You are on page 1of 35

6

B Ö L Ü M

SOLUNUM
SİSTEMİ
ENFEKSİYONLARI
Akut Trakeit ve Akut Bronşit
Akut Trakeit ve
Akut Bronşit 19
Prof. Dr. Oğuz Kılınç

AKUT TRAKEİT Başlangıç aşamasında fizik bakıda yüksek ateş


gibi nonspesifik bulgular saptanır. İlerleyen dö-
Trakeanın bakteriyel enfeksiyonudur. Erişkin yaş
nemde stridor, öksürük, seste kalınlaşma, taşikar-
grubunda nadirdir. Daha çok çocukluk yaş gru- di, trakeal hassasiyet saptanır. Özellikle çocuklar-
bunda görülür. Literatürde laringotrekobron- da ayırıcı tanıda crup ve epiglottit düşünülmelidir.
şit olarak da isimlendirilir. Trakea mukozasının Bu hastalıklara göre akut bakteriyel trakeitte daha
bakteriyel invazyonu sonucu muko-pürülan sek- yüksek ateş ve toksik görünüm sözkonusudur, ay-
resyon oluşması temel patolojidir. Bu invazyon rıca rasemik epinefrin ve sistemik steroid tedavisi
lokal ve sistemik inflamatuar yanıta neden olur. krupta klinik iyileşme sağlarken akut bakteriyel
Bakteriyel trakeit sıklıkla akut viral solunum trakeitte klinik değişiklik yaratmaz.
yolu enfeksiyonu sonrası ortaya çıkar. Geçirilmiş Akut bakteriyel trakeitin tanısı öykü ve fizik
viral enfeksiyonun geçici lokal ya da sistemik im- bakıya dayanır. Laboratuar bulgusu olarak lökosi-
mun yanıtı bozduğu düşünülür. Bu durum bakte- tozun bulunması tanıyı destekler. Ancak lökositoz
rilerin invazyonunu kolaylaştırır. Bu teoriyi des- olmaması tanıyı ekarte ettirmez. Periferik yayma-
tekleyen başka bir veri, akut bakteriyel trakeitin da immatür hücrelerde artış görülebilir. Kan kül-
kışın viral enfeksiyonlardan sonra daha sık görül- türünde nadiren etken üreyebilir.
mesidir. Akut bakteriyel trakeit tanısında radyolojik
bulguların katkısı yoktur. Ancak aşırı mukus sal-
Etkenler gısıyla havayolu obstrüksiyonu oluşursa lobar ata-
lektazi zaman zaman oluşabilir. Akut bakteriyel
Akut bakteriyel trakeitte en sık görülen etkenler trakeitte kesin tanı bronkoskopiyle konur. Bron-
Morexella catarrhalis, S. aureus, S. pneumoniae, ve koskopi aynı zamanda epiglottit gibi ayırıcı tanıda
H. influenza’dır. düşünülmesi gereken hastalıkların ekarte edilme-
sini de sağlar. Tipik bronkoskopi görüntüsü mu-
Klinik ve tanı kozada diffüz eritem ve mukopürülan sekresyon-
dur. Bu değişiklikler bazı olgularda sağ ve sol ana
Akut bakteriyel trakeitli hastalarda klinik tanı ir- bronşa kadar ilerleyebilir. Bronkoskopik lavaj elde
delendiğinde genellikle viral solunum yolu en- etken üretmek için kullanılabilir. Önceden anti-
feksiyonu geçirme öyküsü vardır. Öksürük, ateş, biyotik tedavi görmemiş olgularda etken üretme
sternum arkasında yanma hissi, boğaz ağrısı en sık oranları %62-87 düzeyindedir. Bronkoskopi uygu- 171
ortaya çıkan semptomlardır. lama kararı olgu bazında değerlendirilmelidir.
Tedavi göstergesidir. Bakteriyel enfeksiyon olduğunu
6 göstermez.
Akut bakteriyel trakeit tedavisinde en olası etken-
Akut bronşit ayırıcı tanısında gastro-özefagial
ler olan S. aureus, M. catarrhalis, S. pneumoniae,
reflü, öksürük varyant astım, çevresel ajanlara
H. influenzae’yı hedef alacak şekilde beta-laktamaz
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

maruziyet, alerji, kalp yetmezliği, endobronşiyal


inhibitörlü beta-laktam ya da 3. Kuşak sefalosporin
tümör düşünülmelidir. Akut bronşit tanısı öykü-
(seftriakson) tercih edilmelidir. Metisilin rezistan S.
ye dayanır. Laboratuar ve radyolojik olarak tanıya
aureus söz konusuysa vankomisin tedavisi başlan-
götürecek özellikli bulgu yoktur.
malıdır. Tedavi süresi ortalama 10-14 gündür.

AKUT BRONŞİT Tedavi

Akut bronşit, alt solunum yollarının bir bölümü- Akut bronşit için oluşturulmuş tedavi rehberle-
nün inflamasyonuyla karakterize bir hastalıktır. rinde antibiyotik önerilmemektedir. Bunun tek
En önemli semptomu öksürüktür. Üst solunum istisnası Bordetalla pertussise bağlı akut bronşit-
yolu enfeksiyonundan farkı öksürüğün 5 günden tir. Bu durumda 3 gün süreyle azitromisin ya da
uzun sürmesidir. 7 gün süreyle klaritromisin kullanılmasının uzun
süreli eritromisin kullanılmasıyla benzer sonuç
vermektedir. Kısa süreli tedavide yan etki daha az
Etkenler görülmektedir. Bronkospazmı olan hastalarda in-
Etiyolojisinde çoğunlukla viral ajanlar rol oynarlar. haler bronkodilatör, uykuyu bozacak ya da günlük
Akut bronşit’e en sık neden olan virüsler influen- yaşamı etkileyecek düzeyde öksürüğü olanlarda
za, parainfluenza ve respiratuar sinsityal virus’dur. dekstrometorfan ve kodein preraparatları ya da
Bakteriyel etkenlerin saptanma oranı %10 dan az- guaifenesin kullanılabilir. Bu tedavilere dirençli
dır. En sık rastlanan bakteriler Bordetella pertussis, inatçı öksürükte semptomlar geçinceye kadar in-
M. pneumoniae C. pneumoniae’dır. haler kortikosteroid de kullanılabilir.

Klinik ve tanı Kaynaklar


1- Türk Toraks Derneği Erişkinlerde Toplumda gelişen
Akut bronşitin klinik özelliklerine bakıldığında
Pnömoni Tanı ve tedavi Uzlaşı Raporu, Türk Toraks
öksürüğe balgam ve hışıltılı solunum eşlik edebi- Dergisi, 2009; 10 (ek 9): 10
lir. Bu bulgular bronşlarda aşırı duyarlılık oldu- 2- Türk Toraks Derneği Akut Bronşit ve KOAH ve Bron-
ğunun göstergesidir. Bu durum solunum fonksi- şektazi Alevlenmelerinde Antibiyotik Tedavisi Uzlaşı
yon testi ile gösterilebilir. Bronş aşırı duyarlılığı Raporu, Türk Toraks Dergisi 2009; 10 (Ek 7): 3
enfeksiyondan ortalama bir hafta sonra ortaya 3- B Al-Mutairi, V Kirk. Bacterial tracheitis in children:
çıkar ve 2-3 hafta kadar sürer, bazı olgularda bu Approach to diagnosis and treatment. Paediatr Child
süre daha uzun olabilir. Klinisyenler tarafından, Health 2004;9(1):25-30.
4- Perry D. Mostov, DO. Treating the Immunocompe-
semptom olarak pürülan balgam bulunması bak- tent Patient Who Presents with an Upper Respiratory
teriyel enfeksiyon olarak değerlendirilir. Halbuki Infection: Pharyngitis, Sinusitis, and Bronchitis Prim
pürülan balgam inflamasyonun nonspesifik bir Care Clin Office Pract 2007; 34: 39–58

172
Pnömoniler
Pnömoniler 20
Prof. Dr. Abdullah Sayıner

Pnömoni, bir mikroorganizmanın akciğerlere 3. Bağışıklığı baskılanmış hastalarda gelişen


ulaşması ve çoğalması sonucu akciğerlerde oluşan pnömoni.
yangısal süreçtir. Mikroorganizmalar, akciğere
orofaringeal sekresyonların aspirasyonu, inhalas-
yon, bakteremi ya da komşu bir odaktaki enfeksi- TOPLUMDA GELİŞEN PNÖMONİ
yonun doğrudan yayılmasıyla ulaşabilirler. Pnömoni tanısı
Pnömoni gelişebilmesi için, bir mikroorganiz-
manın akciğere ulaşmasının yanısıra, bu sırada, Pnömoni tanısı, temel olarak yüksek ateş ve solu-
akciğerin temizleme mekanizmalarının (öksürük num semptomları (öksürük, balgam çıkarma, gö-
refleksi, mukosiliyer klirens, alveoler makrofajlar ğüs ağrısı / yan ağrısı) olan bir hastada uygun fizik
vb) ve bağışıklık sisteminin yeterince etkin çalış- inceleme bulgularının ve akciğer grafisinde yeni
maması gereklidir. Bu süreçte alveoller yangısal infiltrasyonların saptanması ile konulur.
eksuda ile dolarlar. Diğer yandan, özellikle yaşlı (> 65 yaş) ve/veya
Enfeksiyon dışı etkenler de, alveollerde konso- komorbiditesi (KOAH, kalp yetmezliği, diabetes
lidasyonla seyreden benzer süreçlere neden olabi- mellitus, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaci-
lirler (aspirasyon pnömonisi, radyasyon pnömoni- ğer hastalığı vb) olan hastalarda klinik tablo farklı
tisi vb), ancak bu bölümde kapsanmayacaklardır.
olabilir. Bu hastalarda ateşe, genel / solunum dışı
Pnömoni tüm dünyada ve ülkemizde önemli
bir mortalite nedenidir. Ulusal Hastalık Yükü Ra- semptomlar (halsizlik, iştahsızlık, kas ağrıları, bi-
poru’ na göre, halen ülkemizde en yüksek morta- linç bulanıklığı vb) eşlik edebilir.
liteye neden olan beşinci hastalıktır. Yaş grupları Her ne kadar pnömoni tanısı koyabilmek için
ayrı ayrı değerlendirildiğinde, 0-14 yaş grubunda akciğer grafisinde yeni infiltrasyonlar saptanması
ikinci, 60 yaş üstü grupta 6. sırada yer almaktadır. zorunlu ise de, bir başka zorunluluk ta, pnömoni
gibi ölümcül olabilecek bir enfeksiyonun teda-
Pnömoni üç ana grupta değerlendirilmektedir: visinin gecikmemesidir. Yüksek ateş ve solunum
1. Toplumda Gelişen Pnömoni (TGP): Kişi, semptomlarıyla gelen ve akciğer oskültasyonunda
toplum içinde normal yaşamını sürdürürken ge- pnömoniyle uyumlu bulgular saptanan bir has-
lişen pnömonidir. tada, var olan koşullar nedeniyle akciğer grafisi
2. Hastanede Gelişen Pnömoni (HGP): Kişi, çekilmesinde sorun yaşanıyorsa (film çekilecek
herhangi bir nedenle hastaneye yatışından en az 48 merkezin uzak olması, hava koşullarının hasta-
saat sonra ortaya çıkan pnömonidir ve hastane flo- nın oraya ulaşımını güçleştirmesi vb), radyografik
rasında bulunan mikroorganizmalarla enfeksiyon kanıt elde etmeden de pnömoni tedavisine başla-
geliştiği kabul edilir. Yatışı izleyen ilk 48 saatteki nabilir. Ancak, böyle hastalarda, ilk fırsatta filmin
pnömoniler toplumda edinilen mikroorganizma- çekilmesinin sağlanması hastanın doğru tedavi ve
ların yol açtığı enfeksiyonlardır. izlemi için önemlidir. 173
Fizik inceleme atipik pnömonilerde ise subsegmental infiltras-
6 yonlar, dağınık yama tarzında ya da retiküler opa-
Pnömoni gibi solunum sistemini etkileyen tüm
siteler görülür.
hastalıklarda, yaşamsal fonksiyonlar değerlendiril-
3. Fizik bakı: Radyolojik bulgulara paralel ola-
melidir. Kan basıncı ve nabız ile birlikte hastalığın
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

rak, tipik pnömonilerde belli bir bölgeye lokalize


ağırlığı hakkında önemli bilgi verir. Ateş yüksek-
raller ve/veya tüber sufl duyulur. Atipik pnömo-
liği, tanı aşamasında ve hastanın antibiyotik teda-
nierde oskültasyon normal bulunabilir ya da dağı-
visine verdiği yanıtın değerlendirmesinde önemli
nık, görece az sayıda raller duyulabilir.
bir parametredir.
Pnömonide patolojik olarak, alveoller eksuda 4. Kan sayımı: Tipik pnömonilerde genellikle
ile dolmakta, buna karşılık bronşlar açık kalmak- lökositoz ve nötrofili, atipik pnömonilerde normal
tadır. Bu nedenle, solunum yollarında oluşan solu- lökosit sayısı saptanır.
num sesleri, alveollerde filtrasyona ya da kırılma- Tüm bu dört alanda tipik pnömoni özellikleri-
ya uğramadan toraks duvarına ulaşabilmektedir. nin saptanması, pnömokoksik pnömoni için olduk-
Santral bronşlarla toraks duvarı arasındaki akciğer ça anlamlıdır ve antibiyotik olarak penisilin / amok-
parankiminin tümüyle konsolide olduğu olgular- sisilinin güvenle seçilebilmesini sağlar. Ancak, bir
da tüber sufl duyulabilir. Peribronşiyal bölgelerde ya da daha fazla alanda, tipik pnömoni ile uyumlu
oluşan yangısal süreç nedeniyle de, periferik hava- olmayan özellik olması durumunda, kesin bir yargı-
yolları ekspirium sonunda kapanırlar ve inspiriu- ya varılamaz. Bu durumda, tedavide hem tipik hem
mun sonuna doğru yeniden açılmaları sonucu ral- atipik patojenlerin kapsanması gereklidir.
ler duyulur. Bronkopnömonide inspiryum sonu
(ince raller) yanında pürülan bronşit nedeniyle Akciğer radyogramı
orta –kaba (inspirium başı) raller de duyulabilir ve
genellikle konsolidasyon bulguları saptanmaz. Her ne kadar pnömoni tanısı koyabilmek için ak-
Solunum sistemi muayenesinde vibrasyon to- ciğer grafisinde yeni infiltrasyonlar saptanması zo-
rasik (palpasyon) ve matite/sonorite (perküsyon) runlu ise de, bir başka zorunluluk ta, pnömoni gibi
değerlendirilmesi günlük yaşamda duyarlılıkları- ölümcül olabilecek bir enfeksiyonun tedavisinin ge-
nın çok düşük olması ve oskültasyonla aynı bilgi- cikmemesidir. Yüksek ateş ve solunum semptom-
lerin elde edilebilmesi nedeniyle yapılmamaktadır. larıyla gelen ve akciğer oskültasyonunda pnömo-
niyle uyumlu bulgular (tutulan akciğer alanlarında
raller ve/veya tüber sufl) saptanan bir hastada, var
Klinik tablo olan koşullar nedeniyle akciğer grafisi çekilmesin-
Toplumda gelişen pnömonilere tipik (ör. Strepto- de sorun yaşanıyorsa (film çekilecek merkezin uzak
coccus pneumoniae) ve atipik olarak nitelenen bak- olması, hava koşullarının hastanın oraya ulaşımını
teriler (Chlamydophila pneumonia, Mycoplasma güçleştirmesi vb), radyografik kanıt elde etmeden
pneumonia ve Legionella pneumophila) neden ola- de pnömoni tedavisine başlanabilir. Ancak, böyle
bilmektedir. “Atipik” tanımlaması, hem farklı ya- hastalarda, ilk fırsatta filmin çekilmesinin sağlan-
pısal özellikleri olması (hücre duvarı bulunmama- ması hastanın doğru tedavi ve izlemi için önemlidir.
sı), hem de diğer bakterilerden görece farklı klinik Akciğer grafisindeki opasiteler, yangısal sü-
tablolara yol açmalarından kaynaklanmaktadır. reçte alveollerin eksudayla dolmasına bağlıdır.
Tipik (Streptococcus pneumoniae’ ye bağlı) ve Pnömokoksik (tipik) pnömonilerde daha sıklıkla,
atipik bakterilere bağlı pnömoniler genel popülas- akciğerin bir bölümünde yoğunlaşan konsolidas-
yonda klinik olarak kesin bir şekilde ayırt edile- yon (lober pnömoni olarak tanımlanabilmektedir)
mezler; ancak özellikle 65 yaşından gençler ve eşlik gözlenirken (Resim 1), atipik pnömonilerde daha
eden hastalığı olmayanlarda (TGP Grup 1) tipik ve sıklıkla dağınık, yama ya da buzlu cam tarzında ya
atipik pnömoniler arasında dört farklı özellik göz- da retiküler opasiteler görülebilmektedir (Resim
lenebilmektedir: 2). Ama tüm pnömonilerin ortak radyografik özel-
1. Klinik tablo: Tipik pnömonilerde akut ve liği hava yollarının süreçten etkilenmemesi ve açık
alevli bir başlangıç, yüksek ateş ve ön planda solu- kalmasıdır. Bir konsolidasyon alanında, havayla
num semptomları (öksürük, balgam, göğüs ağrısı); dolu bronşlar radyolüsent tübüler yapılar olarak
atipik pnömonilerde, semptomların daha yavaş görünürler ve buna hava bronkogramı adı verilir.
ortaya çıktığı, sıklıkla farenjit ve/veya sinüzit ve/ Uygun antibiyotik tedavisinin gecikmesi du-
veya larenjitin ve genel semptomların (halsizlik, rumunda ya da Diyabetes Mellituslu ve bağışıklığı
iştahsızlık, kas ağrıları vb) eşlik ettiği, ateşin sub- baskılanmış hastalarda pnömoni komplikasyon-
febril düzeyde kaldığı bir tablo vardır. ları (parapnömonik plörezi, ampiyem(Resim 3)
2. Radyolojik bulgular: Tipik pnömonilerde ge- ve akciğer absesi) (Resim 4) gibi komplikasyonlar
174 nellikle lokalize yoğun bir konsolidasyon vardır; görülebilir.
20

Pnömoniler
Resim 3. Bilateral nonhomojen pnömonik infiltrasyon
+ sağ akciğerde ankiste parapnömonik sıvı ve ampiyem
Resim 1. Sağ üst lobda hava bronkogramı içeren konso- komplikasyonu gelişimi.
lidasyon alanı (Mikrobiyolojik olarak kanıtlanmış S. pne-
umoniae pnömonisi)

Resim 2. Mycoplasma pnömonisine bağlı bilateral ya-


malı infiltratlar, retiküler gölgeler(oklar).

