You are on page 1of 60

Ahval156

LGBT KÜLTÜR / YAŞAM DERGİSİ - EYLÜL / EKİM 2017 / 5 TL

Korku Siyasetinden Korkutarak Siyasete Ülkü Doğanay | “Dünyayı Güzellik Kurtaracak” Faruk Alpkaya | Tasfiye Edilmiş Bir
Feminist Akademisyenin Ahval Üzerine Düşünceleri Alev Özkazanç | arkadaş’ın lotus çığlığı, ve şu bizim hayat Karin Karakaş-
lı | Türkiye Evlatlarına Kendisinden Başka Bir Şeyle Öldürülmek İmkânı Vermiyor N. Ekrem Düzen | Türkiye Muhafazakârlaşı-
yorken Dünya Nereye Gidiyor! Erdal Partog | PrEP: İhmal mi, İhtimal mi? PrEP Üzerine Kısa Bir Tartışma Furkan Hancıoğlu |
Ahvalimi kime diyeyim? Söyleşi: Yıldız Tar | OHAL’de Medya Funda Başaran | Pardon, O Masa Rezerve! Türkiye’de Trans Ol-
mak ve Vatandaşlık Aysun Öner | LGBTİ’lerin OHAL’i; OHAL’in LGBTİ’leri Yıldız Tar | Ankara: İyi Kalpli Üvey Ana | Ahvalimizin
Yok Hukuku Dinçer Demirkent | LGBTİ’leri Sokakta Yalnızlaştırmamak Umut Güner | Kalp Kıran Kuirlerden de Hesap Soralım
mı Tatlı Kıs? Umut Erdem
Kaos GL'den
Kaos GL Derneği Adına Sahibi ve Sorumlu
Yazı İşleri Müdürü
Umut Güner

Genel Yayın Yönetmeni


Aylime Aslı Demir
Merhaba!
Dosya Editörleri
Aylime Aslı Demir, Umut Güner, Yıldız Tar Yaz biter, güz başlarken “Ahval” dosya konulu yeni sayımızla karşınızdayız.
Hukuk Danışmanları Bu sayıda son yıllarda içinden geçtiğimiz sürece “umut ilkesini” de unut-
Av. Elif Ceylan Özsoy, Av. Oya
Aydın, Av. Yasemin Öz, Av. Hayriye Kara
madan odaklanmak istedik.
Grafik Tasarım Ülkü Doğanay, aşırı sağ ve muhafazakâr partilerin seçmeni mobilize
Memed Murat
memedmurat@gmail.com etmek adına sıklıkla başvurduğu ve çoğu zaman olumlu sonuç aldığı bir
Abone Sorumlusu
strateji olan korku siyasetini yazdı. Alev Özkazanç, “tasfiye edilmiş bir
Semih Varol feminist akademisyen” olarak ahval üzerine düşüncelerini paylaştı. Ekrem
semih@kaosgl.org
Düzen, “Türkiye Evlatlarına Kendisinden Başka Bir Şeyle Öldürülmek
Redaksiyon
Ali Erol
İmkanı Vermiyor” yazısıyla günümüze odaklandı.
Katkıda Bulunanlar
Alev Özkazanç, Aysun Öner, Berrin Dede, Besim Arkadaş Z. Özger’in şiirleriyle sohbet eden Karin Karakaşlı, ahvalimize
Can Zırh, Ceren Ergenç, Çağla Devrim, Demhat
Aksoy, Dinçer Demirkent, Ekrem Düzen, Erdal
edebiyat penceresinden baktı. Faruk Alpkaya, OHAL’den bahsederek,
Partog, Faruk Alpkaya, Fırat Varatyan, Funda “Dünyayı kurtarmak için güzelliğe biraz yardımcı olmak gerekiyor galiba”
Başaran, Funda Cantek, Furkan Hancıoğlu, Hatice
Kapusuz, Karin Karakaşlı, Mert Güzel, Özgür dedi.
Adıkutlu, Selda Tuncer, Tanju Gündüzalp, Umut
Erdem, Umut Güner, Umut Güven, Ülkü Doğanay,
Yıldız Tar, Zeliha Etöz.
Erdal Partog, “Türkiye Muhafazakârlaşıyorken Dünya Nereye Gidiyor”
diye sordu. Furkan Hancıoğlu, PrEP’e dair ihmal ve ihtimalleri tartıştı.
Kapak ve Umum
Ateş Alpar Bu sayımızdaki Ankara, Bursa, Denizli ve İstanbul’dan LGBTİ+ akti-
Yönetim yeri
vistlerine de mikrofon uzattık, ahvallerini anlattılar. Funda Başaran da
Kaos GL OHAL’de medyayı inceledi. Aysun Öner ise “Pardon, O Masa Rezerve”
Remzi Öğuz Arık Mahallesi Tunus Caddesi 93/8
Kavaklıdere/Ankara yazısıyla Türkiye’de trans olmak ve vatandaşlığı tartışmaya açtı.
Faks: +903.122.306.277
E-posta: editor@kaosgl.org Yıldız Tar, LGBTİ’lerin OHAL’i ve OHAL’in LGBTİ’lerini anlattı. Fun-
URL: http://www.kaosgl.org
da Cantek ise Hatice Kapusuz, Selda Tuncer, Tanju Gündüzalp, Besim
Abonelik
Yurt içi 1 yıllık (6 sayı) abone bedeli 25 TL
Can Zırh, Ceren Ergenç ve Zeliha Etöz’le yuvarlak masa söyleşisinde
Yurt dışı 1 yıllık abone bedeli 25 Euro ya da 40 Ankara’yı ve Ankara ile kurduğumuz ilişkileri tartıştı. Yuvarlak masa söyle-
Dolar
Please transfer 25 Euros or 40 Dollars for 1 şisinin ilk bölümünü bu sayıda okuyabilirsiniz. Söyleşi diğer sayılarımızda
year subscription to one of the following bank
accounts.
da devam edecek.
Garanti Bankası Yenişehir Şubesi
TL: TR50 0006 2000 4110 0006 2940 36 Umut Erdem, “Kalp Kıran Kuirler” diyerek ahvalimize çok daha öznel bir
USD: TR75 0006 2000 4110 0009 0906 78
EURO: TR51 0006 2000 4110 0009 0903 34 yerden baktı. Umut Güner, sendikal mücadele ve LGBTİ haklarını ince-
Basım tarihi
lediği yazısıyla ahvalimizi emek ekseninde tartıştı.
26 Ağustos 2017
İyi okumalar!
Baskı
Ayrıntı Basımevi İvedik Organize Sanayi Bölgesi
28.cad. 770.sok. No: 105 Ostim Ankara
Telefon: 0 312 394 55 90

Yayın Türü
Yerel Süreli (2 aylık) Eylül & Ekim 2017
Tutsaklara, mültecilere ve HIV + LGBTİ’lere
ücretsiz gönderilir.

Kaos GL Dergisi, Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel


Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin süreli
yayınıdır.
Dergide yer alan yazılı ve görsel çalışmalardan,
yazarları ve sanatçıları sorumlu olup; bu
çalışmalar, Kaos GL Dergisi ve Kaos GL
Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
Kaos GL Dergisi, Gökkuşağı Projesi kapsamında,
İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Kurumu
SIDA tarafından desteklenmektedir.
4 9
Tasfiye Edilmiş Bir Feminist Akademisyenin
Korku Siyasetinden Ahval Üzerine Düşünceleri
Korkutarak Siyasete

DOSYA
Ahval
Korku Siyasetinden Korkutarak Siyasete // OHAL’de Medya //
Ülkü Doğanay // 4
Funda Başaran // 30
“Dünyayı Güzellik Kurtaracak” // Faruk Alpkaya // 7
Pardon, O Masa Rezerve!
Tasfiye Edilmiş Bir Feminist Akademisyenin
Ahval Üzerine Düşünceleri Türkiye’de Trans Olmak ve Vatandaşlık

// Alev Özkazanç // 9 // Aysun Öner // 32

arkadaş’ın lotus çığlığı, ve şu bizim hayat LGBTİ’lerin OHAL’i; OHAL’in LGBTİ’leri

// Karin Karakaşlı // 11 // Yıldız Tar // 37

Türkiye Evlatlarına Ankara: İyi Kalpli Üvey Ana // 42


Kendisinden Başka Bir Şeyle Öldürülmek İmkânı Vermiyor Ahvalimizin Yok-Hukuku // Dinçer Demirkent // 48
// N. Ekrem Düzen // 17 LGBTİ’leri Sokakta Yalnızlaştırmamak // Umut Güner // 50
Türkiye Muhafazakârlaşıyorken Kalp Kıran Kuirlerdeni de
Dünya Nereye Gidiyor! Hesap Soralım mı Tatlı Kıs? // Umut Erdem // 51
// Erdal Partog // 19
PrEP: İhmal mi, İhtimal mi?
PrEP Üzerine Kısa Bir Tartışma
// Furkan Hancıoğlu // 22
Ahvalimi kime diyeyim?// Söyleşi: Yıldız Tar // 25
Umum // 28

a
li Üvey An
alp
32 Türkiye’de Trans Olmak ve Vatandaşlık 42 Ankara: İyi K

48
Halimiz, ahvalimiz
Carl Schmitt, Siyasi İlahiyat’ında egemeni “olağanüstü hal”e karar veren olarak tanımlar ve ekler: “Egemen, durumu
kendi bütünselliği içinde yaratır ve garanti altına alır. Bu son karar onun tekelindedir. Devlet egemenliğinin özü burada
yatar ve hukuken zorlama veya hükmetme tekeli olarak değil, olması gerektiği gibi karar verme tekeli olarak tanımlanır;
burada geçen karar kelimesi, geliştirilebilecek olan genel anlamıyla kullanılır. Olağanüstü hal, devlet otoritesinin özünü
en net şekliyle ortaya koyar.”

“Olması gerektiği gibi karar verme tekeli” egemen, karar’a bir nâme ekledi ve Kanun Hükmünde Kararname’ler gün-
delik hayatımızın vazgeçilmez kelime öbeklerine dönüştü. Peki bu nameli kararların gerisinde ne yatıyor? 2002’den
beri süregelen “istikrar” hali neleri istibdat altına alma pahasına sürüyor? Artık sayısını kaçırdığımız seçimler, rakamlara
dönüşmesinden ısrarla imtina etmeye çalıştığımız bombalı saldırılar, işten atılmalar, yitip gitmesin diye son nefesimizi
harcadığımız hayatlar… Son yıllara şöyle bir durup baksak ne ile karşılaşacağız? Üst üste gelen facialar bütünü mü yoksa
bütün bu facialara rağmen filizlenen, kök salmaya çalışan umut ilkesi mi?

Ahval dosyamızda halimize tam da bu umut ilkesinden bakmak istedik. Önüne geleni katıp götüren zamanı bir anlığına
dahi olsa durdurmak, içinden geçtiğimiz dönemi anlamak ve kendi kaderlerimizin iplerini elimize alabilmek niyetiyle
“Ahval” dedik. Hal-i pür melalimizi, fillerin savaşında ezilen çimenleri, her kış sararıp solan ancak baharın gelişiyle alemi
renge boğan kasımpatıları, menekşeleri konuşmak istedik.

Schmitt’in olağanüstü halini Walter Benjamin ile sürdürelim: “Ezilenlerin geleneği gösteriyor ki, içinde yaşadığımız “ola-
ğanüstü hal” istisna değil kuraldır. Buna denk düşen bir tarih anlayışına ulaşmak zorundayız. O zaman açıkça göreceğiz
ki, gerçek olağanüstü hali yaratmak bize düşen görevdir.”

5
Korku Siyasetinden
Korkutarak Siyasete
Ülkü Doğanay

30 Mayıs 2015’te, genel seçimlerin hemen öncesinde Cumhur- ışığını söndürmek isteyenlere asla meydanı bırakmayacağız. Bu
başkanı’nın da katıldığı İstanbul’un fethi kutlamaları görsel bir ülkeyi bölmek, bu milleti parçalamak için her yola başvuran-
şölene dönüşmüştü. Ses, ışık ve barkovizyon gösterilerinin eşli- lara yol vermeyeceğiz. Söz veriyor musun İstanbul? Söz veriyor
ğinde AKP, milyonların doldurduğu Yenikapı meydanını bir tür musun Türkiye? Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya
miting alanına dönüştürmüştü. Dönemin başbakanı Davutoğ- Rab” sözleriyle devam ediyordu (30 Mayıs 2015, İstanbul). Ko-
lu ile birlikte mitinge katılan Erdoğan, Fetih hadisini okuyarak nuşmadan sanki hemen yarın ya da AKP ve Erdoğan 7 Haziran
başladığı konuşmasında, İstanbul’un büyük bir tehdit altında seçimlerinden başarıyla çıkamazsa İstanbul’un bir “İslam şehri”
olduğuna işaret ediyordu. Her ne kadar bu tehdidin kaynağını olmaktan çıkarılacağı, “fetih ışığının söndürüleceği”, işgal edile-
açık olarak telaffuz etmiyorsa da hainlerin varlığından söz ediyor ceği, hatta yalnızca İstanbul’un değil Türkiye’nin de bölünme ve
ve İstanbul’u bu hainlerden koruyacağına, bu şehre namahrem parçalanma tehdidi altında bulunduğu anlaşılıyordu. Neyse ki
elinin uzanmasına izin vermeyeceğine and içiyordu. Konuşması- ‘millet’i bölünmekten ve İstanbul’u işgalden kurtaracak lider, o
na “ezanlarımıza söz söyleyen dillere geçit vermeyeceğiz, Fatih’in anda meydanı dolduran iki milyon kişilik kalabalığın karşısında
ve sancağımızın yere düşmesine asla müsaade etmeyeceğiz. … duruyordu. Erdoğan, “biz buna izin vermeyeceğiz” derken “biz”
İstanbul’u ulu mabetlerde, kutsal emanetler başında kesintisiz sözcüğü ile şahsını ve aynı zamanda o dönemde Cumhurbaşka-
Kur’an okunan bir şehir olmaktan çıkarmaya çalışanlara imkân nı sıfatı nedeniyle doğrudan bir bağlantısı olmamakla birlikte 7
tanımayacağız. İstanbul’un yüreğinde 562 yıldır yanan fetih Haziran Milletvekili Genel Seçimleri öncesinde yapmış olduğu

6
konuşmalarında sıklıkla hizmetlerinden ve projelerinden ği içinde çalışmaktayken, yani bir tür ölüm-kalım mücadelesi
söz ettiği ve oy talep ettiği siyasal partiyi işaret etmek- içindeyken, temel haklar gibi kimi kazanımların ihlal edilmesi
teydi. Böylelikle, seçmen liderin ve partinin yokluğunda makul kabul edilebilmekte, iktidar bunun aksini dile getirenle-
ülkenin yıkılacağına, işgale uğrayacağına, “dinin elden ri işbirlikçilikle suçlayabilmektedir. Nitekim 15 Temmuz darbe
gideceği”ne ikna ediliyordu. girişimi, bu tehdit algısının belli ölçüde somut bir zemin kazan-
masına yardımcı oldu ve ardından gelen OHAL rejimi ve onun
Korku siyaseti, özellikle kampanya dönemlerinde aşırı sağ
anti-demokratik uygulamaları için dayanak oluşturdu. Öyle ki,
ve muhafazakâr partilerin seçmeni mobilize etmek adına
darbe girişimine katılanlarla ve bunu destekleyenlerle mücadele
sıklıkla başvurduğu ve çoğu zaman olumlu sonuç aldığı
etmek adına ilan edilen OHAL ve yayınlanan KHK’lar, yarattığı
bir strateji olarak karşımıza çıkmakta. Donald Trump’ın
mağduriyetlerle yalnızca korku siyasetini sürekli kılmanın değil,
seçim başarısının ardında da seçmenin somut güvenlik
aynı zamanda korkuyu toplumun tüm kesimlerine yaymanın da
endişesi, terör tehdidi, göçmenlerin işgali gibi korkula-
bir aracı haline geldi. Bu durumun “korku siyaseti”nden otoriter
rına seslenmesinin önemli bir rolünün olduğundan söz
rejimlerin toplumla başlıca ilişki kurma yöntemi olan “korkuta-
ediliyor. Ancak Trump’ın başarısını yalnızca kaynağı
rak siyasete” geçişe işaret ettiğini düşünüyorum. Zira korku siya-
belli, terör gibi somut tehditler karşısında seçmenlerin
seti, her türlü muhalefetin düşmanlaştırılmasına aracılık etmesi
güvenlik arzusu ve mevcut ayrıcalıklı konumlarını koru-
ve demokratik bir siyaset için zorunlu olan çoksesliliğin önünü
ma arzusu ile açıklamak yeterli değil. Aslına bakılırsa,
kesmesi nedeniyle, bizzat siyasal olanı ortadan kaldırma potansi-
tehdidin kaynağı ne kadar belirsiz ise, korku siyasetinin
yeli taşıyan ‘anti-politik bir tutum’a karşılık gelmekte. Tanıl Bo-
seçmen üzerindeki etkisi de o denli güçlü oluyor. Nite-
ra’nın da işaret ettiği gibi, bu düşmanlaştırma siyaseti “husume-
kim, Erdoğan gibi yeni milliyetçi-cephenin ortağı Dev-
ti, mücadeleyi, politik alanın dışına taşı”dığı ve “politik hasmını
let Bahçeli de, seçim kampanyalarını kaynağı tam olarak
ancak cezai takibatın veya savaşın konusu olarak düşünmeye
belirlenmeyen, bu nedenle de her an her yerden gelmesi
meyle”ttiği (Bora, 2016:15) için bir toplumsal ilişki biçimi ola-
mümkün bir tehdit algısı üzerine kurmaktaydı. Bahçeli,
rak siyasetin ortadan kalkmasına yol açmakta. Korku siyasetinin
“aynı saf ”ta buluştuğunu ileri sürdüğü biz”in yani ‘mil-
yarattığı gerçek tehdit de bu noktada karşımıza çıkıyor. Muhale-
let’in karşısında, “bayrak düşmanı şerefsizler” ve “iha-
nete çanak tutanlar” olarak nitelediği ortak düşmanları
yerleştirmekte, ancak Erdoğan gibi o da komplo teorile-
rinden ve ‘iç ve dış düşmanlar’dan söz ederken tehdidin
kaynağını çoğul ve muğlak kılmakta, ‘Türk düşmanları’,
‘vatan ve millet düşmanları’, ‘Türkiye düşmanları’ olarak
genellemekte ve böylece tehdidin her an her yerden gele-
bileceğine dair bir açık kapı bırakmaktaydı.
Korkunun kaynağının muğlaklaştırılması, otoriter re-
jimlerin ve bu eğilimdeki siyasetçilerin nereden gele-
ceği belli olmayan bu tehdit karşısında sığınacak güçlü
bir lider arayan seçmeni mobilize etmek için başvur-
duğu başlıca taktiklerden birisi olarak değerlendirile-
bilir. Tehlikenin her an her yerden gelebileceği endi-
şesiyle paralize olan kitleler için kimi zaman mevcut
durumun korunması, statükonun sürdürülmesi,
bazense bu tehdidi bertaraf etmek için radikal ön-
lemler alabilecek güçlü bir liderin iktidara gelmesi
tek çıkar yol olarak görünebilmektedir. Nitekim
7 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan terör
eylemleri ve çatışma ortamı, iktidarın kitlelere
‘biz olmazsak başınıza daha neler gelebile-
ceğini bir düşünün’ diyebilmesi için
elverişli bir zemin oluşturdu.
Korku siyasetinin bir diğer sonucu,
karşı karşıya bulunulan büyük tehditle
baş etmek uğruna yapılabileceklerin sı- nır
tanımaması ve bunun iktidar tarafından meşru göste-
rilmeye çalışılmasıdır. Baş edilmesi gereken çok daha
büyük bir tehlike ve sürekli bir tehdit söz konusuyken,
iç ve dış düşmanlar sürekli olarak ülkeyi bölmek, “eza-
nı susturmak” ve ‘biz’i ortadan kaldırmak için işbirli-

7
fet partilerini ve toplumsal muhalefetin diğer aktör- kili ağızlardan telaffuz edilmiş oluyor. Ankara gibi
lerini düşmanlaştıran, rakiplerinin tümünü ülke ve büyük şehirlerde, iktidar yandaşlarının eylemleri ve
millet aleyhine hareket eden dış güçlerle ya da terör gövde gösterilerine karışılmazken muhalif grupların
örgütleriyle işbirliği içinde olmakla suçlayan iktidar her türlü toplantısının güvenliğin sağlanamayaca-
bloğu, siyasal alanı demokratik siyasete izin verme- ğı, hatta 10 Ekim’in dehşet dolu anları gözlerimi-
yecek ölçüde daraltıyor. Böylece otoriter rejimin ve zin önünden silinmemişken İŞİD’in saldırabileceği
kendisine oy veren seçmenle sınırladığı ‘millet’in ira- açıklamasıyla bizzat valilik eliyle yasaklanması da
desini tek başına temsil ettiğini iddia eden liderin benzer şekilde muhalefete korku salma ve siyaset
yolunu açmak üzere, korku siyasetinden korkutarak alanının yalnızca tek bir parti ve yandaşları ile sınır-
siyasete geçiş yapması da mümkün hale geliyor. lanması arzusunu göstermekte.

Korku siyaseti, aşırı İçinde bulunduğumuz durum, Henry A. Giroux’nun Gerçekte, zalimliğin kültürü yalnızca korku zemi-
Trump Amerikası’nı açıklamak üzere başvurduğu ninde gelişebildiği için, bu kültürün iktidara tanı-
sağ ve muhafazakâr
‘zulüm kültürü’ kavramı ile açıklanabilir. İdam ceza- dığı siyasal imkânların varabileceği noktanın kendisi
partilerin seçmeni sı tartışmaları, işkencenin ve cezaevlerindeki tek tip korkutucu. Bu nedenle, korkutarak siyasetin ema-
mobilize etmek adına kıyafetin geri dönüşü, linç kültürünün meşrulaştı- releri üzerinde hassasiyetle durmamız ve bununla
sıklıkla başvurduğu rılması, kadın düşmanı ve eril bir dilin siyasal kabul baş edebilecek yeni alanlar açmamız gerekiyor. Zira
ve çoğu zaman görmesi, anti-entelektüalizm ve “kurunun yanında korku duvarı bir kez aşıldığında, demokrasinin se-
olumlu sonuç aldığı yaş da yanar” söylemi, dünyayı dost-düşman ikili- çimden, halkın ise sandıkta elde edilen çoğunluktan
ğine sıkıştıran bir dış politika anlayışı, eğitimin ve ibaret olmadığına; siyasetin aynı zamanda insanlar
bir strateji olarak
eleştirel düşünceyi mümkün kılabilecek kurumla- için bir var olma biçimi, kendi hayatı üzerinde söz
karşımıza çıkmakta. rın yok edilmesi, Giroux’nun sözünü ettiği zulüm söyleyebilme aracı olduğuna; herkes için eşit ve öz-
kültürünün Türkiye’de nasıl işlediğini göz önüne gür bir dünyanın mümkün ve gerekli olduğuna ve
seriyor. Mesele, yalnızca gündelik hayattaki, kadın- korkmadan, bir arada, barış içinde yaşayabileceğimi-
lara, çocuklara, mültecilere, yoksullara ve hayvanla- ze duyduğumuz inanç yeniden canlanacak.
ra reva görülen zulmün politik arenada ne ölçüde
Kaynaklar
destek bulduğuyla ilgili değil. Giroux, zalimliğin
kültürünün “ortak korkular sorumlulukların yerini Bora, Tanıl (2016) “Türk Sağı Siyasi Düşünce Tarihi Açı-
aldığında” geliştiğine değiniyor. Türkiye’de yalnızca sından bir Çerçeve Denemesi”, içinde İnci Özkan Keres-
son bir yıl içinde yaşanan tutuklamalar ve gözaltı- tecioğlu ve Güven Gürkan Öztan (der.) Türk Sağı mitler,
lar bile zulüm kültürünün korkuyu topluma yayma Fetişler, Düşman İmgeler. İletişim Yayınları: İstanbul
stratejisinin bir aracı olarak nasıl kullanıldığını gös- Giroux, Henry (2017), Trump Amerikasında Zulüm Kül-
termeye yeterli. Giroux’nun değindiği zulüm kültü- türü, Ayrıntı Dergi, sayı 21, Mayıs/Haziran
rünün yarattığı koşullar altında sürekli artan sayıda
insanın “potansiyel ‘terörist’ ya da ‘suçlu’ statüsüne” Fotoğraf: Ateş Alpar
indirgenmesi, sürekli izlenip “pratik olarak neredey-
se her kamusal ve özel alanda yerleşik olan gözet-
leyici devletin dikkatli gözleri altında aşağılan”ması
(2017:12), her an her yerde karşı karşıya kaldığımız
‘korkutarak siyaset’in Türkiye’deki emareleri arasın-
da da yer almakta. HDP eş genel başkanları da dâhil
olmak üzere 10’un üzerinde tutuklu milletvekilinin
yanı sıra Ağustos ayı itibariyle 164 gazeteci hapiste.
2016’nın son altı ayında sosyal medya paylaşımla-
rından dolayı 1656 kişi tutuklandı. İnsan hakları
savunucularının akla hayale gelmez senaryolarla
suçlanması ve tutuklanması topluma, özellikle de
demokrasi ve insan hakları talebini yüksek sesle dile
getirmede ısrarcı olan muhaliflere yayılmak istenen
korku dozunun ne denli yüksek olduğunu göster-
mekte. İhraçlar, açılan soruşturmalar ve hatta başba-
kan yardımcısının ‘kimseye şort giydi diye soruştur-
ma açılmıyor’ açıklaması dahi korkunun toplumun
tüm kesimlerine nasıl yaygınlaştırılmaya çalışıldığı-
nın göstergesi. Neticede, şort giymenin adli soruş-
turmaya konu olabilecek bir mevzu olduğu, ancak
hükümetin böyle bir uygulamasının olmadığı yet-

8
“Dünyayı Güzellik Kurtaracak”
Faruk Alpkaya

1. Türk Dil Kurumu, Güncel Türkçe Sözlük’ünde ‘ahval’ söz- liderin ağzından nükleer savaş tehditleri savuruyor. Küresel ısın-
cüğüne üç karşılık veriyor: 1. Durumlar, hâller, vaziyetler; 2. ma son buzulları eritiyor; vahşice talan edilen doğa kendini ye-
Davranışlar; 3. Olaylar. Demek ki, ahvalimizi anlayabilmek, en nileme yeteneğini kaybediyor; canlılık, bu sefer insan eliyle yeni
azından kabataslak görebilmek için üçüne de bakmak şart. bir topyekûn yok oluşa sürükleniyor…

‘Olaylar’dan başlayarak yakından uzağa bir bakalım: OHAL ile Davranışlarımız çeşit çeşit, ama iki ana öbekte toplamak müm-
yönetilen bir ülkede KHK ile işinden atılmış binlerce akademis- kün bunları: İyiliği amaçlayan dayanışmacı davranışlar bir yan-
yenden, onbinlerce kamu çalışanından biriyim. Bana, bizlere ya- da, kötülüğü amaçlayan davranışlar diğer yanda. Dayanışmacı
pılan haksızlığı kamuya duyuracak yüzlerce gazeteci hapiste, on- davranışlar çeşitli biçimlerde ortaya çıkıyor kuşkusuz. Bunları
larca gazete, dergi ve televizyona el konulmuş. Bizlerin hakkını tüketici olmayan bir biçimde sayarsak doğayla dayanışma, hay-
arayacak insan hakları savunucuları tutuklanmış. Ülkenin üçün- vanlarla dayanışma, insanlarla dayanışma, cinsiyet dayanışması,
cü büyük partisinin eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye kimlik dayanışması ve sınıf dayanışmasından söz edebiliriz. Bu
başkanları rehin alınmış, yönettiği belediyelere kayyım atanmış. dayanışmaları örgütleyen yapılara ve geliştirdikleri çok çeşitli
Sırada ana muhalefet partisi var: Partinin eski genel başkan yar- eylem biçimlerine baktığımızda adeta bir gökkuşağı ile karşıla-
dımcısı cezaevinde, itirafçılığa zorlanıyor; partinin genel başkanı şıyoruz. Kötülüğü amaçlayan davranışlar da kuşkusuz farklı kı-
tutuklanmakla tehdit ediliyor. Yanı başımızdaki iki ülkede cihat- lıklarda, yerelden genele çok çeşitli örgütlere sahip ama ortak bir
çı örgütlerin yakaladıkları kadınları cariye yaptıkları, erkeklerin noktaları var: Şiddet. Bu davranışların ister doğaya karşı, ister
başını kestikleri kanlı bir savaş sürüyor. Kendini ‘demokrasinin diğer canlılara, isterse ırkçılık, cinsiyetçilik ya da ayrımcılık kılı-
ve uygarlığın beşiği’ olarak gören yaşlı Avrupa’da ırkçı partiler ğında diğer insanlara karşı olsun, nihai olarak gelip dayandıkları
güçleniyor; diktatörlerin yönettiği orta boy ülkeler birbiri ardına yer şiddet oluyor.
nükleer silaha kavuşuyor; dünyanın en güçlü ülkesi popülist bir

9
Son olarak vaziyetlere bakarsak, bir yanda Doğrudan Prens Mişkin’in ağzından duymadığımız, hep başka-
Egemenlerin her geçen gün biraz daha şiddete teslim ları ona atfen tekrarladığı için Prens’in bu sözü söyleyip söyleme-
örgütlerinden olan, dolayısıyla çığırından çıkan bir diğini, hatta böyle düşünüp düşünmediğini bile bilemeyiz. Ama
daha güçlü örgütler, dünya, diğer yanda tarihin hiçbir Dostoyevski iki kez tekrarlatır bu sav-cümleyi: Dünyayı güzellik
dönemiyle kıyaslanmayacak çe- kurtaracak.2
ordularından daha büyük
şit ve renkte dayanışma görmek
ordular, medyasından daha mümkün. Bu noktada, Imma- Kahramanlar, imparatorlar, dinler, ideolojiler bugüne kadar
büyük medya sahibi olamayız, ama nuel Wallerstein’in 1999’da ilk dünyayı kurtaramadı, tam aksine daha kötü bir hale getirdi. On-
baskısı yapılan, Tuncay Birkan ların yapamadığını güzellik nasıl yapabilir, güzellik dünyayı nasıl
tek tek her birimiz egemenlerin kurtarabilir? Bunun için güzellikleri, yani dayanışmayı çoğalt-
tarafından Türkçeye çevrilen bir
hepsinden daha ahlaklı olabiliriz. kitabının adına bakmak lazım: mamız, gökkuşağının renklerini bir araya getirebilmemiz gereki-
Bunu için tek bir şey yeterli: Bildiğimiz Dünyanın Sonu. Bir- yor her şeyden önce. Sonra da kötülüğün karşısına dikilmemiz.
Özü sözü bir olmak. Onların kan, çeviriye düştüğü notta ‘bildi-
ğimiz’ derken hem tanıdığımız bir 5. Ümit Kıvanç, insan hakları savunucularının Büyükada’da ba-
yapamayacağı tek şey bu: dünyadan hem de hakkında bilimsel sılmasıyla başlayan iftira ve kara propaganda kampanyası üzerine
Yalansız yaşamak. bilgi sahibi olduğumuz bir dünyadan kaleme aldığı yazıda fırıldakların baktıkları şeyleri fır dönüyor
söz edildiğine işaret eder.1 sandıklarını söyledikten sonra sorar/işaret eder:

2. Tanıdığımız dünya, hangi değer “İnsanlığın en büyük sorunu nedir:


yargısıyla yaklaşırsak yaklaşalım, nasıl ifade edersek edelim, ön-
görülebilir bir dünyaydı. Öngörebiliyorduk, çünkü bu dünya a.) K ö t ü l ü k
hakkında doğa bilimleri, beşerî bilimler ve sosyal bilimler aracı- b.) Kötülüğün cezasız kalması.3”
lığıyla topladığımız birikimli bir veri yığınına ve bu yığını işle-
yebilecek kavramsal araçlara sahiptik. Artık o eski, öngörülebilir Dünyayı kurtarmak için güzelliğe biraz yardımcı olmak ge-
dünyada yaşamıyoruz; biriktirdiğimiz veriler ve geliştirdiğimiz rekiyor galiba.
bilme araçları eskisi gibi çalışmıyor. Dolayısıyla, Mevlana’ya at-
fedilen fıkradaki gibi karanlıkta, elleriyle yoklaya yoklaya bir fili
anlamaya ve tarif etmeye çalışan insanlara benziyoruz: Kimimiz
hortumunu yakalamışız, kimimiz kulağını, kimimiz dişini, ki-
mimiz bacağını… Her birimiz tuttuğumuz yeri bildiğimiz bir Notlar
şeye benzetmeye çalışıyoruz. Herkesin benzettiği kısım doğru,
ama ortaya çıkan filin tarifi değil. Fili tarif etmek istiyorsak, ka-
1
Immanuel Wallerstein (çev: Tuncay Birkan), Bildiğimiz Dünyanın
ranlıkta bir işe yaramayan duyu gözümüzü kapatıp gönül gözü- Sonu-Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyal Bilim (İstanbul: Metis Yayınları,
müzü açmamız lazım -Mevlana’nın önerdiği gibi. 2000).
2
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (çev: Ergin Altay), Budala, (İstanbul:
3. Artık geçmişte kalan bildiğimiz dünya, bütün kötülüğüne Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012). S.: 484 ve 666.
3
Ümit Kıvanç, “Kimler ajan-casus olur?”, http://www.gazeteduvar.
rağmen, bazen bireysel bazen de toplumsal bir umut sunuyordu:
com.tr/yazarlar/2017/07/13/kimler-ajan-casus-olur/ 15 Ağustos 2017.
Her şey daha iyi olabilir. Yeter ki yeterince çalış ve biriktir, ya da
bilinçlen, örgütlen ve mücadele et. Bu umut, kısa vadede sonuç
alıcı görünüyordu, toplamda tam ise aksi bir sonuç üretiyordu:
Hiçbir şey değişmez. Bugün, içinde yaşadığımız öngörülemez
dünyaya, gönül gözüyle baktığımızda büyük bir belirsizlik gö-
rünüyor ve belirsizliğin kaçınılmaz bir sonucu olarak büyük bir
fırsat: Başka bir dünya mümkün.

Yapmamız gereken dayanışmanın hangi biçimini amaç edinmiş


olursak olalım bütün renklerimizle bir arada durmayı başarabil-
mek. Unutmayalım: Egemenlerin örgütlerinden daha güçlü ör-
gütler, ordularından daha büyük ordular, medyasından daha bü-
yük medya sahibi olamayız, ama tek tek her birimiz egemenlerin
hepsinden daha ahlaklı olabiliriz. Bunu için tek bir şey yeterli:
Özü sözü bir olmak. Onların yapamayacağı tek şey bu: Yalansız
yaşamak.

