You are on page 1of 27

25

ZÂTÎ’NÎN LETÂYÎFÎ ٠

, - Mehmed Çavuşoğlu '٠ ٠

ü‫ ؟‬pâdişâh de rinde .yaşamış olan Zâtî'nin ‫ ا‬Sehî Bey, Lâtîfî,


Âşık Çelebi ve Kınal-zâde Hasan Çelebi tezkirelerinde belirtildiğine
göre, dîvanından ayrı'olarak Şehrengîz (Edirne hakkında), Ahmed ü
Mahmud, Siyer-i Nebi, Mevlid, §em' ü Pervane, Ferruh-name, Manzum
Kur'an fail, (Âşık Çelebiye gore) Mensur Letâyif, (Kınalı-zâde'ye gore)
“ sayısızManzum Letayif, gibi eserleri vardır. .
Süleymâniye Ktb. Lala İsmail bölümü 443 nr.da kayıtlı bulunan
Zâtı dîvânı ayni zamanda bir külliyat mâhiyetinde olup yukarıda adi
geçen eserlerden §em' ü Pervane (yk. 30/b"161/b kenarda), Edirne
§ehr-engîzî (yk. 161/b-167/b. §em' ü Pervânenin'devamı olarak k'enarda).,
Letayif (yk. 345/b-362/a) gibi dort' tânesini ve aynca çoğunluğu heze-
liyâttan İbâre.t olan Müfredâtı (yk. 340/a-344/b) İçine almaktadır. Bun­
lardan ayrı olarak yk. 337/b-339/a’da kaynaklarda hiç anılmayan “Delil
Birazer Mektübina Zâtînün Cevabıdur,, 2 başlıklı .bir risâle daha var
ki, aynca yayınlayacağım. '
Letâyıf. diye adlandırdığım yk.- 345/b-362/a’da bulunan kısım aslin-
da iki ayn risâle teşkil ediyor. Birincisi ‫لك ر ابدر الف‬-‫ •اد'ا اك اك‬misra-
iyle başlayıp yk. 352/b'de ‫الله مما اقول و اتوب اب‬٠‫ الم‬cümlesiyle sona eri­
yor., ikinci kısım' birincinin bitimiyle ayni sahîfeden ‫لبغهأى دوالاك ذاىل‬
ibaresiyle başlayan, şimdi yayınladığım metindir ki; kanaatimce asil
letayif de budur. Esasen Lâtîfî, tezliiresinde. Zâtı maddesinin sonunda
“MerhûıS-1 merkum mecmaul-letâyifinde şu’arâ ile vâkı’ olan mutâye-,
besin dere ve emsâle müteallik çok latif latifeler hare itmUdUr” diyerek
bu kanaatimi doğrulamakta've letâyifden bir de örnek vermek'tedir ki
metnin dip-notlannda gösterilmiştir. Divanlar Katalogunda birinciden

٤ Doğ. 1471-2=876, olm. 1546=968. ' '٠


2 Yazma Divanlar Katalsjunda da Lala İsmail n has، tavsif edilirken bu risale­
den bahsedilmiyor. ' .
26

2 Mehmed. Çavuşoğla

،٠ mensûr mizahî bir risâle ” ve İkinciden ،، Mecmaü’l-letâyif ” diye bah­


sedilmektedir. İkincisinin ad olarak nitelenebilecek bir başlığı olmasına
rağmen, birinci kısım doğrudan doğruya metinle başlamaktadır. Neşre
hazırladığım için burada ayrıca üzerinda durmaya lüzum görmüyorum.
Yalnız, ikisinin ayrı mevzûlarda ve ayrı risaleler olduğunu belirtmek
istedim.
Lâtîfehâ-yı Mevlânâ Zâtî; Keşfî, Çakşırcı Şeyhî, Ferîdî, Visâlî, Mih-
rî, Ferruhî, Âhî gibi edebî ve Ali Paşa (Hadım), İsa Paşa, Mehmed
Şâh Çelebi gibi tarihî şahsiyetlerle Zâtî arasında geçen nükteleri içine
almaktadır. Bunlardan bir kısmı müstehcen ve oldukça kabadır. Bunun­
la beraber metnin bir kaç yönden önemli olduğunu söyleyebilirim.
Önce bizzat Zâtî’nin kaleminden çıktığı için, Eski Türk Edebiyatında
pek görülmeyen hâtırat parçaları mahiyetindedir. İkinci olarak Zâtî’nin
ve adı geçen şahısların hayatları, şahsiyetleri ve karakterleri hakkında
orijinal bilgileri içine almaktadır. Üçüncü nokta, şâirin yaşadığı zama­
nın içtimâi hayatı ile alâkalı çok değerli bilgiler vermesi ve nihâyet
üslûbunun sâdeliği, sentaksı, kullandığı kelimeleri ve tâbirleri, bilhâssa
konuşur gibi yazması ile dil bakımından çok değerli bir vesîka teşkil
edişidir. Metnin Zâtî bakımdan asıl ehemmiyeti, dîvânını ve diğer eser­
lerini tedkîk edecek olanlara bir anahtar keyfiyeti arzetmesidir. Her
lâtifede şâirin psikolojisi, zekâ yapısı açıkça belirmekte, nüktenin ağır­
lığını kelimeye veya tâ’bire verirken onları bütün ma’nâ zenginliğiyle
kullanışı ve yeni ma’nâlar kazandırışı dikkati çekmektedir. Lâtîfelerde
nükte, umûmiyetle tezâd, tevriye, tecâhül-i ârif ve kinâye san’atlarıyla
kurulmuştur. Bunların yanında şâirin asıl tamamlayıcı unsuru teşkil eden
hârikulâde zekâsı, sür’at-i intikali, dile vukûfu ve zengin kültürü; bilhâs­
sa irticâlen “bi’l-bedâhe” söylediği bâzı beyitlerin meydana gelişindeki
irticâlîlik vasfında bir kat daha değer kazanmaktadır.
Metnin adı Lâtîfî Tezkiresinde, Osmanlı Müellifleri’nde ve Yazma
Divanlar Kataloğu’nda Mec m a ü ’ I -1 e t â i f olarak verilmiştir. Yayın­
ladığım nüsha şimdiki halde tek olduğu için, metnin başlığı olan
Lâtîfehâ-yı Mevlânâ Zâtî ibâresini aynen bırakmayı uygun
gördüm. Sona, adı geçen şahıslardan edebî hüviyeti olanların, Sehî,
Lâtîfî, Âşık Çelebi ve Kmalı-zâde tezkirelerinden Zâtî ile olan münâse­
betlerine âit notları tesbit ederek metni daha bir aydınlığa kavuşturmak
için açıklamalar koydum. Diğer şahıslardan hüviyetini tesbit edebildik­
lerimi de، bu açıklamalarda belirttim.
Metinde adı geçen manzum parçalar dîvânın müfredât bölümünde
de yer almıştır. Aynı nüshada bulunmalarına ve aynı müstensih elinden
27

ZÂTÎ’NİNLETÂYİFİ ٠ 3

çıkmış olmalarına rağmen, aralarında bâzı farklara rastladım Bunları


metnin altında M ( = müfredat) işâretiyle gösterdim. Müfredât bölümün­
de, Letâyif’de adı geçenlerden Ferîdı için 5, Şeyhî için 1, Revânî için 1,
Keşfî için 1 adet kıt’a veya beyit vardır ki Letâyif’de anılmamıştır.
Yine Letâyif’de adı geçmeyen şâirlerden Mesîhî, Enverî, Ishak (ishak
Çelebi olmalı), Harîmî, Mahremi, Sehî, Hayâlî, Necâtî için yazılmış,
bir kısmı galiz, bir kısmı edîbâne ve zarîf hicivler vardır. Edebiyat
tarihi için bir vesika olmaları hasebiyle onlardan metindeki şahıslarla
alâkalı olanları açıklamalara, diğerlerini en sona aldım." Açıklamaları
metindeki isim sırasına göre düzenledim.
28

Lâtıfeha-yı Mevtana Zati

. Mevlânâ Keşfi evvel evlendükde bu fakır u hakire buluşup evlülük-


den ziyâde şikâyet eyledi. Ayıtdı: Mevlânâ Zâtı, bu evlülük ne güç
olurmış, bağrumuzı karardup bilümüz bükdi. Bu sözi işidicek ihtiyârum
kalmadı, bedîhaten bu beyti didüm Beyit:

Karardup bağrünı bükmiş bilimi evlülük Keşfi


. Görenler benzedür sini iki boynuzlı bir yaya

Lâtife Bir gün Mevlânâ Keşfi elinde bir dest-mâl tutar, lâtif nakş
olmış, bu ducâ-güyunuza aydur: Mevlânâ Zâtı, şu dest-mâli temâşâ
eyle ye, ol alduğum hâtûn nakş eyledi. Bu sözi işidicek hemân bu beyti
didüm Beyit:

Dest-mâle nakş işinde Keşfinün 3


Rospılıklar ider imiş Q avreti 4

Lâtife Mevlânâ Keşfi bu za'îf ü nahifi hicv eylemiş, çok beyit­


ler dimiş, uzun uzak yârânun, birine okıyu virmiş. Ol yârân ayıtmış ٠.
Ne çök dimişsin ? ol sana bir beyit dir ancak. Keşfi ayıtmış: Anun
didügi neye yarar, benüm beytümün ehli çokdur. Bunı işidicek bu
beyti didüm Beyit:

