You are on page 1of 20

KESER, Ulvi, “İkinci Dünya Savaşı ve Sonrasında Yunanistan: İç Savaşta Türk ve

Rum Partizanlar, Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı 154, İstanbul, Ekim 2006, s. 14–24.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE SONRASINDA YUNANİSTAN İÇ SAVAŞI’NDA

TÜRK VE RUM PARTİZANLAR

GİRİŞ

İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında en büyük sıkıntıyı çeken ülkelerden birisi Yunanistan

olur. İtalyan ve Alman işgalleri sonrasında İngiltere’nin kontrolü altına giren ülke bu arada

“Büyük Açlık”1 dönemini de yaşar. Öte yandan savaş sonrasında, ülkeyi beş yıl daha kanlı bir

arenaya çeviren iç savaş başlar. Bu dönem Yunanistan tarihinin belki de en acı, en trajik ve en

kanlı sayfalarına sahne olur. Böylece kan, göz yaşı ve yürek parçalayan bir dönemde Yunan

halkı 1944-1949 döneminde “beş yıllık bir kan banyosuna”2 başlar. Yunanistan iç savaşı

sırasında partizanlarla beraber mücadele edenler arasında katırcı olarak askere alınan pek çok

Kıbrıslı da bulunmaktadır.3 Bu katırcılar arasında bilinen Kıbrıslı Türkler ise Ali Adataş ve

Mehmet Hasan Yeşilada olur. Ayrıca Yunanlı direnişçilere destek vermek amacıyla dağlara

çıkanlar arasında Türkiye’den Mihri Belli de bulunmaktadır. Bunun yanında Kıbrıs’ta 1950

sonrasında EOKA teşkilatını kuran emekli Yarbay Grivas da kurduğu X isimli faşist örgütle bu

mücadelede yerini alır. Grivas ve örgütü her dönem polemiklere yol açan bir konumdadır.

Bugün bile Grivas’ın işbirlikçi olup olmadığı tartışma konusudur.

DİRENİŞ ÖRGÜTLERİNİN ORTAYA ÇIKMAYA BAŞLAMASI

Bu dönemde ortaya çıkan enteresan bir nokta ise mihver devletlerine karşı etkili bir

tampon oluşturduğu için İngiltere tarafından savaş yıllarında devamlı surette desteklenen

ELAS’ın savaşın bitmesiyle beraber İngiliz politikasında meydana gelen değişiklik neticesinde

1
İkinci Dünya Savaşı döneminde İtalyan ve Alman işgali altında kalan Yunanistan’da yaşananlarla ve
Türkiye’nin bu ülkeye yaptığı askeri, sağlık, giyecek, yiyecek başta olmak üzere savaş sonuna kadar yaptığı
yardımlar konusunda bkz. Ulvi Keser, Yardım Et Komşu; İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin Yunanistan’a
Yardım Faaliyetleri, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Yay., Ankara, 2005.
2
Eleni Fourtoni, Yunan İç Savaşında Direnen Kadınlar, Koral Yay., Mart 1990, İstanbul, s. 40.
3
Kıbrıslı katırcılarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ulvi Keser, “İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Ordusunda
Kıbrıslı Katırcılar”,Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı 143, İstanbul, Kasım 2005, s. 56-67.

1
silah, yiyecek ve para yardımı alamamasıdır.4 Mihri Belli ise bu durumu,”…İngilizlerin askeri

işgali ve ABD’nin denetim ve yönetimi altındaki Yunanistan’da yabancının çok yönlü ve

sınırsız yardımıyla ayakta tutulan kralcı faşist orduya karşı, Yunanistan yurtseverleri kendi

halklarından güç alarak savaştılar.”5 diyerek açıklar. Böylece İngiltere bir taraftan ELAS’ı

bitirmeyi hedeflerken, diğer taraftan EDES’e yapılan yardımları arttırır ve güvensizlik,

karşılıklı suçlamalar ve silahlı çatışmalarla Yunan direnişini de ikiye bölmeyi başarır. 6 Bunun

sonucu olarak ülkede İngilizlerin ifadesiyle “İşgal edilmiş ve işgal edilmemiş olmak üzere iki

ayrı devletten oluşan” devlet içinde yeni bir devlet ortaya çıkmaya başlar.7 İşgal edilmemiş, hür

topraklardan kastedilen ise EAM ve ELAS tarafından idare edilen bölgelerdir. ELAS kendi

şarkılarındaki “Omzumda silahımla özgürlüğe yol açarım.”8 sözlerine uygun olarak silah

gücüyle işgal güçlerini uzaklaştırmak ve özgür Yunanistan’a ulaşmak istemektedir. Örneğin

Temmuz 1942 tarihinde Atina’nın 300 kilometre kuzeybatısındaki Karpenisi bölgesinde küçük

bir yerleşim merkezi olan Domnista köyünde toplanan tepeden tırnağa silahlı 15 kişi Topçu

Albay Aris Velouchiotis liderliğinde işgalci güçlere karşı isyan bayrağını açar. Albay Aris

burada yaptığı konuşmada “...Bugünden itibaren aziz ülkemizi işgal eden güçlere karşı isyan

bayrağını yükseltiyorum. Burada bulunan bir avuç adamın binlerce kişilik bir ordu olduğunu

göreceğiniz günler yakındır. Biz şimdilik sadece bir çekirdeğiz.” der. 9 Albay Aris liderliğinde

kurulan bu ilk direniş örgütü Ulusal Kurtuluş Ordusu olarak bilinen ELAS’tır. Söz konusu bu

direniş örgütünün elindeki silah gücü ise son derece kısıtlıdır; 10

“...Teçhizat bakımından şaşılacak durumdaydılar. Anlatılamaz derecede kötü


giysileri neredeyse paçavralardan oluşmuştu ve çoğu yalınayaktı. Hava koşulları
nedeniyle bu şekilde yaşamak çok güç olmalıydı. Bizim botlarımız bile kar içinde su
çekiyor, ayaklarımız ıslanıyor ve üşüyordu ama en azından botlarımız vardı. Ellerindeki

4
Eleni Fourtoni, a. g. e., s. 41.
5
Mihri Belli, İç Savaş Anıları Rigas’ın Dediği, Dönem Yay.,Ankara, 1988, s. 8.
6
Eleni Fourtoni, a. g. e., s. 41.
7
Mark Mazower, Inside Hitler’s Greece; The Experience of Occupation 1941-1944, Yale University Press,
Londra, 1993, s. 265.
8
Mary Henderson, Xenia-A Memoir; Greece 1919-1949, The Bath Pres, Londra, 1988, s.162.
9
Dominique Eudes, Kapetanios Yunan İç Savaşı 1943-1949, Belge Yay., İstanbul, 1985, s. 11, 14 ve 34.
10
Dominique Eudes, a. g. e., s. 11, 14 ve 34.

2
silahların çoğu 60 yıllık Gras’lardan, artık antika haline gelmiş ama hala mermi atabilen
her çeşit Martin ve Mauser’lerden oluşuyordu....”

15 günlük bir askeri eğitim sonrasında silah kullanmayı öğrenen ve mücadeleye başlayan

Yunanlı partizanların oluşturduğu ELAS’ı Yunanlılar arasında bu kadar popüler hale getiren

ana unsurlar ise “merkeziyetçilikten uzakta bölgesel inisiyatif”11 ile “ İkinci Dünya Savaşı

sonrasında Yunan halkı üzerinde çok büyük etkiler bırakan “günlük hayatın ihtiyaçlarını

karşılamaktan yoksun bir hayat, açlık, yüksek enflasyon ve işsizlik, ülkenin işgal edilmesi,

terör, gerilla savaşı, hükümet otoritesinin kaybolması ve gerillaların dağlarda geçen özel

hayatlarıdır.”12 ELAS mensubu partizanların dağlardaki yaşantısı ise hep güçlüklerle doludur;13

“…Çeteci; doğanın güzelliği ile, çirkinliği ile pek ilgilenemiyor.Karnı tok, sırtı pek
dinlenik adam manzara seyreder. Düşmanla, soğukla, açlıkla boğuşarak varlığını
sürdürme savaşında olan, kırk yıllık Yunan çetecisi ‘kleftisi’14 Yero Dimo’nun
türküsündeki gibi ‘uykuya doymamış, sıcak ekmek yüzü görmemiş’ insanın umurunda
olmuyor dağların güzelliği.”

