Professional Documents
Culture Documents
Geçmişle Yüzleşme ve
Mevcut Davalar DEMOKRATİKLEŞME
Değerlendirme Raporu
PROGRAMI
Giriş
Koray Özdil, TESEV Demokratikleşme Programı
Cinayet ve kişilerin zorla kaybına sebebiyet Devletin siyasî faili meçhul cinayetler ve
verme eylemlerinin bir siyasal düzenle ilişkisine kayıplardaki merkezî rolünün birkaç boyutu
bakıldığında, bunlar öncelikle hukukî sorunlar vardır:
olarak görülür ve bu fiiller pozitif hukuk
bakımından suçtur. Failleri hemen her hukuk 1. Bu suçlarda devletin doğrudan ya da dolaylı
düzeninde en ağır cezalara çarptırılır. Fakat olarak içinde yer aldığı pratiklerin açığa
cinayet ve kayıp yaratma fiilleri bir sistemin çıkarılması gerekir.
korunması ya da sürdürülmesi amacıyla ve/ 2. Gerçekleşmiş suçların maddî ve manevî
veya ideolojik arka planı olan tercihlere dayalı zarar verici sonuçlarını gidermek için, güçlü
gerçekleşiyorsa, bu noktada, bu fiiller sadece bir siyasal iradenin devleti bu çözümleri
bir hukukî sorun olmaktan çıkar, siyasî bir üretmeye, yani siyasal ve toplumsal adaleti
soruna dönüşür. sağlamaya zorlaması gerekir.
Bu nedenle siyasî faili meçhul cinayetleri ve
3. Suç ve ceza hukukuna göre bu eylemlere
kayıpları sadece hukukî bir mesele olarak ve
ilişkin gerekli hukuk pratiklerinin üretilerek
yürürlükteki hukukun kurallarına göre
bireysel bağlamda hukuksal adaletin
değerlendirmek yetmez. Eğer böyle yapılırsa,
sağlanmasında devlet işleyişinin etkin rol
yani siyasî nitelik bir kenara bırakılıp sorun suç
oynaması gerekir.
ve ceza hukukunun yürürlükteki kurallarına
göre çözülmeye çalışılırsa; birincisi sorun asla 4. Bir daha siyasî faili meçhul cinayetler ve
çözülmez, ikincisi bu suçlarda fail olarak yer kayıpların olmaması için devleti, yapısı ve
almış kişilere ulaşılsa ve cezalandırılsa bile pratikleriyle bu suçların kaynağı olmaktan
adalet asla gerçekleşmez. Bunun için siyasî faili yahut bu suç pratiklerinin içinde yer
meçhul cinayetler ve kayıplar meselesi pozitif almaktan kurtaracak dönüşümleri sağlamak
hukukun konusu olmadan önce politik hukukun gerekir.
konusudur. Konu politik hukuk çerçevesinde ele
Bu nedenle siyasî faili meçhul cinayetler ve
alındığında devlet bu sorunun merkezinde yer
kayıplar sorununda çözüm, ancak yüzleşme,
alan bir aktöre dönüşür.
adalet ve dönüşüm süreçlerinin iç içe
yürütüldüğü ve bu sürecin merkez aktörünün
1 Belirtmekte yarar var: Konumuz siyasî faili meçhul devlet olduğu bir çabanın sonucu
cinayetler ve kayıplarla sınırlı olduğu için, devletin
bu bağlamda ele aldığımız rolü ve gerçekleşebilir. Yüzleşme meselesi son derece
sorumluluğunun bunun dışında her türlü siyasî
sade bir biçimde, devletin siyasî faili meçhul
cinayet, kayıp, toplu kırım, sürgün, yok etme
3
devreye girmesi gerekir. Devletin bürokratik devletin eylemlerini suç olarak görmeyen eski
ve/veya mevcut siyaset anlayışlarının mahkûm dışılık halini ifade eder. Dolayısıyla hesap soran
edilmesiyle sağlanabilir. Bunu yapmak devlet, hesap sorulan devletin işleyiş
toplumdan destek alan siyasetin görevidir. kusurundan kaynaklanan suçların ortaya
Toplumsal adalet, toplumun, hesap sorulan çıkardığı maddî ve manevî her türlü zarar verici
devletin siyasî suçlarıyla mağdur edilmiş sonucu telafi edecek tarzda bir sorumluluk
toplum kesimlerine ve mağdur edilmiş bireylere altına girerek hesap sorma sürecinin bireysel
sahip çıkıp, geçmişte bu eylemlere açık ya da adalet boyutunu tamamlar. Hesap soran
örtülü onay vermiş yahut görmezden gelmiş devletin bu noktada yaptığı tüm tasarruflar
toplumsal iradeleri mahkûm etmesiyle sağlanır. “telafi hukuku” kapsamında değerlendirilir. Bu
Siyasal ve toplumsal adalet bir anlamda, yönüyle telafi hukuku, devletin kendi öz
siyasetin ve toplumun veya en azından eleştirisi üzerine geliştirdiği hukuk olarak
toplumun belli kesimlerinin bir öz eleştiri tanımlanabilir.
faaliyetidir. Bireysel adalet, yargı yerlerinin
Dönüşüm, hesap sorulan devletin tasfiyesi ile
hem suç ve ceza hukukuna göre gerçek kişi
hesap soran devletin yapılandırılmasıdır ve
sorumlular hakkında işlem yapması ve uygun
bunun temel aracı anayasadır. Çünkü devletin
cezaları vermesiyle sağlanabilir, hem de
niteliği, esasları, yapısı ve işleyişi ancak
tazminat hukukuna göre hesap sorulan
anayasa ile belirlenir. Elbette yeni bir anayasa
devletin “işleyiş kusuru” nedeniyle, devlet tüzel devleti yeniden yapılandırırken bunu bir sürecin
kişiliğinin sorumluluğuna karar verilmesiyle sonu değil yeni bir dönemin başlangıcı olarak
gerçekleşebilir. Bu karar hem yargısal karar yapabilir. Dolayısıyla dönüşüm süreci
olabilir hem de düzenleyici işlemlerle yasama başlangıçta devrimci ama hemen akabinde
ve yürütme kararı olabilir. evrimci, diğer bir deyişle reformcu bir çizgide
gelişir. Bu reformun meşru kaynağı toplumsal
Burada sözü edilen işleyiş kusuru “hizmet
ve siyasal dinamiklerdir. Görünümü ise hukuk
kusuru”ndan tamamen farklı bir kavramdır.
