Professional Documents
Culture Documents
Öfkesi Burnunda
II
GİRİŞ
2. CİNSLERİN DUYGUSAL
FARKLILIKLARI
6. KADININ SADAKATSİZLİĞİ
Yeniden sorular:
9. EŞSÜRELİLİK
(Kontrpuan)
Kadın fetişistler, cansız bir nesneye erotik temelli ve
anormal bir bağlılık gösteren kadınlar var mıdır? Eğer varsa,
bunların sayısı azdır ve psikiyatrlarla psikanalistler onlardan
çoğuna konsültasyonlarda rastlamazlar. Aslında, bir erkeğin
ayakkabısına ya da ceketine aşırı erotik ya da cinsel değer
verme kadınlarda çok az görülür. Neden bu böyledir? Bu
soruya alışılmamışbir açıdan yaklaşmak istiyoruz.
Bir keresinde seminerin birinde, bir kadın öğrenci çok
ciddi bir biçimde, eğer erkekler kadınların ne giydikleriyle
daha az ilgili olsalardı, kadınların giysilere bu kadar çok
dikkat etmeyeceklerini ileri sürdü. Bu kulağa çelişkili gelir
çünkü ortak deneyime göre, giysi endüstrisindeki
tasarımcılar ve insanlar dışında, erkekler kadın giyim
kuşamıyla çokça ilgili değildirler. Yine de öğrencinin savı
anlamlıdır; erkekler için kadınların giyimli ya da çıplak olup
olmamalarının öneminin ilkel şekli anlamında değil de
erkeklerin bilinçdışı olarak kadın giysileri tarafından
etkilenmeleri anlamında. Fetişistleri ve kadın giysileri giyen
erkekleri değil, normal, ortalama erkeği kastediyorum.
Fetişizmin aksine, bu özel ilgi türü en iyi şekilde giysilerin
cinselleştirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu demektir ki kadın
giysilerinin görünüşü ve bazen de onların görsel fantezisi,
bir erkekte kadın bedeninin imajını, bir kadında erkek
giysilerinin erkek bedeni imajını uyandırmasından daha sık
uyandırmaktadır.
Evet, genel olarak kadın giysileri erkeğin karşı cinsle ilgili
sahip olduğu “beden imajına” aittir. Damon Runyon’un
öykülerinde çoğu zaman kullanılan New York argosundaki
“etek” kadın demektir. Birçok erkek için etek kadının alt
kısmını örten bir giysi değil, daha çok kadının bedeninin alt
kısmının bir giysiye dönüşmüşşeklidir. Erkeğin cinsel
merakı bu bilinçdışı kavramda kesinlikle belirleyici bir
faktördür. Hoşlanmak ve nefret konusunda kadınlarla ilgili
saplantısı olan August Strindberg, tekrar tekrar bir
eşaramışve her zaman hayal kırıklığına uğramıştır. (Yüzyılın
başında Viyana’da bir akşam yemeği toplantısında bir
kadınla tanıştırılan bir adamın anekdotunu anlatırlar. Adam
kadına sorar “İsveçli misiniz, hanımefendi? Strindberg’le ne
zaman evlendiniz?”) Mutsuz ya da umutsuzcasına başarısız
yazarın bir arkadaşı onun çoğu zaman, “Etekler!.. Etekler!”
diye inlediğini söylemiştir. Bu giysilerin bir sırrın yanı sıra
onu öğrenmek için bir meydan okuma da gizlediği
görünmektedir.
Neden kadınlar erkeğin bedeninin örtülü bölümü için
benzer bir meraka kapılmamışlardır? Bundan sonraki ve en
uygun yanıt, kadının cinsel organlarının yeri ve erkeğin
aramasının sorumlusunun onların gizlenmişliği gerçeği
olurdu. Psikanalitik araştırma bu faktörü yadsımaz ama
erkek çocuklarının doğrudan gözlemlenmesi olarak
erişkinlerin çocukluk dönemi anıları içine analitik bir
girişdaha derin içgörülere götürür. Küçük erkek çocuğu
başlangıçta kızların kendisi gibi şekillendirildiğini varsayar
(başlangıçta o, cansız nesnelerin de örneğin bir masanın da
penisi olduğunu düşünür). Bir rastlantı eseri çocuk gerçeği
öğrendiği zaman, bu çocuksu kavrama yine inatla yapışır.
