You are on page 1of 18

HACI BEKTAŞ VELİ’NİN YAŞAM FELSEFESİ,

İNANÇ VE ÖĞRETİSİ

Ali Duran Gülçiçek

ÖZET

Bu çalışmada, Hacı Bektaş Veli’nin yaşam felsefesi, inanç ve öğretisi ele alınmaktadır. Hacı Bektaş Veli
öğretisinin onun yaşadığı çağdaki rolü ve günümüzdeki etkileri anlatılmaktadır. Hacı Bektaş Veli’nin sosyal,
siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel alanlardaki görüşleri belirtilmektedir. Ayrıca yazıya Hacı BektaşVeli’den alınan
söz ve şiirler de eklenmiştir.

ASTRACT

In this study, the life philosophy, belief and teaching of Hacı Bektaş Veli is taken up. The role of Hacı
Bektaş Veli teaching in the area he lived, and its effects today are explained. The views of Hacı Bektaş Veli on
social, political, economic, ethnic and religous areas are stated. Sayings and poems of Hacı Bektaş Veli are also
added.

Anahtar Kelimeler: Hacı Bektaş Veli, Bektaşilik, Alevilik.

Key Words: Hacı Bektaş Veli, Bektashim, Alevism.

Hararet nârdadır, sacda değildir

Keramet baştadır, tacda değildir

Her ne arar isen kendinde ara

Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.

Hacı Bektaş Veli

“Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur” diyen Hacı Bektaş Veli, öğretisinin
temel ilkelerini içeren bu anlamlı dizeleriyle sadece o dönemin değil, günümüzün insanına da önemli
mesajlar veriyordu.

Hacı Bektaş Veli’nin, 13. yüzyılda Anadolu’da uyardığı bu çerağ (bilim ışığı), savunduğu
düşünceler ve başlattığı yenilikçi hareketler (reformlar), sadece Avrupa’daki Hümanizm ve Rönesans
hareketleri-ni değil, aynı zamanda 17. ve 18. yüzyılda gelişen sivilleşme harketle-rini de andırıyordu.

“Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdâdır!...” diyen Hacı
Bektaş Veli, her şeyi insanda arayan, Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hakk’ta bulan bir hakikat
insanı (Mürşid-i Kâmil); bilimi ve sanatı kendisine rehber kılan bir düşünürdü. Hacı Bektaş Veli’ye
duyulan ilgi, gösterilen sevgi, işte onun, Alevi-Bektaşi öğretisinin temelini oluşturan insan-Tanrı-doğa
sevgisi ve varlık birliği ilkesine dayanan hümanist yaşam felsefesi ve gizemci öğretisinden kaynaklansa
gerektir.
12.-13. yüzyılın savaş ve kargaşa ortamında, barışın ve mazlumun simgesi olan bir güvercin
donuyla Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş Veli, savaş yerine barışı, düşmanlık yerine dostluğu, kin yerine
sevgiyi ve hoşgörüyü temel ilke edinen bir hümanist ve bu ekolle farklı dillerden, farklı kökenlerden ve
kültürlerden gelen insanları bir çatı altında toplayan; ceylanla arslanı (zayıf ve güçlüyü) dost olarak
kucaklayan bir halk önderiydi.
“Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız!” diyen Hacı Bektaş Veli, bu evrensel düşüncelerden ve
Anadolu’nun yaşam gerçeğinden (sosyal, siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel yapısından) yola çıkarak,
Alevi inan-cına mensup diğer Anadolu ve Horasan erenleriyle, heterodoks Batınî çevrelerle; Gaziyan-i
Rum (Anadolu Gazileri), Ahiyan-ı Rum (Anado-lu Ahileri), Abdalan-ı Rum (Anadolu Abdalları) ve Bacıyan-ı
Rum (Anadolu Bacıları) gibi teşkilâtlarla birlikte Anadolu’da yeni bir ekol geliştirdi. Uygarlıklar hazinesi
Anadolu’nun o zengin kültür mozaiğini bozmadan, parçalamadan farklı öğeleriyle, sevgi ve hoşgörü
temelinde biraraya getirdiği ve tasavvufla birleştirdiği bu yeni oluşum, Anadolu Aleviliği’ydi.
Alevi öğretisinin çağa açık olması ve bu öğretiye mensup insanların büyük çoğunlukla sekularist
(çağdaş), demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinde yana olmaları, işte, ta 13. yüzyılda Anadolu’da
batıdaki reformlar düzeyinden başlatılan ve zamanla geliştirilen bu yenilikçi hareketler sayesindedir.
“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır; düşünce karan-lığına ışık tutanlara ne mutlu;
kadınları okutunuz; dinine diz-lerinle değil, kalbinle bağlan; okunacak en büyük kitap insandı.” diyen
Hacı Bektaş Veli, inancı hurafalerden arındıran, onu akla, man-tığa ve sevgi temeline dayandıran,
kadın ve erkek eşitliğini savunan ve o dönemde Hatun Ana önderliğinden kurulan Anadolu Bacı-ları
teşkilâtına büyük destek veren bir reformcu; halk kültürüne ve eğitimine önem veren; üretimde ve
üleşimde sosyal adalet ilkesini be-nimseyen; “insanın alnı açık ve cesur dolaşması için her şeyden önce
adaletli olması gerektiğini” savunan bir düşünürdü.

12.-13. yüzyılda Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre’yle Anadolu’ da gelişen, yaygınlaşan, doğu ve
batı kültürleri arasında iyi bir anlaşma zeminini oluşturan Alevi hümanizması, sadece insan sevgisine
değil aynı zamanda Tanrı ve doğa sevgisine de dayanıyordu.

