .0 0 0 ile 2 0 0 .0 0 0 d in a r m ik d a rın d a iş yapan vekilleri v a rd ı213.
İlhânî m âliyecisi A n a d o lu ’ya gelince Sivas sarrafı K ızıl’a 15.000 d in a r havâle
yaptı; yani b ir k âr k arşılığı havâle sen ed i g ö n d e rip para ald ı214. Bu tica rî u sû l
ve m u a m e le le r o k ad ar yaygın b u lu n u y o rd u , ki b u ıstıla h lar eski lü g a t k ita p
larına geçm iş ve u m û m île şm iş b u lu n u y o rd u . M eselâ suftâce, nakil zo rlu ğ u ve
tehlikey i b e rta ra f e tm e k m aksadiyle ve m u ay y en b ir k âr m u k a b ilin d e p a ra
yerine k red i m e k tu b u ve poliçe m â n â sın d a k u llan ılm ış ve F arsça aslı sıfta
(havâle k â ğ ıd ı)d a n geldiği b e lirtilm iş tir215. Çek kelim esi de A rapçaya sâkk
şek lin d e g irm iştir. Berât, h ü ccet ve te m e s s ü k te zk e re si m â n â sın d a n so n ra
tic arî m â n â sın ı alm ış ve H açlılar v âsıtasiy le b u u sû l, çek kelim esiyle b irlik te,
A v ru p a’ya, A v ru p a d illerin e geçm iş ve böylece m o d e rn ik tisad iy â ta
m a lo lm u ştu r. H avâle sen ed i (suftâce) ise te rcü m esiy le intik al e tm iştir. Bu
~16 W . B arthold, Coğrafya-i Tarihi-i İran, T ahran 1930, s. 18-23, 43; Z. V. Togan, Giriş, s.
115-120; A bbasi devri için bak. W . Fischel, s. 14-23, 28, 33; W . Spahr, “C heck”
istilâhı hakkında bak. Encyclopedaedia o f the Social Sciences, III-IV, s. 362.
_l7 Kaşgarlı M ahm ûd, I, s. 350; Kâşgarh bu zam anda Ç in’de bakır para kullanıldığını da
kaydeder, I, s. 301.
218 İbn B atûta, II, s. 296.
t
219 The Travels o f Marco Polo, London 1950, s. 147-150, 217, 223-225; M. P autier neşri s.
319-321; B. P egolotti, Mercatura, s. 21; W . Heyd, II, s. 349-351; B. Ögel, Sino-Turcica,
Taipei 1964, s. 84. Bu eser pek çok yüksek Moğol m em urlarının U ygur o ld uğunu ve
bu teşkilâtın başında da onlardan Bulad Kaya’nın bulund u ğ u n u bildirir.
220 Gerdizî, Coğrafi kısım , nşr. B arthold, s. 98; Rockhill, The Journey o f W. Rubruck, s. 201.
221 Divân, I, s. 74, III, s. 101; P. Pelliot, Notes sur l’histoire de l'Horde d ’Or, Paris 1950, s. 8.
Bugün kullandığım ız “som a ltu n ” tâbiri de böylece bu eski devre kadar çıkar.
222 Kâşgarlı M ahm ûd, Divân, II, s. 18, 86, 107, 118, 143, 229; III, s. 116.
3 7 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
777
Ebû Şâme, Kitâb ur-Ravzatayn, I, s. 11, 14.
~~4 Nuvayrî, Nihayet ül-Ereb, K öprülü No: 1118 (IV) 161b.
225
G iriş, s. 115-116. Başlangıçta biz de bu kayıtları tetk ik etm eden b u nlara kâğıt para
m ânâsı veriyor ve fakat b u n u n da im kânsızlığını düşünüyorduk. N itekim a raştırm a
larım ız ve yukarıdaki kayıtlar m eselenin m âhiyetini m eydana koym uştur.
226 Makrizî, K. Sulûk, nşr. M. Ziyâde, Kahire 1956. I, s. 45, 99, 180; K alkaşandî, Subh ul-
a’şâ, III, s. 443.
2~7 Vakıflar U m um M üdürlüğü, defter 584, s. 290.
~28 Bak. İbn Havkal, s. 217-218; Dozy, Supplément aux dictionnaires arabes, s. 115-118.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TURK İSI AM MI 1)1 NİVI İl ______________________________ 3 7 7
d evletin büyük g a y re tle rin e rağ m en b ir hafta tic â re t hayatını felce u ğ ra ttık
tan so n ra o rta d a n k ald ırılm azd ı229.
T ürk iy e S elçukluları ticâreti teşvik için tü rlü te d b irle re baş v u ru rk e n
sağlam b ir p a ra p o litik ası da tâk ip ed iy o rlard ı. G erçek ten L âtinlerle yap
tıkları ticarî m u a h e d e -n â m e le rd e altın , g ü m ü ş ve m ü cev h e râ tı g ü m rü k m u a
fiyetine tâbi tu tm a la rı böyle b ir siy asetin icabı idi. N itek im A n ad o lu bey
likleri de: “nakid paraların hudut dışına çıkarılmasına müsaade etmiyorlardı”230.
Selçuk a ltu n la rı b ü y ü k ve y ü k sek ayarlı (zahaban ‘aliyan) ve Selçuk akçaları
da hâlis o ld u ğ u n d a n M ısır’da, B izans’ta ve d iğ e r yabancı m e m le k e tle rd e çok
rağ b ette idi231. Sağlam b ir İktisadî siy aset g ü d e n K avurt d a p a ra n ın ayarını
sağlam tu tm a k ta çok d ik k atli idi232. H alb u k i M oğol istilâ sın d a n so n ra T ü rk i
ye’de a rtık S elçuklu a ltu n la rı k alm am ış; B eylikler d ev rin d e İlhânî, M ısır ve
F loransa (florin) a ltu n la rı ted â v ü ld e o n la rın y erini alm ıştır. O sm an lıla r da
Beylikler gibi XV’inci a sırd a altın ve g ü m ü ş ü n h u d u tla r d ışın a çık m asın ı sıkı
bir şekilde yasak e tm işle rd i233.
Bankacılık, çek ve havâle se n e tle rin in m ey d an a çıkm ası tab iatiy le ticâ ret
hacm i ve m u a m e le le rin in b ü y ü m esi, p a ra ik tisad iy âtı ve serm âye te ra k ü m
lerinin çok ilerilem esi ile alâkalı idi. Ö yle ki v a k ıf geliri (gaile) ziraî m a h sû le
dayandığı z a m a n la rd a ve köy lerd e d ah i m a a şla rın aynî değil n a k d î o larak
verilm esin e d a ir vakfiye kayıtları b u d u ru m u g ö sterir. Para ik tisa d iy âtın ın bu
derece ilerilem esi p a ra tic â re tin in m e şrû iy e t k azan m asın ı g erek tiriy o rd u .
H albuki H ıristiy an lık gibi İslâm iy et de p a ra tic â re tin in b ir esası olan fâ-
iz(ribâ)i h a ra m kılıy o rd u . F ak at İk tisad î z a rû re tle r fâize d o laşık y o llarla ce
vaz veren b ir ta k ım Ş er’î fo rm ü lle r (Hîle-i şer’iyye) m ey d an a çıkardı ve bu
usû llere göre fâizle p a ra ikrâzları d evam e tti. B unlardan biri olan Muhatara
u sû lü M ohatra adiyle A v ru p a’ya d a g eçerek k ilisen in yasakları k a rşısın d a
m u a m e lâ tta ta tb ik edildi. S elçuklu T ü rk iy e sin d e böyle b ir fo rm ü le göre Ş er’î
m ah k e m e d e n çıkan b ir v esik a bize k a d a r g elm iştir. B u n u n la b e ra b e r fâiz,
hangi şekliyle o lu rs a o lsu n , d â im a g ü n â h sayılm ış ve h a ttâ n a -k itle rin n a k
linde k u lla n ıla n hav âle m e k tu p la rı (suftâce) ile k azanılan p ara d a b azan m eş-
veya b ir bâliş çav on d in a r itib a r e d iliy o rd u 24'. XIH’ü n c ü a sır o rta sın d a
K a ra k o ru m ’a g id en A vrupalı Seyyah R u b ru ck Ç inlilerin M oğollara gü n d e
1.500 Iascot (Yastuk) gibi ağır b ir vergi ö d e d ik le rin i k a y d e tm iştir. C üveynî de
Ç in ’de b ir şe h rin 8.0 0 0 bâliş b o rcu o ld u ğ u n u ve h alk ın b u n u ödeyem eyip
H a n ’a m ü ra c a a tla rın ı y azar244. Serm âyesi b u lu n m a y a n la r fâiz ile a ltın (zer
be-sûd) alıy o rlar idi. Bu serm ây elerin g etird iğ i kazanç veya fâiz de bazan
T ü rkçe “asığ” (fâiz, kâr) ile ifâde ed iliy o rd u , ki u m û m î T ü rk ç e ’de m evcud
olan bu k elim e U ygurca’d a b u m â n â d a b ir ıstıla h h âlin e gelm iş; M oğollar bu
p a ra tic â re tin i de U y g u rlard an ö ğ re n m iş b u lu n u y o rd u 245.
G azan H a n ’ın İslâm iyeti k ab û l e tm e s in e k a d a r çok y ü k sek b ir m evkie
sahip o lan o rta k la rın p a ra tic â re ti y ap m aları ribâ ve m u ra b a h a sayılm ıyor ve
b u faaliy etlerin in m e ş rû lu ğ u n a in a n ılıy o rd u 246. F ak at b ir y a n d an o n u n
İslâm iyeti kab û liy le ş e r’î icra a ta g irişm esi, ö te yan d an o rta k la rın iltizam a
aldıkları v ilây etler h alk ın ı ezm eleri ve d iğ e r serm ây ed ârların fâhiş fâizlerle
fakirleri soy m aları gibi h â d ise le r şik ây etlerin y ü k se lm esin e ve G azan H a n ’ın
ribâ (fâiz) ’n ın d in e n h a ra m o ld u ğ u n a, b o rç lu la ra yalnız baş parayı ödeyip
fâizleri v e rm e m e le rin e ve M oğol n o y an (bey) ve h â tû n la rın ın d a b u o rta k la ra
(şirk etlere) serm ây e y a tırm a m a la rın a d a ir b ir ferm an ç ık a rm a sın a sebep
oldu. S erm ây ed ârlara d a şe ria ta göre a ltu n la rı ziraat, em lâk ve tic â re tte iş
letm e le rin i e m re tti. L âkin İk tisad î z a rû re tle r eski d evirlerde o ld u ğ u gibi bu
em ir ve y asak ların tam am iy le in fazın a engel o ld u ve şe r’î m ü b ây aa u sû l ve
fo rm ü lleri (hile-i ş e r’iyye) ile fâizcilik y ine d e devam e tti. K ubilay H an za
m a n ın d a Ç in ’d e zen g in ler fâizle borç p a ra v ererek halkı eziyordu. B una karşı
U ygur B ulad Kaya fâiz n isb e tin i tây in e tti247.
T ü rk iy e S elçukluları h arâcg ü zâr (tâbi) b ir d evlet o larak İlh ân îlere g it
tikçe ağ ırlaşan v ergileri ve A n a d o lu ’d a b u lu n a n M oğol a sk e rle rin in “m a s
rafların ı k a rşıla m a k m ak sad iy le İlh â n î h âzin esiy le m ü şte re k O rta k la r (O rtak-
ı devlet) d a n b ü y ü k m eb lâğ lar istik ra z e tm işle r ve M oğolların devam lı bir
s û re tte b u n la rı ta h sil tazyiki a ltın d a b ırak ılm ışlard ı. Pervâne M u în ü d d in Sü
ley m an ’ın id a m ın d a n (1277) so n ra A b ag a H an ile b irlik te A n a d o lu ’ya gelen
veziri Ş e m se d d in C uveynî “Kadîm Selçuklu hanedanının şerefini korumak
a) M im a rî
Selçuklu dev ri güzel sa n a tla r b a k ım ın d a n d a İslâm m ed e n iy e tin d e yeni
bir safha ve ham leyi te m sil eder. T ü rk le r İslâm d in î ve m ed en iy e ti sâyesinde
çok b ü y ü k b ir k u d re te ve m ed e n iy e te k a v u şu rk e n kendi k ü ltü r u n su rla rın ı
da bu m e d e n iy e te aşılay arak o n a yeni b ir h ü v iy et, k u d re t ve h ay âtiy et k a
zan dırdılar. G erçek ten a sırla rın ve istilâ la rın ta h rib le rin e ra ğ m en T ü rk ista n ,
H ârizm , H o rasan , A fg an istan , İran, A zerbaycan, A nadolu, Irak, Suriye ve
M ısır’d a ra stla d ığ ım ız tü rlü â b id e le rd e n k a h ir ek seriy etin in T ü rk le re ait
b u lu n m a sı İslâm -T ü rk m e d e n iy e tin in m im â rîd e de S elçuklulara n e le r borçlu
o ld u ğ u n u n m a d d î delilidir. G erçek ten b u ü lk e ler hâlâ S elçuklu dev rin in
câm i, m e d re se , tü rb e , h a sta h â n e , kervan saray , kale ve köprü leriy le d o lu d u r.
S elçu klu lard an ö nceki d ev ird en ve h u sû siy le B uveyhî’lerd en cid d î hiçb ir
m im arî e se rin in k alm am ası veya b u lu n m a m a sı d a iki devrin farkını g ö ste
rir251.
T ü rk le rin im p a ra to rlu k ve a z a m e t d u y g u ları, cih an h âk im iy eti ş u û ru
Selçuk m im a rîsin e şekil ve h u sû siy e t v eren ih tişa m ve zerâfetin m e n şe in i
teşkil eder. Ç ad ır şek lin d e k u b b eleri ile tü rb e le ri T ü rk sa n a tın ın en m ü h im
âbideleri o lu p göçebe r û h u n u n ak islerin i g ö sterir. S u ltan S an car’ın ö lü
m ü n d e n ta k rib e n 63 yıl so n ra, 1 2 1 9 ’da, M erv’i ziyâret e d en m e ş h û r a n
siklopedi âlim i Y âkut, S elçuklu s a n a tın ın b ü y ü k âb id elerin d en biri o lan bu
su lta n ın tü rb e s in i ta sv ir ed erk en : “azam etli yeşil k u b b esi b ir g ü n lü k m esâ-
feden g ö rü n ü r; p en cereleri U lu -câm ie bakar. T ürbeye, tü rb e d â rın a ve d aim î
K ur’an o k u y a n la ra y ap ılm ış vakıfları v a rd ır” d e r252. M oğollar b u n d a n b ir
“48 İbn Bîbî, s. 722; Aksarâyî, s. 63, 65. 67; Tarih-i Gazânî, Abaga kısmı, s. 32.
“49 Aziz bin E rdeşîr Esterâbâdî, Bezm u Rezm, s. 341.
250 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 141-142.
251 Barthold, İslâm Medeniyeti tarihi, s. 90.
M u’cem ul-buldân, IV, s. 144.
3 8 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
-60 Herevî, s. 99, trc. 225; İbn B atûta, I, s. 429; Belâzurî, s. 419. N arşahî. s. 39; İbn ul-
Esîr, III, s. 202; Ebû H am id Endülüsî, Tuhfat ul-Elbâb, s. 145-147. M üellif bu hâdisenin
hikâyesini anlatırken hayretlerini de ifâde eder. D aha XII. asırda H ârizm ’de m ücevhe
ratı b ulunan ve b ir zü m rü d ü M ücevherat çarşısında satılan ta ştan yeşil kubbeli bir
türbe keşfolunm uş ve H ârizm -şâh’ın ziyâretine vesile teşkil etm işti (Ebu H âm id
E ndülüsî, s. 90).
261 TM. I, 348-350. B ütün O rta Asya T ürklerinin evliyâsı sayılan Hoca A hm ed Yesevî’nin
m u h teşem tü rb esi de T im ü r’ün eseridir.
26" Bak. Ortaçağda Türkiye-Kıbrıs münâsebetleri, s. 200-212.
3 8 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
261 Âsâr ül-bilâd, s. 435; H um ar-taş için bak. İbn ül-Cevzî, IX, s. 47.
264 Râvendî, s. 180-181. Kubbe T ürk m im arîsinin bâriz husûsiyetini, azam et duygularını
ifâde eder.
265 İbn B atûta, I, s. 428-429, 432-433; M arco Polo; s. 54, 63.
-66 B arthold, Turkestan, s. 109, 315.
267 İbn ül-Esîr, X, s. 211; İbn ül-Cevzî, s. 224.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IlIRK İSI AM MI 1)1 NİYI II 3 8 5
b) R esim ve H eykel
R esim ve h ey k elin İslâm d ü n y a sın d a y ay ılm asında T ü rk sa n a tın ın b ü
yük ro lü olu p , biri S elçuklularla, d iğ eri de M oğol istilâsı ile gelen U ygurlarla
İlh an lılar ve T im ü rlü le r d ev rin d e o lm ak ü zere b u te sirle r iki dev ird e k en d in i
g österir. İlk S elçuklu S u ltan ı T u ğ ru l-b e g çok d in d a r o ld u ğ u h a ld e o n u n ,
H alîfenin kızı ile ev len irk en , d ü ğ ü n h â tıra sı olarak, B ağdad’d a 1063’de, b a s
tırdığı m ad aly a ü z e rin d e k en d i k a b a rtm a tasv irin i ko y d u rm ası çok d ik k a te
şâyândır269. A n a d o lu ’d a yerli R u m re ssa m la rı b u lu n d u ğ u , b u n la r ta rafın d an
M evlânâ C e lâ le d d in ’in resim leri yapıldığı ve h a ttâ M evlânâ’n ın m u h itin d e
A lâeddin T h ra y a n u s adlı re ssa m m ü s lü m a n olduğu^ hald e K onya ve K ubad-
âbâd saray ların d a çini ü z e rin d e yapılm ış re sim le rd e yerli R u m değil U ygur
ü slû b u h â k im d ir, ki O rta A sya te sirin i g ö ste rm e k b a k ım ın d an bu h âd ise çok
m ü h im d ir270. G en iş b ir d in î m ü sâ m a h a içerisin d e yaşayan T ü rkiye S elçuklu
ları ve h u sû siy le M evlânâ C elâled d in ’in m u h iti resim ve heykele fenâ bir
n az arla b ak m ıy o rlard ı. G erçek ten K onya’d a A yn ü d -devle ve K aluyân adlı iki
R um ressa m (nakkaş) M ev lân â’n ın m ü rid i o lu p in sa n resm i y a p m a k ta “ikinci
M anî” sayılıyorlardı. G ü rcü H â tû n ve E k m eled d in gibi ileri gelen M evlânâ
hay ran ları o n la ra ih sa n la rd a b u lu n u y o r ve M evlânâ’n ın re sim lerin i elde e d i
yorlardı. Bu R u m re ssa m la r İsta n b u l ile de m ü n â s e b e tte idi. R u m re ssa m la
rın d a n A lâed d in T h ra y a n u s M evlânâ sây esin d e İslâm iyeti kabûl etti. Bu re s
268 Bak. U m ûm î olarak J. Strzygovsky ve H. Cluck, TM, III; J. Sauvaget, Etudes Orieritales,
IV, 1938; E. D iez ve O ktay A rslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1955.
269 Bak. yukarıda T uğrul-beg’in düğünü. Rey’de XII. asra aid resim ler için G. Migeon, II, s.
192.
270 Bak. Zeki O ral, "K ubâd-âbâd Çinileri", Belleten, LXVI, s. 209-223.
3 8 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
“7I Eflâkî, Menâkıb ul-'ârifin, s. 74, 190, 225, 244, 252, 452; 463; Şahabeddin Uzluk, Mevle
vilikte resim, A nkara 1957, s. 1-14.
~72 Âsâr ül-bilâd, s. 531.
273 Şahabeddin U zluk, s. 14-15.
"74 Bak. Zeki Oral, Nisan tası, A nkara 1954.
~75 Bak. D. S. Rice, BSOAS, XIII 2 (1950); aynı m üel., “The oldest dated M osul C and-
lestick”, A. D. 1225 (The Burlington Magazine, Decem. 1940).
~76 Bak. Emel Esin, “Selçuk devrine ait resim li bir A nadolu yazm ası”, Türk Sanat Dergisi,
İstanbul 1 9 6 3 ,1, s. 1-16.
277 ■ •
M. Ipşiroğlu ve S. Eyüpoğlu, Fâtih albümüne bir bakış, İstanbul.
”78 Zeki Velidi Togan, İslâm Tetkikleri Enstitüsü, I, 1-4, s. 73-89.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IlIRK İSI AM MI İli NİYI II 3 8 7
285 *
Ibn Havkal, s. 492; N arşahî, s. 19, 47. G azne S ultanlarına aid heykel ve kabartm alar da
m eydana çıkm ıştır (bak. A. Bombaci, “Intro d u ctio n to th e Excavations at G hazni”, East
and West, X, 1-2, R om e 1959).
_Sil E. C havannes, Documents sur la Tou-kiou, s. 103, 117, 145, 237-238.
287
Stanislas Julien, Documents sur les Tou-Kiue (Turcs), Paris 1877, s. 142, 148, 201.
288
L u m irjisl, “K ül-tekin an ıtın d a arkeoloji araştırm aları”, Belleten, CVII, s. 387-402.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ IIIMK İM AM MI 1)1 NİVI II 3 8 9
289 Rockhill, Jaurney, s. 82; İbn Fazlan, s. 14. Eski T ürk defin âdet ve inanışları hakkında
çok zengin tarih i m alzem e m evcûddur, ki b u h u su stak i araştırm alarım ızı n eşretm e k
niyetindeyiz. Şim dilik bak. Barthold, “T ürklerde ve M oğollarda defin m erâsim i m ese
lesine dair”, Belleten, XLIII, s. 515-539.
90 G. Feher, “T ürk K ültü rü n ü n A vrupa’ya tesiri”, II. Türk Tarihi kongresi zabıtları, s. 302;
aynı m üel. “Le T itre des K hans Bulgares d ’après l’inscription d u Cavalier de M adara”,
T. Uspensky hâtıra hitabı, Paris 1930, I.s. 1-8; Barthold, Orta Asya Türk tarihi, s. 14.
291 St. Julien, Documents, s. 29; E. C havannes, Documents, s. 15; V. Eberhard, Çin’in Şimâl
Komşuları, A nkara 1942, s. 76-77, 88; Kâşgarlı, I, 283, III, 60.
292 “ K entler üze çıktım ız, b urhan evi yıktım ız” (Şehirler üzerine çıktık ve puth ân eleri
yıktık).
3 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
293
Journey, s. 59-80, 14B-149; M arco Polo, s. 75 Penç-kent (Beş-balık)te m eydana çıkan
güzel insan resim leri için bak. E. Esin, Turkish Miniature painling, Tokyo 1960, s, 33.
2 MJ. R ostovtseff, "Le C entre de l’Asie, la Russie. le C hine et la style anim alier”, Prague,
Seminarium Konda-kovianum, I; J. Strzygoski, TM., III; R. G rousset, L ’Empire des Steppe, s.
42-52, 623-633; A. İnan, "Pazırık hafriyatı”, II. Türk Tarih Kongresi zabıtları, s. 142, 151.
SELÇUKLULAR DEVRİNDİ I(IKK İSI AM MI 1)1 NİYI 11 3 9 1
c) Müzik
Selçuklu h âk im iy eti ve T ü rk le rin O rta ve Y akın Ş ark ’a g elm eleri güzel
san a tla rın b ü y ü k b ir k o lu olan m ü ziğ e d e b ir canlılık ve çeşitlilik getirdi.
Selçuklu d ev rin d e T ü rk m u sik isi o rd u ve saraylarda, göçebe o b aların d a,
T ü rk id â re sin d e çok yayılan tasavvufla b irlik te m ü z ik ve se m a ’(ra k s)m âyin
lere g irm esi dolayısiyle de zâv iy e (te k k e)le rd e g elişm e im kânı b u lu y o rd u . Bir
T ü rk m ü e sse se si o larak s u lta n la rın k a p ıla rın d a Beş nöbet (Nevbet-i Pençgâne)
ve m elik lerin k a p ıla rın d a üf nöbet çalın m ası o rd u m ü ziğ in in en göze çarpan
bir te z â h ü rü idi. O sm an lı d ev rin d e Mehter-hâne adını alan, y ü k sek h âk im iy et
ve azam eti te m sil e d en b u a sk erî m ü z ik su lta n la rın h a şm e tin i g ö steriy o rd u .
H er m elik ve e m îr de h âk im iy eti ve m evkii n isb e tin d e b ir m ü zisy en k a d ro
su n a sah ip idi. M ü ziğ in h â k im iy e t alâm eti vs. eh e m m iy eti dolayısiyle s u lta n
lardan m elik lere ve em irle re yap ılan tev cih lerd e m en şû r, u n v an ve sancak
y an ın d a d a im a b ir tabi (davul) b u lu n m a sı sebebi de b u d u r. H alîfe ve S ultan
Sancar, A n a d o lu ’d a yaptığı gazalar ve k azan d ığ ı zaferler dolayısiyle, D âniş-
m en d li E m îr G âzî’ye san cak ve m elik lik u n v an ı tefviz ed erk e n k ap ısın d a
çalınm ak ü z e re b ir de davul g ö n d e rm işle rd i296. G ö k -tü rk le rd e o ld u ğ u gibi
d ah a so n rak i h a n la rın ö n ü n d e de n ö b e t (nevbet) çalınıyordu. K âşgarlı M ah-
m û d “hükümdar önünde çalınan küs ve d av u la Tuğ” d en ildiğini, “han tuğ urdı”
tâ b irin in k u llan ıld ığ ın ı ve b u n u n h ü k ü m d a r n ö b e t çaldı d e m e k o ld u ğ u n u
söyler. T u ğ ’u n alem m â n â sın ı ve en b ü y ü k H â k a n ’ın d a ’’Tokuz tuğluğ han’’
o ld u ğ u n u d a b ild irir297. İbn H a ld û n “T ü rk d e v letlerin d e o rd u n u n ö n ü n d e
b ü yük b ir san cak ve tu ğ ” taşıy an b ir Çalış ve b irçok bayraklar b u lu n d u ğ u n u ,
tab i ve k û s ’u n T ü rk le r ta ra fın d a n k u llan ıld ığ ın ı b e lirtir298.
295 Bak. Risâle-i Tuğraiye, British M uséum Or. 11834. T ürk çiniciliği hakkında bak. G.
M igeon ve A. Sakısıan, La Céramique d ’Asie - Mineur, Paris 1923; G. M igeon, II, s. 215-
232.
296 Süryanî M ihael, III, s. 237. Beş-nevbet hakkında bak. Q uatrem ère, Histoire des Mongols,
s. 418-421; Râvendî, s. 460.
297 Dîvan, III, s. 92.
“98 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 108.
3 9 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
308 Cuvaynî, I, s. 43-44, 207; Rubruck, s. 173. Oğuz-nâme, D ede-K orkut ve başka kaynak
larda bu kam ların m ânevi nüfuzları, duaları ve kerâm etleri hakkında hayli bilgi vardır.
309 İbn ul-Cevzî, VIII, s. 73; Siyâset-nâme zeyli, s. 28; ‘Avfî, Lubâb ul-Albâb, s. 48.
310 İbn Şeddâd, Şam kısmı, s. 146.
311 İbn Bîbî, s. 473. 558; A hm ed Eflâkî, trc. Cl. H uart, I, s. 185, 193, 211, 229; Zekeriya
Kazvinî, Âsâr, s. 530, 537, 538. Sinop eğlenceleri ile çok tanınm ış olduğu için kaynak
larda Ceziret ul-uşşak adını alm ıştı (Resmî vesikalar, s. 159-162).
312 Cuvaynî, I, s. 80; Nesevî, Fr. trc. H oudas, s. 71; V. de Beauvais, bahis 141.
SELÇUKLUIAR DEVRİNDİ TÜRK İSI AM MI IH NİVI İl 3 9 5
Fihrist, s. 222.
323 Bak. H. C. Farm er, The Legacy o f İslâm.
3-4 Bak. A. Caferoğlu, Ülkü mecmuası.
325 Rubruck, s. 11, 62-67.
326 Bak. F. K öprülü, Türk dili ve edebiyatı, O zan ve Kopuz makaleleri; M akrîzî, K. Sulûk, nşr.
M. Ziyâde, I, 607, 636.
327 Barthold, Turkestan, s. 273 (‘U tb î’den).
328 T.M, IV, s. 202.
3 9 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
3~9 Bak. Aksarayî, s. 86; İbn Bîbî, s. 177; yine Bak. Bölüm IV, 6; Toy kelim esi için Quatre-
mère’in Moğol tarihi, s. 139; Marco Polo’da toy kelim esi kullanm ıştır.
330 St. Julien, D ocum ents, s. 25, 29, 52, 58, 180; E. Chavannes, Documents, s. 120, 144,
168, 192, 194; Huen trang, trc. st. Julien, s. 63; Rubruck, s. 141, G itar çalanlar der;
Gerdizî; nşr. Barthold, s. 87. O. T uran, Cihan hâkimiyeti, I. s. 64-69.
331 A nne C om néne, Alexiade, III, s. 188.
332 Cuveynî. I, 163-164.
SELÇUKLULAR DEVRİNDE TÜRK İSI A M MI III NİVI ll 399
g ö tü rm ü ş tü u \ B aşbalık şe h rin d e « tu ra n U ygur h anı, 681 yılın d a gelen bir
Çin elçisini, a sk erî bir b an d o ile kabul e tm iş; akşam leyin k en d isin i saray ın
daki bir te m sile (tiy a tro ’ya) g ö tü rm ü ş; e rte si g ü n de bir g ezin ti te rtip edip
göl k en a rın d a çalan o rk e stra n ın güzel seslerin i d in le tm işti. A rslan h a n n ih â-
yet sefiri şe h ird e g ezd irm iş ve m ü h im b in â la r a ra sın d a b ir kaç a sır önce in şâ
o lu n m u ş b ir B uda tap m ağ ı d a g ö ste rm iş334. Bu d u ru m O rta A sya’d a m evcûd
sahne sa n ’a tla rın ın , S elçuklu d ev rin d e, b ü y ü k in sa n k itleleri ve pek -ço k m ü
esseseler ile b irlik te Y akın-Ş arka ve h u sû siy le A n a d o lu ’ya n asıl geldiğini ve
Moğol d ev rin d e U y g u rların m illî a n ’an eleri n e d erece k u v v etlen d ird iğ in i
g ö sterm e k te d ir. F ilh ak ik a E rbil h ü k ü m d a rı M u zaffereddin G ök-böri m e şh û r
M evlid âyîn ve m e râ sim le rin i aynı z a m a n d a şe n lik le r ile b irlik te k u tlu y o rd u .
Bu m ü n â se b e tle h e r yıl M u h a re m ’d e n R eb î ul-evvel ayı b a şla rın a k ad a r İs
lâm b eld e le rin d e n âlim ler, sûfiler, vâizler, h âfızlar, şâirler ve çok kalabalık
bir halk H azreti M u h a m m e d ’in d o ğ u m g ü n ü n d e ih tifale k atılıy o rd u . Z ira
e tra f ü lk e le rd e n gelen h e rk e s G ö k -b ö ri’n in d e rin im â n ın d a n ve p ey g am b er
aşkını y ü c e lte n m u h te ş e m âyîn ve b ay ram ların hayırlı o lm a sın d a n em în
bu lu yord u . Bu d in d a r h ü k ü m d a r m e râ sim le rd e n önce d ö rt-b e ş katlı y irm i
den fazla ah şap "Kubbe” in şâ ed e rk e n em irle re ve y ü k sek zevâta d a h u s û s î
k u b b eler yaptırıy o r; b u n la r çok güzel o lu p ç eşitli ve kıym etli te zy in a t ile
sü slen iy o rd u . H er k u b b e d e m û sik î h e y ’etleri, o y u n cu ve “Erbâb ul-hayâl”
takım ları yâni sahne san’atçûan k alıyordu. M. G ök-böri h e r g ü n ik in d i n a m a
zın d an so n ra kale k a p ısın d a n m ey d an y ak ın ın d a b u lu n a n H ân e k âh arasın d a
k u ru lu k u b b e le rd e n b irin e in ip m û sik î d in le r ve hayâl oy u n ların ı zevkle
te m â şâ eder, H â n e k â h ’d a ta rik a ta göre icrâ o lu n a n semâ’a sab ah a d eğ in kalır
ve n am a z d a n so n ra kaleye yâni saraya d ö n e rd i335.
S elçuklu o rd u su n d a , XII. a sır b a şla rın d a m ev cû d iy etin i g ö rd ü ğ ü m ü z
tem sil o y u n u ve sa h n e s a n ’a tla rın m T ü rk iy e ’de yaygın olarak devam etm e si
tab iî idi. S u lta n A lâed d in K eykubâd, d ü ğ ü n , b ayram ve zafer m e ra sim le
rinde, A n a d o lu ’d an b aşk a k o m şu ü lk e le rd e n de ta k ım -ta k ım sa n ’atk âr, sa h
ne oy u n cu ları (la’âbân), şîrîn h o k k a b a z la r ve çalgıcılar m esle k le rin in b ü tü n
inceliklerin i icra e d iy o rlard ı336. S elçuklu S u ltan ı z a m an ın d a T ü rk iy e'd e , hir-
fet sah ip leri ara sın d a , maskaralık ile h ay atın ı k azan an m e şh û r b ir şah ıs vardı.
