Professional Documents
Culture Documents
Aleksandr Sergeyevic Puskin Secme Siirler PDF
Aleksandr Sergeyevic Puskin Secme Siirler PDF
•t
YON
102
Şiir
041
Şiirler
021
Birinci Basım
Kasım 1998
ISBN
975-7959-27-8
Kapaktaki Resim
Kapak Tasarım
Arslan Kılıç
Uygulama
Songül Yücel
Renk Ayrımı
Mondo Grafik
0.212.2253076
Dizgi
0.212. 249 24 80
Melek Şancı
Baskı
Cilt
Puşkin, Rusya'da "Rusların kendi şairi" olarak bilinir. Ruslar, dünyayı güçlü, ateşli ve
nazlı Rus ruhu ile kavrayamayanların, Rus olmayanların, Puşkin'i eksik anlayacaklarını düşünür,
"Puşkin çevrilemez" derler. Bunun gerekçesi de, Puşkin' in hem döneminin son öğrencilerinden,
hem de önündeki dönemin dahi yaratıcılarından biri olmasıdır. Güçlü, özgür ve duyarlı Rus
ruhunu, ulusal özüne sadık kalarak ve Avrupa'nın ünü yayılmış edebiyatçılarının tarzını aşarak
ortaya koymayı Puşkin başarmıştır. Bunu yaparken Puşkin, u-lusunun diline de, yüzyıllardır
saygı ile anılan katkılar yapmıştır.
Şiir dışındaki yazın türlerinde de birçok önemli eser veren Puşkin, "halkının şairi" olarak
anılmaktadır. Bu kadar "halkının şairi" olan bir yetenek, "halkların şairi" de olmayı hakediyor.
Cesaretimiz bundandır. Đstedik ki, eğer Rus o-kuru Puşkin'i duyunca, okuyunca dünyayı daha iyi
ve hakkı ile kavrıyor ise, Türk okuru da bunu bilsin, duysun, Bu bereketli toprağın büyüğünü
görsün, okusun, duysun.
Puşkin bazı şiirlerine başlık koymuş, bazılarını ise başlıksız bırakmış. Bu şiirler,
genellikle Rusya'da ilk dizeleri ile a-nılır ya da adlandırılırlar, ama başlıksız basılırlar. Bu kitapta
da başlıksız(başhk yerine * konarak) sunuldular.
(1799-1837)SOYLU VE DEVRĐMCĐ
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Moskova'da doğdu (6 Haziran 1799). Ailesi, Rusya'nın eski
aristokrat ailelerin-dendi. Babası, köklü bir Boyar ailesinden geliyordu. Annesi ise, Đstanbul'da
köle pazarında satılan ve I. Petro(Bü-yük) tarafından evlat edinilen Habeş prensi Abram
Hanni-bal'ın torunuydu.
Küçük yaştan başlıyarak çok iyi bir eğitim gördü. 19. yüzyıl başlarında yaşayan bütün
diğer Rus soyluları gibi Puşkin'in ailesi de Fransız kültürüne sempati duyduğu i-çin, Puşkin ve
kardeşleri küçük yaşta Fransızca konuşup yazmayı öğrendiler. Puşkin, oldukça erken yaşlarda
Rusça ve Fransızca şiirler, kısa öyküler, komediler yazarak eser vermeye başladı.
1811'de, giriş sınavlarında onur derecesi alarak, seçkin öğrencilerin eğitim gördüğü St.
Petersburg yakınlarında bulunan Tsarskoye Syelo'daki liseye başladı. 1817'de mezun olduktan
sonra, yine St. Petersburg kentinde, dış ilişkiler okulunda memur olarak işe girdi.Đlk şiir kitabı Bir
Şair Dosta, 1814'de yayımlandı. 1917-1819 arasında daha çok, "Rus Divanı" diyebileceğimiz
biçimi kullanarak lirik şiirler yazdı. Bu şiirlerinde (Özgürlük, Çaadayev'e, Köy), daha çok
yurtseverlik motifleri kullandı; dostluk, aşk, neşe temalarını işledi.
1820 Mart'nda ilk uzun ve ayrıntılı çalışması olan Ruslan ve Lyudmila'yı tamamladı.
Şairin ilk yaratıcılık döneminin son yapıtı olan bu romantik şiirde Puşkin, yerleşik kural ve
türlerden ayrıldığı için ağır saldırılara uğra-dıysa da, kendini de iyice kabul ettirdi.
Yönetim karşıtı hicivleri ve özgürlükçü şiirlerinden dolayı saray ile arası açılınca,
Kişinev'e (Moldavya) tayini çıkarıldı. Gerçekte bu bir sürgündü. Kişinev'e gitmeden önce kısa
süreli bir Kafkasya ve Kırım gezisi yaptı. Güney'in görkemli yabanıl doğası birçok eserme konu
oldu. Güney'de geçirdiği kısa sürede, romantik ağıt Günün Işığı Söndü'yü ve Bahçesaray
Çeşmesi'ni yazdı.
10
şiirlerinde kendi çağının kahraman tipini anlama isteğini dile getirdi. Bu eserlerden en çok
Çingeneler, Puşkin'in çağdaşı eleştirmenlerce övüldü.
1823 yılı Haziranında dostlarının yardımı ile kısmen affedilerek Odessa'ya (Ukrayna)
geçebildi. Ertesi yıl ise, (Pskov kenti yakınındaki) Mikhailovskoye'de bulunan ailesinin yazlık
evine yerleşti. Burada geçirdiği yıllarda dehası daha da olgunlaştı. Bir Mucize Anını
Hatırlıyorum, Kış Akşamı, Baküs Onuruna Şarkı, 19 Ekim 1825 en ünlüleri olmak üzere, burada
yazdığı birçok şiirinde kendi yaşamını gerçekçi bir tutumla inceledi. Bu dönemde oluşturduğu
gerçekçi tavır, daha sonraki eserlerindeki bütünsel estetik için bir sınır taşı oldu. Puşkin, yetişme
çağında eski bir serf olan bakıcısı Arina Rodionovna'dan Rus halk öykülerini öğrenmişti.
Mikhailovskoye'de ise Rus köylüsünü tanıdı.
1833'de, Güney'de sürgünde bulunduğu sırada başladığı Yevgeniy Onegin isimli manzum
romanı bitirdi ve Bo-ris Godunov'ü yazdı.
1825 yılı 14 Aralık günü St. Petersburg'da Dekabristler ayaklandılar. Bu hareketin Çar'a
bağlı birliklerce kanlı biçimde bastırılmasının ardından, aralarında Puşkin'in çok eski dostlarının
da bulunduğu yüzlerce devrimci aydın, ağır işlerde çalıştırılmak üzere Sibirya'ya sürüldüler.
Böylece Puşkin için bir direniş dönemi başladı. Prolog'u bu dönemde yazdı.
11
Dönemin yeni tahta geçmiş çarı 1. Nikola'nın, onu denetim altına almak için sıkça yaptığı
sahte yardım tekliflerine ve art niyetli yakınlaşma çabalarına çok ilgi göstermedi. Ancak yine de
ölümüne kadar göz hapsinde kaldı. Kısa bir dönem Çar'ın liberal vaatlerinden ümitlenmiş olsa da,
ilerici görüşlerinden hiç vazgeçmedi. Dekabristlerin amaçlarına nasıl bağlı olduğunu, Arion ve
Sibirya Madenlerinin Derinlerinde başlıklı şiirlerinde açıkça belirtti. A-ralık ayaklanmasının
idamlar ve sürgünlerle bastırılmasından sonraki boğucu gericilik yıllarında Puşkin yalnızlığı
yaşar. Şair'e adlı şiirinde, bu yalnızlık ortamında şiirine ve düşüncelerine dayanarak ayakta
kalmayı dile getirdi.
1826-1830 arası, kahramanlık destanı Poltava, manzum öykü Kolomna'daki Ev gibi çok
sayıda olgunluk dönemi yapıtlarını yazdı.
1830 sonbaharında, Moskovalı sevgilisi Natalya Gon-çarova ile evlenmek için gereken
hazırlıkları yapmak a-macı ile Nijny Novgorod yakınındaki Boldino'da bulunan evine yerleşti.
Burada geçen üç aylık yaşamında, Boldino Sonbaharı'ndaki dramatik baş yapıtları Küçük
Trajediler ve Đvan Beikin'in Öyküleri'ni yazdı. Bu eserleri daha sonra birçok eleştirmence 19.yy
Rus gerçekçi nesrinin temeli olarak kabul gördü. Yine bu dönemde, günlük yaşamdan alınmış
kişiliklerle, belirgin bir aşkla betimlenmiş kır manzalarının etkin biçimde kullanıldığı Cinler, Ağıt
ve Yakarış başlıklı şiirlerini yazdı.
12
1830 yılını izleyen dönemde daha çok düzyazıya ağırlık verdi. Dubrovsky, Maça Kızı,
Kaptanın Kızı, Puga-çev'in Tarihi bu dönemin eserleridir. Düzyazı eserlerinin yanında yine bu
dönemde, Şövalyelik Zamanlarından Sahneler, Mısır Geceleri, Batı Slavları'nın Şarkıları i-simli
şiir yapıtlarını yazdı.
13
Puşkin'in anadili Rusça, hem genişliği, hem de derinliği ile büyük bir ulusal edebiyata
beşik olacak kadar yetkin ve ince bir dildir. Rus dilinin kurgusu geniştir; anlatılması amaçlanan
bir varoluşa türlü kollardan uzanabilir. Aynı zamanda Rus dili derindir. Ayrıntılara çok virgül
kullanmadan girebilir ve coşkulu duyumlar yaratıp, söze bıraktığınız yerden rahatça devam
edebilirsiniz. Bu dil, onunla eser veren sanatçının elinde hem vurgularla keskinleşir, hem de Rus
karakterinin özgür genişliğinde, herşeyi kalın bir örtü gibi şefkatle örtebilir.
Puşkin, işte böyle bir sürecin başında, onun en önemli yaratıcılarından birisi ve öğrencisi
konumundadır. Çoğu kez, Rus edebiyatçılarından söz edilirken, "Puşkin'den sonra" deyimi
kullanılır. Puşkin bu ününü, başkalarında zor rastlanabilir tarzına ve dehasını diline ve eserlerine
u-yumlu yansıtabilmesine borçludur.
18
Cümleleri, alışılmadık bir hızla ve birkaç yönden tüm konuyu ustaca anlatarak sona
ererler. Đmgeleri o kadar hesaplı ve güçlüdürler ki, bazen tek bir tanesi bütün bir eserin yerine
geçebilir. Bir sıcacık şiiri destanlara bedeldir. Sanmam ki diğer şairlerden birisi çıkıp da,
kendisinin bir kısa şiirinde Puşkin şiirlerinde olduğu kadar görkem, sadelik ve güç olduğunu
söyleyebilsin... Burada güzel sözler değil, yalnızca şiir var; hiçbir pırıltısı dışarıda kalmayan,
yalın, ağırbaşlı, içindeki ışıltılar hemen açığa çıkmayan, özlü sözler ile bezeli temiz şiir... Çok
sözcük yok, ama hepsi öyle yerli yerindeler ki, herşeyi anlatıyorlar. Her sözcükte hacimsel
sonsuzluk var...
Puşkin, Rus ulusal edebiyat dilinin ve modern Rus edebiyatının kurucusudur. O'na bu
büyük tarihi rolü oynatan etkenler ya da kaynaklar nelerdir?
Kuşkusuz, en başta iyi bir eğitimden geçmesidir. O, küçük yaşında başlayan, özel ve
genel (okul) çok iyi bir e-ğitimden geçti. Ama O, sadece bu zorunlu eğitimle yetinen biri olmadı
hiçbir zaman. Ta başından beri, eğitim zamanları dışında kendi kendine de hep okuyan, araştıran,
yazma denemeleri yapan bir çocuk ve genç oldu. Ayrıca, yine erken yaşından başlıyarak,
evlerinde düzenlenen kültürel toplantıların konuğu olan dönemin önde gelen yazarlarıyla tanıştı.
Onların düşünsel ve sanatsal birikim ve deneyimlerinden yararlanma olanağı buldu. Bütün bu
olanaklar ve fırsatlar (ve kuşkusuz yeteneği) sayesinde, erken yaşta Rusça ve Fransızca öyküler
yazacak kadar yetkin-leşti. Fakat O, modern Rus edebiyatının ve Rus ulusal e-debiyat dilinin
kurucusu olmasını asıl, bir Rus köylü kadını olan sevgili bakıcısı Arina Rodionovna'ya borçludur.
19Bu sıradan ve becerikli Rus halk kadınının anadilini kullanmaktaki ustalığı, küçük
çocuğa sıkça anlattığı halk hikayeleri, masallar, okuduğu halk şiirleri, yaşama Rusça bakışı; o
dönemde Fransız kültürünü kendine bayrak edinen Rus aristokrasisine doğmuş, küçük yaşta
Fransızca e-ğitim görmüş Puşkin'in, Rus halk edebiyatına, Rus konuşma dilinin deyimlerine ve
anlatım tekniklerine ilgisini sağlamış, Rus geleneğini anlaması, halka ve Rus insanına yönelmesi
için itici güç olmuştur.
