Professional Documents
Culture Documents
B Ö L Ü M
SOLUNUM
SİSTEMİ
ENFEKSİYONLARI
Akut Trakeit ve Akut Bronşit
Akut Trakeit ve
Akut Bronşit 19
Prof. Dr. Oğuz Kılınç
Akut bronşit, alt solunum yollarının bir bölümü- Akut bronşit için oluşturulmuş tedavi rehberle-
nün inflamasyonuyla karakterize bir hastalıktır. rinde antibiyotik önerilmemektedir. Bunun tek
En önemli semptomu öksürüktür. Üst solunum istisnası Bordetalla pertussise bağlı akut bronşit-
yolu enfeksiyonundan farkı öksürüğün 5 günden tir. Bu durumda 3 gün süreyle azitromisin ya da
uzun sürmesidir. 7 gün süreyle klaritromisin kullanılmasının uzun
süreli eritromisin kullanılmasıyla benzer sonuç
vermektedir. Kısa süreli tedavide yan etki daha az
Etkenler görülmektedir. Bronkospazmı olan hastalarda in-
Etiyolojisinde çoğunlukla viral ajanlar rol oynarlar. haler bronkodilatör, uykuyu bozacak ya da günlük
Akut bronşit’e en sık neden olan virüsler influen- yaşamı etkileyecek düzeyde öksürüğü olanlarda
za, parainfluenza ve respiratuar sinsityal virus’dur. dekstrometorfan ve kodein preraparatları ya da
Bakteriyel etkenlerin saptanma oranı %10 dan az- guaifenesin kullanılabilir. Bu tedavilere dirençli
dır. En sık rastlanan bakteriler Bordetella pertussis, inatçı öksürükte semptomlar geçinceye kadar in-
M. pneumoniae C. pneumoniae’dır. haler kortikosteroid de kullanılabilir.
172
Pnömoniler
Pnömoniler 20
Prof. Dr. Abdullah Sayıner
Pnömoniler
Resim 3. Bilateral nonhomojen pnömonik infiltrasyon
+ sağ akciğerde ankiste parapnömonik sıvı ve ampiyem
Resim 1. Sağ üst lobda hava bronkogramı içeren konso- komplikasyonu gelişimi.
lidasyon alanı (Mikrobiyolojik olarak kanıtlanmış S. pne-
umoniae pnömonisi)
Rutin laboratuvar incelemeleri Resim 4. Sağ üst lobta lober pnömoni ve alt lob superior
Rutin incelemelerde, sıklıkla normal bir lökosit segmentte hava-sıvı seviyesi gösteren abse gelişimi.
sayısı ve dağılımı saptanmakla birlikte, bu özellik
atipik bakterilere bağlı pnömoninin ayırt edilmesi
için yeterli değildir.
Diğer yandan, böbrek ve karaciğer fonksiyon nisi olan hastalarda sıklıkla nitelikli balgam örneği
testleri, serum elektrolit düzeyleri hastaların meta- elde edilememekte, örnek alınan hastaların yarı-
bolik durumlarının ve dolayısıyla prognozlarının sından çoğunda etken belirlenememektedir. Ayrı-
belirlenmesi, hastaneye yatış kararlarının verilme- ca, bilindiği gibi balgam kültürlerinin sonucu en
si, antibiyotik seçimi ve doz belirlenmesi açısından iyi koşullarda dahi 24-48 saatte klinisyene ulaşa-
önemlidir. bilmektedir. Buna karşılık, izleyen bölümlerde de
anlatıldığı gibi, bu hastaların özelliklerine bakıla-
Mikrobiyoloji rak olası etkenler tahmin edilebilmekte ve ampirik
antibiyotik seçimi rahatlıkla yapılabilmektedir.
Teorik olarak, enfeksiyonu olan hastalarda etke- Bu nedenlerle, özellikle ayaktan izlenebilecek
nin belirlenmesi uygun antibiyotik seçimi açısın- hafif pnömonili hastalarda balgamın bakteriyolo-
dan yararlıdır. Ancak, toplumda gelişen pnömo- 175
jik incelemesi yapılmayabilir. Buna karşılık, olanak
ve deneyim varsa, nitelikli balgam örneklerinin Chlamydophila IgM ve IgG antikorları) hem yete-
6 Gram boyalı preparatlarının incelemesi, olası et- rince duyarlı ve özgül değildir, hem de konvalesan
kenin belirlenmesi ve antibiyotik seçimi açısından dönemdeki antikorlarda titre artışının araştırılma-
yararlı olur. Nitelikli bir balgam örneğinin incele- sı gereği nedeniyle uzun sürede (> 3 hafta) sonuç
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
Pnömoniler
0 < %1 Ayaktan
1 %3
2 %13 Hastane
3 %17
4 %42 Hastane - yoğun bakım ünitesine yatış açısından değerlendirme gerekli
5 %57
Ölçüt Puan
Yaş
Erkek Yıl
Kadın Yıl-10
Huzurevinde kalmak 10
Komorbidite
Tümör varlığı 30
KC hastalığı 20
KKY 10
KVH-SVH 10
Böbrek hastalığı 10
Vital Bulgular
Mental bozukluk 20
SS≥30/dk 20
Sistolik TA<90 mmHg 20
Isı<35°C veya ≥40°C 15
Kalp hızı ≥125/dk 10
Laboratuvar Bulguları
BUN ≥30mg/dl 20
Na<130mmol/L 20
Glukoz ≥250mg/dl 10
Htc<%30 10
Akciğer Radyogramı
Plevral efüzyon 10
Gaz alışverişi
Arter pH<7,35 30
PaO2<60mmHg 10
SaO2<%90 10
* Önemli sağlık sorunu öyküsü: Eşlik eden hastalıklar (KOAH, diabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, kronik karaciğer hastalığı,
konjestif kalp yetmezliği, malignite, nörolojik hastalıklar vb), son bir yıl içinde pnömoni tanısıyla yatış öyküsü, aspirasyon kuşkusu,
splenektomi öyküsü, alkolizm, bakımevinde yaşama, steroid kullanımı.
**(M) ile işaretli majör risk faktörlerinden birinin ya da diğer minör risk faktörlerinden en az üçünün varlığında, hastanın YBÜ’ nde
izlenmesi önerilir.
178
Grup 1 – Ayaktan izlenen hastalar Bu yaklaşımla, tipik pnömoni tüm özellikleriyle
tanımlanabiliyor ise pnömokok pnömonisi olma 20
Bu hastalarda pnömoniye yol açan olası etkenler
olasılığı yüksektir ve amoksisilin başlanması uy-
ve önerilen antibiyotik seçenekleri Tablo 5’te su-
gun olacaktır. Klinik yaklaşımla atipik pnömoni
nulmuştur.
Pnömoniler
düşünülen ya da tipik / atipik pnömoni ayırımı
Tüm gruplarda olduğu gibi, Grup 1 de de so-
yapılamayan hastalarda, hem pnömokoku hem de
rumlu bakteriler arasında birinci sırada Strepto-
atipik bakterileri kapsayabilmek amacıyla makro-
coccus pneumoniae yer almaktadır. Bilindiği gibi,
lid kullanılması daha uygun olacaktır.
ülkemizde solunum yolu enfeksiyonlarında S.
