You are on page 1of 46

T.C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

ULUSLARARASI HUKUK’TA
GÖÇ, GÖÇ KAÇAKÇILIĞI
VE İNSAN TİCARETİ

Eray ARIK

Danışman:
Doç. Dr. Azime Aslı BİLGİN

2018
ADANA
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

“En büyük sapkınlık, farklı olduğunu düşünmektir.”

Tibet Budizmi

2
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

İÇİNDEKİLER
İçindekiler...................................................................................................................................3

Giriş............................................................................................................................................4

Bölüm 1: Uluslararası ilişkiler disiplininde göç, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti............5

Bölüm 2: Göç çalışmalarında göç, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti................................10

Bölüm 3: Uluslararası hukuk ve göç, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti......................15

Bölüm 4: AB hukuku, frontex operasyonları ve uluslararası hukuk ilişkisi.............................26

Bölüm 5: Türk ulusal mevzuatı ve göç, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti.........................39

Sonuç.........................................................................................................................................42

Kaynakça……………………………………………………………………………………..45

3
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

GİRİŞ

Tarih boyunca insanlar çeşitli sebeplerle yer değiştirmişler, farklı yerlere göç etmişlerdir.
Bu, bazen gönüllü olarak gerçekleşmiş, bazen de mecburiyetten kaynaklanmıştır. Bireysel veya
grup (aile, sülale) göçleri kadar, daha büyük zaman aralığını ve daha büyük coğrafları kapsayacak
ve oralarda yaşayan insanları büyük ölçüde etkileyecek şekilde kitlesel göçlerle de karşılaşmak
mümkündür tarih sayfalarında.

Göç, özellikle zorunlu, düzensiz göçler ve kitlesel göçler, günümüzde ciddi insani ve
toplumsal travmalar yaratmakta ve uluslararası gündemi meşgul ederken, çeşitli disiplinlerin de
araştırma konusu olmuştur. Ancak göç konusu (ya da sorunu) hakkında çözüm olabilecek bir
reçete üretilemediği gibi, insani sarsıntılarla birlikte daha kötü sorunlara gebe kalmaktadır. Bu
sorunlardan birisi de insan ticareti ve göçmen kaçakçılığıdır.

Bu araştırmanın amacı, öncelikli odak noktası insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı


olmakla birlikte, öncelikle göç konusuna ilişkin farklı disiplinlerin bakış açılarına yer verilecek
ve sonrasında da göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti konusu uluslararası hukuk merkezinde ele
alınacaktır.

4
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

BÖLÜM 1: ULUSLARARASI İLİŞKİLER DİSİPLİNİNDE GÖÇ, GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI


VE İNSAN TİCARETİ

Göç, uluslararası bir olgu olmasına karşılık, Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde ihmal
edilen bir konu olmuştur. Aslı Şirin Öner’in James Hollifield’den aktardığına göre, böyle önemli
bir konunun disiplinde göz ardı edilmesinin nedeni, Soğuk Savaş döneminde disiplindeki
kuramcıların, birincil ve ikincil derece öneme sahip konular şeklinde ikiye bölünmüş olmasıdır.
Realist ifadede kendini bulan bu görüşe göre uluslararası ilişkilerin konuları birincil öneme sahip
olan siyaset (high politics) ulusal güvenlik, dış politika, savaş ve barış konularını oluştururken ve
ikincil derece öneme sahip olan siyaset (low politics) sosyal ve iktisadi konuları kapsamaktadır.
Bu çerçevede uluslararası göç, herhangi bir iktisadi veya sosyal bir mesele gibi ikincil öneme
sahip siyaset alanına girmektedir. Özellikle ulusal güvenlik ve dış politika analistlerinin yaptıkları
çalışmalara konu olmamıştır (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 2).

Benim düşünceme göre, bu görüş yanlış olmamakla birlikte, dönemin akademisyenlerinin


disiplini, belki de doğu – batı çatışmasının getirdiği güvensizlik ortamında disiplini dar bir bakış
açısıyla incelemesi ile ilgilidir. Nükleer silahların ve iki süper gücün bulunduğu uluslararası
ortamda öncelikli araştırma konusunun en azından realistler için, güvenlik ve dış politika olması
gayet normaldir elbette. Ancak ileride de göreceğimiz gibi göç konusu, özellikle bu çalışmanın
asıl odak noktasını oluşturan insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı, sadece iktisadi ve sosyal bir
olay veya konu değildir. Sınırlar arası bir olay olması sebebiyle, ülke sınırlarını ve ulusal
güvenliği doğrudan etkilemekte olup, hem ülke içindeki hem de ülke dışındaki düzen ve güvenlik
ile ilgili olduğu için de savaş, barış ve dış politikayı da içerir. Dolayısıyla, realistlerin iddia
ettikleri gibi, ikincil değil, birincil derece öneme sahip bir konudur.

Göç konusunun Uluslararası İlişkiler (Uİ) disiplininde birincil derece öneme sahip
politika meselesi olarak değerlendirilmesi, Michael S. Teitelbaum’a göre, 11 Eylül sonrasında
söz konusu olmuştur. Aslında Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, dünya siyaseti üzerine
yapılan çalışmalarda yeni temaların yanı sıra önceden göz ardı edilmiş konulara da ağırlık
verildiğini ve bu bağlamda Uİ disiplni açısında göçe ilginin belli ölçüde arttığını söylemek
mümkündür. Göç konusunun disiplinde dikkat çeken konulardan biri olmasının yanı sıra, bu
çalışmaların odak noktasının daha ziyade güvenlik olduğu ve uluslararası göçün güvenlik
bağlamında ele alındığını da belirtmek gerekir (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 1). M.

5
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Miller’in dile getirdiği gibi, “Uluslararası göçle ilintili sonular üzerinden diplomatik faaliyetin
yaygınlaşması, uzun dönemli göç baskısını kısmen de azaltmaya yönelik tasarlanan, bölgesel
sosyo-ekonomik bütünleşmenin ilerlemesi ve ticaretin serbestleşmesi ve yabancıları ilgilendiren
yeni yasa ve yönetmelikle” uluslararası göç ile ilintili güvenlik arasındaki bağlantıların farkında
olan Uİ akademisyenlerinin sayısının arttığını göstermektedir (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018,
s. 2-3).

Göç – Güvenlik ilişkisi üzerine yapılan tartışmalara bakıldığında, bunların göç


hareketleriyle ilgili birbirinden farklı algılamalar ve yanlış algılamalardan etkilendiği
söylenebilir. Bu hususta Weiner, göçten kaynaklanan tehditleri sınıflandırma girişimini, “gerçek”
ve “algılanan” tehdit veya ayrımına veya tuhaf tehdit paranoyalarına ya da ırkçı ve yabancı
düşmanlığı şeklinde nitelendirilebilecek kitlesel kaygılara vardığını ifade ediyor. Elbette göç
hareketleri, Rudolf’un da belirttiği gibi, sosyal kimliklere gerçek bir tehdit oluşturabilir ya da
Adamson’ın da ifade ettiği gibi, devletin kültürel dayanağını sorgulamamıza yol açabilir (Şirin
Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 4). Bu bağlamda göç her ne kadar farklı kimliklerin bir arada
yaşadığı toplumlara ve göreceli de olsa daha liberal ve geniş ulusal kimliklere yol açsa da ev
sahibi toplumların, ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası haline gelen toplumsal güvenliğine
zarar verme durumu söz konusu olabilir. Öyle ki, Ole Waever’e göre, toplumsal güvenliğe tehdit
olan konulardan biri de göçtür (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 5).

Bana göre, ulusal güvenlik ya da toplumsal kimlikler, Vestfalya devlet sistemi ve daha
çok da Fransız Devrimi’nin yaydığı akımlarla ilgilidir: Tek bir millet ya da tek kültüre dayalı,
sınırları belirli, hâkim (egemen), üniter (göreceli olarak) devlet modeli. Göç hareketlerinin bu
sistem ve düşüncelere meydan okuduğu aşinadır. Ancak güvenlik, geleneksel yaklaşımın dışında
bugün daha geniş ve farklı bir anlam ifade etmektedir. Örneğin, Barry Buzan, güvenlik
kavramına siyasi, ekonomik, sosyal, çevresel ve askeri boyutları dâhil etmiştir (Baylis, 2008, s.
73). Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın parçalanması, yeni sınır ve azınlık sorunları, bölgesel
istikrarsızlığa yol açan ideolojiler sebebiyle, güvenlik uzmanları, güvenlik odağında devletlerden
ziyade etnik-milliyetçi grupların yer alması da gerekmektedir (Baylis, 2008, s. 74).

Toplumsal güvenlik konusuna geri dönersek, konu, sadece bir ülkenin veya toplumunun
güvenliği, vatandaşlarının ya da kimliklerinin güvenliği söz konusu ve önemli olmasının yanı
sıra, o ülkede bulunan mülteci ve göçmenlerin de güvenlikleri söz konusudur. Diğer bir ifadeyle,

6
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

göçün ev sahibi toplumların “toplumsal güvenlikleri” üzerinde etki yarattığı gibi, ayrımcılık,
yabancı düşmanlığı ve hatta ırkçılığa maruz kalan göçmenlerin de “toplumsal güvenlikleri” zarar
görmektedir. Castles ve Miller, devletler gereken işgücü piyasası için yasal sistemleri
oluşturamadıkları yerlerde çok sayıda göçmenin, ciddi ölçüde güvensiz koşullar altında hareket
etmeye zorlanmakta olduğunu ve kaçakçılık, insan ticareti, borç karşılığında çalıştırıldığını ve
insan hakları ile işçi haklarının olmamasının ise milyonlarca göçmenin kaderi olduğunu
belirmektedirler (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 5).

Uluslararası İlişkiler Disiplini açısından göç hareketlerinin son olarak terörizm ve sınır
denetimleri kavramlarıyla da ilişkisinden bahsetmek kanımca yerinde olacaktır. Zira özellikle
insan ticareti, göçmen kaçakçılığı, yasal olmayan yollardan bir ülkeye girişi içerdiği için, sınırlar
ve egemenlik konularına gereklidir.

Özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında göç ve terörizm ilişkisinin gittikçe artan şekilde
disiplinde araştırıldığına tanık ediliyor. Miller’in de ifade ettiği gibi, göç ile terörizmi birleştirme
eğilimi bir süredir olmakla birlikte, özellikle 11 Eylül Saldırıları ve birkaç yıl sonra yaşanan
Madrid ve Londra’daki patlamalar başta olmak üzere çeşitli bombalamalar, gidişatı tamamen
değiştirdi ve uluslararası göçün güvenlik boyutunun artmasıyla sonuçlanmıştır. Özellikle 11 Eylül
Saldırıları sonrasındaki dünyaya baktığımızda, kâğıtsız ve statü dışı göçmen nüfusunun
görünmezliğinin potansiyel terör faaliyetleri açısından devletleri ve toplumları savunmasız
bırakmaktadır (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 5).

Bu durum, bana göre, yeni bir güvenlik ikilemi yaratmakta, devletlere, devlet güvenliği ya
da mülteci ve göçmenler açısından insan güvenliği arasında seçim yapmak zorunda
bırakmaktadır. Klasik güvenlik yaklaşımının aksine, devlet güvenliği yerine insan güvenliği
seçilse bile, bu sefer de devletler, kendi vatandaşlarının güvenliği ile göçmen ve mültecilerin
güvenliği arasında tercihte bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Ulusal güvenliklerini ya da kendi
vatandaşlarının güvenliğini seçmeleri durumunda ise, sınırları kapatmakta ve denetimi
arttırmaktadırlar ki, bu da insan tüccarlarının ve göçmen kaçakçılarının işine yaramaktadır. Her
halükarda bu durumdan zararlı çıkan, sınırı geçmek veya geri dönmek arasında kalan göçmen ve
mülteciler olmaktadır.

7
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Ülke sınırlarını, uluslararası sistem açısından taşıdıkları önem nedeniyle uluslararası


siyasette de merkezi bir yere sahiptir. Bir ülkenin sınırlarını denetleme, ülkesine giriş ve çıkış
kurallarını belirleme hakkı ile vatandaşlık verme hakkı egemenliğin temel unsurları arasında yer
almaktadır. Weiner’in de ifade ettiği gibi, egemen devleti neyin oluşturduğunu tanımlamak zor
olsa da, çünkü bu konuda görüş birliğine varılamamıştır, devletler, sınırlarının kimin geçeceğine
ve kimin vatandaş olacağına karar vermede münhasır yetkiye sahiptir. Siyasi, iktisadi açıdan ve
güvenlik açısından önemli olmasının yanı sıra, sınırlar ayrıca bir devletin kendisini
tanımlamasında da rol oynamaktadır. Zira sınırlar, halklar ve kültürler arasında toplumsal
kapanım ve sembolik ayrışma sağlar ve vatandaşlık ile birlikte dâhil etme ve dışlamayı belirleyip
sosyo-politik topluluğu tanımlar. Bu bağlamda sınır denetimleri önem taşımaktadır. Çünkü bir
devlet sınırlarını ve ülkesine yönelik göç akışını denetlemediği taktirde “mülteci akımları”,
istikrarsızlık yaratabilecek “mülteci savaşçılar” ve siyasi düşmanlar gibi güvenliği tehdit edici
durumlarla karşı karşıya kalabilirler (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018). Bu biraz abartılı da olsa,
sınırların kapanması durumunda göçmen ve mültecilerin insan tüccarları ile kaçakçıların ellerine
düştüğünden ve güvenliklerinin tehlikeye düştüğünden yukarıda bahsetmiştim. Diğer taraftan
sınırların güvenliği sağlanmadığında ülkelerin içlerinde düzensizlik ve kargaşa olacağını 11 Eylül
ve sonrasında Avrupa’da meydana gelen saldırılar örnek gösterilebilir. Bu konuda devletlerin de
haklı olabileceğini gösteren bir başka örnek de Truva Savaşı’dır. Surlardan geçemeyen
düşmanları, Truva’yı ele geçirmek için Truva Atı Hilesine başvurmuşlar ve surları tahta bir atın
içinde geçmişlerdir. Bu, belki kulağa biraz uç bir örnek olarak gelebilir. Ama ister kaçakçılar
veya tüccarlar yardımıyla, isterse de mülteci veya sığınmacı olarak uluslararası hukuk
kurallarıyla olsun, sınırları geçen mesela on insan ikisi terörist olsa, o ülke için tehlike
doğuracaktır.