Aldığı iyi eğitim, onun tarzını geliştirip yetkinleştirmiş, ufuklarım açmıştır. Batılı yazarlar
ile küçük yaşta tanışan Puşkin, Servantes'i, Bayron'u, Şekspir'i, Russo'yu merak eder, araştırır,
sever, eleştirir. Daha sonraları hem açıp hem de ilerlediği yolda bu güçlü eğitimin izleri hep
görülür.
Puşkin, eserlerinde duygularını, isteklerini eşsiz tarzı ile zarif ve derin bir anlatımla
yansıtmış olsa da, hiçbir zaman sadece kişisel temalar ile sınırlı kalmamıştır. Ufku, dünyası kendi
duyguları ve yaşamı ile sınırlı bildik şairlerden farklı olarak, diğer insanlara karşı yakın dikkati,
a-teşli ilgisi, onların sevinçlerine, acılarına yaklaşımı, hepsi şiirlerinde ses bulur. Yaratıcılığına
halk ve onun kaderi belirgin biçimde konu olmuş ve Puşkin'i hararetle heyecanlandırmıştır.
Gençliğinde yazdığı Çaadaev'e başlıklı şiirinde Puşkin yurdunu özgür görme arzusunu dile getirir
ve bu arzuyu bir aşığın ihtirası ile karşılaştırır:
...Özgürlüğün o kutsal anını, Şaşmaz buluşmaları bekleyen Genç aşık gibi, Umudun
ıstırabı ile bekleriz...
20
Gençlik dönemi eserlerinde Puşkin, kendi kendine çözüm arayan bir aydındır. Çözüm
arar, ama bir yol da belirtmez. Rusyanın içinde bulunduğu karanlığı anlatır, aydınlık günler ister.
Dostluğa, geçmiş güzel günlere coşku ile şiirler yazar. Uzak, mutlu günleri haber verir. Açıkça
söylemez ama topyekün değişim istemektedir. Büyük ve ciddi bir eser vermek için yüzünü
halkına döner. Ustalığını ortaya koyan ve uzun anlatı-şiiri tarzındaki ilk büyük e-seri Ruslan ve
Lyudmila(l92G), bir Rus halk destanından uyarlanmıştır.
Siyasi görüşlerindeki kaçınılmaz sınırlılığa rağmen Puşkin yine de, liberal vaadlere
inanmayı denediği dönem dışında, elinden geldiğince egemenlerin çıkarları ile halkın ve insanın
mutluluğu arasındaki çatışmayı vurgulamıştır. Çar ve ayrıcalıklı sınıfın, bu tuhaf aristokrat gencin
Dekabristler olarak bilinen devrimci harekete yakın olmasından ve henüz açıkça devrim isteyen
bir tutumu yoksa da, şiirlerinin geleneğe meydan okuyan tarzı ve genel halkçı, özgürlükçü içeriği
yüzünden Puşkin'i güneye sürgüne göndermesiyle, şairin yaşamında ve yapıtlarında yeni bir
dönem başlar. Yalnız ve henüz mütereddit aydın, güneyde yaşamı ve insanları daha farklı
incelemeye başlar, halkını yeniden öğrenmeye girişir. Bu dönemde çoğunlukla açık ve net siyasi
görüşler içermeyen eserler verir, ama arada düzene küskünlüğünü de belli eder. Kafkasya'nın
görkemli ve vahşi doğası, insan ilişkilerindeki doğallık ve sertlik, Puşkin'e yeni ufuklar
kazandırır. Bu dönem şiirlerinin tema'sında, Kafkasya doğasından fışkıran özgürlük duygusu,
insan ilişkilerindeki doğallık ve yalın-
21
\par
lık, doğa güzelliği vb öne çıkar. Dağ ve deniz, özgürlük imgeleridir.
Kendini şiirlerinde de anlattığı gibi o, herkes için iyilik düşünen, iyilik dilenen bir
aydındır. Đdeallere, dostluğa, i-nanca tutunur, yaşamın anafikrini ve kendini, kendi yöntemini
yakalamak peşindedir. Açıkça sözü geçmese de, şiirlerinde kendinde gördüğü kusurları eleştirir.
Kısa süreli, sıkça değişen aşkları, kağıt oyunlarına giderek artan düşkünlüğü, bazen kavgalara yol
açan sinirli davranışları a-çıkça betimlenmeden şiirlerine konu olur:
...Ve tiksinti ile yaşamımı okurken, Titrerim, lanet okurum, Acıyla sızlanırım, acıyla
gözyaşı dökerim. Acı satırları silemem...
Yalnızlığını anlatırken de ortaya çaresiz bir aydın olarak çıkar. Bunu o güçlü ve ince Rus
ruhu ile yapar. Doğayı malzeme olarak kullanır. Ufku geniş, görüşü derindir. Betimlediği
nesnelere kişilik kazandırır. Halkının karakterindeki, acıyı umut ile karşılama geleneğini
sürdürür. Çizdiği mekanlar, bir yönü ile sınırsızdır. Görüntünün arkasındaki ruhu arar. Şekilleri
asla donuk değildir. Rus dilinin ayrıntılara dokunabilme yeteneğini kullanır. Anlattıkları Rusya'ya
özeldir. Rusça yazar, ama söyleyeceğini Puşkince söyler. Onun bu tarzı, kendinden sonraki Rus
şairlerinin bazılarında yeniden belirir. Sovyet dönemi liriklerinden Yesenin, bu anlamda onun
devamı sayılabilecek bir tarza sahiptir.
22
Puşkin eserler verip içini döktükçe kendini aşar; ufukları genişler. Kendince bulduğu türlü
çareyi eserlerinde a-çar ve tüketir. Çingeneler'de yarıttığı şaşkın aydın Aleko, daha ilkel yaşama,
bir adım geriye dönmeyi düşleyen bir çaresizdir. Mülkiyet ilişkileri farklı kurulmuş Çingene
toplumuna uyum sağlamaya girişir. Kentli aydının dar dünyası Çingenelerin geleneklerine ters
düşünce, "suç işleyen" ve dışlanan zavallı Aleko, telaşlı ve yapay dünyasına geri dönüp, aslında
hiç bulamayacağı kendi yaşam tarzını ve çareyi yeniden aramaya girişir. Puşkin, böyle hedefsiz
telaşlar ile alay eder. Yaşam kesitlerinde öne çıkardığı bilge ruh, dünyayı sabırla seyreder.
"Ne yapmalı?", o da bilemez; bununla birlikte, Puş-kin'in, bir şairin tavrı ve yaşam tarzı
ile şair yaratıcılığı çerçevesinde ait olduğu topluma neler verebileceği hakkında yaklaşımı çok
belirgindir: Şair, eserinde sadece kendi fikirlerini duygularını vermemeli, sadece kendi
deneyimlerini anlatmamalıdır. O, az rastlanır yeteneklerin sahibi olarak, kendi yaratıcılığında
çıkabileceği en üst yere kadar çıkmalı, hep kendini aşmalıdır. Đçindeki derinliklerde yakaladıkları
ile de okuyucuyu "zehirlemeli"dir. Yoksa şair, eğer işte öylesine yaşarsa, Puşkin'in deyişi ile, şiir
tanrısı Apollon'un kurbanı olmazsa, değersiz dünya çocukları arasında en değersizidir. Ama eğer
ruhu, uyanan kartalınki gibi silkinirse, açılan gözleri o zaman, başkalarının göremediklerini
görmeye başlar. Göklerin titremesini, suyun altındaki kıpırtıları duyabilir. Dünyayı, denizleri
dolaşır ve insanların kalplerini söz ile yakar.
...Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirizmle yarattığım duygular için. insafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve
O, kendisini böyle anlatsa da, tarihin ona biçeceği değeri belki de en doğru biçimde,
gençliğinde yakın dostu Çaadaev'e yazdığı şiirini bitirirken yazdığı gibi, yine kendisi sezmişti:
24
III
ŞĐĐRLERĐNDEN SEÇMELERÖzgürlük
-kaside-
Aç soylu yolumu gideyim, Yüce Galyalı'nın izinden. Şanlı sefilliğin ortasında, Ona da
cesur yeminler öğretmiştin. Hafif ruhlu kaderin beslemeleri, Dünya zorbaları, titreyin! Ve siz,
metin olun, dinleyin! Kalkın ayağa, düşkün köleler!
Yalnızca orada, Çar'ın başı üstünde, Susmadı halkların sancısı. Güçlü yasalarla kutsal
özgürlüğün, Sımsıkı bütünleştiği yerde; Sert kalkanı uzatmışlar hepsine. Bir kılıç, sımsıkı
kavranmış, Sadık, inançlı ellerinde halkın. Hepsi de aynı boyda kafalar üstünde, Onların kılıcı
kayıyor; ayırmadan.
28
Alnında yazan,
Doğanın ayıbısın.
29Üzgün Neva'yı,
Tasasız başımı,
Bu duvarlar ötesinde,
Ah utanç! Ah felaket!
30
Ne ceza, ne ödül,
15/7
31Çaadayev'e*
Uzun sürmedi,
Aşkın, umudun,
Yine de içimizde,
Dostum!
Ve kalplerimiz,
* P.Y. Çaadayev (1794-1856): Dekabristlerle ilişkisi olan tarih, kültür, felsefe yazan;
Puşkin'in yakın dostu.
32
Hâlâ canlıyken,
Vatana adayalım.
1818
33Köy
Eğlenceleri, yanılgıları,
Ovaların sessizliğine,
Serinliğini ve çiçeklerini.
Çalılıklar arasında.
Her yerde, yaşayan resimler önümde.
Buradan gördüğüm,
Onların da ötelerinde,
Taparcasına sevmeyi.
Kulak aşmamayı.
Yakınlıkla cevaplamayı.
Ve imrenmemeyi,
34
35Yüzyılların kâhinleri,
Sorarım size!
Burada,
Haşmetli birliktelikte,
Ve yaratıcı fikirleriniz,
Ruhumu üzüyor.
Şu çiçeklenmiş dağlar
Görülmeden gözyaşları,
Duyulmadan iniltileri,
Duygusuz, kanunsuz.
Doludizgin sürünüyor.
Eziyetli boyunduruğu.
Genç oğulları,
Çabanın yoldaşları,
Kulübelerinden çıkıyor,
Ve çoğalmaya gidiyor.
Bu meyvesiz ateş?
Aydınlık özgürlüğün,
1819
36
37* * *
38
ata yurdum,
1820
39
l* * *
Seyrekleşiyor, sıra sıra uçuşan bulutlar. Ey üzgün yıldız, akşam yıldızı, Işığınla
gümüşlendi,
40
arkadaşları önünde.
1820
41* * *
Tutkularım bitti. Düşlerimden de söğüdüm. Sade çilem kaldı bana, Kalbimdeki boşluğun
meyvası.
Zalim kaderin fırtınasıyla, Söndü gürbüz hâlem. Üzgün ve yalnız yaşarken, Beklerim,
gelecek mi sonum?
Bir yaprak;
1821
42
Tutsak
Demir parmaklıkların ardındayım, küflü karanlıkta. Avluda bir genç kartal, Üzgündür
dostum, kanat çırparken,
unutulmuş tutsaklığında, Gagalarken kanlı yemini pencerenin dibinde.
yere."
1822
43Gece
Denize Karşı
geç suskunluğunu koyu gecenin, Yatağımın yanındaki üzgün mum, Işır; şiirlerim
kaynaşıp çağıldayarak, Akar; derecikleri aşkımın,
1823
Bir dostun iç karartan homurtusu gibi, Ayrılık anında ümitsiz seslenişi gibi, Son kez
işitiyorum üzgün uğultunu, Yalvaran, çağıran seslerini.
Ey ruhumun can attığım sınırı! Ne kadar çok dolaştım kıyılarında, Sessizce ve başım
dumanlı, Gizli niyetimin hüznü ruhumda.
Nasıl da severdim seslerini, Boğuk gürültünü, derin yankılarını, Akşamlan sessizliğini,
Asi atılışlarını.
44
45Uysal bir balıkçı yelkenlisi, Sen öyle istedin diye, Cesurca kayıp gider dalgalar arası;
Ama coşup kükredin mi sen, Batar birbiri ardına gemiler.
Sen bekledin, sen, çağırdın... Ben zincirliydim. Boş yere paralandı ruhum: Güçlü ihtirasla
büyülenmiş, Ben, bu kıyılarda kaldım.
Niçin hayıflanayım? Nereye çevirsem de kaygısız yolumu, Senin çölünde bir şey bugün,
Yine altüst edecekti şu ruhumu.
Bir kaya, şanlı bir varlığın mezartaşı... Göz kamaştıran anılar: Orada, soğuk uykuya
dalmış, Orada sönmüş Napolyon.
Yitip gitti, ardından ağlanan özgürlük gibi, Bırakarak dünyaya tacını. Uğulda, çalkalan,
bozmuş hava gibi! Ey, deniz! O, senin şairindi*.
Yüzü, seninkine benzerdi, Ruhuyla o senin cehnerindendi, Senin gibi güçlü, derin ve
hüzünlü, Senin gibi, hiç bükülmezdi.
Hoşçakal deniz!
46
Puşkin, Đngiliz şairi Lord G. Byron'dan sözediyor. Byron, Osmanlı yönetimine karşı
Yunan bağımsızlık savaşına katılmış, 1824'de hummadan ölmüştü.
