You are on page 1of 28

TESEV DEMOKRATİKLEŞME PROGRAMI

Geçmişle Yüzleşme ve
Mevcut Davalar DEMOKRATİKLEŞME

Değerlendirme Raporu
PROGRAMI

Mehmet Uçum, Mihdi Perinçek, Tahir Elçi,


Levent Pişkin, Ufuk Uras, Nimet Tanrıkulu, Eren Keskin

Giriş
Koray Özdil, TESEV Demokratikleşme Programı

Türkiye 2008 yılında başlayan Ergenekon altyapısı bakımından kamu görevlilerinin


davasıyla birlikte farklı siyasi meseleleri, vatandaşlara karşı gerçekleştirdiği hak
aktörleri ve dönemleri kapsayan yeni bir siyasi ihlallerinde cezasızlığı bir norm haline getirmiş
yargılamalar sürecinden geçiyor. Bunlar olan Türkiye ceza adaleti sisteminin, bu
arasından “JİTEM”, “Zirve Yayınevi”, “Rahip alışkanlığından vazgeçmeye niyetli olmadığını
Santoro”, “Hrant Dink”, “Temizöz ve Diğerleri” devam etmekte olan faili meçhul cinayetler
ve “12 Eylül” gibi davaların bir kısmı geçmişle soruşturmalarındaki tıkanıklıklara veya en son
yüzleşme davaları diye nitelendirilebilecek ayrı Hrant Dink davası kararına baktığımızda
bir kategori altında değerlendirilebilir. İşkence, görmekteyiz.
tecavüz, faili meçhul cinayet, yargısız infaz,
suikast ve gözaltında kaybedilme gibi ağır Tüm bunlara rağmen, mevcut davalar üzerinde
insan hakları ihlalleri gerçekleştiren faillerin yürütülecek adalet arayışı, Türkiye’nin er ya da
yargılandığı bu davalar, geçmişte yaşanan geç yaşayacağı geçmişle yüzleşme sürecinin alt
toplumsal şiddetle yüzleşmek için gidilecek yapısını oluşturabilir. Geçmişle yargılamalar
uzun ve zorlu yolda bir basamak olarak yoluyla yüzleşme ve cezasızlıkla mücadele,
düşünülebilir. Şiddet mağduru kesimlerin mevcut yargı aktörlerinin alışkanlıklarını
adalet talebini yerine getirecek nitelikte bir somut yollarla değiştirmeyi gerektiriyor.
geçmişle yüzleşme sürecinin sadece ceza Türkiye’de bu mücadele birçok avukat ve insan
hukuku aracılığı ile sağlanamayacağını, benzer hakları örgütü tarafından bireysel ya da
süreçlerden geçmiş Peru ve Güney Afrika gibi örgütlü olarak yıllardır büyük özveri ile
ülkelerde kurulan yarı-adli yapıdaki hakikat yürütülüyor. Onların bu mücadelesine destek
komisyonu deneyimleri ortaya koyuyor. Öte olmak ve geçmişte yaşanan şiddet olaylarının
yandan gerek uygulama gerekse de zihinsel faillerinden hesap sorma talebini daha geniş
bir toplumsal tabana yaymak gerekiyor. Bu hakları ihlalleri bağlamında bir jandarma
doğrultuda atılacak en somut adımlardan biri, görevlisinin ilk kez tutuklu olarak yargılandığı
hak örgütlerinin ve insan hakları avukatlarının “Temizöz ve Diğerleri”davasının Aralık
bugüne kadar büyük emek harcayarak 2010’dan bu yana görülmekte olan
biriktirdikleri deneyimlerinin daha geniş duruşmalarını takip ediyoruz. Önümüzdeki
toplumsal kitlelere yayılmasını sağlamak ve bu dönemde de gerek bu davayı gerekse de yeni
yolla hükümete ve siyasi partilere yönelik baskı açılacak benzeri davaları takip etmeye devam
oluşturmaktır. edeceğiz. Ayrıca şu an hazırlıkları devam eden
yeni bir web sitesi (www.failibelli.org) aracılığı
TESEV Demokratikleşme Programı “İnsan
ile söz konusu davalarla ilgili gelişmeleri ve
Hakları Dava İzleme” alanında iki seneden
davaların hukuki ve siyasi arka planlarına dair
beri gerçekleştirdiği çalışma kapsamında,
bilgi, analiz ve araştırmaları düzenli olarak
öncelikle “Temizöz ve Diğerleri”, “Hrant Dink
kamuoyu ile paylaşacağız.
Cinayeti”, “Engin Çeber” ve “JİTEM” gibi
kamuoyunda yankı uyandıran davalar Elinizde bulunan bu çalışma da konunun
çerçevesinde cezasızlık sorunun hukuki ve idari uzmanları tarafından, geçmişle yüzleşme
boyutlarını inceleyen Cezasızlık Zırhını Aşmak alanında geçmişte ve devam eden
başlıklı bir rapor yayımladı. Buna ilaveten, bu yargılamalara ilişkin gelişmeleri ele alan ve
alanda faaliyet gösteren farklı meslek ve hak normatif bir çerçeve sunan yazılardan oluşan
örgütü temsilcilerinin daha etkili bir mücadele bir değerlendirme raporu. Temennimiz bu ve
yürütmesine yardımcı olmak adına bir araya benzeri çabaların geçmişle yüzleşme konusunu
geldiği etkinlikler düzenliyoruz. Aynı zamanda, kamuoyunda daha görünür hale getirmesi ve
90’lı yıllarda Kürt vatandaşlara karşı kolluk daha geniş kitlelerin hak arayışına vesile
güçleri tarafından gerçekleştirilen ağır insan olması.
2
Siyasi Faili Meçhul Cinayetler ve
Kayıplarda Devletin Rolü ve
Sorumluluğu Sorunu
1

Mehmet Uçum, Avukat

Cinayet ve kişilerin zorla kaybına sebebiyet Devletin siyasî faili meçhul cinayetler ve
verme eylemlerinin bir siyasal düzenle ilişkisine kayıplardaki merkezî rolünün birkaç boyutu
bakıldığında, bunlar öncelikle hukukî sorunlar vardır:
olarak görülür ve bu fiiller pozitif hukuk
bakımından suçtur. Failleri hemen her hukuk 1. Bu suçlarda devletin doğrudan ya da dolaylı
düzeninde en ağır cezalara çarptırılır. Fakat olarak içinde yer aldığı pratiklerin açığa
cinayet ve kayıp yaratma fiilleri bir sistemin çıkarılması gerekir.
korunması ya da sürdürülmesi amacıyla ve/ 2. Gerçekleşmiş suçların maddî ve manevî
veya ideolojik arka planı olan tercihlere dayalı zarar verici sonuçlarını gidermek için, güçlü
gerçekleşiyorsa, bu noktada, bu fiiller sadece bir siyasal iradenin devleti bu çözümleri
bir hukukî sorun olmaktan çıkar, siyasî bir üretmeye, yani siyasal ve toplumsal adaleti
soruna dönüşür. sağlamaya zorlaması gerekir.
Bu nedenle siyasî faili meçhul cinayetleri ve
3. Suç ve ceza hukukuna göre bu eylemlere
kayıpları sadece hukukî bir mesele olarak ve
ilişkin gerekli hukuk pratiklerinin üretilerek
yürürlükteki hukukun kurallarına göre
bireysel bağlamda hukuksal adaletin
değerlendirmek yetmez. Eğer böyle yapılırsa,
sağlanmasında devlet işleyişinin etkin rol
yani siyasî nitelik bir kenara bırakılıp sorun suç
oynaması gerekir.
ve ceza hukukunun yürürlükteki kurallarına
göre çözülmeye çalışılırsa; birincisi sorun asla 4. Bir daha siyasî faili meçhul cinayetler ve
çözülmez, ikincisi bu suçlarda fail olarak yer kayıpların olmaması için devleti, yapısı ve
almış kişilere ulaşılsa ve cezalandırılsa bile pratikleriyle bu suçların kaynağı olmaktan
adalet asla gerçekleşmez. Bunun için siyasî faili yahut bu suç pratiklerinin içinde yer
meçhul cinayetler ve kayıplar meselesi pozitif almaktan kurtaracak dönüşümleri sağlamak
hukukun konusu olmadan önce politik hukukun gerekir.
konusudur. Konu politik hukuk çerçevesinde ele
Bu nedenle siyasî faili meçhul cinayetler ve
alındığında devlet bu sorunun merkezinde yer
kayıplar sorununda çözüm, ancak yüzleşme,
alan bir aktöre dönüşür.
adalet ve dönüşüm süreçlerinin iç içe
yürütüldüğü ve bu sürecin merkez aktörünün
1 Belirtmekte yarar var: Konumuz siyasî faili meçhul devlet olduğu bir çabanın sonucu
cinayetler ve kayıplarla sınırlı olduğu için, devletin
bu bağlamda ele aldığımız rolü ve gerçekleşebilir. Yüzleşme meselesi son derece
sorumluluğunun bunun dışında her türlü siyasî
sade bir biçimde, devletin siyasî faili meçhul
cinayet, kayıp, toplu kırım, sürgün, yok etme
3

eylemlerinde geçerli olduğunu düşünmekteyim. cinayetler ve kayıplarda doğrudan ya da dolaylı


Yüzleşme meselesi son derece sade bir biçimde, devletin siyasî işleyişine egemen olacak bir güce ve toplumun
faili meçhul cinayetler ve kayıplarda doğrudan ya da dolaylı değişim ihtiyacına yanıt verecek bir siyasal
kavrayışa sahip olan bir siyasal irade, hesap
olarak içinde yer aldığı pratikleri açığa çıkarmak, raporlamak,
soran bir devlet pratiği sağlayabilir. Bu nedenle
devlet arşivini buna göre yeniden yazmaktır. Sonucu itibariyle,
siyasî yüzleşme meselesi öncelikle toplumsal
devletin ilgili dönem pratikleri nedeniyle ve o dönemler ve o bir meşruiyete ihtiyaç duymakta ve buna
olaylarla sınırlı olarak siyasal alanda ve toplumsal vicdanda dayanan bir siyasal meşruiyet alanı
mahkûm edilmesini sağlamak anlamına gelir. gerektirmektedir. Toplumsal meşruiyeti
sağlayan koşul toplumun siyasal sisteme, yani
devlete ilişkin değişim ihtiyacı ve bu ihtiyaçtan
olarak içinde yer aldığı pratikleri açığa
ortaya çıkan toplumsal taleplerdir.
çıkarmak, raporlamak, devlet arşivini buna göre
yeniden yazmaktır. Sonucu itibariyle, devletin Değişime yönelik toplumsal taleplerden yola
ilgili dönem pratikleri nedeniyle ve o dönemler çıkarak, diğer bir deyişle değişime ilişkin
ve o olaylarla sınırlı olarak siyasal alanda ve toplumsal iradeye dayanarak bir ya da daha
toplumsal vicdanda mahkûm edilmesini fazla siyasal aktör bir siyasal program
sağlamak anlamına gelir. Dikkat edilirse oluşturmuş ve bu programa göre devleti
burada, kamu gücü kullanmış gerçek kişiler çalıştırmak iradesi ortaya koymuşsa, bu siyasal
değil, belli dönemdeki ve belli olaylardaki çaba meşru bir çabadır. Bu siyasal aktör ya da
doğrudan ya da dolaylı eylemleri yüzünden aktörlerin her türlü faaliyeti siyasî meşruiyete
devletin siyasal-hukuksal tüzel kişiliği sahip demektir. Pozitif hukuk bu bağlamdaki
yargılanmakta ve mahkûm edilmektedir. O bazı siyasal çabalara izin vermese dahi siyasî
yüzden siyasî konulardaki yüzleşme gerçek meşruiyet zarar görmez. Tam tersine, pozitif
kişiler arasındaki bir hesaplaşma değil, devletin hukuk siyasal ve toplumsal meşruiyet
siyasî-hukukî kişiliğiyle başta mağdurlar olmak dayanağını ya yitirmiş olur ya da zaten böyle bir
üzere tüm toplumun hesaplaşması anlamına meşru kaynağa sahip olmadığı açığa çıkar.
gelir. Bu durumda, ilgili dönemlerde kamu gücü Dolayısıyla, “toplumsal ihtiyaçlar hukukuna
kullanmış ve sorumluluğu olan ve bu sebeple aykırı olan bir kanun düzeni” sorunu doğar. Bu
devletin siyasî-hukukî tüzel kişiliğinin mahkûm açıdan bakıldığında, toplumsal meşruiyete
olmasına neden olmuş kişilerin durumu ise suç dayalı olarak ortaya çıkan siyasal aktörlerin
ve ceza hukuku içinde ele alınması gereken bir ürettiği politik hukuka aykırı olması sebebiyle,
konu olarak kalır. hukuksal meşruiyetini yitirmiş mevzuatın ve
bunun içinde işleyen yapıların, yeni hukuksal
Devletle siyasî yüzleşme bağlamında yapılması
meşruiyete göre yeniden düzenlenmesi gerekir.
gereken ve içinde adalet ve dönüşümün de
İşte bu yeniden yapılanma süreci, aynı
olduğu bu hesaplaşma sürecinde -paradoks
zamanda hesap soran devleti ortaya çıkarma,
gibi gözükse de- devlet iki şekilde ortaya çıkar
buna mukabil hesap sorulan devleti de
ya da çıkmalıdır: Birisi hesap sorulan ve
mahkûm ve tasfiye etme sürecidir.
yargılanan devlet, diğeri ise hesap soran ve
yargılayan devlet. Eğer hesap soran bir devlet Adalet bütün boyutlarıyla ancak siyasî yapıların
ortaya çıkmamışsa yüzleşme de, adalet de, ve aktörlerin, toplumsal dinamiklerin ve yargı
dönüşüm de gerçekleşemez. Hesap soran bir yerlerinin devrede olduğu bir süreçte
devlet için siyasî iradenin sorumluluğunun sağlanabilir. Siyasî adalet, hesap sorulan
4