Hacı Bektaş Veli, sadece insana değil, ondan ayrı görmediği ve onun bir parçası saydığı doğadaki diğer varlıklara ve tabiat unsur-
larına da aynı önemi veriyordu. Alevi inanç ve öğretisinde Âlem-i Anasır denilen maddî âlemin dört temel unsuru (çar anasır) olan toprak, su,
ateş ve yele (havaya) kutsiyet derecesinde önem verilir.

İnsanın cemâlini (yüzünü) Hakk’ın cemâli, gönlünü Hakk’ın evi bilen Hacı Bektaş Veli, sadece insanların değil, hayvanların bile in-
cinmesine ve onlara işkence yapılmasına karşıydı. İşte, Hacı Bektaş Velâyetnâme’sinden buna bir örnek:

“Bir gün, Hacı Bektaş Veli’nin dervişi olan Kal’acuk kadısı, yanına al-dığı birçok muhiple birlikte Hz. Hünkâr’ı ziyaret etmeye
giderler.

...Yolda, otlu, sazlı bir alana geldiler. gördüler ki orada bir bölük kara canavarı (domuz) yatmada. İçlerinden biri, üstlerine vardı,
domuzlar kaç-tılar, o adam, bir yavru yakaladı. Birinde bir çan varmış, domuzun boynu-na takıp salıvermek istedi. Kadı, ‘gelin etmeyin, erenleri
ziyarete gidiyo-ruz; bu, doğru bir iş değil. Hayvanlar, bunun sesini duyunca korkudan, kaçmadan kendilerini helâk ederler’ dediyse de
dinletemedi.

Yavrunun boynuna çanı taktılar. O, öbürlerine yetişeyim diye koştukça, çan sesinden ürken canavarlar kaçmaya koyuldular;
adamlar da bunu gö-rüp gülüştüler, yollarına revan oldular; vara vara Kırşehir’e geldiler.

O sıralarda Hünkâr, Kırşehiri’ne gitmişti. Ahi Evren’le Gölpınarı’nda sohbet ediyordu. Bunlar da Hünkâr’ın orada olduğunu duyup
geldiler, Hünkâr’ın elini, ayağını öptüler. Hünkâr, bunlara bakıp dedi ki: ‘O hay-vancıklar, size ne yaptı da o yavruyu tutup boynuna çan
takarak bırakır-sınız; çanın sesini işiten hayvancıkların kimisi kaça kaça helâk oldu, ki-misi de ölüm haline geldi. Hakk’a giden hak uğrum
hakkı için hiç bir yerde alnımız terlemedi, ancak o yavrucuğun ardından yetişip boynundan o çanı alıncıya dek alnımız terledi; işte o yavruya
taktığınız çan.

Hünkâr, çanı gösterince hepsi de şaşırdı, elini ayağını öperek özür diledi-ler.Erenler suçlarını bağışladı. Kadılıktan dönüp derviş
olana da ‘senden’ dedi ‘dervişlik kokusu gelmede. Derviş olanın, hiçbir yaratılmışa ezi-yet etmemesi gerekir.” (Buna benzer bir menkıbe de
Kayagusuz Abdal’ ın, Abdal Musa ile buluşması ve ondan nasip almasıyla ilgili anlatılır).
Hacı Bektaş Veli’nin, Hoca Ahmed Yesevi Dergâhı’nda eğitim ve öğrenimini tamamladıktan
sonra, Lokman Perende’den nasib ve emanetlerini alıp, o dönemin savaş ve kargaşa ortamında,
günümüzde de barışın simgesi olan güvercin donuyla Rum ülkesine (Anadolu’ya) gelişi oldukça
anlamlıdır. (Velâyetnamede her ne kadar Hacı Bektaş Veli’nin Hoca Ahmed Yesevi’den emanetlerini
aldığı ve Hacı Bektaş Veli, onun çağdaşıymış gibi gösterilmekte ise de, aslında ikisinin yaşamı arasında
aşağı yukarı bir asırlık fark vardır. Bu ilişki, sadece manevi anlamda kurulan bir ilişkidir. Bu anlamda
Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş Veli’nin manevi mürşididir). (Konuyla ilgili geniş bilgi için Hacı Bektaş Veli
Velâyetnamesine bkz.)

Hacı Bektaş Veli, barışın ve mazlumun simgesi güvercin donuyla Anadolu’ya ayak basarken,
yırtıcı kuş doğan şekline girip, onu av-lamak isteyen Hacı Doğrul’a şöyle seslenir:

“Ey Doğrul! Er, erin üstüne böyle gelmez! Siz bize zalim kılığında geldiniz, biz size mazlum
kılığında. Eğer güvercinden daha mazlum bir mahluk bulsaydık, onun şeklinde gelirdik! ”(...)

Evet, güvercin donunda, mazlum kılığında Anadolu’ya gelen ve mazlumun, yoksul Anadolu
halkının safında yerini alan ve bir süre Amasya’da Baba İlyas ve Baba İshak’ın yanında hizmet veren
Hacı Bektaş Veli, daha sonra Sulucakarahöyük’e, bugünkü Hacıbektaş ilçe-sine yerleşti. Anadolu
insanlarının yaşam biçimleri, inançları ve kültürel değerleriyle yoğrulan, onların sentezinden oluşan
Anadolu Alevi-Bektaşi inancını ve yaşam felsefesini burada yaydı.

