Professional Documents
Culture Documents
Hillary Clinton
Mark Zuckerberg
Financial Times
Çin ve Dünya Düzeni 243 • Daha Uzun Vadeli Bir Bakış Açısı 251
TEŞEKKÜR408
NoTLAR413
Dünya Düzeni
GIRIŞ
Meşruiyet ve Güç
Bu sorulara verilecek yanıt, düzenin üç seviyesini ele almalıdır.
Dünya düzeni, bir bölge ya da uygarlığın, adil düzenlernelerin do
ğası ve tüm dünyaya uygulanabilir olduğu düşünülen güç dağılımı
konusunda kabul ettiği bir kavramı ifade eder. Uluslararası düzen,
bu kavramların dünyanın önemli -küresel güç dengesini etkileye
bilecek kadar büyük- bir bölümüne pratikte uygulanmasıdır. Böl
gesel düzen, aynı ilkelerin tanımlanmış bir coğrafi alana uygulan
masıdır.
Bu sistemlerin hepsi iki bileşene dayanır: izin verilebilir İcraatla
rın sınırlarını tanımlayan, yaygın kabul gören bir ilkeler kümesi ve
kuralların çöktüğü yerlerde dizgin işlevi görüp, bir siyasi birimin
tüm ötekilere boyun e�dirmesine engel olan bir güç dengesi. Mev-
20 1 Dünya D üzeni
Avrupa: Çoğulcu
Uluslararası Düzen
Vestfalya Barışı
Bizim çağımızda Vestfalya Barışı, tüm dünyaya yayılmış yeni
bir uluslararası düzen kavramının yolunu açan bir gelişme olarak
özel bir anlama sahiptir. O dönemde onu müzakere etmek için bir
araya gelmiş olan temsilcilerse, daha çok protokol ve statü kaygıia
rına odaklanmışlardı.
Kutsal Roma İmparatorluğu'yla başlıca iki rakibi olan Fransa ve
İsveç'in temsilcileri bir barış konferansının toplanması için ilke ola
rak anlaştıklarında, çatışmalar yirmi üç yıldır sürüp gitmekteydi.
Delegasyonlar fiilen bir araya gelene dek savaş iki yıl daha devam
etti; bu süre içinde tarafların her biri, kendi müttefiklerini ve yurti
çi destekçilerini güçlendirme amaçlı manevralarda bulundu.
ı 8 ı 4- ı 8 ı S'teki Viyana Kongresi ya da ı 9 ı 9 Versailles Andaş
ması gibi dönüm noktası niteliğindeki diğer antlaşmaların aksine
Vestfalya Barışı tek bir konferanstan ortaya çıkmadı. Olayın geçtiği
ortam, dünya düzenine ilişkin yüce soruların ölçülüp biçildiği bir
devlet adamları toplantısı mahiyetinde değildi. İspanya'dan İsveç'e
dek uzanan bir savaşın taraflarının çeşitliliğini yansıtacak biçimde
barış, iki ayrı Vestfalya kentinde hazırlanan bir dizi ayrı düzen
lemeyle sağlandı. Kutsal Roma İmparatorluğu'nu oluşturan fark
lı devletlerden ı 78 ayrı katılımcının dahil olduğu Katalik güçler,
Katalik Münster kentinde toplandılar. Protestan güçlerse yaklaşık
otuz mil uzaklıktaki karma Lüterci ve Katolik Osnabrück kentin
de bir araya geldiler. 235 resmi elçi ve kurmayları, bırakın tüm Av
rupa güçlerini içeren bir kongreyi, geniş çaplı bir etkinlik için bile
hiçbir zaman uygun sayılmamış bu iki küçük kentte bulabildikleri
odalarda kaldılar. İsviçre elçisi "bir yün dokuma atölyesinin üstün
deki, sosis ve balık yağı kokan bir odada konakladı" ; Bavyera de
legasyonuysa yirmi dokuz üyesi için on sekiz yatak bulabildi. H iç
bir resmi konferans başkanı ya da aracı olmadığından ve tarafların
hepsinin katıldığı oturumlar yapılmadığından, temsilciler plansız-
36 1 Dünya Düzeni
• y.n. Genel geçer ilkelerin varlıj\ını ve bu ilkelerin her yerde geçerli oldugunu savunan anlayış.
Avrupa: Çoğulcu l!fuslararası Düzen 1 43
Ama sonuçta bu dünya ruhu, muazzam bir yeni gücü -bir Avru
pa gücü olmakla birlikte, devasa topraklarının dörtte üçü Asya'da
yer alan bir gücü- Avrupa'ya çekti: Napolyon'un büyük bölümü
yok edilmiş ordularını Kıta'ya dek kavalayacak ve savaş sonunda
Paris'i işgal edecek olan imparatorluk Rusya'sı. Kuvveti Avru
pa'daki güç dengesinde temel nitelikte sorunlar yarattı ve emelleri,
devrim öncesi dengeye dönüşü imkansıziaştırma tehdidi oluşturdu.
2. BÖLÜM
Rus Muamması
Fransız Devrimi ve Napolyon çağı sona erdiğinde Rus asker
leri, tarihin tersine dönüşlerinin çarpıcı bir örneğini sergileyerek,
Paris'i işgal ediyorlardı. Yarım yüzyıl önce Rusya Yedi Yıl Sava
şı'na katılarak Batı Avrupa'daki güç dengesinde ilk kez yer almış
ve tahta yeni çıkan Çar'ın Büyük Friedrich'e hayranlığı nedeniyle
birdenbire tarafsızlığını ilan edip savaştan çekilmesiyle, çarlık yö
netiminin keyfiliğini gözler önüne sermişti. Napolyon döneminin
sonunda ise, Rus Çarı Aleksandr, Avrupa'nın geleceğini yazmaya
koyuldu. Avrupa'nın özgürlükleri ve bunlara eşlik eden düzen sis
temi, Avrupa'nın geri kalanından çok daha büyük ve Avrupa'da
önceden eşi görülmemiş derecede otokrat bir imparatorluğun katı
lımını icap ettirmişti.
Rusya o zamandan bu yana uluslararası meselelerde eşsiz bir rol
oynamıştır: hem Avrupa hem Asya'da güç dengesinin bir parçası
dır, ama uluslararası düzen dengesine katkısı düzensiz bir şekil
dedir. Çağdaş büyük güçlerin hepsinden daha fazla savaş başlat
mış, ama aynı zamanda Avrupa'ya tek bir gücün hakim olmasının
önüne geçmiş, k ıtanın temel denge unsurları çiğnendiğinde, İsveç
Kralı XII. Karl, Napolyon ve Hitler karşısında sıkı bir şekilde dur-
62 1 Dünya Düzeni
Viyana Kongresi
Barışçı bir düzenin nasıl tasarlanaca�ını tartışmak üzere Viya
na'da bir araya gelen devlet adamları, yerleşik otorite yapılarının
neredeyse hepsini altüst etmiş olan bir karmaşa kasırgasından geç
mişlerdi. Yirmi beş yıl gibi bir süre içerisinde, Aydınlanma'nın akıl
cılı�ının yerini Terör Dönemi'nin tutkularının aldı�ını ve Fransız
Devrimi'nin misyoner ruhunun, fetihçi Sonapart imparatorlu�u
nun disipliniyle dönüştü�ünü görmüşlerdi. Fransız gücü önce bü
yüyüp, ardından zayıflamıştı. Fransa'nın kadim sınırlarını aşarak
Avrupa kıtasının neredeyse tamamını fethetmiş, ama sonra, Rus
ya'nın enginli�inde yok olmasına ramak kalmıştı.
Viyana Kongresi'ndeki Fransız elçisi, ça�ın sınırsız çalkantı
larının metaforunu temsil ediyordu. Charles-Maurice de Talley
rand-Perigord'un (ya da bilinen adıyla Talleyrand'ın) girip çıkma
dı�ı yer kalmamıştı. Kariyerine Autun Piskoposu olarak başlamış,
Devrim'i desteklemek üzere Kilise'den ayrılmış, Napolyon'un
Dışişleri Bakanı olarak hizmet vermek üzere Devrim'i terk etmiş,
Fransız hükümdarın tahtına dönüşünü müzakere etmek üzere
Napolyon'u terk etmiş ve Viyana'da XVIII. Louis'nin Dışişleri
Avrupa Güç Dengesi Sistemi ve Sona Eri.şi 1 73
polyon adıyla iktidarı ele geçirmesiyle, tarih bir kez daha yindene
cek gibi göründü.
Kutsal İttifak tam da bu tür çalkantılarla başa çıkmak için ta
sarlanmıştı. Ama Berlin ve Viyana'daki egemenlerin konumları
ortak bir girişime olanak tanıyamayacak kadar kırılganlaşmıştı ve
çalkantılar çok geniş çaplı, etkileri de çok çeşitliydi. Rusya kendi
ulusal kapasitesiyle Macaristan'daki devrime müdahale ederek,
Avusturya'nın buradaki egemenliğini kurtardı. Geri kalanlara ge
lince, eski düzen devrim tehdidinin üstesinden gelecek kadar güçlü
çıktı. Ama önceki dönemin özgüvenini asla yeniden kazanamadı.
Son olarak, 1 853-56 dönemindeki Kırım Savaşı, Viyana ulus
lararası düzeninin iki kilit payandasından biri olan muhafazakar
devletlerin, yani Avusturya, Prusya ve Rusya'nın birliğini dağıttı.
Devrimlerde mevcut kurumları bu birlik savunmuştu; daha ön
ceden barışı bozmuş olan Fransa'yı o tecrit etmişti. Şimdiyse yeni
biri, Napolyon birçok yönde öne atılma fırsatı arıyordu. Napolyon
Kırım Savaşı'nda, Rusya'nın Konstantinopolis'e ve Akdeniz'e ulaş
masını önleme çabasındaki Britanya'yla ittifaka girmeyi, kendi yal
nızlığına bir son verme aracı olarak gördü. Bu işbirliği gerçekten de
Rusların ilerlemesini kontrol altına aldı; ama bedeli, diplomasinin
giderek kırılganlaşması oldu.
Çatışma, Rusya'nın on sekizinci yüzyılda Osmanlı'nın bir vasa
lından fethettiği Kırım yüzünden değil, Fransa ve Rusya' nın, o dö
nemde Osmanlı yetki dairesinde olan Kudüs'te bulunan kendi göz
de Hristiyan topluluklarının haklarını savunma amaçlı iddialarıyla
başlamıştı. Kutsal yerlere birincil erişim hakkının hangi mezhepte,
yani Kataliklerde mi yoksa Ortodokslarda mı olacağı konusundaki
bir ihtilafta Çar I. Nikolay, Osmanlı İmparatorluğu'nun stratejik
toprakları boyunca nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Or
todoks tebaasının tamamının "koruyucusu" olarak hareket etme
hakkını talep etti. Yabancı bir devletin işlerine müdahale hakkı an-
86 1 Dünya Düzeni
Metternich ve Bismarck
Almanya ve Avrupa'daki bu devasa değişimierin dayanak nok
taları iki devlet adamıydı: Avusturya Dışişleri Bakanı Klemens von
Metternich ve Prusya Başbakanı -sonradan Almanya Şansölyesi
Otto von Bismarck. Yüzyılın önde gelen iki Orta Avrupa devlet
adamının mirasları arasındaki tezat, on dokuzuncu yüzyılın ikinci
yarısında Avrupa uluslararası düzeninde vurgunun meşruiyetten
güce kayışını gözler önüne serer. Her iki devlet adamı da muhafa
zakarlık timsali olarak görülmüştür. Her ikisi de kayıtlara usta güç
dengesi manipülatörleri olarak geçmiştir ve gerçekten de öyledir.
Ancak, temel uluslararası düzen kavramları neredeyse birbirinin
tam tersiydi; güç dengesini çok farklı amaçlar izleyerek ve Avrupa
ile dünya barışı üzerinde birbirleriyle önemli derecede çelişen etki
ler yaratacak şekilde manipüle ettiler.
Metternich'in bu göreve atanması, on sekizinci yüzyıl toplu
munun kozmopolitliğinin bir kanıtıydı. Ren bölgesinde, Fransa
sınırı yakınlarında doğmuş, Strazburg ve Mainz'de eğitim almıştı.
Avusturya'yı on üç yaşına dek görmemiş, on yedisine dek de ora
da yaşamamıştı. 1 809'da Dışişleri Bakanı, 1 82 1 'de Şansölye oldu ve
1 848'e dek görevde kaldı. Kader onu imparatorluğun geriteyişinin
başladığı bir dönemde kadim bir imparatorluğun en tepesindeki si
vil konuma yerleştirmişti. Bir zamanlar Avrupa'nın en güçlü ve en
iyi yönetilen ülkeleri arasında sayılan Avusturya, merkezi konumu
nedeniyle Avrupa'daki her kıpırtının topraklarında sarsıntıya yol
açması yüzünden, artık kırılgan hale gelmişti. Çokdilliliği nedeniy
le, gelişmekte olan milliyetçilik -bir kuşak önce kimsenin bilmedi
ği bir güç- dalgasına karşı korunaksızdı. İstikrar ve güvenilirlik,
Metternich'in politikasının kutup yıldızı oldu:
Şansölye Leo von Caprivi, Bismarck beş topu aynı anda havada
döndürebilirken kendisinin ikisiyle başa çıkmakta zorlandığın
dan yakınacaktı. Rusya'yla yapılan Güvence Antiaşması 1 89 1 'de,
Avusturya ittifakıyla kısmen uyumsuz olduğu gerekçesiyle yine
lenmedi; oysa Bismarkck'a göre yararı tam da buradaydı. Fransa ve
Rusya neredeyse kaçınılmaz olarak ittifak olasılığını değerlendir
meye başladılar. Avrupa'nın değişen düzenler yelpazesinde bu tür
ittifak değişiklikleri defalarca yaşanmıştı. Ama bu seferki yenilik,
ittifak değişikliklerinin kurumsallaşmış kalıcılığıydı. Diplomasi
esnekliğini yitirmiş, aşamalı olarak uyarianmadan çok, ölüm ka
lım meselesine dönüşmüştü. İ ttifaklardaki herhangi bir değişiklik
terk edilen taraf için ulusal felaket anlamına gelebileceğinden, her
müttefik ortağından inançlarına rağmen destek koparabiliyor ve
bu da krizleri tırmandırıp, birbirine bağlıyordu. Bunun sonucunda
diplomasi, adeta kampların her birinin iç bağlarının sıkılaştırılması
çabasına dönüştü ve bu da tüm sorunların kalıcılaşmasına ve ağır
laşmasına yol açtı.