Grup 1b’ de, Gram negatif basillerin de etken
pneumoniae penisilin ve türevlerine büyük oranda
olma olasılığı nedeniyle antibiyotik seçenekleri de-
duyarlıdır (yüksek direnç oranları %5-8 düzeyin-
ğişmektedir. Bu grupta da, atipik bakterilerin etken
dedir). Beta laktam grubu antibiyotikler solunum
olma olasılığı varsa, beta-laktam antibiyotiğe mak-
sisteminde yüksek konsantrasyonlara ulaşmakta;
rolid ya da doksisiklin eklenmesi önerilmektedir;
bu nedenle orta dirençli pnömokok enfeksiyon-
ancak, bu gruptaki 65 yaş üstündeki hastalarda ve/
larında, amoksisilinin günde 3 g verilmesi yeterli
veya eşlik eden hastalığı olanlarda tipik/atipik pnö-
olmaktadır.
monilerin klinik yaklaşım ile ayırımının mümkün
Diğer yandan, Mycoplasma ve Chlamydophila’
olmadığı unutulmamalıdır. Başlanan tedavinin üç
nın hücre duvarı yoktur ve hücre duvarı sentezini
gün içinde yeterince etkin olmaması durumunda
inhibe ederek etki eden beta-laktam grubu antibi-
(ateşte ve semptomlarda düzelme olmaması), has-
yotiklerden etkilenmemektedirler. Bu grupta, bu
tanın yeniden başvurması istenmelidir.
bakterilere bağlı bir enfeksiyon düşünüldüğünde,
RNA bağımlı protein sentezini inhibe eden mak-
Grup 2: Hastaneye yatırılması gereken hastalar
rolid grubu bir antibiyotik kullanılması gereklidir.
Grup 1a’ da pnömokok ile atipik bakterilere Hastaneye yatış endikasyonu konulan hastalar ön-
bağlı pnömonilerin ayırımında, yukarıda “Klinik celikle yoğun bakım gereği açısından değerlendi-
tablo” bölümünde sözü edilen ve hastanın öykü, rilmelidir (Tablo 4). Yoğun bakım gerektirmeyen
fizik inceleme, akciğer grafisi ve laboratuvar özel- (Grup 2) hastalarda olası pnömoni etkenleri ve an-
liklerini kapsayan klinik yaklaşım yararlı olabilir. tibiyotik önerileri Tablo 6 da sunulmuştur.
Tablo 7. Yoğun bakıma yatan pnömonili hastalarda olası etkenler ve antibiyotik önerileri
Olası etkenler Önerilen antibiyotikler
Pnömoniler
tumları, nebülizasyon cihazları, kolonize olmuş
sızlığın olası nedenleri, seçilen antibiyotiğe direnç
entübasyon tüplerinden) ve hematojen yolla geli-
olması, antibiyotik uygulama şeklinin (doz, doz
şebilmektedir. Orofaringeal flora hastaneye yatışın
aralığı vb) uygun olmaması, ampiyem ya da abse
48. saatinden itibaren hastanedeki dirençli mikro-
gibi komplikasyonların gelişmesi, hastada o güne
organizmalarla yer değiştirmektedir. Entübe has-
dek bilinmeyen bir immünosüpresif süreç varlığı,
talarda, entübasyon tüpünün balonu makroaspi-
altta yatan ve pnömoni rezolüsyonunu güçleştiren
rasyonları önlese de, mikroaspirasyonlar sıklıkla
sorun (santral bronş karsinomu, bronşektazi vb)
gelişmekte ve üst solunum yollarındaki sekresyon-
bulunması, yanlış tanı (aslında bronş karsinomu,
lardaki mikroorganizmalar akciğerlere ulaşmakta-
pulmoner tromboemboli, kalp yetmezliği, bağ do-
dır.
kusu hastalıkları ya da vaskülitlerin akciğer tutulu-
HGP gelişmesi için risk faktörleri, solunum
şu vb olması) konulmuş olmasıdır.
sistemi savunma mekanizmalarının zayıflaması
(bilinç bozuklukları, malnütrisyon, nörolojik, nö-
romüsküler, kardiyak, pulmoner, metabolik so-
HASTANEDE GELİŞEN PNÖMONİ runlar vb) ileri yaş (>60 y), hastanede enfeksiyon
Hastanede gelişen pnömonilerin (HGP) büyük ve kontrol ilkelerine uyulmaması, HGP gelişme riski-
klinik açıdan daha sorunlu bir bölümünü ventila- ni arttırabilen ilaçlar (sedatif, kortikosteroid, mide
törle ilişkili pnömoniler (VİP) kapsar. Ventilatörle asiditesini değiştiren ilaçlar) kullanılması ve inva-
ilişkili pnömoni, isminden anlaşılabileceği gibi, ziv girşimler (entübasyon, bronkoskopi, endosko-
invaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalar- pi, trakeostomi, torakostomi vb) uygulanmasıdır.
da, entübe edildikleri sırada bulunmayan, entü-
basyondan en az 48 saat sonra gelişen pnömoni HGP Tanısı
olarak tanımlanır. Endotrakeal tübün temel solu-
num sistemi korunma mekanizmalarını devre dışı Hastanede gelişen pnömoni tanısı, özellikle yoğun
bırakması, bu hastaların tümüyle sağlık persone- bakım biriminde yatan, entübe hastalarda güçtür.
linin bakımına bağımlı olması, çok sayıda invaziv Bu hastalarda, hem pek çok başka patolojik süreç
girişim (endotrakeal aspirasyon, idrar sondası, pa- (atelektazi, pulmoner tromboembolizm, akciğer
renteral girişimler vb) yapılması daha sık ve daha ödemi, ilaç reaksiyonları vb) HGP ’ yi taklit ede-
dirençli etkenlerle pnömoni gelişmesine neden bilmekte, hem de çok ilaca dirençli mikroorganiz-
olmaktadır (Resim 5). Hastanede gelişen pnömo- malarla enfeksiyon olasılığı nedeniyle, TGP’ de
ni, hastanede yatan tüm hastaların %0.5-2’ sinde olduğu gibi etkin bir ampirik tedavi seçimi yapı-
lamamaktadır. Ayrıca, HGP olmayan bir hastaya,
yalnızca yeni radyografik infiltrasyonlar görülmesi
nedeniyle antibiyotik başlanması durumunda, bu
hastada izleyen günlerde gerçek bir enfeksiyon
meydana gelirse, olasılıkla hastanın almakta oldu-
ğu antibiyotiklere dirençli bir etkene bağlı olacak-
tır ve yeni antibiyotik seçimini daha da güçleşti-
recektir. Bu nedenlerle, HGP’ nin doğru tanısı ve
etkenin belirlenmesi çok önemlidir. Bu da, TGP’
deki, mikrobiyolojik tanıyı zorunlu kılmayan ve
ampirik antibiyotik seçimini temel alan yaklaşım-
dan önemli bir farktır.
HGP tanısı, akciğer grafisinde yeni ya da iler-
leyici infiltrasyon saptanan ve enfeksiyonla ilişkili
klinik bulgulardan (> 380C ateş, lökositoz ya da lö-
kopeni, pürülan sekresyon, oksijenasyonda bozul-
ma) en az ikisi bulunan hastalarda düşünülmelidir.
