Professional Documents
Culture Documents
Hz. Hasan gibi genç sahabiler, onun hilye ve semailini gözleri önünde
canlandırmak için daha iyi tanıyan sahabilerden onun tavsifini istiyorlardı.
Hz. Hasan'la başlayan ve Hz. Ali, Hind b. Ebi Hale gibi sahabilerin anlattığı
fiziki ve ruhi portresine aid şemail rivayetleri ile hilye levhaları hep ona
duyulan hasretin bir terennümü olarak kültür tarihimizdeki yerini almıştır.
Evlerimizi süsleyen hilye levhaları, divan edebiyatımızdaki naatlar,
musikimizde o sevda ile yakılan ilahiler, hep ona duyulan hasretin
ifadesidir.
Bu üç gönül eri ile başlayan hasret türküleri her devirde o devrin gönül
erlerince seslendirilmeye devam etmiştir. Nitekim Hacı Bayram Veli'nin
damadı ve Kadiriye'nin Rumiye kolu kurucusu Eşrefoğlu Rumi (o.1469)
bu heyecanı yaşayıp seslendirenlerdendir. Seher vakti bir kerecik olsun
onun yüzünü görmek sevdasında olan, Eşrefoğlu, günahının çokluğuna
rağmen hala bundan ümidli olduğunu şöyle dile getirmektedir:
Taci-zade Ca'fer Çelebi (o. 1515) onun gül yüzüne kavuşmak ümid ve
özlemiyle kıyamet sabahını beklediğini şöyle ifade etmektedir:
Ben senin insanlara ilahi aşk sunan dudağını özlemişim. Zahidiler kevser
peşinde koşar. Nitekim aşk sarhoşuna aşk şarabi, ayıklara da su içmek iyi
gelir.
"Selvi boylu ve güzel yürüyüşlüsün sen. Sular herhalde sana aşık olmalıdır
ki hiç durmadan sana doğru akıyorlar." (Nitekim sairin yaşadığı
Bağdad'daki Dicle ve Fırat'ın suları Medine tarafına doğru akmaktadır.)
Sultan I. Ahmed Han (o. 1617) de Hz. Peygamber'e olan hasret ve sevgisi
sebebiyle onun ayak izi seklinde tahtadan bir levha yaptırmış ve üzerine:
Ehl-i beyte mensub olan ve Hz. Peygamber'in cemal nuruyla gönlü yaralı
bulunan Seyyid Nizamoğlu (o.1602) onun cemalinin şevki kalbe tecelli
edebi beri gönlünün arsa kadar yarıldığını anlatır:
"Aşkının hastası olalı beri ebedi hayati buldum. Senin aşkının derdi hasta
gönlüme devadır ya Resulallah. Bu derd kalbimi gül gibi açtırır ve senin
aşkının ömrünü artırır. Senin derdin senin askın hem gönül acar hem cana
can katar"
"Vuslat özleminin gücü başıma iş çıkardı. Ayrılık ateşi hasta tenimi dağladı.
Hasret derdinin iniltisi bu ağlayıp inleyen Garibi öldürürse diyeceğim
sadece sanan Salat u selamdan ibarettir."
Onun gül cemalini bir gece rüyasında görmek arzusuyla yanıp tutuşanlar
hiçbir devirde eksik olmamıştır. XIX yüzyılda Hafız Muhammed Hilmi (o.
1881) bakiniz ne diyor:
Ya Habiballah ezelden aşık-i didarınem
Ayni yüzyılın aşık şairi Osman Şems Efendi (o. 1893) de şunları
söylüyor:
"Ey güneş gibi aydınlık güzel. Senin yüzünün nuruna göreliden beri gam
iklimindeki gözyaşlarım gül renkli şarab gibi oldu, kana boyandı.
Sinemdeki aşk ile yarılmış yarıklardan taşıp gelen sırlar aşk destanı gibi
adeta yazılmış bir kitap gibi oldu. Muhabbet divanının göğsü ıstırapla
doldu. Aşkını iman nuru gibi sinemde saklarım. Canımın cevheri gibi
vücudumda beslerim.
"Güzellikte kemale ermiş yüzünü bir kerecik görsem bu kotu köleniz ondan
sonra da siye feda olsun"
Mevlana aşkı ile hidayete eren Yaman Dede adıyla ünlü Abdülkadir
Keçeoğlu da içinde volkan alevi gibi bir peygamber hasreti taşıdığını şöyle
anlatıyor:
Arif Nihat Asya'nın (o. 1975) naat inde ise bu hasret su beyitlerle ifade
edilmektedir.
Bekliyoruz yıllardır.
Gözyaşı ile ağlayıp uyuyarak yüzünü rüyada gören onun güler yüzünü
etkisiyle gülerek uyanır.
Cebrail her gece ihrama girerek senin mübarek beldene gelip yüzünü
görmek ve orda konaklamak için can atar.