Professional Documents
Culture Documents
Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small PDF
Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small PDF
PSİKİYATRİSTİN
GİZLİ DEFTERİ
En sıradışı vakalar
Çeviri
Duygu Akın
The Other Side of the Couch / Bir Psikiyatristin Gizli Defteri
Editör
Onur Kaya
Çeviri
Duygu Akın
Grafik
Ayhan Şensoy
Proje Koordinasyon
Yakup Akyıldırım, Özgür Akhan,
Şükrü Kolukısa
Satış Yönetmeni
Tüzün Bülbül
ISBN: 978-605-5443-80-1
1. Baskı: Şubat 2013
Sertifika No: 12444
info@ntvyayinlari.com
www.ntvyayinlari.com
5/411
BASKI
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No: 164 B-4 Blok
Sefaköy K.Çekmece 34295 İstanbul
Tel: (212) 697 30 30 Faks: (212) 697 70 70
Bu kitap zihinsel hastalığı olan ve kendinde yardım alacak
gücü bulanlara adanmıştır.
Ah şu modern psikanalistler yok mu! Dünyanın parasını alıy-
orlar insandan! Benim zamanımda beş Mark’a Freud’un kend-
isi tedavi ederdi sizi. On Mark’a hem tedavi eder hem de pan-
tolonunuzu ütülerdi. On beş Mark’a Freud kendisini tedavi et-
menize izin verirdi… ki buna istediğiniz iki çeşit sebze de
dâhil olurdu.
WOODY ALLEN
ÖNSÖZ
DR GARY SMALL
LOS ANGELES, CALIFORNIA
TEŞEKKÜR
DR GARY SMALL
GIGI VORGAN
Bu kitap yalnızca bilgi kaynağı olarak yazılmıştır. Kitapta
yer alan bilgiler hiçbir şekilde okuyucunun tıbbi danışmanının
öneri, karar ve yargılarının yerini alacak şekilde
değerlendirilmemelidir.
Basım tarihi itibarıyla kitabın içerdiği bilgilerin hata-
sızlığını garantilemek için her türlü çaba gösterilmiştir. Yazar
ve yayımcı burada yer alan bilgilerin kullanımı veya uygu-
lamasından doğabilecek her türlü olumsuz etkinin sorumlu-
luğundan açıkça muaftır.
Kitapta tartışılan kişilerden bazılarının isimleri ve belir-
leyici özellikleri bu kişilerin kimliğini koruma amacıyla
değiştirilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
SEKSİ BAKIŞ
1979 Kışı
16/411
cebinde kebap şişi saklayan ajite bir şizofrenik katil, bir şişe
Valium gizleyen intihara meyilli bir bipolar veya çekilme
yaşayan ve üstünüze kusmak üzere olan bir eroin bağımlısı…
Tıp eğitimindeki talihsiz ama geleneksel bir geçiş töreni
yüzünden en az deneyimli doktorlar -örneğin ben- en zorlu ve
mücadelesi güç hastalarla boğuşmak zorundaydı.
İmkânsız gibi görünen durumlarla başa çıkabilmek için ben
genelde kitap bilgime başvurur, hastaları resmi ve klinik bir
tarzda tedavi etmeye yönelirdim. Freud olsa hastalarıma
yardım etmek isteme ama zarar vermek istememe yönündeki
kaygımla başetmede entelektüalizmi bir savunma mekanizması
olarak kullandığımı söylerdi. Ne de olsa her doktor gibi beni
de muazzam bir bilgiyi basit bir tanıya ve tedavi planına
dönüştürmek gibi göz korkutucu bir görev bekliyordu. O gün-
lerde hangi savunma mekanizmasını kullanırsam kullanayım,
arada bir insancıl tarafım ortaya çıkıveriyordu ve sanırım
hastalarıma en çok faydası dokunan anlar da bu empati an-
larıydı. Kariyerimin ilerleyen safhalarında daha çok deneyim
ve özgüven kazandıkça hastalarımı dinleme ve anlama ko-
nusunda daha iyi bir noktaya geldim.
6 No’lu odanın dışındaki hemşire bölümüne vardığımda
öyle gergin ve telaşlıydım ki başhemşire Judy Nelson alnımı
silmem için bana bir peçete uzattı. Judy 12 yıldır acil servis
hemşireliği yapıyordu ve benim gibi yüzlerce çaylak asistan
doktorun 6 No’lu oda ile mücadele edişine tanıklık etmişti.
30’lu yaşlarında, boşanmış ve çok hoş bir kadındı. Genel
hoşluğun ve alaycılığın mükemmel bir dengesine sahipti.