Keşfi çokdur beytümün ehli dimiş 5


Vay ben anun ehl-i beytini s. .em 6

Lâtife işitdüm; bir gün Keşfi ayıtmış : Bir hâtûn aldum, şöyle
mâl-dârdur ki kâr-bân-sarâylar, hammâmlar yapmağa kâdirdür. Hemân
bu riıbâcîyi didüm RubâcI *: ،

3 nakş içinde Keşfînün : Keşfîyâ nakş itmede M


4 ،avreti: ،avretün M '
8 çokdur : yokdur M
8 Vay ٠ ■.. s ٠. em : Vay s .. em ben anun ehl-i beytini M
*Vezin itibariyle bu kıt’a rubâî olamaz. Rubâî kelimesi “dörtlük” ma’nâsmda kul­
lanılmıştır.
- 29

ZÂTÎ’ NİN LETÂYÎFt 5

Keşfi hâtünı yapa^idi iki hammâmı eğer 7


Ben anı görmesine nem var ise virür idüm 8
Birisi çifte biri yalınız ola_idi anun
Hele ben varup anan çiftesine girür idüm

Lâtife Bir gün Keşfi، dünyâyı terk itdüm, şöfı oldum, diyu illere
mâl üleşdürürdi; işidüp bu kıfayı didüm Kıfa:

Keşfi didükleri kişi dünyâyı terk idüp


Bahş itdi cümle câleme mecmüc-ı mâlini 910 ٠
Kimi halâl ü kimi haram idi anlaruh
Bana tekellüf eyledi ol dem halâlini

Lâtife Bir gün Keşfi ayıtmış : Hâtûnum devletümdür. Bu sözi


işidicek hemân bu beyti didüm Beyit .٠

Keşfi didükleri oğlan anıcak cavretini


Devletümdür dir imiş vay s..eyin devletini

Lâtife Mevlânâ Keşfi ،avreti cânibinden tonatduğumı işidüp, güç


gelüp ayıtmış : Hüneri var ise şan'atumdan tonatsun. Öl vakit ma'cün-
cı idi, hemân bu beyti didüm Beyit:

- Maccünci Keşflye ne var ol hokkada didüm


Kalmadı nesne şatdum anı beng idi didi 19

Lâtife Bir gün yârân ile Ğalata cânibine seyre gitmelü olduk,
Keşfi dahi bile idi, ayıtdı : Hava ıssı, ancak, gidecegümüz cânibde bir
yârumuzun karlığı vardur, tekellüfümüz yokdur, hemân benümdür, ol
cânibe varalum ki harâret defi içün karluca şu içelüm, didi. Fakir işi­
dicek hemân bu beyti didüm Beyit:

Öte yakada karlığun var imiş


Varalum Keşfiyâ karun dögelüm

7 hammâmı : hammâm M '


8 anı görmesine ‫ ؛‬ânun girmesine M
9 cümle : halk-ı M
10 beng idi î ben gidi M (ikisi arasında tevriye vardır). Lâtifi, tezkiresine bu beyti
ve Keşfinin cevâbı olarak şunu almıştır :
İşün işdür Zâtîyâ bir kâmile aldun ki۶anun
Kim görürse ١onl nakşını ania baş indürür. Bk. Lâtifi, Zâti maddesi.
30

6 ١ Mehmed Çavuşoğlu

Lâtife Bir zemânda ziyâde kulağum ağrıdı, hayli zahmet çekdüm.


Keşfi işitmiş, aña hukne eyüdür, diyu lâpfe itmiş, illâ kendünüñ başı
kel idi, bu beyti didüm gönderdüm Beyit:

Keşfi fakire hukne eyüdür aña dimiş


Kel nesne bilse başına olurdı çâresi

Lâtife Bir zemânda bir alay nâzükler ile bir mey-hânede muşâ-
habet iderdük, içlerinde bir zarif harif var; Topçı-zâde dirler, muttaşıl
bu zacıf ü nahife üleşür. Ben ayıtdum : Topçı-zâde, epsem ol, seni to-
nadunn. Ol ayıtdı: Benüm de murâdum seni söyletmekdür. Gördüm
ol böyle dir, bu beyti didüm Beyit: ,

Hicv ile bir şıkı basayın Topçı-zâdeye


Odlar oşurdayin bu gün aña tüfek gibi

Lâtife Bir at cân-bâzı oğlı var idi, Melek dirler idi, karşu görür­
düm; gâh alaca, gâh ak ata binerdi. Bir gün ben fakire bulışı geldi;
bir al ata binmiş, bir iki lâtife eyledi, ayıtdı: Mevlânâ Zâti, beni beyit
diyüp tonatmalu olsan ne dirdüñ ? Hemân dem bu beyti didüm

" Ak tavar ile yeter al ata bindüñ ey Melek


Şimdiden girü bunuñ torusına binmeñ gerek

Lâtife Boyacı Kara dirlerdi bir yüzi kara var idi, kendü nezâket
meydânında çeri, ammâ şakalı kaba idi. Nâzükler ol sakalı ona lâyık
görmezlerdi. Bu ducâ-güya ayıtdılar: Mevlânâ Zâti şu kişi sakalını
uzatmağı huy idindi, bir beyit diseñ ola ki hüyın keseydi. Ol dem bu
beyti didüm Beyit:

Boyacı Karanuñ ak rlşi ziyâde kabadur


Hadden aşub durur ayduñ aña kırsın üzerin

Lâtife Bir zemânda Merhum Revani Çelebi lıarâca gitmek istedi,


bu beyit ol vaktin vâkic oldı Beyit:

Harâca gitmek isterseñ yarar yoldaşlarla git 11


Revân! b.. yedi çokdur şakın yolda seni yirler

Lâtife Revânî Çelebi atdan düşüp ayağı unduğu dem bu beyt٠i

11 yarar : eyü M ■
‫؛‬ 31 ...

ZÂTÎ’NİN LETÂYİFİ 7

lâtîfe-güne vâkic olupdur Beyit :

Kaza gelmezdi nâ-ehle Revani


Sana geldi sıdı İblis ayağın 12

Lâtife Bursada, Çakşırcı Şeyhî dirlerdi, bir nâzük yâr var idi.
Bir uzun sakalı var idi, inüp t...gına irişmiş idi. Bir gün başçı dükkâ­
nında paça yimiş, artan yağını sakalına sürmiş, çerâğ fetili gibi par
par yanar, ânı görüp bu beyti didüm Beyit:

Şakaluha yine yağ değmiş ancak


Şakın billahi ey Şeyhi sıçandan

Lâtife Bir gün Çakşırcı Şeyhî ile kaplucaya giderdük; Biz çık-
duk, ol çıkmaz, yüzüp yorur. Bir oğlancuğa ayıtduk : Şeyhîyi bilür
misin? Ayıtdı : Bilürin. Biz ayıtduk : Sana bir beyit ögretsek ana okı-
yı virsen ?.. Nola ? didi. Bu beyti ögretdük, vardı okıdı. Gördük, Şeyhî
gülerek çıka geldi. Beyit budur Beyit:

Sever kaplacayı Şeyhi ziyâde


İçinden çıkduğına râil olmaz

Lâtife Bir gün Çakşırcı Şeyhınün dükkânına varduk üç kişi, bir


‫؛‬ar dükkânı var, güc ile şığduk, ol demde bu beyti didüm Beyit :

Büzük denlüce yire oturursın -


Güc ile sığdı ey Şeyhi üçümüz

Lâtife Çakşırcı Şeyhînün şakalı uzun olduğı içün her kişi çaka­
lından tolaşiırdı. Bir gün yârân ayıtdılar : Mevlânâ Zâtı sen de Şeyhı-
nün sakalına bir nesne di e. Ol dem bu beyti bedîhaten didüm Beyit:

' Bir nev-cuvân görüp didi kim rlşi benzemiş


Çakşırcı Şeyhiriün yine atam şakalma

Lâtife Bir zemânda eyü mürekkeb işler Memi nâm bir harîf var
idi.. Dükkânına mürekkeb almağa vârdum, Kır-i Har dirler bir kâtib
var îdi, ol da geldi. Hemân Memi kallpıp Kîr-i Hara koyu mürekkeb
virdi. Iljtiyârum kalmadı bu beyti didüm Beyit:

2‫ ؛‬İblis : Albız M ~
/ ' 32 ■ ’ /
8 Mehmed Çavuşoğlu

Mürekkebci Memi bilsem semin ol Klr-i Har nendür


Ana furduh koyı virdün bana döndün dürt virdün

Lâtife Bir zemânda ekâbir-zâdelerden bir ğarrâ dil-berle Galam­


da sohbet iderdük. Muşâhabet arasında çok dürlü letâyif geçdi. Bu
lâtîfelere ol çerâğ-ı bezm-i can germ oldı, eğninde bir duhânî firengî
kaftan geyerdi, ayıtdı: Mevlâna Zatî şu kaftan sentin olsun, yarın gel,
odadan al, git. cAle’ş-şabâh vardum, ayıtdı: Şandukda senünçün şak-
lanupdur, evde kimse yok, anahtar anamdadur, sen gelmek lâzım de­
gül, ben sana oğlan ile gönderimin, didi. Höş, didüm, gitdüm. Bir ay
mikdârı mâ-beynde geçdi, gördüm göndermez, bu beyti didüm, gön-
derdüm; göricek kaftânun bahâsın göndermiş, ol beyit budur Beyit:

Bize ol hilkati virmekde ne^içün deprenürsin süst


Eğer bir klr-i har ola^idi kalkar geydürürdüh çüst

Lâtife Bir ak atum var idi, çok zemân idi benümle yâr idi. Bir
kelimâtı şîrîn, su^an-âferîn, zarîf harîf ayıtdı ki; mevlâna Zâtı senün
tavarun ne İmli ne tüli tavardur ? Umardı ki akdur, mülâyimdür diyem.
Bu mışrâ'la cevâb virdüm Mısra' :

