You are on page 1of 139

A. S.

Puşkin - SEÇME ŞĐĐRLER

Çeviri: Halûk Madencioğlu

•t

YON

BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESĐ

YÖN YAYINCILIK LTD. ŞTĐ.

Yerebatan Cad. Salkımsöğüt Sok. 9

34410, Cağaloğlu/ĐSTANBUL Tel:(0.212)511 79 16-526 82 07/Faks:(0.212) 526 82


11Yön Yayıncılık

102

Şiir

041

Şiirler

021

Birinci Basım

Kasım 1998

ISBN

975-7959-27-8

Kapaktaki Resim

Orest Kiprensky'nin Puşkin tablosu/1927


(Tretyakovskaya Resim Müzesi)

Kapak Tasarım

Arslan Kılıç

Uygulama

Songül Yücel

Renk Ayrımı

Mondo Grafik

0.212.2253076

Dizgi

Telos Dizgi/Times Türk l l,5pt

0.212. 249 24 80

Melek Şancı

Baskı

Yön Matbaacılık/ 0.212. 544 66 34 B. Birkan, B. Kılıç, H. Işık, Ali Aydın

Cilt

Yalçın Mücellit/0.212. 544 50 73 Mustafa Yalçın

ÇEVĐRENĐN ÖNSÖZÜHALKLARIN ŞAĐRĐ

Puşkin, Rusya'da "Rusların kendi şairi" olarak bilinir. Ruslar, dünyayı güçlü, ateşli ve
nazlı Rus ruhu ile kavrayamayanların, Rus olmayanların, Puşkin'i eksik anlayacaklarını düşünür,
"Puşkin çevrilemez" derler. Bunun gerekçesi de, Puşkin' in hem döneminin son öğrencilerinden,
hem de önündeki dönemin dahi yaratıcılarından biri olmasıdır. Güçlü, özgür ve duyarlı Rus
ruhunu, ulusal özüne sadık kalarak ve Avrupa'nın ünü yayılmış edebiyatçılarının tarzını aşarak
ortaya koymayı Puşkin başarmıştır. Bunu yaparken Puşkin, u-lusunun diline de, yüzyıllardır
saygı ile anılan katkılar yapmıştır.

Şiir dışındaki yazın türlerinde de birçok önemli eser veren Puşkin, "halkının şairi" olarak
anılmaktadır. Bu kadar "halkının şairi" olan bir yetenek, "halkların şairi" de olmayı hakediyor.
Cesaretimiz bundandır. Đstedik ki, eğer Rus o-kuru Puşkin'i duyunca, okuyunca dünyayı daha iyi
ve hakkı ile kavrıyor ise, Türk okuru da bunu bilsin, duysun, Bu bereketli toprağın büyüğünü
görsün, okusun, duysun.
Puşkin bazı şiirlerine başlık koymuş, bazılarını ise başlıksız bırakmış. Bu şiirler,
genellikle Rusya'da ilk dizeleri ile a-nılır ya da adlandırılırlar, ama başlıksız basılırlar. Bu kitapta
da başlıksız(başhk yerine * konarak) sunuldular.

Kitaptaki şiirler, 1993 yazında çevrildiler. Yayımlanmaları ise, 1998'i ve Yön


Yayıncılık'la buluşmayı bekledi.

Halûk Madencioğlu Mart 19981 Đzmir

ALEKSANDR SERGEYEVĐÇ PUŞKÎN

(1799-1837)SOYLU VE DEVRĐMCĐ

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Moskova'da doğdu (6 Haziran 1799). Ailesi, Rusya'nın eski
aristokrat ailelerin-dendi. Babası, köklü bir Boyar ailesinden geliyordu. Annesi ise, Đstanbul'da
köle pazarında satılan ve I. Petro(Bü-yük) tarafından evlat edinilen Habeş prensi Abram
Hanni-bal'ın torunuydu.

Küçük yaştan başlıyarak çok iyi bir eğitim gördü. 19. yüzyıl başlarında yaşayan bütün
diğer Rus soyluları gibi Puşkin'in ailesi de Fransız kültürüne sempati duyduğu i-çin, Puşkin ve
kardeşleri küçük yaşta Fransızca konuşup yazmayı öğrendiler. Puşkin, oldukça erken yaşlarda
Rusça ve Fransızca şiirler, kısa öyküler, komediler yazarak eser vermeye başladı.

1811'de, giriş sınavlarında onur derecesi alarak, seçkin öğrencilerin eğitim gördüğü St.
Petersburg yakınlarında bulunan Tsarskoye Syelo'daki liseye başladı. 1817'de mezun olduktan
sonra, yine St. Petersburg kentinde, dış ilişkiler okulunda memur olarak işe girdi.Đlk şiir kitabı Bir
Şair Dosta, 1814'de yayımlandı. 1917-1819 arasında daha çok, "Rus Divanı" diyebileceğimiz
biçimi kullanarak lirik şiirler yazdı. Bu şiirlerinde (Özgürlük, Çaadayev'e, Köy), daha çok
yurtseverlik motifleri kullandı; dostluk, aşk, neşe temalarını işledi.

1820 Mart'nda ilk uzun ve ayrıntılı çalışması olan Ruslan ve Lyudmila'yı tamamladı.
Şairin ilk yaratıcılık döneminin son yapıtı olan bu romantik şiirde Puşkin, yerleşik kural ve
türlerden ayrıldığı için ağır saldırılara uğra-dıysa da, kendini de iyice kabul ettirdi.

Yönetim karşıtı hicivleri ve özgürlükçü şiirlerinden dolayı saray ile arası açılınca,
Kişinev'e (Moldavya) tayini çıkarıldı. Gerçekte bu bir sürgündü. Kişinev'e gitmeden önce kısa
süreli bir Kafkasya ve Kırım gezisi yaptı. Güney'in görkemli yabanıl doğası birçok eserme konu
oldu. Güney'de geçirdiği kısa sürede, romantik ağıt Günün Işığı Söndü'yü ve Bahçesaray
Çeşmesi'ni yazdı.

Kişinev'de bulunduğu süre içinde (1820-1823), devrimci fikirleri güçlenip şekillendi.


Burada Güney Birliği adlı örgütün üyeleri ile ilişki kurdu. Bu örgütün üyeleri daha sonra
Dekabristler olarak bilinen devrimci grubu o-luşturdular.
Moldavya'da zor fakat verimli yıllar geçirdi. Burada, başta Hançer, Şeytan, Bilge Oleg'in
Şarkısı, Kafkas Mahkûmu, Çingeneler, Haydut Kardeşler adlı olanlar olmak üzere, birçok şiir ve
uzun şiir yazdı. Özellikle uzun

10

şiirlerinde kendi çağının kahraman tipini anlama isteğini dile getirdi. Bu eserlerden en çok
Çingeneler, Puşkin'in çağdaşı eleştirmenlerce övüldü.

1823 yılı Haziranında dostlarının yardımı ile kısmen affedilerek Odessa'ya (Ukrayna)
geçebildi. Ertesi yıl ise, (Pskov kenti yakınındaki) Mikhailovskoye'de bulunan ailesinin yazlık
evine yerleşti. Burada geçirdiği yıllarda dehası daha da olgunlaştı. Bir Mucize Anını
Hatırlıyorum, Kış Akşamı, Baküs Onuruna Şarkı, 19 Ekim 1825 en ünlüleri olmak üzere, burada
yazdığı birçok şiirinde kendi yaşamını gerçekçi bir tutumla inceledi. Bu dönemde oluşturduğu
gerçekçi tavır, daha sonraki eserlerindeki bütünsel estetik için bir sınır taşı oldu. Puşkin, yetişme
çağında eski bir serf olan bakıcısı Arina Rodionovna'dan Rus halk öykülerini öğrenmişti.
Mikhailovskoye'de ise Rus köylüsünü tanıdı.

1833'de, Güney'de sürgünde bulunduğu sırada başladığı Yevgeniy Onegin isimli manzum
romanı bitirdi ve Bo-ris Godunov'ü yazdı.

1825 yılı 14 Aralık günü St. Petersburg'da Dekabristler ayaklandılar. Bu hareketin Çar'a
bağlı birliklerce kanlı biçimde bastırılmasının ardından, aralarında Puşkin'in çok eski dostlarının
da bulunduğu yüzlerce devrimci aydın, ağır işlerde çalıştırılmak üzere Sibirya'ya sürüldüler.
Böylece Puşkin için bir direniş dönemi başladı. Prolog'u bu dönemde yazdı.

11

Dönemin yeni tahta geçmiş çarı 1. Nikola'nın, onu denetim altına almak için sıkça yaptığı
sahte yardım tekliflerine ve art niyetli yakınlaşma çabalarına çok ilgi göstermedi. Ancak yine de
ölümüne kadar göz hapsinde kaldı. Kısa bir dönem Çar'ın liberal vaatlerinden ümitlenmiş olsa da,
ilerici görüşlerinden hiç vazgeçmedi. Dekabristlerin amaçlarına nasıl bağlı olduğunu, Arion ve
Sibirya Madenlerinin Derinlerinde başlıklı şiirlerinde açıkça belirtti. A-ralık ayaklanmasının
idamlar ve sürgünlerle bastırılmasından sonraki boğucu gericilik yıllarında Puşkin yalnızlığı
yaşar. Şair'e adlı şiirinde, bu yalnızlık ortamında şiirine ve düşüncelerine dayanarak ayakta
kalmayı dile getirdi.

1826-1830 arası, kahramanlık destanı Poltava, manzum öykü Kolomna'daki Ev gibi çok
sayıda olgunluk dönemi yapıtlarını yazdı.

1830 sonbaharında, Moskovalı sevgilisi Natalya Gon-çarova ile evlenmek için gereken
hazırlıkları yapmak a-macı ile Nijny Novgorod yakınındaki Boldino'da bulunan evine yerleşti.
Burada geçen üç aylık yaşamında, Boldino Sonbaharı'ndaki dramatik baş yapıtları Küçük
Trajediler ve Đvan Beikin'in Öyküleri'ni yazdı. Bu eserleri daha sonra birçok eleştirmence 19.yy
Rus gerçekçi nesrinin temeli olarak kabul gördü. Yine bu dönemde, günlük yaşamdan alınmış
kişiliklerle, belirgin bir aşkla betimlenmiş kır manzalarının etkin biçimde kullanıldığı Cinler, Ağıt
ve Yakarış başlıklı şiirlerini yazdı.
12

1830 yılını izleyen dönemde daha çok düzyazıya ağırlık verdi. Dubrovsky, Maça Kızı,
Kaptanın Kızı, Puga-çev'in Tarihi bu dönemin eserleridir. Düzyazı eserlerinin yanında yine bu
dönemde, Şövalyelik Zamanlarından Sahneler, Mısır Geceleri, Batı Slavları'nın Şarkıları i-simli
şiir yapıtlarını yazdı.

1836 yılında bir edebiyat dergisi (Sovremennik-Çağdaş) yayımlamaya başladı. Kısa


ömrüne karşın, niteliği ve ciddi tutumu sonucu, Sovremennik o dönemde Rusya'da çıkan en iyi
edebiyat dergisi olarak kabul ediliyordu,

A.S.Puşkin, 15 Şubat 1837'de, karısının onurunu korumak için, dönemin Hollanda


büyükelçisinin evlatlığı Ge-orge D'Anthes ile giriştiği düelloda öldürüldü.

YAPITLARI - Bir Şair Dosta(1814)/şiir; Ruslan ve Lyudmila(1820)/şiir;


Çingeneler(1824)/manzum öykü; Boris Godunov(1825)/oyun; Büyük Petro'nun Arabi
(1828)/tarihsel roman; Poltava(1828)/destan; Goryuhino Köyü(nün Tarihi) 1830/taıih/Türkçede
yayımlandı; Kolomna'daki Ev(1830)/manzum öykü; Boldino Sonbaharı (1831)/oyunlar;
Yevgeniy Onegin(1833)/manzum roman/ Türkçede yayımlandı; Dubrovsky(1833)/roman; Maça
Kı-zı(l834)/öykü/Türkçede yayımlandı; Pugaçev Ayaklan-ması(mn Tarihi)/l834/tarih/Türkçede
yayımlandı; Şövalyelik Zamanından Sahneler(1835)/şiir; Kaptanın Kızı (1836)/tarihsel
roman/Türkçede, Yüzbaşının Kızı adı ile yayımlandı; Erzurum Yolculuğu(1836)/gezi/ Türkçede
yayımlandı; Mısır Geceleri(1837)/şiir; Batı Slavlar'ın Şar-kılan(1837)/şiir.

13

PUŞKĐN'ĐN RUS VE DÜNYA EDEBĐYATINDAKĐ YERĐ

i"UZUN YILLAR SEVGĐLĐSĐ KALACAĞIM BU HALKIN"

Her ulusal kültürün kilometre taşları, gelişimindeki ö-nemli ilerleme ya da sıçramaları


simgeleyen adlar vardır. O ulusun kendi özünden yaratıp yetiştirdiği "büyükler" vardır. Bu
büyükleri uluslar kendileri seçtiği gibi, bu seçimi Dünya ulusları da benimseyerek başka
kültürlere taşırlar. Şiir dili Rusça'yı konuşan ve başyapıtlarla zenginleşmiş bir edebiyatın
yaratıcısı ve mirasçısı Rus ulusunun, böylece seçilmiş ve tüm dünyada kabul görmüş
büyükle-rindendir Aleksandr Sergeyeviç Puşkin.

Puşkin'in anadili Rusça, hem genişliği, hem de derinliği ile büyük bir ulusal edebiyata
beşik olacak kadar yetkin ve ince bir dildir. Rus dilinin kurgusu geniştir; anlatılması amaçlanan
bir varoluşa türlü kollardan uzanabilir. Aynı zamanda Rus dili derindir. Ayrıntılara çok virgül
kullanmadan girebilir ve coşkulu duyumlar yaratıp, söze bıraktığınız yerden rahatça devam
edebilirsiniz. Bu dil, onunla eser veren sanatçının elinde hem vurgularla keskinleşir, hem de Rus
karakterinin özgür genişliğinde, herşeyi kalın bir örtü gibi şefkatle örtebilir.

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F2


17Ondokuzuncu yüzyıl, Rus dilinin sözcüklerde ve kurallarda saklı gücünün hareket
kazandığı, bir yandan dönemin eserlerinde somutlaştığı, diğer yandan da bu süreçte gelişip
genişlediği bir dönemdir. Bu dönemi yaratan ve onun oluşum sürecinde eğitilerek yola devam
eden birçok büyük e-debiyatçısı vardır Rusya'nın. Yüzyılın başındaki dönüşümlerle de etkileşen
bu süreç, daha sonra Sovyet edebiyatının itici güçlerinden birisi olarak süreklilik kazanmıştır.

Puşkin, işte böyle bir sürecin başında, onun en önemli yaratıcılarından birisi ve öğrencisi
konumundadır. Çoğu kez, Rus edebiyatçılarından söz edilirken, "Puşkin'den sonra" deyimi
kullanılır. Puşkin bu ününü, başkalarında zor rastlanabilir tarzına ve dehasını diline ve eserlerine
u-yumlu yansıtabilmesine borçludur.

Puşkin şiirini okurken ilk farkedilen, yapıtlarının estetik bütünlüğüdür. Betimlemeleri


parlak ve açıktır. Akıl pırıltıları dokunaklı bir duygusallık ile sunulur. Dilini iyi tanıyan ve
kullanan Puşkin, ritm ve sesler üzerinde ustaca gezinir. Bazen, ona henüz yatkınlık sağlamamış
okur için bu sanatsal etkinin gücü o kadar öne çıkar ki, şiirin içeriği dahi gölgelenebilir. Biçimin
akışına kapılanlar bazen ana-fikri kaçırabilirler. Puşkin şiirini dikkatli okumak, sözcüklere
hakkını vermek gerekir. Onun özenle seçilmiş sözcüklerinin, parça-bütün ilişkisini kavramaktaki
önemi büyüktür. Genç eleştirmen N. Gogol, yirmiüç yaşında yazdığı bir makalesinde, Puşkin'in
ayırıcı özelliklerinden şöyle sözetmişti:

18

Cümleleri, alışılmadık bir hızla ve birkaç yönden tüm konuyu ustaca anlatarak sona
ererler. Đmgeleri o kadar hesaplı ve güçlüdürler ki, bazen tek bir tanesi bütün bir eserin yerine
geçebilir. Bir sıcacık şiiri destanlara bedeldir. Sanmam ki diğer şairlerden birisi çıkıp da,
kendisinin bir kısa şiirinde Puşkin şiirlerinde olduğu kadar görkem, sadelik ve güç olduğunu
söyleyebilsin... Burada güzel sözler değil, yalnızca şiir var; hiçbir pırıltısı dışarıda kalmayan,
yalın, ağırbaşlı, içindeki ışıltılar hemen açığa çıkmayan, özlü sözler ile bezeli temiz şiir... Çok
sözcük yok, ama hepsi öyle yerli yerindeler ki, herşeyi anlatıyorlar. Her sözcükte hacimsel
sonsuzluk var...

Puşkin, Rus ulusal edebiyat dilinin ve modern Rus edebiyatının kurucusudur. O'na bu
büyük tarihi rolü oynatan etkenler ya da kaynaklar nelerdir?

Kuşkusuz, en başta iyi bir eğitimden geçmesidir. O, küçük yaşında başlayan, özel ve
genel (okul) çok iyi bir e-ğitimden geçti. Ama O, sadece bu zorunlu eğitimle yetinen biri olmadı
hiçbir zaman. Ta başından beri, eğitim zamanları dışında kendi kendine de hep okuyan, araştıran,
yazma denemeleri yapan bir çocuk ve genç oldu. Ayrıca, yine erken yaşından başlıyarak,
evlerinde düzenlenen kültürel toplantıların konuğu olan dönemin önde gelen yazarlarıyla tanıştı.
Onların düşünsel ve sanatsal birikim ve deneyimlerinden yararlanma olanağı buldu. Bütün bu
olanaklar ve fırsatlar (ve kuşkusuz yeteneği) sayesinde, erken yaşta Rusça ve Fransızca öyküler
yazacak kadar yetkin-leşti. Fakat O, modern Rus edebiyatının ve Rus ulusal e-debiyat dilinin
kurucusu olmasını asıl, bir Rus köylü kadını olan sevgili bakıcısı Arina Rodionovna'ya borçludur.

19Bu sıradan ve becerikli Rus halk kadınının anadilini kullanmaktaki ustalığı, küçük
çocuğa sıkça anlattığı halk hikayeleri, masallar, okuduğu halk şiirleri, yaşama Rusça bakışı; o
dönemde Fransız kültürünü kendine bayrak edinen Rus aristokrasisine doğmuş, küçük yaşta
Fransızca e-ğitim görmüş Puşkin'in, Rus halk edebiyatına, Rus konuşma dilinin deyimlerine ve
anlatım tekniklerine ilgisini sağlamış, Rus geleneğini anlaması, halka ve Rus insanına yönelmesi
için itici güç olmuştur.

Aldığı iyi eğitim, onun tarzını geliştirip yetkinleştirmiş, ufuklarım açmıştır. Batılı yazarlar
ile küçük yaşta tanışan Puşkin, Servantes'i, Bayron'u, Şekspir'i, Russo'yu merak eder, araştırır,
sever, eleştirir. Daha sonraları hem açıp hem de ilerlediği yolda bu güçlü eğitimin izleri hep
görülür.

Puşkin, eserlerinde duygularını, isteklerini eşsiz tarzı ile zarif ve derin bir anlatımla
yansıtmış olsa da, hiçbir zaman sadece kişisel temalar ile sınırlı kalmamıştır. Ufku, dünyası kendi
duyguları ve yaşamı ile sınırlı bildik şairlerden farklı olarak, diğer insanlara karşı yakın dikkati,
a-teşli ilgisi, onların sevinçlerine, acılarına yaklaşımı, hepsi şiirlerinde ses bulur. Yaratıcılığına
halk ve onun kaderi belirgin biçimde konu olmuş ve Puşkin'i hararetle heyecanlandırmıştır.
Gençliğinde yazdığı Çaadaev'e başlıklı şiirinde Puşkin yurdunu özgür görme arzusunu dile getirir
ve bu arzuyu bir aşığın ihtirası ile karşılaştırır:

...Özgürlüğün o kutsal anını, Şaşmaz buluşmaları bekleyen Genç aşık gibi, Umudun
ıstırabı ile bekleriz...

20

Gençlik dönemi eserlerinde Puşkin, kendi kendine çözüm arayan bir aydındır. Çözüm
arar, ama bir yol da belirtmez. Rusyanın içinde bulunduğu karanlığı anlatır, aydınlık günler ister.
Dostluğa, geçmiş güzel günlere coşku ile şiirler yazar. Uzak, mutlu günleri haber verir. Açıkça
söylemez ama topyekün değişim istemektedir. Büyük ve ciddi bir eser vermek için yüzünü
halkına döner. Ustalığını ortaya koyan ve uzun anlatı-şiiri tarzındaki ilk büyük e-seri Ruslan ve
Lyudmila(l92G), bir Rus halk destanından uyarlanmıştır.

Siyasi görüşlerindeki kaçınılmaz sınırlılığa rağmen Puşkin yine de, liberal vaadlere
inanmayı denediği dönem dışında, elinden geldiğince egemenlerin çıkarları ile halkın ve insanın
mutluluğu arasındaki çatışmayı vurgulamıştır. Çar ve ayrıcalıklı sınıfın, bu tuhaf aristokrat gencin
Dekabristler olarak bilinen devrimci harekete yakın olmasından ve henüz açıkça devrim isteyen
bir tutumu yoksa da, şiirlerinin geleneğe meydan okuyan tarzı ve genel halkçı, özgürlükçü içeriği
yüzünden Puşkin'i güneye sürgüne göndermesiyle, şairin yaşamında ve yapıtlarında yeni bir
dönem başlar. Yalnız ve henüz mütereddit aydın, güneyde yaşamı ve insanları daha farklı
incelemeye başlar, halkını yeniden öğrenmeye girişir. Bu dönemde çoğunlukla açık ve net siyasi
görüşler içermeyen eserler verir, ama arada düzene küskünlüğünü de belli eder. Kafkasya'nın
görkemli ve vahşi doğası, insan ilişkilerindeki doğallık ve sertlik, Puşkin'e yeni ufuklar
kazandırır. Bu dönem şiirlerinin tema'sında, Kafkasya doğasından fışkıran özgürlük duygusu,
insan ilişkilerindeki doğallık ve yalın-

21

\par
lık, doğa güzelliği vb öne çıkar. Dağ ve deniz, özgürlük imgeleridir.
Kendini şiirlerinde de anlattığı gibi o, herkes için iyilik düşünen, iyilik dilenen bir
aydındır. Đdeallere, dostluğa, i-nanca tutunur, yaşamın anafikrini ve kendini, kendi yöntemini
yakalamak peşindedir. Açıkça sözü geçmese de, şiirlerinde kendinde gördüğü kusurları eleştirir.
Kısa süreli, sıkça değişen aşkları, kağıt oyunlarına giderek artan düşkünlüğü, bazen kavgalara yol
açan sinirli davranışları a-çıkça betimlenmeden şiirlerine konu olur:

...Ve tiksinti ile yaşamımı okurken, Titrerim, lanet okurum, Acıyla sızlanırım, acıyla
gözyaşı dökerim. Acı satırları silemem...

Yalnızlığını anlatırken de ortaya çaresiz bir aydın olarak çıkar. Bunu o güçlü ve ince Rus
ruhu ile yapar. Doğayı malzeme olarak kullanır. Ufku geniş, görüşü derindir. Betimlediği
nesnelere kişilik kazandırır. Halkının karakterindeki, acıyı umut ile karşılama geleneğini
sürdürür. Çizdiği mekanlar, bir yönü ile sınırsızdır. Görüntünün arkasındaki ruhu arar. Şekilleri
asla donuk değildir. Rus dilinin ayrıntılara dokunabilme yeteneğini kullanır. Anlattıkları Rusya'ya
özeldir. Rusça yazar, ama söyleyeceğini Puşkince söyler. Onun bu tarzı, kendinden sonraki Rus
şairlerinin bazılarında yeniden belirir. Sovyet dönemi liriklerinden Yesenin, bu anlamda onun
devamı sayılabilecek bir tarza sahiptir.

22

Puşkin eserler verip içini döktükçe kendini aşar; ufukları genişler. Kendince bulduğu türlü
çareyi eserlerinde a-çar ve tüketir. Çingeneler'de yarıttığı şaşkın aydın Aleko, daha ilkel yaşama,
bir adım geriye dönmeyi düşleyen bir çaresizdir. Mülkiyet ilişkileri farklı kurulmuş Çingene
toplumuna uyum sağlamaya girişir. Kentli aydının dar dünyası Çingenelerin geleneklerine ters
düşünce, "suç işleyen" ve dışlanan zavallı Aleko, telaşlı ve yapay dünyasına geri dönüp, aslında
hiç bulamayacağı kendi yaşam tarzını ve çareyi yeniden aramaya girişir. Puşkin, böyle hedefsiz
telaşlar ile alay eder. Yaşam kesitlerinde öne çıkardığı bilge ruh, dünyayı sabırla seyreder.

"Ne yapmalı?", o da bilemez; bununla birlikte, Puş-kin'in, bir şairin tavrı ve yaşam tarzı
ile şair yaratıcılığı çerçevesinde ait olduğu topluma neler verebileceği hakkında yaklaşımı çok
belirgindir: Şair, eserinde sadece kendi fikirlerini duygularını vermemeli, sadece kendi
deneyimlerini anlatmamalıdır. O, az rastlanır yeteneklerin sahibi olarak, kendi yaratıcılığında
çıkabileceği en üst yere kadar çıkmalı, hep kendini aşmalıdır. Đçindeki derinliklerde yakaladıkları
ile de okuyucuyu "zehirlemeli"dir. Yoksa şair, eğer işte öylesine yaşarsa, Puşkin'in deyişi ile, şiir
tanrısı Apollon'un kurbanı olmazsa, değersiz dünya çocukları arasında en değersizidir. Ama eğer
ruhu, uyanan kartalınki gibi silkinirse, açılan gözleri o zaman, başkalarının göremediklerini
görmeye başlar. Göklerin titremesini, suyun altındaki kıpırtıları duyabilir. Dünyayı, denizleri
dolaşır ve insanların kalplerini söz ile yakar.

