You are on page 1of 61

ETKİLİ İNSAN & ETKİLİ YÖNETİM

Amacınız başarılı olmak ve çevrenizi olumlu bir şekilde etkilemekse, etkili bir
insan olmak zorundasınız. Etki olmadan başarı gelmez. Örneğin; Bir
pazarlamacıysanız ve ürünlerinizden daha fazla satmak istiyorsanız, müşterinizi
etkilemek zorundasınız. Bir yöneticiyseniz, başarınız çalışanlar üzerinde yapacağınız
etkiyle ölçülecektir. Bir takımı çalıştırıyorsanız, sadece oyuncularınızı etkileyerek
şampiyon bir takım oluşturabilirisiniz. Güçlü ve sağlıklı bir aile yetiştirmek
istiyorsanız, çocuklarınızı olumlu bir şekilde etkilemelisiniz. Hayattaki amaçlarınızın
ne olduğu veya neye ulaşmak istediğiniz önemli değildir. Etkili bir insan olmayı
öğrenirseniz, hedeflerinize daha çabuk ulaşabilir ve daha kalıcı etkiler
bırakabilirsiniz.
Etkiniz her insanda aynımıdır ? Neden ?
Tanımadığınız insanlarla karşılaştığınızda, ilk başta onlar üzerinde neredeyse
hiçbir etkiniz yoktur. Sizi onlara, güvendikleri biri tanıtmışsa ve referans vermişse
sizi iyice tanıyana kadar iyi bir insansınızdır. Fakat sizi tanımaya başladıkları andan
itibaren kendi hareketlerinizle bu etkiyi ya güçlendirir yada yıkarsınız. Yani
bıraktığınız etki ya olumlu yada olumsuzdur. Başka insanlar üzerindeki etkinizi fark
ettiyseniz, bu etkiyi nasıl kullanacağınızı düşünmelisiniz.

İYİ BİR İLETİŞİMCİ OLMAK İÇİN NELER YAPILMALI?


İletişim; dinleme, tepki verme, coşku, empati ve karşılıklı olarak düşünceleri
anlamadan oluşan bir sanattır.
Eğer iletişimci (siz) ile iletişim kuranlar (sizi dinleyenler) arasında bir yanlış anlama
varsa, hata iletişimcinindir. İnsan üzerinde olumlu bir etki bırakabilmek için iyi bir
iletişimci olmak zorundasınız.
İletişim tarzınızı gözden geçirin.
Anlaşılır biçimde iletişim kuramaz, kendinizi ifade edemezseniz, insanlar sizin ne
demek istediğinizi ya da kafanızdan ne geçtiğini bilemezler.
Siz kendi niyetlerinizi bile bilirsiniz; ancak insanların görebilecekleri tek şey sadece
sizin davranışlarınızdır. Ve bu davranışları kendi anlayışlarına göre
yorumlayacaklarını da kavramanız gerekir. Örneğin; Kendinizi otoriter, sözünü
geçiren biri olarak görüyorsunuz. Başkaları ise sizi zorba, tahakküm etmeyi seven
biri olarak algılıyor.
NEDEN FARKLI DÜŞÜNÜR VE DAVRANIRIZ?
Toplanan bilgiler, her insanın
1- Kişiliğine
2- Algılama kapasitesine
3- Koşullanmalarına (Herkes izlenimlerine, daha önceki deneyimlerine ve
beklentilerine göre farklı ve kendine özgü düşünceler üretir. Bu demektir ki,
bilgilerin önyargılı biçimde toplanıp değerlendirilmesi olasılığı yüksektir. Bu da
iletişimi etkileyecektir.)
4- Olaylara bakış tarzına
5- Duygusal konumuna (Duygularınız, bilgileri değerlendiriş tarzınızı ve buradan
düşünceler oluşturma biçiminizi önemli ölçüde belirler.)
6- Davranış tarzına (Başkalarının davranış tarzı, sizin davranış tarzınızı
belirleyecektir.)
7- Cinsiyetine göre (Kadınlar, durumun duygusal yönlerini çoğu daha çabuk
yorumladıkları ve kavradıkları için, genellikle erkeklerden daha iyi
iletişimcidirler.) farklı değerlendirilirler.
Anlaşılmak müthiştir
İdeal yönetici bir iletişim ustasıdır. İletişim hataları yönetici için yönetim
hatalarıdır. Yönetici için söylenecek en kötü şey ; Personelinin –“ galiba beni
anlamadı.” sözüdür. İnsanları anlayamıyorsanız, onlarla birlikte çalışamazsınız.
Birlikte çalışmanın olmadığı yerde başarının varlığından söz etmek mümkün değildir.
İnsanları anlama becerisi; insanın sahip olabileceği en büyük değerlerden
biridir. Bu sadece iş alanında değil, hayatın her alanında olumlu etki yapma
potansiyeli içerir.
Ayrıca insanları anlamak onlarla konuşma becerisini etkileyecektir.
Pennsylvania Üniversitesi’nde doktor ve Psikiyatri profesörü olan David BURNS şu
gözlemde bulunmuş:
“ İkna edici bir konuşma yaparken düşebileceğiniz en büyük hata, önceliği
duygu ve düşüncelerinize vermenizdir. İnsanların çoğunun isteği, sözlerinin
dinlenmesi, saygı görmeleri ve anlaşılmalarıdır . Ne zaman anlaşıldıklarını görürlerse,
o zaman sizin bakış açınızı anlamaya motive olurlar.”

“ETKİLENMİŞ” VE “İLGİLİ” OLUN. “ETKİLEYİCİ” VE “İLGİ ÇEKEN” DEĞİL.

İnsanları anlamayı öğrendiğinizde, nasıl düşündüklerini, ne hissettiklerini,


onların neyin etkilediğini, bir duruma nasıl tepki verdiklerini anlar ve onları olumlu
yönde motive ederek etkileyebilirsiniz.
DAVRANIŞLARI ANLAMA BECERİSİ
Başka insanların davranışlarını anlamak için;
1- Size bir şey söylediklerinde dikkatle dinleyin.
2- Durumu onların açısından görmeye çalışın.
3- Onların değerleriyle ve görüşleriyle ilgilenin.
Dikkatlice, hak vererek ve sabırlı bir şekilde dinlemeye hazır değilseniz, bir
insanı asla gerçekten anlayamazsınız.

İLETİŞİMİ GELİŞTİRME YOLLARI


1- Kendinizi tanıyın.
2- Farklılığı kabul edin; Başka insanların farklı olduğunu bilmekle kalmayın, bunun
önlenemez, doğal bir gerçek olduğunu kabul edin. Ne yapacaksanız bu gerçeği
bilerek ve saygı duyarak yapın.
3- Başkalarını iyi dinleyin.
4- Söz ve davranışlara karşı ne gibi tepki veriyorlar (el,kol ve beden hareketlerini)
izleyin.
İLETİŞİMDE EN YAYGIN ON PROBLEM
1- Dinleyicilerle daha başlangıçta iyi ilişki oluşturulmamıştır.
2- Beden hareketleri katı ve cansızdır.
3- Konu, dinleyicilerin duyguları göz önüne alınmadan zihinsel olarak sunulur.
4- Konuşmacı başarısızlık korkusu nedeniyle rahatsız görünür.
5- Göz teması ve yüz ifadesi yetersiz kullanılır.
6- Mizah eksiktir.
7- Uygun hazırlık yapmadığı için, konuşmacının aktarmak istedikleri açık değildir.
8- Etki yaratmak için sessizlik kullanılmaz,
9- Elverişsiz ses niteliğinin, konuşma hızının ve şiddetinin sonucu olarak enerji
düşüktür.
10-Dil ve malzeme sıkıcıdır.
TELEVİZYON İLETİŞİM KURALLARINI DEĞİŞTİRDİ
1- Artık modern bir iletişimci –rahat, içten, canlı, hızlı ve eğlenceli- olmak
zorundadır.
2- Sabırsız bir toplum yaptı. Görüşünüzü hemen belirtmeli ve ilginç olmalısınız
3- Eğer bir resmi zihninizde görebilirseniz ve tanımlayabilirseniz, diğerleri de sizi
izler. Kafanızdaki resmi görün ve söyleyin.

İNSANLARIN BEKLENTİLERİNİ BİLİN VE ONA GÖRE DAVRANIN.


İnsanların ihtiyaçları, onların davranışlarına kesin bir şekilde yansır.
Herkesin ihtiyaçları vardır;
a) Duygularına karşılık verilmesi
b) Başarısının kabul edilmesi
c) Güven tazeleme ihtiyacı (yaptığım doğrumu?)
d) Dikkat çekme ihtiyacı
e) Onaylanma ihtiyacı
f) Değerli olma ihtiyacı gibi.
İnsanların ihtiyaçlarını tespit ederseniz onların davranışlarını daha iyi anlarsınız.
Herkes kendi istediği şeyi duyar ve kendi beklentilerine uymayan mesajları
almama eylemindedir. Onun için ilişkilerde beklentiler göz önüne alınmadan kurulan
iletişim problemlere yol açabilir.
Bir aracın sürücüsü yolda kendinden başka araç yokmuş gibi davranırsa
trafik kazası olur. Bir kimsede hareket ve sözleriyle karşısındakini nasıl etkilediğini
düşünmeden, kendi bildiği yönde istediği gibi davranır yada konuşursa trafikte
olduğu gibi, iletişimde de kazalar ortaya çıkar. Psikolojide buna “iletişim kazaları”
denir. Trafik kazalarında ölenler, yaralananlar olduğu gibi, iletişim kazalarında da
ayrılanlar, gücenenler yaralıları; kendi içine kapanıp yalnızlığa gömülenler ölenleri
oluşturur.
Günlük hayatta belirli bir sosyal çevre içinde yer alan insanlar farkında
olsun yada olmasın bir biriyle iletişim içindedirler. Bu açıdan insanlar belirli bir
ilişkiler deseni içine girdiklerini hesaba katarak, çevresinin ve dostlarının düşünce ve
anlayışını, beklentilerini göz önünde bulundurarak davranışlarını ayarlamalıdır.
Bunu nasıl başarabilirsiniz?
Farklı düşünce ve davranışları anlamaya çalışın. Kendinizi karşınızdaki kişinin yerine
koymaya çalışın. Şu soruyu aklınızdan çıkarmayın. “karşınızdaki kişiyle yer
değiştirseydim ne düşünürdüm?” yer değiştireceğiniz kişi eşiniz, çocuğunuz yada
arkadaşınız da olabilir. Eğer bu yöntemi hayatınızın bir parçası haline getirmeyi
başarırsanız onları daha iyi anladığınızı göreceksiniz ve onlarla daha iyi iletişim
kuracaksınız.
Karşınızdaki tamimiyle yanılmış dahi olsa onu anlamadan kendi gözlüklerimizle onun
dünyasını görmek ve ona hemen tavsiyelerde bulunmaya başlamak doğru değildir.
Çünkü o kendisinin doğru yaptığını düşünmektedir. Bu yüzden onun düşünce tarzını
ortaya çıkarmak ve niçin sizin gibi düşünmediğini anlamak zorundasınız.
Başkalarının sizden farklı düşünmelerinin altında yatan mutlaka bir sebep
vardır. Bu gizli sebebi keşfederseniz onun hareketlerinin anahtarını bulmuş
olursunuz. Bir örnekle meseleyi daha anlaşılır hale getirelim;
İki öğrenci gurubumuz olsun A ve B gurupları. A gurubunu yanımıza çağırıp
bağlı bulunan bir köpeği onlara gösteriyor ve diyoruz ki; “Aman ha! Şu köpeğe
yaklaşmayın, kuduzdur. Sizi ısırırsa mahvolursunuz.” Bunu duyan çocuklar köpeğe
korkulu gözlerle bakmaya ve ondan uzak durmaya çalışıyorlar.
B gurubunu da yanımıza çağırıp onlara da diyoruz ki; “Çocuklar şu zavallı
köpek üç gündür aç. Çok sevimli ve akıllı bir köpek. Onu sevebilirsiniz ve doyurma
görevi de sizin.” Bunu duyan çocuklar köpeğin yanına sokulup onu sevmeye
başlıyorlar. Onun için yiyecek arama çabasına giriyorlar.
Köpek aynı köpek olduğuna göre A gurubu köpeğin yanına dahi
sokulamazken, B gurubu nasıl oluyor da köpeği sevebiliyor?
Bu örnek bizlere çevremiz tarafından şartlandırılarak
büyütülebileceğimizi gösterir. Onun için kişinin yetiştiği ortam çok iyi bilinmeli ve
ona göre davranılmalıdır. Şunu aklınızdan çıkarmayın. Siz de onun yetiştiği şartlar
içinde bulunsaydınız ne yapardınız? Nasıl hareket ederdiniz? Ona hak verirdiniz
değil mi? O zaman ona hak verdiğinizi dile getirin; “Sizi böyle düşündüğünüzden
dolayı zerre kadar kınamıyorum. Sizin durumunuzda bulunsaydım, ben de sizin gibi
düşünürdüm” deyin. Böyle bir söz gönülleri fethetmeye yetecektir.

“ Muvaffakiyetin bir sırrı varsa o da; başkalarının fikirlerini anlamak ve har


şeyi onun gözüyle görmektir.”
Henry FORD

“Kendini başka bir adamın konumuna koyabilen ve onun kafasının nasıl işlediğini
kavrayan bir kimse, istikbalin kendisi için ne sakladığını merak etmekten
kurtulur.” Owen
YOUNG

“Başkalarının ne istediğini akıllarına getirmeyenler sonunda başarısız olurlar.”

Herbert N. CASSON
EMPATİ KURUN:
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun
duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamalısıdır.
Empatik anlayış, insanları birbirine yaklaştırma, iletişimi kolaylaştırma
özelliğine sahiptir. İnsanlar, kendileriyle empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve
kendilerine önem verildiğini hissederler. Diğer insanlar tarafından anlaşılmak ve
önem verilmek ise, bizi rahatlatır; kendimizi iyi hissederiz. Yapılan araştırmalarda,
liderlik özelliğine sahip kişilerin empati kurma becerilerinin yüksek olduğu
belirlenmiştir.
Sağlıklı bir Empati kurulabilmesi için gerekli öğeler:
1- Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış
açısıyla bakmalıdır.
Her insan gerek kendisini gerekse çevresini, kendisine özgü bir biçimde algılar;
bu algısal yaşantı özneldir (subjektiftir); kişiye özgüdür. Yani her insan dünyaya,
kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya
onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız.
Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli,
onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız.
Empati kurmaya çalıştığımız kişinin rolüne kısa bir süre için geçmeli “sanki o kişi
imişcesine” düşünmeye ve hissetmeye çalışmalıyız.
2- Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini
doğru olarak anlamamız gereklidir. Karşımızdakinin yalnızca duygularını ya da
yalnızca düşüncelerini anlamamız yeterli değildir. Karşımızdakinin rolüne girerek
onun ne düşündüğünü anlamamız, hissettiklerinin aynısını hissetmemiz
gerekmektedir.
3- Empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi
davranışıdır. Karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile,
eğer anladığımızı ona ifade edemezsek empati kurma sürecini tamamlamış
sayılmayız.
Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin başlıca iki yolu vardır:
A) Yüzümüzü / bedenimizi kullanarak onu anladığımızı belli etmek
B) Sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek.
En etkili yolu bu ikisini birlikte kullanmaktır. Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle
konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse,
örneğin “son günlerde çok bunalmışsın” derse, rahatladığımızı hissederiz.
Oğlu ayağını çarptığı için ağlamaktadır. Baba oğluyla aynı hizaya kadar eğilir
ve ayağını vurduğu yeri göstermesini isterken “ oğlum çok mu acıyor ? Öpeyim
geçsin” der ve acıyan yerini öperse empatik tepki vermiş olur.

DİNLEYİN:
“Büyük insan dinlemeyi bilendir.’’
S . A . HELPI
“Konuşmakla hiç bir şey öğrenemeyiz, ama sorup dinlemekle öğrenmenin sınırı
yoktur.
David J.
SCHWARTZ
“ İnsanlarla iyi geçinmek ve onların arkadaşlığını kalıcı biçimde kazanmak için
yeryüzündeki belki en etkin mekanizma, başkalarının duygularını paylaşarak,
anlayışlı bir şekilde dinleyebilme becerisidir.” Oliver Wendell
HOLMES

Eğer insanlarla etkili bir iletişim kurmak istiyorsanız; insanların ne


istediğini, neye gereksinim duyduğunu ve ne olduklarını bilmek zorundasınız. Onları
anlamanın yolu dinlemektir.
Dinlemek yöneticinin kullandığı bir iletişim biçimidir. Kötü dinleyicilik yanlış
anlamalara, söylentilere, insanların kızgınlaşmasına, çatışmalara yol açar.
Dinlemek değer ve saygı ifade eder
Başkalarının anlattıklarına ilgi göstermediğiniz her durumda, kendilerine
değer vermediğiniz mesajını göndermiş olursunuz. Ama söylediklerine kulak
verdiğinizde onlara saygı gösterdiğiniz, onları umursadığınız anlaşılır. Birini dinlemek
ona gösterdiğiniz en üst düzeyde saygıdır. Filozof Poul Tillich’ in dediği gibi;
“Sevginin ilk görevi dinlemektir.”
Sabırla dinleyerek ona şöyle diyebilirsiniz. “Sen, dinlemeye değersin”. Onun
kendisine duyduğu değeri arttırmış olursunuz. Zira her insan “söylemeye değer bir
şeyi olduğunu” düşünmekten hoşlanır.
Sadece Dinlemekle yetinmeyin Onu Konuşturun
Dinlerken sadece söyleneni dinlemekle yetinmeyin, konuşan kişiyi konuşması
için yüreklendirin. Kendisi, görüşleri, başarılarını, ailesini,işi, problemleri hakkında
konuşmaya teşvik edin. İnsan bir olayı anlatırken, sadece dış dünyada olup biten bir
söz etmez. İster istemez kendinden de söz eder. Eğer dinlemesini bilirsek kişinin
söylediği şeylerden o kişinin nasıl biri olduğunu az çok çıkarabiliriz. Bu da bize o
kişiyle olan ilişkilerimizde hata yapmamamızı sağlayacaktır.
Dinlemek bilgiyi arttırır
Ayrıca dinlemek sizi zenginleştirir. İyi dinleme yeteneğini ne kadar erken
geliştirir ve kullanmaya devam ederseniz, başarmak için gerekli bilgiyi de daha kolay
toplarsınız.
SAĞIR BİR KULAK KAPALI BİR ZİHNİN KANITIDIR
Dinlemek ilişkiler kurar
İyi dinleyici olmak insanları size çekecektir. Herkes iyi dinleyen bir insanı sever
ve çekimine kapılır.
Dinlemek fikir üretir.
Yeni, değişik fikirler, sorunları çözmek için yeni yollar bulmanıza, kurumunuzu
geliştirecek yeni ürün ve süreçler ortaya çıkarmanıza ve yeni yöntemler bulmanıza,
kişisel olarak gelişip yükselmenize yardımcı olacaktır.
Başkalarını her zaman dinlerseniz, yeni fikirler bulmakta zorlanmazsınız.
İnsanlara fikirlerini paylaşmak için fırsatlar veriyor ve dikkatle dinliyorsanız, her
zaman yeni fikirlere ulaşırsınız. Karşınıza bir sürü işe yaramaz fikirler gelse bile,
sadece dinlemek bile sizde ve başkalarında üretici düşünceler uyandıracaktır.
Dinlemek sadakat sağlar
İnsanları dinlemezseniz bu durumda daima istekli başka birini bulurlar.
Eşler, iş arkadaşları, çocuklar veya dostlar, ne zaman dinlenmediklerini fark etseler,
kendilerini dinlemeye istekli birilerini bulma arayışına girerler. Böyle bir durumun
sonuçları da bazen felaket olur. Dostluklar veya evlilikler biter, iş yerinde otorite
boşluğu doğar veya ana-babanın etkisi azalır. Onları sürekli dinleyip, kendilerine
söylediklerine değer verirseniz, size sadık kalacaklardır.
Kadın: Sevgilim, bugün tesisatçı su ısıtıcısındaki çatlağı tam zamanında tamir
etmedi.
Koca: Hı-Hı..
Kadın: Böylece boru patladı ve bodrum katını su bastı.
Koca: Sessiz ol. Üçüncü atak, şimdi gol olacak.
Kadın: Bazı kablolar ıslandı ve köpeğimiz neredeyse elektrik çarpmasından ölüyordu.
Koca: Oh, olamaz ! Açıkta bir adamları var. Bas! Geç onu!
Kadın: Veteriner bir hafta içinde iyi olacağını söyledi.
Koca: Bana yiyecek bir şeyler getirir misin?
Kadın: Sonunda tesisatçı geldi ve borumuzun patlamasına sevindiğini söyledi.
Böylece kazandığı parayla tatile çıkabilmiş.
Koca: Beni dinlemiyor musun? Aç olduğumu söyledim.
Kadın: Seni terk ediyorum. Tesisatçıyla yarın Acapulco’ya uçuyoruz.
Koca: Dırlanmayı kesip bana yiyecek bir şeyler getiremez misin? Tüm sorun
kimsenin beni dinlememesi.
Dinlemediğimiz zaman kendimize verdiğimiz zarar, karşınızdakine verdiğiniz
zarardan daha fazladır.

DİNLEMENİN ÖNÜNDEKİ YAYGIN ENGELLER.


