Professional Documents
Culture Documents
Ahmet Davutoğlu - Stratejik Derinlik PDF
Ahmet Davutoğlu - Stratejik Derinlik PDF
Ahmet Davutoğlu
GİRİŞ ı
1. K I S I M
ı. Bölüm
2. Bölüm
Stratejik Teori Yetersizliği ve Sonuçlan 45
i. Türkiye’nin Güç Unsurlarının Yeniden Yorumlanması 45
II. Stratejik Teori Yetersizliği 47
1. Kurumsal ve Yapısal Arkaplan 48
2. Tarihî Arkaplan 52
3. Psikolojik Arkaplan: Bölünmüş Benlik ve Tarih Bilinci 59
3. Bölüm
L I . K I S 1M
TEORİK ÇERÇEVE: KADEMELİ STRATEJİ VE HAVZA POLİTİKALARI
1. Bölüm
Jeopolitik Teoriler: Soğuk Savaş Sonrası Dönem ve Türkiye 97
I. Mekan İdraki, Coğrafî Tanımlamalar ve Haritalar 97
M. Jeopolitik Teoriler ve Küresel Stratejiler 102
III. Soğuk Savaş Sonrası Dönem ve Jeopolitik Boşluk Alanları 109
IV. Türkiye’nin jeopolitik Yapısının Yeniden Yorumlanması 115
2. Bölüm
Yakın Kara Havzası
Balkanlar-Ortadoğu-Kafkaslar 119
i. Tarihî/Jeopolitik Zorunluluklar ve Balkanlar 120
II. Asya’ya Açılan Kapı ve Kafkaslar 124
III. Kaçınılmaz bir Hinterland: Ortadoğu 129
IV. Yakın Kara Havzasındaki Sınır Esneklikleri ve
Komşu Ülkelerle İlişkiler 143
3. Bölüm
Yakın Deniz Havzası
Karadeniz, Doğu Akdeniz, Körfez, Hazar 151
I. Tarihî Arkaplan 151
II. Soğuk Savaş Dönemi ve Türkiye’nin Deniz Politikaları 154
III. Soğuk Savaş Sonrası Dönem ve
Yeni Deniz Stratejisinin Unsurları 158
1. Karadeniz Havzası ve Bağlı Su Yolları 159
2. Avrasya’nın Stratejik Düğümü: Boğazlar 161
3. Doğu Akdeniz Havzası: Ege ve Kıbrıs 169
4. Basra Körfezi ve Hint Havzası 180
5. Hazar Havzası 181
4 . Bölüm
III. KISIM
UYGULAMA ALANLARI:
STRATEJİK ARAÇLAR VE BÖLGESEL POLİTİKALAR
1, Bölüm
3. Bölüm
s. Bölüm
Avrupa Birliği: Çok Boyutlu ve Çok Düzlemli Bir İlişkinin Tahlili
I. Diplomatik/Siyasî İlişkiler Düzlemi 503
II. Ekonomik/Sosyal Analiz Düzlemi 509
III. Hukukî Analiz DUzlemi 514
IV. Stratejik Analiz Düzlemi 517
1. Küresel Boyut 518
2. Kıtasal Boyut 521
3. Bölgesel Boyut 523
4. İkili Bir Stratejik Anaüz Örneği: Tarihî Derinlik ve
Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türkiye-Almanya İlişkileri 527
SONUÇ 551
İNDEKS 565
Uluslararası ilişkiler alanını da bünyesinde barındıran sosyal
nitelikli çalışmalar temelde beş boyutludur: Tasvir (betimleme),
açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirme. Tasvir boyutu
İncelenen nesneyi görüldüğü şekliyle resmetmeye dayanırken,
açıklama boyutunun temel hedefi, yaşanan bir sürecin ya da göz
lenen bir olgunun görünen dinamiklerini sebep-sonuç ilişkileri
çerçevesinde ortaya koymaktır. Tasvir ile açıklama arasındaki bağ
lantı, tutarlı bir kavramsallaştırmayı gerekli kılar. İncelenen olgu
nun sıradan bir tasviri günlük kullanımdaki kelimelerle basit bir
düzeyde yapılabilecekken, bu tasvirin açıklama düzeyine taşın
ması mutlaka özgün bir kavramsal çerçevenin geliştirilmesine
bağlıdır. Temelde bilimsel bir tasvir ve açıklama çabasını sıradan
bir gözlemden ayıran fark da sağlam ve tutarlı bir kavramsallaştır
ma çerçevesinin kullanılmış olmasıdır. Özellikle sebep-sonuç iliş
kilerini açıklama çabasını bir sonraki sürece ya da diğer olgulara
bağlayacak olan temel şart da bütün bu olgular ve süreçler için ge
çerli bir araç olarak kullanılabilecek bir kavram setinin oluşturul
masıdır.
Açıklama boyutuna derinlik kazandıran anlama boyutu ise ol
guların bir süreç mantığı içinde kavranabilmesini gerekli kılar.
Açıklama, incelenen olgular arasındaki sebep-sonuç ilişkisini tes-
bit, anlama ise zihinsel imgelerimizle incelenen olgunun gerçekli
ğine nüfuz edebilme çabasıdır. Bu ise tutarlı ve sistematik bir so
yutlama işlemini gerektirir. Soyutlama işleminin olmazsa olmaz
şartı olgudan zihinsel sürece, zihinsel süreçten olguya geçişi sağla
yabilmesidir. Anlama boyutu, bu karşılıklı geçişlerin sağlıklı yapıl
masını sağlayan bir soyutlama işlemi ile güç kazanır.
Bir kıyas ile ortaya koymak gerekirse görüneni açıklamak bir
S tr a te jik D e r in lik
konumun tek tek bunalım alanları üzerindeki etkisi ile ilgili açıkla
yıcı sonuçlara ulaşmak güçtür.
Mesela bu tanıma yeni boyutlar ekleyerek "Türkiye bu asrın ba
şında Avrasya üzerinde egemen olan sekiz çok-uluslu imparator
luk yapısından (diğerleri Ingiltere, Rusya, Avusturya-Macaristan,
Fransa, Almanya, Çin ve Japonya’dır) birini oluşturan Osmanlı
Devleti’nin mirası üzerinde kurulmuş modern bir ulus-devlettir”
diye bir tasvir yapıldığında Türkiye’yi benzer bir çok ülkeden tefrik
etmeyi sağlayacak tarih! bir kriter barındıran ve bu yönüyle açık
layıcı çerçevelere zemin teşkil edebilecek bir tasvir yapılmış olur.
Yine mesela "Türkiye dünya anakıtası üzerindeki ana jeopolitik
kuşakların etkileşim alanında bulunan modern bir ulus devlettir”
dediğimizde tefrik edici niteliğiyle açıklama boyutunun önünü
açan bir tasvir yapılmış olur. Bu tasvirlerden birincisi jeokültürel
ve tarihî, İkincisi ise jeopolitik bir kavramsallaştırmayı beraberin
de getirir.
- Bu tasvirler, barındırdıkları kriterler ve kavram araçları ile tek
tek bunalım alanları ile ilgili açıklayıcı cevaplara zemin teşkil et
meye başlarlar. Mesela Türkiye'nin niçin Bosna, Kafkasya ve Orta
doğu'daki bunalım alanlarına bigâne kalamadığı ve kalamayacağı
sorusu bu tasvirlerden hareketle açıklayıcı cevap çabalarının önü
nü açabilir. Denilebilir ki, tefrik edici ve özgün unsurlar barındır
mayan tasvirler açıklama boyutuna geçebilmeyi sağlayacak m eto
dolojik araçlar sağlayamaz.
Dikkat edilirse her iki tasvir biraraya getirildiğinde tekil olayla
rın sebep-sonuç ilişkilerini göstermeye çalışan sıradan bir açıkla
ma çabasının ötesinde Türkiye ile ilgili zaman ve mekan derinliği
barındıran kapsamlı bir anlama çerçevesi oluşmaya başlamakta
dır. Zaman ve mekan derinliğine doğru başlayan bir süreç kaçınıl
maz bir şekilde soyutlama işlemini devreye sokar. Kısa bir tanım
ile ortaya koymak gerekirse; anlamak zaman ve mekan derinliğine
nüfuz etmek ve bu derinlik ile zihinsel imajlar arasında bir tür irti
bat kurmakla başlar.
Anlamlandırma çerçevesi ise bu mekan ve zaman derinliğine
nüfuz etmekle kalmaz; getirdiği teorik çerçeve ile bu derinliğe ye
ni anlam boyutları katar. Mesela cari tarih ve coğrafya paradigma
larını sorgulayarak Türkiye'nin özgün konumunu tanımlamaya
çalışmak böylesi bir anlamlandırma çabasının teorik çerçevesini
ortaya koymaya başlamak demektir.
| S tra te jik D erin lik
ile sadece diğer iki yaklaşımca risk unsuru gibi görünen kendi
dinamizmlerini bir güç oluşturma kanalına akıtmayı bilmekle kal
mazlar, aynı zamanda uluslararası dinamizmin dengeye dönüş
mesi sürecinde belirleyici olabilen bir strateji performansı da gös
terebilirler. Bu çerçevede birinciler vakit kazanmaya ve dinamizmi
geçiştirmeye, İkinciler dinamizmin sarhoşluğunda vakti unut
maya yönelirken, üçüncüler vaktin her anını geleceği şekillendir
me potansiyeli taşıyan bir büyük değer olarak telakki ederler ve
hakkıyla değerlendirilmeden geçen her anı kaçırılan bir büyük fır
sat olarak görürler. Birinciler kendi toplumsal potansiyellerini
kontrol altında tutmaya, İkinciler kendi toplumları ile yaban
cılaşarak küresel trendlerin trenini kaçırmamaya çalışırken, üçün
cüler kendi toplumları ile tarihî bir yürüyüşe çıkmış olmanın
kararlılığı içinde toplumun kendi bünyesinde barındırdığı her
dinamik unsuru gerektiği anda ve gerektiği şekilde kullanmaya
çalışırlar. Birinciler kendi yerel varoluş alanlarını korumaya, İkin
ciler yerel varoluş alanlarından koparak mümkün olduğunca
çabuk bir zamanda küresel varoluş alanlarına ulaşmaya çalışırken,
üçüncüler kendi yerel varoluş alanları ile küresel varoluş alanları
arasında yeni bir anlamlılık ilişkisi kurarak gelecek nesillerini
tarihte onurlu birer özne kılacak zemini hazırlamaya çalışırlar.
Birinciler kaosun anaforundan korunmaya, İkinciler bu anafora
kapılmaya çalışırken, üçüncüler kaostan kozmosa geçişin aktör
leri olmaya gayret ederler.
Bu çerçevede Türkiye de tarihin önemli yol ayrımlarından
birinin önünde durmaktadır. Türkiye'nin kendi tarih ve coğrafya
derinliğini rasyonel bir stratejik planlama ile bütünleştirebilmesi
bu çift yönlü dinamizmin bir atılım potansiyeli haline dönüşebil
mesine imkan tanıyacaktır. Gerek Türkiye'nin kendi iç dinamiz
minin, gerekse uluslararası ilişkilerdeki küresel, kıtasal ve bölgesel
ölçekli dinamik unsurların tasvir, açıklama, anlama, anlamlandır
ma ve yönlendirme boyutları ile bir bütün olarak incelenmesi,
Türkiye'de hissedilen stratejik teori eksikliğinin giderilmesini ve
alternatif bakış açılarının ortaya konabilmesini sağlayacaktır.
* * *
GUç Parametreleri ve
I Stratejik Planlama
ilk oluşturucu etkenleri arasında yer almıştır. ABD'yi bir süper güç
olarak tarih sahnesine çıkaran ana unsur da, 19. yüzyılda Atlan
tik'ten Pasifik derinliğine doğru sürekli genişletilebilen bir sınır
üzerinden hukukî/siyasî bir egemenlik aianı haline dönüştürüle
bilen jeopolitik ön-hat vizyonudur.
Bu kavramların İngilizce karşılıkları, semantik alan itibariyle
açıklayıcı nitelikler taşımaktadır. Sınırın karşılığı olan boun-
dary/territory1 kavramı, muhtevasından da anlaşılacağı gibi, ülke
leri bağlayan bir anlam taşımakta iken; bizim, jeopolitik ön-hat
olarak tanımladığımız, ilerleyen bölümlerde de kısaca hat olarak
kullanacağımız/ron tier kavramı toplumlârm yöneldikleri ön alan
ları ortaya koymaktadır. Stratejik belt kavramı ise hem sınırlayan
hem de egemenlik kaymalarına göre esneyebilen bir kuşak için
kullanılmaktadır.2 Bu çerçevede bir kıyas ile ortaya koymak gere
kirse ABD'nin Amerikan kıtası boyunca engin bir frontier vizyonu
oluşturabilmesi, bu devlete, kıtayı doğu-batı ve kuzey-güney isti
kametinde kesen jeopolitik kuşakları bir sınır bütünlüğü içinde
toplama imkanı vermişken3, Avrupa içindeki farklı ulusların stra
tejik zihniyet oluşumunda öngördükleri/hmf/er algılaması ile cari
cepheleşmelerin doğurduğu fiilî sınırlar arasındaki gerilim kıta-içi
savaşların kaynağını oluşturmuştur. Hukukî sınır {boundary} ile
jeopolitik hat (frontier) arasındaki bu farklılaşma bugün de Avras
ya jeopolitiğindeki dinamizmin ana sebebini teşkil etmektedir.
Iç egemenlik alanını tanımlarken aynı zamanda dış egemenlik
mücadelelerinin hukukî sınırlarını ortaya koyan sınırlar ile özellik
le yeni alanlara açılan ya da bir güç merkezi oluşturmaya başlayan
toplumların stratejik yayılım alanları ile ilgili algılamalarım yatısı-
mmu
1 Bu kavram ın jeopolitik açıdan taşıdığı özci anlam alanları için bkz. David B.
Knight, “People Together, Yet Apart: Rethinlcing Tenitory, Sovereignty, and
Id eııtities”, R eord erin g th e W orld: G eopu! i rical P erspectiv es on the 21st Cen.tu.ry
içinde, G eoıge J. D eınko andVVilliaııı B. YVood (ed.), fOxlord: VVcsrvicvv, lî)94j,
s. 71-86.
2 Jeopolitik kırılma alanları için kullanılan sh a tlerb ell: kavram ının bir örnek
uyarlanm ası için bkz. Saul B. Cohen, "G copolitics in the New VVorld Eıa: A
New Perspective on aıı 03d Disripline", R eord erin g th e W orld: G eo p o litica l
P ersp ecliv es on ıh e 2 1 s t C en tu ıy içinde, s. 32-35.
3 F ro n tier kavramı ve bu kavramın Amerikan tarihi içindeki algılanış biçim i için
!>k/.. VVaiter Prescott Webb, The Grent F ron tier, (Lincoln and London: IJniver-
; S tra te jik D e rin lik
nıml amal arı ile hukukî sınırlar arasında tabii bir ayrım yapmak
mümkün değildir. Bunun en tipik misali de Almanya'dır. Alman
ya’nın, tarihî Brandenburg ve Prusya bölgesi eksen olmakla birlik
te sürekli esneyebilen bir merkezî alan algılamasına sahip olması
ve bu algılamanın Germen akraba topluluklarının yaşadığı bölge
lere uzanan değişken bir jeopolitik/jeokültürel hat ile bir bütün
içinde düşünülmesi Almanya’nın son iki yüzyıl içindeki hukukî sı
nırlan ile bu stratejik algılama arasında onulmaz bir çelişki doğur
muştur. Almanya'nın sahip olduğu ve bu ülke stratejisyenlerince
çok sık kullanılan Mittellage (merkez konum) ’den kaynaklanan bu
durum Avrupa-içi stratejik çatışmaların odağını oluşturmuştur.
jeopolitik ve jeokültürel ön-hatlarla uyumlu hukukî sınırların
belirlendiği bölgelerde ve dönemlerde genellikle istikrarlı siyasî
ilişkiler doğmaktadır. Mesela, asırlar boyu süren Osmanlı-İran sa
vaşlarından sonra 1639‘da Kasr-ı Şirin Anlaşması ile oluşturulan
Osmanlı-İran sınırının bugüne kadar değişmeden ulaşabilmiş ol
ması tabiî bir jeopolitik hattın hukukî sınır haline dönüşmesinin
sonucudur. Buna karşılık sınırlar ile ön-hatiann çatıştığı ve ulusla
rarası sınırlar ile jeopolitik hatlar üzerinde farklılaşmaların doğdu
ğu durumlarda iki ya da daha çok siyasî aktörün etki alanı müca
delesine girdiği çatışma kuşakları oluşmaktadır. Bu durumun en
çarpıcı misali Türkiye ile Irak sınırı üzerinde son yıllarda yaşanan
bunalımlardır. Bu bunalımların kökeninde iki ülke arasındaki hu
kukî sınırın bölgenin jeopolitik ve jeokültürel yapısı ile uyumlu ol
maması yatmaktadır. Tarih boyunca bu hat üzerinde hiç bir kalıcı
sınırın görülmemiş olması da jeopolitik, jeokültürel ve jeoekono-
mik temelden yoksun sınırların bunalım kaynağı olmasına önem
li bir delil teşkil etmektedir. Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir
üzerinde süregelen mücadele de bu çelişkinin doğurduğu çatış-
maların bir başka çarpıcı misalini teşkil etmektedir.
Bu çalışmada sık sık geçeceği için tanımlanması gereken diğer
önemli bir kavram ise havzadır. Bir çok jeopolitik, jeokültürel ve
jeoekonomik hattın kesişerek oluşturdukları, iç stratejik bütünlü
ğe sahip bölgeleri havza olarak tanımlamaktayız. Alman jeopolitik
havzası, Rus step havzası gibi tanımlamalar bu ülkelerin coğrafî
konumlarının tabiî sonucu olarak ortaya çıkan geniş ölçekli Strate
ji/- motımn-a alanını vansıtmflktaHir.
S tr a te jik D e rin lik
tır. H üküm etlere bağlı olarak gidip gelen siyasî irade oluşum u hü
küm et-dışı faktörlerin devreye girmesi ile daha da girift bir hal al
mıştır. Nasıl fizikte ayrı yönlerde uygulanan güçler hareket ettiril
m ek istenen nesneyi ya hareketsiz bırakm akta ya da kararsız bir is
tikam ete doğru yönlendirm ekteyse, Türk dış politika yapım ı da
doksanlı yıllarda ritm ik ve harm onik özellikten uzak bir görüntü
sergilem iştir. Dış politika tercihlerindeki ani değişim ler stratejik
sürekliliği önem li ölçüde zaafa uğratmaktadır. D oksanlı yıllarda
Türkiye'nin dış ilişkilerindeki tek süreklilik arzeden unsur, dışişle
ri bakanlarının sürekli değişimidir. Bu da diğer unsur olan strate
jik planlam ayı derinden etkilemektedir. Etkin bir planlam adan
çok edilgen bir dalgalanm anın tesiri altına giren dış politika yapı-
mı iç tutarlılığını ve dolayısıyla dış itibarını yitirmektedir.
Bugün bu güç unsurları konusunda yapılan en ciddî hata sabit
güç unsurlarının dinam ik yorum lam asında atıl ve geç kalınm ası
dır. İdeolojik tercihler tarih ve kültür param etrelerini, Soğuk Savaş
dönem inde geçerli olan jeopolitik önkabuller coğrafya param etre
sini statik bir çerçeveye m ahkum kılmıştır. Dış politika yapım ında
önem li sapm alara yol açan statik yorum lam alar ve gecikm e de as
lında sabit ve potansiyel unsurların koordineli bir şekilde uzun dö
nem li bir stratejik bütünlük içinde ele alınam am ış olm asının bir
sonucudur. B u da bizi stratejik planlam a ve siyasî İrade yetersizli
ği problem leriyle karşı karşıya bırakmaktadır.
D oksanlı yıllara girerken kullandığımız iddialı dış politika söy
lem inin doksanlı yılların sonuna doğru gizli bir sukût-ı hayale dö
nü şm esinin tem el sebebi bu stratejik tutarlılık eksikliğidir. îkibinii
yıllarda ben zer sukût-ı hayallerin yaşanm am ası da dış politika ya
pım ındaki tem el unsurlar konusunda ortak bir stratejik teori ze
m ini geliştirilebilm esine bağlıdır.
1
■J
ye’ııin a ltern a tif strateji arayışlarını olumlu yönde çeşitlendirebi- i
îecek Önemli bir kaynak olacaktır. Bunun için de siyasi partilerin ^
kendi bünyelerini rutin güncel siyasetin ötesinde kalıcı ve uzun 1
d önem li çabalara zem in teşkil edecek şekilde yapılandırmaları ve -h
bir anlamda siyaset ve diplomasi okulu hüviyetine bürünmeleri 1
gerekmektedir. ^
iki aşırı ucu arasında tercih yapılm ıştır: Ya m utlak hakim iyet ya da
mutlak terk. Hakimiyetin kaybedildiği topraklar h em en terk edil
miş ve yeni hatları savunm a telaşı içine girilmiştir. Bu da mutlak
hakimiyet ile m utlak terk arasında kalan etki alanları oluşturma,
sınır hatlarını sm ır-ötesi diplom atik m anevralar ile koruma, kendi
stratejisini m erkez edinen koalisyonlar kurma, terkedilm ek zorun
da kalınan topraklarda kendi stratejisine yakın siyasî elit bırakm a,
büyük güçler arasındaki çıkar çatışm alarım kullanarak taktik m a
nevra alanı oluşturm a gibi ara taktik form üllerin geliştirilm esini
engellemiştir.
Bunun Osm anlı D evleti’nin son dönem indeki önem li istisn a
larından birisi II. Abdülham id’in takip ettiği söm ürgeler politika
sıdır. II. A bdülham id’in söm ürge M üslüm anları üzerinde etki kur
m ak suretiyle oluşturduğu sım r-ötesi faktörün büyük güçlerin Os
m anlI aleyhine yayılma politikalarını ne derece engelleyip gecik
tirdiği açıktır. Bu nedenledir ki, Abdülham id'in 33 yıllık idaresinde
93 Harbi dışında ciddî toprak kayıpları yaşanm am ışken bu ara for
m ülleri terkederek "ya m utlak hakim iyet ya da mutlak terk” politi
kasını tekrar hayata geçiren İttihat ve Terakki dönem inde kısa bir
süre içinde O sm anlı’m n büyük ölçekli bir güç olm a hususundaki
son dayanağı olan Balkanlar-O rtadoğu ekseni de kaybedilmiştir.
Bu iki aşırı uç arasındaki gidiş-gelişin bir sonucu olarak Os-
m anlı-Türk dış siyaset geleneğinin küresel stratejik ufku daralmış,
taktik opsiyonları azalmış, yakın bölge üzerindeki etkinliği devre
dışı kalmış ve iç siyasî çekişm eler ile dış tehditlerin yönlendirdiği
kısır bir döngü yaşanır hale gelmiştir. D aha da önem lisi dış p oliti
ka gereklilikleri İle iç siyasî kültür arasındaki uyum bir türlü sağla
nam am ıştır. Bu nedenledir ki iç siyasî kültürde hakim olan ideolo
jik söylem ve pragm atizm dış politika gerekliliklerini devre dışı b ı
rakmıştır.
Bu konu O sm anlı-Türk dış politikasının son yüz yıllık uygula
m alarından hareketle örneklen dirilebilir. Bu dönem deki Balkan
lar, Kafkaslar ve Ortadoğu politikaları m utlak hakim iyet ile m utlak
terk arasına sıkışmış bu taktik donukluğun en canlı misalleridir.
M esela Balkanların terkinden sonra O sm anlı-Türk dış siyasî gele
neğinin bu bölgeye yönelik ilgisi mutlak terkin tipik göstergesi sa
yılabilecek göçlerle sınırlı kalmıştır. Zengin doğal kaynaklara sahip
Stratejik Derinlik
kanlarda m utlak terkin sem bolü haline gelmiş olan göçler politi
kasının yerini alacak alternatif ara politikalar üretm ek zorundadır.
Bu ara politikaların tem elinde Balkanlardaki O sm anlı-tslam kül
türünün canlı tutulm asının yer alm ası kaçınılm azdır. Özellikle
Balkanlardaki O sm anlı bakiyesi iki tem el unsurun, yani Boşnak ve
Arnavutların, bağım sız devletler olarak varlıklarını sürdürme ç a
baları, bu tabiî m üttefikler ile Türkiye arasındaki ortak tarihi kül
tür bağı tem elinin desteklenm esini gerekli kılmaktadır.
Türkiye artık Balkanlar politikasını Balkan Savaşı faciasının acı
hatıralarının dokuduğu ve Soğuk Savaş param etrelerinin pekiştir
diği Doğu Trakya ve İstan bu l’u korum a psikolojisinden de sıyrıla
rak değerlendirm ek zorundadır. Yeni bölgesel şartlar içinde Doğu
Trakya ve İstan bu l’un savunm ası Doğu Trakya'ya konuşlandırıl
mış konvansiyonel birliklerden değil, Balkanlarda sımrlar-Ötesi
oluşturulacak etki alanlarının diplom atik ve askerî anlam da aktif
bir şekilde kullanılm asından geçm ektedir. Bugün Balkanlarda b ö l
gesel çapta dinam ik bir güçler dengesi yapılanm ası oluşmaktadır
ve bunun doğal sonucu olarak ara form ülleri esnek ve dinamik bir
tarzda kullanm a becerisi gösteren ülkeler etkinliklerini artıracak;
statik ve atıl kalan ülkeler ise bölge üzerindeki belirleyici nitelikle
rini kaybederek gittikçe yalnızlaşacaklardır.
M utlak Hakim iyet-M utlak Terk açm azı Kafkaslar için de büyük
ölçüde geçerlidir. Erzurum yaylasının kuzey ve doğusu ile irtib atı
m ızın fiilen kesildiği 93 H arbi’nden bu yana Kafkaslarda da b en z e
ri bir kader yaşanagelm iştir. O zam andan bu yana Osm anlı-Türk
dış politikasının en önem li m eselesi Rus-Sovyet yayılm acı strateji
sinin A nadolu’nun jeopolitik kilidi olan Erzurum yaylasının güney
ve b atısın a inişine engel olm ak şeklinde ortaya konm uştur. Bu ko
num un biri başarısızlıkla, diğeri başarı ile neticelen en iki önem li
istisnası olmuştur. Enver Paşa’mn m aceracı tutum u Allahuekber
D ağlan faciasını doğurmuş; Kâzım Karabekir’in Rusya içindeki
kargaşayı değerlendirerek gerçekleştirdiği harekat sonucunda ise
son iki asır içinde Kafkaslar istikam etindeki yegâne ilerleyiş sağ
lanm ış ve Kars-Ardahan hattı geri alındığı gibi Nahcıvan konusun
da belli garantiler elde edilmiştir. Bu iki m isalin ortaya çıkardığı
sonuçlar m acera ile basiretli ataklık arasındaki farkı ortaya koym a
sı bakım ından bugünkü dış politika yapım cılarına önem li bir tarih
dersi oluşturmaktadır.
Stratejik D erinlik
8 R.D. Laing, The Divided Self, H arm ondsw orth: Penguin, 1966.
S tra te jik D erinlik
Tarihî Miras ve
I Türkiye’nin Uluslararası Konumu
nitı uluslararası sistem içinde etkili bir şekilde kullanılm asına bağ
lı olduğunu düşünüyordu.1 Bu iki olgu arasındaki ilişki İslam cılığa
dayalı iç siyasî kültür ile uyumlu bir hale getirilmiş ve başta Hila
fet olm ak üzere siyasî kurum lar bu tem el politikaya ayak uydur
mak üzere yeni bir stratejik çerçeve içine oturtulmuşlardı.
İttihat ve Terakki dönem inde Türkçülük çerçevesinde yeni bir
hintedand tanım ı yapılmakla birlikte İslam Birliği fikri, söm ürgeci
liğe karşı taktik bir araç olarak kullanılmaya devam edilmiştir. İtti
hat ve Terakki liderleri, Osm anlı D ev letin in uluslararası sistem
içindeki yerinin ve gücünün söm ürgeci güçler karşısında sömürge
M üslüm anlarının ham isi konum undan kaynaklandığının farkın
daydı. Bunun için de bahsi geçen iki olgu arasındaki ilişkinin sü r
dürülm esine büyük özen gösterilmiştir. İngiliz söm ürge sistem i
nin iç bağlarının zayıflatılarak çökertilm esini tem el h ed ef olarak
benim seyen dönem in Alman stratejisinin bu politikanın sürdürül
m esinde Önemli bir etkide bulunduğunu da belirtm ek gerekir.
İttihat ve Terakki dönem inin dış politika tecrü besinin günü
m üze de ışık tutm ası gereken en önem li boyutu reel güç ile oran
tısız bir uluslararası konum arayışının taşıdığı risktir. İttihat ve Te
rakki liderlerini Osm anlı Devleti'ni I. Dünya Savaşma sokmaya
sevkeden tem el saik, yenilm ezliğine inanılan Alman askerî gücü
nün de desteğini alarak Pantürkizm eksenli milliyetçi ideallerle ani
bir stratejik sıçram a yaparak yepyeni bir uluslararası konum ka
zanm a hedefiydi. Savaşlar ya da geçiş dönem lerinde ani stratejik
sıçram a yapm a hedefine yönelen güçler, böyle bir planın uygula
m a safhasına konm asından önce m utlaka gerekli stratejik, psiko
lojik, siyasî, ekonom ik ve kültürel ön hazırlığın yapılmış olduğun
dan em in olm ak zorundadırlar. Sadece askerî güçle sağlanm ası
düşünülen sıçram alar karşı güçlerin doğurabileceği tehditlerden
kaynaklanan büyük riskler barındırır. Ani stratejik sıçram aların
barındırdığı riskleri dengeleyecek yegâne unsur taktik kadem elen-
dirme ile desteklenm iş stratejik rasyonalitedir. İttihat ve Terakki li
derlerinin stratejik rasyonalite ve taktik kadem elendirm e zaafın-
D■ ■
yen ikinci ölçek küçülm esi ise Tüık dış politikasının Yunanistan ile
olan problem lere endeksienm iş olm asından kaynaklanmıştır.
B öylece Türk dış politikası uzunca bir süre iki önem li p aram et
reye bağım lı kalmıştır: Sovyet tehdidine karşı Batı güvenlik şem si
yesi içinde yer alma ve bu güvenlik şem siyesi içindeki diplom atik
alanı yine aynı güvenlik şem siyesindeki Yunanistan ile olan p rob
lem lere endekslem e. Son derece önem li bir stratejik karar olan Av
rupa Topluluğuna m üracaat bile Yunanistan ile yaşanan blok-içi
m ücadelede geri kalm am a kaygısının ürünü olmuştur.
Bu iki boyutlu yaklaşım Önce Johnson Mektubu, sonra da Kıb
rıs bunalım ı ile ciddi bir yara almıştır. Johnson M ektubu Yunanis
tan ile yaşanan bunalım ların blok-içi bunalım lara dönüşebildiğim
ve bu konuda Türkiye’nin tek yönlü dış politika pozisyonunun kı
rılganlığım ortaya koyarken, Kıbrıs bunalım ı Sovyet tehdidi dışın
da kalan alanlardaki ulusal stratejik çıkarların tanım lanm ası ve
k orunm asınd aki Öncelikler p ro b lem in i günd em e getirm iştir.
Johnson M ektubu Türkiye’yi başta SSCB olmak üzere Doğu Bloku
ülkeleriyle ilişkilerini ekonom i ağırlıklı olm ak üzere tekrar gözden
geçirm eye sevketmiştir. Kıbrıs bunalım ında özellikle BM platfor
m unda yaşanan yalnızlık ise söm ürge devrimleri ile ortaya çıkan
yeni aktörlerin ihm al edilm esinin faturasını gözler önüne serm iş
tir. Böylece başta ÎKÖ olm ak üzere çift kutuplu yapının doğrudan
etki alanı dışında kalan bölgeler ve ülkelere açılm a gerekliliği gö
rülmeye başlanm ıştır.
Türkiye’nin Soğuk Savaş süresince egem en olan statik p ara
m etrelere ve düşük profile uyarlanm ış dış politika geleneği bugü
nü de etkileyen önem li sonuçlar ortaya koymuştur. Herşeyden ö n
ce Türkiye bu kısa dönem li param etreler içinde ellili yıllarda yaşa
nan söm ürge devrimlerinde olduğu gibi özellikle yetmişli yılların
ikinci yarısından itibaren ortaya çıkm aya başlayan güç merkezi
kaymalarını da geç farketm iş ve bu yeni güç m erkezleri ile olan
ilişkilerini sağlam bir zem in içinde oluşturm akta gecikmiştir. T ü r
kiye hâlâ Asya-içi dengelerdeki değişimi ve Doğu Asya ve Pasifik
doğrultusundaki güç merkezi oluşum unu yeterince değerlendire-
bilm iş değildir.
Küresel anlam daki bu yeni oluşum ları vaktinde değerlendire
m eyen Türkiye kendi bölgesinde de ciddî politika yanlışlan yap
T arihî M iras ve T ü rk iy e 'n in U lu sla ra ra sı K o n u m u
mıştır. Uzun süre Ortadoğu ile ilgMi m eselelere kayıtsız kalan Tür
kiye bir taraftan bölgenin jeokültürel zem inine yabancılaşm ış, di
ğer taraftan bölgenin zengin jeoek onom ik yap ısı üzerinde yeterin
ce etkili olam am ıştır. Türk ekonom isinin yetm işli yılların sonunda
yaşadığı ve hâlâ üzerinden atam adığı yüksek enflasyonlu ekono
mik krizin yoğunlaşm asında bu kaynaklara kayıtsız kalm anın
önem li bir etkisi olmuştur. Batı Bloku nam ına ve tarihî birikim inin
aksine Ortadoğu ile yabancılaşan Türkiye petrol krizinden en faz
la etkilenen ülkelerin başında gelmiştir. Batı ülkeleri Ortadoğu ile
olan ilişkilerini karşılıklı bağım lılık ilişkisi ile geliştirm ek suretiyle
petrol krizini aşarken, Türkiye bölge ülkesi olm anın risklerini ü st
lenen, m enfaatlerini göz ardı eden bir statükoculuğa m ahkum ol
m uştur. Seksenli yıllarda takip edilen politikalarla aşılm aya çalışı
lan bu zaaf doksanlı yıllarda yeni ve daha kesif bir bölgesel yaban
cılaşm a problem ini beraberinde getirmiştir.
Türkiye Soğuk Savaş d önem i boyunca uluslararası konum dan
çok, sınırlar boyu bir güvenlik anlayışına dayalı dış politika ve as
kerî stratejiler oluşturm uş ve uluslararası konum u bu güvenlik
anlayışının dar kapsam ı içinde yorum lam aya çalışm ıştır. M esela
B osna bunalım ı esnasında ortaya çıkan Türk uçak filosunun ik
m al ve kapasite açısından Balkanlarda bile operasyon yapam aya
cağı gerçeği küresel ve bölgesel konum u ihmal eden ve sad ece sı
nırlar boyu güvenlik anlayışını b enim seyen yaklaşım ın bir ürünü
dür. Tipik bir ölçek küçülm esinin sonucu o lan bu durum tarihî b i
rikim in uluslararası konum u güçlendirici im kanlarını reddeden,
m aliyet ve risklerini ise ü stlenen bir dış politika anlayışı ile b ü tü n
lük arzetnıektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönem dinamik çerçevede müthiş bir öl
çek büyüm esini beraberinde getirmiştir. Türkiye psikolojik ve stra
tejik açıdan hazırlıksız bir şekilde kendisini küresel ve bölgesel ö l
çek büyüm esinin içinde buluvermiştir. Bir anda Bosna ve Azer
b ay can gibi sınır-ötesi bölgelerde ciddi dış politika ve güvenlik
problem leriyle karşı karşıya kalan Türkiye'nin bu anlam da bırakın
lojistik ve taktik hazırlığı gerekli psikolojik altyapı ve bilgi birikimi
itibarıyla bile yetersiz olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalınmıştır.
Bu durum Türkiye’nin uluslararası konum unu yeniden belirlem ek
S tra te jik D erin lik
dır? Bu tem el farkı Türkiye'nin zam an ve m ekanla ilgili iki sabit de
ğişkeninde, yani tarihinde ve coğrafyasında aram ak gerekm ekte
dir. Bu iki sabit değişkenin siyasî yapı üzerindeki etkileri ve ulusla
rarası ilişkiler içinde kazandıkları yeni anlamlar, bu değişkenlerin
psikolojik ve sosyolojik faktörleri de devreye sokan bir dinam izm e
kaynaklık etm esini sağlamaktadır.
Türkiye'deki siyasî kültürü diğer toplum lardan farklı kılan en
önem li tarihî faktör, bu ülkenin geçm işte dünya anakıtasınm ana
kavşak noktalarım da içinde barındıran, özgün ve uzun öm ürlü si
yasî düzen kuran bir m edeniyetin m erkezi olmasıdır. Bu siyasî
m erkezin karşı m edeniyet ile girdiği cephe ilişkisini zam anla kay
betm esinin siyasî yapı üzerinde yaptığı çözücü etki, toplum um u-
zun siyasî kültürünü dokuyan sosyo-psikolojik altyapıyı etkilem iş
tir. Tanzim at ile başlayan bir süreç içinde siyasî elitiıı karşı m ede
niyetin norm ları doğrultusunda yeni bir siyasî yapı kurma çabası
O sm anlı coğrafyasındaki toplum ları tümüyle sarsan bir etki uyan
dırmıştır. Bu sürecin ortaya koyduğu radikal m edeniyet dönüşü
m üne yönelik söylem iki Önemli sonuç doğurmuştur.
Birincisi, hiyerarşik bir tarzda m erkezden çevreye yayılan yeni
siyasî kültür oluşturm a baskısının siyasî kimlik, siyasî kültür ve ku
rululardaki tarihî süreklilik unsurlarını radikal bir kırılma ile karşı
karşıya bırakmasıdır. Siyasî sistem e ideolojik tem el sağlayan bu
radikal tarihî kırılma ile toplum da etkisini sürdüren ve geçm iş h a
kimiyet dönem lerinden esinlenen tarihî süreklilik unsurları ara
sındaki gerilim Türk siyasî kültürünü diğer toplum lardan ayıran
tem el unsurdur.
Başka hiç bir toplum da siyasî sistem in yönlendirdiği tarihî kı
rılm a ile toplum içinde etkisini sürdüren ve kültür altyapısındaki
sürekliliği sağlayan kimlik ve kurum lar arasında böylesi bir gerilim
yaşanm am ıştır. Yaşanan benzer bazı gerilimler ise bir sonraki siya
sî başarıların sağladığı yeni merkez konumu ile daha güçlü eksen
lere oturdukları için toplum nezdinde yeni sistem e m eşruiyet sağ
lam ışlardır. M esela Fransız Devrimi ile eski rejim terkedilm iş ve iç
savaşa giden bir çatışm a alanı doğmuştur; am a Napolyon’un yeni
Fransız değerlerini Avrupa'ya hakim kılan başarıları Fransız toplu-
m undaki gerilimi dinam izm e dönüştürmüştür. Aynı şekilde B o lşe
vik Devrim i Rusva’da hiiviîV hîr j -
S traıejik D erinlik
a. Yeni-Osmanlıcılık
Fransız D evrim i’nin oluşturduğu dinam ik şartlar içinde hem
Avrupa'yı sarsan m illiyetçilik dalgasının iç bütünlüğü etkilem esini
Önlemek, hem de 1815 Viyana Kongresi ile oluşan yeni düzen için
de yer alabilm ek isteyen Osm aniı idarecileri, yeni uluslararası
konjonktür ile iç siyasî kültür arasında bir denge oluşturabilm ek
am acıyla O sm anlıcılık akım ının yönlendirdiği reform hareketleri
ne girişmişlerdir. O sm anlıcılık içerde yeni bir kimlik ve vatandaş
lık tanım ı ile bölünm eyi engellem eye çalışırken, dışarda da yükse
len değerlerle uyumlu bir politika geliştirmeye gayret etmiştir.
Bu açıdan bakıldığında Soğuk Savaş sonrası dönem in dinamik
şartlarında ortaya çıkan uluslararası konjonktüre uyumlu bir poli
tika geliştirm eye çalışan Ö zal'ın yeııi-O sm anlıcılık etkisini b a rın
dıran iç ve dış siyasî söylem i bu yeni dönem in 1987-93 yılları ara
sında öne çıkan ve yükselen akımı oldu. Tanzim at dönem i Os
m anlıcılık akımı üe Ö zal'ın yaklaşımı arasındaki ortak unsurlar şu
şekilde özetlenebilir: (i) Devletin uluslararası konjonktüre uyum
sağlayacak şekilde yeniden yapılandırılm ası, (ii) her iki dönem de
de devletin bütünlüğünü tehdit eder şekilde yükselen m illiyetçi
akım ların tesirini de gözetecek şekilde yeni bir siyasî kimlik ve
kültür oluşturm a çabası; (İİi) bu yeni siyasî kültür arayışında b a tı
lı değerlerle geleneksel değerler arasında uyum kurmaya çalışan
eklektik bir tavrın benim senm esid ir ki, m esela Namık Kemal'in
B a tı’mn parlam enter sistem ini İslâm î kavramlarla yeniden a n
lam landırm a çabasına benzer bir tutum Ö zal'ın Yeni Dünya D ü
zeni söylem i ile geleneksel değerler arasında kurm aya çalıştığı ir
tib atta gözlenebilir; (iv] Tanzim at dönem inde 1815'te Viyana K on
gresi iie oluşan Avrupa sistem ine, Soğuk Savaş sonrası dönem de
de derinliğine bütünleşm e trendine giren AB sistem ine entegre o l
m a çab ası; (v) Viyana Kongresinin getirdiği güçler dengesi siste
m inde yükselen güç olan İngiltere ile Soğuk Savaş sonrası d ön em
de de tek süper güç konum u kazanan ABD ile uyumlu stratejik
arayışlar içinde olunm ası.
Bu çerçevede Özal bir taraftan içerde II. Cumhuriyet söylemi
ile Soğuk Savaş sonrası dönem in artırdığı m ikro-m illiyetçi atm os
ferin etkisini dengelem eye çalışırken, diğer taraftan da yeni Avru-
r>3 « i î t p m i n p p n t p c r r a c ı/ n n n v ı i l r c o i o n A m o r i l r a r t o ı 'i m i n p ı ı v ı ı m ı ı
Stratejik D e rin lik
desteği ile reel-diplom atik bir denge oluşturm aya yöneldi. Bu yeni
arayışın iç siyasî kültür üzerindeki etkisi de, bu politikaya uyumlu
bir şekilde, devletin M üslüm an unsurlara dayalı desteğinin artırıl-
ınası şeklinde tecelli etti. Böylece devlet içindeki M üslüm an un
surlar özellikle bu dönem de hızlı bir yükseliş gösteren okullaşma
ile sosyo-kültürel ve sosyo-politik alanda daha etkin bir hale geti
rilmeye çalışıldı. Böylece uluslararası güçlerin tahriki neticesinde
devlete yabancılaşan gayrimüslim unsurlar karşısında güçlendiril
meye çalışılan M üslüm an unsurları esas alan yeni bir stratejik
kimlik ve zihniyet oluşturulmaya çalışıldı.