K eykûbâd’ın ö lü m ü n d e n so n ra h a y ran ları k e n d isin e M oğol im p a ra to ru O k
tay K aan 'a gitm ey i tavsiye e ttile r ve o n u to p lad ık ları harçlık ile M o ğ o lista n ’a
g ö n d erd iler. Ü ç yıl sü re n y o lc u lu k ta n so n ra h a n a varm ış ve b ü y ü k bir
333 Schott, Zuvnguren frage, s. 43-50; S. M aksudî, Türk Tarihi ve Hukuk, s. 322.
334 Schott, Zuvnguren frage, s. 43-50; S. M aksudî, Türk Tarihi ve Hukuk, s. 322.
335 İbn H allikân, Vefeyât ul-A’yân, I, s. 552.
336 İbn Bîbî, s. 298.
4 0 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
5 Kâşgarlı M ahm ûd, I, s. 294. Aksarâyî, s. 51 not; Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I.
6 Ahsen ut-takâsîm, B.G.A., s. 472.
406 SELÇUKLU! AR TARİHİ
İbn H aldûn, Mukaddime, İstanbul 1275, II, s. 226; B arthold, bu k ehâneti biraz yanlış
tefsir eder (İslâm Medeniyeti tarihi, İstanbul 1940, s. 99); Z.V. Togan, Tarihde Usûl, İsta n
bul 1950, s. 85; O. T uran, Türkler ve İslâmiyet, s. 469-472. A bbasîler zam anında T ürklerin
A rapları kendi çöllerine süreceğine dair bir hadîs de İbn Sa’d ’m Tabakat’ında m eydana
çıkar.
8 Râvendî, s. 99.
9 Bak. Corci Zeydân, Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, IV, s. 249-258; F. K öprülü (B arthold),
İslâm Medeniyeti Tarihi, s 168-176.
HINK İSLÂM MEDtNİYI IİNİN İNKİŞAII VI İN IIİIA II 407
Etrâk veyahut Menâkıb ut l'ilrk adlı risalesi bu d ev ird e o n la ra karşı duy u lan
tak d ir h isle rin e te rc ü m a n o lu y o rd u 1*’. İslâm d ü n y a sın d a A b b asî o rd u la rın d a n
so n ra d a S âm ân îlerin , B uveyhîlerin ve h a ttâ F â tım île rin o rd u la rın ı d a ekse-
seriyetle T ü rk le r teşkil ediyor; h u d u d gâzileri a ra sın d a d a çok T ü rk b u lu
nuyordu . Bu seb ep le M ü slü m a n la r y ak ın d an ta n ıd ık ları ve sam im i sü n n i ol
duk ların ı bildikleri T ü rk le rin İslâm iyeti k a b û lü n ü m e m n û n iy e tle karşılıyor
ve içinde b u lu n d u k la rı b u h ra n dolayısiyle fâtih T ü rk leri ü m itle bekliyorlardı.
Selçuklu h âk im iy eti ve b u d ev ird e İslâm m e d e n iy e tin in kazandığı hayâ-
tiyet h a k k ın d a g ö rd ü k le rim iz İslâm d ü n y a sın ın b u ü m itle rin i b o şa çıkarm ış
değildir. G erçek ten T u ğ ru l-b e g z a m a n ın d a D ey lem lilerin z u lm ü n d e n , n eseb -
lerinin m eçh û l ve u y d u rm a o ld u ğ u n d a n b a h se d e n İbn H assû l, S elçukluların
Afrâsyâb (O ğuz H an) n e slin d e n geldiğini, T ü rk le rin fazilet ve ü stü n lü k le rin e
d air en sağlam d elilin de H azreti P e y g am b er’in: “Türkler size dokunmadıkça siz
de Türklere dokunmayınız” h ad îsi o ld u ğ u n u b e lirtm e k sû retiy le ilk h isle rin bir
tercü m a n ı o lu r 11. B üyük d ev let ad am ı N iz â m ü l-m ü lk : “Dünyanın efendisi
(M elik-şâh) Afrâsyâb (O ğuz H an) neslinden olup dindar, âlimlere saygı, zâhitlere
iyilik, fakirlere şefkat ve halka adalet göstermek gibi dünyada kimseye nasip olmayan
yüksek vasıflara sahip ve cihâna hâkimdir. Bazı halîfeler zamanında devlet çok geniş
lemiş idiyse de yine Haricîlerden endişe vardı. Allaha şükürler olsun, ki bu uğurlu
zamanda böyle bir kaygı kalmamış ve kimse muhalefet düşünemez olmuştur”12 d e r
ken k e n d isin in d e d o ğ m a sın d a h isse d a r o ld u ğ u devrin u m û m î vasıflarını
çizer. Başka b ir m üellif: “Selçuklu pâdişâhları hep bu güzel ahlâka sahip idi. Onla
rın bayrakları belirdikten sonra ihtiyar dünya yeniden tazelendi ve gençleşti; onların
ıktâı oldu; imâr edildi. Selçukluların iyi idareleri sâyesinde dünya nizâma girdi;
İslâmın sancakları kuvvet buldu; Şarkta ve Garpta câmi, medrese, ribât ve minâ-
relerin çoğu Selçuklu sultanları ve vezirlerinin eseridir. Bu hânedanın devletleri inhi
tata y ü z tutunca da memleketlerin mamûrluğu ve halkın âsâyişi bozuldu” fikirleri
ile devrin e h e m m iy e tin i m ey d an a k o r13.
İslâm d ü n y a sın ın g ö rü ş ve d u y u şla rın ı b e lirtm e k b ak ım ın d an İm âm
A ’zam E bu H a n îfe ’ye atfo lu n a n b ir rivâyet de d ik k ate şâyândır. Bu rivâyete
göre; E bû H an îfe h ac e s n a sın d a T a n rı’ya: “Ey Allahım! ben senin için Muham-
med’in şeriatını takrir ettim; içtihadım doğru ve mezhebim hak ise yardım e t” diye
niyâzda b u lu n u r. H â tifte n gelen b ir ses: “Doğru söyledin; kılıç Türklerin elinde
40 S. Julien, Documents, s. 10, 28, 135, 142, 148, 201; E. Chavannes, Documents, s. 38, 71,
177.
41 W. T hom sen, Inscription de l’Orkhon, H elsingfors 1896, s. 105.
4 2 Fihrist, s. 26, 29. . .
46 Fihrist, s. 29-30; O. T uran, “O kun h u ku k î b ir sem bol olarak k ullanılm ası”, Belleten,
XXXV.
47 E. C havannes, s. 134.
48 D. D unlop, The Jewish Khazars, s. 119.
49 ^
Kadı el-Bulgarî’nin im am ul-H arem eyn’ın d ostlarından olduğunu ve “Bulgar şehri h a
vâlisinde sayısız T ürk kavmi b u lu n d u ğ u n u , m üslüm an olunca Hazarları m ağlûp ettik le
rini, Bulgar hükü m d arın ın daim a gaza ettiğini yazar (Z. Kazvinî, Âsâr, s. 612-613).
TÜRK İSLÂM M ID I NİYE TİNİN İNKISAM VI İN IIİIA II 417
bir kavm e m e n su p in sa n la r g etirilip bu yazıların o k u tu ld u ğ u n u a n la tır50.
U ygurların ta rih ve ed eb iy ata ait e se rle ri zen g in d i. O n u n verdiği bu tafsilât
U ygurlara a it T ürk çe, Ç ince ve Soğdca yazılı K ara-balgasun k itâb esi ve Ç in
kaynakları ile tey it e d ilm iş tir51.
O rta A sya d ev letleri a ra sın d a U ygurca u z u n m ü d d e t re sm î m ü n â s e
betlerd e de k u llan ılıy o rd u . 1027 y ılın d a U ygur ve K ıtay h a n la rın d a n G azneli
S ultan M a h m û d ’a gelen elçi, T ü rk u sû l ve tak v im in e göre, U ygurca yazılm ış
bir m e k tu p g e tirm işti ve M ervezî b u n u n A rapça te rc ü m e sin i ese rin e koy
m u ş tu r52. Bu, A n ad o lu S elçukluları d iv a n ın d a B izanslılar ile R u m ca m u h â
berâtı idâre e d e n k â tip le r (nötârân-i Divân-i saltanat) gibi53 o lu p G azne dev
letinin de O rta A sya’daki gayrı m ü slim T ü rk d ev letleri ile m ü n â se b e tle rin d e
Uygurcayı b ilen m e m u rla ra sah ip o ld u ğ u n a d e lâ le t eder. N ite k im K âşgarlı
M ahm ûd da, k ad îm z a m a n la rd an b u g ü n e yâni XI. asra değin, K âşgar’dan
Yukarı Ç in ’e k ad ar b ü tü n T ü rk le rin , h â k a n ve su lta n la rın , U ygurca k u lla n
dıklarını, Ç inli ve d iğ er Şark k av im lerin in de T ü rk lere m e k tu p la rın ı bu yazı
ile yazdıklarını, o ra la rd a şe h irlile rin T ü rk çe bild iğini söylem ekle U y g u r
ca’n ın A sya’d a n e d erece yaygın ve d ev le tle ra ra sı resm î b ir dil o ld u ğ u n u
belirtir. H â riz m -şâ h la rın son veziri M ucîr u l-m ü lk N îşâ p û r’d a istilâ ile ile r
leyen M oğol k u m a n d a n ın a b ir h e y ’e t ve U ygurca yazılı (Hatt-ı-Uygurî) bir
m ek tu p g ö n d e rm işti, ki b u da H â riz m -şâ h la rın Ş ark T ü rk leri ile U ygurca
m u h a b ere le ri y apan m e m u rla ra sah ip b u lu n d u ğ u n u g ö ste rir54. U ygurlarla
cihâd yap an K arah an lılar d a M ü slü m a n o ld u k ları, ilim ve ed ebiyat dili olarak
A rapça ve F arsçaya çok e h em m iy et v erd ik leri gibi aslın d a k e n d ile rin e ait
edebî b ir d il o larak U ygurcayı d a k u lla n m ıştır; Kutadgu-bilig ile ‘A tabet ül-
hakayık gibi İslâm î ilk iki b ü y ü k eseri b u yazı ile yazm ışlardı. B ayhâkî G azne
Saray d ilin in T ü rk çe o ld u ğ u n u k a y d e ttik te n so n ra K arah an lılar’d an gelen
m e k tu p la rın d a T ü rk çe o ld u ğ u n u söyler, ki b u n la rın U ygurca yazıldığı aşi
k â rd ır55.
<>u Barthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 78. M arquart ve Bang, Ost. Türk.
Dialelect, s. 217, Firdevsî E rcasb'dan “şâh-ı Y abgu-nizâd” (Yabgu-zâde) olarak bahseder
ve o ndan K aştasp’a gönderilen m ek tu b u n “H att-ı Yabguvî” ile yazıldığını belirtir.
B arthold hâlâ bozuk istin sah lara göre bunu da Hatl-i Bayuguvî şeklinde yazar.
61 İbn Bîbî, s. 157; İbn Kalânisî, s. 284.
420 SELÇUKLULAR TARİHİ
65 Fahreddin M übârekşâh, Tarih, s. 46; K öprülü, aynı eser, s. 116-120. Fakat Bedreddin
Kıvâmî-i R âzî’nin neşredilen dîvânında (nşr. Celâleddin Urmevi, T ahran 1334), bu
T ürkçe şiir m evcud değildir.
w> Bak. Barthold, T. M, II, s. 74-79; A bdülkadir Erdoğan, “K ur’an tercüm eleri”, Vakıflar
Dergisi, I, s. 47-51; A bdülkadir İnan, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümeleri, A nkara 1961.
Fahir İz, Eski Türk edebiyatında nesir (İstanbul 1964)’de A nadolu’da XIV. asırda yazılmış
T ürkçe eserlerden m ühim parçalar neşretm iştir.
67 Bak. Zeki Velidi, “H ârizm ’de yazılm ış eski T ürkçe eserler”, T. M, II, s. 315-345; F.
K öprülü, Türk Dili ve Edebiyatı, s. 155, 161.
68 Nesâim ul-Eshâr, s. 68; Mirhvvând, Düstûr ul-Vuzerâ, s. 235.
69 M ubârek-şâh, Tarih, s. 43-44.
422 SELÇUKLULAR TARİHİ
72 İbn Bîbî, s. 606. Selçuk beyleri ve sultanları A bbasîlere bağlılık eseri olarak siyah renk
kullanırken göçebelerde eskisi gibi bu renk m âtem alâm eti idi.
73 Resmî vesikalar, s. 82.
424 SELÇUKLULAR TARİHİ
76 A vrupalIların H açlılardan önce ve sonra İslâm iyet hakkındaki düşünceleri çok ip tidaî ve
m enfî ,olup bu husu slar için bak. G. E. V on G runebaum , Medieval İslâm, Chicago 1947,
s. 48-50.
77 H. Pirenne İslâm istilâsı ve daha sonra şark ticâretinin A vrupa’nın İktisadî, İçtim aî ve
m edenî bünyesinde sıra ile yaptığı m enfî ve m ü sb et tesirlere dair fikirlerini tü rlü e ser
lerinde m eydana koym uştur.
426 SELÇUKLULAR TARİHİ
XI’inci a sırd a S uriy e’de H açlılar sav aşların kızıştığı z a m a n lard a bile
M ü slü m a n ve H ıristiy a n tic â re t k erv an ları Ş a m ’d an A kkâ’ya ve d iğer İslâm
ü lk elerin e gidip gelm ek sây esin d e M ü slü m a n la rı ve İslâm m e d en iy etin i ta
n ım a fırsatın ı b u lu y o rlard ı. Bu şid d etli sav aşlar e s n a sın d a bile hiç bir engel
ile karşılaşm ay an tic â re t kerv an ları sâdece h u d u tla rd a g ü m rü k resm i
ödüyorlar; b u d u ru m u h ay retle m ü şâ h e d e e d en E n d ü lü slü seyyah İbn C u-
bayr’e göre H açlılar bile A k k â’d a g ü m rü k m u a m e le le rin i A rap ça yapı
yorlardı. H açlılar id â re sin d e M ü slü m a n tü c c a rla rın d a n b aşk a b ir k ısım M ü s
lü m a n h alk ın d a y aşam ası A v ru p alIların İslâm m e d en iy e tin i ta n ım a la rın a
y ardım ed iy o rd u 78. A v ru p alılar S elçuklu su lta n la rı ile yaptık ları tic arî m u a
h e d e le r sây esin d e A n a d o lu ’d a tic â re t se rb e stisi k azanm ışlar; b ü y ü k şe h irle r
de k o lo n iler ve k o n so lo slu k la r k u rm u ş la r79, d ev rin u m û m î h u k u k an layışına
göre m ü h im dâvaları Selçuklu k a d ısın a a it o lm ak la b eraber, ken d i ih tilâf
larını b u k o n so lo slu k la rd a h a lle tm e salâh iy etin i k a z a n m ışla rd ı80. A vrupalı
tacirler, böylece, İslâm d ü n y ası ile g en iş ve h e r tü rlü m ü n â se b e tle rin geliş
m e sin e m ü s lü m a n la rd a n k ü ltü re l ik tib a sla r y ap m ak im k â n ların ı b u lu y o rla r
idi.
• A v ru p a İk tisad î y ü k se lişin in göze çarp an b ir b e lirtisi d e vaktiyle A k d e
niz tic â re tin d e n u zak laşan G arp lılar b ir kaç yüz yıl g eçtik ten so n ra şim di
Şark ticâreti sâyesinde, ancak X III’ü n c ü asırd a, F lo ran sa ’d a Florin ve V en e
d ik ’te Ducat adiyle b astık ları sik k eler ile a ltu n p aray a kav u şab ilm işlerd ir. Bu
za m a n a k a d a r K ilise yalnız tic â re tin in k işa fın d a z a rû rî olan p a ra tic â re tin i ve
fâizi yasak e tm e k le kalm ıyor; r û h u n se lâ m e ti için, tehlikeli saydığı b izzat
tic âreti de iyi k arşılam ıy o rd u . İşte b u d ev ird e A v ru p a İslâm lard an aldığı fâiz
form ü lleri (Mohatra), istik raz, kredi, p a ra n ın tah v il ve nakli u sû lleri, çek ve
havâle se n e tle ri sây esind e K ilisenin k a rşısın d a tic â re tin k o ru n m a sı ve in k i
şafı im k â n la rın a kavuşuyor; serm ây en in te şe k k ü lü ve h are k e ti kolaylaşıyor
du. İslâm ın tesiriy le tic â re t şirk etleri te şe k k ü le , tic âret k e rv an ların ın e m n i
y etin i sağ lam ak m ak sad iy le A lm an y a’da a sk e rî m u h a fız lar ve A k d e n iz ’de de
V en ed ik liler a sk e rî g em iler b u lu n d u rm a ğ a başlıyor ve a rtık A v ru p a ’d a aynî
iktisadiyat y erin i nakdî iktisadiyata te rk ed iy o rd u 81.
78 İbn C ubayr XII. asrın ikinci yarılarında A kdeniz’de, adalarında ve Y akın-Şarkta m üslü-
m an ve A vrupalı hıristiyan tüccarları arasında cereyan eden ticarî m ü n âseb etler h ak
kında m ühim m alûm at verir. Rihle, Leiden 1907, G.M. s. 288, 298, 302, 303, 306.
79 W . Heyd, I, s. 543, 552; II, s. 354, 357, 359; G. Bratianu, s. 165-168.
80 Resmî vesikalar, s. 131.
81 H. Pirenne, Medieval Cities, P rinceton 1948, s. 38, 37, 110, 123, 124.
TÜRK İSLÂM MEDI NİYI IİNİN İNKİŞAII VI İNHİTATI__________________________________________________ 427
Fâiz ve kredi u sû lle rin d e n so n ra X IV ’ü n c ü a sırd a İtalya’d a z u h û r eden
sigorta m ü e sse se si d e Şark tic â re tin in ve S elçuklu te sirin in bir neticesi olarak
d o ğ u yord u . G erçek ten Türkiye Selçuklu sultanları X lll’üncü asırda, h e n ü z k a rşı
lıklı h u k u k î b ir akid h alin e g elm em ek le b e ra b e r karada ve denizde tecâvüze
uğrayan ecnebi tüccarlarının mallarını devlet hazînesinden tazmin etmekle ilk sigorta
müessesesini fiilen kurmuş oluyor ve m ille tle ra ra sı ticâreti teşv ik te aldıkları b ir
çok te d b irle r a ra sın d a b u n u da ta tb ik e d iy o rla rd ı82.
84 Zekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, s. 463; İbn Şakir, I, 134; İbn Ebi U saybi’a, I, s. 306-308;
İbn Şeddâd, A'lâk ul-Hatira, Dam es 1956, s. 241. II. Kılıç A rslan’ın yanında bulu n an ve
M alatya’da Süryanî patriki ve tarihçi M ihael ile so h b etler yapan Feylesof K em aleddin’in
bu M usullu âlim K em aleddin bin Y unus olduğunu sanıyoruz (bak. Süryanî M ihael
Chroniques, III, s. 391).
85 İbn Havkal s. 480.
86 Âsâr ul-bâkiye, nşr. Cachau, s. 357-360; Tahdid nihayet ül-emâkin, nşr. M. Tanci, A nkara
1962, s. 21-23.
87 İbn Cubayr, s. 235, 326, 342; İbn ül-Esîr, X, s. 68.
88 İstahrî, BCA, s. 70; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I., s. 236.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 429
coğrafyacısı İdi isi do ( 1 100-1166) N o rm a n kıralı R o g er(R u câ r)irî sarayında
yaşadı ve o n a m e ş h û r coğrafyası Nuzhet ul-muştak'ı ve kıral G u illa u m e ’e de
Kitâb ul-memâlik adlı diğ er eserin i ith a f e tti. Birinci eserin bir h ü lâ sa sın ın
1592’de R o m a’da A rapçası ve 1619’d a d a L âtincesi n eşred ild i. Böylece Sicil
ya’d a bizzat k ıralların saray ın d a A rap ed e b iy a tın ın ra ğ b et k azan m ası sâye-
sinde İslâm m ed e n iy e tin in b ir p e n c e re si A v ru p a ’ya açılm ış b u lu n u y o rd u . Bu
da N o rm a n la rın , İsp an y o lların ve Y akın-Şark h açlıların ın İslâm m ed en iy e tin i
ik tib aslard a B izanslIlardan d a h a m ü sa m a h a lı ve kabiliyetli h a re k e t e ttik le ri
ni g ö ste rm iştir.
G arp ta E n d ü lü s A rap ları b ir kaç a sır y ü k sek m e d e n iy e tle rin in verdiği
gevşem e h â lin e d ü şe re k İspan y o lların istilâ sın a u ğ rad ık ça ilim lerin i de hı-
ristiy an lara n ak led iy o rlard ı. M ü slü m a n m e d re se le rin e gelen papaz ve lâik
H ıristiy an lar o ra d a n aldıkları ilim leri m e m le k e tle rin e g ö tü rü y o rla rd ı. Bu
sebeple İb n R ü şd M ü slü m a n Ş ark tan fazla H ıristiy an G arp ta te s ir e tm iş ve
o rad a doğ an Averroisme (İbn R ü şd cü lü k ) felsefe cereyanı p a p ala rın tâk ip ve
tek firlerin e ra ğ m e n K ilisenin ta h a k k ü m ü n d e ve skolastik’i sa rsm a k ta birinci
derecede rol o y n am ıştır. İsp an y o llar M u rsiy e’yi z a p te ttik le ri z am an kıral,
M u h am m ed b in A h m e d el-M u rsî’yi h iz m e tin e alarak o n a b ir m e d re se in şa
etti. Bu âlim M ü slü m an lara, H ıristiy a n la ra ve Y ah udilere m a n tık , h en d ese,
tıp, felsefe ve m u sik î d ersleri o k u ttu . K ıral d o s tu o lan bu M ü slü m a n â lim in e
H ıristiy an olm ayı te k lif ettiğ i v ak it o k en d isin e: “Tek Allaha ibâdet ederken
dahi vazifelerimi öğrenmekten ve yapmaktan âciz kalıyorum. Uç Tanrı’ya ibâdet
edersem hâlim nice olur?” ta rz ın d a z a rîf b ir cevap v e rm işti89.
1311 ’de to p la n a n K o n sil’in verdiği k a ra rla rd an biri ve en m ü h im i K ato
lik akid esin i k o ru m a k için İbn R ü şd ’e k arşı fikir m ü câd elesin i açm ak oldu.
Bu m a k sa tla da, İbranîce, A rapça, felsefe ve şâir d e rsle r o k u ta n m e d re se
(kolej)leri R om a, Bolonya, Paris, O x fo rd ve S alam anca’d a açıp İslâm iyete
karşı m üd afaay a h azırlan m ay a k a ra r verdi. B u n u n la b e rab e r A v ru p a ’d a ilk
A rapça d e rsi o k u ta n m e d re se 1 2 5 0 'd e H ıristiy a n la rın işgaline geçen T ulay-
tila (T o le d o )d a ve K atalonya kıralı ta ra fın d a n 1 2 7 6 ’da İsp an y a’d a b aşk a bir
yerde k u ru lm u ş; 1 3 1 1 ’de P a ris’te ve B elçika’da L o u vaine'de Şark dillerin i
ö ğ rete n m e k te p le r açılm ıştı. Böylece H ıristiy a n la r A rapça ile b irlik te birçok
ilim leri ve İslâm m e d e n iy e tin i ö ğ ren iy o rlard ı. D aha XU’inci asırd a
S û r(L ü b n a n )d a yaşayan H açlı m üellifi G u illau m e de Tyr bize k a d a r u la şm a
89 İbn Hacer, Dürer, III, s. 375. Benî A hm er hük ü m d arın ın nihâyet m em leketine getirttiği
bu âlim çok büyük bir kalabalık ile karşılandı, orada XIV. asır başlarına kadar derslerine
devam etti ve öldü.
430 SELÇUKLULAR TARİHİ
90 H. G. Farm er, The Legacy o f İslâm, O xford 1947, s. 371; A. G uillaum e, aynı eser, s. 272;
Von G runebaum , s. 51.
TÜRK İSLÂM MI Dİ NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 431
91 H ârizm î, Mefâtih ul-'Ulûm, s. 129; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I, s. 16-17; C urcânî, Coğrafya,
B. M. Add. (Add. 7705 m ukaddim e); Kazvinî, Kosmographia, nşr, W üstenfeld, I, s. 93;
İbn H aldûn, Mukaddime, I, s. 53-54, 77; Bayhâkî, Tatımma Siwân al-hikma, M. Shafı’, s.
161; M. M eyerhof, The Legacy o f İslâm, London 1947, s. 334, 335; C arra de Vaux,
Penseurs de Vİslâm, II, 245, 2 4 6 -2 5 1-; İbn H allikân, I. s. 643-645; R eşîdeddin, Mukâtebât,
s. .44; H. Suter, İA, VI, s. 859-861.
92 Bu husu slar için bak. The Legacy o f İslâm. Bugünkü Arap ve Lâtin rakam ları aynı m enşe-
dendir. A rapça sıfır eski m etinlerde “içi boş" olarak ta rif edilirdi. G arpta bu şekil devam
432 SELÇUKLULAR TARİHİ
etm iştir. İslâm lar da Lâtince gibi H B C D harflerini rakam karşılığı kullanırlardı, am a
bu harfler ile hesap yapılm am ıştır.
93 C havannes, Documents, s. 152, 292; Rubruck, s. 199; Oniki hayvanlı Türk takvimi, s. 105.
94 N şr. M inorsky, BSOAS, XII, 2, s. 282.
428 SELÇUKLULAR TARİHİ
84 Zekeriya Kazvinî, Âsâr ül-bilâd, s. 463; İbn Şakir, I, 134; İbn Ebi Usaybi’a, I, s. 306-308;
İbn Şeddâd, A ’lâk ul-Hatira, D am es 1956, s. 241. II. Kılıç A rslan’ın yanında b u lu n an ve
M alatya’da Süryanî patriki ve tarihçi M ihael ile soh b etler yapan Feylesof K em aleddin’in
bu M usullu âlim K em aleddin bin Y unus olduğunu sanıyoruz (bak. Süryanî Mihael
Chroniques, III, s. 391).
85 İbn Havkal s. 480.
86 Âsâr ul-bâkiye, nşr. Cachau, s. 357-360; Tahdid nihayet ül-emâkin, nşr. M. Tanci, A nkara
1962, s. 21-23.
87 İbn Cubayr, s. 235, 326, 342; İbn ül-Esîr, X, s. 68.
88 İstahrî, BCA, s. 70; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I., s. 236.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATI .429
coğrafyacısı İd rîsî de (1 1 0 0 -1 1 6 6 ) N o rm a n k ıralı R o g e r(R u câr)in sarayında
yaşadı ve o n a m e ş h û r coğrafyası N uzhet ul-m uştak’ı ve kıral G u illa u m e ’e de
Kitâb ul-memâlik adlı d iğ er eserin i ith a f e tti. Birinci eserin b ir h ü lâ sa sın ın
1592’de R o m a ’d a A rapçası ve 1 6 1 9 'd a d a L âtincesi n eşred ild i. Böylece Sicil
ya’da bizzat k ıralların saray ın d a A rap e d e b iy a tın ın rağ b et k azan m ası sâye-
sinde İslâm m ed e n iy e tin in b ir p en ceresi A v ru p a ’ya açılm ış b u lu n u y o rd u . Bu
da N o rm a n la rın , İsp an y o lların ve Y akın-Ş ark h açlıların ın İslâm m e d e n iy etin i
ik tib asla rd a B izanslIlardan d a h a m ü sa m a h a lı ve kabiliyetli h a re k e t e ttik le ri
ni g ö sterm iştir.
G arp ta E n d ü lü s A rapları b ir kaç a sır y ü k sek m e d e n iy etlerin in verdiği
gevşem e h â lin e d ü şe re k İsp an y o lların istilâ sın a u ğ radıkça ilim lerin i d e hı-
ristiy an la ra n ak led iy o rlard ı. M ü slü m a n m e d re se le rin e gelen papaz ve lâik
H ıristiy an lar o ra d a n aldıkları ilim leri m e m le k e tle rin e g ö tü rü y o rla rd ı. Bu
sebeple İb n R ü şd M ü slü m a n Ş ark tan fazla H ıristiy an G a rp ta te s ir e tm iş ve
orad a do ğ an Averroisme (İbn R ü şd cü lü k ) felsefe cereyanı p a p ala rın tâk ip ve
tek firlerin e rağ m en K ilisenin ta h a k k ü m ü n d e ve skolastik’i sa rsm a k ta birinci
dereced e rol o y n a m ıştır. İsp an y o llar M u rsiy e’yi z ap te ttik le ri zam an kıral,
M u h a m m e d b in A h m e d e l-M u rsî’yi h iz m e tin e alarak o n a bir m e d re se in şa
etti. Bu âlim M ü slü m an lara, H ıristiy a n la ra ve Y ah udilere m a n tık , h e n d ese ,
tıp, felsefe ve m u sik î d ersleri o k u ttu . K ıral d o s tu o lan b u M ü slü m an â lim in e
H ıristiy an olm ayı te k lif ettiğ i v ak it o k en d isin e: “Tek Allaha ibâdet ederken
dahi vazifelerimi öğrenmekten ve yapmaktan âciz kalıyorum. Uç Tanrı’ya ibâdet
edersem hâlim nice olur?’’ ta rz ın d a z a rîf b ir cevap v e rm işti89.
1311’de to p la n a n K onsil’in verdiği k a ra rla rd an biri ve en m ü h im i K ato
lik akid esin i k o ru m a k için İbn R ü şd ’e karşı fikir m ü câd elesin i açm ak oldu.
Bu m a k sa tla da, İbranîce, A rapça, felsefe ve şâir d ersler o k u ta n m e d re se
(kolej) leri R om a, Bolonya, Paris, O xford ve S alam anca’d a açıp İslâm iyete
karşı m ü d afaay a h azırlan m ay a k a ra r verdi. B u n u n la b erab er A v ru p a’d a ilk
A rapça d e rsi o k u ta n m e d re se 1 2 5 0 ’de H ıristiy a n la rın işgaline geçen T ulay-
tila (T o led o )d a ve K atalonya kıralı ta ra fın d a n 1 2 7 6’da İsp an y a’d a b aşk a b ir
yerde k u ru lm u ş; 1 3 1 1 ’de P aris’te ve B elçika’da L ouvaine’de Şark d illerini
ö ğ re ten m e k te p le r açılm ıştı. Böylece H ıristiy a n la r A rapça ile b irlik te birçok
ilim leri ve İslâm m ed e n iy e tin i ö ğ ren iy o rlard ı. D aha XU’inci a sırd a
S û r(L ü b n a n )d a yaşayan H açlı m ü ellifi G u illau m e de Tyr bize k ad ar u la şm a
89 İbn Hacer, Dürer, III, s. 375. Benî A hm er hük ü m d arın ın nihâyet m em leketine getirttiği
bu âlim çok büyük bir kalabalık ile karşılandı, orada XIV. asır başlarına kadar derslerine
devam etti ve öldü.
430 SELÇUKLULAR TARİHİ
90 H. G. Farm er, The Legacy o f İslâm, O xford 1947, s. 371; A. G uillaum e, aynı eser, s. 272;
V on G runebaum , s. 51.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATL 431
dolayısiyle g ü n e şin aya ak sed en ışığını a la m a m a k ta n d a h usûf (ay tu tu lm a sı)
h â d isele rin in v u k û b u ld u ğ u n u ö ğ re n m işle rd i. Z ekeriya K azvinî Acâib ul-
m ahlûkât’m d a b u lu tla rın çeşitlerin i, g ö k g ü rü ltü s ü n ü n şim şe k te n so n ra işi
tilm esi ile ışık s ü r’a tın ın se ste n d a h a fazla o ld u ğ u n u bildiriyor, İbn ul-
H eysem (X. asır) şârih i K em aleddin F âris (öl. 1320) ve N a sîru d d in T û sî’n in
talebesi K u tb ed d in Şîrâzî o p tik ü z e rin d e çalışm ış ve Levy b e n G erso n (öl.
1 3 4 4 )’d a n ö n ce k a ra n lık odayı k e şfe tm işle rd i. XII. a sırd a S u ltan S an car’a
m e n su p o lan A b d u rra h m a n A l-H â z in î(A lh a ze n )n in Menâzır (perspektif) a aid
eseri R en aissan ce d ev rin d e L âtin ce’ye te rc ü m e edilip C a th e rin e de
M edicis’ye (XVI. asır) ith a f o lu n m u ş tu . İbn H a ld û n sesin akciğ erlerd en ge
len hava ile fizikî ve fizyolojik izah ın ı y ap m ak ta; to p gibi yuvarlak olan arzın
m erk ezin i câzibe m erk ezi o larak g ö ste rm e k te d ir91. A v ru p alılar d ü n y an ın
yuvarlaklığını, arz ve tü l d a ire le rin i ve m ü slü m a n la rın te k â m ü l e ttird iğ i
usturlâb’ı ve n ih â y e t k araların O k y a n u sla rla çevrili old u ğ u fikrini İslâm lard an
alarak d en iz k eşiflerin i y apm ışlar; G a rp te n H in d is ta n 'a varm ak m aksadiyle
A m e rik a ’yı k e şfe tm işle rd ir. B urada İslâm m e d re se le rin in ü slû p ve m u h te v a
ları ile A v ru p a ’ya in tik a lin in en güzel ö rn eğ in i de O xford ve C am b rid g e k o
lejlerinin teşk il e ttiğ in e de d ik k a t e d ilm iştir. İlm î b ir derece olan
Baccalaureat’n ın bile A rap ça Bi-hakk al-rivâyâ’d a n gelm iş olm ası çok m ân âlı
b ir m isâl o la ra k k ayda şâyândır. İslâm m e d e n iy e tin in b ü y ü k âlim , riyâziyeci,
fizikçi, ta b ip ve filozoflarına a it e se rle rin te rc ü m e le ri ile b irlik te bu âlim lerin
isim leri A v ru p a ’n ın o d erece m alı o lm u ştu r, ki İslâm d ü n y a sın d a Eflâtun
(P lato n ), A risto ta lis, Câlinus (G alien), Batlamyus (P tolem ee) gibi isim ler
nasıl yerleşm iş ise İslâm ın al-F arâb î (Alpharabius), İbn S înâ (Avicenne), İbn
R üşd (Averrohes), al-F arg an î (Alphraganius), al-H ârizm î (Alkharismus), Ebu
Bekir R azî (Rages), al-G azzalî (Algazel)... leri de öylece A v ru p a m ed e n iy eti
içinde y ü k se k m evki alm ışlard ı. M ed rese gibi h asta h ân e y i d e b ilm eyen A v
rupa, S elçuklu bîmâristân’larını ta k lit ile ilk defa, XIII’ü n cü asırda, R o m a ’da
ve P aris’te h a s ta h â n e k u rm u ş tu r92.