1824
***
48
Çamlığın arkalarından,
Ay yükseldi,
Hayalet gibi,
Dumana boğulmuş.
Orada hava,
Akşamın ılıklığında.
Orada deniz,
Tek başına...
Kimse dizlerini,
Ne omuzlarını,
Ne ıslak dudaklarını,
Ne de göğüslerini; karbeyazı.
Yalan mı?
Ben...
Huzurluyum.
Ama, eğer..............................
1824
50
O'na
Anımsıyorum bir mucize anını, Karşımda sen belirivermiştin, Görünüp kaybolan bir
hayal;, Sade güzelliğin dehası gibi.
Ümitsiz acının sıkıntılarında, Gürültülü koşuşturmanın telaşlarında, Uzun uzun çınlayan
bir zarif ses duydum, Güzelim çizgiler girdi rüyalarıma.
Yıllar geçti. Fırtınalar zalimce kırıp, Dağıttı eski hayallerimi. Ben de unuttum senin tatlı
sesini, Đlahi güzellikteki çizgilerini.
51Uyanma vaktinde ruhumun, Ve işte sen yeniden belirdin. Görünüp kaybolan bir hayal,
Saf güzelliğin dehası gibi.
Đşte çarpıyor kalbim, kendinden geçmişçesine, Onda canlanıyorlar yeniden, Đnanç ve esin,
Yaşam ve gözyaşları, Ve aşk.
1825
Şu kandilin,
Yaşasın güneş,
Ve kaybolsun karanlık.
1825
52
53* * *
Kalbin gelecekte yaşar, Gerçek kederle, Anlıktır herşey, hepsi geçer de, Ancak yaşanıp
biten tatlıdır.
1825
54
Yanık Mektup
Hoşçakal aşk mektubu, hoşçakal, Ne kadar ağırdan aldımsa da, Ne kadar istememiş olsam
da, Elim emrediverdi, Bütün mutlulukları
Hazırım, aldırmaz artık ruhum hiçbirşeye. Hırslı alevler, Çoktan sardı sayfalarını. Bir
dakika! Đşte parladı, Cayır cayır yanıyor... Hafif bir duman,
Bükülüp kıvrılarak kayboluyor gözden. Pahalı taşlardan yapılma, Sadık bir yüzüğün
Hatırası çoktan unutulmuş. Erimiş mühür mumu, köpürüyor. Ah! Sağduyu!
55Đşte bitti hepsi, Kapkara artık tüm yapraklar. Hafif küller üzerinde, Gizli saklı çizgileri
beyazlanıyor... Göğsüm daraldı. Sevgili kül,
Kış Akşamı
1825
56
Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karları, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak,
ve bir çocuk gibi ağlayarak; Bir bakarsın, üstündeki köhne damın, Samanlarını hışırdatır;
Bir bakarsın, geç kalmış bir yolcu gibi, Camımızı tıklatır.
Ya sen niye susuverdin kocakarı, Öyle pencere dibinde? Yoksa fırtınanın uluması mı,
Seni böyle yoran? Rüyalara mı daldın yoksa, Kirmeninin vızıltısında?
57Đçelim gel can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve kahırdan içelim; Şenlensin
gönüller; Benim bardağım nerede? Bir şarkı söyle bana, Denizin kıyısında mutlu yaşayan
Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karlara, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak
ve bir çocuk gibi ağlayarak, Biz de içelim can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve
kahırdan içelim; Şenlensin gönüller; Benim bardağım nerde?
***
Son çiçekler, hep en tatlısıdır, Ovaların süslü goncalarının. Onların da ardından anılar,
Hep hüzünlü, ama canlı kalır. Bir acı ayrılığın anısının, bazen, Sevecen bir buluşmanınkinden,
Çok daha canlı kalması gibi.
1825
1825
58
Üzgünüm: bir dostum olsun yok, Uzun ayrılığı birlikte içecek, Eli yürekten sıkılıp, Uzun
ve mutlu yıllar dilenecek. Tek başıma içiyorum. Boş yere hayal gücüm, Yanıma dostlarımı
çağırıyor. Tanıdık, sessiz bir yakınlaşma... Kalbim, sevgiliyi aramıyor.
60
Neva kıyılarında içiyorum, tek başıma. Bugün, isim takıyor dostlarım bana... Çok mu
sizden, şölene katılan? Sayılmadık kaldı mı? Kim bu ihanet eden büyülü geleneğe? Aranızdan
kimi sürükledi soğuk dünya? Kimin sesi sustu, kardeşlerin yoklamasında? Kim o gelmeyen, kim
eksik aranızda?
Ve o günden beri,
61
LKorudun, gezgin kaderinde, Güzel yılların körpe huylarını; Lisenin* gürültüsünü, lisenin
telaşlarını. Taşkın dalgalar arasında düşledin onları. Bize uzattın elini, denizin ötelerinden. Genç
yüreğinde yalnızca bizi taşıdın. Hep söylerdin: "Belki de bizi, Bu uzun ayrılığa mahkum eden,
Bilinmez kaderimizdi" diye.
Dostlarım, birliğimiz ne güzel! Bir ruh gibi, parçalanmaz ve ebedî. Sarsılmaz, özgür ve
dertsiz, Dostluk perilerinin kanadında büyümüş, Nereye atarsa atsın kader bizi, Đsterse uğramasın
mutluluk oraya, Biz hep aynıyızdır: tüm dünya gurbet, Tsarskoye Syelo, anayurt bize.
62
Sen tatlandırdın.
Övgüm, sana.
Gençliğimizden beri,
Söyledin şarkılarını.
Sen, dahî,
Yetiştirdin seninkini,
Büyüttün, sessizlikte.
64
Müzlerin hizmeti gelmez öyle telaşa, Zarif ve azametli olur, olacaksa. Ama gençliğin
tavsiyesi üzere biz, Yerinde duramayan, oynak, Yaramaz çocuklar gibi kurnaz, Gürültülü
rüyalarda mutluyuz. Kendimize gelsek-çok geç artık! Geriye bakıyoruz-boşuna! Hiç iz kalmamış
ki... Söylesene Wilhelm, Başımıza gelen bu değil miydi, Đlham ve kader ortağım, öz kardeşim?
Vakit geldi.Ayılalım artık!
Değmez bu dünya,
Yaşamımız üstüne.
Birliğimiz şerefine!
Merhum ya da hayatta,
Hepsinin şerefine!
Unutup kötüyü,
Damlası kalmasın!
Çar'a içiyoruz!
ihtirasın.
Kader, seyrediyor;
Şu köhnemişliğin içinde,
O zaman, bu günü,
1825
***
Sararıp, soluyordu.
Göçüp gitti sonunda ve tam tepemde,
ve kayıtsızca dinledim. Đşte böyle sevdim onu, Alevli canımla, Böyle ağır gerginlikle,
Böyle nazik, çileli özlemle, Cinnetle ve işkenceyle, Nerede acı? Nerede aşk? Yazık! Kalbimde,
Bu sefil ve bön gölge için, Gerigelmez günlerin tatlı anısına, Bulamam, ne gözyaşı, ne acı.
1826
68
69
Kış Yolu
Kalın, kıvrımlı sisler arasından, Süzülüp geçiyor ay, Kederli ormanlar üstüne Hüzünlü
ışığını saçıyor.
Kasvetli kış yolunda, Koşuyor troyka* tazı gibi, Usandırıyor beni, Çıngırağın tekdüze
sesi.
Yanık, uzun türkülerinde arabacının, Yürekten, bildik bir hava var: Kâh dizginsiz, delice
bir sevinç, Kâh gönül sıkıntısı.
Ne bir ateş, ne bir kulübe karartısı, Karşıma çıkan sadece, -Onlar da, birer birer-Mesafe
direkleri.
Saat, yüksek sesli tik-taklarıyla, Sabit dairesini tamamlayacak, Gece yarısı herkesi
defedip, Başbaşa bırakacak bizi.
Dertliyim Nina, yolum çok sıkıcı, Uykusu geldi, susuverdi arabacı, Çınlıyor çıngırak
tekdüze, Ayın çehresi dumanlı.
1826
Üç atlı kızak.
70
71Bakıcıma*
1826
72
Đtiraf
Bu talihsiz enayiliğimle,
Sizi seviyorum.
Yanınızda üzgünüm-katlanıyorum,
Gücüm yok -ama söylemek istiyorum,
Ya da giysinizin hışırtısını,
Gülümsersiniz-sevinirim,
Dönüp gitseniz-bozulurum.
Đner aşağılara.
Susarım şefkatle,
Uzaklara mı gidecekmişsiniz?
Akşamları piyano?
Bu aşkı haketmiyorum.
74
Ama sevıyormuş gibi oynayın siz rolünüzü! Şu bakış herşeyi dile getirebilir, mucize gibi!
Ah! Aldatmak hiç de zor değil, Benim gibi, aldatarak kendini
1826
75Puşçin'e
Peygamber
Đlk dostum,
Dostların en değerlisi,
Kuytudaki sarayım,
Yalvarırım ilahi takdire, Sesimle, senin ruhuna da, Aynı huzur gelsin de, Lise
günlerimizin aydınlığıyla, O zindan ışılasın.
1826
Kulaklarınla dokundu;
Ağzıma bastırıp,
Tuttu, kopardı
* Haberci melek
76
Gör ve duy!
1826-1828
Şair
Dalmıştır o yüreksizce;
Ama bir kez tanrının seslenişi, Duyarlı kulaklarına ulaşmaya görsün, Silkinir ruhu şairin,
Uyandırılmış bir kartal gibi. Sıkılır dünya meşgalelerinden, Yabancılaşır insan sözlerine.
78
79Ulusal putun ayakları dibinde, Eğmez gururlu başını. Kaçıp gider, yabanıldır ve serttir;
Sesler ve korkulu heyecanlarla dolu, Issız dalgaların kıyılarına koşar. Uğultusu derin ormanlara...
1827\par
19 Ekim 1827
Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Yaşam tasalarınızda, Çar'in emrinde, Zevke düşkün
dostluğun şölenlerinde, Ve aşkın tatlı sırlarında!
Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Kasırgalarda, yaşam dağında, Yaban yerlerde, ıssız
denizlerde, Ve karanlık uçurumlarında dünyanın!
1827
80
81Üç Pınar
Arion
Suya doyurur.
Sonuncu pınar,
En tatlısı hepsinin.
Đhtiras alevlerini,
En iyi o söndürür.
1827
Geçmişin yeminleri,
82
1527
83* * *
***
1827
84
Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarım. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.
Ah! Hatırlatır bana, Senin o zalim şarkıların, Bozkırı, geceyi ve ayışığındaki, Uzaktaki bir
kızın üzgün yüzünü.
Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarını. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.
1828
85Anı
Gecenin eylemsizliğinde,
Acıyla sızlanırım.
1828
86
Ançar*
Susuzluktan çatlayan toprak, Doğurduğunda Ançar'ı bir öfke gününde, Dallarına ölüm
yeşili, Köklerine zehir doldurmuştu.
Fakat günün birinde, bir adam buyrukla, Göndermiş bir başka adamı Ançar'a, Adamcağız
itaatle çıkıp yola, Sabaha karşı dönmüş ağuyla.
Elinde, zehirli reçine damlayan, Cansız yapraklı ürkütülü bir dal, Ve solgun alnında ter,
Boşanır soğuk derecikler gibi.
1828
Çiçek
Kurumuş, kokusuz bir çiçek gördüm, Unutulmuş bir kitabın sayfaları arasında; Ve bu
çiçek tuhaf hayallerle, Doldurdu ruhumu ansızın:
Nerede açtın, ne zaman, hangi baharda? Çok mu yaşadın, kim seni koparan? Tanıdık mı,
yabancı bir el mi? Ve neden seni böyle bırakıp gittiler?
Ya da ıssız kırlarda,
Yaşar mı şimdi çiçeği solduranlar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa onlar da, şu gizemli
çiçek gibi, Çoktan cansızlaşıp gittiler mi?
1828
89Sen ve Siz
Ruhsuzca siz'i,
yürekten sen'le. Karıştırıverdi dili sürçerek. Ve sevdalı gönüldeki, Tüm mutlu düşlere,
Yeniden can verdi. Öyle düşünceli, dururken önünde, Ve alamazken ondan gözlerimi,
Dudaklarımdan dökülen: "Siz ne kadar hoşsunuz!", Oysa yüreğimdeki: "Nasıl seviyorum seni!"
1828
90
Kafkas
1829
(Bu şiirin, Puşkin' in vaktiyle yazıp da, sansür nedeniyle yayımlanırken iptal ettiği son
dörtlüğü:
Böyle kuşatır özgürlük coşkusunu yasalar, Vahşi alev, böyle arzu duyar boyundurukta,
Şimdi suskun Kafkas böyle öfkelenir, Yabanın gücü böyle zor gelir ona şimdi.)
92
Çığ
Đşte, düştü çığ, Gelmekte ağır uğultusu, Tıkayıp kayalar arası şu geçidi, Durduruverdi
Terek'in dalgalı suyunu.
Ah, Terek! Gücünü tükettin, sustun bir an, Kesiliverdi kükremen. Ama gelen dalgalarının
dirençli öfkesi, Delip geçti karları ve sen, coşkuyla, Kavuştun kıyılarına.