Katı akdur başı bek kışduğun yire girer tarp tarp 18

Lâtife Harâccı Hüsâm dirlerdi, Edrinede bir mütevelli vardı,


şâcirdi, mahlaşı Ferîdî idi; bir gün anunla bir bâğçede seyrân iderdük,
ittifak yağmur geldi, ol bağda bir güzel çâr-tâk vâr idi‫ ؛‬bâğ٠bân gel­
di, Ferîdîye; çâr-tâk altına gel, şığın efendi, didi; işidüp bu beyti be-
dıhaten didüm Beyit :

Ferldl miskini bostancılar yağmurda gördükçe


Yüri şol çar-tâk altına hey miskin şığın dirler

Lâtife Bir gün Ferîdî şohbetde germ olup ayıtdı : Bu dehrün


vefâsm görmiş yok dirler, illâ dınümçün ben gördüm. Bu sözi işidicek
bu beyti didüm Beyit:

Dlnüm içün görmişem dehrün vefasın dir imiş


Zâtlya aydun Ferldl yok yire and içmesün13

13 bek ‫ ؛‬Metinde “bekdür” şeklinde. Fakat vezin aksaklığını gidermek için “bek”
olarak düzelttim. ٠
33

ZÂTİ’ NİN LETÂYİFİ 9

Lâtife Bir zemânda ekâbır-zâdelerden biri bir nice çelebileri dev-


let-hânesine da'vet eyledi ki ol gice bunları ،âlı ziyafet eyleye. Bu
du،â-güy-ı bı-riyâyı dahi gice bize gelsün diyu haber göndermiş. Ahşam
olicek vardum devlet-hâneleri kapusına, içerüden bir bi-devlet çıkdı,
ayıtdı : Höş geldünüz, amma şohbet yarın giceye kaldı, yarın gice ge-
lesiz. Gerçek şandum, döndüm gitdüm. Meğer fakirden müteessir olmış
bir kimse var imiş, ol gelürse ben giderem dimiş, fakiri şavmışlar.
İrtesi, kazıyye ma'lüm oldı, bir kıt'a didüm gönderdüm. Korkularından
ellişer akça cem' itmişler, sekiz yüz akça olmış, göndermişler, bunun
ötesin dimesün kerem eylesün, dimişler. Ol kıt'a budur /uf'a .٠

Bilmezin hikmet nedür sohbetlerinden Zatîyi


Savdılar bir lûcb ile dün gice bir kaç bed-ficSl 14
Döne döne dürlü suretlerle oynarlar meğer
G.. lerine mum sokup manend-i fânus-ı hayâl

Lâtife Bir zemânda Koçı Beg nâm bir 'aziz var idi, dört mülak-
kab kimesne anunla yâr idi. Biri za'ıf harîf idi; Na'nâ Çübı dirlerdi,
illâ yavuz kimesne idi. Biri bir dankazca harîf idi; Koç T..agı dirler
idi. Biri bir lep ş..d١ harîf idi; Fil B..ı dirler idi. Biri nâzük kimesne
idi; be-hey âdem diyu söylerdi, ol sebebden ana Âdem dirler idi. Bir
gün Fil B..ına Koç T..ağı incinmiş; bunı ben öldürin, yirin nice olursa
olsun] dimiş. Yârân ayıtmış : Ol bir büyük kimse, sen bir mikdârsız
harîf, anı nice yirsin? Ol da ayıtmış : Na'nâ Çöpi bana yoldaşlık ider,
ikimüz yirüz. Bunı mezkur Adem_ işitmiş, bu fi،le incinmiş. Koçı Bege
dahi bu kazıyye ma'lüm olmış, Ademe ayıtmış : Sen neye incinürsin,
anlar ne eylerlerse eylesünler ? Bunı fakir işitdüm, bu beyti didüm,
Koçı Bege okuyı virdüm, be-ğâyet hazz idüp bir kaftân virdi Beyit :

İncinse Caceb midür anun filine Âdem


B.. z çöp ile yimege başladı t.. ağun .

Lâtife Bir zemânda Balıkesreye sancak begi geldi, ğâyet hasis


harîf idi, yanından bir mankır çıksa câm çıkar şanurdı. Bir kaside di­
düm câyize virmedi. Beni tonatmışsın, yalan söylemişsin, didi. Ben ayıt-
dum : Gerçek söylense nesne hâsıl olur midi ? Olurdı. Bu kıt'ayı didüm,
okudum, ziyâde hazz itdi, vâfir câyize virdi Kıt'a:

14 Savdılar : Şiirdiler M
34.

10 ' . ■ Mehmed Çavaşoğlu - '

. Geldi bir server-i kerem kani .


Kereminden cihanı itdi gani .
- Lûtfı şöyle latifdiir kim anuh
٠ Kimse görmez letafetinden ani .

ite Bir zemanda Şaşa Beg me h m, Istanbulda şubaşı idi.


Bir gice 'bir alî meclis eyledi, zurefa cemi: itdi. Kebîrî dirlerdi bir n
ziik yar var idi; anun üzerine -bir mashara h'arîf ge‫؟‬üp oturdı. Bi-ihti-
yar ol meclisde bu. Çıtayı didum, okudum, Masljara bi-edebligine pe-
siman oldı, Kebîrî merh ı re ayet İdüp sadra geçürdiler, fakire Şaşa
Beg vafir bahşiş itdi, ol k a budur Kifa .٠

' Yere geçse yeridur döne döne çarh-ı felek 5‫ا‬


' Eyledi ehl-i kemaliin yerini şaff-ı nial
٠ G.. ine mam sokuban done done oynayanı .
Dürlü suretler ile niteki fanus-ı Ijayal
' Getüriip sadra u altında kalur kamil olan'® -
'-Acaba yohsa eşek s. .İ midûr ehl-i kemal

Lâtife Bir gün Ferîdîayıtmış, bu Zati ya remmallık itse, ya şâc-


irk 'itse; nohud ‫؛‬igi İngı aşda olu.rsa çık. 'İşitdüm bu beyti di-,
düm ٠ Beyit ٠ ٠ '

. Şair ola remmal 'ola Zati be Feridi


' 'Tut agzuht sana ne sen anun yah sısın '. ٦

‫ا‬- 'Latife Şehr-i Iznlkde Kuyumcı-zade dir'ler bir zarif harif var idi;
yüzinde* çıbanlar çıkardı, şüreti çirkîn idi. iznkde olan çelebiler ana
üleşürler idi. Kimisi, yüri be cüdam gökçekler, 'dirdi;, kimisi, koy a şu
miskini, dirdi. .Bir gün çelebilerün biri buni gökçeklere katmak gerek"
dür- diyu üleşdi, bedîhî bu beyi ti. okudum ziyade'haz? itdiler Beyit:

' ٠ Kuyumcı-zSdedür gökçeklerinden birisi şehrüh ٠


٠ ٠ inen, seçme bu, miskini ya illerden cüda mi-olsun

15 g-eçse : geçsün M - ' -


18 Geçüîüp : Geçürüj. M . - .
٠ 17 Yakışısın: Metinde ‫ دى سن‬. Müfredat klanda ‫خمس‬٠ kelimesi atlanmış, yerine
‫ ش‬veya ‫ ث‬noktaları ?eklinde üç nokta .bırakılmıştır. ,
٠■ 3.5 '

' ZÂTÎ’NİNLETAYİFİ ٠ 11

Lâtife Bir gün Ferîdî bir ak kaftan geymis, ard etegi balçık
ojmis; yağmurlu gundi, gördüm, bu 'beyti didüm :

ü‫ ؟‬karış ger ardt kir olmis Fendimin temam


- Yok mecali dümenin divşürmege rencur İmiş 18

Latife Bir zemanda istanbulda remmal idüm٠ Leb-İ deryaya seyre


' vardum. Deryanun dil-i milmin gibi derünı şafı, gam-gin. gönülleri
açmağa bîrüm kafi, İzmiş - bedenlere abı şafî. Temaşa iderken bir
lâtîfe-güy,. kelimatı dil-cuy, adi Pırı, tekellümde yok nazıri, bir gözi
sed hayâlât-ı sinid eyler Ijarif var idi dıde-i sefidi gibi nâ-gah çıka-
geldi,'gördi ki derya yiizin temaşa iderin, ayıtdı: Mevlana Zati ,remil-
den feragat eylemişsin gibi suya bakıcılığa başlamışsın. Ben de ayıt-
dum ki remilde ademiin kızıl mankr ile gözin bozardurlar, ola ki bun­
da ağ akça ele gire ve -hem bak acil k da eylesem 'gerekdür, müşterî
bulunmaya mi? çürük baklanun kör alıcısı olur, ‫؟‬ün buni isitdi, harif
gülerek çavdı.
Latife Bir zemanda Yarahade Zeki ‫؟‬elebi şi're heves' itdi, ne
kadar SI r dirse getürüp ben fakire ‫؛‬arz iderdi, eyüsine eyü kemine kem
dirdüm. Bir'gün gara gazel dimiş, getürdi gördüm. Ben ayıtdum: ‫؟‬e-
lebi bu gazeli yassan görse istilan iderdi, Selman g.örse 10‫سمله اللة‬
dirdi, güzel dimişsin didiim, begyet haz? itdi,'' .ayıtdı: Be mevlana
Zati kimer.de şirler dirin, Âb-I yayata benzer‫ ؛‬kimerde b.'.ların, ne-
dendür ? Ben ayıtdum ‫؟‬elebi, şi‫؛‬r vilayet ile dinür; dimişlerdür ki.
Mesnevi: , ' ٠
‫اوال شعرست اخركديا‬ ‫از "اكالت يلغد اوليا‬ ,

