You are on page 1of 7

içindekiler

3 - Prof. Dr. BEDRİ GENÇER: 9- Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN:


MODERNLEŞME BULANIMIN- İYİLİKTE İSRAF
DAN SÜNNETLE KURTULMAK İSRAFTA İYİLİK YOKTUR

12 - Hüseyik Kerim ECE : 16 - Atasoy MÜFTÜOĞLU:


MODERN CAHİLİYYEYİ MODERN - SEKÜLER SINIRLARI
YAŞAMAK AŞMAK
20 - RÖPORTAJ (İLHAMİ PINAR) : ABDURRAHMAN ARSLAN’LA MODERNİTE ÜZERİNE...

24 -“Doç. Dr. Muhammed TÂRİK: İSLAMİ DEĞERLERE GÖRESEVGİNİN HAKİKATİ VE ÇEŞİTLERİ

28 - ABDULLAH DAİ : DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜ

23 - RÖPORTAJ (İlhami PINAR) : Dr. HÜSEYİN KAMİ BÜYÜKÖZER

32 - Muhammed İSLAMOĞLU: UYARMAK GÖREVİ

36 - Nasuriddin YASİN: İSLAMA GÖRE DOST VE DÜŞMAN

43 - Seyfulislam ÇAPANOĞLU: AKAİDLE İLGİLİ SORULAR

51 - Süleyman Gülek : Çocuk Eğitimi

55 -Aydın TALAY : YUMUŞAK HUYLULUĞUN BEREKET VE FAZİLETLERİ

48 - Duran ÇETİN : Karizma Telefon

60 - Doç.Dr. Ali AKBEN : UNUTMA MUCİZESİ VE DOĞAL ÇÖZÜMLER…

62 - Ahmet VAROL :

YENİ VUSLAT ÖZEL Adres : Abonelik Şartları : Reklam ve Abonelik: Dergi Grafik Tasarım:
Yurt Basın Yayın Rek. Paz. Ihlamurkuyu Mh. Alemdağ Cad. 1 Yıllık ( 12 sayı ) Abonelik : 60 TL Mustafa DARANDE Ayşe KURT
San. Tic. A.Ş. Adına Adalet Sok. No:11 P.K. 34772 Avrupa 1 Yıllık Abonelik : 60 Euro abone@vuslatdergisi.com 0 (533) 369 83 06
İmtiyaz Sahibi: Ümraniye / İstanbul aysekurt@vuslatdergisi.com
Recai ZENGİN Tel : 0 (216) 612 78 22 Posta Çeki Hesabı: E-mail: Baskı:
Yazı İşleri Müdürü: Fax : 0 (216) 611 04 64 162 51 43 / Yurt Basın Yayın A.Ş. vuslat@vuslatdergisi.com Dergah OFSET
Cemal KILIÇTAŞ İstanbul
0 (216) 489 33 33

Dergide Yayınlanan Yazılardan Yazarları Sorumludur. Reklamların Sorumluluğu İlan Sahiplerine Aittir. Kaynak Gösterilerek Alıntı Yapılabilir.
Modernleşme Bunalımından
Sünnetle Kurtulmak

