Professional Documents
Culture Documents
1.1. Giriş
Ahlak en genelde toplumlar ve insanlar için "Doğru Nedir?"e yanıt arar. "İş Ahlakı"
da, ahlak norm ve kurallarının iş hayatında işletmelerde, şirketlerde, kuruluşlarda
uygulanması ile ilgilidir. İngilizce kullanımında "Ethics in the Work Place" (İş Yerinde
Ahlak) ya da "Business Ethics" (İş Ahlakı) olarak bilinen bu konu, önceleri "şirketlerin
sosyal sorumluluğu" başlığı altında özellikle ABD'de 1960'lar ve 1970'lerde gündeme
gelmiş, 1980'lerde de gerek ABD gerekse de diğer pek çok ülkede "iş ahlakı-iş etiği"
olarak yoğunluk kazanmıştır.
Etik sözcüğü Latince kökenli olup, ahlak bilimi anlamına gelmektedir. İyi nedir?
İş Ahlakı ya da etiğinin, etik alanının bir alt konusu olarak ağırlıklı biçimde
gündeme gelmesi ABD'de 1960'larda başlamış,1980'lerde ise ABD'deki tüm büyük işletme
ve şirketlerde "Etik İlkeleri" (Code of Ethics), "Etik Komiteleri", "Etik Hizmetiçi Eğitim
ve Danışmanlık Birimleri" oluşmuştur. Bununla eş zamanlı olarak ABD'de neredeyse tüm
işletme yüksek lisans programlarında "İş Ahlakı" başlı başına bir ders olarak yer almıştır.
(Ülkemizde İş Ahlakı başlıklı bir ders ise ilk defa Bilkent Üniversitesi İşletme Yüksek
Lisans programında 1992'de yer almıştır.)
1
1.2.Ahlak Nedir?
Ahlak Arapça hulk sözcüğünün çoğuludur. Hulk ise; huy, adet, alışkanlık, yaradılış,
insanin ruhsal-zihinsel halleri anlamındadır. Öyleyse ahlak, kişinin huylarını ya da bir
topluluğun alışkanlık ve adetlerini anlatır. İnsanın iyi ve kotu olarak nitelenen davranışı ve
eylemleri ahlak kapsamı içindedir. Bireyin ahlak ile ilişkileri dinsel yasama biçimini
oluştururken; iyi veya kotu niyetle, ya da iyi veya kotu diye değerlendirilebilecek tarzda
sergilediği davranışlar ahlaki birer nitelik taşır. Ahlaklılık insanin evrensel boyutudur.
İnsanlığın sahip olduğu " yüksek değerler" arasında sevgi, dostluk, güven, vefa,
çalışkanlık, bilgi, inanç, saygıyı sıralayabiliriz. " Araç değerler" olarak insan ilgi-çıkar
alanının kuşku, çekememezlik, kıskançlık gibi değerlerine sahiptir. Araç değerler
tarafından yönlendirilen eylemler yüksek değerlerin eylemlerine müdahale edebilir.
Örneğin; insanin mesleğini çok sevdiği için ya da kendisini çok ilgilendirdiği için değil de,
daha çok maddi kazanç ya da itibar olanağı için seçmesi araç değerlerin, yüksek değerlere
müdahalesidir. Araç değerlerce yönetilen eylemler çeşitli kavgalar, hesaplaşmalar ve
rekabetin görüldüğü eylemlerdir. Bu anlamda insan gerek toplumsal gerekse bireysel
yaşamında kavgalara, karmaşaya sürüklenir. Oysa ki yüksek değerlerin kaynak olduğu
eylemlerde kavga ya da karmasa söz konusu değildir. Örneğin; herkes dilediği kadar dürüst
olabilir, bir şeyi ya da bir kimseyi sevebilir, gücünün yettiği kadar kendisini bilime ya da
Allah'a adayabilir. Buradan çıkaracağımız sonuç; yüksek değerlerin birleştirici, yapıcı araç
değerlerin ise ayrıştırıcı, yıkıcı olmasıdır.
" Alışılan değerler" dediğimiz üçüncü tip değerler ise, insanin toplum ve kültür
çevresinde bulduğu değerlerdir. Moda, gelenek, zevk ve alışkanlıklar, zamanla değişen ya
da otomatikleşen, öznesi belirsiz buyrukların rol oynadığı bu tür değerlere birer örnektir.
Alışılan değerler maddi ve manevi kültür kalıpları olup çağdan çağa, toplumdan topluma
değişir. Oysa ki yüksek değerler çağdan çağa ya da toplumdan topluma değişmez. Verilen
sözü tutmanın, iyilik yapmanın ya da insaflı olmanın anlamı her çağ ve toplumda aynıdır.
2
1.3.Sorumluluk Nedir?
Bir kimsenin üstüne aldığı ya da yapmak zorunda olduğu işlerden gereğinde hesap
sorulması durumu, mesuliyet.Yani, kişinin kendi istek ve iradesi ile yaptığı ve yüklendiği
işlerin hesabını vermesi bundan dolayı hesaba çekilmesidir. Her insanın bir iradesi ve
seçme hürriyeti bulunduğunu ve bu iradesini kullanmak suretiyle yapacağı işlerin
tamamından sorumlu olduğunu bilinmektedir. Bundan dolayı insanlar, yapacakları her işte
söyleyecekleri her sözde dikkatli olmak durumundadırlar. Herkes kendi haline uygun yolda
hareket eder.
Şayet insan yaptığı her işten ve davranıştan, söylediği her sözden sorumlu olmasaydı,
emir ve yasakların bir anlamı kalmazdı. İyi işler yapanlarla, kötü işler yapanların aralarında
bir fark olmazdı. İnsan, kendi hür iradesini kullanarak yapacağı işlerden sorumludur.
3
2. İŞLETMELERDE SOSYAL SORUMLULUK
İşletmelerin; kendine özgü, özel nitelikli amaçları bir kenara bırakılacak olursa,
çağımız işletmelerini nitelendiren veya nitelendirmesi gereken genel amaçları, birbiri ile
çok sıkı bağlantılı üç kısımda toplanmaktadır. Bunlar (Can, Tuncer ve Ayhan, 1991:22);
kâr sağlamak, toplumsal fayda sağlamak ve sürekliliktir.
