You are on page 1of 85

T E K E L L Ü M - Ü L Ý R FA N

Maneviyatta
Ýlham ve Beyanlarýn
Hususiyetleri

ELL HACC
HÜSEYÝN VEDAD

Ýstanbul
2017
E L L H A C C
H Ü S E Y Ý N V E D A D

T E K E L L Ü M - Ü L Ý R FA N
Maneviyatta

Ýlham ve Beyanlarýn

Hususiyetleri

Editör: Þ a f a k T U N Ç Redakte/Tashih: H ý z ý r E R C A N

Baský Tarihi
H.1439 /M.2017

Ýletiþim

Web: http://huvallahu.com
e-mail: ellhuve@hotmail.com

Basým Yeri:
Seçil Ofset Matbaacýlýk
ve Ambalaj Sanayi Ltd. Þti.
Tel: (90) 212 - 629 06 15 pbx

ISBN
978-605-82964-2-8
Ý Ç Ý N D E K Ý L E R

1.DÎBÂCE.......................................................................................................1-7

2.ÝNSAN VARLIÐI VE HALÝFE-Ý HAKK SIRRI...................................................9-21

3.TECELLÝGÂH-I RAHMAN OLAN KALB ÂLEMÝ..............................................23-29

4.MANEVÝ YETÝÞMEDE MÂNÂ GÖRMEK, ÝLHAM VE BEYAN ALMAK................31-33

5.ÝSÝMLERÝN KEMALÂT BULMASI VE "HATEM" KELÝMESÝNDEKÝ HUSUSÝYET.......35-45

6.HATMÜL VELÂYET SIRR-I HUSUSÝYETÝ VE VELÂDET.................................47-53

7.EHL-Ý MAÐRÝB.........................................................................................55-65

8.HATMÜL VELÂYET NOKTASINA BAÐLI GÖNÜLLERDE ZUHUR EDEN ÝLHAM VE

BEYANLARIN HUSUSÝYETLERÝ.....................................................................67-75

9.HÂTÝME...................................................................................................77-78

10.YAYIMLANMIÞ ESERLER………………………......................................….……79-80
DÎBÂCE

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Bu ilhamlar ve beyanlar kitabý, Allah'ýn kendinden


k e n d i n e o l a n t e c e l l i s i i l e i l g i l i o l a n h u s u s i y e t l e r d i r.

A l lah'ýmýzýn; "Ben gizli hazineydim, bilinmek-


liðime muhabbet ettim de halký yarattým, HU ile
bilineyim diye" a r z u s u n d a n Ý n s a n yaratýlmýþtýr. O
halde "bilinmeklik" arzusunun insandaki tecellisi,
Hakk ile Hakk olmaktýr.

Allah'ýmýz, "Kul" olarak görünmüþtür; "Ben bir


insan yaratacaðým" arzusunun tecellisi, insan varlýðý-
n ý n m e y d a n a g e l m e s i n e s e b e p t i r. O z a m a n i n s a n ,
A l lah'ýn zâtýndan hâsýl olmuþ bir hususiyettir.

Manevi gönüller namaza durduklarýnda zuhur


eden, "namazýn Benden Bana" ilhamý insan varlýðýnýn
A l l a h ' ý n k e n d i s i n d e n k e n d i s i n e o l d u ð u n u i þ a re t e t -
m e k t e dir. " Ve sizler ancak âlemlerin Rabbi Allah
dileyince dilersiniz" (Tekvir, 81/29) âyeti, insan varlýðý-
nýn Allah'ýn zâtîyet-i ilâhîsi olduðunu da iþaret etmekte-
dir.

Ýnsanlar, Allah'ýn kendisinden kendisine yaratmýþ


olduðu hususiyetlerdir. Ýnsan, Allah'ýn zâtîyeti ile kaim-
dir.

1
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Ýnsan olarak görülen varlýklarý esas alarak hüküm
vermek mümkün deðildir. Çünkü bütün dünyadaki var-
lýklarýn idrak ve anlayýþýnýn dýþýnda nice sonsuzluklar ol-
duðu muhakkaktýr. Allah'ýmýz daha nice âlemler yarata-
caktýr.

Bu kitap, Allah'ýn fiiliyatla göründüðü gönül nok-


tasýndaki fiili icranýn yansýmasý olan ve 'Hatmül
Velâyet'e baðlý olan gönüllerde zuhur eden isimlerin
mânâyý hususiyetlerini deðerlendirmek, velâyette zuhur
eden “ilham ve beyanlar” hakkýnda genel bir bilgi ver-
mek amacý ile yazýlmýþtýr.

Hatmül Velâyet'i iþaret eden isimler, velâyetin hu-


susiyetlerini iþaret eden isimlerdir. Velâyet, insan varlýðý-
nýn yaratýlmasýna ve terakki etmesine sebep olan hususi-
yettir.

Allah'ýn lütfettiði ilhamlarýn birbirlerine benzediði-


ni söylemek doðru deðildir. Bu ilhamlar her gönülde de-
ðiþik bir biçimde zuhur eder. Bu, o gönüllerdeki Allah'ýn
arzusudur. Allah'ýn arzusu söz konusu olduðunda buna
bir had (sýnýr) çizmek mümkün deðildir.

Geçmiþ zamanlardaki velâyetin yetiþmesinde pek


çok manevi ilham, beyan ve tecelliler lütfedilmiþtir; an-
cak bunlar hususiyede tutulmuþ, açýlýp bildirilmemiþler-
dir.

2
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Peki, bu konu hususiyede midir? Evet hususiyede-


dir; ancak þurasý da muhakkaktýr ki, Âdem'den bu yana
bütün velâyet gönüllerinde bu hususiyet tatbikat gör-
mektedir.

Kur'an'da zikredilen "sabikun" (dinde öne geçen-


ler) zümresi velâyet noktasý olduðundan aldýðý ilhamý
söylediði zaman diðer insanlar ayný makamda olmadý-
ðýndan itiraz etmektedir. Bu sebeple bu noktalar bugüne
kadar tam mânâsý ile açýlmamýþ ve hususiyede kalmýþtýr.
Peki, bugün bu hususiyet neden açýlýyor?

Allah'ýmýzýn arzuyu ilâhîsi velâyet olduðuna göre


ve Hüve'nin, yani isim ve sýfatlardan münezzeh olan,
tenzih olunan ilâhî yaratýcýnýn bizzat arzusunu iþaret etti-
ðine göre, velâyetin de tam olarak herhangi bir isimle
ifade edilmesi mümkün olmasa gerekir. Bu da Âdem'den
bu yana zuhur eden sonsuz velâyet makamlarý düþünül-
düðünde açýkça görülmektedir.

Mânevî kardeþlerde inen ilhamlardaki isimlerden


b a z ý l a r ý n ý n b e n z e r, b a z ý l a r ý n ý n i s e b i r b i r i n d e n f a r k l ý
o l d u ðu görülmektedir. Bu, herkesin kendi meþrebince,
Allah'ýn lütf-u ilâhîsine mazhar olduðunu iþaret etmekte-
dir. Her gönülde farklý tecellilerin zuhur etmesi, velâye-
tin her varlýkta ifade þeklinin namütenahi hususiyetler
taþýdýðýný göstermektedir.

3
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Bu durumda velâyet hususunda bazý kimselerin,
"o öyle deðil, böyle olmasý gerekir" gibi bir anlayýþ
içerisinde olmalarý doðru olmasa gerektir. Allah'ýn lütfu-
nun her zamandaki arzusuna göre daha ileri zuhur ettiði
düþünülürse bu hususlarý yanlýþlýk olarak deðil, o zaman-
ki açýlma olarak deðerlendirmek ve o günkü mânâyý id-
rak etmeye çalýþmak daha doðru olsa gerektir.

Burada bahsedilen konu velâyettir. Velâyet maka-


mýndan sadýr olmuþ bir beyanýn yanlýþ olmasý zaten
mümkün deðildir. Velâyet makamýnýn dýþýnda bazý atla-
malar olabilir. Velâyet makamýndan zuhur eden beyan-
lar, bizzat Allah'ýn tasdiki ile meydana gelmektedir. Fil-
vaki insanlar, bazý kimselere velâyet makamý yakýþtýrma-
ya kalkmaktadýrlar. Ancak velâyet makamý dendiði za-
man Hz. Süreyya'nýn buyurduðu, "Reis-ü'l Mürþidîn"
noktasý düþünülmelidir ki, bu konuyu en iyi bilen zât
olarak piriyet makamýnýn hatemi olmasý da insanlara bu
konuda bir fikir verebilir.

Bir konu üzerinde uzman olan kimselere 'Profesör'


denilmektedir. Ancak bir profesörün, velâyet noktasý söz
konusu olduðunda kendisini söz sahibi olarak görmesi
doðru olmasa gerektir. Bu vadide mevcut olan bilgileri
toplayan ve bilen kimseler ile de velâyet karþýlaþtýrýlma-
malýdýr. Bugün bir bilgisayar da bilgiyi hýfzetmektedir.
Ancak velâyet Allah'ýn arzuyu ilâhîsidir.

4
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Büyük Ýslâm evliyasýndan Mehmed Ali Özkardeþ


velâyet yönünden tarikatý anlatýrken þöyle buyurmuþtur:

"Mânâsý bir türlü anlaþýlamayan tarikatýn


(yolun) hakiki mânâsý, kalb-i insanda tedricen
ilâhî nurun inkiþafý için gönül tarafýndan sarf
edilen himmetler ve elde edilen mânevî terakki-
ler mukabilinde kalb için sayýsýz mânevî merha-
lelerin aþýlmasýndan ve nihayet nur-u zâtýn ýþraký
ile gönlün muradýna ermesinden ibarettir. Kalb
âleminin gizli bu ilâhî teþkilatý Cenâb-ý Hakk'ýn
hükmü iradesi yeddinde mahfuzdur (yani O'nun
korumasýndadýr) Görünmeyen bu kalb âlemine
kimse dýþarýdan müdahale ve taarruz edemez.
Herkesin vicdaniyat-ý âlemi kendi kalbinde gizli-
dir. Herkes halince derunî bir istirahat ve huzur-
dadýr. (Muradým, mânevî olanlarýn hâlini beyan-
dýr) Zira Cenâb-ý Hakk kullarý ile ve bütün eþya
ile kâinatta ne yaratmýþ ise hepsi ile beraberdir."

Bu kitap, derviþlerin kalblerinden aldýklarý ilham


ve beyanlarý Mürþid'leri ile paylaþmalarý ve Mürþid'leri-
nin de onlarý bu konuda aydýnlatmasý hususunu izah
eder. Ýlhamlarýn içinde müspet olduðu gibi menfiler de
olabilir. Müspet-menfi ilham ve beyanlar her idrak ma-
kamýnýn terakkisi içindir. Eðer böyle olmasaydý Hz.
Âdem cennetten çýkarýlmazdý. Menfi, müspeti ortaya çý-
karmak ve terakki içindir. Menfi olarak zuhur eden il-

5
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
hamlar, o gönlün halini de ifade etmektedir. Ancak o
halde sabit kalýnmadýðý, bunun bir terakki merhalesi ol-
duðu açýktýr.

Müspet ve menfi insanýn ilerideki yaþamýna ýþýk tu-


tan bir alýþtýrma olarak da deðerlendirilebilir. Nitekim
mevsimler de birdenbire gelmez. Yaz ve kýþ birbiri ardýn-
ca gelmeyip bahar aylarý bir geçiþ evresi olarak hazýrlýk
dönemi olur. Müspet ve menfi olarak gelen ilhamlar zu-
hur ettiði gönlü gelecekte Rabbimizin ona lütfedeceði
makama hazýrlamasý ve o makama uygun bir hâle gel-
mesini temin etmeye yöneliktir.

Manevi derviþlerin aldýðý ilhamlar Mürþid’e intikal


ettirilmelidir. Mürþid, manevi evladýnýn aldýðý ilhamlarý
deðerlendirir ve onlarý hayra ve terakkiye vesile kýlar.

Manevîyata her zaman için itirazlar olmuþtur. Bu


kitapta zikredilen hususiyetler seneler boyunca Mür-
þid’ini takip etmiþ ve manevî ilim almýþ olan gönüllerin
daha iyi anlayacaðý ve idrak edeceði hususiyetlerdir.

Son zamanlarda velâyet isimlerin tadat olduðunu


görüyoruz. Velâyet isimlerinin Hatmül Velayet’i tasdik
etmeleri Allah’ýn bu arzusundan haberli olmalarýndandýr.
Bu noktada “kiþi” deðil “Allah’ýn arzusu” geçerlidir.

Eðer bir kiþiliðimiz varsa bu, Allah'ýn rahmeti ica-

6
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

býdýr. Velayetin kendisine ait ayrý bir kiþiliði yoktur.


Onun için bizlerde inen ilhamlardaki isimlerin hepsini
Hakk'a atfediyoruz. O ne lütfederse biz oyuz.

Allah'ýn zâtîyetinden görünen velilerin son derece


ileri terakki ettikleri görülmektedir. Yetkili bir Mürþid’de
yetiþen insanlarýn manevi anlayýþ ve idraklerinin ne ka-
dar ileri olduðu bu kitapta anlatýlan ilim ve bilgiden bir
nebze olsun idrak edilmelidir.

Huve't-tevfiku'r Refîk
ELL HACC HÜSEYÝN VEDAD

7
ÝNSAN VARLIÐI VE
“HALÝFE-Ý HAKK” SIRRI

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Allah'ýmýz insan varlýðýný halife edinmek istediði


zaman yeryüzünde insan görünümünde 'beþer' varlýðý
mevcuttu. O halde insanda bir hususiyet olmasý icap
ederdi ki, bu da Allah'ýmýzýn velâyet arzusunu göster-
mektedir. Çünkü velâyetin asliyet-i ilâhîyesi 'Hüve'nin
'Deryayý Nuru Muhammed arzusu ile baþlar.’ Bu
tatbikatýn 'Ýnsan' olarak görünmesi ise 'Âdem' ismi ile
tecelli etmiþtir. Bu durumda, velâyeti tam olarak tarif et-
menin mümkün olmadýðý görülmektedir.

Yeryüzünde hâkim varlýk “insan” olarak görünse


de, icraatýn ve fiiliyatýn tamamen Allah'a ait olduðu unu-
tulmamalýdýr.