sistemini yeniden yapılandıran yasalaştırma
Hizmet kusuru, devlete yüklenmiş meşru ve
faaliyetidir. O nedenle hukuk reformu olarak
yasaya uygun hizmetlerin yerine getirilmesinde
adlandırılır. Bu reformla amaçlanan da
ortaya çıkan kusurlu eylem ve işlemler
toplumsal dinamikler ve ihtiyaçlar hukukuna
bakımından devletin sorumlu olmasıdır. Oysa
uygun yeni devlet yapısının içinde faaliyet
işleyiş kusuru, devlete yüklenmesi asla
göstereceği hukuk düzenini inşa etmektir.
mümkün olmayan ve devlet hizmeti kavramıyla
ilgisi bulunmayan, siyasî suç sayılan eylemlerin Sonuç olarak, devletin içinde yer aldığı suçlarla
devletin ürettiği ya da içinde olduğu pratiklerle hesaplaşmak, bu suçları cezalandırmak, bu
gerçekleştirilmesidir. Hizmet kusurunda suçların ortaya çıkardığı her türlü maddî ve
hukuka aykırılık, pozitif hukukun çizdiği manevî zarar verici sonucu telafi hukuku
sınırların aşılması, takdir hatası, yetki aşımı, çerçevesinde gidermek için yine devlet eliyle bir
üst norm ihlali gibi durumlarda ortaya faaliyet yürütmek zorunludur. Bunun için iki
çıkmaktadır. Oysa işleyiş kusuru, hukuk devlet tezi üzerinden gitmek son derece anlamlı
tanımazlıktan, dışlayıcı ve baskıcı ideolojik ve önemlidir. Devletin bekası ya da sürekliliği
tutumlardan, belli bir siyasal sistemi topluma ilkesine bağlı kalınmasının, hesap soran
ya da toplumun bir ya da daha fazla kesimine devletin hesap sorulan devletin suçlarına ortak
karşı koruma ya da sürdürme amacıyla üretilen olmak anlamına gelmeyeceği açıkça görülmeli
5
devlet pratiklerinden doğan tam bir hukuk ve kabul edilmelidir. Bu analiz çerçevesinde
Türkiye’nin siyasî faili meçhul cinayetleri ve yahut paralel faaliyetler olarak gelişmesiyle hal
kayıpları sorunu; TBMM’de yasalaştırma ve yoluna girebilir. Bu süreç aynı zamanda bir
komisyon çalışmaları faaliyetiyle, yürütme ve toplumsal değişim ve siyasal dönüşüm süreci
idarenin telafi edici hukuk uygulamaları olarak görülebilir. İşte bu noktada yeni anayasa
faaliyetiyle, yargının suç ve ceza hukuku ile ihtiyacının karşılanması ilk büyük adım olabilir.
tazminat hukuku çerçevesinde vereceği
sorumluluk kararlarıyla, tüm bunların iç içe
6
Kayıp Babanın Çocukları
açıklamamaları.
Devlet mekanizması, iktidarda olan kesimlerin Yöneticisi olduğum İHD Diyarbakır şubesi her
çıkarlarını esas alan yasa, işleyiş ve yapılarla hafta cumartesi günü gözaltı kayıpları, yargısız
donatılmıştır. Bu nedenle muhaliflere yönelik infazlar ve faili meçhul cinayetler ile ilgili olarak
yasalarda tanımlanan “meşru” şiddeti sürekli eylem yapıyor. Bu eylemler üç yılı aşkındır
uygulamaktadır. Etnik nedenlerle Ermeniler, sürüyor, her hafta bir kaybın öyküsü anlatılıyor;
Kürtler, Romenler; dinî nedenlerle Aleviler, bazen bir çocuk, bir anne, bir oğul, bir kardeş
Yezidiler, Gayri Müslimler; sosyal-politik mektuba döktüğü duygularını paylaşıyor. 27
nedenlerle emekçiler, solcular, sosyalistler, Şubat 1997 tarihinde Diyarbakır’da telsizli,
komünistler ve muhalif siyasî partiler, silahlı sivil dört kişi tarafından gözaltına alınıp
Türkiye’de bu şiddete maruz kalan kesimlerden kaybedilen 70 yaşındaki Fikri Özgen’nin torunu
bir kısmıdır. Ancak toplumsal muhalefetin Arjen Özgen, 20 Mayıs 1995 tarihinde gözaltına
yüksek olduğu zamanlarda, yürürlükteki alınıp kaybedilen Ömer Söğüt’ün kızı Berna
yasaların da ötesine geçilerek yasalarda Söğüt, bu eylemlere katılıp duygularını
tanımlanmamış yapı ve yöntemler devlet eliyle paylaşanlardan sadece ikisi.
ve yasal olmayan yollar kullanılarak devreye
Gözaltı kayıplarının bir daha yaşanmaması için
sokulmaktadır.
şunların yapılması elzemdir:
Yasalarda meşru sayılsın yahut sayılmasın,
1. Siyasî irade oluşturulmalıdır.
insan onurunu yok sayan her türlü devlet
şiddeti hukuk dışıdır. Gözaltında kaybetmek de 2. Yasalar uluslararası sözleşmelere ve
aynı biçimde devletin hukuk dışı şiddetinin bir metinlere uygun olarak düzenlenmeli, bu
örneğidir. Türkiye’nin bilinen en eski yönde idari tedbirler alınmalıdır.
gözaltındaki kaybı, rejim muhalifi komünist
3. Var olan adlî tedbirler güçlendirilmeli ve ek
Salih Bozışık’tır. 1925 yılında gözaltına
düzenlemeler yapılmalıdır.
alındıktan sonra kendisinden bir daha haber
alınmamıştır. Yıllar içinde gözaltındaki Onarıcı adalet sürecine ilişkin yapılması
kayıpların sayısı sürekli artmıştır. Bu kayıplarla gerekenler ise şöyle sıralanabilir:
ilgili özellikle iki önemli sıçrama döneminden
1. Devlet yetkilileri kayıplardan dolayı
bahsedebiliriz: 12 Eylül “faşist askerî darbe”
ailelerden ve toplumdan özür dilemelidir.
dönemi ve 90’lı yıllar.