23Puşkin'e göre yaratıcılık emektir, kahraman olmaya cesaret etmektir. Elyazması


notlarında, yaptığı çalışmalar üzerindeki karalama ve düzeltmelere sıkça rastlanır; bazen tek bir
sözcüğü bile defalarca değiştirmiştir. Puşkin, kendi eserlerine karşı son derece nesnel, ama
virgülüne kadar da sorumluluk duyarak ve titizlik göstererek yaklaşır. Onun eserlerindeki estetik
görünüm, içindeki etik bütünlüğü destekler. Puşkin'in sanatçı doğasında ve yaratıcı tarzında
dünya görüşü ile parça-bütün ilişkisini kurma becerisi, tıpkı içerik ve biçimin birbirlerini
boğmadan denge-lemesindeki başarısı gibi, öylesine kaynaşarak yapıtların-daki akışı oluşturur.
Rusya'nın bu dev ve dahi sanatçısı, kendisine, kendi e-meğine biçtiği değeri, olgunluk
döneminde yazdığı Exegi Monumetum başlıklı şiirinde anlatır; görevini kendince yapmıştır:

...Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirizmle yarattığım duygular için. insafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve

düşmüşlere şefkat dilendim...

O, kendisini böyle anlatsa da, tarihin ona biçeceği değeri belki de en doğru biçimde,
gençliğinde yakın dostu Çaadaev'e yazdığı şiirini bitirirken yazdığı gibi, yine kendisi sezmişti:

"...Ve Rusya silkinip kalkdığında bu uykudan, Başınabuyruk zorbalığın yıkıntılarında,


Bizim adımız yazacak...."

24

III

ŞĐĐRLERĐNDEN SEÇMELERÖzgürlük

-kaside-

Kaç, gizlen gözlerden aşk tanrıçası!

Neredesin, neredesin kralların dehşeti?

Özgürlüğün kibirli şarkıcısı!

Gel de al benden tacımı,

Kır nazlı lirimi.

Özgürlüğü şakımak istiyorum dünyaya,

Ve bozguna uğratmak sefahati tahtlarda.

Aç soylu yolumu gideyim, Yüce Galyalı'nın izinden. Şanlı sefilliğin ortasında, Ona da
cesur yeminler öğretmiştin. Hafif ruhlu kaderin beslemeleri, Dünya zorbaları, titreyin! Ve siz,
metin olun, dinleyin! Kalkın ayağa, düşkün köleler!

27Yazık! Nereye çevirsem gözlerimi, Heryerde kırbaç şaklaması, Yasaların kahreden


ayıbı, Tutsaklığın çaresiz gözyaşları. Heryerde haksız egemenlik. Hurafelerin koyu sisinde,
Kurulmuş oturuyor köleliğin ürkünç dehası ve insafsız, şöhret ihtirası.

Yalnızca orada, Çar'ın başı üstünde, Susmadı halkların sancısı. Güçlü yasalarla kutsal
özgürlüğün, Sımsıkı bütünleştiği yerde; Sert kalkanı uzatmışlar hepsine. Bir kılıç, sımsıkı
kavranmış, Sadık, inançlı ellerinde halkın. Hepsi de aynı boyda kafalar üstünde, Onların kılıcı
kayıyor; ayırmadan.

Ve suç, gururla vuruyor,

Đndiriyor adaletli darbelerini.

Ne hırslı cimriliğe, ne de korkuya,

Satılmamış onların elleri.

Siz, efendiler! Size tacı ve tahtı,

Kanun vermiş-doğa vermez,

Halktan yüksek olsanız da,

Sizden de yüksek bir yasa var; ölümsüz.

28

Ve acı, nesillere acı verir,

Đşte o uyuklarsa aymazlıkla;

Đster halkı, ister çarları,

Yöneten kanun zoruysa.

Seni, tanıklığa çağırıyorum,

Fırtınanın gürültüsünde, yakın geçmişte,

Ataları için başını veren,

Ünlü yanlışların çilekeşi.

Ölüme gidiyor Lui,

Suskun bir torun gibi.

Eğmiş itibarsız başını,

Kanlı kütükle ihanet baltası arasına.

Yasa susmuş-halk susmuş,


Đniyor suçlu balta...

Đşte şu-cinayetin süslü cübbesi,

Esir Galyalıların sırtına örtülmüş.

Despot zorbalığın canisi,

Senden de, tantından da, nefret ediyorum.

Yokoluşunuzu, senin ve çocuklarının,

Zalimce hoşnutlukla izliyorum.

Alnında yazan,

Sadece halkların laneti.

Sen, dünya felaketi,

Doğanın ayıbısın.

Ve yeryüzünde yanlışısın Tanrı'nın.

29Üzgün Neva'yı,

Geceyarısının yıldızları aydınlatıp,

Tasasız başımı,

Huzur dolu uyku ağırlaştırınca,

Bir şarkıcı, dalgın dalgın bakar,

Sisin içinde uyuyan,

Korkunç, ıssız anıtına zorbanın,

Unutulmuşluğa terkedilmiş saraya.

Klio'nun korkunç sesini duyar,

Bu duvarlar ötesinde,

Kaligula'nın son saati,


Canlanır gözleri önünde.

Şarap ve hınçla kendinden geçmiş,

Bilinmez katiller geçer.

Giysileri parlak şeritlerle, yıldızlarla süslü,

Yüzlerinde cüret, kalplerinde korku.

Dönek nöbetçi susar,

Asma köprü bomboş ve sessiz,

Gece karanlığında yarılmış kapılar,

Kiralık ihanetin elleriyle.

Ah utanç! Ah felaket!

Vahşi hayvanlar gibi saldırdı yeniçeriler.

Đniyor aşağılık darbeler...

Đtibarsız cani yok artık.

30

Ve bugün siz, ders alın krallar;

Ne ceza, ne ödül,

Ne zindanların kanı, ne sunaklar,

Ne de duvarlarınız sadıktır size.

Yasanın güvenli örtüsü altında,

Ebedi bekçisi tahtınızın,

Sadece özgürlüğü ve barışıdır ulusların.

15/7

31Çaadayev'e*

Uzun sürmedi,
Aşkın, umudun,

Suskun şöhretin yalanlarıyla şımarıklığımız.

Dağılıp gitti gençliğin eğlentisi,

Bir uyku, bir sabah sisi gibi.

Yine de içimizde,

Felaketin ağır boyunduruğuna inat,

Sabırsız bir can,

Kalmış bir ateş yanar.

Yurdun çağrısına kulak verip,

Özgürlüğün o kutsal anım,

Şaşmaz buluşmaları bekleyen,

Genç aşık gibi.

Umudun ızdırabıyla bekleriz.

Dostum!

Yakarken özgürlük içimizi,

Ve kalplerimiz,

Onurlu yaşamak için,

* P.Y. Çaadayev (1794-1856): Dekabristlerle ilişkisi olan tarih, kültür, felsefe yazan;
Puşkin'in yakın dostu.

32

Hâlâ canlıyken,

Ruhumuzdaki bu yüce coşkuları,

Vatana adayalım.

Đnan yoldaşım, er geç doğacak,


Talihimizin o, büyüleyen yıldızı.

Ve Rusya silkinip, kalktığında bu uykudan,

Başına buyruk zorbalığın yıkıntılarında,

Bizim adımız yazacak.

1818

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F3

33Köy

Selam olsun sana, ıssız köşe,

Çabaların, ilhamın, huzurun sığınağı,

Mutluluk ve unutulmuşluğun göğsünde,

Günlerimin görünmeden aktığı yer.

Ben, seninim: Değiştim,

Çarların ahlaksız sarayını,

Göz kamaştıran ziyafetleri,

Eğlenceleri, yanılgıları,

Değiştim sakin hışırtısına meşelerin,

Ovaların sessizliğine,

Özgür aylaklığıma, düşlerin sevgilisine.

Ben, seninim: Seviyorum şu loş bahçeyi;

Serinliğini ve çiçeklerini.

Bu kır; kokulu tınazlarla bezeli,

Aydınlık derecikler şırıldar,

Çalılıklar arasında.
Her yerde, yaşayan resimler önümde.

Buradan gördüğüm,

Đki gölün tozmavi enginliği,

Balıkçının, kimi zaman beyazlanan yelkeni,

Onların da ötelerinde,

Sıra sıra tepeler,

Yol yol sürülmüş mısır ekili tarlalar,

Uzaklara serpilmiş evcikler,

Islak kıyılarda gezinen sürüler,

Dumanlı ahırlar, yeldeğirmeninin kanatları,

Her yerde emek ve doymuşluğun izleri.

Burada, gürültülü zincirlerimden kurtulmuş,

Öğreniyorum, gerçekliğin içinde,

Ebedî huzuru bulmayı.

Özgür ruhumla, yasayı,

Taparcasına sevmeyi.

Cahil yığınların homurtusuna,

Kulak aşmamayı.

Boynu bükük yakarışı,

Yakınlıkla cevaplamayı.

Ve imrenmemeyi,

Kaderine caninin, ya da,

Sahte büyüklüğüne budalanın.

34
35Yüzyılların kâhinleri,

Sorarım size!

Burada,

Haşmetli birliktelikte,

Duyulan mutlu sesiniz, defeder,

Tembelliğin suratsız uykusunu.

Çabaya özenen ateşler doğuyor içimde,

Ve yaratıcı fikirleriniz,

Görüyor ruhumun derinlerini.

Ama bir korkunç düşünce burada,

Ruhumu üzüyor.

Şu çiçeklenmiş dağlar

Ve mısır tarlaları arasında,

Her insanlık dostunun farkedeceği,

Dehşetli görüntüsü cehaletin, her yerde.

Görülmeden gözyaşları,

Duyulmadan iniltileri,

Kaderin seçtikleri mahvolurken,

Vahşi kibir burada,

Duygusuz, kanunsuz.

Sahip çıktı sopa zoruyla,

Emeğe, mülke, çiftçinin zamanına.

Başkasının pulluğuna yaslanıp,


Kırbaca hükmetti.

Burada, cansızlaşmış kölelik,

Amanvermez dizginlerinde malsahibi efendinin,

Doludizgin sürünüyor.

Herkes burada, mezara kadar sürüklüyor,

Eziyetli boyunduruğu.

Ümitleri, hevesleri beslenmemiş,

Körpe kızlar çiçekleniyor,

Caninin iştahına uygun.

Đhtiyar babaların tek dayanağı,

Genç oğulları,

Çabanın yoldaşları,

Kulübelerinden çıkıyor,

Bitkin kölelerin kalabalığı,

Ve çoğalmaya gidiyor.

Ah! Keşke kalbe dokunan bir sesim olsa.

Neden yanar göğsümde,

Bu meyvesiz ateş?

Ve neden vermemiş kader bana,

Tatlıdillilik denen korkunç armağanı?

Görecek miyim, ah, dostlarım,

Ezilmemiş bir halk?!

Çar'ın kuruntusu gibi,

Yıkılmış bir kölelik?


Ve doğacak mı yurdum üstüne,

Aydınlık özgürlüğün,

Güzel şafağı, sonunda?

1819

36

37* * *

Günün ışığı söndü.

Akşamın pusuyla kaplandı, denizin mavisi.

Çırpın! Gacırda uslu yelkenli!

Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

Benim gördüğüm bir uzak kıyı,

Güney toprağı, sihirli ülke,

Heyecan ve özlemle kaçmak istediğim,

Hayaliyle kendimden geçtiğim.

Duyuyorum; gözlerimde yine yaşlar belirdi.

Atışı duruyor kalbimin, delice çarpmaktan.

Tanıdık bir hayal uçuşuyor çevremde.

Geçmişin çılgınlığı bir aşkı hatırladım,

Ve her şeyi, bana acı veren, beni mutlu eden,

Arzuların ve umudun kahreden ihanetini.

Çırpın! Gacırda uslu yelkenli!

Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

Uç gemim! Uzak yerlere bırak beni.


Aldırma korkunç kaprisine güvenilmez denizlerin.

Ama sakın gitme,

Üzgün ve sisli kıyılarına yurdumun.

38

Orada, acıların aleviyle,

Genç duygularım kavrulmuştu.

Orada sevecen esin perileri,

Bana gizlice gülümserdi.

Yitik gençliğim orada,

Fırtınalarla yapraklarını döktü.

Güdük kanatlı mutluluk,

Beni orada aldattı.

Soğumuş kalbim, acıya tutsaktı orada.

Yemi heyecanların kaşifi ben,

Sizlerden hep kaçtım,

ata yurdum,

Sizlerden de neşenin çocukları! Uçarı gençliğimin iyigün dostları, Sizler, ahlaksız


yanılgılarımın yoldaşları, Sevgisizce size kurban etmiştim kendimi, Huzurumu, adımı,
özgürlüğümü ve kalbimi. Artık unuttum sizi genç hainler! Altın baharımın gizemli sevgilileri,
Sizi de unuttum. Ama kalbimin eski yaralarını, Derin aşk yaralarını, Đyileştiren hiç olmadı.
Çırpın! Gacırda uslu yelkenli! Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

1820

39

l* * *

Seyrekleşiyor, sıra sıra uçuşan bulutlar. Ey üzgün yıldız, akşam yıldızı, Işığınla
gümüşlendi,

solgun düzlükler, Uykudaki körfez ve dorukları,

kara kayalıkların. Severim, yüksek göklerdeki, Cılız ışığını.

Dalıp gitmiş düşüncelerimi, O uyandırdı.

Yükselişini hatırlıyorum, Bu tanıdık ışıldağın, Huzurlu ülkem üstünde; Heybetli


kavakların büyüdüğü, Nazlı mersinle, Karanlık servinin uyukladığı, Öğlen dalgalarının, Tatlı tatlı
gürüldediği, Orada, dağlarda bir yerde, Aşkımın anılarıyla doluydum.

40

Denizin üstünde sürükledim durdum, Endişeli tembelliğimi. Kulübelere çökerken gecenin


gölgeleri, Bir genç kız aradı seni sisin içinde, Ve kendi adıyla seslendi sana,

arkadaşları önünde.

1820

41* * *

Tutkularım bitti. Düşlerimden de söğüdüm. Sade çilem kaldı bana, Kalbimdeki boşluğun
meyvası.

Zalim kaderin fırtınasıyla, Söndü gürbüz hâlem. Üzgün ve yalnız yaşarken, Beklerim,
gelecek mi sonum?

Böyle duyulurken fırtınanın kış ıslığı,

Bir yaprak;

Çıplak dalda tek başına,

Geç soğuklarla vurgun yemiş,

Titriyor, çok geç kalmış.

1821

42

Tutsak

Demir parmaklıkların ardındayım, küflü karanlıkta. Avluda bir genç kartal, Üzgündür
dostum, kanat çırparken,
unutulmuş tutsaklığında, Gagalarken kanlı yemini pencerenin dibinde.

Fırlatır gagaladığını, gider bakar pencereden. Ve sanki aynısını düşünmüşüz gibi,


Bakışıyla, çığlığıyla seslenir bana, Haykırır: "Vakti geldi artık dostum, uçalım!

Bizler, özgürlüğün kuşlarıyız,

Oraya! Bulutların ardında dağların beyazlandığı yere, Oraya! Denizin gökyüzüyle


buluşup mavileştiği yere, Oraya! Yalnız rüzgarlarla benim gezindiğimiz

yere."

1822

43Gece

Denize Karşı

Sana şefkatli ve baygın gelen sesim, Telaşa verir

geç suskunluğunu koyu gecenin, Yatağımın yanındaki üzgün mum, Işır; şiirlerim
kaynaşıp çağıldayarak, Akar; derecikleri aşkımın,

akar senle dolu,

Karanlıkta gözlerin, öyle ışıldarken önümde, Ve gülümserken bana sesler; Sesini


duyarım; "Bir tanem, müşfik dostum...

seviyorum... seninim, yalnız seninle..."

1823

Elveda ey özgür doğa!

Son kez önümde,

Tozmavi dalgalar yuvarlıyor,

Ve mağrur güzelliğinle ışıldıyorsun.

Bir dostun iç karartan homurtusu gibi, Ayrılık anında ümitsiz seslenişi gibi, Son kez
işitiyorum üzgün uğultunu, Yalvaran, çağıran seslerini.

Ey ruhumun can attığım sınırı! Ne kadar çok dolaştım kıyılarında, Sessizce ve başım
dumanlı, Gizli niyetimin hüznü ruhumda.
Nasıl da severdim seslerini, Boğuk gürültünü, derin yankılarını, Akşamlan sessizliğini,
Asi atılışlarını.

44

45Uysal bir balıkçı yelkenlisi, Sen öyle istedin diye, Cesurca kayıp gider dalgalar arası;
Ama coşup kükredin mi sen, Batar birbiri ardına gemiler.

Beceremedim, sonsuza değin, Sıkıntılı, kıpırtısız kıyını terketmeyi; Seni coşkuyla


kutlayıp, Ardından yükselen dağlara, Şairce bir kaçışı.

Sen bekledin, sen, çağırdın... Ben zincirliydim. Boş yere paralandı ruhum: Güçlü ihtirasla
büyülenmiş, Ben, bu kıyılarda kaldım.

Niçin hayıflanayım? Nereye çevirsem de kaygısız yolumu, Senin çölünde bir şey bugün,
Yine altüst edecekti şu ruhumu.

Bir kaya, şanlı bir varlığın mezartaşı... Göz kamaştıran anılar: Orada, soğuk uykuya
dalmış, Orada sönmüş Napolyon.

Orada öldü, acılar içinde,

Ve ardından da, fırtınanın gürültüsüyle,

Yitirdik bir başka dehayı da,,

Bir başka hükümdarını aklımızın.

Yitip gitti, ardından ağlanan özgürlük gibi, Bırakarak dünyaya tacını. Uğulda, çalkalan,
bozmuş hava gibi! Ey, deniz! O, senin şairindi*.

Yüzü, seninkine benzerdi, Ruhuyla o senin cehnerindendi, Senin gibi güçlü, derin ve
hüzünlü, Senin gibi, hiç bükülmezdi.

Dünya boşaldı... Şimdi beni,

Alıp da nerelere götürmek istersin okyanus?

Dünyanın kaderi hep böyle:

Nereden bir damla iyilik gelse,

Ya aydınlık, ya zorbalık orada nöbette.

Hoşçakal deniz!

Unutmayacağım coşkulu güzelliğini. Ve uzun zaman duyacağım, Uğultunu, akşam


saatlerinde.

46

Puşkin, Đngiliz şairi Lord G. Byron'dan sözediyor. Byron, Osmanlı yönetimine karşı
Yunan bağımsızlık savaşına katılmış, 1824'de hummadan ölmüştü.

47Ormanlara, ıssız çöllere gidiyorum, senle dolu. Kayalıklarını götürüyorum oraya.


Koylarını, pırıltını, gölgeni. Ve dalgalarının konuşmasını.

1824

***

48

Yağmurlu gün karardı.

Yağmurlu gecenin pusu,

Kurşunî giysisini giydiriyor göklere.

Çamlığın arkalarından,

Ay yükseldi,

Hayalet gibi,

Dumana boğulmuş.

Herşey, yüreğime sıkıntılı özlemler getiriyor.

Uzakta, orada ay,

Bir ışıltının içinde yükseliyor.

Orada hava,

Akşamın ılıklığında.

Orada deniz,

Süslü perdeler gibi oynaşıyor,

Tozmavi gökler altında.

Vakit tamam; işte o; geziniyor dağlarda,


Gürüldeyen dalgaların dövdüğü kıyılarda,

Orada, gizemli kayalıkların dibinde,

Şimdi üzüntülü ve yalnız oturmakta.

Tek başına...

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F4

49Hiç kimse yok önünde,

Ne ağlayan, ne de özlem duyan.

Kimse dizlerini,

Kendinden geçmişçesine öpmüyor.

Teslim etmiyor kimseye,

Ne omuzlarını,

Ne ıslak dudaklarını,

Ne de göğüslerini; karbeyazı.

Kimse onun aşkına layık değil.

Yalan mı?

Sen yalnızsın, sen ağlıyorsun...

Ben...

Huzurluyum.

Ama, eğer..............................

1824

50

O'na

Anımsıyorum bir mucize anını, Karşımda sen belirivermiştin, Görünüp kaybolan bir
hayal;, Sade güzelliğin dehası gibi.
Ümitsiz acının sıkıntılarında, Gürültülü koşuşturmanın telaşlarında, Uzun uzun çınlayan
bir zarif ses duydum, Güzelim çizgiler girdi rüyalarıma.

Yıllar geçti. Fırtınalar zalimce kırıp, Dağıttı eski hayallerimi. Ben de unuttum senin tatlı
sesini, Đlahi güzellikteki çizgilerini.

Bu ıssız yerde, karanlığında tutsaklığın, Sıradan günler geçirdim. Ne inancım vardı, ne de


esin geldi, Gözyaşsız, yaşamsız, aşksızdım.

51Uyanma vaktinde ruhumun, Ve işte sen yeniden belirdin. Görünüp kaybolan bir hayal,
Saf güzelliğin dehası gibi.

Đşte çarpıyor kalbim, kendinden geçmişçesine, Onda canlanıyorlar yeniden, Đnanç ve esin,
Yaşam ve gözyaşları, Ve aşk.

1825

Baküs* Onuruna Şarkı

Neden susuverdin öyle mutluluğun sesi?

Çalsın Baküs'ün türküleri,

Yaşasın körpe bakireler,

Ve bize aşık genç kadınlar.

Daha da doldurun bardağımı,

Atın kutsal yeminin yüzüklerini,

Fıçının zangırdayan dibine,

Koyu şarabın içine.

Kaldırın bardakları, tokuşturalım,

Yaşasın Muzler**, yaşasın akıl,

Sen, kutsal güneş, parla!

Şu kandilin,

Doğudaki şafak önünde,

Solup da ölmesi gibi,


Yalandan bilgelik de,

Titrek aleviyle erk için için,

Aklın ölmeyen güneşi önünde.

Yaşasın güneş,

Ve kaybolsun karanlık.

1825

52

*Baküs: Roma mitolojisinde şarap tanrısı.

Muzler: Yunan ve Roma mitolojisinde müziğin dokuz kardeş tanrıçaları.

53* * *

Aldatsa da yaşam seni, Üzülme, kızma,

Kader gününde boyun eğsen de, Đnan gelecek mutluluk gününe.

Kalbin gelecekte yaşar, Gerçek kederle, Anlıktır herşey, hepsi geçer de, Ancak yaşanıp
biten tatlıdır.

1825

54

Yanık Mektup

Hoşçakal aşk mektubu, hoşçakal, Ne kadar ağırdan aldımsa da, Ne kadar istememiş olsam
da, Elim emrediverdi, Bütün mutlulukları

ateşe vermeyi. Ama yeter, vakit tamam; Yan aşk mektubu!

Hazırım, aldırmaz artık ruhum hiçbirşeye. Hırslı alevler, Çoktan sardı sayfalarını. Bir
dakika! Đşte parladı, Cayır cayır yanıyor... Hafif bir duman,

Bükülüp kıvrılarak kayboluyor gözden. Pahalı taşlardan yapılma, Sadık bir yüzüğün
Hatırası çoktan unutulmuş. Erimiş mühür mumu, köpürüyor. Ah! Sağduyu!

55Đşte bitti hepsi, Kapkara artık tüm yapraklar. Hafif küller üzerinde, Gizli saklı çizgileri
beyazlanıyor... Göğsüm daraldı. Sevgili kül,

Hazin kaderimdeki sefil lezzet, Acılı göğsümde, Asırlarca kal benimle.

Kış Akşamı

1825

56

Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karları, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak,

ve bir çocuk gibi ağlayarak; Bir bakarsın, üstündeki köhne damın, Samanlarını hışırdatır;
Bir bakarsın, geç kalmış bir yolcu gibi, Camımızı tıklatır.

Eski harap kulübemiz, Hüzünlü ve loş.

Ya sen niye susuverdin kocakarı, Öyle pencere dibinde? Yoksa fırtınanın uluması mı,
Seni böyle yoran? Rüyalara mı daldın yoksa, Kirmeninin vızıltısında?

57Đçelim gel can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve kahırdan içelim; Şenlensin
gönüller; Benim bardağım nerede? Bir şarkı söyle bana, Denizin kıyısında mutlu yaşayan

isketenin şarkısını, Sabahleyin suya giden Bir dilberin türküsünü.

Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karlara, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak

ve bir çocuk gibi ağlayarak, Biz de içelim can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve
kahırdan içelim; Şenlensin gönüller; Benim bardağım nerde?

***

Son çiçekler, hep en tatlısıdır, Ovaların süslü goncalarının. Onların da ardından anılar,
Hep hüzünlü, ama canlı kalır. Bir acı ayrılığın anısının, bazen, Sevecen bir buluşmanınkinden,
Çok daha canlı kalması gibi.

1825

1825

58

5919 Ekim 1825

Kızarmış orman, döküyor elbisesini yerlere.


Solmuş ova, ayazla gümüşlenmiş.

Gün, isteksiz, şöyle bir görünüp,

Gizleniyor çevre dağlar ötesine.

Yan, alev alev şöminem!

Metruk ve ufacık odamda;

Ve sen şarap, güz ayazının iyi dostu,

Akıt göğsüme sevinçli mahmurluğu,

Ve acı eziyetlere bir anlık boşvermişliği.