4. Türkiye’de yaşayanlar Zülfü Livaneli’nin Ada adlı şarkısın-


dan hatırlarlar: “Dünyayı güzellik kurtaracak/Bir insanı sevmek-
le başlar her şey”. Sözün asıl sahibi Dostoyevski’dir. Dostoyevski,
Budala’da “zavallı bir prens” olan Mişkin’in hikâyesini anlatır.
Prens Mişkin, bütün saflığı ve iyi niyetiyle yani budalalığıyla
yaşar bu hayatı ve diğer roman kişilerinin anlattıklarından bildi-
ğimiz kadarıyla “insanları kendine güldürmek pahasına” “idam
cezası gibi, Rusya’nın ekonomik durumu gibi veya ‘dünyayı gü-
zellik kurtaracak’ gibi şeylerden söz eder”. Kanı, Prens aşık oldu-
ğu için “dünyayı güzellik kurtaracak” gibi bir sözü söylediğidir.

10
Tasfiye Edilmiş
Bir Feminist
Akademisyenin
Ahval Üzerine
Düşünceleri
Alev Özkazanç

Kaos GL, bu yazıyı yazmaya davet ettiğinde sevinerek kabul et- hatta hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Yani ahval içinde hep
tim, oysa bu, benim için hiç de kolay bir iş değildi. Nitekim son birlikte sürükleniyoruz. Belki böylesi kaçınılmaz olduğu kadar
zamanlarda ne zaman ahval üzerine konuşmaya davet edilsem, doğru olandır da, bilemiyorum, bilemiyoruz. Belki de bu sü-
söze hemen bu konuda konuşmanın ne kadar zor olduğunu be- rüklenme halinde yapabileceğimiz en iyi şey, ahvale dair kayıt-
lirterek başlıyorum. Bu yazıya da böyle başlamak zorundayım lar düşmek, tanıklık etmek, arşiv ve hafıza kaydı oluşturmaktır.
çünkü bana göre söz konusu ahval hakkında düşünme ve konuş- Ama belki de bundan daha fazlasını umut etmek ve kendimiz-
ma zorluğu tam da bu ahvalin en belirleyici özelliği olarak öne den yeni bir kendilik yaratmak üzere, olan bitene başka gözlerle
çıkıyor. Dolayısıyla ahvale dair hangi konuyu ele alırsak alalım, bakmak gerekiyordur. Bunun hayati bir önem taşıyıp taşımadı-
o konu ile o konuyu eleştirel olarak değerlendirme zorluğu ara- ğını ve bunu başarıp başaramayacağımızı zaman gösterecek.
sındaki zorunlu ilişkiyi düşünmekle işe başlamak bana önemli
görünüyor. Durumumuz büyük bir yenilgi sonrası yaşanan kayıpların yol
açtığı kolektif bir travma aslında. Çok şey kaybettiğimiz doğ-
Konuya gelirsek, üniversitedeki görevinden ve severek yaptığı ru; yok olan yaşamlar, kaybettiğimiz canlar bir yana, medeni
mesleğinden zorla uzaklaştırılmış, yani “tasfiye edilmiş” bir fe- ve demokratik yaşama dair ve umuda dair pek çok şey. Bu tür
minist akademisyen olarak tüm bu ahvali feminizm açısından büyük yenilgi ve kayıpları melankoliye düşmeden ya da yıkıcı
değerlendirmek benim için özel güçlükler içeriyor. Sanırım bu eğilimlere kapılmadan karşılamak için yaratıcı ve yenilikçi bir
bana özel bir durum değil, çünkü çoğumuz nesnesi olduğumuz performans sergilemek gerekir elbette. Yaratıcı ve yenilikçi per-
bir sürecin üzerine çıkarak ahvale, onun ne anlama geldiğini an- formans demişken, Butler’dan biraz daha yardım alalım: Butler
layacak kadar mesafeli bakmayı zor buluyoruz. Başka bir ifadey- ile Athanasiou yakınlarda Türkçeye çevrilen Mülksüzleşme: Siya-
le, başımıza tam olarak ne geldiğini değerlendirebilecek konum- saldaki Performatif adlı kitaplarında günümüz dünyasında öne
da değiliz. Belki de maruz aldığımız bu vahim durum karşısında çıkan bu büyük kayıpları “mülksüzleşme” kavramı ile düşün-
şimdiye kadar bildiğimiz, olduğumuz ve yapageldiğimiz şeylerin meyi öneriyorlar. Bizler de burada ağır bir mülksüzleşme süreci
tümünü radikal biçimde gözden geçirmeliyiz, belki tamamen yaşıyoruz; işinden, gelirinden, mesleğinden, siyasi haklarından,
yeni öznellikler peşine olmalıyız; belki biraz durup düşünmeli- insan haklarından, vatandaşlık statüsünden, özgürlüklerinden,
yiz, durmanın tam anlamına vererek. Ama bizler bunları yapa- vatanından mahrum bırakılmış insanlarız çoğumuz. Sahip ol-
mayacak kadar acil hayati sorunlarla boğuşarak ayakta kalma, duğumuz bu şeylerle birlikte, belirli varoluş hallerimiz, kim-

11
Bu yaygın mülksüzleştirilme
koşullarında, kırılganlığımız
aşırı artmışken, hâlâ nasıl başka
mülksüzlerle birlikte “fail”
olmayı başarabiliriz sorusu
önümüzdeki en kritik soru
olarak duruyor.

liklerimiz, mevcut öznelliklerimiz de tehdit altında. Bu yaygın nın toplumsal yaşamın her alanında güçlenmesi, cumhuriyet
mülksüzleştirilme koşullarında, kırılganlığımız aşırı artmışken, döneminin ve 1980 sonrası kadın hareketinin yasal ve kurum-
hâlâ nasıl başka mülksüzlerle birlikte “fail” olmayı başarabiliriz sal kazanımlarının tehdit edilmesi, çok sayıda kadın emekçinin
sorusu önümüzdeki en kritik soru olarak duruyor. kamudan ihracı, ve nihayet, 80 sonrası feminizmin önemli bir
kazanımı olan akademik feminizmin özellikle BAK süreci ve ih-
Ama önce kaybımızın büyüklüğünden söz edelim. Bu derece raçlar nedeniyle gördüğü büyük hasar.
bir yıkımın ardından kayıpların genel bir dökümünü yapmak
bile zor. Bir kere, bu kaybın adı sanı belli bir grupla ya da kim- Bu genel tablo içinde dikkatimizi akademik feminizme yoğun-
liklerle sınırlı olmadığını belirtmek gerek: kayıp derken sadece laştırırsak, büyük üniversite tasfiyesi sürecinde BAK ihraçlarıyla
feminizmin, feministlerin ve hatta kadınların, LGBT bireylerin, birlikte, disiplin olarak en büyük zararı görenlerden birinin aka-
ya da akademideki feminizmin kaybından söz etmiyoruz. İnsan demik feminizm olduğunu söyleyebiliriz. Bu, biz akademideki
ve yurttaş olarak tüm varoluşumuzla ilgili maruz kaldığımız, feministlerin uzun süredir doğrudan deneyimlediğimiz, bizzat
tanık olduğumuz her şeyle ilgili bir kayıptan söz ediyoruz. Bu yaşayarak bildiğimiz bir şeydi ama akademide feminizmin gör-
noktada dikkatimizi dar anlamda “kendimize” değil, bir parçası düğü zarara dair kamusal bir konuşmayı başlatmak ve ayrıntılı
olduğumuz ortak alana yönelterek, tüm bu kayba dair feminist bir kaydını tutmak ancak çok yakın zamanda mümkün olabildi.
bir anlayış geliştirmemiz bana çok önemli görünüyor. Bunu Kaos GL’nin çağrısıyla 14 mayısta bir araya gelen tasfiye edilmiş
başarmak zor elbette ama tam da yapmamız gereken şeyin bu kadın akademisyenler olarak ilk kez bu sürece dair deneyimleri-
olduğuna inanıyorum. Yani bizim başımıza gelenin kaydını tut- nizi paylaşarak, hem kaybın kaydını tutmaya hem de yeni daya-
maktan çok, hepimizin ortak olarak başına gelen şeyin feminist nışma biçimleri üzerinde tartışmaya başladık.
bir değerlendirmesini yapmak. Ve elbette bu değerlendirmeyi
mevcut feminist öznelliğimizle yaparken zorlandığını, yetersiz Bu toplantıdaki tartışmaları ve belli başlı saptamalarımı-
kaldığımız noktada, mevcut feminist olma halimizin bir eleştiri- zı şöyle özetlemek isterim: öncelikle henüz rakamlar çok net
sini yapmak, kendi sınırlarımıza dair farkındalık yoluyla sınırları olmasa da kaba gözlemlerle BAK akademisyenleri içinde çok
aşma denemesine girişmek. Butler’ın ifadesiyle “bizi ilişkisel ve sayıda kadın olduğunu, (yarıdan fazlası) bunun da büyük kısmı-
karşılıklı bağımlı varlıklar olarak tesis eden” anlamıyla mülksüz- nın feminist ya da cinsiyet çalışmaları yapan kadınlar olduğunu
leşme deneyimini yaşayarak, bu süreci yaratıcı olarak değerlen- saptadık. Bunun nedeni ve anlamı üzerine farklı görüşler olabilir
dirmek. Bunun ne kadar zor bir şey olduğu çok açık. Ve bunu elbette ama bana kalırsa bu bir tesadüf değil. Elbette ilk olarak,
yapmak için daha çok yolumuz var. O nedenle biz şimdi sadece BAK imzacılarının büyük çoğunluğunun sosyal bilimci olmaları
kayıp üzerine düşünmeye devam edelim. ve sosyal bilimler içinde kadın akademisyen ağırlığına işaret edi-
lebilir ancak bence bunun daha derin bir nedeni daha var. Bu
Şimdilik sadece “kendi” kaybımızdan söz edeceksek, yani kaybın neden bu ülkede feministlerin, feminizm üzerinden demokrasi
kaydını dar tutarsak söylenecek şeyler belli: 2010’dan ve özellik- ve barış sorunuyla kurdukları ilişkiden kaynaklanıyor. Barış ve
le Gezi’den itibaren aşama aşama evrilen ve nihayet OHAL ile demokrasi sorunu ile toplumsal cinsiyet sorunu arasındaki temel
sonuçlanan bir süreçte, giderek daralan bir demokratik kamusal bağlantı uzun süredir bu ülkenin feministlerinin gözünde netlik
alanın aktif bileşeni olarak kadın hareketinin uğradığı büyük ka- kazanmıştı. O zamana kadar verilen demokrasi mücadelesi bir
yıplardan söz ediyoruz. Bunun pek çok boyutu var elbette: femi- yana, son olarak sayıları bine varan feministin 7 Haziran 2015
nistlerin, onların örgütlerinin üzerindeki baskıların artması, (son seçimi öncesinde imzaladıkları bir deklarasyonla HDP’ye des-
olarak Kadın Koalisyonu’ndan arkadaşımız İlknur Üstün’ün tu- tek çağrısı yapması bunun önemli bir göstergesiydi. Bu metinde
tuklanması baskının nereye kadar varabildiğini gösteriyor) Kürt “antidemokratik ve otoriter AKP hükümeti altında feminizm de
illerindeki kadın örgütlenmesinin büyük ölçüde tasfiyesi, çok dahil olmak üzere her tür muhalif politikanın siyaset ve ifade
sayıda kadının bu faaliyetler nedeniyle tutuklanması, siyasi ikti- alanı daraltılıyor” tespiti yapılmıştı. Bu metni ve sonrasında da
darın sadece toplumsal cinsiyet politikasının değil, genel olarak BAK metnini imzalayan kadın akademisyenlerin nerdeyse tümü
siyaset yapma biçiminin eril tahakkümcü karakterinin sertleş- artık üniversiteden tasfiye edilmiş durumda. Geri kalanlar da ta-
mesiyle birlikte kadınlar ve LGBT bireyler üzerindeki baskı- mamen etkisizleşmiş durumda ve kendini çok kötü hissediyor

12
üniversitelerdeki cinsel tacizle mücadele ağlarının zayıflaması
nedeniyle kadın öğrencilere yönelik tacizlerin artması, artan şid-
det, keyfilik ve hukuksuzluk ortamından genç kadın, feminist-
ler, Kürt kadınlar ve queer bireylerin daha oransız etkilenmeleri,
kadın toplulukları ve LGBT toplulukları üzerindeki engelleme
ve baskıların yoğunlaşması gibi konular ele alındı.

Sonuç olarak bu toplantıda üç konuda örgütlenme ve dayanışma


ihtiyacı duyduğumuz ortaya çıktı: 1. Hayatta kalma, 2. Mesleki
olarak ayakta kalma, 3. Yeni dayanışma biçimleri ve sürdürüle-
bilir mecralar yaratmak. Ayrıca böyle bir dönemde Türkiye’de
kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarının yeni dönemin gerek-
lerine uygun biçimde yeniden yapılanmasının gerekliliği de açı-
ya istifaya ya da erken emekliliğe hazırlanıyor. Şu anda Ankara ğa çıkmış oldu.
Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi gibi en eski ve en önemli
Son derece verimli geçen ve hepimize moral veren bu toplantı
kadın merkezleri büyük bir tahribat görmüş durumda.
yakın gelecekte oluşacak bir dayanışma ağını müjdeliyordu. Biz-
Alandaki yetişmiş ve yetişmekte olan insan gücünün büyük ler, bu yeni mecranın nasıl olması gerektiği üzerinde düşünmeye
kısmının tasfiye edilmiş olması sorununun yanı sıra, ihraç sü- devam ediyoruz. Ben tam da burada yazımın başlangıcındaki
reçlerinin çok özel biçimde cinsiyetlendirilmiş olduğunu ve vurgulara geri dönmek ve bu süreçte değerlendirmeye alınmak
bazı durumlarda ağır cinsiyetçi bir içerik barındırdığını da bu üzere önemli bir noktayı öne sürmek isterim. Bu süreçte en
toplantıda fark ettik. Bu cinsiyetlendirilmiş etkiler elbette yaş, önemli konu hiç kuşkusuz bu yeni oluşan kolektifin kimliği so-
akademik pozisyon ve medeni durum farklarına ve taşrada ya rusu, yani yeni tür bir öznellik sorusudur. Bunun üzerine daha
da büyük kentlerde yaşamaya bağlı olarak değişiyor. İhraç süre- fazla düşünmeliyiz. Bizi bir araya getiren sürecin BAK ve sonra-
ci çok özel biçimlerde cinsiyetleniyor derken özellikle, gelir ve sında OHAL sürecindeki tasfiye olduğu açık. Buna rağmen yeni
meslekten yoksun kalmış olmanın yol açtığı ekonomik bağım- dönemde kendimizi öncelikli olarak “BAK akademisyenleri” ya
sızlık kaybının, işsizliğin ve “medeni ölüm” diye andığımız hak da “ihraç edilmiş feminist akademisyenler” olarak isimlendirme-
kayıplarının, çoğu kadının özellikle aile ve çevreye karşı türlü ye son vermeliyiz. Ortaklaşa paylaştığımız bu durumun hayati
mücadeleyle edinmiş olduğu kişisel özerkliklerini de tehdit et- karakterini ve kendine özgülüğünü asla es geçmeden, yeni ortak
mesini kastediyoruz. kimliği “kendimizden geçmenin” bir yolu olarak tasarlamaya
çalışmalıyız. Bu hem akademik, hem örgütsel ve politik olarak
Bu acil yaşamsal sorunlar bizim için şu anda en önem taşıyan yeni bir öznellik oluşumu anlamına gelir. Böyle büyük bir kırıl-
şeyler, ama hasar aynı zamanda bizlerin taşıyıcısı olduğumuz ganlık, prekarite ve mülksüzleşme çağında, “kendimizden dışarı
değerler ve kurumlarla da ilgili. Arkamızda bıraktığımız aka- çıkmak” için gerekli gücü ve birikimi feminist ve queer gelenek
demik yıkımın etkilerine bakarsak, şunları görüyoruz: yetişmiş içinden bulup çıkarma çabası çok değer kazanacaktır. Yeni ve
insan gücünün tasfiyesinin yanı sıra, gelecekte de bizlerin ve bu yaratıcı bir hamle yaparak bir siyasal performans gerçekleştirme
alanın bilimsel gelişiminin önünü tıkamak için alınan önlemler hayali, elbette yapalım denip yapılacak bir şey değil, mevcut ve
(sadece ihraç edilenlere değil, hakkında soruşturma açılan herke- müstakbel yaratıcı enerjilerin durumuna bağlı olarak olacak ya
se doçentlik engelleri koyulması, dergilerin yayın kurullarından da olmayacak bir şey. Ve ne yazık ki böyle enerjilerin oldukça
çıkarılma, yayın yapmanın engellenmesi, TÜBİTAK fonlarının düşük olduğu bir dönemdeyiz. Buna rağmen bu yöndeki en
kesilmesi) akademik ve hatta kişisel izlerimizin yok edilmeye ça- ufak arayışların ve yeniliklerin bile çok değerli olduğunu ve yeni
lışılması, tasfiyenin ardından kadın merkezlerinin, hükümete ya Türkiye denen şeyin ruhuna uyan tek arayışın bu olduğuna ina-
da rektöre yakın kişiler ve ehil olmayanlar tarafından ele geçi- nıyorum. En azından, yeni bir başlangıç yapmak umudu bizi
rilmesi. harekete geçirebilir.

Büyük Tasfiyenin öğrencilerimiz üzerindeki olumsuz etkile- Son olarak feminist araştırma ve aktivizm için önümüzdeki dö-
ri de toplantıda öne çıkan gündemlerden biri oldu. Öncelikle nemde en önemli olan şeyin, kadın hareketi içindeki gerilim ve
çok sayıda dersin kapanması, tezlerin danışmansız kalması, bazı ayrışma dinamiklerini yumuşatacak kapsayıcı bir feminizmin
bölümlerde tez konularının zorla değiştirilmesiyle birlikte öğren- oluşturulması olduğunu düşünüyorum. Bunun için bu tür bir
cilerin yaşadıkları ciddi dezoryantasyon sorunu var. Bu durumda kapsayıcı feminizmin önündeki sınıfsal, siyasi ve ideolojik en-
çok sayıda tezin yazılamayacağını ve yüksek lisans programlarını gellerin iyi analiz edilmesi ve bunlarla mücadele edilmesi gere-
bırakma eğiliminin artacağını kestirmek zor değil. Ve ne yazık ki kecek. Ayrıca önümüzdeki dönem, kadın hareketinin en geniş
sorun bununla da sınırlı değil çünkü ihraçların ardından öğren- muhalefet cephesiyle daha fazla yakınlaşması ve işbirliği içinde
cilerin kampüs hayatı da belirgin biçimde kötüleşmiş durumda. olması gereken bir dönem olacak. Hatta belki de bazılarının
Bu bağlamda, toplantıda kampüs ortamının gözle görünür bi- umutlandığı (bazılarının da korktuğu) üzere kadın hareketi tüm
çimde eril ve faşist şiddete maruz kalması, feminist öğrencile- muhalif harekete ahlaki önderlik edebilen hegemonik bir önem
re saldırı eğilimi (Bilgi Üniversitesi’ndeki 8 mart saldırısı gibi), bile kazanabilir. Neden olmasın?

13
arkadaş’ın lotus çığlığı,
ve şu bizim hayat
Karin Karakaşlı

adını kendi koymak ne demeye gelir, bilir mi- işte o zaman edebiyat anlattı tarih kitaplarının
siniz? birini, eski bir ben’i öldürmektir o. kendi sustuğunu. daha belgeseller çekilmeden, alternatif
gıyabında verilenin reddi. zekai özger’in arkadaş z. tarih kaynakları devreye girmeden bir şiir susulan
olmasının hikâyesi. bir başlangıç. son dayatan bir hakikati haykırdı. arkadaş da o çığlıklardan biriy-
merhaba. ‘merhaba canım’ dediği bize. di. lotus çığlığı. kendi içinde katmanlarca açılan.

hayat trajik bir homoseksüeldir işte bir bir kırıyorlar dalıylan

bence bütün homoseksüeller adonistir biraz yeryüzünün olgunlaşan meyvelerini

çünki bütün sarhoşluklar biraz çünki biliyorlar vakit dar

freudün alkolsüz sayıklamalarıdır oysa dalları kırmayılan ölür mü sonsuz ağaç

düzenin kanun ve kurallara uygun bir cinnete hayatı pekiştiren kökümüz var
evrildiği yerde hissiyat budur. beyin kimyasal-
ların sistematik kötülük karşısında iflas eder. o hayat, hakkını ister. adına arkadaş demiş şairin,
uzlaşılmış riyaya karşı bir an mağlup düşersin. o o gencecik insanın yaptığı budur aslında; insan
kanunlar ki ‘gereği düşünüldüğünde’ duruma göre eliyle cehenneme çevrildiği anlarda bile hayata el
esner ve daralır. bir kanun hükmünde kararname uzatmak, onunla arkadaş olmak. “sen bundan çok
ile yılların emeği bağımsız medya organları, insan daha fazlasısın, biliyorum” demek. hem de payına
hakları dernekleri kapatılır. listelerde ismini bulur, o cehennemi günlerden, gecelerden o kadar çok
keyfi bir ihraçla sivil ölüme mahkûm edildiğini düşmüşken… 8 ocak 1948’de bursa’da başlayan
öğrenirsin. olağanüstü halde barış demek terö- hikâyede arkadaş’ın gençliği 12 Mart darbesinin
ristlik, insan hakkı savunmak ajanlıktır. kimileri haşin günlerine denk geldi. ‘günler perişan’ dediği
zaten doğuştan hain ve iç mihrak, kimileri genel zamanlara. malûm buralarda hepimizin tarihi
ahlâka mugayır, milli ve manevi değerlere beladır. birtakım dönemeçlerden geçer dönemeç dediğin
devlet iktidarında her kelime anlamında yeniden tarihin keskin, kanlı virajlarıdır.
yazılır.
selanikli göçmen işçi bir ailenin çocuğuydu arka-
buraların kadim devlet geleneği öldürme üzerine daş. yokluğu da sınıfsallığı da küçücük yaşında
kurulu. işkencede, asit kuyularında, dere kenar- iliğinden bildi. eprimiş kıyafeti, boş dolabı, iki
larında, domuz bağında ya da tenha sokaklarda kuruş paraya çalışmayı, gururu ve öfkeyi. bunları
öldürdükleri o canların hepsi resmi tarihte hain ve daha fazlasını anlatmasını da bildi. bizzat ha-
kılındı. Mezarsız ölülerin üzeri gerekçelerle örtül- yatın kendisini tutup kolundan aynanın karşısına
dü. insanlığa karşı suçlar zamanı aşımlı dosyalarda geçirdi. “bu musun sen sahi? daha iyi yaşayamaz
unutuldu. o ki insanlar kaybolmuştu. kemikleri mıyım seni?” diye soruverdi. inandığı cevap mü-
bulunsa dahi devlet kayıtları başka listelerle meş- cadelesinin de ta kendisiydi.
guldü.

14
gördüm ki bir cuma gecesi ertesi şiirlerle karşı karşıya olduğunuza yemin edebilirsiniz. sahici
ve evrenseldi. zaman bu sakalsız oğlana hiçbir şey edemedi.
babamın eskimiş bürokrat ayakkabılarının tamiratına ha bir de bu toprakların o en güzel çocuklara kıyma geleneği
hiç değişmedi. acıdır ama biraz da bundan eskimedi şairlerin,
nefretle vurduğu örsü ve çekici
yazarların acı ve umut tahterevallisindeki maceraları. oysa o da
öfkesini köseleden ayırdığı bıçak bilirdi sadece hayatın zevklerini yüceltmeyi. mutluluğu küçük
şeylerdendi. ‘ben az konuşan çok yorulan biriyim/şarabı hel-
açılmış bir gül gibi duruyor önümde vayla içmeyi severim ‘ sahiciliğindeydi. aşkın ve hakla, eşitlikle,
özgürce yaşanan hayatın peşindeydi. bu uğurda mücadele eden
yoldaşlarını anlatırken her dönemin gençlerinin kalbini kayda
geçti.
vur gülüm vur gülüm vur gülüm
yırtarak geçiyor kalbimizden
vur sen de burjuva ayakkabılarının altına
hayatı da törpüleyen zaman

artık ne soğuk damarlarımdaki ne sıcak


şuramızdan bir şey var
sadece bıçak gülüm sadece bıçak.
acıya benzer umuda benzer

bazı günlerde herşey


bıçak sırtı bir hayat yaşadı. pamuk ipliğiyle urgan arasında
gidip gelen, düz yolda sanki canbaz ipinde yürüten. farklıydı. hem acıya, hem umuda benzer
farklılığında haklı olduğunu göstermekle geçti hayatı. malum,
her özgeçmiş, birkaç kurumsal bilgiye işaret eder. hayatı değil,
kimi durakları anlatır özgeçmişler. arkadaş da bu bilgiler uya-
rınca ankara üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi basın yayın şuramızda, tam şuramızda
yüksek okulu’nu bitirdi, türkiye radyo televizyon kurumu’nda
tarihe nasıl anlatsam
kurgucu olarak çalıştı. 24 ocak 1971 tarihinde sbf yurduna
yapılan polis baskınında ağır işkencelere maruz kaldı, başına
feci darbeler aldı. o kadar ki, iki yıl sonra 28 nisan’da tıpkı şair
orhan veli gibi karanlık bir sokakta düştüğünde, kaldırıldığı ey anneleri korkutan
hastanede 5 mayıs 1973’te daha 25 yaşındayken öldüğünde, o
kanama bu eski darbelerden bilinecekti. ölümü beyin kanama- bizi yaşatan kan
sıysa, hayatı ruha alınmış darbelerdi. çünkü o hep tek bitmiş
incecik bir dal ve her mahallenin dışarlıklı konar göçeriydi. o
uğursuz günü ‘adak’ diye yazacak, bir de kuşak yemini edecekti. günler perişan
vurdular, kötü vurdular

ne savaş kuralları devrim dediğin kitaplarda kuramı okunan, süslü sözlerle tar-
tışması yapılan soyut bir ihtimal olmadı hiç onun için. hayatla
ne insanlık onuru
sağlaması yapılmayan bilginin hükmü yoktu zaten nezdinde.
karar tarihlerinin ortalık kan gölüne dönmüşken, aşkla dostluğu bir kılan bir
adamışlıkla sarıldı canlarına.
iğrenç bir zaferini daha
sen iyilikler ve güzellikler uzmanı
gövdemize kazıdılar
suskunun gizemli sabrı

bir teraziyi en iyi kullanan


gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
biliyerek bilincimizin öfkeli keskinliğini
karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu

en hayat canbazı
öyle zamansızdı ki bugün onu okuduğunuzda şimdi yazılmış

15
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun

şimdi dingin gövdende

uğultuyla büyüyen sessizlik

birgün benim elimde

patlamaya sabırsız mavzer olsun

başını omzuma yasla

ey ip şaşkını göğsümde taşıyayım seni

ezberle o incecik tel üzerinde gövdem gövdene can olsun

hayatı dengeleyen asayı:

aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk insan yaşadığının ustasıdır, öğrendiğinin değil. kapsayıcı, in-
sanın her halinden anlayan yalnızlıklar vardır. allaha mahsus
ikisini de doğuran şey aynıdır olan. dünya gözüyle bunu tadanlar kendi söküğünü dikemeyen
terzi misali kendi dışında herkese ulaşır. yalnızlığın ustasıydı o.
kimsesiz kalmak ya da aşkından olmaktan çok öteydi anlatmaya
şimdi yine susmanın dayatıldığı zamanlardayız. sesimizi kesme- çalıştığı yalnızlık. alın yazısıydı sanki. mühürdü. büyük mey-
nin, biat etmenin, etmezsek başımıza gelecekleri iyi bilmenin danlarda ya da daracık öğrenci evlerinde devrimci yoldaşların
zamanlarında. o yüzden arkadaş’ın şiirini okumak diye bir varlığıyla dinmeyendi. içinde taşıdığıydı, varlığına değindi. deli
şey yok benim için; onunla birlikte uyanmak ve yola revan gibi muhatabını arayandı. paylaşmaya değil, anlatmaya.
olmak var. öfkenin ve korkunun bilediği bitimsiz gecelerden
bu ismiyle müsemma ruhun arkadaşlığıyla geçmek var. çünkü
artık günlük hayat bir ölüm-kalım savaşı, zulüm ve adaletsizlik hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında
karşısında akıl sağlığını koruma mücadelesidir. ve ancak onun
dürüstlüğüyle edilebilecek bir itirafın vaktidir. herkesler var olmuş

yaşamak bir sen bir ben ölmüşüm

bizim en eski çağlardan kalma yanık türkümüz

öylesine kısık ki sesimiz yalnızım. bunu hep söylüyorum

ne duyurmasını ne söylemesini biliriz geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor

hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğime sığmıyor

ama tam da bunu diyen değil mi kısacık bir hayata kaç ömür her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
sığdıran. acılaşmadan taşımak var o zaman acıları. sevgili ölüleri
onun gibi yolculamak, kalanlar için onun gibi mücadele etmek yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
var.
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece

öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde


alnını
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
dağ ateşiyle ısıtan
gökteki yıldılar kadar yıldızlar yazılsa da
yüzünü
kendime kendimden başka kendim yok
kanla yıkayan dostum

senin
‘korkudan başkaldırıya gelişen kaskatı bir acı’dır onunkisi.
uyurken dudağında gülümseyen bordo gül çoğuldur hem tek bırakılmışlığında. acı aşka aşk acıya yakın

16
durur onun kitabında. ‘acıyla büyütüyorum aşkımı/bir gün bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
bana sevişmeyi öğreticek’ demişti. sanki bir kendi bildiği, uğru-
na her bedeli ödemeye razı geldiğiydi güzellikti. o yüzden tek o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım
başına sırtlamayı yeğlerdi ya ‘diyorum bir acıyı ikiye bölmek/bir
elmayı ikiye bölmek kadar güçtür’ şiarıyla. yine de vazgeçmez
ama denemekten, yine de alıkoyamaz kendini ummaktan. de- ve bir gün elbette yıldızları sayacağım
dim ya, elbet bir muhatap vardır, bir acı üleştirici. korkularını
birlikte korkabileceği biri. o yüzden anlatır duymamayı tercih
ettiklerimizi.
-gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyo-
rum

bakardık bakardık imrenmeye korkardık

en özentisiz şeylereydi açlığımız şiirin yazılması kadar okunması da tek başına çıkılan bir yolcu-
luk. her seferinde farklı çıkılan bir yolculuk hem de. arkadaş’ın
ölüme bir vardı süreç şiirinde kişisel yolculuğum ortalığın bordoya kesmesiyle başlar.
hayat boyu beni anlatan renk diye bildiğim bordo eşliğinde tu-
dinmedi dinmedi acımız
tunduğum dallar belirir onun şiirinde. kendi kadınlık ağacımın
dalları. kerelerce kırılan kerelerce yeşerttiğim, inat diye.

beklemek ölüm gibiydi bekledik bordo diyorum bordo bir renktir

bugün dedik yarın dedik olmadı kan pıhtılaşınca bordoya

böyle doğduk büyümeye korka korka ölüm uzadıkça bordoya çalar

umudumuzdu gücümüzdü kalmadı çünki nerde bir böcek bir çiçeğe konar

işte ellerim böyle tutsak gökyüzünde döllenme dullanmış bir kızın bordo çiçeği olur

çekerim çekerim gelmez

sanır ki gök doyurur açlığımızı hayatın ve ölümün rengi bordo arkadaş’ın dizelerine gülümser
bana. sonu ne zaman bir balta vurulsa ağacıma, ne zaman bir
bir gökü yemekle acımız dinmez dalım kırılsa içimde yankıyan o sestir arkadaş. ben daha darbe
aldığı bile kavramamışken kendini işittirir:

tam da bu bitimsiz acıya inat diye yitirmez umudunu. umut ki


ona hiç verilmemiştir. hatta sıklıkla gasp etmeye yeltenilmiştir. yaşlanıyorum. çiçeksiz renksiz. bordo
çoğumuzda olduğu gibi. ama işte hayatı göze almışlarda ömür
sadece dünya üzerindeki yıllarından toplamından ibaret değil- bir daha bir daha çünki diyorum
dir. o yüzden şiir de matematiğin bıraktığı yerden devam eder,
çünki bordo bir intihara ancak bu kadar yaraşır
onu temel alarak sonsuzluğa uçar. sonsuzluk insan doğasının
üzerindedir, bedellidir. kimileri hepimiz için yıldızlara ulaşmaya
yeltenirken zerreleşir. kum tanesi değil yıldız tozu olur. en güçlü
hallerinde halen bir imdat çığlığına da zorsunmadan. aczinde intihardır bazen yaşamak dediğin kimilerimiz için. bir eşiği
yücelirler. umudu kesmeme cesaretlerinde bizden. el verece- geçmişsen acıda, kendini büsbütün kendini nihai olarak kendi
ğimize duydukları inançtan. o inanç en güzeli, en iyiyi çıkarır elinle kırmaktır. dinsin artık diye. gece öldürdüğünü sabahında
içimizden. o güne dek varlığını bilmediğimiz asıl kendimizi. yeniden doğurmaktır. ‘hayatla çiftleşmeyi kendikendine mi öğ-
gerçeğimiz olan o en mükemmel ihtimali. rendin’ diye sorar ya hani, kalpten bir evet demektir karşılığın-
da. hep kendim öğrendim. yine de en az bildiğim kendimim.
benden öte muamma yok bana demektir. öyledir çünkü. insan
en çok kendini şaşırtır.
elbet geçer bu hüzün mevsimi
her günün bir başka savaşı, her gecenin bir başka devrimi daha
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
vardı arkadaş için de. aşkı ve acıyı bu denli yakın kılan öte bir
o gün size sevinci de anlatıcam hikâyesi. eşcinseldi. hakikate adanmış hayatında gizlemek ne

17
kelime, dünyaya avazı çıktığı kadar haykıracaktı bunu. böyle çünki ben okumuştum muydu neydi
bilecekti dünya onu. seven her şeyiyle sevecekti. daha azına hiç
razı gelmedi. mahpushanede görüşüne gittiği sevdalısına dedik- biryerlerde tanrılara kadın satıldığını
leri, sonraki kuşaklarda nice gencin açılmaya cesaret bulmasına

vesile olacak güçteydi.
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız

güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum


Göğü kucaklayıp getirdim sana
düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve
kokla
bir gün elbette
açılırsın
zeki müreni seviceksiniz

(zeki müreni seviniz)


