You are on page 1of 19

NURCULUK

HAKKINDA
Diyanet İşleri Başkanlığı

Resimli Posta Matbaası


ANKARA-1964
İÇİNDEKİLER SAYFA
Nur Risaleleri hakkında Müşavere Kurulu kararlarında bildirilenler 5
Nur Risalelerinin İlâhî bir ilhama dayandığıiddiası 11
Nur Risalelerinin isimlerini koymada garip iddialar 12
Nur Risalelerinin Arş-ı a zam"dan indiği iddiasındaki cüret ve
Kitab"a, Sünnet"e dayanmayan akıl dışı tevilleri 14
Said Nursî, Asr-ı Saadet"ten sonraki devrin en büyük âlimi imiş! 15
Nur talebelerinin İslâmî esaslara uymayan Te"villeri 16
Meşrutiyet ve Cumhuriyet"in kurucuları hakkında (Süfyan komitesi) 18
diye yapılan tariz
Cifir yoluyla! Atatürk"e saldırış 19
Şapka giyen ve giydiren kâfirdir! iddiası 20
Numuculuk millî ve dinî birliği parçalayan zümreciliktir 21
Kürtçüliiğü körükleyen sözler 22
Netice
Bismillahirrahmanirrahim
Mübarek dinimizin nurlu yolu, insanlan gerçek îmana, tevhide götüren îslâm
hidayeti Kur"ân-ı Kerim ve Peygamberimizin hadîs-i şerifleriyle tesbit ve tâyin
edilmiştir. Buna rağmen bu aziz dinin, her asırda bazı aşırı cereyanlar ve Bâtınî
hareketlerin tesiri altında gerçek îmana ve esaslarına uymayan alana itildiği de
müşahade edilmiştir. îslâm tarihi Haricîlerin, Müşebbihenın, Batmîlerin,
Hurufîlerin, imamet fikri ile ortaya çıkanların ve benzerlerinin din adına îsîâma
yaptıkları zararlar ile doludur.

Bu aşırı ve yıkıcı ceryanların bir kısmı hakikatte siyasî guruplaşma hareketlerini


daha tesirli kılabilmek için dinî bir görünüşle ortaya çıkmış, bir kısmı da Kitabin
ve Sünnet"in savunucuları olarak görünmüşler, fakat îslâmm tevhid akidesini
başka yönlere tevcihe çalışmışlardır. Bütün bu cereyanlar arasında Ehl-i Sünnet
âlimleri İslâm"ın doğru yolunu müdafaa babında çalışmışlar, sayılamayacak
kadar çok eserler bırakmışlardır. Hicrî 4. asır başlarında îslâm akidesini
sistemleştiren büyük kelâmcı Ebû Mansur Mâtürîdî ve Ebu"l- Hasen el-Eş"arî ve
daha sonra da Hüccetü"l-îslâm Gazâlî gibileri sünnet yolunun en başta gelen
savunucuları olmuştur.

İslâm"ın bu gerçek yolunu gösteren Ehl-i Sünnet ulemasının yanında beliren


aşın cereyanların her asırda samimî, gayri samimî akımlar halinde çeşitli
şekildeki tezahürleri zamanımızda da çeşitlenmiş, her biri hakkın kendi yanında
olduğunu ileri sürmüştür. Bu durumda, selef âlimlerinin yaptığı tevcih
hareketine uyarak manevi durumumuzun huzura kavuşmasında, İslâm"ın gerçek
hüviyetinin gösterilmesini Diyanet İşleri Başkanlığı ön görmüştür. Bu yönden,
İslâm"a ve onun tevhit görüşüne zarar veren, itidalini kaybetmiş cereyanların ve
maddeci akımların dinî esaslara uymayan durumlarıyla dine karşı olan
görüşlerinin efkârı umumiye ye arzını ve bu meselelerde Müslümanları
uyarmayı vazife bilmiştir. Bu hususta Misyonerlik, Komünizm, Batmîlik,
Biberîlik ele alınacak, esas hüviyetleriyle ortaya konacaktır.
Bu risalemizde ise bu günlerde Müslümanların zihinlerini fazlasıyla işgal eden
Nurculuk adı altındaki cereyan dinî bakımdan incelenerek mü"minlerin bu bapta
tenvirine çalışılacaktır.

Said Nursî tarafından yazılan risaleleri ve hususiyle talebelerinin kattıkları


ifadeler, keramet, velayet ve Mehdî gibi İslâm âleminin mübarek kelimelerinin
Said Nursî"ye isnadı, âyet-i kerimelerin tefsirinde mananın tahammül
edemeyeceği tarzda batını ve indî manalar verilmeye çalışılması, bunların dinî
yönden tekrar ele alınmasını ve Nurculuğu gerçek Müslümanlık zannedenleri
uyarmayı zaruri kılmıştır.

Say 5

NUR RİSALELERİ HAKKINDA MÜŞAVERE KURULU KARARLARINDA


BİLDİRİLENLER:

Nur Risaleleri, Said Nursî talebelerinin ilâveleri ve tekrarları ile meydana


getirilmiş takriben 130 küsur eserden ibarettir. Bu risaleler hakkında daha önce
Başkanlığımız Müşavere Kurulu üyeleri tarafından bilirkişi sıfatıyla ve yahut
Kurulun mütalaası olarak bazı görüşler açıklanmıştır. Bu raporların hususiyle
dinî yönden üzerinde durdukları meseleler şöyle hülâsa edilebilir:

1 "” Ebcet hesabiyle ve tevafuklarla manalar verildiği, bunların Müslümanlık


esaslarına göre dinî ve ilmi kıymeti olmadığı... (1948/323)

2 "” Risâle-i Nûr"un ve müellifinin manevî işaretle müjdelendiği ve buna


binaen vazife sahasında bulunduğu; muhalefetin doğru olmadığı, muhabbetin ise
Cenâb-ı Hakk"ın rızasını kazandıracak bir yol olduğu iddiası (1960/156)

3 "” Nur Risâlelerini toplu olarak okumak bir nevi hizipçilik olduğu (1960/203
no:)

