You are on page 1of 45

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN EKONOMİ POLİTİĞİ

A. ÜRETİM TARZLARININ TARİHSEL DEĞİŞİMİ (Marksist Teori)


Politik Ekonomi Ders Kitabı, SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi, Almanca
Baskı 1955, Cilt 1, Türkçe Baskı: İnter yayınları, İkinci basım: Nisan 1996
1. İlkel Toplulukların Üretim Tarzları
1– Emek yoluyla insanlar, hayvanlar dünyasından ayrıştılar ve insan toplumu oluştu. İnsan
çalışmasının karakteristik özelliği, üretim aletlerinin imal edilmesidir.
2– İlkel toplumun üretici güçleri son derece düşük bir düzeydeydi, üretim aletleri
tümüyle ilkeldi. Bu, kollektif emek, üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyet ve eşit
dağılım zorunluluğunu şart koştu. İlkel toplulukta servet eşitsizliği, üretim araçları
üzerinde özel mülkiyet, sınıflar ve sömürü yoktu. Üretim araçları üzerindeki toplumsal
mülkiyet dar bir çerçeve ile sınırlıydı; bu, birbirlerinden az çok yalıtık halde yaşayan
küçük komünlerin mülkiyetiydi.
3– İlkel toplumun ekonomik temel yasasının başlıca özellikleri şunlardır: İnsanların son
derece kısıtlı yaşam koşullarını, bir komün çerçevesi içinde ortaklaşa çalışma yoluyla,
ilkel üretim aletlerinin yardımıyla ve ürünlerin eşit dağılımı yoluyla güvence altına almak.
4– İnsanlar, ortaklaşa çalışarak, uzun zaman boyunca aynı türden işi yaptılar. Üretim
aletlerinin tedricen iyileştirilmesi cinsiyete ve yaşa göre kendinden bitme işbölümünün
ortaya çıkmasına katkıda bulundu. Üretim aletlerini ve geçim araçlarını elde etme
tarzının daha da mükemmelleştirilmesi, hayvancılığın ve ziraatın gelişmesi toplumsal
işbölümünün ve değiş tokuşun, özel mülkiyetin ve servet eşitsizliğinin ortaya çıkmasına
yol açtı, toplumun sınıflara bölünmesine ve insanın insan tarafından sömürülmesine yol
açtı. Böylelikle, büyüyen üretici güçler üretim ilişkileri ile çelişkiye düştü; bu da ilkel
topluluğun yerini başka bir üretim ilişkileri tipine, köleci topluma bırakmasına neden oldu.

2. Köleliğe Dayanan Üretim Tarzı Üretici güçler: esas olarak üretim aletleri ve
a. Tarihsel Arka Plan: araçlarından (tools, machinery, land, infrastructure
and so on) meydana gelen bir kavramlaştırmadır.
İnsanlık tarihinde ilkel toplumdan Üretim ilişkileriyle çelişki halinde bulunmaktadı.
köleciliğe geçiş, ilkönce Doğu ülkelerinde Tarihin gelişmesinin ve ilerlemesinin kaynağı sonuç
gerçekleşti. Köleliğe dayanan üretim tarzı, olarak Üretici güçlerdeki gelişmelerle ilgilidir
Mezopotamya’da (Sümer Devleti, Babilliler, Marksist teoriye göre. Üretici gücler gelişmesinin
belli bir aşamasında, üretim ilişkilerinin zorunlu
Asurlular vs.), Mısır’da, Hindistan’da ve
olarak değişmesini dayatırlar ve bunun sonucunda
Çin’de daha M.Ö. 4. -2. bin yıllarında da tüm bir üretim tarzı belirli bir şekilde değişime
egemendi. M.Ö. 1. bin yılda uğrar. Üretici gücler burada sosyal değişimin maddi
Transkafkasya’da (Urartu devleti) egemen çekirdeği anlamına gelmektedir.
oldu ve M.Ö. 8. -7. yüzyıldan M.S. 5.-6. yüzyıla kadar Horezm’de (Horasan) güçlü bir
köleci devlet mevcuttu. Eski Doğu’nun köleci devletlerinde gelişen kültür, Avrupa ülkeleri
halklarının gelişmesi üzerinde büyük bir etkide bulundu.
Köleciliğe dayanan üretim tarzı, Yunanistan’da altın çağına M.Ö. 5. ve 4. yüzyılda
ulaştı. Bundan sonraki dönemde kölelik, Küçük Asya devletlerinde, Mısır’da ve
Makedonya’da gelişti (M..Ö. 4. -1. yüzyıl). Köleci düzen, en yüksek gelişme aşamasına,
M.Ö. 2. yüzyılla M.S. 2. yüzyılla arasındaki dönemde Roma’da ulaştı.
b. Genel Özellikler:
1– Köleliğe dayanan üretim tarzı, toplumun üretici güçlerinin büyümesi, artı-ürünün
ortaya çıkması, toprak ve arazi de aralarında olmak üzere üretim araçları üzerinde özel
mülkiyetin ortaya çıkması, artı-ürüne üretim araçlarının sahipleri tarafından el konulması
sonucu oluştu.
Kölelik, insanın insan tarafından sömürülmesinin ilk ve en kaba biçimidir. Köle, efendisinin
tam ve sınırsız mülkiyetiydi. Köle sahibi, yalnızca kölenin emeği üzerinde değil, aynı
zamanda hayatı üzerinde de dilediğince tasarrufta bulundu.
2– Köleci düzenin oluşması sırasında ilk kez devlet ortaya çıktı. O, toplumun uzlaşmaz
düşman sınıflara bölünmesiyle, toplumun sömürülen çoğunluğunun sömüren azınlık
tarafından baskı altında tutulmasının aygıtı olarak oluştu.
3– Köleliğe dayanan iktisat, öz olarak doğal iktisat karakteri taşıyordu. Eski Dünya,
gereksinimini kendi üretimiyle gideren birçok tekil iktisadi birime parçalandı. Esas olarak
kölelerle ve lüks nesnelerle ticaret yapıldı. Değişimin gelişmesi, madeni parayı doğurdu.
4– Köleliğe dayanan üretim tarzının temel ekonomik yasasının özsel hatları aşağı yukarı
şöyledir: Köle sahiplerinin, üretim araçları ve köleler üzerindeki sınırsız mülkiyeti
temelinde, köylülerin ve zanaatçıların
çöküşe uğratılması ve köleleştirilmesi ve İlk madeni para, eski Doğu ülkelerinde ortaya çıktı.
Bronz, gümüş ve altın külçeler halinde para
diğer ülkelerin halklarının fethedilmesi ve
buralarda M.Ö. 3.-2. bin yılda ve madeni para
köleleştirilmesi yoluyla kendi asalak biçiminde ise M.Ö. 7, yüzyıldan bu yana
tüketimleri için artı-ürüne el koymaları. kullanılıyordu. Yunanistan’da, M.Ö. 8. yüzyılda demir
5– Kölelik temelinde, Yunan-Roma para kullanıma sokuldu. Roma’da, M.Ö. 5.-4. yüzyılda
dünyasında altın çağına ulaşan nispeten artık yalnızca bakır para kullanılıyordu. Daha
sonraki dönemde demir ve bakır paranın yerini
yüksek bir kültür (sanat, felsefe, bilim ) gümüş ve altın para aldı.
oluştu. Bunların meyvelerini, köleci Gümüş ve altında, metalin bütün üstün ayrıcalıkları
toplumun sayıca küçük üst tabakası tattı. öyle belirgindir ki, bunlar para olarak hizmet
Eski Dünyanın toplumsal bilinci, köleliğe görmek için en uygundurlar. Bu üstün ayrıcalıklar
şunlardır: Madenin homojenliği, bölünebilirliği,
dayanan üretim tarzına denk düşüyordu.
dayanıklılığı, büyük değeri ile küçük çapı ve küçük
Egemen sınıflar ve onların ideologları, ağırlığı. Bundan dolayı da soylu metaller ve son
köleleri insan olarak görmediler. Fiziksel tahlilde de altın, en sonunda para olarak kalabildi.
çalışma kölelerin işiydi ve özgür bir insana yakışmayan, aşağılayıcı bir faaliyet
sayılıyordu.
6– Köleliğe dayanan üretim tarzı, ilkel
Roma İmparatorluğundaki sayısız köle
topluma göre, toplumun üretici güçlerinin
ayaklanmaları arasında Spartaküs önderliğindeki
büyümesine yol açtı. Ama daha sonraki ayaklanma (M.Ö. 74-71), özellikle önemliydi. Onun
gelişme içinde, emeklerinin sonuçlarına ilgi adıyla, kölelerin köle sahiplerine karşı mücadele
duymayan kölelerin emeği miyadını tarihinin en şanlı sayfası bağlıdır.
doldurdu. Köle emeğinin yayılması ve Pekçok yüzyıl boyunca tekrar tekrar köle
ayaklanmaları alevlendi durdu. Kölelere,
kölelerin haktan yoksun durumu, toplumun yoksullaşmış köylüler katıldılar. Bu ayaklanmalar,
ana üretici gücü olan işgücünün tahribine, M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarla M.S. 3.-5. yüzyıllarda
özgür küçük üreticilerin, köylülerin ve özellikle şiddetlendi. Köle sahipleri, bu
zanaatkârların yıkıma uğramasına yol açtı. ayaklanmaları en vahşi yöntemlerle bastırdılar.

Bu da, köleci düzenin çöküşünün kaçınılmazlığını belirledi.


7– Köle ayaklanmaları, köleci düzeni sarstı ve çöküşünü hızlandırdı. Köleliğe dayanan
üretim tarzının yerini feodal üretim tarzı aldı, köleliğe dayanan sömürü biçiminin yerine,
toplumun üretici güçlerinin daha da gelişmesine belli bir ölçüde olanak sağlayan feodal
sömürü biçimi geçti.
c. Kölelik Çağının Ekonomik Görüşleri
Kölelik döneminin ekonomik görüşleri, bize yazarlardan, filozoflardan,
vakanüvislerden ve devlet adamlarından kalan pekçok yazın eserinde yansımasını bulur. Bu
insanların görüşüne göre, köleler insan değil, tersine efendilerinin elinde bir eşya
sayılırdı. Köle emeği horlanırdı. Ama çalışma öncelikle kölelerin işi olduğundan, buradan,
özgür bir insana yakışmayan bir faaliyet olarak bir bütün olarak çalışmanın horlanması
doğdu.
Kölelik çağında Babilonya’nın ekonomik görüşleri hakkında, Babil kralı Hammurabi’nin
yasaları (M.Ö. 18. yüzyıl) bir fikir vermektedir. Bu yasalar, zenginlerin ve soyluların, köle
sahiplerinin ve toprak sahiplerinin mülkiyetini ve kişisel haklarını korur. Bu yasalara göre,
firardaki bir köleyi saklayan bir kişi ölümle cezalandırılırdı. Alacaklısına borçlarını,
toprak sahibine kirayı ödeyemeyen köylü, karısını, oğlunu ya da kızını borç köleliğine
vermek zorundaydı. Eski Hint “Manu Yasaları”, köleliği kutsayan toplumsal, dinsel ve
ahlaki kurallar içerir. Bu yasalara göre, kölenin hiçbir mülkiyeti yoktu. Efendisi
tarafından özgür kılınan bir köle bile, güya tanrı tarafından ya da doğa tarafından takdir
kılınmış köle emeğinden özgür değildi.
Egemen sınıfların görüşleri, ifadesini dinde buldu. Örneğin, Hindistan’da Budizm, M.Ö. 6.
yüzyıldan itibaren geniş bir yaygınlık kazandı. Budizm, gerçeklikle uzlaşmayı, zora karşı
koymama ilkesini, egemen sınıflar karşısında boyun eğmeyi ilan etti; bundan dolayı, köle
sahibi soylular için yararlı olan ve onlar tarafından iktidarlarının pekiştirilmesi için
kullanılan bir dindi.
Eski çağın en önemli kafaları bile, köleliğin olmadığı bir toplum düşünemiyorlardı.
Örneğin, seçkin Yunan filozofu Plato (M.Ö. 5.-4. yüzyıl), insanlık tarihindeki, ideal bir
toplum düzeni ütopyasını içeren ilk kitabı yazdı. Ama ideal devletinde de köleleri
muhafaza etti. Kölelerin, çiftçilerin ve zanaatkârların emeği, egemenler ve savaşçılar üst
sınıfının geçim araçlarını sağlamalıydı.
Antik çağın en büyük düşünürü Aristoteles’in (M.Ö. 4. yüzyıl) gözünde de kölelik, hakeza
toplum için ezeli ve kaçınılmaz bir zorunluluktu. Aristoteles, antik ve orta çağın edebi
kültürünün gelişmesi üzerinde muazzam bir etkide bulundu. Ama bilimsel hipotezlerinde
ve öngörülerinde o zamanki toplumun düzeyinin çok çok üstünde olan Aristoteles, kölelik
sorununda çağının düşüncelerinin esiri oldu. Kölelikle ilgili görüşleri şöyleydi: dümenci için
dümen cansız bir alettir, köle ise canlı bir alet. Aletler, sözlü emir üzerine kendiliğinden
çalışsa, örneğin mekik kendiliğinden dokusa, o zaman köleye gereksinim olmazdı. Ama
iktisatta basit, kaba gerektiren birçok uğraşı olduğundan, doğa köleleri yaratmakla
bilgece davranmıştır. Aristoteles’in görüşüne göre, bizzat doğa birilerini köle olarak ve
diğerlerini de kölelerin efendisi olarak belirlemiştir. Köle emeği özgür vatandaşa,
kendisini mükemmelleştirmesi için boş zaman verir. O buradan, efendinin tüm sanatının,
kölelerini kullanmayı becermekten ibaret olduğu sonucunu çıkardı.
Aristoteles, iktisat bilimine, “oikonomia” (“oikos” –ev, ev idaresi, ve “nomos” –yasa) adını
verdi. Aristoteles’in zamanında değişim, ticaret ve tefecilik artık oldukça yüksek
düzeyde gelişmiş olmakla birlikte, iktisat özünde henüz doğal karakterini koruyordu,
öncelikle öz kullanıma hizmet ediyordu. Aristoteles, varlıkların yalnızca ziraat ve
zanaatla elde edilmesini doğal görüyordu; kendisi doğal iktisat yanlısı idi. Ama, değişimin
doğasını da kavradı. Tüketim amacıyla değişimi gayet doğal buluyordu, “çünkü genellikle
insanlar, gereksinimlerini gidermek için gerekli olan nesnelerin bazılarından daha çoğuna,
bazılarından da daha azına sahiptirler”. Değişim için paranın zorunluluğunu da kavradı.
Bununla birlikte Aristoteles, kazanç amacıyla ticareti ve tefeciliği yerilecek bir uğraşı
olarak gördü. Bu uğraşıların, ziraat ve zanaattan farklı olarak zenginliğin elde
edilmesinde hiçbir sınır tanımadıklarını açıkladı.
Eski Yunanlılar, işbölümü ve bunun toplum yaşamında oynadığı rol konusunda belli bir
fikre sahipti. Örneğin Plato, işbölümünü kendi ideal cumhuriyetinde devlet düzeninin
temel ilkesi olarak gördü.
Romalıların ekonomik düşünceleri de keza, köleliğe dayanan egemen üretim tarzının
ilişkilerini yansıtıyordu.
Köle sahiplerinin ideolojisini dile getiren Romalı yazarlar ve kamu yaşamının önde gelen
kişileri, köleleri basit üretim aletleri olarak görüyorlardı. Aletlerin 1) dilsiz (arabalar), 2)
anlaşılmaz sesler çıkaran (hayvanlar) ve 3) konuşabilen (köleler) olarak bilinen bölünmesi
de, diğer çeşitli kitapların yanısıra, tarım yapmak için köle sahipleri için bir tür elkitabı
yazan, Romalı yazar ve bir ansiklopedinin yazarı olan Varro’dan (M.Ö. 1. yüzyıl)
kaynaklanır. Bu tanınıla o, o zaman köle sahipleri arasında genel yaygınlık kazanmış olan
görüşleri dile getiriyordu.
Köleleri yönetme sanatı, Yunanistan’da olduğu gibi, Roma’da da kafaları uğraştırdı. Roma
çağının vakanüvisti Plutark (M.S. 1.-2. yüzyıl), kölelerini küçük yaşta, “yani, köpekler ve
taylar gibi rahatlıkla eğitilebileceği ve terbiye edebileceği bir yaşta” satın alan “örnek”
köle sahibi Cato’yu anlatır. Devamla, Cato’nun “köleler arasında birliği tehlikeli gördüğü ve
bundan korktuğundan, onların arasına kavga ve nifak sokmanın sürekli olarak yöntemlerini
bulduğunu” anlatır.
Eski Roma’da, özellikle de son döneminde, kölelerin zorla çalıştırılmasına dayanan
iktisadın çöküşünün ve parçalanmasının yeterince tehlikeli işareti mevcuttu. Romalı yazar
Columella (M.S. 1. yüzyıl), şundan şikayet ediyordu: “Köleler, tahıl tarlalarına en büyük
zararı veriyorlar; öküzleri ödünç veriyorlar, bunları ve diğer hayvanları kötü güdüyorlar;
toprağı özensiz sürüyorlar.” “Latifundiyaların İtalya’yı ve eyaletlerini çökerttiğini” iddia
eden çağdaşı yazar Yaşlı Plinius da benzeri açıklamalarda bulunur.
Yunanlılar gibi Romalılar da, çiftçinin yalnızca fazlalıklarını değiştirdiği doğal iktisadı
doğal buluyorlardı. Dönemin yazınında, yüksek ticaret kazançları ve tefeci faizleri bazen
mahkum ediliyordu. Ama gerçekte, tüccarlar ve tefeciler, muazzam servet biriktirdiler.
Roma’nın varlığının son döneminde, köleliği mahkum eden ve insanların doğal eşitliğini ilan
eden sesler yükselmeye başladı. Bu görüşler elbette egemen köle sahipleri sınıfı arasında
sempati bulmadı. Kölelere gelince, bunlar, özgür olmayan konumlan itibariyle o kadar
baskı altında, o kadar sindirilmiş ve o kadar bilisizlerdi ki, köle sahiplerinin miyadını
doldurmuş düşüncelerinin karşısına daha ilerici bir ideoloji koymayı başaramadılar. Köle
ayaklanmalarının kendiliğindenliğinin ve örgütsüzlüğünün nedenlerinden biri burada yatar.
Köleci düzenin içinde bulunan derin çelişkilerden biri, büyük ve küçük toprak mülkiyeti
arasındaki mücadeleydi. Çöküşe terkedilmiş köylülük, köle emeğine dayanan büyük toprak
mülkiyetinin kısıtlanması ve toprağın yeniden paylaşılmasını öngören bir programla ortaya
çıktı. Gracchus kardeşlerin uğruna mücadele ettiği tarım reformunun özü burada
yatıyordu (M.Ö. 2. yüzyıl).
Roma İmparatorluğunun çöküş döneminde, kent ve kır nüfusunun büyük çoğunluğunun,
köleler gibi köle sahiplerinin de oluşan durumdan artık bir çıkış yolu görmedikleri
dönemde, Roma köleci toplum ideolojisinin derin krizi patladı.
Çöküşe gitmekte olan imparatorluğun sınıf çelişkileri zemini üzerinde yeni bir dini
ideoloji, Hıristiyanlık oluştu. O dönemin Hıristiyanlığı, kölelerin ve diğer alt sınıfların ve
sınıflarından kopmuş unsurların köleliğe ve baskıya karşı protestosunu dile getiriyordu.
Öte yandan, Hıristiyanlıkta, durumlarının tüm çıkmazını gören egemen sınıfların geniş
tabakalarının ruh halleri de yansıyordu. Bundan dolayı, Roma İmparatorluğunun çöküş
döneminin Hıristiyanlığında, zenginlere ve iktidar sahiplerine yönelik tehditkâr uyarıların
yanı sıra, minnetkâr olmayı ve kurtuluşu öteki dünyadaki yaşamda aramayı talep eden
sesler de yükselir.
Daha sonraki yüzyıllarda Hıristiyanlık, kesin olarak egemen sınıfların dini haline geldi,
emekçi kitlelerin sömürülmesinin ve baskı altında tutulmasının savunulması ve haklı
çıkarılması için manevi bir silah oldu.
2. Feodal Üretim Tarzı
a. Tarihsel Arka Plan:
Feodalizm çağı uzun bir dönemi kapsar. Çin’de feodal düzen iki bin yıldan fazla sürdü.
Batı Avrupa ülkelerinde feodalizm, Roma İmparatorluğunun yıkılışından (5. yüzyıl)
İngiltere (17. yüzyıl) ve Fransa’daki (18. yüzyıl) burjuva devrimlerine kadar yüzyılları
kapsadı; Rusya’da feodalizm 9. yüzyıldan 1861’deki köylü reformuna kadar,
Transkafkasya’da 4. yüzyıldan 19. yüzyılın 70’li yıllarına kadar, Orta Asya halklarında
7./8. yüzyıldan Rusya’da proleter devrimin zaferine kadar sürdü.”
Batı Avrupa’da feodalizm, bir yandan Roma köleci toplumunun çöküşü ve diğer yandan
fatih kabilelerdeki centil düzenin çözülmesi temelinde oluştu; feodalizm, bu iki sürecin
birbirleri üzerindeki karşılıklı etkileşimleri sonucu oluştu.
Loncalar Bizans’ta 9. yüzyılda, İtalya’da 10. yüzyılda ve daha sonra tüm Batı Avrupa
ve Rusya’da ortaya çıktı. Doğu ülkelerinde (Mısır, Çin), Arap halifeliğinin kentlerinde
loncalar, Avrupa ülkelerinden daha önce ortaya çıktı. Loncalar, belirli bir zanaatın kentli
zanaatkârlarını ya da birbirine akraba birkaç zanaatın zanaatkârlarını birleştirdi.
Yalnızca zanaatkâr ustaları loncaların tüm haklara sahip üyeleriydi. Zanaatkâr ustası, az
sayıda kalfaya ve çırağa sahipti. Loncalar, söz konusu zanaatın yerine getirilmesi
bakımından üyelerinin münhasır haklarını özenle koruyor ve üretim sürecini
düzenliyorlardı: İşgününün süresini ve her bir ustanın kalfa ve çırak sayısını tespit
ediyor, hammaddenin ve mamul malın kalitesini ve fiyatını belirliyor ve sık sık ortaklaşa
hammadde satın alıyordu. Uzun yıllar süren gelenek sonucu benimsenmiş çalışma tarzı
herkes için mecburiydi. Sıkı düzenlemeyle, bir ustanın diğerlerinin üzerine çıkması
önlenmek isteniyordu. Bunun dışında loncalar, karşılıklı yardımlaşma örgütleriydi.
Daha 9. ve 10. yüzyılda, Batı Avrupa ülkeleri ile Doğu arasında geniş çaplı bir ticaret
yapılıyordu. Kiev İmparatorluğu, bu ticarete aktif bir şekilde katıldı. Ticaretin
genişletilmesinde, Batı Avrupa tüccarlarına Orta Doğu pazarlarını açan Haçlı Seferleri
(11.-13. yüzyıl) büyük bir rol oynadı. Doğudan Avrupa’ya bir gümüş ve altın akımı
gerçekleşti. Para artık daha önce kullanılmadığı bölgelerde de ortaya çıktı. Ticaret
gemileriyle haçlı askerlerini Doğu’ya taşıyan ve onlara azık temin eden İtalya kentleri,
özellikle de Venedik ve Cenova, Doğu pazarlarının ele geçirilmesinde doğrudan bir paya
sahip oldular.
Akdeniz limanları, uzun zaman Batı Avrupa’yı Doğu’ya bağlayan ana ticari merkezlerdi.
Ama aynı zamanda, Kuzey Denizi ve Baltık Denizi’nin ticaret yollarına düşen Kuzey
Almanya ve Hollanda şehirlerinde yaygın bir ticaret gelişti. 14. yüzyılda, burada,
ticaretin geliştirilmesi amacıyla, bir kentler birliği, bundan sonraki iki yüzyıl boyunca
çeşitli Avrupa ülkelerinin 80 kentini birleştiren Alman Hansa Birliği oluştu. Hansa Birliği,
İngiltere, İskandinavya, Polonya ve Rusya ile ticaret yürüttü. Batı Avrupa el zanaatları
ürünleri –Flaman ve İngiliz kumaşı, keten bezi, Alman demir ürünleri, Fransız şarapları–
karşılığında Avrupa’nın Kuzeydoğu bölgelerinden kürk, deri, domuz yağı, bal, tahıl, odun,
katran, keten bezi ve bazı el zanaatları ürünleri ithal edildi. Tüccarlar, Doğu ülkelerinden
baharat –biber, karanfil baharatı, hindistan cevizi-, güzel kokulu esanslar, boya
maddeleri, pamuk ve ipek dokuma, halı ve diğer mallar ithal ettiler.
13. /14. yüzyıllarda Rus şehirleri Novgorod, Pskov ve Moskova, Asya ve Batı Avrupa ile
yaygın bir ticaret yürüttüler Novgorodlu tüccarlar, bir taraftan (Buz Denizi kıyılarındaki
ve Ural’ın ardındaki bölgelerdeki) Kuzey halklarıyla ve diğer yandan da İskandinavya ve
Almanya ile düzenli bir ticaret yürüttüler.
Çin’de üretici güçler ve kültür, daha 6.–11. yüzyılda, birçok açıdan o dönemin
Avrupa’sının çok üzerinde olan önemli bir gelişme aşamasına ulaşmıştı. İlk kez Çinliler
pusulayı, barutu, kağıdı ve en basit biçimiyle kitap basımını buldular.
15 yüzyılın ikinci yarısında Türkler İstanbul’u ve Akdeniz’in tüm Doğu kesimini
fethettiler. Batı Avrupa ile Doğu arasındaki en önemli ticaret yolları kesildi. Hindistan’a
giden yeni bir deniz yolu ararken, Kolumbus 1492’de Amerika’yı keşfetti, Vasco de Gama,
1498’de Afrika’yı gemiyle dolaştı ve Hindistan’a giden deniz yolunu buldu.
Bu keşifler sonucu, Avrupa ticaretinin ağırlık noktası Akdeniz’den Atlantik Okyanusu’na
kaydı ve ticarette başrol Hollanda. İngiltere ve Fransa’ya geçti. Avrupa ticaretinde
Rusya önemli bir rol oynadı.
İlk manifaktürler, (Ücretli işçilerin işbölümü temelinde kol gücüyle çalıştıkları
kapitalist işletmelere manifaktür denir.*) daha 14./15. yüzyılda, Floransa ve bazı İtalyan
kent cumhuriyetlerinde ortaya çıktı. Daha sonra 16.–18. yüzyıllarda çeşitli üretim dalları
manifaktürleri –çuha, bez, ipek, saat, silah ve cam manifaktürleri– bütün Avrupa
ülkelerinde yaygınlık kazandı.
Rusya’da manifaktürler 17. yüzyılda ortaya çıktı. 18. yüzyılın başlangıcında, I. Peter
zamanında, hızla gelişmeye başladılar. Bunlar arasında silah, bez, ipek manifaktürleri ve
diğerleri vardı. Ural’da demir, maden işletmeleri ve tuzlalar kuruldu.
Ücretli emeğe dayanan Batı Avrupa manifaktürlerinden farklı olarak, 17./18. yüzyılda Rus
işletmelerinde, ücretli emek de kullanılmakla birlikte, serf köylülerin ve işletmeye sıkıca
bağlanmış işçilerin emeği egemendi. 18. yüzyılın sonundan itibaren ücretli emeğe dayanan
manifaktürler geniş yaygınlık kazandılar. Bu süreç, özellikle serfliğin ortadan
kaldırılmasından önceki son onyıllarda güçlendi.
Kapitalist gelişme yoluna diğer Avrupa ülkelerinden daha geç giren Çarlık Rusyası’nda
üreticilerin üretim araçlarından ayrılması, diğer ülkelerde kullanılan aynı yöntemlerle
gerçekleşti. Çarlık hükümeti, 1861’de, köylü ayaklanmalarının baskısıyla serfliği kaldırmak
zorunda kaldı.