Soğuk Savaş sonrası dönem de Körfez Savaşı ve Bosna dramı ile
uluslararası sistem den dışlanan ve gerek Tarihin Sonu gerekse Me
deniyetler Çatışması tezlerinde yeni bir tehdit olarak takdim edilen
İslam Dünyası, doksanlı yılların ilk yarısında 19. yüzyılın ikinci ya
n sın a benzer bir psikoloji ile karşı karşıya kaldı.5 Yeni söm ürgeci
bir dalga ile tekrar hesaplaşm ak zorunda kaldığını hisseden İslam
Dünyası ve Doğu toplum ları özellikle Bosna'da sergilenen çifte
standart ile tam bir şok yaşadı. Bu dönem de kısa bir süre içinde
ortak bir kader ve kimlik bilinci ortaya çıktı. 19. Yüzyılda anti-sö-
m ürgeci m ücadele ile bayraklaşan Şeyh Şamil efsanesinin yerini
Dudayev ve Aliya efsaneleri aldı. Doğu’yu dışlayan Batı karşısında
onurlu bir direnç kimliği oluşmaya başladı.
Bu gelişm elerin merkezinde bulunan ve özellikle Balkanlar ve
Kafkaslarda yükselen tarihî bilinç ile doğrudan tem asa geçen T ü r
kiye’de İslâm î kimliğin ve söylemin 1.993-1996 yılları arasında siya
sî platform da hızlı bir yükselişe geçm esi bu uluslararası kon jon k
türe uygun bir tarzda gelişti. Gorajde'deki Sırp katliam ı üzerine bir
gece içinde sokağa dökülen halk ortak bir kimlik ve kader bilinci
ile harekete geçm işti. İslâm î kimliğin yükselişi aym zam anda So
ğuk Savaş sonrası dönem de ivme kazanan ve dış kaynaklarca da
d esteklenen etnik milliyetçüik hareketlerine karşı ortak din bağı
ile millî bütünlük arasında bir bağ kurulmasını da sağlam ıştı. Re-
5 Bu gelişm enin objektif bir tahlili için bkz. Richard Faik, "False [Jniversalisnı and
th e G eopolitics of Exclusion’’, ’f hird World Quart.erly, 1997, c. 18, S. 1, s. 7 -23. Bu
m ak alen in T ürkçe versiyon u için bkz. R ichard Faik, "S ah te Evrensellik ve
Dışlamanın. Jeopolitiği: tslaırı Örneği”, Dîvân İlmî Araştırmalar, 1 9 9 8 /2 , S. 5, s. 99-
116.
| S lra te jik D erinlik
I
rulaıı irtibat bu akımın kitlesel tepkileri toplam asına zem in hazır
ladı. 1999 seçim lerinde gerek tarihî-dinî süreklilik unsurları ile
zıtlaşm ayan bir milliyetçilik anlayışını benim seyen M HP’nin, ge
rekse Batıcılık ekseni ile tutarlı bir ulusçuluk m odeli geliştirm eye
çalışan D SP’nin yükselişe geçm esi bu konjonktürün sonucunda
ortaya çıktı.
Jeopolitik Teoriler:
( Soğuk Savaş Sonrası Dönem ve Türkiye
6 İslam haritacılığı için bkz. S. Maqbi.il Ahmad, "Harita", DİA, İstanbul: TDV, 1Ö97, c.
l£ o onc oı a
S t r a t e jik D e r i n l i k
■■B
7 Osmanlı haritacılığı için bkz. Fikret Sarıcaoğlu, “Harita-O sm anh d ö n em i', DÎA, İs
tanbul: TDV, 1997, c. 16, s. 210-216. Osmanlı m ekan idrakinin Osmanlı stratejisi
ile ilişkisi için bkz. Ahmet Davutoğlu, “Tarih idraki oluşum unda m etodolojinin
rolü: Medeniyetlerarası etkileşim açısından dünya tarihi ve O sm anlı”, Dîvân İlm î
A raştırm alar, 1999/2, S. 7, s. 1-63.
Je o p o litik T e o rile r: Soğ u k S a v a ş S o n ra sı D ö n e m ve T ü rk iye
16 Filipinler, 1942-5, 1946-55, 1984; 1985-86, Burm a 1945; Çin 1945-49, 1953-79;
Hind-i Çin 1946-54; Kuzüy Kore 1953; Vietnam 1955-65; Tayland 19G5-85; K am
boçya 1985.
17 Filistin 1948; tran 1951-53; Lübnan 1958; Ürdün 1970; Iıak 1972-75; OPEC 1974-
75; İran 1979; Suriye 1979; Afganistan 1980; Lübnan 1982-84; İran Körfezi 1987-
88.
18 Yunan İç Savaşı 1946-49; SSCB 1948, 1956 (M acaristan), 1961 (Berlin), 1968 (Ç e
koslovakya) ve Kıbns 1974.
19 Guatemala 1953-54, 1965-74; Nikaragua 1975-79, 1981-90; El Salvador 1979 ve
Panam a 1987-90.
20 Küba 19P0, 1962; Dominik Cumhuriyeti 1960-62, 1965-66; Grenada 1983; Haiti
1985-86.
je o p o litik T e o rile r: S oğuk S avaş S o n ra sı D ö n e m ve T ü rk iye
dan, Irak ve Suriye'nin Soğuk Savaş süresince daha çok Doğu Blo-
kuna yakın bir tavır sergilem esi de, Batı Blokunun bu stratejik ku
şağı tüm üyle denetim i altına alm asını engellem işti. Soğuk Savaş
dönem inde Kafkasya’yı Doğu Anadolu'dan ayıran SSCB-Türkiye
sınırının aynı zam anda bloklararası bir sınır olması, Kafkasya’yı
Doğu Anadolu ve M ezopotam ya havzalarından ayıran bir etki
yapmıştı.
İki önem li olay bu stratejik kuşağı suni şekilde birbirind en ko
paran statik bölünm eyi derinden etkileyen sonuçlar doğurm uş
tur. Bunlardan birincisi İran Devrimi'dir ki, bu devrim Batı Bloku
nun bu stratejik hat üzerindeki bağlantılarım olum suz yönde et
kilem iş ve yol açtığı İran-Irak Savaşıyla küresel statik yapıya aykı
rı bir bölgesel güç m ücadelesini başlatm ıştır. Böylece stratejik ku
şağın parçalanm ış hatları arasındaki çelişkiler kaçınılm az bir şe
kilde ortaya çıkmaya başlam ıştır. İra n ’ın devrim ile tehdit ettiği
bölgesel statüyü sürdürm ek üzere o dönem e kadar düşm an ola
rak gördüğü Batı Blokundan da destek bulan Irak’m Soğuk Sava
şın sonuna doğru Kuveyt’i işgale yönelm esi de bu stratejik çelişki
lerin bir sonucudur.
Kafkaslardan Körfez'e ve Akdeniz’e inen stratejik kuşak üzerin
deki ikinci Önemli etki SSC B ’nin dağılması iîe birlikte oluşan je
opolitik güç boşluğu üzerindeki tabiî bağlantıların etkileşim süre
cine girmeleri ile sözkonusu olmuştur. Bölgesel güçlerin bu jeo p o
litik boşluk alanım ani ham lelerle doldurarak güç temerküzüne
yönelm eleri Kuzey Kafkasya'dan Körfez'e inen hat üzerinde ulus
lararası hukukça tanınm ış sınırlar ile defacto güç oluşumları ara
sındaki farklılaşm anın artm asına ve füîî durumlarla belirlenen
statülerin doğm asına yol açmıştır.
Bu çerçevede Ç eçenistan'm kendi için d e bağım sız bir güç oluş
turm asına rağm en uluslararası tanınm adan yoksun kalm ası sonu
cunda tanım ı güç bir siyasî ünite haline dönüşm esi, D ağıstan'ın
bazı bölgelerinde oluşan fiilî otonom güç alanları, Gürcistan sınır
ları içinde görülen Abhazya'mn bu ülke ile olan ilişkilerinin m ini
mal bir düzeye inm esi, Azerbaycan’ın uluslararası hukukça tanı
nan topraklarının yaklaşık yüzde yirm isinin fiilen Erm enistan iş
gali altında bulunm ası, Türkiye-Irak sınırının anlam ım önem li öl
çüde kaybetm eye başlam ası, Irak’ın fiilî denetim açısından üçe
Je o p o litik T e o ıile r: S oğ u k S a v a ş S o n ra s ı D ö n e m ve T ü rk iy e
bölünm esine rağm en h âlâ tek bir ünite olarak varlığını idam e e t
tirm esi bu çelişkilerin kuzeyden güneye yayılan çarpıcı m isallerini
oluşturmaktadır. Kafkas petrolleri, Doğu A nadolu’nun su ve tarım
potansiyeli, Kerkük ve Kuveyt petrol havzalarından oluşan jeo ek o
nom ik hattın stratejik açıdan taşıdığı olağanüstü önem bu b elir
sizliklerin ve sm ır-hat uyuşmazlıklarının sürm esine zem in hazır
lamaktadır. Büyük güçlerin bu hassas bölgeye yönelik politikala
rındaki dönem sel farklılaşm alar ve bölgesel güçlerin tarihî veriler
le de desteklenen güç m ücadeleleri Soğuk Savaş sonrası ortaya çı
kan bu jeopolitik boşluk alanım bölgesel ve küresel bir potansiyel
bunalım odağı yapmaktadır.
T icarete dayalı deniz gücü ile Avrasya kara gücü arasındaki re
kabetin odaklandığı Rim land kuşağı üzerindeki üçüncü önem li
stratejik boşluk alanı Orta Asya ve Orta Asya’nın denizlere açıld ı
ğı güney kanat bölgelerinde ortaya çıkmıştır. 19. Yüzyıl söm ürge
rekabetinin yol açtığı Büyük Oyun’un stratejik sah nesi olan bu
bölge, o günden bugüne, ticarete dayalı deniz gücü ile Avrasya ka
ra gücü arasında, Afganistan’ın tam pon rolü oynadığı, etki alan la
rım belirleyen bir ayrım hattı konum unu sürdürmüştür. 19. Yüz
yıl İn g iliz-R u s rekabeti ile Soğuk Savaş dönem indeki Am erikan-
Sovyet rekabeti arasındaki en tem el süreklilik unsurlarından b iri
si Orta Asya’nın güney bağlantı kanadının üstlendiği bu rol o l
muştur.
Soğuk Savaşı bitiren nihaî ham leler de karşılıklı etki alanları
nın geçiş bölgelerini ve düğüm noktalarını barındıran Afganistan
üzerinde yapılmıştır. Orta Asya’dan Hint havzasına ve açık deniz
lere inen en önem li geçitlerin (Hayber, Khojak, Gomal) ve Orta As
ya, Hint ve Çin arasındaki en stratejik koridor olan W akhan Kori
dorunun bulunduğu Afganistan’ın Sovyetlerce işgali kaçınılm az
bir süreci başlatm ıştır. Büyük İskend er’in farklı m edeniyet havza
larını birleştiren büyük yürüyüşünün, Orta Asya’n ın dinam ik b iri
kimini H indistan’a taşıyarak Hint m edeniyet havzasında önem li
medeniyet dönüşüm lerine yol açan Gazneli Sultan M ahm ud’un
ve Tim ur’un seferlerinin, 19. yüzyılda iki büyük kara ve deniz im
paratorluğunun yüzleştiği Büyük Oyun'un kader akışını belirleyen
Afganistan çift kutuplu süper güç rekabetinin de sonucunu tesbit
S tratejik D erinlik
6 Selçuklu ve O sm anlIlar için Rum eli kavram ı d a b en zer bir jeokültürel özellik t a
şım aktadır. Selçuklular için A nadolu Rum eli iken, A n ad o lu 'n u n İslam laşm a sı
ve Türkleşm esi sü recin in ta m a m la n m a sın d a n son ra O sm anlı için bugünkü
B alkan lar Rum eli olarak an ılm ava başlan m ıştır.
Yakın K a ra H avzası
M ekân tanım lam ası bakım ından Orta Asya, Batı Avrupa ve D o
ğu Afrika gibi o bjek tif nitelikler taşım ayan Ortadoğu kavramı fizi
kî coğrafya olarak kendi içinde tutarlı ve kullanım itibariyle farklı
bakış açılan için geçerli bir kriterler bütününe sahip değildir. Bu
kavram, kültürel, siyasî, stratejik ve ekonom ik çerçevelere göre de
ğişen dönem sel ve bağlam sal özellikler taşımaktadır. Bu n ed en le
dir ki, O rtadoğu’yu anlam lı bir bütünlük içinde tanım layabilm ek
için öncelikle jeokültürel, jeopolitik, jeoekonom ik ve jeostratejik
yaklaşım biçim inin belirlenm esi gerekmektedir.
Bu yönüyle gerek Ortadoğu gerekse bu kavram ın öncülü olan
Yakm Doğu kavramları paradigm a-kurucu değil, paradigm a-ba-
ğımlı kavram lardır ve farklı bakış açılan için de, farklı k onjonktür
ler için de değişen tanım lam alara m aruz kalmaktadır. Herşeyden
ön ce bu kavram ların tanım ladığı bölgenin doğu olm ası da ve bu
doğunun orta ve yakın boyutlarım ihtiva etm esi de bu tan ım la
mayı yapan öznenin coğrafî duruşuna göre değişebilm ektedir.
Batı Asya gibi nesnel bir coğrafi tanım lam a dünyanın değişik co ğ
rafî m e k â n la rın d a hıılunan' farH ı --------
S tra te jik D erinlik
/
7 B ern ard Levvis, The Shaping o f the M odern M iddle East, (O xford: O xford Uni-
versitv Press, 1 994), s. 3 -2 3 .
Yakın K a ra H avzası
aynı zam anda sanayi ham m addesi için vazgeçilmez bir kaynak ve
üretim fazlası için m uazzam bir tüketim potansiyeline sahip geniş
bir pazar olarak yeni bir jeoekonom ik anlam ifade etm eye başla
mıştır. Bu yeni jeoekonom ik anlam, bölge üzerinde süren rekabe
tin niteliğini, çapım ve yönünü değiştirmiştir.
Bu dönem de Ortadoğu, kendi içinde çıkar çelişkilerine sahip
İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya’nın Şark Meselesi adı altında
form üle edilmiş diplomatik, askerî, siyasî ve kültürel saldırılarının
tesiri altında kalmıştır. Bir yanda sıcak denizlere inm ek isteyen
Rusya, diğer tarafta sömürgeleriyle olan ekonom ik ilişkilerini ga
ranti altm a alm ak isteyen İngiltere, öte yanda hakimiyet kavgası
içinde yeni mevziler elde etm ek isteyen Fransa ve gerçekleştirdiği
Berlin-Bağdat hattını siyasî bir niteliğe büründürerek söm ürgeci
liğe geç katılmış olm anın açığını kapatmak isteyen Almanya, iç
politik kavgalarla yıpranmış olm akla birlikte çok yönlü diplomasi
ile ayakta durmaya çalışan Osmanlı Devleti üzerinden Ortado
ğu'ya yönelik yoğun bir rekabet içine girmiştir.
Süper güçlerin yukarda belirttiğim iz gayesi I. Dünya Savaşı so
nunda gerçekleşti. Gerçi bütün çabalara rağmen Şark M eselesinin
bir gereği olarak Türkler Orta Asya'ya kadar sürülem em işti, ama
Osmanlı Devletinin ham m adde açısından son derece zengin olan
toprakları söm ürgeci güçler arasında paylaştırılmıştı. Bu paylaşı
mın Anadolu dışındaki bölüm ü Misak-ı M illî'nin ilanı ile zam anın
idarecileri tarafından da kabul edilm ek zorunda kalmıştır.
Bu söm ürgeci yapılanm a ve ona dayalı olarak ortaya çıkan si
yasî coğrafya bölgede Soğuk Savaş ve Soğuk Savaş sonrası d önem
de görülen gelişm eleri de etkilemiştir. Soğuk Savaş dönem inin çift
kutuplu yapılanm asının küresel bölünm elerini yansıttığı için is
tikrarlı bir dönem geçiren Balkanlar ve Kafkasya'nın aksine Orta
doğu bu dönem in bunalım larının ve çelişkilerinin en yoğun ya
şandığı alan olmuştur. Bu dönem de bölgenin jeokültürel, jeo ek o
nom ik ve jeopolitik yapısı çift kutuplu yapıya uygun özellikler ka
panm ıştır. Çift kutuplu yapının m eşruiyet tem eli olan ideolojik ay
rışm a bölgenin m edeniyet ve din tem elli jeokültürel yapısını d e
ğiştirmiş ve bölge ideolojik kültürel ayrışm anın kutuplan çerçeve
sinde yeni hatlar kazanm ıştır. Genelde sosyalist ideolojinin y ön
lendirdiği Baasçı ve Nasırcı diktatorval vaoılarla gelenekse! m e ş ru
Yakın K ara H avzası
10 A g . e., S. 4 4 3 - 4 5 4 .
S tra te jik D erin ü k
ğıtımı ile ilgili olarak Soğuk Savaş sonrası dönem de yeni ve daha
ekonom ik aktarım hatlarının gündem e gelm esi Ortadoğu bölgesi
nin Kafkaslar ve Orta Asya ile olan bağlantılarını güçlendirm iş ve
bu bölgenin Batı Asya olm a özelliğinden kaynaklanan jeo ek o n o
mik önem ini artırmıştır.
Kara ve deniz bağlantıları açısından bölgenin en avantajlı coğ
rafyalarından birine sahip olan Türkiye bu m eselede de artan bir
stratejik Önem kazanm ıştır. Bugün bölgenin önem li siyasî geliş
m elerinde Kafkas petrol havzası, Güneydoğu su havzası ve M u
sul/Körfez petrol havzası arasındaki iç bağımlılık ilişkisinin ö n em
li bir payı vardır. Gerek doğu-batı, gerekse kuzey-güney geçiş ve
aktarım yollarının m erkezinde yer alan Türkiye bu konum un ge
tirdiği avantajları sağlam ve uzun vadeli bir stratejik planlam a ile
değerlendirm e m eselesi ile karşı karşıyadır.
Bu asrın ilk yansınd a başlayan ve Soğuk Savaş sü resince tır
m anarak küresel ve bölgesel ilişkilerin m erkezine oturan petrol
jeoekon om ism e ve buna bağlı jeopolitiğe intibakta geç kalan Tür
kiye, bölgenin su, tarım havzaları ve doğal enerji kaynaklarının ak
tarım ı m eselelerini uzun dönem li stratejik planlam asının Önemli
unsurları olarak görmek ve gerekli hazırlıkları yapm ak zorundadır.
Bu, sadece jeoekonom ik kaynaklar üzerindeki etkinlik için değil,
aynı zam anda değişken bir nitelik kazanan bölgesel jeopolitiğe
uyum için de kaçınılmazdır.
O rtadoğu’nun bölgesel jeopolitiği ve bu jeopolitiğin küresel
ilişkiler ağı içindeki önem i de Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlik
te ciddi bir değişim yaşamıştır. Soğuk Savaş sonrası d önem in ta
nım layıcı ve m eşrulaştırıcı kavramı olan Yeni Dünya Düzeni ilk uy
gulam a alanım da bu bölgede bulmuştur. Küresel ölçekli çift ku
tuplu yapının getirdiği statik jeopolitik hatların etkisini kaybetm e
siyle birlikte gerek büyük güçlerin bölgeye bakış tarzları'gerekse
bölge-içi jeopolitik dengeler çok daha dinam ik bir karakter kazan
mıştır. ABD liderliğinde gerçekleştirilen ve hem en h em en bütün
büyük batılı güçlerce fiilen desteklenen Körfez m üdahalesindeki
ortak tavra rağmen, bu güçlerin bölge m eselelerine bakışlarında
farklılaşm alar tebarüz etmiştir. ABD’nin dual containment (ikili
çevrelem e) doktrini ile hem İran hem de lıa k ’a yönelik dışlama
tavrım sürdürdüğü bir dönem de AB üyesi ülkelerin İran ile yoğun
S tratejik D erinlik
ekonom ik ilişkiler içine girm esi bu farklılaşm anın tipik bir m isali
dir. Fransa-Suriye ilişkilerindeki yakınlaşm a, benzeri ikili ilişkiler
düzeyinde yaşanan gelişm eler de bölgede gittikçe artan bir çıkar-
tem elli ve kısa dönem li ittifaklar politikasının gelişm ekte olduğu
nu gösterm ektedir. Ortadoğu Barış Süreci içinde gerçekleştirilen
ve bölgeyi tümüyle içine alan, bir çok uluslararası kongreye rağ
m en bölgenin küresel dengelere bağlı olarak bu dinam ik jeopolitik
yapıyı sürdürmesi kaçınılmazdır.
Bölge-içi dengeleri etkileyen h assas jeop olitik yapılanm a da
bu dinam ik karakteri beslem ektedir. Söm ürgeci dönem den sonra
ortaya çıkan devlet yapılarının şekillendirdiği siyasî coğrafya ile
fizikî coğrafyanın belirlediği jeop olitik hatlar arasındaki uyum
suzluk Ortadoğu jeopolitiğinin en tem el çelişkilerinden birini
oluşturm aktadır. Bu uyumsuzluk aynı zam anda b ö lg e-içi bu n a
lım ların en tem el sebeplerinden biridir. Bölgenin h em en h em en
bütün sm ır kom şusu ülkeleri arasında ciddi ölçekli anlaşm azlık
lar söz konusudur.
Türkiye-Irak, Iran-Irak, Türkiye-Suriye, Irak-Kuveyt, Irak-Suudi,
Arabistan, Suudi Arabistan-Yem en, M ısır-Sudan ilişkilerinde sık
sık görülen bunalım ların büyük çoğunluğu özünde bu çelişkinin
izlerini taşımaktadır. Bunun en çarpıcı m isali Türkiye-Irak sm ııı-
nm son on beş yıl içinde, kimi zam an da ikili ilişkilerden bağımsız
olarak, sürekli bir hassasiyet oluşturmasıdır. İlk çağlardan bu yana
kuzey ve güney M ezopotam ya’da yer alan iki siyasî otoritenin bu
derece suni bir ayrışma çizgisi İle ayrılm am ış olması, dağlardan
geçen gayritabiî siyasî sınırın reel jeopolitik unsurlarca sürekli
baskı altında tutulm ası sonucunu doğurmuştur.
Cari siyasî sınırlar ile reel jeopolitik hatlar arasındaki uyumsuz
luk Ortadoğu bölgesindeki sınır anlaşm azlıklarının, tarihî tezlerle
desteklenen karşılıklı iddiaların, de facto durum ile de jııre siyasî
tanım lam alar arasındaki farklılaşm aların, bölge-dışı müdahale
alanlarının ve değişik yoğunlukta süren çatışm aların tem el seb e
bidir. Bölgeye yayılan jeopolitik boşluk alanlarının ortaya çıkm ası
na sebep olan bu durum son derece hassas olan bölgesel dengele
ri bir ham le ile değiştirm ek isteyen bölgesel güçlere hareket alanı
açm aktadır. Irak’ın Kuveyt’i işgal etm esi bu tür çabaların en tipik
misalidir.
Yakın K ara H avzası
l. Tarihî Arkapian
daki kıt kaynaklarının atıl tutulan bir donanm a için kullanılmış ol
ması, diplom asi ile askerî güç arasında stratejik bir ilişki kurula-
m am asım n yol açtığı bir durumdur.
Bu sabit coğrafî ve tarihî verilere rağm en Abdülaziz d ön em in
deki d onanm a potansiyelinden bu yana Türkiye’nin bir deniz ül
kesi olduğu gerçeği hep gözardı edilegelmiştir. Bu ihmal Osmanlı
D evleti’nin son dönem inde devletin farklı coğrafi bölgelerine m ü
dahale im kanlarını daraltm ak suretiyle bu bölgelerin devletten
kopuş sürecini hızlandırmıştır. Bunun en çarpıcı misali, Kuzey Af
rika'daki son direniş noktası olan Libya’nın, Trablusgarp Savaşı e s
nasında gösterilen yerel ve taktik direniş kahram anlıklarına rağ
m en deniz üzerinden lojistik destek sağlanam am ası yüzünden el
den çıkmasıdır. Benzer durumlar Girit, Kıbrıs, Ege adaları, Yemen
gibi bölgelerde de söz konusu olmuştur.
R auf Orbay'm Balkan Savaşı esnasında Hamidiye kruvazörü
nün sınırlı im kanlarıyla Ege-Adriyatik-Doğu Akdeııiz-Kızıldeniz
hattında vur-kaç taktiği ile elde ettiği olağanüstü başarılar ve Ça
nakkale Savaşının kazanılm asında büyük rol oynayan m ayınlam a
faaliyetleri gerek kapasite gerekse alan olarak sınırlı küçük çaplı
deniz operasyonlarının taşıdığı önem i gösterm esi bakım ından ya
kın tarihim izin istisnaî örnekleri arasında yer almaktadır. Ancak
bu başarılar ne Averof zırhlısı desteğindeki bir kaç m uhripten olu
şan Yunan donanm asının Balkan Savaşları esnasında yaklaşık bir
ay içinde Kuzey ve Doğu Ege adalarım işgal etm esini, ne de 1. D ü n
ya Savaşı sonunda Çanakkale Boğazı yanısıra İstan bul’un da düş
m an istilasına uğram asını engelleyebilmiştir.
I. Dünya Savaşı Osmanlı D evleti’nin yeterli deniz desteğinden
mahrum kara-yoğunluklu askerî gücünün getirdiği zaaflarla dolu
dur. D eniz im paratorlukları olan İngiltere ve Fransa karşısında yi
ne kara-yoğunluklu bir askerî güç olan Almanya ile yapılan askerî
ittifak, bu tür ittifaklarda aranan en önem li şartlardan olan ta
m am layıcılık ilişkisinden yoksun olduğu için, bu blokta önem li
stratejik gedikler açmıştır. Küçük ölçekli m uharebelerde kazanılan
başarılara rağmen nihaî savaşın kaybedilm esinin en önem li n e
denlerinden birisi de budur. İstiklal Savaşı sonrasında yürütülen
m üzakerelerin Boğazlar ve Fırat-D icle havzasında bulunan Musul
etrafında yoğunlaşm ası da deniz ve su yolları bağlantılarının taşı-
S tratejik D erinlik
mıştır. Bu açıdan Kıbrıs bunalım? göz ardı edilerek Türk dış politi
kasının genel yönelişleri de, deniz stratejisindeki değişm eler de
anlam lı bir çerçeveye otuıtulam az.
önem e sahip olan Tuna su yolunun Türk deniz ulaşım ındaki payı
nın % 1'in altında olm ası Türkiye'nin kuzey hattını ne derece ih
m al ettiğinin önem li bir göstergesidir.
Bu durum Türkiye'nin kendi kıyı şeridini kullanm a konu sun
da da geçerlidir, Türkiye’nin en uzun kıyı şeridi Karadeniz'de ol
m asın a rağm en 120 m ilyon tonluk yükleme ve boşaltm a kapasite
sinin % 25’i Akdeniz’de, % 21’i Ege’de, % 41'i M arm ara’da ve sadece
% 13’ü Karadeniz’dedir. Bu durum Türkiye'nin genel bir tablo ola
rak güneyden kuzeye akan ve M arm ara Denizinde yoğunlaşan bir
deniz ulaşım yönüne sahip olduğunu gösterm ektedir. Bu yön Ka
rad eniz’in Türk deniz ulaşım stratejisindeki konum unun m arji
n alleşm esin e yol açm ıştır.
Soğuk Savaş dönem inin sona erm esi Türkiye'nin alışılagelmiş
deniz ulaşım ve strateji yapılanm asında ve Karadeniz’in bu yapı
lanm a içindeki konum unda önem li değişiklikler yapmış bulun
maktadır. Herşeyden önce Varşova Paktı'm n ve SSC B'nin dağılma
sı ile Türkiye ilk defa Karadeniz'de kendi dışında kalan kıyıdaş un
surların ortak bloku karşısında yalnızlaşma konum undan kurtul
muştur. Bu iki kadem ede gerçekleşmiştir. Birinci kadem ede Varşo
va Paktı’mn dağılması ile SSCB-.Romanya-Bulgari.stan arasındaki
ittifak bağı çözülm üş ve Türkiye’nin her üç ülke ile de ayrı düzlem
lerde ve ikili çıkarlar esasına dayalı olarak politika geliştirebilm esi
nin önü açılmıştır. İkinci kadem ede SSC B'nin dağılması iie birlik
te Ukrayna ve G ürcistan'ı n da bağım sızlıklarım kazanm aları Kara
deniz’deki aktörlerin sayısını artırm ış ve Boğazlar üzerindeki blok
baskısını ortadan kaldırmıştır. Yeni aktörlerin Karadeniz’in kuze
yindeki merkezî güç olan Rusya İle yaşadığı çelişkiler Türkiye-Uk-
rayna, Türkiye-Gürcistan ilişkilerinin gelişm esine ivme kazandır
mış ve Türkiye’yi Karadeniz'in en geniş kıyıya sahip ülkesi konu
m una getirerek önem li bir diplom atik avantaj sağlamıştır.
SSC B 'nin dağılm asından sonra Türkiye'nin Karadeniz’in bütün
güney hattını tutan ve bu denize en uzun kıyısı olan ülke konumu
kazanm ası önem li bir jeoekonom ik im kan patlam asına yol açm ış
tır. Türkiye artık Karadeniz’i savunm a stratejisinin bir parçası ola
rak sadece Boğazlarla dünyaya açılan, dolayısıyla da kuzey kom
şusuna karşı bir koz olarak kullanılabilen bir deniz sahası olarak
Yakın D en iz H avzası
tim altına alarak Avrupa'ya geçişleri ile başlayan bir sürecin son ve
kaçınılm az halkası olmuştur. Çanakkale Boğazı'nın denetim inin
Osmanlı D evleti’ne geçişi ile Akdeniz’den, Anadolu ve Rumeli h i
sarlarının inşası ile Karadeniz’den kopan Bizans'ın bir im parator
luktan bir şehir devleti haline dönüşm esi nihaî sonu getirmiştir.
O sm anlı D evleti'nin kader çizgileri ile Boğazlara yönelik dü
zenlem eler arasında da son derece çarpıcı bir paralellik vardır. İs
tanbul'un fethi ile Boğazların tam amıyla Osmanlı Devleti'nin ege
m enlik alanına girmesi daha önce Anadolu-Balkan eksenli bölge
sel bir güç olan O sm anlı D evleti'nin önce bir Avrasya, sonra da bir
Afroavrasya süper gücü haline dönüşm esinin düğüm noktasını
oluşturmuştur. 1453-1484 yıllan arasında süren fetihler n eticesin
de Karadeniz'in bir Osmanlı iç denizi haline gelm esi ile birlikte
Karadeniz ile Boğazlar arasındaki karşılıklı bağımlılığa dayalı tari
hî çelişki belki de tarihte ilk defa tam bir hakimiyet ile çözüm len
miş ve gerek Karadeniz gerekse Boğazlar Osmanlı Devleti'nin tek
taraflı tasarruflarına dayalı bir statü ile idare edilmiştir.
Bu çerçevede Boğazlar ve Karadeniz 1484-1535 yılları arasında
yabancı devletlerin ticaret ve savaş gemilerine kapalı tutulmuştur.
1535 yılında Fransa'ya, 1579 yılında Ingiltere’ye ve 1612 yılında
Hollanda’ya verilen ticaret im tiyazlarına dayanan kapitülasyon
larla bu ülkelerin ticaret gem ilerine Boğazlardan serbestçe geçm e
hakkı tanınm ıştır. Ancak, ticaret yollarını O sm anlı Devleti’nin ha
kimiyet alanlarına çekm e hedefi güdülen ve yabancı devletlere bir
lütuf olarak takdim edilen bu bak Osmanlı Devleti'nin 1484-1774
yılları arasındaki m utlak egem enliğini zedelem em iş; Karadeniz ve
Boğazlar üzerindeki m utlak denetim O sm anlı Devleti'nin klasik
dönem deki Afroavrasya hakim iyetinin en tem el unsurlarından b i
risi olmuştur.
1774 yılında Küçük Kaynarca Anlaşm ası ile Rus ticaret gem ile
rine Boğazlardan serbest geçiş hakkı tanınm ası bu anlam da gerek
O sm anlı D evleti’nin kader çizgisi, gerekse Boğazların bu kader
çizgisi içindeki yeri bakım ından yeni bir dönem in başlangıcı ol
muştur. D aha önce tanınan ve O sm anlı Devleti açısından etken
irade yansıtan bir lü tu f niteliği taşıyan serbest geçiş haklarının ye
rini edilgen taviz niteliği taşıyan ve yabancı güçlerin Osm anlı
Devleti üzerindeki dolaylı etkisini yansıtan ikili ve çok aktörlü dü
S tratejik D erinlik
keler olm ak üzere her üç kıta ile ulaşım ve ticaret bağına ihtiyaç
hisseden bütün bölgesel ve küresel güçler için birin ci derecede
stratejik Öneme sahiptir.
Bu küresel ölçekli Önem bir çok bölgesel unsurla da desteklen
miştir. Balkan yarım adasının Anadolu yarım adası ve Ortadoğu ile
ilgili bütün jeopolitik, jeostratejik, jeo ek o n o m ik ve jeokültürel e t
kileşim inde belirleyici bir konum a sahip olan bu geçiş denizi k en
di içinde de binlerce ada, adacık ve kayalıktan oluşan girift bir ya
pı arzetmektedir. Kuzey Ege, Kuzey Sporat, Kiklat, Doğu Ege, Oni-
ki Ada ve Güney Ege adaları şeklinde altı ana grupta tasn if edilen
Ege adaları, aralarında oluşturdukları stratejik geçişlerle E ge’nin
bütüncül stratejik ön em ini artıran alt stratejik hatlar oluşturm ak
tadırlar. Toplam yüzölçüm ü 23.000 kilom etrekare civarında olan
Ege adaları deniz alanının %.10 kadarına eşit bir yer işgal etm ek
tedirler.
Ege adalarının yoğunluklu bir şekilde Y unanistan’ın elinde
bulunm ası Türkiye’nin yakm deniz havzası politikalarının en
Önemli darboğazını oluşturm aktadır. E ge’deki tem el problem
kaynağı jeolojik ve jeopolitik gerçeklik ile cari statüko arasındaki
onulmaz çelişkidir. Ege Denizindeki adaların Anadolu yarım adası
nın jeo lo jik yapısının tabiî bir uzantısı olm asına ve bunun ortaya
çıkardığı jeopolitik zorunluluklara zıt bir siyasî bölüşüm ün ulusla
rarası antlaşm alarla Yunanistan lehine belirlenm iş olm ası kıta sa
hanlığı, kara suları, hava sahası ve FIR hattı, kom uta ve kontrol
alanları ve adaların silahlandırılm ası gibi sorunlara beşiklik e t
mektedir. Yunan adalarının önem li bir kısm ının Anadolu’ya y ön e
lik askerî harekatlarda birer atlam a taşı olarak kullanılabilecek ka
dar yakın olm ası ve Türkiye’nin M arm ara D enizinden Akdeniz’e
geçişini sağlayan su koridorlarının bu adalar tarafm dan sarılmış
bulunm ası Türkiye tarafından çok ciddi bir güvenlik açm azı olarak
değerlendirilirken, Yunanistan adalara sahip olm aktan kaynakla
nan avantajını, Ege su havzasının tüm üne şamil etm eye yönelik
bir stratejik çab a içinde olagelmiştir. Ege'yi Akdeniz’e bağlayan
Skarpanto, Kasos, Kithara, Spathi, Karpatos ve M arm aris geçitleri
nin bu adalar tarafından çevrilmiş olm ası Türkiye’nin Karadeniz-
Marmara-Akdeniz bağlantısını önem li ölçüde etkilemektedir.
S tratejik D erinlik
Bir bağlantı denizi olan Ege D enizinin dalıa etkin bir tarzda
kullanılması ise ancak ve ancak bu denizin, diğer deniz havzaları
ile olan ilişkisinin kurulması ile söz konusu olabilir. Türkiye gerçek
anlam da bölgesel bir güç olm a iradesinde ise, Ege’den Adriyatik'e,
S ü v ey ş'ten Kızıldeniz üzerinden Körfez'e uzanan deniz yolları
üzerinde siyası ve ekonom ik etkisini artırm ak zorundadır. Karade
niz ve Ege Denizini açık denizlere açan her noktada Türkiye’nin e t
kin bir politika takip etm esi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin Ege gibi hassas konularda uzun dönem li politika
larını etkileyecek hatalar yapm am aya özen gösterm esi gerekir.
Kardakbunalım ı esnasındaTürkiye’nin Avrupa ülkeleri nezdinde-
ki teşebbüsleri esnasında dağıtılan haritalarda Kardak kayalıkları
nın Yunanistan'ın iddia ettiği şekilde 12 mil sınırları içinde göste
rilmiş olm ası Türkiye'nin egem enlik iddialarını zedeleyen affedile-
m e y e ce k bir hata olmuştur. Bu tür hassas konularda devletin deği
şik birim leri arasında ortaya çıkan iletişim sizlik büyük diplom atik
.^sıkıntılara yol açmaktadır.
Y unanistan’ın 1953 yılındaki görüşm e talebind en bu yana d on
muş bulunan Ege'deki adalarla anakıta arasındaki kayalıkların h a
kimiyeti sorununda bunalım sürecinde yapılan hatalar bununla
kalmamıştır. Türk tarafının 1995 yılının Aralık ayı başında Kardak
kayalığına çarpan Türk bandıralı gem inin kurtarılm ası çalışm ası
na Yunan tarafının da ortak edilm esine göz yum m ası bu kayalıklar
üzerindeki egem enlik hakkı konusunda net bir tavra sahip olm a-
dığı sinyalini vermiştir. Bu sinyali alan Yunan tarafı da Türkiye'de
ki o dönem deki siyasî belirsizliği de kullanan bir zam anlam a ile
uluslararası hukuk açısından açık bir hükm e bağlanm am ış olan
bu kayalıklarla ilgili bir oldu-bitti oluşturm a çabası içine girmiştir.
G elişm elere gecikm eli olarak müdahil olunm uş olm ası Yunan
tarafının taleplerinde katı bir tutum sergilem esine zem in hazırla
mıştır. Olay belli bir tırm anm a süreci içine girdikten sonra da fark
lı sinyaller gönderilmeye devam edilmiştir. Bir taraftan bu kayalık
ların kesin olarak Türk tarafının egem enliğinde olduğu vurgula
nırken, diğer taraftan m eselenin gerilim öncesi statükoya döndük
ten sonra m üzakereler yoluyla çözülm esi gerektiği tezi savunul
muştur. Böylece hem gerilim öncesindeki statükonun Türkiye a çı
sın d an kesin bir esem enlik alanı oluşturm adığı zım nen kabul
Stratejik D erinlik
5. Hazar Havzası
Hazar Denizi ise Türkiye’nin Orta-Asya’ya açılm asındaki kilit
deniz havzasıdır. Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkm e
nistan arasında Hazar Denizi konusunda Rusya karşısında gerçek
leştirilecek bir İşbirliği Türkiye’nin Orta Asya politikasının tem el
esaslarından biri olm ak zorundadır. Türkiye’nin Kafkaslar-Hazar-
Orta Asya bağlantı politikası üç tem el taktik prensipten hareket e t
m ek durum undadır: (i) Kuzey Kafkas cum huriyetlerinin Rusya Fe
derasyonu içindeki statülerinin kadem eli bir şekilde güçlendirile
rek Hazar-Karadeniz bağlantısının bu cum huriyetler üzerinden
gerçekleşm esini tem in etmek, (ii) Iran ile ideolojik gerilimlerle
gölgelenen ilişkilerin dinamik ve rasyonel bir ekonom ik işbirliği
çerçevesinde sağlam laştırılarak Rusya’nın Orta-Asya ve Kafkaslar
üzerindeki etkisini dengelem ekve (iii) Orta Asya ülkeleri arasında
ki her türlü işbirliğini teşvik etmek. Bu hedellerin kısa dönemli
problem lerle göz ardı edilmesi Sovyet İm paratorluğu’nun Rusya
İm paratorluğu şeklinde geri dönüşüne zem in hazırlayarak Türki-
Türkiye’nin Hazar D enizi havzasına doğrudan m üdahil olm a
sı zordur. Ancak bu havza üzerindeki etkinlik bu havzayı diğer d e
niz havzalarına bağlayacak ulaşım hatları üzerindeki etki ile sağ
lanabilir. D eniz bağlantısından yoksun olan O lta Asya ülkelerinin
Soğuk Savaş sonrası dönem de dünyaya açılm ası için dört alterna
tifleri bulunm aktadır. Birincisi Hazar D enizinin kuzeyinden Rus
ya aracılığıyla Avrupa ve Atlantik'e, İkincisi doğudan Çin aracılı
ğıyla Pasifik'e, üçüncüsü güneyde Afganistan üzerinden Hindis
tan ve Pakistan aracılığıyla Hint Okyanusuna, dördüncüsü ise Ha
zar D enizinin güneyinden İran ve Türkiye aracılığıyla Akdeniz’e.
Bu yollar açısından değerlendirildiğinde B atı’ya açılım konusun
da Türkiye, İran ve Rusya arasında ciddi bir rekabet yaşanm akta
dır. Ara yollar olarak gündem de tutulan Hazar D enizi üzerinden
Kafkas]ar-Karadeniz bağlantısı Türk-Rus ilişkilerinde, İran üze
rinden Basra bağlantısı Tü ık-İran ilişkilerinde bir rekabet ortam ı
oluşturmaktadır.
Türkiye'nin böylesi bir konjonktürde sahip olduğu en Önemli
avantaj bu açılım ın güney ve kuzey kanadını tutan Iran ve Rusya
ile aynı anda ortak projeler geliştirebilecek bir konum da olm ası
dır. Fakat bu potansiyel avantajın esnek ve dinam ik bir diplomasi
ile desteklenem em esi sonucunda son yıllarda bu konuda ciddi bir
zem in kayması yaşanmıştır. Türldye bölgeye sistem ik güçlerin
tem silcisi olarak giren ülke im ajı ile hem Rusya hem de İran ile iliş
kilerinde dengesizlikler yaşamıştır. Bu durum aslında çıkarları ta
m am en çatışan İran ve Rusya'nın konjonktürel alanlarda yakınlaş
ması sonucunu doğurmuştur.
Türkiye'nin Bal kanlar-Kafkas ya-Kuzey Ortadoğu yakm kara
havzası ve Orta Asya-Doğu Avrupa-Kuzey Afrika yakm kıta havza
ları ile sağlıklı ilişkiler kurabilm esinin en öncelikli şartı uzun dö
nemli ve koordinelı bir deniz stratejisi oluşturmasıdır. Bu strateji
nin siyasî, ekonom ik ve askerî boyutları birbirlerini destekleyici
unsurlar olarak devreye sokulmalı; bölgesel ittifak ve entegrasyon
faaliyetleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.
a. Bölüm
Yakın Kıta Havzası
VBu yeniden tanım lam a çabasının ilk ilginç örneklerinden birisi için bkz. M ilanH a-
uner, Whal is Asla tn Us? Russia's Asian Heartland Yesteulay and Today, (Roston:
lJ n w i n Hv rna n. 19901
| S tra te jik D erin lik
param etrelerini aynı anda gözeten politikalar takip etm esi, Türki
ye’yi de yakından ilgilendiren çok yönlü yakm-kıta havzası p oliti
kaları geliştirm esine yol açm aktadır.