dosya 1
"Prof. Dr. Bedrİ GENÇER

G
eçmiş asırlarda dünya halkları Sosyolojik olarak modernleşme, üretim
aralarına mesafe koyarak tarzındaki köklü bir sosyal değişime delalet
aynı zamanda ancak ayrı eder. Marksist bir perspektifi yansıtsa da
çağlarda, kendilerine özgü dünyalarda bir toplumun hayat tarzını ve görüşünü
yaşayabiliyorlardı. Ancak çağımızda belirleyen şey, üretim tarzıdır. İnsanlık
kapitalistleşmeyle hızlanan küreselleşme tarihine bakıldığında belli başlı üç üretim
sürecinde böyle bir ihtimal kalmadı. tarzı görülür. Birincisi tarım, ikincisi sanayi,
Müslimi, gayrimüslimiyle bunalımı her kese, üçüncüsü de bilgi. Kısaca “modern hayat
her yere teşmil eden bir modern dünyada tarzı” olarak aktarabileceğimiz modernlik,
yaşar hale geldik. Modernlik, bilinçlerimizde Batı’da XIX. asırda gerçekleşen Sanayi
adeta bunalımla özdeşleşmiş, modern Devrimi’nin ortaya çıkardığı üretim
medeniyetin manevî külfetleri, bir zamanlar ve hayat tarzını belirtir. Böylece Batı
insanları cezbeden maddî nimetlerini medeniyetine güç kazandıran modern
tamamıyla bastırmış durumda. Herkes, toplumun ana tipi olarak sanayi toplumu
çağımızın Aristosu Max Weber’in deyimiyle dünyaya dayatılınca onunla başa çıkmaya
modernliğin demir kafesinden bir çıkış yolu azmeden Doğulu toplumlar “kalkınma”
arayışında. Tedavi için önce doğal olarak denen sanayileşme yoluyla modernleşme
“bunalım kaynağı modernlik Batı’da nasıl sürecine girmek zorunda kaldılar. Bu, üretim
ortaya çıkmış, dünyaya nasıl yayılmış, bize tarzıyla birlikte tüketim ve hayat tarzının,
nasıl sirayet etmiş” sorularından hareketle bir toplumun baştan aşağıya değişmesi,
modernleşmenin iyi bir teşhisi gerekiyor. kabuk değiştirmesi anlamına geliyordu. İşte
sosyolojik anlamda modernleşme, kısaca
Modernleşme, genelde sosyolojik bir bir tarım toplumunun sanayi toplumuna
kavram olarak bilinse de pek bilinmeyen dönüşmesi sürecini ifade eder.
gerçek, sosyolojinin zaten teolojinin
sekülerleştirilmiş bir versiyonu olduğudur. Yepyeni Bir Dünya Özleminin Bedeli
XVIII. ve XIX. asır Batı dünyasında sosyoloji
teolojinin halefi bir disiplin olarak doğmuştur. Aslında Hıristiyanlığın krizinden
Bu, basitçe Batı’da “teoloji, ideoloji, kaynaklanan teolojik bir kavram olarak
sosyoloji, biyoloji” gibi bütün disiplinlerin modernleşmenin tarifine kelime
sonundaki “loji=logos” kelimesine bakarak anlamından başlanmalıdır. Arapça bedî
anlaşılabilir. Bilindiği gibi aslında pagan kavramının karşılığı olarak modern, lâfzen
Stoacıların dilinde “hikmet” anlamına gelen ‘yepyeni’ anlamına gelen bir kelimedir.
Yunanca “logos”, Hıristiyanlığın gelişinden Arapça’da “ibdâ” bir şeyi benzersiz, örneksiz
sonra Hazreti İsa’ya delalet eden “kelime” olarak yaratmak demektir. Kâinat, mutlak
anlamı kazanmıştır. Bu da Batı’daki tüm anlamda ancak Cenab-ı Hakk tarafından
bilgi disiplinlerinin tâ özünde teodise krizini benzersiz, örneksiz olarak yaratıldığına
aşmak için geliştirilen teolojik veya seküler göre buradaki yepyenilik, ahir zamanda İsa
bir eskatolojinin araçları olarak doğduğunu Mesih’in gelişiyle kurulacak olan yeryüzü
gösteriyor. cennetini, ahir zamandaki saadet çağını

VUSLAT
SAYI / 129 - MART / 2012 3
belirtir. 1991’de George Bush’un ilan ettiği Batılılar, bu hareketlerden hep hayal
“yeni dünya düzeni” kavramı da bunun kırıklığına uğrayarak Mesih’in gelmesinden
politik bir ifadesinden başka bir şey değildir.ümitlerini kesince “Artık Mesih’i beklemeye
tahammülümüz kalmadığı için onun
dosya 1