KIBRIS’TAN YUNANİSTAN’A GÖNDERİLEN KATIRCILAR

Bu arada Kıbrıs’ta askeri tedbir alma telaşına düşen İngiliz idaresi, gönüllü asker almaya

başlayacağını açıklar. İlk günlerde İngiliz Kızılhaç teşkilatı için başlatılan para yardımı

konusundaki faaliyetlere karşı çıkan ve kiliselerde “büyük devletlerin her zaman kendi çıkarları

için savaştıklarını” belirten vaazlar veren kilise yetkilileri böylece köprüleri yaktıklarını da

ortaya koyarlar.15 İngiltere’nin uğraşmak zorunda kaldığı bir başka problem ise kilisenin

propagandası yanında Almanya’nın da yoğun propagandasını yapan ve Almanya ile sıkı

ilişkiler içerisinde olan Rum tüccarlar ile Almanya’da eğitim görmüş olan meslek sahipleridir.

Öte yandan İtalya’nın Yunanistan’ı işgal etmesiyle beraber Kıbrıs’ta durum biraz daha karışır.

11
Mark Mazower, a.g.e., s. 267.
12
Mark Mazower, a.g.e., s. 267.
13
Mihri Belli, a.g.e., s.58.
14
Mihri Belli’nin ifadesiyle Yunanca ‘hırsız’ anlamına gelen ‘kleftis’,zulme karşı, halk için dağa çıkan yiğit
anlamına gelir.
15
Şükrü S. Gürel, Kıbrıs Tarihi II, Kaynak Yay., Ekim 1985, İstanbul, s. 10.

3
Durumu protesto etmek için adanın dört bir tarafında Türklerin de olumlu buldukları Rum

gösterileri yapılır.16

“... İlan-ı harp dolayısıyla, her yerde olduğu gibi Limasol’da da Rumlar galeyana
gelmişler ve şehrin anayolu olan Ay Andreu Bulvarı’nda yürüyüşe geçmeğe
hazırlanmışlardı. Bu yönden Rum ileri gelenleri Türk tarafından da destek talebinde
bulunmuşlardı. Rumların bu talebi Türkler tarafından müspet karşılanmıştı…
Rumların Türklerden yürüyüş talepleri müspet karşılandığı için kalabalıkta hatırı
sayılır Türk varlığı bulunmaktaydı. Rumların bu hareketlerimiz nedeniyle Türklere
karşı memnuniyetleri gözlerinden belliydi. Bir aralık durum elektriklendi ve Rumlar
daha ileri giderek “Zido i Turkia (Türkiye çok yaşasın.)” diye bağırmaya başladılar.
Bunun üzerine softa Yunan bayrağını, Rum papaz da Türk bayrağını taşımaya
başladı…”

Kıbrıs Başpiskoposluğuna vekaleten bakmakta olan Baf Metropoliti Leondios, daha

sonraki dönemde özellikle AKEL üyesi Kıbrıslı Rum komünistlerin askere yazılmaları

konusunda öncü de olur. 16 Haziran 1943 günü bu şekilde askere yazılan toplam 800 AKEL

üyesiyle birlikte partinin 11 yöneticisi de farklı cephelerde görev yapmak üzere ada dışına

gönderilirler.17 İngilizler ise Almanların propaganda faaliyetlerini susturabilmek ve

etkisizleştirebilmek amacıyla giriştikleri karşı propaganda faaliyetlerinde Kıbrıslı Rumlara

Enosis konusunda açık kapı bırakırlar ve İngiltere için girişilecek bir savaşın bağımsız

Yunanistan ve Kıbrıs için olacağını ön plana çıkartırlar; ancak İngiltere’nin Yunanistan’a

yönelik sözleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.18 Kıbrıslı Rumların İngiliz idaresine

‘Savaş döneminde İngiliz ordusunda biz savaştık ve size biz yardım ettik. Kıbrıslı Türklerin

bu savaşta herhangi bir fonksiyonları ve destekleri söz konusu değildir. O halde şimdi de siz

bize yardım etmelisiniz.’ diyeceğinden ve adayı Yunanistan’a ilhak edeceğinden endişe eden

bazı Kıbrıslı Türkler de bu arada kendilerini savaşın içinde bulurlar.19 Esasında Kıbrıslı

Türkler, savaşın doğal sonucu işsizlik ve ekonomik sıkıntılar yanında herhangi bir beklenti

içerisinde olmadan; ancak İngiltere’ye olan sadakatlerini göstermek maksadıyla savaşa

16
Murad Hüsnü Özad, Baf ve Mücadele Yılları, Akdeniz Haber Ajansı Yay., Lefkoşa, Temmuz 2002,s.31.
17
Cyprus Veterans Association World War II, 50th. Anniversary of the Antifascist Victory 1945-1995;
Participation and Contribution of Cyprus in The Second World War, Nicosia, 1995, s. 28.
18
Sir George Hill, The History of Cyprus, Cambridge University Press, Cilt IV, 1940, s. 560.
19
Murad Hüsnü Özad, a.g.e., s. 31.

4
katılırlar ve adanın geleceği konusunda söz sahibi olması gereken bir güç olduklarını da

ortaya koyarlar.20 Bir iddiaya göre ise bu dönemde AKEL işçi örgütünün yavaş yavaş

kendisini göstermesiyle beraber bu örgüte bağlı Rumlar silah kullanmayı öğrenmek ve daha

sonra da Rusya’ya yardım etmek için askere yazılmaktadırlar.21 Pek çok Kıbrıslı Türk ise

askere yazılmaları yaşanan savaş şartlarına bağlar.22

MİHRİ BELLİ VE YUNAN İÇ SAVAŞI

Yunanistan iç savaşı sırasında bu direniş güçlerinde sadece Yunanlılar

bulunmamaktadır; ancak Türkiye’den giden tek kişi ise “Yunanistan toprağına ayak

bastığımda çetecilik konusunda pek bilgim yoktu.” diyen Mihri Belli’dir. Mihri Belli

anılarında babasının Galiçya ve Filistin cephelerinde görev yaptığını, “Kurtuluş savaşımızda”

Çatalca-Silivri bölgesinde silahlandırılmış Rumlara karşı çete hareketlerini örgütleyenin de

babası olduğunu belirtir. 5 Nisan 1947 günü “Yunanistan dağlarına ayak basan” Mihri

Belli,1949 yılı yaz döneminde de Yunanistan’dan ülkeye geri döner. Bu dönemdeki

faaliyetleriyle ilgili olarak Belli, “O İki buçuk yıllık süre içerisinde esas görevim askeri idi.”23

der. Mihri Belli’yi dağ yollarından Yunanistan’a götüren ve kendisini Lefter olarak tanıtan

kişi ise “ELAS’ın ünlü kapetaneoslarından ve Olimpos dağının ilk çetecisi Lassanidis’in

kendisidir.”24 1 Mart 2006 günü 90. doğum gününü kutlayan Mihri Belli, Alman işgal

kuvvetlerinin Bulgaristan üzerinden Trakya sınırına kadar geldiği dönemde Amerika’dadır ve

derhal Türkiye’ye gelmenin yollarını aramaya başlar. Bunun hemen ardından derhal asker

yazılan ve yedek subay olarak göreve çağrılan Mihri Belli, Trakya’daki görev yerinde savaşın

20
Kıbrıslı katırcı Ali Tilki ile 10 Temmuz 2003 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme.
21
Hüseyin Özdemir, Kıbrıs’ta 60 Yıl, Volkan Yay., Şubat 1997, İzmir, s.45.
22
1914 Köfünye (Geçitkale) doğumlu Yusuf (Bondigo) Çobanoğlu’dan aktaran Zarif Sorbay, İbrahim Denizer,
Kıbrıs Türk Milli Arşivi (KTMA), TK. 061.1951.
23
Mihri Belli, a.g.e.,s. 8.
24
İlk gecenin ayazında Lassanidisi’in sırtındaki kaputu kendisiyle paylaşmasını Mihri Belli,”…Bu kaput
hikayesi çok şeyi açıklar:Mütevazı bir köy öğretmeninin, Almanlar vatanı işgal edince, küçük bir tekneyle
Selanik körfezini geçip Olimpos dağı yöresine varışını ve orada Rumeli’nde, Mora’da, Makedonya’da ve başka
yerlerdeki yurtseverler ile birlikte işgalciyi ülkeden kovacak olan ELAS’ın temelini atışını…Tarih öyle denk
getirdi ki, Yunanistan’ın en iyi evlatları insan olarak, halk savaşçısı olarak erdemlerine ifade alanı buldular ve
tarih sahnesinin ön planına geçtiler…” sözleriyle ifade eder. Mihri Belli, a.g.e.,s. 39.