devreye girmesi gerekir. Devletin bürokratik devletin eylemlerini suç olarak görmeyen eski
ve/veya mevcut siyaset anlayışlarının mahkûm dışılık halini ifade eder. Dolayısıyla hesap soran
edilmesiyle sağlanabilir. Bunu yapmak devlet, hesap sorulan devletin işleyiş
toplumdan destek alan siyasetin görevidir. kusurundan kaynaklanan suçların ortaya
Toplumsal adalet, toplumun, hesap sorulan çıkardığı maddî ve manevî her türlü zarar verici
devletin siyasî suçlarıyla mağdur edilmiş sonucu telafi edecek tarzda bir sorumluluk
toplum kesimlerine ve mağdur edilmiş bireylere altına girerek hesap sorma sürecinin bireysel
sahip çıkıp, geçmişte bu eylemlere açık ya da adalet boyutunu tamamlar. Hesap soran
örtülü onay vermiş yahut görmezden gelmiş devletin bu noktada yaptığı tüm tasarruflar
toplumsal iradeleri mahkûm etmesiyle sağlanır. “telafi hukuku” kapsamında değerlendirilir. Bu
Siyasal ve toplumsal adalet bir anlamda, yönüyle telafi hukuku, devletin kendi öz
siyasetin ve toplumun veya en azından eleştirisi üzerine geliştirdiği hukuk olarak
toplumun belli kesimlerinin bir öz eleştiri tanımlanabilir.
faaliyetidir. Bireysel adalet, yargı yerlerinin
Dönüşüm, hesap sorulan devletin tasfiyesi ile
hem suç ve ceza hukukuna göre gerçek kişi
hesap soran devletin yapılandırılmasıdır ve
sorumlular hakkında işlem yapması ve uygun
bunun temel aracı anayasadır. Çünkü devletin
cezaları vermesiyle sağlanabilir, hem de
niteliği, esasları, yapısı ve işleyişi ancak
tazminat hukukuna göre hesap sorulan
anayasa ile belirlenir. Elbette yeni bir anayasa
devletin “işleyiş kusuru” nedeniyle, devlet tüzel devleti yeniden yapılandırırken bunu bir sürecin
kişiliğinin sorumluluğuna karar verilmesiyle sonu değil yeni bir dönemin başlangıcı olarak
gerçekleşebilir. Bu karar hem yargısal karar yapabilir. Dolayısıyla dönüşüm süreci
olabilir hem de düzenleyici işlemlerle yasama başlangıçta devrimci ama hemen akabinde
ve yürütme kararı olabilir. evrimci, diğer bir deyişle reformcu bir çizgide
gelişir. Bu reformun meşru kaynağı toplumsal
Burada sözü edilen işleyiş kusuru “hizmet
ve siyasal dinamiklerdir. Görünümü ise hukuk
kusuru”ndan tamamen farklı bir kavramdır.
sistemini yeniden yapılandıran yasalaştırma
Hizmet kusuru, devlete yüklenmiş meşru ve
faaliyetidir. O nedenle hukuk reformu olarak
yasaya uygun hizmetlerin yerine getirilmesinde
adlandırılır. Bu reformla amaçlanan da
ortaya çıkan kusurlu eylem ve işlemler
toplumsal dinamikler ve ihtiyaçlar hukukuna
bakımından devletin sorumlu olmasıdır. Oysa
uygun yeni devlet yapısının içinde faaliyet
işleyiş kusuru, devlete yüklenmesi asla
göstereceği hukuk düzenini inşa etmektir.
mümkün olmayan ve devlet hizmeti kavramıyla
ilgisi bulunmayan, siyasî suç sayılan eylemlerin Sonuç olarak, devletin içinde yer aldığı suçlarla
devletin ürettiği ya da içinde olduğu pratiklerle hesaplaşmak, bu suçları cezalandırmak, bu
gerçekleştirilmesidir. Hizmet kusurunda suçların ortaya çıkardığı her türlü maddî ve
hukuka aykırılık, pozitif hukukun çizdiği manevî zarar verici sonucu telafi hukuku
sınırların aşılması, takdir hatası, yetki aşımı, çerçevesinde gidermek için yine devlet eliyle bir
üst norm ihlali gibi durumlarda ortaya faaliyet yürütmek zorunludur. Bunun için iki
çıkmaktadır. Oysa işleyiş kusuru, hukuk devlet tezi üzerinden gitmek son derece anlamlı
tanımazlıktan, dışlayıcı ve baskıcı ideolojik ve önemlidir. Devletin bekası ya da sürekliliği
tutumlardan, belli bir siyasal sistemi topluma ilkesine bağlı kalınmasının, hesap soran
ya da toplumun bir ya da daha fazla kesimine devletin hesap sorulan devletin suçlarına ortak
karşı koruma ya da sürdürme amacıyla üretilen olmak anlamına gelmeyeceği açıkça görülmeli
5

devlet pratiklerinden doğan tam bir hukuk ve kabul edilmelidir. Bu analiz çerçevesinde
Türkiye’nin siyasî faili meçhul cinayetleri ve yahut paralel faaliyetler olarak gelişmesiyle hal
kayıpları sorunu; TBMM’de yasalaştırma ve yoluna girebilir. Bu süreç aynı zamanda bir
komisyon çalışmaları faaliyetiyle, yürütme ve toplumsal değişim ve siyasal dönüşüm süreci
idarenin telafi edici hukuk uygulamaları olarak görülebilir. İşte bu noktada yeni anayasa
faaliyetiyle, yargının suç ve ceza hukuku ile ihtiyacının karşılanması ilk büyük adım olabilir.
tazminat hukuku çerçevesinde vereceği
sorumluluk kararlarıyla, tüm bunların iç içe
6
Kayıp Babanın Çocukları

Mihdi Perinçek, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği

Bu yazının konusu, kendi iradesiyle almıştır. Sıralanan olgular ve fiiller arasında


yakınlarından veya toplumun bir kesiminden gözaltında kayıpların da yer alması bu savımızı
gizlenen ya da yakınları tarafından destekler niteliktedir.
ulaşılamayan zihinsel engelli bireyler değildir;
20 Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler
burada kastedilen kayıp, faili devlet olan siyasî
Genel Kurulu’nda kabul edilen “İnsanın Zorla
kayıplardır.
Kaybedilmeye Karşı Korunmasına ilişkin
Bu yazıda geçtiği anlamıyla kayıp olma Uluslararası Sözleşme” bu anlaşmalardan
olgusunu salt kaybedilen bireyin hak ve yalnızca bir tanesidir. Bu sözleşme gözaltında
özgürlükleri bağlamında değerlendirmek eksik kaybı şöyle tanımlar:
ve hatalı bir değerlendirme olur. Bir bireyin
“Kişiler, devletin çeşitli kademelerinde veya
kaybolması, o bireyin özgürlüğünden yoksun
birimlerinde resmî görev yapanlar veya Devlet
bırakılması ve yaşam hakkının ihlal edilmesinin
adına hareket eden örgütlü gruplar veya özel
yanı sıra, toplumsal ve siyasal bir anlam da
kişiler tarafından veya Devletin doğrudan
taşır; zira kaybolma olgusu, kaybın yakınlarının veya dolaylı desteğiyle, onayıyla veya bilgisi
hayatları boyunca maruz kalacakları bir dâhilinde tutuklandıklarında, gözaltına
işkence ve süreklilik kazanacak bir acıyla alındıklarında, zorla kaçırıldıklarında veya
yaşamaları anlamına geldiği gibi, toplum içinde başka yollardan özgürlüklerinden yoksun
de kaygı ve tedirginliğe yol açar. bırakıldıklarında; bunun ardından ilgili
kişilerin akıbeti veya nerede olduklarına
Siyasal nedenlerle kaybedilenler için ilişkin bilgi verilmediğinde veya söz konusu
hazırlanmış birçok uluslararası bildirge ve kişilerin özgürlüklerinden yoksun
sözleşme mevcuttur. Devletin gözaltında bırakıldıkları kabul edilmediğinde, böylece bu
kaybetme eylemi, uluslararası metinlere göre kişiler yasaların koruyuculuğu dışında
insanlığa karşı işlenen suçlar kategorisi bırakıldıklarında ortaya çıkan durumlardır.”
içerisinde değerlendirilir.
Sözleşmeye göre gözaltında kayıp tanımı üç
Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun temel unsuru barındırıyor:
(International Law Commission-ILC)
1. Özgürlükten yoksun bırakılmanın ilgili
hazırladığı, 1996 tarihli İnsanlık İçin Barış ve
kişinin kendi isteği dışında gerçekleşmesi,
Güvenliğe Karşı İşlenen Suçlar Yasası (Code of
Crimes against the Peace and Security of 2. Bilgi sahibi olma anlamında resmî yetkilile-
Mankind) tasarısının 18’inci maddesinde rin de işe karışmış olması,
insanlığa karşı işlenen suçların kapsamlı bir 3. Resmî yetkililerin fiili kabul etmemeleri veya
tanımı yapılmış ve hangi fiillerin bu kapsamda ilgili kişinin akıbetini veya nerede olduğunu
değerlendirileceği madde bendinde yer
7