Niçin başkalarını etkili dinleyemiyoruz?
1- Gürültü
Gürültü işitmeyi engeller. Dikkati dağıtan dış etkileri göz ardı etmeyin,
bunlara göz yummayın.
2-Fiziksel yapımızdan dolayı
Sinir Sisteminizin konuşma hızından dört kat daha fazlasını dinleyebilme
kapasitesine sahip olduğunu biliyor muydunuz?
İnsanın sinir sistemi dakikada 600 kelimelik bir konuşma hızını anlama
kapasitesine sahip olmasına rağmen, normal bir konuşmanın hızı dakikada 100-150
kelime arasındadır. Bu da insan sinir sisteminin sahip olduğu kapasitenin ancak
dörtte biri veya altıda birini kullanması anlamına gelir. Böylece insanın dinlemede
olduğu her dakika içinde kafası 450-500 kelimelik bir süre boş kalır ve bu süre
dikkatin dağılmasını son derece kolaylaştırarak adeta teşvik eder.
3-Konuşmaya aşırı değer verdiğimizden dolayı
Bir çok insan dinlemeyi küçümser. Örneğin insanlara iletişim becerilerini nasıl
geliştireceklerini sorsanız çoğunun vereceği yanıt, daha ikna edici olmak yada toplum
içinde konuşma becerisini arttırmak şeklinde olacaktır. Çok az insan, iletiş kurmanın
temelinin iyi dinleme olduğunu kavramaktadır.
Çoğu insan, konuşmaya daha fazla, dinlemeye daha az önem verir. İyi ilişki
kuran insanlar, konuşma-dinleme oranını yakından takip eder. A.B.D. tarihinin en
etkili Liderlerinden biri olarak gösterilen Başkan Abraham Licoln şöyle der;
“Birisiyle ilişkimde bir sonuç almaya hazırlanıyorsam, zamanımın üçte birini kendi
söyleyeceklerimi, üçte ikisini onun söyleyeceklerini düşünerek geçiririm.” Bu iyi bir
orandır. Konuştuğumuzun iki katı düşünmeliyiz.
4-Etkili dinleme İnsanı yorduğundan dolayı
Sürekli bir insanı dinlemeye konsantre olmak oldukça zordur.
Kendinizi her yönüyle karşınızdaki kişiyi anlamaya verirseniz bu tarz bir
dinlemenin ne kadar yorucu olduğunu fark edersiniz. Beyninizin yorulduğunu,
yıprandığınızı hissedersiniz.
İki psikiyatris birisi genç, diğeri yaşlı her gün işlerine kusursuz dikkatle
giyinmiş olarak giderlermiş. Ama günün sonunda, ihtiyar adam her zamanki gibi taze
görünürken, genç doktor yorgun ve üstü başı dağınık halde olurmuş. Sonunda genç
doktor meslektaşına; “Bunu nasıl becerebiliyorsun?” diye sormuş. “Tüm gün hastaları
dinledikten sonra nasıl bu kadar iyi görünebiliyorsun?”
“Çok kolay” demiş Yaşlı adam; “Anlattıklarının tek sözcüğünü bile
dinlemem.”
Birisini uzun süre dinlerseniz sonuç yıpratıcı olur. Yorgunsanız ve zor
durumlara düşmek istemiyorsanız etkili bir dinleyicinin daha çok enerji toplayıp
konsantre olması gerektiğini unutmayın yada başka güne görüşmenizi erteleyin.
4-Kendimizle meşgul olmamız.
Dinlemenin önündeki herhalde en aşılmaz engel, insanın kendisiyle meşgul
olmasıdır. Hem T.V. izleyip, hem de konuşmaya çalışmak. Gazete okurken bir şeyler
söylemeye çalışmak gibi.
5- Önyargı
Söyleyene ya da söylenene önyargılı yaklaşmak dinlemeyi ve anlamayı engeller.
Etkili dinlemenin yolları
Dinleme sanatı o denli önemlidir ki bunu uygulamaya koymadan geçmemeniz
gerekir. Şu andan başlayarak aşağıdaki önerileri uygulayın:
1- Konsantre olma gücünüzü geliştirin
İyi bir dinleyici çevredeki, dinlemeyi bozucu etkenleri dikkate almayabilen
ve kendisini dinlemeye istekli tutabilen kişidir. Konsantrasyonu bozucu gürültü ve
sesleri kontrol altına alın. Gürültü gelen kapıyı kapatın, telefonun çalmasını önleyin,
zihninizi temizleyin. Dinlerken konsantre olmaya çalıştıkça konsantre olma gücünüz
artar ve dinlemeniz iyileşir.
2- İlgi alanlarınızı geliştirin
Sizi ilgilendiren konulara dinlemeye karşı daha istekli olduğunuzu hiç fark ettiniz
mi? Her hangi bir iletide de sizi ilgilendiren yönler bulabilirsiniz. İlgi
duymadığınız bir konuyu sıkıcı diye niteleyip kapamak yerine, araştırmacı bir
bilinç taşımanız gerekir ki her konuyu ilgiyle dinleye bilesiniz.
3-Konuşmakta olan kişiye doğru bakın.
Dinlemeye değer her insan bakılmaya da değerdir. Bakmak aynı zamanda
dediğine konsantre olmanızı sağlar. Birisiyle karşılıklı konuşurken, televizyon
izlemeyin, başka bir şeyle ilgilenmeyin.
4- O Andaki ihtiyacı saptayın
Karşınızdaki insanın o andaki ihtiyacını anlamak, etkili bir dinleyici olmanın bir
parçasıdır. İnsanlar o kadar çok çeşitli nedenlerle konuşurlar ki; rahatlamak için,
öfkesini çıkarmak için, ikna etmek için., haberdar etmek için, anlaşılmak ve sinirlerini
gevşetmek için. Üstelik insanlar, sizin beklentilerinizin dışındaki nedenlerle
konuşmaktadırlar.
Erkekler genellikle tartıştıkları problemi sonuca bağlamak isterler; onların
ihtiyacı çözümdür. Kadınlarsa, bir problemi sadece paylaşmak için anlatırlar; onlar ne
öneri ne de çözüm peşindedirler. Konuştuğunuz insanın ihtiyacını saptayabildiğinizde,
söylediklerini uygun bir temele oturtabilir ve daha iyi anlayabilirsiniz.
5- Söylediği şeye büyük ilgi duyuyormuş gibi görünün.
Karşınızdaki kişiye her şeyinizle odaklanın. Aynı fikirdeyseniz başınızı
sallayın. Bir öykü anlatırsa gülümseyin. Karşılıksız bırakmayın. Onunla birlikte güç
sarf edin. O sırada zamanınız yoksa, konuşmayı başka bir zamana erteleyin.
6- Konuşmakta olan kişiye doğru eğilin.
İlgi çekici bir konuşmaya doğru eğilme, sıkıcı olanından uzak durma eğiliminde
olduğunuzu hiç fark etmiş miydiniz?
7-Açıklayıcı Sorular sorun.
Bu konuşmakta olan kişiyi hala dinlemekte olduğunuzu belirtir. Size daha çok
şey anlatmasını sağlar.
8-Sözünü kesmeyip daha fazlasını anlatmasını isteyin.
Çoğu insan sözünün kesilmesine sert tepki gösterir ve bunu saygısızlık olarak
yorumlar. Eğer arada sözünü kesmeyecek olursanız, bu pek çok kişi için büyük bir
iltifattır. Onları yeniden konusuna çekerseniz daha büyük iltifat almış olacaklardır.
Şunu diyebilirsiniz: “Bu son noktaya biraz daha girebilir misiniz?” veya “ şu...ve....şu
hususta söylediğiniz şeyler hakkında biraz daha bilgi edinmek isterdim.”
İnsanların sözlerini kesen kişiler bunu genellikle şu nedenlerle yaparlar:
1-Başkalarının söylediklerine yeterince değer vermiyorlardır.
2-Kendilerinin ne kadar zeki ve etkileyici olduğunu başkalarına göstermek
istiyorlardır.
3-O kadar heyecanlanmışlardır ki, başkalarının sözünü bitirmelerini
bekleyemiyorlardır.
Sizin de başkalarının sözlerini kesmek gibi bir alışkanlığınız varsa,
dürtülerinizi gözden geçirip neyi değiştirmeniz gerektiğini saptayın. İnsanlara
kendilerini ifade etmeleri için ihtiyaç duydukları zamanı verin.
9-Belli aralıklarla özetleyin.
Etkin dinlemenin tekniklerinden birisi, belli aralıklarla diğer insanın söylediklerini
özetlemektir. Konuşmacı bir konuyu bitirdiğinde, diğer konuya geçmeden önce onun
fikirlerini ve belli başlı noktaları başka sözlerle açıklayarak, doğru mesajı alıp
almadığınızı yoklayın. Bu şekilde ayrıca, karşınızdakinin size anlattıklarına
odaklanmaya devam eder ve ona güven verirsiniz.
10-Konuşmacının bahsettiği konunun dışına çıkmayın.
Yeni bir konuya geçmek için ne kadar sabırsızlansanız da konuşan
söyleyeceklerini tamamlamadan siz konuyu değiştirmeyin.
11-Kendi söylemek istediğinizi ifade ederken konuşmacının sözcüklerini kullanın.
Karşınızdaki sözünü tamamladığında, onun söylediği bazı şeyleri tekrar edin.
Bu sizin dinlemekte olduğunuzu kanıtlamakla kalmaz, aynı zamanda kendi fikirlerinizi
direnmeyle karşılaşmadan ortaya koymanız için de iyi bir fırsattır.
Kendinize ait bazı düşünceleri söylemeden önce, “sizin de belirttiğiniz gibi”
veya “Tam ifade ettiğiniz gibi” deyin.
12-Duygularınızı gözden geçirin.
İnsanların çoğu belli insanlara ve durumlara tepki göstermelerine neden olan
duygusal yükler taşırlar. Başka birini dinlerken hassaslaşıyorsanız duygularınızı
gözden geçirin; özellikle tepkiniz durumun gerektirdiğinden daha güçlüyse. Öfkenizi
masum bir insandan çıkarmaya kalkışmayın.
13-Yargınızı askıya alın
Başkalarıyla konuşurken bir karara varmadan önce hikayeyi sonuna kadar dinleyin.
Eğer bu sabrı gösteremezseniz, konuşmaların asıl amacını gözden kaçırabilirsiniz.
(Anket 3)
14-Konuşmacının tavırlarına takılıp kalmayın.
Size iletilen iletinin içeriği üzerinde yoğunlaşırsanız, bu iletinin nasıl iletildiği ikinci
planda kalır. Bir görüşü iletenin görünüşüne, tavırlarına takılarak değerlendirmeyin.
Dikkat çekici tavırları olmayan bir konuşmacı da önemli bilgiler verebilir. Bilginin
kendisi onun pakatlenme biçiminden daha önemlidir.
15- Vücut diline dikkat edin
Görsel ipuçları bir konuşmanın anlamını daha iyi kavramaya yardımcı olur. Yüz yüze
iletişimde bulunduğumuzda karşınızdakinin yüzüne, jest ve mimiklerine dikkat edin.
İyi bir dinleyici duyduğu kadar gözler de.
İYİ BİR İLK İZLENİM BIRAKIN
BÜTÜN İNSANLAR İŞİ, SÖZÜ VE GÖRÜNÜŞÜ İLE ÖLÇÜLÜR VE
DEĞERLENDİRİLİRLER.
Karşınızdaki kişide uyaracağınız ve kalıcı olan imajınız o kişi üzerinde
bıraktığınız, ilk izlenimdir. Daha da önemlisi ilk izlenimi oluşturmak için ikinci bir
şansınız yoktur. Dolayısıyla böyle bir avantajı insan ister istemez çok iyi kullanmak
zorundadır. İlk kez görüştüğümüz insanlar bunun için çok önemlidir. O ilk görüşme,
sizinle ilgili düşünceleri ve fotoğrafları oluşturur. Bundan sonra, O insanın sizin
hakkınızdaki düşüncesini değiştirmek bir hayli güçtür. İlk izlenim oluşturmada etkili
faktörler vardır ve bunların oranları bile tespit edilmiştir.
Yüzde 58 Görünüş ; Hal ve tavrınız, jestleriniz, gözlerinizle kurduğunuz
temas ve genel davranışlarınız, doğrudan bir etki yaparlar. Hareketlerimizin ve yüz
ifadelerimizin, kullandığımız sözcüklerden sekiz kat daha güçlü olduğu
düşünülmektedir.
Televizyonun sesini kapattığınızda eğer ekranda gösteriyi yönetenin
görüntüsü yada hareketi, ayağa kalkıp televizyonun sesini açmanıza yetecek kadar
ilginizi çekmişse o kişi işi biliyordur.
Ekranda merakla olmasını aradığım, insanların yüzündeki ilginç ifadeler, ani
hareketler, kahkahalar yada kendi kendime “Hey, orada ne olduğunu merak
ediyorum? Televizyonun sesini açmak istiyorum.” Dedirten her şeydir.
En iyi iletişimciler, tüm benlikleriyle iletişimde bulunanlardır. Canlı ve
ifade yüklüdürler. Onları izlemek ilginçtir.
Yüzde 35 Ses tonu; Sesinizin tonu, ses perdeniz ve konuşma hızınız,
söylediklerinizin nasıl yorumlanacağını belirleyecektir.
Yüzde 7 Söz; Seçtiğiniz sözcükler oluşturacağınız etkinin büyük bir
bölümünü etkilemeyecektir; ancak sesin ve görsel imajların etkisi geçtikten sonra,
geriye sözlerin kalacağını unutmayın.
Bunun için de şunlara dikkat edin
1-Giyiminize dikkat edin
Doktorlar, görünüm ve özgüvenlerini geliştiren insanların, daha farklı
yürümeye, konuşmaya, hatta düşünmeye başladıklarına dikkat çekerler.
Doğru giyinin, önemli görünün karşılığını her zaman alırsınız. Yanlış
bulabilirsiniz ama insanlar görünüşlerine göre yargılanıyor. Kendinizi ne kadar iyi
paketleyip sunarsanız o kadar kabul görürsünüz.
Görünümünüz diğer insanlarla şöyle konuşur: “İşte kendisine saygısı olan
önemli bir kişi. Ona bu şekilde davranın.”
Ayrıca insanlarla bir araya gelirken giyiminize özen göstermeyişiniz, o kişileri
pek önemsemediğinizin belirtisi olarak algılanabilir.
Daha önce sizi hiç görmemiş ve tanımayan kişilerin bulunduğu bir odaya
girdiğinizde, bu kişiler sizin hakkınızda sadece kıyafetinize bakarak şu çıkarımlarda
bulunabilirler;
1- Ekonomik durumunuz
2- Eğitim düzeyiniz
3- Güvenirliliğiniz
4- Sosyal konumunuz
5- Kültürel temeliniz
6- Başarınız
7- Ahlaki değerler açısından yapınız
“ Ne giydiğinizle ölçülürsünüz.”
William THOULBY

“BAŞARILI OLMAK İÇİN İYİ GİYİN VE İYİ GÖRÜNÜN.”


Giyiminizin sözcüklerinizden daha çok dikkat çekmesine izin vermeyin. Aşırı
süslü yada dikkat çeken tarzda değil, geleneksel tarzda giyinin. Ama yine de asıl olan
sizsiniz, dış görünüşünüze takılıp kalmayın. Kendinizi iyi hissederseniz, kapıları
açarsınız.

2-Kendinizle barışık olun: (Özgüven sahibi olmak)( anket 1)


“SEN KENDİNİ AZİZ TUTARSAN BAŞKALARI DA AZİZ BİLİR. F.G.
Kendinizi nasıl gördüğünüz önemlidir, çünkü bu başkalarının size bakış tarzına
yansır. Nasıl kabul gördüğünüz konusunda, herkesten daha çok siz sorumlusunuz.
Pek çok kişi, başkalarının kendisi hakkında neler düşündüğü konusunda kafa yorar.
Ancak pek az insan, dünyanın bizim hakkımızdaki kanaatini, büyük ölçüde bizim kendi
kanaatimize bakarak oluşturduğumuzu fark eder. İyi bir iletişimin sırrı, tüm
durumlarda “kendiniz” olmanızdır. Hepinizde bu yetenek vardır. Başkalarına
benzemedik diye üzülerek bir saniyeyi bile boşa harcamayalım. Siz, bu dünyada yeni
bir şeysiniz. Tıpkı sizin gibi kimse hiçbir zaman olmamıştır, sonsuza dek de
olmayacaktır.
Bir otobüs biletçisinin kızı bu dersi öğrenmişti. Şarkıcı olmak istiyordu. Ama
yüzü onun şansızlığıydı. Büyük ağızlı çarpık dişliydi. New Jersey’ de bir gece
kulübünde ilk kez halk önünde şarkı söylediği zaman üst dudağını indirerek dişlerini
örtmeye çalıştı. Gösterişli olmaya özendi. Sonuç? Kendini maskara etti başarısız
oldu.
Ama o gece kulübünde kızı dinleyen bir adam, onun yeteneğini anladı.
Kendisine apaçık söyledi: “Bakın, sizi izledim. Utanıyorsunuz!” Kız sıkıldı ama adam
devam etti: “Ne olur, çarpık dişli olmak suç mu? Gizlemeye çalışma. Aç ağzını.
Seyirciler utanmadığını görünce seni sevecekler.”
Cassy Daley, bu öğüdü tuttu ve dişlerini unuttu. O günden sonra yalnız
seyircileri düşündü. Dişlerini gizlemedi, öyle bir coşkuyla şarkı söyledi ki, sinemanın
ve radyonun yıldızları arasına girdi. Şimdi başka sanatçılar onu taklit etmeye
çalışıyorlar.
Charlie Chaplin film yapmaya ilk başladığı zaman yönetmeni, zamanın ünlü bir
alman komiğini taklit etmesi için ısrar etti. Charlie Chaplin, kendi bildiği gibi
oynayıncaya kadar hiçbir yere gelemedi.
Eğer istediğiniz biçimde kabul görmemişseniz, belki de suçu kendinizde
aramalısınız. Bir hiçmiş gibi davranırsanız, dünyanın da size aynı şekilde
davranmaktan başka seçeneği kalmaz.
Engin Noyan’ ın bir sohbetinde anlattığı : “İstanbul’ da Camiyle karşı karşıya olan
bir meyhane var. Müslümanlar sanki suç işliyormuş gibi korka-korka camiye
girerken ; meyhaneye girenler coşku içinde. Ayrıca Camiden çıkanlar sanki
aşağılanmışlar, azarlanmışlar gibiyken , meyhaneden çıkanlar neşe içinde dışardan
oturup durumu seyreden camiyi ve meyhaneyi bilmeyen bir çocuk sizce nereye
gitmeyi tercih eder? Her Müslüman, İslamiyet’ in güzelliğini ve coşkunluğunu
göstermelidir “
Siz kendinize güvenerek hareket ettiğinizde başkaları da size ve
söylediklerinize
güven duyacaklardır. İnsanlar sizin kendinize güvendiğinizi nereden anlar?
1- Yürüyüşünüze dikkat edin Fiziksel hareketlerimiz, zihinsel tutumlarımızı ifade
eder. Omuzları düşmüş, kamburu çıkmış yürüyen bir adam görseniz, onun
taşıyamayacağı kadar ağır yükleri olduğunu tahmin edebilirsiniz. Yürürken ağır
bir yük taşıyor gibi davranır (muhtemelen öyledir de). Bir insanın iç dünyasına
baskı yapan bir şey varsa, bu muhakkak onun bedenini de aşağıya çeker.
Başı önde, gözleri yerde yürüyen bir adam görürseniz, kötümser
duygular içinde olduğunu bilirsiniz. Çekingen bir insan emin olmayan, tereddütlü
adımlarla yürür. Güven duyan bir insan, cesur adımlar atar, gözleri ilerde, elde
edebileceğini hissettiği bir hedefe doğru bakar.
2- Ses tonunuz. Aslında kendimizi her şeyden çok ses tonumuzla ifade ederiz.
İnsanlar
arasındaki en gelişmiş iletişim aracı sestir. Ses aynı zamanda duygularınızı da iletir.
Kendi sesinizi dinlemeye başlayın. Ümitsizlik mi yoksa cesaret mi ifade ediyor?
Güven içinde mi konuşmaktasınız, yoksa mırıldanıyor musunuz?
Şu andan itibaren, kendine güven duyan bir tutum içine girmek için
çaba sarf etmeye başlayın. Onları ifade etmekten korkar gibi kelimelerinizi
ağzınızda gevelemeyin. Sesinizi çıkarın. Duruşunuza dikkat edin. Eğik bir duruş,
yaşamın yükünü taşınamayacak kadar ağır bulduğunuzu ifade eder. Öne eğilmiş bir
kafa, hayatın sizi yenilgiye uğrattığı anlamına gelir. Başınızı dik tutun. Omuzlarınızı
kaldırın. Emin adımlarla, önemli bir yere gidiyormuş gibi yürüyün.
3-Canlı ve atak olun:
“Başarının asıl sırrı coşkudur...Tüm gelişmelerin altında coşku yatar. Coşku
olduğunda başarı muhakkak gelir. Coşkunun yokluğunda ise ancak mazeret
vardır.”
Walter
CHRYSLER
“ Coşku, zekadan daha önemlidir.” Albert EINSTEIN
“COŞKULU OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN” Roger AILES
Coşku, kızamıktan daha bulaşıcıdır. Kayıtsızlık ve coşkunsuzlukta öyle.
Mesleğiniz ve göreviniz ne olursa olsun kendinizi bir satıcı gibi görün. ( Kendini ve
davasını pazarlayan ve satan bir kişi. ) Her gün, insanlara ve diğer teşkilatlara
kendinizi satıyorsunuz. Belki başarılı, belki başarısız olarak. Unutmayın ki satıcı
daima ataktır ve aktiftir. İnsanların ilgisini çekebilmek için, çarpıcı ve canlı olmanız
gerekir.
“TENBELLİK VE TENPERVERLİK, HER TÜRLÜ ZİLLET VE MAHRUMİYETİN EN
BAŞTA GELEN SEBEBLERİNDENDİR. KENDİNİ RAHAT VE RAHAVETİN
KUCAĞINA SALIVEREN ÖLÜ RUHLARIN, BİR GÜN ZARURİ İHTİYAÇLARININ
DAHİ, BAŞKALARI TARAFINDAN KARŞILANMASINI BEKLEME GİBİ BİR
ZİLLETE DÜÇAR OLACAKLARINDA ŞÜPHE YOKTUR. F.G.
Başında bulunduğunuz müessesede hoşnutsuzluğu, tembelliği, durgunluğu,
kovun. Bunun yerine; kardeşlik, heyecan ve hareket koyun.
COŞKULUYSANIZ, DURUŞUNUZ İYİYSE, DOSTÇA BİR TAVIR İÇİNDEYSENİZ
VE RAHATSANIZ, DOĞRU TİPTE ENERJİYE SAHİPSİNİZ DEMEKTİR. ONUN
İÇİN COŞKULU, OLUMLU VE DOST TAVIRLI OLUN. Kate KEENAN
4-Etkili konuşmayı öğrenin
Bir toplantı ya da grup içinde konuşma fırsatı kollayın. Toplantı içinde “boy
göstermek” yeni bağlantılar kurmak ve yeni olasılıklar oluşturmak için eşsiz bir
fırsattır tabii etkili bir konuşma yapmayı biliyorsanız?
Your Life dergisi Yazı işleri Direktörü Wilfred FUNK, binlerce başarılı kadın
ve erkek üzerinde araştırma yaparak bir ortak payda arayışına girmiştir. Tüm bu
insanların ortak özelliğinin, kelimeleri kullanma becerisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Kullandığınız dilin nasıl olduğunu hiç düşündünüz mü? Arkadaş gibi mi, resmi
mi, soğuk mu; candan mı? Hangi dili kullanan insanlar daha çok seviliyor ve
dinleniyor?
Bir konuşmayı başlatmak için bir çok yol vardır. Espri, fıkra, şaşırtıcı ve
konuyla ilgili gerçeklere uygun alıntılar, tarihten kayıtlar, cevabı istenmeyen ancak
etki uyandırmak için sorulan sorular ve dinleyicilerin katılımı gibi...
Eğer zihninizde bir resim canlandırabilirseniz ve onu tarif edebilirseniz,
başkaları dinler. Dinleyiciler daima sözel işaretlerden çok görsel işaretlere dikkat
ederler.
Konuşurken dinleyicilere bakın ve içten konuşun. Çok uzun cümleler kurmayın.
Kısa, vurucu cümleler kullanın. Acele etmeyin. Zaman kısa ise, hızlı konuşmayın. Az
konuşun, metni kısaltın.
Tekrarlamak gerekirse yavaş hareket edin. Dinleyici önünde bulunduğunuz
sırada zaman kavramı bozulur ve gerektiğinden daha çok acele etmek zorunda
olduğunuzu düşünebilirsiniz.
ÖNCE ANLA SONRA HAREKETE GEÇ
Bir iletişim durumuna girerken, hemen ayağa kalkıp, yüksek sesle konuşmaya
başlayıp, düşüncelerinizi ortaya dökmeye kalkışmayın. Bir saniye durun. Ne
olduğunuzu özümseyin. Odanın havası nasıl, kalabalık keyifsiz mi, canlı mı, neşeli mi,
beklentili mi? İnsanların size karşı tavrını anlayın, kuşkumu duyuyorlar, yoksa
istekliler mi?
Gözlerine bakın. Onları dinleyin. Nefes alış verişlerini gözleyin. Rahatlar mı,
heyecanlılar mı? Nasıl oturduklarına dikkat edin. Beden dilleri size ne söylüyor?
Sandalyelerini sizden uzaklaştırıyorlar mı, yoksa size yaklaştırıyorlar mı? Önemi,
yoksa arkaya mı eğiliyorlar? Sizden öğrenme konusunda kaygımı duyuyorlar, yoksa
bir “göster bana” tutumu mu sergiliyorlar?
Mesajın özüne girmeden önce hafif bir konuşma ile başlayıp onları
rahatlatmanız gerekiyor mu? “Önce anla, sonra harekete geç.”
İnsanların sizin yanınızda kendilerini rahat hissetmeleri çok önemlidir.
Vurucu bir son mutlaka olmalı.

