You are on page 1of 49

UNIVERSITATEA „OVIDIUS” DIN CONSTANȚA

FACULTATEA DE LITERE
SPECIALIZAREA: ENGLEZĂ-TURCĂ
FORMA DE ÎNVĂȚĂMÂNT: ZI

LUCRARE DE
LICENȚĂ

COORDONATOR ȘTIINȚIFIC
LECTOR UNIVERSITAR DR. YENIKALE AHMET

ABSOLVENT
OMURZAC AYLA

CONSTANȚA
2017

1
2
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ Prefata ..............................................................................


I. Türk Edebiyatının Cumhuriyet Dönemi.....................................................................4
II. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Hayatı ve Edebi Kișiliği ....................................................23
III. İșlediği Temalar...........................................................................................................28
İşlediği temalara birer örnek şiir daha alsan iyi olur. 10 sayfa daha artar. 1.bölmümün
başlığına bir dipnot düşüp özetlediğin kaynağı yaz. Yani bu bölüm „.... „ eser/lerden
özetlenmiştir, diye not düş.
i. Aşk....................................................................................................................28
ii. Kadın................................................................................................................29
iii. Cinsellik............................................................................................................30
iv. İstanbul Aşkı....................................................................................................30
v. İlahi aşk............................................................................................................31
IV. Garipçiler ve Ümit Yaşar...........................................................................................32
V. Eleştiriler ve yorumlar................................................................................................35
VI. Yazı Tarzı.....................................................................................................................38
i. Rubailer ve Dörtlükler....................................................................................41
ii. Taşlamalar-Hicivler........................................................................................42

SUMMARY..................................................................................................................46
ÖZGEÇMİŞ /CV.........................................
KAYNAKÇA……………………………………………………………………..….48

3
I. Türk Edebiyatının Cumhuriyet Dönemi

Türk Edebiyatının üç önemli evresi vardır ve sonuncusu Batı Etkisinde Gelişen Türk
Edebiyatı Dönemi’dir. Bu Dönem farklı dönemlere ayrılmır ve sonuncusu Cumhuriyet
Dönemi Türk Edebiyatı Dönemi’dir. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, 1923 yılında
Cumhuriyet’in ilanı ile başlar ve günümüze kadar devam etmektedir. Türk edebiyatının en
kapsamlı ve en uzun ömürlü edebiyatı, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’dır.
Bu dönem, Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlar ve günümüze kadar farklı şiir ve sanat
anlayışlarını barındırmıştır. Cumhuriyet Dönemin Türk Edebiyatının temelinde Milli Edebiyat
Dönemi Edebiyatı olsa da bu anlayış daha sonra değişliklere yol açmıştr. 1930’un sonuna
kadar Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Milli Edebiyat Döneminin devamı olarak
düşünebildik, ama bu yıllardan sonra değişik anlayışların etkisinde kalmıştır.
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, farklı şiir topluluklarıyla temsil edilmiştir: Öz şiir
anlayışını sürdüren şiir, Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir, serbest nazım ve
toplumcu şiir, Garip Şiiri, 2. Yeni Şiiri, 2. Yeni Sonrası Toplumcu Şiir, 1980 Sonrası Şiirleri.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının romanları ve hikayelerinde ise farklı anlayışlar
etkili olmuştur bunlardan bazıları Milli Edebiyat Anlayışını Sürdüren Eserler, Toplumsal
Gerçekçilik Anlayışını Yansıtan Eserler, Bireyin İç Dünyasını Yansıtan Eserler ve
Modernizmi Esas Alan Eserler.
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının eserlerinde 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya
Savaşı’nın realizm, sürrealizm, varoluşçuluk gibi sanat ve edebi akımlarının etkisi görülür.
Türk edebiyatında “Saf Şiir” ya da “Öz Şiir” adı altında bilinen eğilimi, Ahmet
Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle başlar. Ahmet Haşim’in “Şiir
Hakkında Bazı Mülahazalar” eseri Türk edebiyatında ilk poetika örneği olarak kabul
edilmektedir.
Sanatın bir şekil sorunu olduğuna inanan şairler için, önemli olan iyi ve güzel şiir
yazmektir, ve bu anlayışın gölgesinde kendilerine özgü, özel bir sembol şeması oluştururlar.
Özgün ve yaratıcı olan bu semboller, dilin alamını genişletip, dile yeni olanaklar sunacak bir
yapıya sahiptir. Yazı ve dıl saflaşmsı, rahat şiir yazma şeklinde gösterilmektedir.
Bu dönemin şairleri, her türlü edebiyat eğiliminin dışında kaldılar ve her türlü
ideolojik sapmanın dışında, sadece okuyucuda estetik haz uyandıran ve kendılerıne özgü
olarak şiir yazmaya başlamışlardır.

4
Bu şairlerde hayali ve bağımsızlık yönü önem taşır, çünkü bu tarz şairler, şiiri soylu
bir sanat olarak kabul ederler. İçsel bir yaklaşımla genel insan deneyimlerini dile
getirmektedirler.
Saf şiir anlayışında estetik çok önemlidir. Bu anlayıştaki şairler mektebi bilgiden uzak,
bir şeyi öğretmek değil, musikinin çağrıştırdığı, sembollerle insanın estetik duyarlılığını
uyandırmayı ve eğitmeği amaçlarlar. Bu dönemin şairleri, şiirde anlama fazla önem
vermezler, kendileri anlaşılmak için değil, hissedilmek, duyulmak, daha derin duygulara yol
açmak için şiir yazarlar.
Mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir çünkü şiirde biçim
endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil ön plandadır.
Gizemsellik, bireysellik, ruh, simgecilik, masal, ölüm, rüya temaları yoğunca işlenen
bu şiirlerde disiplinle bütünleşerek yazıya alınmıştır.
Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şiirin Özellikleri șunlardir: Milli Edebiyat Döneminin şiir
hareketleri bu dönemin oluşmasında etki gösermiştir, Şiir dili baş tacıdır, Şiir bir şekil
sorunudur, Ahenk tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır, hedefi, iyi ve güzel şiir yazabilmektir, dilde
sadeleşme dikkat çekmekte, şiir, soylu bir sanat olarak benimsenir, en değerli şey dizedir,
şairlerin kendilerine özgü bir imge düzenleri vardır, genelde insanı içsel bir yaklaşımla
anlatırlar, şiirin halk için değil, sanat için olduğunu iddia ederler ve şiirlerini sanat için
yazarlar, şiirler ideolojinin esiri degildir, güzel şiir ancak yoğun çalışmalar sonucunda elde
edilir, şiir çok emek içeren bir iştir.
Öz Şiir Anlayışı Temsilcileri: Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Necip
Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dıranas, Asaf Halet Çelebi, Özdemir Asaf.
„Meşale” dergisi etrafında toplanan yedi genç şair, Cumhuriyet Döneminin ilk
topluluğunu oluşturdular çünkü Baş Hececiler’in sanat anlayışlarını gerçekçilikten uzak
görmüşler ve sanata canlılık, samimiyet, süreklilik ve yenilik getirmeyi gerekli olduğunu
düşünmüşler. Pek çok türde eserler yazmışlar, ama somut eserler ortaya koyamamışlar ve
sanat aşkını her şeyden üstün tutmuşlar. Özgün sanat ürünleri verebilmek için taklitten uzak
durmuşlar. Olaylara gerçekçi yaklaşmışlar ve eserlerinde edebi sanattan uzak durmuşlardır.
Yedi Meşalecilerin şiirlerinde empresyonist bir ressam görmek mümkündür ve son
dönemlerinde, sanat akımlarından etkilenmişler ve bu olaylar bağımsız olarak çalışmalarını
devam etmelerine sebep olur. İçlerinde Ziya Osman Saba, şiir yazmaya devam etmiş ve
Kenan Hulusi hikâye yazmayı denemiş.

5
Örnek Şiir:
Mâra

bilmemek bilmekten iyidir


düşünmeden yaşayalım
mâra
günü ve saatleri ne yapacaksın
senelerin bile ehemmiyeti yoktur
seni ne tanıdığım günleri hatırlarım
ne seneleri
yalnız seni hatırlarım
ki benim gibi bir insansın

tanımamak tanımaktan iyidir


seni bir kere tanıdıktan sonra
yaşamak acısını da tanıdım
bu acıyı beraber tadalım
mâra

başım omuzunda iken sayıkladığıma bakma


beni istediğin yere götür
ikimiz de ne uykudayız
ne uyanık
Asaf Halet Çelebi

Yedi Meşaleciler: Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri
Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi Bahşi, Kenan Hulusi Koray.
Şiire 1.Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında
şöhret kazanan Beş Hececiler, Anadolu’yu ve vasat insan tipini şiire soktular. Memleket
sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır.

6
Hecenin bu beş şairi oldukça başarılı olmuşlardır ve millî edebiyat akımından
etkilenmişlerdir. Aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır. Bir süre sonra,
Ziya Gökalp’ ten etkilenerek Milli edebiyat akımına yönelmişler.
Bu sanatçılar Milli edebiyat akımından etkilenerek şiirlerinde hece veznini
kullanmışlardır, sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir. Beş
hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır ve ilk
şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar, sonradan heceye geçmişler.
Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları
işlemişlerdir ve nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de
görülmesi Beş Hececiler’de çok rastlanan bir özelliktir.

Örnek Şiir:
Bekliyorum

En güzel rüyaları andıran enginlere


En güzel ümitlerle açılmak istiyorum.
Gözlerinin içinde, bilmediğim bir yere
Günlerce gitmek gitmek ve dönmemek...diyorum.

Fakat siyah ufkunu ne gün, ne ay açıyor.


Dalgalar bulutlardan inmiyor bu denizde.
Bekliyorum, fırtına dinmiyor bu denizde.
Bu denizde en ıssız karanlıklar yaşıyor.

Ve ben şimdi aydınlık sokaklar bekliyorum.


Ümidi bir yelken gibi açarak bir gemiye
Sonsuz mesafelere doğru açılsam diye
Bir güzel gün, bir sükûn, bir bahar bekliyorum.
Yaşar Nabi Nayır

Beş Hececiler: Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy,
Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon.
Serbest Nazım genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı olmayan, dizelerindeki hece sayısı
değişik olan şiirlerdir. Serveti Fünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli

7
günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Serbest nazımlarda ahenk aliterasyon ve asonanslarla
sağlanır.
Toplumcu Şiir halkı ve halkın sorunlarını anlatan şiir türüdür, yirminci yüzyılın
başlarında, siyasal ve toplumsal hareketlere bağlı olarak gelişen yeni bir edebiyat akımıdır.
Nazım Hikmet ve Rıfat Ilgaz’ın şiirleri buna örnektir.
Sosyalist gerçekçilik adı verilen bu akım, şiirden, edebiyatın ve sanatın her alanına
kadar geniş bir alanda etkisini gösterir. Bu akım, “toplum için sanat” görüşünü temsil eder.
Fütürizm 20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmış. Bu akımın sanatçıları, şiirde
temel öğelerin cesaret, isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Geniş kitlelere hitap etmek,
onları harekete geçirmek için yazılmıştır ve bireysellikten önce kolektifliği desteklemişlerr.
Türk Edebiyatında Nazım Hikmet, ünlü Rus şairi Mayokovski’den etkilenmiştir.
Ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır çünkü şiirde biçimden çok içeriğe önem
vermişler ve bu sebeple de Fütürizm akımından etkilenmişlerdir.

Örnek Şiir:
Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,


Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.

Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca


Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmağ
..........
..........
Faruk Nafiz Çamlıbel

Serbest Nazım ve Toplumcu Şiir Temsilcileri: Nazım Hikmet Ran, Rıfat


Ilgaz, Ceyhun Atuf Kansu, Aziz Nesin, Ahmet Arif, Ercümend Behzat Lav, Arif Damar, Şevket
Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tor, Enver Gökçe, Şükran Kurdakul, Mehmet Başaran.

8
Milli Edebiyat Cumhuriyet dönemi saf şiirini andırır ama tema yönünden onlardan
ayrılır. Kaynağı halk şiiridir ve genellikle vatan ve millet sevgisini işler.
Milli Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şiirin özellikleri şunlardır: Kurtuluş
Savaşı’nın etkilerinin sürdüğü dönemde ortaya çıkmış, dünyadaki milliyetçilik akımından
etkilenmiştir ve Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük önem verilmiştir,
yabancı dillerin dil kuralları terk edilmiştir ve yabancı sözcükler yerine mümkün olduğunda
Türkçe karşılıkları kullanılmıştır, hece vezni kullanılmıştır, Millî konulara yer verilmiştir,
millî hisler ön plândadır, sözcükler ilk anlamlarıyla kullanılır. Bu şiirler Kültür Haftası, Hisar,
Çınaraltı gibi dergilerde yayımlamışlardır.

Örnek Şiir:
BENDİM

Dalgalanmış deniz bendim kendi içimde


Sonra yorgun düşmüş denizlere dönüşen
Ormandım,
Ağaçlarım düş ağaçlarından sıktı.
Tan yeriydim
Göğsüm bağrım payını aldı güneşten
Yanım yörem aydınlığa çıktı.
Gece de bendim
Uzak uzak yıldızları getiren
Su da bendim tarlanızda
Elinizin altında kitaptım
Penceredeydim odanızda
Kurşun geçmez dizeler çiçeği
Özgürlüğüm benim
Canımın saksılarında büyüdü
Ayıplara gömülen çağınızda
ŞÜKRAN KURDAKUL

Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir Temsilcileri: Arif Nihat


Asya, Kemalettin Kamu,Zeki Ömer Defne, Ahmet Kutsi Tecer, Ömer Bedrettin Uşaklı, Orhan

9
Şaik Gökyay, Behçet Kemal Çağlar, Hüseyin Nihal Atsız, Necmettin Halil Onan, Şükufe Nihal
Başar, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Coşkun Ertepınar.
1940'larda eserler, biçim açısından serbest şiire yoğun bir ilgi göseri ve heceyi, hemen
hemen yalnızca Behçet Kemal Çağlar sürdürmekte.
Üç arkadaş: Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi „Varlık”
dergisinde ölçüsüz, uyaksız yeni bir şiir akımı başlatır, bu türdeki şiirlerini 1911'de Garip adlı
bir kitapta toplarlar ve bu sebepten „Garipçiler” adıyla anılmaktadırlar. Yeni akımı özellikle
destekler. Garip akımı Nurullah Ataçın desteğini görürve birçok genç izleyici bulduğu gibi,
dönemin ünlü şairlerini de etkiler.