Peygamberimizden sonra her zamanýn vazifelendi-


rilmiþ bir gönlü olduðu muhakkaktýr. O gönül noktasý
doðrudan doðruya Allah'ýn o zaman için lütfettiði arzula-
rýný izhar ettiði gönüldür. O noktayý kabul ve tasdik et-
mek icap eder. O Zamanýn Ýnsanýný tasdik etmek demek,
geriye ve ileriye doðru bütün zamanlarýn insanlarýný ka-
bul ve tasdik etmek mânâsýna gelir. Çünkü bu kabul ve
tasdik, Allah'ýn bu programýný, tertibini tasdik etmek de-
mektir. Zamanýn Ýnsanýný kabul eden zaten "Lâ mevcu-
de illa HU" sýrrýný tasdik etmiþ olmaktadýr.

9
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Bu son zamanda zuhur eden "Sahibu'z Zaman"
Allah'ýn ismidir, tatbikat tamamen O'na aittir. Hiç kim-
senin kalkýp da; "ben buyum" demesi mümkün olmaz,
çünkü her þeyin HÜVE'ye döneceði bir zamaný yaþýyo-
ruz. Bu yolda söz "Ben" deðil "O" olmalýdýr. Onun için
Hüve en son noktada, Hatmül Velayet noktasýnda açýldý.
Bu vasfý taþýyanlar O'na döndürülecektir. Yani Hüve id-
rakinde olacaklardýr.

Allah'ýmýz ilk günden itibaren kullarýný daima ikaz


etmiþ ve velâyet noktasýnda vazifelendirmiþ olduðu gö-
nüllere lütfettiði bilgi ile yürütmüþtür.

Kýyamet suresi 36. âyetinde;

"Ýnsan, kendisinin baþýboþ býrakýlacaðý-


ný mý sanýr!" buyrulmaktadýr.

Allah, insaný hiçbir zaman baþýboþ býrakmamýþtýr.


Her zaman yardýmcýlar yollayarak doðru bir istikamette
yürümesini arzu buyurmuþtur. Ýnsanýn bu rahmetin idra-
kinde olmasý icap etmektedir.

Her peygamber kendi zamanýnda ne kadar gereki-


yorsa o kadar bilgi vermiþtir. Ancak Allah'ýmýz hiçbir
peygamberini kemalat bakýmýndan eksik býrakmaz onun
velayetini ikmal eder. Bu ikmal Sevgili Efendimiz ile ta-
mamlanmýþtýr.

10
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Kur'an'da Sevgili Efendimizin bazý peygamberlerin


isimlerini anmasý onlarýn Peygamberimiz ile sohbet ede-
bilecek bir makama yükseltilmeleri ile ilgilidir.

Her zaman için Allah'ýn daha ileri ilim lütfettiði ha-


kikattir. "Hüve her an bir þendedir" düsturunca her
zaman için daha ileri açýlmalar ve daha ileri lütuflar ola-
caðý muhakkaktýr. "Sýrr-ý Ýnsan" Hüve hakikatini iþaret
eder. Hz. Abdülkadir-i Geylâni Sultanýmýzýn Risalet-i
Gavsiyye’sinde Rabbimizin; "Ben insanýn sýrrýyým;
insan da Benim sýrrýmdýr" ilâhî beyaný bu hususiyeti
iþaret etmektedir. Allah'ýmýz sadece "Ýnsan" varlýðýna
kendi ruhundan lütfetmiþtir. Baþka hiçbir varlýða bu lütuf
yapýlmamýþtýr.

ALLAH'IMIZ MADDEYÝ YARATMIÞ ANCAK MADDEYE


KENDÝSÝNDEN BÝR HUSUSÝYET VERMEMÝÞTÝR.

Rabbimiz Hz. Âdem'e kendi ruhundan verdiðinden


bahsetmektedir. Baþka hiçbir varlýða kendi ruhundan
verdiðine dair bir beyan yok. Cebrail'e bile "er-Ruh/ bir
r u h " h i t a b ý v a r d ý r. R a b b i m i z k e n d i r u h u n d a n s a d e -
c e Ý N SAN varlýðýna lütfetmiþtir ki Halife-i Hak olan var-
lýk da insandýr.

Rabbimiz; "Semavat ve arz Beni sýðdýramadý


Ben mümin kulumun kalbine sýðdým" buyurmuþtur.
Rabbimizi sýðdýramayan maddedir; sýðmayan velayettir,
maneviyattýr.

11
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Bütün yaratýlmýþ varlýklarýn insana tâbi kýlýnmasý
insanýn çok yönlü olmasýný göstermektedir. Demek ki in-
sanda bütün varlýklarýn üzerinde bir hususiyet vardýr. Bu
hususiyet ruhsal olarak deðerlendirilirse zâtîyet-i ilâhîye-
dir.

Allah'ýmýzýn insana kendi ruhundan vermesindeki


husus bütün varlýklara nispet edildiðinde insanýn büyük
bir mazhariyet taþýdýðý muhakkaktýr.

RABBÝMÝZ KENDÝ YALNIZLIÐINI TEMAÞA ETMEK


ÝÇÝN MANEVÝYATI YARATMIÞTIR.

Ýnsandaki hususiyet VELÂYETTÝR. Allah'ýmýz insa-


ný "en güzel þekilde yarattýk" buyurduðuna göre di-
ðer varlýklar insana nazire olarak yaratýlmýþtýr.

Allah kulunu çok seviyor bunu kat'i olarak söylü-


yoruz. Allah bütün varlýklarý yaratmýþ, güneþ, ay, yýldýz-
lar, tabiat her þey var… ama aþk yok, muhabbet yok.

Onun için Allah ÝNSAN'ý yarattý; maneviyatýný te-


maþa için.

Allah'ýmýz kendisindeki maneviyatý temaþa etmek


için Ýnsan'ý yarattý. Elbette ki mânâ da madde de
A l lah'ýndýr, ancak ikisini karþýlaþtýramýyoruz.

12
ALLAH'IMIZIN YAKINLIK VERDÝÐÝ GÖNÜLLER VE
O YAKINLIK VERDÝÐÝ GÖNLÜN YAKINLARI
VARDIR.

Bugün dünyada "ilham" kavramýndan habersiz


insanlar vardýr. Demek ki Rabbimizin "Ýnsan" olarak ya-
ratmýþ olduðu varlýklarýn içinde de hususiyet verdikleri
ve vermedikleri vardýr.

Kulluk, o varlýðýn Allah'ýn bir parçasý olduðunun


idrakidir. Kulluk da Allah'a aittir ve Allah'ýn kul olarak
görünmesidir. Ýnsan denilen varlýk Allah'ýn bir parçasýdýr.
Allah insan varlýðý olarak da görünmüþtür. Yaratan ile
yaratýlan ayrý deðildir. Yani Allah'ýn kendisinden kendisi-
ne bir tatbikatý söz konusudur.

Ý n s a n y a r a t ý l m ý þ t ý r, a s l i y y e t i s e A l l a h ' ý n z â t ý -
d ý r. A l lah'ýmýz kendisindeki yüksek hasletleri "Ýnsan" da
temaþa etmeyi arzu buyurmuþtur. O halde dinden murat
insanýn aslý ile buluþmasýdýr.

Mademki Allah her þey ile beraberdir ben de bir


þeyim o halde Allah benimle de beraberdir düþüncesi
doðru bir düþüncedir.

Allahýn insan arzusunda ruh da var madde de var;


ancak ruh ebedi fakat madde ebedi deðildir. O halde in-
san varlýðýný yalnýzca maddeye baðlamak da ebedi bir
düþünce olmayacaktýr. Oysa insan varlýðýný ruhi olarak

13
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
düþündüðümüzde ruh ebedi olduðu için ruha baðlanan
düþünceler de ebedilik kazanacaktýr.

ÂDEM CENNETTEN DÜNYAYA GELDÝ, ANCAK


TERAKKÝ EDEREK DÜNYADA KEMALAT BULDU.

Ýnsan denilen varlýðýn dünyada görülmesi çok


uzun asýrlar öncedir. Ýnsandan baþka her varlýk var ama
m a d d e o l a r a k v a r, r u h o l a r a k y o k . A n c a k R a b b i m i z
Ý N SAN'ý yarattýðý zaman ona ruhundan lütfetmiþtir. RUH
Allah'ýn bir hususiyetidir. Bir özellik taþýr. Buradaki hu-
susiyet nedir?

Allah insaný yaratmadan evvel dünya var, madde


var, ama hususiyet yok. Ruhumuz olmasa maddeden
öteye geçemiyoruz. Allah'tan baþka bir kudret yok, bir
tek kendi var. Rabbimiz insaný kendi sureti üzere yarat-
mýþtýr. Ýnsanda hususiyetler vardýr. Bu hususiyetleri taþý-
yan insan manevi bir hususiyet taþýmaktadýr. Âdem'de
manevi hususiyet vardýr.

Nitekim insan dünyaya geliyor yaþýyor, evleniyor,


çocuklarý oluyor, torunlarý oluyor vs… yani Rabbimiz
kendisindeki yaratma, sevgi, þefkat vb. hususiyetlerini
ÝNSAN'da temaþa e d i y o r, t a d ý y o r. Ý n s a n v a r l ý ð ý n ý n b u
s e v g i l e r i t a t m a s ý A l lah'ýmýzýn bilinmeklik arzusunun bir
yansýmasýdýr.

14
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Âdem cennette yaratýlmýþtýr. Âdem'den Havva'yý


y a r a t m ý þ v e H a v v a ' d a n d a ç o c u k l a r ý y a r a t m ý þ t ý r. B u
A l lah'ýn programýný göstermektedir. O halde erkek ve
k a d ý n A l l a h ' ý n h u s u s i y e t i n d e o l a n b i r v a r l ý k t ý r, a n -
c a k A l lah'ýmýz onlarýn soyunu dünyada yaratmýþtýr.

Âdem, Allah'ýn yaratmýþ olduðu ve Allah'ý temsil


eden bir KUL'dur. Allah'a en yakýn varlýk Âdem'dir. Allah
Âdem'i yarattýðý zaman ona hidayet de lütfetmiþtir. Onun
neslinden de nice gönüller yetiþmiþ ve nesiller boyunca
bu vazifeli gönüller insanlara hidayet vesilesi olmuþtur.
Allah'ýn manevi terakkisi belirli bir koldan yürüyor. Bu
Allah'ýmýzýn tercih etmiþ olduðu bir soydur ki, Allah'ýn
programýný göstermektedir.

Bizim yaþadýðýmýz programda ÝNSAN denilen var-


lýk tatbikatý Hz. Âdem ile baþlýyor ancak namütenahi
âlemlerde ne tatbikatlar vardýr bunu bilmek mümkün de-
ðildir. Çünkü Allah'ýmýzýn yaratma arzusu sonsuzdur

ALLAH'I ZÝKRETMEKTEKÝ HUSUSÝYET

Kiþi hangi makamdan Allah'ý zikrediyorsa, terakki


ve hususiyeti de ona göre deðerlendirilir. Onun için bir
ehl-i gönül bulmalý ve Allah'ý zikretmelidir. Onun için
"bir el tutun" denilmektedir. Çünkü kiþinin makamý
Mürþid'ine göre deðerlendirilir. Onun için Kur’an’da; “O
gün bütün insanlarý imamlarý ile davet ederiz”
(Ýsrâ/ 71) buyrulmaktadýr.

15
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Mevlid'de þöyle yazýlmýþtýr;

"Bir kez Allah dese aþk ile lisan,


Dökülür cümle günah misl-ü hazan"

Allah'ýmýz o ileri lisan üzere kiþiyi kabul edecektir.


Onun için ilhamlar Mürþid ismi ile de inmektedir. Mür-
þid'in ismi zikrediliyor, peki, neden? "Onunla terakki
etmeye bak, o noktadan gaflete düþme" buyrulu-
yor. O isim Mürþid'in ismi mi? Hayýr! O'nun ismi. Herkes
Mürþid’liði kendine atfederken Hatmül Velâyet “Mürþid
ismi Allah’ýn “ÝRÞAD” ismidir” bilgisini lütfetmek-
tedir.

Bir evlad bir Mürþid'de yetiþip ilham almaya baþ-


ladýðý zaman en fazla sevinen Mürþid olur. Allah'ýn evla-
da olan lütfu onun yetiþtiðini gösterir. Mürþid bundan
büyük memnuniyet duyar.

Her isimden görünen kendisi deðil mi? Hangi biri-


miz varlýðýmýz ve ismimiz için bu bize aittir diyebiliriz?
Hangimiz hayatýmýza malikiz? Bizim sandýðýmýz hayatý-
mýz ve bedenimiz esasýnda emanet verilmiþ ve bizler de
bizim için yazýlmýþ kaderimizde yürüyoruz.

Yâsîn sûresi 21. âyetinde;

"Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen

16
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

kimselere ki, onlar hidayete erdirilmiþ


kimselerdir." buyrulmaktadýr.

Hz. Muhammed (s.a.v) kendi ismini zikrederken,


Allah'ýn kendisindeki tecellisine göre onu zikretmiþ olur.

“Muhammed” ismi, hakikatte Allah’a ait bir isim


olduðuna göre, Muhammed isminin tecellisi en yüksektir.
Ýlâhî Mürþid noktasýnda zuhur eden “tatbikattaki
isim” Allah’ýn bugün tecellide olan ve beyan lütfettiði
makamý iþaret eder.

O isim, Ýsm-i Azam'ý iþaret eder. O geçerlidir ve tat-


bikattaki isimdir. Zamanýn Sahibinin ismini zikretmeyen
kiþi geçmiþ zamanýn isimlerini zikrediyor. Ama fiili icraat
bu zamanýn sahibinin ismine göredir. Geçerli olan onun
ismidir. Her zamanda Allah'ýn o zamandaki arzusunu zik-
retmek gerekir ki, o isim zamanýn Muhammed'i olsa gere-
kir. Çünkü Allah her an için Deryayý Nuru Muhammed ile
arzusunu gönüllere ilham eyler.

Geçmiþ manevi gönüllerin ismini zikret-


mekten murat, bu zamana ulaþmak ve bu zaman
içinde Allah'ýn tecellisini zikrederek olgunlaþ-
maktýr.

Zikir bu zamanýn insanýnýn makamý ve meþrebi


ü z e re o l m a l ý d ý r. Ç ü n k ü z i k i r i n s a n l a r ý t e r a k k i e t t i re n
A l lah'a iltica etme tatbikatýdýr. O yüzden bugünkü arzu-

17
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
yu ilâhîsi neyse, bu zamanda Hüve, kendisinin nasýl zik-
redilmesini arzu buyuruyorsa, bu zamanýnýn insaný ile
bunu insanlara intikal ettirir.

Esasta zikir bir maksada müstenittir. Peygamberi-


miz zamanýnda Efendimizi zikrediyorduk. Kýyamete ka-
dar da olgunlaþmak ve belirli bir noktaya gelmek için
onu zikredeceðiz. O zamanýn insaný Hz. Muhammed'i na-
sýl anlatýyorsa bizler de Hz. Muhammed'i, Allah'ý ve Hü-
ve'yi böyle tanýyacaðýz.

