Professional Documents
Culture Documents
Modernizm Modernite Ve Turkiyenin Kent P
Modernizm Modernite Ve Turkiyenin Kent P
MODERNİZM, MODERNİTE
VE
TÜRKİYE’NİN KENT PLANLAMA TARİHİ
01 tekeli 8-modernite-giris-sayfa i-xii:Layout 1 18.11.2009 10:27 Sayfa ii
Yayıma Hazırlayan
Özkan Taner
Tasarım Danışmanı
Haluk Tunçay
Kapak Tasarımı
Rauf Kösemen
Kapak Uygulama
Harun Yılmaz (MYRA)
Baskı
Step Ajans
(0212) 446 88 46
İLHAN TEKELİ
TOPLU ESERLER - 8
MODERNİZM, MODERNİTE
VE TÜRKİYE’NİN
KENT PLANLAMA TARİHİ
İLHAN TEKELİ
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ xi
BİRİNCİ BÖLÜM 13
POSTMODERN DURUM,
KÜLTÜREL PARÇALANMA VE DEMOKRASİ 32
1. Giriş 32
2. Kültürel ve Parçalanma Üzerine 34
3. Kültürel Parçalanmayı Ortaya Çıkaran Eğilimler Nelerdir? 39
4. Kültürel Parçalanma Ne Kadar Özgürleştiriyor,
Ne Kadar Daha Demokratik Bir Toplum Düzeninin
Oluşmasına Yardımcı Oluyor? 40
5. Tartışmayı Sonuçlandırırken 42
ÖNSÖZ
***
***
İlhan Tekeli’nin ilgi alanı çok geniş olduğu, konuşmalarını çok değişik
kurumların toplantılarında yaptığı ve yazıları çok farklı yayın organlarında
ix
01 tekeli 8-modernite-giris-sayfa i-xii:Layout 1 18.11.2009 10:27 Sayfa x
Tarih Vakfı
Yurt Yayınevi
x
01 tekeli 8-modernite-giris-sayfa i-xii:Layout 1 18.11.2009 10:27 Sayfa xi
.
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 1
SUNUŞ
1
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 2
2
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 3
3
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 4
3 Panelde yapılan konuşmaların bir kısmı Hürriyet Gösteri dergisinin Mayıs 1992
tarihli 138’inci sayısına bir ek olarak verildi.
4 Bu kitaplar: Roy Bhaskar: Reclaiming Reality, Verso, London-New York, 1989. Roy
Bhaskar: Dialectic The Pulse of Freedom, London-New York, 1993.
5 Andrew Sayer: Methods in Socal Science, A Realist Approach, Routledge, London-New
York, 1992.
4
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 5
6 Sibel Bozdoğan Reşat Kasaba: Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, Mart 1998.
5
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 6
Cumhuriyetin ilk yıllarında olanları böyle bir dışlama yapmaya gerek kal-
madan değerlendirmek olanaklı hale geliyordu.
1990’lı yıllarda modernite ve postmodernite konusunda beni düşün-
meye ve çalışmaya iten bu fırsatlar benim sosyal bilimlere yaklaşımıma
yeni açılımlar getirdi, yaklaşımımı zenginleştirdi. Böyle bir deneyimi ya-
şamış olmaktan sevinç duyuyorum. Bu deneyimin etkisi içinde yazdığım
yazıları ya da yaptığım konuşmaları Toplu Eserlerin bu sekizinci cildi
içinde topladım. Bu ciltteki yazıları iki gruba ayırdım. Birinci grupta mo-
dernite, postmodernite konusunda yazdığım yazılar, ikinci grupta ise mo-
dernleşmeye ilişkin kavramsal çerçeveyi kullanarak yaptığım tarihsel
analizler yer alıyor. Bu yazılarda ortak bir modernleşme sınıflaması kulla-
nılıyor. Bu sınıflamada 19. yüzyıl ortalarından, 1923’te Cumhuriyetin ila-
nına kadar geçen süreyi “utangaç modernite”, Cumhuriyetin ilanından II.
Dünya Savaşı sonrasında çok partili rejime geçişe kadar olan dönemi
“köktenci modernite”, II. Dünya Savaşı sonrasından 1980’lere kadar uza-
nan dönemi “popülist modernite”, 1980 sonrasını ise “modernitenin aşın-
ması” olarak adlandırıyorum. 1980 sonrasında tabii ki hemen postmodern
bir dünyaya geçildiği iddia edilemez. Postmodern, modern içinden do-
ğarak gelişecektir. Bu nedenle 1980 sonrasında gözlenenleri modernite-
nin aşınması diye yorumlamayı tercih ettim.
Bu yazıların büyük kısmı Türkiye’nin kentleşme ve kent planlaması
tarihiyle ilişkilidir. Bu yazıların ilginç yanı, modernleşme kuramı çerçeve-
sinde geliştirildiği için kent ve kent planlama tarihini anlatırken yeni kav-
ramlar getirebilmiş olmasıdır. Eğer bu yazılar modernleşme kuramı
çerçevesi içinde yazılmasaydı bu yeni kavramlar geliştirilemeyecek ve bu
kavramlarının sağladığı açıklamalar ortaya konulamayacaktı. Önerdiğim
“modernist meşruiyet”, “aktörler ontolojisi” gibi yeni kavramlar zaman
içinde ortaya çıktı. Hangi kavramın, ilk kez hangi yazıda kullanıldığını, su-
nuşta her yazıyı kısaca tanıtırken vereceğim.
Modernizmin genel çerçevesi ve Türk toplumundaki dönemleri ko-
nusunda geliştirilmiş olan yaklaşım sadece kentlerin ve kent planlamanın
tarihinin anlatısının kurulması konusunda avantajlar sağlamıyor. Sağlık
ve eğitim tarihleri vb. için de çok uygun bir çerçeve oluşturuyor. Ancak
konuyu dağıtmamak için bu kitapta, sadece geliştirilen çerçevenin kent
ve kent planlaması tarihinin anlatımında kullanılmasına ilişkin örneklerin
toplanmasıyla yetindim.
6
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 7
7
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 8
8
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 9
9
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 10
10
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 11
11
02 tekeli 8-modernite-sunus-sayfa 001-012:Layout 1 29.10.2009 22:22 Sayfa 12
İlhan Tekeli
ORAN- Ankara, Haziran 2009
12
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 13
BİRİNCİ BÖLÜM
POSTMODERNİZM TARTIŞMALARI
ÜZERİNE DÜŞÜNCELER*
1. Giriş
Günümüzde özellikle sosyal bilimler yazınında iki tür ifade sık sık kul-
lanılmaktadır. Bunlardan birincisi başına “post” getirilerek kullanılan söz-
cükleri içermektedir; poststrüktürel, postendüstiriyel, postmodern, post-
marksist. “Post”larla anlatılmak istenen hem önemli bir değişme hem de
bir süreklilik. Bir anlamda bir aşılma gösterilmek isteniyor. İkinci olarak
ise bir çok şeyin bittiği ilan ediliyor; tarih bitiyor, ideoloji bitiyor, hüma-
nizm bitiyor, avangard bitiyor, temsil (representation) bitiyor. Bu bitişlerle
de kimi tükenişler anlatılmak isteniyor.
Tüm bu sözcükler önemli bir dönüm noktasına gelindiğini göstermek
için kullanılıyor. Ama bu değişikliğin ne kadar köktenci olacağı, tüm bilim
sanat ve ahlak anlayışlarını değiştirip değiştiremeyeceği konusunda hem-
fikir olmak söz konusu değil. Buna rağmen hemen hemen herkes olup
biteni bir ölçüde de olsa ciddiye alıyor, görmezlikten gelemiyor.
Postmodernizm tartışmalarının değirmenine üç farklı kaynaktan su ta-
şınıyor. Bunlardan birincisi Daniel Bell örneğinde olduğu gibi gelecekbi-
lim (futurology) çalışmaları. Bu çalışmalar genellikle teknolojinin nasıl
gelişeceğini, bu teknolojik gelişmelerin ne tür bir toplum ve ne tür kapi-
tal birikim biçimleri yaratacağını ele alırken, bu postendüstriyel toplum-
13
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 14
14
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 15
15
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 16
16
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 17
17
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 18
18
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 19
paralel olarak bir derinlik arayışı kaybı olmuştur. Yüzeysele razı olun-
muştur.
Modernizmde bilim ahlak ve sanat alanları arasında bulunan aşılamaz
ayrım postmodernizmde anlamını yitiriyor. Epistemolojinin yerini yorum
bilim alınca ahlak alanı ile bilimin ayrımının da anlamı kalmıyor.
Postmodernizmin kabullerinin de toplumsal sonuçları vardır. Her türlü
belirlenmenin karşısında bulunan postmodernizm tarih içinde belirlen-
menin de karşısındadır. Toplumsal ilerlemenin olabilirliğini kabul etme-
mektedir. Bu, olayların ve olguların zaman içinde belli bir sırayı izlemesi
zorunluluğundan da vazgeçmek demektir. İşte bu noktada postmoderniz-
min özel bir anlam kazanan terimi “historicity” ortaya çıkar. Belki de bu
terimi anlatmanın en iyi ifadesi, “mekanda kolaj ne ise zamanda ‘histori-
city’ o demektir” olabilir. Zaman ve mekanın simetrik konumu kolaj ile
“historicity”de simetrik hale getiriyor. Modernizm düşüncesi olayların ve
olguların kronolojik sıralanışında kesinliği gerektirirken, postmoderniz-
min “historicity” kavramında zamandaki sıralamada böyle bir kesinlik aran-
maz, anakronik ve zamanında olmayanların oluşturabileceklerinin bulun-
masını sürdürmek ister. Historicity’de bir anlamda geçmişin günü
kurmakta kullanılabilmesi içerilmektedir. Ama bu kullanımda, tarihi olana
bir üstünlük atfedilmez, ona özel bir saygı duyulmaz. Bu kullanım, tarihi
bir tür talan etmedir, ondan kopmanın ya da kurtulmanın yoludur.
Kısaca modernizme referansla özeliklerini tanımlamaya çalıştığımız
postmodernizmi henüz gerçekleşmiş bir dönüşüm olarak görmek doğru
olmaz, hatta böyle bir dönüşümün başladığını bile söylemek zordur,
bunu, böyle bir geçişin olabilirliğinin farkında olmak diye yorumlamak
daha doğru olacaktır.
19
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 20
20
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 21
21
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 22
22
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 23
23
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 24
24
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 25
25
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 26
26
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 27
27
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 28
28
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 29
29
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 30
30
03 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 1 sayfa 013-031:Layout 1 30.10.2009 01:12 Sayfa 31
31
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 32
POSTMODERN DURUM,
KÜLTÜREL PARÇALANMA VE
DEMOKRASİ*
1. Giriş
Bu toplantıda üzerinde durmam gereken “Demokratik Toplum Yapı-
sında Kültür ve Parçalanma” konusunu, postmodernizm tartışmalarının
iki yönlü ele alışı içinde irdelemeye çalışacağım. Postmodernizm yazını
gözden geçirildiğinde iki yönlü bir ele alış gözleniyor. Bir yandan ileri
Batı toplumlarının gelişmesi sırasında ortaya çıkan oluşumlara, postmo-
dern durum çalışmalarında oluğu gibi bir ad konuluyor1 öte yandan mo-
dernizmin ya da modernist düşüncenin eleştirisi yapılıyor.2 Her iki yön
içiçe gelişiyor. Bu yazıda ben de böyle bir yaklaşım izleyeceğim.
Önce bunun nasıl bir eleştiri olduğu üzerinde duralım. Bu eleştiri in-
sanları özgürleştirme arayışına dayanıyor. Aydınlanma sonrasında gelişen
modernist bakış açısının, pozitivist toplumbilim anlayışının ve onun pa-
ralelinde ortaya çıkan, toplumların, belirli bir ilerleme çizgisi içinde ge-
liştiğini varsayan, bir anlamda ilerlemeci, kalkınmacı yaklaşımların
insanları baskı altında tuttuğu savıyla, evrensel ve total tüm söylemlere
karşı çıkılıyor. İnsanların böylece önceden belirlenmemiş bir toplumda
yaşamaktan ve teknik akla bağımlılıktan kurtarılması ve ona özgürlüğü-
nün geri verilmesi isteniyor. Aydınlanmanın 17-18. yüzyılda tanrı mer-
* Sanart’ın “Kimlik Sınırsallık Mekan”; sempozyum bildiri metinleri (7-9 Ekim 1992),
Ankara, Mayıs 1995 kitabında, s. 61-66’da yayımlanmıştır. Ayrıca İlhan Tekeli
Modernite Aşılırken Siyaset, İmge Kitabevi, Ankara, 1999, s. 48-64’de yayımlanmıştır.
1 David Harvey. The Condition of Postmodernity, Basil Blackwall, Oxford, 1989. J.
Lyotard. The Postmodern Condition, Manchester, 1984.
2 Dana Polan, “Postmodernism and Cultural Analysis Today”, E. Ann Kaplan.
Postmodenism and its Discontent, Verso, London, 1988.
32
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 33
33
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 34
6 Realizmin bir yeni formülasyonu için bkz. A. Sayer, a.g.e., Rasyonalizmin yeni bir
formülasyonu için bkz. Carl Metheson “Brown’s Rationality” Social Epistemology,
Vol 6, No 1, 1992, s. 35-43, Harold Brown “Response” Social Epistemology, Vol.
6, No. 1, s. 45-55.
7 İlhan Tekeli. “Modernizm ve Postmodernizm Kavramları Üzerine”, Hürriyet
Gösteri, Sayı 138, Mayıs 1992.
34
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 35
8 Leslie A. White. The Evolution of Culture, McGraw-Hill Book Company, New York,
1959. Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, Sosyal Bilimler Derneği Yayınları, Ankara,
1972.
35
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 36
36
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 37
37
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 38
38
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 39
39
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 40
40
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 41
Önce daha çok parçalanmış bir kültürel ortamın daha eşitlikçi, daha
özgür bir yaşam çevresi yaratacağı hemen söylenemez. Bir toplumdaki
hakim güçlerin denetimlerini, parçalanmış bir kültürde parçalanmamış
bir kültüre göre daha zor kuracakları apriori olarak ileri sürülemez. Hatta
bazı durumlarda parçalanmanın denetimi daha da kolaylaştırdığı savunu-
labilir.24 Postmoderizmde olduğu gibi özgürleştirme söylemleri, ayrıca
eşitlik ve adalet kaygılarına yer vermiyorsa, eşitsizliklerin sürdürülmesini
sağlayan ideolojiler haline gelmek tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Harvey,
Reagan döneminin estetiği ön plana çıkararak etiği geriye iten söyleminde
bu tür bir postmodernist tutum görüyor.25 Demokrasinin işlerliği konu-
sundaki bir başka yanılgı, en radikal düşünce farklılıklarının kolayca
örgütlenebildiği, kendilerini ifade olanağı bulduğu ve iktidara geçme yol-
larının onlara da açık kaldığı ülkelerin demokrasisinin en iyi biçimde işle-
yeceğine inanılmasıdır. Aralarında görüş farklılıkları az olan gruplar ara-
sındaki iktidar değişiklikleri, bu grupların demokratik kurallar içinde
kalarak programlarını uygulamalarına olanak verecektir. İktidar değişik-
likleri aralarında çok radikal farklılıklar olan gruplar arasında gerçekleşi-
yorsa, çoğu kez yeni iktidar gruplarının programlarını uygulamaya çalış-
ması belli gruplar üzerinde baskı kurmayı gerektirecek, demokrasinin
işlerliği ortadan kalkacaktır.