91 H ârizm î, Mefâtih ul-‘Ulûm, s. 129; Yâkut, M u’cem ul-buldan, I, s. 16-17; C urcânî, Coğrafya,
B. M. Add. (Add. 7705 m ukaddim e); Kazvinî, Kosmographia, nşr, W üstenfeld, I, s. 93;
İbn H aldûn, Mukaddime, I, s. 53-54, 77; Bayhâkî, Tatımma Siwân al-hikma, M. Shafı’, s.
161; M. M eyerhof, The Legacy o f İslâm, London 1947, s. 334, 335; C arra de Vaux,
Penseurs de l’İslâm, II, 245, 246-251; İbn H allikân, I. s. 643-645; R eşîdeddin, Mukâtebât,
s. .44; H. Suter, İA, VI, s. 859-861.
12 Bu h u su slar için bak. The Legacy o f İslâm. B ugünkü A rap ve Lâtin rakam ları aynı m enşe-
dendir. A rapça sıfır eski m etinlerde "içi b o ş” olarak ta rif edilirdi. G arpta bu şekil devam
432 SELÇUKLULAR TARİHİ
etm iştir. İslâm lar da Lâtince gibi E B C D harflerini rakam karşılığı kullanırlardı, am a
bu harfler ile hesap yapılm am ıştır.
93 C havannes, Documents, s. 152, 292; Rubruck, s. 199; Oniki hayvanlı Türk takvimi, s. 105.
94 N şr. M inorsky, BSOAS, XII, 2, s. 282.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAI I VE İNHİTATI. 433
ile m e şh û r o lm u ştu , S cm erk an d böylece bol p a m u k ve p açavradan kâğıt
im âli ile m e d e n iy e t ta rih in d e b ü y ü k b ir m evki işgal e d e r 15.
O rtaçağ A vrupası m a d d î k ü ltü r m a h sû lle rin i de İslâm d ü n y a sın d a n alı
yordu. B unlar a ra sın d a tü rlü şe h irle re n is b e t ed ilen m e ş h û r k u m a şla r m ü
him bir y ek û n tu tu y o rd u . H a ttâ p a p a z la rın giydikleri k afta n la r bile İslâm î
yazılar ve ây etler ile sü slü idi. E sk id en halîfe saray ların a m a h sû s ağır elb ise
ler ancak o n la ra a it Dâr ut-Tirâz d e n ile n im a lâ th a n e le rd e y a p ılırk en Selçuklu
d ev rin d e şe h ir hayatı ve d o k u m a sanâyii o d e reced e ileriledi, ki su lta n ve
em irlerin giydiği ağır elb iseler çarşılard a, m â h ir sa n a tk â rla r ta rafın d a n , im âl
ediliyor; ü z e rle rin d e su lta n ve e m irle rin isim ve u n v an ları yazılıyor, re sim
lerle sü sle n iy o rd u 96. S elçuklu S u ltan ı A lâed d in K eykubâd’a aid, adını ve
arslan re sim le ri taşıyan, ipek ü z e rin d e a ltu n işlem eleri nefis b ir k u m a ş b u
gün Lyon m ü z e sin d e b u lu n m a k ta d ır. Ş am ’d a B e k tim ü r’e m e n su p R essam
Ali b in M u h a m m e d (ö lü m ü 749) k u m a ş ü z e rin d e resim y ap m ak la m e ş h û r
idi. O rtaçağ “Türkiye kumaşları” ve Türkmen halıları A v ru p a’d a ve h a ttâ İslâm
Şark ü lk e le rin d e çok ra ğ b e tte idi. T ü rk iy e m â d e n i eşya işçiliği İtalya’d a öyle
yerleşm işti, ki İtaly a m a m û lâ tm ı T ü rk iy e ’d e k ile rd e n ayırm ak m ü m k ü n
olm u y o rd u . Ş am ’ın cam m a m û lâ tı, A n taly a züccâciyesi, H arrân k u y u m c u lu
ğu m a h sû lle ri u z u n z am an şö h re tin i m u h a fa z a ed iy ordu. Şövalyelerin birçok
silâhları İslâm d ü n y a sın d a n geliyor; Ş am ’ın güzel kılıçlarını k u llan ıyorlardı.
İslâm ın al-kimyâ ilm i A v ru p a’d a alchimie o ld u ve bu sâyede b a ru tlu silâhlar
m eydana çıktı veya Ş ark ta b aşlayan b u k eşifler A v ru p a’d a ilerledi; Kamîs
(göm lek) de G arbe Chemise şek lin d e geçti.
Bu devir A v ru p a sın m başlıca gâyesi İslâm ları tak lit etm e k ve bu sâyede
o n la ra k arşı sila h la n m a k tı. İslâm m im a rîsi ve m üziği de A v ru p a’ya te sir
ediyordu. O rta ç a ğ d a m ü z ik ilim ve ta h silin icâb ın d an idi. Bu seb ep le Lâ
tin c e ’ye te rc ü m e ed ilen ese rle r dolayısıyla F ârâbî, şa rk ta ve g a rp ta m ü z ik
ü stad ı sayılıyordu. R oger Bacon F ârâb î’yi B atlam yus ve Ö klid ile b irlik te
zikreder. B u n u n la b e ra b e r İslâm m ü ziğ i n a z a riy a ttan ziyâde ta tb ik a tta te sir
etm iştir. En kuvv etli te s ir İsp an y a’d a A rap ların ve B alkanlarda T ü rk lerin
45 Mervezî, s. 6; Ebû H âm id Endülüsî, Tuhfet ul-Elbâb, J.A. 1925, s. 202; Zekeriya Kazvinî,
s. 536; Risâle-i Hârizmî, Bodleian, Poc. 151, 51a; İbn Havkal, s. 481; İstahrî, s. 288; Nâ-
sır H usrev, Sefer-rıâme, s. 20; Barthold, Turkestan, s. 237. Şarkî T ü rk istan ’da paçavradan
yapılm ış kâğıtlar A vrupalılar tarafından k eşfolunm uştur. R eşîduddîn T ebriz’de de bir
kâğıt fabrikası (kâr-hâne-i kâtıd-sazî) o ld uğunu yazar (Mukâtebât, s. 318); H am dullah
Kazvinî, Nuzhet ul-kulûb, s. 72. B ununla beraber H am dullah Kazvinî XIV. asrın birinci
yanlarında K âğıd-kûnân kasabasının harap olduğunu da kaydeder.
46 İbn H aldûn, Mukaddime, II, s. 120.
434 SELÇUKLULAR TARİHİ
olm uşLur. A ’lûd, kitara, rebâb, nakkare gibi m ü zik âletleri A v ru p a’da sıra ile
lute, guitare, rebec, naker şek illerin i a lm ıştır. O rtaçağ İslâm d ü n y a sın d a çok
yaygın b u lu n a n ve y ü k sek d ev let ad am ı ve âlim lerin eğlen celerin e yarayan
Satranç o y u n u d a A v ru p a’ya in tik a l e tti97. İslâm m ed e n iy e tin in A v ru p a’ya ve
A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n a te sirle ri o k a d a r b ü y ü k ve o derece çeşitli
dir, ki b u ra d a b ü tü n b u u n s u rla rı say m ak m ü m k ü n değildir. A v ru p a m ed e
n iy eti a rtık yükselm ey e ve İslâm m e d e n iy e tin i geçm eye başladığı XVII’nci
asırd a bile A v ru p a çiçek aşısını ve Türk bağçe ve çiçekçiliğini İs ta n b u l’d a n alm ak
sû retiy le h âlâ faydalanm aya d ev am ed iy o rd u . O rta z am an A vrupası birçok
m eyve, seb ze ve n e b a tla rın ı d a H açlı seferleri e sn a sın d a Ş ark tan n ak le tm iş-
tir. A v u stu ry a g en erali M o n tecu ccu li S ain t G o th a rd ’d a (1664 yılı) T ü rk lere
karşı k azan d ığ ı bâzı m uvaffakiyetleri a sk e rle rin in O sm a n lı o rd u s u n u tak lid e
bo rçlu o ld u ğ u n u yazar.
İslâm m ed e n iy etin in A v ru p a’ya verdiği k ü ltü r ve te k n ik u n su rla rı m ü
n âseb etiy le A v ru p a d illerin d e h â lâ canlı b ir şek ilde yaşayan p ek çok kelim e
bu m an e v î m ira sın en güzel ö rn e k le rid ir. H u d u d la rd a k u ru la n g ü m rü k te şk i
lâ tın ın ism i A v ru p a d illerin d e A rap ça dîvân’d a n douane o lm u ş, b u n a m u kabil
İtalyan C u m h u riy e tle rin d e n g elen L âtince comercium T ü rk çe gümrük halin e
gelm iş ve b u T ü rk çe şekliyle A rap m e m le k e tle rin e g irm iştir. T ü rk çe b u m â
n â d a k u lla n ıla n damga d a R usçaya tamojni o larak girm iş, k u llan ılm ıştır. D aha
so n ra O sm a n lıla rm ev eşyası dîvân’ı d a hiç d e ğ işm ed en A v ru p a ’ya g itm iştir.
T ü rk çe bazar A v ru p a d illerin e geçerken, İtaly an ca piyasa (Piazza: m eydan) da
T ü rk ç e ’ye m al o lm u ştu r. A v ru p a d ille rin d e k u lla n ılan h ah , ku m aş, m â n â
sın d a tapis B ağdad’m k u m aş sanâyii ile m e ş h û r ‘A ttâ b î m ahallesiyle, Buch-
ram, Muslin, Dams k u m aş adları d a B uhârâ, M u sul ve Şam isim leri ile ilgi
lidir. Şeker, sugar, sucre o lm u ş; ş u ru p syrop, al-kuul alcool, A rapça “k o tn ” cot-
ton; “k e fe n ” coffın g eklinde g eçm iştir. Tarife’d e n tarif, m ahzen’den magazin,
tefrik’d e n trafıc, dâr-us-sına'a(te rs â n e )d e n arsenal, emîr ul-mâ’d a n amiral, ter-
c ü m a n ’d a n truchman, drogman... k elim eleri en çok göze çarp a n lard ır. İslâm
denizciliği ilerid e o ld u ğ u z am an n asıl o n a a it A rapça istilâ h la r A v ru p a d il
le rin e geçm iş ise, A k d en iz h âk im iy eti A v rupalIlara geçince b u sefer T ü rk ler
denizciliğe a it p e k çok kelim eyi İtaly an ca’d a n a lm ışlard ır, ki O sm an lılar
am iral y erin e İtaly an ca’d a n gelen k a p ta n (paşa) tâ b irin i reis ile b irlik te k u l
la n m ışla rd ır. Y u nanca k en d i m e d e n iy e t m a h sû lle ri ile b irlik te felsefe, coğraf
ya, usturlab, kanun, okyanus, namus... gibi M ü slü m an m illetlere verdiği k ü ltü r
97 Ebû H âm id E ndülûsî, s. 28; İbn Hacer, III, s. 105; Reinaud, Géographie d ’Aboulfeda, Paris
1848 (Giriş); T ürlü âlim ler tarafından yazılan The Legacy o f Islâm-, F. G renard, Grandeur et
decadence de l’Asie, Paris, 1939; s. 24-37; E bersolt, Orient et Occident, Paris 1954, 94, 102.
TÜRK İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İN K İŞAII VI İN IIİIA II. 435
kelim eleri ile A vrupalIların Ş ark tan aldığı k e lim e le r m u k ay ese e d ilirse İkin
ciler çok d ah a b ü y ü k h ir yekûn tu ta r. H açlılard an A nadolu S elçu klularına
geçen gümrük, notâr, ıstabl"1, S uriy e’de kastel (castellan) gibi b ir kaç kelim e
d ah a vardır. T ü rkçeye İslâm d an ö n ce S a n sk ritç e d e n simsar, sart (tüccar, bilâ
hare M ü slü m a n ), S oğdcadan borç (b u g ü n k u llan d ığ ım ız m ân âd a) ve
Y unancadan nom ö n ce U ygurcaya geçm iş ve A rap ça namus (nevâm is: kan u n ,
şeref) ile F arsça ve T ü rk çe n am az k elim e le rin in aslı d a o lm u ş tu r " .
İcadı G u te n b e rg ’e (1 3 9 3 -1 4 6 8 ) a tfo lu n a n m a tb a a d a ilk şekli ile h a k i
ka tte M oğollar z a m a n ın d a Ş ark tan g eliyordu. Ş arkî T ü rk is ta n ’d a U y gurların
d ah a IX ’u n c u a sırd a k âğ ıt p a ra ve bazı m e tin le r b a stık la rı g ö rü lü y o r. İra n ’da
basılan kâğ ıt p a ra (çav) da, U ygur ve Ç in tesiriy le, b u esasa d ay an arak m ü m
kün o luyo rd u . C en ev izlilerin A v ru p a’ya g ö tü rd ü k le ri bu tek n ik , m ü te h a rrik
h a rf siste m in in m e y d a n a ç ık m asın a seb ep o ld u 100. Böylece S elçu k lu lar İslâm
m ed en iy e tin e y eni b ir istik a m e t ve h a y â tiy e t k a z a n d ırd ık ta n sonra, siyasî
hâkim iy etleri ile b irlik te, İk tisad î ve k ü ltü re l m ü n â s e b e tle rin g en işlem e sin e
âm il o lm ak la da, dolayısiyle, A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n a h iz m e t e t
m işlerdi. B ugün b ir b u ç u k asırd a n b eri T ü rk le r ve o n ları tâ k ib en d iğ er M ü s
lüm an ve Şark m ille tle ri nasıl A v ru p a m e d e n iy e tin i tem sile çalışıyorlarsa
A vrupalılar d a X l’inci asırd a n XV’inci a sra k ad ar aynı şeyi y ap m ışlar ve m u
vaffak o lm u şla rd ı. D ik k ate şâyândır, ki b u g ü n A v ru p a m ed en iy etin i ik tib a sta
en b ü y ü k m u vaffakiyeti n asıl A v ru p a’n ın en u zağ ın d a b u lu n a n Ja p o n la r gö s
te rm iş ise O rta ç a ğ d a d a İslâm m e d e n iy e tin i a lm a k ta k o m şu b u lu n a n B izans
lIlar ve İslâvlar değil G arbî A v ru p alılar aynı şeyi y ap m ışlard ır, ki ç eşitli se
bepleri o lan b u tez a d lı h â d ise h e n ü z izah ed ilm iş değildir. İslâm m e d e
n iy e tin in Y eni Ç ağlar A v ru p a m e d e n iy e tin in d o ğ u şu n d a birinci d ereced e rol
oynadığı, b u h u s u s ta h e n ü z , te rk ib î ve şü m û llü b ir m a h iy et alm am ış o lm ak
la berab er, hayli n e şriy a t y ap ılm ış o ld u ğ u h ald e Renaissance ve Reforme h a re
101 A m erika’da m ek tepler için F. Lane ve E. G oldm an tarafından yazılan The World’s (New
York, 1950, s. 282, 284, 300) adlı eser bir istisn a teşkil eder ve İslâm M edeniyeti’nin
A vrupa’nın doğuşu n d a ro lü n ü çok kısa da olsa belirtir.
TÜRK İSLÂM MI DİN İYİ I İNİN İNKİVAII VI İN IIİIA II. 437
b erab er M elik -şâh 'ın ö lü m ü ile im p a ra to rlu ğ u n uğradığı siyasî b u h ra n bile
zam an ın d a, fakat sâdece siyasî o larak b ir in h ita t m â n â sın d a a n laşılm ıştı.
N itek im bu d ev ird e b ir Selçuklu ta rih i yazan A n u şirev ân b in H â lid ’in, e se ri
ne koyduğu "Futûr zaman us-sudâr ve sudûr zaman ul-futûr” ism i de a rtık b a ş
lam ış b ir in h ita tı ifâde ediy o rd u . B aşka b ir m ü e llif d e S elçu k lu lar için: "Bu
hanedan inhitata y ü z tutunca memleketlerin mamûrluğu, asayişi ve halkın da emniye
ti bozuldu" ifâdesiyle b u d u ru m u d a h a açıkça b e lirtir102. S u ltan S ancar’ın
K arahıtaylara k arşı K atv ân ’da m ağ lû b o lm a sın ı A h ir zam an alâm etlerin d en
sayan b ir h a d îsin m e y d a n a çıkm ası d a d ev rin d e ğ iştiğ in e ve in h ita tın b a şla
d ığ ın a d air b ir k a n a a tin m ev cû d iy etin i g ö ste riy o rd u 103. B üyük S elçuklu İm -
p a ra to rlu ğ u ’n u n , M elik-şâh ve S u lta n S ancar gibi b ü y ü k h ü k ü m d a rla rın
ölüm leriy le u ğ rad ığ ı b u h ra n ın bazı m e d e n î ve k ü ltü re l neticeleri m ev cu t
o lm akla b e ra b e r b u ifâdeleri İslâm m e d e n iy e tin in u m û m î in h ita tı m â n â sın d a
şu m û lle n d irm e n in d o ğ ru olm ayacağını göreceğiz.
F ilh ak ik a S elçuklu d ev letin in in h ita tı, siyasî b u h ra n ve u m û m î sarsın tı
ile b irlik te ilim ve fikir h ü rriy e ti ü z e rin d e d e bazı akisler g ö z ü k m e k te ve
h a ttâ d ü şü n c e h ü rriy e tin in b ir ta k ım b ask ılara uğradığını m ey d an a koyan
h â d ise le r v u k û b u lm a k ta idi. N ite k im A b b asî H alîfesi M ü ste n c id ’in (1160-
1170), d ev rin k a d ıla rın d a n a l-M u ra h h a m ’ı y ak aladıktan so n ra k ü tü p h a n e
sinde İhvan us-Safâ’ya a it eserleri, İb n S în â ’n ın Kitâb uş-Şîfâ’sini yak d ırm ası
fikir h ü rriy e tin e k arşı te h d id in b aşlad ığ ın ı g ö ste rm e k te ve b u n u n halîfe ta ra
fından yapılm ası e h e m m iy e tin i a r ttırm a k ta d ır104. A bbasî halîfesi N a sır li-D i-
nillah z a m a n ın d a (1 1 8 0 -1 2 2 5 ) aynı şeyler o lm u ştu . A b d ü sselâm b in Ç engi-
d o st el B ağdadî felsefeye ve eski k av im lerin ilim lerin e v u k ufla m e şh û rd u .
H alîfe h ase d c ile rin te siri ile k ita p la rın ı to p la tıp B ağdad’d a y ak tırd ı ve İbn
M âristân iy y e’yi b ir m in b e re çık ararak filozoflara ve bu k ita p ların m ü ellif
lerin e lâ n e t e ttird i. H ek im Y u su f el-S ıb tî el-İsrâilî d er ki: o gün, tâ c ir olarak,
B ağdad’d a idim . Bu to p la n tıd a İbn M âristân iy y e’n in elin d e İbn H aysem ta ra
fından y azılan h e y ’e t(a s tro n o m i)e a it b ir k ita p vardı. B unu b ir m u sib e t o la
rak g ö ste riy o r ve a te şe atıy o rd u . H alb u k i b u k ita p in san ı im â n a ve A llah ’ın
k u d re tin i bilm eye sevk ed iy o rd u . A b d ü sse lâ m 589 (1193) yılı m a rtın a kadar
h a p ish a n e d e kaldı. B una m u k ab il b u z a m a n d a cebir, h e n d e se ve h e y ’e t ilim
lerin d e çok m e ş h û r elan M ü b eşşir, N a sır li-D in illah ’ın yakım o lm u ştu . Ki
tap la rın ı R ib ât e l-H a tu n î el-Selçukiye ve N izâm iyye m e d re sesin e v ak fetti ve
105 A bu’l-Farac, Muhtasar ud-düvel, Beyrut 1890; s. 415; İbn ul-Kıftî, Tarih ul-hukemâ,
Leipzig 1903, s. 228, 269-270.
106 İbn H allikân, II, s. 174; İbn ul-İm âd, V, s. 144-145.
107 İbn H allikân, II, s. 348; B ahaüddin Şeddâd, Sîret Salahuddin, Kahire 1317, s. 302;
Tatımma Sıwân al-Hikma, II, s. 120; H. C orbin, Suhraverdî d'Alep, Paris 1939, s. 41-42.
Işrâkıyye felsefesi A nadolu tarikatlerinde de yaşadı.
IÜS Tabakat ul-hanefıyye, I, s. 144.
TÜRK İSLÂM Mİ 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İNİ III A11 439
vaizleri ile d e k itleleri k en d isin e b ağ lam ıştı. H ârizm (G ürgenç) ve B u h ârâ’ya
gidip m ü n â z a ra lard a b u lu n m u ş ve b u rad ak i fikir h ü rriy e tin e ve M u 'te-
zile’nin çok yaygın o lu şu n a hayran kalm ış; H ârizm -şâh su lta n ı A lâeddin
M u h a m m e d ’d e n h ü rm e t g ö rm ü ş; o ra d a n d a G ü r h ü k ü m d a rı G ıy âsed d in ’e
g itm iş ve bu s u lta n ın H e ra t’ta k e n d isin e yaptığı m e d re se sin d e y erleşm iş idi.
Burada, h ü k ü m d a rın d a arzû ettiğ i ü zere, Kerrâmiyye tâifesin i irşa d a b aşlam ış
ve teesim veya mücesseme tâife ve ak id esin i d ü z e ltm e y e çalışm ıştı. F ak at m u ta -
assıb K errâm îler b u n a ta h a m m ü l edem iy o r; o n u zın d ık lık la ith a m ederek
m em le k e tte n çık arm ak istiy o rlard ı. N ih â y e t F a h re d d in R âzî ile K errâm îlerin
reisi İbn ul-K ıdve arasın d a, G û rlu la rın m erk ezi F îrû z -k û h ’da, 1 1 9 9 (5 9 5 )d a,
büyük b ir m ü n â z a ra v u k û b u ld u . H anefî, Şafiî ve K errâm îlerd en kalabalık b ir
halk k itlesi b u m ü n â z a ra d a h azır b u lu n u y o rd u . M ü n â zarad a zayıf d ü şe n
K errâm î reisi d in î h isleri ta h rik y o lu n a sap m ak z o ru n d a kaldı; H azreti Pey-
g a m b e r’in sö zlerin e bağlı b u lu n d u ğ u n u söyleyerek rak ib in e saldırdı; on u
A risto 'n u n ilm in e, İbn S în â’n ın “küfriyâtına” ve F ârâb î’n in felsefesine sa p lan
m akla ith a m e tti. Bu sû re tle k ışk ırtıla n s a f ve câhil K errâm îler ağlam aya ve
kargaşalık çık arm ay a başlad ılar. H â d ise n in b ü y ü m esi ü ze rin e h a lk ın tazyiki
ne day an am ay an G iyâseddin b u b ü y ü k âlim i F irû z -k û h ’d an çıkarıp H e ra t’a
gön d erm ey e m e c b û r k a ld ı109.
B üyük S elçu k lu ların in k ıraz d ev rin e ve o n d a n so n rak i z am a n la ra a it bu
hâdiseler, hiç o lm a z sa İslâm d ü n y a sın ın bazı b ö lg elerinde, h ü r d ü şü n c e n in
bask ılara u ğ rad ığ ın ı g ö ste rm e k te d ir. İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a Eş’arî’-
lerin ve h u sû siy le G azalî’n in te sirle ri o ld u ğ u n u ileri sü re n le r n e İslâm m e
d e n iy e tin in b aşlıca in h ita tı seb ep leri ve n e de b u h â d iseler ü z e rin d e etraflıca
d u rm u ş ve a ra ş tırm a y ap m ış d eğ illerd ir (bak. VIII, 6, 7). G erçek ten G azalî
eserle rin d e , m ü frit Şi’île r ve B âtın îlerd en b a şk a felsefeye ve M u ’te z ile ’ye de
şid d etle h ü c û m ed iy o rd u . F elsefen in m ü d afaası m aksadiyle G azalî’n in k u v
vetli m u a rız la rı Ş ark tan ziyâde G a rp ta n çıkm ış; E n d ü lü s’te İbn R üşd, G aza
lî’n in Tahâfüt ul-felâsife (filozofların su k û tu ) adlı eserin e, aynı ism i k u lla n a
rak, cevap v erm iş; fakat İb n R ü şd ’ü n felsefesi m ü slü m a n Ş ark tan ziyâde
h ıristiy a n A v ru p a ’da yayılm ış ve Averroisme (İbn R ü şdcülük) k ilisen in k a rşı
sın a çık an b ir cereyan o lm u ş idi. G erçek ten , XIII’ün cü a sırd a n beri, k ilisen in
tek firle rin e ve bazı k u rb a n la ra rağ m en A v errh o es (İbn R üşd) X VI’ıncı asra
k a d ar A v ru p a ’d a m evkiini m u h a fa z a e tm iş tir. Ş ark ta da b ü y ü k feylesof ola
rak ta n ın m a k la b e ra b e r İb n R ü şd böyle b ir te sire sahip o lm a m ıştır. İbn
109 İbn ul-Esîr, XII, s. 59; İbn H allikân, I, s. 600-602; İbn Ebi U saybi’a, II, s. 26-30;
Tatımma Sıwân al-Hikmâ, II, 121; İbn Kesîr, XIII, s. 19.
440 SELÇUKLULAR TARİHİ
115 İbn ul-Esîr, XI, s. 34; Zeyd bin Ali el-Beyhakî (İbn Funduk), Tatimma, s. 151.
116 İbn Funduk, Târih Bayhak, s. 241; Tatimma, s. 134.
117 İbn Funduk, Tatimma, s. 172-175, 216; M u’cem ul-buldârı, III, s. 122; Tarih Taberistart, I,
s. 173; Çahar-makule, s. 70; Tarih-i Güzide, s. 802; Keşf uz-zunûn, I, s. 824-825.
TÜRK İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İNKİŞAI I VI İNİ II I A II. 443
de bu ülke İslâm m edeniyetinin k u ru lu şu n d a o ld u ğ u gib i M o ğ o l istilâsın a
kadar da S e lçu k lu la r zam a n ın d ak i yü k se k m ed e n î hayatını yaşıyordu.
Suriye ve Irak ta ra fla rın d a felsefeye karşı bir itim a tsız lık ve ta a ssu p h a
vası b elirm ek le b erab er yine de İlm î terak k i d u rak lam a m ış; H alîfe M us-
ta n sır (1 2 2 6 -1 2 4 0 ) ta rafın d an B ağdad’d a k u ru la n M ustan sıriy y e m ed resesi
ilm in g e lişm e sin d e çok ileri b ir ad ım te şk il e tm iştir. G erçekten, m ü sb e t
ilim ler de o k u ta n N izâm iye ve b aşk a m e d re se le r y anında, b u m ü e sse se tıb ve
hey’et tedrisatı ile, b ü y ü k kütüphanesi ve hey’et âletleri ile, gök şek lin d e a ltu n
ta sla r ve bilyeleriyle, yaptığı tecrübeye dayalı tedrisatı ile, h e r m e z h e b e m e n su p
âlim ve taleb eleri ile ilim lerin te ra k k isin e h iz m e t ediyordu. B asra’d a da m ü s
takil b ir tıp m e d re se sin in k u ru lm a sı b u z a m a n a ra s tla r118. Bir y an d a n B üyük
Selçuklu bimâristân’lan , b ir y an d an tıb m e d re se le ri bu ilm in ilerlem esi ve
yayılm asın d a çok m ü h im b ir âm il o ld u . İb n ü n -N e fîs’in (ö lü m ü 1288), ilk
defa olarak, kanın akciğerlerde dolaşmasını keşfi de bu tek â m ü l ile ilgilidir.
O n u n M u ’cîz ul-kanûn adlı eseri ilm i ve am elî tıp , ilâçlar ve gıdalar, b ir uzva
m a h su s h a sta lık la r o lm ak ü zere d ö rt b ö lü m e a y rılm ıştır B una C em âled d in
A ksarayî Hallul-mûcîz adiyle şe rh yazm ış; M u slih u d d in S u rû rî ve E dirne
d âru ş-şifâsı b aş tab ib i A h m ed b in K em al (K an unî devri) b u n u T ürkçeye
te rc ü m e e tm iş le rd ir119. D un ay sarlı (K oçhisar-K ızıltepe) ‘İm ad e d d in M uham -
m ed (d o ğ u m u 1208) M akalat ul-mürşide f i dere il-edviye ve Diryâk al-Fârûkî adlı
eserlerin i v ü cû d e g etird i ve K ah ire’de Büyük Bîmaristân’da ç a lıştı120. Y ukarıda
D u naysar (K oç-hisar) ta rih in i yazdığını g ö rd ü ğ ü m ü z Ö m er b in İl-alm ış b in
D u rm u ş el-T ü rk î (öl. 11 Z ilhicce 594) h ik m e t ve tıb ilim lerin d e çok m e şh û r
o lup Hilyet us-sırrıyın adlı eseri y a z m ış tır121. M u su llu C em âled d in (ö lü m ü
1155) k im y âg erlik te m e şh û r idi; a ltın ve g ü m ü ş y apm ak için m eşg û l idi.
K im ya im a lâ tın d a ileri g id en A h la t'ta İb ra h im b in A b d u llah ve H aşan ism in
de m e ş h û r k im y âg erler y etişti, ve lâciverd im alâtiyle uğraşıy o rlard ı. Bir
m ü d d e t E rz in c a n ’d a yaşayan M uvaffak u d -d in A b d u lla tif (öl. 1223) tıp, fizik
ve felsefede çok m ü h im e se rle r yazdı; ses ve dilin m e n şein e d a ir m akaleleri
v a rd ı122.
118 İbn ul-Fuvatî, Havadis ul-Câmi’a, Bağdad 1351, s. 59, 62, 83, 181; İbn Kesîr, XIII, s.
139-140; 'Aynî, Ikd ul-Cumân, V eliyüddin ef, 2391 XIX, s. 162.
119 A. K. C héhadé, İbn an-Nefis et la découvert la Circulation pulmonaire, D am as 1655; Şakayık,
Mecdi Ef. trc. 40; Keşf uz-zunûn, II, s. 1899.
1-0 İbn Şakir, el-Vâfi, s. 221.
1-1 İbn ul-Kıftî, Tarih ül-hukemâ, Leipzig, 1903, s. 290.
122 İbn Hacer, Durar, I, s. 32, II, s. 72; Âsâr ül-bilâd, s. 462; İbn Ebî U saybi’a, II, 207; İbn
Şâkir, II. s. 7-8.
444 SELÇUKLULAR TARİHİ
123
Ayasofya, No: 3606, Topkapı, III. A hm ed. No: 3472; Carra de Vaux, Les Penseurs de
l’Islam, Paris 1921, II, s. 173-177; M igeon, I, s. 130-133; İ.H. Konyalı, Tarih hâzinesi, s.
187-190.
1-4 İbn Havkal, zeyli, I, s. 224; Yâkut, Mucem ul-budân, II, s. 65.
125
Bak. Levi-Provençal, La Civilisation arabe en Espagne, Paris 1948, s. 77.
126 Bak. s. 434.
TÜRK-İSLÂM MI III NİYI IİNİN İNKİŞAI I VI İNHİTATI. 445
ğını alam am ak la k u s û f (g ü n -tu tu lm a sı) h âd isesi o ld u ğ u n u ve bu sebeple
b u n u n ancak ay so n u n d a v u k û b u ld u ğ u n u , ay tu tu lm a s ın ın d a arzın h a rek eti
ile g ü n eşin aya gelen ışığını gölg elem esi sû re tiy le m ey d an a geldiğini bili
yorlardı, ki b u n la r hep yeni bilgiler sa y ılırd ı127. Bu dev ird e İslâm âlim lerin in
hayatları ta a s s u p ta n çok u zak idi. H ü k ü m d a rla r gibi âlim ler d e sa tra n ç oy u
n u n a d ü ş k ü n idi. İslâm d an önce H in d is ta n ’d a n İra n ’a ve o ra d a n d a İslâm
dünyasın a, d a h a so n ra d a A v ru p a’ya yayılan b u o y u n k ib arla rın b o ş z a m a n
larını g eçirm eğe yarıyordu. İlim ad am ları a ra sın d a m ü z ik ile u ğ ra şa n la r az
değildi. S a d red d in K onevî’n in de ta le b e si o lan ve b ir m ü d d e t Sivas kadılığı
yapan K u tb e d d in Şirazî felsefe, h e y ’e t ve coğrafya gibi ilim k o lların d a ese rle
ri ile ş ö h re t y ap m ıştı. S atran ç oynar, re b â b çalar, m e d re se d e İbn S înâ’n ın
Kanun ve Ş ifâ’sın ı o k u tu r ve d e rsle rin e n ü k te ve h ezeliyat k a ta rd ı128. Eski b ir
T ü rk beyi aile sin d e n gelen S o l-tek in oğlu E bu B ekir sa tra n ç ta çok m â h ir idi;
b u n u n z e k â n ın işle m e sin e y ard ım e ttiğ in i söylerdi; o y u n u n ken d i icadı b u
lu n d u ğ u n a d a ir b ir k a n a a t de m ev cu t idi Bu u m û m î alâka dolayısiyle satran ç
h a k k ın d a p e k çok d a e se r y azılm ıştı. K ah ire’de k ö r old u ğ u h a ld e A li b in Kı
ran satra n ç o y u n u n d a çok m e ş h û r id i129.