Hacı Bektaş dergâhı, Alevi-Bektaşi inancının bir merkezi olduğu gibi, sosyoekonomik ve politik

dayanışmanın da bir merkeziydi. Bir kültür merkezi olan bu dergâhta halkı irşad edecek, aydınlatacak

ve halkın sorunlarıyla ilgilenecek dervişler, mürşitler, dedeler, dede-babalar yetiştirildiği gibi, Ahi

kurumlarıyla (meslek loncalarıyla) bir-likte çeşitli meslek dallarında eğitim de veriliyordu. Hacı Bektaş

Veli ile birlikte aynı düşünce ve inanç doğrultusunda hizmet veren ünlü düşünürlerden

(mutasavvıflardan) bazıları ise şunlardır: Kırşehir’de Ahi Evren Veli ve Muhlis Paşa’nın oğlu Âşık Paşay-

ı Veli, Amasya’da Baba İlyas ve Baba İshak; Eskişehir’de Yunus Emre, Aksaray/Ortaköy/Taptuk

köyünde Taptuk Emre; Bilecik’te Şeyh Edebali (Osman Gazi’nin mürşidi ve kayınpederi); Rumeli’de

Sarı Saltuk; İstanbul’da Karaca Ahmed Sultan; Tokat’ta Barak Baba, Antalya/Elmalı’da Abdal Musa

Sultan; Akşehir’de Seyyid Mahmud Hayrani, ayrıca (Hacı Bektaş’ın) halifelerinden Cemâl Seyyid, Saru

İsmail, Kolu Açık Hacım Sultan, Pir Ebi Sultan, Güvenç Abdal gibi erenler ve Hatun Ana, Kutlu Melek

(Kadıncık Ana), Fatma Bacı, Muhterem Hatun, Rabiâ Bacı, Zeynepcik Ana, Baş Açık Ana, Celâl Hatun

gibi kadın önderler. (...)

Velâyetnâme’de, Emir Cem Sultan adında, Sulucakarahöyük’ün güney tarafından büyük bir

tekke kuran bir erden sözedilir. Bu Er, bir gün Hacı Bektaş Veli’yi ziyarete gider; niyazlar yapılır,
kurbanlar tığlanıp yenilir. Emir Cem Sultan, tekkesine döndükten sonra, derviş-leri, Hacı Bektaş

Veli’nin nasıl bir Er olduğunu sorarlar. Emir Cem Sultan, şu yanıtı verir: “Hünkâr, öyle bir denizdir ki,

değme nesne onu bulandırmaz. ”

Evet, değme nesnenin bulandıramadığı, engin düşüncesiyle bir deryayı andıran Hacı Bektaş

Veli’yi bütün yönleriyle, eksiksiz ve noksansız anlatmak, yazıya dökmek kolay olmasa gerektir. Bizim

burada sunmaya çalıştığımız, bu engin deryadan sadece bir damladır.

(O) bir yoldaştır ki

Yitirmeye kimse onu:

“Karanlıktır bilim üzre gidilmeyen yolun sonu. ”

Ne olursa olsun

Yeri: “Yüreğinin ağırlığıncadır kişinin değeri. ”

Durup bekleme yüzünün güzelleşmesini

Davran biraz, silkin:

“İyi mi olsun karşındaki, Sen iyi ol ilkin. ”

“Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu”.

“Yalnız bilgelerdir, hem arı olan, hem arıtıcı olan. ”

“Düşünceyi, eylemi, sevgiyi siz, Tanrı’nın tadı biliniz. ”

Güneştir tokmağı

Gökyüzü bir davul,

Gümler gece gündüz:

“Ara bul. ”

Bir söz ki söyler işte


Dağlar, taşlar bağra bağra:

“Ne ararsan, kendinde ara.

(Fazıl Hüsnü Dağlarca; Hacı Bektaş Veli’den İlkeler)

Konuyu, insanlık âşığı bu ünlü düşünürün (Hacı Bektaş Veli’nin), bugün de bize önemli

mesajlar ileten şu anlamlı sözleriyle (özdeyiş ve şiirleriyle) bağlayalım:

 Ellerin kâbesi var, benim Kâbem insandır.

 Okunacak en büyük kitap insandır.

 Doğruluk dost kapısıdır. Doğruluk karargâhımızdır.

 Dosttan gayrı dost aramak, fesâd-ı muhabbet ve butlan-ı (hükümsüz, boş) mârifettir.

 Komşu hakkı, Allah hakkıdır.Komşu hakkına dokunulmaz; emanete hıyanet edilmez.

 Göze nur gönülden gelir.

 İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir; kemâli, işlerinin doğru-luğundadır. Yani insanın


ziyneti (süsü) ve güzelliği, sözlerinin iyi-liğindedir; kemâli de işinin dürüstlüğündedir.

 Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.

 Dini, dili, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.

 İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

 Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.

 Madde karanlığı, akıl nuru ile; cehalet karanlığı, ilim nuru ile; nefis karanlığı, marifet
nuru ile; gönül karanlığı aşk nuru ile aydınlanır.

 Akıl aya, ilim yıldıza, marifet güneşe benzer.

 Kadınları okutunuz.

 İncinsen de incitme.

 Düşmanınızın da insan olduğunu unutmayınız.

 Kuvvetini zavallıya değil, zalime kullan.

 Ara bul!

 Her ne arar isen kendinden ara.

 Düşünceyi, eylemi, sevgiyi siz, Tanrı’nın tadı biliniz.


 Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.

 Yüreğinin ağırlığıncadır kişinin değeri.