Bu klinik özelliklerin HGP tanısındaki duyar-
Resim 5. Ventilatöre bağlı gelişen pnömonide Pseudo- lılığı %50-75, özgüllüğü %40-80 düzeyinde belir-
monas aeruginosa etkenli bilateral bronkopnömonik in- lenmiştir. Görüldüğü gibi, klinik yaklaşım hekime
181
filtrasyon. bir fikir vermekle birlikte, yanılgı payı azımsan-
mayacak düzeydedir. Bu nedenle, hem tanının günü ya da geç dönemi), eşlik eden risk faktörleri ve
6 daha netleştirilmesi, hem de antibiyotik seçiminin pnömoninin ağırlığı dikkate alınmaktadır.
daha doğru yapılabilmesi için etken(ler)in belirle- Hastalar temel olarak üç gruba ayrılmaktadır
nebilmesi amacıyla yeterli örneklerin alınması ve (Tablo 9). Hastaların gruplandırmasında etkisi
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
mikrobiyolojik incelemelerin yapılması temel bir olan özellikler; A. Yüksek riskli çok ilaca dirençli
gerekliliktir. bakteri enfeksiyonu olasılığı, B. Mortaliteyi artıran
HGP’ de doğal olarak, solunum sisteminden alı- diğer risk faktörleri ve C. Sağlık bakımıyla ilişki-
nan örneklerin incelemeleri öncelikli olmalıdır. Bu li pnömoni (SBİP) kriterleridir. Bu risk faktörleri
amaçla entübe olmayan hastalarda balgam, entübe aşağıda sıralanmaktadır:
olanlarda endotrakeal aspirat ve bronkoskopik ör-
nekler (aspirasyon, BAL, koruyuculu fırçalama vb),
bronkoskopi yapılmadan distal solunum yolların- A. Çok ilaca dirençli bakteri (Pseudomonas
dan alınan örnekler (mini-BAL gibi) kullanılabi- aeruginosa, Acinetobacter spp. Stenotropho-
lir. Genellikle, hastanede yatışın erken döneminde monas maltophilia, metisiline dirençli S. au-
HGP gelişen ve/veya ağır olmayan pnömonisi olan reus) enfeksiyonu için risk faktörleri.
hastalarda invaziv tanısal girişimlerden kaçınılır. - Son 90 gün içinde antibiyotik kullanımı
Alınan tüm örneklerde üst solunum yolları ya da - Hastaneye yatışın 5. günü veya sonrasında
endotrakeal tüp ile kontaminasyon riski bulunması pnömoni gelişmesi
nedeniyle, önceki yıllarda kantitatif kültür yapılma- - Hastanın tedavi edildiği birimde yüksek
sı önerilmiştir. Bu yolla, yalnızca eşik düzeylerin antibiyotik direnci olması
üstünde üreyen bakterilerin anlamlı kabul edilme- - Bağışıklığı baskılayıcı tedavi ve/veya hasta-
si, düşük düzeydeki üremelerin olasılıkla kontami- lık olması
nasyona bağlı olacağı vurgulanmıştır. Ancak, daha - Sağlık bakımıyla ilişkili pnömoni kriterleri
yakın dönemde yapılan araştırmalarda, kalitatif ile olması
kantitatif kültürlerin dikkate alınarak tedavisi yön- B. Mortaliteyi arttıran risk faktörleri.
lendirilen hastalar karşılaştırılmış ve sonuçlarda bir - HGP’nin uygun olmayan antibiyotikle te-
fark olmadığı görülmüştür. davisi
HGP hastalarında kan kültürünün tanısal ve- - Önceden antibiyotik kullanımı
rimi oldukça sınırlıdır. Antibiyotik almakta olan - Pnömoni gelişmeden önce yoğun bakımda
hastalardaki duyarlılığı %20’ nin altında kalmak- kalma,
tadır. Radyolojik ve/veya ultrasonografik olarak - Uzamış mekanik ventilasyon
plevral efüzyon saptanan hastalarda, plevra sıvısı - Yüksek riskli patojenlerle enfeksiyon
da biyokimyasal ve mikrobiyolojik incelemeler - P. aeruginosa
için alınmalıdır. - Acinetobacter spp*
Tanıda, klinik olasılık düzeyi ile mikrobiyoloji - Stenotrophomonas maltophilia
sonuçları birlikte değerlendirilmelidir. - Metisiline dirençli S. aureus
- Multilober ve/veya bilateral pulmoner in-
HGP tedavisi filtratlar
- Altta yatan hastalığın ciddiliği (APACHE
HGP’ de erken ve doğru tedavi sağkalımı arttır-
II, SAPS skorları)
maktadır. Doğru tedavinin geç başlamasının prog-
- Ağır sepsis/ septik şok, multiorgan dis-
noza pek olumlu etkisi olmamaktadır. Bu nedenle,
fonksiyon sendromu (MODS)
tedavinin doğru zamanda, doğru ilaçlarla başlan-
- İleri yaş (>65)
ması çok önemlidir. Ayrıca, antibiyotikler tüm
- Ağır solunum yetmezliği (PaO2/FiO2< 240)
hastalara parenteral yolla başlanmalıdır. Duyarlı-
lık sonuçları uygunsa, hastanın durumu stabilize
C. Sağlık bakımıyla ilişkili pnömoni kriterleri.
olduktan sonra oral tedaviye geçilebilir.
- Son 90 gün içinde iki gün veya daha fazla
Mikrobiyolojik tanının önemi yukarıda vurgu-
hastanede yatma
lanmıştır. Ancak, hastaların bir bölümünde, özellik-
- Uzun süreli bakım evinde kalma
le HGP geliştiği sırada antibiyotik alanlarda, etken
- Evde infüzyon tedavisi (antibiyotik dahil)
saptanamamaktadır. Etken saptanabilenlerde de,
- Evde bası yarası bakımı yapılması
sonucun alınması 24-48 saat gerektirmektedir. Bu
- Son 30 gün içinde hemodiyaliz merkezine
nedenle, başlangıçta, TGP’ dekine benzer şekilde,
tedavi amaçlı devam etme
epidemiyolojik verilerle desteklenen ampirik bir
- Aile bireylerinde çok ilaca dirençli bakteri
tedavi seçimi yapılması gerekmektedir. Bu seçimde
182 enfeksiyonu varlığı
HGP’ nin gelişme zamanı (hastaneye yatışın ilk dört
Tablo 8. Hastanede gelişen pnömonilerde olası etkenlerin risk gruplarına göre dağılımı 20
Grup 1 Grup 2 Grup 3
(Erken başlangıçlı (Geç başlangıçlı (erken ya da geç)
Pnömoniler
≤ 4. gün) ≥ 5 gün) (A, B, C’ den biri veya birkaçı
A, B, C yok A,B,C yok var)
184
Akciğer Absesi ve Aspirasyon Pnömonisi
Akciğer Absesi
ve Aspirasyon
Pnömonisi 21
Prof. Dr. Oğuz Kılınç
Klinik ve tanı
En sık görülen semptomlar yüksek ateş, üşüme tit-
reme, kilo kaybı, halsizlik, öksürük, pürülan bal-
gam (kötü kokulu olabilir), plöretik göğüs ağrısı,
halsizlik, hemoptizidir. Hemoptizi zaman zaman
masif olabilir. Cerrahi tedavi gerektirebilir. Fizik
bakıda abseye özgü bir bulgu yoktur. Kronikleşmiş
akciğer absesinde çomak parmak görülebilir.
Akciğer absesinin tanısında yukarıda tanım-
lanmış semptomların olması uyarıcı olur. Tanıyı
kesinleştirmek için P/A akciğer grafisi gereklidir.
Bronşa drene olmuş akciğer absesinde en sık sap-
tanan lezyon hava- sıvı seviyesidir (Resim 1). An-
cak hava seviyesinin sık görüldüğü tüberküloz, ka-
viteleşmiş akciğer kanseri, enfekte bül ya da hava Resim 1. Sağ üst lobta hava –sıvı seviyesi gösteren akci-
kisti, kaviteleşmiş akciğer enfarktı, fungal hastalık- ğer absesi görünümü. 185
tercih edilmelidir. Penisilin alerjisi olan hastalar-
6 da klindamisin tedavisi ikinci seçenektir. Bunun
yanında postüral drenaj ve genel destek tedavisi
de düşünülmelidir. Akciğer abselerinin %59’unda
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
Tablo 1. Tüberküloz enfeksiyon riskini artıran Tablo 2. Tüberküloz enfeksiyonundan sonra hasta-
faktörler lanma riskini artıran faktörler.