vilayetde - kabz u bast vardur. Bast oldug zemanda si‫؛‬ri Âb-I yayat
bigi dirsin, amma Kabz oldugun val it' b..lar yirsin.
Latife * Bir zemanda Leglek Seyyid dirler bir emir var 'idi,
manşıbına Kadi ‫؛‬arz virmis. Bir'kimse dafri var-idi, AİJİ yasan dirler-
di, anun manşıbına dahi ‫؛‬arz virmisler. ‫؛‬Arz getiirenler Kdiaskere
sunmıslar. Kâdî-‫؛‬asker efendi fal re adam göndermiş, vardum, du‫؛‬â
eylediim. Ayıtdı : Bir kaç kimsenün manşıbına dîları ‫؛‬arz virmis,
birini sen al. Ben dahi mezkur yasanla Leglegin manşıbın taleb itdiim.18 *20
18 divşiirmege : devşirmeğe M - '
18 “Allah selamet versin” veya “Allah da bunun giizel olduğunu teslim etsin”. ٠
20 “Evliyanın yüksek kemâllerinden ilki şiir, 'sonuncusu kimyadır".
* Bu lâtîfe Âşık ‫؟‬elebi Tezkiresinde biraz farklı olarak aynen geçer.
36

12 . Mehmed Çavuşoğlu '

Efendi ayıtdı : Ya yasan ne yisiin ? Ben ayıtdum : yasan agu yisiin.


Giildi, ayıtdı: Ani fcoy a. Ben ayıtdum : Leglegfin yirin virün. Efendi
ayıtdı: Ya Leglek ne yisiin ? Ben ayıtdum : Leglek yılan yisiin. Efendi
ayıtdı: iki su ale iki cevab virdiin, manşıb degiil dünyâ deger. Leglegiin
yiri iki' karye idi, on bin bin be? yüz altmış akça yazardı. Efendi
Sultan Selim yazretlerine az itdi; bu lât feyi bile. Höş gelmiş, .ol koy-
leri' bana sadaka eyledi. ٠'
Latife Vefa-zadede olduğumuz . zemanda, ramazanda, bayrama
karU dervişler halvete girerler, mu tekif olurlardı. Bir derviş var idi,
adi Yakini; ol dahi mu tekif oldı. Amma biziimle eksiiksiiz latife ey­
lerdi. Bayram oldu da halvetden ‫؟‬ikdılar. Buluşdum ayıtdum ki: Mev-
lana' Yakını vay ne safa sürdünüz 1 Siz i'tikafda iken ben fakir ü ha­
kir, Abdurrezzakı düşümde gördüm, ayıtdum : Biziim dervişler mu te-
kif oldılar frayli gökçek lalleri var. ‫؛‬Abdurrezzak ayıtdı: Anlan bize
ısmarladılar biz guderuz gözedürüz. Ben ayıtdum : Sultanum‫ ؛‬mevlana
Yakını yazretleri hayli kabil kimesne, bî-nazîr dervîşdür. ‫؛‬Abdurrez-
ak ayıtdı : Mevlana Zati, gütdügüm toSuzi bana mi ogredürsin?..
. Lâtîfe Bir gün sohbetde yaran pâk-dâmânlık bahsin itdiler. Küçük
dirler bir dervîş-zâde var idi;, zemanmda gözleri ayyar ve kendii Şİ-
ve-kâr idi. Saba, gibi esdi savurdı, üzerine toz kondurmadı. Ayıtdı:
Mevla Zati beni küçükden bilur, niçe b'îlürse soylesun. Ben ayıtdum:
Gerçek bir şâhib-i tekye dervîşün oglı idi. Bağası yirinde bu otururdı.
Tekyelerine 'bir mukallak21 musafir gelse kalkar oturdugı yeri ana
gosterurdi, ol musafir başın sokar höş geçerdi. Ve dahi hail alu sofra-
yi onine getürürdî. Musafir burnm batun doger idi, oh vay ne lüt olur
bir takımı .bir kızıl deger dir idi. ‫؟‬ün yaran bu lat feyi işitdiler, ziya­
de ferah oldılar. ' '
Latife Bir zemanda Balıkesirde Mustanşırade sancak begi idi.
Anlarla musahabet iderdük. Mashara yasan dirlerdi bir nâzük, söz
'meydanında çâbük kimse var idi. Balıkesir ovasında Kesek nam karye-
.nün sipahisi idi.. Seferden bî-huzür olmış, ayıtdı : Bu sefer ne beladur,
.huşu a ٠ki canum derde mübtelsdur, şimdengirü bana bir oturalj olaydı,
.huzur ideydüm -didi. Ben ayıtdum : yasan Beg şimdiye dek . sipahi
idiin, Kesegi yirdiifij şimden_gîrü mütevelli ol‫ ؛‬oturak düş kaplucayı,
muradun bul .٠ Mustansır-zade bu latfeyi - işidicek gayet safa sürdi,

21 Metinde ‫? مقإق‬eklinde yazılmış olan bu., kelimenin manâsını tesbit edemedim.


Prof. Ali Nihad Tarlanın kanaatine gore türkçe “ kulak”kelimesinden mufa'al bablna uy­
durulmuş olup “kulaklı, Icelle kulak yerinde” ma'naatndadır. '
37 ٠

ZÂTÎ’NİN LETÂ.YİFİ 13

fakire bir kaftan bağışladı.


_ Lâtife Bir zemânda Kızıl Ahmed oğlı Mirza Beg bir cennet-mişâl
çayırda çâderle otururdı. Vardum bir kaside iletdüm ve çâderi temaşa
eyledüm. Bir güzel münakkaş çâder ki hemân cennet köşkine benzer. Ben
ayıtdum : Sultânum hemân cennete girmiş mü٥mine dönmişsin, ne güzel
çâder olur, diyu arkamı direğine tayamışdım. Ol ayıtdı: Mevlânâ Zâtı
bu çâder Hindüstândan gelüpdür. Şol ardundağı direk Hindistân kozı
ağacıdur. Döndüm direği kokdum. Ayıtdum : Sultânum gerçek dirsiz‫؛‬
ıssı ot ile perverde olmış. Ancak hemân Mırzâ Beg gülmege başladı,
zîrâ meşeldür ıssı ot ile ıssı büzügine dirler. Ayıtdı : Mevlânâ Zâti
seni az nesne ile savsam gerekdür, amma vâfir bahşiş ideyüm. Ben ayıt-
dum : Nolaydı bu lâtifeyi itmeyeydüm. Ol ayıtdı : Niçün? Ben ayıtdum:
Sizi yoğına oturtdı. Biraz buna dal}¡ güldi, vâfir ،atâ ildi.
Lâtife Bir zemânda Muharrem dirlerdi, lıalk içinde hörmetlü,
metâc-ı vaşlı kıymetlü, hüsn vilâyetinde devletlü, lebi sükkerden tatlu,
sözi şehden le??etlü bir mahbüb var idi. Bu beyti ana okıyu virdüm
Beyit:
Şol şeker leblerle sorsan hallimi
Ben dahi disem sizi sormak gerek

çün bunı işitdi, ne hoşça beyit olur didi. Gördüm şicrden şafâlu, ben
ayıtdum : Muharrem Çelebi sana bir gazel disem bârı. Ol ayıtdı: Kat­
ma karma olmasa, lıayâl-i !}âş.olsa, şimdiki şâ'irlerün şicri hep katma
karmadur. Ben ayıtdum : Be-hey begüm, nice idelüm, katmayınca olmaz.
Ol gonça bu sözi işidicek bülbül gibi söylerken gül gibi kızardı ve
gonça gibi dem-beste oldı.
Lâtife Bir zemânda Mevlânâ Vişâlı îstanbula geldi. Ben fakır ü
hakire bulışup ayıtdı: Cümle şicr diyen şu'arânun eşcârın gördüm,
sende kâbiliyyet cümleden ziyâde, kelimâtun güşâde, yetişsen üstâda,
belâğat !}umından içsen bâde, eşcâr-ı dil-güşâda, elfâz-ı cân-fezâda
nazirün olmazdı. Gel e sana feşâhat u belâgatı bildüreyin, didi. Ben
ayıtdum : Mevlânâ Visali sen bana mucallim olma, ben tek turur kimse
degülin, zîrâ kimi olursa hicv iderin. Üstâdunun gidi g..ini s..em dir­
ler. Vişâlı bu sözi işidicek şuyı çeltüge akıtmış gölcük gibi kurıyı kaldı.
Lâtife Bir zemânda bir sîmîn-beden şîrln-sul}en dellâk var idi,
hüsn ü melahat anunla yâr idi, adın işiden soyunur tıraş olürdı, nâm٠ı
şerifi Derviş Huseyn idi, hammâmma varan şöfîleri halvete koyardı.
Bir gün hammâmma vardum, kîsesini yuyup pak eyledi, ayıtdı: Mevlânâ
. 38