Mutluluk konuşmadan geçer


Mutluluğumuz da, düşünce, arzu, umut, heves veya üzüntülerimizi konuşma
yoluyla diğer insanlara ifade etmemize bağlıdır. Psikiyatristler pek çok kişinin şu
veya bu sebeple kendilerini ifade edemedikleri, düşünce ve duygularını içlerine
hapsettikler için mutsuz olduklarını keşfetmişlerdir.
Kendinizden değil Ondan bahsedin
İnsanların önce, sonra ve her zaman ilgilerini çeken konunun kendileri
olduğunun farkına varın. İyi konuşmacı olma sanatı, söylenecek bir sürü akılıca şey
veya konuyla bağdaştırılacak kahramanca deneyimler bulmakta değil, karşınızdakini
açabilmek ve onu
konuşturabilmektedir.
Diğer insanları konuşmaya teşvik edebilirseniz, adınız iyi bir konuşmacıya
çıkacaktır. Dahası, karşınızdakini konuşturabilir ve konuşmasını sürekli kılabilirseniz,
konuşma süresi size geldiğinde onun size ısınmasını, sizin fikirlerinize ilgi duymasını
ve kabule hazır hale gelmesini en iyi şekilde sağlamış olursunuz.
Unutmayın! Siz de bir insansınız. Sizin de hemen kendiniz hakkında
konuşmaya başlamanız doğaldır. Ancak gerçek şudur ki; karşınızdakini
etkilemek isteyecekseniz,
konuşmanın konusunu kendi üzerinizden çok karşınızdakine yoğunlaştırırsanız, onun
gözünde daha değerli olursunuz. Sizin hakkınızda çok daha olumlu düşünecek ve sizi
çok daha zeki bulacaktır.
Geçenlerde bir arkadaşım, körfezde yapılan tekne yarışlarını izleyebilmek için
bir balıkçı iskelesine çıkmayı defalarca denediğini ancak başarılı olamadığını
anlatmıştı. Her defasında bir devriye polisi engel olmaktaydı. “Orada şimdiden bir
kalabalık toplandı,” diyordu polis ve “iskeleden birileri inmeden, oraya başkalarının
çıkmasına izin veremeyiz.”
“Benle birlikte dört kişiydik,” dedi arkadaşım, “aramızda iyi bir konuşmacı
olmasıyla ün salmış bir kadın da vardı. Talebim üçüncü kez geri çevrilince ‘bir de ben
deneyeyim’ dedi. Beş dakika kadar görevliyle konuştuktan sonra el sallayarak oraya
gitmemizi, polisin bize izin verdiğini işaretle bildirdi. Neler söylediğini sorduğumda,
‘Vallahi iskeleye çıkabilir miyiz diye sormadım, sadece onunla konuşmaya başladım.
Güneşin anlında terleyip terlemediğini sordum ve böyle bir kalabalığı düzenli
tutmanın da kolay olmaması gerektiğini söyledim. O bana balık tutmayı ne kadar
sevdiğini, o zaman ben de buraya geldiğimizi ve yarışları çok görmek istediğimizi,
ancak gerilerde, istinat duvarında durduğumuz için pek bir şey göremediğimizi
anlattım. Bunun üzerine. ‘Neden iskeleye çıkmıyorsunuz, oradan daha iyi görünür.’
Diye yanıt verdi.”
Bu öykü, bir sohbeti sizin için yararlı hale koymanın sırlarından birini
çok güzel anlatmaktadır.
Sorular sorun
Ortamın denetlenmesi, tüm konuşmayı sizin yapmanız gerektiği anlamına
gelmez. Gerçekte, ilginç sorular sormayı öğrenirseniz, hem tartışılan konuları
denetleyebilirsiniz hem de aynı zaman da dinleyiciyi açarak, sizinle iletişim
kurmasına olanak vermiş olursunuz.
Başkalarının ilgisini çekecek sorular sorun. Neden? Nerede? Nasıl? Gibi.
Ve sohbeti karşınızdakinin ilgi alanı içinde götürmeye devam edin.
Eğer “memlekette 10 dönümlük bir yerim var” derse. “Benim de var,
hem de 200 dönüm üstüne de bir tesis kuruyorum” demek yerine; “öyle mi, tam
olarak nerede?” “Neler yetiştiriyorsunuz? Deyin.
Ben de tekniği
“Ben de tekniğini kullanın” kendinizle ilgi konuşmaya katmanın en uygun
zamanı, karşınızdakine onun söylediğiyle bağlantı kurabilecek ve aranızda bir bağ
oluşturacak bir şey anlatmanızdır.
“Ben bir çiftlikte büyüdüm” derse ve siz de “Ben de” deyip, kendi çiftlik
anılarınızdan biraz bahsederseniz bu onun kendisini daha önemli hissetmesini
sağlayacaktır.
Karşınızdakiyle bir bağ oluşturacak şekilde kendinizle ilgili bir hususu
konuşmanın O kişiyi onurlandırmasının nedeni şudur: Böylelikle siz aslında “Ben de
öyleyim”, “Ben de bundan hoşlanırım”,”Ben de buna inanırım”, ”Ben de biraz senin
gibiyim”, demiş olursunuz. Siz veya geçmiş deneyimleriniz hakkında sizin
karşınızdakiyle benzerlik gösterdiğiniz her durum, onun otomatik olarak sizi
beğenmesini sağlayacaktır.
Bizimle aynı fikirde olan insanları beğeniriz. Bizimle aynı fikri
paylaşmayanlardan hoşlanmayız. Bizimle aynı fikirde olan her insan bizim kendi
değerimizi ve kendimize verdiğimiz önemi doğrular. Bizimle aynı kanaati paylaşmayan
her insan, kendi kendimize biçtiğimiz değere karşı tehdit oluşturur. Kısacası,
karşınızdakine hak verdiğinizde, onun kendisini daha çok sevmesine katkıda bulunmuş
olursunuz.
Başka insanlarla bağ kurmak istediğinizde, ikinizin de hemfikir
olduğunuz noktalardan başlayın. Bu ortak bir zemin aramak demektir. Karşınızdakiyle
aynı görüşü paylaşmadığınızdan emin olduğunuz durumlarda dahi, her zaman aynı
görüşte olduğunuz noktalar aramalısınız. Ortak bir zemin oluşturduğunuzda, aynı
görüşte olmadığınız hususlarda dahi bir araya gelmenin çok daha kolay olduğunu
göreceksiniz.
Hissetmek, hissettim, buldum yöntemi
Bazen ortak ilgilerini bulsanız bile, iletişim sürecinde engellerle
karşılaşabilirsiniz. Bağ kurmayı denediğiniz insanların sizin yaklaşımınıza karşı
çekimser durduğunu keşfederseniz, onları duygusal alanda karşılamaya çalışın. Bunu
yapmanın mükemmel bir yolu, onların size karşılık vermesi için “hissetmek,
hissettim, buldum” yöntemi kullanmaktır. İlk olarak ne hissettiklerini sezmeye
çalışın, bu duyguları onaylayıp geçerli kılın. Geçmişte sizde benzer duygular
hissettiyseniz, eskiden hissettiklerinizi onlarla paylaşın. Son olarak bu duyguları
yenmenize yardım etmesi için ne bulduğunuzu onlara aktarın.
Ne zaman başkalarıyla ortak noktalar bulmayı düzenli bir alışkanlık
haline getirirseniz, herkesle konuşabileceğinizi ve durduğu yerde onlarla
buluşabileceğinizi görürsünüz.
İYİ BİR İLETİŞİMCİ OLMAK İÇİN DÖRT TEMEL İLKE
İletişimde bulunduğunuz insanların sizde hoş göremeyeceği yalnızca dört
şey vardır;
1- Hazırlıksız olmak Konuştuğunuz konuyu bilin.
2- Rahat olmamak Kendiniz rahat olun, diğerlerini de rahatlatın. İnsanlar sizin
yanınızda kendilerini rahat hissetmeliler. Siz rahatladığınızda, dinleyicileriniz de
rahatlar ve bu da onların yaptığınız esprilerden daha iyi etkilenmelerini sağlar.
Onlara hafifçe dokunun.
3- İlginç olamamak Sıkıcı olmayın. Farklı düşünün. Farklı okuyun.
4- Suya sabuna dokunmamak Tavır alın, kararlı olun.
İyi bir iletişimci olmak için, söylediğiniz şeye ve onu söyleyiş biçiminize biraz
kişilik ve duygu katmalısınız.
İNSANLARI ETKİLEMEDE ÜÇLÜ FORMÜL
İnsanlar sineklerin bala duydukları açlık gibi bazı şeylere açlık duyarlar.
Amerikanın tanınmış eğitim bilimcisi John Dewey insanın en derin isteğinin,
“değer ve önem sahibi olma isteği olduğunu” söyler.
Kabul-Onay ve Değerinin başkalarınca bilinmesi İnsanın içini kemiren açlıkların,
susuzlukların en şiddetlisidir. İnsanların bu açlığını ve susuzluğunu tatmin etmeyi
bilen çok ender insanlar, başkalarını avuçlarının içinde tutarlar.
İnsanları en son moda elbise giymeye, en yeni otomobili kullanmaya,
çocuklarından övünerek söz etmeye sevk eden, bu duygu ve isteklerdir.
Yazarlara ölmez yapıtlarını yazdıran, Bill Gates, Rockefeller, Koç ve Sabancıları
zengin olmaya teşvik eden neden de aynıdır.
Bir takım delikanlıları gangster olmaya yönelten de bu duygu ve isteklerden
başka bir şey değildir. Eğer bu üç davranış durumunu hayatımızda uygulayabilirsek
hayatta neleri elde edebileceğimize şaşarız.
1-KABUL
Kabul, bir vitamindir. Hepimiz, olduğumuz gibi kabul edilmeye açlık duyarız.
Birlikte olduğumuzda gevşeyebileceğimiz birini isteriz. Pek azımız genel olarak dış
dünyayla ilişkilerimizde tamamen “kendimiz” olma cesaretini gösteririz. Ancak
yanındayken kendimiz olabileceğimiz, birlikteyken kendimiz olmayı göze
alabileceğimiz birini isteriz, zira onun bizi kabul edeceğini biliriz.
Gariptir, başkalarını kabul eden ve onları oldukları gibi beğenenler, başkalarının
davranışlarını iyi yönde değiştirmede en başarılı olanlardır.
Başka insanların nasıl davranmaları gerektiği üzerine katı kişisel kurallar
oluşturmayınız. Karşınızdakine “kendi olma hakkını” tanıyınız. Biraz tuhaf bir
insansa, bırakın öyle olsun. Sizin her yaptığınızı yapmasını ve her beğendiğinizi
beğenmesini beklemeyiniz. Sizin yanınızdayken rahatlamasını sağlayın.
Bir psikologun ifade ettiği gibi, “Hiç kimse, bir diğerini yeniden biçimlendirme
kudretine sahip değildir ancak, karşınızdakini olduğu gibi beğenmekle, ona kendisini
değiştirme gücünü vermiş olursunuz.”
Psikanalistler insanların daha iyi olmalarına nasıl yardım ederler? Hasta kendisini
olduğu gibi kabul edecek birisini bulmuştur. Yaşamında ilk kez; korkularını, utandığı
şeyleri açığa çıkarır ve doktor da şaşkınlık, dehşet ve ahlaki yargılama
göstermeksizin dinler. Tüm “utanç verici” özelliklerine ve kusurlarına rağmen onu
kabul eden bir insan oğlu bulduğu için, kendisini kabul edilebilir görür ve yeniden
daha iyi bir yaşama doğru yoluna devam eder.
Bir psikanalistin dediği gibi:“Eğer insanlar “kabul” konusunu gerçekten uygulasa,
çok kısa sürede işimizden oluruz.”
Herkesin açlığını duyduğu birinci sihirli şey kabuldür. Tüm dünyaya karşı duran,
insanların en acımasızı dahi, kendisinin kabul görmesine gereksinim duyar. Örneğin;
Hitler etrafına kendisini beğenmekte olan insanlardan ufak bir gurup toplar ve
her gittiği yere onları da beraberinde götürürdü.
Gençlik çeteleri; toplumun başka kesimlerince yada ailelerince kabul görmeyen
bu çocukların, çete üyelerince kabul görerek biraz kişisel önem, biraz da ait olma
duygusu kazanmaları sonucu ortaya çıkmaktadır.
İnsanları oldukları gibi kabul ederseniz onlar sizden şu beş mesajı almış olurlar:
1-Ben varım.
2-Ben doğalım
3-Seviliyorum
4-Değerliğim.
5-Güvenebilirim.
Eğer oldukları gibi kabul etmezseniz bunların tersini algılarlar.
1-Ben yokum
2-Ben doğal değilim.
3-Sevilmiyorum.
4-Değerli değilim.
5-Güvenemem.

İnsanları oldukları gibi kabul edin. Kendileri olmalarına izin verin. Sizin
kendisini beğenmeniz için kusursuz olmasında ısrarcı olmayın. İnandığınız doğruları
yaşaması adına ona baskı ve diretme uygulamayın. Aynını yapmasını beklemeyin. Her
şeyden önemlisi kabul konusunda pazarlığa girmeyin. Asla şöyle demeyin “ Bunu veya
şunu yaparsan veya bana uyacak biçimde bazı yönlerini değiştirirsen, sana kabul
gösteririm.” Bu göstermemiz gereken ilgi ve sevgiyi bazı şartlara bağlamaktır.
Ailelerin çoğu maalesef bunun çocuk üzerindeki etkisini görememekte ve “koşullu
sevgi” göstermektedir.
Mesela: “Taktir alırsan benim oğlumsun.”
“ Ben tembel çocuk istemem.”
“ şımarıklık yapma yoksa annen olmam.”
Ayrıca “kıyaslama” da kabul edilmemenin göstergesidir. Kıyaslanan kişi değersiz
olduğunu, varlığından memnuniyet duyulmadığını ve sevilmediğini hisseder.
“Ali kadar kafan çalışmıyor.” ( Ali gibi olmadığım için beni sevmiyorlar.)
2-ONAY
Herkesin açlığını duyduğu ikinci sihirli şey, onaydır.
Kabul, genelde olumsuzdur. Diğer insanı hataları ve kabahatleriyle kabul edip
yine arkadaşlığımızı vermedir. Ancak onay, daha olumludur. Onayladığımız kişinin
hatalarına hoşgörü göstermenin ötesinde, onda sevebileceğimiz olumlu bir şeyler
bulmadır.
Karşınızdakinde her zaman onaylayacağınız ve her zaman onaylamayacağınız
bazı şeyler bulabilirsiniz. Bu ne aradığınıza bağlıdır.
Olumsuz kişilikler içimizdeki en kötü yanları bulup çıkarır, zira hep kusurlu
yanlarımızı ararlar. Olumlu kişilikler onaylayacakları bir şey bulup çıkararak
içimizdeki iyiyi ortaya koyar. Onların onayında, tıpkı gün ışığındaki gibi gevşeriz; bu
duygu o denli hoştur ki, yeniden onaylanmak ve bu hissi tekrar yaşamak için başka
özellikler geliştirmek üzere çalışmaya başlarız.
Bir çocuk psikologu kendisine “ıslah olması mümkün değil” diye getirilen bir
çocuktan bahsediyor: ‘çocuğun “denetlenemez” olduğu söyleniyordu. İçine kapanıktı;
ilk zamanlar konuşmadı bile. Ele gelir hiçbir “tutar yanı” yokmuş gibi görünüyordu.
Çocuk oymacılık yapmaktan hoşlanıyor ve bunu iyi yapıyordu. Evde mobilyaları oymuş
ve bu yüzden ceza görmüştü. Ona birkaç oyma bıçağı ile yumuşak ahşaptan oluşan bir
oymacılık takımı satın aldım. Yaptıklarını inceleyerek “Biliyor musun?” dedim,
“şimdiye kadar tanıdığım çocukların içinde oymacılığı en iyi yapan sensin.”
Kısa sürede onaylayacak başka şeylerde keşfettim ve günün birinde, bir şey
söylenmesine zaman bırakmadan kendi odasını toplayarak herkesi şaşırttı. Ona bunu
neden yaptığını sorduğumda “Bunun sizin hoşunuza gideceğini düşündüm.” dedi
Diğer insanın onaylayacağınız bir yönünü arayın. Bu küçük şey önemsiz bir şey
olabilir. Ancak diğer kişi, bu hususu onayladığınızı bilsin; böylelikle gerçekten
onaylayacağınız şeyler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Karşınızdaki kişi sizin gerçek
onayınızın tadına vardığında, başka şeyler için de onay alabilmek için davranışlarını
değiştirmeye başlayacaktır.
3-DEĞER BİLME
“İNSANLAR NEZDİNDEKİ YERİN, ONLARIN SENİN NEZDİNDEKİ YERLERİ
KADARDIR.” F.G.
Bir başka temel açlık, kişinin değerinin bilinmesine duyulan açlıktır. Değer
bilme, değerini arttırma demektir. Değerini bilmemenin, yani derini düşürmenin
tersidir. Bir insana değer verdiğinizde, gerçekte onu daha değerli ve daha başarılı
kılarsınız. Her zaman değerimizi azaltacak değil arttıracak insanlar ararız. Diğer
insanların, kendilerine değer verdiğinizi bilmelerini sağlayın. Karşınızdakilere, sizin
için önemliymiş gibi davranın.
Öğretmen Helen P. Mrosla’nın anısı:
ONLARA DEĞER VERDİĞİNİZİ GÖSTERİN:
İnsanların kendilerini önemli bulmalarını sağlamalısınız. Bunu nasıl yapacaksınız?
ÜÇ YÖNTEM:
1- Diğer insanların önemli olduğunu düşünün
İnsanları “ çok önemli kişiler ’’, “ önemli kişiler ’’, “ önemsiz kişiler ’’diye
sınıflandırmak için zaman ve enerji harcamayın, istisnasız ister çöpçü olsun, ister bir
şirketin genel müdürü ; sizin için herkes önemli olmalıdır. Bir insana ikinci sınıf
muamele yapmak, size birinci sınıf sonuçlar kazandırmaz.
Karşınızdaki insana da “önemli olmadığı’’ hissini asla ve asla uyandırmayın.
Çünkü her insan ; Afrika’da da olsa, Amerika’da da yaşasa, cahil de olsa, zeki-fakir
de olsa, zengin de olsa, genç de olsa, yaşlı da “önemli olduğunu’’hissetmek ister.
Değerli insanlar olduklarını onlara hissettirin ve bunu samimiyetle yapın. Onlara tavır
ve davranışlarınızla “sen benim için değerlisin’’ mesajı verin .O zaman insanların sizin
için çok şey yaptığını göreceksiniz.
Karşınızdakinin aslında önemli bir adam olmadığını içinizde duyarsanız, sizin
yanınızda onun kendisini önemli hissetmesi olanaksızdır. Diğer insanların sizin için ne
denli önemli olduklarını bir düşünün. Eşiniz, çocuklarınız, amiriniz, çalışanlarınız,
müşterileriniz. Kendi zihninizde onların değerini vurgulayın. Kainata baktığımız
zaman;
sonuçta yer yüzünde insanlar kadar önemli olan başka ne vardır?

İNSANLARA DAVRANMA BİÇİMİMİZ KUŞKUSUZ ONLAR HAKKINDAKİ


DÜŞÜNCELERİMİZE BAĞLIDIR.

İNSANLAR HAKKINDAKİ HİSLERİMİZ, FİKİRLERİMİZE VE ONLAR


HAKKINDAKİ BİLGİLERİMİZE BAĞLIDIR.

MEVKİYLE DEĞİL İNSANLARLA KONUŞUN.

2- Diğer insanları fark edin (önemseyin)


Sadece sizin için önemli olan şeyleri “fark ettiğinizi” hiç düşündünüz
mü? Bu nedenle, birisi bizi “fark ederse” bize karşı büyük iltifatta bulunmuş olur.
Bize önemimizi kabul ettiğini göstermektedir. Bu durum, moralimizi büyük ölçüde
yükseltir. Biz de daha dost, daha uyumlu olur ve daha çok çalışırız.
Dikkat ettiyseniz küçük çocuklar dayanılmaz bir fark edilme arzusu
duyar. “Bak anne, bak!” ve “baba , gel de bana bak!” tüm ana-babalara aşina
cümlelerdir. Ancak çocuklar fark edilmeyi genellikle daha dolambaçlı yollarla ararlar.
Yemek yemeyi reddetme, kafasını duvara vurma, bir şeyleri kırıp-dökme gibi
Eşlerin de en sık şikayet ettikleri konunu “fark edilmemektir”. Pek çok
koca, eşinin yeni elbisesini yada saç modelini fark etmediğinde neden kırıldığını
anlayamaz. Ama bu davranışı; kadına göre kocasının onu dikkate değecek kadar
önemli bulmadığı anlamını taşır.
3- İnsanlara büyüklük taslamayın
“GURUR, KENDİNİ BULAMAMIŞ KÜÇÜK İNSANLARA AİT BİR BOŞLUKTUR.”
F.G.
“BÜYÜKLERDE BÜYÜKLÜĞÜN İŞARETİ KÜÇÜK GÖRÜNMEK, KÜÇÜKLERDE
KÜÇÜKLÜĞÜN İŞARETİ BÜYÜK GÖRÜNMEKTİR.” F.G.
Genellikle, kendi önemimizle başkasını etkileme konusunda o denli
istekli oluruz ki, o insan kendini küçülmüş hisseder ve böylece kendimizi yüceltmiş
oluruz.
Karşınızdaki kişide iyi bir izlenim bırakmak istiyorsanız en etkili
yöntem. “Onun sizi etkilediğini bilmesini sağlamaktır”. Eğer bunu sağlayabilir seniz,
O da sizi tanıdığı insanlar arasında en akıllı, en cana yakın insanlardan biri olarak
görecektir.

“İnsanlara değerini hissettirebileceğin fırsatları kaçırma ’’


J . H. BROWN.
Pek çok araştırmanın sonuçlarını inceleyen J. C. Staehle çalışanlar arasında
huzursuzluk oluşturan ana nedenleri önem sırasına göre şöyle sıralamaktadır.
1- Yapılan tavsiyelerin dikkate alınmaması.
2- Şikayetlerin dikkate alınmaması
3- Yüreklendirme eksikliği.
4- Diğer kişilerin önünde eleştirilme.
5- Fikirlerinin sorulmaması
6- Başarıları hakkında bilgi verilmemesi. (İnsanlar, başarı durumlarını bilirlerse
kendilerini daha iyi hissederler ve daha iyisini yapmaya teşvik edilmiş olurlar.)
7- Adam kayırma.
Dikkat edilirse; bu sayılanların her birinde , çalışanın öneminin
anlaşılmaması yatmaktadır. Yapılan işe değer vermemek, “senin işin çok önemli
değil” demektir. Çalışanların şikayetlerine kulak asmamak, “sen o kadar
değersizsin ki; şikayetlerin hiçbir anlam taşımıyor” demektir.

“Sadece insanlara değer verdiğinizde, onlarla bağ kurup liderlik yapabilirsiniz.”

Jim DORNAN
İNSANLARA DEĞER VERDİĞİNİZİ NASIL HİSSETTİRECEKSİNİZ ?
Hissettirme yollarının bazıları şunlardır:
1-BOL BOL GÜLÜMSEYİN :
“BİR TEBESSÜMLE DAHİ OLSA, KARDEŞİNİ SEVİNDİRMEYİ İHMAL ETME.”
F.G.
“GÜLER BİR YÜZ İNSANLARI SİZE DOĞRU ÇEKER.”
Gülümseme karşınızdaki insanı fark ettiğinizin ve ona saygı duyduğunuzun
göstergesidir. Onun için çevrenizdeki insanlara gülücük dağıtın. Tebessüm
ederken endişeli ve sinirli olmak neredeyse olanaksızdır. Gülümseme rahatlatıcıdır.
Gülümseme kendine güveni gösterir.
Bildiğiniz tanışılması kolay kişiler düşünürseniz, istisnasız hepsinin büyük
tebessümcüler olduğunu görürsünüz. Gerçek ve candan bir tebessüm, neredeyse
diğer insanlarda dostça duygulara yol açan bir “sihirli düğme” işlevi görür.
İçten gelen bir tebessüm bazı mesajlar iletir; “ Senden hoşlandım-sana
dostlukla yaklaşıyorum” aynı zamanda “beni beğeneceğini sanıyorum” der.
Gülümsemenin ifade ettiği diğer önemli şey “sen gülümsenmeye değersin” dir.
Tebessüm ettiğiniz kişi de bize tebessümle karşılık verir. Gülümser, çünkü
bizim gülümsememiz onun kendisini gülümsenmeyi hak etmiş duygusu hissetmesine
yol açar. Yani; kalabalığın arasında Onu seçmişizdir, ayırt etmiş ve özel
davranmışızdır.
Gülümsemenin arkadaşlık getirmesi için onun yürekten gelmesi gerekir.
Dudaklardan öteye geçemeyen gülümseme bir işe yaramaz. Unutmayın; karşınızdakini
etkileyen, sahte gülücükler değil, onun hakkındaki gerçek duygularınızdır.
“GÜLÜMSEME ÖNCE BEYİNDEDİR, SONRA YÜZDE.” Roger AILES
Aynada alıştırma yapın. Gerçek gülümsemeyi görür görmez tanırsınız. Aynanız
gülümsemenizin gerçek mi, sahtemi olduğunu söyleyecektir. Gülümseme hareketlerini
uygulamakla aynı zamanda gülümseme alışkanlığı ve daha fazla gülümseme isteği
edineceksiniz. İnsanların kısa sürede size daha çok ısındıklarını daha dostça tavırlar
sergilediklerini göreceksiniz. Hareketlerimiz duygularımızı, duygularımızın
hareketlerimizi belirlediği kadar belirler. Herkes sahtesiyle gerçek bir gülümsemeyi
ayırt edebilir. Gerçek bir gülümsemeyi görene dek aynanın başında egzersiz yapmayı
sürdürün. Pek çok kişi, gerçek gülümsemenin kendisine nasıl duygu yaşattığını
tatmamıştır.
Birisinden bir şey isteyip gülümserseniz, o kişi onu yerine getirmek için
kendisini adeta zorunlu hissedecektir.
Diğer insanı ısındırmak için, tebessümün sihrini kullanın. Tebessümün gücünü
dışarı çıkıp ölçebilirsiniz. Çıkın ve çıktığınızda onun gücünü kendi gözlerinizle görün.
“Güler yüz altın anahtardır.’’
Thomas Babington MACAULAY.

“Bol bol gülümse. Hem maliyeti sıfırdır. Hem de bedeline paha biçilemez.
H . Jocson BROWN.
2- İLGİ GÖSTERİN :
“HER SEVİYEDE İNSANIN BİR İKRAM VE İLGİ BEKLENTİSİ VARDIR.” F.G.
Bir kişiye ne kadar ilgi gösterirseniz size çok şey verir. Karşınızdaki kişiye ne
düşündüğünüzü hareketlerinizle göstermelisiniz. İlgi görmek herkesin hoşuna gider.
MESELA : 1- Ziyarete gelenleri ayakta karşılayın. Hemen görüşemeyecekseniz
geldiğinden haberdar olduğunuzu ve en kısa sürede kendisini göreceğinizi bildirin.
2- Karşılaştığınız insanlara daima hatır sorun ve size sorulduğunda
mukabelede bulunun.
3- Bir ihtiyacın olup olmadığını sorun, yardıma hazır olduğunuzu
gösterin.
4-Olanağınız varsa insanları bekletmeyin. Bir randevuya zamanında
gitmek gibi “ ufak nezaketleri” hafife almayınız. bu ufak şeylere dayanarak
karşımızdakinin önemini belirtmiş oluruz.
5-İnsanlara “özel muamele” gösterin. Dünyada bir insan için en gurur
kırıcı, en yıpratıcı şeylerden biri “sıradan muamelesi görmektir.
6-Coşkuyla selamlayın. Selam verirken karşınızdakiler tavırlarınızdan ve
ses tonunuzdan sevincinizi anlamalıdır. “Beni ne kadar çok seviyor.’’ demeliler.
“ RESULULLAH (A. S.) BİZE SELAMI YAYGINLAŞTIRMAMIZI( TANIDIK,
TANIMADIK HERKESE SELAM VERMEMİZİ) EMRETTİ. Ebu Ümame
3-İLGİLERİNE DE DEĞER VERİN;
İyi bir yönetici olmak istiyorsanız; yanınızda çalışan insanların değer verdikleri
konuları ve bunları tatmin etmeyi bilmelisiniz. Bunları sağlayamazsanız; o kişiyi
kaybede bilir yada işinden zevk almamasına neden olursunuz.
Mesleklerini, zevklerini, meraklarını tanıyın ve kendilerine onlardan bahsedin. Bu
durum onların hoşuna gider. Bu ilkeyi yerine getirebilmek için ilgi alanlarınızı
genişletin. Farklı mesleklerden ve çevrelerden gelen insanlarla ortak noktalar
bulabilmeniz için çok çeşitli bilgi ve kültür birikimine sahip olmanız gerekir. Bunun
için farklı sahalarda yazılmış kitaplar okuyun, değişik kültürleri inceleyin. Size uyan
ve uymayan insanların davranışlarını, yaşam tarzlarını gözlemleyin. Eğer bunları
yaparsanız; göreceksiniz, her çeşit insanla konuşabilecek çok şeyiniz olacak.
“Etkilemek istediğiniz insanların ilgilendikleri şeyleri düşünmek, her durum
için kullanılabilen en mükemmel düşünce ilkesidir.”
David J. SCHWARTZ

“Bir insana ilgili olduğu konu hakkında soru sorduğunuz zaman onu can
evinden yakalamış olursunuz.” Herbert N.
CASSON

4- ONLARI BEKLETMEYİN;
Bir yere zamanında gelmemeniz, sizi bekleyenleri pek önemsemediğinize
bir işaret olarak algılanabilir.
Dakik insanlar ilgili ve meraklı oldukları izlenimlerini bırakırlar. Israrla geç
kalanlar ise, konuşulması gereken konunun pek de önemli olmadığı izlenimini
verebilirler.
Bütün bu davranışların vereceği mesaj, İnsanları ciddiye almayıp onları
düşünmediğiniz izlenimidir. Ya da onların düşüncelerini ve sağlayacakları
umursamadığınızdır.