Bu reform, büyük çaplı bir köylü yağmalanması eylemiydi. Çiftlik sahipleri, toprağın üçte
ikisini gaspettiler ve köylülere kullanım için yalnızca üçte birini bıraktılar. En iyi toprak
parçalan ve birçok durumda köylülerin kullanımında olan otlaklar, sulaklar, tarla yolları vs
toprak sahipleri tarafından köylülerin ellerinden alındı, “kesilip alındı”. Bu toprak
“kesintileri”, çiftlik sahiplerinin elinde bu toprak parçalarını şimdi ağır koşullarla çiftlik
sahiplerinden kiralamak zorunda olan köylülerin köleleştirilmesinin bir aracı oldu.
Köylülerin bireysel özgürlüğünü ilan eden yasa, geçici olarak angaryayı ve ayni vergileri
muhafaza etti. Köylü, elde ettiği küçük toprak parçası için, bu toprağın parası ödeninceye
kadar toprak sahibine angarya hizmet görmek zorundaydı. Bedel parasının miktarı, yapay
olarak artırılan toprak fiyatlarına göre hesaplandı ve yaklaşık iki milyar Ruble tutuyordu.
Köylülüğün feodal çiftlik sahiplerine karşı mücadelesi, bütün feodalizm dönemince sürdü,
ama özellikle bu çağın sonuna doğru keskinleşti.

Fransa, 14. yüzyılda, “Jacquerie” ismiyle tarihe geçen bir köylü savaşıyla kaplandı.
Gelişmekte olan kent burjuvazisi, ilk dönemlerde bu hareketi destekledi, ama tayın edici
anda bunu terketti.
İngiltere’de, 14 yüzyılın sonlarına doğru, ülkenin büyük bir bölümünü kapsayan bir köylü
ayaklanması patladı. Başlarında Wat Tyler’in olduğu silahlı köylüler, tüm ülkeyi baştan
başa geçerek, çiftlikleri ve manastırları tahrip ettiler ve Londra’yı aldılar. Feodal beyler,
ayaklanmayı bastırabilmek için zora ve aldatmacaya başvurdular. Tyler, hain bir şekilde
katledildi. Kralın ve feodal beylerin verdiği sözlere inanan ayaklanmacı köylüler, köylerine
geri döndüler. Bundan sonra, köylere, köylülerle gaddar bir şekilde hesaplaşan
cezalandırma birlikleri gönderildi.
16. yüzyıl başlarında Almanya’yı, kent halkının alt tabakaları tarafından desteklenen bir
köylü ayaklanması kapladı. Ayaklananların başında Thomas Münzer bulunuyordu. Köylüler,
soyluların keyfi ve zor egemenliğinin kaldırılmasını talep ettiler.
Rusya’da, 17. yüzyılın başında Stepan Rasin ve 18. yüzyılın başında Yemelyan Pugaçov’un
önderliğindeki köylü ayaklanmaları özellikle önemliydi. Ayaklanmacı köylüler, serfliğin
ortadan kaldırılmasını, çiftlik sahibi ve saltanat topraklarının köylülere verilmesini ve
çiftlik sahiplerinin egemenliğinin ortadan kaldırılmasını talep ettiler. Serfliğe dayanan
feodal iktisat sisteminin 19. yüzyılın ellili yıllarındaki krizinin keskinleşmesi, 1861
Reformu arifesindeki güçlü köylü ayaklanmaları dalgasında dile geldi.
Muazzam boyutlu köylü savaşları ve köylü ayaklanmaları, yüzyıllar boyunca Çin’de mevcut
oldu. Tsing hanedanlığı dönemindeki Taiping ayaklanması (19. yüzyıl ortası), milyonlarca
köylü kitlesini kapsadı. Ayaklanmacılar, Çin’in eski başkenti Nanking’i ele geçirdiler.
Taiping tarım yasası, toprağın ve diğer servetin kullanımında eşitliği ilan etti. Taiping
devlet örgütünde, monarşi kendine özgü bir tarzda köylü demokrasisiyle iç içe geçmişti,
ki bu başka ülkelerin köylü hareketi için de karakteristiktir.