14 Mehmed Çavuşoğlu

Zâtı‫ ؛‬ayıtdı, ne dirsin sürüşdüreyin mi ? Ben ayıtdum : Kisenle kirümüzi


almak istersin, eyü dellâksin, amma kîsen seyrek, sana şılp gerekdi,
hem incerek gerekdi yoğma tuş gelmişsin. Çün bu lâtıfeyi işitdi, ihti­
yarsız fakiri kocdı ve tıraş itdi.
Lâtife Bir zemânda Sarmaşık dirler bir zarif harif var idi, ziyâde
nâzük yâr idi, ben fakır ü hakire üleşür tolaşur idi. Bir gün ayıtdı:
Be mevlânâ Zâti, senünle lâtife itmeyüp sana tolaşmamâğa iljtiyârum
yok, bilmezüz ljikmet nedür, didi. Hemân bu beyti didüm Beyit :

Bize folaşduğun bu sarmaşıksın


Ağacsızdun ağaca tolaşursın

Lâtife Amasiyyelü bir şâ'ire var idi, Mihri Hâtûn dirlerdi, Istan-
bulda olurdı, karımış gitmiş ere varmamışdı, bâkire idi. Paşa Çele­
bi dirler bir cazîz var idi‫ ؛‬Ebü Eyyüb-ı Enşârî medresesinün müderrisi
idi, bir gün Mihri Hâtünı istemiş ki ala, hatun idine. Öl dahi kâyil ol­
mamış. Ben dahi işitdüm, bu kıt'ayı didüm Kıfa:

İşitdük istemiş Mihriyi Paşa ,


O pire kendüyi ram eylesün mi
O miskin bunca yıl oruç tutupdur
Eşek s.. iyle bayram eylesün riıi

Bu kıt'ayı işidüp, Mihri Hâtûn merhume ziyâde şafâ sürüp, nolaydı bu


kıfayı ben dimiş olaydum, dimiş.
Lâtife Bir zemânda bir yaycı zarif harif var idi, yüzinden baş
ve bart eksük olmazdı, gören gökçekler şanurdı. Bir gün ben fakır u
hakire ayıtdı: Seni kitâb açar dirler, varsam açıvirsen, görsem. Ben
ayıtdum : Seni eyi yaycı dirler, yayı virsen, bir kuş ursam. Yine ol
ayıtdı : Kitâbı açıcak benleyin seçer misin, seçme misin ? Ben ayıtdum:
,Hep illerün zamirin seçerin, sen illerden cüda mı olsan gerek ?Huşüşâ
sen a miskin şehrün gökçeklerinden birisin. Hem bana geçende yolda
kitâb açdurdun, sen ol yoldagılardan degül misin? didüm. Harif hacil
olup gitdi.
Lâtife Bir zemânda bir bostancı oglı var idi. Kendüsi bâğ-ı ce­
mâle tezerv, lâkabı ırganur serv idi. Bir gün dest-mâlin şeftâlü ile tol-
durmış, alup gider. Ben ayıtdum : Ey serv-i bâğ-ı cinân, şeftâlü umar
senden cân, bir şeftâlü virsen olmaz mı ? Ayıtdı: Çiçeği burnmda Çı­
yanım var, yemez misin ? Ben ayıtdum : Bu senün Ipyarunun dibi ne
39

ZÂTÎ’NÎNLETÂYİFİ 15

yoğm, depesi gök ala, dibi kızıl ala; torusı arşlan başına benzer, dibi
eşek s..ine. Çün oğlan bunu işitdi bir l‫؛‬aç şeftâlü virdi.
Lâtife Bir zemânda bir kaç cazız yaran cemc olup cayş u cişret
iderdük. Bunlarun biri Memi Çelebi dirler bir merdüm-zâde; müdâm
elinde bâde, halk-ı cihan ana üftâde, kameti serv-i azade, gönli gül
gibi güşâde idi. Ve ol meclisde bir bî-dil yolında ölmeğe mahal, ğar-
râ güzel var idi, adı Piri; cümle câlem esiri, cihâna gelmemiş nazıri.
Ana Memi Çelebi ziyâde üleşdi, be-ğâyet bî-huzür eyledi. Ben ayıtdum:
Memi Çelebi sen ziyâde yinisin, senün g.. üne bir ağır taş aşayduk,
amma aşacağumuz taş ak olaydı. Çün bunı Memi Çelebi işitdi, incinmek
suretin gösterdi. Ben ayıtdum : Memi Çelebi incinme, hatâ itmişin, inen
yini degülsin, bir ağırca ağaç aşmak da olurmış. Çün bu lâtifeyi işit­
di, gül gibi gülmege başladı.
Lâtife Bir gün Keşfi germ oldı, dört yüz bı-nazîr ğazelüm var
didi. Ben ayıtdum : Dört yüz ğazelüm didügün, kim bilür ne yigrenci
nesnelerdür, bana on dâne ser-âmed gazel getür ş..ayın dört yüzüne.
Lâtife Bir zemânda Ferruhı ile Vefâ-zâdede olurduk. Gündüzin
şâyim olur, gice ekâbir evine varurdı. Ben ayıtdum : Ey Ferruhı, lıöş
hasis harîfsin, akça harcanmamağ içün gündüz oruç tutarsın, gice ekâ­
bir evine gidersin. Ferruhı ayıtdı: Mevlânâ Zâtı, çün oruç tutduğumı
hıssetümden tutarsın; giceler şabâha değin namâz kılurın, benüm namâ-
zumdan ğayrı babamun oğlancukdan beri yüz yigirmi yaşma dek kıla­
cağı namazı bile kıldum, ana ne dirsin ? didi. Ben ayıtdum : Ol da
ziyâde hıssetündendür ki; baban ölicek kimseye ıskât-ı şalât virmeye-
yin, mâlı bana kalsun dirsin. Bunı Ferrulıî işitdi, şol kadar güldi ki
vasfa kabil degül. . _
Lâtife Bir zemânda bir tırâşi güzel dellâk-i bî-nazîr, cemâli mâh-ı
münır, görenler olur esîr, Yusuf nâm ğulâmı var idi. Kul idi amma
Mışr-ı hüsnün pâdişâhı, güzeller anun sipahi idi. Hammâmma vardu-
ğumuzca tatlu tatlu suya düşmiş şeker gibi ezilürdük. Bir güzel siyâh
perçemi var idi bil bekler yol başardı. Bende çekmiş bağlamış, başı
üzerinde turur. Ben ayıtdum : Yusufçuğum, yazuk, bu perçem ne ğünâh
eyledi bağlarsın, benüm boynuma bendin gider, hem ne ğarrâ perçem
olur, cömri uzun olsun, didüm• Ayıtdı : Mevlânâ Zâtı, eğer begendünse
sana aşlayalum. Ben ayıtdum: Yusufçuğum, eğer yanunda aşlamak
câyizse, ard cânibinden lûtf eyle ben aşların. Çün bu cevâbı Yusuf
işitdi, âferîn didi.
Lâtife Bir zemânda gözleri şaşı bir harîf var idi, Şaşı Bali dir-
40

16 . Mehmed Çavuşoğla . '

lerdi. Bahkesrede ine Beg Şubaşj ‫؛‬imaretine kim mütevelli olsa am


yirine nayib ider, kendu maslahatına giderdi..Bir gün mütevelli degi-
‫؛‬ildi, ahar mütevelli geldi. Dervi‫ ؛‬Hasan dirlerdi bir nâzük, latife mey­
danında çapük yar var idi. Anun dükkanında kelimat iderken na-gâh
§a‫؛‬ı Bali çıka geldi. 'Ben ayıtdum,: ‫؛‬Aceb yeni mütevelli dahi yirine
Bali nâyîbdür mi ki? Dervi‫ ؛‬Hasan ayıtdı : Ol müstakim ki‫؛‬i ister
bunun iki gozine toğruluğı yokdur ilmen 22. Bali bu sozi ¡‫؛‬idicek ‫؛‬incindi.
Ben ayıtdum: incinmek ne'lâzım, bir ki‫؛‬i ‫؛‬a‫؛‬a. geldi, bir söz soyledi.
Bali ¡‫؛‬idicek giilmege başladı. ' -
Latife Bir zemanda,' yaran bir yirde cem‫ ؛‬o'lup sohbet iderdük.
Ke‫؛‬fı bir risale yazmış, cümle ehl-i sanayi‫ ¡؛‬zemm eylemi‫؛‬, -ol anıldı.
Bir mahbub u matlub u mergub çıkrıl c-zâde var idi. Piri ‫؟‬elebi dir-.
lerdi. Ol ayıtdı: Billahi mevlana Zati, çıkrıkçılara ne didi ki? Ben
ayıtdum : Sakallıları inli 23 kofte-hlardur yalın yüzlülerinüü agcalıgı
garradur dimi‫؛‬. Ve, hem bir gün çarşulanndan geçerken, ‫؛‬armsak do-
ge'ci çevürürlermîş, tezgahlarından çıkardılar bana gösterdiler; çevürün
çevürün g.. ünüze' şok didüm, ,dimi‫؛‬, ‫؟‬ün dil-ber buni İ‫؛‬itdi, aydı:
Mevlana Zati, oJ Ke‫؛‬fî dükkân onine uğrasa, ‫؛‬armsak dogecini anun
g.. ine ‫؛‬okarduk, kıyamete degin acısı içinden çıkmazdı.
' Latife Babam merhumdan kaimi‫ ؛‬bir bagum var idi, üzüminün
'her danesi bir ‫؛‬ı‫؛‬e ‫؛‬ekker ‫؛‬erbetine benzerdi, İskender ani görse Ab-1
Hayat taleb itmege gitrnezdi. iki harîf var idi, birine it İskender, - birine
Kuş ‫؟‬asim dirlerd'i; yollan ol bağa uğramış, vafir üzüm yimiçler, gel-
'diler, benden halâllığm istediler.. Ben ayıtdum.: Anun ne halalhgın is­
temek gerek, ani babam merhum dikdiigi vaktin it yisiin, ku‫ ؛‬yisiin,
dîmiçdür. Bu lat feyi i‫؛‬idüp gülüşerek gitdiler. , '
Lâtife Bir zemande bir vâ‫؛‬iz Ayasofyada çalıcı mehterl'erin ziyade
zemm itdi, talebe 'kısmını ve suljtevatı medh eyledi. Va‫?؛‬ı tamam İtdük-
' den ‫؛‬ona. 0'1 va‫؛‬i?e bıılışdum, ayıtdum : Mevlana, 'anlarun kim niyyeti
hayradur, anlan zemm '¡dersin; ‫؛‬unlarufi kim ‫؛‬errediir,' medh idersin;
bunun ne aşlı var? Ayıtdı: Nice? Ben Ayıtdum : 'Ol mehterleri kim
zemm eyledün, anlar Hakka tazarru‫¡ ؛‬derler; cümle ümmet-¡ Muhafnme-
dün hâtûnları hamile olsun, oğullan toğsun, varalum nevbet çalalum,
direr. Ve' bir oğlan togsa, nevbet çalsalar, dua iderler; bu oğla'n bii-
yük' olsun, bab'ası sünnet eylesün, yine gelelüm'' ‫؛‬enlik İde'lüm, dirler;
a'ndan sonra evlensiin, yine ‫؛‬adlıklar İdelüm dirler; andan sonra bunun