Örnek Şiir:
Umut

Bir Umut Yorgunsun, uzaklardan gelmişsin,


Yitirmişsin ne varsa birer birer.
Bir sağlık, bir sevinç, bir umut
Onlar da nerdeyse gitti, gider.

Dost bildiğin insanların yüzleri


Aynalar gibi kapkara.
Suyu mu çekilmiş bulutların
Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.

Taşlara düşen saat gibi


Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,
bir umut Hikaye hepsi...
Cahit Külebi

Garip Şiiri: Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu.
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Cahit Külebi gibi 1940'larda eser vermeye
başlayan sanatkarların şiirleri;
1950 başlarında "Mavi Hareket"ine mensup oldukları kabul edilen Attila İlhan, Ahmet
Oktay gibi isimlerin şiirleri;

10
1960 sonrasında mistik bir duyarlılıkla bu başlık altında belirtilen özellikleri taşıyan
şiir yayımlayan Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu Hilmi Yavuz gibi şairlerlerin şiirleri gerek
biçim gerekse içerik olarak Garip Hareketi'nin şiir anlayışı dışında farklı bir çizgide
ilerlemiştir.

Örnek Şiir:
Açsam Rüzgara

Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş


Mavilerde sefer etmek!
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ve bir sabah vakti, kimsesiz
Bir limanda bulsam kendimi.
Bir limanda, büyük ve beyaz...
Mercan adalarda bir liman..
Beyaz bulutların ardından
Gelse altın ışıklı bir yaz.
Doldursa içimi orada
Baygın kokusu iğdelerin.
Bilmese tadını kederin
Bu her alemden uzak ada.
Konsa rüya dolu köşkümün
Çiçekli dalına serçeler.
Renklerle çözülse geceler,
Nar bahçelerinde geçse gün.
Her gün aheste mavnaların
Görsem açıktan geçişini
Ve her akşam dizilişini
Ufukta mermer adaların.
Ne hoş. ey Tanrım, ne hoş,
İller, göller, kıtalar aşmak.

11
Ne hoş deniz deniz dolaşmak
Düşünceler gibi başıboş.
Versem kendimi bütün bütün
Bir yelkenli olup engine;
Kansam bir an güzelliğine
Kuşlar gibi serseri ömrün.
Orhan Veli Kanık

Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir: Cahit Zarifoğlu, Hilmi Yavuz, Erdem Bayazıt,
Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi, Behçet Necatigil.
2. Yeni Şiir temsılcılerı gerçeküstücülüğü benimsediler, anlama değil imgeye önem
gösterdiler, konuşma diline uzak kaldılar, daha çok aydın kesimin ve elit tabakanın zevkine
hitap ettiler, anlamı karartan ve gizleyen bir tavır takındılar, edebi sanatlara özgürlük tanıdılar,
duyguya ve çağrışıma dayanarak şiirin içsel zenginliğini daima yeni yorumlara açık bıraktılar
ve halk kültüründen uzaklaştılar. Biçimin içerikten önce geldiğini savunan İkinci Yeniciler,
siyaset dışı kalmaya özen gösterdiler.

Örnek Şiir:
Beyazıd Paşa

8. beyazıd paşa
gün akşamlıdır devletlim
elbet biz de ölürüz
gözüm hep o asılmışta kaldı
sanki karanfil zülfünü dökmüş de
şimşir topuzlu bir gürz
indirilmiş gibi tanyerine
kanlıydı kartal kanadı
bir tarikat değneği gibi
pürüzsüz ve düz
bir beden, asılmış
gözüm hep onda kaldı

12
susan yazdı, konuşan güz
usuldu, uzundu denizin boyu
sanki tüy bacaklı bir tazı
ya da kırmızı ve koyu
bir masaldı,
tarçından ve suçsuz
bir beden, asılmış
gözüm hep onda kaldı
gün akşamlıdır devletlim
elbet biz de ölürüz.
Hilmi Yavuz

2. Yeni Şiiri: Edip Cansever, Cemal Süreya, İlhan Berk, Ülkü Tamer, Ece
Ayhan, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Tevfik Akdağ.
1960’dan sonra bazı şairler kendilerini "toplumcu" olarak ilan etmişler ve bu tarzda
şiirler yazmışlardır, toplumcu gerçekçi şairler, Marksist felsefeyi benimsemişler; halkın
sorunlarını, acıları, sıkıntıları anlatan ve karamsarlık yerine halka umudu, yaşama sevincini
anlatan şiirler yazmışlardır.
Şairler, 1961 anayasasının sağladığı özgürlük içerisinde yazmışlardır, "Yeni Gerçek",
"And", "Halkın Dostları", "Militan" gibi siyasal dergiler yoğun olarak yayımlanabildi ve
Nâzım Hikmet'in kitapları yayımlanması serbestleşti. Bu dergilerde şairler şiir anlayışlarını ve
ideolojilerini bu dergilerde açıklamaya çalıştılar.

Örnek Şiir:
Adam

Adam şapkasına rastladı sokakta


Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı.

13
Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.
Cemal Süreya

2. Yeni Sonrası Toplumcu Şiir: Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Refik


Durbaş, Süreyya Berfe, Metin Eloğlu, Nihat Behram, Can Yücel, Gülten Akın, Hasan
Hüseyin, Ahmet Oktay, Metin Altıok.
1980 sonrasında çıkan şiir ve edebiyat belirli ve ortak özelliklere sahip yeni bir edebi
bir hareket yoktur çünkü bu dönem, sosyal ve siyasi olarak büyük değişim içinde
bulunmaktadır. Bu dönemde çok yeni şair kendilerini tanıttı ama onların şiir çalışmaları
oldukça dağınık bir görünüm sergilemektedir.(cemalaksoy.org) ve bu yuzden Türk şiir
birikimini yeniden ve bütün olarak değerlendirme çabasına girmişler.
Şiir, düz yazıya yakınlaştırılmıştır, kültür ve medeniyet tarihimizin konu ve
kavramlarına imge düzeyinde göndermeler yapılmıştır boyleceç anlatmaya imkan veren
temalara yer verilmiştir. Biçim ve ölçü bakımından halk ve divan şiiri tarzına yakınlaşmışlar.

Örnek Şiir:
Demin

Kasvet, elinde bir paslı makas,


İstanbul'un asma köprülerini kesti.
Sevdamızın ipinde cirit oynayan cambaz
Şimdi bir kör satırdır içimizde.
Ha düşer,
Ha düşer,
Ha düşer...
Başımızın üstünde demin gülüp duran gökyüzü
Yedekte bir salapurya şimdi
Can Yücel

14
1980 Sonrası Şiir: Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Sedat Umranç.
1950’lerde “Hisar” dergisi etrafında toplanan Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer,
Mehmet Çınarlı, Gültekin Samanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Yavuz Bülent Bakiler gibi
sanatçıların oluşturduğu topluluktur.
Yeniliğe, Batıya karşı değillerdir ama sanatın ideolojinin emrine girmesine karşı
oldukları için Marksizm ve komünizme de karşı çıkmışlardır. Bu edebi topluluk gelenekçidir,
geleneğe bağlıdır ve Türk şiir geleneğinin yıkılmasına karşıdırlar. Nazım Hikmet’in başlattığı
toplumcu gerçekliğe, hem Orhan Veli’nin Garip hareketine, hem de İkinci Yeni şiirine
karşıdırlar. Milli değerlerin yaşatılmasını arzu ederler ve Türk kültürüne, diline, şiirine,
edebiyatına emeği geçmiş değerlerin yaşatılmasını isterler.
Sanat görüşlerini “Radyo Hisar Saati” programında açıklamışlardır ve Mart 1967’de
„Hisar dergisinin” 113. ve 114. sayılarında bu görüşler yayımlanmıştır:
a. “Sanatçının Dili Yaşayan Dil Olmalıdır.” Aksi takdirde, ister eski, ister yeni olsun
ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden ayırır.
b. “Sanatçı Bağımsız Olmalıdır.” Zira onun eseri siyasi sistemlerin de, ekonomik
doktrinlerin de propaganda aracı değildir.
c. “Sanat Milli Olmalıdır.” Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın milletler arası
bir değer kazanması beklenemez.
d. “Sanatta Yenilik Esastır.” Ne var ki bu yenilik eskinin ret ve inkarı şeklinde
yorumlanmamalıdır.

Örnek Şiir:
LEKE

Takılıp kalmış bir noktada


Gölgesini içine düşürerek;
Leke sabrın gücüyle büyür
Tek başına

Uzanır güneşe dek,


Arınır kirinden;
Yürüyen ak lekeleri olur göğün,

15
Mavi gök-uykusunun düş lekeleri.

Leke aşmaz sınırını,


Kendini bilir,
Durur bütün oturmuşluğuyla;
Dağıtmaz, yaymaz gücünü
Siz dokunmayınca.

Leke lekelenmekten korkmaz,


Kurtulmuş geleceğin ürküntüsünden,
Alabildiğine özgür;
Sevincimin kumaşında parlayan
Üzüntü lekeleridir,
Silip de bir türlü çıkaramadığım
İçimin dökülen mürekkebidir.
Sedat Umran

Hisarcılar: İlhan Geçer, Munis Faik Ozansoy, Gültekin Samanoğlu, Yavuz Bülent
Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Bekir Sıtkı Erdoğan, Coşkun Ertepınar,
Feyzi Halıcı, Ahmet Tufan Şentürk, Nevzat Yalçın, Nüzhet Erman, Yahya Akengin.
Mavi Akımı, Orhan Duru, Ferit Edgü gibi sanatçıların oluşturduğu bir edebi
topluluktur. Bu şairler, Atilla İlhan’ın 19521956 yıllarında çıkardığı derginin adı olan
“Mavi”nin etrafında toplandı. Garip akımına karşı bir duruş sergilemeleri ve yenilikçi şiiri
savunmaları, onları “Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir” akımına dâhil eder. Daha sonra
“Mavi” dergisi Özdemir Nutku’nun yönetimine geçer ve Atilla İlhan’ın savunduğu sosyal
realizm’in sözcüsü olur. Nisan 1956’da çıkan 36’cı sayısından sonra kapatılır.

Örnek Şiir:
Çocuklar ve Ben

Hiçbir çocuk bana baba demedi


Ben hiç "baba" olmadım ki..

Baba diyen tatlı sesi

16
Sokaklarda, komşularda duydum
Sokaklarda, komşularda gördüm onları.
Koşuyorlar, gülüyorlar, oynuyorlardı,
Ana diyorlardı, baba diyorlardı
Koşup sarılıyorlardı boyunlarına
Analar, babalar çocuklarını
Öpüyorlar, okşuyorlar, seviyorlardı;
Hiçbir çocuk içtenlikle, sevecen
Atılmadı, sarılmadı boynuma
Benim hiç çocuğum olmadı ki...
Sevgilerin en kutsalı çocuk sevgisi
Seslerin en güzeli baba diyen ses
Ben hep bu türkülü sesi dinlerim
Ben hep baba diyen sesi duyarım
Bir çocuk bana doğru koşsa uzaktan
Onu, birden sımsıcak ruhumla kucaklarım..

Geceyarısı bir çocuk ağlasa uzaklarda,


Anasından, babasından önce duyarım..

Günün haber saatlerinde,


Radyoda, televizyonda
Dergilerde, gazetelerde
Yollarda, sokaklarda
Öldürüldü, öldü derler
Ah... yavrum derim...

Oysa ne öleni bilirim,


Ne öldüreni.
Çaresiz alıp başımı giderim,
Ağlayan analarla, babalarla beraber
Uykuyu gözlerime haram ederim...
Oysa hiç bir çocuk bana baba demedi,
Ben hiç baba olmadım ki

17
Ahmet Tufan Şentürk

Mavi Akımı: Atilla İihan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Gruda,
Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Demir Özlü ve Tahsin Yücel.
Türk halk şiirinin köklü bir tarihsel geçmişi vardır, değişik devirler, zümreler ve
kültürel etkileşimlerle bazı çeşitlenmelere uğramakla birlikte özünü ve özgünlüğünü
koruyarak günümüze ulaşmayı başarabilmiş bir gelenektir. Türklerin dünya üzerindeki en eski
kavimlerden biri olduğu için tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayıldı. Doğudan batıya
doğru sürekli bir ilerleme gösteren Türklerin şiiri, doğal olarak farklı renklerle bezenmiş ve
tarihin belirli dönemlerinde çeşitli adlarla anılmıştır. Hangi dönemde olursa olsun Türk halk
şiirinin özgün ölçü, kafiye, nazım birimi ile şekillenen nazım biçimleri ile ortak duygulanışları
ifade eden nazım türleri olmuştur.

Örnek Şiir:
Ah...

yüzünün yarısı göz kadife yansımalı


bulutlu siyah ah bulutları eflâtun
o boy aynasından çıktı fransız malı
vişne asiti vardı tadında rujunun
ah sinema yıldızı falan olmalı
ağızlığı kristal son derece uzun
bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
saçlarından incecik su tozu dökülüyor
sığınak gibi derin, ağaçlar gibi yalnız
karartma başlamış ışıklar örtülüyor
ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
kırkmaları mor salkım, göz kapakları saydam
çok vapurun battığı bir liman orospusu
bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
ay ışığında deniz akordiyon solosu
pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam

18
tavana asılmış sosyalist saçlarından
ah sabah sabah omuzları kan içinde
işkence sonrası genç bir kadın militan
yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
adı bile çıkmamış dudaklarından
doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde.
Attilâ İlhan

Halk Şiiri: Aşık Veysel, Aşık Feymani, Aşık Mahzuni Şerif, Şeref Taşlıova, Murat
Çobanoğlu, Abdürrahim Karakoç.
Toplumcu gerçekçilik Marksist dünya görüşü üzerine oturan, dünyayı ve insanı bu
görüş doğrultusunda algılayan bir yazınsal akımdır. Toplumculuğun toprağında boy atıp
gelişen bir akımdır toplumcu gerçekçilik. Bu yönden bireyle toplumsal düzen ve yapı
arasındaki çatışmayı yansıtma yerine bu çalışmayı ortadan kaldıracak, bireylerin gelişmesine
olanak sağlayacak. Onları ruhsal ve fiziksel çöküşten, aktöresel yozlaşmadan kurtaracak bir
düzeni yansıtmayı amaçlar. Bu yönüyle de eleştirel gerçekçilikten ayrılır. Eleştirel
gerçekçilikte bireyin kendini tüketen koşullara karşı nasıl direndiği, başkaldırdığı
gösterilmeye çalışılır.

