You are on page 1of 9

1970’lerde İtalyan feminizmi, işçicilik ve otonomi: Karşılığı ödenmeyen

yeniden üretim emeği ve şiddetle mücadele – Patrick Cuninghame


Çeviri: Gamze Boztepe 8 Mart 2018 17:24

Otonomiyi en önce hayata geçirenlerden biri, devlet iktidarının ele geçirilmesi


ve sosyalizmin kuruluşundan sonraya dek, ihtiyaçları “devrimci parti”
tarafından tarih boyunca ertelenenlerin bir araya geldiği,  toplumsal cinsiyet
meselesinin sınıflarına sıkı sıkıya bağlı olduğu kadın hareketidir

1
Tüküreyim Hegel’e.

Efendi-köle diyalektiği, erkek toplulukları arasındaki hesaplaşmaya dayanır:

Ataerkil uygarlığın büyük baskısı altında olan kadınları kapsamaz.

Efendi-köle diyalektiğinden geliştirilen devrimci bir teori olarak sınıf mücadelesi de


kadınları dışlar.

Sosyalizmi ve proletarya diktatörlüğünü sorguluyoruz.

Carla Lonzi

Özellikle feminist hareketler otonom olma eğilimindeydiler, çünkü kadınlar


toplumsal bir kategori olarak; sol siyasi partiler, sendikalar, toplumsal hareketler ve
devrimcilerle de dahil olmak üzere tüm toplumsal ilişkilerinde patriyarka tarafından
ezilmişlerdir. 1968 hareketlerinin son derece önemli ancak nihai olarak muğlâk olan
deneyiminden sonra, daha eski Kurumsal Sol örgütleriyle benzer şekilde,
kadınların ihtiyaç ve farklılıklarını, sınıf mücadelesinin taleplerine tabi kılarak
asgariye indiren “Yeni Sol’un politik biçimleri ve uygulamaları hakkında, teoride
değilse bile pratikte temel bir eleştiri geliştirmekte, İtalya ve başka yerlerin ilkleri
arasında yer aldılar. Bu eleştiri, 1970’lerin başında birçok kadının, “silahlı
mücadele”ye katılım konusu ve bunun yarattığı kriz eşliğinde, ilk öz-yönetimli
feminist örgütleri kurmak için, Yeni Sol (NL) partilerini ve gruplarını terk etmesine
neden oldu.  Bu durum, feminist örgüt eleştirisinden etkilenmiş ama görece az
sayıda feministin katıldığı, radikal olarak anti-kapitalist bir toplumsal hareket olan
Otonomizm’in, parçalanmış kalıntılardan ayrışarak yaratılmasına yol açtı.

Aslında Sendikacılık ve Kurumsal Sol’un diğer partileri içinde bir eğilim olan
Operaismo (İtalyan işçiciliği), aynı zamanda özellikle Mariarosa Dalla Costa,
Leopoldina Fortunati ve Lotta Feminista’daki (LF/Kadın Mücadelesi) diğer
kadınların teorik ve politik çalışmaları sayesinde, İtalyan feminist hareketini
derinden etkiledi. Bu örgüt, yeni kuşak işçilerin yeniden üretimi ve devlet ya da
piyasaya doğrudan maliyeti olmayan mevcut kuşağın bakımı üzerinden kapitalist
ekonomiye verilen stratejik önemden hareketle ev işlerine ücret verilmesi için bir

2
kampanya düzenledi. Ya da “Yeni Feminist Hareket” kitapçığının yazarlarının
dediği gibi:

 […] ve kadınların yaptığı tüm bu işler, haftalık ortalama 99.6 saat boyunca, grev,
devamsızlık ya da herhangi bir talep ihtimali olmaksızın ücretsiz yapılmaktadır.

Avrupa ve Kuzey Amerika boyunca hızla yayılan bu kampanya, ilk ulus-ötesi


toplumsal hareketlerden biri olan Ev İşi için Ücret’in kurulmasıyla sonuçlandı ve
Refah Devletinin, emekte cinsiyet ayrımcılığının ve iş gücünün yeniden üretiminin
koruyucusu ve garantörü olduğuna yönelik eleştiriye yol açtı. Bu, 1970’lerin
ortalarındaki boşanma ve kürtaj hakkı için büyük halk protesto ve gösterileri
döneminden sonraki durgunluk sürecinde, özellikle sağlık, doğum kontrolü, kürtaj
ve aile içi şiddeti önleme alanlarındaki alternatif sosyal hizmetlerin, diğer feminist
gruplar ile birlikte oluşturulmasıyla sonuçlandı. Seksenli yıllardaki bu tür
hareketlerin krizinden bu yana feministler, genellikle akademisyen olarak, güncel
yerli mücadelesi ile çevreci ve savaş karşıtı hareketlerin mücadele koşulları ve
biçimleri arasında karşılaştırmalı analizler yaparak, kadınların toplumsal statü ve
post-Keynesyen kapitalizm dahilindeki mücadeleleri hakkında birçok araştırma ve
kuramsal analiz yürütmüşlerdir.

