You are on page 1of 4

Bir önceki yazımızda türleşmeye başlayan veya tamamen türleşen canlıların, yani tek bir

popülasyonken farklılaşarak iki yeni türün oluşması sonucu meydana gelen canlıların çiftleşmelerini
önleyen ve dolayısıyla zigot dahi oluşturmalarına engel olan bariyerlerden bahsetmiş ve bunlara
zigot-öncesi üreme bariyerleri demiştik.

Bu yazımızda ise, zigot-sonrası üreme bariyerleri konusuna değinmek istiyoruz.

Bu noktada, konuya girmeden önce çok önemli bir tanımı yapmakta fayda görüyoruz: Birbirinden bir
miktar veya tamamen farklılaşmış türlerin bir araya getirildiklerinde üremelerine hibritleşme
(melezleşme), bu üreme sonucu ortaya çıkan bireylere ise hibrit (melez) denir. Yani, her ne kadar
Biyolojik Tür Tanımı dahilinde farklı türler, birbiriyle çiftleşemeyen bireyler olarak tanımlanmış olsa
da, Filogenetik Tür Tanımı, morfoloji, davranış gibi çok daha kapsamlı alanları da tür tanımına kattığı
için, farklı tür olarak tanımlanmalarına rağmen (çünkü davranışları, morfolojileri, genetik özellikleri
birbirinden çok farklı olabilir) bazı türler birbiriyle çiftleşebilirler (bu yüzden Filogenetik Tür Tanımı'nın
Biyolojik Tür Tanımı'ndan güçlü ve isabetli olduğunu hatırlayınız). İşte bu tür çiftleşmeye hibritleşme
denir. Şimdi, bu hibritleşmenin sonucu olarak ortaya çıkan durumlara ve zigot-sonrası bariyerlere
bakalım:

2) Zigot-Sonrası Bariyerler

Türleşmenin tamamen gerçekleşmesi ve türlerin artık yukarıda sayılan izolasyonlardan biri ya da


birden fazlası dahilinde farklılaşmaları sonucu, genellikle artık birbirleriyle çiftleşemezler. Ancak kimi
durumda, türleşme için yeterince zaman ve nesil geçmemiş olur ve farklılaşan türler, birbirlerinden
tamamen ayrılmamış olabilirler. Bu durumda, bir araya getirilen türler kısmen de olsa
çiftleşebileceklerdir. İşte buna, yukarıda tanımladığımız gibi, hibritleşme denmektedir. Ancak bu
üreme gerçekleşmesine rağmen, çoğu durumda, türleşmenin başlamasından ötürü zigot-sonrası
bariyerler olarak isimlendirilen engeller devreye girer ve yavrular ya kalıcı olmazlar ya da
üreyemezler. Yani, bu durumda çiftleşme sonucu zigot meydana gelir; ancak ya bu zigotta ya da zigot
sonucu doğan bireyde, normal bireylerde gözlenmeyen durumlar oluşur. Bunlara az sonra
değineceğiz.

Zigot-sonrası bariyerler, zigot-öncesi bariyerler gibi tanımlanmaktan çok, hibritlerin (farklı türlerin
çiftleşmesi sonucu oluşan bireylerin) yaşam kalitesine ve yaşayabilirlikleri ile üreyebilirliklerine göre
tanımlanır. Bunlara bakacak olursak:
2-A) Hibrit Zigotların Düşük Yaşam Oranı

Genellikle, hibritleşme sonucu meydana gelen zigotların yaşama ihtimali çok düşüktür. Türleşmenin
özellikle ileri aşamalarında gözlenen bu durum, spermin yumurtaya kaynaması ve zigotu meydana
getirmesi, ancak zigotun bütünlüğünü ve canlılığını koruyamaması sonucu ölmesi olarak tanımlanır.
Bu tip bariyere takılan zigotlar, ya zigot oluşumundan hemen sonra ya da embriyonun gelişimi
sırasında bir noktada ölürler. Burada, bu tip zigotik bozunma görülmektedir:

Kimi durumlarda, bu bariyer aşılabilir ve yavru doğar; ancak bu gibi durumların tamamında, yavrunun
bir yetişkin hale gelemeden öldüğü veya gelse bile çiftleşemeyecek kadar ciddi anormalliklere sahip
olduğu gözlenmiştir. Özellikle klonlama çalışmaları sırasında da bu tip bariyerlerin etkisi sonucu
ölümler gözlenebilmektedir. Aşağıda, bu tip bir çalışmadan bir kare gözükmektedir:

2-B) Hibrit Yetişkinlerin Düşük Yaşam Oranı

Bu durum, basitçe şöyle tanımlanabilir: İki türün hibritleşmesi sonucu, yukarıda ve önceki
notumuzdaki bariyerleri aşarak doğabilen ve yetişkin hale gelebilen bireylerin; bu iki ayrı türün kendi
içerisinde çiftleşmeleri sonucu meydana getirecekleri bireylerden çok daha düşük yaşama oranına
sahip olmalarıdır. Kısacası, hibritler doğal seçilim ile genellikle desteklenmezler ve elenirler. Bunun
sebebi, farklı türlerin genetik yapılarından kaynaklanan değişikliklerin bir bireyde toplanması sonucu
anormalliklerin ortaya çıkmasıdır. Elbette kimi durumda, ortam koşullarına göre avantaj hibritlere
geçebilir; ancak bunun bilinen bir örneğini bulmak zordur.
Yine yukarıdaki farklı türlerin genomlarının kullanılmasıyla elde edilen klonlama örneğinde meydana
gelen erken bir ölüm görülmektedir.

2-C) Hibrit Kısırlığı

Kimi durumda ise bu anormallikler görülmeden birey yaşamını sürdürebilir. Ancak bu birey de kısır
olabilecektir. Dolayısıyla üreyemeyecek ve yeni bir popülasyon oluşturamayacaktır. Bunun en bilinen
ve klişeleşmiş örneği, at ile eşeğin çiftleşmesi sonucu meydana gelen ve katır olarak isimlendirilen
türdür. Katırlar, sağlıklı olarak yaşamlarını sürdürürler; ancak hepsi kısırdır. Bu sebeple üreyemezler
ve sayılarını arttıramazlar. Bir diğer klişeleşmemiş örnek, ağaç serçesi ve yer serçesi olarak
isimlendirilen iki türün çiftleşmesi; ancak yavruların tamamının kısır olmasıdır.

Görüldüğü üzere, her üç durumda da, bireyler Doğal ve Cinsel Seçilim karşısında yenik
düşmektedirler. Çünkü her durumda hayatta kalamamakta ve/veya üreyememektedirler. Bu da, doğa
tarafından "kabul edilemez" bir durumdur. İşte bu sebeple, Evrim Kuramı'nın muhteşem bir özelliği
olarak, Doğal Seçilim, zigot-öncesi bariyerleri, zigot-sonrası bariyerlerine karşı destekler. Yani, zigot-
sonrası bariyerlere takılan bireylerdense, zigot-öncesi bariyerlere takılan genetik kombinasyonların
varlığı desteklenir. Böylece, bir canlı "gereksiz" yere (evrimsel ekonomi dahilinde) doğup, hem ana-
baba olan bireylere zaman ve enerji kaybı olmamış olur; hem de "gereksiz" yere malzeme
harcanmamış olur. Bu duruma desteklenme (reinforcement) denir. Bunun örnekleri Phlox cinsi
bitkilerde ve kurbağa popülasyonlarında görülmektedir. Burada daha fazla ayrıntısına girmeye gerek
yoktur.