M a n e v i y a t t a t e s a d ü f v e b o þ l u k y o k t u r. H e r
þ e y A l lah'ýn ilâhî programý çerçevesinde tatbik olur. Ýn-
sanlar bilgi ve düþünceleri kendilerine hamletmektedir-
ler. Haddizatýnda hiçbir þey bilinmiyor. Rabbim ne buyu-
rursa biz onu söylüyoruz.

Necm sûresi 3-4. âyetlerinde,

"O (Peygamber) ki havadan nutketmez,


ancak (daimül müdam) vahiyle konu-
þur." buyrulmaktadýr.

Hususiyede Rabbimiz, Sevgili Efendimizin ruhun-


dan nuktettiðini bu âyette beyan buyurmaktadýr. Çünkü
ruh Âdem aðýrlýklýdýr. Sevgili Efendimizdeki tatbikatlar
ruhî ve cismani yaþam ý n h u s u s i y e t l e r i n i g ö s t e r m e k t e -
d i r. B u b a k ý m d a n A l lah, ruhundan lütfetmiþ olduðu
Âdem sýrrý ile tecelliyatýný lütfetmektedir.

18
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Nefiste sapma olabilir, ama ruhta olmaz. Ruh seni


bir tarafa çekiyorsa, sana müdahale etmiþ doðruya çeki-
yor demektir. Hangi insan vardýr ki, yanlýþ bir þey yaptý-
ðýnda bunun doðru mu yanlýþ mý olduðunu hissetmesin.
Bir insan yaptýðýnýn iyi mi kötü mü olduðunu kendince
muhakeme eder, o muhakeme ruhtandýr.

Bakara sûresi 151-152. âyetinde;

"Ýçinizde aranýzdan sizlere âyetlerimizi


tilâvet eden ve sizleri tezkiye eden (te-
mizleyen) ve sizlere 'Kitab'ý ve 'Hikmet'i
öðreten ve sizlere hiç öðrenmemiþ oldu-
ðunuz þeyleri öðreten bir resul irsal ey-
lediðimiz gibi... Artýk beni zikredin ki
sizleri zikredeyim ve bana þükredin ve
bana asla kâfir olmayýn." buyrulmaktadýr.

Ayetlerde zâkir ve mezkûr makamlarý da ifade


olunmaktadýr. Kulun Allah'ý zikretmesi zakir makamýdýr.
Kul, terakkî ederek güzellik kazandýkça, Rabb'imiz kulu-
nu zikreder. Bu da mezkûr makamýdýr. Bu halde kul çok
þükretmelidir. Bir hadis-i þeriflerinde, Sevgili Efendi-
miz'in; "bir abd-i þekûr olmayayým mý?" buyurdukla-
rý pek meþhurdur. Þükreden kullar küfürden uzak kalýr-
lar.

Âyette resul irsal olunmasý, "sizin aranýzdan,


size" ibaresiyle bildirilmektedir. Bu durumda Resûlün is-

19
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
minin zikir olunmasýnýn gerekliliði iþaret edilmektedir.
Kiþi, resûlü kabul etmekle ve resûlü zikretmekle ilâhi ha-
kikatlerin tamamýný zikretmiþ olmaktadýr.

Ahzâb suresi 56. âyetinde;

"Muhakkak ki Allah ve melekleri


Nebî'ye salavat ederler. Ey iman edenler
HÛ'ya salavat getirin ve teslim olarak
selâmete erin." buyrulmaktadýr.

LEM YELÝD VE LEM YULED SIRRI

Risalet-i Gavsiyye'de Pirimiz Hz. Abdülkadir-i


Geylânî'ye hitaben Rabbimiz þöyle buyurmuþlardýr:

"Ey Gavs bana kullarýmýn en faziletlisi ve en


sevgilisi ebeveyni ve çocuðu olduðu halde kalbi
bunlardan feragat etmiþ olan kuldur. Kul bu mer-
tebe ve menzile erdiðinde indimde onu doðuran
ve ondan doðan yok hükmündedir ("lem yelid ve
lem yuled/ o doðurmadý ve doðurulmadý" sýrrý) ve
onun küfvünde (denginde) biri olmamýþtýr ("ve
lem yekûn lehü küfüven ehad" sýrrý)"

O zaman Âdem sýrrýndan bahsetmek icap eder.


Çünkü Âdem de hiç doðmamýþtýr. Bu, Allah ile Allah ol-
mak sýrrýdýr.

20
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

ÝLÂHÎ ÝMAMET SIRRI

Bir Mürþid kendisine geleni Allah rýzasý için kabul


ediyor. Mürþid noktasý, "Ya Rabbi onlar Senin rýzan
için geldiler; Senin rýzaný talep ediyorlar" buyurur
ve kendisine gelenlere þahit olur. Bu ilâhî imamet sýrrý-
dýr. Herkesin zamirini Allah bilir; yetiþtiren Allah'týr. Mür-
þid noktasýndan zuhur eden sözler herkeste farklý tecelli
yapar; kelâm Allah'a aittir.

Hz. Süreyya buyurur: "Huzur ehli için gitme


bir yana derlermiþ.' Kiþi bir Mürþid'e gittiðinde huzur
bulduysa o zaman bütün varlýklarýn hususiyetini ve haki-
katini idrak etti demektir. O zaman kiþide bir sükûnet do-
ðar. Bütün âlemi gönlünde gören için sükûnet kendi var-
lýðýndadýr.

Maddeye bakarak maneviyatý idrak etmeye çalýþ-


mak bir netice vermez. Bir Mürþid'e gitmekten murat
ilâhî edeb ve terbiye görerek Hakka vâsýl olmanýn tahsi-
lini yapmaktýr.

21
TECELLÝGÂH-I RAHMAN OLAN
KALB ÂLEMÝ

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Þura sûresi 52-53 âyetlerinde;

"Allah bir beþer ile ancak vahiy yoluyla


veya hicab (perde) ötesinden tekellüm
eyler. Yahut bir resul irsal eyleyip
HU'nun izniyle dilediðini vahyeder. HU,
yücedir, hakimdir. Böylece sana da biz
kendi emrimizden bir r uh vahyettik.
Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyor-
dun. Ancak biz HU'yu bir nur kýldýk; HU
ile kullarýmýzdan dilediklerimizi hida-
yete erdiririz. Þüphesiz sen, dosdoðru
olan bir yola yöneltip-iletiyorsun. Gök-
lerde ve yerde bulunanlarýn tümü HU'ya
ait olan Allah'ýn yoluna. Dikkat; iþler
Allah'a döner." buyrulmaktadýr.

Allah peygamberlerine muhtelif þekillerde hitap et-


ti. Bir Mürþid’e baðlý olanlarda o yolda görünen kera-
metler de Allah'ýn hitabýdýr.

Allah, bir Mürþid yollar, O'nunla arzularýný bildirir.


Burada esas olan Hu'dur. Hira'da Peygamberimize Ku-

23
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
ran lütfedildi; orada bütün bu makamlarýn tatbikatý baþ-
lamýþ oldu; Peygamberimizi bir anda Nur-u Ýlahiye erdir-
di. Peygamberimizin gölgesi yere düþmezdi; O’nu bir Nur
kýldý. O insanlarý nurlandýrdý. Ona tabi olanlarý da nur-
dan aydýnlattý.

Peygamberimiz rahmeten lil âlemin’dir. Gökler-


de ve yerde bulunanlara rahmettir. Sonunda bütün var-
lýklar Allah'a hesap verecektir.

Allah ismi varlýklara tolerans verir. Yani kullar için


baðýþlanma vardýr; Allah ismi Hz. Muhammed'deki arzu-
sudur. Peygamberimizin teþrifine kadar Allah'ý çeþitli
isimlerle aradýlar. Peygamberimizin teþrifi ile lütfedilen
“ B u n d a n s o n r a A l l a h i s m i i l e z i k r e d i n” e m r i -
d i r. A l lah dininin sahibinin Allah olduðunu, Mabud ola-
nýn Allah olduðunu, baþka isim ile deðil Allah ismi ile
zikredilmesi gerektiði böylelikle ayan olmuþtur. Bu, Pey-
gamberimizin þeriatýnýn en temel rüknüdür.

A l l a h i s m i b i r r u m u z d u r ; h u s u s i b i r r u m u z d u r.
A l lah'ý zikir kula bir kapý açar. Allah dininin kapýsý açýlýr
ve rahmet zuhur eder. Allah ismi ile zikredilmiyorsa, o
zaman Allah dini kabul edilmiþ olmaz. Zaten Peygambe-
rimizden sonra baþka din yoktur.

Allah, ismi ile zikredilirse ilâhî yaratýcý zikredilmiþ


olur. Ancak Allah ismi, "La ilahe illallah Muhammed

24
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Resulallah" diye zikredilirse, Allah’ýn rahmeti tahakkuk


e d e r. “ M u h a m m e d ” h a m d k ö k ü n d e n g e l i r.
H z . M u h a m med'e hamd ile Allah'a ibadet ile mükellefiz.
Bu ikrar kiþiyi "Tevhid"e getirir; doðru din budur.

Allah ismi affedici ve baðýþlayýcý olarak tatbikat


yapar. Allah ismi rahmeten lil âlemin’dir, hata yapa-
ný Allah ismi baðýþlar.

VELÝLER ALLAH'IN HUSUSÝYETÝNDEDÝR

Kehf sûresi 65. âyetinde,

"Kendisine katýmýzdan bir rahmet verdi-


ðimiz ve ledünnümüzden bir ilim öðret-
tiðimiz kullarýmýzdan bir kul buldular."
buyrulmaktadýr.

Rabbimiz Hýzýr aleyhisselam'ý "kullarýmýzdan bir


kul" olarak tarif buyurmakla onda nefis galibiyetinin ol-
m a d ý ð ý n ý R U H g a l i b i y e t i o l d u ð u n u i þ a re t e t m i þ l e r -
d i r. H ý zýr aleyhisselam, Allah'ýn takdirinde olan bir in-
sandýr, ama her insan gibi deðil…

Ýnsan doðru da yapar eðri de yapar. Ama Hýzýr


sadece Allah'ýn emrini yerine getirir. Rabbimiz Hýzýr'a
hesap sormaz çünkü ondan sadýr olan her iþ ve her söz
Allah'a racidir. Hýzýr'a hesap sorulmaz, çünkü o, Allah'ýn

25
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
görünmesidir. O artýk Ruh olmuþtur kendinden kendine-
dir.

Allah’ýn yakýnlýk lütfetmiþ olduðu velâyet gönlü


"Bu vücut da senindir" diyerek vücudu da Allah'a ve-
riyor. Yani varlýðýný ve cismaniyetini de Allah'a veriyor
RUH kalýyor. Onun için Allah, evliyasýna hesap sormu-
yor.

“Dikkat edin muhakkak ki evliyaullah... Ne


korku vardýr aleyhlerine ne de mahzun olurlar...”
(Yunus 62) âyeti hükmünce Hu'nun göründüðü gönül nok-
talarý ilâhi kudret tarafýndan muhafaza edilir.

Mirac lütfuna mazhar olmuþ bir gönle Allah hesap


sormaz. "Sen olan da Benim" buyrulan bir gönül
A l lah'tan ayrý deðerlendirilemez.

Hz. Süreyya bir varidatlarýnda þöyle buyurmuþlar-


dýr:

Daim mi ya insan mý neyim kim ne bilir ki


Bir suret alýp seyri cihan eylerim amma
0l Vahid ü Sübhan mý neyim kim ne bilir ki
Bir ahkâr u edna ve zelilim görünüþte
Þehenþehi sultan mý neyim kim ne bilir ki
Ben din ü kitab u mezhebi bir yana kodumsa
Kafir mi müsülman mý neyim kim ne bilir ki

26
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Sevdim mi sevildim mi seven ve sevilen kim


Mahbubu muhibban mý neyim kim ne bilir ki
Kendim býrakup gayre Süreyya tapar olmam
Men vahii Kur'an mý neyim kim ne bilir ki"

Sevgili Efendimiz, Peygamber olacaðý için kav-


minin onda herhangi bir kusur bulmamasý için Rabbimiz
onu muhafazasýnda yetiþtirmiþtir. Hira maðarasýnda han-
gi tecellilere muhatap olmuþtur, bunlarý tam olarak bil-
mek mümkün deðildir. Ruh terakkisi ile ilgili çok yüksek
müspet menfi namütenahi tecelliler ve tatbikatlar yaþadý-
ðý muhakkaktýr.

Rabbimiz, Sevgili Efendimizin peygamber olarak


kabul görmesi için ona herhangi dünyevî bir hata yaptýr-
mamýþtýr. Hatta doðru sözlü olmasýndan dolayý "El-
Emin" olarak kavmi tarafýndan vasýflandýrýlmýþtýr.

RUHANÝYET - CÝSMANÝYET

Ýnsaný iki türlü incelemek icap eder. birincisi Ýnsa-


nýn cismaniyetindeki tatbikat ikincisi ise ruhaniyetindeki
tatbikattýr.

Ýnsanýn cismaniyeti kaybolur ama ruhaniyeti baki


kalýyor. Ýnsan kendi ruhaniyetinin tam idrakinde olursa o
zaman cismaniyeti ruhaniyetine uymak mecburiyetinde
kalýr. Çünkü cismaniyeti yönlendiren Ruh'tur.

27
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Peygamberlerin ve zamanýn insanlarýnýn iki görü-
nüþü vardýr: Birisi cismaniyettir ki, zahiren öyle görünür.
Ama ruhaniyeti Allah'a aittir. Peygamberlere ve velilere
ruhaniyetinden istifade edilmek için gidilir. Ruhaniyet
görmezden gelinerek cismaniyetle uðraþýlmasý doðru ol-
masa gerekir.

MANEVÝYAT RUHÎ BÝR TATBÝKATTIR

Rabbimiz insanlarý yaratmýþ ve insan varlýðýnýn te-


rakki etmesini arzu buyurmuþtur. Ýnsanýn dünyaya gelme-
sinden murat bu dünyada yaþamasý, diðer insanlarla ta-
nýþmasý ve Allah'ýn varlýklar üzerindeki tatbikatýný idrak
ederek ilâhî âleme intikal etmesidir.

Þüphesiz ki insan yaratýlýþ itibarýyla kendi yaratýcý-


sýný arayarak O'na yakýn olmaya çalýþýr. O'na iþtiyak ve
arzu duyar. Bu, týpký bir evladýn annesine duyduðu sevgi
ve arayýþý hatýrlatmasýdýr.