Görmüşolduğunu reddeder. Bu garip gelebilir ama bu
birçok bilim insanının önyargılı bir fikre ters düşmeleri
nedeniyle algılamalarını reddetmelerinden daha garip
değildir. Bir kadının çıplak bedenini gözlemlemişolan küçük
bir erkek çocuğu için görmek inanmak demek değildir.
Ama neden bu reddetme? Bu, bilim insanlarının durumunda
olduğu gibi, küçük erkek çocuğunun kadınların da kendisi
gibi penisi olmasıyla ilgili tutunduğu ilk kuramında yalnızca
kuramsal nedenlerin işlemesi olamaz. Bu varsayımda
diretmenin gizli nedenleri arasında iğdişkorkusu, en önemli
olanıdır. Bu korku, eğer kadınlar bu çok değerli parçaya
sahip değillerse, küçük erkek çocuğunun kendi penisinden
yoksun bırakılabileceğini akla getirir. Küçük erkek çocuğu
da onlar gibi olabilir. Bu çocuksu korku sonradan edinilen
bilgiyle değişmez ve erkeğin içinde bilinçdışı olarak
yaşamayı sürdürür.
Bu iğdişkorkusuyla kadınların giysilerine karşı erkeklerin
tutumu arasındaki yakın, yeraltı ilişkiler J. C. Flugel
tarafından araştırılmış, ilginç ve eğlenceli bir kitapta
sunulmuştu.8Başka psikanalistler de bu karmaşık sorunu
ele almışlardı. Bana öyle geliyor ki sorunun bir yönü
araştırma tarafından tümüyle ihmal edilmiştir; ona bu açıdan
yaklaşacağım.
8Giysilerin Psikolojisi, The Hogarth Press, Londra, 1930.
Sanıyorum psikanalistler neredeyse hiçbir zaman belirli
bir derecedeki fetişizmin ne ölçüde cinsel çekim alanına ait
olduğunu soruşturmadılar. Freud’a göre 9 böyle normal bir
“fetişizm” erkeğin aşk yaşamında gözlemlenebilir, özellikle
cinsel amaca ulaşılamadığı ve bunun gerçekleşmesinin o
sırada olanaksız olduğu evrelerde. Araştırma alanını
giderek daha çok patolojik alanla sınırlayan psikanaliz,
örneğin, normal fetişizmin karakteristik yer değiştirmelerini
dikkate almamıştır. Örneğin, bir kadında yüksek topuklu bir
ayakkabı alçak topuklu olanından neden bu kadar daha çok
çekicidir? Anatole France’ın öykülerinden birinde, kuşkucu
bir filozof Paris’in salonlarında, bir kadının çekiciliğinin onun
ayakkabısının tabanının oluşturduğu açıya ve üzerinde
yürüdüğü zemine bağlı olması gerektiği gerçeğini düşünür.
Doğal olarak, bir kadının albenisinin bu faktöre bağlı
olduğunu kabul etmek abartılmıştır ama bu onun içindeki
küçücük öğelerden birini oluşturur.
9 Bütün Yazıları, 5. Cilt, s. 27
Eğer Byron bugün Londra, Paris ya da New York’ta
yaşasaydı ve güzel bir kadının alçak topuklu ayakkabılarla
gezindiğini görseydi, belki de onunla ilgili olarak “güzellik
içinde yürüyor,” demezdi. Pascal, “Eğer Kleopatra’nın burnu
biraz değişik şekilde olsaydı, tarih yön değiştirirdi,” demişti.