Rutin laboratuvar incelemeleri Resim 4. Sağ üst lobta lober pnömoni ve alt lob superior
Rutin incelemelerde, sıklıkla normal bir lökosit segmentte hava-sıvı seviyesi gösteren abse gelişimi.
sayısı ve dağılımı saptanmakla birlikte, bu özellik
atipik bakterilere bağlı pnömoninin ayırt edilmesi
için yeterli değildir.
Diğer yandan, böbrek ve karaciğer fonksiyon nisi olan hastalarda sıklıkla nitelikli balgam örneği
testleri, serum elektrolit düzeyleri hastaların meta- elde edilememekte, örnek alınan hastaların yarı-
bolik durumlarının ve dolayısıyla prognozlarının sından çoğunda etken belirlenememektedir. Ayrı-
belirlenmesi, hastaneye yatış kararlarının verilme- ca, bilindiği gibi balgam kültürlerinin sonucu en
si, antibiyotik seçimi ve doz belirlenmesi açısından iyi koşullarda dahi 24-48 saatte klinisyene ulaşa-
önemlidir. bilmektedir. Buna karşılık, izleyen bölümlerde de
anlatıldığı gibi, bu hastaların özelliklerine bakıla-
Mikrobiyoloji rak olası etkenler tahmin edilebilmekte ve ampirik
antibiyotik seçimi rahatlıkla yapılabilmektedir.
Teorik olarak, enfeksiyonu olan hastalarda etke- Bu nedenlerle, özellikle ayaktan izlenebilecek
nin belirlenmesi uygun antibiyotik seçimi açısın- hafif pnömonili hastalarda balgamın bakteriyolo-
dan yararlıdır. Ancak, toplumda gelişen pnömo- 175
jik incelemesi yapılmayabilir. Buna karşılık, olanak
ve deneyim varsa, nitelikli balgam örneklerinin Chlamydophila IgM ve IgG antikorları) hem yete-
6 Gram boyalı preparatlarının incelemesi, olası et- rince duyarlı ve özgül değildir, hem de konvalesan
kenin belirlenmesi ve antibiyotik seçimi açısından dönemdeki antikorlarda titre artışının araştırılma-
yararlı olur. Nitelikli bir balgam örneğinin incele- sı gereği nedeniyle uzun sürede (> 3 hafta) sonuç
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

mesinde, mikroskopta her küçük büyütme alanın- verirler.


da 10’dan az epitel hücresi (üst solunum yolu sek- Ayaktan ve hastaneye yatırılarak tedavi edile-
resyonları ile kontamine olmamış) ve 25’ten çok cek hastalarda yapılacak incelemelere ilişkin Türk
lökosit bulunması (örnek yangılı akciğer alanla- Toraks Derneği’ nin raporunda yer alan öneriler
rından elde edilmiş) gereklidir. Böyle bir örnekte, Tablo 1’ de özetlenmiştir.
tüm alanlarda egemen bir bakteri olması (örneğin
Gram pozitif diplokoklar) söz konusu bakterinin
olasılıkla etken olduğunu düşündürür. TGP’ li hastalara yaklaşım
Hastaneye yatması gereken orta-ağır pnömoni- Bir hastaya pnömoni tanısı konulduktan sonra ve-
li hastalarda etken belirlenebilmesi amacıyla bal- rilmesi gereken kararlar, hastanın nasıl (ayaktan ya
gam, kan ve varsa, plevra sıvısı örneklerinin ince- da yatarak) ve hangi antibiyotik(ler)le tedavi edile-
lemesinin yapılması önerilmektedir. Bu inceleme ceğidir. Hastanın hastaneye yatırılması gerekliliği
sonuçları, ayrıca ilgili merkeze başvuran hastaların temel olarak durumunun ve prognozunun ağırlığı
ve ülkenin epidemiyolojik verilerinin elde edilmesi ile ilişkilidir. Prognozu belirlemeye yönelik çeşitli
açısından da önemlidir. skorlama sistemleri vardır. Bunlar arasında en sık
Solunum enfeksiyonlarına neden olan bakteri- CURB-65 ve PSI (Pneumonia severity index = Pnö-
lerden S. Pneumoniae ve Legionella pneumophila moni ağırlık indeksi) kullanılmaktadır (Tablo 2, 3).
tanısında idrarda antijen bakısı kullanılabilmek- Doğal olarak, bu skorlama sistemleri yalnızca heki-
tedir. Bu testler, kolay elde edilebilen bir örnekte me hastanın olası prognozuna ilişkin fikir vermek
hızlı (saatler içinde) sonuç vermekle birlikte, pa- ve tedavi seçiminde yol göstermek için kullanılmak-
halı olmaları nedeniyle ülkemizde hastanelerin tadır. Hekim, her hastayı klinik ve sosyal açıdan bi-
büyük bölümünde yapılmamaktadır. Mycoplasma reysel olarak değerlendirmeli ve kararını vermelidir.
ve Chlamydophila enfeksiyonlarının tanısında Türk Toraks Derneği uzlaşı raporuna gore has-
serolojik incelemeler (anti-Mycoplasma ve anti- taların sınıflandırılması Tablo 4 te gösterilmiştir.

Tablo 1. TGP tanısında laboratuvar incelemelerinin yeri


Birinci Basamak Poliklinik/Acil Servis Yatan Hasta
Akciğer grafisi ± + +
Kan sayımı ± + +
Biyokimya incelemesi ± + +
Balgamın Gram boyaması ± + +
Balgam kültürü - - +
Kan kültürü - - +
Seroloji - - ±
İdrarda pnömokok antijeni - - ±
İdrarda Legionella antijeni - - ±
Torasentez - - +
Oksijen satürasyonu ölçümü ± + +

Tablo 2. CURB-65 skorlaması


2a. CURB-65 skoru bileşenleri
- Confusion (Konfüzyon)
- Urea (Üre) > 42.8 mg/dL, (BUN ölçülüyorsa> 20 mg/dL [7 mmol/l ])
- Respiratory rate (Solunum Sayısı) ≥ 30/dk.
- Blood pressure (Kan basıncı) (Sistolik<90 mmHg veya Diastolik≤60 mmHg)
- Yaş ≥ 65 yıl
176 * Yukarıdaki ölçütlerden her birinin varlığı 1 puan olarak hesaplanır
Tablo 2. CURB-65 skorlaması (devamı) 20
2b. CURB-65 skoruna göre mortalite risk düzeyi ve hospitalizasyon için değerlendirme
Skor Mortalite riski Tedavi yeri

Pnömoniler
0 < %1 Ayaktan
1 %3
2 %13 Hastane
3 %17
4 %42 Hastane - yoğun bakım ünitesine yatış açısından değerlendirme gerekli
5 %57

Tablo 3. PSI skorlaması


3a. PSI skoru bileşenleri

Ölçüt Puan

Yaş
Erkek Yıl
Kadın Yıl-10
Huzurevinde kalmak 10
Komorbidite
Tümör varlığı 30
KC hastalığı 20
KKY 10
KVH-SVH 10
Böbrek hastalığı 10

Vital Bulgular
Mental bozukluk 20
SS≥30/dk 20
Sistolik TA<90 mmHg 20
Isı<35°C veya ≥40°C 15
Kalp hızı ≥125/dk 10

Laboratuvar Bulguları
BUN ≥30mg/dl 20
Na<130mmol/L 20
Glukoz ≥250mg/dl 10
Htc<%30 10

Akciğer Radyogramı
Plevral efüzyon 10
Gaz alışverişi
Arter pH<7,35 30
PaO2<60mmHg 10
SaO2<%90 10

3b. PSI skoruna gore mortalite risk düzeyi ve hospitalizas-


yon için değerlendirme

Risk PSI Mortalite Tedavi yeri


grubu skoru riski

I - II < 70 < %1 Ayaktan

III 71-90 %1-3 Ayaktan ama bireysel


değerlendirme gerekli

IV 91-130 %8-12 Hastane

V > 130 %27-31 Hastane – yoğun bakım ünite-


sine yatış açısından değerlen-
dirme gerekli 177
6 Tablo 4. Türk Toraks Derneği Uzlaşı Raporuna göre hastaların sınıflandırılması.
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

* Önemli sağlık sorunu öyküsü: Eşlik eden hastalıklar (KOAH, diabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer hastalığı,
konjestif kalp yetmezliği, malignite, nörolojik hastalıklar vb), son bir yıl içinde pnömoni tanısıyla yatış öyküsü, aspirasyon kuşkusu,
splenektomi öyküsü, alkolizm, bakımevinde yaşama, steroid kullanımı.
**(M) ile işaretli majör risk faktörlerinden birinin ya da diğer minör risk faktörlerinden en az üçünün varlığında, hastanın YBÜ’ nde
izlenmesi önerilir.
178
Grup 1 – Ayaktan izlenen hastalar Bu yaklaşımla, tipik pnömoni tüm özellikleriyle
tanımlanabiliyor ise pnömokok pnömonisi olma 20
Bu hastalarda pnömoniye yol açan olası etkenler
olasılığı yüksektir ve amoksisilin başlanması uy-
ve önerilen antibiyotik seçenekleri Tablo 5’te su-
gun olacaktır. Klinik yaklaşımla atipik pnömoni
nulmuştur.

Pnömoniler
düşünülen ya da tipik / atipik pnömoni ayırımı
Tüm gruplarda olduğu gibi, Grup 1 de de so-
yapılamayan hastalarda, hem pnömokoku hem de
rumlu bakteriler arasında birinci sırada Strepto-
atipik bakterileri kapsayabilmek amacıyla makro-
coccus pneumoniae yer almaktadır. Bilindiği gibi,
lid kullanılması daha uygun olacaktır.
ülkemizde solunum yolu enfeksiyonlarında S.
Grup 1b’ de, Gram negatif basillerin de etken
pneumoniae penisilin ve türevlerine büyük oranda
olma olasılığı nedeniyle antibiyotik seçenekleri de-
duyarlıdır (yüksek direnç oranları %5-8 düzeyin-
ğişmektedir. Bu grupta da, atipik bakterilerin etken
dedir). Beta laktam grubu antibiyotikler solunum
olma olasılığı varsa, beta-laktam antibiyotiğe mak-
sisteminde yüksek konsantrasyonlara ulaşmakta;
rolid ya da doksisiklin eklenmesi önerilmektedir;
bu nedenle orta dirençli pnömokok enfeksiyon-
ancak, bu gruptaki 65 yaş üstündeki hastalarda ve/
larında, amoksisilinin günde 3 g verilmesi yeterli
veya eşlik eden hastalığı olanlarda tipik/atipik pnö-
olmaktadır.
monilerin klinik yaklaşım ile ayırımının mümkün
Diğer yandan, Mycoplasma ve Chlamydophila’
olmadığı unutulmamalıdır. Başlanan tedavinin üç
nın hücre duvarı yoktur ve hücre duvarı sentezini
gün içinde yeterince etkin olmaması durumunda
inhibe ederek etki eden beta-laktam grubu antibi-
(ateşte ve semptomlarda düzelme olmaması), has-
yotiklerden etkilenmemektedirler. Bu grupta, bu
tanın yeniden başvurması istenmelidir.
bakterilere bağlı bir enfeksiyon düşünüldüğünde,
RNA bağımlı protein sentezini inhibe eden mak-
Grup 2: Hastaneye yatırılması gereken hastalar
rolid grubu bir antibiyotik kullanılması gereklidir.
Grup 1a’ da pnömokok ile atipik bakterilere Hastaneye yatış endikasyonu konulan hastalar ön-
bağlı pnömonilerin ayırımında, yukarıda “Klinik celikle yoğun bakım gereği açısından değerlendi-
tablo” bölümünde sözü edilen ve hastanın öykü, rilmelidir (Tablo 4). Yoğun bakım gerektirmeyen
fizik inceleme, akciğer grafisi ve laboratuvar özel- (Grup 2) hastalarda olası pnömoni etkenleri ve an-
liklerini kapsayan klinik yaklaşım yararlı olabilir. tibiyotik önerileri Tablo 6 da sunulmuştur.

Tablo 5. Grup 1a ve 1b olası etkenler ve ampirik tedavi için antibiyotik seçenekleri


Olası etkenler Önerilen antibiyotikler

Grup 1a Strep. pneumoniae Amoksisilin


Mycoplasma pneumoniae* ya da
Chlamydophila pneumoniae* Makrolid
H. influenzae**
Viruslar

Grup 1b Grup 1a bakterileri 2. – 3. kuşak oral sefalosporin


Enterik Gram negatif basiller ya da
amoksisilin + klavulanik asid
±
Makrolid ya da doksisiklin***
* Bu bakteriler pnömoniye tek başlarına ya da diğer bir bakteriyle birlikte (karma enfeksiyon) yol açabilirler
** Temel olarak sigara içen bireylerde solunum enfeksiyonuna neden olur.
*** Beta-laktam + makrolid/doksisiklin kombinasyonu düşünülen hastalarda, gastrointestinal sorunlar ya da ilaç allerjisi öyküsü varsa ya
da hasta önceden beta-laktam kullanmışsa, bu kombinasyon yerine tek başına bir solunum kinolonu kullanılması uygun olabilir.

Tablo 6. Grup 2 de olası etkenler ve antibiyotik seçenekleri


Olası etkenler Önerilen antibiyotikler

S.pneumoniae 3. kuşak anti-Pseudomonas olmayan sefalosporin veya


H.influenzae beta-laktamaz inhibitörlü aminopenisilin
M.pneumoniae +
C.pneumoniae Makrolid
Enterik Gram-negatifler ya da
S.aureus Tek başına yeni florokinolon
Anaeroplar
Legionella spp. 179
Bu gruptaki etkenler Grup 1b ile büyük oranda Grup 3: Yoğun bakım birimine yatması gereken
6 örtüşmektedir ve tedavi önerileri birbirine benze- hastalar
mektedir. Ancak, hastaneye yatan hastalarda yapı-
Yoğun bakım birimine yatış endikasyonları Tablo
lan bazı epidemiyolojik çalışmalarda, beta-laktama
4’ te belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, bu hastalar
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

makrolid eklenmesinin ya da tek başına solunum


Pseudomonas enfeksiyonu riskinin olup olmama-
kinolonu uygulanmasının hastanedeki mortaliteyi
sına göre iki altgrupta değerlendirilmektedir. Her
ve hastanede kalış süresini azalttığı görülmüştür.
iki alt gruptaki olası etkenler ve antibiyotik öneri-
Bu olumlu etki, atipiklerin kapsanmasına ya da
leri Tablo 7 de sunulmuştur.
makrolidlerin anti-inflamatuvar etkilerine bağ-
Grup 3a’ daki etkenler ve tedavi önerileri Grup
lı olabilir. Bu nedenle, Grup 1b den farklı olarak,
2b’ ye benzemekle birlikte, temel fark, bu hastalar-
tedavi seçenekleri arasında tek başına beta-laktam
da kinolonların tek başına kullanılmaması, mutla-
kullanılması yoktur.
ka kombine antibiyotik tedavisi verilmesidir. Yo-
Tablo 6 da görüldüğü gibi, bu grupta olası et-
ğun bakım biriminde tedavi gören, şok tablosunda
kenler arasında Pseudomonas bulunmamaktadır ve
olan ve olmayan pnömonili hastaların değerlen-
önerilen 3. kuşak sefalosporinler, anti-Pseudomonas
dirildiği çok sayıda çalışmada, kombine tedavinin
etkinliği olmayan seftriakson ve sefotaksimdir.
daha olumlu sonuçlar sağladığı gözlenmiştir.
Hastaneye yatmayı gerektirecek kadar ağır
pnömonisi olan olgulara öncelikle parenteral te-
davi başlanılır. Ancak, parenteral antibiyotik teda- TGP’ de tedavi süresi
visi pahalıdır, emek ve zaman maliyeti vardır, ay- TGP’ de doğru tedavi süresini belirlemeye yö-
rıca invaziv girişime bağlı enfeksiyöz, vasküler ve nelik çok sınırlı bilimsel veri vardır. Sürenin be-
nörolojik komplikasyon riski vardır. Hem bu ne- lirlenmesinde temel ölçüt enfeksiyonun klinik
denlerle, hem de hastanın hastanede yatış süresini bulgularıdır (öncelikle ateş). Fizik inceleme ve
kısaltabilmek amacıyla, hastanın klinik tablosuna radyografi bulguları çok geç düzelir ve antibiyo-
hakim olunduktan sonra oral tedaviye geçilmesi tik süresini belirlemede dikkate alınmamalıdır.
önerilir (ardışık tedavi). Oral tedaviye geçiş için Yalnızca, radyografide abse ya da plörezi gibi
gerekli koşullar, hastanın en az 24 saattir ateşsiz komplikasyonların saptanması tedavi süresinin
olması, taşipne, taşikardi, hipotansiyon ve hipok- uzmasını gerektirecektir. Genel olarak, antibiyo-
semisinin düzelmiş olması, lökositozunun gerile- tiklerin, ateş düştükten 5-7 gün sonra kesilebile-
mesi, CRP düzeyinin en az %50 oranında düşmesi, ceği düşünülmektedir. Sınırlı sayıda çalışmada,
hastanın oral alım ve gastrointestinal emilim soru- bu sürenin daha da kısa tutulabileceğine ilişkin
nu olmaması gereklidir. veriler elde edilmiştir.