Toplumsal bir hareket olarak Otonomiye ilişkin bir “kadın hafızası”nın göreceli
eksikliği, otonom ve liberter Sol içinde de dahil olmak üzere tüm toplumlarda, bu
sesin susturulması ya da görmezden gelinmesi, yabancılaştırılması ya da erkek
söylemiyle (toplumsal sınıf çizgileri boyunca) sınırlandırılmasına dair tarihsel bir
eğilimi yansıtır. Feminist metodolojiler genellikle “akademik dışarıdan konuşma”
efsanesini eleştirir ve bunun yerine, sosyal araştırmalarını, araştırdıkları kişiler gibi
araştırmacının da geçmiş deneyimlerinin hem harekete geçirmesi hem de
etkilemesi gereken diyalojik bir süreç olarak sunarlar.

Bu metodolojik düşünceleri kabul eden ve 1970’lerdeki İtalyan feminizmin tarihsel


gelişimini özetleyen bu makale; yeniden üretim emeği ve kadınların ekonomik
bağımsızlığı ve toplumsal kurtuluşunu teşvik eden (ya da etmeyen) ev dışı ücretli
emeğin rolü açısından, İtalyan işçici feminizm ile liberal, sosyalist ve ayrılıkçı
feminizmler arasındaki temel farklılıkların bazılarını belirleyecek ve tartışacaktır. İlk
önce, iki temel işçici feminist örgüt olan Lotta Feminista ve Ev İşi için Ücret’in
karşılığı ödenmeyen ev içi yeniden üretim emeği konuları etrafındaki önemi ve

3
kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin kapitalist istismarı ana hatlarıyla
belirlenecektir. İkinci olarak, feminizm ile Otonomist toplumsal hareket arasındaki
ilişkilerle ilgili bazı sorunlar araştırılacaktır. Makale, diğer İtalyan feminizmlere
kıyasla, işçicilikten etkilenmiş bir feminizmin sürekliliği incelenerek
sonuçlandırılmaktadır.

Lotta Feminista ve Ev İşi için Ücret: Şiddete ve Karşılığı Ödenmeyen Yeniden


Üretim Emeğine karşı Mücadeleler

Başlıca işçi grubu olan Potere Operaio’nun [PO / İşçi Gücü] kilit rol oynadığı, 1969
yılındaki “Sıcak Sonbahar” dalgası ve yaygın endüstriyel ve toplumsal çatışmalar
sonrasında, fabrika tabanlı otonom işçi hareketi, Kuzey fabrikalarındaki otonom
meclisler aracılığıyla kapitalist çalışma ve sömürüye karşı direnişi örgütlemeye
devam etti. Aynı anda, daha geniş bir otonom ve demokratikleşme biçimi, ev
işlerinde çalışanlar, öğrenciler, işsizler ve zorunlu askerler gibi maaşsız kesimler de
dahil olmak üzere, orta sınıf ve yönetici sınıfa kadar uzanan tüm işçi sınıfına
yayılmıştı. Mariarosa Dalla Costa’ya göre, en önemli gelişme, İtalya’nın ilk kitlesel
seferberlik kadın hareketinin ortaya çıkmasıydı:

iki ruha sahipti, biri öz-bilinçlilikti, diğeri ise [LF]’nin işçici feminizmiydi ve sonunda
ev işi için ücret kampanyalarına ve komitelere dönüştü.

Della Porta, İtalyan feminizminin diğer Avrupa ülkelerine kıyasla belirgin bir
özelliğinin, kitlesel seferberlik kampanyaları olarak örgütlenmesi olduğunu iddia
etmektedir:

1974 yılında Pinarella di Cervia’daki ulusal konferansa 10.000 kadın katıldı; 1975
ve 1977 yılları arasında, çoğunlukla kürtajın yasallaştırması konusuyla ilgili bir dizi
ulusal girişim, 30 ila 50.000 kadının değişken katılımını gördü. […] 18 Ocak
1975’te Roma’da 20.000 katılımcıyla kürtaj konusundaki ilk büyük gösteri oldu […]
Nisan 1976’da UDI (Unione donne italiane, 8 PCI9 ile bağlantılı) ve diğer partilerin
feminist örgütleri, 50000’I bulan sayıda katılımın olduğu, ayrılıkçı bir gösteriye
katılmak konusunda uzlaştı.