Bugün bile bazı ulusal hatta uluslararası gelişmelerin bir
hanımın uzun topuklu ayakkabılar ya da ince naylon çoraplar
giymesiyle belirlenebileceği gerçeği herhangi bir şekilde
akıldan geçirilebilir mi? Genel olarak kadınların giysilerinin
cinselleştirilmesi erkeklerde bilinçdışı bir süreçtir; bu,
önbilinç düzeyinde meydana gelir. Soruna yeni bir
yaklaşım, yeni, şaşırtıcı faktörler bularak bu yeraltı süreçleri
yeni içgörüler içerir. Kadın giysileri erkek gözlemcide
önbilinç olarak kadının “beden imajını” uyandırır. Giysiler
bedeni örterek onun şeklini dışa vururlar. Önde gelen
Fransız giysi tasarımcılarından biri, iyi bir giysinin erkekte
kadının onu çıkarmasını görme isteği uyandıran giysi
olduğunu söyleyecek derecede ileri gitmiştir. Bu adamın
kastettiği kesinlikle giysinin çok dekolte ya da çok “seksi”
olması değildi. Bunun tam tersi de söylenebilir. Çok zevkli,
muhafazakâr ve bir hanımefendiye yaraşır bir giysi çoğu
zaman böyle bir isteği uyandırırken, çok cüretkâr bir kıyafet
bazen bu isteği neredeyse tatmin eder ve böylelikle onu
gereksiz kılar. Bir keresinde Viyanalı bir yazar, bir hanımın
cüretkâr ama düşkırıklığı yaratır bir biçimde dekolte
giyinmişolduğunu söylemişti.
Kadın giysilerinin cinselleşmesine dair sorun (yani giyinik
bir kadının normal bilinçdışı beden görünümü) hiçbir şekilde
yalnızca giysiyle kısıtlanmışdeğildir. Bir giysinin yaratacağı
olumlu izlenimi tamamen aksi yöne çevrilebilecek koşullar
da olabilir. İşte bu türde bir örnek: Genç bir kadının içinden,
yatmaya gitmeden önce, kocasına yeni satın almışolduğu
giysiyi göstermek geçer. Kadın giysiyi hızla giyer ve eşinin
oturduğu salona gider. Eşi, “seni saçların taranmamışve
çorapların sarkmışbir durumda gördüğüm zaman giysi
hakkında ne söyleyebilirim ki,” der. Başka bir adam
sutyenini, külotunu ve çoraplarını yatak odasındaki bir
iskemlenin üzerine koymuşolan karısını azarlar; “en azından
bunlar güzel olsaydı,” diye kızgınlıkla ekler. Böyle bir söylem,
erkeklerin kadın giysileri için ileri sürülen ilgisizliğiyle ne
dereceye kadar bağdaştırılabilir?
Ama konumuza dönelim. Kadının çorabındaki bir kaçık,
giysisinde göze batan bir buruşukluk giysilerin
cinselleşmesini bozabilir. Yerli yerine oturmamışbir etek de
hayali zedeleyebilir. Hangi hayal? Vajinanın yokluğuyla ilgili
çocuksu olumsuz hayal, kadınların cinsel organlarının
kendisininkinden farklı olduğuyla ilgili, küçük erkek
çocuğunun bilinçdışı yadsıması. Bu, sanki kadınların giysileri
konusunda kusursuzluk üzerine yapılan aşırı bir vurgunun,
kadının kusurlu olma derin duyusuna karşı bir tepki
oluşumudur ve erkek bu kusursuzlukta belirli bir güven bulur.
Erkeğin aşk yaşamında normal fetişizmin oynadığı rolü
tanımanın güçlüğü, bedenin bölümlerinden onun örtüsüne,
kadın giyim kuşamına ilgi yer değiştirmesine yeterince
dikkat etmediğimiz gerçeğiyle açıklanır. Bir keresinde Karl
Kraus şöyle yazmıştı: “Çirkin bir çorabı değil ama çirkin bir
ayağı bağışlayabilirim.”
Neden kadınlar arasında bu kadar az fetişizm vakası
vardır? Nedenler çeşitlidir; bunlardan ilki, bir kadının cinsel
heyecana giden yolu bir erkeğinki kadar dümdüz değildir.
Ayrıca, erkeğin cinsel organları gizli ya da
saklanmışolmadığından, onlar kadının merakını daha az
uyandırırlar. Küçük kızın kendisiyle küçük erkek çocuğu
arasındaki organizmanın şekil ve yapısıyla ilgili farktan
erkenden haberi olur. Hepsinden önce, küçük kız bu
morfolojik farktan nadiren ürker. Erkeğe çeşitli şekillerde
tüm yaşam boyunca rahat vermeyen iğdişkorkusu onda
yoktur. Onun da birçok kaygısı vardır ama bu onların
arasında değildir.
22. KOPYALAR
25. ÖNCELİK
46. YALANLAR
Birazcık aşk
Biraz da bağlılık
Ve birazcık yalan
O da olmalıdır.
47. GÜLÜMSEMELER