b. Genel Özellikler:
1– Feodalizm, köleci toplumun çöküşü ve köleci devletlerin fethettikleri kabilelerin köy
topluluklarının çözülmesi temelinde oluştu. Köleci toplumun mevcut olmadığı ülkelerde,
feodalizm ilkel toplumun çöküşü temelinde oluştu. Kabile soyluları ve ordu önderleri,
büyük toprakları kendi ellerine geçirdiler ve bunları yakınları arasında dağıttılar. Köylüler
yavaş yavaş serflere dönüştürüldüler.
2– Feodal toplumun üretim ilişkilerinin temeli, feodal beylerin toprak ve arazi üzerindeki
mülkiyetleri ve üreticiler, serf köylüler üzerindeki kısıtlı mülkiyetleriydi. Feodal
mülkiyetin yanı sıra, köylülerin ve zanaatkârların bireysel çalışmaya dayanan kişisel
mülkiyeti mevcuttu. Serf köylünün emeği, feodal toplumun varlık temeliydi. Serfliğe
dayanan sömürü, köylülerin feodal bey için angarya hizmeti görmelerinde ya da ona aynı
ve para biçiminde vergi ödemek zorunda olmalarında dile geliyordu. Serfliğe dayanan
bağımlılık, çoğu kez, nerdeyse kölelik kadar ağırdı. Yine de serflik düzeni, köylü belirli
bir dönem kendi iktisadında çalışabildiğinden ve böylelikle belirli ölçüde işine ilgi
duyduğundan, üretici güçlerin gelişmesine belirli olanaklar sağladı.
3– Feodalizmin ekonomik temel yasasının ana özellikleri aşağı yukarı şunlardır: Feodal
beyin toprak ve arazi üzerindeki mülkiyeti ve feodal beyin üreticiler, serfler
üzerindeki kısıtlı mülkiyeti temelinde bağımlı köylülerin sömürülmesi yoluyla artı-
ürüne feodal beyler tarafından asalak tüketimleri için el konulması.
4– Feodal toplum, özellikle ilk ortaçağ döneminde, küçük prenslikler ve devletler halinde
parçalanmıştı. Feodal toplumun egemen zümreleri, soylular ve ruhbanlardı. Köylüler
zümresi hiçbir politik hakka sahip değildi. Feodal toplumun tüm tarihi, köylülerle feodal
beyler arasındaki sınıf mücadelesiyle doluydu. Soyluların ve ruhbanların çıkarlarını dile
getiren feodal devlet, bunların toprak ve arazi üzerindeki feodal mülkiyetlerini güvence
altına almalarına ve haktan yoksun ve ezilen köylülerin sömürülmesini güçlendirmelerine
yardımcı olan aktif güçtü.
5– İktisadın esas olarak doğal iktisat olduğu feodalizm çağında, tarım egemen rol oynadı.
Toplumsal işbölümünün ve değişimin gelişmesiyle, köleci toplumun çöküşünden sonra
geride kalan şehirler canlandı ve yeni şehirler oluştu. Kentler, zanaat ve ticaret
merkezleriydi. Zanaat, rekabetin ortaya çıkmaması için çaba gösteren loncalarda
örgütlenmişti. Tüccarlar, tüccar loncalarında birleşti.
6– Doğal iktisadı parçalayan meta üretiminin gelişmesi, köylülerin ve zanaatkârların
ayrışmasına yolaçtı. Ticaret sermayesi zanaatın çöküşünü hızlandırdı ve kapitalist
işletmelerin, manifaktürlerin oluşmasını teşvik etti. Feodal kısıtlamalar ve feodal
parçalanmışlık, meta üretiminin büyümesine ayak bağı oldu. Daha sonraki gelişme süreci
içinde ulusal pazar oluştu. Mutlakiyetçi monarşiler biçiminde merkezi feodal devlet
oluştu.
7– Sermayenin ilkel birikimi, kapitalizmin oluşmasının koşullarını hazırladı. Küçük
üreticilerin –köylülerin ve zanaatkârların– dev kitlelerinin ellerinden üretim araçları
alındı. Büyük toprak sahipleri, tüccarlar ve tefecilerin ellerinde biriken büyük para
zenginlikleri, köylülerin toprak ve araziden zorla kovulması, sömürge ticareti, vergiler ve
köle ticareti yoluyla yaratıldı. Bu şekilde kapitalist toplumun ana sınıflarının –ücretli
işçiler ve kapitalistler– oluşması hızlandırıldı. Feodal toplumun bağrında, kapitalist
formasyonların az çok hazır biçimleri büyüdü ve olgunlaştı.
8– Feodalizmin üretim ilişkileri, serf köylülerin özgür olmayan emeğinin düşük üretkenliği
ve lonca kısıtlamaları, üretici güçlerin daha da gelişmesine ayak bağı oldular. Serf
köylülerin ayaklanmaları, feodal düzeni sarstı ve serfliğin ortadan kaldırılmasına yolaçtı.
Feodalizmi yıkma mücadelesinin başına burjuvazi geçti. Köylülerin feodal beylere karşı
mücadelesinden, iktidarı eline geçirmek için yararlandı. Burjuva devrimleri feodal düzeni
ortadan kaldırdılar ve kapitalizmin egemenliğini kurdular, üretici güçlerin özgürce
gelişmesinin yolunu açtılar.
c. Feodalizm Çağının Ekonomik Görüşleri
Feodalizm çağının ekonomik görüşlerinde, o dönemde egemen olan toplumsal ilişkiler
düzeni yansıyordu. Feodal toplumda tüm düşünce yaşamı ruhbanların denetimi altında
bulunuyordu ve dinsel-skolastik biçimde gelişti. Bundan dolayı, o dönemin iktisadi
yaşantısına ilişkin araştırmalar, teolojik araştırmalarda özel bölümler oluşturdular.
Çin’de feodalizm çağının ekonomik ve diğer görüşleri, yüzyıllar boyunca Konfiçyüs
öğretisinin etkisi altında kaldı. Konfiçyüs öğretisi, M.Ö. 5. yüzyılda dinsel bir ideoloji
olarak ortaya çıkmıştı. Konfiçyüsçülüğün sosyo-ekonomik görüşleri, bir monarşın iktidarı
altındaki yekpare feodal devletin kutsanmasını öngörüyor ve hem devlet inşasında ve hem
de aile yaşantısında feodal zümre hiyerarşisinin sıkı bir şekilde korunmasını talep
ediyordu. Konfiçyüs’ün sözlerine göre “cahil insanlar aristokratlara ve bilgelere tabi
olmak zorundadır. Aşağı halkın üstlere karşı koyması, düzensizliğin başlangıcıdır.”
Konfiçyüs ve takipçileri, en gerici, en tutucu iktisat biçimlerini idealize ettiler ve
böylelikle feodal sömürücülerin çıkarlarını savundular. Bunlar, ataerkil eski zamanın “altın
çağ”nı göklere çıkardılar. Konfiçyüsçülük, gelişmesi içinde feodal soyluluğun resmi
ideolojisi oldu.
Ortaçağ Avrupa’sında feodalizmin ideologlarından biri olan Aquino’lu Thomas (13. yüzyıl),
feodal toplumun gerekliliğini tanrısal yasalarla gerekçelendirmeye çalıştı. Feodal
mülkiyeti gerekli ve akılcı ilan eden ve serf köylülerin köle olduğunu söyleyen Aquino’lu
Thomas, eski köle sahiplerinin tersine, “kölenin inancında özgür olduğunu” ve bundan
dolayı efendinin köleyi öldürme hakkına sahip olmadığını iddia etti. Çalışma, artık özgür
bir insana layık olmayan birşey olarak görülmüyordu. Ama Aquino’lu Thomas, bedensel
çalışmayı düşük, zihinsel çalışmayı soylu bir iş olarak gördü. Bu bölünmede o, toplumun
zümrelere ayrılmasının temelini gördü Zenginlikle ilgili görüşlerinde, aynı zümrevi-feodal
tutum dile geldi. Her insan, feodal hiyerarşik merdivende aldığı konuma göre zenginlik
sahibi olmalıydı. Bu görüş açısı için, ortaçağ teologlarının “adil” fiyat öğretisi
karakteristiktir. “Adil” fiyat, bir metanın üretimi için harcanan emek miktarını ve
üretimin zümrevi konumunu yansıtmalıydı.
“Adil” fiyatın ortaçağlı savunucularının tüccar kârına bir itirazları yoktu. Onlar, kârı
yalnızca, diğer zümrelerin iktisadi varlığını tehdit etmeyecek bir çerçeveye oturtmaya
çalıştılar. Tefeciliği, alçak ve ahlak dışı bir uğraşı olarak mahkum ettiler. Fakat meta
üretiminin ve değişimin gelişmesiyle birlikte, bizzat ruhbanlar da tefecilik işlerine
katılmaya başladılar, aynı zamanda kilisenin tefeciliğe karşı tavrı da gittikçe daha
hoşgörülü hale geldi.
Ezilen ve sömürülen kitlelerin feodal toplumun egemen sınıflarına karşı sınıf mücadelesi,
yüzyıllar boyunca dinsel biçimde yürütüldü. Sömürülen köylülerin ve zanaatkâr
kalfalarının talepleri, sık sık İncil’den alıntılarla gerekçelendirildi. Olası her mezhep
büyük yaygınlık kazandı. Katolik kilisesi, engizisyon, “kafirleri” vahşice takibata uğrattı
ve odun yığınları üzerinde diri diri yaktı. Sınıf mücadelesinin daha da gelişmesiyle, ezilen
kitlelerin hareketinin dinsel biçimi arka planda kaldı ve bu hareketin devrimci karakteri
giderek gün yüzüne çıktı. Köylüler, serf köleliğinin ortadan kaldırılmasını, feodal
imtiyazların yok edilmesini, hak eşitliğinin sağlanmasını, zümrelerin ortadan kaldırılmasını
vs. talep ettiler.
İngiltere, Bohemya ve Almanya’daki köylü savaşlarının seyri içinde, ayaklanmacıların
sloganları giderek daha radikal bir karakter aldı. Kent ve kırdaki sömürülen kitlelerin
eşitlik çabaları, mal ortaklığı talebinde dile geldi. Bu, tüketim alanında bir eşitlik
çabasıydı. Mal ortaklığı talebi gerçekleştirilmeyecek olmasına rağmen, kitleleri feodal
baskıya karşı mücadele için seferber ettiğinden, o tarihi dönemde devrimci bir öneme
sahipti.
Feodalizm çağının sonuna doğru iki seçkin ütopik sosyalist, “Ütopya” kitabının yazarı
İngiliz Thomas More (16. yüzyıl) ve “Güneş Devleti” kitabını kaleme alan İtalyan Tomas
Campanella (17. yüzyıl), ortaya çıktı. O zamanki toplumun artan eşitsizliği ve çelişkileri
karşısında, bu düşünürler, kendilerine özgü bir şekilde toplumsal sefaletin nedenleri
üzerine görüşlerini ortaya koydular. Kendi görüşlerine göre, bu sefaleti ortadan
kaldıracak olan ideal toplum düzenini tasvir ettiler.
Bu ütopistlerin kitaplarında, özel mülkiyetin olmadığı ve özel mülkiyetin belirtileri olan
her türlü kötülüklerden arı bir toplum düzeni tasvir edilir. Bu toplumun her üyesi, hem
zanaat ve hem de tarımsal işlerle uğraşır. Bu toplumun bütün üyeleri günde altı ya da
hatta dört saat çalışır ve emeklerinin ürünleri gereksinimlerini gidermek için tümüyle
yeter. Ürünler ihtiyaca göre dağıtılır. Çocukların eğitimi, toplumun işidir.
More ve Campanella’nın eserleri, toplumsal görüşlerin gelişmesinde ilerici bir rol
oynadılar. Bunlar, o dönemdeki toplumun gelişmesinin önemli ölçüde ilerisinde olan
düşünceler içermekteydi. Ama, More ve Campanella, toplumsal gelişmenin yasalarını
bilmiyorlardı, düşünceleri gerçekleştirebilecek gibi değil, ütopistti. O dönemde,
toplumsal eşitsizliği ortadan kaldırmak mümkün değildi: Üretici güçlerin gelişmesi, feodal
sömürüden kapitalist sömürüye geçişi talep ediyordu.
Kapitalizmin oluşması 16. yüzyıla rastlar. Aynı yüzyılda, kapitalizmin çeşitli görüngülerini
kavramak ve açıklamak için çabalara girişildi. 16.–18. yüzyılda, ekonomide ve politikada
merkantilizm adıyla bilinen bir yönelim oluştu ve gelişti.
Merkantilizm, ilkönce İngiltere’de ve daha sonra Fransa, İtalya ve diğer ülkelerde ortaya
çıktı. Merkantilistler, bir ülkenin zenginliği, zenginliğin biçimleri ve büyümesinin yolları
sorunlarını ortaya attılar.
Bu, sermayenin–tüccar ve tefeci sermayesi biçiminde–ticaret ve kredi alanında egemen
olduğu dönemdi. Üretim alanında ise, manifaktürleri kurarak yalnızca ilk adımları attı.
Amerika’nın keşfedilmesi ve fethedilmesi ile birlikte, bir soylu metaller akımı Avrupa’ya
aktı. Altın ve gümüş bunu izleyen dönemde tek tek Avrupa devletleri arasında hem
savaşlar ve hem de dış ticaret yoluyla kesintisiz olarak yeniden paylaşıldı.
Merkantilistler, zenginliklerin doğasına ilişkin görüşlerinde, dolaşımın yüzeysel
görüngülerinden yola çıktılar. Dikkatlerini üretim üzerinde değil, aksine ticaret ve para
dolaşımı, özellikle de altın ve gümüşün hareketi üzerinde yoğunlaştırdılar.
Merkantilistlerin gözünde, tek gerçek zenginlik, toplumsal üretim ve onun ürünleri değil,
aksine para–altın ve gümüş–idi. Merkantilistler, ülkeye mümkün olduğunca çok para
girmesi ve ülkeden mümkün olduğunca az paranın dışarı çıkması için, devletten iktisadi
yaşantıya aktif bir şekilde müdahale etmesini talep ettiler. İlk merkantilistler, bunu saf
idari yöntemlerle, ülkeden para çıkarılmasının yasaklanması yoluyla sağlamak istediler.
Daha sonraki dönemin merkantilistleri, bu amaçla dış ticareti genişletmeyi gerekli
gördüler. Bir büyük tüccar ve Doğu Hindistan kumpanyasının müdürü olan merkantilizmin
İngiliz temsilcisi Thomas Mun (1571-1641), şöyle yazmaktaydı “Zenginliğimizi ve
hazinemizi çoğaltmanın alışılmış aracı dış ticarettir, burada sürekli olarak yabancılara
yılda, bizim onlardan gereksinim duyduğumuz mallardan daha büyük miktarda mal satma
kuralına uymak zorundayız.”
Merkantilistler, feodalizmin bağrında oluşan, altın ve gümüş biçimindeki zenginliklerini
dış ticaretin gelişmesi, sömürgelerin yağmalanması, ticaret savaşları ve geri halkları
köleleştirme yoluyla biriktirmeye çabalayan burjuvazinin çıkarlarını dile getirdiler.
Kapitalizmin gelişmesiyle bağıntı içinde, devlet iktidarının sanayiin ve manifaktürlerin
gelişmesini teşvik etmesini talep etmeye başladılar. Dış pazarda mal satan tüccarlara
ödenen ihracat primleri konmaya başlandı. Kısa süre sonra, ithalat gümrükleri daha fazla
önem kazandı Manifaktürlerin, daha sonra da fabrikaların gelişmesiyle, ithal mallarına
gümrük konması, yerli sanayiin yabancı rekabete karşı korunmasının en yaygın önlemi
haline geldi.
Böylesi bir koruma politikası, proteksiyonizm (himayecilik) olarak adlandırılır. Bu politika,
birçok ülkede, merkantilistlerin görüşleri çoktan aşıldıktan sonra da, uzun süre muhafaza
edildi.
16. ve 17. yüzyıllarda, Hollanda’nın daha gelişmiş manifaktürleri tarafından tehdit
edildiğinde, İngiltere için koruma gümrükleri büyük bir öneme sahipti. 18. yüzyıldan
itibaren İngiltere’nin endüstriyel egemen konumu güvenceli hale geldi. Diğer, daha az
gelişmiş ülkeler onunla rekabet edemedi. Bununla bağıntı içinde, İngiltere’de özgür
ticaret düşünceleri kendilerine yol açmaya başladılar.
İngiltere’den daha sonra kapitalizm yoluna giren diğer ülkelerde, başka bir durum oluştu.
Örneğin, Fransa’da 17. yüzyılda, ülkeyi pratikte yönetmekte olan XIV. Lui’nin bakanı
Colbert, manifaktürlerin devlet tarafından desteklenmesinin geniş çaplı bir sistemini
yarattı; bu sistem, yüksek ithalat gümrükleri, hammadde ihracının yasaklanması, çeşitli
yeni iktisat dallarının yaratılması, dış ticaret şirketlerinin oluşturulmasını vs. kapsıyordu.
Merkantilizm, o dönem için ilerici bir rol oynadı. Merkantilizm düşüncelerinden esinlenen
proteksiyonist politika, manifaktürlerin yayılmasına az katkıda bulunmadı. Ancak,
merkantilistlerin zenginlik hakkındaki görüşlerinde, kapitalist üretimin o dönemdeki
gelişmemişliği yansıyordu. Kapitalizmin daha da gelişmesi, merkantil sistemin
düşüncelerinin çürüklüğünü giderek daha açık bir şekilde ortaya çıkardı.
Rusya’da, 17. ve 18. yüzyıllarda, serfliğe dayanan feodal iktisat sistemi egemendi.
İktisat, temelleri itibarıyla doğal iktisattı. Bununla birlikte, ticaret ve zanaatçılık önemli
şekilde gelişti, bir ulusal pazar oluştu, manifaktürler ortaya çıktı. Ülkedeki bu ekonomik
değişiklikler, Rusya’da mutlakiyetin pekişmesine katkıda bulundu.
Ülkenin tarihsel ve ekonomik özelliklerini dile getiren Rus ekonomik düşüncesinin
temsilcileri, merkantilizmin bazı düşüncelerini geliştirdiler. Ama, birçok Batı Avrupalı
merkantilistten farklı olarak, bunlar yalnızca ticarete değil, aynı zamanda sanayiin ve
tarımın gelişmesine de büyük önem biçtiler.
Bu dönemin ekonomik görüşleri, 17. yüzyıl Rus devlet adamı A. L. Ordin-Naşçokin’in
çalışmalarında ve önlemlerinde, I. Peter’in iktisat politikasında, 18. yüzyıl başlarının
önemli Rus iktisatçısı I. T. Possoşkov’un çalışmalarında ifadesini buldu.
“Yoksulluk ve Zenginlik Üzerine Kitap”ında (1724) İ. T. Possoşkov, Rusya’nın iktisadi
gelişmesine ilişkin geniş kapsamlı bir program ortaya koydu ve bunu ayrıntılı bir şekilde
gerekçelendirdi. Possoşkov, yerli sanayii geliştirmek, ticareti ve tarımı teşvik etmek ve
ülkenin maliye sistemini düzeltmek amacıyla Rusya’da bir dizi iktisadi önlemin yürütülmesi
gerekliliğini kanıtladı.
18. yüzyılın son üçte birinde Rusya’da, serfliğe dayanan feodal ilişkilerin çöküş eğilimi
kendisini gösterdi; bu eğilim 19. yüzyılın ilk çeyreğinde önemli ölçüde güçlendi ve daha
sonra serflik sisteminin doğrudan bunalımına dönüştü.
Rusya’nın toplumsal görüşlerinde devrimci-demokratik yönelimin kurucusu olan A. N.
Radişev (1749–1802), kendi döneminin seçkin iktisatçılarından biriydi. Serfliğe
kararlılıkla karşı çıktı, ezilen köylülerden yana tavır aldı ve serflik sistemine karşı
amansız bir eleştiri yöneltti, feodal çiftlik sahiplerinin, manifaktür sahiplerinin,
tüccarların zenginliklerinin sömürücü karakterini teşhir etti ve toprak ve arazi üzerinde
bunları emekleriyle işleyen herkesin mülkiyet hakkını savundu. Radiçev, mutlakiyetin ve
serfliğin ancak devrimci yollarla ortadan kaldırılabileceğine kesinlikle emindi. O,
uygulamaları Rusya’nın burjuva-demokratik düzene geçişini güvence altına alabilecek ve
kendi dönemi için ilerici olan bir ekonomik önlemler sistemi hazırlayıp ortaya koydu.
19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Dekabristler, feodalizmin kapitalizm tarafından
çözülmesinin gerekliliği olgunlaştığından ötürü, Rusya’daki o tarihsel dönemin devrimci
temsilcileriydi. Bunlar, eleştirilerinin sivri ucunu serfliğe çevirdiler. Rusya’daki üretici
güçlerin gelişmesinin tutkun savaşçıları olarak, bu gelişmenin en önemli koşulu olarak
serfliğin kaldırılmasını, köylülerin kurtarılmasını gördüler. Dekabristler, yalnızca serfliğe
ve mutlakiyetçiliğe karşı mücadele sloganı atmakla kalmadılar, aynı zamanda mutlakiyetçi
monarşiye karşı silahlı ayaklanmayı da örgütlediler. P. İ. Pestel (1793–1826), Rusya’da
tarım sorununun çözümü için orijinal bir proje hazırlayıp ortaya koydu. Pestel tarafından
hazırlanan “Russkaya Pravda” (Rusya Hukuku) başlıklı bir tür anayasa taslağında,
köylülerin derhal ve tamamen serflikten kurtuluşu, ayrıca gelecekte de köylülerin
çıkarlarının korunmasına yönelik ekonomik önlemler öngörülüyordu. Bunun için Pestel, her
köylünün buradan gereksinimi için kullanım amacıyla karşılıksız toprak elde edeceği özel
toplumsal bir toprak fonunun yaratılmasını gerekli görüyordu. Bu fon, toprak sahiplerinin
ve hazineye ait toprakların bir bölümünden yaratılmalıydı, bu yapılırken en büyük çiftlik
sahiplerinin topraklarına tazminatsız el konulmalıydı. Dekabristler, soylulardan gelen
devrimciler olarak halka uzaktılar, ancak serfliğe karşı mücadele düşünceleriyle Rusya’da
devrimci hareketin büyümesini sağladılar.
Feodalizmin çöküş ve kapitalist formasyonun oluşması koşullarında, egemenlik için
çabalayan burjuvazinin ideolojisi oluştu. Bu ideoloji, feodal düzene ve feodal beylerin bir
silahı olarak dine karşı yönelmişti. Bunun sonucu olarak, çeşitli ülkelerde iktidar için
mücadele eden burjuvazinin dünya görüşü, ilerici bir karaktere sahipti. En önemli
temsilcileri –ekonomistler ve filozoflar–, feodal toplumun ekonomik, politik, dinsel,
felsefi ve ahlaki temellerini amansız bir eleştiriye tabi tuttular. Bunlar, burjuva
devriminin ideolojik olarak hazırlanmasında önemli bir rol oynadılar ve bilimin ve sanatın
gelişmesi üzerinde ilerici bir etkide bulundular.
2. Kapitalist Üretim Tarzı
Tekel Öncesi Kapitalizm
Meta Üretimi, Meta ve Para
1– Kapitalizmin oluşmasının çıkış noktası, zanaatkârların ve köylülerin basit meta
üretimiydi. Basit meta üretimi, kapitalist üretimden, meta üreticisinin kişisel emeğine
dayanmasıyla ayrılır. Bununla birlikte, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete
dayandığından, temeli itibariyle kapitalist üretimle aynı tiptedir. Yalnızca emeğin
ürünlerinin değil, aynı zamanda işgücünün de meta haline geldiği kapitalizmde, meta
üretimi egemen, genel karaktere bürünür.
2– Meta, değişim için üretilmiş bir üründür. O, bir yandan kullanım değeri, diğer yandan
değerdir. Metayı yaratan emek, ikili karaktere sahiptir. Somut emek, belirli biçimde
harcanmış emektir; metanın kullanım değerini yaratır. Soyut emek, genel insan işgücünün
harcanmasıdır; metanın değerini yaratır.
3– Basit meta üretiminin çelişkisi, meta üreticisinin doğrudan kendi özel emeği olan
emeğinin, aynı zamanda toplumsal karakter taşımasında yatar. Değer, meta üreticilerinin
metada cisimleşen toplumsal emeğidir. Değer, yalnızca meta iktisadına özgü olan tarihsel
bir kategoridir. Metanın değer büyüklüğü, üretimi için gerekli olan toplumsal olarak
gerekli emek miktarı tarafından belirlenir.
4– Meta üretiminin çelişkilerinin gelişmesi, metalar çevresi içinden paraya dönüşen belirli
bir metanın kendiliğinden ortaya çıkmasına yol açar. Para, genel eşdeğer rolü oynayan
metadır. Paranın şu işlevleri bulunur: 1) değerlerin ölçütü, 2 ) dolaşım aracı, 3) birikim
aracı, 4) ödeme aracı ve 5) dünya parası.
5– Para dolaşımının büyümesiyle, kağıt para ortaya çıkar. Kendisi hiçbir değere sahip
olmayan kağıt para, madeni paranın sembolüdür ve dolaşım aracı sıfatıyla onun yerini alır.
Paranın değerinin düşmesine (enflasyona) yol açan kağıt para emisyonu, emekçilerin
yaşam düzeyinin düşme yol açar.
6– Üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayanan meta iktisadında değer yasası,
elementar düzenleyicidir. Değer yasası, sürekli fiyat yalpalamaları aracılığıyla toplumsal
emeğin dağılımını ve metaların değişimini düzenler. Değer yasasının etkimesi, küçük meta
üreticilerinin ayrışmasına ve kapitalist ilişkilerin gelişmesine yol açar.
Basit Kapitalist İşbirliği ve Manifaktür
1– Sanayideki kapitalist üretimin ilk gelişme aşaması, küçük meta üretiminden ortaya
çıkan basit kapitalist işbirliğidir. Basit kapitalist işbirliği, aynı anda çalıştırılan ve aynı
türden işleri yerine getiren az çok büyük sayıda ücretli işçinin bir tek kapitalist
tarafından sömürülmesine dayanan bir üretim biçimidir. Basit kapitalist işbirliği, üretim
araçlarından tasarruf sağladı, emeğin yeni bir toplumsal üretici gücünü yarattı ve
üretilen birim ürün başına, harcanan emek sarfını azalttı. Toplumsal emeğin üretici
güçlerinin büyümesinin sonuçlarına, kapitalistler karşılıksız olarak el koydular.
2– Sanayideki kapitalist üretimin ikinci gelişme aşaması, manifaktürdür. Manifaktür,
zanaatkar tekniğine ve ücretli işçiler arasında işbölümüne dayanan kapitalist büyük
üretimdir. Manifaktür tarzı işbölümü emek üretkenliğini önemli ölçüde artırdı ve aynı
zamanda onu son derece tek yanlı gelişmeye mahkum ederek ücretli işçiyi sakatladı.
Manifaktür, makinesel büyük üretime geçişin gerekli önkoşullarını yarattı.
3– Meta üretiminin gelişmesi, köylülüğün ayrışmasına yol açar. Kırda küçük bir üst tabaka
burjuvaziye geçer; köylülüğün önemli bir kitlesi kent ve tarım proletaryasına geçer;
yoksulları kitlesi büyür; orta köylülüğün geniş ara kitlesi yıkıma uğrar. Köylülüğün
ayrışması, çalışarak ödeme sisteminin temellerini çökertir. Çiftlik sahipleri, giderek daha
fazla angarya iktisadından kapitalist iktisada geçerler.
4– İç pazar, kapitalist gelişme tarafından bizzat yaratılır. İç pazarın genişlemesi, üretim
araçlarına ve geçim maddelerine olan talebin artması anlamına geliyordu. Geri tekniğe ve
kol emeğine dayanan manifaktür, sanayi metalarına olan artan talebi karşılayabilecek
durumda değildi. Makinesel sanayi ye geçiş bir zorunluluk haline geldi.
Kapitalizmin Makine Dönemi
1– Manifaktürden makinesel büyük üretime geçiş, bir sanayi devrimi anlamına
gelmekteydi. Makinesel sanayiye geçiş açısından, buhar makinesinin bulunması, metal
ergitme yöntemlerinin iyileştirilmesi ve makine, üreten makinelerin yapımı büyük öneme
sahipti. Makine, üretim dallarını birbiri ardına zaptetti.
2– Kapitalizmin büyümesiyle, Avrupa ve Amerika’daki en önemli kapitalist ülkelerin
kapitalist sanayileşmesi gerçekleşir. Kapitalist sanayileşme genellikle hafif sanayiin
gelişmesiyle başlar. Kapitalist ülkelerin sanayileşmesinde sömürgelerin ve yenilgiye
uğratılan ülkelerin yağmalanması ve köleleştirici kredilerin alınması büyük bir rol oynar.
Kapitalist sanayileşme, ücretli emek sömürüsüne dayanır ve geniş zanaatkar ve köylü
kitlelerinin yıkıma uğramasını güçlendirir. Toplumsal işbölümünün daha da büyümesine yol
açar, sanayiyle tarım arasındaki ayrışmayı tamamlar ve kentle kır arasındaki karşıtlığı
keskinleştirir.
3– Kapitalist fabrika, ücretli işçilerin sömürülmesine dayanan ve metaların üretimi için
bir makine sistemi kullanan bir büyük işletmedir. Kapitalist fabrikadaki yönetim, despotik
karakter taşır. Kapitalist toplumda makine kullanımına, çalışmanın ücretli işçi için daha
bunaltıcı olması, işçinin sömürülmesinin artması ve acınası bir ücret alan kadınların ve
çocukların üretim sürecine çekilmesi eşlik eder. Kapitalist makinesel üretim, kol ve kafa
emeği arasındaki ayrışmayı tamamlar ve bunlar arasındaki karşıtlığı keskinleştirir.
4– Makinesel büyük sanayiin gelişmesi, kentlerin büyümesine, kent nüfusunun kır nüfusu
aleyhine artmasına, ücretli işçiler -proletarya -sınıfının biçimlenmesine ve proletaryanın
saflarının büyümesine yol açar. Kapitalizmde tarım sanayiin son derece gerisinde kalır.
Tarımda makinelerin artan kullanımı, köylülüğün ayrışmasını hızlandırır.
5– Makinesel büyük sanayi, tarihsel olarak bakıldığında, ilerici bir rol oynar, emek
üretkenliğinin artmasına ve emeğin sermaye tarafından toplumsallaştırılmasına yol açar.
Makinenin kapitalist kullanımının sınırları, kapitalistlerin makineyi ancak, makinenin fiyatı,
makine tarafından yerinden edilen işçilere ödenen ücret miktarından düşük olması
halinde kullanıma sokmalarıyla belirlenir.