Alisa del Re’nin Refah Devleti eleştirisi, tamamen farklı bir işçicilik etkisi altında
olan feminist bir görüş sergilerken, feminist harekette etkin olan bazı eski PO
kuramcıları, canlı emek ve dolayısıyla sermayenin yeniden üretimi için hayati

4
öneme sahip olan karşılığı ödenmeyen yeniden üretim emeği kategorisi üzerine,
Mariarosa Dalla Costa da özellikle kadınların karşılığı ödenmeyen ev işi emeği
üzerinde yoğunlaştı. Eski teoriye göre, ücretli/üretken emek (endüstriyel işçi sınıfı)
ile ücretsiz/yeniden üretim emeği (kadınlar, öğrenciler, işsizler) arasında hiyerarşik
bir bölünme vardır. Bu yüzden, işçi sınıfının farklı kesimleri, resmi işçi sınıfı
örgütlerinde ve birbirlerinde otonomiyi aramaktadır.

Lotta Feminista; Mariarosa ve Giovanna Franca Dalla Costa, Leopoldina Fortunati


ve diğerlerinin çalışmalarına dayanarak, İngiltere’de Selma James’in benzer
hareketiyle bağlantı kuran, New York’ta Silvia Federici ve Toronto’da Judith
Ramirez ile birlikte ABD ve Kanada’da da grupları olan, uluslar arası düzeyde Ev
İşi için Ücret olarak bilinen bir kampanya başlattı.  Aynı ağ Almanya’da ve
İsviçre’de de mevcuttu. Mariarosa Dalla Costa, LF’nin politik ilkelerini ve stratejisini
aşağıdaki gibi açıklıyor:

Ev işleri için, öncelikle kadınların ciddi parasızlık sorununa karşılık olarak, aynı
zamanda da hizmetlere istinaden bir güç kaldıracı olarak para istedik […]. Bu
talep, tüm kadınlar ve erkekler için ev-dışı çalışma süresinde şiddetli bir düşüş (20
saatlik bir çalışma haftası talep ediliyor) isteyen başka bir taleple birleştirildi;
böylece, bugün büyük göçlerle de olduğu gibi, yeniden üretim için gerekli zaman,
işin ek katmanlarında(puf) sürekli çözüm aramaya (kısmen de olsa) gerek
duymadan özgürleştirilebilecekti. Öte yandan, [evden] dışarıda çalışmayı
amaçlayan tipik kurtuluşçu tutum vardı ve sosyal hizmetlerin güçlendirilmesi için
çağrı yaptı. Kurumsal solun yanı sıra diğer feminist akımların tutumu da bu
yöndeydi.

Bununla birlikte, Devletten ev işi için ücret talebi, böyle bir talebi “ev içi emeğin
toplumsallaştırılması hedefinden feragat etmek” olarak gören feminist hareketin
diğer kesimleriyle keskin bir polemik başlattı.

Haziran 1974’te Rosso, ev işleriyle ilgili ücret talep edenlerle bunu “kabul” olarak
görenler arasındaki tartışmanın bir parçası olarak, Mestre’deki feminist hareketle
üç günlük görüşmelerde bulunan Padova Ev İşleri Ücret Komitesi aracılığıyla bir
rapor yayınladı.

5
Çok sayıda ev kadını, öğretmen, tezgahtar ve sekreter; işverenleri, onların
işbirlikçileri ve devlet tarafından gerçekleştirilen üçlü istismarı reddetmek için bir
araya geldiler ve dayatılan tüm sefaleti ve korkunç çalışma koşullarını reddettiler:

Bizim mücadelemiz fabrikalara, […] ofislere karşıdır, bütün gün kasada oturmak
zorunda kalmaya karşıdır […]. Böyle bir iş örgütlenmesi için değil, buna karşı
savaşıyoruz.

