Professional Documents
Culture Documents
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
Öner Güler
Ankara 2016
i
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
Öner Güler
Tez Danışmanı
Ankara 2016
ii
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE (SİSTEMATİK FELSEFE VE MANTIK)
ANABİLİM DALI
Tez Danışmanı:
................................................... ……………………...
……………………………….................. ……………………...
……………………………….................. ……………………...
iii
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
Adı ve Soyadı
…………………………………
İmzası
………………………….
iv
M. FOUCAULT'NUN BİYO-POLİTİKA GÖRÜŞÜNÜN M. HARDT
VE A. NEGRİ'NİN SİYASET FELSEFESİNE ETKİLERİ
Giriş........................................................................................................................................1
Oluşu.......................................................................................................................34
Biyo-Politik Üretim...................................................................................................52
v
2.2.1. Biyo-politik Üretim'in Yapısı........................................................................73
Etkileri.......................................................................................................................94
4. SONUÇ.................................................................................................................124
5. ÖZET......................................................................................................................127
6. ABSTRACT...........................................................................................................128
7. KAYNAKÇA.........................................................................................................129
vi
GİRİŞ
bastırma ve sınırlar çizme kavramlarıyla birlikte düşünmeye dair bir yatkınlık vardır.
Bunun yanı sıra iktidar için bir konum arayışının sonucu olarak onun devlet gibi
aslında oldukça soyut ve belirsiz bir yerde somutlaştığı veya iktidarın bir sınıfın bir
başka sınıfı baskısı altında tutabilmek için ekonomist amaçlarla örgütlendiği fikri
eşlik etmektedir. Bu teorilere göre iktidar tepede bir yerde, tek bir merkezden
aslında tepede, tek bir noktada olan ve oradan toplumsal ilişkilere yayılan, dağılan
bir şey değildir. Tam tersine iktidar bizzat bireysel ilişkiler uzamında ortaya
Bunu aksine yeni iktidar formu yaşamı yönetmeyi, güvence altına almayı,
1
Foucault düşüncesine göre bu yeni iktidarın iki temel nesnesi vardır. Bunlar
gücünün organize edilmesi tek tek bireylerin eylemlerinin sıkı kontrolüne ihtiyaç
2
da gerektirmekte ve Foucault'nun panoptik gözetleme modeli dediği mekanizmayla
zorlanmaktadır. Sürekli bir gözetim altında olma hissi bireylerin iktidara içsel bir
kurtularak normlar yoluyla yaratıcı olmaya başlasa bile hala eski baskı ve yasaklama
3
Biyo-politika sağlık, hijyen, beslenme, doğum oranları, cinsellik gibi
içerdiği iktidarın tek bir merkezden oluşamayacağı, pek çok iktidar ilişkisinin
çokluğu olarak ele almaktadır. Ayrıca disiplin çözümlemesi genel olarak iktidarın
kesişim alanı olarak dikkat çekmektedir. Cinsellik bireysel bir davranış olarak
disiplinci rejimin bir parçasını oluştururken aynı zamanda üreme özelliğiyle sadece
4
politika hukuki iktidar kavramından disipline geçilirken etkisini kaybeden ölüm
üzerinde iktidarı farklı bir formda iktidar pratiklerine ekleyerek ırkın saflığını
güçlendirmenin bir aracı olarak iktidara dahil olmaktadır. Bu noktada devlet ırkçılığı
kavramı ırklar arasındaki bir mücadeleye değil devletin ırkın kendisine yönelik bir
toplumsal koşullarla olan ilişkisi göz önünde tutularak beşeri sermaye kavramına
kullanan diğer isimler ise Hardt ve Negri'dir. Kendilerini Marksist olarak tanımlayan
kavramlarını almakla birlikte bu kavramlara farklı bir anlam getirmiş, bir anlamda
üretim ilişkileri ile paralel bir okuması yapıldığında aslında Hardt ve Negri'nin
5
kavramları ele alış tarzlarının Foucault'nun bir devamı olduğu görülmektedir. Bu
olanın maddi malların üretimi değil maddi olmayan malların üretimi olduğu tezinden
hareket ederler. Fikir, imaj ve bilgi üretimi modernden post-modern döneme geçişle
6
olanaklarını üretme yeteneğine sahiptir. Üretimin giderek maddi olmayan malların
hale gelerek toplumun üretkenliğini kendisine mal etmeye devam etmektedir. Üretim
mücadele halinde iki ayrı kavram olarak ortaya çıkar. Biyo-politika üretken, yaratıcı
7
bölümün ilk alt başlığında cezalandırmadan disipline geçiş, ölüm üzerinde iktidarın
iktidar için ne gibi ihtiyaçlara karşılık geldiğine bakılacaktır. Bu bölümün ikinci alt
ölüm üzerinde iktidarın tekrar nasıl dahil olduğuna değinilecek. Son olarak,
8
emperyalist modelden ayrılarak ağ biçiminde işlemeye başlayan iktidarın işleyişi ele
iktidar ile biyo-politik üretim arasındaki karşıtlığa değinilecektir. İkinci alt başlıkta,
üretimin üretici gücü olarak çokluğun yapısına ve çokluğun işçi sınıfı kavramıyla
dönüşümü Hardt ve Negri'nin kavramları ele alışı ile Foucault'nun ele alışı arasındaki
9
kavramının Foucault felsefesindeki kökenleri ele alınacak, onun liberalizm görüşleri
noktalara değinilecektir.
10
BİRİNCİ BÖLÜM
FOUCAULT'NUN BİYO-POLİTİKA GÖRÜŞÜNDE DİSİPLİN VE
DENETİM
bakımından ortaya konmaya çalışılacaktır. Bir iktidar tekniği olarak disiplin biyo-
aynı zamanda mülkiyet kavramının gelişmekte olduğu bir dönem olarak mülkiyete
saygının ve yeni bir toplum anlayışının doğduğu, buna uygun olarak da yeni bir
görece daha esnek, özgürlüklere daha fazla imkan tanıyan bir dönem olarak ele
da yararlanılacaktır.
11
1.1. Bir İktidar Pratiği Olarak Cezalandırmadan Disipline Geçiş
çıkılmaz bir hale sokmakla suçlanabilirse de aslında Foucault'nun iktidarın tek bir
merkezden kaynaklanmadığı, bunun aksine pek çok merkezden yatay olarak geliştiği
12
Foucault çalışmalarını özellikle iktidar pratiklerinde meydana gelen belirli
sonu ve 19. yüzyıl başına denk gelen cezalandırmadan disiplin rejimine geçiştir.
da belirginleşmektedir.
18. yüzyıl henüz yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmakta olan burjuvazi ve onun
ekonomik sistemi olarak kapitalizm toprak işçiliğine oranla daha komplike bir
çalışma sistemi içermektedir. Üretim sürecine katılan işçilerin eskiye oranla daha
nitelikli, kalifiye ve üretim süreçleri hakkında bilgili olmaları, aynı zamanda bir
13
geliştirilmesinin, denetiminin amaçlandığı biyo-politika olmak üzere iki ayrı
bölümde incelenebilir.
meydana gelen değişimle ortaya çıkmıştır. Ölüm üzerine iktidardan giderek yaşamın
14
Hapishanenin Doğuşu 1757 yılında Paris'te bir baba katiline verilen işkence ve idam
dönemde yasaya karşı gelmek krala karşı gelmekle özdeşleştirildiğinden ve baba ile
kral aynı düzlemde ele alındığından mahkumun suçu aynı zamanda kralı öldürmek
mahkuma yapılan her işkence başka bir sorunun ortaya çıkmasına yol açar ve
hedeflenen ölüm ancak uzun saatler ve çeşitli denemelerden sonra gelir. Seyirlik
zaman halk kralın değil suçlunun tarafına geçmekte ve suçluyu kralın adamlarının
elinden almaya çalışmakta veya suçlular son anda, artık cezadan kurtulmanın bir
açmaktaydı. Bu gibi bir dizi sorun bu cezalandırma pratiğinin işe yaramadığına işaret
15
18. yüzyıl sonu 19. yüzyıl başlarında cezanın bir şenliği andıran uygulanışı,
seyirlik unsurunun ortadan kalkışı, cezanın işlevinde meydana gelen bir değişimin de
bu kavrayışa, yani onu sadece bastıran ve yasaklayan, sınırlar çizen bir mekanizma
19. yüzyılın başında bedenin halka açık bir biçimde cezalandırılması son
girmiştir. Bedenin cezalandırılmasının terki, daha incelikli bir sistemle, beden yerine
16
Failin bu süreçteki yeri nedir? Köken nedir? İçgüdü, bilinçdışı, ortam,
kültür?' diye sorulmaktadır. Artık yalnızca 'Bu ihlalin yaptırımı hangi
yasada yer almaktadır?' diye sorulmamakta, aynı zamanda 'En uygun
çözüm hangisidir? Öznenin gelişimi nasıl öngörülebilir? En kesin
olarak hangi şekilde ıslah edilebilir?' diye sorulmaktadır" (Foucault,
2006: 54).
yönelik yasadan farklı bir mekanizma, yani norm mekanizması devreye girmektedir.
zorlayıcı olmayan, üretken de olan bir rol biçilebilir. İktidarın bu üretken boyutu
birçok düzeyde işlev görür: İktidar, bilme alanları ürettiği için hakikat etkileri üretir,
bilme alanlarından destek alır ve başka bilme alanları üretir ve bu bilme alanları da
hakikat etkilerini devreye sokarlar" (Revel, 2006: 134). Fakat bu değişim eski
ölüm üzerinde hak sahibi olan iktidar kendini farklı şekillerde dışa vurmakta ve iki
17
"...[M]ahkumların insanlığına karşı yeni bir saygıdan çok -hafif cezalarda bile azap
adalete, toplumsal bünyeyi daha sıkı bir şekilde kuşatan bir cezalandırmaya doğru
olan eğilimdir" (Foucault, 2006: 131-132). Cezalardaki incelme onların daha düzenli,
daha etkili, ayrıntılı hale getirilmesine yönelik bir amacın sonucudur ve insanlığa
gösterilen saygı, işkencelerden doğan rahatsızlık, yöntemin yol açtığı aksaklıklar gibi
pek çok etkinin kesişim noktasında yer alsa da temel olarak suçlarda meydana gelen
getirmiştir.
sürekli olarak tabi kılınmasını sağlayan ve onlara bir itaatkarlık-yarar oranını dayatan
18
Disiplin tanımlamasında dikkat çeken yarar ve itaat ikilisi, işçilerden üretim
üretime katılan her bir bedenin üretime katıldığı zaman içerisinde maksimum verimi
üretmesini, itaat ise bedenin bütün zaman ve mekansal uzam içerisinde bilinir
politik sistemin çıkarlarıyla nasıl kesiştiğini ve diğer yöntemlere göre neden önem
düzenlemeler kullanmaktadır.
ilk kez bir üretim mekanında bir araya gelen böylesine kalabalık bir grubun
pratiklerden biri çitleme yöntemidir. Çitleme yöntemiyle işçilerin aynı çatı altında
19
çalışmaların başladığını bildiren zil çaldıktan sonra kimsenin içeri
girme olanağı olmayacaktır; gün bitiminde atölye şefleri anahtarları
manüfaktürün kapıcısına teslim etme durumundadırlar, o da bunun
üzerine kapıları yeniden açmaktadır" (Foucault, 2006: 216).
yeri; her yere bir kişi. Gruplar halinde dağıtımdan kaçınmak; ortaklaşa yerleşimleri
mekanı, dağıtıma tabi tutulacak ne kadar beden veya unsur varsa o kadar parsele
belirlenmiştir. "XIX. yüzyılın başında, karşılıklı yardımlaşma okulu için şöyle bir
20
çağrısı, 8.56'da çocukların girişi ve dua, 9'da sıralara oturma, 9.04'te taştahta
üzerinde çalışma vs" (Foucault, 2006: 227). Zamana bağlı olarak işçilerin yapması
Bedenin her hareketi yarara yönelik olmalı, bütün jestleri buna uygun olarak
alınmıştır.