Ondan ayrılan insan tam bir ahmaktı.
47/411
eski bir oduncu gömleği, altına soluk bir kot giymişti ve sol
kolunun sargısı yapılmış, kol askıya alınmıştı.
“Hey, cerrahım nereye gitti?” Kenny sakin, hatta neredeyse
neşeliydi.
“Dr Cooper’ın acil bir durumla ilgilenmesi gerekti” dedim.
“Ben Dr Small. Dr Cooper benden uğrayıp biraz daha bilgi
almamı istedi. Bileğini nasıl incittiğini anlatabilir misin bana
Kenny?” dedim.
“Doktora anlatmıştım zaten… Marangozum ben. Bir
dolabın kapağını takarken dikkatim dağıldı herhalde, çekicim
kaydı. Aptallık işte.”
Kenny konuşurken kadın ayağa kalktı ve oğlunu rahatlat-
mak için sırtını okşadı. “Ağrın var mı canım?”
“Yok anne, iyiyim ben. Sağol.”
“Demek marangozsun. Elinde çok iş vardır herhalde.
Burada yazdığına göre bu yıl bileğini iki defa daha incit-
mişsin” dedim Kenny’yi açıklamaya yönlendirmeye çalışarak.
“Şey, evet, aldığım birkaç iş yüzünden bayağı meşgulüm.
Sanırım kazaya da yatkınlığım var.”
Annesi anlayışla başını salladı. “Zavallı bebeğim. Ne kadar
çok çalışıyor, çok da tehlikeli işi.”
Kenny annesinden fazlaca sevgi şefkat görüyordu ve annesi
dikkatimi dağıtmaya başlıyordu. “Bayan Miller? Baş başa
konuşabilmemiz için bize birkaç dakika verebilir misiniz?
Kafeterya koridorun hemen ilerisinde.”
“Ne dersin Kenny, olur mu? İhtiyacın olursa biliyorsun yer-
imi” dedi anne.
“Ben iyiyim anne. Merak etme.”
76/411
BEBEK AŞKI
1981 Kışı
121/411
etmek için ona elini uzattı. Bu iki basketçi dostane rekabet san-
atının ustası olmuşlardı.
ALTINCI BÖLÜM
SESSİZLİĞİN TEDAVİSİ
1984 Sonbaharı
142/411
esmer kadının yüzünde boş bir ifade vardı. Porter onun yanına
giderek kendini tanıttı. Hastaya ismini sordu ama hiçbir yanıt
alamadı. Nerede olduğunu bilip bilmediğini sordu, yine tepki
yok. Birkaç oryantasyon sorusu denedikten sonra üstünkörü
bir nörolojik muayene yaptı.
Refleks çekicini çıkarıp Heather’ın reflekslerini kontrol
etti. Refleksler güçlü ve simetrikti. Ardından hareket erişimini
ve esnekliği kontrol etmek için hastanın üst kolunu sabit
tutarak alt kolunu ileri geri hareket ettirdi. Sonunda asistan
doktorlara dönerek vakayı özetlemesi için bir gönüllü istedi.
Tedirgin genç nörologlardan biri ensefalitin ayırıcı tanısını an-
latırken benim gözüme tuhaf bir şey takıldı. Heather’ın kolu
hâlâ havada, Porter’ın bıraktığı yerdeydi. Görünüşe bakılırsa
bunu benden başka fark eden de yoktu. Asistan doktor Porter’ı
etkilemeye çalışarak bir şeyler gevelemeye devam ederken,
ben Heather’ın kolunun neredeyse gözle ayırt edilemeyecek
kadar yavaş bir biçimde aşağı inişini izledim.
Hayal mi görüyordum acaba? Neden başka kimse görmüy-
ordu? Şimdi söylesem kafadan çatlak olduğumu mu
düşünürlerdi? Porter aniden bana döndü. “Dr Small, bu sunum
sizi mest etti sanki. Hastanın rahatsızlığının ardında yatan bil-
inçdışı motivasyonu keşfedebildiniz mi?”
Bu adam psikiyatristlerden hoşlanmıyordu, orası kesin.
Acaba kendisi ne gibi tuhaf kişisel sorunlar barındırıyordu?
“Daha değil, doktor. Ama sakıncası yoksa formal bir kon-
sültasyon yapmak isterim.”