Devletler, bu tehlikelerden korunmak adına sınırlarını sıkı önlemler almaktadır ve


FRONTEX konusunda da göreceğimiz gibi farklı politikalar izlemektedir. Devletler göçü
durdurmak için şu politikalara başvurmaktadırlar (Şirin Öner & Ihlamur Öner, 2018, s. 6):

1. Menşei ülkeye göçü önlemesi için para ödeme,


2. Göç veren ülkeyi toplu göçü önlemesi için tehdit etme,
3. Göç veren ülkedeki siyasi koşulları değiştirmek için silahlı mücadelede bulunma.

8
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Her ne kadar güvenlik ikilemi problemi ve güvenlik yaklaşımları ile devlet politikaları,
mülteci ve sığınmacılar aleyhine gibi olsa da göçmen ve mültecilerin devletin ve toplumun
güvenliğine her zaman olumsuz etkisi yoktur. F. Adamson’ın da vurguladığı gibi; iktisadi açıdan
göçmen işçiler ve öğrenciler, çok sayıda göçmen ve beyin göçü arz ve işçi dövizleri arz ederken,
askeri alanda göçmenlerin sağladığı teknik uzmanlık ve istihbarat alanındaki uzmanlık ile asker
olarak görev yapan göçmenler öne çıkmaktadır. Büyükelçi olarak görev yapan göçmenler ve lobi
grupları oluşturan göçmenler ise diplomatik alanda önemli rol oynamaktadır (Şirin Öner &
Ihlamur Öner, 2018, s. 4). Buna en güzel örnek 2. Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik
Devletleri’dir. Stanley Hoffmann’ın da belirttiği üzere, ABD’ye gelen göçmen ve mülteciler,
Amerika’da bilimin gelişmesi için büyük rol oynadılar. Sadece yetenek ve becerilerini
sunmadılar; farklılık ve çeşitlilik de sundular. Beraberlerinde bir tarih anlayışı, farkındalık ve
farklı sosyal deneyimler getirdiler ülkeye. Hans Morghanthau, Arnold Wolfers, Klaus Knorr,
Karl Deutsch, Ernst Haas, George Liska, genç Henry Kissenger ve Brzezinski sayılabilir bunlar
arasında (Hoffmann, 1977, s. 46-47).

9
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

BÖLÜM 2: GÖÇ ÇALIŞMALARINDA GÖÇ, GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI VE İNSAN


TİCARETİ

Göç Çalışmalarının bir diğer konusunu oluşturan, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı,
aynı zamanda bu makalenin asıl odak noktasını da oluşturmaktadır. İnsan ticareti ve göçmen
kaçakçılığı, uluslararası boyutta meydana gelen ve disiplinler arası inceleme konusu olan göçün,
belki de en dram verici yönünden birini oluşturmaktadır. Bu bölümde bu konu irdelenecek olup,
konunun tanımlama ve ölçülme sorunlarından bahsedilecektir. Konuyla alakalı uluslararası
kurum ve düzenlemelerden ve devlet politikalarından bahsedilerek bir sonraki bölüme hazırlık
yapılacaktır.

İnsan ticareti (human trafficking, trafficking in persons, trafficking in human beings)


Dünya genelinde giderek artan ve çeşitlenen karma göç hareketinin etkisiyle 21. yüzyılın en
önemli küresel sorunlarından biri haline gelmiştir. Günümüzde modern kölelik, insanlığa karşı
işlenen suç, yasadışı göç sorunu, sınır ötesi suç türü, ulusal egemenlik ve güvenlik için tehdit
unsuru gibi çeşitli şekillerde tasvir edilen insan ticareti, bütün bu öğeleri birleştiren durumu da
ifade etmektedir. Bireyin zorla çalıştırılması, hizmet ettirilmesi, fuhuş ya da diğer cinsel
amaçlarla istismar edilmesi, özgürlükleri kısıtlanarak esaret ve benzeri uygulamalara maruz
kalması, organ ve dokularından istifade edilmesi, zorla ve erken evlilikler, zorla dilendirilme,
yasadışı evlat edinme, çocukların suç etkinliklerinde kullanılması ve / veya asker olarak kullanma
gibi birçok farklı muamele sonucu mağduriyet yaratan durumlar insan ticareti kapsamında
değerlendirilmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 1).

Dünyada her yıl 600.000 kişinin temel hak ve özgürlükleri ihlal edilerek insan ticaretinin
çeşitli biçimlerine maruz bırakıldığı ve bu nüfusun yaklaşık % 80’inin ise kadın ve çocuklardan
oluştuğu tahmin edilmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne göre ise dünyada 21 milyona
yakın insan zorla çalıştırılma mağdurudur. Ancak insan ticaretinin gizli yapılan doğası ve
mağdurların tespitinde karşılaşılan çeşitli zorluklar nedeniyle, resmi tahminlerin, küresel ölçekte
insan ticaretini yalnızca asgari oranda yansıttığı kabul edilmektedir. Buna karşılık suç
örgütlerinin yılda 7 milyar ile 30 milyar Amerikan Doları arası gelir elde ettiği tahmin edilen
insan ticareti, uyuşturucu ticaretinden sonra dünyada en hızla büyüyen ikinci sınır ötesi suç alanı
olarak görülmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 1).

10
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

İnsan ticaretinin günümüzde ulaştığı boyut hakkında fikir veren başlıca kaynaklardan biri
de uluslararası örgütlerin ve devletlerin hazırladıkları raporlardır. Bunlar arasında BM
Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC)’nin 2009 yılından itibaren yayınlanan Küresel İnsan Ticareti
Raporları, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2000 yılından itibaren yayınladığı İnsan Ticareti
Raporları sayılabilmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 1-2).

BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin 2014 raporunda 2010-2012 yıllarını kapsayan verilerine


göre, 124 ülkede 152 farklı milletin vatandaşı insan ticareti mağduru olarak tespit edilmiştir.
Tespit edilen mağdurların %50’sini kadınlar oluştururken, %3’ünü de çocuklar oluşturmaktadır.
Ayrıca aynı raporda dikkat çeken diğer bir hususta çocuk mağdurların yüzdesinin 2007-2010
verilerine göre %5 artmış olmasıdır. Raporda bölgeler arası insan ticareti akımlarının coğrafi
özelliklerine baktığımızda, bu tür göçlerin Ortadoğu, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’ya
yöneldiğini ve mağdurların ise Güney ve Doğu Asya ile Sahraaltı Afrika’dan olduğu
belirtilmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 2).

Bu veriler, insan ticaretinin küresel boyutta ciddi bir sorun olduğunu gözler önüne
sererken, belirtmek gerekir ki, bu suçun doğası gereği gizli yapılması ve mağdurların tespitinin
zorluğu sebebiyle ölçülme sorunlarını da gündeme getirmektedir. Her ne kadar Sınıraşan Örgütlü
Suçlara Karşı BM Sözleşmesine ek İnsan Ticaretine İlişkin Protokol’ün yürürlüğe girmesi ile
birlikte, UNODC Raporlarına konu olan 146 ülkenin 90’ı kendi iç mevzuatlarında gerekli
düzenlemeleri yapsalar da (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 2), az sayıda ülkenin insan ticareti ile ilgili
sistematik veri toplaması, ulusal mevzuatlarda insan ticareti tanımlarının farklılık göstermesi,
bölgeler arası karşılaştırılabilir verilerin yetersizliği olmasına ve insan ticaretinin küresel anlamda
kavramlaştırılmasına engel olmaktadır (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 5-6).

İnsan Ticaretine yönelik küresel verilere ulaşmada kullanılan kavramların tanımların ve


araştırma yöntemlerin kısıtlayıcı olmasının bu verileri yetersiz ve tutarsız kıldığı yönünde bu
alanda akademik çevrelerin de eleştirileri mevcuttur (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 2). Medyada,
ulusal ve uluslararası politika tartışmalarında ve akademik çalışmalarda özellikle de bu kısıtlayıcı
hukuki tanımlar ve ölçüm tutarsızlıkları sebebiyle, en büyük ilgiyi insan ticaretinin daha
görünebilir yanı olan kadın ve genç kızların ticaret amaçlı cinsel istismar boyutunun çektiği ileri
sürülmektedir. Buradaki bir diğer tartışma da, bazı çevrelerin seks işçiliği ile zorunlu fuhuş
kavramlarının ayrı tutulmasının savunulmasıdır. Buna göre, fuhuş sektöründe kendi isteği ve

11
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

rızasıyla çalışabilme hakkı açısından fuhşun yasaklandırılması yerine yasallaştırılması


gerekmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 6). Birkaç bayan arkadaşımla yaptığım sistemsiz
görüşmelerde, onlar da bu yönde düşünce ortaya attılar. Buradaki odak noktası, yasallaşması
durumunda fuhuş sektöründe çalışan kadınların haksızlığa uğramaları sebebiyle kendi haklarını
hukuki yollardan arayabilecek olmaları ve polise ve mahkemeye başvuruda bulunabilmeleri
olacaktır. Yasallaşmaması durumunda bir suç ya da ayıp sayılması sebebiyle, haksızlığa
uğramaları durumunda kendilerini savunacak veya haklarını arayacak yolların kapalı olmasıdır.
Bir diğer konu ise burada başta insan ticaretinin bir türevi olan beyaz kadın ticaretidir. Ben,
konun hassaslığı ve yanlış anlama ve algılamalara açık olması sebebiyle, görüş bildirmek yerine,
sadece beyaz kadın ticareti ya da genelinde insan ticareti ile kadın ve genç kızların zorla
kaçırılması, fuhuş sektöründe kendi rızaları dışında baskı, şiddet ve tehdit ile çalıştırılması
yönünde ülkelerin ulusal mevzuatlarında ve uluslararası hukukta bunu engelleme adına gerekli
düzenlemeleri yapmalarını savunacağım.

Çalışmanın bu bölümünde değinilecek bir diğer konu ise insan ticareti (human trafficking)
ve göçmen kaçakçılığı (migrant smuggling) kavramlarının tanımlarıdır. Sınıraşan Örgütlü Suçlara
Karşı BM Sözleşmesi’nin İnsan Ticaretine ilişkin Ek Protokol’ün 3. Maddesine göre İnsan
Ticareti (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 4):

(a) Kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde
zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma, kişinin rızasını
kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla
kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi,
barındırılması veya teslim alınması anlamına gelir. İstismar terimi, asgari olarak,
başkalarının fuhuşunun istismar edilmesini veya cinsel istismarın başka
biçimlerini, zorla çalıştırmayı veya hizmet ettirmeyi, esareti veya esaret benzeri
uygulamaları, kulluğu veya organların alınmasını içermektedir’.
(UNODC, 2000’den akt. Memişoğlu, bilinmiyor)

Diğer taraftan, insan ticaretinin (a) bendinde belirtilen yöntemlerden herhangi biriyle
yapılmış olması mağdurun bu istismara razı olup olmamasını değiştirmeyeceği gibi, bu
yöntemlerden herhangi birini içermese bile çocuğun istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere

12
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması insan ticareti olarak kabul
edilecektir. Sözleşmenin ilgili protokolüne göre, onsekiz yaşının altındaki herkes çocuk kabul
edilmektedir (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 4).

Göçmen kaçakçılığı (human smuggling) ise, Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele BM


Sözleşmesi’nin Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolü’ne göre
(Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 6),

Göçmen Kaçakçılığı, “doğrudan ya da dolaylı olarak mali veya herhangi bir


maddi çıkar sağalama amacıyla bir kişinin daimi ikamet sahibi veya vatandaşı
olmadığı bir ülke içerisine yasadışı girişinin sağlanması” olarak
tanımlanmaktadır.

(UNODC, 2000’den akt. Memişoğlu, bilinmiyor)

İnsan Ticareti ile Göçmen Kaçakçılığının tanımları, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve


Suç Ofisi tarafından yapılmış olsa da, kavramların ölçüm problemleri ile kavramlardaki
belirsizlik devam etmektedir. Öyle ki, tanımlara karşılık, aralarındaki farklılıklara rağmen,
sınırların belirsizleştiği bazı durumlar da mevcuttur.

İki kavramın ya da olayın arasındaki farklılıklarına baktığımızda, şunlar söylenebilir:

1. Göçmen kaçakçılığında göçmenler, kaçakçılar vasıtasıyla uluslararası bir sınırı yasadışı


yollarla geçmekte ya da geçmeye teşebbüs etmektedir. İnsan ticaretinde ise, sınırlar
arasında bir hareket gerektirmemekte; bir ülkenin kendi sınırları içerisinde de bireylerin
fiziksel ve / veya psikolojik olarak istismar edilmesi, kandırılması, baskı ve şiddete maruz
kalarak sömürülmesi mümkündür.
2. Göçmen kaçakçılığında başlıca amaç göçmenin rızası ile sınırın yasadışı yollardan
geçişini sağlamak olduğundan, hedefe ulaşıldığında göçmen ile kaçakçı arasındaki
ilişkinin son bulduğu öngörülmektedir. Ancak insan ticaretini oluşturan durumlarda da
mağdur en başta eylemin gerçekleşmesi için rıza göstermiş olsa da, insan tacirinin
kullandığı araçlar sebebiyle başta gösterilen hukuki alanda anlamını yitirir ve kişinin
istismarına sebep olan suç eylemi oluşturur (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 7).

13
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Diğer taraftan, göçmen kaçakçılığında göçmenlerin de mağdur durumuna düşmediği ya da


göçmen kaçakçılığı durumunun insan ticareti unsurları içeren bir duruma dönüşmeyeceği
anlamına gelmektedir. İnsan ticareti ve göçmen kaçakçılığı alanında araştırma yapanların dile
getirdiği önemli bir endişe, yukarıda da bahsedildiği gibi, bu iki alanın sınırlarının gerçeklikte her
zaman net olmadığı ve birçok örnekte çakıştığıdır.

Konuyla alakalı, bu bölümde üzerinde durulması gereken son önemli bir konu da
devletlerin sınır denetim ve mülteci / göç politikalarının, insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı gibi
suç ve insanlık dramlarını teşvik edici olmasıdır.