2. Yaşanmış gözaltı kayıpları açığa çıkarılmalı,
90’lı yıllardaki binlerce siyasî kaybın sorumlusu
cenazeler ailelerine teslim edilmelidir.
devlettir. Ağırlıklı olarak Hakkari, Van, Şırnak,
Mardin, Siirt, Diyarbakır, Bitlis, Bingöl, Batman, 3. Yaşanan kayıpların failleri yargılanmalı ve
Ağrı, Kars, Iğdır, Tunceli, Kahramanmaraş, cezalandırılmalıdır.
Gaziantep, Muş, Elazığ illerinde insanlar 4. Maktulün yakınlarına tazminat ödenmelidir.
gözaltına alınıp kaybedildi. Kırsal alandaki köy
5. Maktul yakınlarına yaşadığı sarsıntı ve
yakma ve boşaltma vakalarında Bolu ve
incinme nedeniyle psikolojik destek
Kayseri komando birlikleri, kent
sunulmalıdır.
merkezlerindeki gözaltında kayıp vakalarında
ise ağırlıklı olarak JİTEM yapılanmasının rol Uluslararası sözleşmeler ve hukuk, yaşanan
oynadığı bugün artık dillendirilen gerçek. gözaltı kayıpları ile ilgili olarak, taraf ülkelerin
8
9
Yakın Geçmişte İnsan Haklarının
Ağır İhlallerini Soruşturma/Ma
Sorunu
Tahir Elçi, Avukat, Diyarbakır Barosu
sıra, hukuksuzluğun ve keyfî infazların bazı Jandarma üst düzey görevlileri, hükümeti
devirmek amacıyla darbe tertipleme bir görevlisinin yüzüne karşı yaşanan gerçekleri
faaliyetleri iddiasıyla 2009 yılında Ergenekon ayrıntılı olarak dile getirirken, bir yandan hesap
soruşturması kapsamında tutuklandı. Bu sordular, bir yandan da anısını ve acısını
tarihten sonra hem mağdurlar bu durumdan içlerinde yaşattıkları yakınlarına karşı insanî
cesaret alarak savcılıkların kapısını daha rahat “görevlerini” yerine getirmeye çalıştılar.
yeniden çalmaya başlamış, hem de savcılar AİHM’nin 1990’lı yıllara ait benzer şikâyetlerle
eski meslektaşlarına göre bu soruşturmalara ilgili delil toplamak amacıyla Ankara
daha fazla ilgi gösterir olmuştu. Yine bu Adliyesi’nde düzenlediği bulgu saptama/tanık
tarihten itibaren, bu suçlarla ilgili tanıklık dinleme oturumlarından sonra, belki de ilk
yapabilecek kişiler de -halen ciddi bir korku ve defa, üstelik bir mahkemede, aslında
endişe taşımalarına rağmen- adliyelere “insanlığa karşı suç” oluşturan bu ağır
başvurarak gerçekleri ifade etmeye başladılar. ihlallerle ilgili hakikatler resmî kayıtlara
geçiyordu. Ancak soruşturmalar, binlerce
2009 yılında adlî bir suçtan hükümlü olan bir keyfî/yargısız infaza karşılık, 20 sivilin
tanığın savcılığa başvurarak anılan yıllarda öldürülmesiyle ilgili bu davayla sınırlı kaldı.
Cizre ilçesinde tanık olduğu bazı olaylarla ilgili Hem bu davanın soruşturması aşamasında
bilgiler vermesi üzerine savcılık bir araştırma şikâyetçi ve tanıkların ifadeleri hem de Cizre
başlatmış, anlatılanların yıllardır savcılığın Cumhuriyet Savcılığı’nın adlî kayıtlar üzerinde
raflarında bekleyen dosyalarda yazılı olan yapığı incelemeler sonucunda, bu davanın bir
olayların oluş biçimiyle örtüştüğünü numaralı sanığı olan kamu görevlisinin görev
saptamıştır. Bunun üzerine soruşturmayı yaptığı 1993-1995 yılları arasında, oluşturulan
sürdüren savcılık, aynı tarihlerde Cizre İlçe sivil ekiplerin eylemlerine benzer şekilde
Jandarma Komutanlığı’nda oluşturulan “sivil meydana gelmiş ve faili meçhul kalmış 60-70
infaz ekibinin” içinde yer almış iki eski PKK civarında ölüm olayı olduğu saptanmıştır.
itirafçısının gizli tanık sıfatıyla verdikleri Bunlar, aydınlanmayı bekleyen onca cinayetin
ifadeler ve diğer delillere dayanarak, başta sadece bir ilçede gerçekleşen kısmı. Bölgenin
dönemin Cizre İlçe Jandarma Bölük Komutanı genelinde, binlerce faili meçhul cinayetin
olan ve 2009 yılından itibaren görevini Kayseri sorumlularının soruşturulması ve adalet önüne
İl Jandarma Alay Komutanı olarak sürdüren çıkarılması halen beklenmektedir.