K adınlar da, esk id e n o ld u ğ u gibi, İlm î faaliyetlere k a tılıy o rlard ı. Sem er-
k an tlı M u h a m m e d , Tuhfa adlı e se rin sah ib i idi. Kızı F a tm a ile b irlik te fetva
lara im za koyardı. Bedâyi’ sahibi A lâad d in K âşanî F a tm a ile evlenince ü ç ü
n ü n im zasın ı taşıy an fetvalar T ü rk is ta n ’d a çok itib a rd a idi. A lâed d in k a rısın a
çok h ü rm e t e d e r ve o n u n sö z ü n d e n çıkm azdı. S ey ah atlerin d e H aleb ’e u ğ ra
yıp S e m e rk a n t’a d ö n e rle rk e n A tab eg N u re d d in ’in ısrarı ü ze rin e o ra d a y erleş
tiler. F a tm a ’n ın d a yine Tuhfa adlı eseri v a rd ı130. N îşâp û rlu Z eynep (1130-
1208) d e H u rre lâkabiyle ta n ın ıp k ad ın â lim le rd e n idi. Bir çok ilim leri tah sil
etm iş ve d ev rin b ü y ü k âlim i Z a m a h şe rî’d e n icâzet a lm ıştı131. K aynaklar d a h a
b aşk a k a d ın â lim le rin d e ad ın ı verirler.
Bu d u ru m B üyük S elçu k lu lard an so n ra, o n la rd a n doğan tü rlü T ü rk dev
letle ri z a m a n ın d a d a ilim ve m e d e n iy e tin devam e tm e k te o ld u ğ u n u , siyasî
b u h ra n la rın bazı b ö lg elerd ek i te sirle rin e ve fikir h ü rriy e ti ü z erin d e k i ak isle
rin e ra ğ m e n esaslı b ir değişikliğe ra stla n m a d ığ ın ı m ey d an a koym uş; h er
sah a d a âlim ler e se rle rin i yazm akla, te tk ik le rin i y apm akla ve 20-28 cilt tu ta n
127 H arizm î, Mefâtih ul-ulûm, s. 129; Curcânî, Coğrafya, mukaddime (B.M. Add. 7705); Yâ-
kut, Mucem ul-buldan, I, 16-17 Reşîd ud-dîn, Mukâtebat, s. 44; yk. s. 328.
128 İbn Hacer, Dürer, s. 339-340.
129 İbn un-N edim , s. 221; İbn Hallikân, I, s. 643; İbn Hacer, Dürer, II, s. 96-108.
130 Tabakat ul-Hanefiyye, II, s. 277-278.
131 İbn H allikân, II, s. 427.
446 SELÇUKLULAR TARİHİ
132 T ürklerin ana-yurdu için bak. Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, I, s. 19, 25.
133 Nesevî, Siretu Celâleddin Mengübirti, nşr. O. H oudas, 35; Cuvaynî, Cihân-guşâ, II, 79.
134 İbn Bîbî, s. 316.
448 SELÇUKLULAR TARİHİ
135 Bu h u su s ta bak. W . Kotwicz, “C o n trib u tio n aux etudes altaiq u es”, Rocznik Orien-
talisticzy, VII (1930). s. 130 - 234; F. K öprülü, Altaylılar, M ., I, s. 387-389.
136 Yâkut, M u’cem ul-buldân, I, s. 18, II, s. 23; Z. Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 544; Fahreddin
M übârek-şâh, s. 37.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAI I VI İNIIİT ATI. 449
“Büyük Turkia" adiyle g ö ste rirk e n sad ece T ü rk le rin o tu rd u k la rı m e m lek e tle ri
d ü ş ü n m ü ş tü r.
İki T ü rk is ta n ’ın b u g ü n k ü m ân âsiy le h u d u tla rı içinde, garp tara fların d a
S oğdlular, H ârizm liler ve T o h a rla r gibi m e n şe i H in d u -A v ru p alı k av im ler ya
şarken, şa rk ta Sır-derya boyları, Isık-göl ve Y edi-su bölgeleri k ad im d e n beri
T ü rk le rin v atan ı idi. Bu H in t A v ru p a (veya İranî) kav im ler m ü n âse b etiy le
M â v e râ ü n n e h r’in b ir T ü rk ü lk esi o lm a d ığ ın a d air k a n aa t u m û m îd ir. S oğdlu
lar, C enevizliler gibi, tü c c a r b ir kavim olarak, y ukarı O rta-çağ lard a K ara
d eniz sa h ille rin d e n (S udak veya S uğdak şe h ri o n la rla ilgilidir) Ç in ’e k ad ar
uzayan b ü tü n O rta A sya şe h irle rin d e b ir çok k o lo n iler k u rm u şla r ve bu se
beple de b ir çok T ü rk şeh ri o n la ra m a le d ilm iştir. M eselâ Y engi-kent, şe h ir
ad ın ın bazan A rap ça ve F arsça te rc ü m e le rin e b ak ılarak O ğ u zlara a it bu belde
sebepsiz yere S o ğ d lu lara m al ed ilm iş ve b u d a b ü tü n T ü rk le rin göçebe o ld u
ğu d ü şü n c e sin e d a y a n m ıştır. H alb u k i İslâm kaynakları T ü rk le rin göçebe
veya köylü ve şeh irli o ld u ğ u n u b e lirtirle r. E sâsen , C enevizliler gibi, k ü çü k
Soğd kav m in in , tic a rî k o lo n iler d ışın d a, b u k a d a r geniş sa h a lard a yayılm ası
d a im k â n sız d ır137.
T ü rk lerin , G ö k -tü rk le rin ecdâdı o lan H u n (K un) im p a ra to rlu ğ u z am a
n ın d a n b eri H azar sah illerin e k a d a r yayılm ış o ld u k ların a d air en sağlam delil
de şü p h e siz Yayık (U ral) n e h rin in , d a h a B atlam yus(II. a sır)d a n b e ri, Y unan
k ay n akların d a, T ü rk çe Dayık (Cayık, Yayık) adiyle k ay d e d ilm e sid ir138.
H io n g -n u ve G ö k -tü rk im p a ra to rlu k la rın ın m erk ezi M o ğ o lista n ’d a b u lu n
m ak la b e ra b e r T ü rk le rin an a y u rd u n u n U ral ve A ltay dağları a ra sın d a o l
d u ğ u n a d a ir ileri s ü rü le n fikirler is â b e tlid ir139. N ite k im eski T ü rk d e sta n ları
ve M ü slü m a n k aynakları d a efsanevî T ü rk h ü k ü m d a rla rın ı ve T ü rk y u rd u n u
Isık-göl, Y edi-su, Ç u ve İli vâd ilerin e, B arsgan ve Sayram b ö lg elerin e bağlar.
Bu eski T ü rk y u rd u C ey h u n n e h rin e , H azar ve B ulgar illerin e k ad a r d a u-
137 M arquart, Erânşahr, s. 239; Barthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 53; H.A.R.
Gibb, Orta Asya’da Arap fütuhatı, İst. 1930, s. 10. O ğuzlara aid birçok şehir arasında
Y abguların pâyitahtı olan Y engi-kent adını A rap m üellifleri Karyet ul-hâdise ve Fars ya
zarları Dih-i nev olarak tercüm e ediyorlar, ki diğer T ürkistan şehirleri için de T ü rk
çe’den başka diğer isim lere de rastlanm aktadır.
138 A. B ertholet, Asie ancienne d ’apres Ptolemiee, Paris, 1930, s. 222; Bizans kaynakları için
bak. Rockhill, Journey o f W. Rubruck, s, 129; Barthold, a.g.e., s. 24.
139 Bu görüşler için bak. J. N em eth, "T ürklüğün Eskiçağı”, Ülkü, LXXXVIII; L. Rasonyi,
Dünya Tarihinde Türklük, A nkara 1942, s. 9, 15.
140 M ahm ud Kâşgarî, I, 289; III, 111, 308; Oğuz-nâme, 237 b; Reşîd ud-dîn, T ahran ta b ’ı, s.
29, 32; Mücmel ut-tavârih, s. 100, 102; Zeki Velidi Togan, Giriş, s. 18-20.
450 SELÇUKLULAR TARİHİ
141 Tafsilât için bak. E. C havannes, s. 115-117, 133, 141, 147, 149, 157, 158, 161, 164,
168, 195, 198, 200, 205, 223-224, 228, 245; 291; H üen-Ç ang hü lâsa eden ve no tlar
koyan, N azm iye ve Z. V. Togan, İsi. Ens. Dergisi, IV, 1-2, s. 35-37, 42-46, 51; Taberî, II,
s, 172, 179, 1148, 1150, 1195. 1205; Belâzurî, 417, 425; W . T hom sen, “M oğolistan’da
T ürkçe K itâbeler”, TM ., III, 98-106, 116; Barthold, Turkestan, s. 184-194; Gibb, Arap
fütuhatı, R. Frye ve A. Sayılı, "Selçuklulardan önce Y akın-şarkta T ü rk ler”, Belleten,
XXXVII, s. 98-131; Z. V. Togan, Giriş, s. 18-22.
142 C havannes. s. 155, 158-159, 160, 161; H üen-Ç ang, s. 42.
TÜRK İSLÂM MI D İN İY İ t İNİN İN K İŞAII VI İNHİTATI. 451
sen G ö k -tü rk le r gibi A k -h u n ların d a k ad im K u n lard an o ld u ğ u ve h a ttâ aynı
adı taşıdığı b u n u g ö ste rm e k te ; h âlâ an laşılm ay an b u gerçek n eşred ilecek bir
araştırm a m ız d a m ey d an a k o n m a k ta d ır. A ra p la r H o ra san b ö lg esin e geldikleri
zam an b u ra la rd a A k-hunlar(H ayâtı7e)a ra stla m ışla r ve b u n la rın esk id e n çok
kuvvetli b ir kavim o ld u k la rın ı, h â k im iy e tle rin in H in d ista n ’a k ad a r uzadığını,
T irm iz, T alikan, M erv, B üst, B istam şe h irle rin d e , H u tta l, S îstân ve Z âbulis-
tân b ö lg elerin d e T ü rk le rin yaşadığını b e lirtm işle r; Ç in ve B izans kaynakları
gibi o n la r d a E fta litle rin T ü rk o ld u k la rın ı ve b u alâka m ü n â se b e tiy le de, Ç in
kay n ak ların a u y g u n olarak, B elh’i T ü rk le rin p a y itah tı g ö ste rm işle rd ir143.
Eski İslâm m ü ellifleri M â v e râ ü n n e h r h a lk ın ın y erleşik T ü rk le r ile S oğdlular
o ld u ğ u n u , b azan d a yalnız H ay tallar (Hayâtıle) ile m e sk û n b u lu n d u ğ u n u
söy lü y o rlar144.
Bu alâk a d o layısiyledir, ki bazı şe h irle r gibi M erv’in de efsanevî T ü rk
h ü k ü m d a rı Afrâsyâb (K âşgarî’de Alp-er Tonga) ta ra fın d a n k u ru ld u ğ u rivâyeti
vardır. B izans k aynakları A k -h u n la r a ra sın d a E ftalit (Abdal) ve Kalatz
(K alaç)ların b u lu n d u ğ u n u k ay d ettiğ i gibi VI. a sır İslâm kaynakları d a Halaç
ve Gencine’le rin E ftalitlerin to ru n la rı o ld u ğ u n u ve T ü rk çe k o n u ştu k la rın ı,
b u n la rın S îstan ile H in d ista n a ra sın d a ve G û r’u n a rk a sın d a o tu rd u k la rın ı
b e lirtirle r145. Abdal adı a slın d a A k -h u n la rı değil sâdece b u kavim ve d ev letin
b aşın d a b u lu n a n h â n e d a n ı g ö ste rm iş ve b ilâh are Selçuklu ve O sm a n lı gibi
h e p sin i şü m û lü n e alm ış b ir isim d ir.
G ö k -tü rk le r z a m a n ın d a B izans elçisi Z e m a rk h o s, 568 sen e sin d e, G ök
tü rk h â k a n ın a g id e rk e n S o ğ d ian a’d a d e m ir işleri ile u ğ raşan T ü rk lere r a s t
ladığını, T ü rk h u d u d u n u geçerk en Ş âm ân î in a n ışın a göre, iki ateş arasından
geçirilerek temizlendiklerini k a y d e d e r146. 590 y ılın d a d a Soğd T ü rk beğ in e sığı
n a n âsi S âsânî p re n s in in ask erleri de H. Perviz ta ra fın d a n B izans im p a ra
to ru n a g ö n d e rilm iştir, ki b u bölg ed e H ıristiy a n o lan bu T ü rk le rin a lın la rın d a
vebâya k arşı h aç işa re ti b u lu n u y o rd u . Ç in seyahı H ü en Ç ang (629-645 yılla
rı) b ü tü n M â v e râ ü n n e h r gibi Şaş (T aşk en t) ve S e m e rk a n t’ın d a G ö k -tü rk le r
143 Taberî, II. s. 156; 1593, Belazurî, s. 424; M es’udî, Murûc, I, 349; III, 254, Kitâb ut-
Tanbih, s. 64-, Târih-i Sîstân, s. 152; 215, C havannes, s. 196, 252, 246; R. Frye ve A. Sa
yılı, s. 121-124.
144 İbn un-N edîm , s. 26; Belâzurî, s. 417, 425; M ukaddesi, s. 262; M es’udî, V, 302; Cev
heri, Kamus tercümesi, III, s. 383..
145 İstahrî, s. 244; İbn Havkal, s. 419; Yâkut, IV. 426; H ârizm î, Mefâtih ul-ulûm, s. 73;
M arquart, Erânşahr, s. 59, 253; F. K öprülü, "A bdallar”, Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi,
I, s. 47-54; Z.V. Togan, Hüen-çang, s. 58-61.
146 C havannes, s. 235, 250.
452 SELÇUKLULAR TARİHİ
158 Yâkut, III, s. 25; Zekeriya Kazvinî, s. 516; İbn Havkal, s. 468, 471; İstahrî, s. 291.
159
Z. V. Togan, “E arliest tran slatio n o f th e K uran into T u rk ish ”, Islâm Tetkikleri, s. 14-16;
B arthold, Turkestan, 243-244; Siyâset-nâme, s. 189; Çahâr-makale, s. 28-129; Lubâb-ul
Elbâb, s. 32, 263. H otanca yeni bir m etin U ygur devletinin yıkılışından, Töles, T arduş
ve Bayırku kabilelerinden bahsederken b ir takım T ürkçe unvanlar arasında Salçı tutug
(kitabın başında Selçuk adı ile karşılaştır.), Ağacı, Bilge Sagun yanında O ğuz Üge, Sa
gun Üge adlariyle birlikte bu Üge unvanını da kaydeder. (Bak. H. W . Bailey, “A
K hotanese tex t concerning th e T urks in K antsou”, Asia Majör, I, 1 (1949, s. 44-36).
Türkçe ve T oharca lisanı iktibaslar için bak. W . W inter, Tokharians and Turks (A spects
o f A ltaic C ivilisation, ed. D. Sinor), s. 239-251.
160 Bak. bölüm I, bahis 6, bölüm , V, bahis 7.
TÜRK İSLÂM MEDFNİYI IİNİN İNKİVAII VI İN IIİIA IL 455
karışm a olarak g ö ste rir" 1'. Bayhâkî B uhârâ civ arın d a K encek (K cncine, Ken-
ciyan) T ü rk le rin in b u lu n d u ğ u n u k a y d e d e r162, ki H ârizm î b u n ları H alaçlar ile
b irlikte z ik re tm iştir. X Pinci a sırd a M â v e râ ü n n e h r’de S oğdakların, Ş arkî T ü r
k ista n ’daki K encek ve H o tan lıların k en d i dilleri ile ve T ü rk çe o lm ak ü zere
iki dil k o n u ştu k la rı b e lirtilm e k te ve a rtık bu b ö lgelerdeki yerli halk ların
T ü rk ekseriy eti için d e tü rk le şm e k te o ld u k la rı g ö z ü k m e k te d ir163. Böylece Sâ-
m ân îler z a m a n ın d a b ü y ü k T ü rk k itle le rin in İslâm laşm ası ile k ü ç ü k yerli
Soğd, T o h a r ve H ârizm li k av im lerin g ittik çe azalm ası ve tü rk le şm e si, m u -
vâzi olarak, cereyan ed iy o rd u . Ç in tic â re t yolu ü ze rin d e , T ü rk b eld ele rin d e
b u lu n a n Soğdak k o lo n ileri ise d a h a k olaylıkla tü rk leşiy o rd u . Y âkut o n ü ç ü n -
cü asır b a şla rın d a H ârizm h a lk ın ın “Türk sima ve ahlâkını" aldığını ve b u n u n
eski z a m a n la rd an b eri T ü rk le rle k a rışm a n e tic e sin d e o ld u ğ u n u , eski d ev ir
lerden beri T ü rk ve T ü rk m e n le rle sarılı b u lu n d u ğ u n u yazarak b u ülk ed e
h u sû le gelen e tn ik değişikliği m ey d an a k o y a r164. M â v e râ ü n n e h r’in e tn ik
karışık d u ru m u n a ve X ’u n c u a sır co ğrafyacılarının yer ad ların ı A rap, A cem
telâffu zların a göre k ifâyetsiz b ir şekilde y a z m a la rın a rağ m en , T ü rk çe y er ve
şeh ir ad larım y ine d e seçm ek m ü m k ü n d ü r. G erçek ten H â riz m ’d e n Ferga-
n a ’ya do ğ ru K ara-tek in , K ız-denizi, D argan, K urgan (Hurgan) K urganket,
Barm ış, Y ağan, S ancar, Sağrınç, H azar, B uzm acı, G azak, B ed u h (E sk i tü rk ç e
bedük, b ü y ü k )k e n t, Sevinç, G ülçiçek (G ülşicek), B urgar, D izek, M inik, Öz-
kent, H a tu n k e n t, C ab g u k et (Y ab g u -k en t), A rpalığ, Y am udluğ (N u m u d -
lug)... gibi şeh ir, kasaba, çay ve dağ adları ilk b a k ışta b u n la rın T ü rk çe o l
d u ğ u n u g ö s te rir165.
K âşgarlı M a h m û d M â v e râ ü n n e h r’in b ir T ü rk ü lkesi (T ü rk istan ) o ld u
ğ u n u ve b u ra s ın ın S âm ân îlerd en fe th in d e b a b a sın ın d a b u lu n d u ğ u n u a n la
tırk e n H azar sa h ille rin d e n B u h ârâ’ya ve o ra d a n şark a d o ğ ru S em iz k en t (Se-
m e rk a n t), T a şk e n t (Çaç, Şâş), Ö z k e n t ve T u n k e n t şe h irle rin in T ü rk b e l
deleri olu p , T ü rk le r ta ra fın d a n in şâ ed ild iğ in i ve ad lan dırıldığını; b u ra la rd a
F arsların çoğalm asiyle A cem şeh irleri gibi g ö z ü k tü k lerin i b e lirtir166. S em er-
161 Bîrûnî, Kânun ul-Mes’udî, s. 572, 574, 576-578; Tahdid nihâyet ül-emâkin, 25; Hudûd al-
Âlem, nşr. M inorsky, s. 111; Yâkut, II, s. 381; Gerdizî, Zeyn ül-ahbâr, nşr. B arthold, s.
84.
162 Bayhâkî, s. 687, yukarıda s. 420 vd.
163 Kâşgarlı, Divân, I., s. ç, 29, 31, 391.
164 Yâkut, M u’cem ul-buldân, II, s. 396-397.
165 Bak. İbn Havkal, s. 480, 486, 491, 496, 500, 502-505, 507, 508; Y âkut II, s. 358-359;
İstah rî s. 337.
166 Dîvân, 1, s. 102; III, s. 110-111.
456 SELÇUKLULAR TARİHİ
167 B retschneider, I, s. 21; N arşahî, s. 14, Bal’amî, Tarih, T ahran 1340, s. 976.
168 Kanûn ul-Mes’udı, s. 563, 572, 576, 578. B irûnî sâde Türkçe şu şehirleri gösterir: Süt-
k ent (Fârâb vâdisinde), Salçı, Kuba, Saman, Taraz, Uc, Ö zkent, Balasagun, Koçkar-
başı, Barshan (Isık-göl yakınında), A t-başı, Yar-kent, Yarman, İtil, Suvar, Bulgar, Ha-
tun-sini, Saksın.
169 Bak. Kâşgarlı M ahm ûd, I, 102, 103; III, 304, 307; Gerdizî, s. 90, Barthold, Orta Asya
Türk Tarihi hakkında dersler, s. 38.
170 Yakut, M u’cem ul-buldân, III, 57; Geographie d ’Aboulfeda, Fr. trc. S. Guyard, Paris 1883,
II, 212. Bal’am î’de Hayâtıle hakkında bak. T ahran 1341, s. 596, 721, 725, 955, 963,
966, 976, 980.
171 T hom sen, Inscription de TOrkhon, s. 149; Kâşgarlı M ahm ud, I, 58, 327, 414; III. 143,
252; Z. V. Togan, “A m u-deryâ”, İA., I, 419.
TÜRK İSLÂM MI DİN İYİ I İNİN İN KİŞAII VI İNHİTATI. 457
K ara h a n lılar ve Se lçu k lu lar değil U y g u rla r bile o n u kendi ataları sayıyor;
O ğ u z Han, B u ğu I lan ve A lp -e r T u n g a ile birle ştiriliy or id i172.
IX’u n cu a srın m e şh u r A rap m ü te fe k k iri C âh iz T ü rk le rin faziletlerin e
d air risâlesin i y azarken, halifelik m e rk e z in d e , T ü rk le rd e n aldığı bilgilere
göre T ü rk le r ile H o rasan lılar arasın d ak i fark ın A rap-A cem , R um -S lav farkı
kadar değil ancak M ekke-M edine ayrılığ ın a b en zed iğ in i ileri sü re r. B unda
m üb alâğ a ey lem ekle ve galiba H o ra sa n tâ b irin i b ü tü n M â v erâ ü n n eh r ve
H orasan ü lk e le rin i içine alan H o ra sa n vâliliği m â n â sın d a k u lla n m a k la b e ra
ber yine d e b ir e sa sa d ay an m ak ta ve H o rasan lı T ü rk le rd e n b a h se tm e k
te d ir173. M â v e râ ü n n e h r’in ta rih î e tn ik d u ru m u h a k k ın d a bu k ısa a ra ş tır
m ad an çıkan n eticey e göre C ey h u n n e h rin in şa rk ın d a İranlı ve g arb in d e de
T ü rk u n s u rla rın ın d eğ işik n isb e tle rd e m e v c u t o ld u ğ u sâb it o lm a k tad ır. Bu
seb ep led ir ki d a h a İm âm -ı âzam E bû H an îfe (699-769) z a m a n ın d a M erv’de
o n u n d o stu , h e m şe h risi ve d o s tu n u n oğlu İm âm A b d u llah b in M ü b ârek
ism in d e T ü rk â lim le rin in y aşam ış o lm ası ta b iîd ir174. 788 ta rih in d e B izans’a
karşı A n a d o lu ’d a m ü sta h k e m h u d û d veya uc (Avâsım) b ö lg esin d e ölen bu
d in ve dil â lim in d e n ön ce de T a rh a n oğlu S üleym an (öl. 760) ilk Hadîs ve
Megazi (gazâlar) b ilg in le rin d e n o lu p B asra’d a ö ld ü 175. G azn e’de, A lp -tek in
(9 6 2 )d e n önce h ü k ü m sü re n E bû Ali E n ü k ism in d e b ir m ah allî h âk im b u lu
n u y o rd u , ki b u d a G azne ve h av âlisin d e esk id en beri T ü rk le rin m ev
cudiyetiyle m ü m k ü n idi. N ite k im XIII. a sır so n la rın d a d a G azn e’d e H alaçlar
yaşıyordu. B îrû n î “K âbil k alesin d e T ü rk h ü k ü m d a rla rı” o tu rd u ğ u n u yazar.
E serini X ’u n c u a sırd a yazan İs ta h rî “T ü rk le rd e n b ir sın ıf olan H alacların
k ad îm za m a n la rd a S îcistan ve K âbil h av âlisin e geld iklerini ve bazı h alk lar ile
b irlik te İslâm d in in e g ird ik le rin i” k aydeder, ki “k ad îm z a m a n ” ta b iri Ak-
h u n la ra k a d a r çıkar. N ite k im Câhiliye devri şâ irle rin d e n A ’şâ d a “Türk ve
Kâbil” ad ların ı b ir a rad a g ö s te rir176. İb n F u n d u k XII. asırd a N îşâ p û r ve
B eyhak şe h irle rin d e çok T ü rk y aşadığını, fakat zam an la m ik d arları azalıp
172 V. M inorsky Turan Tâbirinin bu m ânâsına itiraz ederken ("T uran”, El ve BSOAS, IX,
1933). A. Sayılı ve K. Frye haklı olarak bu itirazın isabetsiz olduğunu m üdafaa e tm iş
lerdir (Belleten, XXXVII, s. 118-120).
173 Bak. Van V loten, Tria Opuscula, s. 4-5, 21.
174 İbn H allikân, I, 311; Tabakat ul-hanefıyye, I, s. 281-282; İbn Kesîr, X, s. 177, “Kâne
ebûhu T ürkiyyen” der.
175 R am azan Şeşen, Hilâfet ordusunun menkıbeleri ve Türklerin faziletleri; (Câhız), Ankara,
1967, s. 25-30.
176 Birûnî: “Kal’a Kabil m ü stak ar m ulukehu el-E trâk” kaydını verir, Kanun ul-Mes’udî, s.
574; İstahrî, BGA, s. 245; Yâkut, Mu'cem, IV, s. 426; A. Bombaci, “Intro d u ctio n to th e
Excavations at G hazni”, East and West, Rome 1959; Reşid ud-dîn, Mukâtebât, s. 235.
458 SELÇUKLULAR TARİHİ
180 Câmi ut-tavârih, T ahran tab ’ı, I, s. 35; British M useum Add. 7628; 415a. Tafsilât için
bak. Türk Cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi, I, s. 26-40.
Dîvân, III, 307. Esâsen eski Oğuz yurdu ile yenileri arasında bir iklim farkı da yoktu.
18~ Bak. bu kitabın "O ğuzların H ayatları ve D inleri” bahsi.
183 C uıcânî, Coğrafya, 36 b.
184 Gerdizî, s. 86. Rockhill, Journey o f W. Rubruck, s. 107.
460 ___________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
T ü rk leri ta rih î O ğ u zların u m û m î sim a vasıflarını m u h afaza e tm iş tir 185. Sel
çu k lu lard a n ö n ce T ü rk is ta n ’ın ve T ü rk le rin İslâm m e d e n iy e tin d ek i m evkiini
an lam ak için e tn ik d u ru m h a k k ın d a b u k ısa te tk ik e ihtiyaç vardı.
185 A nadolu T ürklerinin sanıldığı kadar yerlilerle karışm am ası h u su su n d a “islam isation
dans la T urquie du M oyen-âge” adlı m akalem ize bak. (Studia Islamica, X, 1959).
186 T hom sen, “O rh u n kitâbeleri”, TM, III, s. 97, 103.
187 C havannes, s. 234-235.
188 St. Julien, Documents, s. 62; C havannes, s. 79, 111, 120, 143, 194.
189 T hom sen, TM, II, ş . 98, 99, 102.
TÜRK İSLÂM MED! NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İN IIİIA II 461
tahsil d u ru m a g e tirm e k m aksadiyle Ç in ’i te h d it ed erek o rad a n 1.000.000
kile darı g ö n d e rilm e sin i istedi; n ih ay et 3 0 0 .0 0 0 k ile h u b û b a t ve 3 .0 0 0 ziraat
âleti aldı ve b in lerce çad ır halkı ırk d a şın ı g e tirtti. Bu k u d re tli h âk an bir
m ü d d e t so n ra d a b u m ik d a ra yakın çift âleti, d arı ve ip ek k u m a ş elde e t t i 190.
Bu devirde T ü rk le rin Beş-balık, T u ğ u -b alık , T o k m ak, K ulan, T alaş, H a tu n -
k en t, Sayram , S ü t-k e n t, T aşk en t... gibi b ir çok ş e h ir ve kaleleri vardı, ki b u n
lar ve başk aları h a k k ın d a X ’u n c u a sır İslâm k ay n ak ların d a b ir hayli m a lû m a t
vardır. İsim le rin in de g ö sterd iğ i ü z e re b u T ü rk şe h irle rin d e T ü rk le r ve ya
bancı tic â re t k o lo n ileri b ir a rad a y a şıy o rd u 191. F e rg a n a’da a ltı b ü y ü k şe h ir ve
yüz k a sab a b u lu n d u ğ u sö y len ir ki, X ’u n c u a srın k aynakları d a b u z am a n d a
aynı d u ru m u b e lirtirle r. G ö k -tü rk le rin İk tisad î ve tic arî siyâsetleri sâyesinde
O rta A sya şe h irle ri in k işâ f ed e rk e n o n la r S em erk an d , B uhârâ, H ârizm , Şarkî
T ü rk is ta n ’d a Kuça, K âşgar, K araşar, H o ta n şe h irle rin d e de y e rleşe rek zengin
beldelere ve g en iş İk tisad î im k â n la ra sah ip oldu lar.
B udist H ü e n Ç ang G ö k -tü rk h ü k ü m d a rı T u n g Yabgu ile 6 2 9 ’da, Isık-göl
y ak ın ın d a Suyâb (B alasagun) şe h rin d e k a rşıla şm ıştır. O n a göre şeh ird e ya
bancı tü c c a rla r o tu rm a k ta d ır. Bölgede d arı ve ü z ü m ziraatı y apılm akta; halk
yü n k u m a şla rd a n elb ise g iym ekte, çok a t b u lu n m a k ta d ır. H a n ’ın y an ın d a
200 k a d ar su b ay sîm k eş ipekli elb ise le r giyiyor; saçları örgülü b u lu n u y o rd u .
H an ’a refak at e d en a sk e rle r a ta b in m iş, elle rin d e m ızrak lar ve bayraklar
taşıyor; s ırtla rın d a y ü n lü k u m a ş elb ise ve k ü rk giyiyorlardı. H an, Ç inli hacıyı
altın ve çiçeklerle sü slü , gözleri k a m a ştıra n b ir o ta ğ d a kabûl etti. Bu esn a d a
b aşka elçiler de m e k tu p la rı ile H a n ’ın h u z û ru n a a lın m ıştı. Bu k a b û ld e m ü zik
çalınıyor ve elçilere içki veriliy o rd u . Z iy âfette y em ek ve içkiye “kulakları
okşayan ve kalbe ferahlık veren m ü zik” n e şe k atıy o rd u . H a n ’ın so frasın d a koyun
butları, k ız a rtılm ış buzağ ılar, p irin ç p a sta sı, sütlâç, bal, ü z ü m ve şarap var
d ı192.
K uça’d a in ce y ü n lü k u m a ş im âli, H o ta n ’d a Ç in ’d e n gelen ve T ü rk lerle
garbe g ö tü rü le n ipek çilik çok in k iş â f e tm işti. T ü rk ista n ve B u h ârâ’n ın nefis
halıları, M â v e râ ü n n e h r’in ve H u tta l’ın a tları çok m e şh û r idi. G ö k -tü rk le r
eski d em irciliğ e d ev am ed iy o rd u . S e m e rk a n t tic â re t ve sanâyide çok ileri ve
K araşar’d a su la m a te sisle ri ve z ira a t çok g e lişm işti193. A rap ların gelişinde
B uhârâ ü lk esin d e b ü yük b ir tic â re t m erk ezi b u lu n a n B eykent serv etle dolu
idi. K uteybe şeh ri ta h rip ve ah âlisin i k a tle ttik te n so n ra p u th â n e le rin d e n pek
çok g ü m ü ş p u tla r ve m ü c e v h e ra t eld e e tm işti, ki şe h ir b ilâh are K arahanlılar
tara fın d a n geniş ö lçü d e im â r e d ild i194. G ö k -tü rk ler z a m a n ın d a B uhârâ ve
Belh B udizm in m erk ezleri h a lin e g elm işti. H ü en -Ç a n g b u ra la rd a pek çok
B uda m âb ed in e, m a n a stırla rın a , Vihara’lara. (B u d ist m ek te p le ri) ra stla m ıştır.
