You are on page 1of 103

Moshé Feldenkrais

Bedensel Farkındalığın Yolu

Çeviren: Serap Avanoğlu

Giriş
Birinci Bölüm
I. Ben-Imgesi
1. Edimimizin dinamiği
2. Edimleri oluşturan dört unsur
3. Değişim alışkanlığa dönüşünce
4. Çıkış noktası
5. Bireysel ve toplumsal davranış
6. Dış dünyayla ilişkiler
7. Benin beynin devimsel bölümündeki imajı
8. Her bir yeni işlevin katılımıyla bu resim değişir
9. Her bir kasın beynin devimsel bölümündeki düşümü tümüyle kendine özgüdür
10. Şimdiye kadar yalnızca kas resmi gözlemlerle sabitleşmiştir
11. Ben- şeması aslında olabilecekten daha küçüktür.
12. Yakındaki bir hedefe ulaşmanın öteki yüzü
13. Eğitim hakim kültürle sıkı sıkıya bağlantılıdır
14. Kişinin kendini en alt düzeyde geliştirmesi toplumun gereksinimine uygun düşer
15. Kısır döngü: Sınırlılık tatmin eder
16. Gelişimi engelleyen fizyolojik süreçler
17. Kişinin kendine biçtiği değer toplum için taşıdığı değere bağlıdır
18. Çocuk başarısına göre değerlendirildiğinde kendiliğindenliğini kaybeder
19. Kendi kendini iyileştirme sahip olunan değerin farkına varılmasına bağlıdır
20. Ilerleme bir öğreti değil bir iştir
21. Eski davranış biçimini değiştirmenin zorluğu
22. Bedenimizin pek çok bölümünü algılamayız
23. Bütünsel bir ben portresi ideal olup, çok seyrek rastlanan birşeydir
24. Farklı farklı uzuvların hacim algıları farklıdır
25. Ortalama insan olasılıklarının çok gerisinde kalır
26. Birey davranışlarını kendi öznel imgesine uydurur
27. Imgenin sistematik olarak değiştirilmesi, tek tek davranışların değiştirilmesinden daha yararlıdır
II. Gelişim basamakları
1. Birinci basamak: “Doğal yol”
2. “Doğal” hareketler hepimizin ortak kalıtımlarıdır
3. Ikinci basamak bireyseldir
4. Üçüncü basamak: Yöntem ve meslek
5. Öğrenilen yöntem “doğal” uygulamaları bastırır
6. Bir işin yapılması ne denli yalın ise gelişimi de o denli yavaş olur
7. Aşamaları tanımlama zorluğu
8. Yararlı olabilecek üçüncü aşamadaki zorluk
III. Nereden başlamalı, neden buradan başlamalı
1. Insanların daha iyiye ulaşma yöntemleri
2. Kişinin daha iyiye doğru ilerleme gösterebilmesi için gereken hal
3. Uyanıklık neden oluşur?

1
4. Kendisini oluşturan unsurlara ayırma bir soyutlamadır
5. Sistemler uygulamada olduğundan çok teoride farklılıklar gösterirler
6. Özellikler yerine süreçlerin düzeltilmesi
7. Hatadan düzelmeye
8. En iyi yol edimlerin düzeltilmesidir
a. Sinir sistemi öncelikle edimlerle meşguldür.
b. Edimin niteliklerinin ayırdına varmak daha kolaydır.
c. Edim hakkındaki deneyimimiz daha geniştir.
d. Kişinin devinimi kendine verdiği değer açısından çok önemlidir.
e. Kasların her hareketi bir devinimdir.
f. Edimler sinir sisteminin içinde bulunduğu durumu yansıtırlar.
g. Devinim bilinçliliğin temelidir.
h. Solunum bir devinimdir.
ı. Gerek duyumlar, gerekse düşünce devinime dayanır.
IV. Yapı ve Işlevi
1. Soyutlama yalnızca insana özgü birşeydir
2. Beynin önemli bireysel özellikler gösteren kısmı
3. Periyodik içsel dürtü
4. Öğrenme becerisinin başlangıcı
5. Ayrımlama yeteneği insanı diğer canlılardan ayırır
6. Kalıtıma karşı bireysel deneyim
7. Karşıtlık kavramı yapıdan kaynaklanır
8. Geri dönüşü olan ve olmayan fenomenler
9. Düşünce ve edim arasındaki duraksama bilinçliliğin ortaya çıkmasını sağlar
10. Edim bilme anlamına gelmez
11. Bilinçlilik işin niyete uydurulmasını sağlar
12. Bilinçlilik hayatta kalmanın vazgeçilmez koşulu değildir
13. Bilinç- evrimde yeni çağ
V. Gelişmenin yönü
1. Amaç olarak yol
Ikinci Bölüm
Oniki örnek ders
Bazı hatırlatmalar
1. Yeteneğin Geliştirilmesi
2. Yetenek ve Istem Gücü
3. Hareketleri anlamak için zorlanmaya değil duyguya gerek vardır
4. Keskinleşmiş Ayırdına Varma
5. Alışkanlıkların Gücü
6. Yapılan işin düşünülmesi
7. Hareketleri enerjiyi boşa harcamadan yapma
8. Dersler esnasında nefesin ritmi
Uygulama için bazı ipuçları
1. Zaman
2. Süresi
3. Uygulama yeri
4. Kıyafet
5. Dinlenme
6. Ayağa kalkma
7. Okuma ve yapma
Ilk Ders: Doğru duruş nedir?

2
1. Doğru duruş nedir?
3. Estetik bir kavram olarak “dik”
4. Iskelet, kas ve yer çekimi
5. Yanlış anlaşılmış gevşeme
6.Yerçekiminin gücüne karşı koyan kaslarımızın yaptığı işin bilincinde değilizdir
7. Ayakta duruyoruz ama bunu nasıl yaptığımızı bilmiyoruz
8. Sinir sisteminin evrim tarihi açısından daha eski bir kısmı bedenin
9. Içgüdü ile istek arasındaki ilişki
10. Insanın öğrenme yeteneği hayvanların içgüdülerinin yerini alır
11. Hayvanlar öncelikli olarak türlerinin deneyimlerinden öğrenirken, insanlar kendi
deneyimlerinden öğrenirler
12. Bireysel deneyimler
13. Insanın büyük uyum yeteneği
14. Duruş ve dinamik
15. Istemli ve istemsiz denetim
16. Duyumsal algı yanılsamalarının nedenleri
17. Istemli davranışlardaki duyarlılık
18. Denge dinamiği
19. Ayakta yaylanma hareketi
21. Ayakta durma ve oturma arasındaki dinamik bağlantı
22. Hatalarınızı ölçün
23. Gösterdiğiniz gelişmeleri ölçün
a. Bacak kaslarınızı bilinçli bir şekilde harekete geçirmekten kaçının.
b. Ense kaslarını harekete geçirmekten kaçının.
c. Ayağa kalkma isteğini kaldırın.
d. Ritmik diz hareketleri.
e. Hareketi amaçtan ayırın.
24. Amaca yoğunlaşma fazla gerginlik yaratabilir
25. Amaç araçtan ayrıldığında işler daha iyi bir şekilde yapılabilir
26. Anlama uygun demek doğru ölçülü ve amaca uygun demektir. Hareketle aynı yöne doğru
uygulanan gücün bir anlamı vardır
27. Başka bir seçimi olmayanlar için çaba alışkanlığa dönüşür

Ikinci Ders: Iyi davranış nedir?


1. Amaca yönelik davranış bedeni düzeltir ve hareket etme kabiliyetini arttırır
2. Geriye dönüşü olma istemli hareketin bir ibaresidir
3. Hafif hareketler iyidir
4. Davranış ölçüleri zorluklardan kaçınma çabasından doğar
5. Ne ölçüde kolay olabilir?
6. Ağır işler için büyük kaslar
7. Ana yöne belli bir açıyla etki eden güç zarara yol açar
8. Ideal hareketin izlediği yol
Üçüncü Ders: Hareketin temel özellikleri
Hareketin temel özellikleri
Bu derste öğrenecekleriniz:
Birinci Bölüm
1. Başlangıç pozisyonu
2. Bedeninizi baştan aşağıya tarayın
3. Gizli kas çalışması
4. Tek tek her hareket yeni bir edimdir

3
5. Nefesle hareketi koordine etme
6. Dinlenme ve gözleme
7. Yavaş, adım adım hareket
8. Gereksiz zorlamalardan vazgeçin
9. Sırt kaslarını kullanma
10. Eş zamanlı edim
11. Omurganızın uzadığını hissedin
12. Gereksiz zorlamalar bedeni kısaltır
13. Hangisi daha rahattır?
14. Hangi göz daha açık?
Ikinci Bölüm
Üçüncü Bölüm: Çapraz hareketler
Dördüncü Ders: Solunum Esnasında Parçaların Ayırdına Varılması ve Işlevleri
Bu derste öğrenecekleriniz:
1. Başlangıç pozisyonu
2. Solunum ve göğüs kafesinin genişliği
3. Nefes almadan nefes alma hareketleri yapma
4. Alt bedenin hacmini genişletme
5. Tahterevalli hareketi
6. Diyaframın hareketleri
7. Normal solunum
8. Tam olarak simetrik omurga
9. Merkezin hissedilmesi
10. Yan pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması
11. Sırt üstü pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması
12. Diz üstü pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması
13. Tahterevalli hareketlerinin solunuma etkisi
14. Omurganın çukurlaşması, bombeleşmesi, kalçanın hareketi
15. Sırtı genişletme
Beşinci Ders: Bükme ve Germe Kaslarının Birbirine Ayarlanması
Bu derste öğrenecekleriniz:
1. Başlangıç pozisyonu
2. Dizinizi yatırın
3. Dönme hareketinin izlediği yol
4. Hangi taraf?
5. Dizlerin pozisyonu
6. Omuz kirişinin(?) dönüşü

Okuyucu kitaba birinci bölümü okumadan, doğrudan ikinci bölümü oluşturan alıştırmalarla
(derslerle) da başlayabilir. Ancak yine de başından başlaması ya da en azından alıştırmaların
arasında birinci bölüme dönerek okuması tavsiye olunur. Böylece alıştırmaların "Ne",
"Nasıl", "Ne için"ini ve kendi edimlerini daha iyi anlayarak, alıştırmaları daha etkili bir
biçimde uygulayabilecektir.

Giriş
Davranışlarımız kendimize dair oluşturduğumuz kanı, şema tarafından yönlendirilirler. Nasıl
yemek yediğim, yürüdüğüm, konuştuğum, düşündüğüm, gözlemlediğim, sevdiğim kendimi
algılama biçimime göre biçimlenir. Bu kendine dair kanı (ben-imgesi), kısmen kalıtsal,

4
kısmen yetiştiriliş tarzına bağlı olarak, kısmen de kendi kendini yetiştirme yoluyla
edinilmiştir.
Kişiliğimizin kalıtsal yönü büyük ölçüde sabittir. Her insanın sahip olduğu biyolojik
özellikler, yani bedenin yapısı, sinir sisteminin algılama yeteneği, iskeleti, kas yapısı,
dokuları, salgı bezleri, teni, duyuları, kişilik henüz oluşmadan çok önce kalıtsal olarak
belirlenmişlerdir. Ben- imgesi ise kişi büyüdükçe, zamanla gelişir. Kişinin kendine üzerine
zannı, nasıl davrandığı ve tepki gösterdiğine dair edindiği deneyimlerle yaşamı boyunca
zamanla oluşur.
Yetiştirilme tarzı konuşulan dili, bu dille birlikte de insanın içinde bulunduğu toplum
tarafından paylaşılan belli kavramları, düşünce ve dışa vurum biçimlerini belirler. Belli bir
çevrede doğup büyüyen bir insanın kavram ve tepkileri başka bir çevrede yetişmiş olandan
daha farklıdır; bu demektir ki sahip olunan belli bir düşünce tarzı, belli bir durum karşısında
şu ya da bu şekilde tepki gösterme tür olarak bütün insanların özelliği değildir, ancak belli bir
grup ya da birey için geçerli olabilir.
Eğitimimiz büyük ölçüde yetişmemizin biyolojik kalıtımımızdan daha sık kullandığımız en
etken bölümü olan kendi kendimizi yetiştirme yönümüzü de belirleyecektir. Gerek dışarıdan
gelen eğitimi nasıl algılayıp işlediğimiz, gerekse konu seçimimiz yetiştirilme tarzımızdan
etkilenir buna bağlı olarak öğrenmeye yatkın olduğumuz şeyleri alır, özümseyemeyeceğimiz
şeyleri reddederiz. Gelişimimizde bazen yetiştirilme bazen da kendi kendini yetiştirme öne
çıkar, aralıklarla, bazen da çakışarak sürer gider. Yeni doğmuş bir bebeğin yaşamının ilk
haftasında yetiştirme çevrenin bebeğin üzerine yaptığı etkiyle sınırlı kalır, kendi kendini
yetiştirme ise henüz tam olarak ortaya çıkmamıştır bile, ancak kalıtsal olarak edindiği
organizmasının kabul edemeyeceği, yani ona yabancı olan şeyleri reddetme ya da geri tepme
şeklinde kendini gösterir.
Kendi kendini yetiştirmenin payı organizma büyüyüp, sağlamlaştıkça artar. Çocuk zamanla
belirginleşen bireysel özellikler geliştirmeye başlar. Yapısına bağlı olarak bazı nesneleri ve
davranışları seçme bazılarını ise itme eğilimi gitgide artar. Kendisine yapılan müdahalelere
giderek daha az izin verir olur. Böylece bu iki kutup arasında - yani üzerimizde güç sahibi
olan dışımızdaki yetiştiriciyle kendi bireysel eğilimlerimiz arasında- kendimiz hakkında
oluşturduğumuz işlevsel imge doğar. Bu ikisi de bütün alışkanlık üzerine kurulu davranış ve
edimlerimizin yönünü belirler.
Kendimize dair oluşturduğumuz imgenin ortaya çıkışında etkili olan üç unsurdan kısmen de
olsa bize bağlı olan tek unsur kendi kendini yetiştirmedir. Fiziksel kalıtımımız bize verilmiş,
yetiştirilme ise dışarıdan doktrine edilmiştir. Yaşamımızın ilk yıllarında kendi kendini
yetiştirme bile aslında tam olarak kendimizden değildir. Yetiştirilme ve kalıtsal özellikler
arasındaki güç oranı, yani bir yandan yetiştiricilerin ısrar ve sıkılıkları, diğer yandan kalıtsal
özelliklerimiz ve sinir sistemimizin ne derece etkili işlediği arasındaki oran tarafından
belirlenir. Herkes kalıtımsal olarak fiziksel özellikleri açısından kendi şahsına münhasırdır,
bedensel yapısı, dış görünümü, hareketleri herkesinkinden farklıdır. Eğitim, bizi belli bir
toplumun parçası haline getirdiği gibi, bu parçaların olabildiğince de birbirlerine benzemesine
çalışır. Giyim tarzımızı belirleyerek böylece dış görünüşümüzü birbirimize benzetir; bir dil
öğretir , böylece bize benzemeseler de kendimizi herkes gibi ifade ederiz; ölçüler, değerler,
davranış kalıpları aşılayarak kendi kendimizi yetiştirişimizin dahi onun istediği yönde
gelişmesini hatta herkes nasıl görünüyorsa bizim de öyle olmayı istememizi sağlar. Bize
işlenen ahlaki değerler sistemi itaatin tek tipi olur, bununla birlikte bireysel farklılıklar kendi
kendini yetiştirme alanındakiler de dahil olmak üzere tümüyle yitip gitmeseler de oldukça
belirginsizleşmeye başlarlar.

5
Bu nedenle, bireyselliğin oluşumunda asıl gücü taşıyan kendi kendini eğitme, bireyin kalıtsal
özelliklerini bütün edimlerine taşıma işlevini yerine getirmek yerine, daha çok davranışı
başkalarınınkine benzetmeye çalışma eğilimi gösterir hale gelir. Günümüz eğitiminin en
büyük dezavantajı ve yanılgısı hala çok eski eğitim şekillerine dayanıyor olmasıdır. Ancak bu
yöntemlerin benzetme ve düzleme eğilimleri ne bilinçliydi, ne de açıktı. Bu dezavantaj bir de
avantaj taşıyor ki bu tarz yetiştirme bireylerini topluma uyumlu hale getirmek dışında başka
bir erek taşımadığı sürece , kendi kendini yetiştirme unsurunu tümüyle bastırmayı başaramaz.
Ancak eğitim yöntemlerinin gitgide mükemmelleştirildiği gelişmiş ülkelerde bile bu bastırma
tam başarılamadığı halde, görünüş, görüş ve amaç benzerlikleri giderek artmaktadır. Kitlesel
iletişim araçlarının yaygınlaşması ve siyasi eşitlik arayışı bireysel farklılıkların kaybolmasının
hızlanmasına yol açmaktadır.
Amerikalı ünlü psikolog B. P. Skinner modern eğitim teknikleri hakkındaki bilgisinden yola
çıkarak “halinden güya memnun, başarılı, bilgili, mutlu ve yaratıcı” “bireyler” elde etme
yöntemlerini tanımlayabiliyor. Bunlar açıkça dile getirilmese de eğitimin hedefleridir elbette.
Yöntemlerin etkinliği konusunda, bizi her ne kadar huzursuz da etse, Prof. Skinner’a
inanmamak mümkün değil. Şüphesiz, zaman içinde organize, mutlu, halinden memnun,
başarılı ve eğitimli olabilen insan-üniteleri oluşturulabilecektir. Böyle ünitelerden üç-beş tane
üretebilmek için biyolojik kalıtımımız hakkındaki bilgilerimizi iyi bir şekilde
değerlendirmeye tabi tutmamız yeterli olacak sanırım, hangi tiplerin üretileceğini de elbette
toplumun o andaki ihtiyacı belirleyecek. Bu ütopya çok uzakta değil; şu anda karşı karşıya
bulunduğumuz durumun mantıksal devamı yalnızca. Eğer kalıtsal özelliklerin eşlenip
sınıflandırılması başarılır ve uygun eğitimle kendi kendini eğitim olasılığı tümüyle ortadan
kaldırılabilirse çok yakın bir gelecekte buna tanık olabiliriz.
Pek çok kişi için toplum, onu oluşturan tek tek bireylerden daha önemlidir. Gelişmiş ülkelerin
çoğunda toplum düzeltilmeye çalışılır, ülkeler arası görülen farklılıklar yalnızca kullandıkları
yöntemler açısındandır. Öyle görünüyor ki liderler (Führer), bazı toplumsal süreçlerde
özellikle iş, üretim ve herkese eş imkanlar sağlama alanlarında bir iyileşme, mükemmelleşme
gerektiği konusunda hem fikirler. Bütün toplumlar yeni neslin aldığı eğitim ve devraldığı
bilgi aracılığıyla şöyle özellikler geliştirmesine çalışıyor: Olabildiğince tek tip ve büyük
aksaklıklar olmaksızın işleyebilen toplumlar yaratabilmek. Toplumsal gelişimdeki bu eğilim
gerçekten insan türünün evriminin hareket yönüne uygun düşüyor olabilir. Eğer böyleyse
herkesin buna uyması ve sahip olduğu bütün güçle bu amacı gerçekleştirmeye çalışması
gerekir.
Ama bu bakış açısını bir de tersine çevirelim; insanlara bir araya gelmelerinden toplumun
oluştuğu bireyler olarak bakalım. Böyle bakıldığında toplum kendisini oluşturan kişilerin
toplamı olmaktan çıkar, bireyler açısından bambaşka bir anlam kazanır. Bireye göre toplum
öncelikle, değerli - yani yararlı - bir üye olarak kabul görmek için ilerleyeceği, “varlık
göstereceği” bir zemin oluşturur, çünkü kendi değerini toplumun kendisine biçtiği değere
göre ölçer. Ikinci olarak ise toplum, kendine özgülüğünü davranışlarıyla ortaya dökebileceği
bir alandır; çünkü birey için kendine özgü yani organik eğilimleriyle uyum içinde
gelişebileceği bir ortam, kendini kendi olarak ifade edebilme büyük önem taşır.
Organizmasının bir bütün olarak en uygun şekilde işlevini görebilmesi için biyolojik yoldan
miras almış olduğu organik özelliklerini ifade edebilmesi vazgeçilmez bir koşuldur. Ancak
günümüzde toplumumuzdaki standartlaştırma düşkünlüğü, bireyin kendine özgü tarzıyla pek
çok alanda çelişkiye neden olduğu için, uyumun sağlanması ancak bireylerin organik
gereksinimlerinin baskı altına alınması ile mümkün olabilir. Ya da bireyin toplumun öne
sürdüğü gereksinimler ve değerlerle kendini özdeşleştirmesi gerekir ki bu da onlara uygun
davranmaması halinde kendini değersiz ve yararsız hissetmesine neden olur.

6
Eğitim toplumun sunduğu şekliyle iki yönde de çalışır. Bir yandan “kurala” uymayan her
türlü eğilimi cezalandırma ve desteği çekme yoluyla bastırır, öte yandan bireye içten gelen
ihtiyaç ve isteklerini yenip kendinden uzaklaştırmasını sağlayacak yollar sunar. Bunun sonucu
olarak yetişkinlerin pek çoğu bir maskenin ardında yaşarlar. Bu maske gerek başkalarıyla
birlikteyken gerekse yalnızken görmek istedikleri çehredir. Böylece bireyler organik
özgünlüklerini gizleyebilmek için, bireysel hedeflerini, içten gelen gereksinim ve isteklerini
keskin bir içsel eleştiriden geçirirler. Böylesi hedeflerle istekler vicdan rahatsızlıkları ve
korku yarattığı içindir ki kişi bunları gerçekleştirme ihtiyacını bastırmaya çabalar. Bu kurban
edişe rağmen, hayatı yaşanılır kılan ödünleme ise toplumun ona içinde aldığı yer ve başarısına
göre gösterdiği onaydır. Birlikte yaşanılan insanlardan onay görme açlığı öylesine büyüktür
ki, insanların pek çoğu bütün bir yaşamlarını - bu kendi yaşamları değildir aslında-
maskelerini sağlamlaştırmakla geçirirler. Yalnızca başarıdır başarılı olan; kişi bütün bunlara
katlanabilmek için başarı üzerine başarıya gereksinim duyar.
Başarı gözle görülebilir olmalıdır, yani filiz üzerine filiz vererek toplumsal merdiven
tırmanılmalıdır. Kişi bunu başaramazsa yaşamı zorlaşır; değeri kendi gözünde de o denli
azalır ki hem ruhsal hem de bedensel sağlığı tehlikeye düşer. Ne denli varlıklı olursa olsun
kendine tatile çıkma hakkı tanımaz, hatta tatil alsa bile tatile gitmeye izin vermez kendine.
Işlerinden ve bu işleri yapmasını sağlayan şeylerden artık vazgeçemez; maskesini, bu
görünümü kurtarmak için onlara ihtiyacı vardır, aksi halde aslında kendi olan zayıf tarafı
ortaya çıkacaktır. Bu işler ve kendisini onlara sürükleyen şeylerin hiçbirinin kaynağı organik,
temel ihtiyaçları değildir. Bu nedenle ne denli mükemmel yapılırlarsa yapılsınlar, başarı
üzerine başarı ile ödüllendirilseler yine de edinilen tatmin organik bir tatmin değildir;
yüzeyseldir, uyandırıcı, canlandırıcı olamaz, ancak aslan postu giydirilince kendini aslan
sanmak gibi birşey olabilir.
Bazıları yaşamlarının onlarca yılı boyunca kendi kendilerine şöyle söyler dururlar:
Başarılarının toplumca tanınmasının organizmalarını tatmin etmesi gerekir, evet hatta tatmin
etmektedir. Bunun böyle olduğuna inanabilmek için ellerinden geleni yaparlar. Sonunda
genellikle maskelerine öylesine alışırlar ki onun kendileri olduğunu sanır, organik güdülerini
artık hiç hissedemez olur, organik tatmin duyma yeteneklerini tümden yitirirler. Cinsel yaşam
ve aile yaşantısındaki bozukluklar bu durumun sonuçlarıdır; bu meseleler ezelden beri bazen
örtülü bazense açık bir şekilde toplumsal başarı tarafından bir köşeye itilmiş, önemsiz
sayılmış, adete sürgüne gönderilmişlerdir. Gerçekten de kuvvetli organik güdüler gerektiren
-burada “organik” sözcüğü insan organizmasına uygun anlamında kullanılmaktadır ki, bu
açıdan gayet önemli bir kavramdır- bireysel organik yaşam ve onun tatmini, bu maskelemede
ve onun toplumsal düşümü olan başarıda pek bir rol oynamazlar. Kişi maskesini önüne koyar
ve onda gördüğü, aslında kendisi olmayan görüntüye sıkı sıkıya yapışır. Bu nedenle pek
çoğumuz bu maskenin arkasında zavallı bir memnuniyetle, toplumsal işlevlerimizi yerine
getirerek yaşamaktayız. Oysa içimize dönüp oradan gelen sesi duyarsak, ya da maskenin
altındakine aynayı tutarsak bizi kaplayacak olan boşluğu görmezlikten gelmek pek çoğumuz
için hiç de o denli kolay olmayacaktır.
Elbette herkes bu maskeyi aka çıkaracak olan, toplumun değer verdiği alanlarda kendi yaşamı
yerine koyabileceği derecede tatmin edici bir maske yapmakta başarılı olamaz. Bazıları
maskeli yaşamlarını katlanılabilir hale getirecek olan bir kariyer yapmalarını sağlayacak bir iş
ya da mesleğe gençliklerinde sahip olamazlar. Böyleleri tembel olduklarını, bir meslek
öğrenmek için ne kişiliklerinin ne de sabırlarının hiçbir zaman yeterli olmadığını öne sürerler.
Kendilerini herşeyde dener, isteyerek ya da istemeden bir işten ötekine geçerler, yine de
ortaya çıkan her iş imkanında kendilerinin uygun olduğunu düşünürler. Yeteneklerinin bu
şekilde onaylanması organik gereksinimlerini bir ölçüde tatmin etmeye yeter ki sürekli

7
değişiklik, yeniden yeniden deneme onlara bu çabayı sürdürülmeye değer gösterir.
Böylelerinin yetenekleri belki diğerlerininkinden eksik değildir, hatta daha çok da olabilir,
ancak hem organik gereksinimlerini ihmal etmeye alışmışlardır hem de hiç bir iş artık
yeterince ilgilerini çekmez olmuştur. Rastlantı eseri uzun süre kaldıkları ya da hatta bir beceri
kazandıkları işlere rastlayabilirler. Onları bulundukları konuma getirerek toplumda bir yer
kazandıran ve böylece düşüncelerine göre değerlerini onaylayan (ya da hatta böyle bir değeri
kazandıran) şey yine de rastlantı olmakla kalır. Aynı zamanda kendilerine olan güvensizlikleri
onları başka alanlarda da başarı aramaya yöneltir, büyük bir olasılıkla da sık sık eş
değiştirirler. Özel bir yetenekleri olduğuna dair taşıdıkları aynı inanç mekanizması tarafından
körüklenerek sürekli meslek değiştirmeyle paralellik gösteren bu cinsel karmaşa, değerlerinin
bu şekilde arttığını düşündürür, ayrıca sınırlı da olsa bir organik tatmin sağlar; bu tatmin hiç
değilse yeniden yeniden denetmeye değecek ölçüdedir.
Tam olarak bağımsız olmadığını görmüş olduğumuz kendi kendini yetiştirme, biyolojik
kalıtım ve toplumun sunduğu şekliyle eğitimle birlikte daha başka yapısal ve işlevsel
çelişkiler de yaratır. Pek çok kişi çeşitli rahatsızlıklardan, sindirim, boşaltım, solunum ve
kemik yapısı yetersizliklerinden yakınır. Zaman zaman bu işlevlerden birinin ya da diğerinin
düzelmesi diğerlerinin de düzelmesine neden olurken böylece bir süre için genel canlılığı
arttırır. Bunu fiziksel ve ruhsal bir düşüş periyodu izler. Insan davranışını etkileyen üç ögeden
yalnızca kendi kendini yetiştirmenin özün isteğine hissedilir bir derecede yakın olduğunu
görmüştük. Yani soru şudur: Ne dereceye kadar, ayrıca en önemlisi ne şekilde kişi kendisi
için birşeyler yapabilir? Pek çok kişi durumu ağırlaşmışsa zaten yapılabilecek en iyi şey olanı
yapar ve bir uzmana başvurur. Ama kişi ya birşeyin farkında değilse, kendisinin farkında
değilse, ya da genellikle rastlandığı gibi, kendinde böyle birşeyin farkında olmayı hiç mi hiç
istemiyorsa, bu nedenle de hiçbir şey hissetmiyorsa, yardıma ihtiyacı olduğunu anlamıyorsa;
bir diğer olasılık da sık sık rastlandığı gibi uzman ona pek yardım edemiyorsa ne yapmalı?
Burada tek çare olarak kendi kendine yardım kalıyor, elbette herkes için bu böyle. Bu zor
olabilir, çok çaba da gerektirebilir, ama kendini değiştirmeyi ve iyileşmeyi hala isteyebilen
herkese açık olan yol budur, pratik olarak olasıdır ve uygulamaya koyulabilir. Öğrenme
süreci, yani kişinin değişik, yeni dışa vurum biçimleri geliştirmesi işleminin aşılamayacak
derecede zorlaşmaması için önce bir takım konuları net bir şekilde anlamak gerekiyor. Daha
ilk öğrenme aşamalarında hissedilebilir bir şekilde iyi yönde değişimin kendini göstermesi de
elbette umulur.
Koşullardan biri öğrenmenin hep aynı yoğunlukta olamayacağını, adım adım ilerleyeceğini
iyice bilmektir, ayrıca her zaman ileriye doğru bir çıkış göstermeyip bazen da düşüşler
kaydedecektir. Bu bir şiir ezberlemek gibi son derece basit bir iş için bile geçerlidir; bugün
ezberleyip yarın unutabiliriz, birkaç gün sonra hiç çalışmaksızın birden kesintisiz
anımsayabiliriz, birkaç ay tümüyle aklımızdan çıksa da kısa bir tekrarla yeniden olduğu gibi
anımsayabiliriz. Yeniden öğrenme araya çok zaman girmemişse elbette daha hızlı ve
mükemmel olacaktır. Bu nedenle yeniden bir başa dönüşün cesaretinizi kırmasına gerek
yoktur. Bu düşüşler öğrenme süreci ilerledikçe gitgide azalacak, düzelmiş davranış kolayca
yeniden geri gelecektir.
Öte yandan kişide değişiklikler başlayınca o zamana dek ayırdına varılamamış yeni zorluklar
başgösterecektir. Korku ya da acı nedeniyle bilincin dışına atılmış durumdaki bazı şeylerin,
kendine güven artmaya başladıkça farkına varılmaları mümkün olur.
Insanların çoğu, zaman zaman yanlışlarını düzeltmeye, kendilerini iyileştirmeye çalışırlar,
ancak bunu neler olduğunu, nasıl olduğunu kavramadan yaparlar. Genellikle kişi
yaptıklarından, ulaştıklarından memnundur ve kendisinde fark ettiği bazı aksaklıkları
geçirmek için biraz jimnastik ya da spor yapmasının yeterli olduğunu düşünür. Bu zamana

8
kadar söylenenlerin hepsi işte bu tip kişilerin adresine gidiyor, kendisinin kastedilmediğini,
onunla bu işlerin ilgisinin olmadığını söyleyen, alışılmış insanın, tam da kendisinden söz
edilmediğine inananların adresine yapılıyor gönderme.
Insan kendisini düzeltmeye çalıştığında kendisinde çeşitli gelişim aşamaları görülür.
Filizlenip açarak gelişim merdiveninde ilerledikçe de düzeltmelerin gitgide incelmesi gerekir.
Bu kitapta ilk adımları ayrıntılarıyla açıkladım. Bazı okuyucular bundan ötesini kendi
başlarına gidecek durumda olacaklardır.

Birinci Bölüm

I. Ben-Imgesi

1. Edimimizin dinamiği

Herkes yaşamı boyunca kendine dair oluşturduğu kanıya uygun olarak kendine özgü bir
biçimde hareket eder, duyumsar, düşünür, konuşur. Edimlerinin tarzını değiştirmek için,
kendine dair oluşturup içinde taşıdığı kanıyı değiştirmesi gerekir. Bu değişim elbette yalnızca
bir hareketin bir başkasıyla değiştirilmesi demek değil, tepkilerin dinamiğini değiştirmek
demektir. Burada “dinamik” kavramını mekanikteki tanımıyla anlamak gerekir; yani bilimin,
bedenin çeşitli güçlerin etkisi altında ve yer çekimine oranla yaptığı hareketleri anlatan kolu;
bu tanıma her türlü işlem girer. Ileride bu kavramın bizi nerelere götürdüğünü göreceğiz.
Edimimizin dinamiğindeki bir değişiklik, ben-imgesindeki bir değişiklikle eş anlamlıdır,
bedenin işle ilgisi olan bütün parçalarının harekete geçmesi ile birlikte davranışlarımızın
altında yatan itici güçlerin tarzının değişmesi demektir.
Bu değişimler aynı şeyi yapıyor da olsalar kişiler arası görülen farklılıkları meydana
getirirler, iki el yazısı, sesletim vb. birbirlerine benzeyebilir, ancak hiçbir zaman tümüyle aynı
olamazlar.

2. Edimleri oluşturan dört unsur

Bütün edimlerimizde kendini gösteren ben-imgesi dört parçadan oluşur: Hareket,


duyumsama, duygu ve düşünce. Bütün eylemlerin yapı taşları da yine bu ögelerdir.
Herbirinin davranışlarda aldığı niteliksel ve nicel pay dünyadaki insan sayısı kadar çeşitlilik
gösterse de, bu onların her davranışta mutlaka belli bir payları olduğu olgusunu değiştirmez.
Düşünebilmek için uyanık olmak ve uyanık olduğunu, düş görmediğini bilmek gerekir, yani
bedeninin yerçekimi alanına oranla pozisyonunu, durumunu hissedebilmek, farkında
olabilmek gerekir. Bu düşünme ediminde hareket, duyumsama ve duyguların da birer payı
olduğunu gösterir.
Sevinç veya hiddet duyabilmek için bir cisme ya da bir canlıya karşı belli bir tutum, belli bir
ilişki içinde olmak gerekir. Buradaki duyguda da hareket, duyumsama ve düşüncenin rolleri
vardır.
Bir kişinin görebilmesi, işitebilmesi, dokunabilmesi ya da dokunuşu hissedebilmesi,
duyularıyla birşeyleri hissedip algılayabilmesi için ilgisinin, dikkatinin uyandırılması gerekir,
farkına varır hale gelmelidir, harekete geçmek, etkilenmek için bir şey olmalı, birşey ona

9
yönelmelidir. Burada da duyumsal algılamalarda hareket, duygu ve düşüncenin payları
olduğu görülür.
Hareket etmesi için bilinçli ya da bilinçsiz olarak duyularından en az birini kullanmalıdır,
bunu kullanmasıyla birlikte de düşünce ve duyumsama işin içine girmiş olacaktır.
Davranışın bu ögelerinden biri neredeyse yok olacak kadar küçülürse yaşamın kendisi
tehlikeye girebilir. Hareket etmeden hayatta kalmak kısa bir süre için de olsa son derece
zordur. Duyguları ölmüş bir canlı tümüyle ölmüş sayılır. Duygu olmadan yaşama güdüsü
hissedilmez; nefes almamızı sağlayan şey boğulma duygusudur. Çok küçük bir ölçüde de olsa
hiç değilse kendini şöyle bir düşünme yeteneği olmasaydı böcekler bile hayatta kalamazlardı.

3. Değişim alışkanlığa dönüşünce

Aslında ben-imgesi bütün bir ömür boyunca aynı kalmaz, eylemden eyleme değişir; ancak
zamanla bu değişiklik alışkanlığa dönüşür, yani eylemler donuk, aynı şemayı izleyen bir yapı
kazanırlar.
Yaşamın ilk yıllarında imge henüz oluşma aşamasındayken, değişim sık sık ve süratlidir,
çocuk bir önceki gün imkansız gibi görünen bir eylemi ertesi gün yerine getirebilmeye başlar.
Çocuk örneğin doğumundan birkaç hafta sonra görmeye1, günün birinde yürümeye, ayakta
durmaya, konuşmaya başlar. Edindiği deneyimlerle biyolojik kalıtımı yavaş yavaş
birleşmeye, kendine özgü yürüyüş, duruş, konuşma, hissetme, dinleme ve daha ne kadar
yaşamının malzemesi olan şey varsa oluşmaya başlar. Uzaktan bakıldığında herkesin yaşamı
çok benzermiş gibi görünür, ancak yakından incelendiğinde tümüyle farklı oldukları ortaya
çıkar. Bu nedenle bu kitapta herkese yaklaşık olarak uygun düşebilecek sözcük, kavram ve
imgeler kullanacağız.

4. Çıkış noktası

Bu nedenle kitabımızda ben-imgesinin yalnızca devinimsel kısmını yani hareketlerimizi


incelemekle yetineceğiz. Diğer üç öge olan duyumsama, duygu ve düşüncenin hareketle
bağlantılı olduğunu görmüştük, böylece ben-imgesinin oluşumunda oynadıkları rol hareketin
incelenmesiyle kendini gösterecektir.
Beynin hareketle ilgili belli hücreleri uyarıldığında belli kaslar uyarılmış olur. Bugünkü
bilgilerimiz hangi beyin hücrelerinin hangi kasları harekete geçirdiklerinin tam olarak
saptanması için henüz yeterli değildir. Ancak en azından bazı temel hareketlerde rol oynayan
kasların belli bazı hücreler tarafından harekete geçirildikleri düşüncesi deneylerle öylesine
desteklenmektedir ki aksi bir durum olabileceğinden endişelenmeye gerek yoktur.

5. Bireysel ve toplumsal davranış

Yeni doğmuş bir bebek ilerde yetişkin bir insan olarak toplumda yerine getireceği edimlerin
neredeyse hiçbirini yapamaz durumdadır. Öte yandan ama, bedensel işlevlerin neredeyse
hepsini yerine getirecek durumdadır; nefes alıp verebilir, yemek yiyebilir, yediklerini
sindirebilir, boşaltım yapabilir, bedeni cinsel edim dışında bütün biyolojik ve fizyolojik
süreçleri düzenleyebilir- ki yetişkinin cinsel edimi iki kişi arasında olması söz konusu olduğu

1
* Yeni bulgulara göre çocuk doğduğu andan itibaren görme yeteneğine sahiptir, ancak görüş alanı çok
kısadır. (ç.n.)

10
için toplumsal bir edim olarak görülebilir. Ancak başlangıçta cinsel eylem bir tek kişiyle
sınırlıdır. Genellikle yetişkin cinselliğinin çocuğun ben merkezli cinselliğinden geliştiği kabul
edilir. Bu noktadan bakıldığında cinsellik alanındaki problemler, ben merkezli cinsellikten
toplumsal cinselliğe doğru gelişimin tamamlanamamış olması veya bu ben merkezli cinselliğe
bir geri düşüşün ortaya çıkması şeklinde açıklanabilir.

6. Dış dünyayla ilişkiler

Süt bebeği dış dünyayla ilişkisini öncelikle ağız ve dudaklarıyla kurar, annesini bunlarla tanır.
Dokunarak, el yordamıyla ağız ve dudaklarına yardımcı olur ve ağzıyla tanıdığı şeyi böylece
dokunma duyusuyla da tanımış olur. Bundan sonra da yavaş yavaş hem bedeninin diğer
parçalarını hem de bunların birbirleriyle ilişkilerini keşfetmeye başlar, bu sayede de uzaklık
ve mekan duyguları gelişmeye başlar. Zamanın keşfedilmesi nefes almayla yutma arasında
eşgüdümü sağlama gereği sayesinde başlar; bu da dudak, ağız, kalça, burun delikleri ve
çevrenin hareketleriyle bağlantılıdır.

7. Benin beynin devimsel bölümündeki imajı

Bir aylık bir bebeğin beyninin devimsel bölümünün dış çeperindeki, bebeğin artık kendini
göstermeye başlayan istemine uyarak kasları harekete geçiren hücreleri renklendirirsek
çocuğun bedeninin biçimine benzeyen bir biçim ortaya çıkar. Ancak bu biçim çocuğun
anatomik yapısını değil, bilinçli devinimleriyle ilgili olan kasların alanlarını belirtir. Böylece
ağız ve dudaklar renkli işaretlenmiş alanın en büyük kısmını oluşturacaklardır, buna karşın
yerçekimine karşı işleyip eklemleri açarak dik durmayı sağlayan kaslar henüz istemin emri
altına girmemişlerdir, el kasları ise arada sırada bebeğin iradesine uymaya başlamışlardır.
Böylece elde ettiğimiz resim işlevsel bir resim olur; kısa ince bir çizgi yani iskeletle
birbirlerine bağlanmış dört ince çizgi olarak kendini gösteren kollar ve bacaklar çok az bir yer
kaplarken, ağız ve dudaklar resmin büyük kısmını kaplarlar.

8. Her bir yeni işlevin katılımıyla bu resim değişir

Yürümeyi ve okuma-yazmayı öğrenmiş bir çocuğun istemli hareketlerini, yani onun isteğine
bağlı hareketleri düzenleyen beyin hücrelerini renklendirdiğimizde bir öncekinden tümüyle
farklı bir işlevsel resim elde ederiz. Gerçi bu resimde de ağız ve dudaklar büyük bir yer
kaplayacaklardır, çünkü önceki işlevlere ağız, dudaklar ve dili ilgilendiren bir de konuşma
etkinliği eklenmiştir. Ancak bunun yanı sıra bir başka büyük renk alanı ortaya çıkacaktır, bu
da başparmağı harekete geçiren hücrelerle ilgili olan bölümde görülecektir. Büyük bir
olasılıkla sağ baş parmağı uyaran hücrelerin kapladığı alan sol baş parmakla ilgili olanlardan
gözle görülür derecede fazla yer kaplayacaktır, çünkü baş parmağın öncelikle yazı yazmada
olmak üzere hemen hemen her el hareketinde payı vardır.

9. Her bir kasın beynin devimsel bölümündeki düşümü tümüyle kendine özgüdür

Bir kaç yılda bir bu tip resimler elde etsek, hepsi birbirinden farklı olacak, ayrıca kişiden kişiye
de büyük farklılıklar görülecektir. Okuma yazmayı öğrenmemiş olan birinin başparmak
hücrelerinin kapladığı alan elbette öyle büyük bir yer almazken, bir müzik aleti çalmayı öğrenmiş
birinin yüzük parmağının kapladığı alan, bunu öğrenmemiş olan birine göre daha büyük

11
olacaktır. Şarkı söyleyebilen veya bir kaç dil konuşabilen birinin solunum, ağız, dille ilgili
hücreleri daha çok yer kaplayacaktır, vb.

10. Şimdiye kadar yalnızca kas resmi gözlemlerle sabitleşmiştir

Fizyologlar çok sayıda deney sonucunda gerçekten de en azından temel veya asıl devinimlere
karşıt düşen hücrelerin, beynin devimsel bölümünde bir biçim oluşturduklarını ortaya
çıkarmışlardır. Bu biçim bedenin o yöresinin görünüşüne benzer, bu resme homunculus adı
verilmiştir. Yani hiç değilse temel devinimlerle ilgili olarak ben-imgesi kavramı somut bulgulara
dayanır. Duyu organlarına bağlı algılar, duygu ve düşünce alanlarında bu tip deneysel bulgular
henüz bulunmamaktadır.

11. Ben- imgesi aslında olabileceğinden daha küçüktür

Ben-imgemiz aslında daha büyük olabilirdi. Bu resim yalnızca gerçekten kullanılan ya da


kullanılmış olan hücreleri içerir. Belki hücrelerin çeşitli bağlantıları ve dizimleri sayılarından
daha önemlidir. Birkaç dil konuşabilen birisi hem daha fazla sayıda beyin hücresini
kullanacak, hem de kurduğu bağlantılar çeşitlenmiş olacaktır. Bir toplulukta azınlık dilini
konuşan bir çocuk iki veya daha çok dil öğrenecektir. Onun ben-imgesi yalnızca bir ana dile
sahip olan bir çocuğunkine oranla olası maksimum alana daha yakın bir büyüklüğe ulaşmış
olacaktır.
Aynı şey insanın diğer edimlerinin çoğu için de geçerlidir. Ben- imgemiz aslında sahip
olduğumuz kapasitenin çok gerisinde kalır. 30-70 farklı dil bilen insanların olduğu göz
önünde tutulursa yalnızca bu alanda bile kapasitemizin ben-imgemizin ulaşabileceği
genişliğin yalnızca %5’ine ulaştığı çıkarımı yapılabilir. Dünyanın neredeyse bütün
ülkelerinde çeşitli kültürlerden binlerce insan üzerine yaptığım incelemeler ve tedavi
çalışmaları kapasitemizin ancak çok küçük bir kısmını kullandığımızı bana gösterdi.

12. Yakındaki bir hedefe ulaşmanın öteki yüzü

Hedeflere ulaşmayı öğrenmemizin bir de olumsuz öteki yüzü vardır: Genellikle ulaşmak
istediğimiz yakınımızdaki hedef için yeterli derecede beceri elde eder etmez öğrenmeyi
bırakırız. Örneğin, anlaşılabilir bir dil düzeyine gelir gelmez konuşmamızı geliştirmeyi
bırakırız. Bir tiyatro sanatçısı kadar iyi konuşabilmek isteyen biri kapasitesinin bu alandaki
sınırlarına biraz da olsa yaklaşabilmek için iki-üç yıl konuşma dersleri alması gerekeceğini
görür. Karmaşık bir süreç yeteneklerini kısıtlayıp onu %5 kapasiteyle idare etmeye
alıştırmıştır. Bunu yaparken kendi gelişiminin önüne taş koyduğunun, böylece onu
daralttığının ve kendisinin gerisinde takılıp kaldığının farkında bile değildir. Durum
gelişiminin ve büyümesinin içinde bulunduğu kültürel- ekonomik çevreyle karşılıklı bir
bağımlılık ilişkisi içinde olması nedeniyle daha da karmaşıklaşacaktır.

13. Eğitim egemen kültürle sıkı sıkıya bağlantılıdır

Kimse yaşamın amacını, bir nesilden ötekine aktarılan eğitimin ne işe yaradığını
bilmemektedir, ancak bir önceki neslin düşünce alışkanlıklarını sürdürüp gitmektedir.
Günümüze gelinceye dek insanların yaşamı sefalet içinde ve çok zordu, çünkü doğa hem
kendisinin farkında olmayan yaratıklara iyi davranmaz, hem de son yüzyıllarda yeryüzünde

12
yaşayan milyonlarca insanın yerleşim politikası büyük sosyal zorluklara yol açmıştır. Böylesi
gergin bir ortamda eğitimde ancak mümkün olan en gerekli düzeltmeler yapılabilmiş, bir
önceki neslin hemen hemen aynı şekilde yerini alabilecek nesiller yetiştirilmiştir.

14. Kişinin kendini yalnızca en alt düzeyde geliştirmesi toplumun gereksinimine


uygun düşer

Her organizmanın temel içgüdüsü olan sınırlarına kadar büyüme ve kendini tam olarak
geliştirme, bizde özellikle sosyal ve ekonomik devrimler şeklinde kendini gösterdi. Bu
devrimler her seferinde pek çok kişinin yaşam koşullarını düzeltmiş ve daha çok insana temel
bir gelişim olanağı tanımıştı. Bu koşullar altında bireyin olası gelişimi hemen buluğ çağından
sonra, zamanından çok önce sona erdirildi, çünkü toplumun gereksinimleri öyleydi ki, bu
gençler daha bu alt gelişim aşamasındayken toplumun yararlı birer üyesi olabildiler.
Ergenlikten sonra öğrenme aslında mesleki beceri elde etmekle sınırlı kalır, uzmanlaşma
dışındaki gelişimin devamı rastlantısal olarak ve nadiren devam eder. Herkesin içinde yer
alan en geniş sınırlarına, kapasitene biraz yaklaşabilmek için ben-imgesinin geliştirilmeye
devam edilmesine kural dışı ve aykırı bir olgu olarak bakılır.

15. Kısır döngü: Sınırlılık tatmin eder

Söylenenlerden anlaşılacağı üzere pek çok insan aslında varolan yeteneklerinin yalnızca çok
küçük bir kısmını kullanmaktadır. Doğuştan getirdiğimiz yetenekler kişiden kişiye elbette
farklılıklar gösterecektir. Ancak çoğunluğun ulaştığından daha geniş sınırlara ulaşanların
bunu becermelerinin nedeni kapasitelerinin daha geniş oluşundan değil, büyük bir olasılıkla
normal olan kapasitelerini daha geniş kullanmayı öğrenmiş olmalarındandır. Kişinin
yeteneklerini iğdiş edip, olanaklarını çok küçük bir miktarla sınırladığı halde kendisinden
yine de belli bir ölçüde memnun olmasını sağlayan. kısır döngü nasıl ortaya çıkar? Çok ilginç
bir olgudur bu.