22 jetinde bu 'kelime ‫ املاس‬şeklinde yazılmış. Ma’nâsınl tesbit edemedim.


' 23 Metinde ‫ ايلكى‬. şeklinde. Bunun da Ma'nasını tesbit edemedim. . . .
ZÂTÎ’NİN LETÂYİFİ 41

da oğlı kızı olsun dirler, ümme-ti Muhammed artduğın isterler. Ol medh


eyledügün sühtevât, bir devletli¡ vefat itse, meyyitine varsam, bana bir
iki akça virseler, dirler; ümmet-i Muhammedün eksildûgin isterler. Çün
bıjnı vâ'iz işitdi, inşâf itdi.
Lâtife * Merhum ve mağfur Sultân Bâyezid zemânında yılda üç
kaside virürdüm; birin nev-rüzda, ikisin iki bayramda. Baharda iki bini
akça, bayramlarda bir yüzi çuka kaftanlar virürlerdi. Geymezdüm
kemha olduğıçün, şatardum. Şöf cübbe taleb itdüm, bu kıt'ayı didüm
Kıfa ;
Ben ey erkân-ı devlet kulzum-i diirr-i ma'anı yem
Sipah-ı ceng-cüya yaraşur yaşıl ¿zzzZ kemha
Bana piir-mevc ma'ı şöf lûtf eylen, disiin gören
Nesîm-i lâtf-ı şâh ile bu gün mevc urdı bu derya

dîvâna iletdüm, cAlî Paşa merhum vezir-i a'zam idi, okıyu virdüm.
Defter-dâra ayıtdı : Bizüm Monlâ Zatîye bir mâ٠î şöf cübbe vir, bir
yüzi ^ızıl iskerlet çuk:a olsun. Defter-dâr ayıtdı : Şâirlere şöf cübbe
virilmez, monlâlara virürler. Ben ayıtdum : Işde Paşa Hazretleri Monlâ
Zâtı diyu yorur, bunlarun şehâdetiyle bir şehir almak olur, degül cüb­
be. Defter-dâr ayıtdı : Bunlar sana monlâ didükleri bir gözsüz harîfe
gözlüce dimek gibidür, nakız ile tacbîr iderler, yohsa monlâ degülsin.
Ben ayıtdum : Niçün monlâ degülin, Edirneye, Bursaya, Istanbula kâdî
nâyibi olmak elümden gelür. Defter-dâr ayıtdı : Sana bir su’âl ideyin,
cevâba kâdirsen monlâsın. Ben ayıtdum : Höş. Ferâyizün bir müşkil
yirinden su^âl itdi; gördüm bildügüm yir degül, yüri büyük kazıyye di­
düm. Defter-dâra cAlî Paşa ayıtdı : Çelebi, monlâlik mıAarrer oldı,
cübbeyi vir. Bir lâtif şöf cübbe virdiler.
Lâtife 'Ali Paşa merhum bir gün ben fakır ü haldrün bir kaç
dâne gazelin görmiş, höş gelmiş, niçün bize gelmez dimiş- İşitdüm, bir
kaç dâne gazel yazdum, dîvânına varup şundum. Şikâyet kâğıdı şandı,
yazıcıya virdi. İbrâhîm Paşa oğlı cîsâ Beg yanında otururdı, ayıtdı:
Sultânum bu monlâ Zâtîdür, size gazeller getürmiş. Beni dalji Paşa
görmemişdi, yüzüme bakdi; ayıtdı : Zâtî güzelce degülmiş. Ammâ ken٣
düzinden çirkin-şekil yoğ idi. Ben ayıtdum : Sultânum; yiğit yigidün
âyinesidür. Paşa çün bunı işitdi, kahkaha ile güldi. Gazelleri aldı vâfir
bahşiş eyledi.
[”] Bu lâtife dahi Âşık Çelebi tezkiresinde Zâtî maddesinde, farklı olarak. Zâtî’nin
ağzından rîvâyet olunmaktadır.
42 Mehmed Çavuşoğlu

Lâtîfe Bir gün Bursada bir gara dil-berle kab lucaya giderken
bir-nice ‫؛‬avretlere uğraduk 01 dil-ber zen-bare idi. ‫؛‬avretleri goricek
ayıtdı: satuluk yarma yak u ,gonlegünüz var mi? ziyade muadumdur.
Aralarından bir mütekellime ayıtdı : Sizün oyma yaka çıkalı biziim
yarma yakalarumuza kimse bakmaz oldı.
Lâtîfe Bir gün ‫؛‬Alî Paşa merhum kapucı göndermiş, ben fal.‫؛‬îr ü
hakiri istemiş.' Vardum gördüm; Paşa B..! dirler bir harf var idi,
anunla şatranc oynar. Paşa beni gördiigi gibi ayıtdı : Mevlana Zâtı,
beniim halümden senün haberün yoldur, bunadum b. .‫؛‬umla oynarın.
Ben ayıtdum : Sultanum, b.. ufiuzla oynaduguz kayırmaz, tek önegü-
luk itmen, ta‫؛‬lım idenlerun ta‫)؛‬îmin tutun, sizi Paşa B..1 yenmesün,
onegiiyi b. .1‫ ؛‬yefier dirler. Paşa bu latfeyi işidicek ziyade güldi.
Lâtife Bir şa‫؛‬ir var idi. Benli Hasan dirlerdi, mahlası Ahi idi.
Hüsrfev ü .Şîrîne nazire kaşd. İtmiş. Bir gün bir n.âzük ol didügi kitab-
dan bir haber getirdi, gördüm, ben ayıtdum : Söz yok. Ol yar varup
Ahiye ayıtmış : SenUn didüg'ün kitabi Ztî beğenmedi. Ahi dahi bize
selam virmez oldı. Bu kıtayı didüm, gonderdüm Kifa:

,Bize iller söz'ıile çitıe ٦‫ ةل‬naz eyleme Ahi 14


Götürme sözlerinden anlarun ‫؛‬alemde nüzük 0‫^؟‬.
Ban bir cüz getürdiler kitabundan ant .gördüm'
Didiler nice şu billahi Zat ben didüm söz yok

Lât e Çd-‫؛‬asker-zâde Mehemmed Şah ‫؟‬elebi dabbe dimekle


ma uf, şemaniyyede müderris idi. Bir gün bu fakir ü hak un vefk ey-
ledügin İşitmiş; ayıtdı : Mevlana Zati bize bir vefk idi virseh. Ayıtdum:
Sultanum dünyevi mi yohsa uhrevi mi olsun ? Ayıtdı : DUnyavi olsun.
Ben ayıtdum : Bir ayet ardur‫ ؛‬ani vefk ideyin. Ayıtdı: Nice ayetdur? Ben
ayıtdum: 25 ‫لله رزقها‬١‫ ومامن داية ىف االرض ا آل ءىل‬çün buni İşitdi, gülmege
başladı ayıtdı: Mevlana Zati bana Dabbe diyeni bulsam depelerdüm,
amma senün diyişünden ziyade -haz? eyledüm.
Lâtîfe Bir zemanda bir di-zade var idi, Emrullah ‫؟‬elebi dir-
lerdi. Bir gün bir sohbetde babasmun fazhn söyledi, şol kadar medh
eyledi ki vasfa kabil degül Ben ayıtdum: Emrullah ‫؟‬elebi, senün

[24] eyleme : itme ey M


[25] “ Yerde yiiriiyen hiç bir canlı hâriç olmamak iizere hepsinin nzkl Allahın iis-
tündedir.Kur'ân. XI (Hfld), 6
ZÂTÎ'NİN LETÂYÎFÎ 43

baban ziyade nadan imi?‫ ؛‬eger nadan 'olmayaydı senin aduni Emrullah
k azdı. Ol ayeti bilmez midi ? Ayıtdı: Nice ayetdiir ? Ben ayıtdum:
‫ضوال‬،‫ ناكن اااش‬sana meful dimi? yohsa mef'fil olaca^un bilür 26
midi? ‫؟‬iin bum Emrullah İşitdi bî-îhtiyâr olup giilmege başladı,

‫ لراوى و استنفرالله مما قلت واوب اب‬١‫ وادده ءىل‬2’

[26] ‫ أ‬Allâh'ın emri yerine gelecektir ” Kur'ân IV (Nisa), 47


PJ Günâh« söyleyenin boynuna, söylediğim şeylerden dolayı Allah'dan afiv diler ve
tovbe ederim.
44 Mehmed Çavuşoğtu

AÇIKLAMALAR

K e ş f î ( ölm. 1538-39=945): Germiyan vilâyetinden Gedüs kasa-


basmdandır. Hakkında en geniş ma’Iûmât Âşık Çelebi ve Kınalı-zâde
tezkirelerinde verilmektedir. Her ikisi de şairliğini beğenmiyorlar. Zatî
ile olan münâsebetini Aşık Çelebi şöyle hikâye ediyor: “...Zatî ile
mühâcâtları çokdur. Amma Zâtînün mahallesi imâmı ‫؛‬ıacca gidüp Zatî­
yi yirine nâyib naşb idüp cemâcat kabul itmedükde bu beyti Ijöşça
vâkıc olmışdur Beyit :

İtmediler kabul imametimi


S.. eyin Zâtiya cemâ^atühi ...”

