Professional Documents
Culture Documents
Jules Verne
TÜBİTAK
. TÜBİTAK
P o p ü le r Bilim Kitapları İşletm e M üdürlüğü
Atatürk Bulvarı No: 221 Kavaklıdere 06100 Ankara
Tel: (312) 467 72 11 Faks: (312) 427 09 84
e-posta: kitap@tubitak.gov.tr
İnternet: kitap.tubitak.gov.tr
(Asıl metin)
Ju le s Verne
Çeviri
Özel Aydın
Ö zel A ydın
Ö n sö z
II
f göre çok sayıda ciddi konu h ak k ın d a düşünceler ve
gerçekler su y ü zü n e çıkıyor.
A v m yazılm ası ve S to ritz’in gözden geçirilm esi
nin, aynı zam anda yapılan çalışm alar oldukları
doğrulanıyor: M eteo ru n öyküsü S to ritz in fantezisi
k o n trp u an ı o larak o rtay a çıkıyor. İki y a p ıtta d a gö
zü yaşlı b ir b ak ire ve m ütsuz b ir nişanlı, y az arın
h içbir zam an unutm ayacağı engellenm iş aşkı H er-
m inie kom pleksine gönderm e3. G enç J u le s ’ü n ev
lenm esinin H erm inie'nin ailesince, şairin p ek de
kesin olm ayan yazınsal şöhretine b ir köy ağasının
altını yeğ len erek yasaklanm ası gibi, V erne gibi
av u k a t olan F ran cis G ordon d a evlenm esinin m üs
takbel kayınpederi tarafından yasak lan d ığ ın a tanık
olur. Am a b u ra d a nişanlının rakibi y o k tu r, o n a y a l
nızca b ir gökbilim cinin kıskançlığı ve açgözlülüğü
k arşı koyar. Av ve S toritz’de k o rk u içindeki b ir
k entte, R agz için W ilhelm S to ritz’in davranışları,
W h atso n için göktaşının düşm esinin aynı iç sıkıntı
sı d a görülür:
III
A v d a b en z er b ir tüm ce var:
IV
M eteor A vının temaları ve kaynakları
J u le s Verne, 1874’te ilk olarak G üneş D ü n y a
sından adı verilen H e cto r Servadac’m yazılm asın
dan so n ra neredeyse otuz y ıld ır b u k o nuyu içinde
taşıyordu. B u son y a p ıtta y a z a r “b ir altın tellür b i
leşen in d en ” oluşan G allia kuyrukluyıldızının y e r
y ü zü n e d ü şü şü n ü ve kapitalistlerin batışını ta sa rla
m a yürekliliğini gösterm işti. Yazık! O n u n ö ngör
dü ğ ü sonuç b a b a H etzel tarafın d an S erv ad ac’m
o ra d a "sadece b ir düş görm üş olabileceği”4 y ö n ü n
deki gerçeğe uym ayan b ir çözüm lehine y asa k la n
mıştır.
V erne, gelecek k u şakların o k uyup öğrenm eleri
am acıyla b ir kıyıya koym uş olduğu rom anı Av da,
b ir çeyrek yüzyıl so n ra öcünü alır ve “olağanüstü
yolculuklarının" ilkinden so n u n cu su n a değin altına
gösterm iş olduğu h o rg ö rü sü n ü b u kez özgürce dile
getirebilir.
Yazar, Balonla B eş H a fta d a d ah a şim diden d e
ğerli m adeni aşağılıyor: B alonun sepetine ağırlık
olması için yığılm ış olan taşların altın olduğu o rta
y a çıkar; J o e , b ü y ü k ü zü ntüsüne rağm en onları
aşağı atm alıdır.
V
ceğini. Böyle b ir m aden filizini tanım ak ne
çok tu tk u y a, ne çok açgözlülüğe, ne çok cina
y ete yol a ç a c a k tır!” (Böl. X X III).
VI
olduğu filozof kim liğiyle- görünüşe göre asıl y a z a
rın sözcüsü7 olan Yargıç J o h n P ro th . Ç ılgınca b ir
d av ranışla birleşm eye k a ra r verm ek so n ra ned en
siz ayrılm ak, b en zer biçim de an laşarak boşanm a
nın y asa k olduğu 1900’daki bir F ransız için ne düş,
ne im renilecek şey! M ichel Verne, b u ra d a d a ayrı
lığın nedenlerini aram ayı gerekli sanıyor ve elbette
alay ettikleri gökbilim ciler k o n u su n d a eşleri karşı
k arşıy a getiriyor.
VII
y en to p k a d a r güçlü b ir to p imal edilm eyecek
ti?... E v et am a bu iki denem e sadece, belki de
biraz, çok fazla düş gücü olan b ir F ransız y a
zarın kalem inden çıkm ış saf b ir fantazyaydı,
bu b ilin m iy o rd u !” (Böl. X I).
VIII
sayıda ok u m a hatasının kalm asına izin verir. Ö rn e
ğin "M ichel’in m etn in d e” F rancis G ordon, H uldel-
so n ’lard a "evin tanrısıym ış gibi” karşılanıyor -bu
h içbir anlam a gelm iyor- oysa J u le s V erne d ah a b a
sit o larak “evin oğluym uş gibi” diye yazm ıştı.
Bu kez M ichel V erne’in farklı eklentilerini ve d e
ğişikliklerini atm ak tan sakınabiliriz, çünkü yayıncı
nın çocuklarında bu lu n an ve P. G ondolo della Ri-
v a'n ın fotokopiyle çoğalttığı inanılm az büyüklükte
b ir belge v ar elimizde: M ichel V erne’in M e te o r
A v ıy la 10 ilgili tüm değişikliklerinin listesi. B u deği
şiklikler kataloğu -yazarın oğlu tarafından tam am
lanan "düzeltm e” çalışm asının açık kanıtı- evlilikle
ilgili düşüncelerin ve A m erikan törelerinin eleştiril
m esinin kaldırılm ası gibi tüm ü n ü de içermiyor.
M ichel Verne, önceden kestirilem eyen ra stlan tı
nın y erin e m akineyle inm iş b ir T a n rıy ı oynayan
kaçık bilgin Z ep h y rin X irdal kişiliğini özellikle y a
ratıyor. Böylece y a p ıt artık fantezi olmuyor, bilim,
eylem in ak ışın d a irad esin i k ab u l ettiriyor. Bu
Z ep h y rin X ird al’ın d ah a çok başarılı olması, öykü
y e girişinin y ap ıtı ağırlaştırm asını engellem iyor ve
ö y k ü n ü n b ir tek rastlantının yaşam larım ızı y ö n le n
dirdiğini gösterm ek olan tüm kıssadan hissesini
y o k ediyor. K işisinden g u ru r duyan M ichel Verne,
"baba(sınm ) y ap ıtların ı inceleyen b ir uzm anın, tas-
10. P. G ondolo della Riva, “J u le s V erne'in ölüm ünden sonra yayım la
nan yapıtları h ak k ın d a”, A vrupa kas./aral. 1978, ss.73-82, “M ichel
V erne tarafından getirilen başlıca yeniliklerin” listesinin ardından,
fotokopiyle çoğaltılmış ve kopyası, ss.83-88.
IX
lak d u ru m u n d a olsa d a özyazılı elyazm alarından
(Z ep h y rin X ird al’ın kişiliği ve çözüm ) hiçbir izin
v ar olm adığı rom anın b ir bölüm ünü açıkça ö v d ü
ğ ü n ü ” g ö rm ek ten sevinç du y u y o r". M ichel V erne
bu d u ru m d a -kim ilerinin hâlâ k u şk u y la karşıladığı-
“y en ilik lerin i” k ab u l ediyor ve b u n u n la övünüyor.
M ichel V ern e’in b ir diğer “zenginleştirici öğesi”:
H izm etçi M itz ’e “m eteo r” y erin e “me d ö h o r (dışarı
a t) ” tü rü n d e n -P hilippe L an th o n y ’e '2 göre- “Ver-
m ot y ıllığ ın d an ” u y d u rm a b ir dil bahşediyor, bu
belki eğlendiriyor am a aşırılığı b aştaki gülm ecenin
hafifliğine ağır geliyor. J u le s V erne’nin dili -bu y e r
siz eklem elerden k u rtu ld u ğ u n d a- m eteorsal sa p
lantı, evliliğin sadece b ir “yıld ızlar birleşm esi” ol
duğu, uzay d a av, göktaşına sahip olm a öğeleri çev
resinde d ö n ü p duruyor. Y azarın, hem sözcük d a
ğarcığı hem de olay akışı açısından, Sans D essus
D esso u s’y u anım satan “ışıldayan b ir ironi ve b ir
kalem keskinliğiyle fantezisini so nuna değin d ö k
tü rd ü ğ ü ” eğlendirici belagatı.
X
bırakır. H e r zam an sakin olan B ay J o h n P roth, ço
ğ u n lu k la bilgece görüşlerini açıklar ve h er zam an
dah a d a arta n b ir zevkle bahçesine döner, V erne’in
de y ap tığ ı gibi -ben zer b ir çalışm a odasında çalıştı
ğı bilinse de.
M ich el V erne, -n e d e n d ir bilinm ez- yarg ıcı
“su lh ” ile nitelem eyi re t eder ve onun çiçeklerini
sulh içinde yetiştirm ey e y a d a S tan fo rt çiftinin b o
şan m a k ararın ı aldıktan so n ra yaptığı gibi (Böl. X)
“b ah çesinin p atikalarını tırm ıklam aya” dönm esini
birço k kez önler.
M ichel V erne’in -yalnız ağırlaştırm ayan am a ay
nı zam an d a d a özlerini bozan- değişikliklerinden
k u rtarıla n tek asıl m etin, başlangıç m etni, ren k leri
ne, fantezisine, cazibesine, ironik felsefesine, hafif
liğine ve akıcılığına kavuşuyor. Y ıldızlar tarla sın
daki bu hoş avı y en id en yazm aya gereksinim v ar
mı? H ayır! Ç ok bileni bu avda avlayalım!'* O y e ri
ni y itirince “bu imgesel ö y k ü ”, V erne’in yazdığı gi
bi ve XX. yüzyıl o k u y ucularına sunm ak istediği gi
bi zevkle okunuyor.
O livier D um as
J u le s Verne D erneği B aşkanı
XI
I. Bölüm
S u lh Y a r g ıc ı* J o h n P ro th bah çesin e
d önm eden ön ce m esleğinin en hoş
görevlerind en birin i y e rin e getiriyor.
1
m erkezindeki A nayasa M e y d a n ın d a , en sonunda
d u rd u ğ u n u g ö rü p şaşırabilirlerdi.
Atlı, 30 y aşın d an fazla olm am alıydı. G ö rü n ü şü n
den, soydan gelm e b ir k ibarlıktan hiç de uzak olm a
y a n arı b ir Yankee* tipi o rtaya çıkıyordu. O rta la
m anın ü stü n d e b ir boyda, güzel ve sağlam b ir y a p ı
daydı, kestane saçlar, kahverengi sakal, düzgün, bı
yıksız y üz. G eniş b ir harm ani b acaklarına değin
onu sarıyor ve atın sağrısında genişleyerek açılıyor
du. C anlı canlı y ü rü y e n binek hayvanını beceriyle
olduğu k ad a r kararlılıkla d a idare ediyordu. Tavrın
d aki h er şey eylem adam ını, kararlı adam ı ve de ilk
girişim adam ını işaret ediyordu. İstekle korku a ra
sında hiçbir zam an gidip gelmiş olmamalıydı, bu,
kararsız b ir kişiliğin belirtisidir. A yrıca b ir gözlem
ci, doğal sabırsızlığının b ir soğukluk görü n tü sü al
tın d a ancak y arım yam alak gizlendiğini görürdü.
D oğrusu o gün, hiç kim senin onu tanım adığı, hiç
kim senin on u g ö rd ü ğ ü n ü hiç anım sam adığı bu
kente ne y ap m ay a gelm işti?... O ra d a b ir süre k al
mayı d ü şü n ü y o r m uydu?... H e r durum da, b ir otel
le ilgili bilgi alm ayı istiyora benzem iyordu. D o ğ ru
su an cak seçme sıkıntısı çekerdi. Bu bakım dan
W haston örn ek sayılabilir ve B irleşik A m erika’nın
b aşk a hiçb ir kentinde yolcu, genel olarak ölçülü fi
y a tla rla d ah a iyi ağırlam a, d a h a iyi hizm et, d a h a iyi
y em ek ve o denli tam konforla karşılaşm ayacaktır.
2
Bu y ab an cı hiç W h asto n ’d a kalacakm ış gibi gö
rünm üyordu. O telcilerin en vaat edici gülüm sem e
lerinin, o n u n ü stü n d e kuşkusuz hiçbir etkisi olma
yacaktı.
Ve atlı A nayasa M ey d am ’n d a g ö ründüğünden bu
y an a k ap ılard a d u ra n hizm etlilerle p atro n lar arasın
d a şu k o nuşm alar geçiyordu:
—N e y an d a n geldi?...
—E x ter S okağı’ndan...
—Peki, n ereden geliyordu?...
—Söylendiğine göre W ilcox mahallesi tarafından
girdi...
—İşte tam y arım saattir atı m eydanda tu r atıyor....
—Birini mi bekliyor?...
—O labilir ve de g ö rü nen bir sabırsızlıkla...
—S ürekli E x ter S okağı’ndan y a n a bakıyor...
—M uhtem elen orad an gelecek...
—Peki bu "o” kim olacak?... B ay y a d a Bayan?...
—G erçekten de iyi b ir görünüşü var...
—O halde b ir randevu?...
— Evet... Bir ran d ev u am a anladığınız anlam da
değil...
—Peki neden?...
—Ç ünkü üç y a d a dö rdüncü defadır ki b u y a b a n
cı, Bay J o h n P ro th ’un kapısının önünde duruyor...
—Ve Bay J o h n P ro th d a W h a sto n ’un sulh y arg ı
cı olduğundan...
—Bu da, bu kişinin herhangi b ir d av a için çağrıl
dığını...
—Ve de rak ib in in geciktiği...
— İyi! Y argıç P ro th onları b ir çırpıda uzlaştıra
cak ve barıştıracaktır...
—Becerikli b ir adam ...
—Ve de d ü rü s t b ir adam .
A tlının W h a s to n ’d a olm asının g erçek nedeninin
bu o lm ası m üm kündü. A slın d a B ay Jo h n
P ro th 'u n evinin ö nünde, ayağını y e re basm adan
b irk aç kez m ola verm işti. K apıya bak ıy o rd u , p e n
cerelere b ak ıy o rd u , ü stü n d e şu üç sözcüğün Su lh
M a h k e m e si nin* o k u n d u ğ u ön cepheye b a k ıy o r
du... S o n ra sanki eşikte birinin görünm esini bekli-
y o rm u ş gibi h arek etsiz kalıyordu. O tel çalışanları
sab ırsızlık la eşinen atını son kez o ra d a d u rd u rd u
ğ u n u gördüler.
O y sa işte kapı a rd ın a k a d a r açıldı ve kaldırım a
inen k ısa m erdivenin basam ağında b ir adam k en d i
ni gösterdi.
Y abancı bu adam ı fark ed e r etm ez şapkasını çı
k ard ı ve şöyle dedi:
—S anırım Bay J o h n P roth?...
"Ta k en d isi”, diye yan ıtlad ı selam ına karşılık v e
ren sulh yargıcı.
—Sizin b ir evet y a d a b ir hayırınızı gerektirecek
basit b ir soru...
—S o ru n bayım ...
—Bu sab ah biri gelip size S eth S ta n fo rt’u sorm uş
olabilir m i?...
* Fransızca'da sulh yargıcı "justice de paix” üç sözcükten oluşuyor (ç.n).
4
—Bildiğim k ad arıy la yok...
—T eşekkürler
Bu sözcüğü telaffuz eder etm ez ikinci kez şap k a
sını çık aran atlı dizginleri koyuverdi ve tırısta E x
te r S ok ağ ı'n a d o ğ ru yöneldi.
Şimdi artık -bu genel kanı oldu- bu yabancının
Bay J o h n P ro th ’la işi olduğundan kuşkuya düşül-
memeliydi. S oruyu sorm a biçim ine göre, bu Seth
S tanfort kendisiydi ve kararlaştırılm ış b ir ran d ev u
y a ilk gelendi. Ve belki de sözü edilen randevu saati
nin geçmiş olduğuna inanm ak y erin d e olacağından,
geri dönm em ek üzere kentten ayrılm ıyor m uydu?
A m erika’da, b u alçak d ü n y ad a olabilecek en b a
hisçi halkın arasın d a olduğum uza göre y abancının
d u ru m a göre kesin o larak gittiği y a d a ileride döne
ceğine ilişkin bahislere girilirse h ay ret etm eyece
ğiz. O tellerin personeliyle m eydanda d u ra n m erak
lılar arasın d a b ir y arım d o lar y a d a h atta beş-altı
sentlik b irkaç bahis, d ah a fazla değil am a son u n d a
tüm ü de en saygıdeğer insanlardan, y itiren lerin bal
gibi ödeyecekleri ve kazananların d a tahsil edeceği
bahis paraları.
Yargıç J o h n P ro th ’e gelince, o, W ilcox m ahalle
sine d oğru çıkan atlıyı gözleriyle izlem ekle y e tin
mişti. B ir filozof, b ir bilgeydi bu yargıç, ancak y a
rım yüzyıl y aşın d a olm asına karşın elli yıllık b ir bil
gelik ve filozofluktan d ah a azını gösterm iyordu
-d ah a d ü n y ay a gelirken bilge ve filozof olm uş ol
malı dem enin b ir b aşk a biçimi-. B una b e k â r olm a
5
özelliğiyle v arlığ ın a hiçbir zam an, hiçbir kaygıyla
k et vurulm am ış olm asını d a ekleyiniz. W h a sto n ’d a
doğm uştu, an cak ilk gençliğinde bile W h a sto n ’dan
az ayrılm ıştı y a d a ayrılm am ıştı. W h asto n onu h er
tü r tu tk u d a n y o k su n biliyordu ve y arg ıla n an lar ta
rafın d an sevildiği k ad a r sayılıyordu da. Bir sağdu
y u o n a reh b erlik ediyordu. B aşkalarının zayıflıkla
rın a ve a ra d a b ir h ataların a hep hoşgörü gösteri
y o rd u . Ö n ü n e gelen davaları y o lu n a koym ak, iddi
asız m ahkem esine b aşvuran düşm anları dost g ö n
derm ek, köşeleri y u varlam ak, dişlileri yağlam ak,
ne denli m ükem m el olursa olsun sosyal b ir düzenin
özünde olan ilişkileri kolaylaştırm ak, sulh y arg ıc ı
nın görevini b u n la r olarak g ö rü y o rd u ve içtenlikle
söylem ek g erekirse hiçbir yargıç, hepsinin en g ü ze
li, b u ad a o n d an d ah a layık değildi.
J o h n P ro th , belli b ir re fah a sahipti. Bu görevle
ri y erin e getiriyorsa, zevktendi, iç güdüseldi ve d a
h a ü st m ahkem elere yükselm eyi hiç d ü şü n m ü y o r
du. B aşkaları için olduğu k a d a r kendisi için de h u
zuru seviyordu, insanları, hiçbir zam an hiçbir şe
y in rah atsız etm em esi gereken yaşam kom şuları
olarak k ab u l ediyordu. E rk e n kalkıyordu, erken
y atıy o rd u . Eski ve Yeni D ü n y a nın gözde b irk aç
y azarın ı o k u y o rd u . K entin, k ü çü k ilanların p oliti
k adan d a h a çok y e r aldığı iyi ve d ü rü st gazetesi
W haston N o u v e llist’le y etin iy o rd u . H e r gün, o ci
varda, on u selam lam aktan şapkaların eskidiği, b u
y ü zd en kendi h esab ına kendisininkini h er üç ay d a
6
bir yenilem ek zo ru n d a kaldığı, b ir y a d a iki saatlik
bir y ü rü y ü ş. B u gezintilerin dışında m esleğini u y
gulam aya ayırdığı zam an hariç konforlu ve sakin
evinde yaşıy o rd u , bahçesinde kendisini iç açıcı
renkleriyle büyüleyerek, en hoş kokularını ona bol
ca saçarak, o n u n özenli bakım ının değerini bildik
lerini gösteren çiçeklerini yetiştiriyordu.
B irkaç satırla çizilen bu portreyle B ay J o h n
P ro th ’un kişiliği gerçek çerçevesine o tu rtu ld u ğ u n a
göre sözü edilen y arg ıcın kafasını, yab an cın ın sor
du ğ u so ru n u n m eşgul etm em esi anlaşılacaktır. Bel
ki de bu b eriki evin efendisine başvuracağı y erd e
yaşlı hizm etçi K ate'e soru sorsaydı, K ate d a h a ço
ğunu bilm ek isteyecekti. Bu Seth S tan fo rt ü zerin
de ısrar edecek, b ir b ay -ya d a bayan- atlının k en
disiyle ilgili bilgi alm aya gelmesi d u ru m u n d a ne
söylem esi gerekeceğini soracaktı. Ve h a tta y a b a n
cının sabahleyin olsun, öğleden so n ra olsun sulh
m ahkem esine dönm esinin gerekip gerekm ediğini
öğrenm ek saygıdeğer K ate'in gücüne gitm eyecekti.
Bay J o h n Proth, bir hizmetçide, önce yaşlı olduğu
için ve özellikle de dişi cinse ait olduğu için, en azın
dan bağışlanabilir olan bu saygısızlıkları, m erakları,
kendisinde hiçbir zam an bağışlamadı. Hayır, Bay
J o h n Proth, yabancının gelişi, oradaki varlığı ve gi
dişinin m eydandaki sakinler üzerinde belli bir heye
can yarattığını ayırt etm edi bile ve avlunun kapısını
kapattıktan sonra çiçekliğindeki güllere, süsenlere,
sardunyalara, rezedalara içecek verm eye gitti.
7
M eraklılar, hiç de onun gibi değildiler ve gözet
leme d u ru m u n d a kaldılar.
Bu a ra d a atlı, k entin batı y ak a sın a egem en olan
E x ter S okağı’nın u cu n a k a d a r ilerlem işti. Bu soka
ğın W h asto n u n m erkezine bağladığı W ilcox m a
hallesine gelince atını d u rd u rd u am a A nayasa M ey-
d an ı’n d a y ap tığ ın d an d ah a çoğunu y ap m ay arak in
medi. Bu n o k tadan, bayağı, b ir mil k ad a r b ir alan,
görüş alanına giriyordu. P otom ac’m ötesinde k u ru
lu b u lunan, u fu k ta çan kulelerinin gölgesi görünen
Steel k asab asın a değin üç mil b oyunca inen y ılan
kavi y o lu izleyebiliyordu. G özleri boşu b o şuna bu
y olu taradı. K uşkusuz o ra d a aradıklarını bulam adı
lar. O ra d a sert sabırsızlık hareketleri ata d a geçti ki
eşinm elerini efendisi zaptetm ek zorunda kaldı.
O n d ak ik a akıp gitti ve atlı E x te r S okağı’n a k ü
çük ad ım larla y en id en g irerek beşinci kez m eydana
d o ğ ru yöneldi.
“N e de olsa,” diye ken d i kendine yineliyordu sa
atine bakm aksızın, “d ah a gecikm e yok... S aat onu
y ed i geçe içindi ve saat d a h a ancak dokuz buçuk...
W h a sto n ’u S teel’den -ki o rad an gelm esi gerekiyor-
ayıran m esafe, W h a sto n ’u, benim geldiğim Bri-
al’d en ay ıranm kine eşit ve y irm i beş d ak ikadan az
b ir sü red e aşılabilir... Yol güzel, h av a k u ru ve k ö p
rü n ü n n eh rin taşm asıyla sürüklendiğinden h a b e
rim olm adığına göre... B u d u ru m d a ne engel olacak
ne de engellem e... B u k o şu llard a eğer ran d ev u y u
k açırırsa benim gösterdiğim tüm özeni hiç g ö ster
m eyecek dem ektir. Z ate n özenlilik tam zam anında
yerin d e olm aktan ibarettir, çok erk en o rad a olm ak
değil... G erçek te özensiz olan benim , derli toplu b ir
adam ın olm ası gerek enden çok d ah a erkenden gel
miş olduğum a göre... D oğru, b aşk a hiçbir duygu
olm asa bile nezak et ra n d ev u y a ilk benim gelm em i
em red iy o rd u ”.
Y abancı E x te r Sokağı'nı y en id en geçtiği süre
boyunca b u m onolog sü rd ü ve ancak atm adım ları
nın m eydanın k ırm a taşları üzerinde izler bıraktığı
an sona erdi.
H iç k u şk u y o k y ab an cın ın geri döneceğine b a h
se tu tu şm u ş olanlar bahsi kazanm ışlardı. Ve b u b e
riki oteller b o y u n ca geçerken ona güleryüz göster
diler, oysa y itiren ler onu sadece om uz silkmeyle se
lamladılar.
Belediye saati, o a n d a onu çaldı ve atını d u rd u
ran, saatini y elek cebinden çıkaran yabancı, on
ad et v u ru şu saydı ve cep saatiyle d u v ar saatinin
m ükem m el b ir uyum içinde çalıştıklarını görebildi.
R andevu saatinin gelmesi için yedi dakikadan faz
lası, geçilmesi için de sekizden fazlası gerekiyordu.
Seth Stanfort, E x ter Sokağı nm girişine yeniden
geldi ve elbette ne atı ne kendi rahat duram ıyorlardı.
O sırad a b ir kısım gelen geçen sokağı h a re k e t
lendiriyordu. S eth S tanfort, sokağı çıkanlarla hiç
b ir d u ru m d a ilgilenm iyordu. Tüm dikkatini inenle
re veriy o rd u ve u c u n d a g ö rü n ü r görünm ez onları
göz hapsine alıyordu. B ir y ay an ın sokağı k a t etm ek
için on d ak ik a k a d a r harcam ası gerekiyordu am a
hızlı çalışan b ir otom obil y a d a tırıstaki b ir atın
A nayasa M ey d a n ı’n a ulaşm ası için üç d ak ik a ye-
terliydi.
O y sa atlım ızın işi hiç de y ay a la rla değildi. O n la
rı g ö rm ü y o rd u bile. E n içten dostu bile y an ın d an
geçse, eğer y ay ay sa onu ayrım sam ayacaktı. B ekle
nen kişi an cak a t y a d a otom obille gelebilirdi.
A m a ra n d ev u y a yetişecek m iydi?... A rtık ancak
-tam E x te r Sokağı nı inm ek için gerekli zam an- üç
dak ik ad an fazlası gerekiyordu... Ve hiçbir araç so
kağın en son köşesinden dönm üyordu, ne m otosik
let ne bisiklet, ne de saatte seksen y a p a ra k ra n d e
v u y a h âlâ erk en gelecek olan b ir otom obil.
Seth S tan fo rt E x ter S okağı’n a son b ir kez göz
attı. G özbebeğinde şiddetli b ir şim şek çak ar gibi
oldu ve y a n ın d a n geçen, sarsılm az bir kararlılıkla
şöyle söylendiğini duyabilirdi:
“S aat onu y ed i geçe b u ra d a olm azsa onunla ev
lenm eyeceğim .”
O y sa b ir atın d ö rt nah, b u açıklam aya b ir y a n ıt
gibi sokağın tepesine doğru kendini duyurdu. H a y
vanın, m uhteşem y aratığ ın sırtında, onu zarif b ir b i
çim de olduğu k a d a r güvenle idare eden genç bir ki
şi vardı. Gelip geçenler ö n ü n d en savuşuyorlardı ve
m eydana k a d a r h içbir engelle karşılaşm ayacaktı.
E lb ette Seith S tan fo rt beklediğini tanıdı. Y üzü
y en id en tasasızlaştı. B ir tek söz etm edi, tek b ir h a
rek et yapm adı.
A tını geri çevirdikten sonra sakin b ir adım la
sulh yarg ıcın ın evinin önüne vardı.
Bu m eraklıların kafasının y en id en karışm ası için
iyi oldu ve b u kez b irb irlerine yaklaştılar, yabancı
onlara en ufak b ir ilgi gösterm edi.
B irkaç d ak ik a so n ra bayan atlı m eydana giriyor
du ve k ö p ü k beyazı atı kapıya b irk aç adım ötede
d u ru y o rd u .
Y abancı şapkasını çıkardı ve "B ayan A rcadia
W alk er'ı selam lıyorum ’’ dedi...
"Ben de S eth S ta n fo rt’u ” diye yanıtladı A rcadia
W alker, z a rif b ir h areketle eğilerek.
Ve bize inanabilirsiniz, W haston sakinleri gözle
rini kesinlikle tanım adıkları b u çiftten ayırm ıyor
lardı. Ve kendi araların d a şöyle diyorlardı:
"Yargıç P ro th ’a bir dava için geldilerse, davanın
her ikisinin de lehine sonuçlanm ası arzu edilendir!...”
- A yarlayacaktır y a d a Bay P ro th artık d ah a ö n
ce olduğu gibi işinin ehli adam olm ayacaktır!...
—Ve eğer ne biri ne de öteki evli değilse b u n u n
evlilikle sonuçlanm ası en iyisi olacaktır!
Böylece k o n u şm alar sü rü p gidiyor, böylece soh
b etler yapılıyordu. A m a ne S eth S tan fo rt ne de B a
y a n A rcadia W alker, k o n u su oldukları ve d ah a çok
can sıkıcı b u ilgiyle m eşgul görünüyorlardı.
O ara Seth Stanfort, sulh yargıcının kapısını çal
m ak için attan inm eye hazırlanıyordu ki kapı açıldı.
Bay J o h n P o th y en id en g ö rü n d ü ve b u kez y a ş
lı hizm etçi K ate ark asın d a belirdi.
11
E vin ö n ü n d e b iraz g ü rü ltü ve atların ayak sesle
rini duym uşlardı ve beriki m utfağından ayrılarak,
öteki bah çesin d en ay rılarak ne olup bittiğini ö ğ ren
m ek istediler...
Bu d u ru m d a S eth S tan fo rt eyerde kaldı ve y a r
gıca hitap ederek:
“B ay S ulh y arg ıc ı?...” diye sordu.
—Benim bayım ...
— B en M assachusetts, B oston’d an S eth S tan-
fo rt’um...
— Sizi tan ıdığım a çok m utlu oldum Bay S eth
S tanfort...
— Ve N ew -Jersey , T ren to n 'dan B ayan A rcadia
W alker...
—B ayan A rcad ia W a lk e r’in h u z u ru n d a olm aktan
b ü y ü k o n u r duydum .
Ve B ay P ro th , yabancıyı inceledikten sonra tüm
d ikkatini bay an y ab an cıy a verdi.
B ayan A rcad ia W alker sevimli b ir kişiydi. Yaşı
yirm i d ö rt. G özleri açık mavi. Saçları koyu k e sta
ne. Teni, açık havanın zor k arartac ağ ı körpelikte.
D işleri m ükem m el b ir beyazlık ve düzende. Boyu
ortalam an ın biraz ü stünde. H a y ran olunacak b ir
v ü cu t yapısı. Y ü rü y ü şü en d e r b ir zariflik, çeviklik
ve esneklikte. Ü zerinde b u lu n an uzu n eteğiyle B ay
S eth S ta n fo rt'u n k i gibi eşinen atının hareketlerine
zarif b ir biçim de kendini bırakıyordu. İnce zevkli
eldivenli ellerinden dizginler kayıyordu, bu işi b i
len o nu n u sta b ir binici o lduğunu keşfederdi. B ir
12
lik’in ü st sınıfına, b u sözcük Yeni D ü n y a doğum lu
ların dem o k ratik içgüdülerine yakışm ıyor olsa d a
A m erikan aristokrasisi diye adlandırılabileceğim iz
şu şeye özel, şu ne olduğu bilinm eyenle aşırı b ir
seçkinlik tüm kişiliğine dam gasını vurm uştu.
H arek etlerin d e özgür, servetiyle bağım sız, A m e
rikalı gençlerin serüvenci ru h u n a doğuştan sahip,
artık anne b ab ası k en d in d en u za k ta olan, N ew -
J e rs e y kökenli B ayan A rcadia W alker, d ah a şim di
den b irk aç y ıld an b u y a n a yo lcu lu k lar yapm ış, Av
ru p a ’nın başlıca ülkelerini ziyaret etm iş, L o n d ra ’da
olduğu gibi P aris’te, B erlin’de, V iyana’d a y a d a Ro-
m a’d a ne yapıldığından, ne söylendiğinden h a b e r
dar, zevklerine u y gun b ir yaşam sürüyordu. Ve bu
ardı arkası gelm eyen uzak ülke gezilerinde g ö rd ü k
lerini, d u yduklarını, F ransızlarla, İngilizlerle, Al
m anlarla, İtaly an larla ken d i öz dillerinde k o n u şa
biliyordu. Bu d ü n y ad an göçüp giden b ir vasi ta ra
fından y ö n verilen eğitim ine, özellikle özen göste
rilmiş olan bilgili b ir kişiydi. İşlerini y ap m ak ta n b i
le geri d u rm u y o rd u ve servetini, çıkarlarını çok iyi
bilen b ir anlayışla idare ediyordu.
Bayan A rcadia W alker hak k ın d a söylenenler,
Bay Seth S tan fo rt’a d a sim etrik -bu doğru sözcük
tür- olarak uygulandı. O d a özgür, o d a zengin, y o l
culukları d a seven, tüm dünyayı dolaşm ış, b undan
böyle doğduğu k en t B oston’d a oturuyordu. Kışın,
Eski K ıta n ın konuğuydu, serüvenci hem şehrisiyle
karşılaştığı büyük başkentlerin konuğu. Yazın, çık
13
tığı ülkeye, b ir eli y ağ d a b ir eli b ald a Yankees aile
lerin toplandığı plajlara dönüyordu. B ayan Arca-
d ia y la o ralard a d a buluşm uşlardı. M eydandaki m e
raklı bayların ve özellikle m eraklı bayanların b irb ir
leri için yaratıld ık larını söyledikleri, h er ikisi de yol
cu lu k lara aç, h er ikisi de askeri y a d a siyasal y aşam
daki h erh an g i b ir olayın k am unun dikkatini çektiği
y ere k o şu ştu rm ak ta acele eden bu iki genç ve zinde
varlığı aynı içgüdüler birbirlerine yakınlaştırm ıştı...
Bu d u ru m d a B ay Seth S tan fo rt ve B ayan A rcadia
W alker'in alışkanlıklarında hiçbir şeyi değiştirm e
y ecek olan, yaşam larını birleştirm e fikrine yavaş
yavaş gelm eleri kim seyi hayrete düşürm eyecektir.
Bu, b u n d an böyle birlikte yol alan iki gemi olm aya
cak am a şu n a inanabilirsiniz, Y erk ü re’nin tüm d e
nizlerinde seyretm esi am acıyla son derece iyi inşa
edilmiş, donatılm ış, düzenlenm iş tek biri olacaktır.
H ayır! Bu b ir anlaşm azlık m eselesi hiç değildi,
Seth S ta n fo rt’la B ayan A rcadia W a lk e r’ı bu kentin
sulh yarg ıcın ın önüne getiren b ir davanın çözü
m üydü. H ayır! M assachusetts ve N ew J e rs e y ‘nin
yetkili m akam ları önünde tüm yasal işlem leri y e ri
ne g etird ik ten so n ra o aynı gün (27 M a rt )', o aynı
saatte, onu y ed i geçe, bilenlerin söylediğine göre
insan y aşam ının en önem lisi olan b u işi so n u çlan
dırm ak am acıyla W h a sto n ’d a birbirlerine ra n d ev u
verm işlerdi.
1. J.V . önce 2.9 Ekim tarihini verm işti, b u rad a unutulm uş ve biz düzel
tiyoruz.
14
Bay S eth S tan fo rt ve B ayan A rcad ia W a lk e r’m
sulh y arg ıcın a takdim leri, aktarıldığı biçim de y ap ıl
dıktan so n ra B ay P ro th ’a artık bay yolcu ve bayan
yolcuya h angi nedenle m ahkem esine çıktıklarını
sorm ak kaldı.
“S eth S tanfort, B ayan A rcadia W a lk e r’in kocası
olm ak istiy o r” diye y a n ıt verdi erk ek olanı.
“Ve B ayan A rcad ia W alker, S eth S tan fo rt u n k a
rısı olm ak istiy o r” diye ekledi öteki.
Yargıç,
"Tam am en em rinizdeyim B ay S tan fo rt ve sizin
de B ayan A rcadia W a lk e r” diyerek iki nişanlının
önünde eğildi.
Ve h er ikisi de sırayla eğildiler.
Bay J o h n P ro th "N e zam an b u nikah işlem lerini
başlatm ak sizin için u ygun olacak?” diye sözü aldı.
"H em en... eğer b o şsanız” diye belirtti S eth S ta n
fort.
"Ç ü n k ü B ay an S ta n fo rt o lu r olm az W h as-
to n 'd an ayrılacağız” dedi B ayan A rcadia W alker.
B ay P ro th ’un tavrı, varlığıyla şu a n d a onları
on u rlan d ıran bu sevimli çifti, kent duvarları arasın
da d a h a uzu n sü re alıkoyam am aktan, kendisiyle
birlikte tüm k en tin ne denli üzüleceğini anlattı.
S o n ra ekledi:
“Tam am en em irlerinize am adeyim .”
Ve kapının ö n ü n ü açm ak am acıyla b irk aç adım
geriledi.
A m a Bay S eth S ta n fo rt o zam an şöyle dedi:
15
“Benim ve B ayan A rcadia W alker m, inm em iz
çok gerekli m i?”
“H iç de değil” diye belirtti Bay P ro th ve “A yak
ta olduğu gibi at ü stünde de evlenilebilir.”
D a h a uyum lu b ir y arg ıçla karşılaşm ak güç o lu r
du, bu ilginç A m erika ülkesinde b ile !
“Tek b ir so ru ” diye y en id en söz aldı B ay P roth,
“Y asanın g erektirdiği tüm işlem ler y erin e getirildi
m i?...”
“G etirild i” diye yanıtladı W haston.
Ve B oston ve T renton m ahkem e kalem leri ta ra
fından izin h akları tahsil edildikten sonra kalem e
alınm ış olan b ir çift d oğru ve eksiksiz doldurulm uş
izin belgesini y arg ıc a uzattı.
B ay P ro th kâğıtları aldı, altın çerçeveli gözlüğü
nü b u rn u n a geçirdi, düzenli b ir biçim de resm en
onaylanm ış ve resm i b ir pul yapıştırılm ış bu ev rak
ları d ikkatle o k u d u ve şöyle dedi:
“B u ev rak lar k u ra lın a uygun ve ben de size evli
lik belgesini teslim e hazırım .”
B aşka herhangi b ir ülkede biraz olağanüstü g ö rü
nebilecek koşullarda kıyılan b ir nikahın onca tanığı
olarak, sayıları artm ış olan m eraklıların çiftin çevre
sinde yığılm alarından hayrete düşm eyin. Bu iki ni
şanlının ne canını sıkm ak içindi ne de gücendirm ek.
B ay P ro th o zam an eşiğin üstüne geldi ve h e rk e
sin d u y d u ğ u b ir sesle şöyle dedi:
— B ay S eth S tanfort, B ayan A rcadia W a lk e r'ı
karı o larak alm aya razı m ısınız?...
16
- Evet.
- B ayan A rcad ia W alker, Bay S ta n fo rt’u koca
olarak alm aya razı m ısınız?...
- E vet
Yargıç b irk aç saniye daldı ve "artık kıpırdam a
yalım ” değişm ez sözcüklerini telaffuz edecek bir
fotoğrafçı gibi ciddi... şu sözlerle söze başladı:
"B oston’d an B ay S eth S tan fo rt ve T renton'dan
Bayan A rcadia W alker, sizleri y asay la evli ilan edi
y o ru m !”
İki eş o zam an y ak laştılar ve az önce tam am la
nan evlilik sözleşm esini m ü h ü rler gibi el ele tu tu ş
tular.
S o n ra S eth S tan fo rt cüzdanından beş y ü z d o lar
lık b an k n o t çekerek "ücret o lara k ” diyerek takdim
ederken S tan fo rt hanım efendi de "yoksullar için”
diyerek b ir İkincisini takdim ediyordu.
S o n ra h er ikisi kendilerini saygıyla selam layan
yargıcın önünde eğilm elerinin ardından, dizginleri
koyuverdiler ve iki at W ilcox m ahallesi y ö n ü n e
d oğru çabucak fırladı.
Ve Bay J o h n P ro th bilge kişi olarak şöyle dedi:
"A m erika’d a evlenm enin bu denli kolay olm ası
na -neredeyse boşan m ak kadar- gerçekten bayılı
y o ru m !”
17
II. B ölüm
itz... Mitz!...
M —B ay F rancis?
1. “3 N isa n ” yerine. Kış dönem inin ilk seçimi bu bölüm de olduğu gibi
duruyor.
2. Elyazm ası m etinde boş. K uşkusuz H arvard.
19
içe işleyen b ir sesle kolaylıkla konuşuyordu. Genç,
yaşlı tüm m eslektaşları onu tak d ir ediyorlardı ve hiç
b ir zam an b ir düşm an edinmemişti. Kişi olarak da
çok iyiydi, güzel kestane saçlar, güzel siyah gözler,
şık tavırlar, kırıcı olm adan esprili, gösterişsiz y a r
dımsever, A m erikalı unvansız soyluların kendilerini
tu tk u y la adadıkları çeşitli spor türlerinde hiç de b e
ceriksiz değildi, kentin en seçkin genç insanları a ra
sında nasıl y e r alm ayacaktı, niçin D o k to r H udel-
son’un ve onun F lora Clarish olarak doğan karısının,
şu çekici kızı J e n n y H udelson’u sevm eyecekti?...
A m a d ikkati bu genç kişiye yöneltm ek için vakit
çok erken. O n u n sahneye girm esinin gerektiği an
gelm edi ve onu ancak, ailesinin ortam ında takdim
etm ek d ah a uygun olur. Bu uzun sürem eyecektir.
D oğrusu, son derece kesinlik gerektiren bu öykü
n ü n gelişm esine belli b ir yö n tem getirilem eyecektir.
F ran c is G o rd o n k o n u su n a, E lizab eth S o k a
ğ ı’ndaki evde o tu rd u ğ u n u ve o ra d an k uşkusuz a n
cak B ayan J e n n y 'le evlendiği gün ayrılacağını ek
leyeceğiz... A m a b ir kez d a h a B ayan J e n n y H u d e l
so n ’u olduğu y erd e bırakalım ve sadece hizm etçi
M itz’in, efendisinin yeğeninin sırdaşı olduğunu ve
onu b ir oğul gibi y a d a dahası b ü y ü k an n eler anne
şefkati re k o ru n u genellikle ellerinde tu ttu k la rın
dan, b ir to ru n gibi candan sevdiğini söyleyelim.
Şim di b u lunm az olan ö rn e k hizm etçi M itz, hem
kedi hem de köpeğe çeken şu kayıp tü rü n so yun
dan dı,-efendilerine bağlı old u ğ u n a göre köpek, eve
20
bağlı o ld u ğ u n a göre kedi-. K olaylıkla tahm in ede
ceğiniz gibi B ayan M itz, B ay D ean F o rsy th y e k a r
şı açık sözlüydü ve haksız old u ğ u n d a b u n u ona
söylüyordu. O n u n la hem fikir olm ayı istem iyorsa
y ap acağ ı b ir şey vardı: oradan ayrılm ak, çalışm a
odasına dönm ek ve o ray a çift sürgüyle kapanm ak.
Kaldı ki, B ay D ean F o rsy th ’nin o ra d a yalnız
kalm aktan hiç k o rkm ası gerekm iyordu. H izm etçi
M itz’in uyarı ve azarların d an aynı şekilde kaçan
d ah a az önem li b ir b aşk a kişiye güvenebilirdi.
Bu, hiç k u şk u su z çok kısa boyda olm asaydı,
O m ega tak m a adıyla adlandırılacak O m icro n ’du.
O n beş y aşın d an bu y a n a büyüm em işti ve b u y aşta
d ö rt ayak, altı p arm a k tan d ah a uzun değildi boyu.
G erçek adı Tom W if o larak Bay D ean F o rsy th ’nin
evine girm işti, tam d a büyüm esinin d u rd u ğ u d ö
nem de, genç u şak o larak ve ellisini aştığından otuz
beş y ıld ır F rancis G o rd o n ’un dayısının hizm etinde
olduğu son u cu n a varılacaktır.
A m a bu hizm etin o n ca y ıld a n b u y a n a çoktan ge
lip neye dayandığını d a bilm ek gerekiyor: E n azın
dan efendisininkine eşit b ir tu tk u hissettiği çalış
m alarda Bay D ean F o rsy th y e y ardım cı olm aya.
Peki, B ay D ean F o rsy th çalışıyor m uydu?...
E vet!... A m atörce ve ne coşkuyla, iki k atm a çı
kan ne tutk u y la!... K a rar vereceksiniz.
Peki, neyle uğraşıy ordu?... Ö z g ü r A m erik a’nın
b ir yığın y u rtta şı gibi tıp, hukuk, bilim, edebiyat,
sanat, ticaret?
21
Kesinlikle değil y a d a daha çok bilimle, belli bir bi
limle, astronom iyle, gökcisim lerine ilişkin y ü ksek h e
sapları ele alanlarla da değil. Hayır, o sadece gezegen
y a da yıldız keşfetmeye çalışıyordu. Y erküre'm izin
üstünde olup biten hiçbir şey y a d a aşağı y u k arı hiç
b ir şey onu ilgilendiriyor gibi görünm üyordu ve o uç
suz bucaksız alanlarda yaşıyordu. A m a oralarda ne
öğle ne de akşam yem eği bulam ayacağından günde
en azından iki kez kesin inm esi gerekiyordu. Ve tam
da o sabah bekletiyordu, bu yü zd en hizmetçi M itz
m asanın çevresinde dönerken hom urdanıyordu.
"G elm eyecek m i?” deyip d u ru y o rd u .
“O m ic ro n y o k m u ? ” diye so rd u F rancis G ordon.
“O her zam an sadece efendisinin olduğu y erd ed ir”
diye yanıtladı hizmetçi. "Benim de artık tüneğine tır
m anacak gücüm y o k .” D üşüncesini böyle dile getirdi.
Söz ko n u su tü n ek, ü stü kapalı balkonu, evin ça
tısının ü stü n d en yirm i ayak k a d a r yükselen b ir k u
leden ne çok ne de azdı, gerçek adını verirsek, b ir
gözlem evi. B u kapalı b alk o n u n altın d a d ö rt an a
n o k tay a yönelm iş d ö rt p encerenin açıldığı y u v a r
lak b ir o d a b u lu n u y o rd u , içinde b irk aç aygıt, y e te
rince h atırı sayılır u zu n lu k ta m enzilli dürbünler, te
leskoplar ay akları üzerinde dönüyorlardı, objektif
leri hiç y ıp ran m ıy o r idiyse, bu kullanılm am aların-
dan değildi. D a h a çok korkulm ası gereken şey,
Bay D e an F o rsy th ve O m icro n ’un, aygıtlarının
gözlem e m erceğine d ayaya d ayaya so n u n d a gözle
rini bozm aları olmalıydı.
22
D oğrudur, h e r ikisi de güneşin batışıyla doğuşu
arasında, nöb etleşerek gecenin ve g ü n d ü zü n b ü
yük b ir b ö lü m ü n ü b u odada geçiriyorlardı. B akı
yorlardı, gözlem liyorlardı, yıldızlar arası bölgelere
dalıyorlardı. D e an F o rsy th ’nin ad ın a bağlanacak
herhangi b ir k eşif y ap m ak um u d u onları bırakm ı
y o rd u . G ökyüzü tem iz olduğunda işler yine y ü rü
yo rd u ; am a V irginia eyaletini geçen otuz yedinci
paralelin ü stü n d e hep böyle olm ası gerekm iyordu.
Bulutlar, saçak b u lu tla r (aynen), karabulutlar, k ü
me bulutlar, istediğiniz k a d a r ve kuşkusuz efendiy
le uşağın istediğinden d ah a fazla. A m a araların d a
geçen ne çok bitm ez tükenm ez yakınm alar, m elte
min kasıtlı olarak pus paçavralarını sürüklediği bu
gökkubbeye k arşı ne tehditler!
Ve h içbir gözlem in yapılam adığı b u bitm ez tü
kenm ez can sıkıcı saatlerde am atör gökbilim ci d a
ğınık saçlarını k arıştıra rak yineliyordu:
“Şu a n d a h erh an g i b ir y en i gökcism inin objekti
fimin görüş alan ın d an geçip geçm ediği ne m alum ?
D ünyanın b ir ikinci u y d u su n u geçerken yak alam a
fırsatını kaçırıp kaçırm adığım ne m alum ? Ya da
Ay' m çevresinde d ö n ü p d u ra n bir alt uyduyu? Bu
|an et b u lu t tab akasının ü stü n d e h erhangi b ir m ete
orun, b ir göktaşının, b ir k ü çü k gezegenin dolaşıp
dolaşm adığı ne m alum ?...”
“B u çok m uhtem el” diye y anıtlıyordu O m icron.
—Ve tam d a b u sabah efendim , b ir aydınlanm a
a n ın d a sandım ki görüyorum ...
23
—Ben de O m icron...
—ikim iz de efendim , ikimiz de...
“B en... ilk o larak k u şk u su z...” diye açıkladı Bay
D ean Forsytlı...
“H iç şüphe y o k ” diye kabullendi O m icron, a n
lamlı b ir b aş sallam asıyla “ve b an a öyle geldi ki oy
du... o olm alıydı...”
“B u n a y em in ed e rim ” diye id d ia etti D e an
F orsyth, “K uzeydoğudan güneybatıya d oğru ilerle
m ekte olan b ir m eteor...”
—E v et efendim , hem en hem en G üneş yönünde...
—G ö rü n en y ö n O m icron...
—G ö rü n en , söylem eye g erek yok.
— Ve saat y ediyi otuz y ed i d ak ik a yirm i saniye
geçiyordu.
"Yirmi saniye” diye tek ra rlad ı O m icron, “D u v a r
saatim izde an ın d a belirlediğim gibi...”
“Ve o an d an itibaren b ir d a h a görü n m ed i” diye
bağırdı B ay D e an F orsyth, gökyüzüne d oğru teh-
d itk â r b ir el harek eti y ap a rak .
— H a y ır efendim . B ulutlar... bulutlar... batı-gü-
n ey -batıdan çıkan b u lu tla r ve gün boyunca b ir d a
h a m avi b ir köşe g örüp görm eyeceğim izi bilm iyo
rum .
“K asıtlı b ir olay b u ” diye karşılık verdi D ean
F o rsy th “Ve gerçekten de b u n u n sadece benim b a
şım a geldiğini san ıyorum .”
“Ve de b en im ” diye m ırıldandı, kendisini efendi
sinin çalışm alarının y arısı gibi gören O m icron.
24
G erçekte W h a sto n ’un tüm sakinleri, kalın b u lu t
lar k entlerini k ararttığ ın d a aynı y ak ın m a hakkına
sahipti. G üneş parıldasın... y a d a parıldam asın,
herkes içindir.
Sis ken ti sard ığ ın d a -kırk sekiz saat süren şu sis
lerden biri- D ean F o rsy th ’in kötü ru h d u ru m u n u n
ne hale geldiğini dü şünm ek sadece çok çok kolay
dır. E n azından b u lu tlu bir gökyüzünde bile Yerkü-
re ’nin yüzeyine çok y ak ın geçm esi d u ru m u n d a b ir
kaç göktaşını ayrım sam ak olanaksız değildi; am a
sis kalınlaştığında, beşeri y a ra tık la r bile on adım
ötesini hiç görem ezken en güçlü teleskoplar, en
m ükem m elleştirilm iş d ü rb ü n le r ne yapabilirler?...
W h a sto n ’da, kent, Tam ise’in çam urlu sularıyla d e
ğil de P o to m ac’ın d u ru sularıyla y ık an ıy o r olm ası
n a rağm en bu d u ru m en d er değildir...
Ve şimdi, o gün, sabahın başlangıcında, gökyüzü
tertem izken peki ne fark etm işlerdi... y a d a fark et
tiklerini sanm ışlardı efendi ve uşak?... B ir gökta-
şıydı, y o ğ u n lu ğ u n u ölçem edikleri aşırı b ir hıza sa
hip, u p u zu n uzan an b ir biçimi olan. Söylediğim iz
gibi bu göktaşı kuzeydoğudan güneybatıya doğru
y e r değiştiriyordu am a y erle arasındaki uzaklık
belli b ir m ik tar fersah olm ası gerektiğinden, eğer
şu m ünasebetsiz sis gelip tüm gözlem i engeli eme-
seydi, onu d ü rb ü n m erceğinden b irkaç saat b o y u n
ca izlem ek m üm kün olurdu!
Ve işte o zam an b u kötü şansın doğal olarak kış
kırttığı yerinm e m ak araları boşalıyordu!... B u gök
25
taşı, W h asto n u fk u n a geri dönecek m iydi?... E le
m entleri hesaplanabilecek, kütlesi, ağırlığı, yapısı
belirlenebilecek m iydi?... G ökyüzünün bir başka
n o k tasın d a onu b ulacak d ah a elverişli koşullarda
h erhan g i b ir b aşk a gökbilim ci v ar m ıydı?... O n u
telesk o p u n u n u c u n d a b u k a d a r az tu ta n D ean
F orsyth, b u b u lu şu adıyla im zalayacak kişi olarak
nitelenecek m iydi?... T üm onur, yaşam larını gözle
m evlerinin u fkuyla tepe noktaları arasın d a m eteor
kollam akla geçiren E ski y a d a Yeni K ıta’nm o bil
ginlerinden b irinin olm ayacak mıydı d ah a sonra?...
Ve h er ikisi de doğuya açılan pencerelerinkinin
önüne yeniden gelip nöbete durdular. A rtık k o nuş
m uyorlardı. D ean Forsyth, b u y a n d a n üstünde hafif
rüzgârın şiddetlenerek orad a b u ra d a az aydınlık
alanlarla delinm iş g rim trak bulutları kovduğu Ser-
b o r tepelerinin değişken profilinin sınırladığı geniş
ufku bakışlarıyla tarıyordu. O m icron, kısa b oyunun
azalttığı görüş alanını artırm ak için ayaklarının
ucu n d a dikiliyordu. Biri kollarını kavuşturm uş, elle
rini kapam ış göğsüne bastırıyordu. Ö teki, kasılmış
p arm ak larıy la p encerenin perv azın a v u ru y o rd u .
B irkaç kuş, kan at çırpıp kısa tiz çığlıklar atarak sü
zülüyordu ve insan olm a özelliklerinin yeryüzünde
tu ttu ğ u efendi ve uşakla tam d a alay ediyor havasın-
daydılar!... Ah!... O nları uçarken izleyebilselerdi,
birkaç sıçrayışta sis tabakalarını geçecekler ve belki
de güneş ışınlarının parıltıları ortasında dönüşünü
sü rd ü re n küçük gezegeni y eniden göreceklerdi?...
26
O an d a k ap ı vu ru ld u .
D ü şüncelerine göm ülm üş olan D ean F orsyth ve
O m icron duym adılar.
O zam an k ap ı açıldı ve eşikte F rancis G ordon
göründü.
D ean F o rsy th ve O m icron dönm ediler bile.
Yeğen dayıya d o ğ ru gitti ve hafifçe ko lu n a do
kundu.
D ean Forsyth dünyanın ucundan döner gibi oldu...
Yeryüzü dünyasının değil, düş gücünün onu m ete
orun ardından sürüklediği gökyüzü dünyasının...
“N e ? ” diye sordu.
—D ayı, y em ek bekliyor....
"A h !” dedi D ean F orsyth, “B ekliyor m u?... P e
ki... Biz de b ek liy o ru z....”
—B ekliyorsunuz?... N eyi?
“G üneşin y en id en g örünm esini” diye açıkladı,
yan ıtı efendisi tarafın d an onaylanan O m icron.
—A m a dayı, sanırım G ü n e ş’i yem eğe davet etm e
diniz ve onsuz m asaya oturulabilir...
B u n a ne y a n ıt verm eliydi?... Işık saçan gökcis
mi, tüm gün ken d in i gösterm iyor idiyse, B ay D ean
F o rsy th o rtalam a in sanların genellikle akşam y e
m eğini yediği saatte an cak öğle yem eğini yem ekte
inat edecek m iydi?...
“D ay ı,” diye başladı F rancis G ordon, “M itz sa
bırsızlanıyor, sizi u y arıy orum ...”
Bu, B ay D ean F o rsy th y i dü şten gerçeğe d ö n d ü
ren belirleyici b ir ned en oldu gibi görü n d ü . H iz
27
m etçi M itz ’in sabırsızlıklarını biliyordu, h a tta on
lard an ödü patlıy o rdu ve m adem ki ona bir özel
ulak k o şu ştu rm u ştu d ah a gecikm eden gitm ek g ere
kiyordu.
“P eki saat k a ç ? ” diye sordu D ean F orsyth.
“O n b ir k ırk b e ş” diye yanıtladı F rancis G ordon.
A slında d u v a r saati on b ir k ırk altıyı gösteriy or
du ve genelinde dayı ve y eğen birbirlerinin karşısı
n a saat tam on b ird e oturuyorlardı.
Yine genel olarak O m icron o nlara servisi y a p ı
y o rd u . A m a o g ün efendisinin b ir işareti üzerine ki
zahm etsizce anladı, gözlem evinde kaldı, y a hava
güneşi geri getirirse...
Bay D ean F o rsy th ve F rancis G ordon m erdive
ne y ö n eld iler ve evin zem in k atın a indiler.
M itz oradaydı, efendisine dik dik baktı ve b u b e
riki başını eğdi.
“O m icro n ? ...” diye sordu.
“O y u k a rıd a m eşgul” diye y an ıtlad ı F rancis G o r
don, “Bu sab ah o n dan vazgeçeceğiz...”
"P e k i!” diye y anıtladı M itz.
Ö ğ le y em eğ i b aşladı ve ağ ızlar sadece y em ek
için açıldı, k o n u şm ak için değil. Y em ekleri g e ti
rirk e n ve ta b a k la rı d eğ iştirirk e n seve seve çene
çalan M itz ’in çenesi açılm ıy o rd u . Bu sessizlik
ağ ır g eliy o rd u , b u zo rlam a sık ıy o rd u . B u y ü z d e n
b u n a b ir son v erm eyi isteyen F ran c is G o rd o n
şöyle dedi:
—D ayı, sabahınızdan h o şn u t m usunuz?...
28
“E v et... h a y ır...” diye y a n ıtla d ı B ay D e an
Forsyth. “G ö k y ü zü n ü n d u ru m u elverişli değil...”
— Peki h erh an g i b ir gökcism i keşfi izinde m isi
niz?..
—S anıyorum ... Francis... A m a y en i b ir gözlem le
em in olm adığım sürece...
“Ve efendim ” dedi M itz, biraz sert b ir tonla, “Si
zi sekiz g ü n d en b u y a n a tedirgin eden bu... K ule
nizden artık ayrılm ayacak ve gece kalkacak k a
dar... evet!... dü n ak şam dan bu y a n a üç kez... sizi
d u y d u m ...”
—Aslında, M itz'çiğim ...
"Ve aşırı y o ru ld u ğ u n u zd a ...” diye başladı v a k u r
hizmetçi, “Sağlığınızı bozduğunuzda, nezleye b ir
iyice yakalandığınızda, haftalarca y a ta ğ a çivilendi
ğinizde size b akm aya yıldızlarınız mı gelecek, d o k
to r hap diye onları alm anızı mı b u y u ra cak ? ...”
D iyalogun aldığı biçim i göz önüne alan D ean
F orsyth y an ıt verm em enin d a h a iyi olacağını an la
dı. Z aten M itz’in çıkışlarını hiç hesaba katm am aya
kararlı olarak tersini söyleyip onu kışkırtm ayı iste
medi ve bard ağ ın a ve tab ağ ın a bile d ik k at etm eden
sessizce y em ek yem eyi sü rd ü rd ü .