Şu halde modernizm, “mesiyanizm” kuracağı “yeni dünya düzeni” denen saadet


denen ahir zamanda gelecek kurtarıcı çağını kendimiz başlatmaktan başka
beklentisinin kılık değiştirmesinden çare yok” kararına varıyorlar. Bunu da
ibarettir. Bu kılık değiştirme sürecini daha devrimcilikle tarihi hızlandırarak yapmaya
iyi anlamak için nomisizm denen zıddına çalışıyorlar.
bakmakta fayda vardır.
Geleneksel mesihçilikte, ahir zamanda
Bütün dinlerin paylaştığı hikmete dayalı gelecek altın çağ uğruna bugünün,
kadim geleneksel dünya görüşü -ki dinlerin tarihin askıya alınması, buna tepki olarak
anahtar kavramları da hikmet ve sünnettir- ortaya çıkan seküler mesihçilik olarak
nomisizme dayanır. Lâfzen şer’îcilik anlamına modernizmde ise tam aksine ahir zamanda
gelen nomisizm, nomos=şeriat denen dinin gelecek altın çağı öne çekme, sekülerizm
gövdesini oluşturan ilahî yasaya göre sayesinde hemen “burada ve şimdi” kurmak
tarihi yaşama, bu yasaya bağlı bir imtihan için devrimcilik yoluyla tarihi hızlandırma
diyalektiğince kurtuluş anlayışını ifade eder. esprisi yatar. Tabiatıyla her uç gibi bu iki üç
Burada anahtar kavramlar, şeriat ve kesb’dir.
Arapça deyn=borç kökünden türeyen
dini, onun özel ifadesi şeriatı gönderen
Modernlik, her açıdan
Allah, şeriat kaynağından içerek borca hayatımızı kuşattığı için bugün
dayalı ticareti kazanması beklenen taraf artık bizim Efendimiz ‘aleyhi’s-
ise insandır. Efendimiz ‘aleyhi’s-salâtü ve’s- salâtü ve’s-selâmın sünnetine
selâmın “Birinizin elinde bir fidan varken tamamen uygun yaşamamız
kıyamet kopacak olsa, kıyamet kopuncaya
kadar o fidanı dikebilirse diksin” meâlindeki imkânsız gibidir. Ancak bu du-
hadisi, aktivistik, şer’îci din anlayışının en rumda “artık modern hayat
çarpıcı ifadesini oluşturur. İslâm’da her tarzının kucağına düşmüşüz,
hicrî asrın başında gelen mücedditin tecdit akıntıya kürek çekmekten başka
misyonu, şeriatın beşerî tercümesi olan fıkhı
yenilemek, baş-müceddit olarak Mehdî’nin
çaremiz yok” diye teslim bayrağı
misyonu ise Batı’da olduğu gibi tarihi çekmekten daha büyük bir
askıya alarak kendisini bekleyen insanlığı yanılgı olamaz”
kurtarmak değil, bu süreci kemale erdirmek,
şeriatı tam olarak uygulamaktır.
Buna karşı eskatolojik zihniyette ise bakış da, tarihi askıya alma, Mesih’i bekleme
“aslî günahla doğmuş insanın düşkünlüğü” kadar tarihi hızlandırma tutumu da kritik
anlayışının etkisiyle kendisini “eşref-i kopuşlara yol açan illetlerdir. İster teolojik,
mahlûkât ve halifetullâh fi’l-arz’” olarak ister seküleristik olsun eskatolojik zihniyetin
görmekten çıkan insanlar, bir kurtarıcı beşerî deneyimi sekteye uğratan bir
beklentisi içine girerek tarihi askıya meşruiyet krizine yol açması mukadderdir.
alıyor. Batı tarihi boyunca süregelen Burada meşrulaştırmadan kasıt, insanın
tahakküm ilişkilerinin kula kulluk sistemine yaşadığını inandığına uydurmasıdır.
dönüşmesinin yol açtığı meşruiyet krizinin Modernizm, bir meşrulaştırma sunma
etkisiyle kurtarıcı özleminin doruğa iddiasıyla ortaya çıksa da postmodern çağda
çıktığı zamanlarda birçok sahte Mesih açığa çıktığı gibi daha derin bir meşruiyet
çıkmıştır ki bunların sonuncusu Osmanlı’da krizine zemin hazırlamıştır.
1688 yılındaki Sabetay Sevi hareketidir.

