You are on page 1of 10

1.

LEARNING A FIRST LANGUAGE:

Dil edinimi insan gelişiminin en önemli ve şaşırtıcı olgularından biridir.”cooes” ve”gurgles”(lakırtı)[bebeklerin


erken dönem çıkardıkları first word öncesi seslere verilen adlar] keyifle bebeklerin ilk üç aylık dönemlerinde
dinleriz. Daha sonra; ba-ba-ba şeklindeki iletişimsel seslerine güler ve cevap veririz; ve çocukları ilk kez
bye-bye diyen ailelerin gururunu ve sevincini paylaşırız. Gerçektende dil öğrenmek nesillerdir dil bilimcilerin
ve ruhbilimcilerin kendine çeken , ustalık isteyen bir iş. Çocuklar sunu nasıl başarıyor? Çocukların kelimeleri
öğrenmelerinin yanı sıra onları anlamlı cümleler haline getirmelerine olanak veren şey ne? İlk dönem iletişim
yollarının çoğu amaçları için başarılı olmasına rağmen, onları daha karmaşık yapıları öğrenmeye iten neden
ne ?
Bu bölümde, kısaca küçük çocukların dillerinin özellikleri üzerinde duracağız; ve sonrasında dilin nasıl
öğrenildiğini açıklamaya çalışan teorileri değerlendireceğiz.

MILESTONES AND PATTERNS IN DEVELOPMENT:

Öncelikle dikkati çeken ilk husus dünyadaki tüm çocukların dili öğrenmedeki benzerlikleridir. Çocuktaki ilk
seslenişler basitçe rahatsız olduğunda veya acıktığında yaptığı istenç dışı ağlama sesleridir. Kısa bir süre
sonra,yataklarında yatıp etraflarındaki parlak ve renkli cisimlere bakarken çıkardıkları gurgling ve cooing
gibi mırıldamaları işitiriz. Yaşamın bu erken ay ve haftalarında bile; bebekler insan sesleri arasında zor
algılanan ses farklarını duyabilirler. Örnek olarak, çok iyi hazırlanmış deneylerde bilim adamları minicik
bebeklerin pa ve ba seslerinin arasındaki farkı algılayabildiklerini gösterebilmişlerdir. Ve dahası; erken
mırıldanma dönemi olan babbling’den önce bebekler öğrenmekte oldukları dilin temel özelliklerini yansıtmaya
başlarlar.
İlk yılın sonu itibariyle,bebeklerin çoğu sıklıkla tekrar edilen kelimeleri idrak ederler. Bye-bye diyen birinin
arkasından el sallarlar, birisi bir dilim kek zamanı dediğinde el çırpar, kurabiye ve meyve suyunu duyunca
sabırsızca mutfağa koşarlar. 12 aylıkken; bebekler herkesin algıladığı bir ve iki kelimeyi telaffuz eder
duruma gelirler. Bu andan itibaren, anladıkları ve telaffuz ettikleri kelime sayısı hızla artar. İki yaş
itibariyle,çoğu çocuk güvenli bir şekilde en az elli, bazıları ise daha daha fazla kelime üretirler. Bu noktada
kelimeleri anne meyve suyu , çocuk düştü gibi basit cümlelerde kurgulamaya başlarlar. Bu kurgular genel
itibariyle “telegraphic” olarak adlandırılır, çünkü bunlar belirteç , yer-yön zarfı ve yardımcı fiil gibi
öğelerden yoksundur. Gene de biz bunları cümle olarak nitelendiririz, çünkü işlevsel öğeler (prepositions,
a.verbs, artıcles)den yoksun olsalar da varolan kelime dizgisi ardı ardına gelmiş sıralı kelime kümelerinden
ziyade çocukların anladıkları ve yansıtmak istedikleri anlamları ifade ederler. Bundan dolayi,İngilizce
konuşan bir çocuk için “baby kiss” ile “kiss baby” aynı anlama gelmez. Dikkate şayan bir şekilde; duyduklarını
taklit ederek oluşturdukları daha kusursuz cümlelerde de kanıtları görebiliriz. Kurmuş oldukları iki ya da üç
kelimelik cümleleri: more outside’ı daha fazla dışarı çıkmak ve dady-uh-oh ‘u ise dady fell down (baba düştü)
gibi anlamlarda kullanmaları bahsi geçen cümleleri aslında çok yönlü kullandıklarını gösteren bir işarettir.
Üç ila dört buçuk yaş itibariyle ise; çoğu çocuk sorular sorabilir, emirler verebilir, gerçek olayları anlatabilir
ve doğru gramer formlarını kullanarak hayali hikayeler oluşturabilirler. Aslında; genel olarak kabul gördüğü
şekilde, dört yaş civarında çocuklar bu erken yıllarda kendilerine konuşulan dilin veya dillerin temel
yapılarına hakim olurlar. Çocukların basitçe konuşmasından ve dinlemesinden edindiğimiz kanıtlara ek olarak;
bazı iyi hazırlanmış süreçler de (araştırmalar) çocukların dil bilgilerini keşfetmede ilerlemiştir. Bunlardan en
iyi bilinen ve jean berko gleason tarafından geliştirilen “wug test”dir. Bu testte; çocuklara hayali yaratıklarla
beraber şiir isimleri veya esrarengiz hareketler yapan insanlar gösterilir. Mesela; “işte bir wug; bak şimdi iki
tane. Yani iki tane …… ya da işte bod yapmasını bilen bir adam. O dün de aynısını yaptı; yani dün o ……. Gibi.
Cümleleri wugs ya da bodded ile tamamlayarak çocuklar İngilizce deki basit geçmiş zaman ve çoğul yapıları
bildiklerini ve dana önce duymadıkları yapılara uygulayarak bunların sadece book/boks veya nod/nodded gibi
ezberlenmiş bir yığın kelime olmadığını gösterirler.
Çocukların dili anlama ve bunu kendilerini ifade etme için kullanma yetisi okul öncesi dönemde hızla gelişir.
”Metalinguistic awareness” – dili içerdiği anlamdan ayırarak bir obje olarak görme yetisi- biraz daha yavaş
ilerler. Bu yetideki asıl gelişme ise okumanın öğrenilmesiyle cereyan eder. Metalinguistic awareness bu
zamandan önce gelişmeye başlasa da; kelimelerin sayfalarda harflerle ifade edilmesi, çocukları ifade
ettikleri anlamdan ayrı olarak dilin yeni bir kimliğine doğru yönlendirir. Üç yaşındaki bir çocuk “drink the
chair” cümlesinin yanlış olduğunu söyleyebilir; lakin hiçbir zaman “cake the eat “ diye bir cümle kurmazken;
bundaki yanlışın ne olduğunu söyleyemezler. Öte yandan beş yaşındaki bir çocuk ise; “drink the chair “ ve
“cake the eat”
Cümlelerinin aptalca olduğunu bilir. Üç yaşındaki çocuğun aksine; okuyabilen bir çocuk anlamca daha kısa olsa
bile “caterpillar” kelimesinin “train” kelimesinden daha uzun olduğunu söyler. Metalinguistic awareness
anlamsal belirsizlik(ambiguity) konusunun keşfini de içerir ki bu çocukların çevresine karşı kelime oyunları
yapmasına olanak tanır.