BİR RANDEVUYA ZAMANINDA GİTMEK GİBİ “ UFAK NEZAKETLERİ” HAFİFE


ALMAYINIZ. BU UFAK ŞEYLERE DAYANARAK KARŞIMIZDAKİNİN ÖNEMİNİ
BELİRTMİŞ OLURUZ.
4-İSİMLERİYLE HİTAP EDİN :
“ İsimleri unutmamayı öğren, bu konuda başarısızlık ilginin yeterli
olmadığını gösterir.
LYNDON JOHN.
İnsanlar adlarının hatırlanmasından -kendilerine değer verdiğinizi
düşündükleri için- hoşlanırlar,
İsmi doğru telaffuz edin, doğru yazın. Eğer bir kişinin adını hatalı telaffuz
eder veya yazarsanız, karşınızdaki kişi onun önemsiz birisi olduğuna inandığınızı
düşünecektir.
İyi tanımadığınız kişilerle konuşurken, adının önüne sürekli gerekli sıfatları
koymayı unutmayın. Bu küçük sıfatlar insanın kendisini önemli hissetmesinde
inanılmaz yardımcı olur. ( bay, bey efendi, bayan, küçük hanım, hanım
efendi,ablacığım, v.s.)
Rivayete göre; Kartacalı Komutan ANİBAL, ordusundaki bütün askerlerin
isimlerini tek-tek bilirmiş. Eğer böyleyse askerleriyle arasındaki iletişim bağını güçlü
kılmış ve dolayısıyla da onları istediği gibi yönetmiştir.
5-ONLARI KONUŞTURUN VE DİNLEYİN :
“Herkes kendini dinleyecek adamı arar.’’
H . N . CASSON
Başkalarının anlattıklarına ilgi göstermediğiniz her durumda, kendilerine
değer vermediğiniz mesajını göndermiş olursunuz. Ama söylediklerine kulak
verdiğinizde onlara saygı gösterdiğiniz, onları umursadığınız anlaşılır. Birini dinlemek
ona gösterdiğiniz en üst düzeyde saygıdır. Filozof Poul Tillich’ in dediği gibi;
“Sevginin ilk görevi dinlemektir.”
Sabırla dinleyerek ona şöyle diyebilirsiniz. “Sen, dinlemeye değersin”. Onun
kendisine duyduğu değeri arttırmış olursunuz. Zira her insan “söylemeye değer bir
şeyi olduğunu” düşünmekten hoşlanır.

6-TAKTİR ve TEŞVİK EDİN:


“İltifat bir fincan kahveye benzer. Gönül alır.’’
DAVİD J . SCHWARTZ
“İnsan doğasının en derin ilkesi taktir edilmeye duyulan iştahtır.’’
WİLLAM JAMES
“Her insan iltifattan hoşlanır.’’
LINKOLN
“Övgü sayesinde güçsüz bir bedeni güçlü bir hale, korku dolu bir yüreği barışa
ve güvene, harap olmuş sinirleri dengeye ve güce, kötü giden işleri zenginliğe ve
başarıya, talebi ve yetersizliği tedariğe ve desteğe götürebilirsiniz.”
Charles FİLLMORE

Hepimiz içten takdiri özleriz. İçten bir dille övülmekten hoşlanırız. Ama
bununla pek eder karşılaşırız. Oysa övgü mucizevi bir güçtür. Övgüden aldığımız
şevk, aldatmaca değildir. Sadece sizin hayal ettiğiniz bir durumda değildir. Bilim
tarafından henüz anlaşılamamış bir nedenle, gerçek fiziksel enerji açığa
çıkarmaktadır.
New Jersey’ deki Vineland Eğitim okulunda psikolog Dr. Henry H.GODDARD
“ergograf” olarak adlandırdığı bir aygıt kullanarak yorgunluk ölçerdi. Yorulmuş
çocuklar bir miktar övgü ve takdire tabi tutulduklarında, ergograf enerjide ani bir
sıçrama gösterdi. Çocuklar eleştirildiği ve cesaretsizliğe itildiğinde ergograf da
fiziksel enerjilerinin birden bire düştüğünü haber verir. Yani bilim övgünün gücünü
açıklayamasa da onu ölçebilmektedir.
İş yaşamında övgünün gücünden bahsederken Charles G. NİCHOLS, eskiden
başkanı olduğu ‘Ulusal Kuru Üzüm Üreticileri Birliği’ tarafından yürütülen ülke
çapındaki bir anketten söz etmişti. Binlerce çalışan ve iş verenden, çalışanlar için
önemli olduğunu düşündükleri etmenleri önem sırasına göre sıralamaları istenmişti.
Çalışanların kendi listesinde büyük ölçüde birinci sırada yer alan etmen “işin
beğenilmesiydi”. Patronlar aynı hususu yedinci sıraya koymuştu.
Açıkça görüldüğü gibi pek azımız, bir çalışanın yaptığı işin beğenilmesinin, ona
iyi yapılmış bir iş için övgü ve takdir etmenin ne derece önemli olduğunun
farkındayız.
İnsanlar her yerde evde, işte, okulda, fabrikada övgü ve takdir edilmeye açlık
duyar. Onlara açlığını çekmekte oldukları şeyi verdiğimizde, bizim de onlardan
istediklerimizi, beceri olsun, iş gücü olsun, fikirler, işbirliği, her ne olursa olsun bize
vermede bize cömert davranmaları çok daha olasıdır.
İnsanların beğenilecek, taktir edilecek yönlerini bulun, kendilerine bunları
belli ederek iltifatta bulunun. Yaptıkları her olumlu atılımı kutlayın. İhtiyaçları olan
şeyleri vermeyi deneyin İnsanlar takdir edilen şeyleri gerçekleştirirler. Kişilere
herkes içinde iltifat edin ama eleştirinizi yalnız olduğunuz bir zamanda yapmayı
tercih edin.
İltifat, bir fincan kahveye benzer. Gönülleri alır, içi ısıtır. İltifatın değeri
iltifatın miktarına, türüne, yerine, zamanına, üslubuna ve iltifat edilen kişiye
bağlıdır.
İltifatınızın başarınıza katkıda bulunmasını istiyorsanız, hak eden kimseden
iltifatınızı esirgemeyin. Çünkü bütün insanlar övülmek, iltifat edilmek, fark edilmek,
sevilmek, sayılmak ve saygınlaşmak için çalışırlar. Kendilerini iyi hisseden insanlar iyi
işler yaparlar.
Onları cesaretlendirin, onları motive edin eğer böyle yaparsanız;
1- İnsanlarla aranızda köprü kurulur.
2- İnsanların kendilerine güvenleri ve kendilerine verdikleri değer artar.
Cesaret vermek insanların zayıflıklarını görmezlikten gelip, güçlü yanlarını
ortaya çıkarmaktır. İnsanlara ne kadar değerli olduklarını ve her şeyi
başarabileceklerini söyleyin muhtemelen yapacaklardır.
Yıllar önce insanların acıya dayanıklılığını ölçmeyi amaçlayan bir deney
yapılmış;
Psikologlar bir insanın içi buz dolu bir kovaya ayaklarını çıplak olarak
sokmalarını istemişler ve ne kadar dayanabildiklerini ölçmüşler.
Sadece bir faktörün bazı insanların diğerlerinden iki kat daha fazla
dayanabilmelerini sağladığını görmüşler. Bu faktörün ne olduğunu biliyor musunuz.?
CESARET. Yanında kendine cesaret veren biri olan denekler, diğerlerine oranla
acıya daha fazla katlanmışlar.

BİR İNSAN KENDİSİNE CESARET VERİLDİĞİNİ HİSSETTİĞİNDE ,


OLANAKSIZ ŞEYLERE BİLE KATLANABİLİR VE İNANILMAZ GÜÇLÜKLERİ
YENEBİLİR.

Bundan sonra her gün bir insana sahici, candan bir övgüde bulunun. Bunu
eşiniz, çocuğunuz, amiriniz, müşteriniz veya elamanınız üzerinde deneyin ve
karşınızdakinin derhal “canlandığını” gözlemleyin. Aynı kişinin daha dostça ve daha iş
birliğine yatkın bir hale geldiğini göreceksiniz.
Amerikan Endüstrisi samimi övgünün ve gerçek takdirin sadece çalışanların
kendilerini daha iyi hissetmelerini değil, bunun yanı sıra daha çok iş ortaya
koymalarını sağladığını kanıtlamıştır.
“Teşekkür ederim” demenin altı kuralı.
“Teşekkür ederim” sözü, doğru kullanılırsa, insan ilişkilerinde sihirli kelimeler
olabilir. Aşağıdaki altı kuralı ezberleyin. Bunlar denenmiş ve kanıtlanmıştır.
1-Teşekkür içten olmalıdır.
Demek istediğiniz şekilde ifade edin. Söylerken duygu ve canlılık katın. Rutin
değil, “özel” bir söz gibi gelsin kulağa.
2-Mırıldanarak değil, açıkça söyleyin.
Tam olarak ağzınızdan çıkmalı. Karşınızdakinin ona teşekkür etmek
istediğinizi bilmesinden utanç duyuyormuş gibi davranmayın.
3-İnsanlara isimleriyle teşekkür edin.
Teşekkür ettiğiniz kişinin ismini kullanarak kişiselleştirin. Bir gurupta
teşekkür edilecek birkaç kişi varsa, sadece “herkese teşekkürler” demeyin, onların
isimlerini telaffuz edin.
4-Teşekkür etmekte olduğunuz kişiye doğru bakın.
Bir insan teşekkür edilmeye değerse, bakılmaya ve fark edilmeye de
değerdir.
5-İnsanlara teşekkür etme üzerine çalışın.
Bilinçli olarak ve kasten insanlara teşekkür edebileceğiniz şeyler arayın.
Bunun aklınıza gelmesini beklemeyin. Bir alışkanlık haline gelinceye kadar yapın.
6-İnsanlara en beklemedikleri anlarda teşekkür edin.
“Teşekkür ederim” sözü, karşınızdakinin en beklemediği veya muhakkak hak
ettiğini düşünemediği bir anda daha etkili olur.
Taktir ederken;
1-Taktiri hemen yapın.
2-Kesin bir dille taktir edin.
3-Neyi, niçin, hangi yönden beğendiğinizi anlatın.
En iyi sonuç, karşınızdaki hangi hususta övgü aldığını tam olarak bilirse alınır.
4-Kişiden daha çok davranışı övün, ne veya kim olduğu için değil.
Davranışı övmek, onu yapan kişinin daha çok gayret göstermesiyle sonuçlanır.
Unutmayın, övgü, neye hedeflenmekteyse onu çoğaltma ve arttırma
eğilimindedir. Birisini işle ilgili olarak överseniz, daha çok iş yapacaktır. Davranışı
konusunda överseniz, davranışı daha iyi olacaktır. Ancak yalnızca kişi olarak
överseniz, sadece egoizmini ve kendini beğenmişliğini arttırırsınız.
Doğru: (sekreterine) Son zamanlardaki yazılarınız gerçekten kusursuz.
Yanlış: (sekreterine) Siz iyi bir elemansınız.
5-İltifat ederken olabildiğince samimi olmaya çalışın – görünmeye değil.
Yaltaklanma kolay anlaşılır ve size de karşınızdakine de bir fayda sağlamaz. Büyük
bir şey seçip içten olmamaktansa, küçük bir şey seçerek birine övgüde bulunmak ve
bunu içten yapmak çok daha iyidir.
8-KIRICI SÖZ VE DAVRANIŞLARDAN KAÇININ, YIKICI TENKİTDE
BULUNMAYIN.
“KIYAMET GÜNÜ, ALLAH İNDİNDE MAKAMCA İNSANLARIN EN KÖTÜSÜ; DİL
VE DAVRANIŞLARININ KABALIĞINDAN KAÇINARAK İNSANLARIN
KENDİSİNİ TERKETTİĞİ KİMSEDİR.” H.z. MUHAMMET.
KENDİSİ ATEŞE HARAM EDİLEN VE KENDİSİNE DE ATEŞİN HARAM
KILINDIĞI KİMSEYİ SİZE HABER VEREYİM Mİ? ATEŞ, HALKA HER YAKIN
OLANA, YUMUŞAK HUYLU VE İNSANLARA KOLAYLIK GÖSTERENE HARAM
KILINMIŞTIR. H.z. MUHAMMET.
“BİR KİMSE YUMUŞAK DAVRANMAKTAN MAHRUM İSE HAYRIN
TAMAMINDAN MAHRUMDUR.” H.z. MUHAMMET
“ YUMUŞAKLIK VE TATLILIK BİR ŞEYE GİRDİMİ ONU MUTLAKA TEZYİN
EDER, BİR ŞEYDEN ÇIKARILDIMI ONU MUTLAKA KUSURLU KILAR.”
H.z. MUHAMMET
“YUMUŞAK KONUŞ Kİ, KALPLERİN KAPILARI AÇILSIN.” F.G.
“GÖNÜLLERİN ANAHTARI YUMUŞAK HUY VE YUMUŞAK KELİMELERDİR.” F.G.
“Sen kaba, hiddetli ve şiddetli olursan işin yürümez. İnsanlara yumuşaklıkla
muamele et, yoksa onları kirpi gibi dikenli bulursun.” MEVLANA
“Tamimiyle doğru olsa da set söz insanı yaralar.” SOPHOKLES
“Büyük adam, küçüklere karşı davranışıyla büyüklüğünü gösterir.” CARLYLE
Tenkidin amacı bir hatanın-eksikliğin karşımızdaki kişiye kabul
ettirilmesidir.
Tenkit etmeyin. Çünkü tenkit; insanı savunma vaziyeti almaya kendini haklı
göstermek için uğraşmaya sevk ettiğinden, zararlıdır. Hatta tehlikelidir. Çünkü
insanın hayatta en çok kıymet verdiği izzet-i nefsine(onuruna) dokunur, hiddetini
körükler.
İnsanlar hata yaptıklarında, hatasını yüzüne çarpmayın. Onu toplum içinde
kesinlikle mahcup etmeyin. Hatalarını düzelteyim derken bir hata da siz yapmış
olursunuz. Onu sindirerek, cevap hakkı tanımayarak, suçlu olduğu duygusunu
aşılayarak, üzerine yürüyerek uslandırmaya çalışmayın. Haklı olduğunuz zaman
insanlara bu haklılığınızı incelik ve nezaketle kabul ettirin, yanıldığınız zaman ise
yanlışınızı hemen kabul edin.
Hiddetlendiğiniz zaman, sizi hiddetlendiren kişiye ağır konuşmakla içinizi
döküp rahatlamış olursunuz. Fakat karşınızdakinin ne hale geldiğini bir düşünür
müsünüz?

“Yumruklarınızı sıkarak bana geldiğiniz takdirde, benim yumruklatırımı iki misli


sıkacağıma inanabilirsiniz. Fakat bana gelir de; ‘Gelin şu meseleyi birlikte
konuşalım, anlaşmazlığın sebebini anlayalım” derseniz, çok geçmeden aramızda
ciddi bir ayrılık bulunmadığını hatta anlaştığımız noktaların, ayrıldığımız
noktalardan çok daha fazla olduğu belirir ve birlikte hareket etmemize hiçbir
mani bulunmadığı derhal anlaşılır.”

WILSON
Eğer tenkit edilecekse ;
1-Başkalarının hatalarını tenkit etmeden önce kendi hatalarınızdan söz edin, her
insanın hata yapabileceğinden bahsedin. Böylece onun kendi hatalarını kabul etmesini
sağlamış olursunuz.
2-Toplum içinde hiç kimseyi tenkit etmeyin Bu tarz konuşmaları baş başa yapın.
“Herkesin önünde öv. Tenkitlerini bir kenara çekerek söyle.” H. Jackson
BROWN
3-Şikayet ve tenkidi doğrudan ilgili şahsa yapınız, aracı kullanmayınız.
4-Tenkit ve şikayetin sebepleri açıkça anlatılmalıdır. Hem gerekçe hem de niyet
ortaya konulmalıdır. Amaç da belirtilmelidir.
5-Tenkitte kıyaslama yapmak en büyük hatadır. “sen böyle yaptın., yanlıştı. Halbuki
Erol hiç böyle yapmıyor...."”çıkışı hem gereksiz, hem tahrip edicidir. Kişi yok edilmek
istendiğini, varlığından hiç memnuniyet duyulmadığını, olumlu yönlerini göz ardı
edildiğini düşünür.
6-Biriktirerek yapılacak tenkit görüntünün net olmasını engeller. Savunma isteğini
arttırır. Konunun kabul edilme ihtimalini azaltır. Her tenkitin tek konusunun
bulunması doğru olur.
7-Tenkit zaman geçirilmeden yapılmalı.
Başkalarını kötüleyeceğimize onları anlamaya çalışalım. Onların yaptıkları işleri
niçin yaptıklarını gözlemleyelim ve inceleyelim. Böyle bir davranış eleştiriden daha
çok değerli ve verimlidir. “Her şeyi bilmek, her şeyi bağışlamaktır.”
Doktor johnson’ un dediği gibi : “Tanrı bile insanların yaşamını son bulmadan,
insanları yargılamıyor.” Öyleyse bu iş bize düşmez.
9- MUTLULUK VE ÜZÜNTÜLERİNİ PAYLAŞIN :
Nişan, evlenme, doğum gibi mutlu günlerde çiçek ya da tebrik kartı
göndermeyi ve tebrik ederek mutluluklarına katılmayı, hastalık – kaza gibi
durumlarda “geçmiş olsun’’ dileklerini sunmayı, ölüm hallerinde de yakınlarına
taziyede bulunmayı hiçbir zaman ihmal etmeyin. Dini ve milli bayramlarda
tebrikleşmeyi unutmayın.
Manisa da birlikte görev yaptığımız müzik öğretmeni arkadaşımızın Bursa’da
yapılan düğününe gitmiştik. Düğün sonrası bir gün “Sizin düğünüme gelmeniz beni çok
etkiledi. Gelen olmaz diye düşünüyordum. Benim için sizin apayrı bir yeriniz var”
demişti.
“Bir kişinin başarısı karşısında onu kutlama ve üzüntülü durumlarında
taziyelerini bildirme fırsatlarını hiçbir zaman kaçırma.’’

LYNDON JOHNSON
10-HEDİYE ALIN : Hediye vermek : karşıdaki kişiyi önemsediğinizi, ona değer
verdiğinizi gösterir. Kalpleri birbirine yakınlaştırır. Onun için eşinize, anne –
babanıza, çocuklarınıza, dostlarınıza hediye almayı ihmal etmeyin.
“MUSAFAHA EDİN Kİ KALPLERDEKİ KİN GİTSİN, HEDİYELEŞİN Kİ,
BİRBİRİNİZE SEVGİ DOĞSUN VE ARADAKİ DÜŞMANLIK GİTSİN.”
H.z Muhammet (S.A.V.)
“Küçük hediyeler dostluk, büyük hediyeler sevgi meydana getirir.’’

LICHTERBERG
“BAŞKALARINI ZİYARET VE ONLARA HEDİYE VERMEK KALPLERİN
KİLİTLERİNİ AÇAN İKİ ALTIN ANAHTARDIR. F.G.
HEDİYELEŞİN, ÇÜNKÜ HEDİYE SEVGİYİ ARTTIRIR, KALPTEKİ KÖTÜ HİSLERİ
GİDERİR. H.z Muhammet (S.A.V.)
HEDİYELEŞİN, ÇÜNKÜ HEDİYE KALPTE KARALIK OLAN (KİN, BUĞZ VE
DÜŞMANLIK) DUYGULARINI GİDERİR.
11-ONU ARAYIN, ZİYARET EDİN :
ZİYARETLEŞİN, ÇÜNKÜ ZİYARET SEVGİYİ PERÇİNLER. H.z Muhammet (S.A.V.)
Bunun bir büyük avantajı şudur ki; siz onların yanına geldiğinizde söyledikleri her
şey daha samimi, daha gerçek, daha “derin” olacaktır. Kendilerini daha rahat ifade
edeceklerdir. Bir insanın problemini gerçekten anlamak için onun “evine” gitmeniz,
çağırmanızdan daha etkilidir.
Aramayan insanlar sizi sevmiyor demek değildir. Ama onların aramaları sizi
daha çok memnun eder. Arayan insanların sizin için apayrı yerleri olur. Siz de
dostlarınızı arayıp ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
“Gerçek dostlar iyi günlerinizde davet edince sizi ziyaret ederler, kara
günlerinizde davetsiz gelirler.’’ THEOPMRASTUS
12-YARDIM SEVER (DİYERGAM) OLUN, ONLARIN YARDIM ETMELERİNE
DE OLANAK SAĞLAYIN:
“İYİLİĞİN MÜKAFATI İYİLİKTEN BAŞKA BİR ŞEY OLUR MU?” Rahman 60
“ALLAH SANA NASIL İHSANDA BULUNDUYSA SEN DE BAŞKALARINA
İHSANDA BULUN.” Kasas 77
İNSAN NEFSİ, KENDİNE İYİLİK YAPANI SEVME FITRATI ÜZERİNE
YARATILMIŞTIR. H.z Muhammet (S.A.V.)
“İYİLİK GÖRMENİN YOLU İYİLİK YAPMADAN GEÇER.” F.G.
“ŞERRİNDEN ENDİŞE ETTİĞİN KİMSEYİ, BİR DE İYİLİKLERİNLE
YUMUŞATMAYI DENE!” F.G
“İNSAN ALMADAN ÖNCE VERMESİNİ BİLMELİ Kİ, ALMA MEVSİMİNDE KAT-
KAT ALABİLSİN.” F.G.
Kendinizi unutarak başkalarını düşünün. Kendisi için her türlü fedakarlığa
kanlandığınızı gören bir kimse sizi mutlaka takdir edecektir.
“İyilik hiçbir zaman boşa gitmeyen yatırımdır.” THOREAU
“Hizmet etmeksizin hiç kimse büyük olmayı başaramaz. Hizmet büyüklüğün
gereğidir.”
GOETHE
“Dostuna da düşmanına da yardım et, çünkü o zaman dostunla daha yakın dost,
düşmanınla da dost olursun.”
CLEDBUL
Yardıma gereksinimi olan kişilere yardım etmenin yollarını arayın ve kendi
tarzınızla yardım edin. Bunu, sonradan alacağınız karşılık için değil, insanlar zor
durumda olduğu ve desteğe gereksinimleri olduğu için yapın.
Ayrıca size yapılan küçük büyük her iyiliği takdir ettiğinizi gösterin. Size her
hangi bir şekilde yardım eden ya da etmeye çalışan kişilere yalnız teşekkür etmekle
kalmayın. Onlarla sürekli bağlantıda olun. Size verdikleri yardımı, düşünceyi ve
araçları gelişmenizde kullanın. Birine gerçekten yardımınız dokunduğunu bilmek, çok
tatmin edicidir; bu tatmin duygusunu başkalarına da tattırın

13-ŞAKA YAPMAYIN (TAKILMACILIĞI BIRAKIN)


“KARDEŞİNİ ALAYA ALRAK ONUNLA ŞAKALAŞMA” H.z Muhammet (S.A.V.)
Takılmak ve şaka yapmak, karşınızdakinin kendi gözündeki değerini
hedeflemektedir. Kişilerin kendi gözündeki değerini tehdit eden şeyler zevkli olduğu
zaman bile tehlikelidir. Alaycılığın bünyesinde her zaman acımasız bir yan bulunur ve
diğer insana kendisini küçülmüş hissettir.
Pek çoğumuz diğer insanların bundan hoşlanacağını düşünerek onlara takılırız.
Karşımızdakinin zekamızı fark etmesini, alaycılıktaki mizahı görmesini ve söyleneni
üzerine almamasını umarak iğneleyici sözler söyleriz.
Kamuoyu araştırmaları göstermiştir ki, insanlar yakın arkadaşları tarafından
bile yapılsa şakalara maruz kalmaktan hoşlanmamaktadır. Yine de arkadaşlarınızın
şakadan hoşlanmadığınızı bilmelerini istemeyiz; oyun bozan olduğumuzu
düşünmelerinden endişe ederiz. Bu nedenle en iyi arkadaşlarınız dahi şakadan hiç
hoşlanmadığını söyleyemeyecektir.
ESPRİLİ OLUN: Espri anlaşmazlıkları çözer, kızgınlığın önünü keser, kayıtsız
davranışları önler ve endişeyi giderir. Böylece baskı veren durumları yapıcı bir
şekilde düşünmenize yardımcı olur.
Neşeli ve mutlu bir mizacınız olmalı. Hiç bir şey donuk bir “Lider” den daha
kötü değildir. Neşe bulaşıcı, motive edici ve moral yükseltici bir şeydir.

“Yükselecek tansiyonu düşürebilmek için esprili olun.”


Sang H. KIM
Gülmek bize iyi gelir, çünkü:
1-Vücudun rahatlaması için beynin salgıladığı endorphini arttırır.
2-Vücudun strese tepkisi olan kortizonu azaltır ve sakinleşmemizi sağlar.
3-Beynin yaratıcılık merkezini harekete geçirir ve böylece,
a-)Yeniliklere, belirsizliklere, değişikliklere karşı hoşgörülü yaklaşır.
b-)Geniş fikirli olur.
c-)Sorunları çözümlemede ilerleme kaydeder.
d-)Risk almaya yatkınlaşır.

Yöneticiler İçin Espri Kullanımı Eğitimcisi ; C. W.Metcalf ; Esprinin etkilerini


şöyle dile getiriyor.
1- Fiziksel enerji seviyesini destekleyen hevese yol açar.
2- Atikliği ve zihinsel randımanı arttırır.
3- Kişisel ilişkileri geliştirir.
4- Anlamı netleştirir ve kavramayı arttırır.
5- Buzu kırar, fikir ayrılığını değiştirerek iş birliğini, dostluk hissini ve ekip
çalışmasını geliştirir.
6- Konsantrasyonu geliştirir. Stres altındaki zihinler yavaş işler ve zor
konsantre olurlar.

“ Espri anlayışı başarılı kişilerin niteliğidir.”