Britanya "muhteşem tecrit"inden vazgeçip 1 904'ten sonra Fran
sa'yla Rusya arasındaki Dostluk Antantı'na katıldığında, son es
neklik unsuru da kaybeditmiş oldu. Britanya bunu resmi olarak
değil, kurmay görüşmeleriyle fiili olarak yaptı ve muadil ülkelerin
tarafında savaşma yönünde ahlaki bir yükümlülük üstlendi. Den
geleyicilik işlevi görme politikasını bir kenara bıraktı; bunun nede
ni biraz da, Fas ve Bosna nedenli bir dizi krizde karşı tarafa mütte
fikinin güvenilmezliğini göstermek amacıyla üyelerinin her birini
sırasıyla küçük düşürerek (Fransa'yı 1 905 ve 1 9 1 1 'de Fas'ta ve Rus
ya'yı 1 908'de Bosna'da) Fransa-Rusya ittifakını dağıtmaya çalışmış
Alman diplomasisiydi. Son olarak, Alman askeri programlarıyla,
Britanya'nın denizlerdeki komutasına meydan okuyan büyük ve
giderek daha da büyüyen bir donanma oluşturulmuştu.
Avrupa Güç Dengesi Sistemi ve Sona Erişi 1 93
ti. Şimdi ise bir çagın dorugunda yer alan Avrupa, bu çağa dahil
olabilmek için, üç buçuk yüzyıldır işlerini yürütmüş olduğu siyasi
mekanizmaları bir kenara atma zorunluluğu duyuyordu. Aynı za
manda Almanya'nın yeniden birleşmesinin etkilerini hafifletmek
arzusuyla da hareket eden yeni Avrupa Birliği 2002'de ortak bir
para birimi ve 2004'te de resmi bir siyasi yapı yarattı. Ve birleşik,
bütünleşik, özgür ve farklılıklarına barışçı mekanizmalar vasıtasıy
la uyum sağlayan bir Avrupa ilan etti.
Almanya'nın yeniden tek başına en güçlü Avrupa devleti oldu
ğu gerçeğini hiçbir yapısal düzenleme değiştiremeyeceğinden, Al
manya'nın birleşmesi Avrupa'daki dengeleri değiştirdi. Tek para
birimi, Avrupa'da Kutsal Roma İmparatorluğu'ndan beri görül
memiş düzeyde bir birlik yarattı. AB ana tüzüğünde ilan edildiği
gibi acaba Avrupa küresel bir role ulaşabilecek miydi, yoksa tıpkı
Şarlken'in imparatorluğu gibi bir arada kalmakta zorlanacak mıydı?
Yeni yapı bir açıdan Vestfalya'dan vazgeçişi temsil ediyordu. AB
yine de Avrupa'nın kendi yarattığı, tüm dünyaya yaydığı, korudu
ğu ve modern çağın büyük bölümü boyunca örneği olduğu Vestfal
ya uluslararası devlet sistemine dönüşü olarak da yorumlanabilir;
ancak bu kez ulusal değil bölgesel bir güç ve Vestfalya sisteminin
yeni küresel bir versiyonunda yeni bir birim olarak.
Ortaya çıkan sonuç hem ulusal hem bölgesel yaklaşımların ba
kış açılarını, her ikisinin de yararlarını tam anlamıyla garantiye
almaksızın bir araya getirdi. Avrupa Birliği, üye devletlerin ege
menliklerini ve para birimleri ve sınırları üzerindeki kontrolleri
gibi geleneksel yönetim işlevlerini zayıflatmaktadır. Öteki taraftan,
Avrupa politikaları temelde ulusallıklarını korumuş ve AB politi
kasına itirazlar birçok ülkede, temel yurtiçi mesele halini almıştır.
Ortaya çıkan sonuç melezdir, yapısal açıdan devletle konfederas
yon arası bir şeydir ve bakanlar kurulu toplantıları ve ortak bir bü
rokrasi yoluyla işlemektedir. Bu açıdan, on dokuzuncu yüzyıl Av-
Avrupa Güç Dengesi Sistemi ve Sona Er�i 1 107
İslamcılık ve Ortadoğu:
Düzensiz Bir Dünya
Bu, aynı zamanda İslam'ın nihai zaferine giden yolu açtı. Çünkü
batı Arabistan'da, hiçbir imparatorluğun kontrolünde olmayan ha
şin bir çölde Muhammed Peygamber'le takipçileri yeni bir dünya
düzeni vizyonuyla harekete geçmiş, güç toplamaktaydılar.
Dünya tarihinde İslam'ın ilk yayılışına denk pek az olaya rast
lanır. İslam geleneğine göre, 570 yılında Mekke'de doğan Hz.
Muhammed'e, k ırk yaşındayken, sonraki yaklaşık yirmi üç yıl bo
yunca devam edecek ve yazıya döküldüğünde Kuran adını alacak
vahiyler gelmeye başladı. Bizans ve Pers imparatorlukları birbir
lerini yıpratırlarken Hz. Muhammed ve ona inananlar bir devlet
yönetimi şekli oluşturdular, Arap Yarımadası'nda birlik sağladılar
ve bölgenin egemen inançlarının -temelde Yahudilik, Hristiyanlık
ve Zerdüştlük- yerine, Hz. Muhammed'e vahiy gelen vizyonu yay
maya koyuldular.
Eşi görülmemiş bir yayılma dalgası, İslam'ın yükselişini tari
hin en önemli olaylarından biri haline dönüştürdü. Hz. Muham
med'in 632'deki ölümünü izleyen yüzyılda Arap orduları yeni dini
Afrika'nın Atiantik kıyılarına, İspanya'nın büyük bölümüne, orta
Fransa'ya ve doğuda kuzey Hindistan'a kadar taşıdılar. Sonraki
yüzyıllarda Orta Asya ve Rusya'nın bazı bölgeleri, Çin'in bazı yer
leri ve Doğu Hint Adaları'nın çoğu onları izledi ve İslam ya tacirler
ya da fatihler tarafından taşındığı bu yerlere baskın bir dinsel varo
luş olarak yerleşti.
Küçük bir Arap grubunun bölgeye yüzyıllarca egemen olmuş
büyük imparatorlukları yere serebilecek bir harekete esin kaynağı
olabilmesi birkaç onyıl önce akıl almaz görünürdü. Böyle bir impa
ratorluk atılımı ve böyle her yöne uzanan, her şeyi yutan bir coşku
hiç fark edilmeden nasıl sağlanabilmişti ? Komşu toplumların ka
yıtlarında Arap Yarımadası o zamana dek bir imparatorluk gücü
olarak görülmemişti. Araplar yüzyıllarca çölde ve verimli sınır
boylarında kabilesel, pastoral ve yarı göçebe bir yaşam sürmüşlerdi.
1 1 4 1 Dünya Düzeni
barışı getireceği inancıyla motive olan İslam aynı anda hem bir din,
hem çok-uluslu bir süper devlet, hem de yeni bir dünya düzeniydi.
lanına karşı olası bir meydan okuma şeklinde tek bir siyasi yapı
olarak yönettiği zamanlardan bu yana şartlar çok değişti elbette.
Müslüman ve Müslüman olmayan toplumlar arasındaki etkileşim
ler düşmanlık dönemleri kadar, genellikle verimli sonuçlar alınan
birlikte yaşama dönemlerinden de geçti. Ticaret modelleri Müs
lüman ve Müslüman olmayan dünyaları daha da yakınlaştırdı ve
sık sık, Müslüman ve Müslüman olmayan devletlerin önemli ortak
amaçlar adına birlikte çalışmalarına dayalı diplomatik ittifaklar
kuruldu. Yine de iki bileşenli dünya düzeni kavramı hala İran'ın
resmi devlet doktrinidir ve anayasasında yer alır; Lübnan, Suriye,
I rak, Libya, Yemen, Afganistan, Pakistan'daki silahlı azınlıkların
düsturudur ve I rak Şam İslam Devleti (IŞİD) dahil, tüm dünyada
aktif çeşitli terör gruplarının ideolojisidir.
Öteki dinler de -özellikle Hristiyanlık- kendi haçlı seferleri ev
relerini yaşamış, zaman zaman, kendi evrensel misyonlarını benzer
bir şevkle yüceltmiş ve müslümanlıkla kıyaslanabilir fetih ve zorla
din değiştirtme yöntemlerine başvurmuşlardır. (İspanyol fatihler
on altıncı yüzyılda benzer bir dünyayı fethetme ruhuyla Orta ve
Güney Amerika'daki kadim uygarlıkları yeryüzünden silmişler
dir.) Fark, Batı dünyasındaki haçlı seferi ruhunun ya yatışmış, ya
da dini buyruklar kadar mutlak (ya da kalıcı) olmayan laik kav
rarnlara dönüşmüş olmasıdır. Hristiyanlık zamanla işleyişsel bir
strateji ya da uluslararası bir düzen ilkesi olmaktan çıkıp, felsefi
ve tarihsel bir kavrama dönüştü. Hristiyanlık dünyasının "Sezar'ın
hakkı"yla "Tanrı'nın hakkı" arasındaki ayrımı başlatarak, önceki
iki bölümde gördüğümüz gibi, devlete dayalı uluslararası bir sis
tem içerisinde çoğulcu ve laik bir dış siyasete doğru evrime olanak
tanıması, süreci kolaylaştırdı. Ayrıca, dini motivasyonun yerini al
ması için başvurulan modern haçlı seferleri kavramlarının bazıla
rının -dünya devrimi vaaz eden militan Sovyet Komünizmi ya da
İslamcılık ve Ortadoğu: Düzensiz Bir Dünya 1 1 19
aşırı bir laik askeri yönetim kurdu: 1970'lerin başından (önce fiili
diktatör, ardından 1979'dan itibaren Devlet Başkanı olarak) 2003'e
dek ülkesini sindirerek ve zalimlikle yönetti, kavgacılığıyla bölgeyi
korkutup yıldırmanın yollarını aradı . Hem Saddam, hem de ide
olojik müttefiki olan Suriye'nin kurnaz ve acımasız Hafız Esad'ı,
pan-Arap milliyetçiliğini kabul ederek, kendi azınlık mezheplerini
(ironiktir ki, aksi yönelimlerdeki -lrak'ta Sünniler çoğunluktaki
Şiileri, Suriye'deyse yarı-Şii Aleviler çoğunluktaki Sünnileri yöne
tiyorlardı) çok daha kalabalık nüfuslara dayattılar. İslam vizyonu
nun yerini, ortak bir ulusal kader bilinci aldı.
Ancak çok geçmeden İslam mirası yeniden boy gösterdi. İslam
cı partiler, laik liderlerin aşırılıkianna ve başarısızlıkianna yönelik
eleştirilerini ilahi kaynaklı yönetim gereksinimine dair kutsal sav
lada birleştirerek, mevcut devletlerin yerini alacak bir pan-İslam
teokrasisinin kurulmasını savundular. Hem Batı'yı hem Sovyetler
Birliği'ni suçladılar; aralarından birçoğu fırsatçı terör eylemleriy
le bu vizyonu destekledi. Askeri yöneticiler ise buna sert bir tepki
vererek, modernleşmeyi ve ulusal birliği baltalamakla suçladıkları
İslamcı siyasi hareketleri bastırdılar.
Bu çağ haklı nedenlerle günümüzde pek de ideal bir dönem
olarak değerlendirilmez. Ortadoğu'da askeri, monarşik ve öteki
otokrat yönetimler muhalefeti yönetimelerine karşı tehlike olarak
kabul ettiler ve sivil toplum hareketlerinin ya da çoğulcu kültür or
tamlarının gelişmesine fırsat vermediler. Bu, bölgeye yirmi birinci
yüzyılda da musallat olacak bir eksiklikti. Buna rağmen, otokrat
milliyetçilik bağiarnı içerisinde, çağdaş uluslararası düzenle ihtiyatlı
bir uzlaşma şekillenmekteydi. Nasır ve Saddam Hüseyin gibi hırslı
liderlerden bazıları ya zor kullanarak, ya da Arap birliği yönünde
demagojik çağrılada sınırlarını genişletme girişiminde bulundular.
1958'le 1 96 1 arasındaki kısa ömürlü Mısır-Suriye konfederasyonu
bu tür bir girişimdi. Ama Arap devletleri daha geniş çaplı bir siyasi
İslamcılık ve Ortadoğu: Düzensiz Bir Dün.ra 1 131
• y.n.: Yazar, tutkulu mücadeleleri §U anda Müslüman dünyayı yeniden §ekillendirmekte olan dokt
rin ve mezheplerin temel gerçeklerini tanımlayacak konumda bulundu�unu iddia etmemektedir.
Birçok Müslüman ve birçok ülkedeki Müslüman ço�unlu�u inançları konusunda, bu sayfada alın
tılananlar gibi çatı§macı olmayan, daha ço�ulcu yorumlara sahiptir. Ancak burada sunulan görü§ler
şu anda Ortado�u'nun önde gelen devletlerinin birço�unun ve devlet dışı örgütlerin neredeyse
hepsinin yöneliminde önemli, sıklıkla da belirleyici bir etki göstermektedir. Bu görüşler Vestfalya
sistemine ya da liberal enternasyonalizm in de�erlerine tanım gere�i üstün ve onunla uyumsuz
bambaşka bir dünya düzeni iddiasını temsil etmektedir. Onları anlamak için, dini da�arcı�ın (yak
laşımın) belli bir derecede öğrenilmesi gerekmektedir.
İslamcılık ve Ortadoğu: Düzen.siz Bir Dünya 1 1 35
Suudi Arabistan
Biraz da tarihsel bir ironiyle, bütün bu kargaşalarda Batı de
mokrasilerinin en önemli müttefikleri arasında, iç uygulamaları
kenditerinkinden neredeyse tümden farklı bir ülke yer almıştır:
Suudi Arabistan Krallığı. Suudi Arabistan, Müttefiklerle işbirliği
ne girdiği I I . Dünya Savaşı'ndan bu yana önemli bölgesel güvenlik
girişimlerinin çoğunda, kimi zaman perdenin arkasında sessiz, ama
belirleyici bir ortak olmuştur. Bu , birbirlerinden son derece farklı
toplumların resmi mekanizmalar yoluyla ve genellikle önemli dü
zeyde karşılıklı yarar sağlayarak ortak amaçlarda işbirliğine girme
lerine olanak tanıyan Vestfalya devlet sisteminin özel niteliğini gös
teren bir ortaklıktır. Bunun tersine, diğer açıdan bakıldığında ise
bu ortaklığın yarattığı gerilimler, çağdaş dünya düzeni arayışının
bazı temel zorluklarına temas etmektedir.
