Professional Documents
Culture Documents
ÇAĞRISI
I m m a n u e l Kant
(d. 1724, Königsberg - ö. 1 8 0 4 Königsberg)
Alman Klasik idealizminin Kurucusu, filozof ve düşünür. 1740-46
arasında, Königsberg Üniversitesinde matematiK, fizik ve felsefe oKu-
du 1746-55 arasında Doğu Prusyalı büyüK ailelerin yanında özel öğret-
m e n olaraK çalıştı. 1755'te Ateş Üzerine adlı incelemesiyle doKtor un-
vanını aldı. 1770'te mantıK ve metafiziK Kürsüsüne profesör o l d u ve
bu görevini 1796 yılına Kadar sürdürdü.
Kant'ın uzun felsefe ve d ü ş ü n yaşamı geleneksel olarak üç döne-
me ayrılır: Birincisi, mekaniğin temel kavramlarını tanımaya (Oedan-
kert von der wahren lebendigen Kraefte / Canlı Oüçlerin Doğru Değer-
lendirilmesi Üstüne Düşünceler) ya da ilksel bulutsudan yola çıKaraK
Dünya'nın KöKeni sorununu çözmeye (Ailgemeine Naturgeschichte
und Theorie des Himmels /Evrensel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı) ça-
lıştığı eleştiri-öncesi d ö n e m d i r (1746-81). İKincisi, eleştirel anlayışa uy-
gun ahlaKın ilkelerini ortaya Koyma amacı güttüğü, dogmacılığa Karşı
o l d u ğ u n u belirtmeK için eleştiricilik adını verdiği d ö n e m d i r (1781-90).
Üçüncüsü ise, siyasete hiç Karışmamasına rağmen Zum ewigen Frie-
den (Daimi Barış) adı altında siyasal felsefe m e t n i n i yayımladığı saldır-
m a / s a v u n m a d ö n e m i d i r (1790-1800). 18. yüzyıldan beri birçoK öğre-
ti Kant temeli üstüne Kurulmuştur. OlguculuK, VaroluşçuluK, Uygulayı-
cılık gibi birçok felsefe a k ı m ı Kant temeline dayanmaktadır.
Başlıca eserleri:
Kritik der reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi) (1781), Orundle-
gung zur Metaphysik der Sitten (Ahlak Metafiziğinin Temellendirilme-
si) (1785), Kritik der praktischen Vernunft (Pratik Aklın Eleştirisi)
(1788), Metaphysik der Sitten (Ahlak Metafiziği) (1797).
Arthur S c h o p e n h a u e r
(d. 1 788, Danzig - ö. 1860, Frankfurt am Main)
Ünlü Alman filozofu. 1820'de Berlin Üniversitesi'nde doçent olan
Schopenhauer, 1831'de öğretim üyeliğinden ayrılarak FranKfurt'ta mün-
zevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Schopenhauer'in felsefesi, hem
Kant idealizmine hem de Hint filozoflarına dayanmaktadır. Schopen-
hauer b ü t ü n doktrinini, özneyi ve nesneyi kapsayan, tasavvur (Vors- Immanuel Kant
tellung) ve irade gücü kavramı üstüne kurar. Schopenhauer'in felse-
Arthur Schopenhauer
fesine göre, dünya bir tasavvurdur, yani o, akılda tasavvur edildiğin-
den başka bir şekilde d ü ş ü n ü l e m e z (idealizm). Schopenhauer, bu fe- Martin Heidegger
n o m e n l e r dünyasının dayanağına, "irade" (istenç) adını verir ve her
kuvveti bir irade olarak görür (iradecilik).
Başlıca eserleri:
1 8 1 8 ' d e en b ü y ü k eseri, Die Welt als Wilie und Vorstellung (İstenç
ve Tasarım Olarak Dünya) yayımlanmıştır. Schopenhauer'in diğer
eserleri: Über den Willen in der Hatur (Tabiatta İrade Üstüne) (1836),
Über die Freiheit des Mensch-iichen Wiilens (İnsan İradesinin Hürriye-
ti Üstüne) (1839), Die beiden Orundprobieme der Ethik (Ahlakın İki
Temel Meselesi) (1841), Farerga und Paraiipomena (1851).