En önem li Asya güçlerinden biri olan H indistan da çok yönlü
bir kıta havzası politikası takip etm eye çalışan ülkeler arasında
yer almaktadır. Güney, Doğu ve Orta Asya politikalarını kıta-öl-
çekli dengeleri gözeten ikili diplom asilerle geliştirm e zorunlulu
ğu, bu ülkeyi Pakistan, Çin ve Rusya başta olm ak üzere önem li As
ya ülkeleri ile bölg e-ötesi kaygıları da kapsayacak şekilde ilişkiler
geliştirm eye zorlam aktadır. Öte yandan m erkezî bir H int Okyanu
su ülkesi olm ası da H indistan’ı Pasifik’te n Doğu ve Güney Afri
ka'ya kadar uzanan bir hatta geniş ölçekli bir strateji takip etm e
ye zorlam aktadır.
H indistan’ın tarihî birikim i bu çok yönlü coğrafi özelliğin etki
sinde gelişmiştir. 14. Yüzyıla kadar dünya ekonom isinin en yoğun
çekim alanlarından birini oluşturan Hint bölgesi, Babür hanedanı
dönem inde Asya’nın en önem li güçlerinden birisi olarak altın ça
ğını yaşamıştır. 16. Yüzyıla dam gasını vuran ve Avrasya'nın güney
hattını kuşatan batıda Osmanlı, ortada Safevî ve doğuda Babür
devletleri Orta Asya kökenli dinam ik Türk unsurunun yerleşik ka
dım m edeniyet havzalarını İslam m edeniyet birikim i ile h arm an
lam alarının ürünüdür.
Batı ile doğu arasındaki kırılma noktası, bu üçlü havzanın ka
pitalizm ve Sanayi D evrim i'nin getirdiği ekonom ik ivme ile hare
kete geçen Avrupa-eksenli güçlerin İslam m edeniyetinin oıtak
paydası ile bütünleşen Asya-eksenli kadîm kültürlere yönelik bas
kısı ile ortaya çıkmıştır. Hindistan da b u özellikleri dolayısıyla bu
kırılma noktasının odaklarından birisini oluşturmuştur. İngiliz-Al
m an, İngiliz-Rus, İngiliz-Fransız söm ürge rekabetinin Hindistan
ile doğrudan ilgili bölgelerde cereyan etm esi bunun sonucudur.
H indistan’ın Soğuk Savaş süresince Üçüncü Dünya ve Tarafsız
lar Blokunun öncüleri arasında yer alm ası da bu coğrafî ve tarihî
faktörlerin sağladığı çok yönlü bağlantı imkanlarıyla sö zkonusu ol
muştur. Muazzam bir demografik faktörü de arkasına alan Hindis
tan bugün bu çok yönlü stratejik konum un getirdiği kapsam lı y a
kın kıta-havzası imkanlarıyla bölgesel güç konum unu nükleer ka-
Yakın K ıta H avzası
irtibata (Ukrayna gibi), bir kısmı ise tem elde tek bir su yolu etra
fında şekillenen yeterince çeşitlenm em iş bir tabiî coğrafyaya sa
hip iken (Mısır/Nii örneğinde olduğu gibi), Türkiye aynı anda bir
çok kıta bağlantısı kurabilen, bir çok deniz ve su yolu havzası ile
doğrudan tem as halinde olan ve son derece çeşitlenm iş tabiî coğ
rafya özelliklerine sahip olan bir ülkedir.
Türkiye'nin yakın kıta havzası politikasının ana unsurları bu
çeşitlilik içinde ve yakm kara ve yakm deniz bağlantıları ile ortaya
konabilir. Özetlem ek gerekirse Türkiye, Trakya üzerinden bir Bal
kanlar, kuzey kıyı şeridi ile bir Karadeniz, Erzurum yaylası üzerin
den bir Kafkas, Harran üzerinden bir M ezopotam ya ve Ortadoğu,
güney deniz şeridi ve İskenderun Körfezi üzerinden bir Doğu Ak
deniz ülkesidir.
Bu yakm kara ve deniz havzaları aynı zam anda Türkiye'nin ya
kın kıta havzasının özelliklerini de belirlem ektedir. Balkanlar bağ
lantısı Türkiye’yi doğrudan bir Doğu Avrupa ülkesi yaparken, Or
tadoğu bağlantısı Batı Asya ülkesi özelliğini ortaya koymaktadır.
Karadeniz üzerinden Doğu Avrupa ve Avrasya steplerinin su yolla
rına müdahil olabilen Türkiye, Kafkaslar üzerinden Hazar ve Orta
Asya, Doğu Akdeniz üzerinden Güney-batı Asya ve Kuzey Afrika
dengelerinde yer almaktadır.
Boğazların özel konum u bu çeşitliliğe kıtalararası geçişkeıılik
boyutunu da katmaktadır. Boğazlar, Avrasya anakıtasının kuzey-
güney ve doğu-batı istikam etindeki geçiş yollarının düğüm nokta
sını oluşturmaktadır. Bu yüzdendir ki, kadîm Avrasya dengelerin-
den bu yana özel bir önem i haiz bulunan Boğazlar, m o d em jeo p o
litiğin de en yoğun stratejik ilgi alanlarından birisi olagelmiştir.
Boğazlar gibi günümüz Türkiye’sinin bulunduğu coğrafî alan
da Avrasya tarihinin kıta-öîçekli hakimiyet sağlayabilen güçlerinin
beşiği olmuştur. Anadolu, D arius’un Avrasya'ya bir bütün olarak
hakim olm a idealinin ürünü olan Pers İm paratorluğu, doğu-batı
istikam etindeki ilerleyişinin geçiş bölgesini oluşturm uştur. Büyük
İskender'in sınırlı M akedonya coğrafyasından engin Asya derinli
ğine geçerek ilk büyük ölçekli Avrasya devletini oluşturm ası süre
cinde de bu coğrafya bir güç tem erküz alanı olmuştur. Kadîm im
paratorluk yapılarının en gelişmişi kabul edilen Rom a İmparator-
hmn Ha hir cnînpv Akdeniz devleti olm aktan bir dünva gücü olm a
Yakın K ıta H avzası
4 Sam uel Ilun tin gton, “The Ciash of Civilizations’, Foreign Affairs, Surnmeı 1993,
s. 42 -4 4 .
Yakın Kıta H avzası
2. Asya Derinliği
Türkiye'nin yakın kıta havzası stratejisinin yeniden tanım lam a
ihtiyacı hissedilen en önem li ayağını Asya oluşturmaktadır. As
ya’nın Türkiye’nin yeni strateji arayışları çerçevesinde artan ö n e
m inin uluslararası konjonktür ve Türkiye'nin kıta üzerindeki özel
konumu ile ilgili çok tem el sebepleri vardır.
Asya, uluslararası konjonktür açısından, Soğuk Savaş sonrası
dönem in en yoğun değişim geçiren kıtası olmuştur. SSCB’nin da
ğılması kıtanın ieopolitik, ieoekonom ik ve jeokültürel özelliklerini
Y ak ın K ıta H avzası
3. Afrika Açılımı
Türkiye’nin dış politikasında en ciddi ihm ale uğram ış kıta bağ
lantısı Afrika'dır. Afrika kıtasına Yavuz Sultan Selim 'in Mercidabık
seferi ile tem asa geçen ve daha sonra Kuzey Afrika'daki hakimiyet
yanında Kızıldeniz üzerinden Doğu Afrika ve Hint Okyanusu poli
tikası geliştirm eye çalışan O sm anlı Devleti daha yakm bir zama
na, yani bu asrın başlarına kadar, Avrupa ve Asya ülkesi olma ya
nında aynı zam and a bir Afrika ülkesi idi. Osmanlı D evleti için Mı
sır Afrika, Ortadoğu, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu politikalarının
kilit ülkesidir.
Kırım Hanlığının kuzey stepleri ve Avrasya politikaları içindeler
rolünün bir benzeri M ısır için güney çöl ve deniz havzalarına yö
nelik olarak biçilm iştir. Balkanlar-Anadolu omurgası üzerinde Bo-
ğaziar-îstanbul eksenli bir Avrasya devleti olarak yükselen Osman-
lı, Kırım Hanlığını kuzey, M ısır'ı da güney kıta derinliği için strate
jik kanatlar olarak kullanmıştır. Her iki bölgenin de genel İdarî ya
pı içinde özel statülere sahip olm asının tem el seb ebi de budur. Bu
konum , gerilem e dönem inde de geçerliliğini sürdürmüştür. 18.
Yüzyılda Vahhabi ayaklanm asına karşı M ısır’ın, Kus Kazaklarının
akınlarm a karşı Kırım 'ın oynadığı frenleyici rol bu iki bölgenin kı
ta derinliği içindeki rollerinin bir sonucudur. Bu rollerin etkisini
kaybettiği ve iç dengelerin sarsıldığı 19. yüzyıl başlarında Rusların
merkezî eksenin Balkanlar ayağım, devlete isyan eden M ehm et Ali
Paşa ve oğlu İbrahim P aşa’nm Anadolu ayağını zaafa uğratması ve
her iki halde de doğrudan İstanbul ve Boğazların tehdite maruz
kalm ası da coğrafi param etrelerin bu iki bölgeye yüklediği özel ko
num ile ilgilidir.
Osm anlı D evleti’nin Libya, Tunus ve Cezayir politikaları da
hem batı Akdeniz dengeleri hem de güneye yönelik sahra derinli
ği kazanm a hedefi açısından ciddi bir Afrika boyutu kazanmıştır.
Kartacalıların Roma, M üslüman Arapların Katolik güney Avrupa
ülkelerine karşı kazandığı başarılardan sonra, ilk d efa Osmanlı
Devleti, Kuzey Afrika hakim iyeti üzerinden Akdeniz’de etkinlik ka
zanm a ve bu etkinlik ile Avruüa’vi d e n iz d e n d e n e tim altın d a tu t-
Y ak m Kıta H a v z a sı
ve Yu-
r kileşim
ju yana
P ö 'etler ya-
-A »n alanın-
den kuzeye
ıda m edeni-
erleri kuzey-
ık Akdeniz Öl-
a. Akdeniz 16.
iki bütün alan-
senteze dönüş-
dönüşürken, 19.
yuzyiıu,. ve güney Akde-
niz’den gelen bu etKı w ikdeniz sahillerin-
den gelen güçlerin Güney ve JL>u^ izerinde hakim iyet
kurm aları sonucunu doğurmuştur.
Söm ürge devrimleri ile Akdeniz'in Avrupa yakasındaki söm ür
geci güçlerin Asya ve Afrika yakası üzerindeki hakim iyetlerinin kı
rılm asına rağm en hâlâ bir tür bağımlılık ilişkisinden bahsetm ek
müm kündür. Kuzey Afrika’daki Fransız etkisi bugün Fransa'da vü
cut bulan Kuzey Afrika demografik unsurunu doğurmuştur. İtalya-
Libya, Fransa-Suriye ilişkilerinde de söm ürge dönem lerinden ka
lan ben zer izler yakalamak mümkündür. Kuzey Afrika ülkelerinin
A B’nin m uhtem el genişlem e senaryoları içinde yer alıyor olm ası
bu kıtalararası geçişkenlik alanının taşıdığı önem i ortaya koym ak
tadır. Sovyet etkisinin Doğu Avrupa’da oluşturduğu blok karşısın
da Akdeniz ve Kuzey Afrika'ya doğru yönlendirilen genişlem e ça
baların ın Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte Orta ve Doğu Av
ru pa’ya yönelm iş olm ası AB’nin bir yakm çevre kuşağı olan Kuzey
Afrika’ya yönelik ilgilerini azaltm ış değildir.
Avrupa ve Asya ile Avrupa ve Afrika arasındaki kıtalararası geçiş
bölgelerini oluşturan Doğu Avrupa stepleri ile Kuzey Afrika AB’nin
m erkez güçleri tarafından çevre hinterlandı olarak algılanm akta
dır. Batı ve Güney Avrupa’da Kutsal Rom a-G erm en tarihî birikim i
üzerine vükselen AB Orta ve Doeu Avrupa'daki Sovvet tehdidi dö
S tra te jik D erinlik
uluslararası konum arayışı içinde olam az. Kaldı ki hed ef güçlü bir
ekonom i-politik statü elde etm ekse ekonom ik kaynakların yoğun
laştığı ve küresel ekonom ik dönüşüm lerin hızlandığı merkezlere
yönelm ekte fayda vardır.
Uluslararası ekonom i-poiitikte görülen yeni dönüşüm ler ve
jeoekonom ik kaynak paylaşımı bölgeler açısından ele alındığında
21. yüzyıl, başlarında bir Asya, sonlarında ise bir Afrika yüzyılı ol
maya aday görünmektedir. Orta ve Batı Asya’daki ekonom ik kay
naklar ve son yaşanan bunalım a rağmen Doğu Asya’da demogra
fik unsurlarla da desteklenerek süren ekonom ik dinam izm ile git
tikçe ağırlığını hissettiren Asya kıtasını ihm al eden bir dış politika
stratejisi Türkiye'nin 21. yüzyılın sonunda da Brüksel koridorların
da üyelik tavizleri koparm aya çalışan bir ülke statüsünde kalm ası
na yol açacaktır.
Türkiye bulunduğu coğrafî konum açısından Avrupa ile ilişki
lerden uzak kalamaz ve bu ilişkilerin düzeyi Türkiye’nin uluslara
rası konumunu etkilemeye devam edecektir. Ama Türkiye’yi sade
ce Avrupa ve Atlantik param etrelerine bağım lı hale getirm ek ve al
ternatif güç merkezlerinin oluşum çizgisinin dışında tutm ak her
şeyden önce uluslararası ekonom i-politiğin kendi iç yapısına Ve
gelişim seyrine uygun düşmemektedir. Türkiye Avrupa ile birlikte
kendi yakm kıta havzasını Kuzey Afrika - Güney Asya - Doğu Asya
- Orta ve Kuzey Asya şeklinde görmek durumundadır. Yakm kara
ve deniz havzasında etkin bir konum elde etm e stratejisinin ana
unsurlarından biri de bu havzaları kıtasal anlam da kuşatan bölge
lerle ilgili m eseleleri yakînen takip etm ek ve alternatif politikalar
oluşturabilmektir.
j . K ıs ım
Uygulama Alanları:
Stratejik Araçlar ve Bölgesel Politikalar
ı. Bölüm
Türkiye’nin Stratejik Bağlantıları ve
nin lid erliğini te scil ettirm esin i sağlam ıştır. Kore Ç ıkarm ası
ABD’nin Avrasya'yı kenar ülke ve yarım adalar ile kuşatm a strateji
sinin askerî yansımasıdır. II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan
çiftkutuplu sistem in ilk ciddi çatışm a alanı olan Kore M üdahalesi
aynı zam anda ABD’nin kürese] hakim iyetini uluslararası organi
zasyonlar ile m eşru kılma politikasının ilk uygulaması olmuştur.
En kapsam lı uluslararası organizasyon olan BM, bundan sonra
ABD’.nin kendi stratejisine m eşruiyet kazandırm ada en Önemli ay
gıtı olmuştur.
Sovyet vetosunun etkin bir şekilde işlediği Soğuk Savaşın tır
m anm a dönem lerinde Am erikan m üdahaleleri uluslararası m eş
ruiyetten çok, reel politik araçlara dayanmıştır. D aha defansif n i
telikli k ıta-içi Dom uzlar Körfezi Çıkarm ası ve ofansif Vietnam
M üdahalesi bu gerginliğin en üst tehlike sınırına çıktığı ve Am eri
kalı m üdahalelerinin en m eşruiyetsiz ve sevimsiz göründüğü d ö
nemlerdir. Savaşı sürekli uzak bölgelerde tutm a taktiği güden
ABD, Küba Füzeler Krizi ile ilk defa doğrudan tehdit altında kaldı
ğını hissetm iş ve riskli D om uzlar Körfezi Çıkarm asını göze alm ış
tır. D om uzlar Körfezi ve Vietnam'daki başarısızlıklar ABD ’yi doğ
rudan lconvansiyonel m üdahalelerden çok, nükleer üstünlük stra
tejilerine ve diplom atik kuşatm a taktiklerine yöneltm iştir. Am eri
kan kam uoyunda konvansiyonel m üdahalelere karşı büyük bir t e
dirginlik psikolojisi yaratan V ietnam M üdahalesindeki başarısız
lık Çin ile kurulan diplom atik ilişkiler ve Ortadoğu ayağındaki
önem li bölge gücü olan M ısır'ın saf değiştirm esi ile d engelenm e
ye çalışılm ıştır.
Vietnam m üdahalesinden çıkartılan en önem li ders Avrasya’ya
yönelik Amerikan m üdahalelerinin niteliği ile ilgili olmuştur. Ko
re'de BM şem siyesi ile yürütülen m üdahale küresel ölçekli A m eri
kan stratejisi için önem li bir köşetaşı olurken, ABD’n in tek başına
giriştiği V ietnam harekatı ciddi bir psikolojik ve stratejik zaafa dö
nüşmüştür. ABD Vietnam tecrübesinden sonra Avrasya’ya yönelik
stratejik m üdahaleleri tek aktörlü olarak yürütm em eye özen gös
termiştir. Devrim den sonra İran ’a, Sovyet işgalinden sonra Afga
nistan'a yönelik politikalarda Vietnam benzeri bir tek-aktörlü mü-
d a h i-ı)p H o n i n ---------------------- --1 ■
S tratejik D erinlik
:Wm
zanm ası konusunda ciddi bir m uhalefetin görülm em esi, son sekiz
yıl içinde yaşananların böylesi bir stratejik tanım lam ayı yeterince
m eşru kılmış olm asındandır. Ya da olayı denklem in diğer tarafın
dan değerlendirirsek, belki de bunalım lara yönelik m üdahalelerin
sürekli gecikerek gerçekleştirilm iş olm ası böylesi bir m eşruiyet ze
m inin in oluşm ası arzusundandır. Son Kosova bunalım ındaki za
m anlam a ve operasyon kapsam ı da bu konuda ilginç unsurlar ih
tiva etmektedir.
234
T ü rk iy e 'n in Stratejik B a ğ la n tıla rı v e Dış P o litik a Araçları j
refleksif dış politika tavn NATO ile Rusya arasında zam an zam an
tırm anan gerilimin tem el sailderi arasındadır.
II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye açısından son derece katı
dengeler içinde ortaya çıkan NATO-SSCB denklem i bugün daha
esnek ve m anipüle edilebilir bir nitelikte sürmektedir. NATO’nun
doldurmaya çalıştığı jeopolitik boşluk alanlarının aynı zam anda
tarihî Osman!ı/Türk-Rus/Sovyet/Rus rekabet hatları olm ası seb e
biyle NATO-Rusya ilişkilerinde doğabilecek bunalım ların Türk-
Rus ilişkilerine yansım a riski hâlâ yüksektir. Türkiye bu tarihî reka
bette belki de Prut Savaşından bu yana en avantajlı konjonktürler
den birini yakalam ış durumdadır. Kırım Savaşında daha kısa sü re
li olarak elde edilen avantajlı konum a benzer bir durum daha ka
lıcı unsurlar ihtiva edecek şekilde bugün mevcuttur. Bu avantajlı
konjonktürü "Adriyatik'ten Çin Seddi’ne” gibi hissî söylem lerle
Rusya’yı tedirgin edici bir şekilde gündeme getirm ek de, daha
sonra bunun için özür dileyerek eldeki kozları müzakere m asası
dışına itm ek de diplomatik rasyonaiitenin kabul edebileceği bir
durum değildir. Türkiye NATO üyeliğinden kaynaklanan ve Rus
ya'nın boşalttığı jeopolitik boşluk alanlarına yönelm e im kanı ta n ı
yan konjonktürü dengeli ve rasyonel bir tarzda değerlendirm ek
zorundadır.
Türk-Rus ilişkilerindeki bu tarihî rekabet boyutu dışında her iki
ülkeyi yakınlaştıran ve ilerde daha da yakın ilişkilere zorlam ası
m uhtem el olan faktör doğuya doğru genişlem eye devam eden
AB’nin her iki ülkeyi de dışlama tem ayülü içine girmesidir. Bu dış
lanm ışlık ilişkisi Türk-Rus ilişkilerine yeni boyutlar getirebilir. Av
rasya dengelerini önem li ölçüde etkileyebilecek olan böylesi bir
yakınlaşm a ve her iki ülkenin NATO ve ABD ilişkilerinin çekim ala
nını da devreye sokabilecek olm ası küresel dengelerin ikili ilişkile
ri belirlem e gücünü ortaya koymaktadır.
idealist hedeflerle, Soğuk Savaş sonrası pragm atik bir söylem ile
gündem e getirilen ancak bir türlü tutarlı bir felsefî ve stratejik ç e r
çeveye oturtulam ayan Yeni Dünya D üzeni arayışının önem li bir
platform u hüviyetindedir. “Ulusal Azınlıklar Yüksek Kom iserliği”
ve “Dem okratik Kurumlar ve İnsan Haklan Ofisi" gibi araçlarla ve
özellikle bunalım lı ülkelerde yapılan seçim lerde üstlendiği göz
lem ci statüsü ile üye ülkelerin insan haklan ve Özgürlükler konu
sundaki tutum larım denetlem ekte ve bu konudaki ihlalleri engel
lem eye dönük çabalarda bulunmaktadır.
Örgütün küresel düzlemde tanım ladığı m isyonun içinde realist
unsurlar da ihtiva eden bir başka boyutu ise doğrudan örgütün ya
pısı ile ilgilidir. AGÎT'in Vancouvefdan Vladivostok'a kadar uza
nan kuzey ülkelerinden oluşm ası örgüte küresel ekonom i-politik
yapılanm ada söz konusu olan Kuzey-Güney ayrım ının kuzey ka
nadının forumu niteliği vermektedir. Bu da örgüte, özellikle küre
sel ekonom ik dengesizliklerin giderilm esinde özel bir konum k a
zandırmaktadır. G-8 ülkelerinin yedisini üye olarak, sekizincisini
(Japonya) de gözlem ci olarak bünyesinde barındırm ası örgütün
küresel ekonom i-politik sorumluluk alanını ortaya koymaktadır.
Öte yandan, BM Güvenlik Konseyi daim î üyelerinden de Çin dışın
daki dördünün bu örgüt bünyesinde bulunm ası, örgütün küresel
siyasî sorumluluk alanını gösterm esi yanında son derece önem li
bir platform olm a niteliğini de ortaya koymaktadır.
İkinci düzlem örgütün yayıldığı coğrafî alanın bütünü ile ilgili
dir. Örgüt Kuzey Amerika ve Avrasya'nın kuzey hattını tüm üyle ku
şatmaktadır. Bu yönüyle de Avrasya, Avro-ati antik (Kuzey A tlan
tik), Asyamerika bağlantılarının kesişim hattını oluşturmaktadır.
Bu coğrafî alanın küresel ve bölgesel güç dengelerinin önem li ö l
çüde belirlendiği, bu dengelerde söz konusu olan kaym aların tren
dinin ortaya çıktığı ve m uhtem el bunalım odaklarının tebarüz e t
tiği bir alan olması, silahsızlanm a, çatışm aların önlenm esi ve b u
nalım çözücü m ekanizm aların oluşturulm ası gibi hedefleri örgüt
faaliyet alanının m erkezine yerleştirmektedir. Özellikle Soğuk S a
vaş sonrası dönem de ortaya çıkan bunalım alanlarının çoğunun
örgütün yayıldığı coğrafî alan içinde ve kenarında yer alm ası bu
misyona daha da önem li bir nitelik katmıştır. Ç atışm aların ö n len
m esi ve kriz yönetim i çerçevesinde Karabağ, Bosna, Kosova, H ır
244
T ü rk iy e 'n in S tratejik B a ğ la n tıla rı ve D ış Politik a A raçları
»aa
2 Bu değişim in tahlili için bkz. Ahmet Davutoğlu, "Revvriting C on tem p orary Müslim
Politics: A R etrospective Periodization for 2 0 ^ Centuıy", Border Crossings:
Taıvards a Comparative Political Theory, (ed.) Fred Dalimayr, N.Y.: Lcxingtcm,
jj S tra te jik D erinlik
3 A ınoldJ. Toynbee, A Study o f History, (Nı:w York: New YorkUniversity Press, 1939),
T ü rk iy e 'n in S tratejik B a ğ la n tıla rı ve D ış P olitik a A ra çla rı
gelm esi Türkiye’nin bu dünya içinde de gerek kurum sal gerek si
yasî etkinliğinin artm ası anlam ına gelecektir.
İslam Dünyası kavramı ile ilgili yaşanan ikinci büyük değişim
M üslüm an toplulukların demografik dağılımı ile ilgilidir. Söm ür
geci idareler hariç tutulursa, M üslüm anlar tarih boyunca genelde
M üslüm an siyasî otoriteler altında yaşamışlardır. Diğer dinî ve
kültürel topluluklarla ilişkiler de hep D arü’i-İslâm dahilinde o l
muştur. Genellikle ticarî nitelikli bireysel bulunuşlar dışında İslam
Dünyası ile dış dünya arasındaki ayrım çizgisi hep belirgin h atlar
la çizilmiş ve genellilde İslam devletlerinin yayılm alarına ve gerile
m elerine bağlı olarak değişmiştir. 20. Yüzyılın ikinci yarısından
sonra hızlanan ve 21. yüzyıla girerken artık yaygın bir demografik
olgu olarak gözlenen önem li olgulardan birisi de büyük Ölçekli ve
kitlesel nitelikli M üslüm an toplulukların kendi iradeleriyle özellik
le Avrupa ve ABD'de yaşıyor olmalarıdır. Genelde Kuzey Afrikalıla
rın özelde Cezayirlilerin Fransa'da; Hint, Pakistan ve Malay köken
lilerden İngiltere’de; Türklerin başta Almanya olm ak üzere bütün
Avrupa’da; İslam Dünyasının bütün farklı köşelerinden gelen deği
şik M üslüm an toplulukların ABD'de oluşturdukları topluluklar ge
çici ve küçük ölçekli kültürel azınlıklar niteliğinden hızla uzaklaş
m akta ve ikinci ve üçüncü nesillerin devreye girmesiyle kalıcı ve
etkin demografik/kültürel unsurlar haline dönüşmektedir.
İslam dininin başta ABD'de olm ak üzere bir çok Batı ülkesinde
ikinci büyük din olm ası İslam m edeniyetinin evrensel kültürel ve
siyasal alan içindeki rolünü, etkisini ve katkısını artırm a yanında,
bu çağa kadar çok daha hom ojen etnik-dinî-kültürel yapıya sahip
olan Batı ülkeleri için de ciddi bir meydan okum a niteliği taşım ak
tadır. Bu toplulukların dışlanm ası Batı ülkelerinin sürdüregeldîk-
leri insan haklarına dayalı söylem ile çelişirken, siyasal ve kültürel
sistem in bir parçası haline gelm eleri B atı’nın din ve etnik tem elli
ayrım cı ve ırkçı unsurlarını harekete geçirmektedir.
Bu demografik değişim ile birlikte artık İslam Dünyası çoğun
luğu M üslüm anlardan oluşan ulus-devlet sınırları ile sınırlı değil
dir. B aşta ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya olm ak üzere diğer ülkeler
deki M üslüm an toplulukların durumu ve bu konuda yaşanan ge
rilim ler her an bütün İslam Dünyasını ilgilendiren bir m esele h a
lini alm akta ve bu coğrafyada ciddi dalgalanm alara sebep olm ak
| S tra te jik D erinlik
tıen gelişm eler İslam dinî sözkonusu olduğunda özel bir funda
m entalizm tanım lam ası ile anılmıştır. M iloseviç Ortodoks, M arcos
Katolik kim liklerinden arındırılmış diktatörler olarak görülürken,
İslam D ünyası’ndaki çoğu Batı ülkelerinin desteği ile ayakta duran
diktatöryal yapıların liderleri ile İslam özdeşleştirilerek gündeme
getirilmiştir.
Bu dışlayıcı yaklaşım ın en çarpıcı teorik tem elleri Fukuya-
m a’nm Tarihin Sonu4 ve H untington'm Medeniyetler Çatışması5
tezleriyle ortaya konmuştur. Fukuyam a İslam iyet'i Tarihin So-
nu'nu getiren Batı değerlerine karşı yegâne alternatif, İslam D ün
yasını da karşı-kutup olarak görürken, İslam D ünyasınd aki m ede
niyet canlanm ası gerçeğini stratejik hesaplara araç olamk kulla
nan Huntington. İslam D ünyası’nm şuurlarının kanla çizildiğini,
İslam m edeniyetinin başta Batı olm ak üzere bütün diğer m ed en i
yetlerle çatışm a içinde olduğunu öne sürmüştür. Bu tezden hare
ketle katı bir kategorik ayrımla West-Rest (Batı-Diğerleri) şeklinde
bir kutuplaşm a öngören H untington'm batılı stratejisyenlere diğer
m edeniyetler arasındaki farklılıkların körüklenm esi yolunda tavsi
yelerde bulunm ası bu tezin ulaşabileceği stratejik riski açık bir şe
kilde ortaya koymuştur.
D oksanlı yılların ortalarında gündemi işgal eden bu yaklaşım ın
aksine İslam Dünyası Soğuk Savaş sonrasındaki gelişm elerde cid
di bir stratejik m ağduriyet hissine kapılmıştır. Dünya nüfusunun
yaklaşık dörtte birini oluşturm akla birlikte başta BM olm ak üzere
h iç bir etkin uluslararası örgütte yeterince tem sil edilm eyen M üs
lüm an toplulukların Bosna, Kosova, Filistin, Çeçenistan, Karabağ,
Keşmir, Burm a gibi bunalım bölgelerinde karşı karşıya kaldığı
■■■
4 Hu tezin ilk versiyonu için bkz. Francis 'Fukuyama, “AreVVe at the End of Ilistory”,
Fortune International, 1 9 9 0 /2 : s. 3 3 -3 6 ve kapsam lı bir şekilde ortaya konuşu için
bkz. The End ofHistory and the LasrMan, New York: The Freo Press, 1992. Bu y ak
laşım ın felsefî tem ellerin in ve siyasî son u çların ın tenkidi içiıı bkz. A hm et
D avutoğlu, Civilizational Transformatiotı and the Müslim World, Kuala Lum pur:
Qııill, 1994.
5 Bu tez için de bkz. Sanuıel Iluntington, "The Clash of Civ.ilizations", Foreign Affairs.
72 (Sum m er 1993), 2 2 -4 9 ve The Clash o f Cimlizations and the RerncıkingofiVorld
Order, Nevv Yorfc Simon & Schusler, 199fi. Bu tezin tahlil ve kritiği için bkz. Alnnet
Davutoğlu, “The Clash of Interests: An Explanation of theW orkl (Dis)Order, Intel-
lectual Discourse, 1994: 2 /2 , s. 107-131 ve Perceptions: Journal o f International Af-
problem ler İslam Dünyasında ciddi karşı tepkiler oluşturmuştur.
Özellikle Bosna bu anlam da bir şok etkisi yapm ış ve uluslararası
sistem in güç m erkezlerinin M üslüm an topluluklar söz konusu o l
duğunda çifte standart uyguladığı konusundaki kanaatler İslam
D linyası’ndaki kaygıları artırmıştır.
Soğuk Savaş sonrası dönem de İslam Dünyasına yönelik tehdit
algılam ası ve bunun doğurduğu jeopolitik dışlam a6 çabası aslında
arkaplanm da jeopolitik, jeokültürel ve jeoekon om ik gerekçeler
olan bir tür stratejik pragm atizm in ürünüdür. Bu tehdit algılam a
sı yönünde görüş beyan edenler de kendi içinde farklı yapılar ve
çelişkiler de barındıran İslam D ünyası'nm bir bütün olarak ne as
kerî, ne siyasî, ne de ekonom ik bir karşı kutup oluşturm adığının
farkındadır. Bu açık reel durum a rağm en böylesi bir algılamanın
pom palanm ası ve Soğuk Savaş sonrası dönem de çatışm a odakla
rının İslam Dünyasında yoğunlaşm asının bu n a delil gösterilm esi,
bir anlamda, bu coğrafyada sözkonusu olan uluslararası operas
yonlara m eşruiyet sağlamaya yönelik çabalardır.
Soğuk Savaş sonrası dönem de bunalım ların ve çatışm a alanla
rının İslam Dünyasında yoğunlaştığı doğrudur. Ancak bunun n e
deni İslam m edeniyetinin ve M üslüm anların bir karşı-kutup oluş
turm ası değil, bu dünyanın sahip olduğu jeopolitik, jeokültürel ve
jeoekonom ik özelliklerdir. Soğuk Savaş sonrası dönem de Avrasya
boyutu da canlanan İslam Dünyası Afroavrasya anakıtasınm en
stratejik kuşağım oluşturmaktadır. Kuzey-güney doğrultusunda
Kafkasya'dan Doğu Afrika'da Tanzanya'ya, doğu-batı doğrultusun
da Pasifik'teki Fiji’den Fas’a kadar uzanan bu coğrafya m ihver böl
geyi ( Heartiand) çevreleyen kenar kuşağı (Rimîand) h em en h e
m en tam am ıyla kapsamaktadır. Avrasya boyutunda ortaya çıkan
yeni bağım sız devletlerin İKÖ’ye katılm asıyla birlikte m ihver b ö l
geden kenar kuşağa inen bütün tem el kara ve deniz geçiş yolları
bu coğrafyaya dahil olmuştur.
sun
fj İslam Dünyasına yönelik gerilim artırıcı çifte standartlar için bkz. Ahm et D avutoğ
lu,. Civilizational Transformaiion and the Müslim World, s. 101-113 ve bu tahlili
destekleyen ve jeopolitik dışlamayı teorik bir çerçevede d e alan bir çalışm a için
bkz. Richard Faik, "False universalism and the geopolitics of exclusion: the case of
İslam ”, ThirdVVorld Quarterly, 1 9 9 7 /1 8 :1 , s. 7-23. Bu m akalenin Türkçe versiyonu
için bkz. Richard Faik, "Sahte Evrensellik ve Dışlamanın Jeopolitiği: İslam Ö rneği”,
Divân İlmî Araştırmalar, 1 9 9 8 /2, S. 5, s. 99-116.
T ü rk iye’n in S tratejik B a ğ la n tıla rı w. D ış Politika A ra çla rı
I
mik alandaki genel uluslararası prestij ile ölçülmektedir. Tehdit al
gılam alarına dayalı uluslararası etkinlik yerini hızla aktif diplom a
tik manevra kabiliyetine, kültürel özgüvene dayalı saygınlığa, je o
kültürel ve jeoekonom ik etki alanına dayalı uluslararası etkinliğe
terketm ektedir.
Türkiye şu. ana kadar uyguladığı politikalarda ECO ve İKÖ b a ş
ta olm ak üzere İslam Dünyasındaki uluslararası örgütleri gerçek
bir işbirliği alanı olarak görm ektense diğer uluslararası aktörler ile
olan ilişkilerinde pazarlık gücünü yükselten bir destek unsur ola
rak değerlendirdiği intibaını vermiştir. Bu nedenledir ki, Türki
ye’nin İslam Dünyası ile olan ilişkileri Türkiye-AB ve Türkiye-ABD
ilişkilerinin reaktif bir türevi olarak görülmüştür. Bu tavır hem İs
lam Dünyası nezdindeki inandırıcılığın kaybolm asına sebep ol
muş hem de AB ve ABD gibi aktörler üzerinde b ek len en etkiyi
yapm am ıştır.
Türkiye İslam Dünyası ile olan ilişkilerini yukarıda çerçevesini
çizdiğimiz uluslararası konjonktür içinde yeniden değerlendirm ek
zorundadır. Türkiye'nin her vesile ile zikredilegeldiği gibi doğu ile
Batı, Asya ile Avrupa arasında kültürel, siyasî ve ekonom ik bir köp
rü rolünü oynayabilm esi için her iki taraf nezdinde de özgüvene
dayalı güçlü bir kültürel aidiyet hissi, istikrarlı bir tavır, psikolojik
reflekslerden uzak ağırbaşlı ve rasyonel bir duruş belirlem esi gere
kir. İslam D ünyasına yönelik m u htem el tehd it senaryolarım
B atı’ya, B atı'm n stratejik argüm anlarım D oğu’ya taşıyan bir gö
rüntü konjonktürel getiriler sağlasa da, kalıcı ve saygın bir ulusla
rarası konum elde edilm esini imkansız kılar.
Türkiye'nin tarihî ve coğrafî derinliği, kültürel etkileşim in arttı
ğı, otantik m edeniyetlerin canlanm a sürecine girdiği bir dönem de
olağanüstü stratejik/kültürel im kanlar sunmaktadır. Önümüzdeki
yüzyıl kendi yerel kültür param etrelerini evrensel değerler haline
dönüştürebilen toplum lara sadece itibar değil, önem li bir stratejik
açılım im kanı da verecektir. Kadîm insanlık birikim inin en ö n em
li unsurlarını bünyesinde barındıran, İslam m edeniyet birikim inin
en rafine kültürel m irasına sahip olan, Batılılaşm a sürecinde ciddi
bir m edeniyetlerarası etkileşim alanı oluşturan Türkiye bu konu
m unu kalıcı bir m edeniyet açılım ına öncülük edecek şekilde kul-
^ lanmalıdır. Aksi takdirde birarada tutulduğunda estetik bir bütün-
T ü rk iy e 'n in S tratejik B a ğ la n tıla rı v e D ış P olitik a A ra çla rı |
1
lük arzedecek unsurlar birbirini yok eden reaktif unsurlar haline
dönüşür. Türkiye’nin Doğu nezdindeki derinliği kültürel/stratejik
alanda büyük bir im kandır ve ÎKÖ ile ilişkiler bu im kanın rasyona-
lize edilm esi doğrultusunda kullanılmalıdır. Merkezi İstan b u l’da
bulunan ve İKÖ kurum lan arasında saygın bir yere sahip olan IR-
CICA’nın bu yönde etkin bir şekilde değerlendirilm esi önem li bir
katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin kendi iç çelişkilerini aşarak m ede-
niyetlerarası etkileşim in ve kültürlerarası alışverişin merkezi hali
ne dönüşm esi uluslararası stratejik köprü rolünün en öncelikli
şartlarından birisidir.
İslam D ünyası’nm jeopolitik derinliği de Türkiye için son dere
ce önem li stratejik unsurlar taşımaktadır. İslam D ünyası’mn ulus
lararası bunalım ların yoğunlaştığı alanlardan oluşm asının tem el
sebebi de budur. Türkiye’nin kendisinin de içinde bulunduğu bu
jeopolitik alan içinde siyasî bir etkinliğe sahip olm ası genel ulusla
rarası stratejik etkinliğin önünü açacaktır. Bu alanı yok farzetm ek
de, bu dünyaya sırtını dönm ek de jeopolitik geçiş alanları üzerin
de bulunan Türkiye için sürdürülebilir bir tavır olm a niteliğini
kaybetm ektedir.
Öte yandan, Batı ülkelerinde M üslüm an azınlıkların lehine
gözlenen demografik değişimden belki de en fazla etkilenecek ül
kelerin başında Türkiye gelmektedir. Bu toplulukların Batı ülkele
rinde artm ası kesin olan kültürel, siyasî ve ekonom ik etkilerinin
değerlendirilm esi bu ülkelerde önem li bir insan unsuru barındı
ran Türkiye için iyi değerlendirilm esi halinde büyük bir imkan
iken, iyi değerlendirilem em esi durum unda her an karşı etki doğu
rabilecek potansiyel bir güçtür. Türkiye bu dem ografik değişim
unsurları ile yabancılaşm ayan bir tavır geliştirerek hem kültürel
hem de siyasal alanda ciddi bir tem sil kabiliyeti kazanabilir.
İslam Dünyası ile olan ilişkiler uluslararası ekonom i-politik et
kinlik açısınd an da büyük bir önem taşım aktadır. Bu dünyada yo
ğunlaşan doğal kaynaklar, hızla artan pazar kapasitesi, ulaşım ve
ticaret im kanları uluslararası ekonom i-politik güç kaym aları için
önem li bir faktör teşkil etmektedir. ÎKÖ Türkiye'nin Asya ve Afrika
derinliğinde ekonom ik aktivitelere yönelebilm esi için önem li bir
araç konum undadır. Seksenli yılların başlarında İKÖ bünyesinde
ki ekonom ik ilişkilerin artırılm ası için üstlenilen katalizör rolünün ^
S tratejik D erinlik
^ Stratejik D erinlik
arasındaki güven ortam ının tekrar kurulm asının uzun ve çetin bir
süreç içinde gerçekleştiği unutulmamalıdır.
Bu çerçevede ECO’nun kurucu üyeleri olan Türkiye, İran ve Pa
lastan arasındaki ilişkiler örgütün ileriye yönelik başarısı ve Türki
ye’nin Asya derinliği kazanm asında üstlenebileceği rol açısından
büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye-İran ve Türkiye-Pakistan
ilişkileri birbirine tam am ıyla zıt iki sebepten dolayı böylesi derin
liğine bir işbirliği için gerekli rasyonel bir zem in kazanam am ıştır.
Türkiye-İran ilişkilerinin tarihî birikim inden de kaynaklanan ve
kendi içinde sürekli bir gizli şüphe içeren bir teen n i ve kollam a sü
recinde seyretm esi, Türkiye-Pakistan ilişkilerinin de aksine son
derece nostaljik bir iyimserliğe dayanm ası her iki ilişki biçim inin
de kalıcı bir işbirliği çabasının asgarî şartı olan rasyonellik ve sü
reklilik ilkesini zaafa uğratmaktadır. ECO'nun sağlıklı bir şekilde
işlem esini ve Türkiye'nin Asya derinliğine zem in hazırlayan bir
diplom atik araç haline dönüşebilm esini engelleyen bu zaaf ikili
ilişkilerin yeniden yorum lanm asını kaçınılm az kılmaktadır.
Türkiye-İran ilişkileri Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’dan
oluşan asgari üç kanatlı bir çerçeve içinde seyretmektedir. Soğuk
Savaş sonrası dönem in dinamik şartlan her üç bölgede de son d e
rece karm aşık güç dengelerini beraberinde getirmiş bulunm akta
dır. Küresel ve bölgesel dengeler arasındaki etkileşim ile daha da
karmaşık bir nitelik kazanan bu güç dengeleri tarihi derinliği haiz
Türk-İran ilişkilerinin konjonktürel nitelikli dalgalanm alar yaşa
m asına yol açm ıştır. Batı Asya'nın bu iki önem li gücü h er üç b ö l
gede de karşılıklı bağım lılık ve rekabet sarkacı içinde seyreden iliş
kileri yeni bir dengeye oturtm akta güçlük çekmektedir. Türki
ye'nin Soğuk Savaş sonrası dönem de Avrasya ölçekli stratejilerin
de ABD ağırlıklı bir yönelişe girmesi, buna m ukabil A BD 'nin çifte
kuşatm a politikası ile İran'ı dışlayan bir strateji benim sem iş olm a
sı Tü rk-lran ilişkilerindeki yeni denge arayışlarını olum suz yönde
etkilemiştir.
