Professional Documents
Culture Documents
İsmail AVCI
ÖZ
Abdülkâdir-i Belhî son dönem tasavvuf edebiyatının önde gelen isimlerinden
biridir. Belhî, 1839 yılında Belh’te doğmuş, 1853’te babası Seyyid Süleyman-ı
Belhî’nin öncülüğünde ailesiyle birlikte buradan ayrılmış, 1857 yılında Konya’ya
gelmiş, burada dört yıl kaldıktan sonra Bursa’ya geçmiş ve ardından Sultan Abdüla-
ziz’in daveti üzerine 1861’de İstanbul’a ulaşmıştır. Belhî, babası Seyyid Süleyman’ın
Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı postnişiniyken 1877’de vefatı üzerine onun yerine
geçmiş ve bu makamda 46 yıl kaldıktan sonra 15 Mart 1923 tarihinde vefat etmiştir.
Şairin toplam 8 eseri vardır. Belhî’nin eserlerinin tamamı manzumdur ve Farsça
olarak kaleme alınmıştır. Sadece Divan’ında 38 Türkçe şiir bulunmaktadır. Bu şiir-
lerden ikisi Çağatay Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Şairin eserleri tasavvufi içerikli-
dir. Belhî’nin eserlerinden Esrâr-ı Tevhîd adlı kısa mesnevisi akranı eski Selanik valisi
Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. 29
Ağustos 1840 tarihinde Üsküdar’da doğan Nâzım Paşa, iyi bir eğitim aldıktan sonra
çeşitli devlet görevlerinde bulunmuş, Selanik valiliği görevinden sonra emekli olmuş
ve 17 Aralık 1926 tarihinde vefat etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa, Mevlevi tarikatına
mensup, güzel ahlaklı, misafirperverliğiyle bilinen bir şair ve nasirdir. Müellifin 9
eseri vardır ve bu eserlerden biri Esrâr-ı Tevhîd Tercümesi’dir. Bu çalışma Belhî tara-
fından yazılan Esrâr-ı Tevhîd’in Nâzım Paşa eliyle yapılan tercümesini konu almak-
tadır. Yazının sonuna eserin 156 beyit tutarındaki tercümesi de eklenmiştir.
―――――――――
Makale Geliş Tarihi: 20 Haziran 2015.
Makale Kabul Tarihi: 3 Temmuz 2015.
Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
ismailavci@balikesir.edu.tr
Anahtar Kelimeler: Esrâr-ı Tevhîd, Belhî, Mehmed Nâzım Paşa, tercüme, ta-
savvuf
ABSTRACT
Abdulkadir-i Belhi was one of the most prominent figures in the late sufi lit-
erature. Belhi was born in Belh in 1839. He left Belh together with his family led
by his father, Seyyid Suleyman Belhi, in 1853 and went to Konya in 1857. Having
stayed in Konya for four years, he went to Bursa and shortly after he arrived in
Istanbul in 1861 by invitation of Sultan Abdulaziz. Upon death of his father, Sey-
yid Suleyman Belhi, in 1877 while he was the leader of Sheikh Murad-ı Buhari
Dervish Lodge, Belhi succeeded his father and served as the leader of the Lodge
for 46 years. He passed away on March 15th, 1923. The poet had a total of 8 works.
All works of Belhi were poetic and written in Persian except for 38 Turkish poems
contained in his Divan. Two of these poems were written in Chagatai Turkish. The
works of the poet were composed of sufi poetry. Esrar-ı Tevhid, a short masnavi
written by Belhi, was translated by his contemporary, Mehmed Nazım Pasha, the
former Governor of Thessaloniki, into Turkish as an abridged version. Born on
August 29th, 1840 in Uskudar, Nazım Pasha was highly educated and served as a
government official in various posts. He retired after having served as the governor
of Thessaloniki and passed away on December 17th, 1926. Well-known for his
social ethics and hospitality, Mehmed Nazım Pasha was a poet and prose-writer
and a member of Mewlewi Order. The author wrote 9 works and one of these
works was the Translation of Esrar-ı Tevhid. This study is about Nazım Pasha’s trans-
lation of Esrar-ı Tevhid written by Belhi. The translated text, consisting of 156 cou-
plets, of Belhi’s work has been included at the end of the paper.