Allah'ýmýz kendisine yakýnlýk arzu edenlerin bu ya-


kýnlýða ulaþabilmeleri için manevî yollar lütfetmiþtir. An-
cak insanlar Allah'ýn çizmiþ olduðu yoldan gitmeyip ken-
di baþlarýna bir yol tutarak ve Allah'a ulaþmak istemekte,
ulaþamayýnca da hayal kýrýklýðýna uðramaktadýrlar.

Bütün yaratýlmýþ varlýklarýn birbirlerine sevgi duy-


m a s ý i c a p e d e r. Ç ü n k ü b ü t ü n v a r l ý k l a r ý y a r a t a n y ü -

28
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

c e A l lah'týr. Allah'ýn Ýnsan varlýðýný severek yarattýðýný


düþünürsek Allah'a olan sevgimiz daha da artar.

Ýnsanýn kalbine giden yol hem en uzak hem en ya-


kýn yoldur. O zaman insanýn "kendisinden" haberdar
olabilmesi için aslýn göründüðü nokta olan vazifeli bir
gönlün rehberliðinde yürümesi icap etmektedir.

Bu âlemden çýkarken çok þey bilerek ve bu âlemi


idrak etmiþ olarak çýkmak icap eder. Onun için müspet ve
menfiyi iyi idrak edip terakki etmeye bakmalýdýr. Bu
âlemde sadece manevi olan gönüllerde farklýlýk var. Çün-
kü onlar Allah'ýn her an lütfettiði ilim ve bilgiden haber-
dar olarak terakki etmektedirler.

Herhangi bir manevi topluluða devam eden kimse-


lerin kendilerini kontrol etmeleri icap eder. Mesele sade-
ce manevi bir topluluða gidip-gelmek midir? Manevi bir
topluluða gidenlerin Rabbimizin lütfettiði ilham ve be-
yanlar ile yürümesi söz konusudur. Maneviyat hayal deðil
fiiliyattýr.

29
MANEVÝ YETÝÞMEDE MÂNÂ GÖRMEK,
ÝLHAM VE BEYAN ALMAK

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

MANEVÝYATTA EN ÖNEMLÝ HUSUS ALLAH'A OLAN


ÝMAN DERECESÝDÝR.

Herkesin bir imaný vardýr ama o imanýn derecesi


nedir?

Dað baþýnda bulunan bir insanýn iman derecesi


vardýr, ancak þehre gelip Hz. Abdülkadir Geylânî ile Hz.
Mevlâna ile sohbet etmiþ onlarda yetiþmiþ olan bir gön-
lün iman anlayýþý ayný mýdýr?

Bir saf iman vardýr, inanýr o bir inançtýr. O nokta


bir yol bulamadýðý için o þekilde yürümektedir. Eðer bir
yol bulursa daha farklý bir seyir baþlar.

Kulun Allah'a bilerek gitmesi var, bir de tam taný-


madan dönmesi var. Tanýmadan ve bilmeden olan iman
"saf iman" olarak deðerlendirilmektedir. Ancak bir veli-
de yetiþirse o zaman bilinçli bir iman sahibi olmuþ olu-
nur.

Saf bir iman taþýyan kiþinin mekrî bir olay karþý-


sýnda imaný þaþabilir. Mürþid elinde yetiþen ve saðlam bir
imana sahip olan ise sarsýlmaz.

31
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Mürþid hususiyeti taþýyan bir gönlün öðretici olma-
sý için müspeti de menfiyi de bilmesi lazýmdýr. Önce rah-
met sonra zahmet olmaz; evvela zahmet sonra rahmet
tatbikatý geçerlidir.

Farklý meþrep ve makamlarda olan gönüllerden zu-


hur eden ilhamlar da ayný noktadan lütfedilmektedir.

Birleþme, Allah'ýn zâtîyetinde olmaktadýr. Asýl bir-


leþme yani “cem olmak” budur. Allah'tan baþka bir
mevcut yoktur.

Allah'ýn tevhidinde birleþme olmazsa ayrýlýk olur.


Allah'ýn ilâhî programýný kendi düþüncelerine göre yo-
rumlayanlar hakikatten uzaklaþýr. Neticede ilim Allah'a
aittir. Bu ilmin insanlara intikal etmesi ile o insanlar ma-
nevi kurtulmuþlardan olurlar.

Ayný düþünce ve fikirde birleþmiþ olanlar ilâhî


âlemde birlikte olurlar. Bunun tahakkuk edebilmesi için
bir imanda ve bir düþüncede birleþmek icap eder.

Müslüman kelimesi; Allah'ýn lütfettiði idrak üzerin-


de birleþenleri ifade eder. Müslüman demek Allah'a göre
doðrulmuþ insan demektir. Müslümanlarýn gayr-i Müs-
limler ile birleþememelerinin nedeni düþünce ve idrakle-
r i n i n b a þ k a o l m a s ý d ý r. G a y r- i m ü s l i m o l a n l a r k e n d i
d ü þ ü n c e l e r i n e g ö re A l l a h ' ý t a r i f e d i y o r l a r. M ü s l ü -

32
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

m a n A l lah'ýn kendisini tarif buyurduðu gibi Allah'ý idrak


etmeye çalýþýr.

Ýnsanlarýn birleþmesi gereken husus budur. Allah'ý


Allah'ýn istediði gibi tanýmakla insanlar sulha kavuþur.
Müslüman, Allah'ýn boyasý ile boyanmýþ olandýr.

Bir kiþi manevi bir yola girdiðinde terakki ediyor ve


bu kiþinin terakkisi takip ediliyorsa, bu yetiþmenin baþý-
boþ olmadýðýný göstermektedir. Kur'an on beþ asýrdýr her
zamanda farklý tefsir edilmiþtir. Terakki etmek tamamen
Allah'ýn arzuyu ilâhîsine baðlýdýr. Kul, Allah'ýn kendisini
yetiþtirmesindeki heyecaný yaþayýp bu ikrarý yaparsa
muntazam yürür. Allah bir insanda kendisini arzu ede-
cek… Mesele budur. Bu husus insanýn gayreti ile deðildir.
O arzu buyurmazsa insanýn içinde yaratýcýsýna karþý aþk
hâsýl olabilir mi?

33
ÝSÝMLERÝN KEMALÂT BULMASI VE
"HATEM" KELÝMESÝNDEKÝ HUSUSÝYET

Bütün isimler Allah'a aittir. Arzu buyurduðu gönül-


l e r d e z u h u r e t t i r i r. M a n e v i y a t t a z u h u r e d e n i l h a m l a r
A l lah'a teslim edilmelidir. Bu feragat Allah'ýn rahmetine
müncerdir.

Hatmül velâyet noktasýna baðlý olan manevi gönül


noktalarýndan zuhur eden ilham ve beyanlarda zikredi-
len isimler namütenahidir. Bu husus, Hatmül Velâyet' te
tatbik olunan isimlerin namütenahi olduðuna iþaret eder.
Velayet namütenahi olduðu gibi, velayetin makamlarý da
namütenahidir. Bütün bu isimlerin iniþi Hatmül Velâyet
ile "hatim" tatbikatýnýn ayan olduðunu iþaret etmektedir.
Ancak bu hatim bitme mânâsýna deðil, namütenahi ol-
duðunu göstermek içindir; Allah'ýmýz sonsuz ve ebedi ol-
duðuna göre onun isimleri de sonsuz ve ebedidir.

Kýyamete yakýn bir zamanda Hatmül Velâyet ile il-


gili olarak zuhur eden bu sonsuz isimler muazzam bir hu-
susiyet taþýmaktadýr. Bu isimlerin hatmi, Sevgili Efendi-
mizin geçmiþ peygamberlerin isimlerini zikrederek yap-
mýþ olduðu hatim ile benzer bir hususiyet taþýmaktadýr.
Sevgili Efendimiz peygamberleri zikrederek onlarýn nü-
büvvetini Hatmün Nübüvvet olarak tasdik etmiþ olmak-
tadýr. Hatmül Velâyet’te geçmiþ bütün velayet isimlerinin
telaffuz edilmesi onlarýn velayetinin tasdiki mânâsýnadýr.
Hatmül Velayet velayet gönüllerinin zikrini yapmaktadýr.

35
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Bugün, Allah'ýmýzýn Musavvir'inde arzu buyurduðu
ve esfele safilin âleminde tatbikata koyduðu "Ýnsan" ma-
cerasýnýn hatmi söz konusudur. Eðer Hüve hakikati açý-
lýp bildirildiyse Allah'ýn bu âlem için tasavvur ettiði prog-
ramýn nihayetine gelinmiþ demek olsa gerekir. Hatmül
Velâyet bu hususiyetleri böylece açmaktadýr.

Bugün Hatmül Velâyet, velâyetin sýr ve makamla-


rýndan nasibedar olan gönüllere bir ikram yapmaktadýr.

"Hatem" noktasý artýk bu noktadan sonra bir


"Sultan" olmayacaðýný iþaret etmektedir. Allah'ýmýz
velâyetini arzu buyurduðu bir gönülden açmaktadýr.
"Hatem" noktasýný ihraz eden bir gönülden sonra bir
"Sultan" irsal olunmamasý demek, Hüve sýrrýnýn açýldýðý
esfele safilin âleminde artýk Allah'ýn velâyet arzusundaki
p r o g r a m ý n h a t m e e r m e s i n i i þ a re t e t m e k t e d i r. A n c a k
A l lah'ýn arzusuna sýnýr çizmek mümkün deðildir. Velâyet
ilâhî âlemde de devam edecektir.

Dünya hayatýnda, Allah'ýn bir insanda görünmek


istememesi o kimsenin ölümüdür. Eðer Allah'ýmýz artýk
velâyet gönüllerinden görünmek istemez ise, bu da o
âlemin hükmünün kalkacaðýný göstermektedir.

36
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

ÝSÝMLERÝN HATME ERMESÝ

Bütün isimler Rabbimize aittir, çünkü Rabbimiz bü-


tün varlýklarý isimler ile halketmiþtir. Bir hadis-i kudsî’de
Rabbimiz; "küntü kenzen mahfiyyen, feahbebtü en
u'rafe fehalektül halka liu'rafa bihi... Ben gizli ha-
zineydim bilinmekliðime muhabbet ettim de halký
yarattým HU ile bilineyim diye" buyurmuþlardýr. O
halde Rabbimiz Âdem ile arif olunmayý murad etti. Nite-
kim maneviyatta Allah’ý tanýmak anlamýnda “Arif” denil-
miþtir.

Bu yaratmadaki özellik Allah'ýn ilâhî isimlerinin hu-


susiyetlerinin tahakkuk etmesidir. Allah'ýmýz; "Kendim-
den kendime bilinmek istediðim þey, bende zuhur
eden hususi isimlerimin içinde olan hikmet-i
ilâhîyenin tatbikatýný görmemdir." buyurmaktadýr.

Bu âlem velâyet ile baþlamýþtýr. Hz. Âdem'e Allah


kalben hitap etmiþtir; velâyet budur. Allah'ýmýzýn; "Mu-
hakkak ki ben Arz'da (yeryüzünde) bir halife
edineceðim," (Bakara 30) hitabý velâyet arzusundan kay-
naklanmaktadýr.

Sonsuz bir kudret olan Allah'ýmýz varlýklarý isimler


ile yaratmýþtýr. Ancak yaratýlan hiçbir varlýk Allah'ýmýzýn
nasýl bir kudret olduðunu bilmiyor ve bilmesi de zaten
mümkün deðil. Çünkü onu bilebilmesi için o kudretin dý-

37
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
þýnda olmasý icap eder ki, bu da mümkün deðildir. Her
varlýk o kudretten hâsýl olduðuna göre onu nasýl tarif ede-
bilir. Bu mümkün olamayacaðý için Rabbimiz yine kendi-
si tarif buyurmakta ve; "Ben sonsuz bir kudret olarak
isimleri arzu ettim, her isim Benim o isimle arzu
ettiðim bir varlýk hâline gelir. Ýlâhî enerji o vasfa
bürünür. Su buyururum su olur, bulut buyururum
bulut olur, insan buyururum insan olur... O zaman
Ben bütün bu sonsuzluðu sonsuz olan isimler ile
yarattým" buyuruyor.

Bir ismin hususiyeti ancak Allah'ýn ondaki arzusu-


nun ikmali ile neticelenir. Allah'ýmýz her þeyi isimler ile
yaratmýþtýr.

"Ey Muhammed (s.a.v) seni ancak âlemlere


rahmet olarak irsal eyledik" beyaný bütün varlýklarýn
Muhammed noktasý ile yetiþtirilmesi ve bilgi sahibi kýlýn-
masý mânâsýna da gelmektedir. Daha önce de peygam-
berler gelmiþtir, ancak "Peygamber-Nebi" kelimesinin
vasfý "Hatemen Nebiyyin" olan Hz. Muhammed (s.a.v)
tarafýndan ifade edilmiþtir. Allah'ýmýzýn Musavvir'inde ta-
savvur buyurduðu "Peygamber" arzusunu idrak etmek
ancak Hz. Muhammed (s.a.v) ile mümkündür.

" G a v s i y y e t " i s m i H z . Pi r i m i z d e z u h u r e t m i þ -
t i r, o n dan sonra Gavsiyyetten görünen olmuþtur ancak
Allah'ýmýzýn Musavvir'inde tasavvur buyurduðu Gavsiy-
yetin tekmil hususiyeti Hz. Pirimizde zuhur etmiþtir.

38
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

" P i r i y e t " m a k a m ý " H a t e m - ü ' l Pi r " o l a n H z .


S ü reyya ile vasfýný bulmuþtur. Daha önce de pek çok pir
zuhur etmiþtir. Ancak maneviyattaki Piriyet noktasýnýn
hususiyeti Allah'ýmýzýn Hz. Süreyya'dan zuhur eden arzu-
sundan tahsil edilir.

Rabbimizin, "Hatmül Velâyet"in ihvanýndan zu-


hur ettirdiði isimlerin o camiada zikredilmesi ise o isimle-
rin hatmedilmesidir.

Bu isimler sadece bu dünyada mý görünmüþtür?


Hayýr! Bilmediðimiz nice alemlerde de bu isimler tatbi-
kattadýr. Baþka âlemlerde de bu isimler görünmüþ ve ha-
tim olmuþ olsa gerekir.

Zuhur eden isimlerin baþýnda yer alan "Ene/ Ben"


sigasý Rabbimizin kendi arzusunda olan ismin yine kendi
arzusu ile hitam olunduðunu iþaret etmektedir.