EARLY CHILDHOOD BILINGUALISM:

Çoğu; belki de dünyadaki çocukların büyük çoğunluğu; erken çocukluk dönemlerinde birden fazla dile maruz
kalıyorlar. Neredeyse doğumundan itibaren birden fazla dil işiten çocuk çoğu zaman “simultaneous bilinguals”
(eş zamanlı öğrenirleri)olarak isimlendirilirken; ikinci dilini daha sonra öğrenenler ise “sequential
bilinguals”(farklı zaman öğrenirleri) olarak adlandırılır. Çocukların erken yaşlarından birden fazla dil öğrenme
yetisi ile ilgili olarak önemli bir araştırma vardır. Buna göre; simultaneous bilinguals değişik yerlerde iki dille
de ilişki içinde olduğunda bu iki dili de anadili olarak konuşanlar oranında iki dil içinde gelişim sağlamaları
beklenir. Doğal olarak; çocuklar eğitimlerine bu dillerden biriyle devam ettiğinden; iki dil arasında
geliştirdikleri bilişsellik ve nihayetinde iki dilde öğrendikleri kelime miktarı açısından önemli farklar
belirebilir. Yine de erken yaşlarında bir dilden fazla dil öğrenenlerin özellikle bilişsellik ve algılama
noktasında yavaş kaldıklarına ilişkin söylenceye de az da olsa bir destek var gibi gözüküyor.
Okul döneminde ikinci dile “submerge”(amiyane tabirle dalmak)olmasını veya uzun dönemli bakım(çocuk
bakıcıları için diyebiliriz)gibi durumları çocukların hemen hemen aile dilinden koptuğu durumlar gibi
düşünmek için nedenler mevcuttur. Böyle durumlarda; çocuk yaşına uygun en üst seviyede öğrenime
ulaşamadan aile dilini(ana dil) kaybeder. Buna “subtractive bilingualism” denir.ve bu durum azınlık
gruplarından olan çocuklar için negatif sonuçlar taşıyabilir. Bazı durumlarda; çocuklar iki dil arasında sıkışır
kalırlar ne ikinci dilde gelişir ne de anadiline devam ederler. Ne yazık ki; eğitimcilerin bu durumda ailelere
sundukları çözüm; aile dilinin kesilmesi ve geçerli dilin kullanılmasıdır. Kanıt karşıt görüşün daha etkili
olduğunu gösteriyor. Şöyle ki; kendileri genel dili öğrenicileri olan aileler kendileri için daha rahat olan dili
kullanmaya devam etmelidirler. Çocuklar geçerli dili kullanmaya devam etmeli ama en azından anadilindeki
anlama yetisini devam ettirirler. Buda ailelerin bilgi ve düşüncelerini ikinci dile nazaran daha zengin ve
ayrıntılı olarak sunmalarını sağlar.
Çocukların diğer bir dili geliştirmeye başladıklarında diğer dili algılayışında azalma olmasında sebep olan
kısıtlı bir beyin kapasitesi dair bir kanıt yoktur. Çoğu azınlığa mensup çocuk neticede genel dilde iyi düzeye
geliyor; fakat ikinci dil zaman alıyor. Tabi ki; bu dilin; bu dili doğumdan itibaren öğrenenler gibi; eğitimde
yeteri kadar iyi şekilde kullanılması birkaç yıl alabilir. Nüfusbilim araştırmaları azınlık gruplarının göçten
sonraki ikinci kuşakta anadilin kaybolduğunu gösteriyor. Erken yaşlarından itibaren birden fazla dile sahip
olma imkanı olan ve bunu hayatları boyunca gerçekten devam ettiren çocuklar çok şanslıdır. Ve ailelerin bu
şansı çocuklarına verme imkanları da cesaretlendirilmelidir.

DEVELOPMENTAL SEQUENCES:

Çocuk ilk yaşlarında dili keşfetme sürecinde gelişirken; öğrendikleri dilin özelliklerinin ortaya çıkması ve
gelişmesi esnasında tahmin edilebilen bir çok dönem vardır. İşte öğrenilen bu özelliklerin ortaya
çıkma,gelişme süreci “developmental sequences“ ya da “evreler” diye tarif edilir. Bir üst anlatımıyla;
“language acquisition ya da bahsi geçen evreler çocukların algılama yetisi olan cognitive development’le
ilintilidir. Mesela çocuklar zaman kavramını anlayıp algılayana kadar “tomorrow” veya “ today” gibi zaman
kavramlarını tam olarak doğru kullanmazlar. Diğer bir deyişle; bu gelişim süreci daha çok çocukların algılama
(cognitive) yetisi içinde sunduğu duygu ve düşüncelerini açıklamalarına yarayan yapılara olan hakimiyet
derecesiyle belirlenir.