Key Words: Esrar-ı Tevhid, Belhi, Mehmed Nazım Pasha, translation, Sufism
Giriş
Anadolu ve Orta Asya coğrafyası arasında tarihî süreçte kültürel bakımdan
yakın ilişkiler kurulmuş, gerek Selçuklu gerekse Osmanlı devrinde birçok âlim,
mutasavvıf ve sanatkâr Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmiştir. Dinî, tasavvufi,
ilmî, kültürel ve sanatsal açıdan kurulan bu yoğun ilişkide Ahmet Yesevî’nin ve
daha sonraki asırlarda Ali Şîr Nevâyî’nin önemli etkisi vardır. Özellikle Ahmet
Yesevî’nin, dervişleri aracılığıyla Anadolu kültürü üzerinde derin bir iz bıraktığı
bilinmektedir. Cemâl Kurnaz bu ilişkide tasavvuf hareketlerinin oldukça etkili oldu-
ğunu, Orta Asya menşeli kolonizatör Türk dervişlerinin Anadolu’nun Müslüman-
laşmasında önemli rol oynadıklarını, sonraki yüzyıllarda da bazı şeyhlerin Osmanlı
ülkesine gelerek faaliyet gösterdiklerini ve bunların bazılarının da şair olduğunu
söylemektedir.1 Ömer Lütfi Barkan’ın ifadesine göre göç eden bu dervişler Anado-
lu’ya kendi örf ve âdetlerini, dinî adap ve erkânını da taşımışlardır ve müritlerinin
―――――――――
1 Cemâl Kurnaz, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 43, 204.
çoğu kendi aile efradıdır.2 Bu yazıda, Mehmed Nâzım Paşa tarafından yapılan ter-
cümesiyle birlikte üzerinde durulacak olan Esrâr-ı Tevhîd’in müellifi Abdülkâdir-i
Belhî de 13. asırdan itibaren Anadolu’ya doğru akmaya başlayan derviş silsilesinin
son halkalarından biridir ve babası Şeyh Seyyid Süleyman-ı Belhî’nin öncülüğünde
ailesiyle birlikte 19. asrın sonlarında Belh civarından önce Konya’ya ve ardından da
Bursa üzerinden İstanbul’a göç etmiştir.
―――――――――
3 Saadet Karaköse müellifin Divan’ıyla ilgili çalışmasında Abdülkâdir-i Belhî’nin hayatıyla
Mevlânâ’nın hayatı arasında birçok benzerlik olduğuna dikkati çeker: "Mevlana Horasan, Abdülkadir
Belh’ten olmak üzere her ikisi de aslen Afganistanlıdır. Mevlana gibi Belhî’nin soyu da Hz. Ali’ye uzanır.
Mevlana’nın babası Sultan Baheddin Veled Horasan hanedanı şehzadesidir. Aynı şekilde Abdülkadir Belhî’nin
babası da Özbek hükümdarı Seyyid Burhâneddin Kılıç ahfadından Seyh Seyyid Süleyman Efendi’dir.
Mevlana’nın ailesi Moğol tehlikesini sezdiği için, Belhî’nin ailesi ileride çıkacak olan siyasi kargaşayı sezdiği için
göç etmeye karar verirler. Göç esnasında Mevlana beş veya altı yaşında Belhî ise dokuz yaşındadır. İki aile de
Anadolu’ya gelip Konya’ya yerleşmişlerdir. Anadolu’da Mevlana’nın hayatı Şems-i Tebrizî ile karşılaştıktan
sonra değişir. Abdülkadir Belhî ise Seyyid Reşad tarafından rüya yoluyla davet edilir. Her ikisi de ölünceye
kadar irşat makamında kalmışlardır. "Saadet Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe
Divanı, Ankara: Matus Yay., 2015, s. 7.