Uzun vadeli, tüketici ve toplum refahını temel alan bu görüş "işletmenin sosyal
sorumluluğu" anlayışına dayanmaktadır. Uzun dönemde, firmalar dâhil tüm ilgililerin
çıkarına olan bu anlayışta firmalar, bir yandan tüketicileri bir yandan da toplumsal
öncelikleri tatmin etmek durumundadırlar (Baybars, 1991:16).
4
Örgütsel sosyal sorumluluk genellikle şirket (işletme) sosyal sorumluluğu olarak
ifade edilmektedir. Çünkü sosyal sorumluluk kavramı genellikle işletmelere
atfedilmektedir. Buna, işletmelerin ve diğer örgütlerin sosyal sorumluluklarını,
eylemlerinde göz önünde tutma zorunluluğundaki farklılıklar sebep olmaktadır (Bartol ve
Martin, 1994:103).
5
2.2. Sosyal Sorumluluk Kavramının Tarihsel Gelişimi
Sosyal sorumluluk ile ilgili büyük kaygılar geçmişte yaşanan çeşitli olaylardan
kaynaklanmaktadır. Sosyal sorumluluklar, 1800'lü yılların sonunda büyük şirketlerin
sayılarının artmasıyla kavramsal olarak ortaya çıkmıştır (sanayi liderleri olan, John
D.Rockefeller, Cornelius Vanderbilt ve Andrew Carnagie). O dönemlerde, baskı ya da
anlaşma ile verilen komisyonlar ve sabit fiyat anlaşmaları gibi anti-rekabet uygulamaları
hükümetleri yasal reformlar yapmaya itmiştir (Bartol ve Martin, 1994:103).
A. Gizli el yaklaşımı
6
B. Devletçi yaklaşım
C. Yönetimci yaklaşım
Yukarıda belirtilen tarihsel gelişim sürecinde akademik ve genel politik yapı, sosyal
sorumluluğun iki ters görüşünü ortaya koymaktadır. Bunlar; klasik ve sosyo-ekonomik
görüştür. Klasik görüş, işletmelerin sadece kârlarını maksimize etme sorumluluğunu ifade
eder. Sosyo-ekonomik görüş ise, işletmelerin sadece işletme kârları ile değil sosyal refahın
artması ile de ilgili olmaları gerektiğini açıklamaktadır (Shermerhorn, 1993:86).
A. Klasik görüş
7
B. Sosyo-ekonomik görüş
Klasik görüşlere karşı olarak, sosyal sorumluluğun lehinde olan fikirleri ortaya
koyan bu görüşe, Elton Mayo, Peter Drucker, Adolp Berle, J.M.Keynes gibi düşünürlerin
çalışmalarında rastlanmaktadır. Bu kişilerin ileri sürdükleri farklı düşünceleri Thomas Petit
iki grupta toplamıştır (Eren, 1990:112-113):
8
görmek istemektedirler. Bu sorumluluk istesinler ya da istemesinler yöneticilere
verilmektedir.
Yönetici de öncelikle bir insandır ve evrensel özelliği gereği yaşamına bir anlam ve
bir gaye aramaktadır. Fakat rolü gereği (bir yönetici) daima farklılaşan değer öncüllerinde
çelişkiyi yaşamaktadır. Doğru şeyi yapmak istemekte ama her zaman doğru olan şeyin ne
olduğunu bulmak kolay olmamaktadır (Cadbury, 1989:77).
Yeni bir yaklaşıma göre; "iyi etik iyi iştir" düşüncesi bir maddi ödül içermekte
olup, bu ödülün gelip gelmeyeceği de kesin değildir. Her insanın değer ölçüleri, manevi
düzeyi farklı olacağı için, etiği bir amaç olmaktan çıkarıp, işletme başarısının bir aracı
olarak görmek olası olacaktır. Genel olarak ifade edilen nihai değerler; arkadaşlarını
sevmek, insanlar arası ilişkilerde adalet, her kişinin kendini gerçekleştirmesi için fırsat-
tarihsel inanç ve etik sistemleri, belirli bir duruma uygun doğru cevabı sunamamaktadır.
Bunlar, yalnızca insan aklının alternatif eylemlerin gerçekleştirilmesinde kriter olarak
değer kazanmaktadır (Goodpaster, 1989: 89-90).
Doğal olarak, konuların değişikliği ve sık sık çelişkili durumların ortaya çıkması bu
kararlarda zorluklar yaratmaktadır.
9
2.5. Sosyal Sorumluluk Alanları
2- İşgörenler,
3- Müşteriler (tüketiciler),
4- Yerel halk,
5- Ulusal toplum,
6- Uluslararası toplum.
İşletmelerin öncelikli rollerinin kâr elde etmek ve bunları pay sahiplerine dağıtmak
olduğu konusunda da hala bir fikir birliği vardır. Bu işletmelerin yaşamlarını geliştirmeleri
ve büyümeleri için gerekli kapitali pay sahiplerine sağlayacaktır. Bunun sonucu olarak, pay
sahipleri yönetimden, kâr dağıtım ya da varlık değer artışı şeklinde yatırımlarına mümkün
olan en yüksek dönüşün sağlanmasını isteyeceklerdir (Bartol ve Martin1994:106).
Çağdaş işletmecilik ve sosyal devlet anlayışına göre; bir bireyin elinde bulunan
tasarruf ve anamal, sadece o bireyin değil toplumun malıdır. Öyleyse, birey bunu kendi
yararına olduğu kadar toplumun yararına da kullanmak yükümlülüğündedir; onu
harcayamaz, toplumun genel çıkarına aykırı amaçlar için kullanamaz. Böylece işletme
yöneticileri sermayenin kullanımında birer emanetçi sıfatıyla ve sosyal sorumluluk
bilinciyle hareket etme durumundadırlar (Demirkan,1991:18).
10
2. İşgörenler
3. Müşteriler
11
ulaşmasının yıllar alması ve oldukça pahalıya mâl olmasından kaynaklanmaktadır (Bartol
ve Martin, 1994:107).