A.B.D. İşletmesinin Yeni Kahramanları Kitabının Yazarı Charles Garfıeld
Espri yapma yeteneği altı unsura bağlıdır;
1- Araştırmacı olma
2- İlişkin kılma Dinleyiciler anlattığınız malzeme ile ilişkili olmalıdır.
3- Ritim giriş, orta ve son arası uyum
4- Prova Daha önce birilerine anlatın. Anlatım temposunu yakalama adına bu
gereklidir. Doğru sözcüğü uygun yerde vurgulamak, doğru noktada
duraksamak, can alıcı noktayı tam zamanında anlatmak .
5- Rahat olma
6- Riske girme Etkili olur yada olmaz siz anlatın.
Anlattığınızı imkanınız varsa bir videoya alıp seyredin neden
güldürdüğünüzü ya da güldürmediğinizi gözlemleyin.

KENDİNİZİ GELİŞTİRMEYE ZAMAN AYIRIN, UFKUNU GENİŞLETİN:


Sahip olduğu şeylerle yetinmeyin, daha iyiye ve kusursuza ulaşma gayreti
gösterin. Bir insanın yaşamındaki olumlu gelişmeler, her zaman kişisel gelişmeyi
gerektirir. Görüşünüzü gerçekleştirmek için nasıl bir gelişme içinde olmanız
gerektiğini düşünün. Sonra da arzu ettiğiniz kişi olabilmek için neler öğrenmeniz
gerektiğini belirleyin. Öğrenmeyi ve gelişmeyi hep sürdürün, okumaya aşık olun.
“NE YAZIK Kİ, BU GÜNKÜ İNSANIMIZIN EN KAREKTERİSLİK BİR YANI,
OKUMAMAK VE DÜŞÜNMEMEK. ZANNEDİYORUM BİZİ VERİMSİZ HALE
GETİREN DE İŞTE BU. İSTİSNALAR OLSA DA, BU BİR GERÇEK.” F.G.
“ÇOK KİTAP OKUMALI, MESELA BİNLERCE SAYFALIK KİTAPLAR ÇOK KISA
ZAMANA SIKIŞTIRILARAK OKUNMALI VE HAZMEDİLMELİ. KİTAP OKURKEN
DE DİKKATİMİZİ ÇEKEN ORİJİNAL YERLER NOT ALINMALI VE GEÇMİŞ
MALUMATIMIZA DAYANARAK GÖRDÜĞÜMÜZ EKSİKLİKLER
TAMAMLANMALIDIR. F.G.
“ Bulunduğunuz yerin en iyi süngeri siz olun.”

“En büyük ve karlı yatırım, kendine yapılan yatırımdır.”


David J. SCHWARTZ
1-Başkalarının fikirlerine kulak verin.
“KİMDEN GELİRSE GELSİN İNSAN, KENDİ SİSTEMİNE, KENDİ
DÜŞÜNCELERİNE, KENDİ DÜNYASINA VE KENDİ MENFAATİNE OLACAK
BİLGİ VE MÜLEHAZALARDAN FAYDALANMAYI BİLMELİ VE HELE TECRÜBE
SAHİPLERİNİN TECRÜBELERİNDEN YARARLANMAYI DA, ASLA İHMAL
ETMEMELİDİR.” F.G.
“AKILLI İNSAN YANILMAYACAĞINI İDDİA EDEN VE BAŞKALARININ
FİKİRLERİNE KARŞI MÜSTAĞNİ KALAN İNSAN DEĞİLDİR. AKILLI İNSAN
YANILMASININ BEŞERİ OLDUĞUNU KABULLENEREK, İŞLEDİĞİ HATALARI
DÜZELTEN VE DEĞİŞİK DÜŞÜNCELERİ DEĞERLENDİRİP ONLARDAN
İSTİFADE ETMESİNİ BİLEN İNSANDIR. F.G.
Yeni fikir ve önerilere açık olun. İşe yaramaz, yapılamaz, hiçbir değeri yok,
aptalca gibi kelimeler ağzınızdan hiçbir zaman çıkmasın.
Farklılık çeşitlilik, zenginlik demektir. Şöyle bir düşünün çevrenizde
bilgilerinden, tecrübelerinden, zekalarından faydalanılacak kim bilir kaç insan var.
Yeni fikir ve görüşlere açık olduğunuzu karşı tarafa hissettirin. Çalışanların
fikirlerinden ve düşüncelerinden istifade etmesini bilin. Farklı düşüncelerin
toplandığı bir havuz olun.
Hiçbir müdür ; kendisini emri altında çalışan personelin tamamından daha akıllı
saymamalıdır. Yüzlerce personelin çalıştığı bir işyerinde bilgilerinden,
tecrübelerinden, zekalarından faydalanılacak kim bilir kaç insan vardır?
Japonlar bunu çok iyi yapıyorlar. Çalışanların her türlü teklif, tavsiye ve
uygulamalarına kapıları açıktır. Herkesin düşündüğünü söyleyebildiği bir ortamda
ortaya çok güzel şeyler çıkar.
Nerede hür düşünmek ve düşündüğünü söylemek kısıtlanmışsa, orası geri
kalmıştır.
Ayrıca bize fikir de vermesine olanak tanımadığımız sürece, bir insanın kas
gücünün yüzde yüzünü elde etmeniz psikolojik yönden olanaksızdır. A.B.D.’ de
Endüstri işçileri üzerinde tutulan kayıtlarla bu husus şüpheye yer vermeyecek
şekilde kanıtlanmıştır. Yönetimde kesinlikle söz sahibi olmayan, öneri ve fikir
katkısında bulunmayan, kendi düşüncelerini ifade etmelerine izin verilmeyen işçiler,
tavsiyelerde bulunmaya teşvik edilenlere kıyasla daha az iş yapmaktadırlar.
Kalımcı Yönetim Robert C. Hood’ un her alanda kullandığı yöntem. Bu sistem ailede
de uygulanılabilir. Haftalık toplantılarla çocuklar dinlenir, onların da fikirleri alınır.
“İNSANLAR OLUŞTURMASINA YARDIMCI OLDUKLARI ŞEYLERİ
DESTEKLERLER.”
“Hayatta başarılı olmanın sırrının başkalarının tecrübelerinden yararlanmayı bilmek,
verilen öğütleri can kulağıyla dinlemek, ilgili yayınları dikkatle okumak ve kazanılan
bilgileri değerlendirmek olduğuna inanırım. Dolayısıyla iş hayatındaki başarımı, mesai
arkadaşlarımla kurduğumuz; uzun yıllar süren yakın iş birliği sağlamıştır.” Vehbi KOÇ
2-Beyin takımınızı kurun
“GÜNDEM BELİRLEMEK VE HADİSELERİN NABZINI ELDE TUTABİLMEK İÇİN
DEVAMLI FİKİR VE DÜŞÜNCE ÜRETEN BİR ‘BEYİN KADROYA’ VE
DÜŞÜNCELERİ PRATİĞE DÖKECEK ‘DİNAMİK İNSANLARA’ İHTİYAÇ VARDIR.
TABİİ BÜTÜN BUNLAR, BİRER PLAN VE PROGRAM GEREKTİREN İŞLERDİR.”
F.G.
Artık “Tek Adam” “ One Man Show” devri geçti. Başarılı olmak istiyorsanız
takımınızı kurun. Sermayede, çalışmada ve düşüncede kolektif hareket edenler için
karın sınırı yoktur.
Vehbi KOÇ
3-Kendinizi başarılı insanlarla karşı karşıya getirin
Başarılı insanları gözlemleyin. Onlara sorular sorun. Onları taklit edin.
Göreceksiniz zamanla onlar gibi düşünmeye başlayacaksınız.
4-Olumsuz düşünenleri yakın arkadaş olmaktan çıkarın.
Kendilerine ait hiçbir hayali olmayan insanlar, sizinkileri göremezler. Bu tarz
insanlar gelişiminizi engeller, sizin duyduğunuz aşk ve şevki öldürürler.

GÖRÜŞ (Vizyon) SAHİBİ OLUN.


“Göz bozukluğu gördüklerimizi sınırlar, görüş bozukluğu ise yaptıklarımızı.”
Franklin FIELD
Webster Sözlüğü’nde görüş(vision) kelimesi şöyle tanımlanmaktadır. “normal
görme dışında görüldüğü varsayılan nesne;...gerçekte görünmediği halde bir şeyi
algılama yeteneği, örneğin zihinsel yetenek, güçlü önsezi....hayal etme gücü
Kelime anlamından uzaklaşıp, mecazi anlamda kullandığımızda ise; GÖRÜŞ:
Önümüzde bulunandan daha fazlasını görebilme yeteneğidir. Başkaları tarafından
kolayca fark edilmeyen özellikleri görebilmek demektir. Fırsatı görebilmek
demektir.
“Şans, hazırlıklı olarak fırsatlarla karşılaşmaktır.”
Anthony Robbins

“ Gelecek daima; olabilecekleri açıklığa kavuşmadan uzun süre önce görenlerin


olacaktır.”
Geleceği gözler önünde canlandırabilme yeteneği için de kullanılır. (Walt
Disney görüş sahibiydi.)
“Görüş, önümüzdeki günlerde nasıl ve neler olabileceği veya olması gerektiği
hakkında zihnimizde canlanan resimdir.” Yazar George
BARNA
Görüş büyük yararlar getirir ve muazzam fırsat kapıları açar. Bir insanın
gücünü arttırır. Görüş büyüdükçe, verdiği güç de artar.

GÖRÜŞÜN SAĞLADIĞI FAYDALAR:


1-Görüş işimize değer katar. Her görevin bir değeri vardır. En sıradan görev bile,
daha büyük bir amaca hizmet ettiğinizi gördüğünüzde size bir tatmin hissi verebilir.
Bir binada tuğla örmekte olan üç ustayla konuşan adamın hikayesi gibidir.
Adam ilk ustaya “Ne yapıyorsun?” diye sormuş. Usta; “Ekmeğimi kazanıyorum” demiş.
Aynı soruyu ikinci ustaya yönelttiğinde, “Tuğla örüyorum” yanıtını almış. Sıra üçüncü
adama geldiğinde ise, tuğlacı şevkle; “Katedral inşa ediyorum” demiş. Bu insanların
üçü de aynı işi yapmaktaydı. Ancak sadece üçüncüsü, bir görüşle güdülenmişti. Büyük
resmi görmesi, işine değer katmaktaydı.
2-Görüş, geleceğinizi önceden haber verir. Görüşünüz olduğunda, geleceğiniz
muhtemelen o vizyonun gerçekleşmesi olarak ortaya çıkacaktır.

GÖRÜŞÜN ÖNÜNE GEÇEN ENGELLER


1-Geçmişimiz, görüşümüzü sınırlayabilir.
Geçmişimiz , muhtemelen başka her şeyden daha fazla bizi sınırlama
gücündedir. Genelde gelecekteki olasılıkları geçmiş başarılara veya başarısızlıklara
bakarak gözden geçiririz. Özellikle zorlu, zedeleyici ve başarısız bir geçmişiniz
varsa, gelecek hakkındaki görüşlerinizi geliştirmek için daha çok çalışmanız gerekir.
“Öğrenilmiş çaresizlik” girdabını kapılmayınız.
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK : Bu kavram bize başarısızlığın kesinlikle öğrenilmiş
olduğunu gösteriyor.

Köpek balığı, diğer


balığı yemesin diye
araya cam bölme
konuluyor.
Köpekbalığı diğer balığı yemek için çabalayıp duruyor. 28 saat sonra köpekbalığı,
aradaki cam bölme kaldırılmış olmasına rağmen, balığı yemekten vazgeçiyor. Çünkü
benim bu balığı yemem mümkün değil diye düşünüyor.
İnsanlar da böyle olabilir. Başarısız olacağınıza gerçekten inanıyorsanız,
görüşünüzü sınırlamış olursunuz. Bunu düşünün. Büyük hayaller görmeye hazır olun ve
sınırlarınızı deneyin. Gücünüzü hapsetmeyin.

2-Mevcut baskılar, görüşümüzü sınırlayabilir.


Günün birinde yiyecek almak üzere eşeğini pazara götüren Nasrettin Hoca ile
oğlunun öyküsü; Hoca eşeğin üzerinde giderken, oğlu yürüyormuş. Yoldan geçenler:
“Aman Yarabbi, gayet sağlıklı adam eşeğin üzerinde gidiyor, zavallı çocuk yürüyor”
demiş.
Bunun üzerine Hoca oğlunu eşeğe bindirmiş. O zaman etrafındakiler: “Ne büyük
saygısızlık. Babası yürüyor, oğlu eşeğe biniyor” demişler.
Bunun üzerine ikisi de eşeğin üzerine binmiş. Gelen-geçen de, “Ne acımasız
insanlar-ikisi birden zavallı eşeğin sırtına binmiş”, demişler.
Bunun üzerine ikisi de inip, eşekle beraber yürümeye koyulmuş. İnsanlar: “Ne
akılsızlık, sapasağlam eşek boş dururken, ikisi de yürüyor” demişler.
Sonunda gün ilerlemiş, Hoca, oğlu ve eşek pazara varmışlar. Onların gelişini
görenler şaşırmış: baba-oğul, eşeği sırtlamışlar taşıyorlarmış!
Nasrettin Hoca gibi biz de duyduğumuz baskılardan o kadar çok etkileniriz ki,
nereye ve neden gitmekte olduğumuzu unutabiliriz.
Çok önemli işler ve boş konuşmalar bizi o denli meşgul edebilir ki, zihnimizde
görüşe yer kalmaz. Bunun sizin de başınıza gelmesine izin vermeyin.

3-Sorunlar, görüşümüzü sınırlayabilir.


Tarih, sorunlarla karşılaşan, ancak bunları aşmayı başaran büyük insanlarla
doludur.
Örneğin; Eski dünyanın büyük hatibi ÇİÇERO kekeme idi. Konuşmaya başladığı
zaman herkes ona kahkahalarla gülüyordu. Ancak O büyük bir hatip olma görüşünü
taşıyordu. Deniz kenarında ağzına çakıl taşları koyarak, aylarca konuşma
egzersizleri yaptı.
Jül SEZAR, sara hastası olmasına rağmen önce general, sonra da imparator
oldu.
BETHOVEN, sağır olmasına rağmen senfoniler besteledi.
Charles DICKENS, bir ayağı aksamasına ve yoksul bir aileden gelmesine rağmen
Viktorya devri İngiltere’sinin en büyük romancısı oldu; zira yazar olma görüşüne
sahipti.
Herkesin sorunları vardır. Bazıları, doğuştan gelen eksikliklerdir. Diğerleri,
kendi kendimize oluşturduğumuz problemlerdir. Sizinkiler ne olursa olsun, onların
gelecek üzerine oluşturduğunuz görüşleri yok etmesine izin vermeyin.

4-Bakış açısından yoksun olmak, görüşümüzü sınırlayabilir.


Bakış açısından yoksun olma, muazzam ölçüde kısıtlayıcıdır.1801’lerde Birleşik
Devletler Patent Dairesi’ndeki bir görevlinin, değeri olan hiçbir şey icat
edilemeyeceğini sandığı için; çünkü hiçbir gelişme o dönemde olmamıştı, dairenin
kapatılması gerektiğini söylemiş olduğunu, düşünebiliyor musunuz? 1900’den bu yana
sağlanan teknik gelişmeleri düşündüğümüzde, birin böyle bir tavsiyede bulunmuş
olduğuna inanmak, olanaksız geliyor.
Bakış açısı ile ilgili sorunlarınız varsa, her şeyi daha değişik bir bakış açısından
görmeye çalışın. Diğer kültürleri inceleyin. Sonra, bir tek gözünüzü geleceğe
dikerek, şimdiki zamana bakın.
“Ancak görünmeyeni görebilen, olanaksızı başarabilir.”
Frank GAINES
5-Mevcut durumumuz, görüşümüzü sınırlayabilir.
Yeteri kadar ister ve elde etmek için gereken bedeli öderseniz, hemen her
şey mümkündür. Ne kadar sınırlı görünürse görünsün, mevcut durumunuzun
görüşünüzü çalmasına izin vermeyin. Hayalleriniz büyük olmalı.

SORUNLARI ÖNCEDEN GÖREBİLMEK İÇİN AHENK USTASI OLUN:


“İDARECİ HERŞEYDEN HABERDAR OLMALI AMA HERŞEYE DE MÜDAHALE
ETMEMELİDİR.” F.G.
Ritimde bozulma olup olmadığını sık-sık kontrol edin . Yanlış sesleri derhal
fark edin. İşletme içi hastalıklara karşı dikkatli olun.
“BERABER ÇALIŞTIĞIMIZ ALTTAKİ İNSANIN MEMNUNİYETİ ÇOK
ÖNEMLİDİR.” F.G.
“Kıvılcımları göremeyenler yangınları önleyemezler”
Gizli anlaşmazlıklar, gaz kaçağı gibidir. Gaz kaçağının farkına varılmadığı
takdirde odayı tamamen doldurur ve dışardan gelen birinin yakacağı bir kibrit her
şeyi havaya uçurur. Gizli çekişmeler, örtülü rekabetin gereği anlaşmazlıklar, kişisel
uyumsuzluklar faaliyet sürecinin bir yerini karıştırabilir, en önemlisi başka insanları
içine alabilir.
“BİR ARKADAŞIN PROBLEMİ VARSA ONU MUTLAKA DİNLEMELİYİZ., ONDAN
SONRA KARAR VERMELİYİZ.” F.G.
Bir müessese insan vücudun gibidir. Bu yüzden herhangi bir yerindeki sakatlık
veya hastalık, vücudun diğer organlarını da hiç şüphesiz etkiler. Sağlıklı yaşamak
için vücudun bütün organlarının uyum içinde çalışması gerekir. Müesseselerde
böyledir. Küçük rahatsızlıklar tedavi edilmediği takdirde büyük hastalıklara sebep
olur. Eğer önlem alınmazsa müessese hayatı tehlikeye girer. Onun için potansiyel
problem kaynaklarını iyi izlemelisiniz. Yani; Problem olabilecek yada çıkarabilecek
kişileri, odakları ve şartları. Böylece problemi çıkmadan önce önleme şansınız olur.
“Hiçbir problem zamanın geçmesine tahammül edemez.”
SANG H. KIM
Onun için olaylarla denetiminizden çıkmadan önce ilgilenin.

Problemlerin iyi yönleri de vardır; “Çıkan problem bize o ana kadar


göremediğimiz ayrıntıları görme, duyamadığımız sesleri duyma imkanı verir.”
“Küçük ikazların büyük değeri vardır.”

“ Duvarda belirecek bir çatlak, binayı kurtarabilme fırsatıdır.”

ELEMANLARINIZA İŞ TATMİNİ SAĞLAMALISINIZ


“KÖTÜ ORTAMDA İYİ İŞ ÇIKMAZ.”
1- Personelinize güven vermelisiniz. Acaba beni ne zaman işten çıkartacak
psikolojisi içinde olan insanlardan verim alınamaz.
2- Çalışacakları temiz bir ortam sunmalıyız.
3- Dinlenme zamanlarında onları rahat ettirecek mekanlar olmalı ( Amerikan
Kolejinde öğretmen odasında çay set vardı isteyen çayını içiyordu.)
4- Adaletli ve tatmin edici bir ücret politikanız olmalı. Müessesede ücretler
çalışma oranına göre tespit edilmelidir. Çalışanla, çalışmayanın aynı ücreti aldığı
bir iş yerinde canlılık, verim ve zevk olmaz. Ne kadar iş üretirse üretsin aynı
ücreti alan birisi, zamanla yavaş çalışmanın daha iyi olduğunu düşünecektir.
Ayrıca aldığı ücreti verdiği hizmetle ödeyemeyen hiçbir personel yerinde
kalmamalıdır.
5- Onlara yapacakları değişik işler bulmalısınız Aynı işi yapmak, yapılan işin sınırlı
olması, insanın ruhunu sıkar. İnsanlar yeteneklerini geliştirebilecek bir dizi
etkinlik yürüttükleri zaman işlerine daha çok sarılırlar
6- Verdiğiniz görevin tamamını yapmalarını sağlayın İşin küçük bir bölümünü değil
de tamamını yapmak, baştan sona işi götürmek, “bunu ben yaptım” ya da “şunu ben
ürettim” diyebilmek insana hoşnutluk verir.
Ayrıca şu hususlar personelinizin memnuniyeti açısından çok önemlidir:
1-Onlara gösterdiğiniz özen
2-Sizinle ilişkisi
3-Kararlarınıza katılımı
4-Düşüncelerinin kabul görme derecesi
5-Çalışma şartları
6-İş tatmini (İşi anlamlı bulmalı, iş önemli ve ilginç görüldüğünde çalışanlar
daha fazla motive olur. Onun için değecek bir şeyi yaptığına veya ürettiğine
inanmalı.)
7-Sorumluluk taşımak (İnsanların işte kendilerini rahat hissetmeleri için
onlara belli bir oranda özerklik tanımak gerekir. Bu da şu demektir;
a) Özgürlük tanımak : Emirler vermek yerine, insanlara kendi görevlerini
programlama ve yürütme yetkisini tanıyın. Bu onları, kendi yöntemlerini
geliştirmeye, sorumluluk alma konusunda hazır olmaya ve sorumluluk almadan
mutlu olmaya yöneltecektir.
b) Güç vermek : Bütün kararları kendiniz vermek yerine, çalışanların yaptıkları
işin sonucundan sorumlu olmalarını sağlayın. Bu yaptıkları işten kişisel olarak
gurur duymaları sonucunu getirecektir.
İnsanlara, sorumluluk alma fırsatını tanımanız önemlidir. İşin içine
ne kadar çok girerlerse, o oranda sorumluluk alma isteği taşıyacaklardır.
Bu nedenle hangi kişilere , ne gibi sorumluluklar verilmesi gerektiğini
belirlemelisiniz. Şaşırtıcı sonuçlar elde edebilirsiniz. Örneğin; hiç fazla mesaiye
kalmayan ve işle ilgisi yokmuş gibi görünen bir yardımcının aslında sorumluluk
eksikliğinden şikâyetçi olduğunu, sorumluluk verildiğinde gece gündüz iş
yerinden çıkmadığını göreceksiniz.
İnsanın beklediği sorumluluğu ona yüklemek, büyük bir
motivasyondur. Ek sorumluluklar vermek de öyledir. Tabii, sorumluluk almanın,
kendilerini geliştirmenin bir yolu olduğunu ve gelişmelerini dikkatle izlediğinizi,
insanlara açıkça belirtmeniz şartıyla.
İŞİ NE KADAR ANLAMLI HALE GETİRİRSENİZ, İNSNLAR YAPTIKLARI
İŞE O KADAR İLGİYLE SARILIRLAR. İNSANLARA NE KADAR ÖZERKLİK
TANIRSANIZ, SONUÇLARIN SORUMLULUĞUNU ÜSTLENMEYE O KADAR
ÇOK GÖNÜLLÜ OLURLAR.
DÜRÜST OLUN:
“DOĞRULUK ŞİARINIZ OLSUN. BU YÜZDEN İSTERSE ALEM HALKI SİZE
APTAL DESİN. ONLARIN ALAYLARA VE DUDAK BÜKMELERİ, SİZİ KIRACAK
YERDE, ZEVKLENDİRSİN. BİR GERÇEĞİ ORTAYA VURURKEN ALAYA ALINMAK
ŞEREFTİR. ŞUNU BİLİN Kİ; İNSAN NE KÖTÜLENMEKLE KÜÇÜLÜR, NE DE
METHEDİLMEKLE BÜYÜR. F.G.
Dürüstlük en yakın dostunuz olsun.
Dürüstlük; Kendini kişisel kazanç yerine KARAKTERE
Kolaylık yerine İLKEYE
Kısa vade yerine UZUN VADEYE adamaktır.
Dürüstlük ; bir işte başarılı olmak için en gerekli özelliktir. Dürüstlük
başkalarının size güvenmesine olanak tanır. Güven kişisel ve mesleki ilişkilerde en
önemli faktördür. İnsanları bir arada tutan yapıştırıcıdır. Etkili bir kişi yada kurum
olmanın anahtarıdır.
Bir müessesede yöneticiye karşı güven yoksa ; Kaynaşma ve birliktelik
olmaz. Kaynaşma ve birlikteliğin olmadığı yerde de başarı olmaz.
Dürüstlüğün yararı = GÜVEN
Güvenin yararı = ETKİLEME dir.
İnsanlar size güvenmeye başladığında etkileme düzeyiniz yükselir. Kişinin
içinde, sizin yanınızda güvencede olma endişesi varsa, size güvenip potansiyeline
ulaşma isteği duyamaz. Ama kendini güvende hissediyorsa, olumlu karşılık verip
içindeki en iyi duyguları ve potansiyeli ortaya koyar.
Center For Creative Research tarafından yapılan araştırmada ; Bir
organizasyonun en üst kademesine çıkmak isteyen birisinin, tüm engelleri geçse bile,
birinin güvenini boşa çıkartıp dürüstlüğünü tehlikeye attığında asla başarılı
olamayacağı görülmüştür. Güven çok az yada hiç yoksa, söylem ne kadar etkili olsa,
hatta atılan her adıma iyi, niyet hakim olsa bile başarı sağlanamaz.
Ayrıca siz de personelinize güven duyduğunuzu belli etmelisiniz.
EMERSON’ un uzun zaman önce dediği gibi: “ İnsanlara güvenirseniz onlar da size
karşı dürüst olacaklardır.” LES GIBLIN’ bu konudaki tespiti de gerçekten çok
önemli: ”Karşınızdakine ona güvendiğinizi hissettirin; o da kendine güvenmeye değer
olduğunu kanıtlayacaktır.”
Deneyin sadece lafta kalmadığını, işe yaradığını göreceksiniz.

DÜRÜSTLÜĞÜNÜZÜ ÖLÇMENİZİ SAĞLAYAN SORULAR.


1. Hiçbir şey kazanmayacağım insanlara ne kadar iyi davranıyorum?
2. Başkalarına karşı açık mıyım?
3. Birlikte olduğum insanlara rol yapıyor muyum?
4. Spot ışıkların altındaki insanla, yalnızken olduğum insan aynı mı?
5. Hatalarımı zorlanmadan kabul ediyor muyum?
6. Başka insanları kişisel işlerimden üstün tutuyor muyum?
7. İş ahlakı standartlarım değişmez mi, yoksa ortama göre değişiyor mu?
8. Bir bedele mal olsa bile zor kararlar veriyor muyum?
9. Başkaları hakkında söyleyeceklerimi yüzlerine mi söylüyorum, yoksa arkalarından
mı konuşuyorum?
10. Düşündüklerim, yaptıklarım ve söylediklerim için en az bir kişiye sorumlu muyum?
Sorular üzerin de iyi düşünün. Eğer karakterinizi değiştirmek sizin için ciddi
bir ihtiyaçsa... En çok sorun yaşadığınız bölümler üzerinde çalışınız.