5
devam ettiği dönemde at sırtında askerlik vazifesini yerine getirir. Belli’nin bir sonraki eylem

alanı ise Yunanistan olur ve Alman işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadele sonrasında

Yunanistan’a giderek Yunanistan iç savaşında Yunan halkının yanında yer alır. “Gerilla

savaşı, gençlerin, delikanlıların işidir.” diyen ve kendi kurduğu birlikle Alman güçlerine karşı

savaşırken iki kez yaralanan25, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’nde tedavisinin

tamamlanması sonrasında Yunanistan’a dönen ve burada Kapitanos Kemal26 adıyla

komutanlığa kadar yükselen Belli sonra tekrar yurda döner. Mihri Belli, kendisi için son

derece önemli bir dönüm noktası olarak nitelendirdiği bu dönemle ilgili olarak “Yunan

direnişine katıldığım yıllar benim hayatımın bir parçasıdır. Değerli anılarla dolu bir parçası.

Savaş arkadaşı olarak değer verdiğim, bağlandığım insanların anıları. O anılarımda, şehit

düşen yoldaşlarımın yanında, Lassanis’lerin de, Lambros’ların da, Joanidis’lerin de,

Stringos’ların da yeri var…”27der. Ancak Belli her ne kadar kesin konuşmadan “Bildiğim

kadarıyla 1946-1949 Yunan iç savaşında Demokratik Ordu saflarında savaşmış olan tek

yabancı bendim:Bir Türk. Bu savaşta hiçbir zaman bir ‘Enternasyonal Brigad’ olmadı.’28

dese de bu mücadele sırasında aynı saflarda fakat başka cephelerde kendisiyle beraber

mücadeleye katılan Kıbrıslı Türkler ve Rumlar da bulunmaktadır.29 “Yunan dağlarında tek

tanıdık yüze rastlamadım.” diyen Mihri Belli o günleri ve ne zor şartlar altında mücadele

ettiklerini de gözler önüne serer;30

“...Demokratik Ordu saflarına katılanlar hiç değilse bizim bölgede ( Doğu


Makedonya ve Trakya bölgesi) genellikle köydeki giysileriyle askerlik yapmak
zorundaydılar. Kara kışı bir tek yün kazakla geçiren Yunanlı genç kızlar vardı. Silah
altına alınan Rodop köylüleri, Türkler ve Pomaklar, ki bunların bir kısmı tekerleğin

25
Bu yaralanmalardan ilki 6 Temmuz 1947 günü Gümülcine’nin kuzeyindeki bir çatışma esnasında gerçekleşir.
26
Mihri Belli’nin yeni bir isim alma hikayesi de ilginçtir. Bir görev sonrası Lambros tarafından kendisine “Seni
nasıl çağıracağız? Sana bir dağ adı gerek.” şeklinde bir öneri gelir. Lambros daha sonra ekler;”Sana Kemal
diyelim. Bu halk Kemal adını sever.” Bundan sonrasını Mihri Belli, “İşin ilginç yanı Türklerin Kemal adını
sevmesi değil, Yunanlıların da bu adı olumlu karşılamasıydı.” sözleriyle açıklar.
27
Mihri Belli, a.g.e.,s. 42.
28
Mihri Belli, a.g.e.,s. 9.
29
Mihri Belli ayrıca direnişe katılan Şahinli Hüseyin ve karısı, Gümülcineli Sarı Ahmet, ırgat Şapçı Mustafa ve
Palabıyık gibi köylüleri Yunan vatandaşı olmaları nedeniyle bu sınıflandırmanın dışında tutmaktadır.
30
“Bit yiğitte olur.” sözüne nazire yaparcasına Mihri Belli de ‘andartiko’ denilen diğer partizanlarla beraber
bitten kurtulamaz. Mihri Belli, a.g.e.,s. 12.

6
henüz girmediği ücra dağ köylerinden gelmekteydi. Kendi evlerinde dokunan kaba
şayaktan ilkel giysilerle, başlarında keçe külah ve sarık, Fatih Sultan Mehmet
zamanında ne giyiyorlardıysa onunla taburlar oluşturuyorlardı. Üzerlerinde yirminci
yüzyılın nişanesi olarak yalnızca omuzlarındaki ELAS’dan kalma Alman piyade tüfeği,
ayaklarındaki otomobil lastiğinden çarıklar vardı. Bu çarıkların teki bir-bir buçuk kilo
gelir ve bu çarıklarla gerektiğinde günde on beş yirmi saat yürümek zorundaydılar...”

Yunan direniş örgütlerindeki bu insanlar için Belli, “Çeteciliğin esas unsuru kaptanlar

değil, tabandaki çetecidir.” der ve ekler “Bin bir mahrumiyet, yorgunluk ve açlık”

içerisindeyken dillerine Rigas Fereos’un türküsü takılıverir.31 Öte yandan Mısır’a kaçan Kral

ve hükümet üyelerinin dışında bazı taraftarları Almanlarla işbirliği içine girerken, bir kısmı

da EDES örgütlenmesi32 çerçevesinde Almanlara karşı direnişe geçerler; ancak sorunlar bu

durumda da artarak devam edecektir.33 Mihri Belli, 1949 yaz döneminde bir daha dönmemek

üzere Yunanistan’dan ayrılır. Geride kalanlar ise sürgün yolunu çekmek zorunda kalır.

GRİVAS VE YUNANİSTAN İÇ SAVAŞI

Yunan iç savaşı öncesinde Alman işgaliyle beraber ortaya çıkan isimlerden birisi de

Grivas olur. Kıbrıs’ta EOKA örgütünün de lideri olan Yorgos Theodoros Grivas emekli bir

Yunan Yarbayıdır. 1950’li yıllarda Kıbrıs’a gelen Grivas’ın deyimiyle adayı yönetenler

Kıbrıs’ı yıllar boyunca “sessiz bir kadın köle” olarak görmüşlerdir.34 Özellikle 15 Mayıs

1919 sonrasında Anadolu topraklarında geçirdiği süre, gerilla taktikleri konusunda Grivas’a

teknik ve taktik bağlamında çok büyük tecrübeler kazandırır. 1920’lerin başında Yunan

ordusunda teğmen rütbesiyle görevliyken Grivas, Yunan cephesinin gerilerinde görev

yaparak Yunan ikmal hatlarına büyük zararlar verdirten küçük Türk müfrezelerini

gözlemleyerek gerilla harbinin temellerini öğrenir. Grivas hatıralarında, “Gerilla harbinin

31
“Senin için Yunan yurdu. Kuşandık silahları gene. Ve özgürlük uğruna. Tuttuk dağın yolunu. Rigas’ın
dediğini. Eskiden, çok eskiden. Gerçekliğe çevirdi. Çeteciler Balkan’da.”
32
Yunanistan Komünist Partisi tarafından 1943 yılında hemen hemen bütün direniş örgütleri ELAS etrafında
birleşmesine rağmen EDES bu öneriyi reddeder. Öte yandan İngiltere’nin Yabancılar Ofisi tarafından 1943
yılında Londra’ya gönderilen bir raporda EDES ile ilgili olarak “EDES tamamen bize sadıktır ve ne söylersek
onu yapacaktır. Bizim eserimiz ve aracımız olarak kalmıştır.” denilir. Eleni Fourtoni, a. g. e., s. 41.
33
4 Nisan 1981 tarihinde Eleftheri Ora gazetesinde Nikos Sampson’un anılarına ithafen Stelios St. Yeropulos
tarafından kaleme anılan yazı. KTMA, Nikos Sampson’un Anıları, (Kıbrıs Türk Federe Devleti Enformasyon
Dairesi tarafından 19821 yılında Türkçe’ye çevrilmiştir.
34
KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319.

7
tadına ilk defa bu dağlık bölgede vardım ve burada bu harbin sağladığı olanakları tanımaya

başladım. Yalnızca tüfeklerle donatılmış gayri nizami bu grubun mevzileri, topçu ateşimiz

altına alındığı halde, büyük bir kolaylıkla tam bir gün bölgeyi tuttuğunu görmek beni

hayran bırakmıştı.” der.