4 "” Risâle-i Nur un dinî mukaddesat arasına katılmak istendiği; yalnız


Nurcular için dua yapılarak, Adiislümanlar arasında bir zümre meydana
getirildiği ve tefrikaya yol açıldığı (1962/5)

5 "” Nurculuk propagandası yaptığı (1962/28)


6 "”Said Nursî ve eserlerinin harikuladeliğinden ve kerametlerinden bahis
olunduğu, indî teviller ve mübalâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/526)

7 "” Said Nursî"nin ve eserlerinin harikuladeliği ve kerametleri hakkında indî


teviller ve mübalâğalı ifadeler kullanıldığı (1962/538)

8 "” Mübalâğalar, indî tevil ve mütalâalar (1962/547)

9 "” Mübalâğalı indî tevil ve mütalâalar (1962/548)

10 "”Birtakım indî tevillerle hizipçiliğe müeddı oluşu (1963/506)

11 "” Kur"ân-ı Kerîm"in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkışmak


gibi ulemanın ekserisince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı
eserinde bazı âyet ve kelâm-ı kibân indî olarak tevil ederek bunların Risale-i
Nûr"u tebşir ve teyit ettiği iddiası (1963/520)

12 "” Nur Risalelerini Kur"ân-ı Kerîm"in manevî mucizesi olarak göstermesi


iddiası (1963/572)

13 "” Nur Risalelerinde Said Nursî"nin tasavvufla karışık şahsî görüşleri,


mübalâğalı fikirler, indî teviller ve hurûfîlik (1963/669)

Hülâsa, Müşavere Kurulu"nun bazı kararlarında ana hatlarını verdiğimiz


meselelerde mübalâğalı fikirler, indî teviller, hurûfîlik, nur risalelerini manevî
mucize olarak gösterme, hizipçilik, Millet arasında tefrikaya sebep olma,
kerametler, selef ulemasının benimsemediği harflerden manalar çıkarma, Said
Nursî nin manevî işaretle müjdelendiği ve benzeri aşın, sınırsız iddialar
gerçekten üzerinde durulması gerekli bir meseledir. Kararların müttefikan
üzerinde durdukları noktalar ve Nur Risalelerindeki bu tutumun mahzurları
Müslüman"ı tehlikeli sonuçlara götürür. Selefin itikat ve ilim görüşüne muhalif
olan, yukarıda işaret edilen aşırı beyanlar Nur Risalelerinde sayısızdır. Şimdi bu
hususta, tespit ettiğimiz örnekler üzerinde duracağız.

say11

NUR RİSALELERİNİN İLÂHİ BİR İLHAMA DAYANDIĞI İDDİASI:

Nur risalelerinin baştanbaşa İlâhî bir ilhama dayandığı intibaı kısmen Said
Nursî, bilhassa naşiri olan talebelerince halka telkin edilmek istenmiştir. Meselâ
(îşar ratu"l-icaz) kitabında (Arap harfleriyle teksir s. 281) nur talebelerinden
Mehmed Kayalar:
«Risale-i Nur, Kurân"ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir.
Hakikatleri semavîdir, Kur anîdir. O halde Kur"an okundukça o da okunacaktır.
» der. Hâlbuki İşaratu"I-icaz kitabı Kuran-ı Kerîm"in tamamına şamil bir tefsir
olmadığı gibi bu kitabın içindekilere Kur"ân-ı Kerîm derecesinde bir kudsiyet
izafe olunması doğru değildir. Bu asırda en yüksek tefsir, denen bu kitap,
Bakara sûresinin 31 âyetinin, tefsir ilmi usulüne uymayan indî bir görüşle
yapılan bir açıklamasıdır. Diğer risalelerde de âyet-i kerîmelerden rastgele
bazıları herhangi bir va"z risalesi halinde ele alınmıştır. Bu durumda nur
risaleleri iddia edildiği gibi Kur"ân-ı Kerimin tefsiri değildir.

Meyve Risalesindeki Felâk sûresinin tefsîri, hurûfîlik usuliyle bir tevilden


ibarettir. Bu da ötedenberi bilindiği gibi Fıkıh usulündeki tefsir kaide ve
şartlarına ve bunca müfessirin (icma) mahiyetindeki görüş ve izahlarına uymaz.
Meselâ, bu risalede (Felâk) sûresinin büyücülüğe temas eden 5 inci âyetinde:
«Bu ayetin 1328 senesine tevafuk ettiği... » denilerek radyo ile yapılan siyasî
telkine hamledilmesi aynı uygunsuz tevillerin bir örneğidir.

Zülfikar risalesinin hâtimesinde, (Arap harfleriyle teksir, S. 4) «Risale-i Nur"un


mescid ve mabedlerde, minber ve kürsilerde okunacağı» yazılmak suretiyle hiç
bir dinî esere 14 asırdır verilmemiş olan imtiyaz bu esere kazandırılmak istenir.
Bu şekilde hareket yani nur risalelerinin mescid ve mabedlerde cemaata
okunmasının gerekliliği hakkmdaki tavsiyeler, îslâm dininin ibadet
uygulamalarına ve formüllerine uymaz. Çünkü bu gibi yerlerde, okunacak ve
manası anlatılacak kitap yalnız Kur"ân-ı Kerîm ve Hadîs-i şerifler olup, bunların
nasıl okunacağı ve manasının açıklanacağı da sarih usûllere bağlanmış
bulunmaktadır. Cenâb-ı Hakk"m emrinde Hz. Peygamberin fiilinde olmayan bir
işi ibâdet haline getirmek din yolunda gitmek isteyene yakışır mı?

say12

NUR RİSALELERİNİN İSİMLERİNİ KOYMADA GARİP İDDİALAR:

Nur risalelerine Hz. Ali"nin, İmam Rabbani"nin, Abdüîkadir Geylânî"nin ad


verdikleri iddiası ileri sürülmektedir. Meselâ: Hz. Ali"ye Nisbet edilen
Celcelutiye risalesinde (Asayı Musa) tabiri kullanılmış olmasından dolayı, bunu
okuyan Said Nursî, bu tabiri bir kitabına ad vermiş ve onun mukaddimesinde
Hz. Ali"nin bu kitabı o sözle haber vermiş olduğunu yazmıştır ki, bu, ciddiyetle
ve ilimle telif edilemez. Bu telâkkiler tasavvufî batım bir görüş tarzıdır. îlim
erbabınca doğru görülemez. Çünkü gaybı, Allah"tan başka kimse bilemez. Her
mü"mine ilham vaki olması mümkündür. Yalnız ilhama mazhar olan kimsenin
bunun kendisine mahsus kalması ve başkaları için hiç bir surette itikada ve
ibadete delil olmaması üzerine öteden beri ulemanın ittifakı bulunmaktadır.
îham ve kanaatler şahsîdir.