Örnek Şiir:
Ağlar Veysel Çıkmaz Sesi

Ah çektikçe erir gider


Yüreğimin yağı benim
Seni görsem durur gider
Dillerimin bağı benim

Gam leskesi saf saf oldu


Hep sözlerim boş laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gençliğimin çağı benim

Ah belimi büken oldu


Gurbet bana diken oldu

19
Altı aydır mekan oldu
Dibi kırkkız dağı benim

Sensin derdine düştüğüm


Hayal oldu konuştuğum
Her gün yediğim içtiğim
İçerimde ağu benim

Ağlar VEYSEL çıkmaz sesi


Gine coştu gam deryası
Garip gönlümün yaylası
Güzel hüsnün bağı benim
Aşık Veysel Şatıroğlu

Toplumcu Gerçekçi Yazarlar: Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Yaşar Kemal, Orhan
Kemal, Mahmut Makal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Samim Kocagöz, Faik Baysal, Kemal
Bilbaşar, Erdal Öz, Aziz Nesin, Dursun Akçam, Talip Apaydın, Mehmet Seyda, Abbas Sayar,
Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Sevgi Soysal, Orhan Duru, İlhan Tarus, Reşat
Enis Aygen, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Tahsin Yücel, Mehmet Eroğlu.
Bireyin iç dünyasını, bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık,
sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular, esas alan yazarlar insan
gerçekliğini farklı bir bakışla anlatmak, modern hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit
etmek için psikoloji, psikoanalitik gibi bilimlerden ve dolayısıyla Freud’un görüşlerinden
faydalanmışlardır.
Bireyin İç Dünyasını Anlatan Yazarlar olarak tanımlayabiliriz ve bu bağlamda
modernizmi benimseyen hikâyeci ve romancıların geleneksel roman: Ahmet Hamdi Tanpınar,
Peyami Safa, Tarık Buğra, Abdülhak Şinasi Hisar, Mustafa Kutlu, Samiha Ayverdi, Zeyyat
Selimoğlu, Memduh Şevket Esendal, Selim İleri.
Modernizm, evrensel yankılar uyandırmış, bir sanat ve edebiyat akımıdır ve kısaca
„geleneksel olanı reddetme” anlayışını reddettiklerini söyleyebiliriz.
Modernist yazarlar, kişilerin iç dünyalarını romanlarına katmayı ve
"dünbugünyarın"dan oluşan zaman zincirini kırmayı hedeflerler, artık yolculukları "dış"a
değil "iç"e yöneliktir. Karakterlerin anılarını ve bilgilerini, kafalarından neler geçtiğini,
flashback tekniği ile de katı zaman zincirini kırmayı amaçlarlar, dillerinden dökülmeyip

20
kalplerine gömdüklerini okuyucuya aktarabilmek için bilinç akışı, iç konuşma ve iç diyalog
gibi teknikler kullanırlar.
Roman, baştan başlamak veya bilinen bir sonla bitmek zorunda değildir ve Modernist
romanlarda nedensonuç ilişkisi yoktur. Yazar, dünyayı yalın bir biçimde yansıtmaktan kaçınır
ve belirli anlatımın dışına çıkar, bazı bölümlerde alegorik anlatımdan yararlanır ve
kelimelerin çağrışım gücünden yararlanarak edebi bir konuşmadan yararlanır.
Modernizmi Anlatan Eserler: Oğuz Atay, Nazlı Eray, Fürüzan, Adalet Ağaoğlu,
Bilge Karasu, Nezihe Meriç, Rasim Özdenören, Ferit Edgü, Latife Tekin, Haldun Taner, Elif
Şafak, Yusuf Atılgan, Vüsat O. Bener, Hasan Ali Toptaş, İnci Aral, İhsan Oktay Anar, Mustafa
Miyasoğlu, Orhan Pamuk, Sait Faik Abasıyanık, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Tomris Uyar,
Nazan Bekiroğlu, Kamuran Şipal, Ayfer Tunç, Sema Kaygusuz, Duygu Asena.
Göstermeye Bağlı Metin Yazarları: Haldun Taner, Muhsin Ertuğrul, Güngör
Dilmen,Refik Erduran, Turan Oflazoğlu, Recep Bilginer, Cevat Fehmi Başkut, Turgut
Özakman, Muzaffer İzgü, Orhan Asena, Cahit Atay, Necati Cumalı, Sabahattin Kudret Aksal,
Mustafa Necati Sepetçioğlu, Neyzen Tevfik, Eflatun Cem Güney, Sevinç Çokum, Mükerrem
Kamil Su, Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Ümit ve Enis Batur.

Örnek Şiir:
Benim Korkum Ölüm Değil

Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi


Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime
O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi
İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime
Ölüm! kaçınılmaz sonuç o soğuk kelime
Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek
Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri
Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek
Biliyorum üzüleceksin, ama bir gerçek
Bir yerde sevişmek gibi, bir yerde yaşamak kadar
Ne hazin sıcaklığımızın bizi terketmesi
Ve yüzümüze birbiri ardınca kapanan kapılar
Ergeç uzanır bir el son kampanyayı çalar
Anlarız kaçınılmaz anın geldiğini

21
Şehre bir bomba düşmüş gibi aynalar, camlar kırılır
İnsan arar da bir türlü bulamaz güzelliğini.
Kimse benim kadar bilemez ölümün rezilliğini
Seni koyup gitmenin hüznünü ben anlarım
Çünkü ben sende buldum kendimi, sende sevdim
Senin yanında seninle değerlendi zamanlarım
Ne acı gün kadehlerin boş kalması, şarkıların yarım
Mevsimlerin birbiri ardınca bir anda bitivermesi
Ansızın toprakla dolması gözlerimizin
Karnımıza o çirkin böceklerin girmesi
Kim bilir ölüm belki de bir çilenin sona ermesi
Belki güzeldir, şu sefil dünyaya boş gözle bakmak
Ne çare ki sen varsın, o dünyada sen varsın
Benim korkum ölüm değil, seni yalnız bırakmak
Ümit Yaşar Oğuzcan

22
II. Hayatı ve Edebi Kișiliği:

22 Ağustos 1926 yılında Tarsus’ta dünyaya geldi, şairin babasının adı Lütfi, annesinin
adı Güzide'dir. Ümit Yaşar Oğuzcan’ın babası Lütfü Oğuzcan da şairdi.1
1939’da Eskişehir İnkilap Okulunu, 1942’de Konya Askeri Ortaokulunu bitirdikten
sonra Ankara İncesu Lisesi’nden mezun oldu. Şiire çok genç yaşlarda başlayan şairin ilk
şiirleri daha Ortaokuldan yeni mezun olduğu ve liseye kaydını yaptırdığı yıllardayken
yayınlandı. İlk şiirleri „Eskişehir Kocatepe” ve „Sakarya Gazetelerin’de” 1942’da çıkmış, ve
iki yıl sonra da 1944’te İstanbul, „Varlık, Büyük Doğu” dergilerde şiirleri peş peşe
yayınlanmıştı.2
Ümit Yaşar lirik şiirleri, rubaileri, taşlama ve hicivleri ile bir döneme damgasini
vurmuş, hiçbir edebî harekete dahil olmadan, kendi tarzini yaratabilmiş bir şairdir. Ölümünün
üzerinden yirmi yila yakin bir zaman geçmesine rağmen üzerinde ciddî bir çalişma
yapilmamasi dikkat çekicidir. Bu çalişma, 1926-1984 yillari arasinda yaşamiş olan Ümit
Yaşar’in bütünüyle şiirini konu almaktadir.
Şiir sevgisi çocukluğunda başlayan Ümit Yaşar, anne ve babasinin da etkisiyle 9-10
yaşlarinda şiir yazmaya heveslenmiştir. „İlkokulu bitireceğim yıl, anamla babam geçinemeyip
ayrıldılar. Bu olay derin bir iz bıraktı küçük yüreğimde. Sular kabarmaya başladıç sürekli
yazıyordum. (...)” 3
Çocukken evlerinde şiir okunmasi, annesinin o çağin ünlü ozani Faruk Nafiz
Çamlibel’in şiirlerini ezbere bilmesi, duvarlarinda ünlü şairin çerçeveli bir fotoğrafinin
bulunmasi, babasinin Faruk Nafiz’i “evin ikinci adami” olarak görmesi Ümit Yaşar’in küçük
yaşlarda şiire ilgi duymasinin nedenleridir. İlk şiir denemeleri Faruk Nafiz’e (Duvardaki
adama) özentinin ürünüdür.4
„Çocuktum; çokluk şiir okunurdu evimizde. Anam o çağın ünlü bir ozanını (Faruk
Nafız Çamlıbel) ezbere bilirdi. Bir dergiden kesilip çerçevelenmiş bir fotoğrafı dururdu
duvarda. Babam ondan çoğu kez „evimizin ikinci adamı” diye söz ederdi. Ben adamdan
sayılmıyordum henüz.
Şiir yazmaya heveslendiğim zamanlar 9-10 yaşlarındaydım. Kuşkusuz, bir özentinin
ürünüydü ilk yazdıklarım. Duvardaki adama özenti! (...)”5
İlk kitabı olan „İnsanoğlu” adlı şiir kitabı da 1947 yılında basılmıştır. Bir yıl sonra,
1948’de ilk eşi olan Özhan Hanımla evlendi. Aynı yıl ikinci kitabı olan „Deniz Musikisi” adlı
eserini yayımlattı.
1949’da ilk oğlu Vedat dünyaya geldi. 1951’de Turgutlu İş Bankasına atanmış, 1952
yılında ikinci oğlu Lütfi dünyaya gelmişti. 1954 yılında Ankara’da İş Bankası Genel
Müdürlüğünde göreve atandı ve aynı yıl üçüncü şiir kitabı olan „Dillere Destan” yayınlandı.
Ankara’daki yılları oldukça verimli geçmiş şiir kitaplarını peş peşe yayımlamıştı. Aynı
yıllarda taşlama ve rubailer de yazmaya başlamıştı. Ankara’da kaldığı yedi yıl boyunca:

1
Soner YALÇIN, Oğullarını kaybeden edebiyatçıların sönmeyen acıları,.hurriyet.com.tr/yazarlar, 7 Aralık 2008
2
Anonim, Ümit Yaşar Oguzcan, msxlabs.org/forum/edebiyat‐tr/10130‐umit‐yasar15‐12‐2012
3
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.
4
Ümit Yaşar Oğuzcan’in Şiir Dünyasi Âbide DOĞAN* *Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyati Bölümü 72
5
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.

23
„Dolmuș”, „Așkımızın Son Çarșambası” (1955), „Bir Daha Ölmek” (1956), „Kör Ayna”
(1957) ve „İki Kişiye Bir Dünya” ile ilk yedi kitabını bir araya toplayarak yayımladığı „Beni
Unutma” (1958) adlı eserini yayılmadı. 1960’ta „Karanlığın Gözleri”, „Seninle Ölmek
İstiyorum”, „Akıllı Maymunlar” adlı ilk taşlama kitapları yayınlanmış ve aynı dönemde İş
Bankasının Neşriyat İşleri Müdür Yardımcılığına atanmıştı.6
1961 yılında Ankara’dan ve İş Bankasın’dan ayrılarak İstanbul’a yerleşti. Fakat
nedense İstanbul’a geldikten sonra sorunlar yaşamaya başlamış ve intihar etmeyi düşünmeye
başlamıştı.
„50 yıllık yaşamım boyunca acının her türlüsünü çektim, yokluğun en dayanılmazını
gördüm, umutsuzlukların en koyusuna düştüm. Kaç kez eşiğine kadar geldim ölümün! (...)7
Hâlbuki şiirleri sayesinde artık popüler olmuş bir şairdi. Şiir kitapları üst üste
basılıyordu. İstanbul’a geldikten sonra altı ay Yapı ve Kredi Bankasında çalıştı. „Üstüme
Varma İstanbul”, „Yenidünya Rekoru”, „Sahibini Arayan Mektuplar” adlı kitapları peş peşe
yayınlandığı gibi İlk şiir plağı da çıktığı halde üç kez intiharı denedi ama başaramadı.
„1961 yılı başlarında Istanbul’a geldiğim zaman 11 kitap çıkarmış ünlü bir şairdim.
Kollarıyla birlikte iyice büyümüş olan nehir, coşkun sularla çağlıyordu. Zaman zaman
yatağından taşarak, bir süre sonra denize kavuştu, denizle birleşti, bütünlendi ve koca bir
deniz oldu bendeki şiir. (...)”8
Artık hayli şöhret kazanmış bir şairdi. „Hür Vatan”, „Hareket”, „Cumhuriyet”,
Akbaba, „Yelpaze”, „Varlık” gibi dergilerde şiirleri, taşlamaları yazıları ve röportajları
yayınlanmağa başladı. „Sevenler Ölmez” ve Çigan Gözler” adlı kitaplarıyla ikinci şiir plağını
da şiir sevenlerle buluşturmuştu. Atılmış olduğu yayıncılık alanında da teşebbüse geçmişti.
Fakat „Yergi - Dergi” adlı bir mizah dergis’ni ancak üç sayı çıkartabilmiş ve bu konuda
başarısız olmuştu (1964).
1967’ye kadarki hayatı, eserleri hakkında yazılanlardan seçmeler “Ümit Yaşar/25.
Sanat Yılı Jübilesi” adlı bir kitaptadır. 1967 ve 1969 yılında yurt dışı gezi yapan Ü. Yaşar, ilk
Avrupa gezisine çıkarak anılarını “Avrupa Görmüş Adam” adı altında „Cumhuriyet’te”
yayınlamıştır.
Şiire, milli ve manevi duygularını anlamakla başlayan Oğuzcan, his ve düşünce
kavramını gittikçe azaltarak gereğinden fazla açık ve avami şiirler yazmıştır. Bu şiirleri ona
geniş bir ün sağlayarak belki daha güzel ve özenilmiş parçalar yazmasını önlemiştir. İlk
şiirlerinden beri zekâ oyunu ve nükte eğilimi ön safta görülmüştür.
Ümit Yaşar, şiirlerinde aşkı zirveye çıkarmış ve bütün çıkmazlardan ona sığınmıştır.
Şiirlerinde toplumsal içerik bulunmakla birlikte zaman zaman da bireysel içerikli olup kendi
hissiyatını ortaya koymuştur.
Buna rağmen şiir kitaplarını yayımlamyı sürdüryor peş peşe yeni kitaplar
yayımlıyordu. Şiir plaklarında da hayli istim tutmuştu. Üç ayrı plak daha çıkartmış bu arada
da Akbank’tan ayrılıp, yeniden İş Bankasına girmiş İş Bankası Kültür Yayınları
Müşavirliğine atanmıştı (1969).
Hakkında yazılan kitaplardan en bilineni ise Ümit Yaşar Oğuzcan’ın hazırladıgı
“Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitap. Aşık Veysel’in şiirlerinin toplandığı, dikkate değer bir
metin yayınıdır. Kitabın, ilki 1970 tarihini taşıyan, toplam dokuz baskısı var. Kitabın basında,
Aşık Veysel Şatıroglu’nun yasam öyküsünün anlatıldığı, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından

6
Anonim, Ümit Yaşar Oguzcan, msxlabs.org/forum/edebiyat‐tr/10130‐umit‐yasar15‐12‐2012
7
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.
8
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.

