Professional Documents
Culture Documents
...
1455'de bir naiplik, yani kadı naibinin yargı alanına giren idari bir ünite olan
Kebsil(Bulancak), 1455 tahririne göre Mustafa Kethüda ve Çakıroğlu Pir Kadem
Kethüda'nın yurd'udur. Buradaki "yurt" kelimesi önemlidir. Çünkü buraya gelen
Türkler bölgeyi istila için değil, yurt edinmek için gelmişlerdir. Bilindiği gibi, daha
sonra kahya'ya dönüşen kethüda, "aile ve boy reisi, muhtar, çeşitli işlerin idaresiyle
ilgili adam" manasına gelmektedir. İşte XIV. asrın son yıllarında, oymakların başında,
Kebsil naipliğinin fethinde rol oynamış olan Pir Kadem, Mustafa ve Şemseddin
adındaki bu üç Türk lideri, Kebsil(Bulancak)i yurt edinmişlerdi. 1455 te de, naipliğin
alt birimlerinin başında, kethüda sıfatıyla, idareci olarak bulunmaktaydılar.
Naipliğin(niyabet) alt birimlerine o dönemde divan veya bölük adı veriliyordu ki, Kebsil
Niyabetini oluşturan bölükler, bu bölüklerin başında bulunan kethüdaların adıyla
adlandırılmıştı: Çakıroğlu Pir Kadem Kethüda Bölüğü, Mustafa Kethüda Bölüğü ve
Şemseddin Kethüda Bölüğü,
Buradaki bölük, tıpkı bugün ordu teşkilatındaki bölük gibi, o idari birime, yani divan'a
yerleşen insan grubunu ifade etmekte, ayrıca bölgeye bol miktarda Türk'ün gelerek
yerleştiğini ve orayı yurt tuttuğunu açıkça göstermektedir.
Nitekim Çakıroğlu Pir Kadem Kethüda'nın yönetiminde bulunan bölük veya divan,
6(altı) köyden müteşekkildi. Bunlar; Meliklü(40 hane), Gedüklü(8 hane), Sayha(7
hane), Çukurköy(8 hane), Akköy(9 hane) ve Küre(11 hane) köyleriydi. Bu köylerde
oturan aile reislerinin adları ile bunların babalarının adları da, kaynağımızı teşkil eden
Tahrir Defteri'inde kayıtlı bulunmaktadır. 1455 te bu köylerde oturanların tamamı
Müslüman Türklerdi. Bunların adlarından bazı örnekler vermek yerinde olacaktır:
Çakır, İlbey, Sarubey, Ece, Kumtaş, Gönül, Kutlubey, Kılıç, Togan, Sevündük, Sarı,
Uyanış, Tursun, Yavlı, Sevinç, Başlamış vb... Görüldüğü gibi, son derece ilgi çekici
olan bu adlar, tamamen Türk adlarıydı.
*****
Tıpkı bir Akkoyunlu boyu olan Çakırlı boyunun adını taşıyanların bir kaç kuşak önce
yaşamış Çakıroğlu Çakırağa ismini taşıyan kişinin oğulları olmadığı gibi ...
*****
...
*****
...
Makitenoz köylü Kosiyanoğlu merhum Hacı Ömer Efendi anlatıyor. Memiş ağa,
ÇAKIROĞLU İsmail Ağa'ya da bu sırada misafir olmuştu. İstanbul'dan ferman gelip iş
büyüdükten sonra İsmail Ağa, Memiş Ağa'ya; Sen fermanlı oldun, açıktan seni
koruyamam, Ancomah'a götürüp orada ihtiyacını temin edeyim, Yani gizli bir şekilde
seni korumaya çalışayım, demiş se de, Memiş ağa; Ben deniz kenarlarında
yaşamağa alışmışım dağlarda yaşayamam, deyip yanından ayrılmıştır. Çufaruksa
köyüne gelirken yolda idam edilmiştir.