Tablo 7. Yoğun bakıma yatan pnömonili hastalarda olası etkenler ve antibiyotik önerileri
Olası etkenler Önerilen antibiyotikler

Grup 3a • S.pneumoniae 3. kuşak anti-Pseudomonas olmayan sefalo-


• Legionella spp. sporin veya
• H.influenzae beta-laktamaz inhibitörlü aminopenisilin
• Enterik Gram-negatifler +
• S.aureus Makrolid
• M.pneumoniae veya yeni florokinolon
• Viruslar

Grup 3b Grup 3a’ daki etkenler Anti-Pseudomonas beta-laktam*


P. aeruginosa +
Siprofloksasin,
veya aminoglikozid
+
Makrolid†
*
3. kuşak sefalosporin (seftazidim), 4. kuşak sefalosporin (sefepim), karbapenemler (imipenem, meropenem, ertapenem),
beta-laktamaz inhibitörlü anti-Pseudomonas ilaçlar (piperasilin+tazobaktam, sefoperazon+sulbaktam)
180 †
Siprofloksasin kullanılan hastalarda ayrıca makrolid eklemeye gerek yoktur.
Tedaviye yanıtsızlık gözlenir. Bu oran yoğun bakım ünitesinde yatan
hastalarda 10-20 kat daha yüksektir. 20
Antibiyotik tedavisine karşın, hastanın klinik tab-
HGP orofaringeal sekresyonların aspirasyonu,
losunda 72 saat sonunda hiç düzelme olmaması
inhalasyon (kontamine mekanik ventilatör hor-
durumunda tedaviye yanıtsızlık düşünülür. Yanıt-

Pnömoniler
tumları, nebülizasyon cihazları, kolonize olmuş
sızlığın olası nedenleri, seçilen antibiyotiğe direnç
entübasyon tüplerinden) ve hematojen yolla geli-
olması, antibiyotik uygulama şeklinin (doz, doz
şebilmektedir. Orofaringeal flora hastaneye yatışın
aralığı vb) uygun olmaması, ampiyem ya da abse
48. saatinden itibaren hastanedeki dirençli mikro-
gibi komplikasyonların gelişmesi, hastada o güne
organizmalarla yer değiştirmektedir. Entübe has-
dek bilinmeyen bir immünosüpresif süreç varlığı,
talarda, entübasyon tüpünün balonu makroaspi-
altta yatan ve pnömoni rezolüsyonunu güçleştiren
rasyonları önlese de, mikroaspirasyonlar sıklıkla
sorun (santral bronş karsinomu, bronşektazi vb)
gelişmekte ve üst solunum yollarındaki sekresyon-
bulunması, yanlış tanı (aslında bronş karsinomu,
lardaki mikroorganizmalar akciğerlere ulaşmakta-
pulmoner tromboemboli, kalp yetmezliği, bağ do-
dır.
kusu hastalıkları ya da vaskülitlerin akciğer tutulu-
HGP gelişmesi için risk faktörleri, solunum
şu vb olması) konulmuş olmasıdır.
sistemi savunma mekanizmalarının zayıflaması
(bilinç bozuklukları, malnütrisyon, nörolojik, nö-
romüsküler, kardiyak, pulmoner, metabolik so-
HASTANEDE GELİŞEN PNÖMONİ runlar vb) ileri yaş (>60 y), hastanede enfeksiyon
Hastanede gelişen pnömonilerin (HGP) büyük ve kontrol ilkelerine uyulmaması, HGP gelişme riski-
klinik açıdan daha sorunlu bir bölümünü ventila- ni arttırabilen ilaçlar (sedatif, kortikosteroid, mide
törle ilişkili pnömoniler (VİP) kapsar. Ventilatörle asiditesini değiştiren ilaçlar) kullanılması ve inva-
ilişkili pnömoni, isminden anlaşılabileceği gibi, ziv girşimler (entübasyon, bronkoskopi, endosko-
invaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalar- pi, trakeostomi, torakostomi vb) uygulanmasıdır.
da, entübe edildikleri sırada bulunmayan, entü-
basyondan en az 48 saat sonra gelişen pnömoni HGP Tanısı
olarak tanımlanır. Endotrakeal tübün temel solu-
num sistemi korunma mekanizmalarını devre dışı Hastanede gelişen pnömoni tanısı, özellikle yoğun
bırakması, bu hastaların tümüyle sağlık persone- bakım biriminde yatan, entübe hastalarda güçtür.
linin bakımına bağımlı olması, çok sayıda invaziv Bu hastalarda, hem pek çok başka patolojik süreç
girişim (endotrakeal aspirasyon, idrar sondası, pa- (atelektazi, pulmoner tromboembolizm, akciğer
renteral girişimler vb) yapılması daha sık ve daha ödemi, ilaç reaksiyonları vb) HGP ’ yi taklit ede-
dirençli etkenlerle pnömoni gelişmesine neden bilmekte, hem de çok ilaca dirençli mikroorganiz-
olmaktadır (Resim 5). Hastanede gelişen pnömo- malarla enfeksiyon olasılığı nedeniyle, TGP’ de
ni, hastanede yatan tüm hastaların %0.5-2’ sinde olduğu gibi etkin bir ampirik tedavi seçimi yapı-
lamamaktadır. Ayrıca, HGP olmayan bir hastaya,
yalnızca yeni radyografik infiltrasyonlar görülmesi
nedeniyle antibiyotik başlanması durumunda, bu
hastada izleyen günlerde gerçek bir enfeksiyon
meydana gelirse, olasılıkla hastanın almakta oldu-
ğu antibiyotiklere dirençli bir etkene bağlı olacak-
tır ve yeni antibiyotik seçimini daha da güçleşti-
recektir. Bu nedenlerle, HGP’ nin doğru tanısı ve
etkenin belirlenmesi çok önemlidir. Bu da, TGP’
deki, mikrobiyolojik tanıyı zorunlu kılmayan ve
ampirik antibiyotik seçimini temel alan yaklaşım-
dan önemli bir farktır.
HGP tanısı, akciğer grafisinde yeni ya da iler-
leyici infiltrasyon saptanan ve enfeksiyonla ilişkili
klinik bulgulardan (> 380C ateş, lökositoz ya da lö-
kopeni, pürülan sekresyon, oksijenasyonda bozul-
ma) en az ikisi bulunan hastalarda düşünülmelidir.
Bu klinik özelliklerin HGP tanısındaki duyar-
Resim 5. Ventilatöre bağlı gelişen pnömonide Pseudo- lılığı %50-75, özgüllüğü %40-80 düzeyinde belir-
monas aeruginosa etkenli bilateral bronkopnömonik in- lenmiştir. Görüldüğü gibi, klinik yaklaşım hekime
181
filtrasyon. bir fikir vermekle birlikte, yanılgı payı azımsan-
mayacak düzeydedir. Bu nedenle, hem tanının günü ya da geç dönemi), eşlik eden risk faktörleri ve
6 daha netleştirilmesi, hem de antibiyotik seçiminin pnömoninin ağırlığı dikkate alınmaktadır.
daha doğru yapılabilmesi için etken(ler)in belirle- Hastalar temel olarak üç gruba ayrılmaktadır
nebilmesi amacıyla yeterli örneklerin alınması ve (Tablo 9). Hastaların gruplandırmasında etkisi
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

mikrobiyolojik incelemelerin yapılması temel bir olan özellikler; A. Yüksek riskli çok ilaca dirençli
gerekliliktir. bakteri enfeksiyonu olasılığı, B. Mortaliteyi artıran
HGP’ de doğal olarak, solunum sisteminden alı- diğer risk faktörleri ve C. Sağlık bakımıyla ilişki-
nan örneklerin incelemeleri öncelikli olmalıdır. Bu li pnömoni (SBİP) kriterleridir. Bu risk faktörleri
amaçla entübe olmayan hastalarda balgam, entübe aşağıda sıralanmaktadır:
olanlarda endotrakeal aspirat ve bronkoskopik ör-
nekler (aspirasyon, BAL, koruyuculu fırçalama vb),
bronkoskopi yapılmadan distal solunum yolların- A. Çok ilaca dirençli bakteri (Pseudomonas
dan alınan örnekler (mini-BAL gibi) kullanılabi- aeruginosa, Acinetobacter spp. Stenotropho-
lir. Genellikle, hastanede yatışın erken döneminde monas maltophilia, metisiline dirençli S. au-
HGP gelişen ve/veya ağır olmayan pnömonisi olan reus) enfeksiyonu için risk faktörleri.
hastalarda invaziv tanısal girişimlerden kaçınılır. - Son 90 gün içinde antibiyotik kullanımı
Alınan tüm örneklerde üst solunum yolları ya da - Hastaneye yatışın 5. günü veya sonrasında
endotrakeal tüp ile kontaminasyon riski bulunması pnömoni gelişmesi
nedeniyle, önceki yıllarda kantitatif kültür yapılma- - Hastanın tedavi edildiği birimde yüksek
sı önerilmiştir. Bu yolla, yalnızca eşik düzeylerin antibiyotik direnci olması
üstünde üreyen bakterilerin anlamlı kabul edilme- - Bağışıklığı baskılayıcı tedavi ve/veya hasta-
si, düşük düzeydeki üremelerin olasılıkla kontami- lık olması
nasyona bağlı olacağı vurgulanmıştır. Ancak, daha - Sağlık bakımıyla ilişkili pnömoni kriterleri
yakın dönemde yapılan araştırmalarda, kalitatif ile olması
kantitatif kültürlerin dikkate alınarak tedavisi yön- B. Mortaliteyi arttıran risk faktörleri.
lendirilen hastalar karşılaştırılmış ve sonuçlarda bir - HGP’nin uygun olmayan antibiyotikle te-
fark olmadığı görülmüştür. davisi
HGP hastalarında kan kültürünün tanısal ve- - Önceden antibiyotik kullanımı
rimi oldukça sınırlıdır. Antibiyotik almakta olan - Pnömoni gelişmeden önce yoğun bakımda
hastalardaki duyarlılığı %20’ nin altında kalmak- kalma,
tadır. Radyolojik ve/veya ultrasonografik olarak - Uzamış mekanik ventilasyon
plevral efüzyon saptanan hastalarda, plevra sıvısı - Yüksek riskli patojenlerle enfeksiyon
da biyokimyasal ve mikrobiyolojik incelemeler - P. aeruginosa
için alınmalıdır. - Acinetobacter spp*
Tanıda, klinik olasılık düzeyi ile mikrobiyoloji - Stenotrophomonas maltophilia
sonuçları birlikte değerlendirilmelidir. - Metisiline dirençli S. aureus
- Multilober ve/veya bilateral pulmoner in-
HGP tedavisi filtratlar
- Altta yatan hastalığın ciddiliği (APACHE
HGP’ de erken ve doğru tedavi sağkalımı arttır-
II, SAPS skorları)
maktadır. Doğru tedavinin geç başlamasının prog-
- Ağır sepsis/ septik şok, multiorgan dis-
noza pek olumlu etkisi olmamaktadır. Bu nedenle,
fonksiyon sendromu (MODS)
tedavinin doğru zamanda, doğru ilaçlarla başlan-
- İleri yaş (>65)
ması çok önemlidir. Ayrıca, antibiyotikler tüm
- Ağır solunum yetmezliği (PaO2/FiO2< 240)
hastalara parenteral yolla başlanmalıdır. Duyarlı-
lık sonuçları uygunsa, hastanın durumu stabilize
C. Sağlık bakımıyla ilişkili pnömoni kriterleri.
olduktan sonra oral tedaviye geçilebilir.
- Son 90 gün içinde iki gün veya daha fazla
Mikrobiyolojik tanının önemi yukarıda vurgu-
hastanede yatma
lanmıştır. Ancak, hastaların bir bölümünde, özellik-
- Uzun süreli bakım evinde kalma
le HGP geliştiği sırada antibiyotik alanlarda, etken
- Evde infüzyon tedavisi (antibiyotik dahil)
saptanamamaktadır. Etken saptanabilenlerde de,
- Evde bası yarası bakımı yapılması
sonucun alınması 24-48 saat gerektirmektedir. Bu
- Son 30 gün içinde hemodiyaliz merkezine
nedenle, başlangıçta, TGP’ dekine benzer şekilde,
tedavi amaçlı devam etme
epidemiyolojik verilerle desteklenen ampirik bir
- Aile bireylerinde çok ilaca dirençli bakteri
tedavi seçimi yapılması gerekmektedir. Bu seçimde
182 enfeksiyonu varlığı
HGP’ nin gelişme zamanı (hastaneye yatışın ilk dört
Tablo 8. Hastanede gelişen pnömonilerde olası etkenlerin risk gruplarına göre dağılımı 20
Grup 1 Grup 2 Grup 3
(Erken başlangıçlı (Geç başlangıçlı (erken ya da geç)

Pnömoniler
≤ 4. gün) ≥ 5 gün) (A, B, C’ den biri veya birkaçı
A, B, C yok A,B,C yok var)

Etkenler Temel Etkenler: Temel etkenler Grup 2 etkenleri


S. pneumoniae + +
H. influenzae Enterobacter spp. P.aeruginosa,
M.catarrhalis K. pneumoniae Acinetobacter spp.
S.aureus S. marcescens S.aureus (metisiline dirençli)**
(metisiline duyarlı) E. coli K.pneumoniae
Diğer Gram negatif S. maltophilia
Çomaklar
S. aureus (Metisiline duyarlı)

Tedavi Monoterapi Monoterapi Monoterapi ya da kombine


Önerileri* Ampisilin-Sulbaktam/ Ampisilin-Sulbaktam Piperasilin- tazobaktam
Amoksisilin-Klavulanik asit veya veya
veya Seftriakson/Sefotaksim Seftazidim, Sefepim,
Sefuroksim/Seftriakson veya Sefoperazon-Sulbaktam
veya Ofloksasin veya
Levofloksasin / veya İmipenem, Meropenem
Moksifloksasin Levofloksasin/Moksifloksasin ±
veya Amikasin ya da Siprofloksasinden
Piperasilin-tazobaktam biri ya da
Kolistin
* Ampirik tedavi seçiminde, o birimdeki egemen etkenler ve direnç paternleri dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, birimin mikrobi-
yoloji verileri düzenli olarak izlenmelidir. Ayrıca, ilgili hastanın da mikrobiyoloji sonuçları yakından izlenmeli ve antibiyotik
tedavisi, duyarlılık sonuçlarına göre, gerekirse yeniden düzenlenmelidir.
** MRSA riski olan hastalarda, ampirik tedaviye vankomisin ya da teikoplanin ya da linezolid eklenmelidir.