Jandarma Albay Cemal Temizöz olmak üzere
çok sayıda kişi hakkında, 1993-1995 yılları Bugün gerek yönetenler gerekse kamu adına
arasında 20 sivili keyfî şekilde infaz ettikleri suçları soruşturmakla görevli cumhuriyet
gerekçesiyle Diyarbakır Özel Yetkili Ağır Ceza savcıları, bu ağır suçları soruşturacak yeterli
Mahkemesi’nde bir kamu davası açtı. Halen istek ve iradeyi ortaya koymuş değiller. 1991
beş kişinin tutuklu olarak yargılandığı dava yılında JİTEM adlı hukuk dışı örgüt tarafından
sürmektedir. Bu dava esnasında, bir dönem Diyarbakır şehir merkezinde öldürülen Kürt
yakınlarının zorla kaybedilmesi veya aydın ve yazar Musa Anter cinayeti faillerinden
öldürülmesi ile ilgili gerçekleri ve başlarından biri 20 yıl sonra, Temmuz 2012’de tutuklandı.
geçen hikâyelerini dile getirme olanağı Ancak unutmayalım ki, bu gelişme savcı ve
bulamamış onlarca mağdur ve şikâyetçi polisin takibinden çok günlük bir gazetenin
hakikatleri duruşma salonunda ifade ettiler. Bu muhabirlerinin uğraş ve takibi ile oldu. Asıl
insanlar ilk defa devletin bir mahkemesinde, cinayeti planlayan ve talimat veren resmî
12
çok iyi bildikleri-tanıdıkları devletin üst düzey görevliler ise hâlâ ortaya çıkarılmış değil.
AİHM, birçok kararında gözaltında kayıpların Toplumsal yaraları onarmanın ve ağır travmalar geçiren
ve keyfî infazların faillerine işaret eden toplumu iyileştirmenin yolu, hakikatin ortaya çıkarılması ve
saptamalar yaparak, Avrupa İnsan Hakları adaletin yerini bulduğunun toplum tarafından görülmesinden
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) yaşam hakkını
geçer. Bu ağır suçların delilleri daha fazla kaybolmadan ve
güvence altına alan 2. maddesinin ihlal
failleri cezasız kalmadan, adil ve etkili soruşturmalarla hukuk
edildiğini belirtmiştir. Ancak, savcılıkların
devletinin hükmünün herkes için geçerli olduğunu görmek
AİHM’nin yaptığı tespitleri dikkate alıp
soruşturma dosyalarını yeniden ele alarak bu
yurttaşların hakkıdır.
yönde derinleştirmesi ve failleri adalet önüne
çıkarması gerekirken, ne yazık ki bu konuda
nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal
kayda değer bir işleme tanık olunamamıştır.
edildiğine karar vermiştir (bkz. 14 Kasım 2000
Örnek vermek gerekirse, AİHM 1993 yılında
tarih ve 24396794 numaralı Taş/Türkiye kararı).
Silopi ilçesinde Abdulvahap Timurtaş’ın
AİHM bu davayla ilgili Ankara’da yaptığı bulgu
jandarma görevlileri tarafından gözaltına
saptama duruşmasında, 1993 tarihinde Cizre
alınmasının İlçe Jandarma Komutanı’nın
İlçe Jandarma Komutanı olan Albay Cemal
imzasının yer aldığı resmî belgeyle sabit Temizöz’ün ve kendisine bağlı “sivil ekibin”
olmasına rağmen akıbetinin bir daha bazı üyelerinin de ifadesine başvurmuştur.
bilinemediğini (bkz. 13 Haziran 2000 tarih ve Ancak AİHM’nin failleri işaret eden bu üç
23531/94 numaralı Timurtaş/Türkiye kararı), olayla ilgili kararlarına rağmen, bu güne kadar
yine aynı ilçede bu kez 2001 yılında Halkın savcılıkların elinde bulunan soruşturma
Demokrasi Partisi (HADEP) üyesi iki sivilin aynı dosyalarında bir ilerleme kat edilememiştir.
Jandarma Komutanlığı binasına girdiklerinin
resmî belge ve tanıkların ifadeleriyle sabit Toplumsal yaraları onarmanın ve ağır
olmasına rağmen her ikisinin de gözaltında travmalar geçiren toplumu iyileştirmenin yolu,
kaybolduğunu belirterek Sözleşme’nin bir dizi hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin yerini
hükmünün ihlal edildiğine karar vermiştir (bkz. bulduğunun toplum tarafından görülmesinden
2 Ağustos 2005 tarih ve 65899/01 numaralı geçer. Bu ağır suçların delilleri daha fazla
kaybolmadan ve failleri cezasız kalmadan, adil
Tanış ve Deniz/Türkiye kararı). Mahkeme aynı
ve etkili soruşturmalarla hukuk devletinin
şekilde 1993 yılında Cizre ilçesinde gözaltına
hükmünün herkes için geçerli olduğunu görmek
alınan Muhsin Taş’ın akıbetinin de
yurttaşların hakkıdır.
bilinmediğini belirterek, gözaltında kayıp
13
Darbecilerin Yargılanması ve
Geçmişle Hesaplaşma
Levent Pişkin, TESEV Demokratikleşme Programı
12 Eylül 1980 darbesi kısa Cumhuriyet tarihinde sıklıkla yer almış, önemli tartışmalara neden
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime el koyduğu olmuştur. 12 Eylül 2010 referandumundan evvel
üçüncü darbedir. Darbe sonrası hükümet 16 kez değişikliğe gidilen 82 Anayasası’nda
görevden alındı, meclis lağvedildi ve anayasa darbecilerin “yargılanamazlığını” öngören
yürürlükten kaldırıldı. Dokuz yıl süren ve maddenin kaldırılması konusunda siyasî
Türkiye’nin yeniden tasarlandığı askerî dönem iktidarlar gereken iradeyi göster(e)memiş,
bu şekilde başladı. Darbe sonrasında 650 bin değişiklik paketlerinin hiç birinde geçici 15.
kişi gözaltına alındı, 1.683 bin kişi fişlendi, 50 maddenin kaldırılması kendine yer
kişi idam edildi, 171 kişinin ise “işkenceden bulamamıştır.