24
hazırlanmış dört sayfalık bir metin bulunur. Bu metnin arkasından, “Halk Şiiri ve Aşık
Veysel” başlığı altında Aşık Veysel’in sanatının ele alındığı, Sabahattin Eyüboglu’nun
makalesi gelir. Kitabın 1973 yılından sonraki baskılarında, sözünü ettiğimiz makaleden
sonra,Satıroglu’nun “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı şiirinin metni ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın
bu şiire cevap niteliğindeki “Dostlar Seni Unutur Mu?” adlı şiiri arka arkaya yer alır. Kitabın
geri kalanında ise, Aşık Veysel’e ait 157 şiir yer alır. Aşığımızın bu şiirdeki içtenliğine Ümit
Yaşar Oğuzcan hoş bir vefa karşılığı sunar.9
İş Bankası Kültür Yayınları Müşavirliği görevinde iken çok sevdiği ve Ankara’dan
beri tanıdığı Âşık Veysel’in şiirlerini derleyerek „Dostlar Beni Hatırlasın” adı altında İş
Bankası Kültür Yayınlarında çıkardı, fakat bu yıl sağlığı ile problem yaşamış kalp krizi
geçirmişti (1970).
1973 yılında en büyük şoklarından ve üzüntülerinden birini yaşadı. Büyük oğlu Vedat
1973 yılında Galata Kulesi'nden atlayarak intihar etti.
Bu olay, şairin ruh dünyasında tamiri mümkün olmayan hasara yol açmıştır. Rivayet
odur ki, cansız bedeni yerde yatarken avucundaki káğıtta bir not yazılıdır: "Baba intihar öyle
edilmez böyle edilir!"10

Örnek Şiir:
Galata Kulesi

”6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldi gözleri
Içi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çikti apansiz o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda birakti boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

"Açarken ufkunda güller alevden"


Çikti, her günkü gibi gülerek evden

9
http://www.on5yirmi5.com/haber/muzik/yerli-muzik/13794/dostlar-seni-unutur-mu.html
10
Soner YALÇIN, Oğullarını kaybeden edebiyatçıların sönmeyen acıları,.hurriyet.com.tr/yazarlar, 7 Aralık 2008

25
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesinde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu
Bir adam düstü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu

Küçücüktü bir zaman


Kucağıma alir ninniler söylerdim ona
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesinden bir adam atti kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.”
Ümit Yaşar Oğuzcan

Dizeleriyle devam eden şiirini oğlunun intiharı üzerine yazmıştır ve o zamandan sonra
kendini ”Acılar Denizi” olarak tasvir etmiştir. ”Dalgalarıyla, çalkantılarıyla, fırtınalaryla ve
bütün görkemliliğiyleşiir denizim karşınızda işte! Fakat ne yazık ki, üç yıl öncesiilk ve değerli
eserim oğlumu yitirdiğimden bu yana; artık bir Acılar Denizi’dir o!”11
Aşk, özlem ve ayrılık gibi duygusal konularda yazdığı şiirleriyle tanınmıştır. İş
Bankası Halkla İlişkiler Müdür Yardımcılığına atanmıştı fakat bu defa’da Babasını
kaybetmişti (1975). Aynı yıl davetli olarak İran, Pakistan ve Kıbrıs’a gitti. 1976 ­ İş Bankası
İstanbul Parmakkapı Sanat Galerisi’nin yönetimini öteki görevlerine ek olarak üstlenmişti.12
1977 yılında kendi isteğiyle İş Bankasından emekli oldu. Bankalarda önce İstanbul
daha sonra Adana, Ankara ve daha sonra tekrar İstanbul’da çalışmış, bankacılık hayatında
otuz yılını doldurunca Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, Haziran 1977’de
emekliye ayrılmıştı.
1978 yılında İkinci eşi Ulufer’le evlendi. „Sahibini Arayan Mektuplar” adlı nesir
kitabı Anna Masala tarafından İtalyanca’ya çevrilerek yayınlandı. İtalya, Fransa ve İsviçre’ye
gitti ve İstanbul’da kendi adını taşıyan bir Sanat galerisi kurdu.
1982 yıllında 40’ıncı Sanat Yılını 1 kitap, 1 sergi ve 1 geceyle kutladı. Güldürü Üretim
Merkezi “GÜM’e” girdi ve yeni yergilerini Güneş Gazetesinde yayınlanmaya başladı.
Şairin bazı şiirleri de İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca, Almanca, Bulgarca,
İtalyanca, Yugoslavca, Lehçe ve Arapça’ya çevrilmiş, çeşitli antolojilerde yayınlanmıştır.13
Şiire 1940’ta „Yedigün şairleri” arasında başlayan şairin şairlik hayatı boyunca 33 şiir,
4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve Biyografiik eser, toplam 50 eseri yayınlanmış.14

11
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.
12
Anonim, Ümit Yaşar Oguzcan, msxlabs.org/forum/edebiyat‐tr/10130‐umit‐yasar15‐12‐2012
13
Anonim, Ümit Yaşar Oguzcan, msxlabs.org/forum/edebiyat‐tr/10130‐umit‐yasar15‐12‐2012
14
h햣詈p://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cmit_Ya%C5%9Far_O%C4%9Fuzca

26
Şiir plakları da çıkmıştır; şiirleri, rubaileri, taşlamaları şarkı sözleri venesirleri ile de
tanınan Oğuzcan, yaşadığı yılların en popüler Şairleri’ndendir. Genellikle Faruk Nafiz
Çamlıbel’den esinlenerek yazdığı şiirlerinden ötürü, Faruk Nafiz’in etkisi altında kaldığı
kabul edilmektedir. Şiirlerindeki başlıca temalar, aşk, ayrılık, özlemdir ama 1973’yılında
büyük oğlu Vedat’ın intihar etmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi temaları işleyen
şiirlere yöneldiği dikkati çeker. Kendisi de üç kez intihara teşebbüs etmiştir. “Galata Kulesi”
adlı şiirini oğlunun intiharı üzerine yazmıştır. Şairlik başarısını, daha etkili, aruz ölçüsü’yle
yazdığı rubailerinde gösterdi.
İlk şiirlerinde, Yahya Kemal, Faruk Nafiz, sonrakilerde Orhan Veli etkisi görülür.
Aşklar, ayrılıklar, özlemler, hatıralar, ölüm şiirlerinin başlıca konularıdır. Başarılı mısraların
yanı sıra, çok yazması yüzünden, zaman zaman tekrara düşmüş, yüzeyde kalan şeyler
söylemiştir. Rubailerinde daha başarılı olmuştur. Mizahi şiirler, siyasi taşlamalar da yazmıştır.
Heceyi, aruzu, serbest biçimleri başarıyla kullanan Oğuzcan’ın çok fazla ve ayıklamadan
yazmak, bazı güzel şiirlerini de bu çokluk içinde kaybetmek gibi bir tutumu görülmektedir.
Halk şiirinin muhteva unsurlarını, özellikle değiş ve deyimlerini de kulanan Ümit
Yaşar şiirlerinde aşk, ayrılık, özlem, ölüm, çocukluğa kaçış, yalnızlık, unutulma korkusu,
umutsuzluk, çaresizlik, kadın, cinsellik, ekmek derdi, adaletsizlik ve Tanrı Aşkı gibi temalar
kullanmaktadır ve genelde nazım birimi olarak bazen beyit, bazen dörtlük, bazen de serbest
nazım biçimini seçmiştir. Bazı şiirleri didaktik bir havaya bürünürken, bazılarında da
romantik söyleyişler kullanmıştır. Ümit Yaşarın yazdığı şiirlerinden, Âşık Veysel’e olan
hayranlığını anlayabiliyoruz.
Büyük oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, 1973’te, Ümit Yaşar şiirlerini öz ve biçim
yoğunlaştırmalarına yöneltti, genelde kullandığı temaları (aşk, ayrılık, özlem vs.) değiştirip
hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derin temalara yöneltti ve özellikle oğlu için yazdığı şiirler
öğretici öğüt türünde şiirlerdir.
Özellikle arayış döneminde soyut kavramlar seçmiştir ve “Türkiye’miz” diye yazdığı
şiirlerinde vatanı, uğrunda ölünecek bir kavram gibi görmüş ve memleketine övgülerde
bulunmuştur.
Vedat’ın ölümünden iki yıl sonra babasını kaybeden şair Pakistan, Kıbrıs, Macaristan,
Avusturya gibi yerlere gitmiştir.
Ikinci eşi olan Ulufer hanım’la 1978 yılında evlenmiştir ve 4 Kasım 1984 tarihinde
İstanbul’da vefat etmiştir. Ölümünün ardından. bütün şiirleri 4 cilt halinde yeniden
yayımlandı.

27
III. İșlediği Temalar

i. Aşk:

Aşk, insanın kendisini keşfetmesi ve kendi ekseninde diğer insanlara değer vermesidir.
Aşk dünyayı güzelleştiren, yaşamın farkına vardırtan bir duygu olduğu gibi aynı zamanda
acısıyla sarhoş eden, yaşamı unutturan bir duygudur.
Ümit Yaşar’ın şiirlerin büyük bir bölümünü aşk temalı’dır çünkü bu duygu şairin hiçbir
zaman uzaklaşmak istemediği bir duygudur. Şairin aşkı çok boyutludur, bir anlamda aşkı,
insanın kendisini sevmesi olarak yorumlar, karşısındaki insanı sevmesi ölçüsünde de insanları
sever ve zaman zaman aşka sığınıp, insanlara güvenmediğini ve onlara inanmadığını belirtir.
Ümit Yaşara göre dünyanın varlığı, hayatın güzelliği, sevgilinin varlığındadır. Şair, içindeki
boşluğunu sevgilinin hayalini düşünerek doldurmaya çalışır çünkü kendi dünyanın
merkezinde sevgili vardır ve onun arzsu her an ona kavuşmaktır. Acı çekmek şair için bir
olgunluktur ve sevgilinin mutlu olmasına karşılık her zaman acı, keder, hüzünden yana
olmuştur, bunun için ayrılığı tercih eder çünkü ayrı kaldığı zamanlarda sevgilisini daha çok
özler ve sever.
Geçmiş asırlardan günümüze kadar şairler hep aşkın ızdırabını çekmiştir: Yunus; dağ, bayır
dolaşıp aşkın sırrını çözmeye çalışmıştır, Fuzûli; ayrılığı ve ızdırabı seçmiştir, Mevlana; cayır
cayır yanarken bundan mutluluk duymuştur; çünkü bu sayede hamlıktan olgunluğa
dönüşüldüğüne inanmıştır.
Sevgilinin varlığıyla var olan şair, yokluğunu da ölüme benzetir, sevgilinin yokluğu
karşısında duyduğu çaresizliği ve umutsuzluğu zaman zaman Tanrı’ya şikâyet ediyor bu
anlamda isyan eden bir insanın psikolojisiyle karşılaşırız. “Sevebilen insan kendini keşfetmiş
insandır. Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı insandır. Aşktır yücelten bizi ve
derinliğimiz aşktandır. Gerisi boş, yalan”. (Ümit Yaşar)
Aşk kolay kazanılan bir duygu değildir ve kazanıldıktan sonra kaybetme korkusu
insanı bir kaos ortamına sürükler. Şairde, şiir gibidir aşksız kalınca tadını yitirir.
Şair, sevgilisi sayesinde yaşadığını fark eder ve onunla bir bütün olur, onun gitmesiyle bir
yarısının da gittiğini anlıyor ve giden yarısı; şairin ümidi, sevinci, yaşama hevesidir. Aşksız
ve sevgisiz kalmak korkusuyla sürekli bir şeyler kaybetme hissini yaşayan şair, kendi varlığını
unuttuğunu ve bunun o kadar da önemli olmadığını ifade eder.
Şairin dünyası geçmiş üzerine kuruludur ancak gelecek içinde umutludur ve hayalleriyle
geleceğe yön veren şair, hayal dünyasında sevgiliyle beraberdir.

Örnek Şiir:
Aşk Heykeli

bir gün bu şehrin en yüksek tepesine


senin heykelini dikeceğim

28
limana yanaşan gemilerden önce sen görüneceksin
sen yol göstereceksin karanlıklarda
pullarda senin resmin olacak
vitrinlerde senin fotoğrafların
bu şehre gelenlere
önce seni gösterecekler
bense dilediğim gibi
günün her saatinde yalnız seni göreceğim ve
karlı, soğuk bir kış günü
senin o duygusuz ayaklarının dibinde
can vereceğim.
Ümit Yaşar Oğuzcan

ii. Kadın:

Şair kadınlara içten içe acımaktadır çünkü kadın hep sabırlı, hep vefalı, hep sadık; ama
hep yalnızdır. Kadını bir bütün içinde çizmiştir, hem fiziksel olarak, hem de ruhi yapısı
olarak; ona göre kadın hem kendi ölçüsünde güzel, hem de akıllı olmalıdır.
Şiirlerine bazen de günahkâr kadınları konu eden şair, onların kimsesizliğini,
yorgunluğunu, ezilmişliğini anlatır, kendisine göre onların yaşam biçimi bir kaostur ve aşkın
ve sevginin yerini maddiyat almıştır.
Günahkâr ve genel ev kadınlarının çirkin kadın diye adlar ve onları gördükçe ölümü
hatırlamaktadır. Kadına verdiği değerin kadın kendini satınca kaybolduğunu anlatır çünkü
şaire göre sevdiği kadın yalnız kendine ait olmalıdır.
Şair, eşine hitaben yazdığı şiirlerinde, ona olan sevgisini yansıtır, şairin evliliği, çok
sevdiğini ve bunun için de yalnızlıktan hoşlanmadığını şiirlerinden anlıyoruz ve eşi Ulufer
Hanım için yazdığı şiirlerinde hep onun vefasını, iyiliğini dile getirmiştir. Eşinden ayrı kaldığı
zamanlardaki özlemini şiirlerine yansıtan şair, eşi olmayınca yarım kalmış ve hayattan haz
almaz olmuştur.
Diğer kadınlar hakkında da şair, aşk denince kadınları hatırlar. Kadınların aşkı cinsellik
olarak görüldüğü gibi; kadın yalnızlığı, çaresizliği, sefilliği üzerinde duran şiirleri de vardır.

