You are on page 1of 232

ANKABA ÜNİYÎIBSİTESİ DİL YE TARİH-COGRAFYA FAKTILTESİ YATINLAHI 202

PERVÂNE
MU‘ÎNÜ’D-DÎN SÜLEYMAN

(1967 yılında hazırladığımız doçentlik tezinin gözden


geçirilmiş ve ilâveler yapılmış şekli)

Doç. Dr. NEJAT KAYMAZ


1071 Malazgirt Sayacının 900. yıldönümü dolayısı
ile, yurdumuzun temelini kuran atalarımızın aziz
anılarına armağan.

ANKARA Ü N İ V E R S İ T E S İ BAS I MEVİ . 197 0


İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖNSÖZ ........................................................................................................................................... 7
GİRİŞ
K AYN AK LAR ............................................................................................................................... 11
I. BÖLÜM
M U ‘ÎN Ü ’D-DÎN SÜLEYMAN K ÎM D ÎR , NASIL YETtŞM tŞTÎR
A . Soyu ve a ile s i ......................................................................................................... • 27
B. M u 'S n ü 'd -D în S ü le y m a n ’m yetiştiği çevre ve şartlar (G e r ile m e
d ev ri’nîn ilk yıllarına genel bir balcş) ......................................................... 33
n . BÖLÜM

M U 'ÎN Ü ’D-DÎN SÜLEYMAN’IN ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ YÖNETİ­


M İNDE ÖNEM KAZANM ASI (II. KEYKÂVUS - IV . K IL IÇ ARSLAN
MÜCADELELERİ)
A . I I . K eykâvu s'u n hizmetinde “ e m î r - i Aiîeti” lik devri ........................... 56
B. I V . K ılıç A r s la n ’tn liizmetinde “ pervâne" olarak idareyi ele
alması ............................................................................................................................ 64
C . P erv â n e’nin II. K e y k â v u s ’a memleketten uzaklaşttmnası ve IV . ^
K ılıç A r sla n ’ı tek başına tahta yerleşticmesi .......................................... 6Ö
m . BÖLÜM
PERVÂKE’NÎN M U TLAK H Â K ÎM tY E T DEVRİ
A . K e y k â v u s taraftarlarının temizlenmesi ve bütün Anadolu’nun Moğol
kontrolü altına sokulması ............................................ ........................................ 92
B. F erv â n e’nin Sinop’u fethedip kendi mülkiyetine geçirmesi ve S u ltan
I V . K ılıç A r sla n 'ı ortadan kaldırması ..................................................... 111
C. I I I . K e y h ü sre v ’in tahta geçirilmesi ve Selçuklu saltanatının hâ­
kimiyet fonksiyonunu fiilen kaybetmesi ........................................................ 123
X>. P ervâ n e’nin Anadolu’da geçici bir sükûn ve kısmî bir r e f ^ devri
k u rm ası ....................................................................................................................... 127

IV, BÖLÜM
ANADOLU’D A M OĞ O L HÂKİM İYETİNE KARŞI GİRİŞİLEN GENEL Dİ­
RENME VE KURTULUŞ TEŞEBBÜSÜNÜN BAŞARISIZLIĞA UĞRAMASI
V E PERVÂNE’NÎN SONU '
A. Moğolbaslosımn artması ve Anadolu-Mısır yakınlaşması ........................ 137
B. H a t i r -o ğ u lla r ı ve K a r a m a n -o ğ -u lla r ı ayaklanması . . . . ................ 143
Sayiâ
C. B a y b a r s’m Anadolu s e fe r i................................................................................... 158
D. K a r a m a n T ü r k m e n le r i’nin istiklâl hareketi . ................................... 168
E. A b a k a ’nın 5c almak için Anadolu’ya gelmesi ve P e r v â n e ’yî tutuk­
layıp Aladağ^da öldürtmesi ................................................................................. 175
V. BÖLÜM
SONUÇ
P ervâ u e’nİB taribi rolü ve şahsiyeti ............................................................. 180
BİBLİYOGRAFYA ..................................................................................................... .............. 189
İN D E K S............................................................................................................................................ 199
Ö N S Ö Z

■Bugünkü Türkiye toprakları üzerinde, doğmdan doğruya Anadolu’yu


fetheden Selçuklular tarafinan kurulmuş olan ilk Türk devleti, 1073
1308 e kadar, yani iki buçuk asra yakın bir zaman hüküm sürmüştür. Ana­
dolu’nun Türk yurdu haline gelmesinde hayatî rolü oynamış ve burada yep­
yeni bir yüksek uygarlığm doğmasına am il olmuş bulunan bu devletin öm­
rünün son dörtte birini, yabancı boyunduruğu altmda geçen uizam bir
g e r ile m e ve çö k m e d e v r i teşkil eder. Gerek Anadolu Selçuklu Deyleti’-
nin kendi tarihi, gerekse Ön-Asya T ü rk toplumunun umıımî tarihi için, bu
devir üzerinde özel bir dikkatle durulması gerekir. Çünkü, bu devir esnasm-
da vukubulan olaylar, yalnız Selçuklu saltanatım ilgilendiren yakın sonuç­
ları ile değil, aynı zam anda Anadolu’nun sosyal bünyesi üzerinde yapmış
oldukları derin etkileri ile, bütün bir Ön-Asya Türklüğünün kaderi bakı-
mmdan büyük önem taşırlar.

X III. yüzyıhn ilk yansında Selçuklu Türkiye’si, hem siyasî ve askerî


durum, hem de sosyal ve ekonomik şartlar itibariyle dikkate değer bir ge­
lişmeye sahne olmuştu. Özellikle B ü y ü k A l â ü ’d -D în ’in saltanatı sırçamda
(1220- 1237) bu gelişme gerçekten yüksek bir seviyeye ulaşmışü. Fakat, XI.
K e y h ü s r e v (i2 3 7-i2 4 5)in tahta oturması ile beraber vaziyet birdenbire
değişmiş, saltanat makamı başta olmak üzere, devletin bütün idare organ­
ları z a ıf içine düşmüş ve bunu büyük sosyal ve politik buhranlar takip
etmiştir. YıUardan beri hudut üzerinde devamlı bir gözetleme halinde
bulunan ve firsat kollayan Moğollar, bu durumu görünce derhal harekete
geçmişlerdir, 1243 yılında S u l t a n I I . G ı y â . s ü ’ d - D î n K e y h ü s 'r e v ’-
in Kösedağ’da uğradığı yenilgi, zaten kendi iç sarsmtdan ile yeter derecede
yıpranmış bulunan Selçuklu Devleti’n ifiile n g e r ile m e d e v r in e sokmuş­
tur.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin hayatındaki parlak günlere bir kara


perde çekmiş olan Kösedağ felâketi, umumî Türk tarihinde, Selçuklu ça­
ğıran kapanmasından sonra da devam eden uzun bir M o ğ o l h â k im iy e t i
d e v r i’nin başlangıcı olmuştur. Bu devrin Türkiye tarihi için taşıdığı önem,
yapılan etüdlerde hemen hemen her vesile ile belirtilmiştir. Bununla beraber,
bu konu şimdiyedeğin, çoğu zaman ya sadece Moğol tarihi bakımından
işlenmiş, ya da Anadolu Beyliklerinin ve özellikle Osmanhiann menşei ve
doğuşu ile ilgili araştırmalar dolayıSı Ue ele almmıştır, M oğol hâkimiyetinin
doğrudan doğruya Anadolu Selçuklu Devleti bakımmdan tetkik edilmesi
hususunda henüz etraflı bir çalışma yapılmamıştır. Bilindiği gibi, zaten bu
devletin tarihi üzerindeki çahşmalar -İki yıl önce Batı’da, hem baştan sona
kadar siyasî hayatım özetleyen, hem de onunla ilgü i İdarî, sosyal, kültürel,
ekonomik bütün konulara değinen oldukça derli toplu bir eser de yaym-
lanmış* bulunmakla beraber-genellikle tatmin edici olmaktan çok uzaktır.
Moğol hâkimiyeti devri ise, bu durum içinde daha da dikkati çekecek
kadar ihmal edilmiştir.**

Anadolu Selçuklu tarihinde Kösedağ felâketi ile başlayıp, 1308 tari­


hine kadar, altmış beş yıl süren M oğol hâkimiyeti, birbirinden farklı şartları
olan, aşağı yukarı aym uzunlukta iki döneme ayrılır. 1243 yılından sonra
Anadolu Selçuklu Devleti Moğol baskısı ve tabiliği altına girmiş ve bu
statü -hukukî, askerî ve malî şartları gittikçe ağırlaşmakla beraber- 1277 ta­
rihine kadax, esas itibarîyle yürürlükte kalmıştır. 11277 tarihinde vukubulan
önemli olaylardan sonra ise, Moğollar bu devletin Anadolu’daki bütün si­
yasî ve İdarî fonksiyonunu yok edecek uygulamalara girişmişler, ona ait
askerî, İdarî, malî teşkilât ve müesseseleri tasfiye ederek, yerine kendileri-
ninkini kurmuşlar ve ülkeyi fiilen bir tlhanh eyâleti haline getirmişlerdir.
Bu dönemde Selçuklu saltanatı, sırf yerli halkın itaat altında tutulmasına
hizmet ettiği için, sembolik bir makam olarak muhafaza edilmiş ve vücu­
duna ihtiyaç bulunmadığına kanaat getirildiği zaman da (yani 1308 yıhnda)
sessiz sedasız ortadan kaldırılmıştır. Bu duruma göre, 1243 ten 1277 Y®k^dar
devam eden otuz dört yıllık birinci dönem devletin hayatında bir g e rile m e ,

♦ Cl. Gahen, Pre-Ottonum Turkey, New York 1968.


** Son zamanlarda Faruk Sümer tarafından Anadohı'da. Moğollar (Selçuklu Arattırmaları
Dergisi 1 ,1969, T. T. Kurumu Basımevi', Ankara 1970, s. 1-147) adlı bir yazı yayjnlanmiftir. Ancak,
gerek muhtevasından, gerekse ifadesinden alelacele kaleme alındığLanlaşılan bu yazı, ihtiyaca cevap
verecek nitelikte bir çalışma değildir. Çünkü, kronolojik bakıman üç yüz elli yıla yaklaşan bir devir
boyunca Anadolu’daki Mogollatdan bahseden yazar, konuya sadece siyasî ve etnik açıdan bakmak­
tadır. Her nedense o, konu ile ilgili çok önemli ban kaynaklara hiç müracaat etmemiş, daha önce ya­
pılmış birçok etüdleri kullanmamış veya zikretmemiştir. Bu arada, yazarm, 1243 - İ277 yıllanna ait
olayları anlatırken, üç yıl önce (1967 de) tarafımızdan doçentlik tezi olaıak hazırlanmış ve jüri
üyesi olduğu için o zaman bir nüshası resmen kendisine verilmiş bulunan -şimdiye kadar bazı ne­
denler dolay ısı ile yayınlayamadığımıs- bunaçizetüddende birtakım fikirler ve bilgiler alarak yarar­
landığı halde, adımızdan bahsetmek gereği duymayışı dikkatimizi çeken bir husustur. Bu konudaki
düşüncelerdiniz için, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi (C. X X V I, sayı: 3-4)’nde yaym-
lanan "Anadolt^da Moğollar adh bir yazı dolc^ısiyle" adlı tenkit yazımıza bakınız,

8
12 77 ^ kadar olan otuz bir yıllık ikinci dönem ise bir çö km e
devridir.

Anadolu Selçuklu tarlHi ile ilgili materyal toplu olarak gözden geçirilir­
se, bu bakımdan, 1243 - 1277 yılları arasmda kalan g e r ile m e d e v r in in
bütün öteki devirlere nazaran daha elverişli şartlara sabip bulunduğu
görülür. Ancakj bu devirde olaylar son derece yoğun ve karışıktır. Dolayı-
siyle, tasnif ve terkip yapmak hususunda güçlük mevcuttur. Şimdiye kadar
bu devir üzerindeki çahşmaların azhğmm bir sebebi belki de bu olmuştur.

Bu devirde Selçuklu Türkiye’sinin durumu belli başh hatları ile şeyle­


dir: En yüksek idare ve hâkimiyet mercii olan saltanat makamı küçük yaşh
ve zayıf şahsiyeüi birtakım hükümdarlar taraündan işgal edilmekte, ar­
dı arası kesilmeyen çekişmelere sahne olmakta, sık sık paylaşılmakta, dola-
yısı ile önemini ve fonksiyonunu gün geçtikçe kaybetmektedir. Çok güçlü
ve amansız bir metbuun baskısı altmda bulunan ve maddî kaynakları devam­
lı olarak sömürülen devlet, dışarıya karşı etkili ve haysiyetli bir politika
takip edemediği gibi, içeride de düzenli ve isükrarlı bir idare yürütememek-
tedir. Çünkü, idare mekanizması, çoğunluğunu Iranhlarm ve köle asılh
kimselerin teşkil ettiği kozmopolit bir kadronun elinde bulunmakta ve çe­
şitli zümreler arasındaki nüfuz ve iktidar mücadeleleri yüzünden gerektiği
gibi işlememektedir. Devletin idaresinde fazla bir rolü bulunmayan sal­
tanat üyeleri, yönetici smıf içindeki rakip gruplar tarafından birer alet
olarak kullanılmaktadırlar. T ah ta oturtulan bir hükümdar, kendisini des­
tekleyenlerin kuklası olarak kaldığı sürece mevkiini ve hayatmı koruyabil­
mekte, onların çıkarlarma dokunan en küçük bir hareket yaptığı, yad a kendi
başına bir varlık göstermeye başladığı zaman, derhal tasfiye edilmektedir.
Asker ve sivü yöneticiler arasmda özellikle İranhlar sık Sik metbu Moğollar­
la işbirliği etmekte, onların fiilî müdahalesini celbedecek faaliyetlerde bu­
lunmaktadırlar. Bu muhteris insanlar, post kapmak veya iktidarı elde
tutmak için, Selçuklu Devleti’ne karşı ihanette bulunmak pahasına da
olsa, daima Moğollara yaranacak biçimde hareket etmektedirler. Devletin
hâzinesini ve topraklarmı Moğollara peşkeş çekmekte, kendilerine karşı
çıkan hamiyet sahibi kimseleri tehditle sindirmeğe çalışmaktadırlar. Hatta,
bunlar, kendi sultanlarmı bile metbua jurnal etmekten ve onlaxla bir olup
işkence altmda öldürmekten çekinmemektedirler. Buna karşılık, ülkede, mer­
kezden u/lara kadar, her yerde ve her seviyede, putperest Moğollara boyun
eğmeyi hazmedemeyen, gerek onlardan, gerekse onlarla işbirliği yapan
Iranlı ve İran kültürü ile yetîşnüş öteki yöneticilerden nefret eden ve
kurtuluş için çaba harcayan çeşitli direniş unsurları da vardır. Özellikle, u§
bölgelerinde otonom bir hayat süren göçebe ve yan göçebe Türkmenler,
içerideki ve dışarıdaki yabancdara karşı, devamlı olarak aşağı görülmenin.
İdarî takibata tabi tutulmanın, yönetici muhiti ile §ehir aristokı asîsinin
lüks yaşantılarına karşılık, türlü güçlüklerle dolu yoksul bir hayata
mahkûm olmanınj sadece küçük bir aydın sınıfın anladığı bir yabancı
dilin ve kültürün baskısa altında bulunmamn yarattığı tepki ve bu tepkinin
benliklerinde uyandırdığı m illî bir bilinç ile, zaman zaman hjırekete geç­
mekte ve yok okna pahasına mücadele etmektedirler. Kısacası, bu dönem­
de Anadolu idarî, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan karışık
ve güç şartlar içinde bulunmakta, halk huzursuz ve düzensiz bir hayat
yaşamaktadır.
îşte biz yapmış olduğumuz araştırma ile, Anadolu Selçuklu tarihinin
karanlık ve gerektiği gibi işlenmemiş olan bu kısmına, d e v r in en m ü­
h im ş a h s iy e t in in faaliyetleri çerçevesi için d e,,bir parça ışık tutmaya
çalıştık. Kaynaklarda kısaca " P e r v â n e ” diye anılan ve asıl adı M u ‘ în ü ’-
d -D în S ü le y m a n olan bu şahjs, gerçekten, yukarıda anahatlan ile çizi­
len karışık olaylar tablosunun bir numaralı simasıdır. Aslen bir İrajsii olan
P e r y â n e , bütün soydaşlanmn yaptığı gibi, bu karışık devrin olağanüstü
şartlarmdan, şahsı ve çevresi adma yararlanmış, metbu MoğoUara yana­
şarak, hediyeler vererek ve onlarla sık sık işbirliği ederek, Anadolu’da öl­
çüsüz bir nüfuz ve kudret kazanmış ve onbeş-yirmi yıl süre île ülkenin yö
netiminî fiilen elinde tutmuştur. Onun, gerek Selçuklu saltanatının, gerek
se Anadolu halkının kaderi üzerinde önemli roller oynamış olduğu bu on
beş-yirmi yıl, tarihe kendi adı ile anılan bir devir olarak geçmiştir. Yapti'
■ğımızaraştırmanmgayesi. P e r v a n e d e v r i A n a d o lu ’sunu bütün yönleri
ile incelemekten ziyade, onun oynamış olduğu bu önemli t a r i h î r o lle r
belirtebilmektir.

Nejat K A Y M A Z .

10
G î R î Ş

KAYNAKLAR

Selçuklu devri Türkiye tarihi üzerinde çalışmak isteyen bir kimse, bu


devirle ilgili kaynakların durumu bakımından, araşürmalannı birbirinden
farklı ü ç s a fh a h a lin d e yapmak zorundadır: Anadolu’nun fethedildiği
ve Selçuklu saltanatının kıırulduğu X I. yüzyılın ikinci yarısından, X II.
yüzyıhn sonlarına kadar süren bir asırdan fazla bir zaman (Türklerin Ana-
lu’da y e r le ş m e v e b ir le ş m e d e v r i) için, münhasıran, Anadolu Sel­
çuklu Devlcti’nin hudutları dışında kaleme almrruş olan ve bu devlet hak­
kında ancak dolayısı ile bilgi veren çeşitli îslâm ve Hıristiyan kaynaklarına
başvurulabilir. Bu yüzden, Anadolu tarihi, bu safhada, özellikle dahilî
durum bakımından, zaman zaman tam bir karanlık içinde kalır. Ancak
X II. yüzyılın nihayetinden itibaren, vaziyet yavaş yavaş değişir ve X III.
yüzyul ile beraber, olaylar süratle artan bir aydınlığa kavuşur. X III. yüzyıhn
ortalarma kadar devam eden ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin y ü k s e lm e
ç a ğ ın ı kapsayan ikinci safhada, bu çağm en büyük hükümdarmm hatı­
rasını taziz ve parlak saltanat günlerine duyulan özlemi ifade için -aynı
yüzyılm ikinci yansm da- kaleme alınmış mufassal bir yerli kronik ile, bunu
besleyen diğer yerli ve yabancı kaynaklara dayanılarak, oldukça doyurucu
çalışmalar yapmak mümkündür. Anadolu’nun bu parlak devrini kapayan
büyük siyasî felâketten, yani 1243 M oğol istilâsından itibaren ise, kaynak
bakmaman çok daha müsait olan üçüncü safha başlar. Moğollarm Anadolu
tajihine karışması, gerek yerli, gerek yabancı materyalin nicelik ve nitelik
yönünden dikkate değer şekilde gelişmesine amil olmuştur. Bundan önceki
Safha için tarihî olayların izahına esas teşkü eden biricik yerli kroniğe, şim­
di, onun bittiği zamana kadar, yani otuz yılhk bir devrede, mukayeseli bir
çahşma yapmağı mümkün kılacak, aynı derecede önemli bir yenisi katıl­
mıştır. Bu devletle ilgili olup, münşaat mecmuaları içinde tesadüfen zamanı­
mıza. kadar gelebilmiş bulunan pek az sayıdaki diplomatik materyalin ekse­
risi de M oğol hâkimiyeti devrine aittir, Anadolu yarımadasım Islâm ül­

II
kelerinden ayıran tabiî engellerin Moğollar tarafından aşılması ile, Anadolu
Selçuklu Devleti’nin tecrit edilmiş dunımu ortadan kalkmış ve bımün neti­
cesi olarak, M oğollarla devamlı ilişki halinde bulunan îslâm âleminde yazı­
lan kaynaklar Anadolu’ya eskisinden çok daha fazla yer vermeğe başlamış­
lardır. Bunun dışmda, o zamana kadar mevcut olmayan yeni bir kaynalc
grubu, yani llhanLdarm kendi kaynakları ortaya çıknuştır. İş te , b iz im
P e r v â n e M u ‘ ı n ü ’ d -D în S ü le y m a n ’mn h a y a t ı v e f a a l i y e t l e r i
ü z e r in d e k i ç a lış m a m ız , k a y n a k la r y ö n ü n d e n n is p e te n en
m ü s a it o la n b u so n u n c u ş a r t la r iç in d e y a p ılm ı ş t ır . ,

Kullandığımız kaynakların en mühimlerini, önce yerli, sonra yabancı


çağdaş nekâyinâmeler [kronikler) teşkil eder. Ç a ğ d a ş y e r l i v e k â y in â m e
olarak söz konusu edilecek ilk eser, şüphesiz, î b n B î b î (Nâsirü’d-Dîn
Hüseyin b. Muhammed b. A li el-Ca‘ferî er-Rugedî) nin meşhur tlhanlı
devlet adamı ve tarihçisi A l â ü ’ d -D în A t â M e lik G ü v e y n f nin emri ile
yazıp, 1282 de kendisine ithaf etmiş bulunduğu el-Evâmirû'l-‘Alâ’ijye f i ’ l-
Umûri'l‘AlSiyye adlı bir ciltlik F a r s ç a kitabıdır. P e r v â n e M u ‘ î n ü ’ d - D în
S ü le y m a n gibi bir Acem olan yazar, bu eserde ( T ıp k ıb a s ım , T. T . K ,
Basımevi, Ankara 1956; m u h ta s a r m e tin : Tevârîh-i Âl-i Selçuk, nşr. T h .
H o u tsm a , Recueil de tixtes relatif â VHistoire des SeldjoucideSi vol. IV , Leide
1902 ;T . trc. N . G e n ç - Osınnn., Anadolu Selçuklu Devleti Tarihi. îbn Bibi'nin
Fança muhtasar Süçvknâmesinden^ hrik'2xz.ı^^ı\ K\xa.z.uc,z trc. H . W . D u -
d a , Die Seltsckukengeschichte des Ibn Bîbî, Copenhagen 1959) Anadolu
Selçuklu tarihinin X II. yüzyıl sonlarından (takriben 1185), X III,
yüzyıl sonlarına ( G ü v e y n î’ye takdim edildiği tarihe) kadar olan,
hemen hemen bir asırhk devrini anlatır. K itap X III. yüzyılm birinci yarısı
için, yegâne yerli kaynak olarak büyük bir önem taşır. Fakat, onun asıl
kıymetli olan kısmı, yazann, ailesi ile beraber İran’dan Anadolu’ya geldiği
1232 tarihinden itibaren, doğrudan doğruya görüp yaşadığı ve bilhassa
Selçuklu devlet teşkilâtında tuğra dîvânı kâtipliği vternîrliğig\hi mühim gövev-
lerde bulunmak suretiyle bizzat rol aldığı g e r ile m e d e v r i olaylarına ait
son. kısmıdır ki, bizim konumuzun kahramam olan P e r v â n e ’nin faali­
yetleri hakkında en aynntılı ve orijinal malûmat burada bulunur. Dolayısı
ile, î b n B î b î bizim çalışmamızın a n a k a y n a ğ ın ı teşkil eder. Bununla
beraber, yazarın, hem ailesi, hem kendisi için velinimet olan Selçuklu ha­
nedanına karşı derin bir şükran hissi duyması ve olayları anlatırken daima
bu hissin etkisi altmda bulunması, eserin, bilhassa hanedan üyeleri ile ilgili
hususlar bakımından dikkatlice kullanılmasını ve verilen bilgilerin diğer yer­
li ve yabancı kaynaklarm kayıtları ile karşılaştırılmasını gerektirir. Esasen,
İ b n B î b î bize Selçuklu Türkiye’sinin değil, Selçuklu saltanatının tarihini
anlatır. Bu Iranlı sühnî aristo^at yazann, Anadolu’nun sosyal durumu
hakkmda verdiği bilgiler, devlet düzenine karşı gelerek, zaman zaman

12
merkezi meşgul eden ve yöneticilerin huzurunu. kaçıran T ü r k m e n İ e r
ile, başkentte ve diğer büyük şehirlerde saltanat meselelerine veya diğer si­
yasî hadiselere karışan/ffyan ve rünâd zümreleri haklundaki, çoğu birbirine
benzeyen kısa kayıtlara münhasır kalır. Kendisi bu unsurlarm hiç birinden
hoşlanmaz; bilhassa T ü r k m e n le r d e n nefret eder.

Eserin Moğol hâkimiyeti zamanında yazılması ve bir Ilhanlı devlet


adamana sunulmuş bulunması, şüphesiz, î b n B î b î ’yi MoğoUar hakkmda
fikir ve kanaatlarmı serbestçe söylemekten alıkoymuştur. Ancak, bu, yaza­
rın Moğollar tarafmdan Selçuklu Devleti’ne karşı güdülen şiddetli politikayı
ve onlarm Anadolu için sebep oldukları maddî ve manevî zararları, genel
tafsilât arasında dolaylı yollarla yer yer ifade etmesine engel teşkil etme­
miştir. Bir îranlı olarak, İbn. B î b î , muhakkak ki idareciler zümresi içinde
kendi şoydaşlarma karşı daha f ^ la sempati duymuştur. Bununla beraber,
devlet işlerinde yapılan hata ve sevaplar bahis konuSu olduğu zaman, soy­
daşlarını mazur gören, veya onları diğerlerinden üstün tutan hissî ifadeler
kullanmamıştır. Meselâ, gerileme devrinin en m.ühim simalarından olan Rum
asıllı C e l â l ü ’ d -D în K a r a t a y ’ı, gerek kuvvetli kişiliği, gerek olumlu
icraatı dolayısı ile överken, aynı devirdeki faaliyetleri ile Selçuklu Devleti
için meşum roller oynayan S â h ib I s f a h a n lı Ş e m s ü ’ d -D în ve S â h ib
Ş e m s ü ’ d -D în T u ğ r â ’ î gibi tran lılan şiddetle yermiştir.

Bizim konumuzun kahramanı olan P e r v â n e M u ‘ î n ü ’ d -D în S ü ­


le y m a n hakkında da, o, öteki yerli müelliflerden daha objektiftir.
İ b n B îb î, bütün îranlüar gibi, metbu Moğollara karşı itaatkâr bir poli­
tika izlenmesine taraftar olmakla beraber, bunun, Selçuklu saltanatınm
zararına olarak, şahsî çıkar hesaplan için kullamlmasımn aleyhindedir.'
Bu itibârla, o, kendi mevkiini Moğollara gösterdiği sadakat sayesinde yapan
ve bu uğurda iki Selçuklu sultanmı tasfiye eden P e r v â n e ’yi zaman zaman
şiddetli bir şeb’l-de lonar. H a t î r - o ğ lu Ş e r e f ü ’ d -D în ve C a c a - o ğ lu
gibi kimseleri mevki ve nüfüz sahibi yapması dolayısı ile onu suçlar. Gerek
S u lt a n R ü k n ü ’ d-D în ’in katlinin, gerekse P e r v â n e ’nin ölümüne mün­
cer olan büyük felâketlerin baş müsebbibi olarak nitelediği H a t î r - o ğ lu
Ş e refü *d -D în ’i zaman zaman çok ağır bir düle yerer. Halbuki, bu şahıs da
aslen bir îranlıdır. Bütün bunlara rağmen, yazar, P e r v â n e ’nin şahsiyeti,
İdarî kabiliyeti, memlekette kurduğu düzen, sağladığı refah konusunda,
diğer yerli ve yabancı yazarlar gibi övücü ifadeler kullanmaktan da geri
durmaz,
î b n B îb î, bu devirde bize Selçuklu Devleti’nin dış politikası için, ancak
metbu Moğollarla olan münasebetler çerçevesi dahilinde bü gi verebilmek­
tedir, O, gerek sultanlann, gerekse P e r v â n e ’nin llhanlılar dışındaki dev­
letlerle kurmuş oldukları temaslardan ya hiç bahsetmez, yahut da bunlara,

13
söz konusu kimseler aleyhinde kasden çıkarıiraış söylentiler veya suçlama
vesileleri olarak göstermek suretiyle değinir. Mamafih^ İ b n B î b î ’nin eksik
bıraktığı bu gibi hususları, çağdaş yabancı kaynakların yardımı ile tamam­
lamak imkânma sahip bulunuyoruz.

Biz bu çalışmamızda î b n B î b î ’nin eserinin Tıpkıbasımım ve H ou tg-


m a tai'afmdan yayınlanmış olan muhtasarını bir arada kullandık ve notlar­
da “ T ıp k ıb a s ı m ” ve “ H o u tsm a ” şeklinde gösterdik. Bu suretle asıl nüs­
hada bulunup da muhtasarda yer almayan bazı önemli kayıtlar kendili­
ğinden işaret edilmiş oldu. Muhtasar metnin N u r i G e n ç-O s m a n tara-
ündan yapılan Türkçe tercümesinde hatalar olduğundan, bımu bir yana
bıraktık.
Konumuz için hemen hemen î b n B î b î kadar önemli olan diğer bir
y e r li ç a ğ d a ş v e k â y in â m e , A k s a r â y î (Kerîmü’ d-Dîn Mahmud b.
Muhammed) tara&ndan 723 (1323) yılmda yazılan ve Ilhanhlarm Anadolu
Valisi T im u r - T a ş ’asunulan adlı F a r s ç a eserin Selçuk­
lulara ait kısmıdır (nşr. O . T u r a n , Ankara 1944; T . trc. N . G e n ç -O s -
SelçûkîDevletleri Tarihi, Ankara 1943; Almanca hulâsa trc. F . I ş ıl-
ta n , Die Seltschukengeschickte des Aksarâyî, Leipzig 1943). A k s a r â y î burada
bize Anadolu’nun Moğol idaresi altındaki tarihini geniş ve ayrıntılı bir
şekilde hikâye eder. Verdiği sağlam bügı üe, Selçuklu Devleti’nin g e r ile m e
d e v r i için, î b n B î b î ’nin anlattıklanm kontrol etmek ve tamamlamak
olanağı sağlar, İ b n B î b î ’nin eserinin bittiği tarihten (1282) sonra ise,
1323 yıhna kadar, Anadolu’nun belli başlı , çağdaş yerli kaynağı olarak
kahr. Bizzat kendi ifadesinden anlaşıldığı üzere, A k s a r â y î, -aşağı
yukarı P e r v â n e ’nin mutlak hâkimiyet devrinden itibaren- “ S e lç u k lu
d î v â n ı n d a b ir k a le m s a h ib id ir ” (O . T u r a n nşr. s. 110) ve yazdık­
ları da doğrudan doğruya “ ş a h s î m ü ş a h e d e le r in e ” dayanır (s, 34),
Şu halde, kıdemli meslekdaşı î b n B î b î ’nin orta veya ileri yaşlarda takip
ettiği bu devir olaylarım, kendisi, genç bir dîvân kâtibi iken görmüştür. O
eserini bahiskonusu devirden yarım asır sonra, yani Selçuklu Devleti’nin
ortadan kalkmış olduğu ve Anadolu’nun büyük bir kısmının fiilen bir ÎI-
hanlı eyâleti haline gelmiş bulunduğu zamanda yazmıştır. Bundan dolayı,
onun eseri î b n B î b î ’ninki gibi bir Selçuklu saltanatı tarihi değil, Moğol
hâkimiyeti altındaki Anadolu’nun tarihidir. Bu durum, yalnız eserin ter­
tibinde ve muhtevasında değil, yazarın ifadesinde.de kendini belli eder.
O , î b n B î b î g ib i B ü y ü k A l â ü ’ d -D în zamanınmhaşmet ve refahı için­
de yetişen bir insan olmadığı, aksine, devletin Moğol boyunduruğu altına
düştüğü ve Selçuklu saltanatmm en liyakatsiz hükümdarlar elinde kaldığı
devirde yaşadığı için, Selçuklu hanedanma karşı î b n B î b î derecesinde
şükran ve hürmet hisleri beslemez, A k s a r â y î eserinde, î b n B î b î ’nin
B ü y ü k A l â ü ’ d -D în devri için duyduğu özlemi, bizim konumuzun

14
kahramanı olan P e r v â a e ’nin İktidarda bulunduğu yıllar için duyar. Bu
yıllan, eseri yazdığı zamana kadar olan, daha sonraki devir ile mukayese ede­
rek, bir refah, sükûn, kültür ve bayındırlık çağı olarak niteler ve onun yara­
tıcısı olan P e r v â n e ’y i över. A k s a r â y f n in P e r v â n e 'iç in kullandığı
övgü ifadeleri, şüphesiz, onun bahiskonusu devirde, şahsen, P e r v â n e ’nin
taraftarl'an arasında bulunduğunu gösterir. Nitekim, H a t î r - o ğ l u Şe-
r e f ü ’ d - D în ’ia isyanı sırasında kendisinin de yargıya çekilmiş olduğu hak-
kındaki beyanı bunu teyit etmektedir (s. ı lo). Bu sonuncu şahıs için, yazar,
I b n B î b î ’nin tam aksine olarak, gayet iyi bir dil kullanır. Onun -jagit ve
değerli bir bey olduğunu söyler. S u lta n R ü k n ü ’ d - D în ’in öldürülmesi
olayında, diğer kaynaklarm ona atfettiği kötü rolden hiç bahsetmez. Onun
Moğollara karşı isyan etmiş olmasmı tasvip etmez görünmekle beraber, bu
hadise dolayısı ile kendisini suçlayan en küçük bir söz söylemez. S u lta n
R ü k n ü ’ d - D în ’in ölümünde bütün kabahati sultanm şahsına yükler ve
hem P e r v â n e ’yi, hem H a tîr -o ğ u lla n n ı,h e m d e d iğ e r ilg ilile r im ü d a fa a
eder. Yalnız, onun S â h ib F a h r ü ’ d -D în A l i hakkındaki ifadeleri fazla
metihkâr değildir. S â h ib F a h r ü ’ d - d în A l i ’nin P e r v ân e ve avenesi
tarafından da sevilmediği ve yabancı sayılarak tasfiye edilmek istendiği
hususu ile birleştirilince, bu ifadeler, müellifin durumunu daha kesin şekilde
tayin etmek bakımından önem taşır.
A k s a r â y î de î b n B î b î g ib i devletin dış münasebetleri hususunda
fazla malûmat vermez. Sosyal meseleler için ise, î b n B î b î ’den biraz daha
iyidir. O da, bir aristokrat olarak, T ü r k m e n le r d e n nefret edeı veTürkm en
hareketlerini kurulu düzeni sarsan meşum hadiseler şeklinde telâkki ve
tavsif eder. A k s a r â y î ’nin bir özelliği de, asjl mesleğinin maliyecilik olması
dolayısı ile, eserinde yer yer vergi, gelir-gider meselelerinden bahsetmesi
ve buna dair bazı kayıtlar vermesidir.
Söz konusu ettiğimiz iki esas yerli kaynaktan sonra, mevzuumuz için
en önemli bilgiler, o devirde Anadolu üe sıkı ilişki halinde olan Mısır’daki
Türk-M emlûk Deyleti’ne ait Ç a ğ d a ş A r a p ç a k a y n a k la r d a , yani îb n
Ş e d d â d , I b n A b d i ’z - Z â h i r ve B a y b a rs M a n s û r fn in eserlerinde
bulunur,
îlim dünyasmda daha ziyade A ‘ lâkü‘l-Hazîre adh c o ğ r a f î eseri
(bk. Bibloyograiya listesi) ile tamnmış olan Î z z ü ’ d - D în b. Ş e d d â d
(Muhammed b. İbrahim b. A li el-Halebî) (1216 - 1285) Moğollarm Suri­
ye’yi istilâları üzerine (1260) M ısır’a iltica etmiş, aynı tarihte Memlûk
Sultanı olan R ü k n ü ’ d -D în B a y b a r s ’ın hizmetine girmiş ve ölünceye ka­
dar Kahire’de yaşarmşür, Böylece, o, B a y b a r s devrini baştan sona kadar,
doğrudan doğruya olayların içinde bulunmak suretiyle izlemek imkânına
sahip olmuştur. Yukarıda adı geçen coğrafyaya ait büyük eserini S u lta n
B a y b a r s ’ a ithaf eden İ b n Ş e d d â d , aym zamanda, bu hükümdann

15
biyografisi olarak, ‘‘Ş ı r e t ü H - M e l i k i ' ^.dlı iki ciltlik özel bir eser fea-
lerae almıştır ki, bizi ilgilendiren de budur, B a y b a r s ’m ölümünden biraz
sonra tamamlaıımış bulunan bu eserin nıaalesef sadece ikinci cüdi mevcut­
tur. Edime Selimiye Kütüphanesinde 134. numarada (eski No. 1557) kayıtlı
olan ve epey bir zaman önce M . Ş . Y a l t k a y a tarafından T ü r k ç e y e
çevrilerek neşredilmek suretiyle {Bajpars Tarihi, İstanbul 1941) ilim âlemi­
ne tamtılmış bulunan bu cilt, B a y b a rs ’m saltanatmm son a lt ı y ı l l ı k
(670-675/1272 - 1277) kısmi ile, aynı hülcümdarın şahsiyeti hakkmda gayet
geniş ve tamamen orijinal bilgi ihtiva etmektedir. Öte yandan, aslışimdiye
kadar ele geçmemiş olan birinci ciltte bulunan bilgiler de bizim için büsbü­
tün kaybolmuş değildir. Çünkü, bahiskonusu devirden az bir zaman sonra
yaşamış başka bir Arap yazarı, yani - X I I I . yüzyılın m qhur tarihçisi S ıb t
I b n ü ’ l - C e v z î ’nin Afir’ özet l eyen- K u t b ü ’ d -D în Y û n î-
n î (ölünıü 1326), buna eklemiş olduğu zeyl {Dhail
published by The Dairatu’l-M a'arifi’I-Osmania, Hyderabad 1955-1961,
vol. I-III) de İ b n Ş e d d â d ’m Sîret'inm hem kayıp olan birinci cildinin,
hem de elimizde bulunan ikinci cildinin bütün muhtevasını hemen hemen
aynen kopya etmiştir. Böylelikle, Y û n î n î bize İ b n Ş e d d â d ’m kendi
kitabım (eldeki ikinci cilt) kullanırken de, bir nüsha karşılaştırması yapmak
imkâm vermiştir.

Bizim mevzuumuz bakımından Sîretü'l-Meliki'z-Zâkir yukarıda ince­


lediğimiz çağdaş yerli kaynaklar kadar değerlidir. Bu eserde, S u lt a n I I .
K e y k â v u s ’un tahtmı ve ülkesini tamamen terketmesine müncer olan hadi­
selerden banlamak üzere, konumuzun kahramanı P e r v a n e M u 'î n ü ’ d-
D în ’in ölümüne kadar geçen onaltı yıllık devir içinj-Anadolu’ya dair etraflı
ve sıhhatli malûmat vardır. Bu arada yazar, bilhassa, I I . K e y k â v u s ile
Uç T ü r k m e n le r i r e is i M e h m e t B ey’in ilişkileri hakkında, A ksa-
r â y f n in ifadelerini teyit ve tenvir edici kayıtlar verir. Aym hükümdar ile
S u lt a n B a y b a r s arasındaki-diğer çağdaş M em lûk tarihçisi İb n A b d i ’ z-
Z â h ir ’in eserinde, neticesina ait ayrıntıh b ilgi ve bir resmî belge sureti
bulunan- diplomatik temasların evveliyatını öğrenmemizi sağlar. P er-
v â n e ’nin Sinop’u kuşatması ve fethi hakkında, yine A k s a r â y î tarafmdan
anlatılanları tamamlıyacak şekilde, orijinal m alûm at verir. Müteakip kayıt­
la n ile, P e r v â n e ve S u lt a n R ü k n ü ’ d - D în arasmdaki anlaşmazhğm
nedenleri ve sonuncunun öldürülme şekli üzerinde, yerli kaynaklanrmzm
pek tarafsız olmayan ifadelerini kontrol ve tenkit etmemize yardım eder..
S u lt a n R ü k n ü ’ d -D în ’in öldürüldüğü 1266 senesinden itibaren, .Anado­
lu’da MoğoUara karşı fiilî direnmenin başladığı 1276 tarihine kadar, yani
P e r v â n e ’nin tek başına hükmettiği ve yerli kaynaklanmızm bir sükûn
ve refah devri olarak niteleyip - F a h r ü ’ d - D în A l i ’nin birkaç yıl için ve­
zirlikten uzaklaştırılması olayı dışında- hiç bir siyasî meseleye dair bilgi

16
vermedikleri on yıllık zaman için, î b n Ş e d d â d ’da son derece ehemmi-
■yetli izahat vardır. Selçuklu idarecilerinin müşrik Moğolların yanında
I s lâ m - T ü r k M e m lû k D e v le t i ’ne karşı sik sık askerî harekâta katıl­
dıklarını ve zamanla metbularmın aşırı isteklerinden ve baskılarından bi­
zar olarak, onlara karşı gizlice Memlûklerle anlaşmaya teşebbüs ettiklerini,
gerek P e r v ân e’nin, gerekse diğer Selçuklu emirlerinin bu hususta B ay-
b a rs ile müteaddit defalar muhaberede' bulunduklarını ve 1276 yılmda
patlak veren büyük olaylarm, birkaç seneden beri yapılan böyle bir gizli
hazırlığın sonucu olduğunu, hep î b n Ş e d d â d 'm verdiği bu orijinal izahattan
anlıyoruz. Onun, H a t î r - o ğ lu v e K a r a m a n - o ğ lu isyanları, B a y b a r s ’ın
Anadolu Seferi (müellif bu kısımda esas itibaj-iyle meslekdaşı Î b n A b d i ’ z-
Z â h ir ’in aşağıda bahiskonusu edeceğimiz “ Rum Gazâ-nâmesi” ni hulâsa
etmiştir), bunu müteakip cereyan eden olaylar ve nihayet P e r v â n e ’nin
ölümü hakkında verdiği etraflı ve değerli malûmat, yerli kaynaklarımızın
aynı hususlarda anlatüklan ile beraber, bizi mukayeseli bir çalışma, rahat
ve doyurucu bîr terkip yapma imkânına kavuşturmuştur.
î b n Ş e d d â d ’m eserinin kayıp bulunan birinci cildindeki bilgileri
kendi eserinde hemen hemen aynen nakleden K u t b ü ’.d -D în Y û n î n î ,
normal olarak, bizim belli başlı kaynaklarımızdan birini teşkil etmiştir.
Sıret^ia elimizde bulunan ikinci cüdinitı M . Ş. Y a lt k a y a tarafindan yapı­
lan T ü r k ç e tercümesinde bazı yanhşlar bulunduğu gibi, ifade de çok bo­
zuktur. Bundan dolayı biz bu eserden faydalanırken orijinal yazm a nüshayı
esas aldık; tercümeyi kontrol ederek kullandık.
Ç a ğ d a ş A r a p t a r i h ç ile r i n i n İkincisi, S u lt a n B a y b a r s ’ın hiz­
metinde münşîlik yapmış ve ondan sonraki dört hükümdar zamanmda dâ
aym göreve devam etmiş olan K a d ı M u h y i ’ d -D în b . A b d i ’ z - Z â h ir
(1223 “ 1292) dir. M emlûk Devleti dîvânmdan çıkan diplomatik vesikaları
bizzat kaleme alan ve oraya gelen evrakı muhafaza eden î b n A b d i ’ z-
Z â h ir , aym zamanda hizmet ettiği hükümdarların devrinde resmen
vak'anüvislik yaprmş ve B a y b a r s ’ ın , K a l a v u n ’un, e l- E ş r e f H a l i l ’in
adlarına, birbirini takip eden biyografik mahiyette üç vekâyinâme meydana
getirmiştir.
î b n A b d i - z - Z â h i r ’in B a y b a rs ’ın faaliyetlerini ve devrinin olay­
larını anlatan, dolayısı ile bizi ilgilendiren eseri, e r - R a v d u ' f i Sîreti'l-
Meliki’z-Z^hir adım taşır. T e k c ilt t e n i b a r e t olan bu eserin, halen,
b ir i ta m , b i r i y a r ım olmak üzere, ik i y a z m a n ü s h a s ı mevcuttur.
Yakın zamana kadar ilim alemince yalmz British Museum Kütüphanesinde
Add. 23.331 numara ile kayıtlı olan ve B a y b a r s ’m saltanaünın Ük beş
yılma (1260-1265) ait olayları ihtiva eden 97 varaktan ibaret y a r ım
n ü sh a biliniyordu ki, 1956 tarihinde Pakistan’ın Dacca Üniversitesinde
Arapça lektörü olan D r . S. F , S a d e q u e bunu, İ n g i li z c e tercümesi ile

17
birlikte yayınlarmştur {Bc^bars I of Egvpt, Dacca 1956),' F . Sadegue^
daha 1952 de P r o f. B e r n a r d Le-wis tarafirtdan varlığı ilân edilmiş bulu­
nan tam nüshadan (bunun için bk. The Sourcesfor History of the Sjrian Assas-
sinsy Speculum vd. X X V II, No. 4, October - 1952, s. 488) haberdar olmamış
ve bunun için. P . M . H ol t'un tenkidine uğramıştır (P . M . H o l t, Syedah
Fatima Sadeque, Baybars 1 o f Egypt, Review in BSO AS - VoL X X I I , Fart I,
1959, s. 143 - 5). B . L evvis’in -kendi ifadesine göre- varhğını merhum
P r o f. M . H . Y ı ıi a n ç ’tan öğrenerek tanıttığı - B a y b a r s ’ ın ö lü m
t a r ih in e k a d a r d e v a m e d e n - ta m n ü sh a , İstanbul Fatih. Kütüp­
hanesi yazmaları ar'asmda 4367 numarada (yeni etiket No. 4366 dır) kayıt­
lıdır, Bu nüshanın, Londra’da D r . A , A . K h o w a it i r tarafindan 1960
senesinde P h . D . t e z i olarak işlendiği ve neşredilmek üzere bulunduğu
bildirilmekte ise de (F , G a b r ie lli, The Arabic kistonography of îke Crusades,
in ‘ ^Hisioriens of the Middle East” , London 1962, s. 100, n. 6; aynca bk: C l.
Ga hen , Pre-Oüoman Turkey, s. 437), böyle bir neşir henüz bizim elimize geç­
memiştir. Baştan on-onbeş yaprağı eksik olan Fatih yazmasmın (eldeki eser
British Museum nüshasmm 13. varağından başlamak üzere 195 varaktır)
son senelerde istinsah'edilmiş yanlışlarla dolu bir nüshası da T . T . Kurumu
Kütüphanesinde (No. 568) bulunmaktadır.

Ib n A b d i ’ z - Z â h ir , görevinin icabı olarak, eserinde tamamen


Memlûk hükümetinin resmi görüşlerini yansıtmıştır. Bu yüzden, onun ver­
diği bilgilerin' diğer kaynaklarla dikkatle karşılaştırılarak kullanılması
yerinde olur. Müellif, gerek S u lt a n B a y b a r s ’m şahsma, gerekse,hadise­
lere I b n Ş e d d â d ’dânda daha yakm olduğu ve normal olarak daha selâhi-
yetle bilgi verecek durumda bulunduğu halde, yazdığı eser I b n Ş e d-
d â d ’ınki kadar tafeilâtlı ve çok yönlü değüdir. Bilhassa bizim konumuz
bakımından, Sîret ile kıyaslanamayacak kadar az malûmat ihtiva eder.
Ib n A b d i ’ z - Z â h i r ’in, eserini yazarken, fazla istifade etmemekle
beraber, Sîret'i elinin altında bulundurduğunu, kendisinin zaman
zaman ona aöflar yapmasmdan (msl. bk. v. 151a, 152b, 165a) anlıyoruz.
Belki de, o, I b n Ş e d d â d ’m gerektiği kadar tafsilât verdiği düşüncesi ile,
bazı hususlar (bu arada Anadolu ile ilgili meseleler) üzerinde bilhassa faz­
la. durmarriış ve ancak onu tamâmhyacak noktaları ilâve etmek gayesini
gütmüştür. Nitekim, î b n Ş e d d â d ’ın, 1261 tarihinde Moğollar ve P er-
v â n e tarafindaû takip edildiği için Konya’dan Antalya’ya kaçan S u lta n
I I . K e y k â v u s ’un, düşmanlarına karşı ittifak kurmak üzere B a y b a r s
île giriştiği, diplomatik temaslara dair, kayitlarmı, î b n A b d i ’ z - Z â h ir ,
bü-temaslann daha sonraki safhası hakkmda daha ayrıntılı şekilde yeni bil­
giler vermek ve eserine bununla ilgili bir de resmî vesika sureti dercetmek
sureti ile tam'amlanuş ve bizim için çok mühim olan bir meselenin kesin
olarak aydınlanmasına hizmet etmiştir. Eserin baş ta r ^ n d a bulunan (v.

İ&
24a-25b) ve dolayısile D r . S a d e qu e’in neşrettiği eksik nüshada da mevcut
olan (s. 50-52) bu değerli malûmattan Sonraj yazar^ en nihayetteki on varak-
lai. GazvetiTr-Râm” b a h s in e kadar, genel M emlûk-M oğol üişküerine ait
kısmılar içinde ara sıra geçen birkaç küçük kayit müstesna, Anadolu ile
ilgili mühim bir bügi vermemektedir. Son yapraklarda yer alan “ Gazvefü'r-
EûîfC bahsi ise, yazarın S u lt a n B a y b a r s ’m hizmetinde olarak katıldığı
A n a d o lu s e fe r in i bütün ayn n td an ile mükemmel şekilde tasviı eden meş­
hur “ Gazâ-nâme ~ Risâle"%ia.m bir özetinden ibarettir ki, V e z i r B a h â ü ’ -d
D în b . H a n n â ’ya hitaben yazılnuş olan bu “ Gazâ-nâme” nin orijinalini,
X V . yüzyıl münşilerinden K a lk a § e n d f n in eserinde aynen [SubkuH-A'şâ,
Kahire 1915, G. X IV , s. 139-65), e l- U m e r î’nin eserinde de biraz kısal­
tılmış olarak {Mesâlikü'l-Ebsâr, n§r. F . T a e s c h n e r , Leipzig 1929, s, 3-18)
bulabiliriz. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, î b n Ş e d d â d da, kendi eserinde
bu konuyu yazarken, esas itibarîyle arkadaşımn bu “ Gazâ-nâmi'&vai hu­
lâsa etmiştir.
î b n Ş e d d â d ile î b n A b d i ’ z - Z â h ir ’in S u lt a n B a y b a r s hakkın-
daki bu iki biyografide vermiş oldukları bilgiler, daha Sonra kaleme alman
bütün Memlûk tarihlerinde, aynı hükümdarm devri için esas teşkil etmiştir.
Y û n î n î ’den başka, İ b n ü ’l- A m î d ’in tarihine bir zsyl ilâve eden (takri­
ben 1358 de) K ı p t î tarihçisi M u fa d d a l î b n E b i ’ l-FedâMl(JTî7âİK
Mekcî's-Sedîd,n^T.vc'Er, trc. E . B lo c h e t, “ Histoire des Sultans Mamlouks” ,
Patrologie Orientalis, Tome X I I , Fasc. 3 (I), Tom e X I V , Fasc. 3 (II),
Paris 19x9-1920), H a le p li Î b n Ş â k i r i ’ l - K ü t ü b î (ölümü 1363)
{Uyânü'i-Tevârik^ Köprülü K tp . A r. Y z. No. 1 121) ve Ş iî yazar î b n ü ’ l-
F u r â t (1334 - 1405) {Târîhü’l-Düvel veH-Mûlûk, nşr. C . K . Z u r e y k ,
Beyrut 1942, G. V II) B a y b a r s ’ a ait bahislerini, î b n Ş e d d â d ve î b n
A b d i ’ z - Z â h ir ’in eserlerini, olduğu gibi nakletmek, veya özetlemek suretiy­
le yazmışlardır. T ü r k a s ı llı tarihçi Z e h e b î de (1274 - 1348) [TârihU'-l-
îslâm, Ayasofya K tp. No, 3013 (X X )) Anadolu ve Selçuklu hükümdarları
hakkında verdiği b sa kayıtlarında, Y û n î n î vasıtası ile, yine î b n Ş e d d â d ’a
dayanır,
X I V . yüzydm ilk çeyreğine kadar (1324) bir umumî tarih yazmış olan
T ü r k a s ıllı Memlûk m üellifi B a y b a rs M a n s û r î (ölümü 1325),
detü’î-Fikre f î Târihi'l-Hicre” adh eserinin, 1257-1309 (655-709) arasındaki
olayları içine alan IX . cildinde (Brit. Mus, Add. No. 23.325) Anadolu
hadiseleri hakkmda verdiği orijinal bilgiler ile, bizim için en mühim kay-
naklajdan birini teşkil etmektedir, ilk 24 yaprağı eksik olan bu cilt, Sel­
çuklu Sultam I I . A l â ü ’ d - D în K e y k u b â d ’ın Asya seyahati ve ölümü
hakkında geniş bilgi verilen bir bahsin yarısından itibaren başlar. Bunun
arkasmdan K e y k â v u s - K ı l ı ç A r s la n m ücadelelerini-yerli kaynağımız
î b n B î b î ’nin yazdıklarına uygun olarak- ayrıntıh şekilde anlatır. Bu

19
mücadelelerin sonunda, B a y b a r s M a n s û rî, D e n i z li b ö lg e s i Uç T ü r k ­
m e n le r in in r e is i M e h m e t B ey’in, Selçuklu Hükümdarım tanınaayarak,
hâkim olduğu bölgede, doğrudan doğruya H ü le g ü H a n ’a tabi bir siyasî
teşekkül meydana getirmeğe çalıştığı ve K ı l ı ç A r s ia n tarafından ceza­
landırıldığı hakkmda -yerli kaynağımız A k s a f â y î ’nin bu konudaki kısa
ve müphem kayıüarm ı açıklığa kavuşturan- gayet ehemmiyetli malûmat
verir. K e y k â v u s ’un Bizans’taki macerasını, imparatoru öldürüp yerine
geçmeğe teşebbüs etmiş olduğu rivayeti ile beraber, tamamen yerli kaynak­
larda bulunanlara benzer biçimde nakleder.

B a y b a r s M a n s û r î’nin eserinin, bizim ilgilendiğimiz devir için ori­


jinal olan tarafları bunlardan ibarettir. Bundan sonraki kısımlar için, o
tamamen î b n A b d i ’ z - Z â h i r ’in eserinden faydalanmıştır ki, genellikle
özetlenerek yazılan bu kısımlar fazla önemli değildir. Bu kitabm baj
tarafındaki eksik bahisleri, onu geniş bir şekilde iktibas etmiş bulunan X V .
yüzyıl Memlûk T ü r k tarihçisi A y n î (ölümü 1451) de, [Ikdü'l-Cûmân, Ar.
Y z. Veliyüddin Ef. K tp. No. 2392 (XX)] tam olarak, X IV . yüayii yazan
N ü v e y r î (ölümü 1332) de ii&t {Nihâydü’l-ETeb, A r, Yz. Köprülü K tp.
No. 1188) kısaltılmış halde bulabiliriz. B a y b a r s M a s u r fn in Anadolu
ve Uç T ü r k m e n le r i ileilg ü ikayıtlan K a lk a ş e n d î tarafından (5 kWu7 -
A‘şâ, V ., s. 357) da tekrarlanmıştır.

Ç a ğ d a ş v e k â y in â m e le r arasmda, umumiyetle yukarıdakiler kadar


tafsilâtla olmamakla beraber, kıymetli bilgileri ve sağlam kronolojik kayıtlan
ile, S ü r y â n î E b û ’ I -F e r e c ’ in S ü r y a n ic e ve A r a b ç a ik i e s e r id e {AbûH-
Farac Tarihi, Süryâniceden İngilizceye çeviren E , A . W . B u d g e , İngilizce­
den Türkçcye çeviren Ö . R . D o ğ r u l, Ankara 1950; Muhtasarü'd-
Dûvel, nşr. S â lh â n î, Beyrut 1890) bizim konumuz için önemli bir yer tutar.
Bu yazar M alatya’da yaşadığı için, bilhassa Doğu Anadolu’ya ait olayları
öteki yazarlardan daha iyi bilmektedir. E b û ’ l - F e r e c ’in S âh ib I s f a h a n lı
Ş e m s ü ’ d -D în ve C e l â l ü ’ d -D în K a r a t a y zamanmdaki iç ve dış mese­
leler, B a y c u N o y a n ’ın ikinci Anadolu seferinden dönüşü sırasmda
M alatya ve çevresinde cereyan eden hadiseler ve nihayet B a y b a rs ’ın A na­
dolu seferi hakkmda verdiği bilgiler sağlam ve orijinaldir.

Y a b a n c ı ç a ğ d a ş k a y n a k la r arasında zikre değer olan iki eser da­


ha vardır. Bunlardan biri, D o m in ik e n P a p a z ı S im o n de S a in t-
Q ,u en tin tarafından yazılıp, F r a n s ız V in c e n t de B e a u v a is ’ın Spt-
culum historiale (Douai 1624) ’ i içinde zamanımıza kadar gelmiş olan His-
toire 'des Tartera’i (yeni tabı J . R ic h a r d , Paris 1965), diğeri ise, B iz a n s lı
G . P a c h y m e r e s ’in Historia (Fr. trc. M i CouSİn, Paris ı67a)’sıdır.
1247 de bir Dominiken misyonu ile beraber B a y c u ’nun karargâhına giden
F r e ı Sim on, bu arada, KüçükErmenistan’d a n ve Selçuklu ülkesinden geç-

20
mi§tir. Onun Anadolu olayları ve Selçuklu Devleti hakkında verdiği
orijinal bilgi, bu sırada oralarda bulunan ücretli Lâtin askerlerinden
öğrenümiş olsa gerek. 1248 den sonra yazıldığı anlaşılan bu eser. P er­
v a n e M u ‘ î n ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ın faaliyette bulunduğu zamandan
çok önce (1247 de) sona ermesine rağmen, I I . K e y h ü s r e v ’in saltanat
Sürdüğü ve S â h ib I s f a h a n lı Ş e m sü ’ d-D în 'in diktatörlük ettiği buhran­
lı yılların hadiseleri hakkında veridiği orijinal bilgiler ile, onun yetişme dev­
rinin şartlarmı izah hususunda bize yerli kayaaklarımaz kadar faydah olmuş­
tur. P a c h y m e r e s ise. P e r v a n e tarafından tahttan ve memleketten uzak­
laştırılan S u lt a n I I . K e y k â v u s ’un Bizans İmparatoru M ic h a e l P ale-
o lo g o s ile münasebetleri, onun yanmda geçirdiği sürgün hayaü sırasındaki
faaliyetleri ve Altın O rdu’ya gitmesi hakkında anlattığı mufassal hikâyeleri
ile, yerli kaynaklarımızın ifadelerini ikmal etmemizi ve düzeltmemizi Sağ­
lamıştır.
Buraya kadar verdiğimiz izahatla, P e r v â n e devrinde yaşamış ve bu
devrin olaylarım bizzat gören kimseler tarafindan yazılmış olan vekâyinâ-
meleri tamtmış ve her birini kendi konumuz bakırmndan ayrı ayrı tahlil ve
tenkit etmiş bulunuyoruz. Konumuzun esas kaynaklarmı teşkil eden bu
çağdaş vekâyinâmelerden sonra, şimdi, b ir a z d a h a g e ç t a r ih le r d e
kaleme alınmış bulunan aynı mahiyetteki İki mühim y e r li eserle, yine bizim
konumuzu ilgilendiren ikinci dereceden y a b a n c ı kaynaklar üzerinde de
bir kaç kelime ile duralım. Bahis konusu y e r li e s e r le r in biri, N iğ d e li
K a d ı A h m e t ’in 733 (1332) de yazdığı F a r s ç a el-Veledü’{-Şefîk (Fatih
K tp . Farsça Y z. No. 4519), diğeri, daha sonraki tarihlerde b ilin m e y e n
b i r y az a.rın telif ettiği a.ym dildeki Anonim Selfiknâme ( n ş T . F . N . U z lu k ,
Ankara 1953) dir. B i r in c i eser ashnda genel bir îslâm tarihi olup,büyük
bir cilt teşkil eder. Müellif, bu büyük cilt içinde; Anadolu Selçuklu hüküm-
darlarma bir kaç yaprakUk küçük bir fasıl ayırmıştır, işte bu küçük fasılda,
yer yer, bizim için iig i çekici bilgilere ve kronoloji tespitine yardım eden
bazı kayıtlara rastlanır. İ k in c i eser ise, hulâsa olarak yazılmış bir umumî
Selçuk tarihidir. P e r v â n e ve d e v r i için gayet orijinal ve önemli kayıtlar
ihtiva eder. Ayrıca, son derece sıhhatli bir t a r i h î ta k v im niteliği taşır.
Çünkü, meçhul yazar kaydettiği her olayın tarihini, ay ve gün belirtmek
sureti ile mımtazaman vermektedir.
Yukarıda ç a ğ d a ş A r a p k a y n a k la r ın ı incelerken, bunlarda verilen
bilgileri, olduğu gibi, veya kısaltarak nakleden beUi başh muahhar tarihçi­
leri de dolayısı ile söz konusu etmiştik. Evvelce zikretmiş olduğumuz muah­
har tarihçüere, burada birkaç isim daha ilâve edebiliriz. X V . yüzyılm meş­
hur Memlûk tarihçisi T a k î i ’ d -D ın M a k r î z î (1374-1442) Kitâbü^s-Sûlûk
(Kahire 1936) adh eserinde, î b n A b d i ’ z - Z â h i r ’ i ve kendinden önceki
başka kaynakları kullanmak sureti ile, B a y b a r s ’ m saltanatı için uzun bir

'21
b aiis yazmıştır (Güz I, Kısım 2). M üellif bu bahiste özellikle B a y b a r s ’-
ıtL Anadolu seferini iyi bir şekilde hulâsa etmiştir. M a k r îz î ’niıı talebesi olan
1 aşka b ir M emlûk tarihçisi, A n a d o lu a s ı llı C e m â lü ’ d^D în Y û s u f b.
T a ğ r ı b i r d î (1411-1469) Nücâmu’z-Z^hire (Kahire 1942) admdaki eserin­
de Sûlâk’ un B a y b a r s bahsini kısaltarak tekrarlamıştır (Cüz IX ). M a k r î-
z î ve î b n T a ğ n b i r d î ’den bir asır önce yaşamış olan E b û ’ l- F id â
(1273-1331) da, Kitâbü'l-Muhtasar f î Akbâri’l-Be^er (Mısır 1910) adlı tarihi
eseıine, esas itibariyle t b n A b d i ’ z - Z â h i r ’ e dayanarak, B a y b a r s
devri hakkında çok kısa ve o nisbette ehemmiyetsiz bir bahis koymuştur
(C. IV ).

Konum uz ile ilgili olan başhca î l h a n h kaynakları, A l â ü ’ d -D în


A t â M e l i k G ü v e y n î, V a s s a f ve R e ş î d ü ’ d -D In F a d lu ’ l l a h ’m
F a r s ç a eserleridir. H ü le g ü ve A b a k a H a n ’ın veziri Ş e m s ü ’ d -D în
G ü v e y n î ’nin kardeşi olan ve aym hükümdarlar zamanında mün^îlik ve
aaiîVîJj yapmış bulunan ilk rnüellif, laSoyıLnda tamamladığı Târîh-i
Cihân-Güşâ (nşr. M ir z â M u h a m m e d K a z v î n î , E. J. W . G ibb Memorial
X V I, 3 volumes, London 1937; The History o f ihe World Congueror,
b y j . A . B o y le , 2 volumes, Manchester 1958) adh eserinde, Anadolu’nun
Moğol egemenliğine girişi sırasmda vergi meselesi ile ilgili bazı orijinal
bilgiler verir. Tamamen çağdaş olmasına rağmen, eser bize maalesef bunun
dışmda bir fayda sağlamaz. G ü v e y n î’ n in k it a b ın ın z e y li m a h iy e ­
tin d e olan V a s s a f’ın -a sıl adı Tecziyefü’l-Emsâr ve Tezci)>etü’l-A‘sâr olan ve
umumiyetle Tarih-i Vassaf diye tanınart- eseri (5 cilt, Bombay taş b a s­
m a sı 12269 /18 52-3;!. cildin ta ş b a s m a s ı nşr. ve Alm. trc. H a m m e r,
V iyana 1856 [biz bundan faydalandık]) de aynii durumdadır. Belâgat ve
inşa sanatını göstermek gayreti ile ifadeyi mübalâğaya boğan ve tarihî ma­
lûmatı anlamsız bir hale getiren bu yazarın, Anadolu ile ilgili olan sey-
lek kayıtlan arasında, yalmz, P e r v â n e ’nin A b a k a H a n ’ a karşı Memlûk-
lerle anlaşmasının S u lta n B a y b a r s tarafından gönderilen elçi ve mektup­
lar üe ortaya çıktığı ve bunun üzerine katledildiği hakkmdaki - t b n B îb î’yi
teyit eden-ifad esi bizim için mühimdir. G ü v e y n î ve V a s s a f ’ın bu kısırlı-
ğma karşılık, G â z â n H a n ’m ünlü veziri R e ş îd ü ’ d -D în ’in, bu hüküm­
darın em ri ile kaleme alıp, onun helefi olan O lc a y tu devrinde tamamla­
dığı (1310) büyük eseri Câmi'ü't-Tevârîh (nşr. E. B lo c h e t, Leyden 1911;
nşr. M . O ^uatrem ere, Paris 1836; nşr. K . J a h n ,I ., Prag 1941) M oğol­
ların A nadolu üe ve buradaki tabi Selçuklu hükümdarları ile münasebet­
lerine dair oldukça bol ve ilgi çekici bügüer verir. Müellif, B a y b a r s ’ın
Anadolu seferi ve onu takip eden olaylar -b u arada P e r v â n e ’nin faali­
yetleri ve akibeti- hakkmda ayrı bir bahis yazmıştır ki, burada verilen ma­
lûmat, kısa olmakla beraber, hem bazı orijinal noktalar ihtiva etmesi, hem
de îlh an lı Devleti’nin görüşlerini yansıtmış olması bakımından önem taşır.

22
Doğrudan doğruya konumuzu ilgilendiren bu kayıtlarından başka, Câmi'ü-t-
Tevarth, verdiği bilgilerin bütünü ile, bize bir takun faydalar sağlar ve özel­
likle, yerli ve yab an a çağdaş kaynaklarımızda çeşitli münasebetlerle geçen
ve değişik imlâlarla yazılan Moğol kişi adlarının doğru şekillerini, Moğol
ricalinin hakiki hüviyetlerini ve soylarını tespit etmemiz hususunda büyük
ölçüde yardım a olnr.

Devrin E r m e n i ve G ü r c ü kaynakları da (bk- Bibliyografya) pek


kayda değer bügi vermezler. Ancak, G ü r c ü kaynağımn P e r v â n e ’nin
I I . K e y h ü s r e v ’in kansı olan G ü r c ü H â t û n ile evlendiği hususundaki
kaydı, bazı etüdlerin, P e r v â n e ’nin kansını asü G ü r c ü H â t û n ’un kızı
olan ikinci bir G ü r c ü H â t û n şeklinde gösteren ifadelerini düzeltme­
mize yardım etmiştir.

Vekâyinâmelerden sonra, bizim için en mühim mehazlar, konumuzun


ait olduğu, devirde Anadolu’da yaşayan ünlü mutasavvıf M e v l â n â C e lâ -
l ü ’ d - D în tarafindan zamamn Selçuklu devlet adamlarma - b u arada 25
tanesi doğrudan doğruya P e r v â n e 'y e - hitaben yazılmış olan Mektuplar (nşr.
F .N . U z lu k , İstanbul 1937; T . trc. A . G ö lp ı n a r lı , İstanbul 1963) ile,
X I V . yüzyılda M e v 1 â n â’nm müridi E fl âk î’nro. ona ve evlâdma ait menkı*
beleri anlatmak amacı ile kaleme alınmış btılunan eseri, Arif lerin Menkıbeleri
(trc. T a h s in Y a z ı c ı , Ankara 1953 - 1954., 2 cüt) dir. Her ikisi de F a r s ç a
olan bu eserlerde, yukarıda incelediğimiz asıl tarih kitaplarııun verdiği ma­
lûmatı teyit, ikmal ve izah eden birçok kayıtlar bulunduğu gibi, bilhassa,
devrin ricali hakkmda son derece kıymetli bilgiler vardır. M e v l â n â ’ıunM ei-
sayesinde, Selçuklu idarecilerinden-sultanlar dahü -kim lerin onunla
dostça münasebetleri bulunduğunu, onun bu münasebetlerden ne şekilde
faydalanmakta olduğunu ve bilhassa P e r v â n e ’y e n e derece nüfuz edebil­
diğini açıkça öğreniyoruz. Bu mektupların tarihî vesika olarak en önemli
özelliklerinden biri, hitap edilen kimselere resmî mevkilerine göre unvanlar
verilmesi ve bizi bazı devlet adamlarmm vekâyinâmelerde belirsiz kalan
memuriyetlerini tesbit etmek imkânına kavuşturmasıdır. E f l â k î ’nin eseri,
Mektuplar için bahis kouusu ettiğimiz hususlarda bize aym şekilde yardım
ettiği gibi, aynca, idarecilerin diğer şeyhlerle, alimlerle ve fik ir adam ları üe
olan münasebetleri, resmî hayatları dışındaki yaşayışları, nüfuz, zenginlik
ve kültür dereceleri, şahsî hususiyetleri, imar ve hayır işlerine katkıları, bir­
birleri ile olan ilişkileri (dostluk, düşmaıüık, akrabalık vs.), h atta siyasî
eğilimleri hakkmda fikir sahibi olmamızı sağlar. P e r v â n e ’n in şahsiyeti
ve devrindeki sosyal durum için, hiç şüphesiz en mükem mel bilgileri
E flâ k fd e bulabiliriz. Bazı hikâyelerinde E f lâ k î’ye kaynak teşkil etmiş
olan S ip e h s â lâ r ’m eseri {Menâktb-t Hazret-iHüdâvendigâr, T . trc. M id h a t
B e h â r î- i H u s â m î, İstanbul 1331) fazla bir önem taşımaz. M e v l â n â ’nm

23
P e r v â n e adına telif etmi§ olduğu Fîhi mâfîh (trc. A . G ö l p ı n a r lı , İs­
tanbul 1953) üdsi arasındaki dostluğun canlı bir delili olarak mühimdir,
Anadolu Selçuklu Tarihi, ilk elden kaynakların en ehemmiyetlisi olan
diplomatik vesikalar bakırmndan maalesef pek fakirdir. Bmıunla beraber, yu­
karıda belirttiğimiz gibi, eldeki münşaat mecmualanmn ihtiva ettiği vesika
suretlerinin çoğu M oğol devrine aittir. Bunların en önemlisi 720 (1320) ta­
hinde Beyşehir’de kim liği bilinmeyen bir m üellif tarafindan hazırlanmış olan
TakâririTl-Manâsıb adlı tayin vesikalarıkolleksiyonu ile, K o n y a lı S a d r ü ’ -l
M u t a t a b b ib E b u B e k ir b . Z e k i y i ’ d - D în tarafından yazılmış ve
684 tarihinde Antalya’da istinsah edilmiş olan Ravzatu'l-Kûttâb veya et~
Tevessül ile't-Tevessül adlı hususî mektuplar mecmuasmm zeyilleri arasmda
bulunan resmî mektuplardır. Gerek birinci mecmuanm kapsamma giren,
gerekse Ravzatu’l-Küttâb’m. zeyilleri olan vesikalar yayınlanmıştır (O.
T u r a n , Türkiye Selçuklulan hakkında resmî vesikalar, Ankara 1958). Birinci
mecmuada doğrudan doğruya P e r v â n e ’y i ilgilendiren bir vesika yoktur.
Ancak onun devrinin en önemli ricalinden olan ve damadı bulunan
M e c d ü ’ d -D în M e h m e d ’in ve yine yakın adamlarından C e l â l ü ’ d -D în
M a h m u d ’ un mMstevfüiğe (maliye bakanlığı) tayin edildiklerine dair
iki men^T sureti vardır ki, bu tayinler doğrudan doğruya kendi eseridir.
Bundan başka, bir de, kendi yetiştiği devrin büyük şahsiyetlerinden V e z î r
K a d ı Î z z ü ’ d -D în M e h m e t R â z î ’n i n g e t i r i l m e s i n e ait fermâıC-
m sureti mevcuttur. Diğer eserin zeyilleri arasında, bizim konumuz için son
derece ehemmiyetli olan bir resmî mektubun sureti bulunmaktadır. Bu,
B a y c u ’nun ikinci Anadolu, seferi sırasında, P e r v â n e ve öteki devlet
adamları tarafindan hapisten çıkarılıp tahta oturtulan I V . K ı l ı ç A r s la n
tarafından, bu sırada başkenti bırakıp kaçan ve Bizans’a Sığınmak üzere olan
K e y k â v u s ’ a yazılmış bir davetnâmedir ki, gerek eldeki kaynaklan teyit
etmesi, gerekse bildiklerimize yeni bazı katkılarda bulunması bakımından
dikkate değer. Münşaat mecmtudannda bulunan bu mühim vesikalardan baş­
ka, devrin vekâyinâmeleri içinde de bazı resmî vesika suretleri bulunduğuna
yukarda işaret edilmişti. Bunlardan birisi de, yerli kaynaklarımızdan
A k s a r â y î ’nin, eserine koymuş olduğu bir suretidir. Bu fetihname,
isyan eden H a t î r - o ğ lu tarafmdan Aksaray halkma gönderilmiştir.

Anadolu’da P e r v â n e tarafindan yaptırılmış bir hayli eser olduğu hal­


de, ne ona, ne de evlâdma ait hiçbir vakfiye kalmamışır. Ancak, onun devrin­
de yaşayan bazı ricalin vakıfnâme'ltımm asıl veya suretleri elimizdedir ki,
bunlardan kayda değer olanlar, C e lâ lü ’ d - D în K a r a t a y ’ ın ve C a c a -
o ğ lu N û r ü ’ d -D în ’ inkilerdir. K a r a t a y ’ ın vakfiyeleri O . T u r a n ta­
rafından yaymlannuş ve tarihî bakımdan oldukça iyi bir şekilde değerlen­
dirilmiştir {Selçuk devri vakfiyeleri III. Celâleddin Karatay, vakıfları ve vakfiye­
leri, Belleten , sayı 45 (1948), s. 17 - 171). C a c a - o ğ lu N û r ü ’ d - D în ’e

24
ait M o ğ o lc a ve A r a p ç a vakfiyeler ise mongolist A . T e m ir tara-
findan neşredilmiştir {Kırşehir Emiri Caca-oğlu Nur el-Din’in 1272 tarihli
Arapça-Moğolca vakfiyesi, Ankara 1959). Henüz bunların taxihî değeri ortaya
konmuş değildir. Bilhassa bu sonuncu vakfiyeler bizim konumuz için çok
mühimdir. Arapça olanlarda, devrin hemen bütün ileri gelen Selçuklu
ricalinin tanık srfatı ile adı geçerken, Moğolcasında, o tarihte Anadolu’da
bulunan M oğol ümerası aynı şekilde zikredilmişlerdir. Çahşmarmz srra-
smda, kaynaklanmazda geçen Moğol ümerasının çoğunun adlarım burada
doğru şekilleri iie bulduğumuz gibi, naşirin oldukça ciddi bir araştırma
mahsulü olan notlarmdan da bir hayli yararlandık.
İşlediğimiz devir, Anadolu Selçuklu Devleti’nin bayındırbk faaliyeti
bakımından, B ü y ü k A l â ü ’ d-D î n ’in saltanatından sonra, en ileri olduğu
bir devridir. Bu bakımdan, bu devirden günümüze epeyce kitâbe kalmıştır.
Bu kitabelerin pek çoğu da yayınlanmıştır (bk. R'epertoire ckronologique d’Spig-
rapkie Arabe (R G EA ), Tome, X I, Fas. 2, Tom e X II, Kahire 1943 - 1943;
H a li l E th e m , Anadolu'da İslâmî Kitabeler, T O E M , Sene 5, 5. 135 - 158,
sene 6, s. 449-467, 513 ~ 523, 577 - 591 , 641 - 662; U z u n ç a r ş ılı, JTiiflMer
I, İstanbul 1927; aynı mil., Kitabeler 7/, İstanbul 1929, [Kitabelere ait diğer
neşriyat için bk. Bibliyografya]). Ancak, bu bol epigrafik ma.hemc arasmda
P e r y â n e ’nin ismini taşıyanlar pek azdır. Şimdiye kadar bulunmuş olan­
ların hepsi, onun Sinop fethi üzerine bu şehirde yaptırdığı bir medrese ile,
tamir ettirdiği bir camie, Merzifon’daki bir mescide ve Boyabat yakınında
inşa ettirdiği bir kervansaray (Durağan)a ait olan dört kitabeden ibarettir.
Bunlarm üçü RCEA.’da mevcuttur. Yalnız 664 tarihli kervansaray kitabesi
daha sonra neşredildiği için bu esere girmemiştir (bunun için bk, A .
G ö k o ğ l u , Paflagonya, Kastamonu, 1952, s. 358; K . E r d m a n n , Dos
anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, Berlin 1961, s. 73).
Devrin hükümdarlarına ait paralar da bol miktarda olup, yıllarca önce
A h m e d T e v h i t ve İ s m a il G a lip tarafmdan neşredilmiştir (bk. Bib­
liyografya).
İşlediğimiz konu ile ilgili m o d e rn t e d k ik le r e gelince; Doğrudan doğ­
ruya P e r v â n e M u ‘ ı n ü ’ d - D în S ü le y m a n hakkmda şimdiye kadar iki
küçük makale ( H a li l Y^th.ç.vcı, Merzifon^da Pervâne Mu'înii’ d-Dîn Süleyman
TiaOTtKfl T O E M , sene 8,.s. 42-52; K ra m e rS , Afa'zn al-Dîn, lA ) ile,
M e v lâ n â ve E f lâ k i ’nin yukarıda adları geçen eserlerini Türkçe’ye çevi­
ren müelliflerin yazdıkları kısa ve önemsiz notlar [A . G ö lp ın a r lı’nm
Mevlânâ’mn Mektupları tercümesi Sonundaki “Açıklama" kısmında (s. 246
V . d.) ve Pîhi mâfîk tercümesi sonundaki “Açıklama'^ kısmında (s. 240-1)
verdiği izahlar ile T . Y a z ı c ı ’nm Ariflerin Menkıbeleri tercümesi başındaki
“ Önsöz!'' de yazdığı not (s. 5 5 -6 1 )] dışında özel bir araştırma yapılmamıştır.
Onun yaşadığı ve rol oynadığı devir üzerinde de, henüz gerektiği kadar derin

25
ve detaylı çalışmalar yoktur. Biz etüdümüzü hazırladığımız sırada (1967 de),
bu devir için belli başb ciddi yazılar, P r o f. O . T u r a n ’uı yuka­
rıda vakfiyeler dolayısı ile bahiskonusu edilen, makalesi {Celâleddin Karatay
vakıfları ve vakfiyeleri. Belleten, Sayı 45) ve İslam Ânsiklopedisi’ndçki Keykâvvs
II, Kılıç Ardan IV, K^kubâd I I maddeleri ile B a ı b a r a F l e m m i n g’in
Landschaftsgeschichte von Patnpf^ılien, Psidien und Lykien in spitmittelalter (Wies-
baden 1964) adlı eserinden (bu eserin “ Moğollax devlinde Güney-Batı
Anadolu” bölümünün aşağı yukarı ilk 35 sahifesi bizim konumuzla ilgilidir)
ibaretti. Bugün ise, bunlara, çağımızm ünlü oriyantalisti C la u d e G a h e n ’in,
1968 de İngilizce olarak yayınladığı, admı taşıyan-üze­
rinde Oşmanlı ve modem devir Türkiye’sinin oluştuğu Selçuklu Türkiye’sini,
devlet ve toplum hayatının hemen hemen her yönüne dokunarak, bütünü ile
tasvir etmek amacmı güden- bir ciltlik eserindeki “ Moğol D evri” bölümü­
nün ilgili kısımları katılrmştır. P r o f. C a h e n , notsuz yazdığı ve sonuna
-eksiksiz denebilecek- izahlı bir bibliyografya koymakla yetindiği bu genel
rdşum^ mahiyetindeki eserinde, bizim etüdümüzün kapsadığı konu ve me­
selelere, normal olarak, kitabm ölçüsü ve kadrosu oranmda temas etmiştir.
Aynı sahada, daha detaylı şekilde, Fransızca iki ciltlik bir eser hazırladığını
söyleyen değerli alim, her halde ona notlarım da koyacaktır. Am a, Orta­
çağ tslâm ve Türk tarihinin büyük otoritesi, halen elimizde olan bu notsuz ki­
tabı ile bile, Selçuklu devri Türkiye tarihinin boş olan yerlerini önemli bir öl­
çüde doldurmuş ve memleketimizde çoktan yapılması gereken bir görevi
yerine getirmiştir. Yazar, bizim konumuza tekabül eden kısımda (yani
1243 ' 1277 arasında) siyasî olayları, kitabının önsözünde belirttiği gibi,
hikayeci bir anlatım tarzı içinde özetlemiş (s. 269-292), daha sonra da, idarî,
ekonomik, sosyal ve kültürel duruma ayrılan bahislerde, bu konularla ilgili
olarak yer yer bilgiler vermiş ve görüşlerini belirtmiştir. C a h e n ’in siyasî
olaylar hakkındaki izahatı kısa ve yetersiz olmakla beraber, gayet sıhhatli­
dir, Bir iki küçük noktada yaptığımız tenkit (bunlar notlarda görülecektir)
önemli değildir.

Doğrudan doğruya P e r v â n e ’ y e veya P e r v â n e d e v r i S e l ç u k l u


t a r i h i n e ait olan modern çabşmalar bunlardır, Konumuzu, dolayısı ile
ilgilendiren öteki etüdler, bibliyografya listesinde gösterilmiş bulunduğu
için, burada tek tek sayılmalanna lüzum yoktur.

26
I. BÖLÜM

M U 'ÎN Ü ’ D -D ÎN S Ü L E Y M A N K İM D ÎR V E
N A S IL Y E T İŞ M İŞ T İR

A. Soyu ve aÜesî

M u ‘ î n ü ’ d -D în S ü le y m a n Anadolu Selçuklu Devleti’nin inhitat


yıllarm: yaşadığı karanlık devirde, bu devrin kendine has şartlarından yarar­
lanarak kudret ve nüfuz kazanmış ve hütün bir devlet teşkilâtı, hatta doğ­
rudan doğruya saltanat makamı üzerinde fiilî hâkim iyet kurmuş
olan dikkate değer bir devlet adamıdır. Gerçi onun zamam na gelinceye
kadar, hem M oğol istilâsından sonra, hem de daha önce, yüksek askerî
ve sivil idare kadrolarmı işgal edenler arasmda, aynı şekilde sivrilerek, ta­
hakkümü veya dirayeti sayesinde, tabiî yetki hudutlarmı çok aşan bir şahsî
otorite rejimi kurup, devletin dizginlerini tamamen kendi eline alan başka
kimseler de görülür. Fakat, M u 'Î n ü ’ d - D în ’ e örnek olan bu kimselerin
hiçbiri, gerek devletin hayatında oynadıkları rol, gerekse geride bırak­
tıkları şöhret bakımından onunla kıyas edilemezler. Onlar iktidarları
sırasmda yaptıkları olumlu veya olumsuz icraat ile anıldıktan sonra,
doğrudan doğruya yaşadıkları devrin içinde geçmişe malolup gittik­
leri halde, M u 'î n ü ’ d -D în S ü le y m a n , Anadolu’nun daha sonraki
siyasî ve sosyal durumunu yaratan şartların hazırlanmasmda büyük payı
olan tutum ve faaliyeti ile, iktidar yılları devletin ve ülkenin tarihinde
başi: başma bir d e v ir meydana getiren müstesna bir sima olaralc temayüz
eder.

inhitat devrinin bu önemli simasımn adına biz, ilk kez, daha kendisi ger­
çek hüviyeti ile tarih sahnesine çıkmadan yıllarca önce, Selçuklu Devleti’ni
bu talihsiz döneme sokan büyük istilâ felâketinin vukubulduğu günlerde
rastlıyoruz. 1243 Kösedağ bozgunundan sonra, muzaffer M oğol ordusu
Anadolu’nun Kayseri’ye kadar uzanan doğu kısmmı çiğneyip çekilirken,

27
o sırada Selçuklu Devleti’nin veziri olan M ü h e z z ib ü ’ d - D în A li, bu isti­
lânın doğurabileceği daha ağır neticeleri vaktinde önlemek düşüncesi ile,
kendi kendine Moğol ordusunun peşinden düşman kumandanının Mugaıü-
d a ii karargâgına kadar gitmiş ve onunla Selçuklu saltanatı adına sulh
şartlarım görüşmüştü. îşte S â h ib M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i ’nin bu mühim
seyahatmı sö2konusu eden kaynaklardan biri, bu sırada onun beraberinde
bulunan iki oğlunun da ismini kaydediyor ki, bunlardan biri î z z ü ’ d-
D în , diğeri ise mevzuumuzun kahramanı M u 'î n ü ’ d - D în ’dir',

M u 'în ü ’ d - D în S ü le y m a n ’m babası S a h îb M ü h e z z ib ü ’ d-
D în A li, Selçuklu Devleti’nin yüksek idare kadrolanm işgal eden İ r a n lı
b ü r o k r a t la r zümresine mensup olup, rivayete göre Moğol istilâsı sırasmda
Anadolu’ya gelmiştir. Çağdaş yerli kaynağımız İ b n B î b î ile, N ü v e y r î
ve A y n i gibi Memlûk tarihçileri onun aslen Deylemli olduğunu bildirirler^.
K a z v i n l i H a m d u ’ lla h M ü s t e v f î ise, M u 'î n ü ’ d - D în ’den bahse­
derken, kendisini Kâşân'z. nispet eder^. Bu itibarla, onlar, şimdiye kadar ya­
pılmış olan tetkiklerin bazılarında Deylemî^^, bazılarmda da Kâşî {Kâ^ânî)^
şeklinde gösterilmişlerdir. Halbuki, çağdaş Arap müelliflerinden olan

1 A n on im , Târîh-i Âl-i Selçuk, nşr. F. N . U zluk, Ankara 1952, s. 49. Z . V , T o g a a


S â h ib M ü t e z z ib ü ’ d -D tn A l i ’nin bu seyahatini, o tarihten üç yıl sonra, yani 12^6 da M e­
lik R ü k n ü ’ d -D în K ılıç A rsla n ’ı G ü y ü k H a n ’m cülûsunda bulunmak üzere Karakurum’a
götüren Selçuklu heyetinin seyahati (bk. aş s. 42-4) ile karıştırarak, M u 'în ü ’ d -D în S ü ley m a n ’ ın,
babası ile beraber, burada toplanan, kunıltof'a. katılmış olduğunu ileri sünnektedir (Umamt Türk
Tarihine Cıry, İstanbul 1946, s. 222). Halbuki, aşağıda göreceğimiz gibi, M û h e z z ib ü ’ d -D in
A li 1244 yıhnda ölmüştür. Oğlu M u ‘ în ü ’ d -D îıı Sü leym an ise, ne 1246 da, nc de daha sonra
böyle bir seyahat yapnruştır.
2 îb n B îbî, el-Evâmiri’l-'Alâ'iyytJ'i'l-Umûri’l-‘^Alâi'yye,Ti.^V:\ba.iim,T. T. K. yayınlarmdajı,
Ankara 1956, s. 684; m u h tasar m etin : Tenâr^-i  l-i Şelftik, nşr. T h . H ou tsm a, Recaeil de.
Uxtes relatifs â PHistnre des Seldjoucid£s, vol. IV, Leîde 1902, s. 320; N ü vey rî, Nihâyelü’l-ETeb, Ar.
Yz. Köprülü Ktp. No. 1188, v. 21a; A y n î, İkdû’l-Cûmân, Ar. Yz. Veüyüddin Ef. Ktp. No. 239.1
(X IX ), s. 453, 614.
3 H a m d u ’ lla h M u s ta w fî-i K a Z w in î, TirOi-i Gttdds, aşr. E. G . B row ne, vol. I
(text), E. J. W. Gibb Memorial, Leyden 1916, ş. 434.
4 Meselâ bk. C l. G ahcn, Pre-Otlaman Tarkey, NewYork 1968, s. 225; H a lil Ethem ,
Kayserix>e İŞehri, İstanbul î 334, s. 82 n. 1; aym mil., Merzifon'da Pervâne Mtfinü’d-Din Süleyman hdmtna
bir kitâbe, TOEM , sene 1333 (8), s. 44; A h m et İl tv h .it. Ram Selçûkî Deoleli’nin inkırazı ile teşekkül
eden Tevâif-i Mülûk, TO EM , sene 1, s. 191; Tahsin Y a z ıç ı, Ariflerin Menkıbeleri tercümesi (C. I,
Ankara 1953) nin “SnsBz"ü, s. 56; A b d u lb â k i G ö lp ın a r h , Mevlând CelâUddtn Mektupları
tercünaesi (İstanbul 1963) nin “ açıklama" kısmı, s. 246, 253; a y n ı mil., Fîhi mâ füt tercümesi
(tstaiLbun953) nin “ BjTît/arna” ^ n u , s. 240.
5 Meselâ bk. Z . V . T og a n , Giriş, s. 222. H ü sey in H ü sam ed d in Amas­
ya TflriAt’nde (İstanbul 1329-1332, G. II, s. 351, 377) huKâşâni nisbctini biraz daha değişfirerdk,
şekline getiriyor ve M ü h e z z ib ü ’ d -D în A li’yi, sabık A m asya K ad ısı T â c ü ’ d -B în
M u h a m m e d -i K eşâ n î adh birinin oğlu olarak gösteriyor ki, onım birçok iddiaları gibi, bu da
tamamen bir hayal mahsulüdür.

28
î b n Ş e d d â d ’m Baybars Tarihi'nde, aynı hususa dair başka bir rivayet yer
almaktadır. Bu rivayete göre, M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i b . M u h a m m e d
b. H a s a n e l- K â z îs ,‘ aslen - dedesinin de nispet edildiği-IrjLk-ı Acem’­
deki Kâz adlı bir yere mensuptur^, İ b n Ş e d d â d ’in rivayetini aynen nak­
leden. Y û n î n f de bu isim Xâr şeklinde görülmektedir*. Devirle ilgili coğ­
rafî eserlerde, Irak-ı Acem ’e ait Kâz diye bir yer adma rastlıyanuyoruz.
Yalm z Y â k û t ’un Mu cemü’ l-Büldân'mdz., Horasan’m Merv şelırine bağlı
bir Kâze köyünden bahsediliyor». Buna mukabil, a^mı eserde Kâr adım taşı­
yan bir kaç yer bulabiliyoruz ki, bunlarm bir tanesi Irak-ı Acem ’de olup,
Isfahan’m bir köyüdür Bu durumda, I b n Ş e d d â d ’m kaydettiği ismin,
asimda, onım kendi eserinde yazılı olduğu gibi değil, Y û n î n î ’de görüldüğü
biçimde okunması gerektiği düşünülebilir. Bunun dışında, î b n Ş e d d â d ’m
^a^fsinin, telâffuz bakanımdan, K a z v i n l i H a m d u ’ l l a h ’m eserindeki
KâşVyt çok yakın olması, iki kelime arasında bir münasebet bulunabileceği
ihtimalini de hatıra getirmektedir. Çünkü, bilindiği üzere Kâ^âjı da Irak-ı
Acem ’e ait bir şehirdir. Halbuki, elimizde bir de, M ü h e z z ib ü ’ d - D în ’i
ve oğlu M u 'î n ü ’ d - D în ’i çok iyi tanıyan ve yamlabileceğini düşünmek
imkânsız olan İ r a n a s ı llı İ b n B î b î ’nin -kendisi ile hiç bir ilgisi bulun­
mayan Arapça k a yn ^ la r tarafından da teyit edilen- Deylemî kaydı vardır.
En selâhiyetli yerli ve yabancı kaynakların böyle değişik kayıtlar vermesi
karşısında, kesin bir hükme varabilmek şüphesiz çok güçtür. Çünkü bun­
lardan herhangibirini reddetmek için -yanlış yazılmış olma ihdm ali dışında-
bir delile sahip değiliz. Bu durum muvacehesinde, kaynakların naklettiği
rivayetlerin hepsinin bir gerçeJile ilgisi bulunduğunu kabul etmek ve bunları
birbiri ile telif etmek en uygun yol olarak görünmektedir! ı. Bizim kanaa-
tırhıza göre, Deylem rivayetine ait kayıtlar M u 'î n ü ’ d - D în ’ in ailesinin asıl
menşeini bildiriyor. Herhalde, oldukça eski bir tarihte, aileden biri -muhte-

6 Bu silsile, M u 'în ü ’ d 'D i n ’ iıı ilttidarı sırasında tanzim edilmiş bir vakfiyede de aynen
görülınektedir (A h m et Tcmir^ KuşehİT Emin Caca - oğbı Mtrel-Din’in 1272 tarihliArapça~Moğoka
vakfiyesi, Ankara 1959, s. 65, 130- Aynca bk. A yn î, £. 6H ),
7 îb û Şeddâd, Siretil'l - Meliki’z-Zâltir, 2. cilt, Ar. Yss. Edime Selimiye Ktp. No.
134 (eski No. 1557), v. 119 a; T. trc. M . Ş. Y altkaya, Baypars Tarihi, İstanbul 1941, s. 94.
8 Y û a în î, Dhail Mir’âiı^z-Zamân, Pablished by T h e D a ir a tu ’ l - M a‘ a r in ’ 1- O sm anıa,
Hydarabad 1961, C. III, i. 253.
9 Y âkû t, Mu‘cemü’l-Büldân, Mısır tabı 1906 (H. 1324), C. V II, s, 207- Baypars Tarihi’nde
mütercim bunu işaret etmiştir (s. 94 n 1); fakat M ü b e z z ib û ’ d - D în ’ia Horasanlı olamıyacağı,
oğlu M u ‘ în û ’ d - D în ’ia Horasanlılar hakkında kullandığı olumsuz sözlerden (bk. -K erî-
m ü ’ d - D în A k sa râ y î, Mûsdmereiü’l - Ahbâr, nrş. O . Tu ran, Ankara 1944, s. 117; ayrıca bk.
aş. s. 179, n. 170) açıkça anlaşılu-.
10 Y âkût, aynı sser, G. V II. s. 203 - 4.
11 Iriaiîî maddesini yazan J . H . K ra m ers onun Kâjânh,'bah^.-
sınm Deylemîi olduğunu ifade etmek suretiyle, iki rivayete de yan yana yer vermektedir (C. IV,
s. 556) .

29
melen H a ş a n - oradan Irak-ı Acem’ e geldi ve JT^are’da veya JTar’dayer­
leşti. M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i burada doğdu ve Moğol istilâsına kadar
da burada yaşadı. î b n Ş ed d â d ’m dediği gibi, Moğolİar Irak-ı. Acem ’e
girdikleri zaman ^’ da, bir çok soydaşlarının yaptığı gibi Anadolu’ya göç­
tü ı a.

M ü l ıe z z i b ü ’ d -D în A l i ’nia Anadolu’ya gelişi, I . A l â ü ’ d -D în


K e y k u b â d ’ın (1220 - Iİ237) Selçuklu Devieti’nin başma geçtiği günlere
rastlar. Bu sırada Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu İmparatorluğu esasına
göre kurulmuş teşkilât ve müesseseleriyle, kuvvetli bir merkezî İdareye
ve oldukça yüksek sosyal refah şartlarına sahip bulunuyordu. Devlet
idaresi, hâkim T ü rk ve İran hususiyetleri taşıyan İslâmî usullere dayanıyor­
du. Resmî dil Farsça idi ve bazı hususlarda Arapça kuUanıhyordu. îdare
mekanizmasında s i v i l k a d r o la r , hemen hemen tamamen I r a n a s ıllı
k im s e le r tarafindan işgal ediliyordu. Bürokrasinin bu kuvvetli unsuru,
devletin hayatındaki mühim idari ve kültürel fonskiyonu dolayısiyle, hem
idareci smıfmın, hem de cemiyetin yüksek tabakalânhin üzerinde büyük
bir manevî nüfuza sahip bulunuyordu. Binaenaleyh, kuvvetli bir d il bilgisi
ve Islâm kültürü ile mücehhez olan her Iranh için, Selçuklu idare kad­
rolarındaki mevkilerin kapıları daima açıktı, işte, memleketinde iyi bir tahsil
görmüş olan genç M ü h e z z ib ü ’ d - D în de, Anadolu’ya geldiği zaman,
burada, bütün soydaşlannm gördüğü alâka ve desteği görmekte gecikmedi.
O , Selçuklu başkentine ayak basar basmaz, en mühim İdarî mevkilerden
birini elinde tutan bir îranhnm, M ü s t e v f î S a 'd ü ’ d-Dînî-* E b û B e k ir
( E r d e b î l î ) ‘5 in himayesine mazhar oldu. M ü s t e v f î S a 'd ü ’ d-
D în , bir medresede iki dirhem yevmiyeli bir iş için kendisine başvuran^
M ü h e z z ib ü ’ d - D î n ’in kültürlü ve terbiyeli bir genç olduğunu anlaymca,
onu, çocuklarına Arapça öğretsin diye hizmetine aldı. Bir süre sonra da

12 Moğolİar Irak-ı Acem’i C eb e ve S ü b ötey adlı kumandanlar vasıtası île 1220 yılında is­
tilâ etmijlerdir (bk, C ü v e y n î, Târih -i Cihân - Güşâ, ed. by M irz a M u b a m m e d , E. J. W . Gibb
Memorial X V I, London 1937, G. I, s. 115 - 116; (Ing. trc.) The History o f the Worid - Conçueror, by
J . A . B oy le, Manchester 1958, C. I, s. 147; B. Spuler, İran MoğoUan, trc. C . K öp rü lü ,
Ankara 1958, s. 36).
13 Ib n Ş e d d â d , aym yer.
14 N üveyrî, v. 21 a; A y n î, s. 453, 614. Bu hususta Arap kaynaklarmm en selâbiyetlisi
olaa îb n Ş eddâd ve onu ayaen kopya eden Y û n în î, m ü stevfî’nin adını M u ‘ în ü ’ d-D în
olarak kaydediyorlar ( I b n Ş ed d âd , s. 119; Y altk ay a trc. s. 94; Y û n în î, C, III, s. 268-9).
Aynı sahifcler içinde birkaç defa tekerrür etmesine rağmen, bu kaydm sadece bir dalgınlık eseri
veya istinsalı hatası olduğu anlaşılıyor. Çünkü, müellif birkaç sahifc önce (v. 115 b ; Y altkaya
trc- 91; Y û n în î, a. 185) M u 'în ü ’ d - D în P e rv â n e ’nin dayısı H o c a Y ûnus’un babası ola­
rak bahsederken, aynı şahsı Sa‘ d ü ’ d - D I n adıyla zikretmektedir.
15 îb n B ib î, T ıp k ıb a sım , s. 427, 694; H ou tsm a, s. 186.
16 A y n î, s. 453, 614; N ü v ey rî, v, 21 a.
17 Ib n Ş ed dâd, v. 119 b (Y a ltk a y a trc. s. 91; Y û n în î, III, s. 268).

30
manevî evlât ve damat edindi M ü h e z z ib ü ’ d - D în bu arada kaym
pederinin teşviki ve yardnru ile hesap ilmine çalışıp, maliye mesleğinin bütün
inceliklerini öğrendi ve onun maiyyetinde müsUvfî nâibliği (vekilliği) yapmağa
başladı. Gerçekte S a 'd ü ’ d - D în 'onu kendi mevkii için hazırlıyordu.
Nitekim, aradan bir süre daha geçince, S u lt a n A l â ü ’ d - D în ’ e müracaat
ederek, artık gözlerinin görmediğini Ueri sürüp görevinden affolunmasını
istedi ve kendi yerine nâibi ve damadı olan M ü h e z z ib ü ’ d - D în ’i tav­
siye etti^®. Böylece M ü h e z z ib ü ’ d - D în A li, kaympederi S a‘ d ü ’ d -D în ’-
den sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin müstevftsi (maliye bakam) oldu

Yukarıdaki bilgileri bize veren Arapça kaynaklanh hiç biri, M ü h e z ­


z i b ü ’ d - D în A l i ’nin müsieüfîlik mevkiine ne zaman atandığı ve bu görev­
de ne kadar kaldığı hususunda kesia bir şey söylemez. Yalnız, İ b n Şed-
d â d , M ü h e z z ib ü ’ d - D în ’in daha sonra aynı sultan tarafından, fazilet
ve liyakatına binaen vezir yapıldığım ve onun bu makamı ölüm tarihi olan
642 (9 Haziran 1244 " 28 Mayıs 1245) senesinedeğin işgal ettiğini yazar 22.
Halbuki, çağdaş yerli kaynağımız î b n B î b î ’de bulunan bir takım kayıtlar,
Arap tarihçisinin bu ifadesinin gerçeğe uymadığım-göstermektedir. Yerli
m üellif asimda M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i ’den ancak I I . K e y h ü s r e v
devri (1237-1245) olayları münasebeti ile bahseder ve onun geçmişi hakkın­
da da hiç bir bilgi vermez. Bununla beraber, onun, bir yandan -A rapça
kaynaklardan M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i ’nin hamisi ve kayınpederi olduğu­
nu öğrendiğimiz- M ü s t e v f î E r d e b illi S a‘ d ü ’d - D în , diğer taraftan
lik makaramda bulunan kimseler hakkmda verdiği kaptlardan, M ü h e z z i-
b ü ’ - D în ’in meslekî kariyeri ile ilgili bir takım kronolojik sonuçlar çıkmakta­
dır. î b n B î b î ’ den öğrendiğimize göre, S u lt a n A l â ü ’ d - D î n K e y k u b â d
630 (18 Ekim 1232 - 6 Ekim 1233) yılm da A hlat’ı işgal ettirdiği zaman^ J,
o s ı r a d a o l a n Z i y â ü ’ d - D în K a r a - A r s la n v e pervâneol3.n E r z in c a n ­
lI T â c ü ’ d - D în ile birlikte, M ü s te v fî E r d e b i ll i S a 'd ü ’ d - D în ’i
oraya göndermiş ve bölgenin mal ve arazi tahririni yaptırm ıştı". Bu kayıt
biz-e açıkça göstermektedir ki, 63 o tarihinde henüz E r d e b i l l i S a ‘ d ü ’ d - D în
müsiev/i olarak hizmet etmektedir ve M ü h e z z ib ü ’ d -D în ’in tayini ancak
bu tarihten sonrası için söz konusudur. 630 da daha müstevfî nâibliği yaptığı
anlaşılan M ü h e z z ib ü ’ d - D în ’in ne zaman hakiki olduğunu kesin

18 A y n î ve N ü v ey rî, aynı yerler.


19 îb n Şeddâd, aynı yerler.
20 A y n î, S a 'd ü ’ d - D în ’ in, Sultan A lâ û ’ d - D în ’ e damadını iazîletli, bilgili ve mansıb
verilmeğe değer bir kimse olarak takdim ettiğini, bunun üzerine sultamn da onu vezirliğe uygun gör­
düğünü ve bu makam için yetiştirmeğe başladığım söyler (aynı yerler).
21 îb n Ş ed dâd, aynı yerler.
22 Aynı yerler.
23 Bk. O . T u ra n , Keyhtbâd I., ÎA, C. V İ. 656.
24 îb n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 427 - 9; H ou tsm a, s. 186 - 7,
olara]^ tesbit edememekle beraber, yine İb n B î b î sayesinde, onun bu
görevde hangi tarihe kadar bulunduğunu ve dolayısı ile vezirliğe ne- vakit
gelmiş olduğunu anlıyabiliyoruz'. îb n B îb î, yukarıda adı geçen Z i y â ü ’ -
d - D în K a r a - A r s la n ’dan sonra, vezir olarak, 633 - 635 (1236 - 1238)
yallarma ait vukuat arasmda, I s f a h a n lı Ş e m s ü ’ d -D în . M e h m e d ’in
ismini zikrediyor 25. Onun bildirdiğine nazaran, S u lt a n A l â ü ’ d - D în
K e y k u b â d 3 Şevval 634 (31 Mayıs 1237) tarihinde esrarlı bir şekilde zehir­
lenip öldüğü zaman, tayin edilmiş bir veltahd’a. rağmen, bazı devlet erkâm
tarafından zorla tahta geçirilen büyük oğlu G ıy â s ü ’ d - D în K e y h ü s r e v ,
bu hadisede baş rolü oynamış bulunan E m ir S a ‘ d ü ’ d - D în K ö p e k ’in
teşviki ile bütün muhalifleri teker teker ortadan kaldırmjş veya azletmişti
ki, işte bu arada I s f a h a n lı Ş e ra sü ’ d -D în de vezaretten uzaklaştırılmış,
yerine M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i getirilmiştir2«. Klaynakta açık bir kayıt
bulunmadığı halde, biz bu olayın 1238 Tem muz’undaki (635 Zilkade son­
lan) Sümeysat seferini takiben yapılan tasfiye hareketi sıjrasmda vuku-
bulmuş olduğunu kesinlikle söyliyebüiriz2s. Bütün bu kayıtlardan çıkan ne­
ticeye göre, M ü h e z z ib ü ’ d - D în A li, î b n Ş e d d â d ’m iddiası hilâfma,
K e y k u b â d devrinde değil, ancak onun ölümünden Sonra, I I . K e y h ü s r e v
zamanında ve 1238 yıhnda vezirliğe tayin edilmiştir. Onun miistevfîliğe tayini,
kaympederinîn son defa olarak admm geçtiği 630 yıh içinde yapılmış olsa,
bu görevde en fazla beş yıl bulunmuş demektir. Bundan sonra M ü h e z z i­
b ü ’ d - D în A li, gerçekten, İ b n Ş e d d â d ’ın zikrettiği gibi, ölüm tarihi
olan 642 (1244-5) ye kadaj vezirlik’tt kalmıştır^».

25 T ıp k ıb a sım .s. 451,471; H ou tsm a, s. 201,212. Bu hususla ayrıca bk. N ejat K aym az,
Anadolu Selıuklalannzn İnhitaUnda İdare Mekaaizmasınm Rolü II, D. T . C. Fak. Tarih Araşbrmalan Der­
gisi, C. III, sayı 4-5, Ankara 1965, s. 49, n 69. P rof. G l. C a h c a ’in .yeni kitabındaki
(1243 e kadar olaa) vezirler listesinde Isfa h an lı Şem sü’ d -D în ’in adı zikr-edilmemckte, M ü­
h e z z ib ü ’ d -D în A li’nin tayini de 1240 da, K öp ek ’in ölümünden sonra yapılnuş gösterilmek­
tedir (s, 134, 225).
26 T ıp k ıbasım , s. 482; Houtsıina, s. 219. Sultan A lâ ü ’ d -D în K ey k u b â d ’ın ölümü ve
bunu takip eden dahilî kriz devri, yukandaki notta zikredilen yazımızda etrafh bir şekilde incelen­
miştir.
27 ib n B îb î, T ıp k ıb a sım , s, 476; H outsm a, s. 215.
28 Bu hususta bk, N. K ay m az, aynı yazı, s. 52 - 53.
29 Sâhib M ü h e zzib ü ’ d-D în A li M oğol ordugâhına gidip sulh görüşmeleri yaptığı sırada,
bir ara, geri dönmesinden ümit kesildiği için. Sultan G ıyâ sü ’ d -D în K eyh ü srev vezirlik maka­
mına tekrar Isfa h a n h Ş c m s ü ’ d -D în M e h m e d ’ i tayin etmek istemişti. Bu esnada faitonai
naibi olan Şem sü’ d-D în , M ü h e z z ib ü ’ d-D în'in, böyle hayatım tehlikeye atarak devlete hizmet
için memleketten aynhnış olduğu bir zamanda azledilmesinin haksızlık olacağını söylemiş ve bütün
devlet islerini görmesine rağmen, ait hususlara karışmamıştır. M ü h e z z ib ü ’ d -D în bir
süre sonra dönünce, kendisini bekleyen makamım yine işgal etmişti (İ b n B îb î, T ıpk ıbasım , s.
538 - 40; H ou tsm a, s. 246-7), Tabiatiylebu durum M ü h e z z ib ü ’ d -D în ’in vezirlik görevinde bir
fasıla olduğu manasına gelmez.

32
. M ü h e z z ib ü ’ d '-D în A li, aşağı yukarı I. K e y k u b â d ’ın s'altanatrmıı
ilk.s.enesmde (1220) Anadolu’y^' geldiğine, az sonra M ü s t e v f î S a‘-
d ü ’ d - D în ’in hizmetine girdiğine ve onun kızı ile evlendiğine göre, 1243.
yılında Selçuklu Devleti adına Moğollarla sulh yapmak, için 'Mugan’a. yap­
tığı seyahatta kendisi ile beraber bulunan oğulları, c sırada ancak 15-20
yaşlarında birer delikanlı olmalı idiler. Bu son tarihten itibaren, kay­
naklarda M u 'în ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ın adma, oldukça mühim bir hü­
viyetle ortaya çıktığı zamana kadar, a^ağı yukarı dokuz y ıl için hiç rastla-
rnıyoruz,

B. M a ‘ î n ü ’ d -D in S iile y m a n ’m yetiştiği çevre ve şartlar


( G e r i l e m e d e v r i ’ n i h ilk yıllarına genel bir bakış)

Yukarıki bahiste M u \ în ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ın hem babası, hem de


annesi cihetinden, Selçuklu Devleti hizmetindeki î r a n lı idareci smifina
mensup ,ob.n aristokrat bir aileden geldiğini gördük. Bu itibarla, bizim için,
onun, doğduğu günden itibaren ne gibi şartlar ve imkânlar içinde bulundu­
ğunu ve nasıl yetiştiğini tahmin etmek güç olmıyacaktır. O , çocukluk çağında-
B ü y ü k A l â ü ’ d - D în ’in haşmetli ve müreffeh devrim, delikanlılık saf­
hasında ^e I I , K e y h ü s r e v ’in iç ve dış bunalımlarla geçen karanlık sal-
ta.nat yıllarım idrak etm iş^ . Gerek babası, gerekse -dedesi, d a yısı/v.b .
g ib i- a k ra b a l^ dolayısiyle, hemen daima yöneticiler m uhiti içinde bulun­
duğundan, M u i n ü ’ d - D în S ü le y m a n , her iki hükümdarm zamanına
ait olayları da çok yakmdan görmüş, böylece, İdarî ye poütik meseleler
hakkmdâ pek erken yaşlardan beri bilgi ve tecrübe edinmek imkânma sahip
olmuştu. Bunun yanında, aile asaletinin ve irsiyet telâkkisinin kuvvetle rol
oynadığı bir cemiyette, uzun yülar en yüksek makamlarda liyakatla hizmet
etmiş, memleket içinde ve dışında büyük saygı ve şöhret kazanmış bir kim­
senin oğlu olmak gibi, manevî bakımdan çok ehemmiyetli bir imtiyaza ma­
likti. Öyle ki, onun için devlet hizmetinde bir mesleğe intisap etmek ve ka­
biliyeti ölçüsünde ilerlemek çok tabiî ve kolay bir yoldu. B ir îranh bürokrat
ailenin içinde, şüphesiz, devrin kalem erbabımn sahip bulunduğu ilmi eği­
timi o da görmüştü. Bu itibarla, onun sivil teşkilât kadroları içinde yer al-
m ^ ı belki daha normaldi. Halbuki, henüz hiçbir Sıfatı yo k iken adııun geç­
tiği 1943 tarihinden dokuz yıl kadar sonra, ona ikinci defa rastlayışımızda,
kendisini, Erzincan serle^kerliği gibi m ü h im b ir a s k e r î m e v k ii elde
etmek için, daha kıdemli^bir kumandanla nüfuz mücalesi halinde görü­
yoruz^".
Biraz evvel,, gericilikle s i v i l t e ş k ilâ t t a kullanıldığını ifade ettiğimiz
İranlı unsurun arasmdan böyle askerlerin de çıkmağa başlaması, bilhassa,

30 Bk. tb n B ib î, T ıp k ıb a s ım , s. 599; H outsm a, 272.

33
adı geçen iki hükümdarın - M u î n ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ ın hayatının
bu ilk safhasını içine alan- saltanat yıllarına ait gelişmelerle ilgili bir key­
fiyettir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin a s k e r î t e ş k ilâ t kadrolan, baş­
langıçta, doğrudan doğruya devletin kurucuları olan T ü r k b e y le r in in
elinde idi. Merkeziyetçi rejimin kuvvetlenmesi ile, Türk unsuru, özellikle
^a/am’lıktan (kölelikten) yetişme ümera lehine olarak, tedricen azalmış ve
zamanla onlara, çeşitli menşelere mensup gulâm olmayan -müslüman
veya gayrimüslim- kimseler dekatılmıştıJi, Bu arada, başlangıçtanberi sivü
idareyi ellerinde tutan ve Moğol istilâsından sonra gelenlerle sayüan bii:
kat daha artmış olan î r a n h l a r da, ara sıra askerî mevkilerde görünüyor-
lajdıî2. B ü y ü k A l â ü ’ d - P î n K e y k u b â d ’m son zamanlarmda, H â-
r iz m lile r in Selçuklu Devleti hizmetine alınması ile, askerî kadrolara
y e n id e n b ir T ü r k u n su ru girmiş oldu. Fakat bu unsur, merkezî reji­
min kozmopolit ümerası târafmdan tamamen yabancı telâkki edilmiş ve
bunun yarattığı infial, onlan, sultamn hayatına kastedecek kadar şiddetli'
tepkilere sevketmişti, Netiçede, hem bu Türk unsuru Anadolu’da tutuna-
mıyacağmı anlayarak gitmiş, hem de yerli ümeranın en ileri gelenleri tas­
fiyeye uğramıştı3^. Selçuklu Devleti’nin siyasî bağımsızlığımn fiilen niha­
yet erdiği 1243 tarihine kadajr, a s k e r î t e ş k i l â t yine çoğu köle aâıllı ve
gayrimüslim olan kozmopolit bir ümera kadrosunun elinde bulunmuştu.
Fakat bu tarihten itibaren, metbu bir kuvvetin işe kanşmaSı ve devletin si­
yasetinde artık daha ziyade diplomasinin rol oynamağa başlaması, inisi-
y a tifin s iv il t e ş k i l â t mensuplarınm eJiae geçmesine sebep olmuş ve dolayı-
siyle I r a n lı u n s u r ehemmiyet kazanmıştı. Bu f ır s a t t a n is t if a d e e d e n
î r a n h l a r , y a v a ş y a v a ş a s k e r î t e ş k ilâ t ı d a k e n d i a d a m la r ı ile
d o ld u r m a ğ a b a ş la m ış la r d ı. İşte, 1243 de hiçbir sıfatı olmadığı halde,
bundan dokuz sene sonra Erzincan serle^kerliği gibi mühim bir askerî mevki
üzerinde hak iddia ederek ortaya çıkan M u 'î n ü ’ d - D î n S ü le y m a n
da bunlardan biridir. Takriben y ir n iib e ş - o t u z y a ş l a r ı n d a bulunduğu
bir sırada, M u ‘ î n ü ’ d - D în ’in, b ö y le ö n e m li b ir m e v k ie t a lip o la ­
b ilm e s i v e s o n r a m e rk e z e a t la y a r a k h ız la y ü k s e lm e s i d e , tıp ­
k ı a s k e r î m e s le ğ e in t is a b ı g ib i , d o ğ r u d a n d o ğ r u y a M o ğ o l is-
t ilâ s ıiıın s e b e p o ld u ğ u b u y e n i s iy a s î v e İ d a r î ş a r t l a r l a i l g i ­
lid ir . Binaenaleyh, onun ilerideki gerçek kişiliğini hazırlayan ve bizim için
meçhul olan ilk hizmet yıUarmı geçirdiği bu devrin' um um î durumuna yakın­
dan bir göz atm ak faydalı olacaktır.
Yukarıda ifade edildiği gibi, 1243 yılanda, M oğollarm Selçuklu toprak­
larım çiğneyip geri çekildikleri sn-ada, S â h ib M ü h e z z i b ü ’ d - D în A li

31 Bu husus için bk. N. K aym az, û</ı gifsnyazı, I, Tarih Araşurroalan Dergisi, C. II, aayı
2-3, 1964, s. 102 - 5, 130, 142, 153-4; II. s. 32, 43.
32 Msl. bk. c^m yazı. II. s. 30 n. 24.
33 Aynı yazt , II, s. 27 v. d;

34
Mugdn’ Aa]d düşman ordugâhına kadar gitmiş ve B a y c u N o y a n ile, sulh
için görüşme yapmıştı. Bu görüşme sonunda, gerçekten bir barış sağlanmış,
fakat, Anadolu Selçuklu Devleti’nin de MoğoUara t a b i [ü) ve h a r a ç -
g ü z a r olması kabul e d ilm iş t iM o ğ o l İmparatorluğunun sadece bir ku-
mandam olan B a y c u ile yapılan bu anlaşmanm Selçuklu Devleti için tam
bir teminat olamıyacağı tabiî idi. Binaenaleyh, S â h ib M ü h e z z ib ü ’ d-
D în ’in dönüşünü müteakip, derhal, tayin edilen yıllık verginin ödenmesi ve
diğer tabilik şartları üzerinde Moğol elçileri ile görüşmeler yapılmağa baş­
lanmakla beraber, Selçuklu idarecilerinin telaşı yine de son bulmamıştı. Bu
durumda, Selçuklu sultanı, bir yandan civardaki devletlerle ittifak kurmak
suretiyle faydasız savunma çareleri a r a r k e n öte yandan, bu kez, N â ib
I s f a h a n lı Ş e m s ü ’ d - D î n ’ i kıymedi hediyelerle doğrudan doğruya
B a t u H a n ’a göndererek, bağhhğım ifade etmek lüzumunu duymuş ve barı­
şı daha sağlam şekilde garanti altına admak istemişti. Bu hareketten memnun
olan B a tu H a n {Sayın Han)^^ sultana, B a y c u ile yapılan anlaşmayı tas-
tik mahiyetinde bir yarltğ (ferman) ile, kthç, yay, sadak, külah, elbise, samur
gibi hediyeleryollarmştır” . B ö y le e e , A n a d o lu S e lç u k lu D e v le t i ’ n in
M o ğ o lla r a b a ğ ım lı olm ası, r e s m î v e h u k u k î ş e k ild e t e s p it
e d ilm iş t ir . Bundan sonra, Anadolu, 1256 tarihinde H ü le g ü ’nün İran’a
gelip, imparatorluğun batı kısmı üzerinde fiilen hükmetmeye başlamasma
kadar, B a tu H a n veya İran’daki umumî valiler vasıtası ile, imparatorluk
merkezi Karakurum ’a tabi kalmıştır.

Moğolların Selçuklu Devleti’ne vurduğu darbe, onun Yakın Doğu si­


yaseti üzerinde bir buçuk asırdan beri sahip bulunduğu önemli rolü
bir anda hiçe indirmişti. Evvelce Selçuklu sultanım metbu tanıyan civar­
daki küçük devletlerin hükümdarları, arük, onunla olan bağlan kopartarak.

34 îb n B îb î. T ıp k ıb a s ım , s. 5 3 1 - 5 ; H ou tsm a , s. 243 - 5.
35 I I , K eyh û srev Kösedağ bozgunundan kaçarak Konya’ya geldiği zaman, önce İstanbul
Lâtin İmparatoru I I . B audouin. (1228 - 1261) ile bir sıhrî münasebet kurarak anlaşmak teşeb­
büsünde bulunmuş (D u ca g n e, Histoire de l’Empire CoratanünapU, nîr, B u ch on , Paris 1826, C.
I, 3. 289 - 291; C h . L eb ea u , Histcire da bas - Empire, G. X V II, s. 411), sonra da onun rakibi olan
Bizans imparatoru V a ta tz e s (Î222 - 1254) ile ittifek akdetmiştir. Î243 - 1244 kışında yapılan
tedafüi ve tecavüzî mahiyetteki bu ittifak için iki hükümdar Menderes nehri üzerindeki
Tripoli’de bir köprü üzerinde buluşmuşlardı (G . A c r o p o lite s , Operam ed. A . H eis e lb e rg ,
Leipzig 1903, s. 69 ve ondan naklen F. D ölger, Segesten der KaiseraThtndetıdes Osir&misthtn Reiches,
München-Berlin 1932, III, s. 19; A. G a rd n er, The Lascarids af J^icaea, Amsterdam 1964, s.
181; B arbara Landschajlsgeseiûchte vtm FampkfUen, PisiüeK ani Lykiea in SpîJmiUela!-
ier, Vyiesbaden 1964, s. 17).
36 Umumiyetle B atu H an için kullamlan ve asfe, iyi manasına gelen saytn unvanı hk. bk.
F. W . C leaves, TkeMangoliannamesımdlemsinthekistotyofthenatîonoJ'theArckers. R . P. B lake
ve R . N. î"rye tarafından neşredilen G rig o r ’un iVib^o/ TecrihVne zeyl, H. J. A. S, X II, sayı 3-4
(1949) 3. 425; Z . V . T o g a n , ünami Türk Tarikine Giriş, s. 272.
37 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , a. 540 - 3; Houtsm a,-3. 247-- 8.

35
bütün gayrefleriyle Mbğollara yaranma yarışma girişmişlerdi. Bu cümleden
olarak, Kösedağ jsavaşmda Selçııklu ordusuna bir miktar asker göndermiş
bülunan T r a b z o n im p a r a t o r u , savaştan sonra, kendini Moğollara af­
fettirmenin çaresini, eskiden sultan için yüklendiği şartları, şimdi Tatar hanı
için yüklenmekte bulmuştur D a ia ihtiyatlı davranarak, savaş anmda sul­
tana yükümlü olduğu y^dım igönderm em iş bulunan K ü ç ü k E rm e n is ta n
k r a l ı s a v a ş t a n sonra, yâİTi’ız Moğollara itaatim arzetmekle kalmamış
a-^ı zamanda, firsatı ganimet bilip, eski metbuûna karşı düşmanca faali-
yedere girişmiştir'U. G ü r c is t a n k r a lı îse, zaten daha önce (1239 dâ)
Moğol hâkimiyetini tanımış “*2 ve Kösedağ savaşında bir müfreze ile Selçuk­
lu ordusuna karşı çarpışmıştı-^^.

Moğollar Kösedağ savaşından sonra Anadolu’nun hemen hemen


yansına kadar ilerlemelerine rağmen, Selçuklu D evleti’ni mühim bir arazi
kaybına maruz bırakmadan çekilmişlerdi'^. Hatta, onu başlaiıgıçta fazla bir
vergi yükü altma da sokmamışladi'**. Bununla beraber, memlejset istilâ

38 G . F in ley, Hisiojy b f Üıe Byzdntvae Empin from 1057 to 1453. Edinbuıgh âhd Löndö4
1854, 3. 392'; W . M ille r , Trebizond: The Last Greek Empire, London 1926, s. 25.
39 tb n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 521 - 3 ; H ou tsm a, s. 2 3 7 - 8.
40 Sim on de Saîht - Q u en tîn , HUtoin des Tartares, yayınlayalı J . R ich a rd , Paris
1965^3. 86 (B e a u v a is .y . de, Aırfofiafe, Douai 1624, Liber X X X I, eap.29);Sem pad,
Chronigue, Fr. çev. E d. D u lau rier, R H C r. Doc. arm, I, s. 649; E d . D u la u rie r, Ermeni mü~
venihlerine güre Moğollar, '‘Müverrih Kiragos’tan müstahrec” T M, II, s. 181; A k n erli G rig o r , M o-
ğol'Tarihi, çev. H. D , A n dreaa yan , İstanbul 1954,3. 18 - 19; J o în y ille , TTıe.Life o f SaînlLmûs,
Penguin :Books, 1963, s. 200.
41 Ermeniler îÇöşedag savaşından sonra, Selçuklu sultanının, bir dost ülke olarak kendilerine
sığinmiî b u lu n ç annesini ve kızkardejini Tatarlara teslim etmişler, Selçuklu topraklarına saldı­
rıp bazı kaleleri zaptetmişler v e istilâalair önünden kaçarak Suriye’ye gitmek isteyen Müslümanları,
kendi araailerindcn geçerken soymuşlar, tahkir etmişler ve öldürmüşlerdir [bk. İb n B îb î,
T ıp k ıb a sım , s. 536, 547; H ou tsm a, s. 245, 250; E b û ’ l-F e r e c , TariA, çev. Ö . R . D oğ ru l,
Ankara 1950, C. II, s. 542 - 3; K i.ragoş, s. 181; Sem pad, s.;649; S im o n /J . R ich a r d , s. 89
(Beauvais, X X X I, cap. 29^; O . T u ra n , Keyhüsrev. II, İA].
42 B erth pld S p u ler, Iran Moğollar.t, çev. C. K ö p rü lü , Ankara 1958, s. 46.
43 G rig o r , s. 15; P ia n de G a rp in i, The jfowne;ı o f John 1‘ian de Carpini (124:5-124:1),
ed. by M . K o m r o f in “ ConUmporaries o f M m o Polo” New York 1928, s. 24.
. 44 SelçuHulamı Moğol istilâsı sırasmda uğradıklari arazi kaybı, Ermenilerin fırsattan, istir:
fade ele geçirdikleri bir iki küçük yer dışında, A h la t ve D iy a r b e k ir yörelerinden ibaretti (îb n ;
V â sil, M üfenitû'l-K im , Bibi. NaL N o. 1703, v. 44 a; K ir a g o s , T M , II, s. 186; O .. T u ran ,
Kıyhüsreo U ,1 K ).
■45'Sâhib K fû h ezzib ü ’ d-Dîrt A li’ nin B aycu ve - hu sırada inefluç bulunan - Cerm a-
g o n N oyan (Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 514; H outsm a, s. 234; K ira g os, s. 177) ile yaptığı
görüşmelersonuiıda yüklenen (tabilik) şartlan ve “ ilh a n a , n o y a n la ra ve M o ğ o l ordu-
STİnun d iğ er k u m an d a n la rın a su n u lm ak üzere” tespit •edilen v erg i ve- h e d iy elerin
(T ıp k ıb a sım , s. 534 - 5; Houtsma, s. 244- 5) miktarı tb n B îb î’de kesin olarak belirtilmemiştir.
Bu ilk verginin cinsi ve miktarı yalnız muahhar'Memlûk tarihçisi A y n î tarafindan kaydedilmiştir
{Jkdü'l-Cmİ7i,Wdiynddm Ef. Ktp. No. 2392 (X X ), s. 156). Bu kayda göre, Selçuklu sultam

36
esnasında tam iri kabil olmıyaa kayıplara uğramıştı. M oğol askerlerinin ayak
bastığı yerler h^abeye dönmüş, cemiyette hıızıır ve emniyet kalmarruştı.
Hepsinden mühimi, yabancı istilâsı ve tahakkümü, devletin kıırulu İdarî
ve sosyal düzenini yıkacak her türlü faaliyet ve- gelişmeler İçin çok m.üsait
bir ortam yaratmıştı. Moğollarla ilk diplomatik temaslarm yapıldığı za­
mandan itibaren, Selçuklu D evleü’nin geleneksel egemenlik ve yönetim
kuralları, kişisel çıkar hesaplarından darbeler yemeğe başlamıştı. Sültan
I I . K e y h ü s r e v tarafından Altm Ordu’ya gönderileri N â ib I s fa h a n h
Ş e m sü ’ d 'D î n , geri dönerken, cebinde, yukanda bahsedilenden başka,
S a y ın H a n ’ın ona ünvanı ile, Anadolu’da kendi namma
hüküm yürütme yetkisi verdiğini gösteren bir de özel yarlığ getirmişti-^
M em lekete' geldiği zanıan, çoktan Ölmüş olan ' M ü h e z z ib ü ’ d - D în
A l i ’nin boş bıraktığı vezirlik makarm kendisini bekliyordu.- î b n B î b î ’in
ifadesine göre, S u lta n G ıy â s ü ’ d - D în K e y h ü s r e v bu î r a n h y a
hem alhn kaim, hem de murassa kınh kılıç vermek sur’e üyle, o zamana kadar
hiçbir vezirin Sahip bulunmadığı geniş mülkî ve askerî selâhiyeüeri tanımış
ve kendisini m u tla k b i r h â k İm olarak makama oturtraü§tur< Sultanin
onun hakkında-beşlediği güven ve sevginin derecesi rie olursa olsun, bu
uygulamada S a y ın H a n ’ın jyar/î|’mm en mühim rolü oynadığında şüphe
yoktur. K endi hükümdarının üstüne bir kuvvetten alınmış müstesna-'yetki­
lerle en mühim İdarî makama oturan bu İranh, hakikatte, devletin- diz­
ginlerini doğrudan doğruya eline geçirmiş bulunuyordu. Onun birdenbire
böyle mutlak bir hâkim haline gelmesi o zamana kadar devlet üzerinde
a;sıl söz sahibi olmuş bulunan askerî ricali ikinci plana düşürmüş ve dolayı-
siyle, bunlar arasında haklı bir telâş ve kıskançlık uyanmasına sebebolmuş-
tu«. Buna mukabil, aym durum, Ş e m s ü ’ d - D î n ’in soydaşlan başta olmak

.Tatarlara hçr yıl 360.000 dirhem n a iît, 10,000 koyun, 1.000 sığır, 1.000 at, bir miktar katır
ve d eve, av k ö p e k le r i, sırm a lı t u m a jla r , ip ek liler ile başka h ed iy eler gönderecek­
ti (bu.hususta ayrıcabk. Z . V . T og a n , Moğollar Deotinde Anadoh^ntm İktisadî vaziyeti, T.H Î T M,
C. I, îıstanbul 1931, s.29;.O ..Turan, Keyhüsrev U, t A). Tayin edilen .hu lıaracm miktarı, muhakkak
ki bu devir Anadolu’ su için bir ağ:rlık teıjkil edecek derecede değildi; falcât, bizzat arılaşmayı yapmış
olan B aycu No.yan tajafindan da ifade edildiği gibi (O . T u ra n , Keyhüsrev II), bu ilk rakamlar
gelecekteki daha g^i'ş talepler için sadece bir başlangıçtı.
46 Ib.tı B î b î ı T ıp k ıb a sım , s. 542 - 3; H ou tsm aj s. 248.
■ . 47 S u ltan G.jyâsü’ d-D în K ey h .ü srev Şem sû’ d - p î n ’i,iCıpçakseyahatindendöııüjündc,
alışılmış ölçülerin üstünde yetkilerle vezirliğe getirdiği zajuan, ona a-ynı zamanda Kırşehi,r’in
,ıkiâ‘-y^ şerle^kerîik men}ûrumı &^\etm\şi]. (Jbn B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 544; Hputsma..s.,..248).
îb n 'B.îbî’nia ayrıntılı olarak -ya2 dığı bu husus, sultanın, ölürken vezirine;kendi kılıcını-vermi?
■olduğu şeklinde, F rer S in ıon ’ un eserinde de (J;-R i c.h. a r d, s. 83; B ea u vais,-lib er X X X ^,
cap. 26) geçmektedir.
48 Ib n B îb î, T^pkıbası.nı, s. 544,563;. .Houtsma, s. 248, 249.
49 Selçuklu sı,dtaııı Ermenilerin ICö.scdâğ savaşından .sonra piştikleri küstahça .tecavüz­
lerin intikamını almak için İ245 yılında - Moğoİlarm müsaadesini elde ederek K^ikya üierine

37
üzere, sivil veya asker, pek çok Selçuklu idarecisinin kafasına, metbu devlet
ile olan münasebetlerden, gerektiği zaman aym şekilde istifade edilebileceği
fikrini sokmuştu ki, bunun fü lî neticelerini aşağıda açıkça göreceğiz.