Kalite konusunun gelişimi her geçen gün hız kazanmaktadır. Özellikle, alıcı
kendine sunulan mal veya hizmetten memnun olmadığı takdirde nasıl bir mekanizma ile
işletmeye şikâyetlerini bildirecektir. Ne tür ve ne kadar süreli garantiler verilecektir. Satış
sonrası hizmetten nasıl yararlanacaklardır ve bu tür bilgiler tüketicilere nasıl ulaşacaktır.
Tabii ki, bu tür çalışmalar, satış artırma çabalarına destek olacak bir sorumluluk konusu da
sayılabilir (Eren, 1990:115).
4. Toplum
5- Ulusal Toplum
12
6. Uluslararası toplum
Sosyal sorumluluk, giderek artan bir şekilde uluslararası konular içinde yer almaya
başlamıştır. Özellikle uluslararası işletmeleri ilgilendiren bir yaklaşımdır. Dolayısıyla çok
uluslu işletmeler bu konuda çok daha fazla duyarlı olmaktadır.
Örneğin, Nestle firması çocuklara yönelik mama üretimini 7 yıl gibi uzun bir süre
gelişmekte olan ülkelerde boykot etmiştir.
Çok uluslu işletmelerin karşı karşıya olduğu çeşitli çatışmaların analizleri üzerinde
Gladwin ve Walter'in araştırmaları vardır. Araştırma 650 adet sosyal çatışmayı ortaya
çıkarmaktadır. Ayrıca bu çatışmaların çoğu insan hakları, ödemeler, iş ilişkileri ve çevresel
kirlenme konusundadır.
13
Kamuoyunun beklentilerinden farklı olarak birçok sosyal çatışma endüstrileşmiş
ülkelerde yani Amerika ve Avrupa'da meydana gelmektedir. Amitai Etzioni, son on yılda
500 büyük Amerikan şirketinin yaklaşık üçte ikisinin bir biçimde illegal (yasal olmayan)
davranışlar içinde yer aldığını ileri sürmektedir (Bellerman, 1989:18-26).
UYUMLAŞMA STRATEJİSİ
SAVUNMA STRATEJİSİ
ENGELLEME STR.
Düşük Yüksek
Sosyal Sorumlulukları Yerine Getirme Düzeyleri
14
Çok uluslu işletmelerin karşı karşıya kaldığı sosyal çatışmaları çözmede aşağıdaki
model 5 büyük strateji ortaya koymaktadır (Negahangi, 1987:59):
Sosyal sorumluluk için şirket stratejileri, kâr fırsatları peşinde koşan ve yüksek
rekabet ortamında çalışan işletme stratejilerinden farklıdır. Sosyal sorumluluk stratejileri
mümkün olduğu kadar gelişme, belirlenen sosyal çatışmalarda çözümler ve sosyal
amaçların başarılması için politikaların oluşturulması üzerinde yoğunlaşmıştır.
15
3. MESLEK AHLAKI
Bir bireyin hayatını idame ettirebilmesi için faaliyette bulunduğu işe, onun mesleği
diyoruz. Meslek denildiğinde hatta iş ahlakı denildiğinde akıllara hemen ekonomik
faaliyetler gelmektedir. Ekonomik faaliyetler de bünyesinde pek çok mesleği
barındırmaktadır.
İster geniş, ister dar olsun her sosyal grup kendine özgü bir ahlak disiplinine ihtiyaç
gösterir. Bireyler sosyal çıkarları ya fark etmez yada isteksizce fark eder. Çünkü sosyal
çıkarlar onun şahsi çıkarlarının dışındadır. Disiplin bireye kolektif olma bilincini sağlayan
kurallardan oluşur ve sosyal sistemin devamı ve bakası için kaçınılmazdır. Ancak kurallar
kolektif amaçlara ulaşmak için yapılacak işleri göstermezse, bireyin topluma karşı
direnmesinin önüne geçilemez. “İçtimai hayat her şeyden önce, birbiriyle ahenkli bulunan
emeklerin topluluğu, fikirlerle iradelerin aynı gaye etrafında birleşmesidir.”(Karasan; S.29)
2) Her alanda meslek ahlakının kurulması ve işlemesi için gerekli olan şartlar.
Bütünü belirli bir mesleği temsil eden etik kurallar vardır. Birbirinden farklı ne
kadar meslek varsa o kadarda, etik vardır denebilir. Hatta farklı olmakla da kalmaz,
birbiriyle zıtlık içine dahi düşebilirler. Örneğin; bir doktorun görevleri ile tüccarın
görevleri farklıdır. Bazen doktorlar bildiği gerçeği gizlemek zorunda da kalabilirler.
Meslek ahlakının ayırt edici özelliği, kamu vicdanının ona karşı gösterdiği
ilgisizliktir. Bir mesleki görevi yerine getirmede yapılan hata, söz konusu meslek
16
çevresinin dışında pek eleştirilmez. Çünkü herkes o mesleğin gerektirdiği sorumlulukların
ne olduğunu tam olarak bilemeyebilir. Örneğin; ticaret ve sanayi çevrelerinde kredi
değerliliğini zayıflatan bir fiilde bulunmak itibarı zedeler. Başka bir çevrede ise, mesleki
suçlar kamu vicdanını etkilese de önemi, suçların ağırlık derecesine göre değişir.
Meslek gruplarının hak ettiği saygınlığa ulaşması için, kendi içinde yönetilmesi,
denetlenmesi ve gerektiğinde cezai müeyyidelerinin uygulanması gerekmektedir.
Meslekten beklenmeyen davranışları gösterenlerin elimine edilmesi ile kalan bireylerin
prestiji artacaktır. Ancak burada bir sorunla da karşılaşılabilmektedir. Örneğin;
Muhasebecilerin uyması gereken kuralları arasında işini en iyi biçimde yapmak
bulunmaktadır. Ancak içinde bulunduğu firmadaki meslek arkadaşlarının bu yetkilerini
kaybettiğini veya yaptıkları işi yeterli özenle yerine getirmediğini bilen bir muhasebeci ne
yapacaktır? Meslektaşlarına olan bağlılığı nedeniyle susması mı gerekecektir? Veya
rakiplerinin işlerini iyi yapmadığını gören bir muhasebeci ne yapacaktır? Eğer böyle bir
durumu açıklarsa haksız rekabet sınırları içine girebilir. Dolayısıyla susması mı
gerekmektedir?”(Mugan; s.10) Bunların ve benzeri sorular tartışılabilir.