93Öylece durdu, uzunca bir süre, Erimeden, göğsü yarılan çığ, Ve Terek aktı üzerinden
hiddetle. Su tanecikleriyle bezeli köpükleri, Şırıldayarak erittiler buzdan kemeri.
Öküz, kalakaldı.
Sadece,
Göklerin konuğu
1829
***
Seninle dolu,
1829
95* * *
(2 kasım
Kış,
Ne yapılır köyde? Uşakla karşılaşıyorum. Bana sabah çayımı taşıyor. Hava ısındı mı?
Yatmayı bırakıp, eğerleri koşmalı mı? Gibi sorular... Ya da yemeğe kadar, Komşunun
eski dergileriyle oyalanmalı.
Taze kar;
Kamçılar elimizde,
96
eve dönelim.
Kalbim sızlıyor.
Bezginliğin zehirini.
Okumak istiyorum;
Düşüncelerim, ötelerde. Kapatıyorum kitabı, Kalemi alıp oturuyorum. Zorla söküp almak
için
Misafir odasına gidiyorum. Orada da duyduğum, Gelecek seçimler, şeker fabrikası. Evin
hanımı somurtmuş, hava gibi. Çelik örgü şişlerini, kıvrakça oynatıyor, Veya kupa papazıyla fala
bakıyor. Özlem! Böylece günler inzivada,
Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F7
Hüzünlü köye,
(iki sarışın, iki endamlı kızkardeş) Nasıl da canlanıverir, Bu, tanrının boşverdiği yerler.
Nasıl da anlamlı olur hayat. Önce, gözucuyla dikkatli bakışlar, Sonra birkaç söz ve sohbet,
Dostça bir kahkaha, akşam şarkıları, Canlı valsler, masada fısıltılar, Baygın bakışlar, uçuk laflar,
Dar merdivenlerde uzatılan karşılaşmalar, Alacakaranlıkta sundurmaya çıkan bakire, Çıplak
boynu ve göğüsleri, Yüzüne esen tipi...
Nasıl da alev alev yanar, Bir sıcak öpücük buz üstünde, Nasıl körpedir Rus kızı, kaba
karın içinde!
***
Henüz tümüyle,
Bazen ürkeklikten,
1829
1829
98
99* * *
Dolaştım mı gürültülü sokaklarda, Girdim mi tıkış tıkış dolu kiliseye, Oturdum mu çılgın
gençler arasında, Ben, hayallerime dalarım.
"Yıllar geçiyor" derim, "Buradaki herkes, Hepimiz yitip gideceğiz, Ve birilerinin saati
yakın."
Bakınca bir yalnız meşeye, "Ormanların papazı", diye düşünürüm. "Beni de eskitecek,
Dedemi eskittiği gibi."
"Hoşçakal" derim,
Alıştım, her günü, her saati, Aynı düşüncelerle tüketmeye. Çırpınırım bilmek için,
Gelecekteki ölüm vaktimi.
Duyarsız bedenime,
Mezarlığın girişinde, o gün, Bırakın, bir genç yaşam kıpırdasın. Ve doğa, kayıtsızca,
Ebedi güzelliğiyle ışıldasın.
1829
100
101Kış Sabahı
Ayaz ve günışığı,
Aç artık,
örttüğün o gözlerini. Ölülere ve tanrılara, Işık taşıyan Aurora'nın önüne, Sen de kutup
yıldızı gibi çık.
Tipinin kızışıp,
102
Mavi gökler altında, Masallardaki halılar gibi, Güneşe karşı ışıldayarak yatar kar. Saydam
orman kararır yalnız başına. Kırağı arasından yeşeren köknara yakın, Bir derecik parıldar buz
altında.
Kehribar sarısı aydınlık tüm oda, Mutlu çıtırtılarla ılımış ocak. Ve ocak dibindeki
kerevette, Hoş rüyalar görüyorsun. Bilirsin ki boz kısrağı, Kızağa koşmamak.
1829
103Cinler
Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor; Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu, Çıngırakları çın çın ederek Gidiyor arabam, ıssız ovada,
Ürperiyor yüreğim korkudan Bilinmez düzlükler ortasında.
Kaybolduk! Ne yapmalı?
104
Bakın, bakın, işte oynuyor, Üflüyor, tükürüyor bana. Bir hendeğe doğru sürüklüyor,
Ürküterek beygirleri. Görülmedik boyuyla şurada, Önüme dikiliverdi. Cansız bir kıvılcım gibi
burada, Çakıp sönüyor karanlığa.
Atlar durdu.
—Nedir o karartı?
Tipi kuduruyor, tipi ağlıyor; Ürkmüş atlar, horulduyor; Karartı daha da uzağa sıçrıyor;
Siste gözleri parıldıyor, Yeniden şahlandı atlar, Çıngıraklar çın çın etti. Görüyorum, cinler
toplanmış, Bembeyaz ovaların ortasında.
Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor. Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu. Arı sürüsü gibi cinler, Üstümdeki sonsuz boşlukta, Acı
haykırışlar ve ulumalarla, Kalbimi parçalayarak, Uçup gidiyorlar...
1830
106
bir yoldaşı,
yeniyetmenin biri;
Utangaç, masum melek, uysal çocuk, Sana müteşekkirim, tüm duygulu canımla. Đlgim
zayıf, kuytularda kalmış. Alışmadım hiç iyi niyete, Ve onun şefkatli, konuksever sesine.
Gülünçtür şu dünyada yakınlık arayan! Ruhsuz, soğuk kalabalıklar bakar şaire. Bir gezgin
cambazı seyredercesine. Eğer duyurursa şair, Yürekten, ağır iniltisini derince, Ve acı yüklü şiiri,
keskin yalnızlığında,
sanatın çokbilmişleri. "Böylesi daha makbul! Yeni duygular, Başka fikirler edinecek ve
bize sunacak". Ama şairin mutluluğu, Bulamaz bunların arasında, Aradığı dostça selâmı; Korkak
suskunluğa gömülü kaldıkça...
1830
108
Şair'e
-sone-
Ey şair! Önemseme halkın sevgisini o kadar, Tez geçer coşkun övgülerin uğultusu;
Duyarsan, yargısını bir budalanın, Ya da kahkahasını soğuk kalabalığın, Sıkı dur yine de, Sakin
ol.
Her şey senindir, sensin kendinin yargıcı. Ürününe en iyi sen değer biçersin, Ey zor
beğenir sanatçı! Hoşnut musun kendi çabalarından?
109Sen hoşnutsan eğer, Varsın kalabalıklar sövsün sana, Tükürsünler ateşinin yandığı
sunağa, Ve yaramaz çocuklar gibi, Sarsıp dursunlar masanı.
1830
110
Veda
Hayalimde okşayıp,
Aşkını hatırlamaya,
Koşup gidiyor yıllarımız değişerek, Değiştirerek herşeyi ve bizi. Sen, çoktan giymişsin
şairin için, Mezarlıkların alacakaranlığını. Ve dostun senin için, Sönüp gitmiş çoktan.
Kabul et, uzaklardaki sevgilim, Kalbimin vedasını, Dul kalmış eş gibi, Bir mahpusluk
öncesi, Dostuna suskunca sarılan, Đyi dost gibi.
1830
O da ölecek,
Bir hatıra defterinde, Ölmüş izler kalacak acımdan, Bir mezar taşına kazınmış, Bilinmez
dildeki yazılar gibi.
Nesi kaldı,
Taze ve gergin telaşlarda, Çoktan unutulmuş adımın? Temiz ve körpe anılar Sunamaz
artık senin ruhuna.
Sessizlikte,
Đçinde yaşadığım...
1830
112
113
JGözyaşı dökeceğim.
Belki de,
Üzüntülü günbatımımda,
Aşk pırıldayacak.
Ağıt
1830
Akılsız yılların sönmüş neşesi,
Ağır ve hüzünlü,
Ruhumda yaşlandıkça,
Daha da güçleniyor.
Yolum, ıssız.
Fakat istemiyorum,
Yaşamak dileğim,
Kimi zaman,
Uydurduklarım için,
114
115* * *
Bu gurbeti terkettiğin,
O unutulmaz anda, üzgün vakitte,
Soğuyan ellerim,
Đniltim yalvardı,
Bitmesin diye.
Ama sen, acılı öpüşmemizden, Koparır gibi aldın dudaklarını. Kapkara sürgün yerimden,
Beni başka yerlere çağırdın. Dedin ki: "Görüştüğümüz gün, Sonsuz mavilikler altında, Bir
zeytinin gölgesinde, Aşkın öpücüğünü, Yeniden birleştirelim."
116
Gökyüzü kemerlerinin,
Zeytin gölgelerinin,
Güzelliğin ve acıların,
Ve onlarla birlikte,
Ama bekliyorum;
Borcun var...
1830
117Yankı
Kükredi mi bir vahşi hayvan bir orman kuytusunda,
Yanıt gönderirsin.
Sen şairsin!
1831
118
***
Seninle ikimiz,
Sanırız ki yaşıyoruz.
Uzaklara,
1834
119* * *
Bu köşesine dünyanın,
Bu korulukta gezinmişim.
Đşte talihsizliğimin evi, Zavallı bakıcımla yaşadığım yer. Yaşlı kadıncağız yok artık.
Şimdi duvarın ardından, Duyamıyorum onun ağır adımlarını, Yok artık titiz ilgisi.
Hareketsizce oturur
Başka kıyıları,
Keşfedilmemiş sularında,
Sefil ağlarını.
Ağaçlar saçılmış,
120
Üç çam dikilidir.
Biri ayrı düşmüş,
Ne zaman tepeden
Doruklarının hışırtısı
Hiç değişmemişler.
Çocuklar gibi.
Ve çevresi,
Konuksever hışırtını.
Geçsin yanınızdan.
Beni ansın.
1835
122
Petersburg şehrinde? Neden bu salvo ateş ve kalabalıklar? Ya nehirde demirli filo? Yoksa
yeni ve şerefli bir zafer ışığı mı, Aydınlatan Rus süngüsünü ve bayrağını? Çetin îsveçli'yi mi
yendik? Barış mı dileniyor korkunç düşman? Ya da aldığımız Đsveç toprağına, Brandt'ın çelimsiz
teknesi mi uğradı? Ve güney donanmamız ailecek, Dedesini görmeye mi gitti? Savaşçı torunları,
Đhtiyarın önünde esas duruşta, Verilen dersin onuruna, Duyulmakta koro ve top gürlemesi.
Poltava'nın yıldönümü mü,
Kutladığı efendilerimizin?
Karakaşlı karısının?
124
Af gününü kutluyor,
Petersburg şehrinde.
Salvo ateş ve müziğin gümlemesi, bundan. Ve nehirde demirli filo. Bu yüzdendir ki mutlu
vakitte, Çar'ın kadehi dolu. Ve salvo ateşle dövülmekten, Neva'nın öteleri köpüklü.
1835
Bulut
Dinmiş tufanın son bulutu! Bir sen gezinirsin açık mavi gökte. Senindir, kimsesiz, neşesiz
gölge. Sevinç dolu günü, bir tek sen üzersin.
Az önce çepeçevre sarmıştın gökyüzünü, Şimşek de seni sarıverdi dehşetle. Sen ise saçtın
gizemli gürlemeni, Ve açgözlü toprağa yağmur içirdin.
Yeter, defol! Đşin bitti artık. Toprak tazelendi, tufan da kaçtı buralardan. Ve işte rüzgar da
yaprakçıkları okşarken, Kovuyor seni şu huzurlu göklerden.
1835
126
127Exegi monumentum*
Söylentim büyük Rusya'yı dolaşacak. Ses veren her dilde anacaklar adımı; Onurlu Slav
torunum, Finli, Şimdilerde vahşi olan Tunguz, Bozkırların dostu Kalmuk.
Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirimle yarattığım duygular için. Đnsafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve düşmüşlere
şefkat dilendim.
Tanrı emridir ilham perisi, biraz söz dinle! Dargınlıktan korkmadan, başına taç istemeden,
Duayı ve iftirayı, kabul et, aynı ilgisizliğinle, Ve kınama hiçbir aptalı.
1836
128
Seçme Şiirler (A.S. Puşkin) l F9
129Đçindekiler
1. Özgürlük/27
2. Çaadayev'e/32
3. Köy / 34
5. Seyrekleşiyor Bulutlar / 40
6. Tutkularım Bitti / 42
7. Tutsak/43
8. Gece/44
9. Denize Karşı / 45
20. Bakıcıma / 72
21. Đtiraf/73
13122. Puşçin'e/76
23. Peygamber/77
24. Şair/79
26. Üç Pınar/ 82
27. Arion / 83
30. Anı / 86
31. Ançar/87
32. Çiçek / 89
34. Kafkas / 91
35. Çığ/93
41. Cinler/l 04
42. Anonim Şiire Cevap / 107
43. Şair'e/109
44. Veda/111
48. Yankı/l 18
52. Bulut/l 27
5 3. B ir Anıt Diktim/l 29
132Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Görme Engelliler bölümünde kullanılmak üzere görmeyen okuyucuların yararlanabileceği hale
dönüştürülmüştür.
Bu çalışma Patates Baskı'nın söz konusu kamu hizmetine destek sağlamak amacı ile
gönüllü olarak yürüttüğü bir faaliyettir.
