You are on page 1of 2

Serkan DOĞAN

YALNIZLIK ve BAŞARI

Yalnızlık, başarı getirir mi? Başarılı insanlar yalnız olmak zorunda mıdır? Bu sorulara cevap vermek
göründüğü kadar kolay değildir. Her şeyden önce yalnızlığın herkesçe kabul edilen kesin bir tanımı
yoktur. Kişiden kişiye göre değişir yalnızlığın manası. Nitekim yazar bu kitapta, kendi algıladığı biçimde
yalnızlığın tanımını yapıyor. Dolayısıyla bu sorulara herkes birbirinden farklı cevap verecektir. Bazıları
yalnızlıkla başarının ne alakası var canım diyebilirken, bazıları yalnızlık başarıyı getirir diyebilir. Ben ise
biraz kendi özgeçmişimden bazı sahneler sunup kendi tanımlarıma açıklık getireceğim.

8 yaşındayken, arkadaşlarımla dışarıda çok seyrek olarak oynardım ve evden fazla dışarı çıkmazdım.
Doğrusu hiç istemiyordum dışarı çıkmak. Ortada bir tercih, bir irade var yani. Ortada 2 seçenek var
ve ben dışarı çıkıp oynamamayı seçiyordum. Öte yandan bir şeylerle de uğraşmam gerek. Babamın
dediğine göre kitaplıktan en ilginç bulduğum kitapları alıp saatlerce okuyormuşum ve akşamları
hararetli tartışma programları izlemeyi seviyormuşum. Doğal olarak o yaştaki bir çocuğun ağır kitaplar
okuması ve okuduğunu anlaması beklenemez. Anlamak önemli değil zaten, önemli olan anlamaya
çalışmak. Bu bir olgunluk göstergesidir. Sanırım lisede edebiyat öğretmenim bana sen çok olgun
Serkan demesinin altında çocukken edindiğim bu alışkanlıklar yatar.

Lisedeyken karşıma çıkan Matematik Dünyası adlı dergiyi bir anlık gaflete düşüp aldığımda hayatımın
180 derece değişeceğini tahmin edemezdim. Bu dergi bana modern matematiğin yanında tek başına
kalmayı sorgulamayı, düşünmeyi ve olaylar ve düşünceler karşısında nasıl bir tavır takınmam
gerektiğini öğretti. Tek başıma kalıp yazıları okurdum. Ben de bana öğretilmeye çalışılan her bilgiyi
temeline kadar sorguladım, özellikle deney ve gözlem içeren dersleri. Doğal olarak bu tavrı takınarak
diğer arkadaşlarımdan daha iyi anlıyordum. Daha açık konuşmak gerekirse okuldakiler anlamanın
gerçek manası nedir bilmiyorlardı. Bense anlayıp anlamadığımı kolayca anlayabiliyordum. Bundan
dolayı karşıma bir problem çıktığında, bu problemin nedenleri nedir? Sonuçları nedir? Bu problemi
nasıl çözmek gerekir? Bu sorular arasındaki bağlantıları görebiliyorum. Dolayısıyla problemi çözmeye
diğerlerine göre daha yakınım. Bu problem her ne ile alakalı olursa olsun.

21. yüzyılda bilgiye ulaşım çok kolay olduğundan, bir şeyler bilmek sizi daha ileri taşımaz. Öne
çıkabilmek için daha farklı becerilere sahip olmalısınız. Herkes bilgiye sahiptir, ama çok azı bilgiye
yorumlama yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla iş hayatında ve akademik hayatta fark yaratmak
istiyorsanız bilgiyi yorumlamayı, problem çözmeyi, iki bilgi arasında ilişki kurmak gibi meziyetleriniz
olmalı. Kısacası analitik düşünmeyi öğrenmelisiniz. Düşünmek, yalnız kalmak demektir. Saatlerce
masa başında oturup bir olay, bir problem, bir fikir üzerine düşünmek belki gereksiz gelebilir size,
ama beyninizi düşünmeye itmenin en etkili yollarından biridir. Siz ve zihniniz dışında kimse yok. İlk
başta bunu başarmanız çok zor ama eğer bir kere yalnız kalıp aklınızla konuşmaktan zevk aldınız mı
bir daha bırakamazsınız tecrübeyle sabit.

Elinizi kaldırın dersem elinizi kaldırırsınız. Başınızı çevirin dersem başınızı çevirirsiniz, ama düşünün
dediğim zaman ne yapacaksınız? Nasıl düşünür ki insan? İnanın bu sorunun cevabını ben de
bilmiyorum. Zaten cevabını bilsem bu konu hakkında bir kitap yazardım herkes öğrenirdi. Düşünmek
iradeden bağımsız bir şeydir. Büyük filozofların ve bilim adamlarının hayatlarına baktığımızda
zamanlarının çoğunu yalnız geçirdiklerini görürüz. Hiç şüphe yok ki başarılarının ve ünlerinin sebebi
düşünmek için yalnız kalmalarında. Yazımı George Bernard Shaw ‘a ait bir sözle bitiriyorum :“Yılda üç
veya dört kereden fazla düşünen çok az kişi vardır. Size bunu söyleyen ben bile ünümü haftada iki
veya üç kez düşünmekle yapmışımdır.”

You might also like