UMUR Hasan, "Of ve Of Muharebeleri", Güven Basımevi, İstanbul, 1949, Sayfa. 20-
22.
*****
...
Bir kaynakta Çakırzade-Çakıroğlu diye anılan bir ailenin 18. yy'da Rize ve Hopa'ya
kadar yayıldığını, bu ailenin Osmanlılarca Rütbe ve nişan sahibi olduğunu ve
Trabzon ile Gümüşhane'nin ileri gelen ailelerinden olduğunu yazar.(40. A.Günger
Üçüncüoğlu, T.S. Günümüze Trabzon-Gümüşhane, Trabzon, 2002, S.371-372.)
Başka bir kaynakta Çakıroğlu Pir Kadem Kethüda'nın adı geçmekte olup, onun
yönetiminde bulunan bölük veya divan 6(altı) köyden müteşekkildi. Ordu'da bulunan
ve 1455 yılında tarihlenen bu köyler Meliklü(40 hane), Gedüklü(8 hane), Sayha(7
hane), Çukurköy(8 hane), Akköy(9 hane) ve Küre(11 hane) köyleriydi. Bunların baba
adları da Türk olup, 1455 tarihli Ordu yöresi ile ilgili Tahrir Defterinde
belirtilmektedir.(41 Bahaeddin Yediyıldız, Ünal Üstün, "Ordu Yöresi Tarihinin
Kaynakları", Ankara, 1992, S.XXII)
****************************************************
...
Bu arada Batum'dan Rize'ye kadar olan bölümde savaşan Oflulardan tespit edilenler
şunlardır:
Çete reisi olarak Of kazasından Hacı Fazlıoğlu Alay Bey, Hacı Fazlıoğlu Topal
Behram, Çakıroğlu İsmail ağa,
...
Bunlara ek olarak çete reislerinin emrinde yada gönüllü olarak,
...
Çakıroğlu Halim efendi, Kadir ve Yakup ağa,...
...
***
C-ARHAVİ(GÜMÜŞLÜ) SAVAŞLARI
Balıklı Tepesi Rusların eline geçince Türk birlikleri Arhavi deresine çekilmişti. Ancak
burada da tutunabilmek ve düşman birliklerinin ilerlemesini durdurmak için dağınık
haldeki kuvvetleri bir araya getirip, savaş gücünü artırmak gerekli idi. Bu amaçla
erkanı harptan(kurmay subay) olan Ali Rıza Bey burada bütün birlikleri birleştirerek
Teşkilat-ı Mahsusa Alayı'nı kurdu. Alay komutanlığının emrine alının üç çeteden
birinin başında Çakıroğlu Ahmet Ağa vardı.
***
Of Merkezinde;
...Çakıroğlu Rüstem Ağa, Hasan, Miktat, Yakup Efendiler.
***
Atıf Kurtoğlu,
Vefik Kalkavan,
Hakkı Mataracı,
***
***
Burayı, Çakıroğlu* İsmail’in emrindeki 150 kişilik bir çete savunmuştur. Çetedeki
askerler daha önce savaşmışlardı ve deneyimliydiler. Üstelik bölgeyi de iyi
tanıyorlardı.
İkinci gün Çakıroğlu ve çetesi büyük bir gayret göstererek düşmanı burada
durdurabilmiştir. Hem de bunu boğazda savaştığı için sıkışmış bir durumda iken
başarmıştı. Düşmanın ne silahı, ne de askeri tükenecek gibiydi. Ölenlerin yerine
derhal yenisi geliyordu. Silahları ise zaten ihtiyaçları olandan kat kat fazlaydı.
Çakıroğulları sülalesinin[1] bilinen en eski kişisi İsmail Ağa’dır. İsmail Ağa’nın altı
oğlundan biri olan Genç Ağa’nın oğlu İsmail Ağa ve emrindeki 150 kişinin
kahramanlıkları yukarıdaki satırlarda mümkün olduğunca anlatıldı.