Bu durum ECO’nun oluşum seyri ile konjonktürel konum u
arasında da bir tür uyumsuzluk ortaya çıkarm ıştır. Tem elde ABD
öncülüğünde Sovyet tehdidi karşısında güneyde bir ittifak hattı
oluşturm ak üzere kurulan CENTO'nun devamı niteliğindeki ECO
Soğuk Savaş sonrası dönem de ABD’nin stratejik çıkarları ile Türki-
I
T ü rk iy e ’nin S tratejik B a ğ la n tıla rı v e D ış Politika A raçları
m ekanizm ası daha etkin bir şekilde çalıştırılarak Orta Asya’ya yö
nelik ortak politikalar ve projeler üretilmelidir. Ama bütün bu pro
jelerin başarılı olması için her iki tarafı da rehavete sürükleyen
nostaljik iyi ilişki biçim inin daha etkin bir ortaklığa dönüştürül
mesi gerekmektedir. Böyle bir konjonktürde gerek Orta Asya ü lke
lerine gerekse Asya’nın ekonom ik ve politik dengelerinde gittikçe
ağırlığı artan Çin’e yönelik ortak bir açılım sergilenmelidir. Türki
ye-Pakistan ilişkilerindeki tarihî derinlik ve sıcaklık Pakistan’ı T ü r
kiye açısından kapsamlı ve dinam ik bir Asya stratejisinin güvenilir
kilit ülkesi yapmaktadır.
ECO benzeri ekonom ik işbirliği çabalarının başarısının ikili
ilişkilerle ilgili birinci şartı tam am layan ikinci önem li şartı ise
uzun dönem li stratejik hedefler ile kısa dönem li projeler arasında
derinlem esine bir uyumun gerçekleştirilmesidir. Liderler ve dışiş
leri bakanlan düzeyindeki toplantılarda vurgulanan genel ve uzun
vadeli hedeflerin, projelerin oluşturduğu bir altyapı ile d esteklen
m em esi, zam anla örgütün retoriği ile pratiği arasında ciddî bir
boşluk doğm asına yol açar. Bunun tam zıddı olarak sürekli tekn is
yenler düzeyinde yürütülen ve detay düzeydeki projeler üzerinde
yoğunlaşan tem aslar da siyasî irade ve yönlendirm enin yeterince
vurgulanm am ası dolayısıyla rutin düzeyde kalm aya m ahkum
olur. ECO’nun çalışm alarında görülen önem li aksaklıklardan b iri
si de, iç organizasyondan çok dışa yönelik m esajlar içeren zirveler
ile detaylarda sürekli uzayan teknik görüşm eler arasında sıkışıp
kalan bir gündem in sınırları dışına çıkılam am ası dır.
Bu ikilemin aşılabilm esi ancak ve ancak siyası irade ile teknik
çabalar arasındaki koordinasyonun sıhhatli bir şekilde yapılm ası
ile m üm kün olabilir. Bu da teknisyen bürokratlar düzeyindeki te
m asların siyasî irade içeren zirvelerin öncesind e ve sonrasında ve
rimli bir şekilde yürütülm esine bağlıdır. Ön hazırlığı üye ülkelerin
ortak çıkar ve hedeflerini gözetecek şekilde yapılm ış olan zirve
toplantılarının ortaya çıkardığı siyasî irade bürokratların zirve
sonrasındaki uygulamaları için önem li bir ivme kazandırır. Bu uy
gulamaların da belli aralıklarla yine siyasîler tarafından d en etlen
m esi uzun dönem li stratejik hedeflerin kadem eli bir şekilde kısa
dönem li projelere dönüştürülebilm esi açısından büyük bir önem
taşımaktadır.
T ü rk iye’n in S tratejik B a ğ la n tıla rı ve Dış Politika A raçları
276 !
T ü rk iy e'n in Stratejik B a ğ la n tıla rı ve D ış P o litik a A ra çla rı
1
sındaki en üst forum niteliği kazanm aya başlam ıştır. G -8’in Hazi
ran 1999 Köln Zirvesinde alm an ilke kararından sonra 25 Eylül
1999’da kuruluşu deklare edilen G -20 bu çerçevede özel bir önem
taşım aktadır. Türkiye'nin de davet edildiği G -20 grubunun işlev
sel rolünün anlaşılabilm esi ve Türkiye'nin bu çerçevedeki konu
m unun değerlendirilebilm esi için G -8 grubunun Soğuk Savaş
sonrası dönem de geçirm ekte olduğu dönüşüm ün anlaşılm ası ge
rekmektedir.
Soğuk Savaş sonrası d önem de önem i gittikçe artan ve ulusla
rarası ilişkiler ağının m erkezine yerleşm eye başlayan G -8’in Önce
G-7 şeklinde doğuşu, aslında II. Dünya Savaşından sonra kurulan
ve Soğuk Savaşın sona erm esine kadar etkisini sürdüren uluslara-
rası m eşruiyet yapılanm ası ile reel güç yapılanm ası arasındaki
farkın giderilm esi çabasının bir sonucudur. II. Dünya Savaşının
suçlu m ağlupları olan Almanya ve Japonya’nın ulaştıkları ekon o
m i-politik güç, başta ABD olm ak üzere sistem in m eşru m erkez
güçlerini bu ülkeleri de içine alacak ekonom i-politik nitelikli yeni
forum lar ve örgütler kurm aya itmiştir. Bu süreçte, m aliyetleri git
tikçe artan uluslararası operasyonların finanse edilm esi ihtiyacı
da etkili olmuştur.
Uluslararası ekonom i-politik sistem in işleyişine katkıda bulu
nan güçlerin zam anla kendi m eşruiyet alanlarını da oluşturm aya
başlam aları G~8fin ekonom i-politik ağırlığını diplom atik ağırlığa
da dönüştürm esine yol açm ıştır. Ekonom i-politik kapasitesi a çı
sından bu yapıya katılm a im kanı olmayan Rusya’nın diplom atik
ve nükleer gücü dolayısıyla örgüte alınm asıyla bu dönüşüm hem
m eşruiyet hem de ivme kazanmıştır. Böylece gittikçe daha sık ara
lıklarla toplanm aya başlayan G-8, faaliyet alanım ve m isyonunu
da kadem eli bir şekilde geliştirmiştir. G-8 zirvelerinde Kosova'dan
Keşmir ve Kıbrıs’a kadar uzanan m üzakereler bu örgütün, B M ’yi
bir tür m eşrulaştırm a aracı olarak kullanm a kapasitesine sahip re
el bir güç yapılanm ası niteliğine dönüşm ekte olduğunu ortaya
koymaktadır.
Küresel strateji geliştirm e kapasitesine sahip her büyük gü
cün, örgütün bu niteliğinden kendine özgü beklentileri vardır.
ABD, G-8 üzerinden bir taraftan uluslararası ekonom i-politik sis
tem in işleyişindeki patronaj rolünü sürdürmeye, diğer taraftan da ^
^ S tra te jik D erinlik
1 B u tezlerin siyaset yap ım cıları ile siy aset te o ıisy en leri arasındaki ilişki a ç ıs ın
d a n d eğerlendirilm esi için bkz. A h m et Davutoğlu, "The Clash of Interests: An
Explanatıon of the Woı ld {DisîOrder", Perceptions, Dec. 1997 - Feb. 1998, s. 92-121;
ve Fu k u y a m a 'n m Tarihin Sonu tezin in tenkidi için bkz. A h m et D avutoğlu , Ci-
vüizational Tmns formaiion and the Müslim World, Kuala Lumpur: Qııill, 1994.
Stratejik D ö n ü ş ü m ve B alk an lar
va savunma sistem ine yönelm iş olm asının ana seb ebi de budur.
K o s o v a 'da etnik kıyımı yapan bu savunm a sistem i değildir; ancak
b u h a v a savunm a sistem i, ileriye yönelik olarak, NATO'nun caydı
rıcılık ve etkinlik gücünü tehdit edebilecek yegâne unsurdur. K ör
fez Savaşı ile nasıl sadece Kuveyt’in bağım sızlığı değil O rtadoğu’da
sıradan b ir bölgesel gücün çok üstünde bir askerî kapasiteye sahip
olan Irak'ın bu kapasitesinin bölgedeki güçler dengesinin gerek
tirdiği m akul bir sınırın altına indirilm esi hedeflenm işse, son Ko
sova m üdahalesinde de sadece Kosova'daki etnik kıyımın durdu
rulm ası değil, Soğuk Savaş dönem inde Doğu Avrupa'daki denge
lerin üzerinde bir askerî güce sahip olan Yugoslavya’nın gücü
özellikle hava savunm a sistem leri açısından direnebilir ölçülerin
altına çekilm iştir.
Bu çerçevede NATO için Kosova problem i kadar NATO üyeliği
kesinleşen M acaristan ile Sırbistan arasında çıkabilecek olan Voy
vodina problem i de Önem kazanm aktadır. M acar nüfusun yoğun
luklu olarak bulunduğu Voyvodina konusunda çıkması m uhtem el
Sırp-M acar çatışm ası, M acaristan ’ın NATO’ya girm esinden sonra
artık bölgesel bir problem olm aktan çıkarak bir NATO-Sırp çatış
m asına dönüşm e riski taşım aktadır. Bunun içindir ki, NATO op e
rasyonlarında sadece Kosova’daki etnik kıyımın durdurulması de
ğil, Sırp askerî gücünün tümüyle denetim altına alınabilecek dü
zeye indirilm esi hedeflenm iştir.
Bütün bu gelişm eler gösterm ektedir ki, NATO, üyelerine y ön e
lik saldırılara ayarlı bir savunm a ittifakı olm aktan çıkarak yön len
dirici, belirleyici ve denetleyici bir üst stratejik örgüt konum una
gelm ektedir. Başka bir deyişle, IMF aracılığıyla finans hareketleri
ni, Dünya Bankası aracılığıyla kredi akışlarım, Dünya Ticaret Ör
gütü ile ticari ilişkileri yönlendiren ve belirleyen Pax Americana
NATO ile de stratejik dengelerin seyrini doğrudan yönlendirm eye
ve d enetlem eye çalışacaktır. Bu yeni konum Avrupa-içi dengeler
kadar II. Dünya Savaşından sonra oluşm uş olan BM sistem ini de
etkileyebilecek ölçekte bir gelişmedir. B M ’nin m eşruiyetini aldığı
ulusal egem enlik alanı tanım lam aları ile uluslararası norm ve h u
kuk alanı tanım lam aları arasındaki gri ve muğlak alan bundan
sonraki küresel düzen arayışlarını büyük ölçüde etkileyecektir.
S tratejik D ö n ü ş ü m ve B a lk a n la r
Dayton Anlaşm asının üzerinden beş yılı aşkın bir süre geçm iş
olm asına rağm en Bosna-H ersek devleti hâlâ kendi sınır egem enli
ğini tümüyle sağlayabilir bir iç bütünlük kazanam am ıştır. Bu du
rum un tem el sebebi büyük ölçüde Dayton Anlaşm asının taraflar
arasında yol açtığı, statü eşitsizliğidir. Etnik tem izlik suçlusu işgal
ci Sırplar, 1992 Nisanından Dayton Anlaşm asına kadar geçen sü
reç içind e önce Bosnalı Sırplar olarak meşrulaştırılm ışlar, daha
sonra da Bosna Sırp Cumhuriyeti tanım lam ası ile devlet kurucu
unsurlar olarak takdim edilmişlerdir. Bir tarafta Sırp tarafı Cum
huriyet tanım lam ası ile konsolide olurken diğer tarafta Müslii-
marı-Hırvat tarafı bir federasyon olm anın bütün çelişkilerini b a
rındıran bir nitelik arzetmektedir. Böylece Sırplar kendilerine ait
bölgede tam bir otonom statü tem in ederken, M üslüm anların dip
lom atik ve askerî pozisyonu Hırvat faktörü ile denetim altına alın
mıştır. Dayton Anlaşm asını takip eden aylarda M üslüm anlar ile
Hırvatlar arasında özellikle M ostar’da yaşanan gerginlik, anlaşm a
nın yum uşak karnım ortaya koymuştur.
D ayton Anlaşm ası öncesind e ve sonrasında yaşanan g elişm e
lerle ülkenin önem li büyük şehirleri olan Saraybosna ve Tuzla’d a
M üslümanların, Banja Luka’da da Sırpların denetim lerinin pekiş
tiğini gören Hırvatlar, M ostar'ı kendi merkez üsleri haline getirm ek
istemektedirler. Savaş süresince lojistik bağlantılardan koparılarak
Bosna içlerine hapsedilm ek istenen M üslüm anlar ise M ostar’m
d en iz bağlantısı ve lojistik destek için bir kilit durumda olduğunun
farkındadırlar. M ostar'ın mutlak anlam da Hırvat kontrolüne terk
edilmesi M üslüman-Hırvat federasyonunun can dam arının H ır
vatların eline verilm esi demektir. Bu da statüsü tam bir belirginlik
kazanm am ış olan M ostar’ı M üslümanlar ile Hırvatlar arasındaki
en tem el çatışm a alanlarından birisi haline getirmektedir.
Dayton Anlaşm asının öngördüğü seyahat özgürlüğü, m ü lteci
lerin geri dönmesi, seçim kayıtlarının herkesin savaş öncesindeki
ikam etine göre yapılması, savaş suçlularının cezalandırılm ası gibi
esaslarının öngörülen kapsam da uygulanamam ası, anlaşm anın
ülke siyasî yapısının yeniden kurulm asına dayalı bir istikrar o rta
mından daha çok uluslararası garantilerle yürürlükte kalm asını
sağlamaktadır. Bu şartlar sağlanm adan yapılan seçimler, Bosna'da
yapılan etnik kıyımın ortaya çıkardığı siyasî ve dem ografik statü
nün dolaylı da olsa tanınm ası anlam ına gelmiştir.
Savaş öncesinde hem en hem en tam am ıyla M üslüm an olan ve
BM tem silcilerinin önünde tarihin gördüğü en acım asız etnik kıyı-
m ın yapıldığı Srebrenica ve civarındaki bölgede hâlâ tek bir Boş-
nakm bulunm am ası Daytoıı A nlaşm asının sağladığı statünün
m eşruiyetini tartışm aya açmaktadır. Savaş süresince yoğun etnik
kıyımın yaşandığı Vişegrad, Srebrenica, Zvornik ve Foça gibi Doğu
Bosna şehirlerinin ve D riııa boyundaki M üslüm an hakim iyetinde
ki bölgelerin otonom Sırp Cumhuriyeti topraklan olarak tescil
edilmesi, Dayton Anlaşmasındaki etik-reeipolitik dengesizliğin ti
pik bir göstergesidir. Hele hele Srebrenica ve Zepa gibi B M ’nin gö
zetim i altında kitlesel katliam ların yapıldığı güvenlik bölgelerinin,
eldeki açık savaş suçu delillerine rağm en Sırplara verilmiş olması
hiç bir uluslararası hukuk değeri ile bağdaştırılam az. Sırpları B o s
na’dan sonra Kosova'da da yeni bir etnik kıyını politikası uygulama
konusunda cesaretlendiren tem el saik Dayton Anlaşm asındaki bu
etik-reelpolitik dengesizliktir.
Evrensel insanlık ve uluslararası hukuk değerlerinden çok reel-
politiğin diplomatik izlerini taşıyan Dayton Anlaşması bu yönüyle
S tratejik D ö n ü ş ü m ve B a lk a n la r
S tratejik D ö n ü ş ü m ve B a lk a n la r
ketinde kadem eli bir strateji benim sem iştir. Bunalım ın ilk safha
sında her türlü uluslararası tepkiyi içişlerine müdahale olarak gö
rerek reddeden Sırbistan, Paris görüşm eleri esnasında İngiliz-
Fransız blokunun müzakere sürecini uzatan taktikler kullanarak
bunalım ı zam ana yayma politikası takip etmiştir. Bosna'daki te c
rübeden hareketle Batı ülkeleri arasındaki yaklaşım farklarının
uluslararası müdahaleyi geciktireceği kanaati M iloseviç’i Kosovalı
Arnavutlarca kabul edilen anlaşm a m etnini reddetmeye sevket-
miştir.
M iloseviç’in değişen uluslararası konjonktürü ve ABD’nin Bal-
kanlarda sistem ik çelişkileri de barındıran tavır değişikliğini göre
m em esi bu hesapların tutm am asına yol açmıştır. Bunun üzerine
M ilosevıç yönetim i m üdahalenin başlam asından sonra biraz da
m üdahalenin kara desteğinden yoksun oluşunun getirdiği k on
jonktürü istism ar ederek hava operasyonuyla sınırlı askerî harekat
konusundaki ısrarı zorlam aya başlamıştır. Bu dirençle bir taraftan
NATO ülkelerinin m üdahaleye bakış açılarında bir takım farklılaş
m aların ortaya çıkarak m üdahale blokunun çatlam ası, diğer taraf
tan da kara desteğinden yoksun hava operasyonunun tırm andır
dığı gerilimle Kosova halkının Arnavutluk ve M akedonya'ya göçe
zorlanm ası h ed ef edinilmiştir.
G erçekten de kara harekatına yönelik gerekli lojistik hazırlığın
yapılm am ış olm ası hava operasyonlarının ilk safhasında karada
yürütülen etnik tem izlik harekatının ivme kazanm asına yol açm ış
tır. M uhtem el bir kara harekatı için en azından 6 hafta gerekli o l
duğunun NATO yetkililerince ifade edilm esi de Sırplara bir zam an
esnekliği tanım ak suretiyle etnik tem izlik harekatının hızlandırıl
m asına zem in hazırlamıştır. M üdahale sonrasında ortaya çıkarı
lan toplu m ezarlar hava operasyonuyla sınırlı harekatın bu zaafını
açık bir şeküde ortaya koymuştur.
“Arnavut M e s e le s in i bir Yugoslavya m eselesi olm aktan çık a
rarak bölgeye yaymaya yönelik Sırp politikası bir taraftan NATO
güçlerinin teyakkuzunu artırırken, diğer taraftan Balkanlardaki
bölge-içi denge m ekanizm alarını harekete geçirmiştir. M akedon
ya bünyesinde ortaya çıkacak en küçük bir hareketlenm e ve d e
ğişme, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk ve Türkiye’yi doğru-
~ ~ c nnı mi ür Hnonir e b i l e c e k olm ası bunalım ı doğ
| S tra te jik D erinlik
rudan ya da dolaylı müdahil olm a ihtim ali taşıyan ülkeleri ted ir
gin etmiştir.
Sırbistan da bu durumu görmüş ve “Arnavut M eselesi”ni bir
Yugoslavya ve Sırbistan meselesi olmaktan çıkararak genelde bir
Balkan, özelde de bir Makedonya m eselesi haline dönüştürebile
cek bir göç dalgası oluşturmaya çalışm ıştır. Türkiye için de en kri
tik hat bu çerçevede belirginlik kazanmıştır. Ancak, özellikle b ö l
ge-içi dengelerin nabzım iyi tutan ABD'nin ısrarı ve A lm anya'nın
son derece akıllı manevralarla m üdahaleyi bitirm eye yönelik dip
lom atik adımların çekim alanını Rusya'nın da m üdahil olduğu Av -
rupa-içi kurumlara yöneltm esi Sırbistan’ın bu senaryoya yönelik
direncini Önce zayıflatmış daha sonra da kırmıştır.
Bununla birlikte, Sırp askeri güçlerinin çekilm esi ve KFOR’un
Kosova’da denetim i ele geçirm esi bunalım ın nihaî çözüm ü için
yeterli değil gerekli bir adımdır. Kosova M eselesinin en hayatî b o
yutları hâlâ çözüm beklemektedir. Sistem ik ve bölge-içi çelişkile
rin getirdiği açm azlar Kosova'nm geleceği İle ilgili diplom atik ve
siyasî süreci etkilemeye devam etmektedir.
Kosova m eselesinin geleceği ile ilgili problem leri üç kadem ede
ele almak mümkündür. Birinci kadem e bunalım ın ana odak nok- -
tası olan Kosova’nm statüsü ile ilgilidir. Kosovalı Arnavutlarca m ü
dahale öncesinde im zalanan anlaşm a Sırpların saldırgan tutum u
nun tescil edilm esi ve m üdahale yönündeki baskıları artırm ası b a
kım ından olumlu unsurlar ihtiva etm işse de nihaî çözüm ve o to
nom inin m ahiyeti konusunda muğlak ifadeler içerm ekteydi. Ko
sova’da gelinen son nokta Sırp ve Arnavutların birlikte ortak bir si
yasî hayat alanı oluşturm asını iyice güçleştirmiştir. Ortaya çıkan
yoğun güvensizlik ortamı, geçici çözüm leri ve garanti altına alın
m am ış sınırlı özerklik tanım lam alarını gittikçe devre dışına itm ek
te ve nihaî çözüm alternatiflerini azaltmaktadır. Sırplar için de Ar
navutlar için de “ya hep ya h iç” form ülü ön plana çıkm akta; bu du
rum da fiilî güç destekli diplom asinin esneklik alanını daraltm ak
tadır-. Sırpların Soğuk Savaş dönem inde çok daha yüksek bir sos-
yo-kültürel entegrasyon süreci yaşadıkları Boşnaklarla birarada
yaşam ayı dahi içlerine sindiremedikleri bir güvensizlik ortam ında
Arnavutlarla ortak bir devletin unsurları olmayı benim sem eleri
çok güçtür. Kosova’nm geleceği üzerinde n l a n l a r v a n a n mii-t-fûfîV
Stratejik D ö n ü şü m ve B a lk a n la r
ken, Dışişleri Bakanı îsm ail C em ’in gerek Ortadoğu gerek Balkan
larda yüzyüze tem aslarla inisiyatif oluşturm a çabaları ise dış poli
tika rasyonalitesi açısından doğru unsurlar ihtiva etmiştir. D ina
mik uluslararası şartlar her aktörle sürekli tem ası kaçınılmaz kıl
maktadır. Bu aktörün karşı safta yer alması, tem ası aktörün niyet
lerini görebilm ek açısından daha da anlam lı kılabilir.
(iii) Küresel rekabetin Balkanlara yansım ası tarihî etki alanları
nı da beraberinde getirmektedir, 19, Yüzyıl Avrupa diplomasisi
içinde bu rekabet ikisi ilerleyen, bir diğeri gerileyen üç tarihî m ira
sı karşı karşıya getirmiştir. Yükselen etki alanlardan birisi Alman
birliğinin gerçekleşm esinden aldığı hızla doğu ve güneye doğru
ilerleyen Kutsal Rom a-G erm en mirasıdır ki, kuzeyde Polonya'dan
güneye Avusturya ve M acaristan üzerinden Hırvatistan ve Adriya
tik'e inm ektedir; İkincisi ise Rusların Ü çüncü Roma idealini yansı
tan ve daha sonra sosyalist ideolojiye dönüşerek D em irperde'nin
doğuşuna yol açan Ortodoks-Slav etki alanıdır ki, kuzeyde Bese-
rabya'dan başlayarak Bulgaristan ve Sırbistan üzerinden Yunanis
ta n ’ı da için e alarak Ege ve Adriyatik'e yönelmektedir. İlerleyen bu
iki eksen karşısında gerileyen Osmaniı ekseni kuzeyde tarihî Le
histan politikasına, güneyde ise Balkanların otantik kavimleri olan
Boşnak ve Arnavutların O sm aniı kültürü ile özdeşleşen altyapısına
dayanmaktaydı. D engeci İngiliz politikası ise Germ en ve Slav un
surlar arasında eski Yugoslavya benzeri tam pon siyasî oluşum lar
oluşturm ayı hedef edinm işti.
Bu dengeler bugün de üç aşağı beş yukarı sürmektedir. M aale
sef kabul etm ek zorunda olduğumuz bir gerçek de, Türkiye'nin,
Almanya ve Rusya'nın kendi etki alanlarını korum a yönündeki e t
kinliklerine orantılı bir etkinliği gösterecek güce sahip olm am ası
dır. Bunun için de, Balkan bunalım ı neredeyse bölgedeki İslam ve
O sm aniı kimliğinin tasfiye hareketi haline dönüşmüştür. Son B o s
na ve Kosova bunalım ları bunu açık bir şekilde göstermiştir.
Ancak, 19. yüzyıldan farklı olarak yeni konjonktürdeki en
önem li faktör A BD ’dir ki, ABD’nin bölgesel etkinliğini G erm en ve
Slav etkinlik alanları dışında kalan unsurlara dayandırm asını ge
rekli kılmaktadır. M acar, Hırvat ve Sloven unsurların Almanya'ya;
Sırp unsurların Rusya’ya; Bulgar, Rum en ve Yunan unsurların
konjonktürel olarak h er iki tarafa da yakın olabilecek b ir politika
«--i,;-, o+mpve m eyilli olduğunu gören ABD, ister istem ez Arnavut
Stratejik D erinlik
2. B ölgelerarası Bağımlılık
Türkiye'nin bu stratejik hedefe ulaşabilm esi küresel ve bölgesel
dengeleri gözetm esine bağlıdır. Türkiye'yi diğer Balkan ülkelerin
den farklılaştıran ve önem li bir stratejik avantaj sağlayan en tem el
özellik Türkiye’n in aynı zam anda bir Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve
Kafkasya ülkesi olmasıdır. Başka h iç bir Balkan ülkesi bu denli çok
yönlü bir dış politika alanına sahip değildir.
D aha ön ce de vurguladığımız gibi, bugün bu bölgesel alanlar
arasında bir karşılıklı bağım lılık ilişkisi vardır ve bunu manevra
alanını sürekli genişletm eye dayanan esnek bir dış politika anlayı
şı ile en iyi kullanabilecek olan ülke Türkiye’dir. İyi değerlendirildi
ğinde büyük avantajlar sağlayacak olan bu bölgelerarası bağım lı
lık ilişkisi, iki ucu keskin kılıç gibi, iyi kullanılamadığı zam an ciddi
riskler de üretebilir. Balkanlar ve O rtadoğu’nun kesiştiği bir alan
olan Doğu Akdeniz ve Kıbrıs m eselesi bu bölgelerdeki zaaflardan
en doğrudan etkilenebilecek dış politika alanlarıdır. Türkiye bu
bölgelerle ilgili politikalar arasındaki koordinasyonu sürekli takip
( edecek bir yakın havza stratejisi geliştirm ek zo ru n d a d ır.
Stratejik D ö n ü ş ü m v e B a lk a n la r
3. Bölge-içi Dengeler
Bölgelerarası bağım lılık ilişkisinde küresel güçleri ve dengeleri
gözetmesi gereken Türkiye, Balkanlara yönelik politikada da b ö l
ge-içi dengeleri sürekli takip eden aktif ve etkin bir diplom asi ge
liştirm ek zorundadır. Bölgede Kosova eksenli olarak içiçe geçen üç
halkadan bah setm ek mümkündür.
Birinci halka Kosova (dolayısıyla Sırbistan)-Arnavutluk ve M a
kedonya'dan oluşan iç halkadır ki, burada Arnavut etnik kimliği
nin bölünm esinden kaynaklanan çelişkiler ağırlık taşımaktadır.
İkinci halka Yunanistan, Yugoslavya (genişletilm iş Sırbistan) B ul
garistan, Türkiye ve B osna-H ersek’ten oluşm akta ve bunalım ın ya
yılm asındaki ilk doğrudan müdahil ülkeleri kapsamaktadır. Ü çün-
cüsü ise bu iç iki kuşaktaki dengeleri etkileyebilecek olan ülkeleri
kapsam aktadır ki bunlar B osna'ya m üdahil olabilecek Hırvatistan,
Voyvodina bölgesine müdahil olabilecek olan M acaristan ve sahip
olduğu coğrafî konum la bütün bu dengeleri etkileyebilecek olan
R om anya’dır. Bu üç halka ile ilgili olarak da koordineli bir diplo
m asi uygulamak gerekmektedir.
Bu çerçevede birinci halka içindeki dengelerin Türkiye a çısın
dan en önem li önceliği Arnavutluk'un her açıdan güçlü bir yapıya
kavuşturulm ası ve bu ülke ile Balkanlara yönelik en kapsamlı iş
birliği çab asının yürütülmesidir. Bu konuda ortaya çıkacak zaaflar
Yunanistan ve İtalya’nın Arnavutluk üzerindeki etkisinin Türkiye
aleyhine artm ası sonucunu doğuracaktır. Arnavutluk’u sarsan
banker krizinde Türkiye’nin yeterince süratli ve etkin bir destek
sağlayam am ası Y unanistan'a önem li bir alan açm ıştır. Kosova kri
zinin ilk günlerinde Arnavutluk başbakanının Yunanistan'dan ara
buluculuk talebinde bulunm ası bu konuda Türkiye açısından dik
kat çekici ve uyarıcı bir gelişm e olmuştur.
Arnavutluk bunalım ı, etkileri ve sonuçları açısından, Bosna-
H ersek’ten çok daha derin bir bölgesel çatışm aya dönüşm e p o tan
siyeli taşım aktadır. Boşnakların -Sancak hariç- yoğun olarak B o s
na-H ersek sınırları içinde yaşaması, bu bunalım ın, doğru olm a
makla birlikte, Bosna-H ersek ile sınırlandırılm ası çabalarının b a
şarılı olm asını sağlamıştır. Hırvatistan ve Sırbistan'ın doğrudan
karşı karşıya geldiği kısa dönem li çatışm alar hariç, bunalım Bos-
na-H ersek sınırları içinde dondurulmuştur. Boşnakların aksine,
Arnavutların Arnavutluk dışında yoğun bir şekilde Kosova ve Ma-
8 S tra te jik D erin lik
maktadır. Son dönem de ortaya atılan bir çok bölge-içi ittifak pro
jesine rağm en kalıcı ittifakların oluşm ayışımn ve oluşanlarının da
son derece hassas bir yapı arzetm elerinin en tem el sebebi budur.
Yakın kara havzası ile ilgili bölüm de de ele aldığımız gibi Orta
doğu tanım lam ası nesnel bir coğrafî tanım lam a olm aktan çok kül-
tür-bağım lı niteliği Öne çıkan bir jeokültürel tanım lam a olm a özel
liği taşımaktadır. Bu nedenledir ki, 20. yüzyılın başında Balkanları
da kapsayacak şekilde kullanılan bu kavram yüzyıl süresince poli
tika yapım cılarının ve araştırm acıların bakış açılarını yansıtan
farklı ve çoğu zam an çelişik tanım lam alarla kullanılagelmiştir.
En dar şekliyle M ısırdan İran ’a uzanan Nil ve M ezopotom ya
havzalarının arası için, en geniş şekliyle de Fas’tan Pakistan’a ka
dar yayılan, başka bir deyişle Atlantik’ten Ganj havzasına kadar
uzanan bölge için kullanılan bu kavram tarihî/dinî çerçeve olarak
özellikle İbrahim î gelenekte odaklaşmakla birlikte kadîm insanlık
birikim ini, m edeniyet aidiyeti ve jeokültürel havza olarak İslam
kimliğini, jeoekonom ik kaynak alam olarak petrolü, fizikî coğrafya
olarak kurak bozkır ve çöl iklimini, stratejik olarak Avrasya'yı çev
releyen Rimland kuşağının m erkezî hattını çağrıştıracak unsurlar
la amlagelmiştir.
tejik bir param etre olarak algılanm asına yol açmaktadır, Ortado
ğu'da kalıcı bir barışın sağlanabilm esi herşeyden önce bu jeokül
türel parçalanm anın doğurabileceği siyasî risklerin azaltılm asına
bağlıdır. Bölgenin zengin jeokültürel arkaplanı parçalayıcı değil
tam ştm cı ve bütünleştirici bir doğrultuda değerlendirilm edikçe,
geçici siyasî barış planlan kalıcı bir bölge düzeni oluşturacak bir
zem in sağlayamaz.
Bölgenin zengin jeokültürel haritasını beş asır kalıcı bir düzen
altında siyasî riski asgariye indirerek korumayı başaran Osmaniı
tarih m irasına sahip olan Türkiye’nin bu mirası stratejik bir daya
nak olarak kullanabilm esi, sadece Türkiye'nin böige politikaları
açısınd an değil, bölgede adil ve kalıcı bir düzen kurabilm ek açısın
dan da büyük bir Önem taşımaktadır. Türkiye bu jeokültürel par
çalanm anın bir tarafı, hatta bir mağduru gibi davrandıkça bu m i
rası hakkınca değerlendiremez. Öte yandan Türkiye artık bölgeye
sırtım dönerek yahut bölgede küresel aktörlerin tavırlarına bağım
lı edilgen bir tavır takınarak derin perspektifli bir bölge stratejisi
geliştirem ez.
Şu çok açık bir gerçektir ki, bölgenin hiç bir siyasî problem i
Türkiye’nin m iras edindiği, am a hakkını da hiç bir zam an yeterin
ce veremediği, Osmaniı arşivleri olm adan anlaşılam az ve hukukî
bir zem inde tartışılam az. Bölgedeki jeokültürel parçalanm anın ta
rihî tem elleri, dönüşüm seyri ve objektif bir haritası da ancak ve
ancak bu arşivlerin kullanılm ası ile mümkün olabilir. Bunun belki
de en çarpıcı m isalini Ortadoğu M eselesinin düğümlendiği Ku
d ü s’ün geleceği ile ilgili tartışm alar oluşturmaktadır. Türkiye’nin
bütün bu tarihî m irasa rağm en Ortadoğu Barış Sürecinde etkin bir
aktör gibi görülm em esi ve görüşlerinin dikkate alınm am ası, biraz
da Türkiye’nin bölgenin jeokültürel dokusuna ve bu dokunun par
çalanm asınd an kaynaklanan problem lerine yeterince Önem ver-
meyişindendir. 2000 yılının Tem m uz ayında başarısızlıkla so n u ç
lanan Filistin-İsrail görüşm elerinden sonra Kudüs konusunda
devreye giren Türkiye'nin teorik hazırlıksızlığı bu süreç içinde da
ha bariz bir şekilde ortaya çıkmıştır. Türkiye kendi iç bütünlüğü
açısından da, bölgede etkin bir strateji u y g u la m a kapasitesi açısın
dan da, bölgenin jeokültürel ve tarihî faktörlerini gözeten bir yak-
!'ı ''"vı fr^ctoı-mplf 7-nnındadır.
S tra te jik D eriniik
3. Jeoekonom ik Faktör
Ierin yapılanm ası petrol unsuru ile ilişkili bir eksende gelişmiştir.
Çift kutuplu uluslararası ilişkilerde de bu param etrenin izlerini ya
kalam ak mümkündür. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri gibi ge
leneksel kabilevî yapılara dayalı devletler petrol kaynaklarının Batı
kapitalizm inin çarklarına akm asına aracı rolü oynayan bir işlev
üstlenirken, Arap milliyetçiliğine dayalı sosyalist idareler altında
Doğu Blokuna yakın bir tavır gösteren totaliter-ideolojik yapılı
devletler doğal kaynakların devletleştirilm esi suretiyle petrolü
devletin önem li bir stratejik kozu olarak görm e tem ayülü içine gir
mişlerdir. Bu kutuplaşm a bölgenin doğal kaynaklarının etkin kul
lanım ını engellediği gibi, süper güçler arasındaki çelişkilerin b ö l
gesel problem ler haline dönüşm esinin de önünü açm ıştır. B ölge
de bu dönem de yaşanan iç siyasî gelişm elerde de petrole dayalı
uluslararası stratejik rekabetin önem li bir rolü olm uştur ki, buna
en çarpıcı misal Irandaki Musaddık olayıdır.
Batılı güçlerin O rtadoğuda İsrail'e destek veren tavırlarını sür-
dürmesi ile tırm anan süreçte başta Suudi Arabistan kralı Faysal ol
mak üzere geleneksel rejim lerin ortak bir tepkiye yönelm eleri p e t
rolün bölgesel bir stratejik koz olarak kullanılm asını sağlayan bir
süreci başlatm ıştır. Bu dönem de uygulanan petrol ambargosu,
petrol üreticisi ülkelerden oluşan OPEC’in uluslararası bir güç ka
zanm asına yol açm ıştır. Batı ülkeleri ise petrol am bargosu ile eko
nom i-politik yapılarının doğal kaynaklara bağım lı kırılgan özelli
ğini farketmişler ve Ortadoğu politikalarında daha da yönlendiri
ci, m anipüle edici ve belirleyici bir tavrı benim sem eye başlam ış
lardır. Özellikle uluslararası ekonom i-politik yapının patronajlığı
görevini yürüten ABD, Avrupalı güçlere kıyasen petrole daha az
bağım lı olm akla birlikte, petrolün bu gücünün kaynağını kontrol
etm edikçe uluslararası ekonom i-politik rekabetin ritm ini tu tam a
yacağını farketmiştir.
Yetmişli yılların sonlarında yaşanan iki önem li gelişm e petro
le dayalı stratejik rekabetin seyrini büyük ölçüde etkilem iştir.
A BD liderliğinde im zalanan Camp David Anlaşm ası O rtadoğu'da
ki bölgesel blokajı kırarken, iki büyük petrol üreticisi ülke olan
İran ve Irak arasındaki savaş OPEC’in ortak tavır belirlem e g ü cü
nü ve petrolün bir stratejik koz olarak kullanılm a kapasitesini
önem li ölçüde daraltmıştır. Uzun süren sava.s çift vnnlıî Hır
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o litik ve S tratejik D e n g e le rin Kilidi
ihraç edilmesi Soğuk Savaş dönem inin genel dengelerini de, bölge
üzerindeki yansımalarını da doğrudan ilgilendiren sonuçlar do
ğurmuştur. Bu sonuçlar çoğu zam an son derece çelişik siyasî ta b
loların ortaya çıkmasına da yol açmıştır. İsrail’in kurulması bir ta
raftan bölgedeki sömürge yapıları üzerinde doğan Arap ulus-dev
letlerin hat ve sınır uzlaşmazlıklarından kaynaklanan iç m eselele
rini ortak düşman karşısında dondurmaya sevkederken, diğer ta
raftan küresel ölçekli Soğuk Savaş kutuplaşm asının bölgedeki dev-
rimci-radikal-totaliter Arap devletleri ile geleneksel-ılım lı Arap
sultanlıkları arasındaki rejim farklılaşm asının küresel ve bölgesel
ittifaklara yansıyan bir kutuplaşmaya dönüşm esine sebep olm uş
tur. Nasır ve Baas hareketlerinin estirdiği rüzgâr Arap m illiyetçili
ğinin anti-Batı ve anti-İsrail psikolojileri ile de desteklenecek şekil
de sosyalizmle buluştuğu bir eksen oluşturmuştur. Küresel çift ku
tuplu yapılanmanın sonucu olarak sağlanan Sovyet desteği bu
sentezin ürettiği rejimlere hayat alanı açarken, Batı ülkeleri bir ta
raftan İsrail'in hayat alanım garanti altına almaya, diğer taraftan
geleneksel Arap rejimlerim korum aya ve devrimci-radikal Arap re
jimlerini dönüştürmeye çalışm ıştır.
Ortadoğu'ya olan etkileri açısından bakıldığında I. ve II. Dünya
Savaşı ile ilgili sonuçların bir benzeri de Soğuk Savaşı bitiren süreç
için geçerli olmuştur. Aynen ilk iki sıcak dünya savaşı gibi Soğuk
Savaş da temelde Avrupa-içi çelişkilerden kaynaklanmış ve bu ç e
lişkilerin yol açtığı güç. dengesine dayalı kutuplaşm alarla kendi di
namiklerini ortaya koymuştur. Bu asırda görülen küresel ölçekli
üçüncü kutuplaşma olan Soğuk Savaşın bitişine yönelen süreç Or
ta ve Doğu Avrupa'da başlam ışken bu sürecin en doğrudan etkile
ri aynen daha önceki dünya savaşlarında olduğu gibi Ortadoğu'da
görülmüştür. Orta ve Doğu Avrupa’d a yaşanan ve Soğuk Savaşın
sonunu getiren siyasî dönüşüm Yugoslavya hariç tutulursa genel
de zam ana yayılan yeni dengeler oluştururken, aynı süreç O rtado
ğu'da önce bütün büyük aktörlerin m üdahil olduğu bir savaşa,
sonra da belirsizlik alanlarının yoğunlaştığı yeni bunalım bölgele
rinin doğmasına yol açmıştır.
Soğuk Savaşın Eski Düzeni Doğu Avrupa'da çözülürken Yeni
nünva Düzeni'nin m esruivet templipri ^ . ı -------
O rta d o ğ u : K ü rese) E k o n o m i-P o litik ve Stratejik D e n g e le rin Kilidi
F den tanım lam a çabası içine girerken, diğer yandan ABD egem en
liğini esneten bir Ortadoğu politikası benim sem eye başlam ışlar
dır. De Gaulle sonrası Fransa bu konuda başı çekmiştir. Özellikle
Katolik Avrupa ülkeleri O rtadoğu’da artan İsrail etkinliğini denge
leyecek bir tarzda Arap ülkelerine yakınlaşmıştır. Fransa-Suriye,
Fransa-Lübnan, Fransa-Cezayir, İtalya-Libya ilişkilerinin seyri bu
konuda çarpıcı örnekler oluşturmaktadır.
11. Dünya Savaşının m üsebbibi olarak savaş sonrasında bir içe
kapanm a dönem i yaşayan Almanya ise yetm işli yıllarda başlattığı
Ostpolitik ile paralel bir açılm a politikası benim sem iştir. Bu p oliti
kanın O rtadoğu’ya dönük sonuçları da zam anla kendini göster
miştir. Özellikle ekonom ik ilişkilerde yoğunlaşan ve Alm anya’nın
sömürge geçm işi olm am asından da beslenen bu açılım , zam anla
AB politikalarını da etkileyecek düzeye ulaşmıştır. Bunun netice-
sindedir ki, seksenli yıllarda ABD ile çelişkili politikalar yürüten
Ortadoğu ülkelerinin Avrupa ile olan ilişkilerinde ciddi bir yoğun
laşma gözlenmiştir.
ABD ile Avrupalı ülkeler arasındaki bölgesel politika farklılaş
m asında gözlenen bu temayül Körfez Savaşı öncesindeki Alman-
ya-İran, Fransa-İran, Almanya-Irak, Fransa-lrak ve Fransa-Suriye
ilişkileri ile bariz bir şekil almıştır, lrak'ın Kuveyt’i işgal ettiği 1990
Ağustosundan m üttefik m üdahalesinin başladığı 1991 başlarına
kadar süren diplom atik süreçte de bu ilişkilerin izleri kendini gös
term iştir. Bu süreçte İngiltere ABD'ye yakın bir pozisyon belirler
ken, Fransa son ana kadar İrak ile tem ası sürdürerek arabulucu k o
num unda kalmayı tercih etm iş, savaş kaçınılm az bir hale gelince
de galipler safında yer alabilm ek için saldırılarda önem li bir rol
üstlenm iştir. Almanya ise savaş süresince m üttefik safında görün
m ekle birlikte, II. Dünya Savaşı sonrasında kendisine konan ya
saklan gerekçe göstererek m üdahaleden uzak durmuştur.
O rtadoğu’daki ABD egem enliğini pekiştiren Körfez Savaşına
Avrupa’nın dolaylı olmakla birlikte sim gesel önem i büyük olan
karşı diplom atik atağı Ortadoğu Barış Sürecinin Oslo-M adrit ekse
ninde başlatılm asıdır. Bu süreç Avrupa’nın Ortadoğu politikasında
tekrar etkinlik kurma çabasının bir göstergesi olmuştur. Körfez S a
vaşından sonra Almanya’nın Yugoslavya'daki taşları yerinden oy-
( natacak şekilde Hırvatistan ve Slovenya'yı tanım ası da son nn vria
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o litik v e S tratejik D e n g e le rin Kilidi
leri İran ile dengeli ilişkiler sürdüren Türkiye’yi keskin bir sistem -
içi role soyunan M ısır’ın safına çekm eye çalışmaktadır. Bu ittifak
ların en ayırıcı vasfı da sistem dışına itilen ülkenin -yetmişli yılla
ra kadar Mısır, seksenli yıllardan sonra İran- İsrail'i tehdit eder bir
politika izlemesidir.