F ran c is G o rd o n sohbeti desteklem eye çalışıyor
d u am a gerçekte kendi kendine k o n u şu y o r g ibiy
di. H â lâ üzgün olan dayısı onu d u y m u y o ra b en zi
y o rd u . N e söyleneceğinin hiç bilinm ediği za m a n
lar, tü m ağızların erişebileceği bitm ez tükenm ez
m alzem e, havanın ö nceden nasıl olduğu, o an d a k i
29
d u ru m u ya d a nasıl olacağıdır. Ve özetle b u h av ay
la ilgili soru, B ay D ean F o rsy th ’i özellikle ilgilen
dirm esi gereken so ruydu. Bu y ü z d e n b ir an geldi,
d ah a d a kap an an g üneş y em ek odasını d a h a d a
loşlaştırdığında başını kaldırdı, pencereye b ak tı ve
b itkin elinden çatalının düşm esine izin v erere k b a
ğırdı:
“Bu lanet b u lu tla r gökyüzünü boşaltm ayacak
m ı?... Y ağm ur sel gibi akacak m ı?...”
“D o ğ ru su ” diye belirtti M itz, “U ç haftalık k u
rak lıktan sonra top rağın zenginleşm esi için bu se
vindirici olacak..."
“Toprak... to p ra k !” diye öyle m ükem m el b ir k ü
çüm sem eyle m ırıldandı ki B ay D ean F o rsy th yaşlı
hizm etçiden şu y an ıtı kopardı.
“Evet... toprak, efendim ve y em ek saatinde bile...
hiç inm eyi istem ediğiniz gökyüzü k ad a r değerli.”
“fia d i am a M itz ’çiğim ” dedi F rancis G ordon
onu y atıştırm ak için.
“A m a” diye devam etti aynı tonda, “ekim in so
n u n d a yağ m ay a başlam azsa, soruyorum size ne za
m an y a ğ a c a k ? ”
“D ayıcığım ,” diye sözü aldı o zam an yeğen, “çok
doğru, ekim in3 sonundayız... Kışın başında, b u n u
kabullenm ek gerekiyor!... Z ate n kış ille de kötü
h av a dem ek d eğ il!... Ç ok so ğ u k lard a d a yazın sıcak
saatlerinden d ah a tem iz b ir gökyüzüyle çok k u ru
30
günler oluyor. E h ! Ç alışm alarınıza d a h a iyi koşul
larda y en id en başlarsınız. Biraz sab ır d ayı...”
“S ab ır F ra n c is” diye karşılık verdi, y ü zü en az
hava k a d a r kararm ış olan D ean F orsyth. “Sabır!
Ya ayrım sayam ayacağım ız k ad a r u za k la ra giderse?
Ya u fu k ta artık g ö rü n m ezse?...”
" O ? ...” diye b ağ ırd ı M itz. “O ... K im ?...”
O a n d a O m icro n ’u n sesi duyuldu:
“Efendim ... efendim ...”
“Yeni b ir şey v a r” diye haykırdı B ay D ean Forsyth
çabucak sandalyesini itip kapıya yönelirken.
Ve tam o an d a keskin b ir ışık, b ard ak lara, şişele
re, k u p alara p arla k p ay etler saçarak pencereden
içeri girdi.
“G üneş bu... g ü n eş” deyip d u ru y o rd u D ean
F orsyth acele acele m erdivenleri çıkarken.
“İşte u çtu g itti!...” dedi M itz iskem lelerden b iri
ne o tu ru rk e n . "O lu r m u!... G ünleri, geceleri açık
havada geçirm esine kış engel değil, soğuk engel
değil... K anam a... bro n şit... nezle olm ayı göze ala
rak!... Ve b u n la rın hepsi akıp giden y ıld ız la r
için!... Ve h âlâ o nları alabilseydik, koleksiyon y a-
p abilsey d ik !...”
Böyle dile g etiriyordu düşüncesini M itz, efendi
si kendisini d u ym asa da, duysaydı d a hepsi böyle
olurdu.
T ırm a n ışta n so lu k so lu ğ a k alan B ay D e an
Forsyth, gözlem evine giriyordu. G üneybatı rü z g â
rı şiddetlenm iş ve b u lu tları doğuya doğru kovm uş
31
tu. G eniş b ir aydınlık alan tepelere değin m avinin
görünm esini sağlıyordu. G ökyüzünün m eteorun
gözlem lenm iş olduğu tüm o bölüm ü genişçe açıl
mış, cihazlara siste kaybolm aksızın dolaşm alarına
olanak verecekti. O d a güneş ışınlarıyla doluyordu.
“Pekâlâ, ne v a r ? ” diye sordu B ay D ean F orsyth.
“G ü n eş v a r” diye yanıtladı O m icron am a uzun
süreliğine değil, çünkü d ah a şim diden b atıd an b u
lu tlar görünüyor.
“Y itirilecek b ir d ak ik a y o k ” diye bağırdı Bay
D ean F o rsy th d ü rb ü n ü çevirirken, aynı a n d a uşağı
d a teleskopla aynı işi y apıyordu.
Ve aşağı y u k a rı kırk d ak ik a b oyunca aletleri ne
tu tk u y la kullandılar! N e sabırla en uygun d u ru m
d a tu tm a k için vidaları çevirip d u rd u lar! G ökküre-
nin bu b ö lüm ündeki h er köşeyi, bucağı ne ince bir
d ikkatle tarad ılar! G öktaşı son kez o n lara şu k a d a r
sağ y ü k sek lik te şu k ad a r eğim de adam akıllı g ö rü n
m üştü... K o o rd in atlarından em indiler.
H içb ir şey... O y erd e hiçbir şey! M eteo rla ra on-
ca h a rik a gezinti alanı sunan tüm o bölge ıssız!... O
y ö n d e tek b ir görülebilir n o k ta y o k !... K üçük geze
gene ne de geçtiğine ilişkin te k b ir iz!...
G ö zk ap ak ların a dolan k an la kızarm ış gözlerini
silerek “H içb ir şey !” dedi B ay D ean F orsyth.
“H içb ir şey !...” dedi O m icro n sızlanan b ir y a n k ı
gibi.
işte o zam an sis geri d ö n d ü ve gökyüzü y en id en
k arard ı.
32
G ök y ü zü n d ek i b u iyileşme sona erdi ve b u kez
tüm g ü n lü ğ ü n e ! Pus parçaları b iraz d an pis b ir gri
likte, y ek p a re b ir kütle o luşturdu ve ince y ağ m u r
halinde dam lam aya başladı. Efendi ve uşak son d e
rece um utsuzdular, h er tü r gözlem den vazgeçm ek
gerekiyordu.
O zam an O m icro n şöyle dedi:
“A m a efendim ... onu görm üş olduğum uzdan iyi
ce em in m iyiz?...”
“B u n d an em insek...” diye h ay k ırd ı B ay D ean
F orsyth kollarını g ö kyüzüne d o ğ ru kaldırarak,
kıskançlık ve tedirginliğin karıştığı b ir ses to n u y la
ekledi:
“G eriye artık, onun da... S ydney H u d elso n ’un
da onu g ö rü p görm em iş olması k alac ak !”
33
III. Bölüm
B u ra d a D o k to r Sy d n ey H udelson,
k arısı B a y a n F lo ra H udelson
iki k ızları B ay an J e n n y ve
B a y a n L o o söz konusu.
34
Bu gökbilim ci d o k to r kırk y ed i yaşındaydı, k arı
sı kırk, b ü y ü k kızı on sekiz, k ü çü k kızı on dört.
K uşkusuz F o rsy th ve H udelson aileleri b irb irle
rine çok y ak ın olsalar d a en azından S ydney H u
delson ve D ean F o rsy th arasın d a belli bir rekabet
y o k değildi. G ö k y üzündeki cisim ler herkese, onla
rı keşfetm em iş o lanlara bile ait olduğuna göre bu
y a d a şu gezegen, şu y a d a b u yıldız için çekişiyor
lardı denem ez am a b u y a d a şu m eteorolojik göz
lem k o n u su n d a çekiştikleri sık sık oluyordu.
O layları çığrm dan çıkaracak ve a ra d a b ir üzücü
sah n e le re y o l a ç aca k şey, b ir B ay an D e an
F o rsy th ’nin varlığı o lurdu. O y sa bilindiği gibi
onunla evlenecek olan b e k â r kalm ış o lduğuna ve
hiçbir zam an d ü şü n d e bile evlenm e düşüncesini
aklına getirm ediğine göre sözü edilen bayan yok tu .
Bu d u ru m d a k ocanın tarafını tu taca k herhangi bir
eş y o k tu ve sonuç olarak d a iki am atö r gökbilim ci
arasındaki b ir dargınlığın kısa sürede giderilm e
şansı vardı.
K uşkusuz ikinci ailede B ayan F lora H udelson
vardı. A m a o, m ükem m el bir anne, m ükem m el b ir
ev hanım ı, çok uzlaştırıcı yapıda, kim se hak k ın d a
yakışıksız b ir söz söyleyem eyen, eski ve yeni d ü n
y an ın çeşitli toplum larm da, h a tta en itibarlılarından
bir sü rü bayan gibi d edikoduyla beslenm eyen, ifti
rayla doğm ayan m ükem m el b ir kadındı. B ayan eş
lerin b u modeli, y ak ın dostu F orsyth’le herhangi b ir
tartışm anın ard ın d an kafası kızgın döndüğünde b e
35
cerilerini özellikle kocasını y atıştırm ak için kullanı
y o rd u .
Bayan H u d elso n ’un, kocasının gökbilimle u ğ raş
masını, g ö k k u b b en in derinliklerinde yaşam asını,
ondan inm esini rica ettiğinde, inmesi koşuluyla, çok
doğal b u lduğunu söylem ek gerekiyor. Z aten efendi
sini hırpalayan hizmetçi M itz’in tersine, o kocasını
hiç hırpalam ıyordu; ziyaret y a d a yem ek saatlerinde
bekletm esini hoş karşılıyordu; hiç hom urdanm ıyor
du ve yem ekleri en iyi pişme derecesinde tutm ak
için yine de çaba gösteriyordu; içine kapandığında,
b u n a saygı gösteriyordu; çalışm alarını d a m erak edi
y o rd u ve herhangi bir buluştan endişeye kapılm ış gi
bi görü n d ü ğ ü n d e ve artık yolunu bulam ayacak d e
recede uçsuz bucaksız uzayda yolunu yitirdiğinde
ona cesaret verici sözlerle hizm et etmeyi biliyordu.
İşte tüm k o calar için dilediğim iz gibi bir kadın,
özellikle de gökbilim ci olduklarında.
B üyük kız, şu sevimli Je n n y , annesinin izinden
gitmeyi, y aşam y o lların d a aynı adım la yü rü m ey i
v aat ediyordu. E lbette F rancis G o rd o n ’u J e n n y
H u d elso n ’la evlenirse erkeklerin en m utlusu olm ak
bekliyordu. A m erikalı bayanları küçüm sem ek iste
meyiz, tüm A m erik a’d a d ah a sevimli, d ah a çekici,
insan erdem lerinin bütü n ü y le d ah a donanım lı b ir
genç kıza rastlanm ayacağını söylem enin sakıncası
yo k . M avi gözlü sevimli bir sarışın, körpe tenli, g ü
zel eller, güzel ayaklar, güzel b ir boy, zarif olduğu
k ad a r alçakgönüllü, iyi olduğu k a d a r zeki. Bu n e
36
denlerle F ran cis G o rd o n onu, onun F rancis G or-
d o n ’u tak d ir ettiğinden d ah a az ta k d ir etm iyordu.
Bay D ean F o rsy th ’nin yeğeni, zaten H udelson ai
lesinin tüm dostluğu ve sem patisine sahipti. Bu d u
rum , çok geçm eden iki tarafın d a kabul edeceği b ir
evlilik isteği biçim ine dönüşm üştü. Bu iki genç ni
şanlı b irb irlerin e çok y ak ışıy o rlard ı! J e n n y ’nin ai
leden gelen özellikleriyle evliliklerine getireceği gö
nenç olacaktı. F rancis G o rd o n ’a gelince serveti bir
gün kendisine k alacak olan dayısı tarafından d o n a
tılacaktı. A m a b u m iras olasılıklarını bir y a n a b ıra
kalım . G üvence altına alınm ış olan gelecek söz k o
n usu değildi, m utluluğun tüm koşullarının b ir a ra
y a geleceği şim diki zam andı.
D em ek ki F ran cis G ordon J e n n y H u d e lso n ’la
nişanlanm ıştı, J e n n y H udelson F rancis G o rd o n ’la
nişanlanm ıştı ve y ak ın d a saptanacak b ir tarih te ni
kah, bu m utlu W h aston kentinin başlıca kilisesi Sa-
in t-A n d rew ’de saygıdeğer O ’G a rth ’ın özenleriyle
kıyılacaktı.
Ve b u d üğün tö renine b ü y ü k akın olacağından
em in olabilirsiniz, çü n k ü iki aile de ancak o n u rları
n a eşdeğerde b ir itib a ra sahiptiler. A yrıca şundan
d a d a h a az em in olm ayın: O g ünün en neşeli, en
canlı, en uçarısı, sevgili kız kardeşine nedim elik y a
p acak olan şu çıtı pıtı L oo1 olacaktır. H en ü z on beş
y a şın d a değil bu k ü çü k kız ve olabildiğince genç
olm a hakkı elbette var. H erk es üstüne titriyor, her-
1. L ouise'in kısaltılmışı (yazarın notu).
37
kes onu seviyor. Sonsuz b ir enerji ve bilginler b u
n u an cak b u y aratılışta olanlarda bulacaklardır.
B eklenm edik h azırcevaplarıyla biraz yaram azdı,
“b ab an ın gezegenleriyle” alay etm ekten hiç sıkılm ı
y o rd u ! A m a h er şeyi bağışlanıyordu, h er şeyi g ö r
m em ezlikten geliniyordu ve ilk gülen ve tek ceza
o larak k ö rp e k ü çü k kız y a n a k la rın a b ir öpücük
k o n d u ra n D o k to r H udelson oluyordu.
A slında D o k to r H udelson iyi bir adam dı am a
alın g an lığ ın a eşit b ir in atçılık ta. T akılm alarını
önem siz addettiği Loo dışında herkes kaçıklık ve
alışkanlıklarına saygı gösteriyordu. H av a d u ru m u
n a ilişkin incelem elerinde çok zorlu, sunum larında
çok kararlı, yaptığı y a d a yaptığını iddia ettiği keşif
lerde çok kıskanç; D ostu D ean F o rsy th ’i de a rad a
b ir şu y a d a b u m eteor k o n u su n d a bitm ez tükenm ez
tartışm alara girdiği b ir rakibi hissediyordu. Aynı av
alanında iki avcı ve ateş etm ek için çekişiyorlar! O
fırtınaları y o k edecek şu iyi B ayan H udelson orad a
olm asaydı, çok k ereler küskünlüğe dönüşebilecek
soğukluklarla sonuçlanırdı. İki kızı ve F rancis G or-
don o n a b u k o n u d a adam akıllı yardım cı oluyorlar
dı. Kaldı ki F rancis ve J e n n y ’nin evlilikleri iki aile
y i d a h a sıkı sıkıya bağladığında b u geçici fırtınalar
d ah a az k o rk u n ç olacaktı ve kim bilir belki de ciddi
b ir işbirliğiyle birleşecek iki am atör, gökteki a ra ştır
m alarını ortak laşa y ü rü te c e k le rd i! Bu geniş uzay
alan ların d a keşfedilen değilse de vurulan av etini
hakkaniyetle paylaşacaklardı.
38
B ay S tan ley H u d e lso n ’u n 2 b ir y an d a n m eteoro
lojiyle ilgilenirken aynı an d a istatistikle de -çok
yetkili bilim in san ların a göre, grafik eğrileri basın
çölçer y a d a sıcaklıkölçerle ilgili değişkenlerle çakı
şan suçluluk o ran ların a çok özel b ir istatistik- u ğ
raştığını kay d etm ek y erin d e olur. D o k to r H udel-
son b u çakışm aları o rtay a çıkarm ak için tüm titizli
ğini gösteriyordu. Bu suç grafiği, onu oluşturm aya
olanak v erecek h içbir şeyi göz ardı etm iyordu. Ki
şisel gözlem lerini ak tard ığ ı Illinois M eteoroloji
H izm etleri M ü d ü rü B ay L innoy’la sürekli h ab erle
şiyordu. B u Şikagolu bilim adam ıyla aynı görüşü
pay laşarak “gü n lü k olm asa d a en azından aylık,
m evsim lik ve yıllık sıcaklık artışlarıyla suçluluk
oran ın d ak i y ü kselm enin k o şu t gittiğini” sav u n d u
ğ u n d a ona tersini söylem ek gerekm ezdi. O n la ra
inanırsak, suçlar açık h av alard a h afif b ir artış, sisli
h av alard a h afif b ir düşüş gösteriyorlar. Ö zellikle
kış ayları b o y u n ca sıcaklıktaki azalm a ve y azın aşı
rı yağışlar, kişilere ve m ülklere saldırılarda b ir d ü
şüşe d en k geliyor gibi görünüyor. S onuç olarak
rü z g âr kuzeydoğuya d ö nd ü ğ ü n d e sayıları düşüyor.
A yrıca diyorlarm ış ki delilik, in tih a r ve suça ilişkin
üç h av a eğrisi, aynı sıcaklık ve m evsim koşulların
d a y eterin ce eksiksiz b ir biçim de çakışıyor.
E vet! D o k to r H u d elso n b u ilginç k u ra m la ra t ü
m üyle bağlıydı. S u çlar ve k u rb a n ı olm a olasılıkla-
39
n k o n u su n d a “suç a y la rın d a ” d ah a çok önlem alın
m asını ö ğ ü tlü y o rdu. O nedenle o güleç Loo, çok
sıcaklarda, çok k u ra k h av a la rd a ve rü z g âr iyi y ö n
den esm ediğinde odacığının kilitini özenle çeki
y o rd u .
D o k to r H u d elso n ’un evi en rahatlarındandı, en
bakım lılarından biri, tüm W h a sto n ’d a gerçekten
aranm ış olm alıydı. M oriss Sokağı 27 num arada,
yem yeşil çim ve güzel ağaçlarıyla bahçe ve avlu
arasın d ak i bu güzel köşk, sokağın ortasını g ö rü
y o rd u . Bir zemin k a t ve ön cephede yedi pencereli
b ir k attan oluşuyordu. Y üksek çatısına, solda p a r
m aklıklı b ir terasla son bulan, otuz ayak k ad a r
y ü k sek lik te b ir tü r kare kale b u rc u egem endi. K ö
şelerden b irin d e p azarları ve tatil günlerinde A m e
rik a B irleşik D ev letleri’nin elli b ir yıldızlı b ayrağı
nın çekildiği direk yükseliyordu.
Bu b u rc u n ü st odası gözlem evi çalışm alarına el
verişli d u ru m a getirilm işti. D o k to ru n araç gereci,
d ü rb ü n le r ve teleskoplar, güzel gecelerde b ak ışları
nın g ö k k ubbeyi özgürce dolaşabildiği tera sa onları
taşım am ası d u ru m u n d a, o ra d a iş görüyorlardı. B a
y a n H u d elso n ’un öğütlerine rağm en en şiddetli
nezlelerine o rad a yak alan ıy o rd u zaten.
“B abam , son u nda gezegenlerini bile nezle ed e
cek ” deyip d u ru y o rd u keyifle B ayan Loo. “B urun
akıntıları yayılıyor.”
A m a d o k to r h içbir şeyi dinlem iyordu, a ra d a b ir
kışın d o n d u ru c u so ğ u k ların d a gökkubbe tüm saflı
ğıyla o rtay a çıktığında sıfırın altın d a y ed i y a d a se
kiz dereceye m eydan okuyordu.
M orris S okağı’ndaki evin gözlem evinden Eliza-
beth S okağı’n d aki3 evin kulesinin zahm etsizce gö
rü n d ü ğ ü n ü kaydetm ek gerekiyor, ikisi arasında
hiçbir an ıt yükselm iyordu, hiçbir ağaç kalın dalları
nı araların a sokm uyordu. O tu rd u k ları iki mahalleyi
b ir y arım mil ayırıyordu. U zun erimli bir teleskopa
g erek kalm adan iyi bir el dürbünüyle kule y a da
b u rç ta d u ran kişiler çok rahatlıkla tanınıyorlardı.
K uşkusuz D ean F o rsy th ’nin S tanley H ud elso n ’a
b akm aktan başk a y ap acak şeyi vardı ve S tanley
H udelson D ean F o rsy th y e b ak arak zam an y itir
m ek istem ezdi. Gözlem leri d ah a yükseği h edef alı
y o rd u ve y e r nesnelerine hiç yönelm iyordu. A m a
F rancis G o rd o n ’un J e n n y Fludelson’un terasta b u
lunup bulunm adığını görm eye çalışm ası oldukça
doğaldı ve gözleri cep d ü rb ü n ü aracılığıyla konuşu
y o rd u . B unda b ir k ötülük y o k diye düşünüyorum .
K uşkusuz iki ev arasın a b ir telefon y a d a telg raf
bağlantısı k u rm ak kolay olurdu. B urçtan kuleye
gerilen b ir tel, en hoş söyleşiler için y ararlı olurdu,
en a z ın d a n F ra n c is G o rd o n ’d a n Je n n y ye
J e n n y 'd e n F rancis G o rd o n ’a. Ve k u şk u n u z olm a
sın, şu k ü çü k Loo, bu ikili söyleşiye katılır, üçlüye
çevirirdi. A m a D ean F o rsy th y le D o k to r H udelson
iletişim k u rm ay a hiç can atm ıyorlardı, ne de gök-
41
y ü z ü n ü gözlem leri sırasında rahatsız edilm eye. Bu
nedenle b ir tel çekilm esi tasarı olarak kalm ıştı. Bel
ki de iki nişanlı kesin k a n k o ca o ld uklarında b u a r
zu gerçekleşecekti?... İki aileyi evlilik bağının a r
d ın d an d ah a d a sıkıca bağlayacak elektrik bağı.
O g ü n öğleden sonra F rancis G ordon B ayan H u-
delson ve iki kızm a h er zam anki ziyaretini y apm aya
geldi. Z em in katın salonunda kabul edildi ve söyle
m ekte sakınca yok, sanki evin oğluym uş gibi. H e
nüz J e n n y ’nin kocası değilse de Loo, kendisinin,
onun kard eşi olm asını şim diden istiyordu ve b u k ü
çük kızın beynine y erleşen adam akıllı yerleşm işti.
D o k to r H u d e lso n ’un b u rc u n duvarları arasın d a
olm asına kim se şaşırm ayacak. S abahın d ö rd ü n d en
b u y a n a o ra y a (k a p a n m ıştı)4. T üm üyle D e a n
F o rsy th gibi öğle yem eği için gecikm eyle g ö rü n
d ü k ten so n ra güneş öğlen bulutlarını dağıtırken
aceleyle tera sa geri d ö n d ü ğ ü n ü gördüler- hep B ay
D ean F o rsy th gibi. K afası ondan d ah a az m eşgul
olm adığından y en id en inm e d u ru m u n d a olacağa
benzem iyordu.
Ve y in e de genel o lura sunulacak olan b ü y ü k
m esele k o n u su n d a onsuz k a ra r verm ek olanaksız.
“E h !" diye bağırdı Loo, genç adam salonun eşi
ğini aşa r aşm az, "İşte B ay F rancis... Ezeli ve ebedi
B ay Francis... N e y a p m ay a geliyor Bay F rancis di
y e kendim e soruyorum ... B u ra d a bir tek onu g ö rü
y o ru z."
4. "Taşınm ıştı”, çizilmiş, yerine yeni sözcük konm am ış.
42
F rancis G o rd o n önce J e n n y ’nin gülüm seyerek
kendisine uzattığı eli sıkm ıştı ve B ayan H u d elso n ’a
saygılarını sunm uştu. S o n ra L o o y a tek y a n ıt ola
ra k iyi b ir öpücükle y an ak ların ın kırm ızısını o rtaya
çıkarm ıştı.
S o n ra o tu rd u la r ve gerçekte b ir önceki g ü n k ü
n ü n devam ından b aşk a b ir şey olm ayan sohbet
başladı. D ü n d en bu y a n a hiç ayrılm am ış gibiydiler
ve aslında iki nişanlı en azından düşüncede hiç b ir
birlerin d en ayrılm ıyorlardı. B ayan Loo, “ezeli ve
ebedi F ran c is’in ” hep evde olduğunu, sokak k ap ı
sından çıkıyorm uş gibi yaptığını ve bahçe kapısın
dan d ö n d ü ğ ü n ü ve hiç görülm em ek için köşelerde
saklandığını bile iddia ediyordu...
N ik ah tö ren i için seçilen tarih beklenirken h er
gün ko n u ştu k ları şeylerden o gün de konuştular.
Je n n y , F ran c is’in söylediklerini çekiciliğinden hiç
b ir şey alıp götürm eyen doğal b ir ciddiyetle dinli
y o rd u . B irbirlerine bakıyorlardı ve gerçekleşm ele
ri artık d ah a so nraya kalam ayacağı düşüncesiyle
gelecek planları yapıyorlardı. B ir gecikm eyi bile
kim düşünebilirdi? Bu birleşm ede iki ailenin de
onayı y o k m uydu? F rancis G ordon d ah a şim diden
Lam beth S okağı’n d a hâlâ yem yeşil, canlı b ir b a h
çeyle tüm istenenlere sahip güzel b ir ev bulm uştu.
Potom ac A karsuyu m anzarasıyla batı m ahallesin-
deydi ve M o rris S okağı’n a d a çok uzak değildi. B a
y a n Fludelson hem en ertesi günü b u evi gidip g ö r
m eye söz verdi, y e te r ki m üstakbel kiracısının ho
| 43
şu n a gitsin, sekiz gün içinde kiralanacaktı. Loo, a n
nesi ve kız k ardeşine b u ziyarette eşlik edecekti.
O n u n fik rinden vazgeçilm esini kabul etm iyordu ve
b u n d an anladığı için de genç evlilerin yerleşm esiy
le m eşgul olm ayı istiyordu... Ve bırakıyorlardı gidi
y o rd u , b ırak ıy o rlardı söylüyordu.
Loo, b ird en sandalyesinden kalk arak ve p en ce
reye k o şarak şöyle bağırdı:
“Peki... Ya B ay F o rsy th ? B ugün gelm esi g erek
m iyor m u ?...”
“D ayım dö rd e d o ğ ru gelecek” diye yanıtladı
F rancis G ordon.
“S o ru n u çözüm lem ek için b u ra d a olm ası g erek
li" diye g ö rü şü n ü belirtti B ayan H udelson.
—B iliyor ve ran d ev u su n u kesin kaçırm ayacak...
“Ya k a ç ırırsa ? ” diye belirtti biraz teh d it edici bir
biçim de elini u zatan Loo, “B ana hesap verm esi ge
rekecek ve öyle ucuz d a k u rtu lam ay acak ...”
“Y a B ay H u d e lso n ?” diye sordu F rancis, “O n a
d a dayım dan d ah a az ihtiyacım ız y o k .”
“B abam b u rc u n d a ” dedi Je n n y , “ve h ab er verilir
verilm ez inecek...”
“B u n u ben ü stleniyorum ” diye yan ıtlad ı Loo,
“U ç k atı çabucak tırm anacağım .”
A slın d a B ay F o rsy th ve B ay H u d e lso n ’u n o ra
d a o lm aları önem liydi. T ö re n tarih in i belirlem ek
söz k o n u su değil m iydi? Y ine de nedim enin güzel
elbisesini -o gü n b ü rü n m ey i planladığı u zu n genç
kız elbisesi, a rtık k ü ç ü k kız değil- d ik tirece k za
44
m an olm ası k o şu lu y la n ikah en k ısa sü red e kıyıla
caktı.
Ve F ran c is’in şak a y a p a ra k belirttiği şu gözleme:
“A m a y a h azır olm azsa, şu ünlü elbise?...”
“D ü ğ ü n erte len ec ek tir!” diye açıkladı b u yurgan
kişi.
Ve b u y an ıtı öyle b ir k ah k a h a izledi ki B ay H u-
delson hiç k u şk u y o k b u rc u n u n tepelerinden d u y
m uş olmalı.
S o h b et böyle sü rü y o rd u ve d u v ar saatinin y elk o
vanı b ir d ak ik ad an ötekine geçiyordu ve Bay D ean
F o rsy th görü n m ü y o rd u . Loo, giriş kapısını g ö rd ü
ğü p e n c e re d e n b o ş u n a d ışarı eğiliyordu, B ay
F o rsy th y o k !... B ayan H udelson, Je n n y , kız k a rd e
şi ve F ran cis avluyu sokağa k ad a r geçtiklerinde b i
le am canın gölgesinin M o rris S okağı’nın köşesine
dü ştü ğ ü n ü hiç görm ediler.
Bu d u ru m d a salona dönm ek ve sabırla -henüz
L o o ’n u n kullanm asını hiç bilm ediği -silahlanm ak
gerekti.
“Yine de dayım b a n a söz v e rd i” deyip d u ru y o r
d u F rancis G ordon, "am a b irkaç g ü n d ü r neyi old u
ğ u n u bilm iyorum ...”
“Bay F o rsy th rah atsız değildir, u m arım ?...” diye
so rd u Jen n y .
—Hayır... Kafası m eşgul... Ç ok iyi bilm iyorum ...
S ab ah tan akşam a değin ağzından on sözcük çekip
alınam ıyor!... K afasında ne olabilir?...
“B irk açy ıld ız p arıltısı!...” diye bağırdı k ü çü k kız.
45
“A m a benim kocam d a aynı d u ru m d a ” dedi B a
y an H u delson. “B u h afta b a n a hiç olm adığı k ad a r
kaygılı gö rü n d ü ... O n u gözlem evinden çekip ç ık ar
m ak olanaksız! Y u k arılard a gök m ekaniğinde ola
ğ an ü stü b ir şeyler olup bitiy o r olm alı!...”
“D o ğ ru s u ,” diye y a n ıtla d ı F rancis, “dayım ın
dav ran ış biçim ine göre benim de b u n a inanasım ge
liyor!... A rtık dışarı çıkm ıyor, artık uyum uyor, zar
zor y em ek yiyor... Y em ek saatini u n u tu y o r...”
“H izm etçi M itz b u n d an h o şn u t olm am alı” diye
gözlem ini b elirtti Loo.
“K ö p ü rü y o r” diye belirtti Francis, “am a hiç y a ra
rı olm uyor!... Ve yaşlı hizm etçinin azarlarından şim
diye değin ödü kopan dayını artık aldırış etm iyor...”
“B abam ızın yaptığı d a tam am en b u ” dedi J e n n y
gülüm seyerek “ve kız kardeşim de ü zerindeki tüm
etkisini yitirm iş gibi görünüyor... Biliyoruz, b ü y ü k
olsay d ı!...”
“B u olası mı B ayan L o o ?” diye sordu F rancis ay
nı to nda.
“İnanılm ayacak k a d a r d o ğ ru !” diye karşılık v e r
di k ü ç ü k kız. “Am a... sabır... sabır!... M itz ve b e
nim so n u n d a b ab an ın ve dayının hak k ın d an gelm e
miz g erek ecek ...”
“S o n u n d a...” diye sözü aldı Je n n y , “H e r ikisine
de ne o ld u ?...”
“B irk aç değerli gezegeni yitirm iş olm alılar!...”
diye b ağ ırd ı Loo, “Ve eğer onu d ü ğ ünden önce b u l
m azlarsa...”
46
“Ş ak a y a p ıy o ru z ” dedi B ayan H udelson, "Ve bu
a ra d a B ay F o rsy th gelm iyor...”
“E h işte saat d ö rt buçuğu çalacak!...” diye ekle
di Jen n y .
“E ğ er dayım beş d ak ik a içinde b u ra d a olm azsa”
diye b elirtti F ran cis G ordon, “K oşuyorum ...”
O a n d a giriş kapısının zili duyuldu.
“Bu B ay F o rsy th ” diye iddia etti Loo, “D inleyin,
çalm aya devam ediyor... K apının çaldığını fark e t
m iyor bile, tüm üyle b a şk a b ir şey d ü şü n ü y o r!”
Şu k ü çü k Loo ne k a d a r d a iyi b ir gözlem ci!
Evet, Bay D ean F o rsy th idi ve salona girdiğinde
Loo yineliyordu:
— G eç kaldı... G eç kaldı! Sizi azarlam am ı ister
m isiniz!
“G ü naydın B ayan H u d e lso n ” dedi B ay F orsyth
elini sıkarken, “G ü n ay d ın sevgili J e n n y ” dedi genç
kızı ku cak lark en , “G ü n a y d ın ” diye b itirdi kü çü k
kızın y an a k la rın ı fiskelerken.
T üm b u nezak et k u ralları dalgın b ir havayla y e
rine getirilm işti ve k u şk u su z B ay F o rsy th ’nin söy
lendiği gibi “kafası b aşk a y erd ey d i.”
- “D ay ı,” diye başladı F rancis G ordon, “k a ra rla ş
tırılan saatte gelm ediğinizi görünce ran d ev u m u zu
u n u ttu ğ u n u zu sandım ...”
— Evet... biraz... itira f ediyorum ve ö zü r diliyo
ru m B ayan H udelson! iyi ki M itz b a n a anım sattı
ve de iyi b ir biçim de...
“Ç ok iyi y a p tı” diye b elirtti Loo.
47
- B eni b u n altm ayın küçükhanım !... C iddi m eş
galeler... E n ilginçlerinden b ir k eşif y ap m ak ü ze
reydim ....
“işte! B abam gibi, öyle san ıy o ru z!...” diye gözle
m ini b elirtti Je n n y .
" N e !” diye bağırdı B ay D ean F orsyth, k o ltu ğ u
n u n altın d an b ir y a y fırlam ışcasına bir sıçrayışta
y erin d e n k alk arak , “D iy o rsu n u z ki doktor...”
“Sevgili B ay F orsyth, biz b ir şey dem iyoruz” di
y e y a n ıt v erm ek te acele etti B ayan H udelson, b ir
re k ab et fırsatının kocasıyla F rancis G o rd o n ’un d a
yısı arasın d a gelip su y ü z ü n e çıkm asından hâlâ d a
h a k o rk a ra k ve haksız d a değil.
S o n ra ekledi:
—Loo, g it b abanı bul!
B ir ku ş k a d a r h afif k ü çü k kız b u rc a d oğru fırla
dı ve p en cered en uçm ayıp m erdivenleri kullandıy-
sa, k an atların ı kullanm ak istem em esindendi.
B ir d ak ik a so n ra B ay S tanley H udelson, ciddi
y ü z, y o rg u n gözler ve beyin kanam ası tehditi altın
daym ış gibi k o k u tacak derecede kıpkırm ızı k afa
sıyla salona girdi.
Bay D ean F o rsyth ve o h e r zam anki tokalarını
y aptılar. A m a hiç şüphe y o k ki b irbirlerine dik dik
baktılar, b irb irlerin e belli b ir güvensizlik hissedi-
y o rlarm ış gibi b irb irlerini gizlice gözlem lediler.
K ısacası iki aile evlilik y a d a gökbilim i diliyle k o
n u şu rsak F ran cis ve J e n n y yıldızlarının birleşm e
sinin tarih in i saptam ak am acıyla toplanm ışlardı.
48
T artışm a değil, sohbet, çü n k ü herkes törenin en
kısa sürede yapılm ası gerektiği k o n u su n d a aynı gö
rüşteydi.
Ü stelik B ay D ean F o rsy th ve B ay H udelson,
söylenene d ik k at ediyorlar m ıydı? K afaları uzayda
y itm iş h erh an g i b ir uzay cism inin peşinde değil
m iydi?... Ve biri, ötekinin onu bulm ak üzere olup
olm adığım k en d i kendine sorup d u rm u y o r m uydu?
K ısacası n ikah için b irk aç h afta sonrasının belir
lenm esine hiç itirazd a bulunm adılar. 3 N isa n ’dı5 ve
tarih o larak 31 M ayıs alındı. D a h a uygun b ir gün
seçm ek olanaksız gibi g örünüyordu.
“S adece b ir ko şu lla” diye belirtti Loo.
“H angisi? diye sordu Francis.
—O g ün rü zg ârın kuzeydoğudan esmesi....
—P eki b u niçin önem li k ü çü k bayan?
—Ç ü n k ü babam ın söylediği gibi b u rü z g ârlard a
suçluluk o ran ın d a düşüş v ar!... N ik ah duasının y a
pılm ası gerektiğinde öyle olm ası d ah a iy i!
49
IV. Bölüm
P P ennsylvania
W haston, 9 N isan
Sayın M ü d ü r,
A stronom i bilimini ilgilendirecek nitelikte olan
aşağıdaki olayı bilgilerinize su n m ak tan o n u r d u y u
yorum : İçinde bu lu n duğum uz 2 N isan'ı 3 une b ağ
layan gece k ay d a d eğer b ir hızla kuzeydoğudan g ü
neybatıya ilerleyerek göky ü zü n ü n kuzey bölgesin
den geçen b ir göktaşı keşfettim . D ü rb ü n ü m ü n o b
50
jektifinde g ö rü n d ü ğ ü n d e saat on b iri otuz y ed i d a
kika yirm i iki saniye geçiyordu, k ay b o lduğunda d a
on biri otuz y ed i d ak ik a kırk dokuz saniye geçiyor
du. O an d an b u y a n a en titiz gözlem lere rağm en
onu y en id en görem edim . O nedenle b u bilgiyi k a
y ıtla ra geçirm enizi ve b u m ektubu, sözü edilen m e
teo ru n y en id en g ö rü n ü r olm ası d u ru m u n d a b u d e
ğerli b u lu ştak i öncelik hakkım ı güvence altına ala
cak b ir belge o larak k abul etm enizi rica ediyorum .
Sayın M üdür, saygılarım ı su n u y o r ve m ütevazı
hizm etkârınız o larak kabulüm ü diliyorum .
D ean F orsyth
E lizabeth Sokağı
O hio
W haston, 9 N isan 1901
Sayın M üdür,
2 N isan gecesi, saat on biri otuz yedi d ak ik a y ir
mi iki saniye geçe ile on biri otuz y edi dak ik a kırk
dokuz saniye geçe arasın d a gökyüzünün kuzey
bölgesinde kuzey d o ğ u dan güneybatıya d oğru y e r
değiştiren yeni b ir göktaşını keşfetm e m utlu şansı
na nail oldum . O an d an bu y a n a b u m eteorun y ö
rüngesini yeniden yakalayam adım . A m a görüş ala
51
nım ızda y en id en o rtay a çıkarsa ki b u n d an kuşkum
yo k , zam anım ızın astronom i y ıllıklarında y e r alm a
y ı h ak eden b u keşfin kâşifi olarak kabul edilm ek
b an a adil o lu r gibi geliyor.
Sayın M ü d ü r, lütfen değersiz selam larım la say
gılarım ı k ab u l ediniz.
D o k to r S ydney H udelson
17 M o rris Sokağı
52
V. Bölüm
53
şı g ö k y ü zü n ü n derin liklerinde k aybolup g id eb ilir
di ve y e r çekim inden o k a d a r u za k la ra k açabilirdi
ki ve sonuç o larak ay altın d ak i d ü n y ad a gözlere
b ir d a h a asla g ö rü n m em ek z o ru n d a kalırdı, değil
mi! Bu o n ların k ab u l etm eyi re d d ettik leri b ir v a r
sayım dı. K esin y asa la rın b u y ru ğ u altındaki g ö k ta
şı W h asto n u fk u n a geri dönecekti; onu geçerken
yak alay acak lar, onu y en id en h a b e r vereceklerdi;
k o o rd in atların ı b elirleyecekler ve o kâşiflerinin şe
refli ad larıy la adlandırılm ış o larak gökyüzü h a rita
ların d a y e rin i alacaktı.
A m a y en id en o rtay a çıktığı gün b u keşfi sahiple
nenlerin iki kişi oldukları belirlenecekti, peki o za
m an ne olacaktı? F rancis G ordon ve J e n n y H udel-
son b u d u ru m u n tehlikelerini bilebilselerdi şöyle
h ay k ırm ay acak lar mıydı:
“Tanrım , öyle y a p ki b u u ğ u rsu z göktaşı dönm e
den nikahım ız tam am lan sın ! ”
Ve B ayan H udelson, Loo, M itz ve de dostları bu
d u ay a tü m kalpleriyle k a tıla c a k la rd ı!
A m a h içbir şey bilm iyorlardı ve iki rakipteki a r
tan düşünceli d u ru m u ayrım sasalar d a nedeni k o n u
su n d a em in olam ıyorlardı. H iç şüphe yok, herhangi
b ir gökbilim so ru n u n un kaygısı am a hangisi?...”
D o ğ ru su M o rris S okağı’nd ak i evde bu arada,
D o k to r H u d elso n dışında g ö k k u b b ed e olan bitenle
p ek ilgilenilm iyordu. K afa m eşguliyeti, kim sede
y o k tu ... m eşguliyet, evet... iki ailenin tanıdıklarına
h ab e r verm ek, ziyaretler ve teb rik leri kab u l etm ek,
54
ziyaretler ve teşek k ü rlerin i sunm ak... so n ra evlilik
hazırlıkları, y ü z k a d a r davetliyi b ir a ray a getirecek
olan ziyafet ve dini tö ren için davetiyeler g ö n d er
m ek... herkesi m em nun edecek biçim de sıralanm a
ları... ve d ü ğ ü n arm ağanlarının seçimi.
Kısacası H u delson ail’e si işsiz değildi ve kü çü k
L o o y a inan ırsak y itirecek b ir saat y o k tu . Şöyle
akıl y ü rü tü y o rd u :
“İlk kızını evlendiriyorsan, bu b ü y ü k b ir iştir!...
D eneyim y o k tu r ve hiçbir şeyi u n utm am ak için ne
çok özen gerekir!... İkinci kızındaysa o yo ld an d a
h a önce geçilm iştir!... D eneyim edinilm iştir ve bir
şeyi u n u tm ak tan korkulm ayacaktır!... Böylece b e
nim için işler kendiliğinden y ü rü y e c e k tir!”
“E v et” diye y an ıtlad ı F rancis G ordon, “Evet...
kendiliğinden ve y ak ın d a on beş y aşın d a olacağı
nızdan B ayan Loo, belki de gecikm eyecek!...”
"Siz kız kardeşim le evlenm ekle m eşgul olu n ” di
y e karşılık v eriy o rd u k ü çü k kız u zu n kahkahalarla.
—B u tü m zam anınızı alan b ir m eşguliyet ve b e
ni ilgilendirene de hiç karışm ayın!
Bayan H udelson söz vermiş olduğu gibi Lam beth
Sokağı’ndaki evi ziyaret işini ayarladı. Doktor, gözle
m evinde ona eşlik edem eyecek kad ar alıkonulm uştu!
“B ayan H udelson, y apacağınız şey iyi yapılm ış
olacak tır ve size güv en iyorum ” diye y an ıt verm işti
ö neri kendisine y ap ıldığında. “Z aten bu özellikle
F ran cis ve J e n n y y i ilgilendiriyor... Benim, zam a
nım y o k ...”
55
“B ak san a b a b a ,” dedi Loo, “D ü ğ ü n g ü n ü b u rc u
n u zd an inm eyi d ü şü n ü y o r m u su n u z ? ”
—E v et am a Loo... evet...
—Ve kızınız k o lu n u zd a S ain t-A n d rew ’de k en d i
nizi göstereceksiniz?
—E v et am a Loo... evet...
— Ve siyah elbiseniz beyaz yeleğinizle... siyah
p an to lo n u n u z ve beyaz kravatınızla?
—E v et Loo... evet.
—Ve saygıdeğer O ’G a rth ’ın yap acağ ı ko n u şm a
y a y a n ıt verm ek için gezegenlerinizi unutm ayacak
m ısınız?
—E v et Loo, evet... A m a h en ü z oraya gelm edik!
Ve m adem ki gökyüzü b u g ü n tem iz ki b u nisan d a
o ldukça enderdir, bensiz gidin!
Ve işte B ayan H udelson, Je n n y , Loo ve F rancis
G ordon, d ü rb ü n ü ve telesk o p u n u kullanm ası için
d o k to ru bıraktılar. Ve herkes şu n d an d a em in olsun
ki b u güzel güneşte B ay D e a n F o rsy th de E liza
b eth S o k ağ ı'n d ak i evin kulesinde tam am en aynı işe
kap tırm ıştı kendini. Ve kim bilir belki de meteor,
uzayın u zak lık ların d a b ir kez g ö rü n ü p kaybolm a
sından b u y a n a b ir ikinci kez aygıtlarının objektifi
nin ö n ü n d en geçecekti!...
Z iy aretçiler öğleden so n ra çıktılar. M o rris S o k a
ğ ı’nı indiler, A nayasa M ey d a m ’m geçtiler ve g eçer
ken sulh y arg ıc ı J o h n P ro th ’u n sevim li selam ını al
dılar; E x te r S okağı’nı çıktılar, h e r şey b ir on beş
g ü n k a d a r önce S eth S ta n fo rt’u n A rcadia W a lk e r’ı
56
bek lerk en y ap tığ ı gibi; W ilcox m ahallesine ulaştı
lar ve L am beth S o k ağ ı'na yöneldiler.
L oo’n u n kesin tavsiyesi üzerine, onun verdiği
em ir üzerine dem iyoruz, F rancis G o rd o n ’u n iyi bir
tiyatro d ü rb ü n ü y le donanm ış olduğunu d a b elirt
meli. M adem k i F ran c is’in söylediğine göre m üs
tak b el evin pencerelerin den o k a d a r güzel b ir m an
za ra g ö rü n ü y o rd u , k ü çü k kız, ufku görülebildiği
kad arıy la keşfedilm em iş bırakm ayı istem iyordu.
L am b eth S o k ağ ı’nın- 17 num arasının önüne ge
lindi. K apı açıldı so n ra k ap an d ı ve ziyaret zem in
k attan başladı.
G erçek ten ev m o d ern k o n forun k u ra lla rın a göre
iyi düzenlenm iş, en hoşlarındandı. Ö zenle b ak ıl
m ıştı. Y apılacak h içbir onarım y o k tu . D öşem ek y e
tecek ti ve m obilyalar d a h a şim diden W h a sto n ’un
en iyi döşem ecisine sipariş edilm işti. A rk a ta ra fta
b ir çalışm a odası ve b ir y em ek salonu bahçeye açı
lıyordu. O h! B üyük değil, sadece b irk aç akr* am a
iki güzel kayın ağacıyla gölgelenm iş, yem yeşil çim-
li ve ilkbaharın ilk çiçeklerinin açılm aya başladığı
tarh larla, b o d ru m k a tta A nglosakson m odasına gö
re aydınlatılm ış çalışm a odaları ve m utfak.
B irinci k at zem in k atıyla aynıydı. G eniş odaları
m erkezi b ir k o rid o r b irb irin e bağlıyordu. Je n n y ,
nişanlısını böyle güzel b ir konutu, çok sevim li b ir
g ö rü n ü m ü olan b ir tü r villayı b u ld u ğ u için ancak
57
kutlayabilirdi. B ayan H udelson, kızının gö rü şü n ü
paylaşıyordu ve k uşkusuz W h a sto n ’un herhangi
b ir b aşk a m ahallesinde d a h a iyisi bulunam azdı.
B ayan Loo y a gelince o, annesi, kardeşi ve F ran -
cis G o rd o n ’u, m obilyalar ve d u v a r kaplam aları k o
n u su n d a k o nuşm aları için seve seve bırakıyordu.
Kafesinde b ir kuş gibi evin tüm köşelerinde u ç u
y o rd u . D o ğ ru su büyülenm işti ve bu villa ona m ü
kem m el uy u y o rd u . B ayan H udelson, J e n n y ve
F ran c is’le b ir k a tta y a d a ötekinde h er karşılaştı
ğ ında b u n u tekrarlıyordu.
Ve hepsinin salonda toplanm ış bulun d u ğ u bir
anda:
“B en odam ı seçtim ” diye haykırdı.
“O d an ız mı L o o ?” diye so rd u Francis.
“O h ! ” diye ekledi kü çü k kız, “Size en güzelini
bıraktım , ırm ağın g ö rü n d ü ğ ü oda, ben, bahçenin
havasını soluyacağım ...”
“B ir odayla ne y ap m ak istiy o rsu n ?” diye sözü al
dı B ayan H udelson.
— O tu rm a k için anne, sen ve babam yolculuğa
çıktığınızda...
—A m a sevgilim, iyi biliyorsun ki bab an y o lcu lu
ğa çıkm az...
"E ğer u zay d a olm azsa,” diye başladı küçük kız,
eliyle gö k y ü zü n d e hayali b ir yol çizerek.
—Ve o h içb ir zam an b u ra d a n uzaklaşm az, Loo...
“B ırakalım , kız kardeşim alsın ” dedi o zam an
Jen n y . “E vet, evim izde odası olacak ve canı istedi
58
ği h er zam an o ra y a gelecek!... Ve k az ara babam ve
sen sevgili anneciğim , herhangi b ir iş sizi W haston
dışına çağırırsa o ra d a k alacak...”
Bu öylesine ihtim al dışı b ir olasılıktı ki Bayan
H udelson k ab u l edem ezdi.
"Peki, y a m anzara... y u k a rıd a olm ası gereken
güzel m an za ra!”
“Y u k arıy la” k ü çü k kız, evin, çatının başlangıcına
egem en olan p arm ak lık la çevrili ü st bölüm ünü k a s
tediyordu. Kom şu tepelere değin u fkun h er n o k ta
sı orad an gözlerle taranabilirdi.
A slında B ayan H udelson, J e n n y ve Francis,
Loo y u izlemekle d oğru yaptılar. W ilcox m ahallesi
yeterin ce yü k sek te olduğundan tepe noktasında y e r
alan villadan sonuçta geniş b ir m anzara gözler önü
ne seriliyordu. P otom ac’ın akıntısıyla çıkılıp inilebi
liyor ve ötelerde B ayan A rcadia W a lk e r’in Seth
S ta n fo rt’la buluşm ak için geldiği şu Steel kasabası
ayrım sanabiliyordu. Tüm kent, kiliselerinin çan k u
leleriyle, kam u binalarının y ü k sek çatılarıyla, yeşil
lik kubbeleri biçim inde yu sy u v arlak olan (ağaçla
rın )1 tepeleriyle g ö rünüyordu. Şu m eraklı L o o y u
bir m ahalleden ötekine tüm yönlerde d ü rb ü n ü n ü
çevirirken görm ek gerekiyordu. Şöyle deyip d u ru
yord u :
“İşte A nayasa M eydanı... İşte M o rris S okağı’nı
ve evim izi görüyorum ... b u rç la ve rü z g ârd a dalga
lanan bayrakla!... Ve te ra sta biri var...”
1. S özcük unutulm uş.
59
“B ab an ız” dedi Francis.
"A ncak o olabilir” diye b elirtti B ayan H udelson.
“O ... O ... g erçekten” diye onayladı küçük kız.
“O n u tanıyorum ... Elinde bir d ü rb ü n tutuyor.... Ve
göreceksiniz onu b u y a n a yöneltm ek aklına gelm e
yecek. H a y ır!... G ökyüzüne doğru kaldırdı. O k ad a r
y ü k sek te değiliz baba!... Bu tarafa!... Bu tarafa!...”
Ve Loo, sanki d o k to r onu duyabilirm iş gibi çağı
rıyor, çağırıyordu. D o ğ ru su o k a d a r u za k ta olm a
dığım k ab u l etsek de y a n ıt verem eyecek k a d a r
m eşgul değil m iydi?...
işte o zam an F rancis G o rd o n şöyle dedi:
— B ayan Loo, sizin evinizi görebildiğinize göre
dayım m kini de görm eniz olanaksız değil...
“Evet. E v e t” diye yan ıtlad ı k ü çü k kız... “B ırakın
arayayım ... O n u kulesiyle iyi tanırım ... Şu y a n d a
olmalı... B ekleyin!... Tam am ! D ü rb ü n ü ayarlaya
cağım... Tam am ... iyi... işte!... E vet... İşte!...”
Loo y anılm ıyordu. Bu, B ay D ean F o rsy th ’nin
eviydi.
K üçük kişiliğini y an sıtacak nitelikte herhangi
bir önem li k eşif yapm ış gibi m uzaffer b ir edayla
“O n u g ö rüyorum ... onu g ö rü y o ru m !” diye y in eli
y o rd u .
B ir d ak ik alık b ir d ik k atten sonra:
“K ulede biri v a r” dedi.
“H iç k u şk u y o k dayım ” diye yan ıtlad ı Francis.
—Yalnız değil.
—O m icro n onunla.
60
“N e y ap tık ların ın sorm aya g erek y o k ” diye gö
rü şü n ü belirtti B ayan H udelson.
“B abam ın y ap tığ ın ı y ap ıy o rla r” diye y a n ıt verdi
Jen n y .
Ve genç kızın aln ın a b ir h ü z n ü n gölgesi d ü şer
gibi oldu. D e an F o rsy th yle D o k to r H u d elso n a ra
sındaki rek ab etin , iki aile arasın a b ir tü r soğukluk
so k m asın d an h e r zam an ü rk ü y o rd u . Evlilik olup
bittiğinde, etkisi d a h a ciddi b ir biçim de kendini
hissettirecek ve b u iki ra k ip arasın d ak i h e r tü r
kopm ayı engelleyebilecekti. F ran cis b u k o n u d a
kendisine y a rd ım edecekti. B iri dayısının, öteki
b ab asın ın b ir gökbilim so ru n u k o n u su n d a kü sm e
lerin i ki b u d a h a önce az kalsın o lu y o rd u engelle
y ecek lerd i.
Z iy aret sona erip Loo tam m em nuniyetini bir
kez d a h a dile g etird ik ten so n ra B ayan H udelson,
iki kızı ve F ran cis G ordon, M o rris S okağı’ndaki
eve döndüler. H em en ertesi g ü n ü villanın sahibiyle
k ira sözleşm esi yapılacak, döşem eyle m eşgul olu
n acak ve artık sadece iki genç evlinin gelip o tu ra
cağı gü n beklenecekti.
Ve k u şk u su z tuvaletlerin dikilm esi, d o stlar ve ta
nıd ık larla nezak et alışverişi gibi o önem li m eşguli
y e tle r sayesinde n ik ah için sap tan an tarih, 25 M a
y ı s l a 2 10 N isan arasındaki k ırk beş g ü n çabucak
akıp gidecekti.
61
S abırsız Loo “G öreceksiniz h azır olm ayacağız”
deyip d u ru y o rd u ve b u n u n onun hatası olm ayaca
ğın d an d a em in olabilirsiniz, çü n k ü o h er şeye göz
ku lak olacaktı.
Ö te y an d a n , b u sürede B ay D ean F orsyth ve
D o k to r H u d elso n d a b ir saat bile yitirm eyecekler
di am a b aşk a nedenlerle. O n ların m addi ve m anevi
y o rg u n lu k ların a mal olan şeyler, açık günler ve d u
ru gecelerde uzayıp giden gözlem leri, u fu k ta y ö
rün g esin e y en id en girm em ekte diren en onların
göktaşının aranm ası! A m a şu W h a sto n ’un görüş
alanı, aşırı d a r sınırlar arasına kapatılm ış değil m iy
di? G ö k y ü zü n ü n d a h a geniş b ir parçasını inceden
inceye k arıştırm ak uygun olm az m ıydı? H erh an g i
bir y ü k sek d ağ a taşın arak m eteorun geçişini izle
m ek için d ah a geniş b ir alan a sahip olm ayacaklar
m ıydı? Ve çok u zak lara gitm ek, K uzey A m erika’y ı
terketm ek, M ek sik a’nın ortasında, G üney A m eri
k a ’nın C h im boranzo kurum lu d o ru ğ u n a yerleşm ek
g erekm eyecekti!... Böyle y ü k sek lik ler zorunlu d e
ğildi ve deniz seviyesinden bin beş y ü z y a d a bin
sekiz y ü z m etred e aletler gö k k u b b en in ne h arik a
alan ların d a dolaşabileceklerdi! P ekâlâ, V irginia’y a
kom şu eyaletlerde, G eorgia y a d a A labam a’d a Al-
leghanys'ler, iki gökbilim cim izin araştırm aların ı
k olaylaştıracak yeterince y ü k sek tep eler arz etm i
y o rla r m ıydı?...
K uşk u n u z olm asın, B ay D e an F o rsy th ve D o k
to r H u d elso n d ik k atlerini b u k o n u üzerinde to p la
62
m a gereksinim i d u y m adan kendi kendilerine sade
ce d a h a geniş b ir g ö rüş alanı değil, sisten d ah a
arınm ış b ir h av a aram akla d ah a iyi edip etm eye
ceklerini soruyorlardı!
Ve aslında sadece y o ru lm ak la kalıyorlardı. H iç
b ir b u lu tu n k arartm ad ığ ı sakin havalardan y a r a r
lanm ış olsalar d a m eteor ne güneşin doğup batışı
arasın d a ne de batışıyla doğuşu arasın d a W has-
to n ’u n görüş alan ın d an geçerken yakalanam am ıştı.
“Peki am a y a g eçiyorsa” diyordu teleskopunun
gözetlem e m erceğinde uzun uzun kaldıktan sonra
D e an F orsyth.
“G eçiy o r” diye y an ıtlıy o rd u O m icron sarsılm az
b ir güvenle.
—O halde biz niye görm üyoruz?
—Ç ü n k ü g ö rü n ü r değil.
— Peki bizim için g ö rü n ü r değilse başkaları için
de olm adığı ne m alu m ?”
Efendiyle uşak y o ru c u sabahlam aların ard ın d an
kızarm ış b ir gözle birbirlerine b ak a rak böyle akıl
y ü rü tü y o rla rd ı.
O y sa araların d a geçen b u sözleri D o k to r H udel-
son m onolog biçim inde söylüyordu ve o d a b aşa rı
sızlığından dolayı d ah a az ü zü n tü lü değildi.
H e r ikisi de C incinnatti ve P ittsb u rg G özlem ev
lerinden m ek tu p ların a b ire r y a n ıt alm ışlardı. Bu
yanıt, W h asto n görüş alanında, kuzey kesim inde 2
N isan tarih in d e b u göktaşının görünm esine ilişkin
bilginin k ay ıtlara geçirildiğine işaret ediyordu. Ye-
63
S abırsız Loo “G öreceksiniz hazır olm ayacağız”
deyip d u ru y o rd u ve b u n u n onun hatası olm ayaca
ğ ın d an d a em in olabilirsiniz, çünkü o h er şeye göz
ku lak olacaktı.
Ö te y an d a n , b u sürede B ay D ean F o rsy th ve
D o k to r H u d elso n d a b ir saat bile y itirm eyecekler
di am a b aşk a nedenlerle. O n ların m addi ve m anevi
y o rg u n lu k ların a m al olan şeyler, açık g ü n ler ve d u
ru gecelerde uzayıp giden gözlem leri, u fu k ta y ö
rü n g esin e y en id en girm em ekte d irenen onların
göktaşının aranm ası! A m a şu W h a sto n ’u n görüş
alanı, aşırı d a r sın ırlar arasın a kapatılm ış değil m iy
di? G ö k y ü zü n ü n d ah a geniş b ir p arçasını inceden
inceye k arıştırm ak uygun olm az m ıydı? H e rh an g i
bir y ü k se k d ağ a taşın arak m eteorun geçişini izle
m ek için d ah a geniş b ir alana sahip olm ayacaklar
m ıydı? Ve çok u zak lara gitm ek, K uzey A m erika’yı
terk etm ek , M ek sik a’nın ortasında, G üney A m eri
k a ’nın C h im boranzo k u ru m lu d o ru ğ u n a yerleşm ek
gerekm eyecekti!... Böyle y ü k sek lik ler zorunlu d e
ğildi ve deniz seviyesinden bin beş y ü z y a d a bin
sekiz y ü z m etrede aletler g ö k k ubbenin ne h arik a
alan ların d a dolaşabileceklerdi! Pekâlâ, V irginia’y a
kom şu eyaletlerde, G eorgia y a d a A labam a’d a Al-
leg h an y s’ler, iki gökbilim cim izin araştırm aların ı
k o laylaştıracak y eterin ce y ü k se k tepeler arz etm i
y o rla r m ıydı?...