BAŞKALARININ GÜVENİNİ KAZANABİLMEK İÇİN;

1-VERDİĞİNİZ SÖZÜ TUTUN:


“YAPAMAYACAĞINIZ ŞEYİ SÖYLEMENİZ ALLAH KATINDA PEK BÜYÜK BİR
GAZAB SEBEBİDİR. Saf 3
“AHDİ DE YERİNE GETİRİN. MUHAKKAK KİAHİDDEN DOLAYI MESULİYET
VARDIR. İsra 34
“VERİLEN SÖZDE DURMA İNSAN OLMANIN GEREĞİDİR.” F.G.
“BİN KERE VAD EDECEĞİNE BİR KERE VADİNİ YERİNE GETİR. F.G.
Kararlarınızda söz ve davranışlarınızda tutarlı ve istikrarlı olun. Sık-sık karar
değiştirirseniz ve sözlerinizi unutursanız personelinizin güvenini yitirirsiniz.
Bunun için tutamayacağınız sözler vermeyin. Tutmaya niyetli olmadığınız sözler
de vermeyin.
Sözünüzü tutmak size zarar verecekse, işin başındayken söz vermeyin.
Verdiğiniz her sözü tutun.
2-KİMSENİN YÜZÜNE SÖYLEYEMEYECEĞİNİZ SEYLERİ ARKASINDAN
SÖYLEMEYİN: İnsanları kötüleyerek değil, överek ve yücelterek destek
bulabilirsiniz. Eğer birisi hakkında olumsuz bir düşünceniz ya da eleştiriniz varsa,
bunu onun yüzüne söyleyecek kadar cesur ve medeni olun. ‘Sen kalıbı’ ile cevap verin.
3-YALAN SÖYLEMEYİN: Doğruyu söyleyemiyorsanız susun. Uzun vadeli başarılar
doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuştur.
4-AÇIK OLUN: Başka insanlarla ilişki kurmak amacıyla iletişime geçtiğinizde,
kalbinizi açın ve kendiniz olun. Ne kadar saklamaya çalışsanız, insanlar eninde
sonunda kusurlarınızı fark edecektir. İnsanlara karşı açık olup, zayıf yönlerinizi
kabul ederseniz, insanlar içtenliğinizi ve dürüstlüğünüzü takdir edecektir. Böylece
sizinle daha rahat ilişki kuracaklardır.
6-SEVİMLİ, CANA YAKIN VE SAMİMİ OLUN.
“İNSAN SEVMEDİĞİNDEN İSTİFADE EDEMEZ.” F.G.
“Sevilmek için , sevimli olunuz.’’
P. NASON
“Bir insan güler yüzlü ve sevimli ise ve halkın sempatisini kazanacak
kadar akıllı ise herhalde sürekli bir başarı ondan yana olacaktır.’’
H . N . CASSON
Onlara ilgi gösterin, onlarla bağ kurun. Personeliniz kim olursa olsun, kendisini
sevdiğinizi ve güvendiğinizi hissettirin. Bu sizin değerinizi arttıracaktır. Personeliniz
de size güven duyacaktır. Bağ kurmadan önce insanları harekete geçirmeye kalkmak
güvensizliğe, direnişe ve ilişkilerin gerginleşmesine neden olabilir.
Herkes başarılı ve mutlu olmak ve önlerinde giden insanlardan bir şeyler
öğrenmek ister. Ama insanlarla kişisel bağ kurana kadar hayatlarında belirgin bir
etki bırakamazsınız. Sadece bundan sonra onları bir yolculuğa çıkarabilir ve gerçek
bir farklılık oluştura bilirsiniz.
Eğer karşınızdaki kişinin kalbini kazanmak istiyorsanız, her şeyden önce ona ,
sevimli , cana yakın ve samimi bir dost olduğunuzu göstermelisiniz. Ancak böylece
onun yakınlığı ve güvenini kazanabilirsiniz.
7-PERSONELİNİZİ SEVİN:
“İNSANLARI SEVİP, SEVDİĞİNİ DE HİSSETTİRME AKLIN YARISIDIR.” F.G.
“İNSANLARIN GÖNÜLLERİNİ FETHETMEMEK İÇİN EN KESTİRME YOL, SEVGİ
YOLUDUR. VE SEVGİ YOLU PEYGAMBERLER YOLUDUR. BU YOLDA
YÜRÜYENLERİN YÜZLERİNE KAPILAR KAPANMAZ! ES KAZARA BİRİ KAPANSA
BİLE ONUN YERİNE YÜZLERCESİ BİNLERCESİ AÇILIR. BİR KERE DE SEVGİ
YOLUYLA GÖNÜLLERE GİRİLDİ Mİ, ARTIK HALLEDİLMEDİK HİÇBİR MESELE
KALMAZ.” F.G.
Sevgi olmadan bağ, gelecek ve ortak başarı olmaz . Takım olarak
oynayacaksanız, birbirinizi sevmelisiniz.
Yanınızdaki insanlara sevgi ve ilgi göstermek için zaman ayırın. Onların sizin
için ne anlam ifade ettiklerini dile getirin. Sırtlarını sıvazlayın ve uygun allarda
onlara sarılın. Asla onlar için hissettiklerinizi bildiklerini sanmayın, bunu onlara
tekrar-tekrar söyleyin. Birine sık-sık onu sevdiğinizi söylemenin hiçbir zararı yoktur.
8-ONLARA KARŞI SAYGILI OLUN:
“SENİ MEMNUN EDCEK ŞEYLERİN, ALEMİDE MEMNUN EDECEĞİNİ UNUTMA!”
F.G.
“SENİN HALKTAN BEKLEDİĞİN MUAMELE, HALKIN DA BEKLEDİĞİ
MUAMELEDİR.” F.G.
Başkalarının size saygı göstermesini istiyorsanız, onlara saygı
göstermelisiniz. Bir çok değişik bölgede çalışma fırsatınız olduysa ve iki insan (size
saygı gösterenler ve göstermeyenler) tipiyle de çalışıysanız, saygının ne kadar edici
bir etken olduğunu görmüşsünüzdür. Size iyi davranan insanlardan ne kadar kolay
etkilendiğinizi kendi deneyimlerinizle bilirsiniz.
KURAL: Karşındaki kişinin göstermesini istediğin tutum ve davranışları
kendin takın.
Başka insanlarla temaslarımızda, kendi tutumlarımızın anların
davranışlarıyla bize yansıdığını görürüz. Bir ayna karşısında durur gibi.
Gülümsediğinizde aynadaki adamda gülümser. Sert baktığınızda aynadaki adam da
dik bakar. Bağırdığınızda aynadaki adam da bağırarak yanıtlar.
“ Saygı görmek için saygılı davranın.”
Sang H. KİM
9-PERSONELİNİZİN PROBLEMLERİNDE ONLARA YARDIMCI OLUN.
Bütün imkanlarınızı kullanarak personelinizin her türlü problemlerini çözmeye
ve
onlara yardımcı olmaya çalışın. Yapacak gücünüz yoksa da yapmak istediğinizi
açıklayın. İyi, güzel, faydalı bir şeyler yapmak istediğiniz halde buna zamanınız,
kadronuz, paranız, programınız yetmeyebilir, benzeri başka engeller olabilir. Böyle
bir durumda bu istediğinizi içinizde saklamayın. Açıklayın. İyi bir şey istediğinizi,
niyetinizi bilsinler. Böylelikle hem destek bulursunuz, hem daha rahat bir ortam için
yumuşaklık sağlarsınız.
Herkesin fark etmenizi beklediği bir sıkıntı yada problemi fark ettiğiniz anda
bunu da saklamayın. Sıkıntıyı bildiğinizi, problemin farkında olduğunuzu açıklayın.
Çözüme ne gibi şartların engel olduğunu anlatın. Sıkıntının farkında olmayan duyarsız
yönetici tipi, sıkıntıyı aşamamanın gerginliğini taşıyan yönetici tipinden daha
olumsuzdur ve yönetimde daha etkisizdir.
Personelinizin hak ve çıkarlarını her yerde ve her zaman koruyun ve savunun.
Böylece sevgi, saygı ve güvenlerini kazanırsınız.
10-PERSONELİNİZİN ARASINDA AYRIM YAPMAYIN.
“ADALET, HER YERDE GEÇERLİ OLAN SERMAYEDİR.” F.G.
“EĞER İNSANLARIN SİZİ KABUL ETMELERİNİ İSTİYORSANIZ, ONLAR
ARASINDA BİR AYRIMCILIK YAPMAYIP, HEPSİNİBİRDEN KUCAKLAMANIZ
GEREKİR."” F.G.
“İNSANLARA EŞİT ŞEKİLDE YAKLAŞILMALI.” F.G.
Tarafsız, adil ve objektif olun. Teşkilatınızın imkanlarını, hak ve
menfaatlerini personeliniz arasında eşit dağıtın.
11-HATA YAPARSANIZ ÖZÜR DİLEYİN.
“İNSANIN KENDİSİNİ YANLIŞSIZ GÖRMESİ EN BÜYÜK YANLIŞTIR. SONRA
DİĞER YANLIŞLIKLAR ONUN ETRAFINI SARAR VE O İNSANIN KENDİSİ
ADETA YANLIŞ OLUR.” F.G.
“SIK-SIK HATALARA DÜŞMEMEK, DOLAYISIYLA İTİBARINI ZEDELEMEMEK
İÇİN ÇOK DÜŞÜN, AZ KONUŞ VE BAŞKALARINI DİNLEMEYİ İHMAL ETME.”
F.G.
Dikkatli davranıp aynı hatayı bir daha yapmamaya çalışın. Kesinlikle kendi
hatalarınızı başkalarına yüklemeyin yoksa personelin saygısını ve itimadını
kaybedersiniz.
Ayrıca başkası tarafından aleyhinize söylenecek her şeyi kendiniz söyleyiniz
ve başkalarına fırsat vermeden bunları ortaya dökünüz. Derhal vaziyetin değiştiğini
görürsünüz. Böyle yapmakla karşınızdakinin size karşı açtığı yelkenleri şişiren bütün
rüzgarı çekmiş olursunuz.
“NEYİ, KİME, NE ZAMAN VE NEREDE DANIŞACAĞINI BİLMELİ, HER İŞİ
EHLİNE SORMALI VE VERMELİDİR.” F.G.
Yönetim hataları genellikle karar hatalarından kaynaklanır. Karar hataları da,
karar verilen konularda eksil bilgi, yanlış değerlendirme, alternatifleri göz önünde
bulundurmamadan kaynaklanır. Tek başına karar veren kişi olmak yerine, karar
verme sürecinin bir parçası olma becerisini gösterin. Her seviyedeki çalışanınızla
istişare etmeli onların görüşlerini de almalısınız. Bu sayede herkesin desteğini
arkanıza almış olursunuz.

“Başkalarının gayretlerini, bilgilerini, tecrübelerini, fikirlerini ; kendi gayret,


bilgi, tecrübe ve fikirlerimize katma faaliyeti olan danışma, yakın
dostlarımızdan biri olarak yanımızdan hiç ayrılmamalıdır. “

12-YETKİNİZİ DEVREDİN
Yetki aktaran bir insan olduğunuzda, insanlarla beraber ve onlar aracılığıyla
çalışır, ama aslında daha fazlasını yaparız. Başkalarına kendi kişisel ve mesleki
gelişmelerinde en yüksek düzeye ulaşma olanağı sağlamış oluruz . Kısaca
yetkilendirmek etkimizi başkalarına yaymaktır. İnsanların potansiyelini görmek,
kaynaklarımızı onlarla paylaşmak ve tamamen onlara güvendiğimizi göstermektir.

PERSONELİ TANIYIN:
İnsanları anlama becerisi, insanın sahip olabileceği en büyük değerlerden
biridir. Bu sadece iş alanında değil, hayatın her alanında olumlu etki oluşturabilmek
için gereklidir. İnsanları anlamak onlarla konuşma ve anlaşma becerisini
etkileyecektir. İdeal yönetici bir iletişim ustasıdır. İletişim hataları yönetici için,
yönetim hatalarıdır.
Yönetici için söylenecek en kötü şey ; personelin söyleyeceği şu sözdür:
“Galiba beni anlamadı”. İnsanları anlamazsanız, onlarla birlikte çalışamazsınız.
Birlikte çalışmanın olmadığı yerlerde de başarının varlığından söz etmek mümkün
değildir.
Personelinizin ilgi alanlarını, alışkanlıklarını, yetiştiği ortamı öğrenin ve
ona göre davranın.
Personelinizi değerlendirirken, tutum ve davranışlarının gerçek
nedenlerini öğrenin ve ona göre değerlendirin.
“İNSANLIĞA VERİLEN HİZMETİN SELAMETİ İÇİN İNSANLAR İYİ
TANINMALI VE SONRA İSTİHTAM EDİLMELİDİR. F.G.
“HER SARI ALTIN, HER PARLAYAN IŞIK, HER AKAN SU DEĞİLDİR...” F.G.
Personeliniz arısında bir iş bölümü yapmalı, herkesi bilgi ve becerisine
uygun işte çalıştırmalıdır. Bunun için de, yönetici astlarını iyi tanımalı, onları bilgili ve
yetenekli oldukları alanlarda istihdam etmelidir.
“Başarı herkese kaldıra bileceği ağırlığı kaldırtmaktır.”
OTORİTENİZİ YAPICI HALE GETİRİN(TEHDİT ETMEYİN).
“İNSANLARA HİZMET İÇİN İDARECİ OLUNMALI YOKSA İNSANLARA
HÜKMETMEK İÇİN İDARECİ OLUNMAZ.” F.G.
Otoritenizi hiçbir zaman güç gösterisine dönüştürmeyin. Yönetici tehdit
etmez, karar verir ve uygular. Tehdit asla bir yönetim metodu değildir. Eğer elle
tutulur gözle görülür, doğrulanmış tespitleriniz varsa tedbirlerini belirleyin, karar
verin ve net bir şekilde uygulamaya koyun. Yolunda gitmeyen işler ve bunlara sebep
olanlar hakkında iyi hazırlanmış ve otomatik olarak devreye girecek mekanizmalar
bulunmalıdır. Elektrik kesintilerine karşı nasıl jeneratörünüz hazırsa ve hemen
devreye giriyorsa iş akışındaki her hangi bir kesinti karşısında da “jeneratörleriniz”
hazır olmalıdır.
Otoritesini düzenlemekten çok azarlamak için kullanan bir yönetici otoriteyi
güç gösterisine dönüştürmüş olur. Güç gösterisine dönüşmüş bir otoritenin
düzenleme gücü kalmaz. Otorite arttıkça, daha temkinli, daha yumuşak, daha
anlayışlı kullanılmalıdır.
UNUTMAYIN; PERSONELİNİZİ ELDE EDERSENİZ, SİZ DE BAŞARIYI ELDE
EDERSİNİZ. YÖNETİMDE BAŞARININ SIRRI ÖNCE İNSANI ELDE ETMEKTİR.

SIK-SIK PERSONEL DEĞİŞİMİ VERİMİ DÜŞÜRÜR:


1* Çocuk açısından
2* Veli açısından
3* Öğretmenler açısından

NASIL ÖDÜLLENDİRECEĞİNİZİ İYİ BİLİN:


Yöneticiler, işinde ve görevinde üstün başarılı ve verimli personeli
ödüllendirmeli, ödüllendirme yöntemiyle veremliliği artırmalı, cezayı zorunlu
hallerde uygulamalıdır.
“CEZALANDIRMAYA MUKTADİR OLDUĞUN ZAMAN AFFET Kİ, AFFIN BİR
DEĞERİ OLSUN.” F.G.
“MUKAFATLANDIRMADA ACELE ETMEK, CEZALANDIRMADA TEENNİDE
BULUNMAK ASFİYA AHLAKIDIR.” F.G.
Yöneticiler gerektiğinde personelini idare etmeyi de bilmelidir. Bilerek ve
bilmeyerek hatalar olabilir. Hataların ısrarında cezalandırmalı. Çünkü suç önemliyse
ceza verilmezse yöneticinin otoritesi sarsılır.
“HER HANGİ BİR MÜESSESENİN BAŞINDAKİ İDARECİ MUTLAKA DİSİPLİNLİ
OLMALIDIR. DİSİPLİN TEVAZUYA MANİ DEĞİLDİR. BUNA
LİTARATÜRÜMÜZDE CİDDİYET DENİR.
İDARECİ İDARE ETTİĞİ MÜESSESE İLE İLGİLİ PRENSİPLERİ
TAVİZSİZ UYGULAMALIDIR. ANCAK GÖRDÜĞÜ AKSAKLIKLARI GİDERMEDE
HEM YOL GÖSTERMELİ HEM DE BİZZAT AKTİF OLARAK MÜBAŞERETTE
BULUNMALIDIR. AYRICA EMRİ ALTINDAKİLERE ŞEFKATLİ, MÜRÜVVETLİ
DAVRANMALI VE ONLARIN DERTLERİYLE YAKINDAN İLGİLENMEYİ ASLA
İHMAL ETMEMELİDİR. BU DAVRANIŞ İDARE EDİLENLERİ İDARECİYE KARŞI
SAYGILI DAVRANMAYA SEVKEDER BÖYLECE PRENSİPLERİ TATBİK DAHA DA
KOLAYLAŞIR. YOKSA TEVAZU OLSUN DİYE İŞİ LAUBALİLİĞE GÖTÜRMEK HİÇ
KİMSEYE FAYDA VERMEZ VE İDAREDE CİDDİ BİR BOŞLUK BAŞ GÖSTERİR.
F.G.
Yönetimde disiplinsizlik, disiplin ve ceza yöntemleriyle giderilemez. Ancak
disiplinsizlik nedenlerinin çözümlenmesiyle önlenebilir. Disiplinsizlik, daha çok
yöneticinin yanlış ve hatalı yönetiminin bir neticesidir.
( Adaletsizlik, haksızlık, taraflılık )
Disiplinsizlik olunca yöneticiler kontrolü artırır. Kontrol baskı demektir. Baskı
tepki yaratır. Tepki de disiplinsizliği arttırır.
Yöneticiler ceza vermede cimri, ödüllendirmede cömert olmalıdır. Ayrıca ödül
hak eden bir davranış varsa illa netice beklemeye gerek yoktur. İyi ve güzel
davranışlar ödüllendirilirse netice zaten kendiliğinden gelecektir. Ödül personeli
özendirir ve sevindirir ama ceza personeli yönetici aleyhinde birleştirir ve tepkiyi
geliştirir.
Gereksiz ödül dağıtımı ödülün değerini düşüreceği için ödüle ulaşma çabaları
azalacak, önemli bir motivasyon kaynağı söndürülmüş olacaktır. Hak etmeyenlere
ödül verilmesi, önceden aynı ödülü alanların incinmesine, ödüllerin değerini
kaybetmesine, moral bozukluğuna sebep olur.
Ödülü yalnızca maddi boyutlu düşünmeyin; Yoğun bir şekilde, her türlü
sıkıntıları göğüsleyerek, fiziksel ve ruhsal engellere rağmen bütün gücüyle çalışan
birisine candan tebessümünüz, yollayacağınız bir bardak çay büyük bir ödül değeri
taşıyacaktır. Çünkü bu hareketin ““yaptıklarının farkındayım” masajı çok kuvvetlidir.
Çalışmamızın farkında olunmasından hangimiz hoşlanmayız.

ETKİLİ OLMAK İÇİN, TÜM İŞLERİNİZİ VE GÖRÜŞMELERİNİZİ KENDİ MAKAM


ODANIZDA YÜRÜTÜN. PERSONELİNİZİN ODASINDA ONLARA EMİR
VERMEKTEN KAÇININ ORADA SADECE MİSAFİR OLUN.

GÖRÜŞMELERDE VE KONUŞMALARDA, ETKİLEMEK VE HÜKMETMEK


İSTEDİĞİNİZ KİŞİLERE YAKLAŞIN. ONLARI HAKİMİYET ALANINIZA ALIN.
UNUTMAYIN, YAKIN MESAFE DAİMA ETKİLEYİCİDİR.

DEĞİŞİME AÇIK OLUN:


“Değişimi kucaklayın; büyük mutluluk sizi orada bekliyor.”
Arthur PINE
Değim, gelişim için şarttır. Değişimin olmadığı yerde gelişimden söz edilemez.
İlk aylarda hemen büyük ve köklü düzenlemeler ve değişiklikler önermeyin.
Astlarınıza da alışkanlıklarında değişiklik getiren emirler vermeyin. Önce, siz mevcut
düzene uyun ve uyum sağlayın. Sonra, onlar da size uyar. Özellikle ilk üç ay
dinlemede kalın. İnsanlar, konular ve olaylar hakkında bilgi sahibi olun. Objektif
değerlendirme yapın. Gerekli düzenleyici kararlarınızı üç ay sonra verin ve
uygulamaya geçin. Unutmayın yeni birinden gelen yenilikler tepkiyle karşılanır. Ve
yeni yöneticiler hemen yıpratılmaya başlanır.
Üstünüzün desteklemediği, uygulama imkanı olmayan yenilik ve değişiklikleri de
sakın yapmayın. Sonra, emrinizi geri almak durumunda kalır, gücünü
zayıflatırsınız.
“Her oyuncu diğerini düşünmek zorundadır.”
Geen Bay Packers’ ın efsanevi koçu : Vince LOMBARDI

İŞLETMEDEKİ TAKIM RUHUNU ZEDELETMEMELİSİNİZ.


Bir işletmenin üç temel kaynağı vardır.
Bu üç kaynağın da VERİMLİLİK üzerinde etkileri vardır. Bunları çok iyi
değerlendirmek gerekir.

1. Fiziki kaynaklar
2. Mali kaynaklar
3. İnsan kaynakları : Bir örgütün rekabet üstünlüğünün kaynağı da insan
kaynaklarıdır. Sorun şurada düğümlenmektedir. İnsanların hayal güçlerini,
yenilikçi özelliklerini, coşkularını, ileriye ilişkin derin bilgilerini, kuruluşun yararını
nasıl kullanacaksınız?
Başarı diğer insanların desteğine bağlıdır. Kazanmanıza yardım
edecek kişilerin desteğini harekete geçirin. Bunun için de insanların desteğini
sağlama yöntemlerini mutlaka öğrenmelisiniz. Beraber çalıştığınız insanlara “ Biz bu
işi beraber yapıyoruz.” “Beraber başaracağız.”mesajını vermelisiniz. Bu durum
insanlara kullanıldıklarını değil faydalanıldıklarını düşündürecektir. Büronuzun çay-
kahve hizmetlerini sunan görevli dahi, bir bütünün ayrılmaz parçası olduğunu
düşünmelidir.
Büyük Liderler, taraftarlarına özellikle bir yere ait olduklarını
hissettirme yeteneğine sahiptirler. Örneğin: Napoleon Bonaparte, insanları önemli
hissettirmede ve katılma duygusu vermede ustaydı. Kampı dolaşması ve her subayı
adıyla selamlamasıyla ünlüydü. Konuştuğu adama memleketini, karısını ve ailesini
sorardı. Onun da yer aldığı bir çatışma veya çatışma veya manevradan bahsederdi.
Adamlarına gösterdiği ilgi ve onlara ayırdığı zaman, onlara ahbap olduklarını ve bir
yere ait olduklarını hissettiriyordu. Bu yüzden, adamlarının kendilerinin ona adamış
olmaları şaşırtıcı değildir.

YÖNETİCİ ASIL MAHARETİNİ, BERABER ÇALIŞTIĞI İNSANLARIN


POTANSİYELİNİ
AÇIĞA ÇIKARMAKLA GÖSTERMELİDİR.

“EN TATMİNKAR SONUÇLARI ALAN KİŞİ HER ZAMAN EN ZEKİ KİŞİ


DEĞİLDİR, GENELLİKLE ÇALIŞANLARIN BEYİNLERİ VE BECERİLERİNİ EN İYİ
KOORDİNE EDEBİLEN KİŞİDİR.
W. Alton JONES

Personelinizin maddi ve manevi kuvvetlerinden ne kadar


faydalanabiliyorsunuz?
Onların beyin gücünden ne kadar istifade edebiliyorsunuz? Onların daha
verimli çalışmaları için gerekli olan şartları sağlıyor musunuz ?
Çalışanların enerjilerini ve bütün kuvvetlerini müessesenin yararına
kullanıp kullanmadıklarını kontrol ediyor musunuz ?

İP, İP OLARAK KOPAR VE HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEZ. BİRLEŞİP HALAT


OLDUKLARINDA BİR KIYMETE ULAŞIRLAR. İTTİFAK HALAT OLMA DEMEKTİR.
F. Gülen
Birlikte ilerleyeceğiniz kişileri toplamak için çabuk davranın. Yanınızda
başkalarının da olduğunu gösterdiğinizde, çok daha fazla ciddiye alınızsınız. Çünkü
siz bir takımsınız
Büyük Liderler kendilerinden önce takımının mutluluğunu düşünürler. Takımın
çıkarı söz konusu olduğunda hangi noktada durduğunuzu görmek için aşağıdaki
soruları yanıtlayın.
Başarılı Bir Takım Oyunu için Yedi Soru
1-Diğer insanlara değer katıyor muyum?
2-Kuruma değer katıyor muyum?
3-Her şey yolunda gittiğinde başkalarını çabuk takdir edebiliyor muyum?
4-Takımımız yeni üyeler bulmakta ısrarlı mı?
5-Kenar oyuncuları mümkün olduğu kadar etkili kullana biliyor muyum?
6-Takımdaki insanlar istikrarlı bir şekilde önemli kararlar alabiliyor mu?
7-Takımımızın amacı yıldızlar üretmekten çok zaferler kazanmak mı?
Birkaç soruya “HAYIR” yanıtı verdiyseniz, takıma karşı tutumunuzu yeni
baştan gözden geçirin. “ Büyük Lider, insanları bilgi ve beceri yönünden kendisini
geçecekleri noktaya kadar geliştirmek isteyen kişidir.” Takımdaki her bir bireyi
Lider yapmalısınız.