“Ya özgürlük, ya ölüm”35 parolasıyla hareket eden Grivas, Atina’da X örgütünde

‘Agoratos Anthropos/Görünmeyen Adam’36 olarak nitelendirilir. X örgütünün sembolü,

üzerinde kraliyet tacı bulunan bir X işaretidir. 1942 yılı Ocak ayında Grivas’la görüşen

Yunanistan Komünist Partisi lideri Georgios Şantos, Grivas’tan acilen askeri personele

ihtiyacı olan EAM’a katılmasını ister. Grivas ise bu durumu daha sonra ELAS liderliğinin

kendisine teklif edilmesi olarak yorumlar. Öte yandan faşist düşünceleriyle bilinen Grivas

tarafından komünist bir organizasyondan gelen bu teklif anında ve tereddütsüz reddedilir.

İlginç olan nokta ise kendisine yapılan teklifi reddeden Grivas’ın daha sonraki günlerde

Alman işgal kuvvetleriyle irtibat kurmaya çalışmasıdır. Almanlara karşı mücadele

ediyormuş gibi görünen Grivas ve örgütü X esasında özellikle 1944’e kadar geçen

dönemde EAM taraftarlarına karşı özellikle Atina’nın arka sokaklarında müthiş bir

mücadele verir. Dönemi yaşayan bir gözlemcinin ifadesiyle “Bugün Almanlarla beraberler.

Yarın Kral hazretleri geri dönünce onunla beraber olacaklar.”37 Grivas’ın Almanlarla

irtibata geçme konusundaki bu girişimleri Almanların takındığı umursamaz tavır nedeniyle

bir sonuç vermez ve böylece Grivas, “işbirlikçi damgasından tutarlılığı nedeniyle değil,

Almanların ilgisizliği yüzünden”38 kurtulmayı başarır. Oysa aynı Almanlar İtalyanların

Yunanistan’dan çekilmeleriyle beraber Eylül 1943 itibarıyla Yunan yardımcı kuvvetlerinin

direnişçilerin önünü kesmek için kullanılabileceklerini görürler ve komünist karşıtı takip ve

kontrol üniteleri oluşturarak bu ünitelere geniş kapsamlı görevler verirler.

35
KTMA, EOKA Bildirileri Dosyası No.1318 ve 1319.
36
Fikret Kürşad, Belgelerle Kıbrıs’ta Yunan Emperyalizmi, İstanbul, Haziran 1978, s. 135.
37
Mark Mazower, a.g.e., s. 349.
38
Makarios Druşotis, Karanlık Yön EOKA, Galeri Kültür Yay., Lefkoşa, 2005, s. 19.

8
Grivas’ın ve örgütü X’in ilk olarak ön plana çıkması ise 1943 yılından itibaren

İngilizler tarafından EAM ve ELAS organizasyonlarının ortadan kaldırılması konusunda

hazırladıkları plan içinde olur. Bu dönemde ve özellikle de 1943 ortalarından itibaren

Yunanistan’daki “işbirlikçi basın”39 tarafından ELAS mensubu direnişçiler “Yunan

dağlarının Bolşevikleri, caniler çetesi ve suçlular” olarak nitelendirilmeye başlanırlar.

Ülkedeki muhafazakarlar bütün ülkeyi saran anarşik unsurlardan korunabilmek için göreve

çağrılırken, ELAS üyesi direnişçiler ise “ayakkabı tamircileri ve arabacılar sürüsü” 40 olarak

aşağılanırlar. Aynı günlerde Mihri Belli de yaşadıklarını “liberal geçinen Macedonia gibi

bir gazete bile bizi ‘EAM’cı Bulgar Haydutları’ olarak nitelendiriyordu.”41 sözleriyle ifade

eder. Bu arada Churchill’in Yunanistan’ı nüfuzu altına almaya yönelik planlarına destek

olacak şekilde hazırlık yapan Yeni Zelandalı Yüzbaşı Donald Stod paraşütle ve gizlice

işgal altındaki Yunanistan’a indirilir. Ekim 1943 tarihinde Atina’ya kadar gelmeyi başaran

Yüzbaşı Donald burada EAM ve ELAS’a karşı oluşturulacak faşist güçle ilgili olarak

görüşmeler yapar. Yüzbaşının Grivas’la görüşmesi ise EDES, RAN, EDEM, EKO, S.E.

örgütlerinin ileri gelenleriyle beraber 26 Ekim 1943 tarihinde gerçekleşir.Yapılan

protokolle İngilizlerle işbirliği yapmayı kabul eden örgütler Almanlara karşı değil, EAM ve

ELAS’a karşı mücadele edecektir. Grivas burada yaptığı konuşmada, “Biz de silaha sarılıp

aynı yöntemleri uygulamazsak ülkenin milliyetçi nüfusu ELAS ve KKE cellatlarınca yok

edilecek.”42 der. İngilizler tarafından X örgütüne silah ve lojistik destek sağlanacağı

belirtilmesine rağmen Alman işgalinin devam ettiği dönemde bu konuda hiçbir somut adım

atılmaz ve yardım yapılmaz.

Savaşın sona ermesiyle beraber Grivas ise İngilizlerle yaptığı anlaşmanın ve

imzaladığı protokolün Yunanistan’ın müttefiki İngiltere ile yapıldığını, X örgütünün her

39
Mark Mazower, a.g.e., s. 297.
40
Mark Mazower, a.g.e., s. 297.
41
Mihri Belli, a.g.e., s. 79.
42
Makarios Druşotis, a. g. e., s. 20.

9
zaman müttefiklerin yanında yer aldığını, X örgütünün Almanlarla işbirliği içinde olduğu

yolundaki söylentilerin ise komünistlerin bir entrikası olduğunu belirtecek ve kendisini

aklamaya çalışacaktır. Öte yandan bilinen gerçek ise Grivas’ın X örgütünün alman işgal

döneminde Almanlara karşı hiçbir hareketinin olmadığı ve Almanlara karşı bir direnişin de

söz konusu olmadığı şeklindedir.savaş boyunca ortalarda görünmeyen X örgütü savaşın

bitmesiyle beraber tekrar ortaya çıkar ve İngilizler de bu durumdan sonuna kadar istifade

ederler. Kral taraftarı olan X, yaptığı eylemler ve özellikle Atina’daki binaların duvarlarına

yazdığı sloganlar ve X işaretleriyle Alman işgaline karşı mücadele eden ELAS’a karşı

silahlı eyleme geçeceğini duyurur.

KIBRISLI KATIRCILARIN YUNANİSTAN GÖREVİ VE YUNAN İÇ SAVAŞI

Önce İtalyanların saldırısına ve işgaline uğrayan Yunanistan bütün gücünü bu işgali

durdurmaya sevk ederken asıl tehlike daha sonra Hitler’in işgal kuvvetlerinden gelecektir.43

Yanmış, yıkılmış, perişan bir Yunanistan’la karşılaşan yaklaşık 8.000 civarındaki Kıbrıslı Türk

ve Rum’un moralleri bozulmakla beraber bazı katırcılar Yunanistan’da kalarak Yunan iç savaşı

sırasında gerillalarla beraber mücadele ederler. Partizanlarla beraber mücadele eden Kıbrıslı

Rumların bir kısmı ise üniversite öğrencilerinden oluşmaktadır.44

Alman işgaline uğrayan Yunanistan’a yardım konusunda hiçbir gayret göstermeyen ve

kendi vatandaşları tarafından bile çok büyük eleştiri alan İngiltere, müttefiklerin bölgeyi tahliye

etmeye başlamasıyla beraber kendi asli unsurlarının en azından bir kısmını başarıyla geri

çekmeyi ve bölgeden tahliye etmeyi başarır.45 Geride kalanlar ise Kıbrıslı katırcılar başta olmak

üzere İngiliz sömürgelerinden getirilen askerlerdir. Söz konusu bu Kıbrıslı Türklerin bir kısmı

kaçmayı ve saklanmayı tercih ederken, bazıları Yunanlıların yardım ve desteğiyle sivil hayata

43
Ulvi Keser, Yardım Et Komşu; İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan’a Yardım Faaliyetleri, Kıbrıs Türk Kültür
Derneği Yay., Ankara, 2005.
44
Cyprus Veterans Association World War II, 50th. Anniversary of the Antifascist Victory 1945-
1995;Participation and Contribution of Cyprus in The second world War, Nicosia, 1995, s. 29.
45
Alman işgali öncesinde Yunanistan’dan tahliye edilerek doğrudan Mısır’a götürülen asker sayısı 22.361 olur.
Geriye kalan yaklaşık 30.000 civarında asker ise ya Alman işgal kuvvetlerine teslim olur, veya yeni bir tahliye
imkanı sağlanıncaya kadar Yunanistan’da saklanmaya ve yakalanmamaya çalışır. Mary Henderson, a. g.e., s. 216.