Üzgünüm: bir dostum olsun yok, Uzun ayrılığı birlikte içecek, Eli yürekten sıkılıp, Uzun
ve mutlu yıllar dilenecek. Tek başıma içiyorum. Boş yere hayal gücüm, Yanıma dostlarımı
çağırıyor. Tanıdık, sessiz bir yakınlaşma... Kalbim, sevgiliyi aramıyor.

60

Neva kıyılarında içiyorum, tek başıma. Bugün, isim takıyor dostlarım bana... Çok mu
sizden, şölene katılan? Sayılmadık kaldı mı? Kim bu ihanet eden büyülü geleneğe? Aranızdan
kimi sürükledi soğuk dünya? Kimin sesi sustu, kardeşlerin yoklamasında? Kim o gelmeyen, kim
eksik aranızda?

Gelmeyen, kıvırcık şarkıcımız*. Gözlerinde ateş, tatlıdilli gitarıyla; Đtalya'nın güzel


mersinleri dibinde, Şimdi sessizce uyuyor. Ve dostluğun keskisi, Yazamadı Rus mezartaşına;
Birkaç sözcük; anadilinde, Kaybolan selamı bulsun diye, Dolaşırken kuzeyin çocuğu gurbette.

Oturuyor musun, dostlar arasında,

Başka göklerin huzur bulmaz aşığı?

Yoksa yine kızgın dönenceyi mi aşıyorsun?

Ya da geceyarısı denizlerinin, sonsuz buzunu?

Yolun, açık olsun.

Lisenin eşiğinden, atladın şakayla bir gemiye,

Ve o günden beri,

Yolun, hep denizlerde,


Ey, dalgaların ve fırtınanın sevgili çocuğu!

* Bu dizede sözüedilen "kıvırcık şarkıcı", 1820'de Đtalya'da ölen Rus mü-zıkçısi


Korsakov'dur.

61

LKorudun, gezgin kaderinde, Güzel yılların körpe huylarını; Lisenin* gürültüsünü, lisenin
telaşlarını. Taşkın dalgalar arasında düşledin onları. Bize uzattın elini, denizin ötelerinden. Genç
yüreğinde yalnızca bizi taşıdın. Hep söylerdin: "Belki de bizi, Bu uzun ayrılığa mahkum eden,
Bilinmez kaderimizdi" diye.

Dostlarım, birliğimiz ne güzel! Bir ruh gibi, parçalanmaz ve ebedî. Sarsılmaz, özgür ve
dertsiz, Dostluk perilerinin kanadında büyümüş, Nereye atarsa atsın kader bizi, Đsterse uğramasın
mutluluk oraya, Biz hep aynıyızdır: tüm dünya gurbet, Tsarskoye Syelo, anayurt bize.

Bir diyardan diğerine,

Đz peşindeyiz, belâ gibi.

Kaderin çetin ağında,

Ben, yeni dostluğun kucağında, titreyişlerle,

Yorulup, yaslandım, başıma huzur verene.

Acılı ve başkaldıran yakarışımla,

Đlk yılların, kandırması kolay umuduyla,

Başka dostlara açtım nazik kalbimi.

Ama kardeşçe değildi selamlan, acıydı.

* Puşkin'in okuduğu Tsarskoye Syole lisesi.

62

Ve şimdi burada, bu unutulmuş sağırlıkta,

Issız tipilerin ve soğuğun manastırında,

Bana tatlı bir keyif sunuldu.

Sizlerden üçünüzü, can dostlarım,


Burada kucakladım.

Bu şairin sefil evine,

Ah, Puşçin'im! Đlk sen konuk oldun.

Kovulmuşluğun acı gününü,

Sen tatlandırdın.

Lise günlerimiz gibi bir güne,

Onu sen çevirdin.

Sen, Gorçakov, ilk günlerden beri,

Mutlu olmuş adam,

Övgüm, sana.

Talihin donuk pırıltısı,

Bozamadı özgür ruhunu.

Yine aynısın sen,

Onurun ve dostların için.

Çetin kader hepimize,

Farklı yollar sundu.

Atılıp yaşama, çabucak dağıldık.

Ama istemeden, bir köy yolunda,

Karşılaştık ve kardeşçe sarıldık.

63Kaderin öfkesi beni yakaladığında,

Herkese yabancı, evsiz yetimler gibi,

Fırtınada büküp bezgin başımı,

Seni bekledim, Permessos bakirelerinin* bilgesi,

Tembelliğin ilham dolu oğlu,


Ah, Delvig'im; sesin uyandırdı,

Uzunca zaman uyutulmuş,

Yürek ateşimi ve ben,

Neşeyle şükrettim kadere.

Gençliğimizden beri,

Şarkıların ruhu yandı içimizde,

Muhteşem heyecanla tanıştık.

Gençliğimizden beri, bize doğru,

Đki muz uçtu.

Onların şefkatiyle tatlandı yazgımız.

Ben, alkışları seçtim.

Sen gururla, müzler ve gönlün için,

Söyledin şarkılarını.

Ben, yaşamım gibi,

Armağanımı da harcadım tasasızca.

Sen, dahî,

Yetiştirdin seninkini,

Büyüttün, sessizlikte.

* Permessos bakireleri: Müziğin tarınçaları olan 9 kardeş (Müzler).

64

Müzlerin hizmeti gelmez öyle telaşa, Zarif ve azametli olur, olacaksa. Ama gençliğin
tavsiyesi üzere biz, Yerinde duramayan, oynak, Yaramaz çocuklar gibi kurnaz, Gürültülü
rüyalarda mutluyuz. Kendimize gelsek-çok geç artık! Geriye bakıyoruz-boşuna! Hiç iz kalmamış
ki... Söylesene Wilhelm, Başımıza gelen bu değil miydi, Đlham ve kader ortağım, öz kardeşim?
Vakit geldi.Ayılalım artık!

Değmez bu dünya,

Canımıza çektirilen eziyete.

Çekelim birlikteliğin örtüsünü,

Yaşamımız üstüne.

Seni bekliyorum, gecikmiş dostum.

Gel de sihirli masalın ateşiyle,

Can ver gönül efsanelerine.

Fırtınalı Kafkas günlerinden konuşalım,

Schiller'den, şöhretten, aşktan.

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F5

65Benim de vaktim tamam.

Bir şölen verin ah, dostlarım!

Bir mutlu buluşma seziyorum.

Şairin kehanetini atmayın yabana:

Bir yıl gelip geçer,

Yine sizinle olacağım.

Rüyalarımın öğüdü doğru çıkacak.

Yıl gelip geçince ben de,

Çıkıp geleceğim size.

Ah, kaç damla gözyaşı, kaç haykırış!

Kaç kadeh elimizde, göklere kalkmış!

Daha da doldurun birinciyi dostlarım, doldurun!


Ve için hepsini dibine kadar,

Birliğimiz şerefine!

Esirgeme bizden hayır duam,

Sevinç dolu, taşkın muz,

Kutsa da çok yaşasın lisemiz!

Gençliğimizi canlı tutan akıl hocalarımıza!

Merhum ya da hayatta,

Hepsinin şerefine!

Kaldırıp kadehleri dudaklara,

Unutup kötüyü,

Öç alalım iyi adına!

Daha da doldurun! Tutuşsun kalbiniz.

Onu da için dibine kadar!

Damlası kalmasın!

Ama kimin için?

Ey dostlarım, bilin bakalım...

Çok yaşa sen Çar! Đşte böyle!

Çar'a içiyoruz!

O da insan, ona da anlar hükmeder.

O da kölesi söylentilerin, şüphelerin ve

ihtirasın.

Haksız kovuşturmasına boşverin, O ki Paris'i almış, lisemizi kurmuş.

Bir şölen verin,

Henüz buradayken hepimiz!


Yazık, çevremiz seyrekleniyor her saat;

Kimi tabutta uykuda,

Kimi yetim kalmış uzaklarda.

Kader, seyrediyor;

Biz soluyoruz, günler koşuyor.

Belli belirsiz bükülüp soğuyarak,

Kendi başlangıcımıza dönüyoruz...

Hangimizin aklına gelir ki,

Şu köhnemişliğin içinde,

Lisenin gününü kutlamak?

66Zavallı, mutsuz dostum!

Yeni neslin arasında,

Sıkıcı konuk, gereksiz ve tuhaf,

Bizi ve birliktelik günlerimizi anacak.

Titreyen eliyle gözlerini kapatıp...

O zaman, bu günü,

Kadehler arkasında bitirecek.

Bugün ben, düşkün münzevînin,

Onu, acı ve telaştan uzak tükettiğim gibi.

1825

***

Mavi gökleri altında yurdunun,

Sararıp, soluyordu.
Göçüp gitti sonunda ve tam tepemde,

Genç gölgesi uçuştu bir süre,

Boşuna bir aşk yarattım ben;

Kayıtsız dudaklardan ölüm haberi duydum

ve kayıtsızca dinledim. Đşte böyle sevdim onu, Alevli canımla, Böyle ağır gerginlikle,
Böyle nazik, çileli özlemle, Cinnetle ve işkenceyle, Nerede acı? Nerede aşk? Yazık! Kalbimde,
Bu sefil ve bön gölge için, Gerigelmez günlerin tatlı anısına, Bulamam, ne gözyaşı, ne acı.

1826

68

69

Kış Yolu

Kalın, kıvrımlı sisler arasından, Süzülüp geçiyor ay, Kederli ormanlar üstüne Hüzünlü
ışığını saçıyor.

Kasvetli kış yolunda, Koşuyor troyka* tazı gibi, Usandırıyor beni, Çıngırağın tekdüze
sesi.

Yanık, uzun türkülerinde arabacının, Yürekten, bildik bir hava var: Kâh dizginsiz, delice
bir sevinç, Kâh gönül sıkıntısı.

Ne bir ateş, ne bir kulübe karartısı, Karşıma çıkan sadece, -Onlar da, birer birer-Mesafe
direkleri.

Sıkıntı ve hüzün... Yarın Nina,

Yarın dönüp sevgiliye,

Ocak başında kendimden geçeceğim.

Hayran ve doymaksızın bakacağım her şeye.

Saat, yüksek sesli tik-taklarıyla, Sabit dairesini tamamlayacak, Gece yarısı herkesi
defedip, Başbaşa bırakacak bizi.

Dertliyim Nina, yolum çok sıkıcı, Uykusu geldi, susuverdi arabacı, Çınlıyor çıngırak
tekdüze, Ayın çehresi dumanlı.

1826
Üç atlı kızak.

70

71Bakıcıma*

Ümitsiz günlerimin dostu, Tirit ve köhnemiş güvercinim, Çam ormanlarının kuytusunda,


Uzunca zamandır beni beklersin. Aydınlık odanın penceresi dibinde, Bir nöbetçi gibi
kederlenirsin. Örgü şişlerin yavaşlar her dakika, Çarpılmış, çirkin ellerinde. Açılmaya hasret
kalan kapıya bakarsın, Uzak, kapkara yollara. Özlem, önseziler, tasalar, Zalimce ağrıtır kalbini,
Birşeyler sezersin...

1826

* Puşkin'in çocukluk yıllarındaki bakıcısı Arina Rodionovna, sözkonusu olan.

72

Đtiraf

Aleksandra Đvanovna Osipova'ya

Đster kudurmuşluk deyin,

Đsterse boş utanç ve çaba olsun adı,

Bu talihsiz enayiliğimle,

Ayaklarınızın dibinde itiraf ediyorum;

Sizi seviyorum.

Ne adıma yaraşır, ne yaşıma...

Daha akıllı olmam gerek!

Ama belirtiler açık artık;

Aşk humması bu, ruhumdaki.

Siz olmayınca yanımda,

Herşey sıkıcı bana-esniyorum,

Yanınızda üzgünüm-katlanıyorum,
Gücüm yok -ama söylemek istiyorum,

Meleğim, sizi nasıl sevdiğimi.

73Ne zaman duysam,

Konuk odasından gelen hafif adımlarınızı,

Ya da giysinizin hışırtısını,

O bakir, günahsız sesinizi,

Yeniden kaybederim aklımı.

Gülümsersiniz-sevinirim,

Dönüp gitseniz-bozulurum.

Bir işkence günü sonunda,

Solgun elinizdir ödülüm.

Gergefi alıp, gayretle oturur,

Savsakça eğilirsiniz üstüne.

Gözleriniz ve kıvır kıvır saçlarınız,

Đner aşağılara.

Ben, tarifsiz heyecanlarda,

Susarım şefkatle,

Hayranlıkla seyrederim, çocuk gibi!

Bahsetmeli mi acaba size,

Zaman zaman yağmurda yürüdüğümüzde

Talihsizliğimden, kıskanç acımdan?

Uzaklara mı gidecekmişsiniz?

Ya yalnızken döktüğünüz gözyaşları?

Köşede söylenmiş iki kişilik laflar?


Opoçka'ya yapılan gezi?

Akşamları piyano?

Alina! Acıyın bana.

Aşk dilenmeye cesaretim yok.

Belki de, günahlarım yüzünden meleğim,

Bu aşkı haketmiyorum.

74

Ama sevıyormuş gibi oynayın siz rolünüzü! Şu bakış herşeyi dile getirebilir, mucize gibi!
Ah! Aldatmak hiç de zor değil, Benim gibi, aldatarak kendini

mutlu olan birini.

1826

75Puşçin'e

Peygamber

Đlk dostum,

Dostların en değerlisi,

Kaderime şükürler etmiştim,

Kuytudaki sarayım,

Senin kızağının züleriyle şenlendiğinde.

Yalvarırım ilahi takdire, Sesimle, senin ruhuna da, Aynı huzur gelsin de, Lise
günlerimizin aydınlığıyla, O zindan ışılasın.

1826

Gönül susuzluğundan kavrularak,

Kasvetli çölde üzgün sürüklenirken,

Altıkanatlı melek Serafim*,


Yolağızında göründü birden.

Gezdirdi, tüy kadar hafif parmaklarını

Uyku gibi gözbebeklerimde.

Bilge gözbebeklerim büyüdü;

Ürkmüş bir dişi kartalınkiler kadar.

Kulaklarınla dokundu;

Ve kulaklarım uğultu ve çınlamayla doldular.

Ve duydum ben de göklerin titremesini,

Meleklerin yüksek uçuşunu,

Denizdeki sürüngenlerin sualtı gezintisini,

Ovadaki söğütlerin amaçsız yaşamını.

Ağzıma bastırıp,

Tuttu, kopardı

Boş laflar eden, kurnaz ve günahkar dilimi.

Ve bilgelik yılanının iğnesini,

Suskun ağızıma yerleştirdi.

* Haberci melek

76

77Kanlı sağ eliyle.

Göğsümü yardı kılıcıyla,

Söktü küt küt atan yüreğimi.

Ve sonra yarık göğsüme,

Alev Alev yanan

Bir kömür parçasını koydu.


Ceset gibi yatıyorken çölde.

Tanrı'nın sesi geldi birden;

"Kalk! Ayaklan peygamber,

Gör ve duy!

Emrime uy ve gez denizleri, dünyayı,

Tutuştur sözlerinle insan yüreklerini".

1826-1828

Şair

Bir şairi çağırmadıkça Apollon*

Kutsal kurban olmaya,

Günlük yaşamın kaygılarına,

Dalmıştır o yüreksizce;

Kutsal liri suskun,

Ruhu, soğuk uykunun tadında,

Ve dünyanın önemsiz çocukları arasında,

Belki de en önemsiz kişidir şair.

Ama bir kez tanrının seslenişi, Duyarlı kulaklarına ulaşmaya görsün, Silkinir ruhu şairin,
Uyandırılmış bir kartal gibi. Sıkılır dünya meşgalelerinden, Yabancılaşır insan sözlerine.

78

1 Mitolojide, sanat/şiir tanrısı.

79Ulusal putun ayakları dibinde, Eğmez gururlu başını. Kaçıp gider, yabanıldır ve serttir;
Sesler ve korkulu heyecanlarla dolu, Issız dalgaların kıyılarına koşar. Uğultusu derin ormanlara...

1827\par
19 Ekim 1827

Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Yaşam tasalarınızda, Çar'in emrinde, Zevke düşkün
dostluğun şölenlerinde, Ve aşkın tatlı sırlarında!

Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Kasırgalarda, yaşam dağında, Yaban yerlerde, ıssız
denizlerde, Ve karanlık uçurumlarında dünyanın!

1827

80

Seçme Şiirler (AS. Puşkin) l F6

81Üç Pınar

Arion

Bu dünyanın bir bozkırında,

Hüzünlü ve sınırsız düzlüklerde,

Gizemle fışkırmış üç pınar.

Gençlik pınarı, sabırsız ve âsi,

Kaynaşır, taşar, ışıltılarla kükreyerek.

Kastal Pınarı*, ilham dalgası şairin,

Dünya bozkırı sürgünlerini,

Suya doyurur.

Sonuncu pınar,

Soğuk pınarı unutulmuşluğun,

En tatlısı hepsinin.

Đhtiras alevlerini,

En iyi o söndürür.

1827

Çok kişiydik ağaçtan oyma kayığımızda,

Kimisi yelkenleri gerip,


Diğerleri elbirliğiyle salarken,

Derinlere ağır kürekleri.

Sessizlikte, abanmış hünerli dümenci,

Suskun, götürmekteydi yüklü kayığı.

Bense, kaygısız, hafif bir inançla dolu,

Denizcilere şarkılar söylerken,

Birden, denizin karnı,

Patlayan gümbürtülü kasırgayla buruşuverdi,

Denizciler de, dümenci de gömüldü sulara!

Kurtulan sadece ben oldum; gizemli şarkıcı.

Kasırganın fırlattığı kıyıda,

Islak giysilerimi bir kayaya sermiş, kuruturken,

Geçmişin yeminleri,

Artık söylediğim tek şarkı.

* Sanat tanrısı Apollon ve müzik tanrıçaları Müzler'e adanmış esin pınarı.

82

1527

83* * *

***

Sibirya madenlerinin koyu derinliğinde, Koruyun gururlu sabrınızı. Boşa gitmeyecek


kahırlı emeğiniz, Ve düşüncelerimizin soylu kavgası.

Felaketin sadık kardeşi umut, Karanlık mağaralarda, Ayaklandırdığında yaşam ve neşeyi,


Beklenen o an da gelecek.

Sevgi ve kardeşlik, size kadar ulaşacak, Özgür sesimin,


Tutsaklık hücrelerinize vardığı gibi. Karanlık ve kasvetli kilitlerin ötesine.

Ağır prangalarınız kırılıp koparken, Göçerken zindanlar ve özgürlük sizi, Sevinçle


karşılarken kapıda, Kılıcı size, kardeşleriniz verecek

1827

84

Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarım. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.

Ah! Hatırlatır bana, Senin o zalim şarkıların, Bozkırı, geceyi ve ayışığındaki, Uzaktaki bir
kızın üzgün yüzünü.

Unutsam da güzelliğinle, Bu acı veren hülyayı, Söylediğin şu şarkılar, Diriltir anıları.

Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarını. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.

1828

85Anı

Ölümlü için kesilirse sesi gürültülü günün,

Ve şehrin dilsiz meydanlarına,

Çöreklenirse yan saydam gölgesi gecenin,

Ve uyku; günlük çabaların ödülü,

O zaman benim için sessizlikte,

Sürüklenme vaktidir, işkence nöbeti saatlerinin.

Gecenin eylemsizliğinde,

Alevle yanar içimde gönül acısının yılanları.

Rüyalar kaynaşır, özleme boğulmuş aklımda.

Yığılır ağır düşlerimin tortusu.

Anılar sessizce önümde,


Uzun yumağını yuvarlar.

Ve tiksintiyle yaşamımı okurken,

Titrerim, lanet okurum.

Acıyla sızlanırım.

Acıyla, gözyaşı dökerim.

Acı satırları silemem.

1828

86

Ançar*

Çorak ve çıplak bir çölde,

Kızgın sıcağın kavurduğu toprakta,

Ançar, korkutan bir nöbetçi,

Ve evrende tek başınaymış gibi durmakta.

Susuzluktan çatlayan toprak, Doğurduğunda Ançar'ı bir öfke gününde, Dallarına ölüm
yeşili, Köklerine zehir doldurmuştu.

Öğlene doğru kızgın bir eriyik olarak,

Kabuğundan akan zehir,

Akşama doğru katılaşır,

Dönüşür koyu, saydam bir reçineye.

Ne kuşlar yaklaşır yanma onun,

Ne kaplanlar; sadece kara kasırga,

Uğrasa da bir ara bu ölüm ağacına,

O da sıçrayıp çekilir hemen, zehire boğularak.

* Özsuyu ve meyveleri zehirli ağaç (Puşkin'in notu).


87Eğer yanılıp da bir küçük bulutçuk, Islatıverirse dolaşırken, gür ve sık yapraklarını,
Zehirli sular iner Dallarından kızgın kuma, Çoktan zehire bulanmış.

Fakat günün birinde, bir adam buyrukla, Göndermiş bir başka adamı Ançar'a, Adamcağız
itaatle çıkıp yola, Sabaha karşı dönmüş ağuyla.

Elinde, zehirli reçine damlayan, Cansız yapraklı ürkütülü bir dal, Ve solgun alnında ter,
Boşanır soğuk derecikler gibi.

Fenalaşıp, düşüvermiş sonunda adamcağız, Kulübenin çardağı altında, hasırlar üstüne. Ve


ölmüş zavallı kölecik, Yenilmez zorbanın ayaklan dibinde.

Ve zorba beslemiş o zehirle, Đtaatkar oklarım.

Bunlarla saçmış ölümü ve yıkımı, Sınırötesi komşularına.

1828

Çiçek

Kurumuş, kokusuz bir çiçek gördüm, Unutulmuş bir kitabın sayfaları arasında; Ve bu
çiçek tuhaf hayallerle, Doldurdu ruhumu ansızın:

Nerede açtın, ne zaman, hangi baharda? Çok mu yaşadın, kim seni koparan? Tanıdık mı,
yabancı bir el mi? Ve neden seni böyle bırakıp gittiler?

Sevecen bir buluşmanın mı,

Yoksa ölümcül ayrılıkların anısına mı,

Ya da ıssız kırlarda,

orman gölgelerinde yapılmış, Bir yalnız yürüyüşün ardından mı buradasın?

Yaşar mı şimdi çiçeği solduranlar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa onlar da, şu gizemli
çiçek gibi, Çoktan cansızlaşıp gittiler mi?

1828

89Sen ve Siz

Ruhsuzca siz'i,

yürekten sen'le. Karıştırıverdi dili sürçerek. Ve sevdalı gönüldeki, Tüm mutlu düşlere,
Yeniden can verdi. Öyle düşünceli, dururken önünde, Ve alamazken ondan gözlerimi,
Dudaklarımdan dökülen: "Siz ne kadar hoşsunuz!", Oysa yüreğimdeki: "Nasıl seviyorum seni!"
1828

90

Kafkas

Altımda Kafkas dağı. Dorukta tek basmayım, Karların üstünde,

uçurumun kıyısında duruyorum.

Bir kartal uzak doruklardan kalkmış,

Kanat çırpmaksızın süzülüyor, benimle aynı yükseklikte.

Buradan görebiliyorum ırmakların doğuşunu,

ve korkunç çığların ilk kımıltısını.

Burada bulutlar uçuşuyor usulcacık altımda. Aralarından düşerek gürüldüyor çağlayanlar,


Aşağılarda, sarp kayaların çıplak gövdeleri, Diplerinde cılız yosunlar, kavruk çalı topakları.
Şuralarda, çiğ düşmüş yeşil örtü, Kuşları cıvıldaşan, geyikleri

seke seke oynaşan barınak.

91Tepelerde yuvalanmış köy evleri,

Çimeni gür yamaçlarda otlayarak inen koyun sürüleri

Çiçekli vadilere doğru iner bir çoban,

Gölgelik kıyılar arasından koşturur Aragva*,

Yoksul bir atlı dar geçitte bekleşir,

Terek'in** kuduz neşesiyle kaynaştığı yerde.

Köpürür Terek, uğuldar,

Kafesinden avım gören,

Genç bir canavarın hırsıyla.

Döver kıyılarını çaresiz bir öfkeyle,

Yamaçları, aç dalgalarıyla yalar.

Boşuna! Terek ne doyar, ne mutlu olur.


Onu, sadece, ürkünç kütleleriyle dilsiz dağlar kuşatır.

1829

(Bu şiirin, Puşkin' in vaktiyle yazıp da, sansür nedeniyle yayımlanırken iptal ettiği son
dörtlüğü:

Böyle kuşatır özgürlük coşkusunu yasalar, Vahşi alev, böyle arzu duyar boyundurukta,
Şimdi suskun Kafkas böyle öfkelenir, Yabanın gücü böyle zor gelir ona şimdi.)

* Aragva: Kafkasya'da bir ırmak ** Terek: " '' ''

92

Çığ

Parçalanarak geliyor korkutucu kayalıklardan, Gürüldüyor, köpürüyor dalga dalga,


Üstümde kartallar, çığlık çığlığa, Homurdanıyor çam ormanı, Dalgalı sislerin arasından, Doruklar
ışıldıyor.

Đşte, düştü çığ, Gelmekte ağır uğultusu, Tıkayıp kayalar arası şu geçidi, Durduruverdi
Terek'in dalgalı suyunu.

Ah, Terek! Gücünü tükettin, sustun bir an, Kesiliverdi kükremen. Ama gelen dalgalarının
dirençli öfkesi, Delip geçti karları ve sen, coşkuyla, Kavuştun kıyılarına.

93Öylece durdu, uzunca bir süre, Erimeden, göğsü yarılan çığ, Ve Terek aktı üzerinden
hiddetle. Su tanecikleriyle bezeli köpükleri, Şırıldayarak erittiler buzdan kemeri.

Ve geniş yolun ona yanaştığı yerde,

Bir at sıçradı geçti,

Öküz, kalakaldı.