açıklamamaları.
Devlet mekanizması, iktidarda olan kesimlerin Yöneticisi olduğum İHD Diyarbakır şubesi her
çıkarlarını esas alan yasa, işleyiş ve yapılarla hafta cumartesi günü gözaltı kayıpları, yargısız
donatılmıştır. Bu nedenle muhaliflere yönelik infazlar ve faili meçhul cinayetler ile ilgili olarak
yasalarda tanımlanan “meşru” şiddeti sürekli eylem yapıyor. Bu eylemler üç yılı aşkındır
uygulamaktadır. Etnik nedenlerle Ermeniler, sürüyor, her hafta bir kaybın öyküsü anlatılıyor;
Kürtler, Romenler; dinî nedenlerle Aleviler, bazen bir çocuk, bir anne, bir oğul, bir kardeş
Yezidiler, Gayri Müslimler; sosyal-politik mektuba döktüğü duygularını paylaşıyor. 27
nedenlerle emekçiler, solcular, sosyalistler, Şubat 1997 tarihinde Diyarbakır’da telsizli,
komünistler ve muhalif siyasî partiler, silahlı sivil dört kişi tarafından gözaltına alınıp
Türkiye’de bu şiddete maruz kalan kesimlerden kaybedilen 70 yaşındaki Fikri Özgen’nin torunu
bir kısmıdır. Ancak toplumsal muhalefetin Arjen Özgen, 20 Mayıs 1995 tarihinde gözaltına
yüksek olduğu zamanlarda, yürürlükteki alınıp kaybedilen Ömer Söğüt’ün kızı Berna
yasaların da ötesine geçilerek yasalarda Söğüt, bu eylemlere katılıp duygularını
tanımlanmamış yapı ve yöntemler devlet eliyle paylaşanlardan sadece ikisi.
ve yasal olmayan yollar kullanılarak devreye
Gözaltı kayıplarının bir daha yaşanmaması için
sokulmaktadır.
şunların yapılması elzemdir:
Yasalarda meşru sayılsın yahut sayılmasın,
1. Siyasî irade oluşturulmalıdır.
insan onurunu yok sayan her türlü devlet
şiddeti hukuk dışıdır. Gözaltında kaybetmek de 2. Yasalar uluslararası sözleşmelere ve
aynı biçimde devletin hukuk dışı şiddetinin bir metinlere uygun olarak düzenlenmeli, bu
örneğidir. Türkiye’nin bilinen en eski yönde idari tedbirler alınmalıdır.
gözaltındaki kaybı, rejim muhalifi komünist
3. Var olan adlî tedbirler güçlendirilmeli ve ek
Salih Bozışık’tır. 1925 yılında gözaltına
düzenlemeler yapılmalıdır.
alındıktan sonra kendisinden bir daha haber
alınmamıştır. Yıllar içinde gözaltındaki Onarıcı adalet sürecine ilişkin yapılması
kayıpların sayısı sürekli artmıştır. Bu kayıplarla gerekenler ise şöyle sıralanabilir:
ilgili özellikle iki önemli sıçrama döneminden
1. Devlet yetkilileri kayıplardan dolayı
bahsedebiliriz: 12 Eylül “faşist askerî darbe”
ailelerden ve toplumdan özür dilemelidir.
dönemi ve 90’lı yıllar.
2. Yaşanmış gözaltı kayıpları açığa çıkarılmalı,
90’lı yıllardaki binlerce siyasî kaybın sorumlusu
cenazeler ailelerine teslim edilmelidir.
devlettir. Ağırlıklı olarak Hakkari, Van, Şırnak,
Mardin, Siirt, Diyarbakır, Bitlis, Bingöl, Batman, 3. Yaşanan kayıpların failleri yargılanmalı ve
Ağrı, Kars, Iğdır, Tunceli, Kahramanmaraş, cezalandırılmalıdır.
Gaziantep, Muş, Elazığ illerinde insanlar 4. Maktulün yakınlarına tazminat ödenmelidir.
gözaltına alınıp kaybedildi. Kırsal alandaki köy
5. Maktul yakınlarına yaşadığı sarsıntı ve
yakma ve boşaltma vakalarında Bolu ve
incinme nedeniyle psikolojik destek
Kayseri komando birlikleri, kent
sunulmalıdır.
merkezlerindeki gözaltında kayıp vakalarında
ise ağırlıklı olarak JİTEM yapılanmasının rol Uluslararası sözleşmeler ve hukuk, yaşanan
oynadığı bugün artık dillendirilen gerçek. gözaltı kayıpları ile ilgili olarak, taraf ülkelerin
8

bu sorumluluğunu hâlihazırda vurgulamıştır.


Cenevre Sözleşmeleri Protokolü’nün 32’inci yerleri, kayıp olayının meydana geldiği
maddesi “ailelerin [ortadan kaybolmuş] koşulları ve fail(ler)in kimliğini bilme
yakınlarının akıbetini öğrenme hakkını” hakkını kapsar.
öngörmektedir. 2006 tarihli “İnsanın Zorla 2. Gözaltında kayıplara ilişkin olarak gerçeğe
Kaybedilmeye Karşı Korunmasına ilişkin ulaşma hakkı, meşru bağlantısı olan başka
Uluslararası Sözleşme”nin 24’üncü maddesi ise kişilerin (temsilcilerinin veya avukatlarının)
şöyle demektedir: özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir kişi
hakkında bilgi alma hakkından net biçimde
“Mağdur her kişinin, gözaltında kayıp olayının ayrıştırılmalıdır. Gözaltındaki kişi hakkında
koşulları ile ilgili gerçekleri, soruşturmanın bilgi alma hakkı, kayıtsız şartsız bir haktır.
safhalarını ve sonuçlarını ve kaybolan kişinin
akıbetini bilme hakkı vardır. Taraf Sonuç olarak, kayıpların akıbetinin güvenlik
Devletlerden her biri, bu açıdan gerekli bürokrasisinin “kozmik odalar” dehlizlerinden
önlemleri alacaktır.” kurtarılıp gün ışığına çıkarılması, kayıplara ait
cenazelerin ailelerine teslim edilmesi her şeyin
Bu maddelerin yorumundan öncelikle şu
ötesinde bir vicdan, bir ahlak sorunudur.
sonuçlara ulaşabiliriz:
Dosyaların zamanaşımına girmemesi, faillerin
1. Aileler ve yakınların gözaltında kayıplara cezasızlıkla ödüllendirilmemesi için hepimiz
ilişkin olarak gerçeğe ulaşma hakkı vardır sorumluluk ve duyarlılıkla kayıplar konusunda
ve engellenemez. Bu hak ise herhangi bir
taraf olmalıyız.
soruşturmanın ilerlemesini ve sonuçlarını,
kayıp kişilerin akıbetini ve bulundukları

9
Yakın Geçmişte İnsan Haklarının
Ağır İhlallerini Soruşturma/Ma
Sorunu
Tahir Elçi, Avukat, Diyarbakır Barosu

Yakın geçmişte yaşanan insan hakları yönelik yargısız infazların uygulanması


ihlallerinin başında yaşam hakkına yönelik gerektiği görüşü açıkça kamuoyuna da
eylemler gelmektedir. Daha çok gözaltında yansıyordu. En son dönemin başbakanlarından
kayıplar ve faili meçhul cinayetler olarak Tansu Çillerin “örgüte yardım edenler de
bilinen ve insan haklarının ağır ihlali olan bu düşman muamelesi görecektir” mealindeki
suçların soruşturulması sorunu, bu travmanın açıklamasıyla, sistemli şekilde yaşanan
sonuçlarından sadece biri olarak varlığını halen gözaltında kayıp ve keyfî infazların arkasında
sürdürmektedir. Son on yıl içinde hem yasal siyasî iradenin açık desteğinin bulunduğu
düzenlemelerde, hem de uygulamada birçok anlaşılıyordu. Başta Diyarbakır, Şırnak, Mardin
değişiklik/değişim ve iyileştirme olmasına ve Batman gibi merkezler olmak üzere bölgenin
rağmen, insan hakları ihlallerinden sorumlu hemen her yerinde, neredeyse her gün, insanlar
kamu görevlilerinin soruşturulamaması veya devlet görevlileri tarafından evinden,
diğer bir anlatımla suç ve cezadan bağışık işyerinden, sokaktan ve bazen de bir arama
kalması sorunu bütün ağırlığıyla devam noktasından gözaltına alınıyor, cesetleri kısa
etmektedir. bir süre sonra bir yol kenarında veya bir köprü
altında bulunuyor ya da akıbetleri hakkında bir
Öteden beri kimi kamu görevlilerinin karıştığı daha bilgi edinilemiyordu. 1993-1995 yılları
ve kamu içinde örgütlü hukuk dışı yapıların arasında başta Cizre ilçesi olmak üzere birçok
gerçekleştirdiği eylemler şikâyet konusu ise de, yerde, sivil araçlarla ve sivil kıyafetler içinde
özellikle keyfî ve kısa yoldan infazlara dair dolaşan, aralarında PKK’dan kaçarak güvenlik
yaygın olaylar 1990’lı yıllarda yaşanmaya güçlerine teslim olan ve “itirafçılar” olarak
başladı. 1984 yılında silahlı eylemlerini bilinen kişilerin de bulunduğu “sivil ekipler”
başlatan yasadışı PKK örgütüne karşı kamuda kişileri evlerinden aldıktan sonra çocuklarının
“yasal” yollardan mücadele etmenin yeterli gözü önünde veya kapı önlerinde kurşuna
olamayacağı, örgütü destekleyen sivillerin ve dizmeye başlamıştı. Artık hiç kimse yasanın ve
örgüt tabanının da hukukî prosedürlerle hukukun koruması veya devletin güvencesi
soruşturma yerine “örgütün yöntemleriyle” altında değildi. Aksine hemen herkesin yaşam
sindirilmesi gerektiği yönünde yaygın bir hakkı bir jandarma komutanının, bir uzman
kanaat oluşmuştu. O yıllarda bazı güvenlik çavuşun veya bir itirafçının vereceği karara
bürokratlarının yaptığı PKK’ya yardım etmenin kalmıştı. Nitekim Başbakanlık Teftiş Kurulu
cezası birkaç ay hapis, devlete yardım etmenin Başkanı Kutlu Savaş “Susurluk Raporu” olarak
cezası ise ölüm minvalindeki açıklamalarla, bilinen raporunda, aslında her devlette yargısız
10

PKK’ya yardım ettiği düşünülen sivillere infazların olabileceğini, ancak Güneydoğu’da


ölüm kararlarının artık bir uzman çavuş veya yarattığı dehşet ortamında, Şırnak, Cizre, Kulp
bir itirafçı tarafından bile verilebildiğini ve Lice gibi Güneydoğu’nun önemli yerleşim
söyleyerek dehşet verici tabloyu hem bir açıdan birimleri büyük ölçüde boşaldı, on binlerce sivil
ortaya koymuş hem de kendince uygulamayı daha güvenli merkezlere göç etmek zorunda
“eleştirmişti.” kaldı. Keyfî infazların ve gözaltında kayıpların
artık günlük olağan olaylar olmaya başladığı
1990’lı yıllarda kamu görevlileri tarafından
Şırnak ve ilçelerinden, aralarında yaşlı, kadın
sivillere karşı işlenen bu ağır suçları ve çocukların da bulunduğu 15 bine yakın sivil
soruşturacak kapasitede ne bir yargı göç ederek Kuzey Irak’ta bulunan Birleşmiş
mekanizması vardı, ne de yargı adamları Milletler mülteci kamplarına yerleşmek
(savcılar ve yargıçlar) böyle bir istek ve iradeye zorunda kaldı.
sahipti. “Teröre karşı güvenlik güçlerinin
moralini bozmamak lazım” biçiminde Bölgeden bazı avukatların yardımıyla, çok az
özetlenen resmî söylem yöneticilerin yanı sıra sayıda mağdur şikâyetlerini Avrupa İnsan
yargıda da baskın bir anlayış haline gelmişti. Hakları Mahkemesine (AİHM) götürebilmiştir.
İnsan hakları ihlallerinden sorumlu kamu AİHM yaptığı incelemede, bu tür ağır insan
görevlilerin korunması ve kollanmasına dair hakkı ihlallerinin yaygınlığını ve soruşturma
adeta örtülü bir sözleşmeden söz etmek makamlarının bu ciddi suçları soruşturmadaki
mümkündü. Savcılar yargısız infazlara ilişkin isteksizliğini saptamış; Türkiye’nin
şikâyetleri dikkate almadığı gibi, bu suçlara Güneydoğusunda hak arama özgürlüğünün
ilişkin soruşturma fezlekeleri yine bizzat failleri bulunmadığına ve iç hukuk yollarının etkili
de bünyesinde barındıran güvenlik ünitesinin olmaması nedeniyle mağdurların iç