10
adapte olurlar.46 Bu şekilde Yunanistan’a gönderilen ve burada Yunanlı partizanlarla beraber

mücadeleye katılan Kıbrıslılardan birisi de Ali Adataş’tır;47

“…Babam Ali Adataş, İkinci Dünya Savaşı başladığında İngiliz askeri olarak
müttefik ordularına yazıldı ve askere gitti. Asker yazılacağı zaman küçücük bir çocuktu
neredeyse ve daha 17 yaşındaydı. O dönemlerde bütün dünyada olduğu gibi Kıbrıs’ta da
büyük bir işsizlik ve buna bağlı olarak sıkıntılı bir dönem yaşanmaktaydı…”

Gönüllü olarak askere yazılan ve katırcı olarak Limasol yakınlarındaki Polemidya

köyündeki kampta eğitilen Ali Adataş ve arkadaşlarının Yunanistan’da karşılaştıkları durum ise

iç açıcı değildir. Alman işgalinin ardından İngiliz komutanları tarafından Kıbrıslı bütün

katırcılar başlarının çaresine bakabilmeleri amacıyla serbest bırakılırlar. Ali Adataş ise pek çok

Rum ve Türk Kıbrıslıyla birlikte İngiliz üniforması içinde Almanlara esir düşenler

arasındadır.Selanik’teki esir kampında haşlanmış patatesten başka bir şey verilmeyen esirler

zor esaret şartlarından kurtulmanın yollarını aramaya başlarlar. Bu arada Ali Adataş’ın ‘Bu

Alamanlar neredeyse dünyanın en güçlü ve en zengin ülkesidir. Bütün dünyaya meydan

okuyup dünya savaşına neden oldular; ancak buradaki askerleri haşlanmış patates yerine başka

yemek yiyebilelim diye bizlerden rüşvet alıyorlardı.”48 sözleriyle açıkladığı gibi devreye

Alman askerlerine verilen rüşvetler girmeye başlar. Şartlar böylece bir parça da iyileşmiş

olmakla beraber kamptan kaçma planları hep gündemdedir ve lağım borularının kullanılması

suretiyle plan gerçekleşir. Bu arada Alman askerlerinin açtığı ateş sonucu pek çok Kıbrıslı

katırcı da hayatlarını kaybeder.Ali Adataş ve bir Rum arkadaşı lağım boruları vasıtasıyla

kaçmayı ilk başaran esirlerdir.Kampı çeviren insan boyu telleri bir çırpıda aşan esirler ağır kış

şartları nedeniyle soğuk ve açlıkla da mücadele etmek zorunda kalırlar;49

“…Kaçtıkları andan bu yana hiçbir şey de yemediklerinden karınları da açtır.


Babamın morali son derece bozuktur ve kalkıp gitmek ister. Rum arkadaşı derhal ona
müdahale eder kalkmadan biraz daha dayanabilirse kurtulma şanslarının bulunduğunu
söyler…Buz gibi havada, aç susuz bir şekilde geceyi o tarlaların içinde geçirdikten sonra

46
Esir düşen Kıbrıslı katırcılardan birisi eski KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu’nun babası İzzet Eroğlu, diğeri de
İngiliz ordusunda havacı olarak görev yapan Kıbrıs Rum toplumu lideri Glafgos Klerides’tir.
47
Ali Adataş’ın oğlu Dr. Hasan Adataş ile 15 Temmuz 2006 tarihinde yapılan görüşme.
48
Adı geçen görüşme.
49
Adı geçen görüşme.

11
bu sefer hızlı hızlı yürümeye başlarlar ve bir yol ağzına kadar gelirler; ancak karşılarına
kocaman bir duvar çıkar.Etrafını da dolaşamazlar ve mecburen üstünden atlamak
zorunda kalırlar. Babam duvarın öte tarafında bir yol ve evler olduğunu görünce fazla
bekleyemez ve derhal aşağıya atlar. Hemen ardından Rum arkadaşı da atlar;ancak
oradan geçmekte olan bir Alman konvoyu bulunmaktadır ve derhal onların olduğu tarafa
doğru yönelirler ve bölgedeki evlere doğru gitmeye başlarlar. Böylece babamları fark
etmezler ve onlar da kurtulurlar.
Yunanistan’ın Almanlar tarafından işgali sonrasında işgali durdurmak için
Yunanlılar tarafından direniş örgütleri kurulmaya başlanmıştır ve Yunanlılar partizan
olarak dağlara çıkıp Almanlara karşı mücadele etmektedir. Babam bu dönemde
yaşadıklarını da çok acı sözlerle bizlere aktarırdı; ‘Bu Yunanlı direniş güçleri ve
partizanlar diyelim bir Alaman askerini öldürdü, Alamanlar derhal bir arabaya atlayıp
gelirler kasabanın ortasına ve karşılarına kim çıkarsa rast gele ateş ederek beşer, onar
kişi öldürürlerdi misilleme olsun diye. Ben de bir defasında böyle bir olaya şahit oldum ve
Alaman askerleri ortalığa yaylım ateşi açarlarken tesadüf eseri kaçarak canımı zor
kurtardım.’
İşte babam ve yanındaki Rum arkadaşı da böylece Yunanlı partizanların yanına
gidebilmek ve kurtulmak isterler; ‘Esaret hayatı yaşarken Alaman askerlerine karşı
direniş örgütleri kuruldu. Bu örgütler kaçaklara yardım ediyorlar diye bizlere de
haberler geliyordu. Biz de böylece bizlere yardım edecek partizanları aramaya başladık
ve bir gün kaçarken tesadüf bir Yunanlının evine girdik.Girdiğimiz evde yaşlı bir
Yunanlı ile kızı beraber yaşıyordu.Eve girdiğimizde ben hiç konuşmadım ve benim
yerime Rum arkadaşım konuşmaya başladı. Arkadaşım evin kızına bizim partizanlarla
görüşmek istediğimizi ve onlarla olmak istediğimizi söyledi ve kızdan yardım istedi.Kız
tabi bize inanmadığı için önce ‘Olmaz. Yapamam.’ gibi şeyler söyledi. Bize de pek inanıp
güvenmiyor. Bizim de ona itimadımız, güvenimiz yok. ‘Yanlış bir davranışta bulunursan
biz de senin babanı öldürürüz. diyerek kızı da biraz korkuttuk.’ Böylece kız ikna olunca
babası tarafından partizanlarla buluşmaya ve babamla Rum arkadaşını onların yanına
götürmek için görüştürmek üzere evden ayrılmış. Bu arada babamın Rum arkadaşı da
babama ‘Sen artık Türkçe konuşma, Rumca konuş. İsmini de artık değiştirelim ve senin
adın Andonis Mihayilidis olsun.’ demiş. Babamın adı Ali iken birdenbire olmuş Andonis
Mihayilidis. Babam böylece ismini değiştirir ve artık bir Yunanlı olur. Bu arada cebinde
babasının, yani dedemin fesli ve şalvarlı bir fotoğrafı bulunmaktadır ve fesli bir kişinin
fotoğrafından onun Rum veya Yunanlı olmadığı kolayca anlaşılacağından derhal o
fotoğrafı yırtıp o zamanki o eski tuvalet çukurlarına atmış. Hemen arkasından da
partizanları bulmaya ve görüşmeye giden kız geri dönmüş ve babamla arkadaşını
partizanların yanına götürmüş…”

Selanikli Yunan kızının Kıbrıslı Rum katırcıya ve Andonis Mihayilidis olarak bildiği Ali

Adataş’a yardım etmeyi kabul etmesinden sonra Yunan Halk Kurtuluş Ordusu ELAS üyesi

partizanlar söz konusu iki kişiyi yanlarına alırlar ve onlara Selanik’te saklanabilecekleri güvenli

bir yer aramaya başlarlar. Ali Adataş’ın götürüldüğü ev ise Selanikli dul bir kadına aittir;50

“…Babamı götürdüklerinde ona,‘Seni götüreceğimiz evin sen artık evladı olacaksın.


Evdekilere anne ve baba diye hitap edeceksin. Kardeşim, ablam, abim diye sesleneceksin.’