Ve bir bozkır taciri devesini,

Sadece,

Göklerin konuğu

ve rüzgarların tanrısı Aelus'un* uzanabildiği,

O yerlere doğru sürüp götürdü.

1829
***

Gürcü dağlarını sis basarken akşamla,

Aragva gürülder önümde.

Üzgünüm ve bir hafiflik var içimde,

Hüznüm, yaşamla dolu,

Seninle dolu,

Karasevdam, yalnız seninle.

Yok artık acısı hiçbirşeyin.

Yine de acıyla yanar kalbim ve sever.

Bilemez çünkü, ne olduğunu aşksızlığın.

1829

* Aelus: Yunan mitolojisinde rüzgarlar tanrısı. 94

95* * *

(2 kasım

Kış,

Ne yapılır köyde? Uşakla karşılaşıyorum. Bana sabah çayımı taşıyor. Hava ısındı mı?

Tipi dindi mi?

Taze kar yağdı mı?

Yatmayı bırakıp, eğerleri koşmalı mı? Gibi sorular... Ya da yemeğe kadar, Komşunun
eski dergileriyle oyalanmalı.

Taze kar;

Hemen kalkalım, koşalım atları.

Tırıs giderek ovalarda,


Đlk ışığıyla günün,

Kamçılar elimizde,

Solgun kara sorgulayan gözlerle bakınıp,

Fır dönelim, ileri-geri atılarak.

Ve günün ileri saatlerinde,

96

Vurulmuş iki yaban tavşanıyla

eve dönelim.

Bundan iyisi mi olur?

Đşte akşam, tipi çıkıyor.

Mum, cansız aleviyle,

Utangaç ışığıyla yanıyor.

Kalbim sızlıyor.

Damla damla, yavaşça yutuyorum,

Bezginliğin zehirini.

Okumak istiyorum;

gözlerim harfler üzerinden kayıp geçiyor.

Düşüncelerim, ötelerde. Kapatıyorum kitabı, Kalemi alıp oturuyorum. Zorla söküp almak
için

Müz'ün sabuklanmalarını. Sesler, seslerle uyumsuz. Kaybediyorum tüm gücümü, Ritmin


ve tuhaf yardakçımın üzerinde. Şiir, gevşekçe sunuyor, Soğuk ve dumanlı. Tartışmayı lirimle
kesen ben, Yorgunum.

Misafir odasına gidiyorum. Orada da duyduğum, Gelecek seçimler, şeker fabrikası. Evin
hanımı somurtmuş, hava gibi. Çelik örgü şişlerini, kıvrakça oynatıyor, Veya kupa papazıyla fala
bakıyor. Özlem! Böylece günler inzivada,
Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F7

97Birbiri ardına geçip giderler.

Ama eğer akşama doğru,

Hüzünlü köye,

Ben dama taşlarımla köşemdeyken,

Gelirse uzaklardan kızakla,

Beklenmedik bir aile:

Kocakarı ve iki genç kız,

(iki sarışın, iki endamlı kızkardeş) Nasıl da canlanıverir, Bu, tanrının boşverdiği yerler.
Nasıl da anlamlı olur hayat. Önce, gözucuyla dikkatli bakışlar, Sonra birkaç söz ve sohbet,
Dostça bir kahkaha, akşam şarkıları, Canlı valsler, masada fısıltılar, Baygın bakışlar, uçuk laflar,
Dar merdivenlerde uzatılan karşılaşmalar, Alacakaranlıkta sundurmaya çıkan bakire, Çıplak
boynu ve göğüsleri, Yüzüne esen tipi...

Ama zarar vermez bu kuzey fırtınaları, Rus gülüne.

Nasıl da alev alev yanar, Bir sıcak öpücük buz üstünde, Nasıl körpedir Rus kızı, kaba
karın içinde!

***

Sevmiştim sizi; ve aşk yine de mümkün;

Henüz tümüyle,

Sönüp gitmedi içimden.

Ama sizi daha fazla üzmesin sevgi;

Đstemem hiçbir şeyle üzülmenizi.

Bazen ürkeklikten,

Bazen kıskançlıktan eziyet çeken ben,

Sizi sessizce ve ümitsizce sevmiştim,

Öylesine içten ve şefkatle.


Kısmet etsin Tanrı da size,

Bir başkasının sevdalısı olmayı.

1829

1829

98

99* * *

Dolaştım mı gürültülü sokaklarda, Girdim mi tıkış tıkış dolu kiliseye, Oturdum mu çılgın
gençler arasında, Ben, hayallerime dalarım.

"Yıllar geçiyor" derim, "Buradaki herkes, Hepimiz yitip gideceğiz, Ve birilerinin saati
yakın."

Bakınca bir yalnız meşeye, "Ormanların papazı", diye düşünürüm. "Beni de eskitecek,
Dedemi eskittiği gibi."

Bir tatlı bebeği okşarken,

"Hoşçakal" derim,

"Dünyadaki yerim senin olsun,

Benim çürüme, senin tomurcuklanma vaktin."

Alıştım, her günü, her saati, Aynı düşüncelerle tüketmeye. Çırpınırım bilmek için,
Gelecekteki ölüm vaktimi.

Ne zaman gösterecek kader ölümü?

Kavgada mı? Ya da bir gezide, dalgaların koynunda mı?

Veya komşu ova,

Soğumuş küllerimi kabul eder mi?

Duyarsız bedenime,

Her yer aynı, çürümek için.

Ama yine de sonsuz uykuya dalmayı,


Đsterdim sevdiğim yerlerin yakınında.

Mezarlığın girişinde, o gün, Bırakın, bir genç yaşam kıpırdasın. Ve doğa, kayıtsızca,
Ebedi güzelliğiyle ışıldasın.

1829

100

101Kış Sabahı

Ayaz ve günışığı,

Muhteşem bir gün,

Hala pinekliyorsun güzelim.

Tamam dilberim, uyan,

Aç artık,

Tatlı rüyalar görmek için,

örttüğün o gözlerini. Ölülere ve tanrılara, Işık taşıyan Aurora'nın önüne, Sen de kutup
yıldızı gibi çık.

Gece vakti, hatırlar mısın,

Tipinin kızışıp,

Bulanık gökte sisin gezinmesini?

Bir donuk leke gibi ay,

Kasvetli bulutlarda sararırken,

Sen üzgün, karamsar oturmaktaydın.

Đşte şimdi bakıyorsun.

Bak bakalım pencereden:

102

Mavi gökler altında, Masallardaki halılar gibi, Güneşe karşı ışıldayarak yatar kar. Saydam
orman kararır yalnız başına. Kırağı arasından yeşeren köknara yakın, Bir derecik parıldar buz
altında.
Kehribar sarısı aydınlık tüm oda, Mutlu çıtırtılarla ılımış ocak. Ve ocak dibindeki
kerevette, Hoş rüyalar görüyorsun. Bilirsin ki boz kısrağı, Kızağa koşmamak.

Sabah karında kayarken.

Sabırsız atların koşusuna kapılıp, tatlım,

Issız ovalan gezelim,

Ormanları, önceleri böyle gür olmayan,

Ve o kıyıyı, benim beğendiğim.

1829

103Cinler

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor; Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu, Çıngırakları çın çın ederek Gidiyor arabam, ıssız ovada,
Ürperiyor yüreğim korkudan Bilinmez düzlükler ortasında.

—Hey! Arabacı hızlan!

—Yapamam, atlarda can kalmadı beyim,

Tipiden köreldi gözlerim,

Kar kapamış yolları,

Öldürsen bulamam bir tek iz.

Kaybolduk! Ne yapmalı?

Bir cin, bizi yoldan çıkaran,

Görünüyor, fırdönüyor çevremizde.

104

Bakın, bakın, işte oynuyor, Üflüyor, tükürüyor bana. Bir hendeğe doğru sürüklüyor,
Ürküterek beygirleri. Görülmedik boyuyla şurada, Önüme dikiliverdi. Cansız bir kıvılcım gibi
burada, Çakıp sönüyor karanlığa.

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor,

Ve ay, hayalet bir ışık gibi,


Aydınlatıyor uçuşan kar tanelerini;

Gök kapalı, gece bulutlu.

Gücümüz yok daha fazla gitmeye.

Çıngıraklar birden sustu.

Atlar durdu.

—Nedir o karartı?

—Kim bilir, bir kütük ya da kurt belki?

Tipi kuduruyor, tipi ağlıyor; Ürkmüş atlar, horulduyor; Karartı daha da uzağa sıçrıyor;
Siste gözleri parıldıyor, Yeniden şahlandı atlar, Çıngıraklar çın çın etti. Görüyorum, cinler
toplanmış, Bembeyaz ovaların ortasında.

105Sonsuz sayıda garip yaratık olarak,

Cansızca oynaşan ayışığında,

Fırdönüyordu çeşit çeşit cin,

Kasım yapraklan gibi...

Ne kadar da çoklar? Nereye koşuşturuyorlar?

O acı acı söyledikleri şarkılar nedir?

Đyi huylu bir ev perisine ağıt mı?

Yoksa bir cadının düğün şarkıları mı?

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor. Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu. Arı sürüsü gibi cinler, Üstümdeki sonsuz boşlukta, Acı
haykırışlar ve ulumalarla, Kalbimi parçalayarak, Uçup gidiyorlar...

1830

106

Anonim Şiire Cevap

Her kim olursan ol,


Sevecen şarkın,

Dirilişimi neşeyle ve çılgınca alkışlarsa,

Elin, elimi kavrayıp, sertçe sıkarsa,

Yol gösterir, âsâ verirse,

Her kim olursan ol,

Đster, esinle dolu bir ihtiyar,

Đster gençliğimin, şimdi eskilerde kalmış

bir yoldaşı,

Ya da, esin perileriyle korunan,

yeniyetmenin biri;

Utangaç, masum melek, uysal çocuk, Sana müteşekkirim, tüm duygulu canımla. Đlgim
zayıf, kuytularda kalmış. Alışmadım hiç iyi niyete, Ve onun şefkatli, konuksever sesine.
Gülünçtür şu dünyada yakınlık arayan! Ruhsuz, soğuk kalabalıklar bakar şaire. Bir gezgin
cambazı seyredercesine. Eğer duyurursa şair, Yürekten, ağır iniltisini derince, Ve acı yüklü şiiri,
keskin yalnızlığında,

107Bilinmez gücüyle ağrıtırsa kalpleri, Titrerse avuçlarda ve övgüler düzerse, Ya da


erdemsiz anlarda kafa sallarsa, Ansızın bir telaş alırsa şarkıcıyı, Acılı bir kayıp, kovulma,
mahpusluk... "Böylesi daha iyi" derler,

sanatın çokbilmişleri. "Böylesi daha makbul! Yeni duygular, Başka fikirler edinecek ve
bize sunacak". Ama şairin mutluluğu, Bulamaz bunların arasında, Aradığı dostça selâmı; Korkak
suskunluğa gömülü kaldıkça...

1830

108

Şair'e

-sone-

Ey şair! Önemseme halkın sevgisini o kadar, Tez geçer coşkun övgülerin uğultusu;
Duyarsan, yargısını bir budalanın, Ya da kahkahasını soğuk kalabalığın, Sıkı dur yine de, Sakin
ol.

Sen Çar'sın: Yalnız yaşa


Yürü özgür yolunda,

Her nereye götürürse özgür aklın seni.

Yetiştir düşlerinin değerli meyvelerini,

Ödül bekleme soylu çabaların için.

Her şey senindir, sensin kendinin yargıcı. Ürününe en iyi sen değer biçersin, Ey zor
beğenir sanatçı! Hoşnut musun kendi çabalarından?

109Sen hoşnutsan eğer, Varsın kalabalıklar sövsün sana, Tükürsünler ateşinin yandığı
sunağa, Ve yaramaz çocuklar gibi, Sarsıp dursunlar masanı.

1830

110

Veda

Senin sevecen hayalini son kez,

Hayalimde okşayıp,

Kalbimin gücüyle rüyama can vermeye,

Ve kimsesiz, ürkek, ilahi huzurumla,

Aşkını hatırlamaya,

Cesaret buldum kendimde.

Koşup gidiyor yıllarımız değişerek, Değiştirerek herşeyi ve bizi. Sen, çoktan giymişsin
şairin için, Mezarlıkların alacakaranlığını. Ve dostun senin için, Sönüp gitmiş çoktan.

Kabul et, uzaklardaki sevgilim, Kalbimin vedasını, Dul kalmış eş gibi, Bir mahpusluk
öncesi, Dostuna suskunca sarılan, Đyi dost gibi.

1830

111Adımdan sana ne?

O da ölecek,

Kasvetli bir uğultu gibi.


Uzak kıyılara çarpan dalgaların,

Sağır ormanlıkta yankılanan,

Gece sesleri gibi.

Bir hatıra defterinde, Ölmüş izler kalacak acımdan, Bir mezar taşına kazınmış, Bilinmez
dildeki yazılar gibi.

Nesi kaldı,

Taze ve gergin telaşlarda, Çoktan unutulmuş adımın? Temiz ve körpe anılar Sunamaz
artık senin ruhuna.

Ama üzüntülü gününde,

Sessizlikte,

Söyle onu özlemle.

De ki benim de bir hatıram var,

Bir kalp var dünyada,

Đçinde yaşadığım...

1830

112

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F8

113

JGözyaşı dökeceğim.

Belki de,

Üzüntülü günbatımımda,

Aşk pırıldayacak.

Bir veda gülücüğü gibi.

Ağıt

1830
Akılsız yılların sönmüş neşesi,

Ağır ve hüzünlü,

Bir içki sersemliği gibi.

Ama, şarap misali,

Geçen günlerin hüznü,

Ruhumda yaşlandıkça,

Daha da güçleniyor.

Yolum, ıssız.

Çaba ve kahır bana,

Geleceğin çalkantılı denizini vaadediyor.

Fakat istemiyorum,

Ah! Dostlarım, ölmeyi.

Yaşamak dileğim,

Düşünmek ve kavga için.

Ve biliyorum ki, eğleneceğim,

Acılar, telaşlar ve dertler arasında.

Kimi zaman,

Yine uyumla içip, sarhoş olup,

Uydurduklarım için,

114

115* * *

Ötedeki yurdunun kıyıları için,

Bu gurbeti terkettiğin,
O unutulmaz anda, üzgün vakitte,

Önünde, uzunca zaman ağlamıştım.

Soğuyan ellerim,

Çırpındılar, alıkoymaya seni,

Alıkoymaya, o korkunç bezginliğin ayrılığını.

Đniltim yalvardı,

Bitmesin diye.

Ama sen, acılı öpüşmemizden, Koparır gibi aldın dudaklarını. Kapkara sürgün yerimden,
Beni başka yerlere çağırdın. Dedin ki: "Görüştüğümüz gün, Sonsuz mavilikler altında, Bir
zeytinin gölgesinde, Aşkın öpücüğünü, Yeniden birleştirelim."

116

Ama yazık ki orada,

Gökyüzü kemerlerinin,

Tozmavi aydınlıkta ışıdığı,

Zeytin gölgelerinin,

Sulara düştüğü yerde,

Son uykuna daldın çoktan.

Güzelliğin ve acıların,

Yok olup gittiler ölüm sandığında.

Ve onlarla birlikte,

Bir buluşma öpücüğü de...

Ama bekliyorum;

Borcun var...

1830

117Yankı
Kükredi mi bir vahşi hayvan bir orman kuytusunda,

Çaldı mı borular, gürledi mi gök,

Bir genç kız şarkı söyledi mi, tepelerin ardında,

Her sese, boşlukta,

Bir yanıt yaratırsın yeniden.

Gök gürültülerini dinlersin,

Fırtınanın ve kabaran dalgaların sesine,

Köy çobanlarının bağrışmalarına,

Yanıt gönderirsin.

Fakat yoktur seni yankılayan...

Sen de böylesin işte,

Sen şairsin!

1831

118

***

Vaktidir dostum, vaktidir!

Artık yürek dinginlik istiyor.

Günler birbiri ardına uçup giderken,

Ve geçen her saat,

Yaşamdan bir parça daha alıp götürürken,

Seninle ikimiz,

Sanırız ki yaşıyoruz.

Bir de bakacaksın ki, ölmüşüz.


Dünyada mutluluk yok dostum,

Fakat huzurlu ve özgür olunabilir.

Uzunca bir zamandır,

Đmrenilecek bir kısmet düşlüyorum:

Uzunca bir zamandır,

Ben, yorgun köle,

Kaçmayı düşler dururum.

Uzaklara,

Çalışmanın ve kusursuz doyumların tapınağına.

1834

119* * *

Yeniden konuk oldum,

Bu köşesine dünyanın,

Nasıl geçtiğini anlayamadan

Đki yılımı yitirdiğim sürgün yerime.

On yıl geçmiş üstünden,

Çok başka artık yaşamım.

Ben de değiştim zamanla,

Evrensel yasaya tutsak oldum.

Ama burada yeniden,

Canlı geçmişim beni sarıyor.

Ve sanki dün akşam,

Bu korulukta gezinmişim.

Đşte talihsizliğimin evi, Zavallı bakıcımla yaşadığım yer. Yaşlı kadıncağız yok artık.
Şimdi duvarın ardından, Duyamıyorum onun ağır adımlarını, Yok artık titiz ilgisi.

Đşte ormanlık tepe;

Çoğu zaman üstünde,

Hareketsizce oturur

Göle bakarak hüzünle,

Başka kıyıları,

Başka dalgaları özlerdim.

Altın mısır tarlaları,

Yeşil çayırlar arasında,

Genişçe yayılıyor, masmavi.

Keşfedilmemiş sularında,

Bir balıkçı gezmiyor,

Tutmuş, kendine çekiyor,

Sefil ağlarını.

Ağaçlar saçılmış,

Kıyıların yumuşak eğimli yamaçlarına.

Arkadaki değirmen vaktiyle,

Rüzgarda yana yatar,

Var gücüyle çevirirdi kollarını.

120

121Dede toprağımın ucunda,

Yağmurlarla kellenmiş yolun,

Dağa tırmandığı o yerde,

Üç çam dikilidir.
Biri ayrı düşmüş,

Diğer ikisi yakıncacık birbirine.

Ne zaman tepeden

Yanlarından geçsem ayışığında,

Doruklarının hışırtısı

Beni o tanıdık sesiyle selamlardı.

Şimdi geçerken o yoldan,

Yeniden gördüm onları,

Hiç değişmemişler.

Hışırtıları bile aynı.

Ama yorgun kökleri dibinde,

(vaktiyle boş ve çıplaktı oralar)

Şimdilerde bir körpe koruluk dallanmış.

Yeşil aile; gölgeleri altına,

Sıkış tıkış çalı topakları sığınmış,

Çocuklar gibi.

Ötede suratsız yoldaş duruyor,

Aksi ihtiyar, müzmin bekar,

Ve çevresi,

Bomboş eskisi gibi.

Merhaba! Genç, tanımadık kuşak,

Göremeyeceğim nasıl kocaman olduğunu.

Boyun, dostlarımınkini geçince,


Ve yaşlı tepelerini onların,

Gölgen gizleyince yoldan geçen yolcudan,

Bırak duysun torunum,

Konuksever hışırtını.

Bir dostça sohbetten dönerken,

Mutlu ve hoş düşlerle dolu,

Geçsin yanınızdan.

Gecenin koyu karanlığında,

Beni ansın.

1835

122

123Birinei Petro'nun Şöleni

Neşeyle oynaşıyor, kıvrakça,

Neva üstünde, yüce divanın alacalı bayrakları.

Kürekçilerin berrak, uyumlu şarkıları,

Kopup geliyor kayıklardan.

Petro'nun sarayında bir neşeli şölen;

Mahmur konukların sohbeti uğultulu.

Ve salvo ateşle dövülmekten,

Neva'nın öteleri köpüklü.

Büyük Çar'ın bu şöleni neye acaba,

Petersburg şehrinde? Neden bu salvo ateş ve kalabalıklar? Ya nehirde demirli filo? Yoksa
yeni ve şerefli bir zafer ışığı mı, Aydınlatan Rus süngüsünü ve bayrağını? Çetin îsveçli'yi mi
yendik? Barış mı dileniyor korkunç düşman? Ya da aldığımız Đsveç toprağına, Brandt'ın çelimsiz
teknesi mi uğradı? Ve güney donanmamız ailecek, Dedesini görmeye mi gitti? Savaşçı torunları,
Đhtiyarın önünde esas duruşta, Verilen dersin onuruna, Duyulmakta koro ve top gürlemesi.
Poltava'nın yıldönümü mü,

Kutladığı efendilerimizin?

Rus Çarı tahtını, o gün kurtarmıştı Karl'dan.

Yoksa Katerina doğum mu yaptı?

Ya da isim günü mü kendinin,

Kahraman Dev'in, sihirbazın,

Karakaşlı karısının?

124

125Hayır, tebâsıyla barışıyor Çar.

Suçlunun suçunu affedip, neşeyle,

Köpürterek dolduruyor bir kadehi.

Ve alnından öperek onu,

Aydınlık kalbi ve yüzüyle,

Af gününü kutluyor,

Düşmana karşı bir zaferi kutlar gibi.

Đşte bundan, gürültü ve kalabalıklar var,

Petersburg şehrinde.

Salvo ateş ve müziğin gümlemesi, bundan. Ve nehirde demirli filo. Bu yüzdendir ki mutlu
vakitte, Çar'ın kadehi dolu. Ve salvo ateşle dövülmekten, Neva'nın öteleri köpüklü.

1835

Bulut

Dinmiş tufanın son bulutu! Bir sen gezinirsin açık mavi gökte. Senindir, kimsesiz, neşesiz
gölge. Sevinç dolu günü, bir tek sen üzersin.

Az önce çepeçevre sarmıştın gökyüzünü, Şimşek de seni sarıverdi dehşetle. Sen ise saçtın
gizemli gürlemeni, Ve açgözlü toprağa yağmur içirdin.
Yeter, defol! Đşin bitti artık. Toprak tazelendi, tufan da kaçtı buralardan. Ve işte rüzgar da
yaprakçıkları okşarken, Kovuyor seni şu huzurlu göklerden.

1835

126

127Exegi monumentum*

Bir Anıt Diktim

Öyle bir anıt diktim ki kendime,

Yapılamaz insan eliyle.

Yığınla insan da birikmeyecek önünde.

Uysal başı anıtımın,

Aleksandr'ın sütununu** çoktan geçti.

Hayır, tümüyle ölmeyeceğim. Ruhum, Kutsal lirimle kalarak, Kurtulurken çürümekten,


Tozlarım yok olacak. Ben de ünleneceğim, Duyulacak ünüm her yerde, Yeryüzünde, ayın altında,
Tek bir şair yaşadıkça.

Söylentim büyük Rusya'yı dolaşacak. Ses veren her dilde anacaklar adımı; Onurlu Slav
torunum, Finli, Şimdilerde vahşi olan Tunguz, Bozkırların dostu Kalmuk.

Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirimle yarattığım duygular için. Đnsafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve düşmüşlere

şefkat dilendim.

Tanrı emridir ilham perisi, biraz söz dinle! Dargınlıktan korkmadan, başına taç istemeden,
Duayı ve iftirayı, kabul et, aynı ilgisizliğinle, Ve kınama hiçbir aptalı.

1836

* Bir anıt diktim (Latince).

** Aleksandr'ın sütunu: St. Petersburg'da, Kışlık Saray alanında bulunan,

1834'de yapılmış zafer anıtı.

128
Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F9

129Đçindekiler

Çevirenin Önsözü: Halkların Şairi / 5-6

7. Aleksandr Sergeyeviç Puşkin: Soylu ve Devrimci / 7-9

77. Puşkin'in Rus ve Dünya

Edebiyatındaki Yeri: "Uzun Yıllar Sevgilisi

Kalacağım Bu halkın" / 15-17 777. Şiirlerinden Seçmeler 125

1. Özgürlük/27

2. Çaadayev'e/32

3. Köy / 34

4. Günün Işığı Söndü/ 38

5. Seyrekleşiyor Bulutlar / 40

6. Tutkularım Bitti / 42

7. Tutsak/43

8. Gece/44

9. Denize Karşı / 45

10. Yağmurlu Gün Karardı / 49 ll.O'na/51

12. Baküs Onuruna Şarkı / 53

13. Aldatsa da Yaşam Seni / 54

14. Yanık Mektup/55

15. Kış Akşamı/57

16. Son Çiçekler En Tatlısıdır / 59

17. 19 Ekim 1825/60

18. Mavi Gökler Altında Yurdunun / 69


19. Kış Yolu/70

20. Bakıcıma / 72

21. Đtiraf/73

13122. Puşçin'e/76

23. Peygamber/77

24. Şair/79

25. 19 Ekim 1827 / 81

26. Üç Pınar/ 82

27. Arion / 83

28. Sibirya Madenlerinin Derinliklerinde / 84

29. Söyleme Bana Güzel Kız / 85

30. Anı / 86

31. Ançar/87

32. Çiçek / 89

33. Sen ve Siz/90

34. Kafkas / 91

35. Çığ/93

36. Gürcü Dağlarını Sis Basarken / 95

37. Kış, Ne Yapılır Köyde? / 96

38. Sevmiştim Sizi / 99

39. Dolaştım mı Gürültülü Sokaklarda / 100

40. Kış Sabahı / 102

41. Cinler/l 04
42. Anonim Şiire Cevap / 107

43. Şair'e/109

44. Veda/111

45. Adımdan Sana Ne? / 112

46. Ağıt / 114

47. Öteki Yurdunun Kıyıları Đçin / 116

48. Yankı/l 18

49. Vaktidir Dostum / 119

50. Yeniden Konuk Oldum / 120

51. Birinci Petro'nun Şöleni / 124

52. Bulut/l 27

5 3. B ir Anıt Diktim/l 29

132Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Görme Engelliler bölümünde kullanılmak üzere görmeyen okuyucuların yararlanabileceği hale
dönüştürülmüştür.