Yoksulluk içinde sıkışıp kalmış, siyasi karışıklıklar yüzünden yerinden edilmiş ve giderek
kısıtlayıcı hale gelen göç ve iltica politikaları tarafından geri çevrilenler için düzensiz yollarla göç
etmek tek çıkar yolu haline gelmektedir. Buna ek olarak, insan ticaretinin bir kısım devletler
tarafından yasadışı göçle eş değer olarak görülmesi, insan ticareti mağdurlarının suçlu olarak
algılanmasına ve düzensiz göçmenlere uygulanan sınırdışı etme politikalarının bu mağdurlara da
uygulandığı görülmektedir. Bununla birlikte Fulya Memişoğlu’nun Ronald Skeldon’dan aktardığı
gibi, insan ticaretinin meydana gelmesi için göçün sadece düzensiz olması ve yasadışı yollardan
meydana gelmesi gerekmemektedir. Orta Asya’da Kazakistan, Tacikistan, Türkmenistan,
Kırgızistan ve Özbekistan örneklerinde olduğu gibi, yasal göçe kısıtlamalar bu bölge ülkelerinde
çoğunlukla denetlenmeyen ve gayri resmi olarak faaliyet gösteren seyahat, iş bulma ve evlilik
işletmelerinin oluşturduğu göçün gerçekleşmesini kolaylaştırıcı bir destek sağlamıştır. Böylece
insan tacirlerinin belirli bir ülkeye giriş yapmak için yasal göç yollarının kullanımını da manipüle
ettiği ve insan ticareti, göçmen kaçakçılığı ve nüfus hareketleri arasındaki keskin ayrımları
bulanıklaştıran bir durum ortaya çıkmaktadır (Memişoğlu, Bilinmiyor, s. 9).

14
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

BÖLÜM 3: ULUSLARARASI HUKUK VE GÖÇ, GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI VE İNSAN


TİCARETİ

Bu bölümde insan ticareti ile göçmen kaçakçılığını uluslararası hukuka göre


değerlendirilmesi yapılacaktır. Konuyla ilgili Uluslararası Antlaşma ve düzenlemelere, AB
Mevzuatına değinilecek olup, FRONTEX’in müdahaleleri ayrı bir bölümde yorumlanacaktır.

Öncelikle insan ticareti ile göçmen kaçakçılığı kavramlarının farklı olduğunu hatırlamakla
başlayalım. Bu fark, irade özgürlüğü ile ilgili olup, bir kişinin özgür iradesi sürecin sonuna kadar
korunmuşsa kaçakçılık, süreç zorlama ya da baskı içeriyorsa ticarettir. Diğer taraftan insan
ticaretinde insan hakkı ihlali söz konusu iken, göçmen kaçakçılığında ihlal edilen öncelikle ülke
yasasıdır (Özkan, 2018, s. 497), o ülkenin sınırlarıdır.

Bölgesel ve uluslararası hukukun insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı hakkındaki


düzenlemelerden bahsetmeden önce, Uluslararası Hukuk’un kendisinden bahsetmemiz yerinde
olacaktır. Çünkü uluslararası hukukun etki gücü ve bağlayıcı birçok sosyal disiplin tarafından
tartışılmakta olup, özellikle Realist (Siyasi Gerçekçilik) Teorisinin hâkim olduğu uluslararası
ilişkiler disiplini öğrencilerin çoğunluğu, devletleri egemen ve uluslararası hukuku (devletler
üzerinde) işlevsiz olarak düşünür. Bu tartışmanın sonu olmakla birlikte, bunun böyle olmadığını
varsayan iddia ve yaklaşımlar da vardır.

Uluslararası hukuka dair modern ve pozitivist yaklaşımlar, Uluslararası Hukukun oluşumu


ve devamlılığını rızaya dayandırır. Diğer bir ifadeyle, devletler, uluslararası hukuk tarafından
bağlıdır; çünkü öyle olmayı seçerler. Bir devletin antlaşmaya girme amacı, bu antlaşma
tarafından bağlanacağının açık ve şüphe bırakmayan delili olarak kabul edilir. Bir devletin
antlaşmaya girmek için gösterdikleri niyet ve kararı, açıkçı ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde
kendinin antlaşma tarafından bağlanacağına da rıza gösterdiklerine delil olarak gösterilir
(Gallagher, 2010). Yani A devleti, x antlaşmasını kabul ediyorsa, x antlaşmasının kendisine
yüklediği görev ve sorumlulukları da kabul ettikleri anlamına gelir. Devletler, kabul etmedikleri
ve kendilerini bağlamasını istemedikleri antlaşmalara girmek için rıza göstermeyeceklerdir.
Bunun bir örneği Amerika Birleşik Devletleri’dir. ABD, Nikaragua ve Panama olaylarında
uluslararası hukuku bariz bir şekilde ihlal etmiştir ve daha öncesinde tanıdığı Uluslararası
Mahkeme’nin yargı yetkisini reddetmiştir (Waltz, 2000, s. 13). Gerek mahkemenin gerekse de

15
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

uluslararası hukukun devletler üzerinde hiçbir etkisi yok ise, niçin daha önce rıza gösterdiğini bir
duruma sonrasında ret etsin? Bununla ilgili bir örnek ise, AB Göç mevzuatına aykırı hareket
etmesinden dolayı Polonya ve Macaristan hakkında açılan davalardır. Egemen bir devlet
aleyhine, uluslararası hukuka (veya bölgesel bir hukuk düzenlemesine) aykırı davranmasından
dolayı dava açılması, Realist teorinin görüşlerinin aksine (!), hukukun egemen devletler
üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir.

İnsan ticareti ve göçmen kaçakçılığı ile ilgili düzenlemeler Milletler Cemiyeti’ne kadar
gitmekte olup, beyaz kadın ticareti, kadın ve genç kızların cinsel amaçlarla kullanılması,
çocukların özellikle kız çocuklarının cinsel amaçlı istismarı odak noktadır. Uluslararası olduğu
kadar bölgesel düzenlemelerden de bahsedilebilir.

Bununla ilgili olarak, 1904 ve 1933 arasında 4 farklı uluslararası Sözleşme (international
convention) sayılabilir (Gallagher, 2010, s. 57-58).

- 1904 Sözleşmesi, sınırlar arasındaki işbirliğini kolaylaştırmayı amaçlar.


- 1910 Sözleşmesi, günümüzde de kullanılan genç kurbanlar (young victims)
kavramlaştırmıştır. Ayrıca sadece ulusal sınırlar arasında değil, aynı zamanda ulusal
sınırlar içinde de kadınların bu amaçla kandırılması ve ayartılması durumuna dikkat
çekiştir. Konu, sosyal ilgiden suç konusuna gelmiş ve bunu yapanların
cezalandırılmasından bahsedilmiştir.
- 1921 Antlaşması (Agreement), özellikle 21 yaşın altındaki her iki cinsiyet ve 21 yaşın
üzerinden kadınlara yönelik insan ticareti için “beyaz kölelik” (white slavery) yerine
“gayri ahlaki kaçakçılık) ifadesi kullanılmıştır. Bu özleşmesi (convention), göçmen ve
göç kontrolleri ile insan ticaretinin süreci boyunca olaya dahil olan herkesin
kovuşturulmasını öngörmektedir.
- Bu konuyla ilgili son sözleşme, 1933’te sonuçlandı. Bu sözleşme kurbanların
korunması ve taraflar arasında bilgi değişimini öngörür. Ayrıca sadece (kadın veya
erkek) fahişelik (protitution) değil, aynı zamanda bütün seksüel ve gayri ahlaki
amaçları içeren insan ticaretinin sonuçları genişletildi.

1949 yılına gelindiğinde, beyaz köle/insan ticareti (white slavery/trafficking), tek belgede
birleştirildiğini görüyoruz: İnsanların Fuhşunun, Sömürülmesinin ve Ticaretinin Önlenmesi

16
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Sözleşmesi (the Convention for the Suppression of the Traffic in Persons and of the Exploitation
of the Prostitution of Others) (Gallagher, 2010, s. 58)

2010 yılında 81 devletin taraf olduğu sözleşme, hem erkek hem de kadınları kapsayacak şekilde
fuhuş için insan ticaretini sınırlar. Ulusal ve sınırlar arasında insanların sömürülmesini, ticaretini
ve (bu amaçla) tedarik edilmesini yasaklamayı ve kontrol etmeyi amaçlar. Bununla ilgili olarak
kurbanın yaşına ve kendisine yapılana rıza gösterip göstermediğine bakmaz (Gallagher, 2010, s.
59).

1949 Sözleşmesinin getirdiği bir diğer getiri ise, bu olaydan mağdur olanlar için iyileşme
(rehabilitasyon) ve koruma öngörmesidir. Ayrıca yabancı kurbanlar ile o ülkenin vatandaşı olan
kurbanların aynı haklara sahip olduğu ve tacirlerden koruma sürecinde bu eşitliğin
gözetilmesinden bahseder (Gallagher, 2010, s. 60).

1949 Sözleşmesi ile ilgili bir eleştiri, bu sözleşmenin insan hakları odaklı olmadığı ve
kadınları, akıl ve mantık ile donatılmış bağımsız aktörler olarak kabul etmedikleri yönündedir.
Ayrıca sözleşme, mağdur kadınların korunması ve tacirlerle mücadele yönünden etkili değildir.
1949 Sözleşmesi, kadınları tacirlerden korumak için çok az etkisi olmasına karşın, insan ticareti
ile işlenmiş insan hakları ihlalleri için bir reçete sunar (Gallagher, 2010, s. 61).

Bu sözleşme ve anlaşmalar dışında, Kaçakçılık Protokolü ve/veya Avrupa Kaçakçılık


Sözleşmesi’nden (the Trafficking Protocol and/or the European Convention) (Gallagher, 2010, s.
63), Kadınlara Karşı Ayrımcılığın bütün Biçimlerinin Kaldırma Sözleşmesi [Convention on the
Elimination of All Forms of Discrimination Against Women (CEDAW)] (Gallagher, 2010, s. 64),
29 Nisan 2004 tarihli Avrupa Direktifi’nden1 bahsedilebilir (Özkan, 2018). Ancak bilinmelidir ki,
bu sözleşmelerin bazıları doğrudan göç veya göçmen kaçakçılığı ve insan ticaretini konu olarak
almamakta, sadece bazı maddeleri bu şekilde yorumlanabilir olmaktadır. Benzer bir durumu,
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Çocuk Hakları Bildirgesi
için de söylenebilir. Mesela 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin Sözleşme’nin madde 33
(1) maddesinde belirtilen geri göndermeme (non-refoulemnet) ilkesinin göçmen kaçakçılığı ve
insan ticareti mağdurları için de geçerli olduğu iddia edilebilir. Benzer şekilde FRONTEX’in bazı

1
2004/81 EC, OJ 6.8.2004, L 261/19

17
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

operasyonlarının, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 3 ve Avrupa İnsan Hakları


Sözleşmesi’nin Madde 2 (1)’in ihlali olduğu varsayılabilir.

Bu bölümde bahsedilecek, son anlaşma, Sınıraş an Örgütlü̈ Suçlara Karşı Birleşmiş̧


Milletler Sözleşmesi Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Ek
Protokolleri’dir. Sözleşme, BM Genel Kurulu’nda 2000’de kabul edildi. Sözleşme ve
Protokoller, Eylül 2003’te yürürlüğe girdi (Wikizero Wikipedia). Sözleşme, üç protokol ile
birlikte anılmakla birlikte, çalışmamız ile ilgili olan iki protokol incelenecektir. Bunlar;

❖ Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol


❖ İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve
Cezalandırılmasına İlişkin Protokol

Sözleşme ve Protokoller, AB, Avrupa devletleri ve Türkiye2 tarafından imzalanmış ve


onaylanmıştır. Sözleşme ve Protokoller, devletlere bazı yükümlülükler yüklemekte, aralarında
işbirliğini geliştirmeyi teşvik etmekte ve bazı kural ve usuller belirlemektedir.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi ile sınıraşan örgütlü suçların önlenmesi
ve daha etkili bir şekilde mücadele edilmesi için işbirliğini geliştirilmesi amaçlanmaktadır
(Mad.1). İkinci maddede metinde geçen ifadeler tanımlanırken, madde üçte sözlenmenin
kapsamından bahsetmektedir. Sözleşme, iç mevzuatlarını metne göre düzenlemek gibi
yükümlülükler getirilirken, dördüncü maddesinde devletlerin egemenliklerinin korunacağından
ve devletlerin içişlerine karışmama ilkesine uygun hareket edileceğinden bahsedilir.

41 maddeden oluşan sözleşme, benim düşünceme göre, 4 suç unsuru ve bu suçları


önlemeye yönelik 6 çözüm veya usul öngörür. Yukarıda da bahsettiğim gibi, usul hukuku
öngörmekte ve devletler arasında işbirliğini teşvik etmektedir. Kanunsuz suç ve cezanın
olamayacağı ve bir kişi ya da grubun suçlu olması için de suç olduğu kanunda belirtilen eylemi
gerçekleştirmesi gerektiği yargılama ve cezalandırma için önemli olduğu düşünüldüğünde
devletlerin kendi iç hukukunu sözleşmeye göre düzenlemesi ve sözleşmenin ilgili maddelerinde
geçen suç unsurlarını kanuna geçirmeleri gereklidir. Bu suç unsurlarını aşağıdaki tablodan
görülebilir.

2
30.01.2003 tarih ve 4800 Sayılı Kanun, RG: 04.02.2003/25014

18
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Madde 6 Suç gelirlerinin aklanması halinde suç haline getirilmesi


Madde 7 Kara para aklamayla mücadele önlemleri
Madde 8 Yolsuzluğun suç haline getirilmesi
Madde 23 Adaletin engellenmesinin suç haline getirilmesi
Tablo 3-1: Sözleşmede bahsedilen suçlar3.

