You are on page 1of 3

Marx erken döneminde Hegel'den çok etkilendi. Genç Hegelciler diye bir kurumun içerisindeydi.

İnsan nasıl mutlu olabilir? Ne ister? Ne yapar? Kapitalizm insanı neden yabancılaştırır? Bu sorular
Marx'ın da ilk dönemlerinde Alman İdeolojisi ya da El Yazmaları gibi kitaplarında karşımıza çıkar.

Hegel vs. Marx:


Marx daha radikal bir toplumsal görüşten bahsederken Hegel daha reformisttir.
Diyalektik Meselesi: Tarihin belli bir kuralı, telosu olduğu, belli bir yere gittiği fikri ikisi tarafından da
sahiplenilmiş. Ancak Hegel'de tarih, ulusların tarihiyle sınırlıyken(Norveç ve Danimarka'nın oluşması
gibi) Marx'ın başka bir tarihsel diyalektik anlayışı var. Marx'a göre tarihin temel motor gücü "sınıf
çatışması"dır. Bu da iktisadi ilişkilerden oluşur. Marx'a göre tarihi yapan, geliştiren ve oluşmasını
sağlayan şey temel olarak üretim ilişkileri ve iktisattır. O yüzden Marksistler genel olarak son raddede
her şeyin iktisatla açıklanabileceğini düşünürler. Hegel daha idealist, daha felsefi kavramlar
bağlamında tarihin akışından bahsederken Marx, tarihi daha maddi, daha materyalist sembollerle
açıklıyor. Özellikle iktisadi ilişkiler ve sınıf çatışması bağlamında tarihin gelişimini açıklıyor.

Marx'ta maddecilik(materyalizm) ne anlama geliyor?


Maddecilik en başta bilimsellik anlamına geliyor. Marx'ın tarih yaklaşımı da bilimsel-materyalist bir
yaklaşım. Tarihin kuralları olduğunu, bizim de bu kuralları keşfedebileceğimizi söylüyor. Tarih bilimi
de diğer bilimler gibi kesin kanıtlarla açıklanabilir. Tarihi bilimini fizik bilimiyle eşdeğer tutup onları bir
arada açıklamak gibi bir niyeti yok. Nasıl fiziğin kuralları varsa tarihin de bilimsel olarak
açıklanabilecek kesin ve mutlak kuralları var. Hegel biraz daha muğlak, sonuç bazlı opsiyonlarla bunu
yürütürken Marx bunu daha olgusal, materyal bir bazda açıklıyor. Kısaca tarihin bilinebilir, mutlak
kuralları olduğunu söylüyor.
Tarihin açıklayabileceğimiz, bilimsel kuralları var ve o kurala doğru gidiyor. Bu kural nedir, bunu
anlamamız gerekiyor. Marx da aslında bunu yapmak istiyor. Tarihsel materyalizm dediği zaman da
aslında yaptığı bu.

Neden Kapitalizm yıkılacak, yıkılmak zorunda? Neden başka bir rejim gelecek? Tarih boyunca neden
sistemler değişti, rejimler değişti? Üretim ilişkileri ve biçimleri farklılaştı?
Çünkü tarihin bir kuralı vardı. Biz bu kuralları anlarsak, tespit edebilirsek o zaman tarihin bundan
sonra ne getireceğini de biliriz. Hem tarihin bir kuralı var hem de sen bir aktör olarak bir şeyler
yapmalısın ki tarihi değiştirebilesin. Hem aktörler, hem kurallar var.
Marx'ın hem yapısal, hem tarihsel, hem de aktörsel bazda bir yaklaşımı var.

materyalizm: Dinin ve mistisizmin reddi.