(Sikkeyi tasdik-i gaybî) adlı kitabında (Arap harfleriyle teksir S. 91-92) de nur
talebelerinden Ahmed Nazif, Hz. Ali"nin (Keramet-i gaybiye) sinde Risale-ı
Nur"a (Sıracün-nur) adının verildiğini iddia eder ki, aynı garabettedir, Kur"ân-ı
Kerîm"de (Sırâcen münîrâ) yâni: «Aydınlatıcı çerağ» deyimi, Peygamberimiz
(S.A.S.) hakkında varid olmuş bir vasıftır. Bunun risale-i nura atfedilmesi yersiz
ve indî bir tevcih olur. Bu eserde umumiyetle ifade edilen görüşler bâzı
tasavvufî-batınî tevillere dayanmaktadır. Bu gibi teviller, âlimlerince hoş
karşılanmamış ve ayetlerin böyle usûl dışında tevillere uğratılması da hiç bir
zaman doğru görülmemiştir;

Onuncu hicrî asırda gelen ve o asrın müceddidi sayılan îmam Rabbânî"nin


(Mektubat) adlı kitabında (Bediûzzaman) deyimi bulunduğu ve bunu Said Nursî
nin benimsediği aynı lâkap dol ay isiyle tefe"ül ettiğine istinaden talebeleri bunu
bir tefalur vesilesi yapmışlardır ki, gülünç bir iddiadır.

say14

NUR RİSALELERİNİN ARŞ-I A"ZAMDAN İNDİĞİ İDDİASINDAKİ CÜR


ET VE KİTAB A, SÜNNETE DAYANMAYAN AKIL DIŞI TE"VİLLERİ:

Risale-i Nûr"un yüeeliği hakkında propaganda o dereceye vardırılmış ki,


(Zülfikar) risalesinde: «Bu hüccetler ve talimatın, bu kelimat ve teşbihatm Arş-ı
A’zam’dan indiği muhakkak... » gibi son derece sınırsız iddialarla semavî
kitaplar arasına sokulmak istenmiştir. Bu kitapta, kelimat ve tebliğatm Arş-ı
A’zam’dan indiği hakkımdaki izah, ifadenin ilhama dayandığını açığa vurmak
gayesini gütmektedir. Vahyin Kur’ân-ı Kerîme mahsus bulunduğu ve Hz.
Peygamber’den başkasına ait ilhamın delil olmayacağı için böylece bir tutum
din ilmince doğru görülemez. Bu gibi uygunsuz ifadeler öteden beri Batınîİerce
benimsenmişti.
Böyle aşırı tevillerin bulunduğu (Sikke-i tasdik-i gaybî) eserinin baş tarafında,
birinci sayfadan evvel, bizzat kendisi tarafından «Eski medreselerde 5-10 seneye
mukabil, inşallah Nur medreseleri 5-10 haftada aynı neticeyi temin edecek ve 20
senedir ediyor. » denilmektedir. Böyle bir şeye imkân var mıdır? Bu zihniyet,
Peygamberimizin «Beşikten mezara kadar ilim öğrenin» sözüne uymadığı gibi,
İslâmî tahsile de bir suikast olmaz mı? Yine aynı eserde «Bu kitabın neşrine
çalışılması, dehşetli günahlara kefaret ve gelecek müthiş belâlara ve anarşistliğe
bir set olacağı... » yazılmakta, 41. sayfada: «Kalp istiyor ki şu defineleri, gizli
olan lem’alan göstereyim Fakat ne yapayım ki makam kaldırmıyor... » gibi
megalomaniye kaçan sözlere rastlanmaktadır. Bu temsiller gerçekle ilgisi
olmayan bir takım garip iddialardır.

say15

SAİD NURSİ ASR-I SAADETTEN SONRAKİ DEVRİN EN BÜYÜK ÂLİMÎ


İMİŞ! :

(Ankara Üniversitesinde konferans) adlı risalenin 9. sayfasında: «Asrı saadet


hariç, İslâm Âlemi böyle bir âlim yetiştirmemiştir. » denilmektedir. İslâm fıkhını
derlemiş ve Müsîüraanlara bu hususta önder olmuş dört büyük mezhep imamiyle
îslâm İnancını dağınıklıktan koruyan iki âlim, yani Ehl-i Sünnet"in itikatta iki
büyük imanını, Ebû Mansur Mâturîdî ve Ebu"l-Hasen el- Eş"ar! yi bile
küçümsemiş olan yazı sahibi, bunlardan sonra asırlar boyunca gelen ve
Hüccetü"l İslâm, Şemsü"l- Eimme, Sadru"ş-Şerîa, Sultânü"l-Ulemâ vesaire gibi
şerefli lâkaplarla yüceltilmiş yahut isimlerini bütün Müslümanların, hatta Batı
âlimlerinin hürmetle andığı büyük mütefikkirleri, meşhur âlimleri büsbütün
unutmuş bulunmaktadır. Fahruddin-i Râzî, Sa"deddîn-i Teftâzânî, Seyyid Şerif
Cürcânî, Muhyiddin-i Arabî, Zemahşerî, Aliyyülkari, Şüyûtî, îbn Kayyım, îbn
Teymiye, Âlûsî gibi ölmez eserler meydana getiren bu âlimler bunu yazanın
meçhulü müdür? Bunların içinde eserleri 400 ü aşanları vardır. Nur
talebelerinin, bu değerli âlimleri hiçe seması kadar abes bir şey tasavvur
olunamaz.