Giyecek çamaşır getirdim sana

âdettir diye değil, sevdim diyedir


böyle seveceksiniz işte arkadaş’ın dilinde zeki müren’i. ataerkiyi,
bağışla, eski biraz
onun faşizmle ittifakını ifşa ederek. o gümbür gümbür toplum-
bedenim uygundur diye bedenine sal devrim ortamının orta yerinde eşcinsel aşkı, varlığının bir
başınalığını öyle saf anlatır ki, kalakalırsınız. onunki her gün,
elimle yıkadım, ütüledim her an verilen bir ölüm kalım savaşıdır, anlarsınız. başka türlü
yaşamak bilmemiştir. bir güzelleme değildir göze aldıkları. cesa-
elma ağacında kuruttum ret diye değildir. seyirciye değildir. kendine, aşkına, kavgasına,
hayata sözüdür. olur da anlayanı, hissedeni beri gelirse, gülüm-
seyecektir. ağlatan mutluluklar, güldüren acılar, kahreden iha-
Günler sarmal bir yay gibi netler, çürüten vazgeçişler, göze alınan yanılgılar yaşamış birinin
gülümseyişidir bu. siyah-beyaz bir fotoğraftan, belli belirsiz. ve
bunu unutma çerçevesi kapsadığı o hayat kadar geniştir.

bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir o fotoğrafa yeterince uzun bakarsanız, bir yerden sonra sizin
suretinizi yansıtmaya başlar. deli gibi ihtiyaç duyduğunuz ama
bunu unutma daha da delicesine işitmekten korktuğunuz cümleyi fısıldar
kulağınıza. şairin kişiye özel armağanıdır. fala bakar gibi okur-
seni ben her yerinden öperim sunuz artık o şiirleri. kendi kehanetinizi bulmaya. sonra belki
görmezden gelirsiniz yine, sonra belki inkâr edersiniz. ama
beni unutma
emin olun, kaçışı yoktur. o cümle gelip en yakınınızdan birinin
ağzından çıkar. doğru bir şeyi duyduğunuzda olduğu üzere
içinizde bir tel titrer. söz kalbinize dokunmuştur. tıpkı arka-
ha o yüzden sakın ola arkadaş z. özger’in ‘sadece zeki müreni daş’ınkilerin olduğu gibi. günlük hayat şiiri böyle yazılır. unu-
seviniz’ dizesini kesip de dolaşmayın ortalıkta. “ne zaman ya- tamayacağınız, sahici cümlelerle.ve o zaman şiirin de ne olduğu
yımlarsam yayımlayayım adı ‘sakalsız oğlanın tragedyası’ ola- anlaşılır. falım sakız manileri değildir bu. basmakalıp romantik
cak!’ demiş bir şairin kitabı ölümünden sonra yıllar yılı vasiyeti nağmelere de benzemez. cana okur ve şifanız olur.
hilafına ‘sevdadır’ başlığıyla dolaştı ortalıkta. ta 2014 yılına
kadar. böylesi daha münasipti kimileri için. devrimciyle eşcin- böyle seveceksiniz işte arkadaş z. özgeri’i. hakkını vere vere.
seli biraraya getirmekten haz etmeyenler için. oysa tam da bu ve hayat gibi…
daha fazlasıydı. hem zeki müren’i sevmek meyhanede arka plan
fasılı olarak dinlemek, renkli insandı vesselam demek değil.
arkadaş’ın kastettiği gibi seviniz yerse. çünkü bir kere yazmış. *bütün şiir alıntılar: arkadaş z. özger, sakalsız bir oğlanın tra-
daha azını onun adına söylemeye yeltenmek küfürden öte. gedyası, ve yayınevi, İstanbul, 2014.

siz inanmayın bir gün değişir elbet

güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü

18
Türkiye Evlatlarına
Kendisinden Başka
Bir Şeyle Öldürülmek
İmkânı Vermiyor
N. Ekrem Düzen

Kişinin nasıl yaşayacağına dair en son ve en az söz hakkının ken- disiyle doldurma ve kendisine döndürme mekanizması yüzün-
disinde olduğu bir coğrafyada doğmuş olmak, aynı kişinin nasıl dendir. Bu mekanizmaya kültür demeye öylesine alışmışızdır ki
öleceğine dair söz hakkının kimde olduğunu da büyük ölçüde hayatımızı bu ikiz cellada teslim etmiş olduğumuzu fark etme-
belirler. Bu ikizli mesele ne sadece Doğu’nun ne de sadece Ba- yiz. Ne kültürden haberimiz olur ne de mekanizmadan. İnsa-
tı’nın mevhum ve tevhimleriyle anlaşılır kılınamaz. Sebebinin nüstü çabalarla bu çarkın – ister mecazen ister fiilen – uzağında
cümlesi kısa, izahı uzundur: Tekil bir kişiden bahsederken, ya- kalabilmiş olanlar dahi bu döndürülüşten kurtulamaz. Bu pers-
şamla ölüm arasındaki Hegelyen diyalektik, Nietszchevari bir pektifte Tanpınar’ın “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir
trajedi formuna girmeden sahnelenemez. Diğer yandan, kişinin şeyle meşgul olmak imkanını vermiyor;” formülasyonunun bir
müşterek kimliğini müstakil benliğinin muhtevası addeden bir kez daha kuvvetle doğrulandığını görürüz.
topluluğun bu kişiye reva göreceği en geniş hareket alanı, bütü-
Altın yere düşmekle pul olmayacağından, ömrümüzü Tanpı-
nün sadık bir üyesi olmaktan öteye genişletilmez. Sufi olmaya
nar’ın bu sözünü şerh etmeye vakf ’etsek yine de ironinin hakkı-
‘kalkışmak’ nasıl büyük suçsa müstakil birey olmaya ‘kalkışmak’
nı veremeyiz. Öznesi olamadığımız bir ironidir bu; insan elinden
da öyle büyük suçtur.
çıkmıştır, lakin dünya kurulalı beri oradaymış gibi iş görür.
Doğduğumuz coğrafyada er veya geç devlete ilişmeden öleme-
Bu gün bu dakika içinde bulunduğumuz ahval ve şeraitten geri-
yecek olmamız bu müşterek muhtevanın bütün benlikleri ken-
ye dönüp baktığımızda, Tanpınar’ın saptadığı noktada kalabilmiş

19
olsaydık keşke diye düşünmenin ve hissetmenin hiç de yersiz olma- üzerinde çoğu kez tahammül sınırlarının ötesinde söz hakkı edinir
dığını ileri sürebiliriz. O noktayı uzatabilmiş olsaydık, her ergen ve kullanırlar. Ne var ki aynı ülkede yaşayan insanların bir kısmıyla
gibi ebeveynimizden bağımsızlaşmanın ve kendimiz olabilmenin iyi devlet arasında, o ülkedeki başka bazı insanların sürekli baskı altın-
kötü bir yolunu bulurduk belki. Hayat bayram olmasa da bayram da tutulması – ve eğer baskıdan memnun kalmazlarsa yok edilmesi
ettiğimiz günlerimiz olabilirdi. – üzerine bir anlaşma sağlanmışsa orada bir toplumsal sözleşme
değil – Ahmet Şık’ın her davasında bize tekrar tekrar gösterdiği ve
Demek ki Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul
söylediği gibi – bir suç örgütü vardır. Devlet, burada, kişinin nasıl
olmak imkânını vermemekle kalmıyor. Mesele bundan ibaret ol-
yaşayacağına ilişkin söz hakkını, nasıl öleceğine ilişkin söz hakkini
saydı ne yapar eder o imkân yaratmaya uğraşırdık. Uğraştık. Hatta
gasp ederek gasp etmektedir. Kendisine çizilen sınırların dışında bir
biraz yol aldığımızı da zannettik. Umutlandık. Tam o anda karşı-
hayat kurmak-sürmek isteyen çocuğunu öldüren ebeveyn de ancak
mıza yeniden fakat bu kez tahayyül etmek dahi istemeyeceğimiz
ve sadece bir suç örgütünün desteğiyle bu katli gerçekleştirebilir. Ve
büyüklükte bir taleple dikildiğini gördük Türkiye’nin. Tanpınar, bu
bir kez daha kişinin nasıl yaşaması gerektiğine ilişkin söz hakkı, na-
kara kuyunun varlığını sezdiyse de diğeri açıklığında haber etme-
sıl öleceğine ilişkin söz hakkının elinden alınmasıyla elinden alınır.
di. Tezer Özlü’nün haberi bile heyulanın heybetini kavramamıza
elifi elifine yetmedi. Ebeveynin evladından bunu isteyebileceğini, Coğrafyamızın ebeveyni de devleti de bu pervasız cinayet isleme
her birimiz tek tek ve ayni çarkta defalarca döndürüle döndürüle kudretini, dünyanın ezelden beri böyle kurulmuş olduğu hikaye-
öğrenmek zorunda kaldık. sinden alır. Her ikisini de meşrulaştıran, bu ezeli düzeni ebediyete
ulaştırma iddiasıdır. Oysa, bu iddianın en iyi ihtimalle günü kurtar-
Kendi adıma, kültürümüz olacak bu öğütme mekanizmasını ebe-
maya zor yettiği herkesin malumudur. Ebeveyn, çocuğu cenderede
veyn-çocuk mecazından daha elverişli bir çerçevede anlama dona-
tutmalıdır ki kurtarılan günler birbirine eklenebilsin. Bu cendere-
nımına sahip değilim. Varsa, öğrenmeye hevesliyim. Lakin, kendi
nin işletmecisi devletin, toplumun bir kısmıyla yaptığı anlaşma,
göbeğimizi kesme zamanlarının sürekli gelip geçmekte olduğunu
bu düzenden sual etmemek. Sual edeni de hep birlikte linç etmek
yüksek sesle – önce kendimize sonra cümle aleme – ilan etme zama-
üzerinedir.
nının geldiğine inanıyorum.
İradesini, kurulduğundan bu yana değişmemiş ve bundan sonra da
O ilanın başlangıç cümlesi şudur: Türkiye evlatlarına kendisinden
değişmeyecek dünya düzeni hikayesinden kiralamış bir ebeveynin
başka bir şeyle öldürülmek imkânı vermiyor. Bu cümle, olağanüstü
evlatları olmaktan vazgeçme tasavvuru, müstakil benlik arzulayan
hal ilan etmiş bir devletin tasallutundaki bir ülkede görülebilecek
her bireyin birer trajedi kahramanı olmasını gerektirecek bir etik
türden geçici bir aksaklığın tarifi değildir artık. Olağanüstü hale ge-
görev tasavvurudur. Ebeveynsiz bir yeniden doğuş tahayyülü gerek-
çisin bu denli kolay, kalıcı hale gelişin bu denli pürüzsüz oluşunun
tirir. Öte yandan, nasıl ki geçmiş hatalarıyla yüzleşemeyen kişiler
şartıdır. Devlet, nasıl öleceklerine kendileri karar verme cüretini
gerçeklikten koparak fantezi dünyasında yaşamaya başlarsa, kendi-
göstermiş ‘vatan hainlerinin’ kendi yol ve yordamlarla ölmelerinin
sinden ne talep edildiğini kavramayan – veya sadece bir kısmını
mümkün olamayacağını hükme bağlamış ve böylece hiç kimseye
kavrayan – kişiler de müstakil benlik diye bir dünyanın varlığından
‘yerli ve milli’ muhteva üretme-tüketme mekanizması haricinde bir
asla haber almaksızın müşterek muhtevanın aciz çocuğu olmaya de-
yaşam alanı bırakmamanın hukukunu tahkim etmiştir. Bu kültür
vam eder. Yaşamlarımız üzerinde söz sahibi olmanın ölümlerimiz
herhangi bir değişme-gelişme-büyüme öngörüsü taşımadığı gibi
üzerinde söz sahibi olmaktan geçmesi iç karartıcı bulunabilir ilk
böylesi kökü dışarıda değerlere de cepheden düşmandır. Musallat
bakışta. Başka bir açıdan ise kendimiz olmaya başlamanın en te-
devletin olağanüstü hali, çocuğu kendi çizdiği sınırların dışına taşa-
reddütsüz noktasıdır bu. Kendi ölümünden daha kesin ne verilmiş
cak olursa gözünü kırpmadan– velev ki kan ağlayarak, bağrına taş
olabilir ki insana...
basarak, veya dünyayı da ateşe vererek – öldürebilecek ebeveynin
halinden farksızdır. Universität Bielefeld - Institut für interdisziplinäre Konflikt- und
Gewaltforschung
Devletle kişiler arasında yarım yamalak da olsa bir toplumsal söz-
leşme bulunan ülkelerde de devletler kişilerin yaşamları ve ölümleri

20
Yaş

Türkiye Muhafazakârlaşıyorken
sah
üze
geç

Dünya Nereye Gidiyor!


bili
açıd
baş
Erdal Partog
nok

İnsanlık tarihinin her aşamasında acı, tatlı, mutlu ve mutsuz birçok bu kimliklleri mutlak görüp yaşamlarını da sadece bunun üzerinden
şey olmuştur. Bugün de bunlara benzer şeyler yaşanıyor. Bütün bu anlamlandırmaya çalışmaktadır.
yaşananlara karşılık Türkiye’yi ya da Dünya’yı her zaman anladığını,
Diğer kısımı da dini ve ırkı, politikanın malzemesine elinden geli-
çözdüğünü söyleyen ideolojiler olmuştur. Ancak hiçbir ideolojinin
diğince dönüştürebiliyor. Çünkü politika için insanlığın en büyük
anlama biçimi mutlak olmamış her ideoloji insanlığın olasılığa açık
ortak paydası din ve ırk olmuştur.
yanları tarafından bir süre sonra geçersiz kılınmıştır.
Yaşadığımız şu zamanda da devletler politik bağlamda en kullanışlı
Bu durum kimlerince çelişkili görünebilir olsa da insanlığı çelişki-
olan bu iki malzemeyi lehlerinde ve alehlerinde, zaman zaman bir
nin anlamı içinde kalarak değil, çelişkinin dışına çıkarak okumaya
dosta zaman zaman da bir düşmana dönüştürmesini bilmişlerdir.
çabalayabiliriz.
Dinlerin ve ırkların Batılı bağlamda bu kadar çok politikacılar tara-
İdeolojiler ve onun taraftarları çelişkinin içinde kalarak, çelişkinin
fından araçsal kullanımı devam ederken diğer yanda dini ve onun
bir tarafı olarak bilmediğini değil de bildiğini iddia etmekten ve
bir sosu olan ırkı politikanın kendisi zanneden toplumsal kesimler
bunu iktidar gücü ile birleştirerek bütün insanlığa dayatmaya çalış-
ve ülkeler de varlığını capcanlı korumaktadır. Bugün İslam dünyası
maktan büyük haz almıştır. Bu çelişkili var olma durumuna rağmen
ile Batı dünyası arasındaki fark burada belirginleşiyor. Aynı şey sa-
ideolojiler bilmediğini değil de bildiğini iddia etmekten vazgeçme-
nayi devrimi zamanında da benzer bir seyir izlemişti.
miştir. Bu bilme durumunun adı; bazen din bazen ırk bazen de bir
ütopa ideolojisi oluvermiştir. Ne kadar bildiğimizi iddia etsek de İsterseniz ölçeği bir an dünya genelinden İslam ülkelerine ve Türki-
‘insanlık durumu’nun bir çelişkiler yumağı ile sürekli kendini ya- ye’ye kaydıralım. Çünkü dünyada kendi içinde gerilim seviyesi en
lanlandığını görebiliriz. yüksek olan kesimler bu kesimeler görünüyor.

Bilmek ya da biliyor görünmek kibrin başarısı olsa gerek. Ancak Türkiye’de son üç yılda yaşananları sadece Türkiye’ye özgü bir in-
bilinmeyeni, bildiğimiz şeylerle boğmak sanıldığının aksine hiç de sanlık krizi olarak okumak oldukça yanıltıcı olacaktır. Çünkü Tür-
kolay değildir. Çünkü bu insanlığın akışına ters bir durum yara- kiye bu krize girmeden önce İslam ülkeleri 90’ların başından beri
tıyor. Başka bir anlamıyla “eylem’’in yansıması olan “değişim’’i de bu krizi yaşamaya başlamıştı. Bugün de bu kriz en üst noktasına
‘eylem’le birlikte boğmaya çalışanlar, her ikisinin de bu yöntemlerle ulaşmasa da üst noktalara tırmandığını söyleyebiliriz. Bu anlamıyla
boğulamayacağını gördüklerinde bunları görünmez kılmaya ya da Türkiye’yi de İslam dairesi dışında değil içinde düşünmek gerekir.
varılığını reddetmeye işi vardırırlar. Bu kibir iktidarların çelişkiden Çünkü İslam aysberginin varlığı son 15 yılda ancak anlaşılabildi.
üstün olduklarına olan mutlak inançlarından kaynaklanmaktadır. Bazıları hâlâ buna inanmıyor gibi olsa da bu sosyolojik bir gerçek
olarak karşımıza çoktan dikilivermişti.
Yaşadığımız bu zamanlarda akıl almaz diye nitelendirebileceğimiz
olaylar; akıl ve yaşam arasındaki gerilim hattında salınıp duruyor. Özellikle politik İslamcıların son 15 yıldır bu ülkeyi tek başlarına
Aklın bilinen kütlesi yaşamın bilinen ama anlaşılamayan bir nokta- yönettiğini, son üç yılda da her ne pahasına olursa olsun kendi
sında asılı kalıyor. iktidarını perçinlediklerini düşünürsek neden İslam dairesi içinde
düşünmemiz ve olayları da bu daire bağlamında anlamdırmamız
Bundan yüzyıl önce yaşanan 1. ve 2. Dünya Savaşı’nın dünyayı nasıl
önemli olacaktır.
çekilmez bir yer haline getirdiğini bu günleri yaşayanlar daha iyi
bilirler. O çok bilmiş politikacıların insanlığı hangi ulvi amaçlar uğ- Bir diğer temel nokta da Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız-
runa ölüme ve acıya sürüklediğini de bilirler. da; İslam’ın ana eksen olduğunu, Kemalizmin bu ekseni değiştir-
mekten çok, kısıtlamak yönünde adımlar attığını görüyoruz. Çünkü
İnsanlığın bu şekilde savaşlara, ölümlere ve acılara gark olmasında
Kemalizm ekseninde olanlar hiçbir zaman dine karşı politikayı sa-
en büyük pay politikanınmış gibi görünse de insanlık tarihine bak-
vunmak pozisyonunda olmadılar. Bunun için de bedel ödemediler.
tığımıza en büyük payın kimliklerin, dinin ve ırkın tek başına buna
sebep olabildiğini çıkarsayabiliriz. Hal böyle olunca Türkiye siyasi tarihini ister milliyetçilik, isterse
ulusalcılık isterse kemalizm ile okumaya çalışalım maalesef hepsinin
Özellikle din savaşları insanlık tarihinin en kanlı savaşları olarak
de temel çatısının islam çatısı olduğunu görmemiz ya da kabullen-
tarihe geçmiştir. Bu ister çok tanrılı isterse tek tanrılı din olsun hep-
memiz gerekiyor. Bu durum bugün olduğu gibi dün de aynı dina-
sinin de ortak paydası dini ideolojiler olmuştur. Irk ise çoğunlukla
miklere sahipti.
dinin bir sosu olmaktan öteye gidememiştir. Ancak ırk politikaları-
nın da dinler kadar etkli olduğu dün gibi hatırlayabiliriz. Bu nedenledir ki Batılı anlamda bir sağ ve soldan bahsetmek bu
ülkede mümkün değildir. Çoğunluğu Müslüman olan diğer birçok
Modern zamanlarda bu kimliklerin hegemonyası Batılı ülkelerde
ülkede olduğu gibi her zaman temel belirleyci unsur İslam dairesi
yerini politikaya bıraksa da bugün hâlâ dünyanın yarısından fazlası
olmuştur.

21
Teşbihte hata olmaz diyerek bu durumu Yuhudilerin Yahudi poli- yaklaşımları global hatta evrenseli, aynı zamanda politikanın çok-
tikasından bağımsız bir siyaset tarihi kuramamasına benzetebiliriz. luğunu öngörürür gibi gürünse de İslam ülkelerinin bütün bu yaşa-
Bu yönüyle İslam ile Yahudilik arasında benzerlikler çoktur. nanlara karşı direnci tamamen zıt aynı zamanda eskinin bir hayaleti
görünümünde hayatında içinde dolaşmaktadır.
İslam dünyası için politika eşittir İslam demektir. Yoksa politikanın
tek başına hiçbir anlamı yoktur. İslam her şeye cevap veren; gün- Türkiye’yi de bu genel bağlamda düşündüğümüzde, Türkiye’nin de
lük, ekonomik ve cinsel bütün hayatı düzenleyen en mükemmel diğer İslam ülkeleri gibi zaten yabancı oldukları modenzim tarihine
sistemin kendisi olarak kabul görmüştür, bugün de aynı zihniyet bir de yepyeni, bir de hiç anlamadıkları ya da farkında olmadıkları
devam etmektedir. Yani politikanın batılı anlamda kendi başına bir bir devrim eklenince İslam çerçevesine sığınmaktan, kurtuluşu da
anlamı yoktur. burada aramaktan başka çareleri yokmuş görünüyor. Bu durum is-
ter istemez İslam’ın yeni olan karşısında daha da radikalleşmesine
Tabii ki İslam dünyasının içindeki bu yaklaşımları sadece kendi
neden oluyor.
içindeki süreçlerle açıklamak yetersiz olacaktır. Çünkü İslam dün-
yasının dünyanın geri kalanı karşısında kendini bu kadar yalnız ve İslam dünyasının aklında olan ‘onlar bizi anlamıyor bizim dinimiz
haklı görmesinin nedeni de İslam’ın tek gerçek düzen olarak algılan- bütün insalık için, sizin dünyanız ise ümmetin değil şeytanın işi’
ması gerçeği olduğunu görmek gerekir. Bundan dolayıdır ki İslam olarak kodlanabiliyor. Dinin yaşanan bu değişimler karşısındaki ce-
dünyasının kabullenemediği ve okuyamadığı şey insanlığın dinden, vabı da ancak bu kadar olabilirdi; kendi hayeleti ile savaşmak!
ırktan ya da ideolojilerden bağımsız olarak insanlığın eylemlilik
Türkiye’de son zamanlarda yaşanan ve ışığın henüz ufukta görün-
içinde olup, değişme ve dönüşü-
Türkiye’de son üç yılda yaşananları mediği bu zamanlarda, iki hayaletin savaşını (modern ve modern
me açık bir süreçte yol aldığını
sadece Türkiye’ye özgü bir insanlık ötesi) eylemin ve değişimin gerisinde kalmış bir savaş olarak oku-
görememesidir. Değişim ve dö-
krizi olarak okumak oldukça yanıltıcı mak gerekir. Buna rağmen asıl tehlikeli olanın özellikle İslamcı poli-
nüşüm bazı toplumlarda düşük
olacaktır. Çünkü Türkiye bu krize tikacıların ve devletlerin İslam dairesi içinde kalarak Batı’yı okuma-
girmeden önce İslam ülkeleri 90’ların seviyede gerilimler yaratırken ya ve yargılamaya tam hız vermesidir.
başından beri bu krizi yaşamaya maalesef İslam ülkelerinde bu ge-
başlamıştı. rilim gittikçe yükselmektedir. Bu Bir zamanlar bazı solcuların Batı’yı düşman belleyen aklına benzer
durum ister istemez gerilimi az bir aklın İslam dünyasında vuku bulması tesadüf değildir. Çünkü
olan ülkeleri de korkutmaktadır. ister düşünsel mutlaklık olsun isterse dini mutlaklık olsun hepsin-
de benzer dinamiklerin işlediğini sonucun da hep aynı olduğunu
Sanayi devrmini dışarıdan ize-
görürüz.
leyen ya da batının teknolojisini alıp kültürünü almak istemeyen
zihniyetin arkasındaki aysberg İslam aysbergidir. Yani eylemliliğin Yine de buraya kadar bu yazıyı sabırla okuyanların kafasındaki so-
getirdiği değişim ve dönüşüme aldırmayan; bu değişimi ve dönüşü- ruların bitmediğini görebiliyorum. Ahval böyle ise İslam çerçevesi
mü de ümmet dışı düşman gören İslam ülkeleri son 20 yılda saklı dışında kalanlar, en azından çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde
olan büyük parçalarını da ifşa etmek zorunda kalmıştır. Sanayi dev- çoğunluktan olmayanlar ne yapacak? Bu gibi sorulara cevap verme-
rimine karşı sakladığı şey yeni bio-elektronik devrimde mecburen ye çalışsak da bütün İslam ülkeleri adına konuşmak doğru olmaz
ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu durumun İslam dünyası için büyük ama yaşadığımız bu ülkede, bazı insanların daha can yakıcı soruları
bir kırılma noktası olması kaçınılmazdır. Ancak bu kırılma Hrısti- olabilir, gelin isterseniz ona bakalım.
yan ortaçağ kırılması gibi olmayıp İsrail gibi dünyadan kopuk bir 1.  Türkiye muhafazakârlaşıyor mu?
kılma yaşama ihtimali yüksek görünüyor.
Bu sorunun cevabı zamana ve mekâna göre değişiyor. Eğer bugün
Çünkü İslam ülkeleri kendi değerlerini İslam çerçevesine oturtmak, yaşananları Kemalizm bağlamında ele alırsak Kemalizm’e göre bu
kendilerini yönetmek konusunda çok inançlı görünüyorlar. İnsan- olanları muhafazakârlaşma olarak okumak isteyen çok olacaktır.
lığın bu yeni değişim ve dönüşümü karşısında bir öteki olmaktan Böyle bir yaklaşımı ben çok naif buluyorum.
çekinmeyecekleri gün gibi ortada durmaktadır. Bugün yaşananlar
da bunun bir göstergesi değil mi? Bu öteki birilerinin zannetiği bir Birincisi Kemalistler batılı anlamda muhafazakâr bir ideolojiye sa-
azınlık öteki değil kendi coğraflarında kendi içinde çoğunluk, dün- hip. Türkiye bağlamında kendillerine Kemalizm üzerinden solcu
yada da neredeyse çoğunluk olan bir ötekinden bahsediyoruz ki en olduğunu iddia edenlerin Batılı anlamda gayet muhafazakâr oldu-
başından beri iktidar için her zaman çoğunluk kimliği için işlevsel ğunu biliyoruz. İkincisi Türkiye muhafazakârlaşmıyor aslında Tür-
olmuştur. kiye İslam dairesini genişletiyor ve muhafazakârlık da İslamiyetin
sosu olmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Muhafazakârlaşmayı
İslam dünyasının yaşadığımız şu zamanlarda yaşanan bio-elektronik Batılı anlamda ve politika düzleminde okumaya çalışırsak Batılı
devriminin çok uzağında olduğunu söylesek yanlış bir şey söylemiş muhafazakârlık ile aralarında çok uzak bir ilgi olduğunu sanırım
olmayız diye düşünüyorum. görebiliriz. Diğer İslam ülkelerinde de benzer bir durum sözkonusu.
Diğer taraftan İslam dünyası dışında kalan kesimler, özelilkle Batı- Hal böyle olunca muhafazakârlığı İslam dairesi dışında değil içinde
lı kesimler yaşanan bio-elektronik devrimin içinde olan kesimleri okumaktan başka seçeneğimiz yok. Yani Türkiye muhafazakarlaş-
oluşturuyor. Çünkü bu bio-elektronik devrime ortam hazırlayanlar mıyor İslam aysbergi su yüzüne çıktı. Suyun altında var olduğunu
da bu kesimler olmuş oluyor. Tabii ki bu kesimler de bu büyük dö- gördüğümüz şeyin bugün bu şartlarda daha görünür olması hiç de
nüşmün kendilerine de zarar vereceğinin farkındalardı. İslam dün- şaşırtıcı değil.
yasının, büyük dönüşümün yaşandığı günümüzde bio-elektronik 2.  O zaman İslam düzeninin kabul etmediği ya da kendileri ile
devrimin karşısında yer alacağını da muhtemelen hesap etmişlerdi. eşit görmediği ötekilere karşı tavrı ne olacak?
Yine de Batılı bazı ülkelerin bu eylem ve dönüşüm konsundaki

22
güncel haliyle demokrasinin işe yaramadığını çünkü demokrasinin
üç noktasının yerine sadece seçme ve seçilme noktalarının konuldu-
ğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle demokrasiye de format atacaksak
az önce benim bahsettiğim üç temel nokta ile demokrasiyi yeniden
düşünmek durumda kalabiliriz.
Bu nedenle politikayı kimlikler bağlamı ışığında bir alt küme olarak
okuma sevdasından çıkıp politikayı ve demokrasiyi bu üç noktanın
varlığı çerçevesinde okumaya başlayabiliriz.
4.  İnsanlık nereye gidiyor?
Bunun için hemen Medine Sözleşmesine atlamak isteyen olacaktır.
İslam dünyası başka sözleşmeleri zaten kabul etmeyecektir. Ancak Sanırım bu zamanda konuşmamız kafa yormamız gereken şey bu
bu nafile bir çaba çünkü kazın ayağı hiç de öyle değil. soruya dair düşüncelerimiz ve eylemlerimiz olmalı. Diğer anlamıyla
eylemlerimizin diğer eylemlerin değişimi ve dönüşümü karşındaki
Öncelikle hangi öteki? Ermeni mi Rum mu kadın mı eşcinsel mi
konumu nedir diye düşünmemiz gerekiyor.
alevi mi solcu mu? Bütün bunlar kastediliyorsa bu kimlikler de di-
ğer kimlikler gibi mutlak eşitlikçi ve özgürlükçü değiller. Çünkü Benim görebildiğim; hayaletlerin kendini yemesi ya da modern ve
kimlik denilen şeyin ideolojilerle örtüşmesi an meselesi olabilir. Za- modern ötesi hayaletlerin savaşı, yaşadığımız yeni devrimin karşı-
ten kimliğin kendisi de bir ideoloji olarak okunabilir. Nitekim hem sında trajikomik bir tiyatro oyunundan başka bir anlam ifade et-
Müslüman hem kadın, hem Müslüman hem solcu, hem müslüman miyor olmasıdır. Bu nedenle adil bir dünyanın da ötesinde adil bir
hem eşcinsel kendine diyeneler ortada dolaşıyor. insanlık ya da adil bir uzay evren için bir şeyler yapmalıyız.
Kimliklerin İslam dairesi içine çekilmesi yeni bir şey değil. Kim- Kimileri bu çabayı kötüye yorabilir, mümkündür de çünkü insanlık
likler de İslam içinde İslam’a bağlılık yemini ettikçe varolabilir. Bu her zaman kendisi ile çelişen ama yine de eylemde ve değişimde kal-
yanıyla İslam dışı kalan kimlikleri mi İslam içi kimlikleri mi ele al- maya devam eden bir doğası var. Etik olarak adaleti gözetmediğimiz
dığımızı iyi bilmemiz gerekir. sürece kendi sonumuzu da hazırlamış olmamız kaçınılmaz olacaktır.
Ben İslam’ın ümmet anlayışının da tam bunun üzerine oturduğunu Birçok düşünür ya da bilim insanın da ileri sürdüğü şey insanın
düşünenlerdenim. İslam dünyası politikayı nasıl ki bir iç araç gör- birgün kendi sonunu hazırlama potansiyelinin olduğudur. Belki
düyse kimlikleri de iç araç haline getirebildiğini söyeleybiliriz. O da insanlık kendi kendine yapacak belki de insan dışı canlılar bunu
bir şartla olur İslama bağlılık yemini ile. İslam’ın bu tekçi yapısı ister yapacak. Her ne olursa olsun eylemi, değişimi ve etik adeleti politi-
istemez bu ümmet içinde olmayanları haliyle korkutacaktır. Kim- kanın temel çatısı olarak okumadığımız sürece politika; kimliklerin
liklerin pragmatik bir çehreye büründüğünü bu nedenle de İslam ya da ideolojilerin aracı haline gelecek politika tamamen ortadan
çerçvesinde kalamayan kalmak istemeyenlerin yeni şeylere yönelme- kalkacaktır. Ancak politika ortadan kalkmış gibi görünse de eylem
si de kaçınılmaz olacaktır. ve değişim var oldukça insanın katkısı etik adalet bağlamında ucu
hep açık kalacaktır.
3.  Eee o zaman ne yapacağız
Türkiye’de ya da dünyada yaşananları bu çerçevede okuduğumuzda
Benim de çok sevdiğim şey eee esidir. Eeee ne yapacağız o zaman?
biz bu fotoğrafın neresinde duracağız sorusu hemen aklımıza gelive-
Bu yakınmada haklı da olabilirsiniz.
rir. Bir şiir bu çağı bu kadar özetleyebilir mi bilmem ama bazı dizeler
Ancak bu konuda hazır bir reçetem yok, kimseye de mutlak reçete- bu yaşananları güzel özetliyor diye düşünüyorum.
ler yazacak bir mutlaklığa sahip değilim. Düşünüyorum kendimce,
Çember
anlamaya çalışma çababımın bana söylediği şey eylemin ve deği-
şimin insanlık için her zaman temel noktalar olduğudur. İnsanlı- ‘’Ya dışındasındır çemberin
ğın bu iki noktadan sarkaç gibi sarktığını gerildiğini söyleyebiliriz.
Ya da içinde yer alacaksın
Dünyayı, insanlığı bu iki noktadan anlamaya çalıştığımızda yetersiz
kalabiliriz, bu durumda da sarkaçın dışında bir şeyler ya da içinde Kendin içindeyken kafan dışındaysa
bir şeyler aramak gerekir. O da sanırım herkes için adalet, bu adalet Çaresi yok kardeşim’’
kişisel politik bir adalet değil etik bir adalet.
...
Yaşadığımız bu dünyayı, bu ülkeyi anlamdırmak için etik bağlamda
adalete ihtiyacımız var. Yalnız güncel politikada adında adalet yazan Murathan Mungan
bir siyasi partiden ya da adalet için yürüyenlerin adalet anlayışın-
dan bahsetmiyorum. Güncel politikanın araçsallaştırdığı adaletten
bahsetmiyorum. Benim bahsettiğim şey politikayı kuran üç şeyden;
eylem, değişim ve etik adalet.
Bu nedenle iki doğal noktaya yani eyleme ve değişime bir etik nokta
eklemek, bu etik noktayla beraber üç noktayı da politikanın temel
ekseni olarak görmek bizi daha yaşanılabilir bir dünyaya ya da uzaya
hazırlayabilir.
Kimilerinin aklına demokrasi işe yaramaz mı sorusu gelebilir. Ancak