İslâm k aynakları b u n la rı “Nevbahâr” (N eo-vıhara, T ü rk çe burgan) adiyle
k aydey lem iştir, ki rivâyete göre, İslâm m e d re se le ri, bu tah sil m ü essesele rin i
tak lit ile ve yabancı d in le re ve m e z h e p le re k a rşı m ü câd ele m ak sad iy le k u
ru lm u ş tu . N ite k im Kubbet ül-İslâm lak ap veya p âyesini alan B u h ârâ büyük
m ü slü m a n â lim le rin in m erk ezi o larak m e ş h û r ve m ü m ta z idi: Ç inli seyyah
bu m â b e d le r ve m a n a stırla rd a p e k çok m ü c e v h e ra t taşıy an B uda h ey kelle
rini, çok sayıda B udist âlim ve ra h ip b u lu n d u ğ u n u g ö rm üş; b izzat T ü rk h a
tu n u ve şe h z â d e le rin e ait m âb e d ve m a n a s tırla r m ev cu t o lm u ş tu 195. B undan
b aşk a M â v e râ ü n n e h r’de Z e rd ü şt, M ani ve H ıristiy a n d in leri d e yayılm ış ve
Y akın-Ş ark ta tazy ik a u ğ ray an m e z h e p le r b u ra la rd a tu tu n m u ş ve U zak-Ş arka
d o ğ ru ilerilem işlerd i. Bu tic a rî y ollar ve d in le r de k ü ltü re l k a y n aşm alara ve
in k işâflara im k â n veriy o rd u . 7 1 9 ’d a T o h a rista n Y ab g u su n u n Ç in ’e gö n
derdiği elçi T am u ca a stro n o m id e ve d in le r sa h a sın d a çok d e rin bilgilere sa
hip b u lu n u y o r ve Y abgu m e k tu b u n d a b u âlim i İm p a ra to r’a ta k d im ediyordu.
İlk defa Ç in ’e M a n ih a iz m ’i so k an d a b u âlim id i196.
İslâm iy etin T ü rk is ta n ’d a y e rle şe re k hızlı b ir m e d en iy et h am lesi y a ra t
m ası d a b u ş a rtla r sây esin d e m ü m k ü n o lu y o rd u . Bu devirde G ö k -tü rk lerin
yerin e geçen U ygur H âkanlığı, M â v e râ ü n n e h r’de önce Y ak ın -şark ’ta n ve
H in d is ta n ’d a n gelen Z e rd ü şt, M ani, B uda ve H ıristiy an d in lerin e, şim di de
İslâm d in i ve n iz â m ın a kucağını açıyor ve aynı şa rtla r dolayısiyle b a şk a bir
m ed e n iy e tin in k işâfın a âm il o lu y o rd u . F ilh ak ik a G ö k -tü rk h â k a n la rın ın
m erk e z le ri civ arın d a K arab alg asu n (O rd u -b alık ) şe h rin i k u ru p p a y ita h t ya
pan U ygur h an ları O rta A sya b ü y ü k kerv an yolu ü z erin d e g e n işlem e h a re k e
tin e dev am la G arp te ve Şarkî T ü rk is ta n ’d a B eş-balık, T u rfan (İd ik u t şeh ri),
K ara-şar, K uça şe h irle rin e k a d a r h â k im iy e tle rin i u za tm ışla rd ı. B uralarda
tü rk le ş tirm e faaliyetiyle b irlik te m e d e n î in k işa f m uvâzi gidiyor; İslâm , H in d
ve Ç in m e d e n iy e tle ri G arb î U yg u rlar ü lk e sin d e yeni b ir k ü ltü rü n k ay n a şm a
199 Bak. M inorsky, “T am im bin B ahr’s Journey to th e U yghurs", BSOA, XII, 2, s. 275-305
(1948); Yâkut, III, s. 24.
200 İbn Havkal, s. 473-520; Îstahrî, s. 286-335; Z. Kazvinî, s. 509.
tÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAI I VI İNMİTATL 465
H ıristiyan ları elin d e b u lu n u rk e n , H alîfe M em û n (8 13-833) ve M ütevekkil
zam anında, F erganalı A h m ed bin M u h am m ed b ü y ü k b ir astro n o m i âlim i
o larak eserleriy le m ey d an a çıkıyordu. H ey’et ve u s tu rla b la r ü z e rin d e yaptığı
tetk ik lerle m e ş h û r o lan al-Fargatıî A v ru p a’d a e se rle rin in Lâtince terc ü m e leri
ile ve Alfraganus adiyle ta n ın m ış ve d iğ e r M ü slü m a n a stro n o m la rd a n d a h a
fazla rağbet g ö rm ü ştü . Y ine F erganalı Amâcûr oğlu Abdullah el-Türkî ve oğlu
Ali de bu ilk d ev ir (833-933) riy âziy ecilerin d en o lu p , H in d ista n a stro n o m isi
ve ziye’leri ü z e rin d e te tk ik le r y ap m ıştı. H aytal (E ftalit) ü lkesi olan H u tta l
b ölgesine (A fg an istan ’da) m e n s u p Abdülhâmid bin Türk el-H uttalî ile oğlu
M u ham m ed de, m e sâ h a la r ve h e sa p ü z e rin d e eserleriyle bu ilk devir İlm î
uyanışına h iz m e t e tm iş tir. Bu ilk T ü rk riyâziyecileri ile T o h a ris ta n ’d a G ök
tü rk y a b g u su n a m e n s u p a s tro n o m T a m u c a a ra sın d a b ir m ü n â se b e t d ü ş ü n
m ek ve İslâm d ev rin d e sü ra tle g elişen ilm in eski kaynaklarını h a tırla m a k
yerinde o lu r. B îrû n î’n in çağdaşı ve d o s tu o lan E bû M ah m û d H âm id el-
H ucendî ve S ü leym an b in İsm e t el-S em erk an d î, sıra ile, Rey ve Belh ra s a t
h an e lerin d e te tk ik le rd e b u lu n u y o rla rd ı. Ç ağanyanlı A h m ed b in M u h a m m ed
de h ey ’e t k a n u n la rın a d âir eseriyle m e ş h û r idi. İsm in in g ö sterd iğ i ü zere
T a rh a n ’lar a ile sin d e n gelen ve İbn Tarhan lâkabiyle ta n ın a n A li b in H aşan da
mugannilere ve kuşlara d âir eserleriy le b u ilk dev ir âlim leri a ra sın d a İslâm m e
d e n iy etin in d o ğ u ş u n a h iz m e t e tm iş tir201. İbn ün-Nedîm İslâm m e d e n iy e tin e
intikal ed en eski Farsça, R um ca, T ü rk çe ve A rapça eserleri sayarken T ü rk -
lere ait “Kitâb ul-buzât” (şah in ve lâçin k u şla n ) adlı b ir e serin de A rapçaya
m âledildiğ in i yazar, ki ilk Bâz-nâmele rd e n o lan b u e se rin T ü rk le rin m alı b u
lu nm ası çok m ân âlı ve m ü h im d ir. G erçek ten eski T ü rk le rin to te m ik in a n ış
larında ve h a y a tın d a b ü y ü k b ir m evki alan avcılık a n ’anesi b ir d ev let m ü es-
sesesi olarak K arah an lılara, S elçu k lu lara ve O sm a n lılara k ad ar g e lm iştir202.
İbn S în â’n ın ifâdesiyle Müslümanları Yunan felsefesine ulaştıran ve İslâm mû
sikî nazariyesini kuran dâhî filo zo f ve âlim Uzluk oğlu Fârâbî d e T a rh a n ’lar ailesi
ne m e n su p idi. İslâm felsefesin in k u ru lu ş u n d a b ü y ü k bir m evkii o lan F ârâbî
(870-950) İslâm iy etin yayılm ağa b aşladığı S ır-derya ü ze rin d e O ğ u zlara ait
F ârâb(K araçuk, O tra r)d a y e tişm işti. D ik k ate şâyândır, ki o n u n b ir h e m ş e h
risi olan İsm âil el-C ev h erî el-T ü rk î (ö lü m ü 1010) de A rap d ilin in lisan iy ata
a it Sıhâh adlı b ü y ü k ese rin i v ü c û d a g e tirm işti. Bu T ü rk âlim i fizik ile de
m eşgûl o lm u ş ve yaptığı kanatlarla uçarken m uvaffak olamıyarak düşüp ölmüştür.
1,1 İbn ün-N edim , Fihrist, s. 222, 389-391; Bîrûnî, Tahdid nihayeti’l-emâkin, s. 68, 72, 73, 78,
86, 203, 226; İbn uI-Kıftî, Ahbâr ul-hukemâ, s. 56, 108, 231; A bu’l-Farac, Muhtasar ud-
duvel, s. 236; Yâkut, M u’cem ul-Buldan, II, s. 346. H. H artner, "Ferganî”, İA., IV, s. 565.
202 Fihrist, s. 489; Bak. Resmî vesikalar, s. 27-32.
466 SELÇUKLULAR TARİHİ
203 Sâmânî, Kitab ul-Ensâb, CM. 415b; Yâkut, M u’cem ul-buldân, IV, 225; İrşâd, II, 226; Âsâr
ul-bilâd, s. 603; Z ehebî, Tarih ul-İslâm, H aydarâbâd 1 3 6 4 ,1, s. 172.
204 N arşahî, s. 84; M es’udî, Murûc, VII, 144, 420; Siyâset-nâme, s. 188, 189, 190; Barthold,
s. 224, 228, 241.
Yâkut, I, 946; B arthold, Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 175.
206 Fihrist, s. 215, 221, 440; CI. H uart, Littérature arabe, Paris 1931, s. 181.
~07 Bak. Zeki Velidi Togan, "B îrûnî”, İA., II, s. 635 v.d.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYI IİNİN İNKİ',AII VI İNHİTATI 467
(ö lü m ü 9 1 8 /3 0 6 )d t‘ buralı o lu p İslâm h u k u k u n d a büyük bir o to rite idi ve
m e şh u r fıkıh âlim i D â rk u tn î (/Wr ul-kutn, yani p am u k d o k u m a m a h allesin e
m en su p ) ve b aşk aların ın üstadı idi208.
T ü rk ista n m ü sb et ilim ler y a n ın d a y e tiştird iğ i tefsir, hadîs, fıkıh ve k e
lâm âlim leri ile de İslâm m e d e n iy e tin d e m ü s te s n a bir m evkî işgal eder. Eski
bir çok d in ve k ü ltü rle rin k aynaştığı M â v e râ ü n n e h r’d e b ü yük d in âlim leri
sâyesinde İslâm iy et ve İslâm m ed en iy eti k u v v etlen iy o rd u . B üyük T ü rk -İslâm
h u k u k âlim i Ö zk en tli A h m ed b in T ayyib el-S arah sî (ö lü m ü 899) b u n la rın
b aşın d a gelir. E bû M a n sû r M â tu rîd î (S em erk an d civarında, ö lü m ü 944) M â
v e râ ü n n e h r’de yayılan Şi’î, M u ’tezile ve m u ta a s s ıb m ü slü m a n olan Kerrâ-
m î’lere karşı Sünnîliğin müdafaasını y ap ıy o rd u . D ar akideleri ile tecsime varan
K errâm îlerin M â v e râ ü n n e h r’de ve b u a rad a S e m e rk a n d ’d a d a zâviye ve m e d
reseleri vardı. T a şk e n tli E bu B ekir M u h a m m e d bin Ali b in İsm âil el-Şâşî
(d o ğ u m u 904) tefsir, fıkıh ve lü g at ilim le rin d e p e k m e ş h û r o lu p İslâm ü lk e
lerini d o la ştık ta n so n ra m e m le k e tin e d ö n d ü ve H anefî olan Şaş b ö lg esin d e
Şafiî m ez h e b in i d e n e ş re tti. S em erk an d lı E b u ’l-L ey s (Ö lü m ü 993) d e b ü y ü k
T ü rk d in â lim le rin d e n idi. T ü rk -İslâ m h u k u k ç u la rı ara sın d a F ah r ül-İslâm
E bu Bekir M u h a m m e d bin A h m ed el-Ş âşî (ö lü m ü 1114) d e kayda şâyân-
d ır209. İlk İslâm d e v rin d e n b eri İlm î b ü y ü k m evkii b u lu n a n âlim ler ile dolu
olan ve b u seb ep le de Bağdad ile m u k ay ese ed ilen B uhârâ b u h ü viyeti dola-
yısiyle Kubbet ül-İslâm lâkabını taşıy o rd u , ki b u lâkab Belh ve A h la t şe h ir
lerin e de veriliy o rd u . B u h ârâ İslâm d an önce d in î b ir m erkez h alin e gelm iş ve
şeh rin a d ın ın d a ilim m erk ezi m â n â sın a gelen bihâr (B udist Vihara) d a n çıktığı
ve U ygurca p u t ve m â b e d le re v erilen burkan kelim esiyle de ilgili b u lu n d u ğ u
rivâyet e d ilm iştir210. İslâm k ay n ak ların ın Belh, B uhârâ ve S e m e rk a n d ’d a b u
lu n d u ğ u n u k a y d e ttik le ri Nevbahâr m â b e d ve m a n a stırla rı d a B u d ist V iha-
ra ’ları idi. O rta A sya’d a İslâm iy et y abancı d in le re karşı m ü câd ele m aksadiyle
m e d re se le ri k u ra rk e n b u V ih ara’lard an da istifâd e ed iy o rd u 211. N ite k im
G azneliler z a m a n ın d a Belh, N işâ p û r ve G azn e’de ve 21 kad ar d a H u tta lâ n ’da
m e d re se m ev cu t id i212. K arah an lılar d ev rin d e T ü rk is ta n ’d a m e d re se le r a rtık
d evlet ta ra fın d a n in şâ ve him ây e ed ilm eğ e başlar. X I’inci asrın ilk y arıların d a
214 Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 130-132; İslâm Medeniyeti Tarihi, s. 135;
Turkestan, s. 428-429.
215 Baybars M ansûrî, Zubdat ul-Fikre, s. 256.
470 SELÇUKLULAR TARİHİ
“l 6 E. Renan, Averroès et Averroisme, Paris 1861; Djem al Saliba, Etudes sur la philosophie
d ’Avicenne, Paris 1926, s. 33; Taha H usayn, Falsafa İbn Haldûn, Kahire 1925, s. 154; N.
Tapiero, Les İdees réformistes d ’al-Kawâkibî, Paris 1956; Z. Fındıkoğlu, Köprülü armağanı,
s. 153-155; R. B runschw ig, “Problèm e de la decadence” (Classicisme et déclin Culturel
dans l’histoire de l’Islâm, Paris 1957) da, s. 33.
217II. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, İstanbul 1943, s. 350-366.
218
B urada yapılan tebliğler Classicisme et declin culturel dans l’histoire de l’Islâm (Paris 1957,
393 sahife) da neşredilm iştir. Bana da in h itat devrinde T ürk kültü rü adlı bir tebliğ ve
rilm iş, fakat benim için katılm ak m üm kün olam am ıştı.
TÜRK İSLÂM MIm NİYE t İNİN İNKİŞAF I VI İNHİTATI. 47!
askerî fe tih le r sıra sın d a Ibn Sînâ, C uveynî ve G azalî gibi â lim ler y etiştiğ in i
k ay d ettik ten so n ra 1258’d e B ağdad’ın M oğollar ve 1453’d e İs ta n b u l’un
T ü rk ler ta ra fın d a n alınışı a rasın d a b ir irtib a t k u rm a k ta ve O sm an lı su lta n
larının A b b asîler ve İspanya E m evîleri gibi â lim leri h im âye h â tıra sın a bağlı
kalm adık ların ı beyan e tm e k te ve bu sû re tle h e m m ev zû d an u z a k la şm a k ta ve
hem de O sm an lı ta rih i h a k k ın d a yan lış d ü ş ü n m e k te d ir. XIV ve XV’inci a sır
larda d en iz keşifleri ve tic â re tin A v ru p alIlara in tik a lin i ve İk tisad î âm illeri
bahis m ev zû u ed e rk e n d a h a isâb etli d av ran ır. B undan, so n ra d a h a m ü h im
olarak, b ü nyevî m e se le le re geçen L. G ard et İslâm m e d e n iy e tin d e esaslı bir
siyasî d o k trin b u lu n m a d ığ ın ı, d in î-siy asî k a n u n la rı y ü rü tm e k le vazifeli halîfe
veya im â m ın m an ev î b ir ik tid a ra sah ip o lm ad ığ ın ı, İcmâ’m e h e m m iy e tin e
rağm en Kur’an ve h a d îsle rin b u n u te şk ilâ tla n d ırm a y ı d e rp iş eylem ediğini,
m ezh eb le rin de o n u n m â n â ve şü m û lü ü z e rin d e an laşa m ad ık la rın ı ve bu
sebeple de o n d a n b e k le n e n n e tic e le rin eld e ed ilem ed iğ in i haklı o larak b elir
tir. Böylece o n a göre H alîfe M ütevekkil ve E bû B ekir R âzî d e v rin d e n so n ra
filozofların ve M u ’te z ile ’n in c ü re tle rin e k arşı E ş’arî ak sü lâm eli başlam ış; ve
bu tep k i M ağ rip ’te M u v ah h id ler d ev rin d e s e rt b ir şekilde h isse d ilm iştir.
D inî âm illerin iz a h ın a devam ed en b u âlim T ab erî ve Z e m a h şe rî gibilerin
Kur’an te fsirin d e dış te sirle ri açık tu ttu k la rı h ald e m u a h h a r tefsîrcilerin
M u’tezile ve İsrâiliyât izlerini silm ek ve Z e m a h ş e rî’n in y o lu n d an u zak laşm ak
süreriyle tefsîr ilm in i d o n d u rd u k la rın ı, h icri IV. asırd an itib aren d e m e şh u r
İçtihâd k a p ıla rın ın k ap an d ığ ın ı, Şim alî A frik a’da İbn T û m e rt’in en se rt
E ş’a rî’lik z ih n iy e tin i M u v ah h id ler h a re k e tin e ta tb ik e ttiğ in i ve İbn Tey-
m iyye ile d a r H a n b e lî m e z h e b in in k u v v etlen d iğ in i söyler. O n a göre dini
k u rta rm a k istiy en G azalî o n u aklî te c rü b e ile k a rıştırm ış; şah sî k u rtu lu ş u
esas alıp o b je k tif a ra ştırm a la r için yol g ö ste rm e m iş; F ârâbî ve İbn Sînâ gibi
b ü yük filo zo flard an so n ra Şark, d iy alek tik o y u n larla ted rice n a ra ştırm a rû-
h u n u k a y b e tm iştir219. Siyâsî ve d in î bün y ey e a it o larak L. G ard et b u ra d a ileri
sü rd ü ğ ü m ü h im m e se le le r ü z e rin d e d u rm a k la b e ra b e r b u n la rın esas âm iller
olm adığı, h e r m e d e n iy e tte ve İslâm m e d e n iy e tin in k u ru lu ş d ev rin d e de aynı
şeylere ra stla n d ığ ı m a lû m d u r. N ite k im b u vesile ile Eski Y u n a n ’d a S o k ra t’ın
d in sizlik ith a m iy le ö lü m e m a h k û m ed ilm esi de b u ra d a tip ik b ir h â d ise o la
rak h a tırla n m a k ve Y unan m ed e n iy e tin in in h ita tın d a b u n u n b ir sebep sayıl
m adığını d ü ş ü n m e k icabeder. E sâsen h ü r d ü şü n cey e karşı bazı m e m
lek etlerd e b e lire n h a ssâ siy e t ve ta a s s u p h âd iseleri de içeride B âtınî, d ışarıd a
H açlı h a re k e tle ri ile b aşlam ıştır.
220
A nkylose de la loi religieuse”, s. 141-161.
221 Bak. O sm an T uran, "Selçuk T ürkiyesinde T oprak H u k u k u ”, Belleten, XLVI1 ve R. E. Isl.
(1948); “İk tâ”, İA.
TÜRK-İSLÂM MEDENİYİ I İNİN İN K İŞA II VI İNHİTATI. 473
so n ların d a filozofların ve tab iiy atçıların d in siz sayıldığına d a ir bir m ü şâ-
hedeyi m ey d an a koyarken de esas değil a ’raz ü z e rin d e d u r m u ş tu r 222. Filha
kika k u ru lu şu n d a S ün n îliğ e d ay an an b ir m e d e n iy etin in h ita tın ı k u ru lu ş
seb ep lerin e b ağ lam ak d o ğ ru o lm ad ığ ı gibi İslâm iyetin ve İslâm m e d e
n iy etin in k a rşısın a çıkan yıkıcı m ü c â d e le k u v v e tlerin in bazı S ü n n î m e m le
k etlerd e b ir m ü d afaa ve b ir ta a ssu b y a ra tm a sı d a tab iî idi. Bu vesile ile m ü f
rit Şi’î h a re k e tle rin i, gizli te d h iş faaliyetlerini, fikir ve m ü sa m a h a saym ak
şöyle d u rsu n b u n la rın su ik asd ve k ıta lle rle İslâm iy ete ve İslâm m ed e n iy etin e
tevcih e ttik le ri cinâyetleri g ö rm e m e k ve halîfe sıfatiyle M ısır’d a h ü k ü m sü
ren Şi’î F â tım île rin gizli te şk ilâ t, ta h rip ve p ro p a g a n d a faaliyetlerini ihm al
e tm e k vâk ıasın ı d a h a tırla tırs a k S ü n n î cep h e d e b eliren h assâsiy et ve ta a s s u
b u n n e k a d a r m a sû m kaldığı ve ta b iî o ld u ğ u d a h a kolay anlaşılır. G erçek ten
S ünnîliğ in z ıd d ın a o larak Şi’î İsm âilîler, y alnız fikir h ü rriy e tin i değil, m ez-
h eb lerin in im am ların a, d e recelerin e göre, m u tla k ita ati em rediyor; dâî’ler
gizli b ir ihtilâlci cem iy et o larak m ev cû d n izâm ı y ıkm ağa çalışıyorlardı. N ihâ-
yet b u siste m F â tım î halîfesi e l-H â k im ’in (996 -1021) u lû h iy e tin i ilân ın a
k ad ar varıy o rd u . B u n d an b aşk a M ısır F âtım îleri k en d i id âre lerin d e yaşayan
S ü n n î m e z h e p le re ve H ıristiy a n la ra z u lü m y a p m a k tan d a geri k alm adılar. Bu
gibi sayısız m isâ lle r o rta d a d u ru rk e n S ü n n îlik ü z erin d e m en fî b ir b ak ışla
d u rm a k b ey h û d e idi. Z ira gizli te şk ila t ve su ik a sd la rın fâili olan B âtınîler ve
F âtım î halîfeleri öyle b ir te d h iş y a ra tm ışla rd ı, ki a rtık fikir h ü rriy e ti ve m e
d e n iy e tte n b a h s e tm e k ve b ir S ü n n î ta a s s u b u n u d ü şü n m e k im k ân sızd ı. N i-
hâyet, yine R itte r, b ir çok İslâm tabiiy atçı, riyâziyeci ve a s tro n o m u n eski
k ü ltü r m irâ sın ı n a k le ttiğ in i (aslın d a y em k eşifler y a p tık la rın ı), İslâm d ü n y a
sın d a O rta çağ A v ru p a sın a n a z a ra n d a h a ileri b ir hayat y aşandığını, T aberî,
G azalî ve İbn ‘A sâk ir gibi b ü y ü k âlim lerin y ine de 80 cilt tu ta n e se rle r yaz
d ıkların ı, b u n d a L âtin ced en b eş defa d a h a sü ra tli çalışm aya m ü sa it olan
A rap h a rfle rin in te siri o ld u ğ u n u ve İslâm d ü n y a sın d a âlim lerin d â im a h ü r
m e t g ö rd ü ğ ü n ü de ta k d ir ve ilâve e d e r223. Böylece in h ita t â m illerin e dair
bazan te rs in e b ir g ö rü şle b ak tığ ın ı g ö ste rm iş o luyoruz.
P. A rn ald ez, F â râ b î’n in E flâ tu n ’u n âlem in b ir hâlike sah ip b u lu n d u ğ u n a
ve A ris to ’n u n eb e d î o ld u ğ u n a d â ir fik irlerin e aykırı h a re k e t etm e d iğ in i, G a
zalî ve İbn R ü şd ’ü n felsefeye h a m le v erd ik lerin i ve İbn R ü şd ’ü n d in ile felse
fe a ra sın d a b ir â h e n k k u rd u ğ u n u söyler. O, İslâm d a din e bağlı felsefenin
O rtaçağ A v ru p a sın a yaptığı b ü y ü k te siri ve verdiği d in am izm i k en d i m u h i-
~"4 Bu k eh ânetler için bak. İbn H aldun, Mukaddime, II, s. 214-235. Bu m ünâsebetle Türkle-
rin z u h û ru n a ve İslâm dini ve m edeniyetine büyük hizm etler yapacağına d air m evzu ve
sahih hadîsleri, evliyâ kerâm etleri ve nücûm î istihraçları burada tekrar hatırlam alıyız.
TÜRK İSLÂM MEDENİYETİNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATL 475
H a rtn e r XH'inci a sırd a m e şh ıır isim lerin ve İlm î m ah sû llerin azaldığım söy
lem ekle b erab er bu a sırd a C âb ir bin E flâh (ö lü m ü 1150)ın B atlam yus heye
tini ve el-Mecesti’sini şid d etle te n k it eylediğini, XIH’ü n cü a sırd a N â sir u d -d în
T û sî devrin in en ileri İslâm devriyle m u k ay ese edilebileceğini, o n d a n so n ra
ki sü k û ta rağ m en U luğ-beg(X V . a sır)in m â z in in p arlak lığ ın ı b ir d erece d i
rilttiğ in i, S em erk an d ra sa th a n e sin i id âre ed en G iyâseddin K âşî(ö lü m ü
1434)nin B îrûnî ve A rşim ed gibi “adedi hesâb”m b ü y ü k ü sta d la rın d a n ol
d u ğ u n u , o n u n İs ta n b u l’d a iki halefi K adı-zâde ve Ali K u şçu ’n u n F âtih zam a
n ın d a aynı yüksekliği m u h a fa z a e ttik le rin i b e lirte re k İslâm m e d e n iy etin d e
m ü sb e t ilim lerin k ısaca ta rih î te k â m ü lü n ü g ö sterir.
Riyâziyeden d iğ er ilim lere in tik al e d en H a rtn e r F ârâbî ve el-K indî ile
başlayan İlm î ve felsefî h a m le n in İb n S în â’n ın d ehâsiyle p arlad ığ ın ı, XII.
asırdaki d u rak lam ay a rağ m en İbn H a ld û n ile ta rih felsefesi ve sosyoloji ilim
lerinin k u ru ld u ğ u n u , R âzî ve İbn Sînâ ile y ü k selen tıb b ın d a X III’ü n cü a sırd a
İbn un -N efîs ile k a n ın akciğ erlerd e d o la şm a sın ın keşfedildiğini söylem ek
sû retiy le İslâm m ed e n iy e tin in in h ita tın a dâir, dolayısiyle, te re d d ü tle rin i
m eydana koyar. O da ilm î in k işafların M u ’te z ile ’n in en p arlak d ev rin d e sağ
lam b ir z em in e sah ip o ld u ğ u n u , fakat E ş’a rî’liğin Sünnîliği m üdafaasiyle
keşiflerin so n a erd iğ in i ifâde eder. O tasav v u fu n ilm î dü şü n cey i b o ğ d u ğ u n u n
iddia edilem iyeceğini söylerken G azalî’n in de m ü sb e t ro lü n ü k ab û l eder.
M üellif, E n d ü lü s ’te M u ’te z ile ’n in hiç b ir zam an m ev cu t olm ad ığ ın ı ve b u n a
m u kabil h ü k ü m d a rla rın h im âyesiyle ilm in y ü k seld iğ in e de d ik k ati çeker.
B ununla b e ra b e r X ’u n c u a sırd a H alîfe H işâ m ’ın v ezirin in K u rtu b a k ü
tü p h a n e sin d e felsefe ve h ey ’et k ita p la rın ı yaktığını, zam an ın b ü y ü k âlim i
Sa’îd b in F a th û n a l-S a ra k u stî’yi h a p se ttiğ in i k ay d ed erk en de b u h a re k e tin
S ü n n î âlim lerin tesiriy le v u k û b u ld u ğ u n u söyler. B una m u k ab il K u rtu b a
H alifeliğinin in h ita t ve s u k û tu z a m a n la rın d a ilm in d a h a m ü sa it şa rtla r b u l
d u ğ u n u , M u v ah h id h ü k ü m d a rla rın ın ilim ve felsefeyi him ây elerin e rağ m en
M âlikî m e z h e b in in ta a s s u b u a rttırd ığ ın ı, İbn R ü şd ’ü n halîfelerin him ây esin -
de çalışabildiğini, S âm ânî, G azneli, Buveyhli ve S elçukluların, d a h a so n ra da
H ü lâg ü ’n ü n riyâzî ilim leri k o ru d u ğ u n u , b u n d a p ra tik gayelerin rol o y nadığı
nı ve bu ilim lerin a slın d a ta a ssu b d a n d a m a sû n o ld u ğ u n u b elirte re k u m û m î
b ir tab lo çizer225.
B ordeaux to p la n tıs ın d a O rtaçağ Y akın Şark tarih i m ü te h a ssısı olarak
tebliğ yap an Cl. C a h e n İslâm m e d e n iy e tin in in h ita tın d a İktisadî ve İçtim aî
225 “Q uent et C om m ent s’est arrêté l’essor de la culture scientifique dans l’Islam ”, aym
eser, s. 310-334.
476 SELÇUKLULAR TARİHİ
779
Umûmî Türk tarihine giriş, s. 111, 123, 126, 296-300; Bugünkü Türkistan, s. 89-90;
“H ârizm ”, İA, V, s. 253.
770
Bak. Reşîd ed-dîn, Mükâtebat, s. 317-320.
231
Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 148.
480 SELÇUKLULAR TARİHİ
XII, s, 137-138.
~36 Târih-i mübâreke-i Gazam, s. 349-351.
237 Chronica Majora, III, s. 488; Rockhill, XlV’de.
482 SELÇUKLUI AR TARİHİ
238 Nüzhet ul-kulûb, s. 27-23. Y ukarıda Türkiye hakkında neticeler de belirtilm işti: bölüm
VII, bahis 12.
~39 Yâkut, I, 179; Âsâr ul-bilâd, s. 558; İbn ul-Esîr, XII, s. 139.
240 Cuvaynî, 1, s. 65-86; Reşîd ud-dîn, T ahran ta b ’ı, I, s. 353-354; Nesevî, s.37; İbn B atûta
1, s. 415; M. D ’O hsson, Histoire des Mongols, I, s. 218-222.
~41 Cuvaynî, I s. 6774; Reşîd ud-dîn, I, 354-358; B retschneider, MediaevalResearches, I,
278; 222-225.
TÜRK İSLÂM M ID I NİYETİNİN İNKİŞAFI VE İN H İIA II__ 483
lelerde dc b ir hayli zây iata u ğ rad ık ların ı, h alk ın M â v erâü n n e h r ve H orasan
istik a m e tin d e göçerek v atan ların ı terk e ttiğ in i y azarlar242. XIH’ü n cü asır
o rta la rın d a M o ğ o listan ’a giden A vrupalı seyyahlar S ır-derya ve Ç u havzaları,
Şarkî T ü rk ista n h av âlisin d ek i d u ru m u d a h a iyi b e lirtir ve İslâm k ay n ak ların ı
ikm al ed erler. P lan o C arp in i ve R u b ru c k O ğuz y u rd u S ır-derya bölgesini
dolaşm ış; Y engi-kent, B arçınlığ-kent şe h irle rin i g ö rm üş; b ir çok şe h ir ve k a
sabayı h arap ve te rk ed ilm iş b u lm u şla rd ı. O n la r T alaş n e h ri b o y u n d a b ir çok
su lam a k a n a lla rın ın m ev cû d iy etin i, fak at Y edi-su b ö lg esin d ek i şe h irle rd e n
ço ğ u n u n T a ta rla r ta ra fın d a n yıkıldığını, yalnız ita a t e ttik le ri için K ayalık ve
A lm alık şe h irle rin in m a m û r o ld u ğ u n u h a b e r'v e rirle r. B arçın (lığ -k en t) u z u n
zam an m u k a v e m e t e ttiğ i ve yıkıldığı için Y en g i-k en t halkı M oğollara te slim
olarak şeh irle rin i ta h rip te n k u rta rm ışla rd ı. Bu h a b e rle r eski T ü rk şe h ir
le rin in ta h rib in e d âir İslâm k a y n ak ların ın ek sik b ırak tık la rı bilgileri ikm al
e tm e k te d ir. Ç in k ay n akları d a b u ra la rd a ileri b ir z iraa t ve m eyveciliğin ya
pıldığını b ild irm işle rd ir243. Bu d ev ird e M o ğ o lista n ’a g itm iş olan E rm en i Hay-
to n d a S ır-d ery a b o y u n d a S u ğ n ak (S egnakh), B arçın(lığ-kent) ve Savran
şe h irle rin i g ö rm ü ştü r. O yalnız b u so n u n c u şe h rin m a m u r ve b ü y ü k o ld u ğ u
n u söyler ve h a ttâ S elçu k lu ların K araçuk (Kharachukh) d ağ ın d a n çık tığ ın a
dâir d u y d u ğ u d ik k a te şâyân b ir rivâyeti d e bize n a k le d e r244. XIV. a sır m e şh û r
A rap coğrafyacısı el-’O m e rî d e Ç u v âd isin d ek i şe h irle rin şim di h a râ b e le rd e n
ib a ret b u lu n d u ğ u n u , u z a k ta n güzel ve yeşil g ö zü k en b ir köy ü n yaklaşınca
boş b u lu n d u ğ u n u h a b e r verir. K âşgarlı H ay d ar M irza D u g la t’ın C em al Kar-
şı’n ın Ç u h av zasın d ak i şe h irle r ve o ra la rd a y e tişe n pek çok â lim ler h ak k ın -
daki k ay ıtların ı, zam a n ın d a k i h arâb ey e b ak arak , garip karşılam ası kayda şâ-
y â n d ır245. G erçek ten o b u h a b e rle ri de m ü b âlağ alı sa n m ak ta d ır. M arco Polo
“Büyük Türkiye”de b u lu n a n K araşar ey âletin in çok güzel ve m ü n b it o ld u ğ u
nu , fakat M o ğollar ta ra fın d a n ta h rip edild iğ in i sö y ler246. N ite k im B eşbalık,
B alasagun, A lm alık gibi T ü rk le rin çok eski m e d e n iy et m erk ezleri X IV ’ü n cü
asırd a a rtık ta rih e in tik a l e tm işle rd i247. B u rad a iç T ü rk ista n ’a ait b u ta h rib a
tın ilk istilâ d a n ziyâde so n ra d a n M o ğ o listan ve Ç ağatay H an ları ara sın d a k i
savaşlarda v u k û b u ld u ğ u n u d a k aydedelim .