A. S. Puşkin
SEÇME ŞĐĐRLER
•t
YON
102
Şiir
041
Şiirler
021
Birinci Basım
Kasım 1998
ISBN
975-7959-27-8
Kapaktaki Resim
Kapak Tasarım
Arslan Kılıç
Uygulama
Songül Yücel
Renk Ayrımı
Mondo Grafik
0.212.2253076
Dizgi
0.212. 249 24 80
Melek Şancı
Baskı
Cilt
Puşkin, Rusya'da "Rusların kendi şairi" olarak bilinir. Ruslar, dünyayı güçlü, ateşli ve
nazlı Rus ruhu ile kavrayamayanların, Rus olmayanların, Puşkin'i eksik anlayacaklarını düşünür,
"Puşkin çevrilemez" derler. Bunun gerekçesi de, Puşkin' in hem döneminin son öğrencilerinden,
hem de önündeki dönemin dahi yaratıcılarından biri olmasıdır. Güçlü, özgür ve duyarlı Rus
ruhunu, ulusal özüne sadık kalarak ve Avrupa'nın ünü yayılmış edebiyatçılarının tarzını aşarak
ortaya koymayı Puşkin başarmıştır. Bunu yaparken Puşkin, u-lusunun diline de, yüzyıllardır
saygı ile anılan katkılar yapmıştır.
Şiir dışındaki yazın türlerinde de birçok önemli eser veren Puşkin, "halkının şairi" olarak
anılmaktadır. Bu kadar "halkının şairi" olan bir yetenek, "halkların şairi" de olmayı hakediyor.
Cesaretimiz bundandır. Đstedik ki, eğer Rus o-kuru Puşkin'i duyunca, okuyunca dünyayı daha iyi
ve hakkı ile kavrıyor ise, Türk okuru da bunu bilsin, duysun, Bu bereketli toprağın büyüğünü
görsün, okusun, duysun.
Puşkin bazı şiirlerine başlık koymuş, bazılarını ise başlıksız bırakmış. Bu şiirler,
genellikle Rusya'da ilk dizeleri ile a-nılır ya da adlandırılırlar, ama başlıksız basılırlar. Bu kitapta
da başlıksız(başhk yerine * konarak) sunuldular.
(1799-1837)SOYLU VE DEVRĐMCĐ
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Moskova'da doğdu (6 Haziran 1799). Ailesi, Rusya'nın eski
aristokrat ailelerin-dendi. Babası, köklü bir Boyar ailesinden geliyordu. Annesi ise, Đstanbul'da
köle pazarında satılan ve I. Petro(Bü-yük) tarafından evlat edinilen Habeş prensi Abram
Hanni-bal'ın torunuydu.
Küçük yaştan başlıyarak çok iyi bir eğitim gördü. 19. yüzyıl başlarında yaşayan bütün
diğer Rus soyluları gibi Puşkin'in ailesi de Fransız kültürüne sempati duyduğu i-çin, Puşkin ve
kardeşleri küçük yaşta Fransızca konuşup yazmayı öğrendiler. Puşkin, oldukça erken yaşlarda
Rusça ve Fransızca şiirler, kısa öyküler, komediler yazarak eser vermeye başladı.
1811'de, giriş sınavlarında onur derecesi alarak, seçkin öğrencilerin eğitim gördüğü St.
Petersburg yakınlarında bulunan Tsarskoye Syelo'daki liseye başladı. 1817'de mezun olduktan
sonra, yine St. Petersburg kentinde, dış ilişkiler okulunda memur olarak işe girdi.Đlk şiir kitabı Bir
Şair Dosta, 1814'de yayımlandı. 1917-1819 arasında daha çok, "Rus Divanı" diyebileceğimiz
biçimi kullanarak lirik şiirler yazdı. Bu şiirlerinde (Özgürlük, Çaadayev'e, Köy), daha çok
yurtseverlik motifleri kullandı; dostluk, aşk, neşe temalarını işledi.
1820 Mart'nda ilk uzun ve ayrıntılı çalışması olan Ruslan ve Lyudmila'yı tamamladı.
Şairin ilk yaratıcılık döneminin son yapıtı olan bu romantik şiirde Puşkin, yerleşik kural ve
türlerden ayrıldığı için ağır saldırılara uğra-dıysa da, kendini de iyice kabul ettirdi.
Yönetim karşıtı hicivleri ve özgürlükçü şiirlerinden dolayı saray ile arası açılınca,
Kişinev'e (Moldavya) tayini çıkarıldı. Gerçekte bu bir sürgündü. Kişinev'e gitmeden önce kısa
süreli bir Kafkasya ve Kırım gezisi yaptı. Güney'in görkemli yabanıl doğası birçok eserme konu
oldu. Güney'de geçirdiği kısa sürede, romantik ağıt Günün Işığı Söndü'yü ve Bahçesaray
Çeşmesi'ni yazdı.
Moldavya'da zor fakat verimli yıllar geçirdi. Burada, başta Hançer, Şeytan, Bilge Oleg'in
Şarkısı, Kafkas Mahkûmu, Çingeneler, Haydut Kardeşler adlı olanlar olmak üzere, birçok şiir ve
uzun şiir yazdı. Özellikle uzun
10
şiirlerinde kendi çağının kahraman tipini anlama isteğini dile getirdi. Bu eserlerden en çok
Çingeneler, Puşkin'in çağdaşı eleştirmenlerce övüldü.
1823 yılı Haziranında dostlarının yardımı ile kısmen affedilerek Odessa'ya (Ukrayna)
geçebildi. Ertesi yıl ise, (Pskov kenti yakınındaki) Mikhailovskoye'de bulunan ailesinin yazlık
evine yerleşti. Burada geçirdiği yıllarda dehası daha da olgunlaştı. Bir Mucize Anını
Hatırlıyorum, Kış Akşamı, Baküs Onuruna Şarkı, 19 Ekim 1825 en ünlüleri olmak üzere, burada
yazdığı birçok şiirinde kendi yaşamını gerçekçi bir tutumla inceledi. Bu dönemde oluşturduğu
gerçekçi tavır, daha sonraki eserlerindeki bütünsel estetik için bir sınır taşı oldu. Puşkin, yetişme
çağında eski bir serf olan bakıcısı Arina Rodionovna'dan Rus halk öykülerini öğrenmişti.
Mikhailovskoye'de ise Rus köylüsünü tanıdı.
1833'de, Güney'de sürgünde bulunduğu sırada başladığı Yevgeniy Onegin isimli manzum
romanı bitirdi ve Bo-ris Godunov'ü yazdı.
1825 yılı 14 Aralık günü St. Petersburg'da Dekabristler ayaklandılar. Bu hareketin Çar'a
bağlı birliklerce kanlı biçimde bastırılmasının ardından, aralarında Puşkin'in çok eski dostlarının
da bulunduğu yüzlerce devrimci aydın, ağır işlerde çalıştırılmak üzere Sibirya'ya sürüldüler.
Böylece Puşkin için bir direniş dönemi başladı. Prolog'u bu dönemde yazdı.
11
Dönemin yeni tahta geçmiş çarı 1. Nikola'nın, onu denetim altına almak için sıkça yaptığı
sahte yardım tekliflerine ve art niyetli yakınlaşma çabalarına çok ilgi göstermedi. Ancak yine de
ölümüne kadar göz hapsinde kaldı. Kısa bir dönem Çar'ın liberal vaatlerinden ümitlenmiş olsa da,
ilerici görüşlerinden hiç vazgeçmedi. Dekabristlerin amaçlarına nasıl bağlı olduğunu, Arion ve
Sibirya Madenlerinin Derinlerinde başlıklı şiirlerinde açıkça belirtti. A-ralık ayaklanmasının
idamlar ve sürgünlerle bastırılmasından sonraki boğucu gericilik yıllarında Puşkin yalnızlığı
yaşar. Şair'e adlı şiirinde, bu yalnızlık ortamında şiirine ve düşüncelerine dayanarak ayakta
kalmayı dile getirdi.
1826-1830 arası, kahramanlık destanı Poltava, manzum öykü Kolomna'daki Ev gibi çok
sayıda olgunluk dönemi yapıtlarını yazdı.
1830 sonbaharında, Moskovalı sevgilisi Natalya Gon-çarova ile evlenmek için gereken
hazırlıkları yapmak a-macı ile Nijny Novgorod yakınındaki Boldino'da bulunan evine yerleşti.
Burada geçen üç aylık yaşamında, Boldino Sonbaharı'ndaki dramatik baş yapıtları Küçük
Trajediler ve Đvan Beikin'in Öyküleri'ni yazdı. Bu eserleri daha sonra birçok eleştirmence 19.yy
Rus gerçekçi nesrinin temeli olarak kabul gördü. Yine bu dönemde, günlük yaşamdan alınmış
kişiliklerle, belirgin bir aşkla betimlenmiş kır manzalarının etkin biçimde kullanıldığı Cinler, Ağıt
ve Yakarış başlıklı şiirlerini yazdı.
12
1830 yılını izleyen dönemde daha çok düzyazıya ağırlık verdi. Dubrovsky, Maça Kızı,
Kaptanın Kızı, Puga-çev'in Tarihi bu dönemin eserleridir. Düzyazı eserlerinin yanında yine bu
dönemde, Şövalyelik Zamanlarından Sahneler, Mısır Geceleri, Batı Slavları'nın Şarkıları i-simli
şiir yapıtlarını yazdı.
13
Puşkin'in anadili Rusça, hem genişliği, hem de derinliği ile büyük bir ulusal edebiyata
beşik olacak kadar yetkin ve ince bir dildir. Rus dilinin kurgusu geniştir; anlatılması amaçlanan
bir varoluşa türlü kollardan uzanabilir. Aynı zamanda Rus dili derindir. Ayrıntılara çok virgül
kullanmadan girebilir ve coşkulu duyumlar yaratıp, söze bıraktığınız yerden rahatça devam
edebilirsiniz. Bu dil, onunla eser veren sanatçının elinde hem vurgularla keskinleşir, hem de Rus
karakterinin özgür genişliğinde, herşeyi kalın bir örtü gibi şefkatle örtebilir.
Puşkin, işte böyle bir sürecin başında, onun en önemli yaratıcılarından birisi ve öğrencisi
konumundadır. Çoğu kez, Rus edebiyatçılarından söz edilirken, "Puşkin'den sonra" deyimi
kullanılır. Puşkin bu ününü, başkalarında zor rastlanabilir tarzına ve dehasını diline ve eserlerine
u-yumlu yansıtabilmesine borçludur.
18
Cümleleri, alışılmadık bir hızla ve birkaç yönden tüm konuyu ustaca anlatarak sona
ererler. Đmgeleri o kadar hesaplı ve güçlüdürler ki, bazen tek bir tanesi bütün bir eserin yerine
geçebilir. Bir sıcacık şiiri destanlara bedeldir. Sanmam ki diğer şairlerden birisi çıkıp da,
kendisinin bir kısa şiirinde Puşkin şiirlerinde olduğu kadar görkem, sadelik ve güç olduğunu
söyleyebilsin... Burada güzel sözler değil, yalnızca şiir var; hiçbir pırıltısı dışarıda kalmayan,
yalın, ağırbaşlı, içindeki ışıltılar hemen açığa çıkmayan, özlü sözler ile bezeli temiz şiir... Çok
sözcük yok, ama hepsi öyle yerli yerindeler ki, herşeyi anlatıyorlar. Her sözcükte hacimsel
sonsuzluk var...
Puşkin, Rus ulusal edebiyat dilinin ve modern Rus edebiyatının kurucusudur. O'na bu
büyük tarihi rolü oynatan etkenler ya da kaynaklar nelerdir?
Kuşkusuz, en başta iyi bir eğitimden geçmesidir. O, küçük yaşında başlayan, özel ve
genel (okul) çok iyi bir e-ğitimden geçti. Ama O, sadece bu zorunlu eğitimle yetinen biri olmadı
hiçbir zaman. Ta başından beri, eğitim zamanları dışında kendi kendine de hep okuyan, araştıran,
yazma denemeleri yapan bir çocuk ve genç oldu. Ayrıca, yine erken yaşından başlıyarak,
evlerinde düzenlenen kültürel toplantıların konuğu olan dönemin önde gelen yazarlarıyla tanıştı.
Onların düşünsel ve sanatsal birikim ve deneyimlerinden yararlanma olanağı buldu. Bütün bu
olanaklar ve fırsatlar (ve kuşkusuz yeteneği) sayesinde, erken yaşta Rusça ve Fransızca öyküler
yazacak kadar yetkin-leşti. Fakat O, modern Rus edebiyatının ve Rus ulusal e-debiyat dilinin
kurucusu olmasını asıl, bir Rus köylü kadını olan sevgili bakıcısı Arina Rodionovna'ya borçludur.
19Bu sıradan ve becerikli Rus halk kadınının anadilini kullanmaktaki ustalığı, küçük
çocuğa sıkça anlattığı halk hikayeleri, masallar, okuduğu halk şiirleri, yaşama Rusça bakışı; o
dönemde Fransız kültürünü kendine bayrak edinen Rus aristokrasisine doğmuş, küçük yaşta
Fransızca e-ğitim görmüş Puşkin'in, Rus halk edebiyatına, Rus konuşma dilinin deyimlerine ve
anlatım tekniklerine ilgisini sağlamış, Rus geleneğini anlaması, halka ve Rus insanına yönelmesi
için itici güç olmuştur.