16. Gelişimi engelleyen fizyolojik süreçler

Yaşamının ilk yıllarında insan bütün diğer canlılarla aynı şeyleri yapar, yani bütün gücünü
seferber ederek bütün işlevlerini yeterince gelişir gelişmez birbiri ardından kullanmaya başlar.
Vücudu oluşturan hücrelerin her yaşayan hücre gibi büyümesi ve kendine özgü işlevlerini
yerine getirmesi gerekir. Sinir sisteminin hücreleri için de aynı şey geçerlidir; her hücre
kendine özgü hücre yaşamını sürdürür, aynı zamanda kendisine ait olan, orada oluşunun
nedeni olan organik işlevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunur. Yine de organizmadaki
pek çok hücre atıl olarak durmaktadır. Bunun iki değişik süreçle ilgisi olabilir. Bunlardan ilki,
organizmanın yaptığı işlerin işin gereklerine göre bazı hücrelerin seferber edilmesi bazılarının
ise engellenmesini gerektiriyor olması olabilir. Vücut neredeyse sürekli olarak buna yol açan
aynı tip işlerle meşgulse bazı hücreler belki de her zaman için engellenmiş olacaklardır.
Ikinci neden ise işlevlerden birinin hiçbir zaman yeterli olgunluğa ulaşamamış olması olabilir;
belki bu işleve hiç değer verilmemektedir ya da içgüdüler kişiyi bambaşka bir yöne
çekmektedirler, böylece organizma bu işlevi geliştirmek için yeterli zamanı bulamamıştır.
Her iki olasılıkla da sık sık karşılaşılır. Üstelik toplumun işlevini yerine getiren bir üyesi
olmak için organizmasının yeteneklerini tam olarak geliştirmesine hiç gerek yoktur, çünkü
toplumumuz böyle oluşturulmuştur.

13
17. Kişinin kendine biçtiği değer topluma verdiği değere bağlıdır

Günümüzde genelde olumlu olarak değerlendirilebilecek toplumun düzeltilmesi çabası


uğruna, toplumu oluşturan bireyler unutulur, ihmal edilir, görmezliğe gelinir. Yanılgı bu
çabada değil bireyin kendisindedir, onun topluma biçtiği değeri, ben-imgesine biçtiği değerle
eş görmesindedir. Bir kişinin kendine biçtiği değer -ama doğru ama yanlış - haklı ya da
haksız onun toplumun bir üyesi olarak ne gibi bir değere sahip olduğuna inandığına bağlıdır.
Eğitimcilerinden ve vasilerinden bağımsızlaşmış da olsa başlangıçtan beri önüne sürülmüş,
aklına, duygularına işlenmiş olan kalıptan başka türlü olmaya kendisine izin vermeyecek, asıl
kendisi olmaya ise hiç mi hiç çaba göstermeyecektir. Işte bu nedenle toplumu oluşturan
bireyler arasındaki davranış, görünüş, görüş benzerlikleri giderek artmaktadır. Herkeste
kalıtımla beraberinde getirdiği, onu diğerlerinden ayıran özellikler aşikar da olsa, pek az kişi
kendisini değerlendirirken sosyal değerini yani toplumun ona biçtiği değeri bir yana
bırakabilir. Sanki vidayı çivi gibi çakmaya çalışan biri gibi, biyolojik özelliklerine hiç
bakmaz, bu özellikleri vidaya yapacağı gibi düzleştirmeye çalışır, bunu ne denli şiddetle
zorlansa bile toplumda doldurmayı öylesine istediği o yere kendisini uydurmak için, gerçek
gereksinimlerine yabancılaşarak yapar. Çünkü bunu başaramayan kişinin değeri kendi
gözünde öylesine düşecektir ki, bundan sonraki atılımları için ne enerji ne de ruh kalacaktır.
Bu değerlendirmeler birey gelişimini yeniden ele almaya yani yeteneklerini olgunluğa
ulaştıracak derecede geliştirmeye göz diktiğinde, kendi kendine yaklaşımının neden olduğu
cesaret kırıcı etkinin ölçüsünü anlayabilmek için gereklidir.

18. Çocuk başarısına göre değerlendirildiğinde kendiliğindenliğini yitirir

Çocuğa yaşamının ilk yıllarında genellikle yapabildikleri, ulaşabildiklerine göre değil kendi
varlığından ötürü değer biçilir. Bunun varolduğu ailelerde çocuklar kendi yeteneklerine göre
gelişirler. Çocukların yapıp ettiklerine göre değerlendirildiği ailelerde ise
kendiliğindenliklerini çok erkenden yitirirler. Gerçek anlamda çocuk ya da genç olamadan
yetişkin olurlar. Böyle yetişkinler zaman zaman bilinçaltında ziyan edilmiş bir gençliğe, yani
aslında içlerindeki olgunlaşmasına fırsat verilmemiş olan parçalarını bulmaya özlem duyarlar.

19. Kendi kendini geliştirme sahip olunan değerin farkına varılmasına bağlıdır

Şunu anlamak gerekir: Ben imgesini kendilerini daha tatmin edecek bir şekilde geliştirmek
isteyenler öncelikle kendilerine tek bir birey olarak değer vermeyi öğrenmelidirler, üstelik
bunu toplumun üyesi olarak eksiklikleri üstünlüklerini aşsa bile yapabilmelidirler.
Özürlü olarak doğmuş veya çocukluklarında bir özür edinmiş olanlardan böyle apaçık bir
eksikliğe rağmen kendimizi nasıl görebileceğimizi öğrenebiliriz. Onların arasında kendilerini
kendine özgü bir insan olarak görmeyi başarıp, kendilerine saygıları gerçek yetenekleriyle
doğru orantılı olanlar, genellikle organik olarak gelişir, normal sağlıklı insanlardan daha çok
ileriye ulaşabilirler. Öte yandan sakatlıklarından ötürü aşağılık duygusuna kapılanlar ve bunu
yalnızca istem gücüyle yenmeye çalışanlar, suçsuz oldukları, iyileşmelerine yardım
edemeyecekleri halde çevrelerindekilerden öç almaya çalışan sert, katı yetişkinler haline
gelirler.

20. Ilerleme bir öğreti değil bir iştir

14
Kendi değerini fark etmek, gelişme yolunun başında çok önemlidir; ancak gerçek bir
iyileşmenin başarılabilmesi için ilginin buradan yeniden uzaklaşması şarttır. Kendisine
verdiği değeri temel itici güç olmaktan çıkarmayı başaramayanlar kendilerini tatmin edecek
bir iyileşmeye ulaşamayacaklardır. Kişi gelişip iyiye doğru ilerledikçe yaptığı, ürettiği şeyler
giderek daha çok odak noktası haline gelecek, kendisi yani yapan önemini yitirecektir.

21. Eski davranış biçimini değiştirmenin zorluğu

Aslında yaşamda edinilen deneyimler sonucu bir ben-imgesi ortaya çıkmış olduğu halde
bunun doğuştan olduğu ve doğa tarafından verildiği sanılır. Dış görünüm, ses, düşünme
yöntemi, genel tavır, mekan ve zamanla ilişki ve benzeri şeyler,… bize hep sanki onlarla
dünyaya gelmişiz gibi gelir, oysa bir insanın diğerleriyle ve toplumla ilişkisindeki bütün
özellikleri uzun ve karmaşık bir talim sonucu ortaya çıkmıştır. Yürüme, konuşma, bir
fotoğraftaki üç boyutluluğu fark etme, bunların hepsi uzun yıllar sonunda öğrenilir, bunların
nasıl öğrenildiği ise içine doğulan çağ, yer ve rastlantıya bağlıdır. Ikinci dil birincisi kadar
kolay öğrenilmez. Ilk öğrenilen dilin yapısı sonradan öğrenilecek olan dillerdeki cümle
kuruluşunu hep etkileyecektir. Benimseyerek edinilen her davranış biçimi ilerdeki
davranışlarının nasıl olacağını etkileyecektir.
Bu nedenle günün birinde kendi ülkemizin geleneklerine göre alıştığımızdan farklı bir şekilde
oturmayı öğrenirsek zorlukla karşılaşırız. Oturuş tarzımız erken yaşlarda öğrenilmiş olup,
kalıtımla beraberimizde getirmeyip, doğum yerinin koşulları ve rastlantı tarafından
belirlenmiş bir alışkanlıklarımızdandır. Bedensel, duygusal ve düşünsel alışkanlıkları
değiştirme zorluğu bu nedenle özellikle çok erken yaşlarda oluşmuş kalıtımla çok az
bağlantısı olan modelleri değiştirme zorluğu anlamına gelir. Erken yaşlarda edinilmiş olan
alışkanlıkların yenileriyle değiştirilmeleri zorluğu eski ve bu nedenle artık çok yer etmiş
davranış kalıplarının değiştirilmeleri zorluğu demektir; yeni öğrenilecek şeyin zor bir yapıya
sahip olmasıyla ilgisi yoktur. Bu eski kalıpların oluşumunun büyük ölçüde rastlantısal olması
işleri kolaylaştırmaz.

22. Bedenimizin pek çok bölümünü algılayamayız

Anlatılmaya çalışılan yalnızca bir davranışın bir diğeriyle değiştirilmesi değildir. Işlerin
yapılış tarzının, böylece de bütün dinamiğin tümüyle değiştirilmesi demektir, öyle ki yeni tarz
en azından eskisi kadar iyi olsun. (?) Sırtüstü dümdüz yere yatar, sistematik bir şekilde bütün
bedenimizi hissetmeye, aynı zamanda dinlemeye yani dikkati bütün parçalara, uzuvlara teker
teker yöneltmeye çalışırsak, şunun ayırdına varırız; vücudun bazı parçalarını daha kolay
hissedebiliyoruz, bazıları ise bir çeşit dilsizlik, donukluk içindeler, algılama alanımıza
giremiyorlar. Bu şekilde örneğin, parmak uçlarını, dudakları hissetmek kolaydır, ancak
başımızın arkasını, ensenin kulakların ortasında kalan kısmını hissedip, oraya yoğunlaşmak
oldukça zor olur. Elbette zorluk derecesi kişiden kişiye kendi nasıl bir ben portresi geliştirmiş
olduğuna bağlı olarak değişir. Genelde bedenimizin her yerini aynı derecede
algılayamadığımızın bilincinde değilizdir. Bedenimizin en fazla hissettiğimiz uzuvları
gündelik yaşamda en çok kullandıklarımızdır, sessiz ve donuk parçaların ise ancak dolaylı
birer rolleri vardır, bir davranış içine girdiğinde ise ben portresinde yer almazlar.
Hiç şarkı söyleyemeyen biri bu işlevi ben portresinde de hissedemeyecektir, ancak hayalinde
canlandırabilir. Ağız boşluğu, kulakları ve solunumu arasında bir şarkıcı gibi belirgin bağlantı
göremez. Yüksek atlama yapmayan bir kişi de yapan bir kişi için çok yakından hissedilen
atlamayı sağlayan kasları hissedemez.

15
23. Bütünsel bir ben portresi ideal olup, çok seyrek rastlanan birşeydir

Bütünsel bir ben portresine sahip olmak için bedenin bütün yüzeyinin derinden ayırdında
olmak gerekir; önü, arkası, yanlar, bacakların iç yüzü, vb. ayrıca baştan aşağı iskeletin bütün
eklem yerleri. Bu ideal bir durum olduğu kadar da seyrek rastlanılan bir şeydir. Herkes her
yaptığı şeyin kendi ben portresinin sınırlarını gösterdiği, bunun ise ideal portrenin yalnızca
küçücük bir parçası olduğu bilgisini edinebilir. Aynı şekilde ben portresinin çeşitli parçaları
arasındaki ilişkilerin durumdan duruma edimden edime değiştiğini de kolayca saptayabilir.
Ayırdına varmayı kendini belli bir şekilde algılamanın çok tanıdık bir şey olması zorlaştırsa
da, kişinin vücudunu alışkın olmadığı bir hareketi gerektiren alışılmadık bir pozisyonda hayal
etmesi, farklı hareketlerde örneğin bacaklarının uzaması, veya kalınlaşmasına benzeyen
değişiklikler oluyormuş gibi gelmesi farkına varmasına yetecektir.

24. Farklı farklı uzuvların hacim algıları farklıdır

Gözlerimizi kapatıp örneğin ağzımızın genişliğini önce sağ elimizin baş ve işaret parmağı
sonra da sol elimizin baş ve işaret parmağı ile önümüzde işaret etmeye çalışırsak her iki veri
de birbirinden farklı olacaktır, ayrıca her iki veri de gerçek genişliğe uygun olmayacak, ya
çok daha küçük ya da daha büyük kalacaktır. Yine gözler kapalı bir şekilde ellerinizi önce
birbirine yatay sonra dikey olarak tutarak göğüs kalınlığınızı göstermeye çalışsanız iki
gösterge birbirinden yine hem oldukça farklı olacak hem de gerçek ölçüye yaklaşamayacaktır.
Gözlerinizi kapayın ve kollarınızı omuz genişliğinde dümdüz uzatın, sağ elinizin işaret
parmağından çıkıp sol gözünüze ulaşan ışık huzmesinin sol elinizin işaret parmağından çıkıp
sağ gözünüze ulaşanla kesiştiği yeri sağ elinizin baş ve işaret parmaklarınızla sabitlemeye
çalışın. Gözlerinizi açtığınızda bu noktanın doğru yerde olduğunu düşünme olasılığınız
oldukça düşüktür. (?) Çok az kişi bu noktayı doğru belirleyecek derecede bütünsel bir ben
imgesine sahiptir. Aynı şeyi bu kez sol elinizin baş ve işaret parmağıyla deneseniz bambaşka
bir yeri tutmaya çalışırsınız.(?)

25. Ortalama insan olasılıklarının çok gerisinde kalır

Alışılmamış hareketler yapılmaya çalışıldığında sanal benin düşündüğümüzün çok altında


gelişmiş olduğunu kolaylıkla anlarız. Bu imge çehresini sık ve rahat yapılan hareketlere göre
oluşturur. Her bir harekette birkaç duyu rol alır, bunlar birbirleriyle haberleşerek çalışırken
yeteneğe göre hareketi algılanan gerçekliğe uydururlar. Bu yüzden önümüzde uzanan mekan
hakkındaki bilgimiz ardımızda veya başımızın üzerinde uzanandan daha ayrıntılıdır. Sık sık
aldığımız pozisyonlar ve durumlar için de bu böyledir, örneğin alışıldık oturma ya da ayakta
durma gibi.
Gözleriniz kapalı olarak bir hareketi canlandırın (örneğin 24. paragraftakilerden birini), sonra
gözlerinizi açıp bunu gerçekle karşılaştırın, aradaki fark %20-30’u geçmiyorsa ortalama bir
yaklaşım içindesiniz, tam doğru bir tahminden ise söz edilemez.

26. Birey davranışlarını kendi öznel imgesine uydurur

Imgelem ile gerçek arasındaki farkın %300 ya da daha çok olduğuna da rastlanır. Göğüs
kafesini alışkanlık olarak soluğunu çok fazla dışarıya vermiş gibi geriye çekilmiş tutan biri,
bu basıklık düzgün işlev görmesini engelleyecek derecede çoksa, gözleri kapalı olarak

16
göğsünün derinliğini göstermesi istendiğinde gerçek olanın birkaç katı bir genişlik
gösterecektir. Bu göğüs kafesinin normalin üzerindeki altında sıkıştırılmış durmasının ona
normal geldiğini gösterir, göğüs kafesini biraz daha açıp ciğerlerini genişletmek için yapacağı
hareketler ise ona abartılı bir çaba gibi görünecektir. Diğer bir deyişle derin nefes aldığı için
gayet geniş bir göğüs kafesi olan birinden farklı hissetmeyecektir göğüs kafesinin genişliğini,
ona göre bu genişlik normaldir.
Başımızı, omuzlarımızı, karnımızı nasıl tuttuğumuz, sesimiz, ifade tarzımız, ayakta
duruşumuz, bedenimizin duruş tarzı, gösterişimiz hep kendimiz hakkında nasıl bir imgeye
sahip olduğumuza bağlıdır. Bu ben-imgesi şişirilmiş ya da büzülmüş bir gerçekliği
yansıtabilir, çevresi tarafından nasıl değerlendirilmek istediğine bağlı olan maskesine
uydurulmuştur. Yalnızca çaba gösterirse görünüşünün ne kadarının uydurma, ne kadarının
aslına uygun, kendinden olduğunu keşfedebilir. Hiç kimsenin kendini tanıması kolay değildir,
başkalarının deneyimleri bize bu konuda değerli bir yardımcı olabilir.

27. Imgenin sistematik olarak değiştirilmesi, tek tek davranışların değiştirilmesinden


daha yararlıdır

Şimdiye dek ben-imgesi hakkında söylediklerimiz, imgenin sistematik olarak değiştirilip


düzeltilmesinden geçen yolun tek tek davranışları ya da yanlışları değiştirmekten daha kısa ve
etkili olacağını göstermektedir. Şunu da eklemek gerekir ki yanlışlar ne derecede küçükse
sayıları da o denli çoktur. Çıkış noktası olarak aşağı yukarı mükemmel bir imgeden yola
çıkarsak davranışlarımızın dinamiğini daha rahatlıkla düzeltebiliriz, böylece her bir parçanın
nasıl işlediğini değil, parçaların bütüne oranla nasıl işlediğini gözlemlememiz gerekir. Tek tek
davranışları düzeltmeye çalışmak akordu bozuk bir enstrümanda çaldığımız parçayı
düzeltmeye çalışılmaya benzer. Oysa doğru akort edilmiş bir enstrümanla daha kolay müzik
öğrenip çalabiliriz. Imgenin genel dinamiğini değiştirip, düzeltmek enstrümanın akort
edilmesiyle aynı anlama gelir.

II. Gelişim basamakları

1. Birinci basamak: “Doğal yol”

Her bir insani davranış, el işi, ticaret, meslek üç gelişim basamağını kendinde gösterir.
Çocuklar konuşur, yürür, itişip kakışır, dans eder, sonra da dinlenirler. Tarih öncesi insan da
konuşuyor, yürüyor, itişip kakışıyor, dans ediyor, dinleniyordu. Önceleri bunların hepsi
“doğal” olarak yapılır, yani hayvanların yaşamaları için gerekli şeyleri yapmaları gibi. Bu
davranışlar bizim için de doğal olsalar da hiçbir şekilde basit oldukları anlamına gelmez.
Insanın en basit hareketi bile güvercinin büyük uzaklıklardan geri aynı yere dönebilmesi,
arının peteğini örmesi kadar gizemlidirler.

2. “Doğal” hareketler hepimizin ortak kalıtımlarıdır

Bütün bu hareketler herkeste güvercinde ya da arıda olduğu gibi aşağı yukarı aynı şekilde
gelişir.
Her yerde “doğal” bir şekilde konuşmayı, koşmayı, atlamayı, savaşmayı, giyinmeyi, yüzmeyi,
dans etmeyi, dikiş dikmeyi, yün eğirmeyi, pösteki sepilemeyi, sepet öremeyi ve daha başka

17
benzeri şeyleri yapmayı öğrenmiş kabilelere ya da bir adada çevreden yalıtılmış olarak
yaşayan ailelere rastlanabilir. Yalnızca bazı yörelerde bu “doğal” işlerden bazıları gelişip
çeşitlilik kazanmış, bazılarında başlangıcından beri aynı kalmışlardır.

3. Ikinci basamak bireyseldir

Gelişim olduğu için belli yerlerde, belli zamanlarda bir bireysellik basamağına rastlanır. (?)
Birisi bu işleri “doğal olarak” özel, kendine özgü bir şekilde yaptığını düşünür. Birisi kendine
özgü bir ifade yöntemi bulmuştur, bir diğeri kendine özgü koşma, bir diğeri kendine özgü
dokuma, örme ya da başka bir işte “doğal” dan farklı olan kendine özgü bir yol bulmuştur.
Böyle bir özel yöntem önemli, yani yaşam için değerli üstünlükler içeriyorsa diğerleri
tarafından benimsenmiştir. Bu şekilde Avustralyalılar bumerang silahını ve bunu fırlatmasını,
dağlık bölgelerde yaşayanlar tiz sesle özel şarkı söyleme yöntemi "yodıl"ı, Japonlar judoyu,
güney denizi (Hint Okyanusu) yerlileri kulaç atarak yüzmeyi bulmuşlardır. Bu ikinci
basamaktır.

4. Üçüncü basamak: Yöntem ve meslek

Belli bir işlem çok çeşitli biçimlerde yapılabildiğine göre, günün birinde biri çıkıp diğerlerini
onu nasıl yapıyor olurlarsa olsunlar işlemdeki temel unsurları görebilir, bireysel çeşit çeşit
yöntemlerdeki ortak noktayı keşfedip, bu işlemi o şekilde tanımlayabilir. Böylece bu üçüncü
basamakta iş artık “doğal” olarak değil, bilgiye dayanan özel bir yönteme göre yapılır. Uygar
ülkelerdeki mesleklerin tarihlerine bakıldığında neredeyse hepsinde bu üç basamak görülür.
Bir örnek verecek olursak, ilk çağlarda insanlar çocukların yaptığı gibi “doğal” olarak resim
yapmışlardır. Leonardo da Vinci temel perspektif prensiplerini kullanmıştır. Ancak 19.
yüzyıla gelindiğinde Monge bunları kapsamlı bir şekilde tanımlamıştır. O zamandan beri de
sanat akademilerinde ders olarak gösterilmektedirler.

5. Öğrenilen yöntem “doğal” uygulamaları bastırır

Böylece “doğal” uygulamaların yerlerini nasıl öğrenilmiş yöntemlere, mesleki uygulamalara


bıraktığını gözlemleyebiliriz; toplum genellikle bireyden “doğal” yönteme başvurma hakkını
alır, onca onaylanmış yöntemi öğrenmeye zorlar, aksi halde iş vermez.2
Bir çocuğun doğumu örneğin bir zamanlar doğal bir olaydı, kadınlar doğum esnasında
birbirlerine nasıl yardım edeceklerini bilirlerdi. Ama ebeler ve doğum yardımıyla ilgili genel

2
Elbette bu Türkiye gibi henüz endüstrileşme, kurumlaşma sürecinin alt basamaklarındaki ülkelerde oldukça
farklıdır. Çoğumuz elektrikçi, marangoz vb.nin işlerini doğru düzgün yapmamasından, yeterli eğitim
olanakları olmamasından yakınırız. Endüstri toplumlarında ise sistemin sağladığı rahatlık ve kolaylık pek çok
kişinin özgürlüğünü ve tam gelişimini kurban etmesi pahasına vazgeçmeyi göze alamadığı birşeydir. Sonuç
olarak bir yandan sisteme karşı büyük bir agresyon geliştirilirken, aynı zamanda onu kaybetme korkusu
-bilinçsiz de olsa- bir çelişki yaratır ve güçsüzlük duygusuna neden olur. Popüler müzik akımlarında,
uyuşturucularla ilişkide bu çelişkinin yansımaları, topluma ve/veya öze yönelmiş yıkıcılık eğilimleri olarak
açıkça görülebilir. Çok özel ve özenilen bir yere sahip olan, sistem dışı kalabilen “sanatçı tipi” de bununla
bağlantılıdır.
Türkiye’de ise yabancılaşmaya neden olan baskı unsuru daha çok gelenek ve görenekler aracılığıyla bireylerin
birbirleri üzerine uyguladıkları yaptırımdır. Bu nedenle toplum kendi ahlak kurallarının dışına çıkanları
(örneğin “ses sanatçılarını”) rahatlıkla yüceltebilir, böylece çifte standartlılık gibi görünse de birey kendini
onlarla özdeşleştirerek sahte bir özgürlük duygusu yaşar. (ç.n.)

18
kabul görmüş yöntemler olduğundan, özellikle de diplomalı ebeler olduğundan beri kadınlar
ne birbirlerine yardım etme hakkına ne de artık bu beceriye sahiptirler. 3
Bugün bireysel ve genellikle içgüdüsel yapılan işlerin bilinçli yapılanmış yöntem ve
sistemlerle yer değiştirdiği gelişim sürecinin nasıl ilerlediğini ve bir zamanlar “doğal” olarak
yapılan işlerin nasıl uzman meslek dalları haline geldiğini görüyoruz. Daha yüz yıl önce ruh
hastalıkları “doğal” bir işlem görürdü. Bir evin idaresi de gitgide biraz daha uzmanlık dalı,
evin döşenmesi iç mimarların işi haline gelmektedir. Aynı şey başka sayısız alanda da
olmuştur, savaş, oyunculuk, şarkı söyleme, matematik, plan yapma, düşünme, vb. Bunların
hepsi eski zamanlarda “doğal” işler iken bireysel geliştirmelerle sürdürülmüş,
sistemleştirilmiş, yöntemleştirilmiş ve meslek olmuşlardır.

6. Bir işin yapılması ne denli yalın ise gelişimi de o denli yavaş olur

Gözlem ve araştırmalar gösterir ki bir iş ne denli yalın, olağan, ve “doğal” olarak yaygın ise
üçüncü aşama olan sistematikleşmeye o denli geç ulaşır. Halı dokuma, felsefe yapma,
matematik, geometri vb. için daha binlerce yıl öncesinden yöntemler geliştirilmiş ve kabul
görmüştür. Yürüme, ayakta durma gibi temel hareketler ancak yeni yeni üçüncü aşama olan
sistematikleşme aşamasına ulaşırlar.
Herkes yaşamı boyunca yaptığı işlerin bazılarında bu üç aşamanın hepsinden, başka bazı
işlerinde ise yalnızca birinci ya da ikinci aşamadan geçer. Herkes doğumuyla birlikte çeşitli
işlerin çeşitli aşamalarında olan belli bir çağın içine düşer, belli bir toplumun içinde büyür.

7. Aşamaları tanımlama zorluğu

Herkes içinde olduğu zamana uyum sağlar. Bazı işleri “doğal” olarak yapar, bu kendisinin
olduğu kadar toplumun da başarısının sınırıdır. Bazı işlerde ikinci basamakta, pek çoğunda da
üçüncü basamakta olması beklenir. Bunun neye göre belirlendiği belirsizdir, bu uyum
sağlamayı zorlaştırır. Pek çok durumda doğal yolun mu daha iyi olduğu, yoksa doğrudan
yöntemi öğrenme aşamasından mı başlamalı karar vermek zordur.
Pek çok kişi ne şarkı söyleyebilir ne de dans edebilir. Dediklerine göre, bunları hiç
öğrenmemişlerdir. Ama pek çok kişi de “doğal olarak” şarkı söyler, dans eder, üstelik hiç bir
eğitim görmüş şarkıcı ya da dansçının doğuştan daha yetenekli olmadıkça kendisinden daha
iyi olmadığına inanır. Dümbelek çalmak, disk atmak, uzun ve yüksek atlamak, nefes almak,
flüt çalmak, resim yapmak, bilmece çözmek gibi eskiden yalnızca “doğal” yoldan öğrenilen
şeylerden pek çok kişi birşey anlamaz. Bunun nedeni elbette artık kabul görmüş yöntemler
varken hemen hemen hiç kimse bunları kendi kendine öğrenmeye cesaret edememesidir.
Böyle bir kişiye sistemin gücü öyle büyük görünür ki, çocukken bunları öğrenmiş bile olsa,
sonradan yavaş yavaş ben -imgesinden uzaklaştırmıştır. Sistematik ve bilinçli öğrendiği işleri
yapmaktan böyle şeylere ayrılacak ilgisi, dikkati kalmaz. Böyle kişiler topluma şu andaki
halinde aslında yararlı olurlar ancak kendiliğindenlikleri kalmamıştır, ayrıca mesleklerinin
dışındaki yaşamlarında zorluk çekerler.
Bu da bizi şu noktaya geri döndürür ki, eğer doğal yapımızla uyumlu bir yaşam sürmek
istiyorsak rastlantılara bağlı olarak oldukça da bizim bilgimiz dışında ortaya çıkıp oluşmuş
ben-imgemize itaat etmek yerine onu gözden geçirip düzeltmemiz gerekmektedir.
3
Endüstri toplumlarında doğumun hastanelerde, sterilize ortamlarda, doktor ve ebe eşliğinde yapılmasının
anne ve bebek psikolojisine olumsuz etkileri saptandığından beri karşı hareket olarak annenin kendi seçtiği bir
ebe eşliğinde yaptığı ev doğumları gitgide yaygınlaşmaktadır. (ç.n.)

19
8. Yararlı olabilecek üçüncü aşamadaki zorluk

Üçüncü aşama sistematik edimin hileleri vardır. Örneğin, genelde “uzmanlık alanı” olarak
kabul görmüş alanlar pek çoklarınca en baştan ulaşılamaz olarak addedilir. O alana girme
denemesi bile yapılmaz, aslında herkesin ulaşabileceği ilk iki aşamaya ulaşmaya bile
çalışılmaz. Yine de bu aşama çok önemlidir. Koşullar, dış etkiler bizi içinde kalmamız
halinde daha ileriye gitmemizi imkansız kılan belli yollara yöneltmiş olabilir; bu nedenle
“doğal” yol aracılığıyla belki de hiç bulamayacağımız içimize, kendimize ait
gereksinimlerimize uyan davranış ve edim biçemlerini sistematik edim aracılığıyla bulabiliriz.
Sistem ve bilinçlenme herkes için insanın bütün edim alanlarını inceleyerek gözden
geçirmeleri, böylece içinde özgürce nefes alabilecekleri, edimlere girebilecekleri kendi
biçemlerine uygun bir yer bulmalarına yarayacak bir araç olmalıdır.

III. Nereden başlamalı, neden buradan başlamalı

1. Insanların daha iyiye ulaşma yöntemleri

Insan kendini nasıl daha iyiye götürebilir, başkalarının yardımıyla mı yoksa kendi kendine
mi? Tarihin başlangıcından beri insanlar bu soruya yanıt aramaktadırlar. Buna verdikleri adlar
sistemine göre oluşturulmuş benden kurtulmak, kendi kendinden sıyrılıp hiçliğe varmak,
kendin sandığın yıkıntılar altında yitmişi yaşama döndürmek gibi ve daha pek çok isim
alırlar; bu soruya yanıt ve yol ararken ortaya sayısız sistem çıkmıştır. Dinler, sağaltım
öğretileri insanların kendilerine dönebilmeleri için çeşitli yollar önermişlerdir. Çeşitli analiz
yöntemleri, insanları davranışlarıyla sıkı sıkıya içiçe geçmiş zorlanımlı kişiliklerinden
kurtarma çabasına yöneliktir. Tibet’te ya da Japonya’dakiler gibi tarihin her çağında
uygulanmakta olan esoterik, yani içselleştirilmiş yöntemler aralarında Musevilerin de olduğu
pek çok düşünce sistemini etkilemişlerdir. Kabala, Hasidimilik 4, Mussar’ı izleyen ahlakçılar
ilk bakışta göze çarpmasa da Raca Yoga ve Zen’den etkilenmişlerdir. Benzer bağlantılar
Hristiyanlık’ta, daha yeni, sosyal sağaltım öğretilerinde de görülür.
Telkin, bireysel ve kitlesel hipnoz günümüzde çeşitli yöntemlere göre kullanılır (?). Dünyanın
çeşitli yerlerinde kullanıldığı bilinen en azından elli böylesi yöntem vardır. Hepsi de
takipçisine tek doğru yöntem gibi görünür.

2. Kişinin daha iyiye doğru ilerleme gösterebilmesi için gereken hal

Canlılarda temel olarak iki halin ayırdına varılabilir; bunlardan biri uyanıklık diğeri uyuma
halidir. Biz bunlara bir üçüncüsünü ekleyeceğiz; bilinçlilik hali. Bu haldeyken kişi uyanıkken
yaptığı işi bazen uyurken gördüğü rüyayı bilmesi gibi bilir.(?) Bu şekilde örneğin bir kişi kırk
yaşına geldiğinde bir bacağının diğerinden daha kısa olduğunu fark edebilir. Bunu
farketmeden önce sırt ağrıları duyması, röntgen filmleri çektirmesi, doktorun teşhis koyması
gerekecektir. Ancak bütün bunlardan sonra farkına varması uyku ve uyanıklık hallerinin
birbirlerine bilinçlilik halinden daha çok yakın olmalarındandır.
Bu hali neden bilincinde olma değil de “bilinçlilik”(Bewusstheit) olarak adlandırdığıma
gelince; bilincinde olma (Bewusstsein) hali bilinçli (bewusst) kişinin durumudur. Ancak
bilincinde olma, genellikle uyanık olma haline gönderme yapar. Insan ölmüş ya da uykuda
4
18. yy.da Doğu Musevileri arasında dogmacı şeriata karşı, içsel, yaşayan bir dindarlık çıkışı olarak kendini
gösteren akım. (ç.n.)

20
değilse ya da rüya görmüyorsa bilinci yerindedir. Buna göre bir kişi bilinci yerindeyken
bilinçliyse, yani bilincini algılayabiliyor, onun ayırdına varabiliyor, kendisinin farkında
olabiliyorsa işte bunlar bilinçlilik ile anlatılmak istenen şeye işaret eden durumun ana
hatlarıdır.
Uyku her zaman acıyı dindirme ya da bir durumu düzeltmek için çok elverişli olarak
değerlendirilmiştir. Coué uyku ile uyanıklık arası dalma aşamasını kendi kendine telkin, uyku
halini ise dışardan telkin için kullanmıştır. Hipnoz ile derin ya da yarı derin uyku haline
gelindiğinde insan telkine daha açıktır. Günümüzde çeşitli yöntemler uykudan yalnızca
alışılmış anlamında telkin için değil, dil, matematik veya başka bir öğrenmeyi
gerçekleştirmek için de yararlanmaktalar.
Uyanıklık telkine uygun değildir, ancak açıklama ya da yinelemeye yer veren öğrenme
sürecine son derece uygundur. Uyanıklığın nasıl işleye geldiğini, onu ortaya çıkaran
aşamaların nasıl olduğunu değiştirmek zorsa da bunlar yeni şeylerin öğrenilmesini
engellemez.
Ama burada bizi asıl ilgilendiren bilinçlilik halidir.

3. Uyanıklık neden oluşur?

Uyanıklık dört unsurun varlığıyla belirlidir: Duyumsama, duygular, düşünce ve hareket. Her
bir unsuru geliştirmek için bir dizi yöntem üretilebilir.
Duyumsama burada yalnızca beş duyu organına bağlı olanlarla sınırlı değil bütün
devinduyumsal algılamaya, yani acı, mekan duygusu, zaman duygusu ve ritm duygusuna da
işaret eder.
“Duygu”kavramı ile ise neşe, hiddet, kaygı gibi duyguların yanı sıra bilincinde olsak da
olmasak da yaşamımıza gölge düşüren aşağılık duygusu, duygusal çöküntü, tutkular, hırs,
kayıtsızlık, telaş, aşırı duyarlılık gibi özün algılanması ile ilgili diğer duyguları da ifade
ediyoruz.
“Düşünce”ye ise aklın bütün işlevlerini kapsayan bir anlam yüklemekteyiz. Bunlara sağ, sol;
iyi, kötü gibi karşılaştırmalar; anlama; anladığını bilme; sınıflandırma; kural ve zorunlulukları
farketme; imgelem ve düşünsel yanılsama; içimizde neler duyup hissettiğimizi bilme;
anımsama gibi işlevler dahildir.
“Devinim” ise bedenin gerek bütünsel gerekse belli bir mekan ve zaman içindeki
parçacıklarının bütün değişimlerini içerir. Bu hem durum hem da parçaların oluşumu;
örneğin, nefes alma, yeme, içme, konuşma, kalp atışı, kan dolaşımı, sindirim gibi, bu
devinime dahildir.

4. Kendisini oluşturan unsurlara ayırma bir soyutlamadır

Iki şeyin aynı anda aynı yerde olması nasıl mümkün değilse, aynı anda iki şeyden söz etmek
de mümkün değildir. Dilde bir sözcüğün diğerini izlemesi zorunluluğu gibi bir art arda
sıralama gerekliliği vardır, bu nedenle burada da ancak her bir unsura tek tek birbirinin
ardından, birinden söz ederken diğerlerini dışarıda bırakarak değinebiliriz. Aslında dört
unsurdan hiçbiri tek başına, diğerlerinden ayrı bir sekilde varolmaz. Bir kişi uyanık ise hiç bir
an yoktur ki dört unsur birden işbaşında olmasın. Örneğin bir olayı, bir insanı, bir yeri
anımsadığımızda onunla birlikte ben-imgesinin ya da bu imgenin bir parçasının duyumu da
birlikte gelir; örneğin, o anımsanan zamandaki duruşumuz, bakış açımız, dış görünüşümüz,

21
yaşımız, o anda ne yapıp yapmadığımız, hoş ya da rahatsız edici duygularımız hep bu anıyla
birlikte gelirler.
Bu karşılıklı etkileşimden yola çıkarak şu yargıya varabiliriz: Bu unsurlardan birinin tedavisi
diğer üç unsura da dolayısıyla bütün insana etki edecektir. Aslında kişi zaten ancak adım
adım daha doğruya doğru ilerler, bu arada da zaman zaman bütüne zaman zaman parçalara
eğilmek gerekir.

5. Sistemler uygulamada olduğundan çok teoride farklılıklar gösterirler

Sistemler arasındaki farklar uygulamaya dair olmaktan çok, öne sürdükleri açısındandır.
Açıkça ifade etmeseler de hepsi insanın doğuştan bir takım özellikleri beraberlerinde
getirdiklerinden yola çıkarlar (bir çoğuna göre de bu özellikler kötüdür, çünkü insan çiğ süt
emmiştir!), ayrıca bu özelliklerin değiştirilebilir, yani bastırılıp, rapta zapta alınabilir
oldukları yine genel olarak kabul edilir. Bu tip sistemler insanın kişiliğinin baştan belirlenmiş
olduğunu, yani her bir özelliğin ve yeteneğin bir yapı taşı olduğunu düşünür, bu yapı
taşlarından birinin ya da bazılarının eksik ya da hatalı olduğunu öne sürerler.
Kendini bu görüşler üzerine kurulu bir sistemle iyileştirmeye çalışanların uzun yıllarca
sürecek sıkı çaba ve çalışmaya gereksinimleri olur. Hatta bazı sistemler vardır ki insanın
bütün ömrünü kendini düzeltmeye adamasını beklerler.

6. Özellikler yerine süreçlerin düzeltilmesi

Bu statik bakış açısı iyileşmeyi çok uzun ve karmaşık bir işlem haline getirir, ayrıca bence
yanlış bir takım varsayımlara dayanmaktadır, insanın yapısında ne onarılacak ne de yerine
koyulacak bir tuğla bulmak mümkün değildir. Insanın yaşamı kesintisiz bir süreçtir,
düzeltilmesi gereken ise yapı ya da özellikler değil sürecin biçemidir.
Bu sürece etki eden pek çok öge vardır. Bu ögeler birbirleriyle öylesine
bağlantılandırılmalıdırlar ki süreç akıcı olsun ve kendi kendini dengelesin. Bu sürecin alt
yapısını ne denli iyi anlayabilirsek, elde edeceğimiz sonuç da o denli başarılı olacaktır.

7. Hatadan düzelmeye

Her karmaşık işlemde sapmalar ortaya çıkar, bunlar işlemin ilerleyişini daha
mükemmelleştirmeye hizmet edecek şekilde değerlendirilir. Aynı şekilde kendini
iyileştirmeye çalışan kişi hatalarını sapmalarını bastırmak, göz ardı etmek ya da herhangi bir
şekilde zorla aşmaya çalışmak yerine, onlardan yararlanmalı, böylece iyileşme sürecini
yönlendirmelidir.

8. En iyi yol edimlerin düzeltilmesidir

Yukarıda uyanıklık halinin dört unsurundan hiçbirinin tek başına, diğer üçü olmadan var
olamayacağını, ayrıca her birinin diğerini etkilediğini göstermiştik. Kendimizi iyileştirmek
için edimi seçmenin nedenleri şunlardır:
a. Sinir sistemi öncelikle edimlerle meşguldür. Sinir sistemimiz başka hiçbir şeyle meşgul
olmadığı kadar edimlerle meşguldür. Ne duyumsama, ne duygu, ne de düşünce, bedeni
yer çekiminin gücüne karşı tutmak için sinir sistemi tarafından başlatılan çok yönlü, dallı

22
budaklı bir dizi işlem olmaksızın mümkün değildir. Nerede olduğumuzu, hangi
pozisyonda olduğumuzu bilmezsek yine bunlar aynı şekilde olanaksız olurlar. O anda bizi
ilgilendiren diğer bedenlere ve yer çekimine göre ne pozisyonda olduğumuzun ayırdına
varmak, içinde bulunduğumuz yeri ya da pozisyonu değiştirmek için duyularımızı,
duygularımızı ve düşünme yeteneğimizi kullanmamız gerekir.
Her kendini iyileştirme sistemi, yalnızca bu dört unsurdan bir tanesiyle çalıştıklarını da
iddia edenler dahil olmak üzere sinir sisteminin tümünün uyanık olarak katılımını
gerektirir.
b. Edimin niteliklerinin ayırdına varmak daha kolaydır. Yer çekiminin kuvvetine karşı
bedenimizin çalışmasıyla ilgili olguları uyanıklığı oluşturan diğer unsurlardan daha iyi
tanıyoruz. Edim hakkındaki bilgilerimiz, sevgi, hiddet, kıskançlık ya da başlı başına
düşünce hakkında bildiklerimizi çok çok aşar. Bu nedenle diğer ögelere oranla bir edimin
niteliğini bilmemiz daha kolaydır.
c. Edim hakkındaki deneyimimiz daha geniştir. Edim hakkındaki deneyimlerimiz de yine
duygu ve düşünce hakkında olanlardan daha geniş olduğu gibi bu konudaki gücümüz de
daha büyüktür. Pek çok kişi aşırı uyarılganlıkla duyarlılık arasındaki ayrımın farkında
değillerdir, böylece aslında çok gelişmiş bir güç olan duyarlılığı bir zayıflıkmış gibi
yargılarlar. Içlerindeki onları huzursuz edebilecek her türlü duyguyu bastırır, böyle
duygulara yol açabilecek durumlardan kaçınırlar. Pek çok kişi aynı bu şekilde düşünce
koşturmaktan kaçınır, onları sustururlar. Yalnızca din konusunda değil, toplum ya da
ulusun takipçisi olduğu pek çok konuda, genel kabul görmüş ekonomik ilişkileri
reddeden, genel geçer ahlaki ölçülere karşı çıkan, cinsiyet, sanat, politika ve hatta bilim
ölçülerinin dışına çıkan, yola getirilmiş bir havan dövücünün hık deyicisi olmayı
reddedenler eskiden zındık diye nitelendirilirlerdi sonraları bağımsız düşünebilenler
olarak görülmeye başladılar. Dış koşullar onun giysisini değiştirdi, o da kendi ismini.
d. Kişinin devinimi kendine verdiği değer açısından çok önemlidir. Kişinin beden yapısının
nasıl olduğunu, ne ölçüde devinebileceğini bilmesi ben-imgesi açısından anlaşılan başka
herhangi bir bilgiden daha değerlidir. Dış görünüşünün herhangi bir yerinde, ağzında ya
da dişlerinde bir yetersizlik gören bir çocuğun bu keşfi onu yıllar boyunca takip edecek,
bütün davranışı bundan etkilenecektir. Örneğin omurgası normal gelişimini
tamamlayamamışsa süratli bir denge duygusu gerektiren hareketleri yapmak onun için zor
olacaktır. Kolayca tökezleyecek, başka çocukların hiç düşünmeden kolaylıkla yaptıkları
bazı hareketleri yapmak için sürekli bilinçli bir çaba göstermesi gerekecektir. Gelişimi
diğer çocuklardan farklı olacaktır, yapacağı hareketi önceden düşünüp hazırlıklı olması
gerektiğini, düşünmeden ani yapacağı hareketlere güvenemeyeceğini keşfedecektir.
Hareketlerindeki bu zorluklar böylece kendine verdiği değeri azaltacak, onu doğal
eğilimleriyle doğru orantılı bir gelişimi engelleyici bir davranış içine girmeye
zorlayacaktır.
e. Kasların her hareketi bir devinimdir. Her işin başında kas hareketi gelir. Hiç kimse kasları
hareket etmeksizin ne bir ses çıkarabilir, ne işitebilir ne de görebilir. (Işitme esnasında
kulak zarının gerginliğini gelen sesin şiddetine göre ayarlayan bir kas vardır.)
Hareket halindeyken önemli olan yalnızca kasların mekanik eşgüdümü, onların mekansal,
zamansal tam doğruluğu değil, aynı zamanda gerilim oranı da çok önemlidir. Sürekli
gevşeklik kas hareketini yavaşlatır, kası zayıflatır, sürekli gerilim ise kesik kesik kesin
köşeli hareketlere neden olur; her ikisi de belli bir ruh halini, bakış açısını gösterir, ayrıca
yapılan işin altında yatan gerekçe ile bağlantılıdır. Ruh hastalarında, sinirli insanlarda,
kendine verdiği değer gidiş gelişler gösterenlerde, bu bozuklukla ilgili kaslarda gerilim
bozuklukları görülür. Aynı zamanda hareketle ilgili diğer belirtiler daha iyi bir tablo
çizebilirler, örneğin ritim, zamana ve mekana uyumda hemen fark edilir bir bozukluk

23
olmayabilir. Henüz deneyim kazanmamış hatanın nereden geldiğini bilmeyen bir
gözlemci bile, bu hatayı hareketlerin ve yüz ifadesinin yoğunluğunda değişiklik yaparak
tanıyabilir. Caddeden gelip geçenleri izlemesi yeterlidir.
f. Edimler sinir sisteminin içinde bulunduğu durumu yansıtırlar. Bir kas sinir sisteminden
gelen sürekli uyarılmalar sonucu kasılır. Bunun sonucunda dik duruş esnasındaki kas
duruşunun yapısı, yüz ifadesi ve ses sinir sisteminin durumunu yansıtırlar. Açıktır ki, sinir
sisteminde kasta da görülebilir bir değişikliğe yol açacak bir değişiklik yapılmaksızın ne
duruş, ne ifade ne de ses değiştirilebilir.
Yani kas deviniminden söz ederken söz ederken kasdettiğimiz aslında sinir sisteminden
gelip kası harekete geçiren uyarımlardır, çünkü kaslar kendiliklerinden, sinir sisteminden
gelen uyarımlar olmaksızın neredeyse hiçbir şey yapma yeteneğine sahip değildirler.
Gerçi embriyonda kalp hareketini düzenleyecek olan sinir sistemi henüz gelişmeden kalp
kasları kasılıp açılmaya başlasalar da, kendimizden bildiğimiz gibi çalışmaya başlaması
ancak bu çalışmayı düzenleyen kendine özgü kasların onu düzenlemeye başlamasıyla
olacaktır. Buradan çelişkili gibi gözükecek bir sonuç çıkarıyoruz: Devinim ve işte bir
düzelme kaydedilmesi ancak önce beyinde ve sinir sisteminde bir değişim gerçekleşmişse
mümkündür. Bu demektir ki, bedensel devinimdeki olumlu yönde bir değişiklik bu
devinimi idare eden kontrol merkezindeki bir değişikliği yansıtmaktadır. Böylesi
değişimler gözle görülemeyecekleri için onların yüzeydeki görülebilen ifadeleri
bazılarınca yalnızca “ruhsal” nedenlere, bazılarınca da yalnızca “fiziksel” nedenlere
bağlanır.
g. Devinim bilinçliliğin temelidir. Ta ki kaslara ulaşana kadar içinde olanlardan pek çok kişi
habersizdir. Içinde neler olup bittiğini solunum, kalp, ya da yüz kasları belli bir form
almak üzere organize olana kadar fark etmeyecek, ancak bundan sonra, korku, endişe,
gülme gibi kaslar aracılığıyla dışavurumuyla duygularının farkına varacaktır. Kasların
içerdeki duyguyu tepkiyi dışa iletmek için organize olmaları çok kısa bir zaman da alsa
herkes bilir ki bir duygu örneğin gülme dışarıdan görülebilir bir hal almadan önce
bastırılabilir. Aynı şekilde korku vb. diğer duygularımızın da dışavurumunu
engelleyebiliriz. Bedeninin duruşunda gerçekleşmiş olan değişimlerin bilincine
varmadıkça merkezi sinir sistemindeki süreçleri algılayamayız, çünkü bu değişikliklerin
hissedilmesi kaslardaki değişikliklerin hissedilmesinden de daha kolaydır. Duyguların
tümüyle kaslara yansımasını engelleyebilmemizin nedeni beynin yalnız insanlarda
bulunan işlevlere dair süreçlerle ilgi bölümünün insan ve hayvanlarda ortak olan işlevlere
ait bölümüne göre çok daha yavaş işlemesidir. Işte bu yavaşlık nedeniyle insan
değerlendirme yapıp harekete geçip geçmeyeceğine karar verebilir. Sistem kaslara bir işi
yerine getirmek veya engellemek için hazır bir şekilde beklemesini emreder.
Dışa vurma mekanizmasının kullandığı araçların bilincine varıldığı zaman, yer yer bütün
süreci başlatmış olan uyaranın ayırdına varabiliriz. Diğer bir deyişle, kişinin kendisini
etkinliğe doğru harekete geçirenin, tepkilerine neden olanın ne olduğunu anlaması, onun
bu etkinliği yapmasını sağlayan kaslarının işleyiş tarzının yeterince bilincine varmasına
bağlıdır. Bazen içimizde birşeylerin olduğunun ayırdına varır ancak bunun ne olduğunu
söyleyemeyiz. Bu durumda kas aygıtımız bize yabancı olan, henüz anlam veremediğimiz
bir şekle girmektedir. Bu birkaç kez tekrarlandığında artık bu yeni formu tanımaya başlar,
nedenini anlayabilir, daha başında ilk belirtiler kendini gösterdiğinde duyularla onu
algılayabiliriz. Bazı durumlarda ayırdına varılmaya başlanmadan önce bu deneyimin
defalarca yinelenmesi gerekecektir. Sonuç olarak, kişi içinde olup bitenlerin en iyi kas
aygıtı aracılığıyla bilincine varabilecektir. Bu bilginin küçük bir kısmı bize kabuk yani
bütün bedeni örten deri aracılığıyla, boşaltım yollarındaki, solunum yollarının içinde ve
çevresindeki, ağzın, burnun ve anüsün iç çeperlerindeki mukoza zarı yoluyla ulaşır. (?)