Porter güldü. “Tabii, buyurun. Aslında dişçiyi de çağıralım,
bakalım o ne bulacak.” Gruptan bir-iki kişi kıs kıs gülerken,
146/411
KÜÇÜLEN PENİS
1985 Baharı
165/411
DELİCESİNE ENDİŞELİ
1988 Bahar
190/411
“Jason nasıl?”
“Aslında görme kabiliyetini etkileyecek herhangi bir or-
ganik sorun bulamadık. O yüzden de psikolojik olabileceğini
düşünüyoruz. Kendisi koridorun sonundaki odada.” Peterson
bana hasta çizelgesini uzattıktan sonra sıradaki hastayı almak
için bekleme odasına doğru yöneldi.
Bense çizelgeye göz atarak Jason’ın odasına yürüdüm.
Testlerin hepsi gerçekten de negatifti. Çizelgeyi okurken acil
servis doktorlarının tedavi ettikleri hastalar hakkında çok az
şey bildikleri halde onları nasıl ölümcül olabilecek durum-
lardan kurtardıklarını düşündüm.
Jason üzerinde hastane önlüğüyle sedyede uzanıyordu.
Gözleri kapalıydı.
“Jason. Ben Dr Small.”
“Tanrı’ya şükür” dedi. “Nihayet bana inanacak biri geldi.
Hiçbir şey göremiyorum ama kimse bana nedenini söy-
leyemiyor. Her şeyi gayet iyi görürken bir anda kör
oluverdim.”
“Jason gözlerini neden kapalı tutuyorsun?”
“Fark etmez ki. Kapasam da açsam da bir şey
göremiyorum.”
“Dur, ben bir şey deneyeyim” dedim. “Derin bir nefes al ve
gevşe. Ben şimdi göz kapaklarını kaldıracağım.” Başparmak-
larımı Jason’ın kaşlarının üstüne koydum ve göz kapaklarını
yavaşça çektim. Ben çekerken o gözlerini öyle sıkı yummaya
çalıştı ki bütün yüzü buruştu.
Çok tuhaf bir durumdu bu. Ben gözlerini açmaya çalıştıkça
o sıkıca kapatıyordu. Peterson’ın çıkarımı muhtemelen
229/411
birkaç yıl daha devam etti ve ilerleme gösterdi ama kökleri de-
rinlere inen pek çok obsesif kompulsif yanı varlığını sürdürdü.
Histerik körlük ender rastlanan tıbbi bir durum olsa da
Jason’ın nöbetini tetikleyen çatışma ve duygular ender
değildir. Bir ilişkiyi sürdürebilmek için öfkemizi tutup kendi-
mizi ifade etmekten kaçındığımız zamanlar az mıdır? Peki ya
canı istediğinde öfkesini salıveren insanlar? Kimilerinin bu
davranışı yanına kâr kalır, bir bedel ödemez, kimileri de
öfkesini kontrol altında tutmayı öğrenip acı çeker. Bazıları ise
öfkeyi ifade etmenin sağlıklı bir yolunu bulur. Jason’ın özgür
irade konusundaki sorusu hayli derin bir soruydu. Hepimizin
özgür iradesi vardır ama ancak gözlerimizi, geçmişimizin ve
bugünümüzün gerçeklerine açtığımız zaman özgür iradeden
olabildiğince yararlanırız.
ONUNCU BÖLÜM
BEYİN SİSİ
1990 Yazı
241/411
“Ha evet” dedi, “yalnız beni o gün daha sonraki bir saate
almanız mümkün mü? Beş buçuğa mesela? Raketbol maçım
öğlene alındı da…”
Takvimimi kontrol ettim. “Tamam, benim için uygun.
Görüşürüz o zaman.”
Telefonu kapadım ve Greg’teki zihinsel kaymaların olası
nedenleri üzerine düşünmeye başladım. Alzheimer şimdilik
devre dışıydı ama normal PET taraması kişinin ileride bu
hastalığa yakalanmayacağını göstermiyordu. Tabii bu
ayrıntıları telefonda anlatmam mümkün değildi. Aslında PET
taraması anormal çıksaydı bu haberi de yüz yüze vermeyi
beklerdim. O akşam saat 10:30’da elimde bir yığın dergiyle
yatağa girdim. Gigi uçan ekmek kızartıcıları desenli pi-
jamasıyla banyodan çıktığında niyetim dergileri okumaktı.
“E, iş nasıl gidiyor?” dedi Gigi.
“Bildiğin gibi işte, değişik bir şey yok. Doçentlik alma
korkusu, komite toplantıları, deli insanlar.”
“Yo yo, ciddiyim ben” dedi. “İlginç vakalar var mı?”