Sanayi devrimi
Makinesel büyük sanayiin temeli İngiltere’de yaratıldı. Bu ülkede, kapitalist üretim
tarzının hızla gelişmesi için elverişli tarihsel koşullar vardı: serfliğin erkenden ortadan
kaldırılması ve feodal parçalanmışlığın giderilmesi, burjuva devriminin 17. yüzyılda zaferi,
köylülüğün toprak ve araziden zorla kovulması ve gelişmiş ticaret yardımıyla ve
sömürgelerin yağmalanması yoluyla sermaye birikimi. İngiltere, 18. yüzyılın ortalarında,
çok sayıda manifaktür işletmesine sahip bir ülkeydi. En önemli sanayi dalı, tekstil
üretimiydi. İngiltere’de 18. yüzyılın son üçte birinde ve 19. yüzyılın ilk çeyreğinde
gerçekleşen sanayi devrimi, tam da bu daldan başladı.

Sanayi devriminin sonunda İngiltere, dünyanın sanayi atölyesine dönüştü. İngiltere’den


kısa süre sonra diğer Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri de, makinesel
üretimi geliştirmeye başladılar.
Fransa’da sanayi devrimi 1789-1794 burjuva devriminden sonraki birkaç onyılı kapsadı.
Kapitalist fabrika Fransız sanayiinde ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında egemen konum
kazandı.
Almanya’da sanayi devrimi, feodal parçalanmışlıktan ve feodal bağımlılık ilişkilerinin
sürmesinden dolayı, İngiltere ve Fransa’dan sonra oldu. Büyük sanayi ilk kez 19. yüzyılın
40’lı yıllarından itibaren ve özellikle de Almanya’nın 1871’de yekpare bir devlet halinde
birleşmesinden sonra hızla gelişti.
Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük sanayi 19. yüzyılın başlangıcında oluştu. Makine
sanayii, 1861-1865 arasındaki iç savaştan sonra Amerika’da hızlı bir gelişme kaydetti.
Burada, İngiliz sanayiinin teknik kazanımlarından, Avrupa’dan özgür sermaye ve kalifiye
işgücü akımından geniş ölçüde yararlanıldı.
Rusya’da manifaktürden makinesel üretime geçiş, daha serfliğin ortadan kaldırılmasından
önce başladı, ama tüm kapsamıyla ilk kez 1861 köylü reformundan sonraki ilk onyıllarda
gelişti. Ne var ki, serflik üzerine kurulu feodal düzenin sayısız kalıntıları, serfliğin
kaldırılmasından sonra da, sanayiin kol emeğine dayanan üretimden makinesel üretime
geçmesi üzerinde köstekleyici bir etkide bulundu. Bu, özellikle Ural’da madenciliği güçlü
bir şekilde etkiledi.

B. TEMEL KAVRAMLAR
► Uluslararası ekonomi politik; ekonomi ile politika veya piyasa ile devlet arasında
uluslararası düzeyde meydana gelen karşılıklı etkileşimi inceleyen disiplinler arası bir
alandır. İktisat, siyaset bilimi, sosyoloji, tarih, psikoloji gibi sosyal bilimlerden
faydalanır.
► En genel anlamda ekonomi (iktisat), kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların nasıl
karşılanacağı sorusuna cevap arayan bilim dalıdır ve toplum içinde servetin yaratılması
(üretim), dağıtılması ve kullanılmasını belirleyen sistem olarak tanımlanabilir.
► Buna karşılık politika, “devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel
görüş veya anlayış” olarak tanımlanır ve aynı zamanda sosyal ve ekonomik faaliyetlerin ve
karşılıklı etkileşimlerin nasıl olacağını belirleyen kurumlar ve kurallar setidir.
► Ekonomi politik veya politik ekonomi çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır.
Bazılarına göre bu terim, ekonomik faaliyetlerin politik temellerinin yani devlet
politikalarının hangi yollarla piyasaların işleyişi üzerinde etkide bulunduğunun
araştırılmasını ifade etmektedir. Meseleye diğer taraftan bakanlara göre ise ekonomi
politik, politik faaliyetlerin ardındaki ekonomik faktörlerin araştırılmasıdır. Temel olarak
ekonomi politik, politik kurumlar ve ortam ile iktisadi sistem arasındaki etkileşimi,
ekonomi, hukuk, siyaset ve sosyoloji gibi bilim dallarından faydalanarak araştıran
disiplinler arası bir alanı ifade eder.
► uluslararası ekonomi politik, uluslararası arenada devletlerin ve piyasaların
karşılıklı ilişkilerini araştıran siyaset, ekonomi ve uluslararası ilişkiler gibi çeşitli
disiplinleri kapsayan bir çalışma alanı olarak tanımlanabilir.

Gerek ulusal gerekse uluslararası ekonomiler, teoride düşünüldüğü gibi tam rekabet
piyasaları şeklinde işlemezler. Gerçekte ulusal ve uluslararası piyasaların işleyişi birçok
faktörün etkisi altındadır. Benzer şekilde ücret, fiyat ve rant kontrolü, vergilendirme,
sübvansiyonlar ve teşvikler, gümrük tarifeleri ve diğer ticaret engelleri ve kamu
harcamaları yoluyla devletler de ekonomi ve piyasalar üzerinde etkili olmaktadırlar.

B. EKONOMİ POLİTİĞİN DİSİPLİNER GELİŞİMİ VE İLGİ ALANI


1. Ekonomi-Politika İlişkisi Ve Ekonomi Politik Disiplininin Oluşumu

Adam Smith’den Politika ve ekonomi birbirine bağlı alanlar olarak görülmüş ve birlikte incelenmiş
Karl Mark’a kadar
olan dönem
19. yy. başlarından Ekonomi ve politika alanlarındaki çalışmalar birbirinden ayrılmaya başlamış, bağımsız
itibaren 20 yy.’da analizler ve modeller geliştirilmiştir.
Bu dönemde, piyasa ekonomisin ve orta sınıfının gelişmesiyle birlikte ekonominin
devlet müdahalesinin dışında tutulmasının savunan liberalizm devletlerin
kurumsallaşmasında hakim ideolojiye dönüşmüştür.

1970’li yıllar 1970’li yıllarda ABD - Sovyetler Birliği ilişkilerinde yaşanan yumuşama güvenlik
meselelerini arka plana iterken Bretton Woods kur sisteminin çökmesi, petrol
krizinin yaşanması ve işsizlik ve durgunluğun bir arada görülmesi anlamına gelen
stagflasyonun ortaya çıkması gibi ekonomik gelişmeler politika ile ekonomi arasındaki
ilişkinin daha fazla dikkati çekmesine sebep oldu.
Uluslararası ekonomi politik yeni bir disiplin dalı olarak 1970’lerden uluslararası
ekonomi politik yeni bir disiplin dalı olarak 1970’lerden itibaren ilgi görmeye
başlamıştır. Bu ilginin ortaya çıkmasında uluslararası olaylar etkili olmuştur. Bu
olaylar arasında, özellikle OPEC’in uyguladığı petrol ambargosu ve Bretton Woods
sisteminin yıkılması önem taşımaktadır. Bu olayların ortaya çıkardığı teorik ve pratik
problemler, bilim adamları nı ve politika yapımcılarını ekonomi ve politikayı bir arada
düşünmeye itmiştir.
UEP, var olan klasik araştırma sahalarında hakim olan ortodoks
anlayışın bir eleştirisi olarak gelişmiştir.

● Ekonomi politik bir disiplin olarak ortay çıktığı 1970’lerde petrol ambargosu ve
Bretton Woods sisteminin yıkılması ortaya çıkan teorik ve pratik problemlere
yoğunlaşılmıştır.
● Günümüzde; Ekonomik bütünleşme, küreselleşme ve karşılıklı bağımlılıkla artan refah
X ulusal bağımsızlık ve politik kontrolü elde tutma arzusu arasındaki çatışma
● Uluslararası ekonomi politiğin temel ilgi alanına devletler, küresel şirketler,
uluslararası organizasyonlar ve sosyal hareketler gibi uluslararası aktörlerin faaliyetleri
ve bunlar arasındaki karşılıklı etkileşimler girmektedir.
● Uluslarararası X Ulusal ekonomi politik çatışması
● Devlet ↔Toplum arasındaki karşılıklı ilişkinin ekonomi politiğe yansıması
● Aktörler arası eşitsizlik
● Ulusal Politika ↔ Ekonomi ↔ Uluslararası Politika etkileşimi
● Küresel politik, güvenlik, ekonomik, sosyal ve çevre sorunlarıyla ilgilenir

2. Uluslararası Ekonomi Politiğin Temel Unsurları


UEP konusundaki çalışmalar çoğunlukla üç önemli kurum olan devlet, piyasa ve toplum
arası ndaki karşılıklı etkileşim ve bunlar arasındaki ilişkilerin çeşitli aktörlerin
davranışlarını nasıl etkilediğ i konusuna odaklanmıştır.
Devletler Toplumlar Piyasalar
Devlet, belirli bir coğrafi Farklı sosyal gruplar kendi Piyasalar, mal ve
bölge ve nüfusu idare eden, sosyal sistemlerinin hizmetlerin alınıp
yani bunlar hakkında önemli tarihini, kültürünü ve satıldıkları coğrafi
kararlar alan bir yasal değerlerini korumak ve mekânlar iken piyasa
kurum ya da birbiriyle geliştirmek ekonomisi ise bir ekonomik
uyumlu ve özerk kurumlar istemektedirler. sistem olarak kapitalizmle
sistemi Bu da toplumlar içinde bir eş anlamlıdır.
olarak tanımlanmaktadır. gerilime sebep olmaktadır Teorik olarak, piyasa
17’nci yüzyılın ortalarından çünkü her ne kadar bir ülke ekonomisinde insanlar
itibaren uluslararası içindeki insanları genel bir arasındaki mübadele
toplumda ulus tanımı altında toplama herkesin fayda sağladığı bir
hakim aktör durumuna eğilimi olsa da aslında, bir pozitif toplamlı oyun ile
gelmiştir ve kendi sınırları devlet içinde kabileler, sonuçlanır. Bireysel
içindeki konularda aşiretler, çeşitli etnik ve tercihleri, istekleri ve
hükümranlı dinî gruplar gibi pek çok satın alma güçlerini yansıtan
k yetkisine sahip bir varlık farklı sosyal gruplar talep ve üreticinin arzı
olarak kabul edilmektedir. bulunmaktadır. piyasada karşılaşır ve
kesiştikleri
yerde denge fiyatı oluşur
piyasa ekonomisinin temel
bir mekanizması
olan fiyat mekanizması
Güvenlik Kültürün Muhafazası Etkinlik
Bazı zamanlarda piyasa; devlete ve topluma kıyasla daha baskın hâle gelebilir
ve çeşitli grup ve aktörlerin çıkarlarını ve değerlerini temsil eden düzende kaymalara
sebep olabilir.
Özellikle piyasa güçleri ile devlet ve toplum arasında önemli problemler ve sürtüşmeler
olabilmektedir.
Temel değerlerdeki farklılıklardan dolayı farklı toplumlarda ve devletlerde bu üç unsur
arasındaki ilişkiler farklı cereyan etmektedir.
Bu unsurların birinde meydana gelen değişimler diğerlerinde de değişimleri tetikler.
Toplumun çıkarı en iyi şartları hangisi oluşturabilir. piyasa mı yoksa devlet mi, yoksa
karma sistem mi? En uygun denge nasıl kurulabilir sorusu UEP en önemli
tartışmalarındandır.

Ç. ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK KONUSUNDA TEMEL YAKLAŞIMLAR


1. MERKANTİLİZM / REALİZM / MİLLİYETÇİLİK
a. Ortaya Çıkışı Ve Gelişimi
Klasik merkantilist dönem, Avrupa’da modern ulus devletlerin ortaya çıkışıyla
başlamış olup 15’inci yüzyıl ile 18’inci yüzyıllar arası bir dönemi kapsamaktadır. Bu zaman
dilimi, devlet kurmanın ve devletin güvenliği için ekonomiye müdahale etmenin politik
iktisat düşüncesine hakim olduğu bir dönemdir
● Klasik Merkantilist Dönem (15-18.yy arası ulus devletlerin ortaya çıktığı dönem)
● Ekonomik milliyetçilik (1840’larda İngiltere’nin saldırgan liberal politikalarına karşı
özellikle ABD ve Alman Prensliklerinde taraftar kazanmıştır.)
● Realizm (2. Dünya savaşı sonrası)
● Devletçilik
● Neomerkantilizm (Neomerkantilizm, 1970’li yıllarda ortaya çıkan ve ülkeler
arasında karşılıklı bağımlılığa karşı
geliştirilmiş, daha incelikle tasarlanmış çeşitli korumacı politikalar içeren bir akımdır.)
● Neorealizm

b. Tanımlar
Merkantilizm millî güvenliğe öncelik veren, “ithalatı kısıtlayıp ihracatı teşvik ederek”
güçlü ve zengin bir devlet oluşturmayı amaçlayan iktisadi milliyetçilik, devletçiliktir. Ulus
devletlerin ortaya çıkmaya başladığı ve geliştiği dönemde hakim ideoloji olmuştur.
Ekonomik milliyetçilik ekonomiyi dışa bağımlı olmaktan korumak ve ülkenin ekonomik
çıkarlarını kişilerin ekonomik çıkarlarının önüne geçirmek olarak tanımlanabilir.

c. Öncüleri
Neo-merkantilist, ekonomik milliyetçi
Johann Gottlieb Fichte
Alexander Hamilton (1755-1804)
Friedrich List (1789-1846)

■ Johann Gottlieb Fichte


Yeni merkantilist anlalayışın felsefi arka planını hazırlayanlardandır.
“Kapalı Devlet Ticareti”  Ekonomik gelişme kapalı ticaret devletiyle mümkündür.
Dış ticaret devlet kontrolünde olmalıdır.

■ Alexander Hamilton (1755-1804) -ABD


ülkede güçlü bir imalat ve sanayi yapısı kurmak için aktif bir devlet faaliyetine
ve ülkenin yeni gelişmekte olan sanayileri (bebek endüstriler) için ticari korumacı
lığa ihtiyaç olduğunu düşünüyordu.
■ Friedrich List (1789-1846) -Almanya
19’uncu yüzyıl Alman politik ekonomisti Friedrich List ise daha katı bir ekonomik
milliyetçilik yanlısı idi ve eğitim, teknoloji ve endüstri biçimlerinde üretici gücü
canlandırmak için devletin harekete geçmesi gerektiği düşüncesindeydi. List’e göre
üretim gücü servetin kendisinden çok daha önemliydi. List ayrıca, millî servet ve güç
oluşturmak için en gerekli temelin tarım değil sanayi olduğu düşüncesindeydi.