• Tüberküloz hastalığının yaygın olduğu bir toplumda - Malnütrisyon - Ev iç hava Kirliliği
yaşamak - HIV/AIDS - Sigara
• Tüberküloz hastasının bulunduğu bir evde yaşamak. - Diyabet - Uzun süre steroid kullanmak
• Kalabalık, kötü havalanan yerlerde yaşamak. - Silikozis - Anti-TNF-Alfa İlaç kullanımı
• Hapishanede bulunmak.
188 - Diğer İmmünsüpresif İlaçların kullanımı
22
Tüberküloz
Şekil 1. Tüberkülozun şematik evrimi.
Human Immundeficienciency Virus (HIV) enfek- hiler ve/veya mediastinal lenf bezi büyümesi gö-
siyonu, göçler ve bazı toplum gruplarının kötüle- rülür. Buna primer kompleks denmektedir. Lenfa-
şen yaşam koşulları neden olmuştur. Az gelişmiş denopati genellikle tek taraflıdır, fakat çift taraflı
ülkelerde ise zaten kontrol altında alınamayan tü- da olabilir.
berküloz hastalığı ek faktörler (Sosyo-ekonomik Primer tüberkülozda genellikle semptom yoktur.
zorluklar, HIV, savaşlar, göçler) nedeni ile daha En sık görülen semptomlar ise ateş,öksürük, gece
da ağırlaşmıştır. Bu gelişmeler üzerine Dünya Sağ- terlemesi, zayıflama dır. Primer tüberkülozun tanı-
lık Örgütü (DSÖ) Dünya çapında acil durum ilan sında basil pozitif bir hasta ile temas öyküsü, PPD po-
etmiş ve son yıllarda Tüberküloz Kontrol Progra- zitifliği ve akciğer grafisinde tek taraflı hiler ve/veya
mında Dünya çapında yapılan iyileştirmelerle bir- mediastinal lenf bezi büyümesinin varlığı önemlidir.
likte hastalık insıdansı ve hastalığa bağlı mortalite Primer tüberkülozda bazı komplikasyonlar
azalmaya başlamıştır. Dünya da ortalama TB insi- gelişebilir; primer odak ilerleyerek,pnömonik ka-
dansı 2000’li yılların başlarında 100.000 de 150 ci- viter tüberküloza neden olabilir (ilerleyici primer
varında iken bu oran 2013 yılında DSÖ tarafından tüberküloz), plevra tüberkülozu, hiler/mediastinal
100.000 de 126 olarak hesaplanmıştır. lenf bezlerinin bronşlara basısına bağlı olarak obs-
Ülkemizde 20. Yüzyılın başında en çok ölü- trüktif amfizem, atellektazi,veya hematojon yayılı-
me yol açan hastalık olan tüberkülozla 1950 den ma bağlı menenjit, miliyer tüberküloz.
sonra başarılı bir şekilde mücadele edilmiştir. TB
mortalitesi 1950 de 100 binde 262 iken, 2000 yı-
Reaktivasyon tüberkülozu (Post Primer
lında 100 binde 1.6 ya düşmüştür. Ülkemizdeki TB
Tüberküloz)
insidansı Sağlık Bakanlığının verilerine göre 1970
yılında 100 000 de 126, 1980 de 52, 1990 da 44 ve Daha önce primer enfeksiyon geçirmiş, PPD po-
2012 yılında de 19,4 olarak bulunmuştur. zitif kişilerde yaşamın daha ileri bir evresinde en-
Tüberküloz kontrolünde Dünya ve ülkemizde dojen reaktivasyon (daha önceden alınmış olan
ortaya çıkan en önemli güncel sorun ise Çok İlaca basilin yeniden çoğalmaya başlaması) veya eksojen
Dirençli Tüberküloz’un giderek artmasıdır. Esas reenfeksiyonu (yeni bir basille enfeksiyon) sonucu
olarak kötü program uygulamalının sonucu olarak ortaya çıkan, erişkin tipi akciğer tüberkülozudur.
ortaya çıkan sorun tedaviyi çok zor hale getirmek- Hastalık genellikle sinsi seyirlidir ve semptom-
te, ölüm riskini artırmakta ve tanısı konup tedavi lar haftalar, aylar içinde kendini belli eder. Fakat
edilemeyen olgular dirençli suşların yayılmasına pnömoni gibi akut başlangıçlı tablolar da olabilir.
neden olmaktadırlar. Hastalıkta erken dönemde hiçbir semptom olma-
Bütün dünya gibi Ülkemizde de Tüberküloz yabilir. Sistemik semptomlar yorgunluk, halsizlik,
kontrolü konusunda giderek önemi artan diğer iştahsızlık, genellikle öğleden sonraları ortaya çı-
bir sorun’ da düzensiz göçmenler nedeni ortaya kan ateş ve gece terlemesidir. Solunum sistemi ile
çıkmaktadır. Daha yüksek TB insidansı ve/veya ilgili en sık görülen semptom öksürüktür. Daha
yüksek ilaç direnç oranları olan ülkelerden gelen önceden nedeni bilinmeyen, 2-3 haftadan fazla sü-
göçmenler kötü yaşam koşullarının da etkisiyle ren öksürükte tüberküloz akla gelmeli ve mutlaka
hastalık insidansı ve dirençli tüberküloz sorunun- radyolojik-bakteriyolojik kontrol yapılmalıdır. Ök-
da artışa neden olabilmektedirler. sürük dışında balgam çıkarma, hemoptizi, göğüs
ağrısı ve bazen nefes darlığı olabilmektedir. Tablo
3. de Akciğer Tüberkülozunda sık saptanan klinik
Klinik belirtiler görülmektedir.
Primer tüberküloz
TB enfeksiyonun yaygın olduğu ülkelerde pri- Tablo 3. Tüberküloz hastalığının klinik belirtileri
mer enfeksiyon genellikle erken çocukluk çağında Akciğer Belirtileri Sistemik Belirtiler
oluştuğundan primer tüberküloz da bu yaşlarda
- Öksürük - Ateş
görülür ve “çocuk tüberkülozu” ismini alır. Ger-
çekte primer tüberküloz her yaşta görülebilir. - Balgam çıkarma - Terleme
Primer enfeksiyon geçiren, özellikle 0-4 yaş ara- - Hemoptizi - Halsizlik
sı çocuklarda, malnütrisyon, kabakulak,kızamık
190 gibi diğer enfeksiyonların varlığında hastalanma - Göğüs ağrısı - İştahsızlık, zayıflama
Tüberkülozda fizik muayene bulguları tipik yatan malignite, böbrek yetersizliği, böbrek trans-
değildir. Bazı durumlarda özellikle erişkin tip tü- plantasyonu, alkolizm gibi hastalıklara sahiptirler. 22
berkülozda akciğer üst arka alanlarda tek veya iki Aylarca devam eden hafif düzensiz bir ateş, anemi,
taraflı raller duyulabilir. Plevra sıvısı varsa ona ait zayıflama mevcuttur. Akciğer grafisinde lezyonlar
Tüberküloz
bulgular saptanır. geç dönemde görülür. Miliyer tüberkülozun tanı-
sında akciğer grafisi bulguları önemlidir. Grafide
diffüz miliyer nodüler ve/veya asiner opasiteler
Miliyer tüberküloz
görünür. Balgamda basil genellikle negatiftir. Ak-
Miliyer tüberküloz, basillerin hematojen yolla yayıl- ciğer transbronşial biopsisi, karaciğer veya kemik
maları sonucu ortaya çıkan dissemine tüberkülozun iliği biopsilerinin patolojik tetkiki tüberkülozu
bir klinik tablosudur. Dissemine tüberkülozda kan gösterebilir. Elde edilen dokular kültüre gönderi-
yolu ile bütün vücuda yayılmış olan basillerin yol lirse tanı kesinleştirilir
açtığı tipik miliyer lezyonlar öncelikle akciğer de
görünür hale gelir. Dissemine TB genellikle primer
enfeksiyon esnasında oluşan hematojen yayılımla
Tüberküloz plörezi
ortaya çıkar ve çocuklarda daha ciddi olarak seyre- Tüberküloz plörezi çoğunlukla çocuklarda ve genç
der. Tedavi edilmeyen olgular haftalar içinde ölür. erişkinlerde primer enfeksiyonu takiben basilin
“Klasik” miliyer tüberkülozda; klinikte bir kaç plevraya yayılması ile gelişir. Bunun dışında akci-
haftada gelişen ateş, halsizlik, terleme ve kilo kaybı ğer tüberkülozunun plevraya açılması ile de geli-
öyküsü vardır, eforla nefes darlığı olabilir. Çocuk- şebilir. Bazı olgularda kavitenin plevra boşluğuna
larda daha sık olmak üzere karaciğer ve dalakta açılımı ile pürülan sıvı (ampiyem) oluşabilir.