BAĞIŞIKLIĞI BASKILANMIŞ HASTA- bilir. Etkilenme durumuna göre klinik yaklaşım


LARDA GELİŞEN PNÖMONİLER farklılık gösterir:

Tıpta tanı ve tedavi olanaklarının gelişmesi, daha Nötropenik hastalar


çok kanser tanısı konulması, daha çok sayıda has-
taya kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanma- Nötropeni, temel olarak kanser nedeniyle kemote-
sı, yine çok sayıda hastaya çeşitli hastalıklar için rapi gören hastalarda gelişir. Bu hastalarda öncelik-
kosrtikosteroid ve/veya immünosüpresif ve/veya le Gram negatif basiller (özellikle Pseudomonas) ve
immünomodülatör tedavi verilmesi, hızla artan Aspergillus pnömoniye yol açar. Özellikle nötrope-
sayıda transplantasyon uygulanması girerek artan nisi uzun süreli ve derin olan hastalarda, pnömoni
sayılarda bağışıklığı baskılanmış hastalarla karşı- çok hızlı progresyon gösterebilir ve saatler içinde
laşılmasına yol açmaktadır. Bu hastalarda, bağışık hastanın kaybına neden olabilir. Diğer önemli bir
yanıtın zayıf olması sonucunda daha ciddi enfek- sorun, bu hastalarda, kemik iliğinin baskılanması
siyonlar görülmekte, gelişen pnömoniler atipik sonucunda, nötropeniye sıklıkla trombositopeni-
klinik ve radyolojik özelliklere sahip olabilmekte, nin de eşlik etmesidir. Bu da, tanıya yönelik örnek
sıklıkla, bağışıklığı normal kişilerde görülmeyen
alabilmek için invaziv girşim yapılmasına olanak
”fırsatçı” mikroorganizmalar pnömoniye neden
vermemektedir.
olabilmektedir. Bu özelliklerinden dolayı, bu has-
talar deneyimli merkezlerde çalışan uzmanlarca Hızlı progresyon ve kötü prognoz riski ve gi-
değerlendirilmeli ve izlenmelidir. Birinci basa- rişime olanak olmaması nedeniyle, bu hastalara
makta da, hastaların sorgulamasında, bağışıklık hızla, anti-Pseudomonas etkili tedavi başlanması
durumu dikkate alınmalıdır. gereklidir. Tedavinin etkinliği 48-72 saat izlenir ve
Burada, bu hastaların tanı ve tedavisine giril- klinik yanıt alınamazsa, ince kesitli BT çekilerek
meyecek, yaklaşım mantığı özetlenecektir. ya da kanda Aspergillus antijeni (galaktomannan,
Her hastada net sınırlarla ayrılamamakla bir- beta-D glukan) bakılarak ya da doğrudan ampirik
likte, bağışıklık sistemi farklı düzeylerde etkilene- antifungal tedavi başlanır. 183
Hücresel bağışıklığı baskılanmış hastalar hipogamaglobülinemisi olan hastalar girmektedir.
6 Temel etlenler Streptococcus pneumoniae, Hemop-
Bu hasta grubu içine, uzun süreli immünosüpre-
hilus influenzae ve diğer kapsüllü bakterilerdir.
sif ve/veya kortikosteroid tedavi alanlar, radyo-
Başka bir bağışıklık sorunu olmayan hastalarda
terapi uygulananlar, transplant alıcıları ve AIDS’
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

(ör. hipogamaglobülinemili hastalar), görece dar


liler girmektedir. Bu grupta T-lenfosit fonksiyon
bir etken spektrumu olması nedeniyle ampirik bir
bozukluğu olması nedeniyle, yangısal yanıtta
tedavi planlanabilir (ör. Beta laktam-beta laktamaz
T-lenfositlerin görev aldığı, viruslar, mikobakteri-
inhibitörü). Bu tedaviye yanıt alınamayan hasta-
ler, parazitler, funguslar, hücreiçi bakterilere bağlı
larda ve başka bağışıklık sorunu olan hastalarda
enfeksiyonlar gelişmektedir. Bu kadar geniş spekt-
(ör. Kronik lenfositer lösemi), kapsamlı mikrobi-
ruma yayılan etkenlerin, tümünün ampirik bir
yolojik ve patolojik incelemeler yapılması gerekir.
tedaviyle kapsanması mümkün değildir. Bu has-
talarda başka bir sorun, akciğer sorununun non-
Kaynaklar
enfeksiyöz bir patolojiye (radyasyon pnömonitisi,
ilaç reaksiyonu vb) de bağlı olabilmesidir. Buna 1. Özlü T, Bülbül Y, Alataş F, Arseven O, Şakar Coşkun
karşılık, trombositopeni olmaması nedeniyle, tanı- A ve ark. Türk Toraks Derneği Erişkinlerde Toplumda
Gelişen Pnömoni Tanı ve Tedavi Uzlaşı Raporu. Türk
ya yönelik invaziv girişimler (bronkoalveoler lavaj Toraks Dergisi 2009; 10: Ek 9
vb) daha rahatlıkla yapılabilmektedir. Bu nedenle, 2. Kılınç O, Ece T, Arman D ve ark. Türk Toraks Derneği
bu hastalara olabildiğince kapsamlı tanısal ince- Erişkinlerde Hastanede Gelişen Pnömoni Tanı ve Te-
lemeler (mikrobiyolojik ve patolojik) yapılması; advi Uzlaşı Raporu. 2010; 10: Ek 6
bu amaçla gerekirse bronkoskopi, ve hatta cerrahi 3. Kumbasar ÖÖ, Akçay Ş, Akova M ve ark. Türk Toraks
biyopsi (torakoskopi ya da açık akciğer biyopsisi) Derneği Bağışıklığı Baskılanmış Erişkinlerde Gelişen
Pnömoni Tanı ve Tedavi Uzlaşı Raporu. Türk Toraks
uygulanması ve ampirik olarak başlanan tedavinin
Dergisi 2009; 10: Ek 5
mutlaka bu incelemelerin sonucuna göre yeniden 4. Mandell LA, Wunderink RG, Anzueto A, et al. Infec-
düzenlenmesi önerilmektedir. AIDS’ li hastalarda tious Diseases Society of America/American Thoracic
CD4(+) hücre sayısı etken(ler)in hangileri olabile- Society consensus guidelines on the management of
ceği hakkında fikir verebilmektedir (CD4+ hücre communityacquired pneumonia in adults. Clin Infect
sayısı ne denli düşükse, fırsatçı etken olma olasılığı Dis 2007;44 (Suppl 2):27-72
5. American Thoracic Society: Hospital-acquired, Ven-
o denli yüksektir).
tilatorassociated and Healthcare- associated Pneumo-
nia. Am J Respir Crit Care Med Vol 171. pp 388-416,
Sıvısal bağışıklığı baskılanmış hastalar 2005
6. Arman D, Arda B, Çetinkaya Şardan Y ve ark. Sağlık
Bu grupta kronik lenfositer lösemi ve mültipl Hizmetiyle İlişkili Pnömoninin Önlenmesi Kılavuzu.
myelomu olan, splenektomi geçirmiş olan ya da Hastane İnfeksiyonları Dergisi 2008;12:3-14

184
Akciğer Absesi ve Aspirasyon Pnömonisi
Akciğer Absesi
ve Aspirasyon
Pnömonisi 21
Prof. Dr. Oğuz Kılınç

AKCİĞER ABSESİ lar, Wegener granulomatozu gibi hastalıklar ayırı-


cı tanıda düşünülmelidir. Eğer abse bronşa drene
Tanım
olmadıysa akciğer grafisinde solid kitle şeklinde de
Akciğer absesi, enfeksiyöz ajanların neden olduğu görülebilir. Bu durumda toraks bilgisayarlı tomog-
nekrotik materyali içeren, akciğer parankiminde rafisi yararlı olabilir. Yapılan çalışmalarda en sık
yerleşmiş kaviter lezyonlarla karakterize bir hasta- görüldüğü akciğer lokalizasyonları sırasıyla sağ alt
lıktır. Akciğer absesi gelişme riski; Bilinç değişikliği, lob, sağ üst lob, sol üst lob ve sol alt lobdur.
kronik akciğer hastalığı, aspirasyon öyküsü, bronş
obstrüksiyonu yapan kanseri, özefagus disfonksi-
Tedavi
yonu olan, ağız hijyeni bozuk ve diş çekimi, orofa-
rengeal cerrahi öyküsü bulunan kişilerde yüksektir. Akciğer absesinin temel tedavisi antibiyotiktir. An-
Erişkinde en sık 40-60 yaşları arasında görülür. tibiyotik seçiminde anaerob etkinliği yüksek olan
penisilinler günlük 5-10 milyon U/gün dozunda
Etkenler
Absede en sık izole edilen mikroorganizmalar
ağız florasında kolonize olan anaerob bakteriler ve
streptokok türleridir. Bu bakteriler karma olarak
da bulunabilir.

Klinik ve tanı
En sık görülen semptomlar yüksek ateş, üşüme tit-
reme, kilo kaybı, halsizlik, öksürük, pürülan bal-
gam (kötü kokulu olabilir), plöretik göğüs ağrısı,
halsizlik, hemoptizidir. Hemoptizi zaman zaman
masif olabilir. Cerrahi tedavi gerektirebilir. Fizik
bakıda abseye özgü bir bulgu yoktur. Kronikleşmiş
akciğer absesinde çomak parmak görülebilir.
Akciğer absesinin tanısında yukarıda tanım-
lanmış semptomların olması uyarıcı olur. Tanıyı
kesinleştirmek için P/A akciğer grafisi gereklidir.
Bronşa drene olmuş akciğer absesinde en sık sap-
tanan lezyon hava- sıvı seviyesidir (Resim 1). An-
cak hava seviyesinin sık görüldüğü tüberküloz, ka-
viteleşmiş akciğer kanseri, enfekte bül ya da hava Resim 1. Sağ üst lobta hava –sıvı seviyesi gösteren akci-
kisti, kaviteleşmiş akciğer enfarktı, fungal hastalık- ğer absesi görünümü. 185
tercih edilmelidir. Penisilin alerjisi olan hastalar-
6 da klindamisin tedavisi ikinci seçenektir. Bunun
yanında postüral drenaj ve genel destek tedavisi
de düşünülmelidir. Akciğer abselerinin %59’unda
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

abse kavitesi 6 hafta içinde iyileşir. İyileşmenin 3


aya kadar uzayabileceği de akılda tutulmalıdır.
Tıbbi tedavinin başarısız olma ihtimalinin yük-
sek olduğu durumlar; toksik tabloyla birlikte abse-
nin 6 cm den büyük olması, antibiyotik tedavisi-
nin 2. haftasında hala ateşin ısrar etmesi, belirgin
tekrarlayan hemoptizi olması, bronko-plevral fis-
tül, ampiyem gelişmesidir. Olguların yaklaşık %20
’sinde bu durum gelişebilir. Bu durumlarda cerrahi
tedavi düşünülmelidir. Absenin büyüklüğüne göre
rezeksiyon boyutu lobektomiden pnömonektomi-
ye kadar değişebilir.
Akciğer absesinde en sık görülen komplikas-
yonlar; Hemoptizi, septisemi, bronkoplevral fistül, Resim 2. Aspirasyona bağlı gelişen bilateral nonhomo-
Abse içeriğinin diğer akciğere geçmesidir. Erken jen infiltrasyon ve nekroz sahaları, sağda parapnömonik
sıvı(ampiyem)
tedavi ve uygun antibiyotik seçimiyle mortalite
azaltılabilirse de değişik çalışmalarda mortalite
oranları %25-30 olarak bildirilmektedir.
yonlar, konsolidasyon alanları gözlenir (Resim 2).
Kavite ve nekrotik alanlar içeren infiltrasyon var-
ASPİRASYON PNÖMONİSİ lığı tanıyı daha da destekleyicidir. Laboratuar in-
Tanım celemelerinde diğer pnömonilerde de sık görülen
lökositoz, CRP yüksekliği gibi bulgular saptanır.
Enfekte orofarengeal sekresyon ya da mide içeri- Bütün aspirasyon pnömonili hastalarda alt solu-
ğinin alt solunum yollarına aspirasyonuyla ortaya num yollarının değerlendirilmesi ve bakteriyolojik
çıkan akciğer parankiminin nekrozla karakterli tanı için materyal elde edilmesi amacıyla bronkos-
iltihabıdır. En sık zemin hazırlayan durumlar bi- kopi yapılmalıdır.
linç kaybı, alkolizm, özefagus disfonksiyonuna yol
açan durumlar, solunum yoluna endotrakeal tüp
ya da özefagusa beslenme sondası takılmasıdır. Tedavi
Aspirasyon pnömonisinin tedavisinde ilk öncelik
Etkenler antibiyotik tedavisindedir. Beta-laktamaza direnç-
li penisilinler ve klindamisin ilk seçenek antibiyo-
Aspirasyon pnömonisinde en sık karşılaşılan mik- tiklerdir. Komplike olmamış aspirasyon pnömo-
roorganizmalar Bacteroides, Fusobacterium, Pep- nisinde 7-10 günlük tedavi yeterliyken, nekrotizan
tococcus, Peptostreptococcus gibi anaeroplar ve pnömoni ya da akciğer absesiyle komplike olgu-
aerob bakterilerden de S. aureus, Klebsiella türleri larda tedavinin en az 14-21 gün olması önerilir. Bu
ve Streptokok türleridir. Karma enfeksiyonda sık tedavi 4-12 haftaya kadar uzayabilir.
görülür.
Kaynaklar
Klinik ve tanı 1- Türk Toraks Derneği Erişkinlerde Toplumda gelişen
Pnömoni Tanı ve tedavi Uzlaşı Raporu, Türk Toraks
Aspirasyon pnömonisi subakut ya da kronik bir
Dergisi, 2009; 10 (ek 9): 10
tablo şeklinde görülebilir. Mikroaspirasyonlar 2- Perry D. Mostov, DO. Treating the Immunocompe-
şeklinde olursa kronik tablo daha sık görülür. En tent Patient Who Presents with an Upper Respiratory
sık rastlanan semptomlar diğer pnömonilerde de Infection: Pharyngitis, Sinusitis, and Bronchitis Prim
sık görülen ateş, üşüme titreme, öksürüktür. Bu Care Clin Office Pract 2007; 34: 39–58
semptomlara kötü kokulu balgam eşlik edebilir. 3. Lode H. Microbiological and clinical aspects of aspi-
Aspirasyon pnömonisinin radyolojik tanısında ration pneumonia. J Antimicrob Chemother. 1988
genellikle her iki akciğerin alt lobu ve/veya alt lob Apr;21 Suppl C:83-90.
superior segmentlerinde nonhomojen infiltras-
186
Tüberküloz
Tüberküloz 22
Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan

Tanım İnsanlarda hastalık oluşturan esas mikobakte-


ri M.tuberculosistir. M.bovis kaynatılmamış sütle
Tüberküloz (TB), başta Mycobacterium Tuberculosis
bulaşmakta ve günümüzde çok az görülmektedir.
olmak üzere “tuberculosis complex” olarak adlandı-
M.Tuberculosis aerop, hareketsiz, spor oluşturma-
rılan mikobakteriler tarafından oluşturulan, kronik
yan bir bakteridir. İkilenme süresi 15-24 saattir,
granülomatöz bir enfeksiyon hastalığıdır. En sık tu-
kültür ortamında üreme süresi ortalama 4-6 haf-
tulan organ akciğerlerdir. Hastalık halen her yıl açtığı
tadadır.
1 milyon ölümle HIV/AIDS den sonra erişkinlerde
TB’ da bulaşma esas olarak solunum yolu ile
en çok ölüme yol açan enfeksiyon hastalığı olarak
oluşur. Tüberküloz hastalarının öksürme, konuş-
dünyada ve ülkemizde önemli bir halk sağılığı soru-
ma, şarkı söyleme gibi aktiviteleri esnasında ha-
nu olmaya devam etmektedir.
vaya damlacıklar yayılmaktadır. Bu damlacıkların
bir kısmı hemen yere çökerken bir kısmı havada
Etken ve bulaşma asılı kalan “damlacık çekirdekleri” halini alır. Bu
Tüberküloza neden olan mikroorganizma Acti- çekirdekler 0.5-3 mikron çapında ve 1-3 basil içer-
nomycetales takımı içinde bulunan Mycobacte- mektedirler. Enfeksiyon bu çekirdeklerin inhalas-
riaceae familyasından Mycobacterium cinsi bir yon yolu ile şahsın alt solunum yollarına yerleş-
bakteridir. Çok değişik türleri olan Mycobacte- mesiyle başlamaktadır. Kaynatılmamış kontamine
riumlardan özellikleri birbirine benzeyen,başlıca suların içilmesi ile bulaşan M. bovis enfeksiyonu
M.tuberculosis, M.bovis ve M.africanum birlikte günümüzde oldukça az olarak görülmektedir.
“M.tuberculosis kompleksi” olarak adlandırılır. Tüberkülozda bulaşma riski; kaynak vakaya,
Bunun dışındaki türlere ise atipik mikobakteriler çevresel faktörlere ve konakçı ile ilgili faktörlere
veya tüberküloz dışı mikobakteriler denmektedir. bağlıdır. En çok bulaşıcı olan olgular balgamların-
Atipik mikobakteriler çevrede saprofit olarak bu- da basil olan ARB (+) denen olgulardır. Kavitesi
lunurlar. Seyrek olarak ve daha çok da immün sis- bulunan, çok öksüren bol ve sulu balgam çıkaran
temi zayıf kişilerde hastalık oluşturabilirler. olgular çok bulaştırıcıdır. Tüberküloz basilinin bu-
Mycobacteriumların özelliği yavaş üremele- laşabilmesi için basil ile kontamine havanın uzun
ri, aside dirençli olmaları ve hücre duvarlarında süre solunması gereklidir. Bu nedenle en çok bu-
fazla lipid içermeleridir. Hücre duvarındaki lipid laşma riski taşıyan kişiler balgamda ARB (+) olan
fazlalığı karbolfuksin ile boyandıktan sonra asid olguların ev içi temaslılarıdır. Tedaviye alınan ol-
ve alkolle dekolorize edilememesi özelliğini ver- gular genelde iki haftadan sonra bulaştırıcılıklarını
mektedir. Bu özellik aside rezistan bakteri (ARB) kaybederler. Hastaların öksürürken ağızlarını ka-
tanımlamasını ortaya çıkarmıştır. Fakat bu özellik patmaları, basit maskeler takmaları,ortama bulaş-
sadece Mycobacteriumlara özgü değildir. Nocardia tırıcı damlacıkların yayılma riskini azaltır. Basiller
ve bazı corynebacterium türleri de aside dirençli güneş ışığı ile karşılaştıklarında 5 dakikada ölmek-
tedirler. Dolayısıyla odaların güneş alması, ayrıca 187
boyanma özelliği göstermektedir.
odaların çok sık havalandırılarak oda içi havada yayılma). Giderek konakçıda gelişen aşırı duyar-
6 asılı kalan damlacık sayısının azaltılması bulaşma lılık granülomların merkezinde nekroza yol açar
riskini azaltan basit fakat etkili yöntemlerdir. (kazeöz nekroz). Olgunlaşan granülomların etrafı
Tablo 1. de Tüberküloz enfeksiyon riskini artı- fibroz doku ile çevrilir, çoğu basil ölür fakat bazı
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