“Bir devletin sanayisi, ekonomik olarak daha ilerlemiş devletlerle


rekabete maruz kalırsa, daha başlangıç aşamasında ölebilir. Bir
devlet, potansiyel olarak üretim gücüne sahipse, kalkınmasını artı
rmak için gümrük tarifesi uygulamak zorundadır.”
List, “Milli Ekonomi Sistemi” başlıklı eserinde serbest mübadele
görüşüne karşı çıkmıştır. “Buna göre ülkelerin bazıları tarihin, do-
ğanın ve şansın “lütfuna”, bazıları da “gadrine” uğramışlardır.
Klasik iktisatçıların evrensel iktisat ilkelerinin birer hazır elbise gibi
bütün ülkelere uygun düşmesi mümkün değildir. Dış ticaret politikası,
ülkelerin ihtiyaçlarına, çıkarlarına ve yasal karakterlerine göre
biçimlendirilmelidir. Gelişen ülkelerde yeni kurulacak sanayinin
serbest mübadele sisteminde dış rekabete dayanamayacağı açıktır.

■ Henry Carey
1858’de yazmış olduğu Sosyal Bilimlerin ilkeleri isimli kitabında ekonominin güçlenmesi ve
üretimin çeşitlenmesi için hem sanayide hem de tarımda korumacı politikaların
uygulanmasını açık bir biçimde desteklemiştir.

ç. Temel Varsayımları ve Özellikleri


Merkantilizm
● Milli Güvenlik devletin birinci önceliğidir.
● Güvenliği sağlamak için Askeri Güç gerekir.
● Güçlü ordu ve güvenlik için ekonomik güç gereklidir.
● Ekonomik güç ve zenginlik dış ticaret fazlası ve altın-gümüş gibi madenlerin
birikimiyle elde edilir.
● Ekonomik güç ve zenginliği korumak için de devlet güçlü olmalıdır.
● Ekonomi ve piyasa devletin kontrolündedir.
● Ekonomik gücünü artırmak isteyen devletler arasında saldırgan bir rekabet var
● Nispi kazanç; “0” toplamlı bir oyun; bir devlet kazanırken diğeri kaybeder.
● Sömürgecilik önemli zenginlik kaynağı
Realizm
Merkantilistler millî güvenlik için ekonomik güce vurgu yaparken realistler askerî
güce ekonomiden daha fazla önem vermektedirler.
Ekonomik milliyetçilik (1800’lerin sonu)
Klasik merkantilizm eşitlikçi olmayan dış ticaret yoluyla servet ve güç elde etmeye
odaklanmış iken ekonomik milliyetçilik millî ekonomideki içsel gelişmelere yoğunlaşmıştır.
● Liberalizm ve serbest ticaret İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmektedir.
● Ekonomik bağımsızlık, kendine yeterli olma temel amaç olmalıdır.
● Yerli imalat sanayi ve ihracat önemli
● Bebek endüstrilerin korunması; yeni kurulan endüstrilerin rekabete hazır oluncaya
kadar devlet tarafından korunması
● Yerli zayıf sanayiye yönelik korumacılık, gümrük tarifeleri gibi açık koruyucu
engeller
● Sonunda oluşan aşırı iç üretim, dış pazarlara ve hammadde kaynaklarına yöneltti.
Neo-merkantilizm (1970’ler)
Korumacılığın sadece dış ticarette değil para ve maliye politikalarında da uygulanması
gerektiğini ileri sürmektedir
● Uluslararası ticaret anlaşmalarının kapsamadığı Tarife dışı ve gizli koruyucu
engeller, (standartlar, lisans, içerik vs.)
● Teşvikler ve ihracat sübvansiyonları
● İthal mallarının tüketimini azaltmaya yönelik önlemler
● İthalatı sınırlandırıcı gönüllü ticaret anlaşmaları

e. Uluslararası Sistem Ve Dış Politikaya Etkisi/Yansımaları


● Güçler dengesi
● Çıkarların çatıştığı anarşik bir yapı
● Kaynak ve Pazar ihtiyacı Emperyalizmi tetiklemiştir.
● Emperyalist politikalar ise Dünya savaşlarının ortaya çıkmasına neden en önemli
olan faktörlerdendir.

2. LİBERALİZM
a. Ortaya Çıkışı Ve Gelişimi
Klasik Liberalizm
Merkantilizme tepki olarak gelişmiştir.
Liberalizmin temeli 17’nci yüzyıl Fransa’sına kadar gitmektedir. Fransa’da Fizyokratlar
olarak bilinen bir grup filozofun liderliğini yapan François Quesnay (1694-1774) devletin
piyasalara müdahalesine karşı çıkmış ve bunun bazı istisnalar dışında topluma zarar
verdiğini ileri sürmüştür. Fizyokratların felsefesi “bı-rakınız yapsınlar, bırakınız
geçsinler” anlamına gelen laissez-faire, laissez-passer (okunuşu, lese fer lese pase
şeklindedir) idi. Bu sloganla özetlenen tema aynı dönemde yaşayan iskoç Ahlak
felsefecisi ve modern ekonominin kurucusu kabul edilen Adam Smith’in (1723-1790)
görüşlerinin de temelini oluşturmuştur.

2. dünya savaşı sonrasında devlet müdahalesin savunan Keynesçiler liberal, klasik


liberalizmi savunanlar çağdaş muhafazakar, neomuhafazakar ve neoliberal olarak
adlandırmışlardır.
b. Tanımlar
Liberalizm, bireyin ön plana çıktığı, özgürlükleri
temel alan bir düşünce olarak devlet düzenlemelerinin en aza indirildi-
ği piyasalarla ekonomik serbestliği, hukukun üstünlüğü çerçevesinde de demokrasiyi
siyasi hedef alır ve bu iki ayak üzerinde yükselir.
c. Öncüleri
Klasik Liberalizm
John Locke
David Hume
François Quesnay (1694-1774)
Klasik Liberalizm
Adam Smith (1723-1790)
J. Stuart Mill (1806-1873)
Frederic Bastiat
Keynesyen Liberalizm
John Maynard Keynes
Neoliberalizm, neomuhafazakarlık
Friedrich Hayek (1889-1992)
Milton Friedman (1912-2006)

, Ludwig Von Mises, ve Ayn Rand


■ François Quesnay (1694-1774)
Fransa’da Fizyokratlar olarak bilinen bir grup filozofun liderliğini yapan François
Quesnay (1694-1774) devletin piyasalara müdahalesine karşı çıkmış ve bunun bazı
istisnalar dışında topluma zarar verdiğini ileri sürmüştür. Fizyokratların felsefesi “bı-
rakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlamına gelen laissez-faire, laissez-passer
(okunuşu, lese fer lese pase şeklindedir) idi.

■ Adam Smith (1723-1790)


● İskoç Ahlak felsefecisi ve modern ekonominin kurucusu
● 9 Mart 1776 Adam Smith “Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenlerine Dair
Bir İnceleme” Modern iktisadın başlaması
● İnsanlar homoekonomicus (iktisadi adam) dur. Yani tüm kararlarında rasyonel
(akılcı) davranırlar.
● Herkes serbestçe kendi çıkarlarına uygun davrandığında toplumun çıkarları da
maksimize olur.
● Serbest piyasa, herkesin kazanabildiği, pozitif toplamlı bir oyundur.
● “Gizli el” (herkesin kendi çıkarlarına uygun olarak rasyonel davranması) serbest
piyasa yönlendirir ve denge sağlanır.
● Fiyatların esnekliği ve tam rekabet ekonomideki dengeyi otomatik olarak sağlar.
● Bireysel özgürlüklerin önündeki en önemli engel olan devlet sınırlandırılmalı
(adalet, iç güvenlik ve savunma) topluma ve ekonomiye müdahale etmemelidir.
Burak Gürbüz’ün Makalesinden Adam Smith’in emek-değer teorisinin eleştirisi;
Emek-deger, reel bir deger ölçüsüdür, oysa Smith’in kapitalist üretim süreci,
üretimin en basında emekçiye nominal ücret ödeyerek, onu üretim süreci sonucunda
olusacak olan degerin paylasımından dıslar. Üstelik bu sekilde baslanan bir üretimin
sonucunda olusan degerin emek-deger olmayacagı çok açıktır. Bir diger gayriahlaki
davranıs, Smith’in zenginlik kavramında yatar. Ona göre serbest ticaret herkesi zengin
yapacaktır. Ama bunun için ticari süreçte yer almak gerekir oysa emekçi bunun
dısındadır.8 Üstelik Smith’in yasamsal ücret hipotezi ile emekçinin tasarruf yapıp
sermaye biriktirmesine olanak yoktur. Sermaye birikimi yapamayan, ücretini üretim
süreci basında nominal olarak alan emekçinin de Smith anlamında ticarete konu mal
üretip zengin olması mümkün degildir.
■ David Ricardo (1772-1823)
“Ricardo, Klasik iktisat Okulu içinde, Smith kadar önemli bir yere sahiptir. Smith
gibi ingiltere’de dünyaya gelen Ricardo, ondan farklı olarak başarılı ve zengin bir
işadamıdır. Ricardo’nun iktisatla tanışması ise 1799’da 27 yaşındayken Smith’in “Ulusların
Zenginliği” adlı kitabının eline geçmesiyle olmuştur.
Ricardo’nun iktisadi düşünce tarihindeki önemli eserlerden biri olan “Ekonomi Politiğin ve
Vergilendirmenin ilkeleri Üzerine” adlı kitabı 1817’de yayınlanmıştır.
Ricardo da Smith gibi sınai kapitalizmin sözcülüğünü yapmaktadır. Ancak, Smith sanayide
manifaktür aşamasının teorisyeniyken, Ricardo fabrika aşamasının teorisyenidir.”

Uluslararası ilişkilerde liberal ekonomik görüşleri benimsemede Smith’in takipçisi


serbest ticaretin ülkeleri daha etkin hâle getireceğini söylemiştir ki etkinlik, liberallere
göre özgürlük kadar değerlidir. Serbest ticaret sanayiyi teşvik eder, kişileri ve
toplumları yenilikler konusunda cesaretlendirir ve üretimi artırmak suretiyle toplum için
bir “genel fayda” ortaya çıkarır. Uluslararası ekonomi politik çerçevesinde söylersek
liberallere göre devlet, piyasa ve toplum arasındaki ilişkilerin sonucu bir pozitif toplamlı
oyun ortaya çıkarır.
emek değer teorisinin

■ John Stuart Mill (1806-1873)


Liberalizmin entelektüel gelişmesi içinde yer alan önemli kişilerden biri de
Smith ve Ricardo’nun liberalizminin varisi olan John Stuart Mill (1806-1873) olmuştur.
“Yalnızca servet birikiminden ibaret olmak yerine, daha ziyade ahlaki ve manevi
ilerleme” ifade eden bir sosyal ilerleme felsefesi arayışı içinde olan Mill, kapitalizmin
yapısında var olan rekabetçi süreç ve ekonomik özgürlüğün, en güçlü insani motif olan
kendi çıkarı peşinde koşmanın, ne derece toplumun refahına hizmet edeceği konusunda
şüphe içindeydi.
Sanayi Dönemi’nin ilk yıllarında insanlar güvenliksiz, sağlıksız fabrikalarda, haftanın
altı günü, günde sekiz saatten fazla çalışıyorlar hiçbir sosyal hakları olmadığı gibi sadece
en az geçim düzeyinde bir gelir elde ediyorlardı. Hamile kadın ve çocukların da işçi olarak
çalıştıtıldığı “kan ve gözyaşının” hakim olduğu, perişan bir hayat yaşanıyordu. Bu yüzden
Mill, sosyal ilerlemenin sağlanması için devletin piyasayı desteklemek, onun
başarısızlıklarını ya da zayıflıklarını düzeltmek maksadıyla bazı sınırlı faaliyetler içine
girmesi gerektiğini ileri sürdü. Çocukların eğitimi, fakirlere yardım edilmesi gibi bireysel
girişimlerin toplumsal refahı artırmada yetersiz kaldığı bazı alanlarda seçici devlet
faaliyetlerini savundu. Genel olarak Mill, makul bir etkinlikle uyumlu olacak ölçüde bir
ademimerkeziyetçiliği destekledi. Slogan şöyleydi: “Bilgiyi merkezileştir, gücü dağıt”.
■ Gustave de Molinari (3 March 1819 – 28 January 1912)
He was an economist born in Belgium associated with French laissez-faire liberal
economists such as Frédéric Bastiat and Hippolyte Castille. Living in Paris, in the 1840s,
he took part in the "Ligue pour la Liberté des Échanges" (Free Trade League), animated
by Frédéric Bastiat.
Influence

Some anarcho-capitalists consider Molinari to be the first proponent of anarcho-


capitalism.[1] In the preface to the 1977 English translation Murray Rothbard called
"The Production of Security" the "first presentation anywhere in human history of what
is now called anarcho-capitalism" though admitting that "Molinari did not use the
terminology, and probably would have balked at the name." Austrian School economist
Hans-Hermann Hoppe says that "the 1849 article 'The Production of Security' is
probably the single most important contribution to the modern theory of anarcho-
capitalism."[2] In the past, Molinari influenced some of the political thoughts of
individualist anarchist Benjamin Tucker and the Liberty circle.[3]
The market anarchist Molinari Institute, headed by philosopher Roderick Long, is named
after Molinari, whom it calls the "originator of the theory of Market Anarchism."

■ Frédéric Bastiat

■ Alexis-Charles-Henri Clérel de Tocqueville (1805 1859)


• Amerikan demokrasisi ve hapishaneler üzerinde çalışmış,
• liberal, demokrat ancak, sermaye çevresinin koruyan demokrasi anlayışı,
• öncelikli olan sermaye biriktirme özgürlüğü,

Cezayir Raporları (1841-1847----); Tocqueville’in 1830 yılından itibaren Fransız


idaresi altındaki Cezayir ile ilgili çeşitli rapor ve mektupları mevcuttur. Bu çalışmalarda
yazar, bir taraftan Cezayir’in Fransa için öneminden bahsederken diğer taraftan, o
bölgelerin nasıl kontrol edilmesi gerektiği ve bölgede düzenin nasıl tesis edilmesi lazım
geldiği üzerine düşünür.
-Klasik düşünce, çalışma ve özel mülkiyete odaklı bir insan hakları söylemine sahiptir.
-çalışma ve mülkiyet hakkı, güvenlikle bağlantılıdır ve doğa yasaları gereğidir.
-bölge insanı iktisat bilmemeleri nedeniyle yarı barbar gruplar.
-Türkler bölgeye bilgi ve beceri değil, otoriter yönetim getirmişler.
-cezayirde yeniden doğal düzen tesis edilmelidir; (insanın kendi mutluluğu için
çalıştığı ve mülkiyet edindiği ortam) tocqueville’nin doğal düzeni serbest ticaret
düzenidir. ilk liberaller sanayi devriminden önce yaşadıkları için onların doğal düzeni daha
eşitlikçi bir anlayışa sahiptir ancak tocqueville gibi sanayi devri iktisatçılarının doğal
düzeninde sermaye biriktirimini sağlayacak bir işbölümü esas alınmıştır.
-Buradaki doğal düzen ve serbestlik Fransızlar içindir. Cezayirliler bu doğal
yasalardan nasiplerini alamamışlardır.
-Fransızlar daha üstün ve medeni olduğundan diğerini anlamak onlara düşmektedir.
-Yeni bir düzen için önce güvenlik sağlanmalıdır. Güvenlik olmadan insan hakları ve
demokrasi olmaz.
-Yeni düzen askeri ve otoriter bir yönetim sayesinde kurulabilecektir.
-Güvenliğin temel unsurları; mülkiyet hakları ve bireysel özgürlüklerin korunmasıdır.
Bu haklardan kasıt Fransız işgalcilerin haklarıdır.
-Bu yeni düzen hem Fransızların kendi güvenliklerini Abd-el-Kader önderliginde
ayaklanmıs yerel halka karsı saglayacaktır hem de Cezayir’de bundan sonra ki
Fransızların yönetiminde bir sermaye birikimi rejiminin olusmasına ve devam etmesine
neden olacak hukuki süreçleri insa edecektir.
-Cezayir’in stratejik manada Fransa için öneminin iki nedeni vardır.
1. Cebelitarık boğazına yakın Mers-el-Kebir limanı sayesinde Fransızların
Akdeniz’e giriş çıkışları kontrol etmesi mümkün olmaktadır.
2. İkincisi de Cezayir limanıdır. ticaret limanı ve askerî bir üs olarak
-Başka Avrupa ülkesi veya Müslümanlar ele geçirirse Fransa’nın çıkarlarına ters
-sömürgeleştirmekten öte hakimiyet kurmak gerekmektedir.
-araplar birbirlerine düşürülmelidir.
-arapların iktisadi hayatını kısıtlayarak, açlığa mahkum etmek,
- köylerin boşaltılması, verimli topraklara el konulması, fransadan nüfus
nakledilmesi, Fransızların mülk edinmesi kolaylaştırılmalı
-fransa ile ticareti yerliler değil, Fransız yerleşimciler yapmalıdır.
-kilise ve okulların kurulması
-gelişmemiş bir toplum olduğundan, demokrasi, insan hakları vs.nin gelişmesine çaba
sarf etmeye değmez.
-halkın kontrol altında tutulabilmesi için din eğitimi serbest olmalı dini kurumlara
dokunulmamalı, ancak denetim altında olmalı.
-Tocqueville’in görüşleri Avrupa’daki devrimlerden önce ve sonra oluşan ortama göre
kaymalar göstermiştir.
-Cezayirdeki isyanlar bastırıldıktan sonra da görüşlerinde değişme ve yumaşama
görülmektedir.

■ John Maynard Keynes (1883-1946)

“istihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi’ ilk olarak 1936’da piyasaya çıktı.
John Maynard Keynes, piyasa ekonomisini savunan Klasik iktisat Okulunun ekonominin
otomatik olarak kendiliğinden dengeye geleceği, bir devlet müdahalesine ihtiyaç
duymayacağı yaklaşımını reddetmiş, piyasaların başarısızlığa mahkûm olduğunu ileri
sürmüştür. Ayrıca Keynes’e göre piyasalar eşitlik veya adalet ihtiyacını da garanti altına
almamaktadır.
Keynes temelde Smith’in gizli el düşüncesine bağlı olmakla birlikte ekonomide
devlete daha fazla rol biçmiştir. Her ne kadar kişiler kendi çıkarları konusunda rasyonel
davransalar da bu davranışların toplamı genel ekonomi açısından bazen
irrasyonel olabilir. Devlet bu tür piyasa başarısızlıklarını düzeltmek için devreye
girmelidir.Keynes’in görüşlerini etkileyen olay 1929’da ortaya çıkan “Büyük Buhran”dır. Bu
olay Keynes’e göre gizli elin bazen felaketle sonuçlanan yanılmalara uğrayacağının
delilidir.
1929 Büyük Buhranı’yla birlikte ekonomilerde ortaya çıkan durgunluğun (düşük üretim,
işsizlik) kaynağını “efektif talep yetersizliği”
Keynes’e göre bireyler ve piyasalar, geleceğin bilinemediği, riskleri paylaşmanın veya
kaotik davranışları koordine etmenin etkin bir yolunun olmadığı durumlarda akıllıca
olmayan kararlar alma eğilimindedir. Kendi şahsi çıkarları söz konusu olduğunda kişilerin
rasyonel davranmaları mümkündür fakat kolektif sonuç irrasyonel ve tahrip edici olabilir.
1929’da Amerikan borsası çöktüğünde, yatırımcı- ların ürküp paniğe kapıldıkları
durumlarda neler olabileceği görülmüştür. işte bu yüzden Keynes “psikoloji”yi ve
“beklenti”leri ekonomik analize dahil etmiştir.

