You are on page 1of 68

sergey bondarçuk / soudba

tcheloviek / bir insanın alın- yıl 1 sayı 2 n isa n -m a y ıs 1966


yazısı (1959).

içindekiler

yeni sinem a 3 ikinci sayıda

yazılar guido aristarco 4 aydın, sanatçı ve sihirbaz ■ — raym ond bellour ^ görüntü
serüveni — — k. makk, n. ivanyi, 1. fioravanti, m. verdone 9 m acar sinem asının
durum u - — . rekin teksoy 16 rus sinem asına kısa bir bakış sergey mihai-
loviç eisen stein 20 sorbonne söylevi — s ungu çapan 21 devrim çocukları
tanju akerson 2 7 azgelişm iş sinem ada devrim - baykan sezer 28 sinem am ız
ve bizler sezer tansuğ 4 6 yerli sinem a sorunu ■—■
kaynaklar tuncan okan 3 0 polonya sinem asının yönetm enleri —
gösteriler zoltan fabri 3 5 hannibal tanar u r/p rofesör hannibal rene clém ent 3 5 les
jeux in terd its/yasak oyunlar grigori çukray 36 cistoye n eb o/du ru gökyüzü
georges rouquier 37 farrebique sergey bondarçuk 3 7 soudba tche-
loviek /b ir insanın alınyazısı 1 aleksandr ford 3 7 m lodosc ch op ina/ch opin ’in
gençliği — ivan piryev 38 nastasia philippovna/budala - vulo radev 38
şeftali hırsızı ranguel valçanov 39 güneş ve gölge ' - istvan szabo 4 0
konser, bir tem a üzerine çeşitlem eler, sen jan rybkowski 40 bir kahvede
buluşm a — lindsay anderson 41 every day except ch ristm a s/n o el’den başka
her gün - — sergey m ihailoviç eisen stein 41 ivan grozni/korkunç ivan 1

kon ichikaw a 42 tokyo olim piyatları


haberler 4 3 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
yayınlar giovanni scognam illo 45 türkçede çıkm ış sinem a yayınları bibliyografyası —
açık oturum r. teksoy, t. okan, g. scognam illo, j. douchet, o. kutlar, d. sağıroğlu, h. akbelen 47
azgelişm iş ülkelerde sinem a. .■
filim ler giovanni scognam illo62 la dölce v ita /tatlı hayat tanju akerson 6 3 cheyenne
a u tu m n /w estern ’e ağıt ■ onat kutlar 64 a taste of h oney/in giliz gerçekçiliği
sungu çapan 65 ju d ex /feuillade saygısı ■■
değerlendirm e 6 6 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

yeni sinem a a sinem atek derneğinin organı olarak yaz ayları dışında yayınlanır
sinem a dergisi # sahibi: sinem atek derneği adına şakir eczacıbaşı • yazı işleri
sorum lusu : hüseyin hacıbaşıoğlu • yazı kurulu : onat kutlar, hüseyin baş, gio­
vanni scognam illo, sungu çapan • grafik : sungu çapan # dergide yayınlanan
yazılardaki düşüncelerin sorum luluğu yazarlarına aittir, dergiyi bağlam az #
dergiye yazı verm ek ve başka konularda görüşm ek için her cum artesi satt 10 -12
arasında aşağıdaki adrese başvurulabilir • yönetim yeri sinem atek derneği, m is
sokak, 12 şeref han kat 3, bey oğlu/İstanbul • her çeşit yazışm a : p. k. 307 beyoğ­
lu/İstanbul « sayısı beş yıllığı kırk liradır a dizgi, baskı: çeltüt m atbaacıhk
koli. şti. . basım tarihi 16 m ayıs 1966.
tıldığı açık oturum a paralel olarak aynı konu­
İKİNCİ SAYIDA daki düşüncelerini açıklıyorlar. Jak Şalom'un
sabırlı çalışm asına borçlu olduğum uz açık otu­
Yeni Sinem a’m n ikinci sayısı çeşitli teknik güç­ rum kayıtlarında ise tartışm anın asıl konusu­
lükler yüzünden bir süre gecikti. D ergi’nin her nun yanısıra, D ergim izin ilerde üstünde önem ­
bakım dan dolgun ve araştırıcı bir nitelik ka­ le duracağı bir konuya «Bağım sız Sinema» ko­
zanm asını istediğim izden bu gecikm eyi göze al­ nusuna dokunan ilginç sözlere rastlıyacaksım z.
dık. Bu sayının oldukça geniş bir bölüm ü Türk Bu sayım ızda yayınladığım ız ikinci bir açık
sinem asını doğrudan doğruya ya da dolayısiy- oturum , U luslararası alanda yeni yeni söz sa­
le ilgilendiren yazılara ve tartışm alara ayrıldı. hibi olm aya başlıyan bir başka ülkenin, Ma­
Yeni Sinem a, ulusal sinem anm gelişm esi, sanat caristan’ın Sinem a Sanatını ele alıyor. Az ta­
değeri belirli bir düzeyin üzerinde eserler ve­ nıdığım ız Macar Sinem a hakkında çok değerli
rebilm esi için önce içinde bulunduğum uz du­ bilgiler veren başka bakım lardan da aydınlatıcı
rum un korkusuzca açıklanm asını, nedenlerinin olan bu tartışm anın ilk oturum u tamamlıyaca-
çeşitli yönleriyle ve dürüstçe ortaya konm asım ğmı sanıyoruz. Rekin Teksoy ve Sungu Çapan’-
istem ektedir. D erginin yazarları yerli sinem a m yazıları ile E isen stein ’in Sorbon Söylevi,
endüstrisinin sorunlarının, toplum yapım ızla Sovyet Sinem asının büyük geleneğini bütünüy­
sıkı ilişkileri bulunduğunun, bu yüzden soyut, le yansıtm aya yetm eseler de değerli bir başlan­
ayrı bir alan olarak düşünülem iyeceğinin bilin­ gıç ve tanıtm a denem esi olarak dikkatle okun­
cindedirler. Bu sorunların çözülebilm esi için m ası gereken incelem eler. Geçen sayım ızın çok
köklü tedbirlerin, yeniden düzenlenm elerin ge­ beğenilen «kaynaklar» bölüm ü, bu kez Polon­
rektiği açıktır. Türk sinem ası, bir sanat olarak ya S inem ası’na ayrıldı. İki de F ellini ile ilgili
ta, öbür ülkelerin sanatından soyutlanm ış bir y a z ı: Guido Aristarco ve R aym ond Bellour,
biçim de düşünülem ez. Yeni Sinem a Türkiye öl­ İtalyan yönetm en’in Sinem atek’te gösterilen
çülerine değil evrensel sinem a sanatı değerleri­ ünlü film i 8 1/2 konusundaki düşüncelerini
n e önem verm ektedir. Bu yüzden sanat düze­ açıklıyorlar. Görenlerin tartışm adan edem edik­
yinde gelişen ulusal bir Türk sinem ası, bu ev­ leri bu film i batılı iki ünlü eleştirm enin gözü
rensel çabaya katılıncaya kadar Yeni Sinem a, ile verm eyi yararlı bulduk. Yazılardan birincisi­
öncü dergilerin sürdüğü savaşı izleyecek, daha ni eleştirm eye İkincisini övgüye daha yakın ol­
da ileri götürecektir. duğu için seçtik. Aristarco, ünlü «Cinema
Nuovo» nun yöneticisi ve başyazarı. B ellour ise
B u incelem e ve eleştirm e çabasının, bilim sel, Lyon da yayınlanan «Artsept» in ve N rf’nin si­
yanlışsız, eksiksiz olm ası için bütün olanaklar nem a yazarlarından.
araştırılacak, Yeni Sinem anın ilerdeki sayıla­
rından biri bütünüyle Türk sinem ası konusu- Sonra sinem a haberleri, sinem a yayınları Sine­
sunun tartışılm asına ayrılacaktır. Bu sayım ız­ m atek’te ve Sinem alarda gösterilen film ler...
da üç sinem a yazarı, Tanju Akerson, Baykan S aygılarım ızla...
Sezer, ve Sezer Tansuğ, Jean D ouchet’nin ka­ YENİ SİNEMA