TAKIM RUĞUNUN ZEDELENDİĞİNİ NASIL ANLARSINIZ.( BU MOTİVASYON


EKSİKLİĞİNİ DE GÖSTERİR:)
Hoşnutsuzluk genellikle davranışlara yansır. Ayrıca aşağıdaki belirtiler de
bir kimsenin halinden hoşnut olmadığı konusunda sizi uyaracak işaretlerdir;
1- Daha fazla çaba sarf etmesi gerekirken iş birliğinden kaçınıyorsa
2- Ekstra bir iş yapmak söz konusu olduğunda gönülsüz davranıyor.
3- İşe geç geliyor, erken çıkıyor, yeterli bir gerekçesi olmadan izin alıyor.
4- Paydos saatlerini uzatarak çalışmadığı süreyi fazlalaştırmaya çalışıyor.
5- Kendisine verilen görevleri zamanında tamamlamayarak son teslim
tarihini geciktiriyor.
6- Standartların altında kalıyor.
7- Önemsiz konularda sürekli şikâyet ediyor.
8- İşler iyi gitmediğinde başkalarını suçluyor.
9- Kendisine verilen talimatları hiçe sayıyor.
İnsanların hoşnutsuzluğunu belli eden bazı klasik sözler,
 Bu hiç olmamalıydı.
 Bizi dinleselerdi.
 Ne biçim bir şirkette çalışıyoruz
 Her zaman, en son benim haberim olur.
 Bütün hata onlarda.
 Adam sende
 Olacağı buydu işte.
Bütün bu konuşmalar alttan alta olumsuz bir tavrın işere tidir. Çabucak diğer
insanlara da bulaştırılma eğilimi taşır. Motivasyon eksikliği çeken birkaç kişi, çok
sayıda insanın motivasyonunu kısa sürede bozabilir. İnsanların motivasyonu bir kez
bozuldumu, morallerini düzeltmek ve verimi arttırmak güç olur.

1-Takım üyelerinin kendilerini doğrudan ilgilendirmeyen sorumluluklardan kaçınması.


2-Takım üyelerinin çoğun işten kaçması.
3-Takım üyelerinin arasında gizli anlaşmazlıklar olması.
4-Bulundukları durumdan memnun olmamaları.
5-Üyeler arası sık-sık uyuşmazlıkların baş göstermesi.
ÇOK GÖZE BATMAYIN:
GARAZ İNSANI, KÖR SAĞIR VE KALPSİZ EDER.
İnsan tabiatında olan bir şey başkasını çekememektir. Hele kısa sürede çok başarılı
olan insanları, pek seven çıkmaz. Bunun iki sebebi vardır;
1-insanların çekememesi.
2-Birilerinin menfaatine dokunacak görünmesi
Peki ne yapmak gerekir. Göze batmamak gerekir. Hangi durumda olursa olsun,
iş yapılmalı, başarı elde edilmeli; fakat bunun reklamı yapılmamalıdır. Olur olmaz her
yerde bu başarıdan söz edilmemelidir.
Her insan bir şeyler yapmalı ama kendini çok afişe etmemelidir. Kendi
başarısını çekemeyenler olabileceği gibi, menfaatine dokunacağını da düşünenler
çıkabilir.
KOLAY ULAŞILABİLİR OLUN:
Hiç kimseyi uzaktan eğitemezsiniz. Bunu sadece yakından yapa bilirsiniz. Bu
işleme ilk başladığınızda insanlara çok vakit ayırmanız gerekecektir. Ama kendi
güvenlerini ve karşılıklı güveni kazanmaya başladıklarında daha az kişisel kontağa
ihtiyaç olacaktır. Bu düzeye gelene kadar size kolaylıkla ulaşabileceklerinden emin
olun.
ŞİKAYETLERİ KÜÇÜMSEMEYİN:
“Şikayet istemem” tavrı yaygın olmakla bir yerinde değildir. Kontrol altıda, istismara
yol açmayacak şekilde şikayetlere açık olmalısınız.
Ama şikayetlere çanak tutmayın. En iyisi şikayete meydan vermeyecek bir
uyanıklık içinde olayları ve insanları takip etmektir.
HOŞ GÖRÜLÜ OLUN:
“ALLAH HOŞ GÖRÜ SAHİBİDİR. BÜTÜN İŞLERDE HOŞGÖRÜ SAHİBİ
OLUNMASINI İSTER.” H.z. MUHAMMET
“KOLAYLAŞTIRINIZ, ZORLAŞTIRMAYINIZ, SEVİNDİRİNİZ, NEFRET
ETTİRMEYİNİZ...” H.z. MUHAMMET
“HAK DOST, DÜŞEBİLECEĞİ YERLERDE DOSTUNU KOLLAYANDIR; HER İŞİNDE
ONA BAŞ SALLAYAN DEĞİL...” F.G.
Ancak her hareketi de hoş görü ile karşılamayın. Herkesi, her şeyi ”hoş gören”
bir yöneticinin de pek sevilmediğini söylemeliyiz. Sınırsız hoş görü, iyi ve kötü
davranışa hak ettiği tavrın gösterilmediği bir ortam meydana getirir. Bu da her insan
için rahatsız edicidir; çünkü adalet duygusunu zedeler.
ONLARA DOĞRU HAREKETE GEÇİN:
“İNSANLAR YALNIZ, ÇÜNKÜ ARALARINA KÖPRÜ YERİNE DUVAR İNŞA
EDİYORLAR.” Joseph F NEWTON
İnsanların birbiriyle bağ kurmamalarının bir çok nedeni olduğuna biliyoruz.
Bunun başlıca nedenlerinden birisi; özellikle şirketlerde, bir çok liderin kendileriyle
temas kurmanın sorumluluğunun alt kademelere ait olduğuna inanmasıdır. Oysa bunun
tam tersi doğrudur. Etkili olmak için önce liderlerin harekete geçmeleri gerekir.
Dostluk kurma işini karşıdaki insana bırakırsanız fazla dostunuz olmaz. “Önce onlar
bizi arasın, ilk adımı onlar atsın, önce o konuşsun” bunların hepsi yanlış tutumlardır.
İlk adımı ilk siz atın. Hatta insanlarla tanışıp, kaynaşmak için gerekirse yolunuzu bile
değiştirin. Çekingen ve utangaç olmayın.
Üstler astlarına gitmiyorlar, onları bulundukları yerde karşılamıyor ve bağ
kurmuyorlarsa, çok büyük oranda etki kaybı yaşayacaklardır.
Tom Peters ve Nancy Austin’ e göre ”Amerika‘da verimlilik yönetiminin bir
numaralı problemi oldukça basittir; Çalışanları ve müşterileriyle ilgilenmeyen
yöneticiler.”
ORTAK DENEYİMLER YAŞAYIN:
Birlikte akşam yemeğine çıkın. Beraber bir maça yada pikniğe gidin. Seyahat
edin. Hiçbir şey insanları bilmedikleri bir şehrin kilitlenmiş bir trafiğinde
havaalanına yetişmek ellerinde bavullarla son dakikada uçağa kapağı atmak için
koşarken olduğu kadar birbirine bağlamaz.(terslikler insanları kesinlikle birbirine
yaklaştırır.)
Beraber geçireceğiniz her deneyim sizi bir birinize bağlayacak ortak bir geçmiş
oluşturacaktır.
Bir hafta sonu kaçamağı planlayın ve böyle bir programa eşlerinizi de dahil edin.
Asıl önemli olan, daha derin bağlar kurma olanağı tanımak ve ortak deneyimler
yaşamaktır.

BİR GÖREV ALIRKEN


1. Pohpohlamalara, söz vermelere ve tehditlere kulak asmayın; meseleyi
iyice inceleyin, verilecek sorumluluğu gerçekten üstlenebilir misiniz, karar verin.
Size verilen işteki başarı şansını araştırın.
2. Baktınız ki size sorumluluğu veriyor, buna karşılık bu işten en verimli
sonucu elde etme olanaklarını kısıtlıyorlar; o zaman ‘bana tam yetki vermezseniz,
sorumluluğu başkası alsın’ deyin.
3. Size verilen bir görevi mutlaka yazılı olarak isteyin, altında da imza
olsun.
Yaptığım işten zevk alacaksam kendimi bütün ruhumla, düş gücümle ve bilgimle
ona adamalıyım. O zaman zevk kendiliğinden gelir, kalite de ister istemez onu
izler.

YÖNETİCİLİĞİN İŞLEVLERİNİ İYİ BİLİN VE UYGULAYIN


1- PLANLAMA Hedefleri tanımlamak, gelece yönelik tahminde bulunmak, doğru
işlerin doğru zamanda yapılabilmesi için takvim yapmaktır.
İyi yönetebilmek için plan yapmak durumundasınız. Bu da sizin en
sonunda ulaşacağınız hedefinizi bilmenizi gerektirir. İşinizi yerine getirmek için şu
dört noktayı bilmeniz gerekir;
a) Şu anda bulunduğunuz yer.
b) Nerede olmak istediğiniz.
c) Oraya nasıl ulaşacağınız.
d) Oraya ulaştığınızı nasıl anlayacaksınız.
Hedeflerinizin neler olduğunu bilmeniz, işi planlamanızı ve doğru yöne
gitmeye devam etmenizi sağlar.
Planlama yapmak için şu konularda beceri kazanmalısınız;
1- İçinde bulunduğunuz durumu analiz etmek
2- Ulaşılması gerekeni önceden tahmin etmek
3- Bunun nasıl yapılacağını hesaplamak
4- İlerlemeyi sağlamak ve gerekli düzenlemeleri yapmak.

2-ORGANİZE ETME Neyin gerekli olduğuna ve kimin hangi işi yapacağına


karar vermektir. Bu gerekli görevleri yürütebilmek için işi bölmek ve kaynakları
(hem maddi kaynakları hem de insan kaynaklarını) belirleyerek, yapılacak işleri
doğru bir biçimde bölüştürmek demektir.
Organize etmek, işleri baştan aşağıya dikkatle düşünmek ve;
a) Yürütülmesi gereken özel görevler.
b) Her görev için kullanacağınız malzeme
c) Bu görevleri kimlerin yürüteceği gibi konuları belirlemek anlamına gelir.
Organizasyonda başarılı olmak için şu konularda beceri kazanmalısınız.
1- Mantıklı düşünme
2- Elinizdeki kaynakları düzenleme
3- Akılcı kararlar alabilme
3- İDARE ETME Talimat verme, koordine etme, insanları çalışmaya
özendirme ve önderlik etme demektir. Bu nedenle, çalışmaya katılan
herkesin şunları bilmesi gerekir;
Bu nedenle, çalışmaya katılan herkesin şunları bilmesi gerekir;
1- Nihai hedefler.
2- Yapacakları belirli işler
3- Yapacakları işte aranan standartlar.
İnsanların, bir işi neden yaptıklarını bilmeleri, daha verimli ve gerekli
standartlara uygun çalışmalarını sağlar. Yaptıkları işin amacını bilirlerse
inisiyatiflerini daha yapıcı biçimde kullanırlar.
4- DENETLEME Her şeyin yolunda gidip gitmediğinden emin olmak için,
gözünü işlerden ayırmamaktır.
Planınızı, denetleme işlevini kullanarak düzeltecek ve düzenleyeceksiniz.

İnsanların daha fazla çaba harcamasını sağlamak için şunları yapmalısınız;


1- Yapılacak işler konusunda onlara sorumluluk verin.
2- Kendilerine en uygun tarzda çalışmalarına izin verin.
3- İyi bir performans gösterdiklerinde onları takdir edin.

DAĞILMAMAK İÇİN DAĞITIN (YETKİ DEVRİ)

Görev paylaşımı olmalı. Yetkisini gönül rahatlığıyla güvenilir insana


devretmeyen yönetici yetkiyi devretmediği için pek çok şeyi incelemek, pek çok
kişiyle görüşmek ve pek çok işi tek başına yapmak zorunda kalacaktır. Her işi
kendisinin yapması dolayısıyla zamansızlıktan, kendi işlerini dahi organize edemeyen
bir yönetici pozisyonuna düşecektir.
Liderler yetkiyle yetişir. Başkalarına lider olmayı öğretmek, bayrak yarışında
çubuğu diğerine uzatmak gibi bir şey. İyi koştuğunuz halde çubuğu diğer koşucuya
aktaramazsanız, yarışı kaybedersiniz. Ama iyi koşar başka iyi koşucular bulup
yetiştirir ve çubuğu rahatça uzatmayı öğretirseniz; sonunda kazanırsınız.
Yetki veren birinin emrindeki insanlar, yetenekli bir sanatçının elindeki kağıda
benzer. Hangi maddeden yapılmış olursa olsun, birer hazineye dönüşebilirler.
Başkalarını yetkilendirme yeteneği kişisel ve mesleki başarının anahtarıdır.

“Ne kadar çalışırsanız çalışın, kişiliğiniz ne kadar etkileyici olursa olsun,


başkalarıyla beraber çalışamıyorsanız iş hayatında ilerleyemezsiniz.”

John CRAİG
Yetki aktaran bir insan olduğunuzda, insanlarla beraber ve onlar aracılığıyla
çalışır, ama aslında daha fazlasını yaparız. Başkalarına kendi kişisel ve mesleki
gelişmelerinde en yüksek düzeye ulaşma olanağı sağlamış oluruz . Kısaca
yetkilendirmek etkimizi başkalarına yaymaktır. İnsanların potansiyelini görmek,
kaynaklarımızı onlarla paylaşmak ve tamamen onlara güvendiğimizi göstermektir.
Başkalarını yetkilendirme ilgili değişiklikler karşısında nerede durduğunuzdan
emin değilseniz, aşağıdaki soruları yanıtlayın:
1-Çalışanlarıma inanıyor ve onların şirketimin en değerli yatırımı olduğunu
hissediyor muyum?
2-Başkalarını yetkilendirmenin bireysel başarıdan fazlasını sağlayacağına
inanıyor muyum?
3-Yetkilendirmek için potansiyel liderler arıyor muyum?
4-Başkalarını kendi liderlik düzeyimden daha yukarıya çıkarmaya istekli miyim?
5-Liderlik potansiyeli olan insanları geliştirmek için zaman harcamaya istekli
miyim?
6-Benim düşündüğüm şeyler için başkalarının takdir görmesini istiyor muyum?
7-Başkalarının kişiliklerini ortaya koymalarında veya çalışma sürecinde özgürlük
tanıyor muyum?
8-Yetkilerimi ve etkimi potansiyel liderlere aktarmaya istekli miyim?
9-Başkalarının benim işimi almalarına istekli miyim?
10-Liderlik asamı yetkilendirdiğim kişilere vermeye istekli miyim?
Bu soruların birden fazlasına “hayır” yanıtı verdiyseniz, tutumunuzu
düzeltmeye ihtiyacınız vardır. Başkalarına onlara sunabileceğiniz her şeyi verecek,
kendinize de bunun size zarar vermeyeceğini bilecek kadar güvenmelisiniz.
HANGİ GÖREVLERİ DEVRTEDECEĞİNİZE KARAR VERİN
Yaptığınız her işin üzerine düşünün ve işlerinizin şu dört başlık altında bir
listesini çıkarın;
1- Devredilmesi zorunlu olan işler Bunlar gerçekten de sizin yapmamanız
gereken görevlerdir. Bu işler genellikle her zaman yaptığınız veya
ilgilenmekten hoşlandığınız ve başkalarına vermekte isteksiz olduğunuz
görevlerdir.
2- Devretmeniz gereken görevler Bunlar başkalarının gayet başarılı bir şekilde
yürütebilecekleri rutin işlerdir.
3- Devredebileceğiniz görevler Bunlar diğer çalışanların -tam anlamıyla yeterli
oldukları sürece-yapabileceği işlerdir
4- Bizzat yerine getirmeniz gereken görevler Sizin sorumluluğunuzun temelini
oluşturan görevlerdir. Gelecekteki faaliyetleri planlamak, yeni eleman
seçmek, kişilerin performanslarını ve verimliliklerini gözlemlemek, onları
desteklemek, değerlendirmek ve ödüllendirmek, bu tür görevlere örnek
gösterilebilir.
BAŞKALARINA POTANSİYELLERİNE GÖRE YETKİ VERMEK
Kendinize her zaman şu soruyu sorun; “Doğru işleri doğru insanlara devrediyor
muyum?”
Hedefiniz başlangıçta küçük, basit görevler vermek, sorumluluklarını ve
yetkilerini zamanla arttırmak olmalıdır. Çalıştığınız kişiler ne kadar tecrübesizse bu
süreç de o kadar uzun sürecektir. Ama ne kadar deneyimsiz olursa olsunlar, onları
tüm bu süreçten geçirmek önemlidir. Başkalarını yetkilendirirken aşağıdaki adımları
rehber olarak kullanın:
YETKİLENDİRME ADIMLARI
İNSAN SEÇME
İnsan seçmek, biraz hazine avına çıkmaya benzer. Ne aradığınızı bilmeniz
gerekir. Hazineye rastladığınız zaman onu hemen tanımanız da şarttır.
1- Nasıl birine ihtiyaç duyduğunuzu bilin
Bunun için de;
a) İşin gerektirdiği kilit görevleri tanımlayın. (İşin tanımlanması)
1- İşi yapan elemanın sorumlu olduğu ana görevler.
2- Eğer varsa emir komuta zinciri. Ast – üst durumu.
3- İşin gerektirdiği sorumlulukların boyutu.
b) Bu işe ne tür bir insanın uygun olduğunu tanımlayın. (Kişinin özelliklerinin
belirlenmesi)
1- Aranan kişisel nitelikler.
2- Yetenekler ve başarılar.
3- Karakter özellikleri
ADAYLARA PUAN VERİN
8-10 Kesinlikle evet
7.5 Olabilir.
4.2 olur görünmüyor.
1-0 Kesinlikle hayır.
1-Onları değerlendirin
İnsanları yetkilendirmenin ilk adımı onları doğru değerlendirmektir. Deneyimsiz
kişilere fazla yetki çok erken verirseniz, başarısız olabilirler. Deneyimli kişileri de
işlerden soyutlarsanız, onları hayal kırıklığına uğratmış olursunuz.
“TEKLİF VE DİREKTİFLERİN HAVADA KALMASINI İSTEMİYORSANIZ,
İNSANLARA TAKATLERİNİ AŞAN VAZİFELER YÜKLEMEYİN.” F.G.
Bazen liderler başkalarının yeteneklerini yanlış değerlendirdiklerinde, komik
sonuçlar ortaya çıkabilir. Örneğin, Albert EINSTEIN’ ın hayatında bunu gösteren
bir olay vardır. Einstein 1898’ de, Münih Teknik Enstitüsü’ne girmek için başvurmuş
ama “hiçbir zaman yeterli olamayacağı” görüşüyle reddedilmiştir.
Eğittiğiniz insanlar güç kazanmaya başladıklarında an başarmaları ve büyümeleri
için ek fırsatlar verin. Herkesin başarılı olma potansiyeli vardır sizin göreviniz bu
potansiyeli görmek, onu geliştirmek için neyin eksik olduğunu saptamak ve onları
ihtiyaçları olan şeylerle donatmaktır. Yetkilendirmeye niyetlendiğiniz kişileri
değerlendirirken şu alanlara bakın.
BİLGİ İnsanların onlara vermeye niyetli olduğunuz tüm görevleri
gerçekleştirmek için neleri bilmeye ihtiyaçları olduğunu düşünün.
BECERİ Yetkilendirmek istediğiniz kişilerin beceri düzeylerini araştırın. Sizden,
yeteneğiniz olmayan bir konuda bir şeyler yapmanızın istenmesinden daha cesaret
kırıcı bir şey olmaz. Bazı beceriler doğuştan gelir. Diğer beceriler ise çalışma ve
deneyimle öğrenilir.
ARZU İnsanların başarılı olmaya istekleri yoksa, hiçbir düzeydeki beceri, bilgi
veya potansiyel onlara yardımcı olamaz. Ama istek varsa yetkilendirme kolaydır.
2-Onlara Örnek Olun
“HER ZAMAN DAVRANIŞLARLA ANLATMA, SÖLE ANLATMADAN DAHA
İNANDIRICI OLMUŞTUR.” F.G.
“BİLGİ ÖNEMLİ OLMASINA ÖNEMLİDİR, AMA DAVRANIŞ ÇOK DAHA
ÖNEMLİDİR.” F.G.
Kendinizi yönetmede göstereceğiniz başarı başkalarını yönetmede göstereceğiniz
başarı için belirleyici olacaktır. Kendini yönetmede zaafları açıkça görülen birinin
talimatları şüphe ile nasihatları alay ile karşılanır. İnsanlar “sen kendine bak” deme
arzusuyla doludurlar ve bu cümleyi sarf etmek için adeta yanıp tutuşurlar.
Bilgili, becerili, istekli insanlar bile kendilerinden ne beklendiğini bilmek
isterler. Onları bilgilendirmenin en iyi yolu göstermektir. İnsanlar gördükleri şeyi
yaparlar.
İnsanlar ilk önce gördükleri şeylerden etkilenir. Çocuklarınız varsa bu
durumu muhtemelen gözlemişsinizdir. Çocuklarınıza ne yapmalar gerektiğini
söylemeniz önemli değildir. Onların doğal eğilimleri sizlerden gördükleri şeyleri
yapmalarıdır. Pek çok insan sizin olumlu, güvenilir ve takdir edilir bir insan oluğunuza
inanırsa sizi hayatını etkileyen bir insan olarak görür. Dolayısıyla sizi daha iyi
tanıdıkça ve gördüklerinden hoşlanmaya devam ederse onların gözündeki
güvenilirliğiniz ve etkinizde aynı ölçüde artar.
Tutumlarınız ve çalışma ahlakınızla onlara örnek olun. Kendi çalışmalarınıza
dahil edebileceğiniz her fırsatta yanınıza alın. Onlardan ne istediğinizi öğrenmeleri
ve anlamalarının bundan daha iyi bir yolu yoktur.
Güçsüz yöneticiler güçlü inan istemezler. Halbuki kendinden daha yetenekli,
daha bilgili, daha tecrübeli insanları yöneticilik pozisyonuna en ufak zarar vermeden
“emrinde” çalıştırabilir. Etrafı güçlü yönetici daha da güçlü algılanır.
“İyi bir insanın çevresinde her zaman bazı konularda kendisinden üstün insanlar
olacaktır. Bu, liderliğin kalite işaretidir. Asla bazı konularda sizden iyi olan
insanları yönetmekten veya onları kendi altınızda çalıştırmaktan korkmayın.
Onlar sadece işinizi güçlendirir.” Mid Park Inc. ‘in Başkanı G.Alan BERNARD
3-Başarılı olmaları için olanak tanıyın Onlara başarılı olabileceklerine
inanmaları için yardımcı olmalı ve onların başarılı olmalarını istediğinizi
göstermelisiniz. Bunu nasıl yaparsınız?
1-Bunu bekleyin Siz ne derseniz deyin veya ne yaparsanız yapın, insanlar sizin
hareketlerinizin arkasındaki niyetleri hissederler. Elemanlarınızın başarılı olmalarını
umuyorsanız, bunu bileceklerdir.
2-Bunu dile getirin İnsanların, onlara inandığınızı ve başarılı olmalarını
istediğinizi duymaya ihtiyaçları vardır. Başaracaklarını bildiğinizi sık-sık dile getirin
4- Yetkilerinizi onlara devredin İnsanlar, sadece kendilerine karar verme,
hareket etme, problem çözme ve zorlukları aşma fırsatı verildiğinde güçlü ve etkili
olabilirler. Başkalarına yetkilendirdiğinizde, onları sizin yetkiniz altında bağımsız
olarak çalışabilme yeteneklerini geliştirmeye yardımcı olursunuz. Biri bir işi sizin %
80 potansiyelinizle yapabiliyorsa onu seçin ve yetkilerinizi devredin.
5-Onlara güveninizi açıkça gösterin Başkalarına inanmak ve bir görevi
başarabileceğine güvenmek çok kolay bir şey değildir. Çünkü bu, yetkinizin bir
kısmını onlara devretmeniz ve insanların, işleri kendi bildikleri şekilde yapmaları
doğrultusunda ödün vermeniz anlamına gelir. Eğer bu kişilere güveniniz yoksa, olay;
onların işlerine müdahale etmenizle sonuçlanır. Yetkilerini aktarınca, onlara
inandığınızı söylemeli ve bunu açıkça yapmalısınız. Yetki aktardığınızda, bunun diğer
çalışanlarca da bilinmesini sağlayın. Onlara karşı davranışları açısından bu önemlidir.
6-Onlara geri bildirim verin Onlarla özel olarak buluşun ve hatalı kararları
hakkında yardımcı olun. İlk olarak, zor zamanlar geçirebilirler. Bu erken dönemde,
cömert bir verici olun. İhtiyaç duydukları yardımda bulunun. Yaptıkları tüm süreçleri
kutlayın. İnsanlar takdir edilen şeyleri gerçekleştirirler.
7-Kendi başlarına devam etmeleri için serbest bırakın. Yetkilendirmek için
kiminle çalışırsanız çalışın, asıl hedefiniz onları iyi kararlar vermeleri ve kendi
başlarına başarılı olmaları için serbest bırakmak olmalıdır.
Başkan Abraham Lincoln, liderlerini yetkilendirme konusunda bir ustaydı.
Örneğin; 1864’de General Grant’ı birlik orduların başına atadığında şu mesajı
yollamıştı: “Planlarınız hakkında bir şey bilmek istemiyorum. Sorumluluğu alın,
uygulayın ve gerekirse beni yardıma çağırın.”
Bir yetkilendirici olarak tavrınız bu olmalıdır. Yetki ve sorumluluk verip, gerekli
olursa yardım önerin.
YETKİ VE SORUMLULUK DEVRETMEDE DİKKAT İSTEYEN HUSUSLAR
1. Uygun yetki ve sorumluluklar görevi en iyi şekilde yerine getirecek, en
yetenekli asta devredilmelidir.
2. Görev verdiğiniz elemana aynı zamanda yetki ve sorumluluk da verin.
3. Astlarınızı verdiğiniz görevden sorumlu tutun.
4. Görevi astınıza verseniz bile, kendi üstünüze karşı tüm sorumluluğu
üstlenin.
5. Astınızı ilkin samimi bir şekilde yönlendirseniz bile sonradan onun yetki
ve sorumluluklarına asla karışmayın. Karıştığınız zaman yetki ve sorumluluk
devretmiş olmayacağınızı ve böyle göstermelik bir devrin astta öfke meydana
getireceğini bilin.
6. Astları yetiştirmek, onlara güvendiğinizi gösterip bağlılıklarını
arttırmak için gerektiğinde en tecrübesiz asta bile yetki verin.
7. Kendisine yüklenen sorumluluğu elinden geldiğinde yerine getirmeye
çalışan bir astı asla cezalandırmayın.
8. Verilen görevlerde, yeteneklerini kullanmaları için astları teşvik edin.
9. Unutmayın etki gücünüzü ve yeteneklerinizi, ancak yetki verme sanatı
yoluyla geliştirebilirsiniz.
10. Birine bir iş devrederken iyi olmadıkları, yapmak için yeterli donanıma
sahip olmadıkları işleri, sadece siz o işten kurtulmak istiyorsunuz diye
devretmeyin. Ve her zaman elde edilecek sonuçlarla yakından ilgileneceğinizi
açıkça ifade edin.