Marx neden dini reddediyor?
Çünkü din, her zaman için üretici sınıflardan ziyade hegemon, dominant sınıfların bir aracı olmuştur.
"Tarihsel olarak baktığımız zaman, her zaman için yönetici sınıflara bir meşruiyet sağlamıştır. Aynı
zamanda tapınaklar her zaman iktisadi olarak fazlalığın toplandığı yerlerdir. Din ve egemen sınıflar
arasında her zaman bir ilişki vardır. Din, bir şekilde egemen sınıfların lehine işlemiştir.".
Avrupa Marksizmi: Hegemonya kuramları içerisinde ya da devletin ideolojik aygıtları dediğimiz,
Gramsci ve Althusser'le açıklanabilen, her zaman baskın ideolojiyi yeniden üreten, hegemonya
yaratan, insanların kendi sistemine entegre olmalarını sağlayan önemli unsurlardan biri olduğunu
vurguluyor.
Din ve toplum kuramlarını bir arada inşa etmeye çalışan insanlar her zaman için Marksizmden
etkilenmişlerdir. Bu yüzden marksizm sadece ateistlere ve agnostiklere ait bir şey değildir.

Marx'ın İnsan Doğasına Bakışı:


İnsan nedir? İnsan ne ister? İnsan iş yapan ve üreten bir varlıktır. İnsan her ne kadar toplumsal,
toplumla şekillenen bir mahluk da olsa genel olarak baktığımız zaman, insanın ilk başlardaki
ihtiyaçlarından bir tanesi ya da özünde mutlak olan şeylerden bir tanesi de insan iş yapıyor. Üretiyor
ve yaratıyor. Yaratıcı bir mahluk. O yüzden de insan doğayı her zaman için dönüştürüyor. İnsan her
zaman emek üretiyor. Fakat bu emeği üretirken hayvanlardan bir farkı var. Emeği üretirken temel
farkı bunu bilinçli yapması. Bunu rasyonel bir şekilde yapıyor. Das Kapital:"İnsanı bir örümcekten
ayıran nedir? İnsan dünyayı önce kafasında tasarlıyor. Ondan sonra hayata geçiriyor. Bilinçli olarak
üretiyor." Ancak bu üretim aynı zamanda toplumsal bir şey. Yapılan iş, toplumsal bir süreç.
Toplumsallıkla belirleniyor. İşin dinamikleri ve ölçütleri zaman içerisinde toplumsal olarak farklılık
gösterebiliyor. Üretim ilişkileri toplumsallaşmayla beraber farklı boyutlar alabiliyor.

Marksist tarih felsefesine baktığımız zaman karşımıza çıkan bazı temel kavramlar var:
1- Üretim araçları: Toprak, fabrika gibi kullandığımız teknolojik materyaller. Çağın koşullarına bağlı
olarak değişen üretim aygıtları. Teknolojik kaynaklar. Sizin hizmetinize sunulan ya da emeğinizi
kullanabileceğiniz temel kaynaklar.
2- Üretim ilişkileri: Bu teknik aygıtları kullanırken girdiğiniz endüstriyel ve sosyal ilişkiler bütünü. Ne
şekilde emeğinizi kullanıyorsunuz? Emeğinizi satıyor musunuz, kiralıyor musunuz, yoksa köle misiniz,
patron musunuz, emek mi satın alıyorsunuz? Nasıl bir şekilde bu üretim araçlarını kullanıyorsunuz?
Endüstriyel/ toplumsal nasıl ilişkilere giriyorsunuz?
3- Üretim biçimleri: Üretim ilişkileri ve üretim araçları, ikisi beraber üretim biçimlerini oluşturuyorlar.
Örn: Feodal Yönetim Biçimi:
Üretim araçları: Toprak.
Üretim ilişkileri: Saintler ve lordlar.
Üretim araçları ve üretim ilişkileri, üretim biçimlerinin oluşturduğu değerler sisteminde ortaya çıkan
şeyler. Marksist gelenekte her şey sonuçta bir yerde insanlarla ilişkili. O yüzden bütün bu üretim
araçları, ilişkileri ve biçimleri iktisadi sistemlerle açıklanıyor.
Feodal Sistem içerisinde nasıl değerler var?
Sadakat ortaya çıkar. Bireycilik ve rekabet gelişmez. Çünkü toplumsal yapı o şekilde biçimlenmemiş.
Örn: Kapitalist Yönetim Biçimi:
Üretim araçları: Fabrikalar, makineler.
Üretim ilişkileri: Patron-işçi. Burjuvazi-ploretarya.
Burjuvazi üretim araçlarının mülkiyetine sahip. Teknoloji burjuvazinin elinde. Ploreterya üretim
araçlarının mülkiyetine sahip olmadığı için kendi emeğini satmak zorunda. Böylece kapitalizmin temel
çelişkilerinden biri ortaya çıkıyor. Kapitalizm, Marx'ın ifade ettiği gibi temel olarak belirli bir çalma
eyleminden oluşuyor. Kapitalizmde emek çalınıyor, gaspediliyor. Artı değer üretim araçları sahibine
gidiyor. Marx'ın bunu ifade ediş şekli thief(hırsızlık). Çünkü artı değerin alınması üzerine kurulu bir
sistem. Günümüz kompleks dünyasında bu farklı reçeteler altında. Merkez-çevre diyalektiği,
hegemonik, toplumsal mekanizmalarla, rıza ve medya aracılığıyla artık daha karmaşık bir hal aldı.