Bu çalışma Patates Baskı'nın söz konusu kamu hizmetine destek sağlamak amacı ile
gönüllü olarak yürüttüğü bir faaliyettir.

A. S. Puşkin

Çeviri: Halûk Madencioğlu

SEÇME ŞĐĐRLER

•t

YON

BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESĐ


YÖN YAYINCILIK LTD. ŞTĐ.

Yerebatan Cad. Salkımsöğüt Sok. 9

34410, Cağaloğlu/ĐSTANBUL Tel:(0.212)511 79 16-526 82 07/Faks:(0.212) 526 82


11Yön Yayıncılık

102

Şiir

041

Şiirler

021

Birinci Basım

Kasım 1998

ISBN

975-7959-27-8

Kapaktaki Resim

Orest Kiprensky'nin Puşkin tablosu/1927

(Tretyakovskaya Resim Müzesi)

Kapak Tasarım

Arslan Kılıç

Uygulama

Songül Yücel

Renk Ayrımı

Mondo Grafik

0.212.2253076
Dizgi

Telos Dizgi/Times Türk l l,5pt

0.212. 249 24 80

Melek Şancı

Baskı

Yön Matbaacılık/ 0.212. 544 66 34 B. Birkan, B. Kılıç, H. Işık, Ali Aydın

Cilt

Yalçın Mücellit/0.212. 544 50 73 Mustafa Yalçın

ÇEVĐRENĐN ÖNSÖZÜHALKLARIN ŞAĐRĐ

Puşkin, Rusya'da "Rusların kendi şairi" olarak bilinir. Ruslar, dünyayı güçlü, ateşli ve
nazlı Rus ruhu ile kavrayamayanların, Rus olmayanların, Puşkin'i eksik anlayacaklarını düşünür,
"Puşkin çevrilemez" derler. Bunun gerekçesi de, Puşkin' in hem döneminin son öğrencilerinden,
hem de önündeki dönemin dahi yaratıcılarından biri olmasıdır. Güçlü, özgür ve duyarlı Rus
ruhunu, ulusal özüne sadık kalarak ve Avrupa'nın ünü yayılmış edebiyatçılarının tarzını aşarak
ortaya koymayı Puşkin başarmıştır. Bunu yaparken Puşkin, u-lusunun diline de, yüzyıllardır
saygı ile anılan katkılar yapmıştır.

Şiir dışındaki yazın türlerinde de birçok önemli eser veren Puşkin, "halkının şairi" olarak
anılmaktadır. Bu kadar "halkının şairi" olan bir yetenek, "halkların şairi" de olmayı hakediyor.
Cesaretimiz bundandır. Đstedik ki, eğer Rus o-kuru Puşkin'i duyunca, okuyunca dünyayı daha iyi
ve hakkı ile kavrıyor ise, Türk okuru da bunu bilsin, duysun, Bu bereketli toprağın büyüğünü
görsün, okusun, duysun.

Puşkin bazı şiirlerine başlık koymuş, bazılarını ise başlıksız bırakmış. Bu şiirler,
genellikle Rusya'da ilk dizeleri ile a-nılır ya da adlandırılırlar, ama başlıksız basılırlar. Bu kitapta
da başlıksız(başhk yerine * konarak) sunuldular.

Kitaptaki şiirler, 1993 yazında çevrildiler. Yayımlanmaları ise, 1998'i ve Yön


Yayıncılık'la buluşmayı bekledi.

Halûk Madencioğlu Mart 19981 Đzmir

ALEKSANDR SERGEYEVĐÇ PUŞKÎN

(1799-1837)SOYLU VE DEVRĐMCĐ
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Moskova'da doğdu (6 Haziran 1799). Ailesi, Rusya'nın eski
aristokrat ailelerin-dendi. Babası, köklü bir Boyar ailesinden geliyordu. Annesi ise, Đstanbul'da
köle pazarında satılan ve I. Petro(Bü-yük) tarafından evlat edinilen Habeş prensi Abram
Hanni-bal'ın torunuydu.

Küçük yaştan başlıyarak çok iyi bir eğitim gördü. 19. yüzyıl başlarında yaşayan bütün
diğer Rus soyluları gibi Puşkin'in ailesi de Fransız kültürüne sempati duyduğu i-çin, Puşkin ve
kardeşleri küçük yaşta Fransızca konuşup yazmayı öğrendiler. Puşkin, oldukça erken yaşlarda
Rusça ve Fransızca şiirler, kısa öyküler, komediler yazarak eser vermeye başladı.

1811'de, giriş sınavlarında onur derecesi alarak, seçkin öğrencilerin eğitim gördüğü St.
Petersburg yakınlarında bulunan Tsarskoye Syelo'daki liseye başladı. 1817'de mezun olduktan
sonra, yine St. Petersburg kentinde, dış ilişkiler okulunda memur olarak işe girdi.Đlk şiir kitabı Bir
Şair Dosta, 1814'de yayımlandı. 1917-1819 arasında daha çok, "Rus Divanı" diyebileceğimiz
biçimi kullanarak lirik şiirler yazdı. Bu şiirlerinde (Özgürlük, Çaadayev'e, Köy), daha çok
yurtseverlik motifleri kullandı; dostluk, aşk, neşe temalarını işledi.

1820 Mart'nda ilk uzun ve ayrıntılı çalışması olan Ruslan ve Lyudmila'yı tamamladı.
Şairin ilk yaratıcılık döneminin son yapıtı olan bu romantik şiirde Puşkin, yerleşik kural ve
türlerden ayrıldığı için ağır saldırılara uğra-dıysa da, kendini de iyice kabul ettirdi.

Yönetim karşıtı hicivleri ve özgürlükçü şiirlerinden dolayı saray ile arası açılınca,
Kişinev'e (Moldavya) tayini çıkarıldı. Gerçekte bu bir sürgündü. Kişinev'e gitmeden önce kısa
süreli bir Kafkasya ve Kırım gezisi yaptı. Güney'in görkemli yabanıl doğası birçok eserme konu
oldu. Güney'de geçirdiği kısa sürede, romantik ağıt Günün Işığı Söndü'yü ve Bahçesaray
Çeşmesi'ni yazdı.

Kişinev'de bulunduğu süre içinde (1820-1823), devrimci fikirleri güçlenip şekillendi.


Burada Güney Birliği adlı örgütün üyeleri ile ilişki kurdu. Bu örgütün üyeleri daha sonra
Dekabristler olarak bilinen devrimci grubu o-luşturdular.

Moldavya'da zor fakat verimli yıllar geçirdi. Burada, başta Hançer, Şeytan, Bilge Oleg'in
Şarkısı, Kafkas Mahkûmu, Çingeneler, Haydut Kardeşler adlı olanlar olmak üzere, birçok şiir ve
uzun şiir yazdı. Özellikle uzun

10

şiirlerinde kendi çağının kahraman tipini anlama isteğini dile getirdi. Bu eserlerden en çok
Çingeneler, Puşkin'in çağdaşı eleştirmenlerce övüldü.

1823 yılı Haziranında dostlarının yardımı ile kısmen affedilerek Odessa'ya (Ukrayna)
geçebildi. Ertesi yıl ise, (Pskov kenti yakınındaki) Mikhailovskoye'de bulunan ailesinin yazlık
evine yerleşti. Burada geçirdiği yıllarda dehası daha da olgunlaştı. Bir Mucize Anını
Hatırlıyorum, Kış Akşamı, Baküs Onuruna Şarkı, 19 Ekim 1825 en ünlüleri olmak üzere, burada
yazdığı birçok şiirinde kendi yaşamını gerçekçi bir tutumla inceledi. Bu dönemde oluşturduğu
gerçekçi tavır, daha sonraki eserlerindeki bütünsel estetik için bir sınır taşı oldu. Puşkin, yetişme
çağında eski bir serf olan bakıcısı Arina Rodionovna'dan Rus halk öykülerini öğrenmişti.
Mikhailovskoye'de ise Rus köylüsünü tanıdı.

1833'de, Güney'de sürgünde bulunduğu sırada başladığı Yevgeniy Onegin isimli manzum
romanı bitirdi ve Bo-ris Godunov'ü yazdı.

1825 yılı 14 Aralık günü St. Petersburg'da Dekabristler ayaklandılar. Bu hareketin Çar'a
bağlı birliklerce kanlı biçimde bastırılmasının ardından, aralarında Puşkin'in çok eski dostlarının
da bulunduğu yüzlerce devrimci aydın, ağır işlerde çalıştırılmak üzere Sibirya'ya sürüldüler.
Böylece Puşkin için bir direniş dönemi başladı. Prolog'u bu dönemde yazdı.

11

Dönemin yeni tahta geçmiş çarı 1. Nikola'nın, onu denetim altına almak için sıkça yaptığı
sahte yardım tekliflerine ve art niyetli yakınlaşma çabalarına çok ilgi göstermedi. Ancak yine de
ölümüne kadar göz hapsinde kaldı. Kısa bir dönem Çar'ın liberal vaatlerinden ümitlenmiş olsa da,
ilerici görüşlerinden hiç vazgeçmedi. Dekabristlerin amaçlarına nasıl bağlı olduğunu, Arion ve
Sibirya Madenlerinin Derinlerinde başlıklı şiirlerinde açıkça belirtti. A-ralık ayaklanmasının
idamlar ve sürgünlerle bastırılmasından sonraki boğucu gericilik yıllarında Puşkin yalnızlığı
yaşar. Şair'e adlı şiirinde, bu yalnızlık ortamında şiirine ve düşüncelerine dayanarak ayakta
kalmayı dile getirdi.

1826-1830 arası, kahramanlık destanı Poltava, manzum öykü Kolomna'daki Ev gibi çok
sayıda olgunluk dönemi yapıtlarını yazdı.

1830 sonbaharında, Moskovalı sevgilisi Natalya Gon-çarova ile evlenmek için gereken
hazırlıkları yapmak a-macı ile Nijny Novgorod yakınındaki Boldino'da bulunan evine yerleşti.
Burada geçen üç aylık yaşamında, Boldino Sonbaharı'ndaki dramatik baş yapıtları Küçük
Trajediler ve Đvan Beikin'in Öyküleri'ni yazdı. Bu eserleri daha sonra birçok eleştirmence 19.yy
Rus gerçekçi nesrinin temeli olarak kabul gördü. Yine bu dönemde, günlük yaşamdan alınmış
kişiliklerle, belirgin bir aşkla betimlenmiş kır manzalarının etkin biçimde kullanıldığı Cinler, Ağıt
ve Yakarış başlıklı şiirlerini yazdı.

12

1830 yılını izleyen dönemde daha çok düzyazıya ağırlık verdi. Dubrovsky, Maça Kızı,
Kaptanın Kızı, Puga-çev'in Tarihi bu dönemin eserleridir. Düzyazı eserlerinin yanında yine bu
dönemde, Şövalyelik Zamanlarından Sahneler, Mısır Geceleri, Batı Slavları'nın Şarkıları i-simli
şiir yapıtlarını yazdı.

1836 yılında bir edebiyat dergisi (Sovremennik-Çağdaş) yayımlamaya başladı. Kısa


ömrüne karşın, niteliği ve ciddi tutumu sonucu, Sovremennik o dönemde Rusya'da çıkan en iyi
edebiyat dergisi olarak kabul ediliyordu,

A.S.Puşkin, 15 Şubat 1837'de, karısının onurunu korumak için, dönemin Hollanda


büyükelçisinin evlatlığı Ge-orge D'Anthes ile giriştiği düelloda öldürüldü.

YAPITLARI - Bir Şair Dosta(1814)/şiir; Ruslan ve Lyudmila(1820)/şiir;


Çingeneler(1824)/manzum öykü; Boris Godunov(1825)/oyun; Büyük Petro'nun Arabi
(1828)/tarihsel roman; Poltava(1828)/destan; Goryuhino Köyü(nün Tarihi) 1830/taıih/Türkçede
yayımlandı; Kolomna'daki Ev(1830)/manzum öykü; Boldino Sonbaharı (1831)/oyunlar;
Yevgeniy Onegin(1833)/manzum roman/ Türkçede yayımlandı; Dubrovsky(1833)/roman; Maça
Kı-zı(l834)/öykü/Türkçede yayımlandı; Pugaçev Ayaklan-ması(mn Tarihi)/l834/tarih/Türkçede
yayımlandı; Şövalyelik Zamanından Sahneler(1835)/şiir; Kaptanın Kızı (1836)/tarihsel
roman/Türkçede, Yüzbaşının Kızı adı ile yayımlandı; Erzurum Yolculuğu(1836)/gezi/ Türkçede
yayımlandı; Mısır Geceleri(1837)/şiir; Batı Slavlar'ın Şar-kılan(1837)/şiir.

13

PUŞKĐN'ĐN RUS VE DÜNYA EDEBĐYATINDAKĐ YERĐ

i"UZUN YILLAR SEVGĐLĐSĐ KALACAĞIM BU HALKIN"

Her ulusal kültürün kilometre taşları, gelişimindeki ö-nemli ilerleme ya da sıçramaları


simgeleyen adlar vardır. O ulusun kendi özünden yaratıp yetiştirdiği "büyükler" vardır. Bu
büyükleri uluslar kendileri seçtiği gibi, bu seçimi Dünya ulusları da benimseyerek başka
kültürlere taşırlar. Şiir dili Rusça'yı konuşan ve başyapıtlarla zenginleşmiş bir edebiyatın
yaratıcısı ve mirasçısı Rus ulusunun, böylece seçilmiş ve tüm dünyada kabul görmüş
büyükle-rindendir Aleksandr Sergeyeviç Puşkin.

Puşkin'in anadili Rusça, hem genişliği, hem de derinliği ile büyük bir ulusal edebiyata
beşik olacak kadar yetkin ve ince bir dildir. Rus dilinin kurgusu geniştir; anlatılması amaçlanan
bir varoluşa türlü kollardan uzanabilir. Aynı zamanda Rus dili derindir. Ayrıntılara çok virgül
kullanmadan girebilir ve coşkulu duyumlar yaratıp, söze bıraktığınız yerden rahatça devam
edebilirsiniz. Bu dil, onunla eser veren sanatçının elinde hem vurgularla keskinleşir, hem de Rus
karakterinin özgür genişliğinde, herşeyi kalın bir örtü gibi şefkatle örtebilir.

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F2

17Ondokuzuncu yüzyıl, Rus dilinin sözcüklerde ve kurallarda saklı gücünün hareket


kazandığı, bir yandan dönemin eserlerinde somutlaştığı, diğer yandan da bu süreçte gelişip
genişlediği bir dönemdir. Bu dönemi yaratan ve onun oluşum sürecinde eğitilerek yola devam
eden birçok büyük e-debiyatçısı vardır Rusya'nın. Yüzyılın başındaki dönüşümlerle de etkileşen
bu süreç, daha sonra Sovyet edebiyatının itici güçlerinden birisi olarak süreklilik kazanmıştır.

Puşkin, işte böyle bir sürecin başında, onun en önemli yaratıcılarından birisi ve öğrencisi
konumundadır. Çoğu kez, Rus edebiyatçılarından söz edilirken, "Puşkin'den sonra" deyimi
kullanılır. Puşkin bu ününü, başkalarında zor rastlanabilir tarzına ve dehasını diline ve eserlerine
u-yumlu yansıtabilmesine borçludur.

Puşkin şiirini okurken ilk farkedilen, yapıtlarının estetik bütünlüğüdür. Betimlemeleri


parlak ve açıktır. Akıl pırıltıları dokunaklı bir duygusallık ile sunulur. Dilini iyi tanıyan ve
kullanan Puşkin, ritm ve sesler üzerinde ustaca gezinir. Bazen, ona henüz yatkınlık sağlamamış
okur için bu sanatsal etkinin gücü o kadar öne çıkar ki, şiirin içeriği dahi gölgelenebilir. Biçimin
akışına kapılanlar bazen ana-fikri kaçırabilirler. Puşkin şiirini dikkatli okumak, sözcüklere
hakkını vermek gerekir. Onun özenle seçilmiş sözcüklerinin, parça-bütün ilişkisini kavramaktaki
önemi büyüktür. Genç eleştirmen N. Gogol, yirmiüç yaşında yazdığı bir makalesinde, Puşkin'in
ayırıcı özelliklerinden şöyle sözetmişti:

18

Cümleleri, alışılmadık bir hızla ve birkaç yönden tüm konuyu ustaca anlatarak sona
ererler. Đmgeleri o kadar hesaplı ve güçlüdürler ki, bazen tek bir tanesi bütün bir eserin yerine
geçebilir. Bir sıcacık şiiri destanlara bedeldir. Sanmam ki diğer şairlerden birisi çıkıp da,
kendisinin bir kısa şiirinde Puşkin şiirlerinde olduğu kadar görkem, sadelik ve güç olduğunu
söyleyebilsin... Burada güzel sözler değil, yalnızca şiir var; hiçbir pırıltısı dışarıda kalmayan,
yalın, ağırbaşlı, içindeki ışıltılar hemen açığa çıkmayan, özlü sözler ile bezeli temiz şiir... Çok
sözcük yok, ama hepsi öyle yerli yerindeler ki, herşeyi anlatıyorlar. Her sözcükte hacimsel
sonsuzluk var...

Puşkin, Rus ulusal edebiyat dilinin ve modern Rus edebiyatının kurucusudur. O'na bu
büyük tarihi rolü oynatan etkenler ya da kaynaklar nelerdir?

Kuşkusuz, en başta iyi bir eğitimden geçmesidir. O, küçük yaşında başlayan, özel ve
genel (okul) çok iyi bir e-ğitimden geçti. Ama O, sadece bu zorunlu eğitimle yetinen biri olmadı
hiçbir zaman. Ta başından beri, eğitim zamanları dışında kendi kendine de hep okuyan, araştıran,
yazma denemeleri yapan bir çocuk ve genç oldu. Ayrıca, yine erken yaşından başlıyarak,
evlerinde düzenlenen kültürel toplantıların konuğu olan dönemin önde gelen yazarlarıyla tanıştı.
Onların düşünsel ve sanatsal birikim ve deneyimlerinden yararlanma olanağı buldu. Bütün bu
olanaklar ve fırsatlar (ve kuşkusuz yeteneği) sayesinde, erken yaşta Rusça ve Fransızca öyküler
yazacak kadar yetkin-leşti. Fakat O, modern Rus edebiyatının ve Rus ulusal e-debiyat dilinin
kurucusu olmasını asıl, bir Rus köylü kadını olan sevgili bakıcısı Arina Rodionovna'ya borçludur.

19Bu sıradan ve becerikli Rus halk kadınının anadilini kullanmaktaki ustalığı, küçük
çocuğa sıkça anlattığı halk hikayeleri, masallar, okuduğu halk şiirleri, yaşama Rusça bakışı; o
dönemde Fransız kültürünü kendine bayrak edinen Rus aristokrasisine doğmuş, küçük yaşta
Fransızca e-ğitim görmüş Puşkin'in, Rus halk edebiyatına, Rus konuşma dilinin deyimlerine ve
anlatım tekniklerine ilgisini sağlamış, Rus geleneğini anlaması, halka ve Rus insanına yönelmesi
için itici güç olmuştur.

Aldığı iyi eğitim, onun tarzını geliştirip yetkinleştirmiş, ufuklarım açmıştır. Batılı yazarlar
ile küçük yaşta tanışan Puşkin, Servantes'i, Bayron'u, Şekspir'i, Russo'yu merak eder, araştırır,
sever, eleştirir. Daha sonraları hem açıp hem de ilerlediği yolda bu güçlü eğitimin izleri hep
görülür.

Puşkin, eserlerinde duygularını, isteklerini eşsiz tarzı ile zarif ve derin bir anlatımla
yansıtmış olsa da, hiçbir zaman sadece kişisel temalar ile sınırlı kalmamıştır. Ufku, dünyası kendi
duyguları ve yaşamı ile sınırlı bildik şairlerden farklı olarak, diğer insanlara karşı yakın dikkati,
a-teşli ilgisi, onların sevinçlerine, acılarına yaklaşımı, hepsi şiirlerinde ses bulur. Yaratıcılığına
halk ve onun kaderi belirgin biçimde konu olmuş ve Puşkin'i hararetle heyecanlandırmıştır.
Gençliğinde yazdığı Çaadaev'e başlıklı şiirinde Puşkin yurdunu özgür görme arzusunu dile getirir
ve bu arzuyu bir aşığın ihtirası ile karşılaştırır:
...Özgürlüğün o kutsal anını, Şaşmaz buluşmaları bekleyen Genç aşık gibi, Umudun
ıstırabı ile bekleriz...

20

Gençlik dönemi eserlerinde Puşkin, kendi kendine çözüm arayan bir aydındır. Çözüm
arar, ama bir yol da belirtmez. Rusyanın içinde bulunduğu karanlığı anlatır, aydınlık günler ister.
Dostluğa, geçmiş güzel günlere coşku ile şiirler yazar. Uzak, mutlu günleri haber verir. Açıkça
söylemez ama topyekün değişim istemektedir. Büyük ve ciddi bir eser vermek için yüzünü
halkına döner. Ustalığını ortaya koyan ve uzun anlatı-şiiri tarzındaki ilk büyük e-seri Ruslan ve
Lyudmila(l92G), bir Rus halk destanından uyarlanmıştır.

Siyasi görüşlerindeki kaçınılmaz sınırlılığa rağmen Puşkin yine de, liberal vaadlere
inanmayı denediği dönem dışında, elinden geldiğince egemenlerin çıkarları ile halkın ve insanın
mutluluğu arasındaki çatışmayı vurgulamıştır. Çar ve ayrıcalıklı sınıfın, bu tuhaf aristokrat gencin
Dekabristler olarak bilinen devrimci harekete yakın olmasından ve henüz açıkça devrim isteyen
bir tutumu yoksa da, şiirlerinin geleneğe meydan okuyan tarzı ve genel halkçı, özgürlükçü içeriği
yüzünden Puşkin'i güneye sürgüne göndermesiyle, şairin yaşamında ve yapıtlarında yeni bir
dönem başlar. Yalnız ve henüz mütereddit aydın, güneyde yaşamı ve insanları daha farklı
incelemeye başlar, halkını yeniden öğrenmeye girişir. Bu dönemde çoğunlukla açık ve net siyasi
görüşler içermeyen eserler verir, ama arada düzene küskünlüğünü de belli eder. Kafkasya'nın
görkemli ve vahşi doğası, insan ilişkilerindeki doğallık ve sertlik, Puşkin'e yeni ufuklar
kazandırır. Bu dönem şiirlerinin tema'sında, Kafkasya doğasından fışkıran özgürlük duygusu,
insan ilişkilerindeki doğallık ve yalın-

21

\par
lık, doğa güzelliği vb öne çıkar. Dağ ve deniz, özgürlük imgeleridir.

Kendini şiirlerinde de anlattığı gibi o, herkes için iyilik düşünen, iyilik dilenen bir
aydındır. Đdeallere, dostluğa, i-nanca tutunur, yaşamın anafikrini ve kendini, kendi yöntemini
yakalamak peşindedir. Açıkça sözü geçmese de, şiirlerinde kendinde gördüğü kusurları eleştirir.
Kısa süreli, sıkça değişen aşkları, kağıt oyunlarına giderek artan düşkünlüğü, bazen kavgalara yol
açan sinirli davranışları a-çıkça betimlenmeden şiirlerine konu olur:

...Ve tiksinti ile yaşamımı okurken, Titrerim, lanet okurum, Acıyla sızlanırım, acıyla
gözyaşı dökerim. Acı satırları silemem...

Yalnızlığını anlatırken de ortaya çaresiz bir aydın olarak çıkar. Bunu o güçlü ve ince Rus
ruhu ile yapar. Doğayı malzeme olarak kullanır. Ufku geniş, görüşü derindir. Betimlediği
nesnelere kişilik kazandırır. Halkının karakterindeki, acıyı umut ile karşılama geleneğini
sürdürür. Çizdiği mekanlar, bir yönü ile sınırsızdır. Görüntünün arkasındaki ruhu arar. Şekilleri
asla donuk değildir. Rus dilinin ayrıntılara dokunabilme yeteneğini kullanır. Anlattıkları Rusya'ya
özeldir. Rusça yazar, ama söyleyeceğini Puşkince söyler. Onun bu tarzı, kendinden sonraki Rus
şairlerinin bazılarında yeniden belirir. Sovyet dönemi liriklerinden Yesenin, bu anlamda onun
devamı sayılabilecek bir tarza sahiptir.

22

Puşkin eserler verip içini döktükçe kendini aşar; ufukları genişler. Kendince bulduğu türlü
çareyi eserlerinde a-çar ve tüketir. Çingeneler'de yarıttığı şaşkın aydın Aleko, daha ilkel yaşama,
bir adım geriye dönmeyi düşleyen bir çaresizdir. Mülkiyet ilişkileri farklı kurulmuş Çingene
toplumuna uyum sağlamaya girişir. Kentli aydının dar dünyası Çingenelerin geleneklerine ters
düşünce, "suç işleyen" ve dışlanan zavallı Aleko, telaşlı ve yapay dünyasına geri dönüp, aslında
hiç bulamayacağı kendi yaşam tarzını ve çareyi yeniden aramaya girişir. Puşkin, böyle hedefsiz
telaşlar ile alay eder. Yaşam kesitlerinde öne çıkardığı bilge ruh, dünyayı sabırla seyreder.