Suudi Arabistan Krallığı geleneksel bir Arap-İslam ülkesidir:
hem bir kabile monarşisi, hem İslam teokrasisidir. On sekizinci
yüzyıldan beri birbirlerini destekleyen iki büyük aile, yönetimin
çekirdeğini oluşturur. Siyasi hiyerarşinin başında bulunan, Suud
ailesinden bir hükümdar, kadim karşılıklı sadakat ve yükümlülük
bağiarına dayanan karmaşık bir kabile ilişkileri ağının başında yer
alır ve krallığın iç ve dış meselelerini kontrol eder. Dini hiyerarşi
nin başındaysa Başmüftü ve üyelerinin çoğu el Şeyh ailesinden olan
1 52 1 Dünya Düzeni
Ulema Meclisi yer alır. Kral "İki Kutsal Cami'nin Muhafızı" (Mek
ke ve Medine) rolünü üstlenerek, Kutsal Roma imparatoru'nun
"Fidei defensor" (inancın savunucusu ) rolünü hatırlatacak biçim
de, bu iki iktidar kolu arasındaki uçurumu kapatmaya çalışır.
Dini ifade coşkusu ve saflığı Suudi tarih deneyimine işlemiştir.
Suudi devleti üç yüzyılda ( 1 740'larda, 1 820'lerde ve yirminci yüzyıl
başlarında) üç kez aynı iki önde gelen aile tarafından kurulmuş ya
da yeniden birleştirilmiş ve her birinde bu aileler dinin en katı yo
rumunu savunarak, İslam'ın doğum yerini ve en kutsal mabetieri
yönetme taahhütlerini teyit etmişlerdir. Her birinde Suudi ordu
ları, ilk İslam devletini ortaya çıkartan ilk kutsal coşkuya ve kut
sal savaşa çarpıcı derecede benzeyen fetih dalgalarıyla ve yine aynı
topraklarda yarımadanın çöllerini ve dağlarını birleştirmeye giriş
mişlerdir. Müslüman dünyanın merkezinde yer alan ve kaderinde
merkezi rol oynayan bu krallığı dini mutlakiyetçilik, askeri cüret
ve kurnaz modern devlet adamlığı yaratmıştır.
Günümüz Suudi Arabistan'ı I. Dünya Savaşı sonrasında, İbn-i
Suud'un Arap Yarımadası'na dağılmış feodal prenslikleri yeniden
birleştirip pederşahi bir sadakat ve dini bağlılıkla bir arada tutma
sıyla, Türk yönetiminden çıkmıştır. Kraliyet ailesi o zamandan bu
yana göz korkutucu görevlerle karşı karşıya kalmıştır. Geleneksel
göçebe yaşam tarzını sürdüren ve tahta şiddetle sadık kabileler ka
dar, aksi takdirde çıplak kalacak platolara birer serap gibi yerleş
miş, Batı metropollerine yaklaşan, hatta bazen onları aşan kent yo
ğunlaşmalarını da yönetmek zorunda kalmışlardır. Kadim ve yarı
feodal bir karşılıklı yükümlülük bağlamında, yeni bir orta sınıf
oluşturmaktadırlar. Yönetimdeki prensler, aşırı derecede muhafa
zakar bir siyasi kültürün sınırları içerisinde monarşiyi, geniş krali
yet ailesinin uzak üyelerinin kararlarda belli bir pay sahibi olduğu
ve sıradan yurttaşların kamusal yaşama bir düzeyde katılımlarının
aşamalı olarak tanındığı bir konsensüs sistemiyle birleştirmişlerdir.
İslamn/ık ve Ortadoğu: Diizensiz Bir Dün.ra 1 1 53
.
RAN .
IsLAM CuMHURiYETi'nin Ruhani Lideri Ayetullah Ali
I Hamaney -o dönemde de günümüzde de İran Cumhurbaşkanı
ve Dışişleri Bakanı dahil tüm İran hükümeti bakanlarının üzerin
de yer alan şahsiyet- 2013 baharında, Müslüman din adamlarının
katıldığı uluslararası bir konferansta, yeni bir küresel devrimin
başlangıcını selamladığı bir konuşma yaptı. Başka yerlerde "Arap
Baharı" denen şeyin aslında, sonuçları tüm dünyayı etkileyecek
bir "İslami Uyanış" olduğunu ilan etti. Hamaney'in açıklamasına
göre Batı, gösterici kalabalıklarının liberal demokrasinin zaferini
temsil ettiği değerlendirmesinde hatalıydı. Göstericiler "siyasette,
davranışta ve yaşam tarzında Batı'yı izlemenin acı ve dehşet verici
deneyimi"ni reddediyorlardı, zira "ilahi vaaderin mucizevi şekilde
yerine getirilmesini" temsil ediyorlardı.
Hamaney bu konuyu daha önce de ele almıştı. 201 l 'de İ ran pa
ramiliter güçlerini içeren bir dinleyici kitlesine söylediği üzere, Ba-
1 66 1 Dünya Düzeni
ve İslam öncesi geçmişine karşı köklü bir hürmeti bulunan bir ül
kede- gerçekleşti. Bu nedenle, Vestfalya sisteminde kabul görmüş
bir devlet olan İ ran, Ayetullah Humeyni devriminden sonra radi
kal İslam'ın savunucusuna dönüştüğünde, Ortadoğu'nun bölgesel
düzeni altüst oldu.
Bölgedeki bütün ülkeler arasında en bütünleşik ulus bilincine
ve ulusal çıkara dayalı en gelişmiş devlet yönetimi geleneğine sahip
olanı belki de İ ran'dır. Aynı zamanda, İran'ın liderleri geleneksel
olarak İ ran'ın günümüzdeki sınırlarının ötesine uzanmış ve Vest
falya devlet ve egemen eşitlik kavramiarına bağlı kalma fırsatını
pek az bulabilmişlerdir. İ ran'ın kurucu geleneği, İÖ yedinci yüz
yıldan İS yedinci yüzyıla dek bir dizi canlanma döneminde günü
müz Ortadoğu'sunun büyük bölümünde ve Orta Asya, Güneybatı
Asya ve Kuzey Afrika'nın kimi kesitlerinde egemenlik kurmuş
olan Pers İmparatorluğu'nun geleneğiydi. Göz kamaştırıcı sanat ve
kültürleri, çok geniş bir alana yayılmış eyaletleri yönetmede dene
yimli gelişmiş bürokrasileri ve her yöne uzanan başarılı seferler
le çelik gibi güçlenmiş farklı etnik kökten gelenlerin oluşturduğu
muazzam ordusuyla Persler kendilerini herhangi bir toplumdan
çok daha fazlası sayıyorlardı. Perslerin monarşi ideali, hükümdan
halkın yüce derebeyi olarak yarı-ilahi bir statüye yükseltiyordu: ba
rışçı bir siyasi itaat karşılığında adalet dağıtan ve hoşgörü huyuran
"Krallar Kralı."
Pers imparatorluk projesi, klasik Çin'deki gibi, kültürel ve si
yasi başarılada psikolojik güvencenin geleneksel askeri fetihler ka
dar önemli rol oynadığı bir dünya düzeni biçimini temsil ediyordu.
İÖ beşinci yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi Herodotos, tüm yabancı
adederin en iyilerini -Med kıyafetleri, Mısır zırhları- özümsemiş
olan ve şimdi de kendini insanoğlunun başarılarının merkezi sayan
bir halkın özgüvenini şöyle tanımlar:
168 1 Diinya Diizeni
Humeyni Devrimi
İran'ın yirminci yüzyıldaki Şahı Rıza Pehlevi'yi hedef alan dev
rim, demokrasi ve ekonomik kaynakların yeniden bölüşümünü
talep eden monarşi karşıtı bir hareket olarak başlamıştı (ya da en
azından, Batı'ya böyle gösterilmişti). Sıkıntıların birçoğu gerçek
ti ve Şah'ın modernleşme programlarının dayattığı değişimlerden
ve hükümetin muhalefeti kontrol altına almakta kullandığı sert ve
keyfi taktiklerden kaynaklanıyordu. Ama Ayetullah Ruhuilah Hu
meyni, Paris ve Irak'ta geçirdiği sürgünden 1 979'da, devrimin "Ru
hani Lideri" rolünü talep etmek üzere döndüğünde, sosyal prog
ramlar ya da demokratik yönetim değil, tüm bölgesel düzene ve
hatta modernitenin(çağdaş uygarlığın) kurumsal düzenlemelerine
saldırı amacıyla hareket etmişti.
Humeyni liderliğinde İran'da kök salan doktrin, Batı'da Vest
falya dönemi öncesinin din savaşlarından beri uygulanan hiçbir
şeye benzemiyordu. Devleti kendi adına meşru bir yapı değil, daha
geniş çaplı dini mücadele için kolaylık sağlayan bir silah olarak ta
savvur ediyordu. Humeyni'ye göre Ortadoğu'nun yirminci yüzyıl
daki haritası, "İslam ümmetinin [topluluğunun] çeşitli kesitlerini
birbirinden ayırmış ve yapay olarak ayrı uluslar yaratmış emper
yalistler"in ve "kendi çıkarlarının peşindeki zorba yöneticiler"in
yanlış ve İslam dışı bir ürünüydü. Ortadoğu'daki ve ötesindeki
çağdaş siyasi kurumların hepsi "gayri meşru" idi, çünkü "ilahi ya
saya dayanmıyorlar"dı. Usule ilişkin Vestfalya ilkelerine dayalı mo
dern uluslararası ilişkiler sahte bir temel üzerine oturmuştu, çünkü
Amerika Birleşik Devletleri ve İran: Düzen Yaklaşımları 1 1 7 1
onun yerini almaya niyetli olduğunu tekrar tekrar ilan etmekle bir
likte, bu sistemin resmi koruma araçlarından faydalanıyordu.
Bu ikilik(dualite) İ ran'ın yönetim doktrinine işlemiştir. İ ran
kendini "tek İslam Cumhuriyeti" olarak niteleyerek, otoritesi sınır
ları aşan bir yapı imasında bulunur ve İ ran iktidar yapısının ba
şındaki Ayetullah (önce Humeyni, sonrasında ardılı Ali Hamaney)
yalnızca İranlı siyasi bir figür değil, küresel bir otorite olarak tasav
vur edilir: İslam Devrimi'nin Ruhani Lideri" ve "İslam Ümmetinin
ve Ezilen Halkların Lideri."
Tahran'daki Amerikan elçiliğinin basılıp elemanlarının 444 gün
rehin tutulması (rehin alanların çevirmenini 20 14'te Birleşmiş Mil
letler elçisi olarak atayan şu anki İ ran yönetiminin de onayladığı
bir eylem) sonucunda Vestfalya uluslararası sisteminin temel ilke
lerinden biri olan diplomatik dokunulmazlığı da çiğneyerek , İslam
Cumhuriyeti dünya sahnesinde kendini ilan etmiş oldu. Ayetullah
Humeyni 1 989'da benzer bir ruhla Hint Müslüman kökenli Bri
tanya vatandaşı Salman Rushdie için Müslümanlara saldırı olarak
gördüğü bir kitap yayımlamasından ötürü ölüm fetvası vererek,
küresel hukuki otorite iddiasında bulundu.
İran, Lübnan'da Hizbullah ve Irak'ta Mehdi Ordusu gibi örgüt
lerin -yerleşik otoritelere meydan okuyan ve stratejilerinin bir par
çası olarak terör saldırıları düzenleyen devlet dışı milisler- toprak
larında hak iddiasında bulundukları ülkelerle normal diplomatik
ilişkilerini sürdürürken, İslamcı yönüyle bu örgütleri destekledi.
Tahran'ın İslam devrimi buyruğu, İsrail'e karşı Sünni cihatçı grup
Hamas'ın ve bazı raporlara göre Afganistan'da Talihan'ın silahlan
dmlması dahil, Sünni-Şii ayrımını aşan bir işbirliğine, daha geniş
ölçekli Batı karşıtı çıkarlar adına izin verilmesi anlamında yorum
lanmıştır. l l Eylül Komisyonu'nun raporu ve Kanada'da 2013'teki
bir terör kumpasına ilişkin soruşturmalar, el Kaide ajanlarının da
İran'da hareket etme zemini bulduklarına işaret etmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri ve iran: Düzen Yak/aştmlart 1 1 73
ise işbirlikçi bir yola açık olmalı ve böyle bir yolu teşvik etmelidir.
Ancak Batılı müzakerecilerin beceri ve kararlılıkları, bu evrimin
gerekli bir unsuru olmakla birlikte, onu garantiye almaya yetmeye
cektir. İran'ın Hizbullah gibi grupları desteklemekten vazgeçmesi,
yapıcı iki taraflı ilişkiler modelinin yeniden kurulmasında önem
li ve gerekli bir adım olacaktır. Burada geçilmesi gerekecek sınav,
İran'ın sınırlarındaki kaosu bir tehdit olarak mı, yoksa binyıllık
umutlarını gerçekleştirme fırsatı olarak mı sayacağıdır.
ABD'nin katıldığı süreç konusunda stratejik bir bakış açısı
geliştirmesi gerekmektedir. Hükümet sözcüleri Amerika'nın Or
tadoğu'daki rolünün azalmasını açıklarken, Sünni devletlerin (ve
belki İsrail'in) İran'ı dengeledikleri bir vizyon tanımlamışlardır.
Böyle bir gruplaşma oluşsa bile ancak aktif bir Amerikan dış siya
setiyle ayakta tutulabilir. Çünkü güç dengesi hiçbir zaman statik
değildir; unsurları sürekli akış halindedir. Öngörülebilir gelecekte
dengeleyici olarak ABD'ye ihtiyaç duyulacaktır. ABD kendi strate
jik hedeflerini izleyerek, İ ran'ın devrimci İslam yolunu mu, yoksa
Vestfalya devletler sisteminde meşru ve önemli bir yere konuınian
mış büyük bir ulus yolunu mu izleyeceğinin belirlenmesinde k ritik
bir unsur olabilir. Ama Amerika bu rolü geri çekilerek değil, yal
nızca ve yalnızca müdahil olarak yerine getirebilir .
Vizyon ve Gerçek
Ortadoğu'da barış meselesi son yıllarda, İran'daki nükleer si
lahlar gibi son derece teknik bir meseleye odaklandı. Bu silahların
ortaya çıkmalarının önüne geçme zorunluluğunun etrafından do
lanacak kestirme bir yol bulunmuyor. Ama Ortadoğu'da çözümsüz
görünen başka krizierin sehat ve v izyon sayesinde yeni bir boyut
kazandığı dönemlerin hatırlanmasında yarar var.