Hatmül Velâyet’te zuhur eden bir beyân-ý ilâhîde;


"Hükmüm, velâyetim, kitab-ý hitamým Vedud ile
ayan olmuþtur" buyruluyor. Vedud, Allah'ýn aþk ve sev-
gi ismidir. Allah'ýmýz kendisinden kendisine olan aþk ve
muhabbeti ile varlýklarý yaratmýþtýr. Bizim yani varlýklarýn
Allah'a olan aþký da "Vedud"tur. Çünkü varlýklar aslýný
arar. Allah'ýmýz nasýl kendisinden kendisine aþýk ise bizler
de kendimiz olan asliyyetimize aþýðýz. Bu haslet her var-
lýkta vardýr. Çünkü her varlýðýn asliyyeti Allah'týr.

39
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
"Hiç kimsenin dinine hilaf demeyiz, din ta-
mam olursa doðar muhabbet" buyrulmuþtur. Herkesin
bir Allah inancý vardýr. Ancak onu ifade etmekte isabet-
sizlikler olabilir. Doðru iman, Peygamberlerin bildirdiði
iman noktasýnda Allah'ý kabul etmektir.

Allah Vâhid'dir ve þeriki yoktur. Allah'ýn sevgisinin


de þeriki yoktur. Bu sevgiye bir misal ve emsal de göste-
rilemez. Kendisinden kendisine bir hususiyet-i ilâhîyedir.

Ahirete intikal etmiþ olan tam baðlý gönüllerin za-


manýn feyzindeki makamda olmalarý icap etmektedir.
Çünkü o makam üzerine kurulacak yeni düzen üzerine
yürünecektir. Allah'ýmýzýn bu âlemde hatme erdirdiði
isimleri ilâhî âlemde hangi arzular ile tezyin edeceði bilin-
memektedir. O yüzden bu âlemdeki isimlerin hatme er-
mesi icap eder, çünkü hatme ermezse ilâhî âleme eksik
gider. Ýsimlerin bu âlemdeki mânâsý deðiþik, ilâhî âlem-
deki mânâsý deðiþik olabilir.

Sýfatî olan bir velinin Hatmül Velâyet ve O'nun ev-


latlarýnda zuhur etmesi de o velinin Hatmül Velâyet arzu-
sunu tasdik ile zâtîyete ermesi olarak deðerlendirilmeli-
dir.

Zuhur eden bu isimlerin her devirde her zaman


içinde ve dünyanýn nihayetinden sonraki ilâhî âlemlerde
de sonsuz mânâlarý vardýr.

40
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

HATMÜL VELÂYET ÝLE ÝSÝMLERÝN HÝTAM BULMASI

Ýsimlerin hitamý, Hatmül Velâyet ile olduðuna göre


geçmiþ velâyet makamlarý bu zamanýn insanýný övmüþler-
dir. Çünkü bu zamanda velâyet tamamlanmaktadýr. Bu-
güne kadar gelen Allah inancý ve bilgisi bugün çok deði-
þik olarak algýlanýyor. Bugüne kadar “Rabb” yani Hüve
hususiyeti hep dünya yaþamýndaki hususiyetlere çaðrýþým
yapýlarak anlatýlmýþtýr. Vahdet-i vücud, vacibul vücud gi-
bi anlatýmlar vardýr. Bu anlatýmlarda “vücüd” kelimesi
ile bir kayýt düþünülmüþ gibi olmaktadýr. Ancak Hüve vü-
cuttan da münezzehtir. Vahdet-i vücud, vacibu’l vücud
tariflerinde “Allah sonsuzdur” denmiþtir. Ama ifadele-
rinde vücud kelimesini kullanmýþlardýr. Hz. Süreyya;
"vahdet-i vücud hakkýnda Muhyiddin Arabî telifa-
tý okumak ile bu iþ olmaz" buyurmuþtur. Ýlahi kudret
vücut kaydýndan da münezzehtir. Hiçbir þey ile teþbih
edilmesi yahut ifade edilmesi mümkün deðildir.

Kuran'da buyrulduðu için ilahi kudreti “Hüve” laf-


zý ile zikrediyoruz. Allah’ýn yarattýðý sonsuz varlýklar var
ve hepsinden görünen yine kendisidir. Onun için insan
havsalasýnýn onu kavramasý mümkün deðildir. Ýlahi kud-
rete yani Hüve’ye hiçbir benzetme dahi yapmadan iman
etmek lazýmdýr.

Geçmiþ kavimlerde insanlar peygamberlerine; "sen


Rabbine söyle þunu þöyle yapsýn" dediler. Bu bir an-

41
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
layýþtýr. Hz.Ýbrahim'den sonraki peygamberlerin zamanla-
rýnda “Hz. Ýbrahim'in Rabbine inanýyoruz” dediler.
Bir kýsým insanlar ilahi kudrete akrabalýk teessüs etmeye
kalktýlar. Hz. Ýsa için “Tanrýnýn Oðlu” dediler. Bunlar
da bir anlayýþtýr. Geldi geçti. Peygamberimize kadar ge-
lindi. Hz. Muhammed ile ma'rifetullahta kemâliyete varýl-
mýþtýr. Böylece geçmiþ devirlerdeki yanlýþ anlamalar da
düzeltilmiþtir

Peygamberimiz iki þeyden men etti. Allah ne þekil-


dir ve ne kadar büyüktür? Bu düþüncelerden tenzih ede-
lim buyurdular. Onun sonsuzluðunu hiçbir þey ile ifade
edemeyiz.

ÝNKILAB-I KEBÝR'DE ÝSÝMLERÝN HÝTAM


OLDUÐUNUN TASDÝKÝ LAZIMDIR.

Allah, bütün varlýklarý isimlerle halketmiþtir. Ýsimle-


rin hatim olmasý ile Ýnkýlab-ý Kebir'e gidilmektedir. Çünkü
hatim ayný zamanda nihayeti de iþaret etmektedir. Ýnký-
lab-ý Kebir'de isimlerin hitam olduðunun tasdiki lazýmdýr.

Ýnsan vefat edince nasýl ki programý nihayete eri-


yorsa bugün Hatmül Velâyet'e baðlý gönüllerde zuhur
eden ve sonu HÝTAM ile biten ilhamlarda o ismin bu
âlemdeki nihayetini iþaret etmektedir.

Ýsimlerin bitmesi demek dünya üzerindeki tatbika-

42
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

týnýn bitmesi mânâsýnadýr. Hitam olan isimler ilâhî âlem-


de daha derin ve daha ileri bir mana ifade edecektir. Na-
sýl ki insanýn vücudu ilâhî âlemde baþka bir hâle dönüþe-
cekse; konuþmalar, ifadeler ve mânâlar da o âlemde de-
ðiþik vecheye bürünecektir. Bu âlemde bir isimin sadece
belirli bir mânâsýný idrak ediyoruz. Hüve her an (yeni) bir
þende olduðuna göre her ismin sonsuz mânâlar taþýdýðý
muhakkaktýr.

Bütün bu yazýlanlar Hatmül Velâyet'in yani hatim


olan velayetin mânâlarýný ifade etmektedir.

Hatmül Velâyet'te ve Hatmül Velâyet'e baðlý olan


g ö n ü l l e r d e b ü t ü n i s i m l e r i n h a t m i z u h u r e t m e k t e d i r.
A l lah'ýmýz her varlýðý isimler vererek yarattýðýndan bütün
isimlerin hatmi olmasý icap eder ki Ýnkýlab-ý Kebir'e varýl-
sýn.

Dünyada Allah'ýn velayet noktasý ile göründüðü bir


gönül olduðu müddetçe Allah o toplumu helâk etmez.
Geçmiþ peygamberlerde de bu tatbikat vardýr.

Bütün peygamberlerde Hüve'nin tatbikat yaptýðýný


biliyoruz. Hüve'nin bütün varlýklara hitabý Âdem ile ol-
muþtur Sur-u Ýsrafil'e de emri Hüve’nin açýldýðý nokta
olarak bir Ýnsan verecektir. Ancak o gönlün emri tefhim
etmesinden sonra o emrin intikali ve dünya þartlarýnda
tatbikata konmasý yine bir zaman alacaktýr. O zaman ne
kadardýr? O da Hüve'nin takdiridir.

43
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Allah, Ýnkýlab-ý Kebir ile ilgili arzusunu uzatýrsa
buna kim ne diyebilir?

Hz. Musa'ya birisi gelerek yaþlý komþusundan


þikâyette bulunmuþ devamlý kendisine eziyet ettiðinden
bahsetmiþ ve "Rabbine iltica etsen de komþumun
durumunu bir sorsan eðer yakýn zamanda vefat et-
mez ise ben de baþýmýn çaresine bakayým baþka
bir yere taþýnayým" demiþ. Rabbi de Hz. Musaya; "O
zat daha 10 sene yaþayacak" buyurmuþ ve adama
söylemiþ adam da bunu duyunca Hz. Musa’nýn söylediði-
ni aynen tasdik etmiþ ve taþýnma hazýrlýðýna giriþmiþ ama
sabah olunca yaþlý komþu vefat etmiþ Hz. Musa da adam
da þaþýrmýþ bu nasýl olur diye. Rabbimiz Hz. Musa'ya; "O
zâtýn Bana olan itimadýndan dolayý komþusunu
vefat ettirdim ama o vefat eden de takdirim olan
10 seneyi yaþadý" buyurmuþ.

Hatmül Velâyet ile velâyetin tamamlanmasý söz ko-


nusu olduðu için velâyetin yeni hususiyetler getirmemesi
karþýsýnda hayatýn yozlaþmasýnýn artmasý ve kýyametin de
beklenmesi gerekir. Çünkü yaþam yenilikler ile yürür,
velâyet yeni ilhamlar getirmez ise yaþam da duraksar. Ve-
layet ilhamý kesilirse dünyanýn terakkisi biter.

Kýyamet konusunda; Hüve ilahi bir sýrdýr. Kýya-


met ko n u s u o s ý r n o k t a s ý n d a n t a t b i k o l u n a -
c a k t ý r. D ü n yadaki tatbikatta Hüve'den görünen gönül

44
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

tekellüm edecektir. Hatmül Velâyet noktasýndaki sýr ola-


rak bahsedilen husus Allah'ýn zâtîyet-i ilâhîyesidir. Hat-
mül Velâyet Hüve'nin göründüðü gönül noktasýdýr. O
noktayý kiþi olarak deðerlendirmek ancak dünyevi ve be-
þeri bir deðerlendirmedir. Hakikat; o noktadaki “arzuyu
ilâhîdir”

Her ümmet için bir ecel vardýr. Hz. Âdem tatbika-


týnda olduðu gibi bugün de sýrr-ý Âdem tatbikatýný kabul
e t m e y e n l e r v a r d ý r v e i n a n m a y a n l a r ç o ð u n l u k t a d ý r.
A l lah'ýmýz geçmiþ peygamber devirlerinde müminleri ayý-
rarak inanmayan çoðunluðu helâk eylemiþtir. Bugün ayný
tatbikat olacak mýdýr? Belki o tatbikatýn bir deðiþik þekli
olacaktýr. Bugün de Hüve'ye iman eden topluluðu Rabbi-
miz ayýracak ve geri kalanlar üzerine kýyamet (Ýnkýlab-ý
Kebir) kopacak; ancak bu, Allah'ýmýzýn velâyet arzusunun
hitama ermesinden kaynaklanacaktýr. Buradaki tatbikatýn
nasýl olacaðýný da tam olarak bilmek mümkün deðildir.

Hüve'ye (sýrr-ý Âdem'e) iman edenler Âdem ile ka-


lacak; Âdem kýssasýna ve Âdem hususiyetine inanmayan-
lar Beyt-ü'l Mamur'a giderek tövbe isteyecek, Allah diler-
se kabul edecek, dilemezse etmeyecek. Ama Âdem'i bir
daha göremeyeceklerdir. (Arif olamayacaklardýr) Âdem'i
artýk gerçek velâyet ile beraber yürüyen ve Sabikundan
olan gönüllerin haricinde olanlarýn görmesi ve ünsiyet et-
mesi mümkün olmasa gerekir.

45
HATMÜL VELÂYET
SIRR-I HUSUSÝYETÝ VE VELÂDET

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Beyan-ý Ýlâhî: (Ell Hacc H.V)

"BÝR ÝSÝM VAR ONU DAHA YARATMADIM AMA ONA DUA ET,

ONUN HATMÜL VELÂYET'ÝN DUASINI ALMASINI ARZU EDÝYORUM "

Rabbimizin dünyada tatbikata koyacaðý isimler


vardýr, ancak bir isim var, daha tatbikata girmemiþ.
Onun bu dünyada görünen bir isim olmasý icap ettiðin-
den, Hatmül Velâyet'in tasdiki ile o, bu dünyada yaþamýþ
ve yetiþmiþ kabul edilecek; Allah'ýn arzusunun paralelin-
de olduðu için de ilâhî âlemde tatbikata girecektir.

Allah'ýmýzýn arzusunda olan bu ismin bu âlem için


tasavvur edilen bir nebze rýzýktan istifade ile ilâhi âlem-
de nice yeni arzularý olacaktýr.

Ýlk günden bu zamana kadar Allah'ýmýz insanlarý


hiçbir zaman boþ býrakmamýþ, kendisinin arzuyu ilâhîsi
paralelinde Zamanýn Ýnsaný'na lütfetmiþ olduðu ilhamlar
ile yürütmüþtür. Bütün insanlar o ilhamýn yansýmalarýný
yaþarlar.

Zamanýn insaný maddi ve manevi bütün insanlara


feyz verir. O'na inen ilhamlar tatbikata girer.

47
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Celâli bir zât olan Hz. Süreyya zamanýnda harpler
yaþanmasý, seri atýþlý sahra topunu icat etmesi, Hz. Meh-
med Ali Bey zamanýnda iletiþim teknolojisi konularýnda
dünya üzerindeki atýlýmlar bu hususu iþaret etmektedir.

Zamanýn insanýndaki arzu cismaniyete de tesir


eder, çünkü cismaniyet de maneviyata tâbidir.

Rabbimizin dünyaya lütfedip göndermiþ olduðu


Zamanýn Ýnsanýnda tam olarak zuhur eden ilhamlarýn
yansýmalarý O'nun yardýmcýlarýnda ve O'na baðlý gönül-
lerde de zuhur eder.

“Zamanýn Ýnsaný” hem maddi hem manevi te-


rakkiye gerekli olan enerjiyi veren ilâhî hususiyettir. Ya-
ni kiþi deðil, feyzi veren Allah’týr.

Peygamberliðin hususiyeti yani Allah'ýn insan var-


lýðýna nübüvvet ile hitabý Hz. Muhammed ile tamamlan-
mýþtýr.