S u lt a n G ıy â s ü ’ d - D în K e y h ü s r e v , 1245 yılı sonunda (Ekim-Aralık


arası) vukubulan ölümünden önce, Moğol istÜâsırun getirdiği yeni şart-
larm sosyal bünye üzerindeki ilk belirtilerini de bizzat görmüştür. Devlet
kuvvetlerinin düşman ordusu karşısında düştüğü acıklı durum, bir kaç yü
önce B a b a İ s h a k hadisesinde (1240 Sonbahaıı) güçlükle yatıştırılan
T ü r k m e n unsuruna, yeniden başkaldırmak için imkân ve cesaret vermişti.
Daha Kösedağ savaşma ait ilk haberlerin yayılması ile beraber, bütün
şehirler korku ve heyecan içinde kaynamağa başlamıştı. A h ali canını ve
mahm kurtarmak için kalelere kapanıyor veya komşu ülkelere göç ediyor­
du. îşte bu sırada, bilhassa Elbistan ve M alatya çevresinde bulunan
T ü r k m e n le r , K İIikyave Suriye hudutlarına kadar uzanan Sahalarda, bas­
kın ye yağm alarıyla halka büyük zarar vermişlerdir. îi Ö te yandan, İçel
yöresinde, çağdaş bir Batı kaynağının “ C o t e r in u s ” şeklinde âdlandırdiğı
bir T ü r k m e n b e y i, I . K e y k u b â d ’ın oğlu olduğu iddiası ile ortaya
çıkmış ve etrafına 20.000 kişi toplayıp, liyakatsiz kardeşini (yani I I .
K e y h ü s r e v ’i) bertaraf etmek gayesinde olduğunu ileri sürerek, doğrudan
doğruya sultanm şahsım hedef tutan bir isyan hareketine girişmiştir. Kon­
ya ve A lâ’îye arasında üç ay kadar devam eden ve büyük tahribata sebep
olan bu ayaklanma, başkent K on ya’mn düşmesine ramak kaldığı bir sırada,
Lampron (bugünkü Namrun) hâkimi K o n s t a n t in ’in yardım ı ile bas-

. Sâhîb Şem şü’ d -D în ’ in. idaresi altında asker şevketmiş ve Tarsus’u muhasara «ttirmişti. îbnBîbî,
bu sefer sırasında S âlı i b Ş cm sü ’ d -D în ’ercfakatedenSelçuklu kumandanlarının, sırf onun daba
fazla nüluz kazanmasından endişe duydukları için, gevşek davranmış olduklanm ifade eder (T ıp ­
kıbasım , s. 546; H ou tsm a, s. 249). Sultanın ölümü ile yanda iÂiaa bu seferin tafsilâtı hk. bk.
Ib n B ib î, T ıp k ıb a s ım , s. 546 - 8j H outsm a, s. 249 - 50; E b û ’ İ-F erec, Tarih, s. 545;
ayn ı m ü. Mf^iasarü’d - Düvel, nşr. S â lh â n î, Beyrut 1890, s. 446; S cm p a d , s. 650; Beauvais,
X X X I, cap. 29; Ib n Ş c d d id , ıl • A'ldkS’l - Haztre f î zikri Ümerâi'f - Şâm ve’l - Cezire, Brit.
Mus. No. 23. 334, C, II, v. 83 a; O . T u ra n , Keyhûsrıa II, t A).
50 I I . K ey h ü sre v ’in ölümü için, kaynaklarda biriıirinden çok farklı tarihler verilir. Bundan
dolayı şimdiye kadar yapılmış olan tetkiklerde bu husus halledilmiî değildir. Biz, devrin yazarlarmm
kaydettiği tarihler arasmda, birbirine en yakm olan ve vukuata göre en uygun düşen ikisi ûzrinde
durduk ki, bunlar, genellikle her olay için çok isabetli tarihler veren Anonim SelpıknanK’ıÖD. 643
Recep ortalan (1245 - Kasım - Aralık) kaydı (s. 50) üc, P rer S im on ’un yazdığı 1245
Ekim kaydıdır ( S i m o l y j. R ic h a r d , s. 82; B eauvais, Liber X X X I, cap. 26). Bu tarihler,
kronoloji hususunda yine oldukça sıhhatli bir kaynak olan Eb û’ l-F e r e c ’in sonbahar kaydına da
■uygundur {Muhiasarü'd-Düvel, s. 645). Gi. C ahen bunu 1245 - 6 kışı olarak ifade etmektedir
{Pre-Oitoman Turkey, s. 271)
51 E b û ’ l-F e r e c , Tarih, s. 543; Jbn B îb î, T ıp k ıb a sım , s, 53 6; H ou tsm a , s. 245;
İb n ü ’ l- ' A d im , Fr. çev. E. B ioch et, Paris 1900, s. 225; C l. C a h en , La Syrie
da Nord, Paris 1940, s. 696.

38
tuılabilmişti^^, K e y h ü s r e V in ölümünden biraz önce vukubulduğu anla­
şılan bu hadiseyi, bundan sonxa sık sik başkaları izleyecek ve aralarında,
yine S e lç u k a d ım b a y r a k y a p a n d ü z m e s a lt a n a t m ü d d e île r i
tarafından çıkarılmış olanlar mühim bir yer tutacaktır.

K e y h ü s r e v ’in ölümünü takiben cereyan eden olaylar Anadolu


Selçuklu Devleti’nin içinde bulunduğu nazik durumu daha net bir şekilde
ortaya koymaktadır. Bu hükümdar aslında zayıf bir şahsiyete sahip olmakla
beraber, dokuz senelik saltanatın verdiği tecrübe ile, hayatta bulunduğu
sürece, hiç değilse oturduğu makamm manevî otoritesini korumağı ve yöne­
tici kadrosu içindeki sürtüşmelerin bir patlam a halini almasına engel olmağı
başarabilmişti. Halbuki, onun vücudunun ortadan kalkmasmdan sonra,
hem saltanat makamı, hem de idare mekanizması, Moğol istilâsmın getirdiği
şartlann olumsuz etkilerine tamamen açık kalmıştır. K e y h ü s r e v ölürken,
arkasında, henüz herbiri çocukluk çağında bulunan üç şehzade bırakmıştı.
Bir R u m p a p a z ın ın k ız ın d a n doğmuş olan en büyük şehzade î z z ü ’ d -
D în K eyk â vu s'^ bu sırada ancak yedi yaşında bulunuyordu^''. Yine bir
R u m k ız ın d a n dünyaya gelen ortanca şehzade R ü k n ü ’ d - D în K ı l ı ç

52 S im o n /J . R ic h a r d , s. 80-1 (V . de B cau vaia , Liber X X X , cap 151). P rof. GI.


C a h er, burada C otcrin u s şeklindeadj geçen şahsm, Ib n B îb î’de, bu tarihten, üç dört yıl sonra,
yiae I . K e y k u b â d ’m oğlu olduğu iddiası ile ortaya çıiıp, I I , K eyk â vu s’a ve S â h ib Şem sü’-
d-D în’ e isyan ettiği söylenen A h m et adlı T ü rk m en (bk. aş. s. 45) ile aynı Hrnsc olabileceğini ileri
sürmüştür [Noles pınır fhistaires des Turcomans d’Asie Mineme^ J A , 1951, s. 341-2; Pre- Ottoman Ttu-
h y, s. 270). P r o f. O . T u ra n ise, bir yazısında C a h en ’in fikrine katıünakta (Keykâvus II, î A ),
bil başka yazısında -hadisede bilhassa Ermeni reislerinin bulunuşunu dikkate alarak- ilk fikrini
değiştirip, C oterin u s’un K aram a n Bey olmMi gerekliğini iddia etmektedir (K ıitf Arslan JV,
t A). Halbuki, F rer Sim onj bu G oterinu s ile ilgili hadiseyi, doğrudan doğruya Kösedağ bozgunu
sonunda doğan genel sosyal bunalımın bir tepkisi o la r^ anlatır vc asinin, bu savaşta liyakatsizliği
tamamen ortaya çıkmış bulunan G ıy â sü ’ d -D în K e y h ü s r e v ’ i bertaraf etmek gayesini gütmüş
olduğunu bilhassa belirtir. Bu itibarla, biz, mekân bakımından T ü rk A h m et hareketi ile [bu ha­
reket ba tı ı/^’ unda olmuştur (bk. M . A kdağ, Türkiyenin İktisadi ve İçtimat Tarihi, C. I. 1243 ~
1453, Ankara 1959, s. 56)], zaman bakımından K a ra m a n B ey isyanı ile birleştirilmesi çok güç
olan bu hadîsenİHı diğer kaynaklara intikal etmeyen a y rı b i r Türkm en h a rek eti olduğM
kamsındayız.
53 E b û ’ l-F erec, Muhlasarû’ d-Dûvel, s. 447; S im o n /J . R ich a r d , s. 82 (B ea u v a is,
Liber X X X I, cap.26). Fr e r S i m on , isimleri karıştırarak, büyük şeh zadeyiR acon adiu s=R ük-
n ü ’ d -D în şeklinde gösterir. Ayncabk. R u b r u ck , The Joum eyof WiUiam o f Rvbrtsck to tke Eastem
Parts o f the World (1253 - 1255), ed. by William W . RockhiU, Lpndon 1900, s. 280 (burada annesi
“ b ir Rum c a r iy e ” oİ'arak geçer); îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , ş. 472; H ou tsm a, s. 213 .(an­
nesinin B erd û liy e adıru taşıdığım kaydeder).
54 İ b n ü ’ l-F ü v e tî, ei-HaBİ(/mî7-Caraia. Bağdad 1351, s. 206. I b n B îb î II . K ey h ü srev ’­
in, üvey validesi M elik e - i A d i lîy e ’yi öldürüp iki kardeşini hapsettiği -sırada, yani 1238 yılmda
henüz evlâda sahip olmadığım ve bunun için, kendi oğuUan dünyâya gelinceye kadar, kardeşlerinin
hayatına dokunmadığını söyler (T ıp k ıb a sım , s. 473; H ou tsm a, s. 213). Nitekim, îb n Ş ed d â d
da Iz z ü ’ d - D în K ey k â v u s’un doğum tarihi olarak 636 (14 Ağustos 1238 - 2 Ağustos 1239)
yılım gösterir (Sirelâ’!-M elifâ 'i-^ â h ir,v. 33 a; Y a ltk a y a trc. s. 32; Y û n în t, c, III, s. 66).

39
Arslan^sile G ü r c ü H âtûn *dan doğan ve doğar doğm az velîakd tayin edil­
miş bulunan küçüğü A l â ü ’ d - D în K e y k u b â d ’ın5« yîi§Ian da aşağı-yukan
altı civarında îdi. Yukarıda görüldüğü gibi, ' bu esnada Selçuklu Devle-
ti’nde bütün İdarî 'yetkiler, fiilen V e z ir I s f a h a n lı Ş e m s ü ’ d -D în
M e h m e d’ in elinde toplanmıştı. V e z i r Ş e m sü ’ d-D în , en ileri gelen as­
kerî merkez ricalinden Ta^t-hâne v t Hazîne-i hâşşa Emîri C e l â l ü ’ d -D în
K a r a t a y , E m îr Ş e m s ü ’ d - D în H â s -O ğ u z , £mfr-î Cams-i/ar E s e d ü ’ -
d -D în R u z b e vepOTflre« F a h r ü ’ d - D în Ebû B e k ir A t t â r ile bir olup,
veliahdı ve ortanca şehzadeyi tutan muhalefet zümrelerine rağmen,
geleneğe uygun olarak, büyük şehzadeyi kolayca tahta oturttu^’ . Cülus­
tan sonra, K a r a t a y nâibliği. H â s - O ğ u z beyl$Tbeyliği 'R.uzhz saltanat ata-
bejıliğini üzerine aldıs*. V ezir başta olmak üzere, bu beş, kişi, saltanata
getirdikleri I I . ..K e y k â y u s adma devlet işlerini ortaklaşa yürütmeğe ko­
yuldular. Fakat aralarmdaki anlaşma pek uztm sürmedi. Bir müddet sonra,
grubun için d e-aslen bir R u m k ö le olan -_B e y le r b e y i H â s - O ğ u z
ile A t a b e y R u z b e , aileleri arasında kurulan bir sıhrî münasebet dolayı-
siyle akraba oldular. Bu akrabalık, iki emîriiı devlet işleriüde, de birlikte
hareket etmelerine, dolayısiyle büyük bir kuvvet ve nüfuz kazanmalarına
vesile oldu. Böyle bir durum, elbette ki S â h ib Ş e m s ü ’ d - D în ’in hoşuna
gitmiyecekti. Bu ikiem îriçekem iyen P e r v â n e E b û B e k ir ve E m îr -i d â d
N u s r e t, S â h ib Ş e m s ü ’ d - D în ’in kuşkusunu maharetle işleyerek, keıi-

55 îb n B îb î, aynı yer; Eb û ’ l-F e r e c, aynı yer; S im on /J . R ic h a r d , s. 82 (Beauvais,


aynı yer). Sonuncu müellif A za d in u s adı ile kaydettiği R ü k n ü ’ d - D în ’in Konya eşrafından
birinia fazından dünyaya geldiğini söyler. Seyyah R u b ru ck bu jchzadeain annesini bîr Türk
kadını olarak kaydeder {s. 280),
56 îb n B îb l, T ıp k ıb a sım , s. 473, 591; K e rîm ü ’ d -D în A ksaıfâyîj MSsâmeretü’l-Ah-
bdr, mr. O . T u ra n , Ankara 1944, s, 36. Frer Sim on, A lâ ü ’ d -D I n (A la d in u s) in, doğu­
mundan üç gün sonra, babası G ıy â s ü 'd -D ln (G aia sa din u s) tarafından meşru.varis, (vtlfiıki)
■olarak tayin edildiğini ve emirlerden bu hususta yemin alındığım yakıyor (aym yerler). C1 Cahen,
F rer Sim oa’ un kayıtlannta uygun oZarak, meliklerin yaşlarım daha büyüt göstermededir. B.ıma
göre, bu sırada K eykâvu s 11, K ılıç A rslan 9, K eyfcubâd ise-7 y om d a d ır, (Pr«TO«(>mon
Turhy, s. 271).
57 îb n B îb î, T ıp k ıbasım , s. 549; H outsm a, s, 251; E b û 'I -F e r e c , Tarih, C. II, s,
545; a y n ı m il, MtâttasanL'd-Düuel, s, 447; A h m et N ig îd î, el~VeUdü’} - Şeftkj Fatih Ktp. No,
4519, s. 297. C l; C a h en ’in, tahta I s f a h a n l ı v e zir tarafindan doğrudan dibğruya veliahd olân
küçük şehzadenin geçirildiği ve öteki meliklerin saltanata iştirak etmek üzere önün sağına ve so­
luna oturtulduğu şeklindeki üadesi {adt geçen ar«r,Si271)j bu olayı anlatan Ibft B îb ı’ninkayıtlah-
na ve gerçeğe uymamaktadır. Kaynakta, K eykâvu s’ün tahta'geçirildiği, =Kcyk'ubâd ile K ılıç
- A tsia n ’m ise, tahtm iki yanında konan iürj^’lere-oturtuldukları spyIenir. (aynı yer). 643 yılında
cülus eden I I . K eykâvu s 642 tarihini taşıyan paralara sahiptir (bk. -Ahmet T e v h it, Meskû-
kdt-ı kadîme-i îslâmiyye kaialoğtt, İstanbul 1321, ş. 241). H a lil E them bunun,,babasına ait kalıp­
larla yalnız isim tarafı değiştirilerek-, onun zamanında da kullamlmış .olm.^sından ileri, gediğini
söylüyor (Kayserijffe Şehri, 5- 93).
58 Îb n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 550; H outsm a, s. 251,

40
dişinden, onların öldürülmesi için icâzst aldılar. B e y le r b e y i ve a ta b e y ,
S â h ib Ş e m s ü ’ d - D în ’in sarayında kurulan kanlı bir tuzakla ortadan kal­
dırıldılar. Bütün yakınları da aynı akibete uğratıldı. Bu haksız icraat kamu
oyu önünde vezirin durumunu çok sarstı. Üstelik, kendisini bu cinayete
ortak edenler şimdi ölenlerden- daha şiddetli bir baskı kurmuş bulunuyor­
lardı. Sonunda, V e z ir Ş e m s ü -d -D în P e r v a n e E b û B e k ir ve E m ır - i
d â d N u s r e t’ i de bertaraf etmeğe karar verdi. Bizim M u î u ü ’ d r D în
S ü le y rn a n ’m a ra b a sı ve M ü h e z z ib ü ’ d - D în A l i ’nin yetiştirmelerin­
den biri olan^^ ve adı üe anılan Tuğrâ'î Ş e m s ü ’ d - D în M a h m u d ’un
tavsiyesine uyarak, Ş e ı e f ü ’d-D î n 'M a h m u t adındaki E r z i n c a n
s e r le ş k e r in i beylerbeyüiğe tayin etti ve onun vasıtasiyle iki emîri de yaka­
layıp zindana attı. Fakat, bu kez de B e y le r b e y i Ş e r e f ü ’ d - D în ’in
kudreti onu endişelendirmeğe başladı. V ezir ile beylerbeyi arasmda, bir­
birlerine karşı içten içe gelişen şüphe ve kin, vezirin S u lt a n î z z ü ’ d-D în ’-
in annesi ile evlenmesi üzerine, açık bir mücadele haline döndüi Zaten
büyük bir'nüfuza sahip olan vezir, sultana akraba olmak suretiyle durumunu
bir kat daha kuvvetlendirmeğe çalışırken, beylerbeyi ve diğer ^kerî rical,
onu' saltanat hanedanına saygısızlık etmekle suçluyorlardı. Nihayet,
' beyleirbeyi, m uhalif ümerayı ' çevresine toplayıp, serleşkeri bulunduğu
Erzincan’ a gitti ve vezire karşı isyan bayrağım açtı. Ş e r e f ü ’ d -D în
M a h m u t epeyce bir mücadele yapm akla beraber, neticede, - B ü y ü k
A İ â ü ’ d 'D în ’ in â ia tlı kölelerinden- K o n y a S e r le ş k e r i Ş e m sü ’ d -D în
Y a v t a ş kumandasında gönderilen kuvvetlere yenilerek, yakalandı, ve öl-
dürüldü“ . V e z i r Ş e m s ü ’ d -D în bu mücâdeleyi de zaferle kapatırken,
artık memlekette kendi iradesine karşı koyacak bir kuvvet bır^m am ış
. hulunuyordu. Bundan sonra, etrafmdailf^ttzi 7 -jtai?a/^ (Tuğrâ’î) B a b a Ş e m ­
s ü ’ d -D în M a h m u t , Emîr-i ânz R e ş i d ü ’ d - D îu E b û B e k ir C ü v e y -
n î, Tercüman B e d r ü ’ d -D în Y a h y a C ü rcâ n î* *, Emîr-i dâd H a t î r ü ’ d

§9 İb n . B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 599; Houtsma.., s. 272.


60 -Ib a Bîİbî, T ıp k ıb a sım , ş. 550 - 68; H ou tsm a, s. 251 - 62 (müellif bu olayları geniş
tafâlât ile anlatır); S im on /J . R iç b a r d ,s . 8 3 - 5 (B eauvais, Liber X X X I , Gap. 26-7); E b û ’ l-
F erec, TariA, s. 547 - 8; O , T \xra.iL, Selfuk D eni val^iyeleri JII,Celâleddin Karatay,.vakıflan ye vakfî-
jKHeri, Belleteli, C. X I, sayı 45 (1948), s. 29 - 30.
61 Burada adı geçen T e r c ü m â a G û rca a lı B e d r ü ’ d -D în Y ah ya, R aB zaliTl-K ütlâb
veya et^TeressÜl ile 't-T e v e ssü l adlı bir m ünşaat m ecmuası meydana getirmiş olan, Sadrü’l-M utaiabbib
l^ â b ı ile'marafî K ö n y a lı E bû B ekir b . Z e k iy i’ d-I)îtx taraündan yazılan üç mektupta
' (Â li Sevim , A nadolu Seîsukli3,arına i i i bir 'eser: R a v zü tü ’l-küttâb ve hadikatü’l-elbdb. Tarih Vesilcalari,
yeni serî, sayı 3, 1963, s. 20 - 24, 29 - 31) “ mdüü-l-üdebd", ‘ 'efdalü'b-mûteahhiHn” , '‘melikû'l-efâzü"
gibi unvanlar verilen ve “ hazretti hûdâiıcnd" ve '•‘ ûstâd^' şeklinde hitabedilen B ed rü ’ d-Dîn. Y ah ya
,<T - R üm 'î’dir (bk,'<yiKî_)Kisî, s. 2, 6 - 7 )..lb n B îb î’nin söylediğine göre (M ü ‘ în ü ’ d-D in Süley-
■maa g ib i)' Anadolu’ da doğmuş ise de,, menje itibariyle CUveyıtli’ d a (T ıpkıbasım ,.'.s. .568).
M c v lin a ’mn müridlerinden olan bu z.at, E flâ k î Msndkıb’m iz. (C. I, s. 83, 372, C. II, s,.19)
mühim bir şahsiyet ve seçkin bir.edip ve şâir olaı-ak nitelenir (bu hususta ayjıca bk. O . T uran,

41
-D în Z e k e r iy y â S ü câsî« ’ v.b. gibi tamamen î r a n h l a r d a n müteşekkil
bir yönetici grubu olduğu h a ld e * k a y ıts ız şartsız bir şahsî dikta rejimi
kurarak, iki sene müddetle devlet işlerini yürüttü. Bu diktatörlük devresin­
de I r a n l ı v e z i r tıpkı bir büküriidar gibi hareket ediyor, eski yakm
dostlan N â ib C e l â l ü ’ d -D în K a r a t a y ve T u ğ r â ’ î B a b a Ş e m s ü ’-
d - D în M a h m u d ’ a karşı bile son derece mütehakkimane muamelede
bulunuyordu'*'*.

İçeride bu olaylar cereyan ederken, öte yanda, M oğollar yeni sultanı,


tahta geçtiği günden beri, ısrarla K ^akurum ’a çağınyor ve onun, G ü y ü k
H a n ’ ın cülûsu için yapılacak törende haznr bulunup, ubudiyetini arzet-
mesini istiyorlardı«. Anlaşıldığına göre, Moğollar bu daveti daha K e y h ü s-
r e v hayatta iken, ona yapmışlar, fakat bu hükümdar türlü bahanelelerle
kendilerini oyalamıştı«. Saltanat değişikliği vukubulunca, MoğoUar, ^ k a
arkaya gönderdikleri elçilerle, Selçuklu idarecilerini sıkıştırmağa başlamış­
lardır. Gelen elçiler, bir yandan Selçuklu sultanının M oğol payitahtına
gitmesini isterlerken, öte yandan, B a y c u N o y a n ve S â h ib M ü h e z z i-
b ü ’ d - D în A l i tarafindan tespit edilen vergiyi arttırmak için, Selçuklu
idarecileri ile görüşmeler yapmışlardır. Görünüşe nazaran, Moğollar Sel­
çuklu Devleti üzerindeki egemenliklerini daha etkili ve verim li bir hale
getirmek istiyorlardı. V e z ir Ş e m s ü ’ d - D în elçileri kıymetli hediyeler
vererek tatmin ettikten sonra**’ , bir takım bahanelelerle atlatıp, sultanm git-
sini önlemiş, onun yerine ortanca kardeşi M e lik R ü k n ü ’ d - D în ’i gön­
dermiştir, Böylece, hem saltanatın prestijini bir dereceye kadar korumuş,

Türkiye Selçukluları hakkında rejmi vesikalar, Ankara 1958, s. 147-50; A . Ateş, Hicrî VJ~YJII. {XII-
X IV] astrlarda Anadolu’da Farsça eserUr, TM , G, V II - VIII, s. 120 - 1; F. K ö p r ü lü , Ânadohı Selfiık-
taları Belleten, sayı 27, s. 415 - 6). E flâ k î’nin mütercimi T a h sin Y a z ıc ı
ve Ranza(û'l~KûttSb’ıtajııtZTi A li Sevim , M ev lâ n â ’ nu) iki mdttubunda adı geçen E m îr Bedrü’ d-
D în ’i (F. N. U zlu k neşri, s. 144, 147) B cd rü ’ d -D în Y a h ya zannetmekle yanılnujlardır (T .
Y a z ıc ı, Ariflerin Menkıbeleri, Önjö*, s. 80 - 1; A li Sevim , ajınîjsazı s. 6). Aynı Şeyî, onun Bed-
r u ’ d-D în G ühertaş olduğunu söylemekle, A. G ö lp ın a r h da yapmıştır (bk. Mevlâna Celâleddin,
Mektuplar, s. 234-5). Burada mevzuubahis olan şahıs, H oten li K a d ı C e m â lû ’ d -D în ’in oğlu
Emîr B edrü ’ d -D în İb ra h im ’dir (bk. aş. Bölöm'lII, s. 105, not 21).
62 Sûcâs İran’ da Cibâl (Irak-ı Acem) bölgesinin kuzeyindeki Sultaniye şeitrinin batısında kü­
çük bir kasabadır (bk. G . L e S tra n g c, The lands o f the Easiern Caliphate, Cambridge 1930,s. 223).
63 İb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 568-9, 572 (bu kısım muhtasar metinde yoktur).
64 Ib n B îb î S â h ib Şem sü ’ d-Dîn.’in diktatörlük devri esnasmdaki debdebeli yafayışmı
ve diğer devlet erkâmna karşı gösterdiği mutaazzımane muameleyi uzun uzun anlatır (T ıp k ı­
basım, s. 569 - 74; H ou tsm a, s. 266 - 7).
65 E b û ’ l-Ferec,rurift, s. 545; aynı m il-, Mtıhtasarü’d-Düvel, s. 447.
66 îb n B îb î M e lik R ü k a ü ’ d -D în’in Karakuıum’a gönderilmesinin (bk. aş. s. 44)
daha babası K e y h ü s r e v hayatta iken düşünülmüş ve kararlaştırılmış bir mesele olduğunu
ifade eder (T ıpkıbasım , s. 552, 561; H outsm a, s. 252, 258).
67 S im on /J . R ic h a r d , s. 85 - 6 (Beauvais, aym yer).

.42
hem de sJuntıyı, geçici bir zaman için de olsa, savmağa muvaffak oImuştur««,
Bununla beraber, yapılan görüşmeler sonunda, devlet, eskisine nispeten
oldukça ağır bir maddî yük altma girmekten kurtulamami5tır. S im o n de
S a in t - Q_uentin’in kaydettiğine göre, Türklcr Tatarlara her yıl 1.200,000
hyperperi\Q 500 to p ip e k li kum aş, 500 d e v e ve 5.000 k ü ç ü k baş h a y ­
v a n verecekler ve bunları, masrafları kendilerine ait olmak üzere, Mon-
gam (M ugan)’a kadar götürecekler, ayrıca da, T atar elçilerinin ‘'Türkiye'''
dahilindeki bütün gidiş-geliş yolluklarım, ikamet masraflarmı, yiyecek-
içeceklerini ve binek atlarım temin edeceklerdi*’ .

68 Ib n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 56+; H outsm a, s. 260; S im o n /J . R ich a rd , aynı yei'


(B ea u vais, aynı yer); E b û ’ l-F e r e c , Tarih, s. 545 ■ 6 ; Mulasarrü’d - Düvel, s. 447.
69 S im o n /J . R ich a rd , aynı yer (B eauvais, aym yer). 1?43 de barış ve bağımlılık
anlaşmasının yapıldığı sırada, tespit edilen vergiyi az bulanlara karşı, B aycu’nun ima ettiği
“ müstakbel talepler” in ilki, gerçekten, aradan daha iki yıl bile geçmeden gelmişti. Fakat,
bu talebi yapan B a ycu ’nun kendisi değildi. Bu su'ada, yani 1244 yılında îran, Azer-
beycan, Gürcistan ve Aîiadblu’nun kontrolü Ö g ö d e y H a n ’ın dul karısı T ö re g e n e H âtûn
tarafından E m îr A rgu n ’a tevdi edUmişti. Hâtûnun emri ile A rgu n Azerfaeycan’ın meAczi Teb­
riz’ e kadar gelmiş ve burada, bilhassa C erm a gon , B a ycu ve diğer kumandanlar tarafindan hu­
susî mülk gibi tasarruf edilen çevre ülkelerin vergilerine el koymuştu. Bu kumandanların keyfî
hareketlerine engel olan A r g u n -b u bilgiyi veren müellif C û v e y n î’y egöre-b u hareketi ile tabi hü­
kümdarlar üzerinde memnuniyet yaratmış ve bunlarm hepâ onun himaye ve teveccühünü kazanma
gayretine düşmüşlerdi. İşte bu hükümdarlar arasında R u m S u ltan ı (I I . K eyh ü srev) da vardı.
E m îr A rgu n , bütün tabi devletlere olduğu gibi, Anadolu’ ya da, vergi meselesini gözden geçirmek
üzere elçiler göndermişti (C ü v ey u î, T ârih-i Cihdn - Gü^â, ed. by M irz a M u h am m ed , E. J.
W , Gibh Memorial X V I, part II, London 1937, s. 243 - 4; İng. çev. J . A . B oyle, The Histmy o f
the WoTld-ConqaeroT, Manchester 1958, II, s. 507 - 8). Anlaşıldığına göre, bu elçiler Selçuklu idare­
cilerine, B a y cu N oyan ’ın baskısına ve tasallutuna engel olunacağı hususunda teminat vermiş ve
buna muka.hil verginin arttırılmasını istemişlerdir. Böylece, M ü h e z z ib ü ’ d -D în A li ile B aycu ara-
smda tespit edilen haraç, bunun, H ü l e g ü zamanma kadar değişm.emiş olduğunu söyleyen
Z . V , T o ^-i. ih]a. Moğallar devrinde Anadolu’unu İktisadî vaziyeti, s. 29; Uımmt Türk
Tarihine Giril, s. 295) aksine, 1245yı]mda Sivas’ta yapılan anlaşma ile, F r c r S i m o n ’un kaydettiği
miktara çıkarılmıştır. Buradaki Selçuk (/îc&m: yerine kullanılmıştır. Yani, n a k d î ver-
g in in m ik ta rı 1. 200. 000 dirhm. (=200.000 dinar = 20 tiimttC) dir (bk. W . B a rth old, İUıanhlar
devrinde mâlî vaziyet, T H ÎT M , C. I, s. 148, n 5). Böylece, ilâ yıl içinde Selçuklu Devleti’nin Moğol
hâzinesine resmen ödemesi gereken n ak dî v erg i eskisinin ü ç k atın dan dah a fazlay a
çıkarılmış, eşya cinsi ve miktarmda da Moğolların arzularına göre bazı değişiklikler yapılmıştır.
Ancak, M oğol tabiiyetinin Anadolu’ya maddî bakımdan yüklediği külfet, bu resmi rakamların çok
üstünde idi. Frer Sim on’in kaydettiğine göre, bu son görüşmeleri yapmak için gelmiş olan Tatar
elçi heyeti Konya’da iki yd kadar kalmış ve onların bu ikametleri Selçuklu hâzinesine, şarap ve ek­
mek masrafları hariç, net 600,000 hyperper {dirhenfj e mal olmuştur (aynı yer). Buna, elbette ki elçilerin
şahıslarına verilen veya onlar vaaUası ile Moğol büyüklerine gönderilen kıymetli hediyelerin bedeli
dahil değildir ve zaten bunların değerini tayin etmeğe imkân da yoktur. Aym müellif, bu anlaşmanın
yapıldığı sırada takdim edilen hediyelerin, kıymet bakımından, belki de vergi halinde ödenen
para ve eşyadan daha fazla olduğunun rivayet edildiğini söylüyor. Daha aşağıda, biz bu mçm-
leketin malî varlığımn, ydhk vergiyi tahsil için gelen bu resmî heyetler dışında, bir yandan,
her konuyu ve olayı vesile yapıp, devlete müdahale eden Moğol hülcûmdar ve kumandanlarının
sık sık gönderdiği elçiler, gte yandan, devletin kendi içinde, mevki vc nüfuz sahibi olmak
gayesi ile M oğol hüldinıdar ve kumandanlarma başvuran Selçuklu ricali tarafından, nasd devamlı
şekilde M oğol hazînesine taşındığını göreceğiz.

.43
1246 baharmda yola çıkarılan M e lik R ü k n ü ’ d - D î a K ı l ı ç A r s la n
Karakurum’a vardığı zaman, birçok tabi devlet başkanları ve temsilcileri
ile berber, G ü y ü k H a n ’m cülûsu için toplanmış bulunan kurultay'
" S e lç u k lu S u lt a n ı” olarak yer almıştı (1246 Ağustos)’ ®, Gerçekte, küçük
bir çocuk olan K ı l ı ç A rS İa n , bu seyahatiyle, hem muhalifleri, hem de
taraftarları için sadece bir alet olmuştu. Asıl sultanm memleketten ayrıl­
mağım istemeyen V e z i r Ş e m s ü ’ d - D î n v e arkadaşları, onu b ir rchmc
olarak kullanırken’ 1, kendisiyle beraber Moğol payitahtına gelen rical
arasından bazıları da, bu fırsattan, tıpkı V e z ir Ş e m s ü ’ d - D în ’in B a tu
H a n ’a gidişinde yaptığı gibi, doğrudan doğruya şahsî emelleri İçin
yararlanmayı düşünmekte idiler. Ona refaket edenlerden, billıassa
vezirliğe gözdikmiş bulunan T e r c ü m a n E r z in c â n lı B a h â ü ’ d -D în
Y û s u f b , N u h , Karakurum ’da iken, I s fa h a n lı Ş e m s ü ’ d - D în ’in
I z z ü ’ d - D în K e y k â v u s ’ü. hana danışmadan tahta geçirmiş olduğunu
ve gayrimeşru hareketler yaptığını söz konusu etmek sııretiyle, kendi
iktidarı uğruna, devleti Moğolların fiilî müdahalesine m aruz .bırakacak bir
duruma sebebiyet verm_ekten çekinmemiştir. Filhakika, asıl sultanm gelme­
mesinden dolayı zaten kızgın olan G ü y ü k H a n , bunları da duyunca, derhâl,
î z z ü ’ d - D ı n K e y k â v u s ’un tahttan indirilmesi, yerine K ı l i ç A r s I a n’-
m geçirHmesi, S â h ib Ş e m s ü ’ d - D în ’in katledilmesi ve .vezarete.Te'rcü-
m ân B a h â ü ’ d - D în ’in getirilmesi için yarh^\zx düzenletmiş, bunları,
■2.000 kişüik bir yardımcı M oğol kıtası ile birlikte Selçuklu heyetine
teslim edip, Anadolu’ya göndermiştir^^

Moğol payitahtında bunlar olup biterken, hiçbir şeyden haberi bulun­


mayan Ş e m sü ’ d - D în de, yeni şartlara göre kendi durumunu sağlamlaş­
tıracak olanaklar araştırmakla meşguldü. G ü y ü k H a n tahta çıktığı zaman,
imparatorluğun uzak batı bölgesinde m alî kontrolü sağlam ak için, E lç ig i-
d ey adlı kumandanı İran’a göndermişti. Bundan böyle, özellikle, Anadolu,

70 G üveyn i, C. I, s..205 (Ing. ter. G. 1, 3. 250 ); R eşîd ii’ d-D in , C4OT»‘a’J-T«Biîn'A, ed. paj
E. B lo ch e t, E. J. W. Gibb Metaorial, vol. X V III, 2, Leyden 1911, s. 242; E b û ’ İ.rFereç, Tarih,
s. .548; a y n ı n ıll, Mtâüuarü’d-Düvel, a. 448; K ira g os, T M , II, s. 193. Tarih, için bk. Beaıuyais,
Liber X X X I, Gap. 31. •
71 E b û ’ l-F erec, TariÂ, s. 548.
72 Ib n B îb î bu seyahatta M elilc R ü k n ü ’ d -Ö în ’ e refakat eden heyettaı, bize^ K a d ı
'G .cm âlü’ d -D în H o te n î, memâlik İ z z û ’ d -D în M e h m e t Ş a h -ı R â z î ^ve
-T e r c ü m in E r z in e a n lı Bahâü.’.d -D îu Y u s u f b . N u h ’un, adını veriyor (T ıpk ıbasj.m ,
s. 564; H outsm a, s. 260). E b û ’ l-F ^ rec yahıız Balxâü’ d -D în (Tercin) i ziki^der {Tarih, s.
MuJıtasarü’ d-Düvel, s. A iO ).
73. E bû'’ l-F erec, ayra yerler; îb n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 584 r 8; H b u tşm a , s. 264 -7;
, C üY cynîj G.I, s. 212,(îng. ter.' G,, I, s. 257); R eşîdû ,’ d -D în /B lo c h e t,,s ..2 4 â . .C^h.ep, Rûk-
n ü ’ d - D în ’m saltanata geçirilmesi husıışundaki bu j'aritjl’ın G ü yü k .H a n ’ d a n degiI,' Batu’-
dan alındığını söylemektcdu- [Pre-Ottoman Turkçy, s.. 272).

■44
Güjcistan, Halep, Musul, Diyarbekir bölgelerinin vergileri, artık B a y c u
N o y an’a veya başka birine değil, doğrudan doğruya E lc ig id e y N o y a a ’a
tesliiTL edilecekti^'*. S â h ib Ş e m s ü ’ d -D în ,y cn i emre uygun olarak, Anadolu
vergisini E m îr - i â r iz R e ş îd ü ’ d - D în E b û B e k if C ü v e y n î vası­
tası ile E l c i g i d e y ’e göndermiş’s ve bu vesileden istifade ederek, doğrudan
doğruya G ü y ü k H a n ’dan 'birjıarhğ almayı ve mevkiine daha emin şekilde
sahip olmayı düşünmüştü’^. Halbuki, yukarıda görüldüğü üzere, bu sırada
G ü y ü k H a n onun hakkında tamamen başka bir karar vermiş bulunuyor­
du. Talihsiz vezir, vergiyi sağ salim yerine ulaştırmak için mülıimce bir mu-
hafiz kuvvetini doğu cihetine göndermiş olduğu bu günlerde, üstelik bir de
iç mesele ile karşılaştı. B a t ı uf b ö lg e s in d e A h m e t adlı bir T ü rk m e n ,
I. K e y k u b â d ’ın oğlu olduğunu iddia ederek, etrafına büyük bir kuvvet
toplamış ve isyana başlamıştı.Vezir, yine doğrudan doğruya saltanat maka­
mım tehdid eden bu hareketi bastırmak için, kendi haşşa muhafızlarını dahi
uş bölgesine göndermek zorunda kalmıştı, işte tam, bu sırada, Karaku-
rum’dan dönen heyet, ellerinde G ü y ü k H a n ’ın jV(2r/î^’ları ve yanlarmda
2000 M oğol askeri olduğu halde Anadolu’ya ulaştı’ v. Bunlar Sivas’a ğHihce,
K ı l ı ç A r s la n ’ı tahta oturttular ve kendisini S e lç u k lu s u lt a n ı ilân ettiler.
Bir yandan, memleketin doğu vilâyetlerini fiilen onun hâkimiyeti altına
sokarken''*, öte yandan, hanm yarhğ'la.Ti hükmünce K e y k â v u s ’un salta-,
nâttan uzaklaştırılması ve vezirin tutuklanıp öldürülmesi için, başkent K on­
ya’ya adam gönderdiler. Bu devir Selçuklu ricali arasmda, gerek idareciliği,
gerekse İnsanî meziyetleri ile, seçkin bir şahsiyet olan N â ib C e l â l ü ’ d -D în
K a r a t a y bu haberi duyduğu vakit, vezire, bir zamandan beri takmdığı
o azametli tavırlarım bırakarak, seleflerinin usulünce dîvân’a. gelmesini, bu
takdirde devlet erkânmm onu hâlâ bir “ hâkim” olarak tanıyabileceklerini
söylüyordu. O zamana kadar kendisinin gayrı meşru icraatına asla iştirak
etmemiş olan bu dürüst insana inanmayan vezir’ s, sultam yanına ahp, sahil
kalelerinden birine (Antalya veya A lâ ’îye) kaçmayı ve oraya kapanıp,
direnmeyi kuruyordu*“. Fakat, S u lt a n K ı l ı ç A r s la n ’m elçileri ellerinde
yarhğ'lâr olduğu halde Konya’ya gelince, K a r a ta y , T û s lu -

74 C ü v ey n î, I. s. 211 -2 , II, s. 248 - 9 ( W a-c., I, s. 256-7, II, s. 512 - 3); E b û ’ l-F erec,
TariJc, s. 346; ayn ı m il., MAtasarii’d-Dünel, s. 449,
75 İb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 584; H ou tsm a , s. 264.
76 E b û ’ l-F e r cc , TariA, s. 548.
77 Ib n B îb î, aynı yerler; E b û ’ l-F c r e c , ayıu yer; K iıa g o s , T M , II, s. 193.
78 Eb û ’ l'F e r e c , aynı yer. Sultan R ü k n ü ’ d -d în K ılıç A rsla n ’ın bu saltanatı sırasın­
da Sivas’ta basılmış 646 tarihli gümüş paraları bulunmaktadır (A h m et T e v h it, Meskûkât-ı
Kadime-i IsISmiyye kataloğa, s. 248),
79 İb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 5 8 5 ; H ou tsm a, s. Anonim Selıaknâme., s.
60 E b û ’ l - F e r e c , Tarii, s. 549; Muhtaıarü’d-Düvsl, s. 450,

45
o ğ lu N e c m ü ’ d - D în E b û ’ l-K â s ım s ı vasıtası ile ş e h i r d e k i z ü m ­
resini silâhlandırıp vezirin evini bastırdı. îranlı diktatör hayatım kurtar­
mak için, B a tu H a n ’m kendisine verdiği kiVai^ı giydi ise de, bir faydası ol­
madı. E b û ’ l- K a s ım ’m adamları kendisini yakalayarak kaleye hapsetti­
ler. Vezir, mahpus bulunduğu esnada, sadık adamları vasıtasiyle B a tu
H a n ’ a gizlice haber gönderip onun şefaatmı temin etmek istedi»^. Am a
düşmanları işi uzatmadılar. Bütün mallannm yerini zorla söylettikten sonra,
onu, öldürdüğü kimselerin yakınlarına tesUm ettüer. M ağrur vezir, bu kin­
dar insanlann elinde en korkımç işkencelere tabi tutulmak suretiyle can
verdi* î (8 Zilhicce 646 / 24 M art 1249) 8*.

Böylece, I s f a h a n h S â h ib Ş e m sü ’ d -D în , bir zaman için kendisini


Anadolu’da olağanüstü bir nüfuz ve kudretin sahibi yapan M oğol müda­
halesinin, aynı zamanda ilk kurbanı olmuştu. Onu, kendi açtığı yoldan yü­
rümek suretiyle ortadan kalıdırmayı başaran kimseler isej bir adım daha at­
mış ve bu müdahaleyi doğrudan doğruya Selçuklu saltanat makamına da
bulaştırmışlardı. Nitekim, bunlar S â h ib Ş e m s ü ’ d - D în ’i ortadan kaldır­
dıktan sonra, moralleri yükselmiş ve güvenleri daha artmış olarak, derhal,

81 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 584 - 5; H ou tsm a, s. 264-5. Z a 'îm ü ’ d -d â r veya M cli-


k ü ’ z - zu 'am â N ecm ü ’ d -D în E b û ’ l K asım b. Ali et - T û sî, B ü y ü k A lâ u ’ d -D în ’-
in ilk ramanlarmdan beri aynı mevkiin sahibi olarak adı geçen fadcmli bir emirdir (bk. İb n B îbî,
T ıp iıb a s ım , s. 233 , 349 - 51, 363; H ou tsm a, s. 96, 144 - 6, 153). Kendisinin 651 yılında yap­
tırdığı türbesi Tokat’tadır (H a lil 'Eth.t.myAnadoltfda Islâmi Kilâbeler "Tokat” , T O E M , No. 34,
İstanbul 1331, s. 590; t . H a k k ı, KÜabeUr t, İstanbul 1927, s. 2) Kaygeri’de 647 tarihK bir mes­
cidi vardır (bk. Kt^seri^^ Şehri, s. 89, 90). Oğullan için bk. H a lil E them , ajmıyazt, T O E M ,
No. 35, s. 642, 644; O. T u ra n , II. tzzeddin KeykâuOs’e ait bir lemliknâme, Z. V . Togan’ a Armağan,
İstanbul 1950 - 1955, s. 162, 165, 171.
82 Sâh ib Isfa h a n h Ş em sü ’ d -D în ’in, hapiste olduğu bugünlerde, kendi yakınlanndan
olan nüfuzlu bir zat tarafindan gönderilmiş bir mesaja cevaben yazdığı bir mektubun sureti, Paris
Bibliotheque Nationale Suppl. Pcrs. 1353 numarada kayıth et-Tevessiil île'l-Teressüt nammdaH
İTifd kitabi ile aynı cilt içinde bulunan K o n y a lı Ebii Bekir’e ait ei-Tertssûl He’ t-Tevessül (veya
Ravzalü'l Küttâb] adlı müstakil bir mûn^aat mecmuastntn (aynı cildin 128 - 174. yapraklarını kapsar)
zeylindeki çok önemli bir takım belgelerle beraber bize kadar gelmiştir (v. 176 b-178 a). Son derece
ağdah bir dille yazılmış olan mektupta, vezir, kurtuluş ümidinin pâdi^dh’ıtı keremine ve bir an önce
ulak göndermesine bağh olduğunu ifade ettikten sonra, muhatabmdan, bunun, temini hususunda
himmet göstermesini rica ediyor. Söz konusu mecmuadaki vesikaları kısrnen neşreden ve içlerindeki
târihî bilgiyi değerlendirmeye çahşan O sm an T u ran , bu mektupta geçen “pâdişâh" kelimesinin
"sullan" için kullamidığmı zannederek, vezirin -hangisi olduğu tasrih edilme/en- sultan ( ?)
dan kerem beklediğini söylemektedir [Türkiye Seî(vkMan, s. 155). Halbuki, bu kelime ile kastedüen
hükümdar, ancak bir M o ğ o l h an ı olabilir ki, bu da şüphesiz, Is fa h a n h Şem sü’ d -D în ’ i
Anadolu’da kendi temsilcisi haline getiren B atu H an’dır. Nitekim, aşağıda, Sâhib Şem-
sü ’ -D in ’in katledilmesinden kısa bir zaman sonra, aynı hükümdarın nezdinden bunun sorum­
lularım aramak için elçiler geldiğini göreceğiz.
83 İb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 585 - 7; H outsm a, s. 265 - 7; E b û ’ I-F e r e c, Tarih, s. 549;
Mvhtasarû’d-Düvel, s. 450.
84 Aııoniıa Selpıknûme, s. 51.

46
G ü y ü k H a n ’m sultan hakkında v e r d i ğ i h ü k m ü n ü de yerine ge­
tirmek için teşebbüse giriştiler. Görünüşte K ı l ı ç A r s la n ’m hakkım
müdafaa eden, gerçekte ise, Moğol silâhlarmın himayesi altında kendilerine
mevki yapmak gayesini güden bu kimseler, V e z i r Ş e m s ü ’ d - D în ’-
in zulmüne uğramış olanlarla, Î z z ü ’ d - D în K e y k â v u s ’un saltanata ge­
çirilmesinden memnun bulunmayan bîr çok askerî ve sivil ricali kolayjcla
kendi saflarma çekmeği başardılar»*. Buna karşılık, şimdi. S u lta n Î z z ü ’ d-
D în K e y k â v u s ’u konımak ve çıkacak meseleleri karşılamak görevi,
îranh ve2drin gayrimeşru icraatmdan daima uzak durmuş olan N â ib Ce-
lâ l ü ’ d - D î n K a r a t a y ’m omuzlarına yüklenmişti. Aslen bir R u m Ucen,
gulâm sistemi içinde yetişerek Türkleşmiş, îslâm iyeti en derin bir inançla
benimsemiş, hizmet ettiği hanedana ve devlete samimiyetle bağlanmış,
âdil, dürüst ve vatanperver bir devlet adamı olan K a r a t a y ’m, böyle kritik
bir zam anda dizginleri ele almış bulunması, yalnız S u lt a n Î z z ü ’ d - D în
K e y k â v u s 'u n şahsı için değU, bütün memleket için, gerçekten bir şanstı.
Bu değerli emîr, Selçuklu Devleti’nin düşmanı olan bir metbua yanaşmak
sureti ile, dahilde rol oynamayı kuran bir sürü haris ricalin aç gözlü talep­
leri ve entrikaları karşısında, gayet akıUı ve sabırlı bir politika takip ,ederek,
onları, mümkün olduğu kadar umumun menfaatma uygun düşen ve herkesi
tatmin eden bir hal şekli üzerinde birleşmeğe çağırmış ve bunun içia de, üç
kardeşin birden tahta oturtulmasmı teklif etmiştir. R ü k n ü ’ d - D în taraf­
tarları başlangıçta bu tekb'fe yanaşır gibi olmuşlar ve hatta, K a r a t a y ’m
tavsiyesini dinleyerek, yanlarmdaki yardımcı M oğol birliğini geri gönder­
mişlerdir. Fakat, sonradan gene -ihtirasları galip gelmiş ve R ü k n ü ’ d - D în
K ı lı ç A r s la n ’m tek başına saltanata geçmesi üzerinde direnmişlerdir.
Müzakere yolu ile bir türlü halledilemeyen anlaşmazbk, nihayet, iki taraf
arasmda silâhlı bir çatışmaya kadar varmıştır. Aksaray yakmmdaki Kılıç
Arslan ham^^ önünde vuku bulan bu çatışma (ı Rebîülevvel 647/14 Haziran
1249 Pazartesi) 37^ Î z z ü ’ d - D în taraftarlarının üstünlüğü ile son bulmuş,
S u lta n R ü k n ü ’ d - D în v e kumandanları tutsak olmuşlardır. î b n B î b î ’-
nin söylediğine göre, S u lta n Î z z ü ’ d - D în ’ in kuvvetlerinin öncü kuman-
danlığmı yapan E m îr - i â h u r F a h r ü ’ d - D în A r s la n - D o ğ m u ş

95 İb n B îb î, T ıpk ıbasım , s. 587 - 8; H ou tsm a, s. 268. R ü k n ü ’ d -D în taraftarlarına


katılan ümera arasında 5 e y fü ’ d -D în T on ıtn ta y , S îr â c ü ’ d -D în S arıca, S ey fü ’ d -D în
T û rk -eri ve H ü sâm û ’ d -D în B îc â r gibi mühim şahsiyetler vardı.
86 î b n B îb î, T ıp k ıbasım , s. 591. Sultan I I . K ı l ı ç A rsla n tarafından yaptırılmış olan
bu handan bugün hiç bir iz kalmamıştır (bu hususta bk. K . E rd m a n n , Dos anataUsche Karavansarajı
dss\Z. JahrhuniejfSj'RaVm 1961, s. 201, n. 96,11 D, n 11; O . T u ra n , Selçuk KervansaraylaTi,'BS\etca,
G. X , sayı 39, 1946, s. 476).
87 Anonim Sclfukndme, s. 5t.

47
R ü k n ü ’ d -D îrt’i yakalayıp, getirdiği zaman®’ , henüz on-onbir yaşlarında
birer çocuk olan iki kardeş birbirinin boynuna sarılıp ağlaşmışlardır. E m îr
G e lâ lü ’ d - D în K a r a t a y bu durumu görünce mağlûpları bağışlamış,
memlekette birlik ve huzuru tesis etmek için herkesi mevkiinde bırakmış ve
daha önce düşünmüş olduğu şekilde, ü ç k a rd e ş i m ü ş te r e k e n s a lta n a t
t a h t ın a o t u r t m u ş t u r «»..Kendisi ^Atâbek-iRûm” unvanı ile®“ her üçünün
birden a t a b e y i o l m u ş f i ^bir süreden beri boş bulunan vezirlik, makamına ise^
değerli bir alim olan N a h c iv a n h K a d ı N e c m ü ’ d - D î n ’i getirmiştir.
K a r a t a y ’dan boşalan saltanat nâibîiğim N iz â m ü ’ d - D î n H u r ş îd tayin
edümiş,pervânelik S e y f ü ’ d - D ın H a m îd ’in, mdikiSl-küttâbhk B a b a Şem -
s ü ’ d - D în M a h m u d ’un uhdesinde kalmıştır. Bu.-sırada K a r a t a y ’m
en yakın yardımcıları, biri kendisi gibi aslen bir gulâm, diğeri soylu, bir
T ü rk o la n , B e y le r b e y i Ş e m s ü ’ d -D în Y a v ta ş^ ^ ve E m î r - i â h u r Fâhr,
jrü’ d - D în A r s la n - D o ğ m u ş ’ ’ idi. K a d ı N a h c i v a n k N e c m ü ’ d -D în i,
vezirliği kabul etmeden önce, "m e m le k e t b ö y le y a b a n c ı b o y u n d u ­
r u ğ u a lt ın d a ve z e l i l b ir d u r u m d a ik e n , y ö n e t ic il e r i n d a h a
m ü te v a z i y a ş a m a la r ı g e r e k t iğ i n i ’ ’ ileri sürerek, kendisi başta olmak

83 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 592 - 3; H outsm a, s, 269 - 70. (aynı yer)


deve N iğ d e li K a d ı in el-VaUdâ’^-Şeffk’iadc{s.2^1) kumandanın B e y le r b e y i Y avtaş
olduğu söylenir. Hatta, K a d ı Ahm et, bu sırada R üknü’d -D în ’ in yananda, bulunan ve Ibn.
BîbS’ye göre Arslan-D .ogm uş tarafından öldürülmüş olan, kendi dcdeâ H o te n li K a d ı
C ern â lü 'd -D în M u h a m m cd b. H asan’m şehit edilmesinden Y a v ta ş’ı sorumlu tutar ve
onun için a|ır sözler sârİeder.
89 Bu husus her üç kardeşin admı taşıyan 647 - 655 tarihli paralar (A . T M e s k û k â t - t
Kadim-i Ulâıniyyt katahğa, s. 249-69; îa m ail G a lip , Takolm-i Medıûkâl'i Selfukigye. İstanbul 1309,
s, 65 - 7) ve 648 - 649 tarihli kitabelerle de görülmektedir (Rlpertoirı Ckronohğigue d’Spi^aphie Arabe
{R C E A ), Tomc X I, Fas. 2, Kahire 1942, N6. 4327, 4334; A. G a b r ie l, Mormments turcs (TAnatolie,
Paris 1931, s. 106; H a lil Ethera, AnadoWda İslâmî kilâbeler ‘ 'Tokat", T O E M , No. 35, İstanbul
1331, s. 62'- 5; î . H akkı, Kitabeleri, a. 4-8). Mamafih, fiilen 652 (1254) yılma kidar devam ^ e n
bu ortak saltanat devrine ait kitabelerin hepsinde durum aynı, değildir. Umumiyetle büyük kardeş
Keykây-us’ un adı yine tek başına zikredilir (nısl. hk. R C E A -, No. 4328 - 9, 4335; U zu n ça rşılı,
Kitabeler II, İstanbul 1929, s. 11). Bu durum, gerçekte hâlâ onun asıl sultan telâkki edildiğini göste­
rir.' ' '
90 O . T u ra n , Celâleddîn Karate^, vakiflan ve vakfiyeleri, s. 34.
91 Anonim Selptkıtâme, s. 52. îb n B îb î bu hususu açıkça söylememekle beraber, müşterek
saltanatın başlamasından sonra, artık K arata y’a hep bu unvanı vermekle durumu ifade etmiş
olur (T ıp k ıb a sım , s. 604 - 7, 616; H outsm a, s. 275).
' ■' 92 P rof. O srd an T u râ n , Y avtaş admm, Beg-taş, Gök-taştarzındaldTürkçe isimlerden
olduğunu söyler ve onun aslen Kıpçak’ tan gelnüş bulunmasına ihtimal verir
s, 37, n 1).
93 A rsian - D oğm u ş’un kendi eseri olan Konya’daki Atabekiyye medresesVain vakfiyesinde
faiz,'“ A rslan -D oğ m u ş b . S evin ç b . -Y aru k " şeklinde, babasımn ve dedesinin adlarım da
görürüz (V a k ıfla r G e n e l M d . A rşiv i, def. No; 591, s. 255; aynca bk. A h m et Teniir, Kir--
^ekir Emiri Caea-oğhı Nar el-Din'in 1272 lafiMi Arapça - Moğolca vakfiyesi, Ankara, 1959, s. 65, 130;
O . T u ra n , Şemseddin Alim-Aba, vakfiyesi ve hayatı, BeUetcn, C. X I, sayı 42, Ankara 1947, s. 213).

48
üzere,- devlet hazînesinden maa§ alan bütün memorlarm asgarî bir para ile
geçinmelerini şart koşmuştur. Ancak, onun bu ideal görüşü, debdebe ve haş­
met içinde yaşamağa abşmış olan devlet erkâm tarafından hiç benimsen­
memiş, aksîne homurtular ve protestolarla karşılanmıştır. Bunım üzerine,
K a r a t ay duruma müdahalede bulunmak lüzumunu duymuş ve hem ve­
zire, hem de diğerlerine ortalama bir şekil kabul ettirmek s u re tiy le ,m e ­
seleyi halletmiştir. K a r a t a y ’m sabırh ve dirayetli idaresi sayesinde devlet
işleri düzene girmiş, rakip gruplar arasındaki çekişme de oldukça yatışmış­
tır. îdare mekanizmasının ahenkli bir çalışma düzeni içine girmesi, son
zamanlarda w/ta yeniden kıpırdamağa başlayan g ö ç e b e T ü r k m e n le r in
kolaylıkla itaat altına almmasmı»^ ve um um î asayişin kurulmasmı müm­
kün- kılmıştır.
C e lâ lü M - D î n K a r a t a y , kişiseh çıkarları ve ihtirasları Ue kör­
leşmiş bir yöneticiler kadrosu içinde, keıidisi gibi saltanatm ve memle­
ketin selâmetini düşünen bir avuç hamiyet sahibi insanla beraber, fedakârane
geyretler sarfed'erek, hem dahilî durumu istikrara kavuşturmuş, hem met-
büa müdahale imkânı verebilecek şartları ortadan kaldırmağa çalışmış,
böylece, Selçuklu Devleti’nin bu talihsiz devirde nispeten sakin ve itibarh
bir-iki yıl geçirmesini temin etmişti. A m a ne çare ki, MoğoUar, resmen
tayin edilmiş veirği kendilerine muntazaman ödendiği halde, A n a d o lu ’­
nun e fs a n e le ş m iş z e n g in liğ in is « s ö m ü r m e h ır s ı ile , bu devlete

94 N a h c iv a n h N e c m ii’ d - D în^ nezirKİt kabul etmek için, kendisine günde sadece ik i


dirhem , yani yılda 720 dirhem tahsisat -verilmesini, ûmeramn maaşlanıun da buna göre ayarlan-
masmı İleri sürmüştü- Fakat, ünıeranın böyle bir duruma asla razı olmıyacaklarınıbilen K-aratay,
N ecm ü ’ d -D în ’ e, devleün geçmij tarihindeki en iyi ve en kanaatkar vezirlerinden biri olan
-M u M n ü 'd -D în S ü leym a n ’ın babaa-* M ü h e z z ib ü ’ d -D în A li’nin aldığı 40.000 dirhem
yıllık tahsisatı kabul ettirmiş, emirleri de, eski aldıklarının yarısını almağa razı etmiştir
(tb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s, 594 - H outsm a, s, 270; ayrıca bk. O. Turan, Celâkddin Kara-
İay, s. 37).
95' B e y le rb e y i Y a v ta ş ve E m îr-i âhur A r sla n - D oğm uş tarafindan süratle bas­
tırılan bu defaki isyan hareketi, îb n B îb î’nin, admı iilL j j j j şeklinde yazdığı (T ıp k ıbasım ,
s,' 596.; H outsına, s. 271 de J j , l j tarzmda noktahdır) birisi tarafından çıkarılmıştır. Menus
isimlerin hiç birine benzemiyea bu kelime P rof. C a h en tarafindan da şüphe ile karşılanmıştır
{K ğUs poter. Vhistaires des Tttrcenuıns d'Asie Mineare, s. 341). Mamafih Gahen son eserinde bunu
V â yu z şeklinde okumaktadır {PTe-Ottpman Tarkey, s. 270).
9,6 X III. yüzyıl Selçuklu Türkiye’ sinin zenginliği hakkında, özclükle çağdaş Hıristiyan
kaynaklan, bir masal al&uaden bahseder gibi, hayranlık ve haset dolu ifâdelerle bir takım hikâ­
yeler anlatır ve bize yerli kaynaklarda bulamadığımız detaylı bilgEer ve ilgi çekici rakamlar verirler
[msl. bk. S im o n /J . R ic h a r d , s. 68 - 72, 79 - 80, 85 - 6 (Beauvâis, Liber X X X , cap. 143,
144, 150, X X X I , 28); Joinville, s, 199 - 200; Hayton, İa/Z or des Estorins de la tene d’ Orient, Fr. çev.
E. D u la u tie r , R H Ct. D oğ , arm. II, 1906. s, 132], O çağlarda esasen zengin tabiî kaynaklara
satıp bulunan Anadolu kıtası, Moğolların istilâsma uğramadan önce, X III. yüzyılın ilk yarısı es­
nasında, yöneticilerinin bilinçli iktisadı politikalaruun da yardımı ile, zaten-transit yolları üze­
rinde bulunduğu L e v a n t t i c a r e t i n e , hem denizden, hem: de karadan geniş çapta katıl-

49
müdahale etmek hüsusunda hiç bir fırsatı kaçırmıyorlardı. Bu itibarla, bü­
yük gayret ve fedakârlıklarla kurulmuş olan bu zoraki düdenin de, nihayet,
yine böyle bir müdahale ile bozulacağı muhakkaktı. Nitekim, bir gün, Sel­
çuklu payıtahtma ansızın bir Moğol elçilik heyeti gelerek, B a tu H a n ’ ın
V e z i r Ş e m s ü ’ d - D în ’in ölümü hakkında soruşturma yapılmasmı emret­
tiğini ve ona ait emvalin hesabını istediğini bildirdi. Bir müddetten beri
devam eden sakin hava, bu haber üzerine derhal bozuldu. îşlerin karış­
tığını gören V e z i r N e c m ü ’ d - D în , k o r k u s u n d a n , makammı bırakıp
yurt dışına (Haleb’e) gitti. Yine bütün yük K a r a t a y ’ın üzerine kabmştı.
K a r a t a y , diğer yöneticilerle yaptığı görüşme sonunda, I s f a h a n l ı Ş e m sü ’-
d - D în ’in yakın dostu ve soydaşı olan T u ğ r â ’ î B a b a Ş e m s ü ’ d - D în
M a h m u d ’un Altm Ordu’ya gidip B a tu H a n ’ a izahat vermesini uygun
buldu. Fakat, bukarar, Selçuklu idareciler muhitinde I s f a h a n lı Ş e m sü ’ d-
D în ’in ölümünden beri bir hayli yatışmış bulunan şahsî ihtirasların yeniden
canlanması için bir vesile oldu. Çünkü, T u ğ r â ’ î Ş e m s ü ’ d - D în B a tu
H a n ’ın payitahtı ^arip’a giderken, maktul vezirin bütün eski avenesi ile,
mevki sahibi olmak isteyen b ir çıkarcı grubu da, fırsatı ganimet bilip, onun
peşine takıldılar. B a tu H a n bu meseleyi kurcalarken, daha ziyade mak­
tul vezirin mah ile ilgili olduğundan, Selçuklu heyetinin onu kat kat karşı­
layan hediyelerini gördükten sonra, soruşturma hususunun üzerinde fazla
durmadı. Bunun yerine, seyahat zahmetiniihtiyar edenleri, her birinin eline,
Selçuklu idare kadrolarında istediği mevkii elde etmek için, özel hivçryarlığ
vererek, geri gönderdi. B a tu H a n ’ınjar;z|’la r ıile ,T u ğ r â ’ î Ş e m s ü ’ d - D în
M a h m u t' vezirliği, Reîsu’ l-bahr {ytyz. Meîikü's-sevâkil)^^" K a z v in li- o ğ -
lu Ş ü c â ü ’ d -D îri A b d u l la h nâîbliği, Düleycanh” N e c î b ü ’ d - D în müs~
tevftUğî, C ü v e y n li R e ş î d ü ’ d - D în E b û B e k i r ârızhğı ve E r a îr - i d â d

mania bir sonucu olîirak, sosyal refah ve bayındırlık bakımından büyük bir gelişmeye sahne
olmuş ye gerçelcten, bütün dünyanın dikkatini ve tama^m üzerine çeken bir ülke Iraline
gelmiyti (X III. yüzyılın ilk yansında Anadolu’nun ticarî ve İktisadî durumu hakkmda bk.
C l. C ahen , Pre - Ottoman Tarkey, s. 157 v. d. 160 v. d., 163 v. d,; a y n ı ra\\.,LeConmeTce anato-
lien aa dlbat du X III “ sikle, M61anges L. Halphen, Paıis 1951. s. 91 - 101; O . T u ra n , Türkiye
Seîfukbilan, s. 1Û9 - 146; a y n ı m il., Selıuklalar Tarihi tıe Türk - İslâm Medeniyeti, Ankara 1965, s.
260 - 285; Kiyhüsrev I, Ksykâvus I, Keykubâd I, 1 A; Ortaçağda Türkiye-Kıbrıs münasebetleri, Belleten,
say] n o , 1964, s. 215-8; W . H ey d , Histoire da Commerce da Levant atı Moyen - âge, Paris 1936, (T,
T . K. Ktp. de gaynmatbu Türkçe trc.) C, I, s. 298, 301 - 304; B . F lem m in g , Landschafisgeschichte...,
s. 17.
96a Bu unvanlar hk. bk. Î .H . U zu n çarşıli, Osmanh Devleti Teşkilâtına Medlıalj İstanbul
1941, s, 136; B. F leinm ing, aynı eser, s, 19-20)
,37 îb u B îb î mufassalında (T ıp k ıb a sım , s. 597), muhtasarında J U J j (H o-
utsma, s. 271) şeklinde yazılan bu kelimeyi Cl. Cahen “ Dalikhânîî” okumuştur (Pre-Otto-
tnan Turkey, s. 343). Doğrusu “ Düleycânî” veya “ Delîcânî” dir. Düleycân (veya Delkin) Irak-ı
Acem’de Kâşân’ın batısında bir kasabadır (bk. Strange, The tands o f the Eastern Calipha1e,s.İ\.Q)'.

50
S ü c â s lı H a t î r ü ’ d - D î a Z e k e r iy y â Çorumlu seTleşkerliğini temin etmişler­
di. Memlekete geldikleri zaman, her biri kendi j'tzrZîJ’ını göstererek, gereğinin
yapılmasını istediler ve göz koydukları bu mevkilere yerleştiler. Böylece,
I s f a k a n lı V e z i r Ş e m s ü ’ d -D în ’in katlinden beri Selçuklu Devleti idare
mekanizmasından uzaklaştırılmış olan M o ğ o l a ja n ı î r a n lıla r , iktidarı,
bir olup bitti ile, yeniden ele geçirmiş oluyorlardı. Fakat, onların.bu firsatçı
davranışları, mevkilerini kaybedenler kadar, K a r a t a y , Y a v t a ş , A r s la n -
D o g m u ş gibi en ileri gelen askerî rical tarafından da şiddetli tepki ile karşı­
landı. Bunlar, bir yabancıdan alınmış fermanlarla mevki elde etmeğe kal-
kışmamn menfur bir hareket ve Selçuklu saltanatınm geleneksel törelerine
saygısızlık olduğunu ifade ederek, Iranlıları sultanın huzurunda ağır bir
dille suçladılar. Bu suçlamalara cevap veremeyen ve böyle bir muhalefet
karşısmda merkezde tutunaımyacaklarmı anlayan Iranlılar, korkudan birer
birer bölgelerine çekildiler. N â ib Ş ü c â ü ’ d - D în Sinop’a (rdsü’hbahr'-
lık makajm bu sırada Selçuklu Devleti’ain d ,o n a n m a ü s s ü olan bu
şehirde bulunduğu gibi, ona ait vilâyetin de nîsü’l-bahr’m ikt^ı olduğu
anlaşılmaktadır), A r ı z R e ş î d ü ’ d - D în M alatya’ya, E m îr - i d â d H a tî-
r ü ’ d - D în Çorumlu’ya gitti. Başkentte yalnız vezir ile müstevfî kaldı. Bu
iki entrikacı da, bir süre sonra birbirlerine düştüler. Müstevfî, araları iyi
iken, vezirin K a r a t a y aleyhinde kendisine söylemiş olduğu bazı sözleri,
bütün devlet erkânmm huzurunda açıklayarak, onu müşkil bir duruma
soktu. K a r a t a y , söylediklerini inkâr edemeyen vezire ağır şekilde ha­
karette bulundu ve bütün yöneticilerle temasım keserek, onu, tecrit edil­
miş bir hale getirdi. Öyle ki, devlet işleri yürütülüyor, fakat bir vezirin
mevcudiyeti nazarı dikkate bile almmayordu.
îran lı vezirin fiüen hiçbir fonksiyonu ve itibari kalmadan, yalnızlık ve
kuşku içinde yaşadığı bu sıralarda (yani 650-651 /1352- 1253 tarihlerinde)
aşağı-yukanotuzyaşlarm da bulıman bir genç îranlı da, bütün soydaşlarının
yürüdüğü yoldan yürüyerek, yani Moğollara başvurarak, Selçuklu Devleti’n-
de istediği bir mevkii ele geçirmeğe uğraşıyordu. Kendisine emîr (= k u -
mandan) unvam verilen bu genç îranh, bir gün bu devletin birinci adamı
olarak karşımıza çıkacak olan M u ‘ în ü ’ d -.D în S ü le y m a n idi. Ünlü
V ezir M ü h e z z ib ü ’ d - D în A li ’nin oğlu olması, kendisinin, gerek içeride,
gerekse M oğollar nezdinde, daha şimdiden m ü h im b ir ş a h s iy e t ola­
rak itibar gör meşine, sebep oluyordu. Nitekim, o bu sırada, S e y f ü ’ d - D în
T o r u m t a y gibi, kendisinden daha kıdemli bir emîr ile Erzincan serle^kerliği
üzerinde mücadele ediyordu. Her iki emîr de davalarmı halletmek için
B a y c u N o y a n ’ın huzuruna gitmişlerdi. Fakat M oğol kumandanmm
temayülü, daha ziyade, sulh görüşmeleri münasebetiyle babasmı yakm-
dan tamdıgı - v e belki de onunla birlikte görmüş old u ğu - M u 'î n ü ’ d -D în

98 O . T u ra n , CeUleâdin Karatay, s. 39 - 40.

51
S ü le y m a n ’dan yana idi. M ü h e z z ib ü ’ d - D în A li tarafindan yetiştiril­
miş bir kimse olan ve M u 'î n ü ’ d - D în ile de akraba bulxanan V e z i r
B a b a Ş em S ü ’ d - D în M a h m u t, bu durumu bildiğinden, firsattan is­
tifade, genç emîre, bu su-ada kendisini şikâyete gelebilecek düşmanlan hak­
kında B a y c u N o y a n ’ a söylemesini istediği hususlar için talim at ihtiva
eden ve uzun tafsilât veren şifreli mektuplar yazdı ve gizlice gönderdi. Fa­
kat, bir gulâm’m ihbarı üzerine, bu mektuplar yerine ulaşmadan E m îr - i
â r ız S a m s a m ü ’ d - D în K a y m a z tarafından ele geçirildi ve G e lâ lü ’d-
D î n K a r a t a y ’a teslim edildi.Bunun üzerine, K a r a t â y , V e z i r Ş e m s ü ’d-
D în ’i Selçuklu hanedamna ihanette bulunmakla suçlayarak, tevkif ettirdi ve
Antalya kalesine attırdı. Fakat, vezirin Sadık bir adamı gizlice B a y c u ’nun
yanına gidip durumu haber verdi ve efendisinin hapisten kurtulmasını sağ­
ladı. V e z ir Ş e m s ü -d -D în M a h m u t, biraz sonra, yanmda sandalyesiz
A r ı z R e ş îd ü ’ d - D î n G ü v e y n î olduğu halde, Anadolu'da bulunan Tatar
elçilerine katılarak B a y c u N o y a h ’in yanına bizzat gitti. Bu sırada, K a r a -
vezirliğe, S â h ib I s f a h a n lı Ş e m sü ’ d -D în ’in öldürülmesinden sonra
bir ara aym makamı işgal etmiş ve S u lt a n R ü k n ü ’ d - D în K ı l ı ç A rs-
la n ’m taraftarlarımn itirazı dolayısiyle azledilmiş bulunan K o n y a K a d ı ­
sı M a h m u t - o ğ lu Î z z ü ’ d - D în M e h m e t R â z î ’yi»» getirmiş ve devlet
işlerini kendisine teslim etmişti^'"’.

T u ğ r â ’ î Ş e m s ü !d -D în M a h m u d ’un B a y c u N o y a n nezdine
gitmesinden sonra, gerek bu kumandanın, gerekse kendisine bağlı diğer M o­
ğol .kumandanlarının,, gaynmeşru m alî taleplerle, Selçuklu idarecilerini
devamlı şekilde sıkıştırmağa başladıklan görülüyor ki, bu durum, istediği
mevkide kalamıyan haris bir îranhnm, rakiplerinden intikam almak için,
icabmda kendi devleti aleyhine ne derece meşum roller oynayabildiğini
ortaya koymaktadır. Resmen ödenmesi gereken vergi dışmda, böyle, M o­
ğol beylerine, hâtûnlarma, v.b. na mütemadiyen para ve hediye göndermek­
ten bizar olan devlet erkâm, bu duruma bir son vermek için, doğrudan doğ­
ruya Karakurum’ a elçi yollayıp, M e n g ü H a n ’ a müracaat etmeğe karar
verdiler. Yapılan istişareler sonunda, bu görev için, o zaman emîr-i dâd
olan F a h r ü ’ d - D î n A li uygun görüldü. F a h r ü ’ d - D î n A l i kıymetli
hediyelerle yola çıkarılmı§tı'“^ ki, bu defa bir başka taraftan, daha ağır
taleplerle, arka arkaya yeni Moğol elçileri gelmeğe başladı. Altm Ordu
hülcümdarı B a t u ( S a y ın ) H a n ısrarla S u lta n İ z z ü ’ d - D în K e y k â -
v u s’un önce kendi yamna, sonra M e n g ü H a n ’ ın huzuruna varmasını ve

99 İb n B tbî, T ıp k ıb a s ım , s! 59 0; H outsm a, s. 268.


100 Aynı eser, T ıp k ıb a s ım , s. 603; H outsm a, s. 274.
101 Aynıestr, T ıpkıbasım ^ s. 616 - 7; H outsm a, s. 283. P a h rü ’ cl-D în A li’nin bu seya­
hati, maksadı belirtilmemekle beraber A ksarâyî (s. 41) ve Anonim Selpiktıâme'de (s. 56} de
bahîskonusu edilir.

52
bizzat itaatim arzetmesini istiyordu’"^. O zam ana kadar, büyük fedakârbk-
larla, MoğoUarı mümkün olduğu kadar m addî bakımdan tatmin ederek,
bağımlüığm hukukî yönden uygulanmasını atlatnıaya çalışmış ve böylece
Selçuklu sultanmm yabancı bir hükümdarm önünde bilfiil- eğilmesi gibi
ağır bir durumıın vukuunu önlemeyi başarabilmiş olan devlet erkânı, bu
ısrarlı talepler karşısmda ne yapacaklarım şaşırdılar. V e z i r İ z z ü ’ d-
D in ’in elçileri hediyelere ve ikramlara boğması, türlü türlü mazeretler gös­
termesi hiçbir şeye yaramıyordu. Her elçi grubunun arkasından, B a tu
H an yenilerini gönderiyordu. Gerçekte, Selçuklu idarecilerini endişeye
düşüren mesele yalmz hanedamn prestijinin zedelenmesi hususu da değildi.
Bir defa, K e y k â v u s ’un uzun süre memleketten ayrılmasij büyük çabalar
sarfı ile kurulmuş olan üçlü saltanat rejiminin ve ona bağlı olarali tees­
süs eden idari birlik ve düzenin yeniden bozulması demekti. Sonra, böyle
bii- yolculuk, devlet için, muhakkak ki o zam ana kadar yapılanlann çok üs­
tünde bir masrafa mal olacaktı. Halbuki, o sırada devletin hâzinesi bu kadar
önemli bir yükü kaldıracak durumda değildi. Çünkü, memleket bir ya­
bancı kuvvete haraçgüzar olduğu halde, Selçuklu idarecileri tam bir sorum­
suzlukla hareket ediyorlar, B ü y ü k A l â ü ’ d - D î n ’in müreffeh ve şerefli
devrini bile gölgede bırakacak derecede debdebe içinde yaşıyorlardı. Resmî
devlet kadroları lüzumsuz bir yiyici memur kalabalığı ile aşırı şekilde dol­
muş bulunuyordu. Böylelikle, hazine büyük ölçüde israf edilmiş oluyor,
gelir gideri karşılanuyordu Selçuklu idarecUeri Moğol elçilerini
ellerinden geldiğince . atlatmaya çalıştılar. Fakat B a t u H a n so­
nunda, istilâ tehdidinde bulununca çaresiz, S u lta n Î z z ü ’ d-D în?i

102 tb n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 604; H ou tşm â, 275; E b û ’ l Fevec, Tarîk,s. 559; aynı


mil., AfizAiararii’rf-ilâDri, s, 461. Sonuncu müellif elçilerin doğrudan dofhıya M en gü H a a ’ dan
geldiğini söylüyorsa da, İb n B îb î m u fassalın da ve A k sa râ y î’de (s. 38) Batu (S a yın )
Han’ın «uiı verilir. Esasen, I z z ü 'd -D în ’in yerine gönderilecek-olan kardeşi Sultan A lâ ü ’ d-
D în ’in, önce Batu H a n ’ ın orıftı’sTiaa doğru gitmesi de (bk. af. s. 57) durumu üab eder.
103 Ib n B îb î bize, Selçuklu Devleti’niû içinde bulunduğu malî sıkınûyı ve bunu doğuran
sebepleri, bu sırada devlet erkâmnm'yaptığı toplantılara katılınış olan Âm id S ip eh d â rı A ta­
bey Şem sü’ d -D In A ltu ıı-A b a ’ya atfettiği sözlerle,açıkça ifade etmektedir.Müellifin anlattığına
göre, Büyük A lâ ü ’ d -D în ’in haşa kölelerinden olan A ltu n -A b a , efendisininJerefli devlinde iki
tenümân ve dört ırainşt ile idare edilen dtsdn işleirinin, devletin bdyle zelil .bir hayat yaşadığı bîr izaman-
da, omln on misli bir İcadro tai-afmdaa yapıldığını ve bu lüzumsuz kalabalığa hâzineden doldun üc­
retler verildiğini görünce, başta A ta b ey K a ra ta y olmak üzere, bütün merkez ricalini acı bir
şekilde tenkit etmiştir. Bu emîr, sultanın ve bütün yöneticilerin debdebe içinde yaşamalarını
hoş görmemiş ve dışarıya haraç ödemek zorunda bulunan bir devletin , idarecilerinin'daha :mü'
tcvazi olmaları gerektiğini ileri sürmüştür. Fakat, bu dürüst sösder, yiyiciliğe âlışniış merkez ricali
üzeıinde hiç bir tesir icra etmediği gibi, aksine, bu biçare emîrin hayatına rnal olmuştur. Bu söz­
lerin arkasından, Em îr Şem sü ’ d -D în A ltu n - A b a a le y h in d e derhal bir kampanya başlamış,
kısa bir zaman sonra da, bir suikast tertiplenerek ortadan kaldınİmıştır (T ıpk ıbasım , s. 605-7;
H outsm a, s. 275 - 6).
104 E b û ’ I - Ferec, Tarih, s. 559,

53
Karakurum yolculuğuna hazırlamağa başladılar. O nu, diğer kardeşleri ilt
birlikte Konya’ dan Kayseri’ ye kadar getirdiler. Burada bir müddet
kaldıktan sonra, M oğol elçilerinin yanına katıp uğurladılar. Fakat, sul­
tan Sivas’a gelmişti ki, arkasmdan ulaşan haberciler ona a t a b e y i G elâ-
l ü ’ d - D în K a r a t a y ’ın Keyseri’de vefat etmiş olduğunu bildirdiler^*’^
(28 Ramazan 652/12 Kasım 1254) Bu haber S u lt a n İ z z ü ’ d - D în ’-
in telaşlanmasına ve seyahattan vazgeçmesine sebep öldu. Bir süreden beri
onun mazbut yaşayışmı terkederek, seviyesiz nedîm'lçx\& eğlence, içki ve kumar
âlemlerinde vakit geçirmeğe başlaması, mühim mevkilere bir sürü genç ve
liyakatsiz gulâm'\z.rvax tayin etmesi, kıdemli idareciler arasında kendisine karşı
bir kırgmlık uyandırmış ve onlarm çoğunun ortanca kardeşi K ı l ı ç A r s la n
tarafına meyletmelerine sebep olmuştu işte bu durumu kendisi de çok iyi
bildiği için, K a r a t a y gibi kudretli bir haminin ölümü üzerine, memleketten
ayrılmağa'cesaret edemedi, M oğol elçilerinden özürler diledi, hediyeler
vererek kendilerini savdı. Fakat, o Kayseri’ye döndüğü zaman, burada
bulunan devlet erkânı, doğabilecek vahim neticeleri hesaplıyarak, hiç ol­
mazsa en küçük sultam göndermek suretiyle durumu kurtarmayı düşündü­
ler. Bu genç hükümdar, hana, hem ağabeyi adına özür beyan edecek, hem
de, devletin içinde bulunduğu maddî imkânsızlığı anlatacaktı. Böylece, aynı
y ıl (1254) i ç i n d e S u l t a n A l â ü ’ d - D în K e y k u b â d , ağabeyi K e y k â -
v u s’un yerine S a y ın ( B a tu ) H a n ’m oria’suna doğru yola çıktı. Onu
götüren heyette, -yukarıda M u ‘ î n ü ’ d> D în S ü le y m a n ’ ın rakibi olarak
görmüş old uğum uz-E m îr S e y f ü ’ d -D în T o r u m t a y ile N â ib Ş ü c â ü ’-
d - D în A b d u r r a h m a n , L a l a B e d r ü ’ d - D în M u s li h , K â b ız N û-
r ü ’ d - D în A b d u lla h bulunuyordu. Yolda, bunlara, sabık V ezir B a b a
Ş e m s ü ’ d - D în M a h m u t ve arkadaşları da katıldılar ve genç sultana
diğerlerinden daha fazla sahip çıkarak, birlikte gittileı

Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol tabiiyetine girmesinden sonra


geçen ilk oiı yılm iki büyük siması, I s f a h a n lı Ş e m s ü ’ d - D î n M e h m e t
ve G e lâ lü ’ d - D în K a r a t a y , gerek şahsiyet, gerekse idareci olarak bir­
birlerinden çok farklı karakterlere Sahip bulunmalarına rağmen, esas iti-

105 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 607; H outsm a, s. 277.


106 Anonim SelfuknSme, s. 52. Eb û ’ l-F e r e c de her iki eserinde aym yılı işaret eder (aym
yerler).
107 İb n B îb îj T ıp k ıb a sım , s. 605; H outsm a, s. 275; E b û ’ l-F e r e c, aym yerler;
Anonim Selçaknâme, aynı yer,
108 Eh û ’ l-F erec, aynı yerler.
109 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 609; H ou tsm a, s, 277; B a y b a rs M a n s u rî’den nak­
len Aynî, Ikdü’l~Ciimân,'VAiyüiim Ef. Ktp., No. 2391, s. 377-8 (bukaynakta Em îr S eyfü ’ d -D în
T o r u m ta y ’ın h^erbefi yaai, emtrû'l-ümerâ unvanım taşıdığı ve Amasya sabîbî o ld u ^ belirtilir,
Ş ü câ ü ’ d -D în ise reis, mdikü’s - seuâhil olarak gösteriUr) vc N ü v e y r î, Nihâyetu’l-Ereb, Köprülü
Ktp., No. 1188, V. 20 a.

54
bariyle, her ikisi de, devrin gayritabiî iç ve dış şartlanmn sahneye çılcardığı
birer diktatör idi. Devamlı dı§ baskı ve müdahaleler altında, kuvvetli bir
hükümdardan mahrum bulunarak, kozmopolit bir kadro tarafından yöne­
tilen bir devlette, bu durum gayet normaldi. H er İki şahsiyetin iktidar sür­
düğü on yıh dolduran yukarıki olaylar, bize, bundan kısa bir müddet sonra
onlara halef olacak asıl büyük diktatörün, yani P e r v â n e M u 'î n ü ’ d - D în
S ü le y m a n ’m, hangi şartlar altında yetiştiğini izah ettiği gibi, onun, kendi
iktidan zamanmda gelişen olaylarm nasıl bir zemin üzerinde şekillenmiş
bulunduğunu da göstermektedir.

55
n. BÖLÜM

M U İ N Ü ’D -D ÎN S Ü L E Y M A N 'IN A N A D O L U S E L Ç U K L U
D E V L E T Î Y Ö N E T İM İN D E Ö N EM K A Z A N M A S I

(II. K E Y K Â V U S - IV . K IL IÇ A R SL A N M Ü C A D E L E L E R İ)

A. n , K e y k â v B s ’ u n h izm e tin d e “emîr~i hâcib” \îk. d e v ri

Geçen bölümde, M u 'în ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ın yetişme çağını ve


meslek h ayatam ilk yıllarmı kapsayan karışık devri anlatmış ve bu arada,
kendisinden, son olarak 1252 - 1253 sıralannda, E m îr S e y f ü ’ d - D în
T o r u m t a y üe sele^kerliği için yaptığı mücadele dolayısı ile bah­
sedildiğini görmüştük. Bu malûmatı veren î b n B îb î, söz konulu mücadele
sonunda, adı geçen mevkie kimin sahip olduğunu açıkça söylememekle
beraber, B a y c u ’nun M u 'în ü ’ d -D în ’e mütemayil bulunduğunu ifade
etmekle, bizi, davanın M ü 'î n ü ’ d - D în lehine halledilmiş olduğu şeklinde
bir hükme varmağa sevketmektediri. Nitekim, bu tarihten biraz sonra,
1254 de, S u lt a n A l â ü ’ d - D în K e y k u b â d ile birlikte Karakurum’a
giden B e y le r b e y i S e y f ü ’ d - D în T o r u m t a y ’m, bu seyahattan bahse­
den bir Arap kaynağmda, Erzincan değil, Amasya sahibi olarak gösterilme­
si de bunu teyit eder 2.
Böylece, B a y c u N o y a n ’m teveccühü sayesinde Erzincan sübaşısı
olduğu anlaşılan E m îr M u 'î n ü ’ d - D în S ü le y m a n ’ın hayaünda,
bundan sonra, gerek mevki kazanmak, gerekse devlet yönetiminde rol oyna­
mak bakımından çok süratli bir yükselme dönemi başlar. Yukarıki kaydm
arkasmdan, aym kaynakta, biz onun adına, hiç bir ünvan verilmeden,
sadece bir emîr olarak, ertesi yılm olayları arasında bir daha tesadüf ediyo-

1 H üseyin H ü sâm ed d in , M u 'în ü ’ d -D în Süleym an’ın bundan önce Tokat emîri


tayin edilmiş bulunduğımu {Amasya Tarihi, C. II. s. 388) vc Erzincan emaretinin kendisine “ ilâve-i
me'muriyet” olarak verildiğini (s. 390) ifade etmekte ise de, bunu teyit edecek bir delile sahip
değiliz. Görüleceği üzere, onun Tokat üe ilgisi, kaynaklarda, ancak dört yıl sonraki olaylar arasmda
bahis konusu edümektedir.
2 A yn î, Ikdü'l-Cümân, No. 2391, s. 377 (B aybars M an sû rî, Çibdefü’l-Fikre’im naklen).

56 ■
ruz. Daha sonra ise, artık kendisini doğrudan doğruya merkez teşkilâtına
ait önemli makamlarda görmekteyiz.
M u 'î n ü ’ d - D î u ’in h ayatırLin bu safhası, esas itib^ iyle, I I . K e y -
k â v u s ile kardeşi I V . K ı l ı ç A r s la n arasında daimî saltanat mücade­
lelerinin cereyan ettiği, son derece karışık bir devirde geçer ve onun hakiki
tarihî hüviyeti de bu mücadelelerde oynamış olduğu rollerle ortaya çıkar.
Binaenaleyh, durumu lâyıkiyle anlıyabilraek için, onun faaliyetlerini, bu
yıllara ait olayların genel çerçevesi içinde takip etmemiz gerekir.
Yukarıda^ S u lt a n İ z z ü ’ d - D în K e y k â v u s ’un, Moğol hzınına
bağlılığını bizzat arzetmek için, Karakurum ’ a müteveccihen yola çıkmış­
ken, atabeyi C e l â l ü ’ d - D în K a r a t a y ’ra ölmesiyle,, telaşa kapıLai'ak
gitmekten vazgeçtiğini ve bunun üzerine, yöneticiler tarafından, onun
yerine, mecbui'en küçük kardeşi K e y k u b â d ’ın gönderildiğini ifade etmiş­
tik. A l â ü ’ d - D î n K e y k u b â d ’m memleketten ayrılmasiyle, G e lâ lü ’ -
D în K a r a t a y tarafından kurulan ü ç lü o r t a k s a lt a n a t f ii le n b o z u l­
m uş o ld u . Ayrıca, bu seyahat, K a r a t a y zamanında iktidarda tutuna­
mamış olan îran lı idarecilere, mevkilerini elde etmek için, metbu nezdinde
yeniden teşebbüste bulunma imkâm hazırlamıştı. Karakurum’a giden
kafileye yolda katılan sabık V e z i r Ş e m s ü ’ d - D în M a h m u t T u ğ r â ’ î ve
arkadaşları, -zaten babası tarafindan velîahd tayin edilmiş bulunan- genç
sultana, bu ziyaretten, Selçuklu tahtma tek başına sahip olmak hususunda
yararlanmasını telîdn etmeğe ve bu yüzden de gruptaki K e y k â v u s
taraftarları ile çekişmeğe başlamışlardı. Y o l boyunca sürüp giden bu çekişme,
nihayet I I . K e y k u b â d ’ın, daha B a tu H a n ’ ın yanına bile ulaşamadan,
esrarengiz birsuilcasta kurban gitmesine sebep oldu (652/i254)^ Bu cinayetin
3 II. K e y k ııb â d ’m Kıpçak seyahati ve esrarh ölümü hatkmda kaynaklarımız bize bir-
birini tutm aya bir hayli tafsilât verirler. A k saray î ’ ye göre, o, tam Batu H a n ’ ın huzuruna
yarmak üzere iken^ kendisini yola çıkaıdıktan sonra endişe duymağa başlayan ağabeylerinin, giü-
İİcc gönderdikleri casuslar vasıtası ile elde etmiş olduklan la lası M u slih H âdim (B ed rü ’ d-
D în. unvanını tanıyan bu zatın, Konya’da 640 senesinde inşa ettirmiş olduğu Strfolı nudnss vc ki­
tabesi için bk. Z . O tİ\, Kony^dts Strsah Medress,'Bcûetıtn,sa.-yi9S,stne 1961,s. 356-78; C l. H u art,
Epigraphie Arabe d’Aiie Mineure. Paris 1895, s. 49, 79, No. 53; F. Sarre, Reise in KUinasîat,'Şalin
1896, s. 10, 52; J . H . L ö y tr e d , Kotıia, Berlin 3907, s. 43, No. 27) tarafindan zehirlenmiştir
(A fcsarâyî s. 39). S ü ry â n î E b û ’ l-F e re c de, K e y k u b â d ’ın. daha ordu’yz ıJaşraadan, refa-
katındaki ümera tarafindan öldürüldüğünü söyleyerek, ilk müellifi teyit eder {Tarih, s. 560; Mulı-
(aîffirâ’rf-Z)ıîce/,s.,461). îb n B t b î vc B a y b a r s M a n s û r î ise^ onun Batu H a n ’ ın huzuruna
vardığını, ölümünün oradan ayrıldıktan sonra vukubuldugunu ve ölüm sebebinin bir türlü an-
lajılmaiğım bildirirler ( İ b n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 608; H ou tsm a, s. 277; B aybars M ansû­
rî, Z^bdstü’l-Fikre f { T/hiki't-Hicre, Brit. Mus. Add. No. 23. 325, v. 25a ve ondan naklen A yn î, s.
37? - 80). Sonuncu müellif K e y k u b â d ’ın Erzincan’a, (v. 26 b ; Aynî, s. 382), K a lk a şen d î
'(Suihu’l-A'jâ, Kahire 1915, C. V, s. 361) ÎKonya’ya gfetirilip gömüldüğünü kaydeder. K a d ı Ahm et
N ig id î ise, genç sultaıun, seyahattan dönüşünde Erzurum’da ölmüş ölduğımu ve annesinin yanmda
"medfun bulunduğunu söyler (s. 298) ki, G ü r c ü H âtû n bundan sonra ukuu müddet yaşadığına
göre, oğlu, bu süre içinde başka bir yerde gömülü kalmış, sonradan annesinin kabrine nakledilmiş
demektir.

57
işlenmesinden sonra, heyetteki iki grup, birbirini suçlayaxak, yine yol­
larına devam ettiler+, Onlarm bu seyahattan ne gibi neticeler elde etmig
olduklarmij dört yıl sonra memlekete döndükleri zaman göreceğiz.
Saltanatı paylagan üç kardeşten biri böylece ortadan kalkarken, beri
tarafta, memlekette kalmuş bulunan iki büyük birader de, K a r a t a y ’-
ın ölümünden sonra, yöneticiler arasındaki rakip gruplârm sürtünmeye
başlaması yüzünden birbirleri ile yeniden mücadeleye sürüklenmişlerdir.
Son zamanlarda, devletin önemli mevkilerine sistemli şekilde kendi R u m
kölelerini yerleştiren S u lt a n Î z z ü ’ d -D în K e y k â v u s , düşüp kalktığı
bu kimselerin ve özellikle K î r H â y e ’ ve K î r K e d îd « adındaki iki Hıris­
tiyan dayısınm teşviki ve desteği ile, kıdemli devlet adamlanm bir yana ite-
rek^ duruma Hâkim olmuş ve ortanca kardeşi S u lt a n R ü k n ü ’ d - D în
K ı l ı ç A r s la n ’ın bütün yetkilerini elinden alıp, onu sarayda bir mahpus
haline getirmiştir». Fakat, K ı l ı ç A r s la n da kendi taraftarlarının yardımı
ile gizlice Konya’dan kaçmağa muvaffak olmuş ve Kayseri’ye gelip, aynı
yıl (1254) içinde istiklâlini ilân etmiştir». Bunun üzerine, K e y k â v u s , beş
yıl önce olduğu gibi, memleketin doğu yarısmda bir kısım vilâyetleri ona
terketmeğe razı olmuş ve kendisi üe müzakerelere girişmişti, I b n B î b î ’-
nin kaydettiğine göre, bu müzakerelerin kesildiği ve durumun S u lta n
Î z z ü ’ d - D în aleyhine geliştiği bir sarada, birdenbire, Kayseri’den Konya’­
ya elçi sıfatı ile gelen E m îr M u ‘ î n ü ’ d -D ın S ü le y m a n ve H a t î r ü ’ d-
D în Z e k e r iy â , onun ve adamlarının moralinin kuvvetlenmesine vesile
olmuşlardır'**. Bununla beraber, K e y k â v u s ve erkâm, meseleyi barış yolu
ile halletmek için bir süre daha müzakerelere devam etmişler, hatta. Kayseri
ve Kırşehir’i de K ı l ı ç A r s la n ’m hâkimiyetine bırakmağa razı olmuşlar­
dır. Fakat, K ı l ı ç A r s la n , tahta yalnız başma sahip olmak istediğinden,
teklife iltifat etmemiş, ani bir hareketle silâhlı çarpışmayı bir olup bitti ha­
line getirmiştir. İki kardeşin kuvvetleri Kırşehir ile Kayseri arasındaki

4 Seyahatin bundan sonralti lasmı ve Moğol payitahtında geçen hadiseler Baybars M an-
sû rî vc Ib n B îb î tarafından tafsilâtlı şekilde alatılır. Aşağıda bunlara, bizi ilgilendirdiği nisbette
temas edilecektir.
5 A k sarâyî, s. 40; O . T u ra n , Lts sottnctains selijoacUes et lears sajets non - rrmsalmans,
Studia Islamica I, 1953. s. 82.
6 Baybars M a n su rî, v. 53a, 67b; O . T u ra n , aynı yer.
7 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 608 - 9; H ontam a, 3. 277 - 8.
8 îb n B îbî, ayru yerler. E b û ’ l-F e r e c , K eykâvua’ un kardeşini öldürerek saltanatı
yalnız kendi şahsına hasretmek istediğini söyler {Tarih s. 560; Mahiasarü'd-Düvel. s. 461).
9 K 1 11 ç A r s 1 a n ’ 1 Çaaıfti-iiî^ıîr K e m â l ü ’ d - D 1 D . Konya’dan kaprnuş, K e y s e f i
S ü b a ş ı s ı E m î r - i â r ı z S a ms a m ü ’d - D î n K a y m a z ile, bunun yeğeni, D e v e l i
S ü b a j ı s ı S i n â n . ü ' d - D î n K a y m a z - o ğ l u N u s r e t ü ’ d - D î h Keyseri’de tahta
oturtmuşlardır (Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,s . 610-612; H ou tsm a, s. 279-280; E b û ’ l-F erec,
ayru yerler). K ılıç A rsla n ’ın bu tarihte (652), K ey k u b âd’^ adını da kendisininkinin yanına
koyaıak sikke bastırmış olduğu görülüyor (I . G a lip , Tahıtm-i Meskûkâtr-i Selfûkiyye, 3 . 69). Bu
durum, K e y k u b â d ’m ölüm haberinin Anadolu’ya henüz ulaşmamış olduğu ve K ıh ç A rslan ’ın
ağabeyine karjı küçük kardejinin taraftarlarım da kendi yarana çekmek istediği şeklinde izah
edilebilir.
10 T ıpk ıbasım , s. 6İ3; H ou tsm a, s. 281.

58
Ahmet Hisar düzlüğünde karşı karşıya gelmişler ve yapılan savaş sonunda
K ı lı ç A rsla n . mağlup olarak, yine K e y k â v u s 'u n eline esir düşmüş­
tür. K e y k â v u s kardeşini Hıristiyan dayısı K .îr H â y e ’nin gözcülüğü
altındaki, önce Amasya kalesine, sonra da Borglu (TJluborlu)’ya- gönder­
miş ve burada hapsettirmiştiri». Böylece 1249 yılında kurulmuş olan üçlü
ortak saltanat sona ermiş ve Anadolu Selçuklu tahtı bir defa daha^ müstakil
olarak I I . Î z z ü ’ d - d în K e y k â v u s ’un eline geçmiştir^'^.
Bu hadiselerden sonra, kaynaklarda, M u ‘ î n ü ’ d - D în S ü le y m a n ,
S u lta n î z z ü ’ d -I) în ’in hizmetinde emîr-ikâcib{veya, melikü'l-hüccâb) ıs olarak
görülmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, Î z z ü ’ d - D î n , yukarıda bahiskonusu
olan elçilik görevi sırasında, onu, kendi tarafına çekebilmek için, bu mevkie
getirmişti. A k s a r â y î, bu esnada idare mekanizmasım teşkil eden devlet
erkânından bahsederken, E m îr -i h â c ib M u 'î n ü ’ d - D în ’in, V e z i r
K a d ı î z z ü ’ d - D î n , B e y le r b e y i Y a v t a ş , A t a b e y A r s la n -D o ğ m u ş ,
P e r v â n e N iz â m ü ’ d - D în H u r ş îd , M ü s t e v f î N e c î b ü ’.d -D în ve
E m îr - i d â d F a h r ü ’ d - d în A l i gibi en büyük soramlu rical arasmda
bulunduğunu ve memleket meselelerinde kendisinin fik ri olmadan hiç
bir tedbir ittihaz edilmediğini belirtmektedir

11 A k sa râ y î, s. 40.
12 Borglu’nun bugünkü. Uluborlu olduğu hk. bk. P. W itte k , Von der byzantiniscken zur tur~
ktsehen Toponymi, Byzantion, X (1935), s. 39, A k ia râ y î’de bu isiro Burdul ( J j i şeklinde geç-
inektedir (s. 40).
13 tb n Bî b î , T ıp k ıb a sım , s. 613 - 6; H ou tsm a, s. 281 - 3; AnoıAn Selçuknâme, s, 53.
14 Bu tarihten sonra, 655 senesine kadar, paralarda hâlâ üç kardeşin adı bir atada görülür
( î . G a lip , Taksîm-i Meskûkâi-ı Stlfûkiyye, s. 65-7; A. T e v h it , Meskûkdt-ı Kadime-i tslârnijye kata­
logu. s, 239 - 69). Bu dtuum, paralann, yalnız tarih kısrm değiştirilmiş eski kalıplarla kesildiği şek­
linde izah edilmektedir (bk. O . T u ra n , K^htbâd II, lA ).
15 Emevîler zamanından itibaren birçok îslâıa devletlerinde, çeşitli şekil ve mahiyetler alarak
devam edip gelen hâdblik mücsaesesi Anadolu Selçuklularında da görülmektedir. Hâcib'lcrm başı
olan en büyük memura, burada görüldüğü gibi, emzr-i kdcib veya tnelikû'î-hüccâb denilmektedir. Bü­
yük Selçuklularda umumiyetle T ü rk ^ifüm’lanndan yetişen M « i ’lerin başı, M cii-i iüzSrg, en bü­
yük saray memuru olup, devlet teşkilâtında vezirden sonra en yüksek dereceye sahip olan kimse idî.
Anadolu Selçuklularmda bu fonksiyonunu çok kaybetmiş olan baş hâcib (emir-i hâcib) iü görevi,
hiyerarşideki yeri ve genel olarak, kâciblik müessesesinin mahiyeti hususunda bilgUetiıniz,
maalesef biç denecek kadar azdır. Yalnız, m£r-i hâeib’ia. hükümdarlarm özel mesajlarını taşıdığını,
kâcib’iccİTL de devlet erkânı arasında aym işi yaptığını biliyoruz ( î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 77,
5 5 i; H ou tsıaa, 24). Bu görevipmâne’ye atfeden Cl, C a h en (bk. Pre~Otioman Tarkey, s. 221 -2),
smfr-tA&ifr’in, maiyyetindeki Aaai’ lere kumanda eden baş mabeyinci olduğunu, herşeyden evvel dc
bir ordu generali derecesine sahip bulunduğunu söylemektedir (aynı eser, s. 223). Bu hususta şim­
dilik ayncabk. F . K ö p r ü lü , Hdcib, î A; H, U zu n ça rş ılı, Medhal, s. 35 - 6, 86 - 7.
16 A k sa râ y î, s. 40-1; İb n Bî bî , T ıp k ıb a sım , s. 620; H outsraa, s. 286. M e v lâ n â
C e lâ lü ’ .d-D în tarafından M u*inü’d-Dîn’e yazılmış müteaddit mektuplar (bunlar aşağıda bahis
konusu edilecektir) ar2i3inda bir tanesi bu devre aittir. Bu mektupta M evlâ n â ona “ melikü’l-üntifi
veH-hUccâb” unvanı ile hitabetmektcdir {Meht&hât-ı Mevlând Celâlediin, nşr, F. N, Uzluk, ş. 32 - 3,
No. 27). ■ ■ •

59
M u ' î n ü ’ d - D î n Sü le y m a n’ın emîT-i hâcib olarak kaülrmş olduğu
bu idare kadrosu devlet iğlerini oldukça başarılı bir şekilde yürütürken,
Sultan I z z ü ’ d- D î n K e yk â vu s , bir müddet için, içeriden ve dışandan
rahatsız edilmeden saltanat sürmeğe ve alıştığı sefalıat hayatını yaşamağa
imkân bulmuştur. Bu sükûnet de\Tesinde, Selçuklu yöneticilerij bir yan­
dan Bağdad’dalci Halife’ye ve civardaki İslâm ve Hıristiyan devlet reislerine
elçiler göndermek suretiyle, dış münasebetleri yemden düzene koymağai’ ,
öte yandan Malatya ve Elbistan’da, Küikya-Suriye hududuna kadar uzanan
bölgelerde, epey zamandan beri yağma ve tahripleri ile halkı tedirgin eden
ve asayişsizliğe sebep olan  ğ a ç -e r i T ü r k m e n le r i üzerine asker sevk-
etmek suretiyle,, iç düzeni kurmağa çalışıyorlardı*^ Fakat, onlar daha bu
sonuncu işe henüz girişmişlerdi ki, doğu yönünden baş gösteren yeni bir hare­
ket, yalmz bu işi sekteye uğratmakla kalmadı, kurulmuş olan bütün düzeni
bir anda alt-üst etmeğe kâfi geldi. Anadolu’nun onüç y ı l öncçki felâke­
tinin amili o la n B ayc u Noyan, bütün maiyeti ve ordusu ile birlikte
bu ülkeye göç ediyordu, 1251 tarihinde Büyük Han olarak tahta oturan
Mengüis, ertesi yıl, İslâm ülkeleri üzerindeki Moğolfütuhatınıiı daha ciddi
ve süratli bir şekilde ele alınması gayesi ile, kardeşi H ü l e g ü ’yü imparator­
luğun batı tarafına memur ederken^®, B a yc u N o y a n ’ a, ikamet ettiği
Mugan otlaklarmı bırakıp, ordusu ile birlikte Anadolu’ya geçmesi için buy­
ruk yollamıştı^J. Hülegü 1255 de İran’a gelince, B a y c u N o y a h ’ı, İslâm
ülkelerini itaat altına almakiçin kendisine verilmiş bulunan vazifeyi başara­
mamış olmakla itham etmiş, ona, derhal Anadolu’ya giderek, bütün ülkeyi,
tâ deniz kenarma kadar ele g e ç i r m e s i n i ^ ^ye Bağdad’a karşı yapacağı büyük
harekâttan önce ordusunun ihtiyacı olan iaşeyi tedarik etmesini emret-
mişti^î. Bunun üzerine, Baycu, aynı yıl içinde, ordusunu alıp Anadolu’ya
doğru hareket etmiştir. Erzurum’a gelince, Sultan İ z z ü ’ d - D î n ’e, ken­
dilerine kışlayacak bir yer gösterilmesi için elçi göndermiştir. 1256 AğuS-
tos’unda ulaşan bu haber Selçuklu payıtahünda büyük bir telaşa sebep
oldu. Çünkü, Selçuklu idarecileri, B ayc u’nun sık sık haraç talebi üe gelen
17 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 618; H o u tsm a , s. 2B4. İznik İm paratorluğu ile 1243 te
yapılmış olan ittifahn yenilenmiş olduğu Bizans kaynaklanndada geçer (bk. A . G a rd n e r, The
Lascarids of Mcaea,s. 200). Mısır ve H a l ^ ile münasebetlerin, yemlenmesi hususunda bk. G l. C a h e n
La Syrie ât M rd , s. 703.
18 îbn. B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 618; H o u tsm a s. 284.
19 S u p le r , îran M oğoî!an,s. 57.
2,0 R e ş îd û ’d -D în ./Q u a tT e ra ere, s, 1 2 8 - 9; C ü v e y n î, C. 11; s. 90 (îng. trc. s. 607);
E b C ri-F e re c , Tarih, s. 554, 556; Malıiasarü’d-Dûvel. s. 460.
21 R e ş îd û ’d -D în /Q _ u atrem fere, s. 1 3 6 -7 ; C ü v e y n î, C. II, s. 93 (Ing. trc. s, 609);
Ebû’l-F crec, Tarih, s. 562; Mtıhtasaru'd-Düvel, s. 462.
22 R e ş îd ü ’d -D în / Q ,uatrem fere, s. 148 - 50, 220 - 5.
23 Aym eser, s, 136 - 7.
24 E b û ’t-F e re c , aynı yerler.

60
elçilerine. Karakurum’a gönderilen F a h r ü ’ d - D î n A li’nin Meng ü
H a a’dan îilnuş olduğujarZı|’a güvenerek, bir süreden beri hiç yaz vermemiş­
ler ve tehditlerine de aldırmamışlardı^s. Halbuki şimdi o bütün ordusu ile
Anadolu’ya yerleşnıei; istiyordu. Buna rıza göstermek Selçuklu idarecilerinin
çoğuna, kendilerini bile bile ontm intikamına terketmi§ olmak gibi görünü­
yordu. Kaynakların ifadesinden anla-5ildığına göre, idare kadrosu içinde,
B a yc u ’ya mukavemet etmekfikrinde olanlarla, ona boyun eğmek görüşünü
savımanlar birbirleriyle çekişiyorlardı. Çağdaş yerli müellif Ibn Bîbî,
savaşmak arzusunun bilhassa sultanm düşüp kalktığı tecrübesiz ve liya­
katsiz yeni yetişme rical {nes-resîde havâşş) den (bununla, bilhassa, Î î n i k
B i z a n s i m p a r a t o r u II. T h e o d o r e L a s k a r i s ’e baş kaldırarak,
bir kısım maiyyeti ile birlikte K e y k â v u s ’un yanına iltica etmiş ve onun
taraündan beylerbeyilik makamma getirilmiş olan B ü y ü k G o n n d t a b l e
M i c h a e l P a l e o i o g o s , bunun kardeşi emîr-i meydân ve batı T ü r k ­
m e n ümerası kastediLmektedirJ Aks a r a y ı ise, doğrudan doğruya
V e z î r K a d ı I z z ü ’ d - D î n ’den geldiğini söylüyor^^ Anlaşıldığına göre,
E m îr - i h â ç i b M u ' î n ü ’ d - P ı n S ü le y m a n ’ın dahil bulunduğu îran -
lı lar ve K e y k â v u s ’un son zamanlardaki tutumuna kızan bülüh kıdemli
erkân onların karşısmda bulunuyordu. Böylece, birbirine zıt fikir ve telkinler
arasmda şaşkma dönen genç sultan, bir yandan, Moğollara boyun eğme
fikrini savunanlardan Pe rv â ne N i z â m ü ’ d - D î n H u r ş î d ’i, asıl gayesini
öğrenmek için, B a y c u N o y a n ’agönderirken, öte yandan, A ğ a ç - e r i l e r ’in
bastırılmasma memur edilmiş bulunan kuv\''etleri derhal geri getirtmek ve
ayncattf bö lgesi ve î ç e l yöresi T ü r k m e n le r in d e n asker toplatmak
suretiyle, direnme hazırlıkları yapıyordu-*. Başkentte kalabalık bir silâhlı
kuvvetin toplanması, çarpışma tarftarlarmın cesaretinin artmasına ve dola-
yısiyle, sultanı bufücir üzerinde daha çok teşvik etmelerine sebep oluyordu.
Halbuki, B a y c u ’nun yamadan dönen Pe rvâ ne N i z â m ü ’ d-Dîn, onun
fena bir niyeti olmadığım, sadece, kendisine ordusunu barındıracak bir kışlak
vçyaylak gösterilmesini istediğini bildirmişti. Bu haber üzerine, endişeleri da­
ğılmış olan sultan, bîr ara, Moğol kumandammn taleplerini yerine getir­
meğe karar vererek, karşılama hazırhğı yapmağa başlamış ve Pervâne
N i z â m ü ’ d - D î n ’i, yanma, (yardımcı) olarak istediği Emîr-i hâcib
M u ' î n ü d - D î n S ü le y m a n ’ı da katıp, kıymetli hediyelerle tekrar Bay-

25 I b n B îb t, T ıp k ıb a s ım , s. 617 - 8; H o u tsm a , s. 283 - 4.


26 A c r o p o l i l c s , Opera, s. 138; t b n B î b î , T ı p k ı b a s ı m , s. 619-23; H o u tsm a ,
s. 285-8,
27 A k s a râ y î, s. 41.
28 î b n B îb î, (ijL i j & j j j jUJj lil_p- j J j{ j j
diyor (aynı yerler). B. F le m ro in g buradaki af ile U ş a k -K ü ta h y a hattjnı (veya daha batı­
da bir liatü) düşünüyor. Diğerlerini de, sıra ile G e re d e , Alâ’îyc ile Suğla gölü arasındaki B o zk ır
bölgesi, ■Toroslar üzerinde B u lg a r yahut B o lk a r dağları ve G ü ln a r şeklinde, isabetli olarak
tespit etmiştir (aynı e«r, s. 21) ki, buraların hepsi, kuzey-batı, b atı ve güney yönünden Anadolu
Selçuklu Devleti’ni çevreleyen ve Keykâvus’uri hâkimiyet alanına giren göçebe Türkmen mıntı­
kalarıdır. Ayrıca bk. O. T u r a n , Türkiye Sclçukîulart, s. 66,

61
cu’ya göndermiştir.. Fakat, daha onlar payitahttan aynlır ayrılmaz, savaş
taraftarı genç kumandanlar tekrar sultanı teşvike başlamışlar, tecrübeli
ümeranm bütün uyarmalajntLa rağmen, sonunda, ona da aynı heyecanı aşı­
lamağa ve kendisine cenk davullarının vurulması emrini verdirmeğe muvaf­
fak olmuşlardır^:», S ü r y â n î E b û ’ l- F e re c ’in ifade ettiğine göre, K e y k â -
vus, B a ycu ’ya karşı savaşa karar verirken, onun kendi efendisi tarafından
koğulmuş ve gözden düşmüş bir kimse olmasından cüret almıştır^®. Ger­
çekten, gerek bu husus, gerekse M e n g ü H a n ’dan alman Keykâ-
vus’un kararında destekleyici bir rol oynamış olabilir; fakat, onu bir savaşı
göze almağa sevkeden esas zorlayıcı faktör, muhakkak ki, yıllardır memleketi
sömüren Moğollara ve onlarla işbirliği halinde çalışan çıkajcı idareciler
zümresine karşı kamu oyundaki (özellikle T ü r k m e n le r d e k i ) direnme
ve istiklâl arzusu olmuştur.
Selçuklu sultam payitahtında savaş hazırhklarmı tamamlarken,
Baycu, kendi askerî ile Aksaray’a kadar ilerlemiş bulunuyordu. Bunu öğ­
renen K e yk a vu s , topladığı orduyu, V e z i r Î z z ü ’ d - D î n ’in nezareti ve
B e y l e r b e y i K ü n d - ıs t a b l-ı R û n ı î M i c h a e l P a l e ol o go s ile, en
tecrübeli iki kumandanı,-eski B e y l e r b e y i - Y a v t a ş ve E m îr - i âhur
A r s l a n - D o ğ m u ş ’un idaresi altında Moğollara karşı gönderdi. Sultan Alâü’ ^
d-Dîn keroansarayı’n^.^'- ulaştıkları zaman, devlet erkânı, sultanın nedîm’-
lerinden ve ateşli savaş taraftarlarmdan biri olan T ü r k m e n Ş a h n e ’yi,
keşif yapmak üzere, emrindeki T ü r k m e n birliği ile ileri şevketti, Selçuklu
askerinin kendisine karşı geldiğini haber almış olan B a y c u da, ku-
mandanlarmdan H o c a N o y â n ’ ı hezâre’si (bin kişiHk maiyeti) 32 He öncü
tayin etmişti ^ Birbiri ile karşılaşan bu iki kuvvet arasıda vuku bulmuş olan
çarpışma T ü r k m e n l e r i n imha edilmesi ile neticelendi. Ertesi gün, yani
23 Ramazan 654/14 Ekim 1256 da 3-* Moğol öncüleri asıl Selçuklu kuvvet­
leri ile savaşa tutuştular İdareciler arasındaki anlaşmazlık, tıpkı onüç
29 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 619 - 20; H o u ts m a , s. 285 - 6.
30 E b û ’l-F e re c , aynı yerler. B a y c u ’nun H ü le g u H a n tarafından azarlanması ve Ana­
dolu’ya uzaklaştırılması hadisesi R e ş îd ü ’d -D în ’de açıkça anlatılır (bk. Q ,u a tre m 4 re , s, 220*4).
31 O . T u ra n , Türkiye SelıakM art, s. 64, vesika No. L X II, s. 86j İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,
s, 621 îH o u tsn n a, s. 286; A k s a ra y î, s. 41 Anonim Selfuknâme, s. 53;
Eb û ’İ-F erec, TarUı, a. 562 (Konya ile Aksaray arasında Sultan hant); Mtthtasarû’d-Düvel, s. 462.
32 Hezân {=binlik, minğğan) Moğol askerî tejlcilâtında bin kijilik kuvvet demektir. TûTnen
(on bin kişilik kuvvet) den sonra gelen cn büyük birlik budur. Başında, bulunan kumandana itn lti
nojıan adı verilmektedir. H e r binlik, bu dereceyi hak etmiş olan beyin kendi kabile fertlerinden te-
şektdil ederdi (bu hususta bk. B. Y . V la d im ir ts o v , içtimai teşkilâtı, çev. A . t n a n ,
Ankara 1944, s. 163; S p u le r ,/r a n MoğoUarı,s. İ . H , U z u n ç a r ş ılı, M ıÂ a l, s. 243).
33 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 621; H o u ts m a , s. 286.
34 î b n BÎİJÎ, T ıp k ıb a s ım , s. 623; H o u ts m a , s. 287. j4non:m ıSe(f«ftnıfme’ de bir gün farkla,
24 Ramazan 654 gösterilir (s. 53).
35 I b t t B î b î v e diğer kaynaklar iki ordunun birbiri ile karşılaşıp şiddetli bir çarpışma yap-
tıklarm söylerler. Halbuki, b u hadiseden sonra, hapisten çıkarılarak tahta oturtulan S u lta n R ü k -
n ü ’d -D în K ılıç A r s la n ’ın, ağabeyi K e y k â v u sa yazdığı bir mektuptan {O. T u r a n , Türkiye
Selçuklulan, vesika No. L X II, s. 84- - 9), bu çarpışmaya Moğol ordusundan sadece bir kısımnm ka­
tıldığını öğreniyoruz. Nitekim İ b n B îb î, daha sonraki bir kaydında, Selçuk ordusunun mağlû­
biyetine H o c a N o y a n ’ın amil olduğunu söylemek suretiyle vesikayı teyit eder (T ıp k ıb a s ım ,
s. 626; H o u tsm a , s. 289).

62
yıl önce o l d u ğ u gibi, Selçuklu ordusunun bu küçük Moğol birliği karşı­
sında da kolayca dağılmasına sebebiyet verdi. Bir süreden beri, birlikte se­
fahat hayatı yaşadığı R u m akraba ve dostlarının öteki Tiedîm’l c r i m n etkisi
altında bulunan sultan, kıdemli devlet adamlarmı kendisinden nefret ettirmiş
bulunuyordu Binaenaleyh, bunların hiçbiri Moğollarla çarpışmak için ciddi
bir heves ve gayret göstermediler. Hatta bunlardan Em îr- î âhur F a h r ü ’d-
Dî n A r s la n - Doğmuş, savaş alanında askerleri ile birlikte düşman ku­
mandanına iltica etti. Rivâyete göre, K e y k â v u s , muharebe günü, Kon­
ya’da, içkili bir halde, bu emîrin evine girip kansına tecavüz etmişti. Bunu
duyan emîr de, savaşın en kritik bir amnda, onun sdncaklannt indirerek
karşı tarafa kaçmış ve Selçuklu ordusunun bozguna uğramasına sebeb
olmuştur” . Ib n B î b î bu hadiseyi anlatırken, kumandanların göstermiş
olduğu gevşeklik ve korkaklığı acı bir dille ifade eder Bu müellifin söyle­
diğine göre, ihtiyar vezir onları teşci edebilmek için; büyük bir celâdetle
öne atılmış, fakat kendisini pek az kimse takip etmiştir.. Neticede, V e z i r
K a d ı Î z z ü ’ d - D î n başta olmak üzere, ” bir çok emir ve sayısız asker Mo-
ğollar tarafindan kılıçtan geçirilmiştir'"'.
36 I b n B ib l’nin ardattığına göre, ordu hareket ettikten sonra, Konya’da bulunan sultana,
genç nedimlerinden, kıdemli emîrleti gammazlayan m ektuplar gelmiş, o da, ihtiyatsızlık ederek,
“bu ihtiyarlan m uharebe bitince toptan cezalandıracağım” şeklinde sözler sarfetmiştir. Bu sözler
muharebe anında emirlerin kulağına kadar gidince, hcpjine bir gevşeklik gelmiş ve hiçbiri gerektiği
gibi savaşmanuşlardır (T ıp k ıb a s ım , s. 621; H o u tfm a , 3 . 2 8 6 . Ayrıca bk. A k s a r i y î, s. 42).
37 B a y b a rs M a n s û rî, v. 27b - 28a (ondan naklen A y n î, s, 383 - 4),. A c ro p o lite s de b u
savaşta bir Türk kumandanmtn düşman tarafına geçtiğini kaydeder (Ojtısriî, s. 138). tznik’li müelli­
fe görCj Aksaray savaşına, katılmış bulunan Bizanslı G e n e r a l M i c h a e l P a le o lo g o s, sırfH risti-
yanlardan ibaret bir birliğin başında, bulunmuş ve bizzat kendi eK ile düşman kumandanını
yaralamıştır. Savaştan sonra da Kastamonu yöresindeki Tûrkmenlerin yanına kaçmışttr (aynı yer).
Bu îıususta aynca bk. G . Pachym eres,/fiV toria, Fr. çev. M . C o u s in , {Histoire tU Conslaniinople
IV ), Paris 1672, s. 14; C l . G a h e n , Pre-Ottomaa Tttrkey, s. 210, 276; A. G a r d h e r , The
Ltaenrids o f Mcaea, s. 223-4. I b n B î b î ise, K ü n d - ı s t a b l’ın sultanla beraber Antalya
tarafına kaçtıfm ı söyler ( T ı p k ı b a s ı m , s. 623; H o u t s m a , s. 287.
38 I b n B îb î, aynı yerler.
39 I b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 622; H o u tsm a , s. 286; A k s a ra y î, s. 42; Anonim Selpık-
nâme, s. 53. Üzerinde durduğumuz devirde müşri/’(teftiş nâzın), JConya kadıs:, atabey ve iki defa da
TOZirolarakrot oynamış bulunan I z z û ’d -D în M u h a m m e d b . M a h m u t R â z î hakkında daha
geniş bilgi için bk. O . T \ ı i 2 D,CeldleJd(n Karalı:^, valcıfi<a-î se vakfıj^ehri, indeks^ a y n ı m i l., TûrkijK
Selfukluları, s. 16-8 {atabeyliğe tayin minfür'u vesika No. X X IV , s, 31-2). Kırşehir’in 18 km. güne­
yinde, K ızdum ak üzerinde 646 tarihli Kesü köprü kendisinin eseri olduğu gibi ( T a h s in Ö z g û ç -
M a h m u t A k o k , Üç Selçuklu dbiJesi, Dolay Han, Kesik Köprü Kewansar<^t ve Has Camii, Belleten, sayı
86, sene 1958, s. 257; F . T a e s c h n e r, D it Tumseldschakisehe Inschrift beiderKesik Köprü über den Kizi'l
Jr»]o.t, “D ie'W elt des Islamischen Kunst, Fcschrift für Ernst K ühnel’" 1959, s. 290 - 2; A .
D ie tric h , Bemerkungeıt über die Kesikköprü Inschrift, ZDM G, GX, 1961, s. 310-3), Konya’da da bir
camii vardır (bunun 652 tarihli vakfiyesi için bk. H . ö n a l, Konya'da Kadı îzzeddin Camii ve vakfiyesi,
Konya Mecmuası, sayı 7, sene 1937 s. 147-8).
40 I b n B îb î, aynı yerler. Anonim Selçuhıâme'Aa kaydedildiğine göre, Moğollar bu savaşta
veaîr ile birlikte 14 emîr vc sultanın mevki verdiği kâşş kölelerden 36 tanesini şehit etmişler, ayrıca da
pek çok insan öldürmüşlerdir (aynı yer).

63
Su lt an Î z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s haıp sahasüidan. kaçanlardan ha­
beri işittiği zaman, yine tıpkı b a b a sı nı n o n ü ’Ç yıl önceki hali
gibi) büyük bir p a n iğ e kapıîdı. Bir gece içinde, yükleyebildiği kadar
hâzineyi^! yanma alarak, karısı, Hıristiyan dayıları, yakın adamlan ve
maiyeti ile birlikte Konya’yı terketti ve Antalya-Alâ’îye yönüne doğru
kaçtı. Ertesi gün Moğol ordusu Konya önüne geldi. Balsız kalmış olan
payitaht ahalisi canlarım kurtarabilmek için, varlarım yoklarım toplayıp
B a y c u ’nunkarargâhmagönderdiler*2. Buna rağmen, §ehri işgal ve yağma­
dan kurtaramadılar. Ancak, A k s a r â y î , bu esnada B a y c u N o y a n ’ın,
askerlerine, halkın canma dokunmamaları için buyruk verdiğini, ziraat ve ti­
caret erbabının işlerinden geri kalmamasını temin hususunda da gereUi ted­
birleri aldığını söylüyor. Aym müellifin ifadesine göre, Moğol kumandam,
Aksaray civarında bulunan Kılıç Arslan Aarernm yanmdaki düzlüğü, ordusu­
na yaptı ve Anadolu’da geçirdiği kış boyunca orada ikamet etti^s.
1256 yıhnm sonlarında vukubuluş olan S u lt an hanı nıuharebesi,
doğurduğu neticelerle, Selçulilu saltanatı ve devleti bakımından ne derece
zararlı olmuşsa, bizim konumuzun kahramanı M u ' î h ü ’ d - D ı n Süle y­
m an’ın şahsı hesabına, aksine, o kadar yararh olmuştur. Çünkü, onun. Sel­
çuklu tarihi sahnesinde baş rolü oynamaya başlaması için, bu hadise'
b ir d ön üm nokt ası teşkil eder.

B. IV . K ı l ı ç Arslan^m liizmetinde “pervâne” olarak idareyi


ele alması

Sultan hanı muharebesinin Moğollarm zaferi ile neticelenmesi üzerine,


S u lt a n î z z ü ’ d-Dîn'Keykâvusbaşkenti bırakıp kaçınca, savaş sırasında
B a yc u tarafma geçmiş olduğumı gördüğümüz Atabey, F a r ü ’ d - D î n
Ar sla n-Do ğmu ş , Borglu kalesine gitmiş ve burada toplanan diğer üme-

41 O . T u r a n , vesöca No. X L II, s. 86. Halbuki I b n B îb î K e y k â v u s’-


un, kaçarken, hâzinelerini Konya’da bıraküğmı, bu yüzden çok sıkıntı çektiğini ve ancak Alâ’îye
kalesinde, d'edeji B ü y ü k A lâ ü ’d - D în tarafindan saklanmış bir hazîneyi tesadüfen bulduktan
sonra bw durum din kurtulduğunu anlatır (T ıp k ıb a s ım , s. 623 - 4; H o u ts m a , s. 287).
42 İ b n B îb î Konya’nın, muharebeden sonra kaçıp buraya sığınan.Üs t â d ü ’d - d â r N iz ’â -
m ü ’d-D Sn. A li’nin gayretleri ile hazırlanıp B ay c u ’ya sunulan Uızgfi (^ lu ıd a “geçen.yolcuya ik­
ram edilen yiyecek” demek olan ve MoğoUarda pijke^'tta nüzül ve fimâk malı’na. kadar geniş bir ma­
nayı kapsayan bu T ü rk ç c te r im için bk. C leav cs, J^^ames a n i U m s irtkistory o f Arckers, s. 442; Râ-
ş î d ü ’d - D în / û u a t r e m ir e , s, 14.4, n. 24) sayfâînde yağmadan kurtulduğunu beyan ederken
(T ıp k ıb a s ım , s. 623; H o u tsm a , s. 287), B a y b a rs M a n s û rî, bunu, şehrin UUtcami hatibinin
himmetine ve bilhassa B ay cu ’nun karısı üzerinde yapmış olduğu tesirlere hamleder (v. 28). Âno-
nivı Selftıknânte’ye göre, Konya halkının B a y c u ’ya verdiği m ebliğ 4 katır yükü k tzd âînâr idi. (s.
53-54). Bu hıısusa dair tafsilât için bk. O . T u r a n , Türkiye Selfuklulart, s. 68 - 79.
43 A k sa râ y î, s. 42 - 3.