Bu örnekler gerçekte karşımıza, iktidarın çoğunluk oyuna bağlı olarak
oluştuğu temsili demokrasilerin işleyiş pratiği açısından yeterliliği soru-
nunu getirmektedir. Kültürlerin parçalanmasının arttığı postmodern or-
tamda bu yetersizlik daha açıkça ortaya çıkacaktır.
Demokrasinin bugünkü işleyişi içinde yönetimlerin desantralize ol-
ması, “subsidiarity” ilkesinin uygulanması, bu sorunlara bir ölçüde çözüm
getirecektir. Ama bunlar kavramsal düzeyde parçalanmış kültürlerin de-
mokrasisi nasıl kurulabilir sorusunun doğrudan yanıtı olmayacaktır. Bu
sorunun kavramsal düzeydeki yanıtları katılımcı ve çoğulcu demokrasi-
dir. Ama bunların işlerliğinin yeterince kurulduğu söylenemez. İktidarla-
rın değişmesi başka bir pratik içinde gerçekleştikçe, parçalanmış kültürün
her grubunun kendi kültürlerini yaşama geçirebilmeleri garanti altına alın-
mış olmaz. Eğer postmodernizm tarihsel saldırısının sonucunu almak is-
41
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 42
5. Tartışmayı Sonuçlandırırken
Kültürel parçalanmayı ve onun demokrasi açısından sonuçlarını, biraz
evcilleştirilmiş bir postmodernist çizgide tartıştıktan sonra sorabiliriz,
acaba özgürleştirici potansiyelin harekete geçirilmesinde toplum bilimle-
rinin kurulmasını27 olanaksız kılan, postmodernist düşünce çizgisinin dı-
şında yollar var mıdır?
İster pozitivist ister Marksist sosyal bilimlerde olsun, toplumbilimlerin
geleceği kestirici ve denetleyici tutumu eleştiri konusu olduğuna ve bu tu-
tumun kavram bağımlı insan eylemini sınırladığı ileri sürüldüğüne göre, bu
özelliklere sahip olmayan yeni toplumbilim yaklaşımlarının geliştirilmesi-
nin, amaçlanan özgürleştirmeyi sağlayacağı düşünülebilir. Eğer önerilen
yeni toplum bilim yaklaşımları, belli bir sona götüren (finalist) bir bütün
anlayışına ya da “mechanicisizme”, yani bütünün davranışının sadece ele-
manlarının özelliklerine bağlı olmasına götürmüyorsa,28 amaçlarını yerine
getirecektir. Böyle bir yaklaşım, toplumda yaşayanların seçmelerine göre
zaman içinde farklı, önceden belirlenmemiş; gelişmelere olanak verecek
toplumsal sistemleri olanaklı kılmak durumundadır. Bunun sağlanması için
mutlaka nedensizlikten vazgeçmek, parçalanmayı ve geçiciliği kabul etmek
gerekmektedir. Yani özgürleştirmeye olanak veren bir kurgu mutlaka top-
lum bilimleri yadsınmadan da gerçekleştirilebilmektedir.
42
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 43
43
04 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 2 sayfa 032-044:Layout 1 29.10.2009 22:38 Sayfa 44
44
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 45
1. Giriş
Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemlerinde siyasal düşün-
cenin gelişimini, bir düşünce tarihi anlayışı içinde, dünyada ve Türkiye’de
gelişen düşüncelerin birbirini izlemesi ve etkilenmesine dayanan bir anlatı
kurarak ele almak olanaklıdır. Böyle bir anlatının, olayları ve olguları doğ-
rudan yaşayanların kendi deneyimlerini anlatabilmeleri için uygun olduğu
söylenebilir. Oysa yaşanan tarihle yazılan tarih arasında uzun bir zaman
aralığı varsa, toplumsal değişme ile düşünceler arasındaki etkileşimi daha
açık olarak ortaya koyabilecek üst anlatılar kurmak olanaklı hale gelir.
Böyle bir üst anlatıda, dünyada modernite projesinin gelişmesi, Os-
manlı İmparatorluğunu dönüştürürken imparatorluğun parçalanması,
bunun içinden Türkiye Cumhuriyeti’nin doğması ve gelişmesini sürdür-
mesi olgusu ana değişme çizgisi olarak kurulabilir. Bu tür bir üst anlatı-
nın kurulması, toplumun karşılaştığı değişme sorunsalını ve bunun siyasal
düşünce üzerindeki yansımalarını daha derinden kavramaya olanak vere-
cektir.
Modernite projesi Avrupa’nın Kuzey Atlantik kıyılarında ortaya çık-
mıştır. Önemli olan onun yeri değil niteliğidir. Bu projenin içeriği onu
kaçınılmaz olarak dünyayı değiştirmeye yöneltmektedir. Eğer bu proje
dünyanın başka bir yerinde de ortaya çıkmış olsaydı, aynı biçimde tüm
dünyayı değiştirecek bir etki yaratacaktı.
45
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 46
46
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 47
47
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 48
48
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 49
ması söz konusu değildir. Onlar ancak yaşamları içinde karşılaştıkları olay-
lar ve yaşadıkları başarısızlıklar sonucunda modernite projesinin sonuçla-
rından etkilenecek ve ona uyum sağlayacaktır. Bu ise ancak küçük küçük
değişmelerin ortaya çıkması şeklinde olacaktır. Bu değişiklikler zaman
içinde birikecek, daha önemli değişiklikleri hem olanaklı hem de zorunlu
kılacaktır.
İmparatorluğun, modernite projesinin Avrupa’da ortaya çıkardığı ge-
lişmelerin sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığı dönemden, içinden bir ulus
devlet çıkardığı döneme kadar geçen sürede modernite projesiyle ilişkile-
rini kurduğu aşamalar şöyle özetlenebilir:
Birinci aşama, karşılaşılan sorunların çözümünü var olan siyasal ve
sosyal sistem içinde arama dönemi olarak adlandırılabilir. Bu aşamada İm-
paratorluk sorunlarla karşılaşmaktadır. İşlerin eskisi gibi yolunda gitme-
diğinin farkındadır. Ama karşılaştığı modernite projesinin niteliğinin
farkında değildir. Dolayısıyla bu dönemde çözüm arayışlarını, modernite
projesiyle ilişkilendirmek hiç akla gelmemektedir. Sorun var olan düze-
nin bozulmuş olmasında görülmekte ve çözüm eski düzenin ihya edil-
mesinde aranmaktadır. Bunun ötesinde yapılacak değişiklikler varsa o da
kurulu düzenin kurumlarında yapılan bazı değişikliklerle sınırlı kalacaktır.
Örneğin, eğer savaş kaybediliyorsa o halde merkezi ordunun güçlendiril-
mesi ve büyütülmesi sorundan kurtulmak için yeterli görülmektedir. Mo-
dernite projesi topluma henüz sızmamıştır, tamamen dıştadır. Bu çözüm
belli bir süre işler gibi görünse de, sistemin kendini yeniden üretemez hale
gelmesini engelleyemeyecektir. Verilen örneği izlemeyi sürdürürsek, bü-
yüyen merkezi ordunun devletin harcamalarını artıracağını, devlet gelir-
lerinin yetişmeyeceğini, devletin önemli mali sorunlarla karşı karşıya
kalacağını hemen fark ederiz. Bu geçen sürede karşılaşılan çözümsüzlük-
ler karşısında artık modernite projesini görmezden gelme olanağı kalma-
mıştır. Bu ise yeni bir aşamaya geçişi getirecektir.
İkinci aşamada modernite projesi yönetimin araçsal bir mantıkla yap-
tığı reformlara içerilmiş olarak topluma girmektedir. Bu dönemde artık
modernite projesinin geliştirildiği Avrupa ülkelerinin tanınması arayışları
ve bulunacak çözümlerde onlardan etkilenme başlamıştır. Bu arayışlar ve
etkilenme daha çok yönetici kadrolar içinde kalmaktadır. Yönetici kadro-
lar bir yandan ilişki içinde oldukları dış güçlerin temsilciliklerinin etki-
siyle, diğer yandan karşılaştıkları sorunların baskısı altında eski kurumsal
49
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 50
50
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 51
51
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 52
52
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 53
53
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 54
54
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 55
55
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 56
56
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 57
57
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 58
58
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 59
nellikler arası temelde değişmez olduğu iddia edilen dini bilgiden, kutsal
olandan almaya çalıştığı için, buna uyumsuzluk konusunda yapılan de-
ğerlendirme bir kınama niteliği kazanmakta, bu yolla geçmişin yaşam bi-
çimine dönüş için toplumda bir cemaat baskısı ya da çoğunluk baskısı
yaratmaya dönük olmaktadır. Türkiye’deki hem dinci hem de milliyetçi
muhafazakar çizgideki akımlar, bu türde bir eleştiriden yola çıkmaktadır-
lar.
Gerçekten modernleşmenin maddi alanda sağladığı başarı karşısında,
bu üçüncü tür değerlendirmenin ya da eleştirinin saf biçimiyle ileri sü-
rülmesi olanağı bulunamaz. Savunulan geçmişin yapısının bu başarıyı gös-
teremediği açık hale gelmiştir. Bu durumda bu eleştiri, modernleşmenin
ekonomik sisteme, doğa bilimlerine, teknolojiye ilişkin değerleri kabul
edilerek diğer öğelerinin yadsınması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Mo-
dernleşmenin teknik ve ekonomik yönünün toplumun geleneksel yapısı
içinde başarıyla çalışabileceği varsayılmakta, bu yolla toplumun kimliği-
nin korunacağı savunulmaktadır. Bu tür bir bakış açısının savunduğu ge-
leneksel değerler içinde demokrasi yoktur. Demokrasi sadece toplumda
sesini duyurabilmeyi ve iktidara gelebilmeyi sağlayan bir araç olarak değer
kazanmaktadır. Bu, savunmada olan bir değerlendirme çizgisidir, içeri-
ğini modernleşmenin başarı düzeyi belirlemektedir. Modernleşme başarılı
oldukça savunucu çizgi geriye çekilmektedir. Erbakan’ın kurduğu Milli
Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi’nin böyle
bir çizgi izlediği söylenebilir.
Dördüncü değerlendirme çizgisi de modernleşme projesini yadsıma
üzerine kurulmuştur. Bu yadsıma üçüncü değerlendirme çizgisinden farklı
bir yönde gelişmektedir. Geçmişe özlem duyulan bir yadsıma değil,
modernizmin ötesine geçen, bir anlamda modernite projesiyle yetinme-
yen bir eleştiridir. Postmodernizm böyle bir eleştiri getirmektedir. Ay-
dınlanmanın akılcılığı insanlığı dini dogmaların baskısından kurtarmıştı
ama daha sonra araçsallaştırılan akılcılık dünyayı büyük ölçüde var olan
sisteme hapseder hale getirmiştir. Dünyanın, modernitenin araçsal rasyo-
nelliğinden kurtararılarak insanlığın yeniden özgürleştirilmesi amaçlan-
maktadır.
Bu ise bilim anlayışında eleştirel gerçekçiliğe geçişi gerektirmekte, de-
ğişebilecek olanın değişmez olarak gösterilmesini olanaksız hale getir-
mektedir. Daha çok sosyalist gelenekten gelenlerin izleyebileceği bir çıkış
59
05 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 3 sayfa 045-060:Layout 1 29.10.2009 22:45 Sayfa 60
5. Son Verirken
Bu yazıda yapıldığı gibi Türkiye’deki siyasal düşüncenin gelişimi için
bir üst anlatı kurulmasına çalışılmasının işlevinin ne olduğu sorulabilir.
Bu soruya birbirini tamamlayıcı iki yanıt verilebilir. Bunlardan öncelikle
belirtilmesi gereken, böyle bir üst anlatının ayrıntılı bir düşünce tarihini
gereksiz kılmaya çalışmadığı, tersine onu tamamlamaya çalıştığıdır. Böyle
bir yaklaşım ayrıntılı ve belli bir yere özgü düşünce tarihinin tarihsel bağ-
lamına oturtulmasında önemli bir zenginlik sağlayacaktır. Bu yolla tarih-
sel bağlama oturtulmasında doğrusal ve homojen olarak akıp giden bir
zamanı temsil eden kronolojinin ötesine geçilmektedir. Tarihin akışını ni-
teliksel sıçramalar haline ve getirmekte ve yerel tarih böyle bir tarih akışı
içine oturtulduğunda tarihsel bağlama oturtmanın sağlayabileceği açık-
lıklar artmaktadır.
İkinci olarak böyle bir üst anlatının bir anlamda, tarih metodolojisi
içinde önemli bir yeri olan karşılaştırmalı tarih analizlerini ikame etme
işlevi gördüğü de söylenebilir. Böyle bir anlatı, bir ülkede belli bir dö-
nemde ortaya çıkan bir siyasal düşünceyi ya da hareketi bir tür normal-
leştirme işlevi görmektedir. Tarihe yaklaşımı yargılama amaçlı olmaktan
uzaklaştırmaktadır. Hatta yargılayanı yargılama konusu haline getirebil-
mektedir.
60
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 61
1. Giriş
19. yüzyıl başlarından günümüze kadar geçen iki yüzyıllık süre içinde
gerek Osmanlı İmparatorluğu gerek Türkiye Cumhuriyeti pek çok reform
deneyi geçirmiştir. Reform önerileri ve reformlara duyulan tepkiler bu
dönemde sürekli olarak gündemde kalmıştır. Toplumumuzda reformlara
tepki duyanlar bulunmasına karşın, özellikle son yüzyıl içinde reform kav-
ramına olumlu bir değer yüklenmektedir.
Reforma olumlu bir değer yüklenmesi, sosyal bir değişime kategorisi
olarak görülmesi hatta onun ötesinde sosyal değişmeyi hızlandırıcı bir
araç olarak değerlendirilmesiyle yakından ilişkilidir. Günümüzde geliş-
menin ve değişmenin istenilir bir şey olması çok normaldir. Bu tarih için-
deki her dönem için geçerli bir durum değildi. Toplumsal değişmenin
istenilir bir şey olarak görülmeye başlanması ancak aydınlanma sonrası
olmuştur. Daha önce istenilen ise toplumsal düzenin korunmasıdır. De-
ğişme ancak bozulma olarak yorumlanmaktadır, istenmeyen bir şeydir.
Aydınlanma öncesinde toplumsal değişmenin istenmeyen bir şey olarak
görülmesinin iki nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan birincisi bu dö-
nemde toplumsal düzenlerin ilahi olarak temellendirilmesidir. İlahi olan
ise mükemmel ve mutlak olandır, değişmez. İkincisi ise yaşanan toplum-
sal değişmenin sanayi devrimi sonrasındaki gibi henüz hızlanmamış ol-
ması ve değişmenin kaçınılmazlığının kavranamayışıdır.
61
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 62
62
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 63
63
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 64
64
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 65
65
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 66
66
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 67
67
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 68
68
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 69
69
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 70
70
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 71
71
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 72
Eğer çok kısa olarak özetlenmek istenirse çağdaşlaşma projesi dört bo-
yutuyla ve bunların yarattığı toplumsal gerilimlerle anlatılabilir. Bunlardan
birinci boyutu ekonomiyle ilişkindir. Böyle bir toplumda kapitalist ilişkiler
içinde, inorganik enerjiye dayanarak sanayileşmiş üretim yapılmaktadır.