İsmail Ağa, gelen büyük Rus tehlikesi karşısında kendi arkadaşlarından akraba ve
kardeşlerinden meydana gelen 150 kişilik bir çete kurdu. Bu çete ile Ruslara karşı
çeşitli yerlerde amansız mücadeleler verdi. Düzenlediği baskın şeklindeki saldırılarla
düşmanı önemli denebilecek kayba uğrattı. Sıraağaç Köyü’nün savunmasını sadece
o üstlenmişti. Bir boğazı kendi çetesiyle savundu. Binlerce düşmana geçit vermediler.
Yine, İsmail Ağa’nın çetesi başarılı bir baskından dönerken şu türkünün ortaya
çıkmasına sebep oldu:
1916 Of-Rus Savaşlarında Of’ta bulunan en büyük birkaç sülaleden biri olan
Çakıroğlu sülalesinin ileri gelenlerinden olan Çakıroğlu Hasan Tahsin Efendi, Milli
Mücadele, sırasında da Of Kazası Müdafaai Hukuk Teşkilatı yönetim kurulunda görev
almıştı. Of savaşlarındaki faaliyetleri hakkında akrabasına önderlik etmesi,
teşkilatlandırması dışında fazla kesin bilgiye sahip değiliz. Fakat Hasan Tahsin
Efendi teşkilatçılığını gösteren bir mektubu (yeğeni Sami Kalkavanoğlu’na gönderdiği
bir mektubunu) yayınlıyoruz:
“Yeğenim Sami,
[1] Çakıroğulları Of’a Erzurum’un Soğuksu ilçesinden gelmişlerdir. Bilinen ilk kişisi
İsmail Ağa, uzun boylu, sarışın ve çakır gözlü olduğundan “çakır” diye anılmış
oğullarına da Çakıroğlu denmiştir. Bugün Çakıroğulları Of’ta ve Karadeniz’de kıyı
boyu kentlerinde yerleşmişlerdir. Hatta Gaziantep, Kahramanmaraş çevresinde,
İstanbul ve Samsun’da da Çakıroğulları’na rastlamak mümkündür. Haşim Albayrak,
“Doğu Karadeniz’de Etnik Yapılanmalar ve Pontus” 2. Baskı, İstanbul-2003, s.114’te
Çakıroğulları’nın Kıpçak kökenli olduğuna dair kaynak bilgiler vardır.
***
“Çakıroğlu Harun Ağa, Haksa (Ovacık) köyünün tepesinde 14 kişi ile mevzilenmiş ve
Ruslara karşı kalabalık görünmek için 28 ayrı yerde ateş yaktırarak geceleyin
Rusların karşılarında kalabalık bir ordu olduğunun izlenimi vermeye çalıştığı söylenir.
Ertesi günü de çıkan mücadeleler çok kanlı geçmiş olup Çakıroğlu’nun kuvvetleri
Rusları oyalarken geriden askeri kuvvetler yetişmiştir. Ancak sonuç yetmemiştir.
Sadece Ruslar oyalanmıştır. Bu oyalanma içerisinde köylü halk muhacirliğe çıkmıştır.
[1] Bu bilgiler Gülhacıoğullarından emekli din görevlisi Hasan oğlu Kadir Sevencan
tarafından Haşim Albayrak’ın isteği üzerine babasından naklen anlattıklarından
15.03.2004 tarihinde hazırlanmıştır.
***
ZÜREL (SARAYKÖY)
Vahit İbrahimağaoğlu ve
Abbas Albayrak adlı gaziler, savaş sırasında Çakıroğlu Halim Ağa’nın emrine girerek
onun 150 kişilik büyük çetesinin elemanlarından olarak Ruslara büyük kayıplar
verdirmiştir.