çözümler ve arttırır. Bu yöntem insanları güç kullanarak veya ölümle tehdit ederek
sindiren bir iktidar modelinden farklı olarak onları terbiye etmeyi amaçlayan bir
iktidar biçimidir. Disiplinlerin icra edildiği mekanlar sadece üretim alanlarıyla sınırlı
kalmaz; üretim üzerinden ele aldığımız bu disiplinci teknoloji aslında hastane, okul,
olarak sadece hukuka dayanmayan, normlar aracılığıyla bireyleri yöneten bir iktidar
21
(Foucault, 2006: 272). Böylece gözetleme ve normalleştirme iktidarın en önemli
bir yapıya da sahiptir. Yaşamı hedef alan iktidar, yaşamın güçlerini arttırmayı ve
Normlara ek olarak bireylerin bunlara uyup uymadığının sürekli kontrol edildiği bir
bireyleri her an gözetim altında tutma, gözetim altında olmasa bile gözetleniyormuş
22
1.1.3. Disiplinlerin Tamamlayıcısı Olarak Panoptik Gözetleme
Modeli
farklıdır; büyük atölye ve fabrikalarda işçilerin işi ele alış tarzlarına, iş yapma
23
"Sonuç olarak, cezalandırma sanatı disiplinsel iktidar rejiminde ne
kefareti ne de hatta tam olarak bastırmayı hedeflemektedir.
Birbirlerinden iyice ayrı beş işlemi devreye sokmaktadır: Bireysel
eylemleri, performansları, hal ve gidişleri, aynı anda hem bir kıyaslama
alanı hem bir farklılaştırma mekanı hem de izlenecek bir kuralın ilkesi
olan bir bütüne göre değerlendirmek" (Foucault, 2006: 272).
devreye girmekte ve bu sistemin nasıl işlediğine dair bir şema sunmaktadır. Bir
görememektedir; bir bilgi nesnesidir, ama asla bir iletişim öznesi olamamaktadır"
gözetleme işlevini yerine getiren bir kuleden oluşmaktadır. Çevrede yer alan bina
cephelerinde iki pencere yer almaktadır. Dışa bakan cephede yer alan pencereden
hücreye giren ışık hücreyi aydınlık ve görülebilir kılarken, merkez kule karanlıkta
24
Varlığının kanıtlanamaz olması: tutuklu o anda kendine bakılıp bakılmadığını asla
(Foucault, 2006: 297). Devamlı görünür olan ama kendisini izleyen birinin
düzenlemek zorunda kalmaktadır. Böylece iktidar her yerde bireyleri devamlı kontrol
kullanışlı bir metot değildir. Bunlara ek olarak panoptik model sadece mekanlarda
işletilebilecek bir sistem olarak değil siyasal bir teknoloji biçimi olarak ortaya
çıkmaktadır.
iktidarın yeni biçimine olan uygunluğu vebaya karşı uygulanmış olan yöntemlerle
iktidara bilgi dışında bir yarar sağlamamaktadır. Vebanın şehirden temizlenmesi için
kendisini her yerde görünür kılmakta fakat hayat ve ölüm ikileminde sıkışmakta
25
gereken süreçlere varana kadar birbirlerine tam bir uyum
sağlayabildikleri karma bir mekanizma oluşturmakta; 'daha fazla
iktidar' ile 'daha fazla üretim' arasında doğru bir oran kurma
yeteneğine sahiptir. Kısacası iktidarın icrasının kuşattığı işlevlerin
üzerine dışarıdan katı bir zorlama veya bir yerçekimi gibi değil de, hem
kendi el koymalarını hem de bu işlevlerin etkinliklerini artırmak üzere,
onların içinde ince bir şekilde var olmasını sağlamaktadır" (Foucault,
2006: 304).
Bu düzenlemeler için sadece bedenleri hedef alan bir disiplin mekanizması yetersiz
kalmakta ve buna aynı zamanda nüfusu, nüfusun eğitim durumu, sağlığı ve güçleri
26
1.2. Disiplin ve Denetimin Kesişim Yeri Olarak Biyo-Politika
19. yüzyılda iktidar teknolojilerinde bir başka kırılma meydana gelmiştir. Bu,
öncelikli hedefi tek tek bireylerden nüfusa doğru kaymıştır. Beden, disiplin, kurum
'nüfus'la karşı karşıya olduklarının farkına varırlar" (Foucault, 2010: 27). Fakat bu
iktidar pratiğinin ortadan kalkmasını gerektirmemiştir. Bunun yerine iki model iç içe
Cinselliğin Tarihi isimli kitabının birinci cildi olan Bilme İstenci'nde ele alınmıştır.
Bu dönem aynı zamanda Foucault'nun iktidar kuramını ele aldığı ve kendi iktidar
27
Cinsellik kavramına gösterdiği özel ilginin nedeni, bu kavramın disiplin ve denetim
kılınmasında kilit role sahip olmasıdır. Çünkü cinsellik hem bireysel bedenin bir
eylemliliği olarak disiplinin hem de üreme işleviyle nüfusa ait bir pratik olarak
"Sanıyorum, cinsellik önemli olmuşsa, bunun bir yığın nedeni var, ama
özellikle şunlar: bir yanda, tam olarak bedensel bir davranış olarak
cinsellik, sürekli gözetleme biçimindeki disiplinci, bireyselleştirici bir
denetime bağlıdır (örneğin, XVIII. yüzyıl sonundan XX. yüzyıla dek
çocuklar üzerinde uygulanan ünlü mastürbasyon denetimleri ve bu aile,
okul gibi ortamlarda oluyordu, tam olarak cinselliğin disiplinci
denetiminin bir yanını gösterir); bir yanda da cinsellik dölleyici
etkileriyle, artık bireyin bedenini değil, nüfusun oluşturduğu o öğeyi, o
kalabalık birliği ilgilendiren geniş biyolojik süreçler içerisinde yer alır
ve gerçeklik kazanır. Cinsellik, tamı tamına bedenin ve nüfusun
buluşma yeridir. Demek ki disipline dayanır, ama aynı zamanda
düzenlemeye de dayanır" (Foucault, 2015.a: 257).
normal bir etkinlik olarak kabul edilmişti, fakat 17. yüzyıla gelindiğinde cinsellik
onun üzerine söylemler üretme yönünde bir eğilim belirmektedir. İktidarın amacı
28
İktidar'dan söz etmek istemiyorum. İktidardan anladığım, şiddetin
tersine kural biçimini taşıyan bir uyruklaştırma kipi de değildir. Bir öğe
ya da bir grup tarafından bir başka grup üzerinde kullanılan ve etkileri
birbirini izleyen türemelerle toplumsal bünyenin bütününün içinden
geçen bir egemenlik sistemi de değil iktidardan anladığım" (Foucault,
2010:71).
Büyük 'İ' ile yazılan İktidar Foucault tarafından ilk olarak kaynakları
bakımından yoksul, tek düze ve eli sıkı olarak tanımlanır, bu sebeple yaratıcı
diyen bir iktidar olarak bir şey üretemez. Bu anlayışta tüm iktidar uyruklarını itaat
karşısında ve türdeş olmayan hukuklar üzerinde bir hukuk ilkesi olarak var oldular.
Bu ilkenin üç özelliği vardı: üniter bir bütün olarak yapılanmak; istencini yasayla
dağıtılan değil, yerel ilişkiler içerisinde içkin olarak oluşturulan güç ilişkileri
olarak desteklenerek diğerlerinden daha önemli hale gelebilirler fakat aralarında karşı
"İktidar her yerde hazır ve nazırdır: Ama bu, her şeyi yenilmez
birliğinin çatısı altında kümeleştirme ayrıcalığına sahip olmasından
değil, her an, her noktada, daha doğrusu bir noktayla bir başka nokta
arasındaki her bağıntıda ürüyor olmasından kaynaklanır. İktidar her
yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı
her yerdedir" (Foucault, 2010: 72).
29
İktidarın kişiler arası her bağıntıdan üremesi ve birbirleriyle mücadeleye
girişmesi fikri onu Collége de France'da verdiği derslerde üzerine daha fazla
veya kaybedilecek bir şey olmadığıdır. Bunun aksine iktidar pek çok noktadan
çıkarak hareketli bir biçimde işler. İkincisi iktidar ilişkileri ekonomik süreçler, bilgi
ilişkileri, cinsel ilişkiler gibi diğer ilişkilere dışsal değildir. Bu ilişkiler içerisinde
yerler olarak aşağıdan gelir. Yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir merkezi sistem ve
egemen olan ile boyun eğen şeklinde bir ikili ayrım yoktur. Buna karşılık yerel
diziler halinde düzenleme gibi bir takım işlevleri yerine getirirler. Dördüncü olarak
her ne kadar bu ilişkiler belirli bir hedef olmaksızın işleyemeseler de bir kişi veya bir
grup toplumsal ilişkiler alanında ne kadar önemli bir konumda olursa olsun bütün bu
amacı nüfusu arttırarak devleti daha güçlü hale getirmek değildir, aslında nüfusların
30
daha geniş bir kontrolünü hedeflemektedir. "Cinsellik tertibatının varoluş nedeni
gitgide daha bütünsel biçimde denetlemektir" (Foucault, 2010: 82). Çocuk cinselliği
toplumun çocukla temas eden her nokta üzerinden -eğitim kurumu, aile kurumu,
sınıf olarak kurmaya yönelik pratikleri ikinci dönemi, 19. yüzyıl sonunda ırkın
oluşturur.
Cinsellik üzerine söylem kurulurken amaç bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki
proleterleri şekillendireceği bir pratik olarak kurulmadı. Bunun aksine amaçlanan, bir
sınıf olarak burjuvazinin kendisini bir beden olarak kuruşu, sağlığı ve hijyeniyle
31
Bu pratikler sadece bir sınıf olarak burjuvaziye yönelik olmaktan çıkıp tüm
topluma yöneldiği anda artık söz konusu olan tüm bir toplumun sağlığı, hijyeni
çıkarlarını gözettiğini iddia eden bir iktidar oluşmaktadır. Böylece ölüm üzerine
yaşamın denetimi yoluyla onun daha sağlıklı, daha güçlü olmasını hedefleyen bir
iktidara dönüşmektedir.
sağlayan, devlet ırkçılığı kavramıdır. Bu ırkçılıkta söz konusu olan bir ırkın
diğerinden üstünlüğü değil, cinsellik tertibatını bir sınıf olarak kendisini kurmada
uyguladığı bir ırkçılıktır. Dışarıya, farklı bir ırka değil kendi içerisine yönelmiş bu
ırkçılık toplumun daha sağlıklı ve güçlü kılınması için toplumdaki zararlı unsurların
32
oluşur: büyük bütün bir nüfus, aile, evlilik, eğitim, toplumsal hiyerarşi ve
mülkiyet politikasıyla bedenler, davranışlar, sağlık ve gündelik yaşam
düzeyindeki bir dizi sürekli müdahale, renklerini ve
gerekçelendirmelerini kanın saflığını koruma ve ırkı zafere ulaştırmanın
destansı kavgasından yola çıkarak kazandılar" (Foucault, 2010: 110).
süreçlerin dayanağı olarak bedeni, ölüm ve doğum oranları, sağlık düzeyi, yaşam
süresi ve bunlara etki eden tüm koşullar çevresinde ele almaya başladı.
gelecek herhangi bir aksaklığın bedelini de bu oranda büyütmekte, bir günlük zararın
gerçekliğe, sanayi üretiminin ve liberal sistemin temel öğesi olan şeyin -işgücünün-
33
işçilerin genel sağlık durumlarını ve yaşam standartlarını kontrol etmeyi amaçlar.