"Ne yapmalı?", o da bilemez; bununla birlikte, Puş-kin'in, bir şairin tavrı ve yaşam tarzı
ile şair yaratıcılığı çerçevesinde ait olduğu topluma neler verebileceği hakkında yaklaşımı çok
belirgindir: Şair, eserinde sadece kendi fikirlerini duygularını vermemeli, sadece kendi
deneyimlerini anlatmamalıdır. O, az rastlanır yeteneklerin sahibi olarak, kendi yaratıcılığında
çıkabileceği en üst yere kadar çıkmalı, hep kendini aşmalıdır. Đçindeki derinliklerde yakaladıkları
ile de okuyucuyu "zehirlemeli"dir. Yoksa şair, eğer işte öylesine yaşarsa, Puşkin'in deyişi ile, şiir
tanrısı Apollon'un kurbanı olmazsa, değersiz dünya çocukları arasında en değersizidir. Ama eğer
ruhu, uyanan kartalınki gibi silkinirse, açılan gözleri o zaman, başkalarının göremediklerini
görmeye başlar. Göklerin titremesini, suyun altındaki kıpırtıları duyabilir. Dünyayı, denizleri
dolaşır ve insanların kalplerini söz ile yakar.

23Puşkin'e göre yaratıcılık emektir, kahraman olmaya cesaret etmektir. Elyazması


notlarında, yaptığı çalışmalar üzerindeki karalama ve düzeltmelere sıkça rastlanır; bazen tek bir
sözcüğü bile defalarca değiştirmiştir. Puşkin, kendi eserlerine karşı son derece nesnel, ama
virgülüne kadar da sorumluluk duyarak ve titizlik göstererek yaklaşır. Onun eserlerindeki estetik
görünüm, içindeki etik bütünlüğü destekler. Puşkin'in sanatçı doğasında ve yaratıcı tarzında
dünya görüşü ile parça-bütün ilişkisini kurma becerisi, tıpkı içerik ve biçimin birbirlerini
boğmadan denge-lemesindeki başarısı gibi, öylesine kaynaşarak yapıtların-daki akışı oluşturur.

Rusya'nın bu dev ve dahi sanatçısı, kendisine, kendi e-meğine biçtiği değeri, olgunluk
döneminde yazdığı Exegi Monumetum başlıklı şiirinde anlatır; görevini kendince yapmıştır:

...Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirizmle yarattığım duygular için. insafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve

düşmüşlere şefkat dilendim...

O, kendisini böyle anlatsa da, tarihin ona biçeceği değeri belki de en doğru biçimde,
gençliğinde yakın dostu Çaadaev'e yazdığı şiirini bitirirken yazdığı gibi, yine kendisi sezmişti:

"...Ve Rusya silkinip kalkdığında bu uykudan, Başınabuyruk zorbalığın yıkıntılarında,


Bizim adımız yazacak...."

24
III

ŞĐĐRLERĐNDEN SEÇMELERÖzgürlük

-kaside-

Kaç, gizlen gözlerden aşk tanrıçası!

Neredesin, neredesin kralların dehşeti?

Özgürlüğün kibirli şarkıcısı!

Gel de al benden tacımı,

Kır nazlı lirimi.

Özgürlüğü şakımak istiyorum dünyaya,

Ve bozguna uğratmak sefahati tahtlarda.

Aç soylu yolumu gideyim, Yüce Galyalı'nın izinden. Şanlı sefilliğin ortasında, Ona da
cesur yeminler öğretmiştin. Hafif ruhlu kaderin beslemeleri, Dünya zorbaları, titreyin! Ve siz,
metin olun, dinleyin! Kalkın ayağa, düşkün köleler!

27Yazık! Nereye çevirsem gözlerimi, Heryerde kırbaç şaklaması, Yasaların kahreden


ayıbı, Tutsaklığın çaresiz gözyaşları. Heryerde haksız egemenlik. Hurafelerin koyu sisinde,
Kurulmuş oturuyor köleliğin ürkünç dehası ve insafsız, şöhret ihtirası.

Yalnızca orada, Çar'ın başı üstünde, Susmadı halkların sancısı. Güçlü yasalarla kutsal
özgürlüğün, Sımsıkı bütünleştiği yerde; Sert kalkanı uzatmışlar hepsine. Bir kılıç, sımsıkı
kavranmış, Sadık, inançlı ellerinde halkın. Hepsi de aynı boyda kafalar üstünde, Onların kılıcı
kayıyor; ayırmadan.

Ve suç, gururla vuruyor,

Đndiriyor adaletli darbelerini.

Ne hırslı cimriliğe, ne de korkuya,

Satılmamış onların elleri.

Siz, efendiler! Size tacı ve tahtı,

Kanun vermiş-doğa vermez,


Halktan yüksek olsanız da,

Sizden de yüksek bir yasa var; ölümsüz.

28

Ve acı, nesillere acı verir,

Đşte o uyuklarsa aymazlıkla;

Đster halkı, ister çarları,

Yöneten kanun zoruysa.

Seni, tanıklığa çağırıyorum,

Fırtınanın gürültüsünde, yakın geçmişte,

Ataları için başını veren,

Ünlü yanlışların çilekeşi.

Ölüme gidiyor Lui,

Suskun bir torun gibi.

Eğmiş itibarsız başını,

Kanlı kütükle ihanet baltası arasına.

Yasa susmuş-halk susmuş,

Đniyor suçlu balta...

Đşte şu-cinayetin süslü cübbesi,

Esir Galyalıların sırtına örtülmüş.

Despot zorbalığın canisi,

Senden de, tantından da, nefret ediyorum.

Yokoluşunuzu, senin ve çocuklarının,

Zalimce hoşnutlukla izliyorum.

Alnında yazan,
Sadece halkların laneti.

Sen, dünya felaketi,

Doğanın ayıbısın.

Ve yeryüzünde yanlışısın Tanrı'nın.

29Üzgün Neva'yı,

Geceyarısının yıldızları aydınlatıp,

Tasasız başımı,

Huzur dolu uyku ağırlaştırınca,

Bir şarkıcı, dalgın dalgın bakar,

Sisin içinde uyuyan,

Korkunç, ıssız anıtına zorbanın,

Unutulmuşluğa terkedilmiş saraya.

Klio'nun korkunç sesini duyar,

Bu duvarlar ötesinde,

Kaligula'nın son saati,

Canlanır gözleri önünde.

Şarap ve hınçla kendinden geçmiş,

Bilinmez katiller geçer.

Giysileri parlak şeritlerle, yıldızlarla süslü,

Yüzlerinde cüret, kalplerinde korku.

Dönek nöbetçi susar,

Asma köprü bomboş ve sessiz,

Gece karanlığında yarılmış kapılar,


Kiralık ihanetin elleriyle.

Ah utanç! Ah felaket!

Vahşi hayvanlar gibi saldırdı yeniçeriler.

Đniyor aşağılık darbeler...

Đtibarsız cani yok artık.

30

Ve bugün siz, ders alın krallar;

Ne ceza, ne ödül,

Ne zindanların kanı, ne sunaklar,

Ne de duvarlarınız sadıktır size.

Yasanın güvenli örtüsü altında,

Ebedi bekçisi tahtınızın,

Sadece özgürlüğü ve barışıdır ulusların.

15/7

31Çaadayev'e*

Uzun sürmedi,

Aşkın, umudun,

Suskun şöhretin yalanlarıyla şımarıklığımız.

Dağılıp gitti gençliğin eğlentisi,

Bir uyku, bir sabah sisi gibi.

Yine de içimizde,

Felaketin ağır boyunduruğuna inat,

Sabırsız bir can,

Kalmış bir ateş yanar.


Yurdun çağrısına kulak verip,

Özgürlüğün o kutsal anım,

Şaşmaz buluşmaları bekleyen,

Genç aşık gibi.

Umudun ızdırabıyla bekleriz.

Dostum!

Yakarken özgürlük içimizi,

Ve kalplerimiz,

Onurlu yaşamak için,

* P.Y. Çaadayev (1794-1856): Dekabristlerle ilişkisi olan tarih, kültür, felsefe yazan;
Puşkin'in yakın dostu.

32

Hâlâ canlıyken,

Ruhumuzdaki bu yüce coşkuları,

Vatana adayalım.

Đnan yoldaşım, er geç doğacak,

Talihimizin o, büyüleyen yıldızı.

Ve Rusya silkinip, kalktığında bu uykudan,

Başına buyruk zorbalığın yıkıntılarında,

Bizim adımız yazacak.

1818

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F3

33Köy

Selam olsun sana, ıssız köşe,


Çabaların, ilhamın, huzurun sığınağı,

Mutluluk ve unutulmuşluğun göğsünde,

Günlerimin görünmeden aktığı yer.

Ben, seninim: Değiştim,

Çarların ahlaksız sarayını,

Göz kamaştıran ziyafetleri,

Eğlenceleri, yanılgıları,

Değiştim sakin hışırtısına meşelerin,

Ovaların sessizliğine,

Özgür aylaklığıma, düşlerin sevgilisine.

Ben, seninim: Seviyorum şu loş bahçeyi;

Serinliğini ve çiçeklerini.

Bu kır; kokulu tınazlarla bezeli,

Aydınlık derecikler şırıldar,

Çalılıklar arasında.

Her yerde, yaşayan resimler önümde.

Buradan gördüğüm,

Đki gölün tozmavi enginliği,

Balıkçının, kimi zaman beyazlanan yelkeni,

Onların da ötelerinde,

Sıra sıra tepeler,

Yol yol sürülmüş mısır ekili tarlalar,

Uzaklara serpilmiş evcikler,


Islak kıyılarda gezinen sürüler,

Dumanlı ahırlar, yeldeğirmeninin kanatları,

Her yerde emek ve doymuşluğun izleri.

Burada, gürültülü zincirlerimden kurtulmuş,

Öğreniyorum, gerçekliğin içinde,

Ebedî huzuru bulmayı.

Özgür ruhumla, yasayı,

Taparcasına sevmeyi.

Cahil yığınların homurtusuna,

Kulak aşmamayı.

Boynu bükük yakarışı,

Yakınlıkla cevaplamayı.

Ve imrenmemeyi,

Kaderine caninin, ya da,

Sahte büyüklüğüne budalanın.

34

35Yüzyılların kâhinleri,

Sorarım size!

Burada,

Haşmetli birliktelikte,

Duyulan mutlu sesiniz, defeder,

Tembelliğin suratsız uykusunu.

Çabaya özenen ateşler doğuyor içimde,

Ve yaratıcı fikirleriniz,
Görüyor ruhumun derinlerini.

Ama bir korkunç düşünce burada,

Ruhumu üzüyor.

Şu çiçeklenmiş dağlar

Ve mısır tarlaları arasında,

Her insanlık dostunun farkedeceği,

Dehşetli görüntüsü cehaletin, her yerde.

Görülmeden gözyaşları,

Duyulmadan iniltileri,

Kaderin seçtikleri mahvolurken,

Vahşi kibir burada,

Duygusuz, kanunsuz.

Sahip çıktı sopa zoruyla,

Emeğe, mülke, çiftçinin zamanına.

Başkasının pulluğuna yaslanıp,

Kırbaca hükmetti.

Burada, cansızlaşmış kölelik,

Amanvermez dizginlerinde malsahibi efendinin,

Doludizgin sürünüyor.

Herkes burada, mezara kadar sürüklüyor,

Eziyetli boyunduruğu.

Ümitleri, hevesleri beslenmemiş,

Körpe kızlar çiçekleniyor,


Caninin iştahına uygun.

Đhtiyar babaların tek dayanağı,

Genç oğulları,

Çabanın yoldaşları,

Kulübelerinden çıkıyor,

Bitkin kölelerin kalabalığı,

Ve çoğalmaya gidiyor.

Ah! Keşke kalbe dokunan bir sesim olsa.

Neden yanar göğsümde,

Bu meyvesiz ateş?

Ve neden vermemiş kader bana,

Tatlıdillilik denen korkunç armağanı?

Görecek miyim, ah, dostlarım,

Ezilmemiş bir halk?!

Çar'ın kuruntusu gibi,

Yıkılmış bir kölelik?

Ve doğacak mı yurdum üstüne,

Aydınlık özgürlüğün,

Güzel şafağı, sonunda?

1819

36

37* * *

Günün ışığı söndü.

Akşamın pusuyla kaplandı, denizin mavisi.


Çırpın! Gacırda uslu yelkenli!

Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

Benim gördüğüm bir uzak kıyı,

Güney toprağı, sihirli ülke,

Heyecan ve özlemle kaçmak istediğim,

Hayaliyle kendimden geçtiğim.

Duyuyorum; gözlerimde yine yaşlar belirdi.

Atışı duruyor kalbimin, delice çarpmaktan.

Tanıdık bir hayal uçuşuyor çevremde.

Geçmişin çılgınlığı bir aşkı hatırladım,

Ve her şeyi, bana acı veren, beni mutlu eden,

Arzuların ve umudun kahreden ihanetini.

Çırpın! Gacırda uslu yelkenli!

Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

Uç gemim! Uzak yerlere bırak beni.

Aldırma korkunç kaprisine güvenilmez denizlerin.

Ama sakın gitme,

Üzgün ve sisli kıyılarına yurdumun.

38

Orada, acıların aleviyle,

Genç duygularım kavrulmuştu.

Orada sevecen esin perileri,

Bana gizlice gülümserdi.


Yitik gençliğim orada,

Fırtınalarla yapraklarını döktü.

Güdük kanatlı mutluluk,

Beni orada aldattı.

Soğumuş kalbim, acıya tutsaktı orada.

Yemi heyecanların kaşifi ben,

Sizlerden hep kaçtım,

ata yurdum,

Sizlerden de neşenin çocukları! Uçarı gençliğimin iyigün dostları, Sizler, ahlaksız


yanılgılarımın yoldaşları, Sevgisizce size kurban etmiştim kendimi, Huzurumu, adımı,
özgürlüğümü ve kalbimi. Artık unuttum sizi genç hainler! Altın baharımın gizemli sevgilileri,
Sizi de unuttum. Ama kalbimin eski yaralarını, Derin aşk yaralarını, Đyileştiren hiç olmadı.
Çırpın! Gacırda uslu yelkenli! Kabar! Çalkalan tepemde suratsız okyanus!

1820

39

l* * *

Seyrekleşiyor, sıra sıra uçuşan bulutlar. Ey üzgün yıldız, akşam yıldızı, Işığınla
gümüşlendi,

solgun düzlükler, Uykudaki körfez ve dorukları,

kara kayalıkların. Severim, yüksek göklerdeki, Cılız ışığını.

Dalıp gitmiş düşüncelerimi, O uyandırdı.

Yükselişini hatırlıyorum, Bu tanıdık ışıldağın, Huzurlu ülkem üstünde; Heybetli


kavakların büyüdüğü, Nazlı mersinle, Karanlık servinin uyukladığı, Öğlen dalgalarının, Tatlı tatlı
gürüldediği, Orada, dağlarda bir yerde, Aşkımın anılarıyla doluydum.

40

Denizin üstünde sürükledim durdum, Endişeli tembelliğimi. Kulübelere çökerken gecenin


gölgeleri, Bir genç kız aradı seni sisin içinde, Ve kendi adıyla seslendi sana,
arkadaşları önünde.

1820

41* * *

Tutkularım bitti. Düşlerimden de söğüdüm. Sade çilem kaldı bana, Kalbimdeki boşluğun
meyvası.

Zalim kaderin fırtınasıyla, Söndü gürbüz hâlem. Üzgün ve yalnız yaşarken, Beklerim,
gelecek mi sonum?

Böyle duyulurken fırtınanın kış ıslığı,

Bir yaprak;

Çıplak dalda tek başına,

Geç soğuklarla vurgun yemiş,

Titriyor, çok geç kalmış.

1821

42

Tutsak

Demir parmaklıkların ardındayım, küflü karanlıkta. Avluda bir genç kartal, Üzgündür
dostum, kanat çırparken,

unutulmuş tutsaklığında, Gagalarken kanlı yemini pencerenin dibinde.

Fırlatır gagaladığını, gider bakar pencereden. Ve sanki aynısını düşünmüşüz gibi,


Bakışıyla, çığlığıyla seslenir bana, Haykırır: "Vakti geldi artık dostum, uçalım!

Bizler, özgürlüğün kuşlarıyız,

Oraya! Bulutların ardında dağların beyazlandığı yere, Oraya! Denizin gökyüzüyle


buluşup mavileştiği yere, Oraya! Yalnız rüzgarlarla benim gezindiğimiz

yere."

1822

43Gece
Denize Karşı

Sana şefkatli ve baygın gelen sesim, Telaşa verir

geç suskunluğunu koyu gecenin, Yatağımın yanındaki üzgün mum, Işır; şiirlerim
kaynaşıp çağıldayarak, Akar; derecikleri aşkımın,

akar senle dolu,

Karanlıkta gözlerin, öyle ışıldarken önümde, Ve gülümserken bana sesler; Sesini


duyarım; "Bir tanem, müşfik dostum...

seviyorum... seninim, yalnız seninle..."

1823

Elveda ey özgür doğa!

Son kez önümde,

Tozmavi dalgalar yuvarlıyor,

Ve mağrur güzelliğinle ışıldıyorsun.

Bir dostun iç karartan homurtusu gibi, Ayrılık anında ümitsiz seslenişi gibi, Son kez
işitiyorum üzgün uğultunu, Yalvaran, çağıran seslerini.

Ey ruhumun can attığım sınırı! Ne kadar çok dolaştım kıyılarında, Sessizce ve başım
dumanlı, Gizli niyetimin hüznü ruhumda.

Nasıl da severdim seslerini, Boğuk gürültünü, derin yankılarını, Akşamlan sessizliğini,


Asi atılışlarını.

44

45Uysal bir balıkçı yelkenlisi, Sen öyle istedin diye, Cesurca kayıp gider dalgalar arası;
Ama coşup kükredin mi sen, Batar birbiri ardına gemiler.

Beceremedim, sonsuza değin, Sıkıntılı, kıpırtısız kıyını terketmeyi; Seni coşkuyla


kutlayıp, Ardından yükselen dağlara, Şairce bir kaçışı.

Sen bekledin, sen, çağırdın... Ben zincirliydim. Boş yere paralandı ruhum: Güçlü ihtirasla
büyülenmiş, Ben, bu kıyılarda kaldım.

Niçin hayıflanayım? Nereye çevirsem de kaygısız yolumu, Senin çölünde bir şey bugün,
Yine altüst edecekti şu ruhumu.
Bir kaya, şanlı bir varlığın mezartaşı... Göz kamaştıran anılar: Orada, soğuk uykuya
dalmış, Orada sönmüş Napolyon.

Orada öldü, acılar içinde,

Ve ardından da, fırtınanın gürültüsüyle,

Yitirdik bir başka dehayı da,,

Bir başka hükümdarını aklımızın.

Yitip gitti, ardından ağlanan özgürlük gibi, Bırakarak dünyaya tacını. Uğulda, çalkalan,
bozmuş hava gibi! Ey, deniz! O, senin şairindi*.

Yüzü, seninkine benzerdi, Ruhuyla o senin cehnerindendi, Senin gibi güçlü, derin ve
hüzünlü, Senin gibi, hiç bükülmezdi.

Dünya boşaldı... Şimdi beni,

Alıp da nerelere götürmek istersin okyanus?

Dünyanın kaderi hep böyle:

Nereden bir damla iyilik gelse,

Ya aydınlık, ya zorbalık orada nöbette.

Hoşçakal deniz!

Unutmayacağım coşkulu güzelliğini. Ve uzun zaman duyacağım, Uğultunu, akşam


saatlerinde.

46

Puşkin, Đngiliz şairi Lord G. Byron'dan sözediyor. Byron, Osmanlı yönetimine karşı
Yunan bağımsızlık savaşına katılmış, 1824'de hummadan ölmüştü.

47Ormanlara, ıssız çöllere gidiyorum, senle dolu. Kayalıklarını götürüyorum oraya.


Koylarını, pırıltını, gölgeni. Ve dalgalarının konuşmasını.

1824

***

48
Yağmurlu gün karardı.

Yağmurlu gecenin pusu,

Kurşunî giysisini giydiriyor göklere.

Çamlığın arkalarından,

Ay yükseldi,

Hayalet gibi,

Dumana boğulmuş.

Herşey, yüreğime sıkıntılı özlemler getiriyor.

Uzakta, orada ay,

Bir ışıltının içinde yükseliyor.

Orada hava,

Akşamın ılıklığında.

Orada deniz,

Süslü perdeler gibi oynaşıyor,

Tozmavi gökler altında.

Vakit tamam; işte o; geziniyor dağlarda,

Gürüldeyen dalgaların dövdüğü kıyılarda,

Orada, gizemli kayalıkların dibinde,

Şimdi üzüntülü ve yalnız oturmakta.

Tek başına...

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F4

49Hiç kimse yok önünde,

Ne ağlayan, ne de özlem duyan.

Kimse dizlerini,
Kendinden geçmişçesine öpmüyor.

Teslim etmiyor kimseye,

Ne omuzlarını,

Ne ıslak dudaklarını,

Ne de göğüslerini; karbeyazı.

Kimse onun aşkına layık değil.

Yalan mı?

Sen yalnızsın, sen ağlıyorsun...

Ben...

Huzurluyum.

Ama, eğer..............................

1824

50

O'na

Anımsıyorum bir mucize anını, Karşımda sen belirivermiştin, Görünüp kaybolan bir
hayal;, Sade güzelliğin dehası gibi.

Ümitsiz acının sıkıntılarında, Gürültülü koşuşturmanın telaşlarında, Uzun uzun çınlayan


bir zarif ses duydum, Güzelim çizgiler girdi rüyalarıma.

Yıllar geçti. Fırtınalar zalimce kırıp, Dağıttı eski hayallerimi. Ben de unuttum senin tatlı
sesini, Đlahi güzellikteki çizgilerini.

Bu ıssız yerde, karanlığında tutsaklığın, Sıradan günler geçirdim. Ne inancım vardı, ne de


esin geldi, Gözyaşsız, yaşamsız, aşksızdım.

51Uyanma vaktinde ruhumun, Ve işte sen yeniden belirdin. Görünüp kaybolan bir hayal,
Saf güzelliğin dehası gibi.

Đşte çarpıyor kalbim, kendinden geçmişçesine, Onda canlanıyorlar yeniden, Đnanç ve esin,
Yaşam ve gözyaşları, Ve aşk.
1825

Baküs* Onuruna Şarkı

Neden susuverdin öyle mutluluğun sesi?

Çalsın Baküs'ün türküleri,

Yaşasın körpe bakireler,

Ve bize aşık genç kadınlar.

Daha da doldurun bardağımı,

Atın kutsal yeminin yüzüklerini,

Fıçının zangırdayan dibine,

Koyu şarabın içine.

Kaldırın bardakları, tokuşturalım,

Yaşasın Muzler**, yaşasın akıl,

Sen, kutsal güneş, parla!

Şu kandilin,

Doğudaki şafak önünde,

Solup da ölmesi gibi,

Yalandan bilgelik de,

Titrek aleviyle erk için için,

Aklın ölmeyen güneşi önünde.

Yaşasın güneş,

Ve kaybolsun karanlık.

1825

52

*Baküs: Roma mitolojisinde şarap tanrısı.


Muzler: Yunan ve Roma mitolojisinde müziğin dokuz kardeş tanrıçaları.

53* * *

Aldatsa da yaşam seni, Üzülme, kızma,

Kader gününde boyun eğsen de, Đnan gelecek mutluluk gününe.

Kalbin gelecekte yaşar, Gerçek kederle, Anlıktır herşey, hepsi geçer de, Ancak yaşanıp
biten tatlıdır.

1825

54

Yanık Mektup

Hoşçakal aşk mektubu, hoşçakal, Ne kadar ağırdan aldımsa da, Ne kadar istememiş olsam
da, Elim emrediverdi, Bütün mutlulukları

ateşe vermeyi. Ama yeter, vakit tamam; Yan aşk mektubu!

Hazırım, aldırmaz artık ruhum hiçbirşeye. Hırslı alevler, Çoktan sardı sayfalarını. Bir
dakika! Đşte parladı, Cayır cayır yanıyor... Hafif bir duman,

Bükülüp kıvrılarak kayboluyor gözden. Pahalı taşlardan yapılma, Sadık bir yüzüğün
Hatırası çoktan unutulmuş. Erimiş mühür mumu, köpürüyor. Ah! Sağduyu!

55Đşte bitti hepsi, Kapkara artık tüm yapraklar. Hafif küller üzerinde, Gizli saklı çizgileri

beyazlanıyor... Göğsüm daraldı. Sevgili kül,

Hazin kaderimdeki sefil lezzet, Acılı göğsümde, Asırlarca kal benimle.

Kış Akşamı

1825

56

Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karları, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak,

ve bir çocuk gibi ağlayarak; Bir bakarsın, üstündeki köhne damın, Samanlarını hışırdatır;
Bir bakarsın, geç kalmış bir yolcu gibi, Camımızı tıklatır.
Eski harap kulübemiz, Hüzünlü ve loş.

Ya sen niye susuverdin kocakarı, Öyle pencere dibinde? Yoksa fırtınanın uluması mı,
Seni böyle yoran? Rüyalara mı daldın yoksa, Kirmeninin vızıltısında?

57Đçelim gel can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve kahırdan içelim; Şenlensin
gönüller; Benim bardağım nerede? Bir şarkı söyle bana, Denizin kıyısında mutlu yaşayan

isketenin şarkısını, Sabahleyin suya giden Bir dilberin türküsünü.

Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karlara, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak

ve bir çocuk gibi ağlayarak, Biz de içelim can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve
kahırdan içelim; Şenlensin gönüller; Benim bardağım nerde?

***

Son çiçekler, hep en tatlısıdır, Ovaların süslü goncalarının. Onların da ardından anılar,
Hep hüzünlü, ama canlı kalır. Bir acı ayrılığın anısının, bazen, Sevecen bir buluşmanınkinden,
Çok daha canlı kalması gibi.

1825

1825

58

5919 Ekim 1825

Kızarmış orman, döküyor elbisesini yerlere.

Solmuş ova, ayazla gümüşlenmiş.

Gün, isteksiz, şöyle bir görünüp,

Gizleniyor çevre dağlar ötesine.

Yan, alev alev şöminem!

Metruk ve ufacık odamda;

Ve sen şarap, güz ayazının iyi dostu,

Akıt göğsüme sevinçli mahmurluğu,

Ve acı eziyetlere bir anlık boşvermişliği.