büyüme olabilir. Göz dibi muayenesinde choroidal TB plörezide hastalık sıklıkla tek taraflıdır.
tüberküllere rastlanabilir. Özellikle çocuklarda sık- Hastalık ani veya sinsi başlangıç gösterebilir. Yan
lıkla eşlik eden tüberküloz menenjite ait bulgular ağrısı, hafif ateş, hafif irritan karakterde öksürük,
saptanabilir. Akciğer grafisinde lezyonların görü- eforla nefes darlığı başlıca şikayetlerdir. Plevra sı-
nür hale gelebilmesi için hematojen yayılımın baş- vısı artınca göğüs ağrısı ve muayenede saptanabi-
langıcından 1-2 ay geçmesi gerekmektedir. Bu ne- len plevral frotman kaybolur. Plevra sıvısı eksüda
denle miliyer tüberkülozda klinik belirtilerin oldu- niteliğindedir. Sitolojik incelemede lenfositlerin
ğu fakat akciğer grafisinde lezyonların görünme- hakim olduğu görülür. Plevra sıvısında basilin di-
diği bir dönem vardır. Lökosit sayısı normal veya rekt olarak görülmesi veya kültürde üremesi yük-
düşüktür. PPD testi % 50 olguda negatiftir. Resim sek oranda değildir. Akciğer parenkeminde lezyon
1’de miliyer tüberkülozlu bir hastanın Akciğer PA olan olgularda balgam yayma ve kültür muayenesi
grafisi görülmektedir. ile bakteriyolojik tanıya varılabilir fakat parenki-
Yukarıdaki tablonun dışında özellikle yaşlı- mal lezyon görünmeyen olgularda da balgam mu-
larda görülen “cryptic”(gizli) dissemine tüberkü- ayenesi pozitif olabilir. Tanıda plevra iğne biopsisi
lozda klinik farklı olabilir. Bu olgular bazen altta ila alınan plevra örneğinin patolojik incelenmesi
çok önemlidir. Eğer doku örneği basil için kültüre
ekilirse doğru tanı oranı artar. Hastaların yaklaşık
1/3’ ünde PPD negatiftir.
Tüberküloz plöreziler standart tedavi ile çok
çabuk iyileşirler, tüp drenajdan kaçınılmalıdır.
Hatta tedavi edilmeyen olgularında kendiliğin-
den iyileşebileceği bilinir, fakat bu olgularda 5 yıl
içinde önemli bir oranda(%60 civarında) akciğer
tüberkülozu ve diğer organ tüberkülozları görülür.
Tanı
Akciğer radyolojisi
Akciğer tüberkülozunun tanısında akciğer grafisi
çok önem taşısa da sadece radyolojiye dayanarak
tanı konulamaz ve hasta tam olarak izlenemez.
Resim 1. Milier Tüberküloz. 32 yaşında erkek hasta. Bir Primer tüberkülozda en tipik görüntü orta-alt
aydır kırgınlık, halsizlik, ateş ve öksürük şikayeti var. Gra-
akciğer sahasında infiltrasyon ve aynı taraf akciğer-
fide orta ve alt alanlarda daha belirgin yaygın mikrono-
de hiler ve/veya mediastinal lenf bezi büyümesidir. 191
düler görünüm mevcut.
Olguların % 15’inde bilateral hileradenopati bulu- Bakteriyoloji
6 nabilir. Daha çok sağ üst lob anterior segment ve
Tüberküloz hastalığının kesin tanısı hastadan alı-
sağ orta lobun medial segmentinde olmak üzere,
nan örneklerde tüberküloz basilinin gösterilmesi ile
lenf bezlerinin yaptığı basıya bağlı obstrüktif ate-
konur. Akciğer tüberkülozu düşünülen olgularda
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
Tüberküloz
veya iç yüzüne 26-27 gauge iğneye sahip 1 ml’ lik
özel injektörlerle (tüberkülin injektörü) yapılma-
lıdır. Test 48-72 saat sonra değerlendirilmelidir.
Testin değerlendirilmesinde enjeksiyon yerinde
oluşan eritem değil endürasyon dikkate alınır.
Esas olarak endürasyon çapının 10 mm veya
daha fazla olması pozitif, 5-9 mm olması şüpheli,
5 mm den az olması ise negatif olarak değerlendiri-
lir. Testin duyarlılığı % 100 değildir. Genel olarak
aktif tüberkülozlu hastaların % 10-20 sinde PPD
negatif olabilir. Ağır tüberkülozlu hastalarda PPD
Resim 6. Löwenstein besiye- pozitifliği azalabilir. Tüberküloz plörezide de PPD
rinde M.tuberculosis koloni- pozitiflik oranı azalmıştır. Tüberkülin testi gerek
leri.
kişinin bağışıklık durumunu bozan nedenler ge-
rekse uygulama ve PPD maddesinin korunma
ARB’in pozitif olması klinik-radyolojik bulguların yetersizlikleri nedeniyle çeşitli durumlarda yanlış
varlığında anti tüberküloz ilaç başlanması için en- negatif bulunabilir.
dikasyon oluştursa da, TB tanısı kesin olarak an- PPD, BCG aşısına bağlı olarak da pozitif hale
cak basilin kültürde üretilmesi ile konulur. Kültür gelir. Ülkemizde PPD pozitifliği sınırı BCG aşı-
için en sık kullanılan besiyerleri Löwenstein-Jensen sızlarda 10 mm, BCG aşılılarda ise 15 mm olarak
ve Middlebrook 7H10, 7H11, 7H12 gibi besiyerle- kabul edilmektedir. BCG‘ye bağlı pozitiflik 3-5 yıl-
ridir (Resim 6). da genellikle kaybolmakta ve 10 yıldan daha fazla
Bu besiyerlerinde üreme 2-3 hafta içinde ola- sürmemektedir. Daha önce geçirilmiş mikobakteri
bilir fakat sonuç verebilmek için 6-8 hafta bekle- enfeksiyonuna veya BCG’ye bağlı PPD pozitifliği
nilmelidir. Daha hızlı tanı için sıvı besi yeri esaslı zamanla azalabilir. Bu kişilerde PPD testi negatif
radyometrik yöntem (BACTEC) veya Mycobacte- çıkabilir,eğer test 1 hafta sonra tekrarlanırsa po-
ria growth indicator tube (MGIT) yöntemleri kul- zitife (10 mm den büyük veya ilk testten 6 mm
lanılmaktadır. Bu yöntemlerle tanı süresi en erken fazla) dönebilir. Bu olaya Booster reaksiyonu den-
8 en geç 14 güne indirilebilmektedir. mektedir ve kişinin PPD testinin gerçekte pozitif
Son yıllarda hızlı moleküler tanı yöntemlerinde olduğunu gösterir. Tablo 4. de T.C Sağlık Bakan-
anlamlı ilerlemeler olmuştur. DSÖ balgam ve diğer lığı Kılavuzuna göre PPD değerlendirme kriterleri
örneklerden aynı anda Tüberkülozu ve Rifampisin görülmektedir.
direnci olup olmadığını saptayan otamatize Xpert
MTB/RIF yöntemini ilk tanı yöntemi olarak tavsi- İnterferon gama salınım testleri (IGRAs)
ye etmektedir.