Klasik egemenlik kurumları olarak ele alınan okul, hastane gibi kurumların ötesine
geçerek hayır kurumları, hasta bakım evleri gibi kurumlar da iktidar mekanlarına
her pratik iktidarın ilgi alanına girmeye başlamaktadır. Bu noktada nüfusun genel
durumu için tehlike teşkil edebilecek, kendi içerisinde yer alan unsurların da
hasta olanı belirlemeye, toplumdaki hangi unsurların yaşamayı hak ettiğini hangi
devrettikleri bir şey olarak ele almaktadır. Bu iktidarın bir mala benzer bir şekilde
34
elde bulundurulan ve başkasına devredilebilen bir şey olduğu fikrine dayanmaktadır.
genelleştirici ve kolay bir kavrayış yerine iktidarın yerel ilişkilerde oluşan çoğul ve
çatışmacı bir güç ilişkileri çoğulluğu olarak ele alınması gerektiğine daha önceki
bölümde değinilmişti. İktidar bir kişinin elinde bulundurduğu bir şey olmamakta
bireyler arası ilişkilerde ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak devredilmesi veya
tek bir merkezde toplanması da mümkün değildir. İlişkilerde ortaya çıktığından bir
konmasıyla mümkündür. "Foucault'ya göre iktidarın hiçbir özü yoktur: o bir eşya ya
da birinin sahip olabileceği bir kuvvet değildir. Yalnızca belirli güçler arasında bir
"'Ekonomik işlevsellik', iktidar temel olarak hem üretim ilişkilerini sürdürme rolünü,
hem de, üretken güçlerin ele geçirilmesine özgü özel koşulların ve gelişmenin olası
kıldığı bir sınıf egemenliğini sürdürme rolünü üstlendiği ölçüde vardır" (Foucault,
2015.a: 30). Bu çözümlemede iktidar bir sınıfın sahip olabileceği bir şey olarak ele
ekonomik ilişkilere göre ikincil bir konumda yer almaktadır. Kapitalist sistem ele
35
onların ekonomik çıkarlarına göre şekillenmektedir. Üst yapı-alt yapı ilişkisi olarak
da ele alabileceğimiz bu kavrayış uyarınca bir alt yapı ilişkisi olarak ekonomik ilişki
Ekonomik sistem ve iktidar arasındaki ilişkiler güçlü olsa dahi bu iktidarın ekonomik
anlamına gelmemektedir.
bir mekanizma olduğunu, ikinci olarak eğer iktidar sözleşme, devir terimleriyle
açıklanmayıp bir güç ilişkileri çoğulluğu olarak ele alınacaksa o zaman çatışma ve
savaş terimleriyle birlikte ele alınması gerektiğini iddia eder. Toplumun içerisinde
eder. Foucault'nun Reich ile ilişkilendirdiği ilk yönelim iktidarın işleyişini bir
bastırma mekanizması olarak ele alırken, Nietzsche ile ilişkilendirdiği iktidarın ikinci
işleyişini bir çatışma ya da savaş modeline başvurarak açıklar" (Koyuncu, 2016: 36-
37). İktidar tepede bir noktada duran ve aşağılara inildikçe dallanan bir şey olmaktan
36
olduğunu söylemek istilanın tarihine düşer; aslında, kralın kurullarının,
meclislerin, hükümran divanların ne olduğunu söylemek istilanın
tarihine düşer; soyluluğun ne olduğunu, kralın ve halkın karşısında
soyluların haklarının ne olduğunu söylemek istilaya düşer. Kısacası,
kamu hukukunun bizatihi ilkelerinin formüle edilmesi istiladan talep
edilir" (Foucault, 2015.a: 133-134).
Hukuk -fakat aynı zamanda sadece yasa olarak hukuk değil, hukuku
modeli bu yüzden, yasaya dayalı ve yasayı savaşın panzehiri olarak gören hukuki-
söylemsel modelin altını oyar ya da en azından yerinden eder" (Newman, 2006: 138).
Bu analiz hukukun toplum üzerinde bir egemen olarak beliren konumunun nasıl
daha önce var olmayan kolektif bir iradeyi inşa eden stratejik ilişkilerin mantığı
işlediği iddiasının arkasında gizliden gizliye ilerleyen bir savaş vardır. Foucault bu
savaşın bir ırklar savaşı olduğunu ve ırklar savaşının iki farklı transkripsiyonu
sınıf savaşı olarak tanımlayan bir transkripsiyon. Irkçılığın bu tanımı bir paradoks
yaratır gibi görünse de burada bahsi geçen farklı iki ırkın mücadelesi değil bir ırkın
37
konulmaktadır. "...[İ]ki ırk arasında değil, iktidarı elinde tutan ve normun sahibi olan,
bu norma göre yoldan sapanlara karşı, biyolojik kalıt için bir o kadar tehlike
oluşturanlara karşı duran tek ve gerçek ırk olarak sunulan belirli bir ırktan yola
bir söyleme dönüşür. Hayat için mücadele etme fikri bu yeni ırkçılık kavrayışı ile
belirlemede kullanılır. "Böylece ırkçılık, bir kişinin yaşamı ile bir başkasının ölümü
hiyerarşisine olanak sağlamaz; aynı zamanda bir başkasının yok olmasıyla doğrudan
olan ölüm üzerinde iktidar yetkisi tekrar iktidara eklemlenmiş olur. Ölüm üzerine
38
Hükümranlığın öldürme ya da hayatta bırakma iktidarı böylece tersine
"Bu koşullarda, siyasal bir iktidar için öldürmek, ölümü talep etmek,
ölüme çağrı çıkarmak, öldürtmek, öldürme emrini vermek, yalnızca
düşmanlarını değil ama kendi yurttaşlarını bile ölüme atmak nasıl
mümkün olur? Asal olarak hedefi yaşatmak olan bu iktidar nasıl ölüme
bırakabilir? Biyo-iktidar üzerine odaklı bir siyasal sistemde, öldürme
gücü nasıl kullanılır, öldürme işlevi nasıl kullanılır?
İşte sanırım ırkçılık burada devreye girer. Irkçılığın bu dönemde icat
edildiğini söylemek istemiyorum kesinlikle. Çok uzun süreden beri
vardı. Ama galiba başka yerde işliyordu. Irkçılığı devletin
mekanizmalarına sokan, işte bu biyo-iktidarın birden belirimidir"
(Foucault, 2015.a: 260).
faşist rejimleri eleştirmek için kullanılıyor olsa da Foucault bu çözümleme ile liberal
ilan etmeleri aynı stratejinin farklı görünümlerinden başka bir şey değildir. Bu
üzerinden insanlığa çok daha büyük zararlar vermişlerdir. Irkın temizliği ve saflığı
gibi temalar Nazizm ve Sovyet rejimleri onları uygulamaya koymadan önce liberal
39
pratiklerin içerisinde yer almaktadır ve ekonomik alana müdahale etmeyi bırakan
bir yer araması ve iktidara sahip olunabilecek bir şeymiş gibi yaklaşmasının
yetersizliğini gösteren Foucault, bunun yerine stratejiler arasında sürekli süren bir
bunca yer eden devlet sorununun çözülmesi onun felsefi düşünüşü açısından hem
kendi iktidar çözümlemesinin bir başka temellendirmesidir hem de ele aldığı iktidar
pratiklerine belirli bir bütünlük kazandırır. Bu inceleme aynı zamanda daha önceki
Devlet kavramı sayesinde ele aldığı delilik, cinsellik gibi kavramlar ve bu kavramlar
çevresinde oluşan kurumları ele alış amacını ortaya koymakta ve çalışmalarına bir
bütünlük getirmektedir.
40
Bu sayede iktidarın merkezsiz olmasına rağmen nasıl işlediği ve bu
devleti gibi kavramlarla irdelemeye çalıştığı şey yönetmek denilen kavramın nasıl
daha çok yönetim pratiğinin bir işlevidir. Yönetim bir kurum değil bir dizi pratikler
sanatı' der" (Newman, 2006: 134). Devlet kurumları ile yönetim politik süreçler
konuya ilk olarak 16. yüzyılda ortaya çıkan devlet aklı kavramını incelemekle başlar
ve daha sonra, bunun yerini alacak olan ve kendi çağına yönelik analizlerin
Devlet aklı ilkesinin aldığı ilk biçim iktisadi bir doktrin gibi görünen ama
41
gerektiği görüşü çevresinde ilkelerini oluşturmuştur. "Bu ilkelerin ilki devletin
dış kuvvetlerle sürekli olarak belli bir rekabet içinde olmasıdır" (Foucault, 2015.b:
7). Bu ilkelere göre hareket eden merkantilizm devletin güçlerinin her zaman daha
kuralıydı. Devlet aklı dış politikadaysa askeri politik bir dengeyi hedeflemekteydi.
Devlet aklı ilkesine göre yönetim içeride sınırsız bir kontrolü hedeflerken
herhangi bir devletin emperyal bir güç olarak ortaya çıkmasını ve diğer devletlerle
mücadele etmesini engeller. Bunun yerine Foucault'nun dikkat çektiği üzere Avrupa
devletleri arasında bir birlikte zenginleşme eğilimi dikkat çekmektedir. Devlet aklı
ilkesi devletin belirli çıkarları olduğu ve bu çıkarların her şartta korunması gerektiği
bir tür genel düşünüm anlamına geliyor" (Foucault, 2015.b: 15). Ekonomi politik
42
uygun bir şekilde halkın yaşam standartlarının geliştirilmesini ve yaşamı ilgilendiren
konuların iyi düzenlenmiş, organize edilmiş bir şekilde iyileştirilmesi fikrine bırakır.
belirleyici olmaya başlar ve dış ilişkilerde devletler arası rekabetin politikası terk
açısından daha verimli olduğu fark edilir. Diplomasi yoluyla kurulan bir Avrupa
yerine uzun vadede bir karşılıklı zenginleşme fikri yerleşmiştir. Bu fikre göre
43
komşunun zenginleşmesi aynı zamanda benim de zenginleşmem anlamına
gelmektedir.
"Bu noktada, bana öyle geliyor ki son derece önemli ve sonuçları bugün
hala süregelen bir tablo oluşmaya başlıyor. Burada yeni bir Avrupa
fikri şekilleniyor. Ama bu, kısmen Roma İmparatorluğu'ndan miras
kalmış ve belli politik yapılardan esinlenen eski emperyal veya
Carolingien Avrupa değil. Güçlerden birinin diğerlerine baskın
çıkmaması için kurulmuş klasik denge Avrupa'sı da değil Ortaklaşma
bir zenginleşme Avrupa'sına geçiliyor. Avrupa, kolektif bir ekonomik
özne olarak, devletler arasındaki rekabet nasıl olursa olsun, daha
doğrusu devletler arasındaki rekabet doğrultusunda, sınırsız ekonomik
kalkınma ilerlemesi gereken bir Avrupa" (Foucault, 2015.b: 47).
dünyanın geri kalanınsa alıcı konumunda olduğu bu yeni emperyalizm türü 18.
bunalımın aşılması için bir arayışa giren Alman ekonomistler Nazizmin yükselişini
44
işsizlik ve bunun çözümüne yönelik olarak ekonomi üzerindeki devlet kontrolünün
düzenlediği bir model geliştirirler. Böylece piyasalar hem devletin hem de toplumun
piyasanın sadece ekonomik öğelere tabi olmadığı, aynı zamanda toplumsal bazı
ilkesine karşıt olarak, piyasanın kendi kurallarını keşfetmeyi ve onlara uymayı değil,
gelişme ile toplumun durumunun ilişkisi fikri ekonomi içerisine yerleştirilen beşeri
45
dünyasının ekonomik gücünü ve üçüncü dünya ülkelerinin geri kalmışlıklarını da
ilişkilerine kadar genişletmesidir. 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyıla denk gelen
46
başlanmış ve devletin düzenleyici gücü ekonomik alandan bu alanlara doğru
temellendirilmiş olmaktadır.