Bir meslek kuruluşu ne kadar iyi organize olmuşsa, vicdanlar üzerindeki etik
kontrolleri de o kadar etkili olacaktır. Ve ön önemlisi meslek ahlakı gelişecek ve saygı
görecektir. Bazı mesleklerde örneğin, ülkemizde silahlı kuvvetlerde bu olgu
gözlemlenebilir.
17
Doğru ile yanlış arasında sabit bir sınır yoksa ve başarı etik olmayan hareketleri
bağışlatıyorsa bir etik disiplini kurulamaz. Her türlü ekonomik disiplin eksikliği etkisini,
ekonomik hayatın ötesinde de gösterir ve bunun sonucu olarak, toplum ahlakında çöküş
eğiliminin boyutları büyük olur.
Ekonomik hayatın etik değerlerden uzaklaşması, kamu hayatı için bir tehlike teşkil
etmektedir. Sorumluluk bilincinin vicdanlarda yer etmesi için söz konusu değerin ısrarla
uyanık tutulmaya çalışılması gerekir. Bu da ancak, sorumlulukları hatırlatan organize
olmuş bir grubun varlığı ile mümkün olabilir.
Batı toplumları büyük bir ahlak değişikliği yaşamıştır. “kölelik“ Tarihte köleliğin
kaldırılmasında Hıristiyan ahlakının ve İncil deki kardeşlik ile ilgili veciz sözlerin etkili
olabileceği düşünülse de, Kiliselerin de köleleri olduğu bilinmektedir. Hıristiyanlık
“birbirinizi sevin“ diyor ve ardından “köleler efendilerinizi sevin” diyebiliyordu.”
XVIII yy da “İnsan hakları” bildirgesi ile kölelik ortadan kalkmıştır. Ama çok iyi bilinen
bir gerçek vardır ki, bu bildirge oluşmadan önce kölelik anlayışı yıkılmıştır. Öyleyse bu
anlayışı yıkan neydi?
Batı da, dini inançların dominant rolü sanayi devrimiyle önemli ölçüde azalmıştır.
20. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar, Batı ülkelerinde egemen olan kapitalist felsefe, ekonomik
kalkınma için işletmeleri bir araç olarak görmüş ve kazancın maksimumlaştırılması için,
pek çok şey mübah olarak kabul edilmiştir. Örneğin, çalışma koşulları önemsenmemiş,
doğal kaynakların hesapsız tüketimi, çevre kirliliği, kalitesiz üretim, yanıltıcı reklâmlar göz
ardı edilmiştir.
Piyasalarda gizli bir elin dengeyi sağladığına inanan Adam Smith ve o dönemdeki
bazı liberaller, uzun dönemde iş hayatında bireylerin belli ölçüde de olsa birbirlerine karşı
gayri şahsi davranışlarda bulunmasının olağan olduğunu vurguladıklarını görüyoruz.
Örneğin; Poole ifade etmektedir ki, “eğer alacaklı olduğu kimselere karşı vicdanlı
18
yaklaşılırsa, onları iflasa zorlayamaz. Oysa uzun vade de en hayırlı davranışları doğuran
sonuç fedakâr olmayan davranıştır.” (Bozkurt; s. 75)
Ünlü liberallerden Bell ve Weber, insanı materyalist yaklaşımla bir madde olarak
görmüş ve örgütte işçiye herhangi bir değer verilmesine önem vermemiştir.
20. Yüzyılın son çeyreğinde, başta Amerika olmak üzere hemen her ülkede önemli
yapısal değişiklikler meydana gelmiştir. Batılı gözlemcilerin büyük bir hayranlıkla idealize
ettikleri Japonya mucizesi, Japon’ların milli kimlikleri ve özümsedikleri temel değerlerle
açıklanmaktadır. Ekonomik mucizenin özünde Japon’ların kültür miraslarından
devraldıkları ve işbirliği içinde eşsiz çalışabilme yetenekleri yatmaktadır.
Japon hükümetlerinin başarıdaki rolü ise, yine sosyal sorumluluk bilincine erişmiş
olmalarıyla açıklanabilir. Ülkenin gelişmesi ve kalkınması için temel devlet politikasıyla
hareket edilmiş örneğin; araştırma geliştirmeyi yaygınlaştırmak için, vergi indirimleri
uygulanmış, devre dışı kalan sanayilerden çıkartılan işçilere eğitim imkânı sağlanmış
ayrıca, nakil yardımları yapılmış, özellikle de ilk ve orta öğretim seviyesinde yüksek
19
standartlı eğitim hizmeti sağlanmıştır. Tasarrufların cezalandırıldığı yüksek enflasyon ve
yüksek vergilerin kolaycılığına kaçılmamıştır.
Kalkınma için gerekli olan etkinlik, düzenlilik, tutumluluk, enerjik bir atılımcılık,
uzun vadeli düşünebilmek gibi olmazsa olmaz değerlerin içinde titiz bir dürüstlük, objektif
bir ahlak anlayışı kararlarda adalet ve akılcılık, değişimi kabullenmek gibi sosyal değerler
önemli bir yer tutmaktadır.
Doğu Asya ülkelerinden biri ve doğal kaynaklardan, iç pazardan yoksun ufacık bir
ülke olan Singapur, bu gün belki de dünyanın en güvenli yaşanabilir bir yeri
konumundadır. Malay-Çin çatışmaları sonucu 1965 Malezya Federasyonundan koparak
Leen Kuan Yew un başkanlığıyla tamamıyla bağımsız bir devlet olmuştur. Lee
başkanlığında bir kadro örneğin, temizlik kavramına toplumsal bir olgu olarak bakmıştır.