Örnek Şiir:
İSTANBUL KIZLARI

Kollar japone
Etekler dizden yukarı
İstanbul kızları volta atar
Bir aşağı bir yukarı
Dudaklar boyalı, gözler boyalı
Gerdan kırmalar,
Göz sürmeler, kırıtmalar
Hep ithal malı
Fazla sıkıntıya gelmezler
Ahmet Haşim’i bilmezler
Öte yandan sayarlar
29
Davulcu Ringo’nun şeceresini
Bilirler Marc Aryan’ın tırnak numarasını
Ve gücenir İstanbul kızları
Âşıkları sevmezse “darling” diye
Evetleri “yes yes!” tir tir
Müzikleri “ye,ye,ye…..”
Ümit Yaşar Oğuzcan

iii. Cinsellik:

Cinsellik, kadınerkek her insanın doğuştan içinde olan bir şeydir, bu yaratılışın bir
kuralıdır.
Ümit Yaşar’ın şiirlerinin büyük çoğunluğunu cinsel sevginin aşkla bütünleşmesini
gözlemleyebiliriz ve bu tür şiirlerinde duygularını saklamayarak bedeninin çağrısına kulak
verdiğini görüyoruz, bir anlamda artık duygularını bastırmak istemediğini gösteriyor.
Daha çok mektuplarında cinsellik görülür ve bu tür yazılarında şair cinsellikte kadını
küçümsememekte, aksine onu yüceltmektedir.

Örnek şiir:
YAĞMUR ALTINDA ÖPÜŞMEK

Hava kararmıştı
Yağmur yağıyordu
Dudakları sımsıcaktı
Elleri üşüyordu
Bir öptüm bir daha öptüm
Kimseler görmedi öpüştüğümüzü
Yağmurdan başka
İki gözüm çıksın
Şimdi ne zaman yağmur yağsa
Utanıyorum
Ümit Yaşar Oğuzcan

iv. İstanbul Aşkı:

Ümit Yaşar için önemli bir temadır, İstanbul’da sevgilisi olduğu için veya orda sevgiliyi
görüp tutulduğu için İstanbul’u sevmiştir çünkü bu şehrin bütün sokakları, caddeleri, semtleri
sevgiliyi anlatır. Şair sevgilisi olmadan hiçbir şeye önem vermiyor ve ancak sevgilinin
varlığıyla güzelleşen ve sevilen İstanbul şairde böylece bir tutku oluşturmuştur. Ümit Yaşar,
İstanbul’u garip şiir anlayışına göre işlemiştir.
Aşk yüreğinde bir dünya oluşturmuş, İstanbul’a dahi bu gözlükle bakmasına sebep
olmuştur ve İstanbul’u anlatırken öteki şairler gibi tarihi gerçekleri ortaya koyup, olumsuz
toplumdan uzak durmaya çalışmıştır. Ona göre İstanbul sevgilidir çünkü burda aşkı sevgiyi
bulmuştur.

30
Örnek şiir:
ÜSTÜME VARMA İSTANBUL

San0 Öa geldim, içim ümitlerle dolu


Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün bende eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur

Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak


Göğün, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır

Ezilmiş ellerim arasında başım


Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım

Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim


Beni sarhoş etme başım dönüyor,
Üstüme varma İstanbul, kederliyim.
Ümit Yaşar Oğuzcan

v. İlahi aşk:

Ümit Yaşar’ın tasavvufi yöndeki şiirlerini “Yüzyıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse” adlı
kitabında bulabiliriz ve bu şiirlerin çoğunluğu ilâhi ölçülerde güçlü bir güzelliği ve derinliği
dile getiren şiirlerdir.
Bütün güzelliğin, zevkin, yüceliğin aşka ibadetle olabileceğini anlatıyor şair ve karanlık
yolunda, geçici bir dünya içinde, insanları sadece ilâhi aşka davet eden şair, aşkın
sarhoşluğunu yaşamaktadır. İlâhi aşkın içinde tutulup yandığını ve dünya kimliğinden
çıktığını belirtir.
“Anladım artık seni sevmek Tanrı’ya yaklaşmaktır.” diyen şair, dünyanın gelip geçici ve
insanların fani olduğunu da anlatmıştır. Tasavvufta fani aşktan baki aşka ulaşmak önemlidir
çünkü hakiki sevgili Allah’tır.
Özellikle oğlunu kaybetmesi ve önceki ile sonraki olaylar peş peşe gelince, şair isyan
edercesine bunalıma girmiştir ve Tanrı’yı Tanrı’ya şikâyet eder gibidir çünkü dünyayı adil
yaratmamıştır, kötülük ve karanlıklarla yaratmıştır. Bütün kötülüklerin sadece kendisine
mahsus yapıldığını düşünen şair, iç dunyasında Tanrı’nın kendisine küstüğünü düşünür.

ÖRNEK DÖRTLÜKLER:

1 Sevdim, o büyük nura çevirdim yüzümü


Bin bir güneş aydınlatıyor gökyüzünü
Herkes gibi yıllarca konuştum, ammâ
Tanrım, daha ben söylemedim son sözümü

2 Bir damla dedim, sen bana derya verdin


31
Her anıma renk, ömrüme mana verdin
Yıllarca o tek mutluluğun girmediği
Dünyamı yıkıp yeni bir dünya verdin
Ümit Yaşar Oğuzcan

IV. Garipçiler ve Ümit Yaşar

Genelde Garipçiler sadece günlük hayatı şiire taşımışlardır tarihle ve dinle alakalı
yazmamışlardır çünkü gerçek üstü olan her şeyi, fizik ötesini inkâr etmiş ve alaya almışlardır,
içgüdülerle ve tenin isteklerine boyun eğerek yaşama tutkusunu şiirlere konu etmişlerdir.
Ümit Yaşar’da garipçiler gibi arzularını ön plana çıkarıyor ve insanın içinden gelenleri
anlatmaya çalışıyor, çünkü insan yaşıyorsa arzuları da yaşıyordur.
“Yeni şiir alaycıdır. Şakaya ve nükteye çok yer verir. İç hayatı olmayan insan tipiyle,
kök tutmuş sahte değerlerle, samimiyetsiz iddialarla, felsefeyle, aşırı duyarlılıkla alay eder.
Fizik ötesi veya soyut temalar yerine ekmek derdini, geçim sıkıntısını, cinsi arzuları işler.”15
Garip şiir döneminde aşk, hürriyet, yalnızlık, ölüm gibi temalar oldukça fazla işlenmiştir ve
her yanda bulduğu umulmadık güzellikleri, görmüş olduğu şeyleri, yaşadığı anıyı, basit bir
şekilde sunmayı sever; İstanbul bazen sevgilinin diyarı olduğu için yaşanması gereken belde
olur, bazen de İstanbul’un kendisi sevgili olmuştur.
1940 şairleri, şairanelikten kaçındılar, şiiri günlük konuşma diliyle yazmaya
çalışmışlardır ve şiirlerinde sıradan insanı’da konu emek istemişlerdir çünkü çoğu zaman
çocukların dünyaya bakışlarını, toplumsal sorunları, doğa olayları, duygulanan şairin şiirini
vermek isterler. Bu anlamda’da Ümit Yaşar yaşadığı olumsuz olaylar’dan zaman zaman aşka,
zaman zaman da çocukluğa sığınarak kurtulacağını zannetmiştir.
Bu dönemde en çok işlenen temalar arasında aşk vardır. Ama aşk biraz farklı gözlerle
görülür; sevgiliden şikâyet eden veya onun vefasızlığını konumlayan şiir bulunmamaktadır ve
Ümit Yaşar da eşine karşı sıcak, duygulu, minnettarlık gösteren şiirler yazmıştır.
ESERLERİ:
Şiire 1940’da Yedigün şairleri arasında başlayan şairin 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13
antoloji ve biyografik eser, toplam 50 eseri yayınlandı. Şiir plakları, şarkı sözleri ve
yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerindendir.
Oğuzcan’ın Şiirleri İlk Kez 1940’ta Yedigün Dergisinde, daha Sonra ise İstanbul,
Büyük Doğu, Yücel, Varlık, Toprak, Türke Doğru, Çığır, Hisar, Çağrı, Hürriyet gibi dergi ve
gazetelerde yayımlanmıştır.
Ölümünün ardından. bütün şiirleri 4 cilt halinde yeniden yayımlandı.

Başlıca Eserleri:
* İnsanoğlu
* Deniz Musikisi
* Dillere Destan
* Dolmuş

15
http://www.yenimakale.com/umit-yasar-oguzcan-uzerine-bir-inceleme.html

32
* Aşkımızın Son Çarşambası
* Bir Daha Ölmek
* Akıllı Maymunlar
* Üstüme Varma İstanbul
* Sahibini Arayan Mektuplar
* Avrupa Görmüş Adam
* Yüzyıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse

Şiir örnekleri:
BİR ATEŞİM YANARIM
Bir ateşim yanarım, külüm yok, dumanım yok
Sen yoksan mekânım belli değil, zamanım yok
Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma
Benim senden başka sığınacak limanım yok.

O SEN DEĞİLSİN
Sende bir sen yaşar ki o sen değilsin
Senden uzak o kadar ki o sen değilsin
Seni senden başka bir ben bilirim
Bilmediğim bir sen var ki o sen değilsin.

ISLAK GÜL
Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları
Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra
Alır götürür beni kokun uzaklara, en uzaklara
Ağzın dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları
Tenin çekiyor beni tenin tutmuş saçlarımdan
Afrikalı kölenim senin, esirin, mecburunum
Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum
Ölürüm, çekersen ellerini avuçlarımdan
Gel otur yanı başıma erişilmez kadınım
Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini
Ser önüme bir hazine gibi güzelliklerini
Dönsün başım, tutuşsun damarlarımda kanım
Sana en muhtaç olduğum şu anda gel
Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel.

KİMBİLİR?
Bir yere yaklaşıyoruz seninle
Belki bilinmeyen bir uzak şehir
Belki o, en sakin deniz kıyısı
Belki de bir dağ yamacı kim bilir
O yerde her şey değişecek ansızın
Hiç ayrılmayacak ellerimiz
Kuşlar en yakın dostlarımız olacak
Terkedilmiş bir kulübe evimiz
Gün doğmadan uyanacağız seninle
33
Tenimizde kırağların serinliği
Kulaklarımızda en güzel şarkılar
Çiçeklerin, ağaçların söylediği
Seninle mevsimler orada bambaşka
Zaman bir suyun akışı o yerde
Hüzün artık unuttuğumuz bir şey
Yalnızlıksa bizden çok ötelerde
O yerde bütün güzellikler hayran sana
İçi gülsün diye gözbebeklerinin,
Ve döndüren başını içki değil artık
O baygın kokusu kır çiçeklerinin.

EN GÜZELİ
Seni sevmekmiş anladım en güzeli yaşantıların
O sahillere, o sonsuz ormanlara, en kuytulara
Varmakmış o yerlere seninle, o derin sulara
Duymakmış gür sesini seninle çalkantıların
Açılır en bâkir güzelliğe el sürdüğün kapılar
En güzeli seninle bir bütün olmak ya da hiç olmamak
Yaşamaksa yalnız senin güzelliğinde yaşamak
Şiirse sen, şarkıysa senin dudağındaki şarkılar
Gel öğret bana yaşamayı duygulu ellerinle
En güzel nice bin yıl kalmak seninle romanlarda
Eksilmeyen sevgilerde, o hiç bitmeyen zamanlarda
Benden ölümsüz güzelliğinin şiirini dinle
En güzeli; en kanılmaz öpüşlerle, en derinden
Geçebilmek seninle özlem gecelerinden.