Sözleşme ve ilgili maddeleri, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti hakkında doğrudan ya


da dolaylı olarak herhangi bir şeyden bahsetmemektedir. Ancak bu tür suçların çoğunlukla
örgütlü olması ve sınırlar arasında meydana gelmesi4, bu konuları, bu sözleşme ile
ilişkilendirmektedir. Diğer taraftan, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ile ilgili olan iki
protokolün, protokollerin ilgili maddelerinde de belirtildiği üzere, sözleşmeyle birlikte anılacak
olması bu sözleşmeyi konuyla alakalı kılmaktadır.

Tablo 3-1’de bahsedilen suçlar için öngörülen çözüm önerileri, cezalar veya tavsiyeler
tablo 3-2’de gösterilmiştir. Bununla birlikte, bu sözleşmede insan ticareti ve göçmen kaçakçılığı
ile dolaylı olarak ilgili olduğundan bahsedilebilecek yargı yetkisi ile ilgili olan madde 15 ve
mağdurlara yardım ve koruma sağlanması hakkında madde 25 sayılabilir.

Madde 15 (1-a) bendinde suçlunun işlenen topraklar yargılanmasından bahsederken, aynı


maddenin 1-b fıkrasında suçlunun suçun işlendiği geminin bayrak devleti ya da geminin ve
uçağın kayıtlı olduğu devlet tarafından yargılanacağını belirtirken, bu maddenin 2. Bendinde
devlet egemenliğine saygıdan bahsetmektedir. Bununla birlikte, sözleşmede bayraksız ya da
tabiiyetsiz bir gemi veya benzeri özelliklerdeki bir araç ile işlenen suçlarda hangi devletin
yargılama yetkisi olduğundan bahsetmediği gibi, bayraklı veya bayraksız ve tabiiyetle ya da
tabiiyetsiz bir gemi veya benzer özelliklere sahip bir araç ile açık denizlerde, bitişik ve münhasır
sularda ya da uluslararası sularda suç işlenmesi tespit edildiğinde yargı yetkisinin kimde
olacağından bahsedilmemektedir.

3
Bu maddeler, sözleşmeden yorumlanarak çıkarılmıştır.
4
Bunun istisnası, insan ticareti, göçmen kaçakçılığından farklı olarak ülke sınırları içerisinde de meydana gelebilir
olmasıdır.

19
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Madde 11 Kovuşturma, yargılama ve yaptırımlar


Madde 12 Müsadere ve el koyma
Madde 15 Yargı yetkisi
Madde 19 Ortak soruşturmalar
Madde 22 Sabıka kayıtlarının tesisi
Madde 29 Yasa uygulayıcı makamlarla işbirliğini ilerletmek için alınan önlemler

Madde 27 Yasa uygulamada işbirliği


Tablo 3-2: Sözleşmede bahsedilen suçlar için öngörülen çözüm önerileri, cezalar veya tavsiyeler

48035 sayılı kanun ile Türkiye’de onaylanan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM
Sözleşmesine Ek Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolü, BM
Çerçevesinde 12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo’da düzenlenen konferansta kabul
edilmiştir.

Protokolün amacı, madde 2’de göçmen kaçakçılığını önlemek ve bununla mücadele


etmek, kaçak göçmenlerin haklarını korumak ve taraf devletler arasında işbirliğini geliştirmek
olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte, daha önce de bahsedildiği üzere protokol ile Sınıraşan
Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi arasındaki ilişki korunmuştur (Mad.1).

Madde 2 (a)’da göçmen kaçakçılığı, doğrudan veya dolaylı olarak, mali veya diğer bir
maddi çıkar elde etmek için, bir kişinin vatandaşlığını taşımadığı veya daimi ikametgâh sahibi
olmadığı bir Taraf Devlete yasadışı girişinin temini olarak tanımlanırken, göçmenlere herhangi
bir cezai kovuşturmaya tabi olamayacakları brokolide ayrıca belirtilmektedir (Mad.5).

Madde 6’da göç kaçakçılığının suç olarak kabul edilmesi ve taraf devletlerin iç
hukuklarında gerekli düzenlemeleri yapmalarından bahsederken, madde 7’de olduğu gibi, taraf
devletler arasında işbirliğini vurgulamaktadır.

Buna birlikte, madde 8’de Deniz yoluyla göçmen kaçakçılığına karşı önlemler başlığı
altında düzenlenmiş olup, ilgili maddenin 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. Paragraflarında bir devletin bayrağını
taşıyan ya da bir devlette kayıtlı olan ama göçmen kaçakçılığından şüphelenen gemi ve diğer

5
30.01.2003 tarih ve 4800 Sayılı Kanun, RG: 04.02.2003/25014

20
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

yüzen araçlardan bahsetmektedir. Aynı maddenin 7. son paragrafında ise, bayraksız veya
tabiiyetsiz gemi ve yüzen araçlarla göçmen kaçakçılığı yapıldığından şüphelenen durumlardan
bahsedilmekte olup, taraf devletlerin uluslararası hukuk uyarınca gerekli önlemleri alacağı
yazılmaktadır.

Buradaki uluslararası hukuktan kastedilenin ne olduğu protokolde (veya sözleşmede)


bildirilmemekte olup, kanımca, taraf devletlerin taraf olduğu BM Şartı, 1951 Cenevre
Sözleşmesi, 1967 Protokolü, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi, Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesi gibi sözleşme, bildiri ve
anlaşmalar anlaşılabilir. Diğer taraftan madde 8, aynı zamanda Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
BM Sözleşmesi’nin madde 4, Egemenliğin Korunması ilkesini göz önüne aldığı söylenebilir. Zira
bir taraf devletin göçmen kaçakçılığından şüphelendiği bayraklı ve tabiiyeti belli bir gemiye
koruma amacıyla da dahil olmak üzere müdahalede bulunmadan önce ilgili devletten izin alması
şarta bağlanmıştır.

Madde 9 (2)’de protokolün madde 8’de bahsedilen önlemlerin yetersiz olduğu anlaşıldığı
takdirde, geminin, -alınan önemlere kendi davranışıyla yol açmamış olması şartıyla-, uğradığı her
türlü kayıp veya zararın tanzim edileceği bildirilmektedir. Ancak burada bahsi geçen geminin
bayraklı mı bayraksız mı ya da tabiiyetli mi tabiiyetsiz mi olduğu belli olmadığı gibi, zarar ve
kaybın hangi devlet tarafından nasıl tanzim edileceği ve bu zarar ve kaybın nasıl / kim tarafından
tespit edileceği protokolde belirtilmemiştir. Sonraki bölümde değinilecek olan FRONTEX
müdahalelerinde gemi ya da yüzen aracın ve içerisindeki insanların uğradığı zarar ve kayıpların
bu maddeye göre tanzim edilip edilmeyeceği bilinememektedir. Bana göre, aksi belirtilmedikçe,
kural, ilgili olan tüm tarafları kapsar ki, bu da söz konusu gemi ya da yüzen aracın ve içerisindeki
insanların uğradığı zarar ve kayıpların tanzim edilmesi gerektiği sonucunu doğuracaktır. Ancak
bu, tartışmaya açıktır.

Sınır önlemlerinin açıklandığı madde 11’in ilk bendinde, taraf devletlerin göçmen
kaçakçılığının önlenmesi ve tespiti için gerekli olabilecek sınır kontrollerini, mümkün olduğu
ölçüde güçlendirmekten bahsederken, bunu, kişilerin serbest dolaşımına ilişkin uluslararası
taahhütlere dikkat edilmesi önkoşulunu getirmiştir.

21
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Göçmen kaçakçılığı mağdurların korunması ve yardım önlemleriyle ilgili olarak madde


16 (1)’de, bu kişilerin yaşama hakkı, işkenceye veya başka zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı
muameleye veya cezaya tâbi tutulmama hakkı gibi hakları sayılarak, taraf devletlerin uluslararası
hukuktan doğan yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde gerekli yasal ve diğer bütün uygun
önlemleri almasından bahsedilmektedir. Burada geçen “uygun”dan kastın ne olduğunu, ölçütünü
ve sınırlarını bilmemekle birlikte, burada geçen hakların, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin6
Madde 3 ve Madde 5’te ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde7 ise Madde 2 ve Madde 3’te
geçtiğini de belirtmek gerekir.

Bununla birlikte koruma ve güvenlik önlemleri ile ilgili olarak, Madde 16’nın ikinci bendi
şiddete karşı koruma sağlamaktan bahsederken, aynı maddenin üçüncü bendi hayatları ve
güvenlikleri tehlikeye giren göçmenlere uygun yardım yapılmasını öngörmektedir. Madde 16 (4)
ise, kadın ve çocukların özel ihtiyaçlarına atıfta bulunarak dikkat edilmesini bildirmektedir.

Madde 18, kaçak göçmenlerin geri dönüşü ile ilgili olup, ilgili madde, geri gönderme
yasağından (non-refoulement) bahsetmemektedir. Daha çok kaçak göçmenlerin vatandaşı
oldukları ülkeye geri gönderilmesinden bahsedilmektedir. Bununla ilgili taraf devletlerin, göçmen
kaçakçılığı mağdurlarının geri dönüşü kolaylaştırıcı politika izlemelerinden bahsetmektedir. Buna
karşılık, Madde 19, Protokol’deki hiçbir hükmün, -Madde 18 dâhil-, devletlerin ve bireylerin,
uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukuku ve özellikle, uygulandığı
durumlarda, 1951 tarihli Sözleşme ve 1967 tarihli Mültecilerin Statüsü’ne ilişkin Protokol’ün
ilgili hükümlerinde yeralan, kaçtığı ülkeye iade edilmeme ilkesi dâhil, uluslararası hukuk
kapsamındaki haklarını, yükümlülüklerini ve sorumluluklarını etkilemeyeceğinden
bahsetmektedir.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi’nin sözleşmeye ek üç protokolden


ikincisi, İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına
ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol, bu çalışmanın konusu olan insan ticareti ve göçmen
kaçakçılığı ile ilgili incelenecek son protokoldür aynı zamanda.

6
(İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 1948)
7
(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi , 1950)

22
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Söz konusu protokolün giriş kısmında; insan ticaretinin, özellikle kadın ve çocuk
ticaretini önlemek ve bununla mücadele etmek için...insan tacirlerinin cezalandırılması ve bu
ticaretin mağdurlarının uluslararası düzeyde tanınmış insan haklarının korunması dâhil...kapsamlı
bir uluslararası yaklaşım gerektirdiği8, ...insan ticaretini tüm yönleriyle içeren evrensel
düzenlemenin mevcut olmadığı9, insan ticaretine karşı savunmasız durumdaki kişilerin yeterli
derecede korunmayacaklarından endişe duyulduğu10 ifade edilmiştir. Bu hususla benzer olarak,
Protokol’ün 2. maddesinde Protokol’ün amaçları; kadınların ve çocuklara özel önem verilerek,
insan ticaretini önlemek ve mücadele etmek (2-a), Bu tür ticaretin mağdurlarını, onların insan
haklarına bütünüyle saygı göstererek korumak ve onlara yardım etmek (2-b), ve bu amaçlara
erişebilmek için Taraf Devletler arasındaki işbirliğini geliştirmek şeklinde düzenlenmiştir.

Protokol’ün ilk maddesinde, protokol ile sözleşme, diğer protokolde olduğu gibi, birbirine
bağlanmıştır (M.1-1). Bununla birlikte, bu Protokol’ün 5. Maddesinde sayılan suçların Sözleşme
uyarınca işlenmiş suçlar olarak kabul edileceği beyan edilmiştir (M.1-3). Sözleşme’de eksik
bırakılan ve doğası gereği örgütlü ve organize suç olan insan ticareti de Sözleşme’ye suç olarak
eklenmiştir. Daha önce bahsedildiği gibi, sözleşme, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ile
doğrudan ve dolaylı olarak bahsetmemekteydi. Özellikle insan ticaretinin, sınıraşan ve örgütlü
olması dolayısıyla, sözleşme ile ilişki kurulabiliyordu. Bu madde ile Protokol’de suç olarak
bahsedilen bir olay ya da olgu Sözleşme kapsamına da alınmıştır.

İnsan ticareti, Protokol’ün Madde 3 (a) bendinde, kuvvet kullanmak veya kuvvet
kullanma tehdidi ile ya da diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye
kullanma kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin
rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı
temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması şeklinde
tanımlanmıştır. İnsan ticaretinin mağdurlarının kendilerine yapılanlara rıza göstermesi, 3 (a)’da
bahsedilen eylemlerden birisi ile yapılmış olması halinde, bir anlam ifade etmeyecektir (M.3-b).
Madde 3 (a) bendinde bahsedilen yöntemleri içermese de, çocuğun istismar amaçlı temini, bir
yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması insan ticareti olarak
sayılacak (M.3-c) ve on sekiz yaşından küçük herkes çocuk olarak kabul edilecektir (M.3-d).

8
Protokol II, Giriş, Paragraf 1
9
Protokol II, Giriş, Paragraf 2
10
Protokol II, Giriş, Paragraf 3

23
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Protokol’ün dördüncü maddesinde, suçluların cezalandırılması ve mağdurların


korunmasına dikkat çekerken, Madde 6 insan ticareti mağdurlarına yönelik yardım ve korumayı
içermektedir. Ancak madde 6 (1)’de “uygun hallerde ve kendi iç hukukunun elverdiği ölçüde”
ifadesi, kanımca, açık uçlu / yoruma açık olup, insan ticareti mağdurlarının korunmasını şarta
bağlamamıştır. Diğer bir ifadeyle, insan ticareti mağdurlarını korumayı savunulurken, bu ideal
uğruna egemen devletlerin içişlerine fazla karışma taraftarı değildir. Gerek sözleşme gerekse de
protokol, taraf devletlere ulusal mevzuatlarında gerekli düzenlemeleri yapmaları zorunluluğu
getirse de, uygun hallerin veya uygun olmayan neler olduğunu belirtmemesi, devletlerin
mağdurların korunmasında bunu bahane olarak kullanmasına sebep olabilir. Bu da, FRONTEX
operasyonları gibi, devlet politikaları haklılaştırmaya çalışılabilir. Bununla birlikte, madde 6,
mağdurların korunmasına yönelik çeşitli hukuki düzenleme ve uygulama içerir. Bunlar arasında
tazminat da mevcuttur (M.6-6).