Umumi yerlerde sigara içmekten, sakız çiğnemeye, metroda bir şeyler yemekten yere çöp
atmaya, tükürmeye hatta umumi tuvaletleri kullandıktan sonra sifonu çekmeye kadar pek
çok konuya eğilmiş, bireylere sorumluluk kazandırabilmek için, ağı cezalar dahi
uygulamıştır. Ve belki de en dikkate değer husus, bu gibi suçları işleyenlerin medya kanalı
ile kamuoyuna sergileniyor olmalarıdır. Örneğin; Singapur’da hediye alan bir memur bunu
bu işle görevli bir devlet dairesine göndermek zorunda ve gönderiyor. Burada hediyeye bir
değer biçiliyor ve isterse o memura satılarak bedeli hazineye gelir kaydediliyor. Bürokrat
hediyesini satın almak istemezse bunlar açık artırmada halka satılıyor. Rüşvetin ayıbı o
kadar büyük ki, 1986 yılında bir araziyi istimlâk ettirmemek için rüşvet aldığı iddia edilen
Ulusal Kalkınma Bakanı intihar etmiştir. “( Kozlu; s.110)
Öyleyse toplumsal kalkınma için, toplumun çok çalışmanın önemine olan inancı,
etik değerlere bağlılığı ve milli gururu ön planda tutması gerekiyor. İster makro düzeyde
ele alınsın, ister mikro düzeyde firmalar bazında ele alınsın, etik yapının etkin olduğu bir
yerde kolay, kolay güven bunalımı da doğmayacaktır.
20
hayatın etik dışında kalması kamu hayatında çözülmeye yol açmıştır. Etik değerlerin
verimliliği artıracağı inancı ile bu alanda yapılabilecek çalışmalar zaruret haline gelmiştir.
Japon örneğinden görülmektedir ki, çok büyük bir mağlubiyet sonrası Japon halkı
kültürlerinin özünü korumuş, onu hiçbir şekilde zedelemeden davranış ve tutumlarını
değiştirmeyi becermişlerdir. Oysa Çin incelendiğinde, reform için kendi öz kültürlerini
değiştirmeye teşebbüs ettikleri ancak hüsrana da uğradıkları görülmektedir. Öyleyse
denebilir ki, bir toplumun değişim rüzgârlarından nasibini alması için kültürünün değil,
alışkanlıklarının, davranış biçimlerinin değiştirilmesi gerekir. Japon şirketleri gelenekten
devraldıkları kültürlerini değiştirmeden uygulanabilir olanı alma anlayışıyla bu günlere
gelmiştir. Yani gelişmek için kalkınmış olan bir ülkeyi örnek alarak onun kültürüne adapte
olmaya çalışmak bir Hindistan, bir Çin örneğinde de görülebileceği gibi, yanılgı ve zaman
kaybından öteye gitmeyecektir.
Sosyal sorumluluğun idealleri her yerde aynıdır ama her ülke kendi şartlarına göre
üslubunu saptamak zorundadır. Bir firmayı yönetmek için kitabi yaklaşımlar yerine,
pragmatik kararlar alınmalıdır.
Dış çevreye açık bir ekonomik ve sosyal sistem olan işletmeler, toplumdaki
değişmelere karşı duyarsız kalmaları mümkün değildir. Aynı zamanda üretim yapabilmek
için aldıkları kararların ekonomik etkileri kadar, toplum üzerinde sosyal etkileri de
mevcuttur. Diğer bir değişle hem ekonomik hem de sosyal açıdan toplumun refahı
üzerinde önemli rol oynarlar.
İşletmeler ancak, toplumun sağlığını baz aldıkları ve çevre kirliliğine karşı duyarlı
oldukları ölçüde başarılı işletmeler olarak değerlendirilecektir. Karlı faaliyette bulunmaya
21
ne olursa olsun yaklaşımıyla bakan bir işletme, içinde bulunduğu gemiye delik açmak için
azami bir gayret gösteriyor demektir.
Kişisel - Örgütsel
Kişisel - Toplumsal
Birinci şekildeki çatışma, bireysel etik değerler ile örgüt ve örgüt içindeki diğer
kişilerin etik değerleri arasındaki farklılıktan ortaya çıkar. Örneğin; “bir kişi, firmasının
ürettiği bir ürünün reklâmının Playboy ve Penthouse dergilerinde yayınlanmasına kendi
etik değerleri açısından karşı çıkabilir. Fakat işletme politikası bunu gerektirebilir. Bu
örnekte örgütsel değerler doğrudan, bireyin kişisel değerleriyle çatışmaktadır. (Şimşek; s.
78)
22
buna örnek olarak verilebilir.”Ahlaki olmayan olaylara tepkiyi ölçmek amacıyla bireysel
bir toplum yapısı olan Amerikalı denetçiler ve geleneksel bir toplum yapısı olan Tayvanlı
denetçiler ile bir araştırma yapılmıştır. Çalışmada alınan sonuç, ABD’li katılımcıların
ahlaki olmayan bir davranışın hukuki açıdan yaptırımlara daha çok önem verdiklerini,
Tayvanlı katılımcıların ise içinde bulunduğu grubun çıkarlarına zarar verip vermediği ve
gayri ahlaki davranıştan doğabilecek zararın faydasından fazla olup olmadığı konularına
daha çok önem verdiğini göstermiştir.(Mugan; s.2)
1970'li yıllarda Batılı toplumların ulaştığı ekonomik refah boyutunun yanında çevre
kirliliği ve ekolojik dengenin bozulması, etnik nedenlerden kaynaklanan sosyo-ekonomik
dengesizlikler gibi sosyal sorunlar önemli bir ivme kazanmıştır. Bunun sonucunda,
işletmelerin sosyal sorumluluk anlayışında yaşam kalitesi olarak adlandırılan bir yaklaşım
ortaya çıkmıştır. Yaşam kalitesi kavramıyla insanın, ekonomik sosyal ve doğal çevresi
içerisinde yaşam standartlarının bir bütün olarak en iyiye çıkarılması kastedilmektedir.
İşletmeler; işletmenin çıkarları ile doğrudan ilgili olan taraflar ile başarılarından
etkilenen topluma karşı sorumluluğa sahiptir.
23
sakat ve eski hükümlü istihdamı, çalışanların moralini yükselten iş güvenliği sözleşmeleri
toplumsal sorumluluğun yerine getirilmesinin bir boyutunu oluşturmaktadır. Aynı zamanda
çalışma verimini artırmada güdüleyici bir rol oynayan sosyal etkinlikler de iş stresini
azaltmada aynı düzeyde değerlendirilebilir.