GRAMMATICAL MORPHEMES:

Birçok araştırma çocukların dilbilgisi biçimlerini( gram. Morp.) nasıl geliştirdiklerine yoğunlaşır. Çocukların
birinci dil gelişim sürecine dair yapılan en iyi çalışmalardan biri 1960’larda ROGER BROWN ve meslektaşları
tarafından yapılmıştır.Araştırma sürecinde Brown annelerinin anadili İngilizce olan adam, sarah ve eve olan
üç çocukla çalıştı. Araştırmanın bir amacı çocukların 14 tane dilbilgisel özelliği zaman gözetmeksizin nasıl
öğreneceği idi. Gördü ki çocuklar özellikleri neredeyse benzer bir sırada öğreniyorlar (Brown 1973). Aşağıda
çocukların öğrendikleri özelliklerin çok yakın bir dizgisi vardır.

1. present progressive – ing (mommy runnig)


2. plural –s (two boks)
3. irregular past forms (baby went)
4. possessive ‘s (daddy’s hat)
5. copula (annie is a nice girl)
6. articles the,a
7. regular past –ed (she walked)
8. third person sing. Simp. Prsnt. (she runs)
9. auxiliary ‘be‘ (he is coming)

Yukarıdaki listede verilenlerin alt sırasındakileri öğrenenler (mesela 7 8 9 ) üst sıradakileri de öğrenmiştir;
lakin bunun tersi geçerli değildir. Böylece; Brown belli bir gelişim süreci veya order of acquisition (edinim
sırası) olduğunu gösteren bir kanıt olduğunu iddia edebildi. Lakin çocuklar bu özellikleri aynı süre içinde
öğrenmediler. Mesela Eve neredeyse tüm özellikleri 2,5 yaşından önce öğrendiğinde sarah ve adam hala 3 ve
4,5 yaşlarında bu özelliklerin üzerinde çalışıyorlardı. Brown tarafından yapılan ve aynı deneklerle belli bir
zaman dilimiyle kısıtlanmamış olan bu çalışmaya longitudinal study(boylamsal çalışma) denir.
Bu konudaki diğer bir araştırmada cross- sectional study adıyla JILL ve PETER DE VILLARS tarafından
1973 yılında yapılmıştır. JILL ve PETER farklı yaşlarda ve farklı düzeylerdeki 21 çocukla çalıştı. Sonuç
olarak; adam, sarah.eve ‘in geç öğrendikleri özellikleri doğru kullanan çocukların adam,sarah ve eve’in daha
erken öğrendiği özellikleri de doğru kullandıklarını gördüler. İlk özellikleri öğrenen çocuklar sonrakileri tam
öğrenmek zorunda değildi.çocuklar adam,sarah ve eve gibi farklı yaşlarda bu özellikleri öğrendiler; ama yine
de edinimin sıralaması kendi aralarında olduğu gibi adam,sarah ve eve ile de çok benzer.

1-Negation;(olumsuzluk)
LOİS BLOOM’ un yaptığı araştırmanın içeriği kathryn, gia ve eric’in 3 yaş öncesi olumsuzluk
kavramı(negation) gelişiminin ayrıntılı bir analiziydi. Çocuklar olumsuz kullanımları çor erken öğrendiler ki
bunlar reject, disagree with, deny, refuse kavramlarıydı. Ama çocukların kavram ve anlam olarak olumsuzluğu
bilmesine rağmen dilbilgisel olarak kullanımı öğrenmeleri biraz zaman aldı.(bloom& lahey 1978) bir sonraki
bölümde olumsuzluk kullanımının evreleri işlenecektir.

• Stage 1: çocuğun olumsuzluğa ilişkin ilk öğrendiği “no” kavramıdır. Tek başına ya da kelimenin başına
konarak olumsuzluk işlemi gerçekleştirilir.
No go. No cookie. No comb hair.
*Bazı çocuklar “any” i bile olumsuzluk olgusunun bu ilk evresinde kullanırlar.
Any bath!

• Stage 2: ifadeler uzayıp özne belirdiğinde olumsuz yapı olan “no” hemen fiilin önünde kullanılmaya başlanır.
Dady no comb hair.

• Stage 3: bu evrede olumsuz yapılar daha karmaşık cümleler içinde kullanılmaya başlanır. Çocuklar “no” dan
başka “can’t ve “don’t” gibi yapıları kullanırlar. Cümleler aslında olumsuz yapının yardımcı fiil veya “can” kipine
(modal) eklenmesinde sorun yoktur ama özellikle p.simle .tense’nin yardımcı fiili olan “don’t”un kullanımı
kişilere göre çeşitlilik kazanmamıştır henüz.
I cant do it. He don’t want it.

• Stage 4: daha sonra çocuklar yardımcı fiiller olan do ve is ve can kipini doğru olarak kullanmaya başlarlar.
You didn’t have supper. She doesn’t want it.
Lakin daha karmaşık olan diğer olumsuz yapılarda hala sorun olabilir
I don’t have no more candies.

2-questions(sorular):
Çocukların soru yapılarını öğrenme evresi çok tutarlıdır. Ve yine belli bir sıraya tabidir. Bu kendini wh- tarzı
sorularda daha iyi kendini gösterir.
“What” genellikle bu tarz soru kelimeleri arasında ilk kullanılanıdır. İlk başlarda bazen whatsat? Whatsit?
Gibi tek öbek sanıp belli bir zaman sonra aslında ayrı parçalardan oluştuğunu anlayıp what ? kelimesini
öğrenirler.
“where” ve who” da yakın zaman içerisinde öğrenilir; bunlar aslında çocukların zaten cevaplandırdığı “şimdi”
ve “burası” ile alakalı sorular sordukları gerçeğini yansıtır. Zaten ebeveynlerde günlük konuşma içerisinde
çocuklara bu tip sorular yönlendirirler.

“Why” ikinci yaşın sonuna doğru belirir ve gelecek bir veya iki yılın favori sorusu bu olur kelimenindönemde
bitmek bilmeyen why? Soruları gelir. Bu yaşta; çocuklar anlamını tam olarak bilir gözükmezler; fakat bu
küçük kelimenin anlamını yetişkinlerle giriştiği konuşmalarda kesinlikle alır ve anlarlar.
En sonunda; çocuk zaman ve biçimi öğrendiğinde “ when” ve “how” soruları oluşur. What, who,where
sorularının aksine çocuklar bazen algılama olarak daha zor why when how sorularını anlamlarını tam olarak
anlamadan; aşağıda örnekteki 4 yaşındaki çocuk gibi soruda kullanırlar.
Child: when can w ego outside?
Mom: ın about five minutes.
Child: 1-2-3-4-5!! Can w ego now?