Sanki bir tahtarevalli ile karşı karşıyayız. Mısır dışlandıkça İran
sistem in m erkezine yerleşm ekte ve Türkiye ile desteklenmekte,
Mısır sistem içine kaydıkça İran sistem dışm a itilm ekte ve Türki
ye’nin pozisyonu da bu yeni dengeye uyarlı hale getirilmektedir.
Bölgede uzun süreli bir barışın en tem el şartlarından birisi bu
üç ülkenin rasyonel bir zem inde işbirliği içine girmesidir, Böylesi
bir rasyonel zem inin bölge-içi m anipülasyonlara engel olacağını
bilen dış faktörler sürekli olarak ikili ittifaklarla denge politikası
sürdürmektedirler. Türkiye bu tür manipülasyonlara uyarlı bir po
litika takip etm ektense dengeli bir bölgesel strateji ile bu kutuplar
arasındaki gerginliği azaltan bir yol izlemelidir. Bu hem Türki
ye'nin çıkarlarına daha uygun, hem de bölge barışı için daha em in
bir yoldur. Bu diplomatik beceriyi gösterebilen bir Türkiye, bölge-
içi dengelere her an ağırlık koyabileceğini de gösterm iş olacaktır.
Bu dış ü çgenin dengeleri Irak-Suriye-Suudi Arabistan iç üçge
ni ile girift bir ilişkiler ağı oluşturur. Aslında O rtadoğu’daki ittifak
ları ve karşılıklı dengeleri tahlil ederken daha küçük ölçekli ve bu
dengelerde daha edilgen konum da bulunan Ü rdün-Filistin-Lüb
nan üçgenini de gözönünde bulundurm ak gerekir. İsrail ile doğ
rudan cephe ilişkisinde bulunan Ü rdün-Fİlistin-Lübnan üçgen in
deki dengeler büyük ölçüde dış üçgenlerdeki ilişkiler tarafından
belirlenir.
Bu üçlü dengeler diyalektiği Ortadoğu'da içiçe geçen çok renk
li bir satranç oyununu ortaya çıkarır. İttifakların genellikle çıkar-
tem elli ve geçici olduğu bu satranç oyununda güçler dengesinin
her türlü ihtim ale açık acım asız oyunları sergilenir. Aktörler bir
diğerini kollayarak sergiledikleri diplom asi satrancınd a kendi çı
karlarına en uygun ittifaklarla diğer rakip ülkeleri bertaraf etm eye
çalışırlar.
Bu dinam ik satranç oyununda sistem ve ideoloji benzerlikle
rinden çok ayakta kalmak için gerekli güç potansiyelini elde etm e
mıîraripjpsi ptkili olmaktadır. Baas ideolojisi ve sistem i çerçevesin
Stratejik D erinlik
olan ilişkilerde etkiye daha çok açık bir Ürdün politikası gündem e
gelebilir. Ürdün'ü O rtadoğu’da öne çıkaran unsur, jeopolitik konu
mun Kral Hüseyin tarafından pragm atik ve dengeli bir diplom asi
ye araç kılınm ış olmasıdır. Kral Abdullah’ın bu diplom atik b eceri
yi ne derece göstereceği sadece Ürdün’ün değil, bölgenin kaderini
de etkileyecektir.
Yaser Arafat’ın ilginç bir seyir takip eden siyasî çizgisi iç üçgen
içindeki liderlik yapılanm asının diğer çarpıcı bir örneğini teşkil e t
mektedir. Siyasî kariyerine, üslubundan siyasî söylem ine, kıyafe
tinden sakalına kadar radikal devrimci bir çizgi ile başlayan Ara
fat’ı salon diplom asisinin labirentlerine getiren tavır değişiklikle
rinde denge hesaplarına dayalı bu liderlik türünün izleri vardır.
Altmışlı yıllarda Nasır ile birlikte Arap milliyetçisi ve sosyalist, İran
Devrim inin başlarında Humeyni ile birlikte İslam devrimcisi ve
anti-em peryalist olmayı bilen Arafat, Körfez bu nalım ının başında
uluslararası koalisyona karşı Saddam yanlısı bir Arap milliyetçisi
im ajından sonra Ortadoğu Barış Sürecinin gerektirdiği Amerikan-
îsrail ekseni ile uyumlu, uzlaşm acı bir söylem ve siyaseti de gerek
kendisi gerekse çevresi nezdinde meşru gösterebilm iştir. Ürdün
Kralı Hüseyin’in Körfez bunalım ında ve sonrasında Bağdat ile B a
tı arasında sürdüregeldiği politika ile Arafat'ın politikası arasında
bu açıdan önem li bir nitelik benzerliği vardır. Bulunduğu konum u
birinin babasından verasetle, diğerinin ise devrimci bir örgütlen
me ile alm ış olm alarının bu nitelik benzerliğini ortadan kaldırm a
sı da müm kün değildir. Benzer bir kıyas son yıllardaki politikaları
ile Barzani ve Talabani açısından da yapılabilir. Birinin aşiret te
melli liderliği ile diğerinin daha entellektüel ve devrimci söyleme
dayanan liderliği kıyas edildiğinde sürdürdükleri esnek ve değiş
ken politikalar açısından büyük bir fark olmadığı görülecektir.
1” " “
ye, Pan-Suriye hedefini Pan-Arap hedefinin önşartı olarak gör
m ekte ve Suriye-merkezli kadem eli bir Arap birliği tilerini ulusal
stratejinin eksenine oturtmaktadır. Bu kadem eli stratejiye göre Su
riye kendisinden koparılan doğal uzantılar olarak gördüğü Lüb
nan, Ürdün, Filistin ve Hatay’ı da kapsayan Şam -m erkezli ve D o
ğu Akdeniz eksenli Büyük Suriye'yi Pan-Arap idealinin kaçınılm az
önşartı olarak görmektedir. Doğu Akdeniz eksenli olm ası açısın
dan Levant Strateji olarak adlandırılabilecek bu strateji Suriye’yi
bir taraftan Arap olm ayan bölge ülkeleri ile (Türkiye ve İsrail) bir
karşılıklı gerilim alanına soktuğu gibi diğer taraftan-da bölgenin
diğer Arap unsurları ile karşı karşıya getirmektedir.
Benzer bir durum Irak için de geçerlidir. Arap birliğinin Bağ-
dat-m erkezli ve Basra-eksenli bir alanda gerçekleştirilebileceğini
düşünen Irak, Kuveyt, M ezopotam ya, Şattü ’l-Arap ve İran'ın Ku-
zistan bölgelerini de kapsayan Büyük Irak idealini Pan-Arap h ed e
finin Önşartı olarak görmektedir. Bu da Irak’ı b ir taraftan bölgenin
Arap olm ayan ülkeleri ile (İran ve Türkiye), diğer taraftan da b ö l
genin diğer Arap ülkeleri ile karşı karşıya getirmektedir. M ısır da
aynı hedefi Kahire-merkezli ve Kuzey-Afrika eksenli bir çerçevede
gerçekleştirm eye çalışmaktadır.
Pan-Arap ideali ile ulus-devlet stratejileri arasındaki bu farklı
laşm anın en çelişik tarafı ise, bu Arap ülkelerinin Arap olm ayan ül
kelerden çok diğer Arap ülkeleri aleyhine genişlem e stratejileri iz
lemeleridir. Suriye’nin Lübnan, Irak’m Kuveyt politikaları bunun
en çarpıcı misalleridir. M ısır'ın Sudan'ın kuzeydoğusundaki ihti
laflı bölgeyi işgal etm esi de bunun bir başka m isalini oluşturm ak
tadır. Kendileri de söm ürge geçm işinin ürünü olan ulus-devletle
rin kendi sınırları dışında etki alanı oluşturarak Arap birliği kurm a
çabalan, bu açıdan, Arap D ünyasının Soğuk Savaş sonrası d ö n em
de yaşam akta olduğu bunalım ın belki de en tem el sebebidir.
Soğuk Savaş dönem inde Pan-Arap idealine yönelik Nasırizm ve
Baas ideolojileri bu kadem eli stratejik çerçeve oturm akta idi. Bu
ideolojilerin iki tem el direği olan Pan-Arabizm ve sosyalizm biri
bölgesel, diğeri uluslararası konjonktürü ilgilendiren iki önem li
param etre olmuştur. Suriye’nin SSCB ile imzaladığı yirm i yıllık
stratejik ittifak anlaşm ası ve Irak’m Sovyet destekli silahlanm a po-
^ litikası bu iki p aram etren in kesiştiği alan lard a oluşm uştur.
O rta d o ğ u ; K ü resel E k o n o m i-P o litik ve S tratejik D e n g e le rin Kilidi
geci bölüşüm ü yansıtan sınır yapılanm ası istikrarlı bir gelecek va-
ad etmektedir. Bu dengesiz ve istikrarsız yapılanm a her aktörü kı
sa dönem li politikalarını uzun dönem li ve kalıcı etki alanları kur
m a hedefi doğrultusunda yeniden oluşturm aya sevketmektedir.
Bu da Irak benzeri ani ve tek ham leli sıçram alara dayalı bölgesel
etkinlik politikalarının yerini, Mısır ve Suriye’nin son politikaları
na yansıyan şekliyle uzun diplom atik süreçlerdeki etkinlik tem eli
ne dayanan politikaların alm asına yol açmıştır.
Arap Dünyasındaki karşılıklı dış politika oluşumu, bir ring için
de karşı tarafı tam am en yıkıcı yumruk atm adan faullu darbelerle
birbirini ringden düşürmeye çalışan yirmi boksörün m ücad elesi
ne benzem ektedir. Süregelen bu m ücadele aslında h er boksörün
ayakta kalması için kaçınılm az olduğundan, bu m ücadelenin d en
geci ruhuna aykırı davranan aktörler kısa bir süre için ring dışına
atılmaktadırlar. Nedir bu m ücadelenin dokunulm az prensipleri?
Birincisi, hiç bir aktör tek başın a bütün diğer boksörlerin m ü cad e
le alanını daraltan bir ham le yapamaz. Irak Kuveyt’in işgali yoluy
la böylesi bir çabaya giriştiği için devre dışına itilmiştir. İkincisi, bu
m ücadele alanının iç dengelerini tümüyle sarsacak şekilde dış ak
törlerle ittifaka girilemez. M ısır da Camp David Anlaşması sonra
sında bu sebeple kısa bir süre Arap ringinin dışında tutulmuştur.
Bu tür ham lelerle devre dışına itilen aktörün eski yerini alab ilm e
si ancak ve ancak dengeye tam bir uyum gösterm esine bağlıdır.
D aha önce M ısır'ın yaşadığı bu tecrübeyi yakın zam anda Irak'm
da yaşam ası pek şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu m ücadele alanında sürekli birbirlerini kollayarak ayakta
durmaya çalışan aktörler belli aralıklarla bu alanın iç bütünlüğü
nü m uhafaza etm ek üzere ortak düşm anlara ihtiyaç hissederler.
M illiyetçilik hareketlerinin psikolojik altyapısını dokuyan ortak
düşm an olgusunun gerçek bir m eşruiyet zem inine sahip olmayan
Arap rejim leri için en önem li dış politika gerekliliklerinden birisi
olm ası bu nedenledir. İsrail ile her dönem de gizli tem aslarını sür
dürmüş olan Arap rejim lerinin bu tem aslara rağmen son yıllara
kadar sürekli anti-İsrail retoriğine dayalı bir dış politika takip et
mesi, İran-Irak Savaşı esnasında Iran-karşıtı bir Arap cephesinin
oluşm ası ve Türkiye'nin İsrail ile giriştiği yakın işbirliği politikasın
dan sonra Türkiye-karşıtı bir dalganın hızla yayılması, çıkış gerek-
^ çelerinin haklılığı ya da haksızlığı bir yana, tem elde bu ihtiyacın
O rta d o ğ u . K üresel E k o n o m i Politik ve S tratejik D e n g e le rin Kilidi
1 İsrail'in yeni stratejisinin tarihî/kültüıe! arkaplam ve tem el özellikleri için bkz. Ah
m et Davutoğlu, “Yahudi M eselesi'nin Tarihî D önüşüm ü ve İsrail’in Yeni Stratejisi”,
Avrasya Dosyası, 1 9 9 4 :1 /3 , s. 87-99.
O rta d o ğ u : K üresel E k o n o m i-P o litik v e S tra te jik D e n g e le rin Kilidi
3 B arn ett Litvinoff, To The House ofT heir Fathers:A Histoıy o/Zionism, New York:
Dranopı- 1 CKîS s lf-1.
| S tratejik D erinlik
6 Bernard Levvis, Seınites and Anti-Semites, Londra: VVeidenfeld and Nicolson, 1986,
O rta d o ğ u : K üresel E k o n o m i-P o litik ve S tratejik D e n g e le rin Kilidi
7 Derek Wiison, Rothschield: A Story oflVealîh and Poıver, Londra: M andarin, 1990,
| s t r a t e jik D e rin lik
İsrail’in bölge içi ihtilafları çok daha etkin bir şekilde kullanabil
m esi mümkün olacaktır. İsrail böylece diplomatik etki alanı ile gü
venlik alanı arasında dinam ik bir ilişki kurmuş bulunm aktadır.
Son barış süreci ile Fransız Devrim ınin Yahudi topluluklar üze
rindeki etkisi arasında ilginç bir benzerlik vardır. Fransız Devrimi
Yahudileri toplum un diğer kesim i ile entegre olam ayan ve olm ası
müm kün görülm eyen bir topluluk olm aktan çıkarm ış, toplum a
hukukî ve politik olarak entegre olm a hakkı kazanm ış tek tek va
tandaşlar haline getirmiştir. Böylece Fransız D evrim inin getirdiği
yeni prensipler etrafında Yahudiler bulundukları toplum ların her
kesim ine nüfuz etm e şansı kazanm ışlardır. Bunun gibi son barış
sürecine kadar Ortadoğu jeopolitiğine bir ur gibi yerleştirilmiş ola
rak görülen İsrail devleti bu süreç sonunda bölgeyi oluşturan diğer
devletlere eşit bir ulus-devlet niteliği kazanm ış ve bu niteliğin
m eşruiyeti bu dönem e kadar İsrail'i dışlayan ülkeler tarafından da
tescil edilmiştir.
İsrail’i bölgeye nüfuz etm eye yönelten bu stratejik değişikliğin
en önem li sebebi uluslararası ekonom i-politik yapıda kendini gös
term eye başlayan güç kaymasıdır. Uluslararası ekonom i-politikte
güç merkezinin Atlantik ekseninin tekelinden çıkarak çok kutuplu
luğa doğru seyretm esi İsrail’i uluslararası m anevra kabiliyetini ge
nişletecek daha geniş perspektifli bir strateji oluşturm aya yönelt
miştir. İsrail Atlantik ile olan stratejik çıkar ilişkisini sürdürmekle
birlikte uluslararası yapıda daha çeşitlendirilm iş İlişki tarzlarına
girme çabası bölgesel blokajı kıran bir barış stratejisi takip etm eyi
gerekli kılmıştır. Bu yüzden bölgeye intibakını en kısa zam anda ta
mam layarak gerek küresel gerekse bölgesel alanda yeni açılım lara
yönelm eyi düşünen İsrail, bölgedeki varlığı sadece hakim ekseııe
dayayan bir ülke konum undan çıkmaya çalışmaktadır. İsrail lider-
lerinin FKÖ ile barış sürecini neredeyse ABD’den bağım sız olarak
Avrupa’da başlatm aları, daha sonraki dönem de de özellikle Asya
ve Afrika’ya yönelik girişimlerini artırm aları dikkat çekicidir.
İsrail devletinin kuruluşu Atlantik ekseninin ve bu eksendeki
kozm opolit yapının eseridir. Yeni eksen yönelişlerindeki iki ö n em
li güç olan Almanya ve Japonya'nın Yahudi kültürü gibi üstün et
nik köken in ancın a dayalı olm ası Yahudiler için bu eksenlere n ü
fuzda önem li engeller oluşturacaktır. Özellikle AvruDa'da vnkspî-
O rta d o ğ u : K üresel E k o n o m i-P o litik v e S tratejik D e n g e le rin Kilidi
i
m ek istem iş ve 400 ŞekeJ karşılığında araziyi içindeki bir mağara
ve ağaçlarıyla birlikte satın almıştır. Yahudiler Batı Şeria'yı işgal e t
tiklerinde Hz. İbrahim 'in satın aldığı bu arazinin miras yoluyla
onun torunları olan Yahudilere geçtiğini iddia ederek yerleşime
açm ışlardır. Arapların Hz. İbrahim ’in torunları oldukları iddiasına
karşı da, Arapların Hz. İbrahim 'in köle Hz. H acer’den doğan oğlu
Hz. İsm ail’in soyundan geldiklerini, dolayısıyla gayrimeşru olduk
ları için mirasa hak kazanam ayacaklarını iddia etmişlerdir. Bugün
işgal altındaki topraklardaki en büyük yerleşim merkezlerinden
biri bu alan üzerindedir ve son anlaşm a sürecindeki en büyük ta r
tışm alar da bu yerleşim merkezleri konusunda olmuştur. Buraya
yerleştirilen Yahudiler hem tarihî misyonları hem de büyük dede
lerinden kalan mirası savundukları iddiası ile bu toprakları terket-
m em ek hususunda direnmektedirler.
. Ulusal stratejisini dinî sem bol ve kutsal m etinlerdeki iddialara
dayandıran İsrailli aşırı kanat tem silcileri fundam entalizm in ve
milliyetçiliğin kesiştiği bir siyasal kültür oluşturmuştur. Bugün İs
rail yönetim inin ortaya koyduğu sınırlı barış sürecine bile tah am
mül edem eyen aşırı sağcılar böyle bir siyasal kültürün ürünüdür.
Herhalde tarihte hiç bir millet asırlar boyu sürekliliği olan ve dini
m etinlerle takdis edilmiş böylesi bir siyasal kültür ve stratejiye sa
hip olmamıştır. Bu yaklaşıma göre asırlar önce ödenen 400 Şekel,
Filistinlilerin ellerindeki cari tapuları nasıl geçersiz kılmaktaysa
nesilden nesile aktarılan seçilm iş millet ve vaad edilen topraklar
iddiası da Yahudi-dışı toplum lar aleyhine bir yayılma stratejisini
m eşru kılmaktadır. Avrupa’daki gettolardan kurtul an Yahudiler bu
siyasal kültürün bir sonucu olarak Filistinliler için sadece bir getto
geleceği düşlemektedirler. İsrail’in bugünkü yöneticilerinin küre
sel ve bölgesel m ekanizm alara nüfuz edebilm ek için yerel yönetim
düzeyinde bazı tavizler verm ek zorunda kalmış olm alarının İsrail
toplum unda ortaya çıkardığı sıkıntının kaynağı İsrail'in dinî sem
bol ve iddialarla dış politika stratejisi arasında doğrudan bağ kur
m a geleneğinde aranmalıdır.
İsrailli stratejisyenler bugün İsrail'in kurulmasını sağlayan psi
kolojik/kültürel/dinî sem bollerle cari küresel/bölgesel konjonktür
arasında yeni bir denge oluşturm a çabası içindedirler. İsrail’in kü
resel ve bölgesel stratejisindeki bu yeni unsurların taktik safhaları
I Stratejik D erinlik
I
lar doğurmuştur. İsrail Eriba gibi Filistin ölçeğinde bile küçük sa
yılabilecek bir toprak parçası karşılığında ihtiyaç hissettiği dış
meşruiyet alanım açarken, Filistinliler İsrail-Arap çatışm asının
başladığı kırklı yıllardan bu yana ilk defa ileri bir mevzi elde etm e
nin ve 1967 Savaşından sonra ilk defa sürgünden anavatana d ön
menin tatm inini yaşamışlardır. Bu karşılıklı tatm in Süreçle ilgili
iyimser atm osferin yaygınlaşmasını kolaylaştırmış ve Sürece di
rencin kırılmasını sağlamıştır.
İkinci safha olarak görülebilecek olan Batı Şeıia ve Gazze'de
bağımsız bir siyasal entite olarak Filistin D evleti’nin doğuşu ise
çok daha sancılı bir dönem olmuştur. Bu safhada m esele bir İsra-
il-Filistin m eselesi olmaktan çıkarak genelde bir İsrail-Arap m e se
lesi olma niteliği kazanmıştır. D oğacak olan Filistin D evleti’nin,
bağımsız bir devletin yaşayabilir olm asının önşartı olan iç çoğrafî
bütünlük, iç ekonomik yeterlilik, kaynakiarııı dağılımı gibi m esele
lerde karşı karşıya kaldığı zaaf unsurları Sürecin özellikle İsrail ta
rafından yavaşlatılmasına yol açmıştır.
İlk safhada elde etmeyi am açladığı dış m eşruiyet alanını elde
eden İsrail bir taraftan doğacak Filistin D evleti'nin kendi denetim i
altında yarı-bağımsız bîr statüde kalm asını sağlayacak şekilde
toprak devirlerini geciktirirken, diğer taraftan Suriye ve L übnan’ı
da içine alabilecek genel bir İsrail-Arap barışı hedefini de Filistin
ile yürüm ekte olan müzakerelerin bazen tam am layıcı bazen alter
n atif bir unsuru olarak gündemde tutm aya çalışm ıştır. Filistin'in
bir devlet olarak sahip olm ası gereken toprakların statüsü ve dev
letin egem enlik alanı belirsiz kaldıkça Filistinliler arasındaki ted ir
ginlik ve Sürece olan güvensizlik yaygınlaşırken, İsrail elde ettiği
uluslararası ve bölgesel m eşruiyet alanının sağladığı m anevra ka
biliyeti ile sürekli bir geciktirme politikası izlemeye başlam ıştır.
Sü recin tam am lanarak Kudüs’ün nihaî statüsünün tartışılm aya
açılacağı planlanan 1999 yılm a gelindiğinde bile Filistin y ön etim i
nin hâlâ Batı Şeria ve Gazze'de birbirinden kopuk ve savunulm ası
■güç dar alanlarda sınırlı bir egem enliğe sahip olm ası sürecin İsra
il tarafın d an nasıl ince bir zam anlam a ayarı ile yürütüldüğünü
gösterm ektedir.
Sü recin en riskli ve kırılgan safhası olan Kudüs'ün nihaî statü
sü t f ir t ıs m a la n n ır ı h ^ c la m a a îlo Kıv);v+^ -
O rta d o ğ u : K üresel E k o n o m i-P o litik ve Stratejik D e n g e le rin Kilidi |
kive'nin gerek Arap olm ayan bir M üslüm an ülke, gerek AB adayı
bir bölge ülkesi, gerekse ABD ile yakın stratejik ilişkilerde bulunan
bir NATO ülkesi olm a konum u etkin bir diplom asi rolünü b era b e
rinde getirebilir. Bu çerçevede İKÖ, AB, ABD nezdinde sürdürüle
cek tem aslar Kudüs şehrinin tarihî m irasını ve arşiv belgelerin de
elinde bulunduran Türkiye’ye önem li bir diplom atik konum ka
zandırabilir.
1 404
M ezopotam ya havzası (Türkiye), Nil/Suveyş havzası (Mısır) ve
Güney M ezopotam ya-îran havzası (İran) dış üçgeninden oluş
maktadır. Suriye-Irak-Suudi Arabistan iç üçgeni bu dış üçgenin
dengelerine göre şekillenmektedir.
İsrail’in bölgeye yabancı niteliğine rağm en Ortadoğu’da tu tu
nabilm esi de bu dengeleri etkin bir şekilde takip ve yönlendirm e
becerisinden kaynaklanmaktadır. İran-Irak Savaşı süresince olu
şan İran-Suriye ve Irak-M ısıı-Suudi Arabistan ittifakları da bu
dengelerin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Son Suriye bunalım ında
Mısır ve İran’ın hem en devreye girmesi de bu dengelerin b ir ürü
nüdür. Dolayısıyla gerek Türkiye-Suriye, gerek Türkiye-İsrail, ge
rekse Türkiye'nin diğer bölge ülkeleriyle olan ikili ilişkilerinde ta
kip edilecek politikada bu dengelerin m utlak surette gözönünde
bulundurulm ası gerekmektedir.
Bu üçlü yapılanm a içinde Irak ve Suriye politikaları kaçınılm az
bir şekilde M ısır ve İran politikalarını da devreye sokacaktır. Türki
ye-İran-Irak üçgeni M ezopotam ya-Basra hattının, Türkiye-Suriye-
Mısır üçgeni Doğu Akdeniz hattının iç dinam iklerini belirleyen
dengeler oluşturmaktadır. Bu üçlü ilişkilerde Türkiye dışlanan ve
yalnızlaşan taraf olm am aya azam î özeni gösterm ek zorundadır.
Bu ülkelerin hem en hem en tam am ıyla bunalım lı ilişkiler sürdüren
ve doğrudan ya da dolaylı savaş yaşayan İsrail dahi bu üçlü denge
leri son derece etkin bir diplom asi ile gözetmektedir.
Türkiye hangi gerekçe ile olursa olsun bu ü çlü dengelerde iki
li kutuplarla karşı karşıya kalm ayacak bir esneklik içinde olm alı
dır. Türkiye’nin Önemli ekonom ik avantajlar da elde ettiği İran-
Irak Savaşı süresince takip ettiği aktif tarafsızlık politikasının b a
şarısı bu üçlü dengeyi son derece iyi takip etm iş olm asındandır.
Ne kadar güçlü olursa olsun h iç bir ülke Ortadoğu'daki bu hassas
üçlü dengelerde yalnız kalm anın yükünü kaldıram az. Irak'm ge
rek İran gerekse Kuveyt savaşlarında h esap edem ediği tem el un
sur budur ve askerî üstünlük bu unsurun doğurduğu diplom atik
esneklik zaafını ortadan kaldıram am ıştır. O rtadoğu’da diplom atik
esneklik altyapısından yoksun hiç bir askerî üstünlük kalıcı bir za
fer getirem ez.
S t r a t e jik D e rin lik
8 Albeıt Houram , “The O ttom an Backgıound of the M odern Middle Kast”, (der.)
• Kemal fCarpat, The Ottoman State and Its Place in. World History, Leidesi: Brili, 1974,
s. 61.
9 Ulus-devlet oluşum undaki tarihî süreklilik problem atiği ve Osmaniı tarihinin an
laşılması üzerindeki etkileri için bkz. Ahm et Davutoğlu, "Tarih idraki oluşum unda
m etodolojinin rolü: M edeniyetlerarası etkileşim açısından dünya tarihi ve O sm an
lI ”, Dîvân İlmî Araştırmalar, 1999: 2, S. 7. s. l-fi.'-î
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o iitik v e S tratejik D e n g e le rin Kilidi
Ellili yıllarda Batı söm ürgecilerine, altm ışlı ve yetm işli yıllarda İs
rail'e, seksenli yıllarda İran ’a yönelik Arap m illiyetçiliğinin tehdit
algılaması doksanlı yılların ortalarında Türkiye’ye doğru yönelm e
riski taşımaya başlamıştır. 1996 yılındaki Arap Zirvesi bu yönelişin
izlerini yansıtmıştır.
Arap Dünyasındaki bunalım ın Türkiye'nin de Soğuk Savaş son
rası dönemde ortaya çıkan yeni stratejik ortam ı değerlendirm e sü
reci içine girdiği bir dönem de yaşanm ış olması, Türkiye-Suriye ve
Türkiye-lrak ilişkilerinin hızlı bir ivme ile yeni bir dinamik ortam a
girmesi sonucunu doğurmuştur. Irak'ta ortaya çıkan boşluğun Ku
zey Irak problem ine endekslenen Irak politikasını, PKK terörü ve
bu terörün sağladığı uluslararası desteğin bu faktöre indirgenen
Suriye politikalarını devreye sokmuş bulunm ası, karşılıklı ilişkile
rin gerilmesini tırm andırm ıştır.
c. Ortadoğu ile İlgili Projeksiyonlar ve
Türk-Arap İlişkilerinin Geleceği
Küresel ve bölgesel param etrelerin yeniden belirlendiği bir
konjonktürde ve gerek Türkiye'nin gerekse bir bütün olarak ve tek
tek Arap ülkelerinin ciddi bir dönüşüm süreci içinde bulunduğu
bir dönem de Türk-Arap ilişkilerinin rasyonel bir zem inde tekrar
kurulabilm esi sadece tarafların karşılıklı çıkarları açısından değil,
bölgesel barış açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Böylesi
rasyonel bir zem in herşeyden ön ce karşılıklı psikolojik rezervlerin
aşılması, ortak bir bölge kaderi bilincinin yerleşm esi ve karşılıklı
ilişkilerin kürese] denge kaym alarının yönlendirm esine bırakılm a
m ası ile m üm kün olabilir.
Bu çerçevede Türkiye her şeyden ö n ce Arap D ünyası'm n n ab
zını sürekli tutabilen, Arap toplum lann bünyesindeki sosyal, kül
türel ve siyasal değişim in ritm ini yakalayabilen bir bakış açısını
d iplom asinin ön hazırlık safhası olarak geliştirm ek zorundadır.
M esela Hafız Esed sonrası Suriye'nin alacağı yeni şekil ancak ve
ancak son yıllarda Suriye’de gözlenen sosyal değişm e süreci an la
şılarak yorum lanabilir ve bu ülkeye yönelik diplom asi ancak böy
le bir yorum üzerinde sağlıklı bir zem ine kavuşabilir.
Böylesi bir hazırlık safhasında Arap toplum lanm tek bir kate
goriye indirgeyen genellem eci ve yüzeysel yaklaşım dan kaçınıl
malıdır. Böyle bir yaklaşım Fas'tan U m m an’a rrair'tcn ı~
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o liü k v e Stratejik D e n g e le rin Kilidi
ninin desteği ile söz konusu olmuştur. Türkiye de II. D ünya Sava
şında söz konusu olan Sovyet tehdidini aym eksen doğrultusunda
stratejik bir tercih yaparak aşmıştır. Bu küresel eksen paralelliği İs
rail açısından Türkiye’yi kaçınılm az bir bölgesel partner konum u
na getirirken, Türkiye bölgesel politika oluşum unda İsrail'in küre
sel bağlantılarını ve özellikle ABD bünyesindeki ve üzerindeki et
kisini sürekli gözönünde bulundurm uştur.
Bu küresel eksen paralelliğinde İsrail’in bölgesel nitelikli bir
ulus-devlet olm a niteliğinden çok, başta ABD olm ak üzere küresel
güçler üzerinde baskı gücüne sahip uluslararası Yahudi lobisinin
gücü etkili bir rol oynamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye-İs
rail ilişkileri Türkiye-ABD ilişkileri ile karşılıklı bir geçişkenlik özel
liği taşım ıştır. Özellikle Rum ve Erm eni lobilerinin Türkiye-karşıtı
etkinlikleri, Yahudi lobisinin desteğini bir karşı-denge unsuru ola
rak gündem e getirmiştir. Yahudi lobisi de bu dengeleyici rolünü
Türkiye-İsrail ilişkilerinin önünü açıcı şekilde kullanm aya özen
göstermiştir.
İsrail’in ABD üzerindeki bu etkisinin küresel ve blok-içi faktör
leri yan destek unsurları olarak harekete geçirm esi Türkiye’nin İs
rail ile olan bölgesel nitelikli ilişkilerinde ciddi bir baskı unsuru
oluşturmuştur. Bir taraftan bölgedeki Arap ülkelerinin talep lerin
den, diğer taraftan da blok-içi etkilerden gelen bu çift yönlü baskı,
Türkiye’nin bölgesel politikalarında denge arayışlarına ve dalga
lanm alara yol açm ıştır. Özellikle Sovyet baskısı ve bölgede sosya
list yayılma tehdidinin yüksek olduğu, dolayısıyla da blok-içi da
yanışm anın önem kazandığı ellili yıllarda bu kıskaçtan kaynakla
nan politika zigzagları dikkat çekici olmuştur.
1964 Kıbrıs bunalım ı ve Johnson M ektubu ile başlayan ve yet
mişli yılların ortalarında Amerikan am bargosu ile tırm anan sü reç
te Türk-Amerikan ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar Türkiye'nin İsra
il İle olan ilişkilerini de bir küresel param etre olarak etkilemiştir.
Türkiye’nin bu dönem de SSCB ile özellikle ekonom ik ilişkilere gir
m esi ve İsrail'in özellikle 1967 Savaşından sonra sad ece Arap ülke
lerince değil, başta Tarafsızlar Bloku üyeleri olm ak üzere Batı dı
şındaki bütün ülkelerce dışlanm ası Türkiye'nin İsrail ile olan ilişki
lerinde teenni ile davranm asına yol açm ıştır. Petrol bunalım ı ile
daha da açıklık kazanan, İsrail'in Kurlnc'n
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o litik v e S tratejik D e n g e le rin Kilidi
ğu biı param etre olmuştur. Şah döneminde İran ile yürütülen ya-
km ilişkide de aynı yaklaşım ın izleri vardır. Bu ülkelerin Arap ülke
leriyle yaşadığı çelişkiler bölgesel m anevra alam açısından İsrail
için büyük bir önem taşımaktadır. Bu çerçevede İran'da Şah ’m
düşm esi ile birlikte yaşanan gelişm eler İsrail’in bölgesel denge
oluşturm a çabalarında bir zaaf oluşturm uşsa da, M ısır Camp D a
vid Anlaşm ası ile diplom atik anlam da enterne edilmiş olduğu için
İsrail’in total bir bölgesel risk ile karşı karşıya gelmesi söz konusu
olmamıştır.
Arap olm ayan ülkelerle geliştirilen ilişkiler İsrail için özellikle
daha dinam ik konjonktürün hakim olduğu geçiş dönem lerinde
göreceli olarak istikrarlı bölgevsel politikalar oluşturabilm ek açısm
dan büyük bir önem taşımaktadır. Soğuk Savaşın sona erm esiyle
ortaya çıkan dinam ik konjonktürde İsrail'in Körfez Savaşı ve O rta
doğu Barış Süreci ile oluşan son derece uygun konjonktürü de kul
lanarak Türkiye ile kadem eli bir şekilde daha yakın işbirliğine yö
nelen adımları kararlı bir şekilde yürütmesi bu açıdan genel bölge
se! strateji içinde süreklilik arzeden bir unsur niteliğindedir.
Bölgesel stratejinin üçüncü şartı olan Arap ülkelerinin bir blok
haline gelm em esi ise gerek Arap politikasının iç dinamikleri, gerek
uluslararası bağlantıların etkin kullanımı, gerekse Arap ülkeleri
arasındaki ikili ihtilaflar yoluyla gerçekleştirilmiştir. Bu bölüm ün
başında ele aldığımız üçgen m ekanizm ası dinam ikleri İsrail tara
fından son derece etkin bir diplomasi ve gerektiğinde reelpolitik
güç kullanım ı ile yönlendir ile bilmiştir. Tek tek Arap ülkelerinin İs
rail ile yürüttüğü ilişkilerin seyri bunun ilginç örnekleri ile yüklü
dür. İsrail'in Ürdün ve Suudi Arabistan politikalarındaki İngiltere
ve ABD bağlantılı süreklilik unsurları, bir dönem radikal Arap p o
litikasının öncüleri olan Mısır ve FKÖ’nün İsrail ile doğrudan iliş
kiler sathına çekilm esi esnasında uygulanan çok opsiyonlu diplo
masi, İran için tehdit odağı haline gelen ve Arap D ünyasında kitle
sel hareketlenm eler doğurabilecek bir karizm a oluşturan ellili yıl
lardaki Nasır M ısır’ının ve seksenli yılların sonlarındaki Saddam
Irak’ının diğer kimi Arap ülkelerini de içine alan karşı koalisyon
larla etkisiz kılınm ası gibi politikalar bu açıdan dikkate şayan te c
rübeler ve unsurlar ihtiva etmektedir.
Stratejik D erinlik
Yakın kıta havzası ile ilgili bölüm de bir örnek ülke olarak kısa
ca üzerinde durduğumuz gibi İran ’ın en Önemli özelliklerinden b i
risi bu ülkeyi jeopolitik etkileşim alam haline getiren bölgeler ve
kıtalararası geçiş niteliğine sahip olmasıdır. İran ’ın tarihi seyrini
de etkileyen bu özellik bu ülke ile Türkiye arasındaki benzerlikle
rin de tem elini oluşturmaktadır. İran da Türkiye gibi herhangi bir
bölgeyle sıııırlandırüabilecek veya tek bir jeopolitik havzaya indir
genebilecek bir ülke değildir.
a. Tiirk-İran İlişkilerinin Jeopolitik ve Tarihi Arkaplani:
Türk ve İran jeopolitiği arasında yapılacak bir m ukayese hem
bu ülkenin jeopolitik özelliklerim hem de Türk-İran ilişkilerinin
coğrafi zorunluluk alanlarını ortaya koyacaktır: (i) İran da Türkiye
gibi Asya-Avrupa güney bağlantısının ana geçiş hattı üzerinde b u
lunm aktadır ve bu iki ülke kuzeyde Rusya’nın tek başın a sağladığı
step geçişinin alternatifini güneyde ılım an iklim kuşağındaki daha
girift bir tabiî coğrafya üzerinden birlikte sağlamaktadır; (ii) her iki
ülke de Avrasya anakıtasınm kuzey-güney m erkezi geçiş h attını
oluşturan Kafkaslarla doğrudan sınıra sahiptir ve Türkiye bu ku
zey-güney geçiş hattının batı yakasını oluşturan Balkanlara, İran
da doğu yakasım oluşturan Orta Asya-Afgan-Hint hattına k om şu
dur; (iii) Avrasya kıtasının dört önem li iç denizi ve körfezinden iki
G ria d o g u : K üresel E k o n m rıi-P o îiü k v e Stratejik D e n g e le rin Kilidi
bet/Hind-i Çin) bir hat ile Basra Körfezi’ne, bir diğer hat ile Doğu
Akdeniz’e bağlayan jeopolitik bağlantı hattının da bu bölge üze
rinde olmasıdır.
D aha bölgesel nitelikli bağlantılar açısm dan ele alındığında da,
üçüncü olarak bu bölge Iç Anadolu havzasını bir taraftan M ezopo
tam ya havzasına, diğer taraftan İran üzerinden Asya derinliklerine
bağlam aktadır ki Türkiye açısından bu bağlantı son d erece büyük
bir önem arzetmektedir. Dördüncü olarak Karadeniz-Hazar-Bas-
ra-Doğu Akdeniz deniz bağlantısının karasal merkezi de “Kürt M e
s e le s in in jeopolitik arkaplanının önemli özellikleri arasındadır.
Bu jeopolitik arkaplandır ki, başta ABD olm ak üzere önem li Avru
pa güçlerini ve Rusya’yı meselenin içine doğru çekm ekte ve Avras
ya üzerindeki jeopolitik rekabet kaçınılmaz bir şekilde bölgeye
yansımaktadır.
G eçiş bölgesi açısından bu derece önem li bir konum a sahip
olan bu coğrafyanın bir iç jeopolitik bütünlük oluşturam am asım n
en önem li sebebi doğrudan bir deniz bağlantısının olmayışıdır. Bu
da bu coğrafyanın deniz bağlantısı olan bir bölge ülkesi ile b ü tü n
leşm esini kaçınılm az kılmaktadır. Küresel ölçekli büyük bir gücün
güvenlik garantisi bile bu coğrafyanın bağımsız bir jeopolitik alan
oluşturm ası için yeterli olamaz. Bunun farkında olan büyük güçler
de bölgesel güçler ile olan ilişkilerinde bu olguyu önem li bir p ara
m etre olarak gündemde tutmaktadır.
“Kürt M e s e le s in in jeoekonomik arkaplamnda ise bu je o p o li
tik yapm m kaçınılm az olarak kurduğu petrol-su-petrol dengesi
yatmaktadır. Kafkasya ve Hazar petrollerini M ezopotam ya su
havzası üzerinden Körfez petrol kaynaklarına bağlayan jeo ek o n o
mik h at bölgeyi uluslararası rekabetin odak noktasına çeken diğer
ö nem li bir unsurdur. Türkiye'nin GAP projesi ile bu jeo ek o n o m ik
h attın m erkezinde yeni bir kaynak-güç ilişkisi kurm aya b aşlam a
sı diğer güçlerin bu meseleye yönelik ilgilerim artırm ış ve belki de
PKK terörü nü tırm andıran bölge-dışı tahriklerin b ir tür gerekçesi
olmuştur.
’ D aha geniş ölçekli Ortadoğu Meselesini daha dar ölçekli Kürt
M eselesi haline dönüştürme çabalarının arkasında da bu jeo ek o
nom ik altyapı vardır. Orta Asya'dan Akdeniz, Avrupa ve Hint Okya
nusuna uzanan enerji kaynaklarının aktarım hatlarının oluşturdu
O rta d o ğ u : K ü resel E k o n o m i-P o litik v e S tra te jik D e n g e le rin Kilidi
I Stratejik D erinlik
laflar ile başlayan farklılaşm aları dahi büyük ölçekli silahlı çatış
m alara dönüştürebilm ektedir. Grupların iç dinam iklerinin baskı
sı her türlü rasyonel çözüm arayışlarım engellem ektedir. Başka
bir deyişle, grup prestiji ve onuru akla baskın çıkm aktadır..Böyle
si bir psikolojik savaş atm osferinde yokolm ak uzlaşm aktan daha
uygun bir alternatif haline gelm ektedir. Kan davalarının aileler
arasında yol açtığı küçük ölçekli çatışm alar ile iç savaşın tarafları
arasındaki büyük ölçekli çatışm alar arasında gerek psikolojik alt
yapı gerekse m antık silsilesi açısınd an hem en h em en h iç bir fark
yoktur. Karşı tarafa son darbeyi vuran yeni bir karşı darbe y em e
nin tedirginliğini yaşam akta, darbe yiyen ise sözde onurunu k ur
tarm ak uğruna m ukabil darbe için en uygun konjonktürü ve fırsa
tı kollamaktadır. Böylece im kanları değerlendirm e sanatı olan
diplomasi yerine öldürücü darbe vurm aya yönelen askerî fırsatçı
lık devreye girmektedir.
Tarafların bu psikolojisini yakından bilen ve takip eden dış ak-
terler, bu çatışm anın sürm esinin kendilerine sağladığı m üdahale
avantajının sürm esi için çoğu zam an bunalım çözü cü bir rol ü st
lenm ekteyse nihai galibin olm adığı bir denge halinin sürm esini
tercih etm ektedirler. Bu da gerilem ekte olan tarafa sağlanan lo jis
tik destek ile gerçekleştirilin ektedir. Satranç oyununda taşların
kim liklerinden çok oyun içinde oynayabilecekleri rol önem ta şı
maktadır. B ütün bu oyun içinde en çok kaybeden de kısır döngü
de daha hızlı döndükçe zafere yaklaştığı vehm ine kapılan, am a
her dönüşte daha fazla enerji ve kaynak kaybeden bölge halkları
olmaktadır.