K uşk u n u z olm asın, Bay D ean F o rsy th ve D o k
to r H u d elso n d ik k atlerini b u k o n u üzerinde to p la
62
m a gereksinim i du y m adan kendi kendilerine sade
ce d ah a geniş b ir g ö rüş alanı değil, sisten d ah a
arınm ış b ir h av a aram akla d a h a iyi edip etm eye
ceklerini soruyorlardı!
Ve aslın d a sadece y o ru lm ak la kalıyorlardı. H iç
b ir b u lu tu n k arartm ad ığ ı sakin h avalardan y a r a r
lanm ış olsalar d a m eteor ne güneşin doğup batışı
arasın d a ne de batışıyla doğuşu arasın d a W has-
to n ’un görüş alanından geçerken yakalanam am ıştı.
“P eki am a y a geçiyorsa” diyordu teleskopunun
gözetlem e m erceğinde uzun uzu n kaldıktan sonra
D ean F orsyth.
“G eçiyor” diye y an ıtlıy o rd u O m icron sarsılm az
b ir güvenle.
—O halde biz niye görm üyoruz?
—Ç ü n k ü g ö rü n ü r değil.
— Peki bizim için g ö rü n ü r değilse başkaları için
de olm adığı ne m alu m ?”
Efendiyle u şak y o ru c u sabahlam aların ard ın d an
kızarm ış b ir gözle b irb irlerine b ak a rak böyle akıl
y ü rü tü y o rlard ı.
O y sa araların d a geçen b u sözleri D o k to r H udel-
son m onolog biçim inde söylüyordu ve o d a b aşa rı
sızlığından dolayı d ah a az ü zü n tü lü değildi.
H e r ikisi de C in cinnatti ve P ittsb u rg G özlem ev
lerinden m ek tu p ların a b ire r y a n ıt alm ışlardı. Bu
yan ıt, W h aston g ö rüş alanında, kuzey kesim inde 2
N isan tarih in d e bu göktaşının görünm esine ilişkin
bilginin kay ıtlara geçirildiğine işaret ediyordu. Ye
63
ni gözlem lerin ki göktaşını bulm ayı başaram am ış
lardı, sü rd ü rüleceğini ve y en id en görülürse B ay
D ean F o rsy th ve D o k to r S tanley H u d e lso n ’un
d erh al bilgilendirileceğini de ekliyordu.
Ç ok iyi anlaşılıyor ki iki gözlem evi, bu iki am a
tö r gökbilim cinin h er ikisinin de bu keşfin o n u ru n u
kendisine ait g ö rd ü ğ ü n d en ve öncelik hakkını iste
d iğinden habersiz ayrı ayrı y a n ıt verm işlerdi.
H iç k u şk u y o k ki M o rris S okağı’ndaki evin b u r
cundaki gibi E lizabeth S okağı’ndaki evin kulesin
de de bu y o ru c u araştırm aları sü rd ü rm ek ten k e n
dilerini alıkoyabilirlerdi. H a b e r verilm iş olan d ah a
iyi araç-gerece sahip gözlem evleri, hem d ah a güçlü
hem de d a h a şaşm az cihazlara sahiptiler. Ş üphe
y o k ki, eğer m eteor yolunu yitirm iş b ir kütle değil
se, eğer belli şeylerin etkisi altın d a kalıyorsa, eğer
d ah a önceden g ö rüldüğü k o şu llara son u n d a yine
sahip olursa, P ittsb u rg ve C incinnati teleskop ve
d ü rb ü n leri onu geçerken yakalayacaklardı. Bay
D ean F o rsy th ve B ay S tanley H udelson, bu iki ü n
lü k u ru m u n yöneticilerine işi bırak m ak la d ah a iyi
etm ezler m iydi?
Pekâlâ hayır!... İşlerini sürdürm eye h er zam an
kinden d a h a etkin b ir biçim de d ö rt elle sarıldılar.
Bu, h er ikisinin de aynı sonuca gitm ekte oldukları
önsezisine sahip olm alarından kaynaklanıyordu.
Ç alışm alarına ilişkin olarak birb irlerin e hiçbir şey
iletm em işlerdi, yalnız varsayım lara dayanıyorlardı
ve y in e de b irin in ötekinin ö nünde olduğu kaygısı,
64
o nlara b ir anlık soluk alm a zam anı bırakm ıyordu.
K ıskançlık y ü rek lerin i kem iriyordu ve aslında iki
ailenin ilişkileri için istenen şey, b u u ğ u rsu z g ö k ta
şının b ir d ah a asla gözlerine g örünm em esiydi!
A slında ted irgin olm anın y eriydi ve b u ted irg in
lik giderek an cak artabilirdi. Bay D e an F o rsy th ve
D o k to r H u d elso n artık birbirlerinin evine adım a t
m ıyorlardı. K ısa süre öncesine değin ziyaret değiş
tokuşu, çoğunlukla akşam yem eği davetleri olm ak
sızın, k ırk sekiz saati geçm iyordu. Şim diyse hiçbir
ziyaret, h içbir davet... B ir reddilm eden kaçınm ak
için hiç y ap m am ak tercih bile ediliyordu.
K ısacası iki nişanlı için ne zor b ir durum ! Yine
de birb irlerin i g ö rü y o rlardı ve h er gün... Ç ü n k ü ne
de olsa M o rris S ok ağ ı'n daki evinin kapısı F rancis
G o rd o n ’a y asa k değildi. D o ğ ru su d a onun gelm e
siydi, J e n n y ’nin değil. B ayan H udelson, ona hep
aynı güven ve aynı d o stluğu gösteriyordu; am a
d o k to ru n varlığına, g ö rü n ü r b ir can sıkıntısı olm a
d an dayanam adığını iyi hissediyordu. Ve B ay D e
an F o rsy th 'd en B ay S tanley H u d e lso n ’un önünde
söz edildiğinde b u b erik i duyd u ğ u antipatiyi öyle
ce açığa v u ra ra k sapsarı so n ra kıpkırm ızı oluyordu
ve ay n ı k o ş u lla rd a b u ü zü c ü b e lirtile r B ay
F o rsy th 'in d av ran ışların da d a açığa çıkıyorlardı.
B ayan H udelson, iki eski d o stu n hissettikleri b u
soğukluğun, dahası bu nefretin nedenini öğrenm e
ye elbette çalışm ıştı. A m a girişim başarısız kalm ıştı
ve kocası şöyle y a n ıt verm ekle yetinm işti:
65
“H ay ır!... F o rsy th ’den böyle b ir davranış bekle
m ezdim ! ”
H an g i davranış?... Bu k o n u d a b ir açıklam a elde
etm ek olanaksız! Loo, o bile, herşeyi hoş görülen
şım artılm ış çocuk, Loo d a hiçbir şey bilm iyordu.
G idip kulesinde B ay F o rsy th ’in y ak a sın a y ap ışm a
y ı bile önerm işti. A m a F rancis onu caydırdı ve k u ş
kusuz F ra n c is’in dayısından ancak babasının ver-
diğininkine b en z er b ir y an ıt alacaktı.
“H ay ır!... H u d e lso n ’un b a n a karşı böyle bir tu
tum takınabileceğine asla inan m azd ım !”
H izm etçi M itz ’in serüvene girm eyi istediğinde
kendisine k u ru b ir sesle şöyle y a n ıt verildiğini de
kaydedelim :
“Siz, sizi ilgilendiren işlere k a rışın !”
Yine de so n u n d a O m icro n ’u n b ir boşboğazlığıy
la neyin söz kon u su olduğu öğrenildi, yaşlı hizm et
çi de F rancis e aktard ı. Efendisi olağanüstü bir
göktaşı keşfetm işti ve aynı keşfin aynı gün ve aynı
saatte D o k to r H u d elson tarafın d an d a yapıldığını
d ü şü n d ü recek nedenleri vardı.
Şiddetli olduğu k adar gülünç de olan b u rekabetin
nedeni dem ek ki buydu. Bir göktaşı, iki eski dostun
arasındaki dargınlığın konusu ve de yeni b ir bağın
dostluklarını sıkılaştıracağı b ir anda!... Bir göktaşı,
b ir hava taşı, kayan bir yıldız, eninde sonunda bir taş,
isterseniz, Francis ve J e n n y ’nin düğün arabalarının
çarpıp param parça olma tehlikesinin bulunduğu bir
engel taşı haline dönüşm ekte olan kocam an bir taş!
66
Bu y ü zd en Loo kendini tutam ıyor ve b ir oğlan
çocu ğ u n u n y ap tığ ı gibi haykırıyordu:
“M eteo rla r cehennem e gitsin ve onlarla birlikte
tü m gök m ekaniği d e ! ”
Z am an akıp gidiyordu. N isan ayı y erin i mayıs
ayına b ırak ıy o rd u . Yirm i beş gün so n ra o rtak a n
laşm ayla sap tan an tarih gelm iş olacaktı. A m a bu
g ü n d en o güne neler olacaktı? H e rh an g i b ir ciddi
olasılık o rtay a çıkm ayacak m ıydı? İki ailenin ta sa
rıların a aşılm az b ir engel olarak dikilecek b ir sk an
dal b u n ları izlem eyecek m iydi?... B ugüne değin bu
ü zücü re k ab et özel yaşam d uvarlarını aşm am ıştı...
A m a y a herh an g i b ir beklenm edik olay b u n u o rta
y a dökerse?... E ğ er hiç beklenm edik b ir olay iki ra
kibi b irb irin in ü stü n e y ü rü tü rse ?...
Yine de evlilik hazırlıkları devam etm işti. Bu
ayın 25’i için h er şey h azır olacaktı, B ayan L oo’nun
güzel elbisesi bile!...
B u rad a not edilmesi gereken şey, mayısın b u ilk
haftasının korkunç hava koşullarıyla, yağm ur, rü z
gâr, hiç a ra verm eden birbirini izleyen koca bulut
larla dopdolu b ir gökyüzüyle akıp geçtiğidir. O g ü n
lerde ne u fu k ta yeterince y ü ksek b ir eğri çizm ekte
olan G üneş ne de uzayı ışığa boğm ası gereken nere
deyse dolunay halindeki Ay yüzlerini gösterdi.
B u rad an d a gökyüzünde herhangi b ir gözlem
y ap m an ın olanaksız olduğu o rtay a çıkıyor.
Bu d a Bayan H udelson, J e n n y ve Francis G or-
don u n yakınm ayı hiç düşünm edikleri şeydi. V eyağ-
67
m u r ve rü zg ârd an nefret eden Loo, kötü havanın
sürm esinden asla b u k ad a r çok keyiflenmem işti.
“E n azın d an d ü ğüne değin sü rsü n ” diye y in eli
y o rd u , “d a h a üç h afta b o y u n ca ne G üneş ne Ay ne
de en u fak b ir yıldız g ö rü lsü n ! ”
ik i gökbilim cinin o d aların d a koyu can sıkıntısıy
la ve ailelerinin son derece hoşnutluğuyla h er şey
böylece geçip gitti.
A m a b u d u ru m son b u ld u ve k o şu llar 8-9 M a
yıs gecesi değişti. B ir k u zey y eli havayı b o zan tüm
o sisleri k o v d u ve g ö k y ü zü tam d u ru lu ğ u n a b ü
rü n d ü .
Bay D ean F o rsy th kulesinde, D o k to r H udelson
b u rc u n d a W h asto n ü stündeki gökkubbeyi en son
n o k tasın d an en tepelerine değin taram ay a koyuldu
lar. M eteo r d ü rb ü n lerin in ö n ü n d en yen id en geçti
m i?... O n u y en id en y ak alam a şansını ele geçirdiler
mi ve onu ilk ayrım sayan ikisinden hangisi oldu?
Kesin olan şey, tu tu m ların ın hiç değişm ediğidir
ve h er ikisi de aynı ölçüde keyifsiz olduklarına gö
re y ararsız gözlem leri için de d u ru m aynıydı ve
ku şk u suz m eteor gözlerine hiç görünm eyecekti.
9 M ayıs gazetelerinde çıkan b ir no t onları b u
açıdan eksiksiz bilgilendirdi.
Bu not şöyle düşülm üştü:
“C um a akşam ı, akşam ın saat on k ırk yedisinde
h arik a irilikte b ir göktaşı göky ü zü n ü n kuzey kesi
m inde havayı ku zey doğudan gün ey b atıy a doğru
ilerleyerek b aş d ö n d ü rü rc ü b ir hızla geçti. ”
68
N e Bay H u d elso n ne de Bay F o rsy th onu b u kez
fark etm işlerdi. Ö n em i y o k tu ! O n u iki gözlem evi
ne bildirm iş olanın öteki olduğundan şüphelenm i
yo rlard ı.
“S o n u n d a !” diye b ağırdı biri.
“S o n u n d a !” diye b ağırdı öteki.
B u y ü zd e n nasıl sevindiler... am a aynı zam anda
canları nasıl sıkıldı, ertesi gün gazeteler h ab eri aşa
ğıdaki gibi tam am lad ıklarında anlaşılacaktır:
“P ittsb u rg G özlem evi’ne göre b u göktaşı, 9 N i
sa n ’d a W h a sto n 'd an B ay D ean F o rsy th ’nin bildir
diği, C in cinnatti G özlem evi’ne göreyse aynı tarih te
W h a sto n ’d an D o k to r S tanley H u d e lso n ’u n b ild ir
diği olm alı.”
V I. Bölüm
70
yıl astronom i y ıllık ların d a önem li b ir y e r alm ası ge
rek en bu y a n k ı u y an d ıra n keşif fırsatıyladır.
A B D ’de bol bol b u lu n an günlük, y a rı haftalık,
haftalık, y a rı aylık, aylık sayısız sayfadan söz etm e
sek de W h a sto n ’daki gazetelerin en azından önce
leri B ay D ean F o rsy th ve D o k to r H udelson h ak
k ında en heyecanlı m akalelerini yayım ladıkları ra
hatlıkla tahm in edilecektir. B u iki ünlü y u rtta şın
şanı tüm k en te de bulaşm ayacak mı? S akinlerin
den b u n d a n p ay ın ı alm ay a cak olanı hangisi?
W h a sto n ’un adı bu keşfe kopm am acasına bağlan
m ayacak mı?... Bilimin m in n ettar kalacağı iki gök
bilim cinin adıyla belediye arşivlerine kaydedilm e
yecek mi?
E ğ er hem en o g ü nden itibaren halkın g ü rü ltü cü
ve coşkulu k alabalıklar halinde E lizabeth Soka-
ğı’n d ak i ve M o rris S okağı’ndaki iki eve doğru y ö
neldiklerini söylüyorsak okuyucu şaşırm ış g ö rü n
m esin ve bizim sözüm üze inansın. Ç ok doğaldır ki
Bay F o rsy th y le B ay H udelson arasın d a v ar olan
bu re k ab etten kim se h a b e rd a r değildi. H alkın coş
k usu onları aynı ham lede birleştiriyordu. B u m ese
lede o rtak h arek et etm iş olm aları, bu b ir kuşku k o
nusu olam ıyordu. İki a d la n çağlar boyunca ayrıl
maz olacak ve belki de binlerce y ıl so n ra geleceğin
tarihçileri b u adların tek bir adam a ait olduğunu
iddia etm eyecekler m iydi?
Kesin olan, kalabalığın alkışlarına karşılık v e r
m ek için B ay D ean F o rsy th ’nin kulesinin terasın d a
71
B ay S tan ley H u d e lso n ’u n d a b u rc u n u n tera sın d a
gö rü n m ek z o ru n d a kaldıklarıydı. K endilerine doğ
ru y ü k selen h u rra la r k arşısın d a m innettarlık se
lam lam ası o larak eğildiler.
Ve y in e de b ir gözlemci, tu tu m ların ın katıksız
b ir neşeyi dile getirm ediğini teşhis ederdi. B ir b u
lu tu n güneşin ü stü n d en geçm esi gibi bu zaferin ü s
tü n d en de b ir gölge geçiyordu. B irinin dik bakışı
kuleye y ö n eliyordu, ötekinin dik bakışı burca. H e r
ikisi de b irb irlerin i W h asto n halkının alkışlarına
karşılık v erirk en gö rüyordu. Tek d ü rb ü n leri onları
b u k o n u d a d a h a şim diden bilgi sahibi yapm ıştı,
eğer dold u ru lm u ş olsaydı birbirlerine ateş edip et
m eyeceklerini kim bilebilir! T üm kıskançlık d u y
g ularının y o ğ unlaşacağı bakışları, k u rşu n olmuş
o lab ilird i!
Kaldı ki D ean F orsyth, iki evin önüne a rt a rd a
gelen aynı y u rtta ş la r tarafından D o k to r H udel-
so n ’d an d ah a az alkışlanm adı ve de tersi.
Ve h er m ahalleyi uğu ltu y a boğan b u candan al
k ışlar sırasın d a F rancis G ordon, hizm etçi M itz,
B ayan H udelson, Je n n y , Loo kendi kendilerine
n eler diyorlardı?
P ittsb u rg G özlem evi ve C incinnatti Gözleme-
v i’nin gazetelere gönderdikleri no tu n yol açacağı
can sıkıcı sonuçlarım kestirebiliyorlar m ıydı?... O
zam ana değin gizli olan şim di biliniyordu. B ay
F o rsy th ve B ay H u d elson h er biri ayrı ayrı b ir gök
taşı keşfetm işlerdi ve tarih lerin çakışm ası göz ö n ü
72
ne alındığında aynı m eteorun söz kon u su olduğunu
kabul etm ek gerekiyordu... Bu d u ru m d a h e r b iri
nin ayrı ayrı b u keşfin m addi y a ra rla rı değilse de
en azından o n u ru ü zerinde bak iddia edip etm eye
ceğini, b u n u n d a iki aile için çok ü zücü b ir skandal-
la sonuçlanıp sonuçlanm ayacağını kendi kendine
sorm anın y e ri değil m iydi?...
B ayan H u d e ls o n la J e n n y ’nin, kalabalık evleri
nin önü n d e gösteri y a p a rk e n hissettikleri duygula
rı tahayyül etm ek ve onları anlam ak çok çok kolay
dır. H e r ikisi de p en cerelerinin perdeleri ark asın d a
d u ra ra k b u gösteriyi görm üşlerdi. E ğ er doktor
b u rc u n tera sın d a g ö rü n ü rse odalarının b alk o n u n
d a g ö rü n m ek ten sakınm ışlardı. G azetelerde y ay ım
lanan hab erin sonuçlarını y ü rek leri sıkışm ış b ir bi
çim de seziyorlardı. Ve B ay F o rsy th ve B ay H udel-
son ap talca b ir kıskançlık duygusuyla d ü rtü lere k
m eteor k o n u su n d a çekişm e içine girerlerse, halk
b irin d en y a d a ö tekinden y a n a tav ır alm ayacak
m ıydı? H e r b irinin k endi ta ra ftarı olacaktı ve o za
m an k en tte h ü k ü m sü recek kaynam anın o rtasın d a
ve belki de m eydana gelecek karışıklıkların o rta
sın d a A m erik an k en tin in C ap u lets ve M o n ta-
ig u s’lerini b irb irin e d ü şü re n bilim sel kavgada iki
ailenin d u ru m u , m üstakbel eşler, b u Rom eo ve bu
J u lie tte ’inki ne olacaktı?
L o o y a gelince o k o rk u n ç kızgındı; penceresini
açm ak istiyordu; tü m b u halkı paylam ak istiyordu;
b u kalabalığı ıslatm ak ve h u rralarım soğuk sellerde
73
boğm ak için elinin altın d a b ir h o rtu m u olm am asına
esef ediyordu. A nnesi ve k ard eşi k ü çü k kızın çok
haklı öfkesini y atıştırm a k ta bayağı zorluk çektiler.
E lizabeth S okağı’n d a d a aynısı oldu. Francis
G o rdon şim diden gerginleşm iş b ir durum u d a h a d a
ağırlaştırm a tehlikesi b u lu n an tüm b u h ayranları se
ve seve cehennem e gönderirdi. Ö nce dayısının y a
nm a çıkm aya niyetlendi. A m a hissettiği can sıkıntı
sını saklayam am a korkusuyla b u n u yapm adı. Bı
raktı, B ay F o rsy th ve O m icron kulede caka sattılar.
A m a B ayan H udelson, L o o ’n u n sabırsızlıklarını
denetim altın a alm ak z o ru n d a kaldığı gibi F rancis
G o rd o n d a hizm etçi M itz ’in öfkesini frenlem ek zo
ru n d a kaldı. Bu b eriki bu kalabalığı sü p ü rm ek isti
y o rd u ve h erg ü n o nca beceriyle kullandığı araç el
leri arasın d a k o rk u n ç iş g ö rü rd ü . Y ine de sizi alkış
lam aya gelen insanların sü p ü rg e dayağı yem eleri
belki b iraz sert o lurdu ve y eğen dayısının çıkarm a
m üdahale etm ek zo ru n d a kaldı.
“Ah! B ay F ran c is” diye b ağırıyordu yaşlı hiz
m etçi “şu o ra d a bağrışıp d u ra n la r deli değil m i?”
"Ben de neredeyse b u n a inanacağım ” diye y a n ıt
lıyordu F ran cis G ordon.
—Ve b u n ların tüm ü gökyüzünde dolaşıp d u ra n
b ir tü r k oca taşla ilgili!
—Söylediğiniz gibi M itz çiğim!
—iyi! K afalarına düşseydi ve b ir y arım düzinesi
ni ezseydi! P eki size soruyorum b u göktaşları ne
işe y a ra r?
74
“Ailelerin arasını açm ay a!” diye açıkladı F rancis
G ordon, h u rra la r y en id en ve d ah a güçlü p atlak ve
rirken.
Ve g erçekten de iki eski dosta borçlu oldukları
b u keşifin o n lara o nca şan getirm esi gerekiyordu
da, niçin onu paylaşm ayı kabul etm eyeceklerdi
ki?... İki adları o raya yüzyılların so n u n a değin b ağ
lı olacaktı!... B u n d a um ulacak hiçbir m addi sonuç,
hiçbir p arasal çık ar y o k tu !... Bu, sa f platonik bir
o n u r olacaktı!... A m a özsaygı işin içine girdiğinde,
o n a k ib ir de karıştığında, atalarından A liboron’a
u sta olarak sahip olm ayı h ak eden böyle dik kafalı
ların m antıklı olm alarını sağlayın b ak a lım !
Kısacası bu m eteoru görm üş olm ak o denli övü
nülecek b ir şey m iydi?... Keşfedilmesi, B ay D ean
F o rsy th ve B ay S tanley F ludelson’un, aygıtlarının
gözetlem e m erceğinden tam d a bak tık ları sırada
W h asto n g ö rüş alanından geçiyor olm ası nedeniyle
borçlu oldukları rastlantı sonucu değil miydi?
Ve doğrusu bu göktaşlarının, b u küçük gezegen
lerin, bu akanyıldızların yüzlere esi, binlercesi gece
gündüz oradan geçm iyorlar mı? Ve b u am atörlerden
daha başkaları onun uzayda çizdiği ışıklı çizgiyi ay
rım sam am ışlar mıydı?... G ökkubbenin karanlık dip
lerinde kendilerine g ru p lar halinde değişken y ö rü n
geler çizen bu ateş kürelerini saym ak bile olası mı?...
Bilim insanları, yery ü zü atm osferinin tek b ir gecede
aldığı m eteor sayısının altı y ü z milyon olduğunu
söylüyorlar, y an i günde b ir m ilyar 200 milyon... Ve
75
N e w to n ’a göre bu cisim lerden çıplak gözle görülebi
lecek olanlar onla on beş milyon arasında!... “K arşı
sında gökbilim cilerin hiç de görüşlerini açıklam ak
zo ru n d a olm adıkları b ir keşifle ilgili olarak bu iki
k âşif hem en d ah a o an d a neyle böbürleniyorlardı.”
Bu son cüm le, W h a sto n ’u n olayı eğlenceli y a n ıy
la ele alan ve kom ik imgelem g ü cü n ü kullanm a fır
satını hiç ihm al etm eyen tek gazetesi P unch ’un b ir
m akalesinin son cüm lesiydi.
D a h a ciddi m eslektaşları için d u ru m böyle olm a
dı, onlar, sözü edilen fırsattan, b ir bilimi, A m erikan
L aro u sse’u kay n ak alınarak en ünlü gözlem evleri
nin en tak d ir edilen profesyonellerini kıskandıracak
biçim de gözler önüne serm ek için yararlandılar.
“B u g ö k taşları,” diyordu S ta n d a rd W haston,
“Kepler, onların y eıy ü zü n d e k i sızıntılardan k ay
naklandığını sanıyordu; am a b u olguların, içlerinde
hep şiddetli b ir y an m a izlerinin belirlendiği hava-
taşların d an başk a b ir şey olm adıkları gerçeğe d ah a
y akın gibi görünüyor. P lu tarq u e zam anında d ah a
şim diden genel dönüş hareketinin gücünden çıktık
larında y eıy ü zü n e atılan m aden kütleleri olarak k a
bul ediliyorlardı. O n ları iyice incelediğinizde, öteki
m adenlerle kıyasladığınızda on lard a d a basit cisim
lerin aşağı y u k a rı üçte birini oluşturan aynı bileşimi
b u lu rsu n u z; am a b u elem entlerin topaklanm ası
farklıdır. O n la rd a tanecikler k ah eğe talaşı gibi ince
incedir k ah kırıldığında kristalleşm e izleri gösteren
kay d a d eğer b ir sertlikte bezelye y a d a fındık gibi
76
iridir. Ç oğunlukla nikel karışm ış ve paslanm anın
hiçbir zam an bozm am ış olduğu ham du ru m d ak i de
m irden, b ir tek dem irden olanları bile var.”
S ta n d a rd V /haston m okurlarının bilgisine sun
d u k ları çok doğru. A m a D a ily V/haston, o, eski y a
d a m odern bilginlerin bu m eteorsal taşları incele
m ekte h er zam an gösterdikleri özen üzerinde d u ru
y o r ve şöyle diyordu:
“A pollonialı” D iyojen, A egos-Potam os y ak ın ları
n a d ü şü şü T rakya sakinlerinde b ü y ü k k o rk u y a yol
açan ve b ir değirm en taşı büyük lü ğ ü n d e olan bir
a k k o r taştan yıld ızd an söz etm iyor m uydu? B enzer
b ir göktaşı gelip S aint A ndrew çan kulesinin ü stü
ne d ü ştü ve onu tepesinden tem eline değin yıkacak
belki de. Bu a ra d a uzayın derinliklerinden gelip
Y erk ü re’nin çekim çem berine girip, toprağından
toplanm ış olan b u taşların listesini verm ek g erek
m iyor m uydu? H ıristiyan çağından önce Gala-
tia ’d a ” K ibele’n in ””” simgesi olarak tapınılan ve Ro-
m a’y a taşm an yıldırım taşı ve aynı zam anda S u ri
y e ’deki E m ese’de b u lu n an ve G ü n e ş’e tapınm aya
ad an an b ir başkası; N um a'"” saltanatı sırasında
y e rd e n to p lan an kutsal kalkan; M ek k e’nin K a
b e’sinde özenle saklanan k a ra taş; A n ta r’in“”'”'1ünlü
77
kılıcını y a p m a k ta kullanılan yıldırım taşı. H ıristi
y a n çağından sonra, dü şerk en içinde b u lu n d u k ları
ko şu llarla betim lenen ne çok h av a taşı var: Alsa-
ce’tak i E n sisheim ’e düşen iki y ü z altm ış librelik*
b ir taş; P ro v en c e’ta Vaison tepesine düşen insan
başı biçim i ve iriliğinde m adeni b ir siyahlıkta bir
taş; M ak e d o n y a’d a L arin i’de düşen sanki dem ir
d ö k ü n tü lerin d en yapılm ış, b ir k ü k ü rt kokusu y a
y a n y etm iş iki librelik b ir taş; 1768’de C h artres y a
k ın ların d a L u c e y e düşen ve dokunulm ası olanak
sız y ak ıcılık ta b ir taş. Aynı şekilde 1803’te N o r-
m andiya, Laigle kentine ulaşan, H u m b o ld t’u n 1aşa
ğıdaki sözlerle sözünü ettiği o göktaşını d a anm a
nın y eri değil mi? ‘Ö ğleden so n ra saat birde te rte
miz b ir g ö k y üzünde güneydoğudan kuzeybatıya
doğru h arek et eden b üyük b ir göktaşı görüldü.
B irkaç d ak ik a so n ra hem en hem en hareketsiz d u
ran k ü çü k k a ra b ir b u lu ttan gelen b ir patlam a sesi,
beş y a d a altı d ak ik a boyunca duyuldu, onu sanki
b ir yaylım ateşinden çıktığı sanılan çok sayıda d a
vulun g ü rü ltü sü n ü n de karıştığı b ir gürültüyle üç
y a d a d ö rt b aşk a p atlam a izledi. H e r patlam a k a ra
b u lu ttan kendisini o luşturan su b u h arın ın b ir p a r
çasını k o p arıyordu. O y erd e hiçbir ışıklı olay fark
edilm edi. E n b ü y ü ğ ü n ü n ağırlığı on y ed i libre olan
iki binden fazla m eteorsal taş, g üneydoğudan k u
zeybatıya yönelm iş ve on b ir kilom etre uzunluğun-
78
d a olan elips biçim inde b ir yüzeye düştüler. Bu ta ş
lard an d u m an lar çıkıyordu ve alevler içinde olm a
sa d a y an ıy o rlard ı ve onları dü ştü k lerin d en birkaç
g ün so n ra k ırm an ın d ah a sonra k ırm ak tan d ah a
kolay olduğu sap tan d ı.’ Ve işte şim di B elçika K ra
liyet A kadem isi D aim i S ekreterliği’ne aktarılan
olay: 1854'te H u rw o rth , D arlin g to n , D u rh am ,
D u n d e e ’de yıldızlı am a karanlık b ir gökyüzünde,
A y’ın kendini gözlerim ize dolunay olarak g ö sterd i
ğindeki halinin iki k atı b ir hacim de b ir ateş to p u
gö rü n d ü . P arıldayan ışıklar k an kırm ızısı k ütlesin
den saçılıyordu. A rd ından g ökyüzünün koyu m avi
si üzerinde y o ğ u n ve canlı b ir biçim de keskin, ge
niş, altın renginde, ışıklı uzu n b ir k u y ru k sürüklü-
y o rd u . B aşlangıçta d üm düz olan b u k u y ru k y ü k se
lirken b ir y a y biçim ini alıyordu. Bu göktaşı yo lu n u
kuzey d o ğ u d an gün ey batıya d oğru çiziyordu ve o
denli y ay ılıyordu ki b ir ufu k tan ötekine uzan ıy o r
du. Ş iddetle titreşiy ordu y a d a d a h a çok ekseni
ü zerin d e koyu b ir kırm ızıdan canlı b ir kırm ızıya
geçerek d ö n ü y o rd u ve gözden kayboluşu, b ir p a t
lam a y a d a b ir düşm e olm adan gözden kay b o ld u .”
D a ily W haston tarafın d an verilen ayrıntılara
M o rn in g V/haston m eslektaşının m akalesini ta
m am layan şunları ekliyordu: “H u rw o rth göktaşı
patlam asa d a 14 M ayıs 1864’te, b ir F ransa, G iron-
de, C astillon gözlem cisine kendini gösteren için
d u ru m böyle değildi. G örünm esi ancak beş saniye
sürm üş olsa d a hızı öyleydi ki b u k ısa zam an sü re
79
si içinde altm ış d erecelik b ir y a y çizdi. M avi y eşi
limsi boyası b ey azlaşıyordu ve olağanüstü b ir p a r
laklıktaydı. G ö rü n e n patlam ayla g ü rü ltü n ü n algı
lanm ası arasın d a üç d ö rt d akika geçti ve k ırk kilo
m etrelik d üşey b ir u zaklıktan ses, b u n u katetm ek
için en az iki d a k ik a harcıyor. Bu d u ru m d a b u p a t
lam anın şiddeti Y e rk ü re ’nin yüzeyinde m eydana
gelebilecek en şiddetli p atlam alardan d a h a y ü k sek
olması gerekiyor. Bu göktaşının b o y u tu n a gelince
y ü ksekliğine g ö re hesaplandığında çapı bin beş y ü z
ay ak tan d a h a az o larak değerlendirilm iyor ve sani
y ed e beş fersah dolaşıyor olmalı, y an i y erin G ü
n eş’in çevresindeki dönm e hareketinde yaşadığı hı
zın üçte ikisi.”
M o rn in g W h a sto n ’u n söylediklerinden sonra en
çok olan ve n ered eyse tüm üyle dem irden oluşan
göktaşlarım d a h a özel olarak ele alan E ve n in g
W haston’\ın söyledikleri geldi. Ç ok sayıdaki o k u
y u cu su n a S ib iıy a o valarında karşılaşılan m eteorsal
b ir taşın ağırlığının y ed i y ü z kilogram dan d ah a az
olm adığını an ım sattı. B rezily a’d a keşfedilen ve
ağırlığı altı bin k ilogram dan d a h a az ölçülm eyenin
y an ın d a neydi ki? Ve biri T ucum an’d a O lim pia’d a
b u lu n an on d ö rt b in kilogram , öteki M ek sik a’daki
D u ran zo 2 çevresinde tan ın an on dokuz bin kilog
ram lık aynı y a p ıd a iki öteki kütleyi de hiç u n u tm a
malı. E n so n u n d a d a A sya K ıta sın ın d oğusunda
S arı N e h ir k ay n ak ları y ak ın ın d a M oğolların "Ku-
2. K uşkusuz D urango.
80
tu p K ayası” dedikleri ve ülkede gökten düşm üş
olarak kabul edilen k ırk ayak k a d a r y ü k sek lik te bir
h am dem ir blok vardır.
Ve gerçek ten b u m akaleyi ok u y u n ca W haston
halkının b ir b ö lü m ü n ü n belli b ir k o rk u duyulam az
lık edem eyeceklerini iddia etm ek çok ileri gitm ek
değildir. B ay F o rsy th ve H u d elso n ’u n m eteorları
nın, bildiğim iz k o şu llard a ve önem li olm ası gereken
b ir uzak lık ta fark edilm iş olm ası için, m uhtem elen
Tucum an, D u ra n zo ve K uzey Kayası G öktaşları-
nınkinden çok d a h a y ü k se k b o y u tlara sahip olması
gerekiyordu, iriliğinin eşit olup olm adığını, çapı
bin beş y ü z ayak o larak değerlendirilm iş olan Cas-
tillon h ava taşm ınkini geçip geçm ediğini kim bile
bilir?... Böyle b ir dem ir kütlenin ağırlığı tasarla n a
bilir m i?... Pekâlâ, eğer sözü edilen m eteor W has-
ton u fk u n d a b ir kez göründüyse oraya geri dönece
ğine inanm ak uygun olm az m ı?... Ve eğer herhangi
b ir nedenle y ö rü n g esinin tam d a W h asto n üstünde
y e r alan b ir n o k tasın d a d u ru rsa, aklınızın alam aya
cağı b ir şiddetle b u n d an y a ra alacak olan W haston
olacaktır. Ve bu, ağırlık ve yüksekliğin hızın k a re
siyle çarpılm asıyla b u lu n an cisim lerin şu m üthiş
düşm e yasasın ı h alk tan bilm eyenlere öğretm ek, bi
lenlere anım satm ak için fırsat değil m idir?...
B u rad an belli b ir kaygının k en tte hüküm sü rd ü
ğü sonucu çıkıyor. Tehlikeli ve teh d itk âr göktaşı
kam u alanlarında, d ern ek lerd e olduğu gibi aile
o cak ların d a d a tüm sohbetlerin kon u su oldu. Ö zel
81
likle n ü fu su n k ad ın kesim i a rtık yalnızca yıkılm ış
kiliseleri, y erle b ir olm uş evleri görüyordu düşle
rin d e ve b irk aç erkek, hayali olarak kabul ettiği bir
tehlike k o n u su n d a om uzlarını silkse de çoğunluğu
o lu ştu rm u y o rd u . K entin en y ü k se k mahallelerinde
olduğu gibi A nayasa M ey d a n ı’n d a d a gece gündüz
sürekli g ru p la r oluşuyordu, b u söylenebilir. H av a
kapalı olsun y a d a olm asın, bu, gözlemleri hiç d u r
d u rm u y o rd u . O p tisy en ler hiçbir zam an bunca cep
d ü rb ü n ü , d ü rb ü n ü ve optik aleti satmamışlardı.
G ökyüzü h içbir zam an W h asto n nüfusunun endi
şeli b ak ışlarının b u denli hedefi olmamıştı. Cinci-
n atti ve O h io gökbilim cileri tarafından göktaşı g ö
rüld ü ğ ü n d e, resm i b ir bildirinin açıkladığına göre,
izlediği y ö n onu k en tin ü stü n d en geçiriyordu ve
g ö rü n ü r olsun y a d a olm asın tehlike, her dakika ve
h a tta h er saniye dem iyoruz am a h er saat vardı.
A m a d en ecek tir ki ciddi bir neden olmasa d a bu
tehlike, aynı zam anda çeşitli bölgeleri de, onlarla
birlikte y ö rü n g esi altında bu lu n an kentler, kasaba
lar, köyler, k ü çü k yerleşim birim leri için de b ir teh
d it oluşturm alıydı. Evet, elbette. Göktaşı, Y erküre'-
m izin çevresinde d ö nüşünü yapm alıydı, henüz belli
olm ayan b ir zam an da ve y örüngesi altındaki to p ra
ğın tü m n o k ta la n düşm esi tehditi altındaydı. Yine
de dehşetin rek o ru nu, eğer b u çok m odern terim i
kabul ederseniz, W haston elinde tutuyordu ve bu
rekoru, özellikle E ski K ıta’dan herhangi bir başk a
kente seve seve te rk edebilirdi... E ğ er önce belirsiz,
82
son ra d ah a belirli ve sürekli artm a k ta olan b ir k o r
ku W h a sto n ’u sardıysa, b u tam olarak göktaşının
ilk olarak o n u n ü stü n d e olduğunun bildirilm iş ol
m asındandır. B u d u ru m d a k u şku götürm eyen şey
b u y ö rü n g en in çeşitli noktalarının W h a sto n ’a ege
m en olmasıydı. S onuç olarak genel izlenim şöyle ta
rif edilebilirdi: Bom balanm ası h er an başlayabilecek
ku şatm a altındaki b ir kentin, b ir bom banın gelip
evlerini y erle b ir edeceği beklentisi içindeki sakinle-
rininki!... Ve ne bom ba!
O layların b u d u ru m u n d an , salt ironi dolu m aka
lelere m alzem e b u lacak y erel b ir gazetenin çıkaca
ğına kim inanırdı? K endileriyle alay ettiği gün gibi
açık olm asına rağm en çok sayıda okuyucusu d a ol
du. Evet, Punch, B ay D ean F o rsy th ve D o k to r
H u d elso n ’u sorum luları olarak gösterm ek istediği
tehlikeyi alayla a b a rta ra k halkın kork u ların ı d ah a
d a artırm ay a çalıştı.
“B u am atörler, neye karıştılar,” diyordu. “D ü r
bünleriyle, teleskoplarıyla uzayı karıştırm aya g e
reksinim leri mi vardı? Y ıldızlarına takıldıkları b u
gökkubbeyi kendi haline bırakam azlar m ıydı? Y ıl
dızlar arası bölgelere sızarak kendilerini ilgilendir
m eyen işlere karışan y eterin ce çok başka bilgin y o k
mu, gereğinden de fazla b aşk a bilginler y o k m u?
G ökcisim leri, kendilerine b u denli y ak ın d an b ak ıl
m asını sevm iyorlar ve sırlarını, d ah a so n ra ortalığa
serm ek için keşfetm ek de insanların işi değil!...
Evet, kentim iz teh d it altın d a ve artık kim se şimdi
83
b u ra d a güven içinde d eğ il! H erkes y an g ın a karşı,
doluya karşı, fırtınaya k arşı sigorta yaptırıyor. Bu
d u ru m d a gidin b ir göktaşının düşm esine karşı d a
sigorta y ap tırın ... W haston K alesin in belki on katı
olan b ir göktaşı!... Ve b ir de d üşerken patlarsa, bu
tü r nesnelerde sıklıkla oluyor, parçacıkları tüm
ken ti k arm a karışık edecek ve kim bilir belki de çok
sıcak iseler y an g ın lar çıkaracaklar!... Bu sevgili
kentim izin kesin y o k olm ası dem ek!... Bu y ü zd en
Bay F o rsy th ve H udelson niçin m eteorları geçer
ken gözetleyecek y erd e evlerinin zem in katın d a sa
kin sakin kalm adılar? O nları ısrarlarıyla kışkırtan,
en trik alarıy la çekenler onlardır!... W h a sto n y ık ılır
sa, b u taş tarafın d an ezilir y a d a yakılırsa, bu onla
rın h atası olacaktır ve hesap sorulm ası gerekenler
onlardır... Ve tarafsız h er okuyucudan b u n u istiyo
ruz ve eğer tarafsızlar varsa, b u n lar elbette Whas~
ton P u n ch ’a. abo n e olanlardır, gökbilimciler, m ü
neccimler, m eteoroloji uzm anları ne işe y arıy o rlar
ve bu alçak d ü n y ad a o tu ran ların iyiliği için çalış
m alarından şim diye k ad a r hangi sonuçları aldı
lar?... Ve b ir F ransızm , ünlü B rillat-S avarin’in d e
hasına borçlu olduğum uz şu y ü ce gerçeği an ım sata
lım: “Yeni b ir yem eğin keşfi insanlığın m utluluğuna
b ir yıldızın keşfinden d a h a çok k atk ıd a b u lu n u r!”
84
V II. Bölüm
85
nız, B ay D ean F o rsy th m akalenin y az arı h ak k ın d a
d av a açm alı ve sulh yargıcı B ay J o h n P ro th onu
b ü y ü k tazm in at cezalarına m ahkûm edebilm eliydi;
suçlayan açıklam alarından dolayı h ak ettiği hapis
cezasından söz etm iyoruz. Yaşlı hizm etçiyi sak in
leştirm ek için b ir tek F rancis G o rd o n ’un m ü d ah a
lesi gerekiyordu. Şu k ü çü k L o o y a gelince, o, olayı
iyi y an ıy la ele aldı ve k ah k ah alarla gülerken şunla
rı söyleyip d u rd u ğ u n u duym ak gerekiyordu:
“E v et... G a zeten in h ak k ı v a r!... N için B ay
F orsyth ve babam , bu lanet çakıltaşını uzayda keş-
letm eyi ak ıllarına k oydular?... O n la r olm asaydı,
bize hiçbir k ö tülüğü dokunm ayan bir yığın b aşk a
sı gibi fark edilm eden geçmiş gitm iş o lacak tı!”
K üçük kızın d ü şü n d ü ğ ü bu kötü lü k y a d a d ah a
çok bu felaket, F ra n c is’in dayısıyla J e n n y ’nin b a
bası arasın d a o rtay a çıkacak olan rekabetti. İki ai
le arasındaki bağları d ah a d a sıkı bir biçim de sık
ması gereken b ir birleşm enin arifesinde b u re k ab e
tin sonuçlarıydı.
A slında göktaşının W haston üzerine düşm e -çok
az- olasılığı, onları hiç kaygılandırm ıyor, endişeye
sevketm iyordu, b u n u iddia edebiliriz. Bu k en t m e
teorun, Y erküre nin çevresinde dönm e devinim i sı
rasın d a çizdiği y ö rü n gesi altın d a y e r alm ış bulu-
n an larınkine o ran la d ah a çok teh d it altın d a değildi.
Bir g ün düşm eliydi, elbette olabilir am a kesin d e
ğildi ve y e r çekim ine b ir başk a ay gibi boyun eğe
rek bu u y d u d u ru m u n u niçin sonsuza değin k o ru
m ayacaktı? H ayır! W hastonlular, P u n c tiu n eğlen
celi fallarına ancak gülm eliydiler ve F orsyth ve
H u delson aileleri gibi b u k o n u d a üzülecek ciddi
nedenleri olm adığından gülüyorlardı.
O lm ası gereken oldu. B ay D ean F orsyth ve
D o k to r H u d elso n 'u n birbirlerine karşı sadece şüp
heleri olduğu sürece, aynı pisti izlemiş olduklarını
ayrım sam adıkları sürece, hiçbir skandal m eydana
gelmemişti. İlişkileri biraz soğum uştu, olsun! A m a
şimdi iki gözlem evinin m ektupları yayım landığın
dan b u y a n a aynı m eteorun keşfinin W h a sto n ’daki
iki gözlemciye ait olduğu kam uoyu önünde açığa
çıkm ıştı. N e y apacaklardı? H e r ikisi de gazeteler
yoluyla ve kim bilir belki yetkili m ahkem ede bu keş
fin öncelik hakkını isteyecek m iydi? B u k o n u d a
y an k ı u y a n d ıra n ta rtış m a la r olacak m ıydı ve
P unch’u n fantezi dolu m akalelerinde ve ciddiyetten
uzak b ir gazetesinin patavatsızlığıyla iki rakibin iz
zetinefislerini aşırı tah rik etm esinden, b u ateşin üs
tüne sıvıyağ ve sıvıyağdan d ah a d a iyisi A m erika’d a
geçtiğine ve b u m adensel sıvının kaynakları b u ra d a
tükenm ez olduğuna göre petrol atm asından k o rk u l
m am ak m ıydı?... Ve kuşkusuz m uhabirlerin geveze
liklerine k arik atü rlerin eklenm esi gecikm eyecek ve
du ru m M o rris Sokağı b u rcu y la E lizabeth Sokağı
kulesi arasın d a giderek d ah a d a gerginleşecekti.
Bu y ü zd en B ay D ean F orsyth ve D o k to r H u d el
son un, tarih i F rancis ve J e n n y ’nin isteğine uygun
olarak, b u n d an emin olun, y av aş yavaş y aklaşm ak
87
ta olan d ü ğüne asla en k ü çü k b ir im ada bulunm a
m alarına kim se şaşırm ayacaktır. Sanki hiç söz k o
nusu olmamış gibiydi. B irinin y a d a ötekinin ö n ü n
de b u n d an söz edildiğinde, onları hep hem en o an
d a gözlem evlerine çağıran herhangi bir d urum u
unutm uş oluyorlardı. Z aten günlerini, kafaları d ah a
meşgul, d ah a d a içlerine kapalı olarak orad a geçiri
yorlardı. H a tta hiciv gazetesinin saygısız ve üzücü
gevezeliklerinden h ab e rd ar m ıydılar? B undan d a
kuşku duym ak y erin d e olurdu. D ışarının gürültüsü
b urcun ve kulenin tepelerine nasıl ulaşm ış olabilir
di?... F rancis G o rd o n ve B ayan H udelson durum u
d ah a d a kötü leştirir korkusuyla bunların oralara
değin ulaşm asına izin verm em ek için tüm ustalıkla
rım kullanıyorlardı ve iki rakibin yö ren in gazetele
rini o k u m aktan b aşk a dertleri de vardı.
M eteor, P ennsylvania ve O hio Gözlem evleri gök
bilimcileri tarafından yeniden görülm üş olsa da,
Bay D ean F orsyth ve Stanley H udelson yine de onu
boşu bo şu n a yörüngesi üzerinde yeniden bulm aya
çalışıyorlardı. Yoksa, onların aygıtlarının m enziline
göre çok çok uzak b ir m esafeye uzaklaşm ış mıydı?
N e de olsa m akul b ir varsayım . A m a onlar gece
gündüz g ö kyüzünün h er aydınlık alanından y a ra r
lanarak aralıksız gözetim den vazgeçm iyorlardı. Bu
böyle devam ederse, sonunda h asta düşeceklerdi!...
A m a y a biri ötekinden önce onu yeniden görürse,
jöne de tüm üyle beklenm edik olan bu d u rum dan
kim bilir kendine ne paylar çıkaracaktı?...
Bu y en i k ü çü k gezegenin öğelerini hesaplam aya
gelince y ö rü n g esin in tam konum u, yapısı, biçimi,
h arek et ettiği uzaklık, dönüş süresi, b u n la r elbette
B ay D ean F o rsy th ve D o k to r H u d e lso n ’u n bilgile
rini aşıyordu. B u u n su rları belirlem ek işi uzm an
bilginlere aitti ve zaten oynak m eteor W h asto n u f
k u n d a b ir d a h a g ö rü n m ü y o rd u y a d a en azından
onların iki gözlem cisi onu y etersiz dürbünlerinin
u cu y la y ak alam ayı b aşaram ıy o rlard ı! B undan d o
layı d a hoş olm ayan ve sürekli b ir keyifsizlik. O n
lara yaklaşılam ıyordu. B ay D e an F orsyth kendisi
ne aynı to n d a karşılık veren O m icro n ’a günde y ir
mi kez öfkeleniyordu. D o k to ra gelince o öfkesini
kendisine y ö n eltm ek zo ru n d a kalıyordu ve b u n d a
d a h ata y ap m ıyordu.
Bu k o şu llard a kim o nlara d ü ğ ü n tö ren in d en ve
n ikah sözleşm esinden söz etm eyi aklından geçire
bilirdi!
Yine de P ittsb u rg ve C incinnatti G özlem evlerin-
ce gazetelere gönderilen notun yayım lanm asından
b u y a n a b ir h afta geçm işti. 18 M ay ıs’taydılar. D a
h a on üç gü n ve L oo’nun hiç gelm eyeceğini, ta k
vim lerde m evcut olm adığını iddia etm esine rağm en
b ü y ü k tarih gelecekti. H ayır! O n u d u y an a göre o
yıl 31 M ayıs olm ayacaktı. B unu söylüyordu k ü çü k
kız gülm ek için ve iki evde h ü k ü m süren ted irg in
liği y o k etm ek am acıyla gülüyordu.
B u nunla birlikte F rancis G o rd o n ’u n dayısına ve
J e n n y H u d elso n ’un babasına, hiç yapılm am ası ge
89
rekiyorm uş gibi artık sözünü etm edikleri bu evliliği
anım satm ak önem liydi. K endilerine yapılan en ufak
b ir im ada derhal sohbetin y ö n ü n ü değiştiriyorlar ve
orad an ayrılıyorlardı. Sorun, bu du ru m d a F ra n
cis’in M o rris S okağı’ndaki eve h er gün yaptığı ziya
retlerd en birinde onları k ap a n a kıstıracak biçim de
kafalarını karıştırm aktı. A m a B ayan H udelson k o
casına karşı b ir şey yapılm am asının d ah a iyi olaca
ğını d ü şü n d ü . O n u n d üğün hazırlıklarıyla m eşgul
olması hiç gerekm iyordu... A rtık kendi öz eviyle
m eşgul olm am ası gibi. H ayır!... G ünü geldiğinde
B ayan H u delson o na şöyle diyecekti:
“işte elbisen, işte şapkan, işte eldivenlerin... T ö
re n için S ain t-A n d rew 'e gitm e saati... B ana kolunu
v er ve gel...”
H iç k u şk u su z gidecekti, fark ın a bile varm adan
ve y e te r ki o a n d a m eteor gelip teleskopunun o b
jektifinin ö n ü n d en geçm esin!
A m a B ayan H u d e lso n ’u n fikri M o rris Soka-
ğ ı’ndaki evde önem le dikkate alındıysa d a F rancis
G o rd o n ’u n k i E lizabeth S okağı’n d a alınm adı. D o k
tor, Bay D e an F o rsy th y e karşı tu tu m u n u açıklam a
ültim atom u alm am ış olsa da, bu beriki b u ko n u d a
yaşlı hizm etçisi tarafın d an sert b ir biçim de sıkıştı-
rıldığına tan ık oldu. M itz hiçbir şey dinlem ek iste
m iyordu. E fendisine karşı k o rk u n ç öfkeliydi. D u
ru m u n g id erek ciddileştiğini ve en k ü çü k b ir olayın
iki aile arasın d a b ir k o pm aya yol açm a tehlikesinin
b u lu n d u ğ u n u hissediyordu. Peki, b u n u n sonuçları
90
ne olacaktı? E vlilik gecikecek, belki olm ayacak,
Bay F o rsy th ’nin J e n n y y le evlenm ekten vazgeç
m eye zorlayacağı sevgili F ran c is’inin, iki nişanlının
b ü y ü k acısı... Ve zavallı genç adam , h er tü r uzlaşı-
y ı olanaksız kılacak herkesin ö nündeki b ir skan-
daldan so n ra ne y ap ab ilird i ki?...
O nedenle 19 M ayıs öğleden so n ra y em ek salo
n u n d a Bay D ean F o rsy th ile yalnız kaldığında k u
lenin m erdivenini çıkm ak üzere olduğu an onu
d u rd u rd u .
B iliyorsunuz, B ay F o rsy th ’nin M itz’e açıklam a
y ap m ak tan ödü k o p u yordu. Bu açıklam aların ge
nelinde lehine dönm ediğini hiç bilm iyor değildi.
K endini geri çekilirken vu ru şm ak zo ru n d a g ö rü
y o rd u ve o n a göre b ir karşılaşm ada insan yenildi
ğinden em in olduğu a n d a kendini hiç ele verm em e
si d ah a akıllıca olur.
Bu d u ru m d a kendisinde fitili ateşlenm iş ve p a t
lam ak ta gecikm eyecek b ir b o m b a etkisi y ap a n
M itz’in y ü zü n e alttan b ak tık tan so n ra bo m b a p a r
çalarından ken d in i korum ayı isteyen B ay D ean
F orsyth, salonun u cu n a d o ğ ru yöneldi. A m a d ah a
kap ın ın tokm ağını çevirm eden başı y u k arıd a , göz
lerini, kendininkileri onunkilere dikm em ek için çe
v iren efendisine dikm iş yaşlı hizm etçi a ray a girdi
ve titrem esini düzeltm eye çalışm ayan b ir sesle.
“B ay F o rsy th sizinle konuşm alıyım ’’ dedi.
—Benim le k o nuşm ak mı M itz? Şu an d a o k ad ar
zam anım yok...
91
—O lm alı efendim ...
—S anıyorum O m icron beni çağırıyor...
— Sizi çağırm ıyor ve çağırsa d a beklem esi iyi
olacak...
—A m a eğer göktaşım ...
—G öktaşınız d a O m icron gibi y ap a cak efendim ,
b ekleyecektir...
“O lu r şey değil” diye hassas n oktasından v u ru
lan B ay F o rsy th haykırdı.
“Z a te n ,” diye başladı M itz, “h ava kapalı... İri
d am lalar düşm eye başlıyor ve şim dilik y u k a rıd a
görülecek h içb ir şey y o k ! ”
D o ğ ru y d u . Ç ok fazla doğru y d u ve D o k to r H u -
delson gibi Bay F o rsy th y i de k u d u rta n h er şey
vardı. H em en hem en k ırk sekiz saatten bu y a n a
g ö k y üzünü geniş b u lu tla r istila etm işti. G ündüz tek
b ir güneş ışığı yo k , gece tek b ir yıldız parlam ası.
A lçak sis b ir u fu k tan ötekine uzanıyordu, Saint-
A n d re w ’in çan kulesinin o k u n u n a rad a b ir ucuyla
deldiği b ir tül ö rtü gibi! Bu koşullarda uzayı göz
lem lem ek, k ü çü k gezegenlerin geçişlerini dikkatle
izlem ek, bu denli şiddetle tartışılan göktaşını y e n i
den görm ek olanaksız. H a v a koşullarının, O hio
eyaletinde y a d a P ennsylvania eyaletindeki gökbi
limciler için E ski ve Yeni K ıta’nın öteki gözlem ev-
lerindekilerden d a h a elverişli olm am ası bile olasılık
dahilinde görülm eliydi. Ve aslında bu 2 N isan m e
teo ru n u n görünm esine ilişkin hiçbir yeni, kısa yazı
gazetelerde çıkm am ıştı. D oğrudur, d ah a şim diden
92
altı haftalık geçm işi olan b u o rtay a çıkış, bilim d ü n
y asın ın b u n d an heyecanlanm asını gerektirecek k a
d a r b ir ilgi u y andırm ıyordu. B u rad a hiç de ender
olm ayan kozm ik b ir olay söz ko n u su y d u am a tam
tersi b ir durum , b u taşın dö n ü şü n ü pusuda, k u d u r
m aya d önüşen b ir sabırsızlıkla beklem ek için bir
D ean F o rsy th y a d a S tanley H udelson olm ak gere
kiyordu.
E fendisinin k endisinden kaçm anın kesin olanak
sızlığını iyice anlam asının ard ın d an hizm etçi M itz,
kollarını çap raz k a v u ştu rd u k tan so n ra şu sözlerle
başladı:
—B ay F orsly h , adı F rancis G o rd o n olan b ir y e
ğeninizin o ld u ğ u n u k az a ra u n u tm u ş olabilir m isi
niz?
“Ah! Şu sevgili F ran c is” diye y an ıtlad ı babacan
b ir tav ırla başını sallayarak B ay F orsyth. “A m a h a
y ır!... O n u u n u tm uyorum ... P eki nasıl şu sevgili
F ran c is?”
—Temin ederim ki çok iyi...
—S anıyorum onu b ir sü red ir görm edim .
—A slında iki saattir, onunla öğle yem eği y ediği
nize göre...
—Benim le m i?... G erçekten!...
“A m a artık h içbir şeyi görm üyor m usunuz efen
d im ?” diye so rd u M itz onu kendisine doğru dön
m ek z o ru n d a b ırak arak.
—Evet, evet, sevgili M itz... N e istiyorsun? B iraz
kafam m eşgul...
93
—Ö yle m eşgul ki old u k ça önem li b ir şeyi u n u t
m uş gibi gö rü n ü y o rsunuz.
—U n u tm u ş? N eyi?
—Y eğeninizin evleneceğini...
—Evlenm ek... E vlenm ek?...
—B ana hangi evliliğin söz kon u su olduğunu so r
m ayacaksınız ?
—H ayır! H ayır M itz! Peki b u soruların am acı ne?
— H u delson ailesine k arşı tu tu m u n u z h ak k ın d a
b ir y a n ıt elde etm ek efendim ... Ç ünkü b ir H u d e l
son ailesinin, M o rris Sokağı n d a o tu ran b ir D o k to r
H u d e lso n ’un, B ayan J e n n y ve B ayan Loo H udel-
so n ’un an neleri b ir H udelson hanım efendinin v ar
o ld u ğ u n u ve y eğ e n in iz le evlenm esi g e re k e n in
J e n n y H u d elso n old uğunu bilm iyor değilsiniz...
Bu H u d elso n adı hizm etçi M itz’in ağzından h er
d efasın d a d a h a gü çlenerek çıktıkça B ay D ean
F orsyth, bu ad k u rşu n a d ö n üşerek onu h er y an d a n
v u ru y o rm u ş gibi elini göğsüne, yan ın a, b aşın a g ö
tü rü y o rd u . D erin soluk alıyordu, soluk alm akta
güçlük çekiyordu, kan gözlerine doluyordu ve y a
nıt verm ediğini görünce:
“Peki, duy d u n u z m u ?” diye yeniden başladı M itz.
“Evet, d u y d u m !” diye bağırdı efendisi.
Ve sıkı sıkıya kasılm ış çene kem iklerinin arasın
dan, ağzından zo rlu kla b irk aç zor anlaşılır tüm ce
çıkabiliyordu.
“O h a ld e ? ” diye sordu yaşlı hizm etçi sesini zo r
layarak.
94
“Bu d u ru m d a F rancis hâlâ b u evliliği d ü şü n ü
y o r ” dedi sonunda.
"D ü şü n ü y o rsa !” diye haykırdı M itz, “A m a soluk
alm ayı d ü şü n d ü ğ ü gibi, bizim hepim izin d ü şü n d ü
ğüm üz gibi... sizin de d ü şü n d ü ğ ü n ü z gibi, bu n a
inanm ayı y eğ lerim ! ”
—N e! Yeğenim hâlâ bu D o k to r H u d e lso n ’u n kı
zıyla evlenm ekte kararlı mı?