YALAN BİTTİ
Gün gelir yaşanmaya değecek zaman biter
İnsanda güç tükenir, şeref biter, şan biter
Sesler duyulmaz olur, solar renkler ansızın
Yıllardır yüreğine hayat veren kan biter
Yıkılır inançları, umutlan tükenir
Sevdiği, sevildiği kişiler bir an biter
Hâlâ bir boş bedeni taşır da ayakları
Ömür boyu üstüne titrediği can biter
Bütün bunları yaşar, sonunda anlar kişi
Ölüm o ki: İnsanın içinde yalan biter.
Ümit Yaşar Oğuzcan

34
V. Eleştiriler ve yorumlar

"Tüm şairlik yaşamım dört ayrı bölümde toplanabilir: Önce duygusal şiirler ya da halk
deyimiyle 'aşk şiirleri' gelir. Ama bence duygusal şiirler yalnız aşkı işlemez. Ele alınan
konular arasında varlık, yokluk, ayrılık, özlem ve ölüm gibi insan yaşamında yeri olan türlü
yanlarım var. Sonra, eski deyimle 'hiciv; halk edebiyatı diliyle 'taşlama', bugünkü sözcükle
'yergi' şiirlerim gelir. Felsefi yönü ağır basan ve bence 'sözle yoğunluk’ sanatının en zor türü
alan rubailere de gönül verdim. Bir de eskilerin 'mensur şiir' dedikleri düzyazı biçimindeki
şiirlerim var. Örneğin, 'Sahibini Arayan Mektuplar' öyledir." diyor Oğuzcan. (Şahap
Balcıoğlu)
Günümüzün en ünlü aşk ve ıstırap şairi olarak tanınan Oğuzcan, bütün hayatını şiire
bağlamış, şiirsiz teneffüs edemez bir insan haline gelmiştir... Son on yıl içinde genç şair
kuşakları arasında onun kadar yaygın bir isme sahip alan kimse yoktur. Hayatında aşkın ve
ıstırabın ilk sillesini yiyen genç kızlar, delikanlılar Ümit Yaşar'ın şiirlerinde kendilerini
bulmakta, sızlayan kalplerini onun romanlarıyla avutmaya çalışmaktadırlar.
Gerçek odur ki, Ümit Yaşar kendi yaşantılarını, aşklarını, çilelerini dile getirmekte ve
tam anlamıyla kendini anlatmaktadır. Dili sade ve güzel, anlatışı içten gelen ürpertilerle
doludur... Bir bakıma şehirde yaşayan bir halk şairi niteliğine yükselmiştir...16
Şiirin bütün öğeleri üstünde gerekli uğraşa vakit bulmuş olan Ümit Yaşar Oğuzcan,
hem geleneksel nazım yatkınlığını hem okuruyla ortak konuları birlikte kullanmakta, duyulup
kavranamayacak derecede tekil imgelere düşmemeye dikkat etmektedir. İnsanoğlunun aradığı
güzellikler ve mutluluklar dünyasını "senfonik şiir" nitelemesiyle sunuşu, şiiri yüksek sesli
aynalara (radyo, basın, salon kalabalıkları) ulaştırmanın ilk adımıdır.
Özellikle serbest ve rahat deyişiyle Ümit Yaşar'ın şiirleri çok okunup yayılmakta,
ortak bir ihtiyaca, yadırgatmayan yollarla cevap getirmektedir... Her şiir kaynağından
yararlanmakta, eski anıları yeni ürünlerle canlandırmaktadır.17
Şiire millîmanevî duygularını anlatmakla başlayan Oğuzcan, his ve düşünce kıvamını
gittikçe azaltarak, gereğinden fazla açık ve avami şiirler yazmıştır. Bu aphrodidizyak şii­ri
ona geniş bir ün sağlayarak belki daha güzel ve özenilmiş parçalar yazmasını önlemiş­tir, ilk
şiirlerinden beri zekâ oyunu ve nükte eğilimi ön safta görülen Ümit Yaşar, son yıllar­da
gündelik, siyasi olaylara takılan hicviyeler de yazmıştır.
Heceyi, aruzu ve serbest biçimleri başarıyla kullanan Oğuzcan'ın çok fazla ve
ayıkla­madan yazmak, bazı güzel şiirlerini de bu çokluk içinde kaybetmek gibi bir tutumu
görül-mektedir.
Şiire özendiği zamanlarda dil, biçim ve mısra ustalığı gösterebilen Oğuzcan, gerçekte
her şey gibi şiiri ve aşkı da ciddi tutmayan ruh yapısındadır.18

16
Baki Süha EDİBOĞLU-Bizim Kuşak, 1968,
17
Rauf MUTLUAY-50 Yılın Türk Edebiyatı, 1973,

35
Anılar, ayrılıklar, yalnızlıklar, sevgiler ve ölüm şiirlerinin dokusunu oluşturdu. Aşk
teması şiirlerinde genellikle ön planda yer aldı. Bu tür şiirlerinde yüzeyselliğe düştüğü de,
yalın özlü dizelerle değişik anlam ve imgelere yöneldiği de görüldü.
Sokaktaki adamın konuşmalarında rastlanan, şiirle hiç ilgisi olmayan sözler, kimi
dizelerinde karşımıza çıktı...
Ölüm konusunu değişik ve fantastik görüntülerle şiirlerinde yansıttı. "Ben aşkın ve
ölümün şairiyim'' diye kendini tanımlayan Ümit Yaşar Oğuzcan, ölüm gerçeğini her an
yakı­nında duydu...
Yaşanmış aşkların sevinç ve açılarıyla İstanbul'a baktı...
Karamsarlıklar, yalnızlıklar, umutsuzluklar, yitip giden bir gençlik için yakınmalar,
bezginlikler son şiirlerinde ağır basan temalardı.
Yergiler yazdı. Geniş halk kitlelerinin söyleyişlerinde yer alan kişi ve olayları esprilerle
vurguladı...
Yalın sözcüklerle örtülü rubailerinde, bir aşk adamının duygulanmaları ve acılan
yoğun bir anlatımla belirtildi.19
Ümit Yaşar’in şiirleri zamaninda çok ilgi görmüş, çok da eleştirilmiştir.
Eleştirmenlerin bazilari onun şiirine karşi olumlu tavir takinirken, bazilari da olumsuz bir
bakiş açisiyla yaklaşmişlardir. İşte birkaç örnek:
“Oğuzcan sanatin çilesini çekmiş, şiire varliği ile bağlanmiş, gerçek bir şairdir.
Sayilari yüzleri aşan şiirlerinin hemen hepsini ezbere okuyabilmesi de bu sevginin, bu bağ
lanişin bir delili olsa gerek...” İlhan Geçer (1954).
“O yalniz şairdir. Hiçbir sinif ve ekolün adami değildir. Temiz bir Türkçe ile
söyledikten sonra hecenin, aruzun, şekil veya şekilsizliğin, şiirde ayri ayri ve değişik zevklerle
bizi sardiğini şair Ümit Yaşar Oğuzcan “Dillere Destan” isimli eseri ile ispat etmiş
durumdadir.” Bekir Sitki Erdoğan (1955).
“Ümit Yaşar’in son yillarin en iyi şairlerinden biri olduğunu anlamak için ondan
birkaç satir okumak yeter.” İlhami Soysal (1960).
“...genç şairlerin arasinda Türkçe’yi en temiz ve en selis yazan odur.” Orhan Seyfi
Orhon (1961).
“...her şiir yazanin kolay kolay ulaşamayacaği bir şiir diline sahip.” Vecdi Bürün
(1961).
“...ben Ümit Yaşar’in bütün rubailerinin güzel olduğunu iddia ediyorum.” Ulunay
(1966).
Şaire yöneltilen olumlu eleştiriler onun kendine has, şahsiyetli, temiz ve her şairin
ulaşamayacaği bir şiir diline sahip oluşu ile ilgilidir. Gerçekten de bir şiiri okutan, on 74 Ümit
Yaşar Oğuzcan’in Şiir Dünyasi dan tad alinmasini sağlayan şairin dilidir. Ümit Yaşar sicak,
sevimli, içten ve pürüzsüz bir dil kullanmiş, misra yapilari sağlam binin üzerinde şiir
yazmiştir. Mesneviden soneye, aruzdan heceye kadar her şekli ve vezni kullanmiş, ölçülü ve
kafiyeli şiirler meydana getirmiştir. En çok sone şeklini beğendiği söylenir. Şiirde âhenk ve
musikinin gere ğine inanir.
Ümit Yaşar’a yöneltilen olumsuz eleştiriler Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon,
Nurullah Ataç, Şevket Rado, Celâleddin Çetin başta olmak üzere birkaç şairyazar ve
eleştirmenden geliyor. Bunlarin bilimsel ağirliğindan çok sübjektif taraflari ağir basan
eleştiriler olduğunu söyleyebiliriz.

18
Ahmet KABAKLI-Türk Edebiyatı 3, 1983
19
Orhan URAL-Cumhuriyet Dönemi-Türk Şiiri, 1984

36
“Ben Türk şiirinin ne hale geldiğinden evvel, onun tanimadiğim muhterem eşine ve iki
yavrusuna acirim...Bu, şairin kusuru değil, onlarin kaderi...” Yusuf Ziya Ortaç (1955)
“Aaaa...Güldünüz. Gülüyorsunuz...Ben de gülüyorum... Oooh, çok şükür hep
gülüyoruz.
Yeni şiire, yeni şaire teşekkürler ederim. Hiç olmazsa bizi aradiğimiz kahkahaya
kavuşturdu.” Yusuf Ziya Ortaç (1957)
“Şair olmak için acayip olma yolunu tutan bu değerli genç şaire bir eski mantik
tekerlemesini hatirlatirim. Her karpuz yuvarlaktir, ama her yuvarlak karpuz değildir. Her
güzel şey biraz başka türlü ve acayiptir ama, her acayip şey güzel değildir.” Orhan Seyfi
Orhon (1957)
“İnan olsun sen hiç şair değilsin. Sen saticisin. Ama şiir satilmaz. Ben şairim ve
kendimi sana sattirmam. Şiir, ellerini senden yikamali. Yikamali ya, bir de sen kendi kendini
yikamalisin. Sen şiir yazamazsin.” Ölez (1962)
“Ümit Yaşar, son şiiriyle, verimsiz, yanliş bir yola girmiştir. Bu yolda israr ederse, her
bakimdan gelişme istidadi gösteren şiiri, çikmaza girecektir. Hatta girmiştir bile.” M.
Sunullah Arisoy (1955)
Ümit Yaşar’in çok sayida şiir yazmasi kendisine yöneltilen eleştirilerin ilk nedenidir.
Bu eleştirileri haksiz bulan şair, sadece hissettiklerini yazdiğini, hatta yazmak istediklerinin
pek çoğunu yazamadiğini söyler. Ona göre, eleştirme ibresine sanat dünyamizda hatir,
dostluk, düşmanlik, çekememezlik, cehalet, mes’uliyetsizlik duygusu, la ûbalilik vs. etki
ediyor. Sanattan anlamayanlar için en ideal meslek sanat eleştirmecili ğidir. Eleştirmenlerin
yetersiz ve yarim olmalarindan hiç olmamalari daha iyidir. (Oğuzcan 1967:33)
Ümit Yaşar şiiri hiçbir zaman gelip geçici bir uğraş, bir heves olarak düşünmemiştir.
Ona göre şairlik doğuştan gelen, Tanri vergisi bir yetenek işidir. Bu yeteneği geliştirmek için
büyük bir çaba gereklidir. Şiir ilham işidir. Zorlamayla şiir yazilmaz. Şair, bütün yaşami
boyunca gördüğü, işittiği, okuduğu, duyduğu herşeyin etkisi altindadir. “Şiir yer alti nehirleri
gibi oluşur şairin iç dünyasinda. Bir gün yeryüzüne çikmak için bir çikiş noktasi arar. O nokta
ilhamdir işte! O noktada var olur şiir.” 20
Ümit Yaşar şiiri yazilmayacak hiçbir konu, şiirde kullanilmayacak hiçbir sözcük
düşünemez. Ona göre, şiir bir söz sanatidir; herkesin bilip her gün kullandiği sözcüklere can
verme, yeni bir anlam kazandirma sanatidir. Fakat şiir sadece anlam taşiyan sözcükler dizisi
değildir. Sözcükler bir araya gelerek yalniz şiire özgü bir ses düzeni, bir uyum da kazanirlar.
Şair dağarciğindaki bütün sözcüklerin ses ve anlam olarak değerlerini bilen ve bunu yanilgisiz
uygulayan kişidir. Şiir en güç sanat dalidir. Şiirin en büyük güçlüklerinden biri de kolay
sanilmasidir. Şiir yazmak için yetenekten başka duyarlilik, heyecan, heves, kültür ve çaba da
gereklidir. Çünkü şiir bir birleşimdir. (Oğuzcan 2001:78)
Ümit Yaşar şiiriyle yaşam öyküsünü birleştiren şairdir. Yaşamiyla sanatinin birbirini
tamamladiğini düşünür. “Hayatimdaki şairliğimi alip çikarirsaniz geriye önemli bir şey
kalmaz. Öylesine tutkunum şiire” ifadeleri hayatini şiirlerine koymuş, şiirini hayati sayan
şaire aittir. (Oğuzcan 2001:6) Kendisini “geleneksel halk şairleri zincirinin bir halkasi” olarak
görür.
Şair şiiri büyle tanımlar „Şiirin en güç sanat dalı olduğuna inananlardanım. Insanırım
en büyük güçlüklerinden biri de kolay sanılmasıdır. (...) Çünkü bir bileşimdir şiir. (...)”, ona
göre şiir hayattır çok komplekstir „Şiir yazmak için yetenekten başka elbet duyarlılık da,

20
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.

37
heyecan da, heves de kültür de, çaba da gerekli. Fakat hiçbiri tek başına yeterli değil. Çünkü
bir bileşimdir şiir.(...)”; „Öte yandan, şiirim; benim tüm yaşamöykümdür. (...)”21

VI. Yazı Tarzı

Ümit Yaşar’in 1947-1983 yillari arasinda yayinlanmiş otuz yedi şiir kitabi vardir:
İnsanoğlu (1947 Adana) Deniz Musikisi (1948 Adana) Dillere Destan (1954 Ankara) Dolmuş
(1955 Ankara) Aşkimizin Son Çarşambasi (1956 Ankara) Bir Daha Ölmek (1956 Ankara)
Kör Ayna (1957 Ankara) Beni Unutma (1958 Ankara) İki Kişiye Bir Dünya (1958 Ankara)
Karanliğin Gözleri (1960 Ankara) Seninle Ölmek İstiyorum (1960 Ankara) Akilli Maymunlar
(1961 Ankara) Üstüme Varma İstanbul (1961 İstanbul) Yeni Dünya Rekoru (1961 İstanbul)
Sevenler Ölmez (1961 İstanbul) Ötesi Yok (1962 İstanbul) Çigan Gözler (1963 İstanbul) Bir
Gün Anlarsin (1962 İstanbul) Sadrazamin Sol Kulaği (1964 İstanbul) Mihriban’a Şiirler (1965
İstanbul) Biraz Kül Biraz Duman (1965 İstanbul) Taşlar ve Başlar (1966 İstanbul) İnşallahla
Maşallahla (1966 İstanbul) Seni Sevmek (1966 İstanbul ) Toprak Olana Kadar (1969 İstanbul)
Göbek Davasi (1969 İstanbul) Ben Seni Sevdim mi? (1968 İstanbul) Sen Aşk Nedir
Bilmezsin (1968 İstanbul) Halktan Yana (1968 İstanbul) Aşk Miydi O (1967 İstanbul) Önce
Sen Sonra Sen (1970 İstanbul) Rubailer (1969 İstanbul) Yalan Bitti (1971 İstanbul) Dikiz
Aynasi (1977 İstanbul) Acilar Denizi (1976 İstanbul) En Eski Yalnizliğimdir Aşk Benim
(1975 İstanbul) Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse (1978 İstanbul).
"Şiirlerimde yazılmayacak bir konu, şiirde kullanılmayacak bir ifade, sözcük
düşünemiyorum" diyen Oğuzcan her türlü ifadenin şiirde kullanabileceğini ifade etmektedir.
Oğuzcan sayfalar dolusu düz yazıda anlatılamayanı, hislerin yoğunluğunu, özünü şiirlerinde
anlatmaktadır.
Oğuzcan, şiirin ilham işi olduğuna ve şairin doğuştan şair doğduğuna inanmıştır. Yaşamı
boyunca acının her türlüsünü çektiğini düşünen şair, şiirlerini hayattan aldığını anlatır.
"Zorlamayla şiir yazılamayacağını" söyleyen şair, yaşamı boyunca gördüğü, duyduğu hislerin
etkisi altında şiir yazmıştır ve bunu zaten hayat kokan yazılış üslübü yansıtmaktadır.
Yaşamı boyunca bir çok haksız eleştiriye maruz kaldığını belirten Oğuzcan bunların
haksız olduğunu belirtmektedir ve bunlarada yanıt vermektedir. Bu eleştirilerden akılda kalanı
çok şiir yazdığının söylenmesidir. Bu eleştiriye şairin yanıtı çok enteresandır "Yaşarsam
yazacağım elbette" der, ki bu cevap Oğuzcanın şiire, sanata ne kadar bağlı olduğunu yansıtır.
Onun için şiir nefestir, hayattır, kendini anlatmaktır, içini dışa vurmaktır.
Oğuzcan geleneksel halk şairleri zincirinin bir halkası olduğunu, halk çocuğu olarak
doğduğunu ve halk ozanı olarak öleceğini söylemektedir. 22

21
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.
22
OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.