Bu jeo etn ik yapılanm a ile jeoekon om ik kaynak alanları arasın
daki etkileşim O rtadoğu'nun geleceği ile ilgili projeksiyonlarda ye
ni bunalım senaryolarının kaynağım teşkil etmektedir. Bu tesbit
üzerinde yoğunlaşan geleceğe yönelik projeksiyon 20. yüzyılın
ikinci yarısında Filistin-eksenli Arap-İsrail gerilimi ile özdeşleşen
Ortadoğu m eselesinin 21. yüzyılın İlk yarısında su ve Kürt MeseİĞ-
si üzerinde yoğunlaşan bir Türk-Arap-İran gerginliğine d önüşm e
sidir. Soğuk Savaş sonrası tehdit senaryoları içinde ele alınan gü
ney faktörü ve zam anla bölgesel bunalım analizlerinin m erkezine
oturtulan su m eselesi, Filistin ve petrol eksenli Ortadoğu proble-
m atiğinin kadem eli bir şekilde Hepismpcino
O rta d o ğ u : K ü resel B k o n o m i-P o litik ve S tratejik D e n g e le rin Kilidi
nin tanım ladığı Ortadoğu ve Hint kom uta alanları bir taraftan ay
rı kom uta m erkezlerine bağlı komşu alanları birbirine y aban cılaş
tırırken diğer taraftan içiçe geçen kesişim hatları oluşturmuştur.
M esela, Ortadoğu kom uta alam kuzey kuşağında Kuzey Afrika’dan
geçerek M ısır üzerinden İran’a kadar uzanırken, güney kuşağında
Sudan ve Doğu Afrika’yı da bünyesine almaktaydı. Öte yandan
Hint kom uta alam ise Hong Kong’dan M ısır’a kadar uzanan ve G ü
ney ve Güneydoğu Asya ile Ortadoğu'yu birbirine bağlayan bir ala
nı kapsam aktaydı. Orta Asya birinci kom uta alanının doğusunu,
ikinci kom uta alanının ise kuzeyini oluşturan bölgeyi kapsıyordu.
ABD’nin Soğuk Savaş dönem inde sürdürdüğü yaklaşım da
Spykm an’m Rimland kuşağı tanım lam ası çerçevesinde hem en h e
m en aynı jeopolitik yaklaşım ı sergiliyordu. Avrasya’yı kuşatan ok
yanuslarda deniz-ağırlıklı hakim iyet oluşturan küresel bir gücün
Avrasya’nın kara derinliğine bakışını yansıtan her iki jeopolitik
yaklaşım için de Orta Asya bir yönüyle step-m erkezli kara gücü
nün tem erküz alam, diğer yönüyle de kara ve deniz güçlerinin re
kabetlerinin yoğunlaştığı geçiş havzasıdır.
M odern dönem de Avrasya derinliğindeki kara gücünün tem sil
cisi olan Rusya ve SSCB liderlerinin jeopolitik algılam asında ise
Orta Asya [Srednyaya Aziya) Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar uzanan
Yakın Doğu (BlizhniyVostok) ile Pasifik Okyanusu kıyılarına bakan
Uzak Doğu (Dal'niy Vostok) arasında kalan Orta Doğu’nun (Sred-
niy Vostok) bir parçasıdır. Rus yayılm asına paralel bir şekilde gü
ney ve doğu istikam etine dönük olarak şekillenen bu tanım a göre
Ortadoğu ve Orta Asya sınırları batıda Kafkaslar ve Basra Körfe-
zi’nden başlam akta ve doğuda M oğolistan’a, güneyde Hint yarı
m adasına kadar uzanmaktaydı. Bu ayrım sadece jeopolitik bir ay
rım hattı değil, Osm aniı ile İran ve H int Dünyasını ayıran jeok ü l
türel bir ayrım hattı olarak da kullanılmıştır.
tik defa 1829 yılında Alexander von H um boldt tarafından kul
lanılan ve Alman ve Fransız literatüründe yaygınlık kazandıktan
sonra Rusça'ya TsentraVnya Aziya şeklinde geçen Merkezî Asya ta
biri denize irtibatı olm ayan bütün Asya toprakları için kullanıl
m ıştır ki, bu nun jeopolitik karşılığı Rusya'nın Avrasya m ihveri
{Heartland)dir. Jeopolitik olm aktan çok, jeo etn ik bir tanım lam a
| S tr a te jik D e rin lik
1 Bu tan ım lam alar ve kullanışlarındaki değişim için bkz. Milan Hauner, “Soviet Eu-
rasiaıı Hm pire and Indo-Persian Corridor”, Problems o f Coımnunism, (January-
February 1987), s. 2 5 -2 7 ve Milan Hauner, Whnt is Asin to Us? Boston; Umvin
H ym an, 1990, s. 72-73.
A vrasya G ü ç D e n k le m in d e O rta A sya Politikası
kalacak olan engin step kültürü ile doğrudan ve çok yönlü bir etki
leşim içinde olagelmiştir.
Orta Asya merkezli insan hareketliliklerinden kaynaklanan yo
ğun göçler kimi zam an bu yerleşik m edeniyet havzalarını h arm an
layarak yeni sentezler oluşturmuş, kimi zam an da bu bölgelerden
gelen etkiler Orta Asya’nın kültürel, siyasî ve ekonom ik yapışım
köklü değişim lere uğratmıştır. Selçukluların İran'da, Gaznelilerin
ve Babürlülerin H indistan’da, Moğollar ve Kubilay’ın Çin’de, T i
m u r’un Moskova Prensliğine kadar uzanan engin stepler üzerinde
ortaya çıkardıkları siyasî ve kültürel hakim iyet alanları Orta Asya
merkezli etkileşim in ürünleri olmuştur.
Bu etkileşim in tarihî ve jeokültürel ekseni klasik tanım lam aları
kullanırsak İran, Hind ve Turan havzalarının kesişim alam üzerin
de oluşmuştur. Orta Asya’nın güneyi (özellikle M averaünnehir) ve
A fganistan'ı kapsayan bu alan İran, Turan ve Hind arasındaki ge-
çişkenliklerîn belirlendiği bir kırılma alam rolünü oynamıştır. B ü
yük İskender Karadeniz ve Hazar’ın güneyinden seyreden Avrasya
hakim iyetini bu alanda düğümlemiş; Gazneli M ahm ud Turaıı’dan
H ind'e yönelen akınlarım n tem erküz hattını bu alanda kurmuş;
Cengiz'in orduları bu alandaki hakim iyetten sonra İran ve H ind’e
yönelik akınlar m önünü açmıştır.
1197'd.e D elhi’nin fethinden sonra bu üç tarihî ve jeokültürel
hattın da İslam m edeniyetinin merkezi haline dönüşm üş olm ası
İran, Turan ve Hind arasındaki ilişkilerin İslam m edeniyeti içinde-
ki liderlik m ücadelesi halinde seyretm esi sonucunu doğurmuştur.
Söm ürgeciliğe kadar sürecek bu iç liderlik rekabetinin ilginç bir
yönü de bu rekabeti üç havzada da sürdüren unsurların hem en
h em en tam am ının Turan kökenli insan unsurundan kaynaklan
mış olmasıdır. Tim ur’un kurduğu siyasî hakimiyet Orta Asya m er
kezli en kapsam lı yayılmalardan birinin ürünüdür ve Turan, İran
ve Hind eksenlerindeki hakim iyetten sonra bu üç havzanın b a tı
sında bulunan Osm aniı ile kuzeyinde bulunan Rusya’ya y önelm iş
tir. Sem erkand’ı bir Avrasya m edeniyet merkezi haline dönüştüren
bu yayılm a Orta Asya merkezli ve Turan nitelikli son büyük ölçek
li hakim iyet alanım oluşturmuştur. İslam m edeniyeti ve Turan kö
kenli siyasî hakimiyet açısm dan bakıldığında bir iç rekabet olarak
görülebilecek olan Bayezid-Tim ur rekabeti bir anlam da Avrasya
S tratejik D erinlik
Sovyet sistem inin çöküşünün Orta Asya'da yol açtığı hızlı dö
nüşüm kültürel, ekonom ik ve siyasî nitelikli üç ana başlık altında
değerlendirilebilir. Kültürel dönüşüm ün en çarpıcı yanı Orta As
ya'daki kimlikler üzerinde yaptığı etkidir. Yetmiş yıllık Sovyet p o li
tikasında kim lik m eselesi, yerel toplulukları, birisi, ideolojik üst
Sovyet kimliği ile sistem le bütünleştirm e; diğeri, alt yerel kültür
iio hfticrpcpi anlam da çözm e hedefine yönelik çift uçlu (
n ” ‘
bir denklem e oturtulm uştu. Böylece bir taraftan sistem in ortak
kimliği oluşturulm aya çalışılırken diğer taraftan sistem e y ön ele
bilecek m uhalefet akım ları alt kimlikler teşkil edilerek birbirleriy
le dengelenm işti. Bunun için de ideolojik nitelikli supranasyona-
list kimlik olan Sovyet kimliği güçlendirilirken, yine supranasyo-
nalist nitelikli dinî kimlik olan İslam tam anlam ıyla yok edilmeye
çalışılm ıştı. Dil tem elli bütünleştirici Türk kimliği de Özbek, Türk
m en, Karakalpak, Kırgız, Kazak, Uygur gibi alt kültür kim likleri ile
parçalanm ıştı.
Soğuk Savaş som asın d a kimlik farklılaşm ası ve aidiyet hissi
yeni unsurlarla birlikte daha da kom pleks bir hal almıştır. D inî
kimiik, dil tem elli ulusal kimlik, smır tem elli ulus-devlet kimliği ve
etnik kimiik, değişik düzlem lerde etkili olabilm ekte ve birçok kül
türel, siyasî ve ekonom ik iletişim e aracılık edebilm ektedir. M ese
la bir Karakalpak hem M üslüm an, hem Türk, hem Özbekistan va
tandaşı, hem de belli bir otonom iye sahip Karakalpak toplulu-
ğundandır. Bazılarının hâlâ eski sosyalist kimliği de sürdürm eye
çalıştıkları düşünülürse, kültürel ve toplum sal kim lik konusunda
ortaya çıkan farklılaşm a ve çeşitlenm e kendini açık bir şekilde
gösterm ektedir.
Ateist bir eğitim politikası ile İslam kimliğini, küçük ölçekli e t
nik kimlikleri geliştirmeyi hedef edinen yerelleştirm e (nativizati-
on) politikası İle Orta Asya düzeyinde bütünleşm eyi sağlayabile
cek Türk kimliğini yok etm eye çalışan Sovyet sistem inin çöküşü,
bütünleştirici reel kimliklerin etkisini artırm ası için uygun bir ze
min tem in etmiştir. Ancak geçen süre içinde gerek eğitim sistem i
gerekse yeni Orta Asyalı aydın prototipi konusunda yeterli atılım -
larm yapılamamış olm ası ve altyapı yetersizlikleri dolayısıyla varo
lan statükoyu sürdürme çabalarının ön plana çıkm ası bü tü nleşti
rici kimliklerin etkisini engellem iş ve kimi siyasî provokasyonlarla
yerel kimlikler arasındaki çatışm alar körüklenmiştir.
Ekonom ik yapıda da geçiş dönem i problem leri etkisini sürdür
mektedir. Orta Asya'nın Sovyet dönem inde oluşm uş periferal eko
nom ik yapısı tem elde iki önem li sonuç doğurmuştur: Sosyo-eko-
nom ik ve sosyo-politik yapının m onolitik yapısı ve dış ekonom ik
ilişkilerdeki bağımlılık. Eski sistem in verimsiz ekonom ik yapıya,
bozulm uş iş ahlâkına, ekonom ik kıım m saliacm aH ^i
A vrasya G ü ç D e n k le m in d e O rta A sya Politikası
Bloku açısınd an bir zafer olm akla birlikte küresel stratejik denge
nin patronajlığını üstlenen ABD açısından yeni stratejik riskleri
barındıran bir konjonktür doğurmuştur. ABD bu yeni konjonktür
de stratejik nitelikli küresel ekonom i-politik kaynak dağılım ı ile
Avrasya güç dengeleri arasında bir uyum sağlam aya ve bu güç
dengeleri içindeki kıtasal ve bölgesel güç unsurlarının nabzını tu t
maya dayalı bir stratejik çerçeve geliştirmeye gayret etmiştir.
Uluslararası ekonom i-politik dengeler açısından daha önce
Doğu Bloku ’nun oluşturduğu statik yapıda büyük ölçekli bir pay
laşım. m ücadelesine sahne olm ayan bölgeler uluslararası ekon o
m i-politik rekabete açıldıktan sonra yeni paylaşım hesaplarının
konusu olmaya başlamışlardır. Öte yandan çift kutuplu yapıda çok
dalıa belirgin olan jeopolitik unsurların parçalanarak çok farklı si
yasî aktörlerin etki alanına girm esi uluslararası ekonom i-politik
rekabete paralel seyreden bir jeopolitik alan m ücadelesinin de
Önünü açmıştır.
Bu bölgelerin başında da Orta Asya gelm ektedir Soğuk Savaş
süresince Doğu Bloku ve SSCB bünyesinde bir paylaşım m ü cad e
lesine sahne olmaksızın SSCB m erkez eliti tarafından Sovyet eko
nom isinin kapasitesi ölçüsünde kaynaklan kullanılan Orta Asya, o
dönem de dinam ik bir seyir takip eden kapitalist ekonom i-politik
paylaşım alanının dışında bulunuyordu. Soğuk Savaşın bitm esi ile
birlikte uluslararası ekonom i-politik paylaşım da yer alm ak isteyen
ve bunun için de çetin bir çıkar çatışm asını göze alabilecek olan
devletlerin ve çokuluslu şirketlerin bu kaynakların kullanım ında
söz sahibi olm ak istem eleri son derece zengin stratejik kaynaklara
sahip olan bölgeyi hassas bir çıkar çatışm ası alanı haline dönüş
türmüştür. Bu durum jeopolitik rekabet açısından da geçerlidir.
D aha önce Doğu Bloku’nun oluşturduğu jeopolitik kalkan içinde
gerek diğer küresel güçlerin gerekse bölgesel güçlerin jeopolitik il
gisinin önem li ölçüde dışında kalan bölge daha küçük ölçekli dev
letlerin etki alanına bölündükçe yeni jeopolitik hesaplara açık bir
nitelik kazanmıştır.
Bu durumun ortaya çıkardığı stratejik boşluk alanının bölgeyi
uluslararası stratejik denge ve barışın korunm ası açısm dan riskli
bir alan haline getirmiş olm ası ABD’nin bölgeye yönelik ilgisinin
odak noktasını oluşturmaktadır. ARD kpnHini k ^i ^ to
Avrasya G üç D enklem inde Orta Asya Politikası
I
va, Almanya-Rusya, AB-Japonya, Çin-Rusya, Çin-Japonya ve Rus-
ya-Japonya ikili ilişkilerinin seyri ve bu seyrin ortaya çıkarabilece
ği kısa dönem li ve çıkar merkezli ittifakların yol açabileceği yeni
dengelerin ABD’nin küresel konum unu doğrudan etkileyebilecek
olm ası bütün bu aktörlerin doğrudan m üdahil olabileceği O rta As
ya gibi bölgelerdeki ABD politikasının hassas bir ayar içinde oluş
turulm asını gerekli kılmaktadır.
Öte yandan Avrasya ölçekli istikrarın korunm ası ve yüksek m a
liyetli operasyon gerektirebilecek risklerin azaltılm ası için NA
TO ’nun etkinlik alanının doğuya doğru kaydırılması, AGİT b en z e
ri kıtayı kuşatan örgütlerin devrede tutulması, Avrupa içinde ve
Asya-Pasifik’te oluşan güvenlik m ekanizm aları ile Orta Asya'daki
irtibatların pekiştirilm esi gibi unsurlar ABD açısınd an büyük bir
önem taşımaktadır. Özetle ABD hem uluslararası örgütlerin aktif
kullanımı yoluyla, hem de güçler dengesinin sağladığı m anevra
imkanlarıyla coğrafî olarak çok uzak olduğu Avrasya’da stratejik
ritmi kontrol eden konum unu sürdürmeyi uzun dönem li küresel
etkinliğin olm azsa olm az şartı olarak değerlendirm ektedir. Bu ge
reklilik Türkiye gibi jeopolitik, jeokültürel ve jeoekon om ik açıdan
güçlü ve derinlikli Avrasya bağlantısına sahip bölge güçlerine ABD
açısından önem li stratejik aktörler konum u kazandırm aktadır. Ba-
\
zı Amerikan stratejisyenlerinin Türkiye’ye yeni dönem in mihver
ülkeleri arasında özel bir konum verm elerinin arkasında bu strate
jik gerekçe vardır .2
Soğuk Savaş süresince Doğu Bloku’n u n ve SSC B ’n in m erkezî
gücü olan ve SSC B'nin dağılm asından sonra da bu yapının ulus
lararası varisi konum unu sürdüren Rusya Orta Asya’daki etkinliği
ni sürdürebilmeyi küresel bir aktör konum unu m uhafaza ed ebil
m enin öncelikli şartlan arasında görmektedir. Bunun tarihî, je
opolitik ve ekonom i-politik gerekçeleri de Rus-Sovyet stratejik zih
niyetinin önem li param etreleri arasında mevcuttur. Yakın kıta
havzası ile ilgili bölüm de Asya çerçevesinde de değerlendirdiğimiz
mmm
gibi, Rusya'nın tarih sahnesine önem li bir güç olarak çıkışı, Rusla
rın 16.-18. yüzyıllar arasında Baltık, Karadeniz, Hazar ve Pasifik'te
sağlam stratejik dayanaklar elde etm esi ile devreye giren jeopolitik
arkaplan ile müm kün olmuştur. Baltık ayağı Doğu Avrupa kıta
bağlantısının, Karadeniz ayağı Balkanlar ve Kafkaslar kıta bağlan
tısının, Hazar ayağı Kafkaslar ve Orta Asya bağlantısının, Pasifik
ayağı da Sibirya-Orta ve Doğu Asya kıta bağlantılarının oluşm ası
nı sağlamıştır. Bu bölgelerin stratejik olarak Rusya’nın etki alanı
altm a girmesi, demografik olarak Ruslaştırılm ası ve ekonom ik ola
rak Rusya'ya bağım lı hale getirilm eleri Moskova Prensliğinin za
m anla Rus İm paratorluğu’na dönüşebilm esinin güç param etrele
rini oluşturmuştur. SSCB'yi çift kutuplu sistem in iki tem el gücün
den biri haline getiren unsurlar arasında da bu jeopolitik zem inin
Önemli bir payı vardır.
Rus/Sovyet stratejik tarihi içinde bu bölgelerin herhangi birin
de sözkonusu olan kayıplar başka bölgelerdeki yayılmalarla telafi
edilmiştir. M esela 19. yüzyılın ortalarında yaşanan Kırım Savaşın
daki yenilgi Orta Asya'ya yönelik Rus yayılması ile telafi edilmiştir.
Avrasya ölçekli bu tür ayarlamalar Rusiar açısından büyük bir
ö nem taşım aktadır. Soğuk Savaşı ideolojik ve ekonom ik açıdan
tam bir yenilgi ile kapatan Rusiar, kendilerim küresel güç haline
getiren jeop olitik zem inin ayaklarının altından kaymakta olduğu
nu farketm ekte ve bu zem ini güçlendirecek yeni bir stratejik bakış
açısı geliştirm eye çalışmaktadırlar. Soğuk Savaş sonrası düzenle
m elerle Doğu Avrupa'yı ekonom ik olarak AB'ye, stratejik olarak da
NATO’ya terkeden, Ukrayna'nın bağımsızlığını almasıyla Karade
niz'de ciddi bir stratejik zaafla karşı karşıya kalan Rusya, Hazar-ek-
senli Kafkasya ve Orta Asya etkinliği ile bu zararları telafi edecek
psikolojik ve jeopolitik açılım lar gerçekleştirm eye hayatî bir önem
atfetmektedir.
Orta Asya'daki etkinliğini kaybetm esi durumunda küresel bir
güç olm a ötesinde bir Avrasya gücü olm a niteliğini de kaybedebi
leceği kuşkusunu yaşayan Rusya, Avrasya ölçeğinde yaşanan güç
ler dengesi sistem i içinde her bir aktörle kendi pozisyonunu karşı
taraf nezdinde anlam lı kılan diplomatik bir yol takip etm eye yö
nelm ektedir. ABD'ye Avrasya’da ortaya çıkan jeopolitik boşluk ala
nındaki istikrarın sağlanm asında en tem el güç olm a konum una
--- =- =—'
3 Almanya'nın Soğuk Savaş sonrası dönem deki stratejik yönelişi ve opsiyonları için
bkz. A hm et Davutoğlu, “Zihniyet-Strateji ilişkisi ve Tarihi Süreklilik: Soğuk Savaş
Sonrası D önem de Alm an Stratejisi", Tarihten Geleceğe Türk Alman İlişkileri., (Yay.
Haz.) Erhan Yarar, Ankara 1999, s. 141-201.
S tratejik D erinlik
4 Alm an ekonom ik çıkarlarının, dış politika üzerindeki etkileri ve Alm anya'nın As
ya'ya yönelik ilgisi için bkz. Norbert VValter, "O konom ische Inteıessen und Aussen-
politik”, Internationale Politik, 1 9 9 5 /8 , s. 53-58.
Avrasya G üç D enklem inde O rta Asya Politikası
len iki önem li problem alam olan Doğu Türkistan doğrudan, Ti
b et ise dolaylı olarak O rta Asya ile bağlantılıdır. Doğu Türkistan'da
yaşayan Uygur, Kazak ve Kırgız Türklerinin SSCB'den bağım sızlık
larım kazanan Türk Cum huriyetleri ile yakın kültürel akrabalık
bağları olm ası Çin açısm dan iç ve dış ilişkileri birbirine bağlayan
bir sonu ç doğurmaktadır. Çin’in çok sayıda etnik ve linguistik u n
surlar barındırm ası ve insan hakları açısınd an başta ABD olm ak
üzere uluslararası sistem açısınd an eleştirilm esi Doğu Türkistan,
T ibet ve İç M oğolistan gibi Çin'in m erkezî karakterinden farklıla
şan toplulukları barındıran bölgeleri Çin’in yum uşak karnı haline
getirm ektedir. Çin O rta Asya dengelerinde etkin bir konum kaza
narak bu hassas alanlardaki m u htem el zaafları da örtm eye çalış
maktadır.
Uluslararası ekonom i-politik güç yapılanm asının önem li belir
leyicilerinden birisi olan Japonya, ABD ve AB ile olan ilişkilerinde
ki dengeyi sürekli gözönünde tutm akta ve Asya politikalarını bu
çerçevede şekillendirm eye özen göstermektedir. Bu ekon om i-po
litik dengenin bir benzeri de Japonya'nın Asya-içi jeopolitik d en
gelerine bakışında kendini gösterm ektedir. Güneydoğu Asya'da
kurduğu ekonom ik etki alanı konusunda Çin ile, kuzeydoğuda da
tarihî ihtilaf alanları çerçevesinde Rusya ile rekabet içinde bulu
n an Japonya Asya'daki Çin-Rus jeopolitik dengesinin kendisini
doğrudan etkileyebileceğinin farkındadır. Bu da Çin ile Rusya ara
sındaki jeopolitik rekabetin en doğrudan karşılaşm a alam olan
Orta Asya’ya özel bir önem kazandırmaktadır. Orta Asya'daki re
kabetin doğrudan tarafı görünm eyen Japonya bölge üzerinde sey
reden ekonom i-politik ve jeopolitik rekabette önem li bir denge
unsuru olm a konum u kazanabilir. O ıta Asya’nın dış finansal d es
teğe olan ihtiyacı ile Japonya'da yaşanan Doğu Asya krizine rağ
m en hâlâ varolan finansal fazla arasındaki m uhtem el geçişkenlik
de bu rolü pekiştirecek sonuçlar doğurabilir.
3. Bölge-içi Dengeler
Bu küresel ve kıtasal faktörler siyasî, kültürel ve ekonom ik a çı
dan çok çetin bir dönüşüm yaşayan Orta Asya’nın bölge içi denge
lerini de etkilemektedir. Orta Asya’nın son on yıl içinde b ek len en
den çok daha az bir iç çatışm aya sahne olm asına rağm en gerek kü
resel ve kıtasal aktörlerin bölgeye yönelik rekabetlerinin doğurdu
ğu dinam ik konjonktür, gerekse bölge-içi çıkar çatışm alarına yol
açabilecek unsurlar bölgenin orta ve uzun vadede istikrara kavuş-
--------- „ 1., ^ ^ ,r, ,,nr,rlö otlrilpm plrtpHİr
jl Stratejik D erinlik
1 ARft
Avrasya Güç D en k lem in d e Orta Asya Politikası
Her şeyden önce Orta Asya’nın genel Türk dış politika strateji-
si içindeki yeri ve Önemi yeterince incelenm em iştir. Bu sadece Or
ta Asya ile ilgili değil, genel Asya politikası ile ilgili önemli b il ek
sikliktir. Bu eksildik, genel Asya stratejisi ile özel Orta Asya politi
kası arasında tutarlı, kadem eli ve koordineli bir ilişki biçiminin
oluşmasını engellemiştir.
Diğer bir çok ülkenin, değişen konjonktüre paralel olarak, As
ya’nın kendi stratejileri içindeki yerini tekrar yorumlamaya çalıştı
ğı bir dönemde Orta Osya, Batı Asya, Orta Doğu ve Karadeniz hav
zaları ile ilgili genel stratejik öncelikleri tanım lam adan bölgesel
politikalar oluşturmuş olmak, konjonktürel değişikliklerden etki
lenen bir dış politika yapımına yol açmış bulunmaktadır. Bu açı
dan bakıldığında, Türk dış politika yapımında her zam an hissedi
len kademelendirme ve koordinasyon eksikliği en çarpıcı şekilde
Orta Asya ile ilgili gelişmelerde kendini hissettirmiştir.
Türk dış politika yapımının farklı bölgesel politikalar ile ilgili
koordinasyonda karşı karşıya kaldığı sıkıntı Türkiye nin kendine
has coğrafî özelliklerinden de önemli ölçüde etkilenmektedir. Av
rasya’daki bir çok önemli aktörün aksine Türkiye, coğrafyasının
büyüklüğünün çok ötesinde bir jeopolitik çeşitlenme ile karşı kar
şıyadır: Yakın kara, deniz ve kıta havzaları ile ilgili değerlendirme
lerimizde teferruatlı bir şekilde ele aldığımız gibi, Türkiye aynı an
da ve aynı yoğunlukta bir çok bölge ile ilgilenmek zorundadır. Bir
kıyas ile ortaya koymak gerekirse Türkiye ile kıyaslanm ayacak d e
recede büyük ölçekli coğrafî ve demografik yapıya sahip olan Çin,
teme] özellikleri itibarıyla bir Doğu Asya ve Pasifik ülkesi, Hindis
tan bir Güney Asya ve Hint Okyanusu ülkesi iken, Türkiye bu ülke
lere göre daha küçük ölçekli coğrafyasına ve insan unsuruna rağ--
men aynı anda bir Doğu Avrupa ve Batı Asya, bir Balkanlar, Kaf
kaslar ve Ortadoğu ülkesi olmak yanında Afroavrasya anakıtasınm
en önemli deniz havzalarına ya doğrudan ya da dolaylı müdahil
olabilecek bir konuma sahiptir.
Bu konum bölgesel politikalar arasındaki koordinasyon ihtiya
cını dış politika oluşumunun en temel meselesi haline getirmekte
dir Türkiye’nin müdahil olduğu bölgeler arasındaki jeopolitik, je
oekonomik ve jeokültürel ayrım çizgilerinin Soğuk Savaş sonrası
dönemde gittikçe anlam sızlaşm aya başlaması ve.bölgelerarası et-
Avrasya G üç D en k lem in d e O rta Asya Politikası
nin çok ötesindedir. Ayrıca AB'nin bir bütün olarak ilişkisi ile üye
ülkelerin ikili ilişkileri arasındaki uyum m eselesi de ilişkilerin çok
yönlü çıkarlar bileşkesinin yansım alarını taşımaktadır. Türkiye ile
Almanya arasındaki ikili ilişkilerin AB-Türkiye ilişkilerinin akış
seyri üzerindeki etkisi son derece açıktır. Son Helsinki zirvesinde
Türk-Yunan ilişkilerinin AB-Türkiye ilişkilerine vurduğu damga da
çok yönlü ilişki biçim inin izlerini taşımaktadır.
Ü çüncü tem el yöntem problem i ise ilişkilerin tek düzlemde
seyreden bir nitelik taşıdığı varsayımından kaynaklanmaktadır. Bu
ilişkinin bir çok düzlemin karşılıklı etkileşim inden oluşan çok da
ha karm aşık bir özellik arzetm esi, tek-düzlemli tahlillerin ulaştığı
aşırı genellem eci sonuçlan anlam sız kılmaktadır. Çok düzlemli bir
tahlil yöntem inin uygulanm asını gerekli kılan bu durum, iki dina
mik aktör arasındaki -ki bu aktörlerden birisi kendi içinde de çok
sayıda aktörü barındırm aktadır- değişken ilişki sürecinin çok yön
lü özelliklerinin tabiî bir sonucudur.
Bu yöntem problem lerini de gözönüne alarak, AB-Türkiye iliş
kilerini diplomasi, ekonomik/sosyal yapı, hukuk, strateji ve m ede
niyet/kültür düzlem lerinden oluşan beş ayrı çerçevede ve bu çer
çevelerin gerektirdiği zam an ve yöntem boyutlarını da ihtiva ed e
cek şekilde ele alm aya çalışacağız.
ı. Küresel Boyut
Soğuk Savaşın sona erm esi AB’nin de, Türkiye’nin de küresel
dengeler içindeki konum unu büyük ölçüde etkilemiştir. Soğuk S a
vaş süresince siyası, ekonom ik ve askerî param etreler açısm dan
bir bütün olarak değerlendirilen Batı Blokunun Avrupa-merkezli
^ bölgesel bir ekonom ik entegrasyon ünitesi olarak çift kutuplu blok
Avrupa Birliği: Çok Boyutlu ve Çok D üzlem li Bir İlişkinin Tahlili
2. Kıtasal Boyut
Bu küresel denge değişim leri kıta-içi stratejik dengeleri de
doğrudan etkilem iştir. Soğuk Savaş süresince Batı Avrupa’ya y o
ğunlaşan bir ekonom ik entegrasyon faaliyeti olarak görülen AB,
Soğuk Savaşın bitm esi ile birlikte seksenli yıllarda güneye, Akde
niz'e doğru yönelen genişlem e stratejisini doğuya yönelterek Av
rupa kıtasının tüm ünü ortak bir aidiyet altında toplayan bir birlik
haline dönüşm eye başlam ıştır. Böylece Avrupalılık kıta kimliği
A B’nin çekirdek ülkelerinin daha önce çok daha sınırlı olarak yo~
rum layageldikleri AB üyeliği kimliğini genişletm e yönünde bir
baskı oluşturm uştur.
Bu durum Avrupa-ölçekli kıta güvenlik konseptinin geliştiril
m esini kaçınılm az kılmıştır. Önce Varşova Paktı’nin, daha sonra da
SSC B ’nin dağılması ile ortaya çıkan yeni aktörlerin AB'ye üyelik
talepleri sıradan bir entegrasyon faaliyetinin sınırlarını çoktan
aşarak bir kıta stratejisi halini almaya başlamıştır. Bu durum Avru
pa güvenliğinin ana unsuru olan NATO ile AB arasındaki geçişken-
lik alanlarının m uğlaklaşm asına ve Avrupa'da ortaya çıkabilecek
güvenlik boşluklarının nasıl ve hangi m ekanizm a İle giderileceği
konusunda yeni tartışm aların ve görüşlerin ortaya çıkm asına yol
açm ıştır. NATO-AGİT-AB ilişkilerindeki geçişkenlikler ve bu geçiş-
kenlikler konusunda söz konusu olabilecek görüş farklılıkları hâlâ
Avrupa-ölçekli stratejik yaklaşım ların en kritik alanlarından birini
oluşturmaktadır.
A B'nin Batı Avrupa’da yoğunlaşan çekirdek üyeleri ile Doğu Av
rupa’da yoğunlaşan çevresel üyeler arasındaki ilişkilerin ortaya çı
kardığı kıta-ölçekli stratejik yönelişlerle ilgili m eseleler Avrasya-
r ......... ........
eksenli yeni bir kıta tanım lam ası iie daha da girift bir hal almıştır.
Avrasya kavramının yaygın kullanımı ile Avrupa ve Asya sınırlarını
da aşan daha büyük ölçekli bir kıta stratejisi tanım lam asının yapıl
maya başlanm ası Avrupa’nın stratejik sınırları konusunda ciddi
bir esneldiğin doğmasına yo) açmıştır. Bu esnekliğin sürm esi h a
linde AB’nin doğrudan ilgi alanına girecek coğrafî alanlarda da ve
bu alanların getirebileceği risk ve avantajlarda da ciddi bir ölçek
büyümesi beklenebilir.
Bu durumdan en doğrudan etkilenecek aktörlerin başında
Türkiye, Rusya ve Ukrayna gibi Avrasya ölçekli kıta stratejisi ta
nım lam alarının kaçınılm az olarak göze alm ak zorunda oldukları
kuzey ve güney geçiş hatlarının kavşak ülkeleri gelmektedir. Avras
ya stratejik kıta tanım lam asının geçiş güçlerini oluşturan bu üç ül
ke arasında Türkiye’yi farklılaştıran tem el özellik, Türkiye’nin So
ğuk Savaş dönem inde AB ile aynı blokta bulunm ası ve AB ile olan
anlaşm alara dayalı ilişkilerin hem en h em en Soğuk Savaşın bütün
dönem lerinde sürmüş olmasıdır. NATO içindeki yükümlülükleri
gereği Soğuk Savaş süresince son derece yoğun bir güvenlik politi
kası oluşturan ve bu politikalar çerçevesinde SSC B’nin Avrupa
üzerindeki baskılarını azaltacak şekilde Kafkaslarda sürekli bir
cephe ülkesi konum unu sürdüren Türkiye’nin bir çok AB yetkilisi
nin zihninde AB bünyesine alınm ası çok güç olan üç Avrasya ülke
sinden birisi olarak görülm esi çarpıcı bir çelişki oluşturmaktadır.
Türkiye de Soğuk Savaşın bitm esi ile birlikte ortaya çıkan d i
nam ik konjonktür içinde kıta bağlantılarının stratejik sonuçlarını
tekrar değerlendirm e ihtiyacı hissetm iştir. Türkiye’n in h em bir
Avrupa h em de bir Asya ülkesi olm ası, Avrupa ile Asya arasında
jeokültürel geçiş hattı üzerinde bulunm ası gibi unsurlar Avrupa
ile Asya arasındaki stratejik h attın esneklik kazanm ası ile birlikte
yeni unsurlar getirmiştir. Türkiye son on yıl içinde bir taraftan
kendisine Orta Asya’da açılan yeni stratejik alan içinde Asyalılığı
tekrar keşfederken diğer taraftan Avrupa’dan kopm adan ve AB ile
çelişkiye düşm eden bir Avrasya stratejisi geliştirm enin sıkıntıları
nı yaşamıştır. Türkiye tarih ve coğrafyası ile Asya’ya, stratejik ve
ekonom ik tercihleri ile Avrupa'ya irtibatlı olm ak arasında anlam lı
bir ilişki kurm ak zorundadır. Avrasya kavram ının uluslararası
^ strateji literatüründe yaygın bir kullanım alam bulm ası bu acıdan
A vru p a Birliği: Ç ok B o y u tlu ve Ç o k D ü z le m li Bir İlişkinin Tahlili
3 . Bölgesel Boyut
Türkiye'nin yakın kara havzasını oluşturan bölgelerin Soğuk
Savaş sonrası dönem de kazandığı yeni stratejik anlam lar A B-Tür
kiye ilişkilerini de etkileyebilecek boyutlar taşımaktadır. Herşey-
den ön ce Balkanlar, Ortadoğu ve Karkaslardan oluşan bu bölg ele
rin hem AB hem de Türkiye nezdindeki önem inde ciddi değişim
ler yaşanm ıştır.
Soğuk Savaş süresince Doğu Avrupa'nın güneye uzantısı şek
linde algılanan Balkanlar bu yönüyle hem AB hem de Türkiye ta
rafından içinde bulunulan çift kutuplu yapıda karşı-kutupla te m a
sa geçilen bölge olarak hem büyük ölçüde statik hem de hassas bir
bölge olarak görülüyordu. Bu ilişkilerde denge ve geçiş ülkesi gö
rünüm ü kazanan Yugoslavya kutuplararası tem asın gerilimi azal
tan bir role sahipti. AB’nin bu bölge ile doğrudan tem asa geçen
önem li ülkelerinden Almanya Ostpolitik ile doğuya dönük politika
arayışlarında Balkanlara ilgisini sürdürürken, Fransa ve İngiltere
ikili İlişkilerle bölgesel alanda etkili olm aya çalışıyorlardı. Fran
sa’nın Romanya üzerindeki tarihî etkisi bu ikili ilişkilere açıklayıcı
bir m isal teşkil etmektedir. Aynı dönem de Türkiye bölgeye yönelik
ilgisini iki tem el unsura yöneltm işti: (İ) Çift kutuplu yapının getir
diği gerilim alanları ki, Bulgaristan’la ilişkilerde yaşanan sıkıntılar
bunun çarpıcı bir m isalini oluşturm aktadır; (ii) Yunanistan'la ikili
ilişkilerde yaşanan blok-içi gerilim ler ve bunun yol açtığı bölge-içi
denge arayışları.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yaşanan dalgalanm alar ve bu
dalgalanm aların Balkanlar üzerindeki etkileri dışarda tutulacak
olursa Soğuk Savaş süresince Türkiye ve bir bütün olarak AB ve
A B’nin önem li üyelerinin ulusal politikaları arasında bölgeye b a
kış konusunda ciddi çelişkiler olmamıştır. NATO bünyesindeki or
i Stratejik Derinlik
Diğer önem li bir yakın kara havzası olan Kafkaslarla ilgili genel
stratejik tablo da benzer özellikler taşımaktadır. Çift kutuplu yapı
nın statik bir hat oluşturduğu Kafkaslarda Türkiye ve bir bütün
olarak AB ve AB'nin önem li üyeleri arasında stratejik açıdan ciddi
bir paralellik vardı. Türkiye'nin Soğuk Savaş süresince Kafkaslarda
SSCB ve Varşova Paktı’na açtığı cephe Avrupa üzerindeki baskılan
nisbî bir şekilde azalttığı için başta Almanya olm ak üzere AB üye
leri Türkiye’yi kaçınılm az bir stratejik ortak olarak görürken, T ü r
kiye de SSC B ’nin II. Dünya Savaşı sonrasında dikte ettiği talepler
karşısında NATO bünyesinde Avrupa ile kurduğu kader ortaklığım
bölgesel tehditleri dengeleyen stratejik bir güvenlik garantisi ola
rak değerlendiriyordu.
Çift kutuplu yapıya dayanan Soğuk Savaş param etrelerinin
belki de en radikal değişikliklere yol açtığı bölgelerin başında ge
len Kafkaslardaki bölgesel ölçekli stratejik değişim ler AB ile Türki
ye arasında süregelen stratejik kader ortaklığının yerini ciddi çıkar
çelişkilerinin alm asına yol açmıştır. Özellikle Hazar petrol havza
sının doğal kaynaklarının aktarılm ası ile ilgili politikalardaki fark
lılaşm alar ve bölgeye yönelik politikalarda özellikle Rusya ve Al
manya arasında sözkonusu olan m üzakereler ve ortak tavır arayış
ları bölgedeki ABD-AB-Rusya-Türkiye denklem indeki dengelerin
dinam ik bir nitelik kazanm asına yol açmıştır. Türkiye’nin KEÎ’yi
oluşturm ada öncülük etm esinin Soğuk Savaş sonrası dönem in ilk
yıllarında AB ile yaşadığı bunalım larla iiişkilendirilm esi ve AB'ye
bir alternatif gibi sunulm ası bu denklem lerdeki hassasiyetin ilk
önem li göstergelerinden birisi olmuştur.
Bu denklem deki ikili yakınlaşm alar karşı dengeler oluşturur
ken hiç bir aktör diğer üçlü karşısında yalnız kalm am aya özel bir
çab a sarfetm ektedir. Kimi zam an İran'ın da denklem içinde yer al
m ası AB-Rusya İkilisinin yakınlaştığı dönem lerde bu denklemdeki
alternatif oluşum ların çeşitlenm esi sonucunu doğurm akta ve O r
tadoğu bölgesine de sarkma potansiyeli gösteren yeni dengelerin
ortaya çıkm asına yol açmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Kafkas-
iardaki konjonktüre! etkiye açık dinam ik yapılanm a ve dengeler
AB-Türkiye ilişkilerinin seyrini etkileme potansiyeli taşıyan ö n em
li bir bölgesel param etre olm aya devam edecektir.
AB-Türkiye ilişkileri Ortadoğu bölgesi sözkonusu olduğunda
riflh3 da girift stratejik ilişki ağlarını bünyesinde barındırm aktadır.
^ Stratejik Derinlik
num unu sürdüren bu iki ülke arasında belki de ilk defa karşılıklı
bir güvensizlik ve ihtiyat payı taşıyan bir diplom atik atm osfer
oluşmuş bulunm aktadır. Kimi zam an diplom atik söylem lere de
yansıyan bu durumun arkaplam açık bir şekilde ortaya k on m a
dıkça ilişkilerin uzun dönem de sağlıklı bir şekilde seyretm esi güç
olacaktır.
Prusya/Almanya ve Osmaniı/Türkiye devletlerinin m odern si
yasî tarih içindeki yakınlaşm aları 18. yüzyıl Avrupa dengelerine
kadar götürülebilir. 18. yüzyılda tem elde Avrupa'nın kuzeyindeki
üç ülke ile güneyindeki üç ülke arasında bir rekabet sürmekteydi.
Batı Avrupa’da İngiliz-Fransız, Orta Avrupa’da Prusya-Avusturya,
Doğu Avrupa’da da Rusya-O sm aniı arasında süren kıyasıya reka
bet bu ülkeleri çapraz denge politikalarına yöneltm işti. Kuzey ül
keleri lehine gelişen bu rekabet zam anla Ingiltere-Avusturya (Na
polyon karşıtı koalisyonda olduğu gibi), Prusya-Osm anlı (II. Fre-
derik ve II. VVilhelm/Sultan Abdülham id'in politikalarında olduğu
gibi) ve Rusya-Fransa (I. ve II. Dünya Savaşı politikalarında oldu
ğu gibi) yakınlaşm alarını beraberinde getirmiştir.
Bu denge arayışları içinde kim i zam an N apolyon’un Rusya se
ferinde olduğu gibi istisnaî iniş-çıkışlar yaşanm ışsa da, bu denge
lerin ana çizgileri ile bugüne kadar sürdüğü söylenebilir. 18. Yüz
yıldan bu yana İngiltere Avrupa-içi dengeleri kontrol edebüm ek
için Prusya/Almanya ile Rusya arasında Avusturya benzeri ta m
pon ülkeleri korum a politikasını sürdürürken, Avrupa-içi her
denge değişim inde bir tür Fransız-Rus yakınlaşm ası kendini gös
termiştir.