 İyi mi olsun karşındaki, sen iyi ol ilkin.

 Yalnız bilgelerdir, hem arı olan, hem arıtıcı olan.

 Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.

 Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.

 Nebiler, veliler insanlığa Allah’ın hediyesidir.

 Eline, diline, beline sahip ol.

 İnsanın olgunluğu, davranışlarının doğruluğundandır.

 Delilsiz sözle gıyapta bulunma. Doğru yola gidene veli, eğri yolda gidene deli derler.

 Asıl kör, nankörlüktür. İyiliğe karşı kötülük, hayvanlıktır.

 İnsanoğlunun en büyük düşmanları yalancılık, nefsine düşkünlük, mal ve mevki hırsı, gıybet,
edepsizlik, hıyanet ve Hakk’ı inkardır.

 Namahreme bakma, hatır yıkma, başa kakma, dünya için kaygı çekme

 Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan.

 Biz, dile ve söze değil, öze ve hale bakarız.

 Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk.

 Hamı pişiremezsen, bâri pişmişi ham etme.

 Mürşidlik alıcılık değil, vericiliktir.

 Bizim semahımız ilahi bir aşktır.

 En büyük keramet çalışmaktır.

 Çalışmadan geçinenler bizden değildir.

 Özünle, sözünle, gözünle işinde ol.

 Edep elbisenizi sırtınızdan ölünceye dek çıkartmayınız.

 Bizim meclisimizin tarafı yoktur.

 Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.

 Âlimin sohbeti, cahilin ibadetinden daha faydalıdır.


 Âlimlere fikir lâzımdır, dervişlere zikir. Zira ki fikirsiz âlim, seraptır; zikirsiz derviş
yapraksız ağaçtır.

 Fikirsiz âlim, Nuh’suz gemidir; zikirsiz derviş, ruhsuz kalbidir. Fikirsiz âlim, Tur’suz
Musa’dır ve zikirsiz derviş, nursuz kandil-dir.

 Fenalardan sakın, temizlerle ülfet (sohbet) et. Çünkü ülfet hem zehirdir, hem panzehirdir.

 Marifet güne (güneşe), akıl ay’a, ilim yıldıza benzer. Ve hem ay, gün doğar, dolanır; ilim
okunur.

 Eğer ilerlemek istiyorsan herkesin önüne atılma.

 Merhem ve mum gibi ol, diken olma!

 Hiç kimseden sana fenalık gelmesin istersen, fena özlü, fena düşünceli ve fena huylu
olma!

 Biz olduğumuz gibiyiz ve öyle de olacağız; iki âlemde, bugün de, yarın da.

 Ol söz verme, öl sözünden dönme. Her tavlada boşanan, bizim tavlada yer bula; bizim
tavladan boşanan, başka tavlada yer bulmaz ola. Gel ha gel, insan ol da öyle gel.

 Dört şey, her şeyin en yazığıdır: 1. Güneşe karşı yanan ışık; 2. Görmeyen göze karşı güzel
yüz; 3. Çorak toprağa karşı güzel yağmur; 4. Karnı toka karşı hoş bir yemek, ahmaka karşı hak sözü.

 Beş şey mutluluğun delilidir: 1. Doğru sözlülük; 2. Güzel ameller; 3. Olgunlaşma için
gösterilen çaba; 4. Helalından rızık arama; 5. Hâl ehli dervişlerle sohbet.

 İçinde kibir, düşmanlık, cimrilik, kıskançlık, öfke, maskaralık gibi türlü şeytan işi olanlara
ne yazık!

 Bunlar dışlarında su ile yıkansalar (abdest alsalar) hiç temiz olurlar mı? Şeytana mahsus
bu şeylerden biri bile içinde olan bir kimse, ne kadar ibadet ederse etsin, hepsi boşuna olur.

 Kendini temizlemeyen başkasını temizleyemez. (Kendisi arı olmadan, başkasını


arıtamaz).

 İnsanoğluna kâfirden de büyük üç düşman vardır: Birincisi hava vü heves (nefsine


düşkünlük), ikincisi dalalet ve kibir (sapkınlık ve kendini beğenmişlik), üçüncüsü yalancılık ve
kalleşliktir.

 Adem’de değil mi seb-ül mesani, Adem’de değil mi âyet-ül Kürsi?

 Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdadır.

Sevgi muhabbeti kaynar yanan ocağımızda

Bülbüller şevkle gelir, gül açar bağımızda


Hırslar, kinler yok olur aşkla meydanımızda

Arslanlar, ceylanlar dosttur kucağımızda

***

Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde

Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde

Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok

Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde

***

Ağyar sohbetinin kökünü kazmak isterim

Gönlümü yalnız dostun lisanına ağız yapmak isterim

Dünya ve âhiret gamını gönülden çıkarmak isterim

***

Dostumuzla beraber yanar kanarız

Her nefeste aşk ile yaradanı anarız

Erenler meydanına vahdet ile gir de gör

Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir yanarız.

***

İlim, irfan mürşittir karanlıkları koğar

İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar

Gönüllerde parlayan o saadet güneşi

Şark ile garptan değil, gerçek inançtan doğar

Malım, mülküm, servetim hepsi evde kaldı

Oğlum, kızım, akrabam geçtiğim yolda kaldı

Dostlarımdan birisi benden hiç ayrılmadı


Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı.