Çalışanlara ödenen ücret tek başına hiçbir zaman yeterli değildir. “Maslow’un
ortaya koyduğu gibi, bir negatif hijyen etkenidir. Eğer verilen ücret yetersiz ise, zamanla
insanlar giderek hoşnutsuzlaşacaktır. Sadece verilen ücreti artırmak (yeterli ücret düzeyinin
üzerine çıkarmak) insanları işletme için daha çok çalışmaya yönlendirmeyecektir. Bireyleri
teşvik için, onlara birey gibi davranıp ilgi gösterilmesi gerekmektedir. “(Şimşek; s.107)
Ayrıca hem örgütsel etkinlik hem de, bireylerin mutlulukları için, kişisel özellik ve
becerilerinin belirlenerek bireyin uygun işe yerleştirilmesi, kendini geliştirmesine yardımcı
olunması da bir sosyal sorumluluk gereğidir.
Çalışanların din, dil, ırk ve cinsiyete dayanan ayrıma ve hatta cinsel tacize maruz
kalması sadece, belirli bir iş yerinde yada sektörde değil, toplumda sıkıntı yaratır. Cinsel
tacizi tam olarak tanımlamak zor olmakla birlikte “Dünya Özgür İşçi Sendikaları
Konfederasyonunun (ICFTU) kadın komitesi şöyle bir tanım yapmıştır; İşyerindekiler
tarafından, tekrar edilen ve istenmeyen sözle, vücut hareketleriyle veya jestler ile
gerçekleştirilen her yaklaşım, cinsel bakımdan küçümseyici her beyan cinsel ayrım güden
her söz cinsel tacizdir.”(Şimşek; s. 122)
24
İşletmelerin çıkarlarını koruyabilmesi ve amaçlarına ulaşabilmesi için, toplumsal
amaçlara katkıda bulunması zaruridir. İşletme çıkarları ile toplumda güç dengelerini
oluşturan grupların çıkarlarının dengelenmesi sayesinde, işletme amaçlarına daha kolay
ulaşabilecektir. Yalnızca işletmenin çıkarlarını gözetmek yerine, müşterilerinin de
tatmininin sağlanması ve bu gaye içinde kaliteli ve ucuz üretim ve satış sonrası hizmetlere
gereken önemin verilmesi gerekir.
Kalite, müşteri isteklerinin tatmin edilmesinde bir süreçtir. Kalite olgusu değişim
ve gelişimlere paralel bir gelişim gösterdiği sürece, işletme de toplam kalite yaklaşımı ile
daha yüksek rekabet gücüne ulaşabilecektir.
Üretilen mal ve hizmetin kalitesinin, onu üreten insanların kalitesi ile doğrudan
ilişkili olduğu esasına dayan Japon’ların toplam kalite sistemi, (Y yönetim tarzı) insana
önem verir. Motivasyonu, ekip ruhu ile sağlar. Uzmanlaşma yerine rotasyon yoluyla iş
zenginleştirmeyi, ön plana alır. Uzun vadede performansın yükselmesi ile Pazar payı artar,
bu da gelire yansır. Gelirler yatırımlara dönüştüğünde istihdam yaratılmış olur.
1970’li yıllardan itibaren yaygınlaşan ve birçok ülke tarafından kabul edilen toplam
kalite anlayışı üretim sürecinin öncesinden başlayıp pazarlama sürecinin sonrasına kadar
uzanan bir süreçtir. Uluslararası Standartlar Örgütü tarafından hazırlanan ISO 9000 serisi
ile dünyadaki ekonomik entegrasyona paralel olarak uluslararası bir standartlaşmaya
gidilmektedir. Bu örgüt kalite güvencesini, işletme bazında sağlamayı hedeflemektedir.
Kaliteli bir üretim için, kaliteli bir Pazar araştırması, kaliteli tasarım, kaliteli hammadde,
kaliteli işçilik, kaliteli ambalaj ve kaliteli servis gereklidir. Tüm bu çalışmalar insanların
25
can ve mal güvenliğini, çevrenin korunmasını yasalarla korumayı da ihmal etmemiştir.
Giderek Pazar koşullarının kaliteli ürün ve hizmet üretimine ilişkin üreticiler üzerindeki
baskıları da etkili olmaktadır. En önemli müeyyidesi ise, pazarın kaliteli ürüne olan talebini
karşılama konusunda yetersiz kalan firmaların, rekabet gücünün kaybolmasıdır.
Ekoloji, canlılarla doğa arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilim dalıdır. Dünya
üzerinde insanlar ile diğer canlılar arasındaki en önemli ekolojik fark, diğer canlıların var
olan ekolojik koşullara uyum sağlaması insanların ise, doğal çevre koşullarını kısmen de
olsa değiştirerek denetimi altına alabilmesidir. İnsanların doğaya egemen olma eğilimi
birçok ekonomik, sosyal, politik ve çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu
sorunların tümü “insanlığın ekolojik sorunları” olarak adlandırılmaktadır.
26
kökten çözümü bir vicdan işidir, bir etik ruhudur, bir eğitim anlayışıdır. Kanunlar ile
vicdanlar üzerinde hâkimiyet ancak sınırlı boyutlarda kalabilir. Örneğin; eğitim ahlakına
önem verilmeyen bir toplumda, diğer alanlarda ahlaki davranış ve eylemlerin
kurumsallaştırılmasını sağlamak zordur. Meslek ahlakı yalnızca çalışanlara müşterilere ve
rakiplere karşı sorumlulukla sınırlandırılamaz. Organizasyonun, çevre etiğini meslek
etiğinin vazgeçilmez bir unsuru olarak idrak etmesi gerekir.
İşletmenin piyasa değerinin maksimize edilmesi, kar ile riskin en uygun şekilde
dengelenmesi ile ilgili finans fonksiyonunun sorumlulukları işletme içindeki taraflar kadar
işletme dışı tarafları da ilgilendirmektedir. Finansal kararlardan birinci derecede etkilenen
işletme dışı taraflar yatırımcılardır ve işletmeye ilişkin bilgilerden kolaylıkla
etkilenebilmektedir. Bu nedenle, işletmelerde özellikle muhasebecinin sosyal sorumluluğu,
ekonomik ve sosyal içerikli eylemlerle ilgili bilgilerin, belli kişi ve grupların değil, tüm
toplumun çıkarlarının gözetilmesi ile gerçeğe uygun olarak ve en uygun muhasebe
yöntemlerini kullanarak oluşturulması gerekir.