47
bir alan değildir. "Ekonomi ateist bir bilimdir. Tanrısız bir disiplindir. Tümden
hesabı olmayan bir disiplindir. Hakim bir görüşün, devletin her yönünü yönetmekle
ortaya koyar" (Foucault, 2015.b: 233). Ekonomik işleyişin kontrol edilemez oluşu
hatırlatır biçimde bireyin homo economicus olarak ele alınışı bu işleyişin çekirdeğini
oluşturmaktadır.
Liberal piyasanın işleyebilmesi için gerekli olan ilk şey bireylerin davranış
48
veya emeklilik gibi sorunların hepsi bu tehlike nosyonu etrafında yönetimin ilgi
alanına girmektedir.
bilinir kılma bağlamlarında ele alınmış olunan Bentham'ın panoptik gözetim modeli
49
savunmaktaydılar. Böylece yönetimsellik ve devlet konuları biyo-politika sorununun
açtığı alana dahil olmaktadır. Devlet okul, hastane, kışla, atölye gibi sınırlı
50
ve bürokrasinin toplumsal yapıyı tehdit etmesine karşılık disiplin mekanizmalarını
gevşetmek durumundadır.
51
II. BÖLÜM
analizine dair yeni bir teori oluşturmuşlardır. Bu teori günümüz politik sisteminin
değişim üretimde baskın eğilim olarak maddi malların üretiminin yerini, maddi
vs.) üretiminin almasıdır. Bu değişimle paralel olarak ortaya çıkan ikinci değişim ise
52
dışarısında konumlanarak onu denetlemeye ve üretkenliğini sömürmeye çalışan bir
Siyasal alana yönelik çalışmaların nesnesi hareket halinde bir organizma olan
dinamik bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla siyasal yapılara yönelik eski analizlere
sıkışıp kalmak ve yeni gelişmeleri anlamak için eski çalışmalara geri dönmek yerine
yeni durumlar için yeni politik çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Eski analizlere
takılıp kalma sorunu salt kişilerin bireysel tavırlarıyla ilgili bir sorun olmayıp
ile teorik bir mücadeleye girişirken diğer yandan da Alman Sosyal Demokratlarının
53
aşaması olduğu tezine karşı çıkmaktaydı, hatta ona göre emperyalizm sanayi öncesi
olduğunu ikinci seçeneğin ise devletlerin bir federasyon altında birleşmesi ve barışçıl
doğurmuştur. Özellikle Birinci Dünya Savaşı öncesi ve İkinci Dünya Savaşına kadar
54
aşılması mümkün değildir ve bu savaşlar kapitalizmin sonunu getirecektir. Buna
karşılık çözüm tekrar geri dönerek Kautsky'nin tezlerini çözümlemek değil politik
zorunda olmaları veya beraber çalışabilmeleri değildir, sorun her yeni olgunun
55
durumun analizinde yine eski emperyalizm terimini kullanmaya başlamışlardı.
"Kabaca 2003'ten 2005'e kadar birkaç yıl için, bu tür kitaplar kitapçıların raflarına
hakim oldu. Bu kitaplardaki açıklamalara bakacak olursak, yeni bir dünya düzeni,
yeni bir imparatorluk biçimi yoktu; dolayısıyla da yeni kavram ve teorilere de ihtiyaç
yoktu" (Hardt ve Negri, 2012.b: 212). Sonraki bölümlerde göreceğimiz üzere yeni
İmparatorluk böyle bir kavrayışın ürünü olarak güncel bir analize duyulan ihtiyaçtan
doğmuştur.
kullanılamaz olmasıdır, artık tek bir devlet dünya politikasında belirleyici güç
olamaz; bunun yerine birlikte hareket eden ağlar bulunmaktadır. Dünya politikasında
hareket etmekte, onlarla politik ilişkilerini her zaman iyi tutmaya çalışmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak artık dünya politikasında diğer ülkelerin de ABD kadar söz
hakkı olmakta, bunlar emperyalist politikalar karşısında ezilen üçüncü dünya ülkeleri
56
Bu dönemde savaşlar tamamen ortadan kalkmamış fakat yeni bir form
almışlardır. Günümüzde savaşlar artık ülkeler arasında topyekûn bir çarpışmadan çok
devletlerin sınırlarıyla belirlenmeyip tüm küresel uzama yayıldığı yeni bir küresel
ardından gelen süreçte küreselleşme büyük bir ivme kazanmış ve neredeyse tüm
57
bir kavram olsa da basit bir şekilde ifade etmek gerekirse "siyasal, ekonomik ve
biyo-politika kavramının güncel halinin kavranması için daha uygun olacaktır. Hardt
etmede giderek daha etkisizleşmiştir. Gelişen küresel ölçekli ilişkiler, küresel ölçekli
olarak tamamen ortadan kalkması sonucunu -örneğin küresel ölçekli yeni bir devleti-
ulus-ötesi işbirliği örgütlerinin yer aldığı yeni bir egemenlik biçiminin doğuşuna yol
biçimine, küresel bir güç olarak ele alınabilecek olan İmparatorluk’a bırakmıştır.
58
İmparatorluk kelimesinin Avrupa-merkezli geçmişini takip ettiğimizde
olan imparatorluk bunu karma bir kuruluşa dayanan yapısı sayesinde sağlar. Çatışan
unsurları kendi bünyesinde toplayarak onları tüzel ve etik bir proje etrafında örgütler
“Her tüzel sistem bir biçimde özgün bir değerler dizisinin billurlaşmış
halidir, çünkü etik her tüzel kuruluşun maddiliğinin bir parçasıdır; ama
İmparatorluk –ve özel olarak Roma emperyal hak geleneği- etik ile
tüzelin örtüşmesini ve evrenselliğini uç noktaya taşıması bakımından
eşsizdir: İmparatorlukta barış vardır, İmparatorlukta bütün insanlar
için adalet garantisi vardır” (Hardt ve Negri, 2012: 32).
konularda işe yaramış olsa da, onun uzun vadedeki çıkarlarıyla örtüşmemektedir.
Sermaye tüm uzamda rahatça hareket edebileceği bir dünya pazarını arzularken
yapı sergiler.
59
farktan oluşmaktadır. İmparatorluk bir devletin çıkarlarını gözeterek değil ortak
seyrine bağlı hale gelir ve eğer küresel anlamda çatışmalar ve sorunlar var olmazsa
durum egemenlik için içerisi ve dışarısı ayrımının yok olması anlamına gelmektedir
gelmektedir.
savaşın ontolojik hale gelmesi anlamına gelmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde
60
meydana gelen bir olay İmparatorluk'un iç meselesi olarak ele alınır ve bir devletin
Afganistan'da gelişmekte olan bir terör örgütü sadece Afganistan'ı ilgilendiren bir
problem değildir, bütün küresel düzeni tehdit eden bir olaydır ve küresel düzenin
düzenin hizmetinde, meşru bir eylem haline gelmekte ve etik işlevleri yerine
Ortaya çıkan yeni küresel egemenlik pek çok gücü barış ve ortak değerler
edebildikleri bir hareket alanı sağlamıştır. Bu anlamda Roma İmparatorluğu gibi bir
imparatorluk düzenini andırmasına karşılık bu tek tek devletlerin yok olup tek bir
61
demokrasiyi- bir araya getiriyordu" (Hardt ve Negri, 2012: 317). Hardt ve Negri
İmparatorluğun yapısını her biri farklı oluşumları bir arada tutan ve tepe noktasından
almaktadır. Yine birinci bölümde bunların altında G7, Davos gibi oluşumlarda bir
araya gelmiş hiyerarşik olarak üstte yer alan bir grup ulus-devletin yer aldığını,
birinci katmanın üçüncü düzeyinde ise kültürel ve biyo-politik iktidar kullanan bir
ağı oluşturur. Yine bu katmanda yer alan toprak temelli ulus-devletler bu şirketlerle
bir arada çalışarak aracılık, pazarlık ve gelirin bölüşülmesi gibi işlevleri yerine
getirirler.
gelmektedir.
62
"Bugün karşımıza çıkan İmparatorluk da bu üç iktidar biçimi arasında
bulunan işlevsel bir denge üzerine kurulmuştur: iktidarın monarşik
birliği ve küresel kuvvet kullanma tekeli; ulus-aşırı şirketler ve ulus-
devletler kanalıyla aristokratik eklemlenmeler; ve çeşitli türden STK,
medya örgütleri ve diğer 'halkçı' örgütlerin yanı sıra yine ulus-devletler
biçiminde karşımıza çıkan demokratik-temsili comitia'lar (Hardt ve
Negri, 2012: 318).
tüm dünyayı kapsaması bütün ülkelerin toplumsal yapısının sabit, demokratik ve asıl
olarak piyasanın işleyişi açısından tehlike teşkil etmeyecek bir hale getirilmesini
ihtiyacını karşılamaktadır.
müdahaleler veya küresel barışı tehdit eden unsurların yok edilmesine yönelik
durumunda tutmaktadır.
63
2.1.3 Biyo-İktidarın Düzenleyici Aracı Olarak Savaş
Yeni küresel egemenlik biçimi bütün küresel uzamı piramit yapısı sayesinde
iki egemen gücün birbiriyle topyekun mücadelesi olarak ele alınan savaş post-
modern dönemde iç savaşa benzer bir biçim almıştır. İmparatorluk bütün küresel
eşiti olacağı bir düzeni, temellerinden sarsmaktadır. İstisna halinin iki farklı
hali; "...[A]nayasal düşünce geleneğine göre, savaş gibi ciddi bir kriz ve tehdit
güçlü bir yürütme organına hatta diktatörlüğe olağanüstü yetkiler verilmesi" (Hardt
ve Negri, 2011a: 24) anlamına gelir ve bu devir işleminin geçici olduğu iddiası
olanın yararlandığı çifte standardı, yani komuta edenin hiçbir kurala boyun eğmek
64
erdemleri korumak adına hukuktan üstün olma iddiası cumhuriyetçi erdemlerin
kendisiyle çelişen bir iddiadır. İstisna halinin bu kullanılışı giderek savaş ve siyaset
arasındaki sınırı yok etmektedir. Bu noktada biyo-politika kavramının savaş ile bağı
akla gelmektedir. Bunu daha anlaşılır kılmak için öncelikle modern savaş kavramıyla
Savaş insanlık tarihi boyunca politik yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuş ve
barış dönemi neredeyse hiç yaşanmamıştır. Buna karşılık günümüz savaşları ele
Savaşlar iki büyük gücün, örneğin iki ulus-devletin, karşı karşıya geldiği topyekun
görece belirginken yeni savaş anlayışı asla sonu gelmeyen ve giderek günlük hayatın
bir parçasına dönüşen bir olgudur. "Yüksek yoğunluklu polis müdahalesi elbette
düşük yoğunluklu savaştan ayırt edilemez hale gelir sık sık. Ancak bu çatışmalar
savaşa dönüştüğünde bile asla XX. Yüzyılın 'büyük savaşları'ndaki total seferberlik
65
Her biri küresel egemenliğin bir parçası olduğuna göre ulus-devletler bu post-
tehdit eden yoksulluk, uyuşturucu, terör gibi soyut kavramlardır. Bu gibi düşmanlarla
siyaset arasındaki fark gittikçe bulanıklaşmaktadır. Savaş siyasal olanın aracı haline
müdahale artık onların içerisinde yer alan ulus-devletlerin iç işleyişi olmaktan çıkıp
egemen, bütünlüklü bir ulus-devlet değil bir ağ olduğuydu" (Hardt ve Negri, 2011a:
73). Post-modernizm döneminde düşman eskisi gibi tek bir merkeze ya da lidere
sahip değildir, ağ biçiminde örgütlenmiş bu yapılar her an her yerde ortaya çıkma
imkansızdır.