“Bir hasta var aslında. Prodüksiyon dünyasının kodaman-
larından. Öğleden sonraları ve akşamları zihni bulanıyor.”
Gigi’nin yüzü aydınlandı. “Ah, ciddi misin? Acaba bir sa-
bah, hani bulanıklık başlamadan önce, ona şu benim senary-
olardan birini versen olur mu?”
Güldüm. “Hayır. Vakayı dinlemek istiyor musun, istemiyor
musun, onu söyle.” Gigi yatağa oturup bir yandan vücut losy-
onunu sürerken bir yandan da beklentiyle yüzüme baktı. “Ne
olduğunu tam olarak çözebilmiş değilim. Alzheimer değil,
küçük inmeler de söz konusu değil” dedim.
254/411
RÜYALARDAKİ DÜĞÜN
1997 Baharı
266/411
“Doğru” diye araya girdi Bruce. “İyi bir uyku çekmek mu-
cizeler yaratabiliyor.”
“Peki, düğün planları nasıl gidiyor?” dedim.
Christina’nın çehresi aydınlandı. “Öyle heyecanlıyız ki!
Peri masallarındaki gibi bir düğün olacak. Bruce size
ayrıntıları anlattı mı?”
Bruce ellerini kenetleyerek öne doğru eğildi. “Disneyland
olayını anlattım tabii ki Gary’e.”
Christina kibarca ona döndü. “Ne demek istedin, ‘Disney-
land olayı’ derken?”
“Biliyorsun işte, Pamuk Prenses olayı, Uyuyan Güzel
Şatosu, bütün bunlar” dedi Bruce.
Christina incinmiş gibiydi. “Hani senin için hiç dert
değildi?”
“Pek değil aslında ama üzerinde durmadığımız daha başka
o kadar çok seçenek var ki…”
“Benim düğün planımdan memnun değil misin yani
Bruce?”
Bruce bir an tereddüt ettikten sonra endişeyle “Sadece
ailemin daha geleneksel… Belki daha Yahudi usulü bir şey
beklediğini düşünüyorum” dedi.
Christina şaşırdı. “Şimdiye kadar hiç bahsetmemiştin
bundan.”
“Duygularını incitmek istemedim de, ondan” dedi Bruce.
“Bu düğün senin için ne kadar önemli, biliyorum.”
“Senin için önemli değil mi?” diye çıkıştı Christina.
Bruce onun elini tuttu. “Tabii ki önemli. Seni seviyorum.”
284/411
IŞIKLAR SÖNERKEN
1999 Yazı
290/411
Ray başını iki yana salladı. “Canım, sorunu olan biz değiliz,
sensin.”
“Biraz yavaşlayalım” diyerek, araya girdim. “İlk baştaki
‘kimin sorunu var’ ve ‘onu nasıl düzeltiriz’ konusundaki temel
anlaşmazlığa geri dönmüşüz gibi görünüyor. Susan durumdan
endişe duyuyor ve depresyon yaşıyor. Ama onun neden böyle
hissettiği ve ona nasıl yardım edeceğimiz hâlâ belirsiz.”
“Bakın, ben karımı canı gönülden seviyorum” dedi Ray,
Susan’a dönerek. “İş için ihtiyacım olduğu, hayatım boyunca
hayalini kurduğum halde, mutluluğun buna bağlıysa yatı he-
men satarım.”
Ray’in Susan’a sevgisini ilan edişi samimi görünüyordu
ama yatını satma yönündeki formalite icabı teklifi kulağa hiç
gerçek gibi gelmiyordu. Bir şey mi saklıyor acaba diye
düşündüm.
Susan ona şefkatle baktı. “Hayatım, kimse sana yatını sat
demiyor. Ama Dr Small haklı. Şimdi biraz ağırdan alalım ve
neler olduğunu anlamaya çalışalım. Belki benim yetiştiril-
memle ilgili bir şeydir ama bunu konuşabilmeliyiz.”
Seansın geri kalanında gerçekten de bunu konuştuk ve ben
Susan ile Ray’in etkileşiminde tekrarlanan bir yapıyı görmeye
başladım. Susan ne zaman kaygılansa ve ilişkiyle ilgili endişel-
erini dile getirse Ray önce savunmaya geçiyor, sonra yola
gelerek karısını yatıştırıyor, arayı buluyordu. Zaman zaman
gözüme karısıyla gerçekten ilgilenen tipik bir aile erkeği gibi,
zaman zaman da fazlaca kibar ve her şeye cevabı hazır biri
gibi görünüyordu. Bu aralar Susan’ın anksiyetesini harekete
geçiren bir şey vardı ama ben onun ne olduğundan emin
302/411
Bitimsiz alışveriş
2004 Kışı
314/411
heyecanı var bunda. Seks gibi, ama daha iyi; en azından bazı
zamanlarda.” Konuşurken transa geçmiş gibiydi. Yüzünde uza-
klara dalıp gitmiş gibi bir ifade vardı. İlk içkisini tarif eden bir
alkoliği anımsattı bana.