Tarih Nasıl Değişecek ve Kapitalizm Neden Çökecek?


Teknoloji, üretim ilişkilerinden daha fazla ve hızlı gelişiyor. Buhar değirmeni, yerini kömüre bırakıyor.
Fakat teknolojinin gerektirdiği insani ilişkiler biraz daha yavaş, geriden geliyor. Teknolojik gelişim,
teknolojinin hızlı ilerlemesi üretim biçimleri arasında da bir krize sebebiyet veriyor. Çünkü toplumsal
ilişkilerin iktisadi altyapıya uyacak şekilde tekrardan düzenlenmesi gerekiyor. Teknolojinin ilerlemesi
toplumsal bazlı bir krize yol açıyor. Bu krizi aşabilmek için de aktörler bazında bazı adımlar atmak
gerekiyor. Yeni bir üretim ilişkisine, üretim biçimine, yeni bir senteze geçmek gerekli oluyor.
Temel olarak tarihin nasıl ilerlediğine baktığımız zaman yapısal sebeplerden bahsediyor.
Ploretarya'nın iktidara gelebilmesi için kapitalizmi gerekli bir evre olarak görüyor. Çünkü kapitalizm
içerisinde üretim araçları gelişecek, bu üretim araçları belli bir noktaya geldikten sonra artık bu
toplumsal ağ, üretim ilişkilerinin, üretim araçlarının ve üretim biçimlerinin gelişmiş halini
kaldıramayacak. Bununla beraber bir kriz patlayacak. Onun ardından da yeni düzene geçmek için
çalışmalar yapılacak. İkinci olarak kriz patlak verdikten sonra faillerle alakalı olabilecek unsurlar var.
Teknolojiyle toplumsal düzenin uzlaşamamasından dolayı yapısal bir sıkışma oluyor. İkinci olarak da
faillerden kaynaklanan stratejiler var. Temelde de her sınıfın çelişen amaçları ve çıkarları olduğundan
bahsediyor. İşçiler ücretlerini artırmak istiyor, patronlar istemiyorlar vs. Sürekli bir çatışma var. Bunun
adı sınıf çatışması. Bu sınıf çatışması, çelişmesi sürekli bir değişime yol açacak, bundan kaçış
olmadığını düşünüyor. Kapitalizm o kadar insani değil ki, o kadar insanlıktan uzak bir yapı ki
patronları, burjuvayı da etkiliyor. Kapitalizmin insan ilişkilerinde rekabetçilik getirişi, insan doğasına
aykırı oluşu, işi yabancılaştırmaya çekişi aslında patronları da, yani kapitalizmin egemenlerini de kötü
etkiliyor. O yüzden insani kriz bir şekilde aşılamayacak, insani krizle yani kapitalizmin
yabancılaştırmasıyla beraber sistem çökecek. Hem yapısal sebepler var, kaçınılmayacak, tarihsel
sebepler var. Hem de iradeli sebepler var, faillere özgü sebepler var. Sınıf çatışması ve kapitalizmin
insani olmamasından dolayı ortaya çıkan sebeplerle tarih ilerleyecek.

You might also like