24
h. Solunum bir devinimdir. Solunumumuz her duygusal, bedensel zorlanmayı, her arızayı
yansıtır. Solunumumuz istemsiz oluşumlara karşı da duyarlıdır. Örneğin, salgı
bezlerindeki bir rahatsızlık, solunumun hastalığın tanımında yardımcı olan belli bir özellik
almasına neden olur. Her ani, kuvvetli uyaran soluğumuzu tutmamıza neden olur. Herkes
soluk alışın duygu değişimiyle, kuvvetli bir etkinin ortaya çıkmasıyla ne denli sıkı sıkıya
bağlı olduğunu bilir.
Tarihte sık sık daha iyi nefes alma yoluyla dinginlik ve huzura ulaşmak için sistemler
kurulmuş, kurallar ortaya koyulmuştur.
Insanın iskeleti öyle bir yapıya sahiptir ki, iskelet çekim alanına karşı amaca uygun bir
düzenleme yapmadan nefesi düzenlemek mümkün değildir. Yani, iskelet yapısı bedenin
daha iyi durup, daha iyi devinir bir hale geleceği şekilde düzenlenmedikçe, nefesin
kendisi de düzeltilemeyecektir.
ı. Gerek duyumlar, gerekse düşünce devinime dayanır. Daha iyiye doğru bir gidiş için
neden edimlerden yola çıktığımızın en son ve en önemli nedeni ise şudur: Bütün
davranışlarımız önceden de belirttiğimiz gibi birbirlerinden ayrılmaz dört parçadan
oluşur; harekete geçirilmiş kaslar, duyumlar, duygular, düşünceler. Teorik olarak bu dört
unsurdan herhangi biriyle yola çıkılabilirdi, ancak bu dörtlünün arasında kas aygıtının
rolü o denli büyüktür ki, beyin zarının(?) motorik (devinimle ilgili) bölgesindeki düzenek
ya da şemalardan kaldırılacak olsa, diğer yapı ögeleri de çözülüp dağılacaklardır.
Beyin zarındaki kasları harekete geçiren düzeneklerin bulunduğu, devinimle ilgili bölge
çağrışım işlemlerinin düzenlendiği beyin tabakasının hemen üst kısmında yer alır. Kişinin
yaşadığı bütün duygu ve duyumlar zamanına göre çağrışım süreçleriyle bağlantılıdır.
Sinir sisteminin önemli bir özelliği aynı anda birbirine zıt iki işi yapamamasıdır. Bu
nedenle sistem her an bedenin o an için ifade edebileceği bir genel uyum arar. Hem,
duruş, duyum, duygu, düşünce hem de kimyasal ve hormonal işlemler kendini oluşturan
parçalara bölünmeyi olanaksız kılacak şekilde bir bütün halinde çalışırlar her an. Bu bütün
ne denli çok parçacıklardan oluşmuş, karmaşık olursa olsun her an uyum içinde tümel
sistemdir.
Böyle bir uyumlu sistem içinde parçacıkların algılanabilmesi ancak kasların ve kılıfın işe
karıştığı durumlarda olabilir. Bilinç düzeyini yükseltmek için kasların ana rolü
oynadıklarını görmüştük. Beynin devinimle ilgili bölgesinde ona karşılık gelen bir
değişim olmadan kas aygıtında bir değişimin olması mümkün değildir. Bir şekilde beynin
bu bölümünde bir değişikliğe neden olabilirsek, bu sayede düzeneklerin ortak çalışmasını
ya da düzeneklerin kendilerini değiştirebilirsek böylece her temel uyum halinde
bilinçlenme için gereken temel ayrışacaktır. (?)
Diğer bir deyişle, içerde olagelen işlemleri dışarıdaki kaslarda neden oldukları
değişiklikler aracılığıyla tanıyabiliriz yalnızca. Devinimle ilgili davranış şemaları beynin
bununla ilgili bölümünde oluşur ve biçim alır. Kolaylıkla değiştirilebilseler her türlü
değişiklik sağlanabilirdi. Beyinde bu davranış şemalarının çözülmesi durumunda yerine
göre 50-100 hücrenin kendisine bağlı olduğu çağrışım hatları da serbest kalacaklardır. Bu
da davranış şemalarıyla birlikte bilincin alt yapısını oluşturan şeyi yok etmek anlamına
gelir.
Beyinde duygu ve düşüncenin kaynağı devinimsel bölgeye çok yakın olduğu, ayrıca
uyaranlar ve güdüler yayılma ve komşu dokulara atlama özelliği gösterdikleri için
devinimsel bölgedeki büyük bir değişiklik duygu ve düşünce üzerinde de etki yapacaktır.

25
Uyum biçiminin devinimsel temelinde yapılan her önemli değişiklik bu nedenle bütünün
bir arada duruşunu tahrip ederek, aslında yerine oturmuş düzenek ve şemalarla rutinler
oluşturmuş olan duygu ve düşüncenin dayanaklarını ortadan kaldıracaktır. Bu durumda
duygu ve düşüncede değişiklikler yapmak çok daha kolaydır. Yani kendisi aracılığıyla
duygu ve düşüncelerin bilincine vardığımız kas aygıtı değişp, artık her zamanki düzeninde
şemalar oluşturmayınca alışkanlık en önemli dayanağı, kas dayanağını yitirmiş olur. Artık
değiştirilmeye uygundur.

IV. Yapı ve Işlevi

1. Soyutlama yalnızca insana özgü birşeydir

Yaşamsal süreci dört yapı maddesinden oluştuğunu, bunların da devinim, duyumsama, duygu
ve düşünce olduklarını görmüştük. Düşünce devinimden pek çok yönden farklıdır. Insandaki
ortaya çıkan düşüncenin yalnızca ona özgü bir şey olduğunu kanıtlayamasak da kuvvetli bir
şekilde öne sürebiliriz. Gerçi gelişmiş hayvan türlerinde düşünceye benzer birşeylere
rastlanmaktadır ancak soyutlama özelliğinin yalnızca insanda görüldüğü su götürmez bir
gerçektir. Dilbilgisi, armoni bilgisi, uzay geometrisi, grup teorisi, olasılık teorisi ve daha
pek çok benzerlerinin insan bilincinin dışında varolmaları düşünülemez. Insan beyni ve sinir
sistemi bir bölümlerinin yapısında kendine özgü bir özellik gösterirler. Bu özellik sayesinde
beynin bu bölüm yapıları gereği diğer canlılarla ortak özellikler gösteren bölümlerden büyük
ölçüde farklıdır. Bu kitabın çerçevesi anatomik ve fizyolojik faklılıkların ayrıntısına girmeye
uygun olmadığı için bir özet açıklamayla yetineceğiz.

2. Beynin önemli bireysel özellikler gösteren kısmı

Beynin yaşamını sürdürebilmek için belli bir kimyasal çevreye ve yapıya gereksinimi vardır.
Bu gereksinimi doyurarak yaşamı sürdürmek için her vücutta kimyasal işlemleri ve sıcaklığı
belirleyip düzenleyen bir grup yapı vardır. Bu yapı grubun adı rinitik (burnumsu?) sistemdir,
her organizmanın bireysel iç gereksinimlerine cevap verir. Bu sistemde bir eksiklik ya da
bozukluk varsa bütün organizma sakatlanır ya da hatta yaşama olanağı kalmaz. Simetrik bir
yapıları vardır, biçim ve işlevleri bütünüyle kalıtsaldır.

3. Periyodik içsel dürtü

Vücut ve limbik sistemin gereksinimlerini karşılama çabası bir iç dürtüye neden olur, bu
dürtü kendisini dışarıya çevreye karşı ifade eder. Beyinde ikinci bir önemli yapı grubu
yaşamsal önem taşıyan iç gereksinimlerin dışavurumunu sağlar. Bu grubun adı da limbik
sistemdir (?). Yer çekimi alanına giren, açlık, susuzluk dürtülerinin giderilmesinden boşaltıma
kadar her türlü devinimle ilgilidir. Alanına giren iç gereksinimler doyurulmadığı zaman
yükselip, doyurulunca zamanı gelip bir daha yükselene dek geri çekilen ya da azalan dürtüler
çemberidir.
Kuşların yuva yapması, örümceğin ağ örmesi, arıların ve güvercinlerin çok uzaklardan
yuvalarına dönebilmeleri gibi “Içgüdü”deyip geçilen bütün olağan üstülüklerin kaynağı da bu
yapıdadır.

26
4. Öğrenme becerisinin başlangıcı

Yukarda sözü edilen rinik sistem kalıtsal yolla geçer ve evrimsel bir değişiklik olmadıkça
aynı kalır. Öte yandan limbik sistemin yapısı, organizasyonu, işleri büyük ölçüde yine kalıtsal
olmakla birlikte, daha bu aşamada insan sinir sisteminin kendine özgü özellikleri görülmeye
başlanır.
Içgüdüler sanıldığı ölçüde belirenmiş, değişmez değillerdir, canlıdan canlıya bir miktar
farklılık gösterir. Bazılarında bir işi başlatmak için yeterince kuvvetli olmayıp, örneğin yeni
doğmuş bebeğin annesinden süt emmesi için önce memeye koyulması gerektiği gibi birkaç
kişisel deneyim gerektirir. Bazı durumlarda ise içgüdü çevre koşullarına uyum sağlamaya izin
verecek kadar esnektir. Işte bu noktada çevreye göre değişim gösterme yeteneği kendini ilk
kez gösterir. Bu yeteneğe öğrenme becerisinin doğuşu ya da ortaya çıkışı olarak
adlandırabiliriz. Örneğin kuşlar farklı ortamlarda yuvalarını farklı malzemeden yapmaya
alışabilirler, ancak çevreye uyum sağlayabilme çok zor, pek çokları için ise olanak dışıdır.
Yine de bazı durumlarda içgüdüler çevre koşullarına o derece uyum sağlayabilirler ki anlama
ve öğrenme dediğimiz şeye yakın bir olgu ortaya çıkar

5. Ayrımlama yeteneği insanı diğer canlılardan ayırır

Beyindeki üçüncü yapı grubu insanı hayvanlardan ayıran işlevlere aittir. Bu supralimbik
sistem insanlarda en gelişmiş hayvanlarla bile karşılaştırılamayacak kadar çok gelişmiştir.
Sözünü etmiş olduğumuz insanı hayvanlardan ayıran yapısal özellikleri taşıyan sistem de işte
budur. Bu sistem sayesinde insan eli müzik, resim yapabilir, yazı yazabilir. El kaslarına çok
ince ayrımlılığı kazandırır, böylece yaptığı işlerdeki düzenek, ritim ve nüans zenginliğini
arttırır. Bu sistem ağız, boyun ve solunum organlarının kaslarını da aynı duyarlılıkla
döşeyerek ses bileşkelerinin sayısında büyük bir çoğalma sağlar, bu sayede çeşitli diller,
lehçeler, aksanlar ve çeşitli ıslık çalma, şarkı söyleme biçimleri ortaya çıkar.

6. Kalıtıma karşı bireysel deneyim

Bu sinir sisteminin dokusu ve yapısı kalıtsal olmakla birlikte işlevi büyük ölçüde kişinin
kendi deneyimlerine bağlıdır. Kişinin nasıl yazı yazdığı ilk yazmayı öğrendiği dile, kendisine
öğretilen yazı tipine, kullandığı kaleme, yazarken bedeninin aldığı şekle, yani öğrenme
esnasında beyninin devinimle ilgili bölümünde oluşan düzeneklere bağlı olacaktır.
Kişinin ana dilinin seslerini nasıl ürettiğine bağlı olarak ağız, dil, damak ve ses kaslarının
gelişimi belirlenecektir. Ilk dili ağız kaslarının göreceli kuvvetini ve ağız boşluğunun şeklini
öylesine etkileyecektir ki sonradan öğrendiği her dilde ilk dilin etkileri görülecektir, çünkü
konuşma organlarının yeni ses oluşumlarına adapte olması ancak bir dereceye kadar mümkün
olacaktır. Buradan da görülebileceği gibi kişinin bireysel deneyimleri, kalıtsal faktörler kadar
yapısal gelişimini belirleyicidir. Bu özelliğe başka bir canlıda rastlanmaz.

7. Karşıtlık kavramı yapıdan kaynaklanır

Bu üçüncü sistemdeki hareket asimetriktir. Normal şartlar altında simetrik olan diğer iki
sistemin aksine sağ ve sol parçaları farklıdır. Sağ elini daha çok kullanan kişinin dil merkezi
beynin solunda oluşur, solaklarda ise sağında. Sağ ve sol arasındaki bu çaprazlığın karşıtlık
kavramının temelini oluşturduğu sanılmaktadır. Genellikle sağ el daha becerikli, “daha iyi”

27
olduğu için dillerin çoğunda “sağ” doğru, sahip olunan ya da alınan hak, yasa, yükseklik,
doğruluk ve yön, gerçeklik, kimlik vb. anlamlara gelir (Türkçe’de sağ yani hayatta, sağlık,
sağlam, sağaltma gibi sözcükler bulunur. ç.n.) Almanca’daki “recht", Ingilizce’deki “right”,
Fransızca’daki “droit” ve “direct”, Latince’deki “rectus”, slavca “pravo” v.b.
Ilkel düşünce tarzı, iyi/kötü, siyah/beyaz, sıcak/soğuk, aydınlık/karanlık kavramlarını
birbirlerine zıt şeyler olarak görür, aralarında çelişki var sanır, haklarında özellikle eskiden
savaş ve kavgaya girer. Daha gelişmiş düşünce ise bunların anlamını zıtlıklarında aramaz.
Örneğin soğuk ve karanlık, sıcak ve aydınlığın zıddı değillerdir; karanlığın anlamı ışığın
olmamasıdır, sıcak ve soğuk arasında ise daha karmaşık bir ilişki vardır.

8. Geri dönüşü olan ve olmayan fenomenler

Ayrıca bu üçüncü sistem diğer ikisi kadar sıkı sıkıya duygu merkeziyle ilintili değildir.
Kıskançlık ya da hiddet gibi kuvvetli duygular bu duyarlı, yeni sistemin yapacağı işleri
engeller, düşünceleri bulanıklaştırır ve karıştırır. Öte yandan tümüyle duygulardan kopuk bir
düşüncenin de gerçeklikle bağlantısı kalmaz. Beyin gerçi yargılara varmadan çalışır, bu
nedenle birbirleriyle çelişen düşünceleri eş miktarda değerlendirebilir. Ama en azından
üzerinde çalışılacak düşünceleri seçmek için onun “doğru” olduğu yani gerçekle örtüşüp
örtüşmediği duygusu olmalıdır. “Doğruluk” elbette bu durumda öznel bir gerçekliğe işaret
eder. Bu “doğru” nesnel gerçeklikle örtüşüyorsa, o zaman söz konusu olan düşüncenin bütün
insanlar için geçerliliği olacaktır.
Beyin yalnız başına “aya gitmek mümkündür” ya da “aya gitmek mümkün değildir” gibi iki
tümce arasında seçim yapamaz, çünkü bu cümlelerin her ikisi de kendi içlerinde anlamlı
dolayısıyla da anlaşılabilirdir. Bu iki tümcenin “doğruluğunu” belirleyecek tek ölçü
gerçekliğin yaşantısıdır. Nesiller boyu gerçekliğin ilk cümle ile örtüşemeyeceği
düşünülmüştür, “aydan gelmiş” terimi hala içinde bulunduğu gerçeklikle ilgisi yok, dünyaya
yabancı anlamında kullanılır.
Beynin çalışması açısından olaylar geriye döndürülebilir de döndürülemeyebilir de. Ancak
gerçekte çoğunun geriye dönüşü yoktur. Bir kez yanmış bir mumun yeniden bütün bir mum
haline gelmesi de, bir bitkinin yeniden tohuma dönüşebilmesi de olanaksızdır.
Zamanla ilgili olaylar, zamanın kendisi de böyle olduğu için geriye döndürülemeyen
olaylardandır. Geriye döndürülebilen yani aşama aşama yeniden başlama noktasındaki
hallerine yeniden kavuşabilecek olayların sayısı son derece azdır. Gerçekle bağları kopmuş
beyinsel çalışma düşünce olarak kabul edilemez, aynı şekilde rastlantısal kas kasılmaları da
hareket değillerdir.

9. Düşünce ve edim arasındaki duraksama bilinçliliğin ortaya çıkmasını sağlar

Üçüncü sistemde sinirler diğer iki eski sisteme oranla daha uzun bir yol izlerler ve daha
geniştirler. Bu üçüncü sistemden uyarıları harekete dönüştüren mekanizmalara ulaşan
bağlantılar olduğu, böylece direk kontrolün aslında mümkün olacak olmasına rağmen,
kendisinden çıkan işler genellikle diğer iki sistem tarafından yapılır. Işlemin bu dolaylılığı,
dolambaçlı bir yol izlemesi, işin ortaya çıkışında bir geciktirmeye, duraksamaya neden olur.
“Önce düşün, sonra yap” yalnızca sözel bir olgu değil, fizyolojiktir.
Supralimbik sistemde olup ondan yola çıkan şeyle, onun bedenin yaptığı bir iş olarak ortaya
çıkışı arasında bir duraksama meydana gelir, düşünceyle uygulama arasındaki bu geciktirme
uygulamayı engellemeye yetecek kadar uzundur. Bir işin imgesini oluşturup sonra onu

28
gerçekleştirmeyi geciktirme ya da tümüyle iptal etme şeklinde duraksatma yeteneği,
imgelemimizin, hayal gücümüzün ve yargılayabilme özelliğimizin temelini oluşturur.
Belirtmiş olduğumuz gibi bu sistemin işlerinin somuta dönüşmesi bunu sağlayan diğer iki
eski sistemin hızına bağlıdır. Bu nedenle örneğin bir metnin anlamını algılamamız
gözlerimizin okuyarak sayfa üzerinde kayma hızına bağlıdır; bir düşüncemizi sözcüklerin
ağızdan çıkış hızından daha çabuk ifade edemeyiz. Hızlı okuma ve hızlı konuşma bu nedenle
hızlı düşünceyi de sağlar.
Düşüncenin nesnesinin oluşumuyla onun edim olarak somuta dönüşmesi arasındaki bu durak
bilinçliliğin fizyolojik temelini oluşturur. Bu duraklama, gerek bir niyet doğduğunda gerekse
o işe dönüştüğünde içimizde olup bitenleri anlamamızı sağlayan düzenektir. Edimin
ertelenebilmesi, yani niyet ile, niyetin gerçekleştirilmesi arasına giren zaman dilimi insanın
kendi kendini tanımasını mümkün kılan şeydir. Burada ayırdına varılması gereken çok şey
vardır, çünkü içsel güdülerin dürtülerine kulak veren sistemler diğer hayvan türlerinde de
olduğu gibi otomatik olarak işe geçerler.

10. Edim bilme anlamına gelmez

Bir kişinin bir iş yapması onun ne yaptığını ya da nasıl yaptığını yüzeysel da olsa bildiğine
dair hiçbir kanıt olamaz. Yaptığı işin bilincine varmaya çalıştığında, yani bu işi bütün
ayrıntılarıyla izlediğinde, bir sandalyeden doğrulmak gibi en basit ve alışılmış edimlerin bile
birer bilmece olduğunu, bunları nasıl olup da gerçekleştirebildiğine dair en ufak bir fikri
olmadığını kısa zamanda fark edecektir. Kastığı karın kasları mıdır yoksa sırt kasları mı, önce
bacağını mı germektedir yoksa üst bedenini mi bükmektedir, bu arada baş ne yapmaktadır,
gözler ne yapmaktadır? Kolayca ne yaptığını bilmediğine kani olabilir, hatta bunu öylesine
ileri götürebilir ki belki artık ayağa kalkamaz olur. O zaman artık alışmış olduğu yönteme
geri dönmekten başka çaresi kalmaz, yani kendisine ayağa kalma emri verip, işi bildikleri
yani alışkın oldukları gibi yapmaları üzere içindeki uzmanlara bırakmak.
Buradan da anlaşılacağı gibi kişi büyük çaba göstermeden kendini tanıyamaz, hatta bu tanıma
edimlerin ortaya çıkmasını bozabilir. Düşünce ve akıl, farkına varan ve bilen otomatik,
alışkanlıkla yapılan işlere düşmandır. Şu öyküyü çoğumuz biliriz: Birisi kırk ayağa sormuş:
“Önce hangi ayağınla adım atıyorsun?” Bunun üzerine kırk ayak yerinden kıpırdayamamış.

11. Bilinçlilik işin niyete uydurulmasını sağlar

Bazen şu yeterli olur; birisi bir iş yaparken ne iş yaptığını soruverir kendine, işte bu soruyla
aklı karışır, işine devam edemez olur. Yani birden bu işi nasıl yaptığının, yaptığını düşündüğü
şeye uymadığını fark etmiştir. Bilinci uyanmamış kişi kendisine diğer iki sistemin dediği gibi
hareket eder, yani onların tarzına göre, oysa o işi yapma niyeti daha yüksek bir yerden,
üçüncü sistemden doğmuştur. Üstelik böyle durumlarda edim genellikle temeldeki niyetin
zıddı olarak ortaya çıkar. Bu oluşumun nedeni, yüksek sistemden gelen bir şey yapma
isteğinin, alt sistemleri harekete geçirecek, onlarla daha sıkı bir ilişkide olan duygulardan
kopuk oluşudur. Kuvvetli duygular bu nedenle daha başarılı edimlere yol açar, yani daha
çabuk harekete geçilir, niyetin doğması ile edime dönüşmesi arasındaki mesafe kısadır,
tutkulu bir hareketle yanılır(?).
Böyle durumlarda alt beyin sistemlerinin otomatik edimleri iş başındadırlar, işin kuvvetli
duygularla yüklü kısmı neredeyse duraksamasız harekete geçirilirken, düşünceden yani daha

29
yüksek sistemden gelen kısım daha yavaştır, hatta iş artık biterken ya da bittikten sonra
kendini gösterir. Dil sürçmelerinin oluşması da genellikle bu şekilde olur.

12. Bilinçlilik hayatta kalmanın vazgeçilmez koşulu değildir

Iki eski sistem rhinik ve limbik insanların çoğunda birbirleriyle uyum içindedir. Insanların
gereksinimlerine cevap verebilir, hatta bazılarının akıldan geldiği sanılabilecek davranışlara
neden olurlar. Insanlarda o denli gelişmiş olmasına rağmen toplumsal yaşam için bile
supralimbik sisteme gereksinimi yoktur insanın. Arılar, karıncalar, maymunlar, sürü
hayvanları da belli bir toplumsal düzen içinde yaşarlarsa da bilinçliliğe gereksinimleri yoktur.
Bu toplum sistemlerinin bazıları oldukça gelişmiştir; yeni neslin bakımı, bir liderin hüküm
sürmesi, komşularla savaşlar, kendi alanını koruma, kölelerin kullanılması gibi temel
işlevlerinin çoğunda insanların toplumsal düzeniyle aynıdırlar.

13. Bilinç- evrimde yeni çağ

Insanlarda diğer hayvanlarda olduğundan çok daha ileri bir gelişmişlik gösteren üst sistem
bilinçliliği olanaklı kılar. Organik gereksinimlerimizin farkına varabilir, bunları tatmin
edebilmek için bir yol seçebiliriz. Sistem niteliği sayesinde bize bilinç, yargılama, ayrımına
varma, genellemeler yapma yeteneklerini, soyut düşünce ve imgelem gücü ve daha pek çok
şey kazandırır. Insanın organik gereksinimlerinin ayırdında olması kendini tanıması için
gereken temeli oluşturur. Bu güdülerin kaynağıyla, insanlık kültürünün ortaya çıkışını
birbirine bağlayan ilişkinin bilincine varırsa, bu bilinç yaşamını şimdiye kadar yalnızca pek
az kişinin yapabildiği ölçüde yönlendirebilmesi için gereken malzemeyi verecektir ona.
Gerçek tam insan homo humanus’un ortaya çıkmasından önceki, onun geleceğini haber veren
kısa geçiş dönemini yaşadığımıza inanıyorum. Bu çağa ulaşmamız bile mümkün olabilir.

V. Gelişmenin yönü

1. Amaç olarak yol

Herkesin iki dünyası vardır, biri kendine ait, özel, diğeri herkesle paylaşılan. Kendi özel
dünyam ortak olan ve daha başka ne varsa hepsini içine alır, yalnız yaşadığım sürece vardır.
Diğer, herkesle ortak dünyada ise denizdeki bir damla su, çöldeki bir kum tanesiyim. Bu
dünyada benim yaşamım ve ölümüm neredeyse hiç bir yer tutmaz, hissedilmez.
Kişinin kendi yaşamına koyduğu hedef belli bir ölçüye kadar kendi özel meselesidir. Biri
mutluluk, biri zenginlik, bir başkası güç, daha başkası bilgi, bir diğeri de eşitlik ve adalet gibi
şeyler hayal edebilir. Insanların hepsinde ortak olan bir amaç gibi birşey saptamamız
mümkün değildir. Yalnızca kuvvetle tahmin edilen, bilimin de kabul ettiği bir şey her
canlının gelişiminin belli bir yönü olduğu, insanın ise bu gelişimin en üs kademesinde
bulunduğudur. Evrimin bu gidişatı onun bizzat amacı olarak da görülebilir. Bu amaçla geçen
bölümde sinir sistemimizi incelerken karşılaşmıştık. Bu gelişimin gidişatı bilincin kapasitesini
arttırmak, yani daha önceki evrim aşamalarında ortaya çıkmış olan sistemlerin olasılıklarını
genişletmek, onları yönlendirmek, bu işlemleri çeşitlendirmek, engellemek ya da
hızlandırmak yönündedir. Bu işlev çok yetenekli, becerikli bir sanatçı ya da bilim adamı

30
olmasına rağmen, tam bir insan olmak için birşeyleri eksik olan biriyle karşılaştığımızda
otomatik olarak dikkatimizi çeker.
Bütün gelişmiş hayvanlarda bilinç vardır üstelik oldukça da geniş bir alanı vardır. Içinde
bulundukları ortamdaki, aile, grup, sürü içindeki yerlerini bilirler; aile ya da sürüyü korumak
için ortak hareket edebilirler, birbirlerine yardım edebilirler, yani birlikte oldukları cinslerine
neyin yararlı olacağını kestirebildiklerini varsayabiliriz. Insana özgü bilinç yalnızca
kendisinde bulunan soyutlama özelliğiyle daha gelişmiş bir bilinçtir, eğer onu gerçekten
kullanırsa sayesinde içinde nelerin olup bittiğinin ayırdına varabilir ve tanıyabilir. Böylece
örneğin bir şeyi bilip bilmediğini bilebilir. Bildiği birşeyi anlayıp anlamadığını fark edebilir.
Bildiğini soyutlayabilir, bir adım daha ötesine giderek yeteneğinin derecesini, ne ölçüde
kullandığını kestirebilir. Bilinç kapasitesinin tümünü kullanıp kullanmadığını, böylece
birşeyleri bilip bilmediğini fark edebilir.
Dil kullanımımızda bilinç ile bilinçlilik arasındaki sınırlar net olmamakla birlikte, aslında
aralarında büyük fark vardır. Bilincim tümüyle yerindeyken evimin merdivenlerini
tırmanabilir, ama kaç basamak çıktığımı bilmeyebilirim. Bunu bulmak için bir kez daha
basamakları tırmanmalı, bunu yaparken dikkatimi yaptığım işe toplamalı, bir yandan kendimi
dinlemeli, basamakları saymalıyım. Bilinçlilik bilinç ve bilinçte neler olup bittiğini ya da
bilincimiz yerindeyken içimizde neler olup bittiğini bilmektir.
Pek çoğumuz için istemli kas hareketlerimiz, düşüncemiz, soyutlama işlevlerimiz üzerindeki
egemenliğimizin bilincinde olmak nispeten daha kolaydır. Ancak istemsiz kas hareketleri,
duyumlar, duygular, yaratıcı yeteneklerimizin bilincine varmak, bunlara egemen olmak
büyük ölçüde zorluk yaratır. Hatta bu zorluk mümkün olamayacağı düşüncesini
getirebilecekse de böyle bir bilinçlilik kesinlikle olasılık dahilindedir.
Insan bir bütün olarak hareket eder, bütünlüğü mükemmel olmasa da bu böyledir. Işte bu
bütünlük sayesinde zor yanların kontrolünü sağlayacak bilinçliliği geliştirmek olasıdır.
Kontrolü kolay olan bölümlerdeki değişmeler bütün sisteme, yani doğrudan
hükmedemediğimiz bölümlere de etki ederler. Dolaylı etkileme de bir kontrol ve egemenlik
anlamına gelir. Burada yaptığımız iş önce dolaylı olan etkileri net bilgiye dönüştürmenin
eğitimi ve öğrenilmesi yöntemidir.
Bu aşamada belki özellikle vurgulamalıyım ki burada söz konusu olan ne irademizi
güçlendirmek, ne kendimize daha çok ve daha iyi hakim olmak, ne de kendimiz ya da
başkaları üzerinde daha fazla güç ve söz sahibi olmak amacıyla yapılan bir eğitim değildir.
Kendi kendini düzeltme, iyileşme, bilincin eğitimi ya da benzeri kavramlar gelişim dediğimiz
şeyin çeşitli yönlerini anlatırlar. Gelişimle burada vurgulanan yapı, işlev ve işin bir uyum
içindeki ortak etkileşimidir . Uyumlu ortak etkileşim için temel olan özgürlüktür yani kişinin
ne kendisi ne de bir başkası tarafından zorlama altında olmamasıdır.
Normal gelişim aslında zaten uyumludur; bütünün amaca uygun işlevlerini yerine
getirebilmesini mümkün kılabilecek şekilde bölümler büyür, gelişir, güçleri artar. Uyumlu
gelişip büyüyen bir çocukta olduğu gibi süreç boyunca nasıl yeni işlevler ortaya çıkarsa, her
uyumlu gelişme de yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına neden olur.
Uyumlu gelişim söylemesi kolay olsa da o denli kolay birşey değildir. Ilk bakışta soyut
düşüncenin avantajlı bir şey olduğu sanılsa da uyumlu gelişme açısından bazı dezavantajların
ortaya çıkmasına neden olur. Bütün dillerin altında soyutlama yeteneği yatar. Sözcüklerin
anlamları vardır, bir şey ifade ederler. Ifade ettikleri, işaret ettikleri şeylerden soyutlanmayla
ortaya çıkmış olmasalardı, hiç ortaya çıkmayacaklardı. Sözcükleri olmayan bir kültür hayal
etmek son derece zor olsa gerek. Soyut düşüncenin, dil becerisinin gelişimi gerek bilimde,
gerekse toplumsal başarılarda en önemli yeri tutar. Ancak aynı zamanda da soyutlama ve dil

31
kişiyi en yakınındaki gerçeklikten koparan, bunu onun ayaklarının altından çeken bir kuvvete
dönüşür, işte bu da insani pek çok işteki uyum ögesini temelden tahrip eder. Bu tip
bozuklukların sınırları sık sık bedensel ve ruhsal hastalık sınırlarına kadar vardığı gibi
zamansız yaşlanmaya neden olur. Kişi sözsel soyutlamasını ne derece ilerletir, derinleştirirse,
düşünce ve imgelem gücü de o derecede duygularına, duyumlarına ve hatta hareketlerine
yabancılaşacaktır.
Düşünmeye yarayan sistemlerin duyguların konakladığı yapılarla ilişkisinin son derece
gevşek olduğunu görmüştük. Net, açık düşüncelerin ortaya çıkması ancak kuvvetli duyguların
işe karışıp nesnelliği ve tarafsızlığı bozmamaları halinde olur. Belli bir hedefe yönelik
düşüncenin gelişimi bu nedenle sürekli duygulardan, öznel algılamadan geri durmayı, onları
itmeyi gerektirir.
Yine de ahenkli gelişim, tam da amaca yönelik düşünce onu bozan birşey de olsa ahenksiz
gelişime göre önemini korur. Diğer insanlardan kopuk bir düşünce giderek kurumaktan
kurtulamaz. Öncelikle sözcüklere dayalı bir düşünce beynin evrim açısından daha eski,
duyguyla sıkı sıkıya ilişkide olan yapılarından gelen malzemeyle beslenemez. Yaratıcı,
dolaysız düşünce beynin eski yapılarıyla olan ilişkisini sürdürmelidir. Zaman zaman içteki
derin kaynaklardan gelen gıdadan beslenmeyen soyut düşünce , insani hiçbir içerik taşımayan
sözcük üretme fabrikasına dönüşür. Sanat, bilim, şiir, tarih, felsefe ve daha pekçok alanda
yazılmış pek çok kitap vardır ki anlam olarak gerçek adına içinde çok az şey taşıyan
mantıksal bir sıralamaya koyulmuş sözcükler dışında okuyucusuna sunacak birşeyleri yoktur.
Gerçek olarak nitelendirdiğimiz şey “insanı içerik” dediğimiz şeyle örtüşür. Aynı şey her gün
bir alışkanlık halinde insanların birbirleriyle sürdüregeldikleri konuşma tarzı için de
geçerlidir. Kendini diğer insanlarla birlikte ahenkli bir şekilde geliştirmeyen düşünce kendi
gelişimini köstekler hale gelmiştir.
Bundan çıkarılabilecek ahenkli gelişmenin istenen birşey olması sonucu oldukça banal
gözükebilir. Yalnızca soyutlamayı yani kavramları ve mantıksal biçimi ele aldığımız sürece
bu tümce de diğer bütün mantıksal ifadeler gibi bütünsel insandan hem aynı derecede kopuk
hem de uygulama açısından anlamsız bir durumdadır. Ancak bu klişe tümcenin anlamının
duygularımı, duyumlarımı ve imgelemimi etkisi altına almasına izin verirsem, biçimiyle,
çağrışımlarıyla, suretiyle yeni bileşkelere ve keşiflere yol veren gerçekten kaynayan bir
kaynak haline gelir. Bu da şu demektir: Resimlerle, imgelerle yani bana özgü ruhsal
bileşkelerle düşünme. Kişi yalnızca konuşmak değil karşısındakine hitap etmek istiyorsa
sözcüklerini, sözünü giydirmelidir aynı şekilde.
Ahenkli gelişme uzun bir geçmişi olan her canlıda görülebilir. Insanda ise bilinçlilik evrim
merdiveninde oldukça yeni yeşeren bir alan olduğu için pek çok zorlukla birlikte yol alır.
Hayvan, insansı ve insanların ahenkli gelişimi için duyumsal algılar, duygular, hareket ve az
miktarda bir düşünce yeteneği, yani bellek ve biraz bilinç gereklidir. Işte uyanıklığının
uykusundan farklı bir şey olması için gereken şeylerin hepsi bu kadardır.
Bir bilinç taşımayan hayvanlar için buraya kavramları birşey ifade etmez. Oysa insanlarda
evrimle bilincin ortaya çıkması ile buraya sola, .oraya sağa doğru bir hareket olarak anlam
kazanmış olurlar.
Bu bizce o denli doğal birşeydir ki önemini pek tahmin edemeyiz, gözlerimizin görmesi gibi
basit bir şeymiş gibi gelir. Oysa biraz düşünürsek ne sağ ile sol arasında bir ayrım
yapabilmemizin ne de görme yetimizin basit şeyler olmadığını anlarız. Sağ ve solumuzu
birbirinden ayırabilmemiz demek içinde bulunduğumuz mekanı merkezinde bizim
olduğumuz, bizden yayılan bir şekilde ikiye ayırmamıza neden olur. Bu mekanı bölen ayıraç
hattı duygusu bilincimizde başlangıçta henüz pek de net değildir, bazen “sağ taraf” ve “sol

32
taraf” sözcükleriyle ifade bulur. Bu artık “sağ” ve “sol” sözcükleriyle ifade edilen kavramlara
yani bir başka soyutlamaya yol açar. Sonra giderek daha da soyutlaşarak işte böyle yazı
yazmayı olanaklı kılar. Insan bilincinde ufacık bir yol ilerleyebilmek için, örneğin sağ ve solu
anlayabilmek için, hareket ederken dikkatini bir içinde olup bitenlere, bir dışındaki dünyada
olup bitenlere yöneltmek durumundadır. Dikkatin bu şekilde bir oraya bir buraya, bir içe bir
dışa yöneltilmesi soyutlamaları, sözcükleri doğurur, böylece bu gidiş gelişleri, kendi
dünyasının yerinin değişimlerini dış dünyaya oranla tanımlayabilir. Bu bilinçliliğin
gelişiminin pek çok doğum sancısıyla olması doğaldır. Ufuktaki ilk böylesi belirtilerin
atalarımızı oldukça şaşırtmış olsa gerek. Onlar da bazen yeniden diğer hayvanlar gibi olmayı
dilemişlerdir herhalde.
Bilinçlilik bütün evrimin geçirdiği süreç ile karşılaştırılınca henüz çok yenidir, bu nedenle de
insanlarda değişik değişik oranlarda ortaya çıkar, bu alandaki farklılıklar gerçekten diğer
alandakilere göre son derece büyüktür. Ayrıca her birey bilinç düzeyinde ve kişiliğinin diğer
yönlerine göre ona verdiği değerde periyodik dalgalanmalar yaşar. Bilinçliliğin tümüyle
yittiği anlık ya da daha uzun tabana vurma dönemleri vardır. Ahenkli bir yeklik duygusunun
ortaya çıktığı, insanın bütün yeteneklerinin bir tek bütünle içiçe girdiği tepe noktaları daha
ender yaşanan anlardır.
Esoterik okullar Tibet kaynaklı bir benzetme bilirler bu konuda. Bu benzetme şöyle der:
Kendinin bilincinde olmayan insan, yolcuları tutkular atı kaslar olan bir arabaya benzer,
arabanın kendisi de iskelettir. Bilinçlilik ise uyuyan sürücüdür. O uyuduğu sürece araba
amaçsız bir oraya bir buraya sürüklenir, her bir yolcu arabayı başka bir yöne çekmek ister.
Arabacı uyanır dizginleri tutar, saati ve arabayı her yolcuyu hedefine ulaştıracak şekilde
sürebilir.
Bilinçliliğin duygular, duyumlar, hareket ve düşünceyi birleştirdiği anlar araba yolunda
gidecek hem çabuk hem da kolaylıkla ilerleyecektir. Işte bu anlar keşiflerin yapıldığı, yeni
şeylerin icat edildiği, yaratıldığı, gerçek bilginin elde edildiği anlardır. Böyle anlarda insan
kendi küçük dünyasıyla, çevresindeki büyük dünyanın bir olduklarını kavrar ve bu birlikte
artık yalnız değildir.

Ikinci Bölüm

Oniki örnek ders


Bu oniki ders Feldenkrais Enstitüsünde yıllar boyunca öğretilen binlerce dersin arasından
seçilmiştir. Sıkı bir sıralamayı takip etmezler, yöntemin çeşitli yönlerini gösterme, uygulama
ve işleme tarzını açıklama amaçlarına hizmet etmelerine önem verilmiştir.
Her bir derste bedenin bütünün temel işlevleriyle birlikte katılacağı bir alıştırma yer
almaktadır.
Bunları denemek isteyenlere her akşam yatmadan önce bir alıştırmayı yapmalarını öneririz.
Birkaç hafta içinde bütün önemli yaşamsal işlevlerinde önemli bir düzelme göreceklerdir.

Bazı hatırlatmalar

1. Yeteneğin Geliştirilmesi

33
Bu derslerin amacı yetenekleri geliştirmek, yani kişinin olanaklarının sınırlarını genişletmek,
istediklerini yapabileceğini kendisine göstermek, bunun için mümkün olmayanı mümkün,
zoru kolay, kolayı hoş hale getirmektir.
Yalnızca severek ve kolayca yaptığımız şeyler alışkanlığa dönüşebilir, her an hizmetimize
açık olur. Zorlandığımız, iç direnci yenmek için istem kuvvetiyle kendimizi zorladığımız
şeyler hiçbir zaman gündelik yaşamımızın içine giremez, zamanla, yaşımız ilerledikçe artık
hiç yapamadığımız şeyler haline dönüşürler.
Örneğin yaşı elliyi geçtiği halde bir çit üzerinden atlayan birisine pek rastlamayız, gençler
rahatça çitlerin üzerinden atlarken o çit alçak da olsa çevresini dolanmayı yeğler.
Bu demek değildir ki görünüşte zor olan herşeyden kaçınmalı, zorlukları aşmayı kafamıza hiç
koymamalıyız, ancak yeteneği geliştirme ya da düzeltme ile yalnızca çaba göstermiş olmak
için gösterme arasındaki farkın ayırdına varmalıyız. Istemimizi sonunda davranışlarımızın
kolay ve anlaşılır bir hal alması için yönlendirmemiz daha iyidir.

2. Yetenek ve Istem Gücü

Yeteneğimiz arttıkça bilinçli istem gücüne olan ihtiyacımız azalır. Yeteneklerimizi


geliştirmek için ihtiyacımız olan güç, istemi etkin ve yeterli derecede uygular. Tam
düşünürseniz kuvvetli istençleri ve büyük istem güçleri olduğu söylenen insanların çoğunun
bu yetenekleri başka birşeye hizmet etmek için değil sırf kendileri adına geliştirdikleri ve
nispeten az yetenekli insanlar olduklarını farkedeceksiniz. Nasıl yapılacağını bilen kişi büyük
hazırlıklara girişmeden, işi uzatmadan ne gerekiyorsa yapıverir. Istem güçleri çok büyük
olan kişiler amaca yönelik orta derecede bir istem gücü yerine aşırı güç uygularlar, apaçık,
düz caddede birinci vitesle giderler.
Öncelikle istem gücüne dayanan kişinin en çok geliştireceği yetenek kendini zorlama ve
işlerinde az ama dozu iyi ayarlanmış, iyi yönlendirilmiş güç uygulamak yerine çok güç
harcama alışkanlığını kazanmadır.
Her iki şekilde de hedefe ulaşmak mümkündür, ama işlerinde çok kararlılığa gereksinim
duyan büyük zararlara da yol açabilir. Kullanılmayan güç kendiliğinden uçup gitmez, yayılır
ve eklem yerlerinde, kaslarda ve bedenin başka zorlama uygulanan yerlerinde zarara yol açar.
Harekete dönüştürülerek kullanılmayan enerji sistem içinde kalarak ısıya dönüşür ve bertaraf
edilmesi gereken değişikliklere yol açar; yeniden hareket edebileceği duruma tekrar
döndürülmesi gerekir.
Iyi yaptığımız işler bize zor gelmez. Hatta bize zor ya da ağır gelen hareketlerin yanlış
yapıldıklarını öne sürebiliriz.

3. Hareketleri anlamak için zorlanmaya değil duyguya gerek vardır

Öğrenmek için zamana, dikkate, ayırdına varma yeteneğine, ayırdına varmak için ise
duyumlara gerek vardır. Yani öğrenmek için duyuları keskinleştirmelidir, salt güç
uygulamasıyla ihtiyacımız olanın aksine ulaşırız.
Birşey yapmayı öğrenmekte olan kişinin tarafsız bir şekilde içinde olup bitenlere dikkat
etmesi gerekir, böylece kafası karışmaz, nefes alıp verişine rahatlıkla dikkat edebilir, aceleden
kaynaklanan gerginliği yaşamamış olur. Öğrenme sırasında çok çaba sarfeden, bu da
kendisine yeterli görünmeyen kişinin edimlerini hızlandırmaktan, kuvvetlendirmekten ya da

34
düzeltmekten başka çaresi kalmaz; birinci viteste tam gazla gitmeye çalışır ve bu çabalar onu
daha verimlileştirmez. Bu anda nefesini tutar, bütün takatını tüketir, gözlem yapacak hali
kalmaz, üstelik olumlu bir aşama yapamaz.
Okuyucu burada sunulan derslerin ve alıştırmaların kendisinden çok az şey beklediğini, çok
kolay olduklarını görecektir. Ancak öylesine uygulanmalıdırlar ki daha ilk dersin sonunda bir
değişiklik hissedilebilsin. Bu ön hatırlatmalar ona bu konuda yardımcı olmak amacını
taşımaktadır.

4. Keskinleşmiş Ayırdına Varma

Bir Yahudi atasözü “Aptallar hissetmez” der. Hissetmeyen kişi farklılıkları algılayamaz, yani
bir işle bir başka iş arasındaki farkı göremez. Oysa ayırdına varma yeteneği olmadan ne
öğrenme olur ne de öğrenme yeteneğinin geliştirilmesi söz konusu olur. Bu o pek basit bir
mesele değildir, duyu organlarımız kendilerine çarpan uyaran ne denli küçük ve hafif olursa o
denli iyi ayırdına varacak şekilde yaratılmışlardır.
Ağır bir bavulu taşırken üzerine konan bir sineği fark etmem, ancak elimde tuttuğum bir tüy
ya da küçük bir içki kamışı ise bunların üzerine konan bir sineğin etkisi fark edilir. Bu bütün
duyular yani işitme, koku alma, görme, tad alma ve dokunma için geçerlidir.
Bu nedenle bu kitaptaki alıştırmalar hareketlerdeki zorlanmayı azaltmaya çalışır,
zorlanmadaki ufak tefek farklılıkların ayırdına varmak için önce zorlanmanın kendisinin
azaltılması gerekir. Hareketi daha iyi, daha tam olarak denetleyebilmek için, kişinin yüksek
bir duyarlılığa yani farklılıkları daha iyi algılayabilme yeteneğine ihtiyacı vardır.

5. Alışkanlıkların Gücü

Alışkanlık haline gelmiş hatalı bir duruşu ya da hareketi düzeltmek için öncelikle hatayı ve o
hatanın edimlere nasıl yansıdığını fark etmek, sonra da o bilgiyi hareketin alışkanlık
doğrultusunda değil o bilgiye göre yapılmasını sağlamakta kullanılması gerekir.
Bir kişi karın ve kalçasını çok öne çıkarma alışkanlığı varsa, bu nedenle de başı boynunun
gerisine doğru çekiyorsa sırtı çok kavis yapacak ve doğru bir duruştan söz edilemeyecektir.
Sonra başını biraz öne getirip, kalçasını geriye iterse başının çok öne eğik, kalçasının da çok
dışa çıkık durduğu duygusuna kapılacaktır, bu nedenle doğru ama alışmamış olduğu duruş
şekli onu rahatsızlık verecek, yanlış ve anormal gelecektir. Bunun sonucu olarak acele eski
alıştığı, içinde kendini zorlanmamış, doğru ve yerli yerinde hissettiği duruşa dönecektir.
Bu demektir ki alışkanlıkları değiştirmek istiyorsak yalnızca duygularımıza güvenemeyiz.
Doğru duruş normal hissini vermeye başladığı, kendisi yeni bir alışkanlık halini aldığı
zamana dek bilinçli bir çalışma şarttır. Denemiş olanlar alışkanlıkların değiştirilmesinin
sanılandan ne denli zor olduğunu bilirler.

6. Yapılan işin düşünülmesi

Göründüğünden daha önemli olan bir şey daha vardır, derslerime katılan öğrenciler bir
alıştırmayı yaparken hareketlerini bölmeden verilen talimatları dinlemeyi ve gerekli
değişimleri gerçekleştirmeye niyetlenmeyi öğrenirler. Bu şekilde aynı anda biri diğerinden
önce ya da sonra olmadan düşündüğünü yapmayı ve yaptığını düşünmeyi öğrenirler. Bu

35
birşey yaparken düşünmeyi terkeden, düşüneceği zaman işe ara veren birisinin durumundan
bir adım ileridir. (Deneyimli bir sürücü araba kullanırken verilen talimatlara uymakta
zorlanmaz, oysa acemi için bu zordur.)
Yalnız başına öğretmen olmaksızın bu kitaptaki alıştırmalardan gerçekten yarar görmeyi
isteyen birisinin yapmakta olduğu alıştırmaya ara vermeksizin bir sonraki alıştırmanın
talimatlarını düşünmesi iyi olur. Bir hareketi sürdürürken kafasında gelecek alıştırmaya
hazırlanmalıdır.

7. Hareketleri enerjiyi boşa harcamadan yapma

Bir makinenin amacına uygun işlemesi için bütün parçalarının çok iyi yerlerine oturuyor,
gerektiği kadar yağlanmış olması, birbirine değen parçaların arasının temiz olması, hiçbir
artığın kalmış olmaması, harcadığı yakıtın termo dinamik sınıra kadar bütünüyle kinetik
enerjiye dönüşebilmesi, fazla gürültü çıkarmaması, sarsılmaması yani kısaca enerjinin
amaçsız hareketler için boşa harcanmayıp makinenin amaca yönelik işlemesinin verimini
azaltmaması gerekir.
Burada yapacağımız alıştırmaların da hedeflediği şey aynıdır. Hangi iş başında olursak
olalım, yavaş yavaş bütün gereksiz hareketleri terketmek, yani hareketi zorlaştıran,
engelleyen, bozan ya da aksine çalışan herşeyi.
Günümüzde kullanılan eğitim sistemleri amaca ulaşmak adına düzensiz ve boşa harcanan
gücün miktarını gözönünde bulundurmaksızın ne pahasına olursa olsun bir amaca ulaşmaya
değer verirler. Düşünce, duygu ve kontrol organları bir işi yapmak için organize
çalışmadıkları sürece, yani sürekli, akıcı ve amaca yönelik birarada çalışmadıkları sürece
genellikle bedenin işin yapılması için hiç gerekli olmayan hatta engel oluşturabilecek
parçaları karıştırılır. Böylece sık sık aynı anda birbirini köstekleyen iki işi yapma durumu
ortaya çıkar. Bu durumda ancak bilinçli özel bir çaba göstererek niyetine uygun düşen
parçanın ona karşı çalışan parçaya üstün gelmesini sağlaması gerekecektir. Bu ise ne yazık ki
bir işin doğru yapılmaması beceriksizliğinin istem gücüyle kamufle edilmesi demektir.
Burada da öğrenilmesi gereken amacın aksine çalışan çabaların bertaraf edilmesi, istem
gücünün yalnızca belli bazı işleri başarmak için kullanılmasıdır, yani yola çıkmak
istendiğinde fren boşaltılmalı, yalnızca tam gerektiği zaman birinci vitese takılmalıdır.
Okuyucu kendi deneyimleriyle bunları gördüğü zaman yeniden aynı konuya döneceğiz. O
zaman kendini sürme sanatını artık kendi başına geliştirebilecektir.