VUSLAT
4 SAYI / 129 - MART / 2012
Her Yeni Lezzetli Değildir sözünün de belirttiği gibi yeniye ilgi, insanda
fıtrî bir meyildir. Ancak geleneksel olarak
Somut olarak modernleşme, Batı’da insanların arzuladığı, yeni bir bina, elbise
kullanılan civilization kavramının karşılığı örneklerinde olduğu gibi “eskinin yeni”sidir;

dosya 1
sayılabilir. Burada problem, civilization modern ise “eskisi olmayan yeni” demektir.
kavramının Türkçe’ye aktarılış tarzında yatar. “Eskisi olmayan yeni”yi yaratmak da mutlak
Civilization, lâfzen medenileşme anlamına olarak Allah’a mahsus olduğu için insanların
geldiği halde Türkçe’ye medeniyet gibi modernin peşinde koşmasının hüsranla
bir durumu belirten bir kavram olarak sonuçlanması kaçınılmazdır.
aktarılmaktadır. Medenileşme, yani Bid’atten Sünnete
civilization, Batı’da bilimsel ve teknolojik
gelişme sürecini ifade eder. Max Weber’in Modern ve gelenek kavramlarının
“araçsal akliyet” dediği gelişmenin dinimizdeki karşılığı sünnet ve bid’attir.
karakteristiği, bilimsel ve teknolojik İslam tarihi boyunca İslam âlimlerinin başlıca
gelişmedir. Araçsal akliyette yatan espri, işi, bunların tanımı olmuştur. İslam tarihinde
zamanla araçların amaçları belirler hale somut olarak İmâm-ı Gazâlî’nin vefatından
gelmesidir. Medenileşme süreciyle dünyanın sonra akidevî tartışmaların yavaş yavaş
imar edilmesi olumlu bir şey olsa da bir süre azaldığını, tarihe gömüldüğünü görüyoruz.
sonra ulvî gaye ve amaçların denetiminden Ondan sonra günümüze kadar gelen esas
çıkan bilimsel ve teknolojik gelişmenin problem, sünnet ve bid’atin içeriğinin,
belirlediği bir medenileşme süreci, insan ölçütünün, kapsamının belirlenmesi
fıtratına aykırı bir seyir kazanmıştır. olmuştur. Kısaca “dinde tutulan yol” olarak
XIX. asır İslam dünyası seçkinleri, İslam tarif edilen sünnet, Efendimiz ‘aleyhi’s-salâtü
dünyasının maddeten perişan durumuyla ve’s-selâmın gösterdiği İslam’ın nebevî,
Avrupa toplumlarının maddî refah seviyesini normatif kalıbı, ideal yaşayışı demektir.
kıyasladıklarında Batı’yı özlemle bakmaktan Sünneti es geçerek yalnızca Kur’an-ı
kendilerini alamıyorlardı. Buradaki Kerim’i esas aldığımızda Hıristiyanlık gibi
problem ise, o zaman maddî bakımdan ancak “ağacı sev, yeşili koru” türünden bir
İslam dünyasından daha ileri, müreffeh İslâm ortaya çıkar. Rabbimizin bize “zikir”
bir durumda bulunan Batı’nın geliştirdiği olarak tanıttığı Kur’an-ı Kerim’den hayatım
modern hayat tarzının fıtrata uygun olup tamamını kuşatacak bir din tarifi çıkmaz.
olmadığının yeterince sorgulanmamasıydı. Kur’an-ı Kerim’in emirlerini normatif, yani
Halk dilinde modernizm eşyanın yeniliği, insanların uygulayabilecekleri normlar
kullanışlılığı gibi olumlu çağrışımlar yapsa haline getiren, sünnettir.
da onun fıtrata aykırı yönleri yaşadıkça
görülür. Yeni bir bina herkese cazip gelir. Dolayısıyla neyin bid’at olup olmadığı-
Ancak o binayı değerli kılan, maddî
güzelliğinden ziyade fıtrata, sıhhate uygun
olup olmadığıdır.