―――――――――
4 Nihat Azamat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1988, s. 231-2;
Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992, s. 181-6.; İbnü’l-Emîn
Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz. Müjgân Cunbur, Ankara:
AKM Yay., 1999, s. 31-2; Yusuf Öz, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve
’Defter-i Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 164-7; Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar’ın Üç
"Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı, 2012, s. 104-8; Bahattin Kahraman, Burhân-ı Belhî ve Türkçe
Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012, s. 9-23; Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen
Çağıl, haz. Yüce Gümüş, İstanbul: Pan Yay., 2014, s. 13-23; Karaköse, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin
Farsça-Türkçe Divanı, s. 1-13.
5 Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet Sakî Efendi
Matbaası, 1325 (1907), 14 s.; Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası
1331 (1912), 28 s. (Farsça metin s. 3-18.)
6 Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, s. 29-78. Bu eser için ileriki kısımlarda
"Çağıl, a.g.e." ifadesi kullanılacaktır.
dan oluşu), tevhit, ilahi esrarın Hz. Muhammed’in yüzünden olması, mim-i Ahmet,
ilahi boyadan bahis, hâl ehli ile kâl ehli, "Ben ilim şehriyim, Ali de kapısıdır." hadisi,
insani âlem ve onun hakikati, tabiatlar, topraktan oluş, ateşten oluş, su ve topraktan
meydana gelme konuları işlenmiştir. Eser Belhî’nin müritlerinden Selanik valisi
Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye tercüme edilmiştir.
―――――――――
7 Mahmut Kaplan, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi", Akademik Bakış, 1, 1997, s.
28-9.
―――――――――
8 Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yayınları, 1992.
9 İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz. Hidayet Özcan,
Ankara: AKM Yay., 2000, s. 1554-9; Fevziye Abdullah Tansel, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri
Mehmed Nâzım Paşa, Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, XIV (1966), s. 155-74; Müjgan Cunbur, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları
Ansiklopedisi, VI, Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553.
Mehmed Nâzım Paşa’nın, eserin ilk kısımlarında hacim itibarıyla asıl metne
büyük oranda uyduğu görülmektedir. İlk 9 bölümde iki eserin beyit sayıları birbirine
yakınken 10 ve 11. bölümlerde nâzım eseri kısaltarak tercüme etmeye başlamıştır.
Son dört bölümde ise Abdülkâdir-i Belhî’nin 50 beyitte ve 4 ayrı başlıkla anlattığı
tabiat, toprak, ateş, hava ve su konularını mütercim "Çâr Anâsır" başlığı altında
sadece 4 beyitte Türkçeye tercüme etmiştir.
Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de orijinal metne çoğunlukla
sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmektedir. Yoğunluk değişmekle
birlikte beyitlerdeki kelime kadrosunun da önemli ölçüde benzer olduğu, şairin
orijinal metinde yer alan ve Türkçede de kullanılan çoğu Farsça veya Arapça keli-
meyi çeviriye de taşıdığı görülmektedir. Aşağıda yer alan birkaç beyit bu durumu
örneklemektedir:
―――――――――
10 Çağıl, a.g.e., s. 32.
11 Çağıl, a.g.e., s. 32.
12 Çağıl, a.g.e., s. 36.
13 Çağıl, a.g.e., s. 47.
14 Çağıl, a.g.e., s. 54.
Eserdeki çeviriye dair aynı kafiyeli, bir mısrası kafiyeli ve farklı kafiyeli bazı
beyit örnekleri aşağıda verilmiştir.