50
Ali Adataş’ın oğlu Dr. Hasan Adataş ile 15 Temmuz 2006 tarihinde yapılan görüşme.

12
derler ve ardından da babamı dul bir kadının evine yerleştirirler. Burada babam yaklaşık
olarak üç ay falan kalır ve bu dul kadına da her zaman ‘Anne’ diye hitap eder. Bu kadın
hakikaten anneme bir anne olarak davranmış. Öyle ki babam ölünceye kadar bu dul
kadın için ‘annem’ diye bahsederdi. Daha sonra da zaman zaman bu kadının evine
gittiğinde kendisine sofralar hazırlar, yedirir içirir ve ona ihtimam gösterirmiş. O yüzden
bu kadını anne olarak çok severdi babam.
Bu evde o dul Yunanlı kadının yanında bir süre kaldıktan sonra partizanlar
babamın yerini bir kere daha değiştirmişler ve başka bir Yunanlı ailenin yanına
vermişler. Orada da evdeki aileye ‘Anne’ ve ‘Baba’ olarak hitap etmiş ve onların oğlu
gibi davranmış. Bu arada görevi başka bir Yunanlı partizanla beraber köyleri dolaşarak
yiyecek ve silah toplamakmış. Buradaki görevi yaklaşık üç ay falan devam etmiş. Bu
arada babam beraber silah ve yiyecek toplamaya çalıştıkları Yunanlının kendi menfaati
için çalışmaya başladığını görür ve ondan şüphelenir. Bu kişi köylerden toplanan
yardımın neredeyse yarısını kendisine ayırır, geriye kalanları da partizanlara verirmiş.
Babam çok dürüst bir insan olduğu için bu duruma fazla dayanamaz ve tepki göstermiş.
Bu Yunanlının yaptıklarını partizanlara anlatmaya karar vermiş ve durumu aktarmış.
Daha sonra bu adamın bir Alman casusu olduğu da ortaya çıkmış. Meğerse bu adam
babamı da kaçak olduğu için Almanlara ihbar etmiş bir kişidir. Babam bu durumu daha
sonra öğreniyor çünkü bir gün Alman askerleri kaldığı evi basıyor ve babamı
yakalamaya çalışıyorlar… Dağlara kaçıyor ve aç susuz bir şekilde, kış gününde orada
kalıyor birkaç gün ve daha sonra yine eve dönüyor. Almanlar evdekilere zarar
vermemişler; ancak babamı ihbar eden Yunanlı daha sonra partizanlar tarafından
cezalandırılır ve öldürülür…”

Ali Adataş’ın Selanik bölgesinde partizanlarla beraber mücadelesi böylece yaklaşık iki

buçuk yıl daha devam eder. Bu dönemde Ali Adataş partizanlar arasında Türkiye’den

mücadele etmek için Yunanistan’a gitmiş olan Türkiyeli Rumlarla da karşılaşır. Esir

kamplarından kaçan ve partizanlara katılan diğer Kıbrıslı Türklere en büyük yardım ve destek

de bu Türkiyeli Rumlardan gelir.51 Yunanlı partizanlara kendisini sevdiren ve güven telkin

eden Ali Adataş bu arada bir Yunanlı kıza da aşık olur;52

Babam o evde yaşamaya devam eder; ancak daha çok genç olduğundan doğal olarak
orada bir Yunanlı genç kızla arkadaşlık yapmaya başlar ve birbirlerinden hoşlanırlar.
Babamın bir kaçak olduğu daha sonra oradakiler tarafından öğrenilmesine rağmen
babamı çok sevdikleri için onu kendilerinden ayırmazlar ve ona güvenmeye devam
ederler.Her ne kadar babamın adını Andonis Mihayilidis olarak bilseler de bir vakit
sonra Türk olduğunu da öğrenirler ve ona yardım etmek isterler. Böylece babamı
Yunanistan’da bir Yunanlı kızla baş göz edip evlendirirler.Bu evlilikten daha sonra bir
de erkek çocukları olur…Memleket hasreti de bir yandan ağır basmaktadır. Bu şekilde
günler geçip giderken bir gün babam Selanik’te deniz kenarında bir yerde oturup etrafı
seyrederken Mehmet isimli bir başka Kıbrıslı kaçak arkadaşı arkasından sessizce gelip
gözlerini kapatmış elleriyle ve ‘Bil bakalım ben kimim?’ diye sormuş. Arkadaşının
söylediğine göre İngiliz idaresi Yunanistan’daki kaçakları toplamak üzere bir gemi
51
Ulus Irkad’dan aktaran Cengiz Özkarabekir, Her Cephede Savaştık, Doğan Kitap, Ekim 2005, İstanbul, s. 75.
52
Adı geçen görüşme.

13
ayarlamış ve bu gemi vasıtasıyla onları önce Türkiye’ye, daha sonra da Kıbrıs’a
götürecekmiş. Durumu kısaca anlattıktan sonra, babama ‘Sen de bize katıl. Gel hep
beraber geri dönelim.’ diye bir teklifte bulunmuş ve geminin hangi saatte ve nerede
olacağını söylemiş. Yıllar sonra böyle bir teklifle karşılaşınca babamın doğrusu aklı
karışmış.
Babam biraz düşünmek için zaman istemiş ve eve gelmiş. Gidip gitmeme konusunda
tereddütler yaşamış. Belki de gidip gitmemek konusunda çok kararsız ve kafası karıştığı
için böyle davranmıştır. Daha sonra gelip söylenilen yere bakınca geminin orada
beklediğini görüyor. Arkadaşı gemiyi durdurmuş, kalkmasına müsaade etmiyor ve
geminin personelini ‘Şimdi gelecek. Az sonra gelecek.’ diyerek oyalıyor. Arkadaşı babamı
görünce hemen fırlamış ve babama yardım etmiş gemiye binebilmesi için. Babam gemiye
bindikten sonra, haber bile vermeden ayrıldığı Yunanlı karısı ve çocuğunu düşünerek
oldukça duygusal anlar yaşamış…
Gemi daha sonra bunları bir adaya çıkartıyor. O adada üç gün kalmışlar ve yiyecek
bir şey bulamayınca çaresiz ot yemişler ve Türkiye’den birilerinin gelip kendilerini
kurtarmasını beklemişler. Derken bir tekne gelerek babam da dahil herkesi Türkiye’ye
götürmüş. Böylece Türkiye’de Çeşme’ye çıkmışlar. Çok heyecanlanmış ve çok
duygulanmış. Babam jandarmalara kendisinin Kıbrıslı olduğunu, Türk olduğunu
söylemiş fakat jandarmalar babama ‘Madem ki sen Türk’sün o halde otobüse önce
yabancı olanları bindirelim. Sonra seni bindirelim.’ demişler. Babam bu durumu bize hep
gülerek anlatırdı ‘Orada bile Türk misafirperverliğini gösterdik.’ diyerek.
Babam tabi hayatta olduğunu, ölmediğini de bir an evvel ailesine haber vermek
istiyor. İngiliz idaresi bu arada Hilmi dedemlere İngilizce resmi bir yazı göndererek
‘Oğlunuzun akıbeti meçhuldür.’ diye bir yazı göndermişler. O yüzden Çeşme’ye çıkar
çıkmaz babam derhal postaneye giderek satın aldığı bir İzmir kartpostalının arkasına
‘Ben sağım.’ diyerek tam beş defa yazmış ve postalamış Kıbrıs’a ailesine…”

Yunanistan’da Almanlara esir düşen ve daha sonra da partizanlara katılan bir başka

Kıbrıslı Türk ise CY/2433 sicil numaralı Mehmet Hasan Yeşilada’dır.53 Haziran 1940 tarihinde

Polemidya’da 22 günlük bir eğitim sonrasında 700 kişilik bir grupla beraber Mağusa’dan

Mısır’a ve oradan da Yunanistan’ın Larissa şehrine nakledilirler.. Larissa’da yol yapımı ve

çeşitli istihkam görevlerinde çalışan Yeşilada ve arkadaşları daha sonra Lamia ve Kalamata

yönünde geri çekilme emri alırlar;ancak işler düşündükleri gibi gerçekleşmez ve Almanlara esir

düşerler.54 Yeşialada’nın Selanik’teki kampta bulunduğu dönemde Alman General Von Hasse

de tabancasıyla intihar edecektir. İlginçtir ki General intiharından hemen önce Yeşilada’ya

üzerinde Hitler’in adı yazılı bir kamalı haç hediye edecektir.Kamptaki esaret hayatının

53
M.Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen,II. Dünya Savaşı ve Kıbrıslıların Katkısı,Ankara,2005,s. 108.
54
Mehmet Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 109.