DÜŞÜNCENİN
Martin Heidegger
ÇAĞRISI
(d. 1889, Baden - ö. 1976, Freiburg im Breisgau)
Varoluşçu felsefenin ö n d e gelen isimlerinden biri olarak bilinen
Alman filozof. Freiburg Üniversitesi'nde Katolik ilahiyatı ve Hıristiyan
felsefesi o k u d u . 1914'te Psikolojide Yargı Kuramı adlı d o k t o r a teziy-
le dikkat ç e k m e y e başladı. 1923'te Marburg Üniversitesi'ne profesör
oldu. 1933 yılında, Freiburg Üniversitesi'ne rektör olarak seçildi. Hit-
Çeviren ve yayıma hazırlayan:
ler'in güç kazandığı d ö n e m d e , Hazi Partisi'ne katıldı. Nazilere katıldı-
Ahmet Aydoğan
ğı gerekçesiyle 1945'te üniversiteden uzaklaştırıldı, ama 1952'de tek-
rar üniversitedeki görevine d ö n d ü .
Heidegger'in felsefesine göre, insan, varoluşun ortasına öylece, ora- V
da-bir-variık olarak (Dasein) atılmıştır. Bu bir tercih ya da seçim sonucu
değildir. İnsan bu bırakılmıştık içinde tercihler ve seçimleriyle kendi ya-
şamını ileriye doğru kurar. İnsan, bırakılmışlığında ölüme yazgılıdır ve va-
roluşunu buna göre gerçekleştirmelidir. Heidegger'in felsefesinde ölüm
fikri, bu bakımdan önemli yer tutar. Fenomenolojiyi 'Varlık' sorunu bağ-
lamında yeniden yorumlayan, felsefe-dışı sayılan pek çok kavramı (kay-
gı, sıkıntı, ölüm, vb.) felsefeye taşıyan Heidegger, 'teknik'in gelişimiyle
birlikte modern dünyanın eleştirisini de yapmaya yönelmiştir.
Başlıca eserleri:
Sein und Zeit (1927). Kant und das Problem der Metaphysik (1929).
Erlâuterungen zu Uölderlins Dichtung (1936-68). Holzwege (1935-46).
Der Ursprung der Kunstwerkes (1935-1936) Die Zeit Des Weltbildes
(1938) Was heisst Denken? (1952) lMas ist Metaphysik? (1927)
Say Yayınları
Düşünce
Düşüncenin Çağnsı
Immanuel Kant
Arthur Schopenhauer
Martin Heidegger
ISBN 978-975-468-721-7
Sertifika no: 10962
Say Yayınlan
Ankara Cad. 54 / 12 • TR-34410 Sirkeci-İstanbul
Telefon: (0212) 512 21 58 • Faks: (0212) 512 50 80
web: www.sayyayincilik.com
e-posta: sayyayinlari@ttmail.com
DÜŞÜNCE DÜŞÜNÜLÜR 7
Ahmet Aydoğan
DÜŞÜNMEK NE DEMEKTİR? 45
M. Heidegger
Ahmet Aydoğan
Deniz bitti.
En az iki yüzyıldır milletçe t a m bir mirasyedi gibi ya-
şadık. Artık sonu geldi. Alacaklılar kapıya dayandı.
Günü gün ederek har v u r u p harman savurduk ve de-
ğirmenin suyunun nereden geldiğine zerrece aldırmadık.
Duranın durduğu yerde hep durmaya d e v a m edeceği-
ni sandık. Sürekli i h t i m a m l a ona d ö n ü k yaşamak, gün-
lerin deveranına göre aslın asliyeti içinde değişik imkân-
lara açık kalmasını sağlamak ve böylece o n u n l a ayakta
d u r m a k yerine emsalsiz bir aldırmazlık ve umursamaz-
lıkla sırtımızı d ö n d ü k , d ö n m e k l e k a l m a d ı k b o z u c u saldı-
rıların açtığı gedikleri g ö r ü p anlamaya, anlayıp onarma-
ya çalışmaya bile yanaşmadık.
Gidenlere aldırmadık, gözden ırak olanlara gönlü-
m ü z d e yer ayırmadık. G ö r ü n m e z o l u p kayıplara karışan-
ların hiç olmazsa dilimizde açtığı rahneler diri kalsın di-
ye çaba göstermedik.
K u r m a n ı n bizim değil, bizden önce geçmişte yaşamış
olanların işi o l d u ğ u n u , bizim, ancak o n u muhafaza ede-
bileceğimizi d ü ş ü n d ü k . O n u bile bihakkın yerine getire-
m e d i k . Ancak bir darboğazla karşılaşıp da, tökezleyip
d ü ş t ü ğ ü m ü z d e aklımıza geldi o n u hatırlamak. O da ha-
t ı r l a m a k değil, bir sebep b u l m a telaşıyla oyalanmaktı.