64
ra ve rical ile, K a y k â v u s ‘un yerine K ı l ı ç A r s l a n ’m geçirilmesini görüş­
müştür. Yapılan istişare sonunda, oy birliği ile, K e y k â v u s ’un saltanata lâyık
olmadığı kararma varılmıştır. Bunun üzerine K ı l ı ç A r s la n hapisten çı­
karılmış ve Konya’ya getirilip boş duran saltanat tahtma oturtulmuştur'**.
Muharebeden önce elçilikle B a yc u N o y a n nezdine gönderilmiş olan
E m î r N i z â m ü ’ d - D î n H u r ş î d ’ i ve nöker olarak ona refaket eden
M u ' î n ü ’ d - D î n Sü le y m a n’ı, bu sırada, A r s l a n - D o ğ m u ş ile beraber,
K ı l ı ç Ar sl an ’m hizmetinde buluyo.ruz‘'5. A k s a r â y î bize. K ı l ı ç Ars lan’ı
hapisten çıkarıp tahta geçiren kimselerin, P e r v a n e N i z â m ü ’ d - D î n
Hur ş îd ile Emîr-i h â c i b M u ' î n ü ’ d - D î n S ü l e y m a n olduğunu söy-
Ier«.' F a h r ü ’ d - D î n A r s l a n - D o ğ m u ş ’un gene atabey olarak yer aldığı
yeni hükümette, P e r v â n e N i z â m ü ’ d - D î n H u r ş î d ’in saltanat nâibliği
yaptığı ve M u ' î n ü ’d - D î n S ü l e y m a n ’ın da ondan boşalan “pervâneliği^'^^

44 îb n B îb î, aym yerler.
45 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 624; H o u ts m a , s. 288,
46 A k s a râ y î, s. 42,^ 85.
47 “Penıâne" kelimesi çeşitli lügat kitaplannda, malûm, kelebeği ifade etmekten başka, bir hü­
kümdar tarafından verilmiş hüküm, ferman veya bu kabilden b ir belge manasma gelmektedir. Tarihî
kaynaklar, kelimenin hem Büyük Selçuklular, hem de tUıaıüılar tarafından bu anlamda kullanıl­
dığım göstermektedir (Ilhanhlar’da ilgili makam sahibine jjısruıîrtict deniliyordu). Aynca, MoğoUarm
hazine İle ilgpi vesikalara bastıkları küçük bir altın damganın yine b u adı taşıdığı anlafihnaktadır
(bu hususlar için bk. H a lil Merzifon'da Penâne M t^inü’d-Dîn Süleyman rtanana birkitâbe,
s. 46, n. I; t. H . U ı u n ç a r ^ ı l ı , Medhal, s. 104, 228, 234, 236).
Anadolu Selçuklulannda kelimenin yukarıdaki m anada kullanüıp kullanılmadığı hususunda
bir bilgiye sahip değiliz. Yegâne bilgimiz, b u devlette “pervSndik ( = pervânegî)" denilen bir maka­
mın ve o makamın başında "pervâne” unvânmı taşıyan bir m e m u r u n bulunduğudur.
Maalesef elimizdeki kaynaklar bizi bu makaram mahiyeti ve görevi husustmda da yeteri kadar
aydınlatmamaktadır. Sadece I b n E î b î ’nin verdiği bir iki kayıttan istidlal edilebildiğine göre,
devletin mçrkez teşkilâtmda hükümeti m eydana getiren m üteaddit dCvân Ibakanhk) lardan biri olan
“dûıân-ıperBanegf’, “pervâne” nin nezâreti altm da, mülk, ıhta ve sair arazi işleri ile uğraşmakta, bun­
larla ilgili tayin, tevcih, tahrir v. s. muamelelerini yapmakta, men§ûr ve berat’h.ıx hazırlamakta
ve defterleri tutm aktad ır. (bk. T ıp k ıb a s ım , s. 348, 428, 643; H o u ^ m a , s. 143, 187). Cl.;
C ah en , pervâne’n ia görevini etıdr-i hdcib'iziâ ile karıştırmaktadır (bic. yk. s. 59, not 15).
“Pervâne", if«fr’in başkanlığı altında,, nâib, atab^, müstevfî, iağrd’î ve m û ^ f-i memâlik gibi
ricalden teşekkül eden büyük dîvân {dîvân-t saltanat, dîvân~% âlî) da, kendi dîvânının te ^ il-
cisi olarak yer alır (U z u n ç a r ş ılı, aym eser, s, 97). G e r i bu büyük dîvân üyeleri arasında, gerekse
-b ütün saray ve ordu teşkilâtı mensuplarını da içine alan- um um î protokolde ^«roıîne’nin derecesini
tam olarak tespit etmek güçtür; ancak, yine ana kaynağımızın um um î tafsilâtı arasmda, bize onun
m dr, nâib, atabey ve beylerbeyinin altmda, geri kalanlarm yukarısında bulunduğu fikrini veren kayıtlar
mevcuttur (msL bk. T ıp k ıb a s ım , s. 550; H o u ts m a , s. 251). Anadolu Selçuklu Devleti gibi, esas
itibariyle a s k e ri .b ir b ü n y e y e sahip bulunan ve kuruluşundan beri, hem en hemen bütün ülkeye
şamil bir "m bt to p r a k r e jim i” ve “ a s k e r i îktâ" s i s t e m i “uygulamış olan (bu hususlar için bk.
O., T u r a n , Türkiye Selfakhdannâa iaprak hukuku. Belleten, sayı 47, sene 1948, s.. 549 - 74; aynı mil.,
İA-?a', t A ;F . ‘K ö ^ ı U l ü , Bizans müesseselerinin Osmatıhmûesseselerine tesiri,T T il'T M ., C. I, sene 1931,
s . 229 V . d.) bir devlette, bu konularla doğrudan doğruta ilgili bir makamın ne kadar ehemmiyeth’

olabileceğini ve onu işgal eden kimse için nasıl b ir nüfuz sağhyabileceğini tahm in etmek güç de-

65
elde etmiş olduğu görülmektedir+s. Gerek N i z â m ü ’ d - D î n Hurşîd,
gerekse M u ' î n ü ' d - D î n Süleyman, daha önce de Kılıç A r s l a n ’ ın
hizmetinde bulunmuşlardı-^*’. Ayrıca, her ikisi de Moğollar tarafından yakî-
nen tanınıyor ve onlar nezdinde itibara sahip bulunuyorlardı. Binaenaleyh,
bu iki emîr, zaten ahlakî zaifları ve fena davranışları ile bir çok kıdemli
ricalin nefretini kazanmış olan K e y k a v u s’a^^ve onu Moğollarla savaşmaya
teşvik eden zümrelere karşı, Moğollara daha yakın ve sadık olan eski efendi­
lerine sarılmakla, şahsî iktidarlarını kolayca kurmak şansına sahip idiler.
I V . R ü k n ü ’ d - D î n K ı l ı ç Ar s la n’ı kendi kendilerine tahta geçi­
rip, onun adına devlet işlerini yürütmeğe başlayan yeni idare kadrosu,
gerçekte büyük zorluklarla karşı karşıya bulunuyordu. Memleketin fiilen
bir işgal durumu içinde bulunması ve güney sahillerine doğru kaçan Ke y-
kâvus’un serbest olması, onları istedikleri gibi hareket etmekten alıkoyu­
yordu. Gerçi, Moğollara karşı sadakatlanm ispat etmiş olmanın verdiği
güven ve rahatlıkla, K ı l ı ç Ars lan ’ı hemen tahta geçirmişlerdi. Fakat, bunu
B a ycu N o y a n ’a kabul ettirmek kendileri için pek kolay olmadı. Çünkü,'
B ayc u N o y an için mesele, Selçuklu saltanatına şu veya bu şahsı getir­
mekten ziyade, Anadolu kıtasının baştan başa kati bir itaat altına alın­
masını sağlamak idi, H ül eg ü Han, Irak ve Mısır üzerine yapmağı tasar­
ladığı büyük askerî harekât esnasmda bu bölgeden, emin olmak istiyordu.
Binaenaleyh, memJeketin asıl kuvvetli unsurları tarafından desteklenen asi
K e y k â v u s dize gelmeden, zaten itaat halinde duran K ı l ı ç A r s la n ’ı

ğildJr. Nitekim, daha, evvelki tarihjerdc bunun örneklerinigöım ekm üm kündür. M u 'î n ü ’d - D în
S ü le y m a n ’ın selefi olan E m îr N i i â m ü ’d -D în H u r j i d ’den başka, Erzincanh £ m t r T â c ü ’d -
D în v e F a h r ü ’d -D în E b û B e k ir A t ta r gibi şahsiyetler de,^rD<fne olarak, kendi devirlerinde te­
mayüz etmiş ve mühim roller oynamış kimselerdi. B ü y ü k A lâ û 'd - D în ’in en gözde kumandam
E m îr K e m â lü ’d -D în K â m y â r da birara/wro<SfisKA; yapmıştı ( İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım s. 348;
H o u tsm a .s. 143). Fakat, şimdi aym mevkie gelen M u ' î n ü ’d -D în S ü le y m a n için durum tam a­
men ferklıdır. Tarihte, asdism inden çok “ P e r v a n e ” adı Ue şöhret bulmasına rağmen, M ü 'î n ü ’d -
D î n’in bundan sonra kazanacağı müstesna kudret ve nüfiızda, bu memuriyetin payı o kadar ehem­
miyetli değildir. Şimdiye kadar görmüş bulunduğumuz gibî, o, hayatmın bundan sonraki kısmmda
da başarılarım diama memleketin içinde buluttduğu şartlara ve bu şartlardan yararlanmak husu­
sunda çok usta olan kendi kişiliğine borçlu olacaktır,
48 B a y b a rs M a n s û rî, v. 36a (A y n î,s. 420); 4nı>mm ıSi/fUİTHÎme, s. 54; İ b n B îb î, T ıp k ı­
b asım , s. 524; H o u ts m a , s. 288. P ro f. C l. C a h cn yeni kitabında, M u 'î n ü ’d - D în S ü le y ­
m a n ’ın hem ttn(r-i lıdcîl>Hğe,hem de pervâneliğe, Sultan kam savajı’n d ^ sonra, ^ B a y c u ile olan ün-
siyeti dolayısı ile, M oğollan idare edeceği düşünülerek- birdenbire tayin edilmiş olduğunu söylüyor
(Pre-Ottoman Turkey, s. 276), Bu belki pervânelik için doğrudur. Ama, yukarıda gördüğümüz gibi
(s. 59), onun emİT-i Mcib olması, daha önce, K e y k â v u s’u n hizmetinde iken vukubuian bir keyfi­
yettir.
49 1249 yılında K ılıç A rs la n Karakurum’dan dönüp, kardeşi ile m.ücadelcye tutuştuğu
zaman, N iz a m ü 'd - D f n H u r ş îd onun taraftarları arasm da bulunmuş, hatta kısa bir m üddet için
onun bile yapmıştı ( İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 590; H o u tsm a , s. 268).
50 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,s . 623; H o u tsm a , s. 288.

66
tammak B a y c u için faydasız, hatta mahzurlu idi. K ı h ç A r s l a n ’ ın
hizmetindeki rical bunu idrak ettikleri için, K e y k â v u s ’a kardeşi vasıtası
ile kandırıcı mektuplar göndererek, kendisini Moğol kumandanının huzu­
runa celbetmeğe uğraşıyorlardı. Zamanımıza kadar gelmiş olan bu mek­
tuplardan birinde, K ı l ı ç Ar s la n ağabeyisine, maiyetinde bulunan Mo­
ğol düşmanı kimseleri yakalamasmı ve kendisi ile beraber B a y c u ’nun
yanma gitmek üzere, Konya’ya gelmesini yazmaktadır. Halbuki, aynı mek­
tuptan anlaşıldığına göre, K e y k â v u s bu sırada, düşmanı defetmek için
etrafa/fim&’lar yollayarak, yeniden asker toplamakla nieşguldü^ı.
K e y k â v u s ’u celbetmek için yapılan teşebbüsler bir netice vermeyince,
N â ib N i z â m ü ’ d - D î n ile Pe r va ne M u ' î n ü ’ d - D î n , K ı l ı ç A r s l a n ’ı
alarak, Aksaray’da bulunan B a y c u ’nun huzuruna götürdüler (8 Zilkade
654/28 Kasım 1256) B a y c u N o y an K ı l ı ç A r s l a n ’ ı izzet ve ikram
ile kabul etmekle beraber, K e y k â v u s meselesini halletmeden onun salta­
natını tastık etmeğe yanaşmadı. K ı l ı ç A r s l a n ’ ı kendi yanmda alıkoyarak,
torunu Y i s u t a y ’ı, K e y k â v u s ’u getirmesi için, bin. atb île Antalya taraf-
larma yolladı. Fakat, K e y k â v u s bu sırada İ z n i k İ m p a r a t o r u I I .
T h e o d o r L a s k a r is ’e iltica etmek niyetiyle Lâdİk (Denizli) cihetine git­
miş bulunuyordu. Y i s u t a y bunu öğrenerek, aynı yöne hareket etti ve Lâdik
yakmmda bir yerde ona yetişti. Ke yk â vu s , kendisini B a yc u ’nun huzu­
runa gitmeğe davet eden genç Moğol kumandanmı, bir kaç gün içinde ge­
leceği vaadi ile atlatarak Bizans topraklarına kaçtıs^. Bu durum kendisine
haber verildiği zaman, B a y c u Noyan, bir yandan torunıma çıkışırken,
öte yandan K ı l ı ç A r s la n ’m saltanatını tastik etmek zorunda kaldı^'» (16
Safer 655/5 Mart 1257)5*. Fakat, kendisi Anadolu’da bulunduğu müddetçe,
sultanm payitahta girmesine izin vermiyerek, onu Âb-ı germ (Ilgın)'e
tabiKızıl-Vîrân’daikamete mecburetti«. K ı l ı ç A r s l a n Konya’ya, ancak
B a y c u hareket ettiği zaman, onun emri ile, şehrin bütün dış surlarını
yıktırdıktan sonra girebildi” .
Bu £irada N â ib N i z â m ü ’d - D î n H u r şî d ve P er van e M u ' î n ü ’-
D î n S ü l e y m a n memleketin her tarafma/^rmas’lar yollayarak, B a y c u ’­
nun ordusu için istediği erzakı {tağâr) tedarik etmişlerdi^®. Her iki emîr,
bütün bir yıl, gerek B a y c u ’yu, gerekse diğer kumandanları memnun etmek
51 O . T u r a n , Türkiye Selpıklulart, s. 63 - 65, vesika No. L X Iİ, s. 04 - 89;
52 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 624; H o u tsın a , s. 288; O . T u r a n , aynt eser, s. 64, 71.
53 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 625; H o u tsm a , 288 - 9 ; A c ro p o lite s , s. 1 3 8 ; A ksa-
rz.y î, s. İ2 ; AnonimSelfuktt&ue, i. 5S; O . T u r a n , aynı yer; A . G a r d n e r , 3. 224; B . F l e -
m m i n g , aynı eser, s. 23.
54 t b n B îb î, aynı yerler; O . T u ra n , aym yer.
55 Ananim Sel^uktıâmı, s. 54 (sene 654 olarak kaydediimiş ise de, bunun bir zuhul olduğu aşi­
kârdır); O , T u r a n , aynı yer.
56 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 626; H o u tsm a , s. 290.
57 I b n B îb î, aym yerler; Anonim Selçukndme, s. 53 - 4; O . T u r a n , s. 69.
58 A k s a râ y î, s, 43, R e ş îd ü ’d - D în ’in ifadesine göre, H ü le g ü H a n , B a y c u ’yu Anado­
lu’ya gönderirken, ona, bu ülkeden ordusunun ihtiyacı olarak adam başına bir iağir u n ve bir heyk

67
için ellerinden gelen her türlü ücramı yerine getirmeğe çalışmışlardı. Fakat
bu kumandanlar arasında, Sulan Hanı savaşının galibi olan -Olkunut uruğun­
dan Y a s a v u r N o y a n ’ ın oğlu- H o c a Noyan^», aşırı taleplerde ve zali­
mane hareketlerde bulunarak, Selçuklu ricalini durmadan bizar ediyordu.
H o c a N o y an ’m baskısı dayamimaz bir hal almca, nâib ile pe r vâ n e
oiıu ortadan kaldırmak için beraberce bir suikast plânı hazoradılar. Sulta­
nın bütün Moğol beylerini davet ettiği bir ziyafet su'asmda, N â i b N izâ-
z â m ü ’d - D în , H o c a N o y a n ’ı zehirlemeği başardı. Fakat, mesele çabuk
anlaşıldı. Moğollar, ziyafet sofrasmda H o c a N o y an ’m'yanmda N i z â m ü ’-
d - D î n ’in oturduğunu tespit ederek, kendisini tevkif ettüer ve sonra öldür­
düler®’. Bu hadise, gerçekte N i z â m ü ’ d - D î n ile suç ortağı olan, M u ' ı n ü ’-
d - D î n Süle yma n’m yıldızının bir kat daha parlamasma vesile oldu.
Çünkü, naibin ortadan çekilmesinden sonra, Sult an R ü k n ü ’ d - D î n
K ı l ı ç A f sİ an’ın-hükümetinin dizginleri tek başına onun eline geçti. A k­
s a r a y l I K e r î m ü ’d ' D î n , M u ' î n ü ’ d - D î n ’in, bu andan itibaren, tam
bir istiklâl ile iktidarı ele aldığım, fiilen hükümdarca hüküm sürdüğ;ünü,
tedbirli, cesur ve basiretli bir “pâdişâh nişân- olduğunu, böyleee, “ Per­
v â n e ” namının, doğrudan doğruya uhdesinde bulunan bu makamm
anlamından dolayı değH, fakat, resmen artık kendisinden daima bu isimle
bahsedümesinden dolayı, onun şahsı ve sahip olduğu gerçek fonksiyonu
-yani, daha sonra başka bir münasebetle işaret ettiği emaret (kumandan­
lık, liderlik) pozisyonu “ ®-için bir alem haline geldiğini ifade ederdi ki,
müellifin ne derece haklı olduğunu aşağıda göreceğiz.

şarap tedarik etmesini emretmişti (Q u a tr e m ir e , s. 136 - 7). Aslı T ü rk ç e , içine buğday io n an


çuval dem et olan tağâT terimi ( M a h m u t K a ş g â r î, Dieâmı Lûgati't-Türk, nşr.' K ilisli. R ıfa t,
Istajabul 1333 - 1335, s. 107), A k s a râ y î’de bir v e r g i olarak sık sık geçer (s. 41, 43, 68). Tağâr
MoğoUar tarafından bir v e z in ö lç ü s ü olarak kullanılıyor ve ordunua “golle’' hesaplan bununla
yapıhyordu. Esas itibariyle o zamanki 100 “ Tebıiz meni” bir tağdr sayılıyordu ( R e ş î d û ’d - D în /
Q ,u a tre m 4 re , s. 138, n, 17). T a^ ar’m bugünkü ölçülerle miktanm tespit hususunda çeşitli
araştırıcılar tarafından yapıtmış olan hesaplar bize 8,33 den 750 kiloya kadar değişen müteaddit
rakam lar vermektedir (bk. Gl.. Gahen,.Pw-0«flman TarAej», s. 172, 188 [burada bir tağâr 10 menn
olarak gösteriKyor. 1 meım 260 dirhem = 833 gr. olduğuna göre, ! tağâr 8. 33 kg. d ır]; Z . V . T o g a n ,
Urmanî Türk Tarihine Giri}, s. 294, n. 640, 299; V . M in o rs k y , A SoyûrgMl o f Q ^ îm b. Jahangir
Aq - gofuaht, B SO S IX , 1937-1939, s. 948 - 9). Bu itibarla B a y c u ’nnn g ö tü r d ü ^ erzakın ne
kadar olduğuna dair, yaklaşık bir tahmin yapmak dahi mümkün değildir. Farsça tu lu m m an asın a
gelen kayk için bk. Q ,u a tre m e re , s. 138, a . 18.
59 î b n B î b î, T ı p k ı b a s ı m, s. 625; Z. . T o g \ n , Unatn^ Türk Tarihine Giri^, s. İAS,
n. 165. Bu zatın ismi için bk. G leaves,s. 430.
60 A k sa râ y î, s. 43 - 5.
6 0 a A k s a r â y î daha sonra, III. JK, e y h ü s r e v*in cülusunun arkasmdan yapılan
icraattan bahsederken, mevcut devlet erkânının bulunduk l^ ı makamlarda aynen hırakıldıklarmı
(bk. aş. s. 124), bu arada da, M u ‘ î n ü ‘ d - D î n P e r v a n e ’ ye eskisi gibiyiiıe “pervânelik"
ismi ile ‘’cmârct"in tefviz edilmiş olduğunu bildirir (s. 89). Bu mücerret “emâTe:” terim i ile,
şüphesiz, M u ' ı n ü ’ d - D î n ’in hakiki mevkii, yani devletin üzerindeki -d a h a sonra ilhan
tarafmdan verilen unvan ve yetkilerle tastik edilip, meşrulaştırılan- hâkim iyet vo liderlik
pozisyonu ifade .edilmektedir..
61 A k sa râ y î, s. 46.
C. P e r v â n e ’nia^^ II K e y fc â v u s ’u memlekettem uzaklaştır­
ması ve IV . K ı l ı ç A r s la n ’ı tek başına tahta yerleştirmesi

M u ' î n ü ’ d - d î n Süley ma n, Anadolu.Selçuklu Devleti’nin idaresi­


ni Sult an R ü k n ü " d - D î n K ı l ı ç Ars lan adına eline geçirdiği zaman,
ilk olarak, memleket üzerinde fiilî bir işgal durumu meydana getiren yaban­
cı kuvveti teskin ve tatmin etmek, sonra da, bunun yaratmış olduğu idaxî ve
İçtimaî düzensizlikleri gidermek işini ele aldı. Moğol ordusunun ihtiyacı için
halktan toplanan tagâfı ihtimamla hazırlatarak E a y c u ’ya teslim etti.
K ı l ı ç A r s l a n ’m saltanatını bütün ülke üzerinde tanıtmak maksadı ile,
vilâyetlere kendi adamlarından memurlar yerleştirdi^ 3. Bu sırada, Bağdad
önündeki Moğol ordusuna katılmak üzere H ü le g ü H an’dan emir almış
olan B a yc u N o y a n da askerlerini toplayarak Irak istikametinde yola
çıktık. Biran için, memleket, tekbaşma K ı l ı ç Ar s la n’ın hâkimiyeti al­
tında, bütün iç karışıklıklardan ve dış müdahalelerden kurtulmuş olarak,
sükûnete kavuşmuş göründü. Fakat, komşu Bizans topraklarma sığınmış olan
ve hudut üzerinde, Moğolların ayrılacağı anı sabırsızlıkla bekleyen Keykâ-
vu s’un, B a y c u ’nun hareket ettiğini duyar duymaz, imparatora Lâdik’İ ve
civarındaki bir kaç kaleyi bırakmak mukabilinde®^ 3.000 kişilik bir Frank kuv­
veti temin ederek Konya üzerine yürümesi®^, bu durumu devam ettirmedi.
Bunu gören Perv â n e, derhal H ü le g ü H a n ’ın huzuruna gitmeğe karar
verdi. K ı l ı ç A r s l a n ’ 1 alarak, Konya’dan çıktı ve Keyseri’yegitti«, S ü r y â n î
E b û ’ l- F e re c’in ifade ettiğine nazaran, K e yk â vu s , Konya’dan kaçtıktan
sonra H.ü I e g ü ’ ye bir elçi yollamış ve kendisini tahtından uzaklaşmzık zo­
runda, bırakmış olan B a y c u ’dan şikâyette bulunmuştur. H ü le g ü ise, hiryar-
lığ gönderip, ona, memleketi kardeşi ile paylaşmasıra bildirmiştir®Filhakika,

62 Bundan, sonra biz de P e r v â n e kelimesini M u 'î n ü ’d-D 3n S ü le y m a n için isim


olarak kullana.ca.ğız,
63 A k s a râ y î, s. 46.
64 A ls a r â y î, s. 48 - 9; R e ş î d ü ’d - D în j Q ,uatrem fere, s. 262 - 3; B a y b a rs M an -
s û rî, V. 31 a.
65 A c ro p o lı'te s, s. 144. Bu müeUifin ifadesine göre, K e y k â v u s’u n İznik İm paratoruna
terkcttiği yerler lusa bir zaman sonra (1259 da) tekrar Türklefin eline geçmiştir. Çünkü, Rumlar
bura.ları istilâ eden Türklerle çarpışmayı göze alamanuşlaıdır. P ro f. O . T u ra n , tarafından
belirtildiği gibi (bk. Keykâvus II. î A), bu havalideki dağlarda ve yaylalarda, 6 sırada, îb n . S a 'îd ’-
in balısettiği {Kitâiü Bastı’l- A r z fi't - Tûli m 'l-Â ız , nşr. J . V . G in e s, Tetuan 1958, s. 118) 200.000
çadırlık muazzam bir T ü rk m e n nüfusu mevcuttu. Bu T ü rk m c n le r, aşağı yukan aynı tarihler-
den itibaren, tam amen kendi inisiyatifleri ile Bizans hudutlarım tazyik etmeğe başlamışlardı
(bk. P. VV'ittek, Menisje Beyliği, çev. O . Ş. G ö k y a y , Ankara 1944, s. 15). Aşağıda bu uf T ü r k ­
m e n l e r i n i n faaliyetlerini, dalıa yakmdan görmek imkâmnı bulacağız.
66 A k sa râ y ljs. 49; î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 626 - 7; H o u tsm a , s. 290 - 1; A nanim Sd-
çıtknâme, s. 54; A c ro p o lite s , a. 144. Bu hadise üzerine, Moğollar Bizans im paratoruna elçi gön­
derip, İendisini tehdit etmiş vc b ir anlaşma yapmışlardır. (A . G a r d n e r , s. 224 - 5 ; G , O st-
ro g o rsk y , Hisio-y o f iht Byzanline Empire, New Brunswick 1957, s. 396; A . A. V a silie v , Hisiory
o f the Byzantine Empire, Madison 1962, G, II, s. 535).
67 î b n B îb î, aynı yerler; Anonim Sdpıknâme, aynı yer.
68 E b û ’l- F e re c , Tarih, s. 563; Muhtasariî'd-Dûuel, s. 465.

69
yerli kaynağımız îb n B î b î de, K e y k â v u s ’un, memlekete döndüğü
esnada. Pe rvane tarafından Kayseri’ye götürülmüş bulunan kardeşine
bir elçi göndererek, paylaşma teklifini ileri sürmüş olduğmıu, fakat K ı l ı ç
Ar sl an’ın buna yanaşmayıp ilhanın yanma gittiğini kaydeder«^.

Pervâne ve K ı l ı ç Ar sl an ’ın ayrılmasmdan sonra Konya’ya


gelen Su lt an Î z z ü ’ d - D î n K e yk â vu s , payitaht halkı tarafindan sevinç­
le karşılanarak, parlak bir törenle tekrar saltanat tahtına oturtulmuştu
(14 Rebîülâhır 655/1 Mayıs 1257 Pazartesi)^®. Bu sırada kendisinin maiy-
yetinde, B e y le r b e y i Ş e m s ü ’ d - D î n Y a v t a ş ile E m îr Z e y n ü ’ d - D î n
A li B a ha d ır ve E m îr M u z a f f e r ü ’ d - D î n U ğ u r lu gijbij mühim as­
kerî şahsiyetler bulunuyordu. tb n B î b î ’nin ifade ettiğine göre, K ey kâ vu s,
tahta oturduktan sonra, derhal, kendisi gurbette bulunduğu sırasında,
kardeşi K ı l ı ç A r s la n ’ın saltanatım tanmuş ve ona fiilen hizmet etmiş
olan kimseleri cezalandırmaya başlamıştır. Bu cümleden olarak, Emîr
U ğ u rlu ’nun teşviki ile, bilhassa Niğde’de büyük bir tasfiye hareketine
girişmiş, başta sübaşı olmak üzere, şehrin bütün ileri gelenlerini ağır
hakaretlere ve işkencelere tabi tuttuktan sonra ortadan kaldırmıştır?
Mevzuumuz için yine bir yerli müellif sayılan S ü r y â n î E b û ’ l-
Fer e c sayesinde, K e y k â v u s ’un, bu sıralarda, Malatya ve çevesinde de aynı
amaçla bir takım teşebbüslerde bulunduğundan haberdar oluyoruz. Yaza­
rın anlattığma göre, sultan, Malatya ve Harput tarafına bir adarmm göndere­
rek, bölgenin mahallî Kürt beylerinden ikisine bu şehirlerin süba^lığım
tevcih etmiş ve onlar vasıtasİyle, buraları kendi hâkimiyetine sokmak iste­
miştir. Ancak, Kürt beyleri bir varlık gösteremedikleri için, bu teşebbüs­
ten de beklenen netice hasıl olmamıştır. Bunun üzerine, K e y k â v u s aynı
yere değerli kumandanı A li B a h a d ır ’ın idaresinde kendi askerini sev-
ketmiştir. Bu kumandan başlangıçta Malatya’yı kolayca itaat altına aldığı
gibi, B a y c u ’nun Anadolu’ya girmesiyle yarıda kalmış olan A ğ a ç - e r i
Türkmenleri^^ meselesini de (reislerini yakalayıp hapse sokmak suretiyle)
halletmiştir. Fakat Moğolların devamh tehdidi altmda, A li B a h a d ır ’m
buralarda uzun zaman tutunması mümkün olmamış ve sommda, o dâ, Ma­
latya ve çevresini kendi haline bırakarak, Konya’ya, sultanm yanma dönmek

69 î b ü B îb î, aynı yerler.
70 î b n B îb î, aynı yerler,- tarih için: Anonîm Selpıknâme, s. 54.
71 î b n B îb î, aynı yer, v. d.

72 A ğ aç - e r i T ü r k m e n l e r i n in menşei ve faaliyetleri için bk. F . S ü m er, Ağaf-sriler,


BcEeten, sayı 103 (Teıronuz 1962), s. 521 - 8; Z . V . T o g a n , Azerbaycan, I A, II, s. 98 - 9; a y n ı
m il.. Umumi Türk Tarihine Giriş, s, 163, 245; M irz a B a la, Kaçar, 1 A; M . H a lil (Yınanç),
Maroj ETTÜrkri, T O E M , No. 8 (1341), s. 94 - 6,

70
zorunda kalmıştır’ J. Su lt an İ z z ü ’ d-Dîn bu sıralarda kıdemli kuman­
danı B e y le r b e y i Şe m sü ’ d - D î n Y a v ta ş vasıtası ile Tokat ve havalisini
kendi hâkimiyetine sokmağa çahşıyordu ki, gerek ' î b n B ib î’nin, gerekse
B a yb a rs M a n su ri’nin kaydettiğine nazaran, burası doğrudan doğruya
P e r v a ne M u ' î n ü ’ d - D î n Sü le y m a n’ın ıktaı ve ikametgâhı idi’'-'.
S u lt a n Î z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s böylece memleketi tekrar kendi
hâkimiyeti altında birleştirmeğe gayret ederken, beri tarafta, kardeşi K ı­
lıç A r s i a n ’ ı H üle gü H a n ’ın huzuruna götürmüş bulunan Pervane,
Hemedan’da ilhana mülâki olmuş ve kendisinden, Anadolu Selçuklu Dev-
leti’nin tamammm K ı l ı ç A r s l a n ’a tevcih edildiğine dair bir jarâ^ ile,
bu yarlığın hükmünü yerine getirebilmek için gerekli olan askerî yardımı
elde etmişti. Ancak, H ü l e g ü Han, bu sırada Bağdad üzerine yürümeğe
hazırlandığı için, bu yardımı harekâtın bitiminde göndermeği vadetmiş
ve onları geri yollamıştı.
1257 yılı nihayetinde, K ı l ı ç Arslan’ı alarak memleketine dönen
Pervane, Erzincan’a ulattığı zaman, Sult an Î z z ü ’ d - D î n Keykâvus.’-
un heraen hemen her yerde duruma hâkim olduğunu görmüş ve oradan öte
gidememiştir. Pervane ve Sult an R ü k n ü M - D î n çok şiddetli olan
1257-1258 kışını maiyyetlerinde bulunan kimselerle birlikte Erzincan’da
geçirmek zorunda kalmışlar ve bu müddet zajfmda bilhassa yiyecek bakımm-
dan büyük sıkmtı çekmişlerdir Bu devir Anadolu’su hakkmda oldukça
sıhhatli bilgiler veren Memlûk tarihçisi Baybars M a n s û rî , bu sırada
R ü k n ü ’ d - D î n K ı l ı ç A r s la n ’ın hizmetinde, P e r v â n e M u ' î n ü ’ d-
D î n S ü le y m a n ’dan başka. A t a b e y Arslan-Doğmuş, N â i b Hatîr
r ü ’ d - D î n Z e k e r i y y â ve bu sonuncunun oğulları olup, P e r v â n e ’nin ya­
nında vazifesi gören Ş e r e f ü ’ d - D î n M e s ' û d ve Z i y â ü ’ d - D î n
M a h m u d ’un da bulunduğunu kaydediyor. Aynı müelliften öğrendiğimize
göre. K ı l ı ç Arslan, bu esnada, maiyyetindeki beylere Erzincan vilâyetine
ait araziyi ıkta olarak paylaştırmış ve kardeşinin hâkimiyetindeki ülke ele
geçirildiği zaman, bu îAia larm müWe tahvil edileceği vaadinde bulunmuş­
tur’«. Ondokuz - yirmi yaşlarında bir genç olan sultanm, ya tecrübesizliğinin,
veya, doğrudan doğruya bu insanlardan gördüğü baskmın sonucu olarak
yapmış b u l u n d u ğ u bu icraat ve geleceğe ait bu cömert vaidler, hem kendi
73 E b û ’l- F e re c , Tarih, s. 5 6 3 -4 ; Mahtasarû’d-Diivel, s. 4-66 - 7. Aynca bk. B a y b a r s
M a n s u r î j v. 31a; M . H . Y sn a n ç , Diyârbekir, t A.
74 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , 5. 629; H o u tsm a , s. 292; B a y b a r s M a n s u r î, v. 52 b
(ondan naklen. A y n î, s. 4 7 4 ).
75 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 628; H o u tsm a , s. 291; B a y b a rs M a n s û r î vc A y n î,
aym yerler (ancak, sonuncu müellifler bu olaylan yanlışlıkla 659 yılı vukuatı içinde anlatıyorlar).
76 B a y b a rs M a n s û rt, v. 52 b - 53 a (A y n î, s. 474),
77 S e lç u k lu su ltan ların ın bangi hal ve şartlarda arazi tem lik ettikleri hususunda bk.
O . T u r a n , Türkiys SelpıkMannda toprak kahısku, s. 562 v. d; a y n ı m il., II. İzz fM in KeyMvüsU ait
tir temlik-nâme, s, 158-60.

71
dımımuj hem de Anadolu Selçuklu Devleti’nin kaderi bakımmdan, çok
zararlı neticeler doğuracak yanlış bir adım olmuştur.
1258 yılı başlarında Bsığdad’ı zapteden (4 Safer 656 / 10. Şubat 1258)
H üle gü Han, ilkbahar gelince, Pervâne’ye vaadetmiş olduğu yardımcı
Moğol kuvvetini Erzincan’a gönderdi. B âyân adı bir kumandanın idaresin­
de bulunan bu kuvvet ı.ooo athdan ibaretti. Pervâne Moğol bitliğini ve
bu kısa sürede etraftan toplamış bulunduğu, aşağı yukan aynı Sayıdaki
kendi askerlerini yanma alarak, derhal harekete geçti. O, ilk önce kendi ıkta\
olan ve nâib’lt n tarafından K e y k â v u s kuvvetlerine karşı el’an müdafaa edi­
len Tokat’m imdadına koşup, burada mahsur kalmış bulunan yakınlarım
(karısı, oğullan ve maiyyeti) kurtarmak istedi. Fakat, daha Yıldız Dağı mev-
kiinevdaştığızaman,karşısına,Beylerbeyi Y a v t a ş ’ın Tokat’tan Şâh M e­
lik kumandasmda gönderdiği K e y k â v u s kuvvetleri çıkü ve onu Savaşa
mecbur etti. Pervâ ne ve B â y â n ’m yönettiği 2.000 kişilik Mağol-Selçuk
ordusu bu savaşta mağlup oldu’’ . Muharebenin k a y b e d ild iğ i sırada ha­
yatım da kaybetmek tehlikesi ile karşı karşıya kalan P e r v â n e , Sultan
R ü k n ü ’ d ' D î n ’ih köfei E m îr - i âhur N e c m ü ’ d - D î n F e rr u h ’un'®
sayesinde bir ata atlayıp, güçlükle kaçabildi ve K e y k â v u s kuvvetlerinin
kdıcmdan kurtulan bir miktar asker ile beraber tekrar Erzincan’a geldi.
Burada kısa bir süre kaldıktan sonra, yeniden yardım istemek üzere
-bu sırada Irak’ta bulunan- Hülegü’nun huzuruna vardı. H ül egü b u defa,
A lı n c a k (veya A l i c a k ) ve K a d a g a n adlı daha büyük iki kumandanmı
ona yardım için görevlendirdi. Kendilerine bir tümen asker (10.000 kişi)
vererek, Anadolu’ya sevkettisı. Bu büyük kuvvetle birlikte Erzincan’a
dönen Pervâne, burada bulunan Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n ’i ve kendi âs-

78 R e ş îd ü 'd - D în / Q .u a tre m e re , s. 298; S p u lc r , İran s. 62.


79 B a y b a rs M a n s û r i ve A ynî, aynı yerler; I b n B lb î, T ıp k ıb a s ım , s. 628; Ho-
u ts m a , s. 291.
80 t b n B lb î, aynı yerler. Biz bu N e c m ü ’d -D în F e r r u h ’un adına, daha sonra I I I .
G iy â s ü ’d -D în K ö y h ü sre v zamanında, kardeşi Y û s u f el - H â z in ile birlikte tariıirettirmiş
olduğu Amasya Bıtrmaltminaresi'râa. Idtabesinde, emir-i sayd unvant taşıdığı halde, bir kere daha rast­
lıyoruz (U z u n ç a rş ılı, Kitabeler I. s. 99 - 100).
81 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 629; H o u tsm a , s. 292; B a y b a rs M a n s û r î, s. 53 a, ve
ondan nalden A ynî, s. 474. B a y b a rs yalnız “A Iiş a k ” ın adını zikreder; K a d a g a n ’dan daha
önce başka münasebetle bahsetmektedir (v. 31 a, 34 b). K ir a y i t kabilesinden olan A lın c a k N o-
y a n ’m adı “A lic a k ” , “ A lm a k ” , “A li tn a k ” gibi değijik şekillerde okunabilmektedir (msl.
bk. Z . V . T o g a n , Umıtmi Türk Tarihine G iiy. s. 223, n. 166). T e k ü d a r A h m e d H a n ’ın dama­
dı olması ( R e ş îd ü ’d - D în , Târih-i M utârak-t Gâzâni “Geschichle der Ilha/ıe Abaga bis Gaihatû (1265-
1295), von K a r l j a h n , !. Helf, Prag 1941. s. 143] ve admın ilk kısmtnm ^ f u k e z “ A li” tarzında
yazıitnası, P ro f . Z . V , T o g a n ’ı, oıtun tslâmiyeti kabul etmiş bir kimse olduğu ihtimalini ileri sür­
meğe sevketmektedir (bk. aynt eser). ö t e yandan, bu kumandanın aslen Gürcü olduğu hususunda bir
iddia da vardır (S p u le r, Iran Mcğollart, s. 483, n. 194), Amasya Tarihi müellifi H ü s e y in H ü sa -
m e d d in , Moğol beyleri ile bir takım Selçuklu ricali arasmda kız aUp verme suretiyle kurulmuş ak-
rabahklardan bahseder ve bu arada, A lın c a k N o y a n ’ın, “Anadolu nazın” iken, K îr â s H â t û n

■72
kerlerini de yanına aldıktan sonra, tekrar süratle baüya doğru harekete
geçti. Bu kez, evvelâ Niksar üzerine yürüdü ve şehri bir günde teslim aldı.
Niksar âyanı Sulta n R ü k n ü ’ d - D î n K ı l ı ç A r s l a n ’ı merasimle karşı­
layıp şehıe götürdüler ve tahta oturttular. Aynı gün,' şehrin serleşkerliği
sultan tarafından P e r v â n e ’ye tevcih edildi ve bu husustaki m^^V^r’un ya­
zılması için - o Sırada K ı l ı ç A r s l a n ’ın hizmetinde bulunduğu anlaşı­
lan, ana kaynağımızın m üellifi- Münşî İ b n B î b î ’ye emir verildi*^.
Per vane ve K ı l ı ç Ars lan, Niksar’da birkaç gün kaldıktan sonra, Mo­
ğol ordusu ile birlikte Tokat’a doğru harekete geçtiler. Tokat kalesi kısa
bir süre önce Keykâvus’un başkumandanı {=Beylerbeyi) Ş e m s ü ’ d - D î n
Y a vt a ş tarafından ele geçirilmişti. M u ' î n ü ’ d - D î n P e r v â n e ’nin bu­
rada bulunan ?Mİ6’lerı ve oğulları,kalenin Y a v t a ş ’a teslimine karşdık olarak,
ondan, kendilerinin sağ salim Erzincan’a gidebilmeleri için müsaade almış­
lar ve şehri terketmişlerdi. Binaenaleyh, P er van e, yardımcı Moğol ordusu
ile Tokat önlerine geldiği zaman, kaleyi K e y k â v u s ’un naıA’lerinin elinde
buldu. Y aplan teslim teklifi kaledekiler tarafmdan reddedildi. Zaptetmek
için yapılan teşebbüsler ise şiddetli bir mukavemetle karşılandı. A h n c a k
ve K â d a g a n tarafından kuşatılan kale, gece gündüz mancınık taşı ile dö-
ğüldüğü halde, bir netice hasıl olmadı. Bunun üzerine kumandanlar ku-
kuşatmayı kaldırdılar ve Tokat’m batısına geçerek Kâba^j Zile, T â zî -
mûn»'^ ve K a z ova yörelerinde dolaşmağa başladılar. Gayeleri, doğrudan

adlı kızım M u 'S n ü ’d -D îh P e r v a n e B ey ile evlendirmiş olduğunu söyler (C. II, s. 411-2).
Şayet müelliı bir mehaz göstermiş bulunsa idi, şüphesiz kî, b u bilgi bizim için çok ilgi çekici olvu’du.
Maalesef elimizdeki kaynaklarda böyle b ir hususu teyit eden bir kayıt da mevcut değildir. Öyle zaıı-
nediyonız ki, bu malûmatın menşei, daha ziyade -m czk âr müellif tareıfindan daim a kolayca benim-
senenr birtakım mahalli rivayetlerde (çünkü, P e r v a n e ile evlendiği ileri sürülen K îr â s H â t û n ’-
un Merzifon yaiunnda “G elin K îrâs” nahiyesine admı vermiş olduğundan bahsediliyor) bulun­
maktadır.
K a d a g a n adı için bk, G le a v e s, s. 421; A. T e m ir, Cû£a - oğlu vakfiyesi, s. 188.
82 î b n B îb î, aym yerler.
83 Tariiıî kaynaklarda Ç â b yahut G â b şeklinde geçen bu mevki, bugün T okat’a bağlı bir
köy olup K a t admı taşımaktadır. Tokat ile T urhal arasmda, her iki şehre de aynı uzaklıktadır (bk.
H a r it a G e n e l M ü d ü r lü ğ ü , 1.800.000 öîsekli Türkiye haritası, 1951; D a h iliy e V e k â le ti,
Köylerimin, îstanbul 1933, s. 433). H a m d u ’lla h K a z v în l, X IV . yüzyıl ortalarında burasmı orta
büyüklükte, .sert iklimli bir kasaba olarak göstermekte ve gelirinin 22.100 dînâr’a. ulaştığım söyle­
mektedir {Nuzhat al- Oytûb, translated by G . L e S tr a n g e , E. W . J . Gibb Memorial X X III,
II, Leyden 1919. s. 98).
84 Buisim, t l j a B îb î orijinalinde s a d e c e ş e k l i n d e yazılmakta v em u h tasar(H o u ts-
m a) da ise “ ” tarzm da noktalanmış bulunmaktadır. Gerçekte bım un T â z îr a û n
olarak okunması gerekir. Çünkü, Bizans devrinde, Tokat ile Turhal araandaki K az Ova bölgesine
D a z im o n adı veriliyordu. B urada aynı ismi taşıyan, bir de müstahkem kale bulunm akta idi. R a m -
sey bu kalenin Tokat olduğu kanaatındadır {The kisitncal geogrcphy o f Asta Minör, Ainsterdaın 1962,
s. 220, 328 - 9). î b n B ıb î’nin kaydı bize buranm T okat’la ilgisi bulunmadığını açıkça gösteriyor.
Bugün T urhal’m kuzey doğusunda Tokat’a b ^ l ı b ir D a z m a n a k ö y ü vardır (bk. Köylerimiz,
s. 196) ki, î b n B îb î’nin bahsettiği yer burası olabilir.

73
doğruya S u l t a n t z z ü ’ d - D î n ’in üzerine yürümek, yani meseleyi kökün­
den halletmekti. Fakat, birdenbire meydana çıkan yeni bir dimim, onlarm
bu tasaalarmı uygulamaya koymalarmı gereksiz hale getirdi. Çünkü,
tam bu sırada, dört yıl evvel Su lt an A l â ü ’ d - D î n K e y k u b â d ile bera­
ber Moğolistan seyahatine giden Selçuklu elçileri, ellerinde hem M e n g ü
H a n ’dan, hem de H ü l e g ü ’den alınmış bir takım yeni talimat bulunduğu
halde, Anadolu’ya döndüler ve mevcut şartların tamamen başka bir yön
kazanmasına sebep oldularsa.

S u lt a n A l â ü ’ d - D î n K e y k u b â d ’ın ölümüne kadar, yol boyunca


devamlı şekilde birbirleri ile çekiştiklerini gördüğümüz Selçuklu ricali,
bundan sonra, iki gurup halinde, ayn ayrı yollardan Karakurum’a varmış
ve orada, hep beraber uzun süre ikamet etmişlerdi. Bu arada, M e n g ü
Han kendilerini kabul etmiş ve iki tarafı da, sultamn ölümü konusunda sor­
guya çekmişti, tlam n huzurunda yapılan soruşturrriada, S â h i b Ş e m s ü ’d-
D î n T u ğ r â ’ î ve B e y l e r b e y i S e y f u ’d - D î n T o r u m t a y birbirlerini
itham etmişler ve küçük düşürücü hareketler yapmışlardır. Fakat, sun­
dukları hediyelerle, neticede, her ikisi de kendini temize çıkarmanın
ve Mengü Han’a, bu meseleyi bütün esrarı ile bir kenara bırakıp,
esas isteklerini dinletecek bir hava yaratmanın yolunu bulmuşlardır.
E m îr S e y f ü ’ d - D î n T o r u m t a y ve arkadaşları, S u lt a n î z z ü ’ d-
D în ’in göndermiş olduğu mektubu M e n g ü H a n ’a takdim ederek, Sel­
çuklu tahtının tek başma ona verilmesini temin etmeğe uğraşırken, S â­
hib Ş e m s ü ’ d - D î n ve yoldaşları da, bu süre zarfında, bütün güçleriyle
Sultan R ü k n ü ’ d - D î n ’in taraftarlığım yapmış ve böylelikle, kendilerini
tekrar iktidara getirebilecek bir yol izlemeğe çalışmışlardır, M e n g ü Han,
önce T o r u m t a y ’a teveccüh göstererek, onun istediği şekilde, K e y k â v u s ’-
un saltanatını onaylamıştır. Fakat, tam bu esnada, B a y c u N o y an tara­
fından gönderilen elçilerden, K e y k â v u s ’un Moğol askerlerine karşı silâh
çektiğini ve yenilerek memleketinden firar ettiğini öğrenince, ilk karanndan
dönüp, bütün Selçuklu ülkesini S u lt an R ü k n ü ’ d - D î n K ı l ı ç A r s la n ’a
vermeyi uygun, bulmuş ve buna ait-üzerinde “arslan başı” bulunan- altm
yaldızlı^ar^î^’ı, ve altın ^(^^a’yı«ö Sahib Şe msü ’ d - D î n M a h m u d ’a teslim

85 t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 629; H o u ts m a , s. 292; B a y b a rs M a n s û r î, v. 35b-36a


(A y n î, s. 420).
86 Moğol hükûmdarmm yazılı fe r m a n ı demek olan (aslı T ü rk ç e ) ve aynı hüküm­
darın bil- nevi b e r a t ı olarak ita edilen, üzerinde a r s la n , k a r t a l , a y ve g ü n e ş resimleri ile, hanın
ismi VE bir dua ibaresi yazılı a lt ın , g ü m ü ş , b r o n z , a ğ a ç , v.s. den yapılmış küçük bir p lâ k a
olan pay^a (aslı Ç in cc ) için bk. U z u n c a r ş ılı, Medhal, s. 211 - 22; A . N . S a m o ilo v iç , Caaı
Ubtsundapayza ve baysa’y a dâir, T H Î T M , G, I I (1932-1939), s. 56 - 64; H . O rte k in , Basmıfya ve
taysa’y a dnir, T H l T M , C. II (1932 - 39), s, 57-71.

74
etmiştir 8T. Bundan sonra, Selçuklu heyetine, memlekete dönmek için izin ver­
miştir. Sâhi b Şe msü ’ d - D î n Anadolu’ya gelmeden önce, H ü l e g ü ’nün
huzuruna da çıkmaş ve durumu ona arzetmiştir. H ü l e g ü Han ağabeyi
M e n g ü H a n ’m K ı l ı ç A r s l a n adma v e r d i ğ i v e payza ’yı Sâhib
Şem sü’ d - D î n ’in elinden almış ve ona, Anadolu’ya gidip, her iki sultana
da, Elcezire ve Suriye’ye kaişı girişeceği sefere katılmak üzere, acele olarak
kendi huzuruna gelmelerini bildirmesini emretmiştir «a. îşte bu emir üze­
rine, Sâ hi b Ş e m s ü ’ d - D î n Tokat civarında Kİ âb mevkiine kadar gel­
miş ve bu sırada A lı n c a k ve K a d a g a n kumandaSmdaki Moğol yardımcı
kuvvetleri ile K e y k â v u s ’un üzerine yürümeğe hazırlanan K ı l ı ç Arslan
ve P e r v â n e ’ye kaülmıştır. Sâ hi b Ş e m sü ’ d - D î n T u ğ r â ’ î durumu
anlattığı zaman, Sul t an K ı l ı ç Ars lan son derece memnun olmuş ve ona
büyük ihsanlarda b u l u n m u ş t u r D a h a sonra, S â h i b Ş e m s ü ’d - D în ,
S u lt a n ve Pervâ ne, Moğol kumandanlarmm da tasvibini alarak, Keykâ-
vus’u yanlarına davet etmeğe karar vermişler ve bu maksatla, Konya’ya
elçiler göndermişlerdir. Su lt a n Î z z ü ’d -Dî n, düşmanları tarafından yapı­
lan bu daveti şeklen kabul etmekle beraber, kendileriyle fiilen bir araya gel­
mekten kaçmmış ve mümkün olduğu kadar elçiler vasıtası ile müzakerede
bulunmayı tercih etmiştir. Moğol kumandanlarının devamlı tehdidi bir ya­
na, onun kendi adamı S e y f ü ’ d -D în T o r u m t a y bile - herhalde efendisi
için geleceği emin görmediğinden-bu müzakerelerde karşı tarafın temsilci­
liğini yapmıştır. Bu itibarla, K e y k â v u s görüşmeleri elinden geldiği kadar
uzatmağa çalışmıştır. Fakat, sonunda o, devletin yarısmı kardqine bırakma
esası üzerinde bir anlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştır. Buna göre, Âb-ı
Sivas (Kızılırmak)’ın batısında kalan yerler kendisine, doğusundaki toprak­
lar da kardeşi K ı l ı ç A r s l a n ’a ait olacakü. M üellif İb n B ı b î bu taksim
ile ilgUi akidnâme’la 'm bizzat kendisi tarafından kaleme alındığını, Moğol ku­
mandanları (nojdnân) mn ve hâkimleri {yargûciyân) nin de şahitlik yaptık-
larmı kaydeder’“ ,
Bu zoraki anlaşmanın imzalanmasmdan sonra, biz, iki kardeşin de,
H ü l e g ü H a n ’ın huzuruna gitmek için, birbiri arkasmdan hareket ettiklerini
görüyoruz. Su lt a n I z z ü ’ d -D în K e yk â vu s , karşı tarafin yapılan an­
mayı H ü l e g ü H a n ’a büdirrnesine imkân vermemek için, her türlü teh­
likeyi göze alarak, başkenti -emîr-i i/aii’lıktan naiFliğe getirdiği- Fah-

87 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 630 - 1; H o u ts ın a , s. 292 - 3; B a y b a rs M a n sû -
r î, V. 25a - 26b (A y n î, s. 380 - 2); O . T u r a n , KeyhıbâdII, I A.
88 î b n B îb î, aynı yerler (müellif H û le g ü ’n-üa yalnız K e y k â v u s ’ u çağırdığını kaydeder)
B a y b a rs M a a s û r î , v. 35b - 36a (A y n î, s. 420); E b û ’l- F e re c , Tarih, s. 573.
89 K ıh ç A rs la n S â h ib Ş e m s ii’d - D în ’i, umumiyetle vezirlere verilen Kırşehir’i,
Eyyub - H isar ile birlikte kendisine etmek suretiyle m-ükâfatlandıriTiıştır (îbn Bîbî, aynı yerler).
90 İ b n B îb î, aynı yerler.

75
r ü ’ d-Dîn A li’ye teslim etmiş ve bütün diğer adamları ile birlikte hemen
yola çıkıp,, bsa zamanda Irak’taki “ orduy-ı m u azzam '' a vaımıştır (Şaban
656 / Ağustos 1258) »I. Yerli kaynaklarımızın söylediğine göre, H ü le g ü
Han K e y k â v u s ’u çok iyi karşılamış ve o güne kadar işlemiş olduğu
bütün kusurları bağışlamıştır 92. İb n B î b î H ü l e g ü ’nün, M e n g ü H a n
tarafından K ı l ı ç Ar sl an adına gönderilmiş bulunan yarhğ ve payza'yı
bu esnada K e y k â v u s ’a verdiğini ifade etmektedir^ 3. Anlaşıldığına göre,
Keykâvus, kendisinin istemiyerek kabul ettiği taksim anlaşma-
smdan H ü le g ü ’ye pek bahsetmemiştir. Fakat, ondan birkaç gün sonra
kardeşi K ı l ı ç A r s l a h da ilhanın huzuruna gelince, vaziyet değişmiştir.
Hülegü Han, P er van e ve Sâhib Ş e m sü ’ d - D î n T u ğ r â ’ î’nin refa-
katında gelen bu yeni ziyaretçiye de, aynen ağabeyine gösterdiği hüsnü-
kabulü göstermiştir. A k s a râ y î, Selçuklu saltanatının doğrudan doğ­
ruya K e y k â v u s ’ a verilmiş olduğunu öğrenen P e r v a n e ’nin, bu kararı
değiştirebilmek için, derhal, ilhan nezdinde teşebbüse geçtiğini ve, bir yandan,
îslâm /«n'aiî’ndaki, “ bir ma/A’ün, mirasçıları arasında eşit şeküde bölüştürül­
mesini öngören -hususî hukulda ilgili- veraset hükiimleri"m izah ederek,
öte yandan, “Anadolu’da bir tek sultan yerine, ayn ayrı iki sultanın
bulunmasının, özellikle metbu hükümdara, yani kendisine karşı olan
yükümlülüklerin yerine getirilmesi bakımından sağlayacağı pratik
faydaları” sayıp dökerek, pâdt^âh'ı (yani ilhanı) ikna ettiğini yazıyor»*.
İb n B î b î ise, P e rv â n e ’nin bu sırada oynamış olduğu rol hakkında
bize brrşey söylemiyor. Onun anlattığına nazaran, K e y k â v u s ve
K ıl ı ç Arslan, “ orduy-x muazzam” da karşılaştıkları zaman, birbirinin
boynuna sarıhp barışmjşlar ve pâdişâh'ın emri ile görüşmeler yap­
mışlardır. îki kardeşin arasının düzelmesi herkesi memnun etmiş ve bunun
üzerine, H ü le g ü Han, - S â h i b Ş e m s ü ’d - D i n T u ğ r â ’î, A l ı n c a k
N o y a n v e P er van e tarafindan tespit edilmiş olan taksim kararına uygun
şekilde— memleketi kendilerine tevcih e t m iş t ir ^ . Bu hususta her birine ayn
ayrı yarlığ'ldx veren H ü le gü H an, kendisiae ödenmekte olan yıllık -
verginin de, iki kardeş tarafından, hisselerine düşen araziye göre, ortaklaşa
ödenmesini karar altına almıştır. Aksar â y î , H ü l e g ü ’nün, bu münasebetle,
yıllık A n a d o lu vergisini, nakidvt d m olarak, 20 tümen (=200.000 dî-
nâr = 1.200.000 dirhem), 500 parça nah ve kemhâ-i Antâlî (Antalya kemhası).

91 A k s a râ y î, s. $1; R e ş id û ’d -D în / O ııa tr c m e r e , s. 322.


92 Aynı yerler. A k s a râ y î H ü lü g ü ’nün ona, mensup olduğu yüksek soya hürmeten, kendi
/Smsn üstünde yer verdiğini ifade eder. İ b n B îb î ise, K e y k â v u s ’ım onun hizmetinde
bir lıükümdara lâyık her tü rlü ikram ve iazeti görmüş olduğumu söyler (T ıp k ıb a s ım , s. 632).
93 T ıp k ıb a s ım , s. 532; H o u tsm a , s. 294.
94 A k sa râ y î, s. 61.
95 î b n B îb î, aynı yerler.

76
3-000 parça dîme-i zer-kûb (asla dimi olan, bir cins Venedik kumaşı)
500 baş akta (iğdiş at), 500 baş ester (katır) şaklinde mukâta‘a’ydL bağladığıru”^
ifade etmektedir ki, bu, -eşya ve hayvan cinslerinde görülen bazı farklar
dışında,-esas itibariyle, Simbn de Saint- Q u e n t i n ’in onikiyıl önce (1245
de Sivas’ta yapılan anlaşmada) verdiği miktarın aynıdır. Bu esnada, eski ver­
gide mühim bir değişiklik yapılmadığı, aym müellifin. H ü le g ü ’ye atfettiği,
“ ödemeyi deruhte ettikleri az bii‘ mala razı oldum” ” şeklindeki sözlerden de
anlaşılmaktadır. Fakat, H ü le g ü Han, yıllık resmî vergiyi olduğu gibi bırak­
mak suretiyle gösterdiği bu anlayış ve şefkatin ( ’) bedelini, genç Selçuklu
sultanlarmdan, yanında bulundukları zaman zarfında kendilerini büyük borç­
lar altma sokarak, çok daha ağır şekilde çıkarmıştır. Her ikisini de, kendisi­
nin Suriye ve Mısu- üzerine yapmağı tasarladığı büyük askerî harekâtın
masraflarına kaölmaya mecbur etmiş ve bu iş için, onlara, daha sonra yıl­
lık taksitler halinde ödenmek üzere, Tebriz’de, kendi hâzinesinden 400
altın bâliş, y a n i 5.000.000 Selçuk dirhemi'nt yakın bir, meblâğı ss istikraz ettir-
miştir?!'. Öte yandan, yıllardanberi kaybettiği bir mevkii tekrar elde etme
ihtirası ile yanan sabık Iranlı Vezir Şe msü ’ d - D î n T u ğ r â ’ î’ nin Moğol
hükümdarma yaranmak için gösterdiği gayretkeşlikler, Türkiye’deki işgal
kuvvetlerinin sayıstoın artmasına ve Selçuklu hâzinesine, dolâyısiyle
Anadolu halkının sırtma, ayraca, büyük bir borç hesabmın yüklenmesine
sebep olmuştur. H ü l e g ü ’den Anadolu’ya daha fazla asker göndermesini
isteyen Sâhib Ş e m sü ’ d-Dîn, bir yandan da, genç sultanlarm kerhen
yaptıkları istikrazı, ilhanın hâzinesinden kendi arzusu ile yaparak, Moğol
ordusunun masraflarına katılmış ve bunun mükâfatını, ik i su l ta n ın da
vezirliğini üzerine almak ve Kastamonu mlâjeti'nin gelirini vezâret maaşı olarak
tamamen şahsma tahsis ettirmek suretiyle görmüştür

95a Bk. Ş e r a f c ttin T u r a n , Verudik'ts Türk T ic m i M erkezi (Fondaca dei T u n k i), Belleten,
G. X X X II, sayı 126, AıJcara 1968, s. 266, not 27. Yazarın X IV . yüzyıldan itibaren Venedik tara­
fından ihraç edildiğini söylediği bu kumaş, şu kayda göre, demek ki, X III. yüzyılda da Anadolu'­
ya geliyordu.
96 A k s a râ y î, s. 62; ayrıca bk, Z . V . T o g a n , Umumî Türk Tarihint Giriş, s. 295. Kumaşlar
için bk. H . îa a l c ık , Harir “II. The Ottoman Empirs” E I (yeni tabı), II I, s. 215.
97 A k s a râ y î, s. 67.
97a Z. V. T o f a n, şair A h m e d î’nin bir şiirini de delU göstererek, H ü l e g ü ’nün Şef­
katli bir hükümdar olduğunu beyan eder. Anadolu’ya gelen Moğol yöneticilerinin de aynı
şekilde davramruş bulunduğunu söyler (adı geç. tstr, s, 213, 295).
98 F a rs ç a b&li^ (esası T ü rk ç e j ’oîtui’tur) terimi, Moğollar tarafindan altın ve gümüş külçe
hesabında birim olarak kullanılıp, her 500 m isk d altun veya gümüşe (takriben 2 “ J—kg)
tdcabül ediyordu (bk. W . B a rth o ld , Bâliş, ÎA ; Z . V . T o g a n , Ûmamt Türk Tarihine.Giri;,
s. 116 - 7; a y n ı m il., Moğollar devrinde Anadola'ntm iktisadi vaziyeti, s. 7), Bir mıskal altun 4 gümü§
dînâr'd. (bk. aynı yer), h tıg ü m ü ş dinâr d a 6 Sei{tdc dirhem’ue m uadil (aym yazı, s. 5 - 6; B a r th o ld ,
llhanltlar devrinde iktisadi vaziyet, s. l i i ) oldM ^na. göre, l oltan bSliş 2.000 gümiff dînâr ( = 12.000
Selfuk dirhemi) ve 400 altun bâli; 800.000 gflmtîf <^ndr, yani 4.800.000 dirhem eder.
99 İ b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 632; H o u tsm a , s. 294; A k s a râ y î, s. 62.
100 A k s a ra y î, s. 62 - 3. P r o f . Z . V . T o g a n bu borçların, Selçuklu sultanlanna
ve V e z i r Ş e m s ü ’ d - D î n ’ e, dahili çekişmeler yüzünden boşalan Selçuklu hazînesine
yardım olmak üaere ve devletin kendi masıanan için kullanılsın diye, ilhanın hususî itina ve
iltifatmın bir eseri ohi'ak verildiğini yazmak suretiyle, durum u tamamen değişik şekilde gös­
termek istemektedir {Urmmt Türk Tarihine Giriş, s. 295).

77
Böylece, S u lt a n Î z z ü ’d - D î n K eykâvuS Anadolu SelçuMu tah­
tındaki son müstakil hâkimiyetine veda etmiş oluyordu. Hayatım tehlike­
ye koyarak yapmış olduğu bu ziyarette, gerçi beklediği kadar fena bir mua­
mele ile karşılaşmamıştı; fakat, yarısı koparılan ülkesi ve boynuna geçirilen
ağır maddî ve manevî boyunduruklar ile, o şimdi metbuunun karşısmda tam
manasiyle kıskıvrak bağlanmış bulunuyordu. S u lt a n R ü k n ü " d - D î n ise,
arzusuna uygun olarak, devletin ve saltanatın yarısına kavuşmuştu. Ama,
bunun kendisine sağladığı menfaat, yüklediği sorumluluğa oranla çok
Önemsizdi. Gerçekte, onun durumu da kardeşininkinden farklı değildi;
hatta, hâkimiyetine verilen sahanın metbuun ülkesine bitişik olması ve
etrafmın Moğollara yanaşmayı meslek edinmiş Iranlı idarecilerle çev­
rili bulunması bakımından, daha da fena idi. Yalnız, matbuun devamlı
kontrolü onun hürriyetini kıstığı nispette, mecburi bir sadakat halinde
bulunmasını da gerektireceği için, Moğolların teveccühünü muhafaza etmek
ve böylece, tahtında tutunmak şansı, şüphesiz ki, ağabeyininkinden daha
fazlaydı. Hanedan mensuplarının durumu bir yana bırakılacak olursa,
metbu ile yapılan bu temaslar sonunda, en kârlı çıkan kimse, şimdilik
Sâhib Şe msü ’ d - D î n T uğ râ ’ î olmuş, en büyük darbeyi de, yine Ana­
dolu’nun vergi ödeyen biçare halkı yemişti...
Tespit edilen her husus için, iki kardeşe gerekli yarlığ'l^Ti ve talimatı
veren H ü le g ü Han, bundan sonra, onlîirı, maiyyetleri ile birlikte, Elce-
zîre ve Suriye’de yaptığı askerî harekâta iştirak ettirdi. 1259 Nisan’mda
Meyyâfârikîn’i zaptedip hâkimi olan M e li k K â m i l ’i öldürdüğü zaman,
bunun, iki yıl önce B a y c u ’nun çekilişi sırasmda, fırsattan istifade ederek
ele geçirmiş olduğu Diyârbekir’i de kürtajdı (Eylül) ve K ı l ı ç A r s la n’m
payma düşen Selçuklu ülkesine iade etti Bunun ardmdan ordusunu
Suriye’ye şevketti. Selçuklu hükümdarları, Pervâne ve diğer erkân da yan-
larmda olduğu halde, Haleb’in (25 Ocak 1260) ve Şam’ın zaptında (Ni­
san 1 2 6 0 ) bulundular v e - E r m eni K r a l ı He tum ve A n t a k y a Pr en ­
si Bohemond gibi Hıristiyan hükümdarlarla yanyana-putperest Moğol
hanımn maiyyetinde, tslâmlann uğradığı katliamı seyrettiler^”'*. Mısır üzerine
yürümeğe hazırlandığı sırada, ağabeyi Meng ü H a n ’ın ölümünü haber
10 1 M . H . Y ı n a n ç , Dijıârbekir, î A ; C l. C a h e n , i a ıÇyriı; rfu s. 706. Buna mukabil,
bir yıl önce (S56/1258) SelçoJclu hüküm darlannm birbiri ile mücadelesi sıtasındai, A ğ a ç -e rî
T ü r k m c n le r i’nin çıkardığı kanjıMıklardan dolayı, valisi taraûodan müdafea edilemi^yen Maraş
Ermenilerin eline düşmüş ( tb n Ş e d d â d , el-A ’lâkû’l-Hazire, v. 64b; M . H . Ytnanç, Marss Emîrleri,
T O E M , No. 8 (1341), s. 96 - 7; C a h e n , aymeser. s. 705 - 6), bu sırada da (yani 657/1259 senesi
içinde) Sinop şehri-Trabzon KomnerJcri tarafmdan zaptedilmîştir (Y u n û n î, C. II. s. 347. Bu
hususta bk. 2 5 . Bölüm. III, s. 112, not 41 ).
102 9 Safer 653 ( î b n V â sıl, V. 150 b ; Kilâbü’l-Muhtasar f i Ahbân’l-Be^er,
Mısır 1910, C. III, s. 200).
103 Cemâziyelevvel 658 ( î b n V â sıl, s. 152 b ; E b û ’l- F id â , s. 203).
104 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 632 - 3; H o u tsm a , s. 294 “ 5; B a y b a rs M a n s û rî,
V . 36 a, 52 a (A y n î, s. 420, 452, 473); K a lk a ş c n d î, C, V, s. 361; C. C ab e n , aynteser, s. 706-7.

78
alan Hülegü, Azerbaycan’a dönmek zorunda kalınca, Selçuklu sultan­
larına memleketlerine gitmek için izin verdi. Ayrılmadan önce, Mengü
H a n ’ ın Sâ hi b Ş e m sü ’ d D în ile göndermiş olduğu yarlığ payza!y\
K e y k â v u s ’tan alıp, asıl sahibi K ı l ı ç A r s l a n ’a teslim etti^“^ ve ona, ken­
disi ile vaki olacak bütün temaslar için Pe rva ne M u ' î n ü ’ d D în Süley­
m an’dan başkasını göndermemesini tembih etti*”''. Görülüyor ki. Pervane,
H ü le g ü H an’m yamnda geçen bir buçuk yıllık zamanı, onun itimat ve
teveccühünü kazanmak suretiyle, kendi şahsı hesabına da çok iyi değerlen­
dirmişti. K ı l ı ç A r s la n ’a saltanatın yansmı sağlıyabilmekiçin, H ü le g ü ’ye,
ikiye parçalanmış bir Selçuklu Devleti’nin, onun Anadolu’daki hâkimiyeti vc
çıkarlarıbakırmndan sağhyacağıyai'arları, sanki bir M o ğ o l d ip lo m a t ı
gibi, rahat ve tabiî şekilde izah eden bu Iranlı, elbette ki herkesten daha çok
güven telkin edecekti.^ Bu itibarla, H ü le g ü ’nün, evvelce K e y k â v u s ’a
vermiş olduğu yarhğ ve payzcCyı geri ahp, K ı l ı ç A r s l a n ’ a teslim
etmesinde Pervâ ne ’in rolü bulunduğuna şüphe yoktur.
Selçuklu Sultanları H ü le g ü ’den ayrıldıktan sonra, onun tarafından ken­
dilerine tevcih edilen ülkelerine gittiler. Hissesine, Kayseri yakmından başla­
yarak, Bizans sınırına kadar batı kısmı düşen K e y k â v u s Konya’da hüküm
sürerken, Kızılırmak’tan itibaren, -güneyde Kayseri, kuzeyde Samsun’u içine
almak üzere-Tatar hududuna kadar bütün doğu kısmına sahip olan K ı l ı ç
A r s la n - P e r v â n e ’nin ıkta'\- Tokat’ı merkez yaptı^” . Genç hükümdar-
lann her biri, kendi payitahtında, kendi adamları ile, ayrı ayrı idare kadro­
ları teşkil ettiler. Yalnız, yukanda gördüğümüz veçhile, Moğol hüküm­
darları nezdinde yaptığı ısrarlı teşebbüslerden sonra, devlet hâzinesini ağır
borç altına sokarak, nihayet emeline kavuşmuş olan Ş e m s ü ’ d - D î n M ah­
m ut T u ğ j â ’ î, tek başına her ik i sulta nın d a v e z i r l i ğ i n i yapıyor ve
görünüşe göre, esas olarak K ı l ı ç A r s l a n ’m yamnda ikamet ediyordu.
Kendi hâzinesinden aldığı borcu kolay ödeyebilsin diye, Hülegü, ona
Kastamonu vilâyetVrân gelirini vezirlik tahsisatı olarak vermişti. Fakat, bu tahsisat
aç gözlü veziri asla tatmin etmemiştir. A k s a r â y î onun, İktidarda bu­
lunduğu müddetçe, yalnız kendi kesesini doldurmayı düşündüğünü, bunun
için, uzak vilâyetlerdeki subaşı ve reaıiZ^r’den, sultanın sarayındaki hizmet­
kârlara {hadem ve haşem) kadar, herkesin maaşını bizzat tayin ettiğini,
kendisine çıkar sağhyanları tutup yükselttiğini, böyle davramayanlara
şiddet gösterdiğini söyler AnlcLşüdığma göre, Ş e m s ü M - D î n ’in vezir­
liğinin yegâne olumlu sonucu, iki kardeş arasında barışın yürümesine
yardım etmesi idi Sâ hib Şe ms ü’ d - D î n T u ğ r â ’ î aynı yıl (126ü)
içinde öldü ve böylece, S e lç u kl u Dev leti de ken di içindeki bir
105 Ib n B îb î, aynı yerler.
106 A y n î, s. 453; K a lk a ş e n d î, aynı yer.
107 A k sa râ y î, s. 62; Anonim Selptknâme, s. 54; E b û ‘l- F e re c , Tarih, s. 573 {Aıımim K ılıç
A rs la n ’m merkezi olarak Kayseri’yi, E b û ’l- F e re c ise Sivas’ı gösteriyor).
108 A k sa râ y î, s. 62 - 3.
109 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 633; H o u tsm a , s. 295.

79
M o ğ o l a ja nı nd a n daha kurtulmuş oldu. O, arkasmdaj sadece,
devlet kesesinden ödenmesi gereken yüklü bir borç hesabı ile, kendisi
gibi idarecilere örnek olmak üzere, seyyi’âtını bıraktı...
Sâ hi b Şe msü ’d * Dîn- T u ğ r â ’ fnin ölümü ile, Selçuklu D evleti­
nin iki kolu arasındaki bağlantı kesilmiş oldu. Bunun sonucu olarak da, iki
kardeşin ilişkileri yine süratle bozulmaya başladı. Su lt an İ z z ü ’ d - D î n
K e y k â v u s , b u hadiseyi, metbuuna karşı kardeşi K ı l ı ç A r s l a n i l e müştere­
ken yüklenmiş bulunduğu ağır mükellefiyetlerden kendini sıyırmak ve daha
Serbest hareket etmek için bir vesile yapmak istedi. Şe m sü ’ d-Dîn’in ölüm
haberini işitir işitmez, metbuuna damşmak lüzumunu duymadan,
N â ib F a h r ü ’ d - D ı n A l i ’yi kendi d e vl e ti n in v e z i r l i ğ i n e ta y i n
etti; onun yerine de, M üs te vf î E m î n ü ’ d - D î n M î k â ’ î l ’ i g e t ir d i ,
Bu andan itibaren, K e y k â v u s , Irak seyahatmdan önceki düzenine ve siyasî
tutumuna döndü, Hüle gü H a n tarafından kurulan statünün §artlanm
pek dikkate almayarak, tekrar, Moğollara ve Moğol taraftarlarma karşı olan
unsurlarla işbirliği yapmağa başladı. A ks ar â yfn in ifade ettiğine göre, o,
söz konusu seyahattan önciş, devle in dizginlerini, Y a v t a ş ’m yerine, bej-
îs)-beyilik makamına getirmiş olduğu K ü n d - ı s t a b l - ı Rûmî^nin eline
bırakmış (bu şahıs, yani M i c h a e l P a l e o l o g o s , K e y k â v u s ile ÎL
T h e o d o r L a s k a r i s arasmdaki anlaşma üzerine, 1258 de yurduna
dönmüştü), Müslüman emirlerle ve öteki devlet büyükleri ile mücadeleye
girişen bu Rumla işret ve sefahat âlemlerine dalmış, onu, huzurunda “fasit
inancım” telkin edici sözler söyleyecek, Müslüman ekâbire karşı İslâmiyet!
istihfaf edici beyanlarda bulunacak kadar şımartmış ve nihayet, onun, sırf
kendisini Müslüman idarecilerin kontrolünden uzaklaştmp, tamamen te­
siri altma alabilmek için, Konya’yı bırakarak, Antalya tarafına gitmesi hu-
sustmda yaptığı telkinlere itibar göstermiştir îşte, şimdi yine o zaman­
ki haletiruhiye içine girmiş bulunuyordu.
Gerçekte, Î z z ü ’ d-Dîn K e y k â v u s ’un böyle birdenbire, hem
metbuma, hem de kendi idarecilerine karşı cüretli ve pervasız şekilde hare­
ket etmeğe başlaması sebepsiz değildi. Bir defa, onun hizmetinde bulun­
muş ve böyle itibar görmüş olan R u m dostu, halen Bizans tahtmı ele
geçirmişti. Öte yandan, kendisiniu kardeşi ile berabef. H ü le g ü ’nün hiz­
metinden ayrılıp memlekete dönmesinden sonra, Yakın Doğu dünyası­
nın siyasî durumunda çok büyük değişiklikler vukua gelmişti. H ü l e g ü ’-
nün ayrılması ile, o zamana kadar daima muzaffer olan Moğol ordusu, istilâ
ve tahribinde Selçuklu sultanlanmn da hazır buluiıdukiarı Suriye’de,
Mısır’ın Türk Memlûkleri önünde ağır bir mağlûbiyete uğramış
110 A k s a râ y î, aynı yer.
111 A k s a râ y î 3 . 63 - 5; î b n B îb î, aym yerler; Anonim Selçuknâme, s. 55 - 6.
112 A k s a râ y î, s. 49 -5 1 , 65 -6 .

80
(3 Eylül 1260 Ajm Câlût savacı) ve ilk defa olarak, geri çekilmek zo­
runda kalmıştı. Öte yandan, yine aynı şuralarda, H ü le g ü ve -Moğol
İmparatorluğu’nun diğer büyük kolu olan- Altın Ordu’nun yeni hüküm­
darı Berke H a n arasında, bu sonuncunım İslâmiyete girmesi dola;yısı
ile, amansız bir düşmanlık başlamış ve buna karşılık, kuvvetli bir Altın
Ordu-Memlûk ittifakı teessüs etmiştir*’"*, işte, bütün bu olaylar, yıllardır
müşrik bir kavmin ölüm saçan silâhlarına hedef olan îslâm aleminde
umumî bir seviç yaratmış, onlarm fiilen baskısı altmda bulunan K e y k â v u s
gibi zoraki vasallara da ümit ve cesaret vermişti."^
Sult an İ z z ü ’ d - D î n K eyk âvu s, böylece, yeni şartlara göre ken­
dine bir çıkış yolu bulmağa çalışırken, öte tarafta, kardeşi R ü k n ü ’ d -D în
K ı l ı ç Ars lan, devletin asıl yöneticisi olan Pe rv â ne ’nin kontrolü altında,
metbuuna karşı sadakatta asla kusur etmeden, sakin ve iddiasız tahtmda otu­
ruyordu. Esasen, onun saltanatmı temin etmek için Anadolu’ya gelmiş olan
Moğol kumandam A li n e ak, maiyyetindeki tümen ile birlikte, daimî olarak
ülkesinde ikamet ediyordu. A l ı n c a k N o y an her iki Sultanı da ühana
karşı itaat halinde tutmak, bir taraftan diğerine vukubulacalc herhangibir
tecavüze mani olmak, yani umumî sükûn ve asayişi temin etmekle
mükellef idi. Moğol muhafız kumandam Anadolu’da bilhassa Pe rvane
ile sıkı işbirliği halinde bulunuyordu. Bu itibarla. P er van e ona kendi fikir
ve tasavvurlarım kolayca empoze ediyor ve bunları istediği zaman
H ü l e g ü ’ ye naklettirebiliyordu. Kaynaklarm ifadesinden anlaşıldığma
göre, S u lt a n İ z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s da bu durumu biliyor ve Per-
vâ n e ’den devamlı olarak kuşkulamyordu.
Sâhib Ş e m s ü ’ d - D î n T u ğ r â ’ î öldüğü zaman, K e yk â vu s , N â ib
F a h r ü ’ d - D î n A li’yi kendi kendine tayin ederken. K ı l ı ç A r s la n ’-
ın vezirliği, yine bizzat H üle gü H a n ’ın bir ile, E m î r M u ' î n ü ’d-
D î n P e r v â n e ’ye tevcih edilmiştir^®. Ib n B î b î ’nin ifadesiüe, zaten K i­

l i s 25 R am azan 658 ( R e ş îd ü ’d -D in /Q ,u a tre m d re , s. 3 4 9 -5 2 ; î b n V â s ıl, v. 160 b;


E b û ’l-F id â , G. I I I , s. 205; B a y h a rs M a n s û rî, v. 38; A y n î, s. 454; M a k r îz î, Kitâbü's-Sû-
lük, Kahire 1Ş36, C üz 1, Kısım 2, s. 430; R . G ro u s s e t, Uîstoire des croisades, Paris 1936, C. III,
s. 605; C l, G a h e n , L a Syrie da Nori, s. 710; Ş . T c k in d a ğ , Kaiuz, I A.
114 Bu hususta tafsilât için b t. B. S p u le r , Die Coldene Horde^ Leipzig 1943, s. 3 8 -5 2 ; ay n ı
m il., İran McğoUart, s. 72 - 4; A. Y . Y a k u b o v sk iy , A ltw orda, ve inkitatt, çey. H a ş a n E ren,
İstanbul 1955, s. 58 - 9; G . V e rn a d sk y , The Mangols and Russia, New Hawen 1953, s. 72 - 3.
115 C l. G a h e n , La Syrie da J^ord, s. 709 - 10.
116 I b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 633; H o u ts m a , s. 295. P e r v i n e ’nin »esİT olduğu hususu,
kendi,sinin daha sonra inşa ettirm e bulunduğu M e r r if o n c a m ii (663/1265) ve D u ra k h a n
(664/1266) kitabesinde görülen "melikü'l-ümerâ ve’l-vüzerâ'^ ( H a li l E th e m , Merzifon'da Pervane
M ı/îjıü’d-Dîn Süleyman namınabir kitabe, T O E M , Nisan 1333, s. 43; K . E rd m a n n , G. I, s. 73; A.
G ö k o ğ lu , Kastam onu 1352, s. 358) ve M e v lâ n a ’nın M ektubit’ınâs^ ona hitap ederken
kullanılan, '‘jâhib-i a z â m " v c “mzâmü'l-mülk" (F . N . U z lu k nşr. No. 36, 120, 137) unvanları üe
teeyyüt etmektedir;


lıç A r s l a n ’m devletinin “ hâkimü nâfizi'l~em"i o\a.n Pervâneiı^ için bu
tayinin önemi, onun, kendisine resmen eskisinden daha yüksek bir derece
kazandırnu§ olmasmdan ziyade, H ü le g ü Han nezdindeki manevî mev­
kiinin bir kat daha sağlamlaşrmş olduğunu ifade etmesinde idi.
H ü le g ü H a n Şe ms ü’ d - D î n T u ğ r â ’ î’den boşalan yere, Moğol
menfaatlarına ancak onun kadar sadakatla hizmet edeceğine güvendiği
P e r v â n e ’yi getirirken, aynı saralarda, bir başka î r a n l ı y ı , yani Ho ra san ­
lı T â c ü ’ d - D î n M u 'te z ’i^'^* de, doğrudan doğruya kendi hâzinesine
ödenecek verginin ve borçların tahsil ve zaptedilmesi işi ile görevlendirip,
Anadolu’ya yolladı” ® . Uhdesinde vezirlik ve emîrlik gibi unvanlar taşıyan
T â c ü ’ d - D î n M u 't ez,yanında T ü k l ü k Bah§i‘*°adb bir U y g u r T ür kü
ve başka elçUer de bulunduğu halde, doğruca K e y k â v u s ’un ülkesine gitti.
Bu sırada K e yk â vu s , Hıristiyan dostu K ü n d - i s t a b l - ı R û m î’nin
eski telkin ve teşviklerine uyarak, Antalya istikametine hareket etmiş
bulunuyordu. T â c ü ’ d - D î n M u' te z ve T ü r k l ü k Bahşi onu Gorgo-
ram (B^şehir’ih ıb kin. güney-döğusü^^ güıikü Arafiin köyü ‘^°*) da
Kubâdâbâd^'^'^ da buldular. Kendisinden, hem mükellef olduğu yıllık vergiyi,
hem ilhanm hâzinesinden aldığı b âliflejı, hem de müteveffa vezirin borç­
larından payma düşeni ödemesini istediler. Su lt an Î z z ü ’ d - D î n K e y ­
kâvus, Hıristiyan müşavirinin tesiri ile, elçilerin talebini yerine getirmek­
ten imtina etti, ilk önce kardeşi K ı l ı ç Ar sl an ’m yanına gidip onun
hissesine düşeni tahsil etmelerini, ondan sonra kendi yanma gelmelerini
söyliyerek, onları başından Savdı ve süratle Antalya’ya doğru gitti. T â-
c ü ’ d - dîn M u ' te z ve arkadaşlan ister istemez K ı l ı ç A r s la n ’m ülke­
sine yöneldiler. Burada, K e y k â v u s ’tan gördüklerinin tam tersi bir mua-

117 I b n B îb î, ayru yerler.


118 T â c ü ’d - D în M u 'te z S u lt a n C e lâ lü ’d -D £ a H â r iz m ş â h zamanında Vâda'l-
kıtdât ve vezir olup, onun tarafindan. elçi olarak S e lç u k lu S u lta n ı I . K e y k u b â d nezdine
gönderilmiş bulunan H i r i z m l i M ü c î r ü ’d -D în T a h ir b. Ö m e r (veya M ü c î r ü ’d -D în
Ö m e r b. S a 'd ) ino|Iudınr ( îb n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 6 3 3 ; H o u ts m a j s. 295; A k sa râ y î,
s. 65, 73; aynca bfc. A . T e m ir, Caca oğlu N ur el-Din’in vakfiyesi, s. 211). I b n B îb î onun Hârizm ve
Horasan’ın meşhuru olduğunu söyler (T ıp k ıb a s ım , aymyer), E flâ k î İse kendisini doğrudan doğ­
ruya Horasan’a nisbet eder {Ariflerin Menkıbeleri, C. I, s, 106). Babası hk. bk. O . T u ra n , Türkçe
Selpıkkdarı, s. 83 - 5, 86, 88 - 9.
119 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 634; H o u tsm a , s. 295; A k s a r â y î, s. 65.
120 Bahji kelimesi aslen U y g u rc a olup “Budist rahibi” demektir. MûğoUar zamanında
bu, “Uygur harflerim bilen kâtip” manasını ifade etmeğe başlamıştır (kelimenin etimolojisi ve
muhtelif devir ve mahallerde kullanıldığı anlamlar için bk. F . K ö p r ü lü , Edebiyat Araştırmalart,
T. T. K. yayınlarından., Ankara 1966, s. 145 - 156; a y n ı m il-, Bah^t, t A). T ü r k lü k B ah şi
tlhanh hizmetindeki müteaddit U y g u r k â tip le r in d e n biri idi.
120a B. F lem m in g , aynı eser, s. 32, not 5.
121 Bu yerler hk. bk. O . T u r a n , Selfuk devri vakfıyekri II. Miiiârizeddin Er-Tokti} ve vakfiyesi,
Belleten, C. X I, sayı 43, Ankara 1947, s. 421, n 22; a y n ı m ll., Sadeddin Kopek, 1 A,

82
mele ile karşılaştılar. Pe rv â ne H ü le g ü H a n ’ın elçilerine büyük bir
hürmet gösterdi, kendilerini İkrama ve hediyelere boğdu; böylece, hepsinin
gönlünü kazandı. Elçilerin arzularını yerine getirirken, bir yandan da. V e z i r
T â c ü ’ d - D î n M u ' t e z ’i elde etti ve onunla beraber, K e y k â v u s aleyhinde
hararetli bir tezvir faaliyetine girişti. Bize bu bilgileri veren Aksa r âyî,
P e r vâ n e ve T â c ü ’ d - D î n M u 'te z ’in, elçüere, geıçekle ilgisi bulunma­
dığı halde, K e y k â v u s ’un Antalya tarafına gidişinin uç T ü r k m e n le r i
ile anlaşma yapmak ve isyan bayrağmı açmak için olduğunu söylediklerini
ve onları sultan aleyhine etküedikleıini, halbuki, bu sözleıin söylendiği sıra­
da, mevzuubahis uç T ü r k m e n le r in i n e m î r i olan M e h m e d B ey’in,
K ü n d - is t a b l (şimdi Bizans imparatoru)’a olan düşmanhğıyüzünden, An­
talya ve Alâ’îye arasmda, K e y k â v u s ’a karşı ayaklanmış bulunduğunu,
hatta, asker seykedip sultanm emirleri ile çarpıştığmı ve kendilerini
yendiğini bildiriri^z. Yerli müellifin bahsettiği bu T ü r k m e n hadisesi, aşa­
ğı yukarı aynı şekilde, Arap tarihçisi YCınînî tarafından da anlatılır.
Onun kayıtlarına göre, M u h a m ın ed B ey e l - Ü c î 659 (1261)
yılmda K e y k â v u s ’a karşı başkaldırmış, onun birçok adamını esir
edip, şehrin (?) surlarmdan asmış, bunun üzerine, sultan da Antal­
ya’ya gitmiştiri“ . Kısa bir süre sonra K e y k â v u s Bizans’a iltica ettiği
zaman, bu Me h me d B e y ’ e bir başka Arap kaynağında ve bizzat Ak-
s a r â y î ’de, bütün uç ve sahil bölgesini işgal etmiş olduğu halde, K ı l ı ç
A r s la n ’a karşı istiklâl mücadelesi yaparken, tekrar rastbyor ve kendisinin
Selçuk-Moğol müşterek kuvvetleri tarafından şiddetle takip ve tenkil edil­
diğini görüyoruzi«. Bu durumda, K e y k â v u s ’un Konya’dan Antalya
tarafma uç Türkmenleri üe buluşup isyan etmek için gitmiş olduğu şeklin­
deki iddiayı, A k s a r â y î ’nin bütün gayretine rağmen, sadece Pe rvâ ne ’-
nin bir uydurması ve iftirası olarai kabul etmek mümkün değildir.
A k s a r â y î ’nin K e y k â v u s ’un MoğoUara karşı isyankâr hareketlerini
gizleme hususunda gösterdiği bu gayret, aynı şekilde diğer yerli müellifi­
miz îb n B î b î ’dede görülür. Bu müellife göre, T â c ü ’ d ' D î n M u 'te z ’-
in gelmesinden sonra, Anadolu’da her şey yoluna girmişti. Fakat, Pervâ-
n e’nin çevirdiği entrikalar bu durumun devam etmesine imkân vermemiştir,
A l ı n c a k N o y a n ’ı mütemadiyen fitleyen Pervâne, nihayet ona, Ke ykâ-

122 A k s a râ y î, s. 66. P ro f. Z . V . T o g a n burada bahis konusu edilen Türkmenleri Kara-


man-oğullan zannetmiştir [Umum( Türk Tarihine Giri}, s. 442). Aşağıda bunların K aram an-otullan
ile ilgisi olmadıfmı göreceğiz.
123 Aym Türkmen beyinin adı M u h a m m c d B e y -i U ç şeklinde E flâ k î’de (G. I, s.
525 - 6) de geçer. Bu müellif, T û r k m e n le r in giydiği beyaz küldh (aiifiri)’m ilk defa olarak bu zat
tarafından ortaya çıkarıldığını ifade eder.
124 Alâ’îye olması muhtemel.
125 Y û n î n î ( î b n Ş e d d â d ’dan naklen) , G. II, s. 114.
126 Bk, aş. s. 93, v. d.

83
Vus’un Moğollax aleyhine anlaşma yapmak için, deniz yönünden Mısır
ile elçi teatisinde bulunduğu şeklinde mektuplar yazdırarak, H ü le gü
H an ’ın gazabmı günahsız sultanm üzerine çekmiştiri^?.
K e y k â v u s ’un Antalya tarafına böyle bir gizli maksatla gitmiş olup
olmadığı hususunda kesin bir şey söylememize imkân yoktur. Ancak, kısa
bir müddet sonra, -yani, aşağıda göreceğimiz gibi, H ü le g ü Han
A l ı n c a k N o y a h ’ı Konya üzerine gönderdiği zaman- onun, yardım
sağlamak için, yalnız î^ sır ile değil, aym zamanda, İlhanlılar’m
diğer büyük düşmanı Alün Ordu ile de diplomatik temaslar kurdu­
ğunu, devrin en yetkili Arap kaynaklarmm kayıtları bize gösterecektir.
Bu durum karşısında, tıpkı öncekinde olduğu gibi, bu iddia, dolayısiyle de
P e r v â n c ’yi yine kolay kolay müfterilikle itham edemeyiz. Omm bu me­
selelerdeki hareketine bir isim vermek gerekirse, herhalde buna müzevvirlik
demek daha yerinde olacaktır. Her iki yerli müellifin, bu mevzuda, sultanı
masum göstermek için sarfettİkleri gayreti sonuna kad^ sürdürdükleri gö­
rülür ki, bu, şüphesiz, onlarm eserlerim Moğol hâkimiyeti devrinde kaleme
almış ve Moğol devlet adamlarma ithaf etmiş bulunmalarından ileri
gelmektedir.
" -S u lta n Î z z ü ’ d - D î n tarafmdan atlatıldıktan sonra, Tokat’ta son
derece iyi bir kabul gören elçiler, Tebriz’e döndükleri zaman, P e r v â n e ’-
nin kendilerine söylemiş olduğu şeyleri aynen H ülegü H a n ’a naklettiler 12-8.
Bunun üzerine, H ü le g ü H an K e y k â v u s ’ a, derhal huzuruna gelmesi
içta haber g ö n d e r d i B u sırada zaten M u ' î n ü ’ d-^Dîn P e r v â n e ’nîn
kendi aleyhinde devamla şekilde faaliyette bulımduğunu bilen ve dolayısı
ile endişe içinde olan K eyk âvu s, ilhanın buyruğımu ahnca,. şüpheleri
üzerinden atmak gayretine düştü. Tebriz’e gitmeğe karar vererek, Moğol
elçilerinin istemiş olduğu para ve eşyayı hazırlamak üzere, tekrar payitah­
tı Konya’ya döndü” ”. Fakat,, iş işten geçmişti. . Çünkü, H ü l e g ü Han
Anadolu’daki kumandam A l ı n c a k ’ a, onun üzerine yürümesi içm emir
göndermiş bulunuyordu Jı. K e y k â v u s seyahat hazırhklarmı tamamlayıp

127 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 635; H o .u tsm a, s. 295. MüeÜife göre. S u lt a n îz z i i ’d-


D în hakkında H ü le g -ü ’ye anlatılan -itham ve iftira mahiycü’n d e ti- asılsız hikâyeler yalnız P er-
Vâ u e tarafından ■uydurulmuyordu. Onun maiyyetinde bulunanlar da bu kampanyaya iştiralc edi­
yorlardı. Meselâj P e r v â n e ’nin m!în;f’leriıiden, olan H a tîr - o ğ lu Ş e r e f ü ’d - D î n M c s'û d ,
sırf kendisine, Î z z û ’d - D în ’in ülkesi zaptedildiği taktirde, Niğde’nin temliki vaadedilmiş oldu­
ğu için, bir kaç kez tlhanlı payitahtına gidip gelmişti (T ıp k ıb a a ım , S; 644; H o u ts m a , s. 300).
128 A k sa râ y î, s.-66 - 7.
129 B a y b a rs M a n s û r î, 3 .'53a (ondan' naklen A y n î, s. 475); E b û ’l- F e ıe c , Tarih, s.
582.
130 E b û ’l- F e re c , aynı yer; î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 636; H o u ts m a , s. 296; Ak­
sa râ y î, s. 67.
131 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 635.

84
yola çıkmış ve Ruzbe d ü z l ü ğ ü n e fcadar gelmişti ki, A l ı n c a k N o y a n ’m,
yamnda P e r v â n e ve Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n de bulunduğu halde,
10.000 kişilik bir Moğol-Selçuk kuvveti ile kendi ürerine geldiğini
ve Aksaray civarına ulaşmış olduğunu haber aldı (659/1261) yazı) >3 3.
Bu haber K e y k â v u s ’u büyük bir şaşkmlak ve telaş içine düşürdü. Ib n
Bîbîj onun bu halini de, yine masum oluşu ve böyle bir şeyi beklememiş
bulunması ile izah eder'a-*. Her nasüsa, ortada gerçekten çok ciddî bir fiilî
durum vardı. K e y k â v u s , bü duruma hiçbir mana verememiş gibi,
vezir i F a h s ü ’ d - D î n A l i ’ yi A h n c a k ve Pe rv â ne ile görüşmeğe
gönderdi. Bu arada kendisi de firar için gerekli hazırliğı yapmak fırsatıiıı
buldu. İcabettiği zaman, içeride savunabileceği, dışarıda sığmabileceği
yerleri düşündü. Bu maksatla, R û m H ı r is ti y a n yakınlarmdan birini,
laymetli hediyelerle, bir kaç yıl önce bir mülteci olarak kendi yanında
bulunmuş, himayesini görmüş ve Selçuklu ordusu saflarmda Moğollara
karşı çarpıkmış olan yeni İznik Bizans İm p a r a t o r u M i c h a e l
Pa leologos’a elçi olarak gönderdiıJ^.
F ahr ü ’d - D î n A l i Aksaray’a ulaştığı zaman, P e r v â n e ve A h n c a k
Noyan onu. S u l t a n R ü k n ü ’ d - D î n ’in vezirliğini vermek sureti ile
kendi taraflarma çektiler Aks ar â yî’nin anlattığına nazaran, Pervâne,
daha bu şehre gelmeden, önce, yoldan, gizlice Konya’ya elçiler göndererek,
F a h r ü ’ d - D î n A l i ’ y i K ı l ı ç A rs la n ’ı.desteklemeğe davet etmiş ve bu tak­
dirde vezirlik m.akammın kendisine verileceğini bildirmiştir. S e lçu klu ülke­
sinin yarısı yerine, tama mının v e z i r i olm a k F a h r ü ’ d-Dîn
A l i ’ y e çok c a z i p g e ld iğ i için, teklifi memnımiyetle kabul etmiş ve
Pe r v â ne ile bu hususta bir anlaşma yapmıştır. Müellif, bu görüşmeler
için Aksaray’a F a h r ü ’ d-D în A li’nin gitmesinin esasen bir muvazaa oldu-
132 Konya’nın 6 km- kuzeyinde bulunan bu ova adını, muhtemelen, yukarıda K e y k â v u s’un
cülusu sırasında emir-i tdme-Jâr’h'kta.n atabeyUğe tayin edildiğini vebiraa sonra S â t i b I s f a h a n lı
Ş em sü ’d -D în tarafm dan bertaraf edildiğini gördüğümüz, E m î r E s e d ü ’d - D în R u z b e ’nın
yaptımuş olduğu Hıtzbe Aant’ndaa alnuştır. Haroduhan da denilen bu eser halen harap durum­
dadır; kitabesi de yoktur (bk. K . E rd m a n n , G. II, s. 114, No. 31). Burası, payitahttan sefere çı­
kıldığı zaman, umumiyetle ilk menzil olarak konaklanan, veya ordugâh kurulan yerdir (bk. a y n ı
m il., thn Bİhî als Kunsthistorische QaeîU, s. 32).
133 î b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 636; H o u tsm a , s. 296; A k s a ra y î, s. 68-9 (bu müellif
ordu miktariTU, herhalde bir zuhul eseri olarak, 100.000 gösteriyor); E b û ’I-F e re c , Tarih, s. 582.
134 I h n B îb î, aynı yerler.
135 I b n B î b î K e y k â v u s’ım bu el^y i İm paratora .daha sonra, yani, kuvvetlerinin
yenüdiği ve bütün ümidinin yok olduğu zaman gönderdiğini kaydeder ve hem olayları iyi
takip, etmediği, hem de şahıslan birbirine karıştırdığı için, Bizans'a giden elçinin doğrudan
doğruya K ü n d - ıs ta b l olduğunu söylej- (T ıp k ıb a s ım , s. 637; H o u ts m a , s. 297). Halbuki,
Bizans tarihçisi P a c h y m e r e s Selçuklu elçisinin bizzat İ m p a r a t o r M i c h a c T e gönderildi­
ğini bildirir ve bunun gelişini daha erken gösterir. Bu müellifin belîttiğine göre, sultan elçiyi,
kardeşi M e lik (yani R ü k n ü ’d -D în )’in kuvvetli bîr ordu ile kendi üzerine geldiğini işittiği za­
m an göndermiştir (C o u s in trc,, Histoire de Consianlinople IV, s, 85) ki, b u şekil vukuata da, man­
tığa da daha uygun düşüyor.
136 î b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s, 6 3 6 ; H o u ts m a , s. 296.

85
ğunuj K ı l ı ç A r s l a n ’m hizmetine geldiği zaman, vezirin makamını hazır
bulduğunu söyler ve bımdan dolayı, onu efendisine ihanet ü e s u ç l a r i ” .
M u ' î n ü ’ d - D î n P er van e, bu esnada doğrudan doğruya uhde­
sinde bulunan ve kendi için fazla bir şey ifade etmeyen bu makamı Fah-
r ü ’ d - D î n A li’ye pqke§ çekmekle, Su lt an Î z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s ’u
en mühim bir dayanağından yoksun bırakmış ve böylece, asıl maksadı
istikametinde çok başarılı bir adım atmıştır. A ıcak , F a h r ü ’ d - D î n Ali,
bu hareketi, herhalde, yalnız bütün ülkenin vezirliği teklifinin cazibe­
sine kapıldığı için yapmamıştı. Bunda, onım K e y k â v u s ’a karşı-bühassa
b ir H ı r i s t i y a n ı beylerleyi ve danışman yaparak, bütün Müslüman
devlet erkâmnı geri plâna itmesinden dolayı- duyduğu kırğmhk da rol
oynamış olmalıdar. Böyle bir durum yoksa bile, F a h r ü ’ d - D î n A li’nin,
mevcut şartlar altında, K e y k â v u s ’un saltanatmın istikbalinden emin
bulunmaması, bu davranış için yeter bir sebep sayılabilir.
Konya’dan bir fersah mesafedeki ovasmda heyecanla vezirinin
dönmesini bekleyen S u l t a n t z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s , onun karşı tarafla
anlaştığım ve Moğol ordusunun kendi üzerine doğru ilerlediğini, hatta
Obruk kaıCz.^'ii kadar gelmiş olduğunu duyunca, Ş e m s ü ’ d - D î n Y a v t a ş ’ı
nâib olarak payitahtta bıraktı 1 v e ailesini, maiyyetini, yakm adamlarını,
taşıyabildiği kadar hazine ve eşyayı alarak, gece karanhğmda otağ'-an terket-
ti, süratle Antalya’ya doğru kaçtı. îki gün sonra Konya önüne gelen
P e r v â n e , A l ı n c a k N o y a n ve Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n , sadece boş
çadırlarla karşılaştılar. Rüknü’ d-Dîn K ılıç Arslan ağabeyisi
tarafmdan terkedilmiş olan payitahta girerek, birkaç yd uzak kaldığı ecdâd
tahtı'ndi tekrar oturdu’'*®(14 Ramazan 659/12 Ağustos 1261, Guma)^'*^ Bu
arada, A l ı n c a k N o y a n , gerek ovasmdaki ordugâhta, gerekse baş­
kent Konya’da, K e y k â v u s ’un bırakmış olduğu bütün eşya ve hâzineye efen-

137 A k s a râ y î, s. 68 - 9.
138 î b n B ib î’de umumiyetle “Oinıft îiKn^Vi” şeklinde, başkente gelea ziyaretçilerin karşı­
landığı yer olarak adı geçen (bk. H o u tsm a , s, 44, 89, 246) Orbak mevkii Konya ile Aksaray
arasmdadrr ve bugün b ir nahiye merkezidir. Burada bulunan harap ve kitabesiz h a n ın X III.
yüzyıl ortalarında inşa edilmiş olduğu zannedilmektedir (E rd m a n n , s. 126, No. 34).
139 Y û n în î,G . I I , s . 113. K e y k â v u s ’un N â i b E m î n ü ’d- D î n M î k â ’ î l’i ma­
karam dan uzaklaştırdığı ve yerine Y a v t a ş’ı getirdiği anlaşılıyor. D a h a sonra, kendisi
ülkeyi lerkettiğî zam an, bütün taraftarları tasfiye edildiği halde, E m î n ü ’d - D î n M î - ,
k â ’ îl 'e S u l t a n R ü k n ü ’d- D i n ’in hükümetinde kiÎîJ olarak yer verildiğini göreceğiz.
Bu bize, V e z i r F a h r û ’ d - D în . A l i ile P e r v â n e arasındaki sözkonusu gizli temas
ve anlaşmaya, çok muhtemel olarak, E m î n û ’d - D î n M i k â ’ î 1 ’in de dahil bulunduğunu
gösterir.
140 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 636 - 7; H o u ts m a , s. 296; Y û n în î, C. II , s, 160; Aksa-
r â y î, s. 70.
141 Anonim Selfuknâme, s. 54 - 5.

86
disi H ü le g ü Ha n adana el koydu. Bunlar, H ü l e g ü H an nezdinden sırf
bu iş için gelmiş bulunan Moğol memurlarma, yani elçi T ü k l ü k Bahgi
ve B a h â ü ’d - D î n Şâhinşâiı’a teslim edildi. Bundan soma, Moğol ku­
mandanı Akşehir’in Karayûk (K aıa Hüyük) köyünü kışlak olarak seçti.
P e r v â n e v e K ı l ı ç A r s l a n da kendi askerleri ile Altunta§ köjnrm (bugün
Kütahya’nın kazasıdır) kışlak yaptılar. Moğol askerleri memleketin her
tara&na akınlar edip yağmalıyorlardı»*. A h n c a k N o y a n ’ın Su lt an
Î z z ü ’ d - D î n ’i yakalamak için gönderdiği takipçi kuvvetler Toroslar’m
sert ve sarp kayaları arasında onun izini kaybederek geri döndüler w3.
Çağdaş Arap tarihçilerinin kayıtları. S u l t a n Î z z ü ’ d -D în K e yk â -
vus’un, Antalya’da bulunduğu esnada, tihanhların düşmanları olan Mısır-
Türk Memlûkleri ve Altın Ordu ile diplomatik temaslar yapüğını ve
onlardan y^ dım teminine çahştığmı göstermektedir. Memlûk Sultam
M e l i k ü ’z - Z â h i r R ü k n ü ’ d - D î n B ayb ar s hakkındaki en mühim bi­
yografinin müellifi Ibn Ş e d d â d ’ d a n - Y û n î n î vasıtasiyle- öğrendiği­
mize göre, K e y k â v u s ’ün, kardeşi K ı l ı ç A r s l a n üe ihtilâfa dügmüş ol­
duğu ve Moğollarm K ı l ı ç Ar s la n’ayardım etmeleri yüzünden, payıtahtmda
tutunamıyarak Antalya’ya firar etmiş bulunduğu haberi geldiği zaman,
Baybars, derhal buraya iki elçi göndermiş ve Selçuklu hükümdanm kendi
yanma davet etmiştir. Kaynak, Şe rî f I m â d ü ’ d - D î n H â ş i m ı v e E m îr
Ş e r e f ü ’ d - D î n C â k î adını taşıyan elçilerin getirdiği mektupta, Ba yb a rs ’-
ın Su lt an t z z ü ’ d - D î n ’e, Mısır’a iltica ettiği taktirde ülkesine tekrar
sahip olabileceğini, çünkü bunun için bütün gücü ile kendisine yardım ede­
ceğini söylediğini, ancak Selçuklu sultanının bu davete pek fazla rağbet
göstermediğini ifade etmektedir. Anlatıldığına göre, K e y k â v u s elçUeri
bir müddet için yanmda oyalamış, sonra da, kendisi için hiç bir ümit kalma­
dığı zaman, yalnız efendilerinin yanma geleceğini söyleyerek, onlarayol ver­
miştir Ib n Şeddâd tarafmdan kısaca bahsedilen bu diplomatik temasm
bu kadarla bitmediğini B ayb ar s’m mûnşî'û K a d ı M u h y i ’ d - D î n b.
A b d i ’ z - Z â h i r ’in aym derecede ehemmiyetli olan eserinden öğreniyoruz.
Bu müellifin kaydettiğine göre de, adı geçen Mısır elçileri geri dönerken,
Su lt an I z z ü ’ d - D î n onlara,kendielçüeriolarak, E m îr- i hâcib Nâsır-
ü ’ d D î n Na s rû ’ l-lah b. K û h (veya G ü ç ) - A r s l a n ve S a d r ü ’ d-Dî n
A h l â t î ’yi katmıştır. Bu iki elçi, Selçuklu ülkesinin yansı üzerinde tasarruf
haklarınm Su lt an B a yb a rs ’a devredilmiş olduğuna dair iki mektup üe,
onun bahiskönusu topraklar üzerinde istediği kimseye tktâ' ve emâret tevcihi
yapabilmesi ve Selçuklu sultanuunkine muadil olan menşûflzı ısdar edebil­
mesi için, üzerlerinde K e y k â v u s’un bulunan kâğıtlar getirmişlerdir.

142 î b n B fb î, aynı yerler.


143 A k a a râ y î, s. 70.
144 Y û n iu î, C. II, s. 160.

B7
Emîr-i hâ ci b N â s ı r ü ’ d - D î n ’in takdim ettiği ahidname mahiyetindeki
tezkere^ıân^ müellif İb n A b d i ’ z- Zâlıir tarafından A r a p ç a ’ya çevrilerek
eSere alınmış olankopyasmda, Selçuklu hükümdarmııı Su lt an Ba yb a rs ’a
terkettiği haklar izah edildikten sonraj “b öylece İki ülkenin birleşmiş ve bir
tek muhabbetle tekit edilmiş olduğu” belirtilmektedir. S u lt a n Bay bar s
kendisine ancak 660 yılında (26 Kasım 1261 -14 Kasım 1262) gelen bu el­
çileri çok iyi karşılamış ve derhal, K e y k â vu s’ a yardımcı kuvvet göndermek
için hazırbk yapmağa başlamıştır. Adamlarından Si lâ h d â r N â s ı r ü ’ d-
Dî n O ğ u lm u ş’u hazırlanan kuvvetlere kumandan tayin, etmiş ve ona,
Selçuklu sultanmm ahidnamesine uygun olarak, Anadolu’da üçyüz sipahilik
hiv ıkt^ tevcih etmiştir. Bizzat Sult an Î z z ü ’ d - D î n ’in elçisi E m îr-i
hâci b N â s ı r ü ’ d - D î n ’e aynı miktarda (hadım) ile, Âmid (Diyar-
bekir) ve çevresini vermiştir. Bundan sonra, B a y b a r s , E m ir - i hâ ci b’in
yardımcı asker ile beraber karadan, diğer elçi S a d r ü ’ d - D î n ’in de, Sultan
I z z ü ’ d - D î n ’ı durumdan haberdar etmek için, kendi elçileri ile bera.ber
denizden, Anadolu’ya dönmesine karar vermiştir. Bu arada başka men^r''-
1ar da yaSlrnış ve bunlar Halep ile Suriye’den gidecek emirlere gönderil­
miştir ı«. Müellifin biraz sonra verdiği bir kayda göre, aynı yıl içinde, Sul­
tan I z z ü ’ d - D î n ’den B a y b a r s ’a, aralarmda kurulan ittifakı haber alan
düşmanın derhal korkup kaçtığını, bunun üzerine kendisinin de Kon­
ya’yı muhasara ve zaptetmek için kuvvet sevkettiğini bildiren yeni bir mek­
tup gelmiştir ı-»*.
Bu kıymetli kayıtlar bize gösteriyor ki, K eyk âvu s, Tatarların tahak­
kümünden kurtulmak için, Anadolu Selçuklu ülkesinin bir kısmını B ayb ar s’-
ın egemenliğine bırakmağa bile hazırlanmıştı. Müellifin, mübalâğalı §e-
küde, memleketin yansı olarak bahsettiği topraklar, şüphesiz, o anda K ı­
lıç A rs lan ’m hâkimiyetinde bulunan doğu kısmına aitti. Esasen Âmid
adınm geçmesi de bunu gösterir. Selçuklu hükümdarınm ecdâd mülkü üze­
rinde yaptığı bu büyük fedakârlık, ashnda, metbua karşı alınmakistenen stra­
tejik bir tedbir ile ilgili idi. Halen Moğollarm kontrolü altmda olan doğu,
güney-doğu bölgesindeki bir kısım yerler B ayb ar s tiarafindan işgal edildiği
taktirde, îlhanh Devleti ile geri kalan Selçuklu toprakları arasında bir tam­
pon meydana gelecek, böylece H û le g ü ’nün müdahalesi önlenmiş olacaktı,
K e y k â v u s ’un bu plânı, aşağı yukarı, dedesi B ü y ü k A l â ü ’ d - D î n ’in
otuz yıl önce, ilk Moğollara karşı, H â r i z m ş a h G e l â l ü ’d-D în veEyyûbî-
1erle birlikte kurmak istediği emniyet sistemine benziyordu ı*’ . Biz onun

145 rbn A b d i’z - Z â h i r , A l-R a w d a l-Z d h tr f i S lra t a l- M a lik a l- Z d h ir , n şr. ve


Ing. çev. S. F . S a d e q u e , {Baybars I ofEgypt), Dacca 1956, s.50-2, trc., s. 145-7; ondan naklen
ayrıca bfc, N iiv e y rî, v. 212; B a y b a rs M a iısû rî, v. 54 b (bundan n a k le n 'A y n î, s. 482);
M a k rIz î, G. I, s. 469.
146 I b n A b d i’z - Z â h ir ; s. 52; trc., s. 147; N ü v e y rî, aynı yer; M a k r îz ı, s. 470.
147 H . J an sk y , Sdpıklu Sultanlanndan Birinci Alâeddin Keyhtbad’ın emniyelpolitikası, Velidi
Togan’a Armağan, İstanbul 1950 - 55, s. 117 - 26.

88
Bayb ars’la yaptığı anlaşmadan bu neticeyi beklediğini, bahiskonusu tarilı-
ten tam bir yj. sonra (Ramazan 661 /Temmuz-Ağustos 1263) Alton Ordu hü­
kümdarı Berke Ha n’ın Ba yb a r s’a gönderdiği bir mektuptan açıkça anlı­
yoruz. Bu mektupta. Berke Bay ba rs’tan, Fırat bölgesine ordu göndererek
tlü le g ü ’nün yolunu kesmek suretiyle S u 1 1 a n İ z z û ' d - D î n ’ e yardım et­
mesini istemektedirH*. Bu kayıt, aynı zamanda, K e y k â v u s ’uh, M ic ha e l
ve Bayb ars’la görüşmeler yaparken, bir yandan da, eniştesi olan Berke
Han ile temas kurmuş olduğunu ortaya koyarı-*!’.
Öyle anlaşıhyor ki, Sult an İ z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s , kendisini berta­
raf etmek işeyen metbuuna ve onun taraûndan desteklenen kardeşine karşı
koyabilmek için, mümkün olan en sağlam savunma tedbirlerini almağa
çalışmıştı. Ancak, böyle bir politika izlemek, görüldüğü gibi, büyük feda­
kârlıklarda bulunmayı gerektirdiğinden, o, düşmanlarına, bütün ümidini
kaybedinceye kadar, kendi imkânları ile karşı koymaktan geri durmadı.
B aybars’ın yardım teklifini kabul edip, Diyârbekirve çevresini kendisine bı-
raktığma dair ^e^Ârerö’yi göndermesinden sonra, kumandanı A li Bahadır
vasıtası ile, nihaî bir şans denemesine girişti. Ib n B î b î ’inin anlattığına
göre, onun Konya’yı terketmesindensonra, A li Bahadır, arkadaşı Emîr-i
âhur M u z a f f e r ü ’ d - D î n U ğ u r lu ile birlikte, Seferi-hisar (bugünkü
Sivrihisar)da mühimce bir kuvvet toplamağa muvaffak olmuştu. Al ın ca k
N o y a n v e Per van e, bu esnada, askerleri ile beraber, Konya dışındaki ka­
rargâhlarında bulunuyorlardı. A li B a h a d ır v e U ğ u r l u ellerindeki kuvvet­
le, A l ı n c a k ile Per v ân e’nin üzerine bir gece baskını yapmağı tasarladılar.
Onları bertaraf ettikleri takdirde, Konya’yı kuşatıp ele geçirmeye çahşacak-
lardı. îki emîr, bu gaye ile düşman karargâhlarına doğru ilerlerken, ken­
dilerine rehberlik eden kimsenin karanlıkta yolu şaşırması, plânlarmm altüst
olmasma sebebiyet verdi. Bütün gece boş yere dolaştıktan sonra, sabahleyin,
hiç beklemedikleri bir anda, düşman öncülerini karşılarmda buluverdiler.
Bunların esas kuvvetlere haber ulaştırmaları üzerine de. A l tun-Ab a ker­
va n s ar a y ı {Argıt han) civarmda zorlu bir meydan savaşı yapmağa Tuec-
bur oldular. Moğol kumandanlarmdan bir miktar yardımcı kuvvet alan
Pervâne, K e y k â v u s ’un askerlerini bozguna uğrattı. A li Ba had ır

148 I b n A b d i ’z - Z â h ir, s. 81; trc., s. 188; W . D . T ic s e n h a u s e n , A lhn Ordu Devleti


tarihine aii metinler^ T. çev. I. H ; İz m irli, İstanbul 1941, s. 123, 128; N ü v e y rî, s. 217 b.
149 A k s a r a y î’nia ifadesine göre, K e y k â v u s’un halası -yani B ü y ü k A lâ ü ’d -D în ’in
kızı- B erk e H a n ’ın nikâhında îdi (s. 75-6). Selçuklu ailesi ile Altm O rduhanedanı arasında bir ak­
rabalık bağı bulunduğu P a c h y m e re s tarafından da kaydedilir. Bu müellif B e r t e ’yi K eykâ-
vus’un dayısı olarak gösterir (G o u sin , IV. s. 191).
150 Ilgın ile Akşehir arasında, halen A rgtthansA ıaı taşıyan köydedir. Üzerinde kitabesi yok­
sa da, vakfiyesi elde bulunduğu için, bunun, X III. yüzyılın ilk yarısı içinde yaşamış köle asıUı üme­
radan Ş em sü ’d - D î n A l t u n - A b a tarafından yapıldığı.anlaşılmıştır (bk. O . T u ra n , Selçak
Devri Vahfiyelen s. 207; a y n ı m il., Selfitk Kervansarayları, s. 480 - 1; E rd m a n n , s. 32, No. 1).

89
ve U ğ u r l u kaçarak uç bö lgesine sığındılar ısı. Büyük bir heyecanla
kumandanlarmm alacağı neticeyi bekleyen sultan, onların mağlûp olup kaç­
tıklarım ve düşmanlarının süratle kendi üzerine doğru geldiklerini du­
yunca, artık memleketi terketmekten başka çaresi kalmadığını anladı.
Fakat, o, söz vermiş olduğu halde, B ayb ar s’m yanma gitmedi. B a yb a rs ’a
nispeten daha yakından tamdığı, ondan daha az kuvvetli, ayıca da, kendisine
minnet borcu olan sınır komşusu Bizans imparatorunu tercih etti. İ m p a r a ­
tor M ic ha e l, İstanbul’un Latinler’den geri alındığı sıralarda, Nymp-
haion (Nif = Kemalpaşa) da huzuruna gelen ve kıymetli hediyeler takdim
eden Selçuklu elçisine son derece iyi muamele etmiş ve ülkesinin sultana her
zaman açık olduğunu, onun orada istediği kadar kalabileceğini ve durumu
düzeldiği takdirde de geri dönmekte serbest olacağmı bildirmişti ısı. Kay-
naklarm pek açık olmıyan kayıtlarından anlaşılabildiğine nazaran,
K e y k â v u s , 1261 yılının sonlarına doğru yani daha B a y b a r s ’a
gönderdiği elçiler Mısır’a varmadan, k a r ı s ı n ı o ğ u l l a r ı n ı ' ” , kızkar-
deşini, Hıristiyan dininde olan annesini, dayısını yakm adamlanm, hiz-
metkârlannı ve bütün hâzinelerini, Antalya’da hazır bulundurduğu
kadvrga'Va.rz. koyup, bir daha dönmemek üzere, İstanbul’a gitti. Böylece onun
aralıksız mücadelelerle geçen 17 yıllık saltanat devresi sona erdi ve talihsiz
maceralarla dolu uzun gurbet hayatı başlamış oldu
151 t b n B lbS, T ıp k ıb a s ım , s, 637; H o u tsm a , s. 297.
152 P a c h y m e re s / G o u s in , s. 8 5 .
153 Kaynaklarımız bize K e y k â v u s ’un Antalya’dan ne zaman hareket ettiği hususunda
s a ril bir şey söylememektedirler. Ancak, E b û ’l-F e re c , Anonim Selçıdcn&ne, I b n B Sbî ve B a y b a rs
M a n s û r î’nin kayıtlarını karjüaştırm ak ve birleştirmek suretiyle, bunun 1261 y Jı sonlarında
vukubulduğvmu taim in edebiliyoruz. İlk müellif A lm c a k ’ın Aksaray’a gelişini, yukarıda da işaret
ettiğimiz gibi, 1261 in. yaz mevsimi sonlarında gösterir ve K e y k â v u s’u n da aynı yıl içinde M ic-
h a e l’in, yanma kaçmıj olduğunu söyler (Tarih, s. 582). Anonim Selfokndme de K ılıç A rs la n ’m
Konya tahtına oturması için aynı yılın Ağustos ayını verir (bk. yk. s. 86). İ b n B İ b î , A lın c a k ile
P e rv â n c ’nin Akşehir’in iki köyünü ktjlak yapmış olduklarmı kaydederek, bu sırada mevsimin
sonbahar olduğunu bildirmiş olur. B a y b a rs M a n s û r î ise, bu olayları 659 (6 Aralık 1260 - 25
A ra h t 1261) yılınm sonlanna a it vukuat arasında anlatmak ve K e y k â v u s ’un yine aynı yıl içinde
kaçmış olduğunu ifade etmekle, diğcrleıini tamamlar (v. 52 a).
154 G l. C a h e n , K e y k a v u s ’un muhtemelen tznik im paratoru V a t a t z e z ’in bir kızı ile
evlenmiş olduğunu söylüyor [Pre-Oitoman Tarkejı, s. 274). Hizansa kaçarken yanındaki kansı acaba
bu mu idi?
155 t b n B îb î yalnız M e l ik G ıy â s ü ’d -D în M e s 'û d ile R ü k n ü ’d - D în G e y û m e rs’in
adım veriyor (T ıp k ıb a s ım , s. 639). A k s a râ y î ise G ıy â s ü ’d - D în M e s 'û d ve diğer oğullan
diyor (s. 70). K e y k â v u s ’un oğullan hakkında bk. O . T u ra n , Türkiye Selfuklıdan, s. 10 - 12.
156 B a y b a rs M a n s û r î iki dayısımn da kendisi ile beraber gitmiş olduğunu ifade ederse de
(v. 53 a, 67 b), yerli müelliflerin kayıtlan, yalnız sultanın sarapsâlârı olan K î r K e d îd ’in gittiğini
( I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 630; H o tsm a , s. 297), K î r H â y e ’n in ise Selçuklu ülkesinde kal­
mış bulunduğunu (A k s a râ y î, s, 82) gösteriyor.
157 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 637; H o u tsm a , s. 297; A k s a râ y î, s. 70; Anonim Selgak-
ttSme, s. 54; P a c h y m e re s / G o u sin , s, 110; N ic e p h o ru s G r e g o r a s , Byzanline Historia,
Bonnae 1929 - 30, O, I, s. 82; Y û n în î, 0 . II, s. 160; B a y b a rs M a n s û r î, v. 53 a ; A y n î, s.
475; N ü v e y rî, v. 20 b.

90
Çevirdiği entrikalarla, K e y k â v u s ’u nihayet tahtından, tacından ve
ülkesinden uzaklaştırmağa muvaffak olan P e r v â n e , K ıl ıç A rs la n ’ı
yalnız başına saltanat makamına yerleştirmekle, gerçekte, bütün bir ülke
üzerinde kendi egemenliğini kurmuş oluyordu. Onun sahip bulunduğu
kudret ve nüfuz, bu andan itibaren bir kat daha artmıştır. P er vân e,
b und an sonra, M o ğ o l efendilerine sa d ı k kalmak şartı ile,
A n a d o lu S e lç u k lu D e v l e t i ’ nin g e r ç e k ve tek hâkimi o la c a k ­
tır...

91
m, BÖLÜM

PERVÂN E’NÎN M U T L A K H ÂK ÎM ÎY E T
D EVRİ

A. K e y k â v u s taraftarlarınm temizlenmesi ve bütün Ana­


dolu’nun Moğol kontrolü altma sokulması

S u lt a n I z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s ’un tahttan ve memleketten uzalc-


laşması ile, aşağı yukarı yirmi yüdır, gerek Moğol egemenliğine, gerekse
Moğollarla işbirliği yapan îranblar yönetimine karşı direnen örgütlü cephe
yıkılmış oldu. P e r v â n e M u ' î n ü ’ d - D î n S ü le y m a n ’ın Moğol yardımı
ile elde ettiği bu sonuç, 1243 Kösedağ felâketinden sonra kendi soydaşları
tarafından temeli atılan ve zamanla bütün çıkarcılar zümresince benimse­
nen yanaşma ve uyduluk politikasmm bir zaferi idi. Devlet hizmetinde yer
aldığı günden beri, Moğollara hoş görünmek sureti ile post ve nüfuz sağlayan,
bu uğurda gerektiği zaman Moğol menfaatlanmn savunuculuğunu yapan,
her türlü bağımsızlık eylemine karşı çıkan, fitne ve gammazlığı meslek edi­
nen Pervâne, nihayet, saltanatm tamamım, şimdiye kadar bir kukla olarak
kullandığı genç ve zayıf şahsiyetli K ı l ı ç A r s l a n ’a kazandırmış ve böylece,
kendisine bütün bir Anadolu Selçuklu Devleti üzerinde fiilen egemen olmak
olanağım hazırlamıştı. Yalnız, bu egemenliğin daha tara ve emin duruma
gelmesi için, K e y k â v u s ’un geride bıraitığı muhalefet unsurlanmn da
temizlenmesi, bir cümle ile, ülkedeki ba ğ ım s ız lı k f i k i r ve eğ ilim­
le ri n in kesin şekilde yo k edilmesi g erekti.
K ey kâ vu^ ’un Konya’dan kaçması ve K ı l ı ç A r s l a n ’ın tahta otur­
ması üzerine, durum fetiknâme’lt û e ülkenin her tarafına bildirilmişti. A li
Bah ad ır ve U ğ u r l u ’nun yönettiği direnme kuvvetlerinin kırıhp dağıtıl­
masından sonra, P e r vâ n e ve A lı nc a k Noyan, S u l t a n R ü k n ü ’ d-
D în de yanlannda olduğu halde, K e y k â v u s ’u yakalamak için derhal
harekete geçmişler ise de, onun Bizans’a kaçmasma engel olamamışlardı.
Bunun üzerine, Alâ’îye hududımdan Antalya’ya ve kuzeyindeki dağlık

92
uç bölgesine kadar uzanan bütüngüney-tatı vilâyetlerini işgal edip, hal­
kı itaat altma almışlardır. Putperest Moğolların amansız silâhlan sayesinde
meydana gelen bu fiilî dıırum, bütün vilâyetlerin yöneticileri ve yerleşik
halkı taraündan, -gerçek duygu ve düşünceleri ne olursa olsun— her zaman
olduğu gibi, tam bir teslimiyetle kabul edilmiştir. P er vân e buralarda sü­
kûn ve asayişi kolayca tesis etmiş, bu arada, K e y k â v u s ’a sığmak vazifesi
görmüş olan Antalya ve A lâ’îye’de geniş tedbirler almış, her iki şehre de
kendisine sâdık kûtüvâr\ç.L (kale muhafizları) yerleştirmiştir ı. Fakat, vilâ­
yetlerde yapılan bu uygulama; göçebe T ü r k m e n unsurlarimn yoğun ola­
rak bulundukları uç b ö lg e le r i n d e aynı kolaylıkla başarılamamıştır.
Pervâne, yeni rejimi buralarda tamtabümekiçin, epey bir zaman T ü r k ­
m enlerle uğraşmak zorunda kalmıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti’ndCj zayıf ve liyakatsiz hükümdarların iş
başma gelmesinden beri arka arkaya vukubulan felâketler ve bunalımlar,
Selçuklu hanedanı üe kan bağı olan ve e?an w/larda kendi aşiret âdet­
lerine uygun olarak, yarı bağımsızlık içinde, de stânî bir hayat yaşayan
g ö çe be T ü r k m e n l e r d e saltanat makartuna karşı saygı ve güveni büyük
ölçüde sarsmıştı. Saltanat makamımn zaifa uğraması yamnda, devletin diz­
ginlerinin tamamen İranb idarecilerin eline geçmesi ve buna pareilel olarak,
metbu Moğollajm müdahale ve baskısınm gittikçe artması, T ür km en le r
üzerinde ayrıca ümit ve haysiyet kırıcı bir etki yaratmaktaydı. T ür km e n­
ler içeriden ve dışandan gelen yabancı baskJarma karşı duydukları nef­
reti, yukarıda görüldüğü gibi, daha önce, fırsat buldukça fiilî isyan
hareketleri ile ortaya koymaktan geri kalmamışlardı. K e yk â vu s’un mem­
leketten uzaklaşması ve K ı l ı ç Ar s la n’m yalnız başma saltanat makamına
oturması, Anadolu Selçuklu Devleti’nin baştan başa Moğol kontrolü altma
girmesi, yahut, en hafif bir ifade ile, bütün Anadolu halkının, ipleri yabancılaı-
elinde bulunan bir kulda hükümdarın tebaası olması demekti. Halbuki, böyle
bir durumun T ü r k m e n l e r tarafından sükûnetle kabul edilmesine imkân
yoktu. Nitekim, daha K e y k â v u s ’un Antalya’dan ayrılması ile beraber, Ba­
l a r d a protesto hareketleri görülmeğe başlaııuştıx. Bu hareketlerin üki, bir yıl
önce K e y k â v u s ’u destekleyen, fakat Hıristiyan damşmanı (K ün d -ıs ta bl
= M i c h a e l P a l e o l o g o s ) yüzünden onunla anlaşlazlığa düşerek kavgaya
tutuşan batı ac’ undaki D en iz li T ü r k m e n l e r i reisi Meh met Bey
(el-Ûcî) den gelmiştir. Ba yb a r s M a n s û r î ’nin ifade ettiğine göre, K ıl ıç
A r s la n (daha doğrusu onun adma Pe rv â ne ve Alıncak), 1261 yılı so­
nunda Bizans’ a; kaçan K e y k â Vus’un ülkesini, T ü r k m e n le r ih elindeki
kıyı bölgelerine ve Taşeli yarımadası dağlarmâ kadar ele geçirdiği zaman,
bu M e h m e t Bey onu metbu tammakisterâemiş ve kardeşi İ 1yas, damadı
A li ve akrabası Sevinç Bey ler ile beraber, doğrudan doğruya Hü le gü
1 A ts a r â y î, s. 71; B a y b a rs M a n s û rî, V. 53 a.

93
H a n ’ a itaat arzetmiştir. T ü r k m e n b e y l e r i , yolladıkları elçi vasıtası
ile, H ü l e g ü ’ye, vergiyi ilhîînlı hâzinesine ödeyeceklerini bildirmişler ve
ondan, bir sancak, oturdukları ülkenin resmen kendilerine tevcih edil­
mesi hususunda h h ferman {yarhğ) ve yanlarında ikamet edecek bir şahne
göndermesini istemişlerdir. T ü r k m e n beylerinin müracaatı H ü le g ü H an
tarafindan reddedilmemiş ve kendilerine, K u lş a r adlı bir ^ahne ile, Denizli,
Honas, Dalaman ve çevresinin tevcihine dair/eman gönderilmiştir 2. Çağdaş
Arap coğrafyacısı Ib n S a ' î d (ölümü 1274 veya 1286), bu devirde, adı geçen
bölgede aşağı yukarı 200.000 çadırhk bir T ü r k m e n topluluğunun yaşa­
dığını ve bu sebepten, Antalya körfezi ile Dalaman çayı arzısıiıda, sahilden
kuzeye doğru uzanan dağlara “ CibâlüH-Türkmân” adı verildiğini söyler
Demek ki, M e h m e t B e y ve yakınları, Selçuklu sultanına bağlılığı red­
dederek, bulundukları geniş uç sahasında, doğrudan doğruya Moğollara
tabi bir siyasî teşekkül meydana getirmek isterken, hâkimiyetleri altında
böyle muazzam bir kitle mevcuttu. B aybars M a n s û r î ’nîn verdiği bu
bilgi bize, A n a d o l u ’ d a , Se lç u kl u D e v le ti ’ nden a y r ı l a r a k kuru­
lan ilk T ü r k b e y l i ğ i n i tanıtmış oluyor. Ancak, aynı kaynağm müte­
akip kayıtlarından anlaşıldığma göre, D en izl i T ü r k m e n l e r i n i n ba-
ğımsızhğı çok kısa sürmüştür. H ü le g ü Han, kendisine itaat ajrzeden
Me h m et Bey’i 660 (1263) yılında %rdu^'yz. çağırnuş, fakat Türk­
men reisi bu davete icabet etmemiştir, Bunun üzerine, H ü l e g ü ,
Sultan R ü k n ü ’ d - D î n ’e ve Anadolu’da bulunan Moğol kuvveüeriae,
onu cezalandırmaları için emir göndermiştir. Bu sırada M e h m e t Bey
damadı A li B ey’in ihanetine uğramıştır. Bu sonuncu, S u l t a n R ü k n ü ’d-
D î n ’e gelerek, onu kaynatasının üzerine yürümek için teşvik etmiş ve ken­
disine bizzat kılavuzluk yapmıştır. Selçuk ve Moğol kuvvetleri Türkmen
arazisi içine girerek bii’ çok yerleri işgal etmiş ve Dalaman ovasmda yaka­
ladıkları M e h m e t B e y ’i bozguna uğratmışlardır. Civarda bir dağa kaçıp,
orada gizlenen ve direnen M e h m e t Bey, biraz sonra aman dileyerek, itaata
hazır olduğunu bildirmiştir. Bunun üzerine, kendisine yeminle teminat veril­
miş ve bulunduğu yerden çıkması sağlanmıştır. S u l t a n R ü k n ü ’ d - D î n
huzuruna gönderilen asi Türkmen reisini yanma alıp, Konya’ya doğru yola
çıkmış, ancak Borlu (Ulu Borlu)’ya geldiği zaman, verdiği yemini bozarak,
onu öldürtmüştür. Mehmet Bey ’in yerine, sultan tarafından, onun ortadan
kaldurümasma yardımcı olan damadı A li Bey tayin edilmiştir. Böylece,
Selçuklu topraklan İstanbul (yani Bizans) hududuna kadar Moğolların
katî kontrolü altma girmiştir^.
2 B a y b a rs M a n s û r î, v, 53 b.
3 tb n S a 'îd , Kitâbu BasU'i-Arz, s. 117.
4 B a y b a rs M a n s u r î, v. 55 b (ondan naklen A y n î, s. 475; K a lk a ş e n d i, C. V , s. 364).
Aynca. bk. C l. C a h e n , Noiespour Thistaire des Tarcomans d ’Asie Minevre, s. 337-8; B. P le m m in g ,
LandschaJisgeschUkk..., s. 27-8, 31.

94
Memlûk tarihçisinin anlattığı bu olaydan, \>irzz değişik şekilde olmak
üzere, yerli yazar A k s a r â y î d e balısetmektedir. Ona göre, Su lt an R ü k ­
n ü ’ d - D î n Konya’da tahta oturduktan sonra, Moğol-Selçuklu ordusu uç
vilâjeti’ nc gelmiş ve burasını, tâ İstanbul (Bizans) hududuna kadaj,
asi T ü r k m e n l e r d e n temizlemiştir. Biiyük Sipehdâr ( U ç - b e y le r b e y i )
M e h m et Bey ile İly as Bey, Salur B ey ve öteki T ü r k b e y le r i
yakalanmıştır. M u î n ü ’ d - D î n Pervane yerinde tedbirler alarak, vilâ­
yetleri itaat altına sokmuştur^.
Görülüyor ki, A k s a râ y î , Meh met B e y ve arkadaşlannm hareket­
lerini, uç bölge sind e sık sık görülen olağan olaylardan biri gibi anlatmak­
tadır. Yerli müellif bize, çağdaşı Memlûk tarihçisinin söz konusu ettiği bağım­
sızlık vakıasına dair hiç bir şey söylemediği gibi, cezalandırma işinin bizzat
H ü le g ü H a n ’m buyruğu ile yapılmış olduğundan da bahsetmemektedir.
Herhalde, B a y b a r s M a n s û r î ’nin yazdıklarının yerli müellif tarafmdan
bilinmemesine imkân yoktur. Anlaşıldığına göre, o, bu hususlan zikretmeğe,
lüzum görmemiştir. Onun için mesele, f i t n e unsuru Uç Türkrnen-
lerin in bastırılmış olmasıdır. Gerçekte, Memlûk tarihçisinin kayıtlarına
dikkatle bakılınca, H ü le g ü H an ’ın asıl amacının da bu olduğu sonucuna
varılıyor. H ü l e g ü Han, Selçuklu Devleti’nin toptan Moğol kontrolü
altma girmiş bulunduğu bir zamanda, M oğol askerlerinin desteklediği
bir sultanın tebaası olmayı reddererek, Anadolu’nun en uzak köşesin­
de, doğrudan doğruya kendisine bağlı bir hükümdar haHne gelmeğe kal­
kışan T ü r k m e n b e y i n i n isteğini yerine getirirken, onu bu su­
retle daha kolay ele geçirmeyi düşünmüş olmalıdır. Nitekim, ilhan bir süre
sonra M e h m e t B ey’i huzuruna çağırmış, fakat o, durumu anladığı için,
gitmeğe yanaşmamıştır. M e h m et Bey’in cezalandırılması için, K ı l ı ç Ars-
l a n ’ a ve Anadolu’daki Moğol kumandanına emir gönderen H üle gü Han,
şüphe yok ki, başlangıçtan beri bu T ü r k m e n b e y i hakbnda onlarla
temas halinde idi ve çok muhtemel olarak, bu hususta en mühim rolü de
yine Pe r vâ ne oynuyordu. E f lâ k î tarafından anlatılan bir hikâyeden,
M e h m e t B ey’in bu sırada -yalnız S u l t a n R ü k n ü ’ d - D î n ’i tam-
mamakla kalmayıp- Antalya-Konya arasmda gidip gelen kervanları
vurmak suretiyle, Selçuklu Devleti hesabına can ve mal kaybına da sebep
olduğımu anlıyoruz. Bu yazar, adı geçen beyin adamlannm, bir defasm-
da, M e v l â n â ’nm yakmlarmdan M e r a g a l ı H o c a M e c d ü ’ d - D î n ’e
ait eUibin dirhem tutarındaki kumaşı gasbetmiş olduklarını bildirir«. Böyle
5 A k s a râ y î, s. 71.
6 T . Y a z ıc ı trc., c. I, s. 525 - 6. Mütercim, burada ad j geçen M e h m e t B ey ’in -daliıa
sonraki tarihlerde sahneye çıkan- K a ra m a n -o & lu M e h m e t B ey olduğunu söylemektediı- {ÖnsSa,
3. 89). G l. C a h e n de aynı k anaatlidir ve bundan dolayı, Türkiye’de T ü rk m e n J e rc ilk defa
beyaz Jcülâh giydiren kişininj Denirli yöresi uç beyi değil, o n u n adaşı K a ra m a n - o ğ lu M e h m e t
B ey olduğu görüşündedir {Kotes pour l ’histoİTSs des Tmcomans d ’Asie Mineure, s. 344 - 5; P rf OUo^
man T-arley, s. 303 - 4).