***

Hak’tan emrolundu geldim cihana

Gözüm açtım mail oldum ol burca

Ârif oldum Hak kelâmın söyledim

Elif kaddim dal yazmışam ol burca

Konaktan bezirgân çıka göçünce

Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece

Bir burç vardır cümle burçlardan yüce

Muhammed miraca çıkar ol burca

Alnımıza yazıluptur yazılar

Mürid olan mürşidini arzular

Yer yüzünde yer kalmadı gaziler

Arş yüzünden bir yol gider ol burca

Gökten uçan Cebrail’dir, Huridir

Bir gül vardır Muhammed’in nurudur

Bir kapusu Şah-ı Merdan Ali’dir

Elvan elvan nurlar çıkar ol burca

Hacı Bektaş Veli, arayıp bulmuşam

Erenler deminde bir pay almışam

Bir hakikat deryasına dalmışam

Her gönülden bir yol gider ol burca.

***

Hikmet arar isen özüne bir bak


Arap’ta, Acem’de, Rum’da arama

Hakikat nurunun aslı hakikat

Aynada yansıyan nurda arama

Özünü bilenler özrü silendir

Turaplık rızayı teslim edendir

Gerçek Abdal, Hakk’a hayran olandır

Kibir ile gurur horda arama

Aslolan göze nur gönülden gelir

Sevgi muhabbette asuman erir

Ebedi sevgiyi bu toprak verir

Kudus, Arafat’ta, Tur’da arama

Varlık ummanında göz ol da bak

Vahdet ateşinde benliğini yak

Ayağa kalkarsan hizmet için kalk

Zulmedenden olup zorda arama

***

Hararet nârdadır, sacda değildir

Keramet baştadır, tacda değildir

Her ne arar isen kendinde ara

Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir

Sakin ol kimsenin gönlünü yıkma

Gerçek erenlerin izinden çıkma

Eğer insan isen ölmezsin korkma

Âşığı kurt yemez, uc’da değildir.


Hacı Bektaş Veli

Hacı Bektaş Veli’den Sonra Postnişin Olarak Dergâh Yönetiminde Bulunan ve Pir Makamını Temsil

Eden Çelebilerin İsim Listesi:

Adı Doğum ve

Ölüm tarihi

1. Seyyid Ali Sultan 1310-1402

2. Resul Bali Sultan 1361-1441

3. Mürsel Bali 1384-1483

4. Balım Sultan (Bali Çelebi) 1473-1516

5. Kalander Çelebi 1476-1528

6. İskender Çelebi 1512-1548

7. Yusuf Bali Çelebi 1516-1569

8. Bektaş Çelebi 1544-1581

9. Resul Bali Çelebi 1546-1588

10. İskender Mürsel Çelebi 1551-1604

11. Hasan Çelebi 1563-1607

12. Bektaş Çelebi 1566-1632

13. Kasım Çelebi 1578-1646

14. Yusuf Çelebi 1582-1656

15. Elhac Zülfikar Çelebi 1605-1667

16. Hüseyin Çelebi 1609-1674

17. Abdülkadir Çelebi 1628-1685

18. Elvan Çelebi 1640-?

19. Murtaza Ali Çelebi 1646-1730

20. Elhac Feyzullah Çelebi 1676-1759

21. Bektaş Çelebi 1711-1761

22. Abdüllâtif Çelebi 1724-1803

23. Şehid Feyzullah Çelebi 1742-1824

24. Mehmed Hamdullah Çelebi 1762-1827


25. Veliyettin Çelebi 1772-1828

26. Ali Cellettin Çelebi 1808-1871

27. Feyzullah Çelebi 1810-1878

28. Ahmed Cemalettin Çelebi 1862-1921

29. Veliyettin Hürrem Çelebi 1868-1940

30. Ali Celalettin Ulusoy 1922-1990

31. Feyzullah Ulusoy 1920-1994

32. Veliyettin Hürrem Ulusoy 1942-

Ahmet Rifat Ve Georg Jacob’a Göre Pirevi Postnişinliğinde Bulunan Çelebilerin İsim Listesi:

1. Sultan-ı Ârifin, Gavs-ül Vâsilin, Pir-i Erkân, Tarikat-ı Hacı Bektaş Kaddes-ü Sırr-ı hu el
celi vefatı sene 738 (1337)
2. Es-seyyid, es-şeyh Hıdır Lale Sultan ibn İdris Nurullah, markede
3. Es-seyyid, es-şeyh Resul Bali Sultan, ibni Hıdır Lale Nurullah, markede
4. Es-seyyid, es-şeyh Yusuf Bali Sultan, ibn-i Resul Bali Sultan, markede
5. Es-seyyid, es-şeyh Mürsel Baba Sultan Nurullah-u, markede
6. Sultan el bedel sahib-ül Bürhan, sırr-ı Yezdan es-seyyid, es-şeyh Balım Sul-tan ibn-i
Mürsel Baba, vefatı sene 922 (1516)
7. Es-seyyid, es-şeyh Kaniç Kalender Efendi Nurullahi, markede
8. Es-seyyid, es-şeyh İskender Efendi
9. Es-seyyid, es-şeyh Mahmud Efendi
10. Es-seyyid, es-şeyh Zehirnuş Yusuf Bali Efendi
11. Es-seyyid, es-şeyh Bektaş Efendi
12. Es-seyyid, es-şeyh Resul Efendi
13. Es-seyyid, es-şeyh Mürsel Bali Efendi
14. Es-seyyid, es-şeyh Bektaş Efendi
15. Es-seyyid, es-şeyh Hasan Efendi
16. Es-seyyid, es-şeyh Kasım Efendi
17. Es-seyyid, es-şeyh Yusuf Efendi
18. Es-seyyid, es-şeyh Elhac Zülfikâr Efendi
19. Es-seyyid, es-şeyh Hüseyin Efendi
20. Es-seyyid, es-şeyh Abdülkâdir Efendi,
21. Es-seyyid, es-şeyh Elvan Efendi 1143 (1729/30)
22. Es-seyyid, es-şeyh Murtaza Ali Efendi 1144 (1730/31)
23. Es-seyyid, es-şeyh Elhac Feyzullah Efendi; Nurdibalı Tekkesi Şah Kulu Sultan civarında
medfundur.
24. Es-seyyid, es-şeyh Bektaş Efendi ibn-i Feyzullah Efendi, 1175 (1761/2)
25. Es-seyyid, es-şeyh Abdullâtif Efendi ibn-i Feyzullah Efendi, 1177 (1763/4)
26. Es-seyyid, es-şeyh Şehid Feyzullah Efendi ibn-i Bektaş Efendi, 1218 (1803)
27. Es-seyyid, es-şeyh Muhammed Hamdullah Efendi ibn-i Şehid Feyzullah Efendi 1240
(1824/5)
28. Es-seyyid, es-şeyh Veliyyettin ibn-i Şehid Feyzullah Efendi 1243 (1827/8)
29. Es-seyyid, es-şeyh Ali Celalleddin Efendi ibn-i Veliyeddin Efendi
30. Hâlen Dergâhı Hz. Pir’de Seccadenişin olarak bulunan Muhammed Feyzullah Efendi
ibni es-seyyid Veliyeddin Efendi 1288 (1871/2).
(Bu liste, H. 1293, M. 1876’da hazırlanmıştır).
Babaganlar kolundan Hacı Bektaş Dergâhı (Pirevi) Postnişinliğinde bulunan Dedebaba ve

Mücerred Babaların listesi:

Adı, Unvanı ve Doğum Yeri Postnişinlikte Postnişin-


Kaldığı Yıllar lik Süresi

Sersem Ali Dedeaba 1551-1569


19

Elhac Ahmet Ali Dede 1569-1569 1

Dimetokalı Ak Abdullah Baba 1569-1596 27

Dimetokalı Kara Halil Baba 1596-1628 33

Dimetokalı ElhacVahdeti Dedebaba 1628-1649 22

Elhac Seyyid Mustafa Dedebaba 1649-1675 26

Birecikli Seyyid İbrahim Agâhi Dedebaba 1675-1689 15

Urfalı Esseyyid Halil İbrahim Dedebaba 1689-1714 26

Serezli Hacı Hasan Dedebaba 1714-1736 22

Kırımlı Hanzade Mehmet 1736-1759 24

Dimetokalı Seyyid Kara Ali Dedebaba 1759-1783 25

Sinoplu Seyyid Hasan Dedebaba 1783-1790 7

Horasanlı Hacı Mehmet Nuri Dedebaba 1790-1799 9

Kal’acıklı Seyyid Halil Hakii Dedebaba 1799-1813 15

Sivaslı Mehmet Nebi Dedebaba 1813-1834 21

Merzifonlu Hacı İbrahim Dedebaba 1834-1835 1

Vidinli Seyyid Hacı Mahmut Dedebaba 1835-1846 12

Sofyalı Saatçi Ali Dedebaba 1846-1848 2

Çorumlu Seyyid Hasan Dedebaba 1848-1849 1

Yanbolulu Elhac Ali Turabi Dedebaba 1849-1868 19

Selanikli Hacı Hasan Dedebaba 1868-1874 6

Konyalı Perişan Hafız Ali Dedebaba 1874-1879 5

Elhac Mehmet Ali Hilmi Dedebaba 1879-1907 28

Malatyalı Hacı Mehmet Dedebaba ? -1897? ?

Hacı Feyzullah Dedebaba 1897-1904 7

Salih Niyazi Dedebaba 1913-1941 28


Ali Naci Baykal Dedebaba 1942-1960 18

Salih Bedreddin Noyan Dedebaba 1960-1997 37

Haydar Ercan Dedebaba 1997- ......

Ahmed Rifat ve Georg Jacob’a Göre Pirevi Postnişinliğinde Bulunan Dedebaba ve Mücerred
Babaların Listesi:

Adı, Unvanı ve Doğum Yeri Postnişinliğe Postn. Vefatı

Geçtikleri yıl Süresi Hicrî (Milâdî)

Sersem Ali Baba 958 (1551) 19 977 (1569)

Ak Abdullah Baba 977 (1569) 27 1005(1596)

Kara Halil Baba 1005 (1596) 33 1038 (1628)

Dimetokalı Vahdeti Baba 1038 (1628) 22 1060 (1649)

Dimetokalı Seyyid Mustafa Baba 1060 (1649) 26 1086 (1675)

Birecikli Seyyid İbrahim Agâhi Baba 1086 (1675) 15 1101 (1689)

Urfalı Seyyid Halil İbrahim Baba 1101 (1689) 26 1127 (1714)

Serezli Seyyid Hasan Dedebaba 1127 (1714) 22 1149 (1736)

Kırımlı Hanzade Mehmet Külhan Baba 1149 (1736) 24 1173 (1759)

Dimetokalı Seyyid Kara Ali Baba 1173 (1759) 25 1198 (1783)

Sinoplu Seyyid Hasan Baba 1198 (1783) 07 1205 (1790)

Horasanlı Mehmet Nuri Baba 1205 (1790) 09 1214 (1799)

Kal’acıklı Seyyid Halil Haki Baba 1214 (1799) 15 1229 (1813)