Ürünler metalaşmış, emek ücretli hale gelmiş, özel mülkiyet anlayışı ku-
rumsallaşmıştır. Sermaye birikimini güvence altına alacak biçimde, özel
alan, kamusal alandan farklılaşmış ve korunmuştur. İkinci boyutu bilgiye,
ahlaka ve estetiğe yaklaşımıyla ilişkilidir. Bu üç alan birbirinden bağımsız
alanlar olarak ele alınmakta akılcı ve evrenselci bir aydınlanma geleneği
içinde çözümlenmektedir. Üçüncü boyutu, gelenekselliğin sınırlamaların-
dan kurtulmuş, kendi aklıyla kendini yönlendirebilen bireyin doğmuş ol-
masıdır. Akışkanlığı artmış, eğitilmiş kişilerden oluşan bir toplum söz ko-
nusudur. Bu bireyler kanun karşısında eşittir. Toplumda anonim ilişkiler
kurarak yer almaktadır. Bireyler kamu yaşamına ulusal kimliği edinmiş
bir yurttaş sorumluluğuyla katılmaktadırlar. Dördüncü boyutu kurumsal
yapıya ilişkindir. Böyle bir toplum ulus devlet olarak örgütlenmekte bunu
yönlendirecek olan siyasi güç temsili demokrasi içinde oluşmaktadır.
Böyle bir siyasal sistemin işleyişi, demokratik, akılcı ve eleştirel tartışma-
nın yer aldığı bir kamu alanının örgütlenmesini gerektirmektedir.
Bu dört boyutla özetlediğimiz çağdaşlaşma projesi durağan değil di-
namik ve sürekli gelişen bir projedir. Bu dinamik değişik kaynaklardan
beslenmektedir. Bir yandan bu projenin bilgiye, dolayısıyla teknolojiye
yaklaşımı sürekli gelişme yaratmaktadır. Öte yandan projenin içerdiği ge-
rilimler toplumsal değişmeyi farklı yönlerden biçimlendirmektedir. Bu
dört boyuttan ekonomi boyutu toplumda eşitsiz bir büyüme yaratırken
yurttaşa ve ulus devlete ilişkin boyutları toplumda bireylerin eşitliğini ön-
görmektedir. Bunun yarattığı gerilimler ise yeni arayışlara kaynaklık etmiş
kendi içinden sosyalist projeyi doğurmuştur.
Bu boyutlardan ekonomiye ilişkin olanı ulus devletin sınırları içine
hapsolmamakta, tüm dünyayı içermeye yönelmektedir. Bilim, ahlak ve es-
tetiğe ilişkin ikinci boyutu taşıdığı evrensellik iddiasıyla tüm dünyayı dö-
nüştürme yönelimini bağrında taşımaktadır. Bu özellikler modernite
projesine, dünyanın bir noktasında ortaya çıktı mı tüm dünyayı dönüş-
türmeye çalışmasını beklenir kılmaktadır. Bu dönüştürmenin iki temel ka-
nalı olacaktır. Bunlardan birincisi piyasa mekanizmasıyla yayılma, ikincisi
geç aydınlanan ülkelerdeki erken aydınlananların ya da modernite proje-
72
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 73
73
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 74
74
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 75
75
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 76
olunca da, değişen durumlara uyum yapmak için modernite projesi doğ-
rultusunda reform uygulamasının demokratik olmak bakımından sorgu-
lanması tutarlı olmayacaktır.
Aydınlanma ve modernite projesi kendi yayılma süreçleri içinde gerek
ekonomik ilişkileriyle, gerek bilim anlayışı ve eğitim kanallarıyla er ya da
geç geleneksel toplumdaki küçük bir gruba ulaşacaktır. Başka bir deyişle
geleneksel toplumda erken aydınlananlar olacaktır.
Geleneksel toplumun erken aydınlananları, içinde bulundukları etki-
lenme süreçlerinin niteliği nedeniyle, kendilerini birden bir misyon içinde
bulacaklardır. Onlar değişmiştir. Bilgiye ve insana yeni bir bakış içine gir-
mişlerdir. Bu bakış açısının topluma ilerleme ve özgürlük getirdiği konu-
sunda kuşkuları yoktur. Bu hem bilimle temellendirilmiştir hem de mo-
dernite projesinin uygulandığı yerlerde görgül olarak kanıtlanmıştır. Böyle
olunca geç modernleşen toplumun erken aydınlananları kendilerini bir
görevle karşı karşıya bulmaktadırlar. Bu elde ettikleri bilgiyi ya da aydın-
lanmayı topluma taşıyacaklar mıdır? Eğer bunu taşımazlarsa kendilerini
yaşadıkları topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmemiş olarak göre-
ceklerdir. Vicdanı bir sorumluluk duyacaklardır. Oysa içinde yaşadıkları
henüz çözülmemiş olan geleneksel toplum değişeni dışlama eğilimi taşı-
maktadır. Değişen azınlıktadır. Yaşam biçimleri ve yapmaya çalıştıklarıyla
kolayca alay edilebilecek, yaptıkları gülünçleştirilecek, cesaretleri kırılmaya
çalışılacaktır. Geçmişte hep böyle olmuştur. Ama şimdi durum modernite
projesinin henüz doğmadığı bir dünyadan farklıdır. Değişenin kendisini
haklı ve meşru göreceği, modernite projesinin başarılarından kaynakla-
nan dayanakları vardır. Erken aydınlananda değişmenin doğru olan yö-
nünün ne olduğu hakkında oluşan kuvvetli kanı ya da gerekli değişmenin
ne olduğu konusunda bir kuşkunun kalmayışı onu değiştirme misyonuyla
yüklemektedir. Değiştirmeyi onun için bir zorunluluk haline getirmekte-
dir. Artık yaptıklarını gülünçleştirerek onu dışlamak kolay değildir. Alay
edilen davranışlarını kolayca, ona toplumda ayrıcalıklı bir konum sağla-
manın aracı haline dönüştürebilme yolunu bulabilecektir.
Kendini böyle bir yükümlülük altında gören erken aydınlananlar ge-
leneksel toplumun yavaş süreçler içinde değişmesini bekleyememekte, bu
değişmeyi hızlandırmak istemektedirler. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise
iktidar olmaktan geçmektedir. İktidar olunduğunda da otoriter bir anla-
yışla değişmeyi sağlamaya çalışacaklardır. Böyle bir noktada geç modern-
76
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 77
4. Son Değerlendirmeler
Osmanlı ve Cumhuriyet reformları Türkiye’de tepeden inmeci olduğu
gerekçesiyle eleştirilmiştir. Bunun kanıtı olarak ise çoğu kez muhafaza-
77
06 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 4 sayfa 061-078:Layout 1 29.10.2009 22:50 Sayfa 78
78
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 79
DEĞİŞENİN DEĞİŞTİRME
ZORUNLULUĞU VAR MI?*
* Oya Baydar, Derya Özkan (Editörler) 75 Yılda Değişen Yaşam Değişen İnsan
Cumhuriyet Modaları, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 1999,
ss. 31-33’te yayımlanmıştır.
79
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 80
80
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 81
81
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 82
82
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 83
83
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 84
İnsanları diğer canlılardan ayıran temel özellik kültürel bir varlık ol-
masıdır. İnsan içinde yaşadığı kültür tarafından biçimlendirilirken, aynı
zamanda o kültürü etkiler, zaman içinde gelişiminin dinamiğini yaratır.
İnsanın var olması bir yerde var olmadır. Var olduğu bu yer soyut bir
mekan değildir. Semboller, işaretler taşır. Söz konusu semboller, işaretler
orada yaşayanların kültürü içinden yorumlanarak içinde yaşanan mekan
anlamlı bir yer haline getirilir. Eğer soyut bir mekan, içinde yaşayanlar
için anlamlı hale getirilmişse o yerin kimlikli olduğunu söyleyebiliriz. İn-
sanların onurlu yaşam haklarının gerçekleştirilebilmesi ancak böyle kim-
likli yerlerde olur.
Bir yerin kimlikli hale gelmesi sadece o yerdeki binaların birbirine göre
olan konumlarıyla, o binaların biçimleriyle ya da aradaki boşlukların pey-
saj özellikleriyle açıklanamaz. O yerde gerçekleştirilen faaliyetler, bu faa-
liyetlerin yarattığı insan yoğunluğu ve etkileşme biçimlerinin yarattığı
anlamlılıklar da kimliğin oluşumuna katkıda bulunur. Bir başka deyişle
kimlik, faaliyetler ve fiziki çevrenin bütünlüğüne ilişkin bir niteliktir. Bir
yerin kimliğinin biçimlenişi temelde tarihsel bir olgudur. Zaman içinde
oluşmuştur. Gelecekte de tarihsel oluşumunu sürdürecektir. Başarılması
gereken, gelişmesi sırasında kimlikliliğinin sürekli olarak yeniden ve ye-
niden üretilebilmesidir.
Bir yerin kimliğine böyle tarihsellik içinde yaklaşmanın gerekliliği
kabul edilince, bu yaklaşıma açıklık kazandırmak için onun uygulamada
ortaya çıkaracağı bazı sorunları da irdelemek gerekir. Tarihsel oluşum iyi
84
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 85
85
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 86
86
07-08 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 5-6 sayfa 079-087:Layout 1 29.10.2009 22:54 Sayfa 87
87
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 88
TÜRKİYE’NİN MODERNLEŞMESİ
NEYE BENZİYOR? (1)
1. Giriş
2008 Yılında Frankfurt Kitap Fuarında Türkiye’nin konuk ülke olarak
seçilmiş olması dolayısıyla düzenlenen çok sayıdaki faaliyetten biri olan
bugünkü panelin konusu olarak “Türkiye’nin Modernleşmesi Neye Ben-
ziyor?” sorusunun seçilmesi yıllardır içinde yaşadığım, kaçınılmaz olarak
üzerinde düşündüğüm Türkiye’nin modernleşmesi konusunu, al baştan
yeniden düşünme gereğini duyurdu.
Genel olarak bir ülkenin, bir yörenin tanıtımını yapan metinler, ora-
nın farklılıkları üzerinde dururlar. Genellikle de bu farklılıkları abartırlar.
Bu eğilimin altında neo-Kantist coğrafya’nın kalıntılarını ya da bizim öğ-
renme süreçlerimizin özelliklerini bulabiliriz. Ama bugün bizim önümüze
konulan soru bizden yalnız farklılıklar üzerinde durmanın ötesinde bir şey
istiyor. Türkiye’nin modernleşmesinin farklarını ele almamızı bekliyor.
Yani modernleşme sürecinin ülkeler ya da yerellikler arasında, önemli öl-
çüde benzerlikler yaratırken, farklılıklar da yarattığını kabul ediyor. Biz-
den de bu benzerlikleri ve farklılıkları birlikte ortaya koyan bir sunuş
yapmamızı istiyor .
Aslında bu çok zor bir şey değil. Evrensellik iddiası taşıyan bir top-
lumsal sürecin tarihselliğini yani olumsallığını kabul ettiğinizde böyle bir
kavrayışa ulaşmış olursunuz. Yani sorunun böyle sorulmuş olması, bir an-
lamda normaldir. Ama son yıllara kadar soru böyle sorulmuyordu. Son
yıllarda farklı modernleşme süreçlerinin olabilirliği kabul edildikten sonra
böyle sorulmaya başlandı. Daha önce evrensel olarak geçerli tek bir mo-
dernite projesinin olduğu varsayılıyordu. O zaman da sorulan soru “Tür-
88
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 89
89
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 90
90
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 91
91
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 92
92
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 93
93
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 94
dikçe, var olan pratik içinde bağlam bağımlı biçimlenmelerin payı art-
maktadır. Tabii ki bağlam bağımlı uygulamaların artmasına paralel olarak
yaşanan gelişmelerin tarihselliği de önem kazanacaktır.
Buraya kadar yaptığımız çözümlemede, modernite projesinin tarih-
selliği ortadan kaldırma eğilimleri karşısında, ele alınan toplumların mo-
dernleşmesinin tarihselliğini geri getiren mekanizmalar olarak; toplumsal
hareketler, “emergence”ler, “emergence”ların yaratığı ikili yapıların oluş-
turduğu iç dinamikler ve ortadan kaldırılamayan bağlam bağımlılıklar ol-
duğunu gördük. Bunların tüm mekanizmaları kapsayan bir liste olduğunu
söyleyemeyiz. Zaman içinde daha başka mekanizmaların varlığının da far-
kına varabiliriz. Ama bu listenin Türkiye’nin modernleşme deneyiminin
neye benzediğini araştırmak için bir başlangıç çerçevesi oluşturduğu söy-
lenebilir. Böyle bir çerçeveye sahip olarak Türkiye’nin modernleşme de-
neyimini ele alalım.
94
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 95
95
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 96
belli bir kültürel birikime, kenti kullanma becerisine sahip olması gerek-
mektedir. Oysa köyünden koparak kente gelen bu grupların böyle kapa-
siteleri yoktu.
Aslıda iki taraflı bir dayatma sözkonusuydu. Bir taraftan ekonomik
yaşamın gerçekleri büyük kitleleri kentlere yığıyordu. Öte yandan toplu-
mun kentli elitleri meşruiyet çerçevelerini kente gelenlerin kapasiteleriyle
uyumlu şekilde yeniden tanımlamaya hazır değillerdir. Modernite projesi
onların zihniyetlerini böyle bir uyuma kapamıştır. Onların bulabildiği
çözüm, kente gelen bu grupları köye geriye göndermektir. Oysa kentleşme
geriye dönüşsüzdür. Çözümü kendi koşullarına uyumlu olarak kente ge-
lenler yaratmışlardır. Bunun bilinen adı “gecekondu”dur. Bu toplumun
modernist meşruiyet çerçevesine karşı emrivaki halinde oluşmuş “emer-
gence” niteliğinde bir çözümdür. Bu “emergence” yalnız konut alanında
değildir, kentsel yaşamın değişik kesimlerinde ortaya çıkmaktadır. Birkaç
örnek olarak; enformel işler, işportacılık, dolmuş, arabesk müzik, yapsat-
çılık vb. sayılabilir.
Modernist meşruiyet çerçevesinin toplumun tümü için geçerli ola-
mayışı karşısında modernite projesi kuşkuya düşerek kendisini gözden
geçirmeye açık değildir. Toplum yöneticileri modernite projesini doğru-
dan müzakere dışı tutarak, onun yanında bağlam bağımlı olarak oluşmuş
“emergence” niteliğindeki çözümlerin varlığına olanak vermektedir. Böy-
lece toplumda ikili yapılar doğmaktadır. Türkiye bu ikili yapıların oluş-
tuğu dönemde, aynı zamanda çok partili bir siyasal yapıya geçmiştir. Bu
eş zamanlılığa bakarak çok partili yapının bu ikili yapıya neden olduğu
kanısına varılmamalıdır. Aynı dönemde diktatoryal yönetimlerin bir çok
ülkede benzer ikili yapılar oluşturduğu düşünülürse bu “emergence”ın
gerisinde daha köklü nedenler bulunduğu söylenebilir. Tabii bu oluşu-
mun çok partili bir rejim içinde gerçekleşmesinin yine de önemli sonuç-
ları olmuştur. Çok partili yapı, kayırmacı siyaset pratikleriyle bir araya
geldiğinde bu alanlardaki yaşam kalitelerinin başka ülkelerdekine göre
daha yüksek olmasına yol açmış, başka ülkelerde olduğu gibi gecekondu
merkezli toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını engellemiştir denilebi-
lir.
Bu noktada ilginç bir soru ortaya çıkmaktadır. İkili bir yapı toplumsal
realite olarak varlığını korurken modernite projesinin evrensel geçerlilik
iddiasını nasıl koruyabildiği üzerinde durulması gereken bir konudur. Mo-
96
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 97
97
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 98
98
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 99
99
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 100
TÜRKİYE’NİN MODERNLEŞMESİ
NEYE BENZİYOR? (2)
1. Giriş
Bu toplantıyı düzenleyenler katılımcıların Türkiye’nin modernleşme-
sinin özellikleri üzerinde durmamızı ve bu konuda bir tartışma yürütme-
mizi istiyorlar. Bu konuyu seçerken çoklu modernite (multiple moder-
nity) kavramıyla flört etmiş oluyorlar. Ben de bu nedenle, önce kısaca,
uzun yıllar tek modernite (monist modernity) kavramına sıkı sıkıya bağlı
kaldıktan sonra, neden çoklu modernite kavramına geçmek zorunda kal-
dığımız üzerinde duracağım. Daha sonra Türkiye’nin modernleşme pra-
tiğine böyle bir kavram kulanarak yaklaşmanın ne tür yenilikler getirebi-
leceği özellikle de günümüzün Türkiye’sinin siyasetini kavramamıza nasıl
yardımcı olacağı üzerinde duracağım.