Kimi zaman, farklılaşmaya ve türleşmeye başlamış ya da türleşmeyi tamamlamış canlıların yaşam


alanları birbiriyle çakışabilir. Eğer ki bu farklı türler, yukarıda açıklanan sebep ve biçimlerle
birbirleriyle üreyebiliyorlarsa, bu iki habitat arasında, farklı türlerin karşılaşmaları ve
çiftleşmelerinden dolayı hibrit bölgesi denen alanlar oluşur. Bu alanlarda, çoğunlukla hibrit bireyler
bulunur; ancak bunlar kendi aralarında çiftleşemedikleri için farklılaşarak yeni bir tür oluşturamazlar.
Bu hibrit alanlarının en ünlülerinden biri, tüm Avrupa'yı kapsayan bölgede meydana gelir. Ateş-karınlı
kurbağa (Bombina bombina) doğu Avrupa'nın hemen her yerinde yaşar. Onunla yakın akraba ancak
farklı bir tür olan sarı-karınlı kurbağa (Bombina variegata) ise batı ve güney Avrupa'da yaşar. Bu iki
türün yaşam alanları, Almanya'dan Karadeniz'e kadar uzanan 4800 kilometrelik bir hatta kesişir ve bu
alanda, bu iki türün hibritleri yaşar. Bu hibritlerin çoğunda ciddi ve ölümcül hatalar bulunur ve çok
fazla yaşayamadan ve üreyemeden ölürler. Bu hatalar arasında; iskelet bozuklukları, omurlardan bir
kısmının birbirine kaynaması, hatalı ağız yapıları, kaynamış kaburga kemikleri bulunur. Bu hibrit
alanları genellikle dardır, çünkü bu hibrit bireyler üzerinde çok ciddi bir Doğal Seçilim vardır. Ancak bu
hibrit alanları (aşağıda turuncu renkte görülmektedir) kimi durumda kalıcı olabilir; çünkü karşıt iki tür
sürekli olarak karşılaşmakta (yaşam alanları çakışmakta) ve üremekte olabilirler. Böylece ölen hibrit
bireylerin yerine sürekli olarak yenileri gelir.

Burada, hibritlerle ilgili dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır: hibritlerin her biri bu
bariyerlere takılmak zorunda değildir! Yani sanılanın aksine, katırların tamamı kısır değildir! Benzer
şekilde, daha önce tanımladığımız başka hibrit örneklerinde de her birey kısır olarak doğmaz. Darwin,
uzun yıllar boyunca sürdürdüğü ve anlamaya çalıştığı hibrit bireylerin kimi zaman ebeveynlerinden
bile daha üstün özelliklere sahip olabildiğini tespit etmiştir. Çoğu zamansa tamamen kısır veya hasta
doğmaktadırlar. Ancak hibritliğin genetik kombinasyonlara bu yüksek bağımlılığı, kimi zaman doğada
çok avantajlı kombinasyonların doğmasına neden olabilmektedir. Hatta Homo sapiens türü olarak
bizlerin bile bu tip avantajlı bir hibrit olabileceğimiz olasılığı üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla hibrit
dendiğinde illa kısır bireyler anlaşılmamalıdır. Tıpkı farklı türlerden bahsederken, illa çiftleşemeyecek
kadar farklılaşmış popülasyonlardan bahsedemeyeceğimiz gibi...

Bu önemli bariyerleri ve durumları anlamak, Evrim'i anlamak açısından son derece önem arz
etmektedir. Okuyucularımız, umuyoruz ki tüm seriyi adım adım okuyarak, Evrim Kuramı'yla ilgili bakış
açılarını genişleteceklerdir. Çünkü evrim, sıradan ve basit bir konu değil, üzerinde yüz binlerce
akademisyenin ve araştırma görevlisinin çalıştığı bir bilim dalıdır. Bunu öğrenmek ve hakkında fikir
yürütmek isteyen bireylerin, gerçek akademik çalışmalardan ve bilgilerden haberdar olmaları
gerekmektedir.

You might also like