Protokolün 7. Maddesi, mağdurların taraf devletin ülkesinde geçici veya daimi


kalmalarıyla ilgili söz konusu devletin gerekli yasal düzenlemeleri yapmasını öngörürken,
maddede yine açık uçlu / yoruma açık “uygun hallerde” ifadesi geçmektedir.

Madde 8’de insan ticareti mağdurunun geri dönüşü düzenlenmiştir. Madde 14 istisna
olmak üzere, gerek bu madde de gerekse de protokolde geri göndermeme yasağından (non-
refoulement) bahsedilmemektedir. 8. Madde, mağdurun vatandaşı olduğu taraf devlete güvenli
dönüşünü öngörürken, protokol, “geri dönüşün mümkünse gönüllü olarak yapılması gereğini
gözetmek” ifadesiyle, bu geri dönüşü gönüllülük esasına bağlamıştır (M.8-2).

Madde 9, insan ticaretinin önlenmesini ve mücadele edilmesi gerektiğini ifade ederken


(M.9-1.a), özellikle kadın ve çocukları yeni mağduriyetlerinden korunması gerektiğine dikkat
çekmiştir (M.9-1.b). Bu amaçla da devletlere çeşitli yükümlükler öngörülmüştür (M.9-2,3,4,5 ve
M.10).

Protokol, aynı zamanda insan ticaretinin önlenmesi ve ortaya çıkarılması için gerekli
olabilecek sınır kontrollerinin mümkün olduğunca güçlendirilmesini öngörmektedir (M.11-1). Bu
konuyla ilgili sınırlama ya da ölçüt ise, aynı maddede geçen kişilerin dolaşımına ilişkin
uluslararası taahhütlere bağlı kalınmasıdır. Ancak sınırlar arasında dolaşım için (egemen)
devletlerin pasaport, vize veya ilgili belge talep etmeleri bir hak olacağından, göçmen kaçakçılığı

24
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

ve insan ticareti noktasında, bu ifade, kanımca, açık denizlerde ve uluslararası sulardaki dolaşım
şeklinde yorumlanabilir. Öyle ki, protokolün 12 ve 13. Maddeleri, bahsi geçen bu belgelerin
kontrolü, yasallığı ve geçerliliği ile ilgilidir.

Protokolün 14. Maddesi, bu protokolün hiçbir hükmünün, devletlerin ve kişilerin


uluslararası insancıl hukuk ve uluslararası insan hakları hukuku ve özellikle, uygulandığı
durumlarda 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statü’ne ilişkin Sözleşme ve 1967 tarihli Protokol
ile belirlenen sorumluluk ve yükümlülüklerine dikkat çekmektedir. Bu, geri göndermeme (non-
refoulement) ilkesini de içermektedir (M.14-1). Aynı zamanda protokolde geçen önlemlerin
yorumu ve uygulanışının uluslararasında kabul görmüş ayrımcılık yapmama ilkelerine uygun
olacağı da ayrıca bu maddede belirtilmektedir (M.14-2).

25
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

BÖLÜM 4: AB HUKUKU, FRONTEX OPERASYONLARI VE ULUSLARARASI HUKUK


İLİŞKİSİ

Bu bölümün amacı, AB politikalarından biri olan FRONTEX’i incelemek ve bu kurumun


operasyonlarını, başta BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, SAR VE SOLES olmak üzere, uluslararası
göç ve insan hakları hukuka göre değerlendirmesini yapmaktır.

Ekonomik bütünleşmesi (entegrasyon) amacıyla yola çıkan Avrupa Birliği (AB), söz
konusu amaca 1992 yılında ulaşmasıyla siyasi bütünleşme hedefi de gün yüzüne çıktı. Bu
kapsamda Maastrict Antlaşması’yla oluşturulan üç sütunun bir ayağı “Ortak Dış ve Güvenlik
Politikası”, diğer ayağı ise “Adalet ve İçişlerinde İşbirliği” olarak belirlenmiştir. Burada
bahsedilen Adalet ve İçişlerinde İşbirliği başlığı altında sınırların kontrolü, üçüncü ülke
vatandaşların AB’ye girişlerinde izlenecek vize prosedürleri, göç, sığınma ve sınır ötesi suçların
kovuşturulması gibi konularda üye ülkelerin ortak hareket etmesi amaçlanmıştır (Bilgin, 2017, s.
57).

AB bütünleşmesinin iç pazarın yanısıra diğer politika alanlarına da yayılması özellikle


adalet ve içişlerinde işbirliği politikası ile birlikte özgürlük, güvenlik ve adalet alanı fikirlerinin
doğumu dış sınırların korunmasının önemini arttırmıştır. Zira her genişleme süreci ile yeni dış
sınırlara ve yeni komşulara sahip olan AB, AB’ye üye olan ve olmayan arasında ticaret, seyahat
gibi konularda meydana gelebilecek engellerin ve refah düzeylerindeki orantısızlıkların göç ve
iltica konularında artışa neden olmasından endişe duyulmaktadır (Bilgin, 2017, s. 57).

Bütün bu gelişmeler, “European Agency for the Management of Operational Cooperation


at the External Borders of the Members States of the European Union” 4, kısa adıyla
FRONTEX’in kurulmasına zemin hazırladı. Komisyon tarafından 2003 yılı Kasım ayında
FRONTEX’in oluşumu için hazırlanan taslak tüzük 2004 yılında kabul edilerek yürürlüğe girmiş
olup (Bilgin, 2017, s. 57), 2007/2004 sayılı tüzüğün birinci maddesi uyarınca, FRONTEX’in
kuruluş amacı; gerek kişilerin serbest dolaşımı gerek özgürlük, güvenlik ve adalet alanı için dış
sınır kontrolü ve gözetimi konusunda işbirliği yapılmasına duyulan gereklilik olarak ifade
edilebilir (Bilgin, 2017, s. 59).

İlk olarak 2007’de değişikliğe uğrayan FRONTEX, 863/2007 sayılı Tüzük ile Acil Sınır
Müdahale Ekipleri oluşturulması kabul edilirken, 2011 yılında yapılan değişiklikle dış sınırların

26
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

entegre yönetiminin iyileştirilmesi üye devlet sınır kontrol otoriterleri arasındaki işbirliğinin
arttırılması öngörülmüştür. Yapılan bu değişikliklerin özellikle uygulanan göç politikaları
kapsamında yeterli olmadığı ve özellikle AB deniz sınırlarının tam anlamıyla kontrolünün
gerçekleştirilememesi nedeniyle deniz yoluyla Birliğe girmek isteyenlerin birçoğunun hayatlarını
kaybetmesinin FRONTEX tüzüğünde değişiklik yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bu
sebeple ve talepler doğrultusunda harekete geçen Komisyon, “Avrupa Sınır ve Kıyı Güvenliği”ne
ilişkin taslak tüzüğü 15 Aralık 2016’da tamamlamış ve taslak 16 Eylül 2016’da AB Resmi
Gazetesi’nde yayınlanmıştır (Bilgin, 2017, s. 59-60).

FRONTEX’in AB sınır ve sahilin korunmasında yetersiz olması sebebiyle yapılan


değişikliklerle birlikte ajansın görev e yetkilerinde de kapsamlı bir değişiklik olmuştur.
2007/2004 sayılı Tüzük’te toplamda altı madde halinde düzenlenen kurumu yetkileri, 2016/1624
sayılı Tüzük ile yirmi madde halinde sayılmıştır. Bu yeni tüzük ile birlikte FRONTEX’e tanınan
yeni görevler şunlardır (Bilgin, 2017, s. 60-61):

➢ Üye devletlerle ortak operasyon düzenlemek


➢ Operasyonlarda eşgüdümü (koordinasyonu) sağlamak
➢ Üye devletlere yardım amacıyla acil müdahalede bulunmak
➢ Arama kurtarma çalışmalarını desteklemek
➢ Avrupa sınır ve sahil koruma ekiplerini hazır hale getirmek
➢ Teknik donanım (ekipman) havuzu hazırlamak
➢ Araştırma, soruşturma ve parmak izi hizmetleri ile üye devletleri sıcak noktada
desteklemek
➢ Organize sınır ötesi suç ve terör faaliyetleri ile savaşmak
➢ Avrupa Sınır Gözetim Sistemi çalışmalarına ve araştırmalarına yardımcı olmak
➢ Sınır denetim ve kontrollerinde inovasyon ve araştırmalara katılmak

Her ne kadar AB deniz sınırlarının etkili korunmaya çalışılmasının nedeninin denizde


yaşanan kayıpların önüne geçmek olduğu öne sürülse de tek amacın bu olmadı görünmektedir.
Avrupa Birliği, özgürlük, güvenlik ve adalet alanı oluşturmak hedefi kapsamında mümkün
olduğunca sınırlarını üçüncü ülke vatandaşlarına kapalı tutmak suretiyle, göçmen akışının önüne
geçmek arzu edilmektedir. Bunun nedeni, özellikle 11 Eylül saldırıları ardından yaşanan
göçmenlerin güvenlik tehdidi olarak algılanmalarıdır (Bilgin, 2017). Elbette sadece 11 Eylül

27
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

değil, sonrasında Avrupa’daki bazı ülke şehirlerinde meydana gelen patlama ve terör
saldırılarının da bu algının oluşumunda rol oynadığı unutulmamalıdır (Son 13 yılda Avrupa'yı
sarsan terör saldırıları, 2017).

Kendine ait personeli bulunmayan FRONTEX, faaliyetlerini üye devletlere yapılan


çağrılar sonucunda görevlendirilen personel ve donanım aracılıyla gerçekleştirmektedir. Diğer bir
deyişle, FRONTEX, üye devletler arasında işbirliği kurmak ve koordine etmek suretiyle sürece
dâhil olabilmektedir. Bu durum kara, deniz ve hava sınırları için de geçerlidir. Bununla birlikte,
FRONTEX, 2006 yılından 2017’nin mart ayına kadar toplamda 68 operasyon gerçekleştirdiği
bilinmektedir. Bu operasyonlar, ağırlıklı olarak İtalya, İspanya, Malta ve Yunan deniz sınırında
gerçekleşmiştir (Bilgin, 2017, s. 61-62).

FRONTEX’in denizde müdahale yetkisine baktığımızda, bunun 656/2014 sayılı Avrupa


Parlamentosu ve Konsey tüzüğü ile düzenlendiğini görürüz. Bu tüzüğün 6. maddesi
FRONTEX’in AB üyesi ülkenin kara sularındaki müdahale yetkisini düzenlerken, madde 7 açık
denizdeki yetkisini ve madde 8’de bitişik bölgedeki yetkisini düzenlemektedir (Bilgin, 2017, s.
63).

Bir teknenin bir AB üyesinin karasularında olması ve söz konusu devletin talebi üzerine
operasyon düzenleyecek olan FRONTEX veya personeli madde 6’ya göre şu yetki ve görevlere
sahiptir (Bilgin, 2017, s. 63-64):

✓ Teknenin mülkiyetinin ve teknedeki kişilerin acil sağlık yardımına ihtiyacı olup olmadığı,
kimlik ve vatandaşlıklarının tespitine ilişkin bilgi ve belge talep etmek
✓ Teknedeki kişilerin sınırı geçmeme ihtimalleri olduğu konusunda niyetlerini öğrenmek
✓ Sınırı geçme ihtimalleri ile ilgili olarak;
• Tekneyi durdurmak tekneye çıkmak
• Tekneyi, teknedekileri kişileri ve kargoyu aramak
• Teknedeki kişileri sorguya çekmek
• Tekneyi yönlendiren kişilerin yolculuğu kolaylaştırdıkları için yaptırımla
karşılaşabilecekleri konusunda onları bilgilendirmek
✓ Şüphenin haklı çıkması durumunda ise;
• Tekneye el koymak

28
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

• Teknedeki kişileri tutuklamak


• Teknenin karasuları veya bitişik bölge dışında bir yöne yöneltilmesi veya mevcut
rotasının değiştirilmesini talep etmek
• Tekne rotasını değiştirirken ona eskortluk yapmak ya da geri itmek
• Tekne ve teknedeki kişileri operasyon planına uygun olarak kıyı üye devlete
götürmek

FRONTEX veya personeli açık denizde ise madde 7’ye göre şu yetki ve görevlere sahiptir
(Bilgin, 2017, s. 64):

➢ Tekneye el koymak ve teknedeki kişileri tutuklamak


➢ Tekneyi bitişik bölge veya karasularına girmeme konusunda uyarmak
➢ Gerekli durumda teknenin rotasını bitişik bölge ve karasuları dışında bir yöne
yöneltmesini talep etmek
➢ Tekneyi veya teknedeki kişileri üçüncü bir ülkeye yönlendirmek
➢ Tekneyi veya teknedekileri üçüncü bir ülkenin yetkililerine teslim etmek
➢ Tekneyi veya teknedeki kişileri ev sahibi üye devlete veya operasyona katılan komşu üye
devlete yönlendirmek

FRONTEX’in yukarıda sayılan görev ve yetkileri düşünüldüğünde bu kurumun


operasyonlarının göç hukuku ve insan hakları hukuku başta olmak üzere, uluslararası hukuka
uygun olup olmadı sorgulanmalıdır. Özellikle deniz yoluyla göçmen kaçakçılığı ve insan
ticaretinde bu suçlardan dolayı mağdur olan insanların bir de FRONTEX operasyonları nedeniyle
güvenliğinin tehlikeye gireceği düşünülebilir. Bu sebeple bundan sonraki bölümde bu
operasyonların uluslararası hukuk göz önüne alınarak meşruluğu tartışılacaktır. Bu tartışma geniş
bir tartışma olup, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1951
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme, 1967 Protokolü, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
BM Sözleşmesi ve Ek Protokolleri11, BM Şartı, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, Denizde Can
Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi (SOLAS) ve Denizde Arama ve Kurtarma Uluslararası
Sözleşmesi (SAR) gibi sözleşme, anlaşma ve bildirgelerin incelenmesini gerektirir. Ancak ilk

11 Bu çalışmada kısaltma amacıyla Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokolü, Protokol I olarak ve
İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasina ve Cezalandirilmasina İlişkin Protokolü de
Protokol II olarak isimlendirilecektir.

29
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

beşine ilgili yerlerde referans verilecek olup, son üç sözleşme kapsamında FRONTEX’in deniz
operasyonları incelenecektir.