Hz. Muhammed'den sonra zuhur eden velâyet, Hz.


Muhammed'in zikretmiþ olduðu Hüve hakikati ile yürü-
müþtür. Hüve hakikatinin Hatmül Velâyet ile açýlmasý da
Allah'ýmýzýn ilâhî programýný iþaret etmektedir.

Allah'ýmýzýn yaratmýþ olduðu bildiðimiz ve bilmedi-


ðimiz âlemlerde yaþayan varlýklar ilâhî âleme intikal et-
tiklerinde her varlýk kendi makamýna göre yer bulacaktýr.

48
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Dinimizin asliyyeti her zamana uymaktadýr, ancak


mezheplerin din ile ilgili fetvalarý kendi zamanlarý içindir
her zamana hitap etmemektedir. Ýnsanlar, her zamanýn
imamýna göre deðerlendirilecekse, bu zamandaki insan
geçmiþ zamandaki insana tâbi oluyorsa o zaman o insa-
nýn inancýnda eksiklik var demektir. Çünkü geçmiþ za-
man bu zamana uymamaktadýr. Her insan, kendi yaþadý-
ðý zamana göre muhakeme edilecektir.

Bu zamanda Hatmül Velâyet kemalatýnda Âlem-i


âmâ ile ilgili hususiyetler lütfedilmektedir.

Âlem-i âmâ, ancak Rabbimizin bildiði bir hususi-


yettir. O halde Âlem-i Âma’dan haberdar olanlarýn çok
müstesna bir yerde bulunduðunun idraki içinde olmak
icap eder. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu"
hikmetince bilmek önemli bir makamdýr. Ancak þu da bir
hakikattir ki, Rabbimiz ne kadar bildirirse o kadar biliyo-
ruz. Bu konular insan düþünce ve idrakinin üzerinde ola-
rak yalnýzca Allah’ýn bildirmesiyle bilinebilir. Öyle bir
sonsuzluk ki, bu sonsuzluðu idrak etmek mümkün deðil-
dir.

Esasta sonsuzluk kelimesi de bu hususlarý tam ola-


rak ifade etmekten acizdir. Ýfadenin bittiði idrakin baþla-
dýðý HÜVE'nin açýp bildirdiðidir. Ancak O açýp bildirdiði
için idrak mümkün olur. Çünkü o artýk yalnýzca bir ifade
d e ð i l d i r. O i f a d e n i n i ç i n d e i d r a k v a r, t a h a m m ü l v a r,

49
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
t e r akki var. Kuluna tahammül ve vüs'at lütfeden Rabbi-
miz, o noktaya gelen kuluna daha ileri idrak vererek ile-
ri makamlara taþýmaktadýr.

Ýnsan varlýðýnýn zâtîyet ile ilgili hususiyetleri kaldý-


rabilmesi için, vüs'ati yükseltildikten sonra bilgi lütfedil-
mektedir. Hiçbir þey Hüve'nin karþýtý deðildir; Hüve’nin
karþýtý olamaz zaten. Hüve, azim bir hususiyettir.

Bakara 2/269.

"Dilediðine 'Hikmet'i verir ve kendisine


hikmet verilmiþ olana kesinlikle çok
hayýr bahþolunmuþtur. Ve illâ gönül sa-
hipleri tezekkür ederler." buyrulmaktadýr.

Allah'ýn bir kelamý zuhur ettiði zaman bütün varlýk-


lar o kelama göre deðiþir. Çünkü o kelam ilahîdir.

Âlem-i âma kelamýnýn açýlmasý ile yeni bir progra-


ma girildiðinin idraki içerisinde olunmalýdýr. Kudret Al-
lah'a aittir. Bizler sadece takip ve seyirciyiz tatbikat Hak-
ka aittir.

Hatmül Velâyet’in vazifesi Hüve’nin lütfettiði il-


hamlarý insanlara intikal ettirmektir. Hatmül Velâyet
gönlünün telaþý budur. Sevgili Peygamberimiz ve kýymet-
li ashabýnýn canlarý pahasýna gayret ve mücadeleleri ör-
nek alýnmalýdýr.

50
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Bu telaþýmýz nedendir? Çünkü Ýnkýlâb-ý Kebîr ya-


kýndýr.

Rahman sûresi 33. âyetinde;

"Ey insan ve cin topluluðu, semâvatýn ve


arzýn kuturlarýndan geçip gitmeye gücü-
nüz yeterse haydi geçip gidin bakalým.
Ancak “Sultan” ile geçip gidebilirsiniz”
buyrulmaktadýr.

“Sultan” olmadan bu boyuttan çýkamazsýnýz. O


Sultan’ýn elinde manevi terakkiyi yapmadýysanýz bu bo-
yuttan çýkamazsýnýz; istenilen terakki yoksa bu alemi ge-
çemezsiniz.

Dün gelen kardeþler bugün güldür güldür ilham


alýyor. Çünkü onun maneviyattan nasibi var. Hiç kim-
se nasibini tamamlamadan göçmez" O zaman ne
yapýyorlar? Birden lütfediyorlar. Çünkü zaman dardýr.
Bugün “testacilûn/acele ediniz” ilhamý devamlý zu-
hur ediyorsa artýk zamanýn nihayetine çok yakýn olduðu-
muzdan olsa gerektir.

Peygamber Efendimiz Miraç'ta, Allah’ýmýzdan salih


kullarýna rahmet istedi. Salih kullar, maneviyatta olan
veli kullardýr.

Rabbim, Miraç ismi ile kendinden kendine konuþ-

51
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
tu. Allah bir gönülde; “Ben buradayým” buyurursa o
zaman kendi hakikatinden haber alýyorsun demektir.

Tekellüm-ü Lisanil Kýdem: Bu, Allah'ýn arzusu-


d u r. Ya n i , o g ö n ü l d e k o n u þ a n v e t a t b i k a t y a p a n a r -
t ý k A l lah’týr. Ayný ilham, çeþitli þekillerde tefsir edilebilir.
Her anlatýmda daha ileri açýlýmlar olur.

Bir mânâmda yanýmda birileri olduðu halde


uçuyordum. Muazzam minareleri olan yüksek ve
dikdörtgen þeklinde bir cami gördüm. Açýk pen-
cerelerden bir tanesinden deðil duvardan geçtim.
Du varlarda âyetler asýlmýþ, mahþerî bir kalabalýk
vardý. Üstteki "mahfel" kýsmýnda herkes ihramlý,
ben de ihramlýyým. Herkes kýyamda namazý bek-
lerken Peygamber Efendimizi gördüm. Sarýðýnýn
sað tarafýndan ucunu sarkýtmýþ, yanýnda yakýnlarý
vardý. Hemen yanýnda bir tek boþ yer vardý. "Ne-
rede kaldýn evlâdým" diyerek buyur etti. Tam ya-
nýnda iken tekbir ile namaza durduk.

Bütün bu âlemlerin kendi nurundan yaratýldýðý


Deryayý Nuru Muhammed'in görünme noktasý olan Hz.
Muhammed (s.a.v) Hatmül Velâyet'in velâyetin hatmi ol-
duðunu en iyi bilendir. Buna bir iþaret olarak Hacc fari-
zasýnda iken Efendimizi ziyaretimizde, huzurda iken:
"Evlâd, Allah sana çok lütfetmiþ" buyurmuþlardýr.

52
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Bu lütuflar dünyevî makam ile tahdit edilemez.


Manevî sonsuz bir idraktir.

HATMÜL VELÂYET'ÝN GELÝÞ MÂNÂSI VE MAKSADI

Hatmül Velayet, Âdem'den baþlayan bir konudur.


Allah'ýmýzýn Âdem'i yaratmasýnda sýrr-ý velâyet vardýr.

Her zaman için Allah'ýn yakýnlýk lütfettiði bir gönül


vardýr. Hatmül Velayet ismi bütün bu görünme mertebe-
lerinde tatbikat yapan isimdir.

Asýl olan velâyettir. Birgün gelir de dünyada


velâyet kalmazsa dünyanýn hiçbir hükmü ve kýymeti kal-
maz. Dünyanýn nihayete ermesinin velâyeti inkâr ile ola-
caðý görülmektedir.

Ýnsanlar din ve dindarlýk diyerek kendi taassupla-


r ý n ý n p e þ i n d e n g i t m e k t e d i r l e r. A n c a k b u t a a s s u b u n
A l lah'ýmýzýn velâyet arzusuna uyup uymadýðýna dikkat
etmiyorlar.

Muhaddesun olan gönüllerin tavsiye ettiði ÝLÂHÎ


hakikate uymak yerine kendi icatlarý olan BEÞERÝ tatbi-
katlara uymalarý insanlarý dinden uzaklaþtýrmaktadýr.

Son zamanlarda Allah'ýn ilâhî arzularýnýn kaynaðý


olan DÝN konusu yemek-içmek ve giyim-kuþam tatbikat-
larý olarak deðerlendirilen bir husus haline getirilmiþtir.

53
EHL-Ý MAÐRÝB

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Bir manevi gönülde, "ehl-i maðrib"in hususiyeti


ile ilgili olarak Rabbimiz; "Peki siz neden bu kadar
kýymetlisiniz? "buyurmuþ ve akabinde, "Çünkü
s i z ler "Ýnsan"ý kabul ettiniz; Hüve'yi kabul etti-
niz. O yüzden de sizleri kýymetli kabul ediyorum"
buyurmuþlardýr.

Allah'ýmýz, bu dünyayý Âdem'deki arzu ve tecelli-


yatýna göre tertip buyurmuþtur. O arzunun bu dünyada
olmamasý demek, dünyanýn bir mânâ ifade etme-
m e s i d e mektir. Çünkü dünya Allah'ýmýzýn arzu buyurdu-
ðu "Ýnsan-ý Kâmil"e göre ve O'na nazire olarak yaratýl-
mýþtýr. Asýl gidince sûretin bir iþe yaramayacaðý aþikârdýr.
Onun için son velinin ahirete intikali, bütün peygamber-
lerdeki tatbikat gibi O ve O'na iman edenlerin bu âlem-
den gayb olmasý da bu dünyanýn kýyameti mânâsýna gel-
mektedir. O veli ve O'na inananlar, "Ehl-i Maðrib" ola-
rak deðerlendirilmektedir. "Ehl-i Maðrib" O zâtýn kav-
midir.

Ehl-i Maðrib: Hadis-i þerifte bildirilen kýyamete


yakýn maðribde (batýda) zuhur edecek olan velâyet top-
luluðudur. Ancak buradaki “Maðrib” kelimesi güneþin
batýþýndan (Maðrib) kinaye ile “zamanýn sonun-

55
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
d a ” A l lah’a, Allah’ýn bildirdiði gibi iman eden müstesna
gönülleri iþaret etse gerektir.

Hatmül Velâyet, Allah'ýmýzýn varlýklarý meydana


getirerek yapmýþ olduðu tatbikatýn hususiyeti ile ilgili bil-
gi vermektedir. Ayný zamanda Allah'ýmýzýn isimlerle yap-
mýþ olduðu tecelliyattaki mânâ ve hususiyeti ifade et-
mektedir.

Allah'ýmýzýn isimler üzerinde ve insanlar üzerinde-


ki tecelliyatýnda, o isimlerdeki hususiyetler anlatýlmakta-
dýr.

"Ehl-i Maðrib" son zamanda Hüve'den görünen


Zamanýn Ýnsaný'ný kabul ve tasdik edenlerin hususiyeti
olsa gerektir. Son zamanda bu inançta olan insanlar
"Ehl-i Maðrib" olarak deðerlendirilmektedir. Her zaman
diliminde Seb'i Mesani'den görünen ilâhî gönülleri kabul
edenler ve Zamanýn Ýnsaný'na tâbi olanlar da bu husiyet-
ten feyizmenddir.

Yerden göðe atýlan taþ en üst noktaya ulaþtýktan


sonra geriye dönmeye baþlar. Hüve hakikatinin açýlýp
bildirilmesi nokta-i nazarýndan bakýldýðýnda manevîyat
anlayýþý zamanýmýzda zirve noktasýndadýr. Bundan sonra
insanlar için bozulma ve yozlaþmanýn tatbikatta olduðu
görülmektedir. "Ehl-i Maðrib" ise Allah'ýn muhafazasýn-
dadýr.

56
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Ehl-i Maðrib Allah'ýmýzýn çok hususiyede tuttuðu


velâyet gönülleridir. O gönüller Allah'a hiçbir þeyi eþ
koþmazlar hatta kendilerini bile... Allah'ýmýz onlardaki
bu teslimiyeti makbul tutmakta ve hususi ikramlar yap-
maktadýr.

Allah'ýn vahdaniyet-i ilâhîyesi söz konusu oldu-


ðunda hiçbir þey varlýk iddiasýnda bulunamaz. Ehl-i
Maðrib, Sevgili Efendimizden bugüne kadar görünen
velâyet gönüllerinde de tatbikatta olan bir sýrr-ý hususi-
yettir. Ehl-i Maðrib'in küllîsi Hatmül Velâyet noktasýnda
cem olmaktadýr.

Bir hadis-i þerifte; "Ýslam garip olarak baþladý,


baþladýðý gibi garip olarak avdet edecektir. Ne
mutlu o gariplere!" (Müslim) buyrulmuþtur.

Peygamberimiz, "Garipler kimdir?" diye sorul-


duðunda ise þöyle buyurmuþlardýr: "Garipler o kimse-
lerdir ki, halk tarafýndan bozulmuþ olan sünneti-
mi ýslah ederler, öldürülmüþ olan sünnetimi de
ihyâ ederler." (Tirmizî)

Peygamber Efendimizin buyurduðu hadiste insan


neden gariptir? Gariplik þu olsa gerektir: Ýnsan doðup
yaþadýðý yerden ayrýldýðýnda garip kalýr. Bu, dünya yaþa-
mýndadýr. Ruh olarak düþünülürse insanýn vatan-ý aslisi
Allah'ýn ilâhî âlemidir. Ýnsanlar ilâhî âlemden yeryüzüne

57
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
terakki için gönderildiðinden, "ruh" vatan-ý aslisini özler,
dünyada garip kalýr. Hz.Mevlana; "Ney kamýþlýktan
koptuðundan beri feryad eder" buyurmaktadýr; tabi
b u n l a r m ü ' m i n l e r i ç i n d i r, i m a n ý o l m a y a n l a r ý n h â l i
i s e g a raipliktir (acaip ve tuhaf þeyler); çünkü kendi asli-
yetini ve vatan-ý aslisini inkâr edenler dünyada ve ukba-
da aldanmýþ olanlardýr.

Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: "Allah'ýn kulla-


rý arasýnda bir grup var ki, onlar ne peygamber-
lerdir ne de þehidlerdir. Üstelik Kýyamet günü
Allah indindeki makamlarýnýn yüceliði sebebiyle
peygamberler de, þehidler de onlara gýpta eder-
ler." Orada bulunanlar sordu: "Ey Allah'ýn Resulü!
Onlar kim, bize haber ver!" "Onlar aralarýnda ne
kan baðý ne de birbirlerine baðýþladýklarý bir mal
olmadýðý halde, Allah'ýn ruhu adýna birbirlerini
sevenlerdir. Allah'a yemin ederim, onlarýn yüzleri
mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk
korkarken, onlar korkmazlar, insanlar üzülürken,
onlar üzülmezler. Ve þu âyeti okudu:" "Dikkat edin
muhakkak ki evliyaullah... Ne korku vardýr aleyh-
lerine ne de mahzun olurlar " (Yunus 62) (Kütübü Sitte
Hadis No: 3345)

A'raf sûresi 181. âyetinde;

"Ve halkettiklerimizden bir ümmet de

58
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

vardýr ki "el Hak" ile hidayet eder ve Hû


ile adalet ederler.

El -Maðrib zirrü'bnü Hubeys anlatýyor: Saffan Ýbni


Assâl el Murâdî bize Peygamberimiz þöyle buyurdu:
'Kýble-i el-maðribde bir kapý (bab) vardýr. Bu ka-
pýnýn geniþliði veya bunun geniþliði binekli bir
kimsenin yürüyüþü ile 40 veya 70 senedir. Allah
o kapýyý arz ve semalarý yarattýðý gün yarattý. Ýþ-
te bu kapý güneþ maðribden doðuncaya kadar töv-
be için açýktýr. (Tirmîzi Daavat 102)

En'âm sûresi 116. âyet,

"Ve eðer arz içre bulunan kimselerin ço-


ðuna itaat edersen seni Allah yolundan
þaþýrtýrlar. Onlar ancak zanna tâbî ol-
maktalar ve kendileri ancak tahmin et-
mekteler."

Al-i Ýmrân sûresi 114. âyet,

"Allah'a ve ahiret gününe iman ederler


ve maruf ile iþ görür ve münkerden neh-
yederler ve hayýrlarda yarýþýrlar ve iþte
onlar Salihlerdendirler"

Hadis: "Dünyada týpký garip, hatta bir yolcu


gibi davran" (Buhari Rikak, Tirmizi Zühd)

59
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Maðrib ehli bir bütün olarak ele alýnmaktadýr.
Maðrib ehli El-Ýnsan’a biat edenlerdir. Yani Hû'ya iman
eden, Hû sýrrýný idrak edenlerdir.

Ehl-i Maðrib sýrrýndaki o topluluk peygam-


berleri ve Zamanýn Ýnsaný'ný Hüve olarak bilir,
tasdik eder ve zikreder.

Bütün peygamberler ve evliya öyle dua edip yürü-


müþtür. Onun için onlar makbul olmuþlardýr.

Ebrar hakkýnda Allah'ýmýzýn; "onlar bana kavuþ-


mak istedikleri gibi, ben de onlara kavuþmak is-
tiyorum" beyaný vardýr. O gönüllerdeki arzu Allah'ýn
"benden bana olacak bir arzu" þeklindedir. Allah'ý ta-
lep eden ebrâr bu arzu ve makamdan deðerlendirilecek-
tir. Ebrar bu arzu ile diðer insanlardan makam olarak ay-
rýlmýþtýr.

Ehl-i Maðrib niçin efdal tutulmaktadýr? Çünkü Ehl-


i Maðrib, Allah'ýn bu nizamýna uymak hususunda kat'i
b i r i m a n s a h i b i d i r. Ya p a m a d ý k l a r ý o l m a k l a b e r a b e r
A l lah'ýn tertibine asla itiraz etmemektedirler.

Zâtîyette öyle bir tevhid anlayýþ ve idraki vardýr ki,


burada artýk ikilik söz konusu deðildir. Buradaki hususi-
yet; "Ben gizli hazineydim bilinmekliðime muhab-
bet ettim de halký yarattým HU ile bilineyim diye"
anlayýþ ve idraki içerisinde olunduðunu göstermektedir.

60
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Bu noktada artýk öven de övülen de kendisidir. Ehl-i


Maðrib'in zikrinin makbuliyeti bu makamdan olduðu
içindir.

Kýyamet zamaný ilim ve bilginin Allah'ýn rahmeti-


nin daha fazla olacaðý ve bu ilimden istifadenin yani te-
rakkinin daha çok olacaðý beyan edilmiþtir. Öyleyse bu
dönemde imanýn daha kavi olacaðý anlaþýlmaktadýr. Bu
durum Ehl-i Maðrib'in hususiyetinin bir iþareti olsa ge-
rektir.

"Kün" yani "Ol" emri Ýnkýlab-ý Kebir ile âlemlerin


yeni bir oluþuma tebdil olunmasý mânâsýnadýr. Ehl-i
Maðrib olan bu âlemden ufûl eyleyince de geriye kalan-
lar üzerine kýyamet kopar. Nitekim Allah'ýmýzýn bu terti-
bini tasdik eden "Ehl-i Maðrib" için; "Garip geldi ve
yine garip gidecektir." buyrulmuþtur.

“O gönül göçmeyecektir kendisini gizleye-


cektir” ilhamý zuhur etmiþtir. Peki, gizlilik nedir?

Nahl sûresi 108. âyetinde,

"Ýþte onlar, Allah'ýn; kalplerini, kulakla-


rýný ve gözlerini mühürlediði kimseler-
dir. Ýþte onlar gafillerin ta kendileridir."

61
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Bakara 6-7. âyetlerinde ise,

"Muhakkak ki kâfirlere gelince onlarý


uyarsan da uyarmasan da müsavîdir.
Ýman etmezler. Allah, onlarýn kalplerini
ve kulaklarýný mühürlemiþtir. Gözlerin-
de perde vardýr. Onlaradýr büyük azap"
buyrulmaktadýr.

O gönül noktasý bu mazhariyette olan kimseler


için kendisini ne kadar açarsa açsýn gizlidir. Kýyamete
yakýn zamanlarda insanlarda "basiret" kalmayacaktýr. O
yüzden bunlarýn görmesi ve iþitmesi olmayacaktýr. O gö-
nül o sýrrý açacak, ancak o sýr yine mahfiyette kalacaktýr.
Bu bir basiret meselesidir. Nasibi olanlar aldý; olamayan-
lar alamadý.

Hz. Ýbrahim Mekke'de ezan okuduðunda nasibi


olanlar duymuþtu. O'nu iþitenler tasdik etmiþti. Tasdik,
"kalb-i mümin beytullah" sýrrý-ý ilâhîsinden yani o za-
manýn insaný olan gönül noktasýnýn bunu insanlara bil-
dirmesi ile zuhur edecektir. O gün Ýslâm þeriatýný tatbik
etmeye kalkanlar makbul olur. Ehl-i Maðrib'in fazileti bu-
radadýr. Onlar her ilmin karþýlýðýný bulmuþlardýr.

Bugün Ehl-i Maðrib insanlarla fikriyat bakýmýndan


anlaþamamakta ve diyalog kuramamaktadýr. Bu da Ehl-i
Maðrib zümresinin toplum içerisinde mümtaz olduðunu
göstermektedir.

62
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

Muhakkak ki Allah'ýn, kýyamet zamanýnda da vazi-


feli uyarýcýlarý olacaktýr. Kýyamete yakýn zuhur edecek
olan Ehl-i Maðrib, kat'i iman sahibi olarak görünecektir.
Zamanýn fitnesi neticesinde, toplumun imandan uzaklaþ-
m a s ý i l e b u z ü m re t o p l u m i ç i n d e g a r i p k a l a c a k t ý r.
" H ü ve"yi zikreden Ehl-i Maðrib için; "Vemtazül yevm
.../ Bugün mümtaz (seçkin) olun..." âyetinin tecelli-
si galip olacaktýr.

Allah'ýmýzýn geçmiþ peygamberler ile insanlara lüt-


fettiði rahmet-i ilâhîyenin yevm-i kebir'de zuhur edecek
Hatmül Velâyet noktasýndan ayan olmasý da bütün pey-
gamberlerdeki velâyet hususiyetinin Hatmül Velâyet
noktasýnda cem olduðunu aþikâr kýlmaktadýr.

Hatmül Velâyet zamanýnda çok ileri bir iman ol-


makla beraber menfî noktalarýn da azim bir þekilde tat-
bikatý zuhur edecektir. Çünkü Ýnkýlâb-ý Kebir'de müspet
ve menfî görünen bütün isimlerin, isimden münezzeh
olan Hüve noktasýndan ayan olduðu hakikati vuzuha
kavuþacaktýr. Bütün isimlerin asliyyet-i ilâhîyesine rücû
etmesi elbetteki azim bir tatbikattýr.

O büyük günde, bütün inançlarýn ve isimlerin ima-


ný Hüve hakikatinde cem olacaktýr. Halkýn ilâh olarak
z i k re t t i ð i ; " M a b u d , Ye z d a n , Ta n r ý " v b . g i b i i s i m -
l e r A l lah ismine, Allah ism-i celîli de Hüve hakikatine
münkalib olacaktýr. Ýþte Maðrib ehlinin fazileti buradadýr.

63
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Çünkü Ehl-i Maðrib bütün icra isimlerinin Hüve
hakikatinde cem olduðunun idrakindedir. Bu ya-
kýnlýðýn içinde her varlýðýn hususiyetinin cem ol-
duðu nokta Hüve'dir. Hüve'nin velâyet arzusu
böyledir.

Mürþid-derviþ anlayýþý Hatmül Velâyet'te Allah'ýn


velâyet arzusunun en yüksek noktasýna gelmiþ olur. Çün-
kü her varlýðýn arzu edilen seviyeye ulaþabilmesi için bu
ilme sahip olmasý gerekir. "Meveddet sýrrý" ve "efda-
lün âhýrin" (efdal olanlar en son gelenlerdir) bilgi-
sinin Hatmül Velâyet sýrrý ile zuhur edeceðine iþaret edil-
miþtir.

Beyan-ý Ýlâhî:

"Zamanýmýzýn Ýnsaný üzerindeki yani fevkindeki


bir mânâyý ihtiva ettiðimi bildiririm Ellhacc
H.V"

Zamanýn insanlarý kemalatýný tamamlamýþtýr. Artýk


insan vasfýnýn çok ileri terakkisine esfele safilin aleminin
evsafý yetiþememektedir.

Esfele safilin tatbikatý çok ileri vasýf ve yaratýlýþta-


ki insaný kamilin terakkisini kaldýracak durumda deðildir.

Bu ilhamda Maðrib ehlinin durumuna da iþaret

64
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

edilmiþtir. Yani çok ileri terakkideki maðrib ehline artýk


esfele safilin aleminin vereceði bir þey kalmadýysa, mað-
rib ehlinin ayrýlacaðýna iþaret edilmiþ olsa gerekir.

Bizler de gayret edelim ki, tarif edilen bu vasfa


nail olalým!

65
HATMÜL VELÂYET NOKTASINA
BAÐLI GÖNÜLLERDE ZUHUR EDEN
ÝLHAM VE BEYANLARIN
HUSUSÝYETLERÝ

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Hatmül Velâyet, HÜVE’yi açmakla âlemle-


rin üzerinde bir idrak ve anlayýþý açmýþtýr. Bu hu-
susiyet ruhlarýn ilâhî âleme hazýrlanmasý ile ilgi-
lidir.

Allah'a hesap verileceði ve Hüve'ye dönüleceði


bildirildiðine göre bütün sýfatlarýn fevkinde bir anlayýþýn
olmasý icap ediyordu. Nitekim Kur’an’da; “Hesap görü-
cü olarak Allah kâfidir” (33/39) Hüve’den baþka
ilah yoktur. Dönüþ HU’ya’dýr” (40/3) buyrulmaktadýr.

Bir manevi kardeþimizde ilham olarak beyan


edilen Âlem-i Âmâ tedirisatýndan murat Hüve'yi açmak
demektir. Çünkü Âlem-i Âmâ bütün sýfatlarýn üzerindeki
bir anlayýþý iþaret etmektedir.

Geçmiþ velayet ruhlarý ölmediler sadece yer deðiþ-


tirdiler. Dünyada Allah'ýn lütfetmiþ olduðu manevi ilim
ve terakki devam ediyor. Eðer bugünkü bu ilmin tasdiði
olmaz ise eksik kalýnýr. Hâlbuki olar Allah'ýn evliyasýdýr.
Onun için Allah onlarý eksik býrakmýyor. O zaman ne ya-
pýyor? Son andaki velisine indirdiði bilgiyi ve ilmi tasdik

67
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
edersen” seni de onun makamý gibi kabul ederim”
buyuruyor. Geçmiþ velilerin Hatmül Velayet'i tasdik
etmesindeki hususiyet budur.

Geçmiþ velâyet gönüllerinde de nice ilham ve be-


yanlar lütfedilmiþtir. Ancak o zamanýn icabý olarak bun-
lar hususiyede tutulmuþ halka açýlmamýþtýr.

Hatmül Velâyet zamanýnda Allah'ýmýzýn bunlarýn


bilinmesini arzu buyurduðu görülmektedir. Madem ki
HÜVE hakikati açýlmýþtýr o halde HÜVE hakikatinin gö-
nüllerdeki açýlmalarý ayan olmalýydý, Bugün Rabbimizin
arzusu böyledir. Maneviyat fiiliyat ile yürümektedir.

Bütün insanlarda tapma duygusu vardýr. Ve bu


tapma duygusunu ifade etmek için çeþitli objelere tap-
mýþlardýr. Yani tapýlacak olan belirli bir nokta aramýþlar-
dýr. Hüve'nin açýlmasý ile tapýlacak olan þeyin kulluk an-
layýþý ile tabiri kýyas olmadýðý, doðrudan doðruya onun
sonsuz bir hususiyet taþýdýðý, Peygamberimizin bu duy-
gunun hususi anlamýnýn mânâlarýný açmada vazifeli ol-
duðu aþikâr olmuþtur.

Bir baba bütün evlatlarýný sever; hepsi kendi evla-


dýdýr. Allah kullarýna ayrýlýk yapmýyor; daima ikram ya-
pýyor.

Hüve, insandan görünüyor, ama “insan Hüve-

68
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

dir” demek olmaz; Hüve, yalnýzca insan ile kayýtlana-


maz.