1930’lara kadar iktisat bilimi Adam Smith’in Klasik Model’inin dayanaklarını yani
tutumlu olmanın faziletlerini, denk bütçeyi, serbest ticareti, düşük vergileri, altın
standardı nı ve Say Kanunu’nu onaylamıştı.
Keynes ‘Klasik Model’i darmadağın ederek aşağıdaki temel ilkeleri önermişti:
- Tasarruflardaki artış geliri daraltır, ekonomik büyümeyi düşürür. Tüketim yatırımları
teşvik etmede üretimden daha önemlidir: ‘Talep kendi arzını yaratır.’
- Ekonomik durgunluk dönemlerinde mali ve para politikası olabildiğince genişletici
olmalı ve faiz oranları düşük tutulmalıdır.
- Devlet gerektiğinde piyasaya müdahale etmelidir.”

■ Friedrich Hayek (1889-1992)


Kölelik Yolu (The Road to Serfdom-1944) adlı eserinde sosyalizm ve giderek artan
devlet etkisinin bireysel özgürlüklere temel tehdidi
oluşturduğunu ileri sürmüştür.
güvenlik ve özgürlüğe sahip olmanın yegâne yolu devletin rolünü sınırlandırmak ve
güvenliği piyasanın özgür bireylere sağladığı fırsatlardan devşirmekti

■ Milton Friedman (1912-2006)


Hayek’in görüşlerini temel alarak Kapitalizm ve Özgürlük (Capitalism and Freedom-
1962) adlı kitabında Friedman, başkan John F. Kennedy’nin devletçi politikalarına tepki
gösterdi. Güç doğal olarak devlette yoğunlaşmaktaydı ve özgürlüğün karşılaştığı büyük
tehdit gücün yoğunlaşmasından gelmekteydi. Kapitalizmin rekabetçi piyasası gücü
dağıtarak özgürlüğü korumaktaydı.

ç. Temel Varsayımları
Adam Smith
Gerek ülke içinde gerekse ülkeler arasında, özgürlüklerin sağlanması hâlinde, çıkar
çatışmasının değil, mükemmel bir çıkar uyumunun ortaya çıkacağını iddia etmektedirler
Eğer ticaret bütün dünyada serbest olsa idi, bütün ülkeler en yüksek fayda düzeyine
ulaşırlardı ve savaşlara sebep olan ekonomik gerekçeler de ortadan kalkmış olurdu
Dış ticaret de “uzmanlaşma” ve “iş bölümü” sayesinde dünyadaki kaynakların
verimliliğini arttırarak refahın da yükselmesine yol açıyordu.
Mutlak Üstünlük Teorisi’ne göre “hangi malları diğer ülkeden daha ucuza üretiyorsan
bunların üretiminde uzmanlaşarak ihraç etmeli, pahalıya ürettiklerini ise ithal etmelisin.”
David Ricardo
Ancak Smtih’in bu görüşüne şöyle temel bir itiraz yapılabilirdi: “Eğer bir ülke bütün
malları diğerinden ucuza üretiyorsa bu durumda ne yapılacaktır? Ricardo bu eleştiriye
”Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi”ni ortaya atarak vermiştir. Bugün dahi uluslararası
ticaretin mantığını oluşturduğu kabul edilen teori, mutlak üstünlüğe sahip olmadığı
durumlarda dahi bir ülkenin dış ticaretten kârlı çıkabileceğini göstermiştir.
Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisine göre her ülke karşılaştırmalı olarak hangi malları daha
ucuza üretiyorsa o malların üretiminde uzmanlaşmalı ve o malları ihraç etmelidir.
serbest ticaret ülkeleri daha etkin hâle getirir, üretimi artırır, sanayiyi ve gelişimi
teşvik eder.
John Stuart Mill
Yalnızca servet birikimi değil, daha ziyade ahlaki ve manevi bir sosyal ilerleme gereklidir.
sosyal ilerlemenin sağlanması için devletin piyasayı desteklemesi gerekebilir.
Piyasanın başarısızlıklarını ya da zayıflıklarını düzeltmek maksadıyla bazı sınırlı
faaliyetler içine girmesi
John Maynard Keynes
Belirsizlik durumunda bireyler rasyonel davranmayabilirler
Tam rekabet değil eksik rekabet vardır.
Devlet gerektiğinde piyasaya müdahale etmelidir.
Tüketim yatırımı teşvik eder.
Talep kendi arzını yaratır.

Hayek ve Friedman
Klasik liberalizmin değerlerini savunup, devlet müdahalesini eleştirmişlerdir.
d. Uluslararası Ve İktisadi İlişkiler/Politikalar
● Burjuva ve proleterler barışçı ve karşılıklı çıkar ilişkisi kurabilirler.
Ekonomik karşılıklı bağımlılık
● Serbest ticaret, karşılaştırmalı üstünlüklere göre uluslararası işbölümü
● Firmalar ve bireyler arası rekabet
● Pozitif toplamlı bir oyun
e. Uluslararası Sistem Ve Dış Politikaya Etkileri/Yansımaları
● Serbest ticaret
● Uluslararası işbirliği kurumlar
● Evrensel Barış projeleri

3. MARKSİZM
a. Ortaya Çıkışı Ve Gelişimi
Marksizm düşüncesi 19’uncu yüzyılda yaşamış ve kapitalizm ile bu sistemin
savunucusu liberalleri şiddetle eleştirmiş olan Karl Marks’ın (1818-1883) görüşlerine
dayanmaktadır.
Marks’ın çoğu düşünceleri kendisinin ve teorisini geliştirirken iş birliği yaptığı
Friedrich Engels’in yaşadığı zamanda, Sanayi Devrimi’nin ortaya çıktığı dönemde,
ingiltere’deki imalathane ve fabrikalarda gözlemledikleri şartlardan etkilenmiştir.
Ayrıca, o dönemdeki bilimsel çerçevenin, mesela David Ricardo’nun emek değer
teorisinin ve Hegel’in diyalektik felsefesinin etkisi de unutulmamalı-dır. O dönemde,
yetişkinler yanında çocuklar bile korkunç şartlarda çalıştırılıyorlar ve açlık ve bakımsızlık
içinde sefil bir hayat yaşıyorlardı. Marks’ın kapitalizme ciddi eleştiriler yönelttiği böyle
bir ortamdı.
b. Tanımlar
Tarihsel Materyalizm: Marksizme göre insan davranışları ve amacı belirli bir
zamandaki maddi çevre tarafından biçimlendirilmektedir. Bu yöntem Tarihsel
Materyalizm olarak ifade edilmektedir. En genel anlamda tarihsel materyalizm, toplumun
maddi temelinin üretimi ve yeniden üretiminin tarihsel gelişmede belirleyici olduğu
görüşüne dayanmaktadır.
Üretim ve yeniden üretim: Yaşamak ve gelişmek için toplum, maddi varlıklar
üretmek zorundadır. Nasıl tüketmekten vazgeçemezse, aynı şekilde üretmekten de
vazgeçemez. Her toplum düzeninde üretim süreci kendisini daima yenilemek zorundadır.
Üretim sürecinin bu daimi yenilenmesi ya da sürekli yinelenmesi, yeniden üretimdir.
● “Yenilenmesinin kesintisiz bağıntısı ve sürekli akışı içinde görüldüğünde, her
toplumsal üretim süreci, bu yüzden aynı zamanda yeniden üretim sürecidir.”* Üretim
koşulları, aynı zamanda yeniden üretimin koşullarıdır. Üretim kapitalist biçime sahipse,
yeniden üretim de kapitalist biçime sahiptir.
● Yeniden üretim süreci, yalnızca insanların tüketilen malların yerine ve bunlardan
da fazla yeni ürün kitlesi yaratması değil, aynı zamanda toplumun sürekli olarak kendine
denk düşen üretim ilişkilerini de yeniden üretmesidir.
● Basit kapitalist yeniden üretimde, üretim süreci aynı çapta yinelenir; kapitalist,
artı-değeri tümüyle kendi kişisel tüketimi için kullanır.
● Genişletilmiş yeniden üretimde kapitalist, artı-değerin bir bölümünü üretimin
çapını genişletmek, yeni üretim araçları satın almak ve yeni işçi angaje etmek için
kullanır. Sonuç olarak, artı-değerin bir bölümü eski sermayeye eklenir, yani biriktirilir.
Proleter, kapitalist toplumda burjuvazi tarafından sömürülen, emeğinden başka
satacak hiçbir şeyi olmayan emekçidir
c. Öncüleri
Karl Marx (1818-1883)
Friedrich Engels
Lenin (1870-1924)
■ Karl Marks (1818-1883)
“1818'de günümüzde Almanya içinde kalan Rheinland'da doğan Karl Marx, liberal
devlet
görüşünün naif bir görüş olduğu, gelmiş geçmiş tüm devletlerin sınıf baskısının araçları
olduğu düşüncesindedir. Yani bir sınıf devletin kontrolüne sahip olur ve devlet gücünü
ezilen sınıflar üzerinde kendi ekonomik gücünü pekiştirmek için kullanır. Marx'a göre
komünizmin erken aşamalarında devlete ihtiyaç olabileceği halde, komünist toplumun tam
olgunluğa erişmesi ile devlete ihtiyaç kalmayacaktır.
Marks, 19’uncu yüzyıldaki şartlardan ve bilimsel ortamdan etkilenerek kapitalizmin
kapsamlı bir eleştirisini yapmıştır. Liberallerin görüşlerine karşı
çıkan Marks, kapitalizmin, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan burjuva sınıfına
refah sağlarken emekçi kitlelere sefalet getirdiğini belirtmiştir. Ona göre kapitalistlerle
işçiler arasındaki sınıf çatışması kapitalizmin sonunu getirecektir.

ç. Temel Varsayımları
Marks (
● Toplum temel iki sınıfa ayrılmıştır: sermaye sınıfı (üretim araçlarının sahibi) ve işçi
sınıfı (emek ve kol gücü)
● Her sınıf kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder.
● Kapitalist sistem kapitalistlere zenginlik, işçilere sefalet üretmektedir.
● Kapitalistler işçilerin ürettiği artık değere el koymaktadırlar.
● Sınıf ilişkilerindeki yavaş değişim sınıf çatışmalarını besler.
● Sınıf çatışması şiddetlenmesi sonuna, sosyal ilerlemeyi hızlandıracak bir devrimle
yeni bir düzene geçilir.
● Sınıf çatışması kapitalizmin sonunu getirecektir.
● Tarihsel süreç bu aşamalarla ilerlemektedir:
- Kölelik
- Feodalizm
- Kapitalizm
- Sosyalizm
- Komünizm
● Marks’a göre kapitalizm Sonu:
1. Emekten tasarruf eden verimli üretim teknolojilerine yatırım yapılacak, İşsizlik
artacak, Artık değer ve kar azalacak,
2. Fakirleşen işçilerin tüketim gücü azalacak, yetersiz tüketim ve üretim fazlası
oluşacak,
3. Servet dağılımda eşitsizlik artacak, zengin fakir arasındaki uçurum büyüyecek,
Ve Kapitalizm krize girerek devrim şartları oluşacak.

Kapitalist Üretim Süreci, sermaye birikimi, sermayenin yoğunlaşması ve


merkezileşmesi, işsizlik, yoksullaşma ve sınıf çatışması (POLİTİK EKONOMİ Ders
Kitabı Cilt: I, Bölüm IX (Almanca Baskı 1955) Çeviren İSMAİL YARKIN)
1– Yeniden üretim, üretim sürecinin daimi yenilenmesi, sürekli olarak yinelenmesidir.
Basit yeniden üretim, üretimin aynı ölçekte yenilenmesi demektir. Genişletilmiş yeniden
üretim, üretimin genişletilmiş ölçekte yenilenmesi demektir. Kapitalizm için karakteristik
olan, üretimin düştüğü kriz dönemlerinde kesintiye uğrayan genişletilmiş yeniden
üretimdir. Genişletilmiş kapitalist yeniden üretim, sömürü ilişkilerinin sürekli olarak
yenilenmesi ve derinleştirilmesidir.
2– Kapitalizmde genişletilmiş yeniden üretim, sermayenin birikimini ön şart koşar.
Sermaye birikimi, artı-değerin bir bölümünün sermayeye eklenmesi ya da artı-değerin
sermayeye dönüşmesidir. Kapitalist birikim, sermayenin organik bileşiminin yükselmesine,
yani değişmeyen sermayenin değişen sermayeye oranla daha hızlı büyümesine yol açar.
Kapitalist yeniden üretim süreci içinde, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi
gerçekleşir. Büyük üretim küçük üretime kıyasla, büyük ve en büyük işletmelerin bunlar
yardımıyla yalnızca küçük üreticileri değil, aynı zamanda orta kapitalist işletmeleri de
ortadan kaldırdığı ve kendine bağımlı kıldığı tayin edici üstünlüklere sahiptir.
3– Sermaye birikimi ve sermayenin organik bileşiminin yükselmesiyle birlikte,
işgücüne talep de görece azalır. İşsizlerden oluşan bir yedek sanayi ordusu ortaya çıkar.
Nedeni geniş köylü kitlelerinin yıkıma uğramasında yatan kapitalist tarımdaki işgücü
fazlası, tarımsal nüfus fazlasına yol açar. Kapitalist birikimin genel yasası, zenginliklerin
sömürücü azınlığın elinde yoğunlaşması ve emekçilerin, yani toplumun ezici çoğunluğunun
sefaletinin artması demektir. Kapitalizmde genişletilmiş yeniden üretim, işçi sınıfının
görece ve mutlak yoksullaşmasını kaçınılmaz olarak birlikte getirir. Görece yoksullaşma,
işçi sınıfının kapitalist ülkelerin ulusal gelirindeki payının azalmasıdır. Mutlak
yoksullaşma, işçi sınıfının yaşam düzeyinin doğrudan düşmesidir.
4– Kapitalizmin temel çelişkisi, üretim sürecinin toplumsal karakteriyle mülk
edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkidir. Kapitalizmin gelişmesiyle bu çelişki
giderek daha fazla keskinlik kazanır ve burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf
antagonizması derinleşir.
Lenin
● Lenin’e göre kapitalist ülkeler emperyalizm yoluyla kapitalizmi dünyanın çeşitli
bölgelerine yayarak aşırı üretimlerini buralara boşaltmakta ve kapitalizmin sonunu
geciktirmektedir.
● Kapitalizmin kendi için yeni evreler oluşmaktadır. Önce tekelleşme, sonrasında
emperyalizm.
1. dünya savaşı emperyalist genişleme isteklerinin neden olduğu bir savaştır.

d. Uluslararası Ve İktisadi İlişkiler/Politikalar


Marks
● Toplumsal hayatın bütün yönlerinin metalaşması ve kapitalist ilişkilerin derinleşmesi
● Rekabet ve kar maksimizasyonu burjuvanın işçileri insafsızca sömürmeye yöneltiyordu.
● Kapitalizmin olumlu yönleri de vardır;
- Kölelik ve feodalizmi bitirmiştir.
- dinamik yapısı hayat standardını yükseltir ve toplumu dönüştürür.
- sosyalizme geçiş için gereken şartları hazırlar.
Lenin
Marks’ın sınıf mücadelesine dayanan görüşlerini, kapitalizmin uluslararası etkileri ve
devletler arasındaki ilişkileri açıklamakta kullanmıştır. Ona göre kapitalizmin etkileri
zengin sanayi ülkelerinin üretim ve finans yapıları vasıtasıyla fakir, gelişmekte olan
ülkelere yansıtılmaktadır.
Zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki ilişki bağımlılık, sömürü ve eşitsiz gelişme
oluyordu. Burjuvaları proleterleri sömürmeye iten sebeplerin aynıları, kapitalist merkez
ülkeleri, gelişmemiş
ülkeleri sömürmeye itiyordu.
e. Uluslararası Sistem Ve Dış PolitikayaEtkisi/Yansımaları

KRONOLOJİ

● 1611-12 İktisatçı Turquet ekonomi politik ifadesini kullandı.

ilk olarak 1615 yılında, Fransız iktisatçı Antoine de Montchrestien ekonomi politik
ifadesini kullandı görüşü yaygınsa da Turquet tarafından bu tarihten yaklaşık dört yıl
önce bu ifadenin egemen devletin yurttaşları karşısındaki görevleriyle ilişkili olarak
kullanıldığı gerçektir.

● 1776 Adam Smith ‘Ulusların Zenginliği’


“Klasik iktisat 1776 yılında Adam Smith’in ‘Ulusların Zenginliği’ adlı kitabıyla doğdu.
Adam Smith Newton hayranıydı, zaten ‘yöntem’ konusundaki kitabı da Newton
üzerinedir. Newton fiziği, doğadaki ‘denge’ durumundan yola çıktı ve ‘denge’ kavramını en
temel prensiplerden biri olarak kabul etti. Bu nedenle ‘denge’ kavramı Klasik iktisat’ı n da
en temel prensiplerinden biri oldu. Sorular, ‘dengenin
bozulması’ ve ‘dengeye geliş’ parantezinde seyretti. ister ‘denge’de, ister ‘eksik denge’ de
seyretsin, iktisadi mekanizmayı hareket ettiren vazgeçilmez yasa ise hep ‘arz ve talep’
olarak kaldı. ‘Arz ve talep’ temel yasa olmaya da devam ediyor.

● 1848 Komünist Manifesto


Karl Marx ve deyim yerindeyse sağ kolu Friedrich Engels 1848'te yayınladıkları
Komünist Manifesto bir dönüm noktası oldu: ‘Komünist devrim egemen sınıfları tir tir
titretiyor. işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur; oysa tüm
dünya onların olabilir. Dünyanın tüm işçileri, birleşiniz...’

● 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı


İngiltere hegemonya konumunu kaybetti.
ABD kendi kabuğuna çekilme politikasına geri döndü

● 1929-1030 Büyük Buhran

ABD korumacı politikalar uyguladı ve buhranın tüm dünyaya yayılmasına katkı sağladı.

● 1934 ABD Kongresi Karşılıklı Ticaret Anlaşmalarını onayladı.


1934 yılında bu izolasyoncu politikalara son verme yönünde adımlar atılmaya başladı.
ABD Kongresi’nin onayladığı Karşılıklı Ticaret Anlaşmaları Yasası diğer ülkelerle gümrük
tarifelerinin indirilmesi konusunda görüşmeler yapılmasına imkân vermekteydi. Yeniden
liberalleşme yolunda adımalar atılmaya başlandı.
● 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı
Avrupa Devletleri tamamen güçlerini kaybettiler
ABD’nin hegemonya dönemi başladı.
Siyasi ve ekonomik olarak iki kutuplu dönem başladı. Kapitalist ve Sosyalist dünya
kendi askeri, siyasi ve ekonomik kurumlarını oluşturmaya başladılar.

● 1945 Birleşmiş Milletler Kuruldu


Birleşmiş Milletler, büyük bir tahribat yaratmış korkunç bir savaş sonrasında,
uluslararası ilişkileri istikrara kavuşturmak ve barışı daha sağlam temeller üzerine
oturtmak için 1945 yılında kuruldu.