Aldığı iyi eğitim, onun tarzını geliştirip yetkinleştirmiş, ufuklarım açmıştır. Batılı yazarlar
ile küçük yaşta tanışan Puşkin, Servantes'i, Bayron'u, Şekspir'i, Russo'yu merak eder, araştırır,
sever, eleştirir. Daha sonraları hem açıp hem de ilerlediği yolda bu güçlü eğitimin izleri hep
görülür.
Puşkin, eserlerinde duygularını, isteklerini eşsiz tarzı ile zarif ve derin bir anlatımla
yansıtmış olsa da, hiçbir zaman sadece kişisel temalar ile sınırlı kalmamıştır. Ufku, dünyası kendi
duyguları ve yaşamı ile sınırlı bildik şairlerden farklı olarak, diğer insanlara karşı yakın dikkati,
a-teşli ilgisi, onların sevinçlerine, acılarına yaklaşımı, hepsi şiirlerinde ses bulur. Yaratıcılığına
halk ve onun kaderi belirgin biçimde konu olmuş ve Puşkin'i hararetle heyecanlandırmıştır.
Gençliğinde yazdığı Çaadaev'e başlıklı şiirinde Puşkin yurdunu özgür görme arzusunu dile getirir
ve bu arzuyu bir aşığın ihtirası ile karşılaştırır:
...Özgürlüğün o kutsal anını, Şaşmaz buluşmaları bekleyen Genç aşık gibi, Umudun
ıstırabı ile bekleriz...
20
Gençlik dönemi eserlerinde Puşkin, kendi kendine çözüm arayan bir aydındır. Çözüm
arar, ama bir yol da belirtmez. Rusyanın içinde bulunduğu karanlığı anlatır, aydınlık günler ister.
Dostluğa, geçmiş güzel günlere coşku ile şiirler yazar. Uzak, mutlu günleri haber verir. Açıkça
söylemez ama topyekün değişim istemektedir. Büyük ve ciddi bir eser vermek için yüzünü
halkına döner. Ustalığını ortaya koyan ve uzun anlatı-şiiri tarzındaki ilk büyük e-seri Ruslan ve
Lyudmila(l92G), bir Rus halk destanından uyarlanmıştır.
Siyasi görüşlerindeki kaçınılmaz sınırlılığa rağmen Puşkin yine de, liberal vaadlere
inanmayı denediği dönem dışında, elinden geldiğince egemenlerin çıkarları ile halkın ve insanın
mutluluğu arasındaki çatışmayı vurgulamıştır. Çar ve ayrıcalıklı sınıfın, bu tuhaf aristokrat gencin
Dekabristler olarak bilinen devrimci harekete yakın olmasından ve henüz açıkça devrim isteyen
bir tutumu yoksa da, şiirlerinin geleneğe meydan okuyan tarzı ve genel halkçı, özgürlükçü içeriği
yüzünden Puşkin'i güneye sürgüne göndermesiyle, şairin yaşamında ve yapıtlarında yeni bir
dönem başlar. Yalnız ve henüz mütereddit aydın, güneyde yaşamı ve insanları daha farklı
incelemeye başlar, halkını yeniden öğrenmeye girişir. Bu dönemde çoğunlukla açık ve net siyasi
görüşler içermeyen eserler verir, ama arada düzene küskünlüğünü de belli eder. Kafkasya'nın
görkemli ve vahşi doğası, insan ilişkilerindeki doğallık ve sertlik, Puşkin'e yeni ufuklar
kazandırır. Bu dönem şiirlerinin tema'sında, Kafkasya doğasından fışkıran özgürlük duygusu,
insan ilişkilerindeki doğallık ve yalın-
21
\par
lık, doğa güzelliği vb öne çıkar. Dağ ve deniz, özgürlük imgeleridir.
Kendini şiirlerinde de anlattığı gibi o, herkes için iyilik düşünen, iyilik dilenen bir
aydındır. Đdeallere, dostluğa, i-nanca tutunur, yaşamın anafikrini ve kendini, kendi yöntemini
yakalamak peşindedir. Açıkça sözü geçmese de, şiirlerinde kendinde gördüğü kusurları eleştirir.
Kısa süreli, sıkça değişen aşkları, kağıt oyunlarına giderek artan düşkünlüğü, bazen kavgalara yol
açan sinirli davranışları a-çıkça betimlenmeden şiirlerine konu olur:
...Ve tiksinti ile yaşamımı okurken, Titrerim, lanet okurum, Acıyla sızlanırım, acıyla
gözyaşı dökerim. Acı satırları silemem...
Yalnızlığını anlatırken de ortaya çaresiz bir aydın olarak çıkar. Bunu o güçlü ve ince Rus
ruhu ile yapar. Doğayı malzeme olarak kullanır. Ufku geniş, görüşü derindir. Betimlediği
nesnelere kişilik kazandırır. Halkının karakterindeki, acıyı umut ile karşılama geleneğini
sürdürür. Çizdiği mekanlar, bir yönü ile sınırsızdır. Görüntünün arkasındaki ruhu arar. Şekilleri
asla donuk değildir. Rus dilinin ayrıntılara dokunabilme yeteneğini kullanır. Anlattıkları Rusya'ya
özeldir. Rusça yazar, ama söyleyeceğini Puşkince söyler. Onun bu tarzı, kendinden sonraki Rus
şairlerinin bazılarında yeniden belirir. Sovyet dönemi liriklerinden Yesenin, bu anlamda onun
devamı sayılabilecek bir tarza sahiptir.
22
Puşkin eserler verip içini döktükçe kendini aşar; ufukları genişler. Kendince bulduğu türlü
çareyi eserlerinde a-çar ve tüketir. Çingeneler'de yarıttığı şaşkın aydın Aleko, daha ilkel yaşama,
bir adım geriye dönmeyi düşleyen bir çaresizdir. Mülkiyet ilişkileri farklı kurulmuş Çingene
toplumuna uyum sağlamaya girişir. Kentli aydının dar dünyası Çingenelerin geleneklerine ters
düşünce, "suç işleyen" ve dışlanan zavallı Aleko, telaşlı ve yapay dünyasına geri dönüp, aslında
hiç bulamayacağı kendi yaşam tarzını ve çareyi yeniden aramaya girişir. Puşkin, böyle hedefsiz
telaşlar ile alay eder. Yaşam kesitlerinde öne çıkardığı bilge ruh, dünyayı sabırla seyreder.
"Ne yapmalı?", o da bilemez; bununla birlikte, Puş-kin'in, bir şairin tavrı ve yaşam tarzı
ile şair yaratıcılığı çerçevesinde ait olduğu topluma neler verebileceği hakkında yaklaşımı çok
belirgindir: Şair, eserinde sadece kendi fikirlerini duygularını vermemeli, sadece kendi
deneyimlerini anlatmamalıdır. O, az rastlanır yeteneklerin sahibi olarak, kendi yaratıcılığında
çıkabileceği en üst yere kadar çıkmalı, hep kendini aşmalıdır. Đçindeki derinliklerde yakaladıkları
ile de okuyucuyu "zehirlemeli"dir. Yoksa şair, eğer işte öylesine yaşarsa, Puşkin'in deyişi ile, şiir
tanrısı Apollon'un kurbanı olmazsa, değersiz dünya çocukları arasında en değersizidir. Ama eğer
ruhu, uyanan kartalınki gibi silkinirse, açılan gözleri o zaman, başkalarının göremediklerini
görmeye başlar. Göklerin titremesini, suyun altındaki kıpırtıları duyabilir. Dünyayı, denizleri
dolaşır ve insanların kalplerini söz ile yakar.
Rusya'nın bu dev ve dahi sanatçısı, kendisine, kendi e-meğine biçtiği değeri, olgunluk
döneminde yazdığı Exegi Monumetum başlıklı şiirinde anlatır; görevini kendince yapmıştır:
...Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirizmle yarattığım duygular için. insafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve
O, kendisini böyle anlatsa da, tarihin ona biçeceği değeri belki de en doğru biçimde,
gençliğinde yakın dostu Çaadaev'e yazdığı şiirini bitirirken yazdığı gibi, yine kendisi sezmişti:
24
III
ŞĐĐRLERĐNDEN SEÇMELERÖzgürlük
-kaside-
Aç soylu yolumu gideyim, Yüce Galyalı'nın izinden. Şanlı sefilliğin ortasında, Ona da
cesur yeminler öğretmiştin. Hafif ruhlu kaderin beslemeleri, Dünya zorbaları, titreyin! Ve siz,
metin olun, dinleyin! Kalkın ayağa, düşkün köleler!
Yalnızca orada, Çar'ın başı üstünde, Susmadı halkların sancısı. Güçlü yasalarla kutsal
özgürlüğün, Sımsıkı bütünleştiği yerde; Sert kalkanı uzatmışlar hepsine. Bir kılıç, sımsıkı
kavranmış, Sadık, inançlı ellerinde halkın. Hepsi de aynı boyda kafalar üstünde, Onların kılıcı
kayıyor; ayırmadan.
28
Alnında yazan,
Sadece halkların laneti.
Doğanın ayıbısın.
29Üzgün Neva'yı,
Tasasız başımı,
Bu duvarlar ötesinde,
Ah utanç! Ah felaket!
30
Ne ceza, ne ödül,
15/7
31Çaadayev'e*
Uzun sürmedi,
Aşkın, umudun,
Yine de içimizde,
Dostum!
Ve kalplerimiz,
* P.Y. Çaadayev (1794-1856): Dekabristlerle ilişkisi olan tarih, kültür, felsefe yazan;
Puşkin'in yakın dostu.
32
Hâlâ canlıyken,
Vatana adayalım.
1818
33Köy
Eğlenceleri, yanılgıları,
Ovaların sessizliğine,
Serinliğini ve çiçeklerini.
Çalılıklar arasında.
Buradan gördüğüm,
Onların da ötelerinde,
Taparcasına sevmeyi.
Kulak aşmamayı.
Yakınlıkla cevaplamayı.
Ve imrenmemeyi,
34
35Yüzyılların kâhinleri,
Sorarım size!
Burada,
Haşmetli birliktelikte,
Ve yaratıcı fikirleriniz,
Görüyor ruhumun derinlerini.
Ruhumu üzüyor.
Şu çiçeklenmiş dağlar
Görülmeden gözyaşları,
Duyulmadan iniltileri,
Duygusuz, kanunsuz.
Kırbaca hükmetti.
Doludizgin sürünüyor.
Eziyetli boyunduruğu.
Genç oğulları,
Çabanın yoldaşları,
Kulübelerinden çıkıyor,
Ve çoğalmaya gidiyor.
Bu meyvesiz ateş?
Aydınlık özgürlüğün,
1819
36
37* * *
38
ata yurdum,
1820
39
l* * *
Seyrekleşiyor, sıra sıra uçuşan bulutlar. Ey üzgün yıldız, akşam yıldızı, Işığınla
gümüşlendi,
40
1820
41* * *
Tutkularım bitti. Düşlerimden de söğüdüm. Sade çilem kaldı bana, Kalbimdeki boşluğun
meyvası.
Zalim kaderin fırtınasıyla, Söndü gürbüz hâlem. Üzgün ve yalnız yaşarken, Beklerim,
gelecek mi sonum?
Bir yaprak;
1821
42
Tutsak
Demir parmaklıkların ardındayım, küflü karanlıkta. Avluda bir genç kartal, Üzgündür
dostum, kanat çırparken,
yere."
1822
43Gece
Denize Karşı
geç suskunluğunu koyu gecenin, Yatağımın yanındaki üzgün mum, Işır; şiirlerim
kaynaşıp çağıldayarak, Akar; derecikleri aşkımın,
1823
Bir dostun iç karartan homurtusu gibi, Ayrılık anında ümitsiz seslenişi gibi, Son kez
işitiyorum üzgün uğultunu, Yalvaran, çağıran seslerini.
Ey ruhumun can attığım sınırı! Ne kadar çok dolaştım kıyılarında, Sessizce ve başım
dumanlı, Gizli niyetimin hüznü ruhumda.
44
45Uysal bir balıkçı yelkenlisi, Sen öyle istedin diye, Cesurca kayıp gider dalgalar arası;
Ama coşup kükredin mi sen, Batar birbiri ardına gemiler.
Sen bekledin, sen, çağırdın... Ben zincirliydim. Boş yere paralandı ruhum: Güçlü ihtirasla
büyülenmiş, Ben, bu kıyılarda kaldım.
Niçin hayıflanayım? Nereye çevirsem de kaygısız yolumu, Senin çölünde bir şey bugün,
Yine altüst edecekti şu ruhumu.
Bir kaya, şanlı bir varlığın mezartaşı... Göz kamaştıran anılar: Orada, soğuk uykuya
dalmış, Orada sönmüş Napolyon.
Yitip gitti, ardından ağlanan özgürlük gibi, Bırakarak dünyaya tacını. Uğulda, çalkalan,
bozmuş hava gibi! Ey, deniz! O, senin şairindi*.