23
PrEP: İhmal mi, İhtimal mi?
PrEP Üzerine Kısa Bir Tartışma
Furkan Hancıoğlu

HIV! Birçoğumuz için sadece toplum tarafından damgalanma lıyor. PrEP tedavisi, bilindiği gibi Gilead ilaç firması tarafından
nedeni değil, aynı zamanda kişilerin kendilerini de damgalama üretilen Truvada isimli ilaçla sürdürülüyor. Şimdiden önemli
aracı. HIV söz konusu olunca bütün ezber bozuluyor. Korku- bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Bilim insanları ve bağım-
lar, efsaneler, mitler devreye giriyor ve elimiz ayağımız birbirine sız araştırmacılar/sivil toplum örgütleri PrEP’in riskli bir cinsel
dolaşıyor. HIV’i özellikle sosyal bilimler bağlamında çalışan bir ilişkide diğer korunma yöntemlerine ilave olarak kullanılmasını
araştırmacı için alanda edindiği pratiğe ve deneyimlenen ötekili- söylüyor. Böylece PrEP’in kondomu terk etme nedeni olmadığı-
ğe dayalı birikim, hem kendiliğinden hem de toplum tarafından nı hatırlamalıyız. PrEP, kondomla birlikte kondoma ilave olarak
inşa edilen ezberin çeşitliliğini görmesini sağlıyor. İki yılı aşkın kullanılması gerekiyor. En azından olası bir ih(ti)male karşı buna
bir süredir bu konumda olan bir araştırmacı olarak bahsettiğim dikkat etmeli.
tabloyu gözlemleme ve deneye dayalı neticelerini değerlendirme
çabasındayım. Birçok bilimsel araştırma, PrEP kullanmanın HIV ile teması
azalttığını (reduce) gösteriyor. Bu bakımdan çığır açıcı bir ça-
Günümüzde HIV yalnızca tanı aldıktan sonra değil, tanı alma- lışma. Reduce fiilini parantez içerisinde yazmanın nedeni, bu
dan önce de insanları önleyici tedbirler alma arayışlarına ve farklı bilimsel çalışmaların PrEP kullanan kişilerde –riskli bir temas-
korunma yöntemleri bulmaya yöneltiyor. Sanırım bunun en bi- ta– HIV ile enfekte olma ihtimalinin azaldığını (reduce) vurgu-
lindik, görünür ve popüler olanı ise PrEP denilen önleyici tedavi laması. Yani PrEP kullanan kişi için HIV ile temasta bulunma
yöntemi. Ancak tıpkı HIV konusu gibi PrEP konusu da biraz ihtimalinin tamamen/kesin bir şekilde ortadan kalkması söz
kafa karıştırıcı. PrEP hakkında özellikle dijital ortamdaki bilgi- konusu değil! PrEP tedavisi, HIV yayılımının önünde bir engel
ler kafa karışıklığımızın artmasına, yanlış bilgilenmeye ve hatalı oluşturuyor, fakat riski %100 bir şekilde ortadan kaldırmıyor.
yargılarda bulunmaya neden olabiliyor. Bu noktada ise riskli bir temasta PrEP kullanılsa bile HIV konu-
sunda halen ih(ti)mallerin olabileceğini hatırlatıyor.
Bu kısa yazıyı, PrEP tedavisi hakkında neleri yanlış, neleri doğru
bildiğimizi hatırlatmak ve tartışmak için kaleme aldım. PrEP tedavisi konusunda uyarılarda bulunan kuruluşların veya
a her ne kadar düşük bir oran olduğu vurgulansa da HIV ile te-
PrEP, pre-exposure prophylaxis tanımının kısaltılmış söyleyişi. mas ihtimalini tamamıyla ortadan kaldırmıyor. PrEP tedavisinin
Türkçesi riskli temas öncesi koruma (tedavisi) olarak adlandırı-

24
yeniliği ve HIV ile temas konusunda kesin yargıda bulunmamızı Diego ve Los Angeles’ta riskli gruplar içerisinde olduğu kabul
sağlayacak yeterli veriler olmadığı bağımsız araştırma(cı)lar(!) ta- edilen kişiler için düzenlenen HIV konulu birkaç atölyeye/eği-
rafından da sıklıkla vurgulanıyor. time katılma imkânım olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri,
PrEP konusunda oldukça cesaretlendirici ve insanlarda yeni bir
Bağımsız araştırmalar vurgusunu önemli buluyorum. Çünkü ge- trendin oluşmasının da öncülü sayılabilecek tartışmalı uygula-
rek HIV, gerekse de PrEP tedavisi konusunda dijital ortamdaki maların kaynağı. San Francisco ve San Diego, gerek LGBTİ ve
yorum ve paylaşımların, çoğunlukla ilaç firmaları tarafından fi- gerekse de HIV ile yaşayan nüfus açısından göze çarpan bir fark-
nanse edilen ve desteklenen araştırmalara/çalışmalara dayanıyor. lılığa sahip. Bu atölye ve eğitimlerde sıklıkla vurgulanan nokta,
Her şeyin kişisel yorumlarla ve yargılarla tartışıldığı, ele alındığı (1) PrEP kullanmanın kondomu terk etmek için kesin ve köklü
bir dünyada yaşıyoruz. Herkes her konuda ahkâm kesme derdin- bir neden olmadığı, (2) PrEP’in kondom kullanmanın yanın-
de. Dijital ortamdaki (internet siteleri, bloglar, sosyal paylaşım/ da ek bir önleyici tedbir olarak görülmesi gerektiği idi. Özel-
dijital habert siteleri vb.) HIV ile temas ve PrEP tedavisi konu- likle kondomu terk etme arayışında olan veya PrEP’i yeni bir
sundaki yorumlardan ve tartışmalardan yola çıkarak HIV ile trend olarak gören kişilerin PrEP kullanmaya yönelmesinin ilaç
temas ihtimalinin olmadığı gibi yanlış yargılarda bulunmamak firmaları açısından önem taşıdığını vurgulayan araştırmacılarla
gerekiyor. Yorum ve paylaşımlarda bulunurken bağımsız araştır- tanışmıştım. Bu eğitimlerde/atölyelerde PrEP kullanmanın HIV
malar yürüten ekiplerin bu konudaki saha araştırmalarını içeren yayılımını ortadan kaldırıp kaldırmadığı, PrEP’in HIV ile temas
bilimsel/akademik çalışmalarını dikkate almalıyız. karşısında yeterli olabileceği, kondomun yalnızca diğer cinsel
yolla bulaşan enfeksiyonlar için kullanılabileceği vb. sorular so-
PrEP tedavisi elbette ki HIV yayılımı konusunda ciddi bir ön-
ran, düşüncesini belirten diğer katılımcılara sorunun muhatabı
leyici tedavi yöntemidir. San Francisco Aids Foundation, Access
olan araştırmacılar/bilim insanları tarafından verilen cevap net
Support Network, Terrence Higgins Trust, HIV/AIDS Digest
olarak şuydu: Riskli bir bakış açısı, PrEP’in HIV ile teması %100
ve daha birçok bağımsız çalışmalar/araştırmalar üreten kuruluş-
ortadan kaldırdığını net olarak söyleyemeyiz; PrEP, HIV’e karşı
lar/inisiyatifler, PrEP’in uygulama biçimine ve diğer korunma
korunma yöntemlerinden sadece biri ve kondomla birlikte kulla-
yöntemleriyle birlikte kullanmaya dikkat edilmesine vurgu yapı-
nılmasını tavsiye ediyoruz; ne yazık ki PrEP, kondomu terk etme,
yorlar. Ayrıca son dönemde yayımlanan bilimsel/akademik araş-
sınırsız bir şekilde korunmasız (bareback) seks yapma önünde bir
tırmaların da PrEP kullanırken HIV tanısı alan kişilerin olduğu
trend/akım yarattı, bu durum da ilaç firmaları tarafından daha
yönünde bildirimlerde bulundukları görülüyor. Bu çalışmalarda
fazla reklam aracı haline geldi; henüz HIV’in tedavisi bulunma-
önemle vurgulanan bir diğer nokta, PrEP kullanmasına karşın
dı, günümüzde HIV (antiretroviral) tedavisi virüsü baskılamaya
tanı alan kişilerin çoğunlukla PrEP rejiminde olduğunu vurgu-
ve PrEP tedavisi ise HIV ile teması azaltmaya(!) yönelik bir rejim.
lamaktan sakınması ya da red edebilmeleri gerçeğidir. (Bu duru-
mun, kişinin maruz kaldığı/bırakıldığı HIV’e dayalı toplumsal Haziran ayında eşimle Güney Afrika Cumhuriyeti seyahatimiz-
ve bireysel damgala(n)madan kaynaklanabildiği değerlendirili- de, orada yaşayan LGBTİ ve HIV aktivizmi yapan araştırmacı/
yor.) bilim insanı arkadaşlarımızla HIV konusunda derinlemesine
konuşma imkânımız oldu. Güney Afrika’daki HIV epidemisinin
Bu yazıyı yazarken enfeksiyon hastalıkları, mikrobiyoloji, mole-
boyutları karşısında PrEP tedavisini de konuştuk, tartıştık. Arka-
küler genetik uzmanı olmadığımı, PrEP tedavisi ve HIV konu-
daşlarımıza, özellikle risk taşıdığı kabul edilen gruplarda kondom
sunda korku yaratma veya cesaretlendirme konusundaki herhan-
kullanma alışkanlığı yoksa PrEP’i yaygınlaştırmanın iyi sonuçlar
gi bir tutum ve davranıştan sakınılması gerektiğine inanıyorum.
doğurabileceği yönünde bir soru sorduk. Bildiğiniz gibi Güney
Ancak bu konudaki yayınları takip ederken ilaç firmaları tara-
Afrika için “dünyada baş aşağı durmak nasıl bir şey” esprisi yapı-
fından yap(tır)ılan/finanse edilen çalışmalardan ziyade, öncelikli
lır. Arkadaşlarımızın cevapları da esprili bir şekilde, HIV’in yayı-
olarak bağımsız araştırmalara kulak verilmesinin daha iyi sonuç-
lımı ve PrEP konusunda Güney Afrika’nın gezegende baş aşağı
lar doğuracağına inanıyorum.
durmakla eşdeğer örneklere sahip olduğu yönünde oldu. Bize,
PrEP rejiminde olan bireyin ya da tedavisini uyumlu şekilde sür- PrEP konusunda gelişmiş ülkeler (özellikle Amerika, Avrupa)
düren HIV ile yaşayan birinin rahat (korunmasız seks) davra- örneğini baz aldığımızı; maalesef –HIV konusunda bizim gibi
nabileceğini, çünkü artık HIV ile yeni/yeniden enfekte olma ve Avrupa örneğinde yaşayan– insanların Afrika kıta örneğini gör-
başkasını enfekte etme olasılığının olmadığını öne sürmek ger- mezden geldiğini söylediler. PrEP tedavisinde, hem düzenli hem
çekçi ve doğru bir bakış açısı değil! Nitekim birçok alt tipinden de düzensiz PrEP rejimlerine dayalı HIV ile temas örneklerini
bahsedilen ve kendi evrimini sürdüren bir virüsten bahsediyo- genişçe konuşma imkânımız oldu. Neticede PrEP konusunda-
ruz. Bu bakımdan kendi karmaşık gelişim/evrim yapısıyla insanı ki bilgilerimizin, örneklerimizin ve yargılarımızın gerçekten de
hayrete düşürürken, hayranlık da uyandıran karmaşık bir virüs yalnızca gelişmiş ülkeler örneğine dayandığının farkına vardık.
yapısıyla karşı karşıyayız.
Özetle, kondomu terk etme trendi peşinde olan kişilerin elbette
Yukarıda isminden bahsettiğim birkaç kuruluşa çevirmenlik de ki en azından PrEP tedavisinde olmaları HIV ile temasa karşı
yapan biri olarak bu kuruluşlarla kişisel deneyimim üzerinden büyük oranda etkili oluyor/olabiliyor. Ancak tam tersi şekilde
bir örnek aktarabilirim: Akademik burs kabulü sürecinde San PrEP kullanmasına rağmen HIV ile enfekte olan örnekler de
Francisco’da ilaca erişim ve sağlık hizmeti konusunda bazı ku- mevcut. Nitekim Güney Afrika’da, PrEP kullanımının HIV ile
ruluşlarla iletişime geçmiştim. San Francisco’nun yanı sıra San temas karşısında her zaman etkin olamadığı çok sayıda örnek

25
üzerinde konuştuk ve örnek arkadaşlar tanıdık. İlaç firmalarının (3) Bence, adına ister korkutmak ister cesaretlendirmek diyelim he-
aksine bazı araştırmalar ve otorite kabul edilen projeler de PrEP nüz kesin bir teori halini almamış gelişmelerde tavsiyelere kulak
kullananların HIV ile temas ihtimallerinin tamamen ortadan vermeyelim! Bilgi düzeyimizi aşan veya bir ihmalin neticesi olabile-
kalktığını, hiçbir riskin olmadığını söylemiyorlar. Bunun altını cek yorum ve paylaşımlarda “bulunmama” tavsiyelerine/ikazlarına
çizmekte fayda var! kulak verelim. Takip ettiğimiz bilimsel verilerin de örneklemlerini
ve sahadaki koşulları göz önüne alırken başka örnekleri ve ihtimal-
PrEP tedavisinin, HIV ile teması büyük oranda azaltabilen etkili leri de göz önünde bulunduralım. Halihazırdaki PrEP tedavisi ko-
bir mekanizma olduğunu biliyoruz. HIV ile yaşayan kişilerin te- nusundaki yorum, reklam, kampanya, araştırma vb. aktivitelerin
davilerini uyumlu sürdürmeleri de oldukça önemli. Ancak PrEP fon sağlayıcısının/öncüsünün ağırlıklı olarak Gilead olduğunu da
tedavisi alan ve tedavisini uyumlu bir şekilde sürdüren HIV ile kısaca hatırla(t)makta fayda var. Gelişmiş birkaç ülke tekelindeki
yaşayan kişilerin, ilaç endüstrisinin nasıl/neden bir tüketim yarattığı konusunda da
oldukça faydalı makaleler var. Bunları da akılda tutabiliriz.
(1) cinsel ilişkide riskli sayılabilecek davranışlardan kaçınmaları,
Bence bir başka önemli eleştiri konusu da şu: HIV (antiretroviral)
(2) HIV ile yeni veya yeniden temas ihtimaline karşı korunma yön-
tedavisini uyumla sürdüren HIV ile yaşayan arkadaşlarımızın
temlerine dikkat etmeleri,
kondomu terk edebilecekleri, yeniden enfekte olma (çapraz di-
(3) cinsel ilişkide olası bir enfeksiyon ihtimalinin sadece HIV ol- renç) ve başkalarını enfekte etme ihtimalinin olmadığı ya da çok
madığını, cinsel yolla bulaşabilen birçok enfeksiyonun da olduğunu düşük olduğu konusundaki tavsiyelerin/yorumların kaynakları
unutmamaları gerekiyor. hakkında ipucu veren şeyler saptadık. Araştırma(cı)lar bunun
çok yanlış bir bilgilendirme ve yeni ihmallerin kapısını açacak
Maalesef, riskli davranışta bulunulan bir hata olabileceğini sık-
raz bir cinsel ilişkide, HIV aynı zamanda lıkla vurguluyorlar. Yuka-
nda ih(ti)maller dünyası demek. Bu yüzden rıda da dediğim gibi her
il- birçok saygın bilimsel araştırma/yar- şeyin çok kişisel yargılarla
rt- dım kuruluşu, PrEP’in kondoma ek bir değerlendirildiği ve tar-
e
önleyici mekanizma olarak kullanımı tışıldığı bir dünyadayız.
ma-
yönünde tavsiyelerini sürdürüyor. Bu Peki, böylesi hassas bir
noktada, yeniden hatırlatmak istiyo- konuda kişisel fantezi
rum ki, Güney Afrika’daki HIV yayılımı ve PrEP tedavisi ilişkisi dünyalarımız yargılarımıza etkide bulunuyor mudur?
arasında beklenmedik sonuçlar bu araştırmaların bir örneklemi
mahiyetinde akla gelebilir. HIV ve PrEP olgusunu tartıştık, daha fazla tartışalım. Tartışmayı
sürdürürken de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları sadece HIV
Burada, Türkiye’de HIV aktivizmi ve sosyal danışmanlık hizmeti konusuna indirgemeyelim. HIV cinsel yolla bulaşan enfeksiyon-
verme gayreti içinde olan kuruluşlara ve arkadaşlara özeleştiride lardan sadece biridir. Arkadaşlar! Cesur davranmak çok güzel bir
bulunarak dostane bir hatırlatma yapmak için önemli birkaç nok- şey, cesareti sağlayan ve yaratan etken bilim ise bu daha da güven
taya değinmek istiyorum: veriyor. Bilim, eleştirel bir düşünme metodudur. Sanırım cesur dav-
ranırken de eleştirel düşünmeye, çok yönlü araştırmalara/bulgulara
(1) PrEP tedavisi gören kişilerin HIV ile enfekte olma ihtimalleri ve bunları kendi kendimize değil, yine bilim insanları ile tartışarak
ve tedavisini uyumlu bir şekilde sürdüren HIV ile yaşayan kişilerin yol bulmaya ihtiyacımız var.
yeniden HIV ile enfekte olma/başkasını enfekte etme konusunda ka-
nıta dayalı kesin bir yargıdan bahsetmek için henüz oldukça erken.
Bu yüzden her zaman riskin olabileceğini düşünerek korunmalı.
En azından birçok araştırma ve örnek, kesin bir şey söylemenin Araştırmacı-Çevirmen, furkanhancioglu@gmail.com
henüz mümkün görünmediğini, riski tamamen ortadan kaldıran
bir buluşun olmadığını belirtiyor. Şunu aklımızdan çıkarmaya-
lım: HIV’i korku yaratarak, önyargılarla önleyemeyiz; ancak yanlış
yargılardan uzak durarak, kişilerin önlem almalarını sağlayacak
korunma yöntemlerini anlatarak, ih(ti)maller dünyasına karşı uya-
rılarımızı tekrar ederek önleyebiliriz.

(2) HIV aktivizmi ve sosyal danışmanlık uğraşında olan arkadaş-


larımızın, erişim sağladıkları araştırmaları okuduktan sonra oku-
duklarını ya da bildiklerini işin uzmanı olan bilim insanlarına da-
nışarak ve onlarla tartışarak değerlendirmeleri daha doğru. Böylece
hep birlikte, (1) yanlış bilgilen(dir)meye, (2) hatalı kesin yargılarda
bulun(dur)maya karşı da önlem almış olur ve HIV ile olduğu kadar
HIV’e dayalı damgalamayla da mücadele edebiliriz.

26
Ahvalimi kime diyeyim?
Söyleşi: Yıldız Tar

Patlamalar, darbe girişimi, OHAL… Son iki yılı düşününce hızlı davranan arkadaşlarımın ilk buluşmayı gerçekleştirdiğini
ilk akla gelen kelime öbekleri. Ancak bu kelimelerden fazlasını yine Kaos GL’den öğrendim. İkinci hafta soluğu toplantının
yaşadık. Yaşamaya devam ediyoruz. Peki nasıl? Ankara, Bursa, yapıldığı kafede almıştım. Denizli’nin beni şaşırtan yanı her şe-
Çanakkale, Denizli ve İstanbul’dan LGBTİ aktivistlerine ahval- yin çok fazla iyi gitmesiydi o dönem. Çünkü toplantılarımız,
lerini sorduk. etkinliklerimiz tüm “resmi kurumlar” tarafından biliniyor ve ne
ilginçtir ki destekleniyordu. Bu hızla ilk 1 Mayıs’ımızı gerçek-
Neden olmasın ki?
leştirdik. Bunun gazı da beraberinde ilk Onur Yürüyüşünü ge-
Özgür Adıkutlu, Ankara: Trans hakları mücadelesinin son tirdi. 2015 ve 2016 etkinlikleri fazla güzel ilerledi. Bu da bizim
birkaç yılı için kimlik mücadelesi veren bir trans erkek olarak toplantılarımıza yansıdı tabii. Etkinliklerimiz çoğaldı, kitlemiz
örgütlü olmanın gerekliliğine inanarak, toplumun tüm yıkıcı genişledi, destekçilerimiz arttı. Hedefimizde olan aile açılımları
prob- lemlerine karşı daha dik durabilmeyi öğrendim. da aynı hız ve başarıyla devam etti.
Trans erkeklerin dayanışarak, birbirine de-
Gerçi 2015 seçimlerinde etkisini göstermeye başlamıştı ancak
ğerek daha deneyimlenmiş politikalar
2016 Temmuz’undan sonra tüm etkinliklerimiz aynı hızla en-
üretebileceğine inanıyorum. Bu yüz-
gellere takılır oldu. Ortada direkt bir reddediş veya yasak yoktu
den genç trans arkadaşlara ulaşmaya
ama hep bir yarım ağız cevaplar alıyorduk başvurularımızda.
çalıştım ve buluşmalar düzenliyorum
Öyle ki LGBTİ dediğimizde tüm gelen adımlar birer adım geri-
onlarla. Geçiş süreçleri için de çok ya-
ye çekildiler. Gerçi muhalif kesim desteğini hep hissettirdi ama
rarlı oluyor bu dayanışma. İki sene ön-
bu maalesef bize yeterli gelmedi. Sonuç olarak katılımı azalmış
cesinde kendini kendinden bile saklayan
bir 1 Mayıs korteji ve engellere takılan Onur Yürüyüşü vardı
translar tanıyorken bu sene hareketin içinde
elimizde. Buna rağmen devam etmek, emek vermek zorundayız.
çoğalarak, bölüşerek, paylaşarak yalnız olmadıklarını gördüler
Zaten bu bilinç bizi harekette tutuyor. Kurulurken hedefi bi-
mesela. Toplumun her alanında ayrımcılığa uğruyoruz zaten,
reylerin aileleriyle, toplumla iletişimini güçlendirmek olan gru-
nefretin ve şiddetin tenimizi-ruhumuzu acıttığı yerleri çok iyi
bumuz bu yönde adımlarını atmaya devam ediyor. Her koşulda
biliyoruz. Yaralarımıza tanığız da…
etmeye de devam edecek.
Neden olmasın ki, adımlarımızın birbirine karışa karı-
şa yürüdüğü bu yolda ayağımıza takılan tüm
Korksunlar dönmeler geliyor
taşları birlikte yuvarlamak? Demhat Aksoy, Ankara: Aslında dönmeyi
anladığım yerde başladım ben bu mücade-
Her koşulda devam
lenin gerekli olduğuna. Yani öyle sadece bir
Berrin Dede, Denizli: Denizli’ye ilk geldi- yerden bir yere geçmek dönmek değil hani.
ğimde, özellikle Gezi’den sonra artan LGB- Bütünen dönmekten bahsediyorum. Bunu
Tİ hareketinin görünürlüğünün İstanbul, her yere evirmekten. Bunu söylerken ya da bir
Ankara ve İzmir dışındaki illerde gelişme- yerde dillendirirken kimileri sadece cinsiyetler
lerini de sıkı takip ediyordum. “Acaba De- arası bir dönüş olduğunu düşünüyor. Bu düşünce yapısı çok he-
nizli’de de LGBTİ topluluğu oluşturulabilir teronormatif bir düşünce yapısı. Aslında ben buna karşı bir dö-
mi?” diye kendime sorular sorarken benden

27
nüşten bahsediyorum. Yani bu kadar normun içinde bü- pistinde dans ediyordum. Derken yanımda dans eden kadın
yüyüp buna karşı duruşun ta kendisinden bahsediyorum. bana yaklaşmaya başladı. O bana, yaklaştıkça kendimi geri çe-
Trans hareketi bu anlamda beni çok dönüştürdüğünü, kiyordum. Arkamı dönerek dans etmeye devam ederken ka-
döndürdüğünü söyleyebilirim. Aslında sadece beni değil dın kolumdan çekip beni kendine doğru çevirip dokunmaya
herkesi döndürme kapasitesine sahip gibime geliyor. Bu başladı. Kendimi geriye doğru çekerken, kadın bana tokat attı.
kadar kapsayıcı olması heyecanlandırıyor doğrusu… Be- Nasıl yani onunla dans etmedim, ona karşılık vermedim diye
nim son yıllarım bu heyecanla var oldu ve devam ediyor. mi bunu yaptı? Ne olduğuna anlam veremedim. Şok oldum
Heyecanın olduğu her şey, her yer çekici gelmişti bana… resmen! Bu sistematik taciz ve şiddetinden çok rahatsız olmuş-
tum. Mekan sahibi kadına, dans eden diğer kadın tarafından
Ha bir de OHAL dedikleri bir şey var. Heyecanımızı yok
şiddete tacize maruz kaldığımı vurgulayarak olayı anlattım.
etmeye, evlere kapatmaya, tek tipleştirmeye ve yoksu-
Mekan sahibi kadının da pişkince gülümseyerek bana söyledi-
nuz demeye getiren bir şey. Bir oyun. Ama şunu bilmek
ği söz: “Aman n'olcak Çağla, feminen zaten”. Kafamdan aşağı
gerekir her oyunun bir sonu vardır. Bu kadar kötü bir
kaynar sular boşalmıştı. Resmen ikinci bir şok daha yaşamış-
oyunun sonu da onlar açısından kötü olur. Dönmeyim
tım. Nasıl yani o kadının bana şiddet uygulamasındaki tek
dedim ayol. Bunları mı döndüremeyeceğim? Ben bana
haklı sebebi feminen olması mıydı? Mekanı derhal terk ettik.
yüklenen erkekliği, iktidarı nelere döndürdüm. Bunlar
Ertesi gün de mekanda uğradığım şiddet ve tacizi aynı zaman-
bana vız gelir tırıs gider. Şiddetin, züllümün olduğu yerde
da ayrıştırıcı, ötekileştirici mekanı sosyal medyadan paylaştım.
başkaldıranlar olur elbet. Aile de öyle değil miydi ne da-
Ve yine o mekan sahibi kadın tarafından sokak ortasında fizik-
yaklar yedim abimlerden sırf kıvırtarak yürüyorum diye.
sel ve sözlü şiddete maruz kaldım.
Ne yaptım şimdi kendi hayatımı kurdum ve yaşıyorum
hem de istediğim kimlikte ve beden de… Mücadele ile LGBTİ+ ların çatışma ve ikiye bölünme durumları var. He-
kaplı bir ruh asla vazgeçmez. Vazgeçmek fıtratımda yok! teroseksist düzeni ve ikili cinsiyeti çözümleme sorgulamak ve
Korksunlar dönmeler geliyor… ortadan kaldırmak gerekiyor. Toplumun her kesiminde ve her
alanında daima vardık ve varız. Ama kendi kimliğimizle değil
Dayanışmanın mutlulu-
heteroseksizmin bize dayattığı bizi tanımlayan bir kimlikle! Biz
ğunu yaşamak…
bu varoluş mücadelesinde üstüne basa basa kişinin beyanını
Mert Güzel, Bursa: Üç yıl esas almamız gerektiğini vurgularken, hiç kimse bilip bilmeden
önce Sanat Tarihi bölümünü insanları şekillendiremez. Senin kafandaki kadın kimliğiyle ör-
kazanarak geldim Bursa'ya. tüşmedi diye de ayrıştıramazsın, ötekileştiremezsin, şekilci ve
Burada HIV'le enfekte olduğu- dayatmacı zihniyetin şiddeti meşrulaştırıyor. Şiddetin erkeği,
mu öğrenince hayatım ve planla- rım kadını ve hatta feminenliği, maskülenliği olamaz; olmamalı da.
aniden değişiverdi. Özgür Renkler benimle sevgiyle da- İnsanları görüntüsünden dolayı bu konuda yargılamak kim-
yanıştı. Örgütlülükle ilk o zaman tanıştım ve el birliğiyle senin haddine değildir. Seksist zihniyetin beni feminenlik ve
yaralarımı sardık ve Özgür Renkler'i dernekleştirdik. Hiç maskülenlik üzerinden, aktif yada pasif kavramlar üzerinden
ummadığım bir alanda, LGBTİ+ aktivizminin içerisinde ayrıştırıyor, ötekileştiriyor. Cevabım sadece şudur: Ne A' yım
buldum kendimi. Büyük bir heyecan ve özgüvenle HIV Ne P'yim sadece Ka' yım.
ile yaşadığımı açıldım. Bu süreçte çok güzel arkadaş-
Bir yandan devletin ve muhafazakar kesimlerin baskı ve da-
lıklar edindim ve çok değerli bilgiler öğrendim. Şimdi,
yatmacı seksist hiyerarşiyle, bir yandan kendi mekanlarımız-
HIV aktivisti, Kaos GL'nin astroloji köşe yazarı, Özgür
da ayrıştırılmamız bölünmemiz yaşam alanlarımızı ziyadesiyle
Renkler'in yavaş yavaş kendini keşfeden dönmesiyim. En
daraltıyor. Son dönemlerde Avrupa'ya bi nevi LGBTİ+ zihin
önemlisi üç yılda hayatım kökünden değişti ve ben daya-
göçü yaşanıyor.
nışmanın mutluluğunu yaşamaya devam ediyorum.
Ey lubunyalar!
Ne A' yım Ne P'yim sadece Ka'
yım İşte bu ahval ve şerait içinde dahi kadın ve LGBTİ+lar olarak
vazifemiz; heteroseksist, dayatmacı, eril zihni-
Çağla Devrim, İstanbul: Yılbaşın-
yetin şiddetiyle mücadele etmektir.
da arkadaşlarla plan yaptık. Hani
birçok kadının korktuğu hatta yıl- Aşkla ya da bol bol kolilerce kalın.
başı akşamı uzaklaştığı, kriminal
Gülen gözlerimizi hatırlaya-
tiplerin, erkek tacizinin hardcore
lım yeter
yaşandığı Taksim'de eğlenelim, dedik.
Ülkemizin kara ayıbı, “Turist kadınlara Fırat Varatyan: Son iki yılım hakkında
Taksim'de taciz” başlıkla uluslararası gazetelerde ne söylemek istersin diye soran olsa (ki
yer alan haberler dünya gündemine oturmuştu. oldu) lütfen son iki yıldır karabasanlar eşli-
ğinde uyuyor olayım diye bir temennide bulu-
Biz de kendi alanlarımızda olalım, belki taciz ve şiddet-
nurdum. Politik eksenin baya eğrili büğrülü ilerlediği OHAL’in
ten bir nevi uzaklaşabiliriz diye düşündük. Lezbiyen bara
gündelik yaşamın olmazsa olmazı haline geldiği bir dönemde
gidelim dedik… Neyse barda eğleniyorduk, ben dans

28
kişisel hayatımda neyin yolunda gittiğini düşündüğüm- Kimse bana söylememişti doğru olduğuna inandığın değerleri
de avuçlarımda bir yalanma arzusu beliriyor. Cinsiyet savunmanın bu denli yalnız hissettireceğini veya kimse söyleme-
eşitliği ve cinsel özgürlüğü elimizde fenerle aradığımız mişti bu yolda bu denli kırılacağımı, yaşadıkça öğrendim; diren-
ülkemizde kırk yıllık bir tırmanıcının hızı ve ivediliğiyle dikçe güçlendim…
yükselen cinsiyetçilik, dumur olmama yetti hatta fazla
Kimi zaman ötekinin ötekisi oldum; tüm bunlarla savaşmak ye-
gelenleri eşe dosta ikram ettim hep birlikte kendimiz-
rine mücadele edebilmeyi öğrendim bu süreçte.
den geçercesine trend haline gelen cinsiyetçiliği izleyip
bu taşkın su gibi üstümüze gelen meretten nasıl kurtu- Çünkü kendi ülkemin gerçekliğinde yeterince
lacağımıza dair fikirler ve eylemlilikler düşleyip düşü- ötekiler vardı, yeterince şiddet ve savaş vardı,
nüyoruz. Yazdıklarım delirdiğimin belirtisi olabilir zira aktivizmim ile de bunun bir parçası olma-
gerçekten aklımı kafatasının içinde tutmak son iki-üç yı reddettim; tüm şiddetimden arındım,
seneyi düşündüğümüzde gerçekten başlı başına bir başa- şiddetsiz ve ötekisiz bir ütopyayı düşle-
rı hikayesine dönüşüyor. Elimizden alındığı düşünülen dim.
sokaklarda yağmasak da gürleyebilmek hala bir mutlu- Düşlediğim tüm ütopyalara güldüler bel-
luk sebebi içimizde bir yerlerde. Etrafımda tükendiğini ki, fakat dünya bizim gördüğümüzden mi
ve söylemlerin pratikte zemin bulamadığını söyleyen ibaretti ki?
insanlara tıkadığım kulağım gerçek bir sağırlık sebebi.
Haçlı seferlerinde Kudüs’e kadar gidip Fransa’daki evine Her attığımız adımın, her dokunduğumuz yaşamın, her savun-
dönen bir şövalyenin yorgunluğu ve derbederliği üze- duğumuz doğrunun bizim bilmediğimiz bir mekan ve zaman-
rimde yalan yok. Ama unuttukları bir yerden sımsıkı daki etkisine inandım ben. Benim göremediğim gerçekliklere
tutunuyorum ya da tutunuyoruz hayata içimizdeki ya- sığındım, bir şekilde kelebek etkisi misali tüm iyiliklerin bir
şama arzusunun üstüne küller, katliamlar, tutuklamalar, yerlere ulaşacağını savundum, bu sayede de her daim düştüğüm
tehditler, nefretler dökmeye çalışsalar da dans edercesine yerden kalkıp, yürüdüğüm yolda koşmaya başardım.
savuruyoruz eteklerdeki taşları kiminin kafasına kimi- Bu yüzden mucizeyi yaşadığımı düşündüm bazen, çünkü bun-
ninin TOMA’sına kiminin de suratına. Bitmedi kavga ca şeye rağmen yürümeye devam etmek, inanmak ve daha çok
sürecek, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek diyen şairin inanmak belki de bir mucizeydi.
inancıyla sarmışız sanırım kerpiç gibi duran duvarla-
rımızın etrafını. İflah olmaz birer dayanışmacı, müca-
deleci ve sokakların temsilcisi olma sebebimiz bu olsa
gerek. Buraya negatif, ömür törpüsü bir sürü şey yaz-
mak istedim aslında hem özel hayatımla hem de politik
düzlemle ilgili sonra döndüm dedim ki her şey kötüye
gidiyor evet ama insanlara biraz tebessüm biraz da deli-
lik gerek. Hapishaneleri tıka basa dolmuş, sokakları key-
fe keder kapatılmış, kişinin tipine bakıp etiketlenen, az
biraz farklı notadan söyleyenin terörist olduğu, ofisinin
kapısını açmanın lüks olduğu derneklerin olduğu bir
ülke olmuş olabiliriz. Sebepsiz sırf birilerinin canı öyle
istediği için mahpus, ölü, sakat kalabildiğimiz bir ülke
olmuş olabiliriz evet ama köşemize sinip bunların acısını
yaşayarak bir şeyleri düzeltemeyiz diye düşünüyorum.
Karanlığa mahkum edilmiş sokakların içinden elimiz-
deki fenerleri sallaya sallaya belki biraz da kırıta kırıta
yürüyemezsek işlerin kendi içimizde düzeleceği yok-
muş gibi geliyor bana. Hepimizin bir araya gelmesin-
den korkuyorlar buna kanıt olabilecek bir sürü olay var
hafızalarımızda ama şunu da unutmamalı sanki omuz
omuza olamasak da meydanlarda, sokaklarda varlığımızı
hissettirebilmeliyiz birbirimize o güzel gülen gözlerimizi
hatırlatalım yeter.
Daha çok inanmak belki de bir mucizeydi
Umut Güven, Çanakkale: Mucizelere inanır mıyım
bilmiyorum, fakat bazen mucizeyi yaşıyor gibi hissedi-
yorum. Farklı yaşamlarda ufak bir fark yaratmak benim
daimi hedefim oldu ve Bu yolda da öyle çok şey öğren-
dim ki…

29
OHAL’de Medya
Funda Başaran

Medyanın temel işlevi “insanların içinde yaşadıkları dünyayı ve sınıfın çıkarları ile uyumlu olduğu ölçüde gönüllü olarak ya da
gündelik yaşamlarını anlamak ve anlamlandırmak için gerekli farkına varmaksızın buna izin verir.
olan doğrudan deneyimleyemedikleri gerçekliğe ilişkin bilgiyi
iletmektir.” Ancak gerçekliğin bilgisi gerçekliğin kendisi değil, Basın toplantılarında açıklananlar ya da bürokratik kurumların
bir temsilidir. Bu yüzden de özünde sorunludur. Bu sorunu an- hazırladıkları raporlar ile sunulanlar, önyargılar ve doğrulanma-
cak demokratik ve çoğulcu bir medya ortamında çeşitlilik içeren mış bilgiler bile olsa, ana akım medya bunları çoğu kez kullanır.
farklı temsillerin dolaşıma girmesi azaltabilir. Çünkü hükümet ve kurumları medyanın “itibarlı ve güvenilir”
haber kaynaklarıdır. Ana akım medyanın, kapitalist ilişkiler ağı
Medyanın yanlılığı içerisinde, medya patronlarının çıkarları ve güvenilir kaynaklar
aracılığı ile hükümetin hedef ve yönelimlerine bağımlı hale gel-
Kapsamı, olanakları ve gücü ile ana akım medya, iletişim ortamı- mesi, örtük bir “iliştirilmiş” olma durumudur.
na egemen durumdadır. Ana akım medya, belirli bir görüşü ya
da bakış açısını dolaysız ve bilinçli olarak desteklemek biçimin- AKP döneminde medya
de olmasa da, ilettiği gerçeklik temsili ile gerçekliğin kısmi ve
egemen sınıf lehine çarpıtılmış bir bilgisini, toplumsal gerçeklik Ancak Türkiye’de AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugü-
olarak inşa eder, doğallaştırır. Bu işlev, ana akım medyanın şirket ne dek medyanın yaşadığı dönüşümün “iliştirilmişlik” terimine
örgütlenmeleri, ticari amaçları, çalışma rejimleri ve hız, haber başvurarak anlatılabilir olmasının başka bir anlamı daha vardır.
değeri, nesnellik, güvenilir haber kaynakları gibi kriterlerinin de İliştirilmişlik terimi medya dünyasında kullanılırken savaş ve sı-
yarattığı yapısal yanlılıklar içerisinde, kendiliğinden gerçekleşir. cak çatışma alanlarında, askeri birliklerle beraber hareket eden
ve savaşı onların açısından görüp yansıtan muhabirler için kul-
Hükümetler de toplumu belli konularda yönlendirmek, ikna lanılır. ABD’nin 2003 yılında başlattığı Irak İşgali sırasında, de-
etmek ve desteğini sağlamak için, başka bir deyişle salt kendi ğişik ülkelerden çok sayıda muhabiri kendi askeri birlikleri ile
iktidarları lehine bir rıza üretimi için medyayı manipüle etmeye birlikte savaş bölgesine götürmesi ve onlara zırhlı araçlar içinden
çalışırlar. Ana akım medya yapısal yanlılığı yüzünden, egemen savaşı izleyip haberlerini yapma olanağı tanıması ile yaygın bir

32
tartışmaya konu olan iliştirilmişlik terimine, bugün Türkiye’deki
ana akım medyayı anlamaya çalışırken başvuruyor olmak tam da
bir savaşın içinde olmamızdan ve bu savaşı bütün bir ana akım
medyanın siyasi iktidarın izin verdiği ölçüde ve onun gözünden
temsil etmesinden kaynaklanır.