Bu soru kalıplarını kullanabilme yetisi bir parçada çocukların sordukları soru tarzlarıyla ve bilişsel
gelişimleriyle(cognitive development) bağlantılı olduğundan dil edinimlerinin belli bir sıra içermekte olduğu
sürpriz değildir. Belki de daha dikkate değer olan şey sorulardaki cümle kurgusundaki tutarlılığın
öğrenilmesidir. Bu gelişim yeni anlamlar öğrenmeye dayanmaz aksine zaten hem çocuk için hem de dinleyici
(interlocuter) için anlaşılır olan anlamları ifade eden değişik formlara dayanır.

• Stage 1: ilk dönem soruları tek ya da birkaç kelimeden oluşan ve soru olduğunun vurgu ile verildiği
tarzdadır.
Cookie? Mommy book?
Aynı zamanda kesinlikle doğru soru cümleleri de oluştururlar; doğrudurlar çünkü bunlar bütün olarak
öğrenilmiştir(kitaptaki karşılığı ile formulaic chunks).
Where is daddy) what’s that?

• Stage 2: cümleleri geliştikçe ve daha fazla yeni soru sordukça çocuklar daha deklare edici tarzda cümle
kurgusu kullanır. Yes/ no ile artan bir tonlama, wh- ileyse cümlenin sonuna soru kelimesi koyarak cümlenin
soru olduğunu hissettirirler.
You like this? I have some? Why you catch it?
Bu evrede, stage 1 deki formulaic chunks ile beraber kullanılmaya devam edilir.

• Stage 3: yavaş yavaş; çocuklar soru yapılarının daha farklı olduğunu anlar ve aşağıdaki gibi sorular
üretmeye başlarlar.
Can ı go? Is that mine?
Ama yine bu dönemde çocuklar tüm soru ifadelerini genelleyerek soru ifadelerini cümlenin başına getirerek
soru yapmaya çalışabilirler.
Is the teddy is tired? Do ı can have a cookie?
Bu evrede wh- tipi sorular deklare edici kurgusunu devam ettirir.
Why you don’t have one?
Çocuklar soru sorma üzerine çalışır gözükürler ama cümle soru olduğunda cümlenin ilk kelimesi ile ilgili
yapılması gereken değişikliğin farkında değildirler.biz bunu “fronting” olarak adlandırabiliriz, çünkü çocuklar
wh- ya da yardımcı fiilleri başa getirmesine karşın geri kalan cümle içi değişiklikleri yapmaz.

• Stage 4: daha sonra, çocuklar cümle içinde özne- yardımcı fiil değişikliğini yapmaya başlarlar ve yardımcı
fiile gerek olmayan yerlerde bile “do” ’yu kullanırlar.
Do you like ice cream?
Bu evrede bile; çocukların wh- ya da inversion’u kullandığı görülebilir ama ikisi birden değil.bundan dolayı
yes/no’lu sorularda inversiona rastlanırken wh- tarzı sorularda”what ıs that?” gibi hala kullanılabilen
chunklar hariç inversiona rastlanmaz.
Can he eat the cookie? Where ı can draw them?
• Stage 5: en sonunda çocuk iki işlemi ( hem wh- kullanımı hem de inversion) aynı anda yapabilir.
Why can h ego out?
Ama hala olumsuz bir inversion sorusu yapamazlar.
Why he can’t go out?

• Stage 6: nihayetinde; tüm işlemleri öğrendiğinde aşması gereken bir engel vardır oda wh- kelimelerin cümle
içerisinde bağlı cümlecik (clause) veya devrik soru olduğunda çocuklar yine genellemeye giderek şöyle
cümleler kurarlar;
I don’t know why can’t he go out?
Dört yaş itibariyle; bu evreleri geçen İngilizce konuşan çocukların çoğu düzgün ve uygun sorular sorarlar.
Ama bu geriye gitmemek anlamına gelmez. Sonuçta çocukların konuşmaları dillerinin o bölümünü
öğrendiklerini gösterir.

SUMMARY:
Çocukların erken dönemlerinde öğrendiklerini tekrarlamak bize onların erken yaşlarda ne öğrendiklerini
anlamamıza vesile oldu. Şimdi ise sıra bunları nasıl öğrendiklerine geldi. 50 yılı aşkın zamandır bu konuya
ilişkin araştırmalar yapılıyor ve bunlar 3 ana yaklaşımı açıklıyor: behaviourist,ınnatist ve interactionist
yaklaşım.

2.THEORETICAL APPROACHES TO EXPLAINING FIRST LANGUAGE LEARNING:

Behaviourism: say what I say

Behaviourism 1940lar ve 1950lerde özellikle Amerika da çok etkin olmuş öğrenmeyi açıklayan bir teoridir.
Geleneksel behaviouristler dil öğreniminin taklit, tekrar, başarı için geri dönüt ve alışkanlığın sonucu
olduğuna inanırlar.çocuklar etraflarında duydukları sesleri ve örnekleri taklit eder ve bunun karşılığında ise
övgü alırlar. Çevrelerinden gördükleri bu cesaretlendirme sonucu olarak doğru dil kullanımı” habit formation”
oluşana kadar sesleri ve örnekleri taklit etmeye devam ederler. Bu görüşe göre; çocukların maruz kaldığı
dilin miktarı ve kalitesi ; burada çevrece çocuğun desteklenmesini de belirtmeliyiz; çocuğun dil öğrenimi
başarısını etkilemektedir.
Dilin nasıl öğrenildiğine dair behaviourist görüş sezgisel bir anlayışa sahiptir. Ve şüphe yoktur ki çocukların
erken yaşta dil öğrenimlerinin bazı yönlerine kısmi bir açıklama getirebilir. Ama yine de; bu görüşün dilin
daha karmaşık yapılarının nasıl öğrenildiğine dair görünüşünü anlamak için gerçek dil birikimini incelemek
yaralı olur.
Behaviouristler taklit ve tekrarı( imitation ve practise) dil ediniminin temel süreci olarak görürler.bu iki
terimin ne anlama geldiğini anlamak için şu örnek ve açıklamalara bakalım:

Imitation: bir kişinin ifadesinin tüm olarak yada kelime kelime tekrarıdır.
Mom:would you like some bread and peanut butter?
Katie:some bread and peanut butter.