Kant - S c h o p e n h a u e r - tleidegger • Düşüncenin Çağrısı
8
Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
9
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
10
Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
1 ı
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
12
Düşünce Düşünülür
13
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
14
Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
14
Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
15
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı Düşünce Düşünülür
oluşturma, bir dizi öncüllerden hareketle muhakemeye nı soyluluğundan gelen sarsılmaz iştiyakla birer birer ku-
başvurarak geçerli bir sonuca ulaşma değildir. Düşünme laçlayarak ilkelere doğru y o l c u l u ğ u n u sabırla, azimle
bilimler gibi bilgi üretmez, hayat için işe yarar, kullanışlı sürdürür:
kestirmeler sunmaz. O kestirmelerin ışığında alelacele ha- D ü ş ü n m e n i n tek derdi hakikattir. T e k ve biricik sada-
rekete geçmek için gerekli olan kör kararlılığı beslemez. kati onadır. Onunla m a h z u n olur, o n u n l a sürura erer.
Düşünme her şeyden evvel b u g ü n k ü bu h e n g â m e n i n O n u n uzağına düşmeyi en büyük sürgün bilir. Onun ya-
ve o n u n basmakalıp kanaatlerinin zorbalığının ortasın- k ı n ı n d a olmayı bağışların en büyüğü.
da fert olmayı, k e n d i n e özgü duyuşa ve bulunuşa - vic- D ü ş ü n m e n i n karşısında dünya m e ş u m s o n u n a doğru
dana sahip olmayı gerekli kılar. D ü ş ü n m e özgürce, a m a her gün biraz daha yaklaşırken "güneşin altında günler
asla fütursuzca değil, sorgulamayı, özden gelen, yönel- birbirini kovalar ve günlerin getirdiği hep aynıdır, her şe-
diğini değil, kendisini zorlayan soruları sormayı gerekli yin illâki bir ç ö z ü m ü vardır" genişliğiyle ö n ü n e gelen her
kılar. Bu ise yalnızlığı ve sessizliği. Hayatın y ü k ü n ü ken- şeyin üzerine paldır k ü l d ü r yürüyen anlayışsızlar o r d u s u
di başına omuzlamayı, tuttuğu yolda kendi başına an- ve o n l a r ı n " p r o j e " l e r i vardır. Onlar her şeyi basit bir he-
lam arayışı içinde olmayı. Kapanmayı ve kapanarak dü- sap kitap meselesi olarak görürler. Onlar düşünceyi sa-
şünceyi besleyip doğurtacak d ü ş ü n ü r l e r i n düşünceleriy- dece doğuracağı sonuçlara, y o l u n u açacağı hareket
le ilişki kurmayı. İnsanın ve dünyanın nerelerden geçip tarzlarına veya kalıplarına göre değerlendirirler ve dü-
buralara geldiğini. Sonra dinlemeyi. Ve beklemeyi. şünceyle karşı karşıya kaldıklarında soracakları ilk soru
Düşünme bir meseleyi düşünürken onu asla kendini "Peki, a m a bize b u n u n s o m u t , elle t u t u l u r ne faydası
beri tutarak üstünkörü düşünmez. Yüzeyde gördüğü ben- vardır?" sorusudur: Bu soru çok d a h a küstahlaşabilir,
zerlikleri birbirine raptederek aceleci sonuçlara varmaya bu o n u n en m a s u m halidir. Onların nazarında her şey
çabalamaz. Kutsala gösterdiği saygıyla bütün varlığıyla basittir, ç ö z ü m ü o l m a y a n şey yoktur, varsa m u t l a k a bir
o n u n özüne, hakikatine ermeye çabalar hep. Onu kendi ç ö z ü m ü vardır. M ü h i m olan en kısa, en kestirmeden,
başına ele alıp ait olduğu bütünlükten hunharca kopar- bakıldığında kolayca g ö r ü l e b i l e n s o n u ç t u r , o n u n ne pa-
maz. Bağlara dindarca bir özen gösterir, onları koparmayı hasına ve hangi y o l d a n elde edildiğinin ö n e m i yoktur:
en büyük dinsizlik addeder. Düşünme dinler. Ve bekler. Kolaycılığın kural tanımazlığa, o n u n da ilkesizliğe evril-
D ü ş ü n m e neyin asli neyin tâli o l d u ğ u n u , doğası gere- mesinde ve s o n u n d a sahteliğin ve sahteciliğin her şeyi
ği neyin ne tür bir kanıtlamaya gereksinim d u y d u ğ u n u böylesine teslim alacak bir yaygınlığa ulaşmasında şaşı-
ve neyin her türlü kanıtlama çabasından vareste t u t u l u p lacak bir taraf o l m a s a gerektir.