188 1 Dünya Düzeni
Asya'nın Çeşitliliği
kabileler aynı anda hem Burma kraliyet sarayına hem Çin impa
ratoru'na sadakatlerini bildirerek (ve genellikle ikisinin de buy
ruklarını izlemeye kendilerini zorlamayarak), bir tür fiili özerkliği
güvenceye aldılar. Nepal, Çin'i ve Hindistan'ı yöneten hanedanlar
arasındaki diplomatik duruşunu maharetle dengeledi. Çin'de ha
raç olarak yorumlanan, ama Nepal'de eşit değiş tokuş kanıtı olarak
kaydedilen mektuplar ve armağanlar sundu; ardından, Nepal'in
Hindistan nezdindeki bağımsızlığının garantisi olarak, Çin'le özel
bir bağı öne sürdü. On dokuzuncu yüzyılda yayılmakta olan Batı
imparatorluklarının stratejik bir hedef olarak göz diktikleri Tay
land, yabancı güçlerin hepsiyle sıcak ilişkiler sürdürme konusunda
daha da incelikli bir strateji izleyerek, sömürgeleştirilmekten tüm
den kaçınabildi. Birbirine rakip çok sayıda Batı devletinden yaban
cı danışmanları sarayına buyur ederken bir yandan da Çin'e haraç
yolladı ve kraliyet sarayında H int kökenli Hindu rahipler bulun
durdu. (Tay Kralı'nın da ilahi bir figür sayıldığı düşünüldüğünde,
bu dengeleyici stratejinin gerektirdiği entelektüel esneklik ve duy
gusal tahammül daha da olağanüstüdür.) Herhangi bir bölgesel dü
zen kavramının diplomasiden talep edilen esnekliği büyük ölçüde
engelleyeceği düşünülürdü.
Bu incelikli ve birbirlerinden farklı miraslar zemini karşısında,
Asya haritası üzerindeki Vestfalya egemen devletler ağı, bölgesel
gerçeklerin aşırı basitleştirilmiş bir tablosu olacaktır. Liderlerin
görevlerinde hedefledikleri ernellerin çeşitliliğini de, hiyerarşi ve
diplomasiye gösterilen özenin Asya diplomasisinin karakteristik
özelliği olan maharetli manevralarla nasıl birleşticildiğini de yansı
tamayacaktır. Asya'da uluslararası yaşamın temel çerçevesi budur.
Ama burada devlet yönetimi, belki de başka her bölgeden daha faz
la çeşitlilik ve yakınlık içeren kültürel miraslardan etkilenmiştir.
Asya'nın iki önemli ülkesinin, Japonya ve Hindistan'ın deneyimle
ri buna vurgu yapmaktadır.
A.ıya 'nın Çeşitliliği 1 199
Jap onya
Asya'nın tarihsel siyasi ve kültürel yapıları arasında Japonya,
Batı'nın dünya çapındaki istilasına en önce ve açık ara en karar
lı biçimde tepki vermiş olanıdır. En yakın geçiş noktasında Asya
anakarasından yaklaşık yüz mil uzaklıktaki bir takımada üzerinde
kurulu olan Japonya, uzun bir süre boyunca geleneklerini ve ken
dine özgü kültürünü yalıtılmış bir halde geliştirdi. Etnik ve dilsel
açıdan neredeyse homojen olan ve Japon halkının ilahi atalarını
vurgulayan resmi bir ideolojiye sahip bulunan Japonya, eşsiz kimli
ğine ilişkin inancını neredeyse dini bir adanmışlığa dönüştürdü. Bu
eşsizlik bilinci, ülkeye politikalarını kendi ulusal stratejik gerekli
lik tasavvuruna göre uyarlamasında büyük bir esneklik kazandır
dı. 1 868'den sonraki bir yüzyıldan az bir zaman içerisinde Japonya
tam bir yalıtılmışlıktan, Batı'daki görünüşte en modern devletler
den geniş çaplı uyarlarnalara (ordu için Almanya' dan, parlamenter
kurumlar ve donanma için Britanya'dan); gözüpek imparatorluk
kurma girişimlerinden pasifizme ve bu noktadan, yeni bir tarz
önemli bir güç duruşuna; feodalizmden, Batı otoriter rejimlerinin
çeşitlernelerine ve buradan da demokrasiyi benimsemeye yöneldi
ve dünya düzenlerinin (önce Batı, ardından Asya, şimdi evrensel)
içine girip, çıktı. Bütün bu dönemler boyunca, başka toplumların
tekniklerine ve kurumlarına adapte olma çabalarının ulusal mis
yonlarını sulandıramayacağına olan inancını korudu; ve başarıyla
gerçekleştirdiği adaptasyonlar, bu misyonu geliştirmesini sağladı.
Japonya yüzyıllarca Çin dünyasının saçaklarında yer aldı, Çin'in
dininden ve kültüründen büyük aktanıniarda bulundu. Ama Çin
kültür dünyasındaki çoğu toplumun aksine, aktardıklarını Japon
modellerine dönüştürdü ve bunları Çin'e karşı hiyerarşik bir yü
kümlülükle asla birleştirmedi. Japonya'nın gösterdiği direnç za
man zaman Çin sarayı için kaygı konusu oldu. Öteki Asya halkları
haraç sisteminin -Çin protokolünün üzerinden evreni düzenlediği,
200 1 Dünya Düzeni
ilk ülke olarak "ulaşmıştı." Ama önemli bir fark vardı: Japonya açı
sından Batılı ülkelerle girişilen ittifaklar ortak stratejik hedeflere
dayalı değil, Avrupalı müttefiklerinin Asya'dan atılması amaçlıydı.
I. Dünya Savaşı'nın Avrupa'da yarattığı bitkinliğin ardından Ja
pon !iderler, çatışma, mali kriz ve Amerikan yalıtımcılığı sıkıntıları
yaşayan bir dünyanın, Asya'da hegemonya kurma amaçlı impara
torluk yayılmacılığına avantaj sağladığı sonucuna vardılar. impa
ratorluk Japonya'sı 1 93 l 'de Mançurya'yı Çin'den kopardı ve sür
gündeki Çin imparatoru'nun yönetiminde bir Japon uydu devleti
kurdu. 1 937'deyse daha fazla Çin toprağını fethetmek için Çin'e
savaş açtı. "Asya'da Yeni Düzen" ve ardından "Doğu Asya Ortak
Refah Birliği" adına kendi Vestfalya karşıtı nüfuz küresini -"tüm
ulusların dünyada kendilerine uygun yerleri bulmalarını sağlama"
amaçlı, hiyerarşik olarak düzenlenmiş, "Japon liderliğinde Batılı
güçlerden özgür bir Asya ulusları bloğu"- oluşturmaya çalıştı. Bu
yeni düzende, öteki Asya devletlerinin egemenliği bir tür Japon ve
sayeti altına alınacaktı.
I. Dünya Savaşı yerleşik uluslararası düzenin üyelerini direne
meyecek kadar bitkin düşürmüştü ve tırmanmakta olan Avrupa
kriziyle fazlasıyla meşguldüler. Bu tasarımın önünde tek bir Batı
ülkesi kalmıştı: bir yüzyıldan kısa bir süre önce Japonya'yı zorla dı
şarıya açmış olan ABD. Tarih bir öykü anlatmak istiyormuşçasına,
iki ülke arasındaki savaşın ilk bombaları, Japonların 194 l 'de Pearl
Harbor'a sürpriz saldırıda bulunmalarıyla, Amerikan topraklarına
düştü. Amerikalıların Pasifik'teki seferberlikleri, iki nükleer bom
banın kullanılmasının ardından (bugüne dek bu silahların askeri
amaçla yegane kullanımları), Japonya'nın kayıtsız şartsız teslim ol
masıyla sonuçlandı.
Japonya bu bozguna, Komodor Perry'ye verdiğine benzer bir
tepkiyle uyum sağladı: kendine özgü ulusal kültüre, dayalı, yılmaz
bir ulusal ruhun kazandırdığı dirençlilikle. Japonya'nın savaş son-
208 1 Dünya Düzeni
Hindistan
Batı müdahalesinin itici gücü Japonya'da tarihi bir ulusun yö
nünü değiştirdi; Hindistan'da ise büyük bir uygarlığı modern bir
devlet olarak yeniden biçimlendirdi. Hindistan uzun zamandır
niteliklerini dünya düzenlerinin kesişim noktasında geliştirmiş,
bu düzenierin ahengini şekillendirmiş ve onların ahengiyle şekil
lenmiştir. Siyasi sınırlarından çok, ortak bir kültürel gelenekler
spektrumu ile tanımlanmıştır. Hindistan'da çoğunluğun inancı ve
başka birçok inancın pınarı olan H indu geleneğinin atfedildiği hiç
bir efsanevi kurucu bulunmamaktadır. Tarih bu inancın evrimini
belli belirsiz ve eksik olarak, İ ndüs ve Ganj nehirleri boylarındaki
ve kuzey ve batı platolar ve dağlık bölgelerdeki kültürlerden kay
naklanan geleneksel ilahiler, efsaneler ve ritüeller sentezi üzerin
den izlemiştir. Ancak Hindu geleneğinde bu spesifik formlar, altta
yatan ve herhangi bir yazılı metinden öncesine dayanan ilkelerin
birbirlerinden çok farklı ifadeleriydi. Avrupa'da benzerleri büyük
olasılıkla ayrı dinler olarak tanımlanacak farklı tanrıları ve felse
fi gelenekleri kapsayan Hinduizm'in çeşitliliği ve tanımlanmaya
direnişiyle çok çeşitli yaratıkların birliğini yansıttığı ve bunu ka
nıtladığı, "insanın . . . her şeyi kapsayan ve sonsuz olan . . . hakikat
arayışının uzun ve çok çeşitli tarihçesi"ni yansıttığı söylenirdi.
212 1 Dünya Düzeni
Son kırk yılda onun [Çin' in] dünyanın daha gelişmiş uluslarına
göre konumu tümden değişmiştir. Onlarla eşit şartlada
antlaşmalar yapmıştır; ama bakanlarının ve halkının bu
gerçekle doğrudan yüzleşip, Çin'in dünyanın birçok bağımsız
ülkesinden yalnızca biri ve imparatorunun yönettiği "gökyüzü
altı"nın da gökyüzü altındaki her şey değil, yerkürenin,
tanımlanmış ve harita üzerinde işaretlenebilen belli bir kesiti
olduğu gerçeğini fark ettiklerini sanmıyorum.
• y.n. Amerika'nın dünyada komünizm ıehdidi yaşayan herhangi bir ülkeye gönüllü olarak yardım
etmesi.
262 1 Dünya Düzeni
rika'nın çıkarlarına daha iyi hizmet ederdi. Bu, aynı zamanda eski
sömürge ülkelerin (örneğin Hindistan'ın) bir buçuk yüzyıl sonra,
bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından büyük oranda izleye
cekleri bir yol oldu.
Britanya'yla 1 8 1 2'de yapılan son kısa savaşın ardından bir yüz
yıl boyunca sürdürülen bu strateji, ABD'nin başka hiçbir ülkenin
tasavvur ederneyeceği bir şeyi başarmasına olanak tanıdı: yalnızca
yurtiçinde güç toplayarak ve neredeyse tümüyle dış gelişmelerden
olabildiğince uzak durma hedefine odaklanmış bir dış siyaset izle
yerek, büyük bir güç ve kıtasal büyüklükte bir ülke olmasına.
ABD çok geçmeden bu düsturu Amerika kıtasının her yerine
yaymaya koyuldu. Başta gelen donanma gücü olan Britanya'yla
arasındaki zımni uzlaşma ABD'nin 1 823'teki Monroe Doktrini'n
de, yani böylesine geniş kapsamlı bir beyanı dayatacak güce yaklaş
masından onlarca yıl önce, tüm yarıküreyi dış sömürgeciliğe kapalı
ilan etmesine olanak tanıdı. ABD'de Monroe Doktrini, Bağımsız
lık Savaşı' nın, Batı Yarıküre'yi Avrupa güç dengesinin işleyişinden
koruyan bir uzantısı olarak yorumlandı. Hiçbir Latin Amerika ül
kesine danışılmadı (o sırada pek az Latin devletin olması da önem
li nedenlerden biriydi). Ülkenin sınırları kıta boyunca yayıldıkça,
Amerika'nın genişlemesi bir tür doğa yasasının işleyişi olarak gö
rüldü. ABD başka yerlerde emperyalizm olarak tanımlanan şeyi
yaptığında Amerikalılar buna başka bir ad verdiler: "sayısı her yıl
katlanarak artan milyonlarca insanımıza Tanrı'nın özgürce geliş
meleri için tahsis ettiği k ıtaya yayılacağımız aşikar kaderimizin
gerçekleştirilmesi." Geniş toprak kesitlerinin elde edilmesi Loui
siana Topraklarının Fransa'dan satın alınmasında ticari bir işlem,
Meksika örneğindeyse bu Aşikar Kader'in kaçınılmaz sonucu sa
yıldı. ABD on dokuzuncu yüzyılın sonuna, 1 898 İspanya-Amerika
Savaşı'na dek, başka bir büyük güçle geniş ölçekli denizaşırı çatış
malara girmeyecekti.
"insanlık Adına Hareket Etmek ": Amerika Birleşik Devletleri ve Düzen Kavramt 1 2()5
olay olarak yorumladı. ABD çatışmayı son bir çaba, "dünyanın son
umudu"nun savunulması olarak göstererek, dünyanın açık arayla
en büyük ve en dişli ordusunu kurup, topyekun savaşta kullandı;
ardından, savaşın sona ermesinden bir buçuk yıldan az bir süre
içinde neredeyse tamamını dağıtarak, bir milyondan fazla askeri
olan bir orduyu yaklaşık 65.000 askere indirdi. 1 890 yılında Ame
rikan ordusu dünyada on dördüncü sırada, Bulgaristan ordusunun
gerisinde yer alıyordu ve Amerikan donanınası sanayi gücü Ameri
ka'nın on üçte biri kadar olan İtalyan dananınasından daha küçük
tü. 1 885'teki başkanlık töreni gibi ileri bir tarihte Başkan Grover
Cleveland, Amerikan dış siyasetini mesafeli tarafsızlık üzerinden
ve daha eski, daha geri devletlerin izledikleri, kendi çıkarlarına
dayalı politikalardan tümden farklı olarak tanımlayacaktı. Karşı
çıktığı konu şuydu:
için özel bir tasarı olarak sunuldu. Lyndon Johnson Başkan Ken
nedy'nin öldürülmesinden bir ay sonra BM Genel Kurulu'nda yap
tığı konuşmada aynı kayıtsız şartsız küresel taahhüdü tekrarladı:
Kore Savaşı
Kore Savaşı kesin bir sonuca ulaşamadan sona erdi. Ama yarat
tığı tartışmalar, bir onyıl sonra ülkeyi sarsacak meselderin haber
cisiydi.