27
göre, işletme kar ettiği sürece bireyde işletmeye bağlılık oluşuyor. Kendi çıkarlarını
korumaya çalışan birey işletmenin gelişmesine, sonuç da toplumsal refaha katkı sağlıyor.
Çalışanların işletmeye karşı sorumluluğu her şeyden önce sadakat bilincine erişmiş
olması ile başlar. İster yazılı, ister sözlü hatta zımni yapılmış olsun, iş akdini layıkıyla
yerine getirmesi ve potansiyelini geliştirmek için gayret göstermesi gerekir.
İşletmenin hakları ile çalışanların hakları içiçedir. Bir tarafın hakkının örselenmesi
zaman içerisinde karşı tarafın haklarına da olumsuz yansıyacaktır. İster özel bir teşebbüs,
ister kamu kuruluşu olsun, çalışanların azami düzeyde işletmenin tüm değerlerini kendi öz
değerleri gibi koruyup kollaması, sahiplik bilinciyle hareket etmesi önemlidir. Sadece ben
miyim? Düşüncesinden kayıtsız şartsız uzaklaşılması zaruridir. Kullandığı değerleri tahrip
etmesine, savurganlık içerisinde olmasına karşı belki doğrudan tepki çekmeyecektir. Hatta
verdiği zararlar küçük boyutlu ve önemsiz olarak değerlendirilebilir de. Öyleyse düşük
ücrete, yüksek vergilere ve enflasyona isyan niye?
Hindistan başbakanı Indra Gandhi’nin torununa verdiği öğüt dikkate değerdir. “iki
türlü insan vardır. İş yapanlar ve yapılan işten kendilerine pay çıkaranlar. İş yapanlardan
ol. Hem orda diğerinden daha az rekabet vardır.” Yine 16. asır İngiliz filozoflarından
Fransis Bacon diyor ki,” Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil hazmettiklerimizdir, Bizi
zengin yapan kazandıklarımız değil muhafaza ettiklerimizdir, bizi bilgili yapan
okuduklarımız değil kafamıza yerleştirdiklerimizdir ve bizi sevimli yapan başkalarına
verdiğimiz öğütler değil onları kendimizde uygulamamızdır.”
Muzdarip olunan hastalık, kaygı verici bir ahlak sefaletidir. Bir toplum ahlak
disiplini olmaksızın uzun süre yaşayamaz. Bu gün muzdarip olunan buhran bu
disiplinsizlikten kaynaklanıyor. Çalışma süresi boyunca meslek sırlarının, bilgisayar
programları, üretim planlarının korunması, ticari rekabeti etkileyebilecek aktivitelerden
kaçınılması etik gereğidir. İşten ayrıldıktan sonra rakip firmalarda çalışılmasını engelleyici
yasal sınırlamalar vardır. Tabi bu sınırlamaların da etik olup olmadığı tartışılabilir.
28
4. BİLGİ TOPLUMU KAVRAMI
21. yüzyılda bilgi kavramı, değişen anlam ve içeriği ile karşımıza çıkmaktadır. Yeni
gelişen teknolojiler, değişen gereksinimler, artan nüfus bilgiye olan gereksinimi, bilgi
kullanımını ve bilgi yönetimini ön plana çıkarmıştır. Bu eğilim tüm dünyada, bilgi
toplumuna geçiş olarak değerlendirilmektedir.
Tarım toplumu dönemi M.Ö. 8000-7000 yıllarında başlayıp, M.S. 1700’lü yılların
sonuna kadar, yaklaşık on bin yıl sürmüş, sanayi toplumu ise ikiyüzelli yıl gibi kısa bir
sürede yerini bilgi toplumuna bırakmıştır. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişin çok
hızlı gerçekleşmesinin temel nedeni, yeni teknolojilerin gelişme hızı ve bu teknolojilere
uyum esnekliğinin yüksekliğinden kaynaklanmaktadır. İnsanlık, sanayileşme sürecine göre
teknolojik yenilikler konusunda daha bilinçlidir ve daha geniş olanaklara sahiptir. Sanayi
toplumunda birey, zorunlu ve kültürel ihtiyaçlarını genellikle maddi ürünlerle
karşılamaktadır. Bilgi toplumu aşaması ile bilgi üretimi ve kullanımı yaygınlaşmaktadır.
Ancak bilgi toplumu henüz tamamlanmış bir olgu değildir, hızla değişmekte olan
bir süreçtir.
Kurumları, işleyiş biçimleri ve normları ile ikinci dalga olarak adlandırılan, sanayi
toplumundan oldukça farklı niteliğe sahip olan bilgi toplumu, yapısını belirleyen bir dizi
özellikleri bünyesinde taşımaktadır. Bilgi sistemleri ve teknolojilerine dayalı olarak
biçimlenmekte olan bilgi toplumu, sanayi toplumundan ciddi biçimde ayrışmakta,
dönüşmekte ve yeni toplum biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
· Bilgi toplumunda; bilgi kullanımı, veri bankaları ve bilgi ağlarına bağlı olarak
üretilebilmektedir,
29
· Bilgi toplumunda, bilgi endüstrileri doğmuş ve tarım-sanayi-hizmet sektörlerine
ilave olarak, dördüncü bir sektör olarak devreye girmiştir,
· Bilgi toplumunda, sınırlı toplum yapısı, çok merkezli fonksiyonel toplum yapısına
dönüşmektedir,
30
5. BİLGİ TOPLUMUNDA İŞLETME KAVRAMI
2000’li yılların eşiğinde dünya, her alanda, büyük bir dönüşüm yaşamaktadır. İş
dünyası ve temel aktörleri olan işletmeler de, bu büyük dönüşümden derinlemesine
etkilenmektedirler. Bilgi teknolojileri, dünyayı bir ağ sistemi ile donatarak, zaman ve
uzaklık engellerini ortadan kaldırmakta ve globalleşmeyi hızlandırmaktadır.