Üzgünüm: bir dostum olsun yok, Uzun ayrılığı birlikte içecek, Eli yürekten sıkılıp, Uzun
ve mutlu yıllar dilenecek. Tek başıma içiyorum. Boş yere hayal gücüm, Yanıma dostlarımı
çağırıyor. Tanıdık, sessiz bir yakınlaşma... Kalbim, sevgiliyi aramıyor.

60

Neva kıyılarında içiyorum, tek başıma. Bugün, isim takıyor dostlarım bana... Çok mu
sizden, şölene katılan? Sayılmadık kaldı mı? Kim bu ihanet eden büyülü geleneğe? Aranızdan
kimi sürükledi soğuk dünya? Kimin sesi sustu, kardeşlerin yoklamasında? Kim o gelmeyen, kim
eksik aranızda?

Gelmeyen, kıvırcık şarkıcımız*. Gözlerinde ateş, tatlıdilli gitarıyla; Đtalya'nın güzel


mersinleri dibinde, Şimdi sessizce uyuyor. Ve dostluğun keskisi, Yazamadı Rus mezartaşına;
Birkaç sözcük; anadilinde, Kaybolan selamı bulsun diye, Dolaşırken kuzeyin çocuğu gurbette.

Oturuyor musun, dostlar arasında,

Başka göklerin huzur bulmaz aşığı?

Yoksa yine kızgın dönenceyi mi aşıyorsun?

Ya da geceyarısı denizlerinin, sonsuz buzunu?

Yolun, açık olsun.

Lisenin eşiğinden, atladın şakayla bir gemiye,

Ve o günden beri,

Yolun, hep denizlerde,

Ey, dalgaların ve fırtınanın sevgili çocuğu!

* Bu dizede sözüedilen "kıvırcık şarkıcı", 1820'de Đtalya'da ölen Rus mü-zıkçısi


Korsakov'dur.

61

LKorudun, gezgin kaderinde, Güzel yılların körpe huylarını; Lisenin* gürültüsünü, lisenin
telaşlarını. Taşkın dalgalar arasında düşledin onları. Bize uzattın elini, denizin ötelerinden. Genç
yüreğinde yalnızca bizi taşıdın. Hep söylerdin: "Belki de bizi, Bu uzun ayrılığa mahkum eden,
Bilinmez kaderimizdi" diye.

Dostlarım, birliğimiz ne güzel! Bir ruh gibi, parçalanmaz ve ebedî. Sarsılmaz, özgür ve
dertsiz, Dostluk perilerinin kanadında büyümüş, Nereye atarsa atsın kader bizi, Đsterse uğramasın
mutluluk oraya, Biz hep aynıyızdır: tüm dünya gurbet, Tsarskoye Syelo, anayurt bize.
Bir diyardan diğerine,

Đz peşindeyiz, belâ gibi.

Kaderin çetin ağında,

Ben, yeni dostluğun kucağında, titreyişlerle,

Yorulup, yaslandım, başıma huzur verene.

Acılı ve başkaldıran yakarışımla,

Đlk yılların, kandırması kolay umuduyla,

Başka dostlara açtım nazik kalbimi.

Ama kardeşçe değildi selamlan, acıydı.

* Puşkin'in okuduğu Tsarskoye Syole lisesi.

62

Ve şimdi burada, bu unutulmuş sağırlıkta,

Issız tipilerin ve soğuğun manastırında,

Bana tatlı bir keyif sunuldu.

Sizlerden üçünüzü, can dostlarım,

Burada kucakladım.

Bu şairin sefil evine,

Ah, Puşçin'im! Đlk sen konuk oldun.

Kovulmuşluğun acı gününü,

Sen tatlandırdın.

Lise günlerimiz gibi bir güne,

Onu sen çevirdin.

Sen, Gorçakov, ilk günlerden beri,


Mutlu olmuş adam,

Övgüm, sana.

Talihin donuk pırıltısı,

Bozamadı özgür ruhunu.

Yine aynısın sen,

Onurun ve dostların için.

Çetin kader hepimize,

Farklı yollar sundu.

Atılıp yaşama, çabucak dağıldık.

Ama istemeden, bir köy yolunda,

Karşılaştık ve kardeşçe sarıldık.

63Kaderin öfkesi beni yakaladığında,

Herkese yabancı, evsiz yetimler gibi,

Fırtınada büküp bezgin başımı,

Seni bekledim, Permessos bakirelerinin* bilgesi,

Tembelliğin ilham dolu oğlu,

Ah, Delvig'im; sesin uyandırdı,

Uzunca zaman uyutulmuş,

Yürek ateşimi ve ben,

Neşeyle şükrettim kadere.

Gençliğimizden beri,

Şarkıların ruhu yandı içimizde,

Muhteşem heyecanla tanıştık.

Gençliğimizden beri, bize doğru,


Đki muz uçtu.

Onların şefkatiyle tatlandı yazgımız.

Ben, alkışları seçtim.

Sen gururla, müzler ve gönlün için,

Söyledin şarkılarını.

Ben, yaşamım gibi,

Armağanımı da harcadım tasasızca.

Sen, dahî,

Yetiştirdin seninkini,

Büyüttün, sessizlikte.

* Permessos bakireleri: Müziğin tarınçaları olan 9 kardeş (Müzler).

64

Müzlerin hizmeti gelmez öyle telaşa, Zarif ve azametli olur, olacaksa. Ama gençliğin
tavsiyesi üzere biz, Yerinde duramayan, oynak, Yaramaz çocuklar gibi kurnaz, Gürültülü
rüyalarda mutluyuz. Kendimize gelsek-çok geç artık! Geriye bakıyoruz-boşuna! Hiç iz kalmamış
ki... Söylesene Wilhelm, Başımıza gelen bu değil miydi, Đlham ve kader ortağım, öz kardeşim?

Vakit geldi.Ayılalım artık!

Değmez bu dünya,

Canımıza çektirilen eziyete.

Çekelim birlikteliğin örtüsünü,

Yaşamımız üstüne.

Seni bekliyorum, gecikmiş dostum.

Gel de sihirli masalın ateşiyle,

Can ver gönül efsanelerine.


Fırtınalı Kafkas günlerinden konuşalım,

Schiller'den, şöhretten, aşktan.

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F5

65Benim de vaktim tamam.

Bir şölen verin ah, dostlarım!

Bir mutlu buluşma seziyorum.

Şairin kehanetini atmayın yabana:

Bir yıl gelip geçer,

Yine sizinle olacağım.

Rüyalarımın öğüdü doğru çıkacak.

Yıl gelip geçince ben de,

Çıkıp geleceğim size.

Ah, kaç damla gözyaşı, kaç haykırış!

Kaç kadeh elimizde, göklere kalkmış!

Daha da doldurun birinciyi dostlarım, doldurun!

Ve için hepsini dibine kadar,

Birliğimiz şerefine!

Esirgeme bizden hayır duam,

Sevinç dolu, taşkın muz,

Kutsa da çok yaşasın lisemiz!

Gençliğimizi canlı tutan akıl hocalarımıza!

Merhum ya da hayatta,

Hepsinin şerefine!
Kaldırıp kadehleri dudaklara,

Unutup kötüyü,

Öç alalım iyi adına!

Daha da doldurun! Tutuşsun kalbiniz.

Onu da için dibine kadar!

Damlası kalmasın!

Ama kimin için?

Ey dostlarım, bilin bakalım...

Çok yaşa sen Çar! Đşte böyle!

Çar'a içiyoruz!

O da insan, ona da anlar hükmeder.

O da kölesi söylentilerin, şüphelerin ve

ihtirasın.

Haksız kovuşturmasına boşverin, O ki Paris'i almış, lisemizi kurmuş.

Bir şölen verin,

Henüz buradayken hepimiz!

Yazık, çevremiz seyrekleniyor her saat;

Kimi tabutta uykuda,

Kimi yetim kalmış uzaklarda.

Kader, seyrediyor;

Biz soluyoruz, günler koşuyor.

Belli belirsiz bükülüp soğuyarak,

Kendi başlangıcımıza dönüyoruz...

Hangimizin aklına gelir ki,


Şu köhnemişliğin içinde,

Lisenin gününü kutlamak?

66Zavallı, mutsuz dostum!

Yeni neslin arasında,

Sıkıcı konuk, gereksiz ve tuhaf,

Bizi ve birliktelik günlerimizi anacak.

Titreyen eliyle gözlerini kapatıp...

O zaman, bu günü,

Kadehler arkasında bitirecek.

Bugün ben, düşkün münzevînin,

Onu, acı ve telaştan uzak tükettiğim gibi.

1825

***

Mavi gökleri altında yurdunun,

Sararıp, soluyordu.

Göçüp gitti sonunda ve tam tepemde,

Genç gölgesi uçuştu bir süre,

Boşuna bir aşk yarattım ben;

Kayıtsız dudaklardan ölüm haberi duydum

ve kayıtsızca dinledim. Đşte böyle sevdim onu, Alevli canımla, Böyle ağır gerginlikle,
Böyle nazik, çileli özlemle, Cinnetle ve işkenceyle, Nerede acı? Nerede aşk? Yazık! Kalbimde,
Bu sefil ve bön gölge için, Gerigelmez günlerin tatlı anısına, Bulamam, ne gözyaşı, ne acı.

1826

68
69

Kış Yolu

Kalın, kıvrımlı sisler arasından, Süzülüp geçiyor ay, Kederli ormanlar üstüne Hüzünlü
ışığını saçıyor.

Kasvetli kış yolunda, Koşuyor troyka* tazı gibi, Usandırıyor beni, Çıngırağın tekdüze
sesi.

Yanık, uzun türkülerinde arabacının, Yürekten, bildik bir hava var: Kâh dizginsiz, delice
bir sevinç, Kâh gönül sıkıntısı.

Ne bir ateş, ne bir kulübe karartısı, Karşıma çıkan sadece, -Onlar da, birer birer-Mesafe
direkleri.

Sıkıntı ve hüzün... Yarın Nina,

Yarın dönüp sevgiliye,

Ocak başında kendimden geçeceğim.

Hayran ve doymaksızın bakacağım her şeye.

Saat, yüksek sesli tik-taklarıyla, Sabit dairesini tamamlayacak, Gece yarısı herkesi
defedip, Başbaşa bırakacak bizi.

Dertliyim Nina, yolum çok sıkıcı, Uykusu geldi, susuverdi arabacı, Çınlıyor çıngırak
tekdüze, Ayın çehresi dumanlı.

1826

Üç atlı kızak.

70

71Bakıcıma*

Ümitsiz günlerimin dostu, Tirit ve köhnemiş güvercinim, Çam ormanlarının kuytusunda,


Uzunca zamandır beni beklersin. Aydınlık odanın penceresi dibinde, Bir nöbetçi gibi
kederlenirsin. Örgü şişlerin yavaşlar her dakika, Çarpılmış, çirkin ellerinde. Açılmaya hasret
kalan kapıya bakarsın, Uzak, kapkara yollara. Özlem, önseziler, tasalar, Zalimce ağrıtır kalbini,
Birşeyler sezersin...

1826

* Puşkin'in çocukluk yıllarındaki bakıcısı Arina Rodionovna, sözkonusu olan.


72

Đtiraf

Aleksandra Đvanovna Osipova'ya

Đster kudurmuşluk deyin,

Đsterse boş utanç ve çaba olsun adı,

Bu talihsiz enayiliğimle,

Ayaklarınızın dibinde itiraf ediyorum;

Sizi seviyorum.

Ne adıma yaraşır, ne yaşıma...

Daha akıllı olmam gerek!

Ama belirtiler açık artık;

Aşk humması bu, ruhumdaki.

Siz olmayınca yanımda,

Herşey sıkıcı bana-esniyorum,

Yanınızda üzgünüm-katlanıyorum,

Gücüm yok -ama söylemek istiyorum,

Meleğim, sizi nasıl sevdiğimi.

73Ne zaman duysam,

Konuk odasından gelen hafif adımlarınızı,

Ya da giysinizin hışırtısını,

O bakir, günahsız sesinizi,

Yeniden kaybederim aklımı.

Gülümsersiniz-sevinirim,
Dönüp gitseniz-bozulurum.

Bir işkence günü sonunda,

Solgun elinizdir ödülüm.

Gergefi alıp, gayretle oturur,

Savsakça eğilirsiniz üstüne.

Gözleriniz ve kıvır kıvır saçlarınız,

Đner aşağılara.

Ben, tarifsiz heyecanlarda,

Susarım şefkatle,

Hayranlıkla seyrederim, çocuk gibi!

Bahsetmeli mi acaba size,

Zaman zaman yağmurda yürüdüğümüzde

Talihsizliğimden, kıskanç acımdan?

Uzaklara mı gidecekmişsiniz?

Ya yalnızken döktüğünüz gözyaşları?

Köşede söylenmiş iki kişilik laflar?

Opoçka'ya yapılan gezi?

Akşamları piyano?

Alina! Acıyın bana.

Aşk dilenmeye cesaretim yok.

Belki de, günahlarım yüzünden meleğim,

Bu aşkı haketmiyorum.

74

Ama sevıyormuş gibi oynayın siz rolünüzü! Şu bakış herşeyi dile getirebilir, mucize gibi!
Ah! Aldatmak hiç de zor değil, Benim gibi, aldatarak kendini

mutlu olan birini.

1826

75Puşçin'e

Peygamber

Đlk dostum,

Dostların en değerlisi,

Kaderime şükürler etmiştim,

Kuytudaki sarayım,

Senin kızağının züleriyle şenlendiğinde.

Yalvarırım ilahi takdire, Sesimle, senin ruhuna da, Aynı huzur gelsin de, Lise
günlerimizin aydınlığıyla, O zindan ışılasın.

1826

Gönül susuzluğundan kavrularak,

Kasvetli çölde üzgün sürüklenirken,

Altıkanatlı melek Serafim*,

Yolağızında göründü birden.

Gezdirdi, tüy kadar hafif parmaklarını

Uyku gibi gözbebeklerimde.

Bilge gözbebeklerim büyüdü;

Ürkmüş bir dişi kartalınkiler kadar.

Kulaklarınla dokundu;

Ve kulaklarım uğultu ve çınlamayla doldular.

Ve duydum ben de göklerin titremesini,


Meleklerin yüksek uçuşunu,

Denizdeki sürüngenlerin sualtı gezintisini,

Ovadaki söğütlerin amaçsız yaşamını.

Ağzıma bastırıp,

Tuttu, kopardı

Boş laflar eden, kurnaz ve günahkar dilimi.

Ve bilgelik yılanının iğnesini,

Suskun ağızıma yerleştirdi.

* Haberci melek

76

77Kanlı sağ eliyle.

Göğsümü yardı kılıcıyla,

Söktü küt küt atan yüreğimi.

Ve sonra yarık göğsüme,

Alev Alev yanan

Bir kömür parçasını koydu.

Ceset gibi yatıyorken çölde.

Tanrı'nın sesi geldi birden;

"Kalk! Ayaklan peygamber,

Gör ve duy!

Emrime uy ve gez denizleri, dünyayı,

Tutuştur sözlerinle insan yüreklerini".

1826-1828

Şair
Bir şairi çağırmadıkça Apollon*

Kutsal kurban olmaya,

Günlük yaşamın kaygılarına,

Dalmıştır o yüreksizce;

Kutsal liri suskun,

Ruhu, soğuk uykunun tadında,

Ve dünyanın önemsiz çocukları arasında,

Belki de en önemsiz kişidir şair.

Ama bir kez tanrının seslenişi, Duyarlı kulaklarına ulaşmaya görsün, Silkinir ruhu şairin,
Uyandırılmış bir kartal gibi. Sıkılır dünya meşgalelerinden, Yabancılaşır insan sözlerine.

78

1 Mitolojide, sanat/şiir tanrısı.

79Ulusal putun ayakları dibinde, Eğmez gururlu başını. Kaçıp gider, yabanıldır ve serttir;
Sesler ve korkulu heyecanlarla dolu, Issız dalgaların kıyılarına koşar. Uğultusu derin ormanlara...

1827\par
19 Ekim 1827

Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Yaşam tasalarınızda, Çar'in emrinde, Zevke düşkün
dostluğun şölenlerinde, Ve aşkın tatlı sırlarında!

Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Kasırgalarda, yaşam dağında, Yaban yerlerde, ıssız
denizlerde, Ve karanlık uçurumlarında dünyanın!

1827

80

Seçme Şiirler (AS. Puşkin) l F6

81Üç Pınar

Arion

Bu dünyanın bir bozkırında,


Hüzünlü ve sınırsız düzlüklerde,

Gizemle fışkırmış üç pınar.

Gençlik pınarı, sabırsız ve âsi,

Kaynaşır, taşar, ışıltılarla kükreyerek.

Kastal Pınarı*, ilham dalgası şairin,

Dünya bozkırı sürgünlerini,

Suya doyurur.

Sonuncu pınar,

Soğuk pınarı unutulmuşluğun,

En tatlısı hepsinin.

Đhtiras alevlerini,

En iyi o söndürür.

1827

Çok kişiydik ağaçtan oyma kayığımızda,

Kimisi yelkenleri gerip,

Diğerleri elbirliğiyle salarken,

Derinlere ağır kürekleri.

Sessizlikte, abanmış hünerli dümenci,

Suskun, götürmekteydi yüklü kayığı.

Bense, kaygısız, hafif bir inançla dolu,

Denizcilere şarkılar söylerken,

Birden, denizin karnı,

Patlayan gümbürtülü kasırgayla buruşuverdi,


Denizciler de, dümenci de gömüldü sulara!

Kurtulan sadece ben oldum; gizemli şarkıcı.

Kasırganın fırlattığı kıyıda,

Islak giysilerimi bir kayaya sermiş, kuruturken,

Geçmişin yeminleri,

Artık söylediğim tek şarkı.

* Sanat tanrısı Apollon ve müzik tanrıçaları Müzler'e adanmış esin pınarı.

82

1527

83* * *

***

Sibirya madenlerinin koyu derinliğinde, Koruyun gururlu sabrınızı. Boşa gitmeyecek


kahırlı emeğiniz, Ve düşüncelerimizin soylu kavgası.

Felaketin sadık kardeşi umut, Karanlık mağaralarda, Ayaklandırdığında yaşam ve neşeyi,


Beklenen o an da gelecek.

Sevgi ve kardeşlik, size kadar ulaşacak, Özgür sesimin,

Tutsaklık hücrelerinize vardığı gibi. Karanlık ve kasvetli kilitlerin ötesine.

Ağır prangalarınız kırılıp koparken, Göçerken zindanlar ve özgürlük sizi, Sevinçle


karşılarken kapıda, Kılıcı size, kardeşleriniz verecek

1827

84

Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarım. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.

Ah! Hatırlatır bana, Senin o zalim şarkıların, Bozkırı, geceyi ve ayışığındaki, Uzaktaki bir
kızın üzgün yüzünü.
Unutsam da güzelliğinle, Bu acı veren hülyayı, Söylediğin şu şarkılar, Diriltir anıları.

Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarını. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.

1828

85Anı

Ölümlü için kesilirse sesi gürültülü günün,

Ve şehrin dilsiz meydanlarına,

Çöreklenirse yan saydam gölgesi gecenin,

Ve uyku; günlük çabaların ödülü,

O zaman benim için sessizlikte,

Sürüklenme vaktidir, işkence nöbeti saatlerinin.

Gecenin eylemsizliğinde,

Alevle yanar içimde gönül acısının yılanları.

Rüyalar kaynaşır, özleme boğulmuş aklımda.

Yığılır ağır düşlerimin tortusu.

Anılar sessizce önümde,

Uzun yumağını yuvarlar.

Ve tiksintiyle yaşamımı okurken,

Titrerim, lanet okurum.

Acıyla sızlanırım.

Acıyla, gözyaşı dökerim.

Acı satırları silemem.

1828

86
Ançar*

Çorak ve çıplak bir çölde,

Kızgın sıcağın kavurduğu toprakta,

Ançar, korkutan bir nöbetçi,

Ve evrende tek başınaymış gibi durmakta.

Susuzluktan çatlayan toprak, Doğurduğunda Ançar'ı bir öfke gününde, Dallarına ölüm
yeşili, Köklerine zehir doldurmuştu.

Öğlene doğru kızgın bir eriyik olarak,

Kabuğundan akan zehir,

Akşama doğru katılaşır,

Dönüşür koyu, saydam bir reçineye.

Ne kuşlar yaklaşır yanma onun,

Ne kaplanlar; sadece kara kasırga,

Uğrasa da bir ara bu ölüm ağacına,

O da sıçrayıp çekilir hemen, zehire boğularak.

* Özsuyu ve meyveleri zehirli ağaç (Puşkin'in notu).

87Eğer yanılıp da bir küçük bulutçuk, Islatıverirse dolaşırken, gür ve sık yapraklarını,
Zehirli sular iner Dallarından kızgın kuma, Çoktan zehire bulanmış.

Fakat günün birinde, bir adam buyrukla, Göndermiş bir başka adamı Ançar'a, Adamcağız
itaatle çıkıp yola, Sabaha karşı dönmüş ağuyla.

Elinde, zehirli reçine damlayan, Cansız yapraklı ürkütülü bir dal, Ve solgun alnında ter,
Boşanır soğuk derecikler gibi.

Fenalaşıp, düşüvermiş sonunda adamcağız, Kulübenin çardağı altında, hasırlar üstüne. Ve


ölmüş zavallı kölecik, Yenilmez zorbanın ayaklan dibinde.

Ve zorba beslemiş o zehirle, Đtaatkar oklarım.

Bunlarla saçmış ölümü ve yıkımı, Sınırötesi komşularına.


1828

Çiçek

Kurumuş, kokusuz bir çiçek gördüm, Unutulmuş bir kitabın sayfaları arasında; Ve bu
çiçek tuhaf hayallerle, Doldurdu ruhumu ansızın:

Nerede açtın, ne zaman, hangi baharda? Çok mu yaşadın, kim seni koparan? Tanıdık mı,
yabancı bir el mi? Ve neden seni böyle bırakıp gittiler?

Sevecen bir buluşmanın mı,

Yoksa ölümcül ayrılıkların anısına mı,

Ya da ıssız kırlarda,

orman gölgelerinde yapılmış, Bir yalnız yürüyüşün ardından mı buradasın?

Yaşar mı şimdi çiçeği solduranlar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa onlar da, şu gizemli
çiçek gibi, Çoktan cansızlaşıp gittiler mi?

1828

89Sen ve Siz

Ruhsuzca siz'i,

yürekten sen'le. Karıştırıverdi dili sürçerek. Ve sevdalı gönüldeki, Tüm mutlu düşlere,
Yeniden can verdi. Öyle düşünceli, dururken önünde, Ve alamazken ondan gözlerimi,
Dudaklarımdan dökülen: "Siz ne kadar hoşsunuz!", Oysa yüreğimdeki: "Nasıl seviyorum seni!"

1828

90

Kafkas

Altımda Kafkas dağı. Dorukta tek basmayım, Karların üstünde,

uçurumun kıyısında duruyorum.

Bir kartal uzak doruklardan kalkmış,

Kanat çırpmaksızın süzülüyor, benimle aynı yükseklikte.

Buradan görebiliyorum ırmakların doğuşunu,


ve korkunç çığların ilk kımıltısını.

Burada bulutlar uçuşuyor usulcacık altımda. Aralarından düşerek gürüldüyor çağlayanlar,


Aşağılarda, sarp kayaların çıplak gövdeleri, Diplerinde cılız yosunlar, kavruk çalı topakları.
Şuralarda, çiğ düşmüş yeşil örtü, Kuşları cıvıldaşan, geyikleri

seke seke oynaşan barınak.

91Tepelerde yuvalanmış köy evleri,

Çimeni gür yamaçlarda otlayarak inen koyun sürüleri

Çiçekli vadilere doğru iner bir çoban,

Gölgelik kıyılar arasından koşturur Aragva*,

Yoksul bir atlı dar geçitte bekleşir,

Terek'in** kuduz neşesiyle kaynaştığı yerde.

Köpürür Terek, uğuldar,

Kafesinden avım gören,

Genç bir canavarın hırsıyla.

Döver kıyılarını çaresiz bir öfkeyle,

Yamaçları, aç dalgalarıyla yalar.

Boşuna! Terek ne doyar, ne mutlu olur.

Onu, sadece, ürkünç kütleleriyle dilsiz dağlar kuşatır.

1829

(Bu şiirin, Puşkin' in vaktiyle yazıp da, sansür nedeniyle yayımlanırken iptal ettiği son
dörtlüğü:

Böyle kuşatır özgürlük coşkusunu yasalar, Vahşi alev, böyle arzu duyar boyundurukta,
Şimdi suskun Kafkas böyle öfkelenir, Yabanın gücü böyle zor gelir ona şimdi.)

* Aragva: Kafkasya'da bir ırmak ** Terek: " '' ''

92

Çığ
Parçalanarak geliyor korkutucu kayalıklardan, Gürüldüyor, köpürüyor dalga dalga,
Üstümde kartallar, çığlık çığlığa, Homurdanıyor çam ormanı, Dalgalı sislerin arasından, Doruklar
ışıldıyor.

Đşte, düştü çığ, Gelmekte ağır uğultusu, Tıkayıp kayalar arası şu geçidi, Durduruverdi
Terek'in dalgalı suyunu.

Ah, Terek! Gücünü tükettin, sustun bir an, Kesiliverdi kükremen. Ama gelen dalgalarının
dirençli öfkesi, Delip geçti karları ve sen, coşkuyla, Kavuştun kıyılarına.

93Öylece durdu, uzunca bir süre, Erimeden, göğsü yarılan çığ, Ve Terek aktı üzerinden
hiddetle. Su tanecikleriyle bezeli köpükleri, Şırıldayarak erittiler buzdan kemeri.