95
bir durıunda. P e rv a n e ’nin, Hüleg ü Han nezdînde gereken teşebbüs­
lerde buluntaamış olması mümk.üiL değildir. Bir yandan M e K m e f B ey’in
‘‘ ordu” ydL çağırılması, öte yandan damadı A li B ey’in elde edilmesi, zan-
mrmzca doğrudan doğruya Pe rvâne’nin gayretlerinin bir neticesi idi.
A k s a r â y î ’nin ifadesinden de anlaşıldığma göre, nihaî durumun istihsalin­
de en büyük hisse onun olmuştur. Pe rvâ ne ’nin M e h m e t B ey’i ve diğer
T ü r k m e n B eyl er in i yakalayıp yok etmesi ile, bu ilk D e n i z l i Beyliği
de ortadan kalkmış ve memleket tekrar Uğ vilâyeti olarak Selçuklu idarasine
girmiştir’.
7 Anadolu Selçuklu Devleti’niu b a tı uc’u n d a sipskdâT-ı büzürg {ı^ - beylerbeyi) olan
M e t m e t Bey’in. ve onunla birlikte adı geçen diğer T ü rk m e n b e y le r in i n menşeleri,
hangi kabileye mesup oldukları, veya ne zamandan beri burada bulundukları baldunda kesin bir
şey bilmiyoruz. Şimdiye kadar çeşitli vesilelerle bu Türkmenlerden bahsetmiş olan tetKkçîleı-in bu
hususta ileri sürdükleri iddialar ve tahminler de tatminkâr olmaktan çok uzaktır. Meselâ,
P ro f. O . T u ra n , Sel(uklu!ar Tarihi ve Titk-îslam Medeniyeli adh eserinde, R e ş îd ü ’d - D în ’in
Miikâtsbât’vnda (nşr. M u h a m m e d Ş efî, Lahur 1948, s. 273) bulunan b ir mektubun verdiği bil­
giyi, hiç bir tenkide tabi tutm adan kullanaksuretiyle (s. 215), D e n iz li T ü r k m e n l e r i’nin, M u'-
î n ü ’d -D în P e rv â n e zamanında, doğudan, yani Erzincan ve Trabzon yörelerinden göçettiıiş
olduklarım söylüyor. Söz konusu mektupta, Trabzon da^axwıyayU ıh olarak kullanan Ş e m sü ’d-
D în M e h m e t adlı bir T ü r k m e n b e y i’nin Bayburt ve Erzincan bölgesini yakıp yıktığı, yaptığı
yağmalarla. Sinop’tan Ayıntab’a kadar uzanan yerlerde asayişi felce uğrattığı, nihayet, basımları
olan Çitah emîrlerinin baskmma uğrayıp kaçtığı ve bu sonuncularm da aynı yolu tutm ası üzerine,
T o k i (T u g a y ) N o y a n ’ın Erzincan’a gelerek hepsini lalıçtan geçirdiği ifade edilmektedir. Mek­
tubu yazan " M e lik M u 'î n ü ’d - D în P e rv â n e ”, muhatabı R e j î d ü ’d - D î n ’e ” “dest&r-i azâm ,
şeklinde lıitabetmektedir. Yani, bu mektup R e j î d ü ’d - D în ’in fiilen v e z ir bulun­
duğu sırada kaleme alınmıştır. Bilindiği üzere, R e ş îd ü ’d - D în ’in v e z ir liğ e ta y in i G a z a n
H a n (1295-1304) zamanmda, 1298 senesindedir. O halde, mektupta adı geçen M e lik M u î-
n ü ’d -D în P e rv â n e bizim, konumuzun kahramanı M u 'în ü ’d -D în S ü le y m a n P e rv a n e
olamaz. Çünkü, göreceğimiz gibi, o, verilen tarihten yirrai yıl önce ölmüştür. Ancak, M u 'î n ü ’d-
D in S ü le y m a n ’ın, aynı unvam taşıyan oğlu, S in o p H â k im i M e h m e t B ey, 1297 -1 2 9 9 yıl­
la n arasmda, aynı mevkii, yani “fierodjuliği” işgal ediyordu (bk. A k s a râ y î, s. 209, 217, 242, 247-8)
ki, -b u sırada yeni vezir olmuş bulunan- R e ş îd ü ’d -D în ’e yazılan m ektubun asıl sahibi şüphesiz
budur. Bu duruma göre, O . T u r a n mektupta sözkonusu edilen Ş e m s ü ’d - D în M u h a m ­
m ed e t- T ü k m â n î’yi, yalnız isim benzerliğine bakarak, kırk sene önceki ile birleştirir­
ken yanıhmşhı. ö te yandan, Mükdtehât~ı Rs§İdi’tâtL yaymlayıcısı M u h a m m e d Ş e fîv e bunlarm
içinderi Anadolu’yu ilgilendiren bilgiyi çıkarıp özeüeyerek hir makale m eydana getirmiş bulunan
P ro f. Z. V . T o g a n da, adı geçen Türkmen beyini -yine isimlerin benzemesi yüzünden- K a ra -
m a n - o ğ lu Ş em sü ’d -D în M e h m e t Bey ve M e lik M u 'î n ü ’d- D î n P e r v â n e ’yi bizim
M u ‘ în ü ’d -D in S ü le y m a n zannetmek sureüyle, aynı hataya düşmüşlerdir \M ikatebât, s. 273
not, 275 not; Z . V . T o g a n , Reşideddin'in Mektuplarında Amdolu’nun iktisadı vs Titedeni hayatına
ait kayıtlar, îlstisat Fak. Mec., G. 15, No'. 1-4 (Ekim 1953 - Temmuz 1954), s. 46]. H atta T o g an ,
A k s a râ y î (s. 66, 71)’de ve B a y b a rs M a n s û r î (v. 53 b) ’de adı geçen D e n iz li T ü rk m e n -
le ri b a ş b u ğ u , Uf - beyi M e h m e t B e y ’i, hem K a ra m a n -o ğ lu M e h m e t Bey ile (dolayıâyr
Ic mektuptaki T ü rk m e n b e y i Ue), hem de bunun halefi M e h m e t Bey ü e karıştırır (bk. aynı yer
ve Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 311). Halbuki, A k s a râ y î, Y û n în î, ve B a y b a rs M a n s û r î

96
M u ‘ trLÜ’ d - D î n Pervane batı at’ und ak i işleri böylece yoluna
koyduitan sonra, Sult an R ü k n ü ’ d - D î n ’i alıp başkent Konya’ya dön­
müştü. Moğol kumandanı ise,- ordusunu dağıtrnış ve askerlerini, istirahat
etmek üzere jiy'ZaA’larâ sevketmişti. îşte, tam bu sırada, birdenbire, güneyde
Ermenek tarafindaki dağlar ye ormanlar içinden b ir başka T ü r k m e n
d alg ası nı n kabardığı ve süratle Konya önlerine kadar yayıldığı görüldü.
Sayıları 20.000 e varan ve hepsi de atlı ve zırhlı olan bu T ü r k m e n l e r i n
başmda K a r a m a n , Z e y n ü ’ l-Hâc ve Bunsuz adlı beyler bulunuyordu.
Bunlar Sul t an Î z z ü ’d - D î n K e y k â v u s ’un hakbm korumak iddiası ile
ortaya atılmışlardı. Bize bu bilgiyi veren A k s a r â y î , T ü r k m e n b e y le ­
rinin, Moğol ordusunun yaylağa çekilmesini fırsat bilerek, Konya’yı ele.
gfiçijnneğe teşebbüs ettiklerini, fakat, başkentte bulunan az sayıdaki “sal--
tanat ordusu” ile kendilerini Gâvele kalesi.» düzlüğünde karşılayan M u'-

(oadaa naklen A y n î ve K a lk a ş e n d î) taraftadan zijcredilen U(-beyi M e h m e t B ey’in K a ra -


m a n -o ğ lu M eK m et B ey olmadığına P ro f. Ç l. G a h e h , daha 1951 yrfmda dikkati çekmişti
{NotespouT l‘khtoites_d$s Tureanuıns d’AMe M inm te, s. 336 - 7 ). ■
A nadolu'Selçuklu Devleti’niri. ba£ı j/c’unün yönetimi, diğer Uf b ö lg e le ri gibi, sürekli
olarak, belli bir T ü r k m e n a ile s in in (mesdâ, Kastamonu’nun inerkez olduğu k u z e y as’u n d a -
k i Ç o b a n B ey a ile s i gibi) elinde kalmarmştır. X III. yüzyıl haşlarmda D â n iş m e n d li Y a f ı-
b a s a jı- o ğ u U a n n ın buradan alınmasmdan sonra, 1261 yılında adı geçen M e h m e t B ey’e kadar,
uç~bej/liğine kimlerin geldiği, veya bunun hangi ailede kalmış olduğu hususunda kesin bir şey bil­
miyoruz (bu hususta, bk. N . K a y m a z , Anadolu Selıükbılannııı inhitatında idare mekanizmannvı rolü 1,
s. I2B, 140). Bu itibarla, M e h m e t B ey’in orijini bizim için meçhul kalmaktadır. M e h m e t .Bey’­
in yerine tayin edilen dam adı A li B ey haklanda da bilgimiz tam değildir. A h m e t T e v h it
Afyon-karahlsar’da S â h ip A tâ - 'o ğ u lla r ı’n a a it U lu cami’de bulunan 672 tarihli bir kitabede adı
geçen A li b. S iv a s to s ’un bizim. A li Bey olduğunu iddia etmiş, H a lil E th e m ve K ö p r ü l ü
de onun fikrine “katılmışlardır (A h m e t T e v h it, Sâhip Atâ-oğullarından Akmet, T O E M , NorSB
(Eylül 1341), s. 359; H a l i l E t h e m , İstanbul 1927, s. 295; K ö p r v İ l ü ,
Anadolu Selfuklttlaniûrikine ait notlar, T M , C . l l (1926), s. I b n B î b î mufassalından I I ,
K c y h ü s r e v ’in annesinin kölesi olduğunu ögrendinjiz F a h r ü ’d - D în S iv a s to s (T ıp k ıb a s ım ,
s. 584) un oğlu ile bir Türkmen beyini birleştirmeğe imkân yoktur . Nitekim, daha önce
C l. G a h e n d e -mtrfaasal, Ib n B îb î’nin hu kaydını görmeden- bu şahsın R u m menşeli olabi­
leceğini söylemiş ve A lı Bey ile onun arasmda bir ilişki kuruhhasmı şüphe ile karşılamıştır
Çadı gsçen ydz%,'s. 338). 1277 senesine kadar, b a t ı ac’unda emîr-i büıfiTg (uı^isylerbejıi) olarak
Selçuklu Devlet’ine tam bir bağlılıkla hizmet eden A li B ey, bu tarihte B a y b a rs ’m Anado­
lu’ya gelmesi Ue, bütün öteki soydaşlan gibi, MoğoUara ve Selçuklu.hükümetine karşı cephe almış
ve bu yüzden 127.& tarihinde, C im ri olayından sonra, yakalanarak öldürülmüştür ( î b n B îb î,
T ıp k ıb a s ım , s. 729; H o u ts m a , s. 333; A k s â ra y î, s. 1 3 2 ). A li B ey’in ölümünü müteakip,
Denizli bölgesi, yirmi yıl boyunca ..Kütahya’daki Germiyan Türkmenleri ile Afyonkarahisar’daki
Ş â h ip E a h r ü ’d - D în - o g u J la r ı arasında çeldşmekonusu olmuş, bir ara, İ l h a n G a z a n ’m em ri
ile Moğollara yaylak yapılmış ve yüzyılm sonlarına doğru da Menteşe Beyliği’nin hâkimiyetine gir­
miştir (C l. Ç a.h en , aynıyaı^i, s. 339; aynca Pre-Ottomon Turkıy, s 307)..
8 Son derece müşlahkem olan ve Selçuklu devrinde genellikle bir hapishane olarak kullanı­
lan bu kalenin, Ko.nya’nm kuzey-batısında bulunan K aballa adlı eski Bizans kalesi Ue aynı olduğu,
a n la ş ıln ^ ta d ır (bk. R a m se y , The kistorical geography o f Asta Minör, a. 171, 359; W itte k ,
Topotçımie, s. 25 n.l; F r . B a b in g e r, Kavalla, D er İslam, c. X X IX , 1950, s. 301).

97
î n ü ’d - D î n Pe rv â ne taralindan hiç beklenmedik şekilde hezimete nğ-
raüldiklarmı söyler. Aynı yazarın anlattığına göre, Türkmen beylerinden
Z e y n ü ’ l-Hâc ve B unsuz bu savaşta Pervâne tarafindan tutsak edilmiş,
Konya pazarlannda dolaştırılmak sureti ile, halka sille tokat döğdürülmüş,
türlü hakaretlere maruz bırakılmış ve bir kaç gün sonra, iç k a le kapısmdan
asılmışlardır. Hırslarım alamayan yöneticiler, Türkmen beylerinin kale ka-
pısmdan sarkan cesetlerine, Konya sarayının kulesinden ok attırarak delik
deşik ettirmişlerdir. Türkmenlere karşı d u y u l a n nefreti ve kini en ilginç şekil­
de belirten -aristokrat müellifin de zevkle anlattığı- bu sadistçe eğlence
devam ederken, memleketin her tarafina, böyle çetin bir işin kolaylıkla hal­
ledilmiş olduğunu müjdelemek üzere fetîhnâme'le.ı yollanmıştır. Bunun ar-
kasmdan, Sult an Î z z i ’ d - D î n ’e mensup bazı rical, Türkmenleri teşvik
etmiş olmakla suçlandırılarak, ortadan kaldmlmışür^
A k s a râ y î ’nin naklettiği bu hikâye bize, Anadolu'da yabancı egemen­
liğine karşı, hem siyâsî, hem de mânevi bakımdan ilk defa bilinçli bir
millî mücadeleye girişmiş olan T ü rk m e n to p l u l u ğ u n u n , yani K a r a ­
m a n lı la rı n birinci istiklâl teşebbüsünü anlatıyor. 660 (1262) yılımn yaz
mevsiminde yapıldığı anlaşılan bu teşebbüs, aristokrat yazann ifadesine
bakılınca, tam bir başarısızlıkla sonuçlanmış gibi görünüyor. Halbuki, aynı
konuda bilgi veren başka kaynaklar durumu daha değişik biçimde izah et­
mektedirler. Olayların içindeyaşayan îb n Bîbî, maalesef bu esnada bahis
konusu Türkmen hareketleri hakkmda özel olarak herhangi bir beyanda
bulunmağa lüzum görmemiştir. Bununla beraber, bu yazar, bundan onbeş yıl
sonra, K a r ama n’m oğlu M e h m et Bey tarafından girişlen daha büyük
çaptaki hareketten bahsederken, dolayısiyle, K a r a m a n ailesinin ve aşi­
retinin geçmişine dair kısa bilgüer verir ki, bunlar arasmda A k s a râ ­
y î ’nin yazdığı olaym gerçek mahiyetini anlamamıza yardım eden çok
önemli bazı noktalar da bulunmaktadır, tb n B î b î ’nin bu kayıtlarmdan
öğrendiğimize göre, M e h m e t B ey’in babası olan K a r a m a n , Kamerü'd-
adı ile anılan (Ermenek ve çevresi) y ö r e l e r i n d e yaşı-
y a n Türkmenlerden''* biri olup, başlangıçta basit bir kömürcü idi. Cı-

9 A k sa râ y t, s. 71 - 2.
10 î b n B îb î’nîn g e n e l l i k l e d e d i ğ i I s a u r ia b ö lg e s i 1225 (622) tarihinde B ü­
y ü k A lâ ü ’d -D în K e y k u b â d tarafından zaptedikniş ve bir vilâyet halinde Selçuklu Devleti’-
ne katılmıştır. Aynı kaynaktan, buraya atanan ilk vâli (serkjker — sûbaşt)nm K a m e r ü ’d -D în
adını taşıdığım (T ıp k ıb a s ıra , s. 342; H o u ts m a , s. 141; Anonim SelçıAnâme, s. 30) ve vilâyetin de,
ona izafeten, Kamerü’J-Dtn vildj’eti şeklinde anıldığını (T ıp k ıb a s ım , s, 687; H o u ts m a , s. 321)
öğreniyoruz. Sonraki olaylardan, bu vilâyetin yoğun bîr Türkmen kitlesi ile iskân edilmiş bulun­
duğunu ve tamamen b i r Uf b ö lg e s i haline getirilmij olduğunu anlamaktayız. Yukarıda, Kösedag
felâketinden sonra, S im on de S a in t-Q ,u e n tin ’in bahsettiği Co te r in adlı Türkmen beyinin isyaıu
dolayısı ile bunu açıkça görmüştük [P ro f. O . T u ra n b u G o te rin ’in K a r a m a n adındîm bozma
olduğuDU düşünerek, F r e r S im o n ’un anlattığı ola)i, bahis konusu ettiğimiz K a r a m a n is y a n ı

98
vardaki dağlardan (Toroslar) elde ettiği odun kömürünü Lâxende’ye geti­
rip satmakla geçinen K a ra m an , Moğol kıunandanı B a y c u Anadolu’yu

ile ‘b irleştirmekte ise de (İTîiîj; vlrjfan IV , tA ), eserini taiamlıeh 1247 lerde y a z a n 'F re ı S im o n ’un,
yirmi sene sonraki bir olayı burada verebümesini imkânsız buluyor, binaenaleyh b u birleştirmeyi
kabul edemiyoruz]. Bu olaydan, sooıa, K a r a m a n ’m hareketine kadar, bu bölgede SeiçuMu Dev-
let’ini uğraştıran herhangîbir mesele ortaya çıknuyor ise de, komşu Hiriatiyan ülkesine doğru yap­
tıkları akmlar dolayısı ile, Tûrkmenlcrin faaliyetlerinden ara sıra, haberdar oluyoruz. 1300 yıl-
larmda yazılmış a n o n im b i r E rm e n i k ro n iğ i, laauria sahilinde Silifke’nin, batısında bulunan
Cracco [Gorycos - - Silifke’nin kuzey-doğusunda bugünkü Gorkös (B . F le m m in g , aJ. ge[. eser, s.
26, n o t9 )]je h rin m 1254 de A fş a r kabilesine mensup îs lâ m B ey adlı bîr T ü r k m e n ’in. saldı-
sma uğradığmı, dört yıl son da S a ru m namında diğer b ir T ü r k m e n taraûndan yağma edildi­
ğin bildiriyor (bk. Cl. Ga'h.ç-a., Qaeİqvtes Uxtes nigUgis concm ant les Turcomm de Rûm aümo­
ment ie Plıcvasion Mongole, Byzantion X IV , 3. 132; aynı mil., J^oUs povr l'hisiaires des Ttcr-
camms d ’Asie Mineme, s. 341). “MelikU'l - E m ea'^ unvanı taşıyan E m îr K a ıa e r ii’d -D în
H â d îm 'in 1238 tarihinde hayatta bulunduğunu tespit ediyoruz (bk. K e m â l - a d - D în
( İ b n ü ’l - ’A d îm ) , Histaire d'Alep, nşr. E . B îo c h e t, Parts 1900, s, 202): fakat, ondan, sonra ne
kadar zaman Ermeni M eliki olarak hizmet ettiğini, yerine kimin geçtiğini, bu bölgede sonradan rast­
ladığımız T ü r k m e n le r le herhangıbir ilgisi bulunup bülıinmadığihi bilrniyorıız. Şu muhakkak
ki, bir Hıristiyan ülkesi olan Kilikya hudutları üzerinde, K e y k u b â d ’msözkomısu edilen fütuhatın­
dan çok önce de, bir takım T ü r k m e n a ş i r e t l e r i yerleştirilmişti. Bu tarihlerde ise, M o ğ o l
istilâsm iB i sebep olduğu b ü y ü k göç d a lg a s ı Anadolu’yu yeni yeni g ö ç e b e T ü rk m e n a ş i­
r e t le r i ile doldurmuş bulunuyordu. Selçuklu sultanı için bunları yerleştirmek ve bir yerde tuta­
bilmek önemli bir problem idi. Bu itibarla, Ermenistan’dan raptedilen dağlık ve ormanlık Isauria
bölgesinin büyük bir T ü r k m e n nüfusu ile dolmuş olması ve zam anla b a tı d a k i k a d a r fa a l b ir
uç b ö lg e s i haline gelmesi tabiî idi. Aşağı yukarı, adı geçen I s lâ m ve S a ru m B e y ler zamanın­
da adım duyuran K a r a m a n ’ın onlarla b ir ilişkisi olup olmadığı belli değildir. Sonraki bir tarihte
( I I . M e s 'û d devri) yapılmış olan türbesinin kitabesinde, K a r a m a n ’a K e r îr n û ’d -D în unvanı
verilmektedir. Aynı kitabeden, babasımn adınm N û re S o fî olduğunu öğreniyoruz ( H a lil E th e m
Karamajıoğulları hakkında vesâik-i mahkûka, T O E M , G. II, s. 699) ki, genelliUe Ş ik â r ı (nşr. M e-
3ud K o m a n , Konya 1946) ye dayanan m uahhar tarihler de b u n u teyit ederler Ibu hususta bk.
K ö p rü lü , Anadolu Beylikleri tarihine aitnotlar, s, 15 - 16; Ş. T e k in d a ğ , KaramaTÜtlar, I A, G. V I,
3. 317 - 8; a y n ı m il., ŞemsSddin M eh m t Bey devrinde Karamanlılar, T arih Dergisi, C. X IV , sayı 19
(1964), 3. 82 (sonuncu müellif, I b n B îb f d e N û re S o fî’den bahis olmadığı halde, her iki yazısın­
da da N û re S o fî için bu kaynağı işaret eder. Daha doğrusu, kaynağın K a r a m a n hakkında ver­
diği bilgiyi, onun, adı geçmeyen babasma atfeder]. K aram an h lan n menşei üzerinde ilk ciddî ça­
lışmayı yapan P ro f . F . K ö p rü lü , etnolojik tetkikatı sonunda, b u aüenîn O ğ u z boy-
larmdan S a lu r ’l a n a bir kolu olması geıektifini ileri sürmüştür lOğuz einolojisine dair tarihî not­
lar, T M, G. I (1925), a. 193-4]. Buna mukabil, K aram anlılar üzerinde doktora yapmış olan P rof.
Ş. T e k in d a ğ ise, başhca Y a z ıc ız â d e ’ye istinaden, o rJan A v ş a r ’la r a bağlıyor [Kartmanlılar,
t A, s. 316). H er jkisinin de aynı derecede kuvvetli ve zaysf tarafları bulunduğu için, b u iddialar
arasında şimdilik bir tercin yapabilecek durum da değiliz. Mütehassıslar tarafindan en çok kabule
değer görülen rivayete göre. K aram an aşireti X III. yüzyılın başlarında, Moğol istilâsı sırasmda,
Amu Derya boylarmdaki yurtlarını terkederek, Azerbaycan yolu ile Anadolu’ya gchniş, bir süre Sivas
yörelerinde ikamet etmiş, nihayet, I. K e y k u b â d zam anında, ya d a, -daha muhtemel olarak- 1240
Baba îshak isyanından sonra (ki, bazı muahhar kayıtlar onların b u olayla ilişkileri olabileceğini ima
etmektedir) Ermenek mlayeli'ıei yerleştirilmiştir ( K ö p r ü l ü , Anadohi Beylikleri tarihine ait notlar,
s. 15; Ş . T e k i n d a ğ . Karamanlılar, aynı yer; G a h e n , Notes pour Fhistaires des Tmcomans d'Asie
Mineme, s. 342; a y n ı m il., Pre-Ottoman Ttırkey, s. 281).

99
yfinci defa istilâ ettiği zaman (1256) meydana geİen umumî keşmekeş
arasmda, fiîsattâu istifâde ederek, kendi aşiretinden olan kimseleti etrafına
toplamış,yol kesmeğe ve yağmacılık yapmağa başlamıştır, İşte, onun böyle
şerbetçe hareket ettiği bir Sn-ada, Sultan Î z z ü ’ d - D ı n K e yk â vu s
memleketten kaçmış ve kardeşi R ü k n ü ’ d -D în K ı l ı ç A r s la n ülkenin tek
hükümdarı olarak saltanat tahtına oturmuştur. Su lt an R ü k n ü ’ d-Dıri
bu asi Türkmen reisini, ancak bulunduğu yerin erriîri olarak tanımak Ve
zengin zAJalarla tatmin etmek suretiyle itaat altına alabilmiştir. Bu sırada
onun kardeşi B u â s u z ’a da emîr-i cândârhk payesini vermiştir. Yakın zamana
kadar kömürcülük yapan bir T ü r k m e n reisi, bu süretle hem kendisine,
hem de maiyetind_e bulunan kimselere ün. sen^et ve ■ itibar temin etmiştir.
Bu durum K a r a m a n ve B u n su z ’u daha da cüretlendirmiştir.. Şeklen
itaatkâr görünmelerine rağmen, fırsat buldukça adamları vasıtadyle yine
yol kesme ve yağma hareketlerine devam etmekten geri durmamışlardn:.
Suttan R ü k n ü ’ d - D î n bu hareketlere çok kızdığı ve onları cezalan­
dırmak istediği halde. Ermen mlâyeti’nâ.ç. bulunan K a r a m a n ’ ın isyan
etmesi korkusu ile kendini tutmuş ve resmen b k saray memuru olan Bufi-
suz’a da bir şey söyleyememiştir. Ancak, bir süre sonra K a r a m a n ölünce,,
sultan, îtaatmı arzetmeİc için sarayda huzuruna gelen B ufisuz’u yakalayıp
hâpse atmış, K a r a man’m henüz küçük yaşta bulunan oğullarını da Gâvele
kalesine •kapatrriıştır 11.
. ıŞimdiye kadar Karamanlılar üzerinde çahşmış olanların bazıları,
yukarıdaki rivayetlerden sadeee Aksarâyfninkini almış^ îb n B î b î ’yi
bir yanab,ırakmişlardır>2.' Bunun sebebi, herhalde Ib n Bîbînin y a z d i-
râiını'n daha az'îtîma,da değer bulunması değildir. Çünkü, î b i i BîhTmii
Karamanlılar’la ilgili kayıtlarmda, “ Iranlı aristokrat bir yöneticinin duygu­
sal ifadeleri bulunsia,, yahut, anlatılması gerekenlerin bir kısmı ihmal edilmiş,
hatta kasten atlanmış olsa bile- sözkonusu edilen olayların doğruluğundan
şüphelenmeğe lüzum bırakmayan bir objektiflik göze çarpar. Ayrıca, İb n
B î b î ’nin bü kayidarı, -aşağıda göreceğimiz gibi- başka kaynakların ifâde­
leriyle de uygunluk gösterir. Bu bakımdan, kanımızca. A k s a r â y î’deki riva­
yetin almıpi.îbn B î b î ’ nin bir yana bırakılması, daha ziyade, iki kayna­
ğın ayrı ayrı verdikleri bilgilerin bağdaştırılamamasmdan ileri gelmektedir.
Oysa ki, A ks a râ y î’nin anlattığı hikâye, yeriae iyi konulduğu takdirde,
belld Ib û B îb î tarafindanverüeiıbilğiyitânıamlayabüir, Aolaşıldiğılıagöre,
İb n B iTdî , bu devirde çok genç olan meslekdaşımn büyük bir zafer olarak
gösterdiği Gâvele çarpışmasını, o kadar önemli bir olay saymaımş ve sür
kütla geçmiştir. Selçuklu Devleti yöneticilerinin sonradan • Türkmenlere
karşı, onuıi anlattığı gibi, tavizkâr bir tutum izlemek zorunda kaima^
11 T ıp k ıb a sım ,-s. 687 - 8; H o u ts m a , s. 321 -2 .
12 K ö p rü lü , Anadolu. Beylikleri tarikine ait mtlar-, s. 17; O . T u r a n , K thp Arslan W , Î-A.

100
lan, gerçekten, bu hadiseyi, Aks ar ây î’nin ifadesine bakaıak, pek mübalâğa
etmemek gerektiğini gösterir. Nitekiin, çağdaş, bir anonim Ermeni kaynağı
ile, bizim Anonim. Selçuknâme tarafmdah, aym Türkmenler hakkında veri­
len kayıtlar da bu görüşü teyit edecek mahiyettedir. Adı geçen Ermeni
kaynağmda anlatıldığına göre, İsmâilî mezhebine mensup K a r a m a n
adlı biri, 1259’dan sonra, kendi kabilesinden olan kimseleri çevresine .top­
layarak sultanlığım ilân etmiş ve civardaki bir' çok kaleleri ele. geçirmiştir.
K a r a m a n öyle kuvvetlenmiştir ki, R um - S u l t a n ı Rülcnü’ d - D î n
kendisine karşı koyamamıştır. Bundan sonra o îşauria şehirlerim devâmh
olarak yağmalamış ve Erm en i K r a l ı H e tu m ’a. ait kuvvetleri iki defa
yenilgiye uğratmıştır; 1262 sıralarmda, Toroslar’ın kuzey yaBiaçlari-üzerinde’,
Lârende (Karamanynin güney-batıSına ân^en .Maniaum .(Manyan) .'kale­
sini yedi ay kadar kuşatmış ve buradaki garnizonu takviye için gelen
K r a l H e t u m ’u tuzağa düşürmüş, fakat,-yapılan çarpışmada aldığı yarala­
rın etkisi ile, bir süre sonra kendisi ölmüştür. Ermeni kaynağına nazaran,
K a r a m a n ’ın kardeşi Bouso uze (Bufisuz) ile damadı da, aynı çarpışma
esnasında hayatlarını kaybetmişlerdir' ^. Anonim Selçuknâ?ne’dc:iie, memlekette
mesele çıkaran Kajaman Türkmenlerinm, Em î r , M u ' î n ü ’d-.D în (Per-
vâne) tarafindaiı alman akılhca tedbirler ile itaata sokulduğu, bunlano
her birinin bir makama yerleştirilip meşgul edildiği ve böylece, Anadolu’da
bir tek şerîrin bile kalmadığı ifade edilmektediri'».

Yukanda.ki kayıtlara toplu olarak ye dikkatle bakıldığı takdirde, belki


şöyle bir sentez yapiılabilir; Karamanlılarm ilk devirleri ile ilgili bilgiler,
İb n B î b î ’de ve kısmen de anonim Emeni kroniği'nd^ bulunmakta ve her
iki kaynağın verdiği bilgi, esas itib^iyle birbirme uymaktadır. îb n B î b î
Ermenek civarında kömürcülük yapan K a r a m a n ’m 1256’da, meıple-
ketteki karışıklıklardan yararlanarak, kendi soyuna mensup kimseleri
etraûna topladığım ve serbest hareket etmeğe başladığını söylüyor; Ernıeni
kaynağı bu serbestiyi, onun .sultanlığını ilân ettiği şeklinde ifadelendiriyor.
Yabancı kaynağın ilâve ettiği b^ husus, K a r a m a n ’ın Îsmâilî mezhebine
mensup bulunmasıdır. Bu kayıt, daha geç.tarihli kaynak^ai'da K a r a m a n ’-
ın babası olarak gösterilen Nûre Sö ffni n bir .fîaia? mürîdi olduğu hak-
kmdaki rivayetleri teyit etmekte ve dolayısiyle Karaman Emâreti'nva kuru­
luşunda bu mezhebin rhanevî etkisinin rolü bulunduğunu ileri süreri tet-
kikçilere »5 hak verdirmektedir. İb n Bîbî, daha sonra, Î z z ü ’ d - D î n Key-

]3 C I. C ah en , QueUıaes iextes hfgliğes ccncemant’ les Turcomas ie 'Rtim av mömenl ds. Vinvadon
M ongok, s. 132 -'.5. ' ’
14 Anonim Selçaknâm, ş. 55.
15 bk. K ö p r ü lü , İf/iîrnî>?j Edebiyat Fakültesi Mecmuası, seae 2, sayı 4 (Eyİiil
1338), 3. 63 - 5; Ş. .T e k i n d 3 ğj Kea-amtmlzlaT lA', t. H . U î u n ç a r j j l t , Anadolu Beylikleri vc
Altkoyunla, Karakoyıtniu Devleüeti, Axıkara 1937, s. 3.

101
kâvus’un memleketten iaçması üzerine, devlete tek başma hakim olan
R ü k n ü ’ d -D în K ı l ı ç Ars la n’m Karamanlıları, bulundukları yeri ken­
dilerine tevcih etmek, ıhta ve vermek suretiyle itaat altına alabil­
diğini söylüyor ki, gerek anonim Emeni kaymğCmu gerekse Anonim Selçuk-
nâme'nin ifadesi bunu tamamen tastik eder mahiyettedir. Yalnız, her üç
kaynak da, A k s a r â y î tarafindan anlatılan olaya temas etmemişlerdir.
Yutanda belirttiğimiz gibi, A k s a râ y î ’nijı büyük bir başarı şeklinde an­
latmalına rağmen, bu olaym asi Türkmenleri kesinlikle sindirmediği an­
laşılmaktadır. Göjülünüşe göre, P e rvâ n e ’nin kazandığı zafer ve K a ra -
man’m kardeşlerinden bir veya ikisinin bertaraf edilmesi, bu Türkmenlerin,
birkaç yıldan beri fiilen sürdürdükleri muhtar statüyü Selçuklu sultanma
bir olup bitti halinde kabul ettirmelerini önleyememiştir. Burada izah edil­
mesi gereken bir husus, K a r a m a n ’ ın kardeşi B u fisu z’un, -yine bir kar­
deş olduğu anlaşılan- Z e y n ü ’ l-Hâc ile birlikte, tutsak edilip öldürülmesi
meselesidir. A k s a r â y î bunu tam bir kesinlikle anlatıyor. Halbuki, gerek
Ib n B îb î’nin, gerekse Ermeni kaynağının ifadesi, B ufisuz’un bundan
sonra yine hayatta olduğunu gösteriyor. Öyle zannediyoruz ki, her şeye
rağmen, bu noktada da, A k s a r â y î ’nin hataya düştüğünü kabul etmek ge­
rekmektedir. Çünkü, aynı devirde başken Konya’da, fiilen bîr yüksek devlet
memuru olan Ib n B î b î ’nin, mfr-ı canrfar’lık gibi önemli bir saray makamına
atanmış ve bir süre bu makamda kalmış bir kimse hakkında yanılması, bize
çok daha imkânsız görünüyor. Herhalde, Bunsuz, A k s a r â y f n i n anlattığı
gibi, Pervâne tarafindan esir edilmiş olmakla beraber, öldürülmemiş Ve
sonradan kardeşi K a r a m a n ’a emare# (beylik) tevcih edilirken, gerektiğinde
bîr rehin olarak da kullanılmak düşüncesiyle, adı geçen saray makamına getiril­
mişti. Böylece, 1262 yıhnda resmen bir uç~beyi olan K a r a m a n , bulunduğu
yerden devamh şekilde komşu Ermeni şehirlerine saldınlar düzenlemeğe
başlamış, iBrsat buldukça da, eskiden olduğu gibi, tabi bulunduğu Selçuklu
Devleti’ne ait kervanları soymaktan geri kalmamıştır. Bu arada Ermenilere
ait baa yerleri ele geçirmiş, fakat sonuncu kaleyi (Manyan) sıkıştırdığı sırada,
kendi kurduğu tuzağa düşerek, Ermeni kralmm kuvvetlerine yenilmiş ve
burada aldığı yaralann tesiri ile, yurduna dön dük ten biraz sonra ölmüştür.
Ermeni kaynağı. K a r a m a n’ın kardeşi Bunsuz’un, bir damad ile birlikte bu
savaşta ökaüş olduğunu söylüyor. Halbuki, ana kaynağımızın ifadesi bunu da
kesinlikle reddetmektedir. Çünkü, ona göre, K a r a m a n ’m bir süre Sonra öl­
mesi üzerine, Bunsuz -şüphesiz kardeşinin yerine beyliğe tayin edümcsini
dilemek için- sultanın huzuruna gelmiş, fakat R ü k n ü ’ d - D î n hem onu,
hem de K a r a m a n ’ın küçük yaştaki oğullarını yakalatıp hapSe attırmıştır.
Resmen bir yıl kadar devam ettiği anlaşılan ilk Karaman Emareti (Beyliği)
de böylece ortadan kalkmıştır.

102
Batı ac’undaki Türkmenlerin bağımsızlak hareketini MoğoUann yar­
dımı ile bastıran M u ' î n ü ’ d - D î n Pervane, Karamanlılann kargısına
sırf kendi imkânları ile çıkmış olmasına rağmen, gerek askerî, gerekse
İdarî tedbirlerle, sonunda onları da kontrol altma almış ve zararsız hale
getirmişti. A k s a r â y î ’nin ifadesinden anlaşıldığına göre, Karaman Türk­
menlerinin hareketi P e rv â n e ’yc, Su lt an t z z ı i ’ d -D în K e y k â v u s ’a
mensup olup, onun kaçmasmdan sonra memlekette kalan bazı nüfuzlu
sivil ve askerî ricali de temizlemek için iyi bir fırlat vermiştir^ Ortadan kal-
dınlmak istenen kişiler, herhangibir yazık delil bulunmamasma rağmen,
Karamaiılılan isyana davet ve teşvik etmiş olmakla suçlandınlmışlardır.
Müellif, daha sonraki satırlarında, bize bu suçlamanın haksız bir hareket
olduğunu anlatmaya çalışırı«. Bununla beraber, gerek kendisinin, K a r a ­
man ve kardeşlerinin Su lt an t z z ü ’ d - D î n taraftarlığı üe isyana başlamış
olduklarına dair ifadesi, gerekse îb n B îb î’nin, R ü k n ü ’ d-Dî n’in Konya’­
da tahta oturmasından sonra, Î z z ü ’d - D î n ’e mensup olan ricalin hâlâ
eski efendilerinin taraftarlığım gütmeğe devam ettikleri hususundaki kay­
dı it karşısında, böyle bir durumun gereçekten hiç mevzuubahis olmadığma
inanmak güçtür. îb n B îb fn in rivayet ettiğine göre. Pervane, t z z ü ’-
d - D î n K e y k â v u s ’a mensup veya taraftar olan kimseleri Konya’da
Saltanat sarayı'nz. toplayarak yakalatmış ve A h n c a k N o y an ’a gönder­
miştir. Moğol kumandam da bunların hepsini katlettirmiştir. Müellifin,
haksız yere katledilmiş olduklarını söylediği bu kimseler, başta M üs te vf î
D ü l e y c a n l ı N e c î b ü ’ d - D î n E b û Bekir b. Hüseyinı®, Müşrif-i
16 A k s a râ y î, s. 72 - 3,
17 T ıp k ıb a s ım , a. 642; H o u ts m a , a. 298 - 9.
18 M ü s te v f î N e c îb ü ’d -D în ’in ad t, Î b n B îb îv e A k sa râ y î'd e n başka,656 tarihinde ya­
zılmış ve zamanlınıza kadar kalmış bulunan b ir tenüikndme’lâ n şahitleri arasında geçer (O. T u r a n ,
II. îzsddin Keykâoûs’e ait bir iemlihnâme, Z- TogaıCa armağan, s. 163, 168, 173); aynca, S u lta n
V e îe d de bir jiirinde ondan bahseder. S u lt a n V e le d , ilhanın Anadolu’daki veziri T â c ü ’d-
D în M u 't e z ’e yazmış olduğu bu şiirde, B e d r ü ’d - D în G ü b e r ta ? tarafından M e v lâ n â so­
yuna vakfedilmiş bulunan Karaaralan köyünün (M ü ste v fî) N e c îb ’in gazabı ile ellerinden çık­
tığım, fakat N e c îb ’iıı de belâsmı bulmuş olduğunu yazıyor ve aynı köyün t ^ r a r kendilerine veril­
mesini diliyor (Dtaân-ı Sıdian Veled, nşr, F , N . U z lu k , A nkara 1941, s. 226). Bu bize M ü s te v fî
N e c îb ü ’d - D în ’in, bir î r a n l ı olmasına rağm.en, M e v lâ n â ve M e v le v îL eri pek tutmadığım
gösterir. Bunlara ait diğer eserlerde N e c îb ü ’d -D în ’in adına hiç rastlanmaması da manidardır.
Esasen, E f lâ k î tarafından anlatılan hikâyelerden de, S u lta n îz z ;û ’ d -D în devrinde M e v le v î­
liğ e çok fazla itibar edilmediğini, doîayısı ile, M e v lâ n â’nın,gerek sultandan, gerekse maiyyetîndeki
yüksek ricalin ç c ^ n d a n hoşlanmadığım açıkça anlayabiliyoruz ( T . Y a z ıc ı trc., C. I, s. 276,
480). M e v lâ n â C e lâ l û 'd - D î n ’in Selçuklu idarecileri m uhitinde asd itibar ve nüfuzunu kazan­
ması, özellikle, âdı geçen hükümdarm tahttan uzaklaşmasından sonra, devletin dizginlerinin tam
olarak tranlılar eline geçtiği ve Moğol bâkimiyetimn kayıtsız şartsız kurulduğu devirde, yani P er-
v â n e ’nia iktidarı zamanmda olmuştur. M e v lâ n â ’nm oğlu S u lta ıı V e le d söz konusu şiirde
- M ü s te v f î- N e c îb ’in belâsmı bulmuş olduğundan bahsederken, her halde onun şahsında S u l­
ta n I z r ü ’d - D în ve traftarlanna kaışı duyduğu h ın a ortaya koymuş oluyor ki, bu da, şiirin halen
üzerinde durduğumuz tasfiye hadisesinden sonra kaleme aJmmış bulunduğunu gösterir. ■

103
mülk Er zin ca nlI K ı v â m ü ’ d - D î n Eşher b. A b d u ’ l - h a m î d b. M u ­
hammedi» ve Kâdi-t le^ker Seferihisarlı G e lâ İ u ’ d-Dîn. olmak
üzere (Aks a r â y î yalmz bu üç ismi verir), S e y f ü ’ d - D î n H â ş ş K a y -
Aba, K e r î m ü ’ d - D î n ' A l i ş î r “ Emîr-i silâh B e d r ü ’ d - D î n Güber-

19 B k. O , T u r a n , Uİ8 je;«njıasî, aynı yerler. M ev lân â. C e lâ lü ’d - D în ’iiL


arasında A ta b e y F a H rû ’d -D In ’e yazılmış bir mektup bulunınaktodu' ki, bunda, M ev-
l â a â F a h r ü ’d - D în ’den, K ıv â m ü ’d - D în adh bir müridin, elindeiı alınmış olan
nan-jiııfre’siûin geri Verilmesini rica etmektedir (n îr,’F . N. U z lu k , s .' 133 - 9 ; trc. A .
G ö lp ın a r h , s. 202). Gerek n a?^ (bk, indeks, s. 1 7 0-1). gerekse mütercim {Açıklama,
s. 233), adı geçen a t a b e y ’i S â h ib . F a h r ü ’d -D în AH zannettriijler, M e v lâ n â ’mn oğ­
lumuz dediği K ıv â m ü ’d^D în.’in de, bizim kaynaklarda geçen M ü ş r if ü ’l- m ü lk K ıv â m ü ’d -
D în E şh e r olduğunu ileri sürmüşlerdir. D aha'önce O sm a n T u r a n , yukarıda zikredilen y an -
suida, naşirin yanlığım düzelterek, mektuptaki a t a b e y ’i a F a h r ü ’d -D tn . A rsla n -D o ğ m u ş
olduğunu söylemiş, K ıv â m ü ’d - D în ’in ise M ü j r if K ıv â m û ’d -D în E ş h e r ile ilgisi bulun­
madığına işaret etmişti (S. 163, ri. 2; aynca bk. B. F le in m in g , Landsehaftsgcsehickie, s. 29, not 4).
Buna rağmen, M e v lâ n a devrinde yaşamış bütün yüksek devlet erkânım ohıin müridleri olai^k
gösterme gayreti, sonradan mûterccime de ayra halayı tekrarlatmıştır. M ektupta Ş ey h
(O . T u r a n bu kelimeyi yanlış olarak K ıv â m ü ’d - D în ’e izafe eder) H û s â m ü ? d -D în Çe-
le b i’nin akrabası olduğu belirtilen K ıv â ıh ü ’d -D în , aslında, M e v l â n â taı^ m d a n büyük
devlet adamlarına yazılan bir çok iltimas mektuplarında sık sık a Hlarma rastladığı­
mız, kendisinin veya yakın adamlarının akraba ve yakınlarmdan olan S a d r ü ’d - D în ,
■Nizâmü’d - D în , B ah â ü .’d - D în , Ş e m s ü ’d -D în , v. s. gibi aFelade bir kimsedir. Şayet, M ev-
lâ n â ’mn tavsiye ettiği K ıv â m ü ’d - D în , M ü ş r if K ıv â m ü ’d -D în olsa idi, azledilmiş bulun-
masma rağmen, ismi, yine de mevkiine uygun bazı unvanlarla birlikte yazıhrdı. Naşir A b d u lb â k i
G ö lp ın a r h , K ıv â m ü ’d - D în E ş h e r’in 676 (1277) yılındaki Karamanlı isyam surasmda öldü­
rüldüğünü söylemekle üçüncü bir hata daha yapar (aynı yer) . ’ ■ '
20 A liş îr adı kaynaklarda genellikle G e rm iy a n T ü r k m e n le r i ile bir ara4a ye,onlarla il­
gili olarak geçer (bu hususta bk, mis, P. W it.tçk, s. 18-9, 42; î,. H , U z u n ç a rş ılı,
Germiyanoğullan, I A), Fakat, î b n B ib î, K e r î m ü ’d-D î.n A liş îr’in admı kaydederken, bize bu
kişiım aynı Türkmenlerle münasebeti bulunup bulunmadığını gösterecek hiç bir ip ucu vermerniştir.
Bu bakımdan, onun bir G e r m iy a n b e y i olduğunu kcsinlikle soyleyebilmek imkânsızdır (Nitekim,
.bu hususta,ki tereddütler .için bk. C l, Ç a h e n , Notes ppur l‘histoire des Turcornans d'Asin .M inean,^.
352; P. W itte k , ««r, s..I.8.; Sonuncu müellif .K e r îm ü ’d -D în . A liş îr ’in adım bile ziluret-
.,mez). Bununla beraber, Germiyanhlar hakkındaki çalışmalarda, umumiyetle, b u isim, hanedanın
bilinenilküyesiolan M u z â f f e r ü ’d - D în b . A liş îr ( î b n B tb î, T ıp k ıb a s ım ,s , 500-1; H o u ts-
;m a, s. 229) ile, beyliğin kurucusu addedilen Y a k u b b . A liş îr ( H a l i l 'E t h t m , Â l-î Germip>ân
kitâbeleri, T O E M , sene 1, s. 113) arasmdaki-boşluğu kapamak üzere, soykütüklerine konur (mşl.
bk. U z u n ç a rş ılı, aym yer; H a lil E th e m , s, 294;. A h m « t T e v h it, Kütahya'da
GermiyanoğullaTt, T O E M . sene 2, s. 506), K e r îm ü ’d -.D în A liş îr ’in I r z ü ’d - D în K c y k â v u s
taraftarlığı güttüğü için öldürüldüğü tarihten (takriben 1262 - 1263) sonra,. G e rrn iy a n T ü rk -
m e n le ri’ni art;k hep b a t ı w ’unda, merkeze muti, hatta, asi soydanlarına karşı devlet kuvvet­
lerine yardımcı olarak görürüz. 1277 - .1299 arasında, “ e b n â -i A liş îr ” (A k sa rây î,-S . 311)
den . birine ( Ş i h â b ü 'd - D î n G â z î b . A liş îr ü ’t- T ü r k m â n î) B a.ybars’a karşı savaşan
Moğol-SelçıA ordusu saflarında ( î b n Ş e d d â d , Baypars Tarihi, s, 86,157; K a lk a ş e n d î, C. X IV ,
s. 160; aynca bk, aş. s, 167. B a y b a rs M a u s û r î, v. 83 b. de bu.beyin unvamnı “ S c y fü ’d - D în ”
şeklinde yajııknıştır), birine ( H ü s â m ü ’d - D in p .u ser-i A liş îr r i G e rn ıiy â n î) .K a ra m a n lıla r»
ve C im r i’yi takip eden saltanat kuvvetleri yanmda. ( î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,, s. .726, 728).
ve nihayet, birüçüncüsüne ( Y â k û b b . A liş îr),-b a ş ta S u lta n I I I . K e y k u b â d ’ın adım taşı-

104.
taş 21 ve Üstada*d-ddr E m l n ü M - D î n Y â k û t ’ tur^z.
Böylece, merkezdeki muhalefet unsuriarmi temizledikten sonra,
Pervane, ilhanın müraessülerinin de tasvibini alarak, tamamen kendine
y aıı-bir camikitaBesinde ( H a li l E them ./C i-i Gsrmiyânkitabeleri,ı.ym yer) rastlarız, IH n B ıb i’nin
kaydettiği H ü s â m ü ’d -D în lâkabı eğer kitabede geçen Y â k û b ’a ait ise, bu takdirde Ş ih â ’-
b û ’a - D îu G â z î ile H iis â m ü ’d -D în Y â k û b ’dan bahsedilebilir. Kendilerini K e r î m u ’ d -
D î n A l i ş î r - ’ i n oğııüan olarak kabu! ettiğimjz taktirde, bütün Türkmenlerin Jtaynaştığı
bir devirde, bu beylerin, babalanm katletmiş olan kimselere tamamen sadık kalmaları, oldukça
ilgi çekici bir durum olur. Bu itib a rla ,’VV'ittek ve C a h e n ’in tereddüt etmekte haklan vardır, O
halde^ Y â k û b ve G â z ı’nın. babaları olan A liş îr , K e r î m ü ’d -D în A lış ır değilse, tim dir?
Konya’da, biri Müze kitapları arasında, diğeri Yusuf Ağa Kürüphânesinde bulunan "Câmi'ü’l-Usûl
/£ adlı eserin (bu eser ve müellifi hk. bk. A , A teş, Konya kütüphanelerindi kala-
nan bazı mühimyazmalcr. Belleten , sa.yı 61, s. 70 - 2) bazı ciltlerinia bajm da veya sonunda, meşhur
Ş ey h .S â d rü ’d - D îjı K o u e v î’nin b u ,eseri okutmuş olduğu önemli kişilerin adan yazılmıştır,
Burad^a, -kendisine, melikü.'l-ümerâ, rrtürshbîi'İ-mûlûk ve’l-uûzerâ unvanı verilen- M ü .'în ü ’d -D în .
P e rv a n e ve M c c d ü ’d - D în M e h m e t, C e lâ lü ’d -D în M a h m u t , 'H a t î r - o ğ l u -EmSrü’l-
Ş e r f e f ü ’ d - D î n M e s ' û d ’un oğlu N iz â m ü ’d - D în E v h a d g ib i - K e r im ü ’d ’ D în
A liş îr ’iri ölümünden sonra devletin dizginlerini tamamen kendi ellerine alan - mühim merkez
ricali ile. beraber. Ş e y h S a d rü .’d -D în ’den hadîs dinlemi-î olan bir S e y fü ’d-D în. A H şîr b .
Y â k û b ’un adı geçmektedir [M e c d ü ’d -D în I b ı i ü ’l- E s îr, Cûmi'ü’l - Usûl f i H adîsi'j- SesUl,
Konya Yusuf Ağa K tp. No. 4993, C. I ’jln kapağında (bununla ilgili, jahpi Kotlanm bana vermek
lütfunda bulunan P ro f , F ik r e t I ş ı l t a a ’a teşekür ederim ); ayrıca bk,. MeuMürf’»ra mektapları,
na^ir F. N . U z lu k ’un Ötwö2 ’ü, s, 17 - 19] ki, kânaatırnızca, Y â k û b ve ĞâTrî’nin babalan olan
A liş îr- i G e r m iy â n î veya T ü r k m â n î büdui: ( G â z i’ye S e y fü ’d -D în unvanını vermişÇolan
B a y b a rs M a n s û r î, anlaşıldığına göre, baba ile oğylun unvanlannı birbirine kanştıım ıştır).
Ş e y fü ’d - P î n A l i ş î r ’in G e rm iy a n -o ğ lu Y â k û b B ey’ln babası olduğunu -jüpheli bir^jeldl-
d e- A. Ğ ö p ın a r h da kabul ediyor {Mevlâtca CeUleddin, İstanbul 1951, s. 220), Metnin naşiri oİan
F . N .’ U z îü i, S e y f ü ’d - D în  liş îr ’i, G e rm ly a n -o ğ lu M e h m e d B ey ’in babası olarak,gös­
terir, H ^bulu M e h m e d B ey, bilindiğiüzerjç,.Y âkûb B ey’in-oğludur ve A liş ır’in.ancak torunu
olabilir.
1\ EmirA silâh B edr-ü’d -D in G ü h e rta s (veya ,G e v h e rta ş )’ın adına E flâ k î’nin eserin­
de de rastlıyoruz. E flâ k î, onun DizHâr namı, ile amldığmı ve S u lta n A lâ ü ’d - D in (B ü y ü k
A la ü * d - b tn kastediliyor) in lalfesı olduğunu söylüyor. Yazarın anlattığı hikâyelere'göre, B ed-
riz’d -D în G ü h e r ta j, M e v lâ n â’dan önce, babası B a h â ü ’d - D în V e le d ’in müridi olmuştu.
Konya’daki Mtıılânâ mtİresesi, jeyhinin isteği üzerine, kendisi tairafindan inşa ettirilmiştir, K arahi-
sar-ı Devle kalesinde muhâfıziık yaptığı bir sıra ^ ', M e v lâ n â ’nin a h i yedi yaşUnnda olan oğul-
la i a y e le d ü e A lâ ü ’d - D în ’i sünnet e t t i r i l i r . Hulâsa, G ü h e r ta ş , hayattâ bulunduğu rn.Tİdddtçe
kendiÜni Bu hariedamn hizmetine vakfetmiş ve öidügıi zaman da onlar için yaptırmış olduğu m ed­
reseye gömülmüştür (T . Y a z ıc ı trc,, C, I, s. 43 - 4, 131, O. II , s. 142). S u lta n V e le d tarafin-
dah V e z ir T â c ü ’d - b î n M u t e z ’e yazılmış bir şiirde de E m i r B e d r ü ’d -D în G ü h e r ta ş ’ın
adı geçmektedir. Burada, G ü h e r ta ş taraûndan M e v l â n a ’nın yakınlarına vakfedilmiş ftcn, geri
alınnuş olan Karaarsjân'köyünün tekrar verilmesi rica edilmdctedii: (bk, yk. s. 103, not 18). Mevlânâ
mektaplan’m T ü rk çey e'çev iren A. G ö p ın a rlı, 151 ve 155 num aralı mektuplarda adı geçen E m î r
B c d rü ’d -D în ’iri,' biziin’'B e d rû ’d -D în G ü h e r ta ş olduğunu iddia etmektedir (s. 234-5). Halbuki,
M e v lâ n â ’nın “baba dostu şehid vezirin oğlu” dediği bu şahıs , İ249 da kısa bir süre için, vezirlik
yapan ve: S u lta n Î z z ü ’d - D î n iİe k ard ^i S u l t a n R ü k n ü ’d - D în ’in Aant önünde
yaptıkları çarpışmada ölen H o te n li K a d ı C e m â lü ’d - D în ’in oğlu E rm e n e k S e rle ş k e ri
■B edrû’d -D ın İ b r a h i m ’dir ( İ b n Bî b î , T ıp k ıb a s ım , s, 683; H o u ts m a , 322; A k s a râ y î,
s. 111 - 2; A h m e t N ig id î, s. 295, 298; A . T e m ir, Caca Oğlu Nur el-Dia’in vakfiyesi, s. 78, 138;
aynca bk. aş. s. 157).
22 î b a B î b î , T ıp k ıb a s ım , 642; H o u ts m a , s. 299; Ak s a r â y î , s, 72.

105
sadık kimselerden müteşekkil yeni bir hükümet kadrosu teşkil etti ve mühim
vilâyetlere, aym şekilde yakm adamlarmı yerleştirdi. Bu cümleden olarak,
istîfâ divânı (maliye bakanlığa) nm başma (daha sonra damat edineceği)
E r z i n c a n lI M e c d ü ’ d - D î n M u h a m m e d b. H a şa n (H üs e y in )ı getir-
di* 3. K ı v â m ü ’ d - D î n E ş h e r ’den boşalan müsrifliğe (teftiş nezareti) Ge-
l â l ü ’ d - D î n M a h m u t b. E m î r ü ’ l - H â c b. H ü s e y i n ’i tayin etti^-».
S u lt a n İ z z ü ’ d-Dînzamanmdabir H ı r is t iy a n R û m (Künd-ıstabl-a
R û m î = M i c h a e l P a l e o l o g o s ) tarafından işgal edilen b^ler-
bejliğini {kaşşa ordusu komutanlığı ve başkumandanlık makanu) kendi maiy-
yetinde mün^ (kâtip) olarak vazife gören H a t î r - o ğ l u Ş e r e f ü ’ d - D î n
M e s ' û d ’a verdi. Babası ile olan arkadaşlığı dolayısı ile çocukluğundan
beri tanıdığı ve sevdiği bu yakın adamına, R ü k n ü ’ d - D i n K ı l ı ç Ar sl an
hesabına Sult an I z z ü ’d - D î n ile savaşırken, onun hâkimiyetindeki toprak­
lar zaptedildiği taktirde Niğde serle^kerliği'’ni vermeği vaadetmişti. Binaena­
leyh, Ş e r e f ü ’ d ' D î n beylerbeyilik rTL2ka.Ta.rn.Zi otururken, hamisine bu eski
vaadini hatırlatarak, aym zamanda, en büyük vilâyetlerden biri olan Niğde’ ­
nin de emâret ve îkta olarak kendisine tevcih edilmesini sağladı^^. -Anlâfıl-
dığma göre, yine bu vaadler cümlesinden olarak- Pervâne, Uç vilâyetinin
(batiKc’ u) b e y l i ğ i n i İ z z ü ’ d - D î n ’i bırakıp kendi taraflanna geç­
miş o la n - V e z ir F a h r ü ’ d - D î n A li’nin oğullan T â c ü ’d-Dî n Hü se yi n
ve N ü s r c t ü ’d - D î n H asa n’a verdi. Kütahya, Sandıklı, Gorgorum ve Ak­
şehir’i onlcira^şş tayin etti“ . Yine kendi yetiştirdiği ve yükselttiği kimseler­
den biri olan E m î r B a h â ü ’d - D î n M eh m ed ’i^’, güneyde, Antalya’nın
merkez olduğu kıyı vilâyetine meliku's-sevâhil (sahiller kumandanı) yaptı^»-

Yeni idare kadrosunda, eskiden Su lt an t z z ü ’d - D î n ’in maiyyetinde bu­


lunan ricalden yalnız F a h r ü ’ d-Dîn A l i ile E m î n ü ’ d-Dîn M î k â ’ îlvar-

23 A k s a râ y i’nin (s. 73 - 4) bildirdiği bu tayine ait m e n ^ 'u R sureti, 717 - 720 (1317*1320)
yıllan arasında, adı bilinmiyen birisi tarafından Beyşebir G ölû’nde bir adada hazırlanmış “ Takâ-
Ttrii’l-manâstb” adlı inşd koleksiyonunun içinde bize kadar gelmiştir. Afeıydr’da, bütün R ûm . (Ajıa
dolu) ülkesinin "yarhğ-ı hümâyûn ” ile Selçuklu Sultam ( R ü k n û ’d - D îa K ılıç A rslan ) nm hâki­
miyetine vcrilınis o l d ı ^ ve tayinin bu yetki ile yapıldığı açıkça beîirdimektedir (O , T u r a n ,
Tûrkiyı SelçuklulaTt hakkında resmi vesikaîar, vesikâ No, 2, s. 3 - 4). M e c d il’d -D în M e h m e d ’in
babasının.adı, A k sa râ y î, I b n Ş e d d â d (v. 243 b, s. l57)vsC(tea~oğlıtüakfiya!İ’tdaîs'kî\îpyazm sLsin-
da {A. T e m ir, adı^eçenestr, s. 65, 130) H ü se y in , buna mukabil, tayin jnenfdr'unda, t b n B îb î’de
(T ıp k ıb a s ım , s. 656, 658; H o u ts m a , s. 307 - 6) ve adı geçea vakfiyenin birinci Kırşehir yazcas.-
smda («pınt e«r, s. 76 - 137} H a ş a n şeklinde görülmektedir. O nun M u 'î n ü ’d -D în P e rv â n e -
nin damadı olduğunu E f l â k S (C. I, s. 126, 362) ve î b n Ş e d d â d ’dan (aym yer) öğreniyoruz.
24 A k sa râ y î, aynı yer; A . T e a ü r , CacaOğUt Mtir el-Dîn vakfiyesi, 3. 65; O . T u r a n , ajınt
eser, s. 6-7.
25 A k s a râ y î, aynı yer; t b n Bî b î , T ıp k ıb a s ım , s. s. 6 4 4 - 5 ; H o u tsm a , s. 299 - 300.
26 A k s a râ y î, aynı yer.
27 I b n E î b t , T ıp k ıb a s ım , s. 689.
28 A k s a râ y î, aynı yer.

106
dı. Bunlar, yine aynı mevkileri, yani vezirliği ve nâibliği işgal ediyorlardıSel­
çuklu payıtahtuıda, bu kadro ile beraber, bir de, devletin metbu imparatorlu­
ğa kar§ı mükellefiyederinia aksamadan yerine getirilmesini, özellikle Anadolu
vergisinin düzenli şekilde-toplanıp, zaptedilmesini sağlamak için, doğrudan
doğruya H ü l e g ü H an tarafindan görevlendirilmiş, unvan ve mertebesine
sahip Ilhanlı temsilcisi, İranlı E m î r T â c i i ' d - D î n M u ' t e z bulunuyordu.
Bilindiği gibi, H ül e g ü Han onu, gerek yıllık verginin, gerekse sultanlar
( K e y k â v u s ve K ı l ı ç Arslan) ve S â t i b Ş e m s ü ’ d - D î n T u ğ r a ’ î
tarafmdan İlhanlı hazLûesinden alınan borçların ilk taksitlerini istemek
üzere göndermişti. Sult an Î z z ü ’ d - D î n K a y k â v u s ’un Bizans’a kaç-
masmdan sonra, ilhan T â c ü ’ d - D î n ’ e aym konuda geniş ve sürekli yetki­
ler veren yeni yarhğ'l^t gönderdi. P e rv â n e ’nin " h â k im - i m u t la k ”
olduğu şimdiki hükümet, doğrudan doğruya Moğollarla işbirliği halinde
ve daimî olarak onların kontrolü altmda bulunduğu için, vergi tahsili hu­
susunda bir güçlük bahis konusu değildi. Yalnız, S â h i b Şe m sü ’ d - D î n
T u ğ r â ’ î ’nin borçları bir mesele teşkil ediyordu. Çünkü, bu haris îranlı,
öldüğü zaman, arkasında Borcütıa karşılık hiçbir şey bırakmamıştı. Ama,
buna da bir formül bulundu. V e z i r T â c ü ’ d - D î n durumu Hülegü
H a n ’ a bildirirerek, Sâhib Ş&m.5XL'‘ 6.~'DlvLİnıktixo\dcaKastamonuvilâyeti^~
nin gelirinin, Aksaray ve Develi’ninkiler ile birlikte, kendi emrine bırakıl-
masım istedi ve bu hususta da hhyarhğ aldı^®. Hulâsa, Selçuklu Devleti, gerek
yönetici, gerek Moğol memuru olarak, tamamen I r a n l ı l a r d a n ibaret bir
ekibinin eline geçmiş bulunuyordu. Bu soydaşlar koalisyonu, Türkiye hal­
kım, arük, hem kendi hesaplarma, hem de Moğol efendilerinin hesabına
rahatça sömürebilirlerdi.

P e rv â n e ’nin mihver teşkil ettiği yeni yönetim kadrosu, gerçekten,


kendi iktidarlarını ve Moğol egemenliğini bütün ülkeye kesin olarak tarat­
mak için, devlet mekanizmasını tamamen ortak çıkarlar esası üzerine kurul­
muş bir dayamşma sistemi içinde çalıştırmağa koyuldu. B ir tüm en li k
bi r M o ğ o l h a z ır kuvveti, yazın yaylaklara çıkarak, kışın kışaklara ine­
rek, devamlı şekilde Anadolu’da ikamet ediyor, P e r v â n e ve arkadaşlarını
kontrol altmda tutuyor ve gerektiği zaman onlara yardımcı oluyordu. Batı
ve güney Türkmenlerinia sebep olduğn büyük karışıklıklar bastırıldıktan
sonra, memlekette sükûn ve istikrar yine de bir süre sağlanamadı.
P e r v â n e merkezde meşgul olduğu sırada, ülkenin şurasında burasın­
da, yiae S u lt a n I z z ü ’ d - D î n taraftarlığı ile, veya başka sebeplerle, hadise
29 A k s a râ y î, s. 69, 74.
30 A k s a ra y f, s. 74. P ro f. O . T u r a n , A k s a râ y î’m n b u kayıtlarından, T â c ü ’d - D în
M u 'te z 'in , ilhanm eımri ile, doğrudan doğruya Anadolu Selçuklu Devlcti’nin vezirliği­
ne getirilmiş olduğu neticesini p k an rk en yanıbnıçtır {K ıh ( Arslan IV , 1 A). BiKadlgi gibi,
I V , K ılı ç A rs la n daha Konya tahtına oturmadan evvel, bu mevki S i h i b F a h r û ’d -D în
A li’ye verilmişti vc görüleceği üzere, 1272 yılına kadar da yalnız onun uhdesinde kalnuştır.

107
çıkaran kimseler oldu. Altun-Ab a kervansarayı orıxm.dei P er vân e’ye yenilerek
Uf bö lgesine kaçan A li Bahadır-şüphesiz U ğ u r l u île beraber-, oradan
kuvvet toplayarak, yeniden efendisi K e y k â v u s ’un haklarını savunmak ama­
cı ile harekete geçti; Ankara ve Çankın yörelerinde faaliyet göstermeğe baş­
ladı. Bir süre için bu bölgelerin karışmasına sebep oldu. Pe rv â n e’nirı-anlaşıl'
dığına göre A t a b e y F a h r ü ’ d - D î n Ar s la n- D o ğ m uş kumandasında-sı
gönderdiği kuvvetler onu güçlükle mağlup edebildi. A li B a h a d ır tekrar
geldiği yere kaçtı; sonra da, efendisi K e y k â v u s ’un yanına, Bizans’a gitti.^J

31 M ev lân .â tarafından A ta b e y F a h r ü ’d - D în ’e yazılmış bir mcktuptaj onun Engürijye


(Ankara)ye yapmıj olduğu bir seferden bahsedilir {Mevlând'mn Mektuplaıı, nşr. F . N . U z lu k ,
s. 137; trc. A . G ö lp ın a r lı, s. 199). Adı geçen A ta b e y F a h r ü ’d -D îu ’in “merhum” Ş e m s ii’d-
D în Y a v ta ş’m kansı ile sıhriyet kurması dola^sı ile sevincini belirten M e v lâ n â , bu haberi,
a ta b e y 'i n “Engüriyye sefeTİ“nâ& bulunduğu sırada işîtmîj olduğunu söylemektedir. Melctubun
mütercimi A . G ö lp ın a r lı , burada sözkonusu edilen A ta b e y F a h r ü ’d -D în ’inj S â h ıb F a h -
r ü ’d -D în A li olduğunu iddia etmekte ise de, çok defa olduğu gibi yine yanılgıya düşmüştür (s,
232 - 3). Gerek bu, gerekse bunun ardından gelen iki mektup (s. 201 -2 ), onun zannettiği gibi
F a h r ü ’d -D în A li’ye değil, o sırada fiilen atabey olan ve P e rv a n e ile işbirliği halinde bulunan
F a h r ü ’^d-D în A rs la n -D o ğ n iü ş ’â yazılmıştır. Biz, inıituptâ. bahis konusu edilen Engilriyye
ssffTİ’mn^ K e y k â v u s ’un kumandanı A li B a h a d ır üzerine yapılmış olduğu kanısındayız.
32 A k sa râ y î, s. 74 ; B. F le m m in g , aynı eser, s. 31.
33 Ülkesinden kaçtıktan sonra, aşağı yukarı 1262 yılbaşında İstanbul’a ulaşmış olan S u lta n
t z z ü ’d - D în K e y k â v u s, burada îm p a r a t o r V I I I . M ic h a e l P a le o lo g o s tarafından gayet iyi
karşılanmıştı. M ic h a e l onun, kendi başkentinde ve saraymda imiş gibi, mubafızlari ve maiyyeti ile
yaşamasına, hükümdarlık elbise ve alâmetleri ta-jımasına müiaade ettikten başka, ülkesini ele geçire­
bilmesi için, İlk fırsatta kendisine yardım edeceğine de söz verroiîtî ( P a c h y ın e re s /C o u s in ,
IV ,s. I l 0 ; t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 637; A k s a râ y î, s. 70; Y ü n în î, G. II, s. 161). K e y k â ­
vus beraberinde ailesi, çocukları ve yakınlarından önemli sayıda bir maiyyet grubu götürmüştü.
Sultanm dayısı Ş a r a b s â lâ r K îr K e d îd , H ü sa m ü ’d -D în T â ş t î ( I b n B î b î ’ d e Ş a r a b s â I â r
H iis â m ü ’ d - D î n A k t a ş ) ve H a c ı B a b a bunlar irasm a idi. Sonradan oiüara, kara.yolu ile
İstanbul’a gelen kumandan A lî B a h â d ır ve E m îr-i â h u r U ğ u r lu dakatıirnışlardır- A li B a h a ­
d ır ve arkadaşı, P e r v â n e ’ye karşı Ankara ve çevresinde giriştikleri bu sonuncu şans denemesinde
de yenilgiye uğraymca, yine b ö lg e s in e kaçmışlar, fakat, Tûrkıfıenlerin saldırısmdan çekindikleri
için,' burada da fazla kalamıyarak, yanlarmdakı küçük bir grupla beraber Bizans topraklarına geçmiş­
lerdir. îm parator bunları, da aym şekildekaışılanlış ve efendilerinin maiyyetinde yer almalarına izin
vermiştir. M ic h a e l’in Avrupa yönünde yaptığı savaşlarda, zaman zaman, kendisine hizmet eden bu
Türk kumandanları, günün birinde, onu ortadan kaldırıp, Bizans ülkesini K e y k â v u ş ’a mal etmek
gibi, müthiş bir plân kurmuşlardır. Ancak, sultanın Hıristiyan dayısı K îr K e d îd b u tertipten
im paratoru haberdar edince, durum tam amen aksine dönmüş ve hepsi birden tevkif edilmelerdir,
im parator M ic h a e lsu lta n ı, iki oğlu ve annesiilebcraber T rakya’da İnöz { N ic e p h o ru s G re g o -
t^%,-Byzjuxtina Historia, Bonnae, 1929, C. I. s. 100) kalesine kapatmış, A li B a h a d ır ’ı ö ld ü r tm ü ş ,
,'B m 'r U ğ u rlu ’nun gözüne mi) çektirmiş (M u z a ffe rü ’d - D în unvanını taşıyan b u 'e m ^ n
Yle:ta.va.\'D.^'\ı\,LanhckaJhgesthk}üe, s. 29, not 5 de işaret ettiği Ş ü c â ü ’d - D în U ğ u r l u adh kişilerle
bir ilişkisi yoktur) ve onlarla beraber olan Müslümanları, ölüm veya irtidaddan birini seçme­
ğe mecbur bırakmıştır ( I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 623, 638 - 9; H o u stm a , s. 287, 297 - 8 ;
A k sa râ y î, s. 70, 75; B a y b a rs M a n s û rî, v. 67 b - 68 a; A y n î, s. 510-5 1 1 ). Islâm kaynak­
larının 662 (1264) yılmda vuknbulmuş olduğunu söyledikleri bu hadise hakkında, devrin
Bizans tarihlerinde hiç bir kayıt yoktur. P a c h y m e re s ’e göre, im paratorun K e y k â v u s’a karşı
tutumunun değişmesine, bütün Selçuklu ülkesini kesin olarak itaat altına almış olan H ü l e g ü ’den

108
Hemen arkasından, Dâni^mendîye vilâyeti''ndit (Tokat ve çevresi) Hurma--
oğlu adli biri başkaldırdı. Bunun çıkardığı karışıklık Kastamonu

gelebilecek tehlikeyi düşünmesi sebep olmuştur, im parator, H ü l e g ü ’nün dostluğum* kazan­


mak için, K e y k â v u s’u karısından ve çocuklarından aymp, yanında devamlı olarak göz hapsinde
tutmağa başlamıştır (s. 111). Çağdaş Memlûk tarihçileri î b n A b d i’z - Z â h ir ve İ b n Ş e d d â d
da, 661 (1263) yıh sonbaharında, S u lta n B a y b a rs ’ın Altun O rdu’ya gönderdiği elçi ve hediye­
lerin İ m p a r a t o r M lc h a e l tarafından, aynı sebeple, iki sene kadar Bizans ’ta tutulmuş olduğunu
kaydederler (Ibn, A b d i’z - Z â h ir , nşr. F, S'a d e q u e, s, 83, 104; Y û n în î, C. II, s. 1 9 7 -8 ). Ib ri
Ş e d d â d ’ın açıkça belirttiği gibi, imparator, kendi ülkesine AlLıa O rdu’dan daha yakın olan Selçuklu
topraklarmdan gelebilecek bir tlhanlı saldınsını önlemek içia (Y û n în î, aynı yer), o zam ana kadar
ittifak halinde olduğu B a y b a rs ve B e rk e ’yi bırakıp, H û l e g ü ’ye yanaşmış ve yanında sürgün ola­
rak bulunan S u lta n i z z ü ’d -D î n ’ide hapsetmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, mülteci Selçuklu hükümdarı
ve maiyyctindeki T ürk kumandanları, bu tehlikeyi önceden sezdikleri için, yukarıda söz konusu edüejı
tertibi hazırlaöıışlar, fakat, görüldüğü gibi başaramamışlardır, t m p a r a t o r M ic h a e l’in. H û le g ü
ile anlaştığını duyan B e rk e H a n , M ichacT m diğer bir düşmanı olan B u lg a r K r a lı G o n s ta n tin
ile ittifak etmek sureti ile, Bizans’a karşı, meşhur C e rm a g o n ’un torunu N o g ay kumandasında,
20.000 kişilik bir ordu göndermiştir. 1264 - 1265 lafında Altm O rdu kuvvetleri imparatoru ele ge­
çirmek için bütün Trakya’yı çiğnemişler, onun îstânbul’a sığınması üzeriıie de, Inoz’da mahpus bu­
lunan S u lta n İ z z ü ’ d -D îıi K e y k â v u s ’u kurtarıp, yanm da bulunan ü ç o ğ lu ve adam ları ile
birlikte B erke, H a u ’a.götürmüşlerdir. Bizans tarihçilerine göre. S u lta n İ z z ü ’d -D în , bulunduğu
yerden, hem Bulgar krah, hem de kendisinin akrabası olan B e rk e H a n ile temas Jcurarak, onlarm
imparatora karşı yürüm elerini temin etmiştir (P a c h y m e re s , s. 190 - 2; N . G r.eg o ras, s. 100).
A k s a râ y î de, B e rk e ’nin bu sefere, K e y k â v u s ’un ^ l a s ı olan zevcesinin, teşviki ile karar verdi­
ğini söyleyerek (s. 76), Bizans tarihçilerini teyit eder. Bu olaydan sonra, Bizans im paratoru
tlhanlılarla münasebeti daha d a kuvvetlendirmek lüzumunu duymuş ve bu maksatla, 1265 yılında,
gayrı meşru kızı M a r i a ’yı H ü le g ü Ue evlenmek üzere göndermiştir. Ancak, bu sırada H ü le g ü
öldüğü içinj gelin, onun oğlu ve halefi A b a k a ’ya verilmiştir (P a c h y m e re s , s. 142, 970; ayrıca bk.
S p u lc r, Bie Goldeae Horde, s. 49). B erk e H a n K e y k â v u s ’u çok iyi karşılamış ve Kırım ’daki Suğ-
dak ve Sulhâd vilâyetlerini kendisine stiyUTgd (ıktâ*) etmiştir., K e y k â v u s, yanında bulunan oğul­
lan G ıy â s ü ’d -D în M e s 'û d , R ü k n ü ’d - D în G e y û m e rs (veya K ılıç A rsla n ) ve M e lik
F e râ m ü rz ile birlikte buraya yerleşnüştir. 1266 yıhnda B erk e ölünce, onun yerine Altın O rdu
Hanı olan M e n g ü T im u r, Sulhad’ı K e y k â v u s’tan geri alıp bir Moğol prensine vermiştir, Böy-
lece, sultanm elinde yalnız Suğdak’m geliri kalmış ve başlangıçtaki müreffeh dunım u bir hayli sar­
sılmıştır. K e y k â v u s, bu şartlar altmda, 1278 yılına kadar ^-aşamış ve mezkûr senede, .M e n g ü
T im u r ’un sarayında bulunduğu biı sırada vefat etmiştir. Bu arada, M e n g ü T im u r onu kendi
selefinin kizı D e r b â y H â t û n ile evlendirmiştir ( I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 639, 735 - 40;
A k sa râ y î, s. 77, 133, 170, 235 - 6; î b n Ş e d d â d , v, 33; T. trc. s. 32 - 3; B a y b a rs M a n s Û rî,
V . 92; A y n î, s. 559, 640; W . D e T iesen h au sen ,,i4 ;ttn Ordu D evkti Tarihine üit metinler. T., çev.
î . H . İz m irli, İstanbul 1941, s. 175 - 6, 239 - 62; W . H e y d , Histoire du Cûmmerçe â i I ^ a n i M
MÜyen Age, Lcipziğ 1885, C. II , s. 163; B re tia n u , Recherchss sur !e Commercı Ğinois dans la M er Noîre
mı X IIİ^ Siicle, s. 205 - 6; S p u le r , Die Goldene Horde, s. 48).
i K e y k â v u s Kırım’da ikam et ettiği sürece, daima tahtuıa dönme ümidi beslemiş, bunun için za­
man zaman Anadolu işleri ile ilgilenmiş, hatta, m addî sıkıntısını bahane ederek, eski veziri F a h rü
d - d în Ali ile temas kurm ayı denemiştir (bu hususta bk. aş.s, 133). Gerçi kendisi bu amacına kavu-
şamadan ölmüştür. Fakat, ölümünden önce veliahd yaptığı büyük oğlu M e s 'û d (I b n B îb î, s. 736)
Selçuklu tahtına oturmağa muvaffak olmuştur. K e y k â v u s’un kansı, annesi ve kizkardeşi ile bir­
likte, bîri erkek, biri kız, iki çocuğu da Bizans’ta kalmış ve Hıristiyan olarak yetiştirilmişlerdir.
Oğullarmm en küçüğü olan b u çocuk, Bizans kaynaklarmda M e lik C o n s ta n tin adı üe geçer
(P a c h y m e re s, s. 190, 971; O . T u r a n , Keykâuas II, t A ; a y n ı m il., Türkiye Sdıukkdanna ait
resmi vesikalar, s. 10 - 12).

109
yörelerine kadar yayıldı ve Selçızklu ordusunu bir süre meşgul etti. Yine
K e y k â v u s ’un adamlarından olduğu anlaşılan E m î r - i âhur Esed
Selime kalesinde (Aksaray’ın doğusunda Melendiz suyu üzerinde bir köy­
dür) isyan etti ve beş ay müddetle Aksaray ve çevresinde asayiş bozucu faa­
liyetlerde bulnduktan sonra, Kırşehir süba^ıhğı'na. tayin edilen C a c a - o ğ l u
N û r ü ’ d -D în tarafmdan basturıldıs-t. Gene aym sıralarda, vaktiyle Yıldız
Dağı eteklerinde Pervâne’yi fena halde yenilgiye uğratmış ve ölümle yüz-
yüze getirmiş bulunan Ş ah M e li k isyan etti. S u l t a n I z z ü ’ d - D î n
K e y k â v u s ’un eski ve sadık bir taraftan olan Şah Melik, efendisinin fi-
rarmdan sonra, Moğollara itaatim arzetmek suretiyle, takibata uğramaktan
kurtulduğu gibi, Sultan R ü k n ü ’d - D î n ’ın raaiyyetine girerek, onun
emîr-i‘ alem'i olmuş, ayıca da Simre sübaşıhğCra ele g e çi r m iş ti G ed a ğ z e
kalesinde (bugün Gedağz olup Tokat’m Artova ilçesine bağlı bir köydür)
başkaldıran Şah Melik’in bastırılması işini F e rv â n e bizzat kendi üzerine
aldı. Erorindc bulunan Selçuklu-Moğol müşterek kuvvetleri ile, onu bu
bu kaide bir süre muhasara etti. Fakat, bu şekilde ele geçiremeyeceğini an-
laymca, yeminle teminat vererek kaleden çıkmasmı sağladı ve yanma gelir
gelmez de, kendisini Moğollara teslim edip öldürttü” , Arap tarihçisi
Y û n î n î , bu hususta tb n Ş e d d â d ’dan naklen verdiği bilgide, Şâh M e­
lik’in bu isyamnın, başlangıçta, Fervâne ile onun arasmda Moğolları
şaşırtmak için girişilmiş muvazaalı bir hareket olduğunu, sonradan
ciddileştiğim ifade etmektedir. Ona göre, H ü le g ü Han, A l t ı n O rd u
H a n ı Berke ile yaptığı savaşı kaybettiği zaman, P e r v â n e ’ye elçi
gönderip huzuruna çağırmıştı. Pervâne, ilhanm üzüntülü olduğu bir
sırada kendisine bir zarar gelebileceğinden endişe ederek, gitmek iste­
memiş ve Anadolu’dan ayrılmasımn mümkün olmadığı fikrini vermek için,
Ş a h M e l i k ’e, gösteriş kabilinen bir isyan çıkarmasını söylemiştir. Bunu ka­
bul eden Ş ah Melik, 2.000 kişi ile adı geçen kaleye gitmiş ve isyan bayra-
ğmı açmıştır. Selçuklu - Moğol askerleri Üe kalenin önüne gelen Pervâne,
güyâ, yalancı bir kuşatma hareketine girişmiştir. Ama, onun Ş ah M e li k
ile olan anlaşmasını bilmeyen iki taraf kuvvetler i arasmda ciddi ve şiddetli bir
savaş yapılmaya başlayınca, telâşa düşmüştür. Şah M e l i k ’e gizlice haber
göndererek, teslim olmasını istemiş, bu takdirde, kendisinin Eiffedilmesi
için, ilhan nezdinde elinden geleni yapacağını bildirmiştir. Fakat, bu defa
da Şah M e li k razı olmamıştır. Nihayet, P e r v â n e onu çeşitli vaad ve
hilelerle kaleden çıkarmağa muvaffak olmuş, ele geçirir geçirmez de kat-
letmiştir^s. Aynı Y û n î n î , Ş a h M e li k’in isyanmı, bu olaydan önce
34 A k s a râ y î, 5. 74 - 5,
35 î b n B îb î, T ıp k ıb a sım , s. 643; H o u tsm a , s. 299.
36 Simre ve Gedağze için bic. P . W i t t e k , M enie^ Beyliği, s. 33, not 104; ayrıca bk.
Köylerimiz, s. 268,
37 İ b n B îb î, aym yerler.
38 İ b n Ş e d d a d ’ın verdiği bu bilgiler için bk. Y û n în î, C. I, s. 536 - 7.

110
vukubulmuş olduğıınu söylediği H ü le g ü - Berke savaşının yapıldığı
yıl içinde, yani 659 (1261) de gösterir. Halbuki, llhanlılar’la Altm Ordu
arasındaki ilk çarpışma olan bu savaş, öteki kaynaklarda 661 (15 Kasım
1262-3 Kasım 1263) vukuatı içinde anlatılırs» ki, gerçeğe uygun olan
da budur. Şu halde, Ş ah M e l i k is yan ın ın 1263 yılında olduğu anlaşıl­
maktadır. Buna göre, daha önceki olayların da -aşağı yukarı A k s a r â y f -
nin anlattığı sıraya uygun şekilde- 1262 - 1263 arasında vukubulmuş ol­
duğunu söyleyebiliriz.

B. P e r v a n e’nin Sînop’a fethetdip kendi mülkiyetine geçirmesi


ve S u l t a n I V . K ı l ı ç A r s l a n ’ı ortadan kaldırması

Moğollara karşı izlediği bağlılık politikası sayesinde mevkiini yapan ve


onların yardımı ile K e y k â v u s ’ü memleketten uzaklaşünp, zayıf K ı l ı ç Ars-
lan adına, devlete tümü ile hâkim olan Pervâne, merkezde ve eyâletlerde
gerekli temizliği yaptıktan ve istediği düzeni kurduktan sonra, hem Moğollar,
hem de sultan için gördüğü hizmetlerin karşılığı olarak, Anadolu’da,
m ü lk iy e t h a k l a r ı kendisine ait bir a rz iy e sahip o lm a yı , böy-
le ce, şahsının ve ailesinin g e l e c e ğ i n i g a r a n ti a lt ı n a a lm ayı dü­
şündü. 1265 yılının başlarında (SŞubat/ıg Rebîülâhır 663) H ü le g ü Han
Meraga’da kışlakta bulunduğu sırada ölmüş ve onun yerine büyük oğlu
olan A b a k a H a n IlhanU tahtına oturmuştu (19 Haziran 1265/3 Rama­
zan 663, Cuma) A b a k a H a n ’m cülûsunu tebrik için, Pe rv â ne de,
Su lt an R ü k n ü ’d - D î n ’i ahp Moğol payıtahtma gitmişti. Yeni met-
buuna bağlılığını bildirdikten ve armağanlarını sunduktan sonra, Selçuklu
sultanı yurda dönmüş, Pervâne ise, bir süre daha Tebriz’de kalmıştır.
Burada geçirdiği müddet sarfında, o, tıpkı H ü le g ü H a n gibi, genç oğlunun
da güvenini kazanmayı başarmıştır. Bunun sonucu olarak, memlekete dön­
meden önce, A b a k a H an’dan, Anadolu Selçuklu Devleti’nin I I . Keyhüs-
re v ve I I . K e y k â v u s zamamnda elden çıkmış olan topraklarmın, tekrar
ona katılması hususunda bir yarhg almıştır. Bunun anlamı, 1259 yılmdan
beri Trabzon Rumlarmın işgalinde bulunan Sinop’un geri alınmasma
olanak sağlanması demekti. Bilindiği gibi, Sinop şehıi ve kalesi, î z z ü ’d-
dîrıile R ü k n ü ’ d -d în arasındaki mücadeleyi fırsat bilen Trabzon împara-

39 Bk. T ie s e n h a u s e n , T. trc. s. 121 - 2, 149 - 50, 351 - 2; B. S p u le r, B it Goldent Horde,


s. 43.
40 R e î ! d ü ’d - D în / J a h n , I , s. 7.,

111
torü tarafindan, soz konusu tarihte zaptedilmişti^J. Pervân^e Si n ö p ’u
kendi eli ile fethetmek ve sonra da, onu, bir nevi k ı h ç hakkı, olarak mül­
ki y e t in e geçirmek amacmı güdüyordu.

Pervane, Sinop’un fethi için istediği izdn ve yetkiyi elde ettikten sonra,
hemen Anadolu’ya döndü. Önce Konya’ya varıp, usulen dıırumu-sultâna arz-
etti. Sonra, kendi î^/ü'i ve ikametgâhı olan Tokat ve Niksar taraflannâ gide­
rek, Sinop muhasarası için gereken hazırhklan yapmağa koyuldu. -Danişmend
ili, Niksar, Samsun ve çevresinden topladığı 4.000 kadar süvariyi iy i bir
şekilde donattı ve Sinop üzerine yürüdü. Şehrin önüne geldiği zaman,
önce A b a k a H a n ’ın vermiş olduğu yarhğ’ ı kale kumandanına göndererek
teslim olrnasını istedi.. Bu sırada ;Sinop’ta Gaydan''^ veya Gazras'^^
(Gavras) namında h ix . Cânit = Canik (Trabzonlu Rum), valisi, yardı,
Trabzon imparatoru da aym Moğol hanının bir vasalı olduğu halde,
vali yarhğ hükmüne uymadı ve teslim teklifini reddetti. Bunun üzerine,
P e r v â n e şehri kara tarafından kuşatmağa banladı. Deniz tarafî-tamamen
açık olduğu için, Trabzon’dan gönderilen önerhli saiyıdaki yardımcı Frank
kuvveti serbestçe şehre girmiş ve muhafızları takviye etmişti. Bu b^îm dan,
kuşatma çok uzun sürdü. İki taraftan da pek çok insan öldü; fakat müda-
filerin direnci kırılmadı. Pervâne, yalnız karadan yapılan baskı ile
netice ahnamıyacağmı anlayarak, şehri bir yandan da donanma ile deıûz
yönünden abluka etmeğe karar verdi. Gemilere ı.ooo kadar, silâh-

41 Grekçe bir yazmada bulunan b ir derkenarda, . b u hususta,. 24 H a z ir ^ 1254 şeUkıde,


kesin bir tarih verilmektedir (bk. M. N y sta z o p o u lo s, La demihe feconçuste de Sinope par lis Grecs
de TriUıonde (1254-1263), Revuc des £tudea Byzantines, Tome X X II, 1964, s. 241, 243; Öl.' G ah cn ,
Fn-OtUıman Twrk^, s. 284). Bununla beraber, biz, Y û n în î’nin î b n Ş e d d â d ’dan Kaiden verdiği
1259 tarihini (C. II, s. 347) tercih ediyoruz. Çünkü, bu sonuncu tarihte Anadolu’daki şartİar, Trab­
zon'dan Sinop’a bir.saldır: yapılabilmesi için, 1254 yıhnda;ı daha elverişlidir. Bilindiği gibi, 1259
tarihinde K eyk âv u s ve K ılıç A rsla n , ileri gelen devlet adam ları ile birlikte, Anadolu dışında,
H ü le g ü H a n ’la hizmetinde bulunm akta idiler. D o la y a ile, ülke' Böyle bir dış saldınyi karşı
müdafaaydı (bk. yk. s. 75-9). •
Y u n în î’nin î b n Ş e d d â d ’dan naklettiği bilgiye göre (aynı y e t),,'P e rv â n e A b a k a
H a n ’dan, I I . K ey hü arev .d ev rin d en beri, kaybedilmiş olan bütün Selçuldu topraklanılın geri
alınmasına izin veren hır yarhğ sağlamıştır. Şayet bunu gerçek anlamıyla düşünmek gerekse idi, Si­
nop’tan bir yıl önce, Erraeniler tarafından ayiiı şekilde ele geçiıilimş olan (bk.' yk. Bl; II , s. 78, not
101) M araş’m da istirdad edilmesi rriümkün olacak dernekti.Halbuki, A b a k a H a n ’ın P e r v â n e ’ye,
o sirada en sadık tabilerinden biri olan Ermeni kralmı da ilgilendiren' böyle geniş bîr ;yetki tammış
olduğunu düşünmek zordur. Nitekim, daha bir yıl önce (1264), K r a l H e tu m ve S u lta n R ük-
n ü ’d-D î.a, H ü le g ü H a n ’ın kadısı huzurunda, Ereğli’de karşılıklı yeminlerle m ü ttefik .o ld u k ları
ifade etmişler ve bunun arka'smdan. Ermeni kralı, T atar ve'Selçuklu askerleri ile beraber, Suriye’ye
karşı, ilhan adma, başarısısslıHa biten İki sefer yapmıştır ( î b n A b d i’z - Z a h ir, nşr. S a d e q u e ,
s .,96 - 10(); E b û ’l-F .erec, Tarih, s. 587),
42 A k s a râ y î, 83.
43 Y û n în î, G. II , s, 347.

112
şor ile, mancımklar yerleştirdi ve bunlan, kalenia asıl giriş kapısının bulunduğu
liman kısmındaki sahile doğru sevketti+*. Bu gemilerden biri, o sırada:
P ervâne ile araSı açık olan T â c ü ’ d - D î n K ı l ı ç adlı bir kumandanın
emrinde bulunuyordu. Bu kumandan, Saldırı sırasmda gemisi alaborâ ol­
masına rağmen, boğulmaktan kurtulabilen az sayıdaki süvarileri ile karaya
çıkıp, açık olan kale kapısından içeri girmeyi başardı. Arkasmdan da,
hücuma geçip kaleyi zaptetti. Daha sonra şehre giren Pervâne, bu cesur
kumandanm başarısınm üstüne oturdu. Bütün işi kendisi yapmış gibi gös­
terdi. A b a k a ’ya, sultana ve bankalarına, fethin kendisi tarafından gerçek­
leştirilmiş olduğunu yazdı«. Bu arada, Rumlarm kilise yapmış' bulunduk­
ları Câmi-i kebîr'i « tekrar cami haline getirdi Aynca, olayı kutlamak
için, bunun yanma hemen bir medrese inşa ettirmeğe başladı ve bu fethin
yalnız kendi çabasının bir sonucu olduğunu, binanm giriş kapısı üzerine
konan kitabesinde -kendinden başkasının adına yer vermemek sureti ile-
belirtti'**. Anonim Selçuknamimn kaydettiğine göre, Pervâne, Sinop fethinin
ardından, yine Trabzon İmparatorluğuna (Ganik Ülkesi) ait olan 12 tane
kale daha zaptetti. Fakat, buralar yerleşmeğe ve elde tutmağa uygun yer­
ler değildi. Onun için, bu kaleleri yıktırıp bıraktı “t®. îb n Bîb.î bize ku­
şatmanın iki sene kadar sürdüğünü söylüyorsa da, bu biraz mübalâğalıdır^.
1265 yılı ortalai^da A b aka H an cülûs ettiğine, sefer hazırhğı ancak
P erv âne’nin Tebriz’den dönüşünden sonra başladığına ve aşağıda göre­
ceğimiz gibi, fethi müteakip, 1266 yılıyazmda Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n ’in
katli vukubulduğuna göre, kuşatma, belki bir yıl, hatta biraz daha az de­
vam, etmiş olabilir. Buna göre de, şehrin düşmesi, aşağı yukan 1266 baha­
rına veya yaz başlangıcma rastlar.
P e rvâ ne Si n o p’u fethetmiş olduğunu etrafa müjdelerken, aynı za-
nianda, sultandan, şehrin ve ojıa ait iün, bütünü ile kendisine temlik edilme-
s^iniistemiştirsı Öyle anlaşılıyor ki, o, bu işi daha Tebriz’de iken, A b aka
H a n ’ ın nzasım almak suretiyle halletmiş ve dönüşünde K ı l ı ç A r s l a n ’m
44 A k s a râ y î, ayaı yer.
45 Y û a îû îj aynı yer, v. d.
46 P e r v â n e ’nin, daha sonra, 667 (1268-1269) tarihinde onartarak, -devrin sultaninin
adına yer vermeden- yalnız kendi adını taşıyan bir iAtâbe koydurmuş olduğu bu cami için bk.
H ü se y in H ilm i, Sinop Kitâbslen, Sinop 1339 - 1341. s. 1 4 -6 ; A h m e t G ö k o ğ lu , Pafiagonya,
Kastamonu 1952, G. I, s. 181 - 2 ; îb n B a ttu ta , The Traveîs oflbtı Baituta, tn g . çev. H . G ib b ,
Cambridge 1962, C. II, a. 466. Kitabe için bk. R C £ A, No. 4605; ayrıca bk. aş. Bölüm V, s.
187, not 28.
47 A k s a râ y î, aynı yer.
48 H ü s e y in H ilm i, aynı eser, s. 2 9 -3 1 ; A. G öfcoğlu, aynj eser, a, 338 - 40; R G E A, No.
450S; aynca bk. aş. Bölüm V , s. 187, not 27. Yine üzerinde sultanın adına bile yer verilmeyen
bu kitabe 661 (İ263) tanhirû taşımaktadır. Eğer bu b ir okuma hatalsı değilse, tarih yanlış kazıl­
mış demektir. Aslında 664 olması gerekir.
49 Anonim Selfuknâm, s. 55.
50 T ıp k ıb a s ım ,s , 643; H o u tsm a , s. 299.
51 İ b n B îb î, aynı yerler.

113
yanına bunu bildirmek için uğramışta. Çünkü, A k s a r â y î ’nin açıkça
ifade ettiğine göre, sultan, feüh haberini aldığı zaman, “beklenen temlik
mn^ûru’nu'” derhal göndermdştirsî. İb n B î b î ise, Sinop’un fethinden sonra,
“pervânelik’taf^ -devrin tuğrâ'f&i olan kendisine- “ temliknâme’m n takriri ile
ilgiliyazı” geldiğini, bunun üzerine, E m î r M u ' î n ü ’ d - D î a P e r v â n e ’-
nin isteğine uygun olarak, ve menşur kaleme almdığmı ve bunun
ulaklar {kuşşâd) vasıtası ile ona gönderildiğini söyler^^.

Sinop’un fethi ve Pe r vâ ne ’ye temlik edümesi meselesi, onunla S u l­


tan R ü k n ü ’ d - D î n K ı l ı ç A r s la n arasındaki ilişkinin bozulmasma,
daha doğrusu, Î z z ü ’ d - D î n K e y k â v u s ’un bertaraf edilmesinden beri
tedricen gelişmekte olan gizli anlaşmazhğın su yüzüne çıkmasma yol açmış
ve netice itibariyle, gerek P e r v a n e ’nin hayatmda, gerekse Selçuklu sal­
tanatının tarihinde yeni bir dönemin başlamasraa vesile teşkil etmiştir.

M u ' î n ü ’d - D î n P er van e ile Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n Kılıç


Ar s la n arasındaki anlaşmazlıgm sebepleri ve bu anlaşmazlık sonunda vu-
kubulan olaylann cereyan ta ra hakkında, ikisi yerli, biri yabancı olan ve
birbirinden tamamen farkh göri^ ve duygularla kaleme alınmış bulunan
üç ayrı .kaynakta izahat verilmektedir. Olayların içinde bulunmuş olan
î b n B îb î, her zamanki gibi, bu meselede de, herşeyden önce Selçuklu
hanedanınm sadık hizmetkârı olarak hareket etmekte ve tamamen sul-
taadanyana bir ifade kullanmaktadır. Buna karşılık, onun suçladığı kimse­
lerin adamı olan Ak s a râ y î, olayların sorumluluğunu doğrudan doğruya
sultana yüklemektedir. Halbuki, Anadolu hudutları dışmda bulunan ve
burada olup bitenler hakkında ancak başkâlanndan öğrendiği bilgileri yazan
Mısır tarihçisi İb n Şeddâd, tahmin edileceği gibi, hadiseyi daha tarafsız
bir gözle anlatmaktadu'. Mamafih, bu üç yazarın eğiUmlefi ve görüşleri
farklı da olsa, verdikleri malûmatla, birbirlerini hiç olmazsa tamamlamak­
tadırlar. Onlarm her bîrinin bu hususta yazmış oldukları dikkatle karşı­
laştırılarak telif edilirse, herhalde, gerçeğe yakın bir sonuca varılabilir.

52 A k s a râ y î, s. 83.
53 t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 643. M uhtasar nüshanın anonim yazarı, İb rt B îb î’den
b ^ e d c rk e n , onu. divânı smfrt olarak gösterir (H o u tsm a ,. s. 2, 196). Mufassal nüshada ise,
müellif kendi mevkkiini hiç bir zam aa açıkça zikretmez. Ancak, gerek Sinop’u n P e rv â n e ’ye tem­
liki münasebeti ile verdiği bu kısa bilgiden, gerekse, daha Önce, aynı şahsın (1258 de) ffiksar serU§-
AfrZiJfî’ne atanması vedevktin S u lta n R ü k n ü ’d -D în ve I z z ü ’d - D î n arasında paylaştmlması
ile ilgili msTtfÛT ve ahidnâme'rûn kaleme aJınmasıijın kendisine emredilmiş bulunduğu husıisundaki
diğer kayıtlarından (muhtasarda. yer alm ayan bu kayıtlar bk. bk. yk. s, 73,75), onun bu sıra-
larda, gerçekten muhtasarda zikredilen makamı işgal etmekte, olduğunu euılamak mümkündür.
C a c a -o g lu N û r ü ’d -D în ’in 20 Şevval 670/20 Mayıs 1272 taxiW i/. Kırşehir vakjyıesi’n m
şahitleri arasında geçen " H ü s e y in (b .) M u h a m m e d e l- M ü n ş î” de (A . T e m ir, Caıra-
oğlu vakfiyesi, s. 80, 141) I b u B îb î’den bajkası değildir.

114
İb n B î b f n i a anlatüğmagöre, Su lt an R ü k n ü ’ d - D î n ile P e r va n e
ve arkadaşlara arasında gerginlik, ilk önce H a t îr -o ğ lu Ş e r e f ü ’ d - D î n ’-
in Niğde serleşkerliğVnt tayin edilmesi üe başlamış, P e r v â n e ’nin Sinop’u
kendi mülkiyetine geçirmesi ile de son haddini bulmuştur. Yıikarıda söz
konusu edildiği gibi, Pe rv a ne ’nin maiyyetinde mün^î (kâtip) olan Hatîr-
oğlu Ş e r e fü ’ d - D î n Mes 'ûd , daha I z r ü ’ d - D î n K e y k â v u s ’un ülkesi
ele geçirilmeden evvel, amirinden Niğde sübojtlığı’mn. kendisine verilmesi
hususunda vaad almışfı. Hatta, o, bu vaad üzerine, Ke y. kâ vu s’un bir an
Önce uzaklaştırılmasını sağlayacak faaliyetlerde bulunmuş, sultanı gammaz­
lamak için, bir kaç kez Moğol payitahtına kadar gitmişti. Nihayet, K eyk â-
vus ülkesini bırakıp gitmiş, Ş e r e f ü ’ d - D î n M e s ' û d d a arzusuna kavuş­
muş, önemli bir vilâyet olan Niğde’nin idaresini ve gelirini ele geçirmiştir.
Bu suretle, o, kısa bir zamanda servet, şöhret ve kudret sahibi olmuştur. Ancak,
bu durum Ş e r e f ü ’ d - D î n ’i gurura ve serkeşçe hareketler yapmağa sev-
ketıniştir. S u l t a n R ü k n ü ’ d-D în, onun nâib'lçri ve memtzrları tarafından
zulmedilen Niğde halkmm devamlı şikayetleri karşısmda, birkaç kez ik ^
edici fermân’ lz.T çıkarmış, fakat bunlarm bir faydası olmamıştır. Arkasmda
Pe rv âne bulunduğu için, H a t î r - o ğ l u bildiği gibi hareket etmekten geri
durmamış, P e r v â n e ’den çekinen sultan da, kesin bir tedbir almağa cesaret
edememiştir. Yalnız, bir gece saraymda, hepsi P e r v â n e ’ nin ve Hatîr-
oğlu’nun adamları olan nedîm'leri üe otururken, ağzmdan, “Niğde’yi
Ş e re f’ten alıp, halka iyi davranacak âdil birine vermek gerek” şeklinde bir
lâf kaçırarak, kızgmhğuu ortaya koymuştur^-». Durum böyle iken, beri ta­
rafta, Pervâne, zaptettiği Sinop’u, olduğu gibi kendi mülkiyetine geçir­
miştir. Aynı müellifin anlattığına göre, K ı l ı ç Arslan, P e r v â n e ’ye karşı
"hayır” demesi mümkün olmadığmdan, Sinpp’un temlikine ses çıkarama-
rmşss, fakat, ona da arkasından atıp tutmuştur. Sultan, şunun bunun yarım­
da, P e rvâ n e ’nin, Selçuklu ailesinin mülkü olan topraiları avenesi ile bir­
likte sömürdüğünü ve gasbettiğini söylemiş, kendisine daima hakaret ve
zulüm edildiğinden, gittikçe egemenlik haklarından yoksun bırakıldığından
dert yanmış ve halini arzetmek için A b a k a H a n ’ın huzuruna gitmeği dü­
şündüğünden bahsetmiştir".*
İb n B î b î ’nin bu sözlerinden, K ı l ı ç A r s la n ’m, Konya.tahtına tek
başma oturmuş bulunraasma rağmen, kendisine bımu sağlayan Pe rvâ ne
ve adanılan tarafından, başlangıçtan beri, sadece istismar ve istiskal edil­
miş olduğu anlamı çıkıyor. Demek ki, Pe rv â ne ve avenesi bunca müca­
deleyi yalnız kendilerine iktidar ve ikbal temin etmek için yapmışlar ve sul­
tanı basit bir alet olarak kullanmışlardır.. Kendi çıkarları uğruna, memleketi
54 î b n B îb î, T ıp ic ıb a su iı, s. 644 - 5; H o u ts m a , s, 300.
55 T ıp k ıb a s ım , s, 643; H o u ts m a , ş. 299,
56 T ıp k ıb a s ım , s, 645 • 6; H o u ts m a , s. 300 - 1.

115
tam bir Moğol müstemlekesi haline getirmekten çekinmemiş olan bu muh­
teris îranlı mütegallibe zümresi için, Selçuklu hanedanınm itibar ve şerefini
düşünmek tabiî ki söz konuşu olamazdı. Zaten, Selçuklu hanedanımn bu
saradaki üyeleri de, bu sıfatları hak edebilecek kimseler değillerdi. Sefih bir
hükümdar olan ağabeyi K e y k â v u s ’a karşı mücadeleyi kazanmak için,, bu
îranlı çıkarcı zümresine uyup, defalarca ülkeyi Moğol askerlerine çiğneten
K ı l ı ç Arslan, yukarıda görüldüğü gibi, daha 1258 de -bir ara kendi
hâkimiyetinde kalan yegâne yer olan- Erzincan vHâyetinin bütün köylerini
onlara ıktâ‘ etmiş ve kardeşinin topraklarım ele geçirdiği zaman bu ıktâ‘ ~
lan mülk halipe getireceğine söz vermişti. Genç hükümdarm yapmış olduğu
bu ük uygulama, îb n B îb i’den öğrendiğimize göre, onun Selçuklu DevleliV
nin bütününe sahip, olmasmdan sonra, genişleyerek, Anadolu topraklarmm
çoğu üzerinde, aynı şekilde devam etmiştir. Yazar, bu sırada ‘am” a
yapılan geniş “temlik tevcihatım” (ki, muhtemelen kendisi d e. bundan ya­
rarlananlar arasındadır), S u lt a n Rü k nü ’ d - D î n ’ in, maiyyetine ve. teb-
asına karşı cömertliğinin ve hayu’severliğinin belirtisi olarak bahis konusu
etmektedir?’ . .Halbuki, Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkeziyetçi karak­
terinin birinci faktörö olan “‘mîrî toprak rejimi” ni tahrip eden ve buna da­
yanan “askeri tkta.' sistemi” ni temelinden sarsan bu yanlış tutum? s, adıgeçen
sultanın terübesizliğinin ve aczinin bir neticesinden başka bir şey değildir.
Hatîr-oğlu Şerefü’d-Dîn M e s ' û d ’un Niğde serleşkerliği’nc
atanma, şekli, K i l ı ç A r s l a n ’m içinde bulunduğu durumu açıkça ortaya ko­
yuyor. Yukarıda söylemiş olduğumuz gibi, Niğde’nia bu emîre ıktff edümesi
sırasında, -sonradan sultanın aynı şekilde sinirlendiği kimseler arasında gö­
receğimiz- V e z i r F a h r ü ’ d - D î n A l i ’nin oğullanna ve başka merkez
ümerasına da böyle birtakım eyâlet idareleri verilerek, -ık td veya mülk halin­
de-büyük arazi gelirleri tahsis edümiştir. Demek ki, Pervâne, daha K ey-
kâ vus’Ia mücadeleye devam ederken, ona ait topraklar üzerinde, kendi
kendine ve çevresindeki kimselere parçaliar ayu-mış, nazarî tayinler yapmış,
vaadlerde bulunmuş, sonra da, bunları sultana empoze etmiştir. Selçuklu
tahtının tek sahibi olmak için P er vân e’nin yanmda tam bir uydu haline
gelmiş bulunan genç sultan, bu amacma kavuştuğu zaman, kendisinin yine
bir uydu olarak kaldığım ve sadece bir alet gibi kullanıldığmı görünce,
hayal kırıkhğma uğramış ve ilk defa durumunu idrak etmeğe başlamıştır;
P e r v â n e kendi avenesine bütün yüksek mevkileri ve zengin gelirli vilâyetr
leri dağıtırken, bunları itirazsız tasdik etmek mecburiyetinde bulunmak,
şüphesiz, ki, sult^a çok ağır geliyordu. Gnun Selçuklu Devleti’nin başına
geçmesinden ümid ettikleri gibi yarar sağlayamayanlar, özellikle yakın

57 T ıp k ıb a sım , s. 632 (bu mühim kayıt mulitasar nüshada yoktur).


58 Bu hususta bk. O . T u r a n , Tûrkîys Selıakltdarttıda toprak hukuka, Belleten, C. X II. sayt
47, s. 554 - 5; a y n ı m il,, îkta, t A.

116
adamlan, kıskançIıMarmdan, kendisini P e r v â n e ’ ye ve diğerlerine karşı
devamlı olarak tahrik ediyorlardı^®. Anlaşıldığma göre, sultan,, bu tah­
riklerin tesiri ile, P e r v â n e ’nin yaptığı büyük tevcihlerine mukabil,
devlete ait toprakları, mümkün olduğu kadar kendi adamlarının mülkiyetine
sokmağa çalışıyordu. Sultan ile Pervane arasında, bu durum dolayısı ile
meydana gelen gerginlik, böyle içten içe devam ederken, diktatörün Şinop’ü
kendine mal etmeğe kalkışması üzerine, açık bir ihtilâf haline dönmüştür.
Pe rv a ne Sinop’un zaptı için A b a k a H a n ’dan izin istediği zaman.
K ı l ı ç A r s la n her halde bundan hiç menmun olmamıştı; Bunun üzerine,
Per v âne de, ona karşı, tıpkı ağabeyi K e y k a v u s ’a yaptığı gibi, tezvir ve
iftira silâhlarını kullanmağa başlamıştır. İb n Ş e d d â d ’m anlattığına göre,
K ı l ı ç A rs la n A b a k a H a n ’ın yamndan geriye döndüğü halde, o, bir süre
daha Moğol payitahtında kalmış ve bu arada, sultanın Mısır hükümdarı ile
gizlice anlaşmağa kalkışabileceği İhtimalinden bahsetmek suretiyle, kendi
efendisi hakkında genç ilhanmfikrinibulandırmağa çalışmıştır. A,b ak a H an
Pe r vâ ne ’ye, zaten kendisinin nâib'i olduğunu, bahsettiği gibi bir şey tespit
ederse, bu sıfatla, sultanı öldürebileceğini söylemiştir®'*. Böylece, A,bak.a’d,aıı
istediği yetkileri elde eden Pervâne, Anadolu’ya döndüğü zaman, bir yan­
dan Sinop muhasarasına girişrhiş, bir yandan da öuİtam ortadan kal­
dırabilmek için fırsat kollamaya başlamıştır. Sinop muhasârasımn devamı
süresince, K ı l ı ç A r s l a n , Pe rvâ ne ’nin özel olarak koyduğu gözcüler
tarafindan sarayında devamlı bir kontrol altında tutulmuştur«ı.Genç sultan,
bu esnada, etrafını çeviren bu insanlara, Sarhoşluk ve soİıbet anlarmda, za­
man zaman, P er vâ n e ve arkadaşları hakkmda ileri geri sözler söylemiş Ve
Pe rvâ n e’nin yokluğundan istifade ederek, kızdığı bazı kimseleri kendi ken­
dine cezalandırmağa kalkışmıştır. Bu meseleyi tamamen karşı tara fin gö­
rüşü ile anlatan A ks ar ây î’ye göre. Sult an R ü k n ü ’ d-Dîn, gerek kendi
hislerine, gerekse kötü yaradıhşlı havâşş'vam ta-hfİklerine uyarak, devlet
ricalinin bir çoğu hakkmda lüzumsuz şiddet tedbirlerine tevessül etmiş, böy­
lece, kin ve nefreti üzerine çekmiştir. O, önce, Boglu’da mahpus iken ken­
disine fena muamelede bulünmuş olan K îr H ây e’yi öldürtmüş ve cesedini
köpeklere attırmıştur. Keykâvus^un bu Rum dayısı, aynı zamanda V e z i r
F a h r ü ’ d - D î n A li’nin oğlu E m ir T â c ü ’ d - D î n H ü s e y in ’in kayın­
pederi olduğu için, bu münasebetle, sultan vezire: de sinirlenmiş, hakaret
ve tehditlerde bulunmuştur. Bunun arkasından, Sipehdâr-ı memleket (Yani
Beylerb^i) H a t î r - o ğ l u Şe re fü ’ d - D î n ’le uğraşmağa başlarriaştır. Ha-
t îr-oğlu, sultanm gazabmdankurtulmak için, vezirin aracılığı ile, kendisine

59 A k s a râ y î, s. 82.
60 Y û n în î, C. II , s. 347.
61 î b n Ş e d d â d , H a t î r - o ğ lu Z iy â ü ’d - D îa ’in, sırf bunrnı için, P e r v â n e tarsıfmdan
sultana nedtm tayin edilmiş olduğunu söylüyor (bk, Y û n în î, G. II, s. 404).

117
200.000 dirkem']a\L bir cerîrm vermek zorunda kalmıştır. Nihayet, o, Moğol
hâzinesine ödenen vergi meselesi yüzünden, ilhanın bu işle görevH me-
mum olan T â c ü ’ d -D în M u‘ tez’e çatmış ve bu zatı da kendine düşman
etmiştir. Sultarun takibatına ve hakaretine uğrayan kimseler, bir süre sonra,
birer bahane ile başkentten ayrılarak, Aksaray’da oturan T a c ü ’ d -D în
M u 'te z ’in yanında toplanmışlar ve onunla görüştükten sonra, gizlice
P e rv â n e ’ye haber göndermişlerdir. A k s a râ y î’nin ifade ettiğine göre,
bunlar P e rv â n e ’ye, Sinop fethi hususunda kendisini hice saymış olduğu
için, sultanın onu öldürmeğe hazırlandığım söylemişler ve böylece, doğru>
dan doğruya ikisini karşı karşıya getirmişlerdir*?. P e rva n e , bu haber­
lerden sonra, sultanı yok etmek hususunda katî kararmı vermiştir. Fakat
o, her şeyden önce Sinop’un fethi işini bitirmek istediğinden, bir süre için
bunu belli etmemiş, yalnız, Tebriz’e bir mektup yollayarak, A b a k a H a n ’ a
durumu .arzetmiştir®*. îb n Ş e d d â d ’a nazaran, P e r v a n e Moğol hü­
kümdarına, yine R ü k n ü ’ d -D în ’in M ısır S u lta n ı B ay b a r s ile anlaş­
mak için gizli muhabereler yaptığından ve memleketi ona teslim etmeğe
hazırlandığından şüphelendiğini bildirmiştir^.
S u lta n R ü k n ü ’ d -D în ’in, B a y b a rs’la böyle bir münasebete girişmiş
olup olmadığı hususunda, kesin bir şey söylenemez. Bu iddianın, Moğollan
ona karşı tahrik etmek için. P erva n e tarafından bilhassa ortaya atılmış ol­
ması çok muhtemeldir. Ama, P e rv â n e ’nin öldürülmesi ile ilgili dedi­
kodular, muhakkak ki mesnetsiz değildi. Çünkü, aym Arap müellifi bize,
Sinop fethini müteakip, S u lta n R ü k n ü ’ d -D în ’ in P e rv â n e ’yi huzuruna
çağırmış olduğunu, fakat, V e z ir Ho c a A li’nin ona gizlice haber göndererek,
gelmesini önlediğini yazar «5 İd, gerçekten de, P ervâ n e, seferden döndük­
ten sonra, -istediği temlik mejı^ûr’ uım. kendisine gönderen- sultanın yanına
hiç uğramamıştır. Ib n B îb î’nin ifadeleri bize onun Sinop’tan doğruca
-kendi ık ta ıo lz n - Tokat’a gelmiş olduğunu gösteriyor. Bu yazara göre,
P e rv â n e ’nin en yakın adamı olan H a tîr - o ğ lu Ş e r e fü ’ d -D în Mes-
'û d da buraya gelmiş ve İkisi başbaşa verip, sultanın vücudunun ortadan
kaldırılması hususunda plânlar kurmuşlardır^®. Bu arada, P e rv â n e ’ye
A b a k a H a n ’dan, sultanm MoğoI_>’(Z7'|^t2«i’ları ve beyleri huzunında sorguya
çekilmesini, iddia edilen hususlar sübut bulduğu takdirde, istediği gibi hare­
ket etmesini büdirden \iix yarhğ gelmiştir<7. Bunun üzerine, P e rv a n e Ana­
dolu’daki yüksek Moğol ricalini elde etmek için faaliyete geçmiştir. Bu sırada

62 A k s a r â y îs . 82 -3 .
63 A k s a râ y î, s. 83 - 4.
64 Y û n în î, C. 11,5. 404; Z e h e b İ, Ayasofya K tp. No. 3013 (XX), v. 299 a.
65 Aym yer.
66 T ıp k ıb a s ım , s. 6 3 6 ; H o u tsm a ,® . 301.
67 Y û a în î, aynı yer.

118
Anadolu’da, tiirmn beyi olarak, Ab aka Han. tarafuıdan A lın c a k ’ın yerine
tayin edilmiş olan N â b ç i (N abşi) Noyan«« bulunuyordu. Bunun yanın­
da, B a y n a l Yargûcu«^ile K e re y ( G ir a y ) , A b a ta y , T o g a - T im u r ve
başka beyler vardı’“. P e rv â n e bu beylerin her biriiçin değerli armağanlar
ve para (mal) hazırlamış ve H a tîr -o ğ lu Ş e r e fü ’ d -D în vasıtası ile, Kır-
§elıir’deki^'£y>/(2^ı2 yoUamışör. Ş e re fü ’ d-Dîn- armağanları takdim ederek
havayı hazırladığı zaman, kendisi de, A b a k a H a n ’m ja rh ğ ’ ı elinde olduğu
halde, onlarm yanına gelmiştir. O, Moğol beylerine, “ S u lta n R ü k n ü ’ d-
D în Mısırlılarla ittifak etmek istiyor, buna mani olduğum; için de beni öl­
dürmeğe kalkıştı; şayet beni ortadan kaldınrsa, hiç şüphesiz, sizi de yok et­
meğe çahşacak ve Anadolu askerin? harekete geçirecektir” dem’ş ve bunu
önliyebilmek için, zamanında tedbir almması gerektiğini ileri sürmüştür.
Moğol ricali arasmda bulunan B a y n a l Y a r g û c u , P e rv â n e ’nin şahsi
dostu olduğu için, onun yardımı ile, bütün Moğol beyleri, sultanın cezalan-
dınlması hususunda kolayca ikna edilmişlerdir. Bunun üzerine, hep beraber
Aksaray’a gitmeğe ve S u lta n R ü k n ü ’ d -D în’i de oraya çağırmağa karar
verilmiştir. Moğol beyleri kendi askerleri ile yola çıkarken, P e rv a n e d e ,
yanında H a tîr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D in ve -aslen bir Türk olan- C a c a -
o ğlu N û r ü ’ d-D înT i ile, kendisine ve bu beylere z.itDâni§mndpe,Mğde
ve Ktr^skir vilâyetlennin ıktS' askerleri bulunduğu halde, onlara katılmıştır.
Bu arada, başkent Konya’ya arka arkaya elçiler yollanmış ve sultanın,
A b a k a H a n tarafından gönderilmiş olan mühim bir hakkında ken-
68 N â b ç i N o y a n , görünüşe göre, A b a k a H a n ’ın cülûsu üzerine iiimen'i ile R û m (Anado­
lu) ruuhafiz kumandanhğma gönderiknîşti. A k s a ra y ! (s. 85) ve Y û n în î (C. II, s. 404) bu ku­
mandanın adını “ N â b ş i” şeklinde yazıyorlar. E b û ’l- F e re c ’de “N a f c i” tarzında görülür
(bk. Mvhktsarü’d-Düsel, s. 498). Asıl adının M o ğ o lc a “yaprak” manasına gelen. " N a b ç i” olduğu
C a c a -o g lu N u r ü ’d -D în ’in A. T e a ılr tarafindan neşredilmiş olan 1272 tarihli Moğolca vakfî-
j« jî’nden anlaşılmaktadır. Burada o, a a ^ a şahitlik eden kimseler arasında, zikredilmektedir (s. 161,
165, 198).
69 B a y n a l Y a r g û c u ’n\xn adı da yukandati notta zikredilen vakjtye’m n şahitleri arasında
geçmektedir (aynı yerler ve s. 180); ayrıca bk. C le a v e s, a, 302).
70 Y û n în î, C. II, s. 404; İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 646; A k s a ra y î, s. 85 - 6.
71 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 646 - 7 ; H o u ts m a , s. 301. M üellifin ifadesine göre, a s l ^
sefil ve cahE T ü r k ücretli askerlerinden biri olan bu kişiye, kimse yür vermez iken, P e rv â n e
onu tutmuş, dostluk göstermiş ve itibar sahibi bir insan haline getirm^ti (bu hususta ve M ev­
lâ n â’ran müridi olduğu hk. ayrıca bk. E flâ k î, C. .1, s, 539). Bu jalns Kırşehir’de, Eskişehir’de,
Kayseri’de ve İskilip’te pek çok eser yaptırnuştır. Bütün bu eserlere ait Arapça ve Moğolca
zamanımıza kadar kalmış olup, bunlar D r. A h m e t T e m ir tarafından yayınlanmıştır
(Kırşehir Emiri Caea-Oğla JVar el-Din'in 1272 tarihli Arc^ça-Moğoka vakfiyesi, Ankara 1959). Bu vak­
fiyeler, vâkrfm şahsı ve ilgili vakıf müesscseleri bir yana, devrin toponomik durumtı, Selçuklu ve
Moğol ricalinin isimleri ve iktisadi hususlar için b ir hazine değerindedir.'Bunlardan anlaşıldığına
göre, N u r ü ’d -D în ’in asıl adı C c b râ ’îl (aynca bk. t b n Ş e d d â d , Tarihi, v. IIÖ a,
243 b ; Ş. Y a ltk a y a trc. s. 86, 157), künyesi E b û ’l- M e 'â lî ve babasının adı B a h â ü ’d -D în
C a c a ’dır (s. 20, 104). N u r ü ’d -D în C e b râ ’îl’in hayatı ve kitabeleri hakkında yapılmış etüd-
İcr için bk. aynı eser. Giriş, s. 8-13.

119
dileri ile görüşmek üzerCj acele Aksaray’a kadar gelmesi istenmiştir^z. Bu
haberi alan S u lta n R ü k n ü ’ d -D în , maiyyetinde bulunan kimselerin uyar*
malarma rağmen, V e z ir Fah.rü’ d“D în A li’ye inanarak, onunla birlikte
derhal yola çıkrmş ve Moğollardan evvel Aksaray’a gelmiştir’ 3. Moğol bey­
lerinin Eyyuh-hisar ulaştıklarım öğrendiği zaman da, Kırşehir yo­
luna doğru, onları karşılamaya çıkmıştır. Sultan daha Moğol beylerinin ya­
rana varmadan, beri tarafta, onun yaklaştığını duyan P ervan e, kafileden ay­
rılarak önüne çıkmış ve kendisine, hakaret ve tehdit dolu, uygunsuz bir­
takım sözler söylemiştir. Ne hazindir ki, Selçuklu hanedamnm en kahraman
hükümdarlarmın adım taşıyan, B ü yü k A lâ ü ’ d -D în ’in torunu olan ve dev­
rin kaynakları tarafından da yiğitlik ve şecaat (!) ile nitelenen genç sultan’^,
P e rv â n e ’nin bu küstahça davramşma ses çıkaramamış, sadece: - “/ci (ağa­
bey) sarhoş musun, yoksa mahşûş musun?” şeklinde bir soru ile karşılık
vermiş ve ondanj-“ Evet, senin nâhoş hareketlerin beni sarhoş ve mahşûş etti.
Seni Borglu kalesinden ben çıkardım, saltanata' geçmen benim gayretim
sayesine oldu, halbuki Sen sonradan nankörlük ettin” cevâbmı almıştır.
Bu bilgileri bize veren A k S a râ y î, P e rva n e ile geçen bu konuşmayı mü­
teakip, sadece, sultanın N â b ç i N o y an ’la da görüştüğünü ve aym günj
yanında S â b ih F a h r ü ’ d - D î n ' A li olduğıı halde, tekrar Aksaray’a
döndüğünü, buna mukabil, P erva n e ve' Moğol kumandanının askerileri
ile birlikte -şehrin batısına geçerek- Kulkul {J)-suyu sahrasmda ordugâh
kurduklarımsöyler” . Halbuki, Ib n B îb î, bu ilk karşılaşmadan soiıra olanlar
hakkında ügi çekici bazı tafsilât yerir. Buna göre, MoğoUarm Aksaray önü­
ne geldikleri gün, T â c ü ’ d -D în M u 'te z tarafmdan bir'zifayafet verilmiş,
bu ziyafet sırasmda, Moğol beyleri sultam, P e rv â n e ’yi öldürmek istemesi
dolayısı ile fena halde sıkıştırmışlar, ona, bu işi yapması için kimlerden teş­
vik görmüş olduğunu sormuşlar ve ancak, bu kimselerin adlanni ertesi gün
kendilerine bildirmesi şartı ile serbest bırakmışlardır. Sultan da bundan
sonra şehre geri dönebilmiştir’ ».

Hadisenin bundan sonraki kısmı için en detaylı bilgiyi yine tb n Bî-


b fd e buluyoruz. Çünkü A k s a râ y î, kendi amiri olan H a tîr -o ğ lu Şere-

72 I b a B îb î, T ıp k ıb a s ım ,s . 646 - 7; H o u ts m a , s. 301 - 2; A ts a r â y î, s. 85^


73 Y u n în î, C. IT, s. 405; Anonim Sdst^nâme, s. 56; İ b n B îb î ve A k s a râ y î, aym yer­
ler.
74 Kırşehir ile Aksaray arasında rDÜhim bir vilâyet idi. Bugün kalenin yeri kesin olarak tes­
pit edilemiyor.
75 tb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 641; A k sa râ y î, s. 81 - 2;. Y û n în î, G. II, s. 403; Zc-
h e b î, s. 273 b.
76 B ukeüm eiçinbk. A k s a r â y î , s. 85 de O . T u r a n ’ın notu.
77 A k sa râ y î, s, 86,
78 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 647 - 8; H o u ts m a , s. 302.

İ20
fü ’ d -D în ’in kötü bir rol oynadığı bu olayın acıtlı kısımlarım artık müm­
kün olduğu kadax kısa kesmiştir. İb n B îb fn in anlatüğına göre, geceyi
Aksaray’da, sarayında geçiren sultan, ertesi gün ziyafet sırası kendisinde ol­
duğu için, sabahleyin erkenden şehirden çıkmış ve Moğol beylerinin ya­
nına gitmiştir. Yemek vaktine kadar onlarla birlikte avlandıktan sonra,
çadırına dönmüş ve Moğol beylerini davet etmiştir. Bütün av boyunca,
onun etraiinda devamlı olarak silahlı Moğol askerleri dolaşmış ve kendisini
uzaktan uzağa takip etmişlerdir. Moğol beyleri çadıra gelip, yemek yenmeğe
başladığı zaman, sultan, kalabahğın ve acağın tesiri ile sıkılmış ve bir ara, ye­
leğini (nimfe) çıkararak câme-dâr'a. vermiştir. Bu sırada, Moğol beylerinin göz­
leri, onun kemerinde bulunan birkaç hançere ilişmiş ve her biri bir sanat
değeri taşıyan bu hançerleri, yakından görmek bahanesi ile, teker teker al­
mışlar, bir daha da vermemişlerdir. Biraz sonra ise, ona bir gün önceki
somları tekrar yöneltmeğe ve kendisini, P e rv â n e ’yi öldürmeğe teşvik eden
kimseleri bildirmesi için sıkıştırmağa başlamışlardır. Sultan onlardan özür
dilemiş ve böyle bir kimse bulunmadığım söylemiştir. Ancak, akşama kadar
deıvamedenbu tartışmalar arasında, orada bulunanlardan biri {İb n Şed-
dâd bunun bizzat P e rva n e olduğunu söyler) “ sultamn kadehindeki şa­
raba gizlice zehir katmıştır. Hem sarhoş olan, hem de Moğolların sualleri
ile şaşkına dönmüş bulunan K ılıç A rsla n , bu zehirli içkiyi, hiç farkına
varmadan kafasına dikmiştir. Tabiî, çok geçmeden zehir etkisini göstermiş ve
o, durumu anlayarak, miğdesindekileri çıkarmak üzere kendini dışarı atmıştır.
Biçare genç, böyle yapmakla zehirden tamamen kurtulamıyaeağını anlayın­
ca, atını getirtip şehre gitmek istemiştir. Fakat, çadırdakiler onun arkasından
S â h ib F a h r ü ’ d -D în ile T â c ü ’ d -D în M ü b e ş şir’i (M u 'te z ? ) ve
daha başkalarını göndererek. A b ak a H a n ’mjv<ır/z|’ımn okunacağı bahanesi
ile, gitmesine engel olmuşlardır»ı. Sultan çadıra geri getirildiği zaman,,bü­
tün Moğol beyleri ve P e rv a n e oradan ayrılmış, içerde yalnız birkaç Moğol
.ile H a tîr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D în ve kardeşi Z iy â ü ’ d -D în kalmışlardır.
Biraz sonra, bunlar, hep birden, bitkin durumdaki sultanın üzerine saldır-
nuşlar ve onu döğmeğe başlamışlardır. Sultanm feryatları dışarıdan duyul­
masın diye, bu sırada, Moğol askerlerinden bir gurup çadirm çevresinde dur­
madan el çırpıp gürültü etmiştir. K ılıç A rsla n , kendisinden yine P e rv â ’-
ne’yi öldürmek için anlaşmış olduğu kimseleri söylemesini isteyen müte­
cavizlere, dayağın tesiri ile bazı isimler vermiştirs^. Bunun üzerine, Moğol-

79 H a t î r - o ğ l u Ş e re fü ’d -D .în ’in, aşağıda bahis konusu edilecek olan isyam ve ölümü do-
layısı ile, müellif, keadisinin ona mensubiyetini ifade etmektedir (s. 110; bu hususta ayrıca bk.
ııafir O . T u p a n ’ın Ptisö^’ü, s. 33 - 4),
8Q Y Û n în î, G. II , s. 405.
81 Aynı yer.
82 Aynı yer.