Practice:ardı ardına yapılan tekrarların tümü.


Micheal:ı can hurdle it. Hannah can hurdle it. We can hurdle it.

Sayfa 10daki aktiviteye ilişkin;


Peter’ın iyi bir şekilde taklit ettiği kolayca görülüyor. Ama; tüm çocuklar peter’on yaptığı gibi yapamayabilir.
Peterın konuşmasının %30-40 taklite dayanırken bu oran başka çocuklarda %10dan daha az olabilir.
Çocukların tekrarlarının gelişi güzel olmadığını belirtmek gerekir. Çok ayrıntılı araştırmalar gösterdi ki peter
yeni öğrendiği kelimeler tam olarak dil sistemine oturana kadar onları tekrara devam ediyor ve daha
sonrasındaysa diğer yeni kelimeleri ve yapıları taklit etmeye başlıyor. Böylece benzer ve aynı şeyleri
durmadan tekrar eden papağanın aksine, çocukların tekrarları seçici ve o an öğrendiklerinin tekrarına
dayanır. Diğer bir ifadeyle; çocuk taklit ederken dahi; taklit edeceği şeyin seçimi basit olarak çevrede kolay
erişilebilir şeylere değil; çocuğun zaten anlamaya başladığı ifadelere dayanır gibi gözüküyor.
Sayfa 11-12deki örneğe ilişkin;
Cindy bu tekrar işini sıkıya almışa benziyor ki yaptığı tekrarlar yabancı dil sınıfındaki”substition drill”’i
anımsattı. Ama tekrar önemle üzerinde durmak gerekir ki tüm çocuklar cindy’nin yaptığı ölçüde bu tekrarları
yapmaz. Cindy bu örnekte diğer durumlarda söylediği şeylerden çok daha fazlasını tekrar etmektedir. En
önemlisi, neyi tekrar edeceğini ve taklit edecepini seçen Cindy’nin kendisidir.
Peter ve cindy örnekleri behaviourism’in dil edinim görüşüne destek veriyor gibi ama bu tür tekrarlar ve
alıştırmalar(imitation&practice)çocukların dilin tüm özelliklerini nasıl öğrendiğini açıklamıyor.
Bunun yanı sıra; peter ve cindy yaptıklarını neredeyse çok az tekrarlarla gerçekleştiren çocukların normal dil
edinimi görüşüne de ihtiyacımız vardır.

Sayfa 12 ve 13deki örneğe ilişkin olarak;


Cindy gibi kathryn’de bazen kendi konuşmasını tekrar ediyor veya bağlantılı cümle üretirken nadiren
başkalarını taklit ediyor. Bunun yerine; ya sorulara cevap veriyor ya da kendi soru üretiyor. Ayrıca; diğer
konuşmacının( yani duyduklarını) sorularını daha ayrıntılandırıyor. Yani bu konuşmada kathryn daha aktif
durumdadır.
Diğer çocuklar;
Aşağıdaki diyaloglarda taklit yapmayan çocukların örnekleri vardır.
• KYO (6 yıl, 10 ay): I am hungry.
Dad : We will have some poppy seed bread in a little while.
K: No I want it now.
D : We have to wait till it is defrosted.
K : But I like it frossed.

• 2-Randall had a little bump on his hand and his mother said that they would have to take him to the doctor
.

R(3,0) W hy ? so he can doc my little bump ?

• 3-Michkel 2,10) mummy , I am hiccing up and I cannot stop

• 4-Mother :get undressed


David: I AM GETTİNG UNDRESSED
I AM GETTING ON DRESSED
I AM GETTING ON DRESSED
I AM GETTING OFF DRESSED.

1-4 numaralı örneklerde, word formation kuralını ve genelleme yapma işlevlerini öğrenen çocukların
konuşmaları vardır, Bu örneklerde;
1-Kyo de- önekinin kelimeyi negatif yaptığını biliyor.ondan dolayı kelimenin karşıtı olarak frossed olarak
söylüyor.
2-Randall “doctor” isminden “doc” diye bir fiil üretiyor. Çocuk bu çıkarımı by analogy (kıyas yoluyla) yapıyor.
Örn: “farmer who farm”; “swimmers who swim”; “actors who act”.
3-Michel bu örnekte phrasal verbs (two-word verbs) (Örn: “standing up”, “picking up”) lerdeki kuralı
genelleştiriyor ve “hickup” hıçkırmak fiilini de “hiccing up” biçiminde sarfediyor.
4-David ne duyduğundan emin değildir ve henüz un- önekini anlamıyor. Duyduklarını tekrarladıktan sonra
durumu analiz ediyor ve “on dressed” sonucunu çıkarıyor, ve daha sonraki analizinde bu off dressed sonucunu
çıkararak soyunması gerektiğini anlıyor.
5-Lucy’nin 12.doğum günü partisinde kulplu bardaklarda üzüm suyu ile birlikte tost dağıtılmıştır.
Father: I’d like to propose a toast Kadehimi sağlığınıza (şerefinize) kaldırıyorum.
Bir süreden sonra, David bardağını kaldırdı ve:
David (5,1): I’d like to propose a piece of bread.
Masadakilerin David’e gülmesinin ardından david kendisiyle dalga geçtiklerini düşünüp masayı terkediyor.
Bunun üzerine herkes David’in şaka yapmadığını anlamış.
6-Mother: I love you to pieces
David (4,1) I love you three pieces
Yukarıdaki 5. ve 6. örnekler bir çocuğun konuşulan konu içindeki kelimelerin anlamlarını tam yada sınırlı
olarak keşfetmesüreçlerini göstermektedir.
(5) David: David’in, şerefe bardak kaldırma adeti hoşuna gitmişti, “I’d like to propose.....” kalıbını kullanmaya
konsantre olmuş ve son kelime yi kızarmış ekmek zannederek “ a toast” yerine “a piece of bread” sözcüğünü
kullandı ve tabi ki bu da gülüşmelere neden oldu.
(6) to pieces ne anlama gelir ?en azından 2 pieces onun beni ne kadar sevdiğini gösterir. Böylece David aşkın
miktarını arttırır. 3 parça
7 Randal (2,9) Are dogs can wiggle(KIPIR KIPIR OYNATMAK) their tails?
8 Randal(3,5) you took all the towels away because I cannot dry my hands .
7.ve 8. örnekler tam olarak öğrenilmemiş temel cümle yapısının sistematik olarak yanlış kullanımını gösterir.
(7) Randall soru oluşturmanın 3. safhasındadır .Randall soru sorarken belli kelimeleri cümlenin başına
getirerek yapıldığı sonucuna varmıştır –fransızcada est –ce que formunda olduğu gibi. Bu safhada diğer
örnekler “ Are those are my boots”.