başındaki yetkili tarafından düzenlenerek prosedürleri takip etmek zorunda kalmadan


doğrudan Strasbourg’taki mahkemeye
savcılıklara sunuluyordu. Yerel savcılar,
başvurabileceğine dair kararlar vermiştir.
Jandarma ve Emniyet müdürlüklerinden gelen
Özellikle Diyarbakır ve Şırnak’tan yapılan çok
yazılara göre bu tür eylemlerin de “yasa dışı
sayıda başvuruyla ilgili olarak, AİHM
PKK örgütü tarafından gerçekleştirildiğini”
infazlarda devlet görevlilerinin sorumluluğuna
varsayarak soruşturma dosyalarını o tarihteki
işaret eden tespitler yapmış ve insan haklarının
Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı’na
ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, 1990’lı
gönderiyordu. Birkaç formalite yazışmadan
yıllarda keyfî infazlar ve gözaltında kayıp
oluşan binlerce dosya, savcılığın raflarında
şikâyetleri üzerine, delil toplamak amacıyla
öylece kalıyordu. Kısaca Anayasa’da “devletin
Ankara Adliyesi’nde bulgu saptama ve tanık
niteliklerinden” biri olarak belirtilmiş olan
dinleme duruşmaları icra etmiştir. Mahkeme
“hukuk devleti” olma koşulunun hiçbir hükmü
bu duruşmalarda, başvuranların yanı sıra
kalmamıştı. Bu ortamda, faillerin kim olduğunu
aralarında jandarma ve polis görevlilerinin de
çok iyi bilen ve çaldığı her devlet kapısı yüzüne
bulunduğu yüzlerce kamu görevlisini dinlemiş,
kapanan kayıpların veya ölenlerin yakınları
yaşanan insanlık dışı suçların delillerini
dehşet içinde benzer bir akıbete uğramamak
kayıtlara geçirmiştir.
için bölge dışına kaçıyor, fırsatını bulan Avrupa
ülkelerinden birine iltica ediyordu. 1990’lı 1990’lı yıllarda bölgede görev yapmış ve isimleri
yıllarda, köylerin zorla boşaltılmasının yanı pek çok insan hakkı ihlalleriyle birlikte anılan
11

sıra, hukuksuzluğun ve keyfî infazların bazı Jandarma üst düzey görevlileri, hükümeti
devirmek amacıyla darbe tertipleme bir görevlisinin yüzüne karşı yaşanan gerçekleri
faaliyetleri iddiasıyla 2009 yılında Ergenekon ayrıntılı olarak dile getirirken, bir yandan hesap
soruşturması kapsamında tutuklandı. Bu sordular, bir yandan da anısını ve acısını
tarihten sonra hem mağdurlar bu durumdan içlerinde yaşattıkları yakınlarına karşı insanî
cesaret alarak savcılıkların kapısını daha rahat “görevlerini” yerine getirmeye çalıştılar.
yeniden çalmaya başlamış, hem de savcılar AİHM’nin 1990’lı yıllara ait benzer şikâyetlerle
eski meslektaşlarına göre bu soruşturmalara ilgili delil toplamak amacıyla Ankara
daha fazla ilgi gösterir olmuştu. Yine bu Adliyesi’nde düzenlediği bulgu saptama/tanık
tarihten itibaren, bu suçlarla ilgili tanıklık dinleme oturumlarından sonra, belki de ilk
yapabilecek kişiler de -halen ciddi bir korku ve defa, üstelik bir mahkemede, aslında
endişe taşımalarına rağmen- adliyelere “insanlığa karşı suç” oluşturan bu ağır
başvurarak gerçekleri ifade etmeye başladılar. ihlallerle ilgili hakikatler resmî kayıtlara
geçiyordu. Ancak soruşturmalar, binlerce
2009 yılında adlî bir suçtan hükümlü olan bir keyfî/yargısız infaza karşılık, 20 sivilin
tanığın savcılığa başvurarak anılan yıllarda öldürülmesiyle ilgili bu davayla sınırlı kaldı.
Cizre ilçesinde tanık olduğu bazı olaylarla ilgili Hem bu davanın soruşturması aşamasında
bilgiler vermesi üzerine savcılık bir araştırma şikâyetçi ve tanıkların ifadeleri hem de Cizre
başlatmış, anlatılanların yıllardır savcılığın Cumhuriyet Savcılığı’nın adlî kayıtlar üzerinde
raflarında bekleyen dosyalarda yazılı olan yapığı incelemeler sonucunda, bu davanın bir
olayların oluş biçimiyle örtüştüğünü numaralı sanığı olan kamu görevlisinin görev
saptamıştır. Bunun üzerine soruşturmayı yaptığı 1993-1995 yılları arasında, oluşturulan
sürdüren savcılık, aynı tarihlerde Cizre İlçe sivil ekiplerin eylemlerine benzer şekilde
Jandarma Komutanlığı’nda oluşturulan “sivil meydana gelmiş ve faili meçhul kalmış 60-70
infaz ekibinin” içinde yer almış iki eski PKK civarında ölüm olayı olduğu saptanmıştır.
itirafçısının gizli tanık sıfatıyla verdikleri Bunlar, aydınlanmayı bekleyen onca cinayetin
ifadeler ve diğer delillere dayanarak, başta sadece bir ilçede gerçekleşen kısmı. Bölgenin
dönemin Cizre İlçe Jandarma Bölük Komutanı genelinde, binlerce faili meçhul cinayetin
olan ve 2009 yılından itibaren görevini Kayseri sorumlularının soruşturulması ve adalet önüne
İl Jandarma Alay Komutanı olarak sürdüren çıkarılması halen beklenmektedir.
Jandarma Albay Cemal Temizöz olmak üzere
çok sayıda kişi hakkında, 1993-1995 yılları Bugün gerek yönetenler gerekse kamu adına
arasında 20 sivili keyfî şekilde infaz ettikleri suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet
gerekçesiyle Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza savcıları, bu ağır suçları soruşturacak yeterli
Mahkemesi’nde bir kamu davası açtı. Halen istek ve iradeyi ortaya koymuş değiller. 1991
beş kişinin tutuklu olarak yargılandığı dava yılında JİTEM adlı hukuk dışı örgüt tarafından
sürmektedir. Bu dava esnasında, bir dönem Diyarbakır şehir merkezinde öldürülen Kürt
yakınlarının zorla kaybedilmesi veya aydın ve yazar Musa Anter cinayeti faillerinden
öldürülmesi ile ilgili gerçekleri ve başlarından biri 20 yıl sonra, Temmuz 2012’de tutuklandı.
geçen hikâyelerini dile getirme olanağı Ancak unutmayalım ki, bu gelişme savcı ve
bulamamış onlarca mağdur ve şikâyetçi polisin takibinden çok günlük bir gazetenin
hakikatleri duruşma salonunda ifade ettiler. Bu muhabirlerinin uğraş ve takibi ile oldu. Asıl
insanlar ilk defa devletin bir mahkemesinde, cinayeti planlayan ve talimat veren resmî
12

çok iyi bildikleri-tanıdıkları devletin üst düzey görevliler ise hâlâ ortaya çıkarılmış değil.
AİHM, birçok kararında gözaltında kayıpların Toplumsal yaraları onarmanın ve ağır travmalar geçiren
ve keyfî infazların faillerine işaret eden toplumu iyileştirmenin yolu, hakikatin ortaya çıkarılması ve
saptamalar yaparak, Avrupa İnsan Hakları adaletin yerini bulduğunun toplum tarafından görülmesinden
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) yaşam hakkını
geçer. Bu ağır suçların delilleri daha fazla kaybolmadan ve
güvence altına alan 2. maddesinin ihlal
failleri cezasız kalmadan, adil ve etkili soruşturmalarla hukuk
edildiğini belirtmiştir. Ancak, savcılıkların
devletinin hükmünün herkes için geçerli olduğunu görmek
AİHM’nin yaptığı tespitleri dikkate alıp
soruşturma dosyalarını yeniden ele alarak bu
yurttaşların hakkıdır.
yönde derinleştirmesi ve failleri adalet önüne
çıkarması gerekirken, ne yazık ki bu konuda
nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal
kayda değer bir işleme tanık olunamamıştır.
edildiğine karar vermiştir (bkz. 14 Kasım 2000
Örnek vermek gerekirse, AİHM 1993 yılında
tarih ve 24396794 numaralı Taş/Türkiye kararı).
Silopi ilçesinde Abdulvahap Timurtaş’ın
AİHM bu davayla ilgili Ankara’da yaptığı bulgu
jandarma görevlileri tarafından gözaltına
saptama duruşmasında, 1993 tarihinde Cizre
alınmasının İlçe Jandarma Komutanı’nın
İlçe Jandarma Komutanı olan Albay Cemal
imzasının yer aldığı resmî belgeyle sabit Temizöz’ün ve kendisine bağlı “sivil ekibin”
olmasına rağmen akıbetinin bir daha bazı üyelerinin de ifadesine başvurmuştur.
bilinemediğini (bkz. 13 Haziran 2000 tarih ve Ancak AİHM’nin failleri işaret eden bu üç
23531/94 numaralı Timurtaş/Türkiye kararı), olayla ilgili kararlarına rağmen, bu güne kadar
yine aynı ilçede bu kez 2001 yılında Halkın savcılıkların elinde bulunan soruşturma
Demokrasi Partisi (HADEP) üyesi iki sivilin aynı dosyalarında bir ilerleme kat edilememiştir.
Jandarma Komutanlığı binasına girdiklerinin
resmî belge ve tanıkların ifadeleriyle sabit Toplumsal yaraları onarmanın ve ağır
olmasına rağmen her ikisinin de gözaltında travmalar geçiren toplumu iyileştirmenin yolu,
kaybolduğunu belirterek Sözleşme’nin bir dizi hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin yerini
hükmünün ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. bulduğunun toplum tarafından görülmesinden

2 Ağustos 2005 tarih ve 65899/01 numaralı geçer. Bu ağır suçların delilleri daha fazla
kaybolmadan ve failleri cezasız kalmadan, adil
Tanış ve Deniz/Türkiye kararı). Mahkeme aynı
ve etkili soruşturmalarla hukuk devletinin
şekilde 1993 yılında Cizre ilçesinde gözaltına
hükmünün herkes için geçerli olduğunu görmek
alınan Muhsin Taş’ın akıbetinin de
yurttaşların hakkıdır.
bilinmediğini belirterek, gözaltında kayıp

13
Darbecilerin Yargılanması ve
Geçmişle Hesaplaşma
Levent Pişkin, TESEV Demokratikleşme Programı

12 Eylül 1980 darbesi kısa Cumhuriyet tarihinde sıklıkla yer almış, önemli tartışmalara neden
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koyduğu olmuştur. 12 Eylül 2010 referandumundan evvel
üçüncü darbedir. Darbe sonrası hükümet 16 kez değişikliğe gidilen 82 Anayasası’nda
görevden alındı, meclis lağvedildi ve anayasa darbecilerin “yargılanamazlığını” öngören
yürürlükten kaldırıldı. Dokuz yıl süren ve maddenin kaldırılması konusunda siyasî
Türkiye’nin yeniden tasarlandığı askerî dönem iktidarlar gereken iradeyi göster(e)memiş,
bu şekilde başladı. Darbe sonrasında 650 bin değişiklik paketlerinin hiç birinde geçici 15.
kişi gözaltına alındı, 1.683 bin kişi fişlendi, 50 maddenin kaldırılması kendine yer
kişi idam edildi, 171 kişinin ise “işkenceden bulamamıştır.
öldüğü” belgelendi. Darbeyi gerçekleştiren
1