121
lardan biri onun boynurta bir yay Hrİşi takmı§ ve bununla boğmak”
Suretiyle öldürmüştür«'*. İb n Ş e d d âd ’m söylediğine göre, H a tîr -o ğ lu
Ş e re fü ’ d -D în -deül olarak göstermek üzere- onun bir elini kesmiştirs^
Sultanın ölüsü o gece aynı çadırda kalmış, sabah olunca, fazla şarap iç­
mekten hastalanmış olduğu ilân edilerek, bir tahtırevan {mihaffe)z. konmuş
ve Sultanlar türbesi’ ne gömülmek üzere, Konya’ya nakledilmiştir®". Aynı Arap
tarihçisi, bu sırada onun yirıni-sekiz yaşmda oduğunu söyler ki, babasmm
ölümünde (1245 Sonları) aşağı yukarı yedi yaşmda olduğuna göre, ölümü
gerçekten, îb n B îb î muhtasarı. A n o n im , A k s a râ y î, E b û ’ l-F e re c
ve A h m e t N i g i d î tarafmdan müştereken verilen 664 (1266) yılında vu-
kubulmuş demektir®’ . Ayrıca, gerek İ b n B îb î’nin, gerekse A k s a r â y î’nin
ifadelerinden, olayın sıcak mevsimde ve yine birinci müellifin hadiseyi
müteakip Moğollarm kışlağa gitmiş bulunduklarına dair kaydından*®, yaz
sonlannda cereyan etmiş olduğunu anlıyoruz. Şu halde, biz K ıl ıç A rs la n ’-
ınıa66 Ağustosu içinde vefat etmiş olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz®’.
83 O rta Asya kavirnlerindc, bir fcanânt in an an a göre, hanedan üyelerinuı kam taba sayılırdı.
Bunun için, hanedana mensup birisi öldürülürken kanı dışarıya akıtıimazdı. Selçuklularda bi; iş,
genellikle, mahkûmUj burada görüldüğü, gibi yay kirişi ile boğmak, veya zehirlemek sureti ile yapılır­
dı. Türkler gibi, M oğollar’da da aynen uygulanan bu adet ve örnekleri için bk. F . K ö p r ü lü ,
TSrk ve Moğol sülâlelerinde hanedan acasınîn idamında kan dSkme memjaıtyeli, Türk Hukuk Tarihi
Dergisi, C. I (1941 - 1942), s. 1-9.
84 î h n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 648, 9; H o u ts m a , s. 303; Y û n în î, G. II, s. 405 (ondan
naklen Z e h e b î, v. 273 b ); N ü v e y rî, v. 20 b ; A y n î, 545; I b n ü ’I - F ü v e tî, s. 353; E flâ k î, C.
I, s. 158; A k sa râ y î, s. 86 - 7; E b û ’l- F e re c , Tarik, s. 587; A h m e t N ig id î, s. 298; Anonim
Selfuinânu, s. 55 - 6.
85 Y û n în î, s. 4 0 6 .
86 A k sa râ y î, s. 86 - 7; Y û n în î , C. II, s. 406.
87 I b n B î b î , H o u ts m a , s, 302; s. 56; A k s a râ y î, s. 87; E b û ’l-F e re c ,
Tarih, s. 587; A h m e t N ig id î ,s .298. A h m e t T e v h it B e y ’inA feskûtdlkataloğm da(s.3l3) ve İs­
m a il G a lib ’in Takvim-i Meskûkât-t 5e/fufejjııe’sinde (s. 81) K ıh ç A rs la n ’m oğlu ve halefi I I I .
K eyhüsre^'^eait, 663 tarihli sikkeler görülmektedir. Anadolu Selçuklu hükümdarlaruun parajannda,
zaman zaman, böyle, kaynakların verdiği kayıtlara uymayan ve araştırıcıyı şaşırtan tarihler göze
çatpm aktadır (msl. bk. Bl. I, s. 40, not 57). Ancak, bu gibi durum larda fark, genellikle, bahis konusu
hükümdar için tespit «dilen cülûs tarihindei geriye doğru en fazla bir, yahut iki yıldan ibaret
kalır. Bunun izahı, H a lil E th e m tarafından, yeni bir hükümdar için para basıhrkcn, hazan
yalnız isim tarafları değiştirilmek sureti ile, eski kalıpların kullanılmış olduğu şeklinde yapılmak'
tad ır (bk. Ki^senyye Şehri, s. 93) ki, -eğer bir yanış okuma ihtimali yoksa- I I I . K e y h ü s re v ’in
663 tarihli paralan için de düşünülebilecek en m antıkî izah şekli budur.
88 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 650; H o u ts m a , s. 303, Bu kayıtlara rağmen, muhtasar
nüshada, kesin bir tarih olarak, 1266 Şubat’mın 9 una rastlayan 2 Cemazıyclevvel 664, ve Anonim
Selfuknâme’de (s. 55) 1 Nisan 1266 ya tesadüf eden 22 Cemâziyelâhire 664, Çarşamba günü gösteri­
liyor ki, bunlar biîâm için kabule değer görünmüyor.
89 P e rv â n e ’nin, fethettiği Sinop’u Sivas’a bağlayan kervan yolu üzerinde yaptır­
mış olduğu Durağan (Durak han)’in Zilhicce 664 (Eylül - EHm 1266) tarihli kitabesinde, IV .
K ılıç A rs la n ’uı değil, oğlu I I I . K e y h ü s re v ’in adı geçer. ( E rd m a n n , No. 20, s. 72 ■■4; A .
G ö k o ğ lu , Paflagenya, s. 358; ayrıca bk. aş., Bölüm V. s, 187, not 30.

122
C. III. K e y h ü s r e v ’in tahta geçirilmesi ve Selçuklu salta­
natının hâkLmiyet fonksiyonunu fiilen kaybetmesi

Çeşitli hile yollarına başvürarai, Moğollan tahrik edip, I I . K e y k â -


vus’u tahtından ve ülkesinden uzaklaştıran. P ervâ n e M u 'în ü ’ d -D în
Sü leym an , onun yerine geçirmiş olduğu K ılıç A rs la n ’ı da, kendisinin
kuklası olmaktan kurtulmağa çahştığı için, beş sene sonra, yine MoğoIIar
vasıtası üe ortadan kaldırtmıştı. Yirmi sekiz yaşında öldürülen K ıh ç Ars-
1 an, arkacında henüz bebeklik çağmda bulunan bir erkek çocuk bırakmışü.
G ıy â s ü ’ d -D în K e y h ü s r e v adını taşıyan bu çocuk, îb n B îb î’ye göre
iki buçuk’“, A k s a r â y î’ye göre altı®‘, bazı Arap kaynakları ile S ü r y â n î
E b û ’ l-F e re c ’e nazaran dört” yaşmda bulunuyordu. M u 'în ü ’ d -D în
Sü leym an , S â h ib F a h r ü ’ d -D în A li ve diğer avenesi ilç beraber, sul­
tanın ölüsünü Aksaray’dan Konya’ya getirdiği gün, derhal, Saltanat sarayına
giderek, küçük K e y h ü s r e v ’i a n n esin in “ k u c a ğ ın d a n a lm ış, boş
kalan tahta oturtmuş ve bütün devlet erkânmı ona hVat ettirmiştir'"*.
90 T ıp k ıb a s ım , s. 650; H o u tsm a , a. 303.
91 A k s a râ y î, s. 87.
92 t b n ü ’l- F iiv e tt, s. 353; N û v e y rî, v. 20 b; A y n î, s. 545; E b û ’l- F e re c , Tarih, s.
587. Y i n î n î (G. II, s. 387) ve Z e h e b î (v. 273 b) on yaşında olduğunu söylüyorlar.
93 Elimizdeki çeşitli kaynaklarda, I V . K ıh ç A rs la n ’ın G u m a ç H â tû n ( F e r îd û n
b . A h m e t S ip e h s â lâ r, MenSkıb-i Hazrei-i Hudâcenügdr^ T. trc, M id h a t B e lıâ rî- i H u s â m î,
İstanbul 1331, s. 90; E flâ k î, C. I, s. 195, 369, C. II, s. 166, 353), G u z â liy â ( Ü ' » H â tû n
( î b n B îb î, T ıp t ıb a s ı n ı, a. 697; H o u ts m a , s. 326 ‘Tjurada şeklindedir” ) v e F â tım a
H â t û n [Divdn-t Sultan Veled, F . N . U z lu k neşri, s. 253; ayrıca bk. M . Z. O r a l, Sıdim
Hatun senedi. Belleten, sayı 75 (Temmuz 1955) s. 390] adlannı taşıyan üç karısına ait kayıtlara rast­
lamaktayız. Bunlardan G u m a ç H â t û n , Mevlevi kaynaklarının ifadesine göre, T okat’hdır ve
M e y l â n i’nın müridelerindendir. Bu husus, söz konusu hatunun S u lta n V c le d tarafindan bir
kaside ile öğülmesinden de anlaşılmaktadır (bk. s. 252-3), M alând'nm mektupları arasında,
''hâiûnlantı öğüncü” hitabı ile, asü bîr kadına (veya kadınlara] yazılmı? bir kaç mektup vardır ki,
bunlardan birinin (F . N . U z lu k neşri. No. 45; G ö lp ın a rlite rc ü m e si, No. 46) G u m a ç H â tû n ’a
gönderilmiş bulunduğunu kuvvetle tahmin ediyoruz. M e v lâ n â bu mektubunda, vukubulan çetin
hadiselerden sonra, müşkil b ir durum a düşmüş olduğu ve Konya’dan ayrıldığı anlaşılan b u hanıma,
kendisini merak ettiğinden, geBp gidenlere daim a ahvalini sörduğundan bahsetmekte vc uğradığı
felâketler dolayısiyle, teselli edici sözler söylemektedir. Belki de, mektupta zikri geçen çetin hadiseler­
le, K ı h ç A rs la n ’ın öldürülmesi ve mensuplarının tasfiye edilmesi vakıaları kastediliyor. Konya’­
d a bulunan “GâmeşkSne” adh türbenin (M . F e r i t U ğ u r, Cömefkâne, Konya Mecmuası, sayı 9,
1937, s. 567 - 70) bu hatuna ait olduğu şüphelidir; î b n B îb î’nin ifadesine göre, G u z â liy â
H â t û n , S u lta n R ü k n ü ’d - D în ’in S u lta n H â tû n adlı kızının {bk. 2 . O r a l, Snitan Haian
Senedi, s. 385 - 94) annesidir ki, bu prenses, 1277 tarihinde Konya’yı ijgal eden K a r a m a n - o f lu
M e h m e t B ey taralından, düzme hükümdar C im ri ile evlendirilmek istenmiştir (T ıp k ıb a s ım ,
aym yer; ayrıca bk, aş. s. 173). S u lta n V e le d ’in bahsettiği F â tım a H â t û n ise,. 1276 yılında
îl h a n l ı Ş e h z a d e si A rg u n ile evlendirilen S e lç u k H â t û n ’tm annesi olarak görünmektedir
(bk. aş. El. IV. s. 144,not 17). S u lta n R ü k n ü ’d - D în ’in yerine tah.ta geçirilen G ı y i s ü ’d-
D în K e y h u s re v ’in annesinin bu üç kadından hangisi olduğunu söylemeğe imkân yoktur.
94 İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,s . 650; H o u ts m a , s, 303-4.

İ23
Bir yandan, “ el-mülkü l’illâhi” tevH'hn t3.^\yz.-n müjde fermanları ile, yeni sul­
tanın cüMj’unu ülkenin her tarafina ilân edeken, öte yandan, işledikleri cina­
yetin kurbanı için, hep beraber, âdet olan ta'zijye merâsimVm yerine getirmiş-
lerdir” . Bundan sonra, herkes yerli yerinde kalmak üzere, tekrar devlet
işlerini yürütmeye koyulmuşlardır®^*.
P ervân e küçük Sultamn tamamenkendiistediği ölçüler içiade yetiş­
mesi için, bütün tedbirleri almış ve gerekliihtimamı göstermiştir. Sultan, öğ­
renim çağma geldiği zaman, onun yetiştirilmesi işini, üsîâdu’s-saltana sıfatı
ile®'® K a d ı N û rü ’ d -D în A li Y a n b u 'î’ye” vermiş, ayrıca,
ve umâmi evkaf mütevellisi olan Is fa h a n lı E m în ü ’ d -D în ’i 'ona
kendi oğlu M ü h e z z ib ü ’ d -D în A li ’ y i 6:e. muhafız izyin
etmiştir” . Böylece, K e y h ü s re v ’e gerekli bilgiler ve sıkı bir İslâmî terbiye
verilmiş, bulûğ çağına geldiği zaman da, ata binmek, silâh kullanmak gibi
şeyler öğretilmiştir^““.
R ü k n ü ’ d -D în K ılıç A r s la n ’ın öldürülmesi olayı, Selçuklu salta­
natının Moğol eğenaenliği altına girmesinden beri yediği darbelerin en ağın
ve sonuçlan bakımından en önemli olanı idi. Çünkü, İki buçuk yaşında bir
çocuğun tahta oturması ile, Selçuklu saltanatı, artık ülke yönetimi üzerin­
deki rolünü ve hâkimiyet fonksiyonunu da fiilen kaybetmiş, kuru bir sem­
bol haline gelmiş bulunuyordu. Bununla beraber, olay, K e y k â v u s ’un uzak­
laştırılması sırasında görülenin aksine, ne yöneticiler çevresinde, ne de halk
tabakalan arasmda, en küçük bir protesto hareketinin doğmasına yol açtı.
Yöneticiler çevresinde bir muhalefet bahis konusu olsa bile, bu ancak, K ı­
lıç A r sİ a n ’m, hiçbir gücü ve hükmü bulunmayan kendi adamlarından ge­
lebilirdi ki, çok muhtemel olarak, onların çoğu, cülûsun arkasından sultani
P ervâ n e’nin öldürülmesine teşvik etme ithamı ile ortadan kaldınlnuş-
lardır. Beş yıl önce P e rv â n e tarafindan Moğol askerlerinin yardımı ile
şiddetli bir şekilde cezalandırünıış olan T ü rkm en unsuru, zaten hoşlan­
madığı K ılıç A rs la n ’ın arkasından hiçbir harekette bulunmadık Böy­
lelikle, hadise, sadece sultamn yakınlan için bh- üzüntü ve bir iki şair için
acıklı birkaç şiir konusu oldu ve geçti^“‘.
95 A k sa râ y î, s. 87 - 8,
95a A k s a r â y î , s. 89.
96 Hükümdarların eğitim ve öğretiım için tayin, edilen hocalara üstâdû's - saltana
dendiğini TakSrirü’l- mandsîb 7nSJ^^aatmeemuas^nda bulunan bir vesika surefindcn anlıyoruz
(bk O . T u ra n j Türkiye SdjMhIulan hakkında re m i vesîkalar, 'resüs. No. 54, metin, s. 58).
97 A k sa râ y î, s. 88. K a d ı N û r ü ’d - D în A li Y a n b u ’î’nin adı. S u ltâ n Î z z û ’d -D în
K e y k â v u s kamaranda düzenlenen b ir tendiknâme'At, tanıklar arasında geçmektedir (O T u r a n ,
II. İzzüdâin Keykâvüs'e ait bir temlikndme, s. 164, 168, 173).
98 A k sa râ y î, aynı yer.
99 Y û n în î, C. II , s. 387.
100 A k sa râ y î, aynı yer; Ib.n B îb î, T ıp k ı ta s ı n ı, s, 650- 1; H o u ts m a , s. 304.
101 A k sa râ y î, s. 87 ; İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 649; E fU k î, Ç. I, s. 159.

124
K ıl ıç A r s la n ’ıu ölümünden itibaren Anadolu Selçuklu Devleti’nin
idaxesip.de P e rvâ n e ’ye şerİk kalmadı. O tahta oturtmuş olduğu çocuğun
namına, hükümdarlığın âdet ve törenlerinin yerine getirüraesine itina gös­
terdi. S u lta n M elikş ah zamanından beri hükümdar sarayında yapüagelen
cuma sabahı resmikabuUerini {mahfel-i bâmdâd-ı cum‘ a) ve burada bir araya
gelen devlet ricaline, kadılara ve alimlere, her defasında saray mutfağından
ziyafet {elvân-ı taâm-ı fâkâne) verilmesi usulünü muntazaman devam ettir-
di‘“^. Bu ziyafetlerde, sofra, eski Türk âdeti {toj>=kvân-ıyağmaY°^ gcıegince,
davetliler tarafından yağmalariıyordu^”'*. Küçük sultan da, bütün bunlarda,
b ir sem b o l o la ra k yer abyordu. Ona düşen tek resmî iş, yazılan ımnşûr
ve jferoan’larm üzerine, özel surette kaşarlanmış bir ağaç kalıp ile, {tuğ-
rây’m L basmaktan^ ibaretti’"^.

Bu Sırada P e rv â n e ’nin durumu, inhitat devrinin ilk diktatörü Isfa-


h a n lı V e z ir Şem sü ’ d -D în M e h m ed ’inkine çok benziyordu. Tıpkı
Is fa h a n lı Ş em sü ’ d -D în gibi, hemen hemen hepsi kendi soydaşlarından
olan bir gurup idareci ile birlikte, metbu Moğollara karşı tam bir sadakat
pölitikasi güderek, Anadolu’ya hükmediyordu. O, yiıie, aynı I s fa h a n lı
Ş em sü ’ d -D în ’inyaptığıgibi, sabık bir braliçe ile, yani U . K e y h ü s re y ’-
in dul karjsı ve I I . K e y k u b â d ’m annesi olan G ü rcü H âtû n (G ü rcü
K r a liç e s i R o su d a n ’ın kızı olup, baba tarafından Selçuklu kam taşıyan
prenses T a m a r) ile evlenerek^”'® , kendisine, oynadığı hükümdar rolüne

102 A k s a râ y î, s. 90.
103 Eu hususta bk. K B p rü lû , Türk Edâbiyatının menşei. M .T M ,s n y \ 4, s. 27-34; O . T u ra n ,
Turkiyt Selıuklulanna ait rısmi vesikalar, s. 30 - I .
104 E flâ k î, C. I, s. 100, 208.
105 î b n B lb î, T ıp k ıb a a im , s, 650; H o u ts m a , s. 304.
106 G ü r c ü K r a liç e s i R o su d a n . (1223 - 1247) ile SelçuMu hanedanından. E rz u ru m
M e lik i M u g îs û ’d - D în T u ğ r u l Ş a h ’ın (ölümü 1225) oğlundan dünyaya gelen (B ro sse t,
Histotre de la Ghrgie, Petersburg 1849, G. I, s. 501; E b û ’l- F id â , Kitabû’l-Mnhtasar, C. I I I , s. 133)
P re n s e s T a m a r , 1237 yümda S e lç u k lu S u lta n ı I I . K e y h ü s re v ile evlenmiş ve kocasının
saltanatı toy u aca Hristiyan olarak- kalmıştır [bu hususta tafsilât için bk. N e ja t K a y m a z , Jkinci
Gvf£sû’d-Din KeyhSsrev vs demi (D. T, C. Fakültesi Ktp. de basılmamış doktora tezi, s. 80 - 3); aynca
bk. O . T u r a n , I ^ s .somerains şeldjoucides et hars sujeis non- musulmans,s. 81]. K e y h ü s re v ’in çok
sevdiği ve kendisinden doğan oğlu K e y k u b â d ’ı veliahd yaptığı bu kadın, Anadolu’d a ve İslâm
âleminde G ü r c ü H â t û n diye anılmış ve sonradan müslüman olmuştur. E flâ k î’nin mütead­
d it kayıtlarmdananlajıldığm a göre (bk. indeks) M e v l â n â ’nm mUridesi idi. H atta M e v l â n i ’ya
olan, sevgisi dolayısı ile, bir R u m re s s a m a onun resmini yaptırmıştı (C. I, s. 459.- 60). Aynı kayıt-
yıtlarm ve bizzat G ü r c ü k a y n a ğ ın ın , ifadesi, onan sonradan P e rv â n e M u 'î n ü ’d - D în Sü­
le y m a n ile evlenmiş bulunduğunu ortaya koymaktadır {Histoire de la Glorgie, C. I, s. 587). Bununla
beraber, bugüne kadar yapılmış bazı etüdlerde, P e r v â n e ’nin evlendiği hanım, asıl G ü r c ü H â t û n
değil de, omm S u lt a n I I . K e y h ü s r c v ’den doğmuş kızı olarak kabul edilmektedir (msl. bk.
H a l i l E th e m , Merzifon'da Pervâne M a (nü’d-Din S û i ^ a n nâmına bir Hiâbe,i. 51; K ra m e r a , M u'in
al-Dtn, l A ; T . Y a z ıc ı, Âriflerin Menkıbeleri, “ ÖnsSz’’, C. I,s. 54; A . G ö 'lp ın a rlı, Mevlânâ Celâl-'
leddin, İstanbul 1951, s. 124). Arap tarihçisi N û v e y r î’nin, Ibn A b d i’z - Z â h ir ’deh iktibas ettiği

125
uygun bir eda vermeği de ihmal etmemişti. Öyleki, kraliçenin mensup ol­
duğu milletin tarihçisi, o zaman P e rv a n e ’nin hakikaten “ R û m S u lta n ı”
olduğunu zannetmiştir^'".

Selçuklu saltanatında meydana getirdiği değişiklik ile, P erva n e,


her ne kadar devletin dizginlerini tek başına kendi elinde tutmağa baş­
lamış ise de, bu olay, öte taraftan, Moğolların Anadolu üzerindeki hâkimi­
yetlerinde bir ileri adım daha atmalarına vesile olmuştur. Filhakika, 666
( 2 3 Eylül 1267-9 Eylül 1268) yüında, P e rva n e , S u lta n R ü k n ü ’ d -D în ’-

in silâhlarım ve atmı abp A b a k a H a n ’ın huzurıma gittiği ve itaatini ar-


zettiğj zaman, ilhan, ilk defa olarak bir Moğol şehzadesini, yani kendi kar­
deşi A c a y ’ı’"* ve kıdemli bir kumandan olan S a m a g a r NoyanV"®', onun
yanmda Anadolu’ya göndermiştir^*”. Bunlarm gelişi ile, Anadolu’daki M o­
ğol muhafiz kuvvetlerinin sayısı biraz daha artmış, aksine, Selçuklu askeri
tedricen azaltılmıştır” ^ Bu durum, Selçuklu ricalinin Anadolu topraklarını
mütemadiyen özel ve vakıf h.dliae getirme faaliyetleri ile paralel olarak,
“ askerî îA<fl'^ sistemi” mn bozulmasma ve memlekette işsiz güçsüz insanların
çpğalmasma sebep olmuştur. Bununla berber, Moğol ordusunun korkusun­
dan, eyâletlerde uzunca bir zaman için asayiş bozucu bir olay çıkmamıştır.

" ( P c r v â n e ’nin) E r z e n ü ’r - R û m s a h ib i G ıy â s ii’d - D în ’in k ız ı o la n z e v c e si G ü rc ü H â ­


tû n ” (N iiv c y rî’de G ü rc ü H â tû n adı yoktur) ibaresindeki [ î b n A b d i’z - Z â h ir , er-Ravdû’z-Zâhir
/I S ir tl i ’l-Meliki’z-^âAir, Fatih Ktp. Arapça Yazma, No. 4367 (yeni No. 4366), v. 108a; a y n ı m il.,
Gazâ-ndme için bk. K a lk a ş c n d i, C. X IV , s. 150 ve e \A J m e tî, Mesâlikü’l-Ebsâr, F . T a e s c h n e r
neşri, Leibzig 1929, s. 8; N ü v c y rî, NikdyeW.’l-ETcb, v. 261 a] G ıy â s ü ’d - D î n ’în, M a k r îz î müter­
cimi Q .u a trc m e re tarafından. S u lta n I I . G ıy â s ü ’d -D în K e y h ü s rc y 2annedîlmesi {His-
toire de SulUıns Mamîouks, Paris 1837 - 1844, C. I, Kısım I, s. 141, n. 175, s. 144), bu yanlış hükmün
verilmesine ve yayılmasma sebebolmuştur. Halbuki, biz bu kayıttan, E rz u ru m M e lik i M u -
g îs ü ’d -D ın T u ğ r u l Ş a h ’m to ru n u o Ia n G ü rc ü H â t û n ’un, kaynaklarda adı verilmeyen baba­
sının da, kocası gibi G ıy â s ü ’d -D în unvanım taşıdığım öğreniyoruz.
107 Histoire de la G^orgU, c. I. s. 587.
108 R e ş îd ü ’d -D în ’ de, A rg u n H a n zamanında, bu hükümdarın amcası olarak adı ge­
çer (J a h n , I, s. 44, 62).
109 S a m a g a r N o y a n ’ın aslen T ürk ve Müslüman olduğu hakkmda kuvvetli tahm inler
yapılmaktadır (bu hususta bk. A. T e m ir, Anadolu’da îlhanit vâlüerinden Samagar J\^oyan, K ö p r ü lü
A rm a ğ a n ı, Ankara 1953, s. 496; a y n ı m il-, Caca-oğla vakfiye^, s. 206; Z . V . T o g a n , Umumt
Türi Tarihine Giriş, s. 234). S u lt a n V e le d bu Moğol kumandanmı öğen bir kasîde yazmış ve bun­
da, kansı K u lta k ile, kızı N o v a k i ve oğlu A ra b ’ın adlarını zikretmiştir {Divân, s. 306).
110 Y û n în î, C. II, s. 388.
111 Kaynaklarımız Kösedağ savaşında 80.000 kişiye ulajan Anadolu Selçuklu Devleti ordu­
sunun (bk. î b n B îh î, T ıp k ıb a s ım , s. 521; H o u ts m a , s. 238), Moğol egemenliğine girdikten
sonra, gittikçe azaldığım ve zamanla birkaç binden ibaret sembolik bir rakam a indiğini, buna ınu-
kabil, Anadolu’daki Moğol askerlerinin sayısının gün geçtikçe arttınldığını göstermektedir. Bu
hususu, aşağıdaki olayları izlerken dc açıkça göreceğiz.

126
D. P e r v â n e ’nin Anadolu’da geçici bir sükûn ve kısm i bir
refah devri kurması

P e rv â n e ’nin putperest Moğollara karşı güttüğü teslimiyet ve uydulıJc


politikası, -ister Müslüman, ister Hıristiyan olsun- Anadolu ialkonın çoğunu,
herlıalde manen rencide ediyordu. Fakat, ülkede onlar sayesinde kurulmuş
olan sıkı kontrol rejimi, toplumun çeşitli unsurları tarafından birbirinden çok
farklı hislerle kar§ılamyordu. t^’larm ve dağlık sahil bölgelerinin g ö ç e b e
h a lk ı bundan hiç hoşlanmazken, şehirlerin ve köylerin zenaat, ticaret ve
tarım ile uğraşan y e r le ş ik a h a lis i, işlerini eskisine nisbeten daha rahat
yapabildikleri için, fazla şikâyetçi değillerdi. Vergi yükü ağır oimtikla bera­
ber, I I I , K e y h ü s re v ’in tahta geçirilmesinden sonra-her halde doğrudan
doğruya A b ak a H a n ’dan direktif alan T â c u ’ d - D în M u 't e z tarafın­
dan- yapılmış bir reform ile, vergi kalemleri açıkça belirtildiği ve ödeme şekli
düzene sokulduğu için, yükümlüler bunu sızlanmadan taşıyorlardı
İb n B îb i, K e y h ü s re v ’in cülusundan sonra, P e rv â n e ’in, Sâhib
F a h r ü ’ d -D în A li ile birlikte, devlet işlerini ele alarak, memleketi güven
vc asayişe kavuşturduğunu, bunun üzerine, kara ve deniz yolu ile İstanbul
(Bizans) dan, Frengistarf A2oı (Venedik ve Ceneviz kastediliyor), Tarsus’tan
ve Kıbns’tan, devamlı şekilde, tüccar ve elçi kafileleri gelip gitmeğe baş­
ladığını yazıyorum. Anadolu Selçuklu Devleti’nin X III. yüzyılm ilk yılla-
rmda, Dördüncü HaçhSeferi’ninYakm Doğu ticarî hayatmda meydana ge­
tirdiği gelişme şartlanndan yararlanmak için, gerek fütuhat prograımnda,
gerekse dış politikasında, tamamen bu amaca uygun değişiklikler yapnüş
bulunduğu ve bunun Sonucu olarak, Moğol istilâsına kadar Türkiye’de
olağanüstü bir ticarî canlılığm ve İktisadî refahın hüküm sürdüğü ma-
lûm duriiî. Moğol istilâsı, her bakımdan o ld u ^ gibi, Türkiye’nin bu in­
kişaf etmiş ticarî ve İktisadî durumu için de, ağır bir darbe teşkil etmişti.
Yukanda görmüş olduğumuz veçhile, K e y k â v u îile K ılıç A r s la n ’m mü­
cadeleleri surasmda, Selçuklu hâzinesi MoğoUarm bitmeyen malî talepleri­
ni karşılamaktan âciz duruma düşmüş ve ödeyenûyeceği borçlar altına sokul-

111 a A k s a r â y î ’nin yazdığına göre, -devlesin gene] bir reorganizasyona tabi tutuldugu-
bu tarihten itibaren, vilâyetlsr'den alınacak vergi, ’^ j l (nasıl okunduğu ve ne anlam a geldiği bilin­
memektedir), n'al-bdtâ (sipahilere, yani orduya ödenen vergi), mâl-i jâ m (posta vergisi), mâl-i do-
zoTg (genel harcam alar için alınan vergi) adlan ile, dört kısım halinde saptandı ve bunlann -y ıld a -
dört nöbette ödenmesi öngörüldü. Gerek U kâiif (mecburî daimî vergi), gerek zeuâ'id (ekstra
vergi) olarak, bafka hiçbir şey alınmayacaktı. Yalnız, U f b ö lg e le rin c e ödenen Tnâl (ki, bu ayrı
ay n mükelleflerden değil, her bölgeden toplu olarak almân belli miktarda bir vergidir) ile Alâ’îye
ve Antalya mukamrdtt (gümrük vergisi) bunlann dışında idi (s. 89. Bu konuda ayrıca bk. C1..
C a h e n , PTe-Oitoman Turkey , s. 333; Z . V . T o g a n , Umumi Türk Tarihine Giriş, s. 295).
112 î b n B îb î, T ıp k .b a s ım , s. 650 (bu mühim kayıt muhtasar nüshada yoktur).
113 Bu husus için bk. 1. Bölüm, s. 49, not 96.

127
muştu. Moğolların sebep oldukları bu malî külfetlere, devletin kendi yöneti-
cilcrinia israfları da katılıyordu. Ama, her şeye rağmen, Anadolu gibi ekono­
mik imkânları çok büyük olan bir ülkede, bu kadar kısa bir zaman içinde
devlet kasasınm boş kalması, ancak normal gelirin de eskisine oranla azal­
mış olması ile izah edilebilir ki, İb n B îb î bize bu hususu açıkça söylemek­
tedir Gelirde görülen bu düşüşün sebebi ise, şüphesiz, söz konusu müca­
deleler sırasında, ticarî faaliyetlerin sekteye uğramış, hatta tamamen durmuş
bulunması olabilir. Bilindiği gibi, Selçuklu sultanlarınm biribiri ile uğraş­
maları yüzünden, devletin bazı topraklan, zaman zaman komşularımn sal-
dırısma uğramış, bu arada, Türkiye ticaretinin Karadeniz’e açılan başhca
kapısı, Sinop limanı, aynı kıyılar üzerinde ontmla rakip olan Trabzon’­
un hâkimi taraûndan ele geçirilmişti. K e y k â v u s’u ülkeden uzaklaştıran
P ervan e, onun arkasmdan çıkan bağımsızlık ve başkaldırına hareketleri­
ni de bastırdıktan sonra, görüldüğü gibi, ilk iş olarak Sinop’un kurtarılması
meselesini ele almıştı. Sinop’u alıp kendi ailesine mal ettiğini ve bu uğurda
S u lta n R ü k n ü ’ d - D în ’i ortadan kaldırdığını gördüğümüz bu İranlı,
daha şehrin fethinin tamamlanmadığı bir sırada, Sivas, Tokat, Amasya,
Merzifon’dan geçerek buraya ulaşan kervan yolu üzerinde, Gökirmağm Kı-
zıhrmağa karıştığı noktaya yakın bir yerde, büyük bir kervansaray (Durak
han = D u r a ğ a n ) 115 yaptırmağa başlamış ve fetihten birkaç ay sonra da,
inşaatı bitirerek, tüccar kafilelerinin hizmetine âçmıştıriKi. K e y k â v u s’un
koğulmasmdan ve muhalif unsurların bastırılmasından sonra, Moğolların
Selçuklu Devleti üzerinde kurdukları kesin hâkimiyete paralel olarai, Ana­
dolu ticaret yolları da, doğrudan doğruya llhanh Devleti’nin kontrolü altırıa
girmiş oldu. Antalya’dan, Alâ’îye’den, Sinop’tan, İstanbul’dan, Halep’ten
gelip Sivas’ta düğümlenen yollar, Kep doğuya, îlhanhlarm başkenti Tebriz’e
giden ana yola birleşmişlerdir. îlhanlı Devleti’nin tabii plan Küçük
Ermenistan ile Trabzon Imparatorİuğu’ndan gelen yollar da, aynı şebekeye
dahil idiler. Küçük Ermenistan’ın son zamanlarda gelişen limanı Yum urt^ k
(Lajazzo = Ayas) ve Corycos (bugünkü Görkös) iskelesi, Akdeniz ticare­
tinin Küçük Asya’daki önemli giriş kapıları idi. Buradan yüklenen kervan­
lar, Göksün üzerinden yine Sivas’a, oradan da Tebriz’e, veya Sinop, Sarn-
sun, Trabzon gibi Karadeniz limanlarına gidiyorlardı. Yumurtalık’tan
gelen tüccarlar, aynı zamanda Külek Boğazı’ndan geçerek, Konya üzerin­
den, Selçuklu arazisini katetmek suretiyle, Bizans’a emtia taşıyorlardı ı

114 T ıp k ıb a s ım , s. 608 (ınuhtasarda yok).


115 E rd m a n n , No. 20, s. 72 - 4; A . G öJçoğlu, Paflagonya, s. 357 - 8.
116 Sinop 1266 yazında fethedilmiştir (bk. y i, s. 113); kervansarayın kitabesi üzerinde ise,.
Zilhicce 664 (Eylül-Ekim 1266) tarihi kayıtlıdır (Bk. aş. Bölüm V, s. :187j not 30). ’
117 H cy d , (T . T . K . K tp . de T . t r ç . ') C. I I , s. 89, 123 . 9, 134; G . J . B re-
tia n u , Eicherehes sar le cammerce gSnois dans la Mer Noire au X II I ®silcle, Paris 1929, s. 158 - 9j 164-6,
169; B. F le ra m in g , ad. geç. eser, s. 34 - 5 .

128:
Yeniden canlanan bu ticari faaliyet, şüphesiz, Anadolu’nun bozulan,
ekonomik şartlarının bir hayli düzelmesine amil olmuştu. B ü yü k A lâ ü ’d-
D în zamanındaki gibi genel bir refah olmasa büe, hiç değilse, idarecileri,
emlâk sahibi aristokratları, büyük tüccarları, sanatkârları, meslek ve tarikat
erbabı sünnî ulemayı ve bu zümrelerin yakın çevresindeki bir kısım
şehir halkını memnun eden bir durum meydana gelmişti. I§ başmda bulunan­
lar, bu sırada, Moğolların taleplerini biraz daha rahat karşılayabildikleri
gibi, lüks yaşama, gösteriş yapma ve servet yığma hususundaki kendi
hırslarmı da daha kolay tatmin edebiliyorlardı. Kaynaklarm “EbûH-
hayTâf' unvanı verdiği S â h ib F a h r ü ’ d -D în A lî, K ır ş h ir S ü b aşısı
G a c a -o ğ lu N û r ü ’ d -D în , bizzat P e rv â n e v e başkaları tarafindan,
bu devirde inşa ettirilen pek çok sayıdaki abideler, bunun canlı delilleridir.
Servetlerinin bir kısmını sarf ederek meydana getirdikleri bu muazzam mima­
rî eserler yamnda, herbirinin bir hükümdardan geri kalmayan debdebe­
li yaşantısını göz önüne getirirsek, yöneticilerin zenginliklerinin nasıl akıllara
durgunluk verecek bir derecede olduğunu anhyabüiriz^’*’. Elimizdeki çağdaş
yerli kaynakların aristokrat yazarları, kendi hesaplarma, bu dönemden pek
memnundurlar. Onlar, bu yılları, tam bir sükûn, asayiş ve refah devri olarak
nitelemektedirler. A k s a râ y î, K ıl ıç A rs la n ’ın ölümünden sonra, ümera­
nın ihsan ve rahmeti saye.îinde, ülkenin uzun müddet mağmur, halkın
müreffeh, emvalin bol olduğunu ve herkesin rahat ve huzur içinde yaşa-
dığım,î‘ * hatta, saray çavu^lanmn her gün davası olan kimseleri davet
ettikleri halde, çoğu zaman bir tek kişinin bile çıkmadığını yazıyor^»?. Ib n
B îb î, A n o n im ve E flâ k î ’nin ifadeleri de, tamamen A k s a r â y î’yi destek­
ler mahiyettedir. îb n B îb î, P e rv a n e devrinde memleketin sakin, yollarm
emin olduğmıu, fitne ve karışıkhktan eser kalmadığını söyleyerek’^, bu duru­
mu Moğollarla Rûm’lulajrın (Anadolu’lulann) kardeşçe geçinmelerinin bir
sonucu sayıyor ve B ü yü k A lâ ü ’ d - D în ’in günleri ile mukayese ediyoriî».
Anonim Selçuknâme yazarı, “ bu, öyle bir devir idi ki, kurt üe kuzu aym sudan
içiyor, aynı otlakta yayıhyor, halk gayet emin ve rahat yaşıyordu; P erva n e
Moğolları parmağındaki yüzük gibi döndürüyordu” diyori^^. E flâ k î

117a Bu dönemde (yani 1266 - 1277 araşmdakî P e r v â n e d e v r i n d e ) Anadolu


şehirlerinde inşa edilmiş çeşitli m im arî eserlerin b d li başUlarmınlistesi için bk. B- F le m m in ç ,
LandschafCsgesclâchte.., s. 35-6
117b Bu hususta b ir fikir sahibi olmak içia, meselâ, S â h i b F a h r ü ’ d - D î n A l i ’nirı
yaptırdığı eserlerden bugûa ayakta, kalanlara b ir göz atm ak, veya onun m addî imkânları ile il­
gili olarak, kaynaklarda verilen bazı rakamlara ve kayıtlara bakmak kâfidir (bk. aş, s. 134, jıot
139, s, 135).
118 A k s a râ y î, s. 91, 98 - 9.
119 eser^ s. 89.
120 T ıp k ıb a s ım , s. 685 - 6.
121 jfy/ti eser, s. 672 (bu m ühim kayıtlar muhtasarda yoktur).
122 Seiçuknâme, s. 55.

129
ise, anlattığı menkıbelerden bîrinde, P e rv a n e sayesinde bütün, âlemin
rahata, emniyete vc berekete kavuşmuş olduğunu ifade e d i y o r b i r
başkasmdada, M e v lâ n â ’yı ziyaret için Sivas’tan Konya’ya gelen F a h rü ’-
d - D în S iv a s î’nin, geçtiği yolda P e r v â n e’y e ait bir han mevcut olmadığı
halde, “ P e rv â n e ’nin hanında konakladım” şeklinde bir nükte yapmış
olduğundan bahsederek, Pervâne^nin zamanında kervanlarm her yerde
korkusuz, endişesiz konakhyabildiklerini anlatıyor ve böylece, bu devirde
ülkenin ne derece asayiş ve güven içinde bulunduğunu ima etmek istiyor ı*'*.
1266 dan 1276 ya kadar, tam on yıl süren bu sükûn devri sırasında,
P ervâne, kendisini baş tanıyan öteki yöneticilerle beraber, bir yandan
devlet işlerini çevirirken, bir yandan da ilim, tasavvuf vc tarikat mensuplan
ile ilişkiler kuruyor, hediyeler ve iâneler vermek, tekkeler yaptırmak, vakıf­
lar bağlamak suretiyle, maddî bakımdan destekleyerek, onları himaye ve
teşvik ediyor, ulemanın ders ve sohbetlerine, mutasavvıflarm müzikli,
rakslı toplantılanna katıhyor, dinî, İlmî ve siyasî nasihat ve telkinlerini
dinliyor, kendilerine bol bol iltifatta bulunuyor ve hayır dualarmı almağa
çalışıyordu. M e v lâ n â G & lâlü’ d -D în R û m î, S a d r ü ’ d-Dîn, K o n e v î,
F a h rü ’ d -D în Ir a k îv e b u g ib i tasavvuf ve iHrd erbabı seçkin. kişUer,
onun zamanında, Selçuklu payitahtında ve diğer şehirlerde büyük bir
ilgi ve saygı görerek faaliyette bulunuyorlardı Bağımsızlıktan yoksun
olarak yaşayan bir ülkedej ümitsizliğia yarattığa bu mistik hava^ hem
putperest Moğollara bağımlı olmaktan duyulan teessürü hafifleten, hem
de onlara karşı tepki gösterme inisiyatifini zayıflatan bir afyon tesiri
yapıyordu. Bunun sonucu olarak da, Moğollar gün geçtikçe Anadolu’ya
daha kuvvetli bir şekilde yerleşiyorlardı. Bununla beraber, yöneticilerin ve
Sünnî aydınlar smıĞnm itibar gösterdiği bu büyük şeyhler yanında, toplu­
mun asıl büyük kitlesine, yani daha basit' halk tabakalarma, bu' arada,
özellikle T ü rk m e n le re hitap ederek, uyarıcı telkinlerde bulunan, çoğu
ŞİÎ başka bir çok mutasaddiflar ve tarikat sahipleri (dervişler; babalar) de
mevcuttu.^^^“
Bu on yülık dönem içinde, Türkiye’de genel düzeni ve sükûnu bozan
önemH bir olay vukubuLmadığı için, yerli kaynaklarımız bize, ne sosyal, ne de
poliük durumla ügili herhangi bir bilgi vermezler. Hele, Selçuklu idarecileri­
nin, Moğolların yamnda, hatta bazan onlarm müttefiki olan Ermeniler-
ve Frankljırla beraber, Îslâm-Türk Memlûk Devleti’ne karşı yaptıkları askerî
123 E f l â k î , ,c. .I> s. U . 4 .
124 Aynı eser, s. 339 - 340.
125 Bu hususlar için bk. aş. V. Bölüm (P e r v â n e ’nin, şahsiyeti kısmı).
125a Hazırlamakta olduğumuz “Selfukht Deori Türkiye'sinde f ik i r hareketleri vs tapİıım hayatı”
adh bir etûdde, bu konuda geniş tafsilat verilecektir. Şimdilik bk. K ö p r ü l ü , Türk Edebiyatında
ilk mutasavvıflar, ikinci baskı, Ankara 1966, s. 167 v .d .; aynı m il., Türk Edebiyatı Tariki,
İstanbul 1926, s. 271 -322; C l. C ah e n , Pre-Oiioman Turkey, s. 347 v .d .; B. F le m m in g , adı
gef. eser, s. 3 9 A \. ............

130
lıarekâttanve daha sonra, bu devletlCj Moğollar aleyhine anlaşmai içingirig-
tikleri gizli diplomatik görüşmelerden hiç söz etmezler. Halbııki, çağdaş
Memlûk tarihçisi îb n Ş ed d âd ve îb n A b d i’ z - Z â h ir ’detı öğrendi­
ğimize göre, bu süre zarfında P e rva n e ve öteki Selçuklu beyleri, kuman­
daları altmdaki Anadolu askeri ile beraber, birkaç kez, Moğollarm, Mem­
lûk Devleti’nin Anadolu hududuna yakın olan, Kuzey Suriye topraklarma
karşı giriştikleri saldırılara kaülmak zorunda kalmışlardır; 670 yılı başında
(1271 Sonbaharı) A b a k a H an’ın yanından dönmüş olan S a m a g a r
N oy an ve P erva n e, aynı yıl içinde, ilhandan Suriye’ye karşı harekete geç­
me emri almış ve 10.000 '^6 süvarilik bir kuvvetle, Maraş’a kadar ilerlemiş,
fakat, .Sultan Baybars’m Şam’da bulunduğu haberini. alınca, B a ycu
N o y a n ’ın oğlu olan Ü v e k ’in kumandasmda küçük bir keşif birliği
gönderip, geri ç e k i l m i ş l e r d i r 127. Aynı yıhn Şevval aymda (1272, Mayıs)
S a m a g a r ve P e rv a n e , A b a k a ile B a y b a rs’m arasım bulmak için,
M e c d ü ’ d - D în D e v le th â n ve Sa‘ d ü ’ d -D în T e rc ü m â n ’ı Şam’a elçi
olarak göndermişlerdir. Onların arzusu üzerine, B ayb ars, barış teklif e^mek
üzere, kendi elçilerini (H â cib E m îr F a h r ü ’ d -D în A y a z e l- M a k r îv e
E m îr-i T a b e r M ü b â r iz ü ’ d -D în e t-T û rî) değerli armağanlarla
Konya’ya yollamış ve bunlar, P e rva n e tarafından A b a k a H an’ın
huzuruna götürülmüştür. A b a k a H an , B a y b a rs’ın, barışm ilk şartı
olarak Moğol egemenliği altındaki Islâm, topraklannm bırakılmasım
öneren mesajını duyunca, çok sinirlenmiş ve elçileri paylayarak geri gön­
dermiştir. Böylece, P e rv a n e ve S a m a g a r tarafından yapılan teşebbüs dç
boşa gitmiştir!2*. Nitekim, bundan biraz sonra, 1272 yılı Kasım ayında
(671 Cemâziyelevvel), A b a t â y ve D u r b â y (veya D u rtâ y)!^ ? adlı
kumandanlann idaresinde bulunan bir Tatar kıtası, önce Rahbe’ye,*^®
sonra da, kuzeyde Fırat’ın doğu kıyısı üzerinde bulunan Bîre’y e '’ ^ hücum
etmiştir. Bunlar Bîre’ye geldikleri sırada, P ervânede,yanm da B e y le rb e y i

126 M u f a d d a l î b n E b i’I- F e d â il, Kitâbû Nehâ's-Sedîd,-D^t. ve Fr. trc. E . B lo c h e t,


“Histoire üiiîani AfaTn&iiij”,Patrologia Oricntalis, Tome X II,F asc. 3 (I),s. 545. Î b n Ş e d d â d
süvari miktarım 20.000 olarak gösteriyor (Y û n în î, C. 11,3.467); aynca bk. î b n A b d i’z -Z â h ir,
er^Rsadû'z-Z^hÎT f î StretVl-Meliki'z-Zâhir, Fatih K tp. Arapça yazm a. N o. 4367 (yeni N o. 4366),
V . 156 b .

127 Aynı yerler ve B a y b a rs M a n s û rî, v. 76.


128 Î b n Ş e d d â d , Sîretü'l-Meliki’z - Zihîr, Selimiye K tp. N o . 134, v. 3 b, 4 a ; T. trc.
Ş. Y a ltk a y a , Soy^arr rarzAî.s. 5 - 7; Y û n în î, G. I I ,s . 471; î b n A b d i’z - Z a h ir , v . 158.
129 A b a tâ y N o y a n için bk. R e ş îd û ’d - D în / J a h n , I, s. 7, 10, 37. D u r b â y fveya D u r-
tâ y ), A b a k a H a n ’ın cülusundan sonra Diyârbekir ve Diyâr-ı R ebia’ya kumandan tayin edil­
miş (bk. R e ş îd ü ’d -D İn / J a h n ,I , s. 8) ve aynıyti Bîre üzerine b ir akın yapnuştı (B a y b a rs M a n -
s û rîj V . 69 a). î b n Ş e d d â d mütercimi onun adını D e r b a y şeklinde okumuştur ( s . 18).
130 Aşağı Cezire’de H abur’u n F u a t’a döküldüğü yere beş fersah mesafede ve nehrin batı
tarafında bir kasaba (S tra n g e , s. 105) ki, o zaman Memlûklere ait bir hudut şehri idi.
131 Bugünkü Birecik.

131
H a tîr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D în , A ta b e y A rsla n -D o ğ m u ş ve S a lta n a t
N â ib i E m în ü ’ d -D în M ik a ’ î l bulunduğu halde, 3.000 atlıdan ibaret bir
Rûm.(Anadolu) Selçuklu birliği ile kendilerinekatılımgtn'. Bu esnada Şam’da
bulunan veTatarlarınhareketinizamanındahaberalmışolan S u lta n Bay-
bars, yanına E m îr S e y fü ’ d -D în K a la v û n ve E m îr B e d rü ’ d -D în
B e y s e rî’yi alarak, süratle Menbiç’e^^ kadar gelmişti. B ayb ars, gön­
derdiği keşif kolları vasıtası ile. Tatarlardan 3.000 süvarilik bir grubun
Cezire aşağılarına kadar inmiş olduğunu öğrenince, derhal ordusunu harekete
getirmiş ve askerlerini Fırat’dan yüzerek geçirtmek sureti ile, 1272 yılının
II Aralık, Pazar günü (18 Cemâziyelevvel 671) düşmam yakalayıp imha-
etmiştir. Bîre önünde bulunan Moğol ve Selçuk kumandanları, bu olayı işit­
tikleri zaman, bütün muhasara aletlerini ve ağorhklarmı bırakarak geri çekil­
mişlerdir. Hadiseden dört gün sonra Bîre’ye gelen S u lta n B a yb a rs
bunları ele geçirmiştiri 33.
Moğolların Suriye’ye karşı zaman zaman yaptıkları bu başansız baskın
hareketleri, daha sonra da devam etmiş ye tabi Anadolu Selçuklu Devleti’-
nin mahdut bir miktara indirilmiş olan ordusu, yine bunlara işirak et­
miştir. Ancak, şimdiye kadar, başta P ervân e olmak üzere, Moğollara
karşı tam bir sadakatla hizmet eden Anadolu ricali, bu tarihten itibaren,
Moğol-Memlûk mücadelelerinde daha değişik bir politika izlemeğe başla­
mıştır, Filhakika, adı geçen Memlûk yazarmın kayıtlarına göre, 672 (18
Temmuz 1273-6 Temmuz 1274) yılı esnasmda, P e rv â n e ’den S u lta n
B a y b a rs ’a, onun Moğollardan kurtulmak istediğini ifade eden bir haber
gelmiş ve daha sonra bunu başkaları takip etmiştir. Bu gizli mektuplaş­
malar-, sonunda, Selçukluyöneticİleriile B ayb ars arasında, MoğoUarmAna-
dolu’dan çıkarılması amacını güden bir ittifak kurulmasına ve B a y b a r s’m
büyük bjr ordu ile Anadolu’ya yürümesine kadar varmıştır. Bu değişen iki­
li ilişkiler ve gizli görüşmeler hakkında, Memlûk tarihçisi îb n Şed d âd
taraûndan verilen bilgileri, aşağıda, Selçuklu yöneticilerinin ve Anadolu
halkmm Moğollardan kurutulma arzularmı açık olarak ortaya koydukları
1276-7 olaylarmı anlatu'ken -bunların sebeplerini izah için- sözkonusu
edeceğiz.
Moğollann kati bir hâkimiyet kurmuş olduğu ve Selçuklu saltanatının
bir sembol haline gelmiş bulunduğu bir zamanda, Anadolu’ya on ydhk bir
sükûn devri yaşatan Pervâne, bu süre içinde, dışarıya karşı son derece kanşık
ve tehlikeli bir siyaset çarkmı çevirmeğe çalışırken, içeride de, fırsat bulduk-

132 Bîre’mn güneyinde Fırat’ın üç fersah batısında.


133 İ b n Ş e d d â d , v. 17 (trc. s. 17-8); Y û n în î, C. III, s. 2; M u f a d d a l, s. 377, 379-BO;
İ b n A b d i'z - Z â h ir , v . 1 6 1 v . d, (Sonuncuyazar, olay hakkındi geniş tafsilat vermesine ve bu
arada, i b n Ş e d d â d ’m Sirefine atrfta bulunmasına rağmen, Selçuklu beylerinin mevcudiyetine
dair bir şey söylemez).

132
ça, yine eski entrika faaliyetlerini göstermekten geri dıarmamıştır. Haricî
meseleler hususunda sükût eden yerli müelliflerimiz, âdetleri olduğu üzere,
devletin yönetim mekanizması ile ilgili önemli olaylardan bizi haberdar
etmektedirler. î b n Ş e d d â d ’ın da'temas ettiği bu olaylarj R ü k n ü ’ d -D în
K ılıç A r s la n ’m ortadan kaldmlmas’utda müştereken çalışmış ve iktidarı
hep beraber ele almış bulunan yöneticiler kadrosu içindeki ahengin, özel­
likle P e rv a n e ve V e z ir F a h r ü ’ d -D în A li arasmdaki anlaşmanın, bir
süre Sonra bozulmuş olması ile ilgilidir. Filhakika, A ksarâyfninsöyledi-
ğine göre, 670 (9 Ağustos 1271-28 Temmuz 1272)13'* yılına kadar düzen
içinde çalışan yönetim mekanizması, bu sene zarfında, P e rv a n e ve S â h ib
F a h rü ’ d -D în ’in araSınm açılması ile bozulmuştur. İleri gelen devlet
erkânmın hemen hemen hepsi -yani, N â ib E m î n ü ’ d - D î n M i k â ’ î l ,
M ü s t e v f î M e c d ü ’ d - D î n M e h m e t, M ü ş r i f ü ’ l - m ü l k C e lâ lü ’ -
d -D în M a h m u t , B e y l e r b e y i Ş e r e f ü ’ d - D î n M e s ‘ û d ve diğer­
leri- P e rv â n e ’nin ya hjsım akrabası, veya yetiştirdiği ve kayırdığı kimseler
olduğu için, bunlar, patronlarmm çevresinde bir klik meydana getiriyor,
kendileriyle böyle bir yakınlığı bulunmayan S â h ib F a h r ü ’ d -D ın A li’yi
yabancı sayıyor ve onu vezaretten uzaklaştırmak için bahane arıyorlardı.
Öğünlerde S â h i b F a h r ü ’ d -D în ’e Kırım’da bulunan S u lta n İ z z ü ’-
d -D în ’den, malî sıkmtı içinde bulunduğıma dair bir mektup gelmesi ve
F a h r ü ’ d -D în ’in de ona bir miktar hediye göndermesi, düşmanlarma
aradıkları fırsatı vermiştiri^. ]b n B îb î, S â h ib F a k r ü ’ d -D în ’in, eski
efendisinden gelen bu mektubu derhal P e rv â n e ’ye gösterip fikrini
sorduğunu, P e rv â n e ’nin ise, mektubu bir vesile üe kendi yamnda
ahkoyarak, vezire, istenilen yardımı yerine getirmesini tavsiye ettiğini,
bundan cesaret alan vezirin de, İ z z ü ’ d -D în ’e 500 miskal ağırlığmda
(takriben 2,5 kg.) bir altın maşraba ile elbise ve başka armağanlar gönder­
diğini, ancak, bir süre sonra, mevkiine göz dikenlerin P e rv â n e ’yi ona
karşı kışkırttıklarını, btmun üzerine, P e rv â n e ’nin veziri tevkif ettirdiğini
ve o zamana kadar yanmda tuttuğu mektubu onun azil ve hapSedü-
mesi için bir koz olarak kullandığını yazar. Bu müellifin söylediğine
nazaran, S â h ib F a h r ü ’ d -D în tevkif edilmeden önce, kendisinin cesur
bir asker olan büyük oğlu E m ir T â c ü ’ d -D în H ü se y in de, H â tir-
o ğ lu Ş e r e fü ’d -D în taraûndan hile ile tutuklanarak zararsız hale getiril­
miştir. P e rv â n e , bir yandan, durumu arzetmek üzere A b a k a H a n ’a
adam gönderirken, bir yandan da, veziri, önce divân erkânınm huzuruna
getirtip, tahtı işgal eden sultana ihanette bulunmakla suçlamış, sonra,
memlekette bulunan Moğol ümera ve yargûcu^\zxmz. adam gönderip, duru­
mu onlara -kendi istediği şekilde- nakletmiş ve fikirlerini sormuştur. Moğol

134 İ b n Ş e d d â d ’a göre 671 (12724273), v. 21 b. (trc. s. 22); Y û n în î, G. III, s. 7.


135 A ksai-âyî, s. 92 - 3.

133
beyleri vezirin suçımtm büyük olduğunu kabul etmekle beraber, A b aka
H a n ’ a darışmadan onu Öldürmeye kalkışmanın doğru olmadığım bildir­
mişlerdir. Bunun üzerine, P erva n e S â h ib F a h r ü ’ d -D în ’i Osmancık
kalesine gönderip hapsettirmiştir. Vezirin büyük oğlu E m îr T â c ü ’ d-
D în H üseyin, kendisini hile ile tutuklayan H atîr-o ğlu 'n u n kefilliği ile
serbest bırakılmiştır. Fakat, P ervâ n e onu, bir yere ayrılmamasmı temin
etmek için, her an göz altmda bulunacak şeküde, kendi maiyyetinde bir
göreve atamıştır*^*.
S ah ib F a h r ü ’ d -D în A li Osmancık kalesine hapsedildikten sonra,
-zaten, mürehUVl-mülûk ve'l-vüzerâ unvam taşıyan- P ervâ n e, boş kalan
vezirlik makarnana k en d i d am ad ı o la n E r z ia c a n lı M e c d ü ’ d -D în
M eh m ed ’i getirmiştir. Ondan boşalan müstevfîliğe, işrâf divânt sahibi
C e lâ lü ’ d -D în M a h m u d ’u tayin etmiş, JVfer-î memâlik H e m e d a n lı
Z a h îr ü ’ d -D în M ü tc v v e c b. A b d ü ’ r - r a h îm ’ i OTit/rj/"yapmış, ondan
boşalan mevkii de, y i^ e b ir E r z i n c a n l I olan Z e y n ü M -D în Ah-
m!ed’e vermiştir 137, B öyleee yü k sek s iv il ve a sk e rî b ü tü n m akam ­
la r, k en d i y a k ın la r ı ta ra fın d a n iş g a l e d ilm iş tir .
Her biri bir derece üstün mevkie yükseltilerek tatmin edilen idareciler
yeni işlerine başladıkları sırada, düşük vezîr hapsedildiği kalede Ab aka
H an’ın kendi hakkında vereceği kararı bekliyordu. Bir süre sonra “ön/a”
dan gelen elçüer onu alarak ilhanm huzuruna götürmüşlerdir. Yapılan u z ı m
yargılamanm sonunda, F a h rü ’ d -D în A li, kendi savunması ile hayatını
kurtarmış ise de, mevküni geri elde edememiştir. A b ak a H an ona, devlet iş­
lerine karışmadan evinde ikamet etmesini buyurmuştur. Böylece, F a h r ü ’ d-
A li Konya’da kendi hanesinde bir yıllık mecburî bir uzlete çekilmiştir. Bu
müddet zarfinda emlâkinin ve vakıflarının idaresi ile meşgul olmuştur ‘ ^*. Fakat,
anlaşıldığına göre, onu ortadan kaldırmak için çabşmış olan kimseler, özellikle
bu büyük servetine konmayı düşünmüşlerdi. Nitekim, bazı düşmanlan kendi­
sini bu sırada da rahat bırakmamışlar ve firsati ganîmet bilip, emlâkine ve sa­
yısız h a y r a t m ı n i ” gelir kayna.klanna el uzatmışlardır. Bunun üzerine,
136 îbn, B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 652 - 6j H o u ts m a s. 3 0 4 - 7.
I36a Bk. yk. s. 105, not 20.
137 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 656; H o u ts m a , s. 307 - 8 ; A k s a râ y î, s. 93 (bu kay­
nakta, divân - 1 nazar'a tayin edilen Z e y a ü ’d - D în A h m e t yoktur.)
138 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım ,s , 657; H o u ts m a , s. 3 0 8 ; A k s a r â y î,s .94. î b n Ş e d d â d ’a
göre, F a h r ü ’d -D în A li hapsedildiği zaman, küçük oğlu N a s îr ü ’d -D în M a h m u t ( N u s r e t ü ’-
d -D în H a ş a n olacak) kaçarak A b ak a H a n ’ın yanına gitmiş, onun m aiy yeti arasına girmiş ve
orada mevki sahibi olmuştur. Bu arada, babasını hapisten kurtarmak ve emlâkine, vakıflarma yapı­
lacak tecavüzleri önlemek için ilhandan b iry a rh ğ almağı başarmıştır (v. 22 a ; tere. s. 24; Yû-
n în î , C. II I, s. 7).
139 Kaynaklarda ^'Ebâ’l-kayrdi” unvanı ü e andan ( î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 731;
E flâ k î, C. II, s. 139, 554) Ve b ir tanesinde R û m î (Anadolu’lu) olarak gösterilen
( A k s a r â y i , s. 153. Bununla beraber, buraya eskiden göçmü# bir îranlı aileden
gelmesi muhtemeldir) S â h ib F a h r û 'd - D în A li b . H ü s e y in ’in, 647 - 678 (1249 - 1279)

134
düşük vezir, düşmanlarına karşı mücadele etmeğe ve onların göz dikmiş
olduğu servetiai, eski mevkiini. tekrar ele geçirmek için kullanmağa karar
vermiştir. 672 (ı8 Temmuz 1273 - 6 Temmuz 1274); yılında Peryâ-
ne’niiL Memlûker’e karşı hududu korumak üzex_e Elb^tan" tarafma
gitmiş bulunduğu bir anda, Konya’dan ayrılarak doğru A b ak a H a n ’ ın
huzuruna varmıştır Beraberinde, para ve eşya halinde, muazzam bir
Servet götürmüş ve bunların hepsini /»i/^^olarakilhana t^ d im etmiştiri''*.
Görünüşe göre, Abakal H an buna rağmen, ıızun bir zaman onun isteğim
yerine getirm.emiş, kendisini yanında tutmuştur. Ancak, 1275 yazı (674 baş­
ları) esnasındaj P e r v â n e ,- A c a y Ve ionjz., Anadolu muhafız
kumandarütğtna tayinedihni^ olan- Tuku. N oyafıi'tî ye S u lta n G iyâ s'ü ’ d-
D în Urmiye’de A b a k a H a n ’ın huzuruna gittikleri zaman, F a h r u ’ d-

tarîhîeri arasmdalci otuz yıllık devir boyunca, tsliaHı, Akşehir, Konya, K ay seri,'Il^ iı vc Sivas’ta
inşa ettirmiş olduğu câm, medrese, hdnkâh, iûrbe, han, hamam, çeşTTte, kapken, bie.-hâne gdbi çeşitli-yapslar
ve buuîara ait kitâböer içüıblc. M . F e ritv e -M . yi^'iMK.,SclçtûıVtzin Sahip Atâtıe.ogMatıntnha.yat\
M eserleri, İstanbul 1934, s.,36-45,-52-73, 76-9, 82-5, 87-91, 94, 96-9, 102-4,' llS -7 ; R G E A,.No.
4311-3,,4425, 4429-32,4479, 4594-5, 464&*1, 4646-4a„4719, 4779 (İlgili bibliyografya-burada veril­
m iştir); aynca bk. M e h m e t ö n d e r , TorihŞ - Turistik Korpa . rehhm, Konya 1950, s . -61 - 3.
Ancak, S â h ib F a h r ü ’d - D în ’in yaptıımış olduğu eserler, herhalde zamanımıza ‘kadar
ayakta kalmış, veya kitabe ve vakfiyeleri [meselâ Konya’daki • kitabesia İnee mtıartÜ msscid veya
DdrS’l-had{s’ih onâ ait olduğunu, 679, Ramazan tarihliuofcftyfl’sinîn su retin d en '^V ak ıflar'U m . M d .
Z)«/İ!rNo. 592, s.-100) Öğreniyoruz. Aynca Sivas’taki GffA mcrfreie’ye ait ı«zfc^«;’sinir>^3ureti d.e (V a­
k ıf la r U jn . M d . J3«/ier N o. 604) elimizdedir], muhafaza edilmiş olan J>u yapılardan ibaret değil­
di. î b n B îb î , onun inşa ettirdiği hayır müesseselcrini, "dârü’l-Kur'ân ve dârü’l-fiadis, ceoâmı, tmsdcid,
mecUns,hânkâhât,dârü’z-ziyâfât, Tİbâtât, kmmâm dl-tsebd, ]şjmdiir, (kütüphaneler), uyûn" şeklinde
sıralamaktadır (T ıp k ıb a s ım , s. 735 - m u 'h ta s a r’da -yok-). 1277 yılında B a y b a rs ’m yamnda
Anadolu’ya gelip, Kayseri’de bir çok Selçuklu ricali ile tamşmış olan t b n A b d i’z Z â h ir , bu sefsr
için yazdığı“Gaxd-nime” de, o strada P e rv a n e ile birlikte Tokat’a kaçmış bulunan S â b ib F a h r ü ’ d-
D în A li’den bahsederken, onun, kendine ve oğullarına ait »i/ıî'lanndan başka, her gün 7.000
sultân( dirhem geliri olduğunu, 200 k d ş ^ memlûkâ bulunduğunu, Kayseri’deki medresesinin eyvan
ve pavyonlarımn güzelliğini en büyük hükümdalarm yaptırdığı eserlerde bile görmediğim söyler.
MüeUif, aynı yerde, S â h ib F a h r ü ’d - D în ’in cömert bir insan olars-k tamndığım, fakat yazı yazma­
sını bilmediğini ifade eder (K a lk a ş e n d i, X IV, s. 157) ki, bu ifade A k s a râ y î’nin onun hakkında,
“ilimden behresi yoktur” şeklindeki kayduu teyit etmektedir (s. 63). F a h r i i’d - D în A li’nin cö­
mertliği ve işbilir bir devlet adamı olduğu hususunda bütün kaynaklar müttefiktir.
140 A k s a râ y î, s. 96. î b n Ş e d d â d onun A b a k a ’nın huzuruna P e r v â n e ’nin müsaadesi
ile gittiğini söyler (aynj yerler).
141 A k s a râ y î, s. 96 - 7; î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 657; H o u tşm a i ş. 308.,
142 T u k u (T u h u .v c y a T u ğ u B itik ç i) N o y a n Ce/ıfjrıV. İlk ay . (E lk e y ) N ç y a n ’m
oğlu olup ( R e ş î d ü ’d-D în /J a h n , İ; s. 8), göreceğimiz gibi, Anadolu’ya Uk defa 673 (1274 - 1275)
yılı esnasmda gelmiştir [bk. Î b n Ş e d d â d , v. 58 a-(trc. s. 50; Y ü n in î, II. s. 89); M u fa d d a l,
I I , s. 392]. O nun, A b â k a ’nm cülûsundân hemen sonra, 5ic/ı&î uruğundan S u ric a k N o y a n ’ın
kardeşi T u d a v u ft-N o y a n ’la birlikte Anadolu’ya tâyin edilmiş olduğuna dair kayıt, daha sonraya
ait olan bir vakıayı erken tarihte göstermektedir ( R e ş î d ü ’d -D în , aynı yer). R c ş îd ü ’d -D în ’in
bu ifadesine bakarak yapılmış hataların buna göre düzeltilmesi lâzımdır -(msl. bk. A . T e m ir,
Caca - oğla vakfiye^, s. 216).

135
D în A lî, adı geçen Moğol kumandammn araya girmesi sayesinde, oğulları
ile beraber her öene 2.000 bâliş (altın veya gümüş) ve Anadolu’dan yıllık
vergi olarak giden eşyanın taşınması için 700 at vermeği taahhüd ederek,
y e n id en v e z ir olma hakkım kazanabilmiştir. A b a k a H an omm oğullan
T â c ü ’ d -D în H ü se y in ve N ü sre tü ’ d -D în H asan’m ellerinden
almmı§ olan ıktâ' ve mshsîb'larmm iade edilmesi - I b n B îb î’ye göre,
T â c ü ’ d - D în ’in Lâdik ve Honas, N ü sre tü ’d -D în ’in ise, Karahisar-ı Devle
serk§keri olması-‘^^ hususunda da emir vermiştir. “ “*
Böylece, S â h ib F a h r ü ’ d -D în A li, üç-dört yıllık bir aradan Sonra,
tekrar Selçuklu Devleti veziri olmuştur. Bu süre zarfında bu makamı işgal
etmiş bulunan M e c d ü ’ d -D în M eh m et ise, daha önce C e lâ lü ’ d 'D în
K a r a ta y ’m sahip olduğu derece ve yetkilerle atahey tayin edilmiştir ı*s. Da-
madmı bu şekilde yine dîvân üyesi olarak muhafaza eden P ervâ n e S â h ib
F a h rü ’ d - D în ile aralarmda hiçbir şey geçmemiş gibi, tekrar dostluk ve
işbirliği kurmuş un F a h r ü ’ d -D în A li de, ne P e rv â n e ’ye, ne de,kendi­
sine kastetmiş olan diğer kimselere karşı katiyyen bir kin gütmemiş, ge­
çenleri unutarak, onlarla birlikte, eski düzen üzere devlet işlerini yürütmeğe
koyulmuştur Bununla beraber, F a h rü ’ d -D în A li’nin tekrar vezir oldu­
ğu tarihten sonra, Anadolu’nun bir süreden beri içinde bulunduğu nisbî
sükûn ve refah fazla devam etmemiştir. Bu sâkin devir boyunca, Moğollara
karşı, gerek yöneticilerde, gerekse halkta biriken kin, ertesi yıl (1276) dan
itibaren, merkezden a^’Iara kadar, bütün Anadolu’nun bağımsızlık için
girişilen isyanlarla çalkalanmasına vesile olmuştur ki, P e rv â n e ’nin yine
baş rol oynadığı ve sommda hayatım kaybettiği bu olaylar gelecek bölümün
konusunu teşkil edecektir.

143 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 657; H o u tsm a , s. 308.


344 I b n Ş e d d â d , v. 70 b (trc,' s. 57; Y û n în S , G, I I I , s, 112).
145 A k sa râ y î, s. 95; Ibn. B îb î, aym yerler.
145 E flâ k î, naklettiği hikâyelerde bize P c rv â n e ’nia H a v e n d z â d e adlı bir kızm danbat-
sediyor (C .II, s. 353). Aynca, karısı G ü r c ü H â t û n ’un kızı olarak A y n ü ’l- h a y a t aarmm taşıyan
bir melikeyi zikrediyor (G. II, s, 379 - 80). Adı geçen A ta b e y M e c d û ’d -D în M e h m e t bu
hatunlardan birinin (daha kuvvetli ihtimalle birincinin) kocası olabilir.
147 t b n B îb î, aynı yerler; A k sa râ y î, s. 96 - 7.

136
IV. BÖLÜM

AN A D O L U ’DA M O Ğ O L H Â K İM ÎY E T İN E KARŞI GİRİŞİLEN


GENEL DİRENME V E K U R T U L U Ş TEŞEBBÜSÜNÜN
B AŞAR ISIZLIĞ A U Ğ R A M A SI V E PERVÂN E’NÎN SONU

A, Moğol baskısmuı artması ve Anadolu-Mısır yakınlaşması

Geçen bölümde. P e rv a n e M u‘ în ü ’ d -D în S ü le y m a n ’ın, Moğol-


lara gösterdiği devanılı itaat ve sadakat sayesinde, Selçuklu saltanatını bir
sembol haline getirerek, Anadolu’nun yönetimim tamamen kendi eline
aldığım ve uzun zaman kanlı iç savaşlara sahne yaptığı bu ülkede, Moğol
silâhlarının gölgesinde, nisbı bir sükûn ve kısmî bir refah kurduğunu görmüş­
tük. Yine aynı bölümde, P erva n e tarafından kurulan ye on yıl devam eden
bu düzenin, birdenbire sona erdiğini ve Anadolu'toplumunu, yöneticisinden
î^’taki Türkmenlerine kadar, metbua karşı genel bir kurtuluş mücadelesi
içinde bulduğuıhuzu söylemiştik. Mısır hükümdarı S u lta n B a y b a rs’m
büyük bir ordu ile Anadolu’ya gelip Moğollarla çarpışması ve P e rv â n e ’-
nin hayatmı kaybetmesi gibi sonuçlara varan bu hareketin, neden ve nasıl
başlamış olduğu hususunda, yerli kaynaklarımız açık bir şey söylememekte­
dirler. Yerli yazarlar, başarıya ulaşamıyan ve ülkenin daha ağır şartlar
altma düşmesine sebebiyet veren bu teşebbüsü, eserlerinde, gayrimeşru
bir hareket olarak nitelemek zorunda kalnuşleır ve onun nedenlerine de hiç
dokunamamışlardır. Mamafih, yerli kaynaklarm bu dikkat çeken sessizlik­
leri, bize, olayların, Moğol baskılarına duyulan genel bir tepkinin sonucu
olduğunu gayet anlamh bir şekilde göstermiş oluyor.
S u lta n İ z z ü ’ d -D îû K e y k â v u s ’u ve taraftarlarım tasfiye etmek
suretiyle, Anadolu’da Moğollara karşı direnen örgütlü cephenin yıkılma­
sına sebep olan P e rv a n e , kendi iktidarım, onlara tam bir sadakat göster­
mekle sürdürebileceği inancmda idi. Böylece, K ılıç A r s la n ’ ı da ortadan
kaldırdıktan sonra, ülkeyi bütün bütün Moğollarm eline teslim etmiş ve
çok az bir miktara indirilmiş olan Selçuklu askerini İlhanlı ordusunun basit
bir yardımcı birliği haline getirmişti. Bu küçük Selçuklu ordusu ile, o, yalnız
Mısır Türk-Memlûkler’ine karşı girişilen harekâta katılmakla kalmamış,
Moğolların kendi aralannda yaptıkları çatışmalarda da, ilhana hizmet

137
etmiştir*. Onun, “kâfir” Moğolların yanmda Müslüman Memlûkler’e karşı
savaşmasumij Anadolu’da^ eskiden beri yabancı egemenliğine karşı direnen
unsurlar bir yana, bu politikanın sağladığı maddî ve manevî şartlardan en
fazla yararlanmiakta olan ulema muhitinde, yani yöneticiler ve aristokrcisi
sınıfı üzerinde büyük nüfuz ve etkileri bulunan Sünnî aydınlar arasında
bile, zaman zaman —samimi veya gayrı samimi şekilde- tartışma konusu
edildiği anlaşılıyor. Örneğin, Tatarlardan “ bizim askerlerimiz” diye
bahseden büyük mutasavvıf M e v l ân a G e lâ lü ’ d-Dîn,^ HAz mâ f îh adh
eserinde, P e rv â n e ’nin, onlarla bir olup. Mısırlıları ve Suriyelileri yok et­
meğe ve İslâm, ülkelerini yıkmağa çalışmasının îslâmbk adına işlenmiş bir
günah olduğunu söylemekte ve kendisine, bu günahı affettirmek için Tan-
n ’ya yalvarıp yakarmasını ve sadakalar vermesini tavsiye etmektedir Gö­
rüldüğü gibi, M evi ân a P e rv a n e’yi tenkit etmekte, ama, ona, izlediği
politikayı değiştomesi hususunda hiçbir telkinde bulımmamaktadır. Hiç
şüphe yok ki, bu kaypak ifadede, birbirine kanşmış çeşitli duygular
rol oynamaktadır. Ünlü sofî, bir yandan, P e r v a n e ’yi tenkit etmek su­
retiyle, bir Müslüman olarak, hissen Anadolu kamu oyunun yanmda
bulunduğunu göstermeğe çalışırken, öte yandan, ona, tevekkül telkin
edici öğütler vererek, altmda hem Moğol korkusu, hem de Moğollara
dayanan kurulu düzenin bozulması ve çıkarlarm kaybedUniesi endişesi
yatan, kendi statükoculuk eğilimini ortaya koymaktadır. Mevcut şart-
larm yaratıcısı olan P e rv â n e ’nih ve idare kadrosunu teşkil eden diğer
kimselerin de, zaten, bu konuda M e v lâ n â ’dan farklı duygu, ve dü­
şüncelere sahip bulunmadıkları muhakkaktır. Şu halde, 1276. yılında,
onlardan bir kısmmın, birdenbire isyana ve bağımsızhk mücadele­
sine kalkışması için, kendilerini esaslı şekilde etkileyen olağanüstü
birtakım hadiselerin vukubulmuş olması ' gerekir. Gerçekten, ‘ çağdaş
Memlûk tarihçisi îb n Ş e d d â d ’ın eserinde, bu hususu açıklayan
ilgi çekici kayıtlara rastlıyonız. Bu kayıtlardan öğrendiğimize göre,
P e rv â n e ’nin Anadolu Selçuklu Devleti’ni tek hâkim olarak yönet­
tiği -yerli kaynakların sulh ve refah devri olarak' gösterdikleri- yıllar­
da, Moğol hükümdarnun buraya atamış olduğu bazı kimselerin aşi-
n maddî talepleri ve zalimce hareketleri, Selçuklu ricalini şimdiye kadar
izledikleri sadakat ve uyduluk politikasından aynlmaya ve Moğol egemen-

1 672 (18 Temmuz 1273-6 Temmuz 1274) yılmda, aslmda bir Çağatay şehzadesi olan IlhaıJı
kumandam T e k ü d a r Gürcistan’da isyaa. ettiği zaman, A b a k a H a n bunun bastırılması işini,
Anadolu’da bulunan Moğol kuvvetleri ile Selçuklu askerlerine havale etmiştir, M oğol kumandam
S a m a ğ a r N o y a n , yanmda P e rv â n e ve S e y fü ’d -D în T o 'ru m ta y yönetimindeki Selçuklu
askerleri de bulunduğu halde, Gürcistana gelmiş ve asi şehzadenin üzerine yüröyerek, onu
mağlûp etmiştir (B a y b a rs M a n s û r î, v. 81 b - 82 a; A ynî, s. 585; N ü v e y rî, v.,64 a;
Î b n ü ’l- F u r â t, TârîhÜ’l-Diwd ve'l-Mülûk, nşr. C. K . Z u re y k , Beyrut 1942, G. V II, a. 9).
2 Bk. E flâ k î. C. I I , s. 450.
.3 Flhi mâ f ih , trc. A. G ö lp ın a r lı, İstanbul 1953. s, 4. .

138
liginden kurtulma çareleri aramaya sevketmiştir. Bütün bu gelişmelerde,
baş rolü oynayan kimsenin, yine bizzat P e rv a n e M u 'în ü ’ d -d în
S ü le y m a n olması, bizim için İb n Ş e d d â d ’m verdiği bu bilginin önemi­
ni bir kat daha artırmaktadır.'Binaenaleyh, bu kayıtlara mümkün olduğu
kadar yakmdan bakmak faydalı olacaktır:
Ib n Ş e d d â d ’ın anlattığma nazaran, P e rv â n e M u 'în ü ’ d -D în
Süleym an, 671 (1272-1273) yılmda S u lta n B ay b ar s’ m elçilerini Mo­
ğol payıtahtma [ordu'yz) götürdüğü zaman+, A b a k a H a n ’ a, o sırada Ana­
dolu işlerine nezaret eden kardeşi şelızade A c a y ile, buradaki askerin
kumandanı olan S a m a g a r N o yan hakkmda şikâyetlerde bulunmuştur.
P ervâ n e, gizli olarak yaptığı bu görüşmede, ilhana, A c a y ’m kendisini
öldürmek ve Mısır hükümdanna itaat arzetmek suretiyle, Anadolu tahtını
ele geçirmeğe niyetlendiğini söylemiştir. Onun, A b a k a ’nın kafasına
kardeşi hakkmda böyle şüphe sokmaya çalışmaktan asıl maksadı, A c a y ’ı
ortadan kaldırıp, Anadolu’da rahat etmekti. Çünkü, şehzade A c a y ken­
disini kudretinin üstünde taleplerle boyuna taciz ediyor ve bunlart yerine
getirmediği zaman da tehidide başlıyordu. P e rv â n e ’nin şikâyetlerini din­
leyen A b a k a Han, ona, bu söylediklerini başka hiç kimseye söylememesini
tembih ederek, A c a y ve S a m a g a r’ı Anadolu’dan alacağını ve onların
yerine T u k u N o y an ’ı göndereceğini vaad etmiştir. Fakat, P ervân e
memlekete döndüğü zaman, A c a y ’m kendisine karşı baskı ve tehditlerini
büsbütün arttırdığmı görmüş ve onun hakkında A b a k a H an ’a söylemiş
olduğu sözlerden korkmağa başlamıştır. îşte, böyle bir ruh hali içinde iken, o,
ilk defa olarak Moğollajra sadakattan ayrılmış ve 672 (İ273-1274) yılında
M e m lû k S u lta n ı B ayb ar s’a gizlice bir elçi göndermiştir. Bu elçinin götür­
düğü mektupta, P erva n e B a y b a rs ’ a, S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în K eyh ü s-
rev ile kendisi yerlerinde kalmak şartı ile, Anadolu’nun Tatar askerlerinden
temizlenmesine, yerine Memlûk kuvvetlerinin getirilmesine razı olduğunu
bildirmiş ve çabucak yardıma gelmesini istemiştir. Pek tabiî ki, P e r v â n e’nin
bu teklifi B a y b a r s tarafindan memnuniyetle kşurşılanmıştır. Fakat, Memlûk
sultanı elçiye, böyle bir yardımı gönderebilmesi için, Anadolu’da, bu askerin
iaşesi ve ikameti ile ilgili hazırlıkların önceden yapılması, yani, bir tahsisat ve
bir yer ayırılması gerektiğini söylemiş ve ancak bu, takdirde gelecek yıl harekete
geçebileceğini bildirmiştir. Beri yanda, P e rvâ n e , daha B a y b a rs’ın cevabı
eline ulaşmadan önce, A b a k a H an’ın, vaadini tu ta r^ , A c a y ve S a m a g a r’ı
Anadolu’dan alması üe, kendisini rahatsız eden korkulardan kurtulmuştur.
Bü durumda, o, artık B a y b a rs’a yaptığı teklifi tamamen unutmuş ve elçisi
sultanın mesajım kendisine getirdiği zaman, cevap vermeğe bile lüzum gor-
memiştir^ Buna rağmen, S u lta n B a y b a rs onun istediği yardım kuvve-

4 Bk. y k , s. 131.
5 İ b n Ş c d d â d , v. 33 b - 34 b ( Y a k k a y a tr c. s. 3 3 - 4 ) ; Y û n î n î , C. II I, s. 33.

139
tini hazırlatmış ve ertesi yılın kışında (673 Şaban/1275 Şubat) Mısır’dan ha­
rekete geçmiştir. P e rv a n e B a y b a rs’ın Anadolu’ya doğru ilerlemekte oldu­
ğunu işitince telâşa düşmüş ve derhal bir haberci göndererek, ona kararlaş­
tırdıkları işin bu sene yapılmasına imkân olmadığını, ancak birdahaki yıl
bu ülkeyi kendisine teslim edebileceğini bildinniştir. Bımun üzerine,
B ayb ars bu orduyu Küçük Ermenistan’a sevketmiştir«. 1275 Mart’mda Sis,
Ayas, Misis, Adana gibi en önemli şehirler başta olmak üzere, Küikya’mn
büyük bir kısnu Memlûk ordusu taraflndan çiğnenmiş, yağmalanmış ve
halkı kati ve esir edilmiştir-?.
İbn Ş e d d â d ’ıu şu izahatı açıkça gösteriyor ki, P e rv â n e ’nin
B ayb ars ile temasa geçmesinde, maddî hesaplar ve şahsî menfaatlar
başlıca rolü oynamıştu'. O Moğollardan bu hususlarda aşırı bir baskı
görmedikçe, îslâm cephesinin liderine yanaşmağı aklından bile geçirme-
miştir. Müstebit bir Moğol şehzadesinin kendisini tehdit etmesi üzerine
yaptığı teşebbüsten^ tehlikeyi atlatır atlatmaz dönmesi, bunun en açık
delilidir. Onun Memlûk hükümdarı ile ilk temasında tespit ettiğimiz bu
durum, bundan sonra da daima aym olacaktır.
A b a k a Han, k a rd e şi A c a y ile S a m a g a r’ı kendiyamna çağırdıktan
sonra, aynı yıl içinde (1275) Anadolu’ya gerçekten T u k u N o y a n ’ı yolla­
mıştır. P e rvâ n e yeni Moğol kumandanım son derece iyi karşılamış, ona
her türlü ikram ve iltifatı göstermiş, değerli armağanlar takdim etmiştir,
ikisi beraber bütün eyâletleri dolaşmışlar ve buralardan toplanan büyük
miktardaki malı A b a k a H a n ’ a yollamışlardır». P e rv â n e bütün bun­
ları, şüphesiz, canmı emniyete almış olmanın kefaleti saymıştır. Neticede,
T u k u N o y a n ’la, tıpkı A lın c a k ve N â b çi ile olduğu gibi, tam bir anlaş­
ma ve ahenk kurarak, hükmünü yürütmeğe devam etmiştir’ .
İbn Ş e d d â d ’m verdiği bilgileri gözden geçirmeğe devam edince,
P e rv â n e ’nin kavuştuğu bu rahatlığm pek kısa sürmüş olduğunu anlıyoruz.
Fühakika, aym yılın Mayıs-Haziran aylarmda (673 Zilkade) A b a k a
H an T u k u N o y a n ile P e rv â n e ’ye, S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în ’i de yan­
larına alarak huzuruna gelmeleri için emir göndermiş, buna mukabil
6 İ b n Ş e d d â d , V . 57 b ( Y a ltk a y a ttc. s. 49); Y û n în î, C. III, s. 89; M u f a d d a l, II,
s. 391; î b n Ş i k i r i ’l- K ü tü b î, Uyûn't-Tevârîh, Köprülü Ktp. Ar. Y z . No. 1121, v 34 b.
7 î b n Ş e d d â d , v . 5 6 b , 57a (Y a ltk a y a trc., s. 48-9); Y û n îtiî, aym yer; İ b n
Ş â k i r i ’I - K û tü b î, v. 34 a, B a y b a rs'm yaptığı bu sefer için ayrjca bk. I b n ü 'I - r u r a t , G. V II,
s. 30 - 1; N ü v e y rî, v. 257 b - 258b; A y n î, s. 594; M a k r îz î, s. 617 - 8; F. S ü m e r, Çukur-Om
tarihine dair arofhrmalar, T arih Araştırm aları Dergisi, G. I, sayı 1 (1963), s. 11; M . G a n a rd , Ci-
licia. El (yeni baskı).
8 i b n Ş ed d âd, V . 58 a ( Y a ltk a y a , s. 50); Y u n în î, 0 .1 1 1 ,5 .8 9 ; M u f a d d a l, II. s.
392.
9 t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s, 658, 672.

140
A c a y ’ı tekrar Anadolu’ya yollamıştır. P e rv â n e ve T u k u Erzurum’a
geldikleri zaman, zalim şehzadeyi birdenbire karşılarında bıolunca telaşa
kapılmışIaTj onu memnun ededilmek, daha doğrusu şerrinden kurtulabil­
mek için> kendisine birçok hediyeler vermişler ve bundan sonra yollarına
devam etmişlerdir. 1275 Temmuz’unun (674 Muharrem) ilk günlerinde,
Azerbaycan’dakiUrmiyeşehrinde A b a k a H an’m huzuruna çıkıpitaatlarım
arzeden T u k u ve P ervane, -yukarıdagörüldüğü gibi, uzaklaştırılmış olduğu
v'ezirlik makamını tekrar elde etmek için daha önce aynı yere gelmiş ve mak-
sadma erişmiş bu lu n an -S âh ib F a h r ü ’ d -D în A li ve oğullarım da yan­
larına alarak geri dönmüşlerdir. Sivas’a ulaştıkları zaman, A c a y ’m Pervâ-
ne’nin Mîyierini ve özellikle H a tîr - o ğ lu Z iy â ü ’ d -D în ’idöğmüş, elle­
rindeki bütün malları gaspetmiş ve ülkenin ileri gelenlerinden birçok kim­
seye zulüm ve tecavüzde bnlunmüş olduğunu öğrenmişler ve durumu derhal
bir mektupla Abaka Han’a bildirmişlerdir. Bunun üzerine, A b a k a H an
A c a y ’ı tekrar huzuruna çağırmıştır. P e rv â n e ile T u k u N o y a n ’mkendi-
sini A b a k a ’ y a şikâyet ettiğini öğrenen A c a y da, kardeşine, onlar hakkında
mukabil bir şikâyetname yazmıştır. A c a y bu mektubunda P e rvâ n e ile
T u k u N e y a n’m birlik olup Anadolu’nun malını yemek istediklerini ve ken­
disini bunun için memleketten çıkarmaya çalıştıklarım söylüyordu. A b a k a
ise, kardeşine gönderdiği cevapta, “ P e rv â n e dekim oluyor? Senin hakkmda
onun sözü dinlenir mi? Onun hayatrsenin elindedir, ister yaşatır, ister öl­
dürürsün” diyordu.

P e rv â n e A c a y ’ın, Ab a k a tarafından davet edildiği halde, gitmeyerek,


ona mektup yazmış olduğunu öğrendiğinde, ilhanm A cay’a vereceği ce­
vabın ne olabileceğini merak etmiş ve gelen postacıyı gözcüleri vasıtası ile
takip ettirip, üzerindeki mektubu hile ile ele geçirmiş, muhtevasını öğ­
rendikten sonra geri yerine koydurmuştur. Bu mektupta, kendisinin
A b a k a H a n tarafından bir hiç telâkki edilerek, müstebit şehzadenin
insafına bırakılmış olduğunu görünce, derhal politikasını değiştirmiş ve
A c a y ’ı elde etmenin çarelerini aramaya koyulmuştur. Bütün Moğollan
yumuşatan vasıtanın mal ve para olduğunu çok iyi öğrenmiş bulunan
P ervân e, A c a y ’a da kıymetli armağanlar sunmuş ve sonunda onu elde
etmeği başarmıştır. Genç şehzadeyi, bir yandan, böyle pişkeşlerle tatmin edip
uyuturken, öte yandan, onun aleyhindeki faaliyederine gizlice devam etmiş­
tir. Birçok kadılardan, fakîhlerden ve ayandan, A c a y’m .-jalimce hareketlerini
anlatan ve kendisi ile T u k u N oy an ’ı öldürmek ve Anadolu’yu Mısırlılara
teslim etmek niyetinde olduğunu tanıklayan yazılar temin etmiş, sonra bunları
A b a k a H a n ’a yollamıştır. Bunun üzerine, A b a k a H an ilgililerin hepsini
tekrar huzuruna çağırmıştır. P e rv a n e yola çıkarken, A cay’ın zulmüne uğra­
mış olan kimseleri de, şikâyetlerini ilhana bizzat duyurmaları için yanına
almıştır. 674 yılının Rebıülevvel’inde (1275 Ağustos-Eylül) yapılan yargı­

141
lama sonunda, A b a k a H a n , A c a y ’m Anadolu halkına zulmeden yedi
adamım öldürtmüş, kendisini de bu ülkeye gitmekten tamamen menetmiştir^".

A c a y ’dan kurtulan P e rvâ n e , bir ay sonra T u k u N o y a n ile


birlikte Anadolu’ya dönmüştür. Onların aynlmasmı müteakip, A b a k a
H an, hemen bir buyruk çıkararak, N a b ç in ve A b atâyi^ N o y a n ’ın,
Anadolu, Gezîre ve Irak askerlerini de yanlarına alıp, Bîre üzerine yürüme-
leriai istemiştir. Böylece, P e rvâ n e , diğer Selçuklu beyleri ile beraber, Ana­
dolu birliğinin başında, tslâmlara karşı yapılan askerî harekâta yine iştirak
etmek zorunda kalmıştır. Fakat, İb n Şeddâd*xn ifadesinden anlaşıldığmg.
göre, bu harekât esnasında, o MoğcUara eskisi gibi sadakatla hizmet et­
memiş, aksine, el altmdan karşı tarafla anlaşarak, onları yok etmeğe çalış­
mıştır. Yarısı tamamen Moğollardan ibaret olan 30.000 kişilik ordu adı
geçen kaleyi kuşatmağa başladığı zaman (29 Kasım 1275/8 Gemâziyelâhire
674, Perşembe), P e rv â n e S u lta n B a y b a rsile gizlice temas kurarak,
eski tekliflerini yeniden ortaya atmış ve Tatarları beraberce yok edebilmek
için onun derhal harekete geçmesini istemiştir. S u lta n B a y b a rs Pervâ-
n e’nin bu mesajına yine olumlu cevap vermiş ve ona, kendisi gelinceye kadar
durumu idare etmesini bildiren bir mektup göndermiştir. Fakat, B a y ­
b a r s ’ ın mektubunu P a r v â n e ’ ye getiren elçiler, keşif ve yağma yap­
mak için Suriye içerlerine gönderilmiş olan Moğal atlıları tarafından
yakalanmış ve A b a t â y N o y a n ’ ın huzuruna getirilmişlerdir. Elçilerin
üzerinden çıkan mektup okununca, Moğol kumandanları P e rv â n e ’yi
ve ordudaki bütün Müslümanları öldürtmek istemişler, fakat, onların,
kaledeki dindaşları ile birleşebilecekleri İhtimalini düşünerek, bundan
vazgeçmişlerdir. A b a tâ y N o y a n B a y b a rs’m mektubunu getiren elçileri
P e rvâ n e ’ye teslim ederek, onun davramşım tetkik etmiş ve kendini ele
verecek bir hareket yapmasmı beklemiştir. Fakat, k u rn a z P e rv â n e onun
oyununa gelmemiş, bütün bunların kendi düşmanı olan Ermeni kralının
bir hilesi olduğunu söyleyerek, elçileri derhal öldürtmüştür. Moğol
kumandanları onun sözlerine inanmış gibi görünmüşler, ama, B a y b a r s’ın
kendisine yazdığı mektubu da gizlice A b a k a H an’a yollamışlardır.
Bir yanda bu olaylar cereyan ederken, öte yanda, Bîre’ye karşı şiddetli
hücumlar yapılmış, fakat çok iyi bir şekilde tahkim edilmiş ve donatılmış
olan kalenin mukvemeti kınlamamıştır. Bu durum karşısında, A b a tâ y

10 t b n Ş e d d â d ,v . 7 0 a - 7 1 b ( Y a ltk a y a tr c . s, 5 6 -8 ) ; Y û n în î, G. III, s. 112-3.


11 îbn. Şcdd â d daha sonra N e b c i (N a b c i) şeklinde yazdığı bu ismi (bl. v. 97 a, 99 a.),
burada N a b şi olarak gösteriyor (v, 72 tî).
12 İ b n Ş ed d i d mütercimi Ş, Y a ltk a y a buism i evvelce (s. 18) A b a ta y jeklinde okuduğu
haJdc, burada (s. 58) ve daha sonra geçtiği yerlerde (s. 59, 60) A ta b e y olarak kaydetmektedir,
îlk şeklin doğru olduğu hk. bk. yk. Bölüm III, s. 131, not 129.

142
N o yan , S u lta n B a y b a rs’a yakalanmamak için, kuşatmayı kaldmp çekil­
meğe karar vermiştir (7 Arabk. 1275/17 Cemâziyelâhire 674, Cumartesi)
P e rva n e , S u lta n B a y b a rs’la haberleştiğini inkâr ederek, yapdan
ithamları üzerinden atmış olmakla beraber, mektup hadisesinden sonra
A b a t â y N o y a n ’ın kendiîine her an bir şey yapabileceğinden korkmaya
başlamıştı. Maiyyetinde bulunan beyler de aynı duruma idiler. Bundan
dolayı, Bîre’den çekilmeğe karar veren Tatar kumandanmdan izin isteyip
başkente döndükleri zaman, derhal toplanmış ve beraberce durumu görüş­
müşlerdir. Selçuklu yöneticileri, bu olaydan sonra, artık Tatarlar kjırşiSında
hayatlarından emin olamayacaklarım açıkça kabul etmişlerdir. Yapılan istişare
neticesinde, P ervâ n e başta olmak üzere, H a tîr -o ğ lu Ş e r e fü ’ d -D în
M e s‘ û d ve kardeşi Z iy â ü ’ d -D în M a h m u t, E m în ü ’ d -D în M îk â ’ îl,
H a rp u t S ü b a şısı H ü sâ m ü ’ d-Dîn, B îc â r (ü’l-B â b irî) ve bunun oğlu
D iy â r b e k ir S ü b a şısı B a h â ü ’ d -D în Bahadır,ı-* Tatarlarm memleket­
ten atılması için. B a y bar s ile kesin olarak anlaşmaya karar vermişlerdir.
Hepsi bu hususta and içmiş ve bu andı ayrıca imzalan ile kâğıt üzerinde
teker teker tespit etmişlerdir. Y a lıu z,-P e rv â n e ’nindamadı o la n -A ta b e y
M e c d ü ’ d -D în ile-yîn eon un yakm lan n d an -M ü stevfî C e lâ lü ’ d -D în
buna katılmamişlaj, Tatarların dostluğuna bağh kalacaklarım bildirmişler­
dir. B e y le r b e y i (bu unvan ashnda bu sırada H a t î r - o ğ l u Ş e r e f ü ’ d-
D in ’ e aittir) S e y fü ’ d -D în T o ru m ta y ise, hiçbirşeyekanşmayarak, evine
çekilmeyi uygun bulmuştur. P ervân e Selçuklu emîrleri ile yaptığı andlaş-
mamn bir suretini S u lta n B a y b a rs ’ a göndermiş ve eskiden ileri sürmüş
olduğu şartları aynen tekrarlıyarak, onu, Tatarları koğmak üzere, süratle
Anadolu’ya yürümeğe çağırmıştır. S u lta n B a yb a rs 1276 yılı baharmda
kendisine ulaştığı anlaşılan bu haberden memnunluk duymakla beraber,'
elçiye, sulanıi az olduğu böyle bir mevsinıde Anadolu’ya girmesinin
imkansızlığım bildirerek, özür dilemiş ve sonbahar çıktıktan sonra hareket
edebileceğini söylemiştiris.

B. H a t î r - o ğ u l l a r ı ve K a r a m a n - o ğ u l l a r ı ayaklanması.

12 76 yılı bahar mevsimi boyunca, P e rv â n e , Moğollar aleyhine sözbirliği


etmiş olduğu -yukarıda adlan geçen- Selçuk lu beyleri ile beraber, B a y b a r s’-'
13 î b n Ş e d d â d , V. 7 2 a - 7 3 b ( Y a l t k a y a t r c . s. 58-60); Y û n îa î, C. III, s. 1 1 4 -5 ;
İ b n Ş â k ir i’l - K ü t û b î, v. 40 b - 41 a ; Î b n ü ’l- F ı ı r â t , G. V II, s. 41 - 2; A y n î, s. 598.
14 Yerli kaynağımız A k s a râ y î, İ b n Ş c d d â d ’ın baba ve oğul olarak ayırdığı bu son iki
şahsı “ B îc â r B a h â d ır ” şeklinde bir tek kişi gibi göstermekte ve kendisinin aslen K ü r t olduğunu,
S u lt a n C e lâ l ü ’d -D în H â riz r a ş â h ile Anadolu’ya gelip, onun B ü y ü k A lâ ü ’d - D în ’e ye­
nilmesi üzerine, Selçuklu hizmetine girdiğini vc bu sırada DijyMekir sipehiârlığt yapmakta bulundu­
ğunu kaydetmektedir (s. 100).
15 i b n Ş e d d â d , V. 74b - 75a (Y a ltk a y a trc. s. 60-1); Y û n în î, C. 111,5. 1 1 6 -7 ; îb n
Ş â k i r i ’l- K ü tü b î, V. 41.

143
ın gelmesini boş yere beklemiştir. Bu arada, A b aka H an, arka arkaya
gönderdiği elçilerle onu huzuruna çağırmış, fakat o gitmemek için mazeret--
1er uydurm uştuGizlenem iyecek bazı durumlar dışında, Selçuklu yönetici­
lerinin Moğollara karşı muhalefet ve ihanetine del il olabilecek ifadeler kullan­
maktan dikkatle sakınan çağdaş yerli yazarlar, bu sırada cereyan eden geı çek
olaylarm üzerine kalın bir esrar perdesi çekerek, P e rv â n e ’nin hareketleri
için tamamen değişik biçimde izahat verirler. Onlara göre, P e rv â n e ’nin
A b a k a H an’m huzuruna gitmekten çekinmesi, S u lta n B a y b a rs’ı bekle­
mesinden, veya herhangi bir problem dolayısı ile ilhan tarafmdan şahsen
muahaze edileceği korkusundan değil, aksine, kendisinin yokluğu sırasında
bazı emirlerin Moğollara bağhhğı bozacak bir olay çıkarabilecekleri endişesi
içinde bulunmasından ileri geliyordu (oysa ki, böyle bir ihtimali bahiskonusu
etmekle, Moğollara karşı kuvvetli bir muhalefetin mevcudiyetini açıkça
belirtmiş oluyorlar). Onun Moğol payitahtına yapacağı seyahatin sebebi
İ3e, bir Selçuklu prensesinin oraya gelin götürülmesi idi. A b aka H an, -şüp­
hesiz, Anadolu haUunın Selçuklu, hanedanma olan bağlılığım hesaplayarak-
Moğollarm bu ülkeye daha kolay şekilde hükmedebilmelerini sağlamak için,
onunla kendi ailesi arasında bir akrabalık kurulmasımn faydalı olacağım
düşünmüş ve bu maksatla, maktul hükümdar I V . K ıl ıç A r s la n ’m km
ve halen tahtta oturan I I I . K eyh ü S rev’in kız kardeşi o la n .Ş e lç u k
H â tû n ’u kendi oğlu - B u d is t- A rg u n ’a nikâhlamaya karar vermişti*’ .
Eserini bundan birkaç yıl sonra, yani Moğolların Anadolu’da daha kati

16 îb n Ş c d d â d .v . 94 b (Y a ltk a y a trc. s. 73); Y û n în î, G. I I I , s. 164; I b n ü ’l- F u r â t,


s. 42.
17 S elçuk (veya S e lç û k î H vând.) H â tû n , IV . K ılıç A r s la n ’m F â tım a H â t û n
adlı kamından olan kızıdır. Bunu S u lta n V e le d ’in melikeyi öğen b ir kasidesinden öğrenmekte­
yiz {D(oân, s. 253). Evlenme hadisesinden bahseden kaynaklar, onun evlendiği kimsenin kimliğini
açıkça belirtmemişlerdir. 1 b n B î b ı bunun A b ak a ’nın bir oğlu olduğunu işaret eder, fakat isim, ye­
rini bos bırakır (T ıp k ıb a s ım , s. 661; H o u tsm a , s. 310). A k s a râ y î (s. 100) ve Arap kaynakları,
( t b n Ş ed d âd , v. 94 b; Y a ltk a y a trc. s. 73; Y û n in î, G. II I, s. 464; M u f a d d a l, II. s, 405;
I b n ü ’l- F u r â t, C. V II, s. 42; A y n î, a. 599) melike ile evlenenin doğrudan doğruya A b a k a
H a n olduğunu söylerler ( C I. C a h e a de yeni eseri olan Pre-Ottoman Turkey, s. 286-7 de bunu ka­
bul etmiştir). Halbuki, R c j î d ü ’d - D în ’in bir kaydı, bu hususta bütün tereddütleri yok edecek
mahiyettedir. Burada S e lç u k H â t û n , açıkça, A rg u n H â n ’ın karılarından biri olarak gösterilir
(K , J a h n nşr. I, s. 61). 1284 - 1291 yıllan arasında hüküm süren B u d is t A rg u n ’un. ölümün­
den sonra, S elçu k H â t û n uzun zaman yaşamış ve bu süre zarfinda Anadolu’da ve îlh an h ül­
kesinde büyük bir saygı görm üştür ( S u lta n V cled , Dîoân, aynı yer; R « ş îd ü ’d -D în , Uistoıy o f
Gazan KMn, ed. by Kari Ja h n , G ibb Memorial N.S, XIV, London 1940 s. 10). Tokat’da 691 (1292)
tarihli bir mescid kitabesinde adı, devrin hükümdarı I I . . G ı y â s ü ’d T D îa M e s 'û d ile yanyana
geçer (H a lil- E.them , Anadolu'da Islâmt KitâbeUr, T O E M , sene 5, s. 654; î . H a k k ı, Kitâheler I,
s. 12). Kendisine yalnız H u d â v e n d H â t û n da denir (bk. A h m e t N ig id î, el-Veledii'}-Şefik,
s. 303). S elçuk H â tû n 1332 yümda (31 M art 1332/2 Recep 732 Pazartesi gecesi) ölmüştür. G ü­
zel bir sanat eseri olan türbesi Niğde’dedir (Zeki, O ra l, Hudâsend Hdian tûrjıesi ve }utyatx, Niğde
1939, s, 10 - 15; A. G a b r ie l, Monuments, I, s. 143 - 148).

144
bir egemenlik kurduklan sarada yazmış o la n .İb n B îb î, Putperest nietbu
hükümdarm bu kararı dolayısı ile Selçuklu hanedaniEnn. şeref kazanmış
olacağından ve devletin itibar ve kudretinin artmış bulunacağından bahsedi-.
yorJ s, Fakatj gerçekte, Müslüman Anadolu halkının ve hele Türk Memlûk
Sultanı ile anlaşmaya ,çalışan yöneticilerin bundan iftihar ve memnuniyet
duymadıkları mulıakkaktır. Binaenaleyh, gelini götürme görevini yerine
getirirken de, P e rv â n e ’nin kendini ağır bir sorumluluk altına hissettiği
şüphesizdir!?..
î b n Ş e d d â d , P e rvâ n e ’nin ilhanm'huzuruna gitmekten çekinmesi
için, A b a t â y N o y an’ın yakaladığı mektup meselesinden sonra, başka bir
olay daha vukubulduğunu söylemektedir. Onun anlattığına göre, Ş e k t â y
ve Ç â v e r ç i adlı iki Müslüman Moğol asilzadesi, enişteleri-yukarıda ken­
disinden bahsettiğimiz Kürt beyi - D iy â rb e k ir S ü b aşısı B a h â d ır ile
birlikte, A b aka H an’ın ordusunda hizmet eden ve buna dayanarak ken-?
dilerini para vermeye zorlayan putperest bir kardeşlerini ve akrabalarım,
P e rv â n e ’nin telkinine uyarak öldürmüşlerdir. Hadiseden sonra,
P e rv â n e B a h a d ır ’a, ölen Tatarlardan dolayı-kendisi dahil- hepsinin
başma belâ gelebileceğini söyleyerek, babası olan .H arp u t S ü b aşısı
H ü sâ m ü ’ d - D în B îc â r ’ ı da alıp,. B ay b a r s’a iltica etmelerini salık ver­
miştir^.
13 T ıp k ıb a s ım , s. 661; H o u ts m a , s. 310.
.. ,.■.19 M e v lâ a â C c Iâ lü ’d -D în , tnıî/iA’de, A t a b e y - F a h r ü ’d -D In A ısla n -D o ğ m u ş
(eseri Türkçeye çeviren A . G ö p ın a r lı bunun P e r v â n e ’nin damadı M e c ü ’d-D Sn M e h m e t
olduğunu .zannetmiştir. Halbuki bu zat, yukarıda görüldüğü gibi 1275 te, yani M e v lâ n â ’nm ölü-
lîiûnderi iki yıl sonra atabey olmuştur)- ile yaptığı b ir sotbeti ualdeda-ek, atabeyin: "R um kâfîr-
lerij T atar’a kız verelim de din bir olsun, yeni din olan Müslümarilık da böylece ortadan kalksın
derler” dediğini ve kendisinin de ona: “Dîn ne vakit b ir obnuş ki? Daima iki idi, üç idi; din eh­
linin arasında d a boyuna savaj vardı, dini nasıl birleştirebilirsiniz ki?” cevabını verdiğini söyler
(s. 23). Bizans prensesi M a r ia ’ıun A b a k a ile evlenmesi dolayısı He yapılan b u sohbet, M e v lâ n â ’-
nın böyle bir münasebetten netice çıknııyacağı fikrinde olduğunu gösteriyor. Bu ifadeyi, onun, Rum
kâfirleri gibi, Anadolu Müslümajdarmm da putperest T atarlara kız vermelerini doğru bulduğu şek­
linde tefsir etmek ve devrin Selçuklu idarecilerini bu kanaatta kimseler olarak kabul edip, onların,
Hıristiyanlara m uiabil, Tatarları kazanmak için, kendi gayretleri ile aynı şeyi yapmış bulunduklarına
hükmetmek (bunun içia bk. Z. V . T o g a n , Umumi Türk Tarütine Giîi§, s. 252 - 3) hayali zorlamak
olur. S e lç u k H â t û n ’un dışında, T atar’a verilmiş Selçuklu prensesi yalmz I I . K e y k â v u s’un ha­
lasıdır. Fakat, bunun kocası olan Aivm. Ordu hükümdarı B e rk e H a n evlendiği zaman Müslüman
id i(B e rk e ’nin 1253 ten beri Müslüman olduğu hk. bi^ B a,rth o Id , Berkt, 1 A). Binaenaleyh,
o evlıliği S e lç u k H a tû n ’unizdivacıileaynı mahiyette bir olay gibi telâkki etmek (Z , V . T o g a n ,
ayin yer) doğriı debidir.
20 t b a Ş e d d â d ,v . 9 4 (Y a ltk a y a tr c , s. 72_-3 );_ Y û n în î, G .III, s. 164; M u f a d d a l, II,
s. 403 - 4; İ b n Ş â k ir i’l- K ü tû b î, v. 48. M uahhar tarihçilerden A y n î, bu iki kardejin adını
S ü 'b ü k tâ y ve Kufümi^şişeklmdekaydediyor vekendilerini, C e n g iz H a n ’ınsilahdarhğımyapmış
olan' B is ü u t kabilesinden Ç a ğ â u N o y a n ’ıiı torunu ve K a ra ç in . N o y a n ’ın oğullan olarak gös­
teriyor. Aynı tarihçiye göre, bunların halası P e rv â n e ile-evlenmiştir. Her ikisi de P e rv â n e ’nih-
nezdinde ikamet etmdcte iken, A b a k a H a n tarafından çağrılmışlar, lakat gitmemişler ve arka­
larından .gönderilen kim iden de öldürmüşlerdir. Bunun üzerine “ B îc â r ü ’r - R û n iî” ye iltihak’
etmişlerdir (s. 607; ayrıca bk, M a k rîz î, s. 625).

145:
Pervan e, A b a k a H an’ın elçilerini gelinin cihâdımı hazırlamadı
bahanesi ile atlatarak, önce Kayseri’de^^, sonra Sivas’ta^J vakit geçirmiş ve
Mayıs, ayj gelinceye kadar S u lta n B a y b a rs’myolunu gözlemiştir. Fakat,
bu bekleyişten hiçbir sonuç çıkmayınca ve A b a k a H a n da kendisini kesin,
bir dille yanına çağıran bir g ö n d erin ce a y n ı ayın sonunda (27 Mayıs
1276/11 Zilhicce 674),25 S â h ib F a h r ü ’ d -D în A l i , N â ib E m în ü ’ d-
D în M îk â ’ iİ2<'ve T â c ü ’ d -D în M u 'te z ^7 ile beraber, gelini, hazırlanan
cihâzı ve hediyeleri alıp yola çıkmağa mecbur olmuştur^*. Ayrılmadan önce, o,
S u lta n G iy â s ü ’ d 'D în K e y h ü s r e v ’i, damadı A ta b e y M e c d ü ’ d-
D în ile M ü s te v fî C e lâ lü ’ d -D în ve B e y le r b e y i S e y fü ’ d -D în
T o ru m ta y ’a emanet ederek, Kayseri’ye göndermiştîr2!>' büyük oğlu
M üh e.rzibü’ d - D în A li’yi de kendi yerine nâib olarak bırakmıştır^”.
P e rv â n e ’nin gitmeye karar vermesi, Moğollardan kurtulmak için
yemin etmiş olan beylerden bazılarının kendisine kızmalarına sebep olmuş­
tu. Bunlar, her ne olursa olsun, Per vân e’nin bu seyahati yapmamasını iste­
mişlerdi. P erv âne ise, giderken, ya onlarlaberbef ölâcâğlna söz verip, ken­
disi dönünceye kadar bir hadise çıkarmamalarım tenbih etmiş, veya Bay-
b a rs’a güvenmenin yersiz olacağmı söyleyerek, tekrar Moğollara bağlı kal­
mak gerektiğini açıklamıştı. Ib n B îb î’nin ve Y û s u f î adh şairinin ifadele­
rinden açıkça görüldüğü üzere, o bu hususta özellikle kendisinin en yakın
adamları olan H a tîr - o ğ u lla r ı ile anlaşmazhğa düşmüştü. Kendisi mem­
leketten uzaklaştığı zaman, bu iki kardeşin bir mesele çıkaracağmı tahmin

21 î b n B îb î’nin dediğine göre, S e lç u k H â t û n ’un cihazını tertip etme görevi, eli ka­
lem tutan dcferli bir kişi olan K e m â lü ’d - D în A h m e t b . R â l i a t ’a verilmişti ( T ıp k ıb a s ım
s. 661; H o u ts m a , s. 310). I b n B îb î’de b u münasebetle adı geçen î b n R â h a t’m, Sivas’ta
kendisine izafeten "DâTü’r-Tâha” detıilaa 720 tarihli bir zaviyesi ve bunun 721 tarihli vakfiyesi
vardır (bk. I . H a k k ı - R . N a fiz, Sivas Şehri, İstanbul 1928. s. 125 - 6; O . T u ra n , Celdleddin
Karatay, vakfiyen..., s. 57, 61).
22 Ib n Ü ’l- F u r â t, C, V II, s. 42; A y n î , s. 599.
23 A k s a râ y i, s. 100.
24 I b n ü ’I - F u r â t, A y n î ve A k sa râ y î, gösterilen yerler.
25 î b n Ş e d d â d , v .9 4 b. (Y a ltk a y a trc. s. 73); Y û n în î, G. III, s. 164; M u f a d d a l,
II, s. 405.
25 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 662; H o u tsm a , s. 310.
27 A k s a râ y t F e r v â n e ve S â h ib F a h r û ’d - D în ’în dönüşünde T â c ü ’d -D în M u 'te z ’i
de onlann yanmda gösteriyor (s. 104) ki, bu herhalde onun, daha başlangıçta gelin alayına iştirak
etmiş olduğunu ifade eder.
28 Ib n Ş e d d â d , v. 94 a; A k s a râ y î, s. 100; I b n B îb î, s. 662.
29 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 662; H o u ts m a , s. 310; Je/fainıfms, 5 . 57; A k sa râ y î,
s. 100, 101. Yalnız bu sonuncu kaynakta S e y f ü 'd - D în T o ru m ta y y e rin e -b u sırada gerçekten
beylerbeyi olan- Ş e r e f ü ’d - D în M c s 'û d zikredilir.
30 î b n Ş e d d â d , V . 97 a ( Y a ltk a y a trc. 3. 75); Y û n în î, C. I I I .s . 166. P e rv â n e ’oin
büyük oğlu olduğu anlaşılan bu bey, bazı arap kaynaklarmda A l â ü ’d -D în unvanı ile zikredilir
(msl. b k .Ib n ü ’l - F u r â t , C. V II, s. 42; A y n î, s. 599).

146
ettiğinden, K a y s e r i Şüb aşısı E m ir T â c ü ’ d -D în G îvU e K o n y a Sü-
b aşısı F a h r ü ’ d - C în A rs la n -D o ğ m u ş -o ğ lu S in â n ü ’ d -D în ’i, on­
lara göz kulak olmaya, hatta -ilk kaynağın dediğine bakılırsa- bir fırsatını
bulup ortadan kaldırmaya memur etmiştir 31.
P e rv a n e , S â h ib F a h rü ’ d -D în ve N â ib E m în ü ’ d - D în gelini
alıp gittikten sonra, diğerleri doğru, Kayseri’ye gelip, sultam saraya yerleştir­
diler. Bunun arkasmdan, B e y le rb e y i H a t îr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D în M es-
'ûd, yamnda T â c ü ’ d -D în G îv v e A rs la n -D o ğ m u ş -o ğ lu S in â n oldu­
ğu halde, Moğol ve Anadolu askerlerinden müteşekkil bir birlik alarak,
güya, her sene olduğu gibi, Memlûklara karşı smırmı korumak üzere, E l­
bistan tarafına doğru hareket etti ve Pınarbaşı (Aziziye) na indi22. Burada,
ilk işi, S u lta n B a y b a rs’a yeni gelişmeleri bildiren ve onu derhal Anadolu'­
ya yürümeğe davet eden bir mektup yazmak o l d u 3 3. Bunun üzerine, Bay-
bars 1276 Haziran ortalarmda (675 Muharrem başlan) B e d r ü ’ d -D în
B e k tu t adlı kumandamnı, bir miktar askerle, durumu öğrenmesi için,
Anadolu tarafina keşfe yolladı. E m îr B ek tu t B a y b a rs tarafından Ana­
dolu beylerine hitaben yazalmış bir de mektup taşıyordu. B ayb axs, bu mek­
tupta, biraz tehditkâr bir dille, onları kendisine itaata çağırıyordu. Emîr-
B e k tu tE lb is ta n ’ageldiğizam an,burada,şehrin sübaşısiolan S e y fü ’d-
D în E bu B ek ir G ând âr, bunun oğlu E m îr B e b rü ’ d -D în K ûs(?),
B e d rü ’ d - D în M îk â ’ î l, Ç â ş n îg îr M ü b â r iz ü ’ d -D în S û r î, Çâş-
n îg îr T ü r k - E r i- o ğ lu R û m -E ri ve K ıl ıç A r s la n ’m kölelerinden
S e y fü ’ d -D în Karasonkur^-t gibi beylerle karşılaştı” . Bunlar Memlûk
kumandanını saygı ve ikramla konukladılar. Ona, kendilerine dokunulma­
mak şartı ile, Elbistan’da bulunan bütün Tatarları öldürmek ve hep birlikte
S u lta n B a y b a r s ’a iltica etmek istediklerini söylediler. E m îr B e k tu t
onlarm bu teklXini memnunlukla karşıladı. Bunun üzerine, Selçuklu beyleri
yanlarındaki Moğol askerlerini ve şehirdeki Tatarları öldürerek, Suriye’ye
iltica ettiler, B a yb a rs kendilerini Hârim^s de kabul etti ve hepsine ilti-
31 T ıp k ıb a s ım , s. 6 6 2 ; H o u tsm a , s. 311; V û s u f î için bk. aş.s. 150, not 45; ayrıca bk.
İ b n Ş e d d â d , v. 99 a (Y a 11 k a y a trc. s. 77); A k s a râ y î, s. 101. Sonuncu yazar, T â c ü ’d -D în -
G îv ’in Bânipnendijye Dİlâyeti serUfkeri, A rs la ri- D o g m u î-o ğ lu ’nun da oldu­
ğunu söyler.
32 I b n B îb î, aynı yerler. Pınarbaşı Kayscri’nin doğusunda, bu şehre bağlı bir kaza merke­
zidir (bunun hakkında bk. H a lil E th em , Anadolu'da îslâmi kitabeler, T O E M, sene 5, s. 449).
33 î b n Ş e d d â d , v. 95 b (Y a ltk a y a trc. s. 74); Y û n în î, C. I I I , s. 165; M u f a d d a l,
II, s. 407; I b n Ş â k ir i’l- K ü tü b î, v. 49 a ; Î b n ü ’l- F u r â t, C. V II, s. 65.
34 Bu şahsm meşhur G e lâ lü ’d -D în K a r a ta y ’ın kardeşi S e y fii’d - D în K a r a s o n k u r
ile ilgisi yoktur. P ro f. O . T u r a n bu hususu gayet isabetli şekilde tesbit etmiştir {bk. Celâleddin
Karatay, vakfiyesi..., s. 48-9).
35 I b n Ş e d d â d , v. 95 - 6 (Y a ltk a y a trc. 73 - 4 ); İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 662 - 4;
H o u tsm a , s. 311.
36 Antakya'nın 33 km. doğusunda bir müstahkem mevki

147
fatta buluiıdu 37. Bu olayı, E m îr H ü sâ m ü ’ d -D în B îc â r ile oğİu Bâ-
h â d ır’ıri ilticaları takip etti. Yuiarıda söylediğimiz gibi, P e rv â n e , A b a -
ka’nm yamna gitmeden örice, B a h â d ır’a, babası ile beraber Mısır’a kaçma­
sını tavsiye etmişti. B a h â d ır, bizzat harekete geçmeden önce, B a y b a r s ’m
yamna iki Tatar kaymbiraderîni yolladı ve onlara, kendilerinin de arkadan
gelrnekte olduklannı haber vermelerini tembih etti. Ş e k tâ y ile .Ç â v e rç i, 17
Ha2dran 1276 (3 Muharrem 675) da, Şam’da bulunan B a y b a rs’ın
huzuruna vardılar^*. Bunların arkasmdan üıtiyar H ü sâ m ü ’ d-D.în
B îc â r geldi ( 4 Temmuz/ıg Muharrem, .Çarşamba), p iy â r b e k ir
Süb aşışı olan oğlu B a h â ü ’ d -D în B ah âd ır, mallarım toplayabilmek
için, kendi oğlu A h m e t ile. beraber geride kalmıştı. Rivayete göre, o,
Suriye’ye kaçmadan önce, Diyârbekir’in bir yıllık başılatını, “or(f«” ya
gideceği bahanesi ile tasarrufunda tutmuştu. B a h â d ır, B a y b a r ^ ’m.
yanma giderken, bütün bu mah aldığı gibi, o yörenin askerini de kendisi
ile birlikte götürdü. Bunların yanmda aileleri ve çocukları da vardı.
B ah âd ır, B ay b a r s’m huzuruna, babasından bir hafta sonra, ulaştı. Onun
kaçüğımn duyulması üzerine, Anadolu’daki Moğol kutnandanlarmdan
N ab çi, kendisini yakalamak için, bir kıta ile arkasmdan Harput’a kadar
geldi ise de, yetişemiyeceğini anlayarak geri döndü
.Bu iltica hadiseleri vukubulduğu sırada, B a y b a rs’m Elbistan’a
yoUamış olduğu E m îr B e d rü ’ d-D îri B ek tu t efendisinin mektubunun
suretlerini oradaki Selçuklu beylerine ayrı ayrı göndermiş idi. H a tîr - o ğ lu
Ş e re fü ’ d -D în üe T â c ü ’ d -D în G îv, mektup alan bütün öteki beyleri de
bir araya toplayarak, durumu tartıştılar. Bu sırada, bir elçinin B a y b a rs’ın
ordusu üe beraber Anadolu’ya gelmekte olduğunu haber vermesi, onlan bir
an önce bir karafa'varm a mecburiyetinde bıraktı. E m îr T â c ü ’ d -D în
G-îv, Memlûk sultamna, kendilerinin toptan onun h^im iyetini tanımış
bûlunduklarmı, derhal Kayseri’ye gidip' diğer devlet ricaline de durumu
anlatacaklarını, sonra da, oradia bulunan S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în ’i alıp'
huz.uruna geleceklerini yazmayı .teklif etti'**., ,
Öyle anlaşılıyor ki, E m îr T â c ü ’ d -D în G îy, bu teklifi, B a yb a rs’m
bir an önce A n adolu’ya gelmesini isteyen H a tîr - o ğ lu Şeirefü’ d -D în ’i.
yanıltmai ve hudut bölgesinden çekilip, Kayseri’ye, Sultamn ve diğer rica-

'37 l b n Ş c d d â d , aym yerler; V û n în î, C. III, a. 165; M u f a d d a l,I I . s. 10 7 -8 j 't b n


Ş â k ir ü ’I K ü tü b î, V . 49 a.
38 I b n Ş e d d â 'd , v .9 4 a ( Y a ] tk a y a , trc.s. 7 2 -3 ) ; V û n în î, C. II I, s. 164; M u f a d d a l,
II, s. 403, 405 - 6.
39 I b û Ş e d d â d , V . 96 b - 97 a (Y a ltk a y a trc.s. 75): Y û n în î, C. I I I /s . 1 6 6;M ufad-
d a l İ l ; s.- 408 --9; î b ’n Ş â k ir i’l- K ü t ü b î, v. 49; A y n î, s. 607; N ü v s y r î, v.’ 241 a; M a k r îz î,
s. 625; A k sa râ y î, s. 100.
40 İ b n Ş e d d â d , v. 97 b (Y a ltk a y a trc. a. 75 - 6); Y û n în î, G. 111, s. 166 - 7.

İ48
1in yanma varmak için yapmıştı. Yahut da, bunu yaparken H a tîx -o ğ lu ’-
nun baskı'sı altında kalmıştı. Anonim Selfuknâme’yc göre, bu ilçi bey ve Ars-
la n -D o ğ m u ş-o ğ lu S in â n ü ’ d -D în , Elbistan’dan dönerken Moğol askeri
üzerine gece baskını yapmayı bile kararlaştırm]:|iardi‘'i. Ancak, Kayseri’ye
yaklaşınca, kimin ne niyette olduğu açığa çıktı. Kayseri’den bir günlük uzak­
lıkta bulunan Karatay kenansarajn’nâi. konaklamışlardı. Ertesi., gün hep
beraber Kayseri ovasına ineceklerdi. E m i r T a c ü ’ d^D în-G î-vile Sinâ-
n ü ’ d -D în , H a tîr - o ğ lu ’na haber vermeden, geceleyin kervansarayı'ter-
kettiler ve sabaha karşı Kayseri’ye gir diler. Şehirde bulunan P e rvâ n e-o ğ lu
M ü h e z z ib ü ’ d -D în A li’ye ve öteki ricale olup bitenleri anlattılar'^.
Hatta, M oğollanbile durumdan haberdar ettiler+3. Bu iki bey, P e rvâ n e ’-
nin •oğlu ve naibi M ü h e z z ib ü ’ d -D în ile birlikte, H a tîr - ö ğ u ila r ı’m
ortadan kaldırmak için bir plan hazırladılar. Buna göre, iki kardeş hile ile
P e r v â n e - o ğ lu ’nun yamna, veya Saltanat sarajı'nz. celbedilip öldü­
rülecekti. Pakat, bu plân M ü h e z z ib ü ’ d -D în ’in yakın adamlarından biri
tarafindan şehirde bulunan H a tîr - o ğ iu Z iy â ü ’ d - D îh ’e h a W verildi.
Z iy â ü ’ d - D îıi derhâl kardeşine adam yollayarak, şehre 'girıüer&esîni
bildirdi. Ertesi gün, Ş e re fü ’ d -D în şehir’dışındaki düzlüğe inerken, Z iyâ -
ü’ d - D î n de bütün maiyyetıni silâhlandırarak ağabeyini karşılamaya ^kü.
Ş er efü ’ d - D în’in geldiğini haber alan tertipçiler, kendileri için h'azırlanımş
bulunan mukabil komplodan habersiz olarak harekete geçtiler. T â c ü ’-
d -D în G îv ile S in â n ü ’ d -D în ,' Ş e re fü ’ d - Ö în ’ i M ü h e zz ib ü ’ d-
D în ’in yanına davet etmeğe geldiler. Aralarında kısa bir tartışma oldu.
Bu arada, T â c ü ’ d -D în G îv ’i .uzun bir zamandan Beri görmemiş olan
Z i y â ü ’ d -D în, onu dostça selâmlayarak, kucaklamak ister gibî'bİr hareket
yaptı ve bu arada, gizlice kınından sıyırdığı kılıcı ile T â c ü ’ d -D în ’ia sağ
elini kesiverdi. Böyle bir şeyi beklemeyen T â c ü ’ d -D în , ilk şaşkmiığı
atlatınca, yaralı olmasma rağmen, silâhını çekti ve kendisini korumaya çalış­
tı. Ama, bütün çabalan boşuna oldu. Z iy â ü ? d -D în ’in .pusuda bekleyen
adamları, kan kaybederek gittikçe kuvvetten düşen T â c ii’ d -D în ’in ve
arkadaşı Arslan-D oğm uş'^oğlu S in â n ü ’ d -D în ’inüzerine.saldırdıliirvc
ikisini de katlettiler'^. Anonim Selçuknâme'nm kaydına göre, akıLb bir insan ol­
duğu için, P e rv â n e ’nin bile çekindiği Z iy â ü ’ d -D în , bu işi bütün emir­
lerin bir arada bulundukları bir sırada yapmıştır. Emirlere: “Bir kimse kendi

41 Anonim SelftArtdme, s. 57.


42 î b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , a. 663; H o u ts m a , s. 311 - 2.
43 Anonim Sdçaknâms, s. 57. ..
44 î b t t B îb îj, T ıp tıb a s ım ,. s. 663 4; H o u tsm a , s. 312; İ b n Ş edd.âd, v. 97.b - 99 b
( Y a ltk a y a trc.' s. 77); Y û n în î,' C. III, s. 167; M u f a d d a l, l î , s. 411 v.d.;' A k s a râ y i, s. 101;
Anonim Sdıukndme, s. 57; Y û su fî, Hâmûpıâme, Farsça Yz, K öprülü K tp. No, 1597, v, . 104 a.

14.9
sırrını faşederse onun cezası ne olur?” diye sormuş ve onların: “Katli vacip­
tir” demeleriüzerine,Tâcü’ d -D în v e S in â n ü ’ d -D în ’rnişinibidrmi§tir«.

24 Temmuz 1276 (loSafer 675), Cuma günü, halkın camide bulunduğu


bir zamanda cereyan eden bu hadiseden sonra, Kayseri’de karışıklıklar
ve çarpışmalar vukubuldu. N a b ç i ve T u k u N o y a n ’ ın maiyye-
tinden olan bütün Moğol elçi ve memurları tevkif edildi. Bunlar, yabancı
boyunduruğımun azabmı çeken ve bundan dolayı kinle dolu olan halkın sille
ve tokatları altında götürülüp hapse tıkıldılar-**. H â tir - o ğ lu Ş e r e fü ’ d-
D în kendi emri altmda bulunan askerleri Meşhed ovasına götürdü ve
sancakları açarak, isyan ettiğini resmen üân etti Kardeşi Z iy â ü ’ d -D în ’i
S u lta n G ıy â s ü ’ d - D în ’i teslim alıp getirmesi için Kayseri’ye yolladı.
Şehirde A ta b e y M e c d ü ’ d -D în , B e y le r b e y i S e y fü ’ d -D în T orum -
ta y , M ü s te v fî C e lâ lü ’ d -D în , E m îr-i dâd E m în ü ’ d -D în
Is fa h â n î, G a c a -o ğ lu N û r ü ’ d -D în ve kardeşleri bulunuyordu'*'?. Şehir
kapısına g e len Z iy â ü M -D în ile bunlar arasında, sultamn teslimi hususunda
uzun tartışmalar oldu. Neticede, H a tîr - o ğ lu ’ na k a rşı koyaraıyacaklanm
anlayan devlet ricali S u lta n G ıy â s ü ’ d - D în ’i hazırlayıp ata
bindirdiler ve beraberce şehirden çıktılar'*». Aynı gün akşam üzeri, sultan
“ Cemal - Jafî” denilen yerde indirildi. Burada bekleyen H â tir-o ğ lu
Ş e re fü ’ d -D în kendisini karşıladı ve önünde yer öpüp itaatini arzetti. Bu
şırada. Kayserihalkma, MoğoUara karşı S u lta n B a y b a rs’m egemenliğinin

45 Anonim SelçaknâmCj aynı yer. X III. yüzyılın ikinci yansında yaşamış yerli şâir Y û s u fî
Hâmâjnâme adlı mesncvîsinia b u olayla ilgili olan dokuzuncu hikâyesinde (aynı yer), H a tîr -
b ğ u lları* n m isyanı ve T â c û .’d -D în G îv ’in öldürülmesi için şu mısraları yazıyor:

-ÜAİ
Ij pjj ^
üLijJ l3İ_;s*İ (jLij üLlijI
L fj; J ^ Jİ ö f *-> i ' -r. J

tA r' ^ jS Si
Oj^ J fi
sjLSLj LiljK ül J j if}
CjS" ıllJ^ jiLmİ- (_jIj; AİS" J.»l! ijj dlj>*
îj O"' lTİ4

46 î b n Ş e d d â d , aynı yer.
47 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 664; H o u t s m a ,s . 313; Antmim&lpt/cnâme, s. 57; A k s a râ y î,
s. 102.
48 Î b n B îb î, aynı yerler.