38
Ümit Yaşar’in kadinlarla ilgili şiirleri sadece güzel, akilli, seven ve aşik olunan
kadinlarla ilgili değildir. Çirkin, yalniz, terkedilmiş ve “öyle” kadinlar için de şiir yazmiş; bu
kadinlarin yalniz ve sevilmemiş olmalari ile kendi yalnizliği ve sevgisizliği arasinda bağ
kurarak onlara acimiştir.
Ümit Yaşar hayati boyunca kadinlari sevmiş, fakat hiç sevilmemiştir. 1957 yilinda
Anahtar dergisine verdiği röportajda, aşki tatmamiş bir aşk şairi olduğunu söylemiştir. Bu
durumu kendisi de gülünç bulmuş ve eklemiş: “Ben aşki yaşamiyorum, onu ariyorum.
Bulduğum zaman gerçek bir aşk şairi olabilirim.” (Oğuzcan 1967:34)
Ümit Yaşar’in romantik aşk şiirlerinde bazen pornografik tablolara da rastlanir:

Örnek şiir:
ÖYLE BİR KADIN İÇİN SONE

Artik öyle bir kadinsiniz benim için


Hiçbir erkeğe hayir demeyen, merhametli
Çirilçiplak ortasinda kancik gecelerin
Gürül gürül akan sebil çeşmeler gibi
Öyle bir kadinsin öpülen minciklanan
Kâh güzelliği her yerinin bir yerine sinmiş
Kâh güzel bir koku sarhoş dudaklarda kalan
Kimi gün bir eski kirilmiş, incinmiş
Öyle bir kadinsiniz dedim anlamadiniz mi?
Hani o siktiran memelerini sonra şey eden
Kimi gün en sevdiğinizi birakip giden
Öyle bir kadinsiniz dudaklari hep kirmizi
Elleri kalçalari severek okşanmaya susamiş
Öyle bir kadinsiniz artik kadinliktan usanmiş. (Acilar Denizi S:171)

Şairin aşki beşeri aşktir. “Milyon Kere Ayten” şiirinde aşki ve yaşamin bütün
güzelliklerini “Ayten” ismiyle somutlaştirmiştir:

MİLYON KERE AYTEN

Ben bir Aytendir tutturmuşum oh ne iyi


Aytenli içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin,
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
Şarkilar söylüyorum Şiirler yaziyorum
Ayten üstüne Saatim her zaman ya
Aytene beş var, Ya da Ayteni beş geçiyor
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklimdan Ayten geçiyor.
Bana sorarsaniz mevsimlerden Aytendeyiz.
Günlerden Aytenertesidir.
Odur gün gün beni yaşatan.
39
Onun kokusu sarmiştir sokaklari
Onun gözleridir şafakta gördüğüm
Akşam kizilliğinda onun dudaklari
Başka kadini övmeyin yanimda gücenirim.
Ayteni övecekseniz ne alâ oturabilirsiniz.
Bir kadeh de sizinle içeriz Aytenli.
İki laf ederiz.
Onu siz de seversiniz benim gibi.
Ama yağma yok Ayteni size birakamam.
Alin tek kat elbisemi size vereyim
Cebimde bir on liram var
Onu da alin gerekirse
Ben Ayteni düşünürüm, üşümem.
Üç kere adini tekrarlarim karnim doyar
Parasizlik da bir şey mi
Ölüm bile kötü değil Aytensizlik kadar.
Ona uğramayan gemiler batsin.
Ondan geçmeyen trenler devrilsin
Onu sevmeyen yürek taş kesilsin.
Kapansin onu görmeyen gözler.
Onu övmeyen diller kurusun.
İki kere iki dört elde var Ayten Bundan böyle dünyada
Aşkin adi Ayten olsun. (Acilar Denizi S:135)

Aşk sadece güzellikleri barindirmaz. Yalnizlik, ölüm, çaresizlik ve umutsuzluklar da


aşkla beraber gelir. Seven, ancak sevilmediğine, gerçek aşki bulamadiğina inanan şair daima
aci çeker. Yapayalniz kalir. Yalnizlik ürpertici olduğu kadar teselli edicidir de. Yalnizliğa
Sone’de olduğu gibi...

Örnek şiir:
YALNIZLIĞA SONE

Güneşin akşam hüzünle battiği


Karşidaki karli dağlar yalniz
Düşen yaprak, esen rüzgar yalniz
İnsanda ölümün yalnizliği.
Yalniz düşünceler paramparça
Yalniz hatiralar kirik dökük Yalnizlik zor; yalnizlik büyük
İnsanin yalnizliği bambaşka.
Dünyada yalniz olmayan ne var
Yer altinda ölüler, gökte yildiz
Denizlerde yelkenliler yalniz.
Ve insan yalniz Tanrilar kadar
Üzerinde ümitle yaşadiğimiz
Dünyaya siğmiyor yalnizliğimiz. (Acilar Denizi S:13)

40
Ümit Yaşar şiirlerinde aşk ve kadinlardan sonra en çok ölüm temine yer vermiştir.
Ölüm bazen aşk ve kadinla da beraberdir onun şiirinde. Ölüm bir ayriliktir. Ölüm onun
hayatinin gerçeğidir. Üç kez intihara teşebbüs etmiş, oğlu Vedat da 1973 yilinda kendini
Galata Kulesinden atarak intihar etmiştir. Oğlunun intiharindan sonra yazdiği şiirlerinde bu
tema daha çok yer almiş, ayrilik, isyan, çaresizlik, umutsuzluk gibi duygular yoğunlaşmiştir.
Fakat hiçbir şey Vedat’in ölümü kadar aci verici olmamiştir. Bir rubaisinde bu acisini şöyle
dile getirmiştir:

“Gittin...Bize günden güne tatsiz yaşamak


Olmaz! Kuş olup böyle kanatsiz yaşamak
Ölmekten aciymiş meğer evlat acisi Yarabbi!
Ne zor böyle Vedat’siz yaşamak.” (Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse, S:84)

“Galata Kulesi” başlikli şiiri de Vedat’in ölümünü anlatir. Tabut, cenaze, kefen,
mezarlik, mezar taşi ölüm şiirlerinin vazgeçilmez unsurlaridir. Şair için, ölmek bazen bir
kurtuluştur. Çoğu zaman da sevgiliden ve güzelliklerden ayrilmak demektir. Ayni zamanda
ölümsüzlüktür. Şair bazen de ölülerle konuşur, çok sevdiği kadini öldürüp onu macerasini
ölümsüzleştirmek ister.

i. Rubailer ve Dörtlükler

İran şiirinin gözde türlerinden olan rubai Türk şiirinde de sevilmiş, başarili örnekleri
verilmiş bir türdür. Bu türün en güzel örneklerini Yahya Kemal vermiştir. Cemal Ye şil, Arif
Nihat Asya, Orhan Veli (birkaç rubaisi ve rubai çevirileri var), Nazim Hikmet (modern
rubailer yazmiş) de rubailer yazmiştir.
Dörtlük ve rubai türünün çağdaş üstadlarindan biri de Ümit Yaşar Oğuzcan’dir.
Dörtlük ve rubailerinde derin ve özlü düşünceler, aşk, ölüm, sevgi, karamsarlik, umutsuzluk,
güvensizlik, hayal kirikliklari ve şikayet gibi temalar temiz ve pürüzsüz bir dil ile ifade
edilmiştir. (Halman 2001:11)
Ümit Yaşar rubailerini Ötesi Yok, Seni Sevmek ve Rubailer adli kitaplarinda
toplamiştir. Ancak 1983 yilinda hem bu kitaplardan hem de daha önceden yayinlanmamiş
rubai ve dörtlüklerden seçmeler yaparak Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse adli kitapta
bir araya getirmiştir. Yedinci baskisi yapilan kitap oğlu Vedat’a adanmiştir.
Şairlik başarısını, daha etkili, aruz ölçüsüyle yazdığı Rubailerinde gösterdi. Şairin
birçok şiiri bestelenmiştir arabeskten pop müziğe kadar popüler olmuş pek çok şarkının
sözleri şairin şiirlerinden alınmıştır.
Ümit Yaşar’in çoğu aşk (beşeri ve ilahi) ve sevgi üzerine yazilmiş rubai ve
dörtlüklerinden birer örnek verelim:

Rubai

BİRAZ KÜL BİRAZ DUMAN O BENİM İŞTE


Biraz kül, biraz duman...
O benim işte Kerem misali yanan...
O benim işte İnanma gözlerine ben ben değilim
Beni sevdiğin zaman...

41
O benim işte. (Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse, S:186)

Dörtlük

SENSİZ DOĞACAK GÜNLERİ AKŞAM BİLİRİZ


Sensiz doğacak günleri akşam biliriz
Her zevki keder, neş’eyi hep gam biliriz
Mümkünse kavuşmak sana bir gün, bil ki
Biz yalniz o eşsiz günü bayram biliriz. (Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse,
S:143)

ii. Taşlamalar-Hicivler

“Ben hem şair hem de hiciv yazariyim. Hicve en az tahammülü olan memleket
Türkiye’dir. Hiciv üç kişilik bir oyundur. Yazan, yazilan ve okuyan. En bahtsizi da yazandir.
Hicvin anlaşilmasi ve tahammül edilememesi yüzünden ben bir zaman işimden olmuştum.”
(Oğuzcan 1967:36)
Bu sözler 1962 yilinda Tercüman gazetesinde yayinlanan bir röportajdan alinmiştir.
Şair burada hiciv yazmanin zorluğuna işaret etmektedir. Buna rağmen yine de yazmaktan
vazgeçmemiştir. Yazdiği binlerce şiir arasinda hiciv şiirleri azdir; fakat zaman zaman bu
alandaki şiirleri daha çok ilgi çekmiş, daha çok üne kavuşmuştur.
Ümit Yaşar bu tarz şiirlerini Sadrazamin Sol Kulaği, Taşlar ve Başlar, Akilli
Maymunlar, İnşallahla Maşallahla, Göbek Davasi, Dikiz Aynasi ve Halktan Yana adli
kitaplarda toplamiş; 1983 yilinda da Sözüm Meclisten Dişari adli kitabini daha öncekilerden
yaptiği seçmelerden oluşturmuştur.
Ümit Yaşar’in körükörüne bir partiyi ya da bir ideolojiyi tutmamasi, yergiciliğinin en
önemli özelliğidir. Yirmi sekiz yillik yergicilik yaşaminda polis ve yargiç karşisina çikmamiş,
bu yüzden de yazdiklarini günü gününe gazete, dergi ve kitaplarinda yayinlayabilme şahsina
sahip olmuştur.
Ümit Yaşar bazi ilkleri gerçekleştirmiş bir şairdir. Sanat hayatinin 25. ve 40. yilinda
olmak üzere iki kez jübilesi yapilmiş, beş şiir plaği doldurmuştur.
Şiirlerinin bazilari Fransizca, İngilizce, Rusça, Bulgarca, Lehçe, Rumca ve Arapça’ya
çevrilmiştir. Şiirleri çeşitli antolojilere alinmiştir. Şiirlerinde ahenk ve musikiye çok önem
vermesi, onlarin bestelenmesini de kolaylaştirmiştir. Bestekar Avni Anil, “... Ümit usta bizler
için hem çok zor, bir o kadar da kolay bir şairdir. Zordur; o güzel kelimeleri ayni güzellikte
ezgilemek için kahir çekmemiz gerekir. Kolaydir; şiirinde musiki yatar zaten” (Anil 1982:11)
demektedir.
Ümit Yaşar bütün şiirlerini yazmadan önce yaşamiş bir şairdir. Bu nedenle de kolay ve
rahat yazdiğini söylemektedir. 1962 yilinda Varlik dergisinde yayinlanan röportajinda
söylediklerine bakalim:
“...Çoğu zaman kağida geçirmeden önce, şiiri zaten yaşamiş yazmiş olurum. Şiiri
kağida geçirme aninda kelimeleri, misralari yüksek sesle defalarca okurum. Bu şiirde ritmi

42
devam ettirmemi sağlar. Şiir bitince ilk işim onu yazi makinasinda temize çekmektir. Bu da
şiirin estetiğini ifade aninda düzenlememe yardim eder.
Şiirin ve özellikle şiirlerimin göz yerine dudakla okunmasindan yanayim. Bu güne
kadar ne yazmişsam yanlişsiz, eksiksiz ezbere bilirim.
Şiir yazişimin belirli şartlari yoktur. Eğer o atmosferde isem her yerde, her zaman
yazabilirim”. (Oğuzcan 1967:33)
Sonuç olarak bir sergi açacak kadar resmi bulunan, şiirlerinde kendi ruh hali ile
renkler arasinda bağlanti kuran, müzik, özellikle de Klasik Bati Müziğinden hoşlanan, pek
çok şiirinde besteci veya eser adi kullanan, rubai, taşlama ve yergi şiirleri de yazan Ümit
Yaşar’i sadece aşk şiirleri yazan bir şair olarak nitelemek doğru değildir. Çok şiir yazmasi
sonucu tekrara düşmüş olabilir. Ancak yazdiklariyla Türk dilinin temiz ve pürüzsüz
örneklerini verdiğini söylemek de hakki teslim etmek bakimindan yerinde olur.
Ümit Yaşar hiçbir akima ve şiir anlayişina dahil olmamiş, kendi tarzini yaratmiş orijinal
bir şairimizdir. Kendisi 1941-1976 yillari arasindaki otuz beş yillik şairlik hayati ni beş ayri
döneme ayirmiştir:

1. 1941-1954: UYANIŞ DÖNEMİ


Bu dönemde şair 1941-1954 yılları arasında yazdığı, „Insanoğlu”, „Bir şarkı ki”, „Dillere
destan”, „Beni unutma”, „Güneşin Ölümü” adlı şiir kitaplarından yaptığı seçmelerdir.
Uyanış dönemi şiirlerinden birisi:

Örnek şiir:
SABIR

Giden geri gelir mi


Kalana şukretmeli
Ya kalmalı kalanla
Ya gidenle gitmeli

Büyük huzur veremez


Küçük nimetler bana
Derde dayanmam için
Rabbim sabır ver bana

Saadetim çarmıha
Gelirse Mesih gibi
Çekmeliyim derdimi4bir uzun tespih gibi

Şiirinde kendini yansıtıp, insanları, insanların hallerini anlatmakta. Şair kendisiyle barışık
olduğunun bir imajını sergiler ve şiirin ikinci bölümünde dini yanı ilgi çekmektedir. Son şansı
olarak şair Allahı görür ve ondan sabır yalvarır.