1982 yılında imzalanan BM Deniz Hukukuna Dair Sözleşme AB tarafından onaylanmış


olup, birliğe üye olan tüm devletler için bağlayıcıdır. İlgili deniz alanlarına göre düzenlemelere
yer verilen sözleşmede göçmenlere ve göçmen kaçakçılığına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla
birlikte teknenin bulunduğu deniz alanına göre devletlerin müdahale yetkisinin bulunup
bulunmadığının tespitinde göz önüne alınması gereken hükümler bulunmaktadır (Bilgin, 2017, s.
64).

656/2014 (M.6), FRONTEX’in kara sularındaki operasyonlarından bahseder. Buna


karışıklık, uluslararası deniz hukuku kapsamında karasuları, kıyı devletinin egemenlik yetkisinin
tam ve münhasır olduğu ulusal sınırlar içindeki alanlardan bir tanesi olup, egemenlik yetkisinin
bir sonucu olarak her devletin karasularında müdahale, göç, tutuklama vs. gibi konularda
düzenleme yetkisine sahiptir. Diğer taraftan, Sözleşme’nin 17. Maddesinde belirtildiği üzere, her
devletin bütün devletlerin gemileri ister ticaret ister savaş gemisi olsun karasularından kesintisiz
ve hızlı bir şekilde geçme hakkına sahiptirler. Adına zararsız geçiş denilen bu duruma göre, tüm
devletler bu geçiş hakkına imkân sağlamak zorundadır. Diğer taraftan, ana kural zararsız geçiş
olmakla birlikte geçiş, kıyı devletinin barışına, güvenliğine ve düzenine zarar vermemek
koşuluyla mümkündür (Bilgin, 2017, s. 65).

Sözleşme’nin 19. Maddesi 2. Bentte belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmesi


durumunda, zararsız geçişi icra eden tekne veya yüzen araç sahildar devletin barışına düzenine
veya güvenliğine zarar vermiş sayılacak ve madde 27 (1) uyarınca da sahildar geminin yargılama
yetkisi olabilecektir.

Bununla birlikte uluslararası hukuk kapsamında kural olarak kıyı devletleri zararsız geçiş
hakkını kullanan bir gemiye müdahale etme hakkında belirtilen bu durumlar dışında sahip
değildir. Yasadışı göç veya insan kaçakçılığı konusunda açık bir düzenleme yer almamakla
birlikte BMDHS m. 19/2-g’ de yer verilen “sahildar devletin gümrük, maliye, sağlık veya
muhaceret konularındaki kanun ve kurallarına aykırı bir şekilde mal, para veya kişilerin gemiye
alınması veya gemiden çıkartılması” bu kapsamda değerlendirilebilir gözükmektedir (Bilgin,
2017, s. 65). Diğer taraftan, zararsız geçiş ve hangi durumlarda müdahale etme hakkına sahip

30
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

olduğu ile ilgili bu tartışmada, kanımca, sözleşmenin madde 300 ve 301. Maddelerinin de
zikredilmesi gerekmektedir. İyi niyet ve denizlerin barışçıl amaçlarla kullanılması haklarında
olan bu maddelerle ilgili olarak, gerek zararsız geçişi yapan teknenin gerekse de bu tekneye
müdahalede bulunan sahildar teknenin bu maddelere uygun olarak hareket edip etmediği, iki
tarafında niyetine ve eylemin içeriğine bağlıdır.

Yasadışı göçmen taşıyan bir geminin m. 19/2-l kapsamında değerlendirilmesi ve kıyı


devletinin Sözleşmenin 25. maddesi uyarınca, karasularında zararlı her tür geçişi engellemek için
gerekli tedbirleri alma yetkisine dayanarak gemiyi geri itmesi veya eşlik etmek suretiyle
karasularından çıkartması ise geminin denizde tehlike altında olmaması koşuluyla mümkün
görünmektedir. Nitekim tehlike hali söz konusuysa her devlet gerek uluslararası sözleşmeler
gerek uluslararası örf ve adet hukukundan kaynaklanan yardım yükümlülüğü altındadır.

FRONTEX’in AB hukuku kapsamında karasularında sahip olduğu müdahale yetkisinin 3 açıdan


uluslararası deniz hukukuna uygun olduğu söylenebilir (Bilgin, 2017, s. 67).
❖ İlk olarak, uluslararası deniz hukuku uyarınca karasularında tek yetkili kıyı devleti
olduğundan bir AB ajansı olan FRONTEX’in müdahale yetkisini bir AB üyesi devlet
karasularında kullanması mümkün olup, üçüncü bir ülke karasularında kullanabilmesi
rızaya bağlıdır.
❖ İkinci olarak, göç konusunda kural koyma yetkisi yine devletlere ait bir yetki olup bu
kurallara aykırı şekilde gemiye yolcu alınması veya çıkartılması zararsız geçişin ihlali
olarak kabul edilebilir. Bu davranışın kıyı devletinin barış, düzen ve güvenliğine tehdit
oluşturması halinde de bu tarz geçişleri engelleme yetkisine sahip olduğu gibi kıyı
devletinin cezai yargılama yetkisi söz konusu olabilmektedir. BMDHS ile kıyı devletine
tanınan hukuki ve cezai yargılama yetkileri ile zararsız geçişin engellenmesi yetkisinin
kıyı devletinin aynı zamanda AB üyesi bir devlet olması halinde AB ajansı olan
Frontex’in bu yetkileri kıyı devleti adına kullanabileceği aşikârdır.
❖ Sonuç olarak, Frontex’in bir AB üyesi devlet karasularında tanınan müdahale yetkisini
kullanabileceği; bir üçüncü devlet karasularında ise rıza ile aynı yetkilere sahip olduğu
düşünülmektedir.
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 33. Maddesine göre, bitişik bölge, karasularının
ölçülmeye başlandığı esas hattan başlamak üzere 24 mile kadar uzanan deniz alanı olarak

31
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

tanımlan olup, söz konusu bölgede kıyı devletinin, sağlık, maliye, gümrük ve göç mevzuatlarına
ilişkin ülkesinde veya karasularında meydana gelebilecek riayetsizlikleri önlemek ve bu
mevzuata ülkesi üzerinde veya karasularında meydana gelebilecek riayetsizlik halinde
cezalandırma yetkisi olmak üzere 2 tür yetkisi vardır (Bilgin, 2017, s. 67).
Tanınan bu yetkiler kapsamında kıyı devletinin bitişik bölgesinde yasadışı göçmen taşıyan
bir gemiye karşı göç mevzuatına aykırılığı önlemek amacıyla kontrol yapabilmesi mümkün
görünmektedir. Cezalandırma yetkisinin kullanılabilmesi için ise, göç mevzuatına aykırı bu
davranışın karasularında gerçekleşmiş olması mı, yoksa gerçekleşme ihtimalinin bulunması mı
gerektiği konusu madde metninden tam olarak anlaşılamamaktadır. Karasularında kıyı devletinin
cezalandırma yetkisine sahip olduğu Sözleşme’nin Madde 27’de düzenlendiğinden aslında bitişik
bölgede tanınan bu yetki, ihlalin bitişik bölgede meydana gelip, karasularında geçerli bir kuralın
ihlali sonucunu doğurduğu takdirde kullanılabilmelidir. Diğer bir deyişle, bitişik bölgede
cezalandırma yetkisinin kullanılabilmesi için mevzuat ihlalinin karasularında gerçekleşmesi
gerektiğine dair bir yorum yerinde olmayacaktır (Bilgin, 2017, s. 67).
Bu konuyla ilgili olarak, Işıl Özkan’ın Gökhan Taneri’den aktardığı üzere, geri
göndermeme ilkesinin (non-refoulement), iç sularda ve karasularında uygulanabileceği; ancak
bitişik bölge ve açık denizde uygulanamayacağıdır (Özkan, 2018, s. 505). Buna göre
FRONTEX’in bir devletin karasularında bir tekneye müdahale ederek, onu iterek ve eşlik ederek
rotasını değiştirmeye çalışması, Işıl Özkan’ın aktardığı üzere, geri gönderme/göndermeme ilkesi
noktasında meşru olduğu söylenebilir. Ancak aynı müdahaleyi FRONTEX’in bitişik bölge ve
açık denizde yapması gayri meşru olarak nitelendirilebilir.

Diğer taraftan, kanunsuz suç ve cezanın olamayacağı ve bir eylemin suç olarak sayılması
ve yargılama / cezalandırmaya (kovuşturma) dâhil olabilmesi için o suçun işlenmesi, yani eyleme
dönüşmesi gerekir. Ulusal hukuk ile uluslararası hukukun doğası arasındaki farklılık bir yana,
kanımca, sahildar devlet, zararı dokunacağını öne sürerek suç ve zarar gerçekleşmeden bir
gemiye müdahalede bulunması yanlıştır. Karasularında ve iç sularında bunu yapabilir belki, ama
diğer su alanlarında tedbir almakla yetinecektir. Tedbir almak ile harekete geçmek içerik olarak
birbirinden farklıdır.

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi Madde 56, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hattan
itibaren azami 200 deniz miline kadar uzanan ve ilana tabi olan münhasır ekonomik bölgede ise,

32
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

kıyı devletine münhasır ekonomik hak ve yetkiler tanımaktadır. Sözleşmenin 56. Maddesinde
düzenlendiği üzere, söz konusu alanın kıyı devletine tanınan ekonomik haklar dışında açık deniz
alanı olması nedeniyle, bu bölgede diğer devletlerin seyrüsefer serbestliği de devam etmektedir.
Dolayısıyla, göç konusunda da kıyı devletinin bu alanda herhangi bir düzenleme yapma yetkisi
kural olarak bulunmamaktadır. Bunun tek istisnası, Sözleşmenin Madde 60(2)’de yer verilen
düzenlemedir. Münhasır ekonomik bölgede herhangi bir sun’i ada, tesis veya yapı inşa edilmiş
ise, bu yapılar üzerinde gümrük, maliye, sağlık, güvenlik ve göç konularında kendi kanun ve
kurallarını uygulama konusunda münhasır yetkiye sahiptir (Bilgin, 2017, s. 68).
Uluslararası hukuk kapsamında yasadışı göçmen taşıyan bir geminin bir devlete ait bitişik
bölgeden geçmesi halinde sadece göç, sağlık, gümrük ve maliye konularındaki ulusal mevzuatın
ihlalini engellemek amacıyla kıyı devleti tarafından gemiye müdahale edilebileceği gibi, göç
mevzuatının karasularında ihlali sonucunu doğuracak bir davranış meydana gelmesi halinde de
cezalandırma yetkisini kullanabileceği düşünülmektedir. Münhasır ekonomik bölgede ise acık
deniz kurallarının geçerliliği asıl olup, ancak münhasır ekonomik bölgede inşa edilmiş suni ada,
tesis veya yapıda göç mevzuatına ilişkin ihlal meydana gelirse kıyı devletinin müdahalesi söz
konusu olabilmektedir (Bilgin, 2017, s. 68).
Açık denizler hiçbir devletin egemenliği altında bulunmayan, denize kıyı olsun veya
olmasın tüm devletlerin kullanımına açık deniz alanı olarak tanımlanmaktadır. Sözleşme’nin
Madde 87(1)’de açık denizlerin serbestliği ilkesi ana kural olup, bu serbestlik, başta seyrüsefer
serbestisi olmak üzere, deniz altına kablo ve boru döşeme, balıkçılık, açık deniz üzerinde uçuş
yapmak ve yapay adalar inş ası ve bilimsel araş tırmalar yapabilmek konularını içerir. Bunun
yanısıra, hiçbir devlet, söz konusu deniz alanında hukuki, idari veya cezai yargılama yetkisine
sahip değildir. Bunun tek istisnası bayrak devleti ilkesidir. Buna göre, her devlet acık denizde
sadece kendi bayrağını taşıyan gemiler üzerinde münhasır yargılama yetkisine sahiptir (Bilgin,
2017, s. 69).

Her ne kadar açık denizde devletlerin sahip olduğu yargılama yetkisi konusunda ana kural
bayrak devleti ilkesi olsa da, -uluslararası örf ve adet kuralıdır-, BMDHS’de yer verilen bazı
durumlar bayrak kuralına istisna teşkil etmektedir. Bunlar, köle taşıma yasağı, deniz haydutluğu,
narkotik maddelerin ve psikotropik maddelerin yasadışı ticareti, izinsiz yayın yapma ve ziyaret
hakkıdır. Bunlar olmak üzere BMDHS m. 99-110’da düzenlenmiştir (Bilgin, 2017, s. 69).

33
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Sözleşmede açık denizlerde yasadışı göç veya göçmen kaçakçılığına dair doğrudan bir
madde bulunmadığından bayrak kuralına dayanarak yasadışı göç veya göçmen kaçakçılığı
yaptığından şüphe edilen bir geminin bayrak devletine bildirimde bulunulmak şartıyla ya bayrak
devletinin müdahalesi sağlanabilir ya da bayrak devletinin izni alınarak bildirimde bulunan
devletin müdahalesi mümkün olabilir. Hatta kimi zaman devletler arasında bu konuda yapılmış
bir anlaşma mevcut ise herhangi bir izne dahi gerek olmaksızın yapılan anlaşmaya dayanarak
devletler inceleme, araştırma yapma yetkisine sahip olabilecekleri gibi, el koyma ve yargılama
yetkisini dahi kullanabilmektedirler (Bilgin, 2017, s. 69).

Göçmen kaçakçılığı yaptığından şüphe edilen geminin uyruksuz olması halinde ise, bu
gemiye müdahale edilip edilemeyeceği veya kim tarafından edileceği net değildir (Bilgin, 2017,
s. 69). Göçmen kaçakçılığı yapan ve uyruksuz olduğundan şüphe edilen bir geminin açık denizde
herhangi bir devlete ait savaş gemisi tarafından BMDHS Madde 110 (1-d-e)’ye dayanılarak
ziyaret hakkının kullanılması mümkündür. Ancak ziyaret hakkının kullanılabilmesi için duyulan
şüphenin göçmen kaçakçılığı yapılmasından değil, geminin uyruksuz olmasından kaynaklanması
gerekmektedir. Ziyaret hakkı, geminin uyruksuz olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla
gemiye yanaşma, durdurma, çıkma, evrak kontrolü ve arama yapma hakkı tanırken, uyruksuz
olduğunun tespiti halinde ne yapılabileceğine dair BMDHS herhangi bir düzenleme mevcut
değildir. (Bilgin, 2017, s. 70).