— B ayan Je n n y , lütfen efendim ve d ah a sevimli
b ir kişi bu lm ak güç olacaktır...
“Soluğum u tık am ad an adını telaffuz edem edi
ğim... adam ın kızının sevimli olabileceğini kabul et
sek d e...” diye başladı B ay F orsyth.
“A h ! B u k ad arı d a çok fazla! ” diye sanki ona tes
lim edecekm iş gibi önlüğünü şiddetle çıkaran M itz
belirtti.
“T anrı aşkına! M itz Tanrı a şk ın a !” diye söz aldı
efendisi, böylesine teh d itk âr b ir dav ran ıştan biraz
tedirgin.
Yaşlı hizm etçi bağları y ere k a d a r sark an önlüğü
nü elinde tu ttu .
—Böylece... D em ek aklınıza gelen fikirler b u n lar
B ay F o rsy th !...
—A m a M itz, b u F ludelson’un b a n a ne yaptığını
bilm iyorsun...
—Peki size ne yap tı?
—B enden çaldı..
—S izden çaldı mı?
—Evet, çaldı, iğrenç bir b içim d e!
95
— P eki sizden ne çaldı? Saatinizi... p a ra keseni
zi... m endilinizi?
—H ayır... göktaşım ı.
"Ah! göktaşınızı” diye bağırdı yaşlı hizm etçi,
B ay F o rsy th için en nahoş ve en alaycı b ir biçim de
sırıtarak . Ü nlü göktaşınız!... B ir d ah a asla görm e
yeceğiniz sanırım .
" M itz ! M itz ! Söylediğine d ik k at e t” diye y a n ıtla
dı B ay F orsyth.
Ve bu kez kalbi y aralan an gökbilim ciydi.
D oğru, çok öfkelenen ve öikesi taşan M itz ’i hiç
b ir şey durd u ram ay acaktı.
"G ö k taşın ız” deyip d u ru y o rd u , "Y ukarılarda d o
laşan m akineniz... Pekâlâ, B ay H u d e lso n ’d an d ah a
çok sizin m iydi? H erkese ait değil mi? B ana old u
ğu k a d a r h erh an g i b ir b aşkasına da?... O n u satın
alıp, cebinizden mi ödem e y ap tın ız? Size m iras y o
luyla mı kaldı?... K a z a ra y ü c e Tanrı onu size a rm a
ğ an mı e tti? ”
"Sus, M itz, s u s !” diye bağırdı B ay F orsyth de,
çü n k ü artık kendini tutam ıyordu.
— H a y ır efendim hayır! Susm ayacağım ve şu
O m icron kaz kafalısını d a y ard ım ın ıza çağırabilir
siniz.
—O m icro n kaz kafalısı!...
—Evet, kaz kafalı ve o d a beni susturam ayacak...
Y üce Y aratıcı ad ın a dü n y an ın so n u n u bildirm ek
üzere gelecek baş m eleği zorla susturam ayacak
olan b izzat başkanım ız da!...
96
B ay D ean Forsyth, bu korkunç tüm ceyi d u y d u
ğ u n d a kesinlikle afalladı mı, gırtlağı sözlere geçit
verm eyecek ölçüde daralm ıştı, karm ak arışık olan
hançeresi artık te k ses çıkaram ıyor m uydu?... K e
sin olan şey, y a n ıt verm eyi başaram am asıydı. Ö f
kenin son k ertesin d e yaşlı hizm etçisini kapı dışarı
atm ayı bile istedi mi, o n un için geleneksel “Çıkınız,
derhal çıkınız ve sizi artık bir d a h a görm eyeyim !"i
telaffuz etm ek olanaksız mıydı?
D oğrusu, M itz ona hiç de itaat etmezdi, bundan
herkes emin olsun ve eğer sözünü hem en kabul eder
se ilk kendisi cezalandırılmış olacaktı. A ncak kırk beş
yıllık b ir hizm etten sonra efendiyle hizmetçi uğursuz
bir göktaşı kon u su n d a ayrılıyorlar! D oğru, Bay
Forsyth sonunda göktaşı meselesinden geri adım at
sa d a M itz, Francis G ordon la J e n n y H udelson’un
evlenmeleri meselesinde geri adım atm ayacaktı.
Y ine de b u sah n e n in özellikle B ay D e an
F o rsy th 'n in çıkarı için sona erm esinin zam anıydı
ve ü ste çıkam ayacağını iyice anlayınca b u hareketi
çok fazla kaçışa benzetm eden geri çekilirken v u r
m aya çalışıyordu.
B u kez y ard ım ın a gelen G üneş oldu. K apalı h a
va b ird en açıldı. G üçlü b ir ışık bahçeye açılan p en
cerenin cam larından içeri girdi. Sisin a rd ın a sakla
nan p arla k yıldız, W h aston halkına ve sonuç olarak
o rtay a çıkm asını en şiddetli biçim de arzu eden iki
önem li kişinin b ak ışlarına kendini gösterm eyeli en
azından üç gü n olm uştu.
97
O an d a hiç kuşkusuz D o k to r H udelson bu rcu n a
çıkmıştı, y e te r ki d ah a önceden o rada olmasın, B ay
Dean F o rsy th ’nin an ında aklına bu düşünce geldi.
Rakibini, terasın d a y a rı eğilmiş, gözü teleskopunun
gözetleme m erceğinde bu m utlu aydınlıktan y a ra r
lanırken ve uzayın y ü k sek bölgelerinde dolaşırken
görüyordu. Ve kim bilir belki de meteor, havada tüm
m uhteşem görünüm üyle dolaşıp duruyordu?...
Bu y ü zd e n B ay F o rsyth o ra d a d uram adı. Bu kez
O m icron’u n sesinin kulenin tepesinde çınlam asını
beklemedi. Bu güneş ışığı, onun üzerinde gaz dolu
b ir balon ü zerin d e y arattığ ı etkiyi y apıyordu. O n u
şişiriyordu, yükselm e gücünü artırıyordu. Y üksel
mesi gerekiyordu, k apıya d oğru yöneldi ve hesap
vermeyi sona erd irm ek am acıyla ağırlığı attı d en e
bilir, yaşlı hizm etçisine karşı biriken tüm öfkesini
boşalttı!
Ama M itz kapının önünde b u lu n u y o rd u ve ona
geçit verecek d u ru m d a d a g ö rünm üyordu. Bu d u
rum da onu k o lu n d an yakalam ak, on u n la bir m üca
deleye girişm ek, O m icro n ’un y ard ım ın a b aşv u r
m ak gerekli olacak m ıydı?... H ayır! B ir b aşk a yol
önünde d u ru y o rd u : S alondan çıkarak, kuleyle b ir
ikinci kapı vasıtasıyla bağlantısı olan, ne erkek ne
dişi hiçbir gard iy an ın savunm adığı bahçede b u la
caktı kendini.
Bu m anevra gerekli olm adı. K uşku duyulm am a-
lı, yaşlı hizm etçi harcam ış olduğu çabadan -fiziksel
olarak en azından- çok sarsılm ıştı. E fendisini h aş
98
lam ak alışkanlığı y eterin ce olsa d a o zam ana değin
asla böyle b ir taşk ın lıkta bulunm am ıştı. Ç oğunluk
la Bay F o rsy th ’nin u nutkanlıkları, tuvaletindeki k i
mi özensizlikler, y em ek saatine sık sık gecikm eler,
ona rom atizm a ve nezleye mal olan soğuk h av a la r
d a önlem eksikliği konularındaydı. A m a b u kez, iş
d ah a çok ciddiyet arz ediyordu. Sevgili F ran c is’i ve
de sevgili J e n n y ’si için m ücadele eden hizm etçi
M itz ’i y ü reğ in d en vu ruyordu.
Ve B ay F o rsy th ’nin öyle sıradan hırsız olarak
gö rd ü ğ ü D o k to r H udelson için kullandığı ağır söz
leri d ü şü n ü n ce d u ru m un, g ünden güne d ah a end i
şe verici olm asından ko rk m ak gerekm iyor m uy
du?... İki rak ip artık hiç dışarı çıkm ıyorlardı, ol
sun ! B irbirlerinin evlerine artık gitm iyorlardı, y ine
olsun! A m a rastlantı, eninde so n u n d a sokakta, o r
tak b ir d o stu n evinde bir karşılaşm aya m eydan v e
rebilirdi ve b u karşılaşm anın sonu ne olacaktı?...
H iç k u şk u n u z olm asın bir skandal, ard ın d a n iki ai
le ilişkilerinde kesin b ir kopm a. O y sa h er şeyden
önce önlenm esi gereken buydu. Ve yaşlı hizm etçi
b u n u n için çabalayıp duru y o rd u ! A m a d ah a az
önem li olm ayan şey, efendisinin b u n o k tad a “b u n u ”
onun y a n m a bırakm ayacağı k o n u su n d a adam akıllı
uyarılm ış olduğuydu.
M itz, k ap ın ın ö n ünde d o ld u rd u ğ u y e rd e n ayrıl
m ıştı ve b ir sandalyenin üzerine kendini d ü şer gibi
bırakm ıştı. G eçit boşalm ış b u lu n u y o rd u . O n ed en
le Bay D ean F orsy th , b ir b u lu t p erd esi gelip g ü n e
99
şi y en id en ve belki de tüm g ü nlüğüne k a p a tır d ü
şüncesiyle titreyerek, salondan çıkm ak için bir
adım attı.
M itz kıpırdam adı. A m a kapı açılır açılmaz, efendi
sinin kulenin dibine götüren koridora kaj^dığı anda:
“B ay F o rsy th ,” dedi F rancis G ordon ve “J e n n y
H u d elso n ’u n d ü ğ ü n ü n ü n olacağını ve tam olarak
üzerinde anlaşm aya varılan tarih te yapılacağını iyi
anım sayın. B u ayın 31’inde. H içb ir şeyiniz eksik ol
m ayacak, beyaz gömleğiniz, beyaz kravatınız, b e
y az yeleğiniz, siyah pantolonunuz, siyah elbiseniz,
sam an rengi eldivenleriniz, cilalanm ış potinleriniz
ve uzu n şapkanız... A yrıca ben orad a olacağım !”
B ay D e an F o rsy th tek sözcükle bile karşılık v er
m edi ve kulenin m erdivenine aceleci sıçrayışlarla
atıldı.
Bu son uyarıyı y ap m ak için y erinden kalkm ış
olan hizm etçi M itz, o, sandalyesine yeniden yığıldı,
başını salladı ve birkaç iri dam la gözlerinden taştı...
100
V III. Bölüm
B
u n u n la b irlikte hava ciddi b ir iyileşme eği
limi gösteriyordu. İlk b ah a r m evsim inin bu
ikinci ay ında basınçölçer, kışın hareketlili
ğinin ard ın d a n iyice h ak edilm iş b ir dinlenm enin
keyfini sü rü y o r gibiydi. U ğradığı artışlar ve dü şü ş
lerle sık sık sarsılm asıyla y o rg u n düşen iğnesi de
ğişkenin ü stü n d e m em nuniyetle hareketsiz d u ru
yor. Bu d u ru m d a gökbilim ciler çok titiz ve çok isa
betli gözlem lerine elverişli b ir dizi güzel gün ve gü
zel geceye güvenebilirler.
E lbette, o n lar için elverişli ortam ı hazırlayacak
h av a koşulları, kule ve b u rç ta k i çalışm alar için de
elverişli olacaktır. Aslında, 20-21 M ayıs gecesinde
101
göktaşı W h asto n u fk u n d a kuzeydoğudan g ü n ey b a
tıy a d o ğ ru geçti ve aynı a n d a iki rak ip tarafından
görüldü.
“Bu o O m icron, bu o ” diye haykırdı Bay D ean
F o rsty h akşam saat onu otuz y ed i dak ik a g eçer
ken...
“Tam am o ” diye b elirtti efendisinin y erin e teles
k o p u n gözetlem e m erceğine geçen O m icron ve ek
ledi:
—U m arım şu D o k to r H udelson şu an d a b u rc u n
d a değildir!...
“Ya d a o rad ay sa,” diye son sözü söyledi Bay
F orsyth, “B u göktaşını bulm ayı becerem em iştir!.”
“Sizin göktaşm ız" dedi O m icron.
“B enim g ö k ta ş ın ı!...” diye y in eled i D e an
F orsyth.
A m a h er ikisi de yanılıyorlardı. “Ş u ” D o k to r
H udelson b u rc u n d a sabahlıyordu, d ü rb ü n ü kuzey
doğuya yönelm iş ve göktaşını kuzeydoğunun sisin
den çıktığı an d an itib aren izlemişti ve tüm üyle o n
lar gibi gü n ey b atın ın p u su n d a kaybolduğu an a k a
d a r y olu üzerinde g ö zünü ondan ayırm am ıştı.
Ü stelik onu g ö k y ü zü n ü n b u bölüm ünde bildi
ren ler yalnız o n lar olm adılar. P ittsburg, C incinnat-
ti, Eski ve Yeni K ıta’nın d ah a nice nice başk a göz
lem evlerinde de sözü edilen göktaşının o rtay a çık
tığı g ö rüldü. Z ate n sis haftalard ır onu inatla göz
lerden saklam am ış olsaydı, ilerleyişinin düzenli bir
biçim de izlenm esi m üm kündü. H angi düzenlilikte.
102
hangi uzaklıkta, hangi sürede d ü n y a tu ru n u ta
m am lıyordu, b u m atem atiksel olarak saptanabilirdi
ve bu tu ru , o dönem de rek o ru elinde tu ta n Z iegler1
(aynen) ve öteki Y erküre gezginlerinden d ah a az
zam anda y ap tığ ın ı v arsaym ak gerekiyor.
G azetelerin okuyucularını bu göktaşını ilgilendi
ren h er şeyden h ab e rd ar etm ekle uğraşm aları do
ğaldır. G ökbilim cilerin dikkati d ah a sonra d a hal-
kınki onun üzerine çekilmişti. W haston gazeteleri
nin, ilk iki kâşif kendi kentlerinde o tu rd u ğ u n a göre
eksiksiz haberleri sağlam akta ötekilerden d ah a ace
leci d av ranm alarından d ah a anlaşılır b ir şey olamaz.
Am a özetle öyle koşullarda o rtaya çıkıyordu ki in
celenm esi için gözlem evlerinde hesaplar yapılm ası
gerekiyordu. Bu, gelip geçen ve atm osferin son ta
bakalarını şöyle b ir geçtikten so n ra kaybolan kayan
o yıldızlardan biri, kendini b ir kez gösteren ve
uzay d a kaybolacak olan şu küçük gezegenlerden
biri, d üşüşü o rtay a çıkışını izlem ekte gecikm eyen şu
hava taşların d an biri değildi.... H ayır! G eliyordu bu
göktaşı, b ir ikinci uydu gibi dünyanın çevresinde
dolaşıyordu, kendisiyle ilgilenilmesini hak ediyordu
ve kendisiyle ilgileniliyordu ve b u gerçeklerden
sapm ayan öy k ü n ü n sonucundan o rtay a çıkacağı gi
bi bu olgu, gökbilimi yıllıklarına hiçbir zam an kay
dedilm em iş olan en ilginçler arasın d a y e r almalıydı.
Bu du ru m d a, Bay D ean F o rsy th ve D o k to r H u-
delson, b u k o n u d a çekişirken o nurlarını o rtaya
1. Stiegler, A itm iş üç g ü n d e dünya turu, P aris, Lecene, 1901
103
koym alarından, şikayetlerindeki sertlikten, b u n
dan çıkan çok ü zü cü sonuçlardan dolayı varsın b a
ğışlanm asınlar! A m a bu anlaşılacaktır ve h a tta çok
geçm eden anlaşılacaktır.
G ö ktaşı şimdi belli b ir kesinlikle incelenebilirdi
ve b u d a oldu, san at adam ları tarafın d an y a d a d a
h a d o ğ ru su bilim adam ları tarafından. E n iyi aygıt
lar değişik gözlem evlerinde o n a doğru y öneldiler
ve en uzm an gözler, sözü edilen aygıtların gözetle
me m erceklerine yerleştiler.
İlk sırad a kendilerine iletilen n o tlara göre gaze
teler, h alk a göktaşının hangi yörü n g ey i izlediğini
bildirdiler.
Bu y ö rü n g e tam olarak W h a sto n ’u n tepesinden
geçerek kuzey d o ğ u d an güneybatıya d oğru gelişi
y o rd u ve dü şü şü b u n o k tad a gerçekleşecekse k e n
tin üzerine düşecekti.
"Ama düşm esi, ne k ad a r gerçeğe y ak ın olu r” diye
belirtti W haston M orning, çok haklı olarak abonele
rini sakinleştirm ek düşüncesiyle. "D üzenli bir hızla,
sürekli, tekdüze h arek et ediyor, yo lu n d a b ir engelle
karşılaşm asını ve dönm e devinim i sırasında d u rd u
rulabileceğini kabul etm ek için b ir neden y o k .”
Bu apaçık o rtad ay d ı ve W h asto n gibi y ö rü n g esi
altın d a b u lu n an h erh an g i b ir ken tte b u n d a n dolayı
h içbir k aygıya düşülm em eliydi.
“E lb ette düşm üş olan ve h âlâ d üşen şu h av a ta ş
ları v a r” diye b elirtti W haston E vening. "Am a b u n
lar genellikle k ü çü k boyuttadırlar, u zayda başıboş
104
d olaşırlar ve an cak geçerken y e r çekim ine y ak a la
n ırlarsa dü şerler.”
Bu açıklam a d o ğ ru y d u ve çok düzenli b ir h are
keti olan ve düşm esinden A y’ınkinden d a h a çok
korkulm am ası gerek en söz kon u su göktaşına u y
gulanabileceğe benzem iyordu. Ş urası kesindir ki,
kim i dönem lerde gökyüzü b ir m eteor akm ıyla dol
d u ve b u n a ö rn ek o larak 12-13 K asım 1833 gecesi
ni anabiliriz, dokuz saatten d ah a az b ir sürede y a l
nız tek b ir m erkezde iki y ü z bin olarak tahm in edi
len göktaşlarıyla karışık çok sayıda kayan yıldız
"yağdı".
"B u o lay ların sıklığını göz önüne alınca,
Y erküre'm izin, olu ştu ğ u ndan b u y a n a b u binlerce,
b u m ilyonlarca, b u m ilyarlarca h av a taşının ağırlı
ğıyla önem li ölçüde ağırlaşıp ağırlaşm adığını ve bu
ağırlığın yüzyılların ard ın d an k o rk u n ç b ir biçim de
artıp artm ayacağını kendi kendim ize sorm am ız ge
rekm iyor m u?... Ve o zam an hacm inin, dolayısıyla
kütlesinin, dolayısıyla çekim g ü cü n ü n artm ası y ü
zünd en G üneş çevresindeki dönm e hareketi, kendi
ekseni çevresindeki dönm e h arek eti değişikliğe u ğ
ram ay acak lar m ı?... A y’ın y ö rü n g esin in de kim i d e
ğişikliklere u ğrayıp uğram ayacağını ve b u y ü zd en
D ü n y a y a uzaklığının azalıp azalm ayacağını kim
bilebilir?...”
Bu gözlem i y a p a n S ta n d a rd V/haston d u ve h e
m en P unch kendisine özgü üslu b u y la kendininkini
ekledi:
105
“H adi, hadi!... Bizi ezm ekle teh d it eden y e n i b ir
g öktaşı y eterli değil!... îşte A y'ın d a başım ıza d ü ş
me tehlikesi v ar!... B u n ların tüm ü B ay D e an
F o rsy th ’nin hatası... D o k to r H u d e lso n ’u n hatası.
O n ları kam u d ü şm anları olarak k ın ıy o ru z!”
B u acayip gazetenin bu iki kişiye saldırırken
özel düşm anlıklarının acısını çıkardığına d a in an
m ak gerekiyor. O n la r k uşkusuz W haston P u n ch ’a.
abone olm ayı reddetm iş olanlardı!...
M eteo ru n ne k ad a r uzaklıkta hareket ettiği so ru
nu d a aynı şekilde belli b ir kesinlikle işlendi. Yerin
ü stü n d e yirm i altıyla otuz kilom etre içerisindeki bu
uzaklık, F ransa, Ingiltere, Alm anya, Belçika, H o l
lan d a’d a 14 M a rt 1864’te gözlem lenm iş olan ve hızı
saniyede altm ış beş kilom etreyle, y an i d ak ik ad a üç
bin dokuz y ü z kilom etreyle, y an i saatte beş bin se
kiz y ü z fersahla,. D ü n y a ’nm yörüngesi üzerindekin-
den çok çok d ah a y ü k sek b ir hıza ulaşan h arik a
göktaşına atfedileninkiyle aşağı y u k a rı eşitti. Yeni
m eteorunki tam tersine saatte sadece d ö rt yüz, d ö rt
y ü z on kilom etreyle o na hiç yetişm iyordu. D o ğrusu
en yüksekleri, T ibet silsilesindekiler, D aw alagiri2 ve
C ham alari3 deniz düzeyinden on bin m etreyi aşm a
d ık ların a göre E ski ve Yeni K ıta n ın tepelerine
çarp am ay a yetm eyecek yükseklikteydi.
Böylece g ö k taşının d ö rt y ü z y irm i fersah4, y a k la
şık kürem izin k endi ekseni üzerinde d ö n erk en y er-
2. B ugün D haulagiri (N epal) 8172 m.
3. Chom o Lhari, 7314 m. E veresi T epesinin yüksekliği 8848 m.
4. 1680 km /saat, bildirilen hızdan d ö rt kat d aha fazla.
106
y ü z ü E k v a to r’u n o k talarının yaptığı k a d a r y ani
yirm i d ö rt saatte on bin fersah tan fazla yaptığını
göz önüne alırsak, öte y a n d a n onu y e rd e n ayıran
iki y ü z kilom etre5 dolayındaki b u m esafeyi göz
önüne alırsak b u n d a n çıkacak sonuç şudur: D ün-
y a ’nm çevresini tam o larak yirm i d ö rt saatte d ö n
m ektedir, oysa Ay b u n u n için yirm i sekiz gün h a r
cam aktadır. B u n d an d a hava sürekli tem iz olsaydı
kuzey b atıd an g ü n eydoğuya doğru çizdiği y ö rü n g e
sinin altın d a b u lu n an ülkelerde hep g ö rü n ü r olaca
ğı sonucu çıkıyor.
A m a m eteorun, b u elli fersahlık uzaklıktan en
azından belli b ir m enzildeki aygıtlar için nasıl gö
rü n ü r old u ğ u n u sorm ak y erin d e olm az mı? H acm i
nin oldukça b ü y ü k olm ası gerekm iyor m u?
İşte S ta n d a rd W haston doğal olarak o rtay a çı
kan b u so ru y u şu sözlerle yanıtlıyordu:
“G öktaşının g ö rünen boyutu ve yüksekliğine gö
re çapı beş-altı y ü z m etre k a d a r olmalıdır. Gözlem
lerin b u ra y a k a d a r sap tanm asına olanak verdikleri
bu kadar. A m a yapısını y eterli ölçüde belirlem ek
henüz m üm kün olm am ıştır. M uhtem elen sadece on
sekiz kilom etre uzak lık ta b u yoğunluk, y e r yüze-
y in d ek in d en on k a t d ah a az old u ğ u n a göre b u y ü k
seklikte y o ğ u n lu k ları çok zayıf olsa d a atm osfer ta
bak aların d ak i sürtünm esi sayesinde canlı b ir bi
çim de aydınlanıyor olması, y eterin ce güçlü d ü r
bü n ler kullanıldığında onu g ö rü n ü r kılm aktadır.
5. Y ukarıda otuz.
107
A m a yalnız b ir gazlı m adde yığını değil mi b u gök
taşı? Tersine, ışıklı b ir k u y ru k la çevrelenm iş katı
b ir çek ird ek ten oluşm uyor m u?... Kalınlığı nedir,
b u çekirdeğin y ap ısı nedir? Bilinm eyen, belki de
hiç bilinm eyecek olan b u d u r...”
“Şim di sözü edilen göktaşının düşeceği tahm inle
rinde bulunm aya gerek v ar mı? H ayır elbette. K uş
kusuz belirlenm esi olanaksız olan bir süreden beri
D ü n y a çevresindeki yörüngesini çiziyor ve m eslek
ten gökbilim ciler onu henüz fark etm edilerse b u nun
için onları suçlam am ak gerekiyor. Bu m uhteşem
keşfin şanının adandığı iki hem şehrim izi, Bay D ean
F orsyth ve D o k to r Sydney H ud elso n ’u suçlam ak.”
“Sözü edilen göktaşının, b en zer göktaşlarının
b aşın a sık sık geldiği gibi patlayıp patlam ayacağını
bilme m eselesine gelince, işte H e rsch el’le verilebi
lecek yan ıt, aynı zam anda ciddi b ir açıklam a olan
yan ıt: G ö k taşlarının y e re d ü ştü ğ ü n d e sahip o ld u k
ları sıcaklık, içindeki ateşin etkisiyle oluşm uş olgu
lar, atm osferin d ah a y o ğ u n tab ak a ların a girdikle
rinde patlam aları, tüm b u n lar fizik yasalarının y a r
dım ıyla havanın sonuç olarak çok y ü k sek hareket
hızıyla ulaştığı yoğunlaşm ayla ve yoğunluğu çok
azalm ış havayla sıcaklık arasın d a v ar olan ilişkilerle
yeterin ce açıklanm ıştır. P atlam a konusuna gelince
b u n u k atı kütlenin dayanabildiği basınca bağlam ak
gerekiyor. 1863 göktaşı için olan budur. H avanın
yo ğ u n luğ u b u lunduğu uzaklıktan on k a t d ah a az ol
sa d a o göktaşı, b ir tek b ir dem ir kütlesinin patlam a
108
dan direnç gösterebileceği, altı y ü z yetmiş beş at-
m osferlik b ir basın ca direnç gösteriyordu.”
H alka yapılan açıklam alar bunlar oldu. Kısaca bu
göktaşı olağan koşullarda ortaya çıkıyordu ve o za
m ana değin benzerlerinden hiçbir biçimde farklılık
gösterm iyordu. Ya y e r çekim inden çıkacaktı y a Y er
k üre çevresinde dönm eyi sürdürecek y a patlayacak
ve parçalarını y ere saçacak y a d a daha önce düşen ve
düşecek olan b ir sürü başkaları gibi düşecekti. B un
ların tüm ünde olağanüstü hiçbir şey yoktu. O neden
le bilgin dünyası, alışılmış ölçüde b ununla ilgilendi ve
cahil dünyası b u n a hiçbir özel ilgi göstermedi.
Yalnız -üzerinde du rm anın y erin d e olacağı bir
durum -. W h asto n sakinleri b u m eteorla ilgili h er
şeye d ah a d erin d en bağlandılar. Bu, keşfi kentin iki
on u rlu şahsiyetine borçlu olm alarından kaynakla
nıyordu ve o n ların m alına, kendilerine özgü bir şe
y e dönüşm üşe benziyordu. Z ate n eğer gazeteler
Bay D ean F o rsy th ve D o k to r H udelson arasın d a
h er geçen g ü n d ah a ciddi olarak v u rg u lan an re k a
beti duyurm am ış olsalardı, P ıın c tiu n “kom ik” d e
diği bu kozm ik olay k arşısında belki de Ay altın d a
ki öteki y a ra tık la r gibi neredeyse ilgisiz kalırlardı.
A m a u zu n sözün kısası, b u göktaşına b ü y ü k ilgi
gösterm eye g erek olm asa d a koşullar, çok kısa bir
sürede k am u o y u n u n eğilim lerini ne k a d a r değişti
recekti? İn san tu tk u su n u n , doyum suzluklarm m
k arg aşasın a kendini b ırak tığ ın d a nereye k a d a r gi
debileceğini göreceğiz.
109
Bu a ra d a d ü ğ ü n tarihi y aklaşıyordu ve yalnız b ir
h afta d ah a gerekiyordu. B ayan H udelson, Je n n y ,
Loo b ir y a n d a n F rancis G ordon ve hizm etçi M itz
öte y a n d a n arta n b ir tedirginlik içinde yaşıyorlardı.
B eklenm edik h erhangi b ir d u ru m d an kay n ak lan a
cak b ir p atlam adan ve zıt akım larla yü k lü iki b u lu
tu n yıldırım ı g ü rleten o çarpışm asından hep k o rk a r
du ru m d ay d ılar! B ay F o rsy th ’nin rengini değ iştir
m eyeceği ve Bay H u d e lso n ’u n kızgınlığının h e r fır
satta o rtay a çıkm aya çalıştığı biliniyordu. G ökyüzü
genelinde güzeldi, hava pürüzsüz, W haston u fu k
ları çok açık, iki rakip, h er y irm i d ö rt saatte b ir ve
belli b ir süre b o y u nca başlarının ü stü n d en geçen
p arlak b ir haleyle göz kam aştırıcı bir biçim de sü s
lü m eteoru görebiliyorlardı. O n u bakışlarıyla y u tu
yorlar, gözleriyle okşuyorlar, öz adlarıyla, F orsyth
G öktaşı, H u delson G öktaşı diye çağırıyorlardı!
Ç ocuklarıydı, canlarının canı. O, o n lara oğulun a n
ne bab ay a olduğu gibi aitti. G ö rü n ü şü onları sü
rekli co ştu ru y o rd u . Y aptıkları gözlem leri, ilerleyi
şinden, biçim inden çıkardıkları varsayım ları, biri
C incinnati G özlem evi’ne öteki P ittsb u rg Gözlem e-
v i’ne, keşiflerinin öncelik hakkını istem eyi kesinlik
le u n u tm ad an gönderiyorlardı!
W haston S ta n d a rd ¿.a. D o k to r H u d e lso n ’a karşı
oldukça saldırgan b ir yazı, B ay D ean F o rsy th y e
atfedilen b ir kısa y azı bile yayım landı. Kimi in san
ların gerçek ten aşırı iyi gözleri olduğunu, b ir b aş
kasının d ü rb ü n ü n d e n b ak tık ların d a d ah a önceden
110
görülm üş olanı b iraz fazla kolaylıkla gördüklerini
söylüyordu...
H em en ertesi g ü n ü b u kısa y azıy a y a n ıt olarak
W haston E v e n in g d e d ü rb ü n konusunda, hiç k u ş
k u su z iyi silinm em iş, objektifine göktaşı sandığı
k ü çü k lekelerin serpiştirilm iş olduğu, eşi benzeri
olm ayan d ü rb ü n lerin b u lu n d u ğ u söylendi!...
Ve aynı zam an d a P unch, devasa k an a tla rla do
nanm ış ve göktaşını y ak alam ak am acıyla hız y arışı
n a girm iş iki ra k ib in o n lara dilini çıkaran b ir zebra
başının d a y e r aldığı çok benzeşen b ir k a rik a tü rü
n ü yayım lıyordu.
B u nunla b irlikte b u m akalelerin, b u kırıcı im ala
rın ard ın d an iki rak ib in durum u g ünden güne k ö tü
leşm e eğilimi gösterse de henüz evlenm e m eselesine
m üdahale etm e fırsatları olm am ıştı. B undan söz et
m eseler de en azından bırakıyorlardı işler y ü rü y o r
du. K arşı k arşıy a gelm ekten kaçınm ak için hiç k a
tılm ayacak bile olsalar -bu gerçekten acınacak bir
d u ru m olur- tö ren yine de yapılacaktı. F rancis G or
don ve J e n n y H udelson, eski b ir B retagne şarkısı
nın söylediği gibi "A ncak ölüm le bitecek altın bir
bağ ile’’ d ah a az bağlı olm ayacaklardı. S onra, bu iki
dik kafalının tüm üyle küsm ek işlerine gelse de, en
azından saygıdeğer O ’G a rth S ain t-A n d rew Kilise-
si’nde evlilikle ilgili işi tam am lam ış olacaktı.
22-23 M ayıs günlerinde d u ru m u değiştirecek
hiçbir olay olm adı. A m a kötüleşm ese de hiçbir iyi
leşm e de olm adı. B ay H u d e lso n ’la rd a yem ek sıra
nı
sın d a m eteo ra en k ü çü k b ir im ada bu lu n u lm u y o r
du ve B ayan Loo, onu h ak ettiği gibi ele alam am ak
tan dolayı k ö p ü rü y o rd u . A nnesi onun, d u ru m u d a
h a d a kızıştırm am ak için susm anın d ah a iyi olaca
ğını anlam asını sağlam ıştı. Y ine de onu sadece p ir
zolasını k eserken g ö rd ü ğ ü n ü zd e bile kü çü k kızın
göktaşını d ü şü n d ü ğ ü ve onu izinin b u lunam ayaca
ğı k a d a r k ü çü cü k lokm alar haline getirm eyi istedi
ği gözle gö rü lü y o rd u. J e n n y y e gelince o, d o k to ru n
g örm ek istem ediği ü zü n tü sü n ü saklayam ıyordu.
Ve belki de gerçek ten de gökyüzüyle ilgili m eşgale
lerine öylesine dalm ıştı ki onu fark etm iyordu.
E lbette F ran cis G ordon, b u yem eklerde hiç gö
rü n m ü y o rd u ve k endi kendine izin verdiği tek şey,
D o k to r H u d elso n b u rc u n a y en id en vasıl o ld u ğ u n
d a gü n lü k ziyaretiydi.
Kaldı ki dayısıyla m asada b u lu n d u ğ u n d a d a y e
m ek E lizabeth S o k ağı’n d a bulunan evdekinden d a
h a neşeli olm uyordu. B ay D ean F orsyth hiç k o n u ş
m u y o rd u ve y aşlı hizm etçiye söz yönelttiğinde bu
beriki, havanın o g ünlerde olduğu k a d a r k u ru bir
evet y a d a b ir h ayırla ancak y an ıt veriyordu.
B ir tek kez 24 M ay ıs’ta B ay D ean F o rsy th y e
m ekten so n ra m asadan kalk ark en yeğenine:
“H u d elso n ’lara h âlâ gidiyor m u su n ? ” dedi.
“K u şk u su z ” diye y a n ıt v e rd i se rt b ir sesle
F ran cis.
“H u d e lso n ’lara niye gitm eyecekm iş?” diye sordu
y aşlı hizm etçi.
112
“Size söylem iyorum M itz” diye hom urdandı Bay
Forsyth, “F ran c is’e...”
—Ben de yanıt verdim dayı, evet, her gün gidiyorum.
—O ra y a siz de gitm ek zorundasınız efendim !
K ollarını çapraz k av u ştu rm u ş olan ve efendisine
dik dik b ak an M itz kendini tutamadı-
"Bu d o k to ru n b an a yaptıklarından so n ra da
m ı?’’ diye bağırdı Bay D ean Forsyth-
—D ayı size ne y ap tı?
—K eşfetm ekte sakınca görm edi...
— B izzat sizin keşfetm ekte olduğunuzu.... Fler-
kesin keşfetm eye h akkının olduğu şeyi-.- B aşkala
rının d a y a k ın d a keşfedeceklerini... Ç ünkü söz ko
nusu olan nedir? W h a sto n ’un görüş alanından bin-
lercesi geçen b ir göktaşı...
—Ve evim izin köşesinde b u lu n an sınır taşından
d ah a önem li olm am ası gereken... Bir taş... S ıradan
b ir çakıltaşı.
Boşu b o şu n a kendine hâkim olam aya çalışan
M itz düşüncelerini böyle dile getirdi- Ve işte o za
m an bu y an ıt Bay D ean F o rsy th ’i çileden çıkarm a
becerisini gösterdi, artık kendine hâkim olm ayan
b ir adam o larak yanıtlıyordu:
— Pekâlâ... ben... Francis, san a doktorun evine
ayak basm ayı yasaklıyorum .
“Size itaat etm eyeceğim için üzgünüm dayı” diye
belirtti F ran cis G ordon, çok ça b a gösterm eden
kendini tu tara k , dayısının b u koşulu onu korkunç
isyan ettiriyordu. "G ideceğim ...”
113
"Evet, gidecek...” diye bağırdı yaşlı hizmetçi de
ardından. "H udelson hanım efendiyi görm eye gide
cek... B ayan J e n n y y i, nişanlısını görm eye gidecek.”
—N işanlım ... Evlenm em g erek en kız... dayı...
—E vlenm ek?
—E v et ve d ü n y ad a h içbir şey beni engelleyem ez!
—B unu g ö receğ iz!
Bu sözler, b u evliliğe k arşı çıktığı konusundaki
kararlılığını gö steren ilk sözler üzerine salonu te rk
eden B ay D e an F orsyth, kulenin m erdivenlerini
çıktı, kapısını g ü rültüyle kapattı.
Ve aslında Francis G ordon dayısına rağm en h er
zam anki gibi Fludelson ailesinin y an m a dönm ek k a
rarındaydı. A m a B ay F orsyth örneği y a doktor d a
kapısını ona yasaklarsa... Ya B ay Fludelson d a bu
evliliğe karşı çıkarsa?... H e r şeyin en kötüsü, karşı
lıklı b ir kıskançlık, b ir kâşif kiniyle artık kör olmuş
b u iki düşm anın h er şeyinden korkulm uyor m uydu?
O gü n F ran cis G o rd o n kendini B ayan H udelson
ve iki kızının k arşısın d a b u ld u ğ u n d a ü zü n tü sü n ü
sak lam ak ta ne çok acı çekti. D ayısıyla yaşadığı
olay h ak k ın d a h içb ir şey söylem ek istem edi. Aile
nin endişelerini artırm an ın ne y a ra rı olurdu!
D ayısının b u y ru k ların ı hiç hesaba katm am a k a
ra rın d a değil m iydi? izn in d en vazgeçm esi gereki
y o r idiyse vazgeçecekti... Yine de özgürdü y e te r ki
d o k to r h erh an g i b ir re t n o k tasın a gelm esin... F ra n
cis’in dayısına rağm en yapabileceğini J e n n y b a b a
sına rağm en yap am ıy o rdu.
114
İşte o zam an L o o ’n u n aklına B ay D ean F o rsy th
nezdinde kişisel b ir girişim de bu lu n m a fikri geldi.
K endi kendine b aşk alarının başarısız olduğu y erd e
kendisinin başarılı olacağını söyleyerek b u uzlaştı-
rıcılık m esleğine soyunan şu on beş y aşın d ak i k ü
çük kızı g ö rü y o r m usunuz? A m a onun genç bir
A m erikalı b ayan old u ğunu ve b ü y ü k C u m h u ri
y e t i n genç b ay an ların ın kendilerine çok güvendik
lerini hiç unutm ayın. G erçek b ir özgürlüğe erişm iş
bulunuyorlar, h o şların a gittiği gibi gidiyorlar, geli
yorlar, isteklerine göre akıl y ü rü tü y o r ve h a tta saç
m alıyorlar. O nedenle ertesi gün k ü çü k kız, ne a n
nesine ne k ardeşine h ab e r verm eden çevik adım
larla y o la çıktı, zaten yalnız çıkm aya alışıktı ve B a
y a n H u delson kiliseye gittiğini sanabilirdi.
B ayan Loo, belki de aslında gitm ekle d a h a iyi
y ap a c a ğ ı kiliseye g itm iy o rd u ve B ay D ean
F o rsy th 'n in evine vardı.
Francis G o rd o n o ra d a değildi ve onu karşılayan
hizm etçi M itz oldu.
Bu yaşlı hizm etçi ziyaretinin nedenini öğrenir
öğrenm ez çok haklı o larak şöyle dedi:
“Sevgili B ayan Loo, iyi yüreklilikle h arek et edi
y o rsu n u z am a inanın b a n a girişim iniz sonuçsuz k a
lacak... Benim efendim deli... kesin deli... ve tüm
ko rkum b ab an ızın d a öyle olması, çü n k ü o zam an
tam felaket olacaktır...”
“B ay F o rsy th y i görm em i öğütlem iyorsunuz” di
y e sözü aldı Loo ısrar ederek.
—H ayır... b u n u n y a ra rı olm ayacak. Sizi görm eyi
red d ed ec ek tir y a d a sizi kab u l ederse de size kesin
b ir ko p m ay a yol açacak şeyler söylem ekte sakınca
g ö rü p görm eyeceği ne m alum ?
—Yine de b a n a M itz, onu duygulandırm ayı b a
şaracağım gibi geliyor... G ülerek, şakıyarak ona,
“B akın B ay F orsyth, b u n ların tüm ü bitm eyecek
mi? D eğersiz b ir göktaşı için kızm anın bir anlam ı
v ar mı? Yeğeninizi, kardeşim i m utsuz... bizim h ep i
mizi m utsuz edecek k a d a r ileri gidecek m isiniz?”
dediğim de...
“H ayır, sevgili B ayan L o o ” diye y a n ıt verdi y a ş
lı hizm etçi. “O n u tanırım , hiçbir şey elde etm eye
ceksiniz... Aklı b aşın d a değil... D eli o, size te k ra r
lıyorum ve beni dinleyiniz, ben bile ü stesinden ge
lem ediğim e göre, zam anınızı ve em eğinizi boşa
harcayacaksınız... B ay F o rsy th yi görm eye çalış
m ayın. K orkarım h erh an g i bir skandal d u ru m u d a
ha d a güçleştirecek ve belki de evliliği olanaksız k ı
lacak tır.”
“Peki ne yapm alı... N e y ap m alı?” diye bağ ırıy o r
du k ü çü k kız ellerini kenetlerken.
—Beklem eli sevgili B ayan Loo. B irkaç g ü n d ah a
sabır. H ayır, ö ğüdüm ü dinleyin... İyi olur... Evinize
d ö n ü n am a geçerken S ain t-A n d rew ’de azıcık d u
ayla ulu T an rı’dan işleri düzeltm esini isteyin... Sizi
dinleyeceğinden em inim !...
B u ndan so n ra yaşlı hizm etçi k ü çü k kızı iki k ö r
pe y an a ğ ın d a n ö p tü ve onu kapıya k a d a r götürdü.
116
Loo, M itz’in ö ğ ü d ü n ü dinledi am a önce terzih a
nenin ö n ü n d en geçtiğinden elbisesinin belirtilen
günde h azır olacağından em in oldu... Ç ok güzeldi,
bu elbise. S o n ra Loo, kiliseye girdi ve "işleri d ü
zeltm esi” için T a n rıy a d u a etti. B unun için iki ra k i
bin h er birine onca sefaletin nedeni olan eskisini
aratm ayacak, keşfini kesin onların yapm ış olacağı
d ah a değerli, d a h a olağanüstü y eni b ir göktaşı gön
derm eli mi!
117
IX. Bölüm
118
diklerini varsayalım . Pekâlâ! O n lard an vazgeçile
cekti. Kaldı ki onaylarını verm eleri d u ru m u n d a
varlıkları zorunlu değildi. Asıl olan b u onayın k e
sinlikle reddedilm em esiydi... E n azından dokto-
runki, çü n k ü F ran cis G ordon dayısının sadece y e
ğeniydi, Jen n y , o babasının kızıydı ve onun isteği
ne rağm en evlenem ezdi.
Bu yü zd en , M itz kendi kendine “y e te r ki o güne
değin b ir şey olm asın...” diyorsa da, d ah a güven
içindeki Loo, günde yirm i kez yineliyordu:
“N e olabileceğini gerçekten an lam ıy o ru m ! ”
F rancis G ordon, güveni m üstakbel kü çü k baldı-
zınınkine hiç de eşit düzeyde olm asa d a aynı m an
tığı y ü rü tü y o rd u :
“B ay H udelson ve dayım birbirlerine karşı acınası
bir tutum içindeler... A m a artık kavgalarını daha da
vahim leştirecek bir şeyin olabileceğini sanm ıyorum .
Lanet göktaşı keşfedildi. İster bu beriki ister şu öteki
taralından keşfedilmiş olsun b undan hiç etkilenmi
yor. U zayda yürü y ü şü nü düzenli bir biçimde sürdü
rüyor ve b u koşullarda kuşkusuz sonsuza değin sür
dürecek. Dayım ın ve Bay H udelson’un talepleri bili
niyor, kayıt altına alındılar ve d ah a fazlasını yapam a
yacaklar ve h er şey zam anla yatıştığından sevgili
J e n n y yle evliliğim iki aileyi içtenlikle bağladığı za
m an rekabetleri de sonunda durulacak!... Ö nem i
yok, öm rüm den bu altı günü silmek isterdim !.”
İşte! 26 M ay ıs’ta n 3 1 'ine seve seve atlanılacak
böyle d u ru m lar v ard ır ve özetle o rtalam a üç bin sü
119
ren b ir insan ö m rü n d e b ir h afta n ed ir k i! A m a b u
silme, b u n u y ap m ak onun gücü sınırları içinde d e
ğil ve F ran cis G o rd o n kendisini d ü ğ ü n g ü n ü n d en
hâlâ ay ırm ak ta olan y ü z k ırk d ö rt saati yaşam aya
b oyun eğm ek z o ru n d a kaldı.
D o ğ ru su m eteor h ak k ın d a söyledikleri d o ğ ru y
du. H a v a güzel olm aya devam ediyordu ve W has-
ton gökyüzü hiç b u denli d u ru olm am ıştı. G üneşin
doğuşu v a b atışın d an sonra y o k olup giden biraz
sabah ve ak şam ü stü pusu. H avanın berraklığını
tek b ir p arça su b u h arı bozm uyordu. G öktaşı aynı
y e rd e d oğup b a ta ra k düzenli b ir biçim de o rtay a çı
kıyordu, y ıldızların yaptığı gibi, doğru, yıldız y ılı
nın üç y ü z altm ış altı g ü n ü n ü n o lu şturduğu d ö rt
dakikalık b u ilerlem e olm adan. H ayır, m ükem m el
b ir k ro n o m etren in dakikliğiyle ilerliyordu. G ö rü
n ü r olduğu ve cep d ü rb ü n lerin in y o lu n u gözlediği
ve hızlı gezisinde izlendiği h er y erd e olduğu gibi
W haston da da. Işık saçan halesi aysız gecelerin o r
tasın d a ışıldıyordu ve bin b ir objektif, geçerken
onu y ak alıy o rd u .
B ay F o rsy th ve H u d e lso n ’un onu gözleriyle y u t
tuklarını, onu k apıyorm uş gibi kollarını u za ttık ları
nı, ciğerleriyle dolu dolu onu soluduklarını eklem e
y e gerek v ar mı! K u şkusuz kalın bir b u lu t ta b a k a
sının a rd ın d a onların b ak ışlarından saklanm ası d a
h a iyi o lu rd u ! O rta y a çıkm ası sadece onları b irb ir
lerine k arşı d a h a çok kışkırtıyordu. B u yü zd en
M itz, y a tağ ın a gitm eden önce penceresinin önüne
120
geldiğinde y u m ru ğ u y la onu teh d it ediyordu. B oşu
n a tehdit, m eteor yıldızlarla n o k ta n o k ta olmuş
g ö k k u b b ed e ışıklı y o lu n u çizmeyi sü rd ü rü y o rd u .
Ş u n u d a söylem ek uygun olur, doğrusu göktaşı
g erçek b ir b aşarı elde etm işti ve üzerinde dolaştığı
tü m kentlerde, gece o lduğunda halkın alkışlarıyla
selam lanıyordu, özellikle W h a sto n ’da. B inlerce b a
kış, u fu k ta onun o rtay a çıkacağı y e ri gözetliyordu
ve onu ancak k arşı ufkun ard ın d a kaybolduğu a n
d a b ırakıyordu. G erçekten de o, b u sevim li Virgi-
nia k entine d a h a özel olarak aitm iş gibiydi, çünkü
göktaşlarının gökküm esi içindeki varlığının ilk kez
duyurulm asını, çok saygıdeğer y u rtta şla rın d a n iki
sine borçluydular.
Ve aynı şekilde şunu d a söylem ek gerekiyor;
k e n t iki k am p a bölünm üştü: D e an F o rsy th ’y i tu
tanlar, D o k to r H u d e lso n ’u tutanlar. İlkini şiddetle
destekleyen gazeteler, hiddetle İkincisinden y a n a
olan gazeteler v ard ı. O y sa C incinnatti ve P itts-
b u rg gözlem evleriyle yapılan b ağ lan tılard a n an la
şıldığı k ad a rıy la eğer m eteor, iki W h asto n lu göz
lem ci ta ra fın d a n aynı gün y a d a d a h a çok aynı g e
ce, aynı saatte, aynı dakikada, aynı saniyede keşfe-
dildiyse b u öncelik hakkı so ru n u n u n , o rtay a çık
m am ası gerek tiğ in e de dikkati çekm ek gerekiyor.
Yine de ne M o r n in g W haston ne E v e n in g W has-
ton, ne S ta n d a rd W haston b u n d a n vazgeçm ek is
tem iyorlardı. K avga, kulenin tepesinden, b u rc u n
tep esin d en red ak siy o n b ü ro la rın a k a d a r iniyordu
121
ve ciddi k arışık lık lar beklem ek gerekiyordu. D a h a
şim diden m eselenin tartışılacağı m itinglerin d ü
zenleneceği b ild iriliyordu ve ö zg ü r A m erik a’nın
y u rtta şla rın ın taşkın kişilikleri göz önüne alın d ı
ğında, b u n d a n k u şk u duyulur, kim bilir ne ölçüsüz
b ir dille! Ve sözlerle y etinilecek m idir?... Eylem e
geçilm eyecek m idir? İki ta ra f en so n u n d a y a k a p a
ça olm ayacak m ıdır?... B ıçaklar ceplerden çıkm a
y a c a k ve tab an c alar kendi kendilerine p atlam ay a
cak m ıdır?...
O nedenle B ayan H udelson ve J e n n y endişe
içinde bu kaynam anın h er gün artığını g ö rü y o rla r
dı! Loo b o şu n a annesini y atıştırm a k istiyordu,
F ran cis b o şu n a nişanlısını y atıştırm a k istiyordu.
İki rakibin kafalarının giderek d ah a çok attığını, şu
bağışlanam az aşırı kışkırtm alara m aruz kaldıkları
nı çok iyi biliyorlardı. Bay D ean F o rsy th ’nin ağzın
dan kaçan d o ğ ru y a d a yanlış sözler, B ay H udel-
so n ’un söylediği gerçek y a d a u y d u rm a laflar a k ta
rılıyordu. E ğ er bu beriki H udelson m itinginde ta
ra ftarların a söylev çekm ek için b u rc u n d an inerse,
öteki F orsyth m itinginde tara ftarla rın a b ir söylev
çekm ek için kulesinden inerse iki halk ayaklanm a
y a c a k m ıydı? B unu o güne değin çok olaysız olan
bu kentin sokaklarını k a n a bulayacak k o rk u n ç b ir
m ücadele izlem eyecek m iydi?...
İşte bu ko şu llarda sesi, b u n u söyleyebiliriz, tüm
d ü n y ad a y an k ılan a n b ir gök gürlem esi m eydana
geldi.
122
Peki, patlam ayı, gökkubbeye çok sayıda y an k ıy
la y an sıy acak olan b ir patlam ayı gerçekleştiren
göktaşı m ıydı?
H ayır! Bu k o n u d a içiniz ra h a t etsin. S adece E s
ki ve Yeni K ıta’m n tüm cum huriyetlerine, tüm
krallık ların a telefon ve telgrafın elektrik hızıyla
y ay d ık ları b ir h ab e r söz konusu. E ğ er a n cak b u d e
rece şaşkınlıkla karşılanabilecek b ir m eteorsal bilgi
varsa, o d a en zor inandırılabilenlerin bile tüm üyle
d o ğ ru lu ğ u n u k ab u l etm ek zo ru n d a kaldıkları bu
bilgi oldu.
Sözü edilen bilgi, ne Bay H u d e lso n ’un b u rc u n
dan ne B ay D ean F o rsy th ’nin kulesindan ne de
h a tta P ittsb u rg G ö zlem ev in d en y a d a C incinnatti
G özlem evi’n d en geliyordu. H ayır! B u denli b ek
lenm edik b ir k eşif 2 6 y ı 27 M ayıs’a bağlayan gece
B oston G özlem evi’nden yapılm ıştı ve y a n k ı uy an
dırm ası kim seyi şaşırtam ayacaktı.
H e r şeyden önce çok sayıda insan onu hiç kab u l
lenm ek istem edi. B irileri için bu çok geçm eden
yanlışlığı k abul edilecek b ir hataydı, ötekileri için
se ancak m ünasebetsizlerin akıl edebilecekleri bir
y u ttu rm aca!
B u nunla b irlikte B oston G özlem evi bilginleri,
bu tü r b ir şak ay a kendilerini k ap tırm ay acak k ad a r
ciddi ad am lar o larak kabul ediliyorlardı. Bu sözde
keşfin, bu b ü y ü k ulusal k urum un, “evrenle dalga
geçm eyi” isteyen astronom i öğrencilerinin çılgın
beyinlerinde do ğ d u ğu varsayılsa bile, W ashing-
123
to n ’u n b ir y erg i sayfasında söylendiği gibi y ü ce
m evkiinin görevlerine iyice inanm ış olan m üdür,
geçm esine izin verm ezdi y a d a en azından yirm i
d ö rt saat içinde b u n u yalanlardı...
O y sa hiçbir şey olm adı ve bilginin doğruluğunu
k abul etm ek y erin d e oldu.
Kaldı ki işte Birleşik D evletler’in başlıca kentleri
nin aldığı kısa h aber ve bu k onuda herkes hem fikir
olacaktır, hiçbir zam an telgraf telleri bu k adar doğru
ve bu k ad ar inanılmaz b ir haberi ulaştırm am ışlardı.
Aynı gün B irlik’in b ir sürü gazetesinin yayım la
dığı kısa h ab e r şöyle diyordu:
“V irginia eyaleti W h asto n kentinin iki saygıde
ğ er y u rtta şın c a P ittsb u rg ve C incinnatti G özlem ev
lerinin d ik k atin e sunulan ve Y erküre çevresinde
d ö n ü şü n ü b u ray a k a d a r m ükem m el b ir düzende
tam am layan göktaşı, incelendi ve özel bileşimi b a
kım ından araştırıldı.
Bu araştırm ad an , bu gözlem den, bu in celem e-,
den aşağıdaki bilgiler elde ediliyor.
Bu gök taşın d an y ayılan ışınlar ta y f analizine ta
bi tu tu ld u ve yönlerinin konum u bileşim inin en
açık biçim de öğrenilm esine olanak verdi.
Işıklı halesinin çevrelediği ve gözlem lenen ışınla
rın h arek et noktası olan çekirdeği hiç de gazlı y a p ı
d a değil, k atı y ap ıd a. H av a taşlarının çoğunluğu
n u n olduğu gibi ham dem irden değil, ne de küçük
taşlı kürecikleri içeren b u m agnezyum silikat, peri-
d o ttan oluşm uş.
124
Bu göktaşı altından, saf altından ve gerçek değe
ri belirlenem iyorsa bu, o rtaya çıktığı koşullarda ve
uzaklaşm ası d a h esab a katılarak çekirdeğinin b o
y u tların ı ölçm enin m üm kün olm am asındandır.”
Tüm d ü n y an ın bilgisine sunulan kısa h ab e r böy-
leydi. E tkisi ne oluyordu, b u n u hayal etm ek ta rif
etm ekten d ah a kolay. Altın b ir k ü re d ü n y a çevre
sinde ve y ü zey in d en elli kilom etreden d ah a az bir
uzak lık ta d ö n üyordu... D eğeri sadece çok sayıda
m ilyar edebilen değerli b ir m etal yığını... İster biz
zat kendisinden ister atm osfer tabakalarının o rta
sındaki hızından k ay n aklanan ısınm adan olsun
ışıklı b ir küre!...
Ve b ir süre so n ra kesinlik k azanan şey, Boston
kim yacılarının kesinlikle h ata yapm am ış oldukla
rıydı ve öteki ülkelerdeki m eslektaşları göktaşının
ışınlarını analize tabi tu ta r tutm az, bu ışınların za
ten akışkanlığa yol açacak yeterlilikte olm ayan bir
sıcaklıkta b u lu n an altın b ir çekirdekten ancak ge
lebileceğini k ab u l ettiler.
W h a sto n ’a gelince böyle b ir keşfin onuru, bu
kente ve d ah a özel olarak D ean F o rsy th ve S ydney
H udelson ad ın a sahip, b u n d an böyle ünlü iki v a
tan d aşa aitti.
N e y azık ! Böyle b ir h ab er rekabetlerini azaltm ı
yor, eskinin dostlarını yakınlaştırm ıyor, iki ailenin
duru m ların ı d a h a az gergin kılm ıyordu. Tersine
olağanüstü keşiflerinin öncelik h ak k ım talep etm e
k o n u su n d a sadece d ah a hırslı olacaklardı.
125
Belli ki Y aratıcı d a h a k ü çü k kızın dileklerini k a
bul etm em işti. F ran cis G o rd o n 'u n dayısına ve
J e n n y H u d e lso n ’un b ab asın a gönderdiği hiç de y e
ni b ir göktaşı değildi ve y ö rü n g esi W h a sto n 'u n te
p esinden geçen bu altın k ü re için edecekleri kavga
d ah a şiddetli olacaktı!
126
X. Bölüm
127
“Ö yle gib i” diye y a n ıt verdi yargıç.
—B unun sizin üzerinizde hiç de b ü y ü k b ir etkisi
olm uş gibi g ö rü n m ü y o r efendim ?...
—G ö rd ü ğ ü n ü z gibi K a te !
—Yine de altın d an ise m ilyonlar etmeli...
—M ilyonlar, m ilyarlar Kate, evet... b u n lar b aşı
m ızın ü stü n d e gezinen m ilyarlar am a biraz uçarken
yakalayam ayacağım ız k a d a r uzaktalar...
—N e y azık !...
—K im bilir K ate?
— D ü şü n ü n efendim , y e ry ü zü n d e artık m utsuz
kim se olm ayacak...
—Yine b ir o k a d a r olacak Kate...
—Yine de efendim ...
—Bunun iyice açıklanması gerekecek... Bir kere Ka
te, bir milyarın ne olduğunu düşünebiliyor musun?...
—Belli belirsiz efendim ...
—B ir m ilyonun bin katı...
—O k a d a r çok mu?
—E vet K ate ve y ü z yıl yaşayacaksınız ve doğdu- ■
ğu n u z g ü n d en ö ldüğünüz saate k ad a r b ir m ilyarı
saym a zam anınız olm ayacak...
—O lab ilir mi efendim ?...
—Kesin bile!
Hizm etçi b ir m ily a rı' saym ak için b ir yüzyılın
yetm eyeceği düşüncesi k arşısında tükenm iş gibi
kalakaldı!... S o n ra y e r süpürgesini, toz süpürgesini
aldı ve işe koyuldu. A m a h e r d ak ik a d u ru y o r ve g e
lip gökyüzünü seyrediyordu.
128
Hava hep harika ve gökyüzü gözlemleri için elverişli.
E lbette -içgüdüsel o larak da- K ate, tüm W has-
ton halkının bakışlarını yönelttiği şu gökkubbesine
bakıyordu. M eteo r onu, m ıknatısın dem iri çekm esi
gibi çekiyordu. B u n u n la birlikte b ir an geldi ki K a
te kendininkileri, E x te r Sokağı girişinde d u ra n iki
kişilik b ir g ru b u efendisine göstererek bizim basit
toprağım ıza d oğru indirdi:
“B akın efendim ” dedi... “Ş u rad a bekleyen şu iki
b ay an ..”
—P ekâlâ Kate, onları görüyorum ...
— Birini tanım ıyor m usunuz? d a h a uzununu...
sabırsızlıkla tep in ir gibi görünenini...
— G erçek ten tep in iy or Kate... am a... kim dir bu
bayan, bilm iyorum ...
— Elendim , sizin huzurunuza evlenmeye gelen...
iki ay önce... attan inmeden... m üstakbel kocası da...
— B ayan A rcad ia W alker?... diye so rd u Bay
J o h n P roth.
—Evet... B ay S eth S ta n fo rt’un saygıdeğer karısı.
“G erçek ten b u o ” diye belirtti yargıç.
“P eki bu b ayan b u ra y a ne y ap m ay a g eliy o r?” di
y e sözü aldı Kate.