ran faktörler görülmektedir. basiller bu odaklarda yıllarca canlı fakat metabolik


aktivite göstermeyen basiller olarak kalırlar (Dor-
mant basil). Altı-sekiz haftada gelişen bağışıklıkla
Tüberkülozda immünoloji ve doğal gidiş
kişinin PPD’ si pozitifleşir.
Tüberküloz hücre içi bir enfeksiyondur. Orga- Bağışıklığın yeterli olması durumunda bu dö-
nizmaya giren TB basili hücresel immün yanıtla nemde hiçbir klinik belirti vermeden lezyonlar iyi-
karşılanır. İnhale edilen basiller alveollerde al- leşmiş olur. Fakat çeşitli nedenlerle immün sistemi
veoler makrofajlarca fagosite edilir. Makrofajlar baskılanmış kişilerde bu iyileşme sağlanamaz, pri-
tarafından öldürülemeyen bazı basilller makrofaj mer enfeksiyon geçirenlerin yaklaşık % 5’inde, ka-
sitoplazmasındaki fagozomlarda çoğalmaya baş- zeöz nekroz alanları artar ve klinik hastalık tablosu
larlar. Hücresel immün yanıt tam olarak ancak 6-8 ortaya çıkabilir (primer tüberküloz). Enfekte kişile-
haftada gelişeceğinden bu sırada çoğalan ve mak- rin %95’inde ise olay sessiz olarak kalır.
rofajları parçalayarak dışarı çıkan basiller lenfojen
ve hematojen yolla bütün vücuda yayılırlar. Mak-
rofajlar kendi içlerinde işledikleri basilin antijenik
Reaktivasyon
yapılarını T helper (CD4+) lenfositlere sunarlar, İlk enfeksiyon odağında veya basillerin lenfo-he-
lenfositlerden salınan bazı lenfokinler (İnterlökin matojen yolla yayıldıkları herhangi bir organdaki
1,6,8 ve TNF gibi) hem makrofajları aktive eder, odaklarda dormant (sessiz) halde bulunan basiller,
hem de hafıza T lenfositlerinin oluşmasını sağlar- kişinin yaşamının herhangi bir döneminde yeni-
lar. Aktive olan makrofajların basilleri yok edebil- den çoğalmaya başlayıp, hastalık tablosu oluştura-
me gücü artar. Böylelikle konakçıda basile karşı bir bilirler. Buna reaktivasyon tüberkülozu veya post
immünite gelişmiş olur. primer tüberküloz denir. Bu tüm enfeksiyon geçi-
TB basili ile karşılaşan konakçıda basile kar- renlerin yaklaşık %5’inde görülür. Bu dönem has-
şı oluşan hücresel immünite (HI) ve gecikmiş tip- talık bronkojen yayılım ve kaviteleşme ile karakte-
te aşırı duyarlılık reaksiyonları TB patogenezinin rizedir. Reaktivasyon olasılığı immüniteye bozan
esasını oluştururlar. Basilin çoğalması ile ona karşı bazı durumlarda artmaktadır (Diabetes Mellitus,
gelişen yanıtın etkileşimi hastalık tablolarından Silikozis, uzun süreli steroid kullanımı, Tümörler
sorumludur. gibi.). Reaktivasyon tüberkülozu genellikle akciğe-
rin parsiyel oksijen basıncı yüksek olan üst alan-
larında görülmektedir. Fakat primer enfeksiyon
Primer enfeksiyon
döneminde basillerin yayıldığı bütün organlarda
Enfeksiyon genellikle inhale edilen bir tek basille (böbrek, kemik, periferik lenf bezleri vb..) reak-
başlar. Ventilasyonun büyük kısmı alt loblara git- tivasyon tüberkülozu görülebilir. Tablo 2. de TB
tiğinden primer enfeksiyon daha çok burada gö- enfeksiyonundan sonra hastalanma riskini artıran
rülmektedir. İlk basille karşılaşan makrofajlar ço- faktörler görülmektedir.
ğunlukla basilleri öldürse de bir kısım basil makro- Primer enfeksiyon geçirmiş kişilerde yeni en-
faj içinde çoğalır, onları parçalar, alveollere yayılır. feksiyonlara karşı bağışıklık gelişmiş olsa da ek-
Bu bölgeye yeni gelen makrofajlar basillerin etra- sojen basillerle yeniden enfeksiyon (reenfeksiyon)
fını sararak ilk granülomların oluşmasını sağlar- söz konusu olabilir. Bu özellikle enfeksiyon riski-
lar. Bu sırada basil yüklü makrofajlar bölgesel lenf nin yüksek olduğu yerlerde bağışıklık sistemi za-
bezlerine (özellikle hiler ve mediastinal) ulaşabilir yıflamış kişilerde söz konudur (Şekil 1’de TB şema-
ve hematojen yolla yayılabilirler (Lenfo-hematojen tik evrimi gösterildi).

Tablo 1. Tüberküloz enfeksiyon riskini artıran Tablo 2. Tüberküloz enfeksiyonundan sonra hasta-
faktörler lanma riskini artıran faktörler.
• Tüberküloz hastalığının yaygın olduğu bir toplumda - Malnütrisyon - Ev iç hava Kirliliği
yaşamak - HIV/AIDS - Sigara
• Tüberküloz hastasının bulunduğu bir evde yaşamak. - Diyabet - Uzun süre steroid kullanmak
• Kalabalık, kötü havalanan yerlerde yaşamak. - Silikozis - Anti-TNF-Alfa İlaç kullanımı
• Hapishanede bulunmak.
188 - Diğer İmmünsüpresif İlaçların kullanımı
22

Tüberküloz
Şekil 1. Tüberkülozun şematik evrimi.

Epidemiyoloji (YİR) toplumda tüberküloz basili ile enfekte ol-


mamış kişilerin bir yıl içinde enfekte olma olasılığı
Tüberküloz dünyada en yaygın olan ve erişkinler-
olarak tanımlanır.
de en çok ölüme yol açan enfeksiyon hastalığıdır.
Tüberkülozda sadece basille karşılaşmış fakat hiç- Dünya nüfusunun yaklaşık 1/3’ ü (2 milyar)
bir hastalık belirtisi göstermeyen kişilere “enfekte” TB basili ile enfekte durumdadır. Bu enfeksiyon
(latent enfeksiyon) ve aktif, klinik belirti veren lez- havuzundan her yıl yaklaşık 9 milyon kişi hastalığa
yonları bulunan kişilere de “hasta” denmektedir. yakalanmakta ve 1 milyon kişi ölmektedir. Tüber-
TB ile basili ile enfekte olan insanların yaklaşık % küloz hastalarının % 95’i ve tüberkülozdan ölüm-
10-15’i yaşamları içinde tüberküloz hastalığına ya- lerin % 98’i azgelişmiş ülkelerde genç yaş grubu
kalanırlar. Tüberkülozun toplumda gidişini izle- erişkinlerde görülmektedir.
mekte tüberküloz mortalitesi, prevelansı, insidansı Gelişmiş ülkelerde yaşam koşullarının iyileş-
ve yıllık enfeksiyon riski gibi parametreler kullanıl- mesi ile 20. Yüzyılın başından beri gözlenen TB
maktadır. En iyi epidemiyolojik ölçüt “enfeksiyon hastalığındaki azalma, 1950’ li yıllardan sonra
modern ilaç tedavisinin devreye girmesi ile iyi- 189
riskinin yıllık değişimidir”. Yıllık enfeksiyon riski
ce belirginleşmiş ve hastalığın tam eradikasyonu riski artar. Bu dönemde menenjit ve miliyer tüber-
6 tartışılmaya başlanmıştır. Fakat 1985 den bu yana küloz şekilleri sık görülür.
başta Amerika olmak üzere bir çok gelişmiş ülkede Primer tüberkülozda genellikle akciğer perife-
hastalık insidansında artma saptanmıştır. Bu artışa rinde primer bir odak (Ghon odağı) ve aynı taraf
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

Human Immundeficienciency Virus (HIV) enfek- hiler ve/veya mediastinal lenf bezi büyümesi gö-
siyonu, göçler ve bazı toplum gruplarının kötüle- rülür. Buna primer kompleks denmektedir. Lenfa-
şen yaşam koşulları neden olmuştur. Az gelişmiş denopati genellikle tek taraflıdır, fakat çift taraflı
ülkelerde ise zaten kontrol altında alınamayan tü- da olabilir.
berküloz hastalığı ek faktörler (Sosyo-ekonomik Primer tüberkülozda genellikle semptom yoktur.
zorluklar, HIV, savaşlar, göçler) nedeni ile daha En sık görülen semptomlar ise ateş,öksürük, gece
da ağırlaşmıştır. Bu gelişmeler üzerine Dünya Sağ- terlemesi, zayıflama dır. Primer tüberkülozun tanı-
lık Örgütü (DSÖ) Dünya çapında acil durum ilan sında basil pozitif bir hasta ile temas öyküsü, PPD po-
etmiş ve son yıllarda Tüberküloz Kontrol Progra- zitifliği ve akciğer grafisinde tek taraflı hiler ve/veya
mında Dünya çapında yapılan iyileştirmelerle bir- mediastinal lenf bezi büyümesinin varlığı önemlidir.
likte hastalık insıdansı ve hastalığa bağlı mortalite Primer tüberkülozda bazı komplikasyonlar
azalmaya başlamıştır. Dünya da ortalama TB insi- gelişebilir; primer odak ilerleyerek,pnömonik ka-
dansı 2000’li yılların başlarında 100.000 de 150 ci- viter tüberküloza neden olabilir (ilerleyici primer
varında iken bu oran 2013 yılında DSÖ tarafından tüberküloz), plevra tüberkülozu, hiler/mediastinal
100.000 de 126 olarak hesaplanmıştır. lenf bezlerinin bronşlara basısına bağlı olarak obs-
Ülkemizde 20. Yüzyılın başında en çok ölü- trüktif amfizem, atellektazi,veya hematojon yayılı-
me yol açan hastalık olan tüberkülozla 1950 den ma bağlı menenjit, miliyer tüberküloz.
sonra başarılı bir şekilde mücadele edilmiştir. TB
mortalitesi 1950 de 100 binde 262 iken, 2000 yı-
Reaktivasyon tüberkülozu (Post Primer
lında 100 binde 1.6 ya düşmüştür. Ülkemizdeki TB
Tüberküloz)
insidansı Sağlık Bakanlığının verilerine göre 1970
yılında 100 000 de 126, 1980 de 52, 1990 da 44 ve Daha önce primer enfeksiyon geçirmiş, PPD po-
2012 yılında de 19,4 olarak bulunmuştur. zitif kişilerde yaşamın daha ileri bir evresinde en-
Tüberküloz kontrolünde Dünya ve ülkemizde dojen reaktivasyon (daha önceden alınmış olan
ortaya çıkan en önemli güncel sorun ise Çok İlaca basilin yeniden çoğalmaya başlaması) veya eksojen
Dirençli Tüberküloz’un giderek artmasıdır. Esas reenfeksiyonu (yeni bir basille enfeksiyon) sonucu
olarak kötü program uygulamalının sonucu olarak ortaya çıkan, erişkin tipi akciğer tüberkülozudur.
ortaya çıkan sorun tedaviyi çok zor hale getirmek- Hastalık genellikle sinsi seyirlidir ve semptom-
te, ölüm riskini artırmakta ve tanısı konup tedavi lar haftalar, aylar içinde kendini belli eder. Fakat
edilemeyen olgular dirençli suşların yayılmasına pnömoni gibi akut başlangıçlı tablolar da olabilir.
neden olmaktadırlar. Hastalıkta erken dönemde hiçbir semptom olma-
Bütün dünya gibi Ülkemizde de Tüberküloz yabilir. Sistemik semptomlar yorgunluk, halsizlik,
kontrolü konusunda giderek önemi artan diğer iştahsızlık, genellikle öğleden sonraları ortaya çı-
bir sorun’ da düzensiz göçmenler nedeni ortaya kan ateş ve gece terlemesidir. Solunum sistemi ile
çıkmaktadır. Daha yüksek TB insidansı ve/veya ilgili en sık görülen semptom öksürüktür. Daha
yüksek ilaç direnç oranları olan ülkelerden gelen önceden nedeni bilinmeyen, 2-3 haftadan fazla sü-
göçmenler kötü yaşam koşullarının da etkisiyle ren öksürükte tüberküloz akla gelmeli ve mutlaka
hastalık insidansı ve dirençli tüberküloz sorunun- radyolojik-bakteriyolojik kontrol yapılmalıdır. Ök-
da artışa neden olabilmektedirler. sürük dışında balgam çıkarma, hemoptizi, göğüs
ağrısı ve bazen nefes darlığı olabilmektedir. Tablo
3. de Akciğer Tüberkülozunda sık saptanan klinik
Klinik belirtiler görülmektedir.
Primer tüberküloz
TB enfeksiyonun yaygın olduğu ülkelerde pri- Tablo 3. Tüberküloz hastalığının klinik belirtileri
mer enfeksiyon genellikle erken çocukluk çağında Akciğer Belirtileri Sistemik Belirtiler
oluştuğundan primer tüberküloz da bu yaşlarda
- Öksürük - Ateş
görülür ve “çocuk tüberkülozu” ismini alır. Ger-
çekte primer tüberküloz her yaşta görülebilir. - Balgam çıkarma - Terleme
Primer enfeksiyon geçiren, özellikle 0-4 yaş ara- - Hemoptizi - Halsizlik
sı çocuklarda, malnütrisyon, kabakulak,kızamık
190 gibi diğer enfeksiyonların varlığında hastalanma - Göğüs ağrısı - İştahsızlık, zayıflama
Tüberkülozda fizik muayene bulguları tipik yatan malignite, böbrek yetersizliği, böbrek trans-
değildir. Bazı durumlarda özellikle erişkin tip tü- plantasyonu, alkolizm gibi hastalıklara sahiptirler. 22
berkülozda akciğer üst arka alanlarda tek veya iki Aylarca devam eden hafif düzensiz bir ateş, anemi,
taraflı raller duyulabilir. Plevra sıvısı varsa ona ait zayıflama mevcuttur. Akciğer grafisinde lezyonlar