Hukukî ve dolayısıyla siyasî bağlamda


Milli Güvenlik Konseyi tarafından hazırlanması
sorulması gereken ve defalarca sorulan,
salık verilen anayasa 7 Kasım 1982’de yapılan
tartışma konusu olan soru şuydu: “Geçici 15.
halk oylamasından çıkan oylar neticesinde 9
maddenin varlığı, yargılanamazlığa imkân
Kasım 1982’de yürürlüğe girdi. Milli Güvenlik
tanır mıydı?” Bu noktada hafızamızı
Konseyi başkanı Kenan Evren ise aynı
tazelemekte fayda var: 28 Mart 2000 tarihinde
oylamada cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Adana Savcısı Sacit Kayasu 12 Eylül darbesinin
Askerî diktatörlük, iktidardan alay-ı vâlâ ile lideri Kenan Evren’in anayasal suç işlediği
“şekli çekilişini” yapmadan evvel kabul edilen iddiasıyla bir iddianame düzenledi ve
Anayasa’nın geçici 15. maddesinde kendisine darbecilerin yargılanmasını istedi.2 Darbenin
cezasızlık zırhı giydirdi. Diktatörlük, hazırladığı kurumsallaşmasının en göze çarpıcı
anayasa ile hedeflediği Türkiye’yi inşa etmek örneklerinden olan Kayasu, yine darbeyle
üzere büyük bir adım attı: 32 senedir darbe kurulmuş olan HSYK tarafından meslekten
anayasası, darbe kanunları ve kurumlarıyla ihraç edildi, hakkında davalar açıldı. Savcı
yönetilen ülkede darbenin izleri hâlâ hissedilir Kayasu’nun bu takdire şayan çabası, darbeci
vaziyette. Kenan Evren’e “fahrî hukuk doktorası” verilen
bir ülkede tabii ki hukuksuzluk sayıldı.
Darbeci generallerin aslında kendilerine “af”
çıkarması olarak tanımlayabileceğimiz geçici Bazı hukukçulara göre 2004 yılında Anayasa’nın
15. madde, insan hakları ihlallerini cezasız 90. maddesine eklenen “Usulüne göre
bırakma sonucunu doğurduğu için gündemde yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere

1 NTV, “Rakamlarla 12 Eylül Darbesi”, 2012, http:// 2 Wikipedia, “Sacit Kayasu”, 2012, http://
www.ntvmsnbc.com/id/24999286/, erişim tarihi tr.wikipedia.org/wiki/Sacit_Kayasu, erişim tarihi
14

17.07.2012. 18.07.2012.
ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların bulunuyor. İddianamenin genel değerlendirme
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle bölümündeki darbe öncesi gerçekleşen
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası olaylara yer verilme şekli ve sanıklara
antlaşma hükümleri esas alınır” ifadesi3 “insanlığa karşı suç”6 işlemiş oldukları
darbecilerin yargılanmasını mümkün kılıyordu. gerekçesiyle dava açılmamış olması yöneltilen
Darbe, anayasanın lafzıyla “temel hak ve eleştirilerin başlıca ikisi. Suç isnadı olarak
özgürlükleri” ortadan kaldırmak, doğrudan TCK’nın 1980’de yürürlükte olan 146. ve 147.
insan haklarını hiçe saymak demekse, maddelerinde tanımlanmış “darbeye
uluslararası hukuk metinlerinin bu yargılamaya teşebbüs” suçu gösterildi; işkence, eziyet ve
cevaz vereceği bir gerçektir. kişi hürriyetinden yoksun kılma gibi mevcut
TCK’da insanlığa karşı suç kategorisinde
Nitekim Avrupa Konseyi’ne üye beş devletin
değerlendirilen suç tipleri iddianamede yer
(Fransa, Norveç, Danimarka, İsveç ve
almadı. Halbuki, Nürnberg Şartı’na7 göre
Hollanda), yine Avrupa Konseyi’nin bir üyesi
olan Türkiye’yi, insan haklarını ihlal ettiği devletler kendi kanunlarında yer almasa dahi,
iddiasıyla İnsan Hakları Avrupa Komisyonu’na suçun oluşumu halinde takip etmek zorunda
şikâyet etmesi (1 Temmuz 1982) bu savımızı oldukları, uluslararası hukukun emredici kuralı
güçlendirir nitelikte.4 Referandumdan önce ve niteliğine sahip ve insanlığa karşı suçlar
sonra çeşitli STK’lar ve siyasî partilerce kapsamında değerlendirilen eylemleri
hazırlanan suç duyurularında da Anayasa’nın cezalandırmak zorundadır. Yukarıda
90/5 maddesi yasal dayanak olarak bahsettiğimiz Anayasa’nın 90/5 maddesi
gösterilerek, darbe yargılamalarında gereği, bu suç tipinin iddianamede yer alması
uluslararası sözleşmelerin göz önüne alınması gerekirdi.
talep edildi.
12 Eylül 2010 referandumu sonrasında kabul
12 Eylül 2010 referandum paketinde yer alan edilen değişiklikle beraber, Cumhuriyet
geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla beraber, tarihinde ilk kez, 4 Nisan 2012’de, özel yetkili
darbecilerin yargılanması önünde engel teşkil Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından,
ettiği ileri sürülen o meş’um madde ilga edildi darbeyle yönetime el koymuş kişilerin
ve darbecilerin yargılanmasının önü açılmış yargılanmasına başlandı. Birçok “hukukî ve
oldu. Bu yöndeki ilk adımı atan Özel Yetkili politik tartışmayla” başlayan davaya üç
Savcı Kemal Çetin’in 03 Mart2012 tarihinde celsedir, sanıklar Kenan Evren ve Tahsin
mahkemeye sunduğu 2012/2 no’lu Şahinkaya -bir 12 Eylül müessesesi olan ve
iddianameye5 yöneltilen pek çok eleştiri defalarca tartışmalı kararlara imza atmış Adlî

3 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı 6 Ayrıntılı bilgi için bkz. E. Azarkan, “Uluslararası
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun, no. Hukukta İnsanlığa Karşı Suçlar”, Ankara
5170, 07.05.2004, Resmî Gazete, sayı 25469, Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 3,
22.05.2004. 2003, s. 275-299.
4 Osman Doğru, “Yargılanan 12 Eylül”, Radikal İki, 7 Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType= Mahkemesi’nin tüzüğünde ve davanın yargılanma
RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1089398&Categ sürecinde tanınan uluslararası hukuk ilkelerini
oryID=42, erişim tarihi 29.07.2012. ifade eder. Dünya barışına karşı işlenen suçlar,
5 İddianamenin tam metni için, bkz. http://www. savaş suçu ve insanlığa karşı suç tanımı ilk kez bu
hukukum.com/12-eylul-iddianamesi-tam-metin. ilkeler metninde geçer. “Yearbook of the
15

html, erişim tarihi 29.07.2012. International Law Commission”, 1950, Vol. II


Tıp Kurumu tarafından verilen- “elverişsiz tahaddüs etmiş adeta. Bu nisyan kültürüne
sağlık durumu” raporu sebebiyle gel(e) karşı hatırlama kültürünün yerleşmesi için 12
miyorlar. Darbe suçu işlemiş olan bu faillerin Eylül yargılaması kaçırılmaması gereken büyük
hayatta kalan son ikisinin yargılanması Türkiye bir fırsattır, siyasî tarih açısından eşiktir. Tanıl
siyasî tarihi açısından bir dönüm noktasıdır ve Bora’nın ifade ettiği gibi, “12 Eylül’le
kuvvetle muhtemel ki son fırsattır. Darbeyi hesaplaşmak, darbelerle, askerî vesayetle,
gerçekleştirenlerin “sanık” sıfatıyla hâkim gayrinizamî harp operasyonlarıyla ve Kürtlerin
karşısına geçmesi önemli ve kaçırılmaması inkârıyla geniş kapsamlı bir hesaplaşmaya kapı
gereken bir hesaplaşma imkânıdır. açabilir”.10 Yargılamanın siyasî ehemmiyeti bu
Yargılamanın gerekliliği, yararlılığı ve bir noktadadır, odaklanılması gereken, toplumsal
hesaplaşma fırsatı olmasının sebeplerini şöyle muhalefetin işle(t)mesi gereken, sesini daha
sıralayabiliriz:8 çok duyurmasını ve geniş toplumsal kesimlere
hitap etmesini sağlayacak olan bu noktadır; bu
• Yargılama sürecinde, ağır suçlar ve failleriy- dava geçmişle hesaplaşmanın kilit noktası
le birlikte bunların mağdurları da belirlenir. olabilme ihtimaline haizdir. Öte yandan, 12
Mağdurluğun yargısal yolla tanınması, Eylül gibi bir askerî darbeyle hesaplaşmak,
acıların resmî yoldan tanınmasını ifade eder. sadece dönemin Milli Güvenlik Konseyi
• Bu süreç geçmişte yaşanan birtakım üyelerine yargı yolunun açılmasıyla
olayların aydınlatılmasına çok önemli halledilebilecek bir mesele değil. Evren ve
katkılarda bulunabilir (darbe öncesi Şahinkaya’nın “darbe fiilinden” değil, o
gerçekleşen Maraş, Çorum, ve 1 Mayıs 1977 dönemde işlenmiş olan suçlardan ve
katliamları vb.). ihlallerden de yargılanması gerekir. Bunun yanı
sıra, 12 Eylül Başbakanı Bülent Ulusu ve 12 Eylül
• Bu dava, yeni bir dönemin başladığın ve bu hükümeti üyelerinden Danışma Meclisi
dönemde geçmiştekilerden farklı normların
üyelerine, sıkıyönetim komutanlarından
geçerli olduğunu gösterme ve bunu topluma
sıkıyönetim cezaevi müdürleri, cezaevi
anlatma işlevi görecektir.
istihbarat subayları, cezaevi işkencecileri ve
• Bu davanın görülmesi, intikam duyguları için işkenceye katılan doktorlarına kadar, dönemin
bir alternatif oluşturur ve şiddet döngüsü- tüm sorumluları yargılanmalı ve dava
nün kırılmasını sağlayabilir. genişletilmelidir. Müdahillik taleplerini
• Ve nihayet dava caydırıcılık işlevi görecek ve çoğaltmak ve bununla beraber etkili bir siyasî
geçmişin tekrar etmesini önleyecektir. çerçeve ve zemin oluşturmak, stratejik olarak
“12 Eylül”ün yargılanmasını sağlayabilme
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde unutacak ve
şansını doğuracaktır. Bu kertede Savcı Kemal
unutturacak pek çok şey var: Katliamlar,
Çetin’in 47 ilin savcılıklarına gönderdiği yazı
darbeler, faili meçhuller... Siyasî tarih, “üst
mühimdir.11 Bu yazıda Çetin, görevsizlik
üste yığılmış nisyan katmanlarından”9

10 Tanıl Bora, “Geçmişle Hesaplaşmak: ‘Söyledim ve


8 König’ten aktaran: Mithat Sancar, Geçmişle Vicdanımı Kurtardım’dan Ötesi”, Birikim, Sayı
Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama 248, Aralık 2009.
Kültürüne, İletişim Yayınları, İstanbul, 2007, s. 132 11 Bu yazının bazı bölümlerine ulaşmak için bakınız:
vd. Sabah, “47 Savcıya 12 Eylül Görevi”, http://www.
9 Tanıl Bora, “Unutmak Her Şeyi Unutmak…”, sabah.com.tr/Gundem/2012/03/10/47-savciya-12-
16

Radikal İki, 11.09.2005, s. 1. eylul-gorevi, erişim tarihi 29.07.2012.