8. Dersler esnasında nefesin ritmi

Eğer ders doğru şekilde yapılmışsa öğrenci kendini dersin sonunda bir tatil ya da iyi bir uyku
sonrasındaki gibi taze ve hafif hissetmelidir. Eğer böyle olmazsa hareketleri büyük bir
olasılıkla nefesinin farkında olmadan çok hızlı ve çok sert yapmış demektir.
Alıştırmaların hızı her zaman nefesin ritmine uygun olmalıdır. Zamanla parçaları daha iyi
birarada çalışır olduğunda nefes kendini bedenin yaptığı çeşitli hareketlere uyduracaktır. Bir
dersi ilk kez uyguluyorsanız talimatlarda söylendiği kadar yavaş olmalısınız. Bütün dersleri
baştan sona bir kez yapıp ikinci kez yapmaya başlıyorsanız size kolay gelen ve akıcı bir
şekilde yapabildiğiniz hareketleri biraz daha hızlı yapabilirsiniz. Bütün bunu izleyen
tekrarlarda ise olabildiğince çabuktan olabildiğince yavaşa kadar bütün hızları deneyiniz.

36
Uygulama için bazı ipuçları

1. Zaman

En iyisi dersleri yatmadan hemen önce yapmaktır, en son yediğiniz yemeğin üzerinden en az
bir saat geçmiş olmalıdır. Dersi bitirince hemen yatarsanız çok iyi olur. Bunun nedenlerinden
biri, dersler iş ve büyük bir olasılıkla endişelerle dolu bir günün sonunda kas gerginliklerini
çözecek, daha huzurlu ve dinlendirici bir uyku uyuyacaksınız.
Sabah uyandığınızda yatağınızda bir-iki dakika gerinip bir önceki akşam yaptığınız dersin
üzerinizde bıraktığı genel duyguyu anımsamaya çalışın. Aklınızda kalmış olan iki- üç hareketi
tekrarlamakta yarar olacaktır. Gün boyunca başka işlerle meşgulken zaman zaman yine bir
önceki geceki dersi düşünüp üzerinizde hiçbir değişiklik yapıp yapmadığını kontrol edin.
Bazılarına bunun için her seferinde yalnızca bir iki saniye de olsa özel belli bir zaman
ayırmak daha kolay gelebilir. Bir önceki günün dersini her hatırlaması onda biraz daha yer
etmesini sağlar.

2. Süresi

Bir dersin süresi sizin onu ne kadar hızlı ya da yavaş yaptığınıza bağlıdır. Ilk dersler için
ayrıca hareketleri ne kadar tekrarladığınıza da bağlıdır. Başlangıç için en iyisi her bir hareketi
on kez ve yavaş yapmaktır, ilerledikçe ve talimatlara da uygun bir şekilde yirmibeş kereye
çıkarılır. Zamanla bir hareketi yüzlerce kere olabildiğince hızlı ve olabildiğince yavaş olmak
üzere tekrarlamak mümkün olacaktır ve bu gereklidir. Yine hatırlatalım, hızlı aceleyle demek
değildir.
Başlangıçta 45-60 dakika öğrenip gelecek akşama dek ara vermektir. Bütün dersler bir kez
çalışıldıktan sonra her bir ders için 45 dakikaya ihtiyacı olacak, bundan sonraki her tekrar için
ise en az 20 dakika yeterli olacaktır. Daha ilerde dersler artık gündelik hayatımızın alışılmış
bir parçası haline geldiğinde bir ders onu düşüneceğiniz bir an kadar ya da yapmak için
harcamaya hazır olduğunuz zaman kadar sürebilir.

3. Uygulama yeri

Yerde bir halı ya da hasır üzerinde, bacak ve kolların hiçbirşeye çarpmadan iki yana
açılabileceği kadar bir yerde hareketler yapılabilir. Başlangıçta yere yatmakta zorlananlar
kalın bir battaniye kullanabilir, başka türlü olmuyorsa yatağın üstünde yapabilirler.

4. Kıyafet

Ne kadar az olursa o kadar iyi, ama ne giyerseniz giyin, rahat olmalı ne hareketleri, ne de
solunumu engellememelidir. Sırtınızda düğme ya da fermuar olmasın!

5. Dinlenme

37
Okuyucu her dersten sonra dinlenmeye davet edilecektir. Yani sırt üstü, bacaklarınızı düz
uzatarak, kollarınız bedeninizin yanında, başlangıçta gözleriniz mutlaka kapalı olarak
uzanmalısınız. Bir an dinlenmeden sonra, bedeninin yerle nasıl temas içinde olduğunu,
bedeninin her bölümünün nasıl hissettiğini baştan ayağa dinleyerek sistematik olarak
incelemeye başlamalıdır. Buna topuklardan başlamalı, sol topuğu yere sağ topuğuyla aynı
şekilde ve aynı ölçüde mi temas ediyor, iki topukta da yere dokunan noktalar aynı mı?
Bundan sonra sırayla önce baldırlara, sonra dizin iç taraflarına sonra kalçalara bakmalı. Her
iki bacak da eş uzunlukta ve eş ağırlıkta mı hissediliyor? Kalça solda başka, sağda başka mı
duruyor? Aynı şeyi kaburgalar, kürek kemikleri, eller, dirsekler, kollar, başın arkası için de
yapmalı; omurganın yerle kontağında bir değişiklik olmuş mu...? Bir kaç kez yaptıktan sonra
bedeninizi bu şekilde taramaya alışacaksınız ve size kolay gelecektir.

6. Ayağa kalkma

Dinlendikten sonra yavaşça ayağa kalkın, örneğin şöyle: Yavaşça bir yanınıza dönün, sonra
diz ve kolları çekip onlara dayanarak yüzüstü dönün, bedeninizin üst kısmını yavaşça çömelir
hale gelene kadar kaldırın, bu arada bir elinize bacaklarınızın arasından, diğeriyle bir
bacağınızın dış tarafından (sağ ya da soldan) dayanarak -yavaşça!- doğrulun.

7. Okuma ve yapma

Yanında kendisi hareketleri yaparken talimatları okuyacak biri olmayanlar en iyisi her
seferinde küçük bir bölümünü yapsınlar: Kısa bir paragrafı okuyup o anda ne yapacağınızı
öğrenin ve derse başlayın, hareketi talimatlara uygun olarak on-yirmibeş kez yaptıktan sonra
bir sonraki paragrafı okuyun ve uygulayın, bu şekilde paragraf paragraf dersi bitirin. Bu
şekilde biraz daha uzun zamana ihtiyacınız olacak, belki en iyisi dersi bölümlere ayırıp,
bölüm bölüm yapmak, bir dersin bütün hareketlerini bu şekilde öğrenip uyguladıktan sonra
kitaba gerek olmadan kafasında bölümleri birleştirip dersin tümünü bir kerede yapabilir.

Ilk Ders

Doğru duruş nedir?

1. Doğru duruş nedir?

Doğru durmanın normalde “kendini dik tutmak” denilince anlaşılan şeyle ilgisi yoktur.
Kendini dik tutmaya çalışan kişi kanıtlanabilir ki doğru durmuyordur. “Doğru ”, “dik”
değildir.
“Dik otur!”, “dik dur!” sözlerini anne babalardan, öğretmenlerden, daha başkalarından sık sık
duyarız, iyi niyetle, inançla tekrarlanır. Peki insan nasıl dik oturur ya da dik durur diye
sorulsa şaşırıp, “Bilmiyor musunuz, ‘dik’ ne demek? Dik dik demektir!” diyeceklerdir.
Genellikle sırtı düz, başı dik olarak yürüyen ya da oturan birinin duruşu doğru gibi görünür.
Duruşlarında bir sopa gibilik değil, dik olmayı kasteden bir düzgünlük vardır elbette. ?????

38
Dik oturması ya da dik durması söylenen bir çocuğa ya da yetişkine bakıldığında, onun da
bedenini yanlış kullandığına dair bir kanısı olduğunu, hemen sırtını dikleştirip ve başını
kaldırdığını görürüz. Böylece doğru duruşa geçtiğine inanır. Tek problemi bu dik duruşu
sürekli çaba göstermeden yapamamasıdır. Dikkati onu ilgilendiren başka bir yere odaklandığı
anda yeniden eski duruşunu alır. Büyük bir olasılıkla da yeniden uyarılmadan, ya da kendisi
“görevini yapmadığını” fark edene kadar eski duruşuna devam edecektir.
Bu bağlamda “dik”le ifade edilmeye çalışılan yere tam dik bir pozisyonda durmaktır. Ancak
ünlü anatom Albinus’un ideal iskelet modeline bakıldığında yalnızca iki küçük parçanın yere
dik olarak durdukları görülür, ensenin en üst omurgaları ve göğüs ile kalça arasındaki
omurgalar. Iskelette bunlardan başka tam dik duran kemik yoktur, elbette kol kemikleri
bazen aşağı yukarı dik durumdadır. Yani “dik” durmakla kastedilen yere tam bir diklik içinde
durmak olmamalıdır, “dik” durmak ne demektir gözümüzde canlandıramıyoruz.

3. Estetik bir kavram olarak “dik”

“Dik” sözcüğü yanılgıya neden olur. Neye gereksinimimiz olduğunu, olumlu bir değişiklik
olduğunda neyin ortaya çıkacağını göstermez. Bu sözcüğü daha çok estetik bir anlamda
bedenin duruşuna bağlı olarak kullanıyoruz, ne yararlı, ne de hataların düzeltilmesinde bir
ölçü olarak alabileceğimiz bir kavram olamaz.
Geometrik anlamdaki diklik de statik olduğu için bize yardımcı olmayacaktır. Sözcüğün
geometrik anlamına uyacak olsaydık bedenin hareketsiz belli bir durumda tutulması gerekirdi.
Duruşun doğru olduğunun dikliğiyle ne denli ilgisiz olduğunu iyice anlamak için sırtını
sakatlamış birisinin nasıl olup da dik duracağını düşünün. Bir sakatın bedenini amaca doğru,
yönelik ve zarafetle kullanması gerçekten mümkün değil midir? Oysa bunu sağlıklılardan
daha iyi beceren pek çok sakat vardır. Iskeletleri büyük bir zarar görmüş olduğu halde olağan
üstü güçlü, doğru ve “güzel” hareket edebilen insanlar vardır. Tam da onlarda dik kavramını
hiç kullanamayız.

4. Iskelet, kas ve yer çekimi

Bundan şu sonuca varabiliriz: Iskelet yer çekimine karşı durup, kasların özgürce hareketine
imkan verdiği sürece her duruş doğrudur.
Beden ve sinir sistemi yer çekiminin etkisi altında, iskeletin yer çekimi gücüne karşı enerji
harcamadan durabilmesini sağlayacak şekilde birlikte gelişme gösterirler. Ancak iskelet
yerine kaslar bu görevi üstlenmek zorunda kalırlarsa hem boşuna enerji harcayacaklar hem de
kasın asıl görevi olan hareket yoluyla bedenin yer ve duruşunu değiştirme işleri engellenmiş
olacaktır.
Kötü bir duruş söz konusu ise, kaslar iskeletin görevinin bir kısmını üstlenirler. Bu nedenle
duruşu düzeltmek için, sinir sisteminin insanın varoluşundan beri kendisine uyum sağlamak
zorunda olduğu yer çekimine tepkisini bozanın ne olduğunu ortaya çıkarmak gerekir.
Bunu bize uygulamada işimize yarayacak kadar anlayabilmek için bazı kavramları daha
ayrıntılı incelememiz gerekecek. Önce bedenin yer çekimine doğru tepkisinin ne olduğu
sorusuna bakalım.

5. Yanlış anlaşılmış gevşeme

39
Örneğin alt çene. Bir kişi konuşmuyor, yemek yemiyor veya başka herhangi bir şekilde ağzını
kullanmıyorsa çenesi genellikle kapalıdır. Üst çeneyi böyle yukarda tutan nedir? Şimdilerde
pek moda olan gevşeme hali doğru duruş olsaydı alt çene serbest bir şekilde aşağı sarkmalı ve
kocaman ağız açık kalmalıydı. Bu derecede bir gevşemeye gerçekten de doğuştan zeka
geriliği olanlarda ya da felç eden bir şoktan sonra rastlanır.
Nasıl oluyor da bedenin bu denli önemli bir parçası olan alt çene sürekli kaslar tarafından
yukarda tutuluyor, uyanık olduğumuz sürece biz çenemizi kapalı tutmak için birşey
yaptığımızın hiç farkında olmaksızın sürekli çalışıyor? Hatta çenenin aşağıya düşmesi için bu
işi yapan kasların işini engellemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Alt çenemizi kendi ağırlığından
düşecek ve ağzı kocaman açacak derecede gevşetmeyi denersek bunun ne denli zor olduğunu
görüp, şaşırırız. Bunu sonunda başarırsak, yüzün ifadesinde ve gözlerde bir değişiklik
olduğunu fark ederiz. Daha sonra da normalde alt çenemizi hep yukarıya doğru ittiğimizi,
diğer bir deyişle ağzımızı aşırı sıkı kapattığımızı fark etmemiz olasılığı büyüktür. Hatta bu
aşırı gerginliğin nasıl ortaya çıktığını anlamamız da mümkündür. Alt çenenin gevşemiş
kaslarına gerginliğin ne şekilde geri geldiğini gözlersek sürekli yaptığımız işlerin ve genelde
kendimizin ne denli az farkında olduğumuzu anlarız.
Bir miktar duyarlı olan bir kimse için bu ufak denemenin sonucu mesleğiyle başka herhangi
bir şekilde uğraşmasından daha önemli olacaktır, çünkü bu sayede şu ya da bu alandaki
performansının genellikle kendisi farkında olmadan neyin tarafından aşağı çekildiğini bularak
geçimini sağlamada becerisi artacaktır.
6. Yerçekiminin gücüne karşı koyan kaslarımızın yaptığı işin bilincinde değilizdir
Alt çene bedenimizin “kendini salıvermeyen” tek parçası değildir. Başımız da omurganın
kendisini desteklediği nokta, odak noktasından (bu nokta yaklaşık iki kulağın ortasında kalır)
oldukça uzak kaldığı halde “kendiliğinden“ düşmez, oysa yüz ve kafatasının ön kısmı başın
arkasından daha ağırdır. Başımız buna rağmen düşmediğine göre bunu engelleyen birşey olsa
gerektir. Ense kaslarımızı tümüyle gevşetirsek, başımız sonuna kadar önümüze düşecek ve
çenemiz göğüs kafesine dayanacaktır. Yine de ense kaslarını başını dik tutabilmek için
kasmak için bir çaba harcadığının bilincinde değilizdir.
Ayağa kalkıp baldırlarımıza orta yerinden dokunursak kasların gayet gergin olduğunu
duyumsarız. Tümüyle gevşek olsalardı bedenimiz öne düşerdi. Iyi bir duruşta alt bacağın
kemiklerinin -baldır ve baldır kemiği- dik duranlara göre biraz öne doğru eğik bir açı
yaptığını görürüz, baldır kaslarının gergin duruşu sayesinde beden karın ve burun üstüne
düşmekten kurtulur.

7. Ayakta duruyoruz ama bunu nasıl yaptığımızı bilmiyoruz

Yani yerçekiminin gücüne karşı koyan kaslarımızın gösterdiği çaba ya da yaptıkları işin
bilincinde değiliz. Yaptıkları işin ancak bunu böler ya da arttırırsak farkına varabiliriz, yani
yalnızca istemli değişimler bilince ulaşır. Her kasıtlı hareketten önce var olan sürekli kas
gerilimini duyu organlarımız sinir sistemimizin çeşitli kaynaklarından çıkan elektrik uyarıları
işin içinde oldukları halde algılamaz. Böylesi bir dizi uyarı istemli hareketlerimizi
doğururken, bir diğer grup yer çekimini tam dengeleyecek orandaki kas gerilimini sağlar.

8. Sinir sisteminin evrim tarihi açısından daha eski bir kısmı bedenin ayakta
durmasını sağlar

40
Kol ve bacakları ya da bedenin diğer bölümlerini örneğin, omuzlar, gözler, göz kapakları vb.
incelediğimizde kaslarının sürekli çalıştıklarını görürüz, ancak ne bu çalışmadan haberimiz
olur ne de özel bir bilinçli çaba gerektirirler. Örneğin, göz kapaklarımızın kaldırıldığını,
onların ağırlığını hisseden var mıdır? Bu ağırlık yalnızca uykuyla uyanıklık arasında, göz
kapaklarını açık tutmanın zorlaştığı durumlarda hissedilebilir, yani açık tutmanın belli bir
çabayı gerektirdiği zamanlarda. Uyanık ve ayakta olduğumuz durduğumuz sürece boyunca
göz kapaklarımız yine de ağırlıklarına rağmen kapanmayacaktır. Ayakta durma ve ona dair ne
varsa hepsi sinir sisteminin özel bir bölümü tarafından organize edilir. Bu bölüm bilincimize
hiçbir ibaresi ulaşmayan çok karmaşık bir iş yapar. Evrim tarihi olarak da insanın sinir
sisteminin en eski parçasıdır, istemli hareketlerle ilgili olan bölümden çok daha eskidir ve
fiziksel olarak da bunun altındadır yeri.

9. Içgüdü ile istek arasındaki ilişki

Buna göre doğuştan önemli sakatlıkları olmayan herkesin doğru bir duruşa sahip olması
gerekirdi. Bundan başka bu duruş insanın isteğine bağlı olmaksızın otomatik olarak çalışan
bir sistem tarafından düzenlendiğine göre insanların hepsinin kedilerin hepsinin aynı şekilde
durması, serçelerin aynı şekilde uçmaları gibi aynı şekilde durabilmeleri gerekirdi.
Ama gerçek ilk bakışta göründüğünden hem daha kolay hem de daha karmaşıktır aynı
zamanda. Içgüdünün bilgiden ve anlamadan çok farklı bir şey olduğunu sanmaya alışmışızdır.
Ancak sanı bilgi değildir. Üstelik arılar, örümcekler, hayvan ve böcek dünyasının diğer
mühendislerinin bizim yapabilmek için beynimize, bilincimize, istemimize gereksinimimiz
olan, hatta köklü bir eğitim almamızı gerektiren şeyleri içgüdüsel, otomatik olarak,
öğrenmeye gerek duymadan yapabildiklerini sanırız. Bu yalnızca kısmen doğrudur. Içgüdü
bile tümüyle otomatik değildir, bilinçli ve istemimizle yaptığımız şeyler içgüdüden tümüyle
ayrılmış değildir.

10. Insanın öğrenme yeteneği hayvanların içgüdülerinin yerini alır

Hayvanlarınkiyle karşılaştırıldığında insanların içgüdüleri çok zayıflamıştır. Yeni doğmuş


bebeklerin bile hepsi doğar doğmaz kendiliklerinden nefes almaya başlamazlar, bazılarına
neredeyse şiddete yakın bir uyarı yapmak gerekir. Aynı şey emme için de geçerlidir, bazı
bebekleri hayatta kalmalarının koşulu olan gereksinimlerini doyurmaları için içgüdüleri
uyanıp yetenek ve gereksinimlerini hissedinceye kadar uyarmak, heveslendirmek gerekir.
Insan yürümek, diğer hareketleri yapmak, hatta cinsel işlevlerini yerine getirmek konusunda
kendisine yol gösterecek açık ve yanılgıya neden olmayacak bir içgüdüye sahip değildir. Öte
yandan öğrenme yeteneği diğer bütün canlılarınkinden daha büyüktür. Hayvanların kuvvetli
içgüdüleri onların içgüdüsel davranışlarını kesmelerine hele de terketmelerine izin vermez,
insanda da bu tip davranışlarında bir değişiklik yapmak elbette zordur, bu başarılsa da uzun
süreli olmaz.
Öğrenme yeteneğimiz tarz ve kapsam bakımından yalnızca kendine özgüdür. Bu yeteneğin
bir özelliği de deneyimlerin ışığında bildik uyarılara değişik yeni tepkiler geliştirmektir. Bu
özellik bizde ufacık değişikliklerin bile çok zor gerçekleştirilebileceği kuvvetli içgüdüler
yerine hizmet görür.

41
11. Hayvanlar öncelikli olarak türlerinin deneyimlerinden öğrenirken, insanlar
kendi deneyimlerinden öğrenirler

Konuşma işlevi işlevlerimizin değişikliğini anlamak için iyi bir örnek oluşturur. Doğuştan
önemli bir eksikliği olmayan her çocuk duyduğu sesleri taklit ederek konuşmayı
öğrenebilmek kemik, kas, sinirlerle donatılmış olarak dünyaya gelir. Oysa daha kuvvetli
içgüdüleri olan hayvanlar için bu anlamda öğrenmeye neredeyse hiç gerek yoktur. Onlarda
uygulama mekanizmaları neredeyse doğuştan itibaren sinir sisteminin emri veren
bölümleriyle amaca yönelik bir şekilde bir tek şemayla bağlıdır, sinir sisteminin içindeki
bağlantılar onlarda önceden belirlenmiştir, azıcık bir deneyim işlevin bütün bir ömürleri
boyunca yerine oturmasını sağlamaya yetecek tir. Bu nedenle bülbül Japonya’da da,
Meksika’da da, bizde de aynı şekilde öter (Bu tümüyle doğru değilse de bize örnek olarak
yeterlidir.). Arılar kovanlarını nerde olurlarsa olsunlar hep aynı modele göre inşa ederler,
damarlarında köpek kanı akan her hayvan ne kadar çakal ya da kurt kanıyla karışmış
olduğuna bakmaksızın havlar.
Insanlarda buna denk düşen hiçbir şey yoktur; konuşması doğuştan ya da daha öncesinden
belirlenmiş değildir, sinir sisteminde buna model olacak bir kayıt yoktur, sonradan gelişir,
aynı zamanda hem anatomik hem işlevsel olarak büyür. Çin’de yetişen bir çocuk Çince
öğrenir, yani çevresinden duyduğu dili öğrenir. Nerede olursa olsun, sinir sisteminin konuşma
kaslarını idare eden ve harekete geçiren hücreleri arasındaki bağlantıları kendi yaşantısından
yola çıkarak kuracaktır.
Bu hücrelerin başlangıçta deneyimlerce belirlenerek istenen biçim ya da model
kombinasyonlarını oluşturmak dışında bir yetenekleri yoktur. Bu biçimler insan türünün
kollektif deneyiminden değil, her kişinin kendi deneyimlerine göre ortaya çıkar. Bu nedenle
yaşantı değişmediği sürece değişmeden kalırlar. Ana dili unutmak bile mümkün olduğu gibi
yeni bir dili öğrenmek de zor değildir.

12. Bireysel deneyimler

Ama ağzın gelişimini, ses tellerinin yerine göre kuvvetini vb. en fazla etkileyen ilk konuşma
denemeleridir. Sonradan her yeni bir dil öğrenme denemesi yeni biçimlere alışmanın zorluğu
ölçüsünde zorlaşacaktır. Edinilmiş konuşma tarzı yeni öğrenilen ağız ve boğaz kaslarının
hareketlerini zorlaştıracağı için yeni bir dil öğrenmeyi de zorlaştırmış olacaktır. Eski dil ve
konuşma tarzı otomatik olarak öne çıkma eğilimini gösterecektir.

13. Insanın büyük uyum yeteneği

Işte, duruşun, beynin fonksiyonları içgüdüsel davranışa oranla istemlilerden daha yakın olan
bir bölümü tarafından idare edilmesine rağmen ayakta dururken ya da yürürken insanlarda bu
denli farklı farklı olmasının nedeni budur.
Ayakta durmak için dilde olduğu gibi, yürüme konuşmaktan daha önce öğrenilse de sinir
sisteminde bitmiş önceden belirlenmiş bir hücre bağlantısı yoktur. Bu fonksiyon sayesinde
insan çevresine örneğin doğumlarından birkaç dakika sonra nerede doğmuş olurlarsa olsunlar
yürüyebilen, koşabilen, düşüp yeniden kalkabilen bazı sürü hayvanlarına göre daha özgürce
uyum sağlar. Doğumdan itibaren varolan ve belirlenmiş olan fonksiyonlar bireyden bireye

42
pek farklılık göstermezler, kendi deneyimlerimiz sonucunda oluşturduğumuz işlevlerimiz ise
herkeste belirgin bir kendine özgülüğe sahiptir.

14. Duruş ve dinamik

Ayakta durmak ve oturmak bizim için statik davranışlar olduğu sürece onları bir düzeltme
perspektifiyle açıklamamız çok zor olur. Eğer bunu yapmak istiyorsak duruşu dinamik
açısından incelemeliyiz. Bu açıdan bakıldığında her sağlam yani dengesi sağlanmış duruş bir
dizi halinde bir hareketi oluşturur. Ileri geri sallanan bir sarkaç en hızlı noktasına
pozisyonunun doygun denge noktasını kestiği yerde varır. Sarkaç yolunun ortasında doygun
denge noktasına dışardan bir kuvvet bunu değiştirmedikçe hareketsiz öyle asılı kalır. Böyle
doygun denge noktasında kalmak hiçbir enerji harcamayı gerektirmez. Yürürken, ayağa
kalkarken, otururken de insanın bedeni mecburen zaman zaman hiç enerji harcamaya gerek
olmayan doğru doygun pozisyonla kesişir. Ancak hareketler tam olarak yerçekimine
uydurulmuş değil iseler, beden belli bir pozisyon ile dengeli doyum noktasına ulaşamaz ve
kasları çok çalışmak zorunda kalır.
Oturmak ya da ayakta durmak için bir çaba göstermek gerekmez çünkü her iki pozisyonda da
doygun denge noktası vardır, bu pozisyondan harekete geçmek için çok az bir enerji gerekir,
bu durumda kalmak için ise enerji gerekmez.

15. Istemli ve istemsiz denetim

Istemli kas sistemimizin bizim isteklerimize uymanın yanı sıra sinir sisteminin bilincimiz
dışında kalan başka bölümlerinden de emir aldıklarını düşünmek pek çok teorik ve pratik
zorluğu ortadan kaldıracaktır. Normalde istemsiz denetim tarafından yönlendirildikleri halde
istemli denetim her an işe karışabilir. Acil süratte bir hareket gerektiğinde , örneğin düşme
tehlikesiyle karşılaşıldığında ya da yaşamın tehlikeye düştüğü anlarda, istemsiz sistem biz ne
olduğunu henüz anlamadan bütün işi yapıp bitirir. Bir muz kabuğuna basarsak bedenimizin
nasıl kendiliğinden bir refleks hareketi ile, istemli denetimin haberi bile olmadan doğru
davranışı yaptığını görebiliriz. Doygun denge noktasına geldiğimizi bize kas duygumuz diğer
bir deyişle devin duygumuz haber verir. Kaslarımız istemli (istemsiz olması gerekmez mi?)
sistem tarafından denetleniyorsa sabit dengeli bir durumdayızdır, istemli sistem bir an bıraksa
hemen istemsiz sistem kontrolü ele alır ve durgun dengeli durumdan çıkarız. Istemli sistem
bedeni yeniden bir doygun dengeye getirir getirmez ise istemli denetim yeniden işi ele
alacaktır.

16. Duyumsal algı yanılsamalarının nedenleri


Ayırdına varma yeteneğinin duyarlılığını azaltan herşey tepki süresini uzatır, yani uyarıya
tepki gösterme süresi uzar, yavaşlar. O zaman kişi duruşunu ancak denge pozisyonundan çok
uzaklaştığında, ahenk sağlama ihtiyacı çok acil bir hale gelip, daha fazla kas çalışması
gerektirdiğinde düzeltmeye çalışacaktır. O zaman aradaki fark çok büyük olacağından
değişimin daha da az farkında olacak ve bu farkında olma hali yetersiz kalacağından bütün
denetim ve davranış sistemi incelikten uzaklaşacaktır. Sonunda denetim ciddi bir şekilde işini
yapamaz hale gelecek ve sistemin kendisi zarar görecektir.
Bu gelişimin nedenlerinden biri bedensel ya da duygusal acıdır. Acı, kendine güveni, bedene
karşı duyulan güveni derinlere gömerek ideal duruştan sapmaların temel nedenini oluşturur.

43
Bu çeşit bir acı kişinin kendine verdiği değeri azaltır. Sinirsel gerginlik artar bu da duyarlılığı
öylesine azaltır ki kişi ideal duruştan ne denli uzaklaşmış olduğunu artık hissedemez olur,
kaslarını germek için gösterdiği çabayı artık fark edemez olur. Denetim tahrifi öyle bir
noktaya varabilir ki, kaslarımızı boşuna öylesine kastığımız, gerdiğimiz halde hiçbir şey
yapmadığımızı sanabiliriz.

17. Istemli davranışlardaki duyarlılık

Kaslarımız istemli harekete geçirme sonucu çalışırken gösterdiğimiz çabanın biraz daha
bilincine varmayı başarırsak, sonucunda alışkanlık haline getirdiğimiz, bu nedenle de
bilincimizden gizli kalan bazı kaslarımızı nasıl zorladığımızı fark etmeyi öğrenmemiz gerekir.
Bu tip gereksiz zorlamalardan vazgeçebilirsek, ideal sabit (stabil) duruşu daha net bir şekilde
fark edebiliriz. Bu şekilde, dengeyi sağlamak için kaslarımızın bilinçsiz her zorlanmasının
kaybolduğu döneme “geri dönmüş” olabiliriz. Çünkü bu denge artık yeniden tümüyle sinir
sisteminin eski parçaları tarafından gerçekleştirilecektir, bizim için miras aldığımız fizik
yapımıza göre en uygun duruşu onlar keşfedeceklerdir.

18. Denge dinamiği

Kalıcı denge incelememize geri dönelim ve ondan öğrenebileceklerimize bakalım. Normal bir
sarkacın kalıcı denge durumunun yolunun ortasında, yerçekimi kuvvetinin sarkaçtan
bakıldığında tümüyle düşey olduğunu, sarkacı bu yönde tutmaya çalıştığını görmüştük. Bu
sarkacı harekete geçiren kuvvet önce sürtünme yoluyla harcanacaktır, sarkaç yeniden kalıcı
denge durumuna gelene dek sallanma hareketleri gitgide küçüleceklerdir. Bu durumundan ise
küçük bir güç uygulamasıyla yeniden çıkarılıp düşey hareket dışında her yöne doğru hareket
ettirilebilir. Bu denge halinde olan her beden için de geçerlidir. Aynı şekilde düz yukarı
büyüyen bir ağacın tepesi rüzgar doğrultusunda eğilir. Bedenin de kendisinden kolaylıkla çok
az bir kas kuvvetiyle istediği yere doğru hareket edebileceği bir doğru duruş iyidir. Bu doğru
duruşta istemli denetim tarafından kasların zorlanmasının hiçbir şekilde olmaması gerekiyor
demektir, bu zorlamanın bilinçli ve amaçlı mı yoksa alışkanlık olarak bilincin dışında mı
olduğu hiç fark etmez.

19. Ayakta yaylanma hareketi

Bedeninizi ayak bileği kemikleri üzerinde sanki rüzgarla sallanan bir ağaçmışsınız gibi
hafifçe sağa sola sallamaya çalışın. Bunu yaparken omuriliğinizin ve başınızın hareketlerine
dikkat edin. Hareketlerinizle soluk alıp verişiniz arasında bir bağlantı görebilene kadar 10 -15
bu tip sakin yaylanmaya devam edin. Daha sonra aynı şekilde ama bu kez yanlara değil öne
arkaya doğru yaylanın. Büyük bir olasılıkla arkaya doğru esnemenin daha kolay ve rahat
olduğunu, öne doğru esnerken zorlanma ya da bileklerinizde bir çekilme olduğunu fark
edeceksiniz.
Bir hareketle diğeri arasında zorlanan yerler farklı olacaktır. Çok seyrek hallerde üst bedenin
bütün kasları, omuzlar, köprücük kemikleri, , ense, omurga ve diyafram da dahil olmak üzere
öylesine güzel organize olmuşlardır ki öne arkaya yaylanmayla nefes arasında yanlara
yaylanmada olduğu gibi sürekli bir ilişkiyi gözlemleyebiliriz.

44
Şimdi bedeninizi öyle hareket ettirin ki başın tepe noktası yatay bir daire çizsin. Bunu bütün
işin bacağın dizden aşağısı tarafından yapıldığını ve bütün hareketin ayak bileklerinde
hissedilebildiğini anlayana kadar sürdürün.
Sonra, önce yanlara ardından öne arkaya doğru sallanma hareketini, daha sonra da başa önce
bir sonra öteki yöne doğru daire çizdirecek şekilde hareket etmeyi yeniden deneyin. Ancak bu
kez ağırlığı sağ bacağa verin, sol ayak yalnızca baş parmağıyla yere değsin. Sol bacak işe
katılmayıp yalnızca dengeyi korumak için ve hareketi soluk alıp vermemiz bozulmadan
hareketin tam olarak yapılmasına yardımcı olsun. Aynı şeyi bir kez de ağırlığı sağ bacağa
vererek tekrarlayın. Bu hareketleri iyice akıcılık ve rahatlık kazanana dek 20 - 30 kez
tekrarlayın.
Bir sandalyenin ucuna oturun. Bacaklarınızı birbirinden olabildiğince açık bir şekilde yere
koyun, bacak kaslarınızı dizinizi bileklerden itibaren sağa sola ve ileri geri rahatça hareket
edebilecek kadar gevşetin. Bu pozisyonda bedeninizi iki yana doğru hareket ettirin, bunu
soluğunuz da ahenkle buna eşlik edip hafif bir sallanma hareketi oluşana kadar sürdürün. Kısa
bir ara verin. Şimdi aynı hareketi, kalça eklemlerinde ve basende de dizlerin öne arkaya
hareketine benzer bir hareket hissedinceye dek tekrarlayın. Şimdi de gövdenizi başınızın tepe
noktası yatay bir daire çizecek şekilde hareket ettirin. Bunu yaparken başınız omurganın
üzerinde bir sopanın üzerinde duruyormuş gizi durmalı. Bu arada omurgaların birbirlerine
göre pozisyonları değişmemeli, omurga kuyruk sokumundan sandalyeye mıhlanmış gibi başı
ucunda dengede tutmaya çalışarak bir bütün olarak hareket etmelidir. Sanki gövde tepe
noktasında kuyruk sokumunun durduğu başaşağı duran bir koniymiş, başınız da kendi
tabanını çiziyormuş gibi düşünün. Şimdi hareketi aksi yönde tekrarlayın ve hareket tümüyle
rahat, ve sağlam belli bir ritmde akıcılık kazanana kadar devam edin.

21. Ayakta durma ve oturma arasındaki dinamik bağlantı

Böylece en önemli noktaya geldik: Ayakta durma ve oturma arasındaki dinamik bağlantı.
Oturur halden ayakta durur hale geçmek pekçok kişi için farkında olmadan kuşanıp
silahlanmaları gereken bir çabayı gerektirir. Ense kaslarını gererler, böylece baş geriye
çekilir, çene ileri gider.
Kasların böyle gereksiz çalıştırılması, göğüs kafesinin ayağa kalkma işi için dikleştirilmesi
isteğinden gelir, aslında sonra öncelikle dizin germe kasları yani bacakları düz hale getirecek
kaslar tarafından gerçekleştirilecektir ayağa kalkma. Bütün bu hareketler bütün gövdeyi
kendisiyle birlikte yukarı çekmek üzere başın kuvvetli bir hareketiyle ayağa kalkma isteğini
gösterir. Bu arada istemsiz, eski refleks denetim dediğimiz şeye ne olduğuna gelince, o
bozulacak, bedenin ağırlık noktası öne doğru, ayağın tabanlarına kaydırılarak ayaklar
otomatik olarak yere kuvvetle basmayacaktır. Ancak kişi bu arada ağırlık merkezini gerçekten
ayaklarına kaydırmışsa eski sinir sisteminden refleks hareketi başlayarak bacakları gererek
düz hale getirecektir. Bu otomatik hareket için hiçbir çaba gerekmez.
Genellikle ayaklar, refleksi harekete geçirecek uyarı henüz doruk noktasına ulaşamadan çok
erkenden yere kuvvetle basarlar. Yavaş hareketlerde istemli denetim ağırlık kazandığı için
refleksif denetimi kesip kendisi işi üzerine alarak hareketin doğal, organik ve amaca yönelik
olarak yapılmasını engeller. Hareketler refleksif olduklarında doğru olacaklarından, doğru
hareketlerin organik gereksinimlerden doğduğu söylenebilir. Bu gereksinimlerimizi bulmalı,
bilincine varmalıyız. Benim “kendini tanıma”dan anladığım u şekilde ihtiyaçların net bir
şekilde hissedilmeleridir.

45
Ayağa kalkma hareketinde işi bozan araya girme şöyle ortaya çıkar: Kişi bacaklarını düz hale
getirmek için çok erken yere dayarsa kalçasını zorla o noktada tutmuş olur, hatta belki bir
parça dışarıya çıkarır. Ayağa kalkma işi başı öne ve arkaya iten karın kaslarına geçecektir.
Ancak burada uygulanan kuvvet, katı duran ne dizlerden ne de ayak bileklerinden
yaylanmalarının imkanı kalmamış kalça ve bacakların ağırlığını kaldıramayacak kadar az ise
beden yeniden oturma durumuna düşer. Bunun aynen böyle oluştuğunu yaşlı ya da zayıf
insanlarda görürsünüz, onların artık bu anlattığımız fazladan çabalara güçleri kalmamıştır,
oysa ki gerçekte ayağa kalma için gereken enerji oldukça azdır, yaşlı ve zayıflar için de
mümkündür.

22. Hatalarınızı ölçün

Oturun ve ayaklarınızı bir terazinin üzerine yerleştirin. Aşağı yukarı toplam ağırlığınızın
dörtte biri olan bacak ağırlığınızı gösterecektir. Her zaman yaptığınız şekilde ayağa kalkarken
bir yandan da terazinin ibresini gözleyin. Büyük bir olasılıkla önce ağırlığınızın üstüne
çıkacak sonra altına düşecek ileri geri gidip gelerek sonunda doğru rakamda duracaktır.

23. Gösterdiğiniz gelişmeleri ölçün

Ayağa kalkışınızın düzeldiğini düşündüğünüz bir zaman yeniden teraziyle bunu ölçün. Eğer
hareketi tam amaca yönelik doğru olarak gerçekleştirebiliyorsanız, terazinin ibresi siz ayağa
doğru yükseldikçe yükselecek , vücut ağırlığınızın üzerine çıkıp ileri geri gidip gelmeden
sizin ağırlığınızda duracaktır. Bu hareketinizde artık gereksiz bir hızlanma ya da herhangi bir
gereksiz hareketin olmadığını gösterir. Böylece ne kadar enerji boşa harcamaktan
kurtulduğunuzu hesaplarsanız, ayağa kalkmak için ne denli az enerji gerektiğini de anlamış
olursunuz.
Yeniden sandalyenin kenarına oturun ve bedeninizi gitgide arttırarak öne arkaya doğru
yaylandırın. Yaylanma hareketinin büyümesi için harcadığınız gücü arttırmayın. Doğrudan
ayağa kalkma isteğinden kaçının, aksi halde eski ayağa kalkma alışkanlığınıza düşersiniz.
Gerçekten de ayağa kalkmak için bu sallanma hareketi için gerekenden daha çok kuvvet
gerekmez. Neden? Işte birkaç ipucu. Bütün bu hareketleri hemen doğru yapmayı başarmış da
olsanız tek tek yapın.
a. Bacak kaslarınızı bilinçli bir şekilde harekete geçirmekten kaçının. Öne doğru eğilirken
dizleri ve ayakları yerden kaldırmayı düşünün, yapmayın yalnızca bir isteğinizi ya da bir
olasılığı düşünür gibi düşünün. Bu sayede öne doğru hızla gidişiniz esnasında görevleri
bacağı düz uzatmak olan bacak kaslarınızı germekten kurtulmuş olursunuz. Böyle bir
germe ayaklarınızı çok kuvvetle yere çakmanıza neden olurdu. Şimdi artık kalça hiçbir
ekstra güç kullanmaya gerek olmadan sandalyeden doğrulabilir ve oturma ayakta durmaya
dönüşebilir.
b. Ense kaslarını harekete geçirmekten kaçının. Öne arkaya doğru sallanırken tepenizden bir
tutam saç yakalayıp başınızı ense omurgalarına doğru aynı hizaya gelinceye kadar (?)
çekin, saçlarınızı gayet hafifçe ve yumuşakça çekin ki ense kaslarınızın gerilip
gerilmediğini hissedebilesiniz. Eğer ense kasları gergin değillerse ayaklarınız yere zaten
ağırlığınızla uyguladığınız kuvvetin neden olduğu kadarı dışında bir kuvvetle basmaz ve
öne doğru hareket bir kaç denemeden sonra bedeninizi ayağa kaldırır, bu arada nefeste bir
değişiklik olmaz, bu da gösterir ki bedeninizin üst kısmında gereksiz güç uygulaması
meydana gelmemiştir.

46
Aynı, saçları başın tepe noktasından yakalayıp çekme alıştırmasını bu kez de sol elinizle
deneyin. Etkisi hangi elinizi kullandığınıza göre değişecektir.
c. Ayağa kalkma isteğini kaldırın. Öne doğru yaylanma hareketini bu kez bacaklarda ve
nefeste bir zorlanma ortaya çıkıp ritmik sallanma hareketi sekteye uğrayana, kaslardaki
gerilim artana dek sürdürün. Bu noktada ayağa kalkma bir önceki hareketi kayarcasına
izleyen bir hareket olmaktan çıkarak aniden bir yükselme haline gelir. Bütün hareketi
durdurup salınma hareketinin sekteye uğradığı pozisyonda donmuş gibi kalın. Ayağa
kalkma isteğinizi ortadan kaldırdığınız takdirde bedeninizin hangi bölümünün
gevşediğini gözleyin. Bunu fark edebilmek için çok iyi dikkat etmeniz gerekecek, çünkü
hiç de kolay değildir. Ancak işte o söz konusu olan yerde doğru şekilde ayağa kalkmak
için gereksiz olan güç uygulaması vardır demektir. Ayağa kalkma isteğinizi ortadan
kaldırdığınız anda o donup kalma pozisyonu oturmak kadar rahat bir hale gelecektir,
buradan ayağa kalkma hareketine geçerek, tam dik bir hale gelmek de, yeniden oturmak
da aynı derecede kolay olacaktır, gözlerinizi bir yerden başka bir yere çevirmek kadar
kolay.
d. Ritmik diz hareketleri. Sandalyenin ucuna, bacaklarınızı birbirinden oldukça açarak rahat
bir şekilde oturun. Birkaç kez dizlerinizi hareket ritmik, kolay ve düzenli bir hale gelene
dek birbirlerine yaklaştırıp uzaklaştırın. Başınızı tepe noktasından yakalayıp dizlerin gidip
gelme hareketine ara vermeksizin kendinizi çekerek ayağa kaldırın. Diz hareketinin bir an
için bile olsa sarsılması bedeninizin ayağa kalkmak için doğru organize olmadığını
gösterir, ya da dizleri bir hareketin sonunda yani birbirlerine en yakın ya da birbirlerinden
en ayrı iken ayağa kalkmayı denemişsinizdir, bu durumda diz insan fark etmeden
hareketine ara verir.
e. Hareketi amaçtan ayırın. Düzeltilmiş hareket amaçtan ayrılabilmelidir. Aşağıdaki bunu
gerektiren alıştırma hem bir öğrenme hem de bir hareketin kalitesini ölçme malzemesidir.
Önceki gibi bir sandalyeye oturun, önünüze de bir başka sandalyeyi arkalığı önünüze
gelecek şekilde koyun. Ellerinizi önünüzdeki sandalyenin arkalığına koyarak ayağa
kalkmak yerine kalçanızı havaya kaldırmayı düşünün ve aynı anda yanı sıra ayağa kalkın.
Ayakta dururken ellerinizi yeniden önünüzdeki sandalyenin arkalığına koyarak yine
oturmaya değil kalçanızı sandalyeye geri döndürmeye yoğunlaşarak oturun. Kalçayı
sandalyeye indirmek oturmak için bir araç olduğu gibi, kalçayı yükseltmek de ayağa
kalkmanın bir aracıdır. Bu şekilde dikkatinizi amaca değil, amacı gerçekleştirmeye
yarayan araca yöneltmiş oluyorsunuz. Bazıları bu şekilde ne yaptıklarını düşünmeden
oturup kalkabilirler. Amacı da aracı da düşünseniz harekette bir farklılık olmuyorsa
hareketi doğru yapıyorsunuz demektir. Hareketin yapılışında bir hata varsa izleyici
hareket yapılırken hangi düşüncenin kafadan geçtiğini hemen anlar.

24. Amaca yoğunlaşma fazla gerginlik yaratabilir

Yukarıdaki gibi basit bir harekette dikkati amaçtan amaca ulaştıran araca yöneltmek ve aynı
zamanda hareketi yapmak kolaydır. Ancak karmaşık bir hareketin amacına ulaşma isteği ne
denli büyük ise hangi düşünce tarzının kafada olduğu hareketin yapılışında o derece büyük bir
farklılık gösterecektir.
Çok kuvvetli bir hedefe ulaşma isteği iç gerginlik yaratır. Böyle bir gerginlik yalnızca hedefe
ulaşmayı zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda hayatı da tehlikeye sokabilir: Örneğin, bir
otobüs her ne pahasına olursa olsun caddenin öte yanına ulaşmayı istiyorsa, çevresinde olup
bitenlerden yani kendisini amaca götürecek araçlardan hiçbirini fark edemez.

47
25. Amaç araçdan ayrıldığında işler daha iyi bir şekilde yapılabilir

Hareketin çok güçlü bir istek ya da arzu ile bağlantılı olduğu pek çok durumda amacın
araçtan ayrılması amaca daha iyi bir şekilde ulaşmayı sağlayabilir. Hedefine ulaşmakta acelesi
olan bir sürücünün direksiyonu iyi araba kullanıp acelesi olmayan birine bırakması amacına
ulaşmasının en iyi yoludur.
Hem amaca ulaşma hem de işin ortaya koyulması sinir sisteminin üzerinde istemli
denetimimiz olmayan eski kısmı tarafından denetleniyorsa ciddi problemler çıkabilir. Bu
çerçeveye giren işlere örnek olarak cinsel ilişki, uykuya dalmak, sidik torbasının ve
bağırsakların boşaltılması sayılabilir. Bu tip bir iş bazen amacı yalnızca hedefe
ulaşmakmışçasına, bazen da aracın kendisi amaçmışçasına yapılabilir. Bu durumu öğrenmeyi
kolaylaştırmak ve böylece bazı basit davranışlarımızda uygulamaya geçmek üzere amaç ve
aracın kolaylıkla görülebildiği bir örnekle inceleyeceğiz.

26. Anlama uygun demek doğru ölçülü ve amaca uygun demektir. Hareketle aynı
yöne doğru uygulanan gücün bir anlamı vardır

Yeniden sandalyeye oturun ve parmak uçlarınızı başınızın üzerine koyun. Dokunma ense
kaslarında bir gerilme olması halinde fark edebilecek ölçüde hafif olmalıdır. Çenenizi ense
kaslarınızı kullanarak açıp kapayın, bu arada parmak uçlarınızın çene hareketinin neden
olduğu hareketleri fark edip etmediğine bakın.
Başın öne yukarıya hareketlerini kendinizi ta kalçadan itibaren hareket ettirerek genişletin,
buna kalçanız sandalyeden yükselip beden ayakta durma pozisyonuna gelene dek devam edin,
bu arada hiçbir aşamada bacaklara binen ağırlık birden artmamalıdır.
Hareketin parmak uçları tarafından denetimi ve ayakta durma pozisyonuna yavaşça geçişi
bedenin üst kısmındaki kaslar özellikle de göğüs kasları tarafından düzenlendiğini, göğüs
kafesinin son derece özgür ve rahat bir şekilde omurgaya asılı durduğunu, bir kaburganın bile
kas gerilmesi nedeniyle katılaşmadığını göreceksiniz.
Göğüs kafesinin ağırlığının omurga tarafından taşınılabilmesi ve bütün hareket boyunca
nefesin rahat, açık olabilmesi için kalça eklemlerinin kasları kendilerinden çıkan gücün
omurga aracılığıyla aktarılmasını sağlayacak şekilde çalışmaları gerekir. Bunu yaparken başın
ve ense omurgasının eğiminde değişikliğe neden olarak omurgayı eğebilecek hiç bir gereksiz
güç üretimine meydan verilmemelidir.
Bu hareketin tam amacına uygun olarak yapılabilmesi için çalışılmalı, böylece hafiflik ve
denetim duygusu nefesi tutup göğüs kafesini kasacak her türlü çaba eğilimi yok oluncaya
kadar arttırılmalıdır. Nefesi tutma eğilimi omurgayı yere paralel bir şekilde kaydırabilecek,
yani normal pozisyonunu değiştirebilecek kesen güçlere meydan vermemek için içgüdüsel
olarak gelişir.