kendiliğinden apaşikâr sayılacağını bilir ve b u n u en bü-
y ü k ayrıcalığı beller. Ve ancak bu terbiyeye sahip olan- Son birkaç on yıla kadar bu ülkede sürekli olarak te-
lara m u h a t a p gözüyle bakar. lifsizlikten ve fikri sefaletten şikâyet edilirdi. El atılan
Düşünme bir yandan bağlara dindarca bir özen gös- hangi mesele olursa olsun, isterse m ü n h a s ı r a n bu top-
tererek, diğer yandan ufuksuz tecrit denizinin dalgaları- raklara ve üzerinde yaşayan insanlara mahsus olsun,
1 7
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
dört başı m a m u r telif bir esere, derin bir tefekkür mah- ni duyurabileceği bir yere yerleştirmelidir. Ama düşünce-
sulü bir fikre tesadüf edilemiyor deniyordu. Fakat şu ye "hayat hakkı" tanıyayım derken "düşünce ve ifade öz-
son on yılda h e m e n her k o n u d a kapaklarında yerli isim- gürlüğü" adı altında herkesin her şeyi ulu orta söyleyebil-
lerin boy gösterdiği neşriyata tesadüf ediyoruz, lâkin şi- mesinin önünü açarak ve Pandora'nın kutusunda güneşi
kâyetlerin kesildiğine tanık olmuyoruz. Her ne kadar bu görmeyen hiçbir şey kalmasın diye, kapağı açmakla kal-
şikâyetler şimdi eskisi kadar gür ve şiddetli değilse de. mayıp, bir de ne yaptığını bilmez bir aymazlıkla ters çevi-
Sorulsa şikâyet sahiplerine, diyecekleri " b u şikâyetlerin rip silkeleyerek bütün uğursuzlukları ortalığa saçmamalı,
eskisine nazaran güç işitilir olması haklılığından bir şey böylece düşünmenin en büyük hasmını besleyip gürbüz-
yitirmesine değil, olsa olsa seslendirenlerin mevzi kay- leştirmemeli, düşünceyi sesini duyuramayacağı kör karan-
bettiklerine karine teşkil eder" cümlesinin daha genişle- lıklara, boğucu gürültülere m a h k û m etmemelidir.
miş biçimi olacaktır herhalde. Hasıl ki b ü t ü n uzuvlar yerli yerinde ve baş da gövde-
Her şeyin bir kolayını b u l m a n ı n ve o n u n yerine sure- nin üzerinde k a l m a d ı k ç a insan denilen canlı hayatiyeti-
ta benzerini koymanın yolunu bulmuştuk bulmasına, a m a ni sürdüremezse, insan dünyasında da her şey yerli ye-
sıra düşünceye geldiğinde hâlâ artakalan edep duygu- rinde d u r m a d ı k ç a , o dünyanın fertleri hadden h u d u t t a n
m u z d a n mı, hâlâ o n u n sureta benzerine itibar etmeye- haberdar olmadıkça, nerede neyi k o n u ş u p nerede susa-
cek kadar sahiciliğe d ü ş k ü n l ü ğ ü m ü z d e n mi, yoksa dü- caklarını, nerede neye karşı harekete geçip hangi nokta-
şüncenin hakikatinin sahtesine ç ö z ü l e m e m e s i n d e n m i da duracaklarını b i l m e d i k ç e o dünya ayakta kalamaz.
nedendir bilinmez, düşüncenin bir kolayını bu zamana Fakat biz sadece şeyleri yerinden etmekle kalmadık,
kadar bulamamıştık. S o n u n d a o n u da bulduk. Şimdi ar- bir zamandan beri atın ö n ü n e et, itin ö n ü n e ot koyarak
tık herkesin k o l t u ğ u n u n altında bir " p r o j e " var. bu ülkede yerinden edilen şeylerin yerlerine iade edil-
Kimse de çıkıp demiyor: Tasası olmayanın tasarısı ol- mesinin ö n ü n e bile bile ve kasten geçmeye çalıştık.