Tüberküloz
bulgular saptanır. geç dönemde görülür. Miliyer tüberkülozun tanı-
sında akciğer grafisi bulguları önemlidir. Grafide
diffüz miliyer nodüler ve/veya asiner opasiteler
Miliyer tüberküloz
görünür. Balgamda basil genellikle negatiftir. Ak-
Miliyer tüberküloz, basillerin hematojen yolla yayıl- ciğer transbronşial biopsisi, karaciğer veya kemik
maları sonucu ortaya çıkan dissemine tüberkülozun iliği biopsilerinin patolojik tetkiki tüberkülozu
bir klinik tablosudur. Dissemine tüberkülozda kan gösterebilir. Elde edilen dokular kültüre gönderi-
yolu ile bütün vücuda yayılmış olan basillerin yol lirse tanı kesinleştirilir
açtığı tipik miliyer lezyonlar öncelikle akciğer de
görünür hale gelir. Dissemine TB genellikle primer
enfeksiyon esnasında oluşan hematojen yayılımla
Tüberküloz plörezi
ortaya çıkar ve çocuklarda daha ciddi olarak seyre- Tüberküloz plörezi çoğunlukla çocuklarda ve genç
der. Tedavi edilmeyen olgular haftalar içinde ölür. erişkinlerde primer enfeksiyonu takiben basilin
“Klasik” miliyer tüberkülozda; klinikte bir kaç plevraya yayılması ile gelişir. Bunun dışında akci-
haftada gelişen ateş, halsizlik, terleme ve kilo kaybı ğer tüberkülozunun plevraya açılması ile de geli-
öyküsü vardır, eforla nefes darlığı olabilir. Çocuk- şebilir. Bazı olgularda kavitenin plevra boşluğuna
larda daha sık olmak üzere karaciğer ve dalakta açılımı ile pürülan sıvı (ampiyem) oluşabilir.
büyüme olabilir. Göz dibi muayenesinde choroidal TB plörezide hastalık sıklıkla tek taraflıdır.
tüberküllere rastlanabilir. Özellikle çocuklarda sık- Hastalık ani veya sinsi başlangıç gösterebilir. Yan
lıkla eşlik eden tüberküloz menenjite ait bulgular ağrısı, hafif ateş, hafif irritan karakterde öksürük,
saptanabilir. Akciğer grafisinde lezyonların görü- eforla nefes darlığı başlıca şikayetlerdir. Plevra sı-
nür hale gelebilmesi için hematojen yayılımın baş- vısı artınca göğüs ağrısı ve muayenede saptanabi-
langıcından 1-2 ay geçmesi gerekmektedir. Bu ne- len plevral frotman kaybolur. Plevra sıvısı eksüda
denle miliyer tüberkülozda klinik belirtilerin oldu- niteliğindedir. Sitolojik incelemede lenfositlerin
ğu fakat akciğer grafisinde lezyonların görünme- hakim olduğu görülür. Plevra sıvısında basilin di-
diği bir dönem vardır. Lökosit sayısı normal veya rekt olarak görülmesi veya kültürde üremesi yük-
düşüktür. PPD testi % 50 olguda negatiftir. Resim sek oranda değildir. Akciğer parenkeminde lezyon
1’de miliyer tüberkülozlu bir hastanın Akciğer PA olan olgularda balgam yayma ve kültür muayenesi
grafisi görülmektedir. ile bakteriyolojik tanıya varılabilir fakat parenki-
Yukarıdaki tablonun dışında özellikle yaşlı- mal lezyon görünmeyen olgularda da balgam mu-
larda görülen “cryptic”(gizli) dissemine tüberkü- ayenesi pozitif olabilir. Tanıda plevra iğne biopsisi
lozda klinik farklı olabilir. Bu olgular bazen altta ila alınan plevra örneğinin patolojik incelenmesi
çok önemlidir. Eğer doku örneği basil için kültüre
ekilirse doğru tanı oranı artar. Hastaların yaklaşık
1/3’ ünde PPD negatiftir.
Tüberküloz plöreziler standart tedavi ile çok
çabuk iyileşirler, tüp drenajdan kaçınılmalıdır.
Hatta tedavi edilmeyen olgularında kendiliğin-
den iyileşebileceği bilinir, fakat bu olgularda 5 yıl
içinde önemli bir oranda(%60 civarında) akciğer
tüberkülozu ve diğer organ tüberkülozları görülür.

Tanı

Akciğer radyolojisi
Akciğer tüberkülozunun tanısında akciğer grafisi
çok önem taşısa da sadece radyolojiye dayanarak
tanı konulamaz ve hasta tam olarak izlenemez.
Resim 1. Milier Tüberküloz. 32 yaşında erkek hasta. Bir Primer tüberkülozda en tipik görüntü orta-alt
aydır kırgınlık, halsizlik, ateş ve öksürük şikayeti var. Gra-
akciğer sahasında infiltrasyon ve aynı taraf akciğer-
fide orta ve alt alanlarda daha belirgin yaygın mikrono-
de hiler ve/veya mediastinal lenf bezi büyümesidir. 191
düler görünüm mevcut.
Olguların % 15’inde bilateral hileradenopati bulu- Bakteriyoloji
6 nabilir. Daha çok sağ üst lob anterior segment ve
Tüberküloz hastalığının kesin tanısı hastadan alı-
sağ orta lobun medial segmentinde olmak üzere,
nan örneklerde tüberküloz basilinin gösterilmesi ile
lenf bezlerinin yaptığı basıya bağlı obstrüktif ate-
konur. Akciğer tüberkülozu düşünülen olgularda
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

lektazi veya lokalize havalanma artışı görülebilir.


incelenmesi gereken ilk örnek balgamdır. Üç gün
Resim 2.’de Primer tüberkülozlu bir çocuğun akci-
arka arkaya sabah balgamlarının incelenmesi en
ğer grafisi görülmekte.
iyi yoldur. Balgam çıkaramayan olgularda hiper-
Reaktivasyon tüberkülozunda ise lezyonlar ge-
tonik tuzlu su çözeltilerinin inhalasyonu ile bal-
nellikle üst lobların apikal ve posterior segmentle-
gam çıkartılabilir (indüklenmiş balgam) diğer bir
rinde veya alt lobların süperior segmentlerinde yer
yöntem ise nazogastrik aspirasyondur. Fiberop-
alır. Tipik parenkimal görünüm yamalı, düzensiz,
tik bonkoskopi ile yapılan bronkioloalveoler lavaj
nodüler karakterde taşıyabilen alveoler konsoli-
(BAL) ve biopsi de gerekli olgularda tanıya katkıda
dasyondur. Tüberküloz kaviteleri orta kalınlıkta
bulunur. Mikrobiyolojik tanı için diğer kullanılan
duvara sahip, düzgün iç yüzeylidir ve genellikle
örnekler plevra sıvısı, beyin omurilik sıvısı, idrar,
hava sıvı düzeyi bulunmaz. Özellikle D.Mellitus,
dışkı ve eklem sıvılarıdır. Fakat bu örneklerdeki
HIV enfeksiyonu gibi immünsüpresyon oluşturu-
incelemeler genellikle balgam gibi başarılı değildir.
cu ek hastalığı olanlarda atipik olarak farklı seg-
Direkt yayma preperatların direkt inceleme-
mentlerde hastalık yerleşim olasılığı artmaktadır.
sinde en sık kullanılan boyama yöntemleri Ziehl
Resim 3 ve Resim 4 de reaktivasyon tüberkülozlu
- Neelsen ve Auramin orhodamine‘dir. Balgam
iki hastanın akciğer PA grafileri görülmektedir
yaymasında aside rezistan basilin (ARB) bulun-
ması örnekte mikobakterinin varlığını gösteren ilk
bulgudur (Resim 5). Direkt yayma preperatlarda

Resim 2. Primer tüberküloz 6 yaşında erkek çocuk. Pri-


mer tüberküloza bağlı sol hiler adenopati ve medistende
genişleme.

Resim 4. Reaktivasyon tüberkülozu: (Kaviteli)

Resim 3. Reaktivasyon tüberkülozu: 25 yaşında erkek


192 hasta. 20 gündür öksürük şikayeti var. Sağ üst zonda ve Resim 5. EZN boyası ile M.tuberculosis Basilerinin görü-
sol apikal bölgede düzensiz opasite. nümü.
lin Ünitesi (TÜ) dozundaki PPD, 0,0001 mg PPD
proteinine eşdeğerdir. Standart tüberkülin testin- 22
de 0.1 ml solüsyon deri içine enjekte edilmektedir
(Mantoux’s methodu). Enjeksiyon ön kolun dış

Tüberküloz
veya iç yüzüne 26-27 gauge iğneye sahip 1 ml’ lik
özel injektörlerle (tüberkülin injektörü) yapılma-
lıdır. Test 48-72 saat sonra değerlendirilmelidir.
Testin değerlendirilmesinde enjeksiyon yerinde
oluşan eritem değil endürasyon dikkate alınır.
Esas olarak endürasyon çapının 10 mm veya
daha fazla olması pozitif, 5-9 mm olması şüpheli,
5 mm den az olması ise negatif olarak değerlendiri-
lir. Testin duyarlılığı % 100 değildir. Genel olarak
aktif tüberkülozlu hastaların % 10-20 sinde PPD
negatif olabilir. Ağır tüberkülozlu hastalarda PPD
Resim 6. Löwenstein besiye- pozitifliği azalabilir. Tüberküloz plörezide de PPD
rinde M.tuberculosis koloni- pozitiflik oranı azalmıştır. Tüberkülin testi gerek
leri.
kişinin bağışıklık durumunu bozan nedenler ge-
rekse uygulama ve PPD maddesinin korunma
ARB’in pozitif olması klinik-radyolojik bulguların yetersizlikleri nedeniyle çeşitli durumlarda yanlış
varlığında anti tüberküloz ilaç başlanması için en- negatif bulunabilir.
dikasyon oluştursa da, TB tanısı kesin olarak an- PPD, BCG aşısına bağlı olarak da pozitif hale
cak basilin kültürde üretilmesi ile konulur. Kültür gelir. Ülkemizde PPD pozitifliği sınırı BCG aşı-
için en sık kullanılan besiyerleri Löwenstein-Jensen sızlarda 10 mm, BCG aşılılarda ise 15 mm olarak
ve Middlebrook 7H10, 7H11, 7H12 gibi besiyerle- kabul edilmektedir. BCG‘ye bağlı pozitiflik 3-5 yıl-
ridir (Resim 6). da genellikle kaybolmakta ve 10 yıldan daha fazla
Bu besiyerlerinde üreme 2-3 hafta içinde ola- sürmemektedir. Daha önce geçirilmiş mikobakteri
bilir fakat sonuç verebilmek için 6-8 hafta bekle- enfeksiyonuna veya BCG’ye bağlı PPD pozitifliği
nilmelidir. Daha hızlı tanı için sıvı besi yeri esaslı zamanla azalabilir. Bu kişilerde PPD testi negatif
radyometrik yöntem (BACTEC) veya Mycobacte- çıkabilir,eğer test 1 hafta sonra tekrarlanırsa po-
ria growth indicator tube (MGIT) yöntemleri kul- zitife (10 mm den büyük veya ilk testten 6 mm
lanılmaktadır. Bu yöntemlerle tanı süresi en erken fazla) dönebilir. Bu olaya Booster reaksiyonu den-
8 en geç 14 güne indirilebilmektedir. mektedir ve kişinin PPD testinin gerçekte pozitif
Son yıllarda hızlı moleküler tanı yöntemlerinde olduğunu gösterir. Tablo 4. de T.C Sağlık Bakan-
anlamlı ilerlemeler olmuştur. DSÖ balgam ve diğer lığı Kılavuzuna göre PPD değerlendirme kriterleri
örneklerden aynı anda Tüberkülozu ve Rifampisin görülmektedir.
direnci olup olmadığını saptayan otamatize Xpert
MTB/RIF yöntemini ilk tanı yöntemi olarak tavsi- İnterferon gama salınım testleri (IGRAs)
ye etmektedir.
Mycobacterium tuberculosis’e özgü antijenlere kar-
şı T hücre interferon gama (IFN-γ) cevabını ölçen
Tüberkülin deri testi interferon gama salınım testleri (IGRAs), PPD gibi
Tüberkülin deri testi M. Tübercülosis ile oluşan TB enfeksiyonunu ortaya koyan testlerdir. BCG
enfeksiyonun varlığını göstermekte kullanılan tek
yöntemdir. Test, enfeksiyon veya BCG aşısı yolu Tablo 4. Tüberkülin deri testinin değerlendirilmesi
ile basille karşılaşan işlerde gelişen aşırı duyarlılık BCG’li
reaksiyonunun ortaya çıkarılmasına dayanır. Pozi-
• 0-4 mm Negatif
tif deri testi immüniteyi göstermediği gibi hastalığın
• 5-14 mm BCG’ye bağlı
varlığını veya yokluğunu da ortaya koymaz, sadece
• 15 mm > Pozitif (enfeksiyon)
o kişinin TB basili antijeni ile daha önce karşılaştı-
ğını belirtir.
Tüberkülin maddesi TB basilinin hücre du- BCG’ siz
varındaki proteinleri içermektedir. Tüberkülin • 0-4 mm Negatif
deri testlerinde, tüberkülinin saflaştırılmış protein • 5-9 mm Şüpheli 7-14 gün içinde tekrar, yine 5-9 mm
türevi (purified protein derivate -PPD) kullanıl- Negatif, 10 mm> Pozitif
maktadır. 0.1 ml solüsyonda bulunan 5 Tüberkü- • 10 mm> Pozitif 193
den hemen hemen etkilenmedikleri için TB en- Rifampisin(RMP); isoniazide benzer şekilde
6 feksiyonun ortaya konmasında PPD ye göre daha metabolik olarak aktif basillere karşı bakterisidal
özgüldürler. Fakat bu testlerde tıpkı PPD gibi ak- etki gösterir. Aç karnına alındığında iyi emilen, vü-
tif hastalıkla sessiz TB enfeksiyonunu birbirinden cutta iyi dağılan ve inflamasyonun varlığında mer-
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

ayırt etmezler. Testin negatif olması immünsüpre- kez sinir sistemine de etkili bir ilaçtır. Rifampisin
sif olgular dışında % 95’ e yakın oranda tüberküloz ciddi sterilizan etki göstermektedir.
tanısını dışlarken pozitif olması aktif tüberküloz Rifampisin günde kg başına 10 mg alındığında
tanısını koydurmaz. (erişkinlere 600mg bir kez) iyi tolere edilmektedir.
En sık görülen yan etkisi hepatittir. Rifampisin
Diğer laboratuar testleri özellikle düzensiz olarak alındığında allerjik bazı
reaksiyonlara yol açabilmektedir. Bunlar içinde
Eritrosit sedimantasyon hızı olguların çoğunda ateş, titreme ve kas ağrılarının görüldüğü “grip
artmıştır, fakat bu spesifik bir bulgu değildir. Lö- benzeri sendrom” ve daha seyrek olarak akut böb-
kosit sayısı genellikle normaldir bazen 10-15 bin/ rek yetersizliği, trombositopeni ve masif hemoliz
mm3 cıvarında değerler saptanabilir. Olguların sayılabilir. Rifampisin karaciğerde sitokrom P450
%10’unda monositoz bulunabilir. Çoğu olguda enzim aktivitesini artırarak çeşitli ilaç etkileşimle-
anemi, serum albüminde düşüş ve gama globülin- rine yol açar. Oral kontraseptif ve oral antikoagü-
de artış vardır. Bazı tüberkülozlu olgularda uygun- lan gibi ilaçların etkisini azaltarak klinik sorunlar
suz antidiüretik hormon (ADH) salınımına bağlı yaratabilir.
hiponatremi saptanabilir. Böbrek tutulumu olan Pyrazinamide(PZA); dokularda çok iyi sterili-
olgularda hematüri, piyüri ve amiloidoz gelişen ol- zan etki yapan bir ilaçtır. Pirazinamid asit ortamda
gularda da albüminüri bulunur. kazeöz lezyonlar içindeki basillere etki ederek kuv-
vetli sterilizan etki yapmaktadır. Pirazinamidin
Tüberküloz tedavisi önemli yan etkisi serum ürik asit düzeyinin yük-
Tüberkülozun tedavisini mümkün kılan ilaçların selmesine bağlı artraljidir. Fakat bu yan etki ancak
keşfi 20. yüz yılın en önemli tıbbi gelişmeleri ara- çok az olguda ilacın kesilmesini gerektirmektedir.
sındadır. Etkili ilaçların keşfinden önce akciğer Pirazinamide bağlı hepatit çok sık görülmese de
tüberkülozlu hastaların yaklaşık yarısı 5 yıl için- oluşan hepatitin geri dönüşü uzun sürebilmekte-
de ölmekte idi. Fakat Waksman’nın 1945 yılında dir.
streptomisini keşfi ile başlayan modern kemote- Etambutol (EMB); oral olarak alındığında iyi
rapi süreci sonunda bugün 6 aylık kombine ilaç emilen, ve 15-25 mg/kg/ gün dozunda kullanıldı-
tedavisi ile mükemmel sonuçların elde edilmesi ğında önemli toksisitesi olmayan antitüberküloz
sağlanmıştır. ilaçtır. Etambutolün en önemli yan etkisi optik
nörit ve görme bozukluğudur. Böbrek yolu ile atı-
lan etambutolün bu etkisinden kaçınmak için, re-
Tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar
nal fonksiyonları bozuk hastalarda doz ayarlaması
Isoniazid (INH); tüberküloz basillerine karşı en yapılması gereklidir.
etkili ilaç durumundadır. Ağız ve parenteral yol- Streptomisin (SM); diğer aminoglikozidler gibi
la alınabilen, emilimi iyi olan,merkez sinir siste- bakterinin 30S ribozumuna bağlanıp protein sen-
mi de dahil dokulara iyi dağılan ucuz ve iyi tolere tezini inhibe ederek etki yapar.Enjeksiyon yolu ile
edilebilen bir ilaçtır. Aktif olarak çoğalan basiller kullanılan ilaç günde bir doz şeklinde kalçadan uy-
üzerinde hızlı bakterisidal etki gösterir. İsoniazid gulanır.Normal böbrek fonksiyon olan 55 yaş veya
karaciğerde metabolize olur. İsoniazidin en sık yan daha gençlerde 15/mg/kg (maksimal 1 gm),daha
etkisi pyridoksin metabolizması ile etkileşimi so- yaşlı kişilerde veya 50 kg dan daha zayıflarda mak-
nucu ortaya çıkan periferik nöropatidir. Nöropati simal 750 mg uygulanmalıdır. Streptomisine bağlı
daha çok alkolik, diyabetik hastalarda veya beslen- en önemli toksisite işitme kaybı ve vestibüler fonk-
me bozukluğu olan kişilerde gelişir ve günde 25 siyon bozukluğudur.
mg pyridoksin alımı ile kolaylıkla önlenir. Hepa- Tüberküloz tedavisinde kullanılan ve yukarıda
tit, INH kullanımına bağlı gelişen en önemli yan ele alınan birinci seçenek ilaçlar dışında özellikle
etkidir. INH kullanımının özellikle ilk iki haftası çok ilaca dirençli tüberküloz olgularında kullanı-
içinde bir çok hastada görülen asemptomatik en- lan ikinci seçenek ilaçlar grubuna thioacetazone,
zim yükseklikleri kendiliğinden kaybolur. Genel- para-aminosalicyclic acid (PAS), cycloserine, et-
de normalin 3-5 katı enzim yüksekliği ile birlikte hionamide, kanamisin, capreomycine, amikasin,
bulunan klinik şikayetlerin varlığı ilaç toksisitesini oflaksasin girmektedir. Bu ilaçlar daha az etkili,
göstermekte ve bu durumda ilacın kesilmesi ge- pahalı ve daha toksiktirler. Hastanede deneyimli
194 hekimlerce kullanılmalıdırlar.
rekmektedir.
Standart tedavi rejimleri bebeğine süt verebilir. Oral kontraseptif alan kişi-
ler RIF içeren TB tedavisi alacaklarsa, ya başka bir 22
Tedavi konusunda öncelikli olgular bulaştırıcılıkları
doğum kontrol yöntemi kullanmalı ya da 50 mcg.
nedeniyle balgamında basil saptanan akciğer TB ol-
dan fazla östrojen içeren bir doğum kontrol hapı
gularıdır. Bu olgularda hemen tedaviye başlanmalı