Mycobacterium tuberculosis’e özgü antijenlere kar-
şı T hücre interferon gama (IFN-γ) cevabını ölçen
Tüberkülin deri testi interferon gama salınım testleri (IGRAs), PPD gibi
Tüberkülin deri testi M. Tübercülosis ile oluşan TB enfeksiyonunu ortaya koyan testlerdir. BCG
enfeksiyonun varlığını göstermekte kullanılan tek
yöntemdir. Test, enfeksiyon veya BCG aşısı yolu Tablo 4. Tüberkülin deri testinin değerlendirilmesi
ile basille karşılaşan işlerde gelişen aşırı duyarlılık BCG’li
reaksiyonunun ortaya çıkarılmasına dayanır. Pozi-
• 0-4 mm Negatif
tif deri testi immüniteyi göstermediği gibi hastalığın
• 5-14 mm BCG’ye bağlı
varlığını veya yokluğunu da ortaya koymaz, sadece
• 15 mm > Pozitif (enfeksiyon)
o kişinin TB basili antijeni ile daha önce karşılaştı-
ğını belirtir.
Tüberkülin maddesi TB basilinin hücre du- BCG’ siz
varındaki proteinleri içermektedir. Tüberkülin • 0-4 mm Negatif
deri testlerinde, tüberkülinin saflaştırılmış protein • 5-9 mm Şüpheli 7-14 gün içinde tekrar, yine 5-9 mm
türevi (purified protein derivate -PPD) kullanıl- Negatif, 10 mm> Pozitif
maktadır. 0.1 ml solüsyonda bulunan 5 Tüberkü- • 10 mm> Pozitif 193
den hemen hemen etkilenmedikleri için TB en- Rifampisin(RMP); isoniazide benzer şekilde
6 feksiyonun ortaya konmasında PPD ye göre daha metabolik olarak aktif basillere karşı bakterisidal
özgüldürler. Fakat bu testlerde tıpkı PPD gibi ak- etki gösterir. Aç karnına alındığında iyi emilen, vü-
tif hastalıkla sessiz TB enfeksiyonunu birbirinden cutta iyi dağılan ve inflamasyonun varlığında mer-
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
ayırt etmezler. Testin negatif olması immünsüpre- kez sinir sistemine de etkili bir ilaçtır. Rifampisin
sif olgular dışında % 95’ e yakın oranda tüberküloz ciddi sterilizan etki göstermektedir.
tanısını dışlarken pozitif olması aktif tüberküloz Rifampisin günde kg başına 10 mg alındığında
tanısını koydurmaz. (erişkinlere 600mg bir kez) iyi tolere edilmektedir.
En sık görülen yan etkisi hepatittir. Rifampisin
Diğer laboratuar testleri özellikle düzensiz olarak alındığında allerjik bazı
reaksiyonlara yol açabilmektedir. Bunlar içinde
Eritrosit sedimantasyon hızı olguların çoğunda ateş, titreme ve kas ağrılarının görüldüğü “grip
artmıştır, fakat bu spesifik bir bulgu değildir. Lö- benzeri sendrom” ve daha seyrek olarak akut böb-
kosit sayısı genellikle normaldir bazen 10-15 bin/ rek yetersizliği, trombositopeni ve masif hemoliz
mm3 cıvarında değerler saptanabilir. Olguların sayılabilir. Rifampisin karaciğerde sitokrom P450
%10’unda monositoz bulunabilir. Çoğu olguda enzim aktivitesini artırarak çeşitli ilaç etkileşimle-
anemi, serum albüminde düşüş ve gama globülin- rine yol açar. Oral kontraseptif ve oral antikoagü-
de artış vardır. Bazı tüberkülozlu olgularda uygun- lan gibi ilaçların etkisini azaltarak klinik sorunlar
suz antidiüretik hormon (ADH) salınımına bağlı yaratabilir.
hiponatremi saptanabilir. Böbrek tutulumu olan Pyrazinamide(PZA); dokularda çok iyi sterili-
olgularda hematüri, piyüri ve amiloidoz gelişen ol- zan etki yapan bir ilaçtır. Pirazinamid asit ortamda
gularda da albüminüri bulunur. kazeöz lezyonlar içindeki basillere etki ederek kuv-
vetli sterilizan etki yapmaktadır. Pirazinamidin
Tüberküloz tedavisi önemli yan etkisi serum ürik asit düzeyinin yük-
Tüberkülozun tedavisini mümkün kılan ilaçların selmesine bağlı artraljidir. Fakat bu yan etki ancak
keşfi 20. yüz yılın en önemli tıbbi gelişmeleri ara- çok az olguda ilacın kesilmesini gerektirmektedir.
sındadır. Etkili ilaçların keşfinden önce akciğer Pirazinamide bağlı hepatit çok sık görülmese de
tüberkülozlu hastaların yaklaşık yarısı 5 yıl için- oluşan hepatitin geri dönüşü uzun sürebilmekte-
de ölmekte idi. Fakat Waksman’nın 1945 yılında dir.
streptomisini keşfi ile başlayan modern kemote- Etambutol (EMB); oral olarak alındığında iyi
rapi süreci sonunda bugün 6 aylık kombine ilaç emilen, ve 15-25 mg/kg/ gün dozunda kullanıldı-
tedavisi ile mükemmel sonuçların elde edilmesi ğında önemli toksisitesi olmayan antitüberküloz
sağlanmıştır. ilaçtır. Etambutolün en önemli yan etkisi optik
nörit ve görme bozukluğudur. Böbrek yolu ile atı-
lan etambutolün bu etkisinden kaçınmak için, re-
Tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar
nal fonksiyonları bozuk hastalarda doz ayarlaması
Isoniazid (INH); tüberküloz basillerine karşı en yapılması gereklidir.
etkili ilaç durumundadır. Ağız ve parenteral yol- Streptomisin (SM); diğer aminoglikozidler gibi
la alınabilen, emilimi iyi olan,merkez sinir siste- bakterinin 30S ribozumuna bağlanıp protein sen-
mi de dahil dokulara iyi dağılan ucuz ve iyi tolere tezini inhibe ederek etki yapar.Enjeksiyon yolu ile
edilebilen bir ilaçtır. Aktif olarak çoğalan basiller kullanılan ilaç günde bir doz şeklinde kalçadan uy-
üzerinde hızlı bakterisidal etki gösterir. İsoniazid gulanır.Normal böbrek fonksiyon olan 55 yaş veya
karaciğerde metabolize olur. İsoniazidin en sık yan daha gençlerde 15/mg/kg (maksimal 1 gm),daha
etkisi pyridoksin metabolizması ile etkileşimi so- yaşlı kişilerde veya 50 kg dan daha zayıflarda mak-
nucu ortaya çıkan periferik nöropatidir. Nöropati simal 750 mg uygulanmalıdır. Streptomisine bağlı
daha çok alkolik, diyabetik hastalarda veya beslen- en önemli toksisite işitme kaybı ve vestibüler fonk-
me bozukluğu olan kişilerde gelişir ve günde 25 siyon bozukluğudur.