“B unu b ilm iyorum ” diye yan ıtlad ı B ay P roth.
— Yeniden sizin hizm etlerinize gereksinm eleri
olabilir mi efendim ?...
“Bu olası değil” diye belirtti y arg ıç ve pencereyi
k ap attık tan so n ra çiçek bahçesine indi, çiçekleri
ondan özenli bakım ını istiyorlardı.
129
Yaşlı hizm etçi h ata yapm am ıştı. Bu kesinlikle,
b u gün, b u sab ah saatinde oda hizm etçisi B erth a ile
W h asto n ’d a b u lu n an B ayan A rcadia S tanfort'tu.
Ve h er ikisi de E x ter Sokağı bo y u n ca uzun uzun
bak ışlar fırlatarak sabırsız adım larla gidip geliyor
lardı.
O an d a belediye saati on kez çalıyordu. B ayan
A rcad ia onları saym ış gibi g ö rünüyordu.
"H âlâ b u ra d a değil” diye haykırdı.
“B ay S tan fo rt ran d evu g ü n ü n ü unutm uş olam az
m ı?...” dedi B ertha.
"U n u tm u ş!” diye tek rarlad ı genç kadın. "Yargı
cın önünde evlendiğim iz gün, B ay S tanfort onu
unutm am ıştı... ve o gün gibi b u n u d a u n u tm ay acak ”
—H aydi, sabırlı olun efendim ...
—Sabır... sabır! K afana estiği gibi k o nuşuyorsun
B ertha!
"Belki de... yine d e ” diye başladı oda hizm etçisi,
"Bay S tan fo rt d ü şü n d ü m ü ...?”
—D üşü n d ü ...?
— Evet... tasarılarınızı artık uygulam ayacak bi
çim de...
"K arar verildi, y erin e g etirilecektir” diye açıkla
dı B ayan S tan fo rt kararlı b ir sesle "Ve zam an d ü
şünm e zam anı değildir.... durum d ah a uzun süre
uzatılam azdı... d a h a d a kötüleşm eden... E v ra k la
rım düzenlendi, d o ğ ru değil m i?...
—E lbette efendim .
—Aynı biçimde, Bay Stanfort’unkiler de değil mi?...
130
“A rtık sadece y arg ıcın im zası eksik” diye y a n ıt
verdi B ertha.
“Ve ikinci kez, b u d a birinci k a d a r geçerli ola
cak ” diye ekledi B ayan A rcadia S tanfort.
S o n ra E x ter Sokağı n a doğru çıkarak b irkaç
adım attı, o da hizm etçisi de onu izledi.
“B ay S ta n fo rt’u ayrım sam ıyor m u su n ?...” diye
so rdu d ah a sabırsız b ir ses tonuyla.
—H ay ır bayan am a belki de B ay S tan fo rt W ilcox
G arı tarafın d an gelm eyecek...
—A m a y a R icm o n d ’dan geliyorsa?
—B irbirinizi te rk ettiğiniz on beş g ü n d en b u y a
n a bayan, B ay S ta n fo rt’u hiç görm edim ... ve W has-
to n ’a öteki g ard an gelip gelm eyeceği ne m alum ?...
Ve B e rth a ’nın b u gözlemi üzerine B ayan S ta n
fort m eydanın öte y a n m a döndü.
“H ayır... hen ü z kim se yok... k im se!...” diye y in e
ledi. “B eni bekletm ek.... aram ızdaki anlaşm aya gö
re... B ugün 27 M ayıs değil m i?”
—E v et bayan.
—Ve saat on b u ç u k oluyor?...
—Beş d ak ik a sonra...
—Pekâlâ... B ay S tan fo rt sabrım ı taşıracağını d ü
şünm esin!... G erek irse b ü tü n gün bekleyeceğim ve
W h a sto n ’d an B ayan Seth S tanfort, B ayan A rcadia
W alker olm adan çıkm ayacağım !
Ve elb ette A n a y asa M ey d an ı o telleri insanları,
iki ay önce y a p m ış o ld u k ları gibi, b u genç kad ın ın
gidiş gelişlerini, o n u y arg ıc ın ö n ü n e g ö tü rm ek
131
için b ek ley en atlın ın sabırsızlığını fark etm iş ol
d u k ları gibi fa rk ed ebileceklerdi. B elki de B aj'an
S ta n fo rt'u n b u o lağan olm ayan d av ran ışla rın ı
g ö rd ü k ç e k afaları ilk defad ak in e o ra n la d a h a d a
k arışa cak tı. Ve ne v arsay ım la r ü re te cek le rd i?...
A m a o g ü n hepsi, kadın, erkek, çocuk tüm üyle
b a ş k a b ir şey d ü şü n ü y o rla rd ı... şu a n d a tüm
W h a s to n ’d a B ayan S ta n fo rt’un k u şk u su z d ü şü n
m em ekte tek b aşın a kaldığı şeyi... B üyük h ab e rin
iki d ü n y an ın bilgisine su n u lm asın d an b u y a n a n e
red ey se y irm i d ö rt sa a t geçm işti. Ve te k ra rlıy o ru z
b u sevim li W h a sto n ken tin i d a h a özel o lara k ilgi-
len d iriy o ra b en ziy o rd u . S ak in leri sadece h a rik a
m eteorla, o n u n k en tlerin in ü stü n d e n düzenli geçi
şiyle m eşguldüler. A nayasa M e y d a n ı’n d a to p la
nan g ru p lar, hizm etliler o tellerin k a p ısın d a a rtık
B ayan A rc ad ia S ta n fo rt’u n varlığını m era k etm i
y o rla rd ı. A m a g ö k taşın ın gelm esini sab ırsızlık la
b ek liy o rlard ı, o n u n kocasın ın gelm esini b ek led i
ğ in d en d a h a az sab ırsızlıkla değil, id d ia edildiği
gibi A y’ın in san b ey in leri üzerin e b ir etki y a p ıp
y ap m ad ığ ın ı bilm iy oruz am a aslın d a ay sa rla r y o k
m u ?... N e o lu rsa olsun Y e rk ü re ’m izde o g ü nlerde,
m ily arlar d eğ erin d e b ir k ü tlen in b aşların ın ü s tü n
de gezindiği d ü şü n cesiy le yem eyi, içm eyi u n u ta n
in anılm az m ik ta rd a “m e te o rsa rla r” b u lu n d u ğ u n u
id d ia etm ek te de sak ın ca y o k . Ah! ile rle rk e n onu
d u rd u r a b ils e le rd i, k a s a la rın a k o y a b ilse le rd i...
am a y o lu ?
132
H e r biri ayrı y ö n d en gelm iş olan Bay ve B ayan
S tan fo rt W h asto n sulh yargıcı önünde sözleşm e al
tın a alınan evliliklerinden sonra R icm ond’a birlikte
y o la çıkm ışlardı. B irkaç h aftadan bu y a n a hazırla
n an ve servetleri sayesinde tüm m odern konforunu
sağladıkları y erleşecekleri ev o ra d a bulunuyordu.
V irginia b aşk entinin en güzel ve en zengin m ahal
lesinde, k entin sol kıyısında y e r alan J a m e s Irm ağı
m anzaralı b ir köşk. O rad a, B ayan A rcadia S ta n
ford un, en önde gelenler arasın d a sayılan ailesinin
b irk aç üyesine b irkaç ziyaret y a p m a zam anı kadar,
sadece b ir h afta kaldılar.
Belki de soğuk m evsim in başlangıcında olsalar
dı, saygın çift, tüm kış b oyunca köşklerine y erle şir
di. O y sa nisanın ilk tom urcukları d allard a daha
şim diden oluşuyordu ve ilkbaharın ilk kokuları
kendini d u y u rd u ğ u n d a b ir balayı seyahatinden d a
h a hoş hiçbir şey olam azdı. Z aten B ay S eth S ta n
fort ve A rcadia W alk er evlenm eden önce y olculu
ğa d ü şk ü n d ü ler ve elbette bu ateş so n ra d a sönm e-
yecekti. B irleşm elerinin bir yolculukta, şu W h as
to n y o lcu lu ğ u n d a tam am landığı bile söylenebilir.
B oston ve T renton m ahkem e kalem lerince doğru
ve eksiksiz d o ld u ru lara k verilen izin belgeleriyle
d o n an d ık tan so n ra bilinen y eterin ce acayip koşul
lard a gidip evlenm ek onlara ilginç görünm üştü.
Böylece R icm o n d ’a d ö n üşlerinden sekiz gün
sonra B irleşik D ev letler y u rttaşların ı ötekilerinden
ayıran tüm üyle A m erikanvari o hızla, C arolina y a
133
Immşıı to p rak la rd a ziyaret dışında, en azın d an ge
niş ovaları dolaşm ışlar, dağları aşm ışlardı.
1)e ın iryollarında, istim botlarda, at arab aların d a
son sü ra t bu gezilerde ne olup bitm işti? İki eş yol-
l.ırda hep iyi anlaşm ışlar m ıydı?... H e r fırsatta, h er
şeyde uyum ları m ükem m el olm uş m uydu?... Evlili
ğin ilk g ü n lerinde y ü re k te çalan o m üziğe hiçbir
uyum suz n o ta karışm am ış m ıydı?... Bu balayım
herhangi b ir b u lu t k arartm ış m ıydı?...
Kesin olan, R icm ond’dan h arek etten üç hafta
sonra Bay ve B ayan S ta n fo rt’u n dö n d ü k leri k ö şk
lerinde o rtak y aşa m a y en id en başlam adıklarıdır.
Sonra, b u n d an sekiz gü n so n ra b ay b ir ta ra fa gidi
yordu, b ayan b ir tarafa... A raların d a iletişim k u ra r
larsa bu sadece m ek tu p ve telgrafla oldu... E lektrik
leli üzerinde seslerin değiş tokuş olduğu, b u lu ştu
ğu, anlaştığı telefonla değil am a d a h a az içten b ir iş
leyişi olan telgrafla 27 M ayıs tarihinde, sabah saat
onda, W h asto n k en tin d e ra n d ev u verildi.
O y sa saat on b u çu k tu ve yalnız B ayan A rcadia
S tan fo rt b u ra n d ev u d a b u lu n u y o rd u . Ve b u d u
n u n d a tek rarlıy o rd u :
—O n u gö rm ü y o r m usun B ertha?...
—H ayır bayan.
—F ikir değiştirm iş olabilir m i?...
—B üyük olsılıkla!...
“A m a b en değiştirm edim . B en!...” diye y a n ıt
verdi B ayan S tan fo rt k ararlı b ir to n la “Ve değiştir
m eyeceğim !...”
134
O a n d a m eydanın u c u n d a çığlıklar yükseldi. G e
çenler o y a n a d o ğ ru atıldılar. Y üzlerce kişinin kom
şu so k ak lard an k o şup gelm esiyle kalabalık kısa sü
rede h atırı sayılır b ir sayıya ulaştı. Ve h a tta b u g ü
rü ltü p atırtı seslerini du y u n ca B ay J o h n P ro th
bahçesini b ırak tı ve sadık K ate’inin eşliğinde gelip
evinin eşiğinde y erin i aldı.
"İşte o... İşte o...”
M ey d a n d a ve onu çevreleyen otellerin p en c ere
lerindeki m eraklıların ağızlarından çıkan sözcükler
b unlardı.
Ve b u sözcükler, “İşte o! İşte o !” B ayan A rcad ia
W a lk e r’in isteğine öylesine güzel karşılık v e riy o r
du ki,
“S onunda... S o n u n d a !” diye h ay kırm adan ed e
medi.
“A m a h ay ır b ay a n ” diye oda hizm etçisi o n a söy
lem ek zo ru n d a kaldı. “B u henüz beyefendi d eğ il!”
Peki, öyleyse m illet niçin b u şekilde alkışlam ış
ve hangi nedenle gelişini beklem iş olabilirdi?
Z ate n tüm başlar gökyüzüne d oğru kalkıyordu,
tü m kollar u fkun kuzeydoğu tarafın a doğru u za tı
lıyordu, tüm b ak ışlar b u y ö n e yöneliyordu.
Y oksa bu, k entin üstü n d e günlük o rtaya çıkışını
y a p a n ünlü göktaşı m ıydı?...Ve halk geçişini selam
lam ak için mi m eydanda toplanm ış b ulunuyordu?...
Hayır... Kule ve b u rc u n dürbünlerinin m eteoru
u fu k ta yakalayabilecekleri saat gelmemişti. G ece ol
m ad an kendini o ra d a gösterm eyecekti... Y erküre
135
çevresinde dönüş süresi kendi ekseni çevresinde
dönüş süresine eşitti, b u n u biliyoruz. O y sa Bay D e
an F orsyth ve D o k to r H udelson tarafından bildiril
diği gibi ilk kez G üneş battık tan sonra ortaya çıktı
ğından sadece o an d a g ö rü n ü r oluyordu ve eğer sis
çoğunlukla, b ü y ü k çoğunlukla onu ölüm lülerin gö
zünden saklam azsa h er akşam böyle olm uştu.
H em en o a n d a kalabalığın alkışları kim e y ö n el
tilm işti peki?...
“H anım efendi... Bu b ir b alo n ” dedi B ertha. “B a
kın... işte S ain t-A n d rew Kulesi ni aşıyor....”
“B ir b alo n ” dedi aynı zam anda B ay J o h n P roth,
b u n u n kesinlikle onca tapınılan m eteor olm asını is
teyen Kate e y a n ıt olarak.
Balon ağır ağ ır y ü k sek bölgelere d oğru y ü k seli
y o rd u . İçinde b ir y ardım cısının eşliğinde ünlü W al
te r V ragg vardı. Bu y ükselm e göktaşını d ah a elve
rişli ko şu llard a tanım ak am acını g ü d ü y o rd u ve a k
şam a k a d a r uzam alıydı. R ü zg âr g ü n eybatıdan esti
ğinden balon ö n ünde sürüklenm iş olm alıydı ve sa
dece beş y a d a altı bin m etreye ulaşınca W alter
V ragg belki de parlay an halesinin ortasındaki altın
çekirdeğini görm eyi b aşaracaktı... Ve ola ki so n u n
d a boyutlarını öğrenecekti?...
H iç kuşku y o k ki, b u uçuş kararlaştırıld ığ ın d a
B ay D ean F orsyth, yaşlı hizm etçi M itz ’in d eh şeti
ne rağm en F ran sızların dediği gibi “tam d a o rad a
olacak kişi olm ayı” istem işti, B ayan H u d e lso n ’un
d a h a az olm ayan dehşetine karşın d o k to r d a aynı
136
şekilde. A m a balon p ilotunun sepetinde sadece bir
kişiye su n ulacak y e r vardı. B undan dolayı aynı id
dialarla itiraz eden iki rak ip arasın d a m ektuplar
aracılığıyla b ü y ü k kavga oldu. S onuç o larak W al
te r V ragg’a y ard ım için h er ikisi de b aştan savılm ak
zo ru n d a kalındı, b u d a sonsuz derecede onun y a r a
rın a olacaktı.
Aşağı y u k arı iki bin ayak yükseklikte, bu irtifada
d ah a şiddetli b ir akım a kapılan balon, hızla kuzeye
doğru göktaşının önüne sürüklendi ve kalabalığın
son h u rralarıy la selam lanarak gözden kayboldu.
Sabırsızlıkları, gaileleri ne olursa olsun B ayan
S tan fo rt gözleriyle onu izlemişti ve ölçülü ve sakin
b ir adım la y ak laşm a k ta olan B ay S ta n fo rt’u hiç
fark etm em işti.
Y anında olduğunda,
“İşte b u radayım b ay a n ” dedi eğilerek.
“İyi bayım " dem ekle yetindi önce B ayan A rcadia
S tanfort, B erth a saygı gereği ark a d a d u ru rk en .
Ve b u soru ve yanıtlar, k u ru lu ğ u söylendikçe
artm ak tan öteye gitm eyen b ir to n d a soruldu, cevap
alındı.
—S onunda... İşte buradasınz... S eth Bey?
- Bu ra n d ev u y u kaçırm a niyetim olam azdı A rca
dia hanım efendi.
—B ir saattir buradayım ...
- Sizi beklettiğim için üzgünüm am a dem iryolla
rın a çatm aksınız. B ir m akinedeki aksaklık y ü z ü n
den trenim iz geç kaldı....
137
—B ir an sandım ki şu gözden kaybolan balonla
gittiniz.
— N e! D u ru m u m u zu karşılıklı düzene sokm a
dan!...
B ayan S tan fo rt, d u d ak ların a yayılan gülüm se
m eyi d u rd u rd u ve B ay S etb S tan fo rt y en id en onun
k ad a r ciddi oldu.
“Ş ak a y ap m ak söz konusu değil" diye başladı ve
“Son buluşm am ızda birbirim ize söyleyeceklerim i
zin tü m ü n ü söylediğim ize gö re....”
“Yine de onları tek rarlam ak y ararsız olm ayacak”
diye belirtti B ay Seth S tanfort, “H içb ir yanlış an la
m a olm am ası için...”
— P ekâlâ ve zaten sanıyorum bu son söyleşi tek
b ir tüm ceye sığdırılabilir...
—H angisine?
— O rta k y aşa m d a n vazgeçerek akıllıca b ir şey
y apıyoruz...
—Sizin gibi d ü şünüyorum ...
—Ve de kesinlikle birbirim iz için y aratılm ad ığ ı
mız...
—Bu konuda görüşünüzü tam am en paylaşıyorum .
— E lb ette B ay S tanfort, niteliklerinizi y ad sıy o r
değilim...
—Sizinkileri de ben tam değerleriyle takdir ediyo
rum, bundan hiç kuşku duymamanızı rica ediyorum...
—Aynı zevklere sahip olduğum uzu sandık ve o n
lara sahip o lduğum uzu d a in k âr etm iyorum , en
azın d an sey ah at kon usunda...
138
— Ve y in e A rcadia hanım efendi, gidilecek y ö n
k o n u su n d a hiç aynı görüşe sahip olam adık...
—G erçekten de b en güneye doğru gitm eyi istedi
ğim de sizin isteğiniz kuzeye doğru gitm ekti...
— Ve benim niyetim batıya doğru gitm ek oldu
ğ u n d a sizinki d o ğuya d oğru gitm ekti!...
— B u d u ru m d a b a ş la rk e n sö y led iğ im i t e k r a r
lıy o ru m efen d im : Biz b irb irim iz için y a r a tılm a
m ışız..
—Bu k o nuşm anın başlangıcındaki gibi ancak gö
rü şü n ü zü tüm üyle paylaştığım ı tekrarlayabilirim
efendim.
— G ö rü y o rsu n u z bayım , h ay a tta h er zam an b a
ğım sız oldum , kendi öz iradem in dışında b aşk a y a
sa h içbir zam an olm adı...
—B unu fark ettim bayan ve üstelik b u eğitim çok
sayıda genç A m erikalının aldığı b ir eğitim ... B unu
ne ayıplıyorum ne de onaylıyorum am a sonuç ola
rak... evliliğin y ü k ü m lülüklerine uygun b ir biçim de
hazırlam ıyor...
“B una k atılıy o ru m ” diye y an ıt verdi B ayan A r
cadia, “Ve y in e de kişiliğim, belki biraz fazla k a ra r
lı, aynı fikirdeyim ... örneğin tarafın ızd an yapılan
b ü y ü k b ir hizm eti görm e fırsatı b an a verilm iş ol
saydı... k u şk u su z d ü şü n ü rd ü m ...”
“Ve bu fırsat hiç o rtay a çıkm adı, b u n u itiraf et
m eliyim ” diye belirtti B ay S eth S tanfort. “Ç ok se
rüvenci olsanız da, tehlikeye m eydan okum ayı şev
seniz de hayatım ı sizinkini k u rta rm a k için o rtaya
139
koym am gerekm edi... B unu gerekirse y ap m ak ta te
re d d ü t etm ezdim !... Sanırım , b u n d an k u şku d u y
m u y o rsu n u z...”
—D u y m u y o ru m bayım.
Bu diyalogun biraz ironiyle başladıktan sonra
hafifçe m ayhoşa dönm ekte olduğunu söylem ek g e
rekiyor.
E şlerin çoğu belleklerini yitiriyor, iki aylık evli
likten so n ra bile d ah a içten S eth ve A rcadia h ita p
ların d an so n ra S tan fo rt ve S ta n fo rt hanım efendi
ard ın d a n k u ru bay, bayan gelm işti. Bu d u ru m d a bu
sohbetin sona erm esi h er bakım dan uygun olurdu
ve sonu çab u k laştırm aya k a ra r v eren genç kadın
oldu, bu d a kim seyi şaşırtm ayacaktır.
“B iliyor m usunuz beyefendi,” dedi, “niçin W has-
to n ’d a buluşm ayı uygun g ö rd ü k ? ...”
—B unu siz ne k a d a r u n u tm adınızsa ben de o k a
d a r unutm adım , bayan.
—G erekli belgeler y an ın ızd a m ı?... bayım ...
— Ve o n lar sizin sahip o lduklarınızdan d ah a az
y asal değil bayan...
— B oşanm a k ararı b ir kez alındı mı bayım , h er
birim iz kişiliğine u ygun olan özgür y aşam ına dö n e
cek. A m a olasıdır ki, b u alçak dünyanın y o lların d a
birbirim izle y in e k arşılaşm a ihtim ali var...
— Ve o ra d a sizi selam lam aktan m utlu olacağım
bayan, size b o rçlu olduğum tüm saygıyla...
— Sizin n ezaketinizden d ah a azını beklem ezdim
bayım ...
140
— Ç o k d o ğ al b ir n e z a k e t b ay an , ç ü n k ü iki ay
b o y u n c a B ay an A rc a d ia W a lk e r’ın k ocası olm a
şerefin e sah ip o ld u ğ u m u u n u tm a m o lan ak sız
o lacak ...
— Ve benim de bayım , b u aynı iki ay boyunca
Setli S ta n fo rt’u n karısı olm a ayrıcalığına sahip ol
duğum u !
itira f etm ek gerekiyor, h e r ikisi de birbirlerine
d u ru m ların d a h içb ir şeyi değiştirm eyecek b u nahoş
sözleri söylem ekten kaçınabilirlerdi pekâlâ: U yum
sağlayacaklarını sanm ışlardı, artık uyuşam ıyorlar-
dı... E skiden tiy atro oyunlarında başrol oyuncusu
genç erkekle başro l oyuncusu genç kızın evlenm e
sinden d ah a sırad an hale gelm ekte olan çözüm y o
lu, b o şan m a k o n u su n d a anlaşm ışlardı... B irliktelik
lerin çok geçici d u ru m a geldiği B irlik’in b u büyük
cu m huriyetinde çok hızlı b aşv u ru la rın d an sonuç
alınm ıştı. D o ğ ru su A m erika’nın b u akıl alm az ül
kesinde h içbir şey b u denli kolay olm azm ış gibi ge
liyor. İn san lar bağ lanm aktan çok d a h a kolaylıkla
çözülüyorlar. Kim i eyaletlerde D a k o ta ’da, O klaho-
m a’d a düşsel b ir ev ku rm ak y eterli oluyor ve b o
şanm ak için de bizzat hazır b u lu n m ak gerekli ol
muyor. Ö zel ajan slar h er görevi yükleniyorlar, ta
nıkları b ir a ray a getirm ek, ödünç a d la r tem in et
m ek. Bu am açla çığırtkanları v ar ve b u bakım dan
ünlü k en tler var.
Am a Bay S eth S tan fo rt ve B ayan A rcadia W al-
k e r’m böyle u zak y erlere k o şu ştu rm ay a ihtiyaçları
141
o lm am ıştı ve elbette gerekseyeli y ap a rlard ı. Hayır,
g erçek k o n u tla rın ın bulunduğu, b aşv u ru ların g e r
çek leştirild iğ i, işlem lerin y erin e getirildiği y e r Vir-
gin ia’ın o rta s ın d a k i R ichm ond’dadır. Ve kısacası
iki ay ö n c e W h a sto n ’d a gerçekleştirilen b ir evliliğin
b a ğ la rın ı, gidip o ra d a ko p arm ay a k a ra r verdilerse,
b irle ştik le ri aynı y e rd e ve kim se tarafın d an tan ın
m a d ık la rı b ir k en tte ayrılm ayı istediklerindendir.
G e n e lin d e y aşam ın en önem lisi olarak kab u l edilen
b u işi y a p m ış oldukları atlı biçim göz önüne alındı
ğında, y e n id e n önüne çıkacakları y arg ıç tarafından
tan ın ıp tem in ıray acak ların ı bile kendi kendilerine
so ra b ilirlerd i.
Ve Bay/ ve B ayan S ta n fo rt arasındaki konuşm a
şu sö zlerle sona erdi:
—Ş im d i bayım , bize y a p a c a k tek şey kalıyor...
—Sanıy/orum bayan.
—O d a B ay P ro u th ’un evine gitm ek bayım .
—Sizi izliy o ru m bayan.
Ve h e r ikisi de, b irbirinin ark asın d a değil am a
aym h izad a , üç adım lık uzaklıkta, sulh yargıcının
evine d o ğ ru yöneldiler.
Yaşlı K a te k ap ıd a d u ru y o rd u ve çiftin ilerlediği
ni g ö rü n c e:
“B ay P ro th ... B ay P ro th !...” dem eye gitti efendi
sine, “G eliy o rlar...”
—K im ler?...
—B ay v e B ayan S tanfort...
—O n la r? ... Peki, ben d en ne istiyorlar?...
142
“Ö ğ ren m ek te gecikm eyeceğiz!” diye y anıtladı
Kate.
A slında ziyaretçilerin yargıcın evine ulaşm ak
için atacak ları sadece y ü z k a d a r adım v ardı ve hiz
m etçi onları,
“B ay Y argıç P ro th ’la görüşm ek mi istiyorsu
n u z? ...” diyerek av luya soktu.
“B izzat kendisiyle” diye y a n ıt verdi B ayan Stan-
fort.
—İş için mi?
"İş için...” diye y an ıtlad ı B ay S tanfort.
Ve bu y a n ıt üzerine, basit b ir ziyaret söz konusu
olm adığına göre Kate, B ay ve B ayan S ta n fo rt’u sa
lona sokacak y erd e, o nlara B ay P ro th ’u n çalışm a
odasının kapısını açtı.
H e r ikisi de b ir sü re sonra gö rü n en y arg ıcın gel
mesini bek lerk en tek söz etm eden oturdu.
H e r zam an sevimli ve k ib ar olan B ay P ro th , B ay
ve B ayan S ta n fo rt’u görm ekle ne k a d a r m utlu ol
duğ u n u söyledi ve bu kez hangi k o n u d a hizm etle
riyle o n lara y ararlı olabileceğini sordu.
“Sayın y a rg ıç ,” diye y a n ıt verdi B ayan S tanfort,
“iki ay önce sizin ö n ünüze gelm em iz evlilik sözleş
m esi y ap m ak içindi.
“Ve ben de b u fırsatla sizinle tanışm ış olm aktan
dolayı k endim i k u tlu y o ru m ” diye b e lirtti B ay
P roth.
“Bugün, Sayın y argıç,” diye ekledi B ay Stanfort,
“sizin önünüze boşanm ak için gelmiş bulunuyoruz...”
143
Bu öneriyi hiç beklem em esine karşın deneyim li
insan Yargıç Proth, b ir b arıştırm a girişim inde b u
lunm a zam anının olm adığını anladı ve kendini ele
verm eyerek şöyle dedi:
“Bu fırsatla tanışıklığım ızı yenilem ekten dolayı
kendim i d ah a az kutlam ayacağım .”
İki davalı eğildiler.
“Evrakları düzenlediniz m i?...” diye sordu yargıç.
“İşte b en im k iler” dedi B ayan S tanfort.
“İşte b en im k iler” dedi B ay S tanfort.
Bay P ro th kâğıtları aldı, inceledi, tam ve eksik
siz do ldurulm uş o lduklarından em in oldu ve şöyle
y a n ıt verm ekle yetindi:
“B oşanm a belgesini y azacağ ım .”
Ve tüm işlem lery erin e getirildiğinden, tanıkların
getirtilm esine g erek kalm aksızın, B ay P roth bu iki
eş arasın d ak i evlilik bağını ko p aracak belgeyi en
güzel y azısıy lay azd ı.
B ittiğinde kalktı ve B ayan S ta n fo rt’a b ir kalem
u zatarak:
"B ir tek im zaya k ald ı” dedi.
Ve B ayan S tan fo rt bir gözlem yapm aksızın, eli
b ir k ararsızlık la titrem ek sizin A rcad ia W a lk e r
adıyla im zaladı.
Bay Seth S tan fo rt d a onun ard ın d a n aynı so ğuk
kanlılıkla im zaladı.
Sonra, birb irlerinin önünde eğildikten ve yarg ıcı
selam ladıktan so n ra B ay S tan fo rt ve B ayan A rca
dia W alker çalışm a odasından çıktılar, sokağa ulaş
144
tılar ve biri W ilcox m ahallesine d oğru çıkarak, öte
ki k arşı yö n e g irerek ayrıldılar.
Ve gözden k ay b o lduklarında, o n lara eşiğe k ad a r
eşlik etm iş olan B ay P ro th yaşlı hizm etçiye şöyle
dedi:
— Kate, bilgi dağarcığım a ne koyacağım ı biliyor
m usun?...
—Hayır, efendim ...
—B u rad a at ü stü n d e evleniliyor, y ay a n boşanılı
yor!
Ve B ay P ro th bilgece bahçesinin patikalarını tır
m ıklam aya döndü.
145
X I. Bölüm
146
ları d u ru m u n d a en şiddetlilerinden b ir hesaplaş
m ayla sonuçlanacağından kim senin kuşkusu y o k tu
ve b u n u n ard ın d a n ne olacaktı?...
Ç ok çok iyi ki, biri kulesinden hiç ayrılm ıyordu,
öteki b u rc u n d a n hiç ayrılm ıyordu. E lbette karşı
k arşıya b u lu n m ak tan d a h a çok b irbirlerinden k a ç
m aya çalışıyorlardı. A m a eninde so n u n d a so ru n la
rı çözm ek değil de k arm a karışık etm ek alışkanlığı
olan rastlantıyı hep h esab a katm ak gerekiyor. Yine
de b ir d ö rt gü n daha! B ayan L oo’nun d a söylemiş
olduğu gibi ve bu, annesinin, kız kardeşinin ve
m üstakbel eniştesinin onunla birlikte ürettikleri
düşünceydi de aynı zam anda.
D oğrusu herhangi bir karışıklık bu göktaşından
kaynaklanabilecek gibi görünm üyordu. İlgisiz ve
muhteşem, kuzeydoğudan güneybatıya d ü z e n l i yü rü
147
dürbünlerin ne k ad a r satıldığını bir ta h m in edin! Ve
bu usanm az gözlem cilerin arasında, g e re k b u yeni
gökcisminin elem entlerini d a h a kesin bir b iç im d e he
saplayarak olsun, g erek altın d an çekirdeğinin b o y u t
larını belirleyerek olsun keşfi tam am lam ayı u m an la
rın bulunup bulunm adığını kim bilebilir?...
Ve Bay D ean F o rs y th ve D o k to r H u d els-o n ’un
kendilerini in atla v e rd ik le ri bu a ra ştırm a deği 1 m iy
di?... Keşfi y a p m a ö n c e lik hakkının b irin e y a d a
ötekine verilm esini b e k le rk e n , g erçek leşm esi d u ru
m unda, iki rak ip ten m e te o rd a n s ırla rın d a n b irk a ç ı
nı söküp alabilecek n e ü stü n lü k sa ğ la rd ı! G ö k taşı
sorunu, g ü n ü n so ru n u , tü m dü n y an ın s o r u n u değil
m i?... G auloislılar g ö k y ü z ü n ü n b a ş la r ın a düşm esi
dışında h içbir şey d e n k o rk m u y o r o ls a la r da, bu n a
karşılık d ü nyalıların y a ln ız bir arzu ları v a rd ı: O d a
göktaşının y e r ç e k im in d e n k u rtu la ra k g id iş in i d u r
durm ası, özündeki d e ğ e ri, m ilyarlarıyla 'Y erk ü re y i
zen g in leştirm esiy d i!
O m icro n kulenin te ra sın d a k i uzun g e c e n ö b e tle
rinde, “E fen d im ” d iy e tek ra rlıy o rd u d u rm a k s ız ın .
“Bu d u ru m d a g ö k taşım ız ın ağırlığını h e s a p la m a y ı
başaram ayacağız ? ...”
Bu iyelik sıfatın ın sesi, Bay D ean F o rs y th 'n in
kulak ların a k ö tü g else d e “Bizim ” dem e n o k tasın a
gelm işti.
“H esap lay acağ ız” d iy e y a n ıt verdi bu b e rik i.
—Ve değerini ö ğ ren eceğ iz?...
—Ö ğreneceğiz.
148
—Ah! eğer biz y ap arsak ?...
—Biz O m icron y a d a herhangi b ir başkası, önemi
yok, y e te r ki şu üçkâğıtçı H u d elso n ’dan olmasın!
“O !... asla!...” diye belirtti efendisinin tu tk u la rı
nın tam ı tam ın a y arısın ı almış olan O m icron.
O ysa, b u n d an k u şk u yok, d o k to r d a aynı m u h a
kem eyi y ü rü tü y o rd u ve rakibinin kendisine karşı
böyle b ir ü stü n lü k elde etm esini istem iyordu.
D oğ ru d u r, halk sadece göktaşının dolar, gine*
y a d a fran k o larak değerinin ne olduğunu bilm ek
istiyordu ve y e te r ki so n u n d a m erakı tam olarak gi
derilsin, b u n u biri y a d a ötekinin sağlanm asının
onun için önem i azdı.
G ö rü n ü şe göre hiç kim se y ak alan am az olan h â
zineye hiç el koym ayacağına göre henüz açgözlü
lük değil sadece m erak söz konusuydu
Ve g erçek ten de b u m ilyonlarca h av ad a y aşa y a
nı, otuz kilom etre k a d a r y ü k sek lerd e gezdirm ek in
sanlık için çok b ü y ü k bir g ü n ah a girm e değil m iy
di, onu çok zorlu b ir sınava sokm ak değil m iydi?...
N e olursa olsun, k a ra d a y aşay an ların beyinlerini
inceleyenler için, göktaşının altından olduğu h ab e
rinin yayıldığı g ü n d en b u y a n a o beyinlerin tersine
dönm üş olm aları şaşırtıcı görünem ez. Ve ederini
saptam ak için o n ca hesaplar yapılm ası! A m a çekir
değin boyutları d a h a belirlenecek old u ğ u n a göre
an a koşul hâlâ eksikti. E n gelişm iş aygıtlar, m uhte
şem ışıltılarının o rtasın d a ne yapısını ne de büyük-
** 21 şilin değerinde eski b ir Ingiliz p a ra birimi (ç.n.).
149
lü ğ ü n ü h âlâ belirleyem em işlerdi. Sadece m adenle
rin en değerlisiyle oluşm uş olması, b u m eseleden
a rtık k u şk u duy u lm uyordu ve b u ışıklarının ta y f
analiziyle h er g ü n teşhis edilebiliyordu. H e r ne
o lu rsa olsun d a h a az ku şk u verici olm ayan, en h ırs
lı düş güçlerinin bile düşleyem eyeceği gibi b ir d e
ğere sahip olm ası gerektiğiydi.
A slında hem en o gün W h a sto n ’daki S ta n d a rd şu
aşağıdaki yazıyı yayım ladı:
“F o rsy th -H u d elso n G ö k taşı’nın -bu gazete onu
bu çifte ad la tanım lıyordu- çekirdeğinin, dem irden
olsaydı, yalnız on m etrelik b ir çapa sahip b ir k ü re
biçim inde old u ğ u n u kabul edersek, ağırlığı üç bin
yedi y ü z y etm iş üç ton olacaktır. A m a saf altından
olm ası dolayısıyla ağırlığı on bin seksen üç olu r ve
otuz b ir m ilyar frank değerinde olacaktır."
G örü y o rsu n u z m odern akım lara çok açık olan
Standard, hesap larında tem el olarak ondalık sistemi
alıyordu. Z aten o dönem de d ah a şim diden Birleşik
Devletler, b u n u benim sem eye başlıyordu ve dolar
ve y a rd a y erin e frank ve m etreyi kullanıyordu.
D em ek göktaşı, yalnız bu k ad a r d ü şü k b ir h a
cimle böyle b ir değere sahip olacaktı!...
“O labilir mi efendim ?" diye sordu O m icron söz
konusu kısa yazıyı o k u d u k tan so n ra şapşallaşm ış
b ir biçim de.
“Sadece olası değil, kesin" diye y a n ıt verdi Bay
D ean F o rsy th “ve b u hacm i bulm ak için v =
form ülünü k u llanm ak y eterlid ir.”
150
O m icron, onun için kesinlikte anlaşılm az olan bu
form ül k arşısında ancak şapka çıkarabildi ve heye
candan titreyen b ir sesle tekrarlam akla yetindi:
—O tu z b ir milyar... otuz b ir m ilyar!...
“E vet" diye y a n ıt verdi B ay D e an F orsyth, "Am a
iğrenç olan şey, bu gazetenin benim adım ı o kişi-
ninkiyle y a n y a n a k o ym akta direnm esidir.”
Ç ok b ü y ü k olasılıkla d o k to r d a öte y a n d a aynı
şeyi dü şü n ü y o rd u .
B ayan Loo ise, S ta n d a rd m kısa yazısını o k u d u
ğunda, pem be d u d ak ların d a öyle b ir küçüm seyici
bükülm e oluştu ki otuz bir m ilyar b u n d an derin bir
biçim de rencide olurdu!
G azetecilerin h u y u nun, Yeni D ü n y a ’d a bile o n
ları a rtırm a y a rışın a içgüdüsel o larak sürüklediği
bilinir. Birisi iki dediğinde öteki üç der, basın ala
n ında re k ab etin sıradan uygulam ası. O nedenle
aynı akşam M o r n in g W haston kuleden y a n a tavır
koyarken, Standard, H udelson ve F o rsy th iki ad ı
nı aynı sü tu n d a b ir aray a getirirken, E ve n in g
IVhaston'un b u rç ta n y a n a tu tu m ta k ın a ra k şu söz
lerle y an ıt v eriy o r olm asından h ay rete düşülm eye-
cektir:
“S ta n d a r d m g ö k taşın ın b ü y ü k lü ğ ü n ü d eğ e r
len d irirk en niçin böylesine alçak g ö n ü llü d a v ra n
dığını bilm iyoruz... Bu k a d a r çok sınırlı b o y u tta
o lanlar v a r m ıd ır ki çekirdeğinin çapı on m etre
den fazla tu tm u y o r?... K ocam an b ir k a y a olabilen
bir gezegeni sad ece b ir çak ıltaşm a d ö n ü ştü rm ek
151
u y g u n d ü şe r m i?... E n y e tk i sahibi bilim insanları,
14 M a rt 1863 g ö k taşın a d ö rt y ü z y irm i m etre, 14
M ayıs 1864 g ö k taşın a beş y ü z m etre verm ed iler
m i?... P ek âlâ biz S ta n d a rd 'tan d a h a ileriye g id e
ceğiz ve sadece k ab u l ed ilebilir varsay ım lar içeri
sinde k alm ak am acıyla H u d e lso n G ö k ta şı’nın çe
k ird eğ in e sadece y ü z m etrelik b ir çap değeri biçe
ceğiz. B öylece b u ra k am tem el alın arak , d em ird en
olsaydı, ağırlığının üç m ilyon y ed i y ü z y etm iş üç
bin beş y ü z seksen beş to n olacağı bulunuyor...
A m a altın d an o ld u ğ u n a göre ağırlığı on m ilyon
seksen üç bin d ö rt y ü z seksen sekiz to n o lacak tır
ve otuz b ir trily o n iki y ü z altm ış m ilyar fran k ed e
ce k tir...”
Punch, düş g ü cü n ü n k av ram ak ta biraz zorluk
çekeceği bu inanılm az rakam ları ak tarırk en ,
"Ve d ah a santim leri ihm al ed iy o rlar” diye h ın zır
ca belirtti.
Böylece ister S ta n d a rd m ölçüleri, ister E ve n in g
W haston u n ölçüleri kabul edilsin, h er y irm i d ö rt
saatte bir, V irginia kentinin ve y ö rü n g esi altın da
b u lu n an ötekilerin ü stü n d en geçm ekte olan m ilyar
larca m ilyardı.
Ve yaşlı K ate söz konusu yazıyı o k u d u ğ u n d a
gözlüklerini çıkardı ve B ay P ro th ’a şöyle dedi:
— Efendim , bu b a n a b ir şey anlatm ıyor, tüm bu
k ocam an rakam lar. B u hazine y e re düşerse tüm in
san lar arasın d a p ay laştırıldığm da h er b ir kişiye ne
k ad a r düşeceğini bilm ek isterdim ...
152
—Ö yle mi Kate... A m a bu sadece en basitinden
b ir bölm e işlemi ve y ery ü zü n d e b ir b u çu k m ilyar
nüfus olduğunu kabul edersek...
—O k a d a r çok m u efendim ?
—Evet, siz ve ben b ir b u çu k m ilyarın sadece mil
y arın cı b ire r en k ü çü k parçasıyız...
—Ve h e r biri sahip olabilecek?...
“B ekleyiniz K ate,” diye y an ıt verdi B ay P roth,
“çü n k ü bölen ve bö lü nende öyle çok sıfır v ar ki k a
rıştırm ak tan ve size y anlış y ap m ak ta n k o rk arım ...”
Ve gazetenin köşesinde işlemi y a p tık ta n sonra:
— Kişi b aşın a yirm i b ir bin fran k dolaylarında
düşüyor...
"Yirmi b ir bin fra n k ” diye haykırdı yaşlı hizm et
çi ellerini b irleştirirken... "Bu d u ru m d a herkes zen
gin olacak...”
“Sanırım, d ah a çok herkes yoksul olacak!” diye
y an ıt verdi yargıç Proth, "Ç ünkü değer yitiren altı
nın hiçbir kıymeti olmayacak... D eğeri kum salları
mızdaki kum tanelerinin değeri k ad ar olacak!... Ve
değerini koruduğunu kabul etsek bile kim bilir kaçı
yirm i bir bin frangım yiyecek, içecek, çabucak saçıp
savuracak ve öncesi k ad ar sefil d u rum una dönecek!”
Ve b u n u n üzerine Yeni D ü n y a ’nınki gibi E sk i’si-
nin de bu akıl alm az paylaşım cılarına gerçeği d o b
ra d o b ra söyleyen filozof P roth, çiçeklerini sulam a
y a döndü.
Belki de B ay J o h n P ro th ’u n S ulh M ahkem esi
b ü ro su n u n ö n ü n d en d ah a çok bahçesinde olduğu
153
nu ay ırt etm işsinizdir... E vet bu, W haston y u rtta ş
ları göz önüne alındığında doğaları gereği az dava
d ü şk ü n ü olduklarını kanıtlıyordu. Yine de zam an
zam an Bay P ro th ’un hak k an iy et k ad a r sağ d u y u
sunu d a kullandığı b irkaç ciddi d avada k a ra r v er
m ek zo ru n d a kaldığı oluyordu. Ve hatta, k ırk sekiz
saatten önce b u tü r b ir d av a halkın akın akın m ah
kem e salo n u n a gitm esine yol açacaktı.
Yine de h av alar sürekli iyi olm aya devam edi
y o rd u . K adranlı basınçölçerin oku, kad ran ın yedi
y ü z y etm iş y edinci m ilim etresinde kesin olarak h a
reketsiz kalm ışa benziyordu. G ü n d ü z ve gece g ö k
y ü z ü açık oluyordu. S abah y a d a akşam zar zor
b irk aç sis tabakası ki onlar d a güneşin doğuşu y a
d a b atışından neredeyse hem en so n ra y o k oluyor
lardı. B undan ö tü rü astronom i gözlem leri çok k o
laylaşıyor ve gözlem ciler çok m em nun kalıyorlardı.
Yine de arzu larını bütü n ü y le k arşılayacak şey,
gökcism i çek irdeğinin bo y u tların ı şaşm az b ir b i
çim de elde etm ek o lu rd u . A m a ışınlı halesinin o r
tasın d a çevre çizgilerini elde etm ek çok güçtü. E n
iyi aygıtlar bile b u n u ay ırt etm eyi hiç başaram ıyor-
lardı.
D oğrudur, 27-28 M ayıs gecesi saat iki k ırk beşe
doğru, B ay D ean F o rsy th b u çekirdeğin k ü re biçi
m ini o lu ştu rd u ğ u n u görebildiğini sandı. B ir an ışın
yayılm ası zayıflamış, y o ğ u n b ir p arla k lık ta b ir altın
k ü re n in gözler önüne serilm esine izin verm işti.
—O m icron?...
154
—Efendim ...
—B ak... bak!...
O m icro n gelip sağ gözünü d ü rb ü n ü n gözetlem e
m erceğine dayadı...
“G ö rm ü y o r m u sun....” diye başladı B ay F orsyth.
—Ç ekirdek?...
—Evet... B ana öyle geliyor...
—B an a da!...
—A h!... Bu kez onu görüyoruz!...
"V ah!..." diye bağırdı O m icron, “D a h a şim diden
artık onu ay ırt ed em iyoruz!...”
— Ö n em i y o k ! O n u gördüm !... Bu şansa sahip
oldum !... H em en y arın , erken saatte P ittsb u rg
G özlem evi’ne keşfim i bildirm ek için b ir telgraf... ve
şu sefil d o k to r bu kez onu elim den alm aya çalışa
m ayacak !
H iç k u şk u y o k , m eteo ru n k atı k ü tlesi B ay
F o rsy th ’nin gözlerine ve yine birkaç saniye boyun
ca d a O m icro n ’un gözlerine bir k ü re biçim inde gö
rünm üştü. A m a D o k tor H udelson o gece göktaşının
k u zey d o ğ u u fk u n d a g ö rü n m esin d en itib aren
güneybatı ufku arkasında gözden kaybolm asına de
ğin ilerleyişini izlediğine göre onu niçin fark etm eye
cekti... E ğ er böyleyse C incinnatti G özlem evi’ne b ir
telg raf gönderm e düşüncesi ona d a gelecekti... İşte
iki rakibi bu vesileyle yeniden kapıştırm a fırsatı!
Ç ok çok iyi ki bu tehlike savuşturuldu, sözü edi
len gözlem in hem de kesin güvenlik arzeden koşul
lar altında yapılm ış olduğu gerekçesiyle. Ve zaten
155
göreceğim iz gibi Birleşik D evletler’in en ünlü gözle
m evlerinden birinin, W ashington'unkinin kısa açık
lam asına göre göktaşının çekirdeği o unutulm az ge
cede sadece görülm em iş aynı zam anda biçimi de bo
y utları d a son derece kesin b ir biçim de saptanm ıştı.
Ve aslın d a hem en ertesi gün işte Bay D ean
F o rsy th ve Bay S tanley H u d e lso n ’un sabah sayfa
ların d a okuyabildikleri şeyler ve iki D ü n y a ’nın hal
kının d a okudukları:
“Bu gece saat iki k ırk beşte W ashington G özle
m evi’nde olağanüstü elverişli koşullarda yapılan
b ir astronom i gözlemi, y en i göktaşının çekirdeğini
ölçm eye olanak verdi. K üre biçim inde ve ekseninin
uzunluğu tam olarak elli m etredir.’’
Bu d u ru m d a E ve n in g W haston un varsaym ış ol
duğu gibi y ü z m etre değilse de, S ta n d a r d m v a r
saym ış olduğu gibi on m etre de değildi. G erçek tam
olarak iki varsayım ın arasın d a b u lu n u y o rd u ve
eğer m eteor, Y e rk ü re’nin ü stü n d e sonu gelm eyen
bir y ö rü n g e çizm eye hasredilm em işse, en hırslı aç
gözlülükleri bile d oyurm aya yetecekti.
G erçek ten de hesap uzm an lan işe ko y u ld u lar ve
u zu n sürm edi. V =GT~ form ülünde V k ü ren in h ac
mi, Jt 3,1416, D çap old u ğ u n a göre sabırsız ellerde
o rtay a çıkan binlerin katı oldu ve hesap aşağıdaki
sonuçları verdi:
G öktaşı k ü resinin çapı: Elli m etre;
Sözü edilen altından kü ren in ağırlığı: y ü z yirm i
m ilyon altm ış bin d ö rt y ü z otuz altı ton;
156
S özü edilen k ü ren in değeri: Ü ç bin dokuz y ü z
y ed i m ilyar frank.
G örü y o rsu n u z, y ü z m etrelik b ir çekirdeğe biçi
len d eğer E v e n in g W haston tarafın d an belirtilen
otuz b ir bin m ilyar olm asa d a göktaşı hâlâ k o rk u n ç
b ü y ü k b ir tu ta r değerindeydi. Ve eğer y ery ü zü n ü n
b ir b u çu k m ilyar sakini arasın d a paylaştırılacaksa
herk es k en d i p ay ın a iki bin altı y ü z elli fran k sahi
bi olacaktı.
Ve B ay D ean F o rsy th kendi göktaşının değerini
öğrendiğinde:
“O n u ben k eşfettim !” diye haykırdı, “Şu b u rç ta
ki alçak değil... O b an a ait ve eğer gelip y e re d ü
şerse, üç bin d o k u z y ü z yedi m ilyarlık zengin ola
cağım ! ”
Ö te y a n d a n d a do ğ rusu D o k to r H udelson k ule
y e d o ğ ru b ir k olunu teh d it eder gibi u zatarak şöy
le deyip d u ru y o rd u :
“O benim malım... Benim şeyim, çocuklarım ın
uzayda çekim y asaların a göre h arek et eden m irası
dır ve eğer Y e rk ü re’mize düşerse tüm m ülkiyeti b a
na ait olacak tır ve ben üç bin dokuz y ü z y edi kere
m ilyarder o lacağ ım ! ”
Ş urası kesin ki V an d erbilt’ler, A sto r’lar, Rockfel-
le r’ler, P ierp o n t M o rg a n ’lar, M a c k a y ’ler, G o u ld ’lar
ve R o th sch ild ’ların sözünü etm iyoruz, öteki A m e
rikalı p a ra b a b a la n , D o k to r H ud elso n ve B ay D e
an F orsyh y a n ın d a artık sadece k ü çü k rantiyeler
olacaklar!...
157
İşte b u iki rak ib in vardıkları n o k ta ve b u y ü zd en
deliye dönm üyorlarsa, bu sağlam kafaya sahip ol
m aların d an d ır !
Francis G ordon ve B ayan H udelson, biri dayısı
nın öteki kocasının nereye gittiğini açıkça görüyor
lardı. A m a ne yapabilirlerdi ve bu denli kaygan bir
y o k u şta onları nasıl tutabilirlerdi?... E ğer şu uğursuz
göktaşı kon u su n d a değilse onlarla acele etm eden
sohbet etm ek olanaksız! Hayır!... U ç gün sonra y a
pılması gerekm esine rağm en planlanan nikahtan bi
le. O n u unutm uşa benziyorlardı y a d a d aha çok k en
tin gazeteleri tarafından çok kötü bir biçimde işlenen
rekabetlerini düşünüyorlardı bir tek. Yeni bir Capu-
let’ler ve M o n taig u ’ler sorunu, eskinin Italyan Vero-
n a’sı gibi Virginialı W h asto n ’u bölüyordu. O sayfa
lardaki genelinde barışçı olan m akaleler öfke saçar
hale geliyor ve can sıkıcı zatlar h er gün b u n a karışı
yorlardı. Genelinde daha geçimli insanları sahaya
sürm e tehlikesi de oluyordu ve artık insan tutkuları
nı çok kötü ve çok şiddetli bir biçim de azdıran bu
m eteor için geriye b ir tek kanın akıtılması k alıyordu!
H e r d u ru m d a iki ailenin özellikle korkm ası g ere
k en şey, B ay H u d elson ve B ay F o rsy th ’nin göktaşı
için silahlar elde, çekişm eye kalkm aları ve b u so ru
n u A m erikan tarzı b ir düelloyla çözüm lem eleriydi.
E n k ö tü sü de şu lanet P u n ch ’u n iğneleyici y az ıla
rıyla, k arik atü rleriyle durm aksızın onları kışkırt-
m asıydı. Ve gerçekten şu söylenebilir ki, A m eri
k a ’d a g eçtiğ in e g öre b u g az ete ateşin ü stü n e
158
sıvıyağ y a d a d ah a çok petrol değilse de en azından
tuz, gü n lü k alaylarının tu zu n u atıy o rd u ve ateş
b u n d an dolayı d ah a çok çıtırdıyordu!
O gün B ayan Loo “Ah güç b en d e olsay d ı!” diye
haykırdı.
“Peki, ne y ap ard ın ız, k ü çü k kardeş?..." diye so r
du F rancis G ordon.
— Yapacağım şey.... O h! çok basit, şu k orkunç
altın topağını çok u zak lara gezinm eye, en iyi d ü r
b ü n lerin bile a rtık onu algılayam ayacağı k ad ar
u zak lara gönderirdim !
A slında göktaşının ortadan kaybolm ası belki de
onca d erin d en k arm ak arışık olan zihinlere sü k u n e
ti geri g etirirdi ve kim bilir B ay F o rsy th ve D o k to r
H u d e lso n ’un kıskançlığı m eteor görüş alanı dışın
d a olunca ve h a tta artık geri gelm em ek üzere gidin
ce son bulacaktı!...
A m a bu olasılık o rtay a çıkacak gibi g ö rü n m ü
y o rd u . G öktaşı üç g ü n sonra da, nikah tarih in d e de
o ra d a olacaktı ve d ah a sonra d a o ra d a olacaktı ve
sarsılm az y ö rü n g esin d e değişm ez b ir düzenlilikle
d ö n ü p d u rd u ğ u n a göre hep o ra d a o la c a k tı!
O zam an en b asitlerinden -doğrusu hiç k u şk u
suz basit olduğu k a d a r d a gerçekleşem ez- b ir fikir
halk arasın d a dolaştı. Yalnız W h a sto n ’d a değil,
Y erk ü re’nin üzerin d e yörüngesini çizdiği tü m y e r
lerinde ve kentler, kasabalar, köyler, k ü çü k y e rle
şim birim leri, vs. b u b ü y ü k y e r y u v arla ğ ın d a çok
kalabalıktılar. Bu fikir, işte tüm basitliğiyle:
159
"N için binlerce m ilyar değerindeki bu topağın
h erhangi b ir yo lla düşürülm esi sağlanm ıyordu?...
B u düşm e tüm üyle doğal y o llarla gerçekleşm eye
cek m iydi? Ve eğ er sadece b ir anlığına d a olsa
Y erküre çevresindeki dönm e hareketini d u rd u rm a
y ı b ir b aşarab ilselerdi...”
Evet... B undan k u şku yok. A m a şu herhangi bir
yol, kim b u n u d ü şü n ü p bulabilecekti?... İnsan g ü
cü n ü n sınırlarını aşm ayacak m ıydı?... Bu göktaşı
nın gelip çarpacağı bir engel, d ak ik ad a yirm i sekiz
kilom etrelik b ir hıza direnç gösterebilecek güçte
b ir engel y aratıla b ilir m iydi?...
Bu d u ru m d a m ucitler b ü tü n güçleriyle icat dala
şına atılm alı! Ve gazeteler en akıl alm az önerilerini
yazm aya!... N için b irkaç yıl önce A y'a b ir gülle
gönderen y a d a d a h a sonra m üthiş b ir geri tepm ey
le y e r ekseninin eğim ini değiştirm eyi deneyen top
k ad a r güçlü b ir to p imal edilm eyecekti?... E vet
am a bu iki denem e sadece, belki biraz çok fazla düş
gücü olan b ir F ransız y a z a rın 2 kalem inden çıkm ış
sa f bir fantazyaydı, bu bilinm iyordu!
“A h !” d iye belirtti b ir gün W haston Standard,
“Bu m eteor uzay d a geçenlerin çoğu gibi dem irden
olsaydı, son derece güçlü b ir elektro -m ıknatıs y a
p arak k u şk u su z onu çek eb ilird ik !”
E vet am a hiç de dem irden değildi, altındandı ve
m ıknatıs bu değerli m aden üzerinde etkisizdi!... Z a
160
ten dem irden olsaydı, o zam an d ö rt y ü z yetm iş bir
bin ton ağırlığında olacağına göre ona sahip olm ak
için onca çabaya ne gerek vardı. D ü n y a özetle sade
ce, kocam an b ir dem ir k arb ü rd en ib aret olduğuna
göre b u m etalden b u ra d a yeterince y o k m u?...
Yine de zihinler giderek bulanıyor, dişi beyinler
kay n ay arak b u h arlaşm a noktasına değin, erkek b e
y in ler h er y ö n d e çatlam a noktasına değin çalışıyor
lardı!... Beşeri y aratık la rın açgözlülüğü böyle olu
y o r! Bu onca m ilyarın ellerinden kaçacağı d ü şü n
cesine alışam ıyorlardı... M adem ki nereden geldiği
bilinm eyen m eteor -belki de yerçekim ininkine g ir
m ek için çıkm ış olduğu öteki gezegenlerden birinin
çekim m erkezinden- D ü n y a y a aitti!... Şim di gidip
G üneş dünyasının altın d a y a d a üstündeki öteki
yıldızların çevresinde dönm esi için o n u n bırakılm a
sına izin verilm eyecekti!...
Bu d u ru m d a P unch bu denli ciddi b ir konu h ak
k ın d a gerçekten y ersiz şakalara k ap tırıy o r kendini:
“E vet! istediği zaten bizim göktaşım ızı gaspet-
m ek olan b u gezegenlere güvenm em ek gerek, ç ü n
k ü o bizim dir... tüm üyle bizim ve onun bizden ça
lınm asına izin verm eyeceğiz!... G eçerken onu y a
kalam a gücüne sahip olan şu koca J ü p ite r ’e ve bel
ki de dahası ebedi cilveli, ondan kendine m ücevher
y a p tırta c a k olan şu üçkâğıtçı V enüs’e özellikle g ü
venm em ek gerekiyor!... D oğru, M e rk ü r u zak değil
ve h ırsızların T anrısı niteliğiyle de!... K ısacası
inanm ayalım ...inanm ayalım ! ”
161
T üm d ü n y an ın göktaşının değerini öğrendiği
g ü n d en b u y a n a insan zihniyetinin genel d u ru m u
buydu! Ve b u sürede o y ö rü n g esi altında y e r alan
tü m ü lk eler için düzenli b ir biçim de kuzeydoğu uf
k u n d a o rtay a çıkm aya güneybatı ufku ard ın d a
kaybolm aya devam ediyordu! Ve sadece V irginia
k en tin d en söz edersek, o altından ışıklarını uzayda
saçtığı sırad a onu birbirlerini yem eyi beklerken
gözleriyle yem eye devam eden iki eski dost, iki
adam o ra d a karşılaşıyorlardı.
W h a sto n ’d a belki de o zam anlar, b u güzel te rte
miz gecelerde, yalnız durm aksızın b irbirlerine b a
k acak gözlere sahip oldukları için, onu gözleriyle
hiç izlem eyen iki v arlık vardı sadece. Bu F rancis
G o rd o n ’du, b u J e n n y H u d e lso n ’du. Loo bile ona
öfkeli b ak ışlar gön derm eden edem iyordu.
H e r akşam B ayan H udelson b ir y a n d a hizm etçi
M itz öte yan d a, k endi kendilerine m eteorun belki
de g ökkubbe içindeki avare tu ru n a yen id en başla
yacağını söylüyor olsalar da, artık sonsuza değin
yalnız h erhangi b ir kayan yıldızın söz konusu olaca
ğını u m u t etseler de, um u tların d a düş kırıklığına
uğradıklarım görüyorlardı. G eri dönüyordu, koca
m ilyarder topak, arzularla ateşlenm iş bir insanlığın
açlıklarını bilem ek için geri dönüyordu, hep ken d i
ni b ir felaketin ö n g ününde hisseden b u iki nam uslu
ailenin b ü y ü k m utsuzluğu için geri dönüyordu!...