Kmalı-zâde; Zâtî maddesinde, Zâtî’nin ağzından şu vak’ayı nakle­


diyor : "... Merhum İbrahim Paşa zuhur itdükde evvel Keşfînün karın­
daşı vakca-i uzmâ ve dâhiye٠i dehyâda bulunmağla tîr-i pür-te’şîr-i ga­
zaba nişane oldukda derd-mendi ol keş-â-keşden halâs itmek bahâne-
siyle birâderinün ibrâmı ile Kandı ve Başîrî ve sâyir şucarâ cemc olup
dil-gîr ve mütekeddir olup...” Bu iki vesikadan çıkan netice‫ ؛‬Zâtî’nin
Keşfi ile yakın dost olduğu ve hattâ onunla alâkalı bir meseleden do­
layı Maktûl İbrâhim Paşa’nın huzûruna çıkarak onun öfkesini üzerine
çekdiğidir. Müfredât’da Keşfî’nin avretini bahis mevzuu eden bir beyit
var ki, çok galiz olduğu ve vesika değerinde görmediğim için buraya
almadım. Metinde görüldüğü üzere Keşfi, hep karısından bahsettiği,
ve karısını anarak kendisini hicvettiği için Zâtî’den şikâyetçidir.

Revani (ölm. 1523-24=930): Zâtî ile münâsebetleri hakkında Lâtifi,


Revânî maddesinde şunu naklediyor : “ Sanâyic-i şicriyeden baczı macnî-
ler Zâtî ile mezbür Revânî beyninde tevârüd vâki، olup ba’iş-i nizâc ve
huşümet oldukda şucarâdan bir nükte-dân-ı kâmil ikisinün dalıi sirka-
sına şâmil bu kıtcayı dimişdür :

Ma^nâlarumı göz göre bağlar yürür diyu


Zâti ile Revani yine kan bıçak durur
Zâtiye ne^içün öyle idersin didüm didi
Uğrıdan ise yine harâmlye hak durur
ZÂTÎ’NİN LETÂYİFİ 45

ve şubaradan biri dahi bu hususi tahkîlc ve anı tasdik içün bu kıtcayı


dimiş :
Şu'ara-yı zemane kim varı
Birbirinden uğurlar eş'arı
cAybdur bu didüm bir ehle didi
Zı hüner cerr iderse cerrarı ...”

Müfredâtda Revânî için şu beyit vardır:


Zatiye bilür misin kimdür Revani didiler
Didi kim hay ol bile loğdum harifümdür benüm

Çakşırcı Şeyhî (ölm. ?): Kmalı-zâde Bursalı olduğunu Ah-


med Paşa ile sohbet ettiğini söyledikten sonra ،،. ٠. ğazeliyyâtı şâyıc
degüldür lâkin mahallinde hicv-güne lâtif ebyâtı vâkıc olmışdur ” deyip,
metinde Mihrî Hâtûn münâsebetiyle adı geçen Paşa Çelebi ile alâkalı
bir lâtîf esini kaydediyor: “...cümleden biri oldur ki Paşa Çelebi nâm
müderrisden dâniş-mend Hırızma, Şücâc1 dimekle ma'rüf monlâya var-
dukda bu beyiti dimişdür Beyit :

Paşanun iştihâsı kıl kaparken


Benüm cânum hırızmayı nidersin ...”

Ayrıca birkaç hicvini daha nakletmektedir. Şeyhî, Müfredât’da bir be­


yitte tevriye tarîki ile anılmaktadır :
Bu gün bir zaviye gördüm müheyya cümle esbabı
İnen ebleh inen çirkin inen nadan velî şeyhi

F e r î d î (ölm. ?): Kınalı-zâde Üsküplü olduğunu, adının Haraççı


Hüsâm idüğünü, Edirne’de Dârü’l-hadîs mütevellisi olup Sultan Selim
devrinde vefât ettiğini yazar. Âşık Çelebi, buna ilâveten şu bilgiyi ve­
rir : ‘ ... Zâtı merhum ile çok mühâcâtı vardur Beyit :

Ne okur ne yazar ne höd işidür


Vay anun şâcir ağzını yebati 28
Zatî dahi anun hakkında dimişdür: 20
[28] yebati : Sırpça bir galiz küfürdür.
[29] Bu kıt’ayı Müfredât’da olduğu gibi alıp Âşık Çelebi’deki nüsha farklarını belirt­
meyi uygun gördüm, Beyitlerin Âşık Çelebi’deki sırasının çok farklı olduğunu, ilk ve son
beyit dışında hepsinin yer değiştirmiş bulunduğunu belirtmek isterim.
46 MehmeJ Çavuşoğlu

Tutup ttg zeban ite cihânı ٥١


Feridl oldt Zülkarneyn-¡ şanı

Fesahat ce enini ol geyicek


Olur nazm ilinin çâh-kranı ‫آلآل‬

Tutar akranını ba? üzre her dem


<4n n a buldı ol nam u nişanı

٥epesı' üstine bir çar-tökı


Be-gayet mail ‫؟‬oldur yapdı ani

Naz ri yok ziyade koç yigitdur 2‫ل‬


Gidi kafirle tokışdursan ani

Yebati diyu sOgmişdfir dilince


Muselmanlar ne bilsun ol llsant

Nice hoş yaraşur billalti Zati


Amin ağzında ol kafir zebani

Bu kıt'anın dışında Mufredatda Ferîdî hakkında yazılmış şu parçalar var:

Kürkci Hacı garibim karnı ağarsa nola


Şerbet içmiş görmeğe varmazsın inşâfun kani
Sen anan yüz zor ile sormak dilersin derdini
Ey Feridi on kez içinden geçürdi ol seni

Zatı Feri dinün ne hoş ğarrâ kemanı var idi


Aniden ok atar iken ah ok koparmış boynuzın

Ah ol Feridl misklnün bir nâfe miski var idi


Seyran iderken nâgehan sahrada düşmiş nâfesi

Yimek ister seni ğalib varar kovlar sana halkı


Eyü varmaz b..ın yir ey Feridi Kürkci Had

[30] zeb‫؛‬١n i lisân A ( Âşık Çelebi)


31]32i ünün
[30 33 : ehlinün A
[32] Nazîri yok ziyâde :[Be-gayet pehlevândur A / Gidi kâfirle tokuşdursan ; Tokuş-
dursan gidi kafirle A
[33] zebani ! liaSnı
ZÂTÎ’NİN LETÂYİFİ 47