Bir savaşın içinde olma hali, yaşadığımız coğrafyaya bakıldığın-


da yeni bir şey sayılmaz. Savaş eğer toplumsal düzeyde şidde-
tin egemenliği ise, yıllardır adaletin yokluğu, barışın yokluğu
olarak, ayrımcılık, eşitsizlik ve yoksulluk olarak, cinsiyetçilik
ve ırkçılık olarak, soykırımlar, askeri darbeler, işkenceler, kayıp-
lar, cezaevleri ve idamlar olarak, bir halkın dilinin, kültürünün,
kimliğinin reddi olarak, nefret cinayetleri olarak çıkar karşımıza
bu topraklarda. Bugün ise tüm bir topluma karşı sürdürülen bu
savaş OHAL adını almıştır. Bu savaşın medyası ise AKP hükü-
meti tarafından 2002 yılından bu yana tasarlanan bir medyadır.
Türkiye'de AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında bugüne dek
medyanın yaşadığı dönüşüm, medyayı AKP'ye iliştirmiştir.

İliştirilmiş medya

Ana akım medya, AKP iktidarını başlangıçta siyasi istikrar, ka- nan bir ana akım medyanın Tüm ülke vatandaşları,
rizmatik lider, kararlı özelleştirme programı, AB görüşmeleri ve bugün Türkiye'de milyonlar-
yemek yemek, ulaşım, ev
demokratikleşme adımları gibi gerekçelerle destekledi. AKP ik- ca insanın ihtiyaç duyduğu
tidarı, 2007 sonrasında kendi medyasını hızla büyüttü, elindeki enformasyonun yegane sağla- kiralama ve işe başvurma
kamu kaynaklarını da ana akım medyaya karşı bir ekonomik yıcısı olması, böylece tek bir gibi, yasa nezdinde verilmiş
tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmaya başladı. bakış açısının, yani iktidarın haklara doğuştan sahipken,
bakış açısının ve gerçeklik
Gezi Direnişi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve AKP-Gülen temsilinin egemen kılınması trans bireyler bu haklara,
Cemaati çatışması sonrasında, konvansiyonel olmayan bir savaş için her şey yapıldı. pratik yaşamda neden
konsepti içerisinde AKP medyası asparagas haberler, karalama erişemiyor?
kampanyaları ve yalan başlıklarla AKP’ye oy veren kitlenin rıza- Özgür medya var mı?
sını sürekli kılmaya çalışırken, ana akım medya tamamen baskı
altına alındı ve sınırlı ve çarpıtılmış bir gerçeklik temsilini bile Ülkenin Cumhurbaşkanı bir yabancı gazeteciye verdiği röpor-
üretemez hale getirildi. tajda “Dünyanın herhangi bir yerinde ‘özgür medya’ diye bir şey
olduğuna inanmıyorum” derken ve yine aynı röportajda “ceza-
Bugün ise 7 Haziran seçimlerinin dönüm noktası olduğu, AKP evlerinde gazeteci olduğunu iddia eden 177 kişi var. Bunlardan
iktidarının artık ne toplumsal gerçekliği inşa edip, tarihi yeni- 176’sı terörizm şüphesiyle tutuklanmış ve biri de farklı bir suçtan
den yazarak, ne de manipülasyonla rıza üretimini gerçekleşti- dolayı tutuklanmıştı” derken, aslında daha fazla bir şey söyleme-
remediğini gördüğü ve iktidarını sürdürebilmenin tek yolunun ye gerek kalmaksızın OHAL’de medyanın durumunu anlatıyor.
şiddeti sürekli kılacak bir savaş ortamı olduğuna karar verdiği
yeni bir dönem yaşanıyor. Bu yeni dönemde AKP medyası ik- Tüm bunlar, Türkiye’nin uluslararası düzeyde “gazetecilik yap-
tidarın yalanlarını tekrarlayarak ya da kendisi yalanlar üreterek manın zor olduğu”, “en ürkütücü ülkelerden biri” olarak tanım-
toplumsal kutuplaşmayı körüklüyor, AKP’nin “düşman” olarak lanmasına neden oluyor. Bir yandan da demokratik bir medya
tanımladığını canavarlaştırıyor, savaşı AKP lehine normalleştiri- talebi, bir başka deyişle iletişim hakkını kıyasıya bir mücadele-
yor ve “milli” duygulara hitap ederek AKP’nin savaş konseptine nin alanı haline getiriyor. Bu mücadele mevcut eşitsiz iletişim
toplumsal destek sağlamaya çalışıyor. Ana akım medya ise sansür ortamına karşı bir mücadele. Görünmez kılınmaya çalışılan
ve baskı mekanizmaları ile tüm alternatif seslerin, farklı bakış halkların, kimliklerin kendi görünürlüğünü yine kendi araç ve
açılarının tehditle, şantajla, tutuklamalar ve cezaevleri ile sustu- pratikleriyle sağlaması için verilen politik bir mücadele. Aynı za-
rulduğu, AKP’ye iliştirilmiş bir medyaya dönüştürüldü. manda da tüm toplumsal ilişkilerin dolayımlayıcısı olan mevcut
medyanın özgürleşmesini, iliştirilmişlik halinden kurtulmasını,
OHAL tüm cinsiyetçi, gerici, ırkçı özelliklerinden arındırılmasını talep
eden bir mücadele. Özgürlük, kapsayıcılık, çeşitlilik ve katılım-
OHAL’de KHK’larla 179 medya ve yayın kurumu kapatıldı. cılık ilkeleri temelinde bir iletişim hakkı mücadelesinin ilhamını
Yüzden fazla gazeteci cezaevinde, yüzlerce sosyal medya hesabı- veren ise özgür, adil, barış içerisinde ve onurlu bir gelecek tale-
na, yüzlerce habere sansür uygulandı. Yüze yakın haber sitesine binin ta kendisi…
erişim engellendi. Bütün bunlar her an yaşanıyor ve artık sayı-
larla ifade edilmeleri son derece zor. Sadece bir haber sitesinin
sendika.org’un bu yazının yazıldığı an itibariyle 62 kez erişime
engellenmiş olması sayıların büyüklüğü hakkında sadece kıs-
mi bir veri olabilir. Sonuçta bir yandan tetikçi ve muhbir AKP
medyasının, diğer yandan ise bir dönem özerk izlenimi yarata-
rak rıza üretiminde işlevlenen, ama gelinen noktada sınırlarını
AKP medyasının işaretlediği, bu sınırlara uymadığı durumda ise
sansür, gözaltı, tutuklama ve el koyma gibi doğrudan hedef alı-

33
diğer masa ve en nihayetinde tüm masalar ‘esrarengiz’ biçimde

Pardon, O Masa rezerve edilmiş oluyor. Hadi yemek yemelerine ‘bir zahmet’
müsaade edildi diyelim… Bu kez de, ‘yüksek sesle konuşma’ vb.

Rezerve! gerekçelerle yemek yedikleri mekândan çıkmaları istenebiliyor2.


Yalnızca yemek yeme ile bitse dertleri, yine iyi! Trans kadın

Türkiye’de
bireyler, çoklukla otobüslere binemiyor, çünkü bindiklerinde,
dik bakışlar, fiziksel ve sözlü taciz biçiminde türlü olumsuz
muameleye maruz kalıyor ve bu sebeple, taksilere ‘bir ton’ para
Trans Olmak ve harcıyor. Bir daire kiralamak istediklerinde, ‘varoluşlarının
toplumun ahlak anlayışıyla çelişik olduğu’ ve ‘apartman sakin-

Vatandaşlık1
Aysun Öner
lerinin huzurunu bozacakları’na dair ön yargılardan ötürü gö-
nüllerine göre bir ev seçemiyorlar. Trans erkek bireylerse, daha
ziyade, ‘delikanlı3 kız’ olarak değerlendiriliyor ve trans erkek
kimlikleri yok sayılıyor. Bu bireyler, kimlikleri bir biçimde orta-
ya çıktığındaysa, işten çıkarılma gibi durumlarla karşılaşıyor ve
Giriş
‘kabul edilmeyecekleri’ düşüncesiyle NGO’lar gibi sınırlı mec-
Türkiye’de, trans kadınlar bir kafe veya restoranda yemek ye- ralar dışındaki iş alanlarına çoğunlukla başvurmuyor.
mek istediğinde sıklıkla şu sözü duyuyorlar: “Pardon o masa
Peki, tüm ülke vatandaşları, yemek yemek, ulaşım, ev kiralama
rezerve!”. Ve ne hikmetse, o masanın yanındaki masa ve bir
ve işe başvurma gibi, yasa nezdinde verilmiş haklara doğuştan
1
Giriş kısımda değinilen, trans bireylerin yaşamlarına dair pratikler, “TransHa-
sahipken, trans bireyler bu haklara, pratik yaşamda neden eri-
yat” isimli fotoğraf projem dâhilinde oyunculuk yapan trans bireylerin, projenin
gerçekleşme sürecinde paylaştığı, kişisel deneyim ve görüşleri üzerinden yazıl-
şemiyor?
mıştır. Yazının takip eden, “Türkiyeli Trans Bireylerin Deneyimleri” başlıklı kıs-
mında belirtilen deneyimler ise, 2010 yılında, Ankara’da yaşayan iki trans kadın,
2
https://www.facebook.com/10.posta/videos/506735499497222/
3
Delikanlı [yazarın özgün tanımı]: Hetero erkeklikle özdeşleştirilen, mertlik,
bir trans erkek ve Avukat Senem Doğanoğlu ile yapılan derinlemesine mülakatlar dürüstlük vd., kadın ve kuirlerin ‘ne yapsalar’ sahip ol-a-mayacağı düşünülen
üzerinden yazılmıştır. niteliklerle ilişkilendirilen bir karakter özelliğine ilişkin kullanılan sıfat.

34
Marjinalleştirilmiş Bir Grup, Transeksüeller ve Vatandaşlık katılmadım, hep sağlık raporu aldım. Böyle aptalca aktiviteleri
stadyum’da performe etmek, belki büyük bir aktivite değil,
Türkiye’de, tüm vatandaşların heteroseksüel olduğunu varsayan ancak, bir çocuk için stadyumun kenarında oturmak, çok üzü-
ve “yalnızca karşı cinsle kurulan ilişkiyi normal kabul eden” he- cü bir durum.”.
teroseksist bir toplumda yaşıyoruz (Öner, 2015). Zira, esasen,
yurttaş olmanın kendisi, Lister’in ifadesiyle, ‘kamusal alanda Böyle bir dışlama yüzünden, Türkiye’de trans bireyler vatandaş-
var olmak’ üzerinden düşünüldüğünde, ‘heteroseksüel erkek’ lığı tam manasıyla deneyimleyemiyor, marjinalize oluyor ve sı-
olmakla ilişkilendiriliyor (akt. Öner, 2015). Böyle bir ‘vatan- nırlı işler dışında işler bulamıyor. Av. Senem Doğanoğlu’a göre,
daşlık’ anlayışı içinde, heteroseksüel erkekler dışında kalan tüm “Trans bireylerin iş piyasasından dışlanması, küçük bir kurum
cinsel yönelim grupları, cinselleştirilmiş ve özel alanla bağlantılı olan ailede başlıyor. Sonra, yaşadıkları bölgeden dışlanıyorlar.
bireyler, yurttaşlıkları da cinselleştirilmiş yurttaşlık4 oluyor (Lis- Büyük şehirlere göç ediyorlar, eğitim hayatından, kalifiye iş
ter’den akt. Öner, 2015). Ve böyle bir yurttaşlık pratiği, belli süreçlerinden dışlanıyorlar. Ve sonra, ancak, enformal olan ve
grupları marjinalleştiriyor. şehir ekonomilerini besleyen, yaygın ve kadın iş gücü sömürü-
süne açık seks işçiliği sektöründe var olabiliyorlar.”. Trans kadın
Wintemute’a (1997) göre, “Vatandaşlık, bir birey ve bir dev- görüşmecim, Semra, iş hakkına erişimde yaşanan zorluklara
let arasındaki ilişkidir. Bireyin, bir devlette, sivil, politik ve dair şunları paylaştı: “Benim, bilgisayar mühendisi, öğretmen,
sosyal haklara katılımı ile tam ve eşit politik üyeliğini içerir” elektrikçi, grafik tasarımcısı pek çok trans arkadaşım var; ancak,
ve marjinal gruplar bu haklara erişim noktasında muzdariptir. yok annecim! Bizi almışlar bir kalıba koymuşlar... Ve bize, ‘Seks
Wintemute (1997) ayrıca, “Marjinallik, sivil, politik ve sos- işçiliğinden başka bir işte çalışmanıza müsaade etmeyeceğiz!’
yal haklardan dışlanmaktır. En marjinal olanlar, iyi bir işten, diyorlar.”. Diğer bir trans kadın görüşmecim, Burcu ise, seks
yasanın korumasından, yeterli bir gelirden, eğitimden, politik işçiliğinden evvel bir turizm firmasında özveri ile çalıştığını,
katılımdan ve egemen şehir kültüründen dışlanmış olanlardır.” işinde çok başarılı olduğunu, ancak trans kimliği ortaya çıkınca
sözleriyle marjinal grupların haklara erişimlerine dair kısıtlarını işten çıkarıldığını ve sonrasında yaşadığı sıkıntılı iş süreçlerini
vurgular. Türkiye’de trans bireyler, son alıntıda bahsi edilen tüm takiben seks işçiliğine başlamak zorunda kaldığını paylaştı.
mecralarda türlü ayrımcılığa uğramakta ve bu minvalde, en
marjinal gruplardan birini temsil etmektedir. Tam/Gerçek Vatandaşlığa Erişimin Koşulları

Türkiyeli Trans Bireylerin Deneyimleri Ataman’ın ifadesiyle Türkiye’de eşcinsellerin yurttaşlığı tam bir
vatandaşlık değildir (akt. Öner, 2015). Zira, birey ya da grupla-
Trans erkek görüşmecim Can, beden dersinin, ortaokul ve rın ‘tam vatandaşlığa’ pratikte erişimlerinin sosyal yaşam içinde
lise yıllarında, kendisi için ne denli zorlu olduğuna değiniyor: mümkün kılınması gerekir. Benzer bir argümanı tüm LGBT
“Tüm trans bireyler için olduğu gibi, beden eğitimi dersi, tam gruplar için iddia edebiliriz. Marshall’ın (1964) ‘tam vatandaş-
bir faciaydı benim için (…) Kızların olduğu bir yerde soyun- lık’ tanımı, vatandaşlığı, birbirlerini tamamlayıcı olan, ‘sivil’,
mak bir felaketti.”. Can ayrıca, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bay- ‘politik’ ve ‘sosyal’ hakların bir kombinasyonu olarak değerlen-
ramı’ etkinliklerine, ‘erkek’ kimliği ile var olamayacağı, belki dirir. Bu bağlamda, Marshall (1964) sosyal haklar olmadan,
etek giymek zorunda kalacağı için hiç katılamadığını, ancak sivil ve politik haklara erişilemeyeceğini savunur.
aslında katılmak istediğini ifade etti: “Ben bu bayramlara hiç
4
Cinselleştirilmiş Yurttaşlık: Lister’in (2002) sexualized citizenship kavramını Reis’a (1996) göre, ‘gerçek vatandaşlık’, kaynaklara erişim için
Türkçe’ye bu şekilde çevirdim.

35
36
37
otonomisi olmayan marjinalize olmuş bireyler gözetilmeden Kaynakça

tamamen başarılamayacaktır ve vatandaşlığın ‘gerçek vatan- Marshall, T. H. , 1964 [1949], “Citizenship and Social Class” In T. H. Mars-
daşlık’a dönüşebilmesi, ancak farklı grupların üyelerinin ken- hall, Class, Citizenship, and Social development. Chicago: The University of
Chicago Press.
dilerini gerçekleştirmeleri için gerekli koşullar sağlandığında
Öner, A. (2015). Beyaz yakalı eşcinseller: Işyerinde cinsel yönelim ayrımcılığı ve
mümkündür. Vatandaşlığın marjinalize edilmiş gruplara oto- mücadele stratejileri. İletişim Yayınları.
nomi verecek, daha otonom ve liberal bir hale dönüşmesi için,
Reis, E. P. (2000). Modernization, citizenship, and stratification: historical
sosyal yardım ya da sosyal korumanın topluma eşitlikçi biçimde processes and recent changes in Brazil. Daedalus, 129(2), 171-194.
eklemlenmesini sağlayacak hakların varlığı gereklidir ve ancak
Wintemute, R. (1997). Recognising new kinds of direct sex discrimination:
böylece marjinalize olmuş gruplar için ‘gerçek bir vatandaş- transsexualism, sexual orientation and dress codes. The Modern Law Revi-
ew,60(3), 334-359.
lık’tan söz edilebilir (Reis, 1996).

Av. Senem Doğanoğlu’na göre, cinsiyetler arası eşitlik, anayasa-


daki ‘eşitlik’ prensibi temelinde sağlanmalı, ancak, yasalardaki
boşluklar nedeniyle, eşitlik tesis edilememekte ve mağdur duru-
ma düşen LGBT’ler haklarını savunamamaktadır:

Eşitlik ilkesi, cinsiyet temelinde tanımlanmış, ancak cinsel


yönelim ve cinsiyet kimliğine dair herhangi bir ibare yok.
Bu nedenle, yasalar LGBTT bireyleri ve Lambda’nın ka-
panmasında olduğu gibi, onların kurumlarını korumuyor.
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair, iş yasasında ve
kamu hukukunda herhangi bir ibare olmadığı için, LGBT
bireylere hak ihlali durumunda yardımcı olabilecek, her-
hangi bir süreç de tesis edilemiyor.

Trans bireylerin gerçek vatandaşlık deneyimine kavuşulabilmesi


ve ayrımcılıktan korunmaları için, Öz’ün (2011) belirttiği gibi
yasaların, ‘cinsel yönelim’ ve ‘cinsiyet kimlikleri’ni kapsayacak
biçimde değişmesi (akt. Öner, 2015) ve edinilen hakların pra-
tikte uygulanabilmesi için de, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair
sosyal bilincin kültürel bazda yükseltilmesi, sosyal koruma ve
sosyal yardım gibi hususlarda gerekli tedbirlerin alınması gerek-
mektedir.

38
LGBTİ’lerin OHAL’i; OHAL’in LGBTİ’leri
Yıldız Tar

Türkiye’nin lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin “Henüz zamanı değil” argümanından, tarihin çöp tenekesine
(LGBTİ) hakları bağlamında nerede durduğu sorusunun Hü- gitmesi gereken “hastalık” argümanına geçiş hiç de şaşırtıcı ol-
kümet ve aslında bütün organları ile devlet açısından cevabı en mayan bir şekilde çok hızlı oldu. Haklar için zaman bekleyen
özet haliyle, 2007 yılında anayasa görüşmeleri sırasında TBMM bir anlayışın varacağı noktanın homofobi ve transfobi olacağını
Anayasa Komisyonu Başkanı ve AKP Milletvekili Burhan Ku- kestirmek güç değildi. Ancak Kavaf ’ın bu çıkışı Meclis kürsü-
zu’nun ifadelerinde saklı1: sünden homofobi ve transfobiyi kurumsallaştırmak ve ilerleyen
dönemde AKP hükümetlerinin LGBTİ haklarına ilişkin pozis-
“Özgürlük diye sunuluyor, ama Türkiye’de henüz bunun zemini
yonunu belirlemesi açısından tarihi önem taşıyor.
yok. Komisyondan ve Genel Kurul’dan geçebilecek bir talep gibi
görünmüyor. Türkiye için erken. Evvela toplumsal bir kabul görme- OHAL’de LGBTİ’ler
den Meclis bu düzenlemeyi yapamaz. Hatta Avrupa’da bile hiçbir
Olağanüstü hal uygulamaları; temel insan haklarını askıya alma,
ülkenin anayasasında bu yok. AB Anayasası çıksın, ondan sonra
hak ihlallerinde hesap vermekten kaçma, bir toplama ve kapat-
bakarız.”
ma rejimini hayata geçirme vesilesi olarak görülüyor. Her hafta
Kuzu, bu sözlerini o dönem LGBTİ örgütlerinin anayasanın yeni bir kanun hükmünde kararname bekler olduk. Acaba bu
eşitlik maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenme- sefer hangi dernek ya da basın kuruluşunun faaliyetleri durdu-
si, LGBTİ’lerin haklarının anayasal güvence altına alınması ve rulacak? Kimler gözaltına alınacak? Gözaltı kaç hafta sürecek?
eşit yurttaşlık taleplerine karşı sarf etmişti. Çok geçmeden, 2010 Sorular ve endişeler çok.
yılında LGBTİ hakları konusunda en büyük skandal açıklamayı
Ancak her durumda olduğu gibi OHAL’de de hep “büyük” hika-
dönemin aileden sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf yaptı. Ali-
yeler, “önemli kişilerin” yaşadıkları anlatılıyor. Önemsiz görülen
ye Kavaf2 ‘Ben eşcinselliğin bir bozukluk, bir hastalık olduğuna
LGBTİ’lerin bu süreçten nasıl etkilendiğini LGBTİ örgütleri
inanıyorum, tedavi edilmesi gerekir’ açıklamasında bulundu.
dışında kimse yazmıyor, anlatmıyor, çoğu zaman dinlemiyor
1
2001’den 2015’e AKP’nin LGBTİ tarihi, http://kaosgl.org/sayfa.php?id=20109 bile. Kaos GL’nin 2016 Medya İzleme Raporu’na3 göre Temmuz
2
Eşcinsellik hastalık, tedavi edilmeli, http://www.hurriyet.com.tr/escinsellik-
hastalik-tedavi-edilmeli-14031207 3
2016 Medya Raporu yayınlandı: OHAL’de LGBTİ’ler görünmez!, http://ka-

39
2016’dan itibaren basılı medyada LGBTİ haberlerinde inanıl- Ağustos ayında Yenikapı’da ölü bulundu. Çok sayıda bıçak dar-
maz bir düşüş var. Senenin son 6 ayında LGBTİ’ler neredeyse besiyle öldürülen Wisam’ı arkadaşları pantolonundan teşhis ede-
görünmez. Hedef gösteren haberler hariç! Temmuz ayında ana bildi. Suriyeli eşcinsel mülteci Muhammed Wisam Sankari, 23
konusu LGBTİ’ler olan toplam haber sayısında dramatik bir Temmuz gecesi Aksaray’daki evinden çıktı. 25 Temmuz’da İstan-
düşüş yaşandı. Rapora göre bunun nedeni 15 Temmuz Darbe bul Yenikapı’da ölü bulundu. Kafası kesilen ve bedeni tanınmaz
Girişimi ve ardından ilan edilen OHAL olarak yorumlanabilir. hale gelen Wisam’ı öldürenler henüz yakalanmadı. Daha önce
Darbe girişimi ve ardından yaşanan “büyük ve ulusal medyatik tehdit edilen, kalabalık bir erkek grubu tarafından kaçırılan, te-
gelişmeler” içerisinde LGBTİ’ler kendisine yer bulamadı. Med- cavüze uğrayan Wisam hayatı tehlike altında olduğu için mülte-
yada görünürlük ilk 6 aya göre ciddi biçimde azaldı. Bunda çok ci olarak başka bir ülkeye gitmeye çalışıyordu. Arkadaşı Rayan’ın
sayıda basın organının kapatılması kadar, LGBTİ meselesinin anlattıklarına göre Wisam’ın yaşadıkları şöyleydi: “Daha önce
artık hak savunucuları arasında “lüks” olarak görülmesi de var. başka bir evde kalıyorduk ve sırf gey olduğumuz için o evden
çıkmak zorunda kaldık. Çevredeki insanlar sürekli bize bakıyor-
Oysaki OHAL ve savaş gibi dönemlerde toplumda en savunma-
du. Biz ayıp bir şey yapmadık ki? Bundan beş ay önce de Fatih
sız bellenen grupların doğrudan şiddetin hedefi haline geldiğini
civarında bir grup Wisam’ı kaçırdı. Arabayla ormanlık bir yere
insanlık tarihinden biliyoruz. Amiyane tabirle filler tepişirken
götürdüler, dövdüler, tecavüz ettiler. Öldüreceklerdi hatta ama
ezilen çimenlerin hikayesini kimse anlatmıyor.
Wisam kendini yola atarak canını kurtardı. Şikayet ettik Emni-
Temmuz ve Ağustos ayında iki üzücü haber LGBTİ toplumunu yet’e ama hiçbir şey çıkmadı.”
derinden etkiledi. Suriyeli eşcinsel mülteci Wisam Sankari4 ve
İstanbul’da yaşayan trans kadın Hande Kader, Ağustos başın-
trans kadın Hande Kader5 öldürüldü. LGBTİ’ler şiddete karşı
da kayboldu. Arkadaşları ve sevgilisi kayıp ilanı verdi. Hande
sokağa çıktı. Darbe girişimin ardından yaşanan bu iki cinayette
Kader’in yanmış cesedi Zekeriyaköy’de bulundu. Hande Kader
de henüz yasal bir süreç yok. Etkin soruşturma yürütülmedi, yü-
cinayeti basında geniş yer buldu. LGBTİ örgütleri Hande Ka-
rütülmüyor. Katiller sokakta.
der için mecliste buluştu. Hande Kader ulusal medyada, Wisam
Muhammed Wisam Sankari, Suriyeli eşcinsel bir mülteci. Bir Sankari ise küresel medyada ancak ölümleriyle kendilerine yer
yıldır İstanbul’daydı. Tehdit edildi, kaçırıldı, tecavüze uğradı. bulabildi. Ancak o da en fazla bir hafta sürdü. OHAL’in gürül-
osgl.org/sayfa.php?id=22888 tüsü ard arda gelen bu iki nefret cinayetini unutturdu. Oysaki bu
4
Syrian gay refugee killed in Istanbul, http://kaosgl.org/page.php?id=22071 cinayetleri OHAL rejiminin yansıması olarak yorumlayabiliriz.
5
Trans woman burned and murdered in Istanbul, http://kaosgl.org/page. Fütursuzlaşan şiddet ve kimsenin “bir ibne ya da dönmenin ka-
php?id=22098

40
tilini yakalamakla uğraşmayacağı” bilgisi bu cinayetleri bu kadar Bütün bu OHAL rejimi toplumun çoğunu olduğu gibi LGB-
işlenebilir kıldı. Tİ’leri de korku ve çaresizlik hislerine sürüklüyor. kaosGL.org
yazarları arasında mahlasla yazma, fotoğrafını kaldırtma ve daha-
Öte yandan kaosGL.org’a her gün bir başka şehirden hak ihlali
sı siyasi içerikli yazılar yazmama eğilimi yükseldi. İnsanlar haklı
haberi geliyor. İzmir Alsancak’ta bir süre seks işçisi trans kadın-
olarak bir soruşturma sürecine girmek istemiyor. “Kolay lokma”
lar polis baskısından dolayı deyim yerindeyse evlerine hapsol-
olarak görüleceğini biliyor. Dahası bu coğrafyadaki herhangi bir
du. Sokaklarda polis kaynaklı şiddet artmış durumda. Ülkenin
eşcinsel ya da trans kolluk ile karşı karşıya geldiğinde başına ge-
her yerinde trans kadınlar şiddet sarmalı içerisinde yaşamaya,
lebilecek cinsel istismar, taciz ve şiddeti yakından tanıyor.
OHAL’de hayatta kalmaya çalışıyor.
Velhasıl-ı kelam, gündelik hayatları zaten senelerdir bir olağa-
Keyfî polis şiddetinin yanı sıra LGBTİ aktivistleri fikirlerini pay-
nüstü hal rejimine hapsedilen LGBTİ’ler; ilan edilen OHAL
laştıkları için operasyonlarla karşılaşıyor. Av. Levent Pişkin ve
ile birlikte katmerlenmiş bir şiddet ve ayrımcılıkla karşı karşıya.
Balıkesir’den Uğur Büber’in yaşadıkları bunun en net göstergele-
OHAL kaldırılmadan bu hak ihlallerinin son bulması da olası
ri. Pişkin, gözaltı sürecinin ardından serbest kaldı. Büber bir süre
gözükmüyor…
tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Yanı sıra eşcinsel modacı
Barbaros Şansal’ın yaşadıkları ortada. Görüşlerini sosyal medya- Anayasa ile ne değişti?
da paylaşan bir kişinin önce medya eliyle hedef gösterilmesi, de-
Bütün bu iklimde anayasa değişikliği oylandı. Anayasa değişik-
vamında kolluk kuvvetleri gözetiminde saldırıya uğraması bizim
liğinin oylanması kadar; buraya gelen süreç de demokratik bir
nefret saldırılarından çok iyi bildiğimiz bir matematik! Barbaros
toplum ve yönetim anlayışına aykırı. Oylanacak değişiklik öne-
Şansal’ın; mevcut Türkiye Cumhuriyeti anayasasının güvence
rilerinin hazırlanma süreci bile hem temel haklara uygun değildi.
altına aldığı ifade özgürlüğü başta olmak üzere bir dizi hak ve
Katılımcı bir yöntem izlenmedi. Süreç adeta bir oldubitti mantı-
özgürlüğü ihlal edildi, yaşam hakkı tehlikeye atıldı. Adım adım
ğına hapsedildi. Böylesi kapsamlı bir değişiklik önerisi toplumu
örgütlenen linç girişimine dair zihinlerde birçok soru var. Bu üç
oluşturan bütün gruplar tarafından tartışılmalı, öneriler alınma-
olayda da doğrudan cinsel yönelimin hedef alınmadığı söylene-
lıydı.
bilir ancak Şansal’a linç girişimi örgütlenirken sarf edilen homo-
fobik ifadeler ortada. Aynı şekilde, nefret bazen de kişinin sahip Önerilen değişiklikler ise yürütmenin iktidar yapılanmasına dair
olduğu cinsel yönelimden dolayı daha “kolay hedef ” görülmesi, ve asgari demokrasi ilkelerine bile aykırı. İktidarların ve yürütme
cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğinden dolayı “daha sert ve organının denetlenmesi, hesap verebilir ve şeffaf olması demok-
farklı bir muamele ile karşılaşması” olarak da kendini gösteriyor. ratik bir toplumun vazgeçilmezidir. Bu değişiklikler ile zaten