M oğol ta h rib a tı M âv erâü n n eh r, H ârizm ve H o ra sa n ’da çok d a h a şid d etli
oldu. İslâm m e d e n iy e tin in b aşlıca ilim ve k ü ltü r m e rk e z le rin d e n olan, İm am
242 Yâkut, I. 179; III. 47, 309; Z. Kazvinî, Âsâr ul-bilâd, s. 236, 538, 558.
243 Rockhill, Journey of W. Rubruck, s. 14, 135, 140, 142.
“44 B retschneider, I, 17-20. 127, 170.
“45 Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan, s. 89-90; W . Barthold, Dersler, S. 182.
246 r r
S. 6 6 .
~4S Cuvaynî, I, 75-85; Reşîd üd-dîn, I, 359-382; N esevî, fr. trc. s. 74; İbn ül-Esîr, XII, 141,
N arşahî, s. 23; Y âkut, I, 353-356, Z. Kazvinî, s. 509-510.
' 49 Cuvaynî, I, 90-96; R eşîd ud-dîn, s. 262-264; İbn ul-Esîr, XII, 141-142, N esevî, trc. s.
61; A bu’l-Farac, s. 381; Yâkut, III, 45-46; Z. Kazvinî, s. 558.
TÜRK İSLÂM MEDF NİYI I İNİN İNKİ^AI I VI İNHİTATI. 485
hem en aynı şeyleri yazm ışlardır. G erçek ten Ç in kaynakları ve husû siy le
1221’de S e m e rk a n d ’ı ziyâret ed en C h’ang-Ch’un şe h ir etrafın d ak i bahçe ve
sayfiyelerin o n larca li (500 m e tre ) g e n işliğ in d e o ld u ğ u n u , h e r ta ra fta su
kem erleri, fıskiyeler, h av u zlar b u lu n d u ğ u n u , çiçek b a h çe lerin in Ç in ’den
d ah a ileri dereceye geldiğini, şe h ird e nefis k u m a şla r yapıldığını, S u ltan ın
sarayının yüz k ad e m y ü k se k lik te o ld u ğ u n u , m e ş h û r b ir h e y ’e tşin a sın k u s û f
hâd isesin i ö n c e d e n h a b e r verdiğini, şe h rin çok k alabalık ve güzel b ir b elde
o ld u ğ u n u yazar; h a v ilin in çok m ü n b it ve nefis m eyveler y e tiştird iğ in i b e
lirtir; k a d ın la r gibi e rk ek lerin de saçlarım ördüklerini söyler ve şe h ir n ü fu
su n u n d a 10 0 .0 0 0 h â n e ik en M oğol istilâsiy le d ö rtte bire d ü ş tü ğ ü n ü kayde
d e r250. Bu h u s û s a u y g u n o larak aşağ ıd a S e m e rk a n d ’ın yine d e b aşk a şeh irlere
n isb e tle istilâyı b ir d erece d a h a h a fif atla ttığ ı ve z am an la to p a rlan d ığ ı g ö rü
lecektir.
M oğollar S e m e rk a n d ’d an so n ra H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü le r. İstilâd an az
önce, 1216 (6 1 7 ), U rg en ç(C u rcân iy e)i g ö ren Y âkut “bu kad ar b üyük, zengin
ve ahvali güzel b ir şe h ir g ö rm e d im ve ta ta rla rın b ü tü n şeh ri y ık tık ların ı ve
ah âlisin i ö ld ü rd ü k le rin i ö ğ re n d im ” d e r251. Ç in seyyahı d a U rg en ç(U -lig h ien )
in B u h ârâ’d a n d a h a b ü y ü k ve zen g in o ld u ğ u n u , s u lta n ın an a sı(T e rk en H a
tu n ) n ın o ra d a y aşad ığ ın ı söyler252. S e m erk an d ve B uhârâ gibi U rgenç şeh rin i
de m e d h e d e n b ir ta k ım h â d ise le r rivâyet ed ilir ve p ek çok Evliya ziyâ-
re tg â h ın ın b u lu n d u ğ u yazılır. Ş eh re yakın b ir k asab aya m e n su p olan Z em ah -
şe rî d e şe h ri ve h e m şe h rile rin i m e d h e d e r. Ş eh rin fikir hayatı b ak ım ın d a n ne
derece y ü k se k o ld u ğ u n u , M u ’te z ile ’n in çok yaygın b u lu n d u ğ u n u ve ilm i
m ü n a z a ra ların çok ileri b ir seviyede y apıldığını y u k a rıd a b e lirtm iştik . B urada
ince sa n a tla r d a çok tera k k i e tm işti. Ş eh ird e in sa n la rın k u m gibi kalabalık
o ld uğu, k ö şk leri ve evleri, çarşıları ile çok m a m û r b u lu n d u ğ u , pek e rk e n d e n
tü rk le şe n H â riz m ’d e in sa n la rın ta b ia t ve şekil itib ariyle T ü rk o ld u ğ u te sb it
e d ilm işti253.
Ç ingiz H an H ârizm ü z e rin e y ü rü d ü ğ ü zam an d iğer M oğol k u m a n d a n la rı
d a Sır-derya şe h irle rin i d ü ş ü re re k y e tişm işle rd i. U rgenç H â riz m -şâ h ’ın k u
m a n d a n la rın d a n H u m a r-te k in ta ra fın d a n m ü d afaa ediliyordu. T ü rk le r M o-
ğolları Bağ-i Hurrem’de k arşılad ılar. V u k û b u la n sav aşta 1 0 0 .0 0 0 ’e yakın in
san ö ld ü . F ak at en şid d e tli m u h â re b e le r K aplan (Kabilan) k a p ısın d a cereyan
254 Cuvaynî, I, 96-101; Reşîd ud-dîn, I, 371-374; İbn ul-Esîr, XII, 152, 192, N esevî, s. 153-
156; A b u ’l-Farac, s. 382; Câmi, Nefehât ul-Uns, fr. trc. s. 479-480.
Cuvaynî, I, 102, 105; Reşîd ud-dîn, s. 374, 375.
256 XII, s. 150.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI IİN İN İN K İŞAII VI İNIIİTATL 4 8 7
257 Cuvaynî, I, 117-119; N esevî, fr. trc. s. 88, 134-138; İbn ul-Esîr, XII, 153; Cuzcânî,
Tabakat-i Nâsirî, II, 660, 677; Âsâr ul-bilâd, s. 482; İbn Ebi U saybi’a, II, s. 26.
~58 Cuvaynî, I, 132-138; İbn ul-Esîr, XII, s. 151; Subkî, Tabakat us-sufıyye, I, 339.
259 İbn ul-Esîr, XII, 151; Cuvaynî, I, 137.
4 8 8 SELÇUKLUl AR TARİHİ
260 Cuvaynî, I, 130-140; İbn ul-Esîr, XII, s. 144; Nesevî, fr. trc. s. 92; Cuzcânî, s. 656;
Mirsâd ul-ibâd, s. 10; B retschneider, I, s. 250.
‘6I Bayhakî, s. 554; İbn Funduk, s. 176.
262 İbn ul-Esîr, XII, 147, 192-196; Nüzhet ul-kulûb, s. 63; Şebankârî, Mecmu’ul-Ensâb, s. 336;
R ubruck, s. 51-52; D ’O hsson, I, s. 246-252. Yâkut, A bbasîler zam anında Kazvin’de
Mübarek ut-Türkî tarafından yapılan ve M übârekiyye adını alan bir h isar ve ona m en su p
âzâdlılar olduğunu yazar (Mu’cem ul-buldan, IV, 243).
263 Baybars M ansûrî, Zubdet ul-fıkre, B ritish M useum Add. 23325, 856; Nuvayrî, Nihâyet ul-
Ereb, K öprülü No; 1188, 60a.
TÜRK-İSLÂM MI 1)1 NİVI I İNİN İNKİŞAFI VE İNHİTATI. 4 8 9
hayır m ü e sse se le ri yapılm ıştı; b eld en in in san ları çok güzel idi; T a ta rla r ge
linceye k ad ar o ra d a y aşad ılar264. S elçu k lu lar z a m a n ın d a O ğ u z boyları ta ra
fından H o ra sa n ’d a isk ân e d ilen lerle Y azır vilâyeti gibi Irak ’ta d a d a h a so n ra
Bayat vilâyeti ve şeh ri m ey d an a g elm iş ve tü rk le şm işti, ki so n u n c u n u n vergi
m ik tarı 4 6 .0 0 0 d in â r’a bâliğ o lm a k ta id i265. A zerbaycan O rta A sya’d a n A n a
d o lu ’ya göçen T ü rk le re b ir k ö p rü vazifesini g ö rd ü ğ ü gibi o ra d a yerleşen
T ü rk m e n le r de M oğ o lların ö n ü n d e n k açm aya m e c b û r kalm ışlard ı. M oğol
k o rk u su n u n n e d erece d e h ş e t verici o ld u ğ u n a d â ir k ay n ak lard a d ik k a te şâ-
yân hikây eler n a k le d ilm iştir. B u n lard an b irin e g ö re M oğollar A hlat, Bitlis,
Erciş şe h irle rin i k ati ve ta h rip e ttik le ri sıra d a b ir T a ta r b ir köye girm iş; b ir
kim seye yere yat, kılıcım ı g etirin cey e k a d a r b ek le d em iş ve k o rk u su n d a n
salınm ayan köylüyü gelip b o ğ azlam ıştır. B aşka b ir hikâyeye göre b ir tâc ir 17
arkadaşiyle y o ld a b ir T a ta r sü v arisin e ra stla d ıla r. T a tar o n lara b irb irlerin i
bağlam aların ı e m re tti ve o n la r d a aynı şeyi y apıyorlardı. T âcir ark ad aşların ı
ikaz edince o n la r “n e yapalım , k o rk u y o ru z ” ded iler. Tâcir, “o n u n b ir kişi
o ld u ğ u n u , k en d ile rin i ö ld ü re c e ğ in i” söyledi ve M oğol’u n ü ze rin e a tılara k
o n u ö ld ü rd ü ve b u sâyede k u rtu ld u la r266.
M oğol istilâ sın ın ta h rib a tı h a k k ın d a d a h a fazla ta fsilâ ta lü z u m yo k tu r.
İstilâ te h lik e si İslâm d ü n y asın ı ve Ç in ’i d e rin d e n sa rstık ta n b aşk a A v ru p a’yı
ve B izans’ı d a titre tm iş ti. A lâed d in K eykubâd A n ad o lu şeh irle rin i tah k im
etm ek , kale ve su rla rı in şâ eylem ek sû re tiy le m u h te m e l b ir istilây a karşı
hazırlan d ı ve h e r h ü k ü m d a rd a n d a h a te d b irli d av ra n arak ölünceye k a d a r bu
b ü yük fırtınayı a tla tm a ğ a m uvaffak old u . M oğol istilâ sın ın İslâ m -T ü rk d ü n
yasında yaptığı ta h rib a tın asırlarca d ev am ettiğ in i, b ir çok şe h ir ve vilâyet
lerin b ir d a h a k alk ın am ad ığ ın ı d a te s b it e ttik te n so n ra İslâm m ed en iy e tin in
in h ita tı için b a şk a seb ep ler a ra m a k b ey h û d ed ir. F ilhakika İbn B atû ta b ir asır
so n ra M erv, Belh, T irm iz şeh irleri ile M u rg ab k analı ve o n u n y aratm ış o l
d u ğ u m a m û re le rin h â lâ h a ra p o ld u ğ u n u b izzat m ü şâ h e d e etm iş; yalnız
N işâ p û r’u b iraz m a m û r b u lm u ş tu r. O n a göre Belh h arap ve ıssızdır; esk id en
b ü y ü k b ir şe h ir idi. M escit ve m e d re se le rin in y ık ın tıları g ö rü lm e k te ve lâci
v e rt rengiy le re s m o lu n a n b in a la rın ın n ak ışları u z a k tan m a m û r o ld u ğ u zan-
nını v e rm e k te d ir. Ç ingiz b u şeh ri ve h a z în e b u lu n d u ğ u rivâyetiyle câm iin
sü tu n la rın ı yıktı. M erv ve Belh h arap , N îşâ p û r ve H e ra t m a m û rd u r. T am a-
m iyle yıkılan T irm iz d e iki m il m esâfed e y en id en in şâ o lu n m u ş tu r. B am
Z. Kazvinî, s. 410.
265 Reşîd ud-dîn, Mükâtebât, s. 177; Nüzhet ul-kulûb, s, 41.
266 İbn ul-Esîr, XII, s. 196.
4 9 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
275 İbn B atûta, I, s. 404-406. 428-429; M arco Polo, 63; B retschneider, I, s. 131.
276 İbn Kesîr, XIII, s. 200-204. 215; İbn ul-Fuvatî, s. 326-331; Ebi’l-F idâ, III, s. 202-203;
Zehebî, II, s. 121-, M akrizî, Sulûk, I, s. 410; Reşîd ud-dîn, nşr. Q uatrem ere, s. 240.
242, 2254; Spuler, İran Moğollan, s. 61-63.
~11 İbn ul-Fuvatî, s. 298.
"78 Nüzhet ül-kulûb, s. 37, 91.
49 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
279 s. 140.
TÜRK İSLÂM MI 1)1 NİYI 1İNİN |NKİ‘,AI I VI İNIIİİATL 4 9 3
280
Bak. Orta Asya Türk tarihi hakkında dersler, s. 10-11.
~81 Mükâtebât-ı Reşidi, s. 352, 356.
49 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
~84 Bu h u su sta bak. Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkistan, Kahire 1940, s. 85-105; Fuad
K öprülü (B arthold), İslâm medeniyeti tarihi, s. 253-267; B. Lewis, "O sm anlı im p arato r
luğunun in h ita tı”, İslâm Tetkikleri Dergisi, III, 1-2, s. 161-178 (aslı Studia Islamica IX.
1958); Halil İnalcık, "T ürkiye’nin İktisadî vaziyeti”, Belleten, LX, s. 661-676; A kdeniz
hâkim iyeti ve okyanuslarda cihâd için Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresi tarihi, II, s. 117-
121 .
285 R. Brunschw ig, Classicisme et declin culturel dans Thistoire de l’Islam, s. 43.
TÜRK-İSLÂM Ml 1)1 NİYI I İNİN İNKİŞAII VI İNIIİTATL 4 9 7
286 A. A. Vasilief, Histoire de l’Empire byzantin, II, s. 23-27; F. G renard, Grandeur et decadence
de l’Asie, s. 25.
UMÛMÎ KİTABİYAT
Kaynak ve Tetkikler
G azalî, Mekâtib-i fârisi-i Gazali, nşr. A. ikbal, T a h ra n 1333; n şr. M. S ab iti, T a h ran
1333
_________, Nasihat ul-mulûk, B. M. O r. 135.
G erdizî, Zayn ul-ahbâr, nşr. M irza M. K azvinî, T a h ra n 1315, T ü rk le re a it k ısm ı, n şr.
B arth o ld , A cad ém ie 1. d e s scien ces d e St. P e te rsb o u rg , se rie VIII vol. 1.4.
G ibb. H. A. R., Orta Asyada Arap fütûhatı, T rk . trc. İs ta n b u l 1930.
G ölpınarlı, A., Hacı Bektaş vilâyet-nâmesi, İs ta n b u l 1958.
_________, “İslâm ve T ü rk ille rin d e ftıtu v v et te ş k ilâ tı”, İktisat F. Mec., XI,1.4.
________ , Mevlânâ Celâleddin Rûmi, İs ta n b u l 1959.
_________, Yunus Emre, İs ta n b u l 1936.
G régoire le P rê tre , Chronique de Mathieu d ’Edesse avec la continuation de Grégoire le prêtre,
Fr. trc. E. D u la u rie r P aris 1858.
G ren ard , F., Grandeur et decadence de l ’Asie, P aris 1939.
_________, “S a tu k B uğra h e m m e n k ıb e si ve ta r ih ”, T rk. trc. O . T u ra n , Ülkü mec. sayı,
74-80.
G ro u sse t, R. Histoire des Croisades, P aris 1 9 3 4 -1 9 3 6 .
G rum el, V., “Léon, m e tro p o lite d ’A m asée, X lle sièc le”, Etudes Byzantins III (1 0 4 5 ).
G ru n e b a u m , G. E. V., Médiéval Islam, C h icag o 1947.
G u est, A. R., “F u s ta t şe h rin in k u ru lu ş u ”, JRAS (1 9 0 7 ).
Guillaume de Tyr., n şr. M. P au lin , P aris 1879.
H afız E bru, Coğrafya, B.M. O r. 1577.
H alil E d h em , Kayseriyye şehri, İs ta n b u l 1334.
H a m d u lla h K azvinî, Nuzhat ul-kulûb, n şr. M. D. Siyâkî, T a h ra n 1336.
_________, Târih-i Güzide, n şr. E. B row ne, L o n d o n 1910.
_________, Zafer-nâme, B. M. O r. 2 8 3 3 .
H a rtn e r, H ., “F e rg a n î”, İA.
H aşan Y ezdî, Cami ut-tevarih-i Hasenl, F a tih k tp . 4 5 0 7 .
H aslu ck s, W ., Bektaşilik tetkikleri, İsta n b u l 1928.
_________, Christianity and Islam under the Sultans, O x fo rd , 1929.
H ay to n , La Flor des Estoire, D oc. a rm é n ie n s.
H erevî, Kitâb uz-ziyârât, n şr. S o u rd el, T h o m in e , D am as 1953.
H eyd, W ., Histoire du Commerce du Levant au Moyen-âge, P aris 1936.
H in d u şâ h Sancar, Tacârib us-selef, T a h ra n 1313.
H in d u şa h M u h a m m e d , Düstûr ul-kâtib, A yasofya.
_________, Histoire anonyme de la première Croisade, Fr. trc. B relier, P aris 1824.
H o n ig m a n n , E., Die Ostgrenze des Byzantinischen Reichs, B ru x elles 1935.
H o u tsm a , T h ., Recueil des Textes relatifs â l’histoire des Seldjoucides, L eiden 1 8 8 6 -1 9 0 2 .
H u a rt, C l., Literatüre arabe, P aris 1931.
Hudûd al-Alam, İngl. trc. V. M in o rsk y , L o n d o n 1937.
H u e n T sang, Mémoires sur les Contrés Occidentales, Fr. trc. S. Ju lie n , P aris 1853; T rk.
h ü la s a ve n o tla r N azm iy e ve Z. V elidi T o g an , İslâm T. Enstitüsü Dergisi, IV.
5 0 4 ___________________________________________________________________________ SELÇUKLULAR TARİHİ
________ , Siyeru âba al-batarika (İsk en d eriy e p a trik le ri ta rih i), Bibi, N at. n o 3 0 1 -3 0 2 .
Sourdel, M ., Mannais du Musée de Kaboul, D a m a s 1953.
S pahr, W ., Chek Enc. social sciences.
Spuler, B., İran Moğollan, T rk. trc. A n k a ra 1957.
Stoeva, L. V., Bâz-pesin-i Hârizmşâh ve lsmâiliyân-ı Alam ût, F ars. trc. K. K eşaverz,
Rahnumâ-i kitab, XII (1 3 4 2 ).
Subkî, Tabakat uş-Şâfi’iyye, K ahire 1964-66.
S u ltan V eled, Divân, n şr. F. N . U zluk, A n k a ra 1941.
S üm er, F., “O ğ u z la r”, İA.
_________, “O ğ u z la ra aid d e s ta n î m a h iy e tte e s e rle r”, D.T.C.F. Dergisi, XVII (1 9 0 0 ).
_________, “X. y ü zy ıld a O ğ u z la r”, D.T.C.F. Dergisi, XVI.
_________, “Yıva O ğuz b o y u n a d a ir”, TM. IX.
_________, "S ü ry an î A n o n im i”, İngl. trc. A. S. T ritto n , JRAS (1 9 3 3 ).
S y m p o siu m d e B ordeau, Classisisme et declin Culturel dans l’histoire de l ’lslâm, P aris
1957.
Ş abankârî, Mecma’ ul-ensâb, B.M. n o : 16696.
Ş em sed d in D ım aşk î, Nuhbet ut-Dehr, n şr. M eh re n , P e te rsb o u rg 1866.
Ş erefeddin, M. (Y altkaya), “S elçu k lu lar d e v rin d e m e z â h ib ”, TM., I.
_________, Şeyh Bedreddin Simavî, İs ta n b u l 1925.
_________, "T a rih te re n k ”, TM., V II-VIII.
T a m im b. B ahr, Journey to the Uighurs, n şr. V. M inosky, BSOAS, XII (1 9 4 8 ).
_________, Târih-i Sistan, n şr. M. R am azan î, T a h ra n 1314.
_________, Târih ul-Bâb, nşr. V. M in o rsk y (History o f Sharvan and Darband), C am b rid g e
1958.
T aşk ö p rü lü zâd e, Şakayık, M ecdi Ef, Z eyli, İs ta n b u l 1269.
T h o m se n , V., inscription de TOrkhon, H elsin g fo rs 1896.
_________, “M o ğ o lista n 'd a T ü rk ç e k itâ b e le r” , TM., III.
_________, “Ş arkî T ü rk is ta n ’ın m a z isin e d a ir”, TM., II.
T ogan, Z. V elîdî, "A m u -d e ry â ”, İA.
_________, “A zerb ay can ”, İA.
_________, "B îrû n î”, İA.
_________, Bugünkü Türkistan ve Yakın mazisi, K ah ire 1940.
_________, “E a rlie st tra n s la tio n s o f th e K u r’an in to T u rk is h ”, İsi. Ted. Ens. dergisi.
_________, “H â riz m ”, İA.
_________, Horezmce Mukaddimet ul-edeb (H a re z m k ü ltü rü v esik aları), İs ta n b u l 1951.
_________, “H o re z m d e y azılm ış esk i T ü rk ç e e s e rle r”, TM., II.
_________, “İlh a n île r d ev rin d e A n a d o lu ’n u n İk tisad î v a ziy eti”, THlT. Mec. I.
_________, “O ğ u z la rın h ıristiy a n lığ ı m e s e le si”, TM., II.
________ , Tarihte usûl, İs ta n b u l 1950.
________ , “T ü rk iy e k ü tü p h a n e le rin d e y a zm a la r”, İsi. Ted. Ens. dergisi, II.
_________, Umûmî Türk tarihine giriş, İs ta n b u l 1946.
KAYNAK VI II IKİKİ I II 511
________ , Tuhfat ül-mülük, B.M. O r. 7863.
T u ran , O sm a n , "A ltu n -ab a vak fiy esi”, Belleten, s. XL1I (1 9 4 7 ).
________ , “B abek”, İA.
_________, “C elâled d in K aratay ve v ak fiy eleri”, Belleten, s. XLV (1 9 4 8 ).
_________, “D ro it te rrie n so u s les S e ld jo u k id es le T u rq u ie ”, R.E, İsi. (1 9 4 8 ). T ü rk ç e si
“T ü rk iy e S e lç u k lu ların d a to p ra k h u k u k u ”, Belleten, s. XLII.
________ , “E ski T ü rk le rd e o k u n h u k u k î b ir se m b o l o la ra k k u lla n ılm a s ı”, Belleten, s.
XXXV (1 9 4 5 ).
________ , “Ideal o f W o rld d o m in a tio n a m o n g th e M édiéval T u rk s ”, Studia Islamica,
IV.
________ , "İlig u n v an ı h a k k ın d a ”, TM., VII.
________ , " İk tâ ”, İA.
________ , “Isla m isa tio n d a n s la T u rq u ie d u M o y en -âg e”, Studia Islamica, X.
________ , “I. K ey h u srev ”, İA.
_________, “II. K ey h u srev ”, İA.
_________, “I. K eykâvus”, İA.
________ , "II. K eykâvus”, İA.
_________, “I. K ey k u b âd ”, İA.
_________, “I. Kılıç A rsla n ”, İA.
_________, "II. Kılıç A rsla n ”, İA.
_________, "IV. K ılıç A rslan ", İA.
_________, Oniki Hayvanlı Türk takvimi, İs ta n b u l 1941.
_________, “O rta ç a ğ d a T ürk iy e-K ıb rıs m ü n â s e b e tle ri”, Belleten, s. CX (1 9 9 4 ).
_________, “S elçuk K erv an saray ları”, Belleten, s. XXXIX (1 9 4 6 ).
_______ _ , “S elçuk T ü rk iy e sin d e fâizle p a ra ik ra z ın a d a ir h u k u k î b ir v e sik a ”, Belleten,
LXIL, M. S hafî’