Bu çerçevede tarihî süreklilik çizgisi içinde bakıldığında Prus
ya/Almanya ve Osm anlı/Türkiye’nin son iki yüzyıllık dış politika
tercihlerinde birbirine yaklaşm asında iki tem el stratejik unsur
özel bir ağırlığa sahip olmuştur. Bunlardan birincisi, gerek Orta ve
Doğu Avrupa'da yükselen güç olan Prusya/Almanya’nın, gerekse
Balkanlar-Ortadoğu ve Kafkaslarda hakim iyetini sürdürmeye çalı
şan Osmaniı/Türkiye’nin son iki yüzyıllık siyasî tarih içinde Rus
ya/SSCB’nin batı ve güney istikam etindeki ilerleyişi karşısında or-
tak bir tehd it algılam asına sahip oluşlarıdır. Prusya Orta ve Doğu
Avrupa’da tabiî bir hinterland etkisi ile m odern bir devlet olarak
doğarken ister istem ez Asya steplerini arkasına alarak A v rım a 'v a
Avrupa Birliği: Çok Boyutlu ve Çok D üzlem li Bir ilişkin in Tahlili
sarkmaya çalışan Rusya gibi bir step devi ile hesaplaşm ak zorunda
kalmıştır. Osmaniı Devleti de aynı step devinin baskısını hem B al
kanlar hem de Kafkaslar üzerinden hissedegelm iştir. D aha Önce
İsveç-O sm aniı ilişkilerinde görülen Rusya'nın batı ve güney istika
m etindeki yayılm acı politikalarını dengelem e çabası İsveç’in gö
receli olarak zayıflaması ve Prusya’nın yükselm esi ile yeni bir n ite
lik kazanmıştır. II. Frederik’in O sm anlı'ya ittifak teklifi ile başlayan
Prusya-Osm anlı ilişkileri böylesi ortak jeopolitik zorunluluğun so
nucu idi.
Bu durum Soğuk Savaş dengelerine kadar da bir süreklilik iç in
de devam etmiştir. SSC B 'nin bir taraftan Doğu Avrupa, diğer taraf
tan Kafkaslar, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde II. Dünya Savaşın
dan hem en sonra başlayan Soğuk Savaş süresince yoğunlaşarak
artan baskısı bu tarihî denge m ekanizm ası çerçevesinde Türkiye
ve A lm anya’yı stratejik bir hat üzerinde tekrar buluşturm uştu.
Bu ilişkilerin tarihî süreklilik içindeki ikinci önem li unsuru Al
m anya’nın O sm aniı D evleti’ni doğrudan etkileyebilecek bir sö
mürge geçm işine sahip olmamasıdır. Bu nedenledir ki, İngilte
re'nin söm ürge politikalarının bir taraftan Osm aniı üzerinde pay
laşım hesaplarına yöneldiği, diğer taraftan da Almanya ile küresel
bir ekonom i-politik rekabete girdiği dönem lerde Osm anh-Alm an-
ya ilişkileri hızlı bir ivme ile gelişme temayülü gösterm iştir. Hele
hele İngiliz-Rus yakınlaşm asının olduğu dönem ler tabiî bir şekil
de ortaya çıkan O sm aniı-Alm an birlikteliğini kaçınılm az kılmıştır.
I. Dünya Savaşında ortaya çıkan ittifak böylesi bir sürecin so n u cu
dur. Kırım Savaşında Rusya karşısında İngiltere'yi yanında bulan
O sm aniı Devleti Almanya’nın ittifak arayışlarına teen n i ile yakla
şırken, söm ürgeci İngiltere ile yayılm acı Rusya'nın yakınlaştığı dö
nem lerde Alm anya’ya yakınlaşan politikalara ağırlık vermiştir.
Alman stratejik zihniyeti de iki ülke arasındaki bu yakınlaşm a
yı özellikle Avrasya stratejik safhasına geçişin olm azsa olmaz şartı
olarak görmüştür. Berlin-Bağdat demiryolu projesinin devreye gi
rişi böylesi bir stratejik bakış açısının tipik bir göstergesidir.
Alm anya-O sm aniı ilişkilerinin kısa bir özetini verm ek gerekir
se, bu ilişki Alm anya’nın Avrupa içindeki Mittellage konum u ile
Osm aniı D evleti’nin Avrasya geçiş yollarındaki Mittellage k on u
m unun jeopolitik kesişim alanının bir ürünüdür. Her iki ülke de
I S tr a te jik D e rin lik
Özetle karşımızda tek bir Batı olmadığı gibi, her zam an tek bir
Avrupa da olmayacaktır. Bütün bütünleşm e çabalarına rağmen, kar
şımızda her zam an iç çelişkilere ve çıkar çatışm alarına yol açabile
cek güçlü ulusal stratejilerin de yer aldığı bir Avrupa diplomasi gele
neği vardır. Bu durum AB ile bir bütün olarak yürütülen ilişkiler ile
birlik üyesi ülkeler ile yürütülen ikili ilişkiler arasında ince bir diplo
masi ayarım gerekli kılmaktadır.
5 Bu konuda faiklı yıllara ait iki örnek için bkz. A hm et Davutoğlu, "İki M edeniyet, İki
Farklı Çoğulculuk Anlayışı1', Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Sempozyumu, t SAV, İs
tanbul, Aralık 1 989 ve “Tarihi A çıdan Türkiye-AB İlişkileri”, İzlenim, O cak 1996, S.
29, s. 2 5 -3 2 .
Avrupa Birliği: Çok Boyutlu ve Çok D üzlem li Bir ilişkin in Tahlili
de gerilim yaşıyor gibi görülm esi bile kendi içinde barındırdığı güç
potansiyelinin bir işareti sayılmalıdır. Farklı parçalan bünyesinde
asırlarca barındırm ış olan ve dinam ik bir konjonktürde bu farklı
parçaların çekim alanlarında diyalektik bir gerilim yaşayan bir
toplum, bu parçalardan yeni ve iddialı bir bütün oluşturabilm e
potansiyelini de kendi özünde taşır. Bir ülkeyi parçalanm ış olm ak
la birlikte aynı zam anda m ihver kılan ana dam ar da budur.
Bu stratejik çerçeve, kendi ana bünyesine farklı aşılar alm ış bir
ağacın birbirinden çok farklı toprak türlerinin bulunduğu zem in
lerde aynı anda kök salmaya, büyümeye ya da tutunm aya çalışm a
sı gibi dinamik ve diyalektik bir çeşitlilik barındırm aktadır. Bu ağa
cın beslendiği her bir farklı toprak türünden kendi bünyesinde b a
rındırdığı farklı aşılara uygun besleyici kaynaklar sağlam ası ağacın
külli zenginliğini ve kuşatıcılığım artırırken, bu zem inler ve aşılar
arasındaki farklılaşm anın doğurduğu uyumsuzluklar ağacın kendi
kaynaklarım tüketm esi ve karşılıklı çelişkilerle İçten içe çökm esi
sonucunu doğuracaktır.
Kişiler gibi toplum larm da güçleri aynı zam and a zaaflarıdır; ya
da tersinden bir söyleyişle zaaf görüntüleri aynı zam anda kendile
rini bir iç m uhasebe ile dönüştürebilecekleri güç potansiyelleridir.
Güç kaynaklarını iyi kullanam ayan ve harekete geçirem eyen to p
luluklara bu güç kaynakları zaaf odakları şeklinde geri dönerken,
bunalım kaynaklarını bir hayatiyet belirtisi olarak güce d önüştü
rebilen topluluklar için bu zaaf unsurları dahi yeni güç kaynaklan
oluştururlar.
M edeniyet tarihi ve bu tarihin şekillendirdiği siyasî tarihte b u
nun sayısız misalleri mevcuttur. Stratejik teoriler gibi stratejik a çı
lımlar da bunalım dönem lerinde yaşanan parçalanm ışlıklara üre
tilen cevapların eseri olmuştur. Alm an stratejisinin tem elin i doku
yan disiplin ve dakik kararlılığın tem elinde Kutsal R om a-G erm en
İm paratorluğu’nun asırlar süren parçalanm ışlığından Alman b ir
liğine geçişin sancılan vardır. Pax Britannica 'yı tarih sahnesine çı
karan kurumlarm ilk nüveleri İngiliz İç Savaşı1nin parçalanm ış
tablosunun içinde oluşmuştur. Fransız kim liğinin ve stratejisinin
tem el unsuru olarak görülen dil ve kültür m illiyetçiliği m ezhep sa
vaşları ile parçalanm ış Fransa'yı bütünleştirm e çab ası veren Kar
dinal R icheliue'nun eseri olduğu gibi, Napolyon dönem i Fransız
egem enliğinin sütunları Devrim Fransa’sının parçalanm ışlığı için
de yükselmiştir. SSCB'yi Soğuk Savaş dönem inin ikinci süper gücü
konum una setiren siirer. de T Diinva davacı ^ n racm rin
S o ııu ç
bulunan Türkiye'nin içe kapanm ası coğrafî açıdan müm kün değil
dir. Türkiye'yi 20. yüzyılın konjonktürel şartları içinde ortaya çıkan
sıradan ulus-devletlerden ayıran tarihî m iras farkı da içe kapan
mayı im kansız hale getirmektedir.
Bu tarihî miras farkının ayırdedici özelliği tesbit edilmeksizin
Türkiye’nin neden bu denli kapsam lı bir dinam ik stratejik ortam -
da bulunduğu sorusunun açıklama, anlam a ve anlam landırm a
çerçevesi geliştirilem ez. Türkiye’yi aynı yakın kara ve deniz havza
larında yer alan ülkelerden ayıran tem el Özellik vurgulanmaksızm
açıklayıcı bir cevap oluşturm ak da çok güçtür. M esela Suriye'nin
Ortadoğu'daki, Bulgaristan'ın Balkanlardaki, G ürcistan’ın Kafkas-
iardaki konum undan Türkiye’yi ayıran ve bu yakın kara havzaları
nı birbirine irtibatlandıran ana özellik aynı zam anda Türkiye'nin
böylesi dinam ik bir stratejik ortam da bulunm asının da gerekçesi
ni oluşturmaktadır.
Bu ana özellik yakm kara ve deniz havzası politikalarını doğru
dan ilgilendiren tarihî merkez konumu ile irtibatlı bir şekilde o rta -.
ya konabilir. Tarihî merkez konum unun ana unsurlarından birisi,
Türkiye'nin, 20. yüzyıla bir çok jeopolitik, jeoekon om ik ve jeo k ü l
türel parçayı bir bütün halinde bünyesinde barındıran büyük öl
çekli siyasal yapı (imparatorluk) olarak giren sekiz ülkeden biri
olan O sm aniı birikim i üzerinde kurulmuş olmasıdır. Bu büyük
ü niteden küçük ünitelere bölünm e esnasında yaşanan her je o p o
litik, jeoekon om ik ve jeokültürel parçalanm a böylesi büyük siyasal
yapıların merkezi konum unda bulunan ülkeleri tarihî bir sorum
luk ve yüzleşme aîanı ile karşı karşıya bırakmıştır.
Asrın başında im paratorluk yapılarına sahip olan ve bu yapıla
rın I. ya da II. Dünya Savaşı neticesinde çözülm esine şahit olan İn
giltere, Rusya, Almanya, Fransa, Avusturya-M acaristan, Çin ve Ja
ponya da benzer bunalım ları yaşam ış ve kendi özgün sentezleri ile
bu bunalım dan konjonktürel uluslararası şartlara uyum gösterebi
len yeni siyasal üniteler çıkarm a çabası içine girmişlerdir.
Bütün bu ülkeler de Osmaniı gibi yoğun bir jeopolitik, jeo ek o
nom ik ve jeokültürel parçalanm a yaşam ışlar ve bu parçalanm anın
yol açabileceği zaafları yeni stratejik araçlarla aşm aya çalışm ışlar
dır. Ingiltere, Commonwealth sistem i, İngiliz dilinin egem enliği ve
kendisini stratejik açıdan ikame eden ABD ile sahip olduğu para-
digm atik yakınlığı kullanarak stratejik ağırlığını sürdürmeye çalı
şırken, Rusya önce ideolojik bir dönüşüm ün sağladığı m otivas
yonla bir süper güç haline gelmiş sonra aynı ideolojik çerçevenin
Sonuç;
çöküşü ile yeni kapasitesine uyumlu bir küçülm e süreci ile h esap
laşm ak zorunda kalmıştır. Almanya kaybettiği em peryal birikimi
tekrar toparlayarak bir dünya gücü haline gelebilm ek için iki dün
ya savaşı çıkarm ayı göze alırken, Fransa Avrupa-içi diplomatik
dengelerle söm ürge birikimi arasında rasyonel bir optim izasyon
yapm aya çalışmıştır, iki em peryal Asya ülkesinden biri olan Ja
ponya, Almanya örneğine benzer şekilde Pasifik'teki etki alanını
askerî güçten ekonom ik etki alanına kadar değişik stratejik a ra ç
larla tekrar kurm aya çalışm ış, Çin ise Rusya örneğine benzer şekil
de bir ideolojik dönüşüm ile yeni bir merkez konum u kazanm aya
gayret etmiştir. Bu ülkelerden yalnızca Avusturya-M acaristan tabii
sınırları içinde küçülerek sınırlı bir etki alanına doğru gerilemeyi
kabullenm iştir. Bunun da tem el sebebi aynı havza içindeki em p er
yal sorum lulukların Almanya tarafından üstlenilm iş olmasıdır.
Büyük ölçekli siyasal yapılardan küçük ölçekli siyasal yapılara
yönelik bu daralmayı kendi A nadolu-eksenli mihver alanına çek i
lerek burada yeni bir siyasal rejim kurarak durduran Türkiye'nin
zam anla kendi coğrafyasının ve tarihinin tabii zorunlulukları ile
yüzleşm esi ve bu yüzleşm eden kaynaklanan bunalım larla h esap
laşm ası kaçınılmazdır. Türkiye'nin dünya anakıtasınm m erkezin
deki coğrafi konum u bu yüzleşm eye daha da çetin bir boyut kat
maktadır. M esela hakimiyeti altında tuttuğu bölgelerle kendi a n a
vatanı arasında doğrudan irtibat olmayan Ingiltere'nin bu bölge
lerdeki jeopolitik, jeoekonom ik ve jeokültürel parçalanm anın etki
sini hissetm esi çok daha dolaylı olmuştur. Hatta, kimi zam an İn
giltere kendisi bu tür parçalanm aları hızlandıracak sınır oluşum
larına yol açarak dolaylı etki alanını korumaya çalışm ıştır. Benzer
bir durum Fransa ve Japonya için de geçerlidir.
Buna m ukabil Osm aniı D evleti'nin bugünkü Türkiye Cumhuri-
yeti'nin yakm kara havzaları olan Balkanlar, Kafkaslar ve O rtado
ğu'dan çekilm esi ve yakm deniz havzaları üzerindeki etki alanını
kaybetm esinin doğurduğu jeopolitik, jeoekonom ik ve jeokültürel
parçalanm adan kaynaklanan, her türlü bölgesel bunalım alanı
Türkiye'yi doğrudan etkilemektedir. Bu etki çift yönlü olarak sü r
mektedir. Kimi zam an Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı siyasal,
ekonom ik ve kültürel dalgalanmalar bu havzalardaki gelişm eleri
doğrudan etkilem ekte, kimi zam an da Türkiye bu havzalardaki ge
lişm elerden etkilenmektedir. Bu etkilenm enin eşzam anlı olarak
seyrettiği dinam ik dönem lerde yoğun iç hesaplaşm alar ve dış b u
n a l ı m l a r ır a e a n m alrtaHır
| Stratejik D erinlik
Soğuk Savaş sonrası dönemde kısa bir süre içinde yaşanan iniş
çıkışlar bunun son örnelderini oluşturmaktadır. Soğuk Savaş b en
zeri statik uluslararası konjonktürlerde kontrol altında tutulan bu
etkileşim, küresel ve bölgesel belirsizlik alanlarının arttığı dinam ik
uluslararası konjonktürlerde çok yönlü ve derinlikli bir yüzleşm e
ve hesaplaşm a sorumluluğunu beraberinde getirmektedir.
Bu yüzleşme ve hesaplaşm a, hakkı ile yapıldığında bir zaaf d e
ğil, bir güç kaynağıdır. Soğuk Savaş sonrası dönem de çift kutuplu
statik yapılanm anın örttüğü jeopolitik, jeoekonom ik ve jeokültü
rel faktörlerin devreye girmesiyle birlikte Türkiye'nin kendisini
Balkanlar-Ortadoğu-Kafkaslardan oluşan en yakın kara havzasın
dan, yalcın deniz havzasına ve yakm kıta havzasına doğru genişle
yen bir hâle içinde bir çok bunalım la karşı karşıya bulm ası, bir risk
alam oluşturduğu gibi önem li bir potansiyel etki alanı da oluştur
maktadır. Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı çelişkiler, tedirginlik
ler ve gerginlikler de aslında bu yeni coğrafî/tarihî çevreye uyum
gösterme çabasının sonuçlarıdır.
Böylesi bir konjonktürde Türkiye'nin kendi içine kapanarak bu
yüzleşme ve hesaplaşm anın ortaya çıkardığı m eydan okumayı
aşabilmesi çok güçtür. Bu tür dinam ik konjonktürlerde ve dış etki
lere açık bir coğrafyada içe kapanan ve sürekli iç tehdit ve risk u n
surlarını tartışan bir ülkenin derinliğine bir çözülm e ile karşılaşm a
riski artar. Aksine, kendi tarihî tecrübe birikim inden özgün bir
stratejik zihniyet kurabilen, bunun araçlarını oluşturabilen ve bu
stratejik zihniyeti doğru bir yöntem le uygulayabilen ülkeler, sade
ce kendi iç çelişkilerim aşmakla kalmaz, önem li stratejik ve kültü
rel açılımlar da gerçekleştirirler.
Türkiye'nin en yakm havzasından başlayarak dışa açılm ası ka
çınılmaz ise, m esele bu açılım ın ne tür b ir psikoloji ile, hangi y ön
tem ve kurumlarla gerçekleştirilebileceği meselesidir. D aha ö n ce
ki bölümlerde teferruatlı bir şekilde incelendiği gibi, Türkiye'nin
stratejik derinliğinin yakın kara, yakm deniz ve yakm kıta bağlan
tıları ile yeniden tanım lanm ası; bu derinliğin jeokültürel, jeo p o li
tik ve jeoekonom ik boyutlarının dış politika param etreleri olarak
kapsamlı bir değerlendirmeye tâbi tutulm ası; bu değerlendirm e
nin gerektirdiği stratejik araçların dengeli ve koordineli bir bütün
lük içinde devreye sokulabilm esi ve nihayet uygulama alanlarında
ön hazırlıkları iyi yapılmış, rasyonel ve uzun dönem perspektifine
Sonuç
Yine tarihî bir tecrü be ve m isal ile ortaya koym ak gerekirse, do-
ğu-batı istikam etinde ilerleyen Selçuklu-O sm anlı tarihî birikim i
için Asya-Avrupa ilişkisi yay ile ok ilişkisi gibidir. Yay geriye doğru
ne kadar gerilirse ok ileriye doğru o denli hızla gider. Bu n ed en le
dir ki İran'daki hakim iyetini pekiştiren Selçuklu Devleti bir ok h ı
zıyla A nadolu'da ilerlem iş; Anadolu birliğini kurarak Asya yayını
geren O sm aniı’nin Avrupa yönündeki ilerlem esi önlenem ez bir
ivme kazanm ıştır. Coğrafî kavram lar bile bu ilişki biçim in i yansı
tacak şekilde m uhteva değiştirm iştir. Her iki halde de Rumeli Av
rupa ya da batı istikam etindeki ilerleyişin yeni merkezi olarak gö
rülmüştür. Selçuklu için Rumeli şimdiki Anadolu'dur -bunu n için
M evlana’nm ismi Celaleddin-i Rumi'dir-, Osm aniı için ise Balkan
lardır. Ne yay n e de ok bu ilişki biçim in d e ikincil konum da değer
lendirilebilir. M esele yayı ve oku yerli yerince ve birbirini destek
ler tarzda kullanacak strateji iradesinin oluşturulm uş olmasıdır.
Toplumlarm uzun dönem li kimlikleri ve bu kim liklerin yönlen
dirdiği stratejileri, araçlardan bağım sız bir şekilde etkide bulunur
lar. Bu stratejilerin araçları kimi zam an askerî, kimi zam an kül
türel, kimi zam an ekonomik, kim i zam an ise bütün bu unsurları
içeren kapsam lı bir m edeniyet oluşum u ve hakim iyeti olabilir. Ön
celikli m esele, hangi araçların hangi zam anlam a ile kullanılm ası
olduğu kadar, hangi stratejik kimlik ve zihniyetin hangi hedefler
doğru ltusu nd a h arekete g eçirileceğ i m eselesid ir. A raçlar ve
zam anlam a b u m eseleden sonra kaçınılm az olarak devreye girer
ler. M esela Selçuklu-O sm anlı birikim indeki askerî ilerlem e, bugün
uluslararası ekonom ik ilişkiler açısm dan yeni bir tanım lam aya
oturtulabilir. Türkiye'nin ekonom isini ve uluslararası ekonom ik
ilişkilerini AB çerçevesine indirgeyen ve sadece bu boyut ile sınır
layan bir yaklaşım yaysız bir oku eli ile bilinm eyen bir istikam ete
atm a tavrı sergilemektir. Onun için de ok ile h ed ef arasında hiç bir
m antıklı ilişki kurulamadığı gibi yayın gerilim gücünü oluşturan
toplum sal m otivasyon da gerçekleştirilem em iştir. Asya'ya ayak
larını sağlam basam ayan bir Türkiye'nin gözlerini ve ufkunu Av
ru pa’ya dikebilm esi de güçtür. O sm anlı’nm Asya derinliğinde
bunalım yaşadığı dönem lerde Avrupa'daki ilerleyişinin yavaş
lam ası gibi, Asya'daki ekonom ik ve siyasî potansiyelini harekete
geçirem eyen bir Türkiye'nin, AB içinde, Avrupa'ya pazar ve tu ris
tik m ekan olm aktan başka şansı ve seçeneği de olamaz.
Askerî/siyasî ve ekonom ik stratejüer arasında zam anlam a farkı
ile birlikte ortava çıkan uvumun en canlı misalleri Japonya ve Al
Sonu ç
1974 Barış Harekâtı 42 -43, 123, 184 ' Abhazya 112, 126
7B 62 Acem 330, 4 3 5 ,4 3 9 ,4 4 1
93 Harbi 53, 55, 5 6 ,1 2 5 açıklama 1, 2, 3, 7, 8, 10, 11, 553, 554
AB 12, 18, 23, 25, 2 6 ,4 5 , 51, 82, 139, 142, ada konumu 20
148, 161, 175-177, 184-186, 197, ada-kıta devleti 226, 471
199, 201-203, 205, 210-216, 221-224, ada-kıta ülkesi 20
229, 230, 234-240, 243, 256, 262, Adana 1 4 7 ,4 0 4
264, 267-269, 276-282, 284, 285, Adem, Hz. 99; - ve I-Iavva 375
295, 303, 314, 321, 344, 348, 350, Aden 175, 176, 255, 326
351, 395-397, 420, 423, 4 2 5 ,4 3 1 , Adenauer, Konrad 61
4 3 3 ,4 3 4 , 445, 446, 462, 469, 471- Adriyatik 45, 56, 102, 110, 118, 124, 128,
477, 479, 482, 493, 495, 499, 501, 153, 170, 173, 174, 175, 2 1 4 ,2 1 6 ,
502-527, 531-536, 539-551, 561, 564, 221, 231, 240, 295, 299, 301, 307,
565; ~ mekanizmaları 512, 533; - 3 0 9 ,3 1 5 ,3 1 7 ,3 1 8 ,4 0 0
ortak dış politikası 348; - sistemi AET (bkz. AB, AT) 519
85; - süreci 547; ~ üyeiiği 237, 521 Afganistan 69, 105, 107-109, 113, 114,
Abbasi dönem i 380 135, 182, 203, 205, 227, 247, 250,
ABD 3, 19, 20, 2 5 -29, 36, 3 8 ,4 1 , 75-77, 258, 260, 268, 269, 437, 439, 459,
85, 105-110, 1 1 7 ,1 2 4 ,1 2 6 , 1 3 5 ,1 3 9 , 469, 480-482, 436, 495; - işgali 4,
155, 156, 174-177, 179, 1 8 6 ,1 8 7 , .1 5 5 ,3 5 2
1 8 9 ,1 9 1 ,1 9 7 , 200, 203, 204, 210, Afrika 22, 71, 80, 88, 101, 109, 116, 138,
214, 222, 223, 225-232, 234, 235, 162, 175, 176, 190, 195, 197, 202,
237, 239-243, 251, 255, 260, 262, 206-209, 215, 216, 218, 222, 223,
270, 271, 283, 284, 286, 293-299, 248, 250, 256, 261, 263, 264, 266,
311, 312, 314-316, 321, 325, 327, 267, 281, 282, 286, 288, 298, 324,
334, 336, 337, 341-353, 359, 365, 354, 384, 420, 462; - açılımı 199,
367, 379, 382, 384, 390, 395, 396, 206, 208; - aydınları 208; - derinliği
403, 411-413, 417-421, 431-434, 438, 217; -lılık 190; Doğu - 129, 188,
442 -4 4 6 , 456-458, 468-474, 476, 477, 190, 206, 207, 254, 332, 457; Güney
479, 482, 483, 4 8 5 ,4 9 2 -4 9 9 , 508, - 192, 285, 286, 464; Kuzey - 20, 54,
520, 521, 524-527, 530, 533, 557, 102, 118, 119, 153, 175, 176, 182,
559; - jeopolitiği 226; - 'nin dua! 183, 189, 194, 195, 199, 206, 207,
containment (ikili çevreleme) dok 208, 209, 214- 216, 218, 243, 251,
trini 139; - ’nin küresel hakimiyeti 267, 457, 534, 554; Sahra-güneyi -
227; - ’nin stratejisi 40, 41, 51, 227; 267
—AB stratejik rekabeti 211; —İran Afro-Asya 247, 248, 250; - birliği 189
gerginliği 431; --İsrail ekseni 353, Afroavrasya; - anakıtası 38, 1 1 0 ,1 3 1 ,
493, 526, 527; --Jap onya işbirliği 1 3 2 ,1 6 2 , 1 6 3 ,1 6 9 ,1 7 0 , 186, 195,
495 214, 233, 254, 282, 324, 325, 327,
Abdiç, Fikret 54 332, 344, 427, 490
Abdullah (Ürdün kralı) 359, 360 AGİT 201, 2 0 2 ,2 2 4 ,2 4 0 , 241, 242, 243,
Abdullah (Suudi Arabistan prensi) 371 244, 245, 246, 472, 521; - Zirvesi 246
Ç„lf,n K9 mı Ahlâk-ıAlâî 15
Stratejik D erinlik
Ahmed b. Süleyman et-Tancî 101 124, 125, 131, 134, 151, 163, 171,
Akabe Körfezi 358 179, 194, 195, 206, 273, 317, 325,
Akdeniz; Batı - 102, 195, 206; Doğu - 328, 332, 379, 404, 427-429, 438,
101, 118, 128, 151, 152, 153, 15-159, 449, 451, 460, 461, 515, 531, 532,
169, 170, 174-181, 194, 202, 215, 538, 559, 563, 564; - anakarası 146;
216, 217, 292, 317, 318, 327, 336, - beylikleri 557; - coğrafyası 322,
362, 397-402, 405, 424, 425, 436, 427; - hükümeti 448; - ölçeği 257; -
438, 508, 554; Giiney ~ 194, 215; ülkesi 119; - yarım adası 1 1 5 ,1 1 6 ,
Orta - 102, 216 151,1 5 7 , 171, 179, 276; Batı - 195;
AKKA (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Doğu - 54, 56, 111-113, 125,128,
Anlaşması) 245, 246 161, 176, 178, 336, 337, 399, 400,
Akka kalesi 133 425, 429; Güney ve İç - 179;
Güneydoğu - 57; Güneydoğu su
aktif tarafsızlık politikası 405, 411, 431
havzası 139; İç - havzası 438
ALB {Hava-Kara Harbi Doktrini) 108
Anadolu ve Rumeli hisarları 163
Aliya İzzetbegoviç 316
Anavatan 143, 156, 309, 392
Aliyev Haydar 127
Anaximander 98
Allahüekber Dağlan 34, 563
Anaximenes 98
Alman; - askerî gücü 68; - atılımı 28; -
anayasal m eşrutiyet 430
bilinci 29; - birliği 28, 315, 434; -
anayasal vatandaşlık kimliği 79
etkisi 230; - jeopolitiği 103; -
jeopolitik havzası 21; ~ kimliği 18, andoreik drenaj bölgesi 104
61 ; - stratejisi 18, 29, 32, 40, 51, 68, Anglo-Saksonlar 200
529, 556; - tehdidi 349; - -Türk Ankara 249, 258, 2 7 5 ,4 4 5 ; - Anlaşması
stratejik ortaklığı 530 5 0 4 ,5 0 9 ,5 1 0
Almanya 18, 21, 23, 35-37, 60-62, 75-78, anlama 1, 2, 3, 8 ,1 1 , 553, 554
86, 105, 106, 111, 124, 126, 134, 144, anlamlandırma 1, 2, 3, 7, 8 ,1 0 , 11, 553,
145, 153, 176, 187, 1 8 9 ,2 0 2 ,2 1 0 , 554
230, 239-243, 251, 269, 271, 283, anti-Semitizm 339, 373, 375, 376, 377,
284, 286, 293-298, 301, 312, 314- 378, 379, 380, 381, 382, 385, 389
316, 325, 333, 344, 345, 348, 350, anti-Siyonizm 382
351, 384, 396, 403, 408, 429, 445, anti-sömürgecilik 8, 69, 87, 207, 248,
468, 469, 4 7 2 ,4 7 4 -4 7 7 , 492, 503, 259, 3 4 8 ,4 1 0 ,4 1 1 ,4 6 0
505, 510, 512, 519, 523-536, 545, anti-Türk imajı 316
558, 559, 565; Batı - 201, 243; Doğu Antik dönem 15, 328, 332
- 212 Antik m edeniyet havzaları 30, 98
Alparslan 428 Antik Yunan 100
A lsace-Lom ıine hattı 429 Apartheid 188
Amerika; Kuzey - 77, 109, 162, 186, 200, APEC 186, 203, 476, 519
209, 242, 244, 2 8 6 ,4 6 3 , 519; Orta - Arabistan yarımadası 130
108, 286; ~n am bargosu 184, 259, Arafat, Yaser 141, 343, 351, 358-360, 366,
418; ~n askerî yapılanması 29; -n 372, 393, 394, 423
bağımsızlık hareketi 210; ~n Arap; - Birliği 356, 361, 362, 363; -
çevrelem e (containment) doktrini Bloku 343, 358; ~ coğrafyası 196,
135; ~n dış politika yapımı 49; ~n 406; - Dünyası 249, 329, 356, 357,
diplomasisi 447; -n hegemonik 360-366, 370-372, 407, 408, 412-416,
düzeni 232; ~n hegemonyası 28; ~n 421, 425, 435, 484; - Ligi 356; -
İç Savaşı 557; - n jeostratejısi 104, lobisi 415; - milliyetçiliği 330, 334,
105; - n Millî ve Askerî Stratejik 340, 342, 343, 360, 365, 366, 367,
Konsepti 62; ~n stratejisi 52, 62, 3 6 8 ,4 0 7 ,4 1 1 ,4 1 4 ,4 1 5 ,4 3 5 ;-
167, 213, 225, 227, 297, 341, 342; siyaseti 407; - tarih bilinci 407; -
-ıı-Avrupa rekabeti 28; ~n-Sovyet Zirvesi 365, 367, 414; ~ -İsrail
rekabeti 113 gerginliği 349, 361; -çılık 361; ~Iık
İndeks
araştırm a kurumlan 48, 49, 50, 58, 204, 438, 455-499, 522, 532, 554, 563;
488 Orta - jeopolitiği 458; Ön - 538
Ardahan 35, 54, 55, 125, 166, 239, 430 A syam erika78, 187, 203, 244
Ari ırk 375, 379, 381, 389, 545 aşırı sağ 387, 389
Arjantin 75, 285-287 AT (Avrupa Topluluğu) (bkz. AB, AET)
Arnavut; - etnik kimliği 319; - Meselesi 7 2 ,7 5
3 1 1 ,3 1 2 ,3 1 3 Atatürk 69, 196
Arnavutluk 38, 123, 124, 127, 132, 144, Atay, Falih Rıfkı 409
246, 250, 275, 301, 302, 309, 310, Atlantik 19, 27, 77, 102, 111, 182, 186,
311, 313, 317-320, 532; - bunalımı 197, 199, 200, 208, 210-212, 218,
319 222, 225, 226, 228, 230, 241, 242,
asabiyet 15, 3.10, 439, 546 244, 281, 282, 324, 325, 327, 378,
Asi nehri 336 379, 381, 384, 385, 417, 495, 519; -
askerî; - harekat 56, 127, 171, 207, 295, ekseni 71, 239, 379, 380, 384, 443; -
311; - ittifak 26, 153, 181, 229; - havzası 209, 210, 211, 214; - hege
m odernizasyon projeleri 422; ~ monyası 383; - kimliği İ86; -
strateji 38, 40, 56, 62, 7 3 ,1 0 4 , 106 kurumsallaşması 21]
Astrahan 460 Atlas Okyanusu 162
Asur 353, 400 Atlas 101
Asya 22, 71, 88, 92, 100, 104, 106, 109, Atlas-ı Hümayun 101
124, .131, 161, 1 6 2 ,1 6 7 , 175, 176, Aventinus 539
181, 1 8 6 -1 8 8 ,1 9 0 -1 9 5 , 197, 199-206, Averof zırhlısı 153
209, 212, 213, 215-218, 222, 248, Avrasya 19, 20, 28, 38, 62, 69, 78, 101,
250, 256, 2 6 1 -2 6 4 ,2 6 6 -2 6 8 , 270-272, 104-106, 109-111, 113, 114, 116,
274, 276, 281, 285, 286, 288, 324, 119, 120, 124, 129, 132, 151, 152,
325, 332, 333, 3 4 8 ,3 5 2 -3 5 4 , 384, 155, 156, 159, 16.1, 163, 164, 167,
385, 3 88, 406, 426, 427, 431, 433, 175, 178, 187, 188, 192-199, 200-
434, 4 3 6 ,4 3 8 ,4 3 9 ,4 5 2 ,4 5 3 ,4 5 6 - 206, 210, 212-214, 223, 226-229,
458, 468, 469, 471, 472, 474-480, 232, 233, 235, 240-244, 246, 247,
482, 483, 485, 488, 490, 492, 493, 250, 254, 268, 270, 271, 275-277,
494, 499, 520, 522, 523, 528, 559, 280, 286, 291, 324, 325, 332, 352,
564, 565; --Afrika grubu ülkeler 396, 426, 427, 429, 431-433, 437,
420; —içi dengeler 72, 4 7 9 ,4 8 0 , 485, 438, 452, 455-465, 469-477, 480-482,
499; - -Pasifik 4 7 2 ,4 7 6 ; Batı -1 1 9 , 485, 490, 492, 493, 495, 499, 519,
127, 128, 129, 139, 176, 178, 189- 521, 522, 529, 532, 537; - kara
191, 194, 199, 204, 208, 209, 216, imparatorlukları 456; - kenar kuşak
218, 223, 270, 271, 281, 427, 429, hattı 349
4 3 3 ,4 3 6 , 486, 490, 4 9 2 ,4 9 4 , 495, A vro-atlanük244
497, 498, 554, 563; Doğu - 27, 72, Avrupa 16,1.9-23, 28, 37, 38, 57, 66, 67,
80, 1 0 8 ,1 0 9 ,1 1 8 , 161, 183, 187-189, 77, 78, 80-82, 85, 86, 92, 101-103,
203, 204, 218, 223, 282, 286, 409, 108, 118, 120, 121, 124, 131, 133,
443, 473, 476, 478, 479, 490, 494; 142, 1.45, 1 5 2 ,1 6 2 , 163, 165, 167,
G ü n e y - 106, 118, 161, 1 7 6 ,1 8 3 , 173-176, 180-182, 184-187, 191-193,
191, 218, 250, 267, 268, 281, 286, 196, 197, 199-202, 204, 205, 206,
427, 436, 490; Güneydoğu - 162, 209-218, 223, 225, 226, 228-230,
286, 457, 478-480, 495; İç - 109, 458; 232, 234-236, 238-243, 245-247, 251,
Merkezî - 457; Orta ~ 12, 45, 56, 58, 256, 262, 267, 276, 278, 282, 284,
80, 86, 8 9 ,1 0 4 , 110, 113-115, 126, 2 8 6 ,2 9 1 , 293-300, 312, 315, 321,
129, 134, 139, 147, 1 4 8 ,1 7 6 , 181, 324, 325, 329, 333, 334, 338-340,
182, 191, 1 9 2 ,1 9 4 , 203-205, 221, 344-354, 375, 377-382, 384, 385,
223, 233, 235, 246, 247, 255, 260, 387, 389, 390, 406, 409, 427, 429,
267-269, 2 7 1 ,2 8 1 ,2 8 2 ,3 2 5 ,3 5 2 , 431, 434, 438, 443, 444, 446, 464,
n n r a yiOC /10Q AVA Aia A 7 0 A 7 A - A 7 7 dftR A.Qd dUn 4 3 9
S tratejik D erinlik
501, 502, 504, 505, 507, 509, 510, Bağdat 57, 62, 1 9 6 ,1 9 7 , 296, 356, 360,
515, 518-523, 525-529, 531, 532, 362, 3 9 6 ,4 0 6 , 407, 410, 429, 447,
534-548, 550, 551, 554, 559, 563- 529; -Paktı 354, 356; -vilayeti 181
565; ~ entegrasyonu 186; - ordusu bağımsızlık savaşları 369
561; --i Osmanî 120; - lılık bilinci Bakü 1 2 7,128, 1 6 8 ,1 7 6 ,1 7 8 ,4 0 0 ,4 0 2 ;
66; - lılık kıta kimliği 521; Batı - 80, -p etrol boru hattı 129; -petrolleri
99, 102, 105, 109, 111, 119, 129, 133, 127; --C ey h an projesi 129
199, 201, 202, 228, 333, 521, 528, Balagay Külliyesı 563
531, 537, 538; Doğu - 22, 37, 80, Balasagun 101
104, 108, 109, 145, 1 6 1 ,1 7 4 , 175,
Balfour Bildirisi 380
191, 193, 194, 199, 201, 2 0 2 ,2 0 5 ,
Balkan; - Bloku 123; - jeokültürü 316; -
207, 209, 212, 214-216, 223, 228,
Meselesi 120, 302
229, 231, 232, 234-239, 241, 267,
Balkanlar 9 ,1 2 , 554, 558-560, 563, 564
281, 286, 2 9 2 ,2 9 4 , 295, 297, 299,
Baitık 110,111, 156, 193, 214, 291, 447,
300, 321, 328, 340, 346, 352, 409,
4 7 3 ,5 3 2
456, 460, 473, 482, 490, 492, 505,
Banja Luka 304
508, 521, 523, 524, 528-531, 534,
537, 538, 550, 551; Güney - 202, Barak, Ehud 351, 393, 394, 423
206, 215, 216, 427; Güneydoğu - barbar 100, 195, 292
yarımadası .121; kıta ~'sı 37, 379; Barbaros Hayrettin Paşa 152
Orta - 145, 199, 201, 21-216, 231, Barzani, Mesut 358, 360, 439, 443, 444
236, 237, 297, 299, 328, 340, 528, Basra 135, 159, 182, 324, 327, 332, 335,
530, 5 3 1 ,5 3 7 , 550 362, 398- 400, 405, 435, 436, 438,
Avrupa Güvenlik Modeli 245 4 5 3 ,4 9 5 ,5 5 4
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması Basra Körfezi (bkz. Körfez) 111, 135,
250 157-159, 1 6 2,170, 180, 181^ 255,
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı 368, 3 9 9 ,4 2 7 ,4 3 6 , 4 3 8 ,4 5 7
(AGİK) 201 Batı Avrupa Birliği (BAB) 185, 230
Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği Batı; - Bloku 73, 111, 112,1 1 6 , 155, 166,
186, 236 207, 235, 259, 281, 301, 337, 342,