kararının gerekçesini kamu görevlileri 12 Eylül davası, Türkiye toplumunun pek alışık olmadığı
tarafından gerçekleştirilen sistematik işkence “hatırlama kültürü” açısından bir mihenk taşıdır. Bu sürecin
iddialarına dayandırıyor. Bu bağlamda Türk
doğru yönetilmesinin önemi “geçmişle hesaplaşma” noktasında
Ceza Kanunu, Anayasa 90/5. madde, Avrupa
toplanıyor. Demokratik bir hukuk devletini amaçlayanların
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda yapması gereken, yapılan hukuksuzluklarla mücadele etmek,
zamanaşımı işletilemeyeceğini savunup, bu hukuksuzlukların, hak ihlallerinin unutulmamasını ve daha
savcılıklardan bu suçlar için gelen şikâyetleri önemlisi hesaplaşmayı sağlamak olmalıdır.
değerlendirip soruşturma başlatmalarını
istiyor.
12 Eylül davası, katliamlar, yargısız infazlar,
Kuşkusuz Kemal Çetin’in diğer savcılıklara
işkenceler, faili meçhullerle dolu olan karanlık
gönderdiği, emir niteliği haiz olmayan bu yazı
Türkiye siyasî tarihini şimdilik bir mum kadar
insan hakları hukuku açısından büyük önem
aydınlatabiliyor. Bunu projektöre çevirerek
arz ediyor. Ancak bu yazının emir niteliğini haiz
topyekûn bir hesaplaşmayı sağlamak ise salt
olmaması aynı önemi pratikte sağlayamıyor.
siyasî iradenin yahut iktidarın değil, toplumsal
Hâkim ve savcıların genel algısı ve devlet
muhalefetin de en aslî görevidir.
odaklı tutumları12 bu davaların açılması
açısından engel teşkil edebilecek nitelikte.
Siyasî irade ve toplumsal muhalefetin bu
noktadaki tavrı ve tutumu önemlidir. Özellikle
siyasî iradenin darbelerle hesaplaşma gibi bir
derdi varsa, bu konuda gereken her türlü adımı
atmalı, savcıları deyim yerindeyse
cesaretlendirmelidir. Darbe dönemiyle ilgili
şikâyetlerin devam etmesi ve bu anlamda
büyük bir toplumsal muhalefet desteği
kazanılması ise yine savcılıklar üzerinde
müspet manada etkin bir rol oynayacaktır.

12 Eylül davası, Türkiye toplumunun pek alışık


olmadığı “hatırlama kültürü” açısından bir
mihenk taşıdır. Bu sürecin doğru
yönetilmesinin önemi “geçmişle hesaplaşma”
noktasında toplanıyor. Demokratik bir hukuk
devletini amaçlayanların yapması gereken,
yapılan hukuksuzluklarla mücadele etmek, bu
hukuksuzlukların, hak ihlallerinin
unutulmamasını ve daha önemlisi
hesaplaşmayı sağlamak olmalıdır.

12 E. Ü. Atılgan ve M. Sancar, Adalet Biraz Es


17

Geçiliyor, TESEV, İstanbul, 2009.


Susurluk Üzerine

Ufuk Uras, 23. Dönem Milletvekili

Bugünden bakıldığında, Kasım 1996’da vuku kampanyaların bugün ağır aksak da olsa
bulan Susurluk skandalının toplumda yarattığı hukukî sonuçlarını görebiliyoruz.
kırılma daha net gözüküyor. “Artık hiçbir şey
Siyasetçi, bürokrat, mafya üçgenine yönelik
eskisi gibi olmayacak” klişesinin aslında
kampanyalar sırasında maksimalist taleplerle/
gerçekleşmemesi için bir neden yok. Derin
hedeflerle ve küçümseyici tepkilerle
devletin bilinen labirentleri ilk defa bu kadar
karşılaşılmıştı, ama bugün bu tür yaklaşımların
açık seçik bir fotoğrafla ortaya çıkınca,
siyasetsizliği gizleyen ucuz bir radikalizm
toplumun geniş kesimleri infiale kapıldı ve
olduğu daha açık görülebiliyor.
uluslararası düzeyde de örnek gösterilen bir tür
sivil itaatsizlik girişimiyle “Aydınlık İçin bir Başbakanlık Teftiş Kurulu’nca hazırlanan Kutlu
Dakika Karanlık” eylemi adeta bir tür vicdan Savaş Raporu’nun kamuoyuna açıklanmayan
hareketi boyutunda ortaya çıktı. kısımlarının geçen bunca zamanın ardından
kamuoyu ile paylaşılmasının önemi
İnsanlar tepkilerinde yalnız olmadıklarını
ortadayken, bu yönde bir siyasî talebin
gördüler, ortak tepkilerle rejimin bir tortusunu
olmaması da ilginçtir. Oysa, hiçbir cinayet
pekâlâ süpürebileceklerini anladılar. Ama aynı
devlet sırrı olamaz. Cinayetler karşısında
zamanda siyasetin pragmatizmi içinde güç
devlet sırra kadem basamaz.
ilişkilerini dönüştürecek bir odak olunmadığı
takdirde her şeyin ellerinden Yurttaş olarak şeffaf toplumdan yana olmamız,
buharlaşabileceğini de acıyla gördüler. Bu özel hayatımızı da içeren bir alan genişliği
konuları hafifseyen, destek olan siyasî yapıları gerektirmiyor tabii ki. Yine o dönem çetelere
oylarıyla da affetmemeyi bildi seçmen. karşı “telekulak” kampanyamızda yasadışı
telefon dinlemelerine karşı suç duyurusunda
Ama ne yazık ki Susurluk skandalına gösterilen
bulunurken, bugün Batı Çalışma Grubu’nun
tepkilerin 28 Şubat sürecinin politik dizilişinin
deşifre edilmesi sürecine az daha ket vuracak
mezesi haline gelmesi engellenemedi, çünkü
bir eylemlilik içine girdiğimizi de şaşkınlıkla
Türkiye’deki cılız sivil toplum dinamiklerinin
saptayabiliyoruz. Bazen farklı dinamikler
başa çıkabileceği bir güç kompozisyonuna da
birbiriyle örtüşebiliyor ya da karşı karşıya
sahip değildik.
gelebiliyor. Ama bugün birçok davada teknik
Yine de bugün kontrgerillaya, çetelere, takip konusunda oluşan haklı tepkilere karşılık,
darbecilere karşı oluşan birikmiş bir bilincin Susurluk döneminde yasadışı dinlemelere karşı
etkisinin ortaya çıkarılmasında önemli bir açtığımız kampanyalarda ve suç duyurularında
kilometre taşı oldu Susurluk skandalı. Dönemin yalnız bırakılmasaydık, bugünün tepkileri çok
18

Çiller, Ağar gibi siyasîlerine karşı açılan daha inandırıcı olabilirdi diye düşünüyorum.
Pervin Buldan ve Perpa katliamında hayatını Karar verecek olduğumuz konu, geleceğimizi
kaybedenlerin yakınları ile birlikte Ağar keyfîliğin ve kuralsızlığın kaosunun mu
davalarında müdahil olmak için belirleyeceği, yoksa yaşamımızı sivil bir
başvurduğumuzda, kamuoyunun davaya çerçevenin sağlayacağı özgüvenin mi tayin
ilgisizliği bizi çok şaşırtmıştı, tıpkı bugün edeceğidir. Bu aynı zamanda, gelecek
Diyarbakır’da görülmekte olan Cemal Temizöz kuşakların yaşamlarını da belirleyecek olan,
davasında görülen lakaytlıkta olduğu gibi. Bu siyasetin yatağını değiştirme cesaret ve
durum gündemin hızla değiştiği Türkiye siyasî kararlılığını göstermeyi gerektirmektedir.
konjonktüründe, fikri takibin ve toplumsal
21. yüzyılda, hem uluslararası konjonktür, hem
hafızanın canlı tutulmasının demokrasi
de Türkiye demokrasisinin ihtiyaçları açısından
mücadelesi açısından hayati önemini
geri dönülmez bir noktada olduğumuzu
gösteriyor.
düşünüyorum. Biliyoruz ki pirinçten pilav olur,
Susurluk ile deşifre olan kontrgerilla/çete pilavdan pirinç olmaz, ama bunca çabadan
faaliyetinin, tıpkı demokratik ülkelerde olduğu sonra fazla sulandırmaktan ölçüsü kaçmış bir
gibi sistemli bir kamuoyu ilgisi ve mücadelesi lapanın tatsızlığına da mahkûm olamayız.
ile tasfiye edilmesi, demokrasinin uluslararası
Bunca zaman sonra seçenekler hâlâ değişmedi;
standartları ile oluşan açı farkını ortadan
toplum olarak Susurluk’un kokuşmuş gerçeği
kaldırmaya yönelik çabalara karşı direnişin de
ile yüzleşerek, bunun gereği olan idari, hukukî,
hızını kesecektir. Demokratik bir anayasa ve
siyasî yapıyı dönüştürecek adımları kararlılıkla,
yasaların hayata geçirilmesi ve 12 Eylül
hiçbir taktik hesap ve pazarlığa kurban
rejiminin tasfiyesiyle eş anlı olarak, aysbergin
etmeden atacak mıyız, yoksa hayatımızı
boyutunu hiçbirimizin bilmediği suyun altında
yüzleşmek yerine yüzsüzleşme ya da daha da
kalan kısmının üzerine gidilmesi, demokratik
fenası yüzgöz olmayı sürdürerek karartacak
siyasetin de samimiyet testi olmayı
mıyız?
sürdürüyor.

19
Bir Adalet ve Vicdan Yolculuğu:
Diyarbakır Askeri Cezaevi
Nimet Tanrıkulu, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma Ve Adalet Komisyonu

AMAÇ, YÖNTEM, TARİHÇE yaratıyor. İşte bu sebepten dolayı, 12 Eylül


sürecinde bu cezaevinde hüküm süren işkence
Diyarbakır 5 No’lu Askerî Cezaevi, pek çok
ve zulüm koşullarının açığa çıkarılması
simgesel ve özel anlama sahip bir mekân.
amacıyla “Diyarbakır Askerî Cezaevi Gerçeğini
Darbe dönemindeki en korkunç işkencelerin
Araştırma ve Adalet Komisyonu” adı altında
yaşandığı zulüm politikalarının merkezlerinden
bir komisyon kurduk.
biri olarak tarihteki yerini aldı. Kürt
meselesinde sürecin geldiği noktada milat Komisyon’un Kuruluşu
olarak varlığını korudu.
Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve
Darbeciler Cezaevi duvarları arasında, zulüm Adalet Komisyonu’nun kuruluş çalışmalarının
mekanizmalarını harekete geçirip işkencelerini ilk adımı Diyarbakır Askerî Cezaevi dosyasının
soğukkanlılıkla uygularken, hedeflerinde Kürt açılması oldu, bunu ise “Dörtler” olarak bilinen
politikasında ulaşmak istedikleri belirli bir Ferhat Kuntay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve
amaç vardı. Bugün, gerçekle yüzleşmekten Necmi Öner’in cezaevindeki insanlık dışı
ürkmeden Diyarbakır Askerî Cezaevi’nde o uygulamaları protesto etmek için 1982
günlerde yaşatılanlara tekrar bakmak senesinde kendilerini yaktığı 18 Mayıs tarihine
gerekiyor. Bu çalışmanın başlatıldığı günlerde denk getirdik. 18 Mayıs 2007’de İstanbul
Türkiye’de gerçekle ve geçmişle yüzleşme Sultanahmet Cezaevi’nin önünden
geleneği olmadığı gibi, adaletin koşulsuz Diyarbakır’a, “gerçek ve adalet yolculuğu”na
işletilmesi gibi bir uygulama da yoktu. Aradan çıktığımızı bir basın açıklaması ile ilan ettik.
geçen yıllar zarfında hiçbir değişiklik olmadı, 2007 yılının yazında Komisyon’u kimlerle
bugün bunlar hâlâ yok. kuracağımızın arayışına girdik. İsimleri tespit
78’liler Girişimi olarak, Diyarbakır Cezaevi’ni edip, bu isimlere ulaşmaya çalıştık. Komisyon
akademisyen, hukukçu, sanatçı, siyaset bilimci,
ele almamızın sebebi bu cezaevinin 12 Eylül
insan hakları savunucusu, doktor gibi çeşitli
sürecinin en kanlı cezaevi özelliğini taşıması ve
mesleklerden 50’nin üzerinde kişiden
burada Kürtlerin kimliğini yok etmeye yönelik
oluşturuldu.
olarak sürdürülmüş olan “vahşet”
uygulamalardır. Zamanında burada Diyarbakır Askerî Cezaevi önünde 12 Eylül
yaşananlarla ilgili çok sayıda tanık olmasına 2007’de Komisyon üyesi ellinin üzerinde
rağmen, devlet bugüne kadar gerekeni arkadaşımız, bölge milletvekilleri, belediye
yapmadı, toplum ise burada yaşananlardan hiç başkanları, sivil toplum kuruluşları,
haberdar değil. İşkence ve zulüm karşısındaki demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları,
bu umursamazlık, barışçı ve özgürlükçü bir sendikalar, odalar ve halk arasından binlerce
20