14
çekilmez boyutlara ulaşması sonrasında Yeşilada ve 5 Avustralyalı arkadaşı buldukları bir

pense vasıtasıyla geceleyin telleri kesmek suretiyle kamptan firar ederler;55

“…Önce tarif üzerine cadde üzerinde zengin ve bakımlı bir doktorun evinin
kapısını çaldım. Geç saatte, kim ne ister gibi kuşkulu bir zamanda içeriden Rumca
olarak “Kim o?” diye soruldu. Ben de Patriotis, yani hemşehri demiştim.Kıbrıslıları bu
şekilde tanırlardı. Kapı açıldı ve esir kampından 6 kişi firar ettiğimizi ve geçici barınma
sağlanmasını rica ettik.
Avustralyalıların İngiliz, benim de adımın Haralambos Anastasiadis olduğunu
söyledim. Hemen yemek verildi, elbiselerimizi değiştirdik çünkü esirlik kıyafetleri
markalanmıştı.Ev sahibi, tanınmış doktor operatör Hrisanthos, eşi Donma, doktorun
hemşiresi Hrisulla ve doktorun kızı Theodula bize büyük hürmet gösterdi. Doktor kızını
başka bir yere gönderdi çünkü 6 kişiyi barındırmak ancak başka evlere aktarmakla
mümkündü.Evin kızı yarım saat sonra yanında 5 kızla geri döndü ve her bayan bir kişi
aldı ve ayrı ayrı evlere götürdü. Ben doktorun evinde 65 gün kaldım… Fakat bizi dağda
yeni görevler bekliyordu. Dağda Albay Grivas’ın X örgütü kuruldu ve burada görev
almak ve serbest dolaşabilmek için yerli nüfus cüzdanı talep ettim. Doktor ilgili mercilere
başvurdu ve kendi yöntemleri ile bana Pontus göçmeni ve Sisam adasında sakin vatandaş
olduğumu belirten orijinal gibi bir kimlik kartı sağladı ve elime verdi.Artık bununla yerli
vatandaş gibi serbest dolaşabilirdim…”

Burada ilginç bir nokta da tıpkı Ali Adataş gibi Mehmet Hasan Yeşilada’nın da kaldığı

evin kızı Hrisulla ile duygusal bir ilişkiye girmesidir.56 Yeşilada ve 5 Avustralyalı arkadaşı

Yunanlı doktor tarafından bir su tankerine gizlice bindirilirler ve Kostanya bölgesinde, Verya

kasabasındaki papaza teslim edilmek üzere yola çıkartılırlar.57 Bu arada doktor tarafından

Yeşilada’ya Browning marka bir tabanca ile yeteri kadar mermi de verilir. İlginç olan nokta

söz konusu papazın bir süre sonra Almanlar tarafından Yunanlı partizanlara destek verdiği için

bir palamut ağacının altında kurşuna dizilmesi, Grivas’ın lideri olduğu X örgütünün de

faaliyetlerini Kostanya bölgesinden sevk ve idare etmesidir;58

“…Olimpos dağının ormanlık bölgesinde 6 kişi bir mağaraya yerleştik. Erzak


temini için geceleri köylere iner, belde tabanca ile kilise papazının evini arayıp
bulurduk.Gerilla savaşçısı olduğumuzu bildirir, toplanan yardım ve paralarla erzak satın
alır ve yaşamımızı sürdürürdük…”

55
Mehmet Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 112.
56
Yeşilada bu durumu “…Kendimi Kıbrıslı Rum olarak takdim ettiğimde onun aklında benimle evlenmek vardı.
Fakat biz Grivas’ın dağlardaki X örgütüne katılmak zorunda olduğumuzdan sahte ismim ve savaşın zorluklarına
bağlı olarak ardımda ne olacağı belli olmayan bir eş bırakmak istemedim. Hrisulla hıçkırıklara boğuldu ve ben de
ona ‘Ülke düşmandan kuruluncaya kadar savaşmamız gerektiğini söyledim ve daha mutlu günlerin de yakında
geleceğini belirttim.” sözleriyle açıklar. Sonuçta Grivas’ın X örgütüne katılmak için evden ayrılırken Hrisulla
hıçkırıklar içindedir.
57
Mehmet Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 113.
58
Mehmet Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 114.

15
Bu şekilde köylerde yiyecek peşinde koşarlarken Grivas’ın X örgütüne mensup gerillalar

tarafından esir alınıp sorguya çekilirler. Alman esir kampından kaçan firariler olduklarını

söyleyen Yeşilada ve arkadaşlarına birer tabanca verilir ve böylece X örgütü bünyesinde

baskınlara ve operasyonlara katılmaya başlarlar;59

“…Örneğin Metoni karakolunda İngiliz ajanı-casusu olarak hücrede kapalı tutulan


dört Yunanlı ile John adındaki bir İskoç’u kaçırma planımız şu şekilde
gerçekleşmişti:Karakola 12 kişilik bir ekiple gittik. Bu ekibin altısı Grivas ekibinden,
diğer altısı bizim ekiptendi.Planımıza göre bizden ben ve diğer ekipten Luka adında
cesur bir Yunanlının karakol önünde birbirimizin boğazına sarılıp küfrederek,
bağrışarak, yumruklaşarak karakol personelinin dikkatlerini üzerimize çekmekti. Diğer
on kişi karakolun arka ve yan pencerelerinden içeriye dalacak ve Alman personeli etkisiz
hale getirecekti. Hücredekileri kurtarıp, personeli hücrelere kapatıp, silahları da alıp
bölgeden uzaklaşacaktık. Plan harfiyen uygulandı ve hiçbir direnişle karşılaşılmadan
plan başarıldı.Çok sayıda silah alıp dağa çekildik. Daha pek çok eylemlerimiz oldu.
Grivas’ın kontrolünde 9 ay eylem yaptım. Dağda 18 ay, Yunanistan’da 30 ay kaldım...
Grivas her eylemden sonra rapor çıkartır ve başarılarımızdan dolayı ekibi tebrik ederdi.
Son baskında kurtarılan İskoç’la ekip 7 kişi olmuştu…”

18 aylık bir süre sonrasında Türkiye’ye gidebilmek için Olimpos dağından önce

Laspohori köyüne inilir. Burada kendilerine devamlı olarak erzak ve istihbarat temin eden aşçı

Vasili ile buluşulur. Yeşilada köylülerden topladığı paradan 1.200 Drahmiyi yaptığı

yardımların karşılığı olarak Vasili’ye verir. Daha sonra önce doktor Hrisantos’la bir araya

gelirler ve kendilerini Kastandra balıkçı limanına götürecek bir şoför ayarlanır. Buradan

Ormilya köyüne kadar götürülürler ve değirmenciye teslim edilirler. Değirmenci tarafından

verilen talimatla belirtilen bölgede kendilerini alacak gemiyi beklemeye başlarlar.Bu arada

silah zoruyla el koydukları bir balıkçı teknesiyle ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Çeşme’ye

ulaşmayı başarırlar.

Yunanistan'ın Alman işgaline uğramasından sonra bir kısım Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı

Rum'un Yunan partizanlarıyla birlikte dağlarda Alman işgal kuvvetlerine karşı mücadele

etmesi Kıbrıslı gazeteci Sabahattin İsmail'in “Savaşların Gölgesinde” adlı romanında da

işlenir;60

59
Mehmet Hasan Yeşilada’dan aktaran Mehmet Ali İzmen, a.g.e., s. 114.
60
Sabahattin İsmail, Savaşların Gölgesinde, Lefkoşa Türk Belediyesi Yay., 1986, s.13.

16
“Mustafa, Gosta Babagosta'nın Olimpos dağlarındaki partizan grubuna katılalı üç
ayı geçmişti. İlk ay hiçbir eyleme katılmamıştı. Ancak daha sonraları partizanlarla
birlikte Alman cephaneliklerini basma, köprüleri havaya uçurma, tren yollarını tahrip
etme, askerleri pusuya düşürme eylemlerine katılmaya başlamıştı.”