***
OF SOLAKLI MAHALLESİ’NDEN
Birinci Karahüseyinoğulları’ndan Raif Ağa’nın oğlu Ali Kemal Hızal ile 30.8.1985’te
yaptığım röportajda bana Of savaşlarını şöyle anlatmıştı:
“Önce savaşa katılan kahraman Oflulardan şu anda aklıma gelenleri saymak isterim:
Birinci Karahüseyinoğulları’ndan Raif Ağa (babası)
Hacıfazlıoğlu Alaybey (yerini sonradan yukarda zikredilen Raif Ağa’ya bırakıp başka
bir bölüme geçmiştir)
Ruslar, Of’a saldırıp da bir kaç kez buradaki Türk kuvvetleri tarafından geri
püskürtülünce karadan bir şey yapamayacaklarını anladılar.
***
CAFER VELİOĞLU’NUN OF SAVAŞLARI İLE İLGİLİ ANILARI[1]
Of’taki Rus savaşları sırasında Alanolu Cafer Velioğlu yeni yetme delikanlıydı.
Bıyıkları henüz terlememişti. Of savaşları sırasında ilk karargah Alano’da
kurulduğundan olayları iyi gözlemleyebilmişti. Onun gözlemlerinin konumuzla ilgili
kısımlarını bu eserdeki eksikliklerin tamamlanması açısından aşağıya aktarıyorum.
“Batum ile Hopa arasında geçen Çoruh nehrinin doğusunda Ruslar, batısından
Türkler Türk toprakları olan Hopa’da çarpışmaya başladılar.
Çakıroğulları namı ile maruf İsmail Ağa, Gençağa, Miktat Ağa, Halim Ağa,
Sarıalioğulları,
Tellioğulları,
Nuhoğulları,
Ayazoğulları,
Kemhacıoğulları,
[1] Bu yazı Cafer Velioğlu’nun 1986 yılında torunu üniversite öğretim üyesi Cafer
Velioğlu’na anlattığı ve onun derlediği hatıralarından derlenmiştir.
***
...
Kalapotamos nehrinin kenarında gelen Rus ordusu Of’a geçemedi. Daha önce Rus
ordusu Batum’dan içeri girmeden evvel Of’ta teşkil edilen çeteler, başta;
Çakıroğlu İsmail Ağa olmak üzere Rus ordusu ile savaşmak için Çoruh nehrine kadar
gitmişti. Ve oradan itibaren çarpışa çarpışa Kalabodamos deresinin kenarına kadar
çekilmişlerdi.
Rize’nin teslim olmasından sonra bütün Of’lular, Ruslarla savaşmak için bu nehrin
kenarında siper aldılar.
Rusların Kalabodamos’a dayandığı günlerde Lazistan Havalisi Kumandanı Avni
Paşa, erkânı harbiyesi ile birlikte Alano köyünde karargah kurdu. Mücadele uzun süre
Alano’dan idare edildi.
***
Ruslar, Of’u dört bir yandan kuşatmıştı. Doğudan düzenli Rus birlikleri Of’a,
Kono’ya, Kelali Tepelerine, Kalapotamos’a sürekli saldırıyordu. Bir türlü Of’u
düşüremiyorlardı. Denizden donanmalarını getirip Of’u, Of’un denize bakan köylerinin
yamaçlarını sürekli bombardımana tutmuştu. Hatta en büyük zırhlı gemileri Kraliçe
Mariya’yı bile Of kıyılarına getirip Cos Dağı’nın eteklerini vurduruyordu. Of
direniyordu. Oflu direniyordu. Of düşmüyordu. Ruslar bu kez Erzurum-Bayburt
yönünden kuvvet sevk edip güneyden Of’a sarkmaya başlamışlardı. Yine de Of’u
işgal edemeyeceklerini anlayınca Sürmene kıyılarına donanma ile çıkarma yaptılar.
Böylelikle Of’u dört bir yandan kuşatmak üzereydiler. Artık yapabilecek bir şey yoktu.
Rusların Of’u dört bir yandan çembere alacağı anlaşılınca askerlerimiz, çetelerimiz ve
halkımız çember kapanmadan bölgeyi terk etmeye başlarlar.