toplum tasavvuru önünde ciddi bir engel kişi ile yaptığımız basın açıklamasıyla,
Diyarbakır Askerî Cezaevi Gerçeğini Araştırma Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonları”
ve Adalet Komisyonu’nun kuruluş sürecinin fiilî olarak oluştu. Yerel görüşmelerde kendi
başladığını ilan ettik. alanıyla ilgili herkes seferber oldu. Yerel destek
ve dayanışma ilişkileri, zaman içinde
Komisyon’un kuruluşunu düzenli bir süreç
bulundukları yerlerin ötesine geçerek
olarak ele almayı hedefledik. Bizim için
çalışmalara eklendi.
dayanak oluşturacak temel ilkelerin açığa
çıkması, yazılı bir metne dönüştürülmesi ve Kamuoyu Önünde
üzerinde birlik sağlanması amacıyla bir dizi
çalışma yapmamız gerekiyordu. Ekim 2007- Zaman içinde, Komisyon çalışmalarının
Mart 2008 arasında gerçekleşen tartışmalar ve sonuçlarını belirli aşamalar kamuoyu ile
diyaloglar sonucunda Komisyon’u ve paylaşma ihtiyacı ortaya çıktı. 11 Eylül 2009’da
görevlerini tanımlayan ortak bir metne ulaşıldı. İstanbul Tabipler Odası’nda ve Mayıs 2011’de
Taksim Hill Otel’de yaptığımız basın
Yüzleşme Görüşmeleri toplantıları ile çalışmaların sonuçlarını
kamuoyu ile paylaştık. 25-26 Haziran 2010
İlk olarak, 18 Mayıs 2008’de İstanbul’da ve tarihinde “Türkiye Diyarbakır Askerî Cezaevi
Urfa-Suruç’ta, Diyarbakır Cezaevi çıkışlı eski Gerçeği ile Yüzleşiyor” sempozyumunu ve
mahkûmlardan oluşan kalabalık guruplarla “Gecenin Karanlığından Şafağın Aydınlığına”
yüzleşme toplantıları yaptık. İstanbul’da resim ve fotoğraf sergisini düzenledik. 2011
Sefaköy, Ümraniye, Okmeydanı, Gazi Mahallesi
yılında aynı çalışma daha kapsamlı bir şekilde
gibi semtlerde Diyarbakır Askerî Cezaevi
Ankara’da düzenlendi. 3 Aralık 2011’de ise
sergileri düzenledik.
İstanbul’da daha büyük bir sempozyum
2008 Temmuzundan günümüze kadar, Urfa gerçekleştirdik.
Merkez/ Suruç/ Hilvan; Antep merkez; Mardin 22 Eylül 2011’de Karşı Sanat Çalışmaları
Merkez/ Kızıltepe; Diyarbakır, Batman, Siirt, Galerisi’nde, 12-20 Kasım tarihlerinde TÜYAP
Hakkâri/ Yüksekova/Çukurca/Şemdinli; Kitap Fuarı’nda, Aralık 2011’den Şubat 2012’ye
Mersin, Adana, Osmaniye, İzmir, Ankara ve kadar da Diyarbakır ve Urfa kent merkezlerinde
İstanbul kent ve ilçe merkezlerinde tanıklık 125 sanatçının eserlerinden oluşan “Diyarbakır
görüşmeleri yaptık. Bu görüşmelerde, Hapishanesi Ne Yana Düşer?” sergisini
Diyarbakır Askerî Cezaevi çıkışlı eski gerçekleştirdik. Tüm bu çalışmalarla ilgili
mahkûmlar, bu mahkûmların eşleri, çocukları, olarak çok sayıda gazete makalesi yayımlandı,
anne ve babaları, avukatları ve savcılarından radyo ve televizyon programları yapıldı,
oluşan toplam 517 kişi, Kürt halkı ve Türkiye söyleşiler gerçekleştirildi ve basın açıklamaları
toplumunun geleceği açısından son derece yapıldı.
önemli bir tarihsel dönemin mağduru ve tanığı
olarak, işkenceleri, tecavüzleri ve ölümleri Suç Duyuruları ve
anlattılar. Bu süreçte 517 başvuru formu, 466 Soruşturma
adlî tıp formu, 450 travma testi formu
11 Ekim 2010 tarihinden başlayarak üç kademe
doldurduk, 800 saatlik sesli kayıt yaptık.
şeklinde yaptığımız suç duyurusu
32 arkadaşımız Komisyon’un çalışmalarının başvurusunun sayısı son kertede 1.500’e
tamamına, 15 arkadaşımız ise bir kısmına yaklaştı. Ocak 2011’de Diyarbakır Cumhuriyet
21

katıldı. Bu arada “Bölgesel Diyarbakır Cezaevi Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturmayı


ve olası davayı takip için merkezi Diyarbakır sürecin sonunda, “Diyarbakır Cezaevi’nin
Barosu’nda olmak üzere Ankara, İstanbul ve hesabının sorulması ve bunun araçlarının nasıl
İzmir’de gönüllülerden oluşan avukat grupları yaratılacağının bulunması gerektiğini” ifade
oluşturuldu. Diyarbakır Askerî Cezaevi etme aşamasına gelmiş bulunuyorlardı. Bu
Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu hesap sorma isteği onlara gerçek ve adalet
tarafından hazırlanan “ön rapor”lardan arayışının evrensel dilini kullanmayı öğretmişti.
sonuncusu, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı
tarafından yürütülmekte olan soruşturmaya Diyarbakır Cezaevi gerçeğini yaşamış olanlar,
katkısı olacağı kanaatiyle, 2012 Haziran ayında anlatırken o günleri yeniden yaşıyorlar.
savcılıkla paylaşıldı ve yargının Ellerinde yaşayan kanlı bir miras var. Aradan
değerlendirmesine sunuldu. geçen otuz yıla rağmen, yaşananlar ruhlarda,
duygularda ve düşüncelerde hâlâ aynı etkiyi
Savcılığa sunulan ön rapor; hukukçular, yaratıyor. Eldeki bu kanlı mirasın tam bir
sosyologlar, siyaset bilimciler, doktorlar, dökümünü yapabilmek için, o günleri yaşamış
psikologlar, sanatçılar, gazeteciler ve insan Kürt arkadaşların anlattıkları kayıt altına
hakları savunucuları gibi farklı alanlardan alınıyor, görüş ve yardımları ışığında çalışmalar
gelen komisyon üyelerinin titiz bütün hızıyla sürdürülüyor.
değerlendirmelerinden oluşturuldu. Diyarbakır
Askerî Cezaevi’nde yaşananlarla ilgili yapılan Aydın–Halk İlişkisi
çalışmalar, işkence, insanlık dışı muamele ve
onur kırıcı davranışlar yoluyla insanlık suçu Çalışmanın en özgün yanlarından birisi, çeşitli
işlendiği gerçeğini ortaya koymuştur. meslek gruplarından kişilerle akademik bir
grubun bir araya getirilerek hiçbir fon veya
“Diyarbakır Cezaevi İnsan maddî destek olmaksızın geniş bir katılımcı
Hakları Müzesi Olsun” yelpazesinin oluşturulmasıydı. Katılımcılar,
Kampanyası Kürt halkıyla işbirliği içinde, aylarca süren

Topladığımız 100 bin imza doğrultusunda, çalışmalarla konunun felsefesini hep birlikte
Diyarbakır Askerî Cezaevi’nin insan hakları kurdular. Zamansızlık nedeniyle düzenlenen
müzesine dönüştürülmesi için kampanya panellerde bulunamayan katılımcılar, bunu
başlatıldı. Müze kapsamında bir zenginlik Komisyon çalışmalarında aktif ve yoğun
yaratmak amacıyla, bilgi, belge, mektup, biçimde çalışarak telafi ettiler. Bu faaliyetler
fotoğraf, resim, desen, giysi, günlük kullanım katılımcıların bölge halkıyla yüz yüze
eşyası gibi objeleri en kısa zamanda derlemeye gelmesine olanak sağladı.
başlayacak bir organizasyon kurmak amacıyla
başlatılan çalışmalar hâlihazırda devam ediyor. Emek Süreci
Bu çalışmaya zemin oluşturan kaynak, maddî
“Diyarbakır Anlatılmaz, destek ya da herhangi bir kurumun yaratacağı
Yaşanır”dan  Hesap Sorma fondan ziyade, insan emeğidir. Böylesine önemli
Diline sonuçlar yaratacak bu türden bir toplumsal
Komisyon çalışmaları başladığında kendisini olayın araştırılması, projecilik yöntemiyle
“Diyarbakır anlatılmaz, yaşanır” şeklinde ifade gerçekleştirilecek bir girişim olamazdı.
etme aşamasında olan bu tutuklular, Dolayısıyla, burada ihtiyaç duyulan destek
22

Komisyon’un görüşmelerinin devam ettiği maddî bir kaynak değil, devrimci değerler ve
idealleri gölgelemeyecek, amaç-araç tutarlılığını Türkiye’de “meşru hakikat komisyonu” olarak
dikkate alan, dayanışma esaslı, üretkenliği çalışan bizler, bu yeni deneyimi birlikte iş
amaç edinen bir çalışma ruhuydu. yaparak yaşıyoruz. Bu günlere gelmemizde en
büyük etken, başlarken söylediğimiz sözün
İşte bu sebeplerle, bu çalışmanın her
arkasında durmamız, başlangıç ilkelerimize
aşamasını içeren bütün bu süreç, emeğe ve
bağlı kalmamız oldu. Bütün kararlar Komisyon
insana verilen değerin üzerine kuruldu. Bu
toplantılarında alındı, bu kararlar alınırken
zaman zarfında, demokratik kitle örgütleri,
sadece merkezî komisyonun değil, yerel grup
sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve
ve toplulukların görüş ve önerileri de dikkate
bireyler, hiçbir katkılarını esirgemediler. Maddî
alındı. Her aşamada alınan kararlara ve ortaya
ilişkilerin araya sokacağı mesafe olmaksızın,
çıkan eğilimlere uygun davranıldı, bu anlamda
bütün katılımcılar ile bölge halkı ve belediyeler
Komisyon toplantıları meşru zeminimiz oldu.
son derece içten bir ortaklık içine girdiler. Dört
Bir dönem katıldığımız Güney Afrika deneyimi
yıl önce sekiz-on kişilik bir grupla başlayan
faaliyetler, zaman içinde gittikçe artan sayıda üzerine yapılan çalışmalarda, çalışmaların
kişinin katılmasıyla büyüdü, genişledi, yürütücüsü Alex Boraine, “her ülkenin bu
yoğunlaştı ve gelinen noktada yüzlerce kişinin türden hakikat çalışmaları özgündür”
sahiplendiği büyük bir çalışmaya dönüştü. tespitinde bulunmuştu; evet, biz de farklıydık.