Sivaslı Nebi Baba 1229 (1813) 21 1250 (1834)

Merzifonlu İbrahim Baba 1250 (1834) 01 1251 (1835)

Vidinli Seyyid Mahmut Baba 1251 (1835) 12 1263 (1846)

Sofyalı Saatçi Ali Baba 1263 (1846) 02 1265 (1848)

Çorumlu Seyyid Hasan Baba 1265 (1848) 01 1266 (1849)

Yanbolulu Elhac Ali Turabi Baba 1266 (1849) 19 1285 (1868)

Selanikli Hacı Hasan Dedebaba 1285 (1868) 2 1296 (1874)

Konyalı Perişan Hafız Ali Baba 1288 (1870) - -


KAYNAKLAR

AHMET RİFAT; Mir’ât ül-mek-âsid fi daf’ül-mefâsid (fesatlıkları ortadan kaldı-


ran hakikatler,) İstanbul 1293 (1876).

AHMET REFİK; Osmanlı Devrinde Râfızilik ve Bektaşilik, İstanbul 1932.

ÂġIKPAġAOĞLU TARĠHĠ (Tevârih-i Âl-i Osman): Haz.: H. Nihal Atsız,

Ankara 1985.

ATALAY, Besim; Bektaşilik ve Edebiyatı, Ġstanbul 1341 (1924) 2. Baskı,

Ġstanbul 1991, s. 28.

BIRGE, J. Kingsley; The Bektashi Order of Dervishes, (Dervişlerin Bektaşi


Tarikatı), London 1937.

BRUINESSEN, Martin van; Hajı Bektash, Sultan Sahak, Shah Mina Sahib and
rious Avatars of a Running Wall, Turcica, tome XXI-XXIII, Paris 1991.

CAHEN, Claude; Baba İshak, Baba İlyas, Hacı Bektaş et Quelques Autres, in:
Turcica, Tome I, Paris 1969.

CAFEROĞLU, A.; Kırşehir Vilâyetinin bugünkü etnik teşekülüne dair Notlar, Türk
Dili ve Edebiyatı Dergisi, cild: 2, Ġstanbul 1948, s.79 vd.

CEMALTTĠN ÇELEBĠ; Müdafaa, 1. Baskı 1915; 2. Baskı, haz.: Haydar Ulusoy


1992; 3. Baskı, haz.. Nejat Birdoğan, Ġst. 1994.

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Eki, Ġstanbul 11 Ağustos 1985.

FAROQHI, Suraiya; Der Bektaschi-Orden in Anatolien, vom späten fünfzehnten Jahr-


hudert bis 1826), Wiener Zeitschirft für die Kunde des Morgenlandes
(WZKMS), Sonderband II, Wien 1981.

GIESE, Friedrich., TSCHUDI; „Bektash“ mad., Enzyklopaedi des ĠslÂm, Band 1,


(A-D), Leiden 1913, S.720-721.

GIESE, Fredrich ; Die Altosmanische Chronik des Âşıkpaşazade, Leipzig 1929.

GÜLÇĠÇEK, Ali Duran; Der Weg der Aleviten (Bektaschiten) Köln 1994;

Alevi-Bektaşi Yolu, Ġstanbul 1993.

GÜLÇĠÇEK, Ali Duran-Benninghaus Rüdiger; 99 Bektaschi-Witze/BektaĢi Fıkrası,


Almanca-Türkçe, Köln 1996.

GÜZEL, Abdurrahman; Ali in der Bektaschi Dichtung (Bektaşi Şiirinde Ali),


Wien 1972.

GÜZEL, Abdurrahman; Kaygusuz Abdal’ın Mensur Eserleri, Ankara 1983.

GÜZEL, Abdurrahman; Hacı Bektaş Vel’nin Hayatı, www.hbektas.gazi.edu.tr

HACI BEKTAġ VELĠ; Makaalât; haz.: Mehmet Yaman, Ġstanbul 1985.

HACI BEKTAġ VELĠ; Makâlat; haz.: Esat CoĢan, sad. Hüseyin Özbay,

Ankara 1990.

HACI BEKTAġ VELĠ; Makalat; haz.: Aziz Yalçın, Ġstanbul 1993.

HACI BEKTAġ VELĠ; Vilâyetnâme (Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, haz.:
Abdülbâki Gölpınarlı, Ġstanbul 1958.

HACI BEKTAġ VELĠ; Vilâyetnâme (Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, haz.:
Esat Korkmaz, Ġstanbul 1995.

Hacı Bektaş Veli, Bildirilier/Denemeler/Açıkoturum, HacıbektaĢ Turizm Derneği


Yayınları: 1, Ankara 1977.

HASLUCK, F.W.; Christianity and Islam under The Sultans, Oxford 1929.

HUART, Clement; Les Dervisches Bektachis (Bektaşi Dervişleri), RMM, IX, Paris 1909.

JACOB, Georg; Beiträge zur Kenntnis des Derwisch-Ordens der Bektaschis (Türk.
Bibliothek, Bd. 9), Berlin 1908.

JACOB, Georg; Die Bektaschijje in ihrem Verhältnis zu verwandten Erscheinun-


gen (Abhandlungen der Kgl. Bayr. Akademie der wiss., philos.-philol. Kl., Bd.
2 4), München 1909.

JYNSKY, Herbert; Neuere Literatur über den Bektaschi-Orden (Bektaşi tarikatıyla


ilgili yeni kaynakçalar)OLZ (Orientalistische Literaturzeitung) , Nr. 8, Leipzig
1926, s. 554-559.

