You are on page 1of 3

BOZKURTLAR DİRİLİYOR NOTLAR

Gök Türklerin başına Sırba Tegin’i geçirmek öteki teginlerin hoşnutsuzluğunu kabartarak aralarına
ayrılık tohumları saçmak olacaktır. Bu ayrılığı körüklemek için de Bozkurt soyundan iki tegini Sırba’nın
buyruğuna vereceğim. Sırba bize en sadık tegindir ve Gök Türkler tarafından sevilmediği için de sadık
kalmağa mecburdur. Kendisine kağanlık verirsek herhalde Gök Türkleri Çin’in menfaatlarına uygun
şekilde idare eder.

Birkaç gün sonra Sırba Kağan, yanında yüz bin Türk olduğu halde Çin duvarının dışına çıkıyor, bu çıkış
bütün Çinde, hele Siganfuda bir bayram gibi içten içe kutulanıyordu. Artık geceleyin sokağa
çıkabilecekler, karşılarında ölüm zebanileri görmiyeceklerdi. Tay-tsung hayatından pek memnundu.
Bundan sonra sarayın basılması tehlikesi kalmıyordu. Rahat uyumak bahtiyarlığına erişecek demekti.
Hele düşünde şu uğursuz haramiler başbuğu Kür Şad kesik başıyla karşısına dikilmiyerek, ona dirliğini
zehir etmiyecekti.

Bu gidişten yalnız Vey-çing hoşlanmamıştı. Sarayda Ven-yen-po ile karşılaştığı zaman: - “Kırk

eşkıyanın ölüsü kırk milyonluk koca devleti yendi” dedi ve gülerek tamamladı:

- Hayaletlerden korkmanız sayesinde...

****************************************************

Kür Şad Çin sarayını bastığı zaman gönlümde iki defa umut ışığı yandı. Şimdi bu ışık sönüktür. Ama
onun kül eri arasında yine bir kıvılcım yanıp duruyor. Öyle ki, öldüğüm zaman soğuyup donmuş
yüreğimi yarıp açan olursa oradaki kıvılcımı görür. O kıvılcım üstünde Ötüken’in hayali de vardır...

*****************************************************

Urungu adında bir çocuk anasından Kür Şad'ın oğlu olduğunu öğrenir. Anası ölmek üzere olduğu vakit
açıklar soylarının kime dayandığını, Urungu'ya babasının kim olduğunu açıklar. Urungu anasının yanına
oturdu ve bıçağı çekerek yere bıraktı ve sonra el bastı -“Babama, sana yaraşır bir oğul, ablama yaraşır
bir kardeş olmak için karşılıksız vuruşacağım. Andımı tutmazsam gök girsin, kızıl çıksın” dedi.

*****************************************************

Ay bulutun bağrında

Kan sızan bir yaradır

Ay’ın bahtı karanlık,

Bulutunki karadır.

Ay bir kızdır, saçını

Gece suya taratır.

Tanrı bu yeryüzünde

Nice aylar yaratır.

Acıya alışmış, acı ile yuğurulmuş kişiye bahtıyarlık güneşinin, ışıklarını kısa bir an göstererek sonra yine
onu karanlığa boğmasında sanki ne mânâ vardı?
- Tonyukuk! Tarkan! Kür Şad’dan beri bu beşinci davranıştır. Siz benimle birlik olursanız, Tanrı yardımı
ile Gök Türk devletini yeniden kurar, Ötüken’den dört yana ordular yürütürüz. Tanrı yardım ederse
çerimiz kurt gibi, yağı çerisi koyun gibi olur. Tanrı dilerse Ötüken’de Türk türesi yürür, Kadırkan’dan
Demirkapı’ya dek Türk budunu birleşir. Atalarımın yurdunda, atalarımın devletini diriltmek için sancağı
kaldırıyorum. Bu savaşa benimle birlikte atılacağınıza söz veriyormusunuz?

İki şakırtı işitildi: İki Türk beği kılıç çekmişlerdi. Türk göreneğince and içtiler:
- Gök girsin, kızıl çıksın!...
*******************************************************
Çekildi mi kılıçlar

Türk’ün gönlü hoşlanır

Kağanlığı kurmağa

Yeni baştan başlanır.

Gözler ayda, güneşte;

İlteriş Kağan başta.

Yazlar geçer savaşta.