öldüğü” belgelendi. Darbeyi gerçekleştiren
1
1 NTV, “Rakamlarla 12 Eylül Darbesi”, 2012, http:// 2 Wikipedia, “Sacit Kayasu”, 2012, http://
www.ntvmsnbc.com/id/24999286/, erişim tarihi tr.wikipedia.org/wiki/Sacit_Kayasu, erişim tarihi
14
17.07.2012. 18.07.2012.
ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların bulunuyor. İddianamenin genel değerlendirme
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle bölümündeki darbe öncesi gerçekleşen
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası olaylara yer verilme şekli ve sanıklara
antlaşma hükümleri esas alınır” ifadesi3 “insanlığa karşı suç”6 işlemiş oldukları
darbecilerin yargılanmasını mümkün kılıyordu. gerekçesiyle dava açılmamış olması yöneltilen
Darbe, anayasanın lafzıyla “temel hak ve eleştirilerin başlıca ikisi. Suç isnadı olarak
özgürlükleri” ortadan kaldırmak, doğrudan TCK’nın 1980’de yürürlükte olan 146. ve 147.
insan haklarını hiçe saymak demekse, maddelerinde tanımlanmış “darbeye
uluslararası hukuk metinlerinin bu yargılamaya teşebbüs” suçu gösterildi; işkence, eziyet ve
cevaz vereceği bir gerçektir. kişi hürriyetinden yoksun kılma gibi mevcut
TCK’da insanlığa karşı suç kategorisinde
Nitekim Avrupa Konseyi’ne üye beş devletin
değerlendirilen suç tipleri iddianamede yer
(Fransa, Norveç, Danimarka, İsveç ve
almadı. Halbuki, Nürnberg Şartı’na7 göre
Hollanda), yine Avrupa Konseyi’nin bir üyesi
olan Türkiye’yi, insan haklarını ihlal ettiği devletler kendi kanunlarında yer almasa dahi,
iddiasıyla İnsan Hakları Avrupa Komisyonu’na suçun oluşumu halinde takip etmek zorunda
şikâyet etmesi (1 Temmuz 1982) bu savımızı oldukları, uluslararası hukukun emredici kuralı
güçlendirir nitelikte.4 Referandumdan önce ve niteliğine sahip ve insanlığa karşı suçlar
sonra çeşitli STK’lar ve siyasî partilerce kapsamında değerlendirilen eylemleri
hazırlanan suç duyurularında da Anayasa’nın cezalandırmak zorundadır. Yukarıda
90/5 maddesi yasal dayanak olarak bahsettiğimiz Anayasa’nın 90/5 maddesi
gösterilerek, darbe yargılamalarında gereği, bu suç tipinin iddianamede yer alması
uluslararası sözleşmelerin göz önüne alınması gerekirdi.
talep edildi.
12 Eylül 2010 referandumu sonrasında kabul
12 Eylül 2010 referandum paketinde yer alan edilen değişiklikle beraber, Cumhuriyet
geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla beraber, tarihinde ilk kez, 4 Nisan 2012’de, özel yetkili
darbecilerin yargılanması önünde engel teşkil Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından,
ettiği ileri sürülen o meş’um madde ilga edildi darbeyle yönetime el koymuş kişilerin
ve darbecilerin yargılanmasının önü açılmış yargılanmasına başlandı. Birçok “hukukî ve
oldu. Bu yöndeki ilk adımı atan Özel Yetkili politik tartışmayla” başlayan davaya üç
Savcı Kemal Çetin’in 03 Mart2012 tarihinde celsedir, sanıklar Kenan Evren ve Tahsin
mahkemeye sunduğu 2012/2 no’lu Şahinkaya -bir 12 Eylül müessesesi olan ve
iddianameye5 yöneltilen pek çok eleştiri defalarca tartışmalı kararlara imza atmış Adlî
3 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı 6 Ayrıntılı bilgi için bkz. E. Azarkan, “Uluslararası
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun, no. Hukukta İnsanlığa Karşı Suçlar”, Ankara
5170, 07.05.2004, Resmî Gazete, sayı 25469, Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 3,
22.05.2004. 2003, s. 275-299.
4 Osman Doğru, “Yargılanan 12 Eylül”, Radikal İki, 7 Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType= Mahkemesi’nin tüzüğünde ve davanın yargılanma
RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1089398&Categ sürecinde tanınan uluslararası hukuk ilkelerini
oryID=42, erişim tarihi 29.07.2012. ifade eder. Dünya barışına karşı işlenen suçlar,
5 İddianamenin tam metni için, bkz. http://www. savaş suçu ve insanlığa karşı suç tanımı ilk kez bu
hukukum.com/12-eylul-iddianamesi-tam-metin. ilkeler metninde geçer. “Yearbook of the
15
Bugünden bakıldığında, Kasım 1996’da vuku kampanyaların bugün ağır aksak da olsa
bulan Susurluk skandalının toplumda yarattığı hukukî sonuçlarını görebiliyoruz.
kırılma daha net gözüküyor. “Artık hiçbir şey
Siyasetçi, bürokrat, mafya üçgenine yönelik
eskisi gibi olmayacak” klişesinin aslında
kampanyalar sırasında maksimalist taleplerle/
gerçekleşmemesi için bir neden yok. Derin
hedeflerle ve küçümseyici tepkilerle
devletin bilinen labirentleri ilk defa bu kadar
karşılaşılmıştı, ama bugün bu tür yaklaşımların
açık seçik bir fotoğrafla ortaya çıkınca,
siyasetsizliği gizleyen ucuz bir radikalizm
toplumun geniş kesimleri infiale kapıldı ve
olduğu daha açık görülebiliyor.
uluslararası düzeyde de örnek gösterilen bir tür
sivil itaatsizlik girişimiyle “Aydınlık İçin bir Başbakanlık Teftiş Kurulu’nca hazırlanan Kutlu
Dakika Karanlık” eylemi adeta bir tür vicdan Savaş Raporu’nun kamuoyuna açıklanmayan
hareketi boyutunda ortaya çıktı. kısımlarının geçen bunca zamanın ardından
kamuoyu ile paylaşılmasının önemi
İnsanlar tepkilerinde yalnız olmadıklarını
ortadayken, bu yönde bir siyasî talebin
gördüler, ortak tepkilerle rejimin bir tortusunu
olmaması da ilginçtir. Oysa, hiçbir cinayet
pekâlâ süpürebileceklerini anladılar. Ama aynı
devlet sırrı olamaz. Cinayetler karşısında
zamanda siyasetin pragmatizmi içinde güç
devlet sırra kadem basamaz.