66
Bu savaş iktidarın ve şiddetin sürekli, kesintisiz bir biçimde
uygulanmasını gerektirir" (Hardt ve Negri, 2011a: 31).
küresel uzamda hareket etme hakkı tanımıştır. Savaşın küresel polis müdahalelerine
dönüşmesi ve giderek politikanın bir aracı haline gelmesi onun olaylara müdahale
olası düşmanlara müdahale etme hakkını, sağduyu ve kendini savunma gibi temel bir
ilke bağlamında gündeme taşımaktadır. Önleyici savaş kuramıdır bu" (Negri, 2005:
yapıcı bir siyasete geçiştir. Normal şartlar altında iç siyasete ait bu kavramlar,
doğurmuştur. Savaş küresel düzeni bozan değil, üreten ve pekiştiren bir araç haline
67
"Güvenlik aktif ve sürekli biçimde askeri ve/veya polisiye faaliyetlerle
çevreyi şekillendirmeyi gerektirir. Sadece aktif biçimde şekillendirilmiş
bir dünya güvenli olabilir. Dolayısıyla söz konusu güvenlik mefhumu
bir biyo-iktidar biçimidir, çünkü toplumsal yaşamı en genel ve küresel
düzeyde üretmeyi ve dönüştürmeyi görev bilir" (Hardt ve Negri, 2011a:
38).
olarak sunabilmektedir.
yapanın gücüne göre belirlenir. Sadece ABD değil karşısındaki güçler de kendi
küresel egemenliğinde ilk araç, hatta başlıca öğe haline gelmiştir. "Siyasetin temeli
olarak savaş, yasal biçimler üretmeli, hatta yeni yasal prosedürler üretmelidir. (...)
Geçmişte savaş yasal yapılar tarafından düzenlenirken, günümüzde savaş kendi yasal
68
Negri, 2011a: 40). Bu tespit savaşın kurucu bir güç olduğu tespiti değildir, savaş bu
güce hiçbir zaman ulaşamaz; o daha çok yeniden üretici ve düzenleyici bir işleve
sahiptir. Terörizmle savaş, yoksullukla savaş veya uyuşturucuyla savaş gibi soyut ve
olumsal olduğu ölçüde kaygan olan bir zemin üzerine inşa edilen savaşın meşruluğu
da temeli ölçüsünde kaygandır. "Bu mantığa göre ABD ordusu gibi bir güç yasal ya
üretilmesine hizmet ettiği sürece meşru sayılacaktır" (Hardt ve Negri, 2011a: 48).
yeni üretim ilişkileri sadece malların üretimini değil tüm bir toplumsal yaşamın
69
temel aktörüyse işçiler değil, çalışmayanlar da dahil toplumun tümünü kapsayan olan
"çokluk"tur.
gibi bir merkezden maddi malların üretiminin yerini fikirlerin, duyguların üretimi ve
metaların satışına yönelik hizmet üretimi almıştır. Bu üretim doğası gereği iletişime
dayanır ve ürettiği sadece maddi olmayan mallar değildir, aynı zamanda toplumsal
Hardt ve Negri'nin gerek tek tek kitaplarına gerekse bir üçleme olarak ele
Buna karşılık onun teorisine göre asli olan direniştir, üretken ve yaratıcı olan her
70
"Kitap sermayeyle özel olarak da metalar dünyasıyla başlar: Mantıksal
başlangıç noktası da burasıdır zaten, çünkü biz kapitalist toplumu
öncelikle böyle yaşantılarız. Buradan hareketle Marx kapitalist
üretimin ve emeğin dinamiklerini geliştirir. Oysa gerçekte sermaye ve
metalar emeğin sonucudur; hem maddi açıdan, çünkü bunlar emeğin
ürünüdür, hem de siyasi açıdan, çünkü sermayenin her zaman emeğin
tehditlerine ve gelişmelerine yanıt vermesi gerekir" (Hardt ve Negri,
2011a: 82).
egemenlik, küresel bir forma bürünmüş olan üretime bir cevap, bu üretimin
tepki olarak gelişir. "Emperyal iktidar olumsuz kalıntı, çokluğun faaliyetinden geriye
İmparatorluğun küresel bir egemenlik biçimi olarak ortaya çıkışının kendisi bile
aslında 20. yüzyılın enternasyonalist işçi mücadelelerinin bir sonucudur. İşçi sınıfının
20. yüzyılda yürüttüğü mücadeleler biçimsel olarak yenilmiştir belki ama direnişin
arkasında yatan fikir farklı bir forma bürünerek de olsa zafer kazanmıştır.
71
enternasyonalizm, komünizm mücadelesi ile birlikte sermayenin
küreselleşmesi ve İmparatorluğun oluşumu süreçlerini öngörmüş ve
onlara yön vermiştir. Demek ki, İmparatorluğun kuruluşu proleter
enternasyonalizmine bir yanıttır. Kapitalist gelişmenin kitlesel
mücadeleler tarafından bu şekilde öngörülmesi ve yönlendirilmesinde
ne diyalektik ne de teleolojik bir yan vardır. Tersine, mücadeleler
bizatihi arzunun yaratıcılığının, yaşanmış deneyimlerin ütopyalarının,
tarihselliğin potansiyellik olarak işlenmesinin tezahürleridir; kısacası,
mücadeleler resgestae’nin çıplak gerçeğidir. Teleoloji denen ancak
olgudan sonra, post festum kurulur" (Hardt ve Negri, 2012: 73).
üretici gücünden beslenerek var olabileceği gerçeği onun içsel krizidir. Varlığını
dayandırdığı çokluk aynı zamanda ona yönelik bir tehdittir; çünkü imparatorluk var
olmak için sadece ona dayanmakla kalmaz aynı zamanda varlığını sürdürebilmek
için onu kısıtlamak zorundadır. Çokluk kitabında bu ikili yapıyı anlatmak için
72
Birinci bölümde iktidarın sadece ölüm üzerine bir hakimiyet olmakla
kalmayıp aynı zamanda yaşamı üreten yapısına vurgu yapmak için biyo-iktidar
olduğu gibi maddi malların üretimi olmaktan artık maddi olmayan malların
iddiamıza göre, maddi olmayan emek, her ne kadar nicel anlamda baskın olmasa da,
diğer tüm emek biçimlerine belirli bir eğilimi dayatmış ve kendi nitelikleri
edinmiştir" (Hardt ve Negri, 2011a: 157). Yazarlar tarihsel eğilim fikrini Marx'ın
olduğunu, buna karşılık günümüz üretim biçiminde bunun yerini maddi olmayan
73
emeğin aldığını iddia etmektedirler. Marx Kapital'i yazarken endüstri işçiliği küresel
devam ettireceğini iddia etmekteydi. Endüstriyel üretim uzunca bir süre dünyadaki
ortaçağdan günümüze uzanan zaman diliminde ekonomik olarak başat olan üç ayrı
ererken endüstriyel üretim emek gücünün ucuz olduğu üçüncü dünya ülkelerine
74
Japonya'dan Meksika ve Malezya'ya ihraç edildiği doğrudur" (Hardt ve Negri, 2012:
292).
Maddi olmayan emek iki ana biçim altında incelenebilir, birinci biçim
görevler ve dilsel ifadeler gibi emek türlerini ifade eder" (Hardt ve Negri, 2011a:
2011a: 122). Maddi olmayan emek genellikle bu iki biçimin bir arada var olmasını
zamanı yaşam zamanının tamamına yayılmıştır. Söz konusu olan bir fikir yaratmak
Maddi emek ve maddi olmayan emek arasındaki bir diğer farklılıksa üretimin
işçiliği proleterleri fabrika ve kent gibi belli üretim mekanlarına yerleştirirken maddi
olmayan üretimin buna gereksinimi yoktur. Üretim belli mekanlarda değil herhangi
75
"Kimi ekonomistler Fordizm ve post-fordizm terimlerini kullanarak
fabrika işçilerine özgü istikrarlı ve uzun süreli istihdamdan esnek,
hareketli ve güvencesiz emek ilişkilerine geçişi anlatıyor; yeni emek
ilişkileri esnek, çünkü işçilerin farklı görevlere uyum sağlaması gerekli;
hareketli, çünkü işçiler sık sık iş değiştirmek durumunda; güvencesiz,
çünkü istikrarlı, uzun süreli istihdamı garantileyen sözleşmeler yok
ortada" (Hardt ve Negri, 2011a: 126).
ederken onun işçilerin bir arada üretiminin mekanları olarak fabrikaların, aynı
76
oluşmasının aracıdır. İletişim imkanları üzerinden biyo-politik üretime baktığımızda
onun üretimi zaten devamlı olarak, küresel bir iletişim ve işbirliğini gerektirdiğinden
yaratmaktadır.
kontrol düzeni ve sabitliği arzular. Biyo-politik üretim böylece biyo-iktidar için bir
krizi ifade eder. Biyo iktidar artık toplumsal yaşamın içerisinde üretilmez ve
üretiminin kendisine dönüşerek topluma içkin bir konum elde eder. Onun üretken ve
bir rejim olarak tanımlanmasını daha da açık hale getirmektedir. Biyo-politik üretim
duymamaktadır.
77
toplumsal ilişkilere uzanır ve bilinç ile bireyin bedenine nüfuz eder. Öte
yandan, İmparatorluğun hakimiyeti sınır tanımadığından ve toplumsal
alanlar ile eylem alanları, mücadele ile direniş arasındaki geleneksel
sınırları aştığından zaten daima ekonomik, politik ve kültüreldir.
Dahası, bunlar üretken ve yaratıcı boyuta sahiptir" (Lemke, 2014:
100).