Sarıalioğlu Ömer Ağa’yı arkasında otuz kişilik çete ile at üzerinde gelirken rast
geldik. Ömer Ağa çetesi ile beraber düşmanla çarpışmaya Çufaruksa’ya gidiyordu.
Durumun nasıl olduğunu babama sordu. Babamda “Vaziyet şu anda hiç iyi değil”
diyerek Çakıroğlu Gençağa’dan aldığı haberi Ömer Ağa’ya söyledi. Bunun üzerine
Ömer Ağa, “Peki, şimdi benim ne yapmam lazım” diye sordu. Babam da ona “Geriye
dön ve Mavran, Küçükhol ile Yarakar köylerinden muhacir çıkanları koru” dedi. Ömer
Ağa “Olur” deyip ayrıldı.
Aso hanlarındayız. Sahilden Aso deresini takiben Aso hanlarına gelen tabur, tam
teçhizatlı ve başlarında şemsi-siperler, boyunlarında dürbünler, subay ve çavuşlarla
askerlere rast geldik. Bu tabur orada beş dakikalık istirahat halinde iken Aso
hanlarının üzerindeki Kacalak dağının zirvesinden durmadan silah sesleri geliyordu.
Bu arada tabur komutanı ve subaylar dürbünleriyle Kacalak dağını ve etrafındaki
küçük tepeleri seyrediyorlardı. Tabur komutanı at üstünde iken yazdığı bir pusulayı
atlı süvarilerden bir tanesinin eline verdi. Postayı alan süvari derhal atına atladı ve
bizim geldiğimiz yoldan, Kacalak dağına doğru harekete geçti ve gözden kayboldu.
Geride pek muhacir kalmamıştı. Aradan bir saat geçmemişti ki posta başçavuşu geri
geldi ve getirdiği haberi tabur komutanına iletti. Haberi okuyup ve biraz düşünen
tabur komutanı “Emir zabitini çağırın” dedi. Bunun üzerine emir zabiti geldi, muhacirin
süratle Humurgana inmelerini söyledi. Oradan da Trabzon’a hiç durmadan yollarına
devam etsinler, tabur muhacirin peşinden gidecektir. Yola düzüldük, bu sırada
teyzem oğlu Sabit ile muhacirin gerisinde kaldık. Peşimizden gelen hasta bir
onbaşıya sorduk, “Buradaki harekatı yürüten karargah nere?” diye “Bizim köyde
değil” cevabını aldık.
Gece gündüz yola devam etmeye başladık. Öbür günün sabahı Şarlı
(Çarşıbaşı)’ya girdik. Şarlı’nın deniz kıyısında askeri divanı harp kararıyla, üç asker
kaçağının idam sehpalarında asıldıklarını gördük. Şarlı’nın önünden geçen Rus
donanması idam edilmiş askerleri görünce, burada askeri birlikler vardır zannıyla
denizden bombardımana başladılar. Önümde köyümüzden Taboğlu Halit bir şarapnel
isabetiyle şehit oldu. Ve orda kadın-erkek çok kimse yaralandı ve şehit düştü.
Yollarına devam eden muhacirlere dokunmadılar. Şarlı’yı geçerek yolumuza devam
ettik. Haşud Deresi’ni geçtik, peşimizden bizim ordu ve başıbozuk çetelerde dereyi
geçtiler. Daha sonra Haşud Deresi’ne dayanan Moskof ordusu dereyi geçemedi ve
orada çarpışmaya başladılar. Bu günlerde bazı sebeplerden dolayı Avni Paşa sahil
kumandanlığından alınarak Sivas Sevkiyat-ı Umumi Reisliği’ne tayin edilerek sahil
komutanlığı Vehip Paşa’nın uhdesine geçti. Vehip Paşa Giresun’un üzerinde kalan
Suşehri’ne karargahını kurdu. Paşa Ordu ve Giresun’daki askeri birlikleri sık sık
kontrol etmeye başladı ve direktifler vermeye başladı. Ateş hattında askerlere ve Oflu
başıbozuk çetelere verdiği nutku yazmadan geçemiyeceğim.