Bu konuda doktrinde iki görüş mevcut olup, bunlar (Bilgin, 2017, s. 70);

o Uyruksuz bir gemiye karşı ziyaret hakkını kullanan her devletin gemiye el koyma hakkı
da dâhil olmak üzere, kendi hukukuna göre uyruksuz gemi üzerinde yargılama yetkisi
bulunduğudur. Bunu engelleyen herhangi bir kuralın uluslararası hukukta yer almadığı da
bu görüşü savunanlar tarafından ileri sürülmektedir. Uyruksuz bir geminin açık denizde
bulunması halinde hiçbir devletin yargılamasına tabi olmayacağı düşüncesi ise, uyruksuz
gemilerin tamamen yargıdan muaf olmaları ve açık denizdeki hiçbir faaliyetlerinden
dolayı yargılanamayacakları sonucunu doğuracak ki, bu durum, denizlerin güvenliği
acısından problem yaratacağından müdahale eden geminin bayrak devletinin yargılama
yetkisi olduğu savunulmaktadır.
o Uyruksuz bir geminin herhangi bir devlet tarafından yargılanabilmesi için yargı yetkisini
kullanacak devlet ile uyruksuz gemi tarafından gerçekleştirilen faaliyet arasında bir bağın,

34
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

irtibatın bulunması gerektiğidir. Yaygın görüş, aranan bu bağın güvenlik endişesinden


kaynaklanabileceğidir.
AB hukuku kapsamında FRONTEX’in açık denizde sahip olduğu müdahale yetkisine
bakacak olursak, göçmen taşıdığından şüphe edilen geminin uyruğu belli ise, FRONTEX,
656/2014 sayılı Tüzük Madde 7(1)’de yer verilen geminin mülkiyetinin ve gemideki kişilerin
kimlik ve vatandaşlıklarının tespitine ilişkin bilgi ve dokümantasyon talep etmek; gemiyi
durdurmak, gemiye çıkmak ve arama yapmak, gemideki kişileri sorguya Çekmek yetkisine
sahiptir. Şüphesinde haklı çıkması durumunda ise, FRONTEX, Madde 7(2)’de tanınan
yetkilerden hepsini veya herhangi birini göçmen taşıyan geminin bayrak devletinin onayını almak
şartıyla yapabileceği açıktır (Bilgin, 2017, s. 70-71).
Göçmen taşıdığından şüphe edilen geminin uyruksuz olması halinde ise 656/2014 sayılı
Tüzük Madde 7 (11)’ye göre ve BMDHS Madde 110(1-d)’de yer verilen düzenlemeye uygun
olarak, Frontex’in öncelikle geminin uyruksuz olduğunu tespit etmek amacıyla gemiye çıkma ve
araştırma yetkisi olduğu hüküm altına alınmıştır. Ancak geminin uyruksuzluğunun teyidi halinde,
BMDHS’de yer alan düzenlemeden farklı olarak operasyona ev sahipliği yapan devlet veya
operasyona katılan diğer bir AB üyesi devlet tarafından 656/2014 sayılı Tüzük Madde 7(1) veya
7(2)’de yer verilen yetkilerin gerek ulusal gerek uluslararası hukuka uygun olarak
kullanılabileceği düzenlenmiştir (Bilgin, 2017, s. 71).
BMDHS Madde 110(1-d)’de şüphenin teyidi halinde ziyaret hakkını kullanan devletin ne
tür yetkilere sahip olduğuna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Bu durumda ziyaret hakkını
kullanan devletin, -göçmen kaçakçılığı yaptığının netleşmesi halinde- yargılama yetkisine sahip
olup olmadığı konusunda yukarıda ele alınan iki görüşe başvurması gerekmektedir (Bilgin, 2017,
s. 71).
Uluslararası hukuktaki düzenlemenin aksine FRONTEX’e acık denizde göçmen taşıdığı
netleşen uyruksuz bir gemiye karşı 656/2014 sayılı Tüzük Madde 7(2)’de sayılan yetkilerin
tanındığı anlaşılmaktadır (Bilgin, 2017, s. 71).
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek Kara, Deniz ve
Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol (Protokol II – Göçmen Kaçakçılığına Karşı
Protokol) ise açık denizde göçmen kaçakçılığı yapan uyruksuz bir gemiye müdahale konusunda
düzenlemelere yer vermektedir (Bilgin, 2017, s. 71-72).

35
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Protokol II Madde 8(7), bir Taraf Devletin, geminin deniz yoluyla göçmen kaçakçılığında
kullanıldığından ve tabiiyetsiz olduğundan veya tabiiyetsiz bir gemiye benzetilmiş
olabileceğinden şüphelenmesi için makul nedenleri varsa, gemiye çıkabileceği ve gemiyi
arayabileceği ve eğer bu şüpheyi doğrulayan bir kanıt bulunursa, o Taraf Devletin, ilgili iç ve
uluslararası hukuk uyarınca uygun önlemleri alacağından bahsetmektedir. Diğer taraftan aynı
protokolün 5. Maddesinde yer verilen düzenlemeye göre, göçmen kaçakçılığı yapan kişiler cezai
kovuşturmaya tabi olurken, göçmenler bu kapsamda değerlendirilmemektedir (Bilgin, 2017, s.
72).
BMDHS’de olduğu gibi söz konusu Protokolde de 656/2014 sayılı Tüzüğü'n aksine
teknenin karasuları veya bitişik bölge dışında bir yöne yöneltilmesi veya mevcut rotasını
değiştirmesini talep etmek ve bu durum yerine getirilirken tekneye eşlik etmek veya geri itmek;
tekne veya teknedeki kişileri operasyon planına uygun olarak kıyı üye devlete götürmek veya
ucunu ülkeye teslim etmek gibi yetkilerden bahsedilmemektedir. Hatta bu tur yetkilerin
kullanılamayacağı, Protokol Madde 19’un yorumundan da anlaşılmaktadır (Bilgin, 2017, s. 72).
Bunun yanısıra Protokol Madde 9(1)’de gemiye müdahale eden devletin gemide bulunan
göçmenlerin insanca muamele görmelerini ve güvenliklerini sağlama yükümlülüğünün
düzenlenmiş olması da bu durumu doğrular niteliktedir (Bilgin, 2017, s. 72).
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi Madde 98’de de düzenlenen yardım etme yükümlülüğü
kapsamında göçmenlerin hayatlarının güvence altına alınması uluslararası hukuk kapsamında her
devlete getirilen bir yükümlülüktür. Aynı zamanda uluslararası örf ve adet kuralı olan bu
yükümlülük, Denizde Can Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi (SOLAS) ve Denizde Arama ve
Kurtarma Uluslararası Sözleşmesi (SAR) ile de hüküm altına alınmıştır (Bilgin, 2017, s. 72-73).
Arama ve kurtarma yükümlülüğüne ilişkin mevcut düzenlemelerin ortak noktası; tehlike
altında olan bir gemiye her devletin yardım etme ve işbirliği içerisinde bulunma gerekliliğidir.
Kurtarma yükümlülüğü altında güvenli bir bölgeye götürülmesi gereken göçmenler için güvenli
yerin neresi olduğu konusunda ise SAR herhangi bir düzenleme içermemektedir. Ancak bu
konuda BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesi tarafından 1981 yılında alınan
karara göre, yerleşik uluslararası uygulamaya göre denizde kurtarılan kişilerin bir sonraki
limanda gemiden indirilmeleri ve en azından yerleşme inceleme sureci içinde geçici olarak bu
ülke tarafından kabul edilmeleri gerekmektedir (Bilgin, 2017, s. 73). Ancak bütün düzenlemeler,
denizden kurtarılma konusunda tüm devletlere yardım yükümlülüğü yüklemiş olsa da, kurtarma

36
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

gerçekleştikten sonra bu kişilerin nereye götürüleceği ve sonrası belirsiz görünmektedir (Bilgin,


2017, s. 74). Diğer bir değişle, bahsedilen “güvenli yerin” neresi olduğu tam olarak
bilinmemektedir.
2004 yılında mevcut bu belirsizliği gidermek amacıyla Uluslararası Denizcilik Örgütü
(IMO), başta güvenli bölge tanımı olmak üzere, denizden kurtarılanların akıbeti hakkında SAR ve
SOLAS üzerinde bir takım değişiklikler yapmıştır. Güvenli bölge, kurtarma operasyonlarının
sonlanması beklenen ve kurtarılan kişilerin hayatlarının artık tehdit altında olmadığı, temel insanı̂
ihtiyaçlarının (gıda, barınacak yer ve tıbbi ihtiyaçlar) karş ılanabileceği ve kurtarılan kiş ilerin bir
sonraki veya son varacakları yere gitmeleri için gerekli ulaş ım planlarının yapılabileceği yer
tanımlanmıştır. Bu tanımla denizden kurtarılanların getirildikleri ülkelerin bu kişileri kabul etme
zorunluluğu olmadığı bir kez daha vurgulanmıştır (Bilgin, 2017, s. 74).
2009 yılında IMO tarafından yayınlanan “Denizden Kurtarılanların Karaya Çıkarılmaları
İçin İdari Prosedürlere İlişkin İlkeler”de işbirliği ile karaya çıkarılma için güvenli bir yer
sağlanamazsa kurtarma operasyonunun gerçekleştirildiği SAR bölgesinden sorumlu devletin
kurtarılanları kendi ülkesinde karaya çıkartacağı kabul edilmiştir. Ancak bu konuda herhangi bir
zorunluluk yine öngörülmemiştir (Bilgin, 2017, s. 75).
Avrupa Birliği’nin denizlerde arama ve kurtarma operasyonlarına ilişkin düzenlemesi
656/2014 sayılı Tüzük m. 9’da yer almaktadır. Tüzüğün 10 (1-c)’de ise karaya çıkarılma
aşamasında ve arama kurtarma operasyonlarında hem uluslararası hukuka hem de temel haklara
uygun hareket edilmesi öngörülmektedir. Hayatta kalanların karaya çıkartılmasında ise Madde
10 (1-c) uyarınca, operasyona ev sahipliği yapan üye devlet ile katılan devletlerin sorumlu
Kurtarma Koordinasyon Merkezi ile işbirliği yaparak güvenli bölge tespit etmeleri ve ardından
hayatta kalanların hızlı bir şekilde tespit edilen yere gitmelerinin sağlanması öncelikli olarak
öngörülmüştür. Bunun sağlanamaması durumunda ise, karaya çıkarılma işleminin operasyona ev
sahipliği yapan üye devlette gerçekleşecektir (Bilgin, 2017, s. 75).
Uluslararası hukuk ve Avrupa Birliğinde yer alan düzenlemelere bakıldığında, güvenli
bölge dolayısıyla hayatta kalanların karaya çıkartılacağı yere ilişkin net bir çözüm sunmak yerine,
son çare olarak operasyonu gerçekleştiren devletin bu sorumluluğu alacağının düzenlendiği
dikkat çekmektedir. Sorumluluğun kim tarafından alınacağı konusunda net bir düzenleme
yapılmamasının nedeni olarak iki durum ileri sürülmektedir. Bunlar (Bilgin, 2017, s. 75);

37
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Net bir düzenleme yapılması halinde deniz yoluyla Birliğe geçiş konusunda göçmenlerin
cesaretlendirilmiş olacağı endişesidir.
Kurtarma operasyonlarının durum ve şartlara göre farklılık arz etmesi ve bu nedenle her
durumda uygulanacak tek bir kuralın belirlenmesinin beklenilen faydayı sağlayamayacağı
düşüncesidir.

38
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

BÖLÜM 5: TÜRK ULUSAL MEVZUATI VE GÖÇ, GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI VE İNSAN


TİCARETİ

Türk Mevzuata baktığımızda Türkiye’nin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni, Avrupa


İnsan Hakları Sözleşmesi’ni, 1951 Tarihli Mülteciler Sözleşmesi’ni, 1967 Protokolü’nü ve
Sınıraşan Organize Suçlara Karş ı Birleşmiş̧ Milletler Sözleş mesi ile Ek Protokollerini
onayladığını görmekteyiz. Buna karşılık, Madde 309’dan dolayı, antlaşmayı imzalamamıştır. Zira
antlaşmayı bir bütün halinde kabul etmesi gereklidir; herhangi bir maddesine çekince koyamaz.

Diğer taraftan göç konusuyla ilgili olarak, 4 Nisan 2013 tarihli 645812 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’nu (YUKK) görüyoruz. Kanunun amacı, ilk maddesinde,
yabancıların Türkiye’ye girişleri, Türkiye’de kalışları ve Türkiye’den çıkışları ile Türkiye’den
koruma talep eden yabancılara sağlanacak korumanın kapsamına ve uygulanmasına ilişkin usul
ve esasları düzenlemek olarak belirlenmiştir. Kanunun kapsamı ise ikinci maddede yabancılarla
ilgili iş ve işlemleri; sınırlarda, sınır kapılarında ya da Türkiye içinde yabancıların münferit
koruma talepleri üzerine sağlanacak uluslararası korumayı, ayrılmaya zorlandıkları ülkeye geri
dönemeyen ve kitlesel olarak Türkiye’ye gelen yabancılara acil olarak sağlanacak geçici
korunması olarak ifade edilmiştir. Aynı maddenin ikinci bendinde Türkiye’nin taraf olduğu
milletlerarası anlaşmalar ile özel kanunlardaki hükümlere bağlılığı belirtmiştir.

Göç çalışmalarını yürütmek, yönetmek amacıyla, YUKK Madde 103’e dayanarak Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu kanun13, Genel Müdürlüğün görev ve yetkilerini, göç
alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak, bu konularla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında
koordinasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş ve Türkiye’de kalışları, Türkiye’den
çıkışları ve sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti
mağdurlarının korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek olarak açıklamıştır.