41
olmayan hesap verme ve denetleme geleneği tamamen çöpe atı- KHK’lar hayatın rutini haline geldi. OHAL’in gölgesi herkesin
lıyor. Gücü ve iktidarı tek bir merkezde toplamak, yürütmenin üzerinde. En ufak bir gün ışığına bile tahammülün olmadığı bir
icraatlarını sorgulanamaz kılmak artık kronikleşen toplumsal ve süreçten geçiyoruz. 2013’ten beri Ankara Üniversitesi’nde Kaos
siyasal sorunlarımızı daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmek- GL’nin yürütücüsü olduğu Queer Teori7 dersi ihraçların ardın-
ten başka bir şeye yaramayacak. dan yapılamaz hale geldi. Anayasa değişiklik önerisi bu koşullar-
da tartışılıyor ancak bu koşulların kendisi tartışmaya konu dahi
Bu sorunlardan birisi genelde toplumsal cinsiyet eşitliği özelde
olmuyor.
ise LGBTİ hakları konusunda bulunduğumuz konum. Malu-
munuz, Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve ilgili yasalar cinsel yö- LGBTİ hareketi ve LGBTİ toplumu bu kadar tehdit altında
nelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı herhangi bir önlem iken, yürüyüşleri engellenir, nefret suçlarında etkin soruşturma
almıyor. LGBTİ’ler temel insan haklarına ulaşamaz, nefret cina- yürütülmezken, toplumsal eşitlik için hazırlanan Türkiye İnsan
yetleri hız kesmeden LGBTİ toplumunu tehdit ederken; getiri- Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu cinsel yönelim ve cinsiyet
len anayasa değişikliği LGBTİ’lere hiçbir şey vaat etmediği gibi kimliğini görmezden gelerek LGBTİ’lere ayrımcılık yaparken;
toplumun her kesimi için hava kadar su kadar temel bir ihtiyaç anayasa değişikliği adı altında yürütülen tartışma da bir mono-
olan demokrasiyi de rafa kaldırma tehlikesi taşıyor. log halini almış durumda. Tek sesin monoloğu ile yürütülen bir
süreçte daha önce yeni anayasa sürecine katılan diğer kesimler
Kaos GL’nin de katıldığı sivil demokratik özgürlükçü ve de yeni
gibi LGBTİ örgütleri ve LGBTİ örgütlerinin cinsel yönelim ve
anayasa döneminin kapatılmasının ardından; Ankara’da her yıl
cinsiyet kimliği eşitlik talepleri dışarıda bırakılıyor; hatta bu ta-
yapılan 17 Mayıs Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş 2016
leplere dönük saldırıya geçiliyor.
yılında yasaklandı. İstanbul Onur Yürüyüşlerinin engellenmesi,
polis saldırısı, artan hak ihlalleri… Kaos GL’nin “2016 Cinsel 2015 yılında yeniden başlayan çatışmalı süreç, 15 Temmuz dar-
Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Temelli İnsan Hakları İhlalleri İz- be girişimi ve ardından ilan edilen OHAL’in Türkiye’yi otoriter,
leme Raporu”na6 göre 2016 yılında medyaya yansıyan en az 9 anti-demokratik ve temel hakların ayaklar altına alındığı bir sü-
homofobik ve transfobik nefret cinayeti var. Tüm temel hak ve rece götürdüğü aşikar. Demokrasinin kırılgan olduğu, hak ih-
özgürlüklerin askıya alındığı, şeffaf ve katılımcı olmayan hatta lallerinin yaygın ve meşru bulunduğu bir gelenekten gelen ve
bütün muhalif seslerin baskıyla susturulmaya çalışıldığı bir ana- bu gelenekten beslenen Türkiye’de LGBTİ’lerin eşitlik ve özgür-
yasa yapım sürecinin olduğu, kolluğa çok geniş yetkilerin ve- lük mücadelesi 20 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Anayasal
rildiği bir ortamda “toplumsal değerlere ve genel ahlaka” aykırı eşitliğin yanı sıra toplumsal dönüşümü de hedefleyen LGBTİ
görülen LGBTİ’ler daha da korunmasız hale geldi. İhraçlar ve hareketi, hiç olmadığı kadar tehdit altında. Ülkenin önde gelen
6
2016’da 9 nefret cinayeti basına yansıdı!, http://kaosgl.org/sayfa.php?id=23092 7
Queer Theory course couldn’t kick off!, http://kaosgl.org/page.php?id=23095

42
nı ve yeni hayatlarını yaşarken kurar. Tarihi yazanlar "öğrenil-
miş çaresizlik" sarmalını kırabilen ve her kırılışın o incecik tık
sesinde dünyayı değiştirebildiklerini görenlerdir. Bu tık sesleri,
Türkiye'de de kadınlar, Kürtler, eşcinseller, Aleviler ve niceleri
için, hizaya getirilmek istendikleri o tekçi tasavvura aldırmadan
çıkardıkları gürültüye dönüşüyor. Umut gelecekteki bir iyiliğe
aitse ve bugünümüzü etkisizleştiriyorsa, umudu değil, bugünü-
müzü yaşamaya değer kılan küçücük tık seslerini yaratmayı ter-
cih edebiliriz.
“Toplumsal gruplar, kimlikler, aidiyetler değişir, dönüşürler. İk-
tidarın kibrini paylaşıyor bazıları, bu daha önce de oldu, kimler
geldi kimler geçti alkışlar arasında. Kutuplaşma da yeni değil,
kutuplar değişiyor sadece. Belki de bir daha hiç vazgeçemeyece-
Gücü ve iktidarı tek bir ğimiz söz birliğini, toplum olmanın ortak ilkelerini bu karanlı-
merkezde toplamak, ğın içinden yaratacağız. Kolektif suçlarımız var, öldürüldük, öl-
yürütmenin icraatlarını dürdük, hakiki bir ortak kedere, yas tutmanın kolektif biçimde
sorgulanamaz kılmak artık inşa edilebilir olduğuna inanmaya, “yaralanabilir” olduğumuzu
ve bütün korkularımızın kaynağının bu olduğunu görmeye ih-
kronikleşen toplumsal ve
tiyacımız var. Ancak o zaman birbirimizin yüzüne bakabilir hale
siyasal sorunlarımızı daha
gelmeye başlayabiliriz.”
da içinden çıkılmaz bir hale
getirmekten başka bir şeye Fotoğraflar: Mersin Onur Yürüyüşü, 2017, Yıldız Tar/Kaos GL
yaramayacak.

LGBTİ örgütlerinden Kaos GL’nin IŞİD tarafından tehdit edil-


mesi, OHAL sürecinde çok sayıda eğitim emekçisi ve akademis-
yenin ihracı ile hareketin müttefiklerinden birçoğunun zor du-
ruma düşmesi, önlenemeyen nefret saldırıları ve bu saldırıların
ardından yasal sürecin düzgün işletilmemesinin artık rutin bir
hal alması, medyada LGBTİ’lere dönük sansürün yaygınlaşması
ve en nihayetinde ülkeye hakim olan korku ikliminin LGBTİ’le-
ri iki katı etkilemesi hareketin önündeki en büyük sorunlardan.
LGBTİ hareketi; bütün bu sıkışmışlık içerisinde hukuk ve eşitlik
mücadelesini sürdürüyor. OHAL’de hikayesi anlatılmayan, ya-
şamları olağanüstü halin ta kendisine dönüşenlerin hikayelerini
çeşitli kanallarla anlatmaya çalışıyor. Sistematik ihlalleri raporlu-
yor, ihlalleri durdurabilmek için elinden geleni yapıyor. Her ne
kadar karanlık bir atmosfer ülkedeki bütün demokratik güçleri
sarmış olsa da; sistematikleşen saldırılara karşı durmanın ve bas-
kıya direnmenin kendisi demokrasi talebine dönüşüyor.
Özellikle OHAL süreciyle birlikte LGBTİ haklarının kazanı-
labilmesinin tek yolunun demokrasiden ve demokratik bir re-
jimden geçtiği belirginleşti. Bu bağlamda LGBTİ hareketinin
önümüzdeki süreçte temel stratejilerinden biri demokrasi mü-
cadelesinin daha etkin öznelerinden biri olmak ve demokrasi
mücadelesi veren diğer özneler ile dayanışmayı güçlendirmek
olabilir. Halihazırda parçalı ve birbirini dinlemeyen farklı muha-
lefet odaklarının ortaklaşabileceği platformlar LGBTİ’ler için de
nefes alma ve güç toplama sahalarına dönüşebilir. Bu yazıyı, ih-
raç edilen barış akademisyenlerinden Kaos GL Danışma Kurulu
üyesi Melek Göregenli’den8 alıntıyla bitirmek uygun olacaktır:
“Tarihi değiştirecek olan kendi halindeki insanlar, maceraları-
8
Prof. Dr. Melek Göregenli ve Prof. Dr. Nilgün Toker hâlâ ders veriyor, http://
www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/661380/Prof._Dr._Melek_Goregen-
li_ve_Prof._Dr._Nilgun_Toker_h_l__ders_veriyor.html

43
Ankara: İyi Kalpli Üvey Ana
“İcad Edilmiş Şehir: Ankara” ve “Cumhuriyetin Ütopyası: Ankara” kitaplarını derleyen, KHK ile ihraç edilen
akademisyenlerden Funda Cantek’in Ankara üzerine yuvarlak masa söyleşisinin ilk bölümü ile karşınızdayız.

Cantek; kent siyaseti konusunda Türkiye, Hindistan gibi ülkeleri de kapsayan çalışmaları olan Ceren Ergenç,
yoksulluk, halk kültürü, toplumsal hareketler alanlarında çalışmaları olan Hatice Kapusuz, Türkiye’den
Avrupa’ya göç etmiş Alevilerin gurbet-mekânda örgütlenme süreci üzerine çalışan Besim Can Zırh, mimarlık
disiplini yanında, politika, kent, sosyolojik tüm kimlikler ve haklar alanındaki dernek/örgüt/platformlarda yer
alan Tanju Gündüzalp ile kent ve toplumsal cinsiyet üzerine çalışmaları olan feminist akademisyen ve aktivist
Selda Tuncer ile söyleşti.

Üç parçada yayınlanacak söyleşinin ilk bölümü şöyle:

Funda Cantek: Hepiniz hoşgeldiniz. "Ankara: Nereden Nereye?" Bu minvalde biraz Ankara ile ilişkimizden bahsedelim isterseniz
sorusuna cevap arayalım ve norm dışı kalanın, ötekileştirilenin, önce. Kaç yıldır burdasınız, ne amaçla geldiniz, şehirle bir kan
muhalif olanın bu şehirde, bu şehrin kültüründe yeri neresidir, onu uyuşması oldu mu, olmadı mı? Ve de tabii, imkanınız olsa buradan
konuşalım diye toplandık. Bu soruları size sormak istedim, çünkü gitmek ister misiniz?
her birinizin farklı yollarla ve biçimlerle mekanla/kent mekanıyla,
Hatice Kapusuz: Ankara benim doğduğum şehir. Annemler Or-
özellikle de Ankara'yla ilişkilendiğinizi biliyorum. Bu ilişkilenme
du’dayken ara tatilde Ankara’ya ailelerinin yanına geldiklerinde
ille de bir aşk ve hayranlık ilişkisi değil tabii. Makul olan da bu.
burada doğmuşum. Babamın ailesi 60’larda Ankara’ya göç eden-
Biraz didişmeli, küsmeli/barışmalı bir ilişkimiz var Ankara'da ya-
lerden. Bu sebeple hep başka şehirlerde yaşasam da yaz tatillerim
şayanlar olarak Ankara'yla. Bu bir yana, aynı zamanda İstanbul-
Ankara’da geçti. Ankara biraz aile, biraz memleketti benim için.
lularla da hesaplaşıyoruz her fırsatta. Bildiğiniz gibi, İstanbulsuz
Sürekli tayinlerle yaşadığım yerler ve insanlar değişti ama Ankara
Ankara, Ankarasız İstanbul olmuyor. Zıt kardeşler gibiyiz. Ama
hep bildikti. Sonra üniversiteyi Ankara’da kazandım, derken 13
kardeşiz işte neticede. Şehirde geçici olanlardan biri, bir İstanbul-
yıldır Ankara’da yaşıyorum. Ankara benim gençlik sonrası bü-
lu, Cemal Süreya, Ankara'yı iyi kalpli bir üvey anaya benzetmiş.
yüdüğüm, değiştiğim, aşık olduğum, kırıldığım, örgütlendiğim,
Kendisine iyi davranan, hayatını kolaylaştıran ama hiçbir zaman
dostluklar kurduğum şehir. Öte yandan 10 Ekim gibi felaketleri
sahiplenemeyeceği, hep mesafeli duracağı, yani aralarında kan
yaşadığım, yıkıldığım ama ayağa kalktığım şehir. Alan ne kadar
uyuşması olmayacak bir şehir. Söyleşimizin başlığına da bu yakışır
daralsa da Ankara’dan gitmek istemiyorum. Çünkü Ankara aynı
diye düşündüm.

44
zamanda bu darlıklarda nefes alabildiğim insanların olduğu Belleğimi burada bırakarak gitmem, insanında ve sokağın-
şehir. da bulduğum ışığı bırakmam biraz zor diye düşünüyorum.
‘Bir yere ait olmak ve o yerde yaşama sorumluluğunu maksi-
Selda Tuncer: Ankara’ya 1996 yılında üniversite eğitimi için
mumda yerine getirebilmek’ tercihim.
geldim ve daha sonrasında memlekete dönmeyip uzun yıllar
burada yaşadım. Ara ara yurt dışında kalsam da genel olarak Besim Can Zırh: Ankara’ya gecikmeli üniversite eğitimim
hep dönüp dolaşıp geldiğim yer burası oldu. Ancak, üç yıl için 1996 yılında uzun ama güneşli bir tren yolculuğu sonra-
önce iş nedeniyle kesin olarak ayrılmak durumda kaldım. sında adım attım. Gerçi aile albümümüzde 4 yaşlarındayken
İmkanım olsa ayrılmazdım sanırım. Ankara benim için bü- Güven Park’taki heykelin önünde çekilmiş fotoğraflarım var.
yüdüğüm, kendimi bulduğum şehir oldu bir bakıma. Hani Fakat bende yer etmemiş kısa bir aile ziyaretinden kaldıkları
bir doğduğun şehir vardır, bir de senin olan, sen olduğun; için saymıyorum. Çok özel bir kan uyuşmaması hatırlamı-
işte Ankara benim gözümün açıldığı, evin dışına çıktığım, yorum. Öncelikle benimkisi adanmış bir tercihti. Özellikle
sokağı tanıdığım şehir. Dolayısıyla çok şey yaşadım, çok anı ODTÜ’de okumak istiyordum. Siyasi bir yönelim olmaktan
biriktirdim; başka insanlara, başka hayatlara burada dokun- ziyade İstanbul’da olmaması benim için daha önemliydi. Bir
dum, arkadaş olmayı sevmeyi, sevilmeyi, kırılmayı ama ta- de hem Hatice, hem Selda’nın dediği gibi Ankara insanı dö-
mir etmeyi ve en çok da feminizmi, kadın dayanışmasını. nüştüren bir kent. Füruzan, öykücülüğünün çocukluğundan
Feminist politikanın bende vücut bulduğu ve bunun bir itibaren olgunlaştığını anlatırken İstanbul’un annesinden
parçası olarak eyleme döktüğüm şehir oldu Ankara. Hala sık sonra ikinci öğretmeni olduğunu söyler. Ankara da böyle
sık gidişlerimde beni en çok bağlayan şeylerden biri budur, bir kenttir. İnsanı beşeri olarak terbiye eder, olgunlaştırır. O
feminist kadın dostlarla uzaktan da olsa süren gönül bağı ve yüzden geldiğim ilk günden beri sevdim Ankara’yı. İmkânım
yan yana gelince hiç gitmemişim gibi kaldığımız yerden de- olsa gider miyim, sorusu katmanlı bir mesele benim için.
vam eden dost sohbeti. Ben Ankara’dan daha önce iki kez ayrıldım. İlkinde hazırlıkta
kalınca geri gelip gelemeyeceğim belirsiz bir şekilde İstan-
Tanju Gündüzalp: 1988 Ağustos’unda, üniversiteye kaydol-
bul’a geri döndüm. İkincisinde ise doktora için yurtdışına
mak için 17 yıl yaşadığım Mersin’den geldim
gittiğimde bir beş yıl ayrı yaşadım – ki onda
Ankara’ya, artık buralıyım. İlk 1 ya da
da dönüş konusunda kimi belirsizlikler
1,5 yıl bir kan uyuşmazlığı soru-
vardı. Ve maalesef son iki yıldır ya-
nu yaşamadım değil, sebebi
şadıklarımızdan sonra farklı ve
de –orada da çok güzel ya-
ürkütücü bir gitme duygusu
şanmışlıklar birikmiş olsa
oluştu bende. Bir şehir ola-
da- 40’ı İlahiyat öğren-
rak Ankara’dan ayrılmak
cisi 60 kişilik bir yurt
değil, Ankara’da şahsiyeti-
odası ve bitmeyen
ni kazanmış kendimden
413 yolculukları ile
ayrılma, buradaki ve dola-
eşlemem, bu şehirde-
yısıyla memleketteki tarih-
ki ilk yılımı.
çemi unutma arzusundan
Şehirleri ve onunla olan beslenen bir gitme güdüsü.
ilişkilenmemizi, kısa ve Tanju’nun tam da doğru be-
uzun soluklu olarak yeniden timlediği gibi “belleğini burada
değerlendirmemiz gerektiğini bırakıp gitmek.”
düşünüyorum. Kısa solukta oluşanla,
Ceren Ergenç: Ankara’da doğdum ve yetiş-
uzun bir zaman diliminde vardığımız aidiyet
kinlik döneminde bir on yıl kadar dünyada başka kent-
başka başka perspektifler sunuyor hepimize. Ve Ankara ola-
lerde yaşadıktan sonra, son beş yıldır tekrar Ankara’dayım.
rak değil ‘yaşadığım yer’ olarak bakmayı önemsiyorum.
Türkiye’de başka bir kentte uzun süreli yaşamadım, özellikle
a) Yaşadığımız yere ilişkin onun bize, bizim ona iki yaşayayım diye bir arzum da olmadı hiç. Eğer Ankara’dan
yönlü bir sorumluluk ve paylaşımımız olduğunu düşünerek, gidersem yine başka bir ülkede başka bir kent için giderim.
seviyorum yaşadığım yeri.
Zeliha Etöz: Hiç hesapta yokken tuhaf bir rastlantı sonu-
b) Değerlendirmelerimizi, (iki boyutlu) sadece biçim- cu yüksek lisans eğitimi için geldim Ankara’ya, 1987 yılıy-
sel güzellik üzerinden değil de; biriktirdiklerimiz, paylaştık- dı. Ve işte 30 yıl olmuş. Gelirken bu şehre dair heybemde
larımız… sokağında, mahallesinde, üniversitesinde, tarihin- romanlardan, lisans eğitimimdeki Kent Sosyolojisi dersinde
de, merkezinde, çeperinde eylediklerimiz olarak yapmamız okuduğum Ankara odaklı çalışmalardan kalan ve bunlara ek-
gerektiğini… (oluşan) insanlarımız, dostluklarımız, ortak lenen yazılardaki betimlemeler ve onlara yüklenen duygular-
üretimlerimiz, Hatice’nin dediği gibi yaşadığımız duygula- la gelmiştim. Bir mimar arkadaşımın bu şehre dair “Ankara
şımlar, sevmeler… yağmuru, gün batımı, akşamı, içinde ve koskocaman bir devlet dairesi, sokakları da bu devlet dai-
kıyısındaki yarattığı farklı olanakları ile bakmamız gerektiği- resinin koridorlarıdır” şeklindeki tanımlaması beni epeyce
ni düşünüyorum. etkilemişti ve bu hissiyattan uzunca bir süre kurtulamadım.
Hâlâ etkisinde miyim? Belki de. Evet, bir kan uyuşmazlığı
Ve buradan baktığımda, yaşadığı 24 yıllık travmatik yerel
yaşadım ve bu zaman içinde hafiflese de ortadan kalkmadı.
idare yönetimi ve onun yaptığı dehşet şehircilik katliamları-
İzmirliyim, benim için deniz ve sokak çok önemliydi, hâlâ
na karşın, bu büyük köyü çok seviyorum. Çünkü bu 24 yılda
da öyle. Dolayısıyla burada yürüdüğüm sokaklardaki karşı-
yaşadığı yıkıma ve sosyolojik mutenalaştırma da içeren idari
laştığım resmiyet, mizaha çok da yer vermeyen iletişim hali
kentsel faşizme (kentsel dönüşüm diyenler de var) karşın ve
beni epey sarsmıştı. Elbette bu kadar uzun bir süre burada
dahi hala değer üretebilecek kadar güçlü, mülayim ve naif
kalınca, arkadaşların da değindiği üzere yaşanan ilişkiler ve
bir yer Ankara.

45
paylaşılan deneyimler beni Ankara’ya yakınlaştırdı. Üstelik dok- F.C: Herkesin yaşadığı şehirde (ilçede, köyde v.b. ve hatta mahal-
tora tez konum Ankara ile ilgili olunca sevmeye bile başladım lede) kendi şehrini (ilçesini, köyünü, mahallesini...) kurduğunu
diyebilirim. Ancak buradan gitme fikrini hiç terk etmedim. düşünüyorum. Siz kendi Ankara'nızı nerelerde kurdunuz? Nere-
Hatta iki kez buradan ayrılma girişiminde de bulundum, ilkinde lerin müdavimisiniz? (Semt bakımından sorduğum gibi, kafeler,
başvurmayı düşündüğüm üniversitedeki koşulların pek de arzu sinemalar, parklar, köşe başları, ağaç gölgeleri, barlar aklınıza ne
ettiğim biçimde olmadığını görünce vazgeçtim, ikincisindeyse gelirse o bakımdan soruyorum. Hatta kendi eviniz, arkadaş evleri,
sağlık sorunlarım buna imkân vermedi. Şimdiyse buradan ayrıl- balkonlar, teraslar...)Başka türlü ifade etmek gerekirse, "saklı coğ-
manın eşiğindeyim. rafyalarınız" nereler?
Funda Cantek: Zeliha'nın söyledikleri, benim Ankara'yla kur- HK: Öncelikle Mamak – Kayaş. Çünkü babaannem, halam
duğum ilişki konusunda aydınlatıcı oldu. Ben kendi Ankara'mı ve teyzem buradaki gecekondularda yaşıyorlardı, çocukluğum
okumayı öğrendiğimden beri gömüldüğüm romanlardan, hika- boyunca yazlarım buralarda geçti. Tren yolu, Samsun Asfaltı,
yelerden, şiirlerden ve anı kitaplarından inşa ettim. Tabii başka bahçelerdeki ağaçlar, mahalle bakkalı çocukluğumdan kalan
şehirleri de. Münzevi ve duygusal bir çocuğun, bir genç kızın hafızanın, imgelerin ve tatların önemli bir parçasını oluşturu-
yapabileceği gibi. Bu münzevilik ahlaki yasaklarla sokaktan, gü- yor. Üniversite boyunca ve sonrasında ise ODTÜ ve Yü-
venlik endişesiyle şehrin kılcal damarlarından uzak tutulmanın züncü Yıl oldu benim Ankara’m. Ancak son dönemde-
getirdiği bir dayatmaydı. Bu ilk söylediğim, şehrin yerel ki toplumsal olaylardaki içine kapanık tutumu, kapalı
kültüründen, ekonomik zorluklar ise kalburüstü devre muhalefeti sebebiyle epey uzaklaştım. Artık iyi
kesiminden uzak tutuyordu beni. Tipik hissettirmiyor buralar. Kentten, kent merkezinden
bir orta sınıf çocuğu olarak tam kopuk buluyorum. Konur ve Karanfil’de dolanma-
ortasındaydım hayatın, so- yı, oturup kimse olmasa da çayımı kahvemi içme-
kağın, şehrin. yi severim. Hatta öğrenciliğimin ilk yıllarında
Konur’daki Ormancı henüz piyasacılığa yenik
İlginçtir, Ah-
düşmezden evvel bakır masalarında saatlerce
metler Cadde-
oturur insanları izlerdim. O zamanlar çayı
si'nde bir apart-
da olağanüstüydü. Bir de Kitapça. Ama en
man dairesinde
genel olarak, büyük ağaçlı sokakları olan,
yaşıyor ve coğrafi
mahalle özelliği taşıyan Ayrancı, Bahçe-
olarak o kadar yakın
lievler'in bazı yerleri, Esat gibi yerlerini
olmasına rağmen, Tu-
severim.
nalı, Ayrancı, Çankaya
aksına kültürel olarak çok ST: Benim Ankara’mın yaşadığım yerlere, yap-
uzak kalıyordum. Daha tığım şeylere göre değişen bir resmi oldu, her dönem
çok Ulus'u, çocukluğumda farklı semtler, yaşayışlar eklendi. İlk geldiğimde Ankara İlef ’te
yaşadığımız semt olan Yeni- okuduğum için tanışmam Cebeci’yle oldu, sonra bir yıl ayrılıp
mahalle'yi biliyor, oralara bi- rilerinin geri dönüşte uzun bir ODTÜ dönemi oldu. ODTÜ kampüste,
refakatinde gidip geliyordum. Şimdi yaşadı- sonra Yüzüncü Yıl’da ve son 6-7 yılda ise Küçükesat’ta yaşadım.
ğımız Çankaya'yı, özellikle bu- radaki bazı sokakları, Her ne kadar ODTÜ’de çok uzun zaman geçirip birçok şey yap-
kafeleri v.b. hiç görmemişim. Görünmez sınırlar beni küçük bir sam, öğrensem, keyif alsam da sanırım Cebeci’yle daha yüksek
yaşam alanına hapsetmiş. Hepimiz gibi aslında. bir duygusal bağım var. İlk olarak orayla tanışmamın etkisi var-
dır tabii ama kampüs olarak şehir merkeziyle yakın ilişkisini hep
Bu kadar özel alana hapsolmuş bir çocuk da, Sevgi Soysal'ın
sevmişimdir. Ancak, Yüzüncü Yıl Mahallesi yüksek lisans haya-
Yenişehir'i, Adalet Ağaoğlu'nun Kavaklıdere'si, İlhan Tarus'un
tımda kolektif bir öğrenci hayatı sürme deneyimi açısından şaha-
Altındağ'ı, anılardaki Arkadaş ve Dost Kitabevleri, Çağdaş Sah-
neydi. Okulun yanı başında kendimize ait bir hayat kurmuştuk,
ne konserleri, ODTÜ Devrim Stadı hikayeleriyle muhayyel bir
"Yüzüncü Yıl öğrencileri" diye epey aktif işleyen bir grubumuz
şehir kuruyor kendine. Orayı seviyor. Bazen düşünüyorum da,
bile vardı. Ama sonra şehirden o kadar uzak ve belirli bir çevreyle
tüm şehir bir şairin bir dizesinden, bir yazarın tasvirinden ibaret
sınırlı olmak istemedim ve şehir merkezine taşındım. Küçüke-
olabilir mi?

46
sat bu anlamda benim sığınağım oldu, tam bir kendi halinde şar teyze, Berber Yusuf, Radyo Anki’nin spikeri bakkalım Murat,
mütevazi eski mahalle hayatı, hala her gidişimde uğramadan öğretmenlikten senaryo yazımına geçen Leyla ve canım Rukiye
edemem. Zaten sonrasında bu konuda bir yazı yazıp, mahalleye Teyze…
gönül borcumu ödedim sayılır. Sinemalar kafeler vb düşünün-
Bir yandan devletleşen ve sıkışılan evimizin içi, bir yandan Tuz-
ce, maalesef epey bir kısmı artık yerinde bulmak mümkün de-
luçayır’da yaşanan bir eylem, Tekel İşçileri geldiğinde Sakarya’da
ğil. İlk yıllarımın Kavaklıdere Sineması, Sakarya Caddesi’ndeki
geçen günlerimiz/haftalarımız, Gar’da yaşadığımız barış düşma-
Yeni Sahne, Bilim Sanat’ın kitapçı hali, Tenedeos’un eski kaliteli
nı katliam sonrası Numune’de geçirilen dayanışma zamanları.
zamanları, Mithatpaşa Caddesi’ndeki Kocatepe Kahve Evi, Ta-
Bahçeli’de evimizin bahçesinde ağırlanan çokça dost, birlikte
vukçu vb. bunların artık hiçbiri yok. Orta Dünya Kafe'ye en
içilen çayların değeri ile Orta Dünya, Narin, Eskici gibi kafeler-
uzun soluklu devam edenlerden biri oldu sanırım, eski yerinde
de oluşan müdavimlikler hep birbirini ezmeden idi. 15-20 yıl-
çok güzel anılarımız var, tam bir müdavimiydim. Şimdi geldikçe
dır, Siteler'de mobilya işleri yaptığımız Çubuk’lu Lokman Usta
görüyorum, şehir merkezi bu tür yerler açısından iyice Olgunlar
ile detay konuşurken, yardımcısı Durali Usta’nın eşiyle yaptığı
Caddesi ve Tunalı’ya kaymış; tabii Yüksel’in değeri asla azalmaz,
Çubuk turşusu ve taze patatesle, gidip onları toplamaya yardım
hele şu son dönem Nuriye ve Semih’in mücadelesiyle yeniden
etmemle birlikte, yukarıda dile getirdiklerim, tüm kentin evim
çok kıymetli hale geldi hepimiz için.
gibi olmasını belirleyenler.
TG: En başından başlarsak;
BC: Benim de Ankara’daki mahalle deneyimlerim parçalı. Diğer
• Geldiğim ilk 3 ay, kentin o zaman en lüks yerlerinden Ay- arkadaşların anlattıklarından anladığım sanırım Ankara biraz
rancı Farabi Sokak’ta halamların evinde başlayan mahalle ile böyle yaşanıyor. Kim olduğunuz, Ankara’da ne için bulundu-
ilişkim, ğunuz ve Ankara’nın geçirdiği dönüşüme koşut olarak belir-
leniyor bu şehirle nasıl bir ilişki kurduğumuz. Ben hazırlık ve
• Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi karşısı Veterinerlik Fa-
lisans öğrenimim boyunca 13 ya da 14 kez taşındım. Toprak-Su
kültesi yanı (1,5 yıl) Yurt-Kur Dışkapı Erkek Öğrenci Yurdu,
Lojmanları, Keçiören, Konutkent, Mustafa Kemal Mahallesi,
• İlk ev (3,5 yıl) Türk-İş Blokları, Batıkent, Eryaman, Yüzüncü Yıl, Çiğdem, Ballıbaba, Maltepe,
Bülbülderesi gibi Ankara’nın çeşitli müstesna semtlerinde farklı
• İkinci ev (6 yıl) Küçükesat Başçavuş Sokak,
uzunluklarda ikamet ettikten sonra doktora dönüşü iki yıl kadar
• İlk ofis (2 yıl) Ayrancı Mesnevi Sokak, Cebeci’de yaşadım. Sonrasında ise yurtta kalma şansım olmadı-
ğından lisans hayatımda hep gıpta ettiğim kampüs içi yaşama
• Şimdiki ev (15 yıl) Bahçelievler, Anıtpark yanı eski 17. So-
geçtim. Halen ODTÜ lojmanlarında kalıyorum. Bundan sonra-
kak, olarak sürdü.
ki durak ise yeni trendi takiben Ayrancı olur diye düşünüyorum.
Bu yıl sonu itibariyle de mülkiyet konut hedefiyle, Şili Meydanı- Kaldığım mahalleler dışında kullandığım mekânlar da zaman
Botanik Parkı-Nene Hatun Caddesi yayında, en uzun soluklu içinde değişti. Tunus’a doğru çıkıldıkça “mini bar” olarak anılan
yaşam yerimize geçmeyi hayal etmekteyiz Itır’la. “sokakta takılan” kuşağın sonuna Konur Sokak’ta yetiştim. Hava
güzel olduğunda Meclis Parkı, kışın Konur’daki Ezgi Çay Oca-
Lisans disiplinim ve kentle ilk mutlu iletişimimin Mimarlar
ğı, Sakarya’daki Arkadaş Kitapevi’nin kafesi, sonrasında açılan
Odası Ankara Şubesi Kütüphanesi olması sebebiyle, bu şehrin
“kültür evi” konseptli diğer mekânlarla Kızılay benim üniversite
son üreyen bazı uydukent odakları dışında her yeri ile ilişkim
hayatımı geçirdiğim bir merkez oldu. Doktoradan döndükten
oldu ve sürüyor. Kentin taksicilerinin ihtiyacı ile 20-25 yıl önce
sonra bu merkez Kızılırmak, Olgunlar ve Tunus’a doğru kaydı.
içinde yer aldığım sokak haritalaması da, bağımı her yöne doğru
Tüm bu dönüşüm içerisinde Hatice’nin de işaret ettiği Kitapça
çoklulaştırmıştı.
bence çok özel bir mekân. Lisansta gidip ders çalıştığım bir ka-
Bu şehirde ve bütün yaşamımda, önceyi unutmadan yanında fenin halen açık olabilmesi tüm bu girdabın içinde bana tuhaf
açtığım yerle yeniye de bir alan üretmeye çalıştığımdan, eski gözüküyor. Fırsatımız olursa bence oraya bir yakın Ankara Tarihi
mahallelerimde berberimi, yemek yediğim yeri, anahtarcımı, Müzesi açalım.
bakkalımı, komşumu, muhtarı, oturduğum kafeyle temasımı
CE: Ankara’nın değişik yerlerinde hayatımın değişik dönemleri
sürdürerek, yeni bir mahalleye geçiş yaptım hep. Uzun sürelerle
yaşandı. Bol parklı, bahçeli Maltepe’de bir teras katında geçen
yaşadığım için de, aidiyet bağım kaldı/oluştu hepsiyle; Lice’li Ya-
çocukluğum ve ilk gençliğim, Yenişehir’de edebiyat çevrelerine