● 1944 Bretton Woods Anlaşması


ABD liderliğinde kurulan uluslararası düzenin ilk kurumları ortaya çıkmaya başladı.
ABD, savaşın yerle bir ettiği dünya ekonomisini ayağa kaldırmak üzere, Almanya ve
Japonya ile savaşan bütün devletleri New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods
kasabasına davet etmişti.
Bretton Woods’un en önemli sonucu ise savaş sonrası dünya ekonomik sistemine altın
ve Amerikan dolarının baz alınacak olmasıydı. ABD dünya altın rezervinin üçte ikisine
sahip olduğundan Amerikan dolarının rezerv para birimi olması kaçınılmazdı. Böylece ABD
savaştan sonra siyasi ve askeri olduğu kadar ekonomik bakımdan da dünya liderliğine
yükselmişti.
IMF (Uluslararası Para Fonu): uluslararası parasal işbirliğinden sorumlu
DB (Dünya Bankası): Gelişmekte olan ülkelere yardımları düzenlemek

● 1947 GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)


dünya ticaretinin serbestleştirilmesine yönelik görüşmeler

● SSCB önderliğinde sosyalist blok ve bu bloka ait ekonomik işbirliği


örgütü olan COMECON kurulmuştur.
● Bir anti-Sovyet Birliği oluşturma peşindeki
ABD, bunu gerçekleştirmek için Marshall Planı çerçevesinde Avrupa ülkelerine
büyük yardımlarda bulundu

● 1968-1971 yılları arasındaki gelişmeler


ABD’nin çı-karları ile bir bütün olarak uluslararası kapitalist sistemin çıkarları arasında
ayrışma yaşanmasına neden oldu. Bu dönemde ABD’de ekonomik büyüme yavaşladı ve
diğer Batı Bloku ülkeleri ABD’yi pek çok sahada geçmeye başladılar. ABD dünyadaki
ekonomik hâkimiyetini kaybetmeye başlamıştı. Sonunda ABD, Bretton Woods sisteminin
sürdürülmesi konusundaki yükümlülüklerine son verdi.
● 1973 ve 1979 Petrol Krizleri
Petrol Üreten Ülkeler Örgütünün (OPEC) petrol fiyatları nda meydana getirdiğ i
büyük oranlı artışlar

● 1970’ler uluslararası ekonomi politik yeni bir disiplin dalı olarak ilgi görmeye başladı
Uluslararası ekonomi politik yeni bir disiplin dalı olarak 1970’lerden itibaren ilgi
görmeye başlamıştır. Bu ilginin ortaya çıkmasında uluslararası olaylar etkili olmuştur. Bu
olaylar arasında, özellikle OPEC’in uyguladığı petrol ambargosu ve Bretton Woods
sisteminin yıkılması önem taşımaktadır. Bu olayların ortaya çıkardığı teorik ve pratik
problemler, bilim adamları nı ve politika yapımcılarını ekonomi ve politikayı bir arada
düşünmeye itmiştir.
UEP, var olan klasik araştırma sahalarında hakim olan Ortodoks anlayışın bir
eleştirisi olarak gelişmiştir.

● 1995 Dünya Ticaret Örgütü kuruldu.


GATT, sanayi malları çerçevesinde dünya ticaretini serbestleştirmek üzere kurulmuşken
DTÖ, tarım ve hizmetler sektöründe de ticaretin serbestleştirilmesini hedefleyen,
bunun yanında fikrî mülkiyet haklarının korunmasını da önceliğine alan, yaptırım gücü
yüksek bir kuruluş olmuştur.
● 11 Eylül 2001 New York’taki İkiz Kulelere saldırı
Washington ve New York'a düzenlenen saldırılardan sonra dünya, Irak ve
Afganistan'ın işgaline, Bali, Madrid ve Londra'daki bombalı eylemlere tanık oldu, Başkan
Bush'un 'terörle savaş doktrini' uzun uzun tartışıldı. ABD, Irak, Afganistan ve
Pakistan'da yürüttüğü operasyonlara 4 trilyona yakın para harcadı.
-----------------------------------------------------------------
Homeostatic (homeostatique): Bir sistemin kendi iç dengesini sağlaması, iç ortamını
düzenlemesi.
Negentropic (negentropique): negatif entropi, bir sistemin entropisini azalma eğilimi,
entropiye karşı savunma hali

Anarko kapitalizm (ayrıca voluntarizm, liberteryen anarşizm, özel mülkiyet anarşizmi


veya serbest piyasa anarşizmi ile ifade edilebilir)[1] özel mülkiyet hakkına, [2] iktidar
müdahalesinin reddine ve temel toplumsal etkileşim mekanizması olarak rekabete dayalı
serbest piyasanın savunusuna dayanan siyasal düşüncedir.[3] Anarko kapitalizm, özel
mülkiyeti şu şartlarda meşru görür: bir emek ürünü ise, ticaret etkinliği nin bir sonucu
ise veya hediye olarak elde edilmiş ise.[4] Ekole göre, anarko kapitalist toplumda;
serbest piyasa işleyişini, toplumsal kurumları, yasa uygulamalarını, güvenliği ve altyapıyı,
devlet yerine kar amaçlı rekabete dayalı şirketlerin, yardım derneklerinin veya
gönüllülüğe dayanan birliklerin düzenlemesi öngörülür.[5]
Anarko kapitalizm, piyasa teorisyenleri Gustave de Molinari, Frederic Bastiat ve Robert
Nozick ile birlikte Amerikalı bireyciler Tucker ve Spooner gibi düşünürlerin fikirleri ile
şekillenmiştir [6] Bir tür bireyci anarşizm biçimi olarak karakterize edilir [7] Fakat,
Tucker ve Spooner'ın çizgisinde olan bireyci anarşizmden farklı olarak, anarko kapitalizm
emek değer teorisini ve onun normatif uygulamalarını reddeder. Anarko kapitalist
düşünceler agorizm ve piyasa merkezli özgürlükçü sol felsefelerin gelişimine katkılarda
bulunmuştur. [8]
Anarko kapitalizm hem doğal haklar[9] hem de faydacı (utilitarian)[10] temelde
savunulmuştur. Anarko kapitalizmin, kapitalist doğasından kaynaklanan sebeplerle
anarşist düşünce içindeki yeri tartışmalıdır.[11] Özellikle komünist anarşist hareket
içinde olanlar, Rothbard gibi bireyci anarşistleri anarşizm yazınından dışlama
taraftarıdır. [12] Rothbard uzlaşmaya dayalı değişimi ifade eden serbest piyasa
kapitalizmini, [13] onu yoketmek üzere baskıcı yöntemler kullanan hükümet ve büyük
şirketler arasında bir birliktelik olarak tanımladığı devlet kapitalizminden ayırır. [14] Bu
bağlamda Rothbard "kapitalizm"i anarşizmin en yetkin ifade biçimi ve aynı şekilde
anarşizmide kapitalizmin en yetkin ifade biçimi olarak tanımlamıştır.[1
D. DİĞER ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK YAKLAŞIMLARI

Modern Dünya Sistem Teorisi

Rasyonel Seçim Teorisi

İnşacılık

Feminist Eleştiri

Hegemonyacı İstikrar Teorisi


TABLO-1: ULUSLARARASI EKONOMİ POLİTİK KONUSUNDA TEMEL YAKLAŞIMLAR
Merkantilizm / Realizm / Milliyetçilik Liberalizm Marksizm
Öncüleri Johann Gottlieb Fichte Klasik Liberalizm Karl Marx (1818-1883)
Alexander Hamilton (1755-1804) John Locke Friedrich Engels
Friedrich List (1789-1846) David Hume Lenin (1870-1924)
François Quesnay (1694-1774)
Klasik Liberalizm
Adam Smith (1723-1790)
J. Stuart Mill (1806-1873)
Frederic Bastiat
Keynesyen Liberalizm
John Maynard Keynes
Neoliberalizm, neomuhafazakarlık
Friedrich Hayek (1889-1992)
Milton Friedman (1912-2006)
, Ludwig Von Mises, ve
Ayn Rand
Temel Analiz ● Devlet (Ulusal Ekonomi) ● Birey, Firma, piyasa Sınıf, kapitalist sistem
Birimi
Amaç Devletin gücünü artırmak Bireylerin refahını artırmak Sınıf çıkarlarının desteklemek
Ana temalar devlet, devlet gücü laissez-faire, serbest piyasalar, çıkar Kapitalizm, sınıf çatışmaları
ve güvenlikle maksimizasyonu
Piyasa Devlet kontrolünde Arz ve talep kanunları ve fiyatlar Ulusal ve uluslararası sınıf çıkarları tarafından
mekanizması sevk ve idare edilen piyasalar
Siyaset-Ekonomi Birleşik; Ayrı; Politika Ekonomiden türer;
İlişkisi Ekonomi devlet gücünü değiştirir, politikaya Ekonomi politikadan ayrı tutulmalıdır. Politika (üst yapı) ekonomiye (altyapı) bağımlıdır.
bağımlıdır.
Uluslararası ve Devletlerarası çatışma, nispi kazanç, birinin Bireyler ve devletler arasında uyum, dayanışma, Sınıflar ve devletlerarası çatışma, sistem hakim
İktisadi ilişkiler diğerine göre daha fazla kazanması (kötümser) mutlak kazanç, herkesin kazanması (iyimser) grupların çıkarlarına hizmet eder. (kötümser)
Temel Ekonomi YURT iÇi: Sanayi politikaları (sektörel müdahale) YURT iÇi: Serbest ticaret ve minimum devlet YURT iÇi: Serbest ticaret ve minimum
Politikası ULUSLARARASI: Stratejik ticaret (sınırlı müdahalesi devlet müdahalesi
koruma) ULUSLARARASI: Serbest ticaret ve sermaye ULUSLARARASI: Serbest ticaret ve
akımları sermaye akımları
TABLO-2: DÜNYA EKONOMİ POLİTİĞİNDE ÖNEMLİ DÖNEMLER VE KIRILMALAR
Dönem
Tarih Öncesi Dönem Avcı-toplayıcı toplumlar.
İlkel Topluluklar Üretim yok.
İhtiyaçlar doğadan karşılanıyor.
● Yerleşik hayata ve tarıma geçildi, Üretim
MÖ. 5000-3000 başladı.
İlk Uygarlıklar Dönemi ● Malların mübadele ihtiyacı doğdu
Kölelik ● Mallar takas (değiş tokuş / trampa) edilirdi.
● İhtiyaçlar en temel ihtiyaçlardı.
● Fiyata dayalı mübadele sistemi
MÖ. 3000- Antik Yunan
MÖ. 7. ve 6. yy.larda Fenikeler ve İyonyalılar
Dönemi
ticarette öndeler
Kölelik

Feodal toplum yapısı: Önce yakın sonra uzak ülkelerle ticaret


*Toprak sahibi senyör Önemli ticaret yollarının ortaya çıkması (ipek yolu,
*Toprağı işleyen köylü, serf baharat yolu)
Ortaçağ *Zanaatkarlar
Feodalizm
 Tarım toplumunun krizi mevsimlere bağlı,
ancak iç mekanizmalarla denge sağlanıyor.
 Nüfus artışı daha büyük bir sorun ve
ilerde feodalizmin çözülmesine neden oluyor.
15-18. yy. arası  Deniz ticaretinin gelişmesi  Feodalitenin çözülmesi ve Ulus Liberalizmin Temelleri: 17’nci yüzyıl Fransa’sına
Feodalizmin Çözülmesi  15. ve 16 yy. lar Venedik, Ceneviz ve devletlerin ortaya çıkışı kadar gitmektedir. Merkantilizme tepki olarak
Ulus devletler Osmanlılar ticarette lider  Merkantilist anlayışın doğuşu ve dış gelişmiştir. Fransa’da Fizyokratlar olarak bilinen
Coğrafi Keşifler  18. ve 19. yy.larda İngiltere ticarette ticarete hakim olması bir grup filozofun liderliğini yapan François
Merkantilizm lider  Merkantilist politikaları eleştiren liberal Quesnay (1694-1774) devletin piyasalara
Kapitalizme Geçiş  Yeni ticaret yolları ortaya çıkması görüşler yayıldı. müdahalesine karşı çıkmış ve bunun bazı istisnalar
 Yeni toprakların ve kaynakların  Liberal ticaret anlayışı hakim dışında topluma zarar verdiğini ileri sürmüştür.
keşfedilmesi  19. yy.a kadar ticaret daha çok tarımsal Fizyokratların felsefesi “bı-rakınız yapsınlar,
 Keşfedilen Amerika kıtasından getirilen üretime dayalı bırakınız geçsinler” anlamına gelen laissez-faire,
altın ve gümüş, ticarette trampa/takasın yerini  Sermaye birimi başlıyor. laissez-passer (okunuşu, lese fer lese pase
almıştır. Feodalizmin regülasyonları ve Kapitalizme geçiş şeklindedir) idi.
 Keşifler ve deniz aşırı ticaret sonunda süreci
zenginleşen Avrupa
 Güçsüz tüccar sınıfının güçlü bir
burjuvazi sınıfına dönüşmesi
 1776, 9 Mart Adam Smith “Milletlerin Pierre-Joseph Proudhon (15 Ocak 1809 -
Zenginliğinin Doğası ve Nedenlerine Dair Bir John Stuart Mill (1806-1873) liberalizmin iç Besançon - 19 Ocak 1865 -Passy) Fransız
İnceleme” eleştirisi; “ahlaki ve manevi ilerleme” ifade eden ekonomist ve düşünür, anarşist, federalist
 Klasik İktisat Teori (Adam Smith) bir sosyal ilerleme felsefesi arayışı…  mülkiyet hırsızlıktır. Mülkiyet insanların
 Modern iktisadın doğuşuyla geleneksel David Ricardo (1772-1823) zararınadır; çünkü işsizliği, üretim fazlasını,
ticaretin yerine yeni ticaret kuralları oluştu. fabrika aşamasının teorisyenidir iflasları, yıkımları o doğurur.
 Öncesinde devletlerin ekonomi ----------------------------------------------------  Kendi hukuk kurallarına göre kurulmuş
politikaları vardı, piyasanın gelişmesi ile iktisat Alexis-Charles-Henri Clérel de Tocqueville olan ve bireylerin yetkisini aşan devlet her türlü
bilimi oluştu. Piyasanın kuralları anlaşılmaya (1805 1859) meşru temelden yoksundur.
çalıştı.  Amerikan demokrasisi ve hapishaneler  belirsizlik iyidir.
üzerinde çalışmış,  İnsanın insan tarafından yönetilmesi
 1789 Fransız İhtilali  liberal, demokrat ancak, sermaye köleliktir
 Modern devlet oluşuyor. çevresinin koruyan demokrasi anlayışı,  Mutlak özgürlük
1776 -1870  Sermaye birikimi hızlandı.  öncelikli olan sermaye biriktirme  iktisadın siyasete üstünlüğü
Kapitalizm  orta sınıf gelişti özgürlüğü,
Klasik İktisat Kuramı  Sanayi Devrimi  Cezayir notları; Arapları kontrol etmek Johann Kaspar Schmidt (25 Ekim 1806 – 25
Sanayi Devrimi  1830 Fransa’da Temmuz Devrimi için otoriter önermeleri var. Haziran 1856), Max Stirner adıyla tanınan Alman
 1848 Fransa’da Şubat Devrimi anarşist düşünür.
 Devrimler Fransa’da başarılı olamadı Thomas Robert Malthus (1766 - 1834) İngiliz
ancak tüm Avrupa’da etkileri görüldü, İtalyan ve nüfusbilimci ve ekonomi politik teorisyeni.
Alman birliklerinin oluşmasına katkı sağladı. Karamsar kuramlarıyla ünlenmiş
 İnsan nüfusu besin maddelerin artışından
Klasik Kuramcılara göre daha hızlı artar.
 Para tüketim ve değişim aracıdır. Başka  Toplumsal sefaleti önlemek için nüfus
iş için kullanılmaz planlaması gerekir.
 Belirsizlik iyidir. insanları çalışmaya iter,  Kamusal yardımlar ve müdahalelere
 Objektif öğelerle açıklamalar karşıdır
 Üretim, arz, maliyet konuları ağırlıklı
 serbest ticaret üretimi teşvik eder,
“genel fayda “ oluşur.
1870. yy.-1. Dünya Savaşı  1870’lere kadar klasik iktisatta yeni bir NeoKlasik İktisatçılar / Faydacı Liberal
Neoklasik İktisat Düşüncesi gelişme yok. Tarihçi okul, sosyalistler ve Monilari ve Tocqueville – Sosyal Haklar; İktisatçılar
İngiltere liderliği - Pax müdahalecilerin eleştirileri bir yenilenme  İşçilere yardım eden kamusal yardım  Karl Menger (Avusturya) 1840-1921
Britannica ihtiyacı doğurmuştur. kuruluşlarını eleştirir. molinari, tocqueville Avusturya Okulu kurucusu
 Sağlıksız ve ağır çalışma koşulları, hamile  Yardımlar özel kuruluşlar çerçevesinde  Eugen Böhm-Bawerk (Alman) 1851
ve çocuk işçiler ve gönüllü olmalıdır. Toplumun fakirlere yardım 1914) ; Marx’ın sömürü teorisini eleştirir. sömürü
 İşçilerin sosyal hakları yok zorunluluğu yoktur –molinari olmadığını söyler.
 Liberalizmi eleştiren farklı düşünce  Fakirlerin fakirliğinden toplum sorumlu
akımları gelişti (Milliyetçilik, Marksizm) değildir. Bastiat, molinari, tocqueville
 ABD ve Almanya iktisatçılar öncülüğünde  Toplum onlar için vergi vermek zorunda
bebek endüstrilerin korunmasına dayalı neo değildir. –molinari  Stanley Jevons (İngiltere)
merkantilist politikalar gündeme geldi.  Özel yardımlarında tek şartı verimliliktir,  F.G. Knut Wicksell (İsveç)(1851-1926)
 Milliyetçi ve neo-merkantilist ekonomiler bu nedenle dini kurumların yardımlarını
kaynak ve Pazar yetersizliği nedeniyle onaylamıyor. –molinari  Leon Walras (İsviçre)
emperyalist politikalara yöneldiler.  insan verimsiz, işlevsiz bir kul değil Frédéric Bastiat devrim karşıtı, piyasa yanlısı
 Döviz Kuru Sistemi: Altın Standardı verimli bir köle olmalıdır. –molinari liberal
 özel yardım kuruluşları din ve siyasetten Gustave de Molinari (1819 –1912)
Neoklasik İktisat Düşüncesi Gelişiyor. uzak durmalıdır. molinari, tocqueville  Kölelikten zencileri anlıyor, köle ticareti
 sübjektif öğelere verirler,  Molinarinin özel yardım kuruluşları ve yetiştirilmesi işini bir mal ticaretinden veya
 subjektif değer teorisi: değer objektif günümüz sivil toplum kuruluşlarına tarımsal üründen bahseder gibi normal bir
olarak ölçülebilir değildir, tüketicilerin elde benzemektedir. şekilde tarif ediyor.
ettiği faydaya göre göre değişir.  Günümüzdeki liberal politikalar, kurumlar  İşçi köle gibi kullanılmalı, aynı ekonomik
 tüketim, talep ve fayda (imf, dünya bankası), Washington kurallara tabiidir.
 Fayda, genel fayda değil, kullanılan malın uzlaşmalarındaki uzlaşılarında öne çıkan  İşçi ücreti tıpkı köle gibi yaşamsal
faydasıdır. demokrasi ve kurumları bu düşüncelerin maliyete göre belirlenmeli,
 marjinal değer teorileri: değeri yansımalarıdır..  İşçi köle gibi yaşamalı, işten atma tehdidi
belirleyen toplam fayda değil marjinal faydadır,  Tocqueville ; özel yardım vakıflarının en sopa olarak kullanılmalı.
yani birim mal artışının sağladığı fayda. önemli özelliği yardım isteyenlere otomatik  İşçiye nazaran daha karlı bir emek
 olarak yardım sunmamasıdır: karşılığında fakir kaynağı olan köleliğin kaldırılmasını eleştiriyor.
topluma uyum gösterecek, patrona itaat edecek,  İşçi kendisine kölelere sağlanan sosyal
aksi halde yardım kesilmeli, fakir kendini koşulları tek başına sağlayamaz ve verimi düşer
güvende hissetmemeli,  önemli olan ekonomik verimlilik ve
 verimsiz çalışan fakirler ve dilenciler sermaye birikiminin sağlanması
topluma zararlıdır, önlem alınmalıdır.  Özgür işçi disiplinsiz olur
İngiltere hegemonya konumunu kaybetti  1914-1918 1. Dünya Savaşı
NeoKlasik ABD kendi kabuğuna çekilme politikasına geri
İktisat döndü ve korumacı politikalar uyguladı.
Anlayışı

 Düşük üretim ve işsizliğin hakim olduğu John Maynard Keynes (1883-1946)  1929 “Büyük Buhran” Amerikan
1. Dünya durgunluk  Ekonomik durgunlukta müdahaleci para ve Borsasının Çökmesi
Savaşı  Belirsizlik maliye politikalarını savunur.  1936 Keynes “genel teori” adlı eseri
Sonrası  Piyasaya devlet müdahalesi, devletçilik,  Tam istihdam teorisine karşı yayımlandı
Lidersiz korumacılık gündeme geliyor.  Ekonomi kendiliğinden dengeye gelmez.  1939-1945 2. Dünya Savaşı
Buhran
Dönem  Keynes klasik iktisadın çözümsüz kaldığı  Savaşı durdurmak için yazıyor.
Dönemi ve
buhran dönemine uygun yeni iktisat teorisi Düşünceleri savaş zamanı uygulanamıyor, savaş
Savaşa Giden
geliştiriyor. sonrası sisteme şekil veriyor.
Süreç
 Keynesyen politikalar kapitalizmin  belirsizlik savaşa neden oluyor, toplumsal
regülasyon sürecini başlatıyor. (homeostatik) sorunlar oluşuyor.
 Görüşleri merkez ülkeler tarafından
dikkate alınıyor. Çevre ülkeler ilgilenmiyor.