Siyasi partilerin ve parlamento-dışı grupların, kadınların kurtuluşunun istihdam


edilmeleri olduğuna dair görüşünü reddettiler; bunun yerine, en temel hücresi
çekirdek aile olan kapitalist toplumun idarecisi olan Devletin, karşılıksız ev işi
emeğine, vatandaşlarını ve işçilerini “yeniden ürettiği” için ücret ödemesini talep
ettiler. Ayrıca sunulan az miktardaki sosyal hizmetin yetersizliğiyle, çalışan kadınlar
kadar ev kadınları için de kreş ve bakımevi olmamasıyla ve “eril” sağlık sistemi
tarafından kadın bedeninin istismarıyla suçladılar. Kadınları bedenlerini yeniden
sahiplenmeye ve kendi hayatlarının kontrolünü ellerine almaya çağırdılar:

Biz kadınlar, devletin bize dayatmak istediği salt hayatta kalma koşullarını
reddetmeli, her zaman daha fazlasını talep etmeliyiz […], Daha fazla para, güç ve
diğerleriyle, kadınlarla, yaşlılarla, çocuklarla, başkalarına muhtaç olmadan,
toplumsal bireyler olarak vakit geçirmek adına boş zamana sahip olmak için her
gün elimizden alınan zenginliği yeniden ele geçirmeliyiz.

Kadınlar, kadın hareketinin kitlesel seferberlik evresinin doruk noktasında olduğu


1970’lerin ortalarındaki neredeyse bütün toplumsal meselelerde olduğu gibi,
okullara yürüyüşler düzenleyerek, sınıfları işgal ederek, grevler örgütleyerek,
barikatlar kurarak, daha iyi okullar ve gündüz bakım evleri talepleriyle birlikte,
kalabalık ve yetersiz Devlet eğitim sistemi konusunda da özellikle etkinlerdi.

Bu seferberlikler, Otonomi, Yeni Sol gruplar, özellikle de Güney’deki Lotta Continua


(LC / Bitmeyen Mücadele) ve aynı şekilde bazı sendikaların katılımı ile kendini
örgütlemişti; fakat diğer taraftan siyasi partilerden otonom oluşları ve onlara karşı
düşmanlıklarıyla karakterize edilmişlerdi.

Benzer mücadeleler, yeniden üretim ihtiyaçlarının (konut, kira, fatura, alışveriş) ve


daha sonra boş zaman ihtiyaçlarının (yemek yeme, sinema ve rock konserleri)

6
toplum tarafından kontrolü üzerine gerçekleşti. Bu çatışmalar, sağlık hizmetleri ve
sosyal hizmetlerin demokratikleştirilmesi ve feminizasyonuyla birlikte, 1970
boşanma yasasının kaldırılmasına dair 1974 referandumun mağlubiyeti ve 1978’te
194 sayılı kanun aracılığıyla kürtajın yasallaştırılmasına dair zorlu mücadelenin
uzun yıllar sonra kabulü, ortaya çıkan kadın hareketinin, kendi bedenlerinin ve
hayatlarının kontrolüne dair talepleri ile birleşmişti. Bu yüzden, endüstriyel
fabrikadan toplumsal fabrikaya, geleneksel işçi sınıfı mücadelelerinden yeni
toplumsal hareketlere geçişi yansıtmak için yeni bir otonomi anlayışı gerekiyordu.

Mariarosa Dalla Costa’nın aktardığı gibi, 1970’lerin başında kadın hareketi


aktivizminin yoğunluğu,  Yeni Sol’un saplantılı militanlığına ve her türlü özel hayatın
siyasi mücadeleye kurban edilmesine yönelik daha önceki eleştirilere rağmen, söz
konusu kişilerin sağlık ve özel yaşamlarını ağır bir şekilde etkiledi:

 […] ulusal ve uluslararası organizasyon gruplarımız vardı, ancak çarpıcı olan şey,
tüm bu faaliyetin gerçekleştirildiği araçların aşırı yoksulluk seviyesiydi. İletişim
araçları çoğunlukla broşür, bildiri ve “Le operaie della casa” (ev işçileri) adı verilen
gazete idi.21 Hayatımızdaki hiçbir şeye boşluk bırakmayan bu kızgın ve topyekün
militanlık kuşkusuz PO deneyiminden türetilmişti ama bence o sırada diğer
gruplardaki durum da bizimkine benzerdi. Önemli bir rol üstlenen bizler için bu tabii
ki daha da zordu. Ve burada başka bir şeyin altını çizmek önemlidir… On yılın
sonlarına doğru bu tür bir yaşam ve aktivizm bizi tüketmişti. Tüm yeniden üretim
sınırlarımız, yoldaşlarımız da dahil bundan keyif alan o erkeklerden daha sıkı
aşındırılmıştı.