KÖPRÜLÜ, Fuad; Türk edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 1. Basım, Istanbul 1919,

5. Basım, Ankara 1984.

KÖPRÜLÜ, Fuad; Mısır’da Bektaşilik, Türkiyat Mecmuası, Cilt VI,

Ġstanbul 1939, s. 13-31.

KÖPRÜLÜ, Fuad; „Bektaş“ mad. Ġslâm Ansiklopedisi, 2. Cilt, Ġstanbul 1979,

s. 463-464.
KREISER, Klaus; Bektaşi-Miszellen (Bektaşi Makaleleri) Turcica, tome XXI-
XXIII, Paris 1991.

MÉLĠKOFF, Irène; Le Probleme Kızılbaş (Kızılbaş Problemi) Turcica, VI, Paris


1975, s. 49-57.

MÉLĠKOFF, Irène ; L’Ordre des Bektaşi aprees 1826, in: Turcica, t. XV, Louvain
u.a., s. 155-178

NOYAN, Bedri: Bektaşilik Alevilik Nedir?, Ankara 1985.

OCAK, Ahmet YaĢar; Bektaşi Menâkıbnâmelerinde Tenasüh (Réincarnation –


Métempshychose) İnancı, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri,
IV. Cilt, Gelenek Görenek ve Ġnançlar, Ankara 1982, s. 397- 408.

OYTAN, M. Tevfik; Bektaşiliğin İçyüzü, Cilt: 1, 6. Baskı, Ġst. 1970.

ÖZER, Arif; Hatiboğlu ve Bahrü’l-Hakâyik, Hacı BektaĢ Veli, Bildirilier/ Dene-


meler/Açıkoturum, 1977: 56-65.

SARIASLAN, Ümit; Hacı Bektaş Aydınlığı, Ankara 1992.

The Dervish Lodge; edited by: Raymond Lifchez, University of California Press,
Oxford 1992.

TSCHUDI, Rudolf; „Bektash“ mad. Enzyklopädei des Islam, Band (cild) 1,


Leiden 1913, s. 720-721.

TSCHUDI, Rudolf; Das Vilajetnâme des Hadschim Sultan, Berlin 1914.

ULUSOY, A. Celalettin; Hünkar Hacı BektaĢ-ı Veli ve Alevi BektaĢi Yolu),


HacıbektaĢ 1980.

DİPNOTLAR

 Bu makale, kısaltılmış şekliyle Ali Duran Gülçiçek’in yayımlanmakta olan “Evrensel Boyutuyla Alevilik-

Bektaşilik-Kızılbaşlık” yapıtından alınmıştır. A. D. Gülçiçek’in “Alevi-Bektaşi Fıkra, Nükte ve Hiciv Antolojisi”,

“Der Weg der Alewiten-Bektaschiten”, “99 Bektaschi-Witze”, “Şah İsmail ile Gülüzar, Asuman ile Zeycan” adlı

yapıtları, Anadolu Etnografyası tarafından yayımlandı.

Adres: Ethnographi Anatolica Verlag, Postfach 90 03 40, 51113 Köln

Tel+Fax: 02203/369082

e-Mail: Ethnographia_Anatolica@web.de
Âşıkpaşaoğlu Tarihi, haz.: ATSIZ, H. N. 1985: 195-196; GIESE, F. 1929.

Vilâyetnâme, Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli, GÖLPINARLI, 1958:53-54.

Bu menkıbede Alanya beyinin oğlu Gaybi Beg (Kaygusuz Abdal) ava çıkarken önüne bir
ahu (geyik) çıkar, Gaybi geyiğe ok atar, geyik koltuğuna saplanan okla kaçar, Gaybi de ardına
düĢer... Dağlar, vadiler nihayet bir sahraya inerler, yaralı geyik bir asithane kapısından içeri
girer, Gaybi de arkasından dergâha girer, der-viĢlere geyiği sorar... Dergâhın mürĢidi Abdal
Musa Gaybi’ye: „O oku görünce tanır mısın?“ diye sorar. Gaybi: “Tanırım sultanım!” diye
yanıt verince, Abdal Musa: “Bak Ģimdi, gör okunu.” der ve koltuğuna saplanan oku çıkartıp
Gaybi’nin önüne koyar. Meğer geyik Ģekline giren Abdal Musa imiĢ. PiĢmanlık duyup ken-
disinde özür dileyen ve dergâhına alınmasını isteyen Gaybi’ye Abdal Musa Ģöyle der:
“Dergâhımızda, itizar ehline lutf u ihsân kapısı her zaman açıktır. Biz geçdik suçundan, bir
daha böyle etmeyesin, her gördüğün cana ok atmaya-sın... ” (Geniş bilgi için bk. GÜZEL, A.
1983: 8 vd.).

Vilâyetnâme, Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Veli, GÖLPINARLI, 1958:14-19.

Seb-ül mesani: Yedi âyetten meydana gelmiĢ ve Kur’an’ın ilk suresi olan Fâtiha
suresi. Ayet-ül kürsü: Kur’an’ın el-Bakara suresinin 256. âyeti.

Cemalettin ÇELEBİ,1915; ULUSOY, Veliyettin Hürrem.

AHMET RİFAT, 1876: 182-183; JACOB, G. 1908: 23-24.

AHMET RİFAT, 1876:187/8; NOYAN, B.1987: 45 vd.

AHMET RİFAT, 1876: 187/8; JACOB, G. 1908: 26-27.

You might also like