maz; "tasarı" denen şey yaşadığı anın sınırları içinde sı- Unutulmamalı: Düşünce insan dünyasındaki yeri ne-
kışıp kalmayarak en az yarın için tasalanabilecek kadar resiyse orada o l m a d ı k ç a , o yere o n u n sureta benzerleri-
zihin sağlığını, hafıza b ü t ü n l ü ğ ü n ü k a y b e t m e m i ş , d ü n ü nin tasallutu bertaraf e d i l m e d i k ç e , karşılaşılan her soru-
b u g ü n ü ve yarını bir arada d ü ş ü n e b i l e n kimselerin elin- nu ç ö z m e denemesi yeni ve üstesinden gelinmesi daha
den gelebilecek bir şeydir. da zor sorunları d o ğ u r m a k t a n başka bir şeyle neticelen-
Eğer bu ülke beka dediği şeyi bir itiyat olarak değil de meyecektir.
adına yaraşır bir ciddiyetle, talep ettiği özenle düşünüyor Bir mesele kendisini kendiliğinden göstereceği yük-
ve onun için gerçekten tasalanıyorsa, onu olmayacak yer- seklikten g ö r ü l m e d i k ç e izafiliğinden bir şey kaybetme-
de ve kendisine hiç hayrı dokunmayacak şeylerde aramak yecek ve dolayısıyla bir mesele olarak varlığını koruya-
yerine mutlaka düşünceye "hayat hakkı" tanımalı, düşün- caktır. İzafi görüşle yetinilmeyip bir de ondan hareketle
ceyi düşünebilecek kadar hayat gailesinden kurtarıp sesi- o meselenin ç ö z ü m ü n e yeltenilecek olursa bu kalkışma
19
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
20
Düşünce D ü ş ü n ü l ü r
lenmesi neyin işaretidir? niye her şey haddini aşıp bir aşı-
rılıktan diğerine savrulup durmaktadır sürekli? niye aşırı-
lıklar arasında ölçü ve denge, nispet ve itidal teessüs
etmiyor da biri diğerini sürekli besleyip duruyor doymama-
casına? Doğanın çöktüğünü idrak etmek için daha ne ile
uyarılmamız lazım?
Bütün bu sorular zorluyor: Dilimizi özel bir çabayla
kısırlaştırdık, kısırlaşan dil dimağımızı iğdiş etti ve o kı-
sırlıkla iğdişliğin m a h s ü l ü d ö n d ü dilimizi b ü t ü n sunili-
ğiyle bir daha ilkah etti ve ş i m d i içinde kıvranıp durdu-
ğ u m u z fikri iktidarsızlıkta aldık soluğu. Bu kıvranıp dur-
ma bu gidişle er geç d e b e l e n m e y e d ö n ü ş e c e k ve o n u n
e m e k l e m e çabaları dikelmeyle değil, olsa olsa sürün-
meyle sonuçlanacaktır. Eğer bu kısırlaştırma çabası ait
o l u n a n dünyanın d i l i m i z d e k i bağlarını k o p a r m a y ı ve
o n u n ö z ü m ü z d e k ö k l e ş m e s i n i engellemeyi hedefliyor-
duysa, neden dahil o l u n m a y a çalışılan dünyanın taşıyı-
cı dilleriyle ilişki k u r m a y ı d e n e m e d i k öyleyse? Neden
Grekçe veya Latince, o k u l l a r d a zorunlu ders olarak oku-
t u l m a d ı ? ç ü n k ü her yerde o l d u ğ u gibi burada da kolay-
cılığı seçtik.