Tüberküloz
kullanmalıdırlar.
ve izolasyon önlemleri alınmalıdır. Ulusal düzey-
Hepatit virüs taşıyıcılığı, geçirilmiş akut he-
de tüberküloz kontrolünün başarılı olabilmesi için
patit ve alkol kullanımı tedavide değişiklik ge-
standart tedavi rejimlerinin uygulanması gereklidir.
rektirmez. Kronik Karaciğer hastalarında 2 ay
Temel ilaç dozları Tablo 5’de görülmektedir.
SM+INH+RIF+ETB ve 6 ay INH+RIF veya 2 ay
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire
INH+SM+ETB ve 10 ay ETB+ INH tedavisi öne-
Başkanlığını önerdiği tedavi rejimleri Tablo 6 da
rilmektedir. Böbrek yetersizliklerinde en güvenilir
görülmektedir.
rejim 2 ay INH+RIF+PZA ve 6 ay INH+RIF’dir.
Diyabetik hastalarda ve HIV (+) kişilerde tedavide
Özel durumlarda TB tedavisi
değişiklik yapılması genellikle önerilmemektedir.
Gebelik durumunda SM kullanılmamalıdır. Di- Fakat Diabetik hastalarda tedavi süresinin daha
ğer ilaçlar normal şekilde kullanılmalı, TB hasta- uzun tutulması gerektiği yolunda önerilerde vardır.
sı annenin bebeğine doğumdan sonra BCG aşısı Tüberküloz tedavisinde ve kontrolünde gün-
yapılmalı ve INH profilaksisine alınmalıdır. Anne cel ve önemli diğer bir sorun: Çok İlaca Dirençli

Tablo 5. Tüberküloz tedavisinde kullanılan temel ilaçların dozları


İlaçlar Günlük doz (mg/kg/gün) Günlük max doz (mg/gün)
Yetişkin Çocuk
İNH 5 10 300
RMP 10 10-15 600
PZA 25 20 2000
SM 15 20 1000
EMB 15 15-25 1500

Tablo 6. Türkiye Tüberküloz Kontrol Programı Uygulamasına Göre TB Tedavi Rejimleri


Daha önce tedavi görmemiş yeni tüberküloz olguları
Başlangıç evresi; INH+RIF+PZA+ETB veya SM 2 ay her gün
(2. ayın sonunda ARB + ise bu süre 3 aya uzatılır)
Devam tedavisi: INH+ RIF 4- 7 ay süreyle her gün
veya
INH + RIF+ETB 4- 7 ay süreyle her gün uygulanır.

Daha önce tedavi görmüş ve yeniden hastalanmış olgular veya tedavilerine


iki ay veya daha fazla ara verip dönen olgular.
INH+RIF+PZA+ETB+SM (2 AY)
INH+RIF+PZA+ETB (1 AY)
INH+RIF+ETB (5 ay) şeklinde uygulanır.

Ağır akciğer dışı TB olguları (Menejit TB, Miliyer TB, Ürogenital TB, Barsak TB, Perikard TB, Kemik TB)
Başlangıç evresi: INH+RIF+PZA+ETB veya SM 2 ay her gün
INH+RIF 7-10 ay her gün

Çocuk Tüberkülozu
Başlangıç evresi: INH+RIF+PZA 2 ay her gün
Devam Tedavisi: INH+RIF 4 ay her gün

Çok ilaca karşı dirençli (ÇİDT) şüpheli, kronik olgular:


Bu olgularda tedavi yukarıda da değinildiği gibi toksik, pahalı ve etkisi genellikle az olan minör ve/veya deneysel
yeni antitüberküloz ilaçlarla belirli merkezlerde yapılabilmektedir. Bu tedavi genellikle 18-24 ay sürer ve bir çok olguda
medikal tedaviye cerrahi tedavi de eklenir.
195
Tüberkülozdur (ÇİD-TB, ingilizcede Multi- Drug TB tedavisi esnasında hastaların yaklaşık % 20-
6 Resistant Tuberculosis-MDR-TB.) En az RIF+INH 30’unda karaciğer enzimleri geçici olarak yükselir
direnci bulunan ve tedavileri zor ve pahalı olan bu ve daha sonra kendiliğinden düşer. Bu olgularda
olgular tanı ve tedavi özel uzmanlaşmış merkezler tedavi değişikliği gerekmemektedir. İlaca bağlı
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

tarafından yapılmalıdır. hepatotoksisite tanısı koymak için SGOT ve SGPT’


nin hastanın normal değerlerinin en az 3-5 katı
artması ve ek olarak bulantı, kusma, halsizlik,
Tüberküloz tedavisinin izlenmesi
sarılık gibi klinik bulguların saptanması gerek-
Akciğer tüberkülozun tanısında olduğu gibi taki- mektedir. Tek başına total bilirübin düzeyinin 1.5
binde de en etkili yöntem bakteriyolojidir. Tedavi- mg/dl üzerinde olması da hepatotoksisite tanısı
nin yoğun döneminden sonra yani 2. ay sonunda, için yeterlidir.
4. ay sonunda ve tedaviyi kesmeden önce, 6 veya 8. Karaciğer toksisitesi tanısı alan bu olgular has-
Aylarda mutlaka balgam incelemesi yapılmalıdır. taneye yatırılmalıdır. Bu olgularda ilaçların tümü-
Hastaların çoğunda 2. Ay sonunda balgam yay- mün kesilmesi ve enzimler normale döndükten
ması negatifleşir. Eğer 2. Ay sonunda balgam (+) sonra tüm ilaçların tam dozda yeniden başlanması
ise yoğun tedavi süresi 3 aya çıkarılır ve hastanın daha doğru bir yaklaşımdır. Bu durumda çoğu ol-
ilaçları düzenli alıp almadığı çok dikkatli olarak guda yeniden karaciğer toksisitesi gelişmez. Tok-
kontrol edilir. Tedavinin 5. ayı sonunda balgamı sisitenin yeniden gelişmesi durumunda ilaçlar ye-
hala (+) olan olgular, büyük olasılıkla ÇİD-TB ol- niden tümüyle kesilmeli ve hasta bir merkeze yön-
gularıdır. Bu olgular tedavisi değiştirilmeden ilgili lendirilmelidir. Tekrar başlanacak tedavide INH,
merkezlere gönderilmelidirler.
RIF ve PZA tek tek düşük dozlardan enzim kont-
Akciğer TB tedavinin izlenmesinde radyolojik
rolü altıda tedaviye eklenmelidir. Burada amaç asıl
yöntem tek başına çok güvenilir değildir. Birlikte
toksik olan ilacı bulmak ve onu tedaviden çıkar-
mutlaka bakteriyolojik yöntem kullanılmalıdır.
maktır.
Balgam negatif veya balgam çıkaramayan akciğer
TB tedavisi esnasında duyma azalması ve/ veya
TB olgularında ve akciğer dışı TB olgularında kli-
nik bulgularla birlikte kullanılır. denge kusuru gelişen olgularda SM hemen ke-
silmeli ve bir daha kullanılmamalıdır. ETB bağlı
olan görme azalması ve renk ayırım bozuklukları
İlaç yan etkilerinin izlenmesi konusunda (optik nörit) hastalar uyarılmalı ve bu
Tüberkülozlu hasta hastalığı ve ilaç yan etkiler durumlarda ETB hemen kesilmelidir. Rifampisine
konusunda ciddi şekilde eğitilmelidir. Tüberküloz bağlı gelişebilecek Lökopeni, trombositopeni veya
tedavisinde kullanılan ilaçların en önemli yan et- böbrek yetersizliği durumlarında bu ilaç bir daha
kisi hepatotoksisitedir. Vazgeçilemez üç ilacımız kullanılmamalıdır. Tablo 7. da tüberküloz ilaçları-
olan INH, RIF ve PZA hepatotoksik ilaçlardır. na bağlı yan etkiler özetlenmiştir.

Tablo 7. Tüberküloz ilaçlarına bağlı yan etkiler.


Tüberküloz İlaçlarına Bağlı Minör yan etkiler:
• Karın ağrısı, bulantı ya da iştahsızlık (Rifampisin)
• Cilt reaksiyonları (İzoniazid, Rifampisin)
• Periferik nöropati (İzoniazid)
• Artralji (Pirazinamid)
• Grip-benzeri tablo (Rifampisin)
Bu durumlarda ilaçlar kesilmez.

Tüberküloz İlaçlarına Bağlı Majör yan etkiler


• Hepatit (İsoniazid, Rifampisin, Pirazinamid)
Karaciğer enzimlerinin, normal üst sınırın üç katından fazla olması durumunda bütün ilaçlar kesilir. Normal de-
ğere düşünce tüm ilaçlara tekrar başlanır. Tekrar yükselirse merkeze gönderilir.

• Görme bozukluğu (Etambutol)


Hastanın muayenesinde, görme bozukluğunun ilaca bağlı olduğu gösterilirse bir daha etambutol verilmez.

• Baş dönmesi ve işitme kaybı (Streptomisin)


196 Yaşlılarda daha sık görülür ve streptomisin bir daha verilmez. KBB muayenesi gereklidir.
BCG aşısı buzdolabında saklanmalıdır. Aşı PPD
(-) çocuklara sol omuz başı altına 0.1 ml olarak 22
deri içine uygulanır.

Tüberküloz
Koruyucu tedavi (Kemoprofilaksi)
Tüberkülozda koruyucu tedavi enfekte olmuş ve
hastalanma şansı yüksek olan kişilerde hastalı-
ğı önlemek amacıyla yapılır. Koruyucu tedavide
kullanılan esas ilaç İNH’dır. Erişkinlerde 300 mg/
gün, çocuklarda 10 mg/kg/gün dozunda INH, 6 ila
12 ay arasında kullanılmaktadır. INH ile yapılan
koruyucu tedavinin başarı şansı % 60 civarındadır.
Resim 7. Bir Verem Savaşı Dispanserinde DGT Uygula- INH ile korunma tedavisinin endikasyonları
ması. şunlardır;

1. Tüberkülozlu hastaların temaslıları;Yeni


Doğrudan gözetimli tedavi (DGT) saptanan hastaların (özellikle balgam yay-
Tüberküloz tedavisinde en önemli sorun ilaç uyu- ması +), 0-15 yaş grubundaki temaslıları
mudur. Eksik ve/veya düzensiz ilaç kullanılması (özellikle ev içi temaslıları) PPD ve akciğer
toplumda enfeksiyonun yayılmasına ve ÇİD-TB grafisi ile kontrol edilmelidir. Akciğer grafisi
olgularının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. İlaç- normal olan bütün çocuklar INH ile korun-
ların düzenli kullanılmasını sağlamak için DSÖ, maya alınmalıdır. PPD(+) olanlarda koruyu-
özellikle ARB (+) hastaların en azından tedavinin cu tedavi 6-12 aya tamamlanırken, PPD (-)
yoğun döneminde ilaçlarını bir sağlık çalışanı veya bulananlara 3 ay sonra yeniden PPD testi ya-
eğitilmiş bir gönüllü tarafından gözetimli olarak pılmalı PPD(+) ise tedaviye devam edilmeli
içirilmesini önermektedir. Ülkemizde de 2006 yı- PPD (-) kalmışsa tedavi kesilip BCG aşısı uy-
lından bu yana DGT uygulanmaktadır. Resim 7. gulanmalıdır.
de bir dispanserde hemşire gözetiminde DGT uy- 2. BCG aşısı olmayan PPD (+) 0-6 yaş arası ço-
gulaması görülmekte. cuklar.
3. Son yıllarda yapılmış BCG’si olmadığı halde
PPD (+) olan ve risk faktörlerine sahip ki-
Korunma şiler; HIV enfeksiyonu, silikozis, D.Mellitus,
Kr.Böbrek yetersizliği, uzun süre steroid te-
Balgamda ARB (+) olguların erken tanı ve ba-
davi gerektirenler, Lenfomalılar, gastrekto-
şarılı tedavis
mi geçirenler ve Anti TNF-Alfa etkisi olan
Tüberkülozda en etkili ve ucuz korunma yönte- biyolojik ajanlarla tedavi olanlar.
mi hastaların zamanında ve düzenli şekilde te- 4. Akciğer grafilerinde stabil, TB ‘ yi düşündü-
davi edilmesidir. Özellikle ARB (+) olguların er- ren sınırlı radyolojik lezyonlara sahip daha
ken saptanıp düzenli tedavi edilmesi enfeksiyon önceden tedavi görmemiş kişiler.
zincirinin kırılması ve tüberkülozun toplumdan 5. Son iki yıl içinde tekrarlanan PPD değerle-
elimine edilebilmesinde temel önlemdir. Dünya rinde 10 mm den fazla artış saptananlar.
Sağlık Örgütünün, bu temeldeki tüberküloz kont-
rol programı stratejisine DOTS (Directly Observed
Therapy Short Course-Doğrudan Gözetimli Tedavi Kaynaklar
Stratejisi-DGTS) ismi verilmektedir. 1. Tuberculosis. European Respıratory Monograph. Vol
2.Monograph 4. 1997
BCG aşısı 2. World Health Organization.Global Tueberculosis
control. WHO Report.2003. Geneva, Switzerland,
BCG aşısı A.Calmette ve A.Guerrin tarafından WHO/CDS/TB/2003.316
1921 yılında geliştirilmiştir. BCG ile aşılanma pri- 3. Rom.N.W, Garay. S M. Tuberculosis. Little Brown and
mer enfeksiyonu ve primer odağın ilerleyerek len- Company.Boston, 1996.
fo-hematojen yayılımı sonucu oluşan ağır hastalık 4. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı. Verem Savaş Daire
Başkanlığı. Türkiye’ de Tüberkülozun Kontrolü İçin
formlarını önlemektedir. Erişkin tüberkülozu için
Başvuru Kitabı. Ankara-2003
koruyuculuğu sınırlıdır. Ülkemizde BCG uygu- 5. Iseman MD. Klinisyenler için Tüberküloz Kılavuzu.
laması doğum sonrası bir kez uygulanmaktadır. 197
Nobel Tıp Kitapları., Istanbul. 2002
Akciğer Hidatik Kist Hastalığı
Akciğer Hidatik
Kist Hastalığı 23
Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu

Anadolu’nun eski hekimleri İstanköylü Hippok- Parazitin biyolojik siklusu devam ettirebilmesi
rates, Bergamalı Galen insan ve hayvanların iç or- için yumurtaların ot yiyen bir ara konakçı koyun,
ganlarında içi su dolu keseler bildirmişlerdir. Hi- sığır, keçi, at, deve veya insan tarafından alınması
datik kist (su kesesi) hastalığı (hidatidoz ya da eki- gerekir. Parazitin en sık görülen hayat siklüsü kö-
nokokkoz) tarım ve hayvancılıkla uğraşan, çevre peklerle koyun ve sığırlar arasındadır. İç organlara
sağlığı ve koruyucu hekimlik önlemlerinin yetersiz yerleşen embriyolar hidatik kisti oluştururlar. Bu
kaldığı toplumlarda görülen, hayvanlardan insan-
lara geçen endemik paraziter bir hastalıktır. Ülke-
mizde insidansının 100.000’de 2, prevalansının ise
100.000’de 50 civarında olduğu söylenebilir. Bu
değerlerle Türkiye’de halen 30-35.000 kist hida-
tikli hastanın yaşadığı tahmin edilmekte ve her yıl
yaklaşık 1.300 yeni hasta buna eklenmektedir.