Görülüyor ki bu eserdeki beyanlarda Said Nursi"nin, Asr-ı Saadet"ten sonra


yetişen bunca âlim ve müçtehitlcrden üstün görülmesi, hakikatlare aykırı bir
düşünüş tarzıdır.

say16

NUR TALEBELERİNİN ÎSLÂMİ ESASLARA UYMAYAN TE"VİLLERÎ:


İslâmî esaslara uygun düşmeyen sınırsız, aşın üslûp, hususiyle Nur talebelerinin
seçtikleri ifade tarzıdır. Bu yolla Said Nursî"yi en büyük müceddit tanıyan Nur
talebeleri (Fihrist) mecmuasının sonundaki takrizde şöyle derler:

«Ehl-i kalbin lâtif keşiflerinden birisi de: beklenilen zât bir kitap yazacak,
geçmişte hiç kimse ona benzer bir kitap yazmayacaktır. Elhak, Risale-i Nur,
bunun güneş gibi delilidir. Evet, onun şakirtleri kat"iyyen îman ediyorlar ki,
şimdiye kadar böyle eser görülmemiştir ve kıyamete kadar yazılmıyacaktır. Ehl-
i keşif o nur"un tercümanı olan zatı nuranî (mescûnün-nisa) yani müteehhil
bulunmayacak, ihtiyar yaşta olacak.,, diye bahsediyorlar. Bu tevafukun her halde
başka şekilde izah ve tefsirine ihtiyaç yoktur. Maziden; yani bulundukları
zamandan istikbale nazar eden ve bu zamanın halini tarassud eden ehl-i keşfin,
keşfe müstenit daha çok beyanları vardır. Kısa keserek sizi onlara bırakıyoruz.
îşte Risale-i Nûru yalnız ben medh etmiyorum, onu Hz. Kur"an medhediyor, Hz.
Ali methediyor. Gavs-i a"zam methediyor, Hz. Murtaza Celcelutiyesinde Risale-
i Nûr"a (bedî) diyor.

Şu halde elbette ki o (Bedîuzzaman) dır, (Fahrü"d-devran"dır). »

Görüldüğü gibi (Nur şakirtleri kat"iyyen îman ediyorlar ki) sözü ile Said Nursî
ve onun eseflerini Kurân"ın, Hz. Ali"nin ve diğer büyüklerin methine mazhar
kılarak yapılan tevcihler, daha da ileri gidilerek, Kuran-ı Kerimedeki 100 e
yakın âyetin ebcet hesabiyle Said Nursî"ye, lâkabına, risalelerine tarih
düşürülmesi suretiyle isbat edilmeye çalışılmaktadır. Tılsımlar kitabında 189-
190, Sıkke-i Tasdik-i Gaybı"de 41-95. Ahmed Fevzi"nin Maidetül-Kur"ân"mda
173-191 inci sayfalar, böyle yersiz, sınırsız tevafuklarla doludur. Bunlar Kurân-ı
Kerim"in gerçeklerini Said Nursî"ye yönelten zorlamalardır. Hakikatle hiç bir
ilgisi olmadığı gibi Kur"ân-ı Kerîm"e ve onun tefsir usulüne bir tecavüzdür ve
daha Önce de belirtildiği gibi Batınîlerin maksatlanna ulaşmak için yürüdükleri
yoldur. Yukarıda gösterilen mecmuada Bedîüzzaman kelimesinin çıkışına ve
Said Nursî"nin şahsına dair yazılar, aşırı bir sevgi sonucunda müritlerin
şeyhlerine, bazı talebelerin hocalarına gösterdikleri sınırsız ifratçı tazimleri ifade
ediyorsa, da, Hurûfîlik yoluyla âyetlerden mana çıkarılması da Kur"ân"ı
anlamadaki kaide ve usullere taban tabana aykırıdır. Bilinmiş olmalı ki, âyet-i
kerîmeler böyle keyfî tasarruf mevzuu olmak için nazil olmuş değildir. Mahzâ
hidayet olan Kitâb-ı Mübîn"i, hakikatlerini böyle bir yolla açıklamak yüce dinin
usulüne aykırıdır.
say18

MEŞRÛTİYET VE CUMHÜRİYET İN KURUCULARI HAKKINDA


(SÜFYAN KOMİTESİ) »NE YAPILAN TA"RÎZ:

Said Nursî, Meşrûtiyet ve Cumhuriyetin kurucularına (Süfyan Komitesi)


diyerek, onları Hz. Peygamber"e karşı müteaddit harpleri idare eden (Ebû
Siifyân) a benzetir. Hâlbuki kendisi vaktiyle Mardin"de siyasetle uğraştığı için,
Hilâfet Hükümeti tarafından eli ayağı bağlı bir surette Bitlis"e nefyedildiği, bir
zaman sonra İstanbul"a geldiğinde tevkifhaneye ve tımarhaneye gönderildiği
1334 basımlı (İşaret"ül-îcâz) adlı kendi eserinin sonundaki tercümeli halinin 5-6
ncı sayfalarında yazılıdır. Demek ki Hilâfet Hükümeti zamanında da sözleri
gayri makul ve zararlı sayılmıştır.

Said Nursî, Afyon müdafaası (Varak 38) ve Arabî Mesnevi (Bir ve ikinci
noktalar) kitaplarında şöyle tehdit ediyor: «Size ihtar ediyorum: Kur"ân"a
dayanın, Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. Bu memlekete yazık olur.»
Haşiyesinde «4 defa mübareze zamanında gelen dehşetli zelzeleler (yazık olur)
hükmünü isbat eder» denilir. Bu ifadelerde bir rûhî arıza göze çarpar,
şakirtlerine de aynı hal intikal eder. Meselâ: (Sikke-i Tasdik-i Gaybî)
Mukaddemesinde, 5 şakirdin şöyle bir ifadesi vardır: «... Bu hâdise ise,
Müellifin îsparta"yı teşrifini müteakip bir asır içinde bir veya iki defa vukua
gelen* bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretle yağması olmuştur. Pek hârika
bir surette yağan bu yağmur, İsparta"˜nın her tarafını tamamen İska etmiş,
nebata da yeniden hayat bahşedilmiş, bağlar bahçeler başka bir letafet
kesbetmiş, ekserisi hemen hemen ziraatîe iştigal eden halkın yüzleri Risale-i Nûr
un nail olduğu inayetten ve bereketten olan bu yağmurdan istifade ederek
gülmüş, Ruhlar inbisat etmiştir.»