Bu arada Kıbrıslılar Yunan Dağlarında partizan olarak Almanlara karşı savaşırken,

savaşın son günlerinde o bölgeye paraşütle inen bir İngiliz komutan bir partizan grubunu

ziyaret eder.61 Kıbrıslı Türklerin çoğunlukta olduğu, aralarında Kıbrıslı Rumların da bulunduğu

bu partizan grubu İngiliz komutanla birlikte Yunanistan - Arnavutluk sınırında bulunan büyük

bir köprüyü tahrip etme hazırlıklarına girişir. Görev oldukça tehlikeli bir görevdir ve de eğer

başarıya ulaşılırsa Normandiya Çıkarması başladığında Almanlar Balkanlardaki birliklerini

Normandiya’ya nakledemeyeceklerdir. Görev başarıyla tamamlanır; ancak Kıbrıslı Türklerin

çoğunlukta olduğu bu birlik nerdeyse tamamen yok olur. Bu arada Alman işgalinin hemen

ardından ülkede çatışmalar da giderek artmaya başlar.62 Kralcılar dışındaki hemen bütün

güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan Ulusal Kurtuluş Cephesi EAM’ın cephede savaş

veren silahlı gücü ise “arkasında küçümsenmeyecek bir halk desteği olan” Ulusal Halk

Kurtuluş Ordusu ELAS olur. EAM’ın askerî gücüyle ilgili olarak verilen rakamlar ise 500.000

ila 2.000.000 arasında değiştiği konusundadır.63 Bu dönemde Yunan direniş örgütlerine

katılanlar arasında Alman işgalinden canlarını kurtarmış ve toplama kamplarına götürülmemiş

olan, çoğunluğunu Selanik bölgesinden olanların oluşturduğu Yunan Yahudileri de

bulunmaktadır.64 Savaşın sona ermesiyle beraber durumun kendi çıkarları açısından da kötüye

gitmekte olduğunu gören İngiltere’nin müdahalesiyle taraflar arasında geçici bir barış

imzalanır. Yunanistan’ın Ruslaşmasından çekinen İngiltere böylece bölgeye ağırlığını iyiden

iyiye koyar. Bu dönemde Dışişleri Bakanı Anthony Eden ile birlikte Atina’ya gelen Winston

61
Ulus Irkad, “Tarihteki Birliktelikleri Yadsımak”, Yeniçağ, 15 Mart 2002, s..5.
62
M. Emin Aytekin, “Yunan Vahşeti”, Kıbrıs Bülteni, KTKD İstanbul Şubesi, Yıl 6, sayı 6, İstanbul, Temmuz
1971, s. 38-40.
63
Richard Clogg, Modern Yunanistan Tarihi, İletişim Yay., İstanbul 1997. s. 158.
64
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı ve Atina Üniversitesi Siyasal Bilgiler Bölümü, Documents On The History of The
Greek Jews, Atina, 1988, s. 35.

17
Churchill, Joseph Stalin ile yaptığı “yüzdelik”65 anlaşması sonrasında 26 Aralık 1944 tarihinde

anlaşmazlığa düşen iç savaş taraftarları arasında uzun saatler geçirip bir uzlaşmaya varmaya

çalışsa da bunda başarılı olamaz. Savaş sonrasında Yunanistan üzerindeki hakimiyetini devam

ettirmek düşüncesinde olan İngiltere ise EAM Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin silahlı gücü

konumundaki ELAS Yunan Halk Kurtuluş Örgütü’ne karşılık EAM’ın altını oymaya ve

Grivas’ın faşist X örgütü gibi gerilla örgütlerinin de güçlendirilmesi çabalarına hız verir. Bu

arada ELAS tarafından Mart 1944 döneminde oluşturulan PEEA Ulusal Kurtuluş Siyasi

Komitesi’nin Yunan askeri personeli tarafından memnuniyetle karşılanması İngiliz idaresi

tarafından bir isyan olarak algılanır. Papandreu hükümetini her açıdan destekleyen ve düzenli

ordunun yeniden tesis edilmesi için yeni bir planın devreye girmesini isteyen İngiltere böylece

EAM’ın ELAS benzeri örgütlenmelerin devam etmesi şeklindeki fikrine de karşı çıkar ve 3

Aralık 1944 tarihinde komünistlerin Atina’da Sintagma Meydanı’nda toplanmalarının ardından

başlayan gösterilerde polisin ateş saçması sonucunda 22 kişi hayatını kaybeder, yüzlerce

gösterici de yaralanır.66 Gösterilerde 22 kişiyi öldüren İngiliz kuvvetleriyle beraber hareket

eden hükümetin öncü birlikleri ise Grivas’ın X örgütünün üyelerinden oluşmaktadır.67 X

örgütüne mensup Yunanlılar aynı gün Filopappu tepesinde ELAS mensubu partizanlara

saldırırlar. ELAS’a mensup partizanlar da aynı şekilde X örgütünün Thisios’ta faaliyette

bulunduğu bölgeyi kuşatırlar ve kayınpederinin eczanesinden örgütünü yönlendiren Grivas’ı

çembere alırlar. Grivas’ı ELAS’ın kuşatmasından kurtaran ise o dönemde İngiliz ordusunda

65
William L. Neumann, After Victory: Churchill, Roosevelt, Stalin and The Making of The Peace, Harper
Colophon Books, New York, 1969, s. 131.
66
Lyn Rowland, The Survival of Titch, Efstathiadis Group Press, Atina, 2000, s.179.
67
İngiliz istihbarat teşkilatının bir raporuna göre Mart 1946 tarihi itibarıyla Grivas’ın X örgütü Mora
Yarımadasında 13.000 üye, Makedonya ve Trakya’da Selanik hariç olmak üzere 9.000 üye, ve Yunanistan’ın orta
bölgelerinde de 20.000 üyeden oluşmaktadır. X örgütünün Pire ve Selanik’teki üyelerinin yarısından fazlası da
silahlı bir durumdadır. X’in Selanik’teki 1.000 kişilik gücü tamamıyla silahlıdır ve Grivas elindeki silahlı gücün
200.000 kişi civarında olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıca örgütün pek çok üyesi de ülkenin silahlı kuvvetlerine
sızmış durumdadır.Bu dönemde başta Atina olmak üzere ülkenin her köşesinde EAM üyesi olanlara karşı baskı ve
yıldırma politikalarıyla savaş açan X örgütü tam bir çete mantığıyla hareket eder ve ardında yüzlerce cinayet
bırakır. Makarios Druşotis, a. g. e., s. 27.

18
Binbaşı rütbesiyle görev yapan ve 1959 yılında Grivas ve EOKA teşkilatıyla ilgili olarak

“Grivas and the Story of EOKA” kitabını yazacak olan Bayford Jones olur. Churchill’in

emriyle gerekirse kan dökmeye hazır askerî kuvvetler ülkenin dört bir tarafında bombalama

hadiselerine başlarlar. ELAS üyesi gerillalar İngiliz askerî gücü karşısında dayanamayınca

Atina’dan çekilmek zorunda kalırlar. Bu dönemde İngilizler tarafından Atina’da şehrin

denetimini sağlamak ve kontrolü sağlamak amacıyla aşırı sağcı örgütlerden alınan örgüt

elemanları vasıtasıyla milis taburları oluştururlar. Bu milis taburlarının sayısı 29 Aralık 1944

tarihine gelindiğinde 22’ye ulaşmış durumdadır. Bunun hemen ertesinde ELAS ve İngilizler

arasında 11 Ocak 1945 tarihinde bir ateşkes imzalanır. Komünistlerin katılmadıkları Mart 1946

seçimlerinde yaklaşık 1.1 milyon Yunanlı sandığa gider. Seçimlere giren Grivas’ın örgütü ise

oyların sadece %0.80’ini alabilir. Hemen ardından yapılan halkoylamasıyla da krallığın devam

etmesi şeklinde bir sonuç çıktığından Kral II. George tekrar Yunanistan’a döner. 1950 yılında

yapılan seçimlere de X’cilerin Köylü Partisi adını verdiği partisiyle katılan Grivas bu seçimde

de hüsrana uğrar ve sonuçta partisi dağılır.İlginç olan nokta ise Yunanistan Ordu Bakanlığı

tarafından 1951 yılında X örgütü Alman işgal güçlerine karşı mücadele den bir direniş örgütü

olarak kabul edilir. Almanlarla işbirliği yapan diğer faşist örgütler ve mensupları da aynı

şekilde ödüllendirilirler.

SONUÇ

İkinci Dünya Savaşı döneminde en büyük sıkıntı ve acıyı yaşayan ülkelerden birisi olan

Yunanistan, işgal ve açlık dönemini yaşadıktan sonra, özellikle Alman işgal kuvvetlerinin

ülkedeki Yahudilere yönelik soykırım girişimleriyle bir kere daha sarsılır. Savaşın bitmesiyle

beraber bir iç savaşa sürüklenen Yunanistan böylece yıllar süren kanlı bir döneme girer. İç

savaş döneminden geriye ise hayatını kaybetmiş binlerce masum insan, evlerinden kaçırılmış

yaklaşık 30.000 çocuk, evlerini terk etmek zorunda kalmış binlerce masum Yunanlı ve

yanmış yakılmış bir ülke kalır.

19
20

You might also like