V i s â 1 î (ölm. ?) : Aydınlı Visâlî’dir. Lâtîfî’ye göre “ cIlm-i be­


yânda ‫؛‬aruzda kâmil ü mahir olmağın şu‫؛‬arâ beyninde bahhâş u dahhâl
idi. Her şâ‫؛‬irün şi‫؛‬rine dahi idüp bu temşîl ü teşbih burada sahih
degül ve bu kinâye ve bu isti'âre bu mahalde dürüst degül diyu ictirâz
iderdi. Merkumun ismi ،Isâ olup mânend-i millet-i Mesîhâ kendüsine
sümıetsüzlükle ta‫؛‬n iderlerdi.” Zâti ile lâtifeleşmeye sebeb de Visâlî’nin
burada anlatılan tenkidçiiiği ve herkese hocalık etme gayretidir.
M i h r î (ölm. 1506=912) : Metinde, Paşa Çelebi’nin kendisiyle
evlenmek istemesi üzerine Zâtî’nin yazdığı kıt’a Kınalı-zâde’de ve Âşık
Çelebi’de de zikrolunmuştur. Kınalı-zâde kıt'anın “ bazı şuarâ-yı ze-
mâne tarafından denildiğini söylüyorsa da, Âşık Çelebi kâilin Zâtî
olduğunu kaydediyor. Tezkirelerin hepsi de Mihrî Hâtun’un iffetinden,
ömrü boyunca evlenmeyip bâkire olarak kaldığından çeşitli ifade oyun­
larıyla bahsediyorlar.
Fer ruhî (ölm.?): Tezkirelerde iki Ferruhî var; biri Saruhanlı
diğeri Kastamonulu. Osmanlı Müelliflerinde Kastamonulu Ferruhî’nin
Üçüncü Murad devrinde vefat ettiği kaydedilmiş. Zâtî’nin ölüm târihi
göz önüne alındığı takdirde bu Ferruhî olamaz. Lâtîfî ve ‫؛‬Kınalı-zâde,
Saruhanlı Ferruhî’nin memleketi olan Akhisar’dan çıkmadığını kayde­
derlerse de Letâyif’de adı geçen Ferruhî’nin bu olması ihtimali daha
kuvvetlidir.
Ali Paşa (ölm. 1511=917) : İkinci Bâyezid devri vüzerâsından
ve Hadım lâkabiyle meşhur Ali Paşadır. Biri 1501 =907 —1503 = 909,
diğeri 1506 = 912 — 1511 = 917 tarihlerinde olmak üzere iki defa sadâ­
rete gelmiş, Şahkulu isyânında maktûl düşmüştür 34.
İbrahim Paşa oğlu İsa Bey ( ölm. 1543 = 950) : ikinci
Bâyezid devri vezîr-i a’zamlarından Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu,
Fatih’in meşhur vezîr-i a’zamı Çandarlı Halil Paşa’nın torunudur. Mü­
derrisken 1512 = 918 tarihinde nişancı olup, 1513 = 919’da beğlerbeği-
liğine nakletmiştir 35.
Âhî (ölm. 1517=923) : Lâtîfî, metinde bahis mevzuu edilen Hüs-
rev ü Şîrîn mesnevisi için şu bilgiyi veriyor : “ ... Şeyhu’ş-şu‫؛‬arâ mev-
lânâ Şeyhırıün Husrev ü Şîrînine nazîre (Hikâyet-i Şîrîn ü Pervîz ve
Rîvâyet-i Gülgûn u Şebdız) nazm idüp nazmında hüb dikkatler ve hâs­
sa tasarruflar muflik ve musanna‫ ؛‬beyitler dimişdür... ammâ nazm
nükte-şinâslarınun ‫؛‬umümen ittifâkları budur ki egerçi bu nazm-ı sihr-
[34] İsmail Hami Dânişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi C. I. s. 430
48 Mehmed Çavuşoğlu.

saz, tarzında makbul ü mümtâzdur lâkin irtibât-ı kıssadan hışşa-perdâz


degüldür ... âhır kitâb-ı merkumun itmamına furşat el virmeyüp mevâ-
nic-i kuyüddan tekmiline mecal bulamayıcak ekşer-i ebyâtm münâsebet
ü mahall ile Kitâb-ı Hüsn ü Dile almışdur...” Kmalı-zâde ise bu eseri
kuvvetle övmekte, Lâtîfî’nin dediğinin hilâfına, bitirilememiş olduğun،
dan hiç bahsetmeyip bitmiş gibi ifâde etmekte ve “Rivâyet olunur ki
merhum Sultân Selim bin Bâyezîd Hân caleyhi’r-rahmetü ve’l-ğufrân
kitâb-ı mezbürdan bir iki varak gördükde ol zemânda kâdi-casker olan
Zeyrek-zâde, Kemalpaşa-zâdeye... ” diyerek eseri Yavuz Sultan Selim
Han’ın görmüş olduğunu, binâen aleyh o zamanda yazıldığını belirt­
mektedir.
Tezkirelerde Âhî’nin içe kapanık, bir bakıma alıngan bir insan ol­
duğu belirtilmiş. Zâtî’nin kıt’asına hemen darılıvermesi bundan olmalıdır.
M- e hmed Şâh Çelebi (ölm. 1532,33 = 939): Şakayık’da kün­
yesi Mevlânâ Mehmed Şâh ibni mevlânâ Mehmed bin Hacı Haşan ola­
rak bildirilip, yukarıdaki vefat tarihi verilmiştir 36. Künhü’l-ahbâr’da
Mevlânâ Şâh Mehmed bin Mehmed Hacı Hüseyin diye künyesi veril­
mekte. müteâkıben “ ... bunlar Dâbbe Çelebi dimekle ma’rûf ve fezâyil
ü kemâlât ile mevsûf bir mahdûm idi. Evvelâ Dâvud Paşa Medresesine,
sâniyen Edirnedeki Çifte Medresenün müderrisi oldukdan sonra sahna
geldi. Andan Bursadaki Murâdiyyenün müderrisi olup.. . 37 ” denilmek­
tedir ki böylece hüviyyeti ortaya konulmuş oluyor.

[3٥] Taşkoprülü-zâde, Şakayık-ı Nu’mâniye (Mecdî tercemesi), C. I; İstanbul, 1261


[37J Âlî, Künhü’I-Ahbâr, Üniversite Ktb. TY 5959, yk. 203/a
ZÂTÎ'NİNLETÂYİFİ '49

EKLEME

Müfredat kısmında devrin diğer şairleriyle alakalı hicivler bulundu-


gu dan bahsetmiş ve metinde bulunmayan bu latifeler', de ek halinde
vereceğimi söylemiştim.
Mesîhî (olm. 1513 = 918) hakkında :
Ey Mesih! her biri 1ırz uğrusı cayyardur
Şehr-i şi٢rüh şahısın bir dürlü dahi oldı İç
Mülk-i na‫؟‬m-ı Zatinün uğurlanup manileri ‫ر‬
Girüben dinanuna tebdil-i şüret eylemiş *

Enveri'(?) hakkında :
Seni ey Enberi şiirler İ‫؟‬re kimse billahi
Eger hayr ‫ ال‬eger serden C'aceb anar mi ahlarsın
Sen anlaruh arasında ya b.. sm yâ hö bir itsin
Seni kim başdı kokarsın seni.- kim üzdi çınlarsın M

ishak ‫؟‬elebi( olm. 153943 = ‫ )إل‬hakkında :


Yokdur ishak gibi bir nakes
Lit{ u İhsanı andan itmen ümîd
Hatem-i Tay durur ana nisbet
Mülk-i hisset İçinde Pinti Hamtd

Harîmî( olm. ?) hakkında :


Bu gün bir zaviye kılduk temaşa
İçi garra nü yigrenci harimi
[*] Lâtîfî Tezkiresi'nin Mesîhî maddesinde ve Konya'da Koyunoglu müzesi 'kitap-
lığında Ziyâyî mecmuasında Zâtî'nin bu kal ve Mesîhînîn şu cevabi vardır :
CeUbi Mesîhî be-Zütî
Sanma kim mahni-i nadana beni el uzadam
Degiilem tıjt ki hyıde idinem iftar
T endeki rSh bana arîgetî olduğı٧içün
Giinde bin kez iderem kendü hayatumdan a

[38] iizdi : metindb boyle, fakat " urdı" daha uygundur.


50 Mehmed Çamışoğlu

Mahremi (ölm. ? ) hakkında :


Bı-nazlr ü bl-bedeldür Zâtlyâ dil-ber veli
Bir çepel yigrenci oğlandur vellkin mahremi

Sehî (ölm. 1548 = 955) hakkında:


Rastı bu şeklimin murdar ağaçdan farkı yak
Mahlâşın bilsem ,'aceb ne^içün Sehî dir ol pelld

Hayali (ölm. 1557 = 964) hakkında:


Hayali nün yüzine tu. gelüpdüî lik çtblakdur
Muradum uasf idiip ant b.. ark , ile tonatmakdur

Yüzinün iki yanında düğüm nardur bu abda n


٦١... gı۶ile g. .ine sanki ba^lu iki yaprak r

donuzdan bir kil üzmek aşşi olduğm bilüp iller


Sakalın fizdiler tel tel anunün boyle torlak r

Didüm ki üzerem rlşün ayıtdı kim ne g..ün var


Fesadın anlamaz sozin goriin kim nice ahmakdur

Şakın Sirr ile üzüp büzügi ağzına korduk


Veli (‫أ‬aşık) üzendür ol ziyade ağzı yaprakdur ‫اال‬

Necati (ölm. 1509 = 914) hakkında.:


Necati ağzın opmekden budar mak udi Zat nün
Diyeler Zati burnt ‫أد‬6 ‫ة‬per ağzın Necatinün

[39] Yazmada (،aşık) kelimesinin bulunduö'u yer boş bırakılmıştır. Vezni tamamla­
mak için ben ilâve ettim.
zâtî'nînletAyîfİ 51

BİBLİYOGRAFYA

— Sehi, Tezkire-i Sehi, istanbuj, 1325


— Lâtîfî, Tezkire-i Lâtîfî, İstanbul, 1314
— Âşık ‫؟‬elebi, Meşâirü'ş-şuarâ, üniversite Ktb. TY. 2406
— Kınalı-zâde Hasan ‫؟‬elebi, Tezkiretü’ş-şuarâ, Prof. Ali
Nihad Tarlan'm husûsî kitaplısındaki nusha

iyografik Eserler:
— Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, İstanbul, 1311
— Mehmed Tahir, OsmanlI Müellifleri, İstanbul, 1333
— Taçköprülü-zâde, §akâyık-ı nu'mâniye (Mecdi tercemesi),
c. I, İstanbul, 1261

— Alî, Künhû’l-ahbâr, üniversite Ktb. TY 5959


— İsmail Hami Dânîşmend, İzahlı OsmanlI Tarihi Kronolo-,
jisi. c. I, İstanbul, 1947

— l^ıof. Dr. Ali Nihad Tarlan, Şiir Mecmualarında XVI ve

XVII. asır Divan Şiiri, Fasikul: 4, İstanbul, 1949


— Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan, Zati Divani (Edisyon kritik
ve Transkripsiyon), Gazeller kısmı, İstanbul, 1968
— İstanbul Kitaplıkları Türkçe Yazma Divanlar Katalogu I,
İstanbul, 1947
— İslâm Ansiklopedisi. (Alakalı isimlerin bulunduğu cüzler)

You might also like