Afyon müdafaasındaki bu sözler Batınî usullerine uygun olan bir akîde ve ifade
tarzıdır. Nur talebesinin bu hususa dair yazılarında tabiî hâdiseleri böyle izâha;
çalışmaları hocalarının kerametini ispat için bir çabadır.

Bunlar, İslâm Dininin akîde, esas ve formüllerinin hududunu aşmış, bu yönden


bu yazılanlar îslâma uymayan bir akîde tarzı olmuştur.

Böyle bir telâkkî, Hz. Peygamberin vârisi olduğunu iddia eden bir insan için asla
uymaz. Çünkü Peygamberimizin oğlu İbrahim vefat ettiği zaman tesadüfen
güneş tutulmuştu. Bunu Peygamberimizin evlâdının vefatına hamledenler oldu.
Peygamberimiz bunu duyunca:

«Güneş ve Ay, Allah"ın nişanlarıdır. Hiç kimse için tutulmaz » diyerek bu gibi
sakat zihniyetlerin husulüne mani olmuştu.

say19

CİFİR YOLUYLA ATATÜRK"E SALDIRIŞ :

Said Nursî nin talebelerinin âyet-i kerîmesini cifir yoluyla tevil ederek Atatürk
hakkında çok ağır ta"rizde bulundukları görülür. Meselâ bunlardan Ahmed
Feyzi, Atatürk"ün 1880 de doğduğunu ele alarak, «bu tarih, son asırların Tagut-
i dalâleti yani sapıklığın azılısı olan kimsenin doğum yılı olduğunu, onun temsil
ettiği dalâlet yoluna karşı Kur"ân"ın ve ondan nebean eden Risâle-i Nurun
meydan okumasını gösterir.» diyor. (Tılsımlar mecmuasının) sonunda da ayni
ifade geçmektedir.

say20

ŞAPKA GİYEN VE GİYDİREN KÂFİRDİR! İDDİASI:

Kisvenin îmanla ilgisinin bulunmadığı âşikârdır. Müslümanların şapka giymesi


onları kâfir yapmaz. Nasıl ki Yunan Efzun"larının veya Arap dünyasında
yaşayan Hıristiyanların fes giymekle Müslüman olmadıkları malûmdur. Başa
giyilen şey îman ve küfür timsali değildir, İtikadın yeri kalptir. Onun tezahürü
amel ile belli olur. Buna rağmen Said Nursî, şapka inkilâbına karşı olduğunu
(Afyon müdafaasında) «Arap harfleriyle teksir sayfa 23» belirtmek için bir
Hadîs-i şerife şöyle zorlama bir tevil yapar:

«Bir adam sabah kalkar, alnında (bu kâfirdir) diye yazılmış bulunur yani Avrupa
gibi başına şapka giyer ve onu cebren giydirir. » diye Atatürk"e telmih eder.
Ahmet Feyzi bu konuyu Tılsımlar sonundaki Mâidetü"l-Kur"ân"˜ın 180-181 ve
193. sayfalarında tekrar eder. Yurdumuzun, salibin istilâsından kurtulmasına
vesile olan büyük Atatürk hakkımdaki bu tariz, Hadis rivayeti üzerinde çok
yersiz bir tasarruftur. Atatürk en mükemmel bir tefsirin yazılması için emir
vermiş ve Elmalı"h Hamdi merhumun dokuz ciltlik tefsiri bu suretle meydana
gelmiştir.

say21
NURCULUK. MİLLÎ VE DÎNİ BİRLİĞİ PARÇALAYAN
ZÜMRECİLİKTİR:

Tarikatçı olmadıklarını söyledikleri halde kendilerini Nur talebeleri adiyle daima


ayrı bir zümre telâkki etmektedirler. Tasavvufun usul ve an"anelerini
benimsedikleri de görülmektedir. Nur Risaleleri İslâm"ın esaslarınnı tam dinî bir
görüşle değil tasavvufî, keşfî/ ilhâmî, hattâ daha çok, bilinmeyen, anlaşılmayan
hurufıliğe kaçan batını ifadelerle anlatmakta, böylece Nurcular kendilerini
Müslüman topluluğundan ayırmaktadırlar. Nur talebeleri adiyle zümreleşmek,
başka eser okumamak, bu eserleri günahlara kefaret bilmek cemaatten ayrılmak
değil mi?

say22

KÜRTÇÜLÜĞÜ KÖRÜKLEYEN SÖZLER:

Nur Risalelerinde Kürtçülüğü körükleyen sözler ayni ayırıcı hareketin en kötü


örneğidir. Bir teksirinde Türkiye"nin nüfusunun onda üçü Türk"tür, denilerek
huzurunu birlikte bulan bir milleti bu şekilde göstermek ne büyük bir kötülüktür.
Kur"˜an-ı Kerim"de, Hadîs-i Şeriflerde dünya ve âhiret saadeti için mü"minler
birliğe davet edilirken Said Nursîye talebeleri tarafından (Kürdî) veya (El-
Kürdî) diye tevafuklar yapılır. Hatta (Tılsımlar, sayfa 190) ebcet hesabiyle (El-
Kürdî)nin şeddeli iki Muhammed kelimesine, şeddesiz iki Muhammed"in de
Bedîü"zzamân"a eşit olduğu, Said Nursî"nin en has talebesi Ahmet Feyzi
tarafından kaydedilmek suretiyle Peygamberimizde olan hürmetinin eksikliği ve
üstadının Kürdîliğe verdiği önem belirtilmiştir.

NETİCE

Netice olarak: Nur Risaleleri Kur"ân-ı Kerîm"in tefsirinden bazı itikat ve îman
meselelerini ele almış, yalnız bunlarda tefsir usulüne uymayan indî hatta keyfî,
bazı tevillere geçmekle zihinlerde teşevvüşler meydana getirmiştir. Said Nursî
imam Rabbanî, Abdulkadir Geylânî ve diğerleriyle kıyaslanarak hepsinin
üstünde sayılmış ve bu bazı garip ifadelerle belirtilmiştir.