Gündem, İlkesel Duruş ve Acıları ve Yaşamı


Meşru Zemin Ortaklaştırma
Türkiye’nin politik gündemi içerisinde, dört Dünya üzerindeki örneklere bakıldığında, bu tip
yıllık süreçte Komisyon kendi gündemini “Gerçek ve Adalet Komisyonları” daha çok
oluşturdu. Tıkandığı anlarda faaliyete dayalı iktidar değişiklikleri sonucu ortaya çıkıyor.
pratik adımlar atarak çalışmada mesafe kat Bizde “demokrasi” adına diyebileceğimiz bir
etti. Bağımsız bir gündeme sahip olma ve kendi iktidar değişikliği yaşanmıyor. Yeni demokratik
yolunda yürüme ısrarı, Komisyon’un güçler ise, ağır insan hakları ihlalleri ve
faaliyetlerinin kendi temelleri üzerinde kontrgerilla örgütlenmelerinin üzerini
şekillenmesini ve süreklilik kazanmasını kapatarak iktidar olmaya kalkışıyorlar. Bu
sağladı. Devletin bu tip komisyonlara ve adalet
arayışına kapalı olması, Komisyon’un
çalışmalarında bilimsellik ve kayda dayalı Dünya üzerindeki örneklere bakıldığında “Gerçek ve Adalet
titizliği esas alan kendi yöntemini Komisyonları” daha çok iktidar değişiklikleri sonucu ortaya
geliştirmesine yol açtı. Her katılımcı kendi ait
çıkıyor. Bizde adına “demokrasi” diyebileceğimiz bir iktidar
olduğu disiplinin alanıyla ilgili konulara
değişikliği yaşanmıyor. Yeni demokratik güçler ise, ağır insan
odaklandı. Bilimsel alanla sanat, kültür ve
politika alanları bir araya getirildi. Her türlü
hakları ihlalleri ve kontrgerilla örgütlenmelerinin üzerini
zamansızlık ve imkânsızlık sorunu karşısında, kapatarak iktidar olmaya kalkışıyorlar. Bu durumda, sivil
bütün Komisyon üyeleri işbirliği yapmayı, toplum bu ihtiyacı kendisi gündeme getiriyor ve devlete rağmen
birbirine yardım etmeyi ve birbirine karşı ve aşağıdan yukarıya, bu tür oluşumlar ortaya çıkıyor. Bu tür
anlayış göstermeyi öğrendi. Bu da, meşru komisyonlar gayri resmî birer “hakikat komisyonu”
katılımcıların birlikte çalışma ve sorumluluk olarak kuruluyor.
23

üstlenme duygularını geliştirdi.


noktada, bir “alan temizliği” yapılması Nihai olarak, bu Komisyon, savaş sürecinden
gerekiyor. Türkiye’de belli bir iktidar barış sürecine geçişte, Diyarbakır Askerî
değişikliğinin ardından böyle bir alan Cezaevi’nde yaşanan vahşetin gözler önüne
temizliğine ihtiyaç duyulmuyor. Bu durumda, serilmesi, bu cezaevinin toplumda açtığı
sivil toplum bu ihtiyacı kendisi gündeme yaraların hukuk ve adalet duygusu ile sarılması
getiriyor ve devlete rağmen ve aşağıdan ve Kürtlüğün ve Kürtçenin varlığını özgürce
yukarıya, bu tür oluşumlar ortaya çıkıyor. Bu sürdürmesi amacıyla kuruldu. 12 Eylül darbesi
tür meşru komisyonlar gayri resmî birer sonrasında iktidara gelen güçlerin, Diyarbakır
“hakikat komisyonu” olarak kuruluyor, Cezaevi’nde işlediği insanlık suçunun yarattığı
çalışmalarıyla kendi önünü de açarak zamanla “yarılmayı’’ ortadan kaldırmanın, acıları ve
resmîleşiyor. yaşamı ortaklaştırmanın temel bir yolu da bu!
24
Röportaj

Eren Keskin, Avukat

1) Sizce, insanlığa karşı suçları nasıl “sivil halka yönelik yaygın ya da sistematik”
tanımlayabiliriz? Bunu gerek hukuki saldırıyı yeterli bulmaktadır.
normlar gerekse kavramsal açıdan, genel
Yine insanlığa karşı suç tanımında “devletin
olarak dünyadaki birkaç örnek üzerinden
açıklayabilir misiniz? Dünyada bu tanımla resmî temsilcisinin aktif ya da pasif katılımı”
ilgili yaşanan gelişmeler nelerdir, mesela gerekmektedir.
tanımın genişlemesi veya hukuk pratiğinde
Yani Roma Statüsü’nün 7. maddesinde
daha yaygınlaşması ya da azalması nasıl
insanlığa karşı suç tanımlanırken kısaca üç
olmaktadır?
koşuldan söz edilmektedir.
İnsanlığa karşı suç tanımı ilk kez Nürnberg
1. Fillin yaygın ve sistematik bir saldırı
Mahkemeleri ilkeleri çerçevesinde yapılmıştır.
biçiminde gerçekleştirilmesi,
“Gerçekleştirildikleri ülkelerin ulusal
kanunlarını çiğneme olarak tanımlanıyor olsun 2. Fillin sivil halka yönelik olması,
ya da olmasın, öldürme, yok etme,
3. Failin kasıtlı biçimde ve kendi suçunu da
köleleştirme, sürme, hapsetme, işkence,
kapsayan bu saldırının bilincinde olarak
tecavüz ve diğer insanlık dışı fiilleri içeren ve bir
hareket etmesi.
sivil halka yönlendirilmiş vahşet ve suçlar ile
siyasal, ırksal ya da dinî düzen saiki ile yapılan 2) Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan halini
zulümler” bu tanımın içindedir. yeterli buluyor musunuz, ya da bu madde
daha iyi nasıl düzenlenebilir ve mevcut
İnsanlığa karşı suç tanımında zaman içinde
durumdaki ihtiyaçları nasıl bir kapsamda
ilerlemeler olmuştur. Örneğin uluslararası
karşılar? İnsan haklarıyla ilgili uluslararası
hukukta insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı
uygulanamayacağına dair bir Birleşmiş sözleşmelerin iç hukuk metinlerinin
Milletler sözleşmesi, hakeza zamanaşımının üstünde yer alması kuralı bize daha geniş
uygulanmasını engelleyen bir Avrupa bir yorumda bulunma imkânı verir mi?
Komisyonu sözleşmesi de bulunmaktadır. . İnsanlığa karşı suç tanımı Türk Ceza
İnsanlığa karşı suçlar tanımlanırken önceleri Kanunu’nun 77. maddesinde yapılıyor. Bu
bu suçlar silahlı iç çatışma durumu ile tanımın Ceza Kanunu’na girmiş olması
ilişkilendirilmekteydi. Ancak, Roma önemlidir, ancak, yasanın yazımının ardından,
Statüsü’nün tanınmasıyla bu ilişkilendirme de uygulamaya geçirilmesi için yer alması gereken
son buldu. irade yetersiz ve isteksizdir.

Roma Statüsü’nün 7. maddesi “silahlı çatışma” Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef gerçek
25

durumunu zorunlu bulmamakla kalmayıp, bir “hukuk devleti “ olmamakta direniyor.


Uygulamaya kıyasla, pozitif hukuk nispeten kapsamını daraltmaz mı? Diyarbakır ve
daha iyi görünse de, o da son derece yetersiz Cizre’de yaptığı katliam sebebiyle
kalıyor. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nda yer yargılanan Cemal Temizöz ve
alan insanlığa karşı suç tanımında, resmî arkadaşlarının temelde TCK 77’den
devlet görevlilerinden hiç söz edilmiyor. yargılanmaları gerekirdi.
Maddenin 4. fıkrasında bu suçlardan dolayı
Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı kurumları
zamanaşımının işlemeyeceği yazılıyor. Ancak
üzerinde, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana
yine de asıl sorunlar uygulamada…
militarizme bağımlılık söz konusu…
Bugüne dek insanlığa karşı suç tanımına
Devletin resmî ideolojisi söz konusu güçler
girecek birçok suç, devlet güçleri tarafından
tarafından son derece içselleştirilmiş durumda.
işlendiği halde tek bir devlet görevlisi dahi bu
Bu nedenle yazılı hukukta “göstermelik” olarak
nedenle yargılanmadı. Kaldı ki, insanlığa karşı
bazı ilerici sayılabilecek tanımlar yapılsa da,
suç kapsamında değerlendirilecek ve devlet
pratikte bunun örneklerine rastlayamıyoruz.
görevlileri tarafından işlenmiş suçlarda,
işkence, tecavüz, zorla kaybetme gibi birçok Sivas davası, Cemal Temizöz davası ve 12 Eylül
olayda yasada açıkça yazılı olmasına rağmen davası uluslararası insanlığa karşı suç tanımı
mahkeme ve savcılıklar tarafından önümüze çerçevesinde birer örnek davadır aslında.
sürekli “zamanaşımı engeli” çıkartılıyor. Hepsinde de devletin resmî görevlilerinin aktif
katılımı söz konusudur. Olayların hepsinde de
Türk Ceza Kanunu’ndaki insanlığa karşı suç
kasıt vardır ve olayların hepsi de sivil halka
tanımı metninden benim anladığım şudur:
yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.
“Sanki birtakım kişiler bir araya gelip bir örgüt
oluşturup insanlığa karşı suç işlerlerse” bu Gerçek budur. Eğer yargı uluslararası hukuku
madde uygulanır. Madde içeriğinden hiçbir baz alarak ve bağımsız olarak davranabilseydi
şekilde devlet görevlilerinin kastedilmediğini bu davaların iddianameleri farklı hazırlanacağı
düşünmekteyim. Ancak, yargı eğer bağımsız gibi sonuçları da çok farklı olurdu. Bu nedenle
davranabilirse, iç hukuk yetersiz dahi olsa asıl sorgulanması gereken sistemin yargıyı
Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası kuşatan militarist yapısıdır.
sözleşmeleri esas kabul edip, geniş yorumda
bulunarak devlet güçleri tarafından işlenmiş Yargı bütünüyle devleti korumakta ve devlet

suçların üzerine gidebilir. Ancak, henüz böyle güçleri tarafından işlenen suçları yok

bir durumun çok uzağında olduğumuzu hepimiz saymakta, zamana yaymakta, unutturmaya

bilmekteyiz. çalışmaktadır.

3) Sivas davasında hâkimin verdiği karar 4) Genel olarak yüksek yargının, özellikle de
bugüne kadar bu konuyla ilgili verilmiş Yargıtay’ın nasıl bir tavır sergileyeceğini
yegâne karar, ancak eksik bulup düşünüyorsunuz?
eleştirenler var; özellikle “kamu görevlisi” Bugüne kadarki pratiklerine baktığımızda
kısmıyla ilgili olarak… Mesela istihbarat yüksek yargının farklı bir tutum sergileyeceğine
elemanı olarak kullanılan İtirafçıların inanmıyorum. Ne yazık ki, yüksek yargı
kamu görevlisi olup olmadığı kararını organları da militarist sistemin kırmızı
hâkimin takdir yetkisine bırakmak suçun
26

çizgileriyle donatılmış ve bu durumu


içselleştirmiştir. Bütün bunları genel bir
demokratikleşme çerçevesinde düşünmek ve
militer sistemin açmazlarını sivil bir bakış
açısıyla ve yoğun bir biçimde tartışmak
gerekmektedir.

27
TESEV
Bankalar Cad.
Minerva Han, No: 2 Kat: 3
34420 Karaköy İstanbul
T +90 212 292 89 03
F +90 212 292 90 46
www.tesev.org.tr
28

You might also like