(randal”ı can’t dry my hands because you took all the towals away. Demek yerine you took all the towels away
because I cannot dry my hands deme” bu cümleyi söylerken yan cümlecik konusunda hata yapmıştır. Çocuklar
bu safhada olayları oluş sırasına göre ifade ederler. Bu durumda, havlular Randall ellerini kurulamadan önce
kaybolmuştur,( yani ilk söylediği cümle bu anlama gelir.) Randall “before ya da because” gibi kelimelerin
cümlenin yapısını nasıl değiştirdiğini bilmediğini görüyoruz.

Çocukların bu konuşma örnekleri bize dili öğrenme süreci konusunda bir bakış açısı sağlar.”Taklit ve pratik”
çocuklar tarafından kullanılan bazı formları tek başına açıklayamaz. Çocukların kurdukları cümleler
yetişkinlerden duydukları cümleler değildir. Bunun yanı sıra,çocuklar örnekleri anladı gözükür ve onları yeni
konteslere genelleme yapar.Yeni kelimeleri ve yapıları yetişkinler tarafından nasıl kullanılacağını anlayana
kadar üretirler.

Behaviourist görüş, çocukların dilin belli kısımlarını nasıl öğrendiği konusunda akla uygun bir açıklama ortaya
koyar. Bununla birlikte, dilin karmaşık yapılarının öğrenilmesi farklı bir açıklama gerektirir ve şimdiki
bölümde dil ediniminin taklit ve tekrar’ın ötesine uzanan yaklaşımlarına değineceğiz.

INNATISM: IT’S ALL IN YOUR MIND

Dilbilimci Noam Chomsky çocukların biyolojik olarak dil için programlandığını ve dilin diğer biyolojik
fonksiyonlar gibi aynı yolla çocukta geliştiğini iddia eder.Örneğin,her çocuk yeterli besin ve rahat hareket
etme olanağı sağlandığı taktirde yürümeyi öğrenecektir. Çocuğa öğretilmesi zorunlu değildir. Bir çok çocuk
hemen hemen aynı yaşta öğrenir ve yürüme bütün normal bireylerde aynıdır.Chomsky için ,dil edinimi de buna
çok benzerdir. Çevre yani çocuklarla konuşan kişilerin bulunduğu ortam temel niteliktedir .Çocuk ya da
çocuğun biyolojik gelişimi geriye kalan işi yapacaktır bu da innatist yaklaşım (doğuşçuluk anlayışı) olarak
bilinir. Chomsky bu teorisini taklit ve habit formation’a dayalı davranışçı öğrenme teorisinin yetersizliğini
görmesi üzerine öne sürmüştür.

Chomsky davranış bilimi’nin(behaviourist app.) dil ediniminin mantıksal problemini açıklamakta başarısız
olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bu mantıksal problem, çocukların çevresinde duydukları dilin örneklerini temel
alarak öğrenebileceğinin beklenilmesinden ziyade; onların dil yapıları hakkında daha çok şey bildikleri
gerçeğine işaret eder. Chomsky ‘e göre çocuğun çevrede maruz kaldığı dil şaşırtıcı örneklerle doludur ( yarım
cümleler, yanlış başlama, dil sürçmeleri gibi) ve çocuğun ihtiyacı olan bütün bilgileri sağlamaz.
Üstelik,çocukların sistematik olarak hatalarının düzeltilemediği açıkça belli olan bir kanıttır. Okulöncesi
çocukları için yapılan aile düzeltmelerinin tutarsız ve hatta işe yaramadığı gözlemlenmiştir. Aileler hataları
düzelttiğinde,çocuklar anlam üzerine odaklanır; dil formları üzerine odaklanmazlar.aileler de daha çok
çocuğun söylediği yanlış ifadeyi daha dilbilgisel biçimde tekrar ettiğinden Bu düzeltmeler pek işe yaramaz;
çocuklar kendi bildiklerini kullanmaya devam ederler hatta bazen bu düzeltmeleri dikkate almazlar ve
burunlarının dikine gitmeye devam ederler.

Chomsky ‘e göre çocukların zihinleri sadece çevrelerinden duydukları şeyleri taklit ederek doldurulabilecek
boş bir karatahta değildir. Bunun yerine chomsky; çocukların dil sisteminin temelini oluşturan kuralları
anlamak üzere özel bir kabiliyetle doğduklarını iddia eder.
Chomsky başlangıçta bu özel kabiliyeti dil edinim yetisi olarak adlandırmış(LAD). Bu yeti genelde beynin
herhangi bir yerinde olan hayali bir karakutudur. Bu kutu , bütün insan dillerinde evrensel olan ilkeleri içerir,
ve çocuğun dili anlamaya çalışırken yanlış şeyleri öğrenmesini engeller. Bu yetinin çalışması için çocuğun
sadece doğal dilin örneklerine ulaşması gerekir. Bu dil örnekleri yetiyi aktif hale getirmek için bir tetik işlevi
görür. Aktif edilir edilmez çocuk öğrenilecek olan dilin yapısını temel içgüdüsel dilbilgisi ile çevresindeki belli
bir dilin yapısını karşılaştırarak keşfeder. Son yazılarında chomsky ve onun görüşünü takip edenler artık bu
ifadeyi (LAD) pek kullanmıyor, bunun yerine LAD’e gönderme yapan UNIVERSAL GRAMMAR (UG) ifadesini
kullanıyorlar. Bu da bütün dillerde ortak olan ilkelerden oluşur. Eğer çocuklar universal grammar ile
donatılırsa , o zaman öğrenmek zorunda oldukları şey kendi dillerinde anladıkları ilkeler ve çevrelerinde
duydukları ve belli bir dilde var olabilen bu ilkeler üzerindeki varyasyonları öğrenme yollarıdır.
Chomsky çocukların, dili yürümeyi öğrenmede olduğu gibi aynı yolla ve aynı sırada geliştirdiklerine dikkatimizi
çekmiştir. Çevresel farklılıklar dil edinim hızında farklılıklara neden olabilir fakat yetişkin dil bilgisi
(linguistic competence) bütün konuşmacılar için aynıdır. Dili oluşturan karmaşık yapıları edinirken zihinsel
kabiliyetleri bir çok yönde sınırlı olan genç çocuklar , 2. bir dili öğrenen yetişkinlerin kıskandığı bir şeyi
başarabilirler.
Burada ınnatıst görüşü destekleyen bazı kanıtların özetleri mevcuttur.