Nurcuların inanış ve telâkkileri, îslâm Dini"nin Kurân-ı Kerîm ve Sünnet-i


Seniyye deki kaide ve formüllerine uymayan bir akide tarzı olmuştur. Nurculuk
dinî meselelerde işi çığırından çıkaran bir istismara ilâveten millî ve İçtimaî
konularda da birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde
gösterileri sırf dinî ifadeler bile yapılan aşırı teviller ve keyfî görüşlerle,
yukarıda örnekleriyle gösterildiği gibi mânevi, millî bütünlüğümüzü bozan,
gerçek ittikayı gölgeleyen bir hal almıştır. Bu Risaleleri okuyanlar, kendilerini
bütün Müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız Nurcu olanları cennete
ehil, Nur, Risalelerini günahlara kefaret saymışlar ve netice olarak da Nur
Risalelerini okumayı bir ibadet haline getirmişlerdir.

Ey Müslüman kardeş! Dine yararlı telif ve irşatta bulunanlar Peygamberimizin


hizmetkârları durumunda oldukları için, Kur"ân-ı Kerim"de Peygamber
Efendimize* hitap edilmiş âyetleri onların şahsına atfetmek yakışık almaz.
Böyle bir telâkkiyi benimsemek de Müslüman tevazuuna sığmaz.

Said Nursî"ye uyanlar Nurcu ise, diğer Müslümanlar zulmetçi midir? Esasen
Nur, Kuranındır. Kur"ân ise bütün Müslümanlarındır. Hatta Kur"an bütün âleme
gelmiştir. Bir Batılı da, bir uzak Doğulu da ondan feyz alacaktır. Nasıl ki
vaktiyle Endülüs, Kur"ân sayesinde bütün Avrupa"ya ilim menbaı olmuştu. îbn-i
Rüşdun eserlerini okuyan Hıristiyan din adamları Katolikliğe karşı isyan ederek
Protestanlığı ihdas etmişlerdi. Bugün bütün dünyada önem verilen İçtimaî
munâvenetin teşkilâtlandırılması hususunda vaktiyle Batı memleketle rinde
yapılmış ilk teklif, Endülüs"teki zekât tatbikatını gören bir İspanyol âlimi
tarafından olmuştu.

Hülâsa: Kur"ân-ı Kerîm bütün insanlığın hidayet rehberidir. Asırlar boyunca


tslâm âlimlerinin yazdığı eserlerin toplamı dahi Kur"ân İn hakkiyle tefsirini
başarmış değildir. Her biri kendi istidat ve ihtisası olan cihette bir özellik
gösterebilmiştir, diğer taraflarda basit kalmıştır. Hal böyle iken, Nur Risalelerini
Kur"ân"ın en mükemmel bir tefsiri addetmek Allah kelâmımn kıyamete kadar,
ondan sonra olacak şeylere ve bütün ilimlere şumûlünü bilememek demektir.

Nurcuların bu gerçeği bilmemelerine imkân yoktur. Onların bizden ayrı


kalmasını değil Peygamberimizin (Livâülhamd) adı verilen maneviyât sancağı
altındaki birlik ve beraberlik içinde olmalarını dileriz. Livâülhamd= Hamd
sancağı, kâinatta mevcut her şeyde Allah"ın yaratıcı sıfat, kudret ve bilgisini
görüp takdir edebilen olgun zihniyeti temsil eder. Kur an"m dünyaya hidayet
feyzini yaymak için yegâne başarı imkânı, din ve ilmin müstakilen zihinde
birbirine refakat edebilmesindedir ki, bu yol Livaülhamd"in altına giden yoldur.
Göklerde ve Arz"da her ne varsa, hepsinin insana müsahhar kılındığı Kur"an"da
bize bildirilmiştir. Bu muazzam nimeti kavrıyacak İlmî olgunluğa ancak bu
suretle ulaşılabilir. O halde metodumuz bir insanın mahdut idrakini ve mahdut
görgüsünü kabullenip onunla yetinmek değil, günden güne zenginleşen ve
yükselen ilmi idrak ile Allah Kelâmının manasını değerlendirmek ve böylece
dünya münevverlerinin îmanına imkânlar hazırlamaktır. Asıl faydalı olan bu
yoldaki hizmettir. Kendi birliğimizi ve dirliğimizi bozan ayırıcılık ve mahdut bir
fikre saplanıp kalmak, zararlı bir zihniyettir.

B- Diyanet"in 13 kararı üzerine açıklamalar

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu (eski adıyla Müşavere
Kurulu) tarafından Said Nursi"nin eserleri ve Nurculuğun İslam"a aykırı ve
zararlı olduğuna dair 13 kararını içeren, Diyanet İşleri Başkanlığı"nın 1964
tarihli kitapçığı, yukarıda 24 sayfa tıpkıbasım olarak aynen yayınlanmıştır.
Tarihi ve önemli bir belge niteliği taşıyan bu kararların doğru ve kolay
anlaşılabilmesi için bazı kavram ve cümleler hakkında kısa açıklamalar yapmak
zorunlu görülmüştür.

1- Risale-i Nurların ve Nurculuğun İslam"a aykırılığına örnekler

a- 6. sayfa son paragrafta; "Said Nursi tarafından yazılan risalelere hususiyetle


talebelerinin kattıkları ifadeler, keramet, velayet ve Mehdi gibi İslam aleminin
mübarek kelimelerinin Said Nursi"ye isnadı...." eleştiriliyor.

Bu cümlede geçen velayet, evliyalık, ermişlik anlamına gelir, keramet ise ermiş
kimselerin gösterdikleri olağanüstü olaylar demektir. Mehdi ise ahir zamanda,
yani dünyanın sonu yaklaştığında gelmesi ve dünyayı iyilik ve adaletle
dolduracağı beklenen mübarek zat demektir. Kısacası Nurcuların Said Nursi"yi
evliya, ermiş kişi, olağanüstü olaylar sergileyen kişi, hatta Mehdi olan kimse
olarak gördükleri ifade ediliyor ve bu anlayış eleştiriliyor.

b- Aynı paragrafta, "Ayet-i kerimelerin tefsirinde mananın tahammül


edemeyeceği tarzda bâtınî ve indi manalar verilmeye çalışılması" eleştiriliyor.
Yani "Said Nursi"nin risalelerinde, ayetlerin manalan normal anlamlan dışına
çıkarılıyor. Batınî yani gizli, kendine göre manalar veriliyor, ayetlerin esas
anlamları saptırılıyor" deniliyor. Batmilik, İslam tarihinde de sapkın bir
mezhebin adıdır.