1 945'te, o döneme dek Japon sömürgesi olan Kore, muzaffer
Müttefiklerce kurtarılmıştı. Kore Yarımadası'nın kuzey yarısı Sov
yetler Birliği, güney yarısı ABD işgali altındaydı. Her ikisi de sıra
sıyla 1 948 ve 1949'da ülkeden çekilmeden önce kendi bölgelerinde
kendi yönetim biçimlerini yerleştirdiler. Haziran 1 950'de Kuzey
Kore ordusu Güney Kore'yi işgal etti. Truman yönetimi, bunu
Il. Dünya Savaşı öncesindeki Alman ve Japon meydan okumaları
modelini izleyen klasik bir Sovyet-Çin saldırganlığı vakası olarak
gördü. Önceki yıllarda ABD silahlı kuvvetlerinin çarpıcı derecede
küçültülmüş olmasına rağmen, Truman, büyük oranda Japonya'da
yerleşik Amerikan güçleri kullanılarak direnilmesi yönünde cesur
ca bir karar aldı.
Günümüzdeki araştırmalar, Komünist tarafın motivasyonunun
karmaşık olduğunu göstermiştir. Kuzey Kore lideri Kim İl-sung
Nisan 1 950'de istila için Stalin'in onayını istediğinde Sovyet dik
tatör onu teşvik etti. İki yıl önce Tito'nun ihanetinden, ilk kuşak
Komünist liderlerin Stalin'in Rusya'nın ulusal çıkarı açısından
şart saydığı Sovyet uydu sistemiyle uyum içinde olmalarının özel-
316 j Dünya Düzeni
Yenilenmenin Başlaması
1 960'ların sancılarından ve bir başkanlığın çöküşünün ardından
Amerika öncelikle bütünlüğünü yeniden oluşturmaya ihtiyaç du
yuyordu. Eşi benzeri olmayan bu göreve çağrılan kişinin Gerald
Ford olması büyük bir şanstır.
Peşinde koşmadığı bir göreve itilmiş olan Ford, başkanlık po
litikalarının karmaşık girdaplarına hiç girmemişti. Bu nedenle,
başkanlığı sırasında hedef kitle ve halkla ilişkiler gibi konulardan
uzak kalarak, yetiştirilişindeki iyi niyeti ve ülkesine olan inancını
uygulamaya sokabildi. Kilit önemdeki savunma ve istihbarat alt
komitelerinde yer aldığı Temsilciler Meclisi'ndeki uzun süreli hiz
meti sayesinde dış siyaset zorlukları konusunda genel bir bakış açısı
kazanmıştı.
Ford'un tarihsel hizmeti, Amerika'nın bölünmesinin üstesin
den gelmiş olmasıdır. Dış siyasetinde gücü ilkeyle ilişkilendirmeye
çalıştı ve bunu büyük oranda başardı. Onun yönetimi İsrail'le bir
Arap devleti olan Mısır arasındaki, maddeleri genellikle siyasi olan
ilk anlaşmanın tamamlanmasına tanıklık etti. İkinci Sina saldır
mazlık anlaşması, Mısır'ın bir barış anlaşmasına geri dönüşsüz ola
rak yönelmesinin işaretiydi. Ford, güney Afrika'da çoğunluk yöne
timinin getirilmesi için aktif bir diplomasi başlattı. O bunu açıkça
yapan ilk Amerikan Başkanı'ydı. Güçlü bir iç muhalefet karşısın
da, Avrupa Güvenlik Konferansı'nın sonuçlandırılmasına nezaret
etti. Konferans'tan çıkan çok sayıda madde arasında, insan hakları
nı Avrupa güvenlik ilkelerinden biri olarak taçlandıran hükümler
vardı. Polonya'da Lech Walesa ve Çekoslovakya'da Vaclav Havel
gibi kahraman bireyler bu şartları ülkelerine demokrasi getirmekte
ve Komünizmin çöküşünü başiatmakta kullandılar.
A merika Birleşik Devletleri: ikircikli Süper Güç 1 337
Parlayan bir kent olarak Amerika, Reagan için bir metafor değildi;
onun için gerçekten mevcuttu, çünkü mevcut olmasını arzu edi
yordu.
Fiili politikaları son derece benzeşen ve sık sık da aynı olan Ro
nald Reagan'la Richard Nixon arasındaki önemli ayrım buydu.
Nixon dış siyaseti sonu olmayan bir uğraş, yönetilecek bir uyum
lar kümesi olarak görüyordu. Karmaşa ve çelişkileriyle, son derece
talepkar bir öğretmenin verdiği ev ödevleri gibi başa çıktı. Ameri
ka'nın hakim güç olmasını istiyordu, ama uzun, zorlu bir yolcu
luk sonunda ve belki de kendisinin görevden ayrılmasından sonra.
Reagan ise Soğuk Savaş stratejisini 1977'de yardımcılarından birine
kendine özgü iyimser nüktelerinden biriyle özetlemişti: "Biz kaza
nırız, onlar kaybederler." Nixon tarzı siyaset, Soğuk Savaş diplo
masisine akışkanlık kazandırılmasında önemliydi; Reagan tarzıysa
Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesi için gerekli diplomasi açısından
vazgeçilmezdi.
340 1 Dünya Düzeni
AFGA N i STAN
1 998'de Amerikalılada Yahudilerin görülen her yerde ayrım
yapılmaksızın öldürülmeleri yönünde fetva vermiş olan el Kaide,
yönetimdeki Talihan'ın grubun lider ve savaşçılarını sınır dışı et
meyi reddettiği Afganistan'da bir sığınak bulmuştu. Amerika'nın
kendi topraklarına yapılan saldırıya karşılık vermesi kaçınılmazdı
ve dünyada bunu böyle görüyordu.
Neredeyse anında yeni bir zorlu görev ortaya çıktı: en önem
li düşmanların müdafaa edecekleri belli bir toprakları olmayan ve
yerleşik meşruiyet ilkelerini reddeden devlet dışı örgütler olduğu
bir dönemde uluslararası düzen nasıl kurulacaktı ?
Afgan savaşı ulusal fikir birliği ve uluslararası konsensüs hava
sıyla başladı. N ATO, Kuzey Atiantik Antlaşması'nın, "Avrupa'da
ya da Kuzey Amerika'da bir ya da daha fazla NATO müttefikine
karşı silahlı bir saldırı, hepsine karşı yapılmış bir saldırı sayılacak
tır" şartını getiren, 5. Maddesi'ni tarihinde ilk kez uyguladığında,
kurallara dayalı bir uluslararası düzen olasılığı gerçekleşmiş görün
dü. l l Eylül saldırılarından dokuz gün sonra Başkan George W.
Bush, o sırada el Kaide'yi barındırmakta olan Afganistan'ın Tali
han yetkililerine ültimatom verdi: "Topraklarınızda saklanan tüm
el Kaide liderlerini ABD yetkililerine teslim edin . . . Artık faaliyet
göstermemelerini garantiye almamız için, ABD'nin tüm terörist
eğitim kamplarına erişimini sağlayın." Talihan'ın buna razı olma
ması üzerine ABD ile müttefikleri, Bush'un 7 Ekim'de amaçlarını
aynı şekilde kısıtlı olarak tanımladığı bir savaş başlattılar: "Hedef
leri dikkatle saptanan bu eylemlerin amacı, Afganistan'ın terör
faaliyetlerinin üssü olarak kullanılmasına engel olmak ve Talihan
rejiminin askeri kapasitesine saldırmaktı."
Afganistan tarihinin "imparatorlukların mezarlığı" olduğu yö
nündeki ilk uyarılar dayanaksız görünüyordu. Amerikan, Britanya
A merika Birleşik Devletleri: İkircikli Süper Güç 1 347
I RA K
l l Eylül saldırılarının ertesinde Başkan George W. Bush, cihat
çı aşırılığa karşılık vermek ve demokratik dönüşüm taahhüdüyle
mevcut uluslararası düzeni güçlendirmek için küresel bir strateji
oluşturdu. Beyaz Saray'ın 2002 tarihli Ulusal Güvenlik Stratejisi'ne
göre, "yirminci yüzyılın zorlu mücadeleleri, ulusal başarı için tek
bir sürdürülebilir model" olduğunu göstermişti: "özgürlük, de
mokrasi ve serbest piyasa ekonomisi."
Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde vurgulandığına göre, dün
ya eşi görülmemiş bir terörist gaddarlığın şoku içindeydi ve büyük
güçler "aynı tarafta; yani terörist şiddetinin ve kaosunun ortak
tehlikeleri karşısında birleşmiş" idi. Özgür kurumların ve büyük
güçler arasında işbirliğine dayanan ilişkilerin teşvik edilmesi, "bü
yük güçlerin sürekli savaşa hazırlanmak yerine barış içinde rekabet
edecekleri bir dünya kurulması için, on yedinci yüzyılda ulus-dev
letin ortaya çıkışından bu yana en büyük şans" ı yaratıyordu. İleride
verilen adla Özgürlük Gündemi'nin en önemli unsuru, Irak'ın Or
tadoğu'daki en baskıcı devletlerden biri olmaktan çıkarak çok par
tili demokrasiye dönüşmesi olacak ve bu da bölgede demokratik bir
dönüşümü esinlendirecekti: "Irak demokrasisi başanya ulaşacak ve
bu başarı, özgürlük her ulusun geleceği olabilir mesajını Şam'dan
Tahran'a kadar her yere iletecekti."
Özgürlük Gündemi sonradan öne sürüldüğü gibi tek bir baş
kanla maiyetinin keyfi icadı değildi. Temelinde, Amerikan motifle-
352 1 Dünya D üzeni
larında yanal, Avrupa'da ise merkezi bir işleyiş ilkesi olarak kabul
edilirdi.
Sanayi Devrimi'yle birlikte değişim hızlandı ve modern ordu
ların güçleri daha da yıkıcılaştı. Teknoloji uçurumu çok büyürken,
günümüz standartlarıyla ilkel sayılabilecek teknolojinin etkisi bile
soykırım boyutlarına varabiliyordu. Avrupa teknolojisi ve Avru
pa hastalıkları Amerika kıtalarında mevcut uygarlıkların tarihten
silinmesinde çok etkili oldu. Kitlesel zorunlu askerliğin etkisinin
teknoloj iyle birleşerek verimliliği katiayarak artırmasıyla, verimli
lik yeni yıkım potansiyelleri oluşturdu.
Nükleer silahların ortaya çıkışı bu süreci doruğa taşıdı. Il. Dün
ya Savaşı'nda büyük güçlerin bilim insanları, atomun ve atomla
birlikte enerjisini serbest bırakma kapasitesinin efendisi olmaya ça
lıştı. Sonunda, Manhattan Projesi olarak bilinen ve ABD'nin, Bri
tanya'nın ve Avrupa diasporasının en üstün akıllarından beslenen
Amerikan girişimi ipi göğüsledi. Temmuz 1 945'te New Mexico
çöllerinde gerçekleştirilen ilk başarılı atom bombası testinin sonra
sında, gizli silah geliştirme girişiminin başındaki kuramsal fızikçi
J. Robert Oppenheimer zaferinin uyandırdığı huşuyla, Bhagavad
Gita'dan bir dizeyi anımsayacaktı: "Şimdi Ölüm oldum, dünyaları
yok eden oldum."
Önceki dönemlerdeki savaşlarda üstü kapalı bir hesap vardı:
zaferin faydaları maliyetine baskın gelir ve daha zayıf olanlar da
bu denklemi bozmak için bu maliyetleri güçlülere yüklerneye ça
l ışırlardı. Gücü artırmak, güçler arası işbirliği konusunda hiçbir
kuşkuya yer bırakmamak ve savaş nedenlerini tanımlamak için
ittifaklar kurulurdu. Askeri çatışmanın bedeli, yenilginin bedelin
den düşük sayılırdı. Nükleer çağ ise aksine, kullanımı tasavvur edi
lebilecek herhangi bir yararla orantısız bedele mal olacak bir silaha
dayalıydı.
7ekrwloji, Denge ve insan Biliru·i 1 363
İnsan Faktörü
On altıncı yüzyılda siyaset felsefecileri, modern çağın başlama
sından günümüze insanın içinde bulduğu şartlar ile ilişkisi konu
sunu tartışmışlardır. Hobbes, Locke ve Rousseau insan bilincinin
biyolojik-psikolojik portresini geliştirmiş ve kendi siyasi tavırları
nı bu başlangıç noktasından türetmişlerdir. Amerika'nın Kurucu
Babaları, özellikle de Amerikan Anayasası üzerinde tartışmaları
içeren bir makaleler serisi olan Federalisı IO 'da, James Madison da
bunu yapmıştır. Onlar toplumun evriminin izlerini, "insan doğası
na nakşolmuş" faktörler (her bireyin, ikisinin etkileşiminden "fark
lı fikirlerio oluşacağı" güçlü, ancak yanılabilir muhakeme melekesi
ve içsel "öz-sevgisi"; insanlığın, "farklı ölçekte ve türde mülkiyet
sahipliğinin sebep olduğu" ve "toplumun farklı çıkar ve tarafıara
bölünmesi"ne yol açacak olan insanların kapasite farklılıkları) üze
rinden sürdüler. Bu düşünürlerin belli faktörlere ilişkin analizleri
ve çıkardıkları sonuçlar birbirlerinden farklı olsa da, hepsi kavram
larını iç doğası ve gerçeklik deneyimi zamansız ve değişmez olan
insanlık üzerinden tasarladı.
Günümüz dünyasında insan bilinci eşi görülmemiş bir süzgeçle
şekilleniyor. Televizyon, bilgisayar ve akıllı telefon, gün boyunca
bir ekranla neredeyse kesintisiz etkileşim sunan bir üçlü bahis oluş
turuyor. Artık fiziksel dünyada insan etkileşimleri amansızca, ağ
tabanlı aygıtların sanal dünyasına itiliyor. Yakın tarihli araştırmalar
yetişkin Amerikalıların uyanık oldukları zamanın kabaca yarısı
nı bir ekranın önünde geçirdiklerini gösteriyor ve bu oran giderek
yükseliyor.
'l80 1 Dünya Düzeni
II
DüNYA SAVAŞI'Nı iZLEYEN YILLARDA BİR DÜNYA TOP
• LULUGU bilincinin oluşmasının eşiğine gelinmişti. Dün
yanın ileri sanayi bölgeleri savaş yorgunuydu; az gelişmiş yerlerse
sömürgecilikten kurtulma ve kimliklerini yeniden tanımlama sü
recine giriyordu. Hepsinin çatışma yerine işbirliğine ihtiyacı vardı.
Savaşın yıkımından korunmuş, hatta çatışmada ekonomisi ve ulu
sal özgüveni güçlenmiş olan ABD ise tüm dünya için geçerli saydığı
idealleri ve uygulamaları gerçeğe dönüştürmeye girişmişti.