150
tanınmış olduğu ilan edildi'**’. Ş e r e fü ’ d - D în ertesi gün sultam ve bütün
devlet ricalini yanma alarak, kendi tktâ‘ ve ikametgâhı olan Niğde’ye hareket
etti^®. Ancak, bu arada P e rv a n e -o ğ lu M ü h e z z ib ü M -D în A li, eşyasını
almak bahanesi ile izin isteyerek şehre döndüj sonra da kendi ikametgâhı
olan Tokat’a doğru uzaklaştı^^

Niğde’ye varan Ş e re fü ’ d -D în M e s 'u d ’un ilk işi, kardeşini Suriye’­


ye göndererek, durumu S u lta n B a y b a rs’a bildirmek oldu. Ama, daha
önce, Kayserî’den getirdiği devlet adamlarının her birinden, kendisi ile
birlikte hareket etmelerini sağlamak için, zorla imzah kâğıtlar aldı.
Aynca, onların oğul veya kardeşlerinden birer kişiyi, Z iy â ü ’ d -D în ’in
yanma katıp, B a y b a rs ’ a yolladı. Z i y â ü ’ d -D în , böylece, yanmda
bir nevi rehine olarak. B e y le rb e y i S e y fü ’ d -D în T o r u m ta y ’ ın
o ğ lu S in â n ü ’ d -D în M û sâ , A ta b e y M e c d ü ’ d- D în M e h m e d ’ in
k a rd eşi N iz â m ü ’ d -D în Y û s u f ve M ü s te v fî G e lâ lü ’ d - D î n
M a h m u d ’un biraderi H a c ı bulunduğu halde, kalabahk bir kafile
ile Suriye’ye gitti ve Hums’ta S u lta n B a y b a rs’ın huzuruna çıktı
(ı Ağustos 1276/18 Safer 675, Gumartesi)^*. îb n Ş e d d âd ’m yaz­
dığına göre, bunlar B a yb a rs’a, S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în ’in tahtta
kalması hususunda yemin vermesi şartı ile, Anadolu’nun kendi ege­
menliğini tamyacağım bildirdiler ve derhal hareket etmesini istediler.
Fakat B a y b a rs onlara; "Siz Tatarlardan ayrılmakta acele ettiniz!.,
M u ‘ în ü 'd - D în P e rv a n e “ ordu’ ^z. gitmeden Önce, kendisi ile bu
yılın (675) sonunda (yani 1277 baharı) Anadolu’ya gelmem hususımda
anlaşmış idik. Şimdi benim askerlerimin büyük kısmı Mısır’da bulunuyor.
Yanımdaki zayıf kuvvetle Anadolu’ya gidemem. M ü h e z z ib ü ’ d -D în
T o k a t’a gitmiş olmakla doğru bir iş yapmıştır. Çünkü, o benimle babası
araamda varılan karar ve anlaşmayı biliyor” şekEnde cevap verdi. Bunun
üzerine, Z i y â ü ’ d -D în sultandan gizli bir görüşme talebinde bulundu ve
ona, Anadolu’ya hemen gitmediği takdirde, kardeşinin ve onunla birlikte
hareket eden emîrleria hayatlarının tehlikeye düşeceğini, bunun için, hiç
olmazsa S u lt a n G ıy â s ü ’ d-D în'in ve kardeşinin oradan çıkmalarını temin
edecek küçük bir kuvvetin yollanması gerektiğini bildirdi. Fakat, B a y b a r s
yine müspet bir cevap vermedi. Memlûk sultanı Z i y â ü ’ d - D în ’e, memle­
ketlerine dönüp kalelerini tahkim etmelerini, kışa kadar kendi kendilerini

4 9 î b n Ş e d d â d , V. 99 b (Y a ltk a y a trc. s. 77)j Y û n în î, G. II I, 3. 163; M u f a d d a l,


II, s. 412 - 3i î b n Ş â k ir i’J - K ü tû b î, v. 50 a.
50 î b n B îb î, aynı yerler; A k sa râ y î, s. 102; î b n Ş e d d â d ve diğerleri, aym yerler.
51 î b n Ş e d d â d , aym yer.
52 î b û B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 664 - 5; H o u ts m a , s. 313; Anonim Selçuknâme, s. 57; î b n
Ş e d d â d , v. 98 a, 100 a, 103 b (Y a ltk a y a trc. s. 76, 78, 81); Y û n în î, G. II I, s. 167, 169,
173; M u f a d d a l, II. s. 413, 420.

151
savunmaya çalışmalanm, zira, kendisinin kıştan önce hareket etinesinin
nıünıküri. olmadığım söyledi^^.
Bu şuada, Ş e re fü M -D în M es'ûd , Niğde’de, B a y b a rs’ın mutlaka
geleceği ümidi üe, büyük bir heyecan içinde, bütün Anadolu’yu MoğoUara
kajşı ayaklandırmağa çalışıyordu. Bir yandan, E rm en ek yörelerinde bu­
lunan K a r a m a n lıla r ı ve a/iarda bulunan öteki . T ü rk m e n le ri
harekete katılmaya çağırırken, öte yandan, emri altındaki askerleri dört
yana dağıtarak, halkı uyandırmaya uğraşıyor ve bu arada, bulduğu bütün
Tatarları yok ediyordu. K a r a m a n lıla r ve b ö lg e si T ü rk m e n le ri,
onun davetini ahr almaz, derhal ita a tlim i bildirmiş ve Niğde’ye toplan­
maya başlamışlardı, tsyan hareketi Türkmenlerin yaşadığı bütün bölgelere
de. yayılmıştı^*. Bu esnada, Maden’ i - (Lû’lû’a^" güneyinde Bulgar dağı
madeni) korumakla görevli 200 Moğol neferi,, başlarmda bulunan U r la
adlı kumandan ile beraber H a tîr - oğl u’nun askerleri tarafından yakalanıp
katledildi. Moğolla,rm kesik başları ile Niğde’de polo- çevgân) :oy-
nandıs«. Burada bulunan devlet erkânı Ş e re fü ’ d -D în ’in korkusundan
adeta sinmişlerdi. O, özellikle, Moğollara sadakatları ile tanınan Ata*
b e y M e cd ü d ’ -D în. ve M ü s te v fî C e lâ lü ’ d -D în ’i, devamlı bir bas­
kı ve göz hapsi altında tutuyordu^’ . Bütün, bunlar cereyan ederken,
Ş e r e fü ’ d -D în ve taraftarları, her gün, Suriye yönünden bir haber gelmesini
bekliyorlardı. Bunun için, sık sık Niğde’den Develi’ye kadar gidiyor ve yolu
gözleyip geri dönüyorlardı. Hiçbir haber olmadığı halde, halka müjdeler
veriyorlardı^*. Nihayet, bir gün kendilerine gerçekten ümit,verici bîr haber
ulaşü. S u lta n B ayb ars, Z iy â ü ’ d -D în ’in ricaları .üzerine,. Ağustos
ortalarında, Ş e r e fü ’ d -D în ’i ve S u lta n G ıy â s ü ’ d rD în ’i alıp Suriye’ye
götürmek için, E m îr S e y fü ’ d -D în B a la b a n kumandasmda Ğ.ooo
kişilik bir kuvvet göndemüşti. Bunların arkasından, B ay b ar s’m da. esas or­
dusu ile gelmekte olduğu söyleniyordu. Bu havadis ürerine, çok sevinen.ve
heyecanlanan H a tîr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D în , eyâletlere, İslâni hükümdarı-
run ordusu için nüzül resmi hazırlanması hususunda fermâTi’ \ax ve misâl'lçr
gönderdi. Hatta, para ve eşya olarak verilmesi gereken malm miktarmı
bile tayin ettis». Halbuki, bütün bunlar boşuna idi.. Çünkü, B a y b a rs’m
53 îb n Ş e d d â d , v . lOO (Y a ltk a y a trc .s . 78); Y û n în î, C .III. s. 169-170;.M u f a d d a l,
n ,.ş . 4 H - 5; I b n Ş â k ir i’l- K ü tû b l, 5. 50. ' ' . . ■
54 A ts a r â y î, s. 102; îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 665, 687 - 9; î b n Ş e d d â d , v. 93 b
(Y a ltk a y a trc. s. 76); Y û n în î, C. III, s. 167; M u f a d d a l, II, s. 411.
54a Bugimkü Ulukışla’n la d ö ğ u s^ d a Bizans’ın Luion’u {bk. E. îî.b n i g m a n n , Bizans
DevhtînİTi «nsrî, Almancadan çev. P. I 5 1 1 1 a n , İstanbul _197ö, s. 42).
55 Bk. Z. V . T o g a n , Moğollar deminde Anadolu'mm İktisadî mziyeti, T H Î T M , C. I, s . 24,
n. 1.
56 A k s a râ y î, s, 102 - 3.
57 I b c B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. K 5, 667; ’H o u ts m a , s, 313 - 4; ‘
58 î b n B îb î, aym yerler; A k sa râ y î, s. 1D3.
59 A k sa râ y î, s. 103.

4S2
gelmesi bir yana, onun gönderdiği E m îr S e y fü ’ d - D în B a la b a n bile,
Göynük’e®'kadar ilerledikten sonra, P e rv a n e’nin, yanında büyük bir Moğol
yardımcı kuvveti bulunduğu halde, Anadolu’ya dönmüş olduğu haberini
almış ve süratle geri çekilıııişti'sı. Gerçekten de, S e lç u k H â tû n ’ un düğünü
yapıldıktan sonra, S ah i b F a h r ü ’ d -D în , N â ib E m în ü ’ d -D în ve Tâ-
c ü’ d - D în M u ‘ t ez ile birlikte Erzurum’a kadar gelip, memleketteki durumu
öğrenmi|olan P ervân c, tekrar A b a k a H a n ’ınyanmavarnuşve şeh zad e
K ongurtây«2 ile, T u k u v e T u d a v û n N o y a n ’ın kumanda ettiği bir tü-
men'Yik bir Moğol birliği alıp, 1276 Eylül ortalarına doğru (675 Rebîü-
lâlıır bağları) Anadolu’ya dönmüştü. Ş e h zâ d e K o n g u r tâ y , T u d a v û n
N o y an ve S â h ib F a h r ü ’ d - D în ilc beraber, Elbistan hududunu korumak
için güneye doğru ayrıİJXken, P e rvâ n e ve T u k u N o yan , H a tîr-o ğ lu
isyamnı bastırmak üzere, Sivas’tan Taburdu (Pazar)’yas 3doğru ilerliyorlardı«*.
Niğde’de sabırsızlıkla B a y b a r s ’ ı bekleyen H a tîr - o g lu Ş e re fü ’ d -D în ,
bütün bunlardan habersizdi. Üstelik kendisine bu hususta yanhş bilgiler
veriliyordu. Niğde’ye gelenler, P e rvâ n e ’nin, gerçekten bir Moğol ordusu ile
.döndüğünü, fakat, bu ordunun Elbistan tarafına gelmiş olan Mernlûk
kuvvetleri ile çarpışai'ak hezimete uğradığını, P e rv â n e , S â h ib F a h rü ’d-
D în ve T â c ü ’ d -D în M u tez’in, ihanet ithamı ile, Moğollar tarafından tev­
kif edümiş bulunduklaruu söylüyorlardı. Bu havadis üzerine, Ş e re fü ’ d-
D în de vüâyctlert fetiknâme’ler göndermiş ve halka Islâm padişahının za­
ferini müjdelemişti^. Bu yüzden o, P ervân e ile T u k u N o y a n ’ın birden­
bire Niğde’ye gelmiş olduklannı öğrendiği zaman şa^kma döndü.. Buna
rağmen, onl^a karşı koym'ak istedi. Fakat, iş işten geçmiş, Moğor askerleri
feaxargâlunan etrafını sarmışlardı. Zaten, 4.000 kişilik kuvveti ile Mo-
ğollara karşı koyması imkânsızdı, Neticede, sultana vç yanında bulunan’deylet
erkânma başlarmın çaresine bakmalarım söyleyerek, yakın adamlarından
birkaç kişi aldı ve bunlarla, Moğol çemberini yarıp, Lû’û’a kalesine
kaçtı. Bu kalenin muhafızı {kütüvaî) olan S â b ık u ’ d -D în , kendisinin dostu
•idi ve daha önce böyle bir ihtimali düşünerek, Ş e re fü ’ d -D în ile anlaşmış,
-kîîleyi zahire ve savaş araçları ile doldurmuştu. Fakat, Tatarlarm yaklaştığım
görünce, bu dostluğa vefa gösterecek cesareti kendinde bulamadı; ak-

60 A raplann e l- H a d e s ü ’l- h a m r â (Bizans’ın dediği b u kaledca bugün bir


i? kaimanuştır, K aynakların. ifadesinden anlaşıldığına göre, burası, M araş ile Pazarcık arasjnda,
Aksu ırmağı vacEsinde bugünkü İnekli yajcmında olmalıdu- (bu hususta bk. E. H o n ı ğ m â n n ,
Sizans JD'evîetaıin doğu sım ri, s. 85; Hades maddesi, lA).
: - 61 î b n Ş e d d â d ,v . 1 0 la ,(Y a .ltk a y a tx c .s .7 9 ); Y û n în î,G . 111,5.170.
62 İ b n Ş e d d â d ’d a M c n g ü T im u r (ayıu yerler).
63 Pınarbaşı ile Elbaşı (Zanıantı) axasmda olması gerek.,
64 I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 666 7; H o u ts n ıa , s. 3İ3 - 4; A k sa râ y ı, s. 103; î b n
Ş ç d d â d , aynı yer. Sonuncu kaynak, P e r v â n e ’nia getirdiği Moğol kuvvetini 30.000 olarak göste-
■riyorsa' da, bunun ancak bir tümen olduğu, daha sonraki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
' 65 A k s a râ y î H a tîr - o ğ lu Ş e re fii’d -D în ’in bu sırada Aksaray halkinâ göndermiş
olduğu/e*'A«(&7J«’a in suretini kitabına almıştır (s. 104 - 6).

.153
sme ihanet etti. Ş e r e fü ’D -d în ’ibirtek^a^am ile içeri aldı, girer girmez de
yakalayıp zincire vurdu ve teslim etmek üzere P e rv a n e ’ye haber gön-
derdi««.
Ş e rfü ’ d -D în Lû’Iû’a’ya kaçtığı zaman, Niğde’de kalan devlet erkânı,
derhal S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în ’ialıp, P e rv â n e veMoğolkumandanlarınm
yanma götürmüşlerdi. Moğol kumandanları onları sorguya çekerken, P ervâ-
ne de Ish a k -o ğ lu E m îr S e y fü ’ d -D în Ç a lış ’ı Zt27 a’a AûYOTû/i’ne gön­
dererek, Ş e re fü ’ d - D în M e s'û d ’ u getirtti. Ş e r e fü ’ d-Dînzincirler içinde
Moğol kumandanlarının önüne çıkarıldı. Sonra jargû başladı. S u lta n
G ıy â s ü ’ d -d în ’e, niçin B a y b a rs’a temayül ettiği sorulduğu zaman,
o, kendisinin çocuk olduğunu ve devlet büyüklerinin sözlerine karşı gel­
mekten çekindiğini bildirdi. Bunun üzerine, Moğollar sultam H a tîr -
o ğ lu ’na teslim edenlerin kimler olduğunu sordular. Adları verilen,
şikâr K ıla v u z -o ğ lu S e y fü ’ d D în , C â m e -d â r A le m ü ’ d -D în Sen cer,
Hâşş H âd im Ş ü c â ’ d -D în K a y - A b a v e S e y fü ’ d -D în M eh m et katle­
dildiler. îb n Ş ed d â d ’ın söylediğine göre, bunlardan K a y - A b a ’yı P e rv a ­
ne kendi eli ile öldürdü. Bu arada, Ş e r e fü ’ d - D în ’eboyun eğmek zorunda
kalmış bulunan rical, yani A ta b e y M e c d ü ’ d - D în , M ü s te v fî G elâ-
lü ’ d -D în , G a c a -o ğ lu N û r ü ’ d - D în , E m îr S e y fü ’ d -D în T oru m -
tay ve diğerleri sorguya çekildiler. Bunlar, T â c ü ’ d -D în G îv ’in akibetine
uğrayacaklarmdan korktukları için H a tîr - o ğ lu ’na karşı koyamadıklarını
söylediler. Nihayet, P e r v â n e ’nin şefaati ile canlannı kurtarabildiler.
Fakat, Moğollar bunu kendilerine pek pahalıya mal ettiler. Yalnız Sey­
fü ’ d -D în T o ru m ta y , hayatımn bağışlanmasına karşılık olarak, dağıttığı
hediyelerden başka, A b a k a H an ’a 200 at ile, 400.000 dirhenî'lİk cürüm resmi
ödedi ve bütün bir kış boyunca 1.000 Tatarın iaşesini temin etmeği üzerine
aldı®’ .
Bu arada, ş e h z â d e K o n g u rtây . ‘V i& ” ya döndü. Onu uğurlamak
için bir süre P e r v a n e ’nin yanından ayrılan T u k u N o y an , sonra
T u d a v û n B a h â d ır ile birlikte geri geldi ve H a tîr -o ğ lu Ş e r e fü ’ d-
D în ’in yargılanmasına başlanması emrini verdi.®* İb n Şed d âd Şere­
fü ’ d -D în ’e, Mısır Sultanı ile neden anlaşmağa kalktığı sorusunun bizzat
P e rvâ n e tarafından yöneltildiğini, onun ise, cevaben, bütün bunların
kendisinin başladığı mektuplaşmaların ve yaptığı teşviklerin neticesi
olduğunu söylediğini bildirir. Müellife göre, Ş e re fü ’ d -D în ’in bu
açıklamasını P e rv â n e o anda inkâr etmiş, fakat sonra, ona gizlice haber
66 tb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 667; H o u ts m a , s. 314; A k sa râ y î, s. 106 - 8; î b n Ş ed ­
d â d , V. 101 (Y a ltk a y a trc. s. 79); Y û n în î, C J II , s. 170 - 1; î b n Ş â k ir i’l- K iitü b î, v. 50.
67 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s, 668 - 9; H o u ts m a , s. 315; İ b n Ş e d d â d , v. 102 a - 103 a
(Y a ltk a y a trc .s.8 0 -1 ); Y û n în î, C. III, s. 171-2; M u fa d d al, II, s. 417,419; A k s a râ y î, s. 108.
68 I b u B îb î, aynı yerler.

154
göndererek, bu şekilde konuşmakla ikisinin de ölümüne sebep olabileceğini
bildirmiş veşayet kendisine yardmı edilmesini istiyorsa, bir dahaki duruşmada
ifadesini değiştinnesini tembih etmiştir. Bundan ümitlenen Ş e r e fü ’ d -D în ,
ertesi sefer, bir önceki sözlerinin tamamen aksini söylemiş ve P e rv â n e ’yi
temize çıkarmıştır^!', Ş e r e fü ’ d -D în ’in sorgu esnasında birbirini tut­
mayan ifadeler verdiği hususu, İb n B îb î ve A k s a r â y î tarafından da
belirtilmekte ve bu, onun korku ve şaşkınlığına hamledilmek istenmek­
tedir’''.

Moğol kumandanları Ş e r e fü ’ d -D în ’in yargılanması sırasında tutulan


zabıtları Ab aka H a n ’a gönderdiler ve ne yapılması gerektiğini sordular.
A b aka’nm cevabı gelinceye kadar da, ona her gün yüz; kırbaç vurdurdu­
lar. Ekim ayımn ortalarına kadar (Rebîülâhır sonlan), aşağı yukarı onbeş
gün devam eden bu işkence, nihayet, idamı için yazılmış yarhğ’m ulaş­
ması ile bitti. Yarhğ’ uı gereği yerine getirildikten sonra, Ş e r e fü ’ d -D în
M es'ûd’un vücudu parça parça edildi ve ibret olsun diye, başı Konya’­
ya, elleri Ankara ve Erzincan’a, diğer uzruvlan da öteki Anadolu şehirlerine
gönderildi. Bu esnada, onun, kendisi ile beraber hareket etmiş olduklarım
söylediği-yukarıda adları geçen- kimselerden başka, bir çok da T ü rk ­
men öldürüldü’ i.

îb n Ş e d d âd ’m dediğine göre, H a tîr -o ğ lu Ş e r e fü ’ d - D în ’in ölümü


ve yargılanması sırasında cereyan eden olaylara dair haberler Kahire’ye
ulaştığı zaman, kardeşi Z iy â ü ’ d-D în. S u lta n B a y b a rs’ın huzunma
çıkarak, biraderinin öldürülmesine E m îr S e y fü ’ d -D în T o ru m ta y ,
A ta b e y M e c d ü ’ d -D în ve M ü s te v fî G e lâ lü ’ d -D în ’ in aleyhte şa­
hitlik yapmalanmn sebep olduğunu, halbuki, yargılama esnasmda
Ş e r e f ü ’ d - D î n ’ in bu şahısları töhmet altında bırakacak hiçbir ifade
vermemiş bulunduğunu^^ söylemiş ve sözonusu kimselerin yaJcınlarmm ce-
zalandırılmasmı istemiştir. Bunun üzerine, sultan da adı geçen şahısların
oğul ve kardeşlerini, maiyyetlerindekikimselelerle beraber hapsettirmiştir’ ’ .

69 î b n Ş e d d â d , aynı yerler.
70 îb n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 669; H o u tsm a , s. 316; A k s a râ y î, s. 108.
71 îb n Ş e d d â d , aym yerler; î b n B î b ı, aynı yerler. H a t î r - o ğ l u ’nun nereye gömüldüğü
belli değildir. Kendisinin ıktâ'ı olan Niğde’de, ismini taşıyan 666 (1267) tarihli bir çermesi vardır
(bk. A. G a b r ie l, Manumenis, I, s. 1İ4, not 3).
72 î b n Ş e d d â d , v. 102 a (Y a ltk a y a trc. s. 80).
73 S u lta n B a y b a rs ’m hapse attığı kimseler, T o r ü m ta y ’m oğlu S in .â n ü ’d - d î n M û s â ,
M e c d û ’d-D în. ve C e lâ lü ’d - D în ’in kardeşleri olan N iz â m ü ’d - D în Y û s u f ile H a c ı idi.
Bunlar 1278 yılına kadar Kahire kalesinin burçlarında mahpus kalımşlardır. B a y b a rs’ın ölümün­
den som'a yerine geçen oğlu B erk e zikredilen tarihte kendilerini serbest bırakmıştır ( t b n Ş e d d â d ,
V . 103 (Y a ltk a y a trc. s. 81); Y û n în î, C, III, s. 173).

155
Bu korkunç soruşturma surasında, P e rvâ n e dahil, bütün Selçuklu ri­
cali tek tek kendi canını kurtarma çabasına düşmüş ve Ş e r e fü ’ d -D în ’i
bir fedai olarak kullanmışlardır. Bahtsız emîr işkence çektiği günlerde ya­
zarak, arkadaşlarından birine gönderdiği şu rubai ile bu durumu gayet açık
şekilde anlatmaktadır:
'Aşk âmed u gerd-i fitne ber cânem bîht,
Dil hûn şud u cân bi-reft u 'aklem bi-gurîht.
Bâ în heme hîç dûst destem ne-grift,
Guz dîde ki her çi dâşt der pâyem rîht’*.
Aşk geldi ve fitne tozunu canım üzre eledi.
Ruh söndü, hayat gitti, aklım kaçtı.
Ama, her tuttuğu yol boşa giden kendi fikrimden gayri,
Hiç bir dost elimden tutmadı.
H a t îr - o ğ lu Ş e r e fü ’ d -D în ’i Gedük tnenzUi'nde (Kayseri - Sivas
yolu üzerinde, muhtemelen birinci şehre daha yaJun) ’s yargılayıp öldüren’^*
Moğollax, bundan sonra kışlamak üzere Delüce (Delice)’'’ . kışlağCrOi
gittiler. T u k u ve T u d a v û n , bütün bir kış mevsimi boyunca, rnem-
lekette, H a tır - o ğ lu Ş e r e fü ’ d -D în ’e itaat ve yardım etmiş kimsderi
aramak, sorguya çekmek ve cezlandırmakla meşgul oldular. Bu esnada
P e rv a n e , grup grup getirilen sanıklarm kurtulması için, kâh Moğol
kumandanları nezdinde tavassutta bulunarak, kâh onlara nasıl hareket
etmeleri.gerektiği.hususunda fikirler vererek, olumlu bir rol oynadı. Aksa-
gar i y î ’nin ifadesine göre, Moğollar suçlarım itir^ edenleri bağışlıyor,, in­
kâr ve inat yoluna Sapanları, şiddetle cezalandırıyorlardı. Müellif, •“ben de
o (fzaû?î’da bir kalem, sahibi idim; fakat, ona (Ş e re fü ’ d - D în ’e) uymam
isteyerek değil, mecburiyetten olmuştu. Sonra, başkaları gibi kimsenin ma­
lına tamah edip, 6İ uzatmamıştım. Onun için,- bu belâdan yağdan kıl çeker
gibi’ kolayca kurtuldum” diyerek, kendisinin de yargıya çekilenlerden oldu­
ğunu ifade ediyorsa,
Moğollar, Delice kışlağmda Selçuklu ricalini yargıya çektikleri sırada,
bir yandan da, a^’larda ayaklanmış durumda olan T ü rk m e n le ri bastır-

74 A k s a râ y î, s. 109.
75 Gedük menzili î b n BSbî’de birkaç defa geçer, Sivas’tan veya M alatya’dan Kayseri’ye,
gdijlerde burada duraldanır, veya gelenler Buradan karşılanır (bk, H o u ts m a , s. 40, 68, 88).
X IV . yüzyılm ilk yansında, H a m d u ’ll a h K a z v în î bûıasım 15,000 oKn<îr gelirli, sert iklinii
olan küçük bir kasaba şeklinde tarif ediyor {M zhet al-Qnlûl>, s. 99). -
76. İ b n B îb t; T ıp k ıb a s ım , s. 689; H o u tsm a , s. 322; Anonim Selfuknâ7ne,.a. 57 (bu müellif
olayın.tarihini J5 Safer 675/29 Temmuz 1276 olarak gösterir). >
■ 77 Kızılıı-mağın aynı adı tajıyan kolunun.batı tarafında, bugüıi Keskin’e bağlı bir nahiye
merkezidir.
78 A k sa râ y î, s. 110.

156
m akiçin uğraşıyorlardı. Yukarıda görüldüğü gibi, H a t ı r - o ğ l u Ş e r e f ü ’d-
D în isyan bayrağım açtığı zaman, K a r a m a n l ıl a r v e d i ğ e j Uç T ü r k m e n -
le r i derhal onun çağırışına uyarak, M oğollara karşı girişilen harekedere
şevkle katdmışlardı. Bundan onbeş sene önce, memleketten kaçan S u lta n
İ z z ü ’ d - D în K e y k â v u s ’un haklarmı savunmak iddiası ile baş kaldırıp,
büyük olaylar çıkardıktan sonra, b ir sonuç alamadan ölen K a r a m a n ’ın,
o zaman S u lt a n R ü k n ü ’ d - D în tarafından Gavele kalesine hapsedilmiş
olan çocukları, sultanın ölümünü müteakip, P e r v a n e tarafından tekrar
serbest bırakılmış ve babalarına ait ülkenin ve aşiretlerin başına geçmişlerdi.
Daha sonraki olaylar dolayısiile, ailenin başkanhğmı, K a r a m a n ’ın Şem -
s ü ’ d - D în M e h m e t B e y adındaki büyük oğlunun yapm akta olduğu­
nu anlıyoruz Evvelce bu Türkmenlerin ne derece önemli problemler
çıkardığmı yakından görmüş olan ve bastırılmaları için bizzat uğraşmış
bulunan P e r v â n e ’nin, onları yeniden faaliyete geçirecek liderleri serbest
bırakması çok manalı bir hadisedir. K a r a m a n l ı l a r ’m H a t î r - o ğ l u ’nun
çağırışına hemen cevap vermeleri ve bulundukları bölgeyi sahillere kadar iş­
g al ederek, buradan, aynı şekilde S u lt a n B a y b a r s ’la temasa geçmelerimi,
hatıra, M e h m e t B e y ve kardeşlerinin G âvelezindanından çıkarılmasında
zaten böyle bir amacın gözetilmiş olduğu fikrini getiriyor. Hele, H a t îr -
o ğ lu ’nun ölümünden sonra. K a r a m a n l ı l a r , yüküm lü oldukları vergiyi
göndermemek suretiyle isyana devam ettikleri halde, P e r v â n e ’nin,
onların cezalandırılması için yapılan teşebbüse engel olm aya çalışması, bu
fikri daha da kuvvetlendirmektedir. Gerçekten, H a t î r - o ğ l u tarafından
K a r a m a n l ı k a r d e ş le r e tevcih edilmiş olan Ermen serkeşliği'nm eski sahibi
H o t e n li B e d r ü ’ d - D în İ b r a h i m , 82 onlardan bir an evvel intikamını
almak isterken, P e r V â n e buna rıza g ö s te rm iy o r d u M a m a fih , B e d r ü ’ d-
D î n İ b r a h im davasını M oğol kumandanlarına kabul ettirince, P e r v â n e ’­
nin muhalefeti neticesiz kalmıştır. E m îr B e d r ü ’ d - D în aynı yılm Kasım
veya Aralık ayında, yarısı M oğol olan 2000 kişilik bir kuvvetle, K a r a m a n -
l ı l a r ’ı cezalandırmak için, Lârende üzerine yürümüştür. K a r a m a n l ıl a r ,
beklemedikleri bir zam anda üzerlerine bir M oğol birliğinin geldiğini gö­
rü n ce,:korkarak, B e d r ü ’ d - D în ’e elçi göndermiş ve suçlarının bağışlan­
ması İçin sultanın hâzinesine 100.000 dînâr tazminat ödemeye hazır olduk­
larını bildirmişlerdir. Onların kökünü kazıyarak, bütün mallarına konmayı
uman, böylece de, M oğollara yaranm ayı düşünen, H o t e n l i , yapılan teklifi

79 Bu unvan yalnız İb n Ş e d d â d ’ da v a r d ı r (v. 98 b, 1 1 4 a, 1 1 5 a ( Y a l t k a y a


trc. s. 76, 89, 90).
80 î b n B îb î, T ı p k ı b a s ı m , s. 689; H o u tsm a , s. 323.
81 Ib n Ş e d d â d , v. 98 b ( Y a l t k a y a trc. s. 76); Y û n î n î , C.III, s. 167; M u f a d d a l ,
II, s. 411.
82 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 688; H o utsm a, s. 322.
83 A k s a r â y î , s. 111.

157
şiddet ve azam etle reddedip, ilerlem eye d ev am etm iştir. Fakat, b u hareketi
kendisine çok p a h a lıy a m al olm uştur. C a n korkusunun v erd iğ i gayretle
çarpışan T ü r k m e n l e r , Göksü derbendi’’ ndç: orm fena halde b ozgun a u ğrat­
m ışlardır. E ngebeli arazi için de bir süre on lara d ayan m ağa çalışan H ot e n li,
neticede, b ü tü n a ğ ırh k la n m b ırakarak k açm a ğa m ecbur olm uş ve Ermenek
vilâyeti’nditki kalelerden birine sığınm ıştır. O n u n T ü r k m e n l e r tarafından
böyle kötü b ir du ru m a sokulduğunu gören M o ğol em irleri, N â i b E m î-
n ü ’ d “ d î n M î k â ’ î T i yard ım a gönderm işlerdir. N â i b ’in gelm esi ancak
B e d r ü ’ d - D î n ’ in sıkışıp k ald ığı kaleden kurtulm asını tem in etm iştir. Fakat,
K a r a m a n l ı la r d ı n itaata sokulması yin e m üm kün olm am ıştır. Ü stelik,
bu sırada K a r a m a n l ı l a r ’a mensub olan b a zı Uç T ü r k m e n l e r i , bir
F r e n k tüccar kervanını basarak (E reğli civa rın d a ), m allarını yağ m a etm iş­
lerdir, Bu T ü rkm en lerin cezalandırılm ası ve aîdıkarı m alın kurtarılm ası
için, P e r v â n e ’nin dayısı olan EmîriTs-sevâhil^^^ H o c a Y û n u s -A n ta ly a -
A lâ ’ îye b ölgesin d en -h arek ete geçm iş, ancak, o d a B e b d r ü ’ d - D î n ’ in akıbe­
tine uğram ıştır. Böylece, K a r a m a n l ı l a r ı y ok etm ek için gelenlerin her b iri
perişan olmuş, onlar ise m addeten ve m ânen kuvvetlenm işlerdir. B ütün bir
kış m evsim i boyu nca, T ü r k m e n l e r e karşı en küçük bir başarı kazana-
m ıyan bu Selçuklu beyleri, nihayet, on ların bastırılm ası işinin ertesi yıla
bırakılm asının ve bunun doğrudan d oğruya M o ğo l k um andanları tarafından
ele alınm asının gerekli old u ğu kan aatın a vararak , geriye dönm üşlerdir
F a k a t,-a şa ğ ıd a göreceğim iz g ib i-g e le ce k yılın başında A^Temlûk S u l t a n ı
B a y b a r s ’m A n a d o lu ’ya girm esi ve M o ğolları b ozgu n a uğratm ası ile, artık
Türkm en hareketleri, tam am en bastırılm ak b ir yan a, aksine, m em leketin
m üzm in bir meselesi haline gelecektir.

C. B a y b a r s ’m Anadolu seferi

1276-1277 kış m evsim i A n a d o lu ’d a M o ğollara başkaldıranların


koğuşturulm ası, yargılanm ası, cezalandırılm ası için yoğu n çalışm alarla
geçerken, aynı gü nlerde M ısır’da, M e m lû k S u l t a n ı e l - M e l i k ü ’ z-
Z â h i r R ü k n ü ’ d - D î n B a y b a r s bu ü lkeye yap aca ğ ı seferin hazırlıkları ile
meşgul oluyordu . H a t î r - o ğ l u Ş e r e f ü ’ d ' D î n ’İn M oğollar tarafından
yakalan ıp öldürü ld ü ğü nü , bütün Selçuklu ricalin in y argıy a çekildiğini ve
ayaklanan T ü rkm en lerin d evam lı takip edilm ekte olduğunu kendisi ile
beraber d uyan m ülteci Selçuklu em îr 1erinin, g iz li b ir ith am la karışık sız­
lan m aları karşısında, S u l t a n B a y b a r s için , bu seferi bir an evvel yapm ak,
bir haysiyet meselesi haline gelm işti. M o ğolların A n a d o lu ’d a durum a

83a Bu unvanın aym makam için kullanılan öteki şekilleri için bk. yk. s. 51.
84 A k s a râ y î, s. 110 - 3; K ö p rü lü . Anadolu Beylikleri larihine ait notlar, s. 18 - 20; E b û ’ I-
F erec, Tarih, s. .595.

158
tekrar hâkim olm aların a rağm en, P e r v â n e acab a bu sırada M ısır sultanı-
mn yap tığ ı h azırlıklarla ilgilenm iş, veya onunla fiile n tem asta bulunm uş
m udur? B azı k ayn aklard a, bize bu soruyu olum lu şekilde cevapland ırm ayı
telkin eden k ayıtlar vardır. Ö rneğin, S ü r y â n î E b û ’ l - F e r e c ’ in ifadesine
göre, B a y b a r s ’ ın b ü yü k b ir ordu ile sefere çıkm akta old u ğu E r m e n i
K r a l ı L e o n tarafından A n a d o lu ’d aki T a ta rla ra zam an ınd a haber veril­
d iğ i halde, P e r v â n e on ları eğlence ve ziyafetlerle oyalayarak, ilh an ı haber­
d ar etm ekten ve kuvvet istem ekten a lı k o y m u ş t u r B ö y le b ir d u ru m sözko-
nusu olm asa bile, P e r v â n e ’nin, aralarında geçen eski yazışm alara göre,
B a y b a r s ’m gelecek y ılın başında A n a d o lu ’y a geleceğin i b ild iğ i ve bunu
M oğollard an gizled iğ i bir vakıadır.
B a y b a r s ’m A n a d o l u s e f e r i n i n hikâyesi, iki çağdaş M em lû k tarih­
çisi tarafından bütün ayrıntıları ile anlatılm ıştır. Ö zellik le, biraz önce
b izim kendisinden bahsettiğim iz -v e bu sefere b iz za t katılm ış b u lu n a n - î b n
A b d i ’ z - Z â h i r ’ in, o sırada M ısır’da vezir olan B a h â ü ’ d - D î n b . H a n n â ’ -
y a h itaben ya zd ığ ı veya ^''Rûm Gazâ-nâmesİ” , seferin cereyan ı için
olduğu kadar, yaza rm A n a d o lu ’da geçtiği yerler ve gö rd ü ğü şeyler
hakkında verd iğ i b ilg i bakım ından da çok ilgi çekicidir. D ah a sonra
yazılm ış olan bütün M em lû k tarihleri, bu seferi anlatırken, hep I b n
A b d î ’ z - Z â h i r ile ,-e s e rin in bu kısm ında, esas itib ariyle I b n A b d i ’ z -
Z â h i r ’in adı geçen ^‘Gaza-nâme" sini özetlem iş b u lu n a n - meslekdaşı
îb n Ş e d d â d ’ a sö dayan ırlar. Y e rli k ayn ak larım ızda ve öteki yab an cı
kayn aklard a bu hususta verilen bilgiler, M em lû k tarihçilerininkine göre
çok kısa ve sathî kalır.
H er ik i M em lû k tarihçisinin kaydettiğine göre, S u l t a n B a y b a r s ,
h azırlık lan n ı tam am lad ıktan sonra, 7 N isan 1277 (2 Z ilk ad e 675), Perşembe
günü H a le p ’ten yola çıkmış, bu şehrin valisi vasıtası ile, İrak tarafından
gelebilecek M o ğo l saldırılarına karşı Fırat üzerinde tertibat ald ıktan sonra,
A yın tâb , D elük (Dülük)^\ G öynük [HadesüH-Hamrâ)^^ yolu nd an Göksü
ırm ağın a k adar gelm iş, bunu ve kuzeyindeki Akça derbend'i (A rap lar bu geçide
DerbüH-Hades ve y a Derbü's-Seleme derlerdi^*®) geçerek, 13 N isan (8 Z ilkad e),
Ç arşam ba günü Elbistan ovasına ulaşm ıştır «s.
Ö te yan d an , î b n B î b î ’n in anlattığın a göre, b ah ar gelince. Sis (K ü ­
çük Erm eistan) kralı arka arkaya haberciler göndererek, Suriye tarafından

85 E b û ’ l-F e rc c , Tarih, s. 598 - 9; a y n ı m il., Muhlasarü’ d-Düvel, s. 501 - 2.


86 Bu hususta ve iki yazann geneİ olarak birbiri ile mukayesesi ve yazdıklarının değerlen­
dirilmesi hk. bk. Giriş (Kaynaklar) s. 15-9, 21-2,
87 Bizans’ın Telakh'\ı.. Antep’in kuzeyinde küçük bir köydür. Bugün Diilükbaba adını
taşımaktadır (bk. E. H o n i g m a n n , aynı eser, s. 111, İ25).
88 Bk. yk. s. 153, not 60.
88a Bk. E. H o n i g m a n n , aynı eser, s. 85.
89 I b n A b d i’ Z 'Z â h ir, ( K a lk a ş e n d î, X I V , s. 141 - 4 ; e l-U m e rî/ T a e sc h -
n e r, s. 4 - 5 ); a y n ı m il., er-Ravdü'z-Z'^hir, v. 185; Ib n Ş e d d âd , v. 108 b-109 a ( Y a ltk a y a ,
s. 8 4 - 5 ) ; Y û n în î, C. III, s. 175; M a k rîz î, s. 628.

159
büyük bir ordunun yaklaşmakta olduğunu bildirmiştir. Bunu üzerine, T û-
da.vûn N o y a n , T u k u A ğ a ve P e rvâ n e M u 'în ü -d ^ D îa Süley^
m an, Moğol ve Selçuklu askerlerini Kayseri’de toplayıp, süratle Elbistan
yolunu tutmuşlar, Horon dağma (Binboğa dağlarmdandır) : ulaştıkları za­
man, Suriye ordusunun Elbistan ovasına girmek üzere olduğunu öğrenmiş-,
ler ve o gelmeden, ovaya inip, askeri Savaş düzenine sokmuşlardırfL
Memlûk ordusu 14 Nisan (9 Zilkade), Perşembe günü Elbistan Ovasına
indiğinde, ilk olarak ■ Kerey (Giray) adlı Moğol kumandanımn idaresindeki
3.000 kişilik öncü kıtası ilk karşılaşmıştır. B ayb ars, E m îr Ş ein sü ’ d-
D în S o n k u rü ’ l-A ş k a r’ı.birm iktar askerle onun üzerine göndermiş ve.
yapılan bu ilk çarpışmada Moğollar bozulmuştur. Burada esir alman bütün
Tatarlar kılıçtan geçirilmiştir. Ertesi gün, yani 15 Nisaiı 1277 (ro':ZiUtade
675), Cuma günü. Memlûk sultam askerini Elbistan’ın yakınındaki bir tepe­
den Hum {Hum, Honin, Hunul) yakısına indirirken, herbiri bin atlıdan
ibaret olan on bir alay halinde savaş düzeni almış Moğol ordüsunu görmüş­
tür. Anadolu ve Gürcü kıtaları bunlarm yanında ayrı birer gurup meydana
getirmekteydi92. Memlûk tarihçileri ordulann sayıları hakkında kesin bir
rakam vermiyorlar, YaJnız, îb n A b d i’ z -Z â h ir Moğol ordusunun
bütün Moğol askerlerinin onda biri olduğunu ve- hepsinin A b aka Hari.
tarafindan özel surette seçilerek gönderilmiş bulunduğunu söylemek-
tedir’ 3. îb n B îb î ise, bu seferi anlatmak için yazmış olduğu uzun
şiirinde, Memlûk ordusunun sâyılamıyayacak kadar çok, buna karşılık,
Moğollarm 3.000 den az olduğunu ifade ediyor” . Oysa ki, E b û ’ l-FereCi
yalnız yardımcı Gürcü kıtaSınm bu kadar olduğunu,' Tatarların ise
muharebede'5,000 kayıp verdiklerini bildiriyorsa. R e ş îd ü ’ d -D în , sadece
iki kumandanın o bölgede birer tümen (10.000 er kişi) ile muhafazâhk
yaptıklandan bahsediyor, fakat savaşa katılan- asker sayısım yazrmybr^.’
Öyle' anlaşılıyor ki, asıl Moğol ordusu lo.ooö-atlıyı fazla geçmiyordu.-"
Selçuklu ve Gürcü birlikleri ile beraber, bü sayı ancak ^15-16 bine ulaşı­
yordu sı. Memlûk kuvvetleri ise, bu miktann eri az iki'misli idi. Arap kaynak- ■

90 T ıp k ıb a s ım , s. 670 - 1; H o u ts m a , s.,316 - î .
91 Elbistan’ın batısında, Binboğa dağlanm a eteğinde, aynı adıtaşı-yan köyün sağ taraûadald
ova. Bm-ası için bk. H o n i g'm a n n , aynı eser, s. 73.
92 I b o A h d i ’z-Z S.hİT ,^azd-ıı4m e (K a lk a ş e n d î,. s. 144-5; el- U m e rî, s. 6);, a y ijı
m U ., er-Ravdü’Z'Z'^^^ı v. 185b; I b u Ş e d d â d , v. 109 ( Y a l t k a y a , s. 85); Y û n î j ı î , aynı
yer; M a k r î z î , s. 628.
93 G a ^n â m e (K a lk a ş e n d î, s. İ45; e l- U m e rî, s. 7).
94 T ıp k ıb a s ım , s. 671 (nmh.tasarda -yoktur),
■ ■ 95 E b û .’l-İFereç, Tart'Aj S. 599; a y n ı m i l , , Mvhtasarü’d-Düvel, s, 502.
96 R e ş îd ü ’d -D în / J a h n , I, s. 31.
97 Moğol ordusuna, buyruğu altındaki askerlerle beraber Niğde’d e ' AyZai kurmuf olan
K u tu (B a y c u N o y a n ’ın torunu) henüz katılamaıtuştı (A k sa râ y î, s. 112)> Bu sırada Ajadol-u
kü-vve'tleri ise, esasen 5-B bin kişiyi geçmiyordü-{-yukanda’ğöiaIHügii.gibi’, isyan e d e n B e y le r b e y i
H a t î t 'ö ğ l u ’n-tm emrinde avicak'4.000 kişi bulunuyordu). T ü 'rk io e n le rin M yfik karışıklıklar'
çıkardığı bir zamanda, herhalde bu askerin öftemli bir kişini'da geride bıraitılmışfı.'' -

160
lari Moğollarm Selçuklu askerinij ihanet etmelerinden korlctuldan için,
kendilcriainkinden ayırdıklajım ve başlı başına bir grup haline getirdik-
lerini Söylemektedirler.s» Moğol ordusunda, aSılyöneticiler olan Suldus tümeni
beyi T u d a v û n N o yan , Anadolu işgal kumandanı ve Celâyir tümeni beyi
T u ku N o y a n ve bunun kardeşi U ru k tu üe, K e r e y (G ir a y ), B a h â d ır
B ahşî gibi önemli kişiler ve A b a k a H a n ’ın bir kayınbiraderi vardı»».

B a y b a rs’m “üeri!” buyruğu ile, parlak altın sarısı miğferli T ü rk


M e m lû k le ri bulundukları tepeden bir sel gibi T a t a r la r ın üzerine aktı­
lar. îlk şaşkınlığı geçirdikten sonra, Tatarlarm bir IcıSm:, atlarından inerek
Memlûkleri karşıladıklar. Çok çetin bir Savaş başladı. İki taraf da büyük bir
cesaretle çarpışıyordu. Fakat, Tatarların direnmesi çok sürmedi. Yavaş
yavaş Türk kılıçlarınm altında erimeğe başladılar. Kimi ayakta, kimi diz
çökmüş, kimi yan dönmüş olarak savaşıyorlardı. Bir çoklan da arka arkaya
verip döğüşüyorlardı. Bunlar arasmda öyle yiğitler vardı ki, sadağmdaki
son oku atmadan, veya mızrağı kırılmadan teslim olmuyordu. Bir ara, Ta­
tarlarm sol kanadmdan bir grup, Türk ordusunun gerisine, sultamn san­
caklarının bulunduğu yere doğru saldırıya geçti. Durumu gören sultan, bun­
ların üstüne bizzat yürüdü. Tatarlar şiddetli bir çarpışma yaptıktan sonra
dağa doğru kaçtılar. Fakat, bizzat sultanın yönettiği mendûl^la tarafmdan
takip edildiler ve küçük bir kısmı müstesna, hepsi kılıçtan geçirildiler. Ka-
îanlarmı da bölgenin halkı kovaladı. Bu sırada, daha kalabalık bir Moğol
birliği Memlûklerin sağ kanadına hücum etti. S u lt a n B a y b a r s der­
hal o tarafa at sürerek, bunları da dağıtü. Kaçanların arkasmdan takipçi­
ler gönderildi; pek çoğu yakalandı ve öldürüldü. Bu kaçanlarm takibi sıra­
sında, S u lt a n B a y b a r s ’m yanmda bulunan Selçuklu e m îriH â iır-o ğ lu
Z iy â ü ’ d -D în M ahm ut, yaralı bir Tatarın attığı okun gözüne saplan­
ması sonuttda öldü‘°“.

98 İ b n A b d i’z -Z âh .ir, Coîif-n&ne (K a lk a ş e n d î, s, 145; e l- U m e rî, s. 6); a y n ı m i l . ,


er-Rasdü’z - Z ^ i f, aym yer; I b n Ş e d d â d , aynı yerler.
99 A ynıyerler ve R e ş îd ü ’d - D în / J a h n , I, s. 8,31.
100 E b û ’l- F e re c ve iinanîraiys/fiiAnoTM müellifi, Z iy â ü ’d - d î n ’m, çarpışmadan sonra Mo­
ğol ölüleri arasmdaki önemli kimseleri göstermek için B a y b a rs ’la beraber savaj alamm dolaşırken,
plü taklidi yaparak gecdeyin kaçmayı düşünen, yaralı bir Moğolun, onlarm kendiii gibi canlı kal­
mış olanlan öldürmek için araştırma yaptıklarım samp, sadağında kalan tek oku atması .ile
gözünden vurulduğunu söylerler (E b û ’l-F e re c , Tarih.s. GOl; Anonim Selftıknâmt, s. 58). Sonuncu
kaynağa göre, H a tîr - o ğ lu vurulduğu zaman B a y b a rs ’a: ' “Berûın işim bitti; istiyordum, ki
senin hizmetinde MoğoUarı Anadolu’dan çıkarmcaya kadar çalışayım. Ama takdir benim fikrime
uymadı”, demiş ve ölmüştür. Bunu gören B a y b a rs ise, göz yaşlarım tutamıyarak: “Neye niyet et­
miş isem, Allah, onu zavallı Anadolu’lulann başma getirdi” demiştir.

161
Savaş alanında ölü ve yaralılardan başka bir şey kaİmarmştı. Tatarlann
ölü sayısı 5.000 in üstünde i d i G ü r c ü l e r i n de üçte İkisi yok edilmiştr°^
Başta Pervâneolm aküzere, bütün Selçuklu beyleri savaşa ciddiyetle katıl­
madıkları için, Anadolu askerlerinin fazla bir kaybı olmamıştı. Moğol tümen
beyleri T u k u v e T u d a v û n savaş Sırasında maktul düşmüşlerdi. Öteki Mo­
ğol kumandanlarının da çoğu ölmüş, kalanları ise tutsak olmuşlardı. S u l­
tan B a y b a r s Moğol esirleri arasından asil olanları seçip, gerisini öldürt­
müştür. Kaynakların hemen hemen hepsi, Memlûklerin zayiatmm fazla
olmadığı hususunda birleşmektedirler. Selçuklu beylerinden bir çoğu da
B ayb ars ’ ın askerleri tarafından esir edilmiş bulunuyordu. Bunlar arasında
P e rvâ n e ’nin büyük oğlu B e y le rb e y i M ü h e z z ib ü ’ d -D în Ali**’^ K ır ­
şeh ir S ü b a şısı C a c a -o ğ lu N û rü ’d -D in ve başka ünlü kişiler bulu­
nuyordu. S u lta n B a yb a rs onlan huzuruna getirdikleri zaman, kendile­
rine fazla bir şey söylememiş, yalmz, evvelce aralannda yapılmış olan
ittifakı hatırlatmıştır. Bu savaşta Memlûk ordusunun eUne, ayrıca, at,
çadır, silâh ve teçhizat olar^ , büyük bir geçmiş ve bunlar sultanın
emri ile hemen orada askerler tarafından paylaşılmıştır^'^.
B a y b a rs’ı karşılamaya Moğollarla beraber gelen, fakat harp sahasın­
da sadece onlann yok edilişini seyreden P e rv â n e , sonucun belli olduğunu
görür görmez, son süratle Kayseri’ye doğru uzaklaşmıştır. Kendi oğlu dahil,
bir çok kumandanlarmın ve askerlerinin akıbetini bile sormadan kaçtığma
göre, bu sırada o, B a y b a r s ’a iltihak etmeyi hiç düşünmemiştir. Fakat,
harp sahasında gösterdiği son davranış, onun bu hareketinin Moğollara
karşı duyduğu sadakatla ilgili olmadığmı da açıkça ortaya koymaktadır.
Şu halde, P e rvâ n e B a y b a r s ’ a iltihak etmekten niçin kaçınmıştır? Onun

10 1 Bu rakam E b û ’I- F e re c tarafından verilmiştir (bk. TariA, s. 599). î b n A b d i’z - Z a­


h ir vc öteki Arap kaynaklan B a y b a rs ’m, dönüşü esnasmda muharebe meydanına uğradığı
zaman, oradaki bir Elbistan’Iının, 6770 ceset saymış ve sonra hesabı karıştırmış olduğunu söyle­
diğini kaydederler [Gazâ-nâme, ( K a lk a ş e n d î, s. 162; e l- U m ç r î, s, 17); er-Ravdû’z-Z^hİT, v.
19Ib, 192a; I b n Ş e d d â d , v. 113 b (Y a ltk a y a trc. s. 89)].
102 E b û ’l-F e rc c , aynı yer; Muktasarü’d-Dûvel, s. 502.
103 Bunun, H a tîr - o ğ l'a Ş e re f ü ’d -D în ’in yerine beylerbeyiliğe getirilmiş olduğu anlaşıl­
maktadır.
104 î b n A b d i’z -Z â h ir, Cazd-nâme (K a lk a ş e n d î, s. 147-9; e l- U m e r î, s. 7-9)-, er-Ravdü’z-
Zâhir,w. 186-7; î b n Ş e d d â d , v. 109b-l 10a (Y a ltk a y a , trc. s. 86); Y û n în î, G. I I I , s. 176. B ay-
b a rs ’ın, A yn C â lû t’tan sonra, Moğollara indirdiği en büyük darbe olan Elbistan savaşma, çağdaş
Memlûk kaynaklarındaki kadar olmamakla beraber, bütün yerli ve yabancı kaynaklarımızda da
önemli bir yer aynlmıştır (bL M u fa d d a l, II, s. 423 - 6; I b n Ş â k ir i’l- K ü tü b î, v. 53; N û v e y rî,
V. 260; M a k r îz î, s. 620 - 9; A y n î, s. 608 - 11; I b n T a ğ r ı b i r d î , Nücûmü’z - Z ^ r e , K ahire 1942,
G. IX , s. 167 - 9; B a y b a rs M a n a û r î, v. 83; E b û ’l- F id â , G. IV . s. 9^ Î b n û ’l- F ü v e tî, 3. 289;
E b û ’l-F e re c , Torik, s. 599; a y n ı m il., Mühiasarû'd-Düvel. s. 502; A k sa râ y î, s. 113 - 4 ; I b n
B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 671 - 4; H o u tsm a , s. 317; Anonim Selfuknâme, s. 57-8; Histoire de la CSorgis,
G. I, s. 552).

162
daha sonraki hareket tarzı, bizi en ziyade şu iki ihtima] üzerinde durmaya
sevk etmektedir; O, ya îlhanlı Devletinin sadece hudut muhafızı olan
küçük bir ord uya karşı kazanılmış bir zaferle her şeyin halledilmiş olduğuna
inanmadığı için, B a y b a rs’m asıl Moğol ordusu ile çarpışmasından sonra
alınacak sonucu beklemeyi ve durumunu ona göre tayin etmeyi düşünmüş,
yahut da, somıç ne olursa olsun, B a yb a rs’ın, jeopolitik şartlar bakımmdan
Anadolu’da devamlı şekilde kalamıyacağına ve yine duruma er geç Moğol-
larm hâkim olacağma kanaat getirmişti. Kendisinin bundan sonra izlediği
politika ve olaylarm gösterdiği gelişme, başlıca bu iki İhtiraal üzerinde
durmayı telkin etmektedir.
P e r v a n e savaş alanmdan kaçtıktan iki gün sonra (17 Nisan 12 77, Pazar)
Kayseri’ye ulaştı. Burada bulunan devlet adamlarına, Tatarların bozguna
uğradığını bildirdi ve muharebeden sağ olarak kurutulanların hınçlarını
Müslüman ahalîden almaya kalkışabileceklerini, bunun için de, Kayseri’den
derhal uzaklâşmâlafl gerektiğini söyledi. Daha sonra, o, S u lta n G ıyâ -
sü’ d -D în başta olmak üzere, kendi kansı G ü rcü H â tû n ’u, veziri,
atabeyi, müstevfîyi ve yakınlarmdan gelmek isteyen başkalarını yamna
aldı, taşıyabilecekleri kadar eşya ile, gizlice şehri terketti. Son süratle, kendi
ıkta merkezi ve İkametgâhı olan müstahkem Tokat kalesine doğru gitti

Öte yanda, S u lta n B aybars, zaferinin ertesi günü ordusunu top­


ladı ve savaş meydanından ayrılarak, Kayseri’ye doğru harejcet etti. Saros
(şimdiki Sarız), Samandu (Zamantı = Ilbaşı), Karatay hain üzerinden üç
günde şehrin yakınmdaki Salkuma köyüne geldi ve karargâh
kurarak geceyi geçirdi. Elbistan’dan Kayseri’ye kadar, yol boyunca bü­
tün kalelerin kumandanları kendisine itaatlarını bildirdiler. S u l t a n
B a y b a r s 20 Nisan 1277 (15 Zükâde 675), Çarşamba günü, ordusunu
düzene sokarak şehre doğru ilerledi. Kayseri halkı, yani şehrin eşrafı, ule­
mâsı, Zühhâdı, tüccarı ve re^âyası^ onun yaklaştığını görünce, çocukları ve kadm-
ları ile beraber karşılamaya çıktılar. Sultan bu hareketten memnunluk duydu
ve kendilerine teşekkür etti. Ulemaya saygısını belitmekiçin, itaat arzederken
onlarm atlan üzerinde kalmalarına izin verdi. Her birinin hatırını sorarak,
iltifatta bulundu. Şehirliler sevinç ve heyecan içinde idiler. Nağjalar atarak,

105 I b n A b d i’z - Z â h ir , Gazâ-nârm (K a lk a ş e n d î, s. 149-150; el - U m e r î, s, 8); er-


Raudü'z-Z^i^y'v - t b n Ş c d d â d , v. 110 b, 111 a ( Y a ltk a y a trc. s. 8 6 -7 ); Y û n în î, C. III, s.
177; t b n B îb t , T ıp k ıb a s ım , s. 6 7 3 -5 ; H o u ts m a , s. 317; A ksarâyî^ s, 114; Anonim Selçuknâ-
me, s. 58.
105a Bu köy bugün mevcuttur (bk. Köylerimiz, s. 641).

163
tekbir getirerek, sultanı Keykuhâdiyye^°'‘ sarayt'mvL°'' bahçesinde hazrrlanıaı ol­
dukları saltanat çadırına götürdüler. Sultan çadıra indiği zaman, Selçuklu tö­
resi gereğince (bando) çalındı. Bundan sonra, halkın huzura kabul edil­
mesi başladı. Önce, sultanı eğlendirmek için hh:iakımkâneTidewtsâzende'\eıgt\~
diler. Fakat, îslâm âlemininlideri onlarahünerlerLni gösterme imkâm verme­
di. Kendilerini azarlayarakhuzurundan çıkardı. Dahasonra, şehrin bütünileri
gelenlerini kabul etti, ihsanlarda bulundu, kendi tevH^i ile tayinler yaptı. Bu
cümleden olarak, E m îr S e y f ü ’ d -D în C â li g ( Ç a lış )’a niyâhet görevini
verdi. Öte yandan, K a r a m a n lı kardeşlerin en küçüğü olup, şehirde rehin
olarak bulunan A li B ey ’e emâr&t (beylik) Traenjar’lan ve sancak'hii verdi ve
kendisini Lârende’de bulunan ağabeylerinin yanma yolladı. 22 Nisan (17
Zilkade), Cuma günü, yanisavaştan tam bir hafta som'a. S u l t a n B a y b a r s
başmm üzerine, birinde arslan, diğerinde kuş resmi bulunan iki kubbeli Selçuk­
lu fetr’im koyarak, Kayseri’ye girdi ve kendisi için özel surette döşenmiş ve süs­
lenmiş olan Saltanat sarayı'nsi gidip Selçuklu tahtı’ oturdu. Bundan sonra,
şehrin âyanı ve uleması kendini tebrik ettiler,, elini öptüler. Sonra, --yine Selçuk­
lu töresine göre, her Cuma günü yapıldığı üzere-herkes emîr-i mahfel (m slis)
tarafından mertebelerine göre yerlerine alındı; arkasmdan da, -aym usulün
icabı olarak- yemek getirildi*”® . Bunu müteakip, Kayseri Sultan câmii’nûc
cuma namazı kılındı ve S u lta n B a yb a rs adma hutbe okundu. Fakat, burada
onun adı yalnız başına zikredildi^”’. Aynı gün, sultana, üzerinde yine ken­
di ismi bulunan yeni basılmış paralar sunuldu. Daha sonra, P ervâ n e’nin
kîirısı G ü r c ü H â tû n ’un Tokat’a götüremediğikıymetli eşya (bunlar onun
ilk kocası II. K e y h ü sre v zamanmdan kalmıştı) ve diğerlerinin bıraktığı
mallar takdim edildi
İb n Ş ed d âd , güvendiği bir kimseden işitmiş olduğu kaydı ile, Bay-
b a r s ’ ın Kayşeri’ye girip Selçuklu tahtma oturmasımn P e rv a n e tarafından

106 î b u A b d i’z - Z â h ir ve İ b n Ş e d d â d bunu Eeyhüsreııa adı ile kaydediyorlar. Doğrusu


için bk. E b û ’l-F e re c , Tarik, s, 599.
107 Kayseri’den bir fersah uzaklıkta bulunan bu saray B ü y ü k A lâ ü ’d - d în K e y k u b â d
tarafından yapılmıştır (bu saray hk. bk. Z. O r a i , Kayseri’de Keykah&diye saraylart. Belleten, C.
X V II (1953)j s. 501 - 517; O k ta y A rs la n a p a , Kayseri’de Kpfikubâdiye köşkleri kazısı, Türk Arkeo­
loji Dergisi, Sayı X III (19S4), s. 19 - 21). ■
108 Cuma mahfili ve yemeği hk. bk. yk. s. 125.
109 ö y le anlaşılıyor ki, B a y b a r s , F e r v â n e tarafından kaçırılmış olan Selçuklu
sultanının adını hutbede kendisininkinden sonra okutturarak zorakî bir metbulıdc gösterisinde
bulunmayı gereksiz görmüş ve bunu, resmen kendisine itaat arzedildikten soara yerine
getirmeyi düşünmüştü.
110 i b n A b d i’z -Z â h ir, Gazâ-nâme (K a lk a ş e n d î, s. 150-8; e l-U m e rî, s. 9-15); er-
R(üitlü'z-^âhir, v . 138, 190; î b n Ş e d d â d , v. 111 b, 112 a (Y a ltk a y a tr c . s. 87-8); Y û n în î, C.
I I I , s. 181; M u fa d d a l, II, s. 427-9. Aynca. bk. A k s a râ y î, s. 114; İ b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s,
676; H o u s tm a , s. 317; Sel(uknâme, s. 59; E b û ’l-F e re c , Tarik, s. 599; a y n ı m il.,
Mahtasarü’d- Düvel,s. 502; R e ş td ü ’d - D în / J a h n , I, s. 31.

164
da iutlamru§ olduğunu, bundan sonra, sultanın onuhuzuruna çağu-dığımiiJ,
fakat, A b a k a H an’a gitmek ve onu sultana karşı teşvik etmek niyetinde olan
P e r v a n e’nin, on beş gün müsaade isteyip zaman kazanmaya çalıştığını ve
Elbistan savaşındaesirdüşmüşölanMoğolbinbaşıSı T a ta v û n (T u d a v û n )
un bu hileyi M em lû kem îrlerin d en Şem sü’ d -D în S o n k u rü ’ l-A ş k a r’a
söylemesi üzerine, Memlûk hükümdarının Kayseri’dc daha fazla kalamadı-
ğınıyazmaktadıri>2. Filhakika, îb n B îb îd e , B a y b a rs’mAnadolu’ya, P er-
vâne tarafından yıllardır yapılan müracaatlar, gönderilen mektuplar ve
verilen yeminler üzerine geldiğini, fakat, geldikten sonra tamamen değişik
bir tutumla karşılaştığım, Anadolu emîrlerinden kimsenin kendisine iltihak
etmediğini ve bu sırada P e rv â n e ’nin, S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în ve S â h ib
F a h rü ’ d -D în ile beraber, durumu derhal A b a k a - H an’a bildirmek
için S e y fü ’ d -D în E rb e ğ i’ni Tebriz’e göndermiş olduğunu söyleyerek,
Memlûk tarihçisinin rivayetini teyit eder B ayb ar s’tan kaçan, fakat onun
Anadolu’da kalmasmı temine çalışan, buna mukabil A b â k a ’nm yanına
bizzat gitmeyerek (ki, soradan ilhan kendisini bundan dolayı suçlayacaktır),
elçi vasıtası ile onu Anadolu’ya celbetmeğe uğraşan P ervân e, daha önce
belirttiğimiz gibi, bu iki yüzlü siyasetle, her halde onları karşılaştırmak ve
kendi durumunu bunun neticesine göre tayin etmek maksadını güdüyordu.
Ibn A b d i-z - Z â h ir S u lta n B a y b a rs’m Kayseri’den ayrılması sebep­
lerini şöyle anlatmaktadır: "Efendimiz s u lto Kayseri’de bulunduğu sırada
ordusunun durumunu düşünüyordu. Çünkü, iaşe azalmış, kılıçlar çarpış­
maktan bıkmış, kollar öldürmekten yorulmuştu. Anadolu’da cezalan­
dırılması gereken kâfirlere cezası verilmiş, ortada çobansız sürüler gibi do­
laşan halk {re aya) dan başka kimse kalmamıştı. Onlar arasmda kâfir var ise
bile, bunlarm sayısı, öldürmeğe değmiyccek kadar azdı. Eğer kalmağa devam
edilse, bu ülke Memlûk ordusunun yüklediği ağırlığı çekemezdi, Suriye’den
de erzak ve teçhizat tedarik etmek imkânsızdı. Anadolu’nun ötlaklarmda
çiğiıenmektenotkalmanuş,yemise azalmıştı. Çiftliklerin ordunun ot ihtiya­
cım karşılayacağı şüpheli idi. Tatarları yok eden kılıç henüz elde bulunuyor­
du. Bu yıl işler istendiği gibi olmasa bile, gelecek sene tekrar gelinebilirdi ^
ö yle görünüyor ki, B ayb ar s’ın dönüş kararmı vermesinde, bu erzak
ve yem meselesi çok önemli bir faktör olmuştur. Bu husus hemen hemen
bütün kaynaklarda belirtilmektedir. Özellikle A k s a râ y î, yem darhğını
gayet açık kayıtlarla anlatmaktadır. Ona göre, bu günlerde Anadolu’da
hububat {gaile) fiyatları büyük ölçüde artmıştır. Bir mudd (72.5-135 litre ara­
smda bir hacim ölçüsü) hububat (arpa, mısır veya dan) 40 Selçuk
111 A k s a râ y i’nin bildirdiğine göre, sultan Konya’da bulunan N lib E m în ü ’d -D în ’i
de çaSırmıştı (s. 115).
112 î b n Ş e d d â d , v. 112b (Y a ltk a y a trc. s. 88); Y Û n în î, G. III, s. ÎS I; M u fa d d a l,
ir , s. 429.
113 t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 675, 679; H o u s tm a , s. 317 - 8.
114 K a lk a ş c n d î, s. 158; e l- U m c rî, s. 15.

165
dirhemi’ne (ı dirhem=^.oQ6 gr. gümüş) bulunamaz olmuştur. Hububat
bulunamaymca, hayvanlarm yem ihtiyacmı karşılamak için, menn*i {833 gr.
Iık bir ağırlık ölçüsü) ıp dirhem’d a ı kum üzüm almmaya başlanmıştır” '''’.
Sultan “ Kayseri ve civarmda mevcut olan- hububat ambarlarmm açılma­
sına müsaade etmemiş ve jıskerlerinin r«‘İsa’ya yiyecek veya hayvan yemi
için herhangi bir saldırıda bulunmalarına imkân vermemiştir us. Fil­
hakika, İb n Ş ed d âd S u lta n B a y b a rs’ın, daha Kayseri’ye gelmeden
önce, E m îr S o n k u rü ’ l-A şk a r’ı, yazılı bir buyruk ile şehire gönderip,
halkın güven içinde çalışmasını, çarşı ve pazarlarm açık tutulmasını ve
şehirde bütün jıhş verişin kendi admı taşıyan paralarla yapılmasmı istemiş
olduğunu kaydediyor!>« ki, S ü ry â n î E b û ’ l-F e re c de, Memlûk asker­
lerinin Anadolu’da asla yağmacılık etmediklerini, her şeyi bedeli ile satın
aldıklarım söylemek suretiyle, aym hususu teyit edern?.
S u lta n B a yb a rs 25 Nisan 1277 (20 Zilkade675), Pazartesi günü,
yani Kayseri önüne gelişinin beşinci ve şehre girip tahta oturuşunun
üçüncü günü ordusunu toplamış ve yurduna dönmek üzere buradan ayrıl­
mıştır 11 B ö y le c e , o Kayserimde, geliş ve dönüş günleri dahil, sadece altı
gün kalmıştır 119. Önce Sivas yönüne doğru giden sultan, Ktrîu (yahut
Kayırlı) denilen yerde konakladığı zaman, Tokat’tan, S e lç u k lu S u lta n ı
G ıy â s ü ’ d -D în ad ın a, P e rvâ n e ’nin ve diğer devlet erkânınm elçi olarak
gönderdiği Z a h îr ü ’ d -D în T er cü m ân onun huzuruna gelmiş ve Anado­
lu’dan aynhnamasmı rica etmiştir. Sultanın bu sırada P e rv â n e ’ye gönderdi­
ği cevap, hem ajalajındakigeçmiş ilişkilerin mahiyetini, hem de B a y b a rs ’m
Anadolu’ya ne gibi gayelerle gelip, hangi intibalarla döndüğünü belirtmesi
bakımmdançok önemlidir.Dolayısıyle, tb n A b d i’ z - Z â h ir ’in Gazâ-nâme’ -
sinden bu kısmı aynen ahyoruz: “Biz verdiğimiz sözü tuttuk. Defalarca
kendilerinin davetlerine icabet ettik. Buna karşıhk, onlar anlaşma şart­
larım yerine getirmediler; aramızda geçen yazışmalara sadık kalmadılar.
Harp sahasmda bizim askerimizin sol kanadınm karşısında yer aldılar; atla­
rını küffânn hizmetine verdiler. Tatarlarm egemenliği altına girdikten beri,
onlar fesat kumkuması insanlar olmuşlardır. Anadolu ülkesinde bizim askeri-
114a ölçüler için bk. W a lth e r H in z, Islamiscke Masse and Gewiehte, amgerechnet ins meCrisehe
lystem, H andbuch der Orientalistilc, Ergaımmgsband 1, Hcft 1, Leiden 1955, s. 5, 21; C l, C a h e n ,
Pre-Ottoman Turkey, s. 172-3,
115 A k sarây îjS . 115.
116 î b n Ş e d d â d , v. 111 b (Y a ltk a y a , trc. s. 87).
117 E b û ’l- F e re c , Tari/ı, s. 599.
118 Ib n A b d i’z -Z â lıir, Gazi-nâme ( K a lk a ş c n d î, s. 158; e l- U m e r l, s. 14); er-Ravdii'z-
ZâkİT, V. 190b; î b n Ş e d d â d , v. 113 a (Y a ltk a y a , trc. s, 88).
. 119 B a y b a rs’ın Kayseri’de kalış süresi için, kaynaklarda birbirinden çok farklı kayıtlar
bulunmaktadır. Yerli kaynaklarımızdan A k sa râ y î (s. 114) ve N iğ d e li K a d ı A h m e t (s. 299)
bunun on gün, S ü r y â n î E b û ’I-F e re c (Tarift, s. 599) ile Î b n ü ’l- F ü v e tî (s. 279) onbcş gün ve
E b û ’l - r i d â (C. IV , s. 10). ve R e ş îd ü ’d - D în / J a h n , I, s. 31) yedi gün olduğtmu söylerler.

166
miz araşma girebilecek ve bize yarar sağlıyacak asker yoktur. Çünkü, geçmişte
yemiş oldukları darbelerin korkusundan, onlann hiç birinde Moğolların kar­
şısına çıkacak cesaret kalmamıştır. Onlar zevk ve safaya düşkün insanlardır,
iş becerecek ve savaş yapacak kimseler değil. Kumandanlıkla hiç ilgisi
olmayan bezm adamlarıdırlar. Ona (P e rv â n e ’ye) de ki, biz Anadolu’nun
durumunu, yollarım öğrenmiş ve kendisinin annesini, oğlunu ve kızımn
oğlunu esir etmiş bulunuyoruz. Bizim için bu kadar zafer kâfidir. Hacca giden
kimsenin orada yerleşip kalması gerekmez. Artık kendilerine daha başka
bir yardım yapmak niyetinde değiliz. Bu hususta başkaca müzaıkereye de
ihtiyaç yoktur. Biz ahirete Anadolu halkını öldürerek ve mallarını yağma­
layarak değil, ölümden koruyarak gitmek istemiştik. Sizin Tatara
severek verdiğiniz mallardan ve onlarm ganimet olarak aldıkları şeylerden
elimizi uzak tuttuk. Saltanat tahtınıza oturuşumuz, Â l-i Selçuk tahtı'nı
kendimize mal etmek için değildi. Sadece, size bizim önümüzde hiç bir en­
gel bulunmadığm: göstermiş ve hiç kimsenin bizim kudretimiz karşı­
sında korkmadan durannyacağını anlatmış olmak içindi, Allah’a şükür ki,
bizim atlanmızm eğerleri bü tahttan daha yüksektir ve değerlidir. Bizim
ülkemizde bu taht ile aynı ayarda olan kaç hükümdar tahtı vardır!” ...
S u lta n B a y b a rs höylece P e rv â n e ’nin talebini reddettikten son­
ra, Anadolu ricalinden kendisi ile beraber gitmek isteyen E m îr-i d âd
S e y fü ’ d - D în Ç a lış ( G â liş ) ’ ı, M ü ş rifü ’ l-m e m â lik Z a h îr ü ’ d -D în
M ü te v v e c ’i, H a tîr - o ğ lu Ş e re fü ’ d -D în ’in o ğ lu N iz â m ü 'd -D în
E vh â d ’ ı, bunun kardeşlerini ve maiyyeti halkını, H a tîr -o ğ lu Z iy â ü ’d-
D în ’in oğullarım ve daha başkalarını yânına aldı. Savaş sırasında
esir edilen beyleri ve Kayseri’de ele geçirilen muhalifleri de birlikte
götürdü. Bunlar arasmda P e rv â n e ’nin oğlu (M ü h e z z ib ü ’ d - D în Ali)'^“,
annesi ve kızımn oğlu ile, yalanlarından C a c a -o ğ lu N û r ü ’ d -D în ,
C a c a - o ğ lu S ir â c ü ’ d -D în İs m a il, A ta b e y M e c d ü ’ d -D în ’inkardeşi
K u t b ü ’ d -D în A h m e t, E m ir S e y fü ’ d -D în S o n k u rc a , S iva s
S ü b a şısı E m îr N ü s re tü ’ d -D în , Â r ız - ı ceyş K e m â lu ’ d -D în ve
T ü rk m e n B e y i A l i ş î r ’in oğlu Ş ih â b ü ’ d -D în G â z î bulunuyordu.
120 S ü r y â n î ta r ih ç is i E b û ’l P e re c 1267 yılında P e rv â n c ’nin, Ermeniler ile doitça
bir münasebet tesis etmek için. K r a l H e tu m ’un kızı ile evlenmek istediğini, fakat, kızm ölümü do-
layısı ile bunun, mümkün olmadığım (Tarih, s. 567 - 8), daha sonra kral olan L e o n ’un, bir caıi-
riyeden doğan kızını P e rv â n e ’nin büyük oğluna yermek suretiyle, tab ası zamanında kurulanuyan
akrabalığı gerçekleştirdiğini (s. 591> 599), ancak, P e rv â n e ’nin oflu, B a y b a rs tarafmdan Mısır’a
götürülünce,kızı tekı-aryamna aldığını (s.602)yazmaktadır. M ü h e z z ib ü ’d -D în AH 1278senesine
kadar Mısır’da esir olarak kalmış, babası P e rv â n e ’nin ölmeden evvel bir çıkm mücevher tes­
lim ettiği meşhur Ş ey h F a h r ü ’d - D în I r a k ı tarafından bu tarihte kurtarılmış ve Anadolu’ya
dönmüştür (bk. T . Y n z ıc ı, Âny7mn M eniM e/i, C. I, “ ünsüz” s. 83). M ü h e z z ib ü ’d -D în ’ia
Kastamonu’da 671 (1272) tarihinde yapılmış, T tlanh dâr&’f-jifast denilen bir hastahanesi vardır
(bk. M e h m e t B e h ç e t, Kastamonu Tarihi, Kastamonu 1935, s. 86 - 8; kitabesi için bk. R C E A,
Ko. 4665).

167
S u lta n B a y b a rs yoluna devamla, Sultan A lâ iT i-B în ham'mn^^^
yanından, Zamantı’nın -yukarısına düşen düzlüiten ve Tabmlu {Benli)
pazar'dzn geçerek, 30 Nisan (25 Zilkade), Cumartesi günü tekrar Elbis­
tan ovasına geldi. Burada," savagm cereyan ettiği sahayı ve vah^i hayvan­
lar tarafindan parçalanmış Tatar ölülerini- bir kez daha gördü. Sonra,
Akça derbmtTi geçerek, başka bir yoldan Güksü kıyısma indi ve Göynük
yakınından Mara§ yönüne doğru ilerledi. Burada bulduğu bol ot ve yem
ile ordusunun atlarım biraz dinlendirdikten sonra, 122 kendi topraklarına
girdi ve 11 Mayıs (6 Zilhicce), Sah günü Hârim’e vardı. Burada bulunduğu
sırada. K a ra m a n lıla r ın gönderdiği elçiler, arkadan da, diğer bazı T ü r k ­
m en B e y le ri B a y b a r s ’m huzuruna gelerek, onu ’ tekrar Anadolu’ya dön­
meğe- davet ettüd. Sultan bunlara iltifatta bulundu, Airai’lar giydirdi 123,
fakat -her halde-^ ricalannı yerine getiremiyeceğini söyledi. Hârim’de bir
ay kadar kalan B a yb a rs, lo Haziran 1277 (7 Muharrem 676), Cumartesi
günü Şam’a vardı ve burada içtiği kımız’âi-ari zehirlenerek, aynı ayın sonuncu
günü (28 Muharrem) öldüi^'*,

D. K a r a m a n T a r k m e n le r i’nin istiklâl hareketi.

Islâm a le m in in lid e ri, T ü rk M em lû k S u lta n ı B a yb a rs’m


Anadolu’ya gelişi, görüldüğü gibi, çoğu î r an asılh olan, kozmopolit Selçuk­
lu yöneticilerini müjrik MoğoUann egemenliğinden kurtulmak husustmda
harekete getirememişti. Çünkü, onlâr aslında.bu egemenlikten rencide ola­
cak m illî d u y g u la ra sahip değillerdi, MoğoUarla ilişkilerde kendilerini
rahatsız eden unsur, onlara bağıfnlı olmak değil, onlardan gelen m a d d î
baskı idi. S u lta n B a y b a rs’ayapıtmış olan müracaatlar, hep bubaskmın
artışı üe ilgili idi. Onlar, çok sıkıştıkları zaman, Tatar Hanma karşı mükellef
oldukian itaaü ve vergiyi B a y b a r s için yüklenmeyi, buna mukabil kendi
hayatljınm yaşamayı düşünüyorlardı. Sırf bu gaye ile, devrin üci büyük kuv­
vetini birbiriyle çarpıştırmak için politika çevirmişlerdi. Bu iki yüzlü poli­
tikayı anlayan S u lt a n B a y b a r s , onlaxı, Savaş ve icraatla ilgisi bulunmayan
zevk safa düşkünü, dejenere kimseler olarak vasıflandırıp gitmişti. Icabm-

121 Sivas-Kayseri yolu üzerinde, ikinci şehre 45 km. mesafede, aynı adı tajıyaa köyde bu­
lunan bu han B üyük A l i ü ’d -D în K e y k u b â d zamanındayapılnuştır (bunun için bk. E rd -
n ıa u n . No. 26, s. 9pj O . T u ra n , Selpık Kervansaraylan, s. 479).
122 İ b n A b d j’z - Z a h ir , G<ofl-nâme (K a lk a ş e n d î, s. 158 -6 4 ; e l - U m e rî, s. 16 - 8).
İbn Abdi’z-Z^fâr’in. Rîsale'sî {G<tzd-nSme) burada sona ermektedir.
123 t b n hbAVz-Zk\yiı,eT-RaJ)dü'z-Z'^hİT, v. 192 b ; Ib jı Ş e d d â d , v, 113 a - 114a, (Y a lt-
k a y a , trc. s. 88 - 9}; Y û n în î, C. I I I , s, 182 - 3; M u fa d d a l, II , s. 430 - 3; M a k r îz î, s. 631 - 3;
E b û ’i-F e re c , TijnA, s. 599-600.
124 î b n A h d i’z -Z â h ir, aynı eser, v. 193; i b n Ş e d d â d , v. 152 b - 155b (Y a ltk a y a
trc. s. 112 - 3).

168
da basit bir Moğol kumandanının hükümdar atamasını olağan karşılayan
bu insanlar. B ü yü k T ü rk m ü ca h id i B a y b a rs ’ın Selçuklu tahtına otur­
masını hazmedcmemiş ve bunu edepsizlik saymışlardı*2'*“. Halbuki, bu olay
Selçuklu hanedaniile aynı kam taşıyan T ü rk m e n le riç in b ir m illi he­
y e c a n vesilesi teşkil etmiş ve Memlûk sultanının adı, onların istiklâl
davalarına bayrak vazifesi görmüştür.
Yukarıda,K aram an T ü rk m e n le ri’n in ,H a tîr-o ğ lu Ş e re fü ’d -D în’-
in ölümünden sonra, nasıl kendi başlarma isyana devam ettiklerini, üzerlerine
gelen bütün Selçuklu kumandanlarım birbiri arkasmdan perişan durumlara
soktuklarını ve sonunda, onları yıldırarak çekilmeye mecbur bıraktıklarım
görmüştük. K a r a m a n lıla r ı bastnrmak için uğraşan N â i b E m în ü ’-
d -D în M!îkâ’îl, kışı geçirmek üzere Konya’ya çekilmişti. O, K a ra m a n -
lılannüz'erine, ertesiyü doğrudan doğruya Moğol kumandanlarmdanbiri­
nin gitmesini düşünüyordu. Halbuki, B a y b a rs’m Anadolu’ya gelişi ile
bu tasavvur tamamen suya düşmüş ve Lârende hududunda T ü rk m e n le re
karşı bekleyen - S â h ib F a h rü ’ d -D în ’in ik io ğ lu - E m îr T â c ü ’ d -D în
H üseyin ve N ü s re tü ’ d -D în H aşan da geri çekümiş, önce Konya’ya,
Sonra kendi ıktâ!’ bölgeleri olan Karahisar-ı Dede tarafina gitmişlerdi*^. Böy-
lece, Aksaray’a, Konya’ya ve b a tı a c’ u n a kadar bütün yerler Türkmenle-
rin hareketine açık kalmıştı. K a r a m a n -o ğ lu Şem sü ’ d -D în M eh m et
B ey, B a y b a rs’mMoğolları Elbistan’ da mağlûp ettiğini [15 Nisan 1277,
Cuma) duyduğu zaman, kendi aşiretinden. E şre f vc M en teşe T ü rk-
m e n le rin d e n topladığı, bir kısmı ath, bir kısmı jaya olan, aşağı yukarı
10.000 kişilik önemli bir k u v v e tle A k s a r a y üzerine yürümüştür. Fakat,

124a î b n B îb î, B a y b a rs ’ın “R ûm sultanının tahtına” oturması dolayısı ile yazdığı şu


nusralarda (T ıp k ıb a s ım , 3.676) Selçuklu yöneticilerinin, duygularını açıkça ifade etmektedir:

Jv. -**1 J - ' j ' J j j


jİJ ı^ljj p j ûlki- (I-rf j ’.jl
» jL S Ç . Û İJ İ Çji U j ÜU Jj 4Î
d f j j J*l
j j i dj xiLı j ^ ^

İJ^ ûliy Jjl6 l_) oijf* ı_JJİ il j ‘I j aJ*


125 İ b n B îb î, T ıp k ı b a s ım s, 679; H p u ts m a , s, 323.
126 Anonim Selfukiiâme, s. &O.Bıı'kzyniLk Türkmenlerin sayısının on b ir.e yakın olduğunu söy­
lüyor. Buna mukabil, I b n Ş e d d â d , M e h m e t B ey’in 3.000 süvari Ue harekete geçtiğini kayde­
diyor (v. 114b). îbn. B îb î miktar vermiyor,yaîmz piydde ve iûrari’den ibaret büyük bir kalabalıktan
bahsediyor (T ıp k ıb a s ım , s, 691. Bu kayıt muhtasarda yoktur). I b n A b d i’z -Z â h i r ise, Ba.y-
b a r s ’m çddlışi sırasında, H ârim ’de, onun yanına gelerek, geri Anadolu’ya dönmesini isteyen K a ­
ra m a n elçilerinin, K a ra m a n - o ğ lu Ş e m sü ’d-D în. M e h m e t B ey’in 10.000 aüı, 30.000 piyade
toplamış olduğunu söylediklerini kaydediyor {er-Ravdffz-Z^^ir, v. 192b). K a r a m a n - o ğ u lla r ı

169
burada bir şey yapamamış ve Konya’ya yönelmiştir. Bu sırada, K a ra m a n ­
lı kardeşlerin en küçüğü olan A li B ey, Kayseri’ye gelmiş bulunan S u lta n
B a yb a rs’tan kendisi ve ağabeyileri için aldığı emaret {beylik) menph-'la.Ti ve
jancflit’larla dönmüştü. M eh m et Bey bu sancakları açarak, Konya’lı-
lara, S u lta n B a y b a rs’m Tatarları yenmiş olduğunu, Kayseri’ye gelip
adına hutbe okutmuş ve para kestirmiş bulunduğunu, kendisinin de onun
namına hareket ettiğim söylemiş ise de, şehirde bulunanlara bunu dinle-
tememiştiri27. Bu sırada B a yb a rs’m Kayseri’yi terkedip memleketine
gitmekte olduğunu öğrenen M eh m et B ey, ona geri dönmesi dileği ile
elçiler göndermiş, fakat -görmüş olduğumuz gibi- Memlûk sultam bunu
kabul, etmemiştir. B a y b a r s ’tan ümidini k«en K a r a m a n o ğ lu , bımun
üzerine, meseleyi başka bir yoldan halletmeyi düşünmüştür. O, S u lta n
Î z r ü ’ d -D în K e y k â v u s ’ un Altın Ordu’ya giderken Bizans’ta kalnuş
olan ve sefil bir hayat yaşayan oğullanndan birini imparatordan isteyip,
tahta geçirmeği ve o suretle, Selçuklu Devleti’ni hâkimiyeti altına almayı
tasarlatıuş ve bunu yom larına söylemiştir. Kendisini dinliyenlerden biri,
kısa bir müddet sonra ona, -muhtemelen Bahai tarikatına mensup olan, B a b a
t s h ak gibi halk tarafından kendisine kudsiyet izafe e d i l e n 'v e sonradan,
tezyif maksadı ile “ G im rî” lâkabı takılan- bir meczub dervişi’^ ge-

hakkına müteaddit tetkikler ,y apmış bulunan P rof. Ş. T e k in d a ğ da, î b n Ş e d d â d v c M a k -


r î z î ’den aldığım beyan eflcBek, bu rakamı, - 20.000 süvari ve 30.000 piyâdc, cem’a n - 50.000 kişiye
' (Şemseddin M eh m ^S ey deurinde Karamanlılar, i. Sü) ve bunun, e l- U m e r î’nin 1348 de ver­
diğine uyduğunu söylüyor. iSonra, I I . İ b r a h im Bey. zamanında da K a r a m a n l ıl a r ın aşağı
yukanayıu miktarda askem(olduğunu kaydediyor. K a r a m a n l ıl a r ın ilk istiklâl hareketleri sıra­
sındaki kuvvederimn, bir, h atta iM asır sonraki K a ra m a n D c v le ti’nin ordusu ile mukayese
edilerek, neticc çıkanlmaaı, ii z i sıhhatli b îr bükme götürmez sanırız. Biz bu konuda  ıtonim 'in
kaydının g erç^ e en uygun olduğu kaıusmdayjz,
127 I h n Ş e d d â d , v ,.a 3 4 b (Y a ltk a y a , s. 90); Y û n în î.C . I I I . s. 183.
128 K ö p rü lü , Anadolu'da îsldmİyei, D E F M, C. İI, s. 281 - 311; a y n ı m U . , Anadolu
Beyliklerine ait notlar, s. 2İJ ia^ynı m il., Anadolu Selpjklulart tarihinin yerli kaynakları, s. 446 - 7; Ş,
T e k in d a ğ , adıg e(en ya zt,i..^^ -9 0 ; A, G ö lp tn a r lı, M eiiU niCeU U ddin,i.9AQ .
129 A nonir^ Selçıtknâm e'i.c, om m öldürülmesinden sonra, adım a “ C im ri” konduğu açık­
ça kaydedilmektedir (s. 62), ;Bu ismin sahte saltanat iddiacılanna takıldığı hk , bk. K ö p rü lü ,
yukarıki notta gösterilen yerler.
130 Bu husus, I b a B îb î’nin “şahsî cimrî tarikat, hircf-veş pişe, zende pûş, nâ-dâst = hü-
ncrbazlığı meslek edinmiş, kıhksız, meteliksiz b ir sahtekâr” sözleri île olduğu kadar (T ıp k ıb a s ım ,
3. 690; H o u tsm a , s. 323);, bilhassa Jâir Y û sü fî’nin Hâmû^nâme isimli mesnevisinin bu olayı
anlatan sekizinci hikâyesindeki: “D er ia nezdîk-i ’adh-ı mâ yekî bûd, ki hod râ dâimâ derviş
bi-numûd/Hemîşe 'âdetcş bûdî hamûşî, salâh u reh-rûy u hırka pûşî./H alâyık zû heme hoşnûd
bûdend, bc-sıdk u i'tikâdcs jnî-fizûned / H eme didend cây-ı Bâyezîdeş, gürûhî ez derûn gcştend
mürîdeş = DevTİmi.zdc, şu yakm zamanlara kadar kendisini derviş gibi gösteren biri vardı. Bu
adamın işi gücü susmak, doğruluk, ve ibadetti; hırka giymişti. Bütün ahali ondan hoşnuttu;
doğruluğuna, i tilcadma gün geçtikçe daha çok inanıyorlardı. Hepsi onu Bayezîd gibi görüyorlardı;
bir lasım insanlar da ona m ürîd olmuşlardı” mısralanndan (v. 103 b ; aynca bk. F . K ö p rü lü ,

170
tirmiş ve aradığa kimsenin bu olduğunu söylemiştir. S iv a s lı T a k î
(İb n B îb îb u n a, kafiyeye getirip, bir de “ ş a tf* ilâve eder) namında birisi­
nin yalancı şahitliği ile, bu şahıs biranda I I . I z z ü ’ d-Dîn. K e y k â v u s’un
oğlu G ıy â s ü ’ d -D în S iy â v u ş (mevcut parasma göre A l â ü ’ d - D în Si-
y a v u ş i 3>, İ b n Ş e d d â d ’agöre A lâ ü ’ d -D în K e y h ü s r e V ve Anonim
Selçuknâme'yt nazaran M e lik M es'û d ı^a dur) halinde getirilmiştir. T ıp b
B ab a İsh a k hadisesinde olduğu gibi, T ü rk m e n le r ona vecd ile sarıl-
mışlardu-. Böylece, eline kozu geçiren K a ra m a n -o ğ lu , hemen Konya’­
daki N â ib E m în ü ’ d -D în M î k â ’ îl’e bir elçi göndererek, yanmda îz-
z ü ’ d -D în K e y k â v u s ’un oğlu bulunduğunu, bunun nesebinin doğrulu­
ğunun tanıklarla ispat edildiğird ?3'' bildirmiş, durumun iyice tespit edil­
mesi için, güvenilir kimselerden, saray hocalarmdan [hvâce-i sarâyâri) birkaç
kişinin görevlendirilmesini ve vaziyet açıklığa kavuşunca da, herkesin onu sul­
tan olarak tammasmı iitemiştir. N â ib E m în ü ’ d -D în bu teklifi derhal
reddetmiş ve yanmda bulun an -P ervân e’nin yakın adamlarmdan- M eli-
k ü ’ s-se v â h il B a h â ü ’ d -D în M eh m et, K o n y a Iğ d iş b a ş ıs ı {Emîrü’l
ekâdife)^^*^' F a h r ü ’ d -D în , K o n y a R e is i, akî şefleri ve şehrin öteki

AnadoluSelfttkhüan ta T İh in in yerlikc^ıa H a n ,i.^^', A, G ö p ın a r l ı, Mevidnd Celâleddin, s. 9; Ş.


T ek in d a ğ , jaz îj s. 89) açıkça anlaşılmaktadtr. Y û s u f î ’nin nusralan şöyle devam
etmektedir;
•li Jii İJ ^ ^ İJ

j 'j U) j'I j C - i f û L ijJ j

iiiıL. ^ yj \ ts' f j j ^ «r
JJiljZ J- Jj 'jlJaL-ı
jS" CjUJ öUttL-j aJjjΔ |»lj ölkL. \ jj
131 O . F . S a ğ la m , Şimdiye kadar gSrülmejen Cimri sikkesi, Ankara 1949, s. 3.
132 İ b n Ş e d d â d , v. 115 a (Y a ltk a y a trc, s. 90).
133 3. 59.
334 Halbuki, A k s a ra y ! açıkça “rezil insanlar zümıesîndetı” ve “nesebi meçhul olan” der
(s. 123). K o n y a lı S a d r ü ’l- m u t a ta b b i b E b û B ek ir ise, adlım ûnşaat mecmua­
sında, C im ri olayından bahseden b ir mektupta, onu, “padijahhk ve ülke yönetimi için gerekli
vasıta ve şartlara sahip olmayan, aşağılık biri” , “yükseklere tırm anmaya çalışan bir soysuz”
olaıak nitelemektedir (bk. A li S ev im , Cimri olayı hakktnda birkaç not. Belleten, C. X XV , sayı 97,
Ocak 1961, s. 74)
134a İğdi^ba^ı (buradaki şekli ile am rü’l-ekâdi^e) Selçuklu şehirlerinde, Osmanlılar zamanın­
daki şehif kethüdâlari'ıaa görevini yapan, şelırin üeri gelenleri arasmdan merkezce tayin edilen ve em­
rinde iğdirler (mahalle kethûdâları) bulunan b ir halk temsilciadir. Şehir nüfusunun durumuna göre,
bu temsilci bazan Müslüman, bazan Hıristiyan olabilmektedir. Bu durum , bunların mutlaka, veya
ekseriya, bir Hiristiyan-Mûslümaıı melezi olduğu hususunda görüşler ileri sürülmesine sebep olmuş­
tur. İğdijUr, iğdijba^t'taaı idaresi altında, tıpkı ahSer gibi, şehirde silahlı bir milis kuvveti teşkil etmekte
ve burada görüldüğü şekilde, siyasî olaylarda sık sık rol oynamaktadırlar. İğdif ve tğdi}ba^t’nm gör­
evi, hüviyeti ve orijûıi üe ilgili görüşler hk. bk. O , T u r a n , Türkiye Selfuklalart, s. 178; M . A kdağ,
Türkiye’nin İktisadî ve iclimai tarihi^ s. 12-3; C l. C a h e n . Pre-OUoman Turkey, s, 192 - 3.

171
ileri geleleri ile beraber savunmaya hazırlanmıştır. Bunun üzerine, M e h m et
B ey ve G im rî kırmızı külâh'lı, çankHı, siyahkilinCli T ü T ’k m t n le .r i
Konya önüne sevkederek, kuşatmaya başlamışlar, şehirdeki ihvân ve rü-
nûd'vm. da yardıma ile, Atpazan ve Çâ^nîgîr ka§ılarCrsP^ ateşe vermek su­
retiyle, 12 Mayıs 1277 (7 Zilhicce 675), Perşembe günü” ®içeri girmişler
ve başkentteki sarayları, bey konaklarını, çarşıları, yerli ve yabancı tüccar
mallaruun depoları olan hanları yağmalami5İaxdıx. N â ib E m în ü ’ d-
Dîn^^‘’"'ile M e lik ü ’ s-s e v â h il B a h â ü ’ d-Dîn^” Tokat’ta bulunan Per-

135 t b n Ş e d d â d ’da sonuncuya Fıskrant htptst deniyor (v. 115 a; Y a ltk a y a , trc. s. 90j.
136 T arih Anonim Selgı&nâme’ûeis. almmıştır. Fakst, burada yanhşbkla sene 676 olarak gös­
terilmektedir (s, 60). î b n Ş e d d â d aynı ayın dokuzuncu Perşembe gününü veriyor (aynı yerler).
Halbuki aym dokuzu değil, yediaî Perşembe’ye geliyor. Onun için Artanim’m kaydım, seneyi
düzelterek almayı tercih ettik.
136a N â ib E m î n ü ’d -D în M îk â ’îl aslen R u m o lu p ,- P e rv â n e ’nin anne taraûndan de­
desi olan- M ü s te v fî S a‘d û ’d - D în E b û B ek ir E r d e b îlî tarafından yetiştirilmiş bir azatlı köle
idi ( t b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 694. Bu kayıt muhtasarda yoktur). Sivrihisar’da onartrmş olduğu
673 (1274- 1275) tarihli bir kiubesinde adımn M i k â ’ î l ' b . A b d u l l a h jcklinde geçmesi
de bunu teyit eder (R C E A, No. 4695; Tahsin Özalp, Sivrihisar Tarihi, Eskijebir, 1960-1961, s.
60, 68). Selçuklu Devlcti’nde, galam siste m i içinde yetişen diğer kişiler gibi, iyi b ir İslâm
terbiyesi ve kültürü almış ve bu dine samimiyetle bağlanmıştı. İ b n BSbî’nin söylediğine göre,
E m ! n û ’d -D în M îk â ’îl daima ilim ve ibadetle meşgul olur, tefsir ve hadîs okur, âlimlerle ve
filozoflarla oturur kalkardı. Kuvvetli bir kaleme, mükemmel bilgiye vc sağlam b ir görüşs sahip­
ti. Aytu zamanda cöracrt ve yiğit b ir kişi idi- Bütün sUâhlan m aharetle kullanır, iyi ıtvgân (polo)
oynardı (aynı yer, v. d.). N â ib E m î n ü ’d -D în ’in M e v lâ n â C e lâ lü ’d -D în ile dostça ilişkileri
olduğunu, onun sohbetlerine ve âyinlerine katıldığmı biliyoruz (bk. M e v lâ n â , Mekiübât, F . N .
U z lu k neşri, No, 58, 59; A. G ö lp ın a r lı. trc,, No. 6.0, 61; ayni mil., F ttı m â fik , s. 36, 40, 42,
66, 68, 112; Eflâkî, C. I, s. 142, 531, G. II , s. 233). P e rv â n e ’nin babası M ü h e z z ib û ’d - D în
A li gibi, o da, hamisi olan M ü s te v fî S a 'd ü ’d -D în ’den hesap iİmi ve siyakat öğrenmiş, zam anla
ilerlemiş ve aynı- makama yükselmiştir. Yukarıda görüldüğü gibi, kendisi, siSü’Iiğe S u lta n I I .
K e y k â v u s’un rom anında tayin edilmiş ve ölümüne kadar bu mevkide kalımştır. Moğol hâkimiyeti
zamanımn bir özelliği olarak, Selçuklu Devleti’nin vilâyetleri yöneticiler tarafından büyük tktâ'-
1ar ve müMr’ler halinde paylaşıhrken, -anlaşıldığma göre- N â ib E m în ü ’d -D în ’e de Sivrihisar
ve çevresi düşmüştür.. Y ukanda bahis konusu edilen mescitten başka, bu şehirdeki Ulu camii’in -k e r­
vansaray olarak,- bunun yanındaki -şimdi Müftülük olan- medrese’nin, kendisi, Ha^inedâr ve H oj-
kadsm denen mcscitlcrin de adam lan tarafindan yaptırılmış olduğu tah n û a edilmektedir. (T ,
Ö z a lp , aynı esar, s. 46, 66, 71, 81). Bu kitabm yazanna göre, Sivrihisar’ın Çaykoz köyünde E m î-
n û ’d - D în M îk â ’îl’e ait bir de »a^yı« vard^ (s. 20).Bununla beraber, o nıKi’liği sırasuida Konya’­
yı ikam et yeri edinm iştir (A k s a râ y î s. 97).
137 B a h â ü ’d - D în M e h m e d ’in jttelikü’sseoâhü olduğu sarada, gördüğümün gibi, P e r-
v â n e ’n in dayısı H o c a Y û n u s da aym unvanı taşıyordu, ik i şahsm aym zamanda ve aym bölgede
“ımlikü’s-sevâkü” olması ihtimal dışı görünüyor. B a h â ü ’d -D în bu makam a IV . K ılıç A r s la n ’-
m .tek başma tahta geçtiği zamajı, yani 1261 den sonra tayin edilmişti. Bu durum, onun sonradan
yerini H o c a Y û n u s ’a bırakmış olduğu ve eski mevkiinin adını b ir lâkı^ olarak taşıdığı şeklinde
anlaşılabilir. Nitekim, bu devirde yaşamış yerli.bir müellif, K o n y a lı T a b ip E b û B e k ir b . Z e-
k iy i’d -D în ., P e rv â n e ’nin ölümü üzerine, gerek onu, gerekse ondan, önce ve sonra, birbiri ardınca
vefat etmiş olan bazı ünlü beyleri söz konusu ettiği bir mersiye ’de. H o c a Y û n u s ’ tan bahsederken,
p ljj Js- mısraı ile, bu beyin, öldüğü sırada fiilen melikû'srsevâhü olduğuna

172
vâ n e ve sultanın yantajma kaçmak istemişler^ fakat, Aksaray yolu üze-
riadeki Kaymaz kervansarayı^^''^ civarında T ü rk m e n le r tarafindan yaka­
lanıp öldürülmüşlerdir. Bunu müteakip, M eh m et B ey payitaht halkmı
zorla G im rfye bfat ettirmiş ve 19 Mayıs 1277 (14 Zilhicce 675),
Sah günü’^® , sah te h ü k ü m d a rı Selçuklu tahtma oturtmuştur. Bu arada
M eh m et Bey, her yöne haberler yollayarak, bütün T ü rk m e n le ri davet
etmiş, dîvân toplantıları, tayinler ve tevcihler yapmış ve, o g ü n le rd e ,
A n a d o lu T ü rk ü n ü n , y a b a n c ı id a re sin d e n o ld u ğ u k a d a r , y a ­
b a n cı k ü ltü r b a sk ısın d a n d a ne derece b u n a lm ış b u lu n d u ğ u n u
gö steren , m eşhur ta r ih î fermân'ım yayınlamıştır: “Bu günden sonra,
dîvârCddi, dergâh^ta. bârgâh'ta., meclis’ tcvç. m^dârCdz. T ü r k ç e ’den g a y r ı d il
k o n u ş u lm a y a c a k tır ...” C im r î’nin vezirliğini bizzat kendi üzerine
alan M eh m et Bey, daha sonra, onun adma hutbe okutmuş ve para bastır-
mı^tır^^®. Bundan sonra, o, C i m r î ’nin durumunu daha da kuvvetlendir­
mek için, kendisine S u lta n I V . K ılıç A rs la n ’m kızını almaya teşebbüs
etmiştir. Kızm annesi olan G u z â liy â Hatun'^'®, vakit kazanmak maksadı
ile, onlardan, çeyiz hazırlamak için dört aylık mehil istemiştir. Bu Sırada,
M eh m et B ey’ in faaliyetlerinden haberdar olan S â h ib F a h r ü ’ d -D în
o ğ u lla rı, Karahisar-ıDevle’de askerlerini toplamış ve G e r m iy â n T ü rk-
m e n le ri’ni de para ile tutarak, Konya’ya hareket etmiş idiler. Haberi işi­
ten M eh m et Bey, derhal C im r î’yi ve T ü r k m e n le r in i yanına alarak,
Akşehir yönünde, onlara karşı çıknuştır. O Altunta^ köyüne geldiği zaman,
S â h ib F a h r ü ’ d -D în o ğ u lla r ın ı Kozağaa derilen yerde (buğün Siv­
rihisar’a bağlı nahiye merkezîdir^ ordugâh kurmuş olarak bulmuştur. Bu
bölgede, Değirmen çayı adlı bir yerde karşılaşan iki taraf hemen savaşa tu­
tuşmuştur, Savacın şiddetle devam ettiğib^r anda, S âh ib F a h rü ’ d -D în ’in
büyük oğlu T â c ü ’ d -D ın H ü se y in , M eh m et B ey’in bir mızrak
darbesi Ue suya düşmüş ve geriden gelen bir Türkmen tarafindan da
öldürülmüştür. Bunu gören G e rm iy â n T ü rk m e n le ri dağılmış ve böy-
lece, netice belli olmuştur. K a r a m a n lıla r aymgün F a h r ü ’ d - D în A li’-

im ada hııInn-maTıfajhıma mıılrahil B a h â ü ’d -D în M e h m e t İçin böyle birifadefcuîîanmamaktadır


(bk. aş. Bölüm V, s. 183, not 3). Bu mevkiin ve şahısların, M e n t e ş e B e yİ î ğ i ’nia orijini ile mü-
n^ebetihususunda bk. K ö p rü lü , Bizans müesseselainîn OjmaııU müesseselerine tesiri, s. 206; W ittc k ,
Menlere B aliği, s. 30; H a lil E th e m , T O E M ,sene 5, s. 152, 157; R . M . R ie fstz ıh ], Tmkish
Archilectare in Soalhuıtsiem Anaiolia, New York 1931, P art II, No. 3, 5, 13; A lî S e v im , Anadoia
Selfuhlularına ait bir eser, Ravzatü'l-Küiiâb, s. 4 - 5 ) .
137a M ev l â n a , FVıi mâfOi’i s Konya-Kayseri arasmdaki konaMardan bîri olarak gösteriyor;
bundan sonra -K ayseri’ye doğru- Uhnût {Obruk han) ve Sahan {Sullan ham) ın buluhd'uğuiıu söy­
lüyor (A . G ö lp ın a r lı trc. s. 40).
138 T arih î b n Ş e d d â d ’dan alınmıştır (v. 115 b; Y a ltk a y a trc. s. 90).
139 C im r î nanUAa basılan 675 (1277) tarihli paralarda, ona “Alâû-d-l>ûnyâ ve'd-Din unvanı
ve Ebû’l-felh lâkabı verilmijtir (bk. yk. not 131).
140 Bu kadın için bk. yk. Bl. III, s. 123, not 93.

173
nin öteki oğlu N u s r e t’ d -D în H asan ’ı da katletmiglerdij (26 Mayıs
1277 / 21 Zilhicce675, Cuma) S â h ib F a h r ü ’ d -D în oğullann.111
ölümünden sonra, K a r a m a n lıla r , onlarla birlikte kareket edip, muhare­
benin kaybedilmesi üzerine, Seferihisar (Sivrihisar)akaçmış o la n -P e rv â n e ’-
nin dayısı- S a 'd ü ’ d -D în H o ca Y û n u s ’un peşine düşmüşler ve kendisini
yakalayıp, 140.000 dirhem îldye. {hûn-hahâ) aJdıktan sonra, işkence üe öldür-
müşlerdir*"*^. îb n Ş ed d âd K a r a m a n lıla r ın bu sırada Ş e m sü ’ d -D în
Y a v ta ş - o ğ lu C e lâ lü ’ d -D în H u srev B ey’i de öldürmüş olduklarmı
kaydederi-»3. Bundan sonra, M eh m et Bey S â h ib F a h r ü ’ d -D în o ğu l­
la rın ın îkta\ olan Karahisar-ı Devle üzerine yürümüş ise de, başarı elde
edememiş, 1277 Haziran’ımn ilk günleriade (yani 675 yık sonunda) tekrar
Konya’ya dönmüştür, işte bu sırada, o, A b aka H an ’m Anadolu’ya geldi­
ğini, ve ş e h z a d e K o n g u r t â y ’ı Akşehir’debaşkaldıran K ız ı l H am it
üzerine yolladığım haber almış, arkasından da, K ı z ı l H a m it’i ele
geçiren K o n g u r t â y ’ın, S â h ib F a h r ü ’ d -D în ve S u lta n G ıy â s ü ’ d-
D în ile beraber, Konya’ya doğru harekete geçmiş olduğunu duymuş,
bunun üzerine, başkenti bırakarak, süratle Ermenek taraflarma çekilmiştir*'*"'
K a ra m a n -o ğ lu M eh m et B ey’in ve C im r î’nin bundan sonraki
sergüzeştleri (takip edilmeleri ve öldürülmeleri vukuatı) bizim konumuzun
dışında kalmaktadır Ancak, bu bahsi kapamadan önce, bir hususu belirt­
mek gerekir. Şem sü ’ d - D în M eh m et B e y ’ in fiilen Konya’yı işgal etti­
ği bu ik in c i K a r a m a n isya n ı, Anadolu’da T ü rk m e n unsurunun.

141 Bu tarih N u s r e t ü ’d - D îu H a s a n ’m Konya’da, babasım n türbesinde bulunan san­


dukası üzerindeki Htabcaien öğrenilmektedir. T â c û ’d - D îc H ü s e y in ’in de kabri aynı türbe için­
dedir; fakat onun kitabesi süinmîştir (bk. M . F e r it - M . M esu t, Selçuk Veziri Sâhib Ata iie oğul-
lannın hçyaiı ve eserleri, İstanbul 1934, s. 58 - 9; R C E A, No. 4719; M . Ö n d e r, Konya Rehberi,
s. 63; U z u n ç a rş :Iı, Sivas Şehri, s. 123). S u lta n V e le d İJliKÎnı’nda, E m î r T â c ü ’d -D în H ü se­
yin’i öven b ir 5İir vardır (s. 272). K o n y a lı ta b ip E b û B ek ir, yukarıda söz konusu edilen
sinde S â h ib T a h r ü ’d -D îıı’in oğullarından da bahsetmektedir (bk. aş. Bölüm V, not 3,
s. 184). Ayrıca müellif -sSzkonusu mersijte’Tdn bulunduğu- Raszaiü’l-KüUdb adlı eserinde. E m i r
N u s r e t ü ’ d - D i n’e hitaben yazdığı yedi mektuba yer vermiştir ki, bunların ikisi, bize onun ön­
ceden ölen ve başka kaynaklarda adı geçmeyen iki kardeşini daha tanıtm aktadır. Ş ü c â ü ’ d -
Dîn ve Ş e m s ü ’ d - D î n K a y s e r isimli bu kardeşler de emîr unvanı ile amlmaktadırlar
( A l i S e v i m , adı geç. yazı, s. 10-11; O . T u r a n , Türkiye Selpıkbüan, 3. 152-3.)
142 Bunun için bk. yk. s. 172, not 137. H o c a Y û n u s ’un türbesi Sivrihisar’dadır (bk. T.
Özalp, Sivrihisar Tarihi, s. 40).
143 îb n Ş e d d â d , v. 115b (Y a ltk a y a tıc. s. 91).
144 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 689 - 93, 696 - 701; H o u ts m a , s. 323 - 9; A k sa râ y î,
s. 122 - 6; Anaaim Selçukr>âme, s. 59, 62; î b n Ş e d d â d , v. 114 b, 116 a. (Y a ltk a y a trc, s, 90- 1);
Y û n în î, C. I I I , s. İB 3 -4 ; KöpTÜ .lü,Anadcıla3^likle7İ7U aittarihino£lar,i.20-2;S. F le m m in g ,
Landsehaftsgcschichle..., s. 39, 46-8; G l. G ah cn , Pre-Ottoman Turkey, s. 289 v. d.
145 Bu hususta bk. Ş. T e k in d a g , Şemsüddin Mehmed Bey devrinde Karamanlılar, s. 88-94;
A, S evim , Cinai olayı hakkında birkaç not. Belleten, sayı 97 (1961), 9. 55 - 7.

174
m illî b ilin ç le to p ta n u y a n m a s ı için b ir dönüm n o k ta sı teşkil
e tm iş tir. Bilindiği gibi, bu olay, genç K a r a m a n beylerinin P e rva n e
tarafkıdan serbest bırakılmaları ile başlamış, yine onun T ü r k M em lû k
S u lta n ı B a y b a rs ile münasebete girişmesi üzerine gelişmiş ve B a y b a rs’-
m fiilen Anadolu’ya gelişi ile hız kazanmıştı. O halde, K a r a m a n lıla r la
başlayan ve bütün T ü rk m e n le rin e yayılarak, bir gün, Anadolu
Beylikleri dediğimiz m illî T ü r k d e v le t le r in i yaratacak olan bu genel
bağımsızlık hareketlerinde, P e rv â n e ’nin, Moğol baskdarmdan bunaldığı
sırada, bambaşka hesaplarla, gizli gizli çevirdiği politika dolaplarmm olum­
lu bir rolü olmuştur...

E. A b a k a ’nm öc alm ak için Anadolu’ya gelmesi ve Per-


v â n e ’yi tntuldayıp Aladağ’da öldürtmesi.

M u 'în ü ’ d -d în P e rv a n e , B a y b a r s ’ın gelmesi sırasında K ayse-


ri’den Tokat’a kaçtığı zaman, yanmda bulunan S u lta n G ıy â s ü ’ d -D în
ve devlet erkânı ile görüşerek, A b a k a H a n’ı hemen durumdan haberdar
etmeye karar vermiş ve yukarıda gördüğümüz gibi, S e y fü ’ d -D în E rb ey i
adlı birini Tebriz’e göndermişti»-"s. E rb e y i oraya varıncaya kadar, A b a k a
H an , T u d a v û n N o yan ’m savaşta bulunmuş ve canını kurtarmış olan nö-
for’i B û k d â y ’dan her şeyi öğrenmiştİJ-^^. Böyle bir durumu hiç beklemeyen
ilhan, büyük bir öfke ve üzüntüye kapıldı. Bir an önce intikamım almak
için, derhal Suriye’ye yürüyüp B a y b a rs ile karşılaşmağa karar verdi.
Acele hazırbğmı yaptı ve 30.000''** kişilik bir kuvvetle^ Haziran ayında (676
Muharrem başı) Anadolu’ya doğru hareket etti^“’ . Erzincan üzerinden
Divriği’ye geldi ve bu kaleyi yıktırdıktan” ®sonra, Elbistan yönünde ilerledi,
î Ihanm gelmekte olduğunu işiten P e r v â n e, yanma S u lt a n G ıy â s ü ’ d-D în
ile S â h ib F a h r ü ’ d -D în A li’yi de alarak, Tokat’tan çıktı ve Elbistan yakın-
mda onu karşıladı; yer öperek itaatim arzetti ve maiyyetine katıldı. Bundan
Sonra, hep birlikte savaşm cereyan etmiş olduğu Huni sahrasma gittiler.
A b a k a H a n , burada, binlerce askerinin ve çocukluğundan beri tamyıp
sevdiği T u d a v û n ve T u k u ’nunparçalanmış cesetlerini görünce, teessürün­
den ağladı‘ 51, îb n Ş e d d âd ’ın söylediğine göre, o, “topuzunun sapı üe”
araziyi ölçerek, S u lta n B a y b a rs ’ın bu muharebede ne kadar askeri bulun­
duğunu hesapladı. Bunun, daha önce kendine söylenenden çok fazla olduğu-
146 îb n . B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 679; H o u ts m a , s. 320.
147 R ç 5 îd ü ’d -D în / J a h n , I , s. 3 1 .
143 Bu rakam îb n Ş e d d â d tarafindan veriîiyor (v. 116 a; Y a ltk a y a , s, 91).
149 Î b n Ş e d d â d , s. 153 a ( Y a ltk a y a , v. 112).
150 î b n B îb î, T ıp k ıb a s ım js . 6 8 0 -1 ; H o u ts m a , s, 318.
151 R e î î d ü ’d-D 3n / J a iın , I, s, 32; Î b n Ş e d d âd , s. 115 b (Y a ltk a y a , s. 91); Y û n in î,
C. III, 185; M u fa d d a l, lr,s. 434; N û v e y rî, V. 262 b ; M a k r îz î, s. 632; A y n i, s. 612; İ b a
B îb î, T ıp k ıb a s x ta , s. 681; H o u ts m a , s. 319; A k sa râ y î, s. 115.

175
nu anlayınca, kendisine yanlış bilgi vermi§ olması dolayısı ile, Pejrvâne’yi
suçladı. P e rvâ n e , bunu kendisinin de bilmediğini ve Mısır sultanınm
birden bire çıkageldiğini söylediise de, A b a k a H an ona: “ Demek ki, senin
Mısır hükümdan ile gizli anlaşma halinde olduğunu söyleyenler hakla imiş...”
dedi ve diş biledi'^^. Anonim Selçuknâme müellifi, E a y b a rs M a n s û rî ve
ondan naklen A y n î, bu sırada, S u lta n B a y b a rs’m emîrlerinden olup,
onunla arası açıldığı için, muharebeden soma firar ederek A b a k a H a n ’m
yamna gelmiş bulunan Î z z ü ’ d -D în A y b e k ü ’ ş-Ş e y h î’nin,ilhana, P er­
v â n e ile kendi hükümdarının uzun zamandanberi elçi teati ettiklerini ve
mektuplaştıklarmı söylediğini yazarlar. Hatta, Anonim Selçuknâme müellifi,
onun, kendi yamnda bulunan bu mektupları ortaya dökmüş olduğunu
ifade eder. Yine aynı müelliflerin bildirdiğinle nazaran, savaş alamndaki
ölüler arasında Anadolu askerinden bir tek kişiniıi bile bulunmaması,
Moğol hükümdarmm dikkatini çekti 3,
Gördüklerinin ve işittiklerinin etkisi ile teessürü ve öfkesi bir kat daha ar­
tan A b a k a H an, bundan sonra, intikamını kimden vc nasıl alacağım bileme­
di. Önce, B ay b ars’la kozurunu paylaşmak istedi ve ordusunu Suriye’ye doğ­
ru şevketti. Fakat, arkasından, yaz mevsiminin ortasmda böyle bir hareketin
mahzurlu olduğunu ve zaten 30.000 askerin Memlûk ordusuna karşı başan
kazanmasının şüpheli bulunduğunu düşünerek, kuvvetlerini Göynük’ten geri
döndürdü'S*. Sadece, B a y b a rs’ a tehdit ve tahkir ile dolu olan bir mektup
gönderdi. Bu mektupta o rakibine ezcümle şöyle diyordu: “ F ın d ık d â r
(B a y b a rs’m lakabı), sen her vakit, haydutlar gibi, ansızm bizim nöbetçi­
lerimizin ve muhafizlanmızm üzerine baskın yapıp, onlan öldürüyorsun.
Haber bize ulaştığı ve seni defetmek için harekete geçtiğimiz zaman ise, hır­
sız misali kaçıp gidiyorsun. Eğer bize karşı inbyad etmiyerek düşmanhk
gütmek sevdasmda isen, meydana gel. Geldiğin takdirde bizim ordumuzu
karşılamaya hazır ol. Bizim hışım ateşimiz Suriye’ye ulaştığı vakit, sizin,
yaşınızı kurunuzu tamamen yakacaktır. Zira, Tanrı cihanm ülkelerini
C e n g iz H a n ’ a ve onun uruğ’-aoA vermiş ve baş kaldıranların başlarım bizim
itaat boyunduruğumuza sokmuştur” ...ı=^
Böylece, asıl güçlü düşmanma karşı kuru bir tehdit savurmaktan baş­
ka bir şey yapamayan ve intikam arzusu, içinde kalan A b a k a H an, bütün
hıncrnı elinin altmdaki müdafaasız ülkeden çıkarmaya girişti. Önce, bu-

152 I b n Ş e d d â d ,v . 116 b (Y a ltk a y a ,s . 91); Y û n î a v C . II I , 185; M u fa d d a l, II. s. 434.


153 Anonim Selçuknâme, s. 59; B a y b a rs M a n s û rî, v. 85 a; A y n î, s. 612; M a k r îz î, s. 633.
154 R e ş îd ü ’d - D în / J a h n , I, s. 32; Ibu. B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 681; H o u ts m a ,
319; A k s a râ y îjs . 115 - 6; I b n Ş ed d âd , v. 116 b (Y a ltk a y a trc. s. 435; E b û ’l-F e re c , Tm ih,
s. 600.
155 R e ş îd ü ’d - D în / J a h n , I, s. 32; I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 682; H o u ts m a ,
s, 319,

176
lundu'ğu bölgedeki (Elbistan, yöresi) T ü rk m e n le ri öldürttükse. Sonra,
Kayseri’ye geldi ve B a y b a rs’ı karşılamıg ve itaat arzetmiş olan kimseleri
tespit ettirdi. Bunların ve öteki Anadolu şehirlerindeki -aynı şekilde hareket
etmiş- Müslüman ayanının katlim emretti. Şehrin uleması {kadı^hc: ve fa-
kîK'lt.T:) onun huzuruna çıkarak, savunmasız ahalinin her silahh kuvvete karşı
âciz olduğunu, kim silah g^icü ile bir yere sahip olursa, halkın ona inkıyad
etmek mecburiyetinde bulunduğunu ifade ettiler ve bu emrin geri alınması
için ilhana yalvardılar. Hatta, A b a k a ’mn kendi veziri Ş e m sü ’ d -D în
G ü v e y n î aym niyazda bulundu. Bu veadr, rivayete göre, Anadolu’da
bir kaç şehri ve bir çok insanı, kan bahası (fidye) ödemek suretiyle kurtar­
dı. Buna rağmen, Sivas’myarısı Moğollar tarafmdan yağma edüdi. K a y s e ri
K a d ıs ı C e lâ lii’ d -D în H a b îp , S ivas K a d ıs ı Î z z ü ’ d - D în H aşan
b. M eh m et U r m e v î, F a h r ü ’ d -D în G ü ç b e y i, K a r a c a - o ğ lu
N û r ü ’ d -D în H a z n e ğ i, H û d ’un torunu Z a h îr ü ’ d -D în gibi kişiler
ile, halkm yüksek ve aşağı sımflarmdan pek çok insan öldürüldü 157, tb n
Ş e d d â d ’ın ve ondan naklen bilgi veren diğer Memlûk kaynaklanrunifa­
desine göre, A b a k a , askerlerini ülkenin her yamna dağıtarak, genel bir
kıtal yaptırmış, 200.000 den fazla insan öldürtmüştür. Hatta, bir rivayete gö­
re, Kayseri’den Erzurum’a kadar uzanan bölgede, asker, çiftçi, halk gözet­
meden, y a rım m ily o n kadar inşam yok ettirmiş ve bütün şehir, kasaba
ve köyleri yağmalatmıştır*^®.
Bu arada, A b a k a Han, yukarıda bahiskonusu edildiği gibi, küçük
kajdeşi ş e h z a d e K o n g u r tâ y (O ğ u l)’ı, yanma S â h ib F a h r ü ’ d -D în
A l i ’yi de katarak, Konya’da G im rî’yi tahta çıkarış bulunan K a r a m a n -
o ğ lu M eh m et B ey ile, Aksaray’da baş kaldırmış bulunan K ı z ı l H a-
m id ’in üzerine göndermiştir. Kendisi ise, P ervâ n e’yi yamna alıp, yur­
duna doğru hareket e t m i ş t i r Moğol hükümdarı, yol boyunca uğradığı
kasaba ve köyleri yağma ede ede, Kögonya (Bizans’m Koloneîa’ s ı ; bugün
Şebinkarahisar veya Şarkî Karahisar) önüne kadar gelmiştir. Kaynak-
lann bildirdiğine göre, burası P e rv â n e ’nin mülk'ü idi ve müstahkem
bir kale olduğu için, o, mallarım ve hâzinelerini burada muhafaza
ediyordu. A b a k a H an, P e rv â n e ’nin adamı olan Dizdar {Kütüvâl)
S e y fü ’ d -d în B a b a r e ’ye haber göndererek, kalenin ve hâzinelerin ken­
disine teslim edilmesini istemiş, dizdar ise bunu reddetmiştir. Bunun üzerine
ilhan .P e rv â n e ’y i düşmanlıkla Suçlamış, aksi halde o n a ait bir kalenin tes-
156 R e ş îd ü ’d -D în j J a l ın , aynı yer; E h û M -F e re c , s. 6 0 0 .
157 I b n Ş e d d â d ,v . 117a (Y a ltk a y a , trc. 5. 92); Y lin în î, G. in . s. 185; M u f a d d a l,
IIj s. 236-7; Ibn. B îb î jT ı p k ı b a s ı m , s, 681; H o u ts m a , s. 319; R e ş îd ü ’d - D î n / J a h n ,
I, s. 32; E b û ’l-F e re c , Tarih, s. 600; A ynî, s. 613.
158 îb n Ş e d d â d , Y û n îu î, M u f a d d a l, aynı yerler; M a k r îz î, s. 663.
159 Ib n B îb t, T ıp k ıb a s ım , s. 682; H o u ts m a , s. 319; R e ş îd ü ’d -D îrı / J a h n , I,
s. 32.

177
lim edilmiş olması gerektiğini söylemiştir. Bu itham üzerine iyice korkan Per­
vane, dizdar ile konuşmak için izin istemiş ve A b aka, onu, -kaleye kaçma­
ması için-muhafızlar refakatinde kalenin yakınına göndermiştir. P ervan e,
S e y fü ’ d - D în ’ e kaleyi ve hâzineleri hükümdara teslim etmesini söylemiş
ise de, S ey fü ’ d - D în , bir tutsağın, sözünü dinleyemiyeceğini ve bu kaleyi
ancak, kendi hataları yüzünden esir edilip Mısır’a götürülmüş bulunan oğlu­
na vereceğini söyleyerek, onun isteğini reddetmiştir, Köganya dizdarımn bu
hareketi, A b a k a H a n ’ ın P e rv â n e ’ye karşı duyduğu öfkeyi bir kat daha
artırmış ve ilhan, bundan sonra, onu daha sıkı bir şekilde. göz altma
aldırmıştır. P e rv â n e ’rdn yanında bulunan maiyyeti bu durumu görünce,
artık efendilerinin öldürüleceğini anlamışlar ve birer ikişer kaçmışlardır
Kögonya’dan ayrılan A b a k a H an, P e rv â n e ’yi Van gölü’nün
kuzeyinde, Murat suyunun çıktığı Aladağ « ı da bulunan yazhk karargâhına
götürmüştür. Burada, T u k u 've T u d a v û n ’un karıları, çocukları ve akraba­
ları P er vâne’yî görünce, yakalarmı yırtarak, feryâd ve figâna başlamışlar ve
A b a k a ’ya-ı erkeklerinin ve babalarmm ölümünden onun Sorumlu olduğunu,
binaenaleyh, katledilmesi gerektiğini söylemişlerdir >«*. Moğol kumandanları
da aynı şeyi tekrarlamışlar ve P e rv â n e ’nin üç büyük günahı
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre, bir defa, o harp sahasmda
düşm2indan kaçmıştır, sonra, B a y b a rs’ın gelişini Tebriz’e hemen
bildirmemiştir ve nihayet, kaçtıktan Sonra hemen huzura g e l m e m i ş t i r 3.
Bütün bunlara rağmen, A b a k a H a ıi onun öldürülmesi için karar
vermekte tereddüt etmiştir. Fakat, tam bu esnada, B a y b a rs ’ ın
yamna göndermiş olduğu elçiler geri dönmüş ve P ervâ n e ile
Memlûk sultam arasmda geçen gizli görüşmelerin belgelerini getirmişler­
dir. Büyük bir zafer kazanmasına rağmen, Anadolu’da ilgi görmiyerek,
bir bozgun halinde ordusunu geri çekmeğe mecbur kalan B ayb ars, bu iki
yüzlü hareketin in tİkamım almak istemiş ve P er v â n e’nin, birkaç yıldır, kara
ve deniz yolu ile kendisine göndermiş olduğu mektupları A b a k a H a n ’ a
yollamıştı'^. A b a k a H an, Per vâ n e ’yi huzuruna getirterek, mektuplarını

Î60 î b n Ş e d d â d , v. 117 a-118 a ( Y a ltk a y a trc. s. 92-3), Y û n în î, C. 111, s. 269; M u-


f a d d a l , II, s. 437 - 8j I b n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 662-3; H o u tsn ta , s. 3]9 - 20; B a y b a rs
M a n s û rî, v. 85 b, 86 a; A y n î, s. 6 l‘3.
161 Bu dağ llhanlılar taralındanjıay/ai olarak kııllamludı. A b a k a ve ondan sonra gelen hü­
kümdarlar burada köşkler yaptırmışlardı (bu hususta bk. Z .V .T o g a n , Han'ın kallandığı"Garb
Denizi” harilanna dair, Türk Yurdu, C. X X V I, sayı 2 (1942), s. 145, not 2; a y n ı m il., A a rb a ^
can , I A ; V-mmi Türk Tarikine Girij, s. 217 - 8, not 141; D’Ohsson, Hisioin des Mongob, La Haye
1Ö34, C. II I, s. 380, 396).
162 Ib n Ş c d d â d , v. IIS a (Y a ltk a y a trc. s. 93); Y û n în î, G. I I I , s. 269; M u f a d d a l,
1 1 ,5 .4 3 8 -9 ; B a y b a rs M a n s û rî, v. 85 b - 86 a ; A y n î, s. 6 1 4 ; İ b a B îb î, T ıp k ıb a s ım ,
3. 623; H o u ts a ıa , s. 320.
163 R e ş îd ü 'd - D în / J a h n . I, s. 33.
164 Ib n B îb î, T ıp k ıb a s ım , s. 683; H o u ts m a , s. 320; H am .m er - P u rs g s ta ll, ÇeıcAtcA-
te Wassaf's, I. Band, VVien 1856, s. 165 - 6 ; R e ş îd ü ’d -D în / J a h n , I, s. 33.

17a
önüne sermiştir. Bunun üzerine. P e rv a n e her§eyi itiraf etmek mecburiyetin­
de kalmış ve böylece ölüm fermanını kendi kendine vermiştir»». Ab aka
H an onu, maiyyetinde bulunan Ç avu ş S e y fü ’ d -D în B e lâ k û ş, Ç âşn îg-
îr M e n g ü rü s, Eksfî-oğlu S e y fü ’ d -D în i« ‘ gibiyakın adamları ve otuz
hizmetkârı ile birlikte, başlarında K ü ç ü k T u k ç î (B a yb a rs M a n sû rı’ye
göre G ö k çi veya K ö k ç i B a h â d ır ) adlı subay bulunan yüz Moğol erine
teslim etmiş ve Aladağ’&ziâ. meçhul bir yerde katlettirmiştiri«« (2 Ağus­
tos 1277/ i Rebîülevvel 676, Pazartesi) Ölüsünün, sonradan, SelçıJdu
ülkesi içinde bir yere, meselâ kendi mülkü olan Sinop’a nakledilmiş olması
mümkündür. Fakat, ne bu şehirde, ne de kendisinin ve çocuklarının tasarru­
funda bultmmuş yerlerde, ona ait olduğu kesinlikle bilmen bir türbe veya
mezara rastlanmamıştır^’® .

165 t b n B tb î, T ıp k ıb a s ım , s. 684, H o u ts m a , s. 320.