Etyoloji
Hidatik kist hastalığının etkeni helmintlerin sestod
grubunda yer alır. Ülkemizde en sık Echinococcus
granulosus tipi izlenir, nadiren Echinococcus alve-
olaris olgular da bildirilmektedir.
Echinococcus granulosus (EG) parazitinin eriş-
kin formu köpek, tilki, çakal, kurt gibi hayvanla-
rın bağırsaklarında yaşar. 2-7 mm boyunda 0.6
mm eninde, baş ve 3-4 halkadan oluşan küçük bir
parazittir (Şekil 1). Baş kısmında parazitin barsak
duvarına tutunmasını sağlayan dört vantuz ve çen-
gelleri vardır. Tenya hermafrodittir ve vücudunun
son halkasında üreme organları bulunur. Son hal-
ka 400- 800 yumurta içerir olgunlaşarak parazitten
ayrılır, parçalanır ve köpeğin dışkısı ile yumurtalar
çevre ortama yayılır. Yumurtalar sularla, rüzgarla
Şekil 1. Ekinokokus Granülosus parazitinin erişkin for-
ve böceklerle uzaklara taşınabilir. Yumurtalar can-
mu. Prof. Dr.Oğuz Köktürk’ün izniyle (Ekim N,Uçan E.S.
lılıklarını bulunduklara ortama göre 6 aya kadar Solunum Sistemi İnfeksiyonları. İç: Köktürk O. Akciğer
devam ettirirler. Hidatik Kist Hastalığı. Ankara; Turgut; 2001:557-604.)
199
6
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

Şekil 2. Echinococcus granulosus’un yaşam çemberi. Prof. Dr.Oğuz Köktürk’ün izniyle (Ekim N,Uçan E.S. Solunum
Sistemi İnfeksiyonları. İç: Köktürk O. Akciğer Hidatik Kist Hastalığı.Ankara; Turgut;2001:557-604.)

hayvanların kistli organlarının köpekler tarafın- duğundan kistin büyüme hızı karaciğerdekinden
dan yenmesi ile parazit erişkin haline ulaşır, yaşam fazladır. Etken parazit genelde çocukluk çağında
siklusu tamamlanmış olur (Şekil 2). ağızdan alınır. Çocuklarda en sık yerleşim yeri ak-
İnsana bulaşma sıklıkla infekte köpeklerden ciğerdir. Akciğerde sıklıkla sağda ve alt loplarda
olmaktadır. İnfekte köpeklerin kuyruklarında, yerleşir.
kıllarında ve yattığı yerlerde çok sayıda yumur-
ta bulunur ve insana fekal-oral kontaminasyonla
Hidatik kistin yapısı
kolayca bulaşabilir. Ayrıca kirlenmiş gıda ve su
yoluyla bu yumurtalar alındığında enfeksiyon Üç tabakadan oluşur;
oluşabilir. Yumurtalar yuvarlak, 30 mikron ça- 1- Perikist (adventisya): Parazite ait değildir.
pında, kalın dış kabukludur ve içinde 6 çengelli Konağın kist etrafında oluşturduğu fibröz kapsül-
embriyo vardır. Sindirim yoluyla alınan yumur- dür.
tadan ince barsakta enzimler tarafından dış ka- 2- Ekzokist (Kutikula, laminer membran): Kis-
buk eritilir ve embriyolar serbestleşir. Çengelle- tin dış tabakasıdır, 1 mm kalınlığında, selektif ge-
riyle barsak duvarına oradan portal damar siste- çirgenliği vardır.
mine girerek karaciğere ulaşır. Bu nedenle en sık 3- Endokist (germinal membran, çimlenme
yerleşim yeri karaciğerdir (%60-70). Karaciğerde zarı): Tomurcuklanarak kız vezikül oluşturur.
tutunmayan embriyolar vena hepatika ile vena Kız veziküllerin içinde protoskoleksler vardır.
kava inferiör yoluyla sağ kalbe oradan da akci- Kist içeriği berrak sıvı ile doludur. Sterildir, kist
ğerlere (%20-25) geçer, ardından sistemik dolaşı- parçalanırsa antijenik özelliği vardır. Hidatik sı-
ma katılarak kemik dahil tüm organ ve dokulara vıda (kaya suyu) skoleks veya protoskoleks olarak
yerleşebilir (%10). Birkaç organda aynı anda kist isimlendirilen milyonlarca küçük larvalar yüzer.
hidatik hastalığının %20- 40 kadar sıklıkla olabi- Skoleksler bu ortamda aseksüel olarak sonsuza
leceği bildirilmektedir. kadar çoğalabilirler. Skoleks yumurtanın yaklasık
Larvalar dokuya yerleştikten sonra hızla ilti- 3 misli büyüklüğündedir ve bunlar birleşerek hi-
habi bir reaksiyona yol açar. Bu iltihabi reaksiyon datik kumu oluştururlar. Kist herhangi bir şekil-
yaklaşık olarak 30’uncu günün sonunda kist infla- de parçalanırsa protoskoleksler yayılır, yeni kist-
matuar bir granulomla çevrilir. Birkaç gün içinde ler oluşturur. Canlı kistlerin köpekler tarafından
vakuolize olur, ortasında vezikül teşkil eder ve yenilmesi ile skoleksler köpek barsağında erişkin
yavaşça içinde mineraller içeren sıvı dolu bir kis- solucana dönüşür ve parazitin yaşam döngüsü ta-
200 te dönüşür. Akciğer gevşek bir dokuya sahip ol- mamlanır.
Klinik omuz ve karın ağrısı gelişebilir. Vena cava superior
sendromu ve Horner sendromu oluşabilir. İnfekte 23
Hastalık avcı, çiftçi, çoban gibi hayvan teması
hidatik kistlerde akciğer apsesine benzer bir klinik
olanlar, köpek sahibi olanlar, mezbaha çalışanları
tablo söz konusudur. Enfeksiyona ikincil bronşek-
ve veteriner hekimlerde sık görülür. Hidatik kistler

Akciğer Hidatik Kist Hastalığı


tazi, ampiyem gibi komplikasyonlar da gelişebilir.
çok iyi kapsülü olduklarından ateş, halsizlik ve kilo
Hastalığın diğer komplikasyonları, boğulma, he-
kaybı gibi sistemik belirti vermezler. Bu nedenle
moptizi, alerjik reaksiyonlar, plevra veya peritona
bu hastalar ister karaciğerde ister başka organlar-
açılma, bronkoplevral veya bronkobiliyer fistül
da olsun oldukça sağlıklı görünürler. Kistler yılda
olarak sıralanabilir.
yaklaşık 1cm büyüyerek yıllar içinde çevresine
baskı yapacak duruma geldiğinde belirti vermeye Tanı
başlar. Öyküde endemik bölgede yaşama önemli bir bul-
gudur. Kist sıvısı ve membranlarının ekspektoras-
Karaciğer kist hidatiği yonu akciğer hidatik kistlerinin tanısı için önem-
Kistlerin yaklaşık % 90’ı safra yollarını ve safra lidir. Tanı için rutin laboratuvar incelemelerinin
akımını engellerler. Bu gibi durumlarda bulantı fazla önemi yoktur. Kanda eozinofili hastaların
kusma, karnın sağ üst kadranını tutan sancılı ka- %25’inde görülmektedir ve tanı için özgül değil-
rın ağrıları, sıkıntılı solunum, hafif bir sarılık ya da dir. Fizik muayene tanıda nadiren yardımcıdır.
koyu renkte ağır bir sarılık, ateş yükselmesi, deride Akciğer hidatik kistlerinin serolojik tanısında IgG
ürtiker benzeri döküntüler gibi belirtilere rastlana- ELISA ve İndirekt hemaglütinasyon testi (İHA)
bilir. Kist fazla büyüdüğünde elle hissedilebilecek kullanılır. İHA da 1:160 üzeri titre pozitif kabul
duruma gelebilir. edilir. Her iki testin birlikte kullanımı tanı olasılı-
ğını artırır. Seroloji olguların % 1-15’ inde negatif
Akciğer kist hidatiği olabilir. Serolojik testlerin duyarlılığı % 50-60 ara-
sında değişmektedir.
Kist genellikle sağ akciğere yerleşir. Yıllarca her-
hangi bir belirti vermeksizin sessizce durabilir.
Bazı vakalarda ise kist bir bronşa açılarak, kist sı- Radyoloji
vısı öksürükle birlikte dışarı atılır. Hastalığın baş-
langıcında göğüs ağrıları, öksürük ve kanlı balgam Akciğer Grafisi
gibi belirtiler gelişir, fakat genellikle bu belirtiler Basit- Patlamamış kistler:
önemsenmez. Uzun bir süre sonra ise deride kı- Postero anteriör akciğer grafisinde rüptüre olma-
zarık döküntülere rastlanabilir. Astım benzeri so- mış kistler düzgün sınırlı oval ya da sferik homojen
lunum güçlükleri gelişebilir. Kist bazı ender vaka- dansite artışı. % 30 Vakada multiple izlenir(Resim
larda plevra boşluğuna açılmaktadır. Bu durumda 1). Derin inspiryum ve ekspiryumda kistin şekil
göğüste şiddetli bir ağrı, nefes darlığı, morarma ve değiştirmesine “Escudero-Nemerow belirtisi” de-
şok gibi ağır bozukluklar gelişebilmektedir: nir. Diyaframa üzerindeki kistler “Batan Güneş”
Yerleşim yerlerine göre paryetal plevra iritas- belirtisi oluştururlar (Resim 2). Kistler “Yumurta
yonu ile göğüs ağrısı, diyafragma iritasyonu ile kabuğu kalsifikasyonu” belirtisi gösterebilir.

Resim 2. Basit-patlamamış kist görünümü. Kitle görü-


Resim 1. Mutliple hidatik kistler. nümü düzgün kenarlı, diyafram üzerinde “Batan Güneş 201
Belirtisi” mevcut.
Komplike-Patlamış kistler:
6 “Hilal belirtisi”, perikist ile membran arasına
hava girerse kist üzerinde hilal şeklinde gölge ol-
ması. Rüptüre olacağını gösterir. “Çift kubbe be-
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI

lirtisi”, rüptüre olan kistlerde membran içine hava


girer. “Nilüfer belirtisi” (Resim 3), rüptüre kistte
kaya suyunun bir kısmı ekspektore edildiğinde
membranın kaya suyu üzerindeki görünümü.

Bilgisayarlı tomografi
Kitle lezyonunun içinin sıvı natüründe olduğunu
gösterir. Akciğer hidatik kist düşünülen bütün ol-
gulara uygulanmalıdır. Kistin sayı ve lokalizasyo-
nu ve gelişen komplikasyonların belirlenmesinde
direkt radyografiye üstün bir görüntüleme yönte-
midir (Resim 4,5).
Resim 3. 45 yaşında köyde yaşayan bayan hasta evin
önünü süpürürken ani başlayan öksürükle beraber bo- Manyetik rezonans
ğulacak gibi olup, ağzına gelen tadı tuzluca bir suyu
öksürükle atıyor. Ağzından soğan zarına benzer beyaz Akciğer hidatik kistlerinin tanısında bilgisayarlı
renkli cisimler çıkartıyor, hafif bir hemoptizi de oluyor. tomografiye üstünlüğü yoktur. Ancak kalp ve ver-
Vücudunda cilt döküntüleri gelişen hasta acil servisinize tebra gibi çevre doku ilişkisi olan olgularda istene-
başvurdu. Çekilen akciğer grafisinde “Nilüfer ciçeği belir- bilir. Rutin uygulanması önerilmemektedir.
tisi” gösteren dev bir hidatik kist izleniyor.

Ultrasonografi
Göğüs duvarına komşu hidatik kistler dışında akci-
ğerlerde tanı değeri sınırlıdır. Ancak akciğerde hi-
datik kist saptanan hastaların tümü, karaciğer kist-
leri açısından batın USG ile değerlendirilmelidir.
Karaciğerde de benzer kistik lezyonların gösteril-
mesi, hem tanıyı desteklemesi, hem de bu durumun
tedavi protokolünü etkilemesi açısından önemlidir.

Bronkoskopi
Birçok hastalığı taklit eden bir hastalık olması ne-
Resim 4. Bilgisayarlı tomografide perfore hidatik kist,
deniyle, ayırıcı tanı açısından gereken olgularda
kaya suyu bronşa açılarak ekspektore edilmiş, germinatif
membranın büzülmüş hali izleniyor.
bronkoskopi uygulanabilir.

Ayırıcı tanı
Kist hidatik hastalığı göğüs hastalıkları branşının
binbir surat hastalığıdır. Hemen tüm akciğer has-
talıklarını taklit edebilir. Kitle lezyonu gibi görü-
nerek maling ve selim akciğer tümörleriyle karışır.
Perfore olduğunda kaviter görünümü nedeniy-
le kavitasyonla giden tüberküloz, akciğer absesi,
bronşektazi, ampiyem gibi hastalıklarla karışır.

Tedavi
Cerrahi Tedavi
Resim 5. Karaciğerde içleri sıvı natüründe multiple kist Akciğer hidatik kistlerinin öncelikli tedavisi cer-
202 hidatikler izleniyor. rahidir, bazı durumlarda sadece tıbbi bazen de
kombine tedavi uygulanır. Tedavideki ana amaç arttırması ve cerrahi girişimi güçleştirmesi nede-
hastalığın total eksizyonu ve maksimum parankim niyle önerilmemektedir. Cerrahi sonrası, albenda- 23
korumadır. Segmentektomi, lobektomi ve pnö- zol için en az 1 ay önerilmektedir.
monektomiden olabildiğince kaçınılmalıdır. En

Akciğer Hidatik Kist Hastalığı


sık uygulanılan cerrahi teknik torakotomi ile kist
Tıbbi tedavi kontraendikasyonları
içeriğinin tamamen boşaltılması (kistotomi), kist
kavitesinin tamamen kapatılması (kapitonaj) dır. 1- Komplike kistler (enfeksiyon, kompresyon,
Bazı olgularda kistotomi tek başına yeterlidir. Bila- obstrüksiyon)
teral kistler olgunun özelliğine göre medyan ster- 2- Rüptüre olma riski olan büyük kistler
notomi ile opere edilebilir. Torakoskopik cerrahi 3- Santral sinir sistemi, kalp ve kemikte yerleş-
deneyimli merkezlerde uygun olgulara uygulana- miş kistler.
bilir. Hidatik kistlerin cerrahi ve tıbbi tedavisinin
yanında alternatif tedavi yöntemleri de geliştiril- Korunma ve kontrol
mektedir. Perkütan tedavide (PAIR: Puncture-As-
piration- Injection-Reaspiration) kiste büyükçe bir Köpeklere yönelik tedbirler biyolojik çemberin
iğne ile girip içeriği boşaltıp içine alkol gibi mad- kırılması açısından çok önemlidir. Başıboş köpek
deler verip aspire etme işlemidir. Ancak tedavi ba- kontrolü, enfekte köpeğin praziquantel ile tedavi-
şarısız bulunmuştur. si. Halkın eğitimi ve mezbahaların kontrolü kist
hidatik hastalığı ile mücadelede önemlidir. Bu ko-
nuda siyasal bir kararlılık, top yekün bir mücadele
Tıbbi tedavi esastır. Son zamanlarda geliştirilmiş EG95 aşısı,
1- Komplike olmayan küçük kistlerde koyun ve keçilerde % 95 koruyucu oldukları ileri
2- Çok fazla sayıda kist bulunması halinde sürülmektedir.
3- Cerrahi tedaviyi tolere edemeyecek hasta-
larda (ileri yaş, kronik hastalıklar vs.) Kaynaklar
4- Cerrahi sonrasında 1. Barış Yİ, Şahin AA, Bilir N ve ark. Hidatik kist hastalığı
5- Yetersiz cerrahi uygulanan veya nüks geli- ve Türkiye’deki konumu. Türkiye Akciğer Hastalıkları
şen hastalarda Vakfı Yayını no:1. Kent matbaası, Ankara, 1989.
6- Kistin spontan rüptürü sonrasında sekon- 2. Ekim N, Uçan E.S. Solunum Sistemi İnfeksiyonları.
İç:Köktürk O. Akciğer Hidatik Kist Hastalığı.Ankara;
der yayılımı önlemek için
Turgut;2001:557-604.
7- Cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hastalarda 3. Uysal A, Gürüz Y, Köktürk O ve ark. Türk Toraks
tıbbi tedavi yapılmalıdır. Derneği Paraziter Akciğer Hastalıkları Uzlaşı Raporu.
Türk Toraks Dergisi. 2009: 10; 8: 4-12.
Tıbbi tedavide seçilmesi gereken ilaç albenda- 4. Özlü T, Metintaş M, Ardıç S. Akciğer Hastalıkları Te-
zoldür. Erişkinde ve çocuklarda doz 10-15 mg/kg/ mel Bilgiler. İç: Tabakoğlu E. Akciğerin nadir görülen
gün olup iki doz şeklinde verilmesi önerilir. Preo- infeksiyon hastalıkları; mantar ve parazitler. 2007: S:
peratif medikal tedavi verilmesi komplikasyonları 225-240.

203

You might also like