ABD uluslararası liderlik meşalesini devralmaya başladığında,
dünya düzeni arayışına yeni bir boyut kattı. Açıkça özgür ve tem
sili yönetim fikri üzerine kurulu bir ulus olarak kendi yükselişini
özgürlük ve demokrasinin yayılmasıyla özdeşleştirdi ve bu güçlere,
dünyanın o zamana dek erişemediği adil ve kalıcı barışı getirme
güvencesini sundu. Avrupa'nın düzen konusundaki geleneksel
yaklaşımında halklar ve devletler doğaları gereği rekabet içinde
sayılmıştı; birbiriyle çatışan ihtiraslarının etkilerini sınırlandırmak
için de güç dengesine ve aydınlanmış devlet adamlarının uyumuna
bel bağlanmıştı. Egemen Amerikan görüşüyse insanları doğaları
gereği mantıklı ve barışçı uzlaşmaya, sağduyuya ve adil muamele-
394 1 Dünya D üzeni
• y.n. Merkantilizme göre bir ülkenin refahı sahip oldugu para miktarına baglıdır. Buna göre eko
nomide korumacı bir politika izlenmeli, ihracat desteklenmeli, ithalat kısıılanmalıdır.
Zamrımnuzm Diin.rrı Düzeni 1 403
dünya düzeni tek başına hareket eden tek bir ülke tarafından ku
rulamaz. Gerçek bir dünya düzeninin oluşturulabilmesi için un
surlarının kendi değerlerini korurken ikinci bir kültür edinmeleri
gerekir ve bu kültür küresel, yapısal ve hukuki bir kültür olacaktır:
Tek bir bölgenin ya da ülkenin bakış açısını ve ideallerini aşan bir
düzen kavramı. Tarihin içinde bulunduğumuz anında bu, Vestfal
ya sisteminin günümüz gerçeklikleri dikkate alınarak modernleş
tirilmesi olacaktır.
Farklı kültürlerin ortak bir sisteme dönüştürülebilmesi müm
kün müdür? Vestfalya sistemi, aralarından hiçbiri tarihsel kayıtlara
önde gelen bir sima olarak girmemiş ve birbirlerinden kırk mil (on
yedinci yüzyıl için önemli bir mesafe) uzaklıktaki iki Alman taşra
kentinde iki ayrı grup halinde toplanmış yaklaşık iki yüz delege
tarafından hazırlanmıştır. Otuz Yıl Savaşı'nın yıkıcı deneyimini
paylaştıkları ve tekrarlanmasını önlemeye kararlı oldukları için,
engellerin üstesinden gelmişlerdir. Bundan bile karanlık ihtimal
lerle karşı karşıya olan bizim çağımızın kendi gereksinimlerine
göre hareket etmesi gerekmektedir; aksi takdirde, bunların içinde
bağulacak tır.
U zak antik çağlardan kalma şifreye benzer yazı parçaları, de
ğişim ve çatışmaların pençesinde çaresizce kıvranan bir insan
lık manzarası gözler önüne sermektedir. Sanki, "Dünya düzeni"
yangın yeri gibiymiş, "her şeyin Babası ve Kralı" savaş, dünyada
değişim yaratıyormuş gibi. Ama "yüzeyin altında şeylerin birliği
vardır; ve bu zıtlar arasındaki dengeli bir tepkiye bağlıdır." Bizim
çağımızın hedefi, savaş köpeklerini tasmaya vururken, bu dengeye
ulaşmak olmalıdır. Ve bunun tarihin hızla akan sularında yapıl
ması zorunluluğu vardır. Bu konuda çok iyi bilinen bir benzetme,
"aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" sözünde saklıdır. Tarih bir nehir
olarak düşünülebilir, ama suları her zaman değişmektedir.
Zamanımızın Dünya Düzeni 1 407
Melımed tlıe Conqueror and lıis Time Clıarks V. Sukyman tlıe Magnificent,
(Princeton, N.J.: Princeton University and tlıe Batıkfor Europe, 1520-1536
Press, 1978), alıntı Antony Black, Tlıe (New York: Penguin Press, 2009), 40,
Peter Munz (New York: Harper & "Bu kadar çok krallık ve prensli�in
Thomas, Tlıe Golden Age: Tlıe Spanis/ı monarşi tehlikesi karşısında insanlık
-
51 "insan ırkının en üst düzeydeki en gerçek anlamıyla demokrasi"
çıkarlarına": Denis Diderot, "The yani geç antik Atina'daki gibi, tüm
Encyclopedia" ( 1 755), Rameau's devlet meselelerinin genel oylamaya
Nephew and Other Works içinde, çev. sunuldugu dogrudan demokrasi-
Jacques Barzun ve Ralph H. Bowen "mutlaka despotizmdir." A.g.e., 1 0 1 .
(Indianapolis: Hackett, 200 1), 283. 52 "savaşın tüm sefaletlerinin": A.g.e.,
"taban tabana zıt hakikatierin temeli 100. Vurgu eklenmiştir. Soyut
işlevini görecek saglam ilkeler": akıl düzleminde yürüyen Kant,
A.g.e., 296. komşularının hepsine halkın büyük
51 "Dünyayı talih yönetmez": tezahüratıyla savaş açmış olan
Montesqieu, Considirations sur /es cumhuriyet Fransa'sı örneginden
causes de la grantleur des Romains et uzak durmuştur.
de leur dicadt:rıce ( 1 734), alınttiayan 52 "güçlerin birleştigi bir sistem: Kant,
Cassirer, Philosophy ofthe Enlightment, "Idea for a Universal History," 49.
2 13. 54 Devrim'in entelektüel vaftiz babası:
52 "toplumsal olmayan bir toplumsal/ık": Rousseau'nun ünlü analizine
Immanuel Kant, "Idea for a Universal göre, "İnsan özgür dogar, ve her
History with a Cosmopolitan yerde zincire vurulmuştur." İnsan
Purpose" (1 784), Kılnt: Poliıical gelişiminin seyri, "bir arazi parselini
Writings içinde, yay. haz. H. S. Reiss çevirdikten sonra, bu benim diyen
(Cambridge, İ ngiltere: Cambridge ilk insan"la birlikte yanlış bir yön
University Press, 1991), 44. almıştır." Dolayısıyla adalet ancak,
52 "insan ırkının çözecegi": A.g.e., 46. özel mülkiyet feshedilip ortaklaşmaya
52 "yıkımlar, kargaşalar ve hatta": A.g.e., geçildiginde ve yapay toplumsal
47. statü katmanları kaldırıldıgında
52 "insan ırkının devasa mezarlıgı": saglanabilir. Ve mülk ya da statü
Immanuel Kant, "Perpetual Peace: A sahipleri mutlak eşitligin yeniden
Philosophical Sketch (1795)," Reiss, getirilmesine karşı koyacaklarından,
Kılnt içinde, 96. bu ancak şiddet içeren bir devrimle
52 Kant'a göre yanıt: Yani, vatandaşların gerçekleşebilir. Jean-Jacques
hepsine eşitçe uygulanan bir hukuk Rousseau, Discourse on the Origin of
sistemiyle yönetilen, katılımcı yönetim lnequality ve The Social Contract, The
biçimleri bulunan devletler. "Ebedi Basic Political Writings içinde ( 1 755;
Barış" o zamandan beri, çagdaş 1 762) (Indianapolis: Hackett, 1987),
..
dönemin "demokratik barış kuramı 61, 1 4 1 .
adına kullanılmıştır. Ancak Kant 55 "toplumsal düzende yönetimin
denemesinde, "yürütme gücünün hakimiyeti": Rousseau'nun
(hükümet) yasama gücünden muhakemesine göre meşru yönetim
ayrıldıgı temsilci siyasi yapılar olarak ancak "her birimiz şansımızı ve
tanımladıgı cumhuriyetle demokrasi tüm gücümüzü genel iradenin yüce
arasında bir ayrım yapar. "Sözcügün yönetimi altında ortaklaştırdıgımızda
Notlar 1 4 1 7
Bkz Virginia Cowles, The Romanovs York: Anehor Books, 198 1 ), 489.
(New York: Harper & Row, 1 97 1 ), 33- 69 "İki devasa ve uzlaşmaz dünyanın
37; Robert K. Massie, Peter the Great ara yüzü": Halperin, Russia and the
(New York: Baliantine Books, 1980), Golden Horde, 1 26.
1 88-189, 208. 69 "bu bitmek bilmez özlem": Fyodor
67 "halkın eski Asya gelenekleriyle Dostoyevski, A Writers Diary ( 1 88 1 ),
baglarını koparmak": B. H. Sumner, alınulayan Figes, Naıashas Dance,
Peter the Great and the Emergence of 308.
Russia (New York: Collier Books, 70 "insanlık ailesinden kopartılmış bir
1962), 45. yetim": Pyotr Chaadev, "Philosophical
67 Bir dizi ferman yayınlandı: Cowles, Letter" ( 1 829, yayımlanması 1 836),
Romanovs, 26-28; Sumner, Peter the alımılayan Figes, Naıashas Dance,
Great and the Emergence ofRussia, 27; 132 ve Dmytryshkyn, Jmperial Russia,
Figes, Naıashas Dance, 4-6. 25 1 . Chaadev'in yorumu olayı can
67 "Rusya bir Avrupa devletidir": Il. evinden vurmuştu ve agızdan agıza
Katerina, Nakaz (Talimat) 1 767-68'in dolaştı, ancak yayımlanması hemen
Yasama Komisyonu'na, Dmytryshyn, engellendi ve yazar akıl hastası ilan
lmperial Russia içinde, 80. edilip, polis denetimi altına alındı.
68 Stalin de bu ta kd iri: Maria Lipman, 70 "Üçüncü Roma": Mikhail
Lev Gudkov, Lasha Bakradze ve Nikiforovich Katkov, 24 Mayıs
Thomas de Waal, The Stalin Puzzk: 1 882, başyazı, Moskovskie vedomosti
Deciphering Post-Soviet Public (Moskova Haberleri), alıntı
Opinion (Washington, D.C.: Carnegie Verdansky, A Source Bookfor Russian
Endowment for International Peace, History, 3:676.
2013), (günümüz Ruslarına ilişkin, 70 "Ne halk! İskidi bunlar! ": Figes,
"Stalin Sovyetler Birligi'ne kudret Naıasha's Dance, ISO.
ve refah getiren bilge bir liderdi" 71 "hakiki hükümdarlıgının
yorumuna % 47'sinin ve "Halkımızın hızlandırılması davasına": Lincoln,
Stalin gibi gelip düzeni yeniden The Romanovs, 404-405.
kuracak bir lidere her zaman ihtiyacı 71 "Bir İngiliz siyaseti . . . yok artık":
olacaktır" yorumuna % 30'unun A.g.e., 405.
katıldıgı kamuoyu yoklamasını 72 "güçlerin karşılıklı ilişkilerinde
bildirirken). eskiden": Wilhelm Schwarz, Die
68 "İdarenin Boyutu": ll. Katerina, Heilige Allianz (Stuttgart, 1935), 52.
Nakaz (Talimat), 1 767-68 Yasama 73 Bozguna ugratılmış düşman: (Batı)
Komisyonu'na, 80. Almanya'nın 1954'te, yeni ortaklarına
69 "Rusya'da hükümdar canlı bir adalet karşı vermiş oldugu canice savaşın
dagıucıdır": Nikolay Karamzin, sonunda kayıtsız şartsız teslim
Çar I. Aleksandr için, alınulayan olmasının üzerinden on yıl geçmeden
W. Bruce Lincoln, The Romanovs: Atiantik ittifakı'na katılma kararına
Autocrats ofAll The Russias (New benziyordu bu.
420 1 Notlar
75 "gerçek bir hırs için fazla zayıf': (Oxford: Oxford University Press,
Klemens von Metternich, Aus 2000) , 336-39.
Mettemich's nachgelassenen Papieren, 86 "Nankörlügümüzün boyutuyla
yay. haz. Alfons v. Klinkowstroem dünyayı hayrete düşüreceğiz":
(Viyana, 1 88 1 ), ı :3 ı 6. Allgemeine deutsche Biogrophie 33
80 "Fransa'nın Avrupa'nın (Leipzig: Duncker & Humblot, 1 891),
özgürlüklerine saldırısı olasılıgı": 266. Metternich ı 848'de görevden
Palmerston'ın 6 sayılı mesajı, ayrıldı.
Clanricarde Markisi'ne (St. 87 "Her şeyin sarsıldıgı bir yerde":
Petersburg'daki büyükelçi), ı ı Ocak Heinrich Sbrik, Metternich, der
ı 84 ı, The Foreign Policy of Victorian Sraatsman und der Mensch, 2 cilt.
England içinde, yay. haz. Kenneth (Münih, ı925), ı :354, aktaran Henry
Bourne (Oxford: Ciarendon Press, A. Kissinger, "The Conservative
ı 970), 252-253. Dilemma: Reflections on the Political
8ı Alman felsefeci Johann Gottfried von Thought of Metternich," American
Herder: Bkz lsaiah Berlin, Vico arıd Political Science Review 48, sayı 4
Herder: Two Studies in the History of (Aralık 1954): ı027.
/deas (New York: Viking, 1976), 1 58, 88 "icatlar, yalnızca keşifleri bilen
204. tarihin düşmanıdır": Metternich, Aus
8ı Kuramın temeli gerçege dayanıyordu: Mettemich's nachgelassenen Papieren,
Jacques Barzun, From Dawrı to 1 :33, 8: 1 84.
Decaderıce: 500 Years ofWestern 88 Metternich'e göre Avusturya'nın
Cultural Life (New York: Perennial, ulusal çıkarı: Algernon Cecil,
2000), 482. Mettemich, 1 773-1859 (Londra: Eyre
8ı Dil konusundaki milliyetçilikler and Spottiswood, 1947), 52.
geleneksel imparatorlukların: Sir 89 "Siyaset bilimin büyük kabulleri":
Lewis Namier, Varıished Supremacies: Metternich, Aus Mettemich's
Essays orı Europearı History, 1 8 ı2- 1 9 ı 8 nachgelassenen Papieren, 1 :334.
(New York: Penguin Books, 1958), 89 "Duygusal bir politika karşılıklılık
203. bilmez": Briifwechsel des Genera/s
82 "devletin askeri ve mali kaynaklarını Leopold von Gerlach mit dem
dikkatle": Otto von Bismarck, Die Bundestags-Gesarıdten Otto vorı
gesammelten Werke, 3. Baskı (Berlin, Bismarck (Berlin, ı 893), 334.
1924), ı: 375. 89 "Tanrı aşkına": A.g.e. (20 Şubat ı 854),
86 Savaşın bu adı almasının nedeni: 1 30.
Çarpışma her iki tarafın klasik 89 "Büyük bir güç için politikanın
edebiyatında anılmıştır, örnegin yegane saglıklı temeli": Horst Kohl,
Alfred Tennyson, "HafifSüvari Die politischen Retlerı des Fursten
Alayının H ücumu " ve Lev Tolstoy, Bismarck (Stuttgart, ı 892), 264.