ilişkilerini dönüştürecek bir odak olunmadığı
takdirde her şeyin ellerinden Yurttaş olarak şeffaf toplumdan yana olmamız,
buharlaşabileceğini de acıyla gördüler. Bu özel hayatımızı da içeren bir alan genişliği
konuları hafifseyen, destek olan siyasî yapıları gerektirmiyor tabii ki. Yine o dönem çetelere
oylarıyla da affetmemeyi bildi seçmen. karşı “telekulak” kampanyamızda yasadışı
telefon dinlemelerine karşı suç duyurusunda
Ama ne yazık ki Susurluk skandalına gösterilen
bulunurken, bugün Batı Çalışma Grubu’nun
tepkilerin 28 Şubat sürecinin politik dizilişinin
deşifre edilmesi sürecine az daha ket vuracak
mezesi haline gelmesi engellenemedi, çünkü
bir eylemlilik içine girdiğimizi de şaşkınlıkla
Türkiye’deki cılız sivil toplum dinamiklerinin
saptayabiliyoruz. Bazen farklı dinamikler
başa çıkabileceği bir güç kompozisyonuna da
birbiriyle örtüşebiliyor ya da karşı karşıya
sahip değildik.
gelebiliyor. Ama bugün birçok davada teknik
Yine de bugün kontrgerillaya, çetelere, takip konusunda oluşan haklı tepkilere karşılık,
darbecilere karşı oluşan birikmiş bir bilincin Susurluk döneminde yasadışı dinlemelere karşı
etkisinin ortaya çıkarılmasında önemli bir açtığımız kampanyalarda ve suç duyurularında
kilometre taşı oldu Susurluk skandalı. Dönemin yalnız bırakılmasaydık, bugünün tepkileri çok
18
Çiller, Ağar gibi siyasîlerine karşı açılan daha inandırıcı olabilirdi diye düşünüyorum.
Pervin Buldan ve Perpa katliamında hayatını Karar verecek olduğumuz konu, geleceğimizi
kaybedenlerin yakınları ile birlikte Ağar keyfîliğin ve kuralsızlığın kaosunun mu
davalarında müdahil olmak için belirleyeceği, yoksa yaşamımızı sivil bir
başvurduğumuzda, kamuoyunun davaya çerçevenin sağlayacağı özgüvenin mi tayin
ilgisizliği bizi çok şaşırtmıştı, tıpkı bugün edeceğidir. Bu aynı zamanda, gelecek
Diyarbakır’da görülmekte olan Cemal Temizöz kuşakların yaşamlarını da belirleyecek olan,
davasında görülen lakaytlıkta olduğu gibi. Bu siyasetin yatağını değiştirme cesaret ve
durum gündemin hızla değiştiği Türkiye siyasî kararlılığını göstermeyi gerektirmektedir.
konjonktüründe, fikri takibin ve toplumsal
21. yüzyılda, hem uluslararası konjonktür, hem
hafızanın canlı tutulmasının demokrasi
de Türkiye demokrasisinin ihtiyaçları açısından
mücadelesi açısından hayati önemini
geri dönülmez bir noktada olduğumuzu
gösteriyor.
düşünüyorum. Biliyoruz ki pirinçten pilav olur,
Susurluk ile deşifre olan kontrgerilla/çete pilavdan pirinç olmaz, ama bunca çabadan
faaliyetinin, tıpkı demokratik ülkelerde olduğu sonra fazla sulandırmaktan ölçüsü kaçmış bir
gibi sistemli bir kamuoyu ilgisi ve mücadelesi lapanın tatsızlığına da mahkûm olamayız.
ile tasfiye edilmesi, demokrasinin uluslararası
Bunca zaman sonra seçenekler hâlâ değişmedi;
standartları ile oluşan açı farkını ortadan
toplum olarak Susurluk’un kokuşmuş gerçeği
kaldırmaya yönelik çabalara karşı direnişin de
ile yüzleşerek, bunun gereği olan idari, hukukî,
hızını kesecektir. Demokratik bir anayasa ve
siyasî yapıyı dönüştürecek adımları kararlılıkla,
yasaların hayata geçirilmesi ve 12 Eylül
hiçbir taktik hesap ve pazarlığa kurban
rejiminin tasfiyesiyle eş anlı olarak, aysbergin
etmeden atacak mıyız, yoksa hayatımızı
boyutunu hiçbirimizin bilmediği suyun altında
yüzleşmek yerine yüzsüzleşme ya da daha da
kalan kısmının üzerine gidilmesi, demokratik
fenası yüzgöz olmayı sürdürerek karartacak
siyasetin de samimiyet testi olmayı
mıyız?
sürdürüyor.
19
Bir Adalet ve Vicdan Yolculuğu:
Diyarbakır Askeri Cezaevi
Nimet Tanrıkulu, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma Ve Adalet Komisyonu
toplum tasavvuru önünde ciddi bir engel kişi ile yaptığımız basın açıklamasıyla,
Diyarbakır Askerî Cezaevi Gerçeğini Araştırma Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonları”
ve Adalet Komisyonu’nun kuruluş sürecinin fiilî olarak oluştu. Yerel görüşmelerde kendi
başladığını ilan ettik. alanıyla ilgili herkes seferber oldu. Yerel destek
ve dayanışma ilişkileri, zaman içinde
Komisyon’un kuruluşunu düzenli bir süreç
bulundukları yerlerin ötesine geçerek
olarak ele almayı hedefledik. Bizim için
çalışmalara eklendi.