1) Hemen hemen bütün çocuklar kendilerinden çok karmaşık bir şey istenmedikçe bir gün bir şekilde ana
dilllerini öğrenirler. Sağır olan çocuklar işaret dilini çocuklukta maruz kalırlarsa öğrenecektir. Hatta bu
çocukların dil edinim süreci duyan çocuklarınkine benzer bir hal alacaktır. Zihinsel kabiliyeti sınırlı olan
çocuklar bile oldukça karmaşık dil sistemlerini, dahil edildikleri bir iletişimin sürecinin olduğu ortamda
öğrenecektir.

2) Çocuklar kendilerinden dil gelişimlerini arttırmalarının ya da aksine dili dizginlemesinin(sövme gibi


durumlarda) beklendiği bir çok farklı durumda ana dillerinin yapısını öğrenirler. Çocuklar kelimenin farklı
seviyesini , yaratıcılığı, sosyal lütfu öğrenirler fakat bütün bunları çevrelerinde konuşulan dil yoluyla
öğrenirler. Bu da dilin zihinsel gelişimin diğer özelliklerinden farklı olduğu ve beynin farklı kısımlarına
yerleştirilebiliceği hipotezi için bir destektir. Moduler ifadesi beynin farklı bilgi ve öğrenme görevini üslenen
farklı “modülleri” vardır görüşünü tasvir etmek için kullanılmıştır.
3) Çocuğun maruz kaldığı dil sonunda bilmesi gereken bütün dil kurallarını ve örneklerini içermez.
4) Hayvanlar hatta piramatların(?) bile insanlardan eğitim alarak 3-4 yaşındaki bir çocuğun doğal dil kadar
karmaşık olan sembollar sistemini öğrenemez.
5) Çocuklar kendilerine kurduları cümlelerin veya işittiklerinin hangisinin doğru ya da yanlış olduğu
söylenmeksizin dilin karmaşık bölümlerini öğrenirler.
Çocukların özel bir yönlendirme olmadan dilin karmaşık yapılarını öğrenmelerine örnek olarak reflexive
pronouns verilebilir. Dönüşlü fiilerin sistematiği chomsky’nin penceresinden bakan bir çok dilbilimci
tarafından araştırılmıştır. Lydıa whıte’ın alınan aşağıdaki cümleleri inceleyelim. Cümle himself zamirini
içermektedir isim ve zamir ikiside antecedent’ı işaret etmektedir. Cümlenin başındaki yıldız hatalı olduğunu
gösterir.

Çocuklar taklit yoluyla duydukları cümleleri öğrenebilirler mi?

a) John saw himself

b) *Himself saw John


A ve b ‘ de dönüşlü zamirin söz ettiği ismi nitelendirmesi gerektiğini görüyoruz , fakat c bunu çürütüyor.
c) looking after himself bores john
Bu cümlelere bakarsak
d) john said that fred liked himself
e) * john said that fred liked himself
f) john told Bill to wash himself
g) *John told Bill to wash himself.
Bu örneklere baktığımızda isim öbeğinin önce gelen olduğunu anlayabiliriz . fakat h bunu çürütür.
h) John promised Bill to wash himself.
Ve bundan daha karışık . genellikle refleks pronoun antecedent ile aynı cümlede olmalı a ve (d) ‘ de olduğu
gibi ama “h” her zaman olduğu gibi değil.üstelik özne konumunda olabilir “i” de olduğu olduğu gibi fakat “j” de
olmaz
i) john believes that himself to be intelligent
j) *john believes that himself is intelligent
Bazı durumlarda birden fazla antecedent mümkün k de olduğu gibi
k) john showed Bill a picture of himself

Şimdiye kadar dönüşlü zamir ile ilgili kuralları yorumlarken ne kadar karmaşık olduğuna ikna olmuşsunuzdur.
Innatistler, aileler çocuklarının hatalarını düzeltseler bile deneme yanılma yoluyla dönüşlü zamir kuralını
anlamayadıklarını öngörür. Innatist görüşü araç edinmiş dilbilimciler çocukların gramer kurallarını
edinmesinin bütün dillere uygulanan universal grammar’ın ilkeleri tarafından yönlendirildiği sonucuna
varmışlardır.
the biological basis for the innatist position:
ERIC LENNEBERG, chomsky ile aynı yönde düşünmektedir ve konuşmanın ya da dil ediniminin diğer fiziksel
kazanımlar gibi eğer zamanında uyarılırsa başarılı olunabileceğini savunur. Eğer dil ve buna bağlı
yoksunluklar(yani iletişim eksikliği)devam ederse çocuk konuşma ve ne yazık ki dil öğrenimini
tamamlayamayabilir ki Victor ve genie bunun iki örneğidir. Victor ormanda bulunmuş; dil öğretilmeye
çalışılmış lakin başarılı olunamayarak sadece iki kelime öğretilebilmiştir.diğer örnek genie ise 11 yıl sonra
kapalı bir odada ve yalnızca babasının hırlamaları ve havlamalarına maruz kalıp belli bir sessizliğe bürünmüş
halde bulunmuş; fakat belli bir sosyallik kazandırılmasına karşın tam bir dil edinimi sağlanamamıştır. Bunlar
tabi ki critical periodu destekleyen örnekler, ama dil edinimini etkileyen diğer faktörlerin ne olduğunu
bilmiyoruz.