27. Başka bir seçimi olmayanlar için çaba alışkanlığa dönüşür

Hangi hareket için olursa olsun gereksiz güç harcayıp kendini zorlayan kişi, istemini de
amacından sapmış bir şekilde kullanıyor demektir. Bu da sıkıntı yaratır, rahatsızlık verici ve
hiç istenmeyen bir durumdur. Ya güç kullanmak ya da hareket etmemek dışında başka bir

48
seçim şansı olmayanlar için bu çaba alışkanlık haline dönüşecek, bu alışkanlığı onun için en
doğal şey haline gelecek, her türlü akla ve gerekliliğe karşı birşeymiş gibi olacaktır.(?)
Alışkanlık hareketleri kolaylaştırır, bu bağlamda değerlidir. Ancak en az direnç göstermenin
rahat yolu olarak her yere sızar, kişi buna izin verirse öz eleştiri durur, ayrımına varma
yeteneği zarar görür, bu kişinin düşünmeden makine gibi davranmasına kadar varabilir.

Ikinci Ders

Iyi davranış nedir?

1. Amaca yönelik davranış bedeni düzeltir ve hareket etme kabiliyetini arttırır


Bir davranışın etkili olup olmadığı en iyi amaca ulaştırıp ulaştırmadığından belli olur. Bu
gerçi kolaydır ama yetersizdir. Yaşayan ve kendini geliştiren bir beden hiç değilse aynı
hareketi her seferinde daha iyi, daha amaca ulaştırır bir şekilde geliştirebilmelidir.
Görünüşte basit ama anlamamıza yardım etmek için yeterli bir örnek verecek olursak, bir
vidayı büyük bir olasılıkla bıçakla da çıkarabiliriz, ama bunu yaparken hem bıçağı hem de
vidayı zedeleriz. Insan bedeni öyle çok ve çeşitli hareketler yapar ki en etkili hareket tarzını
bu şekilde tanımlamamız mümkün olmaz, her tanımlama kaba bir basitleştirme gibi gözükür.
Buna rağmen iyi davranışın ne olduğunu tanımlamaya çalışalım.

2. Geriye dönüşü olma istemli hareketin bir ibaresidir

Elinizi orta hızda sağdan sola sonra yeniden eski yerine hareket ettirdiğinizde, hareketi
istediğiniz yerde kesebilir, geri dönebilir, istediğiniz bir noktaya geri dönebilir, ya da
bambaşka bir hareket yapmaya karar verebilirseniz mutlaka bu hareketi uygun bulacaksınız.
Bu değindiğimiz özellik bilsek de bilmesek de her basit davranışın sahip olduğu bir özelliktir.
Bütün maksatlı ve bilinçli yaptığımız hareketlerde bulunur, bu özelliği geriye dönüşü olma
olarak adlandıracağız. Dizin hemen altındaki kirişe vurulduğunda ortaya aniden çıkan bacak
hareketi ise bir refleksif harekettir, kiriş refleksidir; bu hareketi ne durdurabilir, ne geri
döndürebilir, ne de değiştirebiliriz. Aynı şeyi titreme ya da kramp hareketleri için de
söyleyebiliriz, hepsi de istemli olmadıkları için geriye döndürülebilme özelliği taşımazlar.

3. Hafif hareketler iyidir

Sandalyeden nasıl kalkıldığından söz etmiştik. O zaman şunu görmüştük, istemli denetimle
bedenin yer çekimine otomatik olarak gösterdiği tepki birbirlerine karşı düşmez de tam aksi
bir arada çalışırlarsa, birbirlerine bir işin ortaya çıkmasında sanki herşey bir tek merkezden
çıkıyormuşcasına yardım ederlerse iyi bir maksatlı hareket ortaya çıkıyor. Genelde istemli
denetim yavaş yapılan hareketleri iyi bir şekilde kontrol eder, en azından böyle bir hareket
bedeni tehlikeye düşürmedikçe ya da isteme rağmen otomatik reaksiyonun kontrolü ele
alacağı derecede acı vermedikçe, ya da istemli niyete uymama ortaya çıkıncaya dek bu böyle
olur.
Şundan da söz etmiştik, basit el hareketi, kişinin iyi hareketin ne olduğuna dair hiçbir bilgisi
olmasa da iyi olabilir. Hafif hareketler genelde iyidir. Mesele yorucu hareketleri nasıl iyi

49
hareketlere dönüştürebileceğimizi, yani akan rahat hareketler haline getireceğimizi
öğrenmektir.

4. Davranış ölçüleri zorluklardan kaçınma çabasından doğar

Ortalama 13 ya da 14 yaşlarında uyum sağlama yeteneğini geliştirme ve düzeltme çabaları


son bulur. Bu yaş için zor veya imkansız olabilen beyin, duygu ve bedensel işlevler o andan
itibaren artık her zaman için alışılmışın dışında kalırlar. Sonuç, insan yapabileceklerinin çok
altında şeyi yapabilir, kendi kendinin gerisinde kalır.
Bu kısıtlamalar genellikle fizyolojik ya da toplumsal gelişimindeki zorluklardan kaynaklanır.
Kişi tekrar tekrar aynı zorlukla karşılaşırsa artık onu yapma, ona ulaşma çabasından
vazgeçmek, kendisine zor geleni bırakmak, başaramadığını ya da rahatsızlık vereni terketmek
ister. Bu andan itibaren kendine bir kural koyar, “dans edemiyorum” ya da “yaradılışımdan
ortalamayım” ya da “matematiği hiçbir zaman anlamayacağım” gibi. Böylece kendine çizdiği
sınırlar gelişimini yalnızca bu bırakmaya karar verdiği alanlarda sınırlamakla kalmayacak,
aynı zamanda kendilerini başka yerlerde de gösterecek, hatta tümüyle kısıtlayacaktır.
Kendisine birşeyin çok “aşırı zor” geldiği duygusu alanını genişletecek başka yeteneklere de
atlayacaktır. Bir insanın hiç denemediği bir şeyin ne anlam taşıdığını neyin eksikliğini
yaşadığını söylemesi çok zordur; neyin eksik olduğunu bilmediği için, bilmeden yaşadığı
acıyı tahmin etmesi de mümkün değildir.

5. Ne ölçüde kolay olabilir?


Bir meşale, çıra ya da gaz lambası ışığında okumaya alışkın olan, mumu gelişimin odak
noktası sayar, daha iyi bir aydınlanma yöntemini imkansız sanır, mumun kokusu, isi, dumanı
onu hiç rahatsız etmez. Aydınlatma teknolojisinin tarihi mum ile sona ermemiştir. Kişinin
onun neler olabileceğine dair koyduğu sınırlar onun kendi bilgisinin kişisel sınırlarıydı ya da
diğer bir deyişle bilgisizliğinin ona ektiği sınırlardı. Kişi her bilgisini artırışında aynı
zamanda duyarlılığını ve yaptığı işlerin mükemmelliğini de arttırmış olacaktır. Elbette
böylece normal, doğal olarak addedilen sınırlar da genişlemiş olacaktır.
Kişi kendini ne denli geliştirirse, duyumsal algıyla yapıp etme arasındaki uyumlu eşgüdümün
kendini gösterdiği davranışlar ortaya koyması da o denli kolaylaşacaktır. Edimin gerilim ve
gereksiz güç uygulamasından kurtulduğu oranda ??? yapması kolaylaşacak, duyarlılık ve
ayırdına varma yetenekleri kendiliğinden inceleceklerdir böylece harekete geçmek o kişi için
daha da kolay bir hale gelir. Artık o zamana kadar fark edilmemiş de olsalar gereksiz çabaları
fark etmek de kolaylaşır. Hareketlerdeki bu duyarlılık gitgide incelebilir, mükemmelleşebilir
ama bir yerde bir sınıra gelir dayanır. Bu sınırı aşabilmek için insanın daha iyi organize
olması gerkir. Ama bu aşamadan itibaren gelişme artık yavaş yavaş olmaz, ani, hızlı adımlar
halinde olur. Hareketlerdeki akıcılık da buna bağlı olarak gitgide artarak önceden fiziksel
olarak imkansız olan yeni, daha ileri bakış açıları sağlar hale gelir.
Diyelim bir tiyatro oyuncusu,, spiker ya da öğretmen ses kısıklığı çekiyor ve elbette bundan
kurtulmak, konuşmasını düzeltmek istiyor; öncelikle nefes alışverişinde nasıl bir zorlama var,
gırtlağının neresinde gereksiz güç uyguluyor, nereyi boşuna zorluyor, bunları incelemesi
gerekecektir. Bunu ortaya çıkarıp zorlamayı azaltırsa çok daha kolay konuşmaya başlayacak,
üstelik şaşkınlıkla fark edecektir ki şimdiye kadar hiç fark etmemiş olmasına rağmen meğer
dil ve yüz kaslarını da boşuna zorluyormuş, üstelik sesinin kısılmasında bunun da etkisi
olmuş.

50
Bundan şu sonucu çıkarıyoruz ki, belli bir bölgede ulaşılan rahatlık ve kolaylık , ona yakın,
bağlı bölgeler üzerinde de duyarlılığımızı arttırır.
Yeni öğrendiğini uygulamaya devam edip dil ve çene kaslarını kolaylıkla kullanabilecek hale
geldiğinde de şimdiye kadar konuşurken öncelikle boğaz ve gırtlağını kullanmış olduğunu,
ağzının ön kısmını ise pek kullanmadığını fark edebilir. Bu nedenle havayı dışarıya daha
büyük basınla çıkararak sesini ağız boşluğuna itmek zorunda kaldığını dolayısıyla nefes
almak için daha çok güce gerek duyduğunu anlayabilir. Ağzının ön kısmını da kullanmayı
öğrenirse artık konuşması öyle kolaylaşmış olacaktır ki göğüs kaslarını ve diyaframını ,daha
iyi kullanmayı öğrenecektir.
Bundan sonra göğüs kaslarının, diyaframındaki ve ağzın ön kısmındaki bozuklukların ense
kaslarını sürekli germesine yol açmış olduğunu, bu nedenle baş ve ensesini sürekli öne doru
çıkarmak zorunda kaldığını, bunun da soluk alma ve konuşma organlarının zedelenmesine ve
deformasyonuna yol atığını şaşkınlıkla fark edecektir. Buradan da yola çıkıp ayakta duruşuyla
hareket edişi arasındaki ilişkileri fark edecektir. Bütün bunlar doğru konuşmada insanın
bütününün rol oynadığını gösterir. Ama bütün bu şaşırtıcı keşifler, yol açtığı düzelmeler,
bunun sonucunda hareketlerde görülen kolaylık aslında yalnızca işin bir kısmıdır. Sesi
eskiden bir oktavla sınırlıyken birden genişleyecek daha tiz ve pes tonlara çıkabilecek,
sesinde şarkı söylemesini sağlayacak bir özellik fark edecek bunlar da o zamana kadar hayal
bile edemeyeceği daha yeni değişik alanların açılmasına, yeni yetenek keşiflerine neden
olacaktır.

6. Ağır işler için büyük kaslar

Hareketi amaca uygun olabilmesi için, ağır bir iş olan bedenin hareket ettirilmesi bu işe
uygun kaslara bırakılmalıdır.
Dikkatle baktığımızda görürüz ki en büyük ve güçlü kaslar kalçaya bağlı olanlardır. Işin çoğu
bu kaslarca yapılır, özellikle de popo,, üst bacak ve karın kaslarıyla. Bedenin merkezinden
dışarıya kenarlara doğru gittikçe kasların giderek inceldiğini görürüz. Kol ve bacak kasları
hareketlerin kesinliğini, tam amaca yönelikliğini sağlarken kalça kasları asıl gücü kemikler
aracılığıyla kol ve bacaklara işin ortaya çıkacağı yere iletirler.
Iyi işleyen bir bedende büyük kasların yaptığı iş daha zayıf olan kaslar aracılığıyla yolda
gücünden pek fazla bir şey yitirmeden kemiklere iletilir.

7. Ana yöne belli bir açıyla etki eden güç zarara yol açar

Ideal koşullar altında bedenin ortaya koyduğu iş boylamasına omurgadan kol ve bacak
kemiklerine ulaşır yani olabildiğince bir doğru şeklinde ilerler. Beden hareketin ana yönüne
bir açı oluşturuyorsa kalça kaslarından çıkan gücün bir kısmı hedefine ulaşamaz ve
dolayısıyla kirişler ve eklemlerde zarara yol açar. Örneğin bir şeyi eliyle iten birisi bunu
yaparken kolunu düz tutuyorsa kalça kaslarından gelen güç dosdoğru kol ve el boyunca etki
edecektir. Ancak kol dirsekte hafif bir açı yapıyorsa elin gücü ön kolun gücünden daha büyük
olamayacaktır. Burada büyük kasların gücü harekete dönüşemeyip bir ölçüde beden
tarafından yutulduğu için bu tip bir hareket zor, yorucu ve rahatsız olur.
Büyük kalça kaslarının gücü iskelette kemikten kemiğe iletilmezse bedenin üt kısmını kasmak
zorunda kalırız ki hiç değilse kol ve bacak kasları aslında kalça kaslarının kolaylıkla
yapabileceği işin hiç değilse bir kısmını yapabilsinler. Iyi işleyen bir beden insanların

51
yapabileceği hareketlerin çoğunu kasılmadan, yani gereksiz güç kullanımı olmadan, yani çaba
ya da zorlama duygusu hissetmeden yapabilecek durumdadır.

8. Ideal hareketin izlediği yol

Beden bir pozisyondan bir başkasına örneğin, oturma pozisyonundan ayakta durmaya, ya da
yatmadan oturmaya geçerken, iskelet için ideal yol bu hareketlerin kaslar sanki hiç
yokmuşçasına kemikler yalnızca kirişlerle birbirlerini tutuyormuşçasına yapılmalarıdır. Yani
yerde otururken ayağa kalkıyorsak iskeletin sanki baştan tutulup yukarıya doğru
kaldırılıyormuş gibi bir yol izlemesi hem en doğrusu hem de en kısasıdır. En kısa yolu
izlemek, tam amaca yönelik ayağa kalkmak için bedenin öyle işlemesi lazımdır ki kemikler
başından tutulup yukarı çekilen bir iskeletin izlediği yolu izleyebilsinler. Bu yolu izlersek kas
gücü kemikler aracılığıyla iletilecek ve kalça kaslarının gücü yararlı bir işe dönüştürülmüş
olacaktır.

Üçüncü Ders

Hareketin temel özellikleri


Bu derste öğrenecekleriniz:
Istemli kasları idare eden kontrol mekanizmalarının belli başlı temel özelliklerini fark etme;
Istemli olarak harekete geçirilmeden önce kasların gerilme oranıyla ilgili, kas yapısını
değiştirmeye yeterli ortalama 30 yavaş , hafif ve küçük hareket;
Kastaki bu değişikliğin ilk değişikliğin ortaya çıktığı taraftaki bütün kaslara etki edeceği;
Bedenin ortasındaki büyük kasların işin çoğunu yapması, kol ve bacak kaslarının ise yalnızca
kemikleri işin ortaya çıkacağı yöne yönlendirmesi halinde hareketlerin çok daha
kolaylaşacağı.

Birinci Bölüm

1. Başlangıç pozisyonu
Bacaklar rahat bir şekilde açılmış olarak sırt üstü yatın. Kollarınızı başınızın yukarısına doğru
açın sol kolla sağ bacak aşağı yukarı doğru bir çizgi oluştursun.

2. Bedeninizi baştan aşağıya tarayın

Gözlerinizi kapatın,, bedeninizin yarla temas ettiği yerleri hissetmeye çalışın: topuklarınızın
yerde nasıl durduğuna, iki topuğun da aynı şiddette yere dokunup dokunmadığına, her iki
topuğunuzda da yere dokunan noktaların aynı olup olmadığına bakın; aynı şekilde
baldırlarınızı, diz kapaklarının arkasını, kalçalarınızı, omurgalarınızı, kürek kemiklerini
inceleyin, omuzlarınızın, dirseklerinizin, ellerinizin yere tam dokunup dokunmadığına,
dokunmuyorsa ne kadar uzaklıkta olduklarına dikkat edin.

52
Bu şekilde bir kaç dakika gözlem yaptıktan sonra bedenin sağ ve sol kısımlarında yani sağ ve
sol omuzlar, dirsekler, eller arasında oldukça büyük farklar olduğunu fark edeceksiniz. Bu
pozisyonda pek ok kişinin dirsekleri yere demez, havada durur, kollarınız yere uzanmıyordur,
bu nedenle incelemeniz devam ederken kollarınızı bu pozisyonda tutmanız gitgide
zorlaşacaktır.

3. Gizli kas çalışması

Bir kuyruk sokumu, beş bel, oniki göğüs ve yedi boyun omurgasına sahibiz. Yere en çok
temas eden bel bölgesindeki omurgaların hangisi? Bütün bel omurgaları yere temas ediyor
mu? Eğer etmiyorsa onları yere dedirmeyen ne? Göğüs omurgalarından yere en ok temas
eden hangisi? - Bu alıştırmanın başında çoğunuz yalnızca iki ya da üç omurganın yere temas
ettiğini, diğerlerinin bir kavis yaptığını fark edeceksiniz. Bu aslında şaşırtıcı bir durumdur,
çünkü aslında dümdüz sakin bir şekilde zorlanmadan, hareket etmeden yerde yatmaktı
amacımız. Teorik olarak omurganın hepsi ve her bir kaburga kemiğinin yerde dinlenmesi
veya en azından yere değmesi gerekirdi. Görüldüğü kadarıyla kaslar bağlı oldukları kemikleri
kaldırıyor biz farkında olmadan. Bütün omurgayı bazı kısımları zorlamadan yere değdirmek
mümkün değildir. Ancak özel olarak yere dedirme çabasını bırakır bırakmaz bu kısımlar yine
yerden kalkacaklardır. ütün omurganın yere uzanması için kaslarımızın biz farkında olmadan
yaptıkları işe son vermemiz gerekir. Ama bunu bilinçli çabayla da yapılamıyorsa nasıl
başaracağız?

4. Tek tek her hareket yeni bir edimdir

Dolaylı bir yöntem denememiz gerekecek. (Eğer kollarınız ağrımaya başladıysa şimdi biraz
ara vererek dinlenin, ama yavaş hareket edin, çünkü bir süre kollarınız başınızın üzerine
doğru uzatılmış olarak durduğunuzdan ani bir değişiklik acı duymanıza neden olabilir.)
Bacaklarınızı ve kollarınızı önceki gibi uzatarak yeniden yatın. Şimdi büyük bir olasılıkla en
azından ellerinizin tersi yere değebilir durumda olacaktır, hatta belki dirsekleriniz ve
kollarınızın üst kısmı da yere değebilir. Elinizin yerden kesilecek kadar omzunuzdan itibaren
sağ üst kolunuzu yerden yükseltin, yani yavaşça çok küük bir hareket yapın. Sonra kolunuzu
yeniden yere bırakıp, orada dinlendirin. Sonra kolunuzu yine aynı şekilde yavaşça eliniz
yerden kesilene kadar omuzdan itibaren hafifçe kaldırın. Bu hareketi 2 - 25 kez tekrarlayın.
Kolunuzu her kaldırış ve yeniden yere indirişten sonra kısa bir ara verin ve hiç hareket
etmeyin. Birbirini takip eden her kaldırıp bırakma birbirinden bağımsız yeni bir hareket
olmalıdır.

5. Nefesle hareketi koordine etme

Dikkatle izlerseniz, kolunuzu kaldırmadan önce uzatırken elinizin yüzeyinin yere biraz
sürtündüğünü fark edeceksiniz. Hareketi birkaç kez tekrarladıktan sonra, nefes alış
verişlerinizle bir ritme girdiğini göreceksiniz. Kolu kaldırıp uzatma nefes almaya başlama
anınızla aynı olacak.

6. Dinlenme ve gözleme

53
25 kez bu hareketi yineledikten sonra kollarınızı yavaşça bedeninizin yanına getirin, bunu
adım adım yapmaya dikkat edin, hızlı hareketler çalışmış olan omuzda arıya neden olabilir.
Dizlerinizi çekin, ayaklarınızı yere koyun ve kısaca dinlenin. Dinlenirken bedeninizin sağ ve
sol yarılarını nasıl farklı hissettiğinize dikkat edin. (Bu derssin 2. ve 3. paragraflarının
sonundaki durumla karşılaştırın.)

7. Yavaş, adım adım hareket

Şimdi yüz üstü dönün, bacaklar ve kollar önceki gibi birbirlerinden biraz açık dursunlar.
Dirseğinizi omuzdan itibaren hafifçe çok yavaş bir şekilde dirsek yerle kontağını yitirene dek
kaldırın ( bu kez el büyük bir olasılıkla yerden kesilmeyecektir) , sonra yeniden yere bırakın.
Bu hareketi burada anlatıldığı gibi yapabilmek için, kollar rahat bir şekilde başın yukarısına
doğru açılmış, yani eller dirseklerden biraz daha az açık, dirseklerse hafif bükük olmalıdır.
Dirseklerinizi kaldırmaya başlarken aynı zamanda nefes de vermeye başlayın. Bu hareketi de
en az 20 kez yineleyin. Hareketi olması gerektiği gibi yavaş ve adım adım yaparsanız dirseğin
kolla birlikte biraz yere sürtündüğünü yani yerden kalkmadan önce biraz gerildiğini fark
edeceksiniz. Dirsek eli kendine doğru çekmeye yetecek kadar kalkmaya başladığında el de
yerden kalkmaya başlayacaktır.

8. Gereksiz zorlamalardan vazgeçin

Bu pozisyondayken bileğinizi kaldırırsanız el genellikle biraz gergin olarak geriye


sarkacaktır. (?) Insanların çoğu bilmeden genellikle ellerinin açma kaslarını gererler (bunlar
elin dış yüzündeki kaslardır), böylece elin dışı ön kolun dış kısmıyla bir açı yapacak şekilde
kaldırılır. Bunun farkına varılması ile birlikte yavaş yavaş bu istemsiz boş çabayı
durdurabilirsiniz. Bunu yapabilmek için yalnızca parmak kaslarının değil, ön kol kaslarını da
gevşetmemiz gerekir. Bu gevşeme gerçekleşir gerçekleşmez el ‘düşerek’ avuç ön kolun iç
kısmıyla bir açı yapacaktır. Bu durumda dirseğimizi kaldırırsak elimiz serbestçe geriye
sarkacaktır.

9. Sırt kaslarını kullanma

Bu harekete bütün kolunuzu el ve dirseğinizle birlikte kaldırarak hiçbir kas zorlamasına gerek
olmadan yapabildiğinizi, güç uygulamasının yalnızca omuz bölgesinden geldiğini hissedene
kadar devam edin. Omuzların rahatça yerden kalkması için şimdi de sırt kaslarını işe
katmanız gerekecektir. O zaman omuz göğsün sağ üst kısmıyla birlikte yerden yükselecektir.
Şimdi yeniden sırt üstü dönerek dinlenin. Bu arada vücudunuzun iki yanının, omuz, kollar ve
göğsün yerle temasındaki farklılığa dikkat edin.

10. Eş zamanlı edim

Kollarınızı yine başınızın yukarısına doğru, elleriniz birbirinden açık olarak uzatın.
Bacaklarınızı da ayaklarınız birbirinden açık olarak uzatın. Çok çok yavaş bir şekilde sağ
bacak ve kolunuzu aynı anda kaldırın. Elleri ve topukları yerden kaldıracak küçücük bir
hareket yeterlidir. El ve bacakların gerçekten tamamıyla aynı anda mı yoksa art arda mı

54
yerden kalktığını gözleyin. Elin mi yoksa topuğun mu önce yere döndüğüne dikkat edin, önce
geri dönenin kaldırırken de ilk olduğunu göreceksiniz. Bu harekette mükemmel bir eş
zamanlılığa ulaşmak kolay değildir; genellikle kolla bacak arasında ufak bir zaman farklılığı
kalır.
Eş zamanlılığa olabildiğince yaklaşabilmek için kolunuzu tam nefesinizi vermeye
başladığınız anda kaldırmaya başlayın. Sonra kolunuzu yeniden yere indirin, şimdi de
bacağınızı tam nefes vermeye başlarken kaldırmayı deneyin. Sonunda nefes vermeye
başlarken aynı anda kol ve bacağınızı kaldırmaya çalışın. Bu şekilde bacak ve kolun
koordinesi daha iyi olacaktır.

11. Omurganızın uzadığını hissedin

Şimdi sırayla kol ve bacağınızı kaldırın. Bel omurgalarının da yalnızca bacak kaldırılırken
yerden biraz yükselip yükselmediğini, bacak ve kol aynı anda kaldırıldığında bu omurgaların
hareket edip etmediğini gözleyin.
Bacağı kaldıran kaslar kalçada ön kısma bağlı oldukları için bel omurgaları bacakla birlikte
yükselir. Sırt kasları da bu omurgaların yükselmesine katkıda bulunur. Bu durumda sırt
kaslarının yaptığı iş gerekli midir yoksa gereksiz midir?
Bacağınızı dışa doğru çevirin, yani kalça eklemini, dizi, ayağı sağa doğru çevirin. Bu
pozisyondayken çok çok yavaşça bacağınızı yerden kaldırırken bacağın duruşundaki
değişikliğin kalça bölgesindeki bel omurgalarının hareketine nasıl etki ettiğini gözleyin.
Yavaş yavaş bacak ve kolunuzu aynı anda kaldırdığınızda nefes vermeye başladığınız için
göğüs ve karın kaslarının nasıl işe katıldığını fark edeceksiniz. Bel omurgaları artık birlikte
yükselmeyecek tam aksi yere bastırılacaklardır. Bacak ve kol artık daha kolay kalkar hale
gelmiştir, bu arada beden uzuyormuş duygusuna kapılacaksınız. Omurganın uzaması duygusu
doğru yapılan bedensel hareketlerin çoğunda ortaya çıkar.

12. Gereksiz zorlamalar bedeni kısaltır

Kasların aşırı gerilmesi hemen hemen her zaman omurganın kısalmasına neden olur. Bir işi
yaparken bedeni gereksiz yere zorlarsanız, bedeninizi kısaltırsınız. Zor olduğu düşünülen, ya
da zorluk çıkaran her harekette zorluktan kendini korumak ya da direnç göstermek için beden
büzülür. Işte tam bu güçlenme de zorlanmayı arttırıp bedenin hareket için doğru bir şekilde
organize olmasını engeller. Yeteneklerin yani bir kişini yapabileceklerinin sınırlarının
genişletilmesi oysa ki ne inatçı bir zorlama, ne de bedeni koruma çabaları ile değil, ancak
anlamaya dayanan bir öğrenmeyle ulaşılabilecek bir şeydir. Bu tip kendini koruma ve böylesi
gereksiz çaba kendine olan güvenin yetersizliğinin ifadesidir ancak. Bir işi yapabilmek için
bütün gücünü kullanmaya ihtiyacı olduğunu düşünen biri bedenini bu iş için güçlendirmek
için iradesini zorlar, ama aslında yaptığı kendini gereksiz çabaya zorlamaktır. Sonra bu
bedeni güçlendirme çabasından çıkan hareketlerin kasılma izleri taşıyacağı ve onu seyreden
kişi için bütün incelikten yoksun bulunması doğaldır, yapan kişi için de hoş olmayıp bedeni
teşvik ederek yineleme isteği duyurmayacaktır. Gerçi bu yorucu yöntemle de istenen amaca
ulaşılabilir ama bunun için ödenen paha başlangıçta tahmin edilenden daha fazla olabilir.
Biraz dinlenin ve kalçanın yerle kontağının nasıl değiştiğini bedenin sağ ve sol yarılarının ne
derece farklı hissedildiğini gözleyin.

55
13. Hangisi daha rahattır?

Yüz üstü dönün, kollarınızı yine açarak başınızın yukarısında yere koyun, bacaklarınızı da
açın. Yine kol ve bacağınızı aynı anda yerden kaldırın. Buna başlamadan hemen önce
başınızın nasıl durduğuna bakın. Sola mı sağa mı çevrili, yere tam yatıyor mu? Art arda
birkaç kez nefes vermeyle birlikte kol ve bacağınızı aynı anda yerden kaldırın, bu arada sağ
yanağınız yere değiyor yani yüzünüz sola dönük olsun. Sonra aynı şeyi alnınız yerde, sonra
da yüzünüz sağa dönük olarak tekrarlayın.
Bu üç durumdaki uyguladığınız gücün miktarlarını karşılaştırarak yüzün hangi pozisyonunda
hareketin en kolay şekilde yapıldığına karar verin. Aşağı yukarı iyi bir organizasyona sahip
olan beden, sol yanağın yerde olma halini en rahat bulacaktır. Hareketi 25 kez kadar
tekrarlayarak bedenin yere basıncının karnın (kalça ve göğüs arasında kalan kısım) sol
kısmına kaydığı duygusunun giderek kuvvetlendiğine dikkat ediniz.
Yerde yüz üstü yatmaya devam ederek kol ve bacağınızı yerden kaldırmaya devam ediniz,
ancak bu kez bu harekete başı da ekleyerek, her defasında başınızı da kaldırın, gözleriniz de
bu arada sağ kolunuzun hareketini izlesin. Bu hareketi de 25 kez tekrarladıktan sonra sırt üstü
dönüp dinlenin.
Şimdi de aynı şeyleri sırt üstü yatarken yapın, kol, bacak ve başınızı bir arada kaldırın.
Bedeninizin yerde alıştırmaya başlamadan öncekinden ne denli farklı bir şekilde uzandığını
tespit edin. Tek tek bedenin yerle temas eden yerlerinin farkına varın. Yerle temasta basıncın
en yüksek olduğu noktaları tespit edin. 25 kere daha tekrarladıktan sonra çalışmanıza son
verin.

14. Hangi göz daha açık?

Yavaşça ayağa kalkın, biraz dolaşın, bedeninizin sağ ve sol yarılarının ne denli farklı
hissedildiğine bakın, algıladığınız uzunluktaki, kolların ve bacakların ağırlığındaki farklılığa
dikkat edin, yüzünüzü nasıl hissettiğinize bakın. Aynada kendinizi inceleyin, yüzün bir yarısı
daha zinde, kırışıklıklar azalmış, gerilmiş, göz daha büyük açılmış olacak. Hangi gözünüz
daha büyük açılmış?
Anımsamaya çalışın, hareketleri yaparken ara verdiğiniz sırada bedeninizin kendini nasıl
hissettiğini gözlerken de bir taraftaki kol ve bacağınızın diğerine gittikçe daha uzadığını fark
etmiş miydiniz? Bedenin iki yarısındaki duygu farklılığını geçirmeye, bundan kurtulmaya
çalışmayın, bunun etkisini sürdürmesine izin vererek azalıp sonra tümüyle kayboluşunu takip
edin. Eğer hiddet ya da büyük bir gerginlik gibi dikkatinizi dağıtacak rahatsızlıklar baş
göstermezse etkinin en azından bir kaç saat sürmesi beklenir. Bu sırada bedeninizin hangi
tarafının daha iyi iş gördüğünü, hangi tarafla hareketlerin daha kolay ve akıcı yapılabildiğini
gözleyin.

Ikinci Bölüm
Bu dersin birinci bölümünde yer alan bütün hareketleri şimdi de sol tarafla yapın.

Üçüncü Bölüm

56
Çapraz hareketler
Ikinci bölümdeki hareketleri de bitirdiyseniz bu kez de çok çok yavaş bir biçimde aynı anda
sağ kol ve sol bacağı 25 kere kaldırın. Omurga ve kaburgaların birbirlerine göre
pozisyonlarının nasıl değiştiğini gözleyin, sırtın bedenin üzerine yaslandığı kısmının aynı
taraftaki kol ve bacağınızı kaldırırken yaslandığı kısımdan tümüyle farklı olduğuna dikkat
ediniz.
Kısa bir aradan sonra sol kolla sağ bacağı 25 kez aynı zamanda kaldırın, sonra yeniden
dinlenin. Şimdi de bütün bacak, kollar ve başı aynı anda nefes vermeye başlarken hep birlikte
kaldırın, bu hareketi de 25 kez tekrarlayın. Bir ara daha verdikten sonra bu kez de başı
kaldırmadan yalnızca kol ve bacakları kaldırın. Sonra yine dinlenin.
Yüz üstü dönün, bu kez de bu şekilde bu dört kombinasyonu tekrarlayın.
Sonunda yine sırtüstü yatarak bedeninizin nerelerinin yere değdiğini inceleyin. Bu dersin
başındaki gibi yine topuktan başlayıp yukarı doğru başa kadar ilerleyin. Özellikle omurga
boyunca nelerin, ne şekilde değiştiğini tespit edin.

Dördüncü Bölüm

Solunum Esnasında Parçaların Ayırdına Varılması ve Işlevleri


Bu derste öğrenecekleriniz:
Solunumunuzu sağlayan kaburgalarınızın, diyaframınızın ve bedeninizin alt yarısının
hareketleri;
Solunumumuzun hem daha derin hem de daha kolay olması için bunların hareketlerinin
birbirleriyle uyumlarının sağlanması;
Soluk almanızla vermeniz için gereken süreler arasındaki farkın ayırdına varma;
Solunum işleminin bedenin yer çekimiyle ilişkisine göre içinde olduğu pozisyona kendini nasıl
uydurduğu;
Alt kaburgaların üsttekilerden daha hareketli olduğu ve solunumda daha etkili oldukları;
Bedenin bilinçli bir çabaya gerek olmadan dik durması yani bütün ağırlığının iskelet
tarafından taşınması halinde, eş ritimli bir şekilde nefes almanızın daha kolay olduğu.

1. Başlangıç pozisyonu

Sırt üstü yatın, bacaklarınızı uzatın, ayaklarınızı açın. Dizlerinizi kaldırın. Tabanlarınız
ayaktayken olduğu gibi yere bassın. Dizlerinizi defalarca birbirlerine yaklaştırıp
uzaklaştırarak, sonunda ayak baş parmağınızla yanındaki parmak arasından başlayıp
tabanlarınızın ortasından geçen bir çizgi ile aynı hizada durana kadar yaylandırın. Bu
pozisyonda kalabilmek için dizlerinizin kas kuvveti kullanmasına gerek yoktur.

2. Solunum ve göğüs kafesinin genişliği

Soluk alın, ciğerlerinizi size bir rahatsızlık vermeyecek dereceye kadar havayla doldurun.
Insanların pek çoğunda nefes alıp verirken omurgayla göğüs kemiği arasındaki mesafe

57
değişmez. Göğüs kafesini yapısına uygun bir şekilde genişletmek yerine sırtlarını
çukurlaştırıp yani göğüs kafesini bel bölgesiyle birlikte yerden kaldırıp göğüs kafesinin
genişliğinin yalnızca yanlış kaburgalar tarafından sağlanmasına neden olurlar.
Göğüs kafesi genişler, göğüs kemiği omurgadan açılırken omurganızın göğüs kafesinin boyu
boyunca yere değip değmediğine dikkat edin. Omurganızı yere bastırmaya çalışmayın, bu
hareketleri yaparken hiçbir çaba ya da zorlanmaya girmeyin. Ciğerlerinizi bir güzel havayla
doldurup göğsün nasıl yükseldiğini ve aynı zamanda omurganın yere doğru itilip itilmediğini
gözlemleyin.
Şimdi harekete ara verin. Bir nefes daha alacağınız zamana dek bekleyip hareketi yeniden
yapın ve bunu defalarca tekrarlayın.

3. Nefes almadan nefes alma hareketleri yapma

Bu hareketi tekrarlayıp nasıl yapılması gerektiğini iyice anladığınız zaman göğsünüzü yine
yükseltmeye çalışın, ama nefes almadan. Yani nefes alıp verme hareketlerini yapın ama bu
arada içinize ne hava alın ne de verin. Bunu nefes alma ihtiyacı duyana kadar yineleyin. Ara
verip biraz dinlenin. Bu bir dizi hareketin herbirini 5-6 kez tekrarladıktan sonra nefesinize
bakın. Alıştırmaya başladığınızdan ne derece farklı şimdi?

4. Alt bedenin hacmini genişletme

Dirseklerinizi yere dayayarak parmak uçlarınızı karnınıza koyun. Ciğerlerinizi havayla


doldurana kadar bekleyin. Sonra nefesinizi tutun ve soluğunuzu dışarıya vermeden ama
verecekmiş gibi göğsünüzü içine çekin. Içerideki havanın basıncı artınca gövdenizin alt
kısmındaki basınç da artacak. Bu basınç aşağıya, anüs çemberine doğru yöneltilebilir. Hava
göbek deliğinin aşağısına doğru itilirse göbeğin alt kısmı futbol topu gibi yuvarlak bir hale
dönüşecektir. Karnınız şişerken ellerinizin havaya doğru yükseldiğine ve hafifçe yanlara
doğru açıldığına dikkat edin.
Göbeğimizin altı yani bir anlamda sıvıdır. Bu nedenle basınç oldukça eş olarak bütün yönlere
doğru dağılabilir. Pek çok kişi ama bu alıştırmayı yaparken başlangıçta eğer kalçaları ve
sırtları çok iyi gelişmiş ve güçlü değilse karınlarının alt kısmını her yöne doğru genişletmeyi
başaramaz. Daha çok sırtlarını ve kalça kaslarını zorlayacak ve böylece bel omurgalarını
yerden kaldıracaklardır. Bu nedenle basıncın karında her yöne doğru, aynı zamanda geriye
yere doğru da eş miktarda yayılmasına dikkat edin. Bunu bir kez başardıktan sonra
göreceksiniz ki karnınızı aşağıya ayaklara doğru iterken aynı anda soluk veriyorsunuz.
Ciğerler yeniden havayla dolana kadar bekleyin, soluk vermeyi bırakıp karnınızı ileri geri
iterek kalça bölgesindeki etli kısımlar yere doğru itildiklerini hissedene kadar bedeninizin alt
kısmını çepçevre genişletmeye çalışın. Dinlenin ve bu arada nefes alma hareketlerinin ve
şeklinizin nasıl değişmiş olduğuna dikkat edin.

5. Tahterevalli hareketi

Ciğerlerinizi havayla doldurun ve nefesinizi tutun. Nefes alıp vermeden önceden yaptığınız
gibi göğsünüzü daraltıp gövdenizin alt kısmını genişletin. Şimdi de göğsünüzü gerip karnınızı
içine çekin., bu hareketi nefesinizi tutmaya devam etmeyi ne kadar sürdürebilirseniz o kadar
devam edin. Bu, sanki karnınız ve göğsünüz bir terazinin iki kefesi imiş de, biri inerken öteki

58
kalkıyormuş gibi tahterevalli hareketini beş altı kez art arda tekrarlamanın pek zor gelmemesi
gerekir.

6. Diyaframın hareketleri

Yukarıdaki hareketi beş - altı kez tekrarlayın. Sonra hızınızı size rahatsızlık vermeyecek
dereceye kadar arttırarak yeniden tekrarlayın. Göğüs ve karnı bu indirip kaldırma hareketini
yeterince hızlı tekrarlayabilirseniz, kaburgalarla göbek deliği arasında bir hareket sonra da bir
gurultu fark edeceksiniz. Oradaki birşey pozisyonunu değiştirmekte ve bir yukarı başa doğru,
bir aşağı ayağa doğru bastırmaktadır. Bu hareket eden şey diyaframdır. Normal olarak
diyaframın hiç farkında olmayız, ama bu hareketle, gerçek anatomik yerini bilmesek de
dolaylı olarak bedendeki yerini hissedebiliriz.

7. Normal solunum

Sırtüstü yatarak kol ve bacaklarınızı uzatın, ayaklarınızı açın. Karın ve göbeği indirip
kaldırma hareketini bu pozisyonda alışılmış solunum ritminizi değiştirmeksizin tekrarlayın.
Bu hareket önceden yaptığımız gibi nefes tutularak yapıldığı gibi, soluk alırken de yapılabilir.
Bu şekilde solunum için vazgeçilmez olan hareketleri solunuma eşlik eden fazlalık
hareketlerden ayırabiliriz.
Bu hareketi 25 kez yineleyin. Biraz dinlendikten sonra ise yüz üstü dönün, kollarınızı
başınızın üzerine doğru kaldırın, ellerinizi açın, bacaklarınızı da uzatıp açın. Aynı hareketi
şimdi de bu pozisyondayken yapın.

8. Tam olarak simetrik omurga

Tam olarak simetrik olan bir omurgaya seyrek rastlanır. Insanların çoğunda omuz bölgesinde
kalça bölgesinin aksi yönünde kıvrımlıdır. Bu nedenle daha hareketlerimizin çoğu bir
yanımızla ve bir yanımıza doğru daha kolaydır. Çocukluğun ilk yıllarında gelişi güzel pek
çeşitli hareketler yapılırken bu bir önem taşımaz. Ama yaş ilerledikçe insanlar hareketlerini
sınırlandırırlar ve bazen aynı hareketleri saatler boyunca tekrarlarlar, bazı hareketleri de hiç
yapmaz olurlar. Beden bu sınırlı sayıdaki harekete alışır, iskelet kendini bunlara uydurur, bu
gelişim de giderek bükük bir duruşa yol açar.

9. Merkezin hissedilmesi

Yüz üstü yatmaya devam edin. - Göğsünüzü genişletirken göğsün önce göğüs kemiğinin tam
ortasının mı yere değdiğini, karnı genişletirken anı şekilde ortasının mı yere bastırdığını
saptamak önemlidir. Ama bunu yapmak hiç de o kadar kolay değildir, çünkü gözlem
yeteneğimizin özellikle de bu tip konulardaki gelişimi yetersizdir. Bedenimiz yerde belki
simetrik bir biçimde uzanıyor, sağı ile solu arasında bir fark yok diye düşünebilirken bir
gözlemci bunun hiç de böyle olmadığını rahatlıkla görebilir.- Yine de birkaç kez deneyerek
bunları hissetmeye çalışın.

59
Devam edin. Ama bu kez göğsünüzü genişletirken göğüs kafesinizin solunu daha belirgin bir
şekilde yere bastırın, sonra göbeğe geldiğinde sıra onun da önce sağ yarısını daha kuvvetle
yere bastırın.
Bu sırada sırtınız sağ kalça eklem yerinden sol omuza doğru eğri hareket edecek. Bu hareketi
25 kez tekrarladıktan sonra şunlara bakın: Göğüs ve karın şimdi önce ortalarıyla mı yere
değiyor; bu “orta” yerin neresi olduğunu dair değişik bir algılamanız olmuş mu, olduysa
değişiklik ne şekilde olmuş? Aynı hareketi şimdi de aksi yöne doğru yapın, yani sağ göğüs,
sol karın kısımlarını önce yere değdirmeye çalışın, ortanın şimdi ne denli kolay bir şekilde
fark edilebildiğine dikkat edin.
Sırt üstü dönün. Göğüs ve karnı indirip kaldırma hareketlerini şimdi yeniden yapın, göğsün
artık ne denli hareketli olduğunu görebiliyor musunuz? Rahatlama duygusunun farkında
mısınız? Gövdenizin üst kısmının nerelerinde hareket daha hoş, rahat hissediliyor; bu
rahatlama duygusunu yaratan ne?

10. Yan pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması

Sağ yanınıza uzanın. Sağ kolunuzu başınızın yukarısına uzatarak başınızı üzerine koyun.
Başınızı sol elle parmaklarınız sağ şakaklarınıza, avcunuz başın üzerine doğru gelecek şekilde
tutun. Sol elin yardımıyla sol kulak sol omuza yaklaşacak şekilde başınızı yan tarafa doğru
kaldırın. Başınızı bu şekilde tutarak göğüs kafesini her yöne doğru genişletin, karnınızı içeri
çekin. Sonra da karnınızı her yöne doğru genişletip göğüs kafesinizi daraltın. Bunları
yaparken kaburgalarınızın her iki yanda da hareketlerine dikkat edin. Sağ tarafta yer
nedeniyle kaburgalar yeterince genişleyemeyecek, bu nedenle göğüs yalnızca sola doğru
genişleyecektir, sol kaburgaların bu açılması da başı sağ kola doğru biraz itecektir.
Bu hareketi 25 kez yineleyin. Sonra sırt üstü yatın, sırtınızın hangi kısımlarının aşağı inmiş
olup şimdi yere eskisinden daha iyi yere değdiğini hissetmeye çalışın.
Şimdi de sol yanınızın üzerine uzanarak hareketleri 25 kere de bu şekilde tekrarlayın.

11. Sırt üstü pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması

Sırt üstü yatın; kollarınızı bedeninize paralel uzatın, ellerinize ve ön kolunuza dayanarak
omuzlarınızı yerden kaldırın. Gövdeniz şimdi yere eğimli duruyor, baş ve omuzlar bir yere
dayanmıyor olacak. Başınızı çeneniz göğüs kemiğine değene kadar eğin. Tahterevalli
hareketini hem göğüsle hem karınla bir kaç kez 25 kere olmak üzere şimdi de bu pozisyonda
yapın. Sonra sırt üstü uzanıp dinlenin.
Şimdi yine biraz önceki gibi dirsek, ön kol ve ellerinizin üzerinde biraz doğrulun. Başınızı bu
kez de arkaya bırakın, çeneniz göğsünüzden olabildiğince uzaklaşsın. Karın ve göğüs
tahterevalli hareketini yine 25 kere yapın, bu arada omurganızın hareketlerini gözleyin.
Sonra yeniden sırt üstü yatıp nefesinizin ne durumda olduğuna dikkat edin. Mutlaka bir
düzelme olmuş olmalı, şimdi hem daha rahat hem de daha derin nefes alıyor olmalısınız.

12. Diz üstü pozisyonda tahterevalli hareketinin yapılması

60
Dizlerinizi birbirinden açarak, ayaklarınızı baldırlarınızla bir hizaya getirecek şekilde yani
tırnaklarınız yerde yerleştirerek diz çökün. Başınızı alnınız önünüzde yere değene kadar eğin.
Avuçlarınızı başınızın her iki yanına yere koyarak ağırlığınızın bir kısmını başınıza çok
ağırlık binmemesi için onlara taşıtın.
Göğsünüzü hava ile doldurarak karnınızı içine çekin, sonra da göğüs kafesinizi içine çekerek
karnınızı genişletin. Tahterevalli hareketini 25 kere tekrarlayın. Bu alıştırmayı yaparken
göğüs kafesinizi genişlettiğinizde bedeninizin öne başa doğru ilerleyip başın yerde biraz
süründüğü dikkatinizi çekiyor mu? Çene ise göğüs kemiğine doğru bir hareket yapmakta,
ense ve sırt kasları gerilmekteyken omurga ise biraz bombeleşmekte. Karın şişirildiğinde ise
kalçanız yukarı ve geriye doğru sanki topuklarınızın üzerine oturacakmışsınız gibi bir hareket
yapar; sırt o kadar bombeli değildir, omurgalar bel kısmında bir çukurlaşma yapar.
Hareketi 25 kere tekrarladıktan sonra sırt üstü yatarak nefesinizdeki farklılığı ve sırtınızın
şimdi yerle temasının nasıl olduğunu gözlemleyin.

13. Tahterevalli hareketlerinin solunuma etkisi

Bu hareketlerin solunuma etkisinin önceki hareketlerden daha çok olmuş olması gerekir. Dik
duruşta akciğerle diğer solunum organları beraberce kendi ağırlıkları tarafından çekilerek
gidebilecekleri en aşağı yere asıldılar. Bu durumda soluk alırken ciğerlerin genişleyebilmesi,
göğsü yükseltmek için güç kullanmak gerekir. Başın yere koyulduğu son alıştırmada ise
ciğerler kendi ağırlıkları tarafından başa doğru çekildi, bu nedenle soluk almak için hiç güç
kullanmak gerekmezken soluk vermek ciğerleri yeniden eski yerine getirmek gerektiği için
daha zorlaştı. Ciğerlerde kas olmadığını, ciğerlerin kaburga, diyafram ve karın kasları
tarafından hareket ettirildiğini de göz önünde tutun. Alışık olduğumuz dik duruş esnasında
çabuk nefes alıp yavaş dışarı verdiğimiz dikkatinizi çekmiş miydi hiç? Örneğin konuşurken
soluk almak için verdiğimiz aralar o denli kısadır ki fark edilmezler bile. Ancak biraz önce
yaptığımız gibi başımızı yere koyduğumuzda kısa süren nefes vermemizdir, nefes almamız
için gereken süre ise uzamıştır. Bunları kendinizde bir gözlemlemeyi deneyin.

14. Omurganın çukurlaşması, bombeleşmesi, kalçanın hareketi

Dizleriniz birbirinden açık olarak diz çökün. Önceki gibi başınızla kollarınıza dayanarak
başınızı yere koyun. sol dizi başa doğru biraz çekin, sağ dizi olduğu yerde bırakın. Göğüs ve
karın tahterevalli hareketini tekrarlayın. Göğsünüzü genişlettiğinizde bedeniniz aşağı yukarı
önceden de olduğu gibi başa doğru kayacaktır, ama karnınızı genişlettiğinizde kalçanın
oturacakmış gibi geriye kayışı yalnızca sağ topuğa doğru olacaktır kalçalar da omuzların aksi
yönüne doğru dönecektir (?). Omurganızın eş zamanlı ama farklı iki hareketini izleyin:
Önceden de olduğu gibi dışarıya doğru bombe ve çukurlaşma ama aynı zamanda kalçaların
omuzlara oranla sağa ve sola doğru dönme hareketi yapması.
Bu hareketi de 25 kez yineledikten sonra sırt üstü yatın, dinlenin, bu arada da göğüs kafesiniz,
solunumunuz, sırtınızın yerle temasındaki değişimi izleyin.
Sonra yeniden bu kez de sağ diz başa doğru çekilmiş olarak aynı hareketi 25 kez tekrarlayın.
Bir öncekine göre kalçanızın hareketlerindeki değişimi takip edin. Bu değişimin asıl nedenini
bulmaya çalışın. Eğer bulamazsanız önemli değil, zamanla hareketleri inceleme, ayırdına
varma yeteneğiniz geliştikçe öğreneceksiniz.