dayanak oluşturacak temel ilkelerin açığa
çıkması, yazılı bir metne dönüştürülmesi ve Kamuoyu Önünde
üzerinde birlik sağlanması amacıyla bir dizi
çalışma yapmamız gerekiyordu. Ekim 2007- Zaman içinde, Komisyon çalışmalarının
Mart 2008 arasında gerçekleşen tartışmalar ve sonuçlarını belirli aşamalar kamuoyu ile
diyaloglar sonucunda Komisyon’u ve paylaşma ihtiyacı ortaya çıktı. 11 Eylül 2009’da
görevlerini tanımlayan ortak bir metne ulaşıldı. İstanbul Tabipler Odası’nda ve Mayıs 2011’de
Taksim Hill Otel’de yaptığımız basın
Yüzleşme Görüşmeleri toplantıları ile çalışmaların sonuçlarını
kamuoyu ile paylaştık. 25-26 Haziran 2010
İlk olarak, 18 Mayıs 2008’de İstanbul’da ve tarihinde “Türkiye Diyarbakır Askerî Cezaevi
Urfa-Suruç’ta, Diyarbakır Cezaevi çıkışlı eski Gerçeği ile Yüzleşiyor” sempozyumunu ve
mahkûmlardan oluşan kalabalık guruplarla “Gecenin Karanlığından Şafağın Aydınlığına”
yüzleşme toplantıları yaptık. İstanbul’da resim ve fotoğraf sergisini düzenledik. 2011
Sefaköy, Ümraniye, Okmeydanı, Gazi Mahallesi
yılında aynı çalışma daha kapsamlı bir şekilde
gibi semtlerde Diyarbakır Askerî Cezaevi
Ankara’da düzenlendi. 3 Aralık 2011’de ise
sergileri düzenledik.
İstanbul’da daha büyük bir sempozyum
2008 Temmuzundan günümüze kadar, Urfa gerçekleştirdik.
Merkez/ Suruç/ Hilvan; Antep merkez; Mardin 22 Eylül 2011’de Karşı Sanat Çalışmaları
Merkez/ Kızıltepe; Diyarbakır, Batman, Siirt, Galerisi’nde, 12-20 Kasım tarihlerinde TÜYAP
Hakkâri/ Yüksekova/Çukurca/Şemdinli; Kitap Fuarı’nda, Aralık 2011’den Şubat 2012’ye
Mersin, Adana, Osmaniye, İzmir, Ankara ve kadar da Diyarbakır ve Urfa kent merkezlerinde
İstanbul kent ve ilçe merkezlerinde tanıklık 125 sanatçının eserlerinden oluşan “Diyarbakır
görüşmeleri yaptık. Bu görüşmelerde, Hapishanesi Ne Yana Düşer?” sergisini
Diyarbakır Askerî Cezaevi çıkışlı eski gerçekleştirdik. Tüm bu çalışmalarla ilgili
mahkûmlar, bu mahkûmların eşleri, çocukları, olarak çok sayıda gazete makalesi yayımlandı,
anne ve babaları, avukatları ve savcılarından radyo ve televizyon programları yapıldı,
oluşan toplam 517 kişi, Kürt halkı ve Türkiye söyleşiler gerçekleştirildi ve basın açıklamaları
toplumunun geleceği açısından son derece yapıldı.
önemli bir tarihsel dönemin mağduru ve tanığı
olarak, işkenceleri, tecavüzleri ve ölümleri Suç Duyuruları ve
anlattılar. Bu süreçte 517 başvuru formu, 466 Soruşturma
adlî tıp formu, 450 travma testi formu
11 Ekim 2010 tarihinden başlayarak üç kademe
doldurduk, 800 saatlik sesli kayıt yaptık.
şeklinde yaptığımız suç duyurusu
32 arkadaşımız Komisyon’un çalışmalarının başvurusunun sayısı son kertede 1.500’e
tamamına, 15 arkadaşımız ise bir kısmına yaklaştı. Ocak 2011’de Diyarbakır Cumhuriyet
21
Topladığımız 100 bin imza doğrultusunda, çalışmalarla konunun felsefesini hep birlikte
Diyarbakır Askerî Cezaevi’nin insan hakları kurdular. Zamansızlık nedeniyle düzenlenen
müzesine dönüştürülmesi için kampanya panellerde bulunamayan katılımcılar, bunu
başlatıldı. Müze kapsamında bir zenginlik Komisyon çalışmalarında aktif ve yoğun
yaratmak amacıyla, bilgi, belge, mektup, biçimde çalışarak telafi ettiler. Bu faaliyetler
fotoğraf, resim, desen, giysi, günlük kullanım katılımcıların bölge halkıyla yüz yüze
eşyası gibi objeleri en kısa zamanda derlemeye gelmesine olanak sağladı.
başlayacak bir organizasyon kurmak amacıyla
başlatılan çalışmalar hâlihazırda devam ediyor. Emek Süreci
Bu çalışmaya zemin oluşturan kaynak, maddî
“Diyarbakır Anlatılmaz, destek ya da herhangi bir kurumun yaratacağı
Yaşanır”dan Hesap Sorma fondan ziyade, insan emeğidir. Böylesine önemli
Diline sonuçlar yaratacak bu türden bir toplumsal
Komisyon çalışmaları başladığında kendisini olayın araştırılması, projecilik yöntemiyle
“Diyarbakır anlatılmaz, yaşanır” şeklinde ifade gerçekleştirilecek bir girişim olamazdı.