Bâtıniler, Kur"an-ı Kerim"e asli ve açık anlamı dışında sapkın batini, yani gizli
anlamlar veren kimselerdir. Bu cümlede Said Norsi Bâtınilikle suçlanıyor.

c- 7. sayfada, 1. maddede, "Ebcet hesabıyla ve tevafuklarla manalar verildiği,


bunların Müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti bulunmadığı..."
ifade ediliyor.

Said Nursi eserlerinde ayet-i kerimelerden kendi lehine olmak üzere ebcet
hesabıyla çok çeşitli ve yersiz manalar çıkarıyor. Hatta bu yolla birçok ayette
kendisine ve risalelerine işaret edildiğini, o ayetlerin kendisini tasdik ettiğini
iddia ediyor.

Din İşleri Yüksek Kurulu, 1948 tarih ve 323 no"lu karan ile Said Nursi"nin bu
türlü ebcet hesabıyla ayetlerden manalar çıkarmasının İslami ve ilmi bakımdan
değerinin olmadığını, dolayısıyla bu manalann doğru bulunmadığına karar
veriyor.

Said Norsi"nin eserinde yüzlerce defa ebcet hesabıyla ayetlerden böylesine


İslam ve ilim dışı, değersiz ve yanlış manalar çıkanlmıştır.

ç - 7. sayfa, 2. madde:

"Risale-i Nur"un müellifinin manevi işaretle müjdelendiği ve buna binaen vazife


sahasında bulunduğu, muhalefetin doğru olmadığı, muhabbetin ise Cenab-ı
Hak"km nzasını kazandıracak bir yol olduğu iddiası (1960-156)" eleştiriliyor.

Bu ifadelerin açık anlamı şöyle: Risale-i Nur yazan Said Norsi, Allah"ın
kendisine manevi bir işareti, bir görev vermesi ile Nurculuk işine girişmiş,
risaleler yazmış, dolayısıyla "Said Nursi"ye karşı çıkmak doğru değil, ama onu
sevmek Allah"ın nzasını kazanıp cennete gitmeye yol açar" diyorlarmış.
Kararda bu anlayışın yanlış olduğu, İslam"a uymadığı açıklanmış oluyor.

d- 7. sayfa, 3. madde:

"Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipçilik olduğu (1960-203)"
ifade ediliyor.
Hizipçilik, grupçuluk ve bölücülük anlamına geliyor. Yani Nurcular,
Müslümanlar arasında bölücülük, grupçuluk yapmakla suçlanıyor Din İşleri
Yüksek Kurulu"nca.

e- 7. sayfa, 4. madde:

"Risale-i Nur"un dini mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız Nurcular


için dua yapılarak, Müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği ve
tefrikaya yol açıldığı (1962/5)" belirtiliyor.

Yani "Nurcular, Risale-i Nur kitaplarını kutsal kitaplar, Said Norsi"yi de


keramet sahibi evliya, mübarek adam, hatta Mehdi olarak kabul ediyorlar.
Yalnızca Nurcular için dua ederek Müslümanlar arasında özel bir grup, smıf ve
ayrımcılık meydana getiriyorlar" deniliyor.

f- Sayfa 8"de, 6,7,8,9 ve 10. maddeler:

"Said Nursi ve eserlerinin harikuladeliğinden ve kerametlerinden bahis olduğu,


indi teviller ve mübalağalı ifadeler kullanıldığı (1962/526)" eleştiriliyor.

Bu cümlelerin anlamı şöyle: Nurcular ve Risale-i Nur kitapları, Said Norsi"nin


ve eserlerinin olağanüstü özelliğe ve Allah"ın ihsan eylediği özel keramete sahip
olduğunu söylüyorlar. Ayrıca ayetlere indi yani şahsi-kişisel teviller-tefsirler ve
yönlendirmeler yapıyorlar ve mübalağalı, abartılı ifadeler kullanıyorlar. Bunlar
İslami gerçeklere ve ilme aykırıdır.

g- Sayfa 8"de, 11. madde:

"Kur"an-ı Kerim"in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkışmak gibi


ulemanın ekserisince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asay-ı Musa adlı
eserinde bazı ayet ve kelam-ı kibarı indi olarak tevil ederek, bunların Risale-i
Nur"u tebşir ve teyit ettiği iddiası (1963/572)" eleştiriliyor.

Din İşleri Yüksek Kurulu"nun bu ifadelerle eleştirildiği konuyu şöyle


özetleyebiliriz:

Said Norsi eserinde, ayetlerin harflerinden kişisel tevillerle birtakım manalar


çıkarıyor. Böylece ayetlerin Risale-i Nur"u müjdelediğini ve teyit eylediğini
iddia ediyor. Bazı büyüklerin sözlerini de böyle yorumluyor. Tekrar ifade
edelim, Said Norsi Kur"an-ı Kerim"in kendisinin eserlerini müjdelediğini ve
teyit ettiğini iddia ediyor. Diyanet bunları eleştiriyor.
ğ- 8. sayfa, 12. madde:

"Nur Risalelerini Kur"an-ı Kerim"in manevi mucizesi olarak göstermesi iddiası


(1963-572)" eleştiriliyor.

Buna göre, Said Norsi, kendi eseri olan Risale-i Nur kitaplarını Kur"an-ı
Kerim"in manevi mucizesi olarak gösteriyor, böylece hem kendi kitabını bir
mucize ve kutsal kitap olarak, hem de Kur"an-ı Kerim"in bir parçası imiş gibi
ilan etmiş oluyor. Din İşleri Yüksek Kumlu, Said Norsi"nin bu davranışının
İslam"a aykırı olduğunu açıklıyor.

h- 8. sayfa, 13. madde:

"Nur Risalelerinde Said Nursi"nin tasavvufla karışık şahsi görüşleri, mübalağalı


fikirler, indi teviller ve hurufilik bulunduğu (1963/669)" eleştiriliyor.