Bununla birlikte, Lotta Feminista ve Ev İşleri için Ücret’ten kadınlar, fabrikadaki


işçileri disipline etmek için kullanılan fiziksel ve psikolojik şiddete benzer bir disiplin
gücü olarak, aile içinde kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddette erkeğin rolüyle ilgili
olarak, uluslararası feminist teoriye bazı ilksel katkılar sağlamıştır. Leopoldina
Fortunati ve Giovanna F. Dalla Costa’nın eserleri, bu soruyla ilgili özel bir önem
taşıyordu:

Feminist Hareket, kuruluşundan bu yana, kapitalist toplumdaki erkekler ve kadınlar


arasındaki ilişkinin şiddete dayalı olduğunu ileri sürdü. Aslında bu, hareketin
etrafında geniş kapsamlı bir tartışma ve yüksek düzeyde örgütlü mücadele
geliştiren ilk meseleydi […] Kadına yönelik şiddet kesinlikle kapitalizmle doğmadı,

7
ondan önce de uzun bir geçmişe sahipti. Fakat bu şiddet biçiminin bazı yönleri
(kadınlar, kapitalizmden çok uzun zaman önce dövüldü, tecavüze uğradı,
öldürüldü, genital açıdan sakatlandı, düşük yapmaya veya çocuk doğurmaya
zorlandı) temelde değişmemiş olsa bile, kapitalizm döneminde kadına yönelik
erkek şiddeti yeniden kuruldu ve […]kadınlara yerine getirmeye mahkum
bırakıldıkları, tamamen içeride bir işlev bahşetti: ev işi.

Bu tür bir iş, emek gücünün üretimi ve yeniden üretimi işidir, esas iş yeri evdir ve
yürütüldüğü temel birim ailedir. […] Sermaye ve kadın ilişkisindeki aşırı şiddet,
erkek-kadın ilişkisindeki şiddete yansımıştır: erkeklerin kadınlara şiddet uyguladığı
bir ilişki.

Yazar, aynı zamanda, “ev işçisi” ile fabrika işçisini bir noktada bağlamadan,
teorilerinin yeniliklerini dinlemek ve kavramak için, kendisi, kız kardeşi, diğer Lotta
Feminista ve Ev İşleri için Ücret üyelerinin etkilendiği Operaismo (İtalyan işçicilik
hareketi) de dahil olmak üzere işçi hareketinin hatalarını eleştirmektedir.

Somut bir biçimde derinden hissettiğimiz tüm kadınlar gibi […]:  biz “ev işçileriyiz”,
26 “evdeki her kadın ücreti ödenmeyen bir işçidir!” Kendimizi bu şekilde
tanımlamaya başladığımızdan beri, bizi “eski işçicilik” ile suçlamak isteyen
Solcular, “işçi” kavramı ile oluşturulan “ev işçisi” gibi tamamen yeni bir kriterle
kafalarının karıştırdığını ortaya koyarak seslerini yükselttiler ve hiçbir zaman
oluşturmadığımız politik teorileri bize mal etmeye aynı ölçüde hazırlardı. Erkek
cephesindeki bu sağırlık bizi şaşırtmaz: kadınları göremeyen veya dinleyemeyen
erkekler için, bu “boşuna dil dökmek”tir.

Solcu erkeklerin bu örtük tutumu, karşılıksız ev işi emeği üzerine tüm feminist
hareket içerisinde yapılan tartışmanın ciddiyetiyle karşılaştırıldığında:

Kadınların ücretsiz ev işçisi olarak tanınması […] ortak bir miras haline geldi.
Feminist hareketin “Ev işi için ücret” stratejisiyle aynı fikirde olmayan kesimleri bile,
kadınların durumunu esasen benzer terimlerle tanımlıyorlar […] ev işçisi ile kölenin
koşullarının, bizim analizimiz dahilinde, karşılaştırılması, bu söylemi daha iyi
tanımlamamıza olanak tanımada özel bir önem taşıyabilir; feminist hareketin
kadına yönelik şiddete karşı kurduğu politik seferberlik dalgası nedeniyle, birilerine
her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardı. […] Bu şiddetin yükselişi apaçık, gün

8
geçtikçe artan kadın isyanı ve Devletin ve iktidarda olanların bunu engellemeye
yönelik istekliliğiyle alakalıdır.

1. Bölümün sonu.

[Libcom’daki İngilizce orijinalinden Gamze Boztepe tarafından Sendika.Org


için çevrilmiştir]

You might also like