21
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
22
Düşünce Düşünülür
23
KENDİ KENDİNE DÜŞÜNMESİNİ
ÖĞRENMEK
A. Schopenhauer
KENDİ KENDİNE DÜŞÜNMESİNİ ÖĞRENMEK*+
28
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
29
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
bir işe yaramaz. FaKat Kendi dehasının Kılavuzluğunda daki] tavsiyesinin m ü K e m m e l e n gerçeKleşmesi hatta yo-
ilerleyen, bir başKa söyleyişle, Kendi Kendisine düşünen, rumudur:
dışarıdan hiçbir zorlama olmaKsızm ve doğru bir şeKilde
düşünmesini öğrenmiş insan, Kendisini doğru yoldan Was du ererbt v o n deinen Vâtern hast,
saptırmayacak şaşmaz bir pusulaya sahiptir. Bu yüzden Ertvirb es um es zu besitzen.*
bir insan, ancaK Kendi düşüncelerinin Kaynağı Kuruduğu
zaman okumalıdır, Ki çoğu zaman en iyi Kafaların duru- Kendi Kendisine d ü ş ü n m e s i n i ö ğ r e n m i ş bir insan
mu bu merKezdedir. Kendi Kanaatlerini Kendisi oluşturur, otoritelere, ancaK
Diğer yandan bir Kimsenin eline bir Kitap alaraK Ken- daha sonra başvurur, başvururKen de amacı sadece
di öz malı olan düşüncelerini ürKütüp Kaçırması en bü- Kendi görüşlerini onlara teyit ettirmeK ve böyleliKle Ken-
yük günahtır. Bunun tabiattan yüz çevirip ölü bitkiler dine olan inancını güçlendirmeKtir. HalbuKi Kitap-filozo-
müzesini seyretmeye giden, yahut harikulade bir man- fu yola bu otoriteleri Koltuğunun altına almadan çıKmaz.
zarayı bir taş baskıdan ya da gravürden incelemeye ça- BaşKa insanların Kitaplarını oKur, onların Kanaatlerini
lışan bir adamdan farkı yoktur. toplar ve böyleliKle Kendisi için o n l a r d a n b ü t ü n bir sis-
Bir insan kendi kendisine d ü ş ü n e r e k bir hayli zaman t e m oluşturur. Böyle bir sistem mahiyetine ve teşekkü-
ve çaba sarf ettikten ve düşüncelerini bıkıp usanmadan lüne aKıl erdiremediğimiz bir r o b o t a (Qr. automaton)
birbirine uladıktan sonra bir parça doğruya veya bir fik- benzer. Buna KarşılıK Kendi Kendisine d ü ş ü n m e s i n i öğ-
re ulaşmış olabilir; a m a böyle olmayabilir ve aynı şeyi renmiş insan, tabiatın meydana getirdiği Kanlı canlı insa-
kendisini bunca zahmete s o k m a k s ı z ı n bir kitapta hazır na benzer. ÇünKü eser tıpKı bir insan gibi vücut bulur;
olarak kolayca bulabilirdi. Öyle de olsa, eğer o n a kendi d ü ş ü n e n Kafa dışarıdan gebe Kalır ve daha sonra o n u
kendisine düşünerek ulaşmış ise bu bin kere daha Kıy- r a h m i n d e taşır ve zamanı gelince doğurur.
metlidir. Bilgimizi, ancaK bu şeKilde elde e t m e m i z halin- Safi öğrenilmiş doğru bize suni bir uzuv gibi bağlıdır,
de, elde ettiğimiz şey b ü t ü n düşünce sistemimizin bü- taKma bir diş veya yapıştırma bir b u r u n ya da en iyi ha-
tünleyici bir parçası, canlı bir uzvu haline gelir ve böyle- liyle bir başKasının doKusundan y a p ı l m a bir b u r u n gibi;
liKle bildiKlerimizle t a m ve sağlam bir ilişKi içerisinde o sadece takıldığı veya t u t t u r u l d u ğ u için bize bağlıdır;
b u l u n u r ; bütün sebepleri ve sonuçlarıyla (daha doğrusu h a l b u k i bir kimsenin kendi kendine d ü ş ü n e r e k elde et-
Kapsamlarıyla) esaslı bir şeKilde, ancaK böyleliKle anla- tiği doğru tabii bir uzuv gibidir: gerçekten bize ait olan
şılır. Kendi düşünme tarzımızın rengini, ayırtısını ve dam- sadece odur. Düşünen insan ile ö ğ r e n i m d e n geçmiş ol-
gasını ancaK böyleliKle taşır ve böyleliKle t a m zamanın- m a k t a n başka bir meziyeti olmayan insan arasındaki
da, tam da gereKsinim duyulduğu anda ortaya çıkar; fark b u n a dayanır. Dolayısıyla k e n d i kendisine düşün-
bağlandığı yere sapasağlam bağlanır ve asla unutulmaz. mesini öğrenmiş bir insanın zihinsel kazanımları güzel
Bu tam da Ooethe'nin (gerçeKten sahip o l a b i l m e m i z
* (Babalarının mirasından kalanı
için mirasımızı Kendi alın terimizle Kazanmamız yolun- Yeniden kazan, gerçekten sahip olmak için ona.)