61
15. Sırtı genişletme

Dizlerinizi yeterince açarak ortada tabanlarınız birbirine değip simetrik olarak örtüşecek bir
şekilde yere oturun. Sağ elinizi sol göğsünüzün alt kaburgalarına, sol elinizi de sağ
göğsünüzün alt kaburgalarına koyarak kendi kendinizi kucaklıyormuş gibi oturun. Başınızı
eğin, göğsünüzü genişletin, karnınızı içine çekin; tahterevalli hareketini şimdi de bu şekilde
yapın.
Arkada parmaklarınızın altında kaburgalarınızın nasıl açıldığını hissediyor musunuz? Önde
göğüs genişlemeyecektir, çünkü bu işi yapacak kasların bir kısmı kucaklama işiyle meşgul
durumdadır. Yani ciğerler bu kez özellikle arka alt kaburgaların açılması sayesinde
genişleyebilmişlerdir. Bu en etkili solunum hareketidir, çünkü ciğerlerin en geniş olduğu
yerde meydana gelmektedir.
Bu hareketi de 25 kere yapın. Sırt omurgalarınızı izleyin. Eskisi gibi mi hareket ediyorlar?
Yavaş yavaş ayağa kalkın. Vücudunuzun şimdi daha dik durup durmadığına bakın.
Omuzlarınızın duruşunun da çok değişmiş olduğunu hissediyor olmalısınız. Nefes alıp
verişinizi inceleyin, mutlaka başka zamanlardan daha iyi olmalıdır. Bu uygulamalı çalışmayla
elde ettiğiniz düzelme istenilen yolda atılmış bir adımdır. Solunum organlarınızı alıştırma
yapmadan yalnızca anlamak için incelemiş olsaydınız solunumumuzdaki bu düzelme
mümkün olmazdı.

Beşinci Ders

Bükme ve Germe Kaslarının Birbirine Ayarlanması

Bu derste öğrenecekleriniz:
Sırtınızdaki dikey kasları daha kuvvetli büzmeyi,
Sırtın germe kaslarının kuvvetlendirilmesinin gövdenin alt kısmındaki bükme kaslarının
sürekli olarak büzülmesi sayesinde sağlanabileceği,
Bedeni döndüren kasların uzatılması,
Ensedeki germe kaslarının uzatılmasının önde boğazda karşıtlarının hareket ettirilmesiyle
doğru duruş esnasında başın dengesini daha iyileştireceği,
Baş ve gövde hareketlerinin daha iyi birbirlerinden ayrılması.

1. Başlangıç pozisyonu

Sırt üstü yatın, bacaklarınızı uzatın, ayaklarınızı açın. Dizlerinizi büküp sağ bacağı sol bacak
üzerine atın.
resim....

2. Dizinizi yatırın

62
Dizlerinizi hafifçe sağa doğru yatırın, her iki dizi de yalnızca sol ayak taşısın. Sağ bacağın
ağırlığı sağa yere doğru eğimi kolaylaştıracaktır. Şimdi dizleri yeniden ortaya getirin, sonra
yeniden sağa yatırın. Bunu 25 kez tekrarlayın. Kollarınız bu arada bedeninizin yanında rahat
bir şekilde uzanıyor olmalıdır. Dizlerinizi ortaya getirirken ciğerlerinizi havayla doldurun,
yatırırken de ciğerlerinizi boşaltın, böylece dizlerin iki yana hareketi bir solunum ritmi
oluştursun.

3. Dönme hareketinin izlediği yol

Bacaklar yatırılırken kalçanızın hareketini izleyin. Sol kalça yerden biraz kalkacak sol üst
bacağa doğru çekilecektir. Omurga da kalça tarafından çekilip kürek kemiğini yerden
kaldıracak kadar göğüs kafesini çekecektir. Sol omuz yerden kalkana kadar bacakları sağa
doğru yatırmaya devam edin, sonra bacakları yeniden ortaya getirin. Kalçadan çıkan dönme
hareketini omuzlara ulaştıran yolu izlemeye çalışın. Hangi omurgalar ve hangi kaburgalar bu
işi yapmaktadır?
Omurganın hareketini baş hareketinde de izlemek mümkündür. Başın arkası yerdeyken
dizlerin sağa yatırılması çeneyi göğüs kemiğine yaklaştıracaktır, dizler ortaya döndüklerinde
başınız da başlangıç noktasına dönecektir.

4. Hangi taraf?

Bacaklarınızı uzatın, bir an bekleyerek kalçanızın hangi tarafının daha çok değiştiğini
hissetmeye çalışın. Bir kalçanın yerle kontağı daha iyi, iyice yere oturuyor. Hangi kalça bu?

5. Dizlerin pozisyonu

Ayaklarınız açık bir şekilde dizlerinizi kaldırın. Her bir dizin ayaklarla tam bir hizada
durmasına dikkat edin. Daha da iyisi dizlerinizin tam bir ayağın üzerinde durduğunu
hissedene kadar dizlerinizi açıp kapayarak yaylandırın. Bu dizleri o pozisyonda tutmak için
hiç bir kas kuvveti kullanmaya gerek olmayacak bir şekilde olmalıdır. Sağ dizinizi o şekilde
bırakarak sol bacağınızı yine yere uzatın.
...resim....

6. Omuz kirişinin(?) dönüşü

Ellerinizi tavana doğru kaldırıp birbirinin üstüne kavuşturun. Böylece kollarınızla omuz
kirişiniz, tepe noktasını birbirine kavuşturulmuş ellerinizin oluşturduğu bir üçgen yapsın.
Omuz kirişinizi sanki sağ omzunuzdan yukarı çekiliyormuşsunuz gibi yerden kaldırın.
Elleriniz bu arada sola yere doğru yatacaktır. Bunu yaparken üçgeni bozmayın, dirseklerde
bükülme, ellerde kayma olmamalıdır. Nefes alarak yeniden ortaya dönün, bunu yaparken
kalçanızı gerektiğinden çok hareket ettirmeyin.
Nefes verirken üçgeni yine sola doğru çevirin. Bu sola ve yeniden ortaya hareketini 25 kere
tekrarlayın.

63
Dikkat edin, bu hareketi yapmak için başınızı yerden kaldırmak zorunda kalıyor musunuz?
Yüzünüzü sola çevirmediğiniz zaman kollarınız ne derece sola yatabiliyor?
Kısa bir süre dinlenin. Hangi omzunuz şimdi daha sağlam yere basıyor? Dizlerinizi yine
kaldırın. Sağ dizinizi sol dizinizin üzerine atıp bacaklarınızı sağa doğru yatırın. Dizlerin şimdi
yere daha çok yaklaşıp yaklaşmadığına bakın.

7. Bacakları şimdi de öbür yönde üst üste atma


Şimdi de sol bacağı sağ bacağın üzerine atın, ikisini birden sola doğru yatırın sonra yeniden
ortaya getirin. Bu hareketi 25 kere tekrarlayın. Biraz dinlenip şimdi bedeninizin hangi
tarafının “daha çok” yere değdiğini, neresinin yerle kontağının daha mükemmel olduğunu
gözleyin.
Yine sol bacağınız sağa üstüne atılmış olarak bacaklarınızı sola yatırın, ne derece kolay sola
yatabiliyorlar, yere ne kadar yaklaşıyorlar inceleyin. Gelecek alıştırmada gövdeniz hareket
edecek ve bundan sonra daha bir mükemmelleşme fark edeceksiniz.

8. Omuz kirişini sağa doğru hareket ettirme


Dizlerinizi sola yatık bir şekilde bırakın. Kollarınızı havaya kaldırın, ellerinizi birbirine
kavuşturun, önceki gibi bir üçgen oluşturun. Kollarınızı sağa doğru yatırın, sonra yeniden
ortaya getirin. Hareketi 25 kez tekrarlayın.
Dinlenirken omuzların yerle kontağına bakın.

9. Bacaklar daha çok yatıyor


Yine bacaklarınız, sol sağın üzerine atılmış olarak dururken sola yatırın, şimdi ne kadar bir
iyileşme görüyorsunuz? Bu iyileşmeyi sağlayan omuz kirişinin sağa doğru yaylandırılması
olmuştur. Şimdi hareketin daha genişlemesi, dizlerin yere daha çok yaklaşıyor olması,
kaburgalar arasındaki kasların gevşetilmesi sayesinde omurgaların daha özgürce
dönebilmeleridir.

10. Diz hareketi ve başın aynı anda kaldırılması


Yine sağ bacağınızı sol bacağınızın üstüne atın. Dizlerinizin kendiliklerinden sağa doğru
eğilmelerine izin verin, bunun olması için ne ufak bir güç uygulamasıyla bile yardımda
bulunmayın. Ellerinizi başınızın altına koyup, parmaklarınızı birbirine geçirerek ellerinizi
tuttuktan sonra, başınızı ellerinizin yardımıyla kaldırın, bunu yaparken dirsekleriniz birbirine
yaklaşsın. Sonra başınızı onunla birlikte de ellerinizi, kollarınızı ve dirseklerinizi yeniden
yere indirin. Ciğerleriniz havayla dolana kadar bekledikten sonra yine nefes vermeye
başladığınız anda başınızı da ellerinizin yardımıyla kaldırmaya başlayın. Başınız bacaklarınız
ve kalçanız sağa dönük olduğu halde direk karşıya doğru kalksın.
Alıştırmayı 25 kez tekrarlayın, başınızı her seferinde tam nefes vermeye başlarken kaldırmayı
unutmayın. Alıştırmayı yaparken kaburgaların, omurganın, kalçaların yerle kontağının nasıl
bir değişme gösterdiğine, hangi kaburganın en belirgin bir şekilde yerle temasının arttığına
dikkat edin.

11. Parmakları değişik bir şekilde birleştirmek


Bu kez sol bacağı sağın üzerine atarak bacaklarınızı rahatsızlık vermeyecek derecede
olabildiğince sola doğru yatırın. Şimdi parmaklarınızı değişik bir şekilde birbirinin içine

64
sokun, yani örneğin normal olarak hep sağ elinizin işaret parmağı üstte olacak şekilde
birleştiriyorsanız bu kez sol işaret parmağı önde olacak şekilde birleştirin.
Şimdi ellerinizi yeniden açıp bir daha birleştirin, büyük bir olasılıkla her zamanki gibi
birleştirmiştiniz. Bu küçücük değişimin omuzlarınızın ve başınızın pozisyonunda ne gibi bir
değişim yaptığını gözleyin, hatta belki “her şey sanki biraz eğrilmiş” gibi de gelebilir şimdi
size.
Başınızı şimdi bu şekilde kaldırın, bunu yaparken de vücudunuzda olan bütün ayrıntılara
dikkat edin. 25 kez tekrarladıktan sonra durup dinlenirken sırtınızın yerle kontağında ne
derecede bir değişim olduğuna bakın.

12. Bel omurgalarındaki değişiklikler


Sırtüstü yatın, dizlerinizi büküp kaldırın, ellerinizi yine parmakları birbirine geçirerek
başınızın altına koyun ve soluk verirken başınızı kaldırın. Bu hareketi 25 kere tekrarlayın.
Böyle sırtüstü yatmaya devam ederek biraz dinlenin bu arada bel omurgalarınızda değişiklik
olmuş mu, olmuşsa nasıl bir değişiklik olmuş buna dikkat edin. Belki bazılarınız için
hayatlarında ilk kez olarak, hiçbir çaba göstermeden bel omurgaları rahatlıkla yere deyiyor
olacak. Bazılarınızda belki biraz yere doğru yakınlaşma olsa da sırt kaslarında hala biraz
gerginlik kalmış olacak daha çözülmesi gerekecek olan.
13. Çaprazlanmış kollarla bedeni sallama
Sırtüstü yatıp dizlerinizi bükerek kaldırın, ayaklarınızı birbirinden oldukça açık ama rahat bir
şekilde yere koyun. Sağ elinizi sol koltuk altınızdan geçirerek parmaklarınız kürek kemiğine
değecek şekilde yerleştirin. Sol kolunuzu da sağ kolunuzun üzerinden uzatarak sol elinizin
parmaklarını sağ kürek kemiğine koyun.
Resim......
Bu pozisyondayken bedeninizi sağdan sola, soldan sağa sallayın, elleriniz omuzlarınızı yerden
kaldırmanıza yardım etsin. Kalçanız harekete yardımcı olmasın, bedeninizin yalnızca üst
kısmı yaylansın. Hareketi yavaştan başlayıp gitgide hız kazanarak 25 kez tekrarlayın. Sonuçta
hareket rahat bir şekilde ritmik olarak sağa sola yaylanma haline gelmiş olmalı.
Kısa bir süre dinlenin. Şimdi de kollarınızın pozisyonunu değiştirerek yani sağ kolunuzu
solun üzerine koyarak aynı şekilde 25 kez hareketi tekrarlayın.

14. Sabit tutulan başla yaylanma hareketi

Dinlenirken başınızın hareketi yaparken harekete katılmış olup olmadığını anımsamaya


çalışın. Çok büyük bir olasılıkla katılmış olduğunu saptayacaksınız. Bu kez tavandaki bir
noktaya gözlerinizi sabitleyin, şimdi kollarınızı yeniden çaprazlayarak sallanma ve
yuvarlanma hareketini bu kez de gözlerinizi bu noktadan ayırmadan ve kalçanızı da sabit
tutarak tekrarlayın. Bu alışılmadık bir harekettir, çünkü normalde baş omuzla birlikte aynı
yöne doğru hareket eder.
Yine biraz dinlendikten sonra hareketi yeniden yapın, ama bu kez başınızın omuzlarınızla
birlikte hareket etmesine izin verin. Hareketi yapmaya devam ederken gözlerinizi yine
tavandaki noktaya sabitleyerek baş hareketini engelleyin. Yuvarlanma hareketinin ne denli
düzeldiği dikkatinizi çekiyor mu? Bunun nedeni baş ve omuz hareketlerini birbirinden
ayırmayı öğrenmiş olmanızdır.

65
15. Baş ve omuzları aksi yönlere doğru hareket ettirmek

Dinlenin. Sonra yuvarlanma hareketine yeniden başlayın, ancak bu kez omuz sola dönerken
baş ve gözlerinizi sağa, omuz sağa dönerken sola çevirin. Hareketi yapmaya devam ederken
hareketin nasıl uyumlu ve akıcı hale gelmiş olduğuna dikkat edin.
Şimdi kollarınızı aksi şekilde çaprazlayıp baş ve gözleri omuzların döndüğü yönün karşıtı
yöne doğru çevirerek hareketi 25 kez daha yineleyin. Dinlenin. Şimdi baş ve gözlerinizi
omuzlarınızla aynı yöne çevirerek hareketi yeniden 25 kez yapın. Hareketinizin dönüşler,
yuvarlanma açısı oldukça genişlemiş olmasına rağmen ne denli kolaylaşmış ve akışkanlık
kazanmış olduğunun farkına varıyor musunuz?

16. Değişimleri saptama

Yere dümdüz uzanarak bir süre sakin yatın. Bir süre sonra omurganızdaki değişiklerin daha
artmış olup olmadığına bakın. Şimdi artık bütün omurga bel omurları dahil olmak üzere yere
olduğu gibi değiyor mu?
Çok yavaşça ayağa kalkın, bir kaç adım atın ve bu arada başınızı nasıl tuttuğunuza, ya da
aslında taşıdığınıza dikkat edin. Solunumunuz nasıl, omuzlarınızı nasıl hissediyorsunuz?
Bedeninizin artık çaba göstermeden, doğal bir şekilde dik durduğunu fark edeceksiniz. Bu
değişimler üzerinde düşünün. Bu denli kısa bir zaman içinde ve bu denli basit hareketlerle bu
denli büyük değişimler nasıl, ne şekilde ortaya çıkmış olabilir?

Altıncı Ders

Basenin hareketlerinin hayali bir saat kadranı aracılığıyla farkına varılması


Bu derste öğrenecekleriniz:
Kalça kaslarınızın bilinciniz dışındaki ve yararsız zorlanmasının farkına varılması;
kalçanın pozisyonu üzerindeki kontrolünüzü arttırarak omurganın duruşunun düzeltilmesi;
baş ve gövde hareketlerinin daha iyi bir şekilde birbirleriyle koordinesinin geliştirilmesi,
bunların birbirlerinin aksi yönlere çevrilmesinin öğrenilmesiyle omurganızın dik durma
halinde yapabileceği dönüş hareketlerinde daha mükemmellik elde edilmesi (ilkel
hareketlerde gözler, baş ve gövde hep birlikte sağa ya da sola dönerler, bunun bilincine
varıldığında her biri kendi başına ya da farklı farklı yönlere döndürülebilirler. Bu bilincin
geliştirilmesi dönüşleri kolaylaştırdığı gibi dönüş açısını da genişletir.);
bedenin hareketlerinin neden olduğu duygu ile kol ve bacakların mekanda bulundukları yer
arasındaki ilişki ve oranın farkına varılması.

1. Başlangıç noktası

Sırtüstü yatıp bacaklarınızı bükerek dizlerinizi kaldırın, bacaklarınız rahat bir şekilde aşağı
yukarı kalçalarla bir hizada açık durmalı. Kollarınızı da rahat bir şekilde bedeninizin yanına
bırakın.

2. Sırt çukurunun değiştirilmesi

66
Kalçalarınızı sırt kaslarınız aracılığıyla bel omurlarınız yere kavis yapacak şekilde kaldırın.
Bu kavisi altından bir farenin geçmesini sağlamak içinmiş gibi arttırmaya çalışın. Bunu
yaparken ayaklarınızın nasıl yere dayandığını , ayrıca kalça eklemlerinin ön kısmının
kalçanızı yerden kaldırmanıza böylece basıncın kuyruk sokumuna kaymasına nasıl yardım
ettiğini fark edeceksiniz.

3. Basende saat kadranı


Baseninizin arkasına bir saat kadranı çizilmiş olduğunu hayal edin. Altı rakamı kuyruk
sokumunun üzerinde, oniki ise dolayısıyla basenin üst ucunda omurgayla birleştiği yerde
duruyor olsun. Buraya ellerinizle dokunabilirsiniz, beşinci bel omurunun sonu olmalı. Bu
hayali saat kadranını aklımızda tutarsak şöyle diyebiliriz: Biraz önce yaptığımız harekette
kalçanızı kaldırmış ve böylece en fazla ağırlığı altı noktası diyebileceğimiz noktaya yüklemiş
olmuştuk.
Şimdi bu kadranı tamamlayalım. Üç noktası sağ, dokuz noktası sol kalça üzerine düşecek.
Diğer saatler de bunların aralarında yerlerini alacak.

4. Saat altı’dan oniki’ye

Şimdi yeniden kalçanın yere yaptığı basıncın çoğunu altı noktasına düşürmeye çalışalım, yani
kuyruk sokumuna. Sırt kaslarınız bel omurlarını yukarıya doğru bükecek, bu büküm de
büzülmeye neden olarak kalça ve diz kaslarınızı daha da yukarıya kaldıracaktır. Bu büzülme
yere sapasağlam kımıldamadan basan ayaklarınızın üzerine bir çekim uygulayacak. Şimdi
ağırlığı oniki noktasına kaydırın, böylece kalçanın üst kısmıyla bel omurları yere değerken
kuyruk sokumu yerden kalkacak, ayaklardaki ağırlık da artacaktır.

5. Nefesiniz hareketten bağımsız olsun

Altı noktasına geri dönün, sonra yeniden onikiye, bunu yirmi beş kere tekrarlayın. Giderek
uyguladığınız gücü azaltarak bir pozisyondan diğerine aniden geçmek yerine yavaşça kayın,
nefes alışınızı da hareketten bağımsızlaştırmaya çalışın. Nefesiniz yavaş ve sakin
vücudunuzun pozisyonundaki değişiklikle ilintisiz olsun. Kalçanız bir pozisyondan diğerine
çaba harcamadan yavaşça akıcı bir şekilde geçsin.
Bacaklarınızı uzatıp sırtınızı nasıl hissettiğinize bakın. Hangi noktalarda sırtınızın yerle
kontağında değişiklikler olduğunu saptamaya çalışın. Nefesinizi hareketten
bağımsızlaştırdığınız anda başınızın kalçanızla birlikte hareket etmeye başladığını, kalça
hareketini sanki ufak çapta taklit etmeye başladığını fark ettiniz mi?

6. Saat kadranı başın arkasında

Şimdi başınızın arkasında küçük bir saat kadranı varmış gibi hissetmeye çalışın, başınızı yere
koyduğunuzda en fazla basınca maruz kalan yer kadranın ortası olsun. Şimdi kalça altı ağırlık
noktası pozisyonunda iken omurga başı aşağı doğru çekerek gırtlağa yaklaştıracaktır, böylece
baştaki ağırlık noktası da ortadan altı noktasına kayacaktır. Kalçanın ağırlığı oniki noktasına

67
kaydırıldığında ise omurga başı geriye doğru iterek çeneyi gırtlaktan uzaklaştıracak ve başın
ağırlık noktası da oniki noktasına kayacaktır.

7. Baş kalça hareketlerini tekrarlar

Kalça hareketini yirmi beş kez tekrarlayın. Ağırlığınızı bir altı bir oniki noktasına kaydırırken
başınızın da bu hareketleri birlikte yapmasına engel olmayın.
Bu hareketlerin nefesinizi nasıl etkilediğine, ayrıca gövdenizin bu hareketleri ne şekilde
kalçadan başa, baştan kalçaya ulaştırdığına dikkat edin.
Biraz dinlenin.

8. Saat üç’ten dokuz’a

Dizlerinizi yine bükün, kalçanızın ağırlığını saat üç’e doğru yani sağ kalçaya doğru verin. Bu
pozisyonda sol ayak sağdan daha fazla ağırlık taşımak zorunda kalır, sol kalça da yerden
kalkar. Sağ ayaktaki basınç biraz azalmış olacaktır. Şimdi ağırlığı sol kalçaya, dokuz
noktasına kaydırın. Kalçanızın üzerinde soldan sağa , sağdan sola yuvarlanma hareketini 25
kere tekrarlayın.
Göğüs kaslarını gereksiz bir şekilde kasmadığınız ve nefes ritminizi bozmadığınız sürece
başınızın bu hareketi küçültülmüş haliyle nasıl tekrarladığına dikkat edin.
Bir süre dinlenin.

9. Saati boylu boyunca dolaşmak

Dizlerinizi yine büküp kaldırın, ağırlığınızı oniki noktasına verin. Ağırlık noktasını şimdi
bir’e kaydırıp sonra yeniden oniiki’ye dönün. Bu hareketi beş kez tekrarlayın. Şimdi de bir
üzerinden iki’ye kaydırıp oniki’ye tekrar dönün, bunu da beş kez tekrarlayın. Daha sonra aynı
şekilde üç’ e kadar ilerleyip oniki noktasına dönerek bunu da beş kez yineleyin.
Altı noktasına kadar birer birer arttırarak her seferinde beşer kaz tekrarlamak üzere altı
noktasına kadar ilerleyin, sonra da aynı şekilde bu kez de birer birer geri giderek yeniden
oniki noktasına gelene kadar beşer kez tekrarlayarak geri dönün. Hareketlerinizin akıcı
olması, saatlerde hiçbir duraksama olmamasına dikkat edin.
Kalçanın üzerine yaslandığı nokta hakkındaki farkında olma halimizin giderek nasıl arttığına,
ağırlığı taşıyan yolun başlangıçta nasıl kesik kesik bir noktadan diğerine giden düz bir çizgi
halinde iken yavaş yavaş nasıl kavislenmeye başladığına dikkat edin.
Hareketinizi bitirip yere dümdüz uzanın. Kalçanızın sol yarısıyla sağ yarısını nasıl farklı
algıladığınıza dikkat edin. Dinlenirken hareket esnasında başınızın hareketleri gövdenizle
birlikte yapmış olup olmadığını hatırlamaya çalışın. Farkında olmadan yaptığımız pek çok
hareket vardır.

10. Saati bu kez de aksi yönde boylu boyunca dolaşmak

68
Dizlerinizi yine büküp kaldırın kalçanızı da oniki noktasına getirin. Ağırlığınızı beş kez art
arda onbir noktasına kaydırıp sonra yeniden oniki’ye getirin. Sonra on noktayla aynı şeyi
yapın. Yukarıdaki alıştırmayı aynı şekilde ancak bu kez aksi yöne doğru, önce ileri doğru
sonra geriye doğru akıcı bir şekilde tekrarlayın.
Dinlenirken bedeninizdeki değişimleri inceleyin.

11. Yayı uzatmak

Ağırlığınızı üç noktasına, yani sağ kalçaya verin. Buradan dört noktasına, sonra yeniden üç
noktasına, ardından iki noktasına kaydırıp sonra yeniden üç noktasına dönün. Bunu beş kez
tekrarlayın. Sonra her iki yönde birer saat ilerleyin. Yani bir sonraki hareketiniz bir noktası
ile beş noktası arasında olsun daha sonraki hareket ise oniki noktası ile altı noktası arasında.
Her pozisyonu beş kez tekrarlayın.
Dinlenin ve bu arada bu alıştırma sayesinde kalçanızın yerle kontağının nasıl değiştiğine
dikkat edin.
Aynı hareketi şimdi de sol tarafta dokuz noktasından yola çıkarak tekrarlayın.
Dinlenin. Başınızın nasıl hareket ettiğine dikkat ettiniz mi? Hareket sırasında ayaklarınızın ya
da vücudunuzun başka herhangi bir parçasının neler yaptığına dikkat ettiniz mi?

12. Bütün ve parçaları

Kalçanıza saatin dönüş yönünde hareket ettirerek 20 kere dönüş hareketi yaptırın. Bu hareket
sırasında vücudunuzun gerek tümünü gerekse tek tek parçalarını izleyin. Dikkatinizi
sistematik olarak vücudunuzun tek tek her bölümünde yoğunlaştırın ancak bunu yaparken
bütünlük duygusunu da unutmayın. Vücudunuzun tümüne dair duygu elbette ki çok net
olmayıp geri planda kalacaktır şunun gibi, okurken bir bakışta bütün sayfayı görebiliriz ama
okuduğumuzu anlayabilmek için tek tek harflerin, sözcükleri tam olarak algılayıp anlamamız
gerekir.
Kalçanızın ve başınızın hareketine ara vermeden şimdi de başınızın hareketlerini incelein.
Sırala bir baş bir kalçayı hareketi yönlendiren merkezler olarak düşünün. Hareketin giderek
ne denli düzeldiğine, akıcılaştığına, dengelileştiğine, belirginleşip hızlandığına dikkat edin.
Dinlenin. Ardından kalçanızı bu kez de saatin aksi yönüne doğru 20 kez hareket ettirin.

13. Nesnellikle öznellik karşı karşıya

Şimdiye kadar saat kadranını vücudumuzun üzerine yapışıkmış, vücudun yere basınç yaptığı
noktalarını da saatin rakamları gibi düşünmüştük. Şimdi saat kadranının yere çizili olduğunu,
rakamların da bunun üzerine yazılı olduğunu düşünün. Hayalinizde altı ile oniki noktaları
arasındaki mesafeyi ölçün. Şimdi de vücudunuzdaki kadranda bu iki nokta arasındaki
mesafeyi tahmin ederek iki durum arasındaki farkı hissetmeye çalışın. Hangi tahmin gerçeğe
daha uygun? Ilk durumdaki yani saati yerde düşündüğünüzde uzaklık tahmininiz daha nesnel,
ikincisinde daha öznel olacaktır.
Bu ders esnasında tahmininizin bu iki durumda farklı olduğunu ancak öznel tahmininizin tam
olarak ona ulaşamasa da nesnel olana asimptotik olarak yaklaştığını keşfedeceksiniz. Diğer

69
bir deyişle nesnel yargımız bizi çevrelendiğimiz fiziksel gerçeklikle sınırlarken, öznel
yargımızın daha geniş bir oyun alanı vardır. Somut fiziksel gerçeklik mecburen kısıtlamalar
getirir ama hepimizin buluştuğu ufak ortak noktadır. Yine de herhangi bir sinir sisteminin
gerçek anlama yeteneği yalnızca öznel özelliklerine göre değerlendirilebilir, yani ne
hissettiğine, ne düşündüğüne neye muktedir olup ne istediğine göre. Bu ölçülerle
değerlendirildiğinde iki sinir sisteminin birbirinden farkı son derece büyüktür. Bu kavramları
ve onların genel olarak götürdüğü yerleri ele alırsak o zaman ortalama değer yükselecek,
böylece de insanlar arası farklar daha da artacaktır. ???...

14. Içsel ve dışsal kontak

Kalçanızı yine saat yönünde hareket ettirin. Bu kez rakamları bedeninize biraz yüksekte
kalarak yapıştırılmış kabartmalar olarak düşünün ve basınç noktası haline geldiklerinde yerde
damga gibi iz bıraktıklarını hayal edin. Insanın iç ve dış kontağı sırayla kurduğunu söylerken
kastettiğim buydu, sonunda bu ikisi tek bir temel harekete dönüşürler.
Hareketinize ara verin ve dinlenin. Her zamanki gibi vücudunuzun yerle ilişkisinde ne gibi
değişiklikler oluşmuş olduğunu gözleyin.

15. Saatin aksi yönünde

Hareketi bu kez saatin aksi yönünde tekrarlayın. Dinlenirken dersin başında bedeninizin yerde
nasıl durduğunu hatırlamaya çalışın ve değişimi saptayın. Kalçanızın şimdi hem enine hem
boyuna yere daha geniş bir temas alanı olması lazım. Size belki değişim en yüksek ideal
noktasına ulaştı gibi gelecek ama aslında böyle değildir. Hareketlerin düzelmesinin sınırı
yoktur.

16. Sağ diz bükük

Sağ dizinizi kaldırın, sol bacağınız sağdan biraz açık olarak yerde kalsın. Saat doğrultusunda
hareketi 20 kez daha tekrarlayın. Şimdi hangi noktaların öncekine göre yere daha çok
hangilerinin daha az değdiğine dikkat edin.

17. Sol diz bükük

Bu kez de sol dizinizi büküp sağı uzatarak hareketi saatin aksi yönünde olmak üzere 20 kez
daha tekrarlayın. Şimdi hangi noktalardaki basınç daha belirgin? Şimdi daha belirsizleşen
noktalar ,sağ diziniz bükükken belirsiz olanların simetriğinde kalanlar olacaktır.
Iki bacağınızı da uzatarak kalçanızın yere temasında daha başka değişikliklerin gerçekleşmiş
olup olmadığına bakın. Bir kez daha saptayacaksınız ki ilk başlangıç durumu ancak değişiklik
gerçekleştiğinde netleşir ve belirginleşir. Insan tanımadığı kavramlarla düşünemez. Bu
nedenle insan derinine bilip tanımadığı şeylerden ne söz edebilir ne de yargılayabilir.

18. Bacaklar açılıp uzatılmış

70
Bacaklarınızı birbirinden açarak yere yatın, kalçanızı saat yönünde hareket ettirin. Şimdi
hangi noktalarda daha kuvvetli hangi noktalarda daha zayıf yer temasının olduğunu kontrol
edin. Hareketi aksi yönde yeniden yapın ve farka dikkat edin.

19. Bacak bacak üstüne atılmış

Sağ bacağınızı solun üstüne atın. Hareketi 20 kez saat yönünde, 20 kez aksi yönde yapın.
Dinlenirken etkilerine dikkat edin.
Şimdi de sol bacağınızı sağın üstüne atarak aynı şeyi tekrarlayın.

20. Farklılığı saptama

En azından bir dakika dinlenin. Sonra son derece yavaş bir şekilde yan dönün ve aynı
yavaşlıkta ayağa kalkın. Kalçanızın omurganıza yaptığı açıdaki, nefesinizin niteliğindeki, kol
ve bacaklarınızın hareketlerindeki değişikliklere dikkat edin. Gözlerinizde, yüz kaslarınızda
neler hissediyorsunuz?

21. Bir sonraki aşama

Burada kullandığımız vücut pozisyonlarını ilerde başka hareketlerde de kullanacağız. Baş ve


kalçamızı aksi yönde, örneğin başımızı saat yönünde hareket ettirirken, kalçamızı aksi yönde
hareket ettirmeyi öğreneceğiz. Bu vücudun duruşunda, vücudun parçalarının birbiriyle
ilişkisinde, sağlam ve dengeli hareket etme konusunda daha çok ilerleme katetmemizi
sağlayacak, yani denetimimiz yaygınlaşıp artacak.
Bilinçliliğimiz biraz daha geliştiğinde bir unsur daha ekleyeceğiz, göz hareketlerini.
Gözlerimizi kalçamızla aynı, başımızla aksi yönde veya kalçamızla aksi başımızla aynı yönde
çevirebiliriz. Bilinçlilik arttıkça anlayışımızın da sınırları genişler.
Kalçanızın saatle aynı ya da saatin aksi yönünde hareketini değişik pozisyonlarda da
deneyebilirsiniz. Örneğin, kollarınızın dirseğin yukarısında kalan kısmına dayanıp,
bacaklarınızı açarak ya da dizlerden birbirine yaklaştırılmış olarak, ayak tabanlarınızı
birbirine yapıştırarak, ya da ellerinizi yere dayayıp yine bacaklarınızı açıp dizlerden birbirine
yaklaştırarak, ayak tabanlarınızı birleştirerek. Bu hareketlerin her birinde hareketleri
çeşitlendirmek mümkündür. Ayrıntıları düşünüp olasılıkları denemeyi okuyucuya
bırakıyoruz.

Yedinci Ders

Başın duruşu bütün kaslara etki eder


Bu derste öğreneceklerimiz:
Vücudunuzun bütün kaslarının baş ve boyun kaslarının hareketine bağımlı olduklarının
görülmesi (baş hareketleri ne kadar serbestleşir ve kolaylaşırsa, başınız ne denli dönebilirse,
vücudunuzun dönüşleri de anatomi izin verdiği ölçüde artacak, kolay ve esnek olacaktır);
hayalinizde canlandırdığınız, düşündüğünüz hareketlerin hemen nasıl etki ettiğini
keşfedilmesi;

71
bir hareketin hayali (eskizi) ile gerçekten yapılması arasındaki farkın öğrenilmesi yoluyla
kaslara uygulanan kuvvetin daha iyi bir şekilde derecelendirilmesi;
bir hareketin hayal edilen eskizi ile onun uygulanması arasındaki farkın bilincinde
olunduğunda kasların hareketlerinin, davranışların düzeltilmesi için bir araç olduğunun
öğrenilmesi.

1. Başlangıç pozisyonu

Yüz üstü yatın. Avuç içleriniz yere bakacak şekilde birbirlerinin üzerine koyarak alnınızı
üstte kalan elinizin üzerine dayayın. Bacaklarınızı kalça genişliğinde açın. Dizlerinizi bükerek
ayaklarınızı yerden kaldırın ve ayaklarınızı birbirine dayayın. Baldırlarınız bacağınızın üst
kısmıyla doksan derecelik bir açı yapsın, tabanlarınız ise tavana paralel olsun.

2. Bacakların sağa doğru hareket ettirilmesi

Bacaklarınızın sağ tarafa doğru yatmasına izin verin, bu arada sol diz yere sabit kalmalıdır.
Bunun mümkün olabilmesi için sol ayağın sağ ayak yere doğru yaklaşırken sağ ayağın
yanından bacağa doğru rahatça kayabilmesi lazımdır. Bacaklarınızı yine başlangıç noktasına
getirirken ise sol ayak bu kez geriye doğru sağ bacağın üzerinden kayıp sağ ayakla yan yana
gelince durmalıdır. Bu hareketi 25 kez tekrarlayın, bu arada iskeletinizin hangi yolu
izleyerek, hangi parçalarıyla bu dönme hareketini boyun omurlarına taşıdığına dikkat edin.

3. Dirseğin hareketi

Bacağın sağa doğru hareketi sırasında hangi dirseğinizin bacağınızla aynı yöne doğru
çekildiğini, bacaklar yeniden ortaya getirilirken de nasıl eski pozisyonuna döndüğüne dikkat
edin. Dirseğin hareketi elbette çok büyük olmasa da kendini fark ettirmeye yetecek
derecededir.

4. Bacak sağa doğru hareket ettirilirken yüzün sola çevrilmesi

Sol avcunuzu sağ elinizin üzerine yerleştirin, başınızı sola çevirerek sağ yanağınızı ve
kulağınızı ellerinizin üzerine koyun. Sonra yine dizlerinizi bükerek bacaklarınızı sağa doğru
yatırıp yeniden ortaya getirin. Göğsünüzde kaburgalarınızı inceleyin, bacaklar sağa doğru
yatarken göğüs kafesinin bir tarafındaki basıncın nasıl arttığını fark edin. Pozisyonunuzu
göğsünüzü serbest bırakarak göğsünüzdeki basıncın azalmasını sağlayacak şekilde ayarlayın,
basıncın yaygın bir zemine dağılarak azalmasını sağlayın. Bacakların her hareketinde
hareketin etkisini omurdan omura geçerek başa kadar ilerlemesini takip edin. Dönme
hareketinin dengeli mi olduğunu yoksa teker teker ilerlemek yerine yer yer bir kaç omurun
birden birlikte mi döndüğünü izleyin. Başınızı sola çevirmenizle birlikte bacakların
hareketinin esnekleşmiş olup olmadığına bakın.

5. Kontrol

72
Hareketi 25 kez tekrarladıktan sonra sırtüstü dönün, kol ve bacaklarınızı rahat bir şekilde
uzatın, birazcık dinlenin. Bu arada gövdenizin yerle kontağının değişmiş olup olmadığına
bakın. Başınızı yerdeyken sağa sola birkaç kere çevirip bir yana dönüşün diğerine göre
farklılık gösterip göstermediğini, yani yüzünüz örneğin sağa sola göre daha kolay, rahatça ve
çok dönmekte olup olmadığını veya bunun tersinin mi söz konusu olduğunu inceleyin.

6. Yüz ve bacağın sağa çevrilmesi

Yine yüzüstü dönün. Önceki gibi sol elinizi sağın üzerine koyun. Başınızı sağa çevirerek sol
yanak ve kulağınızı ellerinizin üzerine yerleştirin. Bacaklarınızı yine dizlerinizden itibaren
sağa doğru yatırın.
Bunu yaparken dizlerinizin birbirlerine uzaklığının değişmemesine dikkat edin. Yani sol
ayağınızı yine sağ bacağınızın yanından sürtünerek kaymaya bırakın.
Omurganızın şimdi öncekine göre daha az mı yoksa çok mu döndüğüne, bacakları yana doğru
yatırmanın daha kolaylaşıp kolaylaşmadığına dikkat edin. Başın sağa çevrilmiş olması
bacaklarınızın hareketini kolaylaştırıyor mu zorlaştırıyor mu?

7. Omurganın döndürülmesi ve nefes alma

Hareket sırasında omurganızı omur omur gözünüzün önüne getirerek inceleyin. Bir parmağın
omurganızı aşağıdan yukarıya doğru, kuyruk sokumundan başlayıp kafatasına kadar her bir
omurun üzerinde durup hafifçe tıklatarak boylu boyunca geçtiğini hayal edin. Bu şekilde
omurun hareket edip etmediğini, akıcı ve eş dağılımlı bir hareketin olup olmadığını,
dönmenin nerelerde daha fazla, nerelerde daha az olduğunu bu şekilde daha iyi
belirleyebilirsiniz. Hareketin neresinde, hangi durumdayken ciğerlerinizin havayla dolduğuna
bakın, bacaklarınız geriye yerlerine dönerken mi nefes alıyorsunuz, yoksa aktif haldeyken
yani sağa doğru eğilirken mi? Yerde yatarken rahatça ve çok dönebilmeniz için ciğerlerinizde
hava olmaması ve kaburgaya bağlı kasların gevşek olması fiziksel olarak gereklidir.
Sırtüstü yatıp biraz dinlenin.

8. Baş hareketsiz, dizler bir arada

Yüzüstü yatın. Başınızı sola çevirip sağ yanak ve kulağınızı yere koyun. Dirsekler başın iki
yanında yerde olmak üzere parmaklarınızı birbirine geçirerek sol kulağınızın üzerine
yerleştirin. Bu pozisyonun amacı kollarınızın oluşturduğu çerçevenin sürekli olarak
yüzünüzün soluna hafifçe baskı uygulaması, böylece başınızın yana dönüş açısının giderek
genişlemesidir. Kollarınızın kendi ağırlığı, aslında gövdenizin çalışmasının neden olduğu,
omurganızın daha kolay hareket etmesini sağlayan değişimi hissetmenizi sağlayacaktır.
Dizlerinizi yan yana getirip doksan derecelik bir açı yapacak şekilde bükün. Tabanlarınız
tavana paralel olsun.
resim....
Her iki bacağınızı da sağa doğru eğin, ama bu kez dizleriniz ve bilekleriniz birbirlerine
bağlanmış gibi kalmaya çalışın. Bu durumda sol diziniz ve üst bacağınız yerden kalkarsa

73
ancak sağa doğru dönebileceğinizi göreceksiniz. Ortaya dönüp sonra yeniden sağa doğru eğin
bacaklarınızı. Bu hareketi 25 kere tekrarlayın.

9. Vücudu yumuşatmak

Hareketi bacaklarınızı eğmeye başlarken aynı anda soluk vererek yapın. Omurganızın boylu
boyunca nasıl yavaşça döndüğüne dikkat edin. Bu arada göğsünüzün üst kısmına ve boyun
omurlarına özel olarak dikkatinizi yöneltin. Kalçanın dönüşü omurgayı esnetecektir. Sol
dirseğinizde hissettiğiniz hareketi de gözden kaçırmayın. Her bir harekette bedeninizin daha
bir uzamasına, bacakları eğme ve geri çekme işinin daha akıcı ve yuvarlak olmasına çalışın.
Bacakları her sağa doğru eğmeye başlayacak ve ortaya getirecekken yön değiştirmeniz
gerektiğini, hareketi geri döndürdüğünüzü unutmayın.

10. Baş hareketinin değiştirilmesi

Bu hareketi yaptıktan sonra başınızı çok yavaşça ortaya çevirin. Boyun omurlarındaki, ense
kaslarındaki değişim öyle hissedilir olabilir ki bu değişimi göz ardı eden normal bir baş
hareketi rahatsızlık verebilir. Ama ilk dikkatli ve yavaş yaparsanız bundan sonra dikkat
etmeniz gerekmeyecektir, tam aksi hareketin yapıldığı yöne doğru başınız eskiye göre çok
daha kolaylıkla ve büyük ölçüde dönebilecektir.
Sırtüstü yatın, başınızı yere koyun ve sağa ve sola çevirin. Hareket gerçekten daha iyileşmiş
mi? Başınız şimdi alıştırmayı yaparken çevirdiğiniz yöne doğru daha dengeli ve rahatça
dönüyor mu? Dönüş açısı bu yöne doğru diğer yöne olduğundan daha geniş mi?

11. Yeni edinilince eskinin bırakılması

Belli bir pozisyonda bedenin bir parçasının ya da uzvunun belli bir hareketi art arda defalarca
yapmasının sonra alışılmış pozisyona ve hareketlere dönüldüğünde rahatsızlık hatta ağrılara
yol açmasının nedeni nedir? Bedenimizi bir kez alıştığımız şekilden başka bir şekilde hareket
ettirmeye, yani kaslarımızın alışkanlık şemasının dışına çıkmaya muktedir değilmişiz gibi
görünüyor. Örneğin belli bir hareketi 25 kez tekrarlayarak kaslarımızın çoğunda ya da en
azından harekete katılanlarda geniş çapta bir değişikliğe yol açtığımız zaman, değişikliği
hissetmediğimiz için otomatik olarak kaslarımıza alıştıkları şemaya yeniden dönmelerini
emrederiz, oysa ortaya çıkan yenilik öncekinden farklı, yeni bir şema gerektirir. Işte acı
duymamızın nedeni budur.
Yalnızca değişim deneyimi ve tam bir dikkat düşüncelerimizi değiştirmemiz ve kendimizi
farklı bir yöne yönlendirmemiz konusunda ikna edebilir. Bu yeni deneyim eski alışılmış
şemanın yanlış olduğu duygusunu veriyor, gözümüzde değersizleştiriyor ve önünü
kesmemize neden oluyorsa ancak o zaman yeni şemayı alışkanlık haline getirmemiz mümkün
olacaktır. Bunun için düşüncemizi biraz zorlamamız gerekir, ama bu yeterli değildir. Sinir
sistemimiz yapısı alışkanlıkların saklanmasını sağlayacak ve buna çalışacak şekildedir. Bir
alışkanlığın ani travmatik bir şokla son bulması yavaş yavaş değiştirilmesinden daha kolaydır.
Yani işlevsel bir zorlukla karşı karşıyayız, işte bu nedenle her hareket dizisinden sonra her
düzelmeyi tam olarak saptamak ve özümsemek hem önemli hem gereklidir. Böylece algılama
yeteneğimize iki yönden etki etmiş oluruz: öncelikle artık yanlış, zor ve rahatsız olarak
hissettiğimiz eski şemayı kullanımdan çıkarabiliriz, ayrıca eskisine göre daha akıcı, zahmetsiz

74
ve kolay olan bu nedenle daha çok tatmin eden, “daha doğru” daha makul olan yeni şemayı
desteklemiş, kuvvetlendirmiş oluruz. Bu şekilde gerçekten deneyerek kavrama düşünceden
kaynaklanan bir şey değildir, kendi deneyimlerinizin sonucu, derin içsel algılayış ve hissin
yükseltilmesi veya hatta arttırılmasıdır. Düşünce kanıtlanamaz, ikna edici olamaz, anlamaya
neden olamazdı. Değişimle bunu sağlayan nedenler arasındaki bağlantının fark edilmiş ve
anlaşılmış olması lazımdır, çünkü bu sayede deneyimin benzer koşullar altında yeterince
dikkat göstererek yinelenmesi isteğini doğurarak, böylece etkisinin arttırılıp, değişimin daha
kuvvetle duyu organlarına aktarılmasını sağlar.

12. Dönüşün arttırılması

Yüzüstü yatın, başınızı sağa çevirin, yani sol yanağınız yerde olsun. Parmaklarınızı her zaman
alışık olduğunuz şekilde değil de diğer işaret parmağınız öne gelecek şekilde birbirine
geçirerek sağ kulağınızın üzerine koyun. Dizlerinizi önceki gibi yan yana getirerek doksan
derece açı yapacak şekilde kaldırın. Bacaklarınızı sağ tarafa yere doğru yaklaştırın.
Bacaklarınızın her yere yaklaşışında, sağ üst bacağınız ve sağ dizinizin dış yüzeyi sağa doğru
yerde dönecektir. Bel kemiği ve özellikle de boyun omurlarının dönüşü oldukça fazla olacak.
Bacaklarınızın şimdilik elbette yere değmeleri gerekmez, bu henüz çok çaba gerektirir ve
rahatsızlığa neden olabilir. Hareketi 25 kez tekrarlayın. Bu arada bütün bedeninizi inceleyin,
olup biten herşeyi takip etmeye çalışın.

13. Bedenin sağ ve sol yanlarının hareketi ve duygusu farklıdır

Sırtüstü yatarak dinlenirken dersin başlarkenki duruma göre ne derece büyük farklılıklar
olduğuna dikkat edin. Ayağa kalkın, biraz dolaşın ve başınızın hareketlerini, bedeninizin
duruşunu, bacaklarınız üzerindeki kontrolünüzü, nefes alışınızı, kalçanızın duruşunu nasıl
farklı hissettiğinize dikkat edin. Sağ gözünüzü sol gözünüzden daha farklı hissedip
hissetmediğinize dikkat edin, aynaya bakıp yüzünüzden bedeninizin hangi kısmıyla
çalıştığınızı gösterecek bir işaret olup olmadığına bakın.
Yine yüzüstü yatın. Alnınızı ellerinize dayayıp bacaklarınızı en kolay şekilde sağa doğru eğin,
belki şimdi bacaklarınız yere değecektir, bu olmasa da önceden daha çok yere yaklaşacaktır,
hareketiniz kolaylaşmış, akıcılaşmış olacaktır.
Sırtüstü yatın ve bedeninizin topuklarınızdan başınıza kadar sağ ve sol yanlarının yerle
kontağının nasıl olduğuna bakınız.

14. Gözde canlandırma

Yine yüzüstü yatın. Gözünüzde bu derste yaptığınız bütün hareketleri, pozisyonları


canlandırın. Bunun çok zor olmaması lazım çünkü hareketlerimize kolaydan başlayıp zora
doğru ilerledik, bu arada omurgamızı her iki ucundan, yani boyundan ve kalçadan çevirdik.

15. Yalnızca imgelemle çalışma

Eğer bütün hareketleri açıkça hatırlayabildiyseniz aynı hareketleri bu kez bacaklarınızı sola
doğru eğerek ve de hayalinizde baştan sona yapın. Yani hareketlerin kaslarınızda,

75
kemiklerinizde yarattığı duyguyu düşünün, bu arada kaslarınızın biraz kasılsın ancak dışardan
bakıldığında hiçbir hareket görünmesin. Bu yöntem çok daha çabuk etki eder, her bir hareketi
yalnızca beş kez gözünüzde canlandırmanız yeterlidir, ancak hayale dalmamak ya da belirsiz
bir harekete kayıp gitmemek için hareketleri saymanız gereklidir. Hareketi yapmaksızın
dikkati bir yerde toplamak zordur, düşünmek yapmaktan daha zordur, bu nedenle pek çok
insan yaptıklarını düşünmeden paldır küldür harekete geçmeyi isterler.
Bir hareketi beş kez gözünüzde canlandırdıktan sonra dinlenin ve etkisini kontrol edin.