N e o lu rsa olsun plan lan an nikahın arifesine v a
rıyorlardı. O yılın takvim inde 28 M ayıs y erin i 29
162
M ay ıs’a b ırak ıyordu... S ain t-A n d rew ’in çanlarının
v ar güçleriyle çalarak nişanlıları d ü ğün törenine
çağırm ası için artık k ırk sekiz saatten fazlası g erek
m iyordu.
O y sa aynı gü n öğleden so n ra Yeni ve Eski Kı-
ta ’nın çok sayıdaki ötekileri gibi W h asto n telg raf
b ü ro su da, B oston G özlem evi’nden gönderilm iş
aşağıdaki telgrafı aldı:
“D a h a eksiksiz b ir gözlem belirlem em ize olanak
verdi ki y ö rü n g esi üzerindeki göktaşının hızı aşa
malı olarak azalm aktadır. B u rad an son u n d a y ere
düşeceği sonucu çıkm aktadır.”
163
X II. Bölüm
i i k düşecek!... O düşecek!..."
164
K uşkusuz, B oston Gözlemevi, göktaşının y a da
daha iyi belirtm ek gerekirse çekirdeğinin saf altın
dan olduğunu açıkladığında halkın taşkınlığının sı
nırları en uç n o k taların a ulaşıyor gibi görünm üştü.
Ve y in e de bu taşkınlık, y ery ü zü n ü n h er noktasın
da b u çok b ü y ü k göktaşının düşeceği öğrenildiğin
de o rtay a çıkanınkiyle kıyaslanam ayacaktı. A vru
p a ’y a, A sya’y a, A m erika’y a telgrafla, Afrika, Avus-
turalya, Yeni Z elanda, O k y a n u sy a’y a kabloluyla
geçilen b u h ab e rd en şüphelenm eye gelince, kim se
bu n u aklından geçirm edi. Z ate n evren çapında ve
haklı b ir ad yap m ış bostonlu gökbilim ciler gözle
m evlerinin ü n ü n ü tehlikeye atacak böyle b ir hatayı
yapam azlardı.
O nedenle N e w Y o rk Herald, ek bir sayıda şu
nu söylem ekte tüm üyle haklıydı, h a b e r geniş çapta
yayıldı:
“B oston G özlem evi b u açıdan g ö rü şü n ü b elirtti
ğine göre mesele k a ra ra bağlanm ıştır ve göktaşının
bu g ü n y a rın düşeceği kesindir.”
E lbette y e r çekim i yasaları, bu durum karşısında
tam olarak geçerliliklerini korum am azlık edem ezler
di. Gökbilimi dün y asın da çok geçm eden göktaşının
hızındaki azalm anın çok belirgin olduğu öğrenildi
ve ilgililer d ikkat etm iş olsalardı belki de b u n u daha
erken teşhis etmiş olacaklardı. A m a söylendiği gibi,
“onların kafaları b aşk a yerdeydi ”! B aşlangıçta bağ
landıkları şeyler çekirdeğin iriliğini ölçmek, değerini
saptam aktı, m eteorun m ilyarları ancak tam am en
165
p latonik b ir isteğin am acı olabilirdi. Göktaşı, m ü
kem m el belirlenm iş, m ükem m el düzenli b ir yörünge
üzerinde h arek et ettiğine göre dünyaya düşm ek için
atm osfer bölgelerinden ayrılm ak zo ru n d a olduğunu
düşünm üyorlardı bile! Hayır, y ü z kere hayır!...
Ve aslın d a B ay D ean F o rsly h ve D o k to r H udel-
son böyle b ir olasılığı asla sezinlem em işlerdi. E ğ er
keşfin öncelik hakkını istem ekte b u denli ateşli
d av ranıyorlarsa, bu göktaşının değeri, kim senin ne
b ir k u ru ş, ne b ir peni, ne b ir sent sahibi olm ayaca
ğı m ilyarları y ü z ü n d e n değildi; bu, b u n u yinelem ek
çok fazla olm ayacak, biri b u b ü y ü k astronom i ola
y ın a F o rsy th adını verm ek, öteki H udelson adını
verm ek, tek kelim eyle şö h ret içindi, şeref içindi.
Kaldı ki, iki rakibin göktaşının hızının çok g ö rü
n ü r b ir biçim de azalacağını bizzat gözlem lem eleri
g erekiyordu. K uzeydoğu u fkundan o rtay a çıkışı
gecikm işti, gü n ey batı u fk u n d a o rtad a n kayboluşu
gibi. W h a sto n ’un üstü n d ek i b u iki n o k ta arasın d a
geçişine d ah a çok zam an ayırıyordu. Belki de Bay
F orsyth ve B ay H udelson, b u kez öncelik hakkı
kesinlikle B oston G özlem evi’ne ait olan bu sap ta
m ayı ilk y a p a n la r olm adıkları için üzülm üşlerdir.
Bu d u ru m d a düşünm eye en az alışık olan in san
ların aklına gelen iki soru sorulm aya başlandı, e r
k ek lerd e olduğu gibi çocuklarda, çocuklarda old u
ğu gibi k ad ın larında... H e rk esin karşısına dikilen
dev asa b ir soru işaretiydi bu:
G öktaşı ne zam an düşecek?
166
G ö k taşı n erey e düşecek?
ik in ci so ru n u n yanıtı, göktaşının kuzeydoğudan
g ü n ey b a tıy a olan y ö rüngesini şaşm az b ir biçim de
izlem eyi sü rd ü rm esi koşuluyla kendiliğinden verili
y o rd u . D ü şm e bu d u ru m d a sözü edilen y ö rü n g e al
tın d a b u lu n a n n oktaların biri üzerinde olabilirdi
an cak . Bu zaten apaçık ortadaydı.
B irinci so ru ko n u sundaysa y a n ıt o k ad a r kolay
değildi. A m a bilim insanları bu k a d a r az şeyden y ıl
m azlar ve hızın düşm esine ilişkin yeni, sık gözlem
ler elbette o n u çözm eye izin verecekti.
P ekâlâ, bu ko şu llarda ve b u n ca çık ar hedefte ol
d u ğ u n a g ö re zavallı insanlığım ızın tu tk u la rın ın
k arşı k arşıy a geleceği, çarpışacağı b ir alan d a belki
de en az kolayı b ir üçüncü soru, gelip öteki ikisini
b ulm ay acak m ıydı?...
G ö ktaşı d ü ştü k ten sonra kim e ait olacaktı?...
Işıklı halesinin çerçevelediği çekirdeğin trilyonları
kim e?... Bu hale y o k olup gidecekti hiç kuşkusuz
ve p aray a çevrilem eyen elle tutulam az ışınlarına
hiç ihtiyaçları y o k tu !... A m a çekirdek o ra d a ola
caktı... Ve onu, y asal ağırlıkta m adeni p a ra la ra çe
virm ekte sıkıntı çekm eyeceklerdi!...
E vet, kim e ait olacaktı?
“B an a!” diye h aykırdı D ean F orsyth, “B u soru
k afasın d a şekillendiğinde, varlığını k a ra ufkunda,
W h asto n u fk u n d a ilk bildiren b a n a !...”
“B an a!” diye h aykırdı aynı şekilde D o k to r H u-
delson, “m adem ki keşfini y a p a n b e n im ! ”
167
Ve hem en o 29-30 M ayıs gecesi, h er ikisi de d a
h a d a öfkeli b ir dikkatle, ona el koym ak için h er şe
y i göze alm aya h azır adam lar olarak onu izledi
ler!... Ve o hep onların b ir otuz kilom etre k a d a r
ötesindeydi, so n u n d a kendisini y en ecek olan y e r
çekim iyle sıkı sıkıya bağlı biçim de... Ve bu güzel
gecede öylesine canlı b ir ışıkla parlıy o rd u ki y ıldız
lar ve gezegenler y o ğ u n ışığı karşısında soluyorlar
dı, J ü p ite r ve Venüs bile, L y r’in V ega’sı y a da Aig-
le’in A ltair’i bile, gökkubbenin tüm yıldızlarının ü s
tü n d e tartışm asız egem enliğe sahip B üyük K öpek
takım yıldızının S iriu s’u bile!
Tam am da, az y a d a çok y a k ın d a m eteorun d ü ş
m esinden sonra, bu eşsiz m anzarayı gözler artık
sey redem eyeceklerdi! N e önem i var! D üşm esi
yeğleniyordu... O n a sahip olm ak istiyorlardı ve
belki de, alçak dünyanın boş şeylerinden vazgeç
miş b irk aç filozof y a d a W h a sto n ’un saygıdeğer
y arg ıcı Bay J o h n P ro th ’un araların d a y e r aldığı
b irk aç bilgeyi dışında tu ta rsa k b u düp ed ü z genel
b ir y o ğ u n istekti.
3 0 ’u sab ah ın d a S ulh M ah k em esi’nin oturum sa
lo n u n a b ü y ü k akın oldu. M eraklıların d ö rtte üçü
o ray a girem em işti. Evin ö nünde y e r alan avluda
geri p ü sk ü rtü lm ü ş olanlar, m ahkem e salonuna tı
kışm ış olan d a h a iltim aslıları y a d a kısaca d a h a ace
lecileri im renm eksizin düşünem iyorlardı. E lbette
Bay P roth, b ir am atörün çiçeklerini halkın çiğne
m esine k arşı k o ru m ak için harcayabileceği tüm
168
enerjisiyle k arşı koym am ış olsaydı bahçesini istila
etm iş olacaklardı. A m a ark asın d a yaşlı K ate’in k o
ru m ad a o lduğu kapıyı çökertm eleri im kânsız oldu.
B u n u n nedeni, bu o tu ru m d a B ay D ean Forsyth
ve B ay S tanley H u d e lso n ’un o ra d a olm alarıydı.
G öktaşının keşfinin öncelik hakkının ve ikinci d e
recede bu önceliğin sağlayacağı m ülkiyet hakları
nın saptanm ası am acıyla karşılıklı olarak sulh y a r
gıcına b aşv u rd u k ta n so n ra iki rakip birbirlerinin
karşısın d a b u lu n u yorlardı.
Böylece b u B ayan H u d e lso n ’un iki kızının,
F rancis G o rd o n ve hizm etçi M itz ’in sonsuz ü z ü n
tü sü n e karşın, sadece b ir özsaygı sorunu değildi,
bu ay rıca sulh yargıcının, k o n u d a yetkili olduğu
kabul edilerek, çözüm lem ek z o ru n d a kalacağı bir
çık ar so ru n u y d u . A nlıyoruz, ancak b ir yargıç, iki
yarg ılan an arasın d a k ararını verm ek z o ru n d a kal
dığında çok sıkıntı yaşayacaktır. O nedenle görevi
ne bağlı biri o larak tarafları uzlaştırm ayı deneye
cek tir ve b aşa rırsa A m erika Sulh M ahkem elerinde
uzlaştırm a re k o ru n u kıracağını söylem ek hiç de
ab a rtı olm az!
O tu ru m u n b aşlangıcında birçok iş çabucak biti
rilm işti ve b irb irlerin i y u m ru k larıy la teh d it ederek
gelm iş olan taraflar, B ay P ro th ’u n tüm m em nuni
yetiyle kolkola salonu te rk etm işlerdi. Ö n ü n e gele
cek olan iki rak ip için de böyle olacak m ıydı?... B u
n u um m a yürekliliğini zar zor gösteriyordu.
“S onraki d av a ?...” dedi.
169
“F o rs y th H u d e ls o n ’a k a rşı ve H u d e lso n
F o rs y th y e k a rşı” diye çağırdı m übaşir. D av a liste
sine bu başlık altın d a kaydedilm işti.
“Bu b ay lar y ak laşsın lar” diye ekledi y argıç kol
tu ğ u n a dik o tu ru rk en .
Ve h er biri kendisine eşlik eden ta ra fta r g ru b u
n u n arasın d an çıktı. O radaydılar, b irbirinin y a n ın
da, süzen bakışlarla, çakm ak çakm ak gözler, kasıl
mış ellerle, b ir kıvılcım ın çifte patlam aya yol açm a
y a yeteceği ağzına değin doldurulm uş iki top.
“Söz ko n u su olan n edir b ey ler?” diye sordu Y ar
gıç P ro th neyin söz konusu olduğunu çok iyi bilen
b ir adam edasıyla.
Ş unları söyleyerek ilk sözü alan B ay D ean
F o rsy th oldu:
—H aklarım ın d ikkate alınm asını istiyorum ...
“B en de b en im kilerin” diye y anıtladı derhal Bay
H udelson d ü p ed ü z sözünü keserek.
Ve o zam an b ir sağırlar diyalogu başladı. Ş ark ı
cıların o rad a ne üç p erd ed en ne de altıdan değil
am a geçerli tü m arm oni k u ra lla rın a karşı şarkı söy
lediklerinden em in olabilirsiniz.
Bay P roth, dayanılm az bir kakafoniyi sona e r
dirm ek isteyen b ir o rk e stra şefinin arşesini yaptığı
gibi, b ir fildişi bıçağını hızlı darbelerle m asasına
v u ra ra k m üdahale etti:
“Baylar sırayla izah ediniz” dedi ve “Alfabetik sıra
y a uyarak, adı H ile başlayan Bay H udelson’dan önce
gelen F ile başlayan Bay F orsythye sözü veriyorum .”
170
Ve belki de doktor, bu d u ru m d a adının onu alfa
bede altıncı y erin e sekizinci sıraya koym asına acı
acı üzülüp d u rd u .
O zam an B ay D ean F orsyth, d o k to r kendini a n
cak çok b ü y ü k çabalar pahasına tu ta rk e n davasını
açıkladı.
2-3 N isan gecesinde akşam saat on biri otuz y e
di d a k ik a yirm i iki saniye g eçerken E lizabeth S o
k ağ ı'n d a k i k u lesinde gözlem y a p a n B ay D ean
F orsy th , b ir gök taşın ı k u zeydoğu u fk u n d a g ö rü n
d ü ğ ü a n d a fark etm işti. O n u g ö rü n ü r olduğu h er
an izledi ve hem en ertesi g ü n ü ilk saatlerd e P itts-
b u rg G özlem evi’ne keşfini bild irm ek ve öncelik
h ak k ı için ta rih alm ak am acıyla b ir te lg ra f g ö n
derdi.
A çıktır ki D o k to r H udelson d a konuşm a sırası
kendisine geldiğinde M o rris Sokağı b u rc u n d an da
gözlem lenen m eteorun görünm esi ve ertesi günü
C incinnatti G özlem evi’ne gönderilen telg ra f konu-
-j larında aynı açıklam ayı yaptı.
Ve tüm b u n lar öylesine b ir inançla, öylesine b ir
kesinlikle söylendi ki dilsiz gibi ve y ü re k ça rp ın tı
sıyla dinleyenler, böylesine açık b ir biçim de o rtaya
konan iddialar k arşısında yargıcın vereceği yanıtı
beklerken artık soluk alm ıyor gibiydiler.
A dalet terazilerini kullanm aya alışm ış ve te k bir
göz atışıyla kefelerin tam olarak aynı yük sek lik te
olup olm adıklarım gören b ir yargıç olarak, “Ç ok
b asit” dedi B ay P roth.
171
A m a bu “çok b asit” sözcükleri o ra d a b u lu n an lar
arasın d a belli b ir şaşkınlığa yol açtı. H iç d u ru m u
çözüm leyecek gibi görünm üyordu... Bu "o k ad a r
b asit” olam azdı!
Yine de B ay P ro th ’u n ağzında bu birkaç sözcü
ğün kay d a d eğ er b ir önem i vardı. D eğerlendirm e
lerinin doğruluğu, kararının sağlamlığı bilinm iyor
değildi. O nedenle dinleyiciler, gö rü şü n ü açıklam a
sını sabırsızlanm adan bekliyorlardı.
Bekleyiş uzun olm adı ve sanki hu k u k i bir yargı
söz konusuym uş gibi “göz önüne alın an ların ” g ü
cü n ü n kullanıldığı m etin işte:
“Bir y a n d a n Bay D ean Fors 3/th ’nin 2-3 N isan
gecesinde akşam saat on biri otuz yedi d ak ik a y ir
mi iki saniye geçe W haston üstünde atm osferde g e
çen bir göktaşını keşfetm iş olduğu açıklam ası göz
önüne alınarak....
Ö te y a n d a n Bay S tanley H u d elso n ’un aynı gök
taşının aynı saatte, aynı dakikada, aynı saniyede...
varlığını bildirm iş olduğu açıklam asını göz önüne
alarak ....”
“Evet! ev e t!...” diye h aykırdılar d o k to ru n ta ra f
tarları ellerini çılgınca sallayarak
“H ayır! h a y ır!” diye karşılık v erd ile r Bay
F o rsy th ’nin taraftarları ayaklarıyla parkeye vurarak.
Ve Bay P ro th ’d a hiçbir sabırsızlık belirtisi y a r a t
m ayan bu patırtı sona erdiğinde, şu sözlerle başladı:
“Ama tüm davanın, salt bir gökbilim sorunu olarak
bakılabilecek ve salt adli olan bizim uzmanlığımızın
172
dışında kalan soruna, b ir saniye, dakika ve saat soru
nu n a dayandığı göz önüne alındığında; Bu gerekçe
lerle bu k o nuda kendimizi yetkisiz ilan ediyoruz.”
Y argıcın b aşk a biçim de y a n ıt verem ediği kesin.
Ve rak ip lerd en ne biri ne de ötekisi, m eteoru g ö r
d ü ğ ü n d en em in olduğu tam anla ilgili olarak ileri
sü rd ü ğ ü kesin b ir kan ıt getirem eyecek gibi g ö rü n
dü ğ ünden, taleplerinin b u ra d a kalm ası gerekiyor
d u ve artık an cak sırt sırta çekip gitm ek zo ru n d a
oldukları ve bu d u ru ş biçim inde birbirlerine karşı
şid d et eylem lerinde bulunm alarından hiç k o rk u l
m am ası g erekiyor gibi de duru y o rd u .
A m a ne taraftarları ne kendileri davanın bu bi
çim de bitm esini anlıyorlardı ve Bay P roth bir uzlaş
mayı elde edem eden bir yetkisizlik beyanıyla işin
içinden çıkacağını um ut edebilm iş olsa da, bu um ut
gerçekleşm ek zorundaym ış gibi hiç görünm edi.
A slında y arg ı k ararın ı toplu b ir m ırıldanm anın
karşılam asının ard ın d a n bir ses yükseldi ve bu Bay
■' F o rsy th ’ninkiydi.
“Söz istiy o ru m ” dedi.
“B en de istiy o ru m ” diye ekledi doktor.
“K ararım d an hiç caym ak d u ru m u n d a olm am a
m a rağ m en ,” diye y an ıtladı y argıç en ağır k o şu llar
d a bile hiç bırakm adığı o sevimli tavırla, “b u sorun,
yineliyorum , b ir sulh yargıcının y etk i alanının dı
şın d a olsa bile, seve seve sözü Bay D ean F orsyth
ve D o k to r H u d e lso n ’a sırayla alm aya razı olm aları
koşuluyla v eriy o ru m .”
173
Belki de bu n o k tad a bile bu iki rak ip ten boyun
eğm elerini istem ek çok fazlaydı. D olayısıyla b irlik
te, aynı la f kalabalıklığıyla, aynı şiddetli dille, b eri
ki ötek in d en b ir sözcük, b ir hece bile geride kalm a
yı istem eden y a n ıt verdiler.
Bay P roth, “b ırakın k o n u şsu n lar”ın en akıllıcası
olacağını hissetti, en azından otu ru m u kapatm ak,
bu ona W h asto n to p lu m u n u n önde gelen ve kısaca
saygıdeğer bu iki şahsına k arşı yakışıksız olur gibi
g ö rü n d ü . Yine de y en i iddialarının anlam ını an la
m ayı başardı: A rtık gökbilim iyle ilgili b ir sorun d e
ğil am a b ir çık ar sorunu, b ir m ülkiyet h ak iddiası
söz konusuydu.
Tek sözcükle, göktaşı so n u n d a düşm ek zo ru n
daydı, düşecekti ve bu d u ru m d a kim e ait olacak
tı?... B ay D ean F o rs y th y e mi... D o k to r H udel-
so n ’a mı?...
“B ay F o rs y th y e !” diye h ay k ırd ılar kulenin ta
raftarları.
“D o k to r Ifu d elso n ’a! ” diye h ay k ırd ılar b u rç ta
raftarları.
G üzel y ü z ü sevimli b ir filozof gülüm sem esiyle
ay dınlanan B ay P roth, şirin bir hareketle sessizlik
istedi ve d u ru şu y a n ıt verm ekte hiçbir zorluk çek
m eyeceğini çok iyi anlatıyordu.
Sessizlik oluştu ve elbette İsa ’d an önce d o k u
zu n cu y ü zy ıld a K ral S üleym an’ın, iki anne arasın
d a ü nlü h ü k m ü n ü verdiği o g ü n ü n k ü n d en d ah a
m utlak değildi.
174
“Beyler," dedi, “B ana su n d u ğ u n u z ilk m esele bir
gökbilim keşfi k o n u su n d a öncelik hakkı so ru n u y
du... O ra d a o rtay a k o nan ve size göre olası b ir p ay
laşım ı söz k o n u su olm ayan b ir o n u r vardı... Ta
m am !... A m a şimdi, tartışm a göktaşının m ülkiyeti
k o n u su n d a başlıy o r ve b u k o n u d a gerekçeli b ir k a
ra r verm ek için gerekli öğelere sahip olm asam da,
y in e de sanıyorum sizlere b ir öğüt verebileceğim .
“N e ? ...” diye h ay k ırdı B ay F orsyth.
“N e ? ...” diye h ay k ırdı Bay H udelson.
“İşte,” dedi B ay P roth. “G öktaşının düşm esi d u
ru m u n d a...”
“D ü şecek ...” diye tek ra rlad ılar y arışırcasın a B ay
D ean F o rsy th ’nin taraftarları.
“D ü şecek ” diye tek ra rlad ılar aynı şekilde Bay
S tan ley H u d elso n ’u n taraftarları.
“O lsu n yine d e...” diye yan ıtlad ı yargıç, A m eri
k a ’d a bile yarg ıçlık cam iasının h er zam an örneğini
verm ediği alçakgönüllü b ir nezaketle.
-■> Ve iyilik dileyen b ir bakışla iki davalıya hitap etti:
“Bu d u ru m d a ,” diye başladı, “üç trilyon dokuz
y ü z y ed i m ilyarlık değere sahip b ir göktaşı söz k o
n u su olacağından size paylaşm ayı salık verece
ğim ...” .
—Asla... asla!
H e r y a n d a çınlayan çok derinlem esine olum suz
b u sözcük oldu... Asla B ay F o rsy th ve B ay H u d e l
son b ir paylaşım a razı olm ayacaklardı!... K uşkusuz
b u o n ların h er birine aşağı y u k a rı iki trilyon getire-
175
çekti am a b ir özsaygı so ru n u k arşısın d a d u racak
trily o n lar y o k tu r, V anderbilt’lerin, A sto r’larm , Go-
u ld ’ların ve M o rg a n ’larm ülkesinde bile... V azgeç
mek, bu B ay F o rsy th açısından keşfin o n u ru n u n
doktora, d o k to r açısından d a bu o n u ru n B ay D ean
F o rsy th y e ait olm asına razı olm ak dem ekti.
Bay P ro th , in san a ilişkin şeyleri bildiği için, ne
k ad a r bilgece olsa da, öğüdünün o ra d a b u lu n an la
rın tü m ü n ü n karşıtlığını kazanm am asına şaşırırdı.
Keyfini hiç k açırm adı ve b u kez g ü rü ltü önem li b o
y u tla ra ulaştığından, etkisinin sıfır olacağını an la
dığından k o ltu ğ u n d an kalktı: O tu ru m bitm işti.
A m a işte b ird en sessizlik oldu, sanki tüm izleyi
ciler, biri b ir şey söyleyecekm iş duy g u su n a kapıl
mış gibiydi.
O lan d a b u y d u ve şu sözler o zam an m ahkem e
salonuna yığılm ış izleyicilerden herhangi birinin
ağzından döküldü:
“Sayın y argıç, davanın kesin hükm e bağlanm ası
için b ir b aşk a tarih e ertelenm esini istiyor m u ?...”
Bu, b u ra d a halkın m erakının açıkça üzerinde
to p lan m ak istediği b ir noktaydı.
Yargıç o tu rd u ve şu çok basit yanıtı verdi:
— M ü lkiyet so ru n u n u n ilgilendirdiği tarafları,
onları paylaşım alanına g ö tü rerek b arıştırm a u m u
dum vardı... B unu reddettiler...
“Ve re d le rin d e ıs ra r e d e c e k le r!” diye bağırdılar,
b ir fo to ğ ra f m ak in esin in k ö rü ğ ü n d e n çıkm ışa
ben zey en b u y a n ıtta tam o lara k aynı sözcükleri
176
k u llan an B ay D e an F o rsy th ve B ay S tan ley H u-
delson.
Bay P ro th anlık b ir sessizlikten so n ra şöyle dedi:
“ Bu tartışm a ko n u su göktaşının m ülkiyeti so ru
n u n u n k a ra ra bağlanm ası için dava... y ery ü zü n e
düşeceği güne k a d a r ertelenm iştir...”
“N için düşm esini beklem eli?” diye so rd u bu sü
reye razı olm ayan B ay F orsyth.
"Evet... N iç in ? ” diye destekledi anlaşm azlığın
gecikm eden giderilm esini isteyen doktor.
Bay P ro th y en id en kalkm ıştı ve içine belli b ir iro
ninin sızdığı b ir sesle aşağıdaki açıklam ayı yaptı:
“Ç ü n k ü o gü n b ü y ü k olasılıkla m eteorsal tril
y o n lard a n payını isteyecek b ir üçüncü ilgili o rtay a
çıkacaktır...”
“H angi?... h an g i?...” diye soruldu salonun h er
b ir köşesinden, çü n k ü o radakiler g iderek d ah a d a
heyecanlanıyorlardı.
"Ü zerine d ü şü şü n gerçekleşeceği ve to p ra k sahi
bi o larak haklarını değere d ö n ü ştü rm ek ten geri
kalm ayacak ü lk e!”
Bu saygıdeğer y arg ıcın ekleyebileceği şey, g ö k
taşının denize d ü şerek kim seye ait olm am ası ve
N e p tü n ’ün'*, u çu ru m larının derinliğinde onu son
suza değin saklam ası şansının b ü y ü k olacağıydı...
İzleyiciler, kesin o larak y erin d e n ayrılm ış olan
B ay P ro th ’un söylediği son sözlerin etkisi altında
kalm ışlardı. Bu, b ir üçü n cü ilgilinin y e r hâzinesi ol-
<f Poseidon adıyla da bilinen D eniz Tanrısı (ç.n.).
177
m uş gök h âzinesinden payım istem eye gelm e olası
lığı, iki rak ib in ve tara ftarla rın ın kızgınlıklarını y a
tıştıracak m ı?... Belki düşünm eyle ve zam anla,
çünkü b u ihtim ali de göz önüne alm ak gerekiyor
du. A m a kafaların aşırı uyarıldığı şu a n d a b u n u n
üzerinde d u rm ak hiç düşünülm edi. K ısaca çözüm
süz k alm ak ta olan F oesyth-H udelson davası g ö rü l
dü yalnız. K a rar nasıl d a göktaşının düşm esine k al
dı!... A m a ne zam an gerçekleşecek? B ir ayda, bir
yılda, b ir y ü zyılda?... Bu biliniyor mu, bilinecek
m i?... H ayır! iki rakip arasın d a adaletin hem en k a
ra r verm esi tercih edilirdi ve bu, halkın hırslarını
y atıştıram ay acak bir düş kırıklığı gibi oldu!
O nedenle h erkes dışarı çıktığında m eydanda,
m ahkem e salo n u n d a y e r bulam ayan m eraklıların
d a katıldığı iki g ru p oluştu. Ve güzel b ir kargaşa,
bağrışm a, tahrik, teh d it ve m uhtem elen şu k u d u r
m uşların b aşv u racak ları şiddet eylem leri oldu. E l
bette B ay D ean F orsyth tara ftarla rı sadece Bay
H u d elso n ’u linç etm ek istiyorlardı ve B ay H udel-
so n ’un tara ftarla rı B ay F orsyth yi linç etm ekte te
re d d ü t etm ezlerdi, b u da davayı aşırı A m erikancı
biçim de bitirm ek olurdu.
N e m utlu ki y etkililer olabilir olduğu k a d a r ü zü
cü de olabilecek aşırılıklar için önlem lerini alm ış
lardı. Ç ok sayıda polis m em uru A nayasa M ey d a
n ı'n d a bekliyordu. Tam iki ta ra f birbirinin üstüne
atıldığı a n d a aynı kararlılık ve yerindelikle m ü d a
hale ettiler ve çarp ışanları ayırdılar.
178
A m a y ap am ad ık ları B ay F o rsy th ’y le Bay H udel-
so n ’un b irb irlerin in üstüne y ü rü m elerin i engelle
m ek oldu. Ve o zam an ilki şöyle dedi:
“Bayım, sizi b ir sefil olarak görüyorum ve emin
olun ki asla B ay F o rsy th ’nin y eğeni b ir H udel-
so n ’u n kızıyla evlenm eyecektir...”
“Ve b e n ,” diye y a n ıt verdi doktor, “sizi terbiyesiz
b ir adam o larak gö rü yorum ve asla D o k to r H udel-
so n ’un kızı b ir F o rsy th ’nin yeğeniyle evlenm eye
ce k tir!...”
K orkulan skandal buydu, iki aile arasın d a çare
bulunam az, tam k o p m a buydu.
Ve b u sırad a B ay P ro th tarh ları arasın d a dolaşır
ken hizm etçi K a te’e şunları söylüyordu:
“Tek istediğim şey şu kahrolasıca göktaşının
bahçem e düşm em esi, çiçeklerim i ezecek !”
•»*
179
X III. Bölüm
180
rından vazgeçirm ek için uğraştı, ne yalvarm aları,
ne sitem leri inatçı d o k to ru yum uşatabildi. Loo, k ü
çük Loo bile acım asızca reddedildiğini gördü. R i
caları, cilveleri, gözyaşları bile güçsüz kaldılar.
“Hayır... hayır...” deyip d u ru y o rd u Bay H udel-
son, “G öktaşım ı benden çalm akla yetinm eyip hal
kın önünde b a n a sefil m uam elesi y a p a n adam ın ai
lesiyle ailem arasın d a asla hiçbir bağ olm ayacaktır!”
D oğru, o d a B ay F o rs y th y i terbiyesiz adam ni
telem esiyle aşağılam ıştı ve onlar söylendiği gibi
o y u n d a iki kişiydiler.
Yaşlı M itz ’e gelince efendisini şu sözlerle az arla
m akla yetindi:
“Bay F orsyth, sizin kalbiniz y o k !”
N e olursa olsun B ay F o rsy th ’nin gözleri vardı ve
W h a sto n ’un ü stü n d e gece olduğunda, gitti, onları
sırayla m eteorun o rtay a çıkm asını gözetlem ek ve
b ir önceki güne o ran la biraz d ah a gecikerek devam
ettiğini görm ek için teleskobunun gözetlem e m er
ceğine dayadı.
A m a o, altın k üre, alışkanlığı üzere b ir ufu k tan
ötekine geçecekti ve sayısız bakış, göz kam aştırıcı
parlaklığı o rtasın d a onu görebildi.
S o n ra gece bitti, güneş yeniden g ö rü n d ü ve o
g ü n S âin t-A ndrew çan kulesinde F ran cis G o rd o n
ve J e n n y H u d e lso n ’un evliliği için çalm ası gereken
çan lar sessiz kaldılar.
B ununla birlikte göktaşının hızı, etkileri çeşitli
gözlem evlerinin gökbilim cileri tarafından kesin ola
181
ra k belirlenm ekte olan b ir m ekanik yasasın a göre
derece derece azalıyordu. Bu azalm anın sonuçların
dan biri, y e r çekimi, bu azalan hızdan baskın geldi
ğinde üzerine düşeceği D ü n y a y a m eteorun yaklaş-
masıydı. O rta y a çıktığında b u lunduğu kırk 1 kilo
m etre uzaklığı d ah a şim diden b ir çeyreklik bir azal
m ayla otuz kilom etreden d ah a çok olarak hesaplan
m ıyordu. O nedenle doğuşuyla batışı arasın d a d ah a
uzun süre g ö rü n ü r kaldığından, bu d ah a elverişli
k o şu lla rd a gözlem lenm esine olan ak verebilirdi.
A m a ne y azık ki doğu rüzgârları o günlerde ege
m endi ve gökyüzü Atlas O k y a n u su ’ndan gelen su
buharıyla ağır b ir biçim de yükleniyordu. Kalın b u
lut tabakaları arasından göktaşının geçişi ancak
güçlükle algılanabiliyordu. Z aten geçiş hareketinde
uğradığı gecikm enin sonucu olarak kuzeydoğudan
g üneybatıya y ö rüngesini artık yalnız gece değil,
g ü ndüz de, değişik saatlerde izliyordu ve gözlem ler
g iderek d ah a az kolay oluyordu. Bu y ö rüngenin
hiçbir değişikliğe uğram adığı ve ilk istikam etinde
şaşm az bir biçim de tu tu n d u ğ u zaten belirlenm işti.
Kaldı ki göktaşının ilerleyişini teleskoplar y a d a
d ü rb ü n le izleme gerekliliği de artık y o k tu . D a h a
şim diden elde edilen ve son derece kesinlikle doğ
ru lan an çizelgelere göre hesap, halkın ilgiyle -ve ne
sabırsızlıkla!- beklediği tüm sonuçları verecekti. İl
gililer -d a h a özel o larak kim lerdi, b u n u öğrenece-
]. Yanlış "kırk" rakam ını alıkoyuyoruz, çün k ü "otuzu" koym ak tüm ce
yi yeniden k u rm ak zo ru n d a bırakacak.
182
ğiz- ilgililer çok geçm eden şu iki soru üzerine od ak
lanacaklardı:
1. G öktaşı ne zam an düşecek?...
2. G öktaşı nereye düşecek?...
ilkine, gazetelerde çıkan ve B oston Gözlem e
v i’nden gelm ekte olan kısa b ir açıklama, düşüşün 15
ile 25 Temmuz arasında gerçekleşeceğini bildirdi.
İkinci soruyu, gözlemler, sözü edilen ilgilileri ta t
min edecek biçim de y anıtlam aya henüz olanak v er
m iyorlardı.
N e olursa olsun b üyük olay, en geç sekiz, en e r
ken altı haftadan önce m eydana gelm eyecekti. H e r
şeyin y aratıcısının uzaya fırlattığı b u altın güllenin
Y e rk ü re y e kesin olarak ulaşacağı o un u tu lm ay a
cak güne k ad a r tam b ir b u çu k ay akıp gidecekti.
Ve şu saygısız P u nch’n n ironili kısa fıkralarında
dediği gibi: “Bize onu gönderen gökyüzü to p çu su
n a b u n u n için teşek k ü r edilsin!... Jü p ite r, S atürn,
N e p tü n y a d a gezegen sistem im izin h erhangi b ir
b aşk a yıldızını pekâlâ h ed e f alabilirdi!... A m a h a
yır, prenslere y a ra şır d ö rt bin m ilyarlık b u arm ağa
nı, bu y ü ce lütufu bahşettiği bizim saygıdeğer Ki-
b ele’mize, g ökyüzünün ilk çağ kızı ve S a tü rn ’ü n
karısına, İyi T anrıça y a verm ek isted i!”
Z aten bu b irkaç trilyonun m ülkiyeti, tüm iştah
ları aşırı derecede k ab artıy o rd u ve B ay P ro th ’un
önceden söylemiş olduğu gibi göktaşının ilk iki
kâşifine karşı, ilgililerin h ak iddiaları çok geçm e
d en su y ü zü n e çıktı; “ilgililerle” y ö rü n g e altın d a y e r
183
alan ve zo ru n lu o larak üzerine düşeceği biri y a da
öteki, çeşitli devletleri anlam ak gerekiyor.
M eteo ru n üzerlerinde y e r değiştirdiği onca kayı
rd an ülkeler hangileriydi? İşte: Birleşik Devletler,
N ik arag u a, K osta Rika, G alapagos A daları, A n
ta rk tik a T o prakları, D oğu H intler, A fganistan,
Kırgız Ülkesi, A v rupa Rusyası, N orveç, Laponya,
G roenland, L abrador, Yeni B ritanya.
G ö rü y o rsu n u z, b u ilk a d lar dizinine göre b u y a
rışm ad a yaln ız A vrupa, Asya, A m erika y e r alm a
lıydı: A m erika, G roenland, L abrador, Yeni B ritan
y a, B irleşik D evletler, N ik arag u a ve K osta Ri-
k a ’y la; Asya, D oğu H intler, A fganistan ve Kırgız
ülkesiyle; A vrupa, N orveç ve K uzey R usya’y la.
U çsuz bucaksız B üyük O k y a n u s’un y üzey in d e bir
tek tak ım ad a göktaşını tepesinden geçerken g ö rü
y o rd u : O da, 92. b atı boylam ı ve 1.40. güney enle
miyle k ü çü k G alapagos g ru b u y d u . Buz gibi A n
ta rk tik a O k y a n u su 'n d a, b u rası henüz çok az tan ı
n an geniş k u tu p bölgesinin ü stündeydi ve buz gibi
K uzey O k y a n u su ’nda, K uzey K u tb u ’n a kom şu
olan to p rak la rın ü stünde, a rd ın d a ışıklı izini b ıra
k arak gidiyordu.
Bu tablo gösteriyor ki ilgililer, Birleşik D evlet
le rle K uzey Am erikalılar, N ik arag u a ve K osta Ri-
k a ’y la O rta Am erikalılar, Yeni B ritanya ve H intli
lerle Ingilizler, A fganistan’la Asyalılar, Kırgız to p
rakları ve K uzey R usya’y la Ruslar, G roenland’le
D anim arkalılar, Loffoden A dalarıyla N orveçlilerdi.
184
İddia s a h ip le rin in sayısı böylece yediye yükseli
yordu ve d a h a b aşla n g ıç ta n haklarını değerlendirt-
mekte çok k a ra rlı g ö rü n d ü ler. Ve kayırılan devletler,
Amerika, İn g ilte re , R usya, D anim arka, N orveç ve
Afganistan’d a n b a ş k a s ı olm adığına göre b u n a pek
şaşırm ayınız. B u g ü ç lü krallıkların karşısında Bay
D ean F o rsy th v e D o k to r Hudelson, taleplerinin k a
bul edilm esini u m a b ilirle r miydi? Varsayalım ki keş
fin öncelik h a k k ı v erildi, ister birine, ister ötekine,
ister h er ikisine, b u n u altın pastadan paylarını alma
gerekliliği izley ecek m iydi?... Bu göktaşında durum ,
belli b ir b ö lü m ü k endisini bulana ve en önemlisi,
düştüğü tarla n ın sah ib in e ait olan bir hâzinedeki gi
bi değildi. B ay F o rs y th ve Bay Fludelson’un W has-
ton u fk u n d a g ö k ta şın ın varlığını ilk hab er verm iş ol
m alarının ne ö n em i v ardı? E r y a d a geç fark edilm e
yecekler m iydi? V e zaten görülsün y a d a görülm esin
yine de d üşecekti. N e B ay Forsyth ne doktor, ne
başkası b u n a b ir şey yapam azdı.
Bu sav, çeşitli g azetelerin yayım ladıkları hukuki
'b ir g ö rüş y az ısıy la açık b ir biçim de o rtay a kondu.
İki rak ib in öfkesi değerlendirilerek görülecektir ki
h av a trily o n la rın d an o n lara hiçbir h ak tan ın m ıy o r
du. Ve b u b ah tsızlık , düş kırıklığı ortaklığının iki
aileyi b arıştırıp b arıştırm ayacağını, kuleyle bu rcu
y ak ın laştırıp y ak ın laştırm ay acağ ın ı kim bilebilir?...
N e olu rsa o lsu n B ay F o rsy th ve B ay H u d e lso n ’u
göktaşını p ay laşm ay a yönlendirm ek m üm kün ol
m adıysa d a belki y ö rü n g e si altında y e r alan ülkeler
185
daha m antıklı davran acaklardı. Aslında, altın k ü re
den her birine ister eşit p ay ister kapladığı alanla
orantılı p ay v erecek b ir u z la şm a y a d a d ah a çok b ir
anlaşm a, b ü tçelerini dengelem eye y a d a h a tta gele
cekteki tü m harcam alarını karşılam aya yetecek k o
cam an b ir m ik ta r sağlayacaktı.
O nedenle görevi, coğrafi konum ları gereği d e
ğerli m eteoru alabilecek devletlerin h er birinin çı
karlarım savunm ak olacak bir U luslararası Kom is
yon çok kısa b ir sürede kuruldu.
B irleşik D e v le tle rin k om isyon üyesi, B os
to n ’d an B ay N ew ell H arvey, İn g iltere’nin M o n tre
a l’den B ay W hiting, R u sy a’nın R iga’dan B ay Sara-
lof, N o rv eç'in C h ristian ia’dan B ay Lieblin, D a n i
m ark a’nın K o p en h ag ’d an B ay Schack, A fganis
ta n ’ın em ir ailesine m ensup Bay O ullah, N ik a ra
g u a ’nın S an L eo n ’d an B ay Truxillo, K osta R ica’nın
San J o s e ’den B ay V aldejo oldu.
A n tark tik a k u tu p kıtasının geniş bölgelerinin bu
U luslararası K om isyon’a hiç tem silci gönderm em e
lerine şaşırm ayın: Bu o raların m eskun olm am ala
rından ve hiç olm ayacak olm alarındandı. E ğer
rastlantı sonucu göktaşı oraya düşerse, eninde so
nun d a öğrenilecek ve altın kü ren in keşfi için gerek
Terre C lary 'den g erek Terre Louis P hilippe'ten
başlayacak seferlerden geçilm eyecekti! Ve bu da,
C ü n ey K u tb u n u n keşfini, k ah ram an kâşiflerin
coğrafya tu tk u la rın d an d ah a güvenli b ir biçim de
sağlayacaktı^...
186
İnsan kendi kendine, Albermal, Şatam , N ofolk ve
diğerleri gibi çok değişik türde kaplum bağa açısın
d an zengin G alapagos Adaları nın bu kom isyonda
temsil edilip edilmeyeceğini soruyor... E vet ve çok
doğal olarak, Birleşik D evletler tarafından 1884’te
on beş milyon fran k fiyata alındığına göre. E kvator
O k y an u su ’nun d ö rt derece üstünde y ü z kırk yedi
dönüm lük b ir alanı kaplıyorlar sadece. G öktaşının
gelip orayla tem asa geçm e şansı bu d u ru m d a son de
rece sınırlıydı. E ğ er felek bu darbeyi vurursa, bu ta
kım adayı satm ış olm ak E kvador C um huriyeti için
ne b ü y ü k bir üzüntü olurdu! D oğrudur, Virginia,
G üney Karolina, G eorgia ve F lorida’nın kapladıkla
rı kesim le Birleşik D evletler'in; S aint-L aurent Hali-
ci’ne kom şu K anada’nm uzun ovalarıyla, H indis
ta n ’ın S eylan’ı ve Yeni B ritanya’nın L ab rad o r’uyla
Ingiltere’nin; Kırgızların ülkesiyle R usya’nın; şu ge
niş G roenland bölgesiyle D anim arka’nın; (...)2 d ere
celik bir alanda uzanan o uçsuz bucaksız bozkırla
rıyla A fganistan’ın şansı çok d ah a büyüktü.
E lb ette y ö rü n g ey le, batı kıyısının ince b ir k esi
mi ve L offoden g ru b u y la zar zo r çakışan N orveç,
öteki devletlere o ra n la kayırılıyor değildi; am a
h ak ların ın ihm al edilm esini istem em işti ve tem sil
cisi U lu slararası K om isyon’un üyeleri arasın d a
y e r aldı.
Bu kom isyon 17 H aziran tarih in d e N ew Y ork'ta
toplandı. K ostarikalı, N ikaragualı, N orveçli, D ani-
2. Elyazm ası m etinde boş.
187
d
I
188
h er ülke tara fın d an dile getirilen h ak iddialarına
u ygun o larak b aşlan g ıçta tüm üyle b u n a yöneldiler.
A m a paylaşım alanında k arşı k arşıy a geldiler,
verilecek o ran lar k o n u su n d a anlaşm a çok güç gö
rü n d ü . Ve aslın d a y ö rü n g en in altındaki to p ra k ala
nına göre şanslar az y a d a çok bü y ü k tü . B u yüzden
kom isyon üyeleri pergeller elde çekiştiler ve insan
k en d i kendine sözü edilen pergelin b ir ölçü aleti ol
m anın dışında ö ld ü rü cü b ir silaha dön ü şü p d ö n ü ş
m eyeceğini sorabilir.
B u n u n la b irlikte ne k a d a r çok otu ru m birbirini
izliyor idiyse tem silciler o rtak bir anlaşm aya doğru
o k ad a r az yol alıyorlardı. B irleşik D ev letler’den
B ay H arvey, G alapagos T akım adaları nm , F ederal
C u m h u riy et’in alan ın a dahil olduğu k o n u su n d a ıs
ra r etm eye çok özen göstererek çıkarlarını savun
m ad a özellikle söz dinlem ez görünüyordu.
"Ve B üyük O k y a n u s’ta göktaşının üstüne d ü şe
bileceği b ir tek bu tak ım ad a var, o n ed en le” diye
sürekli yineleyip d u ru y o rd u -özetle doğ ru y d u da.
B üyük B ritan y a H ü k ü m eti’nin tem silcisi B ay
W hiting, hiçbir ödüne razı olmayı istem iyor, tartış
m aların d a b ir b ü y ü k efendiym iş havasına b ü rü n ü
y o rd u . Evet! T rilyonlar peşinde bile koşm ayan b ir
ülkenin neredeyse h er şeyi küçüm seyen tem silcisi
süsü veriy o rd u kendisine; am a bu küçüm sem eye
rağm en y ö rüngenin, B irleşik K rallık’m m ülklerinin
ü stü n d en iki kez geçtiği -E ski K ıta’d a H in d ista n ’ın
kim i bölgelerinin üstünden, Y eni’de K an ad a ve
189
L a b ra d o r’u n u zu n b ir parçasının ü stü n d en -k o n u
m unu tem el alan h ak iddialarının en k ü çü k b ir p a r
çacığından bile geri adım atm ıyordu.
Am a b u Ingiliz, k arşısın d a m eslektaşlarının gö
züne M o sk o v a H ü k ü m e tin e bağım lı geniş Kırgız
ülkesini sokan B ay S a ra to f’u n kişiliğinde tam ad a
m ını buldu.
A fganistan ın ona, B ay O u lla h ’m ağzıyla, alan
olarak E m ir'in krallığının Kırgız ülkesiyle aynı ol
du ğ u biçim inde karşılık verdiği doğrudur. Ve bu
Asyalı nasıl b ir şiddetle konuşuyor, m üdahale edi
yor, iddia ediyor, y alanlıyordu, bu k o n u d a b ir fikir
sahibi olm anız olası d eğ il! Bu, hiç k uşkusuz sadece
b u O rta A sya Krallığı nın çok p a ra y a gereksinm e
si olm asından değil am a göktaşı m eselesinde sözü
edilen O u lla h ’a y ü zd e şu k a d a r b ir m iktarın ayrıl
mış olm asından d a kaynaklanıyordu.
Bu kom isyonda bu n u n la birlikte d ah a alçakgö
nüllü b ir tem silci de bulunuyordu. Bu, N o rv eç’i
tem sil eden Bay Lieblin’di. A slında bu devlet, sade
ce Loffoden’leri ve Laponya'nın küçük bir parçası
n a bel bağlam ıştı ve ancak çok fazla sınırlı b ir şansa
sahipti. Bu y ü zd en tüm çabaları, m eteora düşm esi
için sunduğu alan ne olursa olsun h er devletin pay
laşım da eşit p ay a sahip olması üzerine yöneliyordu.
A m a İngiltere, Rusya, Birleşik D evletler’in bu öne
riyi hiçbir zam an kabul etm eyeceklerini anlam akta
gecikm edi ve bu y ü zd en “K uzey’in Eski K rallı
ğı m n lehine son derece üzüntülü görünüyordu..
190
Bay Lieblin doğrusu Bay de S chack’m şahsında
en şiddedilerinden b ir rakiple karşılaştı. D anim arka
H üküm eti’nin temsilcisi, kom isyonun gözleri önüne,
ü stü n d e y ö rü n g en in kuzeydoğudan güneybatıya
d oğru çizildiği tüm G roenland’ını seriyordu. D ü şü
şün G roenland to p rağında gerçekleşeceğine inan
ması için nedenleri -hangileri, hiç belirtm iyordu- ol
duğunu iddia ediyordu. Bu durum da, kendi zararı
n a eşit olm ayan b ir paylaşım a razı olacak olan asla
Bay de Schack değil. D anim arkalılara, çok m utlu
krallıklarında artık hiçbir zam an hiçbir vergiyi öde
mem e olanağı sunacak d ö rt trilyonun en b ü yük b ö
lüm ünü isteme hakkını kendinde görm esi için onu
çok ısrarla y ü reklendirm ek gerekm eyecekti.
K om isyon üyeleri çıkarlarını göz önüne alarak
b ir anlaşm aya ulaşacaklar m ıydı?... B üyük D evlet
ler k ü çü k lere istek lerin i k ab u l ettirm ey ecek ler
m iydi?... B irinciler avantajlı oldukları iddiasında
b u lu n m ay acak lar m ıydı? Ki doğrusu y eterin ce adil
gibi g ö rü n ü y o rd u !... Ya d a h er güçlükten, h er a n
laşm azlıktan kaçınm ak için trilyonların eşit p ay lar
d a dağıtılm asına k a ra r verilm eyecek m iydi? T utar
sekize b ö lü ndüğünde, y ine de h er birine beş y ü z
m ilyarlık güzel b ir rakam düşecekti...
A m a hayır! Bu k o n u d a çok çılgınca kabartılm ış
olan insan açgözlülüğüyle h esap lar y ap m ak g ereki
y o rd u . O tu ru m la r giderek d ah a fırtınalı oldular.
B u tartışm aların kişisel m eselelerle yozlaşacağını
d ü şü n m ek y erin d e olurdu. B oston’dan B ay N ew el
191
H a rv e y ’le K o starik a’d an B ay Valdejo arasın d a k a r
şılıklı kışk ırtm alar oldu. N eyse ki arkası gelm edi ve
b u m eteor avı k an akıtılm adan sona erecek gibi.
M eseleyle d o ğ ru d a n ilgili olsun olm asın çeşitli
ülkelerin gazetelerinin, k arşıt y a d a ta ra fta r olarak
m akale darbeleriyle sürekli çarpıştıklarını b elirt
m eye de g erek yo k . A m a so ru n d a hiç ilerlem e ol
m u y o rd u ve insan, göktaşının so ru n çözüm lenm e
den d ü şü p düşm eyeceğini düşünüyordu...
Ve bu so ru n u kesin bir biçim de çözecek şey, re
kabete son verecek şey, açık denize düşm esi olacak
tı. Peki böyle olması olasılığı y o k m uydu?... As
y a ’nın, A v ru p a’nın, A m erika’nın ona sundukları,
B üyük O k y a n u s’un H in t O k y a n u su ’nun, K uzey ve
A n tark tik D enizlerinin uçsuz bucaksız yüzeyleriyle
kıyaslanabilir m iydi?... Altın yuvarlağın kendini
o ralara atm ası ve to rtu l derinliklerinde sonsuza de
ğin y u tu lm u ş olm asında sayısız y a ra r y o k m uydu?...
A m a şunu itiraf etm ek gerekiyor, halkın çok b ü
y ü k çoğunluğu böyle b ir olasılığı reddediyordu.
H ayır! B unu olası sanm ayı reddediyorlardı! N e!
Bu değerli m aden yığını, bu y irm i beş m etre y a rı
çapındaki k üre, h içb ir insan çabasının çekip çık ar
m ayı başaram ayacağı u çu ru m la rd a y itip gidecek
m iydi?... O n c a m ilyar ufuklarda, u zayda y eni bir
y ö rü n g ey i izleyerek y o k olm ak için mi o rtay a çık
m ıştı?... H ay ır! Y üz kere hayır, tüm y eıy ü zü , bir
b u çu k m ilyar n ü fu su n u n ağzıyla b u n u protesto
edecekti!...
192
Ü stelik U lu slararası K om isyon hiç b u ihtim ali
göz önüne alm ayı düşünm edi. O n a göre göktaşı b ir
gü n -ve gecikm eden- y eıy ü z ü hâzinesinin p a rç a sı
olacaktı. Tek so ru n kim e ait olacağına, m utlu b ir
talihin tecellisi sonucu cebine gireceği ülkenin h a n
gisi olacağına k a ra r verm ekti...
Ve gerçek ten de, F ransız E conom iste’inin b e lirt
tiği gibi bu beklenm edik kazançtan tek b ir ülke d e
ğil de h erkesin y ararlan m ası d ah a kolay, d ah a d a
adil olm ayacak m ıydı?... Yeni ve E ski K ıta nın h e r
ülkesi arasın d a nüfus sayılarıyla orantılı o lara k
paylaştırılm ası... ?
K olaylıkla tahm in ettiğiniz gibi A m erika, Ingil
tere, Rusya, N orveç, D anim arka, A fganistan, N i
karag u a, K osta Rika, b u deyim i kullanm akta sa
kın ca y oksa, om uzlarını silktiler. A lm anya, İtalya,
tek sözcükle öteki krallık y a d a cum huriyetlerce se
verek desteklenecek olan bu öneriyi, eğer F ra n sa
yap ıy o rsa, göktaşının tepelerinden geçtiğini hiç
görm ediklerinden ve hiçbir d u ru m d a düşüşüyle
zenginleşm eyeceklerindendi. Bu önerinin b u d u
ru m d a kabul edilm e şansı y o k tu ve olm adı.
K ısacası sonuç alın am ayan on g ü n lü k ta rtış m a
ların a rd ın d a n U lu slararası K om isyon, B oston
polisinin m ü d ah alesini g e re k tire n b ir o tu ru m la
dağıldı.
Böylece so ru n u n en doğal biçim iyle kesilip atıl
m ası d u ru m u oldu ve b u n u n en iyisi olm adığı d a ne
m alum ?...
193
D elegeler ister eşit olsun ister orantılı b ir payla
şım üzerinde anlaşam adıklarına göre göktaşı so
n u n d a ü zerine düşeceği ülkeninkine ait olacaktı.
Bu karar, ilgilileri h o şn u t etm ese de m eselede hiç
çıkarı olm ayan tüm devletler tarafın d an aceleyle
k abul edildi, ne k a d a r d a insanca! Ö zetle, sözü edi
len mesele artık sadece b ir piyango olacaktı, inanıl
m az değerde tek b ir ikram iyesi olan, B irleşik D e v
letler, İngiltere, R usya, D anim arka, N orveç, A fga
nistan, N ik arag u a, K osta R ika arasın d a çekilecek
b ir piyango... D o ğ ru n u m araya sahip olacak için
d ah a ne olsun!
Bay D ean F o rsy th ve B ay S tanley H u d elso n 'u n
h ak ların a gelince, b u n u n la ilgilenilm edi bile ve
T anrı bilir, y a U luslararası K om isyon nezdinde is
tek te bulu n m u ş olsalardı, y a kendilerini dinlem ele
ri için çab a gösterm iş olsalardı. Tüm üyle boşu b o
şu n a B oston yolculuğu yapm ışlardı. Sefil davetsiz
k o n u k lar o larak b aştan savıldılar. N e iddia ediyor
lardı, lütfen? O n la r m eteorun y e r çekim i alanına
varışını ilk o larak bildirenlerdi... Ya d a h a sonra?...
O n u o n lar mı o ray a çekm işlerdi?... O ra y a y ine de
gelm eyecek m iydi?...
W h a sto n a d ö n d ü k leri zam an k i öfkeleri, k o
m isyona olan b irb irlerin e d u y d u k la rın d a n çok d a
h a şiddetli öfke k o n u su n d a tah m in d e b u lu n u y o
ruz!
“Isra rla isteyeceğiz... Isra rla isteyeceğiz... D a
m arlarım ızda b ir dam la k an kalıncaya değin iste
194
m eye son v erm ey eceğ iz! ” deyip d u ru y o rla rd ı tara f
tarların a.
Pekâlâ, artık sadece beklem eleri gerekiyordu,
talep lerin i şanslı ülkeye d o ğ ru ltac ak lard ı! Ve böyle
b ir talih tecellisinden so n ra o ülkenin, B ay F orsyth
v e D o k to r H u d e lso n ’a b irkaç m ilyarı bırakm aya
ra z ı olup olm ayacağını kim bilebilir?...
Ailelerine gelince, onlara acım ak bile akıllarından
hiç geçm iyordu, tek sorum luları oldukları bu kop
m adan dolayı onlar çok acı çekiyorlardı. Francis
G o rd o n acılara g ark oluyordu, J e n n y sararıp solu
y o rd u ve B ayan H udelson onu teselli edem iyordu.
N işanlısını, artık M orris Sokağı’ndan geçm iyorsa
görem iyordu. D o k to ru n kesin b uyrukları karşısında
ziyaretlerinden vazgeçm ek zorunda kalmıştı.
Bayan L oo’n u n ve yaşlı M itz’in b ed d u a la rın a ge
lince şimdi onları gö k taşına yöneltiyorlardı, y av a ş
lay an ilerleyişinin sonucu d ünyaya y aklaşm aya d e
v am eden göktaşına. H e r ikisinin de onun için dile
d ik leri şey, denizlerin en derininde kaybolm asıydı.
N e y o k olmuş b ir gökcism inin keşfiyle ilgili ne de
su la ra göm ülm üş m ilyarlarla ilgili hak iddiasında
b u lu n acak ları b ir şey kalm ayacak iki ra k ip belki de
so n u n d a kişisel nefretlerini unutacaklardı...
Ve gerçekten küçük kızın ve yaşlı hizmetçinin iste
dikleri, en çok istenen ve genel çıkara uygun olan de
ğil miydi? Punch, b u n u göktaşına sahip olm anın tüm
dünyayı zenginleştirecek y erd e yoksullaştıracağını
kanıtladığı, ironili b ir m akalede gösterm edi mi?...
195
“D üş, m uhteşem göktaşı,” diye haykırıyordu k ö
şe y azarların d an biri, “düş! B ulutların Y e rk ü re m i
ze aylar, y ıllar b o y u n ca aralıksız yağdıracağı bir d o
lu, bize d a h a çok k ö tü lü k yapm ayacak. D üş, senin
le b u ray a boşalacak olan evrensel yoksullaşm adır,
genel yıkım dır! D a h a şim diden altın üretim i h er yıl
endişe verici b ir b o y u tta artm ıyor m u?... 1890’dan
1898’e k ad a r altı y ü z m ilyondan b ir b u çu k m ilyara
çıkm adı m ı?... B u n a k arşılık m ücevhercilik ve
zanaatçılıkta yıld a b u n u n yalnız üç y ü z altm ış mil
y o n lu k b ir m iktarını kullanılıyor ve parçaların y ıp
ranm a payı d a y ü zd e seksenden fazla olarak değer
lendirilm iyor!... A v ru p a’nın sadece taşınır ve taşın
maz serveti ele alındığında, İngiltere için iki y ü z
seksen beş, F ra n sa için iki y ü z kırk yedi, A lm anya
için iki y ü z bir, R usya için y ü z altmış, A vusturya
için y ü z üç, İtalya için yetm iş dokuz, B elçika için
yirm i beş, H o llanda için yirm i iki olm ak üzere en
fazla on b ir bin y ü z yetm iş beş m ilyar franga ulaştı
ğı ve m enkul serm ayenin beş y ü z m ilyarı aşm adığı
tahm ini yapılıyor! Yeni K ıta için değerlendirm e y a
pılam adı am a servetinin E sk isin in y arısı tu tarın d a
olduğunu varsayarsak, toplam ı b ir trilyon altı yüz
m ilyarı verecektir! Şim di b u rakam ı göktaşının d e
ğerinin tem sil ettiğiyle y ani d ö rt trilyonla kıyasla
yın... S o n u cu n ne olacağını göreceksiniz:
D ü n y ad a çıkarılm ış olan altının üç katı dolayla
rında... Ve o n a b u g ü n biçilen değerle (...)3 değer bi-
3. El yazm ası m etinde boş.
196
çilm eyecektir!... B u d u ru m d a tüm m ali koşullar de
ğişecektir!... D ü ş o halde düş, iğrenç göktaşı, Avus-
tu raly a’d a olduğu gibi K aliforniya’da, K londike’de
olduğu gibi T ransvaal’de m aden ocağı sahipleri altın
m adeni y atak ların ın eşiğinde açlıktan ölecekler!"