Yazarlar çokluğu anlaşılır kılmak için öncelikle onun "halk" kavramı ile olan
kullanımlarında çokluk olumsuz bir anlama sahiptir ve politik bir özne olma
daha doğrudan politik temellerde meydan okur. Çokluk politik bir bünye değildir ve
Hobbes'a göre çokluğun politik olması için, birlik olma istenci ve eylemiyle
tanımlanan bir halk haline gelmesi zorunludur. Bir başka ifadeyle, politik olmak için
çok olan bire indirgenmelidir" (Hardt ve Negri, 2012.b: 56). Robert Filmer da benzer
Halk gibi birleştirici kavramlar farklılıkları benzer hale getirme yoluyla var
olurken bunun aksine "[Ç]okluk, iç farkları olan çoğul bir toplumsal öznedir ve onun
78
kuruluşu ve eylemi, özdeşliğe ya da birliğe değil (hele farksızlığa hiç değil), ortak
paydaya dayanır" (Hardt ve Negri, 2011a: 114). Çokluk çoğul kalarak ve farklılıkları
zıt olarak Hardt ve Negri tarafından canlı et olarak adlandırılır. Çokluk biyo-
politikanın yani bütün hayatın iktidarın hedefi oluşunun bir sonucu olarak sadece
ekonomik sınıfla sınırlı kalmayan, aynı zamanda içerisinde ırk, toplumsal cinsiyet ve
şekilde- bir aynılaştırma ve farklı olanların dışlanması ile sonuçlanacaktır. "İşçi sınıfı
sadece endüstriyel emeği ifade eder, dolayısıyla tüm diğer emekçi sınıfları dışlar. En
dışlar" (Hardt ve Negri, 2011a: 120). İktidar sadece ekonomik bir sömürü olmaktan
gerekmektedir. Çalışan grupların dışında ırk bir politik baskı unsuru haline
ayrımcılığa karşı cinsiyetler vb. hepsi ekonomik sınıf kadar siyasi bir kavram haline
gelmektedir. "Sınıf, aynı anda hem siyasal hem ekonomik olan, biyo-politik bir
ücretli emekle sınırlı olmaması ve insanın yaratıcı kapasitesinin tümünü ifade etmesi
demektir" (Hardt ve Negri, 2011a: 119). Ortak üretimde bulunan tüm toplumsal
79
karşıt olarak merkezsiz olması ona karşı yapılacak bir saldırının da merkezsiz olması,
buna karşılık her noktadan saldırıların onu eşit derecede yaralayacağı anlamına
gelmektedir.
Bugün sınıf kavramı sadece tüm çalışanları kapsamakla kalmaz aynı zamanda
çalışmayan, işsiz yoksulları da içerisine alır. Modern dönemin iş tanımının -yani bir
işe girip yıllarca o işte düzenli çalışmanın- yerini sürekli olarak iş değiştirme ve
dönemsel olarak işsiz kalma almıştır. Düzenli sınırları olan iş tanımı giderek esnek
ve sınırları bulanık bir biçim almıştır. Bunun sonucu olarak da belirli ve düzenli bir
çalışan sınıf ortadan kalkmıştır. İşsiz ve işi olan arasındaki ayrımın post-fordizm
özneler arası bir karaktere büründüğünden yoksullar, işsizler de ücretli bir işe dahil
Emeğin bütün toplumsal uzama yayılışı sadece iktisadi bir olgu değil aynı
üzerinden ele alırlar. Modern siyaset felsefesi kuramları toplumu ele alırken onun
insan bedeni ile olan benzerliğinden hareket etmektedirler. "Buna göre siyasal beden,
yasanın düzenlenmiş bir toplumsal nizam olarak somutlaşmış halidir. İnsan bedeni
benzetmesi, bu düzenin doğal olduğu düşüncesini pekiştirir: Karar verecek bir başa,
savaşmak için kollara ve farklı doğal işlevleri olan bir dizi başka sınıfa ya da organa
80
hükümdardır, buna karşılık farklı uzuvlar farklı işlevleri temsil etmektedir ki toplum
sadece bu biçimde bir bütün haline gelebilir ve işleyebilir. Farklı toplumsal sınıfların
dağılmasını hızlandırmaktadır.
ve yerini canlı etin alması modern düşünürleri kaygılandırsa da bu aslında bir kaos
durumu değildir, çokluğun eti hali hazırda üretim ilişkilerinin gösterdiği üzere
birlikte üretmeye, düzenli bir biçimde yaşamaya ve toplumsal olanı kurma becerisine
sahiptir.
81
2.2.3. Ortak Payda ve Demokrasi
sadece maddi malları değil bütün bir toplumsal yaşamı üretme gücü üzerine
ve karşı kurucu bir harekete ontolojik bir zemin bulunabilir. Ortak paydanın üretimi
üzere "Günümüzde, tarihte ilk kez küresel çapta bir demokrasi olanağı beliriyor"
süreçlerine giderek artan bir biçimde dışsaldır ve bu nedenle sömürü ortak varoluşa
82
el koyulması biçimini alır" (Hardt ve Negri, 2012.b: 147). Maddi olmayan emeğin
yani ortak bir üretimken, patent, bu fikri sadece bir bireyin veya daha sık görüldüğü
üzere bir şirketin sahiplenmesi ve üretimde pay sahibi olan diğerlerinin katkısının
Ortak olanın gaspı her zaman sadece üretilen malların gaspı olarak ortaya
kapitalizm döneminde bu tarz bir mülkiyet devri işlevsel olabilirdi oysa iktidarın
83
düzenleyici gücü artık tamamen topluma dışsaldır ve sadece üzerinden atılması
çözümü olarak nitelenemese dahi önündeki ilk hedef haline gelmektedir. Çokluğun
bu yöndeki görevlerinin teker teker belirlenip bir program haline getirilmesi fikri, bir
odaklanmaktadırlar.
84
Atina demokrasisi, bütün vatandaşların belirli aralıklarla yönetime doğrudan
geldi ve Atina demokrasisini örnek alarak yeni bir biçim geliştirilmeye çalışıldı.
herkes tarafından yönetimi. Zaten antik demokrasi kavramına eklenen ilk büyük
doğrudan demokrasi pratiğine imkan vermeyecek kadar geniş olmasının bir sonucu
olarak temsili demokrasi fikrinin icadıdır. "Bu tür argümanlara göre, antik şehir
nüfuslar içinse temsil" (Hardt ve Negri, 2011a: 260). Fakat bu temsil modeli
içerisinde olduğu hissini yaratarak onu yönetime bağlamış fakat gerçek anlamda
bir aşıydı: Küçük ve sınırlı bir dozda halk iktidarını toplumsal bedene enjekte edip,
85
ona çokluğun aşırılıklarına karşı bağışıklık kazandırıyordu" (Hardt ve Negri, 2011a:
258). Arap Baharı, Wall Street İşgali, İspanya’daki “Meydanları İşgal Et!”
hareketleri vb. bütün bunlar aslında bir temsil krizinin göstergeleridir. Halk
şikâyetçidir.
Çokluğun politik olarak üretici bir güç olduğu ve onun yapısı gereği savaşa
değil barışa, birlikte üretime yatkın olduğu tezini temellendirmek için Hardt ve Negri
işaret etmektedir.
86
Spinoza'nın tüm filozoflar arasında demokrasiyi olumlayan tek filozof
soyut devri ve doğal haktan feragat biçiminde tanımlanmıştır. Oysa Spinoza'nın etik
demokrasiden böyle bir şey anlamamakta olduğu tahmin edilebilir. Negri Spinoza
üzerine bir çalışmasında Spinoza'ya gelene kadar bütün çalışmalarda metafizik ile
politikanın hep yan yana gittiğine işaret etmiştir. "Modern devletin kökenine ve ilk
gelişimine tanıklık eden dönemde, politik düşüncenin büyük bir kısmını oluşturan
kurtarmaya çalıştı. Bu, panteist öncüller üzerine inşa edilmiş ve belli bir asketik
coşkunlukla yüklü bir etiğin kapsamını pozitif bir etiğe, dünyaya ait bir etiğe, politik
Negri'ye göre hala modern demokrasinin temeli olarak ele alınabilir. Bu eserinde
87
Buna göre aristokrasi ve monarşi mutlak olmayan devlet biçimleri olarak
ilk olarak niceliksel bir anlam ifade ettiğini söyleyebiliriz. Bu anlamıyla demokratik
bir devlet bütün üyelerini kapsayandır. Bu anlayış, onun evrensel bir etik arayışı fikri
ile bir paralellik taşımaktadır. İkinci olarak niteliksel bir anlam ortaya çıkmaktadır,
bundan demokrasinin bütün üyeleri ile arasında tam bir uyuşma olduğu sonucu
çıkmaktadır, mutlak bir uyuşma. Buna göre mutlak olmayan yönetim biçimleri yani
bir grubun veya bir kişinin elinde olan yönetim biçimlerinde, halk ile yönetim
savaş ilanında görünür hale gelmektedir, bir grubun ekonomik çıkarlarına hizmet
eden savaş, bu antagonistik yapı içerisinde kolaylıkla ilan edilebilirken, mutlak bir
devlette insanlar kendi çıkarları ile örtüşmeyen bir savaşı kabul etmeyeceklerdir.
oluşturan ve olası bir savaşın bütün ceremesini çekecek olan halk ( gerek ölümlerle,
kitabının demokrasi bölümünde son bulması gibi Negri'nin Çokluk kitabı da sıra
rastlantı değildir. Bunu Spinoza'nın demokrasi anlayışını biraz daha inceleyerek açık
kılabiliriz.
88
"Spinoza'nın metafiziğinin sistematik sonucu olarak teorileştirdiği
demokrasi, üretim ilişkilerini gizleyen, mistikleştiren ya da mevcut
politik ilişkileri meşrulaştıran bir demokrasi değildir. Bireysel güçlerin
gelişimi içinde kolektif bir eylemeyi tesis eden, politik ilişkileri bu
temelde kuran ve bunları, üretim ilişkilerinin köleliğinden dolaysızca
kurtaran bir demokrasidir. Bireylerin gücü, dünyayı biçimlendirirken,
toplumsal ve politik dünyayı da biçimlendirir. Kolektifi inşa etmek için
bu gücü devretmenin gereği yoktur. Kolektif ve devlet, bu güçlerin
gelişimiyle birlikte inşa edilirler. Demokrasi, politik olanın temelidir"
(Negri, 2011a: 20).
zorundadır ve bu yapısı onun klasik olarak anlaşıldığı biçimde bir güç devri
bir güç, özgürlük ve hak artımıdır. İki kişi bir araya gelip güçlerini birleştirirse,
olduklarındakinden daha fazla hakları olur; bu biçimde bir birlik oluşturanların sayısı
ne kadar çok olursa, beraberce daha fazla hakka sahip olurlar. (Spinoza, 2008)
değil, daha ziyade ileri bir adımı, varlığın bütünleşmesini ifade eder: yalnızlıktan
çokluğa, kendinde ve kendisi için korkuyu ortadan kaldıran bir topluluğa geçiş.
Demokrasi, kendi gücünün ifadesi olarak her bireye ait olan ve asla devredilemez
olan doğal haktan itibaren gelişen bir demokrasidir; yalnızca korkuyu elemek için
89
değil, aynı zamanda özgürlüğün daha üstün bir biçimini inşa etmek için bir araya
sadece işçileri değil, bilişsel bir üretime dahil olan herkesi aldığından hiç bir grubu
biçimi olarak kabul edilemez, çünkü herkesin çoğulluğunu bir üniter hükümdar
90
iki yönlüdür. Askeri egemenlik savaşlarla ve nükleer silahlarla ölüm üzerinde tam bir
çıkılabilir, yani asla tam anlamda mutlak olamaz. Ekonomik alanda da sermayenin
Modern egemenlik anlayışının bizi karşı karşıya bıraktığı iki seçim, yani ya
üretme gücü egemenliğin asalak niteliğini gözler önüne sermiştir. Bu durumda artık
yeterlidir.
91
Çokluk biyo-politik üretim sayesinde kapitalizmin endüstriyel çağına ait olan
dışarıdan bir düzenleyici güç gereksinimini aşmıştır. Toplumsal alana ait bütün
imparatorluk aracılığıyla topluma eski düzeni yaratan bir baskı aracına dönüşmüştür.