100
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 101
101
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 102
102
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 103
103
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 104
104
09-10 tekeli 8-modernite-bolum 1 yazi 7-8 sayfa 088-105:Layout 1 29.10.2009 23:00 Sayfa 105
6. Son Verirken
Geleneksel coğrafyanın etkisiyle biz genellikle bir ülkeyi betimlemek is-
tediğimizde, o ülkenin deneyiminin farklılıkları üzerinde dururuz. Bu tür
bir betimleme ortak yanları ihmal etmektedir. Bu nedenle dengeli bir ta-
nıtım yapılmamış olmaktadır. Çoklu modernite kavramı kullanıldığında o
ülkenin betimlemesinde daha başlangıçtan bir denge kurulmuş olmakta-
dır. Bu kavramlar hem bir ortak olana hem de farklı olana işaret etmek-
tedir. Ortak olan yanı bir modernleşmeye işaret etmesidir. Çünkü hem
uluslararası düzeyde hem ulusal düzeyde modernite projesinin kabulleri
içindeki bir kurumsal yapı içinde gerçekleşmektedir. Ama farklıdır çünkü
bu koşullar altında üretilmiş bir tarihselliğe sahiptir.
Günümüzün Türkiye’sinin modernleşmesini, aynı anda değişik kanal-
larla harekete geçirilen bağlam bağımlılıklarla ve “emergence” lerle mü-
zakere edilmiş bir modernite projesi tarafından yönlendirilmiş tarihsel bir
süreç olarak nitelememiz olanaklıdır.
105
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 106
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE CUMHURİYET
DÖNEMİNDE KENTSEL GELİŞME VE
KENT PLANLAMASI*
* Yıldız Sey (Editör) 75 Yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Bilanço 98, Tarih Vakfı,
İstanbul, Eylül 1998, s. 1-24
106
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 107
107
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 108
108
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 109
1 Tekeli, İ. The Development of the İstanbul Metropaitan Area: Urban Administration and
Planning. IULA-EMME, İstanbul, 1994, s. 30-45.
109
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 110
2 Ayverdi, E.H., 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul Fethi Derneği, İstanbul
Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 1958, s. 4.
3 Çelik, Z., Değişen İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996, s. 88-97.
110
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 111
111
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 112
Nafia Vekâleti Şehircilik Fen Heyeti Tatvan Planı merkez detayı, 1937.
112
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 113
113
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 114
114
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 115
115
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 116
116
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 117
117
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 118
118
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 119
119
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 120
120
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 121
121
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 122
resmi kanalların tıkanmasına karşın göç, sayısal olarak azalmış olsa da,
kaçak yollardan sürdü ve daha sonra Avrupa dışı alanlara da yöneldi.
Türkiye İkinci Dünya Savaşı sonrasından beri sürmekte olan kentleş-
menin yarattığı sorunların nitelik değişiklikleriyle karşılaşmaya başladı.
Örneğin nüfusu 200 bin iken hiçbir hava kirliliği sorunuyla karşılaşmayan
Ankara, nüfusu milyonu aşınca hava kirliliğini tanıdı. Metropoliten öl-
çekteki tek kent İstanbul’a Ankara ve İzmir eklendi. Kentler belediye sı-
nırları içine sığmayınca, büyük kentlerin çevresinde çok sayıda belediye
oluştu. Tek belediyenin denetimindeki kentlerden çok sayıda belediyenin
yönetimindeki metropoliten alanlara geçildi. Bu dönemde kent yapıla-
rında değişme yaratan bir başka önemli etken, 1970’li yıllarda Türkiye’de
otomobil üretiminin başlaması ve özel araba sahipliğinin hızla yaygınlaş-
ması oldu. Bu da yüksek gelirli grupların kent dışında alt kentlerde ya-
şama eğilimini başlattı.
Başlangıçta köylülüğün çözülmesiyle kentlerde biriken kitlelerin zaman
içinde kentli değerleri benimseyecekleri, kentlileşecekleri varsayılıyordu.
Geçen süre içinde kentlerde biriken bu kitlelerin ikinci nesillerinin bile
böyle bir dönüşümü gerçekleştirmedikleri ortaya çıktı. Yeni kentliler ken-
tin fırsatlarından yararlanmalarına, siyasal mekanizmayı etkileyebilmele-
rine karşın, kentin diğer kesimleriyle bütünleşemiyor, dönüşümü tam
gerçekleştiremiyor, arada kalıyorlardı. Bu arada kalışın kültürel alandaki il-
ginç bir yansıması 1970’li yıllardan sonra yayılan “arebesk” müzikle ortaya
çıktı. Yeni kentliler piyasa mekanizması kanalıyla kendi tercihlerini güçlü
olarak ifade etme olanağı buluyordu.
Kentlilerin yaşadığı dönüşümü ve ortaya çıkan kent formunu belirle-
yen önemli faktörlerden biri de “merkezi iş alanı”nda yaşanan değişme-
lerdir. 1960’lı yılların ortalarına kadar Türkiye’de küçük üretim faaliyetleri
büyük ölçüde “merkezi iş alanı” çevresinde yer alıyordu. Kent merkezi ya-
kınındaki bu üretici faaliyet yığılması, trafik sorunlarından çevre kirlili-
ğine, yangın tehlikesine kadar birçok sorunu da beraberinde getiriyordu.
Türkiye deneyi büyük sanayi siteleriyle bir ölçüde çözüm getirdi. 1965
sonrasında küçük sanayi sitelerinin sayısındaki artış, kent merkezlerindeki
baskıları göreli olarak azalttı.
Bu dönemde Türkiye’de sanayileşme yoğunlaştı. Büyük ve organize
sanayi kentin yakın çevresinde kümelenmişti. Bu dönemde yapımına baş-
lanan organize sanayi bölgeleriyle, üretim faaliyetlerinin kentin merke-
zinden ve yakın çevresinden uzaklaşması başladı.
122
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 123
123
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 124
124
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 125
125
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 126
masında birçok analizin ilk kez dikkatle uygulandığı yer olmuştur.12 Met-
ropoliten planlama çalışmalarının başlaması üzerine metropoliten kent ve
planlama konusunda da ilk yayınlar çıkmıştır.
Bu dönemde kent planlamanın bilimsel içeriğinin gelişmesinde etkili
olan ikinci faaliyet İller Bankasının büyük kentler için açtığı planlama ya-
rışmaları olmuştur. Çok ayrıntılı tespitlere dayanan kent monografileri
hazırlandıktan sonra açılan Konya (1964), Bafra (1966), Adana (1966),
Sivas (1967), Erzurum (1968), Trabzon (1968), İzmit (1970), Zongul-
dak (1971), Gaziantep (1972) yarışmaları, yeni planlama paradigması-
nın tartışılması ve bunlara ilişkin hünerlerin meslek topluluğu içinde
yaygınlaşmasında önemli işlevler görmüştür.
Fiziki planlama faaliyetleri içinde iki yeni uzmanlık alanı da bu dö-
nemde belirmeye başlamıştır. Bunlardan birincisi kentsel koruma planla-
rının yapılması, ikincisi ise turizm alanının planlanmasıdır. Bir yandan
metropoliten kent planlamasının gelişmesi, diğer yandan kentlerde ya-
şanmaya başlanan trafik sorunları, kent içi ulaşım planlamasını gündeme
getirmiştir. Bu dönemde İstanbul, Ankara ve İzmir için ilk arazi kulla-
nımı ve kent içi ulaşım araştırmaları, mühendislik firmalarınca yapılmış-
tır.13
Kentleşme sorunlarının üstesinden gelebilmek için kapasitesi geliştiri-
lecek aktörlerin başında belediyeler gelmektedir. 1963’te çıkarılan 307 sa-
yılı yasayla, Belediye Yasası yeni anayasa ile tutarlı hale getirilmiştir. Bu
yasa ile belediye başkanının doğrudan halk tarafından çoğunluk usulüyle
seçilmesi kabul edilmiştir. Böylece belediye yönetiminde başkanlık siste-
mine geçilmiştir. Belediyelerin gelirlerinin artırılması konusunda ise bu
dönemde yapılan tüm girişimler başarısızlığa uğramıştır. Var olan bele-
diye gelirleri ile yasalarla getirilen yeni belediye gelirleri, Anayasa Mah-
kemesince anayasaya aykırı bulunmuştur. Bunun sonucu belediye gelirle-
rinde azalmalar ortaya çıkmıştır. Kentlerin yaşadığı sorunların büyük
12 Ankara Kenti Ekonomik Araştırmaları, İİB Ankara Metropoliten Alan Nâzım Plan
Bürosu, Ankara, 1978; Ankara Sanayi Bölgesi, İİB Ankara Metropoliten Alan Nâzım
Plan Bürosu, Ankara, 1977; Ankara Sanayi Bölgesi, İİB Ankara Metropoliten Alan
Nâzım Plan Bürosu, Ankara,1977; Ankara Kenti Nüfus İşgücü Araştırması, İİB
Ankara Metropoliten Alan Nâzım Plan Bürosu, Ankara, 1976; Ankara Nâzım Plan
Şeması Raporu, İİB Ankara Metropoliten Alan Nâzım Plan Bürosu, Ankara, 1977;
13 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Menteş, G., “Türkiye Metropollerinde Ulaşım
Planlama Deneyimleri”. Türkiye Birinci Şehircilik Kongresi, Ankara, 1982. s. 313-353.
126
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 127
127
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 128
ratlara oy verince, merkezi yönetim ile yerel yönetimlerde ayrı ayrı siya-
sal partilerin iktidara geldiği görülmüş bunun sonucunda yerel yönetim-
ler üzerinde merkezi yönetimin etkisi açık hale gelmiş, 1973 -1977
döneminde “Demokratik” ya da “Yeni Belediyecilik Hareketi” olarak ad-
landırılan yerel yönetim hareketi gelişmiştir. Bu hareketin demokratiklik,
üreticilik, kaynak yaratıcılık, toplumsal tüketimi örgütleyicilik, birlik ve
bütünlükçülük, kural koyuculuk ilkeleri sonraki yıllarda partiler üstü bir
nitelik kazanacaktır.
128
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 129
Tan Oral
129
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 130
ithal ikamesiyle kalkınma modelini terk ederek, dışa açık ihracata yönelik
bir kalkınma modelini benimsemesi bu stratejik seçmelerden ilkiydi. Bu,
Türkiye’nin dünya pazarlarıyla bütünleşmesini artırmasını ve küreselleşme
süreci içinde yer almasını gerektiriyordu. Bunu sağlamak için ikinci ola-
rak altyapı politikalarında telekominikasyon yatırımlarına öncelik veril-
miştir. Türkiye dünyada oluşan “cyberspace”in parçası haline gelmeye
çalışmıştır. Türkiye’nin haberleşme kapasitesi birden artmış köyler de dahil
tüm yerleşmeler bu sisteme bağlanmıştır. Bu iki stratejik seçme birbirini
güçlendirmiş ve olanaklı kılmıştır.
Üçüncü stratejik seçme küresel bir ekonominin gerektirdiği yeni ku-
rumları geliştirmek olmuştur. Sermaye piyasalarının, serbest ticaret ve üre-
tim bölgelerinin kurulması, bankacılık yapısında önemli reformların
yapılması gibi. Bu değişmeler sırasında kamu maliyesi açıkları önleneme-
diği için daha önceki dönemlerde görülmeyen düzeyde yüksek bir enflas-
yon yaşanmıştır.
Bu gelişmeler sonucunda ülkenin yerleşme yapısında önemli değiş-
meler olmuştur. Ülkenin en büyük kenti İstanbul’un göreli önemi art-
mış, nüfusu 9 milyonu aşmış, “sıra büyüklük” kuralının dışına çıkmıştır.
MS. 330’dan Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar uzanan 1500 yılı
aşkın bir süre İstanbul bir dünya kenti olmuş daha sonra bu niteliğini
kaybetmişti. 1990’larda İstanbul’un bir dünya kenti olma arayışı yeni-
den gündeme gelmiş ve bunda önemli yol alınmıştır. İstanbul sanayisi
Marmara Bölgesi içinde desantralize olmuştur. Dış pazarlarda yarışmak
zorunda olan bu sanayiler yapısal uyumu gerçekleştirmiştir. Bu gelişme-
ler Marmara Bölgesinin dünya yerleşmeler ağıyla bütünleşmesini de bir-
likte getirmiştir.
Eğer Türkiye’nin yerleşme sisteminde yaşanan tek gelişme bu olsaydı
Türkiye’nin küresel yerleşmeler ağıyla bütünleşmesinin gelişmeye başla-
dığı sonucuna varılamazdı. Çünkü ülkenin en üst kademedeki kentinin
yüksek yoğunluklu dış ilişkilerinin olması, beklenilen bir sonuçtur. Oysa
Türkiye mekanında iki başka ilginç gelişme daha yaşanmaktadır. Bunlar-
dan biri kıyılaşmadır. 1980 sonrasında turizm yatırımlarının teşvik edil-
mesi, dinlence faaliyetlerinin gelişmesi ve seracılığın yaygınlaşması sonucu
ülkenin batı ve güney kıyıları, kapitalin ve nüfusun mekanda yeniden da-
ğılımında paylarını artırmıştır. Seracıların bir kısmı doğrudan Avrupa
çiçek pazarına uçaklarla gönderilen çiçek üretimine başlamışlardır. Turizm
130
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 131
131
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 132
132
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 133
133
11 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 1 sayfa 106-134:Layout 1 30.10.2009 01:36 Sayfa 134
6. Son Verirken
Modernite projesinin Avrupa’da ortaya çıkmasından sonra, tüm dün-
yayı dönüştürme süreci içinde önce Osmanlı İmparatorluğunun daha
sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumsal yapısında ve mekansal organi-
zasyonunda ne tür dönüşümler yarattığını gördük. Yaşamın tüm alanlarını
kapsayan çok yönlü ve sürekli olan bu dönüşüm, bu yazıda daha çok bir
plancı bakış açısıyla anlatılmıştır.
Bu dönüşümler içinde toplumsal ve fiziki sonuçları bakımından en
köklü etkileri olan gelişme İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanmaya
başlanan, elli yılda büyük ölçüde sona yaklaşmış olan kentleşmedir. Bu
olgunun yaşanmaya başlamasıyla birlikte çok önemli sorunlarla karşılaşıl-
mıştır. Genel bir değerlendirme yapılırsa, Türkiye’nin sorunların çözü-
münde başarıları ve başarısızlıkları birlikte yaşadığı söylenebilir. Türkiye
bu sorunları her zaman başlangıçta meşru gördüğü çerçeveler içinde çö-
zemese de spontan çözümler üreterek halkın gereksinmelerini giderme
yolunu bulabilmiştir. Bu alandaki sorunların gereksinmeler karşısındaki
nicel yetersizliklerinden çok yaşam kalitesine ilişkin nitel yetersizlikleri ol-
duğu kabul edilmektedir. Ancak Türkiye’nin karşılaştığı sorunları incele-
yebilecek, çözüm geliştirebilecek, belli bir eğitim ve araştırma kapasitesi
yaratabildiğini; günümüzde sorunun bu kapasiteyi kullanabilmek oldu-
ğunu söylemek olanaklıdır.