T üm b u akıl y ü rü tm ed e abartılı h içb ir şey y o k tu
ve elbette düşm esi sonucu o rtaya çıkacak m ali k a
rışıklıklarından kaçın m ak için, en iyisi y e r çekim i
nin dışına fırlayacak göktaşının u zay d a binlerce
fersah uzağa y en i b ir y ö rü n g e çizmeye gitm esiydi!
A m a y in e yineliyoruz, zihinler sonsuz b ir çoğun
lukla göktaşının m anzarasıyla hipnotize olm uşlar
dı, o k ad a r ki eğer m üm kün olsaydı, tüm çabaların
on u kürem izd en uzak laştırm aya yöneltilm esi g ere
k irk en onu kendilerine çekm ek için tü m araçlar se
fe rb er edilecekti!...
Ç özüm ü artık d ah a çok so n ralara kalam ayacak
olan d u ru m b u ydu. A slında çoğunlukla b u lu tlarla
ö rtü lü gökyüzü, görünebildiği çeşitli no k talard an
göktaşının gidişini a ra verm eksizin izlem eye ola
n ak verm iyorsa d a aygıtlar, geçerken uzaklığını ve
hızını yeterin ce belirleyecek k a d a r onu y ak alıy o r
lardı. Bunlar, m ekanik y asa la rın a göre azalıyorlar
dı ve düşm e artık b ir h afta ve belki de gün m esele
si olm alıydı. A tm osferin y ü k sek tab ak a ların d a dev
b ir b o m b a gibi ses çıkardığı duyuluyordu. B unun
p ek âlâ genel b ir k o rk u y aratm ası gerekirdi, çünkü
b ir k ü çü k yerleşim birim ine, b ir köye, bir kente
düşm esi d u ru m u n d a b u y ü z yirm i m ilyon altm ış
197
bin to n lu k k ü tlen in yol açacağı h asa r rah atlık la göz
önüne getirilebilir! D ikey yüksekliği göz önüne
alındığında ve hızın karesiyle ağırlığı çarpıldığında
to p rağ a derinlem esine göm üleceğini d ü şünm ek y e
rinde olur.
“Evet... göm ülecek,” diye k eh an ette bulundu
b irkaç gazete, "y erkabuğunu y ırtacak , Y e rk ü re’mi-
zi o lu ştu ran pek çok m iktardaki dem ir k arb ü rü n
k aynam a halinde kaldığı iç boşluğa girecek ve o ra
d a gaz haline gelecek ve ondan kırm ızı b ir b ak ır
p ara bile çekip alın am ay acak !”
29 H aziran sab ah ın d a işte telgrafların B oston
Gözlem evi h esap larına göre tüm dü n y ay a y a y d ık
ları haber:
“B u g ü n gözlem ler, iki k ıtad ak i ilgililerin b ilg i
sine aşağ ıd ak i b ilgilerin su n u lm asın a o lan ak v e ri
y or:
G öktaşının düşeceği y e r ve tarih henüz kesin bir
biçim de saptanam adı. Bu k u şk u su z y ak ın d a tam
bir açıklıkla m üm kün olacaktır.
Ö n ü m ü zd ek i 7 ve 15 A ğustos arasın d a Y erkü-
re ’m izin yü zey in e düşecek ve dü şü ş G ro e n lan d ’ın
kırk beşinci ve altm ışıncı b atı boylam dereceleri
arasıyla yetm işinci ve yetm iş d ö rd ü n cü kuzey e n
lem leri arasın d a k alan bölge de gerçekleşecektir.”
Bu telg ra f alınınca tüm p iyasalarda b ir çökm e
oldu ve Yeni ve E ski D ü n y a ’nın altın işletm eleri
hisse senetleri, değerlerinin d ö rtte üçü oran ın d a
düştüler!
198
XIV. Bölüm
199
G özlem evi h a ta yapm ış olam azdı ve böylesine ola
ğ an ü stü d u ru m lard a yanılabilecek bilim insanları
affedilm eyecekler ve kam u n u n gözünden düşm eye
m ahkûm olm ayı hak edeceklerdi.
H erk es em in olsun, d ah a kesin olam az. G öktaşı
ne A m erikan, Ingiliz, Rus, N orveç, A fgan to p ra k
larına ne de k u tu p ülkelerinin yaklaşılam az to p ra k
ların a düşm eliydi, ne de hiçbir insan çabasının çe
kip çıkaram ayacağı okyanus uçurum larına!...
Hayır, onu top rağ ında k onuk edecek olan G ro-
e n lan d ’dı, yazgının, A vrupa, Asya ve A m erika’nın
tüm öteki devletlerine y eğ tu ta ra k kayırm akta ol
duğu D a n im a rk a ’y a ait o geniş bölgeydi.
D oğrudur, uçsuz bucaksızdır bu ülke ve k ıta
to p rağ ı mıdır, ad a m ıdır bilinm iyor. Bu d u ru m d a
m eteorun, kıyıdan çok uzaklardaki b ir noktaya,
y ü zlerce fersah içerilere d oğru düşm esinden kor-
kulm alıydı, o zam an ona ulaşm aktaki güçlükler b ü
y ü k olacaktı. N e önem i var! O n la r aşılacak, o g ü ç
lükler, k ar fırtınalarına ve kuzey soğuklarına m ey
d an o k u n acak ve K uzey K u tb u ’n a düşse bile,
pekâlâ, hiç k u şk u yok, uzak kuzey enlem leri deniz
k u rtların ın , P a rry ’nin, N ansen ve ötekilerin o güne
değin gösterm iş o ld uklarından d a h a b ü y ü k b ir is
tekle K uzey K u tb u 'n d a olacaklardı, d ö rt trilyon
değerinde b ir altın külçesini y e rd e n toplam ak söz
ko n u su olacağına g ö re !
Kaldı ki m eteo ru n düşeceği ta rih gibi düşüş y e
rinin de çok geçm eden d ah a kesin olarak belirlen-
200
m eşini de um m ak gerekiyordu. İlk gemiler, G roen-
land kıyısına v a rır varm az b u konu üzerinde yo-
ğunlaşılacağından k u şku duyulm uyordu.
E ğ er okuyucu, M o z ik ’te yolculuk y ap say d ı y ü z
lerce kişinin -a raların d a birkaç kadın d a v ar ve de
d ah a az m erak lılard an d a değiller- arasın d a tan ıd ı
ğı d ö rt yo lcu y u fark ederdi. O n ların o ra d a olm ala
rı y a d a en azından o yolculardan ü çü n ü n o ra d a ol
ması o k u y ucuyu şaşırtm azdı.
Biri E lizabeth S o k ağı’ndaki kuleden ayrılm ış
olan O m icro n ’un eşlik ettiği B ay D ean F orsyth,
ü çü n cü sü M o rris Sokağı b u rc u n d an ayrılm ış olan
B ay S tanley H u d elso n ’du.
Aslında çok uyanık taşım a şirketleri G roenland’de
bu yolculukları düzenler düzenlem ez, iki rakip gidiş
dönüş biletlerini alm akta hiç tered d ü t etmediler. D a
nim arka kolonisinin b aşkenti1U pernavik’e gerekirse
h er biri bir gemi kiralardı. Altın yığınına ilk el koyan
olmak, onu kendilerine mal etm ek, onu W h sto n ’a
götürm ek düşüncesinde miydiler? Hayır, elbette.
A m a h er ikisinin de düşm e anında orada bulunm ak
istem esini kimse hayretle karşılam ayacaktır....
D an im ark a H ü k ü m eti'n in göktaşının m ülkiyeti
ni alınca o n lara gökten düşen bu m ilyarlardan bel
li b ir p ay verip verm eyeceğini kim bilebilir?... H a t
ta ask ıd a kalan so ru n u çözüp çözm eyeceğini, keşfi,
V irginia kentinin iki önde gelenine kesin olarak a t
fed erek kestirip atıp atm ayacağını, b ir y e ıy ü z ü gö-
1. GroenlancTın bug ü n k ü başkenti N u u k ’tu r (eskisi G odthâb).
201
rü ş alanı içinde d a h a önce hiç görülm em iş, en ola
ğ an ü stü lerin d en biri olan bu göktaşının, ünlü Le-
verrier, A rago, H erschell adları arasın d a y e r alacak
biçim de F o rsy th -H u d elso n ikili adlandırm asıyla
gökbilim y ıllık ların a girip girm eyeceğini kim bile
bilir?...
H iç k u şk u y o k ki, M o z ik ’te B ay F orsyth ve d o k
tor, kom şu iki k am ara alm am ışlardı. Bu deniz y o l
cu lu ğ u n d a b irb irlerin d en W h a sto n ’dakinden d ah a
az uzak d u rm ayacaklardı. H içb ir ilişkileri olm aya
caktı ve o n larla birlikte gem iye binen tara fta rla rın
dan birkaçı d a aynı tu tu m u koruyacaktı.
B ayan H udelson, b u n u kısaca yazm ak gereki
yor, kocasına y o la çıkm aktan caym asını hiç öğütle-
memişti, yaşlı M itz’in efendisini b u yolculuğa çık
m aktan caydırm ayı denem ediği gibi. Belki de b a
rışm ış o larak dönecekleri u m u d u n a kapılm ışlardı.
N için onları d a h a iyi d u y g u lara yöneltecek d u ru m
lar o rtay a çıkm ayacaktı? B ayan L oo’n u n görüşü
tam o larak b u y d u ve kü çü k kız G ro en lan d 'd e b a
basına eşlik etm eyi bile önerm işti. Belki de b u k ö
tü b ir fikir değildi. A m a B ayan H ud elso n b u n a k e
sinlikle razı olm ayı istem em işti. Y irm i gün k ad a r
gidiş b ir o k a d a r d ö nüş isteyen b u yolculuk aşırı
y o rg u n lu k lara ned en olurdu. A yrıca G roenland
to p rağ ın d a k onaklam anın ne k a d a r süreceği bilini
y o r m uydu?... Ya düşüş gecikirse?... Ya b u çok sert
iklim de k ötü m evsim çok v ak tin d en önce, yolculuk
sona erm eden gelirse?... Veya -bu olasılık dahilin-
202
deydi- Bay F o rsy th ve B ay H udelson b u ülkede,
K u tu p D a iresi’nin ü stü n d e L aponlar y a d a Eski-
m olar gibi kışı geçirm ekte inat ederlerse?... Hayır,
B ayan L oo’nun gitm esine izin verm ek tedbirsizlik
o lu rd u ki o d a b u y olcu lu k tan zorluk çıkarm adan
vazgeçti. Böylece d ah a şim diden d o k to r için aşırı
derecede endişelenen annesinin ve teselliye çok ih
tiyacı olacak olan kız kardeşi J e n n y ’nin y an ın d a
kalacaktı.
A slında k ü çü k kız M o z ik ’te y e r alm adı am a
F rancis G o rd o n dayısına eşlik etm ekte kararlıydı.
E lb ette d o k to ru n y o k lu ğ u n d a M o rris S okağı’ndaki
eve giderek kesin b u y ru k ların a aykırı dav ran m ak
istem ezdi. İyisi mi O m icro n 'u n y ap tığ ı gibi iki ra
kip arasın d a gerekli d u ru m lard a m üdahalede b u
lunm ak ve b u ü z ü n tü veren durum u değiştirebile
cek h er olasılıktan y a ra rla n m a k am acıyla y o lcu lu
ğ a katılm alıydı. A yrıca ister D a n im ark a ulusunun
m ülkiyetine geçmiş olsun, ister K uzey O kyanu-
s u ’nu n derinliklerinde y itip gitsin, göktaşının d ü ş
m esinin ard ın d an o d a rah atlayacak gibi geliyordu
ona. Ç ünkü açıklam alarına rağm en B oston gö k b i
lim cileri G ro en lan d to p ra ğ ın a düşeceğini id d ia
ed erk en yanılıyor olabilirlerdi. B u ülke, b u enlem
de an cak otuz kad arlık b ir dereceyle bölünm üş
olan iki deniz arasın d a y e r alm ıyor m uydu? A yrıca
b u n ca kabarm ış iştahın hedefinin, insan açlığından
kaçıp k u rtu lm ası için herh an g i bir hava koşulunun
y o l açacağı b ir sapm a y eterli olacaktı.
203
B ayan L oo’un istediği de b u ydu -hiç unutm adık-
ve F rancis G o rd o n k ü çü k kıza kesinlikle h ak veri
y o rd u .
Ö rneğin, b u çözüm ün hiç m em nun etm eyeceği
b ir kişi b u h arlı gem inin y olcuları arasın d a b u lu n u
y o rd u . Bu D a n im a rk a ’nın U luslararası K om is
y on ’daki tem silcisi Bay E w ald de S cb ack ’d an b a ş
kası değildi. Kral C h ristia n ’ın küçük devleti kısa
y o ld an d ü n y an ın en zengini olacaktı. K openhag
H ü k ü m eti’nin çekm eceleri y eterin ce b ü y ü k değil
lerse, büyütülecekler, yeterli sayıda değillerse sayı
ları artırılacaktı. T rilyonlar o ra la ra yığılacaktı, d e
nizlerin dibine değil.
D oğrusu, iyi şans, artık hiçbir tür, hiçbir vergi
nin olm adığı ve y o k su llu ğ u n k ö k ü n ü n kazınacağı
bu k ü çü k krallığa iltim as geçm ekte! D an im ar
k a ’nın tedbirliliği ve akıllılığı h esab a katıldığında
hiç şüphe y o k ki, bu kocam an altın yığını ancak
son derece ih tiy atla piyasaya sürülecekti. M itoloji
öykülerine in an m ak gerekirse, J ü p ite r'in güzel
D anae yi* sırılsıklam ettiği o y a ğ m u r olayıyla p a ra
p iy asaların ın h içb ir karışıklığa uğram ayacağını
u m u t etm ek b u d u ru m d a y erin d e olurdu.
Kısacası Bay de S chack gem inin kahram anıydı
ve y erin i h ak etm iş adam dı. B ay D ean F o rsy th ve
D o k to r H u d e lso n ’u n kişilikleri D a n im ark a’nın bu
tem silcisininki karşısında siliniyordu ve b u kez iki
ö D anae: Babası tarafın d an bir kulede altın y ağm uru altında tutsak tu
tulan b ir m itoloji kahram anı (ç.n.).
204
rakip, b ir devletin, kendilerine ölüm süz keşiflerin
de h içbir p ay b ırak m ayan sözü edilen tem silcisine
k arşı o rtak b ir dü şm anlıkta buluşuyorlardı.
Ve belki de F ran cis G ordon dayısıyla d o k to r
arasın d a b ir yakınlaşm ayı denem ek için bu d u ru m a
bel bağlam akla hayal kurm uyordu.
C h arlesto n ’d an G roenland başkentine yolculuk
iki bin altı y ü z mil, y an i yaklaşık beş bin kilom etre
olarak tahm in edilebilir. Yolculuğun, M o z ik ’in k ö
m ü r eksiğini tam am layacağı B oston’daki m ola d a
dahil yirm i gü n k a d a r süreceği sanılıyordu. A yrıca
b irkaç aylık yiyecek içecek de götü rü y o rd u , aynı
ro tad ak i öteki gem ilerin de y ap acak ları buydu,
y o k sa m eraklıların akını sonucu U p e rn av ik ’te y a
şam larını güvence altın a alm aları olanaksız olurdu.
M o zik, B irleşik D ev letler’in doğu kıyısı b o y u n
ca kuzeye d o ğ ru çıkıyordu. T oprak hep neredeyse
göz önü n d ey d i ve y o la çıkışın hem en ertesi günü
K uzey K arolina’nın u cu ndaki H a tteras B urnu ge
ride kaldı.
Tem m uz ay ın d a A tlas O k y a n u su ’n u n b u y ö re le
rinde gökyüzü genellikle güzeldir ve m eltem b atı
dan estiği sürece b u harlı gem i kıyıyla kapalı sakin
b ir denizde kayıyordu. A m a a ra d a b ir rü z g âr açık
tan geliyordu ve o zam an y alpalam alar ve a rk ad an
öne, önden ark ay a sallam alar alışılmış etkilerini
g österiyordu.
Bay de S ch ack ’ın sağlam b ir trilyoner kalbi olsa
da, deniz tutm ası şu şanslı O m icro n ’u n hissedebile
205
ceği b ir şey olm asa da, B ay D ean F orsyth ve D o k
to r H u delson için d u ru m böyle olm adı. Y olculuğun
başlangıcıydı ve Tanrı N e p tü n ’e bolca h araç ödedi
ler. A m a b ir an bile böyle b ir serüvene atılm aktan
pişm anlık duym adılar. O n la ra göktaşının b irk aç
k ü çü k parçasını verm e rızası gösterilm 'ediyse de en
azından dü şü şü sırasında o ra d a olacaklar, onu sey
redecekler, o na d o k u n acak lard ı ve eğer göktaşı
y ery ü zü g ö rü ş alan ın d a görünm üşse, b u n u n kesin
likle kendileri sayesinde o lduğuna inanm a n o k ta
sı ndaydılar!...
F ran cis G o rd o n ’un deniz tutm asına fırsat verm e
diğini söylem eye gerek yok. N e mide bulantısı, ne
m ide kaynam ası bu yo lcu lu k ta onu sarsm am alıydı.
Bu sayede dayısına ve kayınpederi olması gerekene
birkaç haftad an bu y a n a aynı dikkatle özen göster
m ekte çab a harcıyordu. Ve d ah a az güçlü çalkantı
lar, JVlozik'i sarsıntılardan uzaklaştırdığında onları
k am araların d an dışarı alıyordu, güverteye açık h a
vaya gö tü rü y o rd u , h er birini, birbirinden çok uzak
olm ayan, bu uzaklığı aşam alı olarak azaltm aya özen
göstererek h asır bir koltuğa oturtuyordu.
“N asılsınız?" d iy ordu dayısının bacaklarının ü s
tü n e b ir battan iy e getirirken.
“Ç ok iyi değil F ran c is” diye y a n ıt veriyordu Bay
F orsy th , “am a üm it ediyorum ki alışacağım ....”
—K uşkunuz olm asın dayı!
Ve d o k to ru n sırtını iyice yerleştirilm iş y astık lara
dayarken:
206
“N asıl hissed iy o rsunuz Bay H u d e lso n ? ” diye
tek rarlıy o rd u şefkatli b ir ses tonuyla, sanki M orris
S okağı’ndaki ev d en hiç kapı dışarı edilm em iş gibi.
Ve iki rak ip o ra d a b irk aç saat kalıyorlardı, b irb i
rine b ak m ay a çalışm adan am a bakışlarım d a k açır
m adan. Yalnız B ay de Schack, b acak ları üzerinde
sağlam , y alp alam ay la alay eden b ir gabyacı gibi
k en d in d en em in, sadece altın düşleri düşleyen, h er
şeyi altın gö ren ad am ın başının dikliğiyle y a n la rın
d an gelip geçtiğinde B ay F orsyth ve B ay H udelson
y erle rin d en do ğ ru lu y orlardı, gözlerinde şim şekler
çak ıyordu ve eğer y eterli elektrik gerilim iyle d o n a
tılm ış olsalardı D an im arkalı kom isyon üyesini y ıl
dırım la çarp acak lard ı.
“B u göktaşı so y g uncusu” diye m ırıldanıyordu
Bay F orsyth.
“B u m eteor h ırsızı!” diye ekliyordu Bay H u d e l
son.
A m a Bay de S ch ack dikkatli davranıyordu; on
ların gem ide o lduklarını görm ek bile istem iyordu.
Sadece A lm anya’d an H olstein ve Schlesw ig satın
alm ak değil, y ü z altm ış m ilyarı geçm ediğine göre
tüm d ü n y an ın b o rcu n u ödem ek için gerekecek p a
ra n ın d a h a çoğunu ülkesine getirecek b ir adam ın
d u ru şu y la küçüm seyen tavırlarla gidip geliyordu.
Y ine de yolcu lu k y eterin ce m utlu k o şu llard a sü
rü y o rd u özetle. D oğu kıyısındaki lim anlardan y o la
çıkan öteki gemiler, D avis B oğazı’n a d oğru y ö n ele
rek kuzeye çıkıyorlardı. Ve açıklarda çok sayıda
207
başkalarının d a ay n ı yö n d e A tlas O k y a n u su ’nu ge
çiyor olm aları olasdık dahilindeydi.
M o zik, N ew Y ork K örfezi’nden durm aksızın
geçti ve k u zey d o ğ u b u rn u n d a n B oston’un y u k a rı
larına k a d a r Y eni-Ingiltere kıyısını izledi; so n ra 13
Tem m uz sabahı M assaach u setts eyaletinin o b a ş
kentine uğradı. O ra d a sadece depolarını d o ld u r
m ak için b ir gün geçirm eliydi, çünkü yakıtını G ro-
en lan d ’de yenileyem eyecekti.
Yolculuk k ö tü o lm asa d a y ine de yolcular, ço
ğu n lu k la deniz tu tm a sın d a n etkilenm işlerdi. O n e
denle birçoğu M o z ik ’teki ikam etlerini u zatm ak tan
vazgeçtiler ve B o sto n 'd a gem iden b ir yarım düzine
k ad a r inen oldu. Ş u n d an emin olun, b u n lar ne Bay
D ean F o rsy th y d i n e de D o k to r H udelson! G re e n
lan d ’de gitm ekte h iç direnm em ek, bu iki şahsiyet
tarafın d an kabul edilebilir m iydi? Ç alkantı ve d al
galanm aların etkisiyle son nefeslerini verecek d u
ru m a gelseler de en in d e sonunda, y e r m eteoruna
dönüşecek gök m eteo ru n u n karşısına onları g ö tü r
m eyecek m iydi?.
D ah a az day an ıklı y a d a d ah a az tu tk u lu o
b irk aç y o lcu n u n gem iden inm esi M o zik'teki kam a
raların b irço ğ u n u n b o şalm asın a yol açtı. A m a B os
to n ’d a gem iye b in e re k b u n d an y a ra rla n a n la r eksik
değildi.
B unlar arasın d a b o ş k am aralard an birine sahip
olm ak için ilk b a şv u ra n ve b u n u n kim seyle tartışıl
m asına izin v erm ey en yakışıklı b ir centilm eni g ö re
208
bilirdiniz. G em ide b ir y e r bulm uş olm a sonsuz
m em nuniyetini hiç saklam ayan bu centilm en, ni
kahları W h a sto n ’d a y arg ıç P ro th ’u n ö nünde bili
nen ko şu llard a gerçekleşen, B ayan A rcadia W al
k e r ’d an b o şanan eşi Bay S eth S ta n fo rt’tan başkası
değildi.
D a h a şim diden iki ayı geçen ay rılık tan so n ra
Bay S eth S ta n fo rt B o sto n ’a geri d ö n m ü ştü . H âlâ
y o lcu lu k etm e zevkine sahipti, K a n a d a ’nın başlıca
k en tleri Q u éb ec, T oronto, M o n tréa l, O tto w a ’y i
z iy aret etm işti. E ski karısını u n u tm ay a mı çalışı
y o rd u y a d a B ayan A rcadia S ta n fo rt h içb ir anı
kalm am ış m ıydı? Bu az olası gibi g ö rü n ü y o rd u .
İki eş önce b irb irlerin d e n hoşlanm ışlardı, so n ra
h oşlanm am ışlardı. E vlenm eleri k a d a r ilginç olan
b o şan m aları o n ları b irb irin d e n ayırm ıştı. K u şk u
suz asla b irb irlerin i g örm eyeceklerdi y a d a y e n i
d en g ö rü rle rse belki de b irb irlerin i tan ım ay ac ak
lard ı bile...
Kısacası Bay S eth S tanfort, göktaşıyla ilgili telg
rafları öğrendiğinde, D om inion un b u g ünkü b aş
kenti T oronto y a 2yeni varm ıştı. D üşüş, orad an b in
lerce ötede, Asya y a da A frika’nın en ü cra bölgele
ri ü stü n d e gerçekleşm ek zo ru n d a olsa bile, o ra la ra
gitm ek için hiç ku şk u suz olanaksızı yapacaktı. Bu
gökbilim olayı onu hiç ilgilendirm iyordu am a a n
cak göreceli o larak çok az sayıdaki seyirci kitlesi-
209
nin izleyeceği b ir gösteride hazır bulunm ak, m il
y o n larc a insan varlığının görm eyeceğini görm ek,
bunlar, serveti en çılgınca y o lcu lu k lara izin veren,
b ü y ü k sey ah at am atörü, serüvenci b ir centilm eni
b aştan çık aracak k a d a r iyiydi.
B ir de b u kez çok u zak lara gitm ek söz konusu
değildi. Bu gökbilim sel peri oyunu tiyatrosu K ana-
d a ’nın k apılarındaydı. K uşkusuz b u düşsel m eteor
ö y k ü sü n ü n son bölüm ünde b ü y ü k kalabalık hazır
b u lunacaktı. B ay S eth S tanfort, b u kalabalık a ra
sın d a sadece b ir birim olacaktı... B u n u n la birlikte
özetle y eterin ce m erak uyan d ıran b u olay, m u h te
m elen en azından y ak ın d a y en id en m eydana gel
m eyecekti ve G ro e n lan d ’de gidecek olanlardan ol
m ak u ygun olurdu.
Bay S eth S tan fo rt o zam an Q u é b e c ’e y o la çıkan
ilk trene, so n ra oradan, Yeni In g iltere’nin ve D o-
m inion’u n o v alarından B oston’a hızla gidene bindi.
A m a B o sto n ’a v ard ığ ın d a artık y o la çıkan gemi
y o k tu . Son gem i kalabalık b ir yo lcu topluluğuyla
iki g ün önce denize açılmıştı.
Bay S eth S tan fo rt beklem ek zo ru n d a kaldı. D e
nizcilik kayıtları, C h arlesto n ’d an M o z ik ’in B oston’a
uğram ak zo ru n d a olduğunu ve belki de orad a k en
disine y e r bulabileceğini bildirm işlerdi. G erçekten
yitirecek hiç vak it y ok tu . G özlem evinin bilgilendir
m esine göre düşm e 7 ile 15 A ğustos arasında ola
caktı. O y sa 11 Tem m uz’daydılar ve buharlı gemi
M assach u setts’in b aşkentinden G roenland başken
210
tine, Kuzey K u tb u ’nu n y ü ksek y erlerin d en gelen
akıntılarla çoğunlukla dalgalı olan denizlerde en az
bin sekiz y ü z mil aşacaktı.
Bay S eth S ta n fo rt'u n B oston’a varışından k ırk
sekiz saat so n ra M o z ik lim ana girdi, böylece şanslı
centilm enin h angi k oşullar sayesinde boşalan bir
kam aray a sahip olabildiğini biliyoruz.
M o z ik B oston’dan ayrıldıktan sonra toprağı göz
den yitirm eksizin sem aforların, göktaşına ilişkin
olarak kendisine göndereceği haberleri alm aya h a
zır b ir biçim de P ortland, P ortsm outh açıklarından
geçti. Yolcular, h av a açıldığında onun başlarının üs
tü n d en geçtiğini iyice görüyorlardı am a hızındaki
azalm ayı, düşeceği y eri ve zam anı d ah a kesin olarak
öğrenecek biçim de değerlendirem iyorlardı. D eniz
fenerleri sessiz kaldılar. Belki H alifax fenerinin, b u
harlı gemi, Yeni İskoçya’nın bu b ü y ü k lim anının
açıklarında olduğunda çenesi açılacaktı.
Hiç de öyle olm adı ve yolcular, Yeni îskoçya ve
Yeni B runsw ick arasındaki F u n d y K oyu’n u n d o
ğuya çıkış verm em esine kim bilir nasıl üzülm eliydi
ler! C ap B retón A dası’n a k ad a r onları hırpalayan
şiddetli dalgalara d ayanm ak zo ru n d a k alm ayacak
lardı. Ve F rancis G o rd o n ’u n rahatlatıcı tavsiyeleri
ne rağm en B ay F o rsy th ve B ay H udelson b irb irle
rine y in e de alışm ıyorlardı. Ve h a tta sert b ir sarsın
tı darb esi y an g ü vertede onları y a n y a n a y a p ıştırır
ken O m icro n ’un y e rd e n kaldırdığı ilkinin ağzından
şu n lar kaçtı:
211
“Tüm b u n ların sebebi y in e de sizin g ö k taşın ız!”
“Sizinki, rica ederim , sizinki!” diye y an ıt verdi
F ran c is’in ay ağ a k alkm asına y ard ım ettiği doktor.
E h! B ir öncelik hakkı so ru n u için artık dö v ü ş
m ek z o ru n d a değildiler! A m a b ir barışm aya d ah a
çok vardı.
iyi ki M o z ik 'in kaptanı, yolcuları b u kad ar h asta
görünce onları açıklardaki korkunç çalkantılardan
uzak tu tm ak için m ükem m el bir şey düşündü. L a
u ren t K örfezi’ne girip, T erre-N euve kıyısıyla k o ru
n arak Belle-isle B oğazıyla açık denize çıkacaktı ve
onlara d ah a sakin bir yolculuk sağlayacaktı. D ah a
sonra D avis Boğazı nı bütün genişliğiyle geçtikten
sonra gidip G ro en lan d ’ın batı kıyısına ulaşacaktı.
İzleyen gü n lerd e b u n lar oldu ve 21 Tem m uz sa
bahı G ro e n lan d to p rağ ın ın u c u n d a k i F arew ell
B urnu görüldü. K uzey A tlas O k y a n u su ’nun k a b a
ran dalgaları gelip bu b u ru n d a kırılıyorlardı ve ne
şiddetle! İzlanda ve T erre-N eu v e’ün cesur balıkçı
ları bunu çok iyi biliyorlardı!
Ne m utlu ki, gökbilim cilere göre göktaşı A m eri
kan to p rak ları açık larına değil de D avis Boğazı y a
d a Baffin D enizi d o laylarına düşeceğinden G roen-
la n d ’m doğu kıyısı b oyunca y u k a rıla ra çıkm ak hiç
söz ko n u su değildi. Bu kıyı do ğ ru su neredeyse
yaklaşılam azdır, gem ilerin uğrayabileceği hiçbir li
m an barın d ırm az ve açık deniz dalgaları tarafından
d o ğ ru d an d o ğ ru y a dövülür. B u n u n tersine D avis
Boğazı n a b ir k ere girdiniz mi, sığınaklar ne fiyort
212
ların dibinde, ne adaların ark asın d a ek sik tir ve gü
ney rü zg ârların ın d o ğ ru d an geldiği zam anın dışın
d a y o lcu lu k elverişli k o şullarda yapılır.
F arew ell B u rn u ’n u n azıcık ü stü n d e , k ü çü k
L ichtenau Lim anı açılıyor, b u ra y a T erre-N eu v e’ün
S a in t-J e a n ’ından gönderilen hızlı b ir İngiliz kruva-
sörü y en i ulaştı. Bu kruvasör, böylesine olağanüstü
b ir m erakın K uzey K utup dairesinin ötelerindeki
bu y ö re le re d o ğ ru sürüklediği y o lcu lar için, en il
ginçlerinden b ir h ab e r getiriyordu.
B oston G özlem evi’nde y ap ılan son gözlem lerle
gökbilim ciler, m eteoru G ro e n lan d ’ın hangi bölü
m ünün k o n u k edeceğini d ah a b ir kesinlikle hesap
layabilm işlerdi. U p ern avik dolaylarında beş altı
fersahı aşm ayacak b ir y arıç ap içinde olacaktı. N e
de olsa m utlu h ab eri S em afor A io z ik ’e, L ichtenau
ö n ü n d en geçerken ulaştırdı. A rtık altın k ü ren in gi
dip denizin derinliklerinde yiteceği k o rk u su n a k a
pılm ak gereksizdi. G ro e n lan d ’m kuzeyine doğru
u zan an o o tu ru lm ay an bölgelerde, o k o rk u n ç y a l
nızlıkların o rtasın d a serüvene atılm aya gerek olm a
yacak tı. D ü şü ş alanı yirm i y a d a otuz bin k are k a
d arla sınırlıydı. Bu, gidiş y o rg u n lu k larıy la b ittik le
rin d en dönüş işkencesini dü şü n m ek bile istem eyen
y o lcu lar için b ir sevinç oldu. M o z ik ’m salonunda
B ay D e an F o rsy th ve D o k to r H udelson da, cöm ert
S eth S ta n fo rt’un göktaşının şerefine, yolcu lu k a r
k ad aşların a şam panya su n ark en kadeh kaldırm ası
n a eşlik eden son kişiler değildiler.
213
E lbette eğer b ü y ü k olayın tarihi d a h a kesin ola
rak, b ir saat değilse de en azından yak laşık b ir gün
o larak saptanm ış olabilseydi, yalnız y olcu gem isin
de değil tüm d ü n y ad a m em nuniyet d a h a tam o lu r
du. A m a h esap lar d a h a b u n u belirlem em işti ve onu
hâlâ ağustos ayının ikinci haftasında beklem ek y e
rinde olurdu.
S ey ah at y o lcu ların çok şikayeti olm aksızın s ü r
dü. R ü zg âr kuvvetli esinti olarak şimdi k u zeydoğu
d an geliyordu ve k ab a ran dalgalar G ro e n lan d ’ın
karşı kıyısını k o rk u n ç bir şiddetle dövüyor olm a
lıydılar. D em ek ki M o z ik ’in, enlem olarak d ah a
şim diden çok y ü k sek lerd e kalan Baffin D enizi d o
laylarına k a d a r u za n ara k bile olsa D avis Boğa-
zı’n d an geçm ek zo ru n d a kalan güzergâhı çok elve
rişli b ir d u ru m d ay d ı.
Farevvell B u rn u ’ndan D isko A dası’na k ad ar Gro-
enland kıyısının tüm bu kesimi özellikle, son derece
y ü k sek sarp kayalardan y arla ra sahiptir. Açıkların
rüzgârlarını bu engel d u rd u ru r ve geriye, gemilerin
sadece kendilerine güvenli sığınaklar sunan çok sa
y ıd a koy, küçük koy, liman arasından birini seçme
sıkıntısı kalır. Kış dönem inde bile bu kıyı, kutup
akıntılarının B oreal O k y an u su ’na yığdığı buzullarla
daha az tıkanır. D oğrudur, içteki dağlar sürekli k a r
la kaplıdırlar ve eğer labirentlerinin ortasına düşe
cek olsaydı göktaşını bulm ak çok zor olurdu.
M o z ik 'in hızlı pervanesini G ilb ert K oyu su ları
na vurm ası b u k o şu llard a oldu. G em inin aşçısının
214
bol m ik ta rd a taze balık ted arik edebileceği G odt-
h a a b ’a b irk aç saat m ola verm ek üzere uğradı.
G ro en lan d h alk ları b aşlıca besinlerini denizden çı
k arm ıy o rlar mı? S o n ra sırasıyla varlığından kuşku
du y u labilecek k a d a r k ay alard an d u v arla rın a rd ın a
kapanm ış, H olstein b o rg ve C hristianshaab L im an
larının açığından geçti. Buralar, D avis B oğazı’nm
çok sayıda balıkçısı için y ararlı barınaklardır. Bu
k ü çü k k asab alar kış m evsim inde hep belli b ir can
lılığa kavuşurlar. Z aten çok sayıda gemi bu y ö re
lerde, a ra d a b ir K uzey D en iziy le S m yth Boğazı
vasıtasıyla bağlantı k u ra n Baffin D enizi’nin en uç
sın ırların a k a d a r çık arak balina, deniz gergedanı,
m ors, fok avı yapıyorlar.
B uharlı gem inin 22 Tem m uz günü ulaştığı D isko
A dası, G roenland kıyısı boyunca tespih tanesi gibi
sıralananların tü m ü n ü n en önem lisidir. B azalttan
y arla rı olan bu ad an ın güney y a n ın d a k u ru lu b ir
başkenti, G o d h a v n ’ı var. Bu D an im ark a yerleşim
m erkezi, taştan evlerden değil, havanın girm esine
karşı koyan kalın k atra n tabakalarıyla sıvanm ış,
k ab aca y o n tu lm u ş k alastan duvarlı ahşap evlerden
oluşuyor. F rancis G ordon, m eteorun büyülem ediği
yo lcu kim liğiyle o ra d a b u ra d a pencere ve çatıları
nın kırm ızı boyasıyla göze çarp an b u siyahım sı k ü
çük k asabanın m anzarasından son derece etkilen
di. Kendi kendine b u ra d a bu iklim de kışları y a şa
m ın nasıl olması gerektiğini soruyordu ve K open
h ag ’daki ailelerinkiyle aşağı y u k arı aynı olduğunu
215
söyleyerek onu son derece şaşırtabilirdiniz. Az m o
bilyalı olsa d a salonu, yem ek odası ve h a tta k ü tü p
hanesi olan kim i evler hiç de k o n fo rd an y o k su n d e
ğillerdi çünkü, eğer denebilirse, "yüksek sosyete”
k ö k en d en D anim arkalıdır. H ü k ü m et orada, d ah a
kuzeyde ku ru lm u ş ve G ro e n lan d ’m g erçek b aşk e n
ti olan U pernavik k entine k a d a r h er yıl taşm an bir
m üfettişle tem sil edilm ektedir.
M o z ik D isko A dası nı geride b ırak tık tan sonra
A m erikan A n ak arası’nı ad ad an ayıran W aigat B o
ğazı n a girdi ve 25 T em m uz'da akşam saat altıya
d o ğ ru gidip U p ern av ik Lim anı n a dem ir attı.
216
XV. Bölüm
217
Ş u n u itira f etm ek gerekiyor, eğer d ö rt trilyon
d eğ erindeki b ir göktaşını k o n u k etm eye uygun y a
ratılm am ış b ir ülke v arsa o d a tam olarak burasıy-
dı; m erakın U p ern av ik L im anı'na getirdiği b u y o l
cu kalabalığının dü şünm ek zo ru n d a olduğu b udur!
B irkaç y ü z fersah d a h a güneye, onu bulm anın çok
d a h a ra h a t olacağı yere, D o m in io n ’un y a d a U ni-
o n ’un geniş ovalarının üstüne düşm esi onun için
aynı şekilde kolay değil m iydi! B urası, bu u n u tu l
m az düşüşe sahne olacak dağların en sarpı, b u zu l
ların en can sıkıcısı, u çurum ların en yükseği, ad eta
en aşılm az kesim leriyle dolaşılm ası en güç ülkeydi!
Ve eğer o rta y a d a doğu kıyısı bölgelerine düşsey
di, m eteo ru a ra m a y a nasıl k o y u la c a k la rd ı? ...
W h y m p er’ın 1867'de, N o rd e n sk io ld ’u n 1870’de,
J e n s e n ’in 1878’de, N a n se n ’in 1888’de yapm ış ol
d uklarını y ap m ak , aynı an d a hem gözü peklik, hem
ustalık, hem az b u lu n u r derecede fiziki dayanıklılık
gerek tiren b u sürüyle engelin o rtasın a atılm ak, b ir
d ağ labirentinin içinde serüven yaşam ak, kış so
ğuklarının sıfır san tigradın altın d a k ırk la altm ış d e
rece arasın d a gidip geldiği bir ülkede k a r fırtınala
rın d a iki üç bin m etre arasındaki yükseklikleri aş
m ak yürekliliğini kim gösterebilirdi?...
Ve yine de b aşv u ru lacak önceki örnekleri vardı.
Evet! Ö n cek i örnekler... G öktaşları G ro en lan d ’ı
d ah a önce de d ü şm ek için sahne o larak seçm em iş
ler m iydi? N ordenskiold, D isko A dası’nda, Ovi-
la k ’ta h er biri yirm i d ö rt to n ağırlığında, b üyük bir
218
olasılıkla göktaşları, b u g ü n S tockholm M üzesi’nde
sergilenen üç d em ir yığını bulm adı mı?...
İyi ki -gökbilim ciler h ata y apm adılarsa- göktaşı,
d ah a y aklaşılabilir b ir bölgeye ve de bu y az ayla
rın d a tam d a sıcaklığın buzlanm anın üstü n d e oldu
ğu b u ağustos ay ın d a düşm ek zorundaydı. H a tta şu
d a gün gibi o rta d a ki sıcak su akıntısı, D avis Boğa-
zı’nı, Baffin D en izi’ni Sm yth B oğazını, K ennedy
K analı’m, R obeson B oğazı’nı N ares paleokristik
o k y an u su n a k a d a r dolaşıp gelerek G ro e n lan d ’ın
b atı kıyısını ısıtıyor ve sıcaklık bazen b u ra d a on se
kiz dereceye ulaşıyor. Bu nedenledir ki başlıca y e r
leşim birim leri, bu ülkede, b u y ö relerin en çok gi
dilen limanı, G üney G ro e n lan d ’ın yönetim m erkezi
D isko A dası’n d a G o d h av n ’da, K uzey G ro e n lan d ’ın
y ö n etim m erkezi, G o d th a a b ’da, J a k o b s h a v n ’da,
J u lia n a h a a b 'd a k uruldular. Kimi y erlerde, toprak,
Yeni K ıta’nın bu parçasına verilen o yeşil ülke nite
lem esini haklı çıkarabilir. Bu bahçe toprağı b u ra d a
kim i sebzeleri besler, kim i buğdaygiller b u ra d a b i
ter, oysa içerilere d oğru bitkibilim ci, ancak k ara
y o su n u ve çiçekli b itkiler toplayacaktır. B urada, bu
kıyıda eriyen k arın altından otlaklar o rtaya çıkar,
bu d a kim i hayvanların yetiştirilm esine olanak v e
rir. H iç k u şk u y o k b u ra la rd a ne öküzleri ne de
inekleri y ü zlerce diye sayam ayacağız. A m a b u n ca
y u m u şak b ir iklime tam b ir kırsal dayanılılıkta k e
çilerle b u ra d a karşılaşılıyor ve de o soğuk küm esle
rin o rtasın d ak i tavukları, b ir yirm i yıl k a d a r önce
219
sayıları bin sekiz y ü zd e n az olm ayan kö p ek ler ve
ren geyiklerini de unutm ayalım .
S o n ra en çok iki y a d a üç aylık y azın ard ın d an
bitm ez tü k en m ez geceleri, k u tu p bölgelerinden ge
len sert h av a akım ları, ortalığı karm akarışık eden
k o rk u n ç k a r kürem e m akineleriyle kış geliyor.
Toprağı ö rten k ab u ğ u n üstü n d e buz tozu denen bir
tü r gri b ir toz, N o rd en sk io ld ’un ilk örneklerini to p
ladığı m ikroskobik bitkilerden saçılan, belki de ki
mi bilginlerin gözlem lerine göre gezegenim izin a t
m osferinden vızır vızır geçen göktaşlarından d ö k ü
len o kriy o k o n it d ö n er durur.
B u rad an bu d u ru m d a yine gökcisim lerinin , k a
y a n yıldızların -ve tekrarlıyoruz, y e ry ü zü n ü n a t
m osferinden yirm i d ö rt saatte b ir m ilyardan azı
geçm iyor- Y e rk ü re’mizin bu kesim ine tu tk u n ol
d u k ları1 so n ucunu çıkarm ak gerekm eyecek midir,
bu, F o rsy th -H u d elso n göktaşının tam olarak b u ra
y a niçin d ü ştü ğ ü n ü açıklam ayacak m ıdır?...
Am a d ü şü şü n b ü yük G roenland toprağı içinde
olmaması d u ru m u n d an , m ülkiyetinin ilgililere, bu
du ru m d a D an im ark a’y a verileceği sonucu çıkm ı
yo rd u . Y olculuk boyunca temsilcisi B ay de Schack
bu k o n u d a birçok kereler Francis G o rd o n ’la g ö rü ş
tü. B iliyorsunuz sık sık birlikte sohbet ediyorlardı.
Francis G ordon, iki rakip arasındaki durum unu
ona anlatm ıştı, Bay de Schack bu genç adam ın on
1. J . Verne çizm eden önce şöyle yazm ıştı: “d aha seve seve üstüne d ü ş
tü k leri”.
220
d a uyandırdığı sem patiyi hiç saklam ıyordu ve belki
de b u işe m üdahalede bulunabilecekti ve D anim ar
k a H ü k ü m eti’ni D o k to r H udelson gibi Bay D ean
F o rsy th y e de gökyüzü trilyonlarından belli b ir p ar
çayı ayırm aya ikna edebilecekti.
“A m a” diye ekliyordu, “hele b ir hâzineye el k o
yalım , h içbir şey d a h a az kesin değil b an a g öre...”
“Yine d e,” diye karşılık veriyordu F rancis G or-
don, “eğer gökbilim cilerin hesapları eksiksiz ise...”.
“K u şkusuz,” diye belirtm işti Bay de Schack, “öy
le olduklarını doğal olarak kabul ediyorum am a
y aklaşık b ir y a d a iki fersah farkla. O y sa b u ra d a an
cak çok sınırlı b ir to p rak alan v ar elimizin altında ve
göktaşının gidip kim senin ona sahip olam ayacağı
b ir y ere dalıverm esi olasılıkları özellikle b ü y ü k ...”
“A h !” diye haykırm ıştı F rancis G ordon, “yitip
gitm esi dayım ı ve d o k to ru barıştıracak sa u çu ru m
ların en derinliklerinde y o k olsun! Bu lanet g ö k ta
şı üzerinde iddia edecekleri hiçbir şey kalm ayacak,
o n a adlarını verm e o n u ru bile!"
“Ah B ay G o rd o n !” diye D anim arkalı tem silci de
a rd ın d an haykırm ıştı, "G öktaşım ızı böyle h arca
m ayalım !... N e o lu rsa olsun onun için üzülm eye
d e ğ e rd i! A m a itiraf ediyorum , endişelerim v ar ve
k o rk arım gelişm eler onları haklı çık aracak !...”
A slında U p ern av ik ’in konum u, B ay de S ch ack ’ı
endişeye sevk edecek biçim de oluşm uştu. Bu y e rle
şim birim i sadece deniz kıyısında bulunm uyor, onu
deniz h er y a n d a n sarm ış. U pernavik, G roenland
221
kıyısı b o y u n ca serpiştirilm iş b ir sürü adacık to p lu
lu ğ u n u n o rtasın d a b ir ada. Ç evresi on fersah değil
ve herk es şu n a katılacaktır, h av a güllesi için ancak
d a r b ir h ed e f o lu ştu ruyordu. B iraz olağanüstü bir
isabetle o na ulaşm azsa, hedefin y an ın d an geçerse,
onu ağırlayacak olan Baffin D enizi’nin suları ola
cak ve ü zerine k ap anacaktır! Ve kuzeydeki bu
uzak y ö relerd e su lar d erin d ir ve iskandil ancak bin
y a d a iki bin m etrede deniz altında dibe ulaşır!...
Bu d u ru m d a bin iki y ü z altm ış bin ton ağırlığında
ki b ir kütleyi böyle b ir k u y u d an gidin çıkarın b a k a
lım!... A slında onu bulm anın kesinlikle im kansız
olm ayacağı içerideki geniş alan lara düşm esi d ah a
iyi olacaktır! Aynı zam anda b u kıyıda b irkaç d e re
ce d ah a aşağılara, örneğin J a k o b s h a v n ’a, M o z ik ’in
U p ern av ik ’e çık ark en açığından geçtiği, 67.15 d e
rece kuzey enlem inin K uzey K utup dairesini geçti
ği bu lim ana düşm esi d ah a iyi olurdu.
O rad a, aslında, bu lim anın kuzeyinde, güneyin
de, d o ğ u su n d a geniş G roenland ovaları alabildiği
ne uzanıyor. O ra d a tüm b ir filo konaklayabilir, o ra
d a D avis Boğazı ve Baffin D enizi’nden y ararlan a n
balinacılar, açık lard ak i kötü hava sırasında altı ay
b o y unca güvenli b ir sığınağa sahiptirler... O ra d a
çok kısa olsa d a y az boyunca yeşillik kış k arla rın
d an k u rtulur. U zu n sözün kısası, Jak o b sh a v n , K u
zeyin en önem li denetm enlik m erkezidir; bir küçük
köyden d ah a fazlasıdır, D isko A dası’nın G o d havn’ı
gibi b ir kasabadır. Y aza g irerk en orad an ikm al
222
y a p m a hiç eksik olm az... D oğrudur, binlerce m e
raklıyı taşım ak ta olan U pernavik y ö n ü n d ek i gem i
ler de aynı şekilde o rad an kuşkusuz b ir on beş g ü n
den çok sürm eyecek olan b ir konaklam a için yiye
cek içecek edinm işlerdi. O lasıdır ki yolcular, ancak
göktaşının ad an ın h erhangi bir noktası üzerinde
bildirileceği gü n gem iden ayrılacaklardı.
M o z ik ve on k ad a r başka D anim arka, N orveç,
Rus, Alm an, F ransız, İngiliz, A m erikan gemisi,
G ro en lan d kıyılarına bu yolculuk için kiralanm ış
b u h arlı gemiler, so n u n d a U p e rn av ik ’te b u lu n u y o r
lardı. D o ğ u y a doğru, k onaklam a y erin e b irkaç mil
ötede, içerilerdeki dağların y ü k sek d o ru k ları seçili
y o rd u . İleride, G ro e n lan d ’m p ü sk ü rü k to p rak la rı
nın sona erdiği y erde, y a rla rın sert dik b u ru n ları
yük seliy o rd u .
B u rad a d ik katin çekilm esi gereken şey, güneşin
bu enlem de yılın yirm i d ö rt g ü n ü n d e ne doğduğu
ne de battığıdır. Bu d u ru m d a m eteor aydınlıkta zi
y a re t edilecekti ve eğer iyi şans onu k o naklam a y e
ri dolaylarına getirirse, gözler onu, p arlak yıldızın
ışınlarıyla ışık saçarken u zak tan fark edecekti!
O ra y a varışın hem en ertesi günü, çok değişik b i
rey lerd en oluşan b ir kalabalık, U p e rn av ik ’in, en
başlıcası (beyaz ve kırm ızı)2 renklerde D a n im ark a
bayrağını çekm iş olan ahşap b irk aç kü çü k evin
çevresine yayıldı. G roenlandlı b aylar ve bayanlar,
onca insanın u zak kıyılarına akın akm geldiklerini
2. Elyazm ası m etinde boş bırakılm ış.
223
hiç görm em işlerdi. Bu halkın y erli adı, sayıları y ir
mi bin k a d a r olduğu sanılan eskim o ırk ın d an K ara-
lit y a d a K alalitlerdi. M oraves K ardeşlerin o nlara
dini eğitim v erm elerinden bu y a n a katolikliğe geç
miş olanların sayısı altı bin olarak hesaplanıyor.
Ö zellikle batı kıyısındaki bu G roenlandlılar, ol
d u k ça ilginç tipler; k ıs a y a d a o rta boy, bodur, g ü ç
lü kuvvetli, kısa bacaklı, ince el ve bilekli, sarım sı
bir beyaz tenli, geniş ve yassı yüzlü, neredeyse bu-
runsuz, h afif çekik ve kahverengi gözlü, tatlı y ü z
ifadesine sahip oldukları foklarına biraz benzeyen
y ü zlerin e d üşen siyah ve sert saçlı ve b u hayvanlar
gibi soğuğa karşı y ağ la k o ru n a n insanlar. E rk ek ler
ve k ad ın lar için hem en hem en aynı giysiler, botlar,
pantolonlar, “am ao u t” y a d a başlık; am a gençlikle
rinde sevimli ve güleç olan bu sonuncular, saçlarını
tepelerinde topluyorlar, m odern kum aşlarla giyini
yorlar, çok renkli kurdelelerle süsleniyorlar. Ayrıca
dövm e m odası m isyonerlerin etkisiyle geçti gitti ve
her iki cins şarkıyı ve dansı tu tk u y la seviyorlar. Bu
y erliler doym ak bilm iyorlar. G ünde on kilo gıda
m addesini, seve seve silip sü pürüyorlar; am a av eti,
fok derisi, balık, yenilebilir tulum lu su yosu n u ve
su y o su n u taneleriyle y aşam ak la sınırlandırılm ış
bulunuyorlar, içeceğe gelince hayat suyu oraya a n
cak çok az b ir m ik tard a giriyor ve y ıld a ancak bir
kez, Kral IX. C h ristian B ayram ı’n d a içiliyor.
B u n ca çok say ıd a y ab a n cın ın U p e rn av ik A d a
sı ’n a gelm esi, a d a d a o tu ra n b irk a ç y ü z y erliy i a d a
224
m akıllı şaşırttı, b u anlaşılıyor. Ve b u akının sebe
b in i an lad ık ların d a şaşkınlıkları azalm adı, tam
tersin e, bu zavallı insanlar, altının değerini a rtık
bilm eyecek d u ru m d a değillerdi. A m a b eklenm e
dik k azanç o n lar için olm ayacaktı. M ily arlar to p
ra k la rı üzerine d ü şse de, hiç P olinezyalılarınki gi
bi elb ette olm ayan G ro e n lan d giysisinin cepleri
eksik olm am asına rağm en o nların ceplerini d o l
d u rm ay acak tı. Y ine de tak ım ad an ın bu bölüm üne
o nca y o lcu y u g ö tü re n “işle” ilgilenm em ezlik etm e
m eliydiler. B irk aç E skim o ailesi, U p e rn a v ik ’e ta
şınm ak ü zere G o d h avn, J a c o b s h a v n ve D avis B o
ğ azın d ak i öteki lim an lard an bile ayrıldılar. Ve ne
de olsa o n ca m ilyara b u lu n aca k olan D a n im ark a,
kim b ilir belki de A vrupalı teb aa n ın y a ra rla n a c a ğ ı
ay rıcalıkları, iyilikleri Yeni K ıta’daki koloni alan ı
n a d a y ay a cak tı?...
Kaldı ki sözü edilen m eselenin çözüm lenm esinin
zam anı gelm işti ve de birkaç nedenden dolayı.
Ö nce, eğer bu y ö relere d ah a b aşk a buharlı gem i
ler gelecekse U p ern avik Lim anı onları alm aya y e t
m eyecekti ve bu tak ım adanın o rtasın d a sığınacak
y e r bu lacak lar m ıydı?...
S o n ra ağustos ayı b irkaç gün sonra başlayacak
tı, gem iler b u k ad a r y ü k sek b ir enlem de d ah a geci-
kem ezlerdi. Eylül, kuzey k an alların d an ve boğaz
lardan buzulları getirdiğine ve Baffin D enizi çok
geçm eden kullanılam az d u ru m a geleceğine göre
kış dem ektir. K açm ak gerekiyor, b u y ö re le rd en
225
çıkm ak gerekiyor, K uzey O k y a n u su ’n u n sert kışla
rın d a y ed i y a d a sekiz ay buz engellerine takılıp
kalm a cezası y ü zü n d e n Farew ell B u rn u ’nu geride
b ırak m ak gerekiyor.
Bu d u ru m d a eğer göktaşı, ağustosun ilk on b e
şinde U p ern av ik dolaylarına düşm eye k a ra r v e r
m ezse b u h arlı gemiler, o rad an ayrılm ak zo ru n d a
kalacaklar, çü n k ü yolcularının hiçbirinin aklına bu
k o şu llard a kışı b u ra d a geçirm ek yatm ıyordu.
B u nunla birlikte Bay D ean F o rsy th ve O m ic
ron nun, D o k to r H u d e lso n ’un gitm eye razı olup ol
m ayacakları, göktaşlarım beklem ekte inat edip e t
m eyecekleri, F ran cis G o rd o n ’un b u k o n u d a onlara
m antığın sesini duyurm ayı başarıp başarm ayacağı
nı kim bilebilir! H iç kuşku yok, biri kalm ayı ister
se öteki de kalm ayı istem eyecek m idir?...
Yine de b ir kafa y o rm a gerekliliğini hissettiri
y o rd u ve B ay de S chack bu fırsatla, D an im ark a
H ü k ü m eti’nin b ir tem silcisinin ve U luslararası Ko-
m isyon'un üyesinin etkisine sahip olam ayan F ra n
cis G o rd o n ’un tavsiyesi üzerine onların önünde b u
nu yapm ıştı:
“Boston gökbilim cilerinin belirttiği gibi m eteor
7-15 A ğustos arasın d a düşm ezse, B oston gökbilim
cileri h ata y a p tıla r dem ektir... Ve eğer dönem k o
n u su n d a h ata y ap tılarsa y e r k o n u su n d a niçin y an ıl
mış o lm asınlar?...”
Bu g ü n b eg ü n ortadaydı. H iç ku şk u yok, kesin
so n uçlar elde etm ede kim i u n su rla r resm i hesap uz-
226
inanlarının gözlerinden kaçm ıştı. Y a göktaşı U per-
navik dolaylarına d üşecek y erd e y ö rü n g esi altında
y e r alan Y erk ü re'n in h erhangi b ir b aşk a noktasıyla
tem asa geçecekse?...
Ve B ay de S chack b u olasılık aklına geldiğinde
sırtını b ir ü rp e rtin in aldığını h issed iy o rd u !
Söylem eye g erek yok, bu uzun saatler boyunca
m eraklılar ad a d a uzu n y ü rü y ü şler yap ıy o rd u . O rta
kesim inde yalnız b irk aç tüm sekle süslenm iş, n ere
deyse düm düz, kayalık arazisi y ü rü y ü şe kolaylıkla
olanak veriyordu. Ş u ra d a burada, yeşilden çok sa
rı b ir halının kapladığı, hiçbir zam an b ü y ü k ağaç
la ra dönüşm eyecek ağaççıkların, b irkaç cılız seko
y an ın , yetm iş ikinci paralelin ü stü n d e hâlâ biten o
beyaz kayın ağaçlarının, çalılıkların, otların, kara-
y o su n ların ın bittiği düzlükler uzanıyordu.
G ökyüzüne gelince o genelinde pusluydu ve ço
ğ u n lu k la kocam an alçak bulutlar, doğu rüzgârları
esintisiyle orad an geçiyordu. H a v a sıcaklığı sıfırın
ü stü n d e b irk aç dereceyi hiç aşm ıyordu. O nedenle
yolcular, gem ilerinde köyün o n lara sunam ayacağı
b ir rahatlığı ve ne G o d h av n ’d a ne de hiçbir başk a
kıyı yerleşim birim inde bulam ayacakları yiyecek
m addelerini b u lm ak tan m utluydular.
N e y az ık ki göktaşını b u sis kütlesinin a ra sın
dan geçerk en ayrım sam ak güçtü. H ızı azalm aya
devam ediyor m uydu?... A zalıyor m uydu, onu
d ü n y ad an ayıran uzaklık?... D ü şü şü y ak ın m ıy
dı?... M erak lıların en bilgililerinin bile çözem eye-
227
çekleri son d erece önem li b ir yığın soru! Y ine de
ku zey d o ğ u d an g ü n ey b atıy a b ir çizgi çizerek b u
lutların ark asın d an kendini g ö steren kim i p a rıltı
larla tam (o ra d a )3 gibiydi. K ulağın esintinin a r a
sın d an algıladığı kim i çınlam alar m eteorun u zayda
hâlâ y ö rü n g esin i çizdiğini k anıtlıyordu. A m a g e r
çek te M o z ik ’in d em ir attığı üç g ünden bu y a n a
y o lcu lard a sabırsızlık ve özellikle böyle bir y o lc u
luğu boşu b o şu n a yap m ış olm a tedirginliği etkisini
gösterm eye başlam ıştı.