Küresel savaş durumu küresel boyutta bir olağanüstü hal ortamının yaratılmasına
üretiminin korunması üzerine kurulu olan eski ölçüm kriterlerini öfkeli bir biçimde
yeniden devreye sokma girişimidir" (Negri, 2013: 64). Çokluk içerisinde barındırdığı
imparatorluğun kendisini var ettiği müdahale alanları olan savaşlara karşı bir
92
hedeftir. Bu gerçekleştikten sonra herhangi bir program olmaksızın biyo-politik
93
III. BÖLÜM
birbirini takip eden iki ayrı dönemselleştirmeye tekabül etmektedir. Buna karşılık bu
iki ayrı siyasal teknoloji arasında bir çelişki yoktur, birisinin yerini diğeri almaz,
disiplin mekanizmalarıyla iç içe geçmiştir ve 18. yüzyılın sonu 19. Yüzyılın başına
denk gelen dönemde ortaya çıkmış -Foucault'nun analiz ettiği süreç göz önüne
alındığında- görece kısa bir döneme işaret etmektedir. Buna karşılık filozofun
zaman önemini korumaya devam etmiştir. Baskı terimleriyle daha yakın temas
araştırmacılar tarafından daha kolay kavranabilmiş ve her daim önem verilen bir
94
her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Biyo-politika kavramına yönelen
odaklamışlardır.
onlar üzerinde sadece bir ölüm iktidarı işletme yoluyla gerçekleşmez. Verimliliğin
kullanmalarının yeterli olduğu bir dönemdi. Buna karşılık 18. yüzyıla gelindiğinde
95
kapitalizmin doğuşu ve değişen üretim ilişkileri bireylerin sadece itaat etmelerini
gelişimini hedefleyen iktidar artık ölüm üzerine bir iktidar olmaktan çıkıp yaşamın
tamamını kapsayan bir iktidara dönüşmektedir. "Hayatın tarihe girişi, insan bedeni
hakkında tıbbi ve bilimsel bilginin artışının yanı sıra 18. yüzyıldaki tarımsal üretimin
döneme oranla bireylere daha özgür bir ortam sağlamakta, iktidar da salt olumsuz
etmekteydi. Yasaya her karşı geliş krala ve onun otoritesine bir başkaldırı olarak
iktidar ilişkisinde bireye daha fazla hareket imkanı sağlamaktadır. Bireye yönelik
pratiklere bırakmıştır.
96
Buna karşılık bu özgürleşme görece bir özgürlüktür ve disiplinler geliştirilen
Üretim alanları ele alındığında disiplinler kapitalizm ile birlikte bir önceki
üretim sisteminden farklı olarak üretim mekanlarında bir araya gelen ve iletişime
zenginliğin ölçütü sahip olunan mallar olmaya başlamış, ayrıca mülkiyet sadece bir
sınıfa ait bir olgu olmaktan çıkıp toplumun tüm üyelerinin hakkı olmaya başlamıştır.
Burjuva sınıfı zenginliğini ve mallarını korumak, ayrıca yeni düzenin işlemesi adına
isteğin ifadesidir. Bunlara ek olarak işçilerin iletişim halinde olmaları ve bir araya
üretimi aksatmaları üretici sınıf adına büyük parasal kayıplara yol açtığından işçiler
97
kontrol altında tutmayı sürdürmekte, hatta gözetlenmedikleri anlarda bile kurallara
bilinir kılınması yoluyla onları iktidara tabi kılmayı amaçladığından hala baskıcı bir
karaktere sahiptir. Gözetim altında tutulan bedenler yasalara uymadıkları anda tespit
daha elverişli bir model oluşturmaktadır. Buna karşılık bu modelin özgürlüğe daha
fazla alan açtığı, bireysel beceri ve yaratıcılıklara, kişisel yeteneklere daha fazla bağlı
olduğu açıktır. Giderek daha kompleks bir biçim alan üretim ilişkileri üretim
konusunda kendisini geliştirmiş, bilgi sahibi, sağlıklı işçilere ihtiyaç duyduğu oranda
donanmaktadır.
18. yüzyılın ikinci yarısında ise nüfusun kolektif bedenine yönelen başka bir
98
Toplumsal beden üzerine kurulacak bir iktidar fikri, daha doğrusu bireysel
99
ve Stalinizmle özdeşleştirilmektedir. Bu müdahaleler bürokrasinin gelişmesini
100
sonucunu doğurmuştur. Bu tehlikeler yoksulluk, uyuşturucuyla mücadele veya terör
müdahalesi meşrulaştırılmaktadır.
bulunan üretim ilişkileri ile beraber ele alınmasının devamı niteliğindedir. Hardt ve
101
makine gibi. Aslında tarihin sadece şimdiki zamanın tarihi olarak düşünülmesine
odaklanmış bir iktidar analizi gözlemlenmektedir. Bir sonraki döneme ait biyo-
meydana getirmiştir.
102
esneklik yönündeki ilerlemenin önünde bir engel oluşturmaya başladı.
Kontrol toplumuna geçiş kimlikte sabitlenmiş değil, melez ve değişken
bir öznellik üretimi içerir" (Hardt ve Negri, 2012: 332).
maddi olmayan malların üretimine geçiştir. Böylece fabrika merkezli maddi mal
üretimi son bulmasa bile baskın eğilim olma özelliğini kaybetmiş, yerini maddi
olmaktadır.
kılmaktır.
103
Biyo-politik üretim biyo-iktidar mekanizmalarının fabrika gibi alanlarda
üretim hali hazırda fabrika gibi sınırlı mekanlarda gerçekleşmemekte, mekansal bir
işlemektedir. İmajların ve fikirlerin üretimi ise belirli bir mekana ihtiyaç duymayan
niteliğe sahiptir. Böylece birinci bölümde ele alınan disiplin mekanizmasının üretimi
çalışanlarına oyun alanlarından dinlence alanlarına kadar pek çok imkanı aynı
104
imkanı tanımakla övünmektedir. Kısıtlamaların aksine bu geliştirmeler maddi
üretim etkinliği son bulmakta ve insanlar geri kalan zamanın kontrolünde serbest
edilmesi bu saatler içerisindeki her eylemin zamansal olarak tek tek belirlenmesini
insanın bütün hayatını ve zamanını kapsayan bir üretime dönüşmesi yaşamın tüm
105
"Kapitalist üretimin ağırlık merkezi artık fabrika içinden fabrika
duvarlarının dışına kaydı. Toplum bir fabrika haline geldi ya da
kapitalist üretim öyle yaygınlaştı ki bütün toplumun emek gücü
kapitalist kontrolün içinde özümsenmeye başladı. Sermaye giderek
bütün üretici kapasitelerimizi, bedenlerimizi ve zihinlerimizi, iletişim
kapasitemizi, zekamızı ve yaratıcılığımızı, birbirimizle girdiğimiz
duygusal ilişkilerimizi ve daha fazlasını sömürüyor. Hayatın kendisi işe
koşulmuş durumda" (Hardt ve Negri, 2013: 19-20).
sergilediği kabul edilecektir. Fakat bu, bütün hayatı kapsayan bir disiplinler toplamı
anlamına değil tam tersine üretim ilişkileri içerisinde olanlar tarafından bütün hayatın
106
üreticilere geçmesi de disiplinci sistemden denetim sistemine geçilmesi anlamına
gelmektedir.
salt tek bir kişi tarafından üretilemeyeceğinden ve özneler arası bir iletişimi ve
gerçekleşmesi olası zarar verici eylemlerin önüne geçilmesiydi. Bu iki üretim biçimi
107
tamamen nüfuz etme noktasına, bireyleri eylemlerinin bütünlüğü içinde
ele alma ve örgütleme noktasına erişememişti" (Hardt ve Negri, 2012:
45).
genel olarak Foucault çözümlemesinde aşırı bir yer kapladığı ve fazla abartıldığı
Toplumsal yaşamı organize eden güç artık iktidar değil üretimi yapan çokluktur. Bu
anlamda iktidar toplumsal yaşam için gereksiz bir hale gelmiştir. Buna karşılık
politik üretime karşıt olarak konumlanarak onun üretimini ele geçirmeyi hedefleyen
108
3.2. Biyo-İktidarda İçsellik Dışsallık Sorunu
üzerinden, Marksizmde ise iktidarı elinde tutan bir sınıfın, yani burjuvazinin, varlığı
üzerinden sağlanmaktadır. Bu anlayış iktidarın bir kişi veya sınıf tarafından sahip
Çoklu noktalardan hareket eden ve Foucault'nun 'iktidar her yerdedir' sözü ile
özdeşleşen bu analiz, iktidarın topluma dışsal bir konuma yerleşmesini imkansız hale
getirmektedir. Toplumun her alanına yayılan çoklu iktidar ilişkileri ve her bir bireyin
iktidarın hem nesnesi hem de öznesi oluşu, onun bizzat toplumun içinde, bireysel
109
"İktidar, başkasının davranışımı fiziksel olarak yönetme kapasitesi,
insanları elleri kollarıyla uygun adımda yürütmek değildir. İktidar, en
gündelik ve en iyi paylaşılan şeydir; ailede, iki sevgili arasında,
büroda, atölyede ve tek yönlü sokaklarda iktidar vardır. Milyonlarca
küçük iktidar toplumun dokusunu oluşturur; bireyler ise tezgahtaki
kumaştır" (Vayne, 2014: 119).
İkinci temel nokta ise bir çoğulluk, dolayısıyla stratejiler arası ilişkiler olarak
ele alınan iktidarın analizine yöneliktir. Bireyler arası ilişkilerde ortaya çıkan
iktidarın analizi için farklı bir metoda ihtiyaç duyulmaktadır. "[İ]ktidar bir ilişkiyse,
o zaman iktidar yalnızca edimde vardır, somut olarak kendini gösterdiği, etkiler
yarattığı, kararlar içerdiği için vardır; öyleyse iktidarı analiz etmek isteyen kişiler
olarak kendimize sormamız gereken soru, iktidarın nasılına ilişkin bir sorudur..."
110
Hardt ve Negri'nin iktidar kavrayışına göre küresel ölçekli düzenleyici bir güç
etkin bir tavır sergilemez. Zira bireyler özgür oldukları oranda yaratıcı olacaklardır.
veya disiplinlerin insanlara dayattığı çalışma artık çalışma etiği ile özdisipline
toplumun tüm kesimlerini içerisine alıp yutmuştur. Taşeron şirketler bütün çalışma
yoksul işsiz bir grup olmaktan çıkıp bir üretim figürü haline gelmiştir.
111
ulaşmıştır. Düzenlemelerin bu değişiminin nüvelerinin aslında Foucault'nun
kendisini dışa vurduğu en temel biçim terördür. Terör sınırlar üstü bir şekilde tüm
dünyasında giderek önem kazanırken maddi malların üretimi emek gücünün daha
getirmektedir çünkü daha önceki bölümlerde de ele alındığı gibi üretim sadece
anlamda bir temizlik ve ırkın gücünü yükseltme anlamına sahiptir fakat bu sefer bu
112
oluşturmakta ve farklı coğrafyaları bu düzenlemeler aracılığıyla imparatorluğun
yürütülmektedir. Foucaultcu anlamda bir ırkın kendi içerisine yönelen devlet ırkçılığı
Üretme gücünden yoksun vampirik bir rejim olarak tanımlanan imparatorluk topluma
dışsal bir konumda yer alır ve müdahalelerini bu konumdan dayatır. Buna karşılık
demokratik bir şekilde işler. Hardt ve Negri'nin çalışmalarından üretici olanın sadece
113
çokluğun biyo-politik üretimi olduğunu, buna karşılık imparatorluğun sadece bu
olduğunda, bunun nedeni onun kendi kuvveti değil, onun çokluğun emperyal iktidar
direnişin aslında iktidara öncel olduğu söylenebilir" (Hardt ve Negri, 2012: 358).
kavramıyla beraber ele alan düşünürlere göre biyo-iktidar kendi başına bir eylem
hiçbir şey üretmez. Ontolojik açıdan bakılırsa, emperyal komuta saf olarak olumsuz
ve edilgendir" (Hardt ve Negri, 2012: 358). Foucault ise bu ikisi arasında böyle bir
bağlantı olmadığını iki sürecin girift bir şekilde ilerlediğini düşünmektedir. İktidar
pratiklerini, vb. yaratan iktidarın mı ilk olarak belirdiğini sormaktan daha yanlış bir
114
kavramının günümüz küresel iktidarında nasıl işlediği sorusunun cevabı olarak ele
alınabilir. Dünyanın her yerinde devam eden savaşların artık savaş değil birer polis
müdahalesini andırması onun devlet ırkçılığı kavramında olduğu gibi artık ırklar
arası bir savaş olarak ortaya çıkmaması ve bir ırkın içerisindeki belirli bir unsura
etmektedir.