Ötüken’de kışlanır

İçelim kımızları…

Yosma Gök Türk kızları

Mestederken bizleri

Yavuzlar yavaşlanır.
************************************************
Ayın bahtı karanlık,
Bulutunki karadır.
************************************************
Denize kadar bütün Şadung’u geçtik… Çinliler iyi savaşçı değil. Yalnız kale duvarlarının ardına saklanıp
beklemesini biliyorlar. Yine de birkaç şehirlerine girip allak bullak ettik.
************************************************
Bir gün başka bir şehre girdik. Burada Çinliler epey dayandılar. Şehir kumandanının sarayında kılıçlarla
kısa bir çarpışma oldu. Tutsak edilen bir Çinli’yi zorladık. Ambarı, hazineyi göster dedik. Herif ambarla
hazineden başka bir de zindanın yerini gösterdi. Kendi halimize kalsak biz zindanı dünyada bulamazdık.
Zindandan yirmi kadar dama çıkardık. Biri de yaşlı bir Türk’tü. Söz buraya gelince Urungu’nun ilgisi arttı.
Börü, yüzünün güleçliğini silen bir ciddiyetle ve Urungu’ya değil, yere bakarak anlatıyordu.

- Saçı başı ağarmış, dertli bir koca idi. Önce öldürülmeğe götürülüyorum sanmıştı. Bizi görünce: “Türk
müsünüz? Diye haykırdı. Türk’üz dedik. “Ben de Türk’üm” dedi. “Siz Kür Şad ihtilâlcileri misiniz” diye
sordu. “Kür Şad öleli nicedir” dedik. “Biliyorum. Ya erleri ne oldu diye sordu. “Erleri Uçmağa vardılar”
dedik. Gözleri parlıyarak “kağan kim” dedi. “İlteriş Kağan” dedik. Sevincinden ağladı. Bize kendisini
tanıttı. Kür Şad ihtilâlinde ölenlerden Çengşi’nin küçük kardeşi imiş. Küçük bir çocuk olduğu halde
zindana atmışlar. Kaçmış. Yine yakalanmış. Yine kaçıp saklanmış. Üçüncü defa yakalandıktan sonra bu
zindan girmiş. Güneş yüzü görmeye görmeye benzi solmuş. Gövdesi arıklamış. Yıllardır kan kusuyorum
diyordu. “Gel seni Türkeli’ne götürelim” dedik. Yüzü sevinçle ışıldadı. Sonra dizüstü yere çöktü. “Bu
bahtıyarlık yeter. Artık ölsem de gam yemem” dedi. Ağzından oluk gibi kan boşandı. Orada öldü. Onun
acısını komadım. Nice Çinli yakaladıksa boynunu vurdurdum.
********************************************************
Yüzbaşı dışarıda Taçam’ı bekliyordu:

- “Gel bakalım dikbaşlı bahadır” dedi, “elimden ucuz kurtuldun.”

- Kimin kimden kurtulduğunu Tanrı bilir yüzbaşı.

- Sen babandan daha keskin konuşuyorsun be!...

- Oğul atayı geçmezse işler yürümez ki…

***************************************************

“Niçin vuruştunuz” diye sordu.

Öteki güçlükle konuşarak:

-“Bilmiyorum” diye cevap verdi ve hafifçe inledi.

Urungu’nun merakı uyanmıştı:

- Bilmeden nasıl vuruştun?

- Aramızda bir vuruş bile olmadı. Şurada yere oturmuş, ağlıyordu. Niçin ağladığını sordum.

Yaram sızlıyor dedi. Dağlamak için yanına indim. Yaram gözükmez, gönül yarası dedi. Buna

kamlar karışır dedim. Atıma atladım. Gidiyordum. Sıçrıyarak atımı tuttu. Sevgi mi üstündür, öç

mü dedi. Öç dedim. Sevgiyi üstün tutmak olmaz mı diye sordu. Böyle şey er kişiye yakışmaz

dedim. Hemen yay çekip beni vurdu. Sonra bağıra bağıra batıya doğru at sürdü.

*******************************************************

Sevgi mi üstündür, öç mü? Öç! Sevgiyi üstün tutmak olmaz mı? Böyle şey er kişiye yakışmaz!...

*******************************************************

Urungu artık işitmiyordu. Erleri yaralıyan kağan kızından söz açılınca kendi yarasını da

hatırlamıştı. Ama bunun, omuzuna saplanan ok yarası mı, yoksa gönlüne saplanan sevgi yarası mı
olduğunu ayıramıyordu.

**********************************************************

You might also like