Z am anın en az uzun görü n d ü ğ ü bu y o lculardan
biri ku şk u su z Bay Seth S ta n fo rt’tu. Bir söz v ard ır
"kendi kendisiyle arkadaşlık etm ek ”, b u n u biliyor
du ve Bay de Schack, F rancis G ordon ve kendisi
arasın d a belli iyi ilişkiler k urulm uş olsa da, sohbet
leri olm adığında öyle çok sıkılm ıyordu. U perna-
vik ’e, görülecek biraz olağanüstü bir şeyin olduğu
y e re seve seve koşan m eraklı sıfatıyla gelm işti.
Kğer düşm e gerçekleşirse m eteoru seyretm ekten
m utlu olacaktı. G erçekleşm ezse onun k ad a r hiç
kimse b u n a m em nuniyetle boyun eğm eyecekti ve
A m erika’y a dönecek ve tüm bağım sızlığına sahip
olarak ve keyfine göre yeni eğlencelere koşacaktı.
31 T em m uz'un sab ahında U p ern av ik açıkların
da son b ir gem i bildirildiğinde M o z ik geleli d ö rt
gün akıp gitm işti. Bu, buharlı b ir gem iydi, gelip d e
m ir atm ak için tak ım adanın ad a ve adacıkları a ra
sında kayıyordu.
3. Sözcük eksik, gerekli görünüyor.
228
B u gemi h angi u lu sa aitti? R an d a y elkeni b o ru
su n d a taşıdığı elli b ir yıldızlı bayrağının birazdan
gösterdiği gibi, B irleşik D ev letler’e.
Kim senin k u şk u su olm asın, bu b u h arlı gemi, b ü
y ü k m eteorsal olay sahnesinde y e n i b ir m eraklı
g ru b u n u n , altın k ü re y e r atm osferinde d önüp d u r
d u ğ u n d an henüz d ü n yaya ait olm adığına göre,
doğrusu hiç de geç gelm iş olm ayacak geç kalanla
rın habercisiydi.
Am a belki de, elbette A m erikan lim anlarının bi
rin d en gelen bu buharlı, göktaşına ilişkin kimi h a
berler de getiriyordu... G ökbilim cilerin, y e r k o n u
su n d a olm asa d a en azından düşüş tarihiyle ilgili
dah a kesin h esap lar elde edip etm ediklerini kim bi
lebilir?
Ve h er zam an üzgün F rancis G ordon tekrarlayıp
d u ru y o rd u :
“Şans b ir y ard ım etse de geldiği y ere dönse, şu
lanet m eteor, dayım ve d o k to r so n u n d a artık onu
düşünm eyecekler ve o zam an...”
Bu genç adam ın gizli arzusuydu am a ne Bay
F o rsy th ne de Bay Fludelson b u n u paylaşıyordu,
şun d an em in olabilirsiniz, ne B ay de S chack ne de
bu ad ay a gelm iş m eraklılardan herhangi biri de.
S abahleyin saat on bire doğru O regon buharlı
gem isi filotillanın arasın a dem irini atıyordu. B ir
sandal ayrılıyordu ve k uşkusuz yolculardan, y o lc u
luk ark ad aşların d an d ah a acelesi olan birini k aray a
çıkarıyordu.
229
A slında b u B oston G özlem evi’nin gökbilim cile
rin d en biri, B ay W h a rf’tı, k endini o günlerde
U p e rn av ik ’te iş gezisinde olan K uzey denetm enleri
şefinin evine g ö tü rttü . Bu beriki derhal B ay de
S ch ac k ’a h ab e r v erd i ve D a n im ark a tem silcisi çatı
sın d a ulusal bay rağ ın b u lunduğu k ü çü k eve gitti.
C an sıkıntısı b ü y ü k oldu, herkes O regon y o lcu
su nun herh an g i b ir önem li h ab e r getirdiği d u y g u
su n a kapılm ıştı!... G öktaşı tesadüfen tüm bu insan
ları y ü z ü stü b ırak acak ve F rancis G o rd o n ’un dile
ğine u y arak gökteki b aşk a y örelere d oğru "İngiliz-
vari sezdirm eden sıvışıp” gidecek m iydi?
Kısa b ir süre so n ra bu açıdan yatıştırıldılar. Tam
da y en i b ir h ab e r y a d a d ah a çok genel m erakı gi
derecek b ir bilgi söz konusuydu ve m üfettiş ta ra
fından tüm gem ilere ulaştırıldı.
M eteo ru n ilerleyişine ilişkin son gözlem ler saye
sinde h esapların kesinliği k o n u su n d a d a h a ileriye,
"onda d ö rt y a d a beşe k a d a r” gidildiğini söylemişti
b ir m atem atikçi. U p ernavik dolaylarına düşm e k o
n u su n d a h içbir şeyi değiştirm iyordu am a d ah a ö n
ce 7 ile 15 A ğustos arası olarak saptanm ış olan za
m an süresini azaltıyordu... Z am an aralığı artık on
gü n değil sadece üç g ü n d ü ve göktaşı adaya seyir
cilerin b ü y ü k sevinciyle ve D a n im a rk a ’nın en b ü
y ü k çıkarına, 3 ile 5 ’i arasın d a düşecekti.
Bay F o rsy th ve D o k to r H udelson, h er biri k en
di köşesinde "S onunda!... S onunda!... B izden k a
çıp k u rtu la m a y a c a k !” diye haykırdılar.
230
Ve U lu slararası K om isyon'un tem silcisinin k a
bu l ettiği iltifatlar sayılarla dile g etirilem ezd i! O n u
A m erikalı m ily ard erlerin hiçbir zam an selam lan-
m adıkları k a d a r alçak tan ve m eteo ru n tek sahibiy
miş gibi selam lıyorlardı!... Ve aslında şahsında
D a n im ark a ırkının cisim leştiği b ir trily o n er değil
m iydi?...
31 Tem m uz’daydılar. E n erk en doksan altı saat
so n ra en geç y ü z saat so n ra onca arzu edilen gök
taşı G ro en lan d to p rağ ın a konacaktı...
“E ğ er denizin dibini b oylam azsa!” diye m ırılda
n ıyordu d oğrusu b u um udu açıkça belirtm ekte ve
bu düşünceyi beslem ekte tek olan F rancis G ordon!
A m a m esele b u sona ulaşm ak z o ru n d a olsun y a
d a olm asın, m eteor ve Y erküre b ir d ah a asla ayrıl
m am ak üzere buluşm ak zo ru n d a olsun y a d a olm a
sın, k u şk u su z yeni b ir ayrılığın izleyeceği b ir başk a
b uluşm anın gerçekleştiğini belirtm ek uygun olur.
Bay S eth S tanfort, O regon yolcularının gem iden
inişlerinde h azır bu lu nm ak am acıyla plajda gezi
n irk en b ir bayan yolcuyu, sandallardan biri k u m
sala bıraktığı sırad a g ö rü p aniden durdu.
Seth S tan fo rt başını kaldırdı, gözlerinin onu y a
nıltm adığından emin oldu, yak laştı ve hiçbir hoş
n u tsu zlu ğ u n hissedilm ediği b ir şaşkınlığı v u rg u la
y a n b ir sesle:
"E ğ er yanılm ıyorsam , B ayan A rcadia W a lk e r”
dedi.
“B ay S ta n fo rt” diye yanıtladı bayan yolcu.
231
—B u u zak ad a d a sizi y en id en görm eyi beklem i
y o rd u m B ayan A rcadia...
—B en de aynen öyle Bay S tanfort...
—Peki nasılsınız A rcadia hanım efendi?...
—D a h a iyi olam az Bay S tanfort... Ya siz?...
—Ç ok iyi, son derece iy i!
Ve tüm üyle b ir te sa d ü f sonucu b ir aray a gelm iş
iki eski tan ıd ık gibi sohbet etm eye koyuldular.
S onra, önce B ayan A rcadia W alker elini havaya
d oğru k ald ırarak sordu:
—H âlâ düşm edi?...
—Hayır... Em in olun, d ah a değil... am a öğrendi
ğime göre artık gecikem eyecek...
"D em ek y etiştim ” dedi B ayan A rcad ia W alker,
son derece m em nuniyetle.
"Benim olduğum g ib i!” diye y a n ıt verdi Bay
Seth S tanfort.
Hiç k u şk u yo k , iki seçkin kişiydi, iki y ü k sek
sosyete kişisiydi ve niçin aynı m erak d u y g usunun
bu U p ern av ik p lajın d a b ir a ra y a g etird iğ i iki eski
do st dem eyelim . B iliyorsunuz, W h a sto n sulh y a r
gıcına ikinci ziy aretlerinin a rd ın d a n karşılıklı hiç
b ir suçlam a, h içb ir sitem olm adan ayrılm ışlardı
uyuşm ayan iki eş ve an laşa rak ayrılm ışlardı... B ay
S eth S ta n fo rt k endi y ö n ü n d e, B ayan A rcadia W al
k er d a k en d in in k in d e y o lcu lu k yapm ıştı... Aynı
fantezi h er ikisini de G ro e n la n d ’m b u ad asın a g e
tirm işti ve niçin b irb irlerin i tanım ıyorlarm ış, bil
m iyorlarm ış gibi y ap a cak lard ı?... G erçekten de
232
özetle b irb irlerin e k arşı gerçek b ir ta k d ir d u y g u
su n u k o ru m u ş olan iki varlığın, gerektiği için k a r
şılıklı o larak so m u rtm asın d an d ah a bayağı b ir şey
v ar m ıdır?...
K uşkusuz B ayan A rcadia W alker, Seth Stan-
fo rt’ta idealindekini hiç bulam am ıştı am a çok b ü
y ü k b ir olasılıkla o idealle henüz hiçbir y e rd e de
karşılaşm am ıştı... H iç kim se onu olm asını istediği
gibi hayatı p ah asın a kurtarm am ıştı. E ski kocasına
gelince, o ken d isin d en h arik a b ir anı, karısı olm ak
tek yan ılg ısın d an b aşk a yanılgısı olam ayan ilginç,
akıllı b ir kişinin anısını saklıyordu.
Evet, d ah a şim diden iki koca ayı bulm uş b ir geç
mişe h içbir d o k u n d u rm ad a b u lu n m ad an bu sözle
rin söylenm esinden sonra, B ay S eth S tanfort, B a
y a n A rcadia W alk er'in hizm etine adadı kendini.
O n ların karı-k o ca olm uş oldukları bilinm iyordu ve
b u n u söylem ek için de hiçbir neden olm ayacaktı.
M u tlu b ir yazgının, yetm iş üçü n cü derece kuzey
enlem inin ötesinde buluşm alarını planlam ış olduğu
b ir b ay ve bayan d o st olacaklardı.
B ayan A rcadia W alker, B ay Seth S ta n fo rt’un
y ard ım ların ı b ü y ü k m em nuniyetle kabul etti ve a r
tık araların d a yalnız, sonu çok y ak ın olan m eteoro
lojik olay k o n u oldu.
O reg o n 'un getirdiği h ab e r m üthiş etki y arattı.
B ekleyiş d ah a az uzu n -yüz saat bile değil- sü rm ek
le k alm ayacak aynı zam anda şim di gökbilim cilerin
h esap ların a tam güven duyulm ası gerekiyor gibi de
233
geliyordu. Ve m adem ki göktaşının yaklaşık b ir y a
rım gü n -diyebiliriz- farkla düşeceğini bildiriyor
lardı, bu nun, G ro e n lan d ’ın b u dolaylarına olm asın
d an d a k u şk u d u ym aya gerek y o k tu .
“Y eter ki tam ad an ın üstüne olsun” diye d ü şü n ü
y o rd u B ay D ean F orsyth.
"Yanına değil” diye d ü şü n ü y o rd u D o k to r H u-
delson.
Ve h er ikisinin, hangi o rtak kaygıda ki aynı za
m an d a Bay de S ch ack ’ınkiydi de, b u luştuklarım
g ö rü y orsunuz.
A slında b iraz tedirgin edici tek n o k ta b uradaydı.
1 ve 2 A ğustos hiçbir olay olm adan akıp gitti. N e
y azık ki h av a kötüleşiyordu, sıcaklık hissedilir bi
çim de düşm eye başlam ıştı ve belki de bu kış erken
gelecekti. K ıyıdaki d ağlar k ard an beyazdı ve rü z
g âr bu y a n d a n estiğinde öyle sert hissediliyor, öyle
içe işliyordu ki gem ilerin salonlarına sığınm ak ge
rekiyordu. Bu d u ru m d a böyle enlem lerde oyalan
m ak uygun olm ayacaktı ve m erakları giderildiğin
de m eraklılar güneyin yo lların a m em nuniyetle d ü
şeceklerdi.
Yalnız, k u şk u su z D anim arkalı temsilci, h ü k ü
m etinin kald ırm a işlemini tam am layacağı güne d e
ğin hâzineyi k o ru m ak için kalm alıydı. Ve kim bilir
belki de taleplerinin göz önüne alınm asında d irene
cek iki rak ip de o n u n la kalm ayı isteyecekler. İşte
F rancis G o rd o n ’u kaygılandıran d a bu, böylesi k o
ş u llard a u zu n b ir kışlam a olasılığıydı. Z avallı
234
J e n n y yi, annesini, kız kardeşini, dönüşlerini b e k
leyerek saatleri sayan tüm o sevgili v arlıkları d ü şü
n ü y o rd u !
2-3 A ğ ustos gecesi tak ım ad an ın ü stü n d e g e r
çek b ir fırtın a k o p tu . B ostonlu gökbilim ci, dönm e
hızı sü rek li d ü şen g ö k taşın ı y irm i saat önce a d a
nın ü stü n d e n g eçerk en g ö rebilm işti. A m a hangi
y ü k se k lik te , h av a n ın d u ru m u b u n u öğrenm esini
engellem işti. Ve k a sırg a n ın şid d eti öyleydi ki
b irk a ç y ü re k li m eraklı “g ö k taşın ı cehennem e g ö
tü rü p g ö tü rm ey e ceğ in i” k en d i k en d ilerin e so ru
y o rla rd ı!
A çıkta kalm ak olanaksız oldu ve U p e rn av ik ’in
k ü çü k evleri b u n ca insanı k onuk edem ezdi. Bu d u
ru m d a gem ilere k ap an m ak gerekti ve iyi ki şiddet
li rü z g âr doğ u d an geldi, çü n k ü açıktan gelm esi d u
ru m u n d a hiçbiri dem irleri üzerinde kalam azdı.
3 A ğustos g ü n ü n de hiçbir dinm e baş gösterm edi
ve izleyen gece öyle b ir bozdu ki M o z ik ’m kaptanı,
aynen O regon unki gibi gemisi için ciddi endişele
re kapıldı. B irbirlerine b ir y arım halat uzaklıkta
dem irlem iş olm alarına rağm en iki gemi arasın d a
h er tü r iletişim olanaksız oldu.
B ununla birlikte 3-4 A ğustos gecesinin o rtasın
d a fırtınanın şiddeti azalır gibi oldu. B irkaç saat
so n ra dinerse tüm yolcular, hiç k u şku y o k to p rağ a
ayak basm ak için b u n d an y ararlan acak lard ı. B u 4,
düşüş için aşağı y u k a rı kesin olarak sap tan an tarih
değil m iydi?...
235
Ve işte sabahın yedisine d oğru sağır edici b ir
p atlam a sesi d u y u ld u ve öylesine sertti ki ad a tem e
linden sarsıldı...
B ir y erli B ay de S ch ac k ’ın kaldığı eve doğru k o
şu yordu ve b ü y ü k h aberi getiriyordu...
G ö ktaşı U p ern av ik A dası’nın kuzey b atı u cu n a
düşm üştü.
236
XVI. Bölüm
lb ette tu fa n d a n b u y a n a d ü n y a d a sonsuz
237
B ir a n d a y o lcu lar gem ilerden indiler, Bay D ean
F o rsy th ve B ay H udelson, ilkler, ark aların d an
O m icron; H e r biri babalığı k o n u su n d a hak iddia
ettikleri bu çocuğu görecek tam b ir b ab a telaşı için
de... F rancis G o rd o n ’un gerekirse aray a girm eye
h azır olarak o n lara eşlik ettiğini eklem ek boşuna.
G erçekte Bay F o rsy th ve Bay H udelson şimdi b ir
birlerine kızdık ların d an çok d ah a fazla D an im ark a
H ü k ü m e tin e kızıyorlardı. Bu hüküm et, k âşif h a k
larını tanım adığını iddia etm iyor m uydu?...
Bay S eth S ta n fo rt, y e re ayak b a sa r basm az bu
üç g ü n lü k k ö tü h a v a sırasın d a b ir d a h a görm em iş
o lduğu B ayan A rcad ia W a lk e r'in y a n ın a gitti. Şu
a n d a içinde b u lu n d u k ları d o stlu k ilişkileriyle g ö k
taşını b u lm ay a b irlik te gitm eleri doğal değil m iy
di?...
"Sonunda... d ü ştü Bay S ta n fo rt” dedi y a n m a g e
lir gelm ez B ayan A rcadia W alker.
“S o n u n d a d ü ş tü ” diye y a n ıt verdi.
S onunda... d ü ş tü !” diye tekrarlam ıştı ve te k ra r
lıyordu hâlâ ad an ın kuzeybatı u cu n a d oğru y ö n e
len tüm o kalabalık.
Yine de iki kişi, m eraklılar kitlesinden bir çeyrek
saat d ah a öndeydiler; bunlar, geldiklerinden bu y a
n a kaldıkları D a n im ark a konaklam a y erin d e n doğ
ru d a n y o la çıkm ış B ostonlu gökbilim ci ve Bay de
S ch ac k y d ı.
"Temsilci g ö k taşının m ülkiyetini alacak ilk kişi
o lacak !...” diye m ırıldanıyordu B ay F orsyth.
238
“Ve ona el koyacak! ” diye m ırıldanıyordu d o k to r
H udelson.
“El koym ak?... Kim bilebilir?...” diye y a n ıt veri
y o rd u F rancis G ordon, onda b u kuşk u y u uy an d ı
ran nedeni belirtm eksizin.
“A m a bu bizim haklarım ızın göz önüne alınm a
sını engellem eyecektir!...” diye haykırdı B ay D ean
F orsyth.
“H ayır, k esinlikle!” diye belirtti B ay S tanley
H udelson.
G örüyorsunuz, birinin yeğeni, ötekinin eski m üs
takbel dam adı son derece m em nundu, Kral Christi-
a n ’ın ve iki m ilyonluk İskandinav tebaasının iddiala
rın a karşı aynı düşm anlıkta çıkarları örtüşüyordu.
M u tlu b ir k oşullar çakışm asının ard ın d an saba
hın üçüyle d ö rd ü arasın d a h av a d u ru m u tüm üyle
değişm işti. R ü zg âr güneye doğru düştükçe fırtına
dinm işti. G üneş ü stü nde günlük eğrisini hâlâ çizdi
ği ufukta, sadece b irkaç derece yükseliyor olsa d a
en azından ışığıyla zayıflayan son bulutların arasın
d an p arlıy o rd u . A rtık y a ğ m u r y o k , a rtık sert
rü zg âr y o k , açık b ir hava, dingin b ir gökyüzü, sıfır
san tig rad ın ü stü n d e sekiz-dokuz derece arasın d a
kalan b ir sıcaklık.
Ve A v ru p a ve A m erika’d an gelen bu y o lcu lar
arasın d a şunları söyleyecek y eterin ce “G roenland-
lı” bulu n u y o rd u :
"E lbette havanın bozulm ası m eteorun y ak laşm a
sından, Y e rk ü re’mize yakınlığı kendini hissettiri
239
y o rd u ve d ü ştü ğ ü n d en bu y a n a güzel h av a geri
d ö n d ü .”
K onaklam a y eriyle b u ru n arası, kuzeybatı y ö n ü
ne d o ğ ru adam akıllı b ir fersah olarak h esaplanabi
lirdi ve y ay an aşılm ası gerekecekti. U pernavik,
herhangi b ir aracı sağlayabilecek gibi değildi. K al
dı ki kayalık y ap ıd a, y eterin ce düz b ir arazide çok
zahm et çekm eden yol alınacaktı; engebeler ciddi
b ir biçim de sadece kıyının çevresinde kendini gös
teriyordu. O ra d a denize d oğru alçalan b irkaç y a r
yü k seliy o rd u .
G öktaşı tam d a bu y arla rın ötesine konm uştu ve
k o naklam a y erin d e n fark edilem iyordu.
B üyük h ab eri ilk ulaştıran yerli, kalabalığın b a
şın d a y ü rü y o rd u , hem en a rd ın d a F orsyth, H udel-
son beyler, O m icron, Bay de S chack ve B ostonlu
gökbilim ci.
B iraz geride F rancis G ordon, dayısı ve doktoru,
onları kendi hallerine bırakm aya istekli am a m ete
oru... m eteorlarını görm enin üzerlerinde y a ra ta c a
ğı etkiyi g örm ekte sabırsız olarak göz hapsinde tu
tu y o rd u !
F rancis G ordon, zaten Bay Seth S tan fo rt ve B a
y an A rcadia W alker'la birlikte yol alıyordu. İki sa
bık eş, W h a sto n ’d a evlilikleri sırasında geçen saat
leri hiç u n u tm u y o rlardı ve iki aile arasındaki k o p
m adan ve b u kopm anın sonuçlarından h ab erd ard ı
lar. H e r ikisi de F rancis G o rd o n ’u n zor durum uyla
içtenlikle ilgileniyorlar ve m utlu b ir son diliyorlardı.
240
“D ü zelecek tir” deyip d u ru y o rd u durm aksızın
B ayan A rcadia W alker.
“U m arım ” diye y a n ıt veriyordu Francis.
“A m a belki de göktaşının denizin derinliklerinde
y itip gitm esi d ah a iyi o lu rd u ...” diye belirtiyordu
B ay S eth S tanfort.
"Evet... h erk es için !” diye açıklıyordu B ayan A r
cadia W alker b ü y ü k anlayışla.
Ve yineledi:
—İnanın, Bay G ordon, h er şey y o lu n a girecek!...
B iraz güçlük, sıkıntı, kaygı evlenm eden önce iyi ol
m uyor değil!... B irleşm eler aşırı kolay olduğunda
aynı biçim de bozulm a tehlikesiyle karşı k arşıy a b u
lu nuyorlar! D o ğ ru değil mi B ay S tanfort?...
— K uşkusuz W alker hanım efendi ve biz örnek
o luşturabiliriz! A nım sıyor m usunuz, at üstünde,
ayağım ızı y ere basm adan o saygıdeğer sulh yargıcı
tarafın d an evlendirilm iştik, çok şaşırm ış görünm e
di, b u b ir bilge olduğunu gösteriyor!... Evet, bu b i
çim de gerçekleşti... ve boşanm a zam anı...
“Altı h afta so n ra geri d ö n d ü k !...” diye y a n ıt v e r
di gülüm seyerek B ayan A rcadia W alker. “Evet,
Bay G ordon, B ayan J e n n y H u d e lso n ’la at üstünde
evlenm eyerek, m utluluğu yakalayacağınızdan d a
h a çok em in o lu rsu n u z ! ”
Ş unu söylem ek boşuna; b u m eraklı kalabalığı, bu
yolcu toplu göçü ortasında B ay S eth Stanfort, B a
y an A rcadia W alker ve F rancis G ordon, şu an d a
m eteorla hiç m eşgul olm ayan, ondan hiç söz etm e
241
yen, m uhtem elen B ay J o h n P ro th ’un d ay a p m ış ola
bileceği gibi felsefe y ap a n birkaç kişi olmalıydılar.
H epsi hızlı gidiyordu, izlenecek y ol kalm am ıştı,
U p ern av ik d o laylarında hiçbir zam an olm adıkları
k a d a r şaşkın çok sayıda ku şu n üzerlerinden kaçıp
gittiği cılız b o d u r ağaççıkların serpiştirilm iş olduğu
b ir dü zlü k vardı.
B ir y arım saatte fersahın d ö rtte üçü alındı ve g e
riye artık aşılacak yalnız b ir bin m etre k ad a r kalı
y o rd u . A m a göktaşı hâlâ y arın en uç bölüm ünün
ark asın d a gözlerden saklanıyordu. S ab ah tan bu
y a n a bu y erd e olması... hiç kim se b u n d an şüphe
duym ak istem iyordu. G roenlandlının h a ta yapm ış
olması k abul edilm ezdi. D üşm e sırasında oradaydı,
b ir çeyrek fersah uzaklıkta. G ü rü ltü y ü duym uştu
ve d ah a u za k ta olsalar d a d a h a b aşkaları d a onu
duym uşlardı.
B undan b aşk a etkisi d ah a şim diden hissedilen ve
oldukça g arip olm ayı sü rd ü re n b ir d u ru m oluşu
y o rd u . H a v a sıcaklığı yükselm e eğilim indeydi. H iç
k u şku yo k , ad an ın b u kuzeybatı b u rn u dolayların
d a sıcaklıkölçer, U p e rn av ik yerleşim birim iyle
b irkaç derecelik fark gösterm işti. Ç ok hissedilir ol
m uştu ve h a tta sıcaklık am aca yaklaşıldıkça daha
şiddetli oluyordu.
“Bu g ö k taşının gelişi, b u d olaylarda yalnız h av a
y ı değiştirm ekle kalm ayacak aynı zam anda takım a
danın iklim inde de değişikliklere yol açacak m ıy
d ı?...” dedi gü lerek Bay S tanfort.
242
“Bu G roenlandlılar için son derece m utluluk v e
rici o lacak !” diye karşılık verdi aynı to n d a B ayan
A rcadia W alker.
"Altın k ü ren in hâlâ k o r d u ru m u n d a olm ası m üm
k ü n ,” diye düşüncesini belirtti F rancis G ordon,
“yaydığı ısı belli b ir çap ta kendini duyuruyor...”
“İy i!” diye y ü k se k sesle belirtti B ay S eth S tan-
fo rt “soğum ası için beklem em iz gerekecek m i?..”.
“A danın üstü n e düşecek y e rd e dışına düşseydi
soğum ası d ah a çab u k o lu rd u !” diye k arşılık verdi
F rancis G ordon, dayısı ve D o k to r H u d e lso n ’u öf
keden zıplatacak düşünce akim a gelince.
A m a iki rak ip onu duyam azlardı. O m icro n ’la
onlar ilerlem işlerdi; d a h a şim diden yü zlerin in te ri
ni siliyorlardı ve b irinin ötekinden önce v aram aya
cağına kesin gözüyle bakılabilirdi.
Kaldı ki Bay de S chack ve gökbilim ci B ay
W h a rf d a terliyorlardı aynı biçim de ve tüm k alab a
lık ve böyle b ir şölende d ah a önce hiç bulunm am ış
olan G ro en lan d lılar da.
D a h a b ir beş y ü z adım ve m eteor, y a rın d ö n d ü
ğü y e rd e üzerinde to p lanacak bir sürü göze g ö rü
necekti ve de tüm göz alıcı ihtişam ıyla...
Ve kim bilir?... Belki de parçasını bile tu tm a k ve
h a tta ö n a y a k la şm a k bile olanaksız olacaktı?...
S o n u n d a yerli re h b e r ad an ın b u rn u n u n u cu n d a
geride d u rd u . D a h a fazla ilerleyem ediği açıktı.
B ay F orsyth, Bay H u delson ve O m icron b ir an
d a o n a u laştılar ve y an ın d a durdular. S onra B ay de
243
Schack, B ay W harf, B ay S eth S tanfort, B ayan A r
cadia W alker, F ran cis G ordon, nihayet filotillanın
Baffin D eniz'i dolay larına boşaltm ış olduğu tüm o
m eraklı sü rü sü geldi.
Evet, d ah a u zağa y a d a d ah a doğru deyişle d ah a
y a k m a gitm ek olanaksız ve göktaşı hâlâ beş y ü z
adım ötedeydi!...
Bu düpedüz, y e r çekim inin tu ttu ğ u atm osferde
d ö rt aydan bu y a n a geçip d u ra n altın küreydi. U za
yın y ü k sek kesim lerinde yörüngesini çizdiği zam an
lardaki gibi ışıldam ıyordu artık! A m a parlaklığı öy
leydi ki gözler üzerinde kalam ıyordu. Sıcaklığı,
1768’de düşen k o r halindeki taşınki gibi ergim e nok
tasına y ak ın b ir dereceye yükselm iş olmalıydı -hızı
nın azalması onu d ah a o zam andan zayıflatmış olma
sına rağm en atm osferin d ah a yoğun tabakalarıyla
karşılaştıkça sıcaklık artm ış olmalıydı. A m a olağa
nüstü göktaşı, uzayda yörüngesini çizerken yakala
nam az olsa d a şimdi, yeryüzü toprağı üzerinde d u
rurken pekâlâ d ah a az öyle değil gibi görünüyordu.
Kıyı bu y erd e, yerli dilinde unalak adıyla bilinen
şu kayalık lard an biri olan b ir tü r düzlü k ten oluşu
y o rd u . A çıklara d oğru eğimli, deniz düzeyinden iti
b aren b ir otuz ayak k ad a r yükseliyordu. G öktaşı,
b u düzlüğ ü n tam kıyısına oturm uştu. B irkaç m etre
d ah a solda olsa, y arın eteklerinin göm ülü olduğu
u çu ru m lard a y u tu lm u ş olacaktı.
“E v e t!” dem ek ten kendini alam adı F rancis G o r
don, “Evet! y irm i adım d ah a ötede dipteydi...”
244
“O ra d a n kesinlikle çekip çıkarılam azdı...” diye
ekledi B ayan A rcad ia W alker.
"Am a B ay de S chack b u n u istem iyor" diye b e
lirtti B ay S eth S tanfort, “D a h a K ral C h ristia n ’m
kasaların a girm esi g erek iy o r!”
A slında b u g ü n y a rın o rad a d a olacaktı. B u sade
ce sab ır so ru n u y d u . Soğum asını beklem ek yeterli
olacaktı ve b ir ku zey kışı yaklaşırken, b u hiç de ge
cikm eyecekti.
B ay D ean F orsyth ve B ay S tanley H udelson
oradaydılar, hareketsiz, gözlerini y a k a n b u altın y ı
ğını m an zarasıy la a d e ta hipnotize olm uşçasına.
H e r ikisi de ileri gitm eyi denem işler ve h er ikisi de
gerilem ek zo ru n d a kalm ışlardı, sabırsız O m icron
d a aynı şekilde, on adım daha, b ir ro zb if gibi kıza
racaktı! Beş y ü z adım lık b u m esafeden sıcaklık,
altm ış dereceye ulaşıyordu ve m eteorun yaydığı ısı
havayı solunam az kılıyordu.
“A m a sonunda... orada... orada.... adanın ü ze rin
de duruyor.... denizin dibinde değil!... D ü n y a için
kayıp değil.... Şu şanslı D a n im a rk a ’nın ellerinde!...
B eklem ek.... B eklem ek y eterli olacak...”
B oğucu sıcaklığın y a rın o köşesinde alıkoyduğu
m eraklılar böyle deyip du ru y o rlard ı!
E vet! Beklem ek... am a ne k a d a r zam an? Yetmiş
ü çü n cü enlem in ötesindesiniz, b irkaç h afta so n ra
k u zey kışı, b u y ö relere b ir yığın buz gibi soğuk
rüzgârlarını, k ar fırtınalarını getirm ek, sıcaklığı sı
fırın altın d a elli dereceye d ü şü rm ek zorunda, bu
245
k o n u d a h içbir k u şk u yok. A m a göktaşı bir ay, iki
ay soğum aya direnm eyecek m iydi?... Bu tü r m aden
kütleleri böyle sıcaklıklara m aruz kaldıklarında
uzu n süre y a n a r d u ru m d a kalabiliyorlar ve hava-
taşlarında, son derece kü çü k hacim deki göktaşla-
rın d a b u d u ru m la çok sık karşılaşıldı!...
U ç saat geçti ve kim se orad an ayrılm ayı d ü şü n
m üyordu. G ö k taşın a yaklaşm anın m üm kün olm a
sını mı beklem ek istiyorlardı! A m a bu elbette ne
bugün ne de y a rın olacaktı ve b u ra y a bir kam p y e
ri k urm ak, o ra y a yiyecek içecek taşım ak için de ge
m ilere geri d önm ek gerekiyordu...
"Bay S ta n fo rt,” dedi B ayan A rcadia W alker, "bu
k o r halindeki yığını soğutm ak için b irkaç saat y e
terli olacak mı d ersin iz?...”
—N e b irkaç saat ne de b irkaç gün y eterli Bayan
W alker!
— P ek âlâ O regon a döneceğim , öğleden sonra
geri dönm e p ah asın a d a olsa..
"B irlikte gidelim " diye önerdi B ay S tanfort,
“Ben de M o zik 'e döneceğim e göre. Sanırım öğle
yem eği saati geldi...”
“Bu benim d ü şü n cem ” diye karşılık verdi Bayan
W alker ve “E ğ er F rancis G ordon d a aynı şekilde
d ü şü n ü y o rsa...”
“K uşkusuz W alk er hanım efendi” diye karşılık
verdi genç adam , “am a dayım la D o k to r H udel-
so n ’u yalnız bırakm ak... Benim le gelm eyi isteye
cekler m i?... K orkarım geri çevirecekler...”
246
Ve B ay D ean F orsyth 'ye giderek:
"G eliyor m usu n u z d ay ı?” diye sordu.
Bay D ean F o rsy th y a n ıt verm eksizin ileriye
do ğ ru on adım k ad a r attı ve sanki bir fırının ağzı
önü n d e tehlikeye atılm ış gibi aceleyle geri çekilm ek
z o ru n d a kaldı.
O n u izlemiş olan D o k to r H udelson d a d ah a az
olm ayan b ir telaşla geri geldi.
"H aydi dayı,” diye başladı Francis G ordon. "H ay
di Bay H udelson, gemiye dönm enin zamanı! H ay
Allah!... G öktaşı şimdi uçm ayacak!... O n u gözleri
nizle yem eniz, midenizi dolduracak olan b u değil!”
F rancis G o rd o n b ir iki sözcük bile alam adı ve
b oyun eğdi. O nedenle B ay S eth S tan fo rt ve B ayan
A rcadia W alker, a rk aların d a açlığın kendi gem ile
rine geri g ö tü rd ü ğ ü y üzlerce m eraklı, yerleşim y e
ri y o lu n a onsuz düştüler. B ay F orsyth, Bay H u d e l
son, F ran cis G ordon a gelince, o nlar ancak ak şa
ma, açlıktan perişan dö n d ü ler ve ikinci ziyareti e r
tesi güne bıraktılar.
O 5 A ğ ustos’ta d ah a saat y ed id e yolcular, y e rle
şim birim i sakinleri, yerliler, Bay F orsyth ve d o k to r
birinci sırad a olm ak üzere görev yerlerin d e b u lu şu
y o rlard ı.
G öktaşının hep orada, unalak in ü stü n d e old u
ğunu, y o ğ u n b ir ısı yaydığını söylem eye gerek yok.
Bir önceki g ü n d en bu y a n a sıcaklığı düşm üşe b en
zem iyordu. H a v a y an an sızıntılarıyla doluyordu.
A ğustosta olm ak y erin e ekim de olsaydık çevresin
247
deki d ört, beş y ü z m etrelik b ir y a rıç a p ta k a rd a n iz
kalm azdı.
Yine de en sabırsızlar, en in atçılar -adlarını söy
lem eye g erek y o k - y irm i adım k a d a r yaklaşabildi
ler am a b ir y irm i k a d a r d ah a ötede tutuşm uş hava
onları bitirebilirdi.
Kaldı ki söz kon u su olan b u sabırsızlar arasın d a
ne Bay S eth S tanfort, ne B ayan A rcadia W alker
h a tta ne U luslararası K om isyon’un üyesi sayılm a
lıydı. B ay de S chack artık D a n im a rk a ’nın trilyon
ları için korkm am ası gerektiğini biliyordu. O ra d a
devletin k asalarındaki k ad a r güvenlikteydiler. Şu
an d a el k o nulam ıyordu, olsun ve ay larca mı b ekle
m ek gerekliydi, bu y an a n kütle ü zerinden tüm bir
kuzey kışının geçm esi mi gerekliydi? O lu ştu rd u ğ u
bin iki y ü z altm ış bin to n u A v ru p a’d an gönderilen
gem ilere paylaştırm ad an önce bırakılacaktı sakin
sakin soğuyacaktı. Ve K o p enhag’a y a d a öteki D a
n im ark a lim anlarına taşım ak için h er birine yalnız
bin to n d an en az bin iki y ü zü gerekecekti.
Yine de ve şu gözlem o sabah F rancis G ordon
tarafın d an yapıldı, b u n u S eth S ta n fo rt’a iletti, o d a
B ayan A rcadia W a lk e r'a aktardı, ona öyle geliyor
du ki göktaşının k o n u m u n d a d ü n d en b u y a n a h a
reketsiz d u rd u ğ u kayalık üstü n d e hafif b ir değişik
lik olm uştu. B iraz d a h a denize d oğru m u kaym ıştı?
K orkunç ağırlığı altın d a toprak, en so n u n d a u ç u ru
m a y u v arlan m asın a yol açabilecek biçim de yavaş
yav aş alçalıyor m uydu?
248
“Bu d urum , d ü nyayı ayağa kaldıran b u mesele
için g arip b ir son o lacak tır!...” diye belirtti B ayan
A rcadia W alker.
“Belki de en az k ö tü sü olm ayacak b ir son...." di
y e y a n ıt verdi B ay S eth S tanfort.
“E n iyisi olacak!...” diye iddia etti Francis G ordon.
O y sa b u b erik in in işaret ettiğini, y an i göktaşının
denizden y a n a aşam alı kayışını, b irazd an hepsi de
fark edebildi. A rtık k u şk u yok, top rağ ın direnci y a
vaş y av aş kırıldı ve eğer bu h arek et d u rd u ru lm az
sa y erin d e n oynayan altın k ü re son u n d a düzlüğün
kıyısına k ad a r y u v arla n aca k ve denizin derinlikle
rine göm ülecekti.
Bu genel b ir düş kırıklığı, m uhteşem göktaşını
k o n u k etm eye layık olm ayan o unalak a karşı b ir
ho şnutsuzluğa yol açtı. A danın içlerine y a d a terc i
hen G ro en lan d kıyısının, aç insanlık için asla k ay
bolm a tehlikesinin bulunm adığı o sarsılm az bazalt
y a rla rın a niçin düşm em işti!
Evet, kayıyordu, göktaşı ve düzlüğün k o rkunç
ağırlığı altın d a b ird en b ire çökm esi, belki de bir sa
at m eselesiydi, h a tta d ah a d a az bir d akika mesele-
siy d i!...
Ve böyle b ir felaketi önlem ek için hiçbir şey , bu
kaym ayı d u rd u rm a k için hiçbir şey, göktaşını kal-
dırın cay a değin b u beceriksiz unalak’a alttan d es
tek verm ek için hiçbir şey yapam am ak!...
Bay de Schack, felaketin h er an gelebileceğini
bizzat anladığında göğsünden kopan, b ir dehşet
249
çığlığı gibi oldu. D a n im ark a’y ı m ilyarder y ap a cak
b u tek fırsata elveda!.. O, K ral C h ristia n 'in tüm te
baasını zenginleştirm e beklentisine elveda!... O Al
m an y a’dan Schlew ig- H olstein satın alm a olasılığı
n a elveda!...
Bay D ean F o rsy th ve D o k to r H u d e lso n ’a gelin
ce, kesin y u v arlan m ay a dönüşecek ilk kıpırtıları
g ö rd ü k lerin d e F rancis G ordon akıllarını yitirm ele
rinden k o rk tu . Kollarını um utsuzca uzatıyorlardı.
Y ardım a çağırıyorlardı, bu çağrıya karşılık verm ek
olasıym ış gibi!
“Benim g ö k taşım !...” diye h aykırıyordu biri.
“Benim g ö k taşım !...” diye h aykırıyordu öteki.
“Bizim g ö k taşım ız!...” diye h ay k ırd ılar d ah a b e
lirgin bir h arek et altın küreyi u çu ru m a y ak laştırd ı
ğı anda!...
O anda, b u tu tu şm u ş ortam ın o rtasın a Om ic-
ro n ’la aynı an d a ileri doğru atıldılar... Bay S tanfort
ve F rancis G o rd o n onları yakalay am ad an bir y ü z
adım k ad a r y ak laştılar! D üşeceklerini hissettikle
rinde b irb irlerin e tutu n dular, sonra h areketsiz yere
yığıldılar...
Francis G o rd o n o n lara doğru d erh al atılmıştı,
Bay Seth S tan fo rt onu izlem ekte te re d d ü t etm edi...
Ve k u şk u su z kendisini tehlikeye attığım görünce
Bayan A rcadia W alker eski eşinin karşı karşıya b u
lunduğu teh likeden dehşete düşm üştü, çünkü ağ
zından b ir çığlık döküldü:
“S eth!... S e th !...”
250
Francis G o rd o n ve S eth S tan fo rt ark aların d a
b irk aç y ü rek li izleyiciyle y erd e sürünm ek, hava o
k ad a r solunam azdı ki ağızlarını b ir m endille k a p a
ta ra k sü rü n erek gitm ek zo ru n d a kaldılar.... S on u n
d a hepsi Bay F o rsy th ve d o k to ru n y a n m a vardılar;
onları kaldırdılar, bağırsaklarına değin y an ab ile
cekleri, aşılm asına izin verilm eyen o sınıra taşıd ı
lar...
B irkaç adım d ah a ilerde olan O m icro n ’a gelince
d ah a şim diden tu tu şm u ştu denebilir!...
İyi ki bu üç, tedbirsizlik k u rb an ı zam anında k u r
tarılm ıştı... H içb ir tedaviden kaçınılm adı... Y aşam a
y en id en d ö n d ü ler am a yazık! U m utlarının y o k olu
şu n u izlem ek için!...
S aat tam o larak sabah sekiz kırk yediydi. G üneş
ışığıyla sürekli aydınlattığı ufku d ah a y eni sıyırıp
geçmişti, yükseliyordu.
G öktaşı, b u eğimi artm ış düzlükte kah kendi h a
reketiyle, k ah ağırlığı altın d a y ü ze y azar azar d ah a
d a eğim ini artırdığı için ağır ağır kaym aya devam
ediyordu. A ltında diklem esine yarılm ış unalak y a
m acının derinlem esine sulara göm üldüğü sivri b u
ru n a d o ğ ru yaklaşıyordu.
H e r y a n d a n çığlıklar yükseldi ve o an d a k alab a
lığın heyecanının nereye vardığını düşünm ek olası
değil.
“D üşecek... D ü şecek !...”
Bu k o rk u sözcükleri tüm ağızlardan çıkıyordu
ve susan b ir tek F rancis G o rd o n vardı!...
251
A ltın k ü re h arek etsiz kalm ıştı!... Ah! H epsi d a
h a öteye yuv arlan m ay acağı, eğim b u y e rd e d ah a
az belirgin o ld u ğ u n d an dü zlü ğ ü n sivri u cu n u geç
m eyeceği u m u d u n a kapıldı. E vet! Şim di bu y e rd e
kalm a şansı v ard ı!... Ve a rtık o ra d a aşam a aşam a
soğuyacaktı... Ve ö n a y a k la şm a k m üm kün olacak
tı... Ve D a n im a rk a H ü k ü m eti tem silcisi son u n d a
bu gö k hâzinesine el k o yacaktı!... Ve B ay F orsyth
ve B ay H u d elso n on u bol bol okşayabilecekler-
d i!... Ve bin k a d a r gem inin, altın d an y ü k lerin i al
m ak için U p e rn a v ik ’e gelm elerini bek lerk en onu
h er tü r k ö tü lü k te n k o ru m ak am acıyla önlem ler alı
nacaktı!...
"Pekâlâ Bay S tanfort, k u rtu ld u mu, g ö k taşı?”
K um sala yaklaşm ış olan B ayan A rcadia W al-
k e r’ın b u so ru su n a b ir y a n ıt olarak k o rk u n ç bir ça
tırtı duyuldu... K aya pes dem işti ve m eteor denize
uçuyordu...
E ğ er kıyının y an k ıları kalabalığın k o rk u n ç uğul
tu su n u y an sıtm ad ıy sa bu, uğu ltu n u n bu lu tları y ır
tan yıldırım ın gürlem esinden d ah a şiddetli b ir p a t
lam anın çatırtısıyla o an d a boğulm asındandır!...
A danın y ü zey in d en b ir hava dalgası gibi geçti ve
istisnasız tü m seyirciler d ay anam ayarak y ere dev
rildiler...
G öktaşı atm osfer tabakalarını geçerken patlayan
b ir yığın öteki havataşı y a d a göktaşı gibi patlam ış
tı... Ve aynı zam an d a y ü k sek sıcaklığının etkisiyle
sular b u h a r fırtınası halinde savruluyorlardı!...
252
O nedenle öyle oldu ki göktaşının düşm esiyle
k ab a ran inanılm az b ir dalga kıyıya atıldı ve k arşı
sın d a h içb ir şeyin direniş gösterem eyeceği b ir öf
keyle y e re döküldü.
N e y azık ki B ayan A rcadia W alker, b u dalgaya
y ak alan d ı, sıvı kitle kum sala doğru geldiğinde y ere
devrildi, sü rü k len d i!...
Bay S eth S tanfort, y ard ım için atılm ıştı, n ere
deyse k u rta rm a u m udu olm adan, hayatını onun
için tehlikeye ata ra k ve tek b ir y erin e iki k u rb an ın
sayılm ak zo ru n d a kalınacağı öylesi koşullarda!...
S eth S tanfort, genç k adına sürüklendiği sırada
ulaşm ayı başard ı ve b ir kayaya tu tu n a ra k b u can a
v a r dalganın an afo ru n a karşı koyabildi...
O a n d a F ran cis G ordon ve b aşk a birkaçı onlara
d o ğ ru atıldılar ve onları kum salın geri kesim ine ge
tirdiler.
Bay S eth S tan fo rt d ah a bilincini yitirm em işti
am a B ayan A rcadia W alker hareketsizdi. E n acil
tedav iler onu y aşam a d ö n d ü rd ü ve eski kocasının
elini sık arak o na özel sözcüklerle şöyle dedi:
“K urtarılm am gerektiği a n d a kesinlikle belliydi
ki, sevgili S eth'im k u rtarıc ı siz olacak tın ız! ”
A m a m uhteşem göktaşı, B ayan A rcadia W al-
k e r’d an d ah a az m utlu, u ğ ursuz yazgısından kaça-
m am ıştı! U çu ru m a uçm uştu ve duyulm am ış çab a
lar p ah asın a y a rın eteklerindeki b u derin ta b a k a
lard an çekip çıkarılabileceği varsayılsa bile, b u
u m u tta n vazgeçm ek gerekiyordu...
253
A slında ç e k ird e k patlam ıştı. B inlerce kırıntısı
açık lara saçılm ıştı ve B ay de Scback, B ay D ean
F orsyth, D o k to r H u delson kıyıda b irkaç parçasını
bulm aya çalıştılar, b o şu n a aram alar, bu d ö rt m il
y ard an , o lağ an ü stü g ö ktaşından geriye hiçbir şey
kalm am ıştı!
254
X V II. Bölüm
255
için ne ü zü n tü verici son! D em ek ki bilim insanla
rı hiç h ata yapm am ışlardı... A ltın k ü re D a n im ar
ka' nın koloni alanına giren to p rak la rd an birine
düşm üştü... Ve şu an d a ondan artık geriye b ir şey
kalm am ıştı ve U p ernavik A dası’nın kuzeybatısın
daki bu kum salın k u m larına göktaşının tek b ir ze r
resi karışm am ıştı...
Y eryüzü g ö rüş alanlarının birinin ü stünde b in
lerce m ilyar d eğerinde b ir ikinci m eteorun o rtay a
çıkacağına güvenm ek uygun d ü şe r m iydi?... Hayır,
kesinlikle h ayır!... Böyle b ir olasılık kuşkusuz bir
d ah a belirm eyecekti. U zayda o altın yıldızlardan
dolaşanların olması, m üm kündü am a y e ry ü zü n ü n
çekim alanına atılm aları şansı o k a d a r zayıf ki hiç
kim se b u n a en k ü çü k b ir değer atfedem iyordu.
Ve özetle çok iyi olm uştu. D ö rt trilyonluk altını
dolaşım a sokm ak, bu m adenin -hiçbir şeyi olm a
y a n la r için beş p a ra etm ez, h er şeyi olanlar için çok
değerli- tüm üyle değerini yitirm esine yol açardı.
H ayır!... D a n im ark a’nın onu b ir m üze m eteorsal
nesnesi olarak b ir vitrine k ap a tm a ve d u k a altını,
(k u ro n )' ve öteki D an im ark a p araları biçim inde
o rtay a hiç çıkarm am a sağduyusunu gösterm em esi
d u ru m u nd a, m ülkiyeti d ü n y a mali piyasalarını k a r
m a karışık edecek olan bu göktaşının y o k olup git
m esinde üzülecek h içbir şey y o k tu !
Yine de bu sonucu, ilgililerin b u n u b ir düş k ırık
lığı olarak kabul etm e hakları v ardı elbette. Bay
1. Çizilmiş b ir sözcüğün yerin e “kuronu" koyuyoruz.
256
D ean Forsyth ve B ay S tanley H udelson, göktaşla
rının patlam ış olduğu y ere, seyretm eye ne acılarla
gittiler! Ve ku m sald a b o şu n a b irkaç k ırıntı arad ı
lar... B ay de S ch ack ’ın k endi ülkesi için istem eye
ceğini v arsay ara k b ir k ra v a t iğnesi y a d a b ir kol
düğm esi y ap tırab ilecek leri b u göksel altından bir
tohum k ad ar bile y o k tu !
Kaldı ki o rtak acılarında iki rakip artık kısk an ç
lıklarının etkisi altın d a değil gibiydiler ve b u Bay
S eth S tan fo rt ve B ayan A rcadia W a lk e r'ı gerçek
ten m em nun ed erk en F rancis G o rd o n ’u sonsuz se
vindiriyordu. Bu iki eski dost, a rtık v ar olm ayan
b ir m eteora adlarını bile verem eyecek olduklarına
göre niçin k o rk u n ç b ir düşm anlık sınırları içinde
kalacaklardı.
Bu d u ru m d a artık bu G roenland y ö relerinden
uzaklaşm ak, -avcılık a rg o su n d a doğru b ir ifadeyi
kullanırsak- “eli b o ş ” dönm ek, A vrupa, Asya, A m e
rik a ’nın d ah a az y u k arıla rd ak i enlem lerine u laş
m ak gerekiyordu. Altı h afta geçm eden Baffin D e
nizi, D avis Boğazı kullanılam az olacaklardı, b u zu l
lar o raları k aplayacak ve şu a n d a U p ern av ik ö n ü n
de d em ir atm ış olan filotilla sekiz aylığına y erin d en
kıpırdayam az d u ru m a gelecekti. O y sa b u y o lcu lar
d a n hiçbiri için b u uzak kuzey bölgelerinde kışı ge
çirm ek u ygun değildi.
A h ! E ğ er göktaşı hâlâ o ra d a olsaydı, eğer ilkba
h a ra k a d a r altın k ü ren in y a n ın d a nö b et tu tm a k ge
rekseyeli, hiç k u şku y o k B ay de Schack, belki de
257
B ay D e an F o rsy th ve D o k to r H ud elso n bir kuzey
kışının şiddetine m eydan okuyacaklardı. A m a h a
vacıydı göktaşı, denizci olm uştu ve h a tta denizaltı-
cı: A rtık o n u n la ilgilenilm em eliydi..
T üm b u Ingiliz, A m erikan, D anim arka, Fransız,
Alm an, R us gem ileri, 7 A ğustos sab ah ın d a U per-
navik T akım adası arasın d an seyretm eyi kolaylaştı
ran güzel b ir k uzeydoğu m eltem iyle dem ir aldılar.
Z aten yelk en liler değillerdi ve iyi çalışan bu b u h a r
lı gem ilerin p erv an eleri onları çabucak boğazın d ı
şına çıkaracaktı. B ay F orsyth ve O m icron, D o k to r
H udelson, F ran cis G o rd o n ’u n JVlozik’teki kam ara
ların a dö n d ü k lerin i söylem enin b ir y a ra rı y o k sa da,
Bay S eth S ta n fo rt'u n d a yaptığı gibi B ayan A rca
dia W a lk e r’in d a o ray a bindiğini söylem ek için d u
rum öyle değil. B ay de S chack d o ğ ru d an K open
h ag ’a dönen b ir D an im ark a gem isinde yolculuk
y ap tığ ın d an kam arası boş kalm ıştı ve en kısa y o l
d an A m erik a’y a dönm ek isteyen b ayan yo lcu n u n
hizm etine sunulabilm işti.
D avis B oğazı’nı geçiş, deniz tu tm asın a karşı k ö
tü hazırlanm ış m ideler için çok kötü olm adı. G re
enland kıyısını izleyen JVlozik açıktaki dalgalardan
k o ru n u y o rd u ve bu y o lcu lar ciddi b ir biçim de etk i
lenm eden F arew ell B urnu nu 15 A ğustos akşam ı
geride bıraktılar.
A m a o an d an itib aren y alpalam alar ve sallam alar
y en i k u rb a n la r alm ak ta gecikm edi ve b ir tek m e
raklarını tatm in için b u n ca y ararsız ve zahm etli bir
258
y o lcu lu k ta serüvene atılm ış olm aktan kim bilir kaçı
pişm an oldu!
B ay F o rsy th ve B ay H udelson, b u d u ru m d a y e
niden o iğrenç m idesi b u lan an lar to p lu lu ğ u n d a bir
a ray a geldiklerini g ö rd ü ler ve F rancis G o rd o n ihti
m am larını araların d a sürekli paylaştırıp durdu.
B ay S eth S ta n fo rt ve B ayan A rcadia W a lk e r'a
gelince u zu n y o lcu lu k lar alışkanlığıyla h er tü r
olum suzluktan u zak k aldılar ve o nlar için zam an
hoş sohbetlerle akıp gitti. G eçm işten mi söz ediyor
lardı, gelecekten mi söz ediyorlardı? B üyük soru...
K onuşm alarına çoğunlukla karışan F rancis G o r
don b o şan m a engeliyle b irbirlerinden ayrılm ış olan
iki eski eşin arasın d a hep karşılıklı b ir sem patinin
v ar olduğunu görebildi.
M o z ik A m erikan kıyılarında, önünde g ö rü n d ü
ğü ilk sem afor yerleşim birim ine, hem y ak ın d a
d ö n d ü ğ ü n ü hem de K uzey D en izi’ndeki b u seferin
so n u cu n u n ne olduğunu bildiren b ir bilgi gönderdi.
M eteo rd an , U p ern avik A dası’n a düşü şü n d en ve
Baffin D enizi derinliklerine göm ülm esiyle ilgili ilk
h ab e r böylece b u b u h arlı gem iden gelm iş oldu.
Bu h ab e r olağanüstü b ir çabuklukla yayılm ış ol
sa da, te lg ra f telleri ve kabloları E ski ve Yeni D ü n
y a y a on u b irk aç saat içinde ulaştırm ış olsalar da,
acınası so n u n u n ne olduğu öğrenildiğinde d uyarlı
lık b ü y ü k olsa da, ısrar b o şu n a insanların, m erakını
ve de açgözlülüğünü üzerine bol bol çekm iş olan
bu göktaşı h ak k ın d a biraz gülünç şeyler de söyle
259
nebilecektir. H alk ın y a s tu ttu ğ u n u iddia etm ek bel
ki abartılı olacak tır am a b u n u n la birlikte A m eri
k a ’da, b u m eteorolojik düş kırıklığıyla alay eden
b ir tek W b a sto n ’u n şu sorum suz P u n ch ’u oldu.
M o zik, y o lcu ların çoğunluğunun hiç de h o şn u t
kalm adıkları, doğu rü zg ârlarıy la çok sık allak b u l
lak olan b ir seyirin ard ın d a n 27 A ğustos tarihinde
C h arlesto n L im anı’n a dem ir attı.
G ü n ey K aro lin a'd an V irginia y a uzaklık çok faz
la değil ve zaten dem iryolları B irleşik D ev letler’de
hiç y o k değil. B u rad an şu çıkıyor ki hem en ertesi
gün, 28 A ğ u sto s’ta, B ay D ean F o rsy th ve O m icron
b ir y an d an , B ay S tanley H udelson öte yan d an , bi
rinciler E lizabeth S okağı ndaki kuleye, ikinci M o r
ris Sokağı n d aki b u rc a dönüş yolundaydılar.
M o z ik ’in A m erikan sem aforundan y ak ın d a d ö
neceğinin bildirilm esinden bu y a n a bekleniyorlar
dı. C harleston tren i üç yolcuyu b ırak tığ ın d a B ayan
H u d elso n ve iki kızı W h asto n g arın d a b u lu n u y o r
lardı.
K endilerine gösterilen karşılam adan gerçekten
sadece etkilenebilirlerdi. N e B ay F o rsy th ne de
doktor, F rancis G o rd o n 'un nihayet karısı olacak
nişanlısını k o lların d a sıkm asından ne de B ayan
H u d elso n ’u içtenlikle kucaklam asından şaşırm ış
görünm ediler. O şaşkın B ayan Loo y a gelince işte o
d a şöyle söyleyerek B ay D e an F o rsy th ’nin b o y n u
n a atıldı:
“Pekâlâ, b itti değil m i?”
260
Ve aslında bitm işti ve alışkın oldukları dilde k a
tin ler doğal o larak şöyle derler: S u b lata causa, tol-
litu r effectus. N ed en siz sonuç olmaz. Y öre gazete
leri tam d a b u n a dik k ati çektiler, P unch d a dışında
kalm adı, iki rak ib in d ö nüşüne ilişkin olarak espri
dolu sevimli b ir y azı yayım ladı.
G eriye artık, 5 Eylül de S aint-A ndrew çanları
nın V irginia ken ti üzerine ses dalgalarını v a r güçle
riyle y ay d ık ların ı söylem ek kalıyor. Saygıdeğer
O ’G arth , F ran cis G o rd on ve J e n n y H u d e lso n ’un
nikahlarım , anne babalarının, iki ailenin dostları
nın, k en tin ileri gelenlerinin oluştu rd u ğ u b ir to p lu
luk önünde, o inanılm az m eteorun y ery ü zü görüş
alanındaki v arlığından k ay n aklanan onca k ararsız
lıktan so n ra kıydı!
Ve kim se k u şk u duym asın, heyecan içindeki hiz
m etçi M itz, tö ren d e hazırdı ve de iki aydır hazır
güzel giysisiyle çok sevimli B ayan Loo da!...
A yrıca d urum , F o rsy th ve H udelson aileleri için
çok iyiye dönm üş olsa d a B ay S eth S tan fo rt ve B a
y a n A rcad ia W alker için de d ah a az iyi b ir y ö n tu t
turm adı.
B u kez ne at ü stü n d e oldu ne de d oğru ve eksik
siz d o ld urulm uş ev rak larını b irb irlerin in peşi sıra
Yargıç P ro th ’u n evine verdiler. H ayır! Kol kola
oray a geldiler. Ve y arg ıç b irk aç haftalık b ir b o şan
m ayla ayrılm ış olan iki eski eşi y en id en evlendire
rek görevini y erin e g etird ik ten so n ra önlerinde ki
b a rc a eğildi.
261
“T eşekkürler B ay P ro th ” dedi B ayan S tanfort.
“Ve elv ed a” diye ekledi B ay Seth S tanfort.
Ve b u saygıdeğer filozof bahçesine döneceği sı
ra d a yaşlı hizm etçisiyle b aşb a şa kaldığında,
“O n la ra elveda, dem eyip hoşçakalın dem ekle
belki de dajia iy iy a p a rd ım ” diye belirtti.
Jules Verne, Dean Forsyth ve Sydnej' Hudelson adlı
ISBN 975-403-344-7 n 4 ,5 0 0 .0 0 0 TL (K D V D A H λ
9789754033441 01
R
•• 4 ,5 0 YTL (KDV DAHİL)
789754 033441 Basılı f i y a t ı n d a n fa rk lı s a t ı l a m a z