21. yüzyılın başarılı şirketleri, küresel işletme mücadelesine girmeye karar veren,
dolayısıyla global olmayı hedefleyen firmalardır. 2000’li yılların global bilgi ekonomisi,
bilgiye dayalı rekabetçi avantajı yakalayan ve sürdürebilen, yani bilgi birikimini ve
paylaşımını sermaye haline getiren toplumlar ve kurumlardan oluşacaktır. Globalleşme ile
gelen yeni ekonomik dünya düzeninin en etkin unsurları, global nitelik kazanan
firmalardır. Öyleyse global firmayı aşağıdaki şekilde tanımlamakta yarar vardır:
Global firma; “ çok ulusluluktan ileri derecede uluslar arasılaşan yönetim, kontrol,
araştırma-geliştirme, üretim ve satış faaliyetlerini dünya çapında ve çok yönlü olarak
yaygınlaştıran ve entegre eden firmadır ”.
31
2- Global firmalar, dünya pazarında, dünya markalarını tutunduran ve dünya
tüketicisine (dünya müşterisi ) hitap eden firma olmalıdırlar,
6- Ulusal kültürler arasındaki farkları bertaraf edecek ortak değerler üzerine kurulu
bir firma kültürü yaratmalıdırlar,
32
6. BİLGİ TOPLUMU İŞLETMELERİNDE SOSYAL SORUMLULUĞUN
ÖNEMİ VE YERİ
TKY felsefesi, uzun vadede müşterinin tatmin olmasını başarmayı, kendi çalışanı
ve toplumun menfaati için avantajlar elde etmeyi amaçlayan, kalite üzerine yoğunlaşmış ve
tüm girdilerin katılımına dayanan bir işletme yönetim modelidir.
33
çıkarlarla örgütsel çıkarları uzlaştırabilen çağdaş işletmeler olarak da tanımlanabilir.
Çağdaş işletmeler, sadece yaşayabilmek için değil, toplumun gelişen ve değişen
koşullarına, işletmelerinin uyum göstermesini gerçekleştirebilmek ve toplumun yeni
yapısına uygun yeni yönetim modelleri geliştirmek zorundadır.
Kurumsal sosyal sorumluluk kavramına önem veren işletmeler genel olarak üç ana
tema üzerinde taahhütte bulunurlar. Bunlar aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
34
2- İşletme faaliyetlerinin sadece işletmenin içini değil, aynı zamanda piyasayı,
tedarik piyasalarını, içinde yaşanılan yöreyi, sivil toplum örgütlerini ve kamu
sektörünü de etkilediğinin ve tüm bu paydaşlar ile iş birliği içinde çalışma gereğinin
bilincinde olmalarıdır,
35
7. ORGANİZASYONEL YURTTAŞLIK KAVRAMI
36
bir organizasyonda işgören tarafından yerine getirilen, bir birey veya gruba doğru
yönlendirilmiş ve bireyin grubun veya organizasyonun refahını artırma yolunda
gerçekleştirdiği davranışlar olarak tanımlamışlardır. Prososyal organizasyonel davranışlar,
organizasyonel yurttaşlık davranışında görülen ekstra rol davranışının kapsamı
içersindedir. Bu anlamda OYD, “ biçimsel rol tanımlarının ötesinde ve üzerinde davranan,
organizasyonel etkinliği arttırmayı amaçlayan işgörenlerin gösterdikleri davranışlar” olarak
ifade edilmektedir.
Biçimsel rol (In Role) davranışı işte gerekli olan teknik bir durumdur. Diğer bir
ifadeyle biçimsel rol davranışı yönetim için kabul edilen davranışlardır. Organ biçimsel rol
davranışını biçimsel organizasyonlardaki organizasyonel sistemler, politikalar, kurallar ve
etkin üretim tekniklerinin uygulanması olarak tanımlamıştır. Bu anlamda, biçimsel rol
davranışı bir işte yönetim tarafından belirlenen gereksinimlerdir.
37
ödüllendirmenin haricinde gerçekleşmekte iken, biçimsel rol davranışı ise biçimsel
ödüllendirmeye dayalı olarak meydana gelmektedir. Ekstra rol davranışı organizasyonda
yurttaşlık duygularından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle ekstra rol davranışı biçimsel
gereksinmeler olmaksızın iş görenlerin gönüllü olarak faaliyetlere organizasyon adına
katılmaları ile meydana gelmektedir.
38
7.3. Organizasyonel Yurttaşlık Davranışının Unsurları
39
Minimum rol gereklerinin ötesindeki yardımcı davranışlardır. İleri görev bilinci
biçimsel rol performansının üzerinde ve ötesinde görülmektedir ve ustabaşının
performansını arttıran rol modellerini kapsamaktadır. İleri görev bilinci, diğerlerini
düşünmenin aksine belirli bir bireye yardımcı olmaktır ve etkisi daha geneldir. İleri görev
bilinci bir bütün olarak organizasyona faydalı olan, daha çok dolaylı davranışları
içermektedir. OYD’ nin bu boyutu tamamen gerekli olandan daha fazlasını yapmayı içerir.
Örneğin; fazla mesai verilmediği halde bir projeyi bitirmek için mesai saatlerinin dışında
çalışmak gibi. İleri görev bilinci bireyin hedef odaklı davranışlarına bağımlıdır. Eylem
odaklıdır ve sorumlu davranışlardır. Diğer taraftan ileri görev bilinciyle ilgili son
çalışmalar ileri görev bilincinin iş performansıyla ilgili olduğunu da göstermektedir.
40
ilgili konularda tartışması ve sorunlara yönelik çözüm önerileri getirmesini ve alınan
kararlara katılımını içermektedir. Organizasyonun gelişimine destek verme ustabaşına
önemli bir dışsal bilgi verdiği için ustabaşının performansı üzerinde başarılı olabilir.
Kısacası organizasyonun gelişimine destek verme, açıkça konuşmayı ve birim
fonksiyonlarının geliştirilmesi için yapıcı önerilerde bulunmayı ifade etmektedir.
41
8. DEVLET YÖNETİMİNDE AHLAK VE KALİTE SORUNU
42
olmadığı bir ortamda kamu görevlilerinden beklenen yüksek performansı elde etmek
mümkün değildir. Motivasyonun, ödüllendirmenin, performans değerlendirmesinin
olmadığı bir ortamda insandan kaliteli mal ve hizmet sunmasını bekleyemeyiz.
Tekrar edelim, lider, insan, sistem ve donanım kalitesinin olmadığı bir yerde mal ve
hizmet kalitesizliği kaçınılmaz bir sonuçtur.
43