İki mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler:
Ey tu hestî enderûn-ı cân nihân
Cânhâ ez-zât-ı tû şod der-’ayân (Belhî, b. 1)15
Ey vücûd-ı pâki cân içre nihân
Zât-ı bî-hemtâsı cânlarda ’ayân (Nâzım Paşa, b. 1)
În şu’â ez-şems-i zâteş şod eser
Şems-i zâteş ber-şu’â’es cilveger (Belhî, b. 50)16
Şu’lelerdir şems-i zâtından eser
Şu’lelerde şems-i zâtı cilveger (Nâzım Paşa, b. 49)
Mîm-i Ahmed şod zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı cümle sıfât(Belhî, b. 85)17
Mîm-i Ahmed’den zuhûr-ı kâ’inât
Mîm-i Ahmed mazhar-ı sırr-ı sıfât (Nâzım Paşa, b. 82)
Bir mısrası aynı kafiyeli beyitlere örnekler:
În ’avâlim cümle der-hükm-i sıfât
Çün sıfâtet geşt ender-hükm-i zât (Belhî, b. 4)18
―――――――――
15 Çağıl, a.g.e.,s. 29.
16 Çağıl, a.g.e.,s. 39.
17 Çağıl, a.g.e.,s. 47.
―――――――――
22 Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatçı,
Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 60.
Eserin son bölümü "Çâr ’Anâsır" başlığını taşımaktadır. Şair dört unsuru
dört beyitte dile getirmiştir. Onun dediğine göre hava, su, ateş ve toprağın insan
tabiatı üzerinde farklı etkileri vardır:
Her biri bir tab’a olmuşdur medâr
Her birinde münferid te’sîr var (b. 156)
Esrâr-ı Tevhîd tercümesi ayet, hadis ve veciz sözlerin dikkati çekecek derecede
kullanıldığı bir metindir. Elbette söz konusu bu iktibaslar orijinal metinle ilgilidir ve
mütercim bunları hemen hemen aynı şekilde tercümeye de almıştır. Eserdeki ayet,
hadis ve veciz ifadeler şöyledir:
Eynemâ sırrına sa’y it vâkıf ol
Semme vechu’llâhı hâl it ’ârif ol (b. 38)
"Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115)
Kurs-ı şems-i zâtı olmuş rû-nümâ
Evvel âhir zâhir ü bâtın Hudâ (b. 58)
"O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3)
Men re’ânî kim aña meşhûd olur
Len terânî dergehi mesdûd olur (b. 59)
"Sen beni asla göremezsin." (A’râf, 7/143)
Nükte-i esrâr-ı ev ednâ odur
Kâbe kavseyni iden i’lâ odur (b. 68)
"Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu." (Necm, 53/9)
Fahr-i ’âlem rahmeten li’l-’âlemîn
Mültecâ-yı evvelîn ü âhirîn (b. 73)
"Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107)
Câ’ilün fi’l-arzi sırrı bî-gümân
Tâ ezel zâtında olmuşdur ’ayân (b. 78)
"Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26)
Küllü şey hâlik Hudâ’dan gayrı yok
Dîde-i ’irfâna gayrı ayrı yok (b. 91)
"Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88)
Sırr-ı sıbgatla olan bî-levn ü reng
Bî-kem ü keyf mest-i bî-direng (b. 95)
"Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?"
(Bakara, 2/138)
Şehr-i ’ilm-i Mustafâ ’ilm-i ledün
Tılsım-ı gencîne-i esrâr-ı kün (b. 115)
"Kün (( ")كنol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol
(der), hemen oluverir]" şeklindedir. Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am
6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve Mü’min 40/68’de geçmektedir.
METİN
[19] Tercüme
Bi'smi'llâhi'r-raģmâni'r-raģím
Esrār-ı Tevģíd
(Fā'ilātün Fā'ilātün Fā'ilün)
Ģudūś ve Ķıdem
―――――――――
38a/b "Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır." (Bakara, 2/115) ayetinden iktibas
Beyān-ı Tevģíd
―――――――――
52b "Haber (duyma), gözle görme gibi değildir." (Yılmaz, 2008: II/573).
