You are on page 1of 2

Astori ve durmayan oyun

Bir gecenin sabahında uyanamadı Fiorentina’nın kaptanı Astori. Arkasında iki


yaşında bir çocuk bırakarak göç etti bu dünyadan hiç umulmadık şekilde. Şimdi
gemi kaptan olmadan devam ediyor. Çünkü su hiç durmuyor…
11 Mart 2018 günü Fiorentina, Benevetto ile karşılaştı. Tıraşlı kafası, kırlaşmış sakalları,
şık giyim kuşamı ve zaman zaman asabi görünüşüyle ünlü olan Fiorentina teknik
direktörü Stefano Pioli kulübede otururken, bu sefer gözlerini ovuşturuyor, akan
gözyaşlarını abartmamaya çalışıyordu. Oyuncuların hepsi 13 numaralı formayla
ısınırken, stadyumsa tamamen atkılarını havaya kaldırmış taraftarların saygı duruşuna
tanık oldu. Çünkü daha 31 yaşında olmasına rağmen Fiorentina kaptanı Davide Astori
bir hafta önce uykusundan uyanamamış, iki yaşında bir evladı da ardında bırakarak Mor
Menekşeleri yasa boğmuştu. Her zaman kahvaltıya ilk inen o oluyordu, onu
göremeyince ters giden bir şeyler olduğunu fark eden arkadaşları, masörü odasına
gönderdiklerinde acı haberi aldılar. Fiorentina maçı zar zor da olsa Vitor Hugo’nun
golüyle kazandı ve en azından kaptanının yüzünü yere düşürmedi…
Taze kayıpların ardından yazılan yazılarda gereksiz bir romantizmin ve abartının izine
rastlamak çoğu zaman mümkündür. Bundan kaçınarak yorum yapmak gerekirse, şöyle
diyebiliriz: Astori belki hiçbir zaman bir Bonucci veya Chiellini klasında değildi ama
günümüz Serie A’sını düşünürsek hemen onların bir kerte altındaki sınıfa dahildi. Pek
hızlı olmaması zaman sıkıntılar yaratsa da güçlü kuvvetli, 1.88 boyuyla hava toplarına
hâkim, inatçı bir oyuncuydu. İtalya Milli Takımı seviyesinde bir oyuncu olarak Mancini
döneminde adı Galatasaray’la da anılmıştı ve ülkemizde başarılı olabilecek bir
oyuncuydu. Potansiyeli ise daha gençlik yıllarından beri konuşuluyordu.
Kariyerine Milan’da başlamasına rağmen hiç forma giyemeden Cagliari’ye satılan
Astori, teknik direktör Allegri’nin ilk çıkışını yaptığı dönemlerde dikkat çekti. Tam da
aynı dönemlerde ilk kez milli takım formasını giymeye başladı ki Cagliari’den milli
takıma seçilmek pek kolay bir şey de değildi. Performansı ortalamanın üstünde,
potansiyeli parlaktı. O dönemki Manchester United menajeri David Moyes uzun süre
onu Vidic-Rio ikilisinin alternatifi olarak izletti. Buna karşın kulüpteki kendi raf ömrü
uzun olmayınca bu transfer gerçekleşmedi. Astori bazı tekliflere rağmen kulübüne sadık
kalarak bir anlamda, kendi potansiyelini de törpüledi. 6 sezonun ardından, artık en üst
seviyeye çıkamayacağı belli olmuştu. Yine de beğenilen bir oyuncu olmaya devam
ederek, kiralık sözleşmeyle Roma’nın yolunu tuttu. 24 maçlık başarılı da bir
performansın ardından Roma bonservisini almaya kalktı ancak her an yedek kalma
korkusuyla Roma’nın teklifini kabul etmedi Astori. Önce kiralık olarak, sonra da 2015-
16 sezonunda bonservisiyle Mor Menekşelere katıldı.
Gelir gelmez iki taraf da birbirine ısınmıştı. Kulüpte ona saygı duymayan kimse yoktu ve
o da herkese saygı duyuyor, lafını dinletebiliyordu. Geçtiğimiz sezonun başında kaptan
seçilmesinin sebebi, tecrübesi kadar buydu da. Ölenin arkasından kötü konuşmamak
sadece bir Türk adeti değildir. Ancak kısa bir araştırmayla Astori’nin karakteri hakkında
bundan iki yıl önce konuşulanlarla şimdi konuşulanlar arasında pek bir fark olmadığını
görebilirsiniz. Yeni sözleşme imzalayamadan hayata gözlerini yuman Astori’nin
sözleşmesi eşi ve çocuğu adına uzatıldı ve Fiorentina vefa borcunu böyle göstermek
istedi kaptanına.
İnsan düşünmeden edemiyor tabii. 31 yaşında, sporcu bir insanın nasıl kalbi durabilir?
Kalp durması tıp için bir Alzheimer, bir kanser kadar muamma bir şey de değil. Astori
daha bu sezon 25 lig maçına çıkmıştı bile. Böyle bir ölüm nasıl doğal karşılanabilir?
Şunu söylemek gerek ki, oyunun hızı arttıkça futbolcunun bu tarz olayın görülüş sıklığı
da arttı gibi geliyor bana. Yaz aylarında yine Galatasaray’ın kapısından dönen bir başka
oyuncu Cheik Tiote’nin kalbinin durduğu ve sahaya yığıldığı haberini almıştık. Astori’nin
bir hafta önce çekilen elektro kardiyografisinin temiz çıktığı söyleniyor gerçi ama
futbolun spor olmaktan çıkarak sektörleşmesi sonucu sporcunun cebine çok daha fazla
para giriyorsa da sağlığının daha fazla tehlikede olduğunu aklımızdan bir dakika bile
çıkarmamız gerekiyor. Oyuncular yıllar önce olmadığı kadar ağır antrenmanlar yaparak
kalplerine aşırı yüklenebiliyorlar. Kalp gereksiz genişlemeye ve büyümeye veya
damarların etrafı kas tutmaya başlayabiliyor. Üstelik oyuncular bu antrenmanlara ve
maçlara uyum sağlamak için her geçen gün yeni geliştirilen ve doping sayılmayan
“doğal destekleyicileri” kullanıyorlar. Aşı karşıtı gericilerle aynı kefeye konmamak için
belirteyim; bu “destekleyicilerin” birçoğu çok yeni ve sağlığa ne kadar zararlı olup
olmadığı, nasıl yan etkiler göstereceği konusundaki araştırmalar yeterli seviyede değil.
Üstelik artan stresin, kanser gibi bir dizi başka hastalığı tetikleyebildiğine dair
araştırmalar da var.
Elbette ki bir sonuçtan değil, bir ihtimalden bahsediyorum ve bu kadar ağır çalışılan her
sektörde böyle sıkıntılar baş gösterebilir. Görülmez ölüm onunkisi. Ancak sizce de bu
“görünmez ölümler” çok artmadı mı? Yoksa eskiden dünya bu kadar küresel olmadığı
için haberimiz mi olmuyordu? Karar sizin. Spor sağlıktır ama sektör sağlığa karşıdır ne
de olsa.

You might also like