Günümüzde etrafımızı saran devâsâ,


süslü binaların insan fıtratına ne kadar aykırı
olduğunu fark etmeyen yoktur. Bugün artık
beğenmediğimiz eskinin düzayak evleri,
bugünkü apartmanlardan çok daha fıtrî,
sıhhî idi. Yaşadığımız çağda insanlarda
merhamet duygusunun giderek aşındığı
söyleniyor. Uzmanlar bunun sebebi olarak
insanın toprakla temasının kesilmesini
gösteriyorlar. Arapça’da “Her yeni lezzetlidir”

VUSLAT
SAYI / 129 - MART / 2012 5
nın tanımı, sünnetin titiz tanımına bağlıdır. kriziyle karşılaşacağını dinin peygamberi
Bid’at=modernlik, kısaca kıvamını bulmuş zaten haber veriyor. Bu noktada Efendimiz
İslâmî yaşayışı ifade eden sünnete ilave ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın iki hadisi
demektir. Bu anlamda bütün mesele, öne çıkıyor. Birincisi “İslam garip olarak
dosya 1

gelmiştir ve garip gidecektir” hadisidir. Bu


hadis, İslam’ın ve Müslümanların zamanla
modernizmin tahaddisine maruz kalacağını
haber veriyor. İkincisi de “Ümmetimin fesadı
zamanında benim bir sünnetimi diriltene
yüz şehit ecri vardır” hadisidir.

Fıtrata Dönüş Yolunda Adım Adım

Modernlikten çıkış açısından ikinci


hadisin bildirdiği, birincisinden daha önemli.
Bugün Müslümanların hayatını istila etmiş
durumda olan modernlikten çıkış imkânsız
gibi görünse de aslında durum hiç de öyle
ümitsiz değil. Bizi bir çıkmaz psikolojisine
sevk eden temel yanılgı, “ya hep, ya hiç”
“bid’at-i hasene” ile “bidat-i seyyie” denen mantığının geçerli olduğu dinin alanlarını
bid’atin makbul ve mezmum türlerinin karıştırarak meseleye bakmaktır. “Biraz
tefrikidir. Yani yapılan, güzel yenilik mi ya da hamile olmaz” sözünün anlattığı “ya hep,
kötü yenilik mi? Aslında bu bile hakikîden ya hiç” mantığı, dinin akide, iman alanında
ziyade mecazî bir ayırım olarak görülebilir. geçerlidir; ancak hele ahir zamana doğru
Zira Efendimiz ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın artan insanın kusurlu tabiatından dolayı
“Müslümanların güzel olarak gördüğü, Allah amelde, sünnette biraz hamilelik olur.
katında da güzeldir” buyurduğu gibi, güzel
yenilik=modernlik, zaten İslam ümmetinin Modernlik, her açıdan hayatımızı
kabulü ile sünnetin bir parçası haline kuşattığı için bugün artık bizim Efendimiz
gelir. Dolayısıyla mutlak anlamda bid’at ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmın sünnetine
dendiğinde, sünnete entegre olmayan tamamen uygun yaşamamız imkânsız
bid’at-ı seyyie denen olumsuz yenilikler gibidir. Ancak bu durumda “artık modern
kastedilir. hayat tarzının kucağına düşmüşüz, akıntıya
kürek çekmekten başka çaremiz yok” diye
Bid’at, sosyal değişmeyle ortaya çıkan teslim bayrağı çekmekten daha büyük bir
bir kavramdır. Kâinat, özünde sürekli yanılgı olamaz. Zikrettiğimiz ikinci hadis-i
bir değişim halinde olduğu için mutlak şerif, tam da bu zihniyetin yanlışlığına vurgu
olarak sosyal değişime direnmek ya da
durdurmak imkânsızdır. Son ve evrensel din
olduğu için İslam’ın özünde evrenselleşme Modern hayat ve düşünce tar-
vardır. Her şeyin bir bedeli olduğu gibi zının istilasına uğradığımız bir
evrenselleşmenin bedeli de yoğun sosyal
değişimdir. İslam toplumlarında bu değişim,
çağda bir sünneti bile kollamak,
belirginlik kazandığı Abbasîler döneminden özellikle Müslüman kimliğin ko-
bu yana devam ediyor. Yoğun sosyal runması açısından hayatî önem
değişim sürecinin bedeli de modernlik, arz ediyor.”
diğer bir ifade ile bid’atlarla yüzleşmektir.
Kaçınılmaz olarak İslâm’da bid’atlerin
artacağını, Müslümanların modernlik yapıyor. Birinci “garipler” hadisi, modernliğin