58b "O ilktir, sondur, zâhirdir, bâtındır. O, her şeyi bilendir." (Hadîd, 57/3) ayetinden iktibas.
59a "Beni düşte gören kuşkusuz doğru görmüştür (gördüğü düş doğrudur)." / "Beni düşte gören kuşkusuz beni
görmüştür; çünkü şeytan benim şeklime giremez." (Yılmaz, 2008: II/662-3) hadisinden iktibas.
―――――――――
73a"Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ, 21/107) ayetinden iktibas.
78a "Biz seni yeryüzünde halife yaptık." (Sâd, 38/26) ayetinden iktibas.
Ŝıbġa-i İlāhiyye
―――――――――
91a "Onun zatından başka her şey yok olacaktır." (Kasas, 28/88) ayetinden iktibas.
95a "Allah’ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir?" (Bakara, 2/138) ayetinden
iktibas.
―――――――――
"Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır." (Yılmaz, 2008: I/180).
115b "Kün (( ")كنol). "Ol (dedi), hemen oluverdi." ifadesinde geçer. Metinlerde zaman zaman kün fe-
kân olarak da yer alan bu söz Kur’ân’da "kün fe-yekûn [Ol (der), hemen oluverir]" şeklindedir.
Bakara 2/117, Âl-i İmrân 3/47 ve 59, En’am 6/73, Nahl 16/40, Meryem 19/35, Yasin 36/82 ve
Mü’min 40/68’de geçmektedir.
117a "Tatmayan bilmez." (Yılmaz, 2008: II/657)
―――――――――
146b Köşeli parantez içindeki kısım metinde كوىşeklindedir.
Çār ‛Anāŝır
Sonuç
Abdülkâdir-i Belhî tarafından kaleme alınan Esrâr-ı Tevhîd’in Mehmed Nâzım
Paşa eliyle Türkçeye tercümesiyle ilgili yapılan inceleme neticesinde şunlar söylenebilir:
1. Esrâr-ı Tevhîd, Abdülkâdir-i Belhî’nin manzum olarak kaleme aldığı 235 beyit-
lik Farsça bir mesnevidir. 1325 (1907) ve 1331 (1912) yıllarında iki defa basılmış olan
eser tasavvufi konuları ele almaktadır.
2. Esrâr-ı Tevhîd, Mehmed Nâzım Paşa tarafından muhtasar olarak Türkçeye ter-
cüme edilmiştir. Bu tercüme 156 beyitten oluşmaktadır. Belhî eserini fâilâtün fâilâtün
fâilün vezniyle yazmıştır. Nâzım Paşa da eseri aynı vezinle tercüme etmiştir. Müterci-
min vezni kullanma konusunda başarılı olduğu söylenebilir. O da diğer şairler gibi
aruzun bazı imkânlarından faydalanmıştır.
3. Nâzım Paşa eseri Farsçadan tercüme ederken oldukça kısaltmıştır. Mütercim
bu kısaltmaya önce başlıklardan başlamıştır. Hacim bakımından eserin ilk kısımlarında
asıl metne büyük oranda uymakla birlikte 10 ve 11. bölümlerde eseri kısaltarak tercüme
yoluna gitmiş, son dört bölümde ise Belhî’nin 50 beyitte anlattığı konuları sadece 4
beyitte Türkçeye tercüme etmiştir. Mehmed Nâzım Paşa’nın ilk kısımlarda çeviride de
orijinal metne çoğunlukla sadık kaldığı ve onu beyit beyit takip ettiği görülmüştür.
Çevirideki bu benzerliği gösteren önemli bir husus beyitlerin önemli bir kısmında kafiye
kelimelerinin ya aynı ya da mısralardan birinde aynı diğerinde farklı oluşudur.