YÖNETİCİLERİN YETKİ VE SORUMLULUK DEVRİNE


YANAŞMAMA SEBEBLERİ
1. Otoriteyi elden bırakmama isteği
2. Yetki devrinin, ekip oluşturmanın bir aracı olduğunu görememe
3. Neyi devredeceğini bilememe
4. Nasıl devredeceğini bilememe
5. Yetki devrini bir yada iki elemanla sınırlama
6. Devredilen yetkinin aynen kendileri gibi kullanılmasında ısrar
7. Daha iyi elemanları kıskanma
8. Elemanlara güvensizlik
9. İhtiyatlı risk alma korkusu
10. Elemanları geliştirmedeki eksiklikler
11. Yetkiden çok sorumluluk devretme
TOPLANTI YÖNETİMİ
Bir toplantının asıl hedefinin olumlu ve üretken sonuçlar elde etmek
olduğunda herkes hem fikirdir. Ancak ne yazık ki bir çok kişi, katıldıkları
toplantıların amacına ulaşmadığını ve toplantının başarısız olduğunu belirtmektedir.
Toplantının üretken ve sonuç alacak biçimde yönetilmesi aslında çok zor bir
iş değildir. Daha önce hiç toplantı yönetmemiş olsanız bile, toplantı öncesinde küçük
bir hazırlık yapmanız , size, o toplantının amacına uygun olarak sonuçlanması
açısından uzun bir mesafe kat ettirmiş olacaktır.
Çoğu toplantı aşağıdaki amaçlardan birine ya da bir kaçına ulaşmak
amacıyla yapılır;
1- Bir bilgi almak yada vermek için.
2- Bir karar vermek için.
3- Bir sorunu tanımlamak, çözümlemek ya da çözmek için.
4- Çatışmaları gidermek için.
5- Önemli durumlarla ilgili duyguları vurgulamak için.

TOPLANTILARDA YÖNETİCİLERİN YAPMAMASI GEREKENLER.


1- Belirsiz Gündem.
Nelerin tartışılacağı hakkında kısa bir ön bilgi vermeksizin insanları toplantıya
çağırdığınızda doğal olarak hazırlıksız geleceklerdir. Katılanlar ya tartışacakları
konuya ilişkin bir çalışma yapmadan gelecekler ya da kendi çalışmaları ile
toplantının konusu arasında bağ kuramayacaklardır. Tüm bunların nedeni
gündemin belirlenip toplantı öncesinde üyelere duyurulmamış olmasıdır. Toplantı
öncesinde mutlaka bir gündem belirleyin ve katılacaklara duyurun.
2- Sorunun yanlış konması
Toplantıdan olumlu sonuç alabilmeniz için tartışılan sorunun tam olarak ne
olduğunu belirlemeniz ve bunu somut, sınırları belirli, tartışılabilir ve sonuç
alınabilir biçimde ifade etmeniz gerekir.
3- Bireylere ilişkin sorunları toplantıya getirmek.
Bir kişiyle bire bir yüz yüze gelmemek uğruna onun sorununu toplantıya
getirmeye kalkışmayın. Böyle bir durumda tüm grubun saygısını ve desteğini
yitirebilirsiniz.
Bir kişi bir kuralı çiğniyorsa doğrudan o kişiyle konuşun. Kuralı çiğnemeyenlerin
boşuna zamanını almamış, çiğneyenleri de arkadaşlarının önünde aşağılamamış
olursunuz.
4- Toplantıya uygun olmayan kişilerin katılması.
Eğer bir sorunu çözmek istiyorsanız bu amaçla düzenlediğiniz toplantıya
katılacakları statülerine göre değil, sorunla ilgilerine ve uzmanlıklarına göre
seçin.
5- Suçu birine yıkmak
Suçu birilerine yıkarak aradan sıyrılmak yerine sorunu çözmeye çalışın.
Diğer taraftan , eğer toplantıyı yöneten kişiler görevlerinin önemini kavrayamamış
olurlarsa, nüfuzlarını “gerekli şekilde” kullanmakta yetersiz kalırlar.
TOPLANTI YÖNETİCİSİ ŞUNLARI YAPMALIDIR;
1- Gündemi yakalamak ve ilerlemeleri bir sonuca bağlamak için rehberlik
etmelidir. Böylece toplantıya katılanlar sinirlenmez ve toplantının zaman kaybı
olduğunu düşünmezler.
2- Değişik bakış açılarını desteklemek Böylece katılımcılar fikirlerini ortaya
koyma fırsatı bulmuş olurlar; kendilerini dışlanmış hissetmez ve gücenmezler.
3- Tartışmaları kontrol etmek Böylece tüm görüşlerin dikkate alınabilmesi için
zaman
kalır . Katılımcıların sayısı arttıkça, toplantıyı yönetmek ve kontrol etmek de
güçleşir.
4- Toplantıya katılacakların sayısı ve kim olduklarının belirlenmesi
Bir toplantının etkililiği, toplantıya katılanların sayısı ile yakından ilişkilidir. En
yaratıcı ve sorun çözücü kararların beş, yedi, dokuz gibi tek sayılı ve küçük
gruplarda verildiğine ilişkin pek çok araştırma bulgusu vardır. En yüksek
etkililiğin beş kişilik gruplarda görüldüğü tespit edilmiştir. Kimlerin toplantıya
çağrılacağını ve onlardan neler isteneceğini kararlaştırırken yapılacak işin niteliği
ve katılacakların sayısını dikkate alın.
5- Toplantıyı uygun bir şekilde sonlandırmak Toplantının sonunda ne elde edildiği
ve kişilerin hangi görevleri üstlenecekleri netleşmiş olmalı.
6- Kayıt tutmak Alınan kararları kayada geçmek ,bir daha ki toplantıda ortaya
çıkabilecek olası yanlış anlamaları ve bahaneleri ortadan kaldırır.
İnsanların bir çok toplantının zaman ve çaba kaybı olduğu sonucuna
varmaları, genellikle o toplantılardaki yetersiz yönetim ve katılım fırsatı
eksikliğinden kaynaklanır.

GÜNDEM METNİ NEDEN ÖNEMLİDİR?


Gündem metni, toplantıya katılan herkesi belirli bir rotada tutacak bir pusula
görevi yapan ,bir çalışma programıdır. Böyle bir metni hazırlamanın amacı ,en
önemsiz konunun en fazla zamanı almasını engellemektir.
İdeal bir “gündem metni” şunları içerir:
1- Toplantının amacı, tarihi, zamanı ve yeri.
2- Katılımcıların adı.
3- Tartışılacak konu başlıkları.
4- Sorun yada anlaşmazlık yaratan konular.
5- Diğer işler.
6- Bir sonraki toplantının tarihi.
TOPLANTININ YAPILACAĞI YER VE YERLEŞİM NASIL OLMALI?
Yeterli ısı, ışık, hava bulunmalı, kahve-çay-su servisi yapılabilmeli, katılımcılar
rahatsız edilmemeli ve herkesin oturacağı sayıda iskemle olmalıdır. En önemli ve
genellikle en çok unutulan iki şey şunlardır.
1- Toplantıda herkes herkesi görecek şekilde oturmalı.
2- Toplantıyı yöneten kişinin konumu mutlaka, herkesle göz teması kurabilmesini
sağlayacak bir konumda olmalıdır.
BAŞARILI BİR TOPLANTININ YARARLARI
1- Katılanlar daha geniş bilgi sahibi olurlar.
2- İnsanlar, görüşlerini ortaya koyacak ortamı bulurlar.
3- Herkes diğerinin görüşlerini inceleme ve değerlendirme fırsatı bulur.
4- Bir anlaşma sağlanır.
5- Kararlara varılır.
6- İnsanlar alınan kararları kabul etmeye daha eğilimli olurlar. Çünkü onların alınması
aşamasında kendileri de rol üstlenmişlerdir.
7- Bir an önce harekete geçilir.
8- İşlerin üstesinden gelinir.

TOPLANTI SIRASINDAKİ KURALLAR


1-Toplantıya vaktinde başlayın, katılanları bu konuda uyarın. Eğer geç gelenleri
beklerseniz zamanında gelenlere haksızlık yaptığınız düşünülebilir. Geç gelenlerin
beklenerek ödüllendirildiği, zamanında gelenlerin cezalandırıldığı gibi bir izlenim
oluşturmaktan kaçının.
2-Uygunsa ayakta yapın. Bu yöntem toplantıyı hızlandırır ve çabuk sonuçlandırır.
3-Toplantıda konuşmaları dikkatle dinleyin. Konuşmaları not ederek dinlediğinizi belli
edin. Bu davranışınız karşınızdaki kişiye sizi dikkate alıyorum izlenimi verir.
4-Toplantının akışını sağlayın, yan konulara sapılmasına izin vermeyin. Toplantıları
aksatacak kesintileri önleyin. Toplantıda başka konular ortaya atan kişilere
nezaketle engel olun. Kaba davranmaktan kaçının. Çünkü herkes mağdur olanı tutar
ve ona destek verir.
5-Toplantıya katılan herkesi tartışmaya sokun. İçe dönük kişileri konuşturun. Çok
konuşan sık-sık söz alan kişileri de sınırlayın. Kişilere gerektiği kadar söz hakkı
verin.
6-Toplantının genel amacını her an göz önünde bulundurun. Kendi fikrinizi en sona
saklayın. Önce toplantıya katılanların görüş ve önerilerini alın, değerlendirmenizi
yapın.
7-Toplantılara daima size destek olacak kişilerle katılın. İstediğiniz doğrultuda
karar almak için sizi destekleyen ve sizin fikrinde olanlara öncelikle söz verin. Bu
takdirde çekimser olanlar da sizin tarafınıza geçecek, karşı olanlar ise açıkça karşı
çıkmaktan çekinecektir.
8-Toplantıda katılanları daima dinamik ve enerjik tutun. Bunu zaman-zaman
konuşmanızdaki ses tonlarıyla, konuyu değiştirerek, ara vererek veya bir fıkra
anlatarak sağlayın.
9-Toplantıya katılanları azarlamayın ve utandırmayın. Onları yalnız kaybetmekle
kalmaz, karşınıza almış olursunuz. Duyguların önemsenmediği toplantılar kırıcı olur.
Toplantılar insanların eşya gibi görülmediği onların ihtiyaçlarına yer verildiğinde
başarılı olur.
10-Toplantıda her zaman ‘hayır’ demek istediğinizde çekinmeden ‘hayır’ deyin ki,
‘evet’ deyince karşınızdaki size inansın.
11-Alınan kararların tüm ilgililere duyurulmasını sağlayın.
12-Alınan kararların uygulanmasını sağlayın. Ama önce kendiniz, kendi kararlarınıza
uyun ve uygulamada örnek olun.
13-Uygulamayı zaman-zaman takip ve kontrol edin. Uygulamada aksaklık yada
eksiklik varsa, konuyu tekrar toplantıya ( gündeme ) getirin. Ve düzeltici önlemler
aldıktan sonra tekrar-tekrar uygulayın ve uygulatın.

YÖNETİMDE ETKİLİ VE VERİMLİ EMİR VERME TEKNİKLERİ

1. Emir makul ve mümkün olmalıdır: Kişiye kapasitesinin üstünde ( bilgi,


beceri ve yeteneğinin üstünde ) yapamayacağı bir emir vermek de doğru değildir.
Hatta reaksiyon da yaratır.
Verilen emrin yerine getirilmemiş olması, yöneticinin otoritesini ve disiplinini
sarsar. Onun için astlardan daima imkan dahilinde olanı istemek ve beklemek
başlıca prensiplerdendir.
2. Emir tam olmalıdır: Emir, emir alanın zihninde ne yapılması gerektiği
hususunda herhangi bir soru bırakmamalıdır.
2. Emir hizmetle ilgili olmalıdır: Hizmet dışı özel emirler de
verilmemelidir. Özel emir, amirin otoritesini zayıflatır, resmi mesafeyi kaldırır ve
resmi işleri aksatır.
3. Emir özendirici olmalıdır: Astlar emri isteyerek, seve seve yerine
getirmelidir. Bu da amir tarafından, emrin sebepleri izah edilerek, emrin amacı
belirtilerek ve astlar ikna edilerek sağlanır.
Ayrıca emir verme esnasında, memurun fikri ve görüşü de alınabilir. Böylece
memurun gayreti teşvik edilmiş olur.
5. Amirler emir verirken kademe atlamamalı veya verdikleri emirden
onları da haberdar etmelidir.
5. Amir emir verirken gerekli kaynakları da sağlamak zorundadır. Aksi
halde verilen emir uygulanamaz ve bundan memur sorumlu tutulamaz.
6. Amir verdiği emirlere önce kendisi uymalıdır: Amir, hiçbir zaman
‘yaptığımı değil dediğimi yap’ durumuna düşmemelidir.
7. Emir verirken astların psikolojik yönü dikkate alınmalıdır.
8. Verilen emirler unutulmamalıdır.
9. Verilen emirler her zaman izlenmeli ve kontrol edilmeli: İzlenmeyen ve
kontrol edilmeyen emir üç gün sonra gevşemeye, bir hafta sonra da kendiliğinden
uygulanmamaya başlayabilir.
10. Emirlerin sonucu istenmelidir: İzlenmeyen veya sonucu istenmeyen bir
emir, uygulanıp uygulanmadığı bilinmeyen bir emirdir. Oysa emirler daima
uygulanmak için verilir. Ama emir takip edilmezse ve sonucu istenmezse
uygulanmayabilir.
BİR KİŞİNİN YAPABİLECEĞİ BİR İŞ İÇİN ASLA İKİ KİŞİ
GÖNDERMEYİN.
HEDEFLENMİŞ YAŞANTI İÇİN
1. Ne istediğini bilmem gerekir.
2. Ne yapabileceğimi bilmem gerekir. Ne abartın, ne küçümseyin.
Yeteneklerinizi tespit edin.
3. İstek ve yeteneği gerçeğe uydurmak gerekir.
4. Erişmek istediğim şeye erişmede nelerden vazgeçmem gerektiğine
karar vermem gerekir.
Bir insan kendine olan güvenini yitirmişse, başkaları tarafından kolayca
yönlendirilebilir.
Hayatta ne istediğinizi gerçekten biliyor musunuz?
a. Bunu gerçekten istiyor muyum?
b. Yoksa başkalarının hoşuna gitsin diye mi istiyorum?

YÖNETİMDE ZAMAN TUZAKLARI


“VAKTİNİZİ LÜZÜMSUZ İŞLERLE VE SÖZLERLE NE ÇALIN NE DE ÇALDIRIN...
ZAMAN SERMAYEDİR. ONU İSRAF EDİP HEBA ETMEYELİM. F.G.
1. Ziyaretçiler ( Misafirler ) yöneticilerin en büyük zaman tuzağıdır.
2. Gereksiz toplantılar.
3. Karasızlık.
4. Plansızlık. Hedefleri saptamak ve onlara ulaşmak, zamanı verimli
kullanmada önemli bir yer tutar. Eğer ne yapmanız gerektiğini bilmiyorsanız, işe
nereden başlayacağınızı da bilemezsiniz. Nelerin önemli olduğunu, nelerin
yapılması gerektiğini bilirseniz, olayların sizi yönlendirmesini engeller ve siz
olaylara yön verirsiniz.
Hedef saptamak çok yararlıdır. Hedeflerinizi bilmeniz zaman kaybetmenizi
önler. Hedeflerinizi verimli bir biçimde saptamak için şunları yapmalısınız;
1- Ulaşmak istediğiniz hedef üzerinde kafa yorun.
2- Düşüncelerinizi başka biriyle tartışın.
3- Yapmaya karar verdiğiniz şeyleri kağıda dökün.
5. Yönetimde zamansızlığın en büyük nedenlerden biri de yetki tekelciliği
yani merkeziyetçiliktir. (Başkaları tarafından yapılması gereken yada başkasının
yapabileceği işleri yapmak.) Astlarına yetki devretmeyen bir yöneticinin elbette
zamanı olmaz, yönetimde rutin işler içinde boğulur kalır. Ama astları da boş oturur
ve zaman doldurur. Bu nedenle yönetimde zaman kazanmanın ve zamanı en iyi
kullanmanın bir yolu da yetki devridir. Yetki devretmeyen bir yönetici ‘yönetmiyor’
demektir. Eğer yetkilerinizi devretmezseniz;
1- Zamanınız başkalarının yapacağı işleri yapmakla geçecek.
2- İnsanlar, bir güçlükle karşılaştıklarında sizin o güçlüğü onların yerine
çözeceğinizi kısa zamanda öğreneceklerdir.
3- Yapmanız gereken işleri yapamaz hale geleceksiniz.
6. Ast-üst ilişkilerindeki aksaklıklar da bir çok zaman kabına yol açar.
Toplantılarda yöneticiyle görüşmek için gelen astların gelip uzun süre beklemesi
önemli bir zaman kabıdır. Oysa yöneticinin vakti kadar astarın vakti de önemlidir.
İşlerin sürekli ve düzenli yürütülmesinden astlar sorumludur.
Çok çalışmak hiçbir zaman verimli olmak değildir. Yapılan araştırmalar 8 saatin
üstünde çalışıldığında verimin hızla düştüğünü kanıtlamıştır.

Etkili bir planlamayla çalışılan her saat, uygulamada kişiye üç ya da dört saat
kazandırır ve daha iyi sonuçlar sağlar.
“ Zamanının ve enerjinin çoğunu sonuç üretebileceğin alana yatır. Üretken
olmayan işler için boş zamanlarını kullan.”

YÖNETİMDE ZAMANI İYİ KULLANMA KURALLARI

1. Planlama yapın.
2. Günlük yapılacak işler listesi oluşturun. Liste hazırlamak organize
olmanın kilit eylemidir. Listeler, önceliklerinizi yansıtmalı ve yapmaya
niyetlendiğiniz işlerin ayrıntılarını içermelidir. Yapılacak işleri oturup yazmak
onları yarı yarıya yapmış olmak demektir.
3. Sizin yapmanız gerekmeyen işleri başkalarına verin. Bunu yaparken de,
istediğiniz sonucu alabilmek için, işi verdiğiniz kişilere günü gününe sorumluluk
yükleyin.
4. Sekreter çalıştırın. ( Sizi arayanlara muhatap olarak zaman kaybınızın
bir bölümünü önleyebileceksiniz. )
5. Maiyetinizde çalışanlara sizinle görüşmeleri için belli bir saat tanıyın ve
önceden planlayarak bütün sorunların bu süre içinde ele alınmasını sağlayın.
6. Kendi büronuz yerine toplantıları başkalarının odalarında yapın. Böylece
veda edip çıkmak kolay olur.
7. Toplantıları ancak gerektiği zaman yapın ve gerekli insanları alın.
8. Günlük zorunlu işleri yaptıktan sonra kendinize zaman ayırın.
9. Olağan üstü baskıların üstesinden gelebilmek için işe ara verin.
10. Okumak, bireysel gelişiminizi sağlamak, yani beceriler kazanmak ve
kişisel ilişkiler kurmak için kendinize zaman ayırın.

SORUN ÇÖZME
Sorunu belirledikten sonra, kendinize şu soruları sorun;
1. Sorunu çözmek için acilen harekete geçmem mi gerekiyor, yoksa onu inceleyecek
zamanım var mı?
2. Başkalarına da danışmama gerek var mı?
3. Sorun hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım var mı?
Bir sorunu çözmek zor iş sanılır; oysa sorunun temelindeki nedeni yada
sorunun nasıl oluştuğunu biliyorsanız, iş son derece kolaydır.
SORUN ÇÖZME ADIMLARI
1- SORUNU TANIMLAMA: İyi tanımlanmış bir sorun, yarı yarıya çözülmüş bir
sorundur. Bir sorunun varlığını, belirtilerini görerek anlarsınız. Ama bu belirtiler
sorunun kendisi değildir. Her sorunun temelinde nedenler vardır. Bununu en güzel
örneği ‘sivrisineği öldürmek yerine, bataklığı kurutmak’ özdeyişidir. Sivrisinek
sadece sorunun belirtisidir. Belirtiyi gidermek sorunu çözmeye yetmez.
Sorunun köküne inmenin en iyi yollarından biri ‘neden’ sorusunu sormaktır.
İlk aşamada, soruna yol açan muhtemel nedenler üzerinde düşünün. Başkalarına
kulak
verirken bir yandan da elde ettiğiniz verileri inceleyin.
2- BİLGİ TOPLAMA: Sorun çözmede en önemli adım, gerekli bilgileri
toplamaktır. Zira bir sorunu anlamadan asla çözemezsiniz.
Bilgi toplarken dedikodulardan çok gerçekleri araştırın. İnsanlar size sorunları
anlatırken, içinde bulundukları duygusal durumlarını saptayın. Örnekleri inceleyin,
daha önce benzer sorunlarla karşılaştınız mı? Çözümünüz ne oldu? Ancak, her
sorunu bir önceki gibi çözmeye çalışmayın. Sadece dikkate alın. Hatta diğer
yöneticiler aynı sorunları nasıl çözmüşler, araştırın ve onlardan yararlanın.
3- MANTIKLI VARSAYIMLAR YAPMA: Sorunla ilgili tüm bilgileri
derlediğinizde mantıklı varsayımlar yaparak sorunu çöze bilirsiniz.
4- ÇÖZÜM SEÇENEKLERİ GELİŞTİRME: Verilen kararın sağlıklı olabilmesi için
olabildiği kadar çok seçenek geliştirmek gerekir. Bir sorunun bir tek çözüm
yolu
yoktur, bir çok alternatifi vardır. Yapacağınız şey bunları ortaya çıkarmaktır.
Önemli olan, içinden en uygun olan çözüm yolunu seçmektir.
Başka insanların görüşlerini ve önerilerini toplayıp bunların arasında seçim
yapmak, size kendi başınıza hiçbir zaman bulamayacağınız yeni fikirlerden ve
seçeneklerden oluşan geniş bir birikim desteği sağlar.
Sorunlar karşısında, alternatifler olmadığında en uygun karar verme yöntemi
hiç karar vermemektir. Yani sorunu ve çözüm yolunu ( kararı ) ertelemektedir.
5- HER ÇÖZÜM YOLUNU TAHLİL ETME: Bu aşamada, geliştirilen her çözüm
yolunun ( seçeneğin ) yapılabilirliğini tahlil etmek, her çözümün sakıncalarını ve
yararlarını analiz etmek gerekir. Çünkü her çözümün bir maliyeti vardır. Her bir
şey bedava değildir. Zaman ve çaba bile bir bedeldir.
Sorunun çözüm seçeneklerini değerlendirirken mümkün olduğu kadar çok
etkeni dikkate almak ve en iyi çözüm seçeneğini bulmak zorundasınız. Bunun için
sorununuzun;
a) Kısıtlayıcı faktörleri nelerdir.
Giderler--- ne kadar ödeyebilirim?
Elde etme—ne zaman satın alabilirim? Getirebilirim?
Zaman--- ne kadar vaktim var?
b) seçeneklerin artıları eksileri nelerdir?
c) İhtimaller nelerdir?
Tahmininize göre ; Büyük bir olasılıkla mı işe yarar,
Belki mi işe yarar,
Elverişsiz mi?
d) Ne olur ne olmaz son kez gözden geçirin.
6. BİR ÇÖZÜM YOLU SEÇME: Seçtiğiniz çözümün sorunu giderici ve
önleyici olup olmadığına dikkat etmelisiniz.
6. SEÇİLEN ÇÖZÜMÜ UYGULAYIN: En iyi çözüm bile eğer kağıt
üzerinde kalıyor ve uygulanmıyorsa hiç değeri yoktur. Çözümün gerçekleşmesi için
uygulama gerekir.
Bu amaçla uygulama süresi ve yöntemi saptanmalı , sorululuklar dağıtılmalı:
kim, neyi, nasıl ve ne zaman yapacak açıkça ortaya konmalıdır.
8. İZLEME VE DEĞERLENDİRME: Uygulamaya konan her şey izlenmeli
ve değerlendirilmeli, gerekirse düzeltici önlemler alınmalı ve yeniden uygulamaya
konulmalıdır.
SONUÇ: Yönetim, problemsiz olmaz, yönetici problemsiz kalmaz. Yöneticinin
varlığının nedeni problem çözmek ve karar vermektir. Ama iyi yöneticiler, daha
problem doğmadan ve kriz oluşmadan önlem alırlar. Böylece sorunları kolay atlatırlar
ve sorun çözmede başarılı olurlar.

You might also like