134
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 135
OSMANLI VE
ERKEN CUMHURİYET
MODERNİTESİNDE
PLANLAMANIN YERİ*
1. Giriş
Bir modernite projesiyle planlamanın ilişkisini, planlama teriminin
hangi kapsamda kullanıldığına bağlı olarak iki farklı düzeyde kurmak ola-
naklıdır. Bunlardan birincisi çok geniş kapsamlı bir planlama kavramına
dayanır. Bu halde planlama insanlığın gelişimi sırasında ortaya çıkan bir
düşünce aşamasını ifade etmek için kullanılır. İkincisi ise daha dar kap-
samlı bir planlama kavramıdır. Bu halde planlama kamu bürokrasisinin
yönetim pratiği içinde yararlandığı bir özel yöntem olma anlamını taşı-
maktadır.
John Friedmann1 Batı düşüncesi içinde planlamanın ortaya çıkışının
Aydınlanmanın bir sonucu olduğunu ve planlamanın en genel kapsamıyla
insanların eylemlerini yönlendirmede teknik aklın kullanılması olarak ta-
nımlanabileceğini söylemektedir. Böyle bir düşünce biçiminin gelişebil-
mesi için insanın dini dogmaların etkisinden kurtulmuş ve kendisine
güvenini kazanmış olması gerekir. İnsana olan bu güven biri ahlak ala-
nına diğeri bilim alanına ilişkin iki farklı yönü içermektedir. Bu güvenin
birinci yönü bir insan için iyi olanı ancak kendisinin bileceğine ilişkindir.
Yani insan iyinin ne olduğunu, bu dünyadaki deneyimlerine dayanarak
kendisi oluşturacaktır. Onun için iyi olan, ilahi olarak onun dışında, be-
135
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 136
136
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 137
137
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 138
menin temelde iki amacı vardı. Bunlar tarımsal üretimi artırmak ve yol-
lar boyunca güvenliği sağlayarak özellikle uzun mesafe ticaretini canlan-
dırmaktı. Her iki amaç da devletin vergi gelirini artırmaya ve devletin
askeri gücünü geliştirmeye yönelikti. Şenlendirmek terimi daha çok kır-
sal kesim için kullanılıyorken, kentlerde daha çok imar kelimesinin kulla-
nıldığı görülmektedir. Sultaniye yeni kentinin kurucusu olan Sultan II.
Selim, bu alanı “imaretten hali ve ziraatten ari gördüğü” için burada bir
kent ve imaret kurulmasını irade ediyordu.
Bu kısa açıklamalar göstermektedir ki patrimonial bir devlet olan Os-
manlı İmparatorluğunun klasik döneminde imar daha çok mülkün imarı
anlamına geliyordu. Bu imar kavramı içinde halkın refahına ilişkin doğ-
rudan bir referans yoktur. İmparatorlukta yaşayanlara ilişkin bir özel alan
kavramının henüz oluşmaya başlamadığı bu dönemde mülkün imarından
farklılaşmış, halkı merkeze alan bir kalkınma kavramına gereksinme du-
yulmamaktadır.
Ama Osmanlı modernitesinde yol alınarak özel alanın farklılaşmaya
başlamasıyla birlikte mülkün ve halkın kalkınmasının ayrışmaya başladı-
ğını görüyoruz. 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda temel ama-
cın “mülk ve milleti ihya etmek” olduğu belirtiliyordu. İmar artık impa-
ratorluk topraklarında yaşayanların refahını da açık olarak içerir hale
geliyordu. Aynı yıllarda Hariciye Nazırlığın da “Meclis-i Umur-u Nafia”
kuruldu. Bu komisyonda ülke tarımının, ticaret ve sanayinin gelişmesi ko-
nusunda çok yönlü tartışmalar yapılmıştır. Okulların ıslahından, çocuk
düşüklerinin azaltılmasına kadar çok çeşitli konular ele alınmıştır. Bu kal-
kınma komisyonunun imar kelimesinin kökü olan “umr”dan gelen bir
sözcükle değil de “nef ” kökünden gelen “nafia” sözcüğüyle adlandırılmış
olması üzerinde durmak gerekir. Nef kökü menfaat, fayda, çıkar anlamına
işaret etmektedir. Bu da imar kavramının insanların refahını içerir hale
gelmesiyle yakından ilişkilidir.
Tanzimat Fermanı sonrasından 1845 yılına kadar geçen dönemde
alınan sonuçlar yeterli olmayınca, her eyaletten biri Müslüman olan, diğeri
olmayan iki kişi İstanbul’a çağrıldı. Meclis-i Vala’da görüşmeler yapıldı,
gelenlerin sundukları raporlar değerlendirildi. Bu çalışmalar sonucunda
“İmar Meclisleri” kurularak eyaletlere gönderilmesi ve eyaletlerin imarı
(kalkınması) konusunda araştırmalar yapması kararlaştırıldı. İmar Meclisleri
(komisyonları) 18 Mayıs 1845’te eyalet temsilcileriyle birlikte eyaletlere
138
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 139
2 Bu konuda ayrıntılı bir tartışma için bkz: İlhan Tekeli-Selim İlkin: “Mustafa
Celaleddin Bey’in “Bir Eyaletin Islah ve İmarı Hakkında Mükaleme” Adlı risalesi ve
“19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda İmar Kavramının Gelişimi Üzerine
Düşünceler”, XI: Türk Tarih Kongresi, Türk Tarih Kurumu Basımevi- Ankara, 1994,
s.1469-1492.
139
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 140
140
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 141
141
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 142
142
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 143
5 Bu konularda daha ayrıntılı bir inceleme için Bkz. İlhan Tekeli: “Türkiye’de Kent
Planlamasının Tarihsel Kökleri” Derleyen Tamer Gök: Türkiye’de İmar Planlaması,
ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, 1980, s. 8-112.
143
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 144
144
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 145
145
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 146
8 Afet İnan: Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933, Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1973.
146
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 147
9 Afet İnan: Türkiye Cumhuriyetinin İkinci Sanayi Planı 1936, Türk Tarih kurumu
Yayınları, Ankara, 1973.
147
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 148
10 İlhan Tekeli: “II. Dünya Savaşı Sırasında Hazırlanan Savaş Sonrası Kalkınma Plan ve
Programları”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 1979 -1980 Özel Sayı, s. 389-428.
148
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 149
11 İlhan Tekeli Selim İlkin: Savaş Sonrası Ortamında 1947 Türkiye İktisadi Kalkınma
Planı, ODTÜ, Ankara, 1981.
149
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 150
tılmış bir “Ankara Şehri İmar Müdürlüğü” kuruldu. Aynı yıl uluslararası
üç plancı arasında sınırlı bir yarışma açıldı. Bu yarışmayı Herman Jansen
kazandı ve Ankara için tüm kenti kapsayan bir plan hazırladı. Ankara planı
hem Cumhuriyetin çağdaşlık konusundaki amaçlarını gerçekleştirmek
hem de nüfusu yılda yüzde 6 hızla büyüyen bir kentin sorunlarını çöz-
mek zorundaydı. İstenilen sonuçların elde edilmesinin kolay olmadığı kısa
sürede görüldü. Böylece Türkiye spekülatif bir arsa piyasasının bulun-
duğu, hızla büyüyen bir kentte, plan uygulamanın zorluklarını ilk kez An-
kara örneği üzerinden kavramaya başladı.
Cumhuriyet yönetimi bu amaçlarını gerçekleştirmek için, Ankara ör-
neğinde edindiği deneyimler paralelinde olmak üzere, 1930-1935 yılları
arasında çıkardığı beş yasa ile, Osmanlılardan kalan mevzuatını değiştire-
rek yeni bir kurumsal düzenlemeye gitmiştir. Bunlar; 1930 yılında çıka-
rılan 1580 Sayılı Belediye Kanunu ve yine aynı yıl çıkarılan 1593 sayılı
Umumu Hıfzıssıha Kanunu, 1933 yılında çıkarılan 2290 Sayılı Yapı ve
Yollar Kanunu, yine aynı yıl çıkarılan 2033 Sayılı Belediye Bankası Ku-
ruluş Kanunu, 1934 yılında çıkarılan 2722 Sayılı Belediyeler İstimlak Ka-
nunu ile 1935 yılında çıkarılan 2763 Sayılı Belediyeler İmar Heyetinin
Kuruluşuna İlişkin Kanundur. Ayrıca mimarlık ve mühendislik mesleği
için çıkarılan yasayla da kentlerde bina yapımı diplomalı meslek adamla-
rının tekeline bırakılmıştır. Pratikte tam uygulanmamış olsa da bu yasayla
bina yapımı gelenekten koparılmış, meslek sahiplerinin tasarımına bıra-
kılmıştır. Kuşkusuz bu tutum dayanağını Cumhuriyetin aydınlanmacılı-
ğında bulmaktadır.12
Bu yasalarla belli bir büyüklükteki kentlerin belediyelerine plan yap-
tırılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu planlar merkezi kurumlar eliyle ya-
pılan ya da yaptırılan planlar olmuştur. Bu dönemde Bayındırlık Bakan-
lığında kurulan Şehircilik Fen Heyeti ve İçişleri Bakanlığına bağlı
Belediyeler İmar Heyeti eliyle hemen hemen tüm önemli yerleşmelerin,
Yapı ve Yollar Kanununca öngörülen, modernist çerçeveye uygun plan-
ları yaptırılmıştır. Bir önceki dönemde başladığını gördüğümüz planlama
faaliyeti bu dönemde yaygınlaşmış ve harita mühendislerinin faaliyet
alanı olmaktan çıkarak mimarlığın hüner alanı içinde görülmeye başla-
mıştır.
12 İlhan Tekeli İlber ortaylı: Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi, Türk İdareciler Derneği,
Ankara, 1978, s. 50-66.
150
12 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 2 sayfa 135-151:Layout 1 29.10.2009 23:16 Sayfa 151
4. Son Verirken
Bu yazıda yüzyılı aşkın bir dönemde gelişimini izlediğimiz Osmanlı ve
erken Cumhuriyet modernitesinin ne kadar başarılı ya da başarısız olduğu
ve bu konuda yapılan planların etkisinin ne olduğuna ilişkin bir değer-
lendirme yapılmamaktadır. Zaten böyle bir değerlendirmeyi nesnel olarak
temellendirmek olanağı bulunmamaktadır. Bu soru karşısında, her zaman,
yaşanan gelişmenin anlatısına ilişkin alternatif bir senaryo kurulabilir. Eğer
bu senaryoya uygun olarak davranılsaydı daha başarılı bir gelişmenin sağ-
lanabileceği ileri sürülebilecektir. Bu alternatif senaryoya dayanarak top-
lumdaki aktörlerin hangilerinin başarılı olup olmadığı konusunda
sonuçlar çıkarılabilecektir. Senaryoların değiştirilmesine paralel olarak, so-
rumlu ya da başarısız aktörlerin kimler olduğu kolayca değişebilecektir. Bu
nedenle böyle çok uzun süreyi kapsayan, çok karmaşık süreçlerin değer-
lendirilmesinde sorumlular saptamaya çalışmak anlamlı olmamaktadır.
Burada yapılabilecek tek saptama Osmanlı ve erken Cumhuriyet yöne-
timlerinin toplumda kalkınmaya (imara) ilişkin gelişmesine paralel ola-
rak geleceğe rasyonel bir yönelme aracı olarak planlamaya başvurduğudur.
Zaman içinde sistemin başvurduğu planlama türleri çeşitlenmiş ve nite-
likleri gelişmiştir.
151
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 152
1. Giriş
Kent plancıları hem dünyada hem Türkiye’de kent tarihine yakından
ilgi duyarlar. Eğitimleri sırasında kent tarihi konusunda ders alırlar. Ama
kent tarihi yazıcılığının sorunları üzerinde düşünmek onların gündeminde
yer almaz. Benzer şekilde, kent tarihi yazanlar da yazdıkları tarihlerin kent
plancılarına yapabileceği katkıyı hesaba katmazlar. Oysa bir kent tarihi ya-
zıcısının kurduğu anlatı ile, kent plancısının geliştirdiği senaryo redüksi-
yon1 yoluyla yapılan çıkarsamalara dayanır. Bu nedenle her iki uğraş da
aynı tür metodolojik sorunlarla karşı karşıyadır.
İki taraf da genellikle bu derinlerdeki benzerliğin bilincinde değildir.
Çünkü kent tarihi yazıcılığı genellikle kent planlamasına yararlılığı açı-
sından bir eleştiriye tabi tutulmamaktadır. Böyle bir eleştiri yapılmayınca
da kent tarihi yazımının, kent plancılarının faaliyetlerine katkısı sınırlı kal-
maktadır.
Günümüzün kent tarihi yazımında en genel hatlarıyla iki farklı tutu-
mun ya da paradigmanın bulunduğu söylenebilir. Birinci paradigmada,
bir kent mekanının sosyo-mekansal süreçlerle zaman içinde nasıl bir fark-
lılaşma geçirdiği betimlemeye çalışılır. Bunu genel olarak tarihsel coğrafya
paradigması olarak adlandırabiliriz. Bu paradigma evrensellik iddiası ta-
152
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 153
153
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 154
154
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 155
kısır bir yoruma mahkum etmektedir. Oysa üçüncü paradigmaya göre ya-
zılan bir tarih sonrasında plancı, planlamasının kalitesini geliştirebilecek
pek çok ipucuna kavuşacaktır. Koyduğu hedeflerin ya da sorgulamadan
kabul ettiği kurumsal çerçevenin toplumun nitelikleriyle tutarsızlığını açık
olarak görecek, yeni ve daha gerçekçi beklentiler içine girecek, bununla tu-
tarlı yeni kurumsal düzenlemelere gidebilecek, kentlilerin önemli bir kıs-
mını yasa dışı konuma iten kurumsal düzenlemeleri sorgulayabilecek,
hangi aktörlerin ne tür süreçler içinde yapabilir hale getirilebileceği ko-
nusunda öneriler geliştirebilecektir. Kent tarihinin bu biçimde yazılması-
nın yararlı olacağını kabul eden bir görüş kent planlamasında kurumsal
düzenlemelerin kritik rolünü de kabul etmiş olacaktır.
155
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 156
156
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 157
demiryolunun inşasında aktif bir rol oynayan kolonyal gücün etkisine açı-
yordu. Böyle oluşan bir demiryolu sistemi ülke iç pazarını bütünleştir-
mekten çok parçalıyordu. Oysa bir ulus devlet yaratmak öncelikle iç pazarı
bütünleştirmek demekti. Bunu başarmak için Cumhuriyet ısrarlı bir şe-
kilde demiryolu programı uygulamaya başladı. Bir yandan “bir karış fazla”
demiryolu sloganıyla demiryolu miktarını ikiye katladı. Daha önemlisi,
demiryollarının biçimini ağaç şemasına uygun olmaktan çıkararak Ankara
merkezli bir ağa dönüştürdü.
Projenin üçüncü öğesini ithal ikamesine yönelmiş bir sanayileşme
programı oluşturuyordu. Devlet eliyle gerçekleştirilen bu programda fab-
rikalar demiryolu üzerindeki küçük kentlerde yer alıyordu. Ulus devlet
yaratma projesinin dördüncü öğesini ise ülkede tüm yerleşmelerde ku-
rulan halkevleri oluşturuyordu. Radikal modernite projesinin kültürel bo-
yutu bu yolla hayata geçirilmek isteniyordu. Radikal modernite projesinin
bilime, kültüre, sanata yaklaşımının bu odak noktalarından tüm ülkeye
yayılması bekleniyordu.