"Sivastopol". Bkz Nicholas V. 89 "Minnet ve güven meydanda tek bir
Riasanovsky, A History of Russia insanı": Bismarck, Die gesammelten
Notlar 1 421
Statements, 1994-January 2004," 13; Kyros'un iki binyıldan fazla bir süre
Piscatori, "Order, Justice, and Global sonra, Ksenephon'un Cyropedia'sında
Islam," 279-80. bir aniatı okuyup olumlu yorumda
1 6 1 Devletler bir bütün halinde bulunmuş olan Thomas Jefferson'ı
yönetilemediklerinde: Bu olguya esinlendirdigine inanılır. Bkz "The
ilişkin bir yorum için bkz David Cyrus Cylinder: Diplomatic Whirl,"
Danelo, "Anarchy Is the New Economist, 23 Mart 2013.
Normal: Unconventional Governance 1 68 "En çok kendilerine": Herodotus, The
and 2 l st Century Statecraft" (Foreign History, çev. David Grene (Chicago:
Policy Research Institute, Ekim 2013). University of Chicago Press, 1987),
1 . 1 3 1 -1 35, ss 95-97.
4. Bölüm: Amerika Birleşik 1 68 "Kuzey Amerika Birleşik Devletleri
Devletleri ve İran Başkanı'yla": Kenneth M. Pollack,
1 46 "Günümüzde gözlerimizin önünde The Persian Puzzk: The Conflict
duran": Ali Hamaney, "Leader's Between Iran and America (New
Speech at Inauguration of lslamic York: Random House, 2004), 1 8-
Awakening and Ulama Conference" 19. Ayrıca bkz John Garver, China
(29 Nisan 201 3), lslamic Awakpıing I , and Iran: Ancient Partners in a Post
sayı 7 (Bahar 2013). imperial World (Seattle: University of
165 "Bu son hedef': A.g.e. Washington Press, 2006).
166 "ABD ve Avrupa'daki gelişmeler": 1 69 "muhteşem iç alanlar": Bkz Roy
Islamic lnvitation Turkey, "The Mottahedeh, The Mantk and the
Leader of lslamic Ummah and Proplıet: Religion and Politics in Iran
Oppressed People Imam Sayeed (Oxford: Oneworld, 2002), 1 44; Reza
Ali Khamanei: Islamic Awakening Aslan, "The Epic of Iran," New York
lnspires Int!. Events," 27 Kasım 201 1 . Times, 30 Nisan 2006. Ebu'l Kasım-i
167 Perslerin monarşi ideali: Bu gelenegin Firdevsi'nin Pers ülkesine İslam'ın
en ünlü örneklerinden biri, Ahameniş gelişinden iki yüzyıl sonra derlenmiş
İmparatorlugu'nun kurucusu Şehname'si Farsların İslam öncesi
olan Pers imparatoru Kyros'un geçmişlerinin efsanevi görkemini
İÖ altıncı yüzyılda Yahudiler de anlatır. Şii Müslüman olan Firdevsi,
dahil olmak üzere tutsak halkları karakterlerinden birinin bir çagın
Babil'den kurtarmasıydı. Kendi sonunda dile getirdigi bir agıdı
beyanıyla "dünyanın dört çeyreginin kaleme alarak, Perslerin karmaşık
kralı" Babil'e girip hükümdarının tutumlarını yansıtmıştır. "Lanet
yerini aldıktan sonra, Babil'in olsun bu dünyaya, lanet olsun bu
tutsaklarının hepsinin eve dönmek te zamana, lanet olsun bu kadere 1 Ki
özgür olduklarını ve tüm dinlerin uygarlıktan uzak barbarlar geldiler
hoşgörüyle karşılanacagını beni Müslüman yapmaya.
buyurmuştu. Dini çogulculugun 1 70 "basiretli takiye": Bkz Sandra
benimsenmesindeki öncülügüyle Mackey, The lranians: Persia, Islam,
Notlar 1 425
inandıgı güçlü bir Hristiyan kral uzanan ve dogudan batıya bin yojanas
olan "Prester John"ın kayıp krallıgı genişliginde" bir alandı -fiilen
efsanesinden de etkilenmişlerdi. Bkz günümüz Pakistan, Hindistan ve
Daniel Boorstin, The Discoverers Bangladeş'i. Kautilya, Arthashastra,
(New York: Vintage Books, 1985), 9.1 . 1 7, s. 589.
104-6, 1 76-77. 2 1 7 Arthashastra, sogukkanlı ve insancıl
2 1 3 Hindu klasigi: The Bhagavad Gita, davranışın: Bkz Boesche, First Great
çev. Eknath Easwaran (Tomales, Political Realist, 38-42, 5 1 -54, 88-89.
Calif.: Nilgiri Press, 2007), 82-9 1 ; 2 1 7 "gerçekten radikal 'Makyavelizm"':
Amartya Sen, The Argumentative Max Weber, "Politics as a Vocation,"
/rıdiarı: Writirıgs on Indiarı History, a.g.e. s. 7'de alıntılandıgı gibi.
Culture, and /dentity (New York: 2 1 7 Hindistan Arthashastra'nın reçetelerini
Picador, 2005), 3-6. kullanarak ya da kullanmayarak:
2 14 Her tekil dünyevi ugraşların: Bkz Günümüzde Asoka'ya Budizm ve
Pye, Asiarı Power and Politics, 1 37-4 1 . şiddetsizlik vaazı nedeniyle hürmet
2 1 5 "Fatih [her zaman]": Kautilya, edilir; bunları ancak fetihlerini
Arthashastra, çev. L. N. Rangarajan tamamladıktan sonra benimsemiş
(Yeni Delhi: Penguin Books lndia, ve hükümdarlıgını güçlendirmesine
ı 992). 6.2.35-37, s. 525. yaramışlardır.
2 1 5 "Şayet . . . fatih üstünse": A.g.e., 2 1 8 "Büyük Ortadogu'ya baglandı":
9. 1 . 1 , s. 588. Yaklaşık iki bin yıl Robert Kaplan, The Reverıge of
sonra Prusya'dan Büyük Friedrich, Geography: What the Map Tel/s Us
zengin Avusturya eyaleti Silezya'yı About Coming Confiicts and the Batıle
ele geçirmeden önce benzer bir Agairıst Fate (New York: Random
degerlendirmede bulunacaktı. Bkz 1. House, 201 2), 237.
Bölüm. 2 1 8 "Görünüşe bakılırsa, dünyanın
2 1 5 "Fatih, devletler çemberini": A.g.e., yarısını": John Robert Seeley, The
6.2.39-40, s. 526. Exparısiorı ofEngland: Two Courses of
2 16 "kendi gücünü artıracak işlere": Lectures (Londra: Macmillan, 1 891), 8.
A.g.e., 9.1 .2 1 , s. 589. 220 "Herhangi bir Avrupa fikrine
2 1 6 "Çemberin tüm devletleri": Bkz göre": Sir John Strachey, /ndia
Roger Boesche, The First Great (Londra: Kegan, Paul, Trench, 1 888),
Political Realist: Kautilya and His alınulayan Ramachandra Guha,
"Arthashastra" (Lanham, Md.: /rıdia After Garıdhi: The History of
Lexington Books, 2002), 46; Kautilya, the World's Largesi Democracy (New
Arthashastra, 7. 1 3.43, 7.2. 1 6, 9. 1 . 1 - 16, York: Ecco, 2007), 3.
ss. 526, 538, 588-89. 221 "Nasıl bir politika belirlerseniz
2 1 6 Kautilya acımasızlıgın amacının: belirleyin": Cavaharlal Nehru,
Kautilya'nın kavramında evrensel "lndia's Foreign Policy" (Kurucu
bir fatihin bölgesi, "kuzeyde Meclis'te yapılan konuşma, Yeni
Himalayalardan güneyde denize Del hi, 4 Aralık 1 947), lndeperıdence
430 1 Notlar
yay. haz., Woodrow Wilson and koruma işlevi ve çok sayıda insani
World Settlement içinde (New York: girişim. Bu uluslararası kurumların
Doubleday, Page, 1922), 2:450. yapamadıgıysa ne tür eylemlerin
Yeni ulusal sınırların çizildigi, saldırganlık oluşturdugu konusunda
bazen pek de idealistçe olmayan yargıda bulunmak ya da büyük güçler
süreç konusunda konferansın anlaşmazlıga düştüklerinde karşı
katılımcılarından birinin anlatısı için koyma yöntemleri belirlemekti.
bkz Harold Nicholson, Peacemaking, 290 Senato Dış İlişkiler Komitesi'ne
1919 ( 1933: Londra: Faber & Faber, sundukları: "Differences Between
2009). Çagdaş bir analiz için bkz the North Atlantic Treaty and
Margaret MacMillan, Paris 1919: Six Traditional Military Analysis,"
Months That Changed the World (New Büyükelçi Warren Austin'ın
York: Random House, 2002). ifadesinin eki, 28 Nisan 1949, ABD
287 "bir güç dengesi degil, güç Senatosu, Dış İlişkiler Komitesi, The
toplulugu": Hitap, 22 Ocak 1917, North Atlantic Treaty, B l . Kongre,
Link, Papers içinde, 40:536-37. l . Oturum (Washington, D.C.:
288 Milleder Cemiyeti kavramında tüm Government Printing Office, 1 949),
devletler: Wilson, Kongre'ye Mesaj, s. l .
2 Nisan 1917, President Wilson's Great 290 "Ondan çok fazla şey beklemememiz
Speeches, 1 8. şartıyla": Roosevelt'ten James
288 "şeffaf barış sözleşmelerine": Wilson, Bryce'a, 19 Kasım 1918, The Letters
Kongre'nin Barışın Şartları konulu ofTheotkre Roosevelt içinde, yay.
bir Ortak Oturumu'ndaki konuşması, haz. Elting E. Morrison (Cambridge,
(8 Ocak 1918), ("On Dört ilke"), Mass.: Harvard University Press,
President Wilson's Great Speeches, 1 8. 1 954), 8:1 400.
Ayrıca bkz Berg, Wilson, 469-72. 291 bir saldıeganın demokratik halkların:
289 Birleşmiş Milletler kararları İtalya'nın sömürgeci yayılışına karşı
bir Amerikan kararına esin direnişi ezmek isteyen Mussolini
kaynagı: Birleşmiş Milletler 1 935'te İtalyan birliklerine, bugünkü
barışı koruma operasyonları için Etiyopya'nın istila edilmesi em rini
yararlı mekanizmalar sunmuştur verdi. Uluslararası kınarnalaca
-genellikle, büyük güçler kendi ragmen Milletler Cemiyeti toplu
kuvvetlerinin dogrudan müdahil karşı eyleme geçmedi. İtalya ayrımsız
olmadıgı bölgelerde bir anlaşmanın bombardımanlar ve zehirli gazla
uygulamasının izlenmesi gereginde Habeşistan'ı işgal etti. Yeni dogmakta
zaten aniaşmış olduklarında. BM olan uluslararası toplulugun harekete
-Milletler Cemiyeti'nden çok geçernemesi ve daha önceden
daha fazlasıyla- önemli işlevler de imparatorluk Japonya'sının
görmüştür: aksi takdirde zor geçecek Çin'de Mançurya'yı işgaline karşı
diplomatik karşılaşmalar için bir çıkamaması, Milletler Cemiyeti'nin
forum; sonuç vermiş birçok barışı çökmesine neden oldu.
Notlar 1 437
293 "ulusal politika aracı": ABD'yle öteki 296 "Bill, hakikatleri tartışmıyorum":
güçler arasında, savaşın bir ulusal William C. Bullitt, "How We Won
politika aracı olarak kullanılmasını the War and Lost the Peace," Life,
reddeden antlaşma. 27 Agustos 30 Agustos 1 948, alıntı Arnold
J928'de Paris'te imzalandı; Senato Beichman, "Roosevelt's Failure at
16 Ocak 1 929'da onaylanması Yalta," Humanitas 16, sayı 1 (2003):
tavsiyesinde bulundu; 17 Ocak 104.
1929'da Başkan tarafından onaylandı; 296 İki liderin 1943'te: Roosevelt Tahran'a
onay enstrümanları Washington'a geldiginde Stalin Sovyet istihbaratının
Amerika Birleşik Devletleri, Churchill, Roosevelt ve Stalin'in
Avustralya, Kanada Dominyonu, zirvede hep birlikte öldürülmeleri
Çekoslovakya, Almanya, Büyük amaçlı ve Uzun Atlama Operasyonu
Britanya, Hindistan, Özgür İrlanda adlı bir N azi kumpasını ö�renmiş
Cumhuriyeti, İtalya, Yeni Zelanda oldu�unu öne sürdü. Amerikan
ve Güney Afrika Birligi tarafından 2 delegasyonunun üyelerinin Sovyet
Mart 1929'da; Polonya tarafından 26 raporu hakkında ciddi kuşkuları
Man 1 929'da; Belçika tarafından 27 vardı. Keith Eubank, Summit at
Mart 1 929'da; Fransa tarafından 22 Teheran: The Untold Story (New York:
Nisan 1929'da; Japonya tarafından 24 William Morrow, 1 985), 1 88-96.
Temmuz J 929'da verildi; 24 Temmuz 299 "Barışseverlikten söz ediyorlar":
1929'da ilan edildi. Alıntı T. A. Taracouzio, War and
295 Winston Churchill kendi başına . . . Peace in Soviet Diplomacy (New York:
-özellikle de sömürgelerin: Bkz Peter Macmillan, 1940), 139- 1 40.
Clarke, The Last Thousand Days ofthe 299 "O [Roosevelt) Stalin'in": Charles
British Empire: Churchill, Roosevelt, Bohlen, Witness to History, 1929-
and the Birth ofPaz Americana (New 1969 (New York: W. W. Norton,
York: Bloomsbury Press, 2009). 1973), 2 1 1 . Ayrıca bkz Beichman,
296 "Biz barışı seven Ulusların": Radio "Roosevelt's Failure at Yalta," 2 1 0- 1 1.
Address at Dinner of Foreign Policy 300 Başka bir bakış açısına göreyse:
Association, New York, 2 1 Ekim Conrad Black, Franklin Delano
1944, Presidrntial Profiles: The FDR Roosevelt: Champion of Freedom
Years içinde, yay. haz. William D. (New York: Public Affairs, 2003).