"Mânâyý gören deðil onu yorumlayandýr iþ"


diye bir söz vardýr. Eðer mânâyý yorumlayan kimse ma-
nevi bir gönül ise hem onun (mânâyý görenin) lehine gö-
re hem de Allah'ýmýzýn lütfettiði bir mânâ ile onu deðer-
lendirmiþ olur.

"Bir rüya gördüyseniz ya sizi seven birisine


ya da manevi bir kimseye anlatýn ki, sizin lehini-
ze yorsun" denilmiþtir. Eðer rüya manevi bir gönle an-
latýlýrsa Allah'ýn arzu buyurduðu þekilde vücud bulur.

Bir insan maneviyata girdikten sonra her hali ma-


neviyatý ilgilendirir.

Allah'ýmýz bütün insanlarý deðerlendirir. Bütün in-


sanlar Rabbimizin ondaki arzusuna göre yürür.

Rabbim buyuruyor ki: "Bu kulumun makamý


bu, þu kulumun makamý bu, böyle yürüye-
c e k , " A l lah'ýmýz her varlýðýn yiyeceðini, içeceðini, yaþa-
mýný, vücud programýný en ince teferruatýna göre yaptý-
ðýna göre kendinden lütfetmiþ olduðu ruhlarýn ne olup
olmayacaðýný deðerlendirmez mi? Ruhlarýn programý yok
mu? Elbette var.

Her insana bir kader-i malum yazýlmýþtýr. Herke-

69
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
sin belirli bir yolu vardýr. Ancak, "Kaderde olmasýn
varsýn dile maksudunu yahu husule gelmesin ol-
maz" buyuran bir azamuþþan Mürþid'in taht-ý terbiyesin-
de sülûk eden bir derviþin kaderini de deðiþtirirler.

Programý deðiþtiren, Mürþid isminden tatbikat ya-


pan Hakkýn zâtýdýr.

Bu manevi yolda seyr-i sülûk eden baþka bir âle-


min insanýdýr. Artýk bu gönüller zahir kimseler ile anlaþa-
mamaktadýr. Hiç tanýmadýðý ve konuþmadýðý halde zahir
insanlar manevi yolda yürüyen insanlara karþý reaksiyon
duymaktadýrlar.

Zahir kimse bulunduðu makama göre insanlarý de-


ðerlendirir.

Hz. Mevlana; "Ýnanan kiþi ile münafýk… Onla-


rýn herbiri kendi makamýna gider. Her biri kendi
adýna yaþar, kendi adýna uygun olarak yürür." bu-
yurmuþlardýr. (Mesnevi 288)

Cehennemlik bir insan herkesi cehenneme atmaya


kalkar herkese zahmet düþünür; cennetlik bir insan her
þeyi Allah'tan hâsýl olarak gördüðü için herkesi cennete
layýk görür, herkese rahmet düþünür.

Ýman noktasýnda kuvvetli olana Allah'ýn makbul


tutmadýðý alýþkanlýklar kerih gelir.

70
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

ÝLHAM ALANLAR BÝRBÝRÝNÝ TASDÝK EDER,


ÇÜNKÜ ÝLHAMLARIN MEBDEÝ VE MENÞEÝ TEKTÝR.

Velayet dünyaya göre deðerlendirilmek istenmek-


tedir. Ancak dünya sýfattýr, velayet ise zâttýr.

Allah'ýmýzýn her insanda bir tecellisi vardýr. Herkes


Allah'ý kendisindeki tecelliye göre anlatýr. Bu, Allah'ýn
namütenahiliðini gösterir.

Allah her gönülde kendisini deðiþik meþrepte an-


latýr, ancak ilâhî ilim, künhü itibari ile aynýdýr çünkü tek
bir noktadan zuhur etmektedir. Ýlahi ilim Allah'ýn vahda-
niyetini ifade eder.

Beyan-ý Ýlâhî:

"Sonsuz kevkebler Hüve'ye secde ettiler. Hat-


mül Velâyet'e selam ederler"

"Teyakkuzda kalýn"

"Zât-ý celîl mürselîn Ell Hacc. H. V."

CELÎL: Azamet ve büyüklük sahibi.

"Ferdan ferda makamý Ell Hacc. H. V."

71
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
"Gizli makamlarýmdansýnýz Ene Rabbü'l âlemîn"

"Dar geçit makamýndan geçtiniz Ene Rabbül âlemîn"

"Âlemlerin müþtak olduðu makam Ell Hacc H.V"

"Çeþdiye'de Hatmül Velâyet'te hatmoldu Ene Rabbül

âlemîn"

ÇEÞDÝYE: Allah’ýn arzusu ile Ýnsan-ý Kâmil'lerin


adlarý üzerine açýlan tarikatlardan birisidir. Kadiriye, Ru-
faiye, Bedeviye, Dusukiye, Mevleviye, Sümbüliye, Bay-
ramiye, Halvetiye, Çeþdiye, Þaziliye, Kübreverdiye, Süh-
reverdiye,; bunlar Hz.Ýmam-ý Ali Efendimizden gelen
Mânevi kollardýr.

Hatim olmak bir konunun sonunun takdiridir.

Hatmül Velâyet Müslüman gayr-i müslim ayýrma-


dan her varlýðý Allah'ýn arzusu olarak görür ve önce ÝN-
SAN olarak deðerlendirir. Çünkü her insana Allah kendi-
sinden RUH lütfetmiþtir. Elbette ki insanlarýn makamlarý
deðiþiktir.

Ýnsan dünyadaki diðer varlýklarla kýyaslandýðýnda


hiçbir varlýða benzemiyor. Ýnsan suret olarak da hiçbir
varlýða benzemiyor. Ruh konusu ayrý bir hususiyet… De-
mek ki insan varlýðýnda bir efdaliyet var. Bunu idrak

72
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

edemeyenler insanlarý din anlayýþlarý üzerinden tenkit


edip kötülemektedirler.

Bütün tarikatlar meþrepler Allah'ýn Ýnsan progra-


mýnýn içerisindedir. Tarikatlar meþrepler çok, ama hepsi
bir noktada cemdir. Hatmül Velâyet bu görünmelerin
hepsini tasdik eder.

Her tarikat o zamanýn Ýnsaný olan ilâhî gönlün is-


mi ile anýlýr. Çünkü Allah'ýn o zamanki arzularý o gönül-
den intiþar eder ki, El-ÝNSAN hususiyetinin bir anlatýmý
d a b u o l s a g e re k i r. H e r z a m a n d a g e ç e r l i o l a n i s i m
A l lah'ýn programý icabý vazifesini yapar.

Nitekim Hz.Pirimiz hakkýnda Sevgili Peygamberi-


mizden nakledilen: "Cuma sûresi nazil olduðu za-
man Resûlullah'ýn yanýnda idik. Resûlullah bu
sûreyi okudu ve; "Bu Peygamber, henüz kendileri-
ne katýlmamýþ bulunan diðer insanlara da gönde-
rilmiþtir. O gerçekten Azîzdir, Hakîmdir" (Cuma,
62/3) âyetine varýnca Ashabtan,"Ya Resûlallah! Bi-
ze ulaþmamýþ olan bu kiþiler kimlerdir?" diye sor-
dular. Selman-ý Farisi de aramýzda idi. Resûlul-
lah, elini Selman'ýn üzerine koydu ve þöyle buyur-
du: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki,
iman Süreyya (Ülker) yýldýzýnda bile olsaydý bun-
lardan (Selman'ýn kavminden) birtakým kiþiler
onu mutlaka elde ederlerdi." (Tirmizi, Menakýb )

73
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
Böylelikle Sevgili Efendimiz çeþitli idrakleri anla-
mayý ve tarikat tatbikatý ile ortaya konulacaðýný iþaret et-
miþlerdir.

Beyan-ý Ýlâhî:

"Sýfatî makamlardan Hüve'nin zâtî âlemlerine rücû


edersiniz Ene Rabbül Âlemîn"

Yani sizler bu ilimle mücehhez olduðunuz takdirde


sifati âlemlerden Hüve'nin zâtî âlemlerine rücû edersi-
niz…

Beyan-ý Ýlâhî:

"Hüve'nin çok yüksek boyutlardaki çok yüksek görü-


nümü Ell Hacc H.V"

"Hitam-ý Azam Ell Hacc H.V"

Beyan-ý Ýlâhî:

"Sizin Mürþid'iniz düþündüðünüz âlemler ile kýyas


edilmeyecek bir âlemin içinde tatbikattadýr."

Bizler yaptýðýmýz dualarda o âlemlerdeki kardeþle-


rimiz için de dua ediyoruz. Allah'ýmýz her arzu ve neþesi-
ne göre âlem lütfeder. Bu, O'nun namütenahiliðini gös-
teren bir konudur. Allah'ýmýzýn sonsuzluðunu ifade için
bu konular anlatýlýyor. Bu konuyu insan kendisine atfe-
demez çünkü sonsuzluðu sadece Allah bilir.

74
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n

17 ocak 2010 Asitane Beyan-ý Ýlâhî:

"Ene Vedud Kahharým Kahharým Kahharým

"Kudretime Hadd-u gaye yok!

"Bunu her an ispata hazýrým.

"Bana tam tâbi olan evlatlarýma da aynen ihsan


ederim.

"Ene Vedud Kahharým Kahharým Kahharým.

"Daðlar taþlar bardak olsa dayanmaz insanýma

"Ýnsanýmýn ismi Vedud

"Kendisine verdim Sadakat

"Benim yolumda irfan istersen

"Kul ol ki sana da verilsin imdat

"Güzelliklerimi sergilememden dolayý bana


gücendiniz mi?

"Hüsnü Hak ve Hüsnü Kabul buyurunuz Zatlarým


"Cariyetullah Sýrrý dedikleri bu olsa gerek

"Fefhem.

75
HÂTÝME

B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

Bu kitapta ilk günden bugüne kadar olan velâyet


anlayýþýnýn bugünkü vechesi anlatýlmaktadýr. Biz bugü-
nün ilhamýný yazmakla mükellefiz.

Bu kitapta Allah'ýmýzýn bu zamandaki tatbikat-ý


ilâhîyesi üzerinde durulmakta ve geleceðe atýfta bulunul-
maktadýr.

RIZKIN ESASI ÝLÂHÎ ÂLEMDEDÝR.

Allah'ýmýz arzuyu ilâhisinden bir isim lütfedip ya-


rattýktan sonra bu isim için bir kader-i malum, ecel ve rý-
zýk tayin etmiþtir.

Rýzýk hem maddi hem manevidir. Çünkü rýzýk hem


bedene hem ruha lazýmdýr.

Rabbimiz dünyada kulu için tayin etmiþ olduðu rý-


zýktan daha fazlasýný kuluna vermek istiyor; Rabbimiz
kulunun daha ileri geçmesini arzu buyuruyor.

Bu dünya Allah'ýmýzýn emir ve yasaklarýna uyarak


yürümek ve bu yürüyüþün neticesinde, "bir nebze rý-
zýklanma" yeridir. Bu dünyanýn þartlarýnda nasýl yürü-

77
Te k e l l ü m - ü l Ý r f a n
neceði ve nasýl rýzýklanýlacaðý peygamberler ve veliler ta-
rafýndan bildirilmiþtir. Ancak Allah'ýmýz kullarýna daha
ileri rýzýk vermek arzusundadýr. Bu da ilâhî âlemde ola-
caktýr.

Hamdü senâlar bütün ibadetler ve taâtlar Allah'a


mahsustur. Selam ve salâvat ilâhi yaratýcýnýn Habib-i
Edibi'ne, Fahr-i Ebedisi'ne ki bütün yaratýlmýþlara,
Allah'ý doðru olarak bildirmiþ ve öðretmiþ, ilâhi ahlâk
O'nunla kemâl bulmuþtur. Ýlâhi ilim ve feyz ancak O'nun
yolunda yürümekle elde edilir.

Elhamdu Lillâhi Rabbil Âlemîn.

Hüve’t Tevfiku’r Refîk


ELL HACC HÜSEYÝN VEDAD

78
YAYIMLANMIÞ ESERLER
1.KURBU NEVAFÝL (DUA KÝTABI)

2.HÝDAYET-Ý ÝLMÝYE

3.ÝSLÂMDA MANEVÝ HAKÝKATLER VE YOLLAR

4.SÜREYYA DÝVANI (Ýlaveli Ýkinci Basým)

5.FETHÜL AHFA

6.ZÝKÝR VE NEFÝS MERTEBELERÝ

7.EHL-Ý BEYT

8.RÝSALET-Ý GAVSÝYYE

9.YÝRMÝ ÜÇ YIL

10.HATMÜL VELÂYET

11.HAKÝKAT KÖÞESÝ

12.ÝLÂHÝ ÝKAZ

13.KELÂM-I MANEVÝ SOHBETLER -I-

14.ESMÂ-Ý CELÎLE-Ý ÝLÂHÝYE ÝSM-Ý AZAM-I HUSUSÝ

15.HZ. FÂTÝME

16.EL MUSAVVÝR

17.MEKTÛB-Ý TÝRMÝZÎ

18.SEB'AN MÝNEL MESANÝ

19.MUHABBETLÝ GÖNÜLLERE BÝR TEZKÝRE

20.RUHULLAH

21.VAHDET -Ý VÜCUD

22.VAHÝY VE AKIL

23.DÜSTUR

24.MÜRÞÝD-Ý MUHKEM DERVÝÞ-Ý SADIK

79
25.ÂYETLER VE HADÝSLER

26.ÝNKILÂB-I KEBÝR ASLA KALBOLUÞ

27.DERYAYI NURU MUHAMMED

28.SIRR-I HATMÜL VELÂYET

29. GÜLZÂR-I MA’RÝFET

30. NAME-Ý HUSUSÝYE

31. EL HÜVE

32. KUR’AN-I SIRR-I ÝLÂHÎ

33. HAZRETÝ HATÝCE

34. EHL-Ý BEYT-Ý MURTEZA

35. ÂDEM’DEN GÜNÜMÜZE ALLAH DÝNÝ

36. ÂDEM’DEN GÜNÜMÜZE DÝN VE DEVLET

37. SIRR-I CUMA

38. MÝRAÇ

39. ASR-I SAADET

40. RUH VE NEFÝS

41. ZAMAN

42. KELÂM-I MANEVÝ SOHBETLER -II-

43. HÂTM-Ý DÝN

44. El ÝNSAN

45. HÂTÝM-Ý VELÂYET - EZ AHFA

46. HURUF-U MUKATTAA

47. ÞÝRA

48. KUT

49. TEKELLÜM-ÜL ÝRFAN

80
BU KÝTAP BÝLÂ BEDEL HEDÝYEDÝR

You might also like