mg pyridoksin alımı ile kolaylıkla önlenir. Hepa- Tüberküloz tedavisinde kullanılan ve yukarıda
tit, INH kullanımına bağlı gelişen en önemli yan ele alınan birinci seçenek ilaçlar dışında özellikle
etkidir. INH kullanımının özellikle ilk iki haftası çok ilaca dirençli tüberküloz olgularında kullanı-
içinde bir çok hastada görülen asemptomatik en- lan ikinci seçenek ilaçlar grubuna thioacetazone,
zim yükseklikleri kendiliğinden kaybolur. Genel- para-aminosalicyclic acid (PAS), cycloserine, et-
de normalin 3-5 katı enzim yüksekliği ile birlikte hionamide, kanamisin, capreomycine, amikasin,
bulunan klinik şikayetlerin varlığı ilaç toksisitesini oflaksasin girmektedir. Bu ilaçlar daha az etkili,
göstermekte ve bu durumda ilacın kesilmesi ge- pahalı ve daha toksiktirler. Hastanede deneyimli
194 hekimlerce kullanılmalıdırlar.
rekmektedir.
Standart tedavi rejimleri bebeğine süt verebilir. Oral kontraseptif alan kişi-
ler RIF içeren TB tedavisi alacaklarsa, ya başka bir 22
Tedavi konusunda öncelikli olgular bulaştırıcılıkları
doğum kontrol yöntemi kullanmalı ya da 50 mcg.
nedeniyle balgamında basil saptanan akciğer TB ol-
dan fazla östrojen içeren bir doğum kontrol hapı
gularıdır. Bu olgularda hemen tedaviye başlanmalı
Tüberküloz
kullanmalıdırlar.
ve izolasyon önlemleri alınmalıdır. Ulusal düzey-
Hepatit virüs taşıyıcılığı, geçirilmiş akut he-
de tüberküloz kontrolünün başarılı olabilmesi için
patit ve alkol kullanımı tedavide değişiklik ge-
standart tedavi rejimlerinin uygulanması gereklidir.
rektirmez. Kronik Karaciğer hastalarında 2 ay
Temel ilaç dozları Tablo 5’de görülmektedir.
SM+INH+RIF+ETB ve 6 ay INH+RIF veya 2 ay
Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Verem Savaş Daire
INH+SM+ETB ve 10 ay ETB+ INH tedavisi öne-
Başkanlığını önerdiği tedavi rejimleri Tablo 6 da
rilmektedir. Böbrek yetersizliklerinde en güvenilir
görülmektedir.
rejim 2 ay INH+RIF+PZA ve 6 ay INH+RIF’dir.
Diyabetik hastalarda ve HIV (+) kişilerde tedavide
Özel durumlarda TB tedavisi
değişiklik yapılması genellikle önerilmemektedir.
Gebelik durumunda SM kullanılmamalıdır. Di- Fakat Diabetik hastalarda tedavi süresinin daha
ğer ilaçlar normal şekilde kullanılmalı, TB hasta- uzun tutulması gerektiği yolunda önerilerde vardır.
sı annenin bebeğine doğumdan sonra BCG aşısı Tüberküloz tedavisinde ve kontrolünde gün-
yapılmalı ve INH profilaksisine alınmalıdır. Anne cel ve önemli diğer bir sorun: Çok İlaca Dirençli
Ağır akciğer dışı TB olguları (Menejit TB, Miliyer TB, Ürogenital TB, Barsak TB, Perikard TB, Kemik TB)
Başlangıç evresi: INH+RIF+PZA+ETB veya SM 2 ay her gün
INH+RIF 7-10 ay her gün
Çocuk Tüberkülozu
Başlangıç evresi: INH+RIF+PZA 2 ay her gün
Devam Tedavisi: INH+RIF 4 ay her gün
Tüberküloz
Koruyucu tedavi (Kemoprofilaksi)
Tüberkülozda koruyucu tedavi enfekte olmuş ve
hastalanma şansı yüksek olan kişilerde hastalı-
ğı önlemek amacıyla yapılır. Koruyucu tedavide
kullanılan esas ilaç İNH’dır. Erişkinlerde 300 mg/
gün, çocuklarda 10 mg/kg/gün dozunda INH, 6 ila
12 ay arasında kullanılmaktadır. INH ile yapılan
koruyucu tedavinin başarı şansı % 60 civarındadır.
Resim 7. Bir Verem Savaşı Dispanserinde DGT Uygula- INH ile korunma tedavisinin endikasyonları
ması. şunlardır;
Anadolu’nun eski hekimleri İstanköylü Hippok- Parazitin biyolojik siklusu devam ettirebilmesi
rates, Bergamalı Galen insan ve hayvanların iç or- için yumurtaların ot yiyen bir ara konakçı koyun,
ganlarında içi su dolu keseler bildirmişlerdir. Hi- sığır, keçi, at, deve veya insan tarafından alınması
datik kist (su kesesi) hastalığı (hidatidoz ya da eki- gerekir. Parazitin en sık görülen hayat siklüsü kö-
nokokkoz) tarım ve hayvancılıkla uğraşan, çevre peklerle koyun ve sığırlar arasındadır. İç organlara
sağlığı ve koruyucu hekimlik önlemlerinin yetersiz yerleşen embriyolar hidatik kisti oluştururlar. Bu
kaldığı toplumlarda görülen, hayvanlardan insan-
lara geçen endemik paraziter bir hastalıktır. Ülke-
mizde insidansının 100.000’de 2, prevalansının ise
100.000’de 50 civarında olduğu söylenebilir. Bu
değerlerle Türkiye’de halen 30-35.000 kist hida-
tikli hastanın yaşadığı tahmin edilmekte ve her yıl
yaklaşık 1.300 yeni hasta buna eklenmektedir.
Etyoloji
Hidatik kist hastalığının etkeni helmintlerin sestod
grubunda yer alır. Ülkemizde en sık Echinococcus
granulosus tipi izlenir, nadiren Echinococcus alve-
olaris olgular da bildirilmektedir.
Echinococcus granulosus (EG) parazitinin eriş-
kin formu köpek, tilki, çakal, kurt gibi hayvanla-
rın bağırsaklarında yaşar. 2-7 mm boyunda 0.6
mm eninde, baş ve 3-4 halkadan oluşan küçük bir
parazittir (Şekil 1). Baş kısmında parazitin barsak
duvarına tutunmasını sağlayan dört vantuz ve çen-
gelleri vardır. Tenya hermafrodittir ve vücudunun
son halkasında üreme organları bulunur. Son hal-
ka 400- 800 yumurta içerir olgunlaşarak parazitten
ayrılır, parçalanır ve köpeğin dışkısı ile yumurtalar
çevre ortama yayılır. Yumurtalar sularla, rüzgarla
Şekil 1. Ekinokokus Granülosus parazitinin erişkin for-
ve böceklerle uzaklara taşınabilir. Yumurtalar can-
mu. Prof. Dr.Oğuz Köktürk’ün izniyle (Ekim N,Uçan E.S.
lılıklarını bulunduklara ortama göre 6 aya kadar Solunum Sistemi İnfeksiyonları. İç: Köktürk O. Akciğer
devam ettirirler. Hidatik Kist Hastalığı. Ankara; Turgut; 2001:557-604.)