_________, “S elçuk T ü rk iy e si d in ta rih in e d a ir b ir k a y n a k ”, (K ö p rü lü arm ağ a n ı)
_________, Selçuklular hakkında resmî vesikalar, A n k a ra 1958.
_________, “S elçu k lu lar z a m a n ın d a Sivas ş e h ri”, D.T.C.F. Dergisi, IX.
_________, “S o u v erain s S eld jo u k id es e t le u rs su je s t n o n -m u s u lm a n s ”, Studia Islamice,
ALPHARAGANİUS: bk. Earganî A nadolu’n u n T ürkleşm esi: 11, 31, 43, 44,
A ltınordu devleti: 238, 273 45, 115, 116, 277, 278, 279, 299,
ALTUNCAN H âtûn: 137, 139, 140 301
ALTUNTAŞ: 93 A ndargân: bk. D arhân
A m anos dağlan: 162 ANDRONİKOS Dukas: 183
AMÎD üd-Devle: 188 Ani: 122
AMÎD ül-M ülk K ünduri: 108, 133, 147, A nkara: 289
148, 149, 150, 161, 3 1 2 ,4 1 2 Antakya: 162, 167,185, 200, 202, 205,
Amîd: bk. D iyarbekir 209, 218, 220, 228, 230, 255, 256,
Amidiyye kütüphanesi: 330 258, 281, 283, 285, 287, 322, 403,
413
Amuderya: bk. C eyhun
Antalya: 30, 289, 290, 291, 294, 296,
Amul: 328, 342
300, 357, 360, 362, 367, 370, 385,
A nadolu beylikleri: 45, 109, 352, 377
433
A nadolu Selçukluları: bk. Türkiye Selçuk
ANÛŞİREVAN bin Halid: 36, 139, 147
luları
Aral denizi: 61, 159, 389, 397, 452
A nadolu şehirleri: 26, 31, 44, 353, 357,
ARAP (I. K ılıçarslan’ın oğlu): 289
368, 422, 489
A rap ülkeleri: 26, 221
A nadolu Türkleri: 286, 287, 291, 297,
351, 359, 422, 488 A rap(lar): 312, 358, 375, 376, 406, 428,
429, 432, 433, 447, 450, 451, 452,
A nadolu, Bilâd üt-T ürk, Diyâr-ı Rum: 7,
458, 461, 466
10, 11, 13, 14, 15, 21, 23, 26, 28, 29,
30, 31, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, ARGUN Han: 260, 481
43, 44, 45, 46, 47, 48, 50, 74, 76, 80, ARİSTAKES: 32
82, l83, 89, 90,. 91, 109, 111, 112, ARİSTO: 434
113, 114, 115, 116, 118, 119, 120, ARNALDEZ: 473
121, 128, 129, 130, 131, 132, 140, ARSLAN (Sultan M esud am cazadesi):
141, 150, 151, 152, 153, 154, 156, 337
157, 160, 162, 167, 168, 169, 171, ARSLAN Argun: 158, 159, 227
173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, ARSLAN Basâsirî: 127, 131, 132, 133,
180, 185, 186, 187, 188, 189, 197, 134, 136, 137, 138, 139, 148, 152,
199, 200, 213, 225, 228, 230, 232, 197
248, 258, 260, 261, 263, 265, 266, ARSLAN H an (K arahanh): 88, 96, 109,
269, 272, 277, 278, 279, 280, 281, 384, 399, 463, 468
282, 283, 284, 285, 286, 287, 288,
ARSLAN H atun (M elik-şah’ın halası):
289, 290, 291, 292, 296, 297, 299,
134, 139, 207
300, 301, 306, 312, 322, 337, 338,
ARSLAN Şah (Kirman m eliki): 158, 250,
343, 346, 347, 348, 349, 350, 351,
251, 252, 254, 337
352, 353, 354, 355, 356, 357, 358,
360, 362, 363, 364, 365, 367, 369, ARSLAN Tarhan (Fergana beyi): 450,
371, 372, 373, 376, 377, 380, 381, 453
383, 385, 386, 388, 390, 391, 394, ARSLAN Yabgu, İsrail: 44, 53, 65, 74, 75,
395, 397, 398, 399, 400, 406, 408, 76, 85, 86, 121, 174, 285, 337
411, 417, 421, 422, 423, 426, 435, ARTUK Bey: 166, 180, 197, 199, 203,
438, 441, 448, 457, 458, 459, 460, 227, 256, 2 8 0 ,3 1 4
479, 481, 488, 489, 492, 494 A rtuklular: 25, 34, 290, 193, 358, 364,
444
A spen-salar: bk. Sipah-sâlâr
5 1 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
A ssâssîn: bk. Bâtınî 229, 230, 233, 237, 248, 249, 250,
A stronom i: 213, 332, 427, 437, 442, 462, 251, 252, 257, 260, 262, 263, 267,
465, 493 268, 271, 277, 278, 282, 311, 322,
ÂŞIK Paşa (K ırşehirli): 422 338, 353, 359, 381, 403, 422, 432,
A tabeg al-asakir: 311 448, 456, 480, 481, 488, 493
ATABEG Çavlı: bk. Çavlı A zerbeycan A tabegleri, İl-denizliler: 249,
257, 311
Atabeg, lala: 311
Atabegler: 49, 203, 343, 436, 493 Azîziyye m edresesi: 438
Atabeglik m üessesesi: 310
B
A ta-Hoca: bk. N izâm ül-M ülk
Bâb ul-ebvâb: bk. D erbend
A t-başı (Yedisu havâlisinde): 211
BABA C a’fer: 108
ATEŞ A hm ed: 29
BABA İshak, Baba Resûl, Paperissole:
Atiya: 47
296, 353
A tlıh: 61
BABATâhir: 108, 406
ATRAK (Kıpçak hüküm darı): 232
Babaî hareketi: 34, 296, 300
ATRAK: bk. A lptogan oğlu Etrek
Babilonya: bk. Bağdad
ATSIZ (H arezm valisi): 169, 173, 174,
BACON Roger: 333, 430, 433
199, 200, 201, 239, 240, 241, 242,
243, 255, 281, 334, 442 Bagrat, Bakrat al-Abhazi: 129, 155, 163,
164, 165
Avâsım: bk. Uc
Bağdad, Babilonya: 10, 77, 94, 112, 120,
AVERROHES: bk. İbn Rüşd
124, 126, 127, 129, 131, 132, 133,
A verroism e: bk. İbn R üşdçülük
134, 136, 137, 138, 139, 140, 141,
AVFÎ: 25, 36, 189, 337, 454 142, 149, 150, 152, 153, 186, 188,
AV1CENNE, bk. İbn Sînâ 193, 194, 198, 200, 202, 205, 206,
Avrupa: 12, 13, 15, 16, 28, 31, 32, 38, 48, 207, 208, 211, 212, 213, 215, 216,
49, 76, 84, 212, 265, 270, 271, 273, 217, 218, 219, 229, 230, 231, 232,
282, 285, 287, 290, 306, 319, 322, 238, 248, 249, 250, 252, 257, 263,
329. 337, 348, 354, 356, 360, 361, 289, 291, 312, 313, 314, 318, 320,
362, 363, 364, 369, 372, 373, 377, 321, 323, 324, 328, 330, 332, 334,
389, 390, 396, 397, 404, 423, 425, 340, 341, 342, 346, 351, 355, 361,
426, 427, 428, 429, 430, 432, 433, 367, 373, 378, 382, 385, 387, 393,
434, 435, 436, 439, 445, 446, 449, 403, 411, 418, 432, 434, 437, 443,
456, 465, 469, 470, 474, 476, 477, 458, 467, 471, 474, 481, 491
478, 481, 489, 494, 495, 496, 497 BAHAEDDİN Ebu M uham m ed el-Harakî:
AYAZ (Alp A rslan’ın oğlu): 158, 189, 442
199 BAHAEDDİN M ehm ed bin M ahm ud: 335
AYAZ (M ehm ed T apar’ın yeğeni): 230 Bahr-i Ermeniyye: bk. K aradeniz
AYBEG el-D evadârî (Tarihçi): 420 BAL’AMÎ: 456
A ydınoğulları: 32, 298, 362 BALAÇ (Ş): 61
AYN üd-D evle (Çiğil reisi): 211, 385 Balasagun: 70, 71, 114, 117, 238, 263,
Aynı câlût: 411 398, 461, 466, 481, 483
AYNÎ, B edreddin (Tarihçi): 35, 411 Balbal: 388
AYTEKİN (Emir): 133, 136, 138 Balkanlar: 13, 14, 76, 117, 118, 123, 130,
A zerbaycan: 25, 42, 53, 80, 82, 89, 91, 150, 152, 156, 157, 160, 232, 237,
119, 120, 130, 141, 150, 151, 152, 238, 245, 264, 265, 269, 271, 273,
153, 154, 161, 173, 175, 199, 200,
İNDEKS. 51 7
279, 278, 283, 286, 288, 298, 301, Belh: 71, 87, 92, 97, 103, 107, 109, 158,
389, 397, 411, 433 198, 199, 241, 243, 245, 323, 328,
Banka: 374, 427 334, 335, 383, 384, 450, 451, 452,
BARAK Baba: 353 454, 458, 462, 465, 466, 467, 481,
BARAN, Yabgu: 80 486, 489, 490
Baranlı: 80, 81, 82, 83, 84, 259, 260, 261 BENJAMÍN de T udelle (Seyyah): 321
Bardasir: 160, 201, 253, 254, 255 Berber illeri: 214
BARHEBRAEUS bk. E bû’l-Ferec BERCHEM Van: 30, 48, 49
Barsuma: 205 BERKYARUK: 217, 226, 227, 228, 229,
256, 317
BARTHOLD W: 27, 40, 46, 53, 73, 75,
116, 335, 337, 389, 452, 469, 478, B erzam kalesi: 190
479, 492, 493, 499, 500, 502, 505 Beş nöbet, nevbet-i pençgâne: 230, 235,
Basat: 420 250, 391
BASİLAKİS, bk. E rm eni Basil BEYHAKÎ Ali bin Zeyd: 24, 333, 455
BASİLE (Erm eni Patriği): 321 Beyhakiyye: 328
BASİLE II: 120 Bilâd-ı R um , Bilâd üt-Türk: bk. A nadolu
B aspurugan: bk. Van Havzası BİLGE Kağan: 98, 388
Basra: 133, 136, 138, 314, 321, 328, 330, B im aristân, bk. D ar üş-şifâ
346, 443, 457 . BİRUNÎ: 413, 428, 452, 454, 456, 457,
B âtınî(ler), H aşşâşîn, A ssassîn: 12, 190, 465, 466, 474, 510
192, 212, 216, 217, 221, 232, 233, Bitlis: 122, 178, 2 5 1 ,4 8 8 , 489
249, 252, 254, 256, 266, 314, 315, Bizans İm paratorluğu: 116, 155, 281,
316, 322, 327, 384, 440, 446, 468, 283, 291, 497
473 Bizans kaynakları: 31, 55, 118, 121, 129,
BATLAMYUS, Ptolem ee: 337, 414, 428, 137, 172, 177, 178, 185, 451
430, 433, 449, 452, 475 Bizans: 10, 31, 41, 42, 47, 55, 63, 86, 99,
BATTAL Gâzî: 397 116, 118, 119, 120, 121, 122, 123,
Bavendîler: 110 124, 129, 130, 131, 137, 150, 151,
BAYBARS (M em lûk Sultam ): 297, 351, 152, 153, 155, 156, 160, 162, 166,
3 6 1 ,3 6 8 ,4 1 1 ,4 8 8 , 499, 505 167, 168, 169, 171, 175, 176, 177,
178, 179, 180, 181, 182, 184, 185,
BAYBARS M ansurî: 33
186, 188, 192, 200, 205, 211, 228,
BAYCU Noyan: 296, 370, 379
231, 237, 265, 266, 269, 277, 279,
Baycu yılı: 297, 359 280, 281, 282, 283, 284, 286, 288,
Bayhak: 24, 175, 486 289, 290, 291, 292, 293, 300, 301,
Bâzâr (N işapur’da): 384 306, 346, 349, 350, 351, 354, 358,
BEAUVAİS V incent de: 34, 369 361, 369, 377, 388, 398, 404, 409,
BEDÎ ul-U sturlâbî: 332 413, 416, 424, 436, 441, 450, 451,
BEDREDDİN Aynî, bk. Aynî 457, 476, 478, 489, 496
BEDREDDİN Kıvâmî: 420 B i z a n s lIla r : 26, 32, 89, 113, 116, 120,
BEDREDDİN Lülü (M usul A tabeği): 427 121, 122, 125, 129, 130, 150, 151,
BEDREDDİN Yavaş (R essam ): 386 153, 156, 163, 167, 169, 171, 179,
BEG-Aba: 249 183, 186,232, 236, 238, 239, 265,
269, 279, 285, 287, 288, 289, 292,
Begdili T ürkm enleri: 251
348, 349, 355, 356, 361, 371, 398,
BEG-Toğdı: 95
4 0 3 ,4 1 7 , 424, 435, 460, 497
BEHRÂM Şâh (T uğrul-Şâh’ın oğlu): 365
BOTANİATES: 163, 281, 282, 283
518 SELÇUKLULAR TARİHİ
GAZALÎ (İmam, H üccet ül-İslâm ): 57, G ök-türkler: 33, 55, 62, 63, 89, 107, 192,
194, 226, 325, 438, 439, 441, 470, 238, 243, 274, 305, 340, 347, 360,
471, 472, 473, 475 378, 388, 389, 390, 391, 397, 398,
GAZAN Han: 351, 380, 382, 479, 481, 414, 416, 449, 450, 451, 460, 461,
482, 491 462
GÂZÎ (Emîr, D ânişm endli): 236, 288 GÖLPINARLI A bdülbaki: 30
GÂZÎ Çelebi: 363 GROUSSET R.: 47
Gâzîler: 43, 162, 186, 187, 239, 240, 350, GUİLLAUME de Tyr: 33, 429
355, 457, 487 G ulâm -hâne: 270, 348
Gâzîye H atun: 366 G unbed-i Tuğrul: 142
Gazne: 91, 94, 95, 98, 103, 104, 105, 106, GUSTAVE le Bon: 470
111, 113, 127, 158, 160, 198, 207, G ÜM ÜŞ-Tekin (Emîr): 61
235, 306, 308, 410, 417, 454, 488, GÜM ÜŞ-Tekin A hm ed Gazi: 61, 285,
490 287, 288
Gazneliler: 24, 88, 90, 91, 93, 96, 105, GÜNALTAY Şem seddin: 470
110, 119, 127, 198, 308, 338, 363, G Ü N -doğdu: 318
403, 408, 413, 420, 454, 467 GÜR-Buğa (Em îr): 226, 227, 228, 229
Gence, Cinze: 121, 123, 129, 130, 160, G ürcistan, Khartli: 155, 156, 164, 177,
163, 165, 200, 205, 226, 229, 232, 200, 232, 238, 251, 266, 267, 269,
247, 251, 267, 271, 343, 481, 488, 271, 272, 279, 293, 295, 299
490
G ürcü devleti: 232
GERDİZÎ: 75, 76, 244
GÜRCÜ H âtûn: 385
Germiyan: 362, 363, 364, 369
G ürcü Kaynakları: 31
G erm iyanoğulları beyliği: 298
G ürcüler: 38, 130, 163, 231, 232, 237,
GEVHER Âyin (Bağdad Şahnesi): 184, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 261,
188, 190, 198, 202, 208, 213, 229 268, 269, 271, 272, 293, 310
GEVHER H âtûn (M ehm et T ap ar’ın karı G ürgân: bk. C ûrcân
sı): 311
Gürgenç: bk. Ürgenç
GEVHER H âtûn: 22, 157, 173, 199, 233,
G ÜR-H an (Kara-hıtay hü k ü m d arı): 241
234
G üzel sanatlar: 381, 391
GEVHER N esîbe H âtûn: 343
GEYHATU (Moğol şehzâdesi): 367
H
GIYÂSEDDİN (G ur hüküm darı): 439
Habeş: 212, 214
GIYÂSEDDİN Kâşî: 475
HACI A hm ed (Tebrizli): 441
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev I.: 265, 293,
HACI Ali (H ind’li): 441
294, 349
HACI H âm ûş (Şeyh): 367
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev II.: 272, 296,
HACI H üseyin (H orasan’lı): 441
350, 379, 387
HACI İbrahim (Konya’lı): 441
GIYÂSEDDİN K eyhüsrev III.: 298, 386
Hacib: 96, 108, 127, 128, 130, 393, 428
GİORGİ (Lori kralı): 283
H açatur, Peht: 167
G LU C K H .: 48
Haçlı seferleri: 16, 33, 116, 288, 356,
Gor, Gur: 49
398, 425, 434, 441, 496, 497
G orlular: 24, 242, 438
Haçlılar: 160, 227, 228, 231, 232, 233,
GÖKÇE (Ç ingiz’in şam anı): 394, 406
236, 239, 247, 249, 256, 258, 267,
G öksün: 30
286, 287, 289, 291, 317, 319, 344,
G ök-türk devleti: 61, 98, 117, 243, 448 345, 349, 353, 356, 373, 395, 409,
İNDEKS. 52 3
424, 425, 426, 427, 429, 435, 438, H ÂRÛN (A ltu n taş’ın oğlu): 93
495 H ÂRÛN Buğra Han: 70, 71, 72, 73, 75,
HÂFIZ Ebrû: 23, 490 86, 88, 166
HÂFIZ, (Şâir): 493 H ÂRÛN Reşid (Halife): 342, 463
Flâkan, Kağan: 57 H as İnal, H apsinal: 167
FİÂKİM (Fatım î halifesi): 473, 496 HAŞAN (Sem erkandlı): 335
Hala sultan türbesi: 383 HAŞAN bin Tahir: 205
Halaç, Kalaç(lar): 87, 244 HAŞAN K attân (Mervli): 334
Haleb (p): 166, 167, 168, 169, 171, 176, HAŞAN Sabbâh: 233, 315, 316, 317, 318,
202, 205, 255, 256, 281, 284, 418, 319
438, 445, 503 HAŞAN, A san, Yabguoğlu: 121, 150
HALEF bin Z ehravî (E ndülüslü): 343 HASLUCK W .: 48
H alep atabegleri: 203, 230 H astahane: bk. D âr uş-şifâ
HALİL Edhem : 30, 48, 49 H aşşaşiyyûn: bk. Bâtınî(ler)
H am am : 133, 254, 258, 329, 331, 332, HÂTÛN (T uğşad’ın annesi): 450
342, 345, 346, 347, 360, 364, 368, H âtûniyye k ütüphanesi: 330
444, 468 HAYDAR M irza D uglat (Kâşgarlı): 483
HAMDULLAH Kazvinî: 22, 23, 36, 73, HAYTON (Erm eni): 370, 483
74, 81, 236, 339, 371, 408, 481, 490 H azar çölü, D eşt-i Hazar: 61
H anbelî m ezhebi: 312, 313, 322, 471 H azar denizi: 59, 61, 271, 428, 452, 458
Hanefî m ezhebi, H anefıler: 206, 325, 326, H azar Hakanı: 57
327, 408, 439, 467
H azar Türkleri: 57
HANEFÎ Ö m er, (T ürkistanlı): 373
Haz ar (lar): 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64,
H anekâh: 254, 255, 313, 339, 345, 346, 68, 81, 118, 120, 154, 157, 159, 163,
408 168, 177, 259, 260, 268, 271, 273,
H AN-Oğlu (H akan-oğlu) H arun: 162, 319, 350, 373, 404, 416, 425, 449,
166 450, 455, 463, 464
H âricî(ler): 212, 407 HAZİNİ (A lhazen): 333
H ârizm : 9, 25, 46, 49, 53, 61, 63, 67, 78, HAZRET-i Ö m er: 186, 320, 351
79, 80, 81, 82, 90, 92, 93, 94, 96, H em edan: 108, 111, 126, 136, 137, 138,
103, 110, 111, 118, 127, 137, 140, 139, 142, 157, 171, 178, 179, 180,
158, 159, 175, 189, 190, 194, 209, 186, 187, 199, 229, 235, 249, 250,
227, 229, 239, 240, 242, 246, 253, 252, 257, 258, 321, 327, 382, 385,
257, 259, 260, 261, 263, 264, 271, 406, 481, 488, 493
272, 274, 295, 310, 312, 323, 330,
H endese: 334, 335, 427, 429, 437
333, 335, 337, 338, 339, 340, 341,
H erat: 96, 97, 98, 103, 104, 107, 109,
347, 362, 373, 378, 381, 382, 394,
110, 127, 148, 158, 199, 205, 242,
395, 408, 413, 417, 418, 419, 421,
328, 439, 481, 486, 489
423, 428, 436, 439, 441, 442, 446,
447, 452, 455, 461, 464, 468, 469, H erder: 470
479, 480, 482, 484, 485, 486, 490, HEREVÎ: 35, 382
493 H ey’et ilmi: 332, 334, 337, 427, 437, 442,
HARİZMÎ, M uham m ed: 430 443, 445, 465, 466, 472, 475, 493,
HÂRİZMŞÂH İsmail: 96, 103, 110 495
H ârizm şâhlar: 174, 246, 247, 442, 482, HEYD W .: 48
484 Heykel: 385, 387, 388, 389, 390, 462, 464
HARTNER W .: 474, 475 H ezâr-esb: 133
5 2 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
İBN Sînâ: 330, 342, 431, 437, 438, 445, İlhânî devri: 36, 364, 371
465, 471, 474, 475, 484 İlhânî im paratorluğu: 367
İBN Şeddâd: 35, 329 İLİĞ Han: 74, 75, 87, 88, 158
İBN T arhan ailesi: 458, 465 İLİĞ N asr Han: 72, 75, 86
İBN Tarhan: 396 İL-KAVŞUT (Em îr): 318
İBN Teymiyye: 471 İL-TERİŞ Kağan: 311
İBN Tiktaka: 58 İltizam usulü: bk. M ukata’a usulü
İBN T ûm ert: 471 İL-TUTMUŞ: 36
İBN uI-‘Adîm: 21, 24, 26, 35, 148, 162, İLYAS (Alp A rslan’ın oğlu): 158, 189
168, 179, 366 İM ÂDEDDÎN (A rtuklu hü k ü m d arı): 438
İBN ul-Alkam î (vezir): 491 İM ÂDEDDİN Zengi: 249, 258, 270, 290,
İBN ül-Azrak: 26 310
İBN ül-Cevzî: 217 İm am Rızâ türbesi: 487
İBN ül-Esîr: 26, 35, 75, 123, 232, 268 İm am et, (Halifelik) m eselesi: 315
İBN ül-Kıdve: 439 İm am -ı A zam türbesi: 194, 206
İBN ün-N edim : 396, 415, 416, 465 İm aret: 331, 335, 349, 362
İBN ün-N efis: 443, 475 İNANÇ Beg (Rey em îri): 250
İBN üt-Tilm îz: 334 İNANÇ Bey, (Yabgu), M usa, F ahr ül-
İBN Zurayk: 24 Mülk: 57, 86, 92, 95, 98, 99, 104,
İBRAHİM (Gazne sultanı): 158 106, 107, 108, 109, 110,113, 121,
İBRAHİM bin A bdullah: 443 126, 127, 128, 143, 158,159, 305,
İBRAHİM bin İshak: 466 306
İBRAHİM bin Yınal: 94, 98, 108, 109, İpekçilik: 461
111, 112, 121, 122, 123, 126, 129, İran, Acem: 25, 26, 27, 36, 46, 48, 53, 57,
135, 136, 137, 138, 140, 150, 152, 72, 80, 90, 106, 112, 119, 122, 153,
153, 158, 172, 174, 284, 305, 412 161, 173, 175, 177, 219, 220, 247,
İBRAHİM eş-Şûlî: 466 253, 254, 273, 277, 284, 314, 315,
326, 337, 338, 359, 360, 371, 376,
İBRAHİM Tam gaç Han: 25, 158, 165, 384
381, 384, 394, 403, 405, 408, 409,
İcmâ: 471
413, 415, 418, 420, 422, 435, 436,
İç A nadolu: 168
440, 442, 445, 446, 448, 456, 459,
İçtihad: 407, 440 460, 464, 468, 480, 481, 488, 490,
İdil Bulgarları: 358, 375, 416 493
İDRİSÎ (Coğrafyacı): 412 İRANŞÂH (Kavurt oğlu): 254
İktâ, nân-pâre: 41, 126, 133, 140, 197, İsfahan: 108, 111, 126, 129, 130, 142,
198, 200, 201, 204, 205, 214, 219, 147, 157, 158, 180, 187, 200, 201,
229, 231, 233, 238, 241, 244, 255, 203, 204, 207, 208, 209, 211, 213,
270, 284, 297, 308, 309, 310, 347, 215, 218, 219, 226, 230, 233, 234,
348, 366, 367 235, 249, 250, 288, 317, 318, 321,
İktisat: 338, 339, 340 327, 328, 332, 334, 373, 382, 384,
İL-ALMIŞ O ğlu Ö m er: 25 481
İL-ARSLAN (H ârizm şâh): 82, 263 İSKENDER ( M a k e d o n y a l I) : 456
İL-BİLGE HATUN: 311 İs k e n d e r iy e : 35, 344
İL-DENİZ (Azerbaycan atabeği): 249, İslâm dünyası: 21, 53, 63, 69, 78, 98, 122,
250, 2 5 1 ,2 5 2 125, 132, 135, 156, 175, 181, 186,
İl-denizliler: bk. A zerbaycan atabegleri 190, 193, 197, 212, 218, 219, 237,
İL-GÂZÎ (A rtuklu hüküm darı): 247, 267 240, 241, 246, 257, 263, 266, 269,
52 6 SELÇUKLULAR TARİHİ
270, 271, 284, 291, 307, 308, 310, İZZEDDİN A hm ed, Bitikçi: 418
312, 316, 318, 328, 335, 338, 340, İZZUD DİN, Erbilli Feylesof: 427
341, 345, 354, 355, 360, 368, 376,
378, 383, 385, 387, 390, 392, 397,
J
400, 403, 404, 405, 407, 412, 413, JOİNVİLLE: 370
418, 419, 424, 425, 426, 427, 431,
JUSTİNİANUS (im parator): 424
432, 433, 434, 436, 439, 441, 445,
446, 464, 468, 473, 474, 477, 479,
K
481, 489, 494, 495, 496, 497
KA’İM b i’E m rillah (Halîfe): 114, 115,
İslâm m edeniyeti: 16, 34, 40, 42, 49, 53,
131, 132, 134, 140, 156, 186, 201,
143, 219, 323, 331, 338, 354, 355,
284, 411
381, 403, 407, 413, 414, 415, 423,
Kadı al-Asâkir: 310
425, 426, 428, 429, 430, 432, 434,
435, 436, 439, 440, 443, 444, 446, KADI al-Bulgarî: 416
460, 464, 466, 467, 468, 469, 470, KADI B urhanüddin: 130
471, 472, 475, 476, 477, 478, 484, KADI-zade: 475
489, 491, 492, 493, 494, 495, 497 KADİR Han: 468
İslâm ülkeleri: 25, 48, 59, 65, 67, 87,113, Kadisiye: 186
114, 118, 177, 181, 238, 239, 242, KAFESOĞLU İbrahim : 27, 46
246, 247, 266, 270, 277, 278, 328, Kafkasya: 28, 31, 120, 141, 154, 163, 164,
337, 351, 354, 360, 361, 371, 397, 166, 167, 173, 199, 200, 230, 232,
426, 432, 436, 440, 464, 467, 468, 272, 279, 480, 488
487, 492, 496 Kâğıt: 331, 340, 374, 376, 432, 433, 464,
İslâm ziyaretgâhları: 35 479
İSMÂİL (Azerbaycan m eliki): 233, 322 Kahire, Fustat: 344, 395, 438, 443, 445
İSMAİL bin A hm ed (Sâm ânî hüküm darı): K âhta kalesi: 295
453 Kakig, Hayık: 156
İSMÂİL bin İbrahim (tıp âlim i): 438 KÂKUYA Oğlu Ferâm urz: 108, 126
İSMÂİL Cevheri: 444, 465 KÂKUYA Oğlu, Oğulları: 97, 106, 111
İsmâilîler: 319, 472, 473, 479 KALAVÛN (M em luk sultanı): 344
İsm etiye m edresesi: 254 Kale: 343
İsrâiliyyât: 471 Kalincar kalesi: 91
İSTAHRÎ: 457 KALUYAN (ressam ): 385
İstanbul: 123, 124, 152, 156, 168, 176, K am ereddin (Kaysı çeşidi): 387
177, 181, 237, 265, 282, 283, 285,
K am ereddin bahçesi: 387
289, 292, 293, 300, 352, 354, 355,
K anglı(lar): 238, 240, 246, 262, 264, 270,
362, 363, 385, 388, 405, 434, 436,
273, 312, 421, 447, 484
444, 460, 471, 475, 477
KANUNÎ Sultan Süleyman: 219
İSTEMİ Han: 63, 98, 99, 388
KAPAGAN Kağan: 460
İşrâkiye felsefesi: 438
Kapı-kulu askeri: 214
İtalyan cum huriyeti: 298
Kaputru, H asan-kale: 122
İtil Bulgarları: 64
KARA-Arslan (A rtuklu h ü küm darı): 253,
İtil: 59, 64, 404
444
İVANE: 151, 164
K ara-balgasun kitabesi: 4 1 6 '
İzm it: 237, 280, 281
KARACA Emîr: 318
İznik: 200, 205, 225, 265, 281, 286, 287,
288, 294, 300
INULKS l 52 7
Karadeniz, Bahr-i Ermeniyye: 118, 131, 173, 190, 194, 197, 198, 199, 201,
271, 272, 273, 285, 289, 291, 293, 253, 254, 280, 377
294, 299, 301, 355, 356, 362, 371, K avurtlular, Kavurdiyân,: 197
378, 421, 448, 449, 458 Kayı boyu: 154, 423
KARAHAN Emir: 25 Kayseri: 49, 163, 167, 193, 213, 220, 287,
K arahanlı(lar): 56, 57, 69, 70, 72, 73, 74, 288, 294, 296, 297, 343, 351, 354,
75, 79, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 93, 357, 364, 366, 384, 385, 488
103, 106, 109, 117, 119, 127, 158, Kazvin: 111, 119, 147, 163, 172, 316,
162, 164, 165, 189, 199, 208, 209, 383, 488
219, 227, 235, 238, 239, 240, 241, Kelâm ilmi: 323
243, 262, 263, 311, 338, 383, 384, KEMÂLEDDİN (Rahat oğlu): 369
403, 417, 419, 423, 456, 457, 462,
KEMÂLEDDİN bin Y unus (M usullu):
467, 484
427
Kara-hıtaylar: 238, 239, 240, 241, 242,
KEMÂLEDDİN Fâris: 431
243, 257, 259, 262, 263, 264, 268,
Kemâliyye k ü tüphanesi: 330
335, 442, 463, 483, 499
Kengeş: 62
Karahisar: 370
KEREGÜCİ-Hoca: 56
K ara-koyunlu(lar): 57, 80, 81, 82, 260
K errâm iyye m ezhebi: 438, 439
Karamanlılar: 298, 301, 423
KEŞİŞ Gregoire: 32
K aram anoğulları beyliği: 297, 298
KEYHUSREV I.: 265, 293, 294, 349
Karaşar eyâleti: 483
KEYHUSREV II.: 272, 296, 298, 350,
KARATEKİN (Em îr): 163, 164, 229, 285,
379, 387
455
KEYKÂVUS I.: 294, 343, 344, 366
KARLUK Y abgusu (K âşan’da): 453
KEYKÂVUS II.: 297, 298, 370
Karluklar: 61, 64, 67, 73, 209, 232, 240,
241, 243, 244, 262, 263, 264, 452, Keykubâdiyye: 294
454, 459, 466 Kıbrıs krallığı: 33
Karmatîler: 314 KILIÇ-Arslan I: 160, 173, 225, 231
KASIM üd-devle A k-Sungur: 203, 205, KILIÇ-Arslan II: 109, 186, 253, 269, 292,
212, 232, 255, 419 347, 349, 350, 352, 353, 440
Kasîm em îrü ’l-m ü ’m inîn (H alîfenin o rta KILIÇ-Arslan III: 293
ğı): 135 Kımız: 388, 393, 397
K astam onu: 285, 289, 298, 300, 343, K ınık(lar): 54, 56, 57, 61, 64, 66, 69, 73,
349, 351, 360, 361, 363, 355 76, 78, 173, 174, 199, 200, 260
Kâşan: 134, 313, 326, 343, 453, 445 Kıpçak çölü, D eşt-i Kıpçak: 61
Kâşgar, O rdu-K ent: 335, 454, 463 K ıpçak(lar), Kuman, Hıfçak: 55, 59, 77,
Kâşgârlı M ahm ud: 37, 53, 54, 56, 62, 72, 116, 117, 118, 127, 156, 157, 159,
362, 375, 378, 391, 392, 405, 411, 177, 227, 232, 237, 238, 245, 246,
418, 420, 421, 447, 455, 459 247, 248, 252, 254, 262, 264, 265,
Katolik Avrupa: 282 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272,
273, 361, 389, 397, 420, 421, 447,
Katolik kilisesi: 282
453, 459, 480, 481
Katvân m eydan m uharebesi: 241, 245
Kırşehir: 351, 357, 361, 364, 368, 422
Katvân: 241, 245
Kıtay Türkleri: 58
KAVDAN (Em îr): 215
Kıtaylar: 58, 117, 118, 119, 221, 238,
KAVURT (Kara A rslan, Kirm ân meliki):
240, 246, 379, 417, 488
112, 128, 137, 157, 160, 164, 172,
KİVÂM üd-din (M imar): 493
5 2 8 SELÇUKLULAR TARİHİ
KIVÂM ül-m ülk (Tuğracı): 420 Kuman: 14, 118, 157, 177, 232, 237, 264,
KIVÂMÎ (Şair): 420 265, 266, 270, 273, 289, 397, 421,
KIZIL A rslan (İl-deniz’in oğlu): 252 480, 488
KIZIL Sarraf: 368 Kunlar: 118, 390, 451
KIZIL-Beg: 111 KUREYŞ, Karvaş: 120
Kızıllar, Kızıliyân: 53, 92, 174 Kûs: 391, 393
Kızıl-Özen, Sepîd-rûd: 250 KUŞAM bin Abbâs: 382
KIZIL-Sarığ (Em îr): 317 KUŞEYRÎ (İm am ): 312
_ Kiev: 58 K utalm ış oğullan: 174, 180, 199, 200,
Kilikya E rm eni krallığı. 295, 301 225, 253, 281, 282
Kilikya: 161, 163, 168, 177, 188, 269, KUTALMIŞ: 90, 91, 108, 112, 121, 123,
279, 283, 285, 289, 291, 292, 296, 129, 130, 131, 134, 135, 136, 138,
298, 368 140, 147, 148, 149, 150, 154, 155,
Kimek: 59, 117 172, 173, 174, 180, 199, 200, 225,
253, 280, 281, 282, 305, 337
KİNDÎ: 474, 475
KUTBEDDİN Şirâzî: 445, 493
Kirm an Selçukluları: 50, 253, 270
KUTEYBE: 388, 452, 462
Kirm an: 53, 94, 128, 157, 160, 163, 197,
KUTLUĞ (G ün-tekin oğlu): 213
201, 254, 255, 317, 337, 408, 481
K utschera: 60
KİRMANŞÂH (Kavurt oğlu): 254
KÜÇLÜK (N aym an reisi): 335
Koç-hisar, D unaysar: 25, 354, 364, 438,
443 Kütahya: 292, 300, 346, 358, 360
Kom nenoslar: 237, 294, 295 K ütüphane: 28, 138, 254, 312, 314, 328,
330, 331, 334, 335, 336, 337, 339,
Kom uklar, Gomîkiyya: 157
342, 357, 437, 443, 444, 463, 475,
KONSTANTİN Dukas: 152
491
KONSTANTİN: 120, 123, 129
Konya: 48, 168, 200, 281, 287, 288, 289,
I
290, 291, 292, 293, 294, 297, 343,
Lala: bk. A tabeg
346, 350, 351, 354, 357, 358, 360,
361, 366, 367, 384, 385, 386, 387, LAMPTON A.S.: 46
393, 395, 422, 423, 440 LASKARİS (im parator): 265, 294
KÖPRÜLÜ M. Fuad: 28, 40, 41, 46, 372, Lâtin cum huriyetleri: 33
478 Lâtin kaynakları: 33
Kösedağ: 272, 296, 297, 359, 379, 494 Lâtinler: 293, 356, 358, 377
KÖYMEN, M ehm ed: 27, 45 LAURENT J.: 47
Kubâd-abâd: 294 LEBEAU: 47
K ubbet ül-İslâm : 262, 467 LEMERLE P.: 476
KUBİLAY Han: 374, 380 LEON II. (Erm eni kralı): 293
Kudüs: 124, 173, 200, 227, 228, 232, LEVY ben Gerson: 431