Yüzü, seninkine benzerdi, Ruhuyla o senin cehnerindendi, Senin gibi güçlü, derin ve
hüzünlü, Senin gibi, hiç bükülmezdi.
Hoşçakal deniz!
46
Puşkin, Đngiliz şairi Lord G. Byron'dan sözediyor. Byron, Osmanlı yönetimine karşı
Yunan bağımsızlık savaşına katılmış, 1824'de hummadan ölmüştü.
1824
***
48
Yağmurlu gün karardı.
Çamlığın arkalarından,
Ay yükseldi,
Hayalet gibi,
Dumana boğulmuş.
Orada hava,
Akşamın ılıklığında.
Orada deniz,
Tek başına...
Kimse dizlerini,
Kendinden geçmişçesine öpmüyor.
Ne omuzlarını,
Ne ıslak dudaklarını,
Ne de göğüslerini; karbeyazı.
Yalan mı?
Ben...
Huzurluyum.
Ama, eğer..............................
1824
50
O'na
Anımsıyorum bir mucize anını, Karşımda sen belirivermiştin, Görünüp kaybolan bir
hayal;, Sade güzelliğin dehası gibi.
Yıllar geçti. Fırtınalar zalimce kırıp, Dağıttı eski hayallerimi. Ben de unuttum senin tatlı
sesini, Đlahi güzellikteki çizgilerini.
51Uyanma vaktinde ruhumun, Ve işte sen yeniden belirdin. Görünüp kaybolan bir hayal,
Saf güzelliğin dehası gibi.
Đşte çarpıyor kalbim, kendinden geçmişçesine, Onda canlanıyorlar yeniden, Đnanç ve esin,
Yaşam ve gözyaşları, Ve aşk.
1825
Şu kandilin,
Yaşasın güneş,
Ve kaybolsun karanlık.
1825
52
53* * *
Kalbin gelecekte yaşar, Gerçek kederle, Anlıktır herşey, hepsi geçer de, Ancak yaşanıp
biten tatlıdır.
1825
54
Yanık Mektup
Hoşçakal aşk mektubu, hoşçakal, Ne kadar ağırdan aldımsa da, Ne kadar istememiş olsam
da, Elim emrediverdi, Bütün mutlulukları
Hazırım, aldırmaz artık ruhum hiçbirşeye. Hırslı alevler, Çoktan sardı sayfalarını. Bir
dakika! Đşte parladı, Cayır cayır yanıyor... Hafif bir duman,
Bükülüp kıvrılarak kayboluyor gözden. Pahalı taşlardan yapılma, Sadık bir yüzüğün
Hatırası çoktan unutulmuş. Erimiş mühür mumu, köpürüyor. Ah! Sağduyu!
55Đşte bitti hepsi, Kapkara artık tüm yapraklar. Hafif küller üzerinde, Gizli saklı çizgileri
Kış Akşamı
1825
56
Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karları, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak,
ve bir çocuk gibi ağlayarak; Bir bakarsın, üstündeki köhne damın, Samanlarını hışırdatır;
Bir bakarsın, geç kalmış bir yolcu gibi, Camımızı tıklatır.
Eski harap kulübemiz, Hüzünlü ve loş.
Ya sen niye susuverdin kocakarı, Öyle pencere dibinde? Yoksa fırtınanın uluması mı,
Seni böyle yoran? Rüyalara mı daldın yoksa, Kirmeninin vızıltısında?
57Đçelim gel can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve kahırdan içelim; Şenlensin
gönüller; Benim bardağım nerede? Bir şarkı söyle bana, Denizin kıyısında mutlu yaşayan
Fırtına sisle kaplayıp gökleri, Döndürüp savururken karlara, Vahşi hayvanlar gibi
uluyarak
ve bir çocuk gibi ağlayarak, Biz de içelim can dostum, Benim yoksul gençliğime, Acı ve
kahırdan içelim; Şenlensin gönüller; Benim bardağım nerde?
***
Son çiçekler, hep en tatlısıdır, Ovaların süslü goncalarının. Onların da ardından anılar,
Hep hüzünlü, ama canlı kalır. Bir acı ayrılığın anısının, bazen, Sevecen bir buluşmanınkinden,
Çok daha canlı kalması gibi.
1825
1825
58
60
Neva kıyılarında içiyorum, tek başıma. Bugün, isim takıyor dostlarım bana... Çok mu
sizden, şölene katılan? Sayılmadık kaldı mı? Kim bu ihanet eden büyülü geleneğe? Aranızdan
kimi sürükledi soğuk dünya? Kimin sesi sustu, kardeşlerin yoklamasında? Kim o gelmeyen, kim
eksik aranızda?
Ve o günden beri,
61
LKorudun, gezgin kaderinde, Güzel yılların körpe huylarını; Lisenin* gürültüsünü, lisenin
telaşlarını. Taşkın dalgalar arasında düşledin onları. Bize uzattın elini, denizin ötelerinden. Genç
yüreğinde yalnızca bizi taşıdın. Hep söylerdin: "Belki de bizi, Bu uzun ayrılığa mahkum eden,
Bilinmez kaderimizdi" diye.
Dostlarım, birliğimiz ne güzel! Bir ruh gibi, parçalanmaz ve ebedî. Sarsılmaz, özgür ve
dertsiz, Dostluk perilerinin kanadında büyümüş, Nereye atarsa atsın kader bizi, Đsterse uğramasın
mutluluk oraya, Biz hep aynıyızdır: tüm dünya gurbet, Tsarskoye Syelo, anayurt bize.
Bir diyardan diğerine,
62
Burada kucakladım.
Sen tatlandırdın.
Övgüm, sana.
Gençliğimizden beri,
Söyledin şarkılarını.
Sen, dahî,
Yetiştirdin seninkini,
Büyüttün, sessizlikte.
64
Müzlerin hizmeti gelmez öyle telaşa, Zarif ve azametli olur, olacaksa. Ama gençliğin
tavsiyesi üzere biz, Yerinde duramayan, oynak, Yaramaz çocuklar gibi kurnaz, Gürültülü
rüyalarda mutluyuz. Kendimize gelsek-çok geç artık! Geriye bakıyoruz-boşuna! Hiç iz kalmamış
ki... Söylesene Wilhelm, Başımıza gelen bu değil miydi, Đlham ve kader ortağım, öz kardeşim?
Değmez bu dünya,
Yaşamımız üstüne.
Birliğimiz şerefine!
Merhum ya da hayatta,
Hepsinin şerefine!
Kaldırıp kadehleri dudaklara,
Unutup kötüyü,
Damlası kalmasın!
Çar'a içiyoruz!
ihtirasın.
Kader, seyrediyor;
O zaman, bu günü,
1825
***
Sararıp, soluyordu.
ve kayıtsızca dinledim. Đşte böyle sevdim onu, Alevli canımla, Böyle ağır gerginlikle,
Böyle nazik, çileli özlemle, Cinnetle ve işkenceyle, Nerede acı? Nerede aşk? Yazık! Kalbimde,
Bu sefil ve bön gölge için, Gerigelmez günlerin tatlı anısına, Bulamam, ne gözyaşı, ne acı.
1826
68
69
Kış Yolu
Kalın, kıvrımlı sisler arasından, Süzülüp geçiyor ay, Kederli ormanlar üstüne Hüzünlü
ışığını saçıyor.
Kasvetli kış yolunda, Koşuyor troyka* tazı gibi, Usandırıyor beni, Çıngırağın tekdüze
sesi.
Yanık, uzun türkülerinde arabacının, Yürekten, bildik bir hava var: Kâh dizginsiz, delice
bir sevinç, Kâh gönül sıkıntısı.
Ne bir ateş, ne bir kulübe karartısı, Karşıma çıkan sadece, -Onlar da, birer birer-Mesafe
direkleri.
Saat, yüksek sesli tik-taklarıyla, Sabit dairesini tamamlayacak, Gece yarısı herkesi
defedip, Başbaşa bırakacak bizi.
Dertliyim Nina, yolum çok sıkıcı, Uykusu geldi, susuverdi arabacı, Çınlıyor çıngırak
tekdüze, Ayın çehresi dumanlı.
1826
Üç atlı kızak.
70
71Bakıcıma*
1826
Đtiraf
Bu talihsiz enayiliğimle,
Sizi seviyorum.
Yanınızda üzgünüm-katlanıyorum,
Ya da giysinizin hışırtısını,
Gülümsersiniz-sevinirim,
Dönüp gitseniz-bozulurum.
Đner aşağılara.
Susarım şefkatle,
Uzaklara mı gidecekmişsiniz?
Akşamları piyano?
Bu aşkı haketmiyorum.
74
Ama sevıyormuş gibi oynayın siz rolünüzü! Şu bakış herşeyi dile getirebilir, mucize gibi!
Ah! Aldatmak hiç de zor değil, Benim gibi, aldatarak kendini
1826
75Puşçin'e
Peygamber
Đlk dostum,
Dostların en değerlisi,
Kuytudaki sarayım,
Yalvarırım ilahi takdire, Sesimle, senin ruhuna da, Aynı huzur gelsin de, Lise
günlerimizin aydınlığıyla, O zindan ışılasın.
1826
Kulaklarınla dokundu;
Ağzıma bastırıp,
Tuttu, kopardı
* Haberci melek
76
Gör ve duy!
1826-1828
Şair
Bir şairi çağırmadıkça Apollon*
Dalmıştır o yüreksizce;
Ama bir kez tanrının seslenişi, Duyarlı kulaklarına ulaşmaya görsün, Silkinir ruhu şairin,
Uyandırılmış bir kartal gibi. Sıkılır dünya meşgalelerinden, Yabancılaşır insan sözlerine.
78
79Ulusal putun ayakları dibinde, Eğmez gururlu başını. Kaçıp gider, yabanıldır ve serttir;
Sesler ve korkulu heyecanlarla dolu, Issız dalgaların kıyılarına koşar. Uğultusu derin ormanlara...
1827\par
19 Ekim 1827
Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Yaşam tasalarınızda, Çar'in emrinde, Zevke düşkün
dostluğun şölenlerinde, Ve aşkın tatlı sırlarında!
Tanrı yardımcınız olsun dostlarım. Kasırgalarda, yaşam dağında, Yaban yerlerde, ıssız
denizlerde, Ve karanlık uçurumlarında dünyanın!
1827
80
81Üç Pınar
Arion
Suya doyurur.
Sonuncu pınar,
En tatlısı hepsinin.
Đhtiras alevlerini,
En iyi o söndürür.
1827
Geçmişin yeminleri,
82
1527
83* * *
***
1827
84
Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarım. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.
Ah! Hatırlatır bana, Senin o zalim şarkıların, Bozkırı, geceyi ve ayışığındaki, Uzaktaki bir
kızın üzgün yüzünü.
Unutsam da güzelliğinle, Bu acı veren hülyayı, Söylediğin şu şarkılar, Diriltir anıları.
Söyleme bana güzel kız, O hüzünlü Gürcü şarkılarını. Hatırlatır şarkıların bana, Uzak
kıyıları ve başka bir yaşamı.
1828
85Anı
Gecenin eylemsizliğinde,
Acıyla sızlanırım.
1828
86
Ançar*
Susuzluktan çatlayan toprak, Doğurduğunda Ançar'ı bir öfke gününde, Dallarına ölüm
yeşili, Köklerine zehir doldurmuştu.
87Eğer yanılıp da bir küçük bulutçuk, Islatıverirse dolaşırken, gür ve sık yapraklarını,
Zehirli sular iner Dallarından kızgın kuma, Çoktan zehire bulanmış.
Fakat günün birinde, bir adam buyrukla, Göndermiş bir başka adamı Ançar'a, Adamcağız
itaatle çıkıp yola, Sabaha karşı dönmüş ağuyla.
Elinde, zehirli reçine damlayan, Cansız yapraklı ürkütülü bir dal, Ve solgun alnında ter,
Boşanır soğuk derecikler gibi.
Çiçek
Kurumuş, kokusuz bir çiçek gördüm, Unutulmuş bir kitabın sayfaları arasında; Ve bu
çiçek tuhaf hayallerle, Doldurdu ruhumu ansızın:
Nerede açtın, ne zaman, hangi baharda? Çok mu yaşadın, kim seni koparan? Tanıdık mı,
yabancı bir el mi? Ve neden seni böyle bırakıp gittiler?
Ya da ıssız kırlarda,
Yaşar mı şimdi çiçeği solduranlar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa onlar da, şu gizemli
çiçek gibi, Çoktan cansızlaşıp gittiler mi?
1828
89Sen ve Siz
Ruhsuzca siz'i,
yürekten sen'le. Karıştırıverdi dili sürçerek. Ve sevdalı gönüldeki, Tüm mutlu düşlere,
Yeniden can verdi. Öyle düşünceli, dururken önünde, Ve alamazken ondan gözlerimi,
Dudaklarımdan dökülen: "Siz ne kadar hoşsunuz!", Oysa yüreğimdeki: "Nasıl seviyorum seni!"
1828
90
Kafkas
1829
(Bu şiirin, Puşkin' in vaktiyle yazıp da, sansür nedeniyle yayımlanırken iptal ettiği son
dörtlüğü:
Böyle kuşatır özgürlük coşkusunu yasalar, Vahşi alev, böyle arzu duyar boyundurukta,
Şimdi suskun Kafkas böyle öfkelenir, Yabanın gücü böyle zor gelir ona şimdi.)