VUSLAT
6 SAYI / 129 - MART / 2012
Müslümanların er-geç başlarına geleceğini, Müslüman, modernleşmeye karşı sünnete
ikinci hadis ise bu durumda Müslümanların uygun sağlıklı bir hayat tarzında direniyor
bir sünneti bile kollamasının buna direniş demektir. Malum, modern dünyada seküler
anlamına geleceğini, Müslümanların “yap kültür kavramıyla ifade edilen sünnet,

dosya 1
hep, ya hiç” yanılgısına düşmeden ellerinden kitaplardan ziyade bizzat uygulayandan
geldiğince sünnete uygun yaşamaları görerek öğrenilir, nesilden nesile aktarılır. Bu
gerektiğini bildiriyor. Modern hayat ve zincir koptuğu içindir ki bugün yerde yeme,
düşünce tarzının istilasına uğradığımız bir koku sürme gibi sünnet olarak bildiğimiz
çağda bir sünneti bile kollamak, özellikle şeyleri bile tam ölçüsünü bilmeden el
Müslüman kimliğin korunması açısından yordamıyla uygulamaya çalışıyoruz.
hayatî önem arz ediyor. Sünnete uygun yeme tarzı, yerden bir
karış kadar yüksek ayaklı sinilerde değil,
Bu noktayı bir örnekle somutlaştıra biliriz. doğrudan yere koyulmuş sofrada yemek
Modernleşmenin bir anlamı da şehirlileşme yemektir. İnsan üzerindeki fizyolojik ve
veya diğer anlamıyla kentselleşme. Burada psikolojik etkileri bakımından yerde ile
masada yemek arasındaki büyük farklılık
bilimsel olarak tespit edildiğinde sağlıklı bir
hayatın modeli olarak sünnetin önemi daha
iyi anlaşılacaktır.

Günümüzde eve ve Allah’ın evi camiye sağ


ayakla girip sol ayakla çıkmak gibi unutulan,
küçük görülerek ihmal edilen sayısız
sünnet var. Bugün Müslüman topluluğun
sünnetten uzaklaşma derecesinin vehameti
fark edilmiyor bile. Örneğin eskiden
sokakta başı açık bir erkeğin şahitliği kabul
“şehirlileşme ile kentselleşme” arasında edilmezken bugün değil hayatta ve değil
yaptığımız ayırım, Sanayi Devrimi’yle birlikte sıradan halk, ilahiyat akademisyenleri ve
ortaya çıkan “şehir ve kent” ayırımından din görevlileri bile tahrîmen mekrûh olduğu
kaynaklanıyor. İstanbul, Edirne, Sivas, halde başı açık namaz kılmayı kanıksamış
Konya gibi şehirler, bir külliyenin etrafında hale gelmiştirler. Bugün Efendimiz ‘aleyhi’s-
kurulmuş organik bir bütündür. Kent ise salâtü ve’s-selâmın yaptığı tarzda orucunu
Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan, büyük
binalardan, numaralandırılmış caddelerden Malum, modern dünyada
oluşan ruhsuz ve yapay bir oluşuma delalet
eder. Modernleşme, insanları geleneksel seküler kültür kavramıyla ifade
şehir yahut köy hayatından sanayi ve edilen sünnet, kitaplardan
ticaretin hâkim olduğu kent hayatına ziyade bizzat uygulayandan
geçmeye zorlar. Ve bu kent hayatında
modernleşme, “kültür” dediğimiz, açlık gibi
görerek öğrenilir, nesilden nesile
en temel ihtiyaçlarımızı giderme tarzımızda aktarılır. Bu zincir koptuğu
görülür. içindir ki bugün yerde yeme,
koku sürme gibi sünnet olarak
Bilindiği gibi eskiden insanlar, sünnete
uygun olarak yer sofralarında yerlerdi. bildiğimiz şeyleri bile tam
Kentselleşme sürecinde neredeyse herkes, ölçüsünü bilmeden el yordamıyla
“terfi” ederek masalarda yemek yer hale uygulamaya çalışıyoruz.
geldi. İşte eskiden olduğu gibi evinde
tekrar yer sofrasında yemek yiyen bir