47
hevesli bir çıraklıkla geçti. İmge Kitabevi’nin bahçesinde tanı- hal oldu benim için, bu süre zarfında asıl mahallem ODTÜ’ydü.
dık bir kalabalıkla geçen Ankara Öykü Günleri, Mülkiyeliler Çok gerilere kadar giden bir kütüphane tutkum var, kısa süreli
Birliği’nde uzun masalar. Madımak katliamı Ankara edebiyat bile olsa gittiğim şehirlerde kütüphaneleri ziyaret etmeye gayret
çevresini usulca dağıttığı gibi çocukluğumu da benim için sona ederim. Belki de bu nedenle olsa gerek yeni biçilmiş çimenin kâ-
erdirdi. ğıt kokusuyla harmanlandığı o güzel kokusuyla ODTÜ Kütüp-
hanesi'nin bu şehirdeki hayatımda çok özel bir yeri oldu, uzun-
Lisedeyken ODTÜ’de Bahar Şenliği akşam konserine gitmek
ca bir süre çalıştığım çok soğuk ve kimsesiz olmasına rağmen
yetişkinliğe geçişin bir işaretiydi, üniversite yıllarında ODTÜ,
bodrumundaki arşivini bile çok sevdim, çok sonraları Bilkent
henüz sadece işçi bloklarından ibaret Yüzüncü Yıl öğrenci ma-
Kütüphanesi de benim Ankara’mın vazgeçilmez mekânlarından
hallesi, Sakarya-Olgunlar-Cebeci üçgeni Yenişehir güzergahına
biri oldu. Sokaklarıyla, esnafıyla mahalleliği yaşayabildiğim Aşa-
eklendi.
ğı Ayrancı hâlâ bile en sevdiğim semt sanırım. Ha hemen yanına
Uzun yıllar sonrası dönüşte hemen hemen hiç değişmemiş bir kale civarını, eski Ankara’yı eklemeliyim, orada da her gidişte o
ODTÜ, kentsel dönüşüme uğramış bir Yüzüncü Yıl, eski dostla- güzelim demli çaylarını içtiğim Erzurum Çay Evi ve tabii, top-
rın artık Meclis Parkı’da ‘takılmaya’ değil yaşamaya başladığı bir rağı bol olsun, sahibi o güzel insan. Sokaklarda, hele de geceleri
Ayrancı karşıladı beni. Seğmenler Parkı haftasonu piknikleriyle dolaşma zevkini bana yaşatan Ayrancı oldu, en çok da Yazanlar
değil Gezi forumlarıyla hayatıma girdi, belediyeler kent konseyi ve Güven Sokak. Bu arada şunu da söylemeliyim, sokaklarının
binalarıyla, sendikalar ve meslek odaları ilkgençliğimizdeki gibi numara değil de isimlerinin olması şehrin sıcaklığını hissetmem-
lokalleriyle değil toplantı salonlarıyla. Kızılay’da Ruşen zamanı de çok önemli bir unsur oldu. Günün son seansına bile yürüye-
Tayfa, Araftafaray son yıllarıma damga vuran mekanlar. 10 Ekim rek gidip geldiğim Kavaklıdere Sineması, onun kadar sık olmasa
memleketin vicdanına ve Ankara’nın kamusallığına bir ağır kara da gittiğim Akün Sineması anılarımda özel bir yere sahip. Sine-
bulut olarak çöktü ama Ankara’nın altkültürleri hala ayaktalar, ma deyince Kızılırmak Sineması’nı da unutamam. Kavaklıdere
rap ve reggae camiasından Kabahatler Atölyesi gibi sokak sanat- ve Kızılırmak sinemalarındaki festivaller hele de Beyaz Geceler,
çılarına kadar. handiyse Kahire’nin Mor Gülü’ndeki Cecilia gibi hissettiriyor-
du sanki insana bu sinemalar ve gösterimlerindeki filmler. Bana
Ankara mahalleleri, mekanları ve insanlarıyla hayatımın çeşitli
İzmir’i en çok unutturan Ankara’nın sinemaları oldu sanırım.
dönemlerine damga vurdu. Mekanlar, birliktelikler, yöntemler
Siyasal Bilgiler Fakültesi ile birlikte Cebeci, Ankara’daki haya-
değişse de Ankara’nın kamusal hayatı bir süreklilik gösteriyor ve
tımın en uzun zamanlarını buralarda geçirdim. Bugüne kadar
bu sürekliliğin içine bir yerinden dahil olup kendine bir hayat
sürdürdüğüm arkadaşlıklarım, doktora derslerine çalışırken
kurmak mümkün, yine yeni yeniden.
cümbür cemaat bir araya gelmeler, Öğretim Elemanları Sen-
ZE:Ankara’da gözümü açtığım yer ODTÜ ve onunla birlikte dikası'nı kurarkenki heyecanlarımız, akademinin ne olduğuna
Aşağı Ayrancı’ydı. Bir ara bir-iki yıl kadar Dikmen’de yaşadıy- dair didişmeler ve tabii son yıllarda giderek şiddetlenen kavgalar
sam da burası pek de temas edemediğim, geçip gittiğim bir ma- hep Siyasal’da oldu, akademik hayatın cefası kadar, belki ondan

48
daha fazla olarak sefasını da güzelliklerini de burada yaşadım.
Eryaman’dan Emek’e, Akdere’den Yüzüncü Yıl’a, Abidinpaşa’dan
Yücetepe’ye Ankara’nın değişik semtlerinde yaşadım. Her birin-
de farklı deneyimlerim oldu. Eryaman bana ancak şehrin gö-
beğinde yaşayabileceğimi öğretti. Akdere ve Abidinpaşa’da bir
evden diğer eve yemeklerin, tatlıların taşındığı, apartmanların
bahçelerinde çaylı çörekli muhabbetlerin kurulduğu komşuluk-
lar yaşadım. İşte böyle.
F.C.: Galiba bu söyleşinin söyleyenleri olarak bizim profilimiz-
den kaynaklanan bir politik-kültürel coğrafya çıktı karşıma sizi
dinlerken. Aktivist, okur, öğrenci, hoca, yazar-çizer, sivil top-
lumcu, mimar olarak gündelik hayatımızda karşımıza çıkan du-
raklar birbirine çok benzer. Biraz Tanju'nunki farklılaşıyor. O
da mesleği gereği temasta bulunduğu yapı sektörü ve kendisi-
nin sıcakkanlı, konuşkan kişiliğiyle alakalı diye düşünüyorum.
Aslında bizden farklı olanı tanımaya fazla imkanımız olmamış.
Hadi biraz ileri gideyim, gönlümüz de olmamış pek. Şunu da
unutmamak gerek, cinsel kimliğimiz, sınıfımız, kültürümüz de
belirlemiş girip-çıktığımız, müdavimi olduğumuz veya temastan
kaçındığımız mekanları. Ama yine kendi tecrübem doğrultusun-
da, yıllardır yaptığım saha çalışmaları ve ailemin benden önceki
kuşağının taşrayla ve gelenekle ilişkisinin hala sürüyor olması
sebebiyle, siyasetçilerin, akademisyenlerin sık kullandığı tabir-
le "sokaktaki insana" biraz daha aşina olduğumu düşündüm bu
söyleşi vesilesiyle.
Kendi mekanlarımı gözümün önüne getirince, cinsiyetim ve
kültürümün belirleyiciliğinde, öğrenci evleri ve okur-yazar abi/
ablaların çalışma odaları, kitaplıkları diyebilirim. Selda'nın ak-
sine, aynı okulun mezunu olmamıza rağmen Cebeci Kampusu
beni hiç içine almazken, Demirlibahçe'deki öğrenci evleri lisans
dönemimin mütemmim cüzü. Patates ve makarnadan ibaret
menüler, kitap ve kıyafet değiş tokuşları, umutsuz aşklar, ilk
duygusal ve cinsel deneyimlerin travmaları ve hazları... Bir de
gelecek hayalleri ve dönemin (Doksanlar'ın başı) hoyrat politik
iklimine duyarsız iyimserlik.
Bahar şenliklerinde ODTÜ, inek bayramlarında Mülkiye bahçe-
si, Dost Kitabevi ve ilk taksitli alışverişin coşkusu, Selda'nın bah-
settiği Yeni Sahne'deki oyunlar, AST'ta ilk politik uyanışlar da
hesaba katılırsa, benim mekanlarım aile yanında okuyan ve bu
açıdan talihsiz bir genç kadının sınırlı mekansal hareketliliğinin
haritasını çiziyor. Yüzüncü Yıl efsane gibi anlatılagelen bir yaşam
formuydu benim gibiler için mesela. Cebeci Kampüsü'nün beni
içine alması ise yıllar sonra hoca olarak oraya dönmemle ve poli-
tik-kültürel çeşitliliğin içine gömülmemle oldu.

49
Ahvalimizin Yok-Hukuku
Dinçer Demirkent

12 Eylül 2010 anayasa değişikliği re- cumhurbaşkanı seçilmiş olan Kenan Evren’in fotoğrafı
ferandumunda Erdoğan’ın meydan- hâlâ cumhurbaşkanlarımız arasında gururla sergilenmekte
lardan en güçlü haykırdığı sözcükler devletin resmî sitesinde. İkincisi ahvalimiz açısından birin-
darbecilerle hesaplaşmaydı. Yargı- cisinden daha görünür bir sonuç yarattı: Anayasasızlaşma.
nın bütünüyle Gülencilere teslim 1982 Anayasası’nın gayri meşru olduğuna ilişkin iktidar
edildiğinin apaçık ortada olduğu tarafından geliştirilen söylem, pratikte zaten üçte ikisi de-
anayasa değişikliği darbecilerle ğiştirilerek standart bir burjuva demokratik anayasa haline
hesaplaşma vaadinin altında getirilmiş anayasaya uymamalarının zeminini oluşturdu. Bu
ezildi. Oy verenlerin önemli söylem ve pratik AKP’nin demokratik reformlarına devam
bir kısmının 12 Eylül darbe- edebilmesi için hukukun askıya alınabileceğini ima eden –
siyle sorunu yoktu aslında, dolayısıyla liberalliğini inkâr eden- liberal kamuoyunca des-
olanlarsa bu hesaplaşmayı teklendi: Ergenekon ve balyoz davaları yürütülürken yapılan
öyle istiyorlardı ve öyle hak- açık hukuksuzluklar önemli değildi meğer ki askeri vesayet
lıydılar ki siyasal iktida- ortadan kaldırılsın. Bütün bunlar, yine sonucu daha giriş-
rın sınırlandığı bir asgari ten belli olan Türkiye’nin girdiği yeni anayasa macerasının
anayasal düzeninin ayaklar sonuçlanmasıyla tam bir fiili düzen demekti. Hükümetin
altına alınacağını öngöremediler. en önde gelen isimleri 1982 Anayasası’na uymak zorunda ol-
Türkiye’nin en önemli davası ola- madığını beyan ediyor, bizzat Erdoğan Anayasa Mahkemesi’ni
rak benim de beklediğim 12 Eylül tanımadığını deklare edebiliyordu.
davasını başlatan iddianame tam bir
fiyaskoydu; delil toplamak, işkence- Olağanüstü Hal
yi, gözaltında kayıpları, cinayetleri
Hukuki ahvalimizin zavallılığı burada başlar. Çünkü kelime
ortaya çıkarmakla görevli savcı, olma-
anlamıyla haklarımızın meşru zor kullanma tekeline sahip
yan entelektüel yeteneklerini kullanmakla
devlete karşı güvencesi anayasadır. Jon Elster, Bağlarını
işe başlamış, daha ilk sayfadan kendini belli
Koparmış Ulysses (Ulysses Ubound) adlı eserinde bir si-
eden bir garabeti ortaya koymuştu.
yasal gücün neden kendini anayasa ile bağladığını
Anayasa değişikliği metnine bakıldığında ne mitolojik Ulysses ve Sirenler anlatısına referansla
yapılmak istendiği nasıl hemen belli olu- olağanüstü bir açıklıkta ortaya koymuştur: Denizci
yorsa, 12 Eylül iddianamesine de akıbetini Ulysses sirenlerin şarkılarını duyduğunda kendini
hemen belli ediyordu. Sonuçta iki şey kaybetmekte, çılgınca davranmaktadır. Bu yüzden
oldu. Birincisi, faşist cuntanın sirenlerin bulunduğu adaya yaklaştığı her
hiçbir üyesinin sembolik de defasında tayfasına kendisini gemideki
olsa hiçbir şekilde yargı- bir direğe bağlamalarını emreder.
lamadan etkilenmemele- Ahvalimiz bütün bağlarından arın-
riydi. 1982 Anayasası’nın mış bir devlet zoruyla her düzeyde
yüzde doksanın üzerinde karşı kalmak bugün. Ahvalimizin
kabul edildiği referandumla ruh ve bedenlerimize sürekli temas
eden adı ise olağanüstü hal.

50
Olağanüstü hal, ana- yer alan Kenan Evren
yasada tanımlanmış ne yaptıysa biraz fazla-
bir uygulama. Do- sı, 20 Temmuz’da ilan
layısıyla sınırları var, edilen OHAL kapsa-
iktidarı her istediğini mında yapıldı. Yeni
yapabilme kapasitesini bir KHK ile de Guan-
sağlamaz. Örneğin ne tanamo’ya ve tabii ki
olursa olsun işkence Evren’e özlemle mah-
yapamazsınız, OHAL kumlara tek tip kıyafet
ilanının konusunun gündeme geldi.
dışındaki hakların sı-
nırlandırmasına gide- Bugüne kadar darbe
mezsiniz. Peki bunları olarak tanımlanmış ara
kim denetler? Tabii ki rejimler, ilk olarak bir
pek yüksek Anayasa kararname çıkarırlar.
Mahkemesi. Ya sınır- Bu kararname artık
ları aşan hatta anaya- kendi çıkaracağı diğer
sayı bile değiştiren kararnamelerin ana-
hükümler içeren OHAL kararnameleri önüne gittiğinde Ana- yasadan üstün olduğunu deklare eder. Türkiye 20 Temmuz’dan
yasa Mahkemesi bunlar OHAL kararnamesidir, ben bunları beridir, anayasadan üstün kararnamelerle yönetilmekte, her
denetleyemem derse… İşte o zaman bağlarından arınmış bir ve kademede bir darbe hukuku uygulanmaktadır. Üniversitelerde
şiddet tekeline sahip bir kudretle arada hiçbir denge unsuru kal- anayasada tanınmış haklar yönetmelikle askıya alınmakta, seçil-
madan karşı karşıya kalırız. 20 Temmuz’da ilan edilmiş OHAL, miş belediye başkanları cezaevlerine atılarak yerlerine kayyum
anayasal düzen öngörülmüş bir uygulama değil, anayasayı as- atanmakta, yargının haklarında hüküm vermediği parlamenter-
kıya alan ülkeyi anayasasızlaştırmayı resmileştiren bir darbedir. ler terörist olarak tanımlanmakta, onları övmek terörü övmek
Bugün Türkiye’de öngörülebilirlik sağlayan –ki hukuk bununla olarak adlandırılmakta, işlerine geri dönmek için açlık grevinde
mükelleftir-bir hukuk düzeni yoktur. Murat Sevinç’in yazısına direnen iki insan açlık grevinin kritik günlerinde terör örgütü
atıfla söylersem eşeğin anırması nasıl müzik değilse, içinde bu- üyesi oldukları iddiasıyla cezaevine atılmakta, onların yaşamaları
lunduğumuz gücü gücü yetene durumu, ağzımdan çıkan hukuk arzusunu dile getiren pankart asan Beşiktaş taraftarları tutuklan-
niteliğindedir durumu hukuk değildir. Bugün rejimin bütün maktadır. İktidarın yarattığı yargıçlar ol denileni oldurmaktadır.
yargıçları, bürokratları Erdoğan’ın ol dediğini oldurmakla görev- Ahvalimiz tipik bir darbe hukukudur.
lendirilmişken hukuksuzlar karşısında hak arama hakkından bile
Bu Ahval İçinde Hür Olmak
bahsedemeyeceğimiz bir ahvaldir artık yüzleşeceğimiz. OHAL
ilanı, devlete ortak edilmiş bir İslamcı cemaatin darbe girişimine Spinoza hem de neşenin varolma kapasitemizi gerçek duygu ol-
karşı olmaktan ziyade, anayasayı ortadan kaldırmasıyla bizzat bir duğunu baştan söylemişken, “özgürlük zorunluluğun farkında
darbedir. olmaktır” demişti. Ahvalimiz özgürlüğü yaşamamız için zorun-
luluk haline getirdi, hayatımız neredeyse her noktasında kuşa-
Darbeler, Anayasa ve Ahvali Hukukumuz
tılmışken. Bu ahval içinde kendisini yargıladığını iddia edenleri
Susan Buck-Morss Rüya Alemi ve Felaket adlı eserinde egemen- yargılayan Ahmet Şık bu zorunluluğu en yalın ifadeleriyle ortaya
liğin vahşi alanı olarak adlandırdığı bir zor kullanma alanı tarif koydu, hürriyeti yazdı. Artık bazı yazılar zorunlu olarak onun
eder. Devletlerin beka sorununu gündemde tutarak geçiş yaptığı sözleriyle bitecek…
bu alan devletlerin karanlık sahasıdır. Bu sahada cinayetler işle-
“Çünkü en bilinen hakikat tüm çarpıklığıyla bir kez daha karşı-
nir, işkence hoş görülür, hiçbir hak, hiçbir hukuk normu hatta
mızda duruyor: Suç dünyanın en güçlü zamkıdır. Siyasi iktidar,
kayır altına alınmış hiçbir isim yoktur burada.
bürokrasi, yargı, talancı sermaye ve sahibinin sesi olmuş medyayı
Neredeyse hakkında hiçbir tutarlı bilgiye sahip olamadığımız 15 birbirine yapıştıran da bu zamktır. Bu kirli düzen, bu suç hane-
Temmuz gecesi orduya itina ile yerleştirilmiş İslamcı Gülen çetesi danlığı hep sürecek zannedenler yanılıyorlar. Tarihin sayfalarını
halkın ve parlamentonun üzerine bombalar yağdırdıktan hemen karartan tüm diktatörlüklerde olduğu gibi, kinlerinin ve hırsla-
sonra Erdoğan bunu Allah’ın bir lütfu olarak gördüğünü beyan rının doymak bilmez açlığıyla yol almaya çalışanlar her zaman
eden açıklamasını yaptı. Allah’ın lütfunun doğrudan doğruya kendi sonunu hazırlar. Taşlarını kendi döşedikleri cehennemle-
beka meselesinin nasıl kullanılacağı ile ilgili bir strateji olduğu rine vardıklarındaysa o görkemli küstahlıktan, akılları kör eden
ise çok beklemeden ortaya çıktı. Muhalefetin en güçlü lideri- kibirden eser kalmaz.
nin, parlamenterlerin tutuklanması, üniversitelerde eleştirel ses
Kimsenin kuşkusu olmasın, tüm kişi ve kurumlarıyla organize
çıkarmak için hâlâ direnen akademisyenlerin OHAL KHK’ları
kötülük örgütünün bu ablukası da dağıtılacak.”
mesleklerinden atılması, gazetelerin kapatılması, gazetecilerin
tutuklanması, TBMM’nin safdışı bırakılması… 12 Eylül 2010
referandumunda yargılanacağı vaat edilen ve adı cumhurbaş-
kanlığının internet sitesinde cumhurbaşkanlarımız arasında hâlâ

51
LGBTİ’leri Sokakta Yalnızlaştırmamak
Umut Güner

“Biz hep korkuyorduk! Hep kelle koltukta yaşıyorduk. Şimdi SES, TÜMBELSEN, EĞİTİMSEN, KESK’ten yönetim kurulu
hep beraber korkuyoruz ve hepimiz kelle koltukta yaşıyoruz”. üyeleri 2014 yılında Kaos GL’nin düzenlediği Ayrımcılık Karşıtı
Sempozyum’da merkezi düzeyde LGBTİ çalışmaları başlatacak-
Ankara’da katliamlar sonrasında hayatın hepimiz
larına dahil sözleri verdiler ancak her hangi bir gelişme
için güvencesiz olduğu bir zamanda söyle-
kaydedilmedi. Bütün bunlar sendikal hareketi
mişti Gani Met. Bu sözü hatırlatarak,
LGBTİ çalışanlar için destek alabilecekleri
6. Feminist Forum’un açılışını ya-
güvenli bir alan olarak tariflemeleri ve-
pan Alev Özkazanç “Translardan
yahut sendika içinde açık kimlikleriyle
öğreneceğiz belki bu koşullarda
örgütlenmelerinin önünde bir engel
nasıl yaşayacağımızı” demişti.
oluşturuyor.
OHAL döneminde daha fazla
bunun üzerine düşünmeye Türkiye’de heterosekizm karşıtı
başladım. mücadele kendisine feminizm, in-
san hakları ve sendikal hareketle
Her zaman şunu söylüyoruz
ortak mücadele alanları olan bir
zaten: Heteronormaticite dı-
rota çiziyor. Özellikle insan hakla-
şında kalan bütün varoluşları
rı ve sendikal hareket, LGBTİ’lerin
“LGBTİ+” gibi bir torbanın
sorunlarını öncelemeyip, gündemle-
içine atıp yaşadığımız bütün
rine alma konusunda her daim başka
ayrımcılıkları ve deneyimleri
sorunlara öncelik verdikleri için doğal
benzeştirmeye çalışmak; hem ara-
olarak LGBTİ’ler kendilerini güvende ve ör-
mızdaki farklılıkları görünmemesine
gütlenebilecekleri bir alan olarak sendikal alanı
neden olurken aynı zamanda sorunun öz-
tanımlamıyorlar.
nesini de muğlaklaştırıyor ve bazı öznelerin de ne
sorunlar yaşadığına ilişkin bir bakış bir algı geliştirmemize engel Kıbrıs’ın kuzeyinde KTÖS sendikasının yönetim düzeyinde ho-
oluyor. OHAL öncesinde bütün LGBTİ’lerin Türkiye koşulla- mofobi ve transfobi karşıtı eylemlikleri ve feminist etkinlikleri
rında benzer sorunlar yaşadığı alanlar vardı ama ayrıştığı alanlar nedeniyle sendika içinde cinsiyetçi ve homofobik bir tavırla sen-
da vardı. Katliamlar ve sonrasındaki OHAL süreci üzerinden dikacıların yönetim dışında bırakılmaları da sendikal hareket
düşündüğümde benim için Türkiye Gani Met’in Türkiye’sinden içindeki homofobi ve transfobinin sadece LGBTİ sendikacılar
farklı bir tablo sunabiliyordu. için değil aynı zamanda homofobi ve transfobi karşıtı sendikacı-
lar içinde bir tehdit olduğunu gözler önüne seriyor.
Kamu çalışanı lezbiyen, gey, biseksüel, translar için OHAL süreci
öncesinde mevcut yasaların yarattığı güvencesizliğe ek olarak bir Bütün bunların üstüne, OHAL’in yarattığı güvencesizlikler ek-
de cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle maruz kaldıkları lendiğinde, şubelerde LGBTİ komisyonlarının kurulmasının
“farklı muamele” düzeyinde bile olsa ayrımcılıklar kendiliğinden verdiği heyecan ve umutta yerine karamsarlığa bırakıyor. OHAL
bir güvencesizlik oluşturuyordu. İnsanlar cinsel yönelimini ve döneminde, LGBTİ’lerin sadece sendikalara değil aynı zamanda
cinsiyet kimliğini rahatlıkla ifade edemiyor. Bu alanda örgütle- LGBTİ örgütlenmelerinden de uzaklaştıkları, içlerine kapandık-
nemiyor ve sendikal faaliyetlerde bulunamıyordu. ları bir döneme girdiğini söyleyebiliriz.
Bu tek başına kamu ile ilgili değil. Aslında sendikal düzeyde de LGBTİ’lerin en büyük kamusal eylemliliklerinden olan Anka-
homofobi ve transfobi ile karşılaşmaları an meselesi idi. Son beş ra’da 17 Mayıs Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş ve İs-
senede İstanbul’da ve İzmir’de farklı şubelerde LGBTİ Komis- tanbul’da İstanbul Onur Yürüyüşü’nün OHAL nedeniyle yasak-
yonları kuruldu ama bu komisyonlar dışında sendikalarda mer- lanması ve bu yasaklanmasını sendikaların dert ediyor olması
kezi düzeyde hiçbir adım atılmaması da LGBTİ’ler için sendi- gerekiyor. Her şeye rağmen sokaktan vazgeçmeyen ve ısrarla ör-
kayı güvenceli bir alana dönüştürmüyor. Ki bu komisyonların gütlenen LGBTİ aktivistlerini sendikaların da sokakta iktidara
olduğu şubelerde bile LGBTİ sendikacıların görünür olmaya karşı artık yalnız bırakmaması gerekiyor!
ilişkin ciddi endişeleri devam ediyor olabilir.

52
Kalp Kıran Kuirlerdeni de
Hesap Soralım mı Tatlı Kıs?
Umut Erdem

"Nasılsın?" diye sormak üzerine bir-iki defa daha düşündüğüm, yeri geldiğinde feminist-kuir politikada, camiada yerle yeksan
cevabını, soran herkese dürüstlükle vermeye pek yanaşmadığım, edilen bedenin, kalbin gözünden konuşmaya teşebbüs edeceğim
cevap vereceksem de ezberden "iyiyim" dememenin üzerine daha ben de.
çok düşündüğüm dönemlerden geçiyorum. KHK ve OHAL,
Neden ahvalim ilişkilermiş şimdi? Nereden çıkmış ki bu?
aslında "vatandaş" olarak görülmediğimi hatırlatıyor bana,
Feminizmin benim/bizlerin farkına varmasını sağladığı en
geleceğimin çok daha güvencesiz olduğunu... Korkuyorum
önemli şeylerden biri, ilişkilerin, ilişkilenmelerin, bağlılıkların
bu yüzden ve endişeleniyorum. Umutsuzluğa kapılıyorum,
kapı arkasında yaşanmalarından ibaret olmadığı. Aksi takdirde
öfkelenmeden duramıyorum. Hiç tanımadığım, daha önce
onca erkek şiddeti nasıl açığa çıkardı? Toplumsal cinsiyete dayalı
yollarımızın dahi kesişmediği insanlar için kaygılanıyorum.
iktidar ilişkilenmelerinden nasıl haberdar olurduk? Özellikle o
Kendi hayatıma ayna tuttuğumda, ne zamandır yaşamım OHAL
entellektüel, filozof, edebiyatçı vs. geçinen birtakım adamların
süreçlerini yaşıyor, hafızamı kolayca toplayıp yoklayamıyorum.
ataerkiden ve fallokrasiden güç alarak kadınlara ve/ya kadın(sı)
"Lubunyalar olarak ailelerimizin hayatımıza atanmış kayyumlar"
varsaydıklarına uyguladıkları tahakkümden bahsediyorum.
olduğunu söylemişti bir arkadaş, haklıydı vesselam.
Bunlar bilinmeye başlanan gerçekler. Farkına varılıp tepki
Toplumsal olaylardan, bunlara yönelik mücadelelerden söz konulan şeyler. Solcu, anarşist birtakım erkeklerin "fıtrat" diye
ederken duygularımızı tamamen arkamıza almak mümkün mü? kabul ettirmeye çalıştıkları hegemonik maskülen davranışlarına
Bir üst cümlede bahsettiğim duyguları düşününce, toplumsal feminist gözün karnı tabii ki tok, ayyuka çıkması ise işte bu
olayların bizim bedenimize yaptığı tesirlerle büründüğümüz sayede oldu, kapalı kapılar ardında bu halin sürdürülememesiyle,
duyguları ve onların teşvikiyle girdiğimiz mücadeleleri, ifşalarla.
savunduğumuz şeyleri düşününce duygulardan bahsetmek
Hem bu ayrıcalıklara arkasını rahatça yaslayan iktidar ve
istiyorum, demek istiyorum, duygular... En son ne zaman
tahakküm ilişkilenmeleri, politik harekete zemin yapmaya
duygular hakkında konuştunuz, konuştuk, konuşuyoruz? En son
çalışan hegemonik erkek zihniyete hem de vatandaşı olarak
ne zaman duygularınız yüzünden suçlandınız, zayıf görüldünüz?
görülmediğimiz hatta kendisi için yaşıyor kabul edilmediğimiz
Biz ne zaman bıraktık duygularımız üzerine konuşmayı?
devlet ve hükümetin uygulamalarına karşı şifa için lubunyalar
Muhalif olan, totaliter rejime, tek tipçi, ırkçı hükümet ve devlet olarak birbirimize tutunmaya, örgütlenmeye, straight
sistemine kafa tutmaya çalışan, cinsiyet ve beden anlamında ilişkilenmelere kafa tutan, dayanışma dolu ve normları karşısına
normatif düzene ayrıksı bizler için "kişisel olan politiktir." alan ilişkilenmeler yaşamaya çalışıyoruz. Peki bunlar üzerine
O yüzden ben kişisel olan ahvalimden bahsetmek istiyorum. ne kadar konuşuyoruz? Bunlar da biraz kapı arkasında, kişinin
Ahvalimi mi sordunuz? Benim ahvalim, ilişkiler efendim. kendi hayatı ve kararı ekseninde tamamen eleştiriye kapalı
Duygulardan bahsetmek istiyorum biraz sizlere, duygularımızın olarak mahreminde mi kalıyor? Queer ilişkilenmelerde hiç
bizimle ilişkisinden. Sanki duygular yokmuş gibi davranılmaya şiddet, güvensizlik, haksızlıklar yok mu? Tüm queerlerin ilişkisi
teşebbüs edilen muhalif hareketlerde, hatta üzücü bir biçimde pek pür-i pak mı? Çok eşli/aşklı anormatif ilişkilenmeler

53
temelden sağlıklı ilişkilenmelere örnek olacak türden ilişkiler ötesinde temsiliyetini sağlayan ilişkilerle"5 donanımlanırız. Bu
mi? Bu soruları en son kendinize ne zaman sordunuz? İşte ben ilişkilerin neden olduğu incinme hikayelerinin anlatılması ve
biraz bunlardan konuşmak istiyorum. İlişkilenmeler diyorum başka incinme hikayelerinin dinlenmesi iyileşme için önem taşır.
efendim, ilişkiler... Çünkü incinmişizdir ve iyileşmek, incinerek aldığımız yaranın
üstünü örtmez, "aksine onu başkalarına teşhir eder: İyileşme bir
Bu sorduğum sorular size ergen birini hatırlatmış gibi
teşhir etme şeklidir." Beklediğim, karşı taraf(lar)tan bir hareket
hissettirebilir. Gerçekten "bedenin ilk deneyimler esnasında
yahut açıklama olmasa da kendimin iyi hissetmesi olabilir. Yazıyı
edinilmiş temsillerini"1 deneyen, zorunlu ve öğrenilmiş straight
yazarak kendimi iyi hissetmek için alan bırakıyorum. Adaletin
yaşam normlarıyla hayatını sürdürdüğünü düşünürken kuir
tecelli etmesi ya da duygular ve ilişkiler bağlamında sorunlu
yaşam üzerine düşünüp eylemeye başlayalı o kadar uzun zaman
gördüğüm şeyleri klavyeye bastığım birkaç tuşla düzeltme
olmamış bir gönül ve kalem sahibinden bir şeyler okuduğunuzu
eğiliminde ve gayesinde değilim. İçimdeki yarayla farklı bir ilişki
size hatırlatmak isterim. Belki de bu yüzden böyle bir yazı
kurabilmek niyetim, onunla ilişkimi yeniden düşünebilmek.
yazmayı seçtim. Belki de bu yüzden bu konu bana dert oldu.
Tıpkı "Emin bir yuva mıdır beden? Güvenilir midir? Farklı J. Jack Halberstram, queerlikle unutmayı, heteroseksüel inşa
birtakım bağlılıkları var mıdır bedenin? Neleri vaat eder ve neden ve öğretiyi kişinin hayatından çıkararak queerliğin meşruiyet
bazı şeyleri reddeder?"2 gibi sorular sorması tahayyül edilen bir kazanmasına bağlar. Yola devam etmek, belirli kurallar ve
bebeğe benzetebilirsiniz beni, bu savınızı reddetmeyeceğim; normativite nezdinde kimlik inşa etmekten ziyade doğaçlama
çünkü hakikaten öyle. ve çuvallamayla varoluşu queerleştirmek için unutmanın
öneminden bahseder. Gerçekten de en bariz olarak, heteroseksist
Sırbistan'dan feminist lezbiyen Lepa Mladjenovic, savaş
ve erkek egemen aile yapılarında sevgili (!) ebeveynlerimizin bizim
zamanlarında sevgilisiyle sevişiyor olmasının onu utandırdığını
için biçtiği hayata baktığımız zaman hatırlamanın, yüreğimizde
anlatıyor "Bir Feminist Lezbiyenin Savaş Zamanlarından
deştiği yaralarla beraber büyük bir yükün altına girdiğimizi
Notları"3 isimli makalesinde. Savaş zamanında ilk unutturulan,
hissederiz. Aile, kan bağı ve üremeye dayalı, heteronormatif
sessizleştirilen ve feda edilen lezbiyenler, biseksüeller, cinsellik ve
kodlarla sarılı çemberden çıkmanın en temel yollarından biri, o
beden anlamında normatif pratikleri karşısına alanlardır; cinsellik
anlatıyı unutmak olabilir aslında. İşte hegemonik heteroseksüel
ve beden politikasıdır çünkü. Lepa Mladjenovic'in dilinden
ilişkilerde baş gösteren heteroseksist pratik ve toplumsal cinsiyete
konuşursak "Savaş zamanlarında lezbiyen olmak, içselleştirilmiş
dayalı rolleri reddetip o çemberin dışına çıkmaya çalıştığımızda,
homofobik korkuları arttırır." O yüzden KHK, OHAL
hiyerarşi olarak diğeriyle eş değer düzeyde olmayacak olsa bile
içerisinde benim ahval olarak ilişkileri ve duyguları seçmem,
yaşadığımız hayalkırıklığından kaynaklı belki çok daha fazla acı
biraz nasıl desem "Ne alaka?" dedirtebilir. "KHK, OHAL varken
verecek (bu kişiden kişiye göre de değişir illaki) homonormatif
bundan mı konuşacağız şimdi yani?" dedirtebilir. Keza zaten
deneyimlere toslayabiliriz lgbti+/queer camia ve ilişkiler içinde.
konuşmuyoruz. Kim konuşuyor? Siz konuşuyor musunuz? Ben
Aslında belki en iyisi bunları da unutmaktır. O anıların acısıyla
buna teşebbüs etmek istedim, çünkü gerçekten belirli bir süredir
baş etmektense, kafanızda hep bir şekilde bunların döndüğünü
ahvalim bu. Bunun sebebi belki tahmin yürütebileceğiniz gibi
hissetmektense, en iyisi bunları unutmaktır. Fakat yas tutmayı,
bana hiç iyi gelmeyen ilişkiler yaşamış olmam ve bunların beni
"kaybın anlamını zaman içerisinde müzakere etmek ve yeniden
gerçekten kötü hissettirmesi. Bu konuda çuvaldızı kendime
müzakere etmek" olarak alırsak, bedenimizde hâlâ tutunan
batırmaktan yine imtina etmekten çekinmeyeceğim gibi,
yara izinin "bedenimizi nasıl şekillendirdiğini hatırlatarak
queer/lgbti+ camiası içinde bazı pratiklerin (homo)normatif,
yarayı her zaman teşhir ettiğini görmek" daha kolay olacaktır.
"asıl kuir olan" halini alması ve bunun ben dahil birçok kişiyi
İlişkilerimdeki kötü deneyimleri ve kişileri tamamen unutmaya
dışarıda bırakabileceği ihtimalini de gözardı edemeyeceğim.
programlamışken kendimi, yara izimin yaralarla birlikte işlediği
Antifeminist, lgbti+fobik, kadın düşmanı, cinsiyetçi ve hetero/
bazı duyguların peşinden giderek onlarla farklı bir ilişkilenme
monoseksist4 bir dünyada, bu ayrımcılık biçimleriyle normatif
kurmanın adımı olarak ve "gerçekten tüm queer ilişkiler
pratiklerin yarattığı eşitsizliği ve iktidar alanlarını göz önüne
pek mi güzel arkadaş, ilişkilerden ve duygulardan bu denli
alarak çoğu kadın ve queer'in (ben de buna dahilim) kalbinin
konuşmazken?" deyip bu yazıyı yazmaya koyuldum.
kırıldığı gerçeğini yadsıyor değilim, hatta bifiil bunu gözönüne
alarak şunu da belirtmek istiyorum; bifiil queerlerin kendisi de "Sahip olmadığı bir yaşam üstüne dile getiremeyeceği hayallere
kalp kırıyor. dalmış olan bir erkek ya da kadın birden düz bir duvarda bir
kapıyla karşı karşıya gelir. Bu kapıyı açar. Kapının ötesinde o
Kişisel olan karmaşıktır, der Sara Ahmed. Yani ben burada kendi
hayat ve o hayatı doğal karşılayan bir erkek ya da kadın vardır.
kişisel hikayem ve ahvalimle beraber masaya yatırıp tartışmaya
İlle de bir şeylere sahip olma isteği değildir söz konusu olan,
açmak istediğim duygular ve ilişkilerden hareketle kendi duygu
belki de tam tersidir, ama gizli bir yaşam serilmiştir gözler önüne.
durumumu ve hesaplaşmamı da yapmış olacağım aslında.
Aranan gerçek yuva budur işte, ve o kişi, sevilenin ta kendisidir.
Bunu yazarken beklediğim şey adaletsizliği adalete, haksızlığı
hakkaniyete dönüştürmek, acıya merhem olmak değil. Bir Sevilen'in çoğu kez seven'in hayallerinin vücut bulması
teşhir etme formu diyebiliriz. Çünkü bu yazı ve bu bağlamda olduğunu söylersem belki de sinik bir yaklaşım içinde olduğum
anlatacağım hikaye(ler), ortaya çıkarıp çözümlemeye çalışacağım savunulacaktır. Oysa belki de bu kadarı yeterlidir. Esin veren
duygu durumu, aslında sadece kişisel değil. Kişiler olarak bizler birinin olması yeterlidir. Hayaller değiştiğinde -ki değişirler, ki
"kişisel olanın ötesinde ve kişisel olanın kişinin (yani bizlerin) değişmek zorundadırlar- acı başlar. Büyülü kent birden yok olur