Avrupa Topluluğu 72 348, 353, 410, 423, 469, 474, 477,
Avrupa Topluluğu Enstitüsü 51 492, 518, 519, 520, 530; - değerleri
Avustralya 162, 187, 286 136, 253, 294; - finansal sistemi
Avusturya 38, 121, 164, 301, 315, 528 335; - m edeniyeti 82, 92, 102, 248,
Avusturya-M acaristan 7, 558, 559 273, 294, 534, 537, 540; ~ söm ürge
ciliği 120, 408; -cılık 4 6 , 84, 88, 90;
Aydınlanma Felsefesi 88, 488, 540
-lılaşm a 80, 201, 262, 488, 541, 546,
ayrım hattı 113, 168, 212, 213, 3 3 6 ,4 5 6 ,
547
457
Batı Şeria 358, 386, 387, 392, 393
Azerbaycan 73, 112, 126, 1 2 7 ,1 4 4 , 179,
Batı Trakya 1 7 9 ,1 8 3 , 196, 302, 317, 321
181, 221, 275, 317, 4 6 4 ,4 6 9 , 485,
486, 491, 497 Batı Türkistan 465, 484
azınlık; -la r 58, 67, 86, 123, 184, 244, Batum 147
251, 263, 267, 298, 302, 372, 374, Bayezid, Sultan 459
376, 381, 514, 515; -bilinci 252; Baykal, Deniz 91
-psikolojisi 373; -statüsü 70 Baykal Gölü 464
azimutal projeksiyon 107 BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu)
Baas Partisi 134, 340, 342, 355, 362, 363, 188,4 6 3
3 6 6 ,4 3 9 Belçika 259
B abil98, 1 3 2 ,3 7 6 , 400 Belhı 100; ~ 100
B abü’l-Mendeb Boğazı 162 Belisarius 151
Babür Devleti 1 9 2 ,2 7 3 , 406, 459, 460, Belmont, August 379
İndeks
Cem, İsmail 315 326, 327, 334, 336, 339, 340, 342,
Cemayel, Emin 358 344, 345, 348, 351, 352, 361, 362,
Cemiye t-i Akvam 518 396, 397, 399, 410, 455, 468, 469,
Cenevre 258 470, 473, 478, 480, 518, 523, 525,
Cengiz 4 5 6 ,4 5 9 526; - statik yapılanm a 560
CENTO 1 0 5 ,1 9 7 , 2 2 6 ,2 6 8 , 270, 343 çifte-kuşatma (double containment)
Ceyhan nehri 129, 168, 176, 178, 400, politikası 3 5 1 ,4 3 2 , 492
402 Çin 26, 27, 78, 80, 100, 105, 113, 124,
Cezayir 54, 86, 206, 243, 251, 259, 348, 182, 188, 192, 203, 227, 244, 271,
3 5 0 ,3 6 8 ,3 7 1 ,4 7 2 ,5 4 5 286, 310, 325, 332, 353, 420, 456,
CHP 91 458, 462, 465, 469, 471, 474, 477-
Churchill, W inston 132 480, 482, 483, 493-495, 543, 544,
Claıısevvilz, Cari von 15, 31 558, 559, 565; - diasporası 476, 478;
Clinton, Bili 255, 347, 351, 544 - diplomatik davranışı 494; - kültür
Coğrafi ; ~ algılama 98-101; ~ çevre idra haritası 495; - Şeddi 45, 221, 240
ki 97; ~ derinlik 8 ,1 2 , 553, 554, 566; çoğulculuk 543, 545, 546
- hayat alanı 29; - keşifler 102 çok-uluslu şirkteler 66, 228
coğrafya 17, 18, 23, 30, 34-36, 38, 39, 42, çokdinlilik 70
43, 46, 47, 59, 65, 81, 83, 93, 97, 98, çokkültürlüiük 329, 563
100-104, 106, 116, 121, 129, 130, d'I-îalloy, D. Omalins 121
134, 139, 140, 147, 149, 151, 186, D-8 12, 221-224, 2 8 1 ,2 8 2
190, 191, 194-196, 199, 201, 205, Dağıstan 112
224, 235, 247, 250, 251, 254-256, Dağlık Karabağ 127
273, 318, 322, 324, 326-328, 332, Dandanakan 428
372, 375, 380, 382, 383, 389, 406- Danimarka 38; - geçişleri 255
408, 415, 426, 427, 429, 437-439,
Darius 194, 427, 428
449, 485, 490, 498, 513, 517, 520,
Darü'l-lslam 251
522, 534, 537, 546; - derinliği 6, 518,
Darvrin, Charles 103
523; - idraki 98, 99
Davison, H. 132
Cohen,Saul 109
Dayton Anlaşması 295, 297, 302-309,
COMCEC 249
351
Com monwealth 559
De Gaulle, Charles 211, 242, 350
converso 376
değer 6 0 ,1 1 6 , 117, 208, 292, 370, 519
core areas 20
değer-mekanizm a uyum u 534
Cos (İstanköy) 98, 253
Delhi 273, 459
Cosmas Indicopieustes 99
Deli Petro 28
Cvijic, J. 121
Dem ire 1, Süleyman 82
Çanakkale 1 5 3 ,1 6 2 , 163, 1 6 4 ,1 6 5 , 167,
2 5 5 ,3 2 6 , 563 Demirperde 291, 315
çapraz; - denge 234, 235, 434, 528, 530; demokrasi 76, 77, 230, 243, 245, 287,
-ittifa k 495 341, 366, 371, 430, 486, 5 )4 , 517,
545
Çeçenisfan 5 6 ,1 1 2 , 1 2 6 ,1 7 8 , 245, 246,
250, 2 5 3 ,4 6 8 ,4 7 4 Demokratik Kurumlar ve İnsan Haklan
Çek Cumhuriyeti 229, 2 3 1 ,2 3 7 , 297, Ofisi 244
2 9 9 ,5 3 5 deniz jeopolitiği 106, 325, 326, 341, 461
Çekiç Güç 423, 443 detant, - dönemi 271; - politikası 271
Çekoslovakya 1 0 8 ,1 1 1 , 241 Devlel-i Ebed Müddet 30, 195
çift kutuplu; - sistem 4, 8, 41, 71, 72, 82, dış kuşak 104
83, 107, 109, 110, 113-115, 134, 138, dış çevre (Periphery Pact) 420
139, 158, 159, 168, 177, 184, 185, Dicle 132, 138, 152,1 5 3 , 181, 336, 404
198, 200, 201, 207, 210, 213, 226- D inyep er1 5 2 ,1 5 7 ,1 6 1 , 193, 213, 277
229, 232, 233, 243, 248, 249, 259, Diııyester 152, 157, 161,1 9 3 , 213, 277
İndeks
Divanii Lugati't-Tiirk 101 Endonezya 38, 162, 203, 207, 249, 266,
Doboj 306 2 8 2 ,2 8 5 -2 8 7 , 385, 4 7 2 ,4 8 0
doğal gaz 255, 463, 464; - boru hatları Endülüs 92, 380, 563
482 Endüstri; - Devrimi 539; -yel söm ürge
Doğu Bloku 72, 112, 243, 275, 277, 334, cilik 332
344, 412, 468, 470, 472, 478, 489, Enver Paşa 55, 461, 488; ~ idealizmi 89
492 Ephron 386
Doğu Harekâtı 35 Eratosthenes 98
Doğu Rom a 273, 545 Eriha 389, 391, 392, 393
D oğuTim or 249 Ermeni; ~ler 67, 126, 127, 379, 415, 418,
Doğu Ihıkya 55, 56, 120, 124, 2 0 2 ,2 4 7 , 448; A zeri-- Savaşı 126, 128, 143,
3 1 7 ,5 3 7 434
Doğu Türkistan 114, 462, 465, 477, 479 Erm enistan 126, 127, 144, 179, 275, 496;
Dominik Cumhuriyeti 108 - işgali 112
Erzurum yaylası 54, 55, 56, 125, 194, 196
Dominiken Tarikatı 100
Esed, Beşşar 372
Domuzlar Körfezi 227
Fsed, Hafız 3 7 0 -3 7 2 ,4 1 4
Don nehri 152, 157, 161, 213, 277
Estonya 542
Don-Volga kanal projesi 460
Etiyopya 135, 420
Drava-Sava ekseni 41, 111, 291, 303
etkileşim alanı 7, 8, 22, 37, 158, 170, 175,
Drina 304, 305, 306
212, 235, 245, 272, 301, 337, 397,
DSP 90, 91
398, 399, 407, 4 9 1 ,5 0 7
Dudayev, Cevher 87
etnik; - ayrım 88, 303; - çatışm a 213,
dünya; ~ algılaması 97; - anakıtası 29, 302, 303, 451, 468, 546; - grup 70,
81, 175, 187, 325; - Bankası 226, 373; - ideoloji 375; - kıyım 122, 229,
232, 285, 300; - ekonomileri 467; ~ 231, 232, 260, 292, 295, 300, 304,
görüşü 373, 3 7 4 ,4 0 6 ; - İdraki 97, 98; 305, 306, 308-310; - köken 563; -
- Ticaret Örgütü (WTO) 232, 300 temizlik 303, 306, 309-311, 317
ECO 12, 161, 223, 224, 262, 265, 269, evrensellik 374, 3 8 3 ,3 8 9
270, 271, 272, 273, 274, 278, 279, Fahd (Suudi Arab.istan kralı) 371
280, 281, 282, 4 3 2 ,4 8 1 ,4 8 2 , 491, Fakland 109
497, 498; - ülkeleri 268, 269 Faik, Richard 136
Edirne Anlaşması 164; - savunması 461 Farabi 15
Eflatun 15 Fas 6 ,2 4 3 , 254, 260, 324, 368, 383, 414
Ege 42, 98, 102, 1 4 8 ,1 5 1 , 153, 154, 156, Fatih (Sultan Mehmet) 165, 557
157, 158, 159, 160, 169, 170, 171, Faysal (Suudi Arabistan kralı) 35
172, 173, 174, 175, 1 7 9 ,1 8 0 , 183, federalizm 79
195, 202, 315, 398, 400, 507, 508, Fener Patrikhanesi 123
549, 554; - adaları 1 2 3 ,1 5 4 ,1 7 1 ; ~
feodal yapı 66
meselesi 507; - su havzası 171; -
feodalizm 200
ülkesi 170; Doğu - 153, 171; Güney
Fergarıa Vadisi 484
- adaları 171; Kuzey - 171 Kuzey ve
Fırat 132, 1 3 8 ,1 5 2 , 153, 181, 195, 336,
Doğu - adaları 153 (Bkz. Kuzey
3 8 9 ,4 0 4
SporaÜ
Fiji 254
eklektik im paratorluk yapılan 328
Filipinlerfi, 105, 108
eklektizm 86
Filistin 3 4 ,1 0 8 ,1 4 1 , 248, 249, 253, 260,
ekümenik iddia 123 265, 266, 331, 343, 351, 355, 357-
El Salvador 108 359, 362, 363, 366, 369, 375, 376,
el-Medinetü'l-Faclıla 15 380-383, 386, 387, 389, 391-393,
Elçibey, Ebulfeyz 127 395, 401, 411, 437, 440, 441, 442,
EmanuSlah Han 258 44 4 -4 4 6 , 452, 561
Stratejik D erinlik
H eartland2i, 104, 105, 110, 204, 254, hristiyan; alemi 100; - Dünyası 99; -
3 2 4 ,4 2 7 , 456, 457, 469; - hakimiyeti kimlik 256; ~ teolojisi 381; ~!ık 62,
104 99, 100, 121, 133, 136, 328, 329, 351,
Hebron 386 3 7 5-377, 381, 393, 395, 4 0 6 ,4 2 7 ,
HegeJ, G. W. Friedrich 29 5 0 4 ,5 3 8 , 5 4 5 ,5 4 8
Helsinki; - Güvenlik İşbirliği Anlaşması Humboldt, Alexander von 457
145, 181; - Nihai Senedi 242; - Humeyni 191, 360, 390; - imajı 354
Süreci 278, 507; - Zirvesi 82, 201, Huntington, Sam uel2, 3, 9, 51, 136, 137,
242, 245, 433, 446, 493, 503, 505, 196, 253, 294, 477, 543, 544, 546,
506, 507, 513 565
Herzl, Theodor 378 Hünkar İskelesi Anlaşması 164
Hess, Moses 374, 375, 378 Hürmüz Roğazı 162, 175, 180, 255, 326
Hess, Rudolf 104 Hüseyin (Ürdün kralı) 359, 360, 370-
3 7 2 ,3 8 0
Hırvat faktörü 303
Hüseyiııoğlu, Albay Suret 127
Hırvatistan 244, 291, 295, 301, 302, 305,
307, 308, 315, 319, 320, 351, 532 ırkçılık 30, 339, 379, 382 (bkz. milliyetçi
lik)
Hilafet 67, 68, 70, 256
I. Dünya Savaşı 16, 20, 32, 34, 40, 56, 68,
Himalayalar 456
70, 120, 122, 130, 134, 141, 153, 165,
Hind 98-100, 1 1 3 ,1 3 0 , 162, 192, 195,
167, 196, 212, 247, 257, 338-340,
251, 252, 255, 272, 286, 325, 332,
348, 349, 379, 382, 397, 400, 407,
426, 427, 429, 457-459, 460, 461,
409, 4 )0 , 412, 448, 518, 528, 529,
464, 486, 494, 542, 545, 565; --i Çin
535, 557, 558
1 0 8 ,3 2 5 , 438
I. Körfez Savaşı 335
Hindistan 21, 75, 86, 92, 105, 113, 114,
İber yanm adası 325
182, 188, 1 9 0 -1 9 3 ,2 0 3 , 2 0 7 ,2 4 9 ,
İbn Haldun 15, 439, 546
252, 255, 269, 271, 273, 285-287,
İbrahim, Hz. 386, 387; -i dinler 393; -î
3 2 7 ,3 8 5 ,4 3 3 ,4 3 4 ,4 5 9 ,4 6 1 ,4 6 2 ,
gelenek 324
468, 472, 475, 480-483, 486, 490,
İbrahim Paşa 206
492, 495, 544, 562, 563
iç kuşak 104
Hindu; ~!ar 255, 482; - Bom ba 252
ideoloji 16, 29, 30, 49, 53, 355, 374, 378
Hint; - açık denizi 399; - altkıtası 248,
II. Abdülhamid, Sultan 35, 53, 67, 86,
267, 456, 465, 480; - Denizi 191; -
461, 528
havzası 113, 180, 252; ~ komuta
II. Dünya Savaşı 16, 18, 20, 24, 36, 40,
alanı 457; ~ m edeniyeti 273; -
57, 6 2 ,7 1 ,7 5 , 104-106, 108, 116,
Okyanusu 9 9-101, 114, 151, 156,
141, 145, 154, 155, 166, 167, 184,
161, 162, 180, 182, 190-192, 206,
197, 200, 207, 210, 225-227, 229,
255, 332, 438, 465, 490, 495; -
232, 239, 240, 241, 248, 259, 260,
Okyanusu İşbirliği Örgütü 189; ~
280, 281, 283, 284, 291, 292, 297,
yarım adası 119, 130, 375, 457; - 298, 300, 329, 333, 338-340, 342,
yolu 133, 333 348-350, 352, 366, 380-382, 410,
hinlerlandl.7, 67, 68, 69, 70, 75, 93, 118, 417, 418, 4 3 0 ,4 7 6 ,4 8 4 , 518, 519,
174, 205, 215, 217, 528, 531, 550 525, 528-530, 535, 558, 565
Hitit 353 II. Frederik36, 528, 529
Hitîer, Adolf 29, 36, 61, 105, 13 3 ,1 5 5 , II. Kılıç Arslan 273
379, 535; - dönem i Almanya'sı 35 Iî. Körfez Savaşı 335, 412
Hittites 386 II. Meşrutiyet 35, 89, 430; - aydınları 88
Hogarth 132 II. Viyana kuşatması 538, 539
Hollanda 133, 1 6 3 ,2 0 9 , 259 II. VViIhelm 3 6 ,6 1 ,5 2 8 , 535
H om er 98 IIL Reich 29
H ongK ong 3 8 5 ,4 5 7 İKÖ (İslam Konferansı Örgütü) 12, 72,
S tratejik D erinlik
259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 431; - Körfezi 130; - ve Turan
266, 267, 268, 321, 322, 395, 3.96, gelenekleri 428; —Irak Savaşı 112,
4 1 1 ,4 2 0 , 422; 141, 157, 343, 358, 363, 364, 397,
IMF 225, 232, 2 8 5 ,3 0 0 3 9 9 ,4 0 5 ,4 1 1 , 412, 416, 4 3 1 ,4 3 5 ,
İncillik hava üssü 174, 180, 233, 412, 441, 442
413, 445, 447 İRCICA 2 4 9 ,2 6 3
İngiliz; - İç Savaşı 556; - Lordlar İsa, Hz. 381
Kamarası 255; ~ Milli ve Askerî İsfahan 460
Strateji Konsepti 62; - sömürge sis İskandinav yarım adası 200, 325
temi 68, 86, 190, 325, 333, 563; -
İskender-türevli şehirler 98
Fransız bloku 295, 297, 311, 348; —
İskenderiye 98, 9 9 ,1 0 1
Rus dengesi 430; --R u s rekabeti
İskenderun Körfezi 170, 1 7 6 ,1 9 4 , 400
113; - Rus stratejisi 51
İngiltere 7, 20, 38, 75, 76, 85, 86, 105, İşkiller 99
106, 1 2 6 ,1 3 3 , 134, 1 5 2 ,1 5 3 , 163, Islahat Fermanı 273
164, 167, 189, 191, 210, 230, 251, İslam 54, 55, 68-70, 84, 86, 88, 92, 100,
257, 259, 285, 286, 293, 298, 325, 132, 136,1 9 1 , 192, 216, 248-253,
342, 347-350, 378, 379, 385, 396, 255-257, 260-262, 264, 273, 286,
410, 413, 421, 444, 456, 458, 460, 315, 316, 321, 324, 328, 329, 360,
465, 468, 469, 476, 477, 494, 523, 366, 367, 379, 380, 381, 3 8 3 ,4 0 7 ,
524, 526, 528-530, 535, 536, 545, 4 2 7 ,4 6 0 ,4 6 1 ,4 6 6 ,4 8 2 ,5 3 9 ,5 4 2 -
558, 559; -ad ası 101; --F ra n sa reka 544, 550; ~ Birliği fikri 68; - Dünyası
beti 210; --H ollanda rekabeti 209 46, 67, 69, 86, 87, 100, 136, 188, 247-
İnsan; -Hakları 244; - hakları ihlalleri 254, 256-268, 308, 321, 322, 380,
27; - hareketlilikleri 23, 132, 143, 382, 393, 394, 544; - haritacıları
2 )3 , 2 1 5 ,4 5 9 ,4 6 2 100; ~ m edeniyeti 92, 97, 100, 101,
İntifada 386, 388 1 3 2 ,1 9 2 ,2 1 5 , 247, 248, 250, 251,
İpek Yolu 114, 464, 465; - ekonomi-poli- 253, 254, 273, 328, 339, 459, 460,
tiği 48.1 538, 543; ~ ülkeleri 67, 258-261, 369,
IRA 62 380; -cılık 68, 69, 84, 86, 88, 248,
İrak 21, 8 0 ,1 0 8 ,1 1 1 , 112, 129, 135, 138, 2 5 7 ,4 6 0 ,4 6 1 ; ~ cılık politikası 86;
139, 142-144, 258, 259, 296, 300, -rcıiyet 2 5 3 ,4 0 6 , 565
327, 334-336, 338, 345-347, 350, Islamic Bomb 252
352, 354-359, 361- 364, 369, 370, İsmail, Hz. 387
383, 396, 399, 40ü, 405, 411-414,
İspanya 20, 100, 102, 133, 215, 511, 512
416, 421, 429, 431, 432, 435, 437,
İsrail 57, 89, 135, 138, 141, 1 4 2 ,1 4 4 , 159,
439, 441-446, 452, 485, 526, 527;
243, 248, 260, 261, 275, 329, 334,
Büyük - ideali 362; Güney - 442;
338-340, 3 4 2 ,3 4 3 , 347, 350-352,
Kuzey - 1 2 8 ,1 4 1 ,1 4 6 ,1 4 8 , 183, 357,
355, 358, 359, 362-367, 369, 372,
391, 397, 399, 4 0 0 ,4 1 4 , 4 3 7 ,4 3 9 ,
441-443, 445, 447, 527, 561 373, 376, 379-395, 397, 401, 403,
405, 410, 413-426, 432, 441, 443,
İran 69, 98, 99, 108, 111, 112, 114, 125,
480, 497, 526
126, 327, 135, 139, 140, 142, 144,
146, 1 4 7 ,1 8 1 ,1 8 2 ,1 9 0 , 191, 193, İstanbul 55, 56, 69,101., 116, 124, 153,
203, 227, 247, 258, 265, 267-272, 162, 163, 169, 206, 246, 263, 275,
278, 282, 324, 328, 334, 335, 344- 2 7 6 ,4 0 6 , 460; - Anlaşması 164
345, 351, 354-358, 362-365, 390, İstiklal Savaşı 71, 147, .153, 166, 207, 258,
391, 405, 406, 412, 4 1 4 ,4 1 6 , 420, 3 7 9 ,4 4 9 ,5 1 5
421, 423, 426-444, 457-460, 468, İsveç 214, 529; —Osmaniı ilişkileri 529
475, 480-483, 486, 492, 494-498, İtalya 92, 99, 2 1 0 ,2 1 5 , 258, 286, 301,
525-527, 564; - Azebaycanı 432; 319, 3 2 5 ,3 5 0 , 370, 401, 408; Güney
Kıi7f>v - 111, 191, 430; - Devrimi - 1 0 2 ,2 1 5 ; ~n Barış Andlaşması 154
indeks
İttihat ve Terakki 53, 68, 8.9, 368, 488 495, 496, 502, 508, 522, 523, 525,
IV Murad 460 526-531, 554, 558-560; Güney -
İzzetbegoviç, Aliya 54, 87, 316 125-127; Kuzey - 56, 86, 111, 112,
Japonya 557-559, 565 126, 336, 337, 399; Kuzey -
jeoekonornı 16, 115; -k ayrını çizgisi cumhuriyetleri 128, 181
110; -k b o şlu k llO , 115; ~ kb ütü n Kahire 362, 365, 406, 422
leşme 566; -k h at 21, 1 1 3 ,1 2 8 , 188, Kahram anm araş 146, 404
2 5 5 ,4 3 8 , 465; ~lcparçalanma33Q, Kale-i Sultaniye (Çanakkale) Anlaşması
4 5 0 ,4 5 1 , 558, 559, 5 6 4 ;-k 164
yapılanm a 135 Kamboçya 108
jeoetnik 437, 439, 442, 457; - parçalan Kanada 186, 243, 286
ma 439; - yapılanm a 439, 440 kapitalizm 102, 192, 200, 286, 334, 342,
jeoküKür 16, 115, 317; -e l ayrım çizgisi 4 6 5 ,4 7 0 , 474, 4 7 8 ,5 1 9
110; -eld erin lik 546; ~el etkileşim kapitülasyon 163
1 7 1 ,4 6 4 ; -e l geçiş 196, 522, 541; - kara; - jeopolitiği 324, 325, 4 5 6 ,4 6 1 ; -
harita 256, 331; - el hat 20, 21, 111, jeopolitik alanı 309; - ve deniz
130, 131, 162, 168, 303, 339, 435, havzası 199, 211, 218, 233; ~, deniz
455, 459; -el parçalanma 329, 330, ve hava jeopolitiği 103; --yoğunluk
331, 450, 451, 484, 558, 559, 564; -e l lu askeri gücü 153
yapı 21, 132, 134, 137, 168, 190, 205, Karabağ 561
255, 291, 310, 327, 329, 451, 484
Karabekir, Kazım 35, 55, 56
jeopolitik; - algılam a 457; - ayrım
Karadağ 313
çizgisi 110, 111; - bağımlılık 138,
Karadeniz 99, 101, 118, 124, 126, 129,
428; - güç boşluğu 109-113, ]I 5 ,
138, 151, 156-168, 170-174, 176,
140, 141, 203, 212, 231, 233, 240,
180-182, 188, 191, 193-195, 200,
291, 299, 432, 434, 458, 468, 473,
202, 204, 206, 212, 214, 217, 223,
481; - etkileşim 326, 327, 336, 426;
247, 255, 275-281, 301, 324, 327,
- hakimiyet havzaları 189; hat 19-
332, 398, 4 0 0 ,4 2 7 , 436, 438, 459,
21, 109, 135, 139-141, 232, 303, 327,
473, 490, 492, 495, 532, 554, 563; -
429, 481; - kırılma alanları 19; -
İşbirliği Örgütü (KEİ) 12, 161, 188,
kuşak 18, 19, 20, 1.18, 239; - ön-hat
206, 269, 281
18, 19; - parçalanma 4 5 0 , 451, 484,
Karaibler 108
485, 558, 559, 564; ~ teori 97, 102,
Karakalpak 466
107, 118, 155, 203, 326, 463; -
yapılanm a 5, 140, 336, 3 3 7 ,3 5 8 , 433 Karakurum 114; - geçişi 481
jeostrateji 16, 104, 335, 401; -k hat 336; karar bölgesi 107
-k havza 557; ~k teori 102 karar verici unsur 77
Jirinovvski, Vladimır 239 Kardak kayalıkları 154, 173-175
Jivkov, Todor 54 Karîofça 66, 488
Johnson Mektubu 42, 72, 242, 411, 418 Kars 35, 54, 5 5 ,1 2 5 , 166, 239, 430
Judenstaal (Yahudi Devleti) 378 Kartacalılar 206
Justinyen dönemi 151 Kasr-ı Şirin 21, 434
Kabarday-Çerkez otonom bölgesi 126 Kaşgarlı M ahm ud 101
Kaddafi, M uam m er 372, 401 Katolik; -1er 111, 206, 252, 253, 286, 316,
Kafkasya 7, 22, 34, 53-56, 70, 82, 87, 92, 350, 351, 377, 378, 563; - Dünyası
110-113, 116, 118, 11.9, 123-129, 395
134, 135, 139, 144, 148, 158, 161, kavim göçleri 124, 132, 200, 212
178, 182, 194-196, 205, 213, 221, kavram laştırm a 2
233, 245, 247, 254, 260, 269-271, Kayseri 404
276, 278, 279, 281, 317, 318, 325, K ayzer213
326, 327, 336, 3 3 8 ,3 5 2 , 396-400, Kazak bozkırları 460
404, 426, 432-438, 453, 457, 460, Kazakistan 125, .181, 188, 203, 4 6 2 ,4 6 3 ,
AG A AR C . /i Q 1 A C \f\ jnl
Stratejik D erin lik
443, 448, 449, 467, 474, 475, 517; M ostar 303, 304, 305, 563
sosyo-politik - 48, 50, 467; toplum M uhamm ed (s.a.v.) 381
sal ~ 367, 370, 517 Musaddık olayı 334
metafizik 88, 90 Musevi şeriatı 375
m etahistorik düzlem 60 Musul 5 4 ,1 3 9 ,1 5 3 . 176, 336, 400;
m etodoloji 2, 4, 6-8 -/K örfez petrol havzası 139
M evlana Celaieddin-i Rumi 564 Mübarek, Hüsnü 370
M ezopotam ya 98, 112, 158, 181, 191,
Myriokephalon 273
134, 217, 327, 328, 332, 362, 397-
NAFTA (North America Free Trade
400, 405, 429, 435, 4 3 6 ,4 3 8 ; -
Agreement) 77, 186, 203, 211, 475,
havzası 158, 3 81, 398, 438; ~ -Basra
476, 519
hattı 398, 399, 405, 435, 436; Güney
Nahcıvan 5 5 ,1 4 3
- 140, 399, 405, 452; Kuzey - 399,
404 Namık Kemal 85, 563
Mısır 140, 194-196, 206, 207, 215, 227, Nasır, Cemal Abdü'n- 1 3 4 ,1 9 0 , 340, 342,
243, 275, 282, 324, 327, 328, 332, 3 4 3 ,3 5 4 ,3 5 6 , 360, 362, 363, 366,
333, 343, 353-358, 361-364, 366, 3 6 7 ,3 6 9 ,4 1 1 ,4 2 1
3 6 8 -3 7 0 ,3 7 7 ,3 8 3 ,4 0 1 ,4 0 5 ,4 1 1 , NATO 12, 41, 56, 71, 7 5 ,1 0 5 , 108, 117,
412, 416, 421, 428, 435, 457, 460, 1 2 5 ,1 4 8 ,1 5 6 , 157, 159, 175, 185,
472 . 186, 197, 201, 202, 210,-214, 222-
m ihver; - bölge 254, 325, 456, 469, 480, 226, 228-243, 245, 246, 282, 284,
481; - ülke [pivoial staie) 472, 555, 294-300, 303, 307, 308, 310, 311,
566 321, 322, 361, 396-399, 423, 434,
millet sistemi 329, 537 472-474, 482, 483, 492, 519, 521,-
Milletler Cemiyeti 380 5 2 6 ,5 3 1 , 532, 533, 561
milliyetçilik 30, 68, 85, 87, 89-91, 248, Navarin 152
259, 330, 352, 360, 364-368, 378, Nazizm 375, 379, 382
379, 385, 387, 415, 435, 453, 536, neo-oryantalizm 542
537, 540, 556; yeni - 367 Netanyahu hükümeti 365
Miloseviç, Slobodan 30, 253, 2 9 2 ,2 9 9 , Nijerya 282
3 0 9 ,3 1 1
Nikaragua 108
M indanao 249
Nil 138, 1 9 5 ,2 1 7 ,3 2 4 , 332, 336, 389
Mintaka Geçidi 114, 481
Nizam-ı Alem 63
Misak-ı Milli 69, 134
N izam ülm ülk428
MisidTürkleri 143
Normandiya Çıkarması 226, 228, 344
M itroviça 314
Norveç 1 0 5 ,1 5 6 , 226
Mittellage {m erkez konum) 21, 29
Novorossisk 168, 178
m odernite 407, 537, 565
m odernizasyon 4 3 ,4 2 2 , 541
nuevos cristianos 376
Nuh Tufanı 99
m odernleşem em e 408, 409
m odernleşm e süreci 93 Nusayrî azınlık 371
Ortadoğu 7, 12, 22, 36, 41, 53, 54, 56-58, masisi 167, 214; - düzeni 30, 101,
73, 80, 82, 92, 1 0 4 -1 0 8 ,1 1 0 , I I I , 539; - haritacılığı 101; ~ kara ve
114, 1 1 6 -1 1 9 ,1 2 1 ,1 2 2 , 1 2 4 ,1 2 6 - deniz stratejisi 63; - m ekan idraki
129, 1 3 0 -1 3 6 ,1 3 8 -1 4 2 , 1 4 4 ,1 4 7 , 102; ~ sistemi 66, 133, 329, 539; -
1 4 8 ,1 5 7 ,1 5 8 ,1 7 0 ,1 7 1 , 174,-178, stratejisi 102; ~ şehri 195; - -Türk
180, 182, 184, 190, 191, 194, 196, dış politika geleneği 52, 53, 67; - -
205, 206, 209, 216, 227, 234, 236, Türk dış politikasının 53, 55, 179
238, 248, 255, 2 6 1 ,2 6 7 , 270, 271, Osmanlıcılık 84, 85, 257
286, 293, 294, 296, 299, 300, 314, Ostpoiitik 145, 242, 271, 350, 523
315, 318, 321, 323-343, 345-363, Otuz Yıl Savaşları 15, 2 0 .2 0 9 , 518, 535
365, 367, 368, 370-373, 375, 376, Öcalan, Abdullah 8 9 ,2 2 1 , 442, 445, 446,
37 9 -3 8 6 , 388-391, 393-401, 4 0 4 ,4 0 5 , 447, 448, 505
40 8 -4 1 0 , 412-417, 419-423, 425-427, '‘öteki" 60, 407, 505, 538, 539, 540, 544
4 3 1 -4 4 4 ,4 4 6 , 4 4 8 -4 5 3 ,4 5 7 , 464, Özal, Turgut 84, 85, 86, 90, 505
478, 488, 490, 493, 497, 498, 502, Özbekler 460, 466, 4 8 4 ,4 8 5
504, 508, 523, 525-528, 530, 531,
Özbekistan 114, 125, 143, 181, 203, 464,
533, 554, 5 5 8 -5 6 0 ;-b a rış
466-468, 484-486, 497
görüşm eleri 57, 138, 260, 297, 308,
Özi kalesi 563
338, 347, 416, 4 2 3 ,4 2 5 ; - Barış
Pakistan 21, 105, 114, 135, 182, 192, 203,
Süreci 5, 138, 140, 1 4 1 ,1 4 2 , 180,
248, 249, 251, 252, 267,-270, 272-
189, 294, 328, 331, 338, 350, 351,
274, 324, 343, 354, 403, 434, 468,
360, 361, 363, 365, 366, 367, 376,
472, 480-482, 486, 495; -'ın
384, 385, 386, 387, 388, 389, 390,
bağımsızlık mücadelesi 272
391, 394, 395, 4 0 1 ,4 0 3 , 412, 413,
Pamuk Birliği 273
4 ] 5, 419, 420, 421, 4 2 2 ,4 2 3 , 425,
Pan-Arabizm 361-363
453, 526; ~ kavramı 1 2 2 ,1 2 9 , 130,
Pan-Suriye 361
131, 132, 1 8 9 ,2 1 6 , 3 2 4 ; -
Panam a 108, 228; - Kanalı 162
Kumandanlığı (Middle East
Pantürkizm 68
Command) 130, 457; ~ Meselesi 5,
141, 248, 331, 395, 438, 440, 441, Papa 209, 321; - III. AIexander 100; - IV
4 5 1 ,4 5 2 I n n o ce n t100
parçalanm ış ülke (torn country) 9 ,1 3 7 ,
Ortak Avrupa Evi 243, 474
543, 544, 555, 566
Ortak Dış Politika (CFP; Common
Foreign Policy) 508 Paris 154, 311; - Sözleşmesi 165
Ortak Dış Siyaset ve Güvenlik Politikası Pasifik; - derinliği 19; - ekseni 148, 186,
476; ~ kimliği 186; - Okyanusu 162,
(CFSP) 185
457; - stratejisi 62; Batı ~ 156;
ortak; - dış politika yapım alanı 433; -
Güney - 286
güvenlik sistem i 181
Pax Americana 300, 349
Ortodoks; ~lar 67, 214, 253, 287, 316,
Pcıx Britannica 556
352, 378, 465; - Rus Çarlığı 30: ~
Pehlevİ, Rıza 258
Yahudiler 389; --S lav etk i 315;
Peloponez Savaşları 15
Slav kuşağı 216
Oslo Süreci 294, 390; --M ad rit ekseni 35 Pers İmparatorluğu 194
Persler 427
Osmaniı; ~ coğrafyası 81; ~ Devleti 7,
15, 30, 32, 34, 41, 52, 53, 66, 67, 68, petrol; - alanlan 128, 129; -am bargosu
69, 70, 82, 84, 86, 90, 91, 101, 111, 334; - jeoekonomisi 139; ~
120, 122, 124, 132, 133, 134, 143, jeostratejisi 335; - krizi 73, 349; -
1 4 7 ,1 5 1 , 152, 153, 1 6 1 ,1 6 3 , 164, rafinerileri 172
165, 178, 181, 190, 191, 19 3 ,1 9 5 , P iren eler256
196, 206, 207, 212, 214, 215, 247, Piri Reis 101
248, 257, 258, 261, 316, 322, 329, pivot area 104
335, 339, 352, 369, 3 7 9 ,4 0 6 , 428, PKK 84, 88, 89, 1 4 1 ,1 4 5 , 176, 178, 391,
429, 447, 448, 449, 515, 529, 537, 397, 399, 400, 401, 412-414, 422,
538. 539. 5 5 7 - ^ 9
Stratejik D erinlik
353, 362, 399, 410, 417, 418, 439, 508, 524, 527, 551, 555; - pragm a
465-468, 470, 472, 473, 481, 484, tizm 254; - Üçgen Mekanizması
489, 530, 531, 542; - İmparatorluğu 353; - zihniyet 17-19, 23, 29-31, 34,
78, 181, 465; - Paktı 201; - sistemi 46, 58, 59, 62, 63, 65, 66, 69, 97, 352,
4 6 5 ,4 6 6 , 467; - sonrası dönem 148, 372, 406, 456, 472, 481, 488, 495,
193, 4 6 5 ,4 8 9 ; - Sosyalist 529, 546, 555, 560, 563
Cumhuriyetler Birliği bkz. SSCB su; - meselesi 137, 335, 337, 338, 357,
soyutlam a 2 4 0 3 ,4 0 4 , 4 1 2 ,4 1 3 , 440; - yolları
söm ürge 1 6 ,1 8 , 39, 52-54, 66-70, 83, 86, 110, 1 2 4 ,1 5 1 -1 5 3 ,1 5 7 -1 5 9 ,1 6 1 ,
87, 100, 102, 1 0 3 ,1 1 3 ,1 3 3 , 1 3 4 ,1 4 0 - 175, 1 8 1 ,193-195, 212, 213, 354
142, 152, 175, 190-192, 196-198, Sudan 140, 362, 4 1 4 ,4 5 7
203, 207, 208, 215, 216, 225, 226, Sunda Boğazı 162, 255
247, 248, 251, 2 5 7 -2 6 0 ,2 8 8 , 325, Suriye 57, 1 0 8 ,1 1 2 ,1 3 5 , 1 3 8,140, 142,
326, 329, 333, 335, 339, 340, 346, 144-14 7, 177, 179, 215, 221, 261,
348-350, 3 6 1 -363, 368, 3 6 9 ,3 7 2 , 330, 336, 338, 343, 346, 350-352,
380, 382, 385, 396, 407,.408, 410, 3 5 5 -3 5 8 ,3 6 1 -3 6 4 ,3 6 8 ,3 7 0 ,3 7 1 , .
414, 450, 4 5 6 ,4 5 9 -4 6 1 , 465, 484, 3 9 1 ,3 9 2 , 396-405, 409, 410, 412-
494, 504, 513, 516, 526, 529, 539, 416, 422,-425, 435, 443, 444, 526,
541-545, 547; - devrimleri 71, 72, 527, 558
207, 215, 248, 259, 348, 3 4 9 ,4 1 0 , Suudi Arabistan 3 5 ,1 4 0 ,1 7 6 , 285-287,
484; -cilik 67, 71, 86, 133, 191, 200, 334, 355, 356-358, 363, 368, 371,
207, 215, 252, 256, 460, 504, 543, 405, 4 1 1 ,4 1 2 , 421; - petrolleri 176
562 Südosteuropaische Halbinsel 121
sözde Kürt parlam entosu 401 Süveyş 157, 162,1 7 0 , 1 7 3 ,1 7 5 , 176, 180,
Spinoza, Baruch 374 190, 255, 326, 343, 4 0 0 ,4 0 1 ; ~
Spykman, N.J. 2, 51, 104, 1 0 5 ,1 0 7 ,1 0 9 , bunalımı 259, 348, 354, 410
132, 135, 342, 457 Svahili 267
Srebrenica 304 Şah 343, 421, 428, 4 3 0 ,4 3 1
SSCB 4, 30, 72, 75, 76, 82, 89, 105-108, Şahdeniz petrol yatakları 497
111, 1 1 2 ,1 1 4 , 117, 135, 148, 154- Şam 5 7 ,3 6 2 ,4 0 4 ,4 0 6 , 409
157, 159, 160, 166 -1 6 8 ,1 7 4 , 176, Şark Meselesi 134, 379
188-200, 202, 2 0 3 ,2 0 7 , 210, 212, Şarlman 36, 3 7 , 429, 534
221, 226, 239-242, 259, 260, 266-
Şarlo 375
268, 271, 278, 280, 281, 301, 323,
Şattü’l-Arap 362
325, 336, 342, 343, 346, 351-353,
Şerif ve Suud aileleri 366
362, 366, 3 8 3 ,3 9 8 , 399, 411, 418,
Şeyh Edebali 91
419, 430-432, 434, 4 4 7 ,4 5 5 -4 5 8 ,
Şeyh Şamil 54, 8 7 ,1 2 5
463, 470, 472, 473, 477-479, 481,
Şili 109
483, 485, 4 8 9 ,4 9 6 , 521, 522, 525,
Şintoist 286
528, 529, 557
Şiraz 460
stepler 1 9 9 ,2 0 8 , 233, 239, 275, 3 3 2 ,4 5 9
Taberiye gölü 425
Strabo 98
Tac Mahal 273
stratejik; ~ derinlik 8, 305, 554, 566; -
eklemlenme 1 5 8 ,1 7 0 ; - eksen 158, Tacik; ~ler 481, 4 8 4 ,4 8 5 ; ~ iç savaşı 481,
486
351, 4 3 1 ; - h a t 109, 1 1 0 ,1 1 2 , 171,
186, 188, 233, 305, 522; - kademe- Tacikistan 114, 245, 246, 250, 464, 468,
lendirme 20, 209; ~ kimlik ve zih 4 6 9 ,4 8 6 , 496
niyet M, 87; - kuşak 78, 11 2 ,1 14, Tahkim yasası 516
142, 231, 281, 299, 3 0 5 ,3 0 9 , 320, Tahran-Yalta-Potsdam özel görüşmeleri
337; - planlama 11, 15, 17, 31, 34, 105
35, 4 0 ,4 1 , 43, 4 4 ,4 6 ,4 7 , 56, 61, 62, taktik; - kademelendirme 2 2 ,4 7 , 50, 68,
c c ->A -7K 1 ^ 0 175. 189. 275, 451; - m anevra alam 53, 67
indeks
Uzak Doğu 43, 226, 457, 463 379, 389; -1er 329, 330, 351, 374;
Üç Tarz-ı Siyaset 84 —ilk 373
üçkutupluluk ( tripolarity) 353 Yahudi Nörozu 373
üçlü dengeler diyalektiği 355 yakın çevre kuşağı 215
üçüncü dünya 46, 385 yakm deniz 12, 555; - havzası 554, 558,
Ü çün cü Lateran Konsili 376 560; ~ kuşağı 180
Ü çün cü Rom a ideali 315 Yakın Doğu 121
Ürdün 108, 243, 336, 346, 355,-360, 362, yakın havza stratejisi 318
363, 368, 371, 383, 413, 416, 421, yakın kara 12, 555; - havzası 554, 558,
4 3 5 ,4 4 1 560
Ürdün-Fiiistin-Lübnan üçgeni 355 yakın kıta; ~ bağlantıları 560; - havzası
Vahhabi ayaklanması 206 5 5 4 ,5 5 5 , 560
Van 147 Yavuz Sultan Selim 206, 460
Vancouver 243, 244 Yemen 1 4 0 ,1 5 3 , 356; Güney - 1 0 8 ,1 3 5
Varşova Paktı 108, 1 2 5 ,1 5 6 ,1 6 0 , 168, Yeni Dünya Düzeni 51, 85, 110, 139, 229,
201, 229, 2 3 9 ,2 4 2 , 361, 3 9 6 ,4 3 4 , 244, 293, 335, 340, 341, 344, 390,
519, 521, 525, 531 4 1 9 ,5 1 7
vatandaşlık 51, 79, 85, 3 2 0 ,4 4 8 ,4 4 9 yeni düzen 85, 344, 345, 517
Vatikan 351, 408
Yeni Zelanda 105
Veraset Savaşları 210 yeni-gelenekçi tepki 534
Verdun Anlaşması 534
Yeni-Osmanlıcılık 84, 85, 90
Versay 61
yerellik 71, 374, 375, 383, 389
Vietnam 107, 108, 1 0 9 ,1 1 4 , 203, 227,
Yermuk 336
469; - Çıkarması 226
Yıldız Savaşları 4, 326
Vistül Irmağı 212, 213
Yılmaz, Mesut 314
Vişegrad 304
yönlendirm e 1-3, 8, 10, 11, 553
Viyana 256, 460, 563; - Kongresi 61, 85,
Yugoslavya 41, 1 1 1 ,1 2 1 , 177, 207, 292,
518, 535; - Kuşatması 66
294-296, 299-301, 307-313, 315, 319,
Vladivostok 243, 244
323, 340, 350, 447, 523, 524, 536
Volga 1 5 2 ,1 5 7 , 1 6 1 ,1 9 3 , 213, 277, 460
Yunan; - adaları 171; - donanm ası 153;
Voyvodina problem i 231, 300
- İç Savaşı 108; - m edeniyet
W agner 121
havzası 215; ~ m ekan idraki 98; -
W akhan Koridoru 1 0 8 ,1 1 3 , 480
unsur 315
W ashington 445; - Zirvesi 186, 211, 225,
Yunanistan 41, 54, 7 2 ,1 2 3 ,1 2 9 , 144,
230, 235, 236, 299
1 4 5 ,1 4 7 ,1 4 8 , 152, 154, 156, 157,
W eim ar Cumhuriyeti 35
1 5 9 ,1 7 0 -1 7 4 , 177, 179, 184, 237,
W eizmann, Ezer 424
238, 275, 277, 278, 291, 301, 302,
West-jRest(Batı-DiğerIeri) 3, 253, 544
311, 315, 319, 320, 4 0 1 ,4 0 3 , 422,
Westfalya (Westphalia) Anlaşması 15,
424, 425, 445, 446, 504, 506-508,
66, 200; ~ düzeni 16, 537; - sistemi
5 1 1 ,5 1 2 ,5 2 3 , 532
1 0 2 ,2 0 0 ,5 1 8 ,5 3 5
Yusuf Akçura 84
W!ıaî isAsia îo Us? 204
Yüz Yıl Savaşları 20
W ilson Prensipleri 380
zam an ~ algılaması 2 9 ,9 7 ; ~ idraki 6; ~
Yahudi; - aydınlanması 374, 376, 378; -
ve m ekan derinliği 7;
cem aati 377; - finansm anı 388; ~
göç hareketi 380; - göçü 141; ~ Zedung, Mao 542
hukuku 377; ~ kimliği 329, 373, 376; Zepa 304
- kültürü 384; - Meselesi 339, 373, Z e u n e A 121
375, 376, 379, 380, 381, 389; - tarihi Zeytindağı 409
376, 378, 382, 388; - teolojisi 373, Zvornik 30
DATE DUE
Please return the b<sok before or on the
date oelovv
^ o nçr
0 7 0CT 2010
2 B J AM 2011