2. 1954-1960: ARAYIŞ DÖNEMİ


Bu dönem 1954-1960 yılları arasını kapsar ve yazdığı kitaplarından yaptığı seçmeleri
alıntılamıştır. Örnek şiir olarak „Fal”, „Gece güneşi”, „Aşkımızın son çarşambası”, „Insanca”,
„Japone”’i gösterebiliriz.

43
„1954 yılı ortalarında yeniden Ankara’ya gitmemle birlikte; ırmak, yatağından taşmaya
başladı, birkaç yıl içinde koskoca bir nehir oluverdi. 1960’lara doğru bu nehrin
taşlamalardan,rubailerden ve düzyazılardanoluşan üç ayrı kolu da vardı artık...”23
Bu dönemin şiirlerinden birisi:

FAL
Falcı kadın! Falcı kadın
Haydi oku geleceğimi avucumdan
Iyi şeyler söyleme
Ne zaman evleneceğim
Kaç çocuğum olacak
Hastalık varsa söyleme
Korkarım
Ölümden de hiç bahsetme
Yanlız şunu söyle ki
Acaba beni seviyor mu
O uzak şehirdeki

Bu şiirde şair mistik bir dünyaya karışıp hayattan sadece iyi şeyleri seçmeye çalışıyor,
amacı güzel bir dünya kurmak ve içinde yaşamak. Hayalinde ki dünya mukemmele eğilim
gösterir.

3. 1960-1964: ÇALKANIŞ DÖNEMI


1960-1964 yılları arasındaki çalkanış döneminde yazdığı şiirlerinden, “Seninle ölmek
istiyorum”, „Sevenler Ölmez”, adlı kitaplarından seçmeleri bu bölümde yayımlamıştır.

Bu dönemin şiirlerinden birisi:

AÇIK ARTTIRMA
Beni öylesine sev öylesine arttır ki
Hep senin üzerinde kalayım.

AĞIR İŞÇİ
En ağır işçi benim
Günün 24 saati seni düşünüyorum.

Bu iki şiirinde çalkanış döneminin izleri göze çarpmaktadır, şair sevgilisini düşünüyor
kalbi kıpır kıpır atıyor ve şairin duygusal çalkantıda olduğunu gösteren en iyi davranışlar
bunlardır.

4. 1964-1970: KAYNAYIŞ DÖNEMİ


1964-1969 yılları arasında yazılan, „Mihribana şiirle”, „Ben seni sevdimmi”, „Bir gün
anlarsın” adlı kitaplarından seçtiği şiirleri bu bölümde yayımlamaktadır. Bir şiirinde:

DOLU DİZGİN

23
* OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları, 2013, 7. Basım.

44
Pembe bir zaman boyladı, şimdi mevsim bahar.
Ellerin yoksa ellerimde üzerime kar yağar
Renkmiş, ışıkmış, sen yoksan umurumda değil
İşte ne şu deniz mavi bak ne de yaprak yeşil.
Hatıranla değerli yeryüzünde ne varsa
Aşkın gücüyle yaşıyor insan yaşarsa
Nice binyıl sonraya dipdiri kalmak için
Aşmak bütün zamanları seninle doludizgin

Şair bu şiirinde yaşadığı kaynayış döneminin doruklarına ulaşmakta ve bulduğu


sevgilisine aşkını anlatmaktadır.

5. 1970-1982: DURULUŞ DÖNEMİ


1969-1982 yılları arasında yazılan, „Aşkmıydı o”, „Yalan bitti”, adlı kitaplarından aldığı
şiirlerini bu bölümde yayımlamaktadır.

Bir şiiri:
AŞK FISILTILARI
Sağında bir yürek çarpıyor
Benim yüreğim
Sağımda bir yürek çarpıyor
Senin yüreğin
Şimdi
İki yürek bir bedeniz
Sonra
İki beden bir yürek

Bu şiirinde de Duruluş döneminin izlerini taşıyan şair artık yaşamında bir


duraklamaya gitmiştir. Şiirlerini daha ağır bir üslüba taşımış daha gerçekçi ve olgun şiirle
yazmıştır.
İnsanlar, özellikle kadinlar şairin ilham kaynağidir. Onun için, şiirden önce aşk vardir.
Hiciv şiirlerinin dişinda en çok işlediği konular aşk, ölüm, yalnizlik ve çaresizliktir. Aşk, onun
için bir amaçtir. 1962 yilinda Varlik dergisine verdiği bir röportajinda şunlari söylemiştir:
“ Aşk şairi olarak tanindim, hep böyle kalmak isterim. Bu konuda şiirlerimde çok şey
söyledim. Daha da söyleyeceğim. Aşk şairiyim, fakat sevmekten sevilmeye vakit bulamadim.
Karşilikli sevenlerin değil, sevipte sevilmeyenlerin şiirini yazdim. Aşkin karşilik beklemeden
sevmek olduğuna inaniyorum.”(Oğuzcan 1967:33)
Ayni yil Özgür dergisinde yayinlanan bir başka röportajinda, “Bir şairin şiir
yazabilmesi için mutlaka sevmesi gerekir mi?” sorusuna verdiği cevap da şöyledir:
“Sevgisiz sanat olmaz. Her sanat eserinin mayasinda sevgi vardir. İnsanlari sevmek,
yaşamayi sevmek, tabiati sevmek, müziği sevmek, ya da bir kadini sevmek arasinda bü yük
farklar yoktur. Önemli olan, sevmek, sürekli sevmek, sevebilmektir” (Oğuzcan 1967:34)
1963 yilinda Çerçeve dergisine söyledikleri de aşk, kadin ve sevginin önemi
üzerinedir. Ona göre, “Dünya sevenlerin dünyasidir”. “Tabiatin en güzel yaratiği kadindir.”
“Huzur, gerçek aşki bulabilmektir. Gerçek aşk ise karşilik beklemeden sevmek ve ayni
şekilde bir o kadar sevilmektir.” (Oğuzcan 1967:34)

45
Yelpaze dergisine 1961 yilinda verdiği röportajinda aşkin tarifini yapmiştir:
“Aşk, ben olmaktan çikip, o olmaktir.”
“Peki siz hiç o oldunuz mu?” sorusunun cevabi ise,
“Evet, ama o hiç bir zaman ben olmadi” şeklindedir. (Oğuzcan 1967:35)
1964 yilinda Hayat mecmuasinda aşk ve kadin tarifleri ile ilgili olarak da şunlari
söylemiştir:
“Öncelikle şiirin, aşkin ve dolayisiyla kadinin tariflerinin kesinlikle yapilamayacaği
kanisinda olduğumu belirtmeliyim. Nasil ki, bugüne kadar hiç kimse tarafindan, ço ğunluğun
kabullendiği bir şiir ve aşk tarifi yapilamamişsa, şiirle aşkin doğurucusu ve besleyicisi olan
kadinin da tarifi yapilamamiştir. Bu gerçeği belirttikten sonra ideal kadin, sevilen kadindir
diyeceğim. Öte yandan ideal kadin, bir ömür boyu beklediğimiz kadindir da...” (Oğuzcan
1967:36).

VII. SUMMARY

Ümit Yaşar Oğuzcan, who started started writing poetry in the 1940’s, became a
prominent figure in the field of lyric poetry, and satire which dealt with love, women,
separation, death and helplessness. Oğuzcan was one of the poets who developed his own
style because he did not belong to any group of literary movements. It is also interesting to
see that almost 20 years after his death, his poetry has not yet been the subject of any
scholarly work.
Ümit Yaşar Oğuzcan began writing at the age of 9-10 years after his parents parted.
His first book appeared in 1947, called "The Man," and in 1948 he married Ms. Özhan and in
the following year he released his second book named "Music of the Sea".
In 1949 was born the first son named Vedat, and in 1952 the second son named Lutfi.
During his living in Ankara, he launched a number of seven books, which he joined under the
name "Legendary" (1954).
In 1961 he moved to Istanbul, and then he began a difficult period because he was
thought to be suicidal.
Ümit Yaşar Oğuzcan summarized love in his poems and took refuge in all the dead
ends. In his poetry, social content is present and at the same time has individual content and
revealed his own feelings.
Despite this hard period, he was still writting poetry books and publishing new books.
He was also very popular on poetry records. Three more records were released, and was
assigned to İş Bankası Cultural Publications Consultancy (1969).

46
The most known of the books written about him is Ümit Yasar Oğuzcan's book
"Friends Remember Me". While he was in charge of Cultural Publications of İşbank, he
collected the poems of Aşık Veysel, whom he loved very much, under the name of "Friends
Remember Me" and left İşbank Culture Publications, but this year he had a heart attack and
suffered health problems (1970).
In 1973 he suffered one of the greatest shocks and sorrows. His eldest son Vedat
jumped from the Galata Tower in 1973 and committed suicide.
This event has caused damage to the poet's spirit world that is impossible to repair. He
found his dead son with a note in his hand in which he wrote: "Father, this is how you commit
suicide, not how you did it!"
He wrote his poetry on the suicide of his son and continued to portray himself as "The
sea of suffering ". He is known for his poetry of emotional issues such as love, longing and
separation.
In 1978 he married his second wife Ulufer. Anna Masala published the prose called
"The Callers Calling the Owner" translated into Italian. He went to Italy, France and
Switzerland and founded an art gallery with his own name in Istanbul.
Some poetry poems have also been published in various anthologies, translated into
English, French, Russian, Greek, German, Bulgarian, Italian, Yugoslavian, Polish and Arabic.
Ümit Yasar Oğuzcan is one of the contemporary masters of the quartet and the quatrains. The
deep and concise thoughts such as love, death, love, pessimism, hopelessness, insecurity,
frustrations and complaints are expressed in a clean and smooth language in the quatrain and
quartet .
Among his thousands of poems, satirical poetry is scarce; But occasionally his poems
in this area have attracted more attention and have gained more fame. It is the most important
feature of the well-known Yaşar s that he does not hold a party or an ideology blindly .
Ümit Yaşar Oğuzcan is a poet who realized some firsts. Had jubilees at the 25th and
40th years of life, and holds five plaquesn for his poems.
Some of his poems have been translated into French, English, Russian, Bulgarian,
Polish, Greek and Arabic. His poems have been taken in various anthologies. The importance
of harmony and music in their poetry makes it easier to read and understand them.
Umit Yasar is a poet who lived poetry before writing it. For this reason, he says that’s
easy and comfortable to write. Umit Yasar is an original poet who has created his own style
that is not included in any literary movements or poetry understanding. He has lived five
decades of poetry life in thirty-five years between 1941-1976:

47
1. 1941-1954: THE RELEVANT PERIOD
2. 1954-1960: SEARCHING PERIOD
3. 1960-1964: WORKING PERIOD
4. 1964-1970: WRITING PERIOD
5. 1970-1982: STOCKING PERIOD

KAYNAKÇA

https://www.facebook.com/UYO.Fan/info/?tab=page_info
http://www.edebiyadvesanatakademisi.com/edebiyad/1421-umit_yasar_oguzcan_hayati_e
debi_kisiligi.html 2/2
* ANIL, Avni (1982) “Ümit Yaşar Usta’ya,” Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirle 40 Yil, İstanbul.
* HALMAN, S. Talât (2001) “Oğuzcan’in Dörtlükler Dünyasi”, Yüzyil Yanarim
Yanmayi Öğrendimse, İstanbul: Özgür Yayinlari, 7. bsk.
* KAPLAN, Mehmet (1980) Şiir Tahlilleri, İstanbul.
* OĞUZCAN, Ümit Yaşar (2001) “Şiir ve Ben”, Acilar Denizi, İstanbul: Özgür Yayinlari
11.bsk., 25. Sanat Yili Jübilesi Dolayisiyla, İstanbul 18.1.1967.
* (2000) Sözüm Meclisten Dişari, Yergiler İstanbul: Özgür Yayinlari, 6.bsk.
* (2001) Yüzyil Yanarim Yanmayi Öğrendimse, Rubailer, Dörtlüklerİstanbul: Özgür
Yayinlari, 7.bsk.
* (2001) Acilar Denizi, İstanbul: Özgür Yayinlari, 11.bsk.
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/index.php/EFD/article/viewFile/105/71
* ÖZCAN Ömer, ÜNLÜ Mahir, 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı, Cumhuriyet Yeniler Dönemi
1940 1969 II, İnkılap Kitabevi, İstanbul s.553561
* AYDIN, Mehmet, Türk ve Dünya Edebiyatından Şairler ve Yazarlar Sözlüğü, Emek
Yayın, Ankara, 1995 s. 153154
* GEÇER, İlhan, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1990, s.
346347
* KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı 3 Cilt, s. 612613
* IŞIK, İhsan, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Elvan Yayınları, 2002, s.710
* Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, s.42764277
* OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Yalan Bitti, Sander Yayınevi, İstanbul, 1975, s.9
* OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Bir Gün Anlarsın II. Baskı, 25. Yıl Dizisi 6, Ekin
Basımevi, İstanbul 1965

48
* OĞUZCAN, ÜMİT YAŞAR, Şiir Denizi 1, Bütün Eserleri, Istanbul Everest Yayınları,
2013, 7. Basım.
* 71 Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 2003 / Cilt: 20 / Sayi: 1 / ss. 7184

49

You might also like