54
ve siz yellerin kavurduğu çölün ortasında yapayalnız kalıverirsiniz. Neden acı duyuyorum, diye kendime sorduğumda verdiğim
Sevdiğinize gelince... O sizi hiçbir zaman anlamamıştır. İşin yanıt, "zaman üzerine istibdat"7 kurmuş olma ihtimalimi
doğrusu, siz kendinizi hiçbir zaman anlamamışsınızdır." - bana hatırlatıyor. İlişkinin ve ilişkiyi paylaştığım kişinin bana
Winterson, Jeanette, Vişnenin Cinsiyeti, çev. Pınar Kür, syf. 89 aktardığı ve paylaştığımız arzu, sevgi, zevk, birtakım ihtiyaçlara
kendimi adamış olma halimin gerçekliğini. Kendi potansiyelimi
Benim için de romantik ilişkilerde hezayan, ayrılık ve yas tutma
aşacak biçimde karşıki insana değer vermiş, ona güvenmiş olma
süreci tam da bu noktada başlıyor. Karşılıklı çekim, düşünce
durumunu. Aslında "hayalgücümün yaşanmışlığa karşı zafer
anlamında ortaklık sağlanabilecek pek çok şey, paylaşım alanının
kazandığını" anlayamamıştım o an belki de. "En çok neye değer
açıklığı, farklılıklarla birarada olmanın sağladığı farkındalıktan
veriyorsan onu riske atarsın" denir ya, onu yapmıştım aslında
etkilenme gibi pek çok durum, kişiyi daha çok tanıma ve
belki. Hayal ettiğim şeyler, gerçeklikle uymuyordu belki de.
kendisiyle ilişki yaşamak istemem için bir sebep olabiliyor.
Çok şey bekliyor ve istiyordum farkında olmadan. İkisinin
Özellikle kadınlarla/queerlerle yaşadığım bu ilişkilenmelerin flört
birbirine bağlanması bir yandan paradoks bir şey. Çünkü hayal
aşamasında, çok heyecanlanıp yükseldiğimi söylemem gerek.
kurmak kötü bir şey sayılmaz ama kendinizi karşıki kişiye biraz
Kendimi galiba fazla kaptırıyorum, arzular şelale gibi akıyor
olsun adamak istediğinizde, kendinizden bir şeyler vermek,
içime, sular benden geçip diğer kişiye süzülüyor, süzüldükçe
onda gizlemek, onunla paylaşmak istediğinizde, sağlanmasının
biriken damlalalar coşkun suları bedenlerimizden taşırıyor,
imkansız olduğu bir şeye güven duyuyorsunuz; hatta buna
taşırırken bizi de içinde işliyor, bizi de birbirimize akıtıyor.
zorunda hissediyorsunuz kendinizi: Güven. "Güvenin sorunu
Bu, bir yandan benim arzumla aklım ve gönlümde beliren sağlanmasının imkansız olmasındandır."8 der Adam Philips.
tezahür olsa da karşılıklı olmasıyla bedenimdeki titreşimleri Oysa uzun birlikteliklerin ilacının güvenden geçtiği hep
artırıyor, hayallerimin şahikalığına daha da ilham veriyor. Bu söylenir. Güven, anahtar kelimedir. Birisiyle bağ kurduğunuzda
karşılıklı istekle gelişen birbirini tanıma ve flört aşamasında onu tanımakta daha çok yol katetmek istersiniz ve güvenmeye
işler güzel işliyor fakat ya kısa bir süre sonra yahut yine çok başlarsınız. Bu güven, sizi ona daha da yakınlaştırabilir.
uzun olmayan belirli bir sürenin ardından göğüs gerilemeyen Kendisine olan hissinizi, onunla kurduğunuz bağı artırabilir.
hayalkırıklığı, işleri hiç yaşanmasaydı daha iyi olurdu noktasına Bu bilgiyi genelleştiremeyiz ve sadece "standart" olan, olmayan
bile getirebiliyor. Ve ben kendi hesaplaşmam, hayalkırıklığım, romantik ilişkilenmeler için bir anahtar olarak bahsedemeyiz
öfkem ve özlemimle "çölün ortasında yapayalnız kalıveriyorum." ama benim için ve ilişkilendiğim neredeyse herkes için güven,
Bünyede özlemin hüküm sürmesiyle hayali kurgular aklımda karşıki insana kendisini daha çok açmanın bir yolu oldu. Ve
çark etmeye başlıyor sonra. Bir takım yas tutma şekli belki. aslında ilişkilenmelerim, bendeki o güven halinin bitmesiyle
Bir yandan Oktay Rıfat'ın söylediğinin bir tezahürü: "Uzak tosladığım hayalkırıklığı sonucu son buldu.
geldim, uzağa gidiyorum." hali. Bu uzağa gitme hali kendimi "Güven, salt bir şeye bel bağlamaktan farklıdır." der, Martha
anlatamamanın, yanlış anlaşılmanın, anlaşılamamanın neden Nussbaum. "Bir çalar saate bel bağlayabilirsiniz. Eğer iş görmezse
olduğu kızgınlık ve acıyla baş gösteriyor. İlişkide ve karşı taraftan bir raddeye kadar hayalkırıklığı yaşarsınız. Fakat kendinizi
ne istediğimi anlatamamanın, aldığım tepkiden iyi anlattığımı iyice savunmasız hissetmezsiniz ya da gerçekten başarısızlıkla
düşünmememin sebep olduğu acıyla başbaşa kalıyor ve sadece kuşatılmışsınız gibi gelmez size. Benzer biçimde yalan söylemeye
kendimi suçlamayı seçiyorum. ve aldatmaya devam eden, yalancı bir iş arkadaşınıza bel
"Artık ne kendimi ne de başkalarını anlayabiliyorum. Hayat bağlayabilirsiniz. Fakat bu kesin olarak bu kişiye güvenmeniz
ve insanlar hakkında işe yaramayan pek çok şey öğrendim. için bir neden teşkil etmez. Aksine, kendinizi meydana
Gerçekten hiçbir işe yaramıyor." - Barış Bıçakçı, Veciz Sözler, syf. gelebilecek yıkımdan koruyabilirsiniz. Tam tersine güven,
86. kendinizi ihanet ihtimaline açmaktır. Hem de derin bir acı verici
deneyim yaşayacak şekilde. Bunun anlamı, sayesinde hayatta
Peki acı nedir? Acının temel bir duyu olmasından çok daha kaldığınız kendinizi koruma stratejilerini esnetmektir... Güven
karmaşık olduğu söylenir. Acıyı, farklı türde olumsuz ya da itici bir çeşit inanış mıdır, duygu mu? Karmaşık biçimde her ikisi de.
duygular arasındaki ilişki üzerinden tahlil ederiz. Bunun yanı Birisine güvenmek, onun sorumluluklarını yerine getireceğine
sıra deneyim yoluyla ona yeni bir anlam, düşünce yükleriz. Yani inanmaktır. Aynı zamanda bu sorumlulukların kişinin gelişimi
acı sadece bedenimde duyduğum bir his değildir. Sara Ahmed için önemli olduğu belirtilir. İkinci durum, bir takım duygular
acı üzerine şöyle der: "Acı malumun ilanı gibi görünürken... için önemli bir bileşendir. Umut, korku gibi, işler kötüye giderse
acı deneyimi, hatta acının acı olduğunun kabulü, duyumlar ve ortaya çıkan derin yas ve kayıp gibi... Güvenle yaşamak, hakiki
"diğer his duyumları" arasında karmaşık ilişki şekilleri içerir."6 savunmasızlığı ve çaresizliği içerir ki bunlar kolaylıkla öfke halini
Tıbbi söylemde dış uyaranlarla acı duyusu arasında basit bir alabilir."9
ilişki ya da eşdeğerlik olmadığı söylenir. Bu yüzden acı sadece
bir hastalığın ya da yaralanmanın semptomu olarak görülmez. Güven için kur(ama)duğum(uz) iletişimdeki çatırdamalar
Acı ile incinmenin genel olarak doğru orantılı olduğunu da bir kırmızı bayraktı. Uzun süreli birliktelikler yaşayan lgbti+
söyleyemeyiz. Ne kadar acı duyarsam o kadar incimişimdir, çiftlerin de önemle altını çizdiği, ilişkide iletişimin önemiydi10.
dememiz zordur. Acı ve incinme ilişkisi, edindiğimiz tecrübeye, Sağlıklı bir iletişim kurmak, ne istediğini, talebini, ihtiyacını,
acıyı ne kadar hatırladığımıza, acının sebebini anlayabilme ve korku yahut endişe duymadan karşı tarafa anlatmak önemlidir
sonuçlarını tahlil edebilme becerimize bağlı olarak belirlenir. benim için ve bu bana son derece güven verir. Ama gerçekten
insanlarla sağlıklı bir iletişim kurabilmek ne kadar mümkün?

55
Belki artık bunun imkansızlığa yakın olması, güveni aşılmaz varoluşu, queer şemsiyenin dışına atma teşebbüsünü göstermiş
bir sorun olarak ortaya çıkarıyor. Kendimi anlatamadığımı, olur. Çünkü sadece cinsel yönelimlerimiz olmayabilir, romantik
ihtiyacımın görülmediğini, karşıki insanın ne ihtiyacı olduğunu, yönelimlerimiz de olabilir. Sadece romantik yönelimlerimiz de
ne istediğini anlayamamak, sağlıklı bir iletişimin yokluğuna olabilir, ikisi birbiriyle örtüşmeyedebilir. Bunların geçerliliğinin
işarettir. İlişkide her şey olduğu gibi paylaşılmak istenmeyebilir, yadsınması, heteronormativitiye karşı bir homonormativite
taraflardan biri mahreminde bir şeyler kalmasını talep edebilir. yaratır.
Bu doğal bir istektir fakat yine de iki tarafı tesir eden (özellikle
Lgbti+/queer ilişkiler içinde homonormativite teşhisi
bir taraf bunu fark etmese dahi, diğer taraf bu konudan kaynaklı
koyabileceğim şeylere tanıklık ettim. Hayatımız boyunca
bir bocalamada olduğunu aksettirdiğinde) durumlarda esneklik
heteronormativite bedenimizde, aklımızda ve yüreğimizde pek
sağlamak önemlidir. Evet, esneklik; esneklik önemlidir bence.
çok hasar bırakmıştır, onarımı zor olmuştur. İkisinin kurduğu
Bir ilişkimde bu esnekliği çok bulamadığımı düşünmüştüm,
hiyerarşiyi, verdiği/vereceği zararı genelleme yoluyla eşitlemek
attığım çoğu adımda dikenlere battığımı düşündüğüm kural,
değil niyetim, kendi biricikliğim üzerinden ahvalim olan
katı prensipler ve beni kendimden utandıran karşıki kişinin
ilişkilerdeki homonormativiteyi masaya yatırmak istedim.
hassasiyetleriyle sarılı hissetmiştim kendimi. Kısa süren bu ilişki
süresince çok bir şey paylaşamayacak ve ilişki üzerine, kendimiz İlişkide kişilerin birbirlerinden sorumlu olma halinin, iki
üzerine çok konuşamayacak, konuşsak da bunu daha sağlıklı tarafın ya da tarafların onayıyla birtakım hususlarda hesap
olması adına yüzyüze yapamayacak kadar ayrı gayrı geçirmiştik. verebilirlik alanının açılması ya da bunun talep edilme halinin,
Ayrı gayrıyken kendisinin yaşadığı, kendisini çok etkileyen bazı direkt sahiplik ilişkisiyle tanımlanmasının, homonormativiteyi
olayları benimle özellikle paylaşmak istememişti, çünkü bunları meşrulaştırıcı etkide olduğunu düşünüyorum. Sorumluluk
tekrar tekrar paylaşmak travmatikti. Bu anlaşılır bir durum ama almak nedir? Birisine sahip olma, aranızda ve ilişkiye dair aitlik
benim için kişinin çevresine, elimi asla uzatmaya bile cesaret ilişkisi kurmak demek mi? Aksu Bora, Şirin Tekeli'nin ölümü
edemediğim tellerin örülmesi, kafamı karıştıran ve güvenimi üzerine yazdığı yazıda13, ikisinin ayrımını öyle güzel açıklıyor ki,
altüst eden bir şey. İlişki içinde esneklik ve açıklık üzerine şiir gibi: İnsanlarla da şeylerle de başka tür ilişkilenirdin. Sahip
düşünmeyi, konuşmayı denemek, güven üzerine konuşmanın çıkarak değil de sorumlulukla. Varlığın, bu ikisi arasındaki farkı
bir yolu olabilir belki, onu yeniden inşa edebilecek olan. Belki unutmamamızı sağlıyordu. Kurduğun, bağlandığın, önemsediğin
de külliyen hatalı ve düşüncesizimdir. Konu ilişki olunca, hiçbir şeyin sahibi değildin. Onlara sorumluydun ve ben sorumluluk
yargılamalarımda çok net olamayabiliyorum. Adam Philips, duygusu senin kadar gelişmiş pek az insan tanıdım.
"aslında bir ilişki için çabalıyorsanız zaten bir şeyler ters gidiyor, Sorumlu olmanın, bir aitlik duygusu yarattığını kabul
bir şeyler eksiktir." der. "Çünkü iyi şeyler -sevgi, merak, arzu, etmiyorum; benim için dürüstlük, adil, hakkaniyetli yaşantı ve
dertsiz bir ilgi- ancak çaba bittikten sonra gelir."11 Belki de paylaşımlar yaratmak için son derece değerli ve etik bir talep ve
kafamı buna pek de takmamam lazım, hatalıyım, değilim. Ne anlayış, sorumluluk. İlişkinin ismi ne olursa olsun, ne tür olursa
fark eder? olsun, tarafı kaç kişi olursa olsun, straight norm ve pratiklere
"... Belki de tüm romanslar böyledir; yani eşit iki taraf arasında karşı durmak için ne kadar çaba sarf edilirse edilsin, bu bizlerin
bir anlaşma değil de, günlük yaşamda çıkış noktası bulamayan birbirimizden sorumlu olduğunu ve hesap verebileceğimiz
düşlerin isteklerin bir anda patlaması. İşin içinde dram olması alanların olduğunu, o şekilde aramızda bir hukuk ve bağ
şart; havai fişekler devam ettiği sürece gökyüzünün rengi de yaratabileceğimizin mümkünlüğünü ortadan kaldırmaz, bu talep
farklıdır." Jeanette Winterson, Tutku, çev. Pınar Kür, syf. 24. ilişkiyi naqueer de yapmaz. "Queer" ilişkilerimizde bu şekilde
tersinden bir idealleştirme yapıyoruz aslında. Bu idealleştirmeleri
Gerçeklikteki saçmalık, hayaldekiyle boy ölçüşebilir mi peki,
belirli kural ve başka biçimde öğretiler üzerinden meşru kılmaya
ben de size sormak istiyorum.
çalışıyoruz. Aslında istediğimiz öğreti ve normatiflikten azade
"Aşk heteroseksüeldir" peki seks homonormatif mi? olmakken sorumluluğu, aidiyetle eşitleyen başka bir normatiflik
ve öğreti yaratıyoruz. Birisine karşı sorumlu olmakla, birisine ait
Sloganvari ve provakatif bir başlıkla yayınlanan bu yazıyla12 lgbti+/
olmayı eşitleyip sahipliği sorumlu olmak üzerinden tanımlıyoruz.
queer camiada homonormatif izlerin meşru bulunma ihtimali
İlişki sadece bir kişinin isteğiyle mi olur? Benim için uzlaşmayla
üzerine kendi ilişkilerimdeki deneyimlerim ışığında eleştiriye
yürüyebilecek bir şey, ilişki. Oysa bu, straight olmamak uğruna,
başlamak istedim. Yazının yazılma motivasyonu olarak aşkın
kolaylıkla çöpe atılabilirken, ilişkinin güya o straight olmayanın
kutsanmasına, "iki ibnenin/sevicinin aşkının heteroseksizme
taleplerini gerçekleştirmeye odaklanmayla sağlanacağı tahayyül
meydan okuması" gibi güzellemelere, Onur Yürüyüşü'nün
ediliyor. Bundan hoşnut mu olmalıyım? Oysa bu, bir şeye boyun
#LoveWins (Aşk Kazanır) hashtag'ine indirgenmesine yönelik
eğmenin nazik bir ifade ediş hali olmaz mı? Belki de aslında
eleştirileri anlıyor ve bilfiil bunlara hak veriyorum. Önceden
bir şeyleri görünmezleştirmeye çalışıyoruzdur, bu benliğimizin
de belirteyim; kimi sloganvari ve provakatif, büyük cümlelere
karmaşasını ortadan kaldırır, bize rahatlık verir, birisiyle
bayılırım. Ama "Aşk heteroseksüeldir" cümlesi birçok lgbti+
kurduğumuz bağın gözümüzü korkutmasından bu şekilde
ve queer varoluşu dışlayıcı bir pozisyonda olmasının yanı sıra
kurtulmak umudundayızdır. "En derinimizdeki düşünceleri
"ÖZET: AŞK YOK, SEVİŞİYOZ" demek, yani cümlenin öznesi
görünmezleştirmek isteriz. İçsel yaşamımızı... Söylemediğimiz
fotoğraftaki iki "gey" olmadığı takdirde bu şekilde genelleyici bir
şeyleri... Hissetmekten korktuğumuz duygular. Özlemlerimiz.
ifade kullanmak, ikincisini değil (belki ikisini de) de ilkini talep
Rüyalarımız." - Jeanette Winterson, Vişnenin Cinsiyeti , syf. 8
eden, bundan mutlu olan, buna yönelen, eğilen lgbti+ ve queer

56
Ha ne diyorduk? Homonormativite, evet. Bir yaz tatilini, beraber hâl olabiliyor. Ya da heteroseksizmi eleştirmekten pek vakit
çok başarısız bir çok eşli ilişki deneyimi yaşa(yama)dığım eski kalmıyor. Homonormativite pratikleri, "benim aşkım, sevdam,
sevgilimle geçirme kararı vermiştim. Daha doğrusu, kendisi gerisi için mikrofon Yıldız Tilbe'de bacım" diyerek gullümle
beni o zamanki sevgilisiyle birlikte yapacağı tatile davet etmişti. üstü kapatıldığı "şeyler" haline gelebiliyor.
Ama o zamanki sevgilisi, bizim eskiden sevgili olduğumuzu
"Harikalar Diyarı'nda herkes hile yapıyor ve aşk da Harikalar
bilmiyordu, beni de ilk bu tatille tanımış olacaktı ve onlara ait
Diyarıdır." Jeanette Winterson, Bedende Yazılı, çev. Süheyla
olan, söz söyleme hakkına daha çok sahip olacakları bir yere
Çağlayan Matthews, syf. 8.
gidecektim. Bunun üzerine çok düşünmüştüm. O "sevgiliyle"
aslında tanışmak istemiyordum ve zorunda da değildim. Mesela "Aşk örgütlenmektir", peki ya sevgi?
neden böyle "rahat kafalara" girmiştik? Böylesi çok mu queer'di? Umutsuzluğa kapılmamayı, adalet duygusunu içimizde
Bana böyle bir sorunun sorulduğunu hatırlamıyorum: "Onunla perçinlemeyi bize örgütlenme gösterdi. Lgbti+ örgütlenmesi
tanışmak ister misin?" gibi. Ama ne olsa artık aramızda öyle tarihini anlatmayacağım burada size, hayır. Daha çok sevgi
hisler yoktu, "kanka" gibi bir şeydik ve diğer arkadaşın bizim üzerinden örgütlenme idealleştirmesine yönelik sunacağım
geçmişimizden haberi olması gerekmezdi, onların yaşam alanına eleştiriyle yazıma nokta koyacağım.
davet ediliyor olsam bile. Herhalde düşünce buydu. "Queer
kanka" modu, birtakım sorumluluk ve etik değerleri gölgede Varoluşumuzun, ördüğümüz bağ ve kurduğumuz ilişkilerin
bırakmaya son derece hazır ve nazırdı. Bununla ilgili hislerimi meşru olma mücadelesi örgütlenme sayesinde gerçekleşti, buna
belirtmemin, beni birtakım etiketlemelere tabii tutacağını en ufak bir şüpheniz var mı? Örgütlenme, bize şifa verir, ne
düşündüm. "Ondan hala hoşlanıyor olmak" gibi, "muhafazakâr yalnız, ne de yanlış olduğumuzu hatırlatır bize ve güç verir. Bu
olmak" gibi, "ona değer vermiyor olmak" gibi... Sonuç itibariyle, güce duyduğumuz şükranla varlığımızı haykırırız. Ben dahil
ben sonrasında pişmanlık da duyacağım bir hata yaptım ve bunun bacakların omuzlarda olmasından haz alan insanların
burada paylaşmak istemediğim birtakım gizlenen şeylerin, herkesi kapsamasını beklemezken tüm kadınları, lubunyaları,
söylenen yalanların arkasına sığındım. Bir yalana ortak oldum. queer'leri kapsayan, sevgiden yapılma bir örgütlenme modeli
Ve bu "queer arkadaşlık" gibi bir statünün arkasına sığınılarak idealleştirildiğini gözlemliyorum.
yapılmış oldu. Yukarıda bir önkabulle yapılan davet, aslında Aktif olduğum ve emek verdiğim bir feminist lbt+
homonormativiteyi ortaya çıkaran bir şey. örgütlenmesinde, o örgütlenmenin bizlere ne hissettirdiğinden
konuşuyorduk. Çoğu insan nasıl sevgi ile oraya bağlı
olduğundan bahsetmişti. Çoğu insanın bunu söylemesi beni
Burada sanırım biraz adil duygulardan bahsetmem gerekecek. korkutmuştu, kendimi dışarıda gibi hissetmiştim. Çünkü ben
Adaletin iyi ya da kötü hislerin göstergesi olmadığını söyler, örgütlenmeye ve o örgüte böyle bir duyguyla bağlanmadığım
Sara Ahmed. Haklıdır da. Doğru yahut iyi bir insan olmanız, gibi "sevgi" üzerinden ilişkilenmeyi pek de merkeze almıyordum
sabit olarak adaletsiz ya da adaletli olacağınızı kesinleştirmez. hayatımda da. Bu beni aslında oradaki dinamiğe uyumsuz
Kadınları öldüren katil erkeklerin, cinsel şiddet faillerinin, bizleri kılmıştı ve politika yapmama bir ket vurmuştu. Ve bu kişisel
kendi ideallerine göre yetiştirmeye çalışan ve öyle olmamızı olduğu kadar kişisel olmayan bir meseleydi. Karakterime
bekleyerek bizim üzerimizde tahakküm kuran ebeveynlerimizin dair bir mesele ise hiç de değildi! Sosyal bağlar ve örgütlenme
"kötü" olmasından değil adaletsiz olmalarından bahsedebiliriz. pratikleri de idealleştiriliyordu aslında. Sevgi adına hareket edip
Yoksa "ama ne kadar iyi ve doğru bir insandı Engin Bey" denir o topluluğa dahil olma önkabulü daha yaygınlaşmış oluyordu.
de o Engin Bey'in hayatındaki kadınlara yaptığı konuşulmaz. Bu sadece kendi yaşadığım deneyimle ortaya çıkan bir şey değil,
Adaletsizliğin bir duyguya sahip olmak ya da olmamak pek çok örgütlenmede bunu görebiliriz. Örgüte, örgüt içindeki
meselesiyle ilgili olmadığını belirtir, Ahmed. Bunu da duyguların insanlarla sevgi üzerine bağ kurmayan insanların, o ideali
başlangıç noktaları değil sonuç olduğu çıkarımıyla destekler. gerçekleştirememiş, başarısız addedilmesi muhtemel olur, bu
"İşte adaletsizliğe karşı öfke, özneleri dünyayla daha farklı bir pratiklerde. Yani direkt böyle addedme niyeti olmasa da kişi öyle
ilişkiye taşıyabilir, buna kişinin kendisiyle ilişkisi de dahildir. algılayabilir ve kendini dışlanmış hissedebilir, orayla kendisini,
Onun yerine hislerin bizi, karşı durmak istediğimiz normlar ya eylemlerini, hislerini, düşüncelerini katabileceği herhangi bir
da iyileştirmek istediğimiz yaralarla daha farklı ilişkilere nasıl bağ kuramaz. Bu da nasıl tahayyül edilen queer pratiklerinden
yönlendirebileceğiyle ilgilidir. Burada hareket etmek, "yoluna biri olur, orası tartışmalı.
devam etmek", ya da hareket etmek için duyguları "kullanmak"
değil, bir emek ya da iş olarak hareket etmek ya da ettirilmektir Örgüt konusundan neden bahsetme ihtiyacı duydum?
ki, bu işin bir iş olarak kabullenilmesiyle ötekilere daha farklı Çünkü örgüt, politika yaptığımız kadar, ilişkilendiğimiz, bağ
bağlılık türlerinin önü böyle açılır."14 kurduğumuz, pek çok şey paylaştığımız, birlikte emek ortaya
koyduğumuz, arkadaş olduğumuz, sosyalleştiğimiz, kimileriyle
Lgbti+/queer camia ve ilişkilerde kendimce üretilme ve arkadaştan başka ilişki pratikleri yaşadığımız, kimileriyle sevgili
normalleştirme eğilimi gördüğüm homonormativitenin bir olduğumuz bir mecra. Çeşitli ilişkilenme pratiklerinin vukuu
adaletsizliğe sirayet ettiğini gösterirken ona karşı dil üretme, onu bulduğu, bir ilişki çeşidi hatta. İlişkilerden bahsetmişken ve
sunma sürecinde onunla nasıl bir bağ örebilirim diye düşündüm. queer ilişkilenmeler üzerine teorinin de en çok konuşulduğu
Bu pratikler bir yandan, süreç içerisinde içselleştirilen, ve en çok pratiğe döküldüğü alan olması beklenen bir mecraya
üretilen iktidarın fark edilmemesiyle görmezden gelinen bir değinmessem olmaz diye düşündüm.

57
Son anlayamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. Öyle olsun."
-Barış Bıçakçı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, syf. 79.
Bacağımda nasıl olduğunu anlamadığım şekilde, tırnağımla
kestiğim bir yara var. Kabuk bağladı ve şimdi de izi kaldı. O yara Notlar
izi, o yarayı ve oluş anını bana her zaman hatırlatacak. Olay saçma
Kuir derken ne demek istediğimi paylaşmak isterim. Kuirin belirli bir
i
ya da değil. Yara izi, yarayı bana hatırlatacak, yara oluştuğunda
tanımı olmadığının farkındayım fakat yazımda kuir diyerek imlediğim
bedenim ve zihnimde duyumsadığım duyguyu bana hatırlatacak.
kişiler, lgbti+ kimlik ve varoluştaki, normatif cinsellik ve cinsiyet
Yara izi yarayı örtüyor ama unutturmuyor. Yarayla başka bir
pratiklerine karşı bir yaşam süren, sürmeye çabalayan kişilerdir.
şekilde ilişkilenmem için olanak tanıyor. İlişkilerim üzerine de
aynı şekilde düşünmeye çalışıyorum. Onlara duygularımı bir 1
Philips, Adam, Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine, çev.: Fatma
kenara atıp "tamamen mantıksal" düzlemde bakarak güya "cool" Taşkent, syf. 46.
olma gibi bir derdim yok. "Duygular bize her zaman hakkında 2
a.g.e syf. 46.
çok şey anlatır; duygular zamanın "etidir." Hareket etmemiz ya
da yolumuza devam etmemiz için ne kadar zaman gerektiğini
3
Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz: http://ilga.org/lepa-mladje-
bize anlatırlar ki, bu bazen kişinin yaşam süresinden bile uzun novic-notes-of-a-feminist-lesbian-during-wartime/. LezBiFem tarafın-
olabilir. Geçmiş, duygular vasıtasıyla beden üzerinde devamlılık dan yapılan Türkçe çevirisi ise: http://www.barisicinkadinlar.com/baris/
gösterir."15 haber_detay.asp?haberID=787 'de mevcut.

İlişkide yas tutma süreci sancılı geçebilir. Yaşanılan deneyimlerle


4
Monoseksizmi özellikle belirtmek istedim. Monoseksizmi kısaca şu
hesaplaşmak, deneyimlerin kendisi kadar acı verici olabilir. şekilde tanımlayabiliriz: Özellikle tek bir cinsiyete karşı çekim
Tabii ki ben bu yazımda queer ilişkilenmeler üzerinden buna duyma, kişinin sadece eşcinsel ya da hetero olabileceği varsayımıdır.
bakmaya çalıştım, straight ilişkilerin köküne kibrit suyu Birden fazla cinsiyete çekim duyma durumundan ziyade diğer
ama queer ilişkilerde toslamıyor muyuz, gerçekten nasıl bir durumun daha doğal, gerçek ve meşru olduğunun düşünülmesidir.
ilişkilenme yaşarsak yaşayalım ilişkimizin queerliği hatrına adil 5
Ahmed, Sara, Duyguların Kültürel Politikası, çev.: Sultan Komut, syf.
ve hakkaniyetli davranabiliyor muyuz gerçekten yoksa ilişkinin 248
queerliği verili olarak adil ve son derece özgürce mi? Yukarıda
6
a.g.e syf. 37
kendi deneyimlerim ışığında belirttiklerim de farklı ilişki
pratiklerini içeren, aşk gibi tek bir form varmmış öngörüsüyle 7
Phillips, Adam, Tekeşlilik, çev. Bülent Somay, syf. 97
hareket etmeden paylaşılan deneyimlerdi. Onlar aşk mıydı, 8
a.g.e syf. 69
bilmiyorum bile. Sadece yas sürecinin sancılı olduğunu, o
insanları yanımda belirli bir süre var etmeye devam etmek 9
https://www.brainpickings.org/2016/05/03/martha-nussbaum-anger-
istediğimi biliyorum. Jeanette Winterson'ın Bedende Yazılı and-forgiveness/
kitabında baş karakter, sevdiği kadınla yaşadığı ayrılıktan sonra 10
http://kaosgl.org/sayfa.php?id=24260
yas süreceni şöyle tarifler: "... Işığı açtığımda yatak bir kıta
genişliğinde. Artık senin üzerinde olmayacağın sonsuz beyaz bir
11
Phillips, Adam, Tekeşlilik, çev. Bülent Somay, syf. 73
boşluk var. Her milimetresini aşıyorum orada ama sen yoksun. 12
http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=24109
Bu bir oyun değil, birden karşıma çıkıp şaşırtmayacaksın beni.
Yatak boş. Ben içindeyim ama yatak boş." -syf. 95.
13
http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=23997

Konu, hissettiğinizin derinliği değil, onunla/onlarla nasıl


14
Ahmed, Sara, Duyguların Kültürel Politikası, çev.: Sultan Komut, syf.
bir bağla ilişkilendiğiniz de, sadece hissettiğim şey, queer 252
ilişkilerde ne kadar kendimi, kendim, rahat, güvende, mutlu, 15
a.g.e syf. 253
değerli hissediyorum hali. Bu ilişkilerde yaşadığım en küçük
hayalkırıklığının beni, straight ilişkilerden çok daha fazla
sarsması. Beklenti olarak kurduğum şeyler üzerinden benim de
ders çkarmam gerektiği kadar, bunun karşı taraflarca bu kadar
imkansız hale getirilip normatif görülmesi. Sağlıklı iletişim
kurma konusunda yaşadığım yoksunluk. "Karmaşık olmayan
bir aşk macerası", "cennetteymişçesine mutluluk", "saf ve güzel
günler" aramıyorum ama bunları da queer olarak, bunların da
queer hallerini tahayyül edebilmek istiyorum.
Anlattıklarım saçma ve anlaşılmaz mı geldi, çok mu uçuk ve
idealistim? Varsın, olsun:
"Ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı
balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım.
Yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa,
aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gitttikten sonra

58
59

You might also like