Foucault felsefesinde ölüm üzerinde söz sahibi olan iktidar modelinin biyo-
politik iktidara dahil oluşu devlet ırkçılığı kavramıyla birlikte mümkün olmaktaydı.
gelen bir toplu yok etme mücadelesi anlamına gelirken, başka bir ulusa yönelmeyip
yok olmaktadır. Savaş iç politikanın ve siyasetin bir aracı haline geldiğinde onun
devlet sınırları içerisinde ele alınırken Hardt ve Negri felsefesinde ulus-üstü bir
biçimde kendini göstermektedir. İki sistem arasında değişen şey ise iktidarın
115
ölçeğidir. Foucault çözümlemeleri küresel boyutlarda ele almamıştır, buna karşılık
görünmektedir.
116
"Devlet, ya da devlet aklını hedefleyen yönetim, dış ilişkilerinde, yani
diğer devletlerle ilişkilerinde kendisine nispeten sınırlı hedefler koyar.
Bu da, diğer devletlere göre emperyal bir statüye ulaşmak, hem tarih
kapsamında hem de tanrısal olarak belirleyici bir rol oynamak isteyen
Orta Çağ'da yönetici ve hükümdarların kendilerine çizdikleri ufuk,
proje ve amaçlardan çok farklı bir durumdur. Zira devlet aklıyla
beraber devletin belli çıkarları olduğu ve onları mutlak surette
koruması gerektiği algısına geçiliyor, fakat bunun ucunda, son noktada
mutlak ve küresel bir İmparatorluğun birleştirici konumuna ulaşmak
gibi bir amaç yok" (Foucault, 2015.b: 8).
İmparatorluk içerisinde yer alan her devlet bu birlikteliğe bir şekilde yarar
sağlamaktadır ve sisteme katılış zor yoluyla değil bu ortak çıkar yoluyla sağlanır. Bu
ırkının sağlığını kontrol etmeye dönük hamleler yapmaktadır. Savaşlar artık ulus-
devletler arasında değil imparatorluğu oluşturan bütün unsurların katılımıyla bir ulus-
gerçekleştirilmektedir.
117
Buna karşılık imparatorluğun bu uzamsal genişlemesinin onun etkin bir
düşmektedir.
bir arada demokratik işleyişi ve üretimin biyo-politik karakteri onun salt üretimle
sınırlı kalmayıp aynı zamanda siyasal bir aktör olarak da ortaya çıkabileceğini
göstermektedir. Bu anlamda biyo-politik üretim tarihte ilk kez dünya çapında bir
Foucault'nun ele aldığı şekilde devletler arası bir çıkarlar kesişimi değil üretimin
118
sürecine model teşkil etmenin ötesine geçer ve bizzat siyasal karar alma
süreci haline dönüşür" (Hardt ve Negri, 2011a: 353).
toplumsal yeniden üretim sorununu ve üstyapı denen yapının bütün öğelerini maddi
temel yapı içine taşımaya ve bu alanı yalnızca ekonomik terimlerle değil, aynı
Buna göre iktidar sadece bir sınıfın diğer sınıf üzerinde uyguladığı tahakküm
değildir ve bireyler arası ilişkilerin olduğu her yerde iktidar ilişkisi de vardır. Hardt
çokluğu oluştururken onun içerisine sadece işçileri almamış, bunu bir ekonomik sınıf
politik olarak ezilen grupları da alarak onların da çokluğa dahil edilmesi gerektiğini
119
İmparatorluk küresel düzlemdeki müdahalelerini ekonomi üzerinden
şekillendirmemekte, bunlar çoğu zaman kültür, ırk, etnik köken gibi kavramlar
muhatapları kimi zaman belirli bir deri renginden, etnik gruplara, cinsel tercihleri
siyasal mücadele arasındaki eski ayrım, sınıf ilişlerini anlamamız önünde bir engel
haline gelir artık. Sınıf, aynı anda hem siyasal hem ekonomik olan, biyo-politik bir
kavramdır" (Hardt ve Negri, 2011a: 119). Ortak hareket eden tekilliklerin tamamı
çokluk kavramına dahil edilebilir ve bu noktada ezilen tüm gruplar iktidara karşı
120
3.5. Demokrasi ve Çokluk
ile Negri, Foucault'yu 'yapısal bir epistemoloji' ve değişmez bir biyo-politika kavramı
oluşturmakla itham ederler. İkilinin okumasına göre Foucault ilgisini tepeden tırnağa
takdirde iktidar kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Küresel bir demokrasi için ihtiyaç
yeni bir yol haritası çizmeye gerek duymamışlardır. Böyle bir girişimin çokluğun
121
konuşan herkesi, peygamberleri ve yasa koyucuları susturmayı
başaracak bir karmaşıklık içinde göstermeyi deniyorum. Ancak o
zaman sorunun karmaşıklığı insanların yaşamıyla arasındaki bağ
içinde ortaya çıkabilir; ve sonuç olarak, somut sorunlar, güç durumlar,
isyan hareketleri, düşünceler ve tanıklıklar dolayımıyla ortak bir
gelişimin meşruluğu ortaya çıkabilir" (Foucault, 2005: 308).
politik bir program koymaktan çekinseler bile Foucault'nun bıraktığı yerden devam
iktidar anlayışından hareket ederek işçi sınıfının yerine çokluk kavramını koyarak
"Şu ana kadar her tür gerçek demokrasi mefhumunun altını oyan
siyasal egemenlik ve bir'in iktidarı, gereksiz olmanın ötesinde imkansız
hale geliyor. Egemenlik, 'bir' efsanesinden beslendiği halde, her zaman
için yönetilenin rızasından ve itaatinden temellenen bir ilişkiydi. Ancak
bu ilişkinin dengesi yönetilenin lehine değiştikçe ve yönetilenler
toplumsal ilişkileri otonom bir biçimde üretme kapasitesine kavuşup bir
çokluğa dönüştükçe, üniter hükümdar giderek lüzumsuzlaşıyor.
Çokluğun otonomisi ve ekonomik, toplumsal ve siyasal öz-örgütlenme
kapasitesi, hükümdarın rolünü ortadan kaldırıyor. Siyasetin yegane
alanı olmaktan çıkan egemenlik, aynı zamanda çokluk tarafından
siyasetten de kovuluyor. Nihayet çokluğun kendini yönetmesiyle birlikte,
demokrasi mümkün hale geliyor" (Hardt ve Negri, 2011a: 355).
beden olarak ele alınmasına karşılık çokluğu canlı bir et olarak ele almaktadırlar.
Toplumsal beden benzetmesinde toplumda her kesimin ayrı bir rolü bulunmaktadır
her zaman bir yöneten ve iktidar olmak zorundadır. Buna karşılık çokluk böyle bir
karşıtlığı kabul etmez. Biyo-politik üretimle birlikte iktidar topluma dışsal olan,
122
kendisini zorla dayatan ve çokluğun üretici gücünü sömüren bir yapıya dönüşmüştür.
biyo-iktidar derken de, bu biyo-politik aklın ve genel olarak bütün hayatın kontrol
123
SONUÇ
çıkarak yeni bir iktidar anlayışı ortaya atmıştır. Bu anlayışa göre iktidar klasik
kavrayışın tersine toplumsal ilişkilerin içerisinde bireysel ilişkilerde var olan bir
şekillenmektedirler.
işlediğinden nesnesi bedenlerdir. Buna karşılık biyo-politika bir bütün olarak canlı
Buna karşılık bu iki mekanizma arasında bir çelişki yoktur ve birlikte işlerler. Biyo-
belirli bir tutarlılık sağlayacak olan tamamlayıcıdır. Buna karşılık biyo-politika tek
tek bireyleri değil bütün bir nüfusun denetimi hedeflediğinden yaşamı ilgilendiren
124
yasaklayan ve sınırlar çizen bir tanımlamasından ziyade hayatın tamamını kaplayan,
faydalandıklarını sık sık belirten bu iki düşünür onun kavramlarını güncel üretim
gereksiz, hatta biyo-politik üretimin verimliliği için zararlı hale gelmişlerdir. Maddi
olmayan emek fikirlerin, imajların, problemlerin çözümü vb. toplumsal olan pek çok
müdahaleleri anlatmak için kullandığı devlet ırkçılığı kavramının burada farklı bir
125
şekilde yeniden kullanıldığı söylenebilir. İmparatorluğun egemenlik sınırlarının
üzerinde yürütülmektedir.
değiştirmektedir. Endüstriyel üretim sisteminde üretici güç olarak beliren işçi sınıfı
mekanizmasını barındırdığı ve pek çok ilişki tarzının içerisinde yer aldığı tezinden
beslendiği söylenebilir.
sunmaktadır. Böylece bu iki düşünür Foucault iktidara karşı bir alternatif arayışlarını
126
ÖZET
dönüşmektedir.
127
ABSTRACT
differences in political thought of Foucault and Hardt & Negri by following the
concept of bio- power and bio politics. The differences which are created in the
analysis of power by the concept of bio-power and bio- politics that is as two
concepts will also be assessed within the relations of production and the concept of
liberalism. Then, through Hardt and Negri, evolving production and sovereignty
relations of these concepts and the positions of these concepts in the contemporary
political system will be examined. It will be shown that the concept of bio- power
that aims the discipline of individuals and the concept of bio- politics as control of
population in Foucault thought position as oppose to each other with that in Hardt
and Negri’s thought. While the concept of biopolitical production is used to express
the changing feature of production, the power that aims to control and exploit this
128
KAYNAKÇA
Norgunk Yayıncılık.
FOUCAULT, Michel, (1991), Discipline and Punish: The Birth of The Prison,
Ayrıntı Yayınları.
129
FOUCAULT, Michel, (2010), Cinselliğin Tarihi, (Çev. Hülya Uğur Tanrıöver),
University Press
130
KOYUNCU, Emre, (2016), "Foucault'nun Siyaset Felsefesinde Biyopolitikanın
KESKİN, Ferda, (2005), "Özne ve İktidar", Özne ve İktidar içinde, İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Yayınları.
NEGRİ, Antonio, (2006b), "Foucault Between Past and Future", Ephemera, trans.
http://www.ephemerajournal.org/sites/default/files/6-1negri.pdf (19.12.2016)
NEGRİ, Antonio, (2006), Porselen Yapımı: Politikanın Yeni Bir Grameri İçin,
131
NEWMAN, Saul, (2006), Bakunin'den Lacan'a, (Çev: Kürşad Kızıltuğ), İstanbul:
Ayrıntı Yayınları.
REVEL, Judith, (2006), Michel Foucault: Güncelliğin Bir Ontolojisi, (Çev: Kemal
AMIR, Samin, (2014), "Contra Hardt and Negri", Monthly Review, November
2014, s.25-36.
VEYNE, Paul, (2014), Foucault: Düşüncesi Kişiliği, (Çev: Işık Ergüden), İstanbul:
132