etme aşamasında olan bu tutuklular, Dolayısıyla, burada ihtiyaç duyulan destek
22
Komisyon’un görüşmelerinin devam ettiği maddî bir kaynak değil, devrimci değerler ve
idealleri gölgelemeyecek, amaç-araç tutarlılığını Türkiye’de “meşru hakikat komisyonu” olarak
dikkate alan, dayanışma esaslı, üretkenliği çalışan bizler, bu yeni deneyimi birlikte iş
amaç edinen bir çalışma ruhuydu. yaparak yaşıyoruz. Bu günlere gelmemizde en
büyük etken, başlarken söylediğimiz sözün
İşte bu sebeplerle, bu çalışmanın her
arkasında durmamız, başlangıç ilkelerimize
aşamasını içeren bütün bu süreç, emeğe ve
bağlı kalmamız oldu. Bütün kararlar Komisyon
insana verilen değerin üzerine kuruldu. Bu
toplantılarında alındı, bu kararlar alınırken
zaman zarfında, demokratik kitle örgütleri,
sadece merkezî komisyonun değil, yerel grup
sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ve
ve toplulukların görüş ve önerileri de dikkate
bireyler, hiçbir katkılarını esirgemediler. Maddî
alındı. Her aşamada alınan kararlara ve ortaya
ilişkilerin araya sokacağı mesafe olmaksızın,
çıkan eğilimlere uygun davranıldı, bu anlamda
bütün katılımcılar ile bölge halkı ve belediyeler
Komisyon toplantıları meşru zeminimiz oldu.
son derece içten bir ortaklık içine girdiler. Dört
Bir dönem katıldığımız Güney Afrika deneyimi
yıl önce sekiz-on kişilik bir grupla başlayan
faaliyetler, zaman içinde gittikçe artan sayıda üzerine yapılan çalışmalarda, çalışmaların
kişinin katılmasıyla büyüdü, genişledi, yürütücüsü Alex Boraine, “her ülkenin bu
yoğunlaştı ve gelinen noktada yüzlerce kişinin türden hakikat çalışmaları özgündür”
sahiplendiği büyük bir çalışmaya dönüştü. tespitinde bulunmuştu; evet, biz de farklıydık.
1) Sizce, insanlığa karşı suçları nasıl “sivil halka yönelik yaygın ya da sistematik”
tanımlayabiliriz? Bunu gerek hukuki saldırıyı yeterli bulmaktadır.
normlar gerekse kavramsal açıdan, genel
Yine insanlığa karşı suç tanımında “devletin
olarak dünyadaki birkaç örnek üzerinden
açıklayabilir misiniz? Dünyada bu tanımla resmî temsilcisinin aktif ya da pasif katılımı”
ilgili yaşanan gelişmeler nelerdir, mesela gerekmektedir.
tanımın genişlemesi veya hukuk pratiğinde
Yani Roma Statüsü’nün 7. maddesinde
daha yaygınlaşması ya da azalması nasıl
insanlığa karşı suç tanımlanırken kısaca üç
olmaktadır?
koşuldan söz edilmektedir.
İnsanlığa karşı suç tanımı ilk kez Nürnberg
1. Fillin yaygın ve sistematik bir saldırı
Mahkemeleri ilkeleri çerçevesinde yapılmıştır.
biçiminde gerçekleştirilmesi,
“Gerçekleştirildikleri ülkelerin ulusal
kanunlarını çiğneme olarak tanımlanıyor olsun 2. Fillin sivil halka yönelik olması,
ya da olmasın, öldürme, yok etme,
3. Failin kasıtlı biçimde ve kendi suçunu da
köleleştirme, sürme, hapsetme, işkence,
kapsayan bu saldırının bilincinde olarak
tecavüz ve diğer insanlık dışı fiilleri içeren ve bir
hareket etmesi.
sivil halka yönlendirilmiş vahşet ve suçlar ile
siyasal, ırksal ya da dinî düzen saiki ile yapılan 2) Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan halini
zulümler” bu tanımın içindedir. yeterli buluyor musunuz, ya da bu madde
daha iyi nasıl düzenlenebilir ve mevcut
İnsanlığa karşı suç tanımında zaman içinde
durumdaki ihtiyaçları nasıl bir kapsamda
ilerlemeler olmuştur. Örneğin uluslararası
karşılar? İnsan haklarıyla ilgili uluslararası
hukukta insanlığa karşı suçlarda zamanaşımı
uygulanamayacağına dair bir Birleşmiş sözleşmelerin iç hukuk metinlerinin
Milletler sözleşmesi, hakeza zamanaşımının üstünde yer alması kuralı bize daha geniş
uygulanmasını engelleyen bir Avrupa bir yorumda bulunma imkânı verir mi?
Komisyonu sözleşmesi de bulunmaktadır. . İnsanlığa karşı suç tanımı Türk Ceza
İnsanlığa karşı suçlar tanımlanırken önceleri Kanunu’nun 77. maddesinde yapılıyor. Bu
bu suçlar silahlı iç çatışma durumu ile tanımın Ceza Kanunu’na girmiş olması
ilişkilendirilmekteydi. Ancak, Roma önemlidir, ancak, yasanın yazımının ardından,
Statüsü’nün tanınmasıyla bu ilişkilendirme de uygulamaya geçirilmesi için yer alması gereken
son buldu. irade yetersiz ve isteksizdir.
Roma Statüsü’nün 7. maddesi “silahlı çatışma” Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef gerçek
25
suçların üzerine gidebilir. Ancak, henüz böyle güçleri tarafından işlenen suçları yok
bir durumun çok uzağında olduğumuzu hepimiz saymakta, zamana yaymakta, unutturmaya
bilmekteyiz. çalışmaktadır.
3) Sivas davasında hâkimin verdiği karar 4) Genel olarak yüksek yargının, özellikle de
bugüne kadar bu konuyla ilgili verilmiş Yargıtay’ın nasıl bir tavır sergileyeceğini
yegâne karar, ancak eksik bulup düşünüyorsunuz?
eleştirenler var; özellikle “kamu görevlisi” Bugüne kadarki pratiklerine baktığımızda
kısmıyla ilgili olarak… Mesela istihbarat yüksek yargının farklı bir tutum sergileyeceğine
elemanı olarak kullanılan İtirafçıların inanmıyorum. Ne yazık ki, yüksek yargı
kamu görevlisi olup olmadığı kararını organları da militarist sistemin kırmızı
hâkimin takdir yetkisine bırakmak suçun
26
27
TESEV
Bankalar Cad.
Minerva Han, No: 2 Kat: 3
34420 Karaköy İstanbul
T +90 212 292 89 03
F +90 212 292 90 46
www.tesev.org.tr
28