“Asker evlatlarım, Oflu çetelerim, sizi bağrıma basarım. Bu dereyi takip eden hat
üzerinde ölmek var geri dönmek yok, Cenab-ı Hak hepimizin yardımcısı olsun”
1333 senesinden itibaren Kidirli köyünde gördüklerim ve şahit olduğum bazı acı
hadiseler:
Rum Avrak hocalar, Koçoğlu köyünden Yuan Efendiler ve şehirli Simyon ağanın
oğulları. Yine Kidirliye bağlı Domuzalandan Kostantin ve Sozari ağalar. Rum köyü
Elmalıcadan Kırbıyık ve oğlu Anesti çavuşlar. Kavak Çüğürtlü köyünden Totos ve
oğlu Kostalar. Yukarıda yazılan şahısların hepsi birer çete başı idiler ve
mahiyetlerinde iki yüz ila üç yüz kişilik kuvvetleri vardı. Bafra ve Havza’dan Tavşan
Dağı’na uzanan mesafe arasında, Nebiyen, Kuşboku ve Tavşan dağlarında, Pontus
hareketinin bütün elemanları barınıyorlardı. Yiyecek ve içeceklerini, Kuşbokundaki
Cenevizlerden veya Etilerden kaldığı sanılan mağaralardaki mahzenlerde sakladıkları
gibi buralar Pontusçu Rum ve onlarla beraber olan eşkiyalar için barınılacak çok
önemli ve müsait yerlerdi. Bu mağara ve mahzenler, Vezirköprü’den Bafra’ya kadar
Kızılırmak kıyılarının her iki tarafı da uçurumlu ve sarp kayalıklardan müteşekkil idi.
Köprülü Mehmet Paşa’nın sadrazamlığı zamanında Vezirköprü’den Bafra’ya kadar
uzanan Kızılırmak’ın taşlık, sarp kayalı kıyılarından Bafra’ya kadar yaya yolu, yani
patika yol yaptırdığı rivayet edilmektedir. O günlerde Rum Pontus çeteleri Engiz
kıyısında Rusların gelen motorlarından silah ve cephane yardımı alırlardı. Yine o
günlerde kaymakam, Jandarma komutanlığının emri ile her köye muhacirlerden kendi
silahlarıyla beraber bir veya ikişer bekçi tayin edildi. Bu bekçilerin ücretleri o civardaki
köylüler tarafından ödenmekte ide. Herhangi bir baskın anında hangi köye Rumlar
tarafından tecavüzde bulunulursa, civar köylerdeki bütün bekçiler tecavüze uğrayan
köye gidecekler, bir taraftan da en yakın karakol ve Jandarma kumandanlığına haber
vereceklerdi. Kidirli’deki Çakıralan köyü bekçisi Hopalı Mahmut’u, gece yarısı
vazifede iken Rumların pususuna düşmüş ve teslim ol çağrılarına ateş ederek cevap
vermişti. Fakat çemberi Rumlar tarafından esir edildi. Daha sonra bizim
bulunduğumuz köyün yakınlarında köyün bekçisi Rum eşkıyalar tarafından vurulmuş
olarak bulundu. Bundan anlaşılıyor ki canlı olarak yakalanarak, daha sonra bizim
köyün yakınında katledildi. Beş gün sonra da aynı köyde oturan ve nahiyenin en
nüfuzlu adamlarından olan, İhsan Ağa’yı da gece yarısı yakalayarak kurşuna dizdiler.
Ve yine nahiyenin ileri gelenlerinden Molla Osman’ı da kalleşlikle vurdular. Molla
Osman’ı Rumlar daha önce bir düğüne davet etmişlerdi. Davete icabet eden
korkusuz Molla Osman düğün anında tam bir kalleşlikle Rumlar tarafından vuruldu.