4. Abdülkâdir-i Belhî, 13. asırdan itibaren Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden
dervişler silsilesinin 19. asırdaki halkası durumundadır. Yesevî’nin dervişleriyle başlayan
Anadolu’yu irşat faaliyetlerinin son temsilcilerinden biri olan Belhî ve ailesinin önce
Konya’ya yerleşmesi, ardından Bursa ve İstanbul’a gelişleri tesadüf değildir. 46 yıllık
Şeyh Murad-ı Buhârî Dergâhı’ndaki irşat dönemi ve geride bıraktığı tasavvufi eserleriyle
Belhî, kendisine yakıştırılan "son zamanın en ünlü ve gerçek sûfîsi", "son asrın en bü-
yük sûfî şairi", "son asrın en meşhur mutasavvıfı", "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’den
sonra en uzun manzum tasavvufi eser veren şair" gibi vasıfları fazlasıyla hak etmiştir.
Mevlevi tarikatına mensup olan Mehmed Nâzım Paşa (1840-1926) da hemen hemen
aynı yıllarda yaşadığı Belhî’nin (1839-1923) eserini tercüme edip Türk okuyucusuna
sunmakla bir anlamda aynı halkaya dâhil olmuştur.
KAYNAKÇA
AZAMAT, Nihat, "Abdülkâdir-i Belhî", DİA, 1, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yay., 1988, s. 231-2.
BARKAN, Ömer Lütfi, "İstilâ Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve
Zaviyeler", Vakıflar Dergisi, II, (1942), s. 279-353.
CUNBUR, Müjgan, "Nâzım Paşa", Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, VI,
Ankara: AKM Yay., 2006, s. 553.
GÖLPINARLI, Abdülbaki, Melâmîlik ve Melâmîler, İstanbul: Gri Yay., 1992.
Hüseyin Vassâf, Mevlid, Süleyman Çelebi ve Vesiletü’n-necât’ı, haz. Cemâl Kurnaz,
Mustafa Tatçı, Ankara: Akçağ Yay., 1999.
İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 1, haz.
Müjgân Cunbur, Ankara: AKM Yay., 1999.
İbnü’l-Emîn Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri (Kemâlü’ş-Şuarâ), 3, haz.
Hidayet Özcan, Ankara: AKM Yay., 2000.
KAHRAMAN, Bahattin, Burhân-ı Belhî ve Türkçe Dîvânı, Konya: Kömen Yay., 2012.
KAPLAN, Mahmut, "Mevlevî Şairi Nâzım Paşa’nın Nasihat Manzumesi",
Akademik Bakış, 1, 1997, s. 28-9.
KARAKÖSE, Saadet, Seyyid Abdülkâdir Belhî’nin Farsça-Türkçe Divanı, Ankara:
Matus Yay., 2015.
KURNAZ, Cemâl, Türkiye-Orta Asya Edebî İlişkileri, Ankara: Akçağ Yay., 1999.
Nazım Hikmet’in Büyük Babası Nazım Paşa’nın Anıları, İstanbul: Arba Yay., 1992.
ÖZ, Yusuf, "Afgan Türkistan Muhacirlerinden Süleyman Belhî Ailesi ve ’Defter-i
Kuyüdât’ Fihristi", Bilig, 23 (2002), s. 157-88.
ÖZEMRE, Ahmed Yüksel, Üsküdar’ın Üç "Sırlı"sı, İstanbul: Kubbealtı Neşriyâtı,
2012.
Seyyid Abdülkâdir Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, çev. Neşen Çağıl, haz. Yüce Gümüş,
İstanbul: Pan Yay., 2014.
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, İstanbul: Şems Matbaası 1331 (1912).
Seyyid Abdülkâdir-i Belhî, Esrâr-ı Tevhîd, nşr. Seyyid Ali Seyfullah, İstanbul: Ahmet
Sakî Efendi Matbaası, 1325 (1907).
TANSEL, Fevziye Abdullah, "Bir Mevlevî Nâsir ve Şâiri Mehmed Nâzım Paşa,
Basılı Eserleri ve Yazma Şiir Mecmuası", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, XIV (1966), s. 155-74.