30 31
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
32
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
33
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
34
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
35
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
* (Ya da: Bir kimsenin sezgisel kavrayışının konusu olan gerçek şeyin
özgün doğası ve gücüyle...)
36
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
38
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
39
Kani - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
40
Kendi Kendine Düşünmesini Öğrenmek
47
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
42
Kendi Kendine D ü ş ü n m e s i n i Ö ğ r e n m e k
43
DÜŞÜNMEK NE DEMEKTİR?
M. Heidegger
DÜŞÜNMEK NE DEMEKTİR?*
Kendimiz d ü ş ü n ü y o r k e n d ü ş ü n m e n i n ne d e m e k ol-
d u ğ u n u öğrenmeye başlarız.** Eğer girişimimiz başarılı
olacaksa d ü ş ü n m e y i öğrenmeye hazır olmalıyız.
Kendimizi daha böyle bir öğrenmeye bırakır bırak-
m a z / * * henüz d ü ş ü n m e y e m u k t e d i r olmadığımızı ka-
bul ettik. Yine de insana düşünebilen denir - doğrusu
böyledir de. Ç ü n k ü insan akıllı canlıdır. Akıl, ratio, dü-
şünmeyle a ç ı l ı r . * * * * Akıllı canlı olarak insan, gerçekten
istiyorsa, düşünebilmelidir. Gene de olabilir ki insan dü-
ş ü n m e y i ister ama düşünemez, n i h a y e t i n d e düşünmeyi
isterken ç o k şey ister ve dolayısıyla elinden ç o k azı ge-
lebilir. İnsan, buna i m k â n ı olduğu m ü d d e t ç e düşünebi-
lir. B u n u n l a beraber sadece bu i m k â n d ü ş ü n e b i l m e m e -
zin güvencesi değildir. Çünkü, ancak yapmaya eğilim-
li * * * * * o l d u ğ u m u z şeyleri yapmaya muktedirizdir. Yine
47
Kant - S c h o p e n h a u e r - h e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
48
D ü ş ü n m e K Ne DemeKtir?
49
K a n t - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
50
D ü ş ü n m e k n e Demektir?
51
I\ant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
52
D ü ş ü n m e k Me D e m e k t i r ?
* (: entziehen.)
** (: Eselsbriicke, "eşek köprüsü": yeniyetınelere skolastikte bir te-
o r e m i ve ispatlanmasını anlatmanın doğurduğu güçlük eşeklerin
k ö p r ü d e n geçirilmesiyle ilişkisi içerisinde verilirdi: pons asino-
ruin. )
53
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
54
D ü ş ü n m e K Ne D e m e k t i r ?
55
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
58
D ü ş ü n m e k Ne Demektir?
59
Bu ders dizileriyle d ü ş ü n m e y i öğrenmeyi deneyece-
ğiz.* Yol uzundur. A n c a k birkaç a d ı m atmayı göze alabi-
liriz. Eğer her şey y o l u n d a giderse, bunlar bizi, düşün-
m e n i n yamacına götürecektir. Fakat bunlar bizi, daha
ilerisi için, ancak sıçramanın y a r d ı m edeceği noktaya
erişmek için keşfetmemiz gereken yerlere götürecektir-
Ancak sıçrama bizi d ü ş ü n m e n i n yerleşim merkezine gö-
türür. Dolayısıyla başta bu sıçrama için birkaç hazırlık
talimi (temrini) yapacağız, her ne kadar h e m e n ona dik-
kat etmesek ve gereksinim duymasak da.
Bir şeyden diğerine farkında olmaksızın ilerlediğimiz
ve her şeyin aynı kaldığı istikrarlı bir ilerlemeden farklı
olarak sıçrama bizi birdenbire, her şeyin farklı olduğu,
h e m de bize yabancı gelecek kadar farklı göründüğü bir
yere alır götürür. Dik ve sarp d e m e k derin bir yarığın ağ-
zını işaret eden ani saf bir iniş veya yükseliş demektir'
Her ne kadar böyle bir sıçramayla d ü ş ü p yüzüstü kapak-
lanmasak da, sıçramanın bizi alıp götürdüğü şey şaşırta-
cak (bozguna u ğ r a t a c a k t ı r .
O halde bizi şaşırtıp (bozguna uğratacak) olanı daha
başından dikkate almamız t a m a m e n yerindedir. Fakat ya-
bancılığın tek nedeni, siz dinleyicilerin yeterince yakından
dinlemiyor olmanız olsaydı, hiçbir şey yolunda gitmezdi.