Ve geniş yolun ona yanaştığı yerde,

Bir at sıçradı geçti,

Öküz, kalakaldı.

Ve bir bozkır taciri devesini,

Sadece,

Göklerin konuğu

ve rüzgarların tanrısı Aelus'un* uzanabildiği,

O yerlere doğru sürüp götürdü.

1829

***

Gürcü dağlarını sis basarken akşamla,

Aragva gürülder önümde.

Üzgünüm ve bir hafiflik var içimde,

Hüznüm, yaşamla dolu,

Seninle dolu,

Karasevdam, yalnız seninle.

Yok artık acısı hiçbirşeyin.


Yine de acıyla yanar kalbim ve sever.

Bilemez çünkü, ne olduğunu aşksızlığın.

1829

* Aelus: Yunan mitolojisinde rüzgarlar tanrısı. 94

95* * *

(2 kasım

Kış,

Ne yapılır köyde? Uşakla karşılaşıyorum. Bana sabah çayımı taşıyor. Hava ısındı mı?

Tipi dindi mi?

Taze kar yağdı mı?

Yatmayı bırakıp, eğerleri koşmalı mı? Gibi sorular... Ya da yemeğe kadar, Komşunun
eski dergileriyle oyalanmalı.

Taze kar;

Hemen kalkalım, koşalım atları.

Tırıs giderek ovalarda,

Đlk ışığıyla günün,

Kamçılar elimizde,

Solgun kara sorgulayan gözlerle bakınıp,

Fır dönelim, ileri-geri atılarak.

Ve günün ileri saatlerinde,

96

Vurulmuş iki yaban tavşanıyla


eve dönelim.

Bundan iyisi mi olur?

Đşte akşam, tipi çıkıyor.

Mum, cansız aleviyle,

Utangaç ışığıyla yanıyor.

Kalbim sızlıyor.

Damla damla, yavaşça yutuyorum,

Bezginliğin zehirini.

Okumak istiyorum;

gözlerim harfler üzerinden kayıp geçiyor.

Düşüncelerim, ötelerde. Kapatıyorum kitabı, Kalemi alıp oturuyorum. Zorla söküp almak
için

Müz'ün sabuklanmalarını. Sesler, seslerle uyumsuz. Kaybediyorum tüm gücümü, Ritmin


ve tuhaf yardakçımın üzerinde. Şiir, gevşekçe sunuyor, Soğuk ve dumanlı. Tartışmayı lirimle
kesen ben, Yorgunum.

Misafir odasına gidiyorum. Orada da duyduğum, Gelecek seçimler, şeker fabrikası. Evin
hanımı somurtmuş, hava gibi. Çelik örgü şişlerini, kıvrakça oynatıyor, Veya kupa papazıyla fala
bakıyor. Özlem! Böylece günler inzivada,

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F7

97Birbiri ardına geçip giderler.

Ama eğer akşama doğru,

Hüzünlü köye,

Ben dama taşlarımla köşemdeyken,

Gelirse uzaklardan kızakla,

Beklenmedik bir aile:

Kocakarı ve iki genç kız,


(iki sarışın, iki endamlı kızkardeş) Nasıl da canlanıverir, Bu, tanrının boşverdiği yerler.
Nasıl da anlamlı olur hayat. Önce, gözucuyla dikkatli bakışlar, Sonra birkaç söz ve sohbet,
Dostça bir kahkaha, akşam şarkıları, Canlı valsler, masada fısıltılar, Baygın bakışlar, uçuk laflar,
Dar merdivenlerde uzatılan karşılaşmalar, Alacakaranlıkta sundurmaya çıkan bakire, Çıplak
boynu ve göğüsleri, Yüzüne esen tipi...

Ama zarar vermez bu kuzey fırtınaları, Rus gülüne.

Nasıl da alev alev yanar, Bir sıcak öpücük buz üstünde, Nasıl körpedir Rus kızı, kaba
karın içinde!

***

Sevmiştim sizi; ve aşk yine de mümkün;

Henüz tümüyle,

Sönüp gitmedi içimden.

Ama sizi daha fazla üzmesin sevgi;

Đstemem hiçbir şeyle üzülmenizi.

Bazen ürkeklikten,

Bazen kıskançlıktan eziyet çeken ben,

Sizi sessizce ve ümitsizce sevmiştim,

Öylesine içten ve şefkatle.

Kısmet etsin Tanrı da size,

Bir başkasının sevdalısı olmayı.

1829

1829

98

99* * *

Dolaştım mı gürültülü sokaklarda, Girdim mi tıkış tıkış dolu kiliseye, Oturdum mu çılgın
gençler arasında, Ben, hayallerime dalarım.
"Yıllar geçiyor" derim, "Buradaki herkes, Hepimiz yitip gideceğiz, Ve birilerinin saati
yakın."

Bakınca bir yalnız meşeye, "Ormanların papazı", diye düşünürüm. "Beni de eskitecek,
Dedemi eskittiği gibi."

Bir tatlı bebeği okşarken,

"Hoşçakal" derim,

"Dünyadaki yerim senin olsun,

Benim çürüme, senin tomurcuklanma vaktin."

Alıştım, her günü, her saati, Aynı düşüncelerle tüketmeye. Çırpınırım bilmek için,
Gelecekteki ölüm vaktimi.

Ne zaman gösterecek kader ölümü?

Kavgada mı? Ya da bir gezide, dalgaların koynunda mı?

Veya komşu ova,

Soğumuş küllerimi kabul eder mi?

Duyarsız bedenime,

Her yer aynı, çürümek için.

Ama yine de sonsuz uykuya dalmayı,

Đsterdim sevdiğim yerlerin yakınında.

Mezarlığın girişinde, o gün, Bırakın, bir genç yaşam kıpırdasın. Ve doğa, kayıtsızca,
Ebedi güzelliğiyle ışıldasın.

1829

100

101Kış Sabahı

Ayaz ve günışığı,

Muhteşem bir gün,

Hala pinekliyorsun güzelim.


Tamam dilberim, uyan,

Aç artık,

Tatlı rüyalar görmek için,

örttüğün o gözlerini. Ölülere ve tanrılara, Işık taşıyan Aurora'nın önüne, Sen de kutup
yıldızı gibi çık.

Gece vakti, hatırlar mısın,

Tipinin kızışıp,

Bulanık gökte sisin gezinmesini?

Bir donuk leke gibi ay,

Kasvetli bulutlarda sararırken,

Sen üzgün, karamsar oturmaktaydın.

Đşte şimdi bakıyorsun.

Bak bakalım pencereden:

102

Mavi gökler altında, Masallardaki halılar gibi, Güneşe karşı ışıldayarak yatar kar. Saydam
orman kararır yalnız başına. Kırağı arasından yeşeren köknara yakın, Bir derecik parıldar buz
altında.

Kehribar sarısı aydınlık tüm oda, Mutlu çıtırtılarla ılımış ocak. Ve ocak dibindeki
kerevette, Hoş rüyalar görüyorsun. Bilirsin ki boz kısrağı, Kızağa koşmamak.

Sabah karında kayarken.

Sabırsız atların koşusuna kapılıp, tatlım,

Issız ovalan gezelim,

Ormanları, önceleri böyle gür olmayan,

Ve o kıyıyı, benim beğendiğim.

1829
103Cinler

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor; Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu, Çıngırakları çın çın ederek Gidiyor arabam, ıssız ovada,
Ürperiyor yüreğim korkudan Bilinmez düzlükler ortasında.

—Hey! Arabacı hızlan!

—Yapamam, atlarda can kalmadı beyim,

Tipiden köreldi gözlerim,

Kar kapamış yolları,

Öldürsen bulamam bir tek iz.

Kaybolduk! Ne yapmalı?

Bir cin, bizi yoldan çıkaran,

Görünüyor, fırdönüyor çevremizde.

104

Bakın, bakın, işte oynuyor, Üflüyor, tükürüyor bana. Bir hendeğe doğru sürüklüyor,
Ürküterek beygirleri. Görülmedik boyuyla şurada, Önüme dikiliverdi. Cansız bir kıvılcım gibi
burada, Çakıp sönüyor karanlığa.

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor,

Ve ay, hayalet bir ışık gibi,

Aydınlatıyor uçuşan kar tanelerini;

Gök kapalı, gece bulutlu.

Gücümüz yok daha fazla gitmeye.

Çıngıraklar birden sustu.

Atlar durdu.

—Nedir o karartı?

—Kim bilir, bir kütük ya da kurt belki?

Tipi kuduruyor, tipi ağlıyor; Ürkmüş atlar, horulduyor; Karartı daha da uzağa sıçrıyor;
Siste gözleri parıldıyor, Yeniden şahlandı atlar, Çıngıraklar çın çın etti. Görüyorum, cinler
toplanmış, Bembeyaz ovaların ortasında.

105Sonsuz sayıda garip yaratık olarak,

Cansızca oynaşan ayışığında,

Fırdönüyordu çeşit çeşit cin,

Kasım yapraklan gibi...

Ne kadar da çoklar? Nereye koşuşturuyorlar?

O acı acı söyledikleri şarkılar nedir?

Đyi huylu bir ev perisine ağıt mı?

Yoksa bir cadının düğün şarkıları mı?

Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor. Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu. Arı sürüsü gibi cinler, Üstümdeki sonsuz boşlukta, Acı
haykırışlar ve ulumalarla, Kalbimi parçalayarak, Uçup gidiyorlar...

1830

106

Anonim Şiire Cevap

Her kim olursan ol,

Sevecen şarkın,

Dirilişimi neşeyle ve çılgınca alkışlarsa,

Elin, elimi kavrayıp, sertçe sıkarsa,

Yol gösterir, âsâ verirse,

Her kim olursan ol,

Đster, esinle dolu bir ihtiyar,

Đster gençliğimin, şimdi eskilerde kalmış

bir yoldaşı,
Ya da, esin perileriyle korunan,

yeniyetmenin biri;

Utangaç, masum melek, uysal çocuk, Sana müteşekkirim, tüm duygulu canımla. Đlgim
zayıf, kuytularda kalmış. Alışmadım hiç iyi niyete, Ve onun şefkatli, konuksever sesine.
Gülünçtür şu dünyada yakınlık arayan! Ruhsuz, soğuk kalabalıklar bakar şaire. Bir gezgin
cambazı seyredercesine. Eğer duyurursa şair, Yürekten, ağır iniltisini derince, Ve acı yüklü şiiri,
keskin yalnızlığında,

107Bilinmez gücüyle ağrıtırsa kalpleri, Titrerse avuçlarda ve övgüler düzerse, Ya da


erdemsiz anlarda kafa sallarsa, Ansızın bir telaş alırsa şarkıcıyı, Acılı bir kayıp, kovulma,
mahpusluk... "Böylesi daha iyi" derler,

sanatın çokbilmişleri. "Böylesi daha makbul! Yeni duygular, Başka fikirler edinecek ve
bize sunacak". Ama şairin mutluluğu, Bulamaz bunların arasında, Aradığı dostça selâmı; Korkak
suskunluğa gömülü kaldıkça...

1830

108

Şair'e

-sone-

Ey şair! Önemseme halkın sevgisini o kadar, Tez geçer coşkun övgülerin uğultusu;
Duyarsan, yargısını bir budalanın, Ya da kahkahasını soğuk kalabalığın, Sıkı dur yine de, Sakin
ol.

Sen Çar'sın: Yalnız yaşa

Yürü özgür yolunda,

Her nereye götürürse özgür aklın seni.

Yetiştir düşlerinin değerli meyvelerini,

Ödül bekleme soylu çabaların için.

Her şey senindir, sensin kendinin yargıcı. Ürününe en iyi sen değer biçersin, Ey zor
beğenir sanatçı! Hoşnut musun kendi çabalarından?

109Sen hoşnutsan eğer, Varsın kalabalıklar sövsün sana, Tükürsünler ateşinin yandığı
sunağa, Ve yaramaz çocuklar gibi, Sarsıp dursunlar masanı.

1830
110

Veda

Senin sevecen hayalini son kez,

Hayalimde okşayıp,

Kalbimin gücüyle rüyama can vermeye,

Ve kimsesiz, ürkek, ilahi huzurumla,

Aşkını hatırlamaya,

Cesaret buldum kendimde.

Koşup gidiyor yıllarımız değişerek, Değiştirerek herşeyi ve bizi. Sen, çoktan giymişsin
şairin için, Mezarlıkların alacakaranlığını. Ve dostun senin için, Sönüp gitmiş çoktan.

Kabul et, uzaklardaki sevgilim, Kalbimin vedasını, Dul kalmış eş gibi, Bir mahpusluk
öncesi, Dostuna suskunca sarılan, Đyi dost gibi.

1830

111Adımdan sana ne?

O da ölecek,

Kasvetli bir uğultu gibi.

Uzak kıyılara çarpan dalgaların,

Sağır ormanlıkta yankılanan,

Gece sesleri gibi.

Bir hatıra defterinde, Ölmüş izler kalacak acımdan, Bir mezar taşına kazınmış, Bilinmez
dildeki yazılar gibi.

Nesi kaldı,

Taze ve gergin telaşlarda, Çoktan unutulmuş adımın? Temiz ve körpe anılar Sunamaz
artık senin ruhuna.

Ama üzüntülü gününde,


Sessizlikte,

Söyle onu özlemle.

De ki benim de bir hatıram var,

Bir kalp var dünyada,

Đçinde yaşadığım...

1830

112

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F8

113

JGözyaşı dökeceğim.

Belki de,

Üzüntülü günbatımımda,

Aşk pırıldayacak.

Bir veda gülücüğü gibi.

Ağıt

1830

Akılsız yılların sönmüş neşesi,

Ağır ve hüzünlü,

Bir içki sersemliği gibi.

Ama, şarap misali,

Geçen günlerin hüznü,

Ruhumda yaşlandıkça,

Daha da güçleniyor.

Yolum, ıssız.
Çaba ve kahır bana,

Geleceğin çalkantılı denizini vaadediyor.

Fakat istemiyorum,

Ah! Dostlarım, ölmeyi.

Yaşamak dileğim,

Düşünmek ve kavga için.

Ve biliyorum ki, eğleneceğim,

Acılar, telaşlar ve dertler arasında.

Kimi zaman,

Yine uyumla içip, sarhoş olup,

Uydurduklarım için,

114

115* * *

Ötedeki yurdunun kıyıları için,

Bu gurbeti terkettiğin,

O unutulmaz anda, üzgün vakitte,

Önünde, uzunca zaman ağlamıştım.

Soğuyan ellerim,

Çırpındılar, alıkoymaya seni,

Alıkoymaya, o korkunç bezginliğin ayrılığını.

Đniltim yalvardı,

Bitmesin diye.

Ama sen, acılı öpüşmemizden, Koparır gibi aldın dudaklarını. Kapkara sürgün yerimden,
Beni başka yerlere çağırdın. Dedin ki: "Görüştüğümüz gün, Sonsuz mavilikler altında, Bir
zeytinin gölgesinde, Aşkın öpücüğünü, Yeniden birleştirelim."

116

Ama yazık ki orada,

Gökyüzü kemerlerinin,

Tozmavi aydınlıkta ışıdığı,

Zeytin gölgelerinin,

Sulara düştüğü yerde,

Son uykuna daldın çoktan.

Güzelliğin ve acıların,

Yok olup gittiler ölüm sandığında.

Ve onlarla birlikte,

Bir buluşma öpücüğü de...

Ama bekliyorum;

Borcun var...

1830

117Yankı

Kükredi mi bir vahşi hayvan bir orman kuytusunda,

Çaldı mı borular, gürledi mi gök,

Bir genç kız şarkı söyledi mi, tepelerin ardında,

Her sese, boşlukta,

Bir yanıt yaratırsın yeniden.

Gök gürültülerini dinlersin,

Fırtınanın ve kabaran dalgaların sesine,

Köy çobanlarının bağrışmalarına,


Yanıt gönderirsin.

Fakat yoktur seni yankılayan...

Sen de böylesin işte,

Sen şairsin!

1831

118

***

Vaktidir dostum, vaktidir!

Artık yürek dinginlik istiyor.

Günler birbiri ardına uçup giderken,

Ve geçen her saat,

Yaşamdan bir parça daha alıp götürürken,

Seninle ikimiz,

Sanırız ki yaşıyoruz.

Bir de bakacaksın ki, ölmüşüz.

Dünyada mutluluk yok dostum,

Fakat huzurlu ve özgür olunabilir.

Uzunca bir zamandır,

Đmrenilecek bir kısmet düşlüyorum:

Uzunca bir zamandır,

Ben, yorgun köle,

Kaçmayı düşler dururum.

Uzaklara,
Çalışmanın ve kusursuz doyumların tapınağına.

1834

119* * *

Yeniden konuk oldum,

Bu köşesine dünyanın,

Nasıl geçtiğini anlayamadan

Đki yılımı yitirdiğim sürgün yerime.

On yıl geçmiş üstünden,

Çok başka artık yaşamım.

Ben de değiştim zamanla,

Evrensel yasaya tutsak oldum.

Ama burada yeniden,

Canlı geçmişim beni sarıyor.

Ve sanki dün akşam,

Bu korulukta gezinmişim.

Đşte talihsizliğimin evi, Zavallı bakıcımla yaşadığım yer. Yaşlı kadıncağız yok artık.
Şimdi duvarın ardından, Duyamıyorum onun ağır adımlarını, Yok artık titiz ilgisi.

Đşte ormanlık tepe;

Çoğu zaman üstünde,

Hareketsizce oturur

Göle bakarak hüzünle,

Başka kıyıları,

Başka dalgaları özlerdim.

Altın mısır tarlaları,


Yeşil çayırlar arasında,

Genişçe yayılıyor, masmavi.

Keşfedilmemiş sularında,

Bir balıkçı gezmiyor,

Tutmuş, kendine çekiyor,

Sefil ağlarını.

Ağaçlar saçılmış,

Kıyıların yumuşak eğimli yamaçlarına.

Arkadaki değirmen vaktiyle,

Rüzgarda yana yatar,

Var gücüyle çevirirdi kollarını.

120

121Dede toprağımın ucunda,

Yağmurlarla kellenmiş yolun,

Dağa tırmandığı o yerde,

Üç çam dikilidir.

Biri ayrı düşmüş,

Diğer ikisi yakıncacık birbirine.

Ne zaman tepeden

Yanlarından geçsem ayışığında,

Doruklarının hışırtısı

Beni o tanıdık sesiyle selamlardı.

Şimdi geçerken o yoldan,

Yeniden gördüm onları,


Hiç değişmemişler.

Hışırtıları bile aynı.

Ama yorgun kökleri dibinde,

(vaktiyle boş ve çıplaktı oralar)

Şimdilerde bir körpe koruluk dallanmış.

Yeşil aile; gölgeleri altına,

Sıkış tıkış çalı topakları sığınmış,

Çocuklar gibi.

Ötede suratsız yoldaş duruyor,

Aksi ihtiyar, müzmin bekar,

Ve çevresi,

Bomboş eskisi gibi.

Merhaba! Genç, tanımadık kuşak,

Göremeyeceğim nasıl kocaman olduğunu.

Boyun, dostlarımınkini geçince,

Ve yaşlı tepelerini onların,

Gölgen gizleyince yoldan geçen yolcudan,

Bırak duysun torunum,

Konuksever hışırtını.

Bir dostça sohbetten dönerken,

Mutlu ve hoş düşlerle dolu,

Geçsin yanınızdan.

Gecenin koyu karanlığında,


Beni ansın.

1835

122

123Birinei Petro'nun Şöleni

Neşeyle oynaşıyor, kıvrakça,

Neva üstünde, yüce divanın alacalı bayrakları.

Kürekçilerin berrak, uyumlu şarkıları,

Kopup geliyor kayıklardan.

Petro'nun sarayında bir neşeli şölen;

Mahmur konukların sohbeti uğultulu.

Ve salvo ateşle dövülmekten,

Neva'nın öteleri köpüklü.

Büyük Çar'ın bu şöleni neye acaba,

Petersburg şehrinde? Neden bu salvo ateş ve kalabalıklar? Ya nehirde demirli filo? Yoksa
yeni ve şerefli bir zafer ışığı mı, Aydınlatan Rus süngüsünü ve bayrağını? Çetin îsveçli'yi mi
yendik? Barış mı dileniyor korkunç düşman? Ya da aldığımız Đsveç toprağına, Brandt'ın çelimsiz
teknesi mi uğradı? Ve güney donanmamız ailecek, Dedesini görmeye mi gitti? Savaşçı torunları,
Đhtiyarın önünde esas duruşta, Verilen dersin onuruna, Duyulmakta koro ve top gürlemesi.

Poltava'nın yıldönümü mü,

Kutladığı efendilerimizin?

Rus Çarı tahtını, o gün kurtarmıştı Karl'dan.

Yoksa Katerina doğum mu yaptı?

Ya da isim günü mü kendinin,

Kahraman Dev'in, sihirbazın,

Karakaşlı karısının?

124
125Hayır, tebâsıyla barışıyor Çar.

Suçlunun suçunu affedip, neşeyle,

Köpürterek dolduruyor bir kadehi.

Ve alnından öperek onu,

Aydınlık kalbi ve yüzüyle,

Af gününü kutluyor,

Düşmana karşı bir zaferi kutlar gibi.

Đşte bundan, gürültü ve kalabalıklar var,

Petersburg şehrinde.

Salvo ateş ve müziğin gümlemesi, bundan. Ve nehirde demirli filo. Bu yüzdendir ki mutlu
vakitte, Çar'ın kadehi dolu. Ve salvo ateşle dövülmekten, Neva'nın öteleri köpüklü.

1835

Bulut

Dinmiş tufanın son bulutu! Bir sen gezinirsin açık mavi gökte. Senindir, kimsesiz, neşesiz
gölge. Sevinç dolu günü, bir tek sen üzersin.

Az önce çepeçevre sarmıştın gökyüzünü, Şimşek de seni sarıverdi dehşetle. Sen ise saçtın
gizemli gürlemeni, Ve açgözlü toprağa yağmur içirdin.

Yeter, defol! Đşin bitti artık. Toprak tazelendi, tufan da kaçtı buralardan. Ve işte rüzgar da
yaprakçıkları okşarken, Kovuyor seni şu huzurlu göklerden.

1835

126

127Exegi monumentum*

Bir Anıt Diktim

Öyle bir anıt diktim ki kendime,

Yapılamaz insan eliyle.


Yığınla insan da birikmeyecek önünde.

Uysal başı anıtımın,

Aleksandr'ın sütununu** çoktan geçti.

Hayır, tümüyle ölmeyeceğim. Ruhum, Kutsal lirimle kalarak, Kurtulurken çürümekten,


Tozlarım yok olacak. Ben de ünleneceğim, Duyulacak ünüm her yerde, Yeryüzünde, ayın altında,
Tek bir şair yaşadıkça.

Söylentim büyük Rusya'yı dolaşacak. Ses veren her dilde anacaklar adımı; Onurlu Slav
torunum, Finli, Şimdilerde vahşi olan Tunguz, Bozkırların dostu Kalmuk.

Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirimle yarattığım duygular için. Đnsafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve düşmüşlere

şefkat dilendim.

Tanrı emridir ilham perisi, biraz söz dinle! Dargınlıktan korkmadan, başına taç istemeden,
Duayı ve iftirayı, kabul et, aynı ilgisizliğinle, Ve kınama hiçbir aptalı.

1836

* Bir anıt diktim (Latince).

** Aleksandr'ın sütunu: St. Petersburg'da, Kışlık Saray alanında bulunan,

1834'de yapılmış zafer anıtı.

128

Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F9

129Đçindekiler

Çevirenin Önsözü: Halkların Şairi / 5-6

7. Aleksandr Sergeyeviç Puşkin: Soylu ve Devrimci / 7-9

77. Puşkin'in Rus ve Dünya

Edebiyatındaki Yeri: "Uzun Yıllar Sevgilisi

Kalacağım Bu halkın" / 15-17 777. Şiirlerinden Seçmeler 125

1. Özgürlük/27
2. Çaadayev'e/32

3. Köy / 34

4. Günün Işığı Söndü/ 38

5. Seyrekleşiyor Bulutlar / 40

6. Tutkularım Bitti / 42

7. Tutsak/43

8. Gece/44

9. Denize Karşı / 45

10. Yağmurlu Gün Karardı / 49 ll.O'na/51

12. Baküs Onuruna Şarkı / 53

13. Aldatsa da Yaşam Seni / 54

14. Yanık Mektup/55

15. Kış Akşamı/57

16. Son Çiçekler En Tatlısıdır / 59

17. 19 Ekim 1825/60

18. Mavi Gökler Altında Yurdunun / 69

19. Kış Yolu/70

20. Bakıcıma / 72

21. Đtiraf/73

13122. Puşçin'e/76

23. Peygamber/77

24. Şair/79

25. 19 Ekim 1827 / 81

26. Üç Pınar/ 82
27. Arion / 83

28. Sibirya Madenlerinin Derinliklerinde / 84

29. Söyleme Bana Güzel Kız / 85

30. Anı / 86

31. Ançar/87

32. Çiçek / 89

33. Sen ve Siz/90

34. Kafkas / 91

35. Çığ/93

36. Gürcü Dağlarını Sis Basarken / 95

37. Kış, Ne Yapılır Köyde? / 96

38. Sevmiştim Sizi / 99

39. Dolaştım mı Gürültülü Sokaklarda / 100

40. Kış Sabahı / 102

41. Cinler/l 04

42. Anonim Şiire Cevap / 107

43. Şair'e/109

44. Veda/111

45. Adımdan Sana Ne? / 112

46. Ağıt / 114

47. Öteki Yurdunun Kıyıları Đçin / 116

48. Yankı/l 18

49. Vaktidir Dostum / 119


50. Yeniden Konuk Oldum / 120

51. Birinci Petro'nun Şöleni / 124

52. Bulut/l 27

5 3. B ir Anıt Diktim/l 29

132Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet Kütüph

You might also like