1944-1975  John Maynard Keynes (1883-1946)’in  Belirlilik 1944 Bretton Woods Anlaşması (Keynes Planı)
düşünceleri Bretton Woods ile uygulamaya  Yüksek oranlı büyüme 1945 Birleşmiş Milletler Kuruldu.
geçiyor.  Batı bloğunda istikrar ve refah  1947 GATT anlaşması
 Liberal ekonomik politikalar devlet  Küresel ekonominin oluşması  Liberal Ekonominin Uluslararası Kurumları
Bretton Woods Sistemi kontrolünde İMF,DB,GATT
Keynesyen İktisat  altın-dolar standardı  GATT ilkeleri: Serbest Ticaret, ticaret
Refah Devleti  Döviz Kuru Sistemi: Bretton Woods engellerin azaltılması, ayrımcılığın olmaması,
ABD liderliği (Pax Sabit Kur sistemi karşılıklı tavizler vs
Americana)  faiz oranlarını merkez bankası belirliyor,
 Düşük enflasyon
 Bazı mallarda ithal kotalar vardı, ithal
ikamecilik vardı.
 İşsizlik ve durgunluğun bir arada  Belirsizlik  1973 ve 1979 Petrol krizleri ve
görülmesi anlamına gelen stagflasyonun ortaya  eskiye dönüş amborgolar
çıkması  piyasalaşma  ABD - Sovyetler Birliği ilişkilerinde
 ABD’nin ekonomik gücü gerilemeye  kurasızlaşma – deregülasyon yaşanan yumuşama
başladı.  esnek iş payasası  Güvenlik problemleri önemi nispeten
 Bretton Woods kur sisteminin çökmesi  taşeron firmalar azalttı. Soğuk savaşın şiddeti azaldı.
 Esnek Kur sistemine geçildi  sosyal güvenlikten yoksun emek  Az gelişmiş ülkeler açısından ise Kuzey -
 Bretton Woods kurumlarının zayıflaması Güney çatışması Doğu - Batı gerginliğinin önüne
 Keynesyen politikaları eleştiren Tepki olarak; geçmeye başlamıştı.
1975 sonrası neoliberalizm/neomuhafazakarlık güçlü bir akım  Yeni Ekonomik korumacılık arttı  1970’lerin sonunda Çin’in bazı alanlarda
Neoliberal Ekonomi Modeli olarak ortaya çıktı.  Tarife dışı engeller yayılmaya başladı serbest piyasaya girişi
 Hayek ve Milton Friedmann’ın neoliberal  Ekonomi politik yaklaşımı güç kazandı.  Neoliberal liderler Margaret Thatcher ve
fikirleri etkili olmaya başladı. Ekonomik problemler ve ekonomik güvenlik öne Ronald Reagan
 Ekonomiyi özgürleştirmek ve ekonomik çıktı
büyüme
 Devletin küçülmesi, Piyasa üzerinde
devlet kontrolünün azalması

Soğuk Savaş Sonrası Dönem Soğuk savaş ve iki kutuplu sistem sona erdi İyi Yönetişim: devletle ekonomi arasındaki ilişki Washington Uzlaşması-devlet piyasa karşıtlığı
– 11. Eylül 2001 İdeolojik çatışmalar azaldı, güvenlik konularının ve etkileşimin belirli bir tarzda düzenlenmesidir. -1990 J.Williamson
öncelik derecesi azaldı İyi yönetişimde; Piyasayı kurala bağlayan, istikrar • Mali disiplin, • kamu harcamalarının getirisi
Eski doğu bloku ülkelerinin bazıları merkezi planlı sağlayıcı makro ekonomik politikalar sağlayan, yüksek alanlara kaydırılması, • vergi reformu,
-WashingtonPost ekonomiden piyasa ekonomisine geçtiler. piyasayı destekleyen kurumları tedarik eden, serbest faiz oranları, • rekabetçi döviz kuru,
Washington Süreci Döviz Kuru Sistemi: Esnek Kur sistemi maliyetleri azaltan, sivil toplumun gelişmesini ticaretin serbestleştirilmesi, • doğrudan yabancı
Küreselleşme yeniden ön plana çıktı sağlayan bir devlet kastedilmektedir. Devlet yatırım, • özelleştirme, engellerin kaldırılması, •
Ekonomik konular önem kazandı yönetimin etkinleştirilmesi, esnekleştirilmesi. mülkiyet haklarının güvenceye alınması.
Yeni teknolojiler ve iletişim sermaye hareketlerini Karşılıklı etkileşimine açık yönetim,  1991 SSCB yıkıldı
hızlandırdı. Sosyal sermaye; sosyal ilişkiler, çevreye güven  1995 Dünya Ticaret Örgütü kuruldu.
Yeni yatırım ve kar fırsatları ortaya çıktı. ve sorumluluk, toplumun normlarına uyma isteği,  1997 Asya Finansal Krizi ve sonrasında…
ABD’ye ve küreselleşmeye yönelik emperyalizm kamu malları, ağlar, kültür, kolektif faaliyeti Post Washington Uzlaşması-devletin piyasa
eleştirileri arttı. kolaylaştıran ağlar ve normlar. sentezi/denge
 Devlet önemli, devletin özellikle eğitimve
Post Washington; teknoloji alanlarında yatırım yapması gerekli
Devlet-Piyasa Sentezi Piyasanın daha iyi işlemesi için gereken kurumların  Devletin payını azaltmak değil, devletin
oluşturulması, iyi yönetişim, demokrasi ve sivil yeniden yapılandırılması gerekli, düzenleyici
ABD liderliğinin yeniden toplumun geliştirilmesi konuları önem kazanmıştır.  Serbest piyasayı canlandıracak bir
güçlenmesi Keynesyen iktisattan farklı olarak piyasa piyasa-devlet sentezi-Asya modelleri buna
kusurlarının analizi ve düzeltici kurumların inşası örnek oldular
üzerine odaklanılmıştır.  Piyasa-devlet birbirini tamamlayacak
 Yalnız belli sektörleri geliştirme
politikası geri plana itildi.
 ithal ikame ve ihracata dayalı kalkınma
modellerinin sentezlenmesi. başlangıçta ithal
ikamesi ve korumacılık yavaş savaş ihracata
dönük sisteme geçiş

Az gelişmiş ülkelerin borçlarında artış 2001 Ekonomik Krizi


Küreselleşme karşıtlığının artması 2001 – 11 Eylül Saldırıları
11 Eylül Sonrası Gelişmiş ülkelerde meydana gelen ekonomik Afganistan’ın işgali
günümüz ekonomisi krizler, işsizlik 2. Irak Savaşı
Küresel terörizm 2008 Ekonomik Krizi
ABD karşıtlığının artması Avro Bölgesi Ülkeleri Borçlanma Krizleri
Yeniden bir belirsizlik ve güvensizlik ortamı
oluştu.
İslamofobi ve yabancı düşmanlığı arttı.
Döviz Kuru Sistemi: Esnek Kur sistemi
Çok uluslu üretim
Ülkelere arası büyük boyutlarda finansal akımlar
Sermaye hareketleri çok hızlı ve kontrol edilmesi
zor
Ülkeler arası büyük boyutlarda ticaret
Ekonomik bütünleşme ve küreselleşme
DÜNYA SİSTEMİ

Modern dünya sistemi teorisinin temel tezi, dünya ekonomisinin hakim bir merkez, buna
bağımlı bir çevre ve bu ikisi arasında bir yarı-çevre içerdiği şeklindedir. Bu teoriyi
ortaya atan Wallerstein’e göre merkez ülkeleri çevre ülkelerini, Lenin’in iddia ettiği gibi
aşırı üretimi boşaltacak bir piyasa olarak görmek yerine, ucuz ham madde temini
amacıyla eşitsiz mübadele yoluyla tahakküm altına almaktadır.

■ Immanuel Wallerstein –“dünya sistemi”


● World systems theory (Wallerstein 1974) is a grand sociological, Marxist-
inspired, dependency theory (Chirot & Hall 1982)
● From Marxism, the influences are historical materialism, the concern for
totality, the transitory nature of some social forms, the centrality of competitive class
struggle, and the dialectics of contradiction.
● From dependency theory, the influences are a neo-Marxist critique of economic
development, particularly in Third World countries, and Latin American liberation
theology.
● Kapitalizm ilk ve tek tarihsel sosyal sistemdir ve ilk nüveleri 15.yy’ın sonlarında
görülmüştür;
● 16.yy’da Avrupa’da ortaya çıkan, 19.yy ile birlikte de dünyaya yayılan ve hala da
bütün dünyada etkisini sürdüren bir sistem olan KAPİTALİZM, uluslararası ilişkilerin
anlaşılmasında temel belirleyici yapı taşıdır;
● Her sosyal sistem bir bütündür, ulus-devletler de kapalı sistemler değildir, geniş
bir bütünün parçaları biçiminde algılanmalıdırlar;
● Dünya tek bir kapitalist ekonomiden oluşmakta, ulus-devletler ayrı ve paralel
tarihlere sahip olmaktan çok, akibetleri “dünya ekonomisi içindeki durumlarına” göre
belirlenmektedir;
● Kapitalizmin daimi ve gerekli niteliği zengin (merkez) ve fakir (çevre) bölgeler
hiyerarşisinden oluşan bir dünya sisteminin varlığıdır; (merkez ülkelerin lehine işleyen bir
emek bölüşümü)
● “Yarı çevre-semiperiphery” kavramını geliştirmiştir;
● Bu bölüşüm, dünya sistemi içinde devletlerin belirli hiyerarşik sınıflara
ayrılmasına sebep olmakta ve uluslararası sistem bu şekilde yeniden tarif edilmektedir;
● Günümüzdeki dış ticaret modelleri ülkeler arasındaki bu iş bölümü tarafından
belirlenmiştir.
● Devlet egemenliği denilen şey de bir mittir; modern devlet hiçbir zaman tam
otonom siyasal bir varlık değildir;
● Devletler arası sistemin kuralları “ortak rıza” ve “kabulle” değil, “güçlü
devletlerin arzuları” doğrultusunda şekillenmektedir;
● Hiyerarşik olarak örgütlenmiş olan bu sistemde, devletlerin otonomileri
üzerindeki kısıtlamaların ana belirleyicisi de bu “hiyerarşi”dir. (piramitsel bir yapı)
Rasyonel seçim teorisi insanların çeşitli ekonomik, politik ve sosyal konularda aldıkları
kararları anlamaya ve değerlendirmeye yarayacak bir karar alma modeli sunar. Bu teoriye
göre karar alıcılar alternatif davranışları, stratejileri ve bunların sonuçlarını anlayıp
bunlarla ilgili hesaplamalar yapacak yeterli bilgiye sahiptirler.
Rasyonel seçim teorisinin en faydalı yönlerinden biri uluslararası ekonomi politikte
meydana gelen değişiklikleri anlamamıza yardımcı olmasıdır. Buna göre, değişen ulusal
politikaların değişen ulusal çıkarlara dayanması gerekmezdi. Ulusal politikalarda meydana
gelen değişiklikler, daha ziyade, aktörlerde, onların çıkarları nda ve politikanın kurumsal
çerçevesinde meydana gelen değişikliklerin bir kombinasyonu olarak ortaya çıkarlar.
Rasyonel seçim teorisinin uluslararası ekonomi politik açısından getirdiği çok önemli bir
kavram da rant arayışı kavramıdır.
Ekonomide rant kıtlıktan doğan bir gelirdir. Bazı mallar doğal olarak kıttırlar. Fakat
hükûmetler de uyguladıkları politikalarla bazı mallarda suni kıtlıklar meydana
getirebilirler.
Bu suni kıtlıktan kâr elde etmeye çalışan kişilere rant-arayıcısı denilmektedir. Bu kişiler
rant elde etmek için hükûmet politikalarını etkilemeye çalıştıkları nda rant- arayışı içine
girmiş olurlar.
Hükûmetler uyguladıkları politikalarla bazı mallarda kıtlıklar, dolayısıyla rant kazancı
ortaya çıkarabilirler.

Kısacası, rasyonel seçim yaklaşımı bize, kamu politikalarının, bireysel tüketicilerden


şirketlere, devletlere ve hatta bazı uluslararası organizasyonlara kadar değişen çeşitli
aktörler tarafından yapıldıklarını hatırlatmaktadır. Kamu çıkarı her zaman en azından
bazı kişilerin özel çıkarlarını yansıtmaktadır. Uluslararası ekonomi politikte kararların
nasıl alındığını anlamak için farklı aktörlere, bunların çıkarlarına ve içinde faaliyet
gösterdikleri kurumsal çerçeveye bakmamız gerekmektedir.

İnşacılık, fikirlerin ve inançların kişilerin, kurumların, hatta devletlerin kimliklerini ve


çıkarlarını nasıl biçimlendirdiği üzerinde durmakta devletlerin tercihlerinin farklı sosyal
değerleri ve inanç sistemlerini yansıttığını ileri sürmektedirler.
Uluslararası ekonomi politik konusunda inşacılık akımının beş temel varsayımından
bahsedilebilir:
1. Kişilerin ve grupların fikirleri, inançları, değerleri ve kimlikleri uluslararası
ekonomi politiği anlamak açısından kilit önemdedir.
2. Fikirler, değerler, inançlar ve kimlikler sosyal olarak inşa edilirler.
3. Fikirler, değerler vb. sosyal güçler olup askerî veya ekonomik faktörlerden
daha önemlidirler.
4. Çatışma ve iş birliği farklı değerlerin ve inançların ürünleridirler.
5. Değişiklikler, bireylerin ve diğer aktörlerin değerlerinde ve inançlarında zaman
içinde meydana gelen değişmeler incelenerek açıklanabilir.

Uluslararası Ekonomi Politik konusundaki geleneksel yaklaşımlara yönelen eleştirileri ve


alternatif görüşleri tanımlamak Alternatif yaklaşımlar arasında yer alan rasyonel seçim
teorisi insanların çeşitli ekonomik, politik ve sosyal problemler karşısında nasıl karar
verdiklerini anlamaya yarayacak bir model sunmaktadır. Bu teoride karar vericilerin
çeşitli konulardaki alternatif davranışları, stratejileri ve bunların sonuçlarını anlayıp
objektif olarak değerlendirebilecek bilgiye sahip oldukları varsayılır.
Uluslararası ekonomi politik alanında rasyonel seçim analizinin sağladığı çok önemli bir
kavram rant-arayışı davranışıdır. Hükûmetler uyguladıkları politikalarla bazı mallarda
suni olarak kıtlıklar meydana getirebilmektedirler. Bu kıtlıktan kâr elde etme peşinde
olan kişilere rant-arayıcısı denilmektedir.
Bir başka alternatif görüşü oluşturan inşacılara göre devletlerin tercihleri farklı sosyal
değerleri ve inanç sistemlerini yansıtmaktadır. Devletler yalnızca politik aktörler olmayıp
toplumun değer ve inançlarını yansıtan normlara, kurallara ve kurumsal yapılara bağlı
oldukları ölçüde aynı zamanda sosyal aktördürler.
Uluslararası ekonomi politik alanındaki feminist eleştiri, cinsiyetin çeşitli sosyal, politik
ve ekonomik konuları nasıl etkilediği üzerinde odaklanan bir yaklaşımdır. Feminist
eleştiri, ekonomik analizin yeniden üretim ve gıda ihtiyacının sağlanması gibi bazı önemli
konuları göz ardı etme eğiliminde olduğunu belirtmektedir. Yalnızca ücretli işler
değerlendirmeye alınmaktadır ve çok yakın zamana kadar bunlar erkeklerin yaptıkları
işlerdi.
Bunlar üzerine yapılan vurgu erkeklerin devletler ve piyasalar içinde sahip oldukları güç
ve hâkimiyeti yansıtmaktadır.
Hegemonyacı istikrar teorisine göre çok zengin ve güçlü bir ülke diğer devletleri veya
bütün bir uluslararası sistemi belli bir süre için hâkimiyeti altına alır ve bu süre içinde
uluslararası ekonomi politik ile ilgili çeşitli unsurları düzenleyen bir kurallar seti
oluşturur.
Hegemonyacı istikrar teorisine göre güçlü bir devlet, klasik kolonicilikte olduğu gibi güç
kullanarak başka ülkeleri sömürmek yerine, küresel kamusal mallar arz ederek, karşılıklı
menfaat ilişkileri geliştirmek suretiyle diğer ülkeler üzerinde hâkimiyet kurmaktadır. Bu
teori biraz problemli bir teoridir. Çünkü örnek olarak gösterilen ingiltere ve ABD hiçbir
zaman küresel çapta bir hâkimiyet kurmamışlardır. ingiltere diğer Avrupa devletleri ile
ABD ise Sovyetler Birliği ile dünyanın önemli bir kısmını paylaşmışlardır. Bu açıdan dünya
hiçbir zaman tek kutuplu olmamıştır. Bugün de ABD dünyaya hâkim durumda değildir.
ABD çok güçlü bir ülke olmasına rağmen, son 2012 yılındaki Suriye krizinde de görüldüğü
gibi Rusya ve Çin dengeleyici güçler olarak olaylara müdahale edebilmektedirler. ABD ne
küresel çapta güvenlik sağlayabilmekte ne de tam anlamıyla küresel bir para sunarak
dünya ekonomisine hâkim olabilmektedir.
Dolar küresel ödeme aracı olarak hâlâ önemlidir ancak Avro’nun rekabeti ile karşı
karşıyadır ve ABD açıklarının doğurduğu dolar bolluğu hem dünya ekonomisi hem de ABD
ekonomisi açısından istikrarsızlık meydana getirmektedir.
DERS NOTLARINDAN ÖNEMLİ İLAVELER
sabit bir üretim kaynağı olmayan paradır. ülkesi, dili, dini yoktur. tek amaç para ile para
kazanmaktır. ülkeleri ele geçirmek için temel ekonomik güçleri ele geçirilir.

You might also like