Cumhuriyetin modernite projesi kapsamlı ve köktenciydi. Ama ülke-
nin gelişmişlik derecesinin düşüklüğü ve kapital birikim süreçlerinin ya-
vaşlığı dolayısıyla arzulanan hızda bir değişme gerçekleşmiyor, ülkenin
hakim olan kırsal yapısına yeterince sızmıyordu.
Yine de bu projenin uygulanması Türkiye’nin üç büyük kentinin gö-
reli konumlarında önemli değişiklikler yarattı. Cumhuriyetin iç pazar oluş-
turmaya dönük ulusalcı ekonomik politikaları İstanbul, İzmir gibi liman
kentlerinin yerleşme sistemi içinde göreli önemlerini kaybetmesine neden
oldu. Anılan iki kent yalnız göreli önemlerini kaybetmemiş nüfus olarak
da küçülmüşlerdi. Ankara’nın başkent olması İstanbul’un yönetim işlev-
leri tümüyle kaybetmesine yol açmıştı. Dolayısıyla kentler arasında bü-
yüklük sıraları değişti. İstanbul en büyük kent olma özelliğini korurken,
İzmir büyüklük sıralamasında ikincilik yerini koruyamadı. Ankara hızla
büyüyerek ikinci büyük kent haline geldi. Ülke iç pazarındaki gelişmelere
paralel olarak İstanbul’un tek egemen kentlik (primacy) konumu azal-
maya başladı.
Cumhuriyetin radikal modernite projesinin kentlerin biçimlenmesine
taşınması belli bir gecikmeyle oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında utangaç
modernite döneminde geliştirilmiş kurumsal yapısı içinde savaştan çıkan
kentlerin sorunları çözülmeye çalışıldı. Bu kurumsal yapı içinde gerçek-
157
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 158
158
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 159
159
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 160
lendi. Yarışmayı kazanan plancıyla değil Paris bölge planını yapmış olan
Prost’la anlaşma yapıldı. Bu plancılar Türkiye’de iken onlara bazı başka
önemli kentlerin planları ihale edildi. Bu yolla hünerli insan gücü açığı
ancak bir ölçüde kapanabiliyordu.
Daha kalıcı bir çözüm bulabilmek için Ankara’da iki merkezi büro kur-
mak yoluna gidildi. Az sayıda olan kent plancısıyla, öngörülen çok sayıda
planı yapmak ancak merkezileşmeyle olanaklıydı. Türkiye de bu yola baş-
vurdu. Kurulan bürolardan biri, İçişleri Bakanlığına bağlı olan “Beledi-
yeler İmar Heyeti” diğeri, Bayındırlık Bakanlığına bağlı olan “Şehircilik
Fen Heyeti”ydi. O dönemin statik planlama anlayışı içinde böyle bir
çözüm yeterli görülebiliyordu.
Açığı kapatmakta başvurulan üçüncü yol ise Hitler Almanya’sından
kaçan değerli plancıları Türkiye’nin Yüksek Öğretim kurumlarına davet
ederek istenilen nitelikte kent plancısı yetiştirmeye çalışmaktı. Bu kanalda
yetişen ilk plancılardan Kemal Ahmet Aru, Gündüz Özdeş, Emin Can-
polat’ın 1950’li yılların başında İzmir için açılan ilk uluslararası yarışmayı
kazanmış olması, bu kanalın etkililiği konusunda bir gösterge oldu.
Ankara dışındaki kentlerde 1930’larda benimsenmiş modernist meş-
ruiyet çerçevesi önemli açıklar yaratmamasına karşın Ankara’da yaşanan-
lar bu çerçevenin Türkiye bağlamında yetersiz kalacağının ilk ipuçlarını
açıkça ortaya koyuyordu. Ankara yüzde 6 hızla büyüyordu. Bu hıza ula-
şıldığında önerilen meşruiyet çerçevesinin yetersiz kaldığı açıklık kazanı-
yordu. Bu büyüme hızında arsa spekülasyonu çok büyük değerlere
ulaşıyor ve hazırlanan planları kısa sürede uygulanamaz hale getiriyordu.
Örneğin, Jansen planının kalbini oluşturan Bakanlıklar Sitesinin arsa de-
ğerleri o kadar artmıştı ki Hükümet bütçe olanakları içinde site alanının
istimlakini gerçekleştiremez duruma düşmüştü. Bu bölümün uygulan-
ması için Mustafa Kemal’in kişisel prestijini ve gücünü kullanması gerek-
mişti. Bu alandaki arsaları kapatanlar Mustafa Kemal’in yakın çevresiydi.
Onları toplayıp Hükümetin bu alanı bütçedeki ödenekle istimlak edeceği,
buradaki arsa sahiplerinin hiçbir itirazda bulunmayacakları konusunda
onların dikkatlerini çekmek durumunda kalmıştı.
Arsa piyasasının serbest bırakılmasının yanı sıra, konut arzı için tek
parselde tek bina yapılmasını öngören kurumsal çerçeve, kısa sürede orta
sınıfları konut yaptıramaz duruma getirmiştir. Ankara sürekli konut kıt-
lığı sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu, gecekondunun öncüsü denile-
160
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 161
161
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 162
162
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 163
163
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 164
164
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 165
arzını yeterince hızlı bir biçimde artıramadı. Doğan açık, dolmuş olgu-
sunun gelişmesiyle, yani küçük girişimcilerin hizmet arzıyla karşılandı.
Dolmuşlar, eski büyük arabalarının, daha çok yolcu alacak şekilde dönüş-
türülmesi ve bu yolla sayısı artırılan yolcuların ulaşım maliyetini bölüş-
mesiyle, orta ve düşük gelirli grupların ödeyebilecekleri fiyat düzeyinde
hizmet arzı olanağını buldular. Yerel yönetimlerin sunum yetersizliliğinin
yarattığı açık, bu yolla, çoğu kez daha da konforlu bir hizmet arzıyla ka-
patıldı. Tabii yerel yönetimler kendi sunumları yetersiz kalırken dolmuş-
ların gelişmesini engelleyemediler. Yapabildikleri, onları hatlar halinde
düzenleyerek, kısmen kendi meşruiyet anlayışları içine almaya çalışmak
oldu.
Bir yandan bu tür spontan gelişmeler, öte yandan modernist meşrui-
yet kalıplarını görünüşte de olsa sürdürme çabaları sonucunda üç büyük
kent benzer bir büyüme biçimi göstermiştir. Bu gelişme kalıbı, kentler
arası yollar boyunca yağ lekesi halinde yayılma göstermesi, yüksek yo-
ğunluklu bir yerleşme ortaya çıkarması, kent merkezinin yüksek gelirli
konut mahalleri doğrultusunda hareket etmesiyle özetlenebilir. Bu kent-
lerde yoğunlaşmanın yüksek olduğu merkezde sosyal servisler yeterince
karşılanmamakta, kentte yeşil alanlar sürekli olarak yok olmakta, trafik
sorunları her geçen gün daha da artmakta, eski kent dokuları sürekli olarak
yıkılıp yapsatçı apartmanlarıyla yeniden yapılanırken, kentlerin kimlikleri
yitirilmektedir. Kentin çevresi gecekondu kuşaklarıyla çevrilmektedir. Üç
büyük kentin nüfusu çok büyümüştür. Bu nüfus büyüklüklerine bakarak
Türkiye’de İstanbul, Ankara ve İzmir’e metropoliten denilmeye başlan-
mıştır. Ama bu biçimde gelişen bir kent sanayi toplumlarındaki metro-
pollerin yapısal özelliklerine sahip değildir. Onun için bunları belki de
aşırı büyümüş sanayi kenti diye adlandırmak daha doğru olacaktır. Bu tar-
tışmayı kısaca özetlersek popülist modernist anlayış içinde kentlerin yö-
netilemediğini, kendi haline bırakılan gelişmelerin kentleri bir tıkanmaya
doğru ittiğini söyleyebiliriz.
Bu durumda modernist meşruiyet çerçevesini korumak isteyen reji-
min bu konuya yeni bir planlama anlayışı ile çözüm bulmak isteyeceği
düşünülebilir. Oysa bu koşullarda başarılı olacak yeni bir planlama biçi-
mini geliştirmek için ciddi bir arayışın olduğunu söylemek zordur. Dö-
nemin siyasal söylemi içinde planlama hep çözümün meşru yolu olarak
savunulmuştur. Ama hiçbir zaman başarılı bir planlamanın gerektirdiği
165
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 166
166
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 167
167
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 168
168
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 169
169
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 170
170
13 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 3 sayfa 152-171:Layout 1 29.10.2009 23:21 Sayfa 171
6. Son Verirken
Türkiye’nin en büyük üç kentinin seksen yıllık gelişme öyküsüne iliş-
kin yazımın sonuna gelmiş bulunuyorum. Bu, bir modernleşme, demok-
ratikleşme ve kentleşme öyküsüdür. Türkiye Avrupa örneklerine göre çok
elverişsiz kapital birikim koşullarında, onlara göre çok kısa sürede ta-
mamlanan bir kentleşme yaşamıştır. Türkiye’nin kentleşmesi bir insanın
yaşamı içine sığmıştır. Bu deneyimi modernist meşruiyet kalıplarına göre
değerlendirirsek olumsuz yargılara varırız. Böyle bir yargı kanımca önemli
bir haksızlığı içerecektir. Unutulmamalıdır ki çok daha elverişli kapital bi-
rikim koşullarında çok daha uzun sürede böyle bir kentleşme deneyimi
yaşayan Avrupa’da bu dönüşüm çok daha sancılı bir biçimde yaşanmıştır.
Türkiye deneyimini standart kalıplara hapsolmadan yorumlarsak öğrene-
cek çok şey bulabiliriz.
Türkiye deneyiminin değerinin daha iyi kavranabilmesi için tabii ki
karşılaştırmalı analizlere gerek vardır. Ne yazık ki bu konuşmanın sınırları
içinde böyle bir karşılaştırma olanağı yok. Ama bu karşılaştırmalı analiz-
ler birinci ve ikinci kent tarihi yazımı paradigmasına göre yapılırsa meka-
nik bir karşılaştırmanın ötesine geçilemiyecektir. Oysa bu karşılaştırma
burada önerilen kent tarihi yazımı anlayışıyla yapılırsa kentlerin gelişme-
sini kendi yerelliklerine gömülü olarak kavramak ve karşılaştırmak ola-
nağı bulunacaktır.
171
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 172
MODERNLEŞME SÜRECİNDE
İSTANBUL NÜFUS DİNAMİKLERİ
NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ?*
1. Giriş
Bu toplantıyı düzenleyen dostlarım benden “Modernleşme Sürecinde
İstanbul Nüfus Dinamikleri Nasıl Değerlendirilmeli?” başlıklı bir açış bil-
dirisi vermemi istediler, ben de severek kabul ettim. Bu soruyu sevmemin
temel nedeni sorunun modernleşme sürecine atıfla tanımlanmış olmasıdır.
Son yıllara kadar Osmanlı İmparatorluğunda 19. yüzyılda yaşanan geliş-
meler modernleşme süreciyle değil Batılılaşma süreciyle tanımlanmaya
çalışılıyordu. Batılılaşma kavramı yaşanan değişme sürecini derinden kav-
ramak için çok uygun değildir. Bu kavramlaştırma, özcü batı ve doğu kar-
şıtlığına oturtulduğu için Batılılaşmaya, daha başlangıçta olumsuz bir
değer yargısı yüklemekte ve değişmeyi yönlendirmekten çok değişmeye
karşı direncin dayanağını oluşturmaktadır. Batılılaşma, bir kimlik kaybına,
bir özenti olmaya işaret etmektedir. Hele her iki toplumun özleri (essence)
bulunduğu da kabul edilirse, Batılılaşmayla başarıya ulaşılamaz olduğu
da daha başlangıçta kabul edilmiş olmaktadır. Oysa modernleşme her
ülkenin yaşaması gerekli/kaçınılmaz bir dönüşüme atıf yaptığı için, de-
ğişmeyi, direnilmesi gereken bir şey olmaktan çıkartarak, bir an önce ger-
çekleştirilmesi gereken bir amaç haline getirmektedir.
Bu saptamadan sonra, İstanbul’un yaşadığı nüfus dinamikleriyle, mo-
dernleşme sürecini nasıl ilişkilendireceğim konusunda nasıl bir yöntem
izleyeceğimi açıklamaya çalışacağım. Önce Türkiye’nin yaşadığı modern-
172
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 173
leşmeyi nasıl bir kuramsal çerçeve içinde ele almaya çalışacağım üzerinde
duracağım. İkinci olarak da bir kentin nüfus dinamiklerinden ne anladı-
ğıma açıklık kazandıracağım. Bu iki tanımlamadan sonra modernleşme
ve kentin nüfus dinamiklerinin ilişkisinin doğrudan kurulamayacağı
hemen görülecektir. O zaman bu ilişkiyi kurabilecek üçüncü bir kuram-
sal adımın atılması gereği ortaya çıkacaktır. Bu üçüncü kuramsal adım da
modernleşmeyle nüfus dinamikleri arasında bir ara kesit oluşturmak ola-
caktır. Bu ara kesitin belirlenmesiyle bu bildiride kullanılacak kuramsal
hazırlık tamamlanacaktır.
Bildirinin daha sonraki kesiminde İstanbul’daki nüfus dinamiklerine
ilişkin bir anlatı kurgulanmaya çalışılacaktır. Bu anlatının kurgulaması sı-
rasında da İstanbul’un modernleşme tarihi daha önceki yazılarımda ol-
duğu gibi dört ayrı dönem halinde ele alınacaktır. Bunlardan birincisini
utangaç modernite diye adlandıracağım. Osmanlı İmparatorluğunda
1840’lardan Cumhuriyetin ilanına kadar olan dönemi kapsayacak. İkinci
evreyi Cumhuriyetin ilanından, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok par-
tili siyasal yaşama geçinceye kadar uzanan dönemi kapsayan köktenci mo-
dernite projesi, üçüncü evreyi ise çok partili rejimden 1980’li yıllara kadar
uzanan popülist modernite projesi oluşturacak. 1980 sonrasından günü-
müze kadar uzanan dönemi ise modernitenin aşınması evresi olarak ad-
landıracağım. Bu dört dönemin anlatıları içinde modernite projesinin
niteliklerinin nasıl değiştiği ve nüfus dinamiklerini nasıl etkilediklerine
ilişkin açıklamalar yapılmaya çalışılacak.
173
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 174
174
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 175
1 Bu konuda düşünce tarihi ağırlıklı bir sunu için bkz: İlhan Tekeli: “Türkiye’de Siyasal
Düşüncenin Gelişimi Konusunda Bir Üst Anlatı” Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce,
Modernleşme ve Batıcılık, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.19-42.
175
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 176
176
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 177
177
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 178
Bunlardan ilk akla geleni yani birincisi kentin nüfusu ve büyüme hı-
zıdır. Bu büyüklük ve büyüme hızı üç bileşenin bir araya gelmesinden
oluşmaktadır. Bunlardan biri kente yaşayanların kaba doğum oranları,
ikincisi kaba ölüm oranları, üçüncüsü ise kentin aldığı ya da verdiği net
göç oranlarıdır. Bu üç bileşenin her birinin modernleşme süreciyle bir
şekilde ilişkili olduğu hemen farkedilebilir. Ama bu ilişkinin hangi top-
lumsal mekanizmalarla oluştuğuna bir sonraki kısımda açıklık kazandırı-
lacaktır.
Bir kentin nüfus dinamiğinin ikinci öğesi kent nüfusunun yaş, cinsiyet,
eğitim, hüner, meslek vb. kompozisyonlarında yaşanan değişme eğilimle-
ridir. Gerçekte bir toplumun yaşadığı çok yönlü modernleşme sürecinin
hemen hemen her boyutunda yaşanan değişmeler, bir kentin nüfus kom-
pozisyonunun belli bir yönde değişmesini sağlayacak etkiler yaratacaktır.