Ve atını da aldılar. O zamanda Molla Osman’ın kır atının ayarında başka bir at yoktu.
Molla Osman’ın kır atı Kopçidağlı çetebaşı Pivasilin altında görülmeye başlandı.
Köylerde bulunan muhacir bekçiler, Çakıralanlı İhsan Ağa’nın, Hopalı Mahmut’un ,
Molla Osman’ın vurulduğundan dolayı kinleri arttı. Ve Koçoğlu Rum köyünün yanın
başındaki Tahna denilen Rum köyünde barınan Rum eşkıyalarını Jandarma
yardımıyla bir gece yarısı abluka altına aldılar. Teslim olmaları konusunda çağrıda
bulundular.
Yine bu günlerde Rumlar, Bafra’nın Çaşur köyünü gece yarısı ablukaya alarak
ateşe verdiler. Rumlar bu arada köyün etrafını da çevirdiler. Durumu haber alan
Jandarma kuvvetleri ancak köyün yarısın kurtarabildiler. Hınçaklar, Taşnak ve
Hemazaset çeteleri ile diğer Rum çeteleri Bafra ve havalisinde tecavüzlerini
arttırmaya başlıyorlar. Vezirköprü ve Havza arasında Rum çeteleri ile muhacirler
arasında çıkan çatışmada muhacirlerden iki kadın ile bir erkek vuruluyor, Rumlardan
ise daha fazla vurulan oluyor. Muhacirlerden vurulanlar ikamet ettikleri köye
getirilerek defnedildiler. Rumlardan vurulanlar ise hangi köyden oldukları tespit edildi
ve yapılan muayenelerden sonra cesetlerinin oldukları yerde bırakılmasına karar
verildi. Zamanla Rum çeteleri tecavüzlerini daha da arttırarak Havza ve Bafra ile
bütün köylerinde zalimce hareketlere giriştiler. Rumların bu katilane ve gaddarca
hareketlerinin neticesinde, Samsun’dan Bafra’ya gelen Nizamiye Taburu dağlık
bölgelerdeki Nebiyen ve Kuşboku ve yanan Çaşur köyünün dağlarını tarayarak gelen
tabur komutanı Kidirli’ye bağlı Domuzalan köyüne akşamüzeri gelen nizamiye
taburuna Rum çeteleri pusu kurdular. Taburun önünden giden gözcülere gece parola
soran Rumlara ateşle karşılık veriliyor. Çıkan çatışmada bölük komutanı Yüzbaşı
Avni Bey alnından vuruluyor. Bir onbaşı ile iki neferde vuruluyor ve şehit sayısı dörde
çıkıyor. Rumların çetebaşılarından beş kişi vuruluyor. Şehit olan yüzbaşı, onbaşı ve
iki neferin naaşları nahiyeye getirildiler. Sabahtan sonra yapılan askeri bir törenle
toprağa verildiler. Tabur komutanı erkanıyla birlikte Mahbuboğlu Ömer Ağa’nın
evinde misafir edildiler. Askerlerde köydeki evlere dağıtılarak misafir edildiler.
Nahiyede iki gün kaldıktan sonra tekrar Rum çeteleri yakalamak için havaliyi
taramaya başladılar. On beş gün sonra da bütün Rum çeteleri hükümetin affıyla
teslim oluyorlardı.
[1] Hayrat Alano köyünden Cafer Velioğlu’nun torunu Cafer Velioğlu’na anlattığı ve
yazdırdığı bilgilerden derlenmiştir.
***
9- Çakıroğlu aile lakaplı Ali oğlu 1298 H. Akçaabat doğumlu Hasan; Trabzon
Askerlik Şubesi’nden er olarak katıldığı Şark (Kafkas) Cephesi Savaşlarında
13.11.1915 tarihinde Hopa’da şehit düşmüştür.[1]