Din İşleri Yüksek Kurulu, bu maddede farklı olarak Said Norsi"nin eserlerinde,
yani Risale-i Nur"da hurufilik bulunduğunu ve bunun İslam"a aykırı ve zararlı
olduğunu açıklıyor. Hurufilik İslam tarihinde sapık bir fırkanın adıdır. Hurufıler,
Kur"an harflerinden saçma sapan manalar çıkararak kendi sapık görüşlerini
ispatlamaya çalışırlar. Said Norsi de aynı yola gidiyor ve ayetlerin harflerinden
abuk subuk manalar çıkararak o ayetleri kendi yararına kullanıyor. Falan ayet
beni işaret ediyor, falan ayet Risale-i Nur"u teyit ve işaret ediyor gibi İslam"a ve
bilime aykırı görüşler iddia ediyor. Din İşleri Yüksek Kurulu, Said Norsi"nin bu
görüşlerini İslam"a ve bilime aykırı bularak eleştiriyor.

2- Said Norsi ve Nurculuğun siyasi ve milli yönden zararları Diyanet İşleri


Başkanlığı"nın kitapçığında, Said Norsi ve Nurculuğun siyasi ve milli yönden
zararlarına da yer verilmiştir. Özetleyelim:

a- 18. sayfanm başlığı aynen şöyledir:

"Meşrutiyet ve Cumhuriyet"in kurucuları hakkında (süfyan komitesi) diye


yapılan tariz" eleştiriliyor.

Bu başlık altında iki sayfalık yazının ilk cümlesi, konunun özeti olabilecek
niteliktedir. Şöyle: "Said Nursi, Meşrutiyet ve Cumhuriyet"in kurucularına
(süfyan komitesi) diyerek, onları Hz. Peygamber"e karşı müteaddit harpleri
idare eden (Ebu Süfyan"a) benzetir" denilmektedir.

Konu başka bir açıklama yapmaya gerek olmayacak kadar açıktır...

b-19. sayfada başlık şöyle:

"Cifır yoluyla Atatürk"e saldırış."

Diyanet kitapçığının bu başlığının altında şu açıklamalara yer veriliyor:

"Said Nursi"nin talebelerinin (Hadi O"nun -Kur"an"ınbir mislini getirin) ayet-i


kerimesini cifır yoluyla tevil ederek Atatürk hakkında çok ağır tarizde
(sataşmada) bulundukları görülür. Mesela bunlardan Ahmet Fevzi, Atatürk"ün
1880"de doğduğunu ele alarak, "˜Bu tarih son asırların tağûtı dalaleti yani
sapıklığın azılısı olan kimsenin doğum yılı" olduğunu, onun temsil ettiği yoluna
karşı Kur"an"ın ve ondan nebean eden Risale-i Nur"un meydan okumasını
gösterir" diyor. (Tılsımlar mecmuasının) sonunda da aynı ifade geçmektedir."

Diyanet"in kitapçığmda yer alan yukarıdaki ifadelerde Atatürk"e saldırıdan


başka Nurculara ait çok önemli ve korkunç bir söz daha geçmektedir.

Nurcular "Kur"an"ın ve ondan nebean eden Risale-i Nur" ifadesini kullanıyorlar.

Nebean eden yani doğan, kaynayıp gelen demektir. Yani Risale-i Nur
kitaplarının Kur"an"dan doğduğunu, Kur"an"dan kaynayıp geldiğini
söylüyorlar. Buna göre, "Said Norsi"nin kitapları Kur"an-ı Kerim"den doğup,
kaynayıp geldiğine göre onlar da Kur"an"ın bir parçasıdır, onlar da Kur"an gibi
vahiy edilmiş ve kutsaldır" demek istiyorlar. Böyle bir söz ve inanç büyük bir
sapkınlığın ifadesinden başka birşey değildir. Bu inanç insanı İslam dışına
çıkartmaz mı?

c- 20. sayfada şöyle bir başlık yer almaktadır:

"ŞAPKA GİYEN VE GİYDİREN KÂFİRDİR İDDİASI"

Bu sayfada yer alan Nurcuların iddialarını bu başlık özetlemekte olduğundan


daha fazla açıklamaya gerek görmüyoruz. Sadece şunu söyleyelim:
Şapka giyenlerle Türkiye"deki Müslümanları ve şapka giydirenle kastettikleri
Atatürk"ü kâfir olmakla suçlayan Nurcuların asıl bu sözleri küfürdür, kâfirliktir.
Çünkü Müslüman"a kâfir diyenin kendisi kâfir olur.

ç- 21. sayfada birinci başlık şöyle:

"Nurculuk milli ve dini dirliği parçalayan zümreciliktir"

Bu başlığın da daha çok açıklamaya ihtiyaç duymadığını düşünüyoruz. Bunun


gerekçelerini ise metinde herkesin anlayabileceği sadelikte açıklamış oluyoruz.

d- Kitapçığın 21. sayfasında yer alan son başlık şöyle:

"Kürtçülüğü körükleyen sözler"

Bu bölümde talebelerinin Sait Norsi için Kürdi, El-kürdi diye sıfatlar


kullandıkları, bu Kürdi ve El-kürdi kelimeleri ile Peygamberimizin adı
Muhammed kelimesi arasında ebcet hesabıyla benzerlikler oluşturulduğu,
böylece Kürtlüğün kutsandığı eleştirilmektedir.

SONUÇ:

Din İşleri Yüksek Kurulu"nun Sait Norsi ve Nurculuk hakkında 13 adet


kararının özetini içeren Diyanet İşleri Başkanlığı"nın kitapçığının sonuç kısmını
bir tek cümle ile özetlemek mümkündür:

Said Nursi"nin Risale-i Nur kitapları ve Nurculuk; ilmi gerçeklere, İslami


esaslara ve milli menfaatlerimize aykırı ve zararlıdır.

You might also like