16. Ben-imgesinin bilincine varmak

Yavaş yavaş şimdiye kadar bilmediğiniz bir duyguya sahip olacaksınız: Ben-imgeniz daha
belirgin bir şekilde bilinçli hale geleceksiniz. Özellikle kas ve kemik yapılarınızı daha net bir
şekilde gözünüzde canlandıracaksınız. Bu zamana kadar alışık olduğunuz resme göre çok
daha bütüncül ve net olacak, öyle ki bu zamana kadar böylesine eksik bir imgeyle nasıl idare
edebilmiş olduğunuzu kendinize soracaksınız. Pek çok kişi için bu duygu tümüyle yenidir,
elbette kendiliklerinden bu noktaya ulaşmış kişiler de vardır.
Yüzüstü yatıp bedeninizin uzun uzun hareketi yaptığınız yanında mı, imgeleminizde kısaca
canlandırdığınız yanında mı hareketin daha iyi olduğunu inceleyin.

Sekizinci Ders

Ben-imgesinin mükemmelleştirilmesi
Bu derste öğrenecekleriniz:
Belli bir hareketi sağlayan kas grubunun bedenin çeşitli pozisyonlarında kullanılması,
bu hareketi yaparken kullanılan kasların daha kaygan ve esnek hale getirmesi ve ilk saat
içinde hareketin anatominin izin verdiği en yüksek sınırına ulaştırılması,
başın hareketlerinin kas gerginliğine etkisi,
bir hayal edilen, bir de yapılan hareketin etkileri,
ben-imgesinin mükemmelleştirilmesi,
Hayal edilen hareket sırasında sözcüklerle düşünmenin elimine edilmesinin önemi,
bedenin bvir yanında hareketlerle elde edilen düzelmenin bedenin hareketi yapmamış olan
öteki yarısına düşünce ve imgelem yoluyla aktarılması.

........resim.....

1. Başlangıç pozisyonu

Yere oturun, dizlerinizi açın, ayaklarınız dış yüzleri yere gelecek şekilde yerde önünüzde
durun, kollarınızı ise bacaklarınızın arasına bırakın. Sağ elinizi sağ topuğunuz avuç içinize
yerleşecek şekilde topuğunuzun altına koyun. Bunu yapabilmek için topuğunuzu biraz
kaldırıp elinizi bir kama gibi topuğunuzla yer arasına sokun. Baş parmağınızı açmayıp
topuğunuzu tutan parmakların yanında bırakın. Sol elinizin parmaklarını sağ ayağınızın
başparmak dışındaki parmaklarının üzerine koyun, baş parmağınızı da ayak baş parmağıyla

76
yanındaki parmağın arasından geçirerek elinizin parmaklarını kapayın, böylece dört ayak
parmağı sol eliniz tarafından kavranmış olacaktır.
.... resim....

2. Ayağınızı başınıza doğru kaldırın

Iki elinizin yardımıyla sağ ayağınızı aynı zamanda bedeninizden açığa iterek kaldırın. Sonra
yuvarlak bir hareketle başınıza doğru çekin, sonra da eski yerine götürün. Hareketi
tekrarlayın, bacağınızı kaldırırken soluk verin. Başınızı size rahatsızlık vermeyecek derecede
öne bırakın, böylece yavaşça başınızın biraz yükseğine kadar kaldıracağınız bacağınız
yeniden yere bırakılmadan önce bedene doğru yaptığı hareketini daha akıcı bir şekilde
tamamlayabilecektir.
....resim....
Harekete zorlanmadan, çaba göstermeden, hareketi zorlamadan devam edin. Hareketi her
seferinde daha akıcı, kolay, kaygan her seferinde daha rahat bir şekilde olmasına dikkat
ederek tekrarlayın. Göğsünüzün, omuzlarınızın, kürek kemiklerinizin ne durumda olduğuna
dikkat edin, kendinizi yormaktan ya da birşeye ulaşma isteğinden vazgeçin. Amaca yönelik
hareket yorgunluğa neden olur, böylece hareketin kolay, hafif ve geniş olmasını engeller.
Kassız yalnızca bir iskeletiniz olsaydı bacağınızı kaldırıp başınızın üzerine koymakta en ufak
bir zorluk çekmezdiniz. Bu hareketin en büyük engeli kaslardır, çünkü bazıları gergin
dururlar, böylece de tümüyle hareketsizlik halinde aslında anatomik olarak olduklarından
daha kısa kalırlar.
Hareketi 20 kez kadar tekrarlayın, sonra dinlenmek üzere yere uzanın.

3. Bilince vurulmamış hareketler

Az bir güç harcayarak yaptığınız bu hareketlerde uzanıp dinlenmek yorgunluğu ortadan


kaldırmak amacına değil, tam bir bilinçlilik halinde yaptığınız hareketin ne gibi değişikliklere
neden olduğunu anlamaya yöneliktir. Bu değişimlerin gözlenmesi en az bir iki ya da biraz
daha uzun bir zamanı gerektirir. Yeterince ara vermeden bir hareketten diğerine geçme
alışkanlığında olanlar bu nedenle bir dizi bilinçli yapılmış hareketin etkilerini algılamayı
kaçırırlar. Bazı öğretmenler de öğrencilerine düşünme gibi soyut bile olsa çeşitli hareketlerin
etkilerini fark etmelerine izin vermezler.
Kaslarını gözlemeden, ayırdına varmadan ve anlamada kullananlar makine gibi hareket
ederler; hareketlerinin bir tek değeri vardır o da mekanik olarak ortaya çıkmaları, ama bu tür
hareketleri hayvanlar da gerçek makinalar da hatta bazen daha iyi bir şekilde yapabilirler. Bu
tip bir çalışma için insanın ileri derecede gelişmiş sinir sistemine gerek yoktur. Soyut,
duygusal izlenimler de kendilerine yeterince zaman ayrılıp, dikkat üzerine yoğunlaştırılıp
bilinçli hale getirilmedikçe, hem de böyle bir yoğunlaşmanın anlamak için yeterli olduğunun
farkına varmadıkça yalnızca mekanik bir sürece tabi kalır. Bu dikkat gösterilmedikçe,
izlenimler bir plağın üzerinde yapılmış izler gibi hep aynı müziği çalacaktır, en iyimser
olasılıkla içsel süreç mekanik şekilde yinelenecek ama asla tümüyle insanın canlı entegre bir
parçası haline gelemeyecektir.

4. Sırtüstü durumdan ayağı kaldırma

77
Bu kez sırtüstü yatın, ayaklarınızı önceki gibi tabanlarınız birbirine bakar durumda, dizler
açık olarak çekin. Sağ ayağınızı kaldırın, kollarınızı dizlerinizin ortasından öne uzatıp yine
sağ avcunuzla sağ ayak topuğunuzu, sol elinizin parmaklarıyla da ayak parmaklarınızı
kavrama pozisyonunu alın. Ayağınızı tavana doğru vücudunuzdan uzağa doğru akıcı ve sakin
bir şekilde kaldırmak için ellerinizi kullanın, sonra ayağınızın izlediği yolun başınıza doğru
yönelmeye bırakın, aynı zamanda başınızı ayağınıza doğru kaldırın. Ayağınızı sonra
bırakmadan aşağıya rahat edeceği bir pozisyona indirin. Hareketi zorlamadan 25 kez
tekrarlayın.
Ayağınızın havada çizeceği yol kolay, yumuşak bir harekete yol açsın. Hareketi iyi yapma
amacını bırakırsanız hareketi daha kolay yapacaksınız. Ayağınızın izlediği yoldaki
değişimleri, göğsünüzdeki ve kollarınızdaki güç uygulamalarını gözleyin. Sırtüstü yatıp
dinlenin.

5. Bedeni oturuşa geçirmek

Önceden olduğu gibi dizlerinizi açın ve bacaklarınızı bedeninize doğru çekin. Sol ayağınızı
rahat bir şekilde yere koyun, sağ ayağınızı yine biraz önceki gibi her iki elinizle tutun. Sağ
ayağınızı bedeninizden uzaklaştırmak için ellerinizi kullanın, sonra kalçanızı sağa çevirin, üst
bacağınız diz kapağınızın hemen üstünden itibaren sağa doğru yere değsin. Baş ve gövde de
sağa dönecektir. Soluk verirken başınızın yere yakın bir şekilde geniş bir yay yaparak sağ
dizinize doğru hareket edebilmesi ve böylece bedeninizin oturur hale gelebilmesi için öne
doğru bükülün.
Aynı şeyi bir kez daha deneyin. Bu kez sol bacağınızın yerden kalkıp gerilip sonra geriye
biraz sola doğru hareket ederek oturmaya geçerken dizden bükülerek size yardım etmesine
izin verin. Ilk denemede ya da ikinci denemede bunu başarmanız ne gerekli ne de önemlidir.
Belki pek çok denemeden sonra da bu şekilde oturmaya geçmeyi zor bulacaksınız. Her
durumda sırtüstü yatın yavaşça ve zorlanmadan sağa dönmeye çalışın.
6. Yere yakın yay şeklinde baş hareketi (?)
Başınız yere yakın olarak ellerinizle sağ ayağınızı başınızın yere yakın olmasına yardım
edecek şekilde hafifçe çekin. Başınız yerde dizin önünde, biraz sağında olacak şekilde hayal
ettiğiniz bir noktaya doğru çekilsin. Bu arada sol bacağınızı yine yardımcı olarak kullanın.
Şunları unutmayın: Göğsünüz gevşek olsun, kendinizi çok zorlamayın; harekete dönüşmeyen
kas hareketlerinin olduğu yerlere dikkat edin.
Hareketi birkaç kez tekrarlayın. Her seferinde bedeninizin hareketle ilgili imgesinde şimdiye
kadar yer almamış olan parçalara dikkat edip, imgenizi tamamlamaya çalışın.

7. Yeniden başlangıç pozisyonunda

Oturun, dizlerinizi büküp sağa ve sola doğru açın. Kollarınızı yine bacaklarınızın arasından
uzatıp önceden yaptığınız gibi sağ ayağınızı kavrayın. Ayağınızı ileri başınızın üzerine doğru
kaldırıp, değişiklik, bir düzelme olup olmadığını gözleyin.
......resim....

8. Iki yana sallanma

78
Sağ ayağınızı bırakmadan bükülü duran sol dizinizi sağa doğru yere yatırın, sol ayağınızı
diziniz ve sol ayağınızın iç yüzü yere değecek şekilde sola geriye doğru kaydırın. Aynı
zamanda sağ ayağınızı önünüze yere koyun, başınız omurganızla birlikte öne eğilecektir.
Başınızı sizin için en rahat olacak yöne doğru, yani ya sağ dizinize ya da baldırınıza doğru
yere yaklaştırın. Omurganızı olabildiğince küçük ve rahat hareketlerle sağa sola doğru
sallayın.

9. Oturur durumdan sağa doğru yuvarlanarak yatar duruma geçme ve geri


dönme

Böyle birkaç küçük hareketten sonra sallanma hareketini büyütün, öyle ki başınız öne eğik
olarak sağa yere yuvarlanıp sırtüstü pozisyona gelin. Elbette bu arada sol bacağınız da yerden
kalkacaktır. Eğer sallanma hareketi yeterince akıcı ve rahat idiyse sırtüstünde kalamayıp
hemen sol yanınıza doğru yuvarlanacaksınız.
Sol ayağınızı yere vurup yeniden sağa dönün. Bedeninizi büküp yuvarlanın, hareketi başınız
idare etsin, başınızın sağ dizinize ulaşana kadar yere yakın durmasına dikkat edin. Sol
bacağınızı sola, bedeninizin arkasına doğru bükmeyi unutmazsanız mutlaka yeniden oturuş
durumuna geçebilirsiniz.
Yeniden oturuş durumuna geçtiğinizde doğrulmayıp baş ve omurganızı yere yakın bir
durumda tutmaya çalışın. Bu pozisyondayken baş ve omurganızın bir hareketiyle bedeninizi
biraz sola çevirin, böylece ivme kazanıp yeniden sağa doğru yerde yuvarlanma durumuna
geçebilirsiniz. Yuvarlanma hareketini 25 kez tekrarlayıp dinlenin.

10. Yalnızca gözde canlandırma yoluyla tekrar

Yatar pozisyondan oturmaya, oturmadan yeniden yatma pozisyonuna geçmeyi


başaramadıysanız hareketi şimdi yalnızca gözünüzde canlandırarak yapmayı deneyin, hem
sırtüstü hem de oturarak olmak üzere beşer kere. Bunu yaparken vücudunuzun olabildiğince
çok büyük bir kısmına dikkat edin. Gözünüzde canlandırdığınız hareketi inceleyin, kesinti
olmadan akıcı bir şekilde gerçekleşmesine dikkat edin. Soluğunuzun sakin bir şekilde devam
etmesine özen gösterin. Sonra hareketi bir kez daha gerçekten yapmayı deneyin.
....resim...

11. Hem gerçekte hem de imgelemde oturuş pozisyonundayken ayağı kaldırmak

Dersin başındaki gibi yerde oturun. Yine her iki elinizle sağ ayağınızı kavrayın, önceden
yaptığınız gibi ayağınızı başınızın üzerine kaldırın, ama ayağınızı bu kez başınızın üzerine
koyun. Iyi organize olmuş bir bedende tabanın çukur kısmının başın üzerine koyulması için
büyük bir çaba göstermeye gerek olmaz. Ancak sizin için zorsa yalnızca oturun ve hareketi
bütün ayrıntılarıyla ama tek akıcı bir hareket olarak “iç gözünüzle” görmeye çalışın.
Yapılması zor gelen bir hareketin yaratacağı duygunun imgelenmesinin de ne derece zor
olduğunun farkına vardınız mı?

12. Duyumsal algılama ve kontrol yerine adlandırma

79
Hareketin sözcüklerle düşünülmesi son derece kolaydır. Konuştuğumuz dil bütün olumlu
yanlarına rağmen bir de olumsuz yan taşır: Kişi sözcükler yoluyla kendi asıl gerçekliğine ve
genelde gerçekliğe öylesine yabancılaşabilir ki aslında aklına yalnızca uygun sözcük geldi
diye bir şey imgelediği ya da düşündüğü yanılgısına düşebilir. Bunun ne denli doğru
olduğunu şu örnek göstermektedir, bir hareketi bütün ayrıntılarıyla imgelemeye çalıştığında
gerçekten yapması halinde karşılaşacağı engellerin aynısıyla karşılaşır.
Hareketin zor gelişinin nedeni, sinir sisteminin kaslara gönderdiği emir ya da uyarıların bu
harekete uymamasından kaynaklanır. Bizim örneğimizde vücut yeterince öne eğilmeyecektir,
çünkü bilinçli öne eğilme emri gerçekleştirilemeyecektir; bunun nedeni de sırtı dik tutma
görevi yapan kasların yanlış duruş nedeniyle çok aşırı çalışma alışkanlıkları nedeniyle
gevşeyemeyip bizim işimizi engellemeleridir. Engelleyici davranış biçimi yalnızca sözde
değil aynı zamanda içimizde hissederek bilinçli hale getirildiğinde birden bir çocukta hatta
bebekteki gibi yeni bir esneklik gelecek, hareket kolayca, akıcı ve yorulmadan
gerçekleştirilebilecektir. Bu rastlantı eseri başına gelmiş bir kişi bir mucizenin gerçekleştiğini
sanabilir, çünkü nasıl olduğunu anlayamaz.
Bu gerçekleştiği anda gerçekten de kelimenin tam anlamıyla bir ışık yanmış gibi olur. Keşif
onu canlandırır, teşvik eder. Etkileri de bir yerde uzun süren bir felçten sonra yeniden hareket
edebilen bir kişinin hissedebileceklerine yakın olur. Artık kendini daha yaşayan ve yaşamaya
yeteneği olan bir kişi olarak hisseder. Keşfettiği şey, kendini yönlendirebileceği,
belirleyebileceği ayrıca da hareketlerinin idare ve kontrolündeki eksikliğin tek sorumlusunun
da kendisi olduğudur.

13. Beden-imgenizi tamamlayın

Gözlerinizi kapayarak bu dersin bütün hareketlerini, duruşlarını, hallerini tam tamına


gözünüzde canlandırın. Her imgelediğiniz hareketten sonra uzuvlarınızdaki duyguyu
inceleyin. Herbir hareketi iki üç kere gözünüzde canlandırın her yeni “hareketten” önce
yeterince ara verin. Bundan sonra yeniden ayağınızı kaldırmayı deneyip şimdi isteğinize daha
iyi uyup uymadığına, daha rahatça başınızın üzerine kaldırılıp başınızın üzerine koyulup
koyulmadığına bakın.

14. Düzelme sınırsızdır

Belli bir harekete karşı direnç ve engelin o derecede büyümüş olması mümkündür ki, burada
açıkladığımız değişimlere öğretmensiz yapılan bir saatlik ders içinde ulaşılamayabilir. Pek
çoğunun yaşı altmışı aşmış 40 - 50 kadın ve erkekten oluşan gruplarda kişisel dersten sonra
katılan öğrencilerin %90’ı en azından alınlarına ayak baş parmaklarıyla ulaşmayı
başarıyorlar, bu %90’ın da çoğunluğu da gerçekten ayaklarını başlarının üzerine
koyabiliyorlar. Ayrıca herkeste çok önemli bir düzelme oluyor, ki önemli olan da budur.
Çünkü kişi her çalışmada düzelmeyi ve algılamayı hedeflerse, o zaman ulaşacağı noktanın bir
sınırı yok demektir.

15. Şimdi imgeleminizde bütün hareketleri aksi yönde yani sola doğru yineleyin

80
Ayağa kalkın, biraz dolaşın, bu arada üzerinde çalıştığının tarafın diğerine göre farklılık
gösterip göstermediğine, eğer gösteriyorsa bunun ne gibi bir farklılık olduğuna dikkat edin.
Yüzünüzü, gözlerinizi, hareketlerinizi inceleyin; sağa, sola dönün.
Sırt üstü yatın, dizinizi kaldırın. Gözlerinizi kapayıp bedeninizin sağ ve sol yarılarının yerle
kontağında ne gibi değişiklikler olduğunu fark edin. Bu dersin bütün hareket aşamalarını aksi
yönde yani sağ yerine sol yanınıza doğru yaptığınızı gözünüzde canlandırın, yalnız
sözcüklerle bir tekrarlama değil duyumları tekrarlamaya özen gösterin. Imgeleminizde her
hareketi üç kez yineleyin, her bir hareket arasında yeterince zaman bırakın.

16. Imgelem yoluyla ulaşılabilecek ilerleme, hareket gerçekten yapıldığında


ulaşılabilecek olandan daha büyüktür

Önceden yaptığınız gibi simetrik oturuşa geçin, sol ayağınızı iki elinizle kavrayıp başınıza
kaldırın, başınızın üzerine koymaya çalışın, sonra da sağ ayağınızla aynı şeyi tekrarlayın.
Hareketi yalnızca imgeleminizde yapmış olduğunuz sağ yanınızın emirlerinize hareketi
gerçekten yapan sol yanınızdan daha iyi uyduğunu, hareketi daha iyi yaptığını göreceksiniz.
Hareketi gerçekten yapan taraf yeni bir hareket denendiğinde doğal olduğu gibi pek çok
yanlış ve kötü hareket de yapmıştır, hareketi yalnızca imgelemde yapan tarafın daha iyi bir
sonuca ulaşmasının nedeni budur.

17. Ayrımına varmak mekanik bir şekilde tekrarlamaktan daha iyidir

Bu sonucun boyutlarını düşünün. Bir yanla yarım saat belki de hatta bir saat çalıştınız, diğer
yan için yalnızca birkaç dakika harcadınız, üstelik de yalnızca imgeleminizde; yine de onun
ulaştığı başarı diğerinden daha iyi. Yine de jimnastik hareketleri yalnızca hareketlerin
yinelenmesinden oluşur. Üstelik yalnızca beden eğitimi de değil, öğrenme bizim bildiğimiz
şekliyle hemen hemen her zaman bilginin tekrarlarla hafızaya işlenmesidir. Bu nedenle bir
kişinin matematik, piyano çalma, ya da araba kullanma gibi birşeyleri hergün tekrarlayıp yine
de pek bir ilerleme göstermezken, bir diğerinin her gün daha iyi olması anlaşılır olur.
“Yetenek” sözcüğü ile neden göstermesek ya da açıklamasak da işte bu ikincinin daha iyi
yapma halini tanımlamış, adlandırmış oluruz. Bu sözcük aslında kişinin kendini, yaptıklarını,
nasıl yaptığını gözleyip bundan öğrenmesi demektir büyük ölçüde, oysa başarısı düşük olanda
yalnızca yineleme, ezbere öğrenmeyle, eğer yeterince tekrar yapılırsa başarının kendiliğinden
artacağına dair bir kanı vardır.
Oldukça başlarda bir yerde söz ettiğimiz iç ve dış “kontak” da bilinçli dikkatin bedenin
içindeki değişikliklerin mekana göre duyumsanıp aktarılmasından başka birşey değildir. (?)
Resim yapan biri, önündeki manzara, insanlar ya da nesnelere bakıp, inceleyip, sonra bu
görüleni önündeki kağıda aktarmaya çalışan biri ne yapar? Bunu fırçayı ya da kalemi oynatan
elindeki duyguya dikkat etmeden yapabilir mi? Gözünün ne gördüğünün bilincine varmadan
bunu yapabilir mi?
Herkes okuma ediminden ötürü bilir bunu: Eğer “orada olmadan”, dikkatimiz dağınıkken
okuduysak hiçbir şey anlamayız, yeniden okumamız gerekir. Ilk okumada da büyük bir
olasılıkla her bir sözcüğü okumuş, hatta sessizce yinelemiş de olsa yine de birşey anlamamış,
aklında bir şey tutamamıştır. Ikinci okumada ayırdına vardığımız şey nedir? Yani okurken
içimizde nelerin ve nasıl olup bittiğine dikkat etmek o denli önemli mi?

81
Dokuzuncu Ders
Eşgüdümlü hareketi sağlamaya yardımı açısından mekandaki ilişkiler

Bu derste öğrenecekleriniz:
Hareket ettirilen uzuvların mekan içinde birbirleriyle ilişkilerine bilinçli bir dikkat gösterilirse
hareketlerin eşgüdümlü ve akıcı olacağı;
Işe yaramayan bir kas gerginliğinin bunun olduğu bölge sistematik ve dikkatli bir şekilde
“gözden geçirilirse” çözülebileceği;
Mekanik hareketler aracılığıyla hiçbir şeyin öğrenilemeyip, becerilerin geliştirilemeyeceği;
Alışılmış hareketlerin değişik bir şekilde yapılmaları, genellikle daha iyi, özgün bir biçimin
değil, kötü eşgüdümün işaretidir;
Bir hareket düzeldikçe, bu hareketin ortalama yapılış şekline yani genelin yaptığı biçime
yakınlaşır.

1. Saat burunun önünde

Yere oturun, dizleri rahatça iki yana açın. Ellerinizi arkanızda kendilerine dayanabileceğiniz
şekilde yere dayayın. Gözünüzde, önünüzde bir mutfak çalar saatinin kadranı olduğunu ve
burnunuzla saati bir iki saat ileri aldığınızı canlandırın. Burnunuzun çizeceği kavis küçük
olmalı, çünkü büyük olursa burnunuz kadranın sağından, solundan kayıp göstergeyi
kaçıracaktır. Bu hareketi çok yavaş bir şekilde birkaç kez yapın, bu arada soluk alıp
verişinizin bozulmamasına özen gösterin.

2. Kulak memesinin yolu

Sol kulak memenizin sağ omzunuzun kenarına ince bir lastikle bağlanmış olduğunu hayal
edin. Burnunuzla kavis çizerken şunları düşünün: Bu hareketin hangi aşamasında lastik
esneyecek, hangisinde büzülecektir, esneme ne büyüklükte olacak, büzülme ne büyüklükte
olacaktır? Burnun hareketi kavisli, hızı eş dağılımlı olmalı. Kulak memenizin hareketi de
kavisli mi olacaktır? Burnunuz 12’de, 3’te, 6’da, 9’da ve yeniden 12’ye geldiğinde kulak
memenizin nerede olacağını hissetmeye çalışın. Kulak memenizi yalnızca duyguda izlemeye
çalışın. Omzunuzun kenarına göre kulak memenizin nerede olduğunu iyice hissedebilene
kadar dikkatinizi duygunuza yöneltin.

3. Yaptıklarımızı ne yaptığımızı bilmeden yapabiliriz

Burada anlattığımız şey yapılması hiç de kolay olmayan birşeydir. Hemen başarıya ulaşmayı
beklemeyin, ille de hemen başarmanız gerekmiyor zaten. Hemen bulabileceğiniz çözüm
düşünceden kaynaklanacaktır, ancak bir zamanlar öğrenmiş olduğunuz geometrik formüllere
göre bulunabilecektir oysa bu tip çözümlerin bilincinize bir katkısı olmaz. Ama başınızın bir
yanının yaptığı şeylerin tümüyle farkında iken bir başka tarafında olan şeylerden açık seçik
bir fikrinizin olması bir yana, aşağı yukarı bile bir haberinizin olmaması şaşırtıcı birşey değil
mi? Açıkça görüldüğü gibi farkında olmaksızın birşeyler yapabiliyoruz. Gerçekten de

82
başımızı hareket ettirir ve bu hareketin belli yönlerini düşünürken, onunla birlikte nelerin
hareket ettiğinin hiç farkında olmuyoruz. Beynimizi de ne hissedebilir ne de algılayabiliriz.

4. Odak noktasını kulak memesinde buruna kaydırma

Burnunuzun daire hareketini kesmeden dikkatinizin odak noktasını kulak memenizden


burnunuza kaydırın. Kulak memenizle hayali daireler çizin, ama burnunuzun dengeli
hareketinde bir değişiklik olmasın. Şimdi burnunuz hangi yöne doğru hareket ediyor? Kulak
memenizle omzunuzu birbirlerine bağlayan lastik ne alemde? Hareket artık eskisinden farklı.
Burnunuzun mu yolu değişti? Hala daire yapmaya devam ediyor mu? Dikkatinizi yine
burnunuza yöneltin, ona yine daireler çizdirin. Şimdi dikkatinizi yine kulak memenize
yöneltip onun izlediği yola dikkat edin. Gerçek anlamda üzerine çalışmadan burun ve kulağın
aynı başın parçaları olduklarına göre aynı hareketleri yaptıklarını, birisi daire çizerken
diğerinin de daire çizeceğini düşünürdük. Ama iş o denli basit değil anlaşılan.

5. Sol gözünüzle bakın

Burnunuzun çizdiği dairelerin yönünü değiştirin, yani saati geri almaya çalışacaksınız. Iki
gözünüzü de kapatarak dikkatinizi sol gözünüzde yoğunlaştırın. Bu gözle aslında nereye
bakıyorsunuz? Kapalı sol gözünüzle önce sağa iki gözün ortasındaki burun kökünüze doğru,
sonra da sola dışarı sol göz kenarına doğru bakmaya çalışın, bu arada burnunuzla daire
hareketleri yapmayı sürdürün. Pek çok kişi bu çalışmayı birkaç denemeden sonra tam bir
yanıt bulamadan bırakırlar. Belki yanıt o denli çabuk bulunmuyor, ancak harekete alışıldıktan
sonra ortaya çıkıyordur.
Gözleriniz kapalı olarak sol gözünüze daire çizdirin, bunun burnun hareketine nasıl etki
ettiğini gözleyin.
Dinlenin.

6. Başınızın sol yarısını hayali bir fırça ile boyayın

Yere rahat, bacaklarınız çaprazlanmış bir şekilde oturun. Burnunuza saat yönünde daireler
çizdirmeye başlayın. Aynı zamanda ortalama iki parmak kalınlığında bir fırçayla başınızın sol
yanını boyamaya çalışın, şöyle ki, sol eliniz fırçayı tutuyor olsun ve başı ikiye ayıran tam orta
çizginin solundan önce omuz omurgasından başlamak üzere enseye, kafatasına, alna doğru
ilerleyerek sol göz, sol yanak, üst ve alt dudaklar, çene, çene altı, boğazın solu boyunca
köprücük kemiğine kadar insin ve oradan da yine geriye omurgaya kadar boyayarak gitmeye
devam etsin. Ikinci çizgi bu çizilen çizginin hemen solundan olmak üzere yine arkadan
başlayıp öne doğru baş, yüz, boyunun bitimine kadar çizilir, sonra yine geri dönülür, üçüncü
çizgi de hemen bu çizgiye bitişik olmak üzere başlanır, yine gidip gelinerek sonunda sol baş
yarısı tümüyle boyanana kadar böylece devam edilir.

7. Başınızın sol yarısını boyarken burnunuzu sağa doğru hareket ettirin

Kısa bir süre dinlendikten sonra burnunuzu aksi yöne doğru çevirmeye başlayın. Çeşitli
kereler başınızın sol yanını boyayın, ama bu kez fırçayı bir öncekine dik açı yapacak şekilde

83
yani sağdan sola ve buradan geriye doğru sürerek sanki çözgüye atkı yaparmış gibi yapın. Bu
boyama hareketinin burunun yaptığı daire hareketlerini bozup bozmadığına , bozuyorsa her
iki hareketin de hangi aşamasında bozduğuna dikkat edin. Fırçanın hareketini her yerde aynı
şiddette mi hissediyorsunuz, yoksa fırça üzerinden geçerken tam net bir algılama olmayan
noktalar var mı? Hareketin soluk alıp verme ritminizi bozduğu noktalar var mı? Kas gerilmesi
nerelerde, harekette kesintiler var mı? Bunlar gözde mi, boğazda mı, omuzlarda mı,
diyaframda mı?
Dinlenin.

8. Dikkati bir yerden bir yere kaydırmak

Burnunuzu saatin aksi yönüne doğru döndürmeye devam edin ve bu hareket sırasında
çenenizle de daireler çizmeye başlayın. Bir kaç dakika sonra aslında sol alt çenenizin
kenarını, yalnızca sol kulağınızın biraz altında kalan kenarını hareket ettirdiğinizi düşünün.
Şimdi de dikkatinizi sol şakağınıza yöneltin, bundan sonra da sol kulağınız ile ense omurları
arasında kalan kafatasının başlangıç noktasındaki bir noktaya yöneltin dikkatinizi.
Her bir yere 5-10 hareket yaptırdığınızı düşünün, sırayla, birbirinin ardından başınızın bir bir
yeri sonra bir başka yeri hareketi yapsın , ama her yeni yere geçmeden önce burnunuza
dönün. Başınızın ve yüzünüzün sol yarısının her bir yerini aynı anda ve eşit derecede hisseder
hale gelene, iyice bilincine varana kadar bu şekilde devam edin.
Dinlenin.

9. Sağ ayağınız yerde olmak üzere diz çökün

Sol dizinizin üzerine çökün, sağ ayağınızı da yere koyun. Sağ kolunuzu önünüze doğru
kaldırın, sol kolunuzu da arkanıza doğru, her ikisi de omuz yüksekliğinde kalksın. Gözlerinizi
kapayıp sol kulağınızdan çıkıp arkaya doğru kaldırılmış olan sol elinize doğru uzanan ince bir
lastik olduğunu, aynı şekilde bir başka lastiğin de yine sol kulağınızdan çıkıp sağ elinize
uzandığını düşünün. Burnunuzla önce bir yönde sonra aksi yönde 25 daire hareketi çizin.
Bunu yaparken lastiklerin havada gerilip gevşemelerini izlemeye çalışın.
Dinlenin.

10. Sol ayak yerde

Kısaca dinlendikten sonra yeniden, ancak bu kez sağ dizinizin üzerine, sol ayağınız yerde
olmak üzere diz çökün. Sol kolunuzu öne, sağ kolunuzu arkaya doğru omuz yüksekliğinde
kaldırın. Burun hareketini yineleyin ve lastiklerin hareketini yine gözleyin.
Ayağa kalkın. Başınızın sağa ve sola doğru duruşu farklı mı hissediliyor? Mekan duygusu sağ
ve sol yanlarda aynı mı? Sol ve sağ ayak parmaklarınız arasında duygu farkı var mı?

11. Yalnızca jimnastik olsun diye yapılan hareketler bir şey getirmez

Burada gerçekten yaptığımız hareketlerin hepsi hem mekansal hem de kaslar açısından
simetrikti. Öyleyse sol ve sağın farklı hissedilmelerinin nedeni ne? Her iki yan da aynı

84
hareketleri aynı miktarda yaptılar, ama sağ yanda pek bir duygu değişikliği olmadı. Sağ
tarafın önceden nasıl hissedildiğini anımsayamasanız da, ya da belleğinize tam
güvenemeseniz de, şimdi sol tarafın sağdan daha farklı hissedildiğine kuşku yok. Bu yalnızca
hareket yapmanın pek bir değeri olmadığını göstermez mi? Bilinçli olarak dikkatinizi
yoğunlaştırdığınız yanınızdaki değişiklik daha büyük. Bundan yola çıkarak bir hareketin
mekanik olarak yinelenmesinin kan dolaşımını hareketlendirmesi ve kasların hareket
ettirilmesi dışında bir etkisi olmadığı sonucuna varabilir miyiz? Yaşamı boyunca jimnastik
yapan birinin yapmayan birisinden daha becerikli ve dah iyi bir durumda olmayışının nedeni
bu mudur? Bazıları ise gelişme döneminde olduğu gibi bir ömür boyunca da algılarını
gözlerler, beden duygularına dikkat ederler, böyleleri bir ömür boyunca öğrenmeye ve
gelişmeye devam ederler.

12. Bireysel ve genel hareketler

Nasıl oluyor da değişik insanlar aynı baş hareketini farklı farklı yapıyorlar? (Nasıl oluyor
diye soruyoruz, neden diye değil.) Birisi başını çevirirken burnunu hissedebilir, farkında
olabilir; bir diğeri kulağının omzuna göre duruşunun; bir başkası boğazındaki derinin
kıvrımlarını, bir diğeri de başıyla birlikte gözlerinin durumuna dikkat ediyor olabilir... Burada
olası bileşkelerin sayısı o denli büyüktür ki herkesin yaptığı hareket bütünüyle bireysel
yalnızca kendine özgü olarak ortaya çıkacaktır.
Büyük sayıda bir öğrenci grubu ilk kez olarak burunlarıyla daire çizmeye çalıştıklarında hepsi
birbirinden farklı baş hareketleri görülür, hem de bunların bazıları o denli gariptir ki insan
gözlerine inanamaz. Dersin sonuna doğru ise daha genel, ortak bir hareket çıkar. Artık burnun
yaptığı hareket oldukça belirgin dosdoğru bir dairedir, hem kendimiz öznel olarak bunu
hissederiz, hem de gerçekten de bu böyledir. Kişi hareket sırasında ben-imgesinin net bir
şekilde bilincinde olabilir, hem nesnel hem öznel hareket ve davranış biçeminin sanki bir
nesneye gözleriyle bakıyormuşçasına kolayca farkına varabilir, onu inceleyebilirse, o zaman
hareket kolay, net ve rahat bir hale gelir. Aynı zamanda bilinçlilik hali gelişmiş kişilerin
davranış biçemleri de birbirlerine daha çok benzerlik gösterir hale gelir. Bireyi özel yapan
acaiplik değil, fevkaladeliktir.
Onuncu Ders
Gözlerin Hareketi Bedenin Hareketini Düzenler

Bu derste öğrenecekleriniz:
Gözlerin hareketlerinin bedenin hareketlerini eşgüdümlediği;
Gözlerin hareketinin boğaz kaslarının hareketleriyle bağlantılı olduğu;
Boğaz kaslarıyla gözlerin bağlantısı tek tek incelenip, denendiğinde bedenin kontrolünün
arttığı ve hareketlerin kolaylaştığı;
Gözler ve başın, sonra da baş ve gövdenin aksi yönlere hareket ettirilmesiyle hareketlere pek
az kişinin bilincinde olduğu yeni bir niteliğin kazandırılması.
Bu alıştırmalar bütün hareketlerin alanını genişlettiği gibi alışkanlık haline gelmiş yanlış
hareketleri ortadan kaldırabilir.
Gözbebeğini hareket ettiren kaslarla, gerçek görme edimini sağlayan kasların ayırdına vararak
beden hakimiyetinin arttırılması.

85
1. Ayakta sağa sola dönme

Ayaklarınız hafif açık olarak ayakta durun, kollarınız bedeninizin iki yanında serbestçe
sallansın, bedeninizi sağa sola doğru çevirin. Sağa dönerken sağ eliniz sağa arkaya doğru
hareket edecek, sol eliniz ise bedeninizin önünden sağa doğru giderek sanki sağ dirseği
geçmeye çalışacaktır. Sola doğru dönerken de sol eliniz arkadan sola doğru gidecek, sağ
eliniz ise yine sola doğru ama bedeninizin önünden sol eli geçmeye çalışacaktır.

2. Gözler kapalı olarak

Dönme hareketine devam edin ve bu arada gözlerinizi kapayın. Baş hareketlerinin de akıcı
olmasına dikkat edin. Yön değiştirirken hangi parçanın önce geri dönüş hareketine başladığını
gözleyin; gözler mi, baş mı yoksa kalça mı? Yanıtı tam bir netlikle bulana, bu arada hızınızı
kesmeye gerek duymadan bedeninizin bütün parçalarının ve uzuvlarının hareketlerinin
bilincine varana dek dönme hareketine devam edin.

3. Gözler açık olarak

Gözlerinizi açın ve dönme hareketine devam edin. Gözlerinizin kapalıyken olduğu gibi yine
burnunuza doğru mu baktığına, yoksa başka bir şey mi yaptığına dikkat edin. Eğer başka
birşey yapıyorlarsa nedir bu? Başınızın yaptığı hareketi öne alın. Bunu yaptığınızda yüz
alanınızın ufkunun bir kısmını atlıyor musunuz?

4. Gözlerin ve hareketin düz akışının koordine edilmesi

Gözlerinizi yeniden kapayın. Dönüş hareketlerinin ne zaman daha düz ve akışkan olduğuna
dikkat edin; gözleriniz açıkken mi, kapalıyken mi? Şimdi hareketin gözleriniz açıkken de
kapalıyken olduğu gibi düzgün ve akıcı bir hal almasına çalışın. Hareketin gözler açıkken her
açıdan daha iyi bir şekilde yapılması beklense de uygulamada genellikle akıcılığının azaldığı,
daha kesintili olduğu görülür, sanki kötü yağlanmış yerlerde takınılmakta, ayrıca kapalı
gözlerle yapıldığından daha küçük ve kısa olmaktadır. Bunun nedeni pek çok kişide göz
hareketlerinin diğer kas hareketleriyle doğru bir eşgüdüm içinde olmamasıdır. Hareketin
kalçanızda ve bacaklarınızdaki algılanışına dikkat edin, sallanma hareketindeki küçük hataları
fark etmeye çalışın. Böylece bedenin bütün hareketlerinin hakimiyetinde ortaya çıkacak
değişikliklerin bilincine varabileceksiniz.

5. Otururken bedeni sağa çevirme


Yere oturun. Sol bacağınızı sola arkaya çevirin. Sağ avcunuzla yere dayanın. (Sol ayağın iç
yani sağ kısmının yerde durabileceği şekilde sol bacağın iç kısmı arkaya doğru yerde
durmalı.). Sağ bacağınızı sağ baldırınız karnınıza paralel duracak şekilde yere koyun, sağ
tabanınız da sol üst bacağınıza dizinize yakın bir yerde deyiyor olsun.
Sol kolunuzu göz yüksekliğinde kaldırıp uzatın. Gövdenizi sağa çevirin, ama sol eliniz bu
hareketi idare ediyor olsun, yani gözleriniz, başınız ve gövdeniz sol elinizin sağa doğru
yaptığı hareketi izlesin. Sol kol bu arada bükülmeden kalmalıdır, onun sağa doğru dönüşü
dirsekten değil omuzdan itibaren olmalıdır.

86
...resim...

6. Bakışlar ele sabitlenmiş

Başlangıç noktası olan ortaya yeniden dönün. , sonra yeniden sağa dönün, ancak bu
derslerdeki bütün hareketlerde olduğu gibi aksi söylenmedikçe zorlanmadan rahat bir şekilde
dönebileceğiniz kadar. Bu kez aynı zamanda sol dirseğinizi bükerek elinizin sağa doğru daha
fazla gitmesini sağlamış olun. Baş ve omuzlar sağa doğru dönerken gözlerinizin sakin bir
şekilde elinize sabitlenmiş bir şekilde bakıyor olmasına dikkat edin. Bu harekete hiç acele
etmeden devam edin, sizi rahatsız edebilecek, zorlayacak ölçüde sağa dönmeye çalışmayın.
Gözlerinizin de başınızdan daha çok sağa dönmemesine özen gösterin.
Omurganızı bu arada kısaltmamaya özen gösterin, yani kendinizi kasmayın, göğüs ve
kaburgaları gevşetin, başınızı dik tutarak aynı zamanda kaydırın, bu arada daha dik ya da düz
oturmak için kendinizi sıkmayın. Gözlerinizin elin hareketini izlemesine dikkat edin. Pek çok
kişi elin sağa gitme hareketi bittiği halde gözlerini daha sağa doğru çevirmeyi sürdürürler,
bazıları kendilerine hatırlatıldığında bile bunu yapmaya devam ederler.
Sırtınızın yerle kontağını incelemek ve dinlenmek üzere sırt üstü yatın.

7. Gövdenin sola çevrilmesi

Yere oturun, bacaklarınızı ve ayaklarınızı bu kez de aksi yöne doğru kıvırın, yani bu kez sağa.
Bedeninizin solundan sol kolunuzu uzatıp, ona dayanın. Sağ ayak bedenin sağına doğru yere
koyulmuş, sağ bacak dizden bükülmüş iç kısmıyla yerde duruyor. Sol bacak ise dış kısmıyla
yerde, sol ayak sağ dizde.
Sağ kolunuzu göz yüksekliğinde kaldırıp uzatın, gözleriniz elinizi izlerken gövdenizi sola
çevirin. Eliniz sola doğru giderken sağ dirseğinizi bükün, böylece eliniz daha sola gidebilsin.
Yine başlangıç noktasına dönün; bütün hareketi 25 kez tekrarlayın, her defasında hareket bir
öncekinden daha rahat olmalı. Dikkatinizi harekete yöneltin, sizin onu nasıl yaptığınıza, ne
derece sola dönüp dönemediğinize değil nasıl ne hissettiğinize. Kalçanıza, omurganıza,
ensenize, kaburganızın sertliğine veya hareketin kolay ve rahatça yapılmasını engelleyen
diğer unsurlara dikkat edin.
Sırtüstü yatıp dinlenin.

8. Gözlerin hareketi dönme açısını arttırır

Sol bacağınızı geriye büküp oturun. Sağ bacağınızı bedeninize doğru çekin, böylece sağ
tabanınız sol üst bacağınıza diz hizasında değsin. Gövdenizi sağa çevirin. Sağ elinizi yere
dayayın. Şimdi eliniz öncekinden daha çok sağa gidecek çünkü gövdenizi elinizi yere
koymadan önce sağa çevirdiniz. Sol kolunuzu kaldırın, önünüze doğru uzatıp öz yüksekliğine
kaldırın, bedeninizi sağa döndürerek kolunuzu da döndürmüş olun. Sol dirseğinizi sol eliniz
rahatça sağa gidene kadar sağa çevirin, böylece kalın.
Gövde böyle çevrilmiş dururken gözlerinizi sol elinizden daha sağa doğru sonra yeniden
elinize çevirin. Bu göz hareketini 2 kere tekrarlayın. Başınız da gözlerinizin önderliğinde
onların hareketini takip etsin. Gözlerinizin bakışının yere paralel kalmasına dikkat edin,
hareketin sonunda sağda gözlerinizi yere doğru çevirme eğilimi olacaktır.

87
9. Bedeni kısaltmamak

Hareketi daha kolaylaştırmak için boynunuzun ense kısmını kısaltmamaya, sanki birisi size
yardımcı olmak için başınızın tepesinden saçlarınızdan sizi yavaşça yukarı doğru
çekiyormuşçasına omurganın üzerine ağırlık bindirmeden hareket ettirmeye dikkat edin.
Hareketi sol oturak kemiğini yerden kaldırarak da kolaylaştırabilirsiniz.
Dinlenin.
Şimdi bir kez daha sol eli izleyerek sağa doğru dönmeye çalışın, dönüş açısının daha
genişlemiş ama hareketin yine de daha kolaylaşmış olup olmadığını saptayın.

10. Gözler yalnızca görmek için değildir

Fark ediyorsunuz ki gözler kasların hareketini koordine etmekte önemli bir rol oynamaktalar.
Onların rolü ense kaslarınınkinden de daha büyük ve önemlidir. Bedenimizin çoğu
bölümünün iki işlevi vardır: Ağız konuşma ve yemek yemeye, burun koku ve nefes almaya
yarar. Bu çift işlevin hepsi her zaman ilk bakışta fark edilmez. Örneğin orta kulak yalnızca
duyma işine değil bedenin hem hızlı hem de yavaş hareketlerinde denge kurmasını sağlar.
Buna benzer şekilde göz kasları da ense kaslarının nasıl büzüleceğini belirlerken, boğaz
kasları da göz kaslarının hareketlerine etki eder. Göz ve boğaz kasları bütün bedenin kaslarına
etki eder. Belki nedenini düşünmüş olabilirsiniz, ya da gözünüzde canlandırabilirsiniz,
merdivenleri yukarı doğru çıkar ya da inerken gözler ayakların bastığı yeri, merdivenin
basamaklarını görmezlerse bu işi yapmamız ne denli zorlaşır, işte bu örnekten kaslarımızın ne
denli gözlerimizden etkilendiğini anlayabiliriz.

11. Her bir göz tek tek sonra iki göz birlikte

Yere oturun, sağ bacağınızı sağa geriye büküp sol baldırınızı da bedeninize doğru çekin.
Gövdenizi sola çevirin, sona sol elinizi sizi rahatsız etmeyecek ölçüde sola koyarak ona
dayanın. Sağ kolunuzu göz yüksekliğinde kaldırıp yere paralel olarak sola doğru hareket
ettirin. Bakışlarınızı sağ elinize yöneltip başınızı ve gözlerinizi de sola çevirin, bakışlarınızı
duvarda göz yüksekliğinde bir yere yöneltin, elbette sağ elinizden biraz daha solda olacaktır
bakışlarınız. Sonra yeniden elinize, sonra da yeniden duvara bakın. Böylece önce 10 kez sol
gözünüz kapalı olarak, sonra da 10 kez sağ gözünüz kapalı olarak toplam 20 kez bir duvara
bir elinize yöneltin bakışlarınızı. Sonra aynı şeyleri bu kez iki gözünüz de açık olarak
yineleyin. Sola dönüş açınızın genişleyip genişlemediğine dikkat edin. Bazen bu açı şaşırtıcı
derecede genişlemiş olur.
Şimdi de sol bacağınızı sola geriye çevirip sağ baldırınızı bedeninize doğru çekerek hareketi
sağa doğru genişletmeye çalışın. Önce bir göz sonra diğer gözün, ardından da her iki gözün
de açık olması gerektiğini unutmayın.

12. Gözlerin eşgüdümü - gövdede düzelme

Dinlenin. Şimdi bedeninizin hangi bölümlerinin yerle kontağı daha iyi? Yerle kontağınız
gözlerinizin hareketlerinin ayırdına vardığınız için gerçekleşti. Bir gün gövdenizin yine
katılaşırsa gözlerinizin hareketlerinin de akıcılığını yitirmiş olduklarını göreceksiniz. Gözlerin

88
hareketi öyle bir şekilde eşgüdümlenebilir ve organize edilebilir ki bedeninizin bütün
hareketleri üzerine düzeltici bir etki yapabillir. Bu teknik öğrenilebilecek birşeydir.

13. Sağa dönüp sola bakma

Oturma pozisyonu, sol bacak sola dışa bükük, sağ bedenin önünde sağa doğru çekilmiş.
Gövdenizi, omuzlarınızı ve başınızı size rahatsızlık vermeyecek ölçüde sağa doğru çevirin.
Sağ elinizi sağa geriye yere dayayın. Sol kolunuzu dirsekten bükük olarak göz yüksekliğinde
kaldırıp sağa doğru hareket ettirin. Elinizi bakışlarınızla izleyin. Sonra yalnızca bakışlarınızı
sola çevirerek duvarda bir yere bakın, yere paralel, göz yüksekliğinde kalmayı unutmayın,
sonra yeniden elinize bakın, bir duvara bir gözlerinize bakmayı 25 kez yineleyin. Gözlerinizi
her çevirişinizde biraz daha sola bakabileceksiniz.

14. Gözlerin tek tek hareket ettirilmesi

Gözlerinizden birini kapayıp diğeriyle aynı hareketi 10 kez yapın, sonra diğer gözü kapayıp
10 kez daha yineleyin. Gözlerinizi kapatırken yüzünüzün sakin ve gevşek kalmasına dikkat
edin. Gözlerinizi açıp hareketi bu kez de her iki gözle 5 kez daha yineleyin. Hareketleri
yaparken birisinin başınızın tepesinden saçlarınızdan sizi yumuşakça yukarıya doğru çektiğini
düşünmeyi unutmayın. Sonra sağa doğru dönmeyi deneyin bir, bu alıştırmada yaptığımız
dönüş hareketi daha genişleyip kolaylaşmış mı?
resim.....

15. Sola dönün sağa bakın

Oturma pozisyonu, sağ bacak arkaya bükülü, sol bacak önde bedene doğru çekili. Gövde, baş
ve omuzlarınızı sola çevirip sol elinize dayanın. Sağ elinizi de göz hizasında kaldırıp sola
götürün. Tek tek bir sağ gözünüzle bir sol gözünüzle elinize bakın. Sonra yine tek gözle sağa
duvarda göz hizasındaki bir noktaya bakın. Ardından da 5 kere iki gözünüz birden açık olarak
hareketi tekrarlayın. Dönüş açısının niteliğini kontrol edin.
Sırtüstü uzanıp dinlenin.