199
6
SOLUNUM SİSTEMİ ENFEKSİYONLARI
Şekil 2. Echinococcus granulosus’un yaşam çemberi. Prof. Dr.Oğuz Köktürk’ün izniyle (Ekim N,Uçan E.S. Solunum
Sistemi İnfeksiyonları. İç: Köktürk O. Akciğer Hidatik Kist Hastalığı.Ankara; Turgut;2001:557-604.)
hayvanların kistli organlarının köpekler tarafın- duğundan kistin büyüme hızı karaciğerdekinden
dan yenmesi ile parazit erişkin haline ulaşır, yaşam fazladır. Etken parazit genelde çocukluk çağında
siklusu tamamlanmış olur (Şekil 2). ağızdan alınır. Çocuklarda en sık yerleşim yeri ak-
İnsana bulaşma sıklıkla infekte köpeklerden ciğerdir. Akciğerde sıklıkla sağda ve alt loplarda
olmaktadır. İnfekte köpeklerin kuyruklarında, yerleşir.
kıllarında ve yattığı yerlerde çok sayıda yumur-
ta bulunur ve insana fekal-oral kontaminasyonla
Hidatik kistin yapısı
kolayca bulaşabilir. Ayrıca kirlenmiş gıda ve su
yoluyla bu yumurtalar alındığında enfeksiyon Üç tabakadan oluşur;
oluşabilir. Yumurtalar yuvarlak, 30 mikron ça- 1- Perikist (adventisya): Parazite ait değildir.
pında, kalın dış kabukludur ve içinde 6 çengelli Konağın kist etrafında oluşturduğu fibröz kapsül-
embriyo vardır. Sindirim yoluyla alınan yumur- dür.
tadan ince barsakta enzimler tarafından dış ka- 2- Ekzokist (Kutikula, laminer membran): Kis-
buk eritilir ve embriyolar serbestleşir. Çengelle- tin dış tabakasıdır, 1 mm kalınlığında, selektif ge-
riyle barsak duvarına oradan portal damar siste- çirgenliği vardır.
mine girerek karaciğere ulaşır. Bu nedenle en sık 3- Endokist (germinal membran, çimlenme
yerleşim yeri karaciğerdir (%60-70). Karaciğerde zarı): Tomurcuklanarak kız vezikül oluşturur.
tutunmayan embriyolar vena hepatika ile vena Kız veziküllerin içinde protoskoleksler vardır.
kava inferiör yoluyla sağ kalbe oradan da akci- Kist içeriği berrak sıvı ile doludur. Sterildir, kist
ğerlere (%20-25) geçer, ardından sistemik dolaşı- parçalanırsa antijenik özelliği vardır. Hidatik sı-
ma katılarak kemik dahil tüm organ ve dokulara vıda (kaya suyu) skoleks veya protoskoleks olarak
yerleşebilir (%10). Birkaç organda aynı anda kist isimlendirilen milyonlarca küçük larvalar yüzer.
hidatik hastalığının %20- 40 kadar sıklıkla olabi- Skoleksler bu ortamda aseksüel olarak sonsuza
leceği bildirilmektedir. kadar çoğalabilirler. Skoleks yumurtanın yaklasık
Larvalar dokuya yerleştikten sonra hızla ilti- 3 misli büyüklüğündedir ve bunlar birleşerek hi-
habi bir reaksiyona yol açar. Bu iltihabi reaksiyon datik kumu oluştururlar. Kist herhangi bir şekil-
yaklaşık olarak 30’uncu günün sonunda kist infla- de parçalanırsa protoskoleksler yayılır, yeni kist-
matuar bir granulomla çevrilir. Birkaç gün içinde ler oluşturur. Canlı kistlerin köpekler tarafından
vakuolize olur, ortasında vezikül teşkil eder ve yenilmesi ile skoleksler köpek barsağında erişkin
yavaşça içinde mineraller içeren sıvı dolu bir kis- solucana dönüşür ve parazitin yaşam döngüsü ta-
200 te dönüşür. Akciğer gevşek bir dokuya sahip ol- mamlanır.
Klinik omuz ve karın ağrısı gelişebilir. Vena cava superior
sendromu ve Horner sendromu oluşabilir. İnfekte 23
Hastalık avcı, çiftçi, çoban gibi hayvan teması
hidatik kistlerde akciğer apsesine benzer bir klinik
olanlar, köpek sahibi olanlar, mezbaha çalışanları
tablo söz konusudur. Enfeksiyona ikincil bronşek-
ve veteriner hekimlerde sık görülür. Hidatik kistler
Bilgisayarlı tomografi
Kitle lezyonunun içinin sıvı natüründe olduğunu
gösterir. Akciğer hidatik kist düşünülen bütün ol-
gulara uygulanmalıdır. Kistin sayı ve lokalizasyo-
nu ve gelişen komplikasyonların belirlenmesinde
direkt radyografiye üstün bir görüntüleme yönte-
midir (Resim 4,5).
Resim 3. 45 yaşında köyde yaşayan bayan hasta evin
önünü süpürürken ani başlayan öksürükle beraber bo- Manyetik rezonans
ğulacak gibi olup, ağzına gelen tadı tuzluca bir suyu
öksürükle atıyor. Ağzından soğan zarına benzer beyaz Akciğer hidatik kistlerinin tanısında bilgisayarlı
renkli cisimler çıkartıyor, hafif bir hemoptizi de oluyor. tomografiye üstünlüğü yoktur. Ancak kalp ve ver-
Vücudunda cilt döküntüleri gelişen hasta acil servisinize tebra gibi çevre doku ilişkisi olan olgularda istene-
başvurdu. Çekilen akciğer grafisinde “Nilüfer ciçeği belir- bilir. Rutin uygulanması önerilmemektedir.
tisi” gösteren dev bir hidatik kist izleniyor.
Ultrasonografi
Göğüs duvarına komşu hidatik kistler dışında akci-
ğerlerde tanı değeri sınırlıdır. Ancak akciğerde hi-
datik kist saptanan hastaların tümü, karaciğer kist-
leri açısından batın USG ile değerlendirilmelidir.
Karaciğerde de benzer kistik lezyonların gösteril-
mesi, hem tanıyı desteklemesi, hem de bu durumun
tedavi protokolünü etkilemesi açısından önemlidir.
Bronkoskopi
Birçok hastalığı taklit eden bir hastalık olması ne-
Resim 4. Bilgisayarlı tomografide perfore hidatik kist,
deniyle, ayırıcı tanı açısından gereken olgularda
kaya suyu bronşa açılarak ekspektore edilmiş, germinatif
membranın büzülmüş hali izleniyor.
bronkoskopi uygulanabilir.
Ayırıcı tanı
Kist hidatik hastalığı göğüs hastalıkları branşının
binbir surat hastalığıdır. Hemen tüm akciğer has-
talıklarını taklit edebilir. Kitle lezyonu gibi görü-
nerek maling ve selim akciğer tümörleriyle karışır.
Perfore olduğunda kaviter görünümü nedeniy-
le kavitasyonla giden tüberküloz, akciğer absesi,
bronşektazi, ampiyem gibi hastalıklarla karışır.
Tedavi
Cerrahi Tedavi
Resim 5. Karaciğerde içleri sıvı natüründe multiple kist Akciğer hidatik kistlerinin öncelikli tedavisi cer-
202 hidatikler izleniyor. rahidir, bazı durumlarda sadece tıbbi bazen de
kombine tedavi uygulanır. Tedavideki ana amaç arttırması ve cerrahi girişimi güçleştirmesi nede-
hastalığın total eksizyonu ve maksimum parankim niyle önerilmemektedir. Cerrahi sonrası, albenda- 23
korumadır. Segmentektomi, lobektomi ve pnö- zol için en az 1 ay önerilmektedir.
monektomiden olabildiğince kaçınılmalıdır. En
203