Eğer d u r u m böyle olsaydı, meselenin kendisinde bulunan
yabancılığı tamamen göz ardı e t m e k zorunda kalırdınız.
Düşünme meselesi her zaman şaşırtıcıdır, önyargıdan
kurtulduğumuz ölçüde bu daha da fazla böyledir. Önyar-
62
D ü ş ü n m e k Ne D e m e k t i r ?
63
K a n t - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
64
D ü ş ü n m e k Ne D e m e k t i r ?
65
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
66
D ü ş ü n m e k Ne Demektir?
68
DÜŞÜNMEYE ÇAĞIRAN NEDİR?
69
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
70
D ü ş ü n m e y e Çağıran Nedir?
71
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
72
D ü ş ü n m e y e Çağıran Nedir?
73
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
75
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
76
D ü ş ü n m e y e Çağıran Nedir?
77
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
78
D ü ş ü n m e y e Çağıran Nedir?
79
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
80
Kişinin DüşünEREK Y ö n ü n ü TAYin
ETMESİ nE AHLAMA GELİR?
I. Kant
KİŞİNİN DÜŞÜNEREK Y Ö N Ü N Ü TAYİN ETMESİ
NE A N L A M A ÜELİR?*
83
K a n t - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
* (: reine Verstandesbegriff.)
** (: heuriskein, " b u l m a k " fiilinden, heuretikos, "icatçı"; yani tecrü-
beye, kendi kendine ö ğ r e n i m e dayanan, (aynı zamanda) iz sür-
dürücü, buldurucu.)
*** (: schlicht.)
**** (: das Leitungsmittel.)
84
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü Tayin E t m e s i N e A n l a m a Gelir?
85
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
86
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü T a y i n E t m e s i M e A n l a m a Gelir?
87
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
* (: die Analogie.)
"* (: die Erkenntnifi).
*** Dolayısıyla genel olarak d ü ş ü n m e d e kişinin kendisini yönlendir-
mesi: Aklın nesnel ilkeleri bir şeyi doğru olarak kabul e t m e k için
yetersizse meseleyi öznel bir ilkeye uygun olarak belirlemek an-
lamına gelir.
**** (: die Anschauung vom Objecte).
88
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü T a y i n E t m e s i D e A n l a m a Oelir?
* (: Wenn denn vorher schon ausgemacht ist, daji es hier keine Ans-
chauung vom Objede, nicht einmal etwas mit diesem Oleicharti-
ges geben könne, wodurch wir unseren erweiterten Begriffen den
ihnen angemessenen Gegenstand darstellen und diese also ihıer
realen Möglichkeit wegen sichern könnten ...)
** (: Flun aber tritt das Recht des Bedürfnisses der Vernunft ein...)
89
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
90
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü Tayin E t m e s i N e A n l a m a Gelir?
* (: apodiktisch.)
92
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü Tayin E t m e s i N e A n l a m a Oelir?
93
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
* (: das Vemunftglauben.)
** (: wissen.)
94
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü T a y i n E t m e s i N e A n l a m a Oelir?
95
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
96
K i ş i n i n D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü T a y i n E t m e s i N e A n l a m a Gelir?
97
Kant - Schopenhauer - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
98
Kişinin D ü ş ü n e r e k Y ö n ü n ü T a y i n Etmesi Ne A n l a m a Gelir?
99
Kant - S c h o p e n h a u e r - H e i d e g g e r • Düşüncenin Çağrısı
100
Kişinin Düşünerek Y ö n ü n ü Tayin Etmesi Ne A n l a m a Gelir?
101
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
102
Kişinin Düşünerek Y ö n ü n ü Tayin Etmesi Ne A n l a m a Gelir?
103
DÜŞÜNMENİN GEREKSİNDİĞİ:
SÜKÛNET?
A. Schopenhauer
DÜŞÜNMENİN GEREKSİNDİĞİ: SÜKÛNET?*
* Parerga und Paıalipomena, Bd. 11, Kap. XXX: Über Lârm und Gerâ-
usch.
107
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
108
D ü ş ü n m e n i n Gereksindiği: Sükûnet?
109
Kant - S c h o p e n h a u e r - Heidegger • Düşüncenin Çağrısı
1 10
Düşünmenin Gereksindiği: Sükûnet?
* (Düşünceler çağrışımı.)
11 1