239, 256, 293, 404, 496 LİPARİT: 120, 122, 123, 124, 125, 129,
Küfe: 249, 313, 346 151, 164, 200
K ûhistan: 97, 317 LOKMAN: 55
Kum: 134, 326 LÖYTVED: 48
KUMAÇ (Belh valisi): 204, 242, 245, 334, LUGAL Necati: 29
383
M
M acaristan: 219, 270, 397, 421
İNDEKS. 5 2 9
MAHMÛD (Gazne hüküm darı): 79, 87, M edine: 166, 314, 457, 484
328, 397 M edrese: 111, 148, 166, 193, 194, 206,
MAHMÛD (H alep em îri): 166, 444 218, 219, 233, 234, 252, 254, 255,
MAHMÛD (M ehm ed T apar’ın oğlu): 210, 258, 294, 299, 312, 313, 318, 323,
233, 234, 235, 238, 239, 248, 267, 325, 326, 328, 329, 330, 331, 343,
268, 307, 332, 337, 343 344, 346, 353, 354, 358, 364, 368,
MAHMÛD (M elik-şâh’ın oğlu): 215, 217, 381, 383, 384, 407, 408, 428, 429,
226, 250 430, 431, 437, 438, 439, 443, 445,
MAHMÛD bin Arslan: 334 462, 467, 468, 490, 491
MAHMÛD H an (Sancar’ın yeğeni): 240 M EHDİ (Gâib im am ): 246, 298, 351
MAHMÛD H ârizm î: 334 M ehdîlik: 314
MAHMÛD İlyas: 493 MEHM ED (E rtaş’m oğlu): 137
MAHMÛD Yalvaç: 484 MEHM ED (K ara-toğan oğlu): 395
M ahrûtlar ilmi: 335 MEHM ED (Kirman m eliki): 254
Malatya: 32, 125, 151, 152, 153, 162, MEHMED (Melik, D ânişm endli): 49, 357
163, 167, 168, 179, 185, 283, 285, MEHMED (Sultan M es’u d ’u n oğlu): 249,
286, 287, 290, 291, 300, 350, 351, 250
354, 355, 357, 360 MEHMED (Yağı Siyanoğlu): 200, 233
M alazgirt zaferi: 186, 277, 278, 280, 299 MEHMED Bey (Aydınoğlu): 387
M alazgirt: 36, 131, 150, 157, 169, 171, MEHMED Bey (K aram anoğlu): 422
178, 179, 185, 187, 193, 292, 356 MEHMED bin A hm ed Bayhakî: 334
Mal-i hakk (toprak vergisi): 308 MEHMED bin Ali: 346
MÂLİK bin A bdullah: 187 MEHMED bin A rslan al-Hârizm î: 25
M ankışlag: 81, 159, 259, 260 MEHMED bin M ecdeddin: 38
MANSÛR (K utalm ış oğlu): 201, 282 MEHMED II. (Fatih): 440
M antık: 342, 427, 429, 438, 441 MEHMED İlakî (Filozof): 334, 335, 342
MANUEL K om nenos: 168, 176, 186, 290, M EHM ED Tapar: 22, 160, 210, 229, 230,
292 233, 234, 247, 256, 311, 317, 326,
MARCO Polo: 341, 374, 411, 418, 483, 327, 332, 337, 384
490 MEHMELEK H âtûn: 207, 208
MARÇAİS G.: 48 M ehter-hâne, N evbet-hâne: 235, 391, 392
MARQUART: 53, 63 Mekke: 166, 201, 346, 405, 457
M atbaa: 435, 496 MELİK E şref (Eyyûbî h ü küm darı): 238,
MATHİEU: 32 395, 438
MAUNDEVİLLE (Seyyah): 342 MELİK Kâmil: 331, 427
M âverâünnehir: 77,78, 85, 92, 94, 96, MELİK M uazzam (Eyyûbî hü k ü m d arı):
116, 118, 166,175, 189, 210, 239, 438
241, 243, 263, 371, 404, 408, 447, MELİK-Âdil: 331
449, 451, 453, 455, 457, 459, 461, MELİKOFF: 47
462, 467, 468, 4 8 1 ,4 8 3 , 484 MELİK-ŞÂH (M es’u d ’u n oğlu): 249, 250
Mazdak: 315 MELİK-ŞÂH (Sultan): 27, 32, 46, 47, 50,
M E’M UN (Halîfe): 405, 465 69, 115, 142, 154, 155, 158, 159,
Mecd ül-m ülk kütüphanesi: 330 165, 173, 178, 180, 182, 188, 190,
MECD ül-m ülk: 373 193, 194, 197, 198, 199, 200, 201,
M ECDEDDİN (Seyyid): 367 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208,
MECDEDDÎN A dnan: 25 209, 211, 212, 213, 214, 216, 217,
5 3 0 SELÇUKLULAR TARİHİ
218, 219, 220, 221, 225, 227, 230, M eyyafârikîn, Silvan: 26, 35, 89, 178,
234, 237, 238, 249, 250, 253, 254, 203, 251, 270, 354, 355, 360
255, 277, 280, 281, 282, 283, 284, M ezdekî m ülhidleri: 319
285, 286, 288, 307, 310, 311, 313, M ezhepler: 330, 462, 472, 473
314, 315, 316, 317, 319, 320, 321, M ısır Fâtım îleri: 134, 169, 227, 228, 231,
322, 324, 325, 326, 329, 332, 336, 255, 314
338, 339, 348, 365, 372, 382, 384,
M ısır Halifesi: 124, 136, 138, 202, 256,
394, 407, 420, 425, 436, 446, 490 281
M em lûk devleti: 253, 270, 297, 301, 311, M ısır: 34, 50, 116, 124, 125, 132, 167,
361, 394
171, 173, 174, 175, 201, 211, 212,
MENGÜ Kağan: 469 230, 253, 270, 273, 298, 314, 350,
MENGÜCİK Gazi: 180, 285 361, 375, 376, 377, 381, 387, 403,
M engücikler: 34, 293, 295, 358, 383 411, 422, 432, 438, 440, 470, 473,
M enşur, Ferm an: 56 494
M enteşe beyliği: 42 M İGEON A.: 48
M ENÛÇEHR (Ani em îri): 230 MİHAEL (İm parator): 280, 282, 283
M erâga rasathanesi: 331 MİHAEL (M alatya patriği): 32, 33, 56,
Meragâ: 249, 250, 331, 438, 488, 491 113, 153, 183, 350
Merv: 25, 81, 87, 89, 94, 96, 97, 98, 103, MİKÂİL (Selçuk oğlu): 53, 60, 68, 85
104, 105, 107,126, 142, 147, 148, Mikâil oğullan: 53, 253
149, 154, 158,159, 165, 191, 193, M im ârî: 381, 384, 385, 388, 390, 423,
194, 204, 215, 227, 234, 235, 236, 433, 478, 494
242, 245, 246, 259, 260, 323, 328, MİNORSKY V.: 26, 60
330, 334, 340, 341, 381, 385, 410, M inyatür: 386
432, 442, 451, 457, 481, 486, 487,
MİRHW ÂND: 23
489
M irî toprak sistem i: 297, 348, 368, 470
M ervanî(ler): 120, 134, 202
MİRZA M uham m ed Kazvinî: 27
MERVEZÎ: 25, 28, 118, 417
M oğol istilâsı: 16, 34, 98, 259, 260, 265,
MERYEM (D erbendli): 176 271, 273, 274, 296, 299, 300, 323,
M eryem -N işîn: 154, 155, 193 335, 341, 352, 354, 359, 371, 377,
MES’UD (G azne'li Sultan): 91, 93, 94, 384, 385, 408, 432, 442, 446, 466,
95, 99, 105, 106, 109, 110, 111, 192, 468, 474, 477, 478, 479, 480, 481,
413 489, 491, 493, 494
MES’UD (Selçuklu sultanı): 234, 236, M oğolistan: 59, 117, 378, 385, 399, 418,
238, 248, 249, 270, 288, 290, 291, 449, 458, 483
337, 349 Moğollar: 174, 219, 242, 254, 257, 261,
MES’UD II. (Türkiye Selçuklu sultanı): 272, 280, 294, 295, 296, 297, 300,
236, 298 310, 342, 351, 367, 374, 379, 380,
Mescid: 258, 314, 356, 368, 382, 383, 381, 383, 389, 394, 412, 420, 435,
384 447, 448, 471, 478, 479, 480, 482,
M eşhed: 204, 325, 382 483, 484, 485, 486, 487, 488, 490,
Mevalî, Azadlı köle: 406 491, 494
M EVDUD (Sultan): 109, 110, 127 MONTESQİEU: 470
Mevlevi zâviyeleri: 395 MORAVCS1K G.: 31
Mevlid: 345, 346, 399 M U ’İZZÎ (Şâir): 22
MEYMÛN el-N ecib el-Vâsıtî: 332 M u’tezile m ezhebi: 323, 333, 439, 442,
467, 469, 471, 472, 475, 485, 491
İNDEKİ 531
MUCİR ül-Mülk: 417 328, 351, 364, 371, 386, 419, 427,
MUGÎSEDD1N M ehm ed: 331 434, 440, 481
MUHADDEB (Tabib): 331 M utasavvıf(lar): 41, 68, 214, 233, 326,
MUHAMMED bin A bdülm elik H em edâ- 337, 350, 395, 397, 494
nî: 24 MUVAFFAK üd-D in A bdüllatif: 443
MUHAMMED bin A hm ed Beyhakî: 332 M uyanhk: 359
MUHAMMED bin A hm ed el-M ursî: 429 M UZAFFEREDDİN Gök-böri: 294, 345,
MUHAMMED bin Ebu İshak el-Gazzî: 395, 399
409 M Ü ’MİN (M ukbil oğlu): 343
MUHAMMED bin İbrahim : 255, 332 MÜBÂREKŞÂH: 36
MUHAMMED bin Kays: 421 M ÜCÂHİD üd-D in Bihrûz: 384
MUHAMMED el-M ürtezâ: 208 M üfrid şiîler: 315
MUHAMMED H ârizm şah: 264 M ÜHEZZİB üd-D in Ali: 296
MUHAMMED Hz.: 132, 399 MÜNECCİMBAŞI A hm ed D ede: 39, 67
MUHAMMED Shâfî: 26 M ÜSTENCİD (Halîfe): 437
MUHAMMED Yâkub (H uttâlân padişa MÜTEVEKKİL (Halîfe): 465, 471, 472
hı): 363 Müzik: 141, 208, 212, 345, 353, 365, 390,
M UHEZZİBUDDİN A bdurrahm an: 331 391, 395, 396, 433, 434, 441, 445,
M UHİDDİN Arabi: 350, 351 461, 474
M UHİDDİN M es’ud (II. Kılıç A rslanoğ- M yriokefalon: 292
lu): 349
M UÎNEDDİN Pervâne: 297, 299, 343, N
380 N ahçivan: 141, 154, 251, 252, 267, 490
MUKADDESİ (Coğrafyacı): 405 NARŞÂHÎ: 62, 456
M ukataa, iltizam usûlü: 133, 157, 309, NASIR Li-Dinillah (Halîfe): 252, 437
372, 379, 380 NAŞİR üd-D evle H am dan: 169
MUKTAFÎ (Halîfe): 249, 334 NAŞİR üd-D in Tûsî: 330, 331, 431, 440,
MUKTEDİ (Halîfe): 208, 217 475, 491
MURAT II. (O sm anlı sultanı): 38, 343, NASÎREDDİN M ahm ûd: 342
423, 442 NASR bin A hm ed: 454
MUSÂ bin Câfer: 206 NASR ud-Devle: 113, 120, 123, 130, 153
M usevî cem aati: 350 Nâvegiyân, bk. Yabgulular
M usevîlik: 59, 60, 416 Necef: 206, 382
MUSLİHUDDİN Surûrî: 443 NECM EDDİN Nahçivanî: 366, 369
MUSTANSIR (Abbasi halifesi): 443 NECM EDDİN Râzî: 408, 487
MUSTANSIR (Fatım î halifesi): 125, 134, Nevbetiyâıı: 392
152, 496 NEV-Müsliııı Celâleddin H aşan: 319
M ustansiriyye m edresesi: 330, 443 Ney: 392
MUSTARŞİD (A bbasî halîfesi): 248, 249 Nihâvend: 22ü, 117
M ustavfî Şeref ül-M ülk kütüphanesi: 330 N îşâpûr NlzAmlyesi: 326
MUSTAZHİR (Halîfe): 231 Nîşâpûr: 9'., 97. 104, 107, 108, 110, 111,
M usul atabegleri: 249, 251, 290 114, 121, 134, 159, 324, 325, 328,
M usul: 120, 121, 127, 134, 135, 136, 140, 342, IH4, 185, 417, 457, 486, 487,
178, 201, 202, 204, 205, 227, 228, 488, 4H9
230, 231, 234, 249, 251, 258, 270, NİZAM (İd Din 161, 178
283, 287, 288, 290, 292, 311, 319,
53 2 SELÇUKLULAR TARİHİ
NİZÂM ül-m ülk (Vezir): 36, 115, 149, 160, 167, 171, 174, 175, 177, 181,
154, 155,160, 164, 166, 170, 173, 183, 210, 212, 232, 233, 238, 239,
175, 178,179, 180, 188, 191, 192, 240, 241, 243, 244, 245, 246, 247,
194, 197,198, 199, 204, 206, 207, 251, 252, 257, 258, 259, 260, 262,
209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 263, 264, 265, 266, 269, 274, 301,
216, 217, 221, 226, 268, 308, 311, 309, 384, 394, 397, 404, 406, 407,
312, 313, 315, 316, 317, 318, 320, 410, 413, 415, 418, 420, 422, 423,
321, 322, 326, 327, 328, 330, 342, 428, 452, 454, 456, 459, 463, 466,
373, 382, 407, 413 483, 489
NİZÂMÎ: 473 O ğuz-Selçuk m uhâcereti: 61
NİZÂMÎ-i Arûzî: 158, 337, 454 Ok: 55, 107, 124, 132, 142, 182, 190,
Nizâm iye m edresesi: 194, 312, 313, 326, 214, 247, 253, 362, 390, 416, 486
328, 355, 443 O kçular çarşısı: 362
N ötârân-i divân-i saltanat: 417 OKTAY Kaan (Moğol): 295, 399
N öbet, tabi, nevbet: 107, 108, 158, 198, OLCAYTU (Sultan): 343
199, 202, 229, 230, 235, 250, 289, OMARÎ: 358, 369
305, 309, 391, 392, 393 O RH AN Gâzî (O sm anlı): 423
NÖLDEKE Th.: 468, 469 O rhon kitâbeleri: 363, 388, 414, 415,
N Û H bin N asr: 87 450, 460, 492
NUREDD İN M ahm ud (Atabeg): 292, O rta A nadolu: 34, 120, 162, 163, 279,
329, 344, 375, 445 280, 285, 288, 298, 301, 351, 355,
N ur-i Buhârâ, N ur-A ta: 90 357, 398, 422
N usaybin: 136, 137, 344 O rta Asya T ürklüğü ve m edeniyeti: 299
NUSRETÜDDİN Çelebi: 367 O rta Asya: 23, 25, 40, 240, 242, 259
O rta Avrupa: 397
O O rta Çağ Türkiyesi: 29, 358
ODERİC (Seyyah): 342 O rto d o k s kilisesi: 282
O ğuz a n ’anesi: 159, 210, 233, 423 OSMAN (M elik-şah’ın am cası): 198
O ğuz boylan: 56, 117, 131, 257, 260, OSMAN (N izâm ü l-m ülk’ü n oğlu): 2175
459, 489 OSMAN Gazi (O sm anlı): 28, 66
O ğuz çölü: 61 O sm anlı esn a f teşekkülleri: 315
Oğuz destanı: 37, 38, 61, 62 O sm anlı kaynakları: 38
Oğuz devleti: 57, 62, 65, 75, 76, 77, 78, O sm anlı tah rir defterleri: 301
80 O sm anlı (lar): 38, 39, 41, 45, 48, 98, 109,
O ğuz etnolojisi: 46 135, 154, 191, 192, 211, 214, 220,
O ğuz göçleri: 96, 113 265, 273, 301, 306, 307, 315, 327,
O ĞUZ H an, Afrâsyâb: 56, 57, 407, 410, 338, 348, 350, 359, 369, 377, 390,
413, 451, 452, 456 391, 392, 396, 400, 409, 423, 434,
Oğuz ili: 61, 66, 70, 80, 82 441, 447, 451, 471, 472, 476, 495
Oğuz Yabguları: 62, 73, 74, 76, 418, 419
O ğuz(lar): 37, 46, 54, 55, 56, 57, 58, 59, Ö
61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 70, 71, ÖKLİD: 433
73, 74, 75, 76, 78, 80, 82, 86, 87, 88, ÖMER bin A bdurrahm an (K urtubalı):
90, 91, 94, 96, 97, 98, 104, 106, 107, 475
110, 111, 112, 113, 114, 117, 118, ÖMER bin İl-almış: 443
119, 120, 123, 129, 130, 131, 133, ÖMER bin Şehlân el-Savî: 336
137, 150, 152, 153, 156, 159, 163,
İNDEKS. 5 3 3
ÖMER Hayyâm: 332, 334, 442, 474 253, 256, 321, 328, 342, 373, 382,
ÖZBEK (A tabeg): 344 385, 394, 465, 481, 488
Ö zkent, Ö zcent: 86, 209, 383, 455, 466, REYHAN (A tabeg): 255
467, 482 RIDVÂN (T u tu ş oğlu): 256
R ibât el-H atunî: 437
P R ibât, Zâviye: 193, 219, 231, 254, 312,
Pakistan: 274 326, 328, 331, 344, 345, 353, 354,
Panayır: 364 358, 382, 383, 391, 395, 398, 467
Peçenek(ler): 59, 118, 123, 156, 160,. RİEMSTAHL R.: 48
177, 183, 237, 265, 301 RİTTER H.: 472, 473
PEGOLOTTİ B.: 34, 360, 361, 370 Riyâziye: 219, 330, 332, 334, 335, 342,
PEHLİVAN (Atabeg): 148, 250, 252 396, 427, 430, 431, 432, 441, 442,
PELLİOT P.: 54 465, 466, 473, 474, 475, 493, 495
PERÇEM: 257 R om ania: 352
PİRENNE H.: 354, 478 ROM ANOS D iogenes: 163, 167, 169,
PLANO Carpini: 483 171, 176, 177, 179, 181, 183, 184,
185, 188
PLATON, Eflâtun: 431
RUBRUCK (Seyyah): 380, 390, 411, 418,
PORSUK (Em ir): 139, 180, 200, 201,
448, 483, 488, 490, 492
204, 205, 208, 229, 230, 282, 283
R ubû': 333
R R um (lar): 32, 38, 90, 119, 121, 122, 131,
152, 153, 161, 171, 174, 177, 181,
RADLOFF W .: 55, 389
183, 188, 193, 265, 272, 278, 279,
Râfizî m ezhebi: 192, 249, 315, 408, 491
285, 286, 290, 291, 292, 295, 300,
Rahva: 179, 187 320, 386, 476
R am azanoğulları: 301 R ûm , (A nadolu): 212, 214, 221
R asathane: 219, 331, 332, 465, 475 R um eli: 301
RASONYİ L.: 53 RUNCİMAN: 47
RÂŞİD (Halîfe): 249 R us (lar): 58, 59, 361, 408, 469, 480
RÂVENDÎ: 23, 26, 55, 172, 340, 406, 408
RÂZÎ: 475 S
Reform e: 425, 435 Sa’diyye m edresesi: 328
Reis ül-etibba (Baş tabib): 331 SA’DÜLMÜLK (Vezir): 317
Renaissance: 425 SA’İD al-Andulusî: 409
RENAN E.: 468, 469, 470 SA’ÎD bin F athûn al-Sarakustî: 475
Resim: 385 SA’ÎD Nefisî: 26
RESÛL-Tekin: Sabran, Savran: 61
REŞİD (H intli): 445 SADAKA bin Mezyed: 232
RE$ÎD ud-D în (Tarihçi): 36, 56, 62, 382, SADEDDİN G evher Âyin: 179, 184, 188,
458 198
REŞİDUDDİN Vatvât: 334 SÂDEDDİN Köpek: 296
Revâhiye m edresesi: 428 SADREDDİN (Kadı): 368
Rey: 89, 97, 104, 105, 111, 119, 123, 126, SADREDDİN el-Hüseynî: 24, 26, 58
132, 134, 137, 139, 141, 142, 147,
SADREDDİN Konevî: 330, 445
148, 149, 154, 156, 177, 197, 199,
Sahhâf: 331
204, 218, 226, 229, 235, 248, 250,
SÂHİB Fahreddin Ali: 367, 368
5 3 4 SELÇUKLULAR TARİHİ
ŞAHÂBEDDİN Hayrakî: 330, 331 314, 315, 316, 322, 323, 326, 327,
ŞAHÂBEDDİN Suhreverdî: 438 329, 382, 403, 408, 411, 439, 440,
Şâh-diz kalesi: 233 467, 473, 494, 496
ŞAHİN Şah (I. Kılıç A rslan oğlu): 288, Şiî-Fatım î hilafeti: 124, 403, 496
292 Şiir: 29, 151, 158, 191, 194, 197, 216,
Şam A tabegleri, Börililer: 248, 256, 310 219, 336, 337, 389, 392, 409, 411,
Şam: 169, 175, 181, 200, 201, 202, 225, 414, 420, 4 2 1 ,4 2 2 , 472
230, 232, 255, 284, 301, 307, 329, Şim âlî Suriye: 255
331, 344, 361, 394, 395, 396, 426, ŞİR-GÎR (A tabeg): 318
427, 428, 432, 433, 438 Şîrvân: 120, 163, 167, 168, 200, 248, 268,
Şâmân, Kam: 353, 398 271, 481, 488
Şâm ânî dini: 60, 63, 356, 392, 418, 419 ŞÎRVÂN-Şâh: 120, 163, 164, 165, 172,
Şâm ânî Kıpçaklar: 240 173, 268
Şâm ânî T ürkler: 238, 240, 419, 453
ŞÂPUR bin A rdaşîr: 138 T
Şark Türkleri: 119, 237, 417, 447, 458, TABERÎ (Tarihçi): 63, 452, 471, 473
459 T aberistan: 110, 229, 313, 373
Şarkî A nadolu: 25,32, 34, 35, 48, 91, TÂC ül-M ülk E bu’l-Ganâim : 214, 215,
119, 129, 150,167, 175, 185, 230, 2 1 6 ,2 1 7 , 221
231, 237, 247, 248, 255, 257, 267, TÂCEDDİN Pervâne: 394
269, 287, 351, 355, 371, 420, 436, TAESCHNER Fr.: 26, 30
444, 480 Tâhirîler: 24, 340
Şeddâdîler: 120, 165, 251 Takvim : 332, 414, 417
ŞEHRİSTANİ (Filozof): 25, 333, 340, Talaş, Taraz: 61, 62, 64, 70, 211, 239,
442, 469 244, 246, 404, 460, 461, 466, 483
Şem s âbâd m am ûresi: 189, 384 TAMIŞ (U z’ların reisi): 183
ŞEMS ül-m ülk N asr Han: 165, 166, 189, TAMİM bin Bahr: 432
198 TAMUCA (Elçi): 462, 465
ŞEMS ül-m ülk: 165, 166, 189, 198 T anbur-i T ürkî: 392
ŞEMSEDDİN Cüveynî: 380 TARANK (oğlu): 179, 182, 201
ŞEMSEDDİN M ardinî: 395 T arhan m edresesi: 438
ŞEREF bin A bu’l-M utahhar: 25 TARHANOĞLU Süleyman: 457
ŞEREF üd-D evle M üslim : 201, 202, 205, Tarikat: 30, 314, 318, 345, 353, 395, 399
283 TARKHANİOTES, T arhan: 177, 178,
ŞEREFEDDİN (Sabuncu oğlu): 343 179, 180
ŞERİF N asır bin İsmail: 124, 125 Tasavvuf: 82, 219, 338, 358, 391, 394,
ŞERİF Z uhre bin Ali: 329 395, 396, 421, 422, 441, 474, 475
ŞEYH-İ Ekber: 441 T aşkent, Şaş: 72, 165, 340, 355, 362, 447,
ŞEYYAD H amza: 422 451, 455, 456, 461, 464, 467, 483
Şi’î-sünnî m ücâdelesi: 112, 131, 494 T atarlar: 261, 271, 273, 299, 370, 482,
Şifâhane: bk. D âr uş-şifâ 483, 485, 489, 492
Şiî Ali (H alepli): 373 Tebriz: 82, 130, 140, 141, 178, 258, 341,
Şiî (1er): 125, 131, 132, 133, 134, 135, 342, 351, 355, 360, 361, 372, 441,
136, 137, 138, 166, 169, 173, 201, 478, 479, 488, 491
202, 212, 227, 229, 230, TEKİŞ: 159
231, 233,
246, 249, 256, 281, 284, 312, 313,
Tekke: 3 9 1 ,3 9 6
İNDİ K V 537
T ell-sultan, Sultan tepesi: 170 TUĞRACI H um ar Tekin: 139, 221, 253,
TERKEN H atun: 170, 207, 208, 214, 215, 318, 324, 390, 391
217, 218, 221, 226, 229, 241, 242, TUĞRUL (Arslan Ş ah’ın oğlu): 252, 253,
255, 259, 264, 311, 312, 485 254, 255
Tevrat: 60, 427 TUĞRUL (Gazne hâcibi): 127, 128
THEODORA: 125, 150 TUĞRUL (Melik, M ah m u d ’u n kardeşi):
THOROS II. (Kilikya prensi): 292 247, 248, 267, 268, 270
Tıp m ektebi: 328 TUĞRUL Bey: 21, 55, 88, 89, 95, 98,104,
Tıp: 330, 331, 332, 334, 335, 427, 429, 105, 106, 107, 108, 111, 112, 113,
430, 438, 442, 443, 472, 479 114, 115, 119, 121, 123, 124, 125,
Tibet: 118 126, 128, 129, 130, 131, 132, 133,
134, 135, 136, 137, 138, 139, 140,
Ticaret: 33, 34, 48, 64, 82, 122, 206, 209,
141, 142, 147, 149, 150, 151, 152,
231, 239, 254, 258, 270, 271, 278,
153, 154, 156, 157, 158, 169, 192,
293, 294, 297, 317, 338, 339, 341,
193, 210, 211, 213, 218, 253, 277,
354, 355, 356, 357, 358, 359, 361,
281, 305, 307, 312, 315, 324, 325,
364, 367, 368, 370, 371, 373, 375,
328, 359, 382, 385, 393, 405, 407,
377, 378, 380, 381, 394, 425, 426,
410, 411, 468
427, 436, 441, 453, 460, 461, 463,
464, 466, 469, 471, 476, 479, 492, TUĞRUL II. (Irak Selçuklu h ü küm darı):
494 23, 253, 307
Tiflis: 130, 155, 164, 237, 247, 267, 272, TUĞRUL Kara Han: 166
278 TUĞRUL Şâh: 255
Tim ar: 309, 348 TUĞŞAD (H atun oğlu): 450
TİM ÜR-Taş Noyan: 298 TUĞ-TEKİN (Atabeg): 154, 227, 230,
Tiyatro: 398, 399, 400 232, 233, 256, 310
TOGAN Bey (Vezir): 198 TULÜN Üge: 454
TOGAN Han: 117, 165 Tuna: 118, 156, 237, 264, 269, 273, 389,
4 1 1 ,4 4 8
TOGAN Şah: 158, 199, 205, 337, 394
TUNG Yabgu: 398, 361
TOGAN Zeki Velidi: 42, 46, 60, 117, 371,
372, 376, 378, 379 TURAK: 123, 156
Tohâristan: 109, 158, 159, 189, 198, 244, TURAN Şâh: 254, 255
432, 449, 450, 454, 455, 462, 465 Turan: 456
TOKSURMUŞ: 56 Tûs: 89, 91, 198, 325, 330, 331, 382, 486,
Toprak m ülkiyeti sistem i: 348 487
Toy, ziyafet: 397 TUTAK (Em îr): 281
TÖKİŞ (A lparslan’ın oğlu): 199, 203, Tutgavul, Rahdâr: 356
204, 205, 230 TUTU Oğlu: 179, 201
TÖKİŞ (H arizm -şah): 395 TUTUŞ (D ukak’m oğlu): 256
TÖKİŞ (Sultan): 253 TUTUŞ (Suriye h ü küm darı): 159, 200,
T rabzon K om nenosları: 295 201, 202, 203, 204, 205, 212, 226,
227, 228, 255, 256, 284
Trabzon: 122, 123, 177, 289, 294, 296,
299, 355 Türbe: 134, 153, 194, 205, 206, 208, 246,
252, 254, 313, 326, 331, 339, 359,
TUGAG: 55
381, 382, 384, 386, 387, 389, 484,
Tuğ, davul: 55, 391
487
T uğra çekm ek: 242
TÜRE Beg: 261
Tuğra: 107, 124, 132, 139
Türk »kınları: 32
538 SELÇ U KLU LA R TARİHİ
T ürk borusu, Bûk-i Türkî: 235, 392 377, 379, 380, 384, 385, 399, 411,
T ürk halk m üziği: 397 419, 422, 427, 433, 436, 447, 448,
T ürk köle sistem i: 309 469, 493, 494
T ürk m uhâcereti: 43, 76, 77, 94, 113, T ürkm en boylan: 151
114, 116, 119, 157, 240, 257, 259, T ürk m en Kınık devleti: 200
268, 269, 337, 351, 397, 492 T ü rk m en Pazarları: 259
T ürk sanatı: 48, 381, 385 T ürkm en, T ürkm enler: 35, 49, 67, 89, 90,
Türk-İslâm dünyası: 237, 240, 241, 246, 91, 94, 96, 97, 98, 99, 105, 107, 112,
257, 266, 269, 270, 271, 307, 400, 113, 114, 115, 118, 119, 121, 129,
496 131, 137, 141, 148, 151, 153, 154,
T ürk-İslâm im paratorluğu: 129, 213 159, 161, 167, 169, 173, 174, 176,
T ürk-İslâm m edeniyeti: 42, 50, 331, 355, 200, 202, 203, 207, 232, 236, 241,
413, 423, 436, 440, 446, 494, 497 249, 259, 268, 269, 270, 277, 279,
T ürk-İslâm unsurları: 308 288, 290, 293, 295, 296, 298, 299,
300, 301, 305, 306, 308, 309, 311,
T ürk-İslâm ülkeleri: 239, 247, 266
338, 348, 352, 353, 363, 364, 368,
T ürkistan seferi (M elikşah’ın): 199, 208,
371, 412, 422, 433, 447, 456, 458,
209, 220
487, 488, 491, 492
T ürkistan. Büyük Türkiye: 25, 40, 49, 53,
TÜRŞEK (E m îr): 213
66, 68, 69, 72, 74, 88, 90, 91, 94, 97,
103, 104, 106, 113, 114, 119, 121,
U
129, 151, 157, 160, 166, 187, 189,
199, 207, 208, 209, 211, 220, 235, Uc Türkleri: 162
241, 243, 247, 257, 262, 263, 268, Uc, Sugûr: 113, 151, 162, 164, 284, 300,
271, 273, 274, 278, 306, 311, 320, 352, 355, 366
323, 328, 330, 335, 337, 338, 340, Ulucami: 49, 246, 331, 340, 384
359, 360, 371, 378, 381, 383, 384, ULUĞ Keykubâd: bk. A lâeddîn Keykûbâd
389, 390, 394, 395, 397, 403, 405, I.
408, 410, 413, 422, 432, 435, 436, ULUĞ Yabgu: 63, 85, 159
442, 444, 445, 446, 447, 448, 449, Urfa, Ruha: 153, 161, 168, 170, 185, 205,
450, 453, 454, 455, 460, 461, 462, 255, 281, 283, 290, 390, 403, 481
464, 466, 467, 468, 479, 480, 481, URSEL: 178, 179
483, 486, 487, 488, 493, 495 U ygur alfabesi: 219, 414, 415
Türkiye (A nadolu) Selçukluları: 28, 30, UZLUK F eridun Nafiz: 30
31, 32, 35, 50, 53, 75, 92, 107, 225,
231, 236, 237, 253, 263, 270, 280,
Ü
286, 288, 291, 292, 307, 309, 310,
Üç-ok: 244
311, 343, 347, 359, 369, 377, 380,
384, 385, 422, 447 Ürgenç, Gürgenç: 61, 127, 159, 323, 330,
334, 341, 373, 382, 432, 439, 442
Türkiye: 28, 30, 31, 32, 34, 35, 36, 38,
Ü sküdar: 282
41, 48, 50, 53, 75, 92, 107, 115, 149,
160, 187, 201, 205, 220, 225, 230,
231, 236, 237, 253, 255, 258, 259, V
262, 263, 270, 272, 274, 280, 281, Vakıf: 39, 138, 193, 194, 217, 218, 219,
284, 285, 286, 288, 291, 292, 293, 246, 255, 312, 314, 326, 328, 329,
294, 295, 297, 301, 307, 308, 309, 330, 337, 343, 344, 345, 357, 359,
310, 311, 315, 322, 343, 347, 349, 366, 368, 377, 381, 394, 477
350, 351, 354, 357, 358, 359, 360, Van gölü havzası, Vaspuragan: 119, 121,
361, 363, 366, 369, 370, 371, 372, 155, 286, 295
İNDEKS. 539
Varang: 167 YÂKUTÎ (M elik): 112, 128, 134, 137,
VASSAF: 36 226, 322
Velâyet-i p ed erin e: 112, 192, 210 Yargucı: 310
Venedikliler: 294 YARUK (Em îr): 258
Vergi: 36, 59, 66, 68, 87, 110, 111, 125, Yarukıyya m ahallesi: 259
130, 133, 138, 150, 155, 164, 173, Yavı, Yavu (köyü): 175
184, 185, 201, 202, 241, 245, 258, Yay: 55, 107, 124, 132, 142, 247, 253,
268, 294, 295, 296, 300, 322, 338, 390
336, 349, 371, 379, 380, 480, 482, Yayık, Dayık, Ural nehri: 55, 61, 414, 449
489 YAZICI T ahsin: 30
VİNCENT de Beauvais: 34, 353, 360, YAZICIOĞLU: 38
369, 379 Y azır(lar), Yazır boyu: 57, 76, 77, 78, 80,
VOLTAİRE: 470 81, 82, 83, 84, 259, 260, 261, 486,
489
VV Yedi-su: 449, 483, 492
WİTTEK Paul: 42 YEL-Tekin: 274, 450
Yemen: 213, 236
Y Y engikent yabguları: 56, 57, 78, 79
YABGU (M argınân m eliki): 337 Y eng-kent: 61, 62, 64, 66, 68, 69, 75, 76,
YABGU O ğlu Haşan: 121, 150 88, 175, 259, 260, 261, 449, 493
Yabgu Oğuzları: 59, 174 Yeniçeri askeri: 214
Yabgu, Cabbûye: 25, 57, 58, 60, 62, 63, Yenisey kitabeleri: 414, 415
75, 85, 243, 450, 452 Yermuk: 186
Yabgulular, Yavgıyân, Nâvgiyân: 24, 53, YINAL: 60, 64, 86
79, 86, 91, 119, 121, 174, 175, 176,
Ymallılar, Yınaliyân: 53, 78, 86, 93, 94,
281 104, 174
YAĞAN (Togan) Beg: 343, 455
YINANÇ M ükrim in Halil: 28, 41, 187
YAĞAN Tekin: 199, 211
Y ır(lam ak): 392
YAĞI Basgan, Yağı Basan: 172, 289, 291,
Yıva(lar): 83, 174, 257, 258, 270, 491
292, 349
Yolak: 310
YAĞI Sığan, Yağı Sıyan: 172, 200, 205,
YORUN Kuş (Em îr): 213
228, 233, 255
YUANNİS (İm parator): 289, 290
Yağma (Kabile): 119, 209, 240, 241, 244
Yuğ, düğ, dohiya: 55, 63, 142, 207, 403,
Yağm urlular: 53, 92, 97, 174
450, 474
Yahudiler: 312, 321, 322, 358, 368, 373,
Y unanistan: 298
426, 427, 429, 463, 491, 496
YUNUS (Selçuk oğlu): 85
YAHYÂ bin İsa: 332
YUNUS Emre: 350, 397, 422, 494
Yakın-Şark: 49, 76, 152, 227, 238, 239,
YUSUF el-Sıbtî, (H ekim ): 437
257, 258, 259, 260, 263, 347, 375,
398, 399, 403, 418, 423, 424, 432, YUSUF Hârizmî: 190
460, 462, 464, 465, 495 YUSUF Yınal: 53, 79, 85, 86, 92
Yâkup Çelebi im âreti: 358
YÂKUP Tekin (Yağan Tekin oğlu): 211 Z
YÂKUT (Coğrafyacı): 25, 35, 34, 46, 319, Z âhid(ler): 212, 324, 340
330, 341, 381, 384, 410, 455, 485 ZAHÎREDDİN N işaburî: 23
540 SELÇ U KLU LA R TARİHİ
ZEMAHŞERÎ: 330, 334, 382, 438, 442, ZEYNEDDİN İsmail C urcânî: 442
445, 469, 471 ZEYNEDDİN Ö m er bin Şehlân: 342
Zamîriyye kütüphanesi: 330 ZEYNEP (N îşâpûrlu): 445
Zandak, Z andana: 67 Z im m îler: 351
Zâviye: bk. R ibat Ziraat: 360
ZEHEBÎ: 25, 35, 123, 328 Z iyâret pazarı: 364
ZEKERİYYA Kazvinî: 35, 60, 383, 386, Ziyâr-oğulları: 110
431, 432, 466 Zîyc: 3 3 2
ZEMARKHOS (Bizans elçisi): 388, 451
ZENGÎ (A tabeg): 249
KİTAP İNDEKSİ
Ş ikâr-nâm e: 21, 2 2 0