Kent nüfus dinamiğinin üçüncü bileşeni nüfusun mekanda dağılımına
ilişkindir. Nüfusun kompozisyonunun kent mekanında yayılımı farklılaş-
maktadır. Bu farklılaşma da kentin büyümesi ve gelişmesi sırasında
değişiklik geçirmektedir. Üçüncü dinamik birinci ve ikinci dinamikle ya-
kından ilişkilidir. İlk iki dinamiğin mekansal yönünü kapsamaktadır.
• Modernleşme Sürecinin ve Nüfus Dinamiklerinin Arakesiti
Bu üç dinamiğin o toplumun yaşadığı modernleşme süreciyle ilişkisinin
kurulmasını sezgisel düzeye bırakmayarak, bunu ayrıntılandırmak istiyor-
sak, toplumda bu ilişkileri daha açıkça ortaya çıkarabilmek için, sözkonusu
iki değişme sürecinin bir arakesitini oluşturmak gerekmektedir.
Bu arakesiti, nüfus dinamiklerini kavramamıza yardımcı olacak bir bi-
çimde kurabilmek için, moderleşmenin daha önce üzerinde durduğumuz
dört boyutundan yola çıkacağız. Bu dört boyuttan yola çıkarak önce nü-
fusun toplam büyüklüğü ve nüfusun kompozisyonunun oluşumuyla iliş-
kilendiren arakesitlere açıklık kazandırmak gerekmektedir.
Bu arakesiti oluşturmakta, modernleşmenin dört boyutundan eko-
nomi ve devletin kurumsallaşma ve pratikteki örgütlenme biçimleri ön
plana çıkmaktadır. Diğer iki boyutu olan bireyin kazandığı yeni nitelik ile
bilgi, ahlak ve estetiğe yaklaşım biçimi ilk iki boyuttaki gelişmelerin nite-
liğini belirleyerek/etkileyerek dolaylı yoldan devreye girmektedir.
Modernleşen bir toplum, özel mülkiyeti kurumsallaştırması ve kapita-
list üretim biçiminin sağladığı güdüyle üretim teknolojisini geliştirerek,
tarımda ve tarım dışında üretimi çeşitlendirmekte ve büyük ölçüde artır-
178
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 179
makta, yakın bir yerelikte değil çok uzak mesafelerde alış ve satış yapa-
bilen bir ticaretle bütünleşmektedir. Böyle bir üretimin ve ticaretin
yapılabilmesi için gerekli olan, sigortacılık, bankacılık vb. hizmetlerin ge-
lişmesine de neden olmaktadır. Böyle bir gelişmenin olabilmesi için, çok
iyi yetişmiş hünerli insan gücüne gerek duyulmakta, toplumda bir orta
sınıf oluşmaya başlamakta ve modern bilgi ve meslek ahlakıyla donatılmış
mühendislik, yöneticilik ve muhasebecilik vb. bir profesyoneller kadro-
sunun yetiştirilmesi gerekmektedir. Ekonominin işlerliği için gerekli yeni
bir meslekler dağılımı talebi ortaya çıkmaktadır. İşte arakesiti oluşturan
öğelerin en önemlilerinden biri budur.
Ara kesiti oluşturmak için yola çıkacağımız noktalardan ikincisi, dev-
letin yapısı üzerinde durmaktır. Geleneksel devletin yerine modern bir
devlet gelişmeye başlayınca, bir yandan bireyin hakları ve devletin görev-
leri ve mali kaynakları konusunda yeni yasal düzenlemeler yapılırken, öte
yandan devletin yeniden örgütlenmesi gerçekleşecektir. Tabii bu gelişme-
lerin içeriğini, modernleşme içinde insana, bilgi, ahlak ve hukuka bakış
açısındaki gelişmeler etkileyecektir. Hukuk yoluyla yapılan kurumsal dü-
zenlemler çok önemlidir. Bunlar bir yandan devletin bireylerin haklarını
ve bu arada mülkiyet hakkını güvence altına alarak, ekonomi alanındaki
gelişmeleri yönlendirirken, öte yandan modern devlete, geleneksel döne-
min devletine göre çok daha geniş bir görev alanı çizmektedir. Modern
devlet yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarını ayrı ayrı ve modernite-
nin laikleşmiş/dünyevileşmiş meşruiyet anlayışı içinde yeniden düzenle-
mektedir. Modernleşen devlet, savunma ve güvenliği sağlama gibi gele-
neksel işlevleri yanına eğitim, sağlık ve altyapı yapımı gibi alanları da
ekleyerek faaliyet alanlarını genişletmektedir. Faaliyetlerini çeşitlendiren
devlet, bu işlevlerini yerine getirirken örgütlenmesini, bilgiye yeni yakla-
şımı doğrultusunda, rasyonel bir bürokrasi/teknokrasi üzerine oturtmak-
tadır. Bu bürokrasi/teknokrasi geleneksel devletteki gibi sadakat esası üze-
rine değil, liyakat esası üzerine kurulmaktadır. Bu gelişme de ekonomi
alanındaki gelişmenin yarattığına benzer bir şekilde, iyi yetişmiş hünerli
insan gücüne talebi artırmış ve devletin etkin işlerliğini sağlayabilmek için
başka bir meslekler dağılımı talebi doğmuştur. Bu da ekonomi boyutunu
izlerken ortaya koyduğumuz arakesite eklenmiştir.
Modern devletin örgütlenmesinde yüklendiği iki yeni işlev olan, eği-
tim ve sağlık alanındaki gelişmeler, nüfus dinamikleri bakımından özel bir
öneme sahiptir. Bu iki işlevin de arakesitte önemli bir işlevi vardır. Üze-
179
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 180
180
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 181
181
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 182
182
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 183
183
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 184
184
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 185
185
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 186
8 İlhan Tekeli: “Türkiye’nin Göç Tarihindeki Değişik Kategoriler” Ayhan Kaya- Baha
Şahin (Derleyenler): Kökler ve Yollar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,
Şubat 2007, 449-455.
186
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 187
187
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 188
188
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 189
11 İlhan Tekeli: “Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye’de Kent Planlaması”, Sibel
Bozdoğan Reşat Kasaba (Editöler) Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1998, s.142-145.
12 İlhan Tekeli : The Development of the İstanbul Metropolitan Area: Urban Administration
and Planning, IULA – EMME, İstanbul, 1994. s. 41-47.
189
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 190
190
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 191
191
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 192
192
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 193
193
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 194
194
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 195
195
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 196
196
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 197
lıklı bir sanayileşmeye geçiş, dengeli bir kentleşme arayışı, modernist bek-
lentileri belli bir süre canlandırmıştır. Bu bağlamda Milli Fizik Planların
yapılması gibi uç modernist öneriler gelişmiş. Mimarlıktan ayrı bir kent
planlaması eğitimi gelişmiştir.
Bu arayışlara karşın hızlı kentleşme sürmüş, özellikle ülke yerleşme sis-
teminin en üstünde yer alan büyük kentlerde gözlenen yeni kent sorun-
ları ülke gündemine oturmuştur. Kentler kamu ulaşım sistemlerini geliş-
tirmekte geri kalmışlar, Kentler tek tek binaların eklenmesiyle, kent
merkezlerini sürekli sıkıştıran bir yağ lekesi halinde kent mekanında ya-
yılmışlardır. Bu büyüme biçimi yıkyap süreçlerini özendirerek modern-
leşmenin yıkıcı yüzünü sergilemeye başlamıştır. Özellikle büyüklüğü
200.000’i aşmış kentlerde konut ısıtması dolayısıyla kış aylarında yoğun
bir hava kirliliği yaşanmaya başlamıştır.
İstanbul’un belediye sınırları içindeki nüfusu 1950 yılında 983.000,
1960’da 1.467.000, 1970’de 2.133.000, 1980’de 2.773.000 olarak sap-
tanmıştır. İstanbul’un belediye sınırları içindeki nüfusunun Türkiye nü-
fusuna oranı 1950’de yüzde 4.7, 1960’da yüzde 5.3, 1970’de yüzde 5.9,
1980’de yüzde 6.1 olmuştur. Ama artık İstanbul belediye sınırları içine
sığmamaktadır. Ana kentin çevresinde 1980 yılında 32 bitişik belediye
yer almaktadır. Bu belediyeler kompleksinin nüfusunu metropoliten nüfus
olarak adlandırırsak, bu nüfusun 1960 yılında 1.736.000, 1970’de
2.849.000, 1980’de 4.643.000 olduğu tahmin edilmektedir.14 İstanbul’un
metropoliten alanı içindeki nüfusunun Türkiye nüfusuna oranı 1960’da
yüzde 6.3, 1970’de yüzde 8.0, 1980’de yüzde 10.4 olmuştur. İstanbul’da
nüfus yığılması bir önceki dönemden farklı olarak göreli önemini sürekli
artırmıştır. Beklenilebileceği üzere esas büyüme İstanbulun çevresinde yer
alan belediyelerde olmuştur.
Bu dönemde metropoliten nüfus artışı üç öğeden oluşuyordu. Bun-
lardan en önemlisi Türkiye’nin yaşamaya başladığı hızlı kentleşme dola-
yısıyla İstanbul’un, özellikle karadeniz kıyıları başta olmak üzere tüm
Türkiye’den aldığı göçtü. 1940’lı yıllara gelindiğinde İstanbul nüfusunun
demografik geçişi tamamladığını görmüştük. Ama göçle kente gelen yeni
gruplar İstanbul’a yüksek doğurganlık taşıyordu. Bu gruplar demografik
geçişi İstanbul’da yaşayacaktı. Üçüncü öğe ise metropoliten alanın me-
14 İlhan Tekeli: “Yüzelli Yılda Toplu Ulaşım”, İstanbul, Sayı. 2 , 1992, s. 27.
197
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 198
198
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 199
199
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 200
200
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 201
15 TÜBA Yerleşme Bilimleri Öngörü Çalışma Grubu: Yerleşme Bilimleri/ Çalışmaları İçin
Öngörüler, TÜBA Raporları, Ankara, 2006.
201
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 202
202
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 203
203
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 204
16 Murat Güvenç vd.: EK-1a İstanbul 1990, İstanbul Metropoliten Alan Çalışmaları,
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, 2005.
Murat Güvenç vd.: EK-1b İstanbul 2000, İstanbul Metropoliten Alan Çalışmaları,
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, 2005.
Murat Güvenç vd.: EK-1c 1990-2000 İstanbul 1990, İstanbul Metropoliten Alan
Çalışmaları, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Ankara, 2005.
204
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 205
4. Sonuçlandırırken
İstanbul’un yaşadığı değişik niteliklerdeki modernleşme sürecinin
nüfus dinamiklerine etkileri konusundaki sunuşumun sonuna gelmiş
bulunuyorum. Bu sunuş içindeki anlatıyı kurarken en çok sıkıntısını çek-
tiğim konu demografik verilerin kıtlığı ve var olanların da yeterince iş-
lenmemiş olmasıydı.
Konuşmama son verirken iki konuya daha değinmek istiyorum. Bu
konuşmayı dinleyenler muhtemelen 1980 sonrasına niçin modernitenin
aşınması dediğim konusunu soracaklardır. Bu nedenle bu soruya şimdiden
bazı yanıtlar vermek istiyorum. Burada modernitenin aşınması derken,
post-modernist bir duruma geçilmediğini, ama post-modernist durumun
bazı özelliklerinin sistemi etkilediğini anlatmak istemiştim. Bu dönemde
İstanbul’un, azman sanayi kentinden, kentsel bölgeye dönüşümü süreci-
nin ortaya koyduğu yapı sıkı bir bütünlükten çok esnek, parçalanmış, bir
mozaik haline gelmiş bir kentsel dokuyu işaret etmektedir. Bu çeşitlilik ve
farklılıklar içeren yapı modernitenin kentinin özelliklerini yitirmiştir. Mo-
dern kentin kamu alanı ahlakı içinde bu dönemin kapıları halka kapalı
yerleşmelerine (gated communites) yer bulmak olanağı yoktur.
Bu yeni kentsel yapı ve yeni yapılanma süreçleriyle, modernist döne-
min geleceği doğru kestirerek kentin gelişme kalıbını yirmi yıl önce be-
205
14 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 4 sayfa 172-206:Layout 1 29.10.2009 23:29 Sayfa 206
206
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 207
1. Giriş
Toplantıyı düzenleyen arkadaşlarım benden son on yıl içinde kent
planlaması konusunda yaşananlar konusunda bir değerlendirme yapmamı
istediler. Ben bu bildirinin başlığında da görüleceği üzere konumu biraz
değiştirdim. Eğer benden istenilenler doğrultusunda bir konuşma yap-
saydım, Türkiye’nin planlama gündemine hangi yeni planlama türlerinin
girdiğini, değişik ölçekteki kentlerde ne tür planların yapıldığını, plan-
lama yetkisinin nasıl parçalandığını, plan kademelerinin birlikte bütün-
lüğü ilkesinin nasıl görmezden gelindiğini, uygulamada siyasal/bürokratik
yolsuzlukların yaygınlığı gibi konuları ele alacaktım. Ama bu konuları
kent plancıları camiası olarak çok yakın geçmişte Kent Şurasında ayrıntılı
bir şekilde ele aldık, tartıştık, sınırlı ölçüde müzakere edilmiş metinler çı-
kardık. Bunu yinelemenin bir yararı yok. Kaldı ki sorun bununla da sınırlı
değil. Tartışmanın sadece planın varlığı/yokluğu, uygulanıp/uygulanma-
dığı üstünden yürütülmesi tartışmayı çok kısırlaştırmaktadır. Yapılan plan-
ların niteliği, iyi olup olmaması, tartışma gündemi dışında kalmaktadır.
Bu nedenle soruyu daha genel olarak formüle etmeyi yeğledim.
207
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 208
208
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 209
209
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 210
zeyde birbiriyle sıkı bağlı bir yerleşme ağından söz etmek doğru olmaz.
E-5’in kuzey ve doğusunda sanayi ve sanayi öncesi toplumların yerleşme
kademelenmesi bulunmaktadır. Bu alandaki ekonomiler bölge merkezleri
etrafında örgütlenmişlerdir. Bu bölge merkezlerinin bir kısmı doğrudan
dünya ekonomisiyle ilişki kurma potansiyeline sahiptir. Bu yerleşme yapısı
içinde önemli ölçüde gelir farklılıkları bulunmaktadır. Ayrıca sistem ol-
dukça önemli riskler taşımaktadır. Bu riskler çok yaygın olan deprem ris-
kinden, iç savaş riskine kadar uzanan bir yelpaze içinde dağılmaktadır.
Aynı zamanda kolayca kaçırılabilecek bir fırsatlar dünyasında yer almak-
tadırlar.
Türkiye’nin 1980 sonrasında yaşamaya başladığı dönüşüm yalnız yer-
leşme sistemlerinin yapısını değiştirmemiş, aynı zamanda da kentlerin ya-
pısında önemli değişme yaşanmaya başlanmıştır. Bu dönüşüm kendisini
en açık biçimde kentsel bölgelerde göstermektedir. Onun için öncelikle
bu dönüşüm üzerinde durulmalıdır.
İstanbul bir dünya kenti işlevini kazanarak, kendi uluslararası ekono-
mik hinterlandını denetleyerek örgütler, finans merkezi olarak ortaya çıkar,
bu hinterlanda kapital ihraç eder hale gelir ve bir sanat ve kültür odağı ola-
rak dikkati çekmeye başlarken, nüfusu 10 milyonun üzerine çıkmış ve
kendisini de bir “kentsel bölge” haline dönüştürmüştür. Günümüzde bir
büyük kentin merkezinden kırsal alana kadar uzanan kesiminde yer alan
çok sayıda yerleşme, telefon, TV, bilgisayar/internet gibi elekronik araçlar
ve medya olanaklarıyla birbirine bağlanarak bir bütünlük oluşturmaktadır.