16. Köprücük kemiklerinin sağa çevrilmesi

Oturma pozisyonu. Sol bacağınızı sola arkaya büküp sağ bacağınızı önde bedeninize doğru
çekin. Bütün gövdeyi sağa doğru çevirin. Önce sağ elinize sonra sol elinize dayanın, her iki
..resim...
eliniz de yerde aşağı yukarı omuz genişliğinde açılmış olarak duruyor olsun. Başınızı gözler
yere paralel duracak şekilde kaldırın. Omuzlarınızı (?) öyle bir şekilde sağa çevirin ki sağ
omzunuz sağa geriye doğru, sol omzunuz ise sağa ileriye doğru hareket etsinler, bu arada
başınız ne öne ne arkaya ne de yana eğilsin. Her bir omzunuzun belirgin bir şekilde istenilen
yöne yani biri ileri, diğeri geriye doğru hareket etmesini sağlayın, öyle ki sonunda sağ ve sol
elinize eşit miktarda ağırlık düşüyor olsun.

89
17. Baş ve omuzları birbirlerine aksi yönlere hareket ettirme

Baş ve omuzlar alışkanlık olarak aynı yöne doğru dönerler. Şimdi başınızı sola doğru
çevirirken omuzlarınızı sağa doğru, sonra başınızı sağa doğru çevirirken başınızı sola doğru
çevirmeyi deneyin.
Göğsünüzü ve soluğunuzu izleyerek artık hareket iyice kolaylaşıp rahatlayana dek baş ve
omuzlarınızı aksi yöne doğru döndürmeye devam ediniz.

18. Aksi yöne döndürmeden aynı yöne döndürmeye sonra yine yönleri
değiştirmeye geçiş

Baş ve omuzlarınızı aksi yönlere doğru döndürmeyi sürdürün. Bu arada başınızın dik
gözlerinizin düz karşıya bakar bir durumda kalmalarına dikkat edin. Başınız dönüşün sonuna
doğru yana doğru kayma eğilimi gösterebilir, ama eğilme dönme hareketi değildir, dik kalıp
dönmeye devam etmelidir. Başınızın tepesinden saçlardan tutulup çekilme duygusunu
hatırlayın. Harekete ara vermeden, soluğunuzu da tutmadan baş ve omuzları yine aynı anda
aynı yöne doğru çevirmeyi deneyin, baş ve omuzlar beraberce sağa ve sola dönsünler. Buna
geçmek için bir yandan harekete devam ederken bir yandan kendinizi düşüncenizde
hazırlayın. Sonra yine ara vermeden aksi yöne doğru hareket ettirmeye başlayın.
Hareketin şimdi daha rahatlamış, dönüş açısının daha genişlemiş olup olmadığını gözleyin.
Sırt üstü yatıp sırtınızın yerle temasının nasıl olduğuna bakın.

19. Aynı hareketin sola doğru yapılması

Biraz öncekinin aksi yönünde (sol bacak bedenin önünde, sağ bacak sağa arkaya bükülmüş)
oturun. Bütün alıştırmayı baştan itibaren şimdi de bu şekilde yapın, gövdeniz sola dönmüş
olarak baş ve omuzları önce aksi yöne sonra aynı yöne doğru hareket ettirin. Hareketin ne
derece iyi ya da kötü olduğuna aldırmadan nasıl bir duygu verdiğine dikkat edin.

20. Hareketler iyi yapabilmek için kendimizi zorlayarak düzeltilmez

Elinden gelenin en fazlasını yapmaya çalışan, sınırlarını hep zorlayarak genişletmeye çalışan
kişinin ulaşabileceği şey ancak kas ağrıları, eklemlerin çok zorlanması olabilir. Belli bir
sonuca doğru çalışır, amacımıza güçle çabayla ulaşmaya yönelirsek bu alıştırmaların
sağlayabileceği iyileşmenin kendi kendimiz önüne geçmiş oluruz. Bu iyileşmeyi ancak
alışkanlık haline gelmiş olan davranış ve hareket kalıplarını çözebilir, onların yıkılmasına izin
verirsek sağlamış oluruz. Bedenimizin çeşitli bölümlerinin birbirleriyle ilişkilerinin daha iyi
ayırdına varabilir, bunları fark etmekle kalmayıp gerçekten hissedebilirsek genel kas
tonüsümüz (yani istemsiz merkezlerin belirlediği kasılma dereceleri ) azalacak, bilinçli
denetimi önemli ölçüde arttırılmış olacaktır.
Zaman zaman kısaca rutin olarak yaptığınız işin dışına çıkın ve yapmayı kastettiğiniz şeyi
gerçekten yapıyor olup olmadığınızı kendinize sorun, örneğin dişlerinizi fırçalarken, okurken,
yürürken, her ne olursa. Bu alıştırmaya uygulanırsa, örneğin omuzlarımızı hareket ettirmeyi
istiyoruz, bir çaba hissederiz ve dolayısıyla yere ve bedenin diğer parçalarına oranla
omuzlarımızı hareket ettirdiğimizi sanıyoruz, oysa bu gerilme onları gerçekten hareket

90
ettirdiğimiz anlamına gelmeyebilir. Bir şeyi yapmayı istemiş, yaptığımızı sanmış ama
gerçekte başka birşey yapmışızdır.
Kaslara uygulanan her gücün harekete çevrilmesine özen gösterin. Tümüyle harekete çevrilen
güç bütün bedeni ve bütün becerileri düzeltir. Oysa harekete çevrilmemiş güç kasılmalara
gerilmelere neden olur, böylece yalnızca enerji kaybına uğramış olmayız, aynı zamanda boşa
harcanmış enerji bedenin kendisine çevrilerek zarar verici olur.

21. Sağa çevrilmiş bedenle başı sola ve sağa eğme

Sol bacağınızı geriye kıvırın, sağ bacağınızı ise bedeninize iyice yaklaştırın. Gövdenizi
olduğu gibi sağa çevirerek sağ elinize dayanın. Gövdenizi biraz daha çevirin, elinizi de biraz
daha sağa doğru kaydırın, böylece dönüş biraz gerilmeye neden olsun. Sol elinizi başınızın
üzerine yerleştirerek başınızın sağa ve sola doğru eğilmesine yardımcı olun. Sağa eğildiğinde
sağ kulak sağ omuza, sola eğince da sol kulak sol omuza yaklaşsın. Bu kez başınızın
dönmemesine yalnızca yanlara doğru eğilmesine dikkat edin, burnunuz sağ kulak sağ omuza
yaklaştığında da sol kulak sol omuza yaklaştığında da hep aynı yöne öne doğru bakıyor
olmalı.

22. Vücut sola döndürülmüş

Sağ bacağınızı geriye kıvırın, sol bacağınızı önde bedeninize yaklaştırın, sol elinize dayanın.
Bu kez sağ eliniz yardımcı olarak başınızın üzerinde olmak üzere başı eğme hareketini
tekrarlayın. Eğer omurganız başınızı sağa eğerken sola doğru, sola doğru eğerken sağa doğru
bükülerek yardımcı olursa başınızı daha çok eğebilirsiniz.

23. Otururken gövdenin sallanması

Yere oturun, her iki bacağınızı da sağa bükün. Gövdenizle soldan sağa, sağdan sola küçük
sallanma hareketleri yapın, hareketin yavaş yavaş büyütün. Bu dersin başında ayakta durup da
sallanırken olduğu gibi kollarınızın da birlikte gidip gelmesine izin verin. Rahatça soluk alıp
vererek sallanma hareketini kolaylaştırın.

24. Aksi yöne bakma

Birkaç sallanma hareketinden sonra başınız ve gözlerinizin hareketini aksi yöne doğru
çevirin, yani gövde sağa doğru giderken baş ve gözler sola eğilsin, gövde sola doğru giderken
sağa eğilsin. Harekete ara vermeden gözlerle başı yeniden gövdeyle aynı yöne doğru hareket
ettirmeye başlayın, sonra yeniden yönleri değiştirin ve yön değiştirme işlevi rahat ve kolay bir
hale gelene dek buna devam edin. 25 kez aynı yönde, 25 kez aksi yönde olmak üzere hareketi
tekrarlayın. Dinlenin.
Aynı hareketi her iki bacağınızı da sola bükerek yeniden tekrarlayın. Dinlenin.
Oturun, dersin başından beri dönme hareketinin nitelik ve genişliğindeki gelişmeyi inceleyin.

25. Ayakta farklı topukların kaldırılmasıyla gövdenin çevrilmesi

91
Yavaşça ayağa kalkın. Ayaklarınızı kalça genişliğinde açarak kollarınızı ve gövdenizi sağdan
sola , soldan sağa çevirin, başınız da bedeninizi izlesin. Sağa doğru hareket ederken sol
topuğunuzu yerden kaldırın, sola doğru dönerken ise sağ topuğunuzu yerden kaldırın.
Kollarınızın rahatça ve özgürce hareket etmelerine dikkat edin. 20-30 kere gövdenizi sağdan
sola çevirdikten sonra durun.

26. Aynı ve aksi yönlerde baş hareketleri

Başın hareketi kolay ve akıcı bir hale gelince yönünü değiştirin, başınızı bu hareket de
rahatlaşana dek vücudun aksi yönüne doğru çevirin. Sonra başın yönünü yeniden değiştirerek
omuzlarla aynı yöne doğru çevirin. Baş hareketinin yönünü gövdenin hareketine ara
vermeksizin bir kaç kez değiştirin.
Harekete son verin. Yavaş yavaş dolaşırken vücudunuzun duruşu, hareketleri, soluğunuzun ne
ölçüde değişmiş olduğunu izleyin.

Onbirinci Ders
Bilincinde olunan bölümler aracılığıyla, bilincinde olunmayan bölümlerin bilincine varma
Bu dersin alanı:
Herkesin gerek vücudunun içinde gerekse vücuduyla ilgili tümüyle bilincinde olduğu,
tamamen tanıdığı bölümler vardır; genel olarak dudaklarımızın, parmak uçlarımızın başımızın
arkasına ya da koltuk altımıza göre daha çok bilincindeyizdir.
Bedenin bütün bölümlerini, bütün duyumları, bütün duyguları eşit ölçüde içeren bir ben-
imgesi ulaşılması istenen bir idealse de bu zamana dek getirdiğimiz bilgi eksikliğinden ötürü
ulaşılması ya çok zor ya da hatta olanaksızdır.
Bu ders bedeninin bilincinde olduğu bölümlerinin algılarının bilincinde olunmayan
bölgelerinin algılarıyla karşılaştırılarak ben-imgesinin daha tam olmasını sağlayacak teknikler
önerir. Bu deneyim ona aksi halde bedeninin yaşamı boyunca bilinçli kullanım alanı dışında,
böylece de insani edim alanı dışında kalacak olan bölümlerinin bilincine varmasına yardım
edecektir.

1. Baldırınıza bastıran bir parmak hayal edin

Yüzüstü yatın. Bacaklarınızı rahat bir şekilde açın, orta çizgiden yani omurganın hayali
uzatması olan bir orta çizgiden eş uzaklıkta iki yana açık dursunlar. Ellerinizi birbirlerinin
üstüne yerleştirerek yere koyun. Alnınızı da elinizin üzerine bırakın.
Birisinin parmağıyla sağ ayağınızın topuğuna bastırdığını ve sonra parmağını baldırınızdan
dizinizin iç tarafına kadar götürdüğünü hayal edin. Parmak bunu yaparken ne sağa ne sola
kaymalı, düz bir yol izlemelidir. Uyguladığı baskı ise bastırdığı yerdeki kemiğin
hissedilmesini sağlamalıdır. Bu nedenle topuğunuz yukarıya bakarken ayağınızı ve ayak
parmaklarınızı da germelisiniz.

2. Kaba etinizde bir bilye yuvarlanıyor

92
Şimdi de topuğunuzun ortasından dizin arkasına kadar bir demir bilyenin yuvarlanıp sonra
buradan geri döndüğünü hayal edin. Bilyenin izleyeceği yol en ideal yol olmalı, yani hayali
parmağın izlediği yolla aynı yolu izlemeli böylece hiç bir noktada sağa sola kaymamalıdır.
Bu hayali yuvarlanma yolunun her bir noktasını tam olarak hissetmeye çalışarak bilyenin
hiçbir noktayı atlamamasını sağlayın.
Parmağın uyguladığı basıncı, sonra da bilyenin uyguladığı basıncı düşünün böylece tam
olarak hissedemediğiniz bütün noktaları ve yerleri bulun. Bunun için hiçbir hareket yapmanız
gerekmiyor. Bilyenin yoluna devam edip dizin arkasından üst bacağa, buradan da büyük kaba
et kasına doğru yuvarlandığını hayal edin.
Üst bacak kemiğinizi bulun, bunun için dizin arkasından başlayarak demir bilyenin basıncını
kaba etinize kadar hissedin. Kaba etinize yaklaştıkça hangi yolu izlemeniz gerektiğini
bulmanız güçleşecektir. Bacağınızı kaldırsanız bilyenin hangi yolu izleyerek yuvarlanacağını
bulmaya çalışın. Bilyeyi yuvarlamaya devam edin, geri diz arkasına, buradan topuğa, sonra
yeniden yukarı kaba ete. Bilyenin yuvarlandığı yol noktası noktasına her yerde tam olarak
hissedilebilir hale gelene dek buna devam edin.

3. Bilye sol elin üzerinde

Sol elinizi başınızın yukarısına doğru, dirsekten rahat bir şekilde bükülmüş olarak önünüze
uzatın, ağır bir demir bilyenin elinizin tersinde durduğunu hayal edin.
Bilyenin elinizden düşmeden durabileceği bir nokta bulun. Bilyenin dirseğinize doğru
yuvarlandığını hayal edin, yuvarlanırken izlediği yolu tam olarak gözünüzde canlandırın.
Bilye dirseğe dek yuvarlanıp geri dönsün. Sonra aynı bu yoldan birisinin parmağıyla geçtiğini
hayal edin. Yolun her noktası açık seçik hissedilir hale gelene dek buna devam edin.
Aynı şekilde dirsekten omuza kadar devam edin. Dikkatli bir şekilde parmağın ve bilyenin
izlediği yolu izleyin. Sonra yavaş yavaş elinizin üzerine dönüp yeniden omuza, ardından
kürek kemiğine devam edin. Burada da yolun sonu tam net olmayacaktır.

4. Sağ bacağa dönüyoruz

Sağ bacağa geri dönün. Topuğunuzu ve baldırınızı azıcık kaldırın, bilyenin topuğunuzdan alt
bacağı geçip diz arkasına doğru izlediği yolun her noktasını tam olarak hissetmeye çalışın.
Buradan üst bacağa doğru yuvarlamaya devam edin, kaba ete geldiğinde nereye doğru
yuvarlanacağını gözleyin.
Bilye yolunda giderken sol omzunuzun nasıl harekete geçtiğine dikkat edin.

5. Sağ üst bacaktan sol omuza, buradan da geriye

Bilyenin yoluna dizden üst bacağa, oradan kalçaya, oradan da sol kürek kemiğine doğru nasıl
devam ettiğini hayal etmeye çalışın. Bilyenin kalçayı geçip bele ulaşmak için geçtiği yolu,
buradan da nasıl omurga üzerinden sol kürek kemiğine doğru yuvarlandığını tam olarak
bulmaya çalışın.
Kürek kemiğinizi yerden hafifçe yükselterek bilyenin aynı geldiği yolu izleyerek geri
dönmesini sağlayın, omurgaya, oradan bele, sonra kalçaya, üst bacaktan dize, ... Bu arada diz

93
arkasından topuğa ulaşmak üzere yuvarlanırken kaba eti geçmek için izlediği yolu tam olarak
saptamaya çalışın. Imgenizde izlenen yolu hiç bir boşluk bırakmadan tam olarak ve açık bir
şekilde çizin.

6. Sol elin tersinden sağ topuğa ve geri dönme

Imgeleminizdeki bilyeyi yine sol elinizin tersine bırakın. Elinizi bilyenin bileğinize
yuvarlanması için biraz kaldırın, elinizi biraz daha kaldırarak bilyenin dirseğinize dek
yuvarlanmasını sağlayın, biraz daha kaldırın bilye omzunuza kadar yuvarlansın. Bilyenin
yuvarlanmasına devam edebilmesi için, vücudun bilyenin yolundaki bir sonraki noktanın
bilyeden daha alçakta durması için düzenlenmesi gerekir, diğer bir deyişle bilyenin üzerinde
bulunacağı nokta yuvarlanacağı noktadan biraz daha yüksekte olacaktır.
Bilyeyi kürek kemiğinden yola çıkarak omurga boyunca yuvarlayın, kaba etten üst bacağa,
oradan dizin arkasına, oradan da baldır üzerinden topuğa gelsin.
Sağ bacağınızı hafifçe kaldırıp bilyeyi kalçanıza kadar yuvarlayın, sonra omurga boyunca
devam etsin. Vücudunuzu bilyenin kürek kemiğine oradan da dirseğe, alt koldan elinize kadar
yuvarlanmasını sağlayabilecek şekilde hareket ettirin. Bunun gerçekleşmesi için bilyenin
kolda keskin bir dönemeçle karşılaşmayacağı şekilde uzatılmış olması gerekmektedir, aksi
halde bilye yere yuvarlanacaktır.
Artık dönüşümlü olarak kolunuzu ve bacağınızı kaldırarak bilyenin yuvarlanmasını sağlayın
ve izlediği yolun sizin için çok belirgin olmasına, her yerden aynı süratle geçmesine, her an
nerede olduğunun farkında olmaya dikkat edin.

7. Bilye bir oluktan yuvarlanıyor

Sol kulağınızı yere koyun, sol kolunuzu dirsekten biraz daha düzeltin, vücudunuzu bilyenin
bir oluk içindeymiş gibi elden topuğa, oradan bir daha geri yuvarlanmasını sağlamak için
gerektiği gibi yükseltip alçaltın.
Bilyenin izlediği yöne dikkat edin, gideceği yoldan emin olmasını sağlayın.

8. Vücudu bükün

Kolunuzu ve bacağınızı kaldırıp vücudunuzu bu hafif kavisli durumda dengeleyin, ama


kendinizi zorlamayın. Bilyeyi bel oyuğunda hızlı, kolay hareketlerle bir oraya bir buraya
yuvarlayın, bir kola, bir bacağa doğru gitsin. Hareketinin her noktasında bilyeyi izleyerek,
onu bir o yana bir bu yana yuvarlayabilmek için ne yaptığınızı bulmaya çalışın.
Bilyeyi bel oyuğunda yuvarlamayı sürdürün. Sol kulağınız hep yerde olmak üzere kolunuzu
ve bacağınızı hafif hareketlerle kaldırın. Hareketi giderek büyütün, bilye her seferinde biraz
daha uzun bir yol katetsin, sonunda her bir yuvarlanması topuktan ele, elden topuğa kadar
sürsün.
Yavaş yavaş ayağa kalkın, odada dolaşın. Sol kolunuzda ve sağ bacağınızda bilyenin
yuvarlanırken izlediği yol boyunca alışılmadık garip bir şey hissedip hissetmediğinize bakın.

9. Sol topuktan sağ ele ve geri

94
Yine yüz üstü yatın, bacaklarınızı biraz açın, sağ kolu başın yanından yukarı doğru yere
uzatın. Sağ kulağınızı yere koyun. Biraz önce yaptığınız hareketin aynısını bu kez de bu
yönde yapın, yani hayali bilyeyi sol ayağınızın topuğundan başlayıp dizin tersine, oradan da
geri yuvarlayın,sonra topuktan itibaren aynı yolu izleyerek omurgayı takip edip sağ kürek
kemiğine , oradan dirseğe, oradan da alt kol üzerinden sağ elinizin tersine gönderin; sonra da
aynı yolu topuğa kadar geri dönün.

10. Bilyeyi hızı hep aynı kalacak şekilde hareket ettirin

Yuvarlanma yolu sizin için gerçekten net olur ise kol ve bacak bilyenin topuktan ele, elden
topuğa yuvarlanmasını sağlamak için sanki kendiliğinden kalkacaklardır. O zaman kol ve
bacağınızın küçük, yavaş, hafif hareketlerle kalkmalarını sağlayın, aksi halde bilye yolundan
çıkacaktır. Bilyenin bir uçtan ötekine hızını değiştirmeden yuvarlanmasını sağlayacak şekilde
vücudunuzu hareket ettirin. Bilyenin hedefine veya başlangıç noktasına doğru hareket
edebilmesi gerekiyorsa, vücudunuzun her bir parçasını farklı bir zamanda hareket ettirmeniz
gerektiğine dikkat edin. Bilyeyi düşündüğünüz noktaya doğru yöneltebilmeniz gerekiyor, aksi
halde bilye kendi kendine yolu bulamayacaktır doğal olarak.

11. Bilyeyi sağrı kemiğine koyarak sallanma hareketi yapma

Bilye şimdi sırtınızda sağrı kemiğinizde duruyor. Kollarınızı ve bacaklarınızı biraz kaldırıp
küçük hareketlerle bilyeyi bir kollara bir bacaklara doğru yuvarlayın. Hareketi giderek
büyüterek her bir harekette bilyenin elin üstünden topuğa, topuktan elin üstüne dek
yuvarlanmasını sağlayın.
Ayağa kalkın, biraz dolaşın. Biraz önce dolaşırken hissettiklerinize oranla daha farklı şeyler
hissediyor musunuz? Bedeninizin içinde ve sırtınızda farklı bir duygu gelişmiş mi? Nerelerde
değişiklik hissediyorsunuz?

12. Enseden kuyruk sokumuna gidiş ve dönüş


Yüz üstü yatın, bacaklarınızı açın. Kollarınızı başınızın üzerine doğru yere uzatıp onları da
açın. Çenenizi yere dayayın (boynunuzu dayamayın). Imgesel bilyenizi ensenize omuzlarla
başın ortasına yerleştirin. Başınızı biraz kaldırarak bilyeyi hafif bir baş hareketiyle kürek
kemiklerinizin arasından aşağıya doğru yuvarlamaya çalışın. Bunun için omuzlarınızı,
göğsünüzü ve sırtınızı bilyenin yuvarlanacağı uygun bir yol bulabileceği şekilde organize
etmeniz gerekecek. Bilyeyi oradan yine hafif bir hareketle daha aşağıya doğru yuvarlayın.
Bunun için göğüs tahtanızı bilyenin sırtınızın göğüs kısmına denk düşen kısmını kalçaya
kadar sağa sola kaymadan yuvarlanacağı şekilde kaldırmanız gerekecek.
Bilyeyi yeniden başa doğru geri yuvarlayın. Bunun için de kaba etlerinizi hafifçe yerden
kaldırmanız, karnınızı, sırtınızı ve omuzlarınızı bilyenin enseye kadar yuvarlanabilmesi için
organize etmeniz gerekecektir. Ensenizi bilyenin oraya doğru yuvarlanabilmesi için yere
doğru alçaltmanız gerekecektir. Dizlerinizin sürekli yerde kalmasına dikkat edin.
Bilyeyi yeniden kalçaya, oradan da yeniden enseye yuvarlayın. Gereken hareketleri kendinizi
kasmadan kolayca yavaş yavaş, net bir şekilde yapın ve her seferinde daha netleşmesine
çalışın. Başınızın herhangi bir yana doğru eğim yapmayıp düz durmasına özen gösterin.

95
13. Kaldırılmış bacaklarla

Bacaklarınızı açıp bu kez yerden biraz kaldırın. Bilyeyi yeniden bacaklarınızı indirmeden
enseden kalçaya, kalçadan enseye yuvarlayın. Sonra bacaklarınızı yeniden yere koyarak
bilyeyi bir kez daha enseden kalçaya, kalçadan enseye yuvarlayın. Bu iki durum arasındaki
farkı gözleyin.

14. Sağ bacak ve sol kol kaldırılmış olarak

Bilyeyi sağrı kemiğine getirin. Sağ bacağınızı ve sol kolunuzu kaldırın, bilyeyi hafif
hareketlerle elin tersine kadar yuvarlayın sonra yine hep omurga üzerinden topuğa kadar
yuvarlayın. Her bir defasında hareketi biraz daha büyülterek kuvvetli sallanma haline getirene
dek devam edin.

15. Sağ kol ve sol bacak kaldırılmış olarak

Sağ kolunuzu ve sol bacağınızı kaldırın, bilyeyi yukarıdaki gibi yuvarlayın. Bunu yaparken
öncelikle bilyenin an be an nerede olduğunun farkında olabilmek ve her an başka bir yere
yöneltebilmek için izlediği yolu düşünün.
Bilyeyi geri kalçanı ortasına getirerek enseyle kalça arasında yuvarlayın.

16. Imgelem gücünüzü sınayın

Imgelem gücünüzü sınayabilmek için sırt üstü yatın, kollarınızı gövdenizin iki yanına
uzatarak bu kez de bedeninizin ön yüzünde bilyenin hareket şeklini, izleyebileceği yolları
imgeleminizde canlandırarak, bedeninizin ön yüzünde de alıştırmalar aracılığıyla arkasında
oluşmuş olan duygu kadar net bir duygu oluşana dek devam edin.
Onikinci Ders
Düşünme ve soluk alma

Bu dersin konusu:
Insanı bütün olarak geliştirmek için solunumunu düzeltmeyi en önemli araç olarak gören
sistemler vardır.
Hep soluk alış verişimizde değişim olur: tereddüde düşmüşsek, dikkatimizi toplamış
durumdaysak, şaşırmışsak, korku duyuyorsak, kuşku duyuyorsak, zorlanıyorsak, acelemiz
varsa, birşeyi yapmaya çalışıyorsak vb. Soluk alışımızın ritmi de durumuna göre soluğumuzu
tümüyle tutmaktan, kısa, hızlı, “yüzeysele”, soluk alamadığımız duygusuna kapıldığımız
nefes nefese kalmaya dek çeşitli farklılıklar gösterir.
Bedeninin hacmine ve sinir sisteminin yapısına bağlı olarak, tam ve düzenli soluk alıp veren
kişinin canlılığı artar. Çok az kişi bu şekilde soluk alır, pek çok kişi ise böyle bir soluk alıp
verme olduğunu ve bunun ne demek olduğunu bilmez bile.

96
Bu derste kolaylıkla edinip böylece yeteneklerinizi genel olarak iyileştirip arttırabileceğiniz
bir solunum deneyeceksiniz.

1. Oksijen alma oranını arttırarak soluğun kuvvetlendirilmesi

Yaşayan her bir hücrenin oksijene gereksinimi vardır, sonra kullandığı oksijeni karbondioksit
olarak geri dışarı verir. Insanın beyin hücrelerine yalnızca on saniye oksijen gitmemesi
bedenin büyük zararlar görmesi ya da hatta ölümü anlamına gelir.
Sağlıklı bir akciğer içine ortalama 4,5 litre hava alır. Bunun bilinçli olarak dışarıya atabildiği
kısmı yarım litreyi bile bulmaz. Bir kişi normal koşullar altında acelesi yoksa, ya da ağır bir
iş için çok güç harcaması gerekmiyorsa solunum organlarını yalnızca kısmen kullanır. Her bir
soluk alışında aşağı yukarı yarım litre hava alır, aynı bu miktarı da yine dışarı verir. Böyle dar
bir solunum kişi dinlenme durumunda olduğu sürece yeterlidir. Alınan havanın her bir
solukta bir litreye çıkarılması halinde bütün oksitlenme süreçleri ve genel özümlemede
düzelme olur.
Böyle bir düzelmeye solunum hızlandırılarak ulaşılamaz, çünkü o durumda havanın
akciğerlere ulaşmadan önce yeterince ısınmaya zamanı kalmayacaktır. Bu düzelmeyi
sağlamanın en iyi yolu bütün solunum organının kullanılmasıdır, üstelik tümünü olmasa da
yine de yavaş, az solunum sırasında kullandığımızdan daha fazlasını kullanmaktır.

2. Akciğerin yapısı

Akciğerin iki kanadı vardır, sağ ve sol. Sağ kanat soldakinden çok daha büyüktür, hem daha
uzun hem de daha geniştir. Sol kanat kalp ve midenin büyük bir kısmına yer bırakmak
zorundadır. Iki kanatın büyüklüğü arasındaki fark o denli çoktur ki sağ sağ tarafta üç soluk
borusu dalı varken, sol tarafta yalnızca iki tane vardır.
Akciğerlerin altında bombeli bir ayıraç duvarına benzeyen bir kas oluşumu vardır, adına
diyafram denir. Diyafram iki kuvvetli kas aracılığıyla üçüncü ve dördüncü bel omurlarına
bağlıdır. Akciğerin kendisinde hiç kas yoktur, soluk almamızı sağlayan kaslar enseyle
bağlantılı olan üst göğüs kasları, kaburga kasları ve diyafram kaslarıdır.
Akciğerin yapısı katıdan çok akışkansıdır, çünkü boşlukta genişler ve bu boşluğu doldurur.
Kuvvetli bir zar olan akciğer zarı tarafından kuşatılmıştır, akciğer zarı da soluk alıp verme
sırasında hareketleri akciğerin hacminin değişmesini sağlayan göğüs duvarına bağlıdır.

3. Solunum sistemi

Solunum sistemimiz karmaşıktır. Uyurken, koşarken, şarkı söylerken, yüzerken


solunumumuz farklılık gösterir. Bütün soluk alma çeşitlerinin ortak yanı soluk alırken
ciğerlere hava dolması, verirken havanın atılmasıdır. Sistem soluk alınırken ciğerin hacminin
büyümesi, verirken küçülmesi üzere yapılmıştır.
Bu genişleme göğsün öne doğru, arkaya doğru, yanlara doğru genişlemesiyle olabildiği gibi,
diyaframın aşağı yukarı hareketiyle de olabilir. Genel olarak bu sistemin çeşitli bileşkeleriyle
yalnızca bir bölümü kullanılır, üstelik bu bölümü de tam olarak kullanılmaz. Ancak örneğin
uzun bir koşudan sonra solunum hızlandırılmak zorundaysa bütün solunum biçimleri aynı
anda kullanılır.

97
4. Diyafram

Kasları gerildiğinde diyafram bel omurlarına doğru çekilerek bombesi azalır. Akciğerlerin de
kanatlarının aşağı çekilerek genişlemesiyle içeri hava girer. Kaslar gevşeyince esnek dokusu
sayesinde ciğer diyaframı yine yukarı doğru çeker, böylece hava dışarı atılır. Bu harekette
elbette göğüs ve kaburga kaslarının da rolü vardır. Soluk verilirken diyaframın çukurluğu
yükselip bir çeşit kemer oluşturur. Soluk alınırken ise aşağı çekilerek düzleşir.

5. Göğüs

Göğsün hareketleri de basit değildir. Soluk alırken göğüs tahtası ileri ve yukarı doğru hareket
eder. Kaburgalar da buna benzer çift yönlü bir hareket yaparlar. Göğüsün üst kısmında
solunum hareketini sağlayan kaslar aynı zamanda boyun omurlarını öne doğru çekerler.
Göğüs tahtasına bağlı olmayan alt kaburgaların hareketi üst kısımda köprücük kemiğinin
hemen altındaki kaburgalarınkinden daha büyük bir genişleme sağlar. Ciğerlerin kaburgalar
tarafından sıkıştırılarak dar ve düz olduğu göğsün üst kısmında büyük bir kas zorlaması bile
ciğerlerin büyük oranda genişlemesini sağlayamaz. Oysa ki serbest olan alt kaburgalarda az
bir güç büyük bir etki yaratır, ciğerlerin en çok genişleyebildikleri yer burasıdır.

6. Göğüs ve diyaframın normal ve paradoks solunumda eşgüdümü

Soluk alabilmeniz için göğsünüz genişlediğinde, diyafram aşağı inip düzleşerek ciğerlerin
hacmini genişletir. Soluk verebilmeniz için ise göğsünüz aşağı iner, diyafram yeniden yukarı
çıkarak kavis yapar. Bir de diyaframın hareketinin bunun tersi olduğu paradoks solunum
vardır ki, bazıları hep böyle soluk alır. Kükreyen ve böğüren hayvanlar böyle paradoks
solunum yapanlardır; soluk verirken karınlarının hacmini genişleterek yüksek bir ses elde
ederler. Uzak Doğu da paradoks solunum üzerine çalışmak yaygındır, insanın bu şekilde
uzuvları normal solunumda olduğuna göre daha iyi denetleyebildiği ve daha dik bir duruş
elde edildiği düşünülür.
Gerçekten de bilmeden ani ve kuvvetli bir hareket yapmak zorunda olduğumuzda paradoks
solunumu kullanırız. Bu nedenle bu solunum hakkında bir şeyler öğrenmek yararlı olabilir.

7. Akciğer - edilgin bir organ

Göğüs genişlediğinde ciğer onu çevreleyen zar aracılığıyla dışarıya doğru çekilir, giren hava
onu göğüs tahtasına doğru iter. Göğsü genişletmiş olan kaslar yeniden gevşediğinde havayı
dışarı vermeye başlarız, buna ciğerlerin ağırlığı ve dokusunun esnekliği yardımcı olur. Hava
dışarı çıkınca ciğer göğüs tahtasından geri döner ve küçülür. Istenirse ciğerlerin hacmi bilerek
de küçültülebilir, bunun için kaburgalar küçültülüp, ciğerlerdeki hava dışarı atılır.

8. Solunum ve duruş

Hava burun ve ağızdan soluk borularına, oradan bronşlara, oradan da ciğere gelmeli, sonra da
aynı şekilde dışarı atılmalı, organizmaya yaşadığı sürece her koşulda yeterli oksijen
sağlamalıdır. Soluğumuzu dakikalarca tutabildiğimiz halde solunum içerde parçalanırsa hiç

98
bir canlı bir kaç saniye bile yaşamaya devam edemez. (?) Solunum sisteminde yer alan
kasların çoğu solunumun omurganın denge ve duruşuna etki etmek durumunda kalacağı
şekilde boğaz omurları ve bel omurlarına bağlıdır. Aynı şekilde omurganın duruşu da
solunumun hızını ve niteliğini etkiler. Böylece iyi solunum bedenin iyi duruşu demek olduğu
gibi, iyi bir duruş da solunumun iyi olmasına etki eder.

9. Sağ omuz bölgesinde solunum

Sırtüstü yatın. Dizlerinizi ayaklarınız yerde kalacak şekilde kaldırın, gözlerinizi kapayıp
akciğer ve diyaframın yukarda anlattığımız hareketlerini anımsamaya çalışın. Hafif hafif
soluk alıp verin, her soluk alıp verişinizde göğüs ve karın kısmı küçük hareketler yapsın.
Akciğerinizin her seferinde hava emildikçe nasıl köprücük kemiğiyle kürek kemiği arasında
sağ omzunuza doğru çekildiğini gözünüzde canlandırın. Bu bölgeyi yalnızca soluk alırken
gözleyin soluk verme kısmını imgeleminizden atın. Hava bedenin merkezinden, aşağı yukarı
göğüs tahtasının ortasıyla yer arasındaki, sağda üç solda iki bronşun olduğu yerden oraya
gelmektedir. Göğüs ciğerleri aynı anda çeşitli yönlere doğru çekip genişletmektedir; sağ
omuza doğru, köprücük kemiğiyle kürek kemiği arasında kulağa doğru, koltuk altında, yerde
yatan kürek kemiğine doğru, göğsün ön cephesine doğru.
Bütün bu ayrıntıları gözünüzde canlandırmak için zamana gereksinim duyduğunuz, sırasını
düşündüğünüz sürece kısmi solunum yapabilirsiniz. Bu hareketlerin olmasında payı olan
kasların da nasıl çekim uyguladıklarına dikkat edin.

10. Havanın sağ üst bronşa doğru izlediği yol

Şimdi de imgeleminiz havanın burun deliklerinden girip aşağıya gırtlağa, soluk borusuna
doğru izlediği izlesin. Her soluk alışınızda her kısmını artık iyice öğrenene kadar adım adım
yalnızca bu yolu düşünün. Bu ilk etap iyice netleşince havayı sağ üst broşa doğru gittiği
yolda izleyin. Burun deliklerine geri dönün, içlerine dolan havanın da sayesinde bunlar sizin
için yeterince hissedilir, net hale gelince, havanın gırtlağa, sonra soluk borusundan aşağı
doğru izlediği yolu doğru takip edin, soluk borusu yöresine dikkat edin; ardından ciğerleri
göğüse doğru iten, kendisi de hem yukarı hem de yere, omuzlara ve koltuk altlarına doğru
itilen, havayı izleyin.

11. Sağ alt bronşa doğru

Şimdi de iç gözünüzle havanın burun deliklerinden girişini, gırtlaktan geçip soluk borusuna
oradan da üçüncü alt bronşlara doğru akışını, burada akciğerin sağ kanadının karaciğere
yaslanmış alt kısmına ulaşışını izleyin. Şimdi her solukta yalnızca bu yolu gözleyin.
Bu yolu gözlerken alt üçüncü bronşun çevresindeki alana ve havanın karaciğer yakınlarında
kalçaya ne yönlere doğru basınç uyguladığına da dikkat edin; ileriye, yanlara, geriye yere,
aşağıya bacaklara doğru.

12. Sağ iki bronş

99
Şimdi her soluk alışınızda havanın burun deliklerinden girip, boğazdan geçerek soluk
borusundan aşağıya üst ve alt broşlara doğru izlediği yolu takip edin. Imgeleminizde sağ
akciğer kanadının nasıl genişlediğini hissedin. Üst parça yukarı doğru hareket ederken alt
parça aynı anda aşağıya doğru hareket etmekte, böylece sağ yanın tümü esneyip kalça ile
koltuk altı arasındaki mesafe büyümekte.
Her soluk alışınızda havanın nasıl üst parçayı ve alt parçayı doldurduğunu , sağ kanadın
diyafram tarafından nasıl gerildiğini düşünün. Bunlar olurken bel omurlarınızda birşey
hissedip hissetmediğinize bakın. Diyaframın her iki kasının bel omurlarını aşağıya doğru
çekmeleri nedeniyle üçüncü ve dördüncü bel omurlarının yerden yükselmesi gerekir.

13. Orta bronş

Imgeleminizde şimdi yalnızca ortadaki bronşa yönelin. Havanın burun deliklerinden


başlayarak boğaz, soluk borusu ve orta bronşa kadar izlediği yolu düşünün. Sağ kanat yukarı
ve aşağıya doğru esnediği için her halükarda ortada da genişlemiş olmak durumundadır. Buna
ek olarak bu esnemeyle sağ kanat ileri tavana doğru ve aşağı yere doğru da genişleyerek enine
boyuna büyümüştür. Akciğerin iç kısımlarını ve göğsün onu nasıl her yöne doğru “emdiğini”
düşünün.

14. Bütün süreci tekrarlayın

Bütün bu esneme, genişleme, büyümeden oluşmuş soluk alış sürecini baştan sona
tekrarlayarak hangi kısımları açık seçik hissedebilip hangi kısımları hiç hissedemediğinizi
saptayın. Bunu eksiksiz her bölümü iyice hissedebilene dek sürdürün. Sonra soluk verirken
sağ akciğerin küçülmesini düşünün. Şimdi hava omuzdan, kürek kemiğinden, göğüsten geri
çekiliyor, bronşlardan soluk borusuna geçip boğazı yalayarak burun deliklerinden dışarıya
akıyor. Soluk verirken hava ciğerlerden dışarı pompalanmış gibi olur.

15. Alt ve orta kısım

Hayalinizde aynı şeyleri sağ akciğerinizin alt ve orta kısmı için de yapın. Akciğerinizin
diyafram ve kaburgalardan nasıl geri çekildiğini, yerden yukarıya, göğüs tahtasından aşağıya
doğru hareket ettiğini ve havayı dışarıya doğru pompaladığını gözleyin. Yavaş yavaş, her
zaman nasıl yapıyorsanız o şekilde soluk alıp vererek havanın ciğerinize doluşunu, sağ kısmın
nasıl genişlediğini sonra da nasıl küçüldüğünü hissedin. Ayağa kalkın, sağ yan ile sol yan
arasında nasıl bir fark olduğunu hissedin.

16. Sağ kanadı kaydırmak

Yere oturun, bacaklarınızı çaprazlayın. Gözlerinizi kapayın, başınızı öne doğru eğin,
parmaklarınızı birbirine geçirerek ellerinizi başınızın arkasına yerleştirin. Dirsekleriniz
gevşek bir şekilde dizlerinizin arasından aşağıya doğru sarksın.
Bu şekilde öne eğilmekte zorlanıyorsanız omurganızın bükülmek istemediği yerde
akciğerinizin hareket etmediğini yani soluk alıp vermediğini göreceksiniz. Yapamadığınız bir
şeyi gözünüzde canlandırmanız da zordur. Bu pozisyondayken havanın nasıl burun

100
deliklerinden girip, boğazdan geçerek soluk borusuna geçtiğini, sağ akciğerin yukarıda kürek
kemiğine aşağıda karaciğere doğru genişlediğini, orta bronştan geçen hava yolunu düşünün.
Bu durumdayken akciğerinizin akciğer zarı boyunca kaydığını düşünebilip düşünemediğinizi
kontrol edin. Hangi noktalarda bu kayışı rahatça düşünemediğinize bakın. Bu noktaları saptar
ve düşünebilmeye başlarsanız başınız hem daha çok hem de kolayca öne eğilmeye
başlayacaktır.
Ayağa kalkın ve dolaşın. Soluğunuzun sağ ve solda ne denli farklı hissedildiğine bakın.
Havanın boğaz ve bronşlardan geçme hareketini yalnızca düşünmenin sağ akciğerinizdeki
solunumu bu denli arttırması inanılmaz gibi görünüyor değil mi? Belki üzerine düşündüğünüz
yarıdaki kaslar biraz alıştırma yaptıktan hemen sonra biraz farklı çalışmaya başlayarak soluk
alış verişinizde değişiklik olmasına neden olmuştur. Her durumda her solukta sol yandaki
göğüs ve diyafram kasları sağ yandakilerle aslında aynı çalışmışlardır, çünkü göğsün yalnızca
bir yanını hareket ettirmeyi öğrenmek çok zordur. Çalışma sırasında belli kasları, bunların
bedeninizde nasıl hareket ettiklerini izlediniz, hissettiğiniz değişim işte yalnızca bu kasların
çalışma tarzı ve organizasyonundaki gelişmeden kaynaklanmaktadır. Değişim, dikkatinizi
aynı anda gerek bu bölümlerin hareketi, gerekse mekan içinde aldıkları yere yöneltmeniz
sayesinde gerçekleşmiştir. Ama aslına bakılırsa değişim sinir sisteminizin üst kısmında
olmuştur, kasların kendisinde değil ve bedeninizin tüm sağ yarısını içine almaktadır. Bu
nedenle yüzünüzün sağ yarısında da belli bir farklılık hissediyor olmalısınız, ayrıca sağ
kolunuz ve sağ bacağınızın da daha hafiflemiş olmaları lazım. Eğer bir aynaya bakarsanız
hissinizin sizi yanıltmadığını, sağ gözünüzün gerçekten daha açık, sağ yandaki kırışıklıkların
da daha az fark edilir olduğunu göreceksiniz.

17. Sol yanda paralel hareketler

Yere oturun, bacaklarınızı çaprazlayın, bu kez da akciğerinizin sol yarısının genişlediğini


düşünün. Her bir soluk alışta başınız bir miktar yükselmektedir. Bu baş hareketi esnasında
havanın bütün omurga boyunca nasıl yayıldığını izleyin. Omurganın esnek olmadığı, göğsün
hareket etmediği, bu nedenle de akciğerin yeterince göğüs duvarına doğru çekilmediği yerde
akciğer de kaymayacaktır. Kaydığını düşünebilene dek alıştırmaya devam edin. Diyaframın
bel omurlarını çektiği hareketi fark edebiliyor musunuz?
Ayağa kalkın, dolaşın. Solunumun yalnızca birkaç aşamasını bilinçli yaptıktan sonraki
değişimler nelerdir?

18. Başı geriye doğru atarak sol akciğerle solunum

Yine yere oturun. Sağ bacağınızı arkaya kıvırın, sol bacağınızı ise önünüze, bedeninize doğru
çekin, sol elinizle yerden destek alın, sağ elinizle de sağ kulağınız sağ omzunuza yaklaşacak
şekilde başınızı eğin. Bu pozisyonda kalarak sol akciğerinizi havayla doldurun. Aynı anda
hayalinizde onu hem yukarı sol omuza, kulağa kadar, hem de aşağıya doğru öyle genişletin ki
sol göğüs boşluğunun tümünü doldursun. Şimdi soluk verirken akciğerin göğüs duvarından
nasıl geri çekilip büzüldüğünü düşünün. Başınız bu durumda artık omzunuza kadar eğilmiş
olmayacak. Başı daha yana doğru eğemeyişinizin nedeni göğsün yeterince esnek olmayışı,
kasların hala gergin olmasındandır. Göğüs her nerede yeterince esnek değilse oradaki
solunum tam değildir.

101
19. Sağ akciğer kanadı

Önceki gibi yerde oturun. Soluk alarak akciğerin sağ kanadının nasıl uzadığını, sonra soluk
verirken nasıl göğüs duvarından geri çekildiğini gözünüzde canlandırın; sanki göğüs
duvarından gerçekten geriye kendi içine doğru çekiliyormuş gibi bir büzülme duygusu
düşünün. Dikkatinizi buna yönelttiğinizde sağ yanda neler olduğunu izleyin, içerde sağda bir
genişleme olurken baş ve gövde sola doğru eğilecekler, soluk verirken ise yeniden ortaya
döneceklerdir.

Eklenti
Zamanımızda hayvan davranışları üzerine doğal ortamlarında yapılan araştırmaların bize
ulaştırdığı bilgilerden çıkardığımız sonuçlar, sosyal yapımızdaki unsurların örneğin
matematik ve müzikte olduğu gibi insan işi olmadığını göstermektedir. Belli bir yerleşim
yerine, ya da alana bağlılık, sürüye, belli bir küme ya da topluluğa sadakat, komşu sürülerle
düşmanlık, sürü içindeki hiyerarşi, bunların hepsi gerek bir yeri istila etmek için girilen
savaşlar, gerekse güç ve makam için girilen mücadelelerin hiçbir şekilde kendi icadı olmayıp,
insanın hayvanlardan gelme kökenine dayanıyor.
Saldırganlık içgüdüsü insanın kendini düzeltmesi, bir gelişme sağlaması yolundaki
çabalarının tökezlemesine neden olmuştur her zaman. Kendi yararı, ya da yakını ve küçük de
olsa geniş anlamda da olsa grubunun menfaatini aşan barışçıl, gerçek bir anlaşma arayan az
sayıdaki kişiler, dayanışması yalnızca kendi soyunun, klanının ya da lobisinin sınırında son
bulmayanların göstergeleri belki tutkularını bastırmış oldukları değil, bilinçliliklerini
geliştirmiş, mükemmele yakınlaştırmış olmalarıdır.
Gerçekten içgüdülerimiz de bilinçlenme yeteneğimizde olduğu gibi kalıtım yoluyla bize
ulaşıyorsa, en iyi yöntem içimizdeki bu hayvanı bastırmaktansa mükemmelleştirmek
olacaktır. Bilinçlilik bugün insanoğlunun en yüksek gelişim aşamasıdır. Mükemmelleştiğinde
bedenin faaliyetleri üzerine uyumlu bir “hakimiyet” kurar. Insanın güçlü kılan, tutkularının,
yeteneklerinin, canlılığının yoğunluk, genişlik ve dayanıklılığıdır, bunlardan bir tanesi
bastırıldığı takdirde bütün verim düşer, potansiyel azalır. Bu nedenle içgüdüsel, ilkel itkileri
bastırmaktansa bilinçliliği geliştirip, yükseltmek daha iyidir. Bu bir eğitim işlemidir. Kişi ne
denli kendinin bilincine varırsa, gereksinimlerini ve tutkularını bilincini kesintiye
uğratmaksızın tatmin etmesi kolaylaşır. Bu kitabın başında değerlendirdiklerimizi ve sonra da
uygulamaya geçirmeye çalıştıklarımızı anımsarsak, bilinç sayesinde davranışlarımız insanına
yaklaşmış, insana daha uygun bir hale gelmiş olacaktır.
Son yıllarda da daha genç kuşaklar atalarının, kendilerinden önce gelenlerin gelenek, görenek
ve kurallarından kopardılar, bunun en belirgin olarak ortaya çıktığı alan en geniş anlamında
ahlak yani nasıl yaşanacağının daha iyi olduğu, cinsel yaşam ve estetiktir. Yalnızca somut
bilimler ve bazı malların üretiminin nasıl olacağı dışında bugünün genç nesli de duygularına
ters düşmeden doğrudan kendilerinden önce gelenlerin çalışmalarını sürdürebilmekteler,
yalnızca bu alanlarda alışılmış yollardan gidilmeye devam edilmekte. Diğer bütün alanlarda
okuyucuya bu noktada anlaşılması zor gelmeyecek nedenlerle ya açık bir başkaldırı ya da tam
bir karmaşa hüküm sürmektedir.
Pek çok kişi istemediği şeylerinin neler olduğunu, pek azı da istediklerinin neler olduğunu
bilmekte; ama buna nasıl ulaşılacağını bilen pek bulunmamakta. Bilinçlenme karmaşayı
çözebilir, bilinçlilik halinde neyin mutlaka gerekli olduğu ve buna giden yol görülebilir.
Böylece bilinçlilik yaratıcı güçleri ortaya çıkarır.

102
Bu baskıya dair
Bu kitap ilk olarak 1968 yılında "Iki ayak üzerinde yürüme, Davranış psikolojisi ya da 12
örnek dersle kendi üzerine çalışmalar" başlığı altında Frankfurt, Main’daki Insel
Yayınevi’nden çıkmış, yazarın isteğiyle ismi şu andaki halini alarak 1978’de yeniden
Frankfurt, Main’daki Suhrkamp yayınevinden çıkmıştır.

103

You might also like