92
Çığ
Parçalanarak geliyor korkutucu kayalıklardan, Gürüldüyor, köpürüyor dalga dalga,
Üstümde kartallar, çığlık çığlığa, Homurdanıyor çam ormanı, Dalgalı sislerin arasından, Doruklar
ışıldıyor.
Đşte, düştü çığ, Gelmekte ağır uğultusu, Tıkayıp kayalar arası şu geçidi, Durduruverdi
Terek'in dalgalı suyunu.
Ah, Terek! Gücünü tükettin, sustun bir an, Kesiliverdi kükremen. Ama gelen dalgalarının
dirençli öfkesi, Delip geçti karları ve sen, coşkuyla, Kavuştun kıyılarına.
93Öylece durdu, uzunca bir süre, Erimeden, göğsü yarılan çığ, Ve Terek aktı üzerinden
hiddetle. Su tanecikleriyle bezeli köpükleri, Şırıldayarak erittiler buzdan kemeri.
Öküz, kalakaldı.
Sadece,
Göklerin konuğu
1829
***
Seninle dolu,
1829
95* * *
(2 kasım
Kış,
Ne yapılır köyde? Uşakla karşılaşıyorum. Bana sabah çayımı taşıyor. Hava ısındı mı?
Yatmayı bırakıp, eğerleri koşmalı mı? Gibi sorular... Ya da yemeğe kadar, Komşunun
eski dergileriyle oyalanmalı.
Taze kar;
Kamçılar elimizde,
96
Kalbim sızlıyor.
Bezginliğin zehirini.
Okumak istiyorum;
Düşüncelerim, ötelerde. Kapatıyorum kitabı, Kalemi alıp oturuyorum. Zorla söküp almak
için
Misafir odasına gidiyorum. Orada da duyduğum, Gelecek seçimler, şeker fabrikası. Evin
hanımı somurtmuş, hava gibi. Çelik örgü şişlerini, kıvrakça oynatıyor, Veya kupa papazıyla fala
bakıyor. Özlem! Böylece günler inzivada,
Hüzünlü köye,
Nasıl da alev alev yanar, Bir sıcak öpücük buz üstünde, Nasıl körpedir Rus kızı, kaba
karın içinde!
***
Henüz tümüyle,
Bazen ürkeklikten,
1829
1829
98
99* * *
Dolaştım mı gürültülü sokaklarda, Girdim mi tıkış tıkış dolu kiliseye, Oturdum mu çılgın
gençler arasında, Ben, hayallerime dalarım.
"Yıllar geçiyor" derim, "Buradaki herkes, Hepimiz yitip gideceğiz, Ve birilerinin saati
yakın."
Bakınca bir yalnız meşeye, "Ormanların papazı", diye düşünürüm. "Beni de eskitecek,
Dedemi eskittiği gibi."
"Hoşçakal" derim,
Alıştım, her günü, her saati, Aynı düşüncelerle tüketmeye. Çırpınırım bilmek için,
Gelecekteki ölüm vaktimi.
Duyarsız bedenime,
Mezarlığın girişinde, o gün, Bırakın, bir genç yaşam kıpırdasın. Ve doğa, kayıtsızca,
Ebedi güzelliğiyle ışıldasın.
1829
100
101Kış Sabahı
Ayaz ve günışığı,
Aç artık,
örttüğün o gözlerini. Ölülere ve tanrılara, Işık taşıyan Aurora'nın önüne, Sen de kutup
yıldızı gibi çık.
Tipinin kızışıp,
102
Mavi gökler altında, Masallardaki halılar gibi, Güneşe karşı ışıldayarak yatar kar. Saydam
orman kararır yalnız başına. Kırağı arasından yeşeren köknara yakın, Bir derecik parıldar buz
altında.
Kehribar sarısı aydınlık tüm oda, Mutlu çıtırtılarla ılımış ocak. Ve ocak dibindeki
kerevette, Hoş rüyalar görüyorsun. Bilirsin ki boz kısrağı, Kızağa koşmamak.
1829
103Cinler
Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor; Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu, Çıngırakları çın çın ederek Gidiyor arabam, ıssız ovada,
Ürperiyor yüreğim korkudan Bilinmez düzlükler ortasında.
Kaybolduk! Ne yapmalı?
104
Bakın, bakın, işte oynuyor, Üflüyor, tükürüyor bana. Bir hendeğe doğru sürüklüyor,
Ürküterek beygirleri. Görülmedik boyuyla şurada, Önüme dikiliverdi. Cansız bir kıvılcım gibi
burada, Çakıp sönüyor karanlığa.
Atlar durdu.
—Nedir o karartı?
Tipi kuduruyor, tipi ağlıyor; Ürkmüş atlar, horulduyor; Karartı daha da uzağa sıçrıyor;
Siste gözleri parıldıyor, Yeniden şahlandı atlar, Çıngıraklar çın çın etti. Görüyorum, cinler
toplanmış, Bembeyaz ovaların ortasında.
Sürükleniyor bulutlar, kıvrılıyor. Ve ay hayalet bir ışık gibi, Aydınlatıyor uçuşan kar
tanelerini; Gök kapalı, gece bulutlu. Arı sürüsü gibi cinler, Üstümdeki sonsuz boşlukta, Acı
haykırışlar ve ulumalarla, Kalbimi parçalayarak, Uçup gidiyorlar...
1830
106
Sevecen şarkın,
bir yoldaşı,
Ya da, esin perileriyle korunan,
yeniyetmenin biri;
Utangaç, masum melek, uysal çocuk, Sana müteşekkirim, tüm duygulu canımla. Đlgim
zayıf, kuytularda kalmış. Alışmadım hiç iyi niyete, Ve onun şefkatli, konuksever sesine.
Gülünçtür şu dünyada yakınlık arayan! Ruhsuz, soğuk kalabalıklar bakar şaire. Bir gezgin
cambazı seyredercesine. Eğer duyurursa şair, Yürekten, ağır iniltisini derince, Ve acı yüklü şiiri,
keskin yalnızlığında,
sanatın çokbilmişleri. "Böylesi daha makbul! Yeni duygular, Başka fikirler edinecek ve
bize sunacak". Ama şairin mutluluğu, Bulamaz bunların arasında, Aradığı dostça selâmı; Korkak
suskunluğa gömülü kaldıkça...
1830
108
Şair'e
-sone-
Ey şair! Önemseme halkın sevgisini o kadar, Tez geçer coşkun övgülerin uğultusu;
Duyarsan, yargısını bir budalanın, Ya da kahkahasını soğuk kalabalığın, Sıkı dur yine de, Sakin
ol.
Her şey senindir, sensin kendinin yargıcı. Ürününe en iyi sen değer biçersin, Ey zor
beğenir sanatçı! Hoşnut musun kendi çabalarından?
109Sen hoşnutsan eğer, Varsın kalabalıklar sövsün sana, Tükürsünler ateşinin yandığı
sunağa, Ve yaramaz çocuklar gibi, Sarsıp dursunlar masanı.
1830
110
Veda
Hayalimde okşayıp,
Aşkını hatırlamaya,
Koşup gidiyor yıllarımız değişerek, Değiştirerek herşeyi ve bizi. Sen, çoktan giymişsin
şairin için, Mezarlıkların alacakaranlığını. Ve dostun senin için, Sönüp gitmiş çoktan.
Kabul et, uzaklardaki sevgilim, Kalbimin vedasını, Dul kalmış eş gibi, Bir mahpusluk
öncesi, Dostuna suskunca sarılan, Đyi dost gibi.
1830
O da ölecek,
Bir hatıra defterinde, Ölmüş izler kalacak acımdan, Bir mezar taşına kazınmış, Bilinmez
dildeki yazılar gibi.
Nesi kaldı,
Taze ve gergin telaşlarda, Çoktan unutulmuş adımın? Temiz ve körpe anılar Sunamaz
artık senin ruhuna.
Đçinde yaşadığım...
1830
112
113
JGözyaşı dökeceğim.
Belki de,
Üzüntülü günbatımımda,
Aşk pırıldayacak.
Ağıt
1830
Ağır ve hüzünlü,
Ruhumda yaşlandıkça,
Daha da güçleniyor.
Yolum, ıssız.
Çaba ve kahır bana,
Fakat istemiyorum,
Yaşamak dileğim,
Kimi zaman,
Uydurduklarım için,
114
115* * *
Bu gurbeti terkettiğin,
Soğuyan ellerim,
Đniltim yalvardı,
Bitmesin diye.
Ama sen, acılı öpüşmemizden, Koparır gibi aldın dudaklarını. Kapkara sürgün yerimden,
Beni başka yerlere çağırdın. Dedin ki: "Görüştüğümüz gün, Sonsuz mavilikler altında, Bir
zeytinin gölgesinde, Aşkın öpücüğünü, Yeniden birleştirelim."
116
Gökyüzü kemerlerinin,
Zeytin gölgelerinin,
Güzelliğin ve acıların,
Ve onlarla birlikte,
Ama bekliyorum;
Borcun var...
1830
117Yankı
Sen şairsin!
1831
118
***
Seninle ikimiz,
Sanırız ki yaşıyoruz.
Uzaklara,
Çalışmanın ve kusursuz doyumların tapınağına.
1834
119* * *
Bu köşesine dünyanın,
Bu korulukta gezinmişim.
Đşte talihsizliğimin evi, Zavallı bakıcımla yaşadığım yer. Yaşlı kadıncağız yok artık.
Şimdi duvarın ardından, Duyamıyorum onun ağır adımlarını, Yok artık titiz ilgisi.
Hareketsizce oturur
Başka kıyıları,
Keşfedilmemiş sularında,
Sefil ağlarını.
Ağaçlar saçılmış,
120
Üç çam dikilidir.
Ne zaman tepeden
Doruklarının hışırtısı
Çocuklar gibi.
Ve çevresi,
Konuksever hışırtını.
Geçsin yanınızdan.
1835
122
Petersburg şehrinde? Neden bu salvo ateş ve kalabalıklar? Ya nehirde demirli filo? Yoksa
yeni ve şerefli bir zafer ışığı mı, Aydınlatan Rus süngüsünü ve bayrağını? Çetin îsveçli'yi mi
yendik? Barış mı dileniyor korkunç düşman? Ya da aldığımız Đsveç toprağına, Brandt'ın çelimsiz
teknesi mi uğradı? Ve güney donanmamız ailecek, Dedesini görmeye mi gitti? Savaşçı torunları,
Đhtiyarın önünde esas duruşta, Verilen dersin onuruna, Duyulmakta koro ve top gürlemesi.
Kutladığı efendilerimizin?
Karakaşlı karısının?
124
125Hayır, tebâsıyla barışıyor Çar.
Af gününü kutluyor,
Petersburg şehrinde.
Salvo ateş ve müziğin gümlemesi, bundan. Ve nehirde demirli filo. Bu yüzdendir ki mutlu
vakitte, Çar'ın kadehi dolu. Ve salvo ateşle dövülmekten, Neva'nın öteleri köpüklü.
1835
Bulut
Dinmiş tufanın son bulutu! Bir sen gezinirsin açık mavi gökte. Senindir, kimsesiz, neşesiz
gölge. Sevinç dolu günü, bir tek sen üzersin.
Az önce çepeçevre sarmıştın gökyüzünü, Şimşek de seni sarıverdi dehşetle. Sen ise saçtın
gizemli gürlemeni, Ve açgözlü toprağa yağmur içirdin.
Yeter, defol! Đşin bitti artık. Toprak tazelendi, tufan da kaçtı buralardan. Ve işte rüzgar da
yaprakçıkları okşarken, Kovuyor seni şu huzurlu göklerden.
1835
126
127Exegi monumentum*
Söylentim büyük Rusya'yı dolaşacak. Ses veren her dilde anacaklar adımı; Onurlu Slav
torunum, Finli, Şimdilerde vahşi olan Tunguz, Bozkırların dostu Kalmuk.
Uzun yıllar sevgilisi kalacağım bu halkın, Lirimle yarattığım duygular için. Đnsafsız
çağımda ben, Özgürlük duaları okudum ve düşmüşlere
şefkat dilendim.
Tanrı emridir ilham perisi, biraz söz dinle! Dargınlıktan korkmadan, başına taç istemeden,
Duayı ve iftirayı, kabul et, aynı ilgisizliğinle, Ve kınama hiçbir aptalı.
1836
128
129Đçindekiler
1. Özgürlük/27
2. Çaadayev'e/32
3. Köy / 34
5. Seyrekleşiyor Bulutlar / 40
6. Tutkularım Bitti / 42
7. Tutsak/43
8. Gece/44
9. Denize Karşı / 45
20. Bakıcıma / 72
21. Đtiraf/73
13122. Puşçin'e/76
23. Peygamber/77
24. Şair/79
26. Üç Pınar/ 82
27. Arion / 83
30. Anı / 86
31. Ançar/87
32. Çiçek / 89
34. Kafkas / 91
35. Çığ/93
41. Cinler/l 04
43. Şair'e/109
44. Veda/111
48. Yankı/l 18
52. Bulut/l 27
5 3. B ir Anıt Diktim/l 29
132Bu kitap, Patates Baskı Ekibi tarafından tek kopya olarak, Beyazıt Devlet Kütüph