Bunun gerisinde Fordist üretimin düşey bütünleşmesinin yerini, düşey ay-
rışmanın alması ve onun yerine esnek üretimin geçmeye başlamasıyla
yatay bir bütünleşmenin gelişmeye başlaması yatmaktadır. Bunun para-
lelinde merkezden ayrılan sanayiler, hizmetler, hatta konut alanları kent-
sel bölgede yeni odaklanmalar yaratmaktadır. Merkezdeki işlevlerin bir
kısmı merkezi terkederek kentsel bölgeye yayılırken, merkezi yeniden ya-
pılanmaya hazır hale getirmektedir. Kent merkezlerindeki çok sayıdaki
kuruluşun kentsel bölgede yer seçmesi yanında, perakende ticaretin de
büyük alışveriş merkezleri halinde motorlu araçlarla kolayca ulaşılabilen
yerlere inşaa edilmesi de merkezlerin çekiciliğini azaltarak sorun olarak
ortaya çıkma potansiyeli taşımaktadır.
Azman bir sanayi kenti olan İstanbul’un bir kentsel bölge haline
dönüşmesi için kent içinde ve yönetim anlayışında yeni gelişmeler gere-
210
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 211
211
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 212
İstanbul gibi bir dünya kentinin kentsel bölge haline gelirken yaşadığı
dönüşümlerin belki de daha az yoğun olanlarını Ankara ve İzmir’de de ya-
şanan dönüşümlerde de gözlemekteyiz. Yerleşme sisteminde daha küçük
yerleşmelerde de özellikle dış dünyaya eklemlenme düzeyi yükseldikçe ye-
niden yapılanmalar yaşanmaktadır. Dış dünya’ya eklemlenmesi yüksek ol-
mayan kentlerde de iki farklı nedenden dolayı yaşam kalitesinde gelişme-
ler yaşanmaya başlamıştır. Bu nedenlerden biri 1980 sonrasında kentleşme
hızının düşmesi, ikincisi ise yerel yönetimlerin gelirlerinin artmasıdır. Bu
durumda kentler modern altyapılarını geliştirmeye olanağı bulmuşlar,
kentlerin belli bir bölümünde tarihsel mirası koruma duyarlılığı gelişmeye
başlamıştır. Tarihsel olmayan yeni gelişen küçük yerleşmelerde “kitsch”
olarak görülebilecek örnekleri olsa da kentsel tasarım yoluyla kimlik oluş-
turma çabalarına da rastlanmaya başlamıştır.
212
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 213
tında olan kent planı yaptırma yetkileri tamamen yerel yönetimlere bıra-
kılmıştır. AKP döneminde yerel yönetimlerin gelirleri ikinci kez artırıl-
mıştır. Ama yetkilerin artırılması yolunda gerçekleştirilebilenler hazırlanan
taslaklara göre çok daha geride kalmıştır.
Burada ilginç bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de genellikle bü-
rokrasinin desantralizasyonu engellediği konusunda bir kanı bulunmak-
tadır. Oysa yönetimin siyasetçiler ve bürokratlar olmak üzere iki gruptan
oluştuğu düşünülürse, Türkiye’de bu iki kesimin ilişkisinin sağlıklı olarak
kurulduğunu söylemek olanağı yoktur. Siyasetçiler, seçilmişler atanmış-
lardan üstündür söylemleriyle yönetimlere kalan tüm takdir yetkilerini
kendileri kontrol etmek istemektedirler. Eğer Weber’in rasyonel organi-
zasyon yaklaşımı kabul edilirse siyasetçiler ve bürokratlar arasında takdir
yetkilerinin kullanılmasında bir işbölümü olması gerekir. Yapılacak işin
amaçlarının konulmasında siyasetçiler söz sahibi olması gerekirken, bu
amaçlara ulaşılmasında izlenecek yolların ne olması gerektiği konusunda
ise bürokratların söz sahibi olması gerekecektir. Oysa Türkiye’de siyaset-
çiler bürokrasiye bir takdir yetkisi bırakmamak eğilimindedirler. Bu özel-
likle konumuz bakımından önem taşıyan yerel yönetimlerin imar alanla-
rındaki çalışmalarında söz konusu olmaktadır.
1980 sonrasındaki yerel yönetim/yönetişim konusundaki gelişmeler
konusunda bu noktaya kadar yaptığımız saptamalar yerel yönetimlerin ve
siyasetçilerin yetkilerinin arttığı, merkezi vesayetin azaldığı konusunda bir
yargıya varılmasını sağlayabilir. Oysa böyle bir yargıya varırken dikkatli
olmak gerekir. Merkezi yönetim terk ettiği yetkileri bir şekilde yerel yö-
netimlere emrivakiler oluşturacak biçimde geri almaktadır. Bu değişik bi-
çimlerde kendini göstermektedir. TOKİ’ye verilen imara ilişkin yetkiler,
Çevre ve Orman Bakanlığına verilen çevre planı yaptırma yetkileri, Kül-
tür ve Turizm Bakanlığına verilen turizm bölgesi ilan etme ve bu bölge-
lere ilişkin imar kararı verme yetkileri bunlar arasında sayılabilir. Bu imar
yetkilerinin belediyelerce vesayetçi bir denetim altında kullanılmasından
farklı bir durumdur. Vesayetçi süreçte yerel yönetimin verilen kararlar ko-
nusunda belli ölçüde de olsa söyleyeceği bir söz kalmaktayken, merkezin
yeni müdahale biçimi tek taraflıdır. Merkez ilgilendiği konularda yerel
yönetimlere söyleyecek bir söz bırakmamaktadır. Bir anlamda kentin ka-
derini etkileyebilecek çok önemli konularda yerel yönetim devre dışı kal-
makta, merkezin kararları karşısında yerellikler uyum yapıcı bir konuma
213
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 214
214
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 215
açıktır. Tarih Vakfının yerel tarih gruplarını oluşturmadaki rolü, kent mü-
zeciliğini bir demokrasi projesi haline getirmesindeki yaratıcılığı unutu-
lamaz. Bu yeni aktörlerin Türkiye’de özellikle devlet bürokrasisi tarafından
içten bir kabul gördüğünü söylemek zordur. STK’ları kendilerinin bir or-
tağı olarak görmekten çok adeta katlanılması gereken bir gerçeklik olarak
görmektedirler. Kanımca siyasetçiler bu konuda daha açık davranabil-
mektedirler.
Kamu alanının daha eski ve daha güçlü bir başka aktör türü DKÖ’ler-
dir. Bu grup içinde meslek odalarını, sendikaları vb. sayabiliriz. Bu dönem
içinde odalar konusunda iki tür gelişme yaşanmıştır. Bir yandan gelirlerini
artırmışlar, öte yandan şube sayılarını yükselterek ülke mekanındaki yay-
gınlıklarını çoğaltmışlardır. Konumuz bakımından en ilgili olan mimarlar,
şehir plancıları, harita mühendisleri ve çevre mühendisleri odaları günü-
müzde bir tür kamu yararı savunuculuğu yapmaktadırlar. Türkiye’de si-
yasal yaşamın, kamu alanındaki tartışmalardan etkilenme düzeyi düşük
olduğundan, DKÖ’ler kamu yararı savunuculuklarını daha çok idari yargı
yoluyla yerine getirmeye çalışmakta, teknik bilgileri ve kaynaklarıyla, yerel
yönetimlerin ve hükümetin uygulamalarının yargı denetimine tabi tutul-
masını gerçekleştirme uğraşını vermektedirler.
Bu nedenle kent mekanında kentin biçimlenmesinde etkili olan bir
başka tür aktör olarak idari yargıyı da saymak gerekir. Bunu bölge idare
mahkemeleri ve Danıştay olarak iki kademe halinde ele alabiliriz. Bu aktör
temelde yerel yönetimlerin ve hükümetlerin aldığı kararlar karşısında bi-
reylerin haklarını korumak için oluşturulmuş kurumlardır. Türkiye’de
idari yargı kararları gözden geçirildiğinde bireyin haklarından çok, yöne-
timin kararlarını korumak eğilimi taşıdığı görülecektir. Türkiye’de plan-
ların hazırlanmasında katılımcı süreçlere yeterince yer verilmediği için
plan kararları karşısında kentli hemşerilerin itirazları yüksek düzeyde ol-
makta odaların da savunucu işlevlerini yerine getirmek için yargı kanalını
kullanması yargının yükünü artırmaktadır. Çoğu kez yargı verdiği çok sa-
yıda kararla adeta bir plan yapıcısı haline gelmektedir. Bu anlamda yargı
kanalı, kullanılmayan katılımcılık kanalının, zahmetli ve çok zaman tüke-
ten bir ikamesi haline gelmektedir.
Kent mekanının inşasında önemli rol oynayan aktörler 1980 son-
rasında önemli bir değişme göstermiştir denilebilir. 1980 öncesinin hakim
konut biçimleri yapsatçılık, küçük konut kooperatifleri ve nihayet gece-
215
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 216
216
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 217
217
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 218
218
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 219
yordu. Konu, kapalı bir ekonomik sistem ile toplumda pazarlık gücü ol-
mayan güçsüz aktörler ve güçlü bir devletin bulunduğu varsayımına da-
yanan bir ontoloji üzerinden düşünülüyordu. Bu ontolojik varsayımlar
altında anlamlığını koruyan bu planlama sistemi kendisini pratikte olmasa
bile entelektüel düzeyde bölge planlama ve ülkesel planlama kademele-
riyle tamamlıyordu. Bu da planların kademeli birliği şeklinde formüle edi-
len bir ilkenin plancılar içinde yaygın bir biçimde kabulüne neden
oluyordu.
Daha önceki bölümlerde ayrıntılarını gördüğümüz biçimde toplumda,
kentlerde ve kentsel aktörlerde yaşanan değişimler, söz konusu bu onto-
lojik kabulü gerçekliği temsil edebilirlikten uzaklaştırmıştır. Bu durumda
küreselleşmiş bir dünya’daki karmaşık bir sistem halindeki kentler konu-
sunda uzun erimli kestirimlerde bulunmak olanaksız hale gelmiştir. Ayrıca
hızla değişen fırsat ve risk algılamalarına duyarlı kararlar alabilme olanağı
vermeyen statik planların topluma pahası yükselmiştir. Böyle tüm kent
mekanındaki kentsel gelişmeyi yirmi yıl önceden tespit ederek, onu par-
sellere bölen, üzerinde haklar oluşmasını sağlayan bir planlama, kent par-
çalarının inşasına olanak verecek kentsel toprak arzını kıt hale getirerek
fiyatlarını yükseltmekte ve planın gerçekleşmesinin bir engeli haline sok-
maktadır. Küreselleşen kentlerin birbiriyle yarışma halinde olduğu bir
dünya’da kentlerin gelişmesinin kapsamlı rasyonel planlama ile denetle-
nemeyeceği ortaya çıkmıştır.
Kent mekanının oluşmasında çok sayıda güçlü aktörün olduğu, dev-
letin yönetişim yaklaşımını benimsediği, katılımcı demokrasinin önem
kazandığı bir toplum ontolojisinde plandan ve plancıdan beklenen rol ye-
niden şekillenmeye başlamaktadır. Plancı, toplumun ve sosyo-mekansal
bir süreç sonucu kentin tarihsel oluşumuna müdahale eden bir aktör ni-
teliğini kazanmaktadır. Bu rolünü tabiî ki toplumun yeni kurumsallaştı-
racağı planlama paradigması içinde oynayacaktır. Bunun belki de bazı ilk
ipuçları “Kentleşme Şurası” çalışmaları içinde bulunabilir.
Yaşanmakta olan değişmeler karşısında özellikle büyük kentlerin plan-
lamasının ne biçimde gelişeceği belirginleşmeye başlamıştır. Çok aktörlü,
çok değişik meşruiyetlere duyarlı bir yönetişim sistemi içinde kentlerin
oluşumunu yönlendirmek için değişik düzeylerdeki kararlardan ve plan-
lardan oluşan oldukça karmaşık bir mekanizmadan yararlanılmaktadır. Bu
karmaşık sistemin tasarlanmış olmaktan çok pratik içinde oluştuğu söy-
lenebilir.
219
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 220
220
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 221
Stratejik plan çok daha esnek bir plandır. Kentin zaman içindeki fır-
satları kaçırmaması için uygulama konusundaki kesinleşmiş kararları son
noktaya kadar geciktirebilen bir plandır. Bu planın esnekliği ve kent olu-
şumunun belkemiği olması nasıl sağlanacaktır? Bu soruyu yanıtlamak için
iki farklı konu üzerinde durmak gerekir. Bunlardan biri kente ilişkin stan-
dartlar ve performans kriterlerinin belirlenmesidir. Bunlar stratejik
planın belkemiğinin etrafındaki oluşumun hangi sınırlamalar içinde ger-
çekleşmesi gerektiğini belirleyecektir. Bir başka deyişle her stratejik planın
böyle bir tamamlayıcısı olacaktır.
Stratejik plan yaşama geçerken bu kentte uygulama yapmak isteyen
değişik aktörlerin, girişimcilerin, STK’ların müzakeresine sürekli açık
kalacaktır. Aslında bu müzakere süreci stratejik planın kendisinden bek-
lenenleri yerine getirebilmesinde ve başarılı olabilmesinde en kritik aşa-
madır. Her kentsel stratejinin uygulanması için üzerinde uzlaşılmış bir
müzakere ahlakına ihtiyaç duyulacaktır. Müzakereyi sadece siyasetçi ve
tek bir aktör arasında bir alış veriş olarak kavramlaştırmak yetersiz olur.
Çoğu kez çok sayıdaki aktör arasında olan bir müzakere olarak da düşün-
mek gerekir. Bu halde plancının rolü bir moderatöre de dönüşebilecektir.
Dördüncü ve beşinci kademede yer alan planlar doğrudan uygula-
mayı yönlendirecek olanlardır. Bundan sonra söz konusu olan artık bir
kent parçasının nasıl ele alınacağıdır. Bunun çok değişik biçimleri söz ko-
nusu olabilir. Bazı hallerde bu, orada yaşayanların katılımıyla bir sağlıklı-
laştırma olabileceği gibi, piyasa süreçleri içinde yenileşme, hatta bazı
hallerde yıkılarak tamamen yeniden yapılanma söz konusu olabilecektir.
Bu son halde bir kent parçasının tasarımcısı tarafından tasarlanacaktır. Be-
şinci öğede, yeni kentleşmeye açılacak alanlarda yapılan uygulama planları
yer almaktadır. Geliştirmecilerin (developer) yaptığı planlar bu kategori
içinde yer almaktadır. Dört ve beşinci kademedeki planların kentin plan-
lama örgütü tarafından yapılması söz konusu olmayabilir. Bu düzeyde
kentin planlama örgütünün görevi bu planların denetimini yapmak ve
onaylanmasını sağlamaktır.
Böyle karmaşık bir planlar mozaiğinin uygulanmasından ya da uygu-
lanmamasından anlaşılacak olan, 1960’ların kapsamlı-rasyonel planının
uygulanmasından anlaşılacaklardan çok farklıdır. Kentin tümü söz konusu
olduğunda, geçmişteki paradigmada kent mekanının her noktası önceden
tasarlanmış/betimlenmiştir. Oysa burada bir oluşum söz konusudur. Uy-
221
15 tekeli 8-modernite-bolum 2 yazi 5 sayfa 207-208:Layout 1 29.10.2009 23:32 Sayfa 222
222