Türkiye, her ne kadar 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi’nde coğrafi sınırlamaya bağlı
kalmış ve mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma şeklinde üçlü bir tanım ve koruma geliştirse de
Madde 4 ile Geri Gönderme Yasağı’nı kabul etmiştir. YUKK Madde 55 (ç)’de de insan ticareti
mağdurlarının sınır edilmeyeceğini bildirmiştir. Bununla birlikte aynı kanunun Madde 20 (b) ise,

12
04.04.2013/6458, RG: 11.04.2013/28615
13
Mülga: 2/7/2018-KHK-703/71 md.

39
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

vatansız kişi kimlik belgesine sahip kişilerin ikamet izninden muaf olduğu belirtilirken, Madde
22 (e) bendi, insan ticareti mağdurlarının ikamet izni için valiliklere başvuru yapabileceğinden
bahseder.

Türk Ceza Kanunun14 79. Maddesi göçmen kaçakçılığı’nı, Madde 80 ise insan ticareti
konusunu düzenler. İlgili kanun maddeleri, önce bu suçları işleyen kişileri tanımlar ve daha sonra
da göçmen kaçakçılığı için üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası
öngörürken, insan ticareti için de sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî
para cezası verileceği ilan edilir. TCK Madde 79 (3), suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde
işlenmesi halinde, verilecek cezaların yarı oranında artırılacağından bahseder.

TCK 80 (2), insan ticareti ile ilgili rızayı kabul etmez ve eylemi suç olarak kabul ederken,
Aynı maddenin 3. Bendinde mağdurların çocuk olması durumunda, suça ait araç fiillerden
hiçbirine başvurulmamış olsa da faile yine de kanunda belirtilen cezanın verileceği hükme
bağlanmıştır.

Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi’ne ek Kara, Hava ve Deniz Yoluyla


Göçmen Kaçakçılığına karşı Protokol’ün 5. maddesi göçmenlerin 6. maddedeki suçlardan dolayı
cezai kovuşturmaya tabi tutulmayacaklarını kabul etmektedir. Ancak bu insanların Pasaport
Kanunu’nun15 33, 34 ve 35. maddelerine göre sorumlu tutulmaları mümkündür. Bu kanunun 36.
maddesi ise, yabancıları hükümetçe belirlenen sınır kapıları dışındaki yerlerden kara, deniz ve
hava taşıtlarıyla nakledenlerin cezalandırılmasına ilişkindir (Özkan, 2018, s. 495).

Pasaport Kanunu Madde 34, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından her nasılsa pasaportsuz
olarak girmiş olan vatandaşlara bin Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası
verileceğini ifade etmektedir. Burada göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti mağdurlarına da bu
cezanın verileceği düşünülebilir. Aynı kanunun yukarıda bahsedilen 33. ve 35. maddeleri, YUKK
madde 124’e göre yürürlükten kaldırılmış olsa bile, Pasaport Kanunu Madde 34’e göre, ülkeye
kaçak yollardan giren göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti mağdurlarının cezai kovuşturmaya
uğrayabileceği söylenebilir. Ancak kanunlar uygulamada, kanunlar hiyerarşisi de göz önüne
alınarak, Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı BM Sözleşmesi’ne Ek Protokol ve diğer antlaşma ve

14
26.09.2004 / 5237, RG: 12.10.2004 / 25611
15
15.07.1950 / 5682, RG: 24.07.1950 / 7564

40
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

sözleşmelerin mi yoksa pasaport kanunun mu dikkate alınacağı ayrı bir tartışmadır. Bununla ilgili
olarak, YUKK Madde 55 (ç)’ye göre insan ticareti mağdurlarının sınır edilmeyeceğini ve aynı
kanunun Madde 20 (b)’ye göre ise, vatansız kişi kimlik belgesine sahip kişilerin ikamet izninden
muaf olduğunu hatırlamakta, kanımca, hatırlamakta fayda vardır.

41
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

SONUÇ

Uluslarlararası ilişkiler disiplininde ihmal edilen göç konusu, daha sonraları güvenlik,
ulusal egemenlik ve terörizm konularıyla ilişkilendirilerek incelenmiştir. Güvenlik kavramı,
devlet güvenliğinden ve ulusal güvenlikten toplumsal güvenliğe ve insan güvenliğine evrilse de,
ülke sınırları içerisindeki toplumun ve devletin vatandaşlarının bu konuda öncelik sırasını alması,
göçmenler ve sığınma arayanlar aleyhine bir gelişme olmuştur. Göçmenlerin ve mültecilerin
toplumsal güvenliği ayrı bir güvenlik konusu oluştursa da terörizm, yabancı düşmanlığı,
ayrımcılık ve hatta ırkçılık gibi eğilimleri, ülke sınırlarının, devletlerin egemenliğinin ve ülke
içinde düzenin korunması amacıyla geliştirilen politikalar sebebiyle daha bir çıkmaza girmiş ve
göçmen ve sığınma arayanları yaşam ve ölüm arasında insan tüccarlarının ve göçmen
kaçakçılarının merhametine bırakmıştır. Bana göre, devletlerin sağlamaya çalıştığı güvenlik
politikaları yeni bir güvenlik ikilemi yaratmakta ve devletler için de toplumlar için de göçmen ve
sığınma arayan insanlar için de olumsuzlukla sonuçlanmaktadır. Devletler sınırlarının ya da ülke
içerisindeki vatandaşlarının güvenliğini sağlayamadığı gibi, sınırların dışında bekleyen insanlar
için de ağır dramlara gebe kalmaktadır. Hâlbuki devletler, doğru göç politikalarıyla hem
sınırlarının güvenliğini sağlayabilecekler hem de gerek ülke içindeki ve gerekse de ülke dışındaki
sınırda bekleyen insanların güvenliklerini sağalayabileceklerdir. Göçmen ve sığınma arayanların
o ülkelere katabilecekleri bilgi, kültür ve değerler ise ayrıca önemlidir.

Göç kaçakçılığı ve insan ticaretinin belirli tanımları yapılabilmesine karşılık, sınırlarının


tam olarak birbirinde ayrı olmadığı ve bazen iç içe geçtiği unutulmamalıdır. Zira göçmen
kaçakçılığındaki mağdurun da bir süre sonra, insan ticaretindeki mağdur gibi
sömürülmeyeceğinin garantisi yoktur. Bir diğer nokta ise, yasadışı göç olarak kabul edilen
göçmen kaçakçılığının çalışmada da belirtildiği gibi yasal yolları araç / yöntem olarak
kaullandıkları da unutulmamalıdır. Bu suçların doğaları gereği gizli yapılması, mağdurların
tespitini zorlaştırmakta ve göç çalışmalarında istatistiki olarak ölçülmesini de zorlaştırmaktadır.
Dünyada bilinen tahminlerin üzerinde göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti mağdurunun olduğu
ve bu suçların, uyuşturucu kaçakçılığından sonra ikinci sırayı aldığı tahmin edilmektedir. Ne
yazık ki, bu konuda istismara açık hassas grubu kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır.

42
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Bu suçu önlemek ve mağdurları korumak adına uluslararası düzenlemeler de mevcuttur.


Uluslararası hukuk düzenlemeleri azımzanmayacak genişlikte olup, gerek İnsan Hakları Hukuku
gerekse de Göç Hukuku’na kaynaklık etmektedir. Her ne kadar 1951 Mültecilerin Hukuki
Statüsü’ne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü bu mağdurlara dair bir düzenleme
getirmemiş olsa da, özellikle geri göndermeme ilkesi noktasında, tamamen etkisiz olduğu da
söylenemez. Bu konudaki en önemli uluslararası hukukuk sözleşmesi Sınıraşan Örgütlü Suçlarla
Mücadele Sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek iki protokol olsa da, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de bunun dışında tutulmamalıdır. Ancak tüm bu
düzenlemelere karşın, uygulamada suçun önlendiği ve / veya mağdurların korunduğu
söylenemez. Mevcut düzenlemeler belli boşluklar ve yoruma açık ifadeler barındırabilmekte
olup, her ne kadar pozitif hukuk doktrinine göre devletler üzerinde bağlayıcılığı olsa da, bazı
durumlarda devletlerin inisiyatif alıp karar almalarını beklemektedir. Fakat bu, İnsan Hakları
Hukuku ve/veya Göç Hukuku’nun tamamen işlevsiz olduğu anlamına gelmemekte olup, henüz
yolun başında olduğumuz ve bizim ve hak / hukuk anlayışımızın daha evrimleşmeye ihtiyacı
olduğu anlamına gelmeltedir.

Yolun başında olan bir diğer kurum da AB ve Göç Mevzuatıdır. İçeride ekonomik
bütünleşme ve sınırların kaldırılmasıyla yaratılmaya çalışılan Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
ideali, dış sınırların yabancılara karşı korunmasını gündeme getirmiştir. 11 Eylül saldırıları ve
Avrupa’da meydana gelen terör saldırıları, başta göçmen ve mülteciler olmak üzere, yabancılara
karşı bir önyargı ve korkuya sebep oldu. İnsan ticareti ve göçmen kaçakçılığı mağdurları da
bundan nasibini aldı. Göçmenleri dışarıda tutma adına yapılan çalışmalar, istenilen sonu
vermeyince yeni düzenlemelere gidildi. FRONTEX, düzenlediği operasyonların bu istenilen
amaca ne kadar iyi hizmet ettiği ayrı bir tartışma olmakla birlikte, suya elverişsiz teknelerle
yolculuk yapan göçmenlerin ve sığınma arayanların lehine iyi sonuçlar doğurmadığı aşikârdır.
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, karasularda ve iç sularda devletlere münhasıran bir yetki vermiş
olsa da, açık denizler başta olmak üzere diğer sularda bu yetki ve FRONTEX operasyonları
tartışmalıdır. Bununla birlikte SOLAS ve SAR Sözleşmeleri ise devletlere denizde yardıma
muhtaç teknelere yardımda bulunma ve koruma yükümlülüğü getirse de, devletleri bu konuda
zorlamamaktadır. Devletler, müdahale etmek ya da karışmamak arasında tercih haklarına sahip
olmakla birlikte, buradaki bir diğer sorun ise, kurtarılanların nereye götürüleceğidir.

43
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

Türk Ulusal Mevzuatı ise, göç ve mülteciler konusu 1951 tarihli sözleşmedeki coğrafi
ayrımı dikkate alarak bir düzenleme geliştirmiş ve farklı tanımlarda bulunmuştur. Kurulan Göç
İdaresi Genel Müdürlüğü, göç politikaların yürütülmesinde ve koordinasyonda önemli bir
gelişme sayılsa da, Geri Gönderme Merkezleri yönünde eleştiriler vardır (Özkan, 2018). Bizim de
bu konuda yolun başında olduğumuz kesindir. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti konusunda,
YUKK’un ilgili maddeleri mağdurların geri gönderilmeyeceği ve ikamet kolaylıklarından
bahsetse ve TCK suçlulaara ağır cezalar öngörse de, Pasaport Kanunu’n bazı maddeleri,
mağdurların da cezalandırılabileceğine dair yorumlanabilir. Bununla birlikte Türkiye’nin 1951
Sözleşmesi 1967 Protokolü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi ile Sınıraşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi ve Ek Protokolleri’ni imzaladığı
akılda tutulmalıdır.

Yukarıda da bahsedildiği gibi, İnsan Hakları, Göç Hukuku ve Uluslararsı Hukuk


konularında ilerlemeler kaydetsek de henüz yolun başındayız. Kendi ülkemizde, kendi
devletimizde yaşıyoruz. Topraklara bizi diğerinden ayırmak için sınırlar çiziyoruz. Tüm
önceliklerimizi buna göre belirliyor ve bu önceliklerimize göre politikalar üretiyoruzç Henüz
yolun başındayız. Yeryüzünden çok uzun yıllardır yürüyor olsak da henüz çocuğuz. Yeni yeni
öğreniyoruz yürümeyi. Gün gelecek, “bizler” ve “onlar” ayrımlarını bırakacak, güvenliği yeniden
tanımlayacağız. İlerlemeye devam edecek ve uluslararası hukukumuzda mevcut olan eksiklikleri
tamamlayacağız. O zamana kadar mevcut düzenlemeleri uygulamaya koymanın ve düştüğümüz
yerde kalkmanın, eksik kaldığımız yerde tamamlamanın dışında başka bir yapacak şeyimiz yok,
sanırım.

44
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

KAYNAKÇA
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi . (1950, Kasım 4). European Court of Human Rights:
https://www.echr.coe.int/Documents/Convention_TUR.pdf adresinden alınmıştır

Baylis, J. (2008). Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı. Uluslararası İlişkiler, 5(18), 69-85.

Bilgin, A. (2017). Göçmenlere Yönelik Deniz Operasyonlarında Frontex'in Müdahale Yetkisinin


Ululsrarası Hukuk Kapsamında Değerlendirilmesi. Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi,
7(2), 55-82.

Gallagher, A. (2010). The International Law of Human. cambridge university press.

Hoffmann, S. (1977). An American Social Science: International Relations. Daedalus, 106(3),


41-60.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi. (1948, Aralık 10). BM Ankara Enformasyon Merkezi:
http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/h_rigths_turkce.pdf adresinden alınmıştır

Memişoğlu, F. (Bilinmiyor). İnsan Ticareti . Bilinmiyor.

Özkan, I. (2018). Göç, İltica ve Sığınma Hukuku. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Petersen, W. (Yöneten). (2004). Troy (Truva) [Sinema Filmi].

Son 13 yılda Avrupa'yı sarsan terör saldırıları. (2017, 8 18). Sputnik News (Türkçe):
https://tr.sputniknews.com/avrupa/201708181029756400-avrupa-teror-saldirlari/
adresinden alınmıştır

Şirin Öner, N., & Ihlamur Öner, S. (2018). Uluslararası İlişkillerde Göç. İstanbul: Der Yayınları.

Waltz, K. (2000). Structural Realism after the Cold War. International Security, 25(1), 5-41.

Wikizero Wikipedia. (tarih yok). United Nations Convention against Transnational Organized
Crime. Wikipedia (Wikizero):
http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa
2kvVW5pdGVkX05hdGlvbnNfQ29udmVudGlvbl9hZ2FpbnN0X1RyYW5zbmF0aW9u
YWxfT3JnYW5pemVkX0NyaW1l adresinden alınmıştır

45
Çukurova Üniversitesi İnsan Ticareti ve Gçömen Kaçakçılığı

46

You might also like