166 I b n Ş e d d â d ’ın söylediğine göre, bu şahıs, boynunu kestnck için kh cım indiren Moğol
erinin bu işi iyi yapamamış bulunması dolayıaı ile, ölmemiş, çırılçıplak yerden kallup, asker pazarına,
elbise almağa gitmij ve tekrar yakalanarak Abaka H a n ’ın huzuruna getirilmiştir. A b a k a Han.
durum u öğrenince, S e y f ü d - D f n ’e, kendisinini katletmekle görevli olan Moğol erini bizzat
öldürtmüş ve para vererek serbest bıraimışto: (v. 118; Y a ltk a y s trc. s. 93). Bu kayıt bize,
P e r v â n e ve adamiarınm, M o |o llar tarafından, elbiseleri soyulduktan sonra, kılıç ile öldürüldüğünü
göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
167 B a y b a rs M a n s û rî, V. 86 a (ondan naklen A ynî, s. 615).
168 B a y b a rs M a n s û r î ve A y n î, aynı yerler, R e j î d ü ’d -D în / J a h n , I, a. 33; İ b n
Ş e d d â d , V . 118 b - 119 a ( Y a ltk a y a trc. s. 93); Y û a în î, C. III, s. 269; M u f a d d a l, II, s. 439.
169 Genellikle tarihleri diğer kaynaklara nazaran daha sıhhatli veren Arap kaynakların­
da, P e rv â n e ’nin ölümü hakkmda kesin bir gün bellrtümemiftir. Çoğu 676 yıhıun ilk aylarım
işaret eden bu kayıtlan tek tek yazmaya lüzum yoktur. Çünkü, yukarıda gösterilen tarih, birbiri
ile hiç ilgisi olmayan üç kaynak, yani A k s a râ y I (s. 117), E b û ’l-F e re c {Tarih, s. 600) ve
R e ş îd ü ’d -D în ( J a h n , I, s. 33) taralından aym zamanda verilmektedir. H atta, A k s a râ y îb u
tarihi şu iki beyit ile tespit etmiştir;

4İİJJ ^ j J j l J ı::—Ü Li* JL-


170 Kaynaklar, 'P e rv â n e ’nin ölûm şekli ile, ondan önce ve sonraki olaylar hakkında
çeşitli rivayetler nakletmektedirler. Meselâ, P e rv â n e için hemen hemen hiç olumsuz bir ifade
kullanmıyan A k sa râ y î, onun ölüme giderken, kendisine, kurtulup sağ salim döneceği ümidini izhar
eden dostlarına: “Bundan sonra bu memlekete nasıl olsa Horasanlılar gelecek; bana, onlarla bir arada
sağ kalmış olmanm feydası yok” demiş olduğunu v e yine aym sırada, kaçmayı teklif eden bir ada­
mına, “bir kaç gün fâ^la yaşamak ümidi için, halk benîm kaçışımdan dolayı MoğoUarm düşmanca
ve zalimane hareketlerine hedef olsun, rev am ı?,” cevabını vermiş olduğunu yazmaktadır (s. 117-8).
Anonim Selfuknâme m üüU fi, P e r v â n e ölüme götürüldüğü sırada, 5 â h ib F a h r ü ’d - D în A li’nin
kendisine, Moğollara mal vererek hayatım kurtarmayı teklif etmiş olduğunu, fakat onun, zaten bu
hayattan bıktığını söylediğini yazar (s. 59). S ü r y â n î E b û ’l-F e re c , A b a k a ’nm, P e r v â n e ’yi
ortadan kaldırma karaımı verdiği zaman, önce, ona bir ziyafet çektiğim ve su dökmek için dışarıya
çıktığı bir anda, silâhh adam lanna işaret edip, arkasmdan yolladığını ve onu, tıpkı kendisinin S u l­
t a n R ü k n ü ’d - D în ’i öldürttüğü farzda öldürttüğünü söyler. Bu müellife göre, T atarlar kılıç-
larmı çektiği sırada, P e rv â n e hiç korkmadan, titrerneden söğüp saymış; “Sizden göreceğim mükâ­
fat bu mu idî? Sizi sevenlerin gördüğü karşıhk böyle midir?” demiştir (Tarih, s. 600). Yine Anmim
Sdfuknâme müellifi, P e rv â n e ’nin, yukarıda anlatılan tarzda değil de, Hbistan savaşında ölenlerin
kan lan ve çocukları tarafmdan öldürülmüş olduğunu ve o öldükten soma, A b a k a ’nm pişmanlık
duyduğunu söyler (s. 59). Nihayet, hayalperest Ermeni tarihçisi H a y to n , A b a k a ’mn, onu öldürt­
tükten sonra, vücudunu parçalatuğını v e Taiar adeti gereğince (!) herkesin ondan bir parça yemesini
emrettiğini, hatta bizzat kendisinin de yediğini ve böylece, P e rv â n e ’dcu intikamım almış olduğunu
yazar [R H Cr. Doc. arm., II (1906), s. 180],

179
V. BÖLÜM

SONUÇ

P e r v a n e ’nîn tarihi rolü ve şahsiyeti

Anadolu Selçuklu Devleti gerileme devjri tarihinin en önemli sim^ı


olan P e rv â n e M u ‘ în ü ’ d -D în Sü leym an ’ın siyasî faaliyetlerini,
bugün elknizde mevcut olan kaynaklara göre, mümkün olduğu kadar
ayrıntılı bir şekilde anlatmış bulunuyoruz. Öyle zannediyoruz ki, verilen
bu aynntılı izahat, P ervân e’nin siyasî kişiliğini ve bir devlet adamı olarak,
gerek Selçuklu Devleti’nin hayatmda, gerekse Türkiye’nin genel tarihi üze­
rinde oynamış bulunduğu rolü, yeteri kadar açık şekilde ortaya çdsarmış-
ür. O, Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak devrinde İran’dan gel­
miş ve devlet hizmetine girerek en yüksek İdarî mevkie kadar yükselmiş
şöhretli bir babanm oğlu olarak hayata atılmış, muhit ve şartların da yardı­
mı ile, genç yaşta emirlik payesi kazanmış, şahsî zekâ ve kabiliyeti sayesinde
de, kısa zamanda memleketin idaresini doğrudan doğruya kendi ellerine
geçirmiştir. Bunu yaparken, özellikle, o sırada memleketin yabancı egemen­
liği altında bulunmasmdan yararlanmıştır. P e r v a n e , amacma ulaşmak
için, metbu MoğoUara karşı, Selçuklu yönetim kadrosundaki hemen bütün
I r a n lıl arın izlediği, kesin sadakat ve uyduluk yolundan yürümüş ve önüne
çıkan engelleri ortadan kaldırmak hususunda her türlü hareketi mubah
saymıştır. Önce, ülkede Moğol egemenliğine karşı direnen istiklâlci cepheyi
yıkmağa çahşmış ve bu cephenin başında bulunan S u lta n I I . K e y k â -
vûs ile mücadele etmiştir. Bu sefih hükümdara karşı, onun haris ve liyakat­
siz kardeşi I V . K ıl ıç A r s la n ’ ı bir alet olarak kullanmış ve bunun hak­
kım korumak maskesi altında, kendi mevkiini yapmıştır. Bütün hile ve tez­
vir usullerini seferber ederek, sonunda, K e y k â v u s ’u tahtını ve yurdunu
bırakmaya mecbur etmiş ve Selçuklu Devleti’ni baştan başa, velinimeti
olan Moğolların kontrolü altma sokmuştur. Bundan sonra, sıra Anadolu top­
raklarını kendi yaranı ile birlikte mülk ve ıkiâ‘ olarak paylaşmaya gelmiştir.
Bu icraat, yıllardır kendisini bir gölge gibi takip eden K ıl ıç A rs la n ’m

180
dalrmş olduğu gafletten uyanmasına ve hamisine karşı cephe abnasına sebep
olmuştur. İşte bu anda, P e rv a n e gerçek kişiliğini ve siyasî ihtirasının dere­
cesini bir defa daha ortaya koymuştur. Kendisini tahta çıkarmak için, yıl­
larca ülkeyi Moğollara çiğneten bu İr anlı, artık genç sultanın vücudunu fazla
bulmaya başlamış ve onu, tıpkı K e y k â v u s ’a karşı kullandığı metotlarla
ortadan kaldırmıştır. Bundan Sonra, o, bebeklik çağında bulunan I I I . K ey-
h ü sre v ’in sembolik saltanatı ile, Anadolu Selçuklu Devleti üzerinde
tek başma hükmetmeye başlamış ve memlekette, -esası, korku ve ümitsizliğin
yarattığı mistik havaya dayanan- geçici bir sükûn ve -daha ziyade yönetici
ve aristokrat sınıûnın yaranna olan- kısmî bic refah devri kurmuştur. Yük­
sek smıfa mensup İran menşeli tarihçiler tarafindan onun adını tebcile ve­
sile olan bu on yıllık sükûn ve refah, gerçekte, Anadolu’nun fiilen metbu
İlhanlı Devleti’nin bir parçası haline gelmiş olması ile ilgili idi. Nitekim,
Selçuklu saltanatmı sembolleştirerek, hükümdar rolünü bizzat oynadığı bu
devirde, P e r V â n e, kendisini hiçbir devirde olmadığı kadar rahatsız edici
bir baskı altında hissetmiş ve her şeyini kendilerine borçlu bulunduğu Mo­
ğollara karşı sadakat siyasetinden ayrılmağa mecbur kalmıştır. Şimdi o,
vaktiyle sultanları bertaraf ederken, itham ve tezvir vesilesi yaptığı şeyi,
yani, müşrik Moğollara karşı Mısır Müslüman-Türk hükümdarı B ay b ar s
üe ittifak kurmak teşebbüsünü, bizzat ele almıştır. Ancak, P e r v â n e ’nm
B a y b a rs ’a müracaatı ve onunla bir kaç yü devam eden gizli temasları, bir
milli duygunun değil, sadece Moğol baskı?ımn verdiği rahatsızlık ve korku
hissinin bir sonucu idi. Binaenaleyh, bu konuda onun tutumu, Moğollarla
ilişkilerûı aldığı şekle göre, her an değişebilirdi. Bu durum ise, onu iki
yüzlü bir politika izlemeğe sevkedecekti. Nitekim, Moğollara karşı ısrarla
imdada çağırdığı B a y b a rs Anadolu’ya geldiği zaman, ne o a iltihak etti,
ne de A b a k a H an’m huzuruna gitti. İki büyük hükümdarı kendi ülkesi
üzerinde karşılaştırarak, neticeye göre hareket etmeyi düşündü. Fakat, gö­
rüldüğü gibi, bu iki tarafa dönen siyaset çarkınm arasında ezilen kendisi ol­
du, P ervân e, öldüğü zaman, arkasmda başka şartlar ile bir Anadolu bı­
rakıyordu. A rtık , bu ü lk e n in d oğu kısm ı tam am en M o ğ o lla r ın
b ir e y â le ti h a lin e g e liy o r , b a tıs ı ise , T ü r k ta r ih in e y e n i b ir
y ö n v e re c e k o lan d e v a m lı is tik lâ l h a r e k e tle rin in ce re y a n
sa h a s ı o lu y o rd u . Bu hareketler, A n a d o lu B e y lik le r i’ n in ve O s-
m a n lı D e v le ti’n in doğmasma yoi açtığına ve b u g ü n k ü A n a d o lu
T ü r k lü ğ ü n ü n varlığı da, netice itibariyle onlarla ilgili bulunduğuna
göre, P ervâne, çevirdiği entrikalar ve iki yüzlü dış siyaset ile, T ü rk
ta r ih in in k a d eri ü z e rin d e , b ilm e d e n o lu m lu b ir ro l o yn am ış
d e m e k tir.

Şimdiye kadar, daha çok siyasî faaliyetleri dolayısı ile tanıdığımız


P e r v a n e’nin şahsiyetinin başka cephelerini de öğrenmek için, elimizde ol­

;181
dukça bol materyal vardır. Ycilıuz, peşinen belirtmek gerekir ki, bu materyal
ile biz onım yalnız methini yapabiliriz. Çünkü, bu hususta verilen kayıtlar,
genellikle onun yakm çevresinde yaşamış ve ihsanları ile beslenmiş kimselerin
eserlerinde bulunmaktadır. Çağdaş yerli tarihçi A k s a râ y î, daha önce
de belirttiğimiz gibi, gençliğini onun devrinde geçirmiş ve bütün ömrü bo­
yunca o devrin hasretini çekmiş olan bir kimsedir. Bu müellif, P e rv â n e ’-
nin şahsiyeti ile ilgili olarak, ayrıca bir şey söylemez. Yalnız, devrin bütün
devlet erkâmndan bahsederken verdiği genel bUgilerdcn bir sonuç çıkarmak
gerekirse, buna göre, hepsinin mihverini teşkü eden P erv ân e, akıllı, dirayet­
li, güzel yazı yazan, iyi konuşan, devamlı şekilde ulemâ ve me^âyth He" münase­
bette bulunan, bunları koruyan, dileksahiplerini reddetmeyen, hayır sever bir
insandıri. İb n B îb î, siyasî olayları anlatırken, zaman zaman, müzevvirlik
ve müfterilik ile itham ettiği P e rv â n e ’nin kişiliğine, ölümü dolayısı ile
bir bahis ayırmıştır. Burada, yazar onu, bir ölünün arkasmdan söylenebile­
cek sözlerle niteler. Tıpkı A k s a r â y î de görüldüğü şekilde, kendisini öğer,
dirayetinden, kifayetinden, cömertliğinden, nesebinin asilliğinden, âdil olu -
şundan, diadarhğmdan, ulemâ, me^âjıîfı ve tasamuf erbâh ile yakm münasebet­
lerinden, onları korumasından, hayratmın çokluğundan, dul ve yetimlere
yajdımmdan bahseder ve devrinde memleketin sakin, yollarm emin, fitnenin
uyumuş olduğunu söyler^. Her iki tarihçi de, P erv âne’nin ölümü dolayısı ile
verdikleri bilginin sonunu, I lh a n lı V e z ir i Ş e m sü ’ d -D în G ü v e y n î’-
nin, onun ölümünden sonra, T ü rk m e n ayaklanmalannm devamlı bir hal
aldığını anlatan, iki beyitlik şu küçük Arapça nazım parçası ile tamamlar:
» A ^ ^ y > «'f- c

(2/ i V j ( tbn Bîbî

^ JL? ’ ^ A 'J .J G 0 °JLİJ î

1 A k s a râ y î, s. 97 - 8.
2 T ıp k ıb a s ım , s, 684 - 6; H o u ts m a , s. 320 - 1.
3 t b n B îb î , T ıp k ıb a s ım , s. 686; H o u ts m a , s. 321; A k sarây î', s. 118. Bu şiir için aynca
bk. I. H . U z u n ç a rfılı, Sivas Şehri, s. 115, not 1,
Anadolu’da yabancı egemenliğine karjı bir sûreden beri millî bağımsızlık ^ v a şı yapan Türk-
menlerin faaliyetleri için gerçekten bir dönüm noktası olan P e rv â n c ’nin ölümü, îra n kültürünün ten i'
silcilcıi olan yerli aristokrat yazarlar tarafından da, kendi açılarından, bir devrin kapamşı olarak
kabul edilir. O nlara göre, bu tarihten itibaren, memlekette düzen ve hıızur çağı sona ermiş, bunun
yerine bitmez tükenmez karışıklıklar ve felâketlerle dolu karanbk bir devir başlamıştır. Ama, bu
karanlık devirde onîarm huzurunu kaçıran durum, bundan sonra ülkenin Moğollar taraûndan daba
fazla baskı altma alınmasından, hatta, doğrudan doğruya bir Moğol eyâleti durum una sokulmasmdan
ziyade, a^’lardaki Türkmen hareketlerinin artması ve bastırılamaz hale gehmş bulunmasıdır. A k sa ­
r â y î , “ P e rv â n e ’nin ölümünden sonra, şeytan sıfatlı Türkmcnlerin, serbest kalarak, Uf bölgesinde

182
îb n B î b î ve. A k s a r â y î’nin P er v ân e hakkında yazdıkJanm destek­
leyen asıl önemli bilgiler, Mevlevîlik ile ügili eserlerde bulunmaktadır. Özel­
likle, E flâ k î’nin eseri P e rv a n e haklcaıda bu türden kayıtlarla doludur.

fitne ateşini yakbldamn” söyler (s. 118). Bir başka yerde de, onları şeytaıun askerlerine benzetir ve
“bu mel’u n b j S ü l e y m a n ’ın ölümünden soma, htıruç edip, gazap yayından ûrlam)^ ok gibi, ülkenin
her yerine yayıldılar, önlerine çıkan iu m an d a n lan bir belâya mûbtel.T, ettiler ve süregelmekte olan
nizamı bozdular” der (s. 123). M am afih, bu yazar, ülkede gm el düzenin bozrulmasma ve felâket'
lerin zuhuruna mebde olarak, daha P e r v a n e ’den önce, onun dostlan ve yardımcılan olan Ana­
dolu ulularının, özellikle ulem a ve şeyhlerin arka arkaya ölmeğe bajladıklan zamanı alır ve bütün
bunlan birleştirerek, olup biteni yalnız İlâhî takdirin bir tccelEsi telâkki eder. Bu arada, P e rv â n e ’-
dcn evvel, 672 / 1273 te M e v l â n â C e lâ lü ’ d -D în ’in, ondan bir yıl sonra, Ş e y h ü ’l-Isİâm .
S a d r ü ’d -D în K o n e v î’nin, onun ardından, sıra ile, K o n y a K a d ıs ı S ir â c ü ’d - D în U rrn e v î’-
nin, S iv as K a d ıs ı İ z z ü ’ d - D în B rm e v î’njn, K a y s e r i K a d ıs ı G e lâ lü ’d -D în H a b îb ’in
ve başfcalanaıa ölmüş olduklarını, ülkede ilim irfan sahibi kimse k alm adı|ıw söyler (s. 119-21).
P e rv â n e ’nin ölümü ile değişen şardar, yine onun çağdaşlarından, SadTÜ’l-muiaiabbib lâkabı
taşıyan K o n y a lı E b û B e k ir b . Z e k iy i’d - D în tarafindan yazılmış olan mersiye’Ac, aynı şekilde
anlafcılmaktadır. P e rv â n e ’nin, N â ib ( E m în ü ’d -D în M îk â ’îl) in, H o c a Y û n u s’un, B a h âü ’-
d - D în M ehm ed’in, F a h r ü ’d - D în A li o g u l l a r ı n ı n ve H a tîr - o ğ lu Ş e r e îû ’d -D în ’in
ölümlerini ve ölümleri ile bıraküklan boşluğu tCTennüın edeu bu şiirde, aym zamanda, onlarm
yaşadığı devirdeki şartlar için bir aristokratm duyduğu özlem ifade bilm ek ted ir:

jjfl jl çj j iLk' «lujji p-'j-y,


J»a 4İ J pu ^ Û'-İJ J J;İ j j s 1^
ö ljjj üTj clTj? L>^ iJjS"
j ' j -5 j' lAiJ u-i jîj üTj ,jltT l)T^
ûl li ûT-, ^\yt- iJ’ jU^ (jrj j jS"
ülaj liTjT j j \ j j j liiS ' öL>. <5*
ûUj oTj j jL- j j ,juTj L>-ı~tS' îJ^jT
-i' ÖIj=| cİ-üjJ ^
tiljjU ■
lü*jl ^ j j iTL». ^
“-rr J'
J ÜljU ur^yrjj^ J
tîL^ LbJj.5 Jİ ^jS" ^ ^ _(C* <S" ı_jl! OTj
ÖL. j öU. .(li- uTj öTjf oLjî ûTj ûTj O jljj iJ‘ ii(jT
üİJiUi j (juTj *iiL- üTj yu aTI+JL. öTj
6i j jj^ j ^1 iJLi
ütjj j'-‘ J J -f

ol j ol j ol ljIj İÜ ljTj öljS” .

ıjU ıjjj jl üTj S j J j öT_j

183
Bu kayıtların bir kışmı S ip e h sâ lâ r’m Menâkûı’mli. da vardır. Bu yazar­
ların anlattığı hikâyelerden öğrenildiğine göre, büyük mutasavvıf M e v lâ ­
n a ile P e rv a n e arasında, sevgi ve saygıya dayanan, son derece yakın bir
dostluk vardır^. P e rv â n e M e v lâ n â ’yı sık sık medresesinde ziyaret eder,
ondan vaiz dinler^, onunla dinî sohbetler yaparı*, kendi evinde . daima
M e v lâ n â ’run katıldığı jgmalar, ziyâfetler^ verir; M e v lâ n â ’dan bilgiler
alır, öğütler dinler®; ona ve taraftarlarma bol bol bağışlarda bulunur»,
onun şefaat ettiği mağdur ve suçlu kimseleri afîeder*°i zaman zaman ondan
azar da işitiri ı, buna karşılık, kendisi de, onun aşağılık kimseler olan mürid-

û b - üU- J\ y> jS” Jji 1 ^ ^ i>- j l tjo-L»


jj j ^ J j j üI

öb-jj Jİ Xî iji ‘ j j i û J
ûTJ J ^ oT j j j L J JJİ uT j J J

ül-iîı3•Ai j jjj 41İ4S)


ö lr '’İ' c,it‘ Jİ Lİ-u J jr j C-il-lîJ JİC 4 İjU Jİ ^ «•İ5«'J ü l^

ûirı_)T_j^ jl jLy> (jl^ ^jj jl^ v^U»j AîUj


ûlj5*_f ıt^ o“^ j j J^! o I <r■* 4İ> 4S**1x4^
Jl j jl^ j j j j j U f ”j 3 ö tj,» J İ jA üLi

ıiJL ılıljij ^ y.j


ü lj? j öU Li j l ^ ' 5 ” l)I ü L ij Jİ jİAj

JJ J jUU y, aXS\j_) jUjİ j O jT iijj


ö \jj^ iJ i û l j l j j j - i ö j S ; Aİ>; XI o jL iT û L ijl^ ^ d f ^ . ı:— i_,*. ^

üL j ubjbi- j ^ U j^ lı

(F . N . V z l u k , Meki£bât.tMeul£nâ, "Önsöz" s. 21-2).


4 Bk. nıls. E H â k î, I , s. İ38, 171, 374.
5 E flâ k î, 1, s. 142, 275 - 6, 327 - a, 334, 482, 492.
6 E flâ k î, I, s. 273, 492.
7 E flâ k î, I, s. 105, 130 (burada P e rv â n e yemekleri yağma ettirir), 156 ( P e r v â n e ’nin
sarayında yapılan bu toplanüya S u lta n R ü k n ü ’d - D în K ılıç A rs la n da kanimi^ ve M e v lâ -
n â ’nm müridi olmuştur), 155. 169, 197, 207 - 8 (burada P e rv â n e , sofradaki kaselerin yağma
edilmesini emreder ), s. 308, 319, 372, 406,494,556, 599, I I , s . 26,219 ( H ü s â m ü ’d - D în Ç e le b i
de bulunuyor); S i p e h s k l k r , Menâktb-t Hazret-i Hiidâoendigdr, M i th a t B e h â r î trc., İstanbul
1331, s. 117, 120.
8 E flâ k i, I, 169, 177, 308, 555-6.
9 E flâ k î, I, 165, 171, 236, 328, 474, 484, 493, II , 269.
10 E flâ k î, I. s. 166 ( M e v lâ n â P e rv â n e ’y* mektup y a z ^ k , bir kaatili .affettiriyor),
s. 235 (P e r v â n e M e v lâ n â ’nm şefaaü ile suç işlemiş oîan Konya’hlart affediyor), s. 236
(P e r v â n e M e v lâ n â ’nm şefaati ile bir tfmii’iu borçlarını affediyor),
11 E flâ k î, I. s, 177.

184
lerinden şikâyet edej-ı^. E flâ k î, bu arada, bir hikâyesinde, P e rv â n e ’nin
“ emirlerîn şeyhlere ve din adamlarma ihtiyacı olduğunu, din adamlanımı da
emirlere yaklaşmak için ellerinden geleni yaptıklarını” söylemiş olduğunu
ifade etmek suretiyle ıs, Anadolu’daki siyasî şartlarm sebep olduğu mistik
havayı gayet güzel ifadelendirmiştir. İb n B îb î’nin yazdığına göre, P er­
van e, devlet işlerinden ve MoğoUar ile ilgilenmekten arta kalan zamanlarmı,
hep ibadetle, dinî bilgisini arttırmakla ve şeyhlerle, zâhidlerle oturup sohbet
etmekle geçirmektediri"*. Nitekim, E flâ k î’nin kayıtları bize onun M ev­
lâ n â ’dan başka, daha bir çok tarikat şeyhleri ve tasavvuf erbabı ile müna­
sebetlerde bulunduğunu gösteriyor. Meselâ, Ş e y h -i E k b e r M u h y i’ d-
D în A r a b i’nin manevi oğlu ve ^an^i olup, kendisine “ Şeyh-i Kebir” denen,
dtvîm. ŞeyhiTl-îslâmı S a d r ü ’ d -d în K o n e v îıs ü e dostluğu M e v lâ n a ile
olandan aşağı değildir. Hatta, E f l â k î ’dekikayıtlaragöre, P e r v â n e ’nin, bu
şeyhi M e v lâ n â ’dan daha çok ziyaret ettiği,bundan dolayıda M e v lâ n â ’-
mn kendisine gücendiği anlaşılmaktadır'^. S a d r ü ’ d -D în K o n e v î
Konya’daki Şaziye’sinde devrin ileri gelenlerine hadîs okuturdu. Onun, bu
zaviyeye ait vakıf kitaplanndan olup, halen Konya müzesinde ve Yusuf Ağa
Kütüphanesinde bulunan E b û ’ s -S a 'â d e t M u ljâ re k b. M uh am -
m ed’e ait “ Cânuü'l-UsûlfîHadîsVr-R£sûl" adlı eseri, devrin bütün ileri gelen
devlet ricali ile beraber, P e rv â n e ’ye de okutmuş olduğunu, bazı ciltlere
konmuş kayıtlardan anlıyoruz*’ . P e rvâ n e ’nin S a d r ü ’ d -D în ’den ‘'Ca-
m ıü’ l-U sâr okuduğunu E flâ k î de bildirmektedir. Hatta, onun söylediğine
göre, .Pervâne bu sırada “ KuT^ân^’ı da hıfzetmiştir. Buna rağmen, M ev-
lâ n â kendisini iyi hareket etmeyen bir kimse olarak s u ç la m a k ta d ır Y i­
ne E flâ k î’nin kayıtlarından, P e rv â n e ’nin sahibi Şeyh F a h r ü ’-
d în I r a k î (ölümü 1288) ile de münasebet kurmuş, onun müridi olmuş
ve .kendisi için Tokat’ ta bir zâmye yaptırmış bulunduğunu anlıyoruz*’ .
. Aynı müellif, onun K a y s e r i’de de bir ■mâres^ii olduğunu ve K u t b ü ’ d
- D în Ş îr âz î’nin burada yaptığım söylüyor"”. Yine Eflâki, ese-

12 E flâ k î, I, s. 137, 162, 166.


13 E n â k î, I, s. 275.
14 T ıp k ıb a sım , b. 685.
15 Bu hususta bk. A k s a râ y î,s . 90, 119; A h m et N ig id î, s. 300,
16 E flâ k î, I, s. 162, 177, 450, 475, 606, II, 18, 26, 268.
17 Bu hususta bk. F . N . U z lu k , MekUıbât-x Meüânâ. '‘Önsöz!', s. 16-7, 19; Y usuf Ağa K tp.
No. 4993 (Kapaktan); ayrıca bk. yk. Bölüm II I, 3. 105, not 20.
18 E flâ k î, I, s. 177.
19 E flâ k î, I,s. 431. Bu hususta aynca bk. C â m î, J^efekâiü‘l-üns, L â m i Ç e le b i trc. İstanbul
1270, s. 672; K ö p r ü l ü , Türk Edebiyatında îlk MıCtasmntflaTy ikinci hasım, A nkara 1966, s.
172-3; a y n ı m i l . , Türk Edebiyatı Tarihi, s. 289; T . Y a z ıc ı, Ariflerin M enkziekri, “Önsöz”,
s. 22-3; D e v le tşâ h , Kiiab-i Tezhire-i Ştıarâ. E .G . B row ne nşr. Londoa-Leide 1901, s. 215-6;
E . G . B ro w n e, Histoty ofPersia, Cambridge 1928, C. III, s. 127.
20 E flâ k î, I I , s. 265.

185
rinde, T â c ü ’ d -D în E r d e b î lî ’nin ve A b d ü ’ l-M ü m în T o k a t î’nin
olarak bulundukları bir Pervane kânikâkt’nda.n bahsediyor21. ise de, bu­
nun nerede olduğunu açıkça bildirmiyor^^
Asıl tarihi kaynaklarımız gibi, biz, E flâ k î’nin eserinde de, M u 'în ü ’d-
D în S ü le y m a n P e rv â n e ’nin dirayetine, adaletine, cömertliğine, hay­
rat ve hasenatına, ülkede meydana getirmiş olduğu asayiş ve refaha dair
kayıtlar buluyoruz.^s Bu hususlar, M e v lâ n a C e lâ lü ’ d -D în ’in Mektâ-
bât'mda., P e r v â n e ’ ye y a z ılm ış o la n mektuplarda da bol bol belirtilir^'*.
Bunlarm çoğu, M e v l â n â ’mn, müridlerinden olan bazı kimseleri, P e rv â ­
ne’ye empoze etmek suretiyle, bir sıkıntıdan kurtarmak, veya bir imtiyaza
kavuşturmak için yazmış olduğu iltimas mektuplarıdır. Bizim için önemli
olan yönleri, daha ziyade, çeşitli zamanlarda yazılmış bulunmaları dolayısı
ile, P e rv â n e ’nin, bu çeşi li zamanlarda işgal ettiği mevkilerine uygun olan
unvanlar ihtiva etmeleridir ki, bunlar daha önce yerli yerinde
belirtilmiştir.
P e rv â n e ’nin M e v lâ n a ile olan dostane üişkisini bize en iyi şekilde
anlatan delil, hiç şüphesiz, onun, “Fîhi mâ/îh” adlı eserini doğrudan doğru­
ya bu emîre ithaf etmiş o l m a s ı d ı r ^ . S a d rü ’ d -d în K o n e v î’nin mürid
ve tilmizlerinden olan S a ‘ d ü ’ d -D în F e rg â n î de, îb n F â r iz (E b û
H a fz Ö m e r b. A li)in TâHjyje adh kasidesi için yazdığı şerhi {Şerk-i
Tc^iyye yine P e rv â n e ’ye ithaf etmiştir^,
M u ‘ în ü ’ d -D în S ü le y m a n P crvâ n e , görmüş olduğumuz gibi,
devlet hizmetinde bulunduğu zaman boyunca, Anadolu’da bir takrm şehir
ve kalelere ıktâ^ ve Trmik olarak tasarruf etmiştir. Bunlardan T o k a t, onun
ıktâ‘ı ve daimi ikâmetgâhı olarak en çok adı geçen yerdir. S in o p ise,
kendisi tarafindan zaptedilmek suretiyle mülk haline getirilmiştir. Ayrıca,
kaynaklarda, N ik s a r’m ve K ö g o n y a (Ş a rk î K a ra h isa r)m n da ona
ait olduğıma dair kayıtlar buluyoruz. Yukarıda gördüğümüz gibi, gerek
tarihi kaynaklarda, gerekse Mevlevîlik'le ilgili kitaplarda, onun hayratmm pek
çok olduğundan bahsedilmektedir. Halbuki, ıktâ‘ ve mülk bölgeleri olan bu
21 E f lâ k î, I, s. 555, 618.
22 U z u n ç a rş ıb , Tokat’taki Cökmedrese'ya Peruâne medresesi dendiğini söylüyor {KitâbeUr,
I, s. 56 - 7).
23 E flâ k î, I. s, 114, 126-7, 171, I I , s. 221.
24 F , N . U z l u i N c jri, N o: 2, I I , 12, 16, 26, 27, 30, 31, 37, 42, 49, 61, 66, 70, 76, 82,
83, 84, 94, 97, 99, 112, 114, 120, 135; A . G ö lp ın a r h trc. N o: 2, I I , 12, 16, 26, 27, 30, 31, 37,
42,. 51, 63, 68,- 72, 78, 84, 85, 86, 96, 99, 101, 114, 116, 122, 137.
25 K ö p rü lü , l!k mıtlasavatflar, s. 196; a y n i m i l . , Tvrk Edebiyatı TariM, s. 290; E , G .
Brovvnc, Literary History o f Persia, C. I I , s. 519.
26 1. H . U z u n ç a rş ılı, XZI. m X III. Asırlarda Atıadclu'dakiJtkirkareketim ile mûesse-
lere bir baki}, I I I . T. T. Kongresi zabıtları, Ankara 1943, s. 301; A . A te ş , H ıcd V I-V III. [X II- X IV .)
Antlarda Anadabida Farsfc eserler, s. 115.

186
yerlerde, kendisine ait olduğunu bildiğimiz bina sayısı bir kaç taneyi geç­
memektedir. Kitabelerinde onun ismini taşıyan bu eserlerden, daha önce,
tarihî vukuat dolayasiyle yer yer bahsetmiştik. Bununla beraber, burada
onlan topluca bir daha göstermek faydalı olacaktır:
1. Sinop’ta, şehrin fethini kutlamak için yaptırmış olduğu 661 (664 ol­
ması lâzım) tarihli medrese 27.
2. Aym şehirde 667 tarihli cavâM
3. Merzifon’da (bugün yalnız kitabesi bulunan) 663 tarihli cami^^.
4. 664 tarihli kervansaray^^
n “Alâü’'d-Dîtı jasdresesi” adım taşıyan bu eser için bk. H ü s e y in H ilm i, Siıuıp kitabeleri,
s. 29; A, G a k o ğ l u , Faflagonya I , 3. 33S - 40. iî No. 4505 de kitabesi:
U J üıi ü ( 1
t ^ ü* ÎİjA* ( 2
j â j ;jjJ (3
^ ^ J (jU ll Lit ( 4

{ ^ ^ Lj* Lf [ j ü i j ^ jL lI İ J j j i l sJjı » j*t 4Jİj(5 ^1 (5


j ^ j ( 6
28 “Cdmt^-i keiir" için bk. H ü s e y in H ilm i, ajını eser, s. 16; A . G ö k o ğ lu , <^tct eser, s. 181-2
(burada İâtin harfleri ile 666 tarüd vardır). R C E A , No. 4605 de kitabesi:
Ö |(X İİ4^ :_,ej İİL- J i t i ş i l — K u r’ân, X X V II, 19— " J j
'U ^ j ilL ö » J lU ü » . j o ijeA]l ü b -jll Sİ_jJLo)l *;lp j b ij J»- ( 3

jJâpI liliî-j ıj^ J ^ j liw |»+ll ( 4


43Ujİ j jJİ_^ jıl ^ ıju»-.âll £İAj 4:^j i »iUl w ik. JS” ^ (5
îî||!!»j j jjç» j l3 ıj^^î j (i ^
29 H . E th e m , Merzifon'da Pervâns M atnü'd-D în Sülejıman namtna iir kiiâbs, T O E M ,
Nisan 1333 (1917), s. 42-Z-, R C E A , No. 4541 de kitabesi:
.U ÖUJJI o J j j (.bl J d jU l ^ \X \ îjl(O ^İ (1
_>ut jU j; j_ r - = ^ l i ö'tA.'jl ^ lil ,>a)I j UaII »Llj ( 2
C-i-i v i— *i^Ui • - • -iiüi (“^1 J JJ' 'jJ^ı j (3
'U_jH J İ . . . h jr^ j '^J+* J ı> " ( 4

*îtc^ J ^ li J J “J c ( 5

30 fervâne Süleyman hanı {Durak kan^Durağan) için. bk. E r d m a n n , No. 20, s. 72-4 ve A.
G ö k o ğ lu , ajmjeffr, s. 357-8. Kitabesi:
oUaL-Il üUJl fiJ> *jVh ^
^.1 J j L:p \ ^ 1 (2

j û jB ^ *'■ J ^ ( 3

.ül j> ıjib j ^ J jU I ”J»1 J e j iJL i ü l ^ 1 "Jc ûtc.i^ \ (4

^Ic^j j (^) ^ !İ

187
E fl âk î’nin eserinde b a h s e d i l e n medresesi ile, Tokat’daki zâoiye'dai
bugün eser yoktur. Yalnız, Tokat’da, halen ayakta bulunan 674 tarihli
dâm'ş-şifâ’mn P e rv â n e ’ye ait olduğu arşiv kayıtlarından anlaşılmak­
tadır Bunun dışında, Anadolu’da onun çocuklarına ve torunlarına ait
bazı eserler mevcuttur
Bilindiği gibi, P e rv â n e ’nin zaptedip kendine mülk yapmış olduğu
Sinop ve çevresinde “Pervâne-oğullari" adını taşıyan kısa ömürlü bir beylik
teşekkül etmiştir. Bu beyliğin tarihi, P e rv â n e ’nin ölümü üzerine, Sinop’ta
nâib olarak bulunan oğlu M u ‘ în ü ’ d -D în M ed m ed ’in isyan ve istiklâl
ilân etmesi ile başlar. Şimdiye kadar bu devlet hakkında da gerektiği gibi
bir çalışma yapılmış değildir. Bununla beraber, bu mesele bizim konumu­
zun dışında kalmaktadır” ...

31 Bk, S ü h e y l Ü n v e r, Selçuk Tabâbeii, Ankara 1940, s. 79 - 83.


32 Bunların listesi için bk. M , Z . O ra l, Burağan ve Bafra’ da iki türbe , Belleten, C. X X,
sayı 79 (Temmuz 1956) s. 387-8.
33 Şimdilik bk. A h m e t T e v h .it, Sinop'la Pervâns-zâdelsr^T O s. 253-7; C l.
G a h e n , Fre-Ottomatı Tm hy, -s. 312.

188
BİBLİYOGRAFYA

İbn A bd i’z-Zâhir, e l - R a v d u ^ f i SîretVl-Meliki'z-Z^^^^> Fatih Ktp.


Arapça yazma, No. 4367 (ye^i No. 4366) j nşr. ve tng. trc, S. F.'
S ad equ e, {Baybars I of Egypt), Dacca 1956.
--------------, Risale veyz. Rûm Gazâ-nâmesi (bk. K a lk a ş e n d î, e l-U m e rî).
İ b n ü ’ l - A d i m , (Kem âl-ad-D în), Zp)ieiü'l-Haleb [Histoire d'Alep), Fr.
trc. E. B lo ch et) Paris 1900.
Acropolites, G., Opera, ed. A . H e iselb erg , Leipzig 1903.
A lun et Nigidî, el~Veledü'§-Şefîk, Fatih Ktp. No. 4519.
A lun et Tevhit, Meskâkât-t kaiîme-i îslâmiyye katalogu, İstanbul 13121.
-------------- , Rum Selgûkî DevletVnin inkırazı ile teşekkül eden Tevâif-i Mülûk,
T O E M, sene ı, s. 191 - 199; Sinop'da Pervâne-zâdeler, s. 253-257;
Kütahya’da Germiyan-oğullan, sene 2, s, 505 - 513.
-------------- , Denizli {Lâdik) Emareti, T O E M, sene 3, s. 809 - 813,
Sâhib Atâ-oğullarından Ahmet, T O E M, sene 15 (Eylül 1341),
s, 358 - 60.
A kdağ, M., Türkiye'nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, C. I (1243 -1453), Ankara
1959-
A k sa râ y î, K e rîm ii’d-Dîn, Müsâmeretû’l-Ahbâr, n§r. O . T u ra n , Ankara
1944.
Anonim , Târîh-i Âl-i Selçûk{Selçjıknâme),-D.^r.Y."H. U z lu k , Ankara 1952.
Ateş, A., Hicri VI-VIII. {XII-XJV.) Asırlarda Anadolu’ da Farsça eserler, T yi,
C. V II - V III (1945), s. 94 - 135.
--------------, Konya kütüphanelerinde bulunan bazı mühimyazmalar, Belleten, sayı
61 (1952), s. 49-130.
Aynî, Ikdü'l-Cümân, Ar. Yz., Veliyüddin Ef. Ktp. No. 2391 (X IX ) - 2392
(XX).
Babinger, Fr., Kavalla, Der İslam, X X IX (1950), s. 301 - 2.
Barthold, V., îlhanlılar deminde malî vaziyet, T H Î T M , C. I, İstanbul
1931, s. 135 - 59.
----- -----— Bâli§, î A.

189.
tbn Battuta, The Travels of Ibn Battuta, nşr. H . G ib b , Cambridge
II, cilt.
B ayb ars M ansûri, ^übdetil’ l-Fikre f î TârîkiH-Hicre, Brit. Mus., Add. No.
2 3 -^325-
B eauvais, V. dç, Speculumhistoriale, Do\ıa.i 1624 (bk. Sim o n de S ain t-
Q ,u en tin ).
Ibn B îbî; el-EvâmİTüU-‘Âla'iyyefiH-UmûrVl-‘ Âlâ’iyje^ T ıp k ıb a s ım , T . T . K,
yayınlanndan, Ankaxa 1956; (muht. metin) Tevârîh-i Âl~i Selçuk
‘'Histoire des Seldjoucides d’Asie Mineure d'apres VabregS du Seldjouknâmeh
d'Ibn - B îb f\ Recucil de tâctes relatifs â rHisrtoire des Seldjoucides,
vol. IV , T6xte persan, paj, M . T h . H outsm a, Leide 1902.
B ratianu; G. Z., Recherckes sur la commerce genois dans la Mer Noire au
siecle, Paris 1929.
B rosset, Histoîre de la Georgie, Petersburg 1849, 2 cilt.
’B ro v m ij 'E.G ., Literary History of Persia, Cambridge 1928,4 ciİt (II. cilt).
Gahen, Cl., Quelques tixtes negliges concernant les Turcomans de Rum au moment
de rinvaszon Mongole, Byzantion, C. X IV (1939) s. 131 - 9.
-------------- La Syrie du Nord, a Vepoçue des Croisades, Paris 1940.
-------------- , Notes pour rkistoire des Turcomas d'Asie Mineure, J A, 1951.
------ ;------ Le Commerce anatolien au dtbut du Z 77/* sikle, Mölanges L. Halp-
hen, Paris 1951.
-------------- , Pre - Ottoman Turhey, NewYork 1968.
Gâmi, Mefehâtü'l-üns, L â m î Ç e le b i trc. İstanbul 1270.
C an ard , M ., Cilida, E l (yeni baskı).
Cleaves, F. W., The Mongolian names and terms in the hisîory o f the nation of
the Archers [by Grigor of Akanc), H JA S, C. X II, sayı 3-4, 1949.
Cüveynî, Târîh-i Cihân-Güşâ, ed. by. M irz a M uh am m ed , E. J. W.
Gibb Memorial X V I, 3 volumcs, London 1937; (Ing. trc.) by J . A .
B ö yle, The History of the World-conqueror, 2 volumes, Manchester 1958.
D ahiliye Vekâleti, Köylerimiz, İstanbul 1938.
D evletşâh, Kitâb-t Tezkire~i Şuarâ, nşr. E. G . B row ne, London-Leide
1901.
D îetrîch , A., Bemerkungen über die Kesikköprü Inschrift, ZDM G, CX , 1961.
D ölger, F., Regesten der Kaiserurkunden des Ostromischen Reiches, München-
Berlin 1932, Band III.
D ucagne, Hisîoire de 1’ Empire Constantinople,n^, Buchon, Paris 1826, Vol. I.

190
D ulaurier, Ed., Ermeni müverrihlerine göre Moğollar “ Müverrih Kiragos'tan
miistakreç", T M , II, İstanbul 1928, s, 139-217.
E bû’l - Ferec, Tarih, İngilizceden çev. ö . R . D o ğ ru l, Ankara 1950,
II. cilt
--------------, Muhfasmiî'’d-Dûvel, nşr. S â lh â n î, Beyrut rSgo.
E bû’l - Fidâ, KitâbüH-Muhtasar J î Akbâri’l-Be^er, Mısır 1910, III-IV, ciJt.
Ebû B ekir b. Z e k iy i’d-Dîn. Ravzatü'l-Kûttâb ve HadîkatiTl-Elbâb, Ankara
Maarif V. Ktp. İN’o. 664 (aynı eserin et-Teressül ile’t-tevessiil adı ile
meşhur olan nüshası, Paris. Bibi. Nat. Suppl. Pers., No. 1353 de kayıth
cilt içinde v. ray b - 187 a).
E flâld , Zriflerin Menkıbeleri, trc. Tahsin Yazıcı, Ankara 1953 - 1954, .2
cilt.
E rdm aim , K ,, Dans anatolische Karaoansaray des 13. Jahrhunderts, î, II, Ber­
lin 1961.
-------------- , Ibn Bîbî als Kunsthistoriscke Quelle, İstanbul 1952.
Erzi, A., îbn Bîbî, İ A.
Îbnü’l-Esîr, Mecdü’d-Din, Câmi^ü^l-UsûlJîHadisî'r-ResûlyYionyz.YMSU.îAğa
Ktp., No. 4993, I. cilt.
Finley, G., History of the Byzantine and Greek Empirefrom 1057 ''4 5 3 >Edin-
burgh and London 1.854.
Flem m îng, B., Landschaftsgeschichte von Pamphlien, Pisidien tini Lykien in
Spatmittelalter, Wiesbaden 1964.
tb n ü l-F u rât, Târihü'l-Dûvelve'i-Mülûk, nşr. C . K . Z ur ey k, Beyrut, 1942,
V II. cilt.
G abrîel, A., Monuments tures d’Anatolie, Paris 1931.
G ardner, A., The Lascarids o f Mcaea, Amsterdam 1964.
Gökoğlu, A., Paflagonya, I, Kastamonu 1952.
G ölpm arb, A., Mevlânâ Celâleddin, İstanbul 1951.
G regoras, N îcephorns, Byzantine Historia, Bonnae 1929 - 30, I. cilt.
G rigor, Altnerli, Moğol Tarihi, çev. H ra n t D . A n d rea âya n , İstanbul
1954-
G roasset, R., Histoire des croisades, Paris 1936, III. cilt.
H alil Ethem , Kayseriyye Şehrim İstanbul 1334.
-------------- , Merzifon'da Pervâne Mu^înü’d-Dîn Süleyman namına bir kitabe,
T O E M, sene 8, s. 42 - 52.
-, Anadolu'da İslâmî kitabeler, T O E M, sene 5, s. 135 - 158;
sene 6 , s. 449-46?) 5 i 3 - 523; 577 ' 59 i ; 641 - 662.

191
H alil EtHem,' Karaman-oğullan hakkına vesâik-î rmhkûka, T O E M, sene
s. 696 - 712.
------------ ^ GeTmiyan kitabeleri, T O E M, sene ı, s.. 112 - 28.
--------------■ , Düvel-i îslâmiyye, İstanbul J927.
Hamdu’llalı Mustawfî-i.Kazwînî, Târîk-i Guzîde, E. G . B row ne,
Vol. I (text), E. J. W. Gibb Memorial, X IV, I, Leyden 1910.
----— ^ -------5 Nüzkat al-Qulûb, translated by. G. L . S tra n g e, E. J. W-,
Gibb Memorial, X X III, 11 , Leyden 1919.
Hammer-Pnrgstall, GescMchte Wassc^sy I. Band, Wien 1856. (bk. Was-
saf).
Harita Genel Müdürlüğü, r.800.000 ölçekli Türkiye Haritası, I 9 5 i-
Hayton, La flor des Estorires de la terre d'Orient. Fr. çev. E , D u la u r ie r ,
RHCr. Doc. arm. II, 1906.
Heyd, W., Hîstoire duCommerce duLevant au Moyen-age, 2 cilt, Paris, 1936 (T. T.
K . Kütüphanesindeki gayramatbu Türkçe tercümesinden yararlandık).
Hinz, W., Islamische Masse und Getüichte, umgerechnet ins metrische system, Hand-
buch der Orientalistik, Erganzungsband r, Heft ı, Leiden 1955.
Holt, P. M., Syedah Fatima Sadeque, Baybars I of Egypi, Review in B S O A S,
vol, X X II, part ı, 1959, s. 143 - 5.
Honigmann, E., Bizans Devletinin doğu sının, Almancadan çev. F. I ş ıl-
t a n , İstanbul 1970.
Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, İstanbul 1321 - 1332, I - I I . cilt
Huart, Cl., î^pigraphie Arabe d'Asie Mıneure, Paris 1895.
Hüseyin Hilmi, Sinop Kitabeleri, Sinop 1339 - 1341-
İnalcık, H., Harîr, “II. The Ottoman Empire'", E l (yeni tabı), III, s. 2 11-8 .
tsmaH Galip, Takvîm-i Meskûkât-ı Selçukiyye, İstanbul 1309.
Jansky, H., Selçuklu Sultanlarından Birinci Alâü'd-Din Keykubad'tn emniyet po­
litikası, Zeki Veüdî Togan’a Armağan, İstanbul 1950-1955, s. ı J7-26..
JonviUe, The Life of Saint Louis, çev. M . R . Shaw, Penguin Books, 1963.
Kalkaşendi, Subhu'l-A^{â, Kahire 1915, C. V , X IV (îb n A b d i’ z - Z â h ir ’-
in Rûm Gazâ-nâmesi için bL s. 139-165).
EÜaymaz, N., Anadolu Selçuklularının inhitatında idare mekanizmasının rolü.
Tarih Ara§tırmalan Dergisi, C. II, sayı 2-3 (Ankara 1964), s. 91-165,
, G. III, sayı 4-5 (1965), s. 23-61.
-------------- , İkinci Gtyâsu’d-Dîn Keyhüsrev ne devri, 1958 (D. T . C. Fakültesi
Ktp. de basılmamış doktora tezi).
Kiragos, Genceli, (Bk. D u la u r ie r ) .

192
Komrof, M., GonUmporeries o f Macro Polo -consisting o f Travel Eecords o f the
Eastern Parts o f the World o f William o f Rubruck (1253-1255); Journey o f
John o f Pian de Carpini (1245 - 1247); Journey o f Friar Odorie
(1318-1330) and The Oriental Traveîs o f Rabbi Bmjamin o f Tuledo (1160-
1173), New York 1928,
Köprülü, F., Bizans müesseselennin Osmanlı müesseselerine tesiri, T H I T M ,
C. I, 1931.
— ----------- 1 A.
-------------- , Hâcib, î A.
-------------- 5Anadolu Beylikleri tarihine ait notlar, T M, C. II (1928), s. 1-32.
-------------- 5 Anadolu'da İslâmiyet, Edebiyat Fakültesi Mecmuası, sene 2,
sayı 4 (Eylül 1338).
---------------j Oğuz etnolojisine dair tarihi notlar^ T M, c. I (1925), s. 185-211.
Türk ve Moğol sülâlelerinde hanedan azasımn idamında kan dökme
TnemKuiyeti, Türk Hukuk Tarihi Dergisi, C. I (1941 - 1942), s. ı - 9.
Anadolu Selçukluları Tarihinin yerli kaynaklan. Belleten, G. V II,
sayı 27 (1943} s. 379-522.
----------, Edebiyat araştırmaları, T. T. K . ya3TnIanndan., Ankara 1966.
— — —j Türk Edebiyatında ilk mutasavvıflar, ikinci baskı, Ankara 1966.
----------, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1926.
Türk Edebiyatının menşei, M T M, şayi 4.
Kramers, J. H,, MüHn-al-Dîn, î A.
Lebeau, Clı., Histoire du Bas~Empire, Paris 1824 - 36, vol. X V II.
Lewis, B., The Sourcesfor the History o f Syrian Assassins, Speculum, vol. X X V II
No, 4, (October 1952), s. 475 - 89.
Löytved, J. H., Konia, Berlin 1907.
Mahmut Kaşgârî, Dîvânu Lügati't-Türk, nşr. Kilisli Rıfat, İstanbul 1333-
1335 -
Makrîzî, Kitâbu’sSüluk, M . Z i y a d e nşr. Kahire 1936, C ü zi,K ısım 2;
Q_uatremere neşri, “ Histoire des Sultans Paris 1837-1844,
C. I, Kısım. I.
Mehmet Behçet, Kastamonu Tarihi, İstanbul 1935.
Mevlânâ Celâlü’d-Dîn. Fîhi mâ fih , trc. A b d ü lb a k i G ö lp ın a rh , İstan­
bul 1953.
.-------------- , Mektûbât,-a^T, F . N . U z lu k , İstanbul 1937, Göl-
p ı n a r l ı , İstanbul 1963.
M. Ferit ve M. Mes’ut, (bk. U ğ u r-K o m a n ).

193
MîUer, W., Trelizond: The last Greek Empire, London 1926.
Mînoipsky, V., A Soyurghâl o f Qpim b. Jâhângir Aq~quyunlu, B S O S, IX
(1937 - 1939)» s. 927 - 960-
M irza Bala, Kaçar, î A,
M u fad d al (tbnEbi’l-Fedâ’il) , Kitâbü JVehci’s-SedM, nşr. ve Fr. trc. E . B 1o c-
het, “Histoire des Sultans Mamlouks” , Patxologia Orientalis, Tome
X II, Fasc. 3 (I), Tome X IV , Fasc. 3 (II), Paris 1919 - 1920.
Mükrincûn Halil, (bk. Y ın a n ç ) .
N esevî, Histoire du Sultan Djelal ed-Dîn Mankoberti, Fr. trc. O . H o u d a s,
Paris 1895,

N üveyrî, MkâyetiCl-Ereb, Ar, Yz. Köprülü Ktp. No. 1188.


N ystazopoulos, M ., La, derniere reconguete de Sinope par les Grecs de Tre-
bizonde (1254-1565), Revue des fitudes Byzantines, Tome X X II,
1964, s. 241-9-
D ’Ohson^ Histoire des Mongols. La Haye 1834, III. Cilt.
O ral, M . Z., Konyada Svrçah Medrese^ Belleten, G. X X V , sayı 99, sene
1961, s. 356 - 78.
-------------- , Sultan Hatun senedi. Belleten, sayı 75 (Temmuz 1955), s.
385 - 94-
-------------- , Hudajjend Hatun türbesi ve hayait^ Niğde 1939.
-------------- , Durağan ve Bafra’ da iki türbe. Belleten, C. X X , sayı 79 (Tem­
muz 1956).
Ortekîn, H., Bosna'ya ve baysa'ya dair, T H î T M, C. II, 1932 - 39.
Ostrogorsky, G., History o f the Byzfiniine Empire, New Brunswick, 1957.
önder. M., Tarihî-Turistik Konya rehberi, Konya 1950.
Önal, H., Konya'da Kadiîzzeddin Camii ve vakfiyesi, Konya Mecmuası, sayı 7,
sene 1937.
Özalp, T., Sivrihisar Tarihi, Eskişehir 1960-1961.
Özgüç, T.,- Akok, M., Üç Selçuklu abidesi Dolay han. Kesik Köprü kervan­
sarayı ve Han camii. Belleten, sayı 86, 1958.
Pachymeres, G., Historia, Fr. çev. M . C ousin, {Histoire de Constanti^
nople JV), Paris 1672.
Pian De Garpiçi, (bk. K o m ro f).
İElamsey, The historical geography of Asia Minör, Amsterdam 1962.
R£pertoire Ghronologique d’^pigraplıie Arabe [R C E A), Tome,
X I, Fas. 2, Tome X II, Kaliire 1942 - 1943,
Reşîdü’d-Dîn, F., Câmi'ü’t-Tevârik, Edit^e par E. B lo c h e t, E. J. W.
Gibb Memorial, Vol, X V III, 2. Leyden 1911; Histoire des Mongols

194
de la Perse, Par M . Q ,uatxem ere, Paris 1836^ Târîh-i Muhdrak-i Gâ-
zânî “ Geschichte der Ekâne Abâgâ bîs Gaihâtû (1265 ' 1293)” , van K a r i
Jah n, I. Heft, Prag 1941; History of Gâzân, ed. by K a r i J a h n ,
Ğibb Memorial N. S. X IV , London 1940,
—------- , Mükâtebât, nşr. M u k am m ed Ş e fî, Lahur 1948.
R iefstalıl, R, M., Turkish ArckiUcture in Soutkwestem Ânatolia, New York
1931^ Part II.
R ubruck, The Joumey of IVüliam of Ruhruck to tke EasUrn Parts of the Worlsd
(1253 “ 1255), edited by W illia m W . R o c k h ili, London 1900,
Sağlam , O. F., Şimdiye kadar görülmeyen Cimrî sikkesi, Ankara 1949.
İbn Sa‘îd, Kitâbu Basil'l-Arz f i ’ t~Tûli ve H-Arz^ nşr. J . V , G ines, Tetuari
1958.
Sarre, F., Reise in Kîdnasien, Berlin 1896.
Sem pad, Chronique, çev. E d . D u la u rie r, PJÎCr. Doc, arm., I.
Sevim, A., Anadolu Selçuklularına ait bir eser, Ravzatitl-KüUâh ve Hadîkatû’l~
Elbâb, Tarih vesikaları, yeni seri, Sayı 3, s, 1 - 34.
--------------, Cimri olayı hakkında birkaç not. Belleten, C. X X V , Sayı 97
(Ocak 1961), s. 63-74.
Sim on de Saint-Q,uentia, Histoires des Tartares, yaymiıyan J . R ic h a rd ,
Paris 1965 (bk. B e a u v a is ).
Sipehsâlâr, Feridun b. A h m et, Menâkıb-t Hazjret-i Hudâvendigâr, T. trc,
M id h a t B e h â rî-i H u sâm î, Istanbiil 1331.
Spaler, B., İran Moğollan, trc. G. K ö p rü lü , Ankara 1958.
-------------- , Die Goldene Horde. Dîe Mongolen in Rusland (1223- 1502), Leip-
zig 1 9 4 3 -
Strange, G. Le, The Lands o f the Eastern CaUphate, Cambridge 1930.
Sultan Veled, Dîvân, nşr. F . N . U z lu k , Ankara 1941.
Sümer, F., Ağaç-eriler, Belleten, sayı 103 (Temmuz 196a), s. 521 - 8.
-------- , Çukur-Ova tarihine dair araştırmalar, Tarih Araştırmalan Dergisi,
C. I, sayı ı (Ankara 1963), s. ı - 118
tbu Ş â k iril-K ü tü b î, UyûnüH-Tevârîh, Köprülü K tp. Ar. Yz. No. ı i2 i .
tbn Şeddâd, SîretiiH-Melikfz~Z^^h 2, cilt. Ar. Yz. Edirne Selimiye
Ktp. No. 134 (eski No. 1557); T . trc. M . Ş. Y a ltk a y a , Baypars
Tarihi, İstanbul 1941.
-------------- , el-A‘ lâkü'’l-Hazîre f î zikri Ümerai'^-Şâm ve’ l-Cezîre, Ar. Yz., Brit.
Mus. No. 23. 334, cilt.

195
T aesch n er, F., Die rumseldschukische Inschrift heîder Kesik KSprü über den
K îzîl Irmak^ “ Die Welü des Islamischen Kunst, Feschrîû für Ernst
Kuhnel” de, 1959,
tbn. T â ğ n b îrd î, Kahire 1924, IX . cilt.
Tıesenlıansen, W. De, Altınordu Devleti Tarihine ait metinler, T. çev. î .
H , îz jn ir li, İstanbul 1941,
T ekindağ, Ş., Kutuz, î A.
—^
----------- , Karamanhlar, î A.
-------------- , Şemsûddin Mehmeİ Bey deıyrinde Karamardılar, Tarih Dergisi^
C. X IV , sayı 19 (1964), s. 81 - 98.
T em ir, A., Kırşehir Emiri Caca-oğlu Nur el-BinHn 1272 tarihli Arapça-
Moğolca vakfiyesi, Ankara 1959.
-------------- , Anadolu'da İlhanh Valilerindin Sarnagar Noyan, Köprülü Arma­
ğanı, Ankaxa 1953, s. 495 - 500.
Tpgan, Z. V., JJmımî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946.
-------------- , MoğoUar devrinde Anadolu'nun İktisadî vaziyeti, T H î T Mj cilt
I, İstanbul 1931, s. ı - 42.
ReşideddinHn Mektuplarında Anadolu^nun İktisadî ve medenî hayatına
ait kayıtlar, İktisat Fak. Mec,, C. 15, No. ı r 4 (Ekim 1953 - Temmuz
1954)= s- 32 - 50-
--------- , Azfithaycan, İ A.
Argun Han'ın “ Garb Denizi” haritasına dâir, Türk Yurdu, C.
X X V I, s. 2 (1942).
T a ra n , O., Keykusrev F; Keykâvus 7 ; Keykuhâd I\ Keyhüsrev 1I\ Kyekâvus 11;
Kılıç Arslan IV, Keykubâd II-, Sadeddin Köpek', îktâ, İ A.
-------------- , Selçuk devri vakfiyeleri I. §emseddin Altun~Aba, v.akfiyesi ve hayatı.
Belleten, C. X I, sayı 42, Ankara 1947, s. 197 - 235; II. Mûbânzeddin
Er “ Tokuş vakfiyesi, sayı 43, s, 415 - 29; IIL Celâleddin Karatay, vakıf­
ları ve vakfiyeleri,. ia.jı 45 (sene 1948), s. 17 - 171.
-------------- , Türkiye Selçukluları hakkında resmî vesikalar, Ankara 1958.
— --------- ■
, Türkiye Selçuklularında toprak hukuku, Belleten, C. X II, sayı 47
(1948), s. 549 - 74.
------ ------- , Selçuk Kervansarayları, Belleten, Cilt X , sayı 39, Ankara 1946.
-------------- , Ortaçağda Türkiye - Kıbrıs münasebetleri, Belleten, sayı ı ıo.
•— ----------, Les souverains seldjoucides et leurs sujet non-musulmans, Studia Is-
lamica I, 1953.

İ96
Tnran, O., Selçuklu Tarihi ve Tûrk-îslâm Medeniyeti, Ankara, 1965.
--------------, i l İzzeddin Keykâvüs'e ait bir temliknâme, Z. Y . Togan’a ar­
mağan, İstanbul 1950 - 1955.
Turan, Ş., Venedik'te Türk Ticaret Merkezi {Fondaco dei Turci), Belleten,
C. X X X II, sayı 126, Ankara 1968.
Uğur, F., Gömeçhâne, Konya Mecmuası, sayı 9 (1937), s. 567 - 70.
U ğur - K o m an (bk. M , F erit ve M. M e s’ut), Selçuk Veziri Sahip Ata ve
oğullanntn hayatı ve esej'leri, İstanbul 1934.
el-Um erî, Mesâlikül’l-Ebsâr, n§r. F. T a e sch n e r, *‘Al-UmerVs Bericht
über Anatolien in seinsm Werke Mesâlik al-absâr f î mamâlik al-amsâr’ \
Leipzig 1929 (İbn A b d i ’ z - Z â h i r ’ i n iîzîm Ga^a-rca/B^’sinin kısaltılmış
şekli için bk. s. 3 - 18).
U runçarşılı, 1 H., Kitabeler I, İstanbul 1927.
--------------, Kitabeler II, İstanbul 1929.
--------------, Osmanh Devleti teşkilâtına medhal, İstanbul 1941.
--------------, Germiyanoğullan, 1 A.
(İsm ail H akkı - R ıdvan N âfiz), Sivas Şehri, İstanbul
1928.
XII. ve XIII, Asırlarda Anadolu'daki fikir hareketleri ile İçtimaî
müesseselere bir bakış, III. T. T. Kongresi zabıtları, Ankara 1948, s.
287 - 306.
V a k ıfla r G enel M üdürlüğü A rşivi, defter No. 591.
İbn VâsU, MüferricüH-Kürûh, Ar. Yz, Bibi. Nat. No. 1703.
V asiliev, A. A., History of the Byzantine Empire, Madison 1961, II. cilt.
Vernadsky, G., The Mongols and Russia, New Haven 1953.
V lad im irtso v, B. Y ., Moğolların İçtimaî teşkilâtı, çev. A . İn a n , Ankara
1944-
W assaf, bk. H a m m er-P u rgsta ll.
W ittek, P., Von der byzantinischen zv-f türkischen Toponymie, Byzantion X,
1935-
--------------, Menteşe Beyliği, çev, O. Ş. Gökyay, Ankara 1944.
Y akubovskiy, A. Y ., Altın Ordu ve inhitatı, çev. H a şa n E ren, İstanbul
1955-
■Yakut, Mu cemü’l-Büldân, Mısu' tabı, 1906 (H. 1324).

197
Y u a n ç , M . H., Mara^ Em irleri, T O E M , sene 14., s, 283 - 299, 340 - 352;
sene 15, s. 85 - 100.
-------------- , D iyârhkir, î A.
Y û n în î, D hail M ir'â tu'z-Z *^ ^ '’^! published by The Dairatu’l-M a'arifi’l-
Osmania, Hyderabad 1954 - 1955 - ıgöı, vol. I - I I - III.

Y û s « n , Hâmûfnâmet Farsça Y z. Köprülü Ktp. No. 1597.


Z ehebî, Târih£l-tslâm, AyaSofya Ktp. No. 3013 (XX).

198
İ N D E K S ’

A baka - H an Hülegü’n ü a oğlu. Iran M o- A fşa r kabilesi, 99 n 10; bk. Avşariar.


ğoUan ilham (1265-1282); cülûsuııu teb­ Afyon-karahisar, 97 n 7.
rike gelen Pervâne’ye (bk. b.) Sinop fetH A ğ a ç -e ri T ü r k m e n l e r i (A ğ a ç -e rile r),
vpjo. yarhğ vermesi 111-3; Kılıç Arslan’m 60-1, 70, 78 n 101.
öldürülmesi için Pervâne’ye ndib'i olarak ahî!Jef), 171; bk. ihvân.
yetki ve yarhğ vermesi 117-21; kardeji akidnâme, 1258 de Selçuklu Devleti’nin II. Key-
Acay ile Samagar Noyan’ı Anadolu’dan kâvus ve IV . K ılıç Aralan (bk. b.) arasmda
alıp, Tuku Noyan’ı göndermesi 139-42; paylaştttılması hk. 75, 114 n 53.
Hatîr-oğlu Şerefü’d-D în’ia öldürülmesi AUat, 31, 36 n 44.
için jor/îğ vermesi 155; Elbistan savajuıdan A h m e t, batı ac’u n d a baş kaldıran Türkmen
sonra Sc almak için Anadolu’ya gelmesi
beyi, 39 n 52, 45.
175; Pervâne’yi suçlaması ve Baybars’a
A h m e t, Diyârbekiı sübaşısı K ü rt beyi Bahâdır’-
mektup gönderip hesaplaşmaya çağırması
ın (bk. b.) oğlu, 148.
176; Anadolu’da katliam yapması, Per­
A hmet Hisar, Kırşehir-Kayseri arasında, 59.
vâne’yi alarak dönmesi, Kögonya’y ı ku­
A h m e d î, şair, 77 n 97 a.
şatması 177; Pervâne’yi jm r^ ’ya çekmesi
ve adam lan fle birlikte öldürtmesi 178-9; A h m e t N ig id î, kadı, A n a d o M u yazar, 21,
122.
ay n cab k .2 2 , 109 n 33, 115, I2&-7, 131,
ahla, iğdiş at, 77
133-6, 138 il 1, 144-6, 148, 153-4, 160-1,
165, 174, 181. Akça derbend, 159, 158; bk. Derbül-Hades
A b a ta y - N o y a n Anadolu’d a Moğol bey­ (Derbü’s-Sdem e).
lerinden; 1272 de ve 1275 de PerVâne Akdeniz, 128,
(bk. b.) yönet]minddd Selçuklu kuvvet­ Aksaray, 1256 d a Baycu ile II . Keykâvus
lerinin de katddığı Bîre (bk. b.) kuşatma­ kuvvetleri arasındaki mücadelede Bay­
larında 131, 142-3; ayrıca bk. 119, 145 n cu’nun kışlağı, 62-3, 67; Almcak, Pervâne
119. ve IV . Kılıç Aıslan’ın (bk, b l.) 1261 dc
Ab-ı germ, 67; bk. Ilgm, Konya’mdaki I I . Keykâvus’u a (bk. b.) üze­
Âb-ı Sivas, 75; bk, Kızılırmak. rine yürüm ek için Tokat’tan gelmeleri
A b d ü ’l- M ü m in Tokatî, şeyh, 186. 85, 90 n 153; Sâbib Şemsii’d-D în Tugrâ’î’-
A gay, Abaka’m n kardeşi; Samagar (bk. b.) nin (bk. b.) borcuna karşılık olarak Mo-
ile birlikte Anadolu’ya atanm ası 126; A na­ ğoUar tarafindan vilâyet gelirine el kon­
dolu’da baskı ve zulüm yapması, Pervâne ması 107; Em îr-i âhur Esed isyamnda
(bk. b.) ile çekişmesi ve geri alınması 135, (bk. b.) 110; Moğol vergi nazın Tâcû’d-
139-42. D în M u'tez’in (bk. b.) ikaıaeigâhı 118;
Adata, 153 n 60; bk. Göynük, H adesül-ham ıâ. TV. K dıç A rslan’m (bk. b.) öldürülme­
Adana, 140. sinde 119-21, 123; Hatîr-ogullan (bk. b.)

• Kişi, devlet, ulus vc topluluk ad lan arahklı; yer adlan norm al; tarihi ve teknik terimler
italik h a b e rle yazıirmştır.

199
isyanında 153 n 65j 1277 K^araıııaıı-oğul- Bey (el-Ocî)’n ia (bk.b.) damadı, 93; kay­
lan (bk. b.) isyanında 163-73; Knzıl H a- natasına ihanet edip öldürülmesine sebep
m it (bk. b.) isyanında 177; aynca bk. olması ve yerine vç-beyi tayin edilmesi 94,
24, 47. 96; 1277 olaylarına karışması ve öldürül­
A k s a râ y î, K.erîınû’d-Dîn M ahm ud b. M u- mesi 97 n ^
hammed, Anadolu çağdaş taıihçi; eseri­ A li B ey, K aram an'm (bk, b.) en. küçük oğlu,
nin genel nitelikleri ve konu bakımından Şemsü’d-Dîn M ehm et Bey’in (bk, b.)kar-
önemi 14-5, 20, 24; Pervâne’nin devri ve deşi; Kayseri’de Baybars’tan kendisi ve
fcijiliği ile İlgili genel ifâdeleri 68, 129, 182- kardeşleri adm a eihâret tn s n ^ v ve sancak
3; aynca bk. 59-61, 64-5, 68, 76-7, 79- (bk. bl.) alması 164, 170 n. 126; bk. K a­
80, 83,85, 95-104,111, 114, 117, 120, 122- ramanlılar.
3, 129, 133, 155-6, 165, 179 n 170. A li b. S iv asto s, 97 n 7; bk. babası Fahrü’d-
Aksaray savaşı, 63 n 37; bk. Sultan hanı muhare­ D în Sivastos.
besi. A liş îr, Kerimü’d-Dîn, 1262 de II. Keykâvus
Aksu ırmağı, 153 n 60. taraftarlığı ile suçlanıp öldürülenlerden,
Akşehir, 87, 90 n 153, 135 a 139, 173-4. 104, 105 n 20.
Aladağ, V an gölû’nün kuzeyinde, îlhanlılaruı A liş îr b . Yâkûb [AHşîr-i G erm iyânî (Türkmâ-
yaylağt, Pervâne’nin (bk. h.) öldürüldüğü nî)I, Seyfü’d-D în 105 n 20j bk. Germiyan
yer, 175, 178-9. Türkmenleri.
A la d in u s , 40 a 56; bk. Keykubâd II. A lın c a k (Alicak, Ali in ak , Alişak, Almak)
A lâ’iye; Goterinus (bk. b.) isyanında 38; II. -N oyan-, Moğol K irayitkabilesinden iümen
Keykâvus ve M ehm et Bey (el-Ûcî)’nia beyi, Anadolu’d a M oğol muhafiz kuman­
(bk. b.) faaliyetlerinde 64, 83; Pefvâne’- dam ; Pervâne ve IV . E jlıç Arslaa’a yar­
niu işgali ve aldığı tedbirler 92-3; şehrin dım için Hûlegü tarafindan 1258 de Ana­
mukarrerât'ı (gümrük vergisi) 127 n 111 a;
dolu’ya gönderilmesi 72-3; Selçuklu ü l­
ticareti 128; genel olarak 45, 61 n 28, 158. kesinin II. Keykâvus - IV . K ıh ç Arslan
Alaş^ir, 106. (bk. b l.) arasında bölüştürûlmesinde rolü.
A lâ ü ’d -D în , Büyük, Anadolu Selçuklu Sul­ 75-6; tümeni ile Anadolu’da IV . Kılıç Ars-
tam (1220-1237); bk. K eykubâd I, lan ve Pervâne’nin yanında devamlı ika­
A lâ ü ’d -D în , Mevlânâ’nın (bk. b.) oğlu, 105 m eti 81-83; 1261 de I I . Keykâvus’u ce­
n 21. zalandırmak üzere K onya üzerine yürüme­
A lâ ü ’d -D în , Pervâne’nin (bk. b.) büyük oğlu, si ve kaçırması 84-7; Pervâne De birlikto
146 n 30; bk. M ühezzibü’d-Dîn AK. Ali Bahadır ve U ğurlu (bk. b l .) kumanda-
A lâ ü ’d -D în K e y h ü sre v , 171; bk. Siyâvuş, smdaki II. Keykâvus tuvvederini yenmesi
Cimri, Melik Mes'üd. 89-30 n 153; II . Keykâvus’un Bizans’a
Alâü’d-D în medresesi, Sinop’ta Pervâne'nin kaçmasından sonra batı ug bölgesinin kont­
yaptırdığı medrese, 187 n 27. rol altına ahnmasmda rolü 92-3; II . Key­
A le m ü ’d -D în S e n c e r, câme-dâr, H atîr-oğullan kâvus taraftarlarım katlettirmesi 103; ay­
(bk. b.) işyarıma katıldığı için öldürüldü, n c a bk. 119, 140.
154. A ltın O rd u , 21, 37, 50,^2, 81, 84, 87, 89, 109
A li B a h â d ır , Zeynü’d-Dto, emir; M alatya’­ n 33, lU , 145 n 19.
yı II. Keykâvus’u a idaresi altına sokmağa Altun-Aba kervansarayı, 89, 108; bk. A rgıt hau.
çalışması ve Ağaç-etileri (bk. b.) bastır­ Altuntaj, Akşehir’in köyü, 87, 173.
ması 70; efendisi II. Keykâvus adma âmân maUt 64 n 42.
U ğurlu (bk.b.) ile birlikte 1261 de Pervâne âmil, 184 n 10.
ve AIincaFa (bk, b l.) karşı savaşması ve Amasya, Seyfû’d-Dîn T orum tay’a (bk, b.) ait
yenilmesi 89, 92; tekrar yenilip Bizans’a 54 n 109, 56; 1254 dc n . Keykâvus’un kar­
. kaçması ve orada öldürülmesi, 108. deşi IV . Kılıç Arslan’ı (bk. b l.) şehrin ka­
A li Bey, etrdr-i biûArg {uç-beylerbsyî), Denizli lesine hapsetmesi 59; ayrıca b i. 128.
bölgesi Türkmen beylerinden; M ehmet Amid, 88; aynca bk, Diyârbckir,

200
Amu Derya, 99 n 10. asker pazai't, 179 n 166.
A n a d o lu B e y lik le ri, 8, 175, 181. Atabekiyye medresesi, K onya’d a Arslan-Doğ-
Anlcaıa, 108; 155; aj-nca bk. Engûriyye. muş’un (bk. b.) eseri, 48 n 93.
A ntatya, 147 n 36. atabey {alab^ylik), 24, 65 n 47.
Antalya, Anadolu Selçuklu Devicti’nin kıyı lâ- A çıazan kapısı, Konya kalesi kapılarından, 172.
lâyetinin. ve meUkü's-sıoâlürİTi (bk, b.) mer- Avrupa, 108 n 33.
kca, 1256 d a II. K eytâvus’un (bk, b.) A v ş a r l a r , Oğuz boylarından, 99 n 10; aynca
Bayc-u’nun (bk. b.) önünden buraya kaç­ bk. Âişar kabilesi.
ması 63 n 37, 64, 67; 1260 dan som'a II. Ayas, 128, 140; ayııca bk. Yumurtalık.
Keykâvus’u a ikinci gelişi ve Mehmet Bey Ayn Oâlût savaşı, 81, 162 B. 104.
(el-Ûcî) (bk. b.) ile münasebetleri dolayısı Aymtâb, 96 n 7, 159; ayrıca bk. Antep.
ile 80, 82-4-; 1261 de Ksykâvus’un Alm- A y n î, X V . yüzyıl Memlûk tariliçisi, 20, 28. 36 n
cak ve Pervane (bk. b l.) önünden kaçışın­ 45, 176.
da 81-86; Keykâvus ile Baybars arasmda A y n û 'I-h a y a t, Pervânc’nin (bk.b.) G ü rcü H â-
(bk. b.) elçi teatisi 87; K.eykâvus’un İs­ tûn’dan (bk. b.) olma kızı, 136 n 146.
tanbul’a kaçmaat SO; Alıncalc re Pervane
A z a d in u s , 40 n 55; bk. Kılıç Arslan IV.
tarafindan işgal edilip itaat altına alınması
92-3; Bahâü'd-Din Mehmed’in (bk. b.) Azerbaycan, 43 jı 69, 79, 99, n 10, 141.
>7ielikû’s~sevâhil olarak • atanması 106; mu-
kam rât’ı (güm rük vergisi) 127 n 111 a; B a b a ls h a k ,B a b a î tarikatı kurucusu asî Türk­
ticareti 128; H oca Yûnus’u n (bk. b.) emi- men Şeyhi, 38, 99 n 10, 170-1.
rü’s-sevâkil olarak burada bulunması 150; babalar, 130
aynca bk. 24, 45, 52, 95. Bağdat, 22, 60, 69, 71-2.
Antep, 158 n 87; aynca bk. Aymtab. B a h â d ır, Bahâü’d-Dîn, Hüsâm ü’d-Dîn Bî-
A ra b , Sam agar INJ'oyan’ın (bk. h.) oğlıı, 126 câr'm (bk. b.) oğlu, Diyârbekir süioftıt;
n 109. Pcrvâne’n in (bk. b.) M oğollar aleyhine
Aı’arım; 82, bk. Gorgomm. Baybars’la anlaşmasına katılanlardan,
A rg u n , emir; 1245 de Anadolu vergisini ar­ 143, 145; Baybars’a ilticası 148.
tırıp Karakunam adına el koyan Moğol B a h a d ır B ah şi, Elbistan savaşında (bk. b.)
mutemedi, 43 n 69. bulunan Moğol kum andanlarından, 161.
A rg u n , Abaka’nm (bk. b.) Budist oğlu, şeh­ B a h â ü ’d -D în , M evlânâ’m n bir müridi, 104
zade olaıak 123 n 93, 144; ilhan olarak n 19.
126 n 108. B a h â ü ’d -D în b. H annâ, M emlûk Devleti ve-
A ı^ıt îıan, 89; bk. Altun-Aba kcrvajjsarayı ziri, 19, 159.
A rsla n -D o ğ m u ş-b , Sevinç b. Y a ru t-, Talı- B a h â ü ’d -D în G aca, N ûrü’d-Dîn Gebrâ’îl’in
rü ’d-Dîn, emtr-i âhur; II. Keykâvus’u n hiz­ (bk. b.) babası, 119 n71.
metinde; 1249 da K ıhç Aralan ham çar­ B a h â ü ’d -D în M e h m e t, emir, Antalya’da
pışmasında Keykâvus kuvvetleri kumanda­ (bk. b.) melikû’s-sevâhil (bk. b.) atanması
nı 47; IV. K ihç A tsian’ı (bk. b.) esir alma­ 106; K aram anlılar’a (bk. b.) karşı Konya
sı 48; Vâyûz (bk. b.) isyanını bastırmada savunmasına kaülmiisı ve öldürülmesi
49 n 93; 1254 den itibaren atabej 59; 1256 171-3; ayrıca bk. 183 n 3.
Sultan hanı muharebesinde (bk. b.), Bay- B a h â ü ’d -D în Ş â h in ş â lı, Anadolu’da M o­
cu taraûna geçmesi 62-3; IV . K dıç Aıs- ğol vergi memuın, 87.
lan’ı hapis olduğu Borglu kalesinden (bk. B a h â ü ’d -D în V e le d , M evlânâ’nm (bk. b.)
b.) hapisten, çıkarıp tahta geçirmesi ve bahası, 105 n 21. •
aiabex olarak onun hizmetinde yer alması B a h â ü ’d -D în Y u su f-b . N uh-, Erzincan’h,
64-5, 71; AH Bahâdır’a (bk. b.) karşı En- lercümân {lercâıı), IV . Kılıç Arslan’ın (bk.
güriyye seferinde 108; genel olarak 51, b.) melik iken (1246 da) K arakurum ’a yapr
104 n 19, 132, 145 n 19. tığı seyahate kablanlardan, 44.
Artova, 110. bah^, 82 n 120.

201
iâli} ( = jastuk), altın veya günıüş külçe bii'imi, çıkması ve Elbistan’da, (bk. b.) MoğoUan
77, 82, 136. yenmesi 158-62; Kayseri’ye (bk. b.) gidip
bârgâk, 173. Selçuklu talııına oturması vc Pervâne’­
ıl>_>jCjLi 73 n 84; bk, Tâzîmûn. nin huzuruna gelmemesi üzerine b ir
B a tu [SayıiL (bfc. b.)] H a n , Altın. O rd u h ü - kısım Selçuklu ricalini de alarak geri dön­
kûm dan (1243-1256); Selçuklu elçisi Nâib mesi 163-8; Pervâne’nin mektuplaimı
Isfahanü Şemsü’d-DIıı’i (bfc. b.) ta b u l Abaka’ya gönderip öldürülmesine yardım
edip Baycu ile yapılan anlaşmayı onayla­ etmesi 178; ayrıca bk. 97 n 7, 104 n 20,
ması 35; IsfahaıJı Şenısü’d-D în’c Anado­ 109 n 33, 118, 135 n 139, 137, 144-6, 150,
lu’da kendi namına hüküm yürütmesi için 154, 157, 169-70, 175-7, 181.
özel yarltğ vermesi 37; V ezîr Isfabanh B a y b a rs - M a n s û rî, çağdaş M emlûk tarihçisi;
Şemsü’d-Dîn’in katü üzerine koğuşturma eserinin özellikleri ve konu bakımından
yapması ve onun soydajlannı iktidar mev­ önemi 15, 19-20; batı bölgesi Türk-
kilerine getiren j)iflj-ij|’lar vermesi 50; II. menleri reisi M ehm et Bey’in (bk. b.) Sel­
Kcykâvus’un (b i. b.) kendi yanma ve çuklu Devleti’ne bağlı olmayan ilk Denizli
M engü H an ’ın (bk, b.) huzuruna gelip Beyliği’ni (bk, fa.) kurması ve öldürülmesi
itaat arzetmesi için elçiler göndermesi 52~ hk, 93-5; ayrıca bk. 71, 176, 179.
3; aynca bk. 44, 46, 54, 57. Bayburt, 96 n 7.
B a u d o u in I I , İstanbul L âtin im paratoru B a y c u -N o y a n -, 1243 Kösedağ savaşı galibi
{1228-1261), 35 n 35. Moğol kumandam ; 1243 te Mugan’a ge­
B â y â n , 1258 de II. Keykâvus’a karşı Pervane len Vezîr M ühezzibü’d-D în Ali (bk. b.)
ve IV. Kılıç Arslan’a (bk, bl.) yardım üe sulh yapıp, Anadolu yıllık vergisini ve
eden Moğol binbayısı, 72. tabilik şartlarım tesbit etmesi 35-7; M u- ■
‘înü’d-DînSüleyman’e teveccühü hk. 51-2,
B a y b a rs , Melikii’z-Zâbir R üknü’d-Dîn, M ı­
56; 1256 da ikinci defa Anadolu’ya gelmesi
sır Türk-Memlûk sultam (1260-1277);
ve Selçuklu kuvvetlerim Sultan hanı m u­
kendisine ait ç ^ d a j ‘biyografiler ve diğer
harebesinde (bfc. b.) yenip II . Keykâvus’u
kaynaklar dolayın ile 15-22; 1261 de K on­
(bk. b.) Bizans’a kaçırması, 1257^6 IV .
ya’dan Antalya’ya (bk. bî.) kaçan II.
K dıç Arslan’ı (hk. fa.) tah ta oturtması
Keykâvus (bk. b.) ile diplomatik temas
60-2, 64-7; Bağdat seferine katılmak üze­
kurup, yanına iltica etmesini istemesi ve
re ordusu için gerddi erzakı alarak Ana­
Hülcgü’ye kaiîi yardım hazırlıkları yap-
dolu’dan ayrılması 67; ayrıca bk. 20, 24,
ması 87-90; Samagar ve Pervâne’nin (bk.
42, 43 n 69, 45, 70, 74, 78, 99, 131,
bl.) m üracaatlan üzerine Abafca’ya barış
B a y n a l Y a rg û c u , İV . K ıhç Aralan’m (bk. b.)
için elçi göndermesi 131; 1272 de Bire’yj
öldürülmesi sırasında Anadolu’da bulu­
(bk. b.) kuşatan Abatây (bk. b.) ve Per-
n an Moğol beylerinden, 119.
vâne kumandasındaki Moğol - Selçuklu
kuvvetlerini çekilmek zorunda bırakması B e d rü ’d -D în B e k tu t, 1276 d a Baybars’m
132; MoğoUara karşı yardım isteyen Per- (b k b.) Anadolu’ya gönderdiği emîr,
vânc ae gizli diplomatik temasları 139-40, 147-8.
142-3; E m ir Bedrü’d-B în Bektut’u (bk. B e d rü ’d 'D în B e y se rî, Baybars’m emirlerin­
b.) gönderip Anadolu beylerini itaata ça- den, 132.
gırması ve iltica edenleri karşılaması 147- B e d rü ’d -D îa G ü h e r ta ş (Gevhertaş), cmlr-j
8; 1276 da isyan eden Hatîr-oğuUanndan sil& ; 1262 de II. Keykâvus (bk. b.) ta ­
Ziyâü’d-Dîn (bk. b.) ile yanındakileri raftan olarak öldürülmesi 104; I. Keyfcu-
H u n u ’da kabul etmesi ve H atîr-oğlu Şe- b âd ’m iala’sı ve M evlânâ’nm (bk. b.) m ü­
refu’d-Dîn’e (bk. b.) yardım için Em ir ridi, Karahisar-ı Devle (hk. b.) dizdâr’ı
Seyfü’d-Dîn Balabaıı’ı (bk. b.) göndermesi (bk. b.) 105 n 21; ayrıca bk. 42 n 51, 103
151-3; Hatîr-oğlu Şcrefü’d-D în’in ölü­ n 18.
m ünden sonra yanındaki ba 2a Selçuklu B e d rü ’d -D în İb ra h im ,H o te n liK a d ı Cemâlü’
ricalini hapsetmesi 155; Anadolu seferine d-D în'in (bk. b.) oğlu. Ermen (Ermenek)

202
serlejkeri', 1276 da LarcndeMeki (bJc. b.) Selçuklu askerleri tarafından kuşatılması
K aram anlılar (bk. b.) ûe mücadelesi vc 142-3.
yenilmesi 157-fi; ay n ca b i. 42 n 61, 105 Bizans, 20, 24, 67, 69, 79, 80, 83, 85 n 135, 92-5,
n 21. 97 n 8, 107-9, 127-8, 152 n 54 a, 170, 177;
B e d rü ’d -D în K û s, 1276 da Baybars’a (bk b.) ayrıca bk, İstanbul, İznik İmparatorluğu.
iltica eden Anadolu emirlerinden, 147. B o h e m o n d V I, Antakya prensi (1252-1268),
B e d rü ’d-D £n M i k â ’il, 1276 da Baybars’a (bk. 78.
b.) iltica eden Anadolu emîrlerinden, 147. Borglu (Borlu, U luborlu)-kalesi-; 1254 de II.
B e d rû ’d -D în M u s lih - H â d im - , la/a,1254 de Keykâvus’un kardeşi IV. Kılıç Arslan’ı (bk,
II. Keykubâd’m (bk. b.) Kıpçak seyaia- bl.) hapsetmesi 59; 1256 da Arslan-Do-
tm da onu zehirlediği rivayet edilen kişi, muş’u n (bk. b,) K üıç Arslan’ı çıkarması
54, 57 n 3. 64-5; 1262 de IV . Kılıç Arslan’m Denizli
B e d rü ’d -D în Y a h y a , Gürcânî (R um î), «r- burada öldürmesi 94; aynca bk. 117, 120,
cSmân, vezir Isfahanlı Şejnsü’d-D în'in B o u so u ze , 101; bk. Bunsuz.
(bk. b.) diktatörlüğü sırasındaki ricalden, Boyabat, 25.
M evlânâ’nm (bk. b.) müridi 41. Bozkır, 61 n 28.
B eg -taş, 48 n 92, B u k d a y , T udavûn Noyan’m (bk. h.) nSker'i,
berat, 65 n 47, 175.
Bulgar (Bolkar) dağlan, 61 n 28, 152.
B e rd û lîy c i H . Keyhüsrev’in karılarmdan, II.
B u n su z , Türkm en beyi K aram an’ın (bk. b.)
Keykâvus’un (bk. b.) annesi, 1246-7 de
kardeşi; 1262 de kardeşleri ile isyanda 97-
Vezir Şemsü’d-Dîn M ehmet (bk. b.) ile
8; Selçuklu Devletinin emîr-i cSmt-ddı’ı ol­
evlendi, 39 n 53
ması, sonra Gâvele kalesine hapsedilmesi
B e i'k e -H a n -, Altın O rd u hükümdarı (1256-
100-102; bk. Karamanlılar.
1266); I. K eyiubâd’m (bk. b.) kızmm ko­
Burmalı minare, Amasya’da, 72 n 80.
cası; II. Keykâvus’u (bk. b.) Hülegû’ye
hat-hdne, 135 n 139.
kaışı koruması için Baybaıs’a mektup
B ü y ü k S e lç u k lu İ m p a r a t o r l u ğ u (Büyük
yazması 89; 1264-5 de Bizans’a ordu sev-
Selçuklular), 30, 59 n 15, 65 n 47.
ketmesi ve tutsak olan II. Keykavus’u kur­
tarıp A ltla O rdu’ya getirmesi 109 n 33;
C a c a -o ğ lu , 13; bk, N ûrü’d-D îa Cebrâ’il.
aynca bk. 81, 1i 0-111, 145 n 19.
câme-ddr, 121.
b^fîiTbıyi, 65 n 47; merkez bsyU rb^iiği [haşşa or­
Gâmi-i kebîr, Sinop’ta (bk. b.), 667 de Pervâne
dusu komutanlığı v c başkumandanlık m a­
(bk. b.) taralından tam ir edilmiştir, 25,
kamı) 106.
113, 187 n 28.
Beyjehir, 24, 82.
Canik ülkesi, 113; bk. Trabzon İmparatorluğu.
Beyşehir gölü, 106 n 23.
Canit (Ganik), 112.
W ar, 123, 173.
G ebe, Moğol kumandam , 30 n 12.
E îc â r ü ’r - R û m î (Bicâr Bahâdır), 143 n 14,
C e lâ lü ’d -D in , Sefeıihisarlı (Si^Tİhisarh),
145 a 20; bk. H üsâm ü’d-Dîn Bîcâr, Ba­
kSdirt leşker, 1262 de II. Keykâvus (bk. b.)
hâdır.
taraftan olarak öldürülenlerden, 104.
Binboğa dağları, 160.
C e lâ lü ’d -D In H a b ip , Kayseri kadısı, 1277 dc
binlik, 62 n 32; h]Lhezâre, minğğan. ■
Abaka’nm (bk. b.) emri ile öldürülenler­
binlik nojtan, bin kişilik M oğol birliği kum aadam , den, 177, 183 n 3.
62 n 32; bk. binlik, hezSre, minğğan. C e lâ lü ’d - D în H â r iz m ş a h , 82 n 118,88,
Bîre, bugünkü. Birecik; 1272 de Abatây ile D ur- 143 u 14.
bâ.y (bk. bl.) kumandasında Moğol, Per- G e lâ lü ’l- D în H ü sre v B e y , Şemsü’d-Dîn Yav-
vâne (bk. b.) yönetiminde Selçuklu kuv­ taş’m (bk. b.) oğlu; 1277 dc Karamanlı­
vetleri taralından, kuşatılması ve Baybars lar taranndan öldürülenlerdea, 174.
(bk. b.) taTafmdau kurtarılması 131-2; C e lâ lü ’d -D în M a h m u t - b . Em îrû’l-Hâc b.
1275 de Nabçi (bk. b.) ile Abatây kuman- H üseyin-, Pervânc’nin (bk. b.) akrabası ve
daaında Moğol ve Pervâne yönetiminde yakın adamı; m üpifü’l-m&lk (teftiş nazın)

203
ısolma 106; mûsUşfî (maliye bakanı) ol­ katHam ve ta irib a h önlemeye çalışması
ması 134; 1276 da Moğollara karşı Bay- 177; ajTica bk. 22, 182.
baı-s’la anlaşma kaı-an alan Pervane (bk.
b.) ve öteki Selçuklu ricaliyle, isyan eden Ç a ğ a n N o y a n , Bisuut’tan Moğol beyi, Sübük-
Hatîr-oğuUanna (bk. b.) katılmaması 143, tay ve Kunımişi’nin (bk. bl.) dedesi, 145
146, 150-2; Hatîr-oğlu Şerefû’d-D ûı’in n 20.
(bk. b.) yargısı sırasında sorguya çckilme- Çankın, 108
sî 154-5; aynca bk, 24, 105 n 20, 133, 163. larık, Î72.
C em al-taji, K ayseri yakınında, 150. Çâşnîgîr kapısı, Konya kalesi kapılarm dan, 172.
G e m â lü ’d -D în M u h a m m e d - b. H aşan-, Çaverçi, ICaraçin Noyan’ın (bk. b.) oğlu, 1276
Hotenli, Emîr Bedrü’d-D in İbrahim ’in da kardeşi Şektay (bk. b.) üe birlikte Ana­
(bk, b.) babası ve yerli yazar Ahmet jN’i- dolu’dan kaçıp Baybars’a iltica etti, 145,
ğidî’nin (bk, b.) dedesi, kadt, vezir; 1246 da 148, bk. Kurum işi.
M eük (SultaoJ Kılıç Ai'slan (IV) (bk. b.) Çaykoz, Sivrihisar’m İcöyü, 172 a 136 a.
ile Karalcurum’a gitmesi 44 n 72; 1249 çetT, 164.
Kılıç Arslan lıanı (bk, b,) savaşında ölü­ fevgân, 172 n 136 a; bk, gây-i feugâıı.
mü 48 n 88; ayrıca bk. 42 n 61, 105 n 21, Çitah, 96 n 7,
Ceneviz, 127; bk. Frengistan. Ç o b a n B ey a ile si, kuzey î<«’unda, 97 n 7.
C e n g iz H a n , 145 n 20, 176. Çorumlu, 51,
cerime, 118; bk. cürüm resmi.
C e rm a g o n - N o y a n - , Moğol kumandam , 36 D alam an çayı, 94,
n 45, 43 n 69, 109 n 33. D alam an ovası, 94,
cevâna, 135 n 139. Dânişmendtye vilâyeti (Dânişmend ili), Tokat
Cezire, 131 n 130, 132, 142; bk. Elcezii'e. ve çevresi; Hurma-oğlu’nun (bk. b,) baş­
Cibâl, 42 n 62; bk. Irak-ı Acem. kaldırması 109; ayrıca bk. 112, 119.
Gibâlü’t-Türkm ân, Antalya-Denizü-Dalaman Dârül-hadfc, Konya’da, 135 n 139; bk. Incc mi-
arasmdaki dağlar, 94. nâreli mescid.
C im ri, Karaman-oğlu M ehmet Bcy’m (bk. b.) D ârü’l-K ur’ân, Fahrü’d-D în Ali’nin (bk. b.)
I I . Keykâvûs’un (bk. b.) oğlu olarak orta­ eserlerinden, 135 n 139.
ya çıkardığı düzme Selçuklu prensi 170; D ârü’r-Râha, Sivas'ta Kemâlü’d-DSn Ahmet b.
M eiim et Bey ile birlikte Konya’yı (bk. b.) R âhat’m (bk. b.) eseri, 146 n 21,
zaptetmesi ve Selçuklu tahtm a oturması D ârü’ş-şifâ, Tokat’ta Pervâne’nîn (bk. b.) eseri,
172-3; isyanda 174, 177; ayrıca b k 97 188,
n 7, 104 n 20, 123 n 93, 171 n 134; bk. Si- ddrü’i-ziy4fât, Fahrü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) eser­
yâvûj, Mes'ûd, Alâû’d-D în Keyhüsrev. lerinden, 135 n 139,
C o n s ta n tin , Bulgar krah, 109 n 33. Dazimon, 73 n 84; bk. Tâzim ûn, Dazrnana.
Corycos, 99 n 10; bk, Cracca, Görkös. Dazmana, Tokat’mköyü, 73 n 84; bk. Tâzim ûm .
C o te rin u s , 1245 de I, Keykubâd’ın (bk. b.) Değirmen çayı, Sivrihisar yakınında, 1277 de
oğlu olmak iddiası ile güneyde II. Keyhüs- K aram anlılar (bk. b.) ile Sâhib Fahrü’d-
rev’e (bk. b.) isyan eden Türkm en beyi, D în ’in oğullan T âcû’d-D în Hüseyin ve
38, 39 n 52, 98 n 10. Nüsretü’d-Dîn K asan (bk. bl.) arasm dâ
Cracca, 99 n 10, bk. Corycos, Görkös. savaşm yapıldığı ve sonuncuların öldüğü
a m a nuAfeli, 164; bk. mcü^el-i bdmdâdri cuma. yer, 173.
cülûs, 124. DeUcân (Düleycân), îra n ’ın Cibâl (bk. b.) böl­
cÜTÛm resmi, 154; bk. cerîme. gesinde K âfân (bk. b.) yakınında kasaba,
C û v e y n î, A lâü’d-Dîn A tâ Melik, Şemsü’d- 50 n 97.
D în Güveynî’nin (bk, b.) kardeşi, îlhanlı Delüce (Delice), Moğol kijlağt, bugün Keskin’e
devlet adam ı ve tarihçi, 12, 22. bağlı nahiye, 156.
C û v e y n î, Şemsü’d-Dîn, îlhanlı vezîri, 1277 de Delük (Dülük), Antep’in kuzeyinde bugyn Dü-
Abakâ’m n (bk, b.) Anadolu’da yaptığı lükbaba köyü, 159, bk. Tellikh.

204.
Denizli) 1256 d a Baycu (bk. b.) kuw etleri önün- (bk. b,) tkid^ edilmesi 88-9; K ü rt beyi
deu kaçan II. Keyka^Tis’un (bk. b.) Bi­ Balıâdır’m süha^üığ% 145, 148; ayrıca bk.
zans’a geçm ek ü ze re gdmeai, yardım kar­ 45, 131 11 129,
şılığı Bizans’a terkettiği ilin sonra bölge Diyâr-i Rebia, 131 n 129.
Tiirkmenleri tarafından geri alınması 67-9; dizdar, kale muhafızı, 177; bk. kütiivâl.
Mehmet Bey (cl-Ûcî)’nin (bk. b.) istiklâl D urak han (Duı'ağaıı, Pervâne Süleyman hanı),
hareketi, ü t T ürkm en beyliğini kurması 1266 da Pervâne’nin (bk. b.) Sivas-
ve ölümü, Ali Bey’in (b k b.) uç-beyliği, M o­ Sinop kervan yolu üzerinde Gökırmagın
ğol yaylağı 20, 93-7, aynca bk. Lâdik, Kızılırmağa döküldüğü yerde yaptırmış
D e r b â y (D u rb â y ) H â tû n , Altun Ordu h.ü- olduğu han, 25, QI n 116, 122 n 89, 128,
küm dan Berke’n in (bk. b.) k m , II, Keykâ- 187 n 30.
vus’un (bk. b.) kansı, 109 n 33. 131.
D erbü’l-Hades (Derbü’s-Seleme), 159; bk. Akça E b n â -i Al iş îr, 104 n 20, bk. Germiyanlılar.
deıbend. E b û B e k ir -b . Zekiyl’d-D în-, Sadrü’l-muta-
dergâh, 173. tabbib unvanh K onya’lı tabip ve yazar, 24,
demişler, 130. 41 n 61, 172 n 137, 174 n 141, 143 n 3,
Develi, Kayseri’nin; S â iib Şemsü’d-Dîn Tuğ- E b û ’I-î'ere ç , Süryani papaz ve tarihçi, eserleri­
Tâ’fnİT» (bk, b.) borcuna karşılık olarak nin niteliği ve konu bakımından 5nemi 20;
MoğoUar tarafindan gelirine el konması 1257 de II, Keykâvus’un (bk. b.) M alatya
107: Hattr-oğuUan (bk. b.) isyanında lö2. ve H arput (bl. bl.) yörelerini Ali Bahadır
Deylera, İran’da H azar Denizî'nin güney-batı- (bk. b.) vasıtası ile itaata almaya çahşması
smda bölge, Pervane M u‘înÜ’d-D îa Sü­ ve Agaç-ei'ileı’i (bk. b,) bastırması hk. 70;
leyman’ın (bk. b.) babası Mühezzibü’d- Baybars’ın (bk. b.) Anadolu seferi hk.
D în Ali’nin (bk. b.) asıl memleketi 28-9; 159-60, 166; aynca bk. 62, 69, 122-3.
ayrtca. bk, K ajân, K âr. E b û ’l-F îd â , Eyyûbî meliki ve yazan (1273-
dtme-i zer-kûb, 77; bk. dimi, 1331), 22,
dimi, b ir cins Venedik kumaşı, 77; bk. d ^ - i zsr E b û ’s-S a* âd et M u b â r e k - b . M uham m ed-
-m .
hadis bilgini, 185.
dinâr, altun veya gümüş para, 43 n, 69, 73 n 83,
E flâ k î, XXV. yüzyıl Mevlevi yazan; eserinin
76-7, 156 n 75, 157.
özellikleri ve konu bakımından önemi 23;
dirhem, gümüş para, 30, 49 n 94, 68 n 58, 76, 77
Türkmen reisi M ehm et Bey -el-Ûcî- (bk.
n 98, 95, 110, 154, 166, 174; bk, aynca,
b.) hk. 95; Pervâne’nia (bk. b.) Hşiligi,
hypetper, Selçuk âirhemi.
jdemâ ve Tneşâyih [Mevlâna, Sadrü’d-Dın
divân, 45, 53 n 103, 65 n 47, 133, 136, 156, 173;
Konevî, Fahrü’d-D !n Irakî (bk. bl.) v.b,]
aynca bk. divân-t âli, dîvân-t saltanat,
ile ilişkileri ve devrinin özellikleri hk. 129,
dîvân- 1 âli, 63 n 47; aynca bk, divân, divân-ısal-
183-6; Pervâne’nin bu gün izi olma­
tüJldt,
yan Kayseri medresesi vc Şeyh F ah rü ’d-
dîvân-i nazar, 134 a 137.
D în Irakî (bk, b.) için Tokat’ta yaptırdığ::
dımn-ı pervâtugi, 65 n 47; aynca bk. pervâne, per-
zâoiye hk. 185, 188; ayrıca bk. 25.
aânegi.
divdn-t sallanai, 65 n 47; aynca bk, divân, dîvân-1 Elbistan, Kösedağ savaşından sonra bölge
âli. Türkmenlerinia karışıklık çıkarması 38;
Divriği, 1277 de Anadol-u’ya gelen Abaka’ıan 1255 da bölgedeki Ağaçeriler (bk.
(bk. b.) kalesini yıkması 175. b.) üzerine asker sevkedilmesi (bk.
Diyârbckir, 1243 Moğol istilâsından sonra Sel­ aynca Malatya) CO; 1276 da Baybars’m
çuklu hâkimiyetinden çıkması 36 n 44; (bk. b.) Selçuldu beylerini itaata çağır­
1259 da Hülegû (bk. b.) tarafindan iade mak için Bedı-ü’d-D în Bektut (bls. b.) ile
edilmesi 78; 1261 de II. Keykâvûs’un (bk. mektup göndeımesi ve şehirdeki bazı Sel­
b.) tasarruf h a ila n m yardım karşılığı Bay- çuklu beylerinin T atarlaıı öldürerek Suri­
bars’a (bk. b.) devretmesi ve onun tara­ ye’ye iltica etmeleri 147; Bayhors’ın or­
fından Keykâvus’tm elfisı Nâsırü’d-Dîn’e dusu ile gelmesi 159; Moğol-Selçüklu ve

205
M emlûk ordularmm savaşmak üzere g d ip E m în ü ’d -D în Y â k û t, Hstâda'd-iâr-, 1262 d e l i .
şehrin yakınındaki H uni (bk. b.) yazısında Keykâvus taraftan olarak öldürülenlerden,
karşılıklı yer alm alan 160; savaş alanında 105.
kalan T atar ölüleri 162 n 101; Baybars’- emfr-t cânddr, 1Ö2.
ın Kayseri’ye doğru aynlması 163; Bay- ejKir-i hâdh, 56, 59 n 15, 65 n 47, 66 n 48; aynca
bars’ın geri dönüşünde savaş alanından geç­ bk. hââb {hâcii-i ifeflrj), melikü’lrJıüccSb,
mesi 168; Abaka’nın (bk. b.) savaş alanı­ emCr-i mahfel (meclis), 164,
na gelmesi 175; Abaka’mn bölgedeki Türk- em(r-i meydân, 61.
menleri öldürtmcsi 177; aynca bk. 135, emtrü'l-ekSdije, 171; aynca bk. iğdiğba^ı.
148-9, 153, 162 n 104, 165, 169, 179 n 170. emlrü’s-sevdhil, 158 aynca bk. meîikü's-sti'âktl,
Elcezîre, 75, 78. retsü^l-bahr.
E lc ig id e y -N o y a n -, 1246 da Güyük H an ’ın Engûriyye, 108 n 31; ayrıca bk. Ankara.
(bk. b.) Anadolu ve çevre bölgelerin EreğU, Konya’nın, 112 n 41, 158,
vergilerine kendi adına el koymak için gön­ Ermenek ( E r m e n ) v i l â y e t i - , 97-101,
derdiği kontrolör kumandan, 44-5. 152, 157-8, 174; ayrıca bk. Kamerü’d-Dîn
eh â n -t taâm -t şâJıdm, cuma mahfilinde (bk. b.) saray vilâyeti, Isauria.
mutfağından verilen ziyâfet, 125; bk. tojf. E rm e n ile r , 36 n 41, 37 n 49, 39 n 52, 78 n 101,
emâret {emirlik), askerî liderlik, kumandanlık, 102, 112 n 41, 130, 167 n 120.
süba}üık{serlt}kerlik), beylik; M u'înü’d- Ermenistan, 99 n 10; aynca bk. Kilikya, Küçük
D în Süleyman’m Pervâne adı ile Anadolu Ermenistan, Sis.
Selçuklu Devleti üzerinde liderlik fonksi­ Erzincan - serle^^rliği, vilâyeti - , 33-4, 41, 51,
yonunu gösteren pozisyonu 68; T âcü’d- 56-7, 71-3, 96 n 7, 116, 155, 175.
D în M u'tez’e veziriik yanında verilen un­ Erzurum, 57 n 3, 60, 141, 153, 177.
van 82; 1262 dc Uf~bejıi olan K aram an E sed , emr-i âhur-, 1262-3 de Sdim e (bk. b.) ka­
(bk. b.) için 102; 1262 de Niğde serle^keri lesinde isyan etti v eb sü n ld ı, 110.
olan H atîr-o |lu Şerefü’d-Dîn (bk. b.) için E se d ü ’d-D în R u z b e , ejntr-i câme-Jdr, saltanat
106; aynca bk. 87. atabeyi; II. Keykâvus’u (bk. b.) tahta ge­
emdret menşuru, Baybars taraûndan K aram an- çirenlerden, Vezîr Isfahanlı Şemsü’d-D în
oğlu Ali Bey’e (bk. b.), kendisi vc kardeş­ (bk. b.) tarafından öldürtüldü, 40-1, 85
leri için tevcih edilmiştir, 164, 170; bk. n 132.
emârei. Eskişehir, 119 n 71.
E m e v île r, 59 n 15. ester, 77.
E m în ü ’d -D în , tafa h an lı, üstâdü’d-İâr, umumi e l-E ş re f H a lil, Kalavun’un (bk, b.) oğlu.
Memlûk sultanı (1290-1293), 17,
evkaf mütevellisi', I I I , Keyhûsrev’e (bk. b.)
mSsâhib atanması 124; H atîr-oğullan (bk.
E ş r e f T ü rk m e n le ri, 1277 de isyan eden K a­
ram anlılar (bk, b.) ile beraber, 169.
b.) isyanında emir-i dâd olarak Kayseri’de
Eyyub-Lisar - vilâyeti-, 75 n 89, 120.
150.
E m î n ü ’d -D în M îk â ’î l - b. A bdu’Uah-, müj- E y y û b île r , 88.
tcvfl, saltanat »dibi; II. Keykâvus’un (bk.
b-) n m ’i olması 80; azK 86 n 139; IV . K ı­ Fahrânî kapısı, Konya’nın (bk, b.) kale kapıla­
lıç Arslan’ın (bk. b.) hizmetinde tıâib 106, rından, 172 n 135,
1 3 2 ^ ; 1276 başmda Pervâne (bk. b.) ile F a t r ü ’d -D în , Konya’da îğâijba§x (bk. b.), K a-
Baybars’ı tanımaya karar verenlerden 143; ramanlılar’a (bk. b.) karşı 1277 de K on­
Pervâne ile Selçuk H âtûn’u (bk. b.) ge­ ya’yı savunanlardan, 171.
lin götürmesi 146-7, 153; K aram anlılar F a h r ü ’d -D în AH -b . Hüseyin-, R ûm î (Ana­
(bk. b.) isyanını baatum ada başansızbğa dolulu), Ebû’l-hayrât; emîr-i dâd, nâib,
uğraması, Konya’da direnmesi ve öldürül­ vezir {îâhii); 1253 te emtr-i âdd iken elçi
mesi 158, 165 n 111, 169, 171-3; kariyeri ve olarak K arakurum ’a gitmesi 52, 61; 1258
kişiliği 172 n 136 a; ölümünün yarattığı de II. Keykâvus’u n (bk. b.) nâib’i olması
teessür 183 n 3. 75-6; aynı sultanın veziri (1260) 80-1;

206
1261 d ea itibarca IV . Kıkç Arslan (bk. Fırat, 89, 131-2, 159.
b.) hizmetinde bütün üllcenin veziri 85-6, F r a n k la r , 130.
106; Kılıç Arslaa’ın öldürülmesinde rolü Frengistan, 127; bk. Venedik, Ceneviz.
117-8, 120-1; II I. Kcyhüsrev'in (bk. b.) F re r S im o n , 20, 43 n 69; aynca bk. Simon de
cülusunda ve hizmetinde 123, 127; Per­ Saint-Quentin.
vane (bk. b.) ile bozuşması, azli, Osman-
cjk’a (bk. b.) hapsedilmesi, (1272) affedi­ Gâb, 73 n 83; bk. S âb , K at.
lip telcrar !)«««■ olması (1275) 133-6, 141; G a ia s a d in u s , 40 n 56, bk. Keyhüsrev II, Gı-
eserleri, zenginliği, kişiliği 129, 134-5 yâsü’d'D in.
n 139, H l ; Pervane ile, Selçui H âtû n ’u galU, 68 n 58, 165.
(bk. b.) gelin götürmesi 146-7, 153; 1277 Gâvele, Konya’n m kuzey-batısmda kale, 97,
de K ongurtay ve II I, Keyhüsrev (bk. bl.) 100, 157; bk. Kaballa.
ile K aram anhlar (bk. b.) isyanını bastır- G a y d a n , 1266 d a Sinop’un Trabzonlu Rum
maya görevlendirilmesi 174, 177; ayrıca valisi, 112; bk. Gazras (Gavras).
bk. 15-6, 59, 104 n 19, 108 n 31, 109 a 33, G â z â n H a n , Argun’un (bk, b.) oğlu. Ira n Mo-
116, 163, 165, 169, 173, 175; aynca bk. ğollan ilhanı (1295-1304), 22, 96-97 n 7.
Hoca Aü. G a z ra s (G a v ra s ), 112; bk. Gaydan,
F a h r ü ’d - D în A y a z e l-M a .k r î, emiri-i Aâcii; Gedağze (Gedafz), Tokat yöresinde kale, bu­
1272 de Baybars’m Pervane (bk, bl.) gün Artova’nın köyü; 1263 de Şah Melik
vasıtası ile Abaka’ya gönderdiği elçi, 131, (bk. b.) isyanmda, 110.
F a h r ü ’d-D £n E b û B c k i r - A t t â r - , pervane; JI. Gedük menzili. Kayseri - Sivas arasmda, Ha-
Keykârus’un cülûsunda rolü, entrikaları tîr-oğlu Şerefü’d-D în’in (bk. b.) öldürül­
ve Vezir Şemsu’d-D în Mehmet (bk. b.) düğü yer, 156.
tarafm dan öldürtülmesi 40-1; aynca bk. Gelin Kiras, Merzifon yakmm da nahiye, 73 n
66 a 47. 81.
F a h r ü ’d -D în G ü ç b e y i, 1277 de Abaka (bk. Gerede, 61 n 28.
b.) larafindan öldürtülen SelçuUu erkâ­ G e r m iy a n T ü r k m c n l e r i (G e rm iy a n U -
nından, 177. la r), 97 n 7, 104 n 20, 173.
F a h r ü ’d - D în I r a k î, şeyh, Pervane devri ule­ G c y û m e rs , ( K ılıç A rsla n ),R û k n ü ’d-DSn,m«-
m asından; Pervâne (bk. b.) ile dostça iliş­ Ki, II. Kcykivus’un (bk. b.) oğlu, 109 n 33.
kileri 130, 185; Pervâne’nin oğlu M ü- G ira y , Moğol kumandanı, 160-1; aynca bk.
hezzibü’d-D în Ali’yi (bk. b.) hapisten kur­ Kerey.
tarması (1278) 167 n 120. G ıy â s ü ’d -D în , bk. Gaiasadinus, Keyhüsrev II.
F a h r ü ’d - D în S iv â s î, 130. G ıy â s ü ’d -D în , Erzurum Selçuklu Meliki Tuğ­
F a h r ü ’d - D în S iv a s to s, köle asıllı Selçuklu rul Şah’m (bk. b.) oğlu. Kraliçe Rosudan’-
beylerinden, 97 n 7. jn (bk. b.) kocası, GurcD H âtün’un (bk.
fakih, 141, 177. b.) babası, 126 n 106.
F â tım a H â tû n , IV . Kılıç Arslan’m (bk. b.) G ıy â s û ’d -D în , Selçuklu sultam, bk. Keyhüs­
karısı, Selçuk H âtû n ’\m (bk. b.) annesi, rev III.
123 n 93, 144 n 17- Gorgorum, Beyşehir’in güney-doğusunda, 82,
F e râ m ü rz , II . Kcykâvus’un (bk, b.) 106, aynca bk. A ranm .
oğlu, 109 n 33. G ö k ç i (K ö k ç i) B a h â d ır, 179; bk. K üçükTukçi
ferman, 24, 65 n 47, 67, 94, 115, 125, 152; 1277 Gökumak, 128.
de K aram 2uı-0 ğlu Mehmet Bey’in (bk.b.) Gök medrese, Sivas’ta Sâhib F ah rü ’d-Dîn Ali’­
re«mî yerlerde “■Türkçe" (bk.b.) konu­ nin (bk. b.) eseri. 135 n 139.
şulması ile ilgili olan/em on’ı 173; ay n - Göksu -ırm ağ ı-, 159, 168.
ca bk, mejijÛT. Göksu derbendi. 158.
fetiknâme, 24, 92, 98, 153. Göksün, 128.
fityân, 13, 46; aynca bk, rilrtûd. G ö k -ta ş, 48 n 92.
F ın d ık d a r , 176; bk. B a y b a rs. Gömeçhâne, Konya’da türbe, 123 n 93.

207
Görkös, 99 n lOj 128; aynca bk. -CorycoSj hatmnâmâUt ssbÜ, Fahrü’d-D în Ali’nin (bk. b.)
Cracca. hayı-âtmdan, 135 n 139.
Göynük, 153, 159, 168, 176; aynca bk, Adata, Mıikâhit, Fahrû’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) hayra­
Hadesü’l-hamrâ. tından, 135 n 139; bk, zaviye.
gulâm, 34, 48, 52, 54, 59 n 15, 154; aynca bk. H ârim , Antakya’nın doğusunda müstahkem
kâşş köle, mmlak. mevki, 147, 168-9,
gulâm sistemi, 47, 172 n 136 a. Hârizm, 82 n 118,
G\>mâç Hâtûn, IV. Kılıç Arslaa’ın (bk. b.) k an ­ H â r iz m lile r , 34.
larından, Tokat’lı, 123 n 93. H arput, 70, 148.
gûy-i [evgân, polo oyunu, 152; aynca bk. çcugân. H a ş a n - el-Kâzî - , Pervane M u ‘înü’d-D în Sü-
G u z â liy â (G a z â liy e ) H â tû n , IV . K Jıç leyman’m (bk. b.) ceddi, 30.
Arslan’in (bk. b.) kanlarm dan. Sultan hoş? köle (/laşşa tneml&u), 63 n 39, 135 n 139; ay­
H âtûn’un (bk. b.) annesi, 123 n 93, 173. nca bk. gulâm, memlûk,
Gülnar, 61 n 23. haşşa muhaiizları (ordusu), 45, 106.
G^-cistan, 43 n 69, 45, 138 n 1. hâşş-u 'âm, 116,
G ü rc ü H â tû n , Kraliçe Rosudan (bk. b.) ile havdş?, 61, 117.
Ei'zurum Selçıüdu Meliki Gıyâaû’d-D în’- hofsm, 79.
in (bk, b.) ki2t Prenses Tam ar, II. Keylıüs- H a tîr - o ğ u lla r ı, 15, 17, 143, 146, 149; bk. Şe-
rcv (bk. b.) ve Pervâne’nin (bk. b.) kansı, refii’d-D în Mes‘ûd, Ziyâü’d-D în M ah­
II. Keykubâd’m (bk. b.) annesi, M evlânâ’- m ut
njn (bk, b.) mih-îdesi; Pervane ile evlenme H a t î r ü ’d -D îa Z e k e r iy y i, Sücâsî, Şerefu’d-
hususu 23, 125-6 n 106; 1277 de kocası D în M es'ûd ve Ziyâû’d-D în M ahm ud’u n
Pervâne Ce Kayseri’den Tokat’a kaçışı (bk. bl.) babası; Vezir Isfahanlı Şemsû’d-
163-4; ayrıca bk. 40, 57 n 3, 136 n 146. D în’in (bk. b.) iktidarında em{r-i i d i 41-2;
G ü y ü k H a n , Moğol hakanı (1246-1251); Çorumlu serleihri oluşu (1252) 51; 1254
1246 da cülûs töreninde hazır bulunan. de M u'înü’d-Dîn Süleyman (bk. b.) ile
Selçuklu Meliki Rüknü’d-Dîn Kılıç Ars- Kayseti’deki IV. K ılıç Arslan’m (bk. b.)
lan’ın (bk. Kdıç Arslan IV) II. Keykâvus yanından elçi olarak Konya’ya gelmesi ve
(bk. b.) yerine sultan olması ve Vezir II. Keykivus (bk, b.) hizmetine girmesi
Isfahanh Seınsü’d-Dîn’in (bk. b.) katli 58; 12578 de nâi6 olarak IV . K ıhç Ars-
için yarhğ ve yardımcı kuvvet vennesi lan’uı hizmetande 71.
44-5,47; ayrıca bk. 28 n 1, 42. H a v e n d z â d e , Pervâne’nin (bk. b.) kızı. Ata­
bey M ecdü’d-Dîn M ehm ed’in (bk. b.)
Habur, 131 n 130. karısı, 136 n 146.
hûcib {kâcib-i büzûrg), 59 n 15; ayrıca bk. emir-i Aayi, tulum, 67-8 n 58.
hâeîb, mdika’l~hüccâh. H azinedir mescidi, Sivrihisar’da, 172 n 136 a.
H a c ı, Müstevfî Celâlü’d-Dîn M ahm ud’u n (bk. Hemedan, 71.
b.) kardeşi; 1276 da Hatir-oğlu Ziyâû-d- i e s ^ ilmi, 31, 172 n 136 a.
D în (bk. b.) tarafından rehin olarak K a- H e tu m , Küçük Ermenistan K ralı (1226-1269);
hire’ys götürülen ve Baybars (bk. b.) ta­ 1260 da Hülegû’nün (bk. b.) Suriye sefe­
rafından hapsedilenleıden, 151, 155 n 73. rinde 78; 1262 de K aram an (bk. b.) ile
H a c ı B ab a, II Keykâvus’un (bk. b.) maiyye- mücadelede 101; 1264 de IV. K ıhç Ars­
tinde Bizans’a kaçanlardan, 108 a 33. lan (bk. b.) ile EregH’de mülakat ve itti­
haâm , 79. fak 112 n 4; Pervâne (bk. b.) ile ilişki 167
Hadesü'l-hamrâ, 153 n 60, 159; aynca, bk. Ada­ n 120.
ta, GSyniik. /KzJre, bin kişilik Moğol askeri birliği, 62; aynca
hadis, 185. bk. binlik, minğğan, binlik noytm.
Halep, 1260 da Hülegû (bk, b.) taraûndan zap­ hil’at, 46, 168.
tı 78; ayı-ıca bk. 45, 50, 60 n 17, 88, 128. H o c a A li, vezir, 118; bk. F ah rü’d-D în AH.
H a m d u ’lla h —Müsfevfî —, Kazvinli, X IV . yüz­ H o c a N o y a n , Yasavur Noyan’ıa (bk. b.) oğlu,
yıl llhanlı maliyccisi ve tarihçisi, 28-9. hezâre (bk. b.) kum andam ; 1256 Sultan

208
hanı savaşında (bk. b.) Moğol öncü ka- vus’u cezalandırmak için Almcak (bk. b.)
m andanı olarak II. Keykâvus (bk. b.) ve Pervâne’yi K onya üzerine sevketmesî
kuvvetlerini yenmesi 62; zehirlenmesi 68. (1261) 84, 87-9; U ç-hyi M ehmet Bey’in
H o c a Y û n u s, Müstevfî Sa‘dû’d-Dm E bû Be­ (bk. b.) ü k Denizli Beyliğini kurmasma
kir’in (bk. b.) oğlu, Pervâne’nin (bk, b.) izin vermesi, sonra cezalandırması (1262)
daytti, Antalya’da (bk. b.) tmvr {melik) ü's- 93-6; T âcü’d-D în M u'tez’e Anadolu ver­
sevâhil- 1276-7 K aram anlılar (bk. b.) isya­ gisinin tahsili ve zaptı için geniş ve devam­
nım bastu-makta bajansızbga ugıayıp, lı yetki vermesi ve Kastamonu, Aksajay,
M ehm et Bey ve Oimrî (bk. bl.) tarafından Develi, vilâyetlerinin gelirlerine el koy­
öldürülenlerden 158, 174; ölümünün ya­ ması 107; Bizans’ı tehdit edip kendi ta­
rattığı teessür 183 n 3; ayrıca bk. 30 n 14,- rafına çekmesi 108-9 n 33; ölümü (1265)
172n 137, 110; aynca bk. 20, 22. 35,43 n 69,69,
Honas, 97. 112 n 41.
Horasan, 82 n 118. H ü s â m ü ’d-D în B îc â r -el-B âbirî-, K ü rt beyi;
H o r a s a n l ıla r , 29 n 9, 179 n 170. 1249 da. Kılıç Arslan (IV) m (bk. b.) taıai^
H oron dağı, Binboğa dağlarından, 160. ta n 47 n 85; 1275-6 da H aıp u t süba^ısı
Hofkadcm mescidi, Sivrihisar’da, 172 n 136 a. iken Pervâne (b k b.) ve başka beylerle bir­
Hums, 151. likte Baybaıs (bk. b.) Ue anlaşmaya karar
kûn-bahâ {kan iaAuJî), fidye, 174, 177. verenler aıasm da 143; oğlu Bahâdır (bk.
H uni (H onu, Hunul, H onin), Elbistan (bk. b.) b.) ile Baybars’a iltica etmesi 145, 148; ay­
yalanında köy ve ova, 1277 de Baybaıs’- nca bk. Bîcârü’r-R ûm î.
ın (bk. b.) Moğol ordusunu yendiği sa­ H ü s â m ü ’d -D în Ç e le b i, şeyh, 104 n 19.
vaşın alam 160, 175. H ü s â m ü ’d -D în (Y â k û b ) ^ u s e r-i Alişîr-i
H u rm a - b g lu , 1262-3 de Tokat yöresinde baî- G erm iyânî-, 104-5 n 20.
kaldıran kişi, 109. H ü s â m ü ’d -D în T a ş t î (A k taş), faraifiîiıîr, II.
hutbe, 164, 170, 173. Keykâvus’un (bk. b.) maiyyetinde Bizans’a
hûccet-i ^er'i, 114. kaçanlardan, 108 n 33.
Aûkiim , 6 5 n 4 7 ; b k . p e n â n e. hnâce-i sarâyân, 171.
kvân-tyağma, 125; aynca bk. toy.
H ü le g ü - H a n - , Mengü H an ’m (bk. b.) kar­
J^perper, Bizans parası, 43; bk. Selfuk dirhm i.
deşi, îlhanh Devletinin kurucusu (1256-
1265); Baycu Noyan’ı (bk. b.) Anadolu’­
ya göndermesi (1256) 60, 62 n 30, 66, 67 t b n A b d i’z -Z â h ir, M uhyi’d-Dîn, Aatft, çağ­
n 58; Pervâne (bk. b.) ve IV . Kıhç Ars- daş M em lûk müaşî ve tarihçisi; eserlerinin
lan’a (bk. b.) II. Keykâvus’a (bk. b.) karşı genel nitelikleri ve konu bakunmdan önemi
y ard ım a kuvvBÜer vermesi (1257-8) 71-2, 17-9; II . Keykâvus ile Baybars (bk. bl.)
74; M engü H an’ın yarltğ’\ gereğince Sel­ arasındaki diplomatik ilişkiler hk. (1261)
çuklu Devletini II. Keykâvus ve IV. Kılıç 87-8; Pervâne’nin (bk. b.) MoğoUar ya­
Arslan’a paylaştırması ve Anadolu vergisini nında Memlûklere karşı savaşları hk. 131;
ortaklaşa ikisine yüklemesi 75-6; Selçuklu Fahrü’d-D în Ali’nin (bk. b.) zenginliği ve
sultanlarma ve vesdıine ağır borçlar yük­ kişiHği hk. 135 n 139; Baybaıs’ın 1277 Ana­
lemesi ve Anadolu’daki Moğol askerini ar­ dolu seferine bizzat katılması ve seferin hi­
tırması 77; Selçuklu sultanlarım ve erkâ­ kâyesini yazması 159-160 v.d.; Baybars’ın
nını alıp Suriye seferine çıkması (1259-60) geri dönerken Pervâne’ye gönderdiği ha-
78; Pervâne’ye geniş yetkiler vererek Ana­ karetamiz mesaj 165-6; ayrıca bk. 15-6,
dolu’ya kendi temsilcisi haline getirmesi 20- 22 .
79-80; Pervâne’yi IV . Kılıç ArsLarfm ve­ I b n B îb î (Hâsırü’d-D în Hüseyin b. M uham -
zirliğine ataması 81; vergi ve borçlarm med b. Ali el-Ca*ferî er- Rugedî), luğrâ dl-
tahsili için Vezir T âcü’d-Dîn M u'tez ve vâmemiri (mûR^), çağdaş yerli tarihçi; konu
T üklük Bahşî’yi (bk. bl.) Selçuklu sultan­ için ana kaynak olan eserinin nitelikleri ve
ları nezdine göndermesi 82-3; II. Keykâ- önemi 1 2 ^ ; M u 'în ü ’d-Din Süleyman’ın

209
(bk. b.) babası Mühezzibü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) Anadolu’ya geknesi, tahrip ve
(bk. b.) menşei ve mesleM kariyeri Uc. 23- katüaın yapması hk, 175-7; aynca bk.
9, 31-2; Baycu’nun (bk, b.) M u ınü’d-Dîn 18-9, 110, 133, 164, 166, 174; bk. Yûnînî.
Süleyman’a teveccühü hk. 56; M ıı'inü’d- î b n T a ğ r ıb i r d î , Gemâlü’d-Dîn Yusuf, A na­
D în Süleyman’ın 1254 dc elçi alarak gel­ dolu asıllı X V . yüzyıl M emlûk tarüıçisi, 22.
diği II. Keykâvus’vm (bk. b.) hizmcrinde Î b n ü ’l-A m îd , A rap tarihçisi, 19.
mdihVI-hûccâb olması hlc. 58; 1253 de IV. î b n û 'l-F u râ t, X IV . yüzyıl şiîA rap tarihçisi, 19.
Kılıç Arslan’m (bk. b.) hizmetinde mûn^i id , ağabey anlam mda Türkçe kelime, 120.
olarak Niksar’ın (bk. b.) Pervânc’ye ıkta îçel, 38, 61.
edilmesine ait mmfûr'u bizzat yazması bk. iğdij, mahalle hethûdaıt, 171 n 134 a.
73; 1258 de Selçuklu Devletinin II. Key- iğdişbaşz, sshir kethüdası, 171 n 134 a ; bk. sjjıfni’-
kâvus vc IV . Kılıç Arslan’a taksimine ait l-ekâdi^e.
a/a'Jüıime’leri bizzat yazması bk. 75; Per- iksân, 172; bk. a!ti.
vâne’nin IV . Kılıç Arslan’m devletinin Übaşı (Elbaşı), 153 a 63, 163; bk. Samandu,
“hâkrmâ ndfizi’Jremr'’i olduğu hk. 81; Per- Zamantı.
vâne’nin II. Keykâvus aleyhinde Moğol- I l h a n l ı D e v le ti ( t l h a n l ı l a r ) , 1 2 ^ , 22, 65
1ar nezdinde çevirdiği cntrilcalar hk. 83, n 47, 84, 87-B, 109 n 33, 111, 128, 163,
85; Sinop’un (bk. b.) Pervâne’ye iadih. 178 n 161, 181.
için hûccet-i ^er'i ve mtnşût kaleme aldığı hk. İ lk a y (B ikey) N o y a n , Gelâyir Tuku Noyan’-
114; Pcr\'âne’nin devri ve kişiliği hk. ge­ m (bk. b.) babası, 135 n 142.
nel ifadeleri 127-9, 182, 185; aynca bk. il {iUik), bağımMık anlam mda Türkçe kelime,
1-5, 19, 22, 28-9, 31-2, 37,47, 61, 63,70-1, 35, 36 n 45.
76, 89, 98, 100-3, 112-3, 115-6, 118, 120- îly a s , Denizli (bk. b.) bölgesi Türkmen bey­
3, 133, 145-6, 155, 159-60, 165. lerinden, 93, 95.
İ b n P â r iz (Ebû Ha& Ömer b. Ali), 186. I m â d ü ’d - D în H â ş i m î, şerif, 1261 deBaybars’-
İ b n S a 'îd , A rap coğrafyacısı, 94. m (bk. b.) A ntalya’ya II. Keykâvus’a (bk.
b.) gönderdiği elçi, 87.
I b n Ş â k ir i’l-IC ü tü b î, Halepli Arap tarihçi,
înce minareli mescid, K onya'da Fahrü’d-Dîn
si, 19.
Ali (bk. b.) tarafindan yaptırılan eserler­
İ b n Ş e d d â d , tzzû’d-Dîn M uham med b. İb­
den, 135 n 139; bk. D ârü’l-hadîs.
rahim b. Ali el'Halebî, çağdaş Memlûk
înekli, 153 n 60.
tarih ve coğrafya yazarı; eserinin genel ni­
Inoz, 108-9 n 33.
telikleri ve konu bakım mdan önemi 15-8;
İran, 12, 30, 35, 42 n 62, 43 n 69, 60, 180.
M u‘înü’d-D în Süleyman’ın (bk. b.) ba­
I r a n l ı l a r , Selçuklu hizmetinde, 9 , 13, 34, 42,
bası Mühczzibü’d-D în Ali’nin (bk. b.)
51, 61, 92, 103 n 18, 107, 180.
menşei vc meslekî kariyeri hk. 29-32; 1261
îshaklı, 135 n 139.
dc II . Keykâvus (bk. b.) ve Baybai's (bk.b.)
îsfcUip, 119 n 71.
arasında anlaşma için diplomatik temaslar
İ s lâ m Bey, Isauria’da A f^ r kabilesinden Türk­
hk. 87; 1265 da Pervane ile IV . K ı­
men beyi, 99 n 10,
lıç Arslan’m (bk. b.) arasmın açılması
ts m â i l î m e z h e b i, 101.
ve İkincinin öldürülmesi hk. 114, 117-8,
İstanbul, 90, 94-5, 108-9 n 33, 127-8; bk. Bi­
121-2; Pervâne’nin MoğoUar yanında
zans.
M em lûklericsavaîlanhk. 131-2; Pervâne’­
ısttfd dîvânı, maliye bakanhğı, 106.
nin Acay (bk. b.) ile çekişmesi ve Moğollar
işrâf dhânt {m üp^lik], teftiş bakanlığı, 106, 134;
aleyhine Baybars ile anlaşmak için gizli
bk. mû^Tİf-i memâlik.
temaslarda bulunması hk. 138-40, 142;
îz n i k İ m p a r a t o r lu ğ u , 60 n 17; bk. Bizans.
Baybars’la anlaşmaya karar veren Selçuk­
lu beyleri ve ilticaları hk. 145, 151; H atîr- I z z ü ’d-D în, sultan, bk. Keykâvus II.
oğlu Şerefü’d-Dîn’in (bk. b.) yargılan- I z z ü ’d -D în , M ûhezzibü’d-Dîn. Ali’nin (bk. b.)
■ ması ve öldürülmesi hk. 154-5; Baybars’m oğlu, M u'inü’d-D în Süleyman’ın (bk. b.)
Anadolu seferi hk. 159 v.d.; Abaka’nm kardeşi, 28,

210
îz z ü ’d -D în A y b e k ü ’î-Ş c y h î^ a y b a rs’m Aba­ K a m e r ü ’d -D în - H â d im - , melikü'l-ermen;
z a ’ya iltica eden vc Pervane’nin (bk, b.) Ermenek ilinin ü k serUşkm, 98-9 nlO.
gizli anlaşmalarım haber veren emîri, 176. Karaerü’d-D în vüâyetî, 98; bk. Ermenek, Isa-
Îz z ii’d -D în H a şa n , -b . Mehmet U rm evî-, uria.
Sivas kadısj, 1277 de Abaka’jım (bk, b.) K âr (Kâz), bazı kaynaklara göre Pervâne’nin
emri ile öldûıüldü, 177, 183 n 3. dedesi H asan’m (bk. b.) memleketi, 29-30;
Îz z ü ’d -D în M c k m e t (Muhaımned b. M ah- bk. Kâşân, Deylem,
mu.dRâzî),mS/rt/-imam/^/ıtj Konya kadısı, Karaarslan, Mevlânâ (bk. b,) ailesine vakfedil­
atabey^ nezir', 1246 da Melik Kılıç Arslan miş koy. 103 n 18, 105 n 21.
(IV )'ı (bk. b.) Karalcurum’a götüren he­ K a r a ç in N o y a n , Bisuut uruğundan Çağan
yette 44 n 72; 1252 de II. Keykâvus’un Noyan’ın (bk. b.) oğlu, Sübûktay ve K u-
(bk. b.) veziri 52-3 j 1256 da Baycu (bk. b.) rumişi’nin (bk. bl.) babası, 145 n 20.
kuvvetim ile savaşması ve ölmesi 61-3; Karahisar-ı Devle, Bedü’d-Dîn G ühertaş (bk. b.)
aynca bk, 24, 29. kalesinin dizdâr’ı 105 n 21; Fahrü’d-Dîn
Ali’nin oğullan Tâcü’d-D în Hüseyin ve
U tâ \ 37 n 47,51, 65 n 47, 71-2, 75 n 89, 79, 87-8, N üsretû’d-DSn H asan’ın (bk, bl.) ıfe<i‘ı
100, 102, 106-7, 112, 116-8, 126 n 111, 136, 169, 173-4.
135 n 139, 136, 172 n 136 a, 180, 186. KarakuruBO, 28 n 1, 35, 42, 44-5, 52, 54, 56-7,
tlcta askerleri, 119. 61, 66 n 49, 74.
Hgın, 67, 135 n 139; bk. Âb-ı germ. K a r a m a n - B e y - , K erîm ü'd-D în, N ûre Sofî’-
Irak, 66, 69, 72, 76, 80, 142, 159. n in (bk. b.) t^ lu , K aram an hanedamnm
Irak-ı Acem, 29-30, 42 n 62, 50 n 97, bk. Cibâl. ve beyliğinin kurucusu olan Türkm en beyi;
Isauria, 98-9 n 10, 101; bk, Ermenek, Kamerii’d- 1262 de başkaldm p ilk K aram an Emâre-
D în vilâyeti. ti’ni (bk. b.) kurması ve ölümü 97-103;
Isfahan, 29. aynca bk. 39 n 52, 157; bk. K aram anu-
1ar.
Çâb, 73, 75; bk. Gâb, K at. K a r a m a n a ji r e t i, orijini, 99 n 10.
Kaballa, 97 n 8; bk. Gâvcic, K a r a m a n E m a r e ti (B e y liğ i, D e v le ti),
K a d a g a n , 1258 de Hülegü’nûn (bk. b.) IV . 1262 deki ilk kuruluşu ve ortadan kalk­
Kılıç Arslan’ı (bk. b.) II. Keykâviıs’a kar­ ması 101-2; iki yüzyıl sonraki devlet 170
şı korumak için gönderdiği yardımcı n 126.
Moğol birliğinin kumandanlarından biri K a r a m a n l ı l a r ( K a r a m a n - o g u lla r ı, K a ­
[öteki (bk.) Alıncak], 72-3, 75. r a m a n T ü r k m e n le r i) , 1262 de K ara­
kadty 141, 177. man, Zeynü’l-Hâc, Bunsuz Beyler (bk. bl.)
kadırga, 90, yönetimînde ilk bağımsızlık hareketleri
Kahire, 15, 155. 98-103; 1276-7 de M ehm et ve Ali Beyler
K a la v û n , Seyfü’d-D în, Memlûk sultam (1279- (bk. bl.) yönetiminde ikinci bağımsızlık
1290), 17; em îr olarak Baybars’uı (bk. b.) hareketleri: H atîr-oğullan (bfc. b.) isya­
maiyyetinde 132. nına katdnıalan; H atîr-oğlu Şercfu’d-
K a lk a ş e a d t, X V . yûzyü Memlûk mün.şîsi, D ln’in (bk. b.) ölümünden sonra isyana
19-20. devam etmeleri; Baybars’la (bk. b.) ilişki
k/aaâtırikımalrm çoğulu; kütüphaneler, Idtap do­ kurup emârei m e n ^la rı ve sancaklar alm a­
lapları; F abrü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) hay- ları; Konya’yı (bk. b.) ele geçirip Gimrî’yi
ratm dan, 135 n 139. (bk. b,) tahta çıkarmaları ve Em înü'd-
K â m il, Melik, 1259 da Hülegü (bk, b.) tara- D în M îkâ’a, Bahâü’d-D în Mehmet ve
ftndaa öldürülen Meyyâfânkîn (bk. b.) H oca Yûnus’u (bk. bl.) öldürmeleri; Fah­
Eyyûbî hükümdarı, 78, rü ’d-Dîn Ali’nin ofu llajı Tâcü’d-Dîn
hanâhr, kaniara'nın çoğulu; köprüler; Fahrü’d- Hüseyin ve Nüsretü'd-Dîn H aşan (bk. bl.)
Dîn Ali’nin (bk. b.) hayratından, 135 n ile çarpışıp bunları öldürmeleri; Kongur-
139. tay, II I. Keyhüsre ve F a h rü ’d-D în Aîi’-

211
nin (bk. bl.) üzerlerine geldiğini duyarak Niğde’ye götürmeleri 147-51; 1277 de
Ermenek’e (bk. b.) çekilmeleri 143, 152, Baybars (bk. b.) ile savaşacak Mogol-Sel-
157-8, 164, 16S-170, 173-5; ayrıca bk. çuklu kuvvetlerinin toplanması 160; El­
17, 83 n 122, 104 n 20. bistan savaşmdan sonra Pervâne’nin ge­
Karadeniz, 128. lip II I, Keyhüsrev’i ve devlet erkânını ala­
IC a ra ta y , Celâlü’d-Dîn, iafl-kâne ve kazine-i rak T okat’a kaçması 162-3; Baybars’m
hâşşa smîri, nâib, atabey, 1245 de I I . Keykâ- gelip törenle Selçuklu taiıtma otuı-ması ve
vus’u (bk. b.) tahta çıkaranlardan, cülûs- Pervâne’yi çağırması 163-4; Baybars’m
tan sonra n&h 40, 42; Vezir Isfaharjı Şem- ayrılması 165-7; Abaka’mn (bk. b.) tah­
sü’d-D îa’in (bk. b.) öldürülmesinden sonra ribi ve katüanu 177; Pervâne’nin medresesi
II. Keykâvus- IV . Kılıç Arslan- II. Key- 1-85, 188; aynca bk. 27, 46 n 81, 119 n 71,
kubâd (bk. bL) üçlü saltanatını kurup 146, 156, 168 n 121, 170, 173 n 137 a, 175.
aiabekü’T-Rûm olarak yönetimi ele alması Kâze, 29.
(1249); kişiliği ve m eı^d 45, 47-53; Kay- Kazova, 73.
seri’de (bk. b.) ölümü 54; ay n ca bic 13, K e m â lü ’d -D în , havâie-sâl&r\ 1254 te IV . Kılıç
20, 24, 57-3, 136, 147 n 34. Arslan’ı (bk. b.) Konya’dan Kayseri’ye
K aratay kervansarayı (ham), Kayseri-îlbaşı kaçıran kişi, 58 n 9.
arasmda, 149, 163. K e m â lü ’d -D în , ârtz-ı ceyj-, 1277 de Baybars
K arayük (Kara Hüyük), Akşehir’in köyü, 1261 (bk. b.) tarafindan tutsak olarak Mısır’a
de Alıncak’m (bk. b.) kışlağı, 87. götürülen. Selçuklu ricalinden, 167,
Kastamonu, 1258 de vilâyet gelirinin Hülegü K e m â lü ’d - D în A h m e t-b . R ah at-, 146 n21.
(bk. b.) taralından Şemsü’d-D în Mehmet K e m â lü ’d - D în K âm yâr; I. Keykubâd’jn
T uğrâ’î’ye (bk. b.) vezirlik m aaşı ola­ (bk. b.) ünlü emîri, petvâne, 66 n 47.
rak verilmesi 77, 79; Çoban Bey ailesi (bk, kmkâ-{ Antâlî, kumaş, 76.
b.) yönetimindeki kuzey uş (bk, b.) böl­ K erey, A nadolu’da Moğol kum andanlanndaiı,
gesinin merkezi 97 n 7; 1262 de vilâyet ge­ 119, 160-1; ayrıca bk. Giray,
lirine borç karşılığı MogoUar tarafindan Kesik köprü, Kırşehir yakmmda Kızılırmak üze­
el konması 107; aynca bk, 63 n 37, 109, rinde Izzû ’d-Dîn M ehm ed’in (bk. b.) ese­
167 n 120. ri, 63 n 39.
K âjân, Irak-ı Acem’de (bk. b.) şehir; M u 'în ü ’d- Keskin, 156 n 77,
Dîn Süleyman’ın (bk. b.) ecdadının mem­
K e y h ü s re v I I , Gıyâsü’d-Din, I. K eykubâd’-
leketi olarak gösterilmesi 28-30; ayrıca bk.
m (bk. b.) oğlu, Anadolu Selçuklu sultanı
50 n 97; aynca bk. Deylem, K âr.
(1237-1245); 1238 de Pervâne’nin babası
K at, 73 n 83; bk, Kâb, Gâb.
M ühezzibü’d-Dîn Ali’yi (bk. b.) nezir yap­
kâiip, 106; bk.
ması 31-2; Kösedağ bozgunundan (bk. b.)
Kaymaz kervansarayı, Konya-Kayseri arasın­ sonra II . Baudoin (bk. b.) ile anlaşma te­
da, 173, şebbüsü ve Vatatzes (bk. b.) ile ittifak 35
Kayseri; K a ra ta /ın (bk. b.) ölümü 54; 1254 de n 35; Moğol saldınsımn tekrarlanmasını
Konya’dan kaçan IV. Kdıç Arslan’m (bk, önlemek için N âib Isfahanlı Şcmsü’d-Dîû’i
b,) bağımsız olarak sultanhğım ilân etme­ (bk. b.) Batu H a n ’a (bk. b.) yollayıp
si 58; 1257deII.K ey k âv m ’ım (bk.b.) Bi­ bağlılığını bildinnesi ve ühanm Anadolu’­
zans’tan dönmesi üzerine Pei'vâne’nin (bk, da “hâkim ” tanıdığı Şemsü’d-D în’i mül­
b.) IV . Kılıç Arslan’ı Konya’d an getirmesi kî ve askerî büyük yetkilerle vezir yapma­
69-70; 1258 taksiminde IV. K ılıç Arslan’- sı 35-7; 1245 te Coterinus (bk. b.) olayı­
m payına düşen ülkede 79; F ah rü ’d-Dîn nı bastırması, ölümü, oğullan (bk. Key­
Ali’nin (bk. b.) medresesi 135 u 139; 1276 da kâvus I I , Kılıç Arslan IV , Keyfcubâd II)
isyan eden Hatîr-oğuUan’m n (bk. b.) 38-40; 1245 de Moğol mâli kontrolörü
Subaşı Tâcü’d-Dîn G îv’i (bk. b.) Öldür­ Argun. (bk. b.) ile müzakere ve ilk ver­
dükten sonra şclıirdcki III, Keyküsrev’i ginin artırılması 43 n 69; karısı Gürcü
(bk. b.) ve devlet erkânım zorla çıkanp H âtûn’u n (bk. b,) sonradan Pervane (bk.