“Bu duygu kalıcı oluyor mu?” dedim.
“Şey, hayır, pek olmuyor. Eve gelip aldıklarımı dolaba yer-
leştirene kadar devam ediyor. Richard için yeni ve seksi bir
şey giydiğimde o hep fiyatını öğrenmek istiyor. Sonunda
aldıklarımın çoğunu geri götürüyorum. Geri verince rahatlıyor-
um ama çok da utanıyorum.”
“Öyle mi?” dedim.
“Eh, tabii. O heyecan verici avlar kısa sürede ışıltısını
kaybediyor” dedi.
Tüm bu alışveriş ve iade işinin boş vaktin büyük bölümünü
doldurduğunu ve Brenda için derinlerde yatan psikolojik
sorunlardan kaçınmanın etkili bir yolu haline geldiğini an-
lamıştım. Anlaşılan Brenda yeme bağımlılığının yerine alışver-
iş bağımlılığını koymuştu. Bunun teknik terimi
“onyomani”ydi. Yunanca’da onios “satış için” mania ise “deli-
lik” anlamına gelir. Brenda’nın dürtüsel ve saplantılı davranış
özellikleri yeni bir amaca doğru kaymıştı; alışveriş yapma ve
iade etme. Brenda henüz bağımlılık eğilimlerinin yeni bir
amaca saplandığının farkında değildi. Terapide bir sonraki
adım onun bu tekrarlanan yapıyı fark etmesine ve anlamasına
yardımcı olmaktı. Tedaviyi yine yarıda bırakıp kaçmasını
istemiyordum ama onu biraz daha zorlamam gerekiyordu.
“Peki, Brenda, burada sürekli tekrarlanan bir yapı görüyor
musun?” dedim.
327/411
“Nasıl yani?”
“Şöyle ki, artık aşırı yemek yemiyorsun ama görünüşe
bakılırsa yeni bir meşgalen var; aşırı alışveriş” dedim.
Yerinde kıpırdandı. “Neden bahsediyorsunuz siz?”
“Bir bağımlılığın yerine başka bir bağımlılığı koydun” ded-
im dikkatle.
Brenda kızgınlıkla bana baktı. “Şu televizyona çıkan akıl
doktorları gibi konuştunuz biliyor musunuz? Teoriniz biraz
basmakalıp olmadı mı Dr Small? Psikolojik zırvalamalar duy-
duğum anda içimden yine terapiyi bırakıp gitmek geliyor.”
“Bence hiç iyi bir fikir olmaz Brenda.”
“Alışverişkolik ya da adı neyse ondan değilim ben. Sadece
rahatlatıyor alışveriş beni.” Eğilip çantasına uzandığını
görünce “Tamam, buraya kadarmış, gidiyor” diye düşündüm
ama sadece sigarasını çıkardı. “Sigara içilmez kuralının canı
cehenneme.” Sigarasının kalmadığını fark edince paketi
öfkeyle buruşturup yeniden çantasına tıktı. Bir süre sakız
arandıktan sonra iki tane bulup ağzına attı.
Çıkıp gitmediğine sevinmiştim, savunmaya geçişine ise hiç
şaşırmamıştım. Brenda ilk seferinde terapiyi iyileştiği için
değil, kendi deyişiyle benim “psikolojik zırvalamalarım”
yüzünden bıraktığını itiraf etmişti. Belki bu noktada biraz iler-
leme kaydetme şansını yakalayabilirdik.
“Kendimize dürüst bir gözle bakabilmek hiçbirimiz için
kolay değil Brenda. Bana kalırsa bir ‘kontrol savaşımın’
olduğunu kabul etmekte zorlanıyorsun sen. Bu savaşım hay-
atının pekçok alanında karşına çıkıyor; yemek, giyim, iş,
ilişkiler.”
328/411
Aile bağları
2007 Kışı
338/411
SAHTEKÂR PSİKİYATRİST
2008 Yazı
365/411
ÖNSÖZ
health/publications/the-numbers-count-mental-disorders-
in-america/index.shtml.
SONSÖZ