VUSLAT
SAYI / 129 - MART / 2012 7
açan, iftar eden kaç kişi var acaba? Sünnetleri sigara veya cep telefonu fıtrata aykırı ise bu
öğrenmede önemli bir kaynak olarak Seyyid yalnızca Müslümanlar değil, tüm insanlar
Ali-zâde Yâkub’un Tam Şir’at’ül-İslam Şerhi için geçerlidir. İkincisi de israf meselesi.
(Mefâtîhu’l-Cinân Şerhu Şir’ati’l-İslâm) (Çev. Cep telefonu ve diğer teknoloji ürünlerini
dosya 1

Naim Erdoğan, İstanbul: Pamuk, 1990) adlı kullanmak durumundayız. Ancak bunları
eseri tavsiye edilebilir. kullanırken kararında ve yerinde kullanmak,
israfa kaçmamak gerekir.
Eski, saf Müslümanların yaptığı gibi, Sonuç olarak modernleşmeye karşı
lehine bir “ya hep, ya hiç” mantığıyla küçük- durmak için, birincisi, modernleşmeye karşı
büyük, önemli-önemsiz diye ayırmadan, tutumumuzu, İslâmîlik-gayr-i İslâmîlik değil,
pazarlık konusu yapmadan bütün sünnetleri fıtrîlik-gayr-i fıtrîlik evrensel kriterine göre
uygulamaya azm ü cezm ü kasd ettiğimizde belirlemek ve ikincisi mümkün olduğunca
hayat seyrimizin nasıl fıtrata, sıhhate sünnete uygun bir hayat tarzı benimsemek
dönmeye başladığını elbette göreceğiz. zorundayız.
Bilindiği gibi insan, “Kâbe yolunda karınca
misali” samimiyetle bir yola girdiğinde “Bilindiği gibi eskiden
her halükârda nusret ve kesbe mazhardır.
Birincisi, bir adım attığında Rabbü’l-Âlemîn insanlar, sünnete uygun
diğer adımı kolaylaştıracak, ve ikincisi, yolun
sonuna, menzile varamasa bile varmışçasına
olarak yer sofralarında
karşılığını görecektir. Çünkü mü’minler, yerlerdi. Kentselleşme sü-
zaferle değil, seferle mükelleftir.
recinde neredeyse herkes,
Bugün modern çağın bunalımından çıkış
yolu arayışındaki Müslümanların dilinde
“terfi” ederek masalarda
dolaşan “İslâm’ı yaşamak” tabiri, soyut ve yemek yer hale geldi. İşte
ideolojik bir tabirdir. Sünnet, “fıtrata uygun
olarak gönderilen dinin yaşayış kalıbı, dinde eskiden olduğu gibi evin-
tutulan yol”, bid’at=modernlik ise “fıtratın
kalıbı sünnetten uzaklaşma” anlamına
de tekrar yer sofrasında
geldiğine göre, “sünnete uygun yaşamak”, yemek yiyen bir Müslü-
modernleşme bunalımından kurtuluş
için yegâne somut ve evrensel reçeteyi man, modernleşmeye karşı
oluşturmaktadır.
Böylece modernleşmeyi fıtrata
sünnete uygun sağlıklı bir
uygunluk ya da aykırılık kriterine göre hayat tarzında direniyor
değerlendirdiğimizde problemi daha
objektif ve evrensel bir açıdan görmeye demektir.”
başlayacağız. Evrensel bir açıdan
modernleşme, fıtrata aykırı bir yaşayış -ve
buna bağlı duyuş ve düşünüş- tarzının
egemenliği olarak görüldüğünde fıtrata
aykırı olanın, yalnızca Müslümanların
değil, tüm insanların hayatını tehdit
ettiği sonucuna varılacaktır. Bu bakımdan
modernleşmeye direnmek, yalnızca, adeta
Don Kişot gibi modernlikle mücadele
etmekte olarak gösterilen Müslümanların
değil, fıtrata uygun, sağlıklı yaşama
özlemindeki tüm insanların işidir. Mesela

VUSLAT
8 SAYI / 129 - MART / 2012

You might also like