212
h.) fle evlendiği b t. 23, 125-126 n 106, Bizans’tan dönüp Konya’d a tahta otur­
164; aynca bk. 7, 21, 33, 42, 97 n 7, 111, ması (1257) ve Yavtaş ile AK Bahadır (bk,
I 1 2 n 4 I ; bk. Gıyâsü’d-Dîn, Gaiasadiaus. bl.) vasıta^ıyle ülkeyi tekrar egemenliği
K e y h ü s re v I I I , Gıyâsü’d-Dîn, IV . Kılıç altına alması 69-71; 1258 de Pervâne’nin
Arslan’m (bk. b.) ogju, SelçuHu sultanı (bk. b.) H ülegü’den aldığı yardımcı
(1266-1283); 1266 da henüz bebekHk ça­ Moğol kuvvetleri ile mücadelesi ve ül­
ğında iken Peıvâne (bk. b.) taraliııdaıı tah­ keyi kardeşi Kılıç Arslan’la paylaşmak
ta çıkaniması ve bir kukla gibi yetiştiril­ zorunda kalması 72-5; Hülegü’nün ya­
mesi 123-4; 1275 de Pervane ve Tuku (bk. nm a gidip orada kardeşi üe anlaşması ve
bl.) ile Urmiye’ye Abaka’nm (bk. b.) ya­ ülkenin taksimi ve verginin ortaklaşa öden­
nına gitmesi 140; 1276 d a isyan eden Ha- mesi hususunda olması 76; 1259
tîr-oğlu Şerefü’d-Dîn (bk. b.) tarafindan d a Kılıç Arslan’la birlikte zorla borçlan­
Kayseri’den (bk. b.) alınıp Niğde’ye (bk, dırılmak suretiyle Hülegü’nün Suriye se­
b.) götürülmesi 150-2; H atîr-oğlu Şere- ferine ka.tılması 77—8; 1260 da merkezi
fü’d-Dîn’in. yargısı sırasında sorguya çekil- Konya olan bölünmüş memleketine dön­
mesi 154; 1277 de Pervane taıafindan Kay­ mesi ve tekrar m uhalif politika izlemeğe
seri’den Tokat’a (bk. b.) kaçırılması 163, başlaması 79-81; 1261 de MogoUara karşı
165-6; K-ongurtay ve F ah rü ’d-Dîn Ali Uf Türkmenlerinden yardım sağlamak için
(bk. bl.) ile Karam anlılar üzerine Konya’­ Konya’yı bırakıp Antalya tarafina gitme­
ya (bk. bl.) gönderilmesi 174: Pervâne ile si ve K ubâdâbâd’d a (bk. b.) yanma gelen
birlikte Abaka’yı karşılaması 175; aynca Moğol vergi m em urlamu ve elçilerini at­
bk. 68 n 60, 72 n 80, 122 n 87, 127, 135, latması 82; Türkm en reisi M ehm et Bey
139, 144, 146, 148, 181; bic. Gıyâsü’d-Dîn. (bk. b.) ile ihtilâfa düşmesi 83; Pervâne’-
nin gayretleri sonunda Hülegü’nûn Alm-
Keyhüsrevâ, 164 n 106; bk. Keykubâdiyye sarayı.
cak’ı (hk. b.) onun üzerine sevketmesi
K e y k â v u s I I , Izzû’d-Dîn, II. Keyhüsrev’in
84; Konya’ya dönmesi ve anlaşmak için
(bk. b.) büyük oğlu, IV . Kılıç Arslan vc
Aksaray’a (bk. b.) yolladığı veziri F ahrü’d
I I . K eytubâd’m (bk. U.) kardeşi, Anadolu
Selçuklu sultanı (1245-1261); melifdiğî, -D în Ali’n in (bk. b.) kaışı tarafa geçip Kı­
lıç Arslaa’m veziri olması, V III. M ichael’e
yaşı, annesi (bk. Berdûliye) 39; Vezir Js-
(bk. b.) yanına sjğmma hususunu sormak
fahanlı Şemsû’d-D în Meîîmet (bk. b.)
için elçi göndermesi 85; tekrar Antalya’­
tarafindan tahta çıkarılması 40-1; 1246
y a kaçması 86; Mısır’a iltica etmesi için
da tahttan indirilmesi için Güyük H an ’dan
elçi gönderen Baybars’a (bk. b.) Kılıç
(bk. b.) yarhğ gelmesi 44 -5 ; 1249 d a kar­
Arslan’ın ülkesinden Diyarbeldr (bk. b.)
deşi Melik Kılıç Aıslan (IV )’ı (bk, b.) yen­
bölgesioin tasarruf haklarım bıraktığını
mesi 47; kardeşleri IV. Eâlıç A rdan vc
bildiren b ir mesaj yollayarak yardım is­
I I K e jiu b â d (bk. bL) ile ortak saltanata
temesi 87-8; Ali Bahadu: ve Uğurlu yöne­
başlaması 48; 1254 de kendisini çağıraa
timindeki kuvvetlerinin Pcrvâne’ye yenü-
Batu ve M engü H an’m (bk. bL) hıızuruna
mesi üzerine ülkesini terkedip yakınlan ve
gitmeğe karar vermişken K aıatay’m ölü­
maiyyeti ile Bizans’a kaçması 89-91; kaç­
m ü ile vaz geçip küçük kardeşi II. Keyku-
bâd’ı göndermesi 5 2 ^ , 57; dayıları K îr tıktan sonra ülkede başkaldıran taraftar-
larm m bastırılması ve adamlarının temiz­
H âye ve K îr K edîd (bk. bl.) ile köle asılh.
lenmesi 92-3, 97-8, 100-101,103-4, 106-8,
başka R um lara itibar edip kıdemli ricali
110; sürgünde hayatı: Bizans tahtına göz
geri plâna itmesi, Konya’dan K aysa'i’ye
koyarak V III. Michael’e komplo kurması
(bk. bl.) kaçan IV. Kılıç Arslan’ı Ahmet
H isar’da tutsak edip Borglu’ya (bk. b.) ve înoz’a hapsedilmesi, 1264-5 te Berke
kapatması vc tekrar bağımsız saltanat (bk. b.) tarafindan kurtarihp K ınm ’a (bk,
sürmesi 53-9; 1256 da Baycu’ya (bk. h.) b.) götürülmesi, A ltın O rdu’daki hayatı ve
yenilip önce Antalya ve A lâ’îye (bk. bl.) ölümü lOa-9 n 33; K m m ’da iken F ah rü ’d
tarafma sonra Bizans’a kaçması 60-67; -D în Ali’den m addî yardım istemesi ve

2X3
otMin bir süre vezirlikten azline setep ol­ K ılıç A rs la n IV ,R ü k n ü ’d-Dîn, II. Keyhüsrev
ması 133; ayrıca bk. 16, 18-20, 56, 105 in (bk. b.) ortanca oğlu, I I . Keykâ\aıs ve
n 21, 111, 112n 41, 114-7, 123-4, 127-8, II. Kcykubâd’m (bk. bL) kardeşi, Anadolu
137, 145 n 19, 157, 170-1, 172 n 136 a, Selçuklu sultam (1249-1254 ve 1257-1266);
180-181. melikligi, yayı, annesi 39, 40 n 55 ve 57;
K e y k u b â d I, Büyük Alâü’d-Dîn, II. Keyhüs- 1246 da gönderildiği K ajakurm n’dan
rev’ia (bi. b.) babası, Anadolu Selçuklu kendi saltanatı için yarhğ ile dönmesi ve
sultanı (1220-1237); M u în ü ’d-Dîn Sü- Sivas’ta (bk, b.) sultanlığını üân etmesi
leyroan’m (bk. b.) babası Mühezzibü’d- 42, 44-5; taraftarlarm m ağabeyi Keykâ­
D în AK’yi (bk, b.) hizmete alıp müslevf{ vus’un kuvvetlerine yenilmesiyle tutsak
yapması 30-31; ölümü 32; HârizmUler’i olması, sonra küçük kardeşi Keykubâd
(bk. b.) hizmete alarak Selçuklu Devle­ (II) ile birlikte saltanata iştirak ettirilmesi
tinin askeri kadrosuna birara Türk unsuru (1249) 47-8; II. Keykâvus’u n sefih dav-
katması 34; aynca bk. 7, 14, 25, 33, 38, ram jm dan soğuyan devlet erkânınm ken­
39 n 52, 41, 45, 46 n 81, 53, 64 n 41, 66 n disine meyletmesi 54; Keykâvus’un baskı­
47, 82 n 118, 88, 89 a 149, 98-9 n 10, 105 sı üzerine 1254 de Konya’dan (bk. b.)
n 21, 120, 129, 143 n 14, 164 tı 107, 168 n kaçıp Kayseri’ye (bk. b.) gelmesi vc ba­
121; bk. A lâü’d-Dîn. ğımsız sultanlık ilân etmesi 58; Keykâvus’a
K e y k u b â d I I , A liü ’d-Dîn, II KcyhûsreVin yenilip Borglu’ya (bk. b.) hapsedilmesi
G ürcü H â tû a ’dan (bk. bL) olan küçük 59; 1256 daKeykâvus’ım B aycu’ya (bk. b.)
oğlu, A nadolu Selçuklu sultam (1249- yenilmesi ve kaçması üzerine hapisten çı-
1254); Tnelikliği, neliahd olması 40; 1254 de kanhp tahta geçirilmesi 62 n 35, 65-6;
Kıpçak seyabatm a çıkması ve bu sırada 1257 de saltanatınm Baycu tarafından o-
esrarb şekilde ölmesi 54, 56-7; aynca bk. naylanması 67; Pervânc’nin (bk.b.) kendi­
19, 53 n 9, 74, 125. sini himayeye başlaması ve devletinin yöne­
K e y k u b â d I I I , Alâü’d-Dîn, Anadolu Selçuk­ timini ele alması 68; Keykâvus’un Bizans’­
lu sultam (1297-1302), 104 n 20.
tan yardım alıp Konya’ya (bk.b.) yürümesi
Keytubâdiyye sarayı, 164; bk. Keyhüsreva. üzerine Pervâne üe Kayseri’ye gelmesi
lülikya^ 37 n 49. 38, 60, 99 n 10, 140.
69-70; Pervâne’nin kendisini Hemedan’a
kilim, K aram anU ar’m (bk. b.) kullandığı siyah
götürüp Hülegü’den (bk. b.) yardım iste­
kilim, 172.
mesi, 1257-8 kışım Eikmtı içinde Erzincan’­
Kirâs H âtûn, 72-3 n 81.
da geçirmesi, b u ihn topraklarnu yanında­
K ir Hâye, II. Keykâvus’u a (bk. b.) Rum-Hı-
ki ricale ıktâ' etmesi 71; Pervâne’nin Hüle-
ristiyan dayısı; kardeşi K îr K edîd (bk. b.)
gü’dea aldığı -Bayan, Ahncak, K adagan
üe beraber I I . Keykavus’u etM altma aîq>,
(bk. bl.) yönetimindeki- Moğol kuvvetle­
kıdemli Selçuklu ricalini gözden düşürme­
riyle Keykâvus’a katçı mücadele etmesi 72;
si 58; 1254 te Borglu’ya hapsedilen IV .
ele geçirilen Niksar’d a tah ta oturması ve
Kıkç Arslan’a (bk. b.) gözcülük etmesi
burasım (bk.b.) Pervâne’ye etmesi 73;
59; IV. K ılıç Arslan tarafından öldürtül-
K arakurum ’dan ^ h ğ ve pc^za ile dönen
mesi 117; ayrıca bk. 90 n 156.
eski vezîr Şemsü’d-D în M ahm ut (bk. b.)
K îr K e d îd , K îr Hâyc’nin (bk. b.) kardeşi, II.
sayesinde Keykâvus’la ülkeyi bölüşmesi
Keykâvus’u n (bk. b.) Rum-Huristiyan da­
74-5; Pervâne ve Şemsü’d-D în M ahm ut ile
yısı ve şarapsdiârtı Keykâvus üzerinde et­
birlikte Hülegü’n û n huzuruna gitmesi, ora­
kisi 58; 1261 de yeğeni ile birlikte Bizans’a
da kardeşi ile görüşmesi, Pervâne sayesinde
gidenler arasında 90 n 156; 1264 de
ülkenin doğu yarısmda sultan olmayı sağ­
Keykivus’u n Bizans tahtım ele geçirmek
layan jJar/ıl alması 76; 1259 da Keykâvus
için hazırladığı komployu V III. Michacl’c
(bk. b.) h ab er vermesi 108 n 33. île birlikte zorla borçlandırılarak Hûlegü’-
Kıbrıs, 127. nün Suriye seferine katılması 77-8; 1260
K ılıç A rs la n I I , Îzzü’d-Dîn, Anadolu Sel­ da Pervâne ve V ezîr Şemsü’d-Dîn M ah-
çuklu sultanı, (1155-1192), 47. m ud’un himaye ve kontrolü altmda mer-

214
kczi Tokat (bk. b.) olan üliesine gönderil­ n 153, 91, 97, 105 n 21, 106-7, 110, 112
mesi 79-80; Pervane’nin Hülegü’niin n 41, 113, 125, 127-9, 133, 137, 137, 172
yarliği ile kendisine vezir olması 81; Mo­ n 137, 179 n 170, ISO; bk. R üknü’d-Dîn.
ğol baslusmdan. kurculınaya çalışan Key- Kılıç Arslan hanı, 47, 64, 105 n 21.
kâvus’un atlattığı •vergi tahsildarlarmın kvnız, 163.
ülkesine gelip iyi İcaıjılanmalaıl 82-3; Kapçak, 37 n 47, 43 n 92, 57.
1261 de Keykâvus'u cezalandırmak için ICınm, 109 n 33, 133.
H ülegû'den emir alan Aljncak ve Pervane K ırlu (Kayırla), Kayseri-Sivas arasanda, 166.
ile Konya üzerine yiirûmesi 85; Antalya’­ Kırşehir, 1244 tc Vezii- Şemsü’d-Dîn M ehm ed’e
ya kaçan Keykivus’u n boş bıraktığı ecddd (bk. b.) iktâ' edilmesi ve serU{kerliğinin ve­
lahit'D2 . oturm ası 86; ortaksız saltanatının rilmesi 37 n 47; 1258 de Vezir Şemsü’d-
fıtihı£m $'lex ile ülkenin her yanına müjde- D în M aim u d ’a (bk, b.) tktâ' edilmesi ve
lenmesi 92; 1262 de kendisini t^ m u y a n serleşkerliğinitt verilmesi 75 n 89; Caca-oğlu
ve Hülegü’yc bağlı olarak beylik kurmak N û rü ’d-D în’e (bk, b.) û tâ ' edilmesi ve
isteyen Uç-be^â M ehm et Bey ile mücade­ serkşksrliğinin verilmesi 119; aynca bk. 58,
lesi ve onu öldürmesi 93-5; Keykâvus ta­ 63 n 39, 120.
raftarlığı ile ayaklanan Karamanlılar knlok, 61, 64, 87, 90 n 153, 122, 160 n 97.
(bk. b.) üc mücadelesi 100-103; Hülegü’- K ıv â m û ’d -D în , M evlânâ’nm (bk. b.) bir
n ün Anadolu’yujıarfıj'ile tüm olarak kendi­ müridi, 104 n 19.
sine tevcih etmesi 106 n 23; 1265 de Per- K ıv im ü ’d -D In E ş h e r -b . Abdu’Uah b. Mu-
v in e ile birlikte Abaka’yı (bk. b.) cülu­ ham m ed-, ErzincanlI. mû^ifH'l-mUlkı 1262
sundan dolaya tebrike gitmesi 511; 1266 da de II. Keykâvus (bk. b.) taraftan, olarak
Sinop’u fetheden ve kendisine temlik et­ öldürülenlerden, 104, 106.
tiren Pervdne ile arasınm açılması 114; k ız ıl dinâr, 64 n 42; bk. ihıâr.
Niğde’nin (bk. b.) H atîr-oflu Şerefu’d-
K ız ıl H a m i t, 1277 de Akşehir’de başkaldıran
D în ’e (bk. b.) ikid* edilmesi dolayısı ile şi­ kişi, 174, 177.
kâyetleri 115; kendisitıi tahta çıkaran dev­
Kızılırmak, 63 n 39, 75, 79, 128, 156 n 77; ay-
let ricalinin ülkeyi iktâ' ve mülk halinde
rica. bk. Âb-ı Sivas.
paylanmaları ve kendisini bir kukla olarak
Kızıl V îrân, İlgınca (bk. b.) bağh, 67.
kullanmaları karşısında sinirlenmesi ve
K o n g u r ta y - O ğ u l- , Abaka’nm (bk. b.) kar­
yakıamaaı, mukabil olarak kendi adamla-
deşi; 1277 de K aram anlılar (bk. b.)
i’m a mfltt’lcr vermesi 116; Pervâne’nin -ya­
isyanını bastırmak için II I. Keyhüsrev
kınlan v« dostlan olan devlet erkânına şid­
ve Fahrü’d-D în Ali (bk. bl.) ile Konya
det göstermesi ve düşmanlıklanm cdbet-
(bk. b.) üzerine gönderilmesi 174, 177; ay­
mesi 117; yargılanması için Pervâne’nin
rıca bk. 153-4.
Abaka’dan temin etmesi 118; Per­
■ K o n stantin ,L am p ron (bk, b.) hakimi Ermeni
vâne’nin Moğol beylerine hediyeler vere­
prensi; 1245 Goterimıs (bk. b.) isyanmda
rek onu ortadan kaldıracak ortamı hazır­
I I . Keyhüsrev’e yardımcı, 38.
laması 119; Moğol beylerinin çağırışı üze­
Konya, Anadolu Selçnldıı DevletLnin başkenti
rine Aksaray’a (bk. b.) gelmesi, yargılan­
{dârü'l-ıptük); 1245 Cotcrinus (bk. b.) ayak­
ması ve öldürülmesi 12IÎ-122; oğlu III.
lanm asında tehüfceyc düşmesi 38; 1249
Kcyhüsrev’in (bk. b.) cülûsu, karıları (bk.-
da V ezîr Şemsü’d-D în M ehm ed’in (bk.
Gumâç, Guzâliyâ, Fatımâ, H âtûn), kız­
b.) öldürülmesinde 45; 1254 de II. Key-
la n (bk. Sultan, Selçuk Hâtûn) 123, 144,
kâvus’uri basicısı dolayısıyle IV . K ıhç Ars-
173; yakm lam un temizlenmesi ve ölümü­
la n ’m (bk. b.) Kayseri’yc (bk. b.) kaçması
nün sükûnetle karşılanması 124; kdıcmm
58; 1256 d a Baycu’ya (bk. b.) yenilen
ve atının. Pervane tarafindan Abaka’ya gö­ Keykâvus’u n Antalya’ya kaçması üzerine
türülmesi 126; M evlânâ’nın (bk. b.) mü­ Moğol ordusımun gelmesi ve şehrin bü­
ridi olması 184- n 7; aynca bk. 13, 15-6, yük bir p ara (bk. huğu) karşılığında yağ­
13-20, 24, 26, 28 n l, 52,56-7,64, 87-3, 90 m adan y e yıkımdan kurtulm ası 64; IV.

215
Kılıç Arslan’m Borglu’dan çıkarılıp boş D în Mehmet, İğdişbaşı Fahrü’d-Dîn, K on­
kalmış tahta oturtulması 65; Baycu’nun ya reisi, ahi şefleri (bk. bl.) tarafından red
Kılıç Arslan’a şehrin surlarını yıktırması cevabı verilmesi ve mukavemet edilmesi
67; 1257 de Baycu’nun ayrılması üzerine 171; M ehmet Bey’in Türkmenlerini hü­
Keykâvııs’un Bizans’tan yardım alarak cuma geçirmesi ve şehirdeki ihvan ve runûâ'~
gelmesi ve Pervâne’nin Kdıç Arslan’ı un (bk. bl.) yardımı ile içeri girip yağma­
Kayseri’ye götürmesi 69; II. Keykâvus’un laması, E m înü’d-D în M îkâ’îl ve Bahâü’d-
şehirliler tarafından sevinçle karşılanması D în Mehmed’i öldürmesi; Gimrî’yi tahta
ve törenle tekrar tahta oturtulması 70; 1258 oturtup vezirliğini alması, Türkçe konuşul­
de Keykâvus’un Fahrü’d-D în Ali’yi (bk. ması hakkındaki ferman'ını yayınlaması
b.) nâih olarak şehirde bırakıp H ülegü’- 172-3; Değirmen Çay’da (bk. b.) Fahrü’d-
nün huzuruna gitmesi 75; Keykâvus’un D în Ali-oğulları (bk. b.) ile çarpışıp on­
1260 da geri dönmesi ve bir süre kaldıktan ları öldüren M ehmet Bey ve Cimri’nin ge­
sonra Antalya tarafm a gitmesi 79-80, ri dönmeleri ve Kongurtay, Fahrü’d-Dîn
83; 1261 de Almcak, Pervâne ve Küıç Ali ve III. Keyhüsrev’in (bk. bl.) geldiğini
Arslan’ın hücuma geçmesi üzerine Key­ öğrenerek şehri bırakıp Ermenek’e (bk.
kâvus’un Yavtaş’ı (bk. b.) nâib olarak bı­ b.) çekilmeleri 174; ayrıca bk. 18, 35 n 35,
rakıp A ntalya’ya kaçması ve Kılıç Arslan’- 43 n 69, 48 n 93, 54, 57 n 3, 62 n 31, 63,
m tahta oturması 84-6, 90 n 153; Keykâ­ 92, 94-5, 102, 105 n 20-1, 107 n 30, 112,
vus’un şehri ele geçirmek için Ali Bahadır 128, 130-131, 134-5, 169, 177, 184 n 10,
ve U ğurlu (bk. bl.) yönetiminde sevkettiği 185.
kuvvetlerin Pervâne tarafından yenilmesi; K o n y a r e îs i. K aram anlılara (bk. b.) karşı
1262 de Keykâvus taraftarı olarak ayak­ 1277 de Konya’yı (bk. b.) savunanlardan,
lanıp şehri ele geçirmeğe teşebbüs eden Ka- 171.
ram anlılar’dan (bk. b.) bazılarının Per­ Kozağacı, Sivrihisar’a bağlı köy (bugün nahi­
vâne tarafından yakalanıp, şehrin pazar­ ye), 173.
larında halka teşhir edildikten sonra asıl­ Kögonya, (Koloneia, bugünkü Şarki Karahisar
m aları 97-8; Pervâne’nin Keykâvus’a veya Şebinkarahisar) Pervâne’nin (bk.
mensup kişileri öldürtmek üzere saltanat b.) mülkü-, 1277 de Abaka (bk. b.) tarafın­
sarayına (bk. b.) toplaması 103; IV . K ı­ dan kuşatılması 177-8; ayrıca bk. 186.
lıç Arslan’ı yargılayacak Moğol beyleri­ Kösedağ -bozgunu, felâketi veya savaşı-, 7-8,
nin ona elçi gönderip Aksaray’a çağırma­ 27, 35 n 35, 36, 37 n 49, 38, 39 n 52, 92,
ları 119; Kılıç Arslan’m ölüsünün şehre 98 n 10, 126.
getirilip Sultanlar türbesine gömülmesi K ubâdâbâd, Beyşehir gölünde aynı adı taşıyan
ve oğlu III. Keyhüsrev’in (bk. b.) tahta adada I. Keykubâd tarafından yaptırılan
geçirilmesi 123; Fahrü’d-Dîn Ali’nin (bk. saray, 82.
b.) eserleri 135 n 139; 1276 da Gedük’te
Kulkul (?) suyu, Aksaray yakınında, 120.
(bk. b.) öldürülen H atîr-oğlu Şerefü’d- K u lta k , Samagar Noyan’m (bk. b.) karısı,
D in’in (bk. b.) kesik başının buraya yol­ 126 n 109.
lanması 155; 1277 de burada ikamet eden kurultay, 28 n l, 44.
Nâib Em înü’d-Dîn M îkâ’trin (bk. b.) K u r u m iş î, 145 n 20; bk. Çaverçi.
kendisini Kayseri’ye çağıran Baybars’ın kuşşâd, kâştd’ın çoğulu, haberciler, 114; bk.
davetine icabet etmemesi 165 n 111; Ka- ulak.
raman-oğlu M ehmet Bey’in (bk. b.) şehir K u tb ü ’d -D în A h m e t, Atabey M ecdü’d-Dîn
önüne gelip Baybars’ın zaferini bildirmesi, in (bk. b.) kardeşi, Baybars’ın (bk. b.)
ona itaat edilmesini talep etmesi vc tale­ 1277 de tutsak olarak Mısır’a götürdüğü
binin şehirliler tarafından reddedilmesi kişilerden, 167.
170; Gimrî’nin (bk. b.) sultan olarak ta­ K u t b ü ’d -D în Ş îr â z î, Pervâne’nin (bk. b.)
nınmasını isteyen M ehmet Bey’e karşı şe­ Kayseri’deki medrese’sinde müderrislik yap­
hirdeki Em înü’d-D în M îkâ’îl, Bahaü’d- ması, 185.

216
K u tu , Baycu’nun (bk. b.) torunu, 1277 de Ana­ Malatya, 1243 Kösedağ savaşmdan sonra bölge
dolu’da kumandan, 160 n 97. Türkmenlerinin yağmacı ve yıkıcı hare­
Küçük Ermenistan, 20, 128, 140, 159; ayrıca bk, ketleri (aynca b k Elbistan) 38; 1252 de
Ermenistan, Kilikya, Sis. ÂTtz Reşîdü’d-D în Ebû Bekir’in (bk. b.)
K ü ç ü k T u k ç î, Pervâne (bk. b.) ve adam lan- %ktâ'ı 5 1 1 2 5 6 da bölgedeki A ğaç-eri Türk-
nm katli ile görevlendirilen Moğol birli­ menlerinin (bk. h.) başkaldırması ve bas­
ğinin subayı, 179; aynca bk, Gökçi Bahâ­ tırılm a teşebbüsü (ayrıca bk. Elbistan) 60;
dır. 1257 de II. Keykâvus’un Ali B ahadır (bk.
kûlâk, Denizli bölgesinde u^-beyi olan MeKmet bl.) vasıtası üc egemenliğim tamtması ve
Bey’in (bk. b.) Türkmenlerine giydirdiği Ağaç-erileri (bk. b.) bastırması 70; aynca
bejas külâk {akbSrk) 83 n 123, 95 n 6; 1277 bk, 20, 156 n 75.
de Karaman-oğlu M ehmet Bey’in (bk.b.) mâl’i bozorg, genel harcam a vergisi, Moğollarm
Türkm enlerinia giydiği k ım K i külâk 172. 1266 dan sonra yaptıklan reforma göre
Külek boğazı, 128. Anadolu’da alınan vergi türlerinden, 127
K ü n d - ıs ta b l- ı R û m î, bk. Michael (V III) Pa n 111 a,
leologos. mm-i yom, posta vergisi, MoğoUann 1256 dan
kürsü, Selçuklu meli!c\tn için, 40 n 57. sonra yaptıkları reforma göre Anadolu’da
ahnan vergi türlerinden, 127 n 111 a.
K ütahya, Falırü’d-Dîn Ali’nin oğullan Tâcü’-
mancıntk, 73, 113.
d-Dîn Hüseyin ve Nusretü’d-D în H asan’a
M aniamn (M anyan), K aram an’ın (bk. b.) gü-
(bk. bL) haşş olarak verilmesi 106; aynca
ney-batısında; 1262 de Ermenilere ait
bk. 61 n 28, 87, 97 n 7.
kütâvâl, kale muhaOz komutam, 93, 153, 177;
olan kaleyi K aram an Bey (bk. b.) kuşatır­
ken ölmüştür, 101-2.
aynca bk. dizdir.
Maraş; 1258 de Ermcnilerin eline düşmesi 78
n 101, 112 n 41; 1271 de Smiye’ye saldır­
Lâdik, 69; ayrıca bk. Denizli,
mak için Samagar ve Pervâne’n ia (bk.
Lam pron (Namrvm), 38.
bl.) gehp geri dönmeleri 131; 1277 de Bay-
Lârende, bugün K aram an, K aram anlılar’a
bara’ın (hk, b.) ülkesine dönerken uğraması
(bk. h.) ait; 1275 da Bcdrü’d-D în İb ra­
168; ayrıca bk, 153 n 60.
him ’in (bk. b.) K aram anlılar’ı cezalan­
M a r ia , V III. Michael’in (bk, b.) gayn meşru kı­
dırmak üzere buraya yürümesi 157; ay­
zı, A baka’nm (bk. b.) kansı 109 n 33, 145
n c a bk. 99, 101, 164, 169.
Lâtinler, 90. n 19.
M e c d ü ’d -D In , M eragah Hoca, M evlânâ’nın
Leon (III), Küçük Ermenistan kıalı (1269-1289),
(bk. b.) yakını, 95,
H etum ’u n (bk. b.) oğlu, 159, 167 n 120.
Levant ticareti, 49. M e c d ü ’d - D în D e v le th â n , 1272 de Samagar
Lû’lû’a (Lulon); isyan eden Hatîr-oğlu Şerefti’d- ile Pervâne’nin (bk. bl.) Baybars’a gön­
D în ’in (bk. b.) MoğoUar önünden kaçıp derdiği elçilerden, 131.
sığınması ve kale kûtûvâli Sâbukü’d-Dîn M e c d ü ’d - D ın M e h m e t- b . H aşan (H üseyin)-
(bk. b.) tarafından tutuklanıp Pervâne’ye Erzincanlı, Pervâne’nin kızı H avandzâde’-
teslim edilmesi 153-4; aynca bk. 152. nin (bk. b.) kocası; 1262 de kaympederi
Pervane (bk. b.) tarafmdan müsleofi yapıl­
M aden, Bulgar dağı madeni; H atîr-oğlu Şeı-c- ması 24, 106; 1271-2 de adedilen Fahrü’d-
fü’d-Dîn (bk. h.) isyan ettiğinde burada D în Alî (bk. b.) yerine vezir olması 134;
bulunan. U rla (bk. b.) yönetimindeki 1275 de Fahrü’d-D îa Ali’nin makam ına
Moğol muhafızlarının yakalanıp öldü­ dönmesi üzerine K aratay’m (bk. b.) yetki­
rülmesi, 152. leri ile atabey olması 136; 1276 da MogoUa-
mahfel-i bâmdâd-ı cuma, 125; aynca bk, cuma ra karşı Baybars’la anlaşma karan alan
mahfeii. Pervâne (bk. b.) ve öteki Selçuklu rica
M a k r îz î, X V. yüzyıl Memlûk tarihçisi, 21-2. liylc, isyan eden Hatîr-oğuUanna (bk. b.)
m&, p ara ve vergi anlam ında, 119, 127 n 111 a. katılmaması 143, 146, 150-2; H atîr-oğlu

217
Şcrefü’d-D îa’in (bk, b.) yargısı su-asmda M e h m e t (M u h a m m e d ) - e t - T ü r k m â n î- ,
sorguya çeltilmesi 154-5; aynca bk. 105 Şemsü’d-Dîn, 1297-9 arasında Doğu Ana­
n 20, 133, 145 n 19, 163, 167. dolu’da fâaliyet gösteren Türkmenlertn
meclis, 173. ^ reisi, 96 n 7.
medâris, medreseler. FaJım ’d-D ûı Ali’nin eserle­ Melendiz suyu, 110.
rinden, 135 n 139.
M e lik G o n s ta n tin , II. Keykâ\'us’un (bk. b.)
M e h m e t B ey, Şemsü’d-Dîn, Kaı-aman-oğlu;
Bizans'ta kalan vc H ıristiyan olan oğlu,
kardeşleri (bk. A ü Bey) üe birlikte liapse-
109 n 33.
dildiği Gâvcic (hk. b.) kalesinden P m ’âne
M e lik e -i  d ilîy e , I. K cykubâd’m (bk. b.)
(bk. b.) tarafından çıkarılıp babası K a-
kansı, 39 n 54.
raman’uı (bk. b.) yerine Ermenek’e (bk.
melikû’s-sevâhil, 50, 106, 172 n 137; aynca bk.
b.) atanması, 1276 da eski Ermenek serler­
em M ’s-sevâhîl, retsü'l-hakr.
ken Bedı-ü’d-Dîn İbrahim (bk. b.) ile çar­
M e lik şa h , Büyük Selçuklu sultam, 125.
pışmam: 157; 1277 de Baybars’ın (bk. b.)
memlûk, 161; aynca bk. guldm, haşş köle,
zaferi üzerine atlı vc yaya 10.000 kişi ile
M e m lû k le r (M e m lû k D e v le ti), 17. 22, 80-
Aksaray’a (bk. b.) yürümesi 169; Konya
81, 87, 130-131, 135, 137-8, 147, 161-2;
(bk. b.) önüne gelip Baybaıs’a itaat edil­
ayrıca bk. Mısırlılar.
mesini istemesi vc talebinin şehirdekiler
tarafindan reddedilmesi; Gimıî’yi (bk. b.) Menbic, 132.
ortaya çıkanp K onya’yı zaptetmesi ve Menderes nehri, 35 n 35.
M e n g ü H a n , Moğol hakanı (1251-1259);
yağmalaması; E m înü’d-D în M îkâ’U vc
BahaCt’d-Dîn M ehm ed’i (bk. bl.) öldür­ 1255 de kardeşi Hülegü’yü (bk. b.) İran’a
göndermesi 60; Fahrü’d -D îa Ali’ye (bk.
mesi; Gimrî’yi ta h ta geçirmesi ve veâr ola­
b.) verdiği 61-2; II. Keykubâd’m
rak “ Türkçe" ile ilgili firm m ı’m ı yayınla­
ması; Fahrü’d -D în Ali’n in oğullan Tâ- (bk. b.) ölümünün soruşturmasmı yap­
ması; Şemsü’d-D în M ahm ud (bk. b.)
cû’d-Dîn Hüseyin ve Nusretû’d-Dîn H a­
şan (bk. bl.) ile çarpışması, bunları ve Hoca vasıtası ile IV . Kılıç A rslan (bk. b.) adına
yarliğ ve payza göndermesi 74; aynca
Yûnus’u (bk. b.) öldürmesi; Kongurtay,
Falurü’d-D în Ali ve III. Keyhüsrev’in bk. 52, 53 n 102, 75-6, 78-9.
(bk. bl.) gddiğini duyup Ermenek’e çekil­ M e n g ü rü s , Pervane (bk. b.) ile birlikte öldü­
rülen adamlarm dan, ! 79.
mesi 170-174; ay n ca bk. 95 n 6, 96-7
M e n g ü T im u r, A ltm O rdu h anı (1266-1280),
n 7, 93, 123 n 93, 177; aynca bk. K ara­
manlılar. 109 n 33.
M e h m e t Bey, Karaman-oğlu, 96 n 7. menn [Tebriz meni), 833 gr. hk ağırlık ölçüsü, 68
M e h m e t Bey, Gcrmiyan-oğlu, Yakub b. Ali- n 58, 166.
şîr’in (bk. b.) oğlu, 107 n 20. menşûr, 24, 37 n 47. 65 n 47, 73, 87-8, 106 n 23,
M e h m e t (M u h a m m c d ) B ey - e l- Û c î (-i 114, 125; bk. fermân.
U c)-, Denizli (bk. b.) bölgesi Türkmen- M e n te ş e B ey liğ i, 97 n 7, 173 n 137.
leri reisi, batı ae’u nd a sipehdâr-x bûzBrg (uç- M e n te ş e T ü rk m e n le ri, 1277 de K aram an­
beylerbeyi); 1261 d e II. Keykâvus (bk. b.) lılar (bk. b.) yanmda isyanda, 169.
ile ilişkisi ve anlaşmazlığa düşmesi 83; M eraga, 111.
1262 de IV. Kılıç A n lan ’m (bk. b.) sal­ Merv, 29.
tanatını tanımayarak, îlyas, Ali, Sevinç Merzifon, Pervine’ye (bk. b.) ait 663 (1265)
Beyler (bk. bl.) ile başkaldırması ve doğ­ tarihli câmi (mescit) dolayısı ile, 25, 81
rudan Hülegû’ye bağlı ilk Denizli Beyli- n 116, 187; aynca bk. 73 n 81, 128.
ği’ni kurması; Pervâne’nin (bk. b.) şikâ­ mesâcid, mescitler, Fahrü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.)
yeti üzerine cezalandırılması için Hüle- eserleri arasında, 135 n 139.
gü’den emir gelmesi; dam adı Ali Bey’in M es'Û d, Melik, 171; bk. Siyâvuş, Ghnrî.
ihaneti. Ue ele geçirilip Kılıç Aı-slan taraûn- M es‘û d I I , Gıyâsü’d-D ia, II . Keykâvus’ım
daa öldürülmesi 93-96; aynca bk. 16, 20, (bk. b.) oğlu, Anadolu Selçuklu sultam
96-7 a 7. (1284-1297 ve 1303-1308); melik olarak

218
90 n 155, 99 n 10, 109 n 33; sultan ola­ hazırlanıaası üzerine onu Inoüra (bk. b.)
rak 144 n 17. hapsedip, maiyyetindekileri Hıristiyan ol­
m ejâjfih, 182; bk. jeyhlsT. maya zorlaması veya öldürmesi; Baybars
Mejhed ovası, Kayseri’de; 1276 da Ifetîr-oğıılla- ve Bcrke’ye (bk. bl.) karşı Hülegü (bk. b.)
n n ın (bk. b.) isyan bayrağını açması, 150. üe anlaşması, Nogay’m (bk. b.) seferi üze­
M e v lâ n â -Gelâlü’d-Dîn R ûm î (A nadolulu)- rine îlbanlılarla ilişkiyi sıklaştırıp gayn-
büyuk mutasavvıf; eserlerinin niteliği ve meşru kızı M aria’yı (bk. b.) Abaka’ya
to n u bakımından önemi 23, 59 n 16, 104 (bk. b.) veiTnesi 108-9 n 33; ayı-ıca bk. 21,
n 19, 108 n 31, 184-6; II. Keykâvus (bic. 83, 85, 93, lOS.
b.) zam anm da itibar görmemesi ve bu hü­ mihaffe, 122.
küm dar ile bazt taraftarlarından boyan­ mttğğ<m, 62 » 3 2 ; aynca bk. hczdre, binlik.
maması 103 n IB; Bedrû’d-D în Güher- rrM toprak rejimi, 65 n 47, 116.
tas (bk. b.) kendisinin m üridi 103 n 21; r m ü , 152.
Caca-oğlu N ûrü’d-Din (bk. b.) kendisinin, mûfaıZ, altın için birim olarak kullanılan 4 J gr.
m üridi 119 n 71; Gumâç H âtû n (bk. b.) İlk ağırlık ölçüsü, 77 n 98, 133.
ile dostça ilişkisi 123 n 93; Gürcü H âtûn Mısır, 15, 60 n 17, 66, 77-8, 80, 84. 87, 90, 117,
(bk. b.) kendisinin müridesi 125 n 106; 137, 140, 143, 151, 158-9, 167 n 120, 178.
devrin Islâm aydm çevresinin fildrleTİnc M ıs ır lıla r , 119, 138, 141; aynca bk. Mem-
tercüm an olarak, Pervânc’nin (bk. b.) Mo- lûkler.
ğollar yanında Müslüman Memlûklere kar­ M o ğ o l im p a r a t o r lu ğ u , 35, 71.
şı izlediği politikayı tenkit zmmındaki kay­ Moğolistan, 74.
pak ifadesi 138j Moğollara Islâm kızlan m ıii, 72, 5-135 litre arasında hacim ölçüsü, 165.
verilmesi bk. görüşü 145 n 19; Em m ü’d- M u f a d d a l -ib n E bî’l-Fedâ’il-, X IV . yüzyıl
D în M ikâ’fl (fak. b.) ile dostça ili?kisi 172 Kıpti tarihçisi, 19.
n 136 a ; ölümünün (1273) Anadolu aydm Mugan (Mongam), 1243 te vezir M ülıezzibü’d-
çevresinde yarattığı teessür ve bıraktığı Dîn Ali’nin (bk. b.) Baycu (bk. b.) ile ba­
boşluk 183 n 3; Pervane ile kişisel, resmî rış yapmak için gitmesi 28, 33, 35; 1256 da
ve İlmî ilişkileri, onun devrinde itibarî, Hülegü’nün gelişi ile Baycu’nun ayrılıp
üzerinde çeşitli bakımlardan etküerî 130, Anadolu’ya gelmesi 6; aynca bk. 43.
184-6; Konya’da medresesi 105 n 21, 184-
M u h y i’d -D în A r a b î, Şeyh-i ekber, 185.
5; aynca bk. 25, 41 n 61, 95.
M u 'î n ü ’d-D în S ü le y m a n , bk. P c rv â n e .
M c v le v île r (m e v le v ılik ), 103 n 18, 183, 186. M u 'în ü ’d -D în M e h m e t, M e lik , Sinop hâ­
my>din, 173. kimi, Pervane Mu^Inü’d-Dîn Süleyman’­
Meyyâfârikîn, 78. ın (bk. b.) oğlu; 1297-1299 da ^em&ne 96
M ic h a e l ( V I I I ) P a le o lo g o s, Büyük Comi- n 7; Pervâne’nin Sinop’ta (bk. b.) n<fa’i,
tabu (bk. Künd-istabl-ı R ûm î), beylırheyi, Per\'âne-oğuIlan Beyliği’nin kurucusu
Bizans im paratoru (1261-1282); 1246 da 188.
II. Keykâvus’un (bk. b.) yanm da sürgün mtkarrerâl, gümrük vergisi, 127 n 111 a; bk. Alâ-
iken b e y le ri^ olarak Baycu (bk. b.) kuv­ ’îye, Antalya.
vetlerine karşı Selçuklu ordusunda savaş­ m M ia a , verginin periyodik olarak, belli kalem­
ması 61-2, 63 n 37; Keykâvus’u etkisi al­ ler halinde ve belli m iktarda ödenmesi, 77.
tına alması, ona Müslümanlıktan ve Müs- M urat suyu, 178.
lüraaa devlet adamlarının kontrolünden Musul, 45.
uzaklaşması ve başkent K onya’yı (bk. b.) M u z a f fe rü ’d - D în - b . Alişîr-, bilinen ilkGer-
bırakıp Antalya’ya (bk. b.) gitmesi için m iyan (bk. b.) beyi, 104 n 20.
telkinlerde bulunması 80, 82; 1261 deBi- M ü b â r iz ü ’d - D în S û rî, Baybars’a (bk. b.)
zans im paratoru iken II . Keykâvus’un iltica eden Anadolu emirlerinden, 147.
kendisine iltica etmesi 85 n 135, 89-90; M ü b â r iz ü ’d -D în el-Tûsî, emtr-i taher-, 1272
Keykâvus’u ve maiyyetini İstanbul’da iyi de Baybaıs’m Pervâne (bk. bl.) vasıtası
karşılaması; 1264 de kendine karşı komplo ile Abaka’ya gönderdiği elçi 131.

219
M ü c îr ü ’d -D In T a h i r —b. Ömer—, Hârîîımli, ğol tümejı beyi 119-120; 1275 te A batay ve
Tâcü’d-D în Mu^tez’in (bk. b.) babası, Pervane (bk. bl.) ile birlikte Bîre (bk. b.)
kddu’l-'kudâl, vezir, 82 n 118. kuşatmasmda 142; aynca bk, 140, 148,
M ü iıe z z ib ü ’d -D în A li -b . Muharmned b. 150.
H aşan el-ICâzî (Kâşî, Deylemî)-) mtüfeu/r, nalı, b ir kumaş türü, 76,
sâhib [vezir), Pervâne’nin (bk. b.) babaaj nâib, 65 n 47. 72-3, 79, 107, 115, 117, 141.
menşei Kk. rivayetler 28-9 j I. Keykubâd’ın nal-haSıâ, Moğollarm 1266 dan itibaren yaptık­
(bk. b.) ilk yıUaımda İra n ’dan Anadolu’­ ları reforma göre Anadolu’dan al-ına-n ver­
ya gelişi veM üstevftS a'dü’d-Dîn Ebû Be­ gi türlerinden, orduya ödenen vergi, 127
kir’in (bk. b.) himayesine girmek ve lazı n 111 a.
ile evlenmek suretiyle Selçuklu devletinde nmı-pâre, 104 n 19.
mevki kazanması {müstevfi nâibi, misteofî, N â s ı r ü ’d -D în M a h m u t, 134 n 138; bk.
vezir olması) j kaı-iyeriniıı kı-onolojisij ölüm Nusretü’d-D în Haşan.
tarihi (642/1244-5) 30-32; 1243 Kösedağ N â s ır ü ’d -D în N a s r u ’lla h -b . K.Ûİ1 (Güç)
bozgunundan sonra Selçuklu veziri ola­ Arslan-, emîr-i hddb, 1261 de II, Keykâ-
rak M ugan'a (bk, b.) gidip Baycu (bk. b.) vus’ım Baybars’a (b k bl.) gönderdiği elçi,
ile illih (bk. b.) ve haraçgüzarlık esası üze­ 87-8.
rine banş yapması 28, 33-5; bu banşa g&e N â s ır ü ’d -D în O ğ u lm u ş , silâkdâr, 1261 de
tespit edilen vergi hk. 36 n 45, 42, 43 n Baybars’m II. Keykâvus’a (bk. bl.) yar­
69; vezir iken aldığı m aaş 49 n 94; kişi­ dıma görevlendirdiği birliğin kumandanı,
liğinin oğlu M u'înû’d-D în Süleyman’ın 88 .
yetişmesinde, mevki ve nüfuz sağlamasın­ N e c îb û ’d -D In E b û B e k ir - b . Hüseyin-, Dü-
da, MoğoUar nezdinde itibar tazanm a- leycanlı; 1252 de Batu H an’ın (bk. b.)
smda rolü 33, 51-2, 180; aynca bk. 37, yarlığı ile müstevfi oluşu 50; 1262 de II .
41, 172 n 136 a. Keykâvus taraftan olarak öldürülmesi 103;
M ü h e z z ib ü ’d -D în (A lâ ü ’d -D în ) A li, ayrıca bk. 59.
beylerbeyi, Pervâne’nin (bk. b.) oğlu; 1266 N e c m ü ’d -D în , Nabcivanlı, kadı-, 1249 da
da babası tarafından I I I . Keyhüsrev’e K aratay (bk.) tarafından veârliğe getirü-
muhafız yapılması 124; 1276 da Selçuk meîi 48-9; MoğoUarm baskum dan yıla­
H âtûn’u (bL b.) gelin götüren babası ta­ rak m akam ım bırakıp H alep’e gitmesi 50.
rafından Kayseri’de kendi yerine nâib ta­
N e c m ü ’d -D în E b û ’l-K a s ım -b . A li-, Tûs-
yla edilmesi 146; H atîr-ofulları (bk, b.) In-oğlu, za'îrnü’d-dâr {Tnelikü’z-zu'amâ ) ;
isyanına engel olamayarak iktâ'ı Tokat’a
1249 de Vezir Isfehanlı Şemsü’d-D în’i
(bk. b.) sığınması 149, 251; 1277Elbistan (bk. b.) K onya’daki evini basarak yaka-
savaşmda beylerbeyi, Baybars’a (bk. b.)
layan Kşi 45-6.
tutsak olması 162; Mısır’a götürülüp ta p -
N e c m ü ’d -D în F e r r u h , emtr-idlmr, emir-isayd',
sedilişi ve kurtuluju 157; Kastam onu’daki
1258 de Ş ah M d ik (bk. b.) kumandasın­
eseri olan Yılanlı darü'ş-şifâsı 167 n 120.
daki II. Keykâvus kuvvetleri fle çarpı­
müjde fermdnIan, cülûs için, 124.
şırken Pervâne’nin (bk. b.) hayatım kur­
miOk, 65 n 47, 71,76, 116,126 n 111, 172 n 136 a,
tarıp kaçjnasına yardım etmesi 72.
177, 180, 186.
ne£m, 54, 62-3, 115, 117 n 61.
münjt, 17, 22, 53 n 103, 106; ayrıca bk. kâiip.
Niğde, rV. K ılıç Aıslan’a (bk. b.) itaat ettikleri
müsteı^i {müsterftlik), mâliye bakanı, 24, 31-2,
için yöneticilerinin 1257 de II. Keykâvus
65 n 47, 134.
(bk. b.) tarafindan cezalandırılması 70;
müstevft nâibtiği, 31.
serle^kerliğinin Pervane (bk. b.) taraûndan
mOşrif-i memâlû, tefti? nazu'j, 65 n 47; bk. ijrâf
dtvdm. Hatîr-oğlu. Şerefü’d-Dîn’e (bk. b.) vaad
edilmesi 84 n 127; 1262 de bşflerbeyliğe ger
N a b ç i (N a b şi, N afci) - N o y a n - ; 1266 da tirilen H atîr-oğlu Şerafü’d-Dîn’e smdret ve
IV. Kılıç Arslan’m öldürülmesi sırasın­ olarak verilmesi 106; H atîr-oğlu Şe-
da Anadolu muhafız kum andanı olan Mo­ refû’d-D în’in zalimce yönetimi ve halkın

220
şikayeti dolayısı ile IV . Kıhç Arslan’m N o g a y , Cermagon’un (bk. b.) torunu, 1264-5
(bk. b.) vilâyeti Şerefii’d-D m ’den geri al­ de Bizans’a sefer yapıp Keykâvus (II)’u
mak istemesi ve bunun Pervâne ile ara­ Altın O rdu’ya götüren Moğol kumandam,
sının açılmasına sebep olması 115-6; Sel­ 109 n 35.
çuk H âtûn’un (bk. b.) türbesi 144 n 17; N o v a k i, Sam agar’m (bk. b.) kızı, 126 n 109.
1276 da isyan eden H atîr-oğlu Şerefü’d- noydnân, 75.
D în’in Kayseri’den (bk. b.) zorla çıkar­ nöbet, bando, 164.
dığı III. Keyhüsrev’i (bk. b.) ve bazı ri­ nöker, yardımcı, 61, 65.
cali getirip Baybars’ı (bk. b.) beklemesi; N û r e S ofî, K aram an’ın (bk. b.) babası, 99 n
Pervâne ve T uku’nun (bk. b.) gelip ku­ 10, 101.
şatması ve Şerefü’d-D în’in L û’lû ’a kale­ N û r ü ’d -D în A b d u ’lla h , k46î2, 1254 te II.
sine (bk. b.) kaçması 1 5 1 ^ ; Hatîr-oğlu Keykubâd’ı (bk. b.) Kıpçak’a götüren he­
Şerefü’d-D în’in çeşmesi 155 n 71; ayrıca yette, 54.
bk. 119, 160 n 97. N û r ü ’d -D în A li Y a n b u 'î, kmit, iistâdü’s-
Niksar, 1258 de II. Keykâvus kuvvetlerinden saltana, I I I . Keyhüsrev’in (bk. b.) hocası,
alınması, IV . Kılıç Arslan’ın (bk. b.) tahta 124.
oturtulması, Pervâne’ye tktâ’ edilmesi 73; N û r ü ’d -D în G e b r â ’îl, Ebû’l-M e'âlî Bahâü’-
aynca bk. 112, 114 n 53, 186. D în Caca-oğlu (bk. b.); Kırşehir süba^-
ntmşe, yelek, 121. lığtna getirilmesi ve 1263 de Selime’de is­
N iz â m ü ’d -D în , M evlânâ’nın (bk. b.) bir m ü­ yan eden Em îr-i âhur Esed’i (bk. b.) bas­
ridi, 104 n 19.
tırması 110; menşei, Pervâne (bk. b.) ta­
N iz â m ü ’d -D în A li, üstâdü’d-dâr, 1256 da K on­
rafından tutulup yükseltilmesi, eserleri ve
ya’nın (bk. b.) Moğollar tarafindan yağ­
vakfiyeleri, M evlânâ’nm (.bk. b.) müridi
malanmasını önlemek için gayret etmesi
64 n 42. 119; zenginliği 129; 1276 H atîr-oğlu is-
yanm da N iğde’ye götürülmesi ve Şerefü’-
N iz â m ü ’d -D în E v tıa d , H atîr-oğlu Şerefii’d-
D în’in (bk. b.) oğlu; 1277 de Baybars (bk. d-D în M es'ûd’un (bk. b.) yargısı sırasm-
da sorguya çekilmesi 150, 154; 1277 de
b.) ile birlikte Mısır’a gidenlerden, 167; ay­
rıca bk. 105 n 20. Elbistan’da Baybars’a (bk. b.) tutsak ol­
N iz â m ü ’d -D în H u r ş î d ; 1249 da Karaku- ması ve M ısır’a götürülmesi 162, 167; ay­
rum ’dar^ dönüp. Sivas’ta (bk. b.1 bir ara rıca bk. 13, 24.
N û r ü ’d -D în H a z n e ğ î, Kaıaca-oğlu, 1277 de
sultanlığı ilân edilen Kılıç Arslan’ın (bk.
Abaka (bk. b.) tarafmdan öldürülenler­
b.) taraftarı ve veziri 66; K aratay (bk. b.)
tarafından kurulan üçlü ortak saltanat sı­ den, 177.
N u s re t, errdr-i dâd, 1245-6 da entrikaları ve
rasında nâib olması 48; 1254 de II. Keykâ-
vezir Şemsü’d-Dîu M ehmet (bk. b.) ta­
vus’un (bk. b.) bağımsız saltanatı sırasın­
rafından öldürtülmesi 40-41.
da pervâne 59; 1256 da yanında nöker ola­
rak M u'înü’d-D în Süleyman (bk. b.) b u ­ N u s r e t ü ’d -D în Sinânü’d-Dîn Kaym az’m
lunduğu halde, II. Keykâvus’dan Baycu’- (bk. b.) oğlu, Develi sübaşıst; 1254 de K on­
ya elçi 61; II. Keykâvus’un kaçması ile ya’dan kaçan IV. Küıç Arslan’ı (bk. b.)
tahta oturtulan IV . Kıhç Arslan’ın nâib’i Kayseri’de (bk. b.) tahta oturtanlardan,
65-7; kendisinden boşalan pervâneliğe ge­ 58 n 9.
çen M u în ü ’d-Dîn Süleyman ile plân ku­ N u s r e t ü ’d -D în H a ş a n , Fahrü’d-D în Ali’­
rup Hoca Noyan’ı (bk. b.) zehirlemesi ve nin (bk. b.) küçük oğlu, 1262 de ağabeyi
Moğollar tarafm dan öldürülmesi 68. ' T âcü’d-D în Hüseyin (bk. b.) ile birlikte
N iz â m ü ’d -D în Y u su f, Atabey M ecdü’d-D în Uç vilâyeti beyi olması 106; 1272 de baba­
M ehmed’in kardeşi, 1276 da Hatîr-oğlu sının menkûbiyeti sırasında Abaka’nın ya­
Ziyâü’d-D în (bk, b.) tarafından rehin ola­ nm a gidip mallarım korumak için yarlığ
rak K ahire’ye götürülen ve Baybars (bk. alması 134 n 138; 1275 te tktd' ve mansıb’-
b.) tarafm dan hapsedilenlerden 151, 155, mı geri alması 136; Karam anlılarla (bk,
n 73. b.) mücadelede ağabeyi ile birlikte öldü­

221
rülmesi 169, 173, 174 n 141; bk. Nâsırü’d- kerliğini elde etmesi 51-2, 56; 1254 de Ha-
Dîn M ahm ut. tîrü ’d-D în Zekeriyyâ (bk. b.) ile birlikte,
N u s r e tü ’d -D în , Sivas sübojist, 1277 de Bay^ IV . Kılıç Arslan’m (bk. b.) elçisi olarak
bars (bk. b.) tarafından tutsak olarak Mı- Kayseri’den Konya’ya (bk. bl.) gelmesi ve
srr’a götürülenlerden, 167. II. Keykâvus’u n (bk. b.) hizmetine girip
N ü v e y rî, X IV . yüzyıl M em lûk tarihçisi, 20, 28. emtr-i hScib {melikû'l-hûccâb) (bk. b.) olması
nüzül {nüzül resmi), 64 n 42, 152. 58-60; 1256 da II Keykâvus’un elçisi Per­
Nymphaion, bugünkü Nif = Kemalpaşa, 90. vane Nizâmü’d-Dîn H urşîd’in (bk. b.)
nöker’i olarak birlikte Baycu’ya gitmesi 61;
O bruk (Orbuk, Ubruh) han veya menzili, 86, 1256 Sultan hanı muharebesinin onun yük­
173 n 137 a. selmesinde rolü: hapisten çıkarılıp tahta
O lc a y tu , Argun’un oğlu, G azan’ın (bk. bl.) oturtulan IV. Kılıç Arslan’m hizmetinde
kardeşi ve halefi, Iran M oğollan Uhanı, 22. pervane olması; birlikte hazırladıkları bir
ordu, [orduy-î muazzam), Türkçe kelime, Moğol- planla Hoca Noyan’ı (bk. b.) zehirleyen
lann askeri karargâhı, hüküm dar sarayı ve Nâib Nizâmü’d-Dîn H urşıd’in öldürülme­
başkenti için, 53 n 102, 54, 57 n 3, 76, 94, sinden sonra Kılıç Arslan’m koruyucvıluğu-
96, 134, 139, 148, 151, 154. nu ve devletin yönetimini ele alması ve
O rta Asya, 122 n 83. P e r v a n e adının bundan böyle şahsını ve
Osmancık kalesi; 1271-2 de Fahrü’d-D în Ali devlet üzerindeki liderlik pozisyonunu ifa­
(bk. b.) hapsedUdi, 134. de eden bir alem haline gelmesi 64r-8; 1257
O s m a n h la r ( O s m a n lı D e v le ti), 8, 171 n de Baycu’nun ayrılması ve II. Keykavus’un
134 a, 181. dönmesi üzerine Kılıç Arslan’ı alıp Hüle-
olağ, 86; ayrıca bk. sallanat çadırı. gü’ye (bk. b.) gitmesi ve 1258 de ilhanın
gönderdiği Bayan, Alıncak ve Kadagan
Öğödey Han, Moğol hakanı (1229-1241), 43 (bk. bl.) kumandasındaki Moğol yardım­
n 69. cı kuvvetleri ile Keykâvus’a karşı mücade­
le etmesi 70-72; zaptedilen Niksar’m (bk.
P a c h y m e re s , Bizans tarihçisi, 20-21. b.) serleşkeri olması 73; M engü H an ’dan
pâdişâh, ilhanlar için kullanılan unvan, 46 n Kılıç Arslan için yarhğ getiren Şemsü’d-
82, 76. D în M ahm ut ile birlikte, Keykavus’u, Kı­
payza, 74-6, 79. zdırmak hudut olmak üzere, taksim anlaş­
Pazarcık, 153 n 60. ması yapma zorunda bırakması 75; Kılıç
P E R V Â N E , M u‘înü’d-D în Süleymân (ayrıca Arslan’ı-Keykâvus’un d a bulunduğu-“o)--
du” ya götürmesi ve Hülegü’ye, bölünmüş
bk. b .); devri ve kişUiği ile ilgili kaynaklar
bir Selçuklu Devletinin Moğol egemenliği­
12-8, 21-6; adm m tarihte ilk geçişi: 1243
nin yürümesi bakımmdan sağlayacağı ya­
de babası M ühezzibü’d-D în Ali (bk. b.)
rarları sayarak, taksim anlaşmasını onay­
Selçuklu veziri olarak barış için M ugan’a
latması 76; 1259-60 da sultanlarla beraber
giderken kardeşi tzzü ’d-D în (bk. b.) ile be­
H ülegü’nün Suriye seferinde bulunup
raber onun yanında 27-8, 33; orijini (bk.
Deylem, Kâşân, K âr) 28-30; babasınm ilhana hulûl etmesi ve onun yetkili ve gü­
İran ’dan Anadolu’ya gelişi, Selçuklu Dev­ venli adam ı olarak Anadolu’ya dönme­
letindeki kariyeri 30-32; çocukluk ve deli- si 78—9; kendi ıkla ve ikam£lgâhı olan
Tokat’ın (bk. b.) merkez olduğu Kılıç
kanhhk çağında çevresi, yetişme olanak­
ları, askeri mesleğe intisabının sebep ve Arslan’ın ülkesinde Tümen beyi Almcak’-
şartlan 3 3 ^ ; 1252-3 de otuz yaşlarmda ın koruyuculuğu altında iktidar sürmesi ve
iken emir unvanı ile tarih sahnesine çık­ bu arada Hülegü’nün yarlığı ile Kılıç Ars­
ması ve babasını tanıyan ve kendisine te­ lan’m veziri olması 81-2; T acü’d-D în M u'-
veccüh güsteren Baycu’nun (bk. b.) ya­ tez’i (bk. b.) ve Alıncak’ı elde edip Key-
nına gidip, Seyfü’d-D în T orum tay (bk. kâvus’u Hülegü nezdinde jurnallaması ve
b.) ile üzerinde çekiştiği Erzincan serk^- onun cezalandırılması için yarhğ sağlama­

222
sı 83-4; 1261 de Aksaray’a gelip. Keykâ- ve Anadolu’daki Moğol beylerini elde
vus’un veziri F a h rü ’d-d-Dîn Ali’yi (bk. edip sultamn öldürülmesini sağlaması 117-
b.), kendi üzerindeki vezirliği de ona bı­ 121; bebeklik çağındaki III. Keyhüsrev’i
rakmak suretiyle Kılıç Arslan tarafına (bk. b.) kukla olarak tahta geçirip Selçuklu
çekmesi ve K onya’dan kaçan Keykâvus’un saltanatım hâkimiyet fonksiyonundan yok­
yerine IV . Kdıç Arslan’ı tek başına tahta sun bırakması ve Vezir Isfahanlı Şemsü’d-
oturtması 85-7; Ali Bahadır ve Uğurlu D in M ehm et (bk. b.) gibi bir kraliçe, yani
(bk. bl.) kumandasındaki Keykâvus kuv- II. Keyhüsrev’in dul karısı G ürcü H âtûn
veüerini Altun A ba kervansarayı (bk. (bk. b.) ile evlenmek suretiyle fiilen hü­
b.) önünde yenip sultanı Bizans’a kaçır­ kümdar rolü oynamaya başaması, buna
ması ve A nadolu Selçuklu Devletinin karşılık, Acay ve Samagar’ın (bk. bl.)
tek hâkimi olması 89-91; ülkeyi Kılıç Anadolu’ya atanması ve hem kendisi
Arslan’ın itaati ve Moğol kontrolü al­ hem de ülke üzerinde Moğol kontrol
tına sokması: A ntalya ve Alâ’îye (bk. ve baskısının yoğunlaşması 23-6; Mo-
b.) bölgelerinde asayişi kurması 92-3; ğoUara kesin baglüık ve Moğol askerî
1262 de Kılıç Arslan’ı tanımayarak gücüne dayanma sayesinde ülkede ge­
ilhana bağlı Denizli Beyliğini (bk. b.) çici bir sükûn ve özellikle yöneticilerle
kuran U(-beyi M ehm et Bey’i (bk. b.) aristokratlarm yararm a olan bir ticarî
Hülegü’ye şikayetle ortadan kaldırması ve canlılık ve ekonomik refah sağlaması 127-
bölgeyi itaata alm ası 95-6; II. Keykâvus 9; 1271-5 arasında Fahrü’d-Dîn Ali’yi
taraftarhğı ile K onya’ya saldıran K ara­ (bk. b.) vezirlikten uzaklaştınp bu makamı
manlıları (bk. b.) Gâvele’de (bk. b.) yen­ kendi damadı M ecdü’d-Dîn M ehm ed’e
mesi 97-8; K aram an ve Bunsuz’a (bk. _bl.) vermesi, sivil ve askerî bütün mevküere
mevki verip bir süre itaatlanm ve sükûnu yakm adamlarını yerleştirmesi 133-5;
sağlaması 101-2; Keykâvus taraftan ri­ putperest Moğolların müslüman Mem-
cali Konya’da tutuklayıp MoğoUar eli ile lûklere karşı mücadelesinde ve kendi ara­
öldürmesi, M ecdü’d-D în Mehmed’i (bk. larındaki çatışmalarmda, m ikdan azal­
b.) mOstevfî, Celâlü’d-D în M ahm ud’u (bk. tılmış Selçuklu askeri ile, ilhana hizm et et­
b.) müjrif, H atîr-oglu Şerefü’d-Dîn’i (bk. mesi (1271 den itibaren) ve bundan dola­
b.) beykrbeyi ve Niğde serleşkeri yapmak su­ yı Anadolu kamu oyunda eleştirilmesi
retiyle İranlIlardan ve sadık adamlanridan 130-2, 137-8; Abaka’nm kardeşi Acay’m
ibaret bir kadro kurması ve Moğol yöne­ (bk. b.) aşın malî takepleri ve zulm ü yü­
timini ve sömürüsünü kolaylaştıran bir zünden, 1274 de MoğoUara sadakattan ilk
düzen sağlaması 103-7; 1263 de, / li Ba- defa ayrılarak Baybars’la (bk. b.) gizlice
hadır’ın son teşebbüsünü Arslan-Doğmuş mektuplaşıp yardun istemesi 139; şikâyet­
(bk. b.) vasıtası ile kırmak ve Şah Melik’i leri üzerine Abaka’nın T uku’yu (bk. b.)
Ol tadan kaldırm ak suretiyle, Keykâvus ta­ göndererek Acay ve Samagar’ı Anadolu’­
raf lanm tam am en temizlemesi 108-110; dan geri alması 139-42; 1273 de Bîre (bk.
1265 de Kılıç A rslan’ı ahp Abaka’nm (bk. b.) kuşatmasına katıldığı sırada Baybars’ia
b.) cülusunu tebrike gitmesi ve Sinop (bk. ikinci defa gizli temas kurması ve mektup
b.) fethi için yarhğ alması, 1266 da şehri taşıyan elçilerin MoğoUar tarafından ya­
zapt edip mülkiyetine geçirmesi, burada kalanması 142; bir kısım Selçuklu beyleri
yaptırdığı medrese ile onarttığı Cami-i ve ricali ile Baybars’ı kesin olarak tanıma
kebîre (bk. b.) yalnız kendi admı taşıyan kararı alması ve onu tekrar yardım a ça­
kitabeler koydurması 112-4; ülkeyi mülk ğırması 143; Baybars’ı beklei'ken Abaka’-
ve ülâ'iaT halinde yârânı ile paylaşması nın ısrarlı talepleri karşısmda Selçuk Hâ-
yüzünden Kılıç Arslan’la arasının açılması tûn’u, Budist Argun’a vermek üzere, ge­
115-6;. Kılıç Arslan’ı Mısrr ile gizli temas­ lin götürmek zorunda kalması ve b u yüz­
lar yaptığı şeklinde suçlayarak, Abaka’dan, den H atîr-oğulları (bk. Şerefü’d-D în
onun nâib’i sıfatı ile yargı için yetki alması M es'ûd, Ziyâü’d-Dîn M ahmut) üe bozuşup.

223
isyanlarına sebep olması 144—8; düğün­ bd’l-mûlûk ve’l-ııüzerâ) 51, 59 n 16, 81 n 116,
den sonra Tuku ve T udavûn (bk. bl.) ile 105 n 20, 134; ailesi ve yakuı akrabaları:
dönüp, isyanı bastırması ve kurnazlıkla babası (bk. M ühezzibü’d-Dîn Ali), dede­
Şerefü’d-D în Mes'^ûd’un ortadan kaldı- leri (bk. Haşan, Sa‘dü’-d-Dîn E bû Bekir),
rıLmasmı sağlaması 153-6; Karaman-oğul- kardeşi (bk. Îzzü’d-Dîn), karısı (bk. G ürcü
larm a (bk. b.) yardım ve m üsamaha et­ H âtûn), oğullan (bk. M ühezzibü’d-Dîn
mesi 157; 1277 de Anadolu’ya yürüyen Ali, M u în ü ’d-D în Mehmet), kızlan (bk.
Baybars’m gelişini M oğollardan gizleme­ Aynü’l-hayat, Havendzâde), dayısı (bk.
si 159; Moğollarm yanm da Selçuklu as­ Hoca Yûnus), dam adı (bk, M ecdü’d-Dîn
keri ile Elbistan savaşına katılması, ciddi M ehm et); ölümünden sonra oğlu M u'î-
savaşmayarak Moğollarm yenilgisine se­ nü’d-D în M ehm et (bk. b.) tarafm dan ku­
yirci kaldıktan sonra, Kayseri’ye (bk. b.) rulan Pervâne-oğulları beyliği 188; ayrıca
gelerek III. Keyhüsrev’i, bazı devlet erkâ- bk. 41, 49 n 94, 54-5, 57, 149, 171, 172-4.
mm ve kansı G ürcü H âtû n ’u alıp ikamet­ pervane {pervâneci, pervânegi=pervânelik), kelime ve
gâhı olan Tokat’a (bk. b.) kaçması 162-4; makam olarak anlam ve fonksiyonu, 59 n
Kayseri’ye gelen ve kendisini çağıran Bay­ 15, 64, 65 n 47, 68, 114; bk. dîvân-ı pervâ-
bars’m yanma gitmemek ve Abaka’ya gel­ negî, hüküm.
mesi için haber göndermek sureti ile, iki­ pî^kei, 64 n 42, 135, 141.
sini Anadolu’da çarpıştırmak amacı gütme­ piyâde, asker, 169-170 n 126.
si 165; yurduna dönmek üzere Kayseri’den Pınarbaşı (Aziziye), 147, 153 n 63.
ayrılan Baybars’a beklemesini bildirmesi
ve hakaretle reddedilmesi 166-7;Abaka’yı R a c o n a d iu s , 39 n 53; bk. Keykâvus II.
karşılaması ve onım tarafm dan itham edi­ Rahbe, 131.
lerek tutuklanması, Aladağ karargâhma re'âyâ, 163, 165-6.
götürülüp yargılanması, savaşta ölenlerin reisü'l-bahr, 50-51; aynca bk. emir {melik)ü’s-
karılannm ve çocuklannm feryadı, itham ­ sevâhil.
ları ve Baybars tarafmda.n gönderilen gizli R e ş îd ü ’d -D în , Fadlu’llah, 22, 96 n 7, 160.
m ektuplannm ortaya dökülmesi sonun­ R e ş îd ü ’d -D în E b û B ek ir, Güveynî, emîr-i
da suçunu itiraf zorunda kalması, maiy- drız; Isfahanlı Şemsü’d-D în M ehmed’in
yetindeki adam ları ile beraber, kaüedil- (bk. b.) diktatörlüğü sırasında yakın adam ­
mesi 175-9; siyasî kişiliği, kariyeri, T ü r­ larından 41, 45; Isfahanlı’nm ölümünden
kiye tarihindeki rolü 10, 27, 180-1; kişi­ sonra kaybettiği mevkiini 1251 de Batu
liğinin diğer yönleri, devrinin özellikleri, H an’a giderek yarlığ almak sureti ile elde
yönetimi, davranışı, ilimle ve ulema ile etmesi ve tepkiler sonunda geri bırakması
[bilhassa Mevlânâ, Sadrü’d-D în Konevî, 50-2.
Fahrü’d-D în Irakı, K utbü’d-Dîn Şirâzı ribâtât, hanlar; Fahrü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.)
(bk. b.) Sadrü’d-D în Fergânı gibi ünlü eserlerinden, 135 n 139.
şeyhler ve bilginlerle] yakın ilişkileri 105 K o ş u d a n , Gürcü kraliçesi (1223-1247), G ür­
n 20, 127-130, 182-6; kendisine ith af edi­ cü H âtûn’un (bk. b.) annesi, 125.
len eserler 24, 186; ıkla ve mülk olarak ta­ R ûm (Anadolu), 106 n 23, 119 n 68, 129, 132.
sarruf ettiği yerler (bk. Tokat, Niksar, Si­ R û m - E ri, Türk - Eri-oğlu, çâşnîgtr-, 1276 da
nop, Kögonya), yaptırdığı veya onarttığı Baybars’a iltica eden Anadolu beylerin­
den, 147.
eserler (bk. D urak han, Sinop’ta medrese,
R u m la r, 69 n 65, 113.
Cami-i kebîr, Merzifon’da Cami, Tokat’ta
Ruzbe hanı (Horozlu han) ve ovası, Konya yakı­
Fahrü’d-Dın Irakî için zaviye, Kayseri’de nında, kuzeyde, 85-6.
medrese. Pervane Mnikâhı) ve mevcut kita­ R ü k n ü ’d -D în , sultan; bk. Kılıç Arslan IV.
beleri 25, 74-6, 79, 81 n 116, 113-t, 128, rûnûd, 13. 172; aynca h)i. fityân.
151, 163, 177, 186-8; unvanları {emîr, me-
liku'l-ûmerd ve'l-hüccâb, melikü'l-ümerâ ve’l- S â b ık u ’d -D în , 1276 da Hatîr-oğlu Şerefü’d-
vüzerâ, sâhib-i azâm , nizâmü’l-mülk, mûreb- D în’i (bk. b.), sığındığı L u’lu’a’da (bk. b.)

224
yakalayıp MoğoUara teslim eden kale Samsun, 79, 112, 128.
kaiüvdi, 153-4. sancak, 63, 94, 164, 170.
S a d r û ’d -D în , M evlânâ’mn (bk. b.) b ir müridi, Sandıklı, 1262 de Fahrü’d-Dîn Ali-oğullanna
104 n 19. verilen uç bölgesinde 106.
S a d r ü ’d -D în A h la tı, 1261 de II. Keykâvus’un Saray, Batu H a n ’ın (bk. b.) karargâh ve baş­
(bk. b.) Baybars’a gönderdiği elçilerden, kenti, 50.
87-8. saray (avuşlan, 129.
S a d r ü ’d -D în F e r g â n î, T â ’iyye şerhini Per- Saros (Sarız), 163.
vâne’ye (bk. b.) ith af etmesi, 186. S a ru m , Isauria bölgesinde Türkmen beyi, 99
S a d r ü ’d -D în K o n e v î, Şeyh-i kebîr, §eyhü’l- n 10.
islâm; Pervâne (bk. b.) ile kişisel ve İlmî sayın, aziz, iyi anlam ında Türkçe kelime, 35 n
ilişkisi, ona ve devrin ileri gelen kişilerine 36; bk. B atu (Saym) Han.
hadis okutması, devirde itibarı ve etkisi Selçuk dirhemi, 43 n 69, 77, 165; bk. dirhem, hy-
105 n 20, 130, 185-6; ölüm ünün yarattığı perper.
teessür ve bıraktığı boşluk 183 n 3. S e lç u k ( H ü d â v e n d ) H â tû n , IV. Kdıç Ars-
S a d r ü ’d -D în T e r c ü m â n , 1272 de Samagar lan ’m Fâtuna H âtûn’dan (bk. bl.) olma
ve Pervâne’in Baybars’a (bk. bl.) gönderdi­ kızı, A rgun H an ’ın (bk. b.) kansı; gelin
ği elçilerden, 131. götürülmesi ve evlendirilmesi 144, 146-7,
S a 'd ü ’d -D în E b û B ek ir, Erdebîlî, Tnûstevfi, . 153; aynca bk. 123 n 93, 145 n'1 9 .
Pervâne’nin (bk. b.) annesinin babası; Selime, Aksaray doğusunda 1263 de Esed’in
Mühezzibü’d-D în Ali’yi (bk. b.) hİ2 me- (bk. b.) baş kaldırdığı kale, 110. semâ^, 184.
tine alması, dam at edinmesi ve müstevft serU^ker (serleşkerlik), 98 n 10, 37 n 47; ayrica bk.
olmasım sağlaması 30; ayrıca bk. 33. 172 sübafi.
n 136 a. S e v in ç , Denizli bölgesi uç-beyUrinde, 93.
S a 'd û ’d -D în K ö p e k , emir, 32. S e y fü ’d -D în ,. Kılavuz-oğlu, emtr-i şikâr; H atîr-
S a h ip A tâ - o ğ u lla r ı, Fahrü’d-D în Ali’nin oğlu Şerefü’d-D în’in- (bk. b.) yargısı sı-
(bk. b.) Afyonkarahisar’d a hüküm süren rasmda öldürülenlerden, 154.
halefleri, 97 n 7. S e y fü ’d -D în , Eksi-oğlu; Pervâne’nin (bk. b.)
Salkuma, Kayseri yakınmda köy, 163. birlikte katledilip ölmeyen adamı, 179.
saltanat çadırı, 164; ayrıca bk. otâğ. S e y fü ’d -D în B a b a re , Pervâne’ye (bk. b.)
saltanat sarayı, K onya’d a 103, 123; Kayseri’de a it olan Kögonya’yı (bk.b.) 1277 de ona
149, 164. ve Abaka’y a (bk.b.) teslim etmeyen kale
S a lu r, 1262 de batı !<e’unda cezalandırılan dizdâr’ı, 177-8.
Türkmen beylerinden, 95. S e y fü ’d -D în B a la b a n , emîr, Baybars’m ku-
S a lu r la r , Oğuz boylarmdan, 99 n 10. m andanlarm dan, 152.
S a m a g a r -N oyan-, 1267-8 de Acay (bk. b.) S e y fü ’d -D în B e lâ k û ş, çavuş, Pervâne’nin
ile Anadolu’ya atanm ası 126 n 108; 1271 (bk. b.) birlikte katledilen adamlarm dan,
de Pervâne (bk. b.) ile Suriye’ye karşı ba­ 179.
şarısız akmı ve 1272 de Baybars’la Abaka’- S e y fü ’d -D în C â liş (Ç a lış), îshak-oğlu, emir-
yı (bk. bl.) barıştırm ak için çalışması 131; id â d ; 1276 d a Hatîr-oğlu Şerefü’d-D în’i
1273-4 de Pervâne ve Seyfü’d-D în Torum - (bk. b.) yargdanm ak üzere Lu’lu’a ’dan
tay (bk. b.) ile G ürcistan’da asi Moğol getirmesi 154; 1277 de Kayseri’de Bay-
şehzadesi T eküdar’ı (bk. b.) bastırması bars tara&ndan niyâbet’e atanması 164;
138 n 1; 1275 de Pervâne’nin şikâyeti üze­ Baybaıs’la birlikte M ı-ır’a gitmesi 167.
rine A nadolu’dan alınması 135, 139-140. S e y fü ’d -D în E b û B ek ir, cândâr, Elbistan
Samandu, 163; ayrıca bk. llbaşı, Zamantı. sübaşısı; 1276 d a Baybars’a iltica eden A na­
S a m s a m ü ’d -D în K a y m a z , emîr-i ârız, 52; dolu beylerinden, 147.
Kayseri süba}m, 1254 te K onya’dan kaçan S e y fü ’d -D în E rb e y i, Elbistan savaşmdan
IV. Kılıç Arslan’ı (bk. b.) Kayseri’de (bk. sonra Pervâne’nin Abaka’ya (bk. bl.) gön-
b.) tahta oturtanlardan 58 n 9. S e y fü ’d -D în H a m îd , 1249 da pervâne, 48.

225
S e y fü ’d - D în H âşş K a y -A b a , 1262 de II. S in â n ü ’d -D în M û s â , Seyfü’d-D în Torum-
Keykâvus (bk. b.) taraftan olarak öldü­ tay’m (bk. b.) oğlu; H atîr-oğlu Ziyâü’-
rülen ricalden, 104. D în (bk. b.) tarafm dan 1276 da rehin ola­
S e y fü ’d -D în K a r a s o n k u r , 1276 da Baybars’a rak Mısır’a götürülmesi 151; Baybars
iltica eden Anadolu beylerinden, 147. (bk. b.) tarafm dan hapsedilmesi 155 n 73.
S e y fü ’d -D în K a r a s o n k u r , K aratay’m (bk. Sinop, 1251—2 de Reîsü’l-bahr Şücâü’d-D în Ab-
b.) kardeşi, 147 n 34. du’Uah’m (bk. b.) tktâ'ı ve ikametgâhı 51;
S e y fû ’d -D în M e h m e t, 1276 d a H atîr-oğlu 1259 da Trabzon Komnenlerinin zaptı 78
Şerefü’d-D în’in (bk. b.) yargısı sırasında n 101, 112 n 41; 1265 de Pervâne’nin (bk.
öldürülenlerden, 154. b.) fetih için Abaka’dan yarhğ alması 111;
S e y fü ’d -D în S o n k u rc a , emîr\ 1277 de Bay- Pervâne tarafm dan kuşatılması, zaptedil-
bars (bk. b.) tarafından tutsak olarak M ı­ mesi; Pervâne’nin. Cami-i kebîr’i (bk. b.)
sır’a götürülen Anadolu beylerinden, 167. onartıp tekrar cami haline getirmesi, med­
S e y fü ’d -D în T o r u m ta y , errâr-, (Arap kay­ rese yaptırması, şehri ve ili kendine temlik
naklarında ; 1249 d a Kılıç Arslan ettirmesi 112-4; Sinop’un temliki dolayiaı
(IV )’ı destekleyenlerden47 n 85; 1252-3 de ile Pervâne’nin IV . Kılıç Arslan (bk. b.)
Pervane (bk. b.) ile Erzincan serle^herliği tarafm dan eleştirilmesi ve aralarının açıl­
için çekişmesi 51; 1254 de II. K eykubâd’ı ması 114-5, 117-6; aj-nca bk. 16, 25, 96
(bk.b.) Kıpçak’a götürenlerden 54; Amas­ n 7, 122 n 89, 128, 179, 186-8.
ya (bk. b.) sahibi 56; II. K eykubâd’m Sipahi, 88.
ölümünden sonra K arakürum ’a gidip S ip e h s â lâ r, Mevlevi yazar, 23, 184.
M engü H an (bk. b.) nezdinde -K d ıç Ars- S ir â c ü ’d -D în İs m a il, Gaca-oğlu; 1277 de
lan’ı savunan V ezir Şemsü’d-D în M eh- Baybars (bk. b.) tarafm dan tutsak olarak
med’e (bk.b.) karşı- II. Keykâvus’un (bk. Mısır’a götürülenlerden, 167.
b.) hakkım korumaya çalışması 74; 1258 S ir â c ü ’d -D în S a rıc a , emîr\ 1249 da Kıhç
de Kılıç Arslan’a meyletmesi 75; 1273—4 Arslan (IV )’ı destekleyenlerden, 47 n 85.
de Pervane (bk. b.) ile birlikte âsî T eküdar’ı S ir â c ü ’d -D în U rm e v î, Konya, kadısı; ölümü
(bk. b.) bastıran Samagar’ın (bk. b.) ya- . dolayısı Ue teessür, 183 n 3.
m nda 138 n 1; 1276 d a MoğoUara karşı Sis, 140, 159; aynca bk. Küçük Ermenistan.
Baybars’la anlaşma kararı alan Pervâne Sivas; 1245 de Moğollar ile vergi anlaşması ya­
ve öteki Selçuklu ricaline ve isyan eden H a- pılması 43 n 69, 77; 1249 da K Jıç Arslan
tîr-oğuUanna (bk. b.) katılmaması 143, (IV )’ın (bk. b.) tahta oturtulup sultan
146, 150-1; H atîr-oğlu, Şerefü’d-D în’in ilân edilmesi 45; ticarî önemi 128; Fah-
(bk.b.) sorgusu sırasmda aleyhte şahitliği, rü ’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) eseri G ök med­
cürüm resmi ödeyerek canmı kurtarması rese 135 n 139; 1277 de A b aia (bk. b.)
154-5. tarafmdan yağmalatılıp, kadı'sı îzzü’d-
S e y fü ’d -D în T ü r k - E r î, emir, 1249 da K dıç D în H asan’m (bk. b.) öldürülmesi 177;
Arslan (IV )’ı destekleyenlerden, 47 n 85. aynca bk. 54, 79 n 107, 99 n 10, 122 n 89,
Silifke, 99 n 10. 130, 141, 146, 153, 156, 166, 168 n 121.
S im o n d e S a in t - Q ,u e n tin , çağdaş Do- Sivrihisar (Seferi-hisar); 1261 de II. Keykâvus’­
miniken misyoneri ve yazan ; eserinin öne­ un kum andanları Ali Bahâdır ve Uğurlu’-
mi 20; 1245 de Moğollarla Sivas’ta (bk. b.) nun (bk. b.) Konya üzerine yürümek üze­
yapılan anlaşma ve saptanan vergi hk. re kuvveüerini toplamaları 89; Em înü’d-
43, 77; bk. Vincent de Beauvais. D în M ikâ’îl’in (bk. b.) ıktâ'ı, bunun ve
S in â n ü ’d -D în , Arslan-Doğmuş (bk. b.)-oğlu, adam lannın eserleri 1V2 n 136 a; 1277 de
K onya sübaşıst; 1276 da Pervâne tarafın­ Karamanlılar (bk. b.) ayaklanmasmda.
dan asi H atîr-ofullanna (bk. b.) nezaret Hoca Yûnus’un öldürülmesi ve türbesi
ile görevlendirilmesi ve T âcü’d-D în Giv- 173-A.
(bk. b.) ile birlikte öldürülmesi 147, 149- siyâkat, 172 n 136 a.
150. S iy â v u ş, 171; bk. Cimrî.

226
Sırçalı medrese, Konya’d a Bedrü’d-Dîn Mus- dan Baybars’a iltica eden Moğol beyi 145,
lih’in (bk. b.) eseri, 57 n 3. 148.
Suğdak, K ınm ’da, II. Keykâvus’un (bk. b.) Ş e m s ü ’d -D în , Mevlânâ’nın [bk. b.) bir mü­
Altın O rdu’da suyurgal (tkiâ')ı, 109 n 33. ridi, 104 n 19.
Suğla gölü, 61 n 28. Ş e m s ü ’d -D în A ltu n - A b a, Âmid sipehdârı-,
Sulhad, Kırım’da, II. Keykâvus’u n (bk. b.) Al­ 1249 da K ara tay (bk. b.) zamanmda hâ­
tın O rdu’da suyurgal {tktâ')\, 109 n 33. zinenin israfını eleştirdiği için zehirlendi, 53
Sultan Camii, Kayseri’de; 1277 de Baybars n 103.
(bk. b.) adm a hutbe okunması, 164. Ş e m sü ’d -D în A ltu n - A ba, em t. Argıt ham
Sultan Alâü’d-D în hanı, Sivas-Kayseri arasın­ (bk. b.) yaptıran, 89 n 150.
da, 168. Ş e m sü ’d -D în H a s -O g u z ; 1245 de II. Key-
Sultan hanı (Sultan A lâü’d-D în kervansarayı), kâvus’u (bk. b.) tahta çıkaranlardan, aym
Konya-Kayseri arasm da 62 n 31, 173 n zam anda beylerbeyi, Vezir Şemsü’d-D în
137 a. M ehm et (bk. b.) tarafından öldürülmesi,
Sultan hanı muharebesi (savaşı), 1256 da II. 40-1.
Keykâvus ve Baycu (bk. bl.) kuvvetleri Ş e m sü ’d -D în K a y se r, em(r, Fahrü’d-D în
arasmda 62-3; ay n c a bk. 64, 66 n 48, 68. Ali’nin (bk. b.) oğullarından, 174 n 141.
S u lta n H â tû n , IV K ılıç Arslan’m Guzâliyâ
Ş e m s ü ’d -D în M a h m u t, Baba; 1257-9 da
H âtûn ’dan (bk. bl.) olma kızı; 1277 de
iuğrd’t {melikü’l-kütiâb) olarak Isfahanlı
Cirarî’ye (bk. b.) alınm ak istenmesi 123
Vezir Şemsü’d-D în Mehmed’in (bk. b.)
n 93, 173.
yakm adamı 41-2; 1251 sıralannda Şem-
sultânî dirhem, 135 n 139; bk. dirhem.
sü’d-D în Mehmed’in ölümü hk. izahat
Sultaniye, 42 n 62.
vermek için gönderildiği Batu H an ’dan
Sultanlar türbesi, K onya’da, 122.
kendine ve avenesine mevki s a ğ la y a _jıar-
S u lt a n V e le d , M evlânâ’nm (bk. b.) oğlu,
iı^’larla dönmesi ve vezir {sâhib) olması,
103 n 18, 105 n 21, 123 n 93.
K aratay’m (bk. b.) ve diğer beylerin tep­
S u n c a k N o y a n . Suldus uruğundan Tuda-
kileri sonunda Baycu’ya (bk. b.) gitmek
vun’un (bk, b.) kardeşi, 135 n 142.
zorunda kalması; Baycu’yu rakipleri olan
Suriye, 15, 36 n 41, 38, 60, 75, 77-8, 80, 88, 112
Selçuklu yöneticilerine kışkırtarak kötü rol
n 41, 131-2, 138, 142, 147-8, 151-2,
oynaması 50-52; 1254 de II. K eykubâd’ı
159-160, 165, 175-6.
(bk.b.) K ıpçak’a götüren heyete katılarak
suyurgal, 109 n 33; bk. tktâ',
K arakurum ’a kadar vanp, M engü H a n ’­
şiibaşt, 70, 79, 98 n 10; bk. serlejker.
dan (bk.b.) IV. Kdıç Arslan’m (bk. b.)
S ü b ö te y , Moğol kum andam , 30 n 12.
saltanatı için yarhğ ve payza getirmesi
S ü b ü k tâ y , 145 n 20; bk. Şektây.
(1258) ve Kırşehir ile Eyyub-hisar’ı (bk.
Sücâs, 42 n 62. bl.) vezirlik ık ta \ olarak elde etmesi 54, 57,
Süıheysat, 32.
7+-5; 1258 de Pervane (bk. b.) ile IV . Kı-
süvari, asker, 169-170.
hç Arslan’m yanında, Hülegü’ye (bk. b.)
gidip, kendini, sultanlara bölünen devle­
Şah Melik, II. Keykâvus’u n (bk. b.) kum andam ; tin tek veziri olarak tayin ettirmesi ve K as­
1258 de Yıldız dağında (bk. b.) Pervâne’- tam onu vilâyeti gelirim vezirlik tahsisatma
yi (bk. b.) yenip kaçırması 72; 1263 de kattırması; Anadolu’daki Moğol askeri­
IV . Kılıç Arslan (bk. b.) hizmetinde emtr-i nin artm lm asm a sebep olması; iLhanm
alem ve Simre süba^ısı ikeri isyan etmesi ve hâzinesinden kendi arzusu ile borç alıp
öldürülmesi 110-1. Suriye seferinin masraflarma katılması;
şahne, 94. ülkeye dönüp maddeci ve tarafgir bir yö­
Şam, 78, 131-2, 148, 168. netime koyulması; 1260 da ölmesi 76-
Ş â m â n î (inancı), 122 n 83. 80; borçlannm ödenmesi problemi ve
Ş e k tâ y , K araçin Noyan’ın (bk. b.) oğlu; 1276 bunun Selçuklu Devletine yüklediği za­
da kardeşi Çâverçi (bk. b.) ile Anadolu’­ rarlar 81, 107; aynca bk. 13, 48, 82.

227
Ş e m s ü ’d -D în M e h m e t, Isfahan^; II. Key- ve kardeşi Ziyâü’d-Dîn M ahm ut (bk. b.)
hüsrev’in cülusunda vezir, 1238 de azledil­ ile birlikte P en'âne’nin (bk. b.) maiyye-
mesi 32; 1244 de nâib iken Batu H an ’a tinde kâtip (mürtşt) 71; 1261 de Pervâne’-
(bk. b.) gönderilmesi, Baycu ile Mühezzi- den Niğde (bk. b.) serleşkerliği vaadi al­
bü’d-Dîn (bk. bl.) arasında yapılan anlaş­ ması %'e II. Keykâvus’ım (bk, b.) bir an
mayı onaylatması, Batu’dan nizdmü’l-mülk önce tasfiye edilmesi için ilhan nezdinde
unvanı ile Anadolu’da onun nam ına “hâ­ tezvir faaliyetinde bulunması 84 n 127;
kim” olmak için özel yarhğ alıp dönmesi, 1262 de merkez beylerbeyi {sipehdar-z memle­
sivil ve askerî mutlak yetkilerle vezirliğe ket) ve Niğde serleşkeri olması 106; tktâ'ı
atanması ve mevcut askeri ricalin geri olan Niğde’de halka zulmetmesi yüzünden
plana ve kuşkuya düşmesine sebep olması IV. Kılıç Arslan’ın hoşnutsuzluğunu cel-
35, 37, 38 n 49; 1245-7 de II. Keykâvus’u betmesi; Pervâne’ye dayanarak ve birlik­
(bk.b.) tahta geçirmesi, onun yerine Melik te hareket ederek, sultanın ortadan kaldı­
R üknü’d-Dîn Kılıç Aralan (IV )’ı (bk. b.) rılması için MoğoUar nezdinde faaliyette
K arakurum ’a göndermesi; Moğol elçileri bulunması; sultanı, öldürülmesinden önce
üe Sivas’ta (bk. b.) ilk vergiyi artıran an ­ kardeşi ile birlikte değmesi, öldürüldükten
laşma yapması; birbiri Ue çekişen kozmo­ sonra delil olarak göstermek üzere elini
polit asker ve sivü merkez ricalini (bk. kesmesi 115-122; 1272 de Pervâne’nin
Şemsü’d-Dîn Has-Oğuz, Esedü’d-Dîn yanmda ve MoğoUar üe birlikte Bîre (bk.
Ruzbe, Fahrü’d-Dîn E bû Bekir, Nusret, b.) kuşatmasında 131-2; F a h rü ’d-Dîn
Şerefü’d-Dîn M ahmut) ortadan kaldır­ Ali’nin (bk. b.) tutuklanması sırasında onun
ması; sultan II. Keykâvus’un annesi oğlu Tâcü’d-D în Hüseyin’i (bk. b.) hile
(bk. Berdülîye) ile evlenmesi, çoğunlu­ ile evine çağırıp göz hapsine alması ve
ğu Iranlı olan bir kadro kurup fiilen sonra kefil olup serbest bıraktırması 133-4;
hükümdar gibi hüküm sürmesi 4 0 ^ 3 ; 1275-6 da kardeşi Ue birlikte Baybars’ı
Kılıç Arslan’ı K arakurum ’a götürenlerin (bk. b.) tanım ak k aran alan Pervâne v e .
Güyük H an’dan (bk. b.) azli ve katli için öteki Selçuklu beylerinin arasında 143;
yarhğ alıp dönmeleri (1249) üzerine, kısa 1276 da kardeşi ile birlikte isyanı: Moğol-
bir direnişten sonra K onya’da (bk. b.) lara karşı açıkça cephe alm ayarak Selçuk
evinde yakalanıp işkence ile öldürülmesi H âtûn’u (bk. b.) Budist şehzade Argım’a
44-6; 1251-2 de Batu H an ’m onun ölü­ (bk. b.) gelin götüren Pervâne Ue bozuş­
m ü ve m allan için soruşturma yapması ve ması, Selçuklu beylerim' Baybai^’a bağ­
soydaşlarma iktidarı elde edecek _yar-/2^ ’lar lanma karan almak zorunda bırakması,
vermesi 50-52; yönetiminin genel karakteri kendisine karşı olan ve Pervâne’nin gizli ta­
54; Pervâne’nin (bk. b.) onun yolunda limatı ile tuzak hazırlayan Kayseri sübaşısı
yürüyüp, aynı şartlarla diktasını kurması Tâcü’d-D în G îv’i ve Konya sübaşısı
125; ayrıca bk. 13, 20-21, 32 n 29, 39 n 52, Sinânü’d-Dîn’i (bk. bl.) kardeşi Ziyâü’
47, 85 n 132. d-Dîn M ahm ut’la hazırladığı mukabil
Ş e m s ü ’d -D în S o n k u rü ’l-A şk ar, Baybars’- bir tuzakta öldürmesi ve Meşhed ovasın­
m emirlerinden, 160, 165-6. da (bk. b.) isyan bayrağını açması; III.
Ş e re f ü ’d -D în G âkî, 1261 de Baybars’m (bk. Keyhüsrev’i (bk. b.) ve onu korumakla
b.) II. Keyhüsrev’e elçisi, 87. görevli ricali Kayseri’den (bk. b.) zorla
Ş e re f ü ’d -D în M a h m u t, Erzincan serle^keri; çıkanp Niğde’ye (bk. b.) götürmesi veisyan
1246—7 de Vezîr Şemsü’d-D în M ehm et hareketine katılmaya zorlaması; Ziyâü’d-
(bk. b.) tarafmdan beylerbeyiliğe atanması D în M ahm ud’u Baybars’a gönderip ace­
ve öldürülmesi 41. le gelmesini istemesi, gelmeyen Baybars’ı
Ş e re f ü ’d -D în M e s 'û d , H atîr-oğlu (bk. b a­ beklerken K aram anlıları ve U f Türkmen-
bası H atîrü’d-Dîn Zekeriyyâ); 1257-8 de lerini davet etmesi; geri dönen Pervâne
Erzincan’da kışlayan IV. Kıhç Arslan’ın ve Tuku (bk. b.) tarafm dan N iğde’de sa­
(bk. b.) hizmetindeki babasınm yanmda rılması üzerine L u’lu’a’ya (bk. b.) kaçması

228
ve küiüval Şâbıku’d-D în tarafından yaka­ (bk. b.) tarafm dan başansı kıskanılarak
lanıp teslim edilmesi; Gedük menzilinde öldürülen kum andan 113.
(bk. b.) yargılanması ve işkencelerden sonra T â c ü ’d -D în M u h a m m e d -K e ş â n î-, Amasya
öldürülmesi, başının Konya’ya (bk. b.) el­ kadısı (?), 28 n 5.
lerinin Erzincan ve A nkara'ya yollanması T â c ü ’d -D în M u t e z , Horasanlı (Hârizmli),
146-156; ölümünden duyulan teessür 183 M ücîrü’d-D în Öm er’in (bk. b.) oğlu;
11 3; Niğde’de çeşmesi 155; ayrıca bk. 1261 de vezir vc emir unvan ve yetkisi ile
13, 15, 24, 105 n 20, 157-8, 160 n 97, Anadolu’ya gelen ilhanlı vergi tahsildar
162 n 103, 169. ve kontrolörü, II. Keykâvus (bk. b.) ta­
Ş ih â b ü ’d -D în G â z î -b . Alişîr-, Germiyan rafm dan aüatılm ası ve Pervâne (bk. b.)
beyi; 1277 de Baybars (bk. b.) tarafm dan üe diyalog kurup onun aleyhinde çalış­
tutsak olarak Mısır’a götürülmesi 167; ay­ ması 82-3; 1262 de yetkilerinin artırılması
rıca bk. 104-5 n 20. ve sürekli hale getirilmesi, Kastamonu,
Ş ü c â ü ’d -D în A b d u ’HaB, Kazvinli-oğlu, Aksaray ve Develi (bk. bl.) riâ y e t gelirle­
Teîsü’l-bahT ve Sinop (bk. b.) muktd'ı; 1251 rinin emrine bırakılması 107; 1266 da IV.
de Batu H an’dan (bk. b.) aldığı ja rh ğ ile Kılıç Arslan (bk. b.) ile çatışması ve onun
nâib olması ve öteki ricalin tepkisi ile kar­ öldürülmesi hazırhklannda Pervâne’ye
şılanması 50-51; 1254 de II. K eykubâd’ı yardım etmesi 118; III. Keyhüsrev’in (bk.
(bk. b.) Kıpçak’a götüren heyete katıl­ b.) cülusundan sonra Anadolu’da vergile­
ması 54. re yepyeni bir şekil vermesi 127; ayrıca
Ş ü c â ü ’d -D în K a y - A b a, kâşş hâditn; 1276 bk. 103 n 18, 105 n 21, 146, 153.
da Hatîr-oğlu Şerefü’d-D în’in (bk. b.) T â c ü ’d -D în M ü b e ş ş ir (bk. M u te z ?), 121.
yargısı sırasında öldürülenlerden 154. ia|âr, tahıl için vezin ölçüsü, 100 menn (bk. b.),
Ş ü c â ü ’d -D în emir, Fahrü’d-D în Ali’nin 67-8 n 58, 69.
(bk. b.) oğullarından, 174 n 141. taht-, [ecdâd tahtı, Konya tahtı) 86, 115; (Kayse-
ri’de Baybars’m (bk. b.) oturduğu  l-i
T â c ü ’d -D în , ErzincanlI, pervane, 31, 66 n 47. Selçuk tahtı, Selçuklu tahtı) 164, 167, 169,
T â c ü ’d -D în E r d e b îli, Pervâne’nin (bk. b.) 173; ayrıca bk. Sivas, Niksar, Tokat.
hânikahı’nda. şeyh, 186. T a k î, Sivaslı; Cim rî’nin (bk. b.) nesebinin
T â c ü ’d -D în G îv , Kayseri (bk. b.) sübojtsı; doğruluğuna tanıklık eden kişi, 171.
1276 da Pervane (bk. b.) tarafm dan ken­ Tarsus, 38 n 49, 127.
dilerini kontrol altında tutm ak veya yok Taşeli yarımadası, 93.
etmek için görevlendirildiği Hatîr-oğul- T a ta v û n ( T u d a v û n ) , Moğol binb^ısı, El­
lan (bk. b.) eli Ue öldürülmesi 147-150; bistan’da Baybars’a (bk. b.) tutsak olan­
aynca bk. 154. lardan, 165.
T â c ü ’d -D în H ü s e y in , em&-,Fahrü’d-D în Ali’- tavâşî, hadım, 88.
m'n (bk. b.) büyük oğlu; 1262 de küçük Tâzimûn, 73; bk. Dazimon, Dazmana.
kardeşi Nusretü’d-D în H aşan (bk. b.) ile ta'ziyye merasimi, 124.
birlikte U f vilâyeti beji olması 106; K îr Tebriz, 43 n 69, 77, 84, 111, 113, 118, 128, 165,
Hâye’nin (bk. b.) kızı ile evli 117; 1272 175, 178.
de babasınm tutuklanması sıra m d a H a­ tekâltf, mecburî daim î vergi, 127 n 111 a.
tîr-oğlu Şerefü’d-D în (bk. b.) tarafından T e k ü d a r A h m e t H a n , Hülegü’nün oğlu,
hile ile nezarete ahmp, yine onun kefa­ Ira n Moğolları ilham (1282-1284), 72
letiyle bırakılması 1 3 3 ^ ; 1275 te ıktâ' n 81.
ve manstb’vra geri alması 136; Karam an- T e k ü d a r , 1273-4 de Samagar, Pervâne, Sey-
hlarla (bk. b.) mücadele etmesi ve kar­ fü ’d-D în T orum tay (bk. bl.) tarafm dan
deşi Ue birlikte öldürülmesi 169, 173, G ürcistan’d a bastırılan asî Çağatay şeh­
174 n 141. zadesi, 138 n 1.
T â c ü ’d -D în K ılıç , 1266 da Sinop (bk. b.) Telukh, 159 n 87; bk. Delük.
fethinde başlıca rolü oynayan ve Pervâne temlik {temliknâme, temlîk m n ^ ru ), 114, 116, 118.

229
tercüTndn, divân’da, görevli, 53 n 103. 156; 1277 de Baybars’la (bk. b.) karşıla­
tevki’, 124-5, 164; aynca bk. tuğrâ. şan Moğol ordusunu T uku ile birlikte yö­
tezkere, 88-9. netmesi ve birlikte maktul düşmesi 160-
T h e o d o r e ( I I) L a s k a ris , İznik Bizans im ­ 162; Savaş alam na gelen Abaka’nm (bk.
paratoru (1254-1258), 61, 67, 80. b.) cesedini görüp ağlaması ve Pervâne’ye
T im u r - T aş, Anadolu’da îlhanlı valisi, 14. diş bilemesi 175; Aladağ’da kansı ve ço-
T o g a - T im u r, 1266 da Anadolu’d a Moğol cuklanmn feryat ederek Pervâne’nin öl­
beylerinden, 119. dürülmesini istemeleri 178.
Tokat, Pervâne’nin (bk. b.) ıktâ'\ ve daim î ika­ tuğra, 87, 125; bk. tevk(‘
metgâhı-, 1257-8 de II. Keykâvus adm a Yav- tağra dîvânı kâtipliği {emîrliği), 12.
taş (bk. b.) tarafm dan zaptedilmesi ve tuğrâ’î, 65 n 47.
Pervâne’nin yarduncı Moğol kuvvetleri T u ğ r u l Şah, M uğîsü’d-Dîıı, Erzurum Selçuk­
ile yaptığı kurtarm a teşebbüslerinin başa­ lu meliki (ölümü 1225), 125 n 106.
rısızlığa uğraması 71-3, 75; 1260-1 de ü l­
T u k u (T u h u veya T u ğ u ) N o y a n (B itik ç i),
kenin doğu kısmmda hüküm dar olan IV ,
Celâyir İlkay Noyan’m (bk. b.) oğlu; tü­
Kılıç Arslan’m (bk. b.) merkezi 79, 84;
men beyi-, Samagar’ın (bk. b.) yerine 1275
1263 de Hurma-oğlu (bk. b.) isyanı 109; de Anadolu muhafız kumandanlığma at­
1265 de Pervâne’nin Sinop (bk. b.) fethi
anması ve para ve hediyelerle kendine hu­
için hazırlık ve hareketi 112; 1276 da H a-
lul eden Pervâne (bk. b.) ile iyi anlaşarak
tîr-oğuUan (bk. b.) isyanına engel olam a­
A ^ y ’m (bk. b.) Anadolu’d an uzaklaştırıl­
yan Pervâne-oğlu Mühezzibü’d-D în Ali’­
masında rol oynaması 135, 139-142; 1276
nin sığınması 151; 1277 de Baybars’a (bk.
d a H atîr-oğullan (bk. b.) isyanı başlaym-
b.) iltihak etmek istemeyen Pervâne’nin
ca, Kayseri’deki maiyyetinin döğülüp hap­
kaçıp sığınması 163-4, 166, 172; Peryâne’-
sedilmesi 150;Pervâne ve Tudavûn (bk. b.)
nin Abaka’yı (bk. b.) karşılamak üzere
üe birlikte isyanı bastırması, H atîr-oğlu
çıkması 175; Pervâne’nin Şeyh F ahrü’d-
Şerefü’d-D în’i (bk. b.) Niğde’de (bk. b.)
D în Irak î (bk. b.) için yapürdığı zâviye-,
kuşatıp Lu’lu’a’ya (bk. b.) kaçırması, ya­
Pervâne’nin ddrH’}-sifâ’sı (bk. b.) 185, 188;
kalatması ve yargılatıp işkence ile öldürt-
aynca bk. 46 n 81, 56, 110, 118, 123 n 93,
mesi, ilgilileri sorguya çektirip cezalandır­
128, 135 n 139, 144 n 17, 186.
ması 153-6; 1277 de Baybars (bk. b.) üe
Toroslar, 61 n 28, 87, 99, 101.
karşılaşan Moğol ordusvmu Tudavûn ile
T o k i (T u g a y ) N o y a n , 96 n 7.
beraber yönetmesi ve birlikte maktul düş­
toy, 125; bk. M n - t yağma.
mesi 160-162; savaş alanında kalan cese­
iöre, Selçuklu töresi, 164.
dini gören Abaka’nm (bk. b.) ağlaması ve
T ö r e g e n e H â tû n , Öğedey’in (bk. b.) karısı,
Pervâne’ye diş bilemesi 175; Aladağ’da
43 n 69.
kansı ve çocuklarmm feryat ederek Per-
Trabzon, 96 n 7, 112, 128.
vâne’nirı öldürülmesini istemeleri 178.
T ra b z o n im p a ra to rlu ğ u (K o m n e n le ri, Turhal, 73 n 83.
R u m la r ı) , 78 n 101, 111, 113, 128; bk. tazgu, 64 n 42.
Canik ülkesi. T ü k lû k B ah şi, 1261 de T âcü’d-D în M u'tez
Trakya, 108-9 n 33. (bk. b.) ile gelen Uygur asUh Moğol vergi
Tripoli, 1243-4 de II. Keyhüsrev-Vatatzes (bk. kâtibi, 82, 87.
, b.) arasmda anlaşma yapılması 35 n 35. tümen, onbin dinâr’\ık (bk. b.) altın para birimi,
T u d a v û n N o y a n , Suldus tümeni beyi; 1276 d a 43 n 69, 76, 119 n 68; onbin kişilik Moğol
H atîr-oğullan (bk. b.) isyam sırasmda askerî birUği, 62 n 32, 72, 81, 153, 160.
Anadolu muhafız kum andam T uku (bk. tümen b ^ i [emîrUn), 76 n 92, 119.
b.) ile birlikte gelip, H atîr-oğlu Şerefü’d- Türkçe, V m de Karaman-oğlu M ehm et Bey’-
D în’in (bk. b.) yargılanmasında, öldürül- in (bk. b.) ferman’', ile resmi yerlerde konuş­
mesinde, ilgililerin soruşturma ve cezalan- m a dili olması, 173; ayrıca bk. fermân.
dınlm asm da bulunması 135 n 142, 153-4, Türkiye, 43.

230
T ü r k m e n le r , 9, 13, 15, 20, 38, 49, 61-2, 63 \ a k f {vdkıj), 119, 126 n 111, 134.
n 37, 69 n 65, 83, 93-105, 107-8, 124, 130, V an gölü, 178.
137, 152, 155-8, 160 n 97, 168-9, 171, 173, V assa f, llhanh tarihçisi, 22.
175, 177, 182 n 3. V a ta tz e s , İznik Bizans im paratoru (1222-
T ü r k m e n Ş a h n e , 1256 da Baycu’ya (bk. b.) 1254); 1243-4 de II. Keyhüsrev (bk.b.) ile
karşı savaşan II. Keykâvus (bk. b.) kuv­ Tripoli’de (bk. b.) anlaşması 35 n 35; II.
vetlerinin öncüsü olan Türknıenlerin ku­ Keykâvus’un (bk. b.) kayınpederi 90 n 154.
mandanı, 62. V â y u z (?), 1250 de Kf’ta başkaldıran Türkmen
meliieı, 49 n 95.
\J(-b eyi, Türkmenleri, vilâyeti-, 9, 16, 20, velîahd, 32, 40, 57, 109 n 33, 125 n 106.
39 n 52, 45, 49, 61, 69 n 65, 83, 90, 93-9, Venedik, 77 n 95 a, 127; bk. Frengistan.
102-4, 106, 108, 127, 136-7, 152, 156-8, vezirlik, 31-2, 37, 77, 85, 107, 134, 173.
169, 175, 182 n 3. V in c e t d e B e â u v a is, 20; bk. Simon de Saint-
Ojuentin.
U ğ u r lu , M ü z a f fe rü ’d -D în , emir-i âhur\ 1257
de Bizans’tan dönüp K onya’da, tahta otu­
Yabanlu (Benli) -P a z a r-, Pmarbaşı-llbaşı (bk.
ran II. Keykâvus’u (bk. b.), IV . Kılıç Ars-
bl.) arasında, 153, 168.
lan’ı tanımış olan Niğde (bk. b.) yönetici­
Y a ğ ıb a s a n - o ğ u lla n , Dânişmendli, 97 n 7.
lerini cezalandırmaya teşvik etmesi 70;
Yakın Doğu, 35, 80, 127.
1261 de Keykâvus adm a Ali Bahâdır (bk.
Y â k û t, X III. yüzyıl Arap coğrafyacısı, 29.
b.) ile birlikte Pervâne ve Almcak’a (bk.
yargû {yargûdyân), 75, 118, 133, 154,
bl.) karşı savaşıp yenilmesi 89-90, 92; tek­
yarlığ, Moğol hüküm darlannm fermârii, 35, 37,
rar yenilerek Bizans’a kaçması ve orada
44-5, 47, 50-51, 61-2, 69, 71, 74-6, 78-9,
gözüne mil çekilmesi 108.
81, 94, 106 n 23, 107, 111-2, 118-9, 121,
U ğ u rlu , Şûcâü’d-Dîn, 108 n 33.
134 n 138, 146, 155.
ulak, 46 n 82; bk. kuşşâd.
U lu câmi, Konya’da 64 n 42; Afyonkarahisar’- Y a s a v u r N o y a n , O lkunut uruğundan, Hoca
da Sahip Ata-oğuIIanna ait 97 n 7; Sivri­ Noyan’ın (bk. b.) babası, 68.
hisar’da Em înü’d-D în M ikâ’îl’e (bk. b.) Y a v ta ş, Şemsü’d-D în; 1246-7 de Konya ser­
ait kervansaray 172 n 136 a. lerken olarak Erzincanlı Şerefü’d-D în M ah-
Ulukışla, 152 n 54 a. m ud’un bastırılmasmda 41; 1249 da II.
e l- U m e rî, X IV . yüzyıl M emlûk rmn^îsi ve Keykâvus-IV. Kılıç Arslan (bk. bl.) mü­
coğrafyacısı, 19. cadelesinde birincinin kumandanlarından;
U r la , 1276 da Hatîr-oğulları (bk. b.) isyanı sı- K aratay’ın (bk. b.) iktidarı ele aldığı za­
rasmda Bulgar dağı M aden’ini (bk. b.) m andan itibaren beylerbeyi 48; 1250 de
koruyan ve Şerefü’d-Dîn M es'ûd’un (bk. Arslan-Doğmuş (bk. b.) ile Vâyuz’un (bk.
b.) adamları tarafından öldürülüp baş­ b.) bastırümasmda 49 n 95; 1256 da Künd-
ları ile Niğde’de (bk. b.) gûy-i çevgân (bk. istabl-ı R ûm î’nin (bk. b.) beylerbeyi oldu­
b.) oynanan ikiyüz kişilik Moğol muhafız, ğu Sultan hanı muharebesinde (bk. b.)
birliğinin kumandanı 152. 62; 1257 den itibaren tekrar betlerbeyi ola­
Urmiye, 135, 141. rak II. Keykâvus’un hizmetinde, Tokat’ı
urug, 176. (bk. b.) zaptetmesi ve buranın sahibi Per-
U r u k tu , Tuku'nun (bk. b.) kardeşi; 1277 de El­ vâne’ye (bk. b.) ve yanmdaki yardımcı
bistan savaşında Moğol kum andanların­ Moğol kuvvetlerine karşı mücadelesi 70-
dan, 161. 73; 1261 de Pervâne ve Almcak’m (bk. b.)
Uşak, 61 n 28. hücumu üzerine A ntalya’ya kaçan II.
uyûn, çeşmeler, Fahrü’d-Dîn Ali’nin (bk. b.) Keykâvus tarafından K onya’da (bk. b.)
hayratından, 135 n 139. nâib olarak bırakılması 86; 1263 de hayat­
ta değil 108 n 31; ayrıca bk. 51, 59, 80.
Üstâdû's-saltana, hüküm dar hocası, 124. yaylak, 61, 96 n 7, 97, 119, 178 n 161.
Ü v ek , Baycu’nun (bk. b.) oğlu, 131. Ydanlı d ârü ’ş-şifâ^ı, Kastam onu’da, Pervâne’-

231
nin oğlu Mühezzibü’d-Dîn Ali’ye (bk. b.) Pervane (bk. b.) tarafmdan K&jr-î nKmaVtit
ait, 167 n 120. atanması 134.
Yıldız dağı, 72, 110. Z e y n ü ’I-H âc, K aram an’m (bk. b.) kardeşi;
Y is u ta y , Baycu’nun (bk. b.) torunu, 67. 1262 de Per\'âne (bk. b.) tarafm dan tut­
Y um urtalık (Lajazzo), ticarî önemi 128; ayrıca sak edilip Konya’da öldürülmesi 97-8,
bk. Ayas. 102 .
Y u n în î, K utbü’d-Dîn, X III-X IV . yüzyıl A rap Züe, 73.
tarihçisi; İbn Şeddâd’ın (bk. b.) eserinin Z iy â ü ’d -D în Kara-Arslan, I. Keykubâd (bk.
orijinali mevcut olmayan ikinci cildinin b.) devrinde vezir, 31-2.
nâkili, 16-7, 19, 29, 83, 87, 110. Z iy â ü ’d -D în M a h m u t, Hatîr-oğlu (bk. ba­
Y u s u f e l-H â z in , Necmü’d-Dîn Ferruh’un bası H atîrü ’d-D in Zekeriyyâ); 1257-8 de
(bk. b.) kardeşi 72 n 80. Erzincan’da kışlayan IV. Kılıç Arslan’m
Y û s u fî, çağdaş yerli yazar, şâir, 146. (bk. b.) hizmetindeki babasımn yanında
ve ağabeyi Şerefü’d-Dîn Mes'ûd (bk. b.)
> ^ j i , 1266 d a yapılan reformla Moğolların
ile birlikte Pervâne’nin (bk. b.) maiy>'e-
Anadolu’da ihdas ettikleri vergUerden,
tinde kâtip [mün^î] 71; 1266 da Pervâne
127 n 111 a.
tarafm dan tasfiye edilmek istenen îCıhç
Arslan’a, onu göz altm da tutm ak için ne­
IShidler, 185; bk. zühhâd.
dim tayin edilmesi 117 n 61; ağabeyi ile
Z a h î r ü ’d -D în , H ûd’un torunu; 1277 de Ana­
birlikte Kılıç Arslan’ı öldürülmeden önce
dolu’da Abaka’nın (bk. b.) emri ile öldü­
döğmesi 121; 1275 de Pervâne’nin nâib'i
rülenlerden, 177.
iken Acay (bk. b.) tarafmdan döğülmesi
Z a h î r ü ’d -D în M ü te v v e c -b . A bdü’r-ra-
141; 1275-6 d a ağabeyi ile birlikte Bay-
hîm -, Hemedanlı, ndzvr-t memâlik] 127? de
bars’ı (bk. b.) tanımak kararı alan Pervâ­
Pervane (bk. b.) tarafından mûşrif-i tne-
ne ve öteki Selçuklu beyleri arasında 143;
mâlik (bk, b.) atanması 134; 1277 de Bay-
1276 da ağabeyi ile Tâcü’d-Dîn G îv’i ve
bars’la (bk. b.) Mısır’a gidenlerden 167.
Sinânü’d-D în’i (bk. bl.) öldürmesi, isyan
Z a h î r ü ’d -D în , tercümân, 1277 de Pervâne’-nin etmesi, muhaliflerin yakmlarmı rehin ola­
(bk. b.) Baybars’a (bk. b.) Anadolu’dan rak alıp Baybars’ın (bk. b.) yanm a gitmesi
ayrılmaması için gönderdiği d çi, 166. ve yardım istemesi 149-152; kardeşinin
Z am antı, 153 n 63, 163, 168; aynca bk. llbaşı, ölümü üzerine rehin olarak götürdüğü kim­
Samandu. seleri Baybars’a hapsettirmesi 155; 1277 de
zâviye, 185, 188. Elbistan’da (bk. b.) Baybars’ıa yanında
Z e h e b î , X IV . yüzyıl Memlûk tarihçisi, 19. savaşması ve ölmesi 161; oğullarmm Bay-
Zfivâ’id, ekstra vergi, 127 n 111 a. bars tarafmdan Mısır’a götürülmesi 167.
Z e y n ü ’d -D în A h m e t, Erzincanh; 1272 de zühhâd, 163; bk. zâhidler.

232
YA N LIŞ D O Ğ R U C E T V E L İ

Yanlış Doğru Sahife Satır

babm an ......................................... bakım dan ............................................. 8 ................. 33


gitsini ................................................ gitmesini ............................................... 4 2 ................. 21
Supler ................................................ Spuler 60................. 36
d ia m a .................................................. d a im a ...................................................... 65................. 32
ü_ı j jl) .............................................. j \ i .................................................... 7 3 .................39
T ü lük ............................................ Tüldük .......... ................................... 8 2 ................. 15
ekibinin .............................................. ekibin .................................................... 107.................23
bulnduktan ........................................ bulunduktan ......................................... 110................. 5
bu kaide ............................................ k a le d e ...................................................... ” ............... 16
m e v tk ü n i............................................ m ev k iin i.................................................. 114................. 33
Boglu .................................................. Borglu .................................................... 117................. 30
rolünü ................................................ rolünü .................................................... 124................. 19
Fahrü’d- ............................................ Fahrü’d-D în .......................................... 134................. 24
Memlûker ........ ................................. M em lû k ler............................................. 135................. 4
tehidide ............................................ te h d id e .................................................... 139................. 17
bu, takdirde ...................................... bu takdirde, ......................................... ” ............... 33
ededilmek .......................................... edebilmek .............................................. 141................. 3
durum a .............................................. durum da ............... ............................. 143................. 6
karşı sınırım ...................................... karşı güney sm ınnı ............................. 147................. 10
Bebrü’d-Dîn ...................................... Bedrü’d-DIn .......................................... ” ............... 20
muhafazalık .................................... m uhîiflzbk.............................................. 160................. 26
karşıladıklar ...................................... karşıladılar ......................................... 161................. 10
k a re k e t................................................ h a re k e t.................................................... 174................. 3
o a .................................................... ona ........................................................ 181................. 26
E rm e v î................................................ U rm evî .................................................. 183................... 13

233

You might also like