Peterson (New York: Facts on File, Roosevelt kesin bir yanıt verilmesini
2006), 429. önleyecek kadar gizemli bir
296 "şu basit gerçegi ögrendik": insandı, ama ben Black yorumuna
Dördüncü Başkanlık Konuşması, e�ilimliyim. Winston Churchill'i
20 Ocak 1945, My Fellow Americans: anlamak daha kolay. Savaş sırasında,
Presidential lnaugural Addressesfrom her hafta Kremlin'de akşam
George Washington to Barack Obama yeme�i yiyebilse her şeyin yoluna
(St. Petersburg, Fla.: Red and Black girece�ini düşünürdü. Savaşın
Publishers, 2009). sonuna yaklaşılırken genelkurmayına
438 1 Notlar
and Programs for National Security, 320 "yanlış yerde, yanlış zamanda":
NSC-68 (14 Nisan ı 950), 7 General Omar N. Bradley, Chairman
3 14 "birçoklarının anlamaları güç": John of the Joint Chiefs of Staff, testimony
Foster Dulles, "Foundaıions of Peace" before the Senaıe Commiııees
(Dış Savaş Gazilerine hitap, New on Armed Services and Foreign
York, ı8 A�ustos ı958). Relations, ı 5 Mayıs 195 1 , Military
3 ı 7 Muzaffer ordu 38. Paraleldeki: Situation in the Far East içinde, 82.
ı99ı 'de Saddam Hüseyin'in Kongre, 1. Oıurum, s 2, 732 (ı95 1 ).
güçlerinin Kuveyı'ıen 326 Ahlaksızlık ve kandırma suçlamaları:
püskürtülmesinin ardından George Bkz Peter Braestrup, Big Story: How
Stalin, and the Korearı War: TTilateral 1977); Robert Eleganı, "How to Lose
a W ar: The Press and Vieı Nam,"
Commurıist Relatiorıs in the 1950's, çev.
Erıcourıter (Londra), Agusıos 198 1 , 73-
Neil Silver (Londra: Routledge, 20ı2),
90; Guenter Lewy, America in Vietnam
ı40.
(New York: Oxford University Press,
3ı9 "gerçekten de dünyanın
1978), 272-79, 3 1 ı -24.
mücadelelerinin oda�ı": Chen Jian,
330 "Dünya tarihinde uzun bir barış
Chirıa's Road to the Korearı War:
döneminin yaşandı�ı": "An lnterview
The Making ofthe Sino-American
with the Presidenı: The Jury Is Out,"
Corıfrorıtatiorı (New York: Columbia
Time, 3 Ocak 1972.
University Press, ı994), ı49-50.
33ı "Pekin'le diyalog kurmaya hazır":
Çin liderlerinin savaşa ve bölgesel
Richard Nixon, U.S. Foreign Policyfor
yansırnalarına ilişkin analizi için
the 1970's: Buildingfor Peace: A Report
ayrıca bkz Sergei N. Goncharov, John
to the Congress, by Richand Nixorı,
W. Lewis ve Xue Litai, Urıcertairı
Presidnıt of the United States, 25 Şubat
Partners: Stalin, Mao, and the Korean
197 ı , 107. Bu noktaya dek Amerikan
War (Stanford, Calif.: Stanford
yönetiminin belgelerinde "Komünist
University Press, 1993); Henry
Çin"den ya da genel olarak
Kissinger, On Chirıa (New York:
Beijing'deki veya (Milliyetçilerin
Penguin Press, 201 1 ), 5. Bölüm; Shen,
kente verdikleri adla) Beiping'deki
Mao, Stalin, and the Korean War ve
otoritelerden söz edilmişti.
Sh u Guang Zhang, Mao's Military
332 "her zaman böyle olaca�ı yönünde bir
Romanticism: Chirıa and the Korean tatmin": Richard Nixon, Remarks to
War, 1950-1953 (L2wrence: University Midwestern News Media Executives
Press of Kansas, 1 995). Aııending A Briefing on Domestic
319 Bu tür kaygılar Mao'yu: Bkz 5. Policy in Kansas City, Missouri, 6
Bölüm. Temmuz 197 1 , Public Papers ofthe
Presidents içinde, 805-6.
440 1 Notlar
332 Günümüzde sıradan olan bu sözler: 344 "büyük ve giderek artan gücü": A.g.e.
Bkz Kissinger, On Chirıa, 9. Bölüm. 344 "dizginlemenin ötesine ve": George
332 "Ancak yurtdışında sorumluklarımızı H. W. Bush, Remarks at Maxwell
yerine": Richard Nixon, Ikinci Air Force Base War College,
Başkanlık Konuşması, 20 Ocak 1973. Montgomery, Alabama, 13 Nisan
My Felww Arnericam içinde, 333. 199 1 , Michael D. Gambone, Smail
332 "başkaları için en iyisini": Richard Wars: Law lntensity Tlıreats and the
Nixon, U.S. Foreign Policyfor the American Response Since Vietrıam
1970's: Buildingfor Peace, 1 0. içinde, (Knoxville: University of
333 "Kalıcı bir barışın ikinci unsuru": Tennessee Press, 201 2), 1 2 1 .
Richard Nixon, U.S. Foreign Policyfor 344 "genişleme": "Confronting the
the 1970's: Shaping a Durab/e Peace, 3 Challenges of a Broader World,"
Mayıs 1973, 232-33. Başkan Clinton'ın BM Genel
339 "Parlayan kentten tüm siyasi Kurulu'na Hitabı, New York, 27
yaşamım": Ronald Reagan, Amerikan Eylül 1993, Department ofState
Halkına Veda Konuşması, l l Ocak Dispatclı 4, sayı 39 (27 Eylül 1993).
1989, In the World ofRonald Reagan: 344 "gelişen demokrasiler dünyası": A.g.e.
Tlıe Wit, Wisdom, and Eternal 346 "Topraklarınızda saklanan tüm el
Optimism ofArnericas 4(}tlı Presiderıt, Kaide liderlerini": George W. Bush,
yay. haz. Michael Reagan (Nashville: Presidential Address to a Joint Session
Thomas Nelson, 2004), 34. of Congress, 20 Eylül 201 1 , We Will
340 "İçimden bir ses": Ronald Reagan , An Prevail: Presiderıt George W. Bush on
American Life (New York: Simon & War, Terrorism, and Freedam (New
Schuster, 1 990), 592. York: Continuum, 2003), 13.
340 "bir helikopter mahalleye inecek ve": 346 "Dikkatle saptanan bu eylemlerin":
Lou Cannon, Presiderıt Reagan: Tlıe George W. Bush, Başkanın Ulusa
Role ofa Lifetime (New York: Simon Hitabı, 7 Ekim 200 1 , a.g.e. içinde, 33.
& Schuster, 1 990), 792. 347 "geniş tabanlı": "Agreemenı on
340 "yönetilenlerin oy birliğinden güç Provisional Arrangements in
alan yönetimler": Ronald Reagan, Afghanistan Pending the Re
Address Before a Joint Session of establishment of Permenant
Congress on the State of the Union, Government Institutions," 5 Aralık
25 Ocak 1984, Tlıe Public Popers of 2001, UN Peacemaker çevrimiçi
Presiderıt Ronald W. Reagan, Ronald arşivi.
Reagan Presidential Library. 347 "Afgan Geçici Otoritesi'ni": BM
344 "özgürlük topluluğu": George H. W. Güvenlik Konseyi Kararı 1 5 1 0 (Ekim
Bush, Prag, Çekoslovakya'da Federal 2003).
Meclis'teki yorumları, 17 Kasım 1 990, 347 Afganistan tarihinde ya da ülkenin:
çevrimiçi erişim Gedhard Peters Bonn'daki kararı hazırlayanların
ve John T. Woolley, yay. haz. Tlıe yeni rejimde cinsiyet hassasiyeti
American Presidrney Project. çağrısında bulunurken bile "Afgan
Notlar 1 44 1
edilmemişti.
Notlar 1 443
373 "akıllı kapı kilitleri, diş fırçaları": yaklaşık 8,5 saati ekran karşısında
Don Clark, "Internet ofThings' in geçiriyorlar.")
Reach," Wa/1 Street journal, 5 Ocak 381 "Yaşarken yitirdigirniz Yaşam": T.
2014. S. Eliot, Colkcted Poems , 1909-1 962
373 (günümüzde tahminen bir milyar (Boston: Harcourt Brace Jovanovich,
insan): Smolan ve Erwitt, Human 1991), 147.
Face ofBig Data, 135. 383 "İnsanlar bulabileceklerini
375 Siber saldırıda bulunmanın: Bkz düşündükleri şeyleri unutur": Betsy
David C. Gompert ve Phillip Sparrow, Jenny Liu ve Daniel M.
Saunders, The Paradox of Power: Sino Wegner, "Google Effects on Memory:
American Strategic Relations in an Age Cognitive Consequences of Having
of Vulnerability (Washington, D.C.: Information at Our Fingertips,"
National Defense University, 201 1). Science 333, sayı 6043 (201 1 ): 776-78.
376 Stuxnet: Ralph Langer, "Stuxnet: 383 Kişinin parmak uçlarındaki bilişim:
Dissecting a Cyberwarfare Weapon," Bkz Nicholas Carr, The Shallows:
IEEE Security and Privacy, sayı 3 What the lnu:rnet ls Doing to Our
(20 l l ): 49-52. Brains (New York: W. W. Norton,
377 "bir sonraki savaş": Rex Hughes, 201 0).
General Keith Alexander'dan alıntı, 383 "daha fazla içerik tüketmeye": Erik
"A Treaty for Cyberspace" içinde, Brynjolfsson ve Michael D. Smith,
International Affairs 86, sayı 2 (20 1 0): "The Great Equalizer? Consumer
523-4 1 . Choice Behavior at Internet
379 "insan dogasına nakşolmuş": Publius Shopbots" (Cambridge, Mass.: MIT
(James Madison], The Federalisı 10, Sloan School of Management, 2001 ).
Harnil ton, Madison ve Jay, Federalisı 383 "sizin seveceklerinizi": Neal Leavitt,
Papers içinde, 46-47. "Recommendation Technology: Will
379 Yakın tarihli araştırmalar: Bkz lt Boost E-commerce? " Computer 39,
"Digital Set to Surpass TV in Time sayı 5 (2006): 13- 16.
Spent with US Media: Mobile 385 Aga baglanan kitlelerin: Bkz Cl ive
Helps Propel Digital Time Spent," Thompson, Smarter Than You Think:
eMarketer.com, 1 Agustos 2013 How Technology ls Changing Our
(ortalama Amerikalı yetişkinin Mindsfor the Better (New York:
günde 5 saatini çevrimiçi olarak, sesli Penguin Press, 2013).
olmayan cep telefonu faaliyetleriyle 386 "din, kültür, etnik köken ya da başka
ya da öteki dijital medyada ve günde bir şey hakkındaki mitleri": Schmidt
4,5 saatini de televizyon izleyerek ve Cohen, New Digital Age, 35, 198-
geçirdigine ilişkin haber); Brian 99.
Steltner, "8 Hours a Day Spent on 388 Ancak bunlar çelişen, zaman zaman
Screens, Study Finds," New York da birbirleriyle uyumsuz: Bkz
Times, 26 Mart 2009 (habere göre örnegin Ofeibea Quist-Arcton, "Text
"yetişkinler . . . herhangi bir günde Messages Used to lncite Violence in
444 1 Notlar
Kenya," National Public Radio, 20 the Coming Global Tum (New York:
Şubat 2008 ve "When SMS Messages Oxford University Press, 2012).
l ncite Violence in Kenya," Harvard 397 Dışlayıcı çıkar kürelerinin temeli
Law School internet & Democracy olarak: Böyle bir temel üzerinden
8/og, 2 1 Şubat 2008. Bu ve başka düzenlenmiş bir dünyaya ilişkin
örnekler hakkında bir tartışma için olasılıklar hakkında çı�ır açıcı bir
bkz Morozov, Net Delusion, 256-61 . kitap: Samuel Huntington, The Clash
388 düşüncelerini öngören: Yani, ofCivilizatiom and the Remaking of
gelişmekte olan "öngörü analizi" World Order (New York: Simon &
alanı; hem toplumsal hem bireysel Schuster, 1 996).
düzeyde düşünce ve eylemlerin 403 belli iç yapılarla: Farklı modellerin
öngörülmesindeki kullanımları hem evrimi ve cazibesi için bkz John
ticaret hem yönetim kürelerinde Micklewait ve Adrian Woolridge,
artmaktadır. Bkz Eric Siegel, The Fourth Revolutiorı: The Global
Predictive Arıalytics: The Power to Race to Reinverıt the State (New York:
Predict Who Wi/1 Click_. Buy, Lie, or Penguin Press, 2014).
Die (Hoboken, N.J.: John Wiley & 404 "soyut fikri tam olarak
Sons, 2013). mükemmelleştirmeyen": Edmund
388 Bu açıdan, yeni teknolojinin: Burke'ten Charles-Jean-Francois
Bu kavramın özellikle de ticaret Depont'a, Kasım 1 789, On Empire,
alanındaki kullanımı hakkında bir Liberty, and Reform içinde, 4 1 2-13.
inceleme için bkz Lanier, Who Oums 406 Uzak antik ça�lardan kalma: G. S.
the Future? Kirk ve J. E. Raven, The Presocratic
388 Batı, Arap Baharı devrimlerinin Philosophers: A Critica/ History with
"Facebook ": Bkz 3. Bölüm. a Sekction ofTexts (Cambridge,
388 "İnternet izlemeyi kolaylaştırdı": İngiltere: Cambridge University
Mayer-Schönberger ve Cukier, Big Press, 1 957), 193, 1 95, 199 (Heraklitos
Data, 1 50. hakkında); Friedrich Nietzche,
390 "İnsanlar geçmişlerini bilmeyen The Pre-Piatorıic Philosophers, çev.
yeni nesillerle gelece�e bakmak ve yorum Greg Whitlock (Urbana:
istemezler": Edmund Burke, University of lllinois Press, 2001).
Reflections on the Revolution in 406 "Tarihin Anlamı": Henry A.
France ( 1 790; Indianapolis: Hackett, Kissinger, "The Meaning of History:
1987), 29. Reflections on Spengler, Toynbee and
Kant" (lisans tezi, Kamu Yönetimi
Sonuç: Zamanımızın Dünya Bölümü, Harvard Üniversitesi, 1950).
Düzeni
396 Jeopolitik dünyasında: Bu kayma ve
olası etkileri konusunda bir inceleme
için bkz Charles Kupchan, No Orıe's
World: The West, the Rising Rest, and
HENRY KISSINGER,
Richard Nixon ve Gerald Ford
dönemlerinde Ulusal Güvenlik
Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı
görevlerinde bulundu ve başka birçok
Amerikan başkanına dış siyaset
konularında danışmanlık yaptı.
Kazandığı sayısız ödül arasında;
1973 Nobel Barış Ödülü, Başkanlık
Bağımsızlık Madalyası ve Özgürlük
Madalyası en başlarda yer alır.
Dış siyaset ve diplomasi konulu
birçok kitabın yazarı olan Kissinger,
uluslararası danışmanlık şirketi
Kissinger Associates'in yönetim
kurulu başkanıdır.
f /boyneryayinlari
1!:8 /boyneryayinlari