Summary:

Bu yaklaşım tarzı dilin karmaşık yapılarının nasıl öğrenildiği hususunda ikna edici bir niteliğe sahip gözüküyor.
Lakin bazı araştırmacılar ınnatıst position(doğuştancılık anlayışı)’nun ağırlıklı olarak sonuca odaklandığını ve
bu düzeye gelesiye kadar ki sürecin açıklanmasının ihmal edildiğini vurgularlar.
Son zamanlarda dikkat çeken bir diğer yaklaşım tarzı ise interactionist position’dur(etkileşimci anylayış)bu
yaklaşım tarzı chomsky’den kesin bir şekilde ayrılır çünkü; beyinde bulunan bir modülden değil genel öğrenim
ifadesinden yola çıkarlar. Dahası çocukların bilmeye ihtiyacı olduğu şeyin aslında maruz kalacakları dil
olduğunu öngörürler.

The interactionist position: a little help from my friends

Birinci dil edinimine yönelik üçüncü teorik bakış çocuğunun seviyesindeki dilbilimsel çevrenin önemi üzerinde
durur. Bu yaklaşıma göre dil çocukların birey olarak taşıdıkları karakteristik özelliklerle;içinde büyüdüğü
ortam arasındaki karmaşık ilişkinin sonucu olarak gelişir. Bu anlayış çevre faktörüne daha fazla önem verir.
Ve bu ortamda oluşan “child directed speech”ise ayrı bir önem arzeder. Ayrıca etkileşimciler, dil edinimini
çocukların kendi bağımsız deneyimlerinden veya zihinsel gelişimlerinden ziyade diğer yetenek ve bilgilerden
de öğrenildiğine meyilli bir anlayışa sahiptir.
Piaget bebekleri ve çocukları oyun oynarken ve yetişkinlerle etkileşim kurarken gözlemlemiştir. Nesnelerin
sürekliliği, miktardaki süreklilik ve mantıksal çıkarım gibi faktörlerin zihinsel anlamayı nasıl etkilediğini
ortaya çıkarmıştır. Buradan çocukların zihinsel gelişiminin dili kullanmada kısmen etkili olduğunu görmek
mümkündür. Mesela, “bigger ya da more” gibi ifadelerin kullanımı çocukların simgelediği kavramı anlamasına
bağlıdır. Bu zihinsel gelişim çocukla iletişim arasındaki gözlenebilen, ellenebilen, ve kullanılabilen etkileşime
bağlıdır. Innatistlerin tersine, Piaget dili farklı bir zihinsel modül olarak görmez. Onun için dil, çocuklukta
gelişmiş semboller sistemidir. Dil çocukların edindiği bilgiyi temsil etmek için fiziksel etkileşim ve çevre ile
kullanılabilir.
Vygotsky’e göre dil tamamen sosyal etkileşimden gelişir. Destekleyici bir etkileşim ortamındaki çocuk, bilgi
seviyesini ve performansını kendi başına yapabileceğinden daha fazla arttırır. Vygosty çocuğun bir
başkasıyla yapabildiği bu etkileşimi “ZONE OF PROXIMAL DEVELOPMENT ” olarak isimlendirir.
Çocukların yetişkinlerle ve diğer çocuklarla olan etkileşimin önemini gözlemlemiştir. Vygosky Piaget’den farklı
düşünür. Piaget dil bir sembol sistemi olarak edinilen bilgiyi ifade etmek için fiziksel dünya ile
gerçekleştiğini hipotez etmiştir, oysa Vygosky için dil sosyal etkileşimle ortaya çıkar.

Child-directed speech:

Yetişkinlerin çocuklarla konuşurken kullandıkları dile “child-directed speech” denir. Hepimiz yetişkinlerin
çocuklarla konuşken konuşma şeklini değiştirdiğini biliriz. İngilizcede “child directed speech” yavaş konuşma
tarzı , yükses ses perdesi , farklı ses tonu, basit cümle örnekleri, sık tekrar, ve paraphrase gibi unsurları
içerir. Üstelik, konuşmanın konusu çocuğun çevresiyle şuan ve şimdi ile çocuğun yaptığı şeylerle
sınırlandırılabilir. Yetişkinler sık sık çocuğun söylediği cümleyi tekrar eder fakat gramatik olarak genişletir.
Mesela çocuk “dump truck dump truck” der, Lois cevap verir “Yes, the dump truck fell down” .
Aileler ve farklı kültür grupları arasında çalışan araştırmacılar, Amerikan orta sınıf aileleri için tanımlanan
“child directed speech”i evrensel bulmamışlardır. Bazı toplumlarda yetişkinler çocuklarla sohbet etmezler.
Fakat bu çocuklar toplum dilini öğrenirler. “Modified interaction” sağlamayan ailelerin çocukları da mutlaka
bir dil öğrenecektir.
Daha öncede belirtildiği gibi erken yaşlarda yapılan bu konuşmaların çok büyük etkisi vardır çocuk üstünde.
Lakin bazı durumlarda zorunlu olarak çocuklar bu kaynaktan mahrum kalırlar. Aynı jim’in başına gelenler gibi;
jim sağır ana ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldi ve 3 yaş civarında çevresiyle çok az iletişim
kurabiliyordu. Ve televizyon neredeyse tek ses kaynağıydı.anne ve baba işaret diliyle çevresiyle anlaştığından
uygun bir gelişim ortamı bulamadı.yapılan testler yaşına oranla çok aşağılarda olduğunu gösterdi.jim bir
yetişkinle iletişime başladıktan sonra anlatım yetileri gelişmeye başladı. 4 yaşına geldiğinde anormal
konuşmaları ortadan kalkmıştı. Küçük kardeşi glenn jimin ilk test yapıldığı yaşda test yapıldı ve çıkan
sonuçlar gösterdi ki jim in glenn’le giriştiği iletişim kardeşine yararlı olmuştu. Bundan dolayı birebir iletişim
çok önemlidir.
İkinci ünitedeyse bu sefer ikinci dil edinimi üzerine konuşacak ve beliren yaklaşım tarzlarını ele alacağız…

You might also like