3
«yabancılaşm ış» b ir dünyadır. Sinem a biçim in­
deki bu gü ld ü rü denem esi ay n ı zam an d a «m ut­
luluk» la bir an laşm ay a v arm ak, çocukluğun t a t ­
lı durum unu yeniden elde etm ek denem esidir.
Tıpkı, h erb iri y aratıcın ın y aşam ın a ilişkin ve
d uygusal önem li öğeler ta şıy a n alaylı sahneler
gibi, «oyun» d a kendi kendini ciddiye a lm a k ta ­
dır. H iç mi hiç boş olm ayan b ir tak ım so ru n lar
o rta y a atılm ış, h a ttâ hissedilm iştir. Ve ilk sorun
da, çağdaş düny ad a sa n a tsa l yaşan tı, bireyle top­
lum arasın d ak i, biçimle yaşam , eserle eleştiri
ara sın d ak i ilinti sorunudur. Guido, «tinsel g ere k ­
likler» den yoksun, sinsi ve sırıtık b ir ta k ım v a r­
lıkların, yüzeyden de olsa bütünüyle yaşad ığ ı bu
varoluşun içine göm ülm üştür. A h lâk i zay ıflığ ın ­
dan, bencilliğinden, dünyanın m erkezinde kendi­
sini görm esinden rah a tsız olm aktadır, a m a bun­
la rd a n vaz d a geçem em ektedir. Bu «çıkmaz» dan,
içinde yaşadığı k arışık lığ a düzen ve açıklık g e­
tirecek olan «yeni» b ir eserle k u rtu lm a k istem ek ­
tedir. D aum ier haklı m ıdır? V erdiği y arg ı doğ­
ru y a u y m a k ta m ıd ır? Guido g erçek ten k a rm a ­
şık, k arıştırıcı, belirsiz fikirli, aşırı duygulu b ir
insan m ıdır: Film i, m aym un iştah lı b ir adam ın
gelip geçici bir hevesi m idir ac ab a ? İk i erkek
ara sın d a k arşılık lı b ir saygı, etk in b ir işbirliği
isteğ i mi, yoksa tersin e köklü b ir güvensizlik mi
v ard ır ?.

D aum ier d ah a ilk an d a uzak ve sevimsiz b ir adam


guido aristarco/ o larak sunulm uştur. B irinci sahnede, Guido göğe
u çtuğu zam an ipi tu ta n ad a m a sinem acıyı «ke­
sanatçı, aydın ve sihirbaz sin olarak» yere indirm e em rini veren o’d u r1.
Sim genin anlam ı açık. D aum ier (ve y ap ım cılar),
D aha ilk okuyuşta, kesin bir sorun, y a da başka
bilincin sesini değil, hayalgücünü ra h a tsız eden
b ir deyimle, felsefî b ir p ostüla yokluğunun fil­ eleştiriyi, bir çeşit «cırcır böceği» n i tem sil edi­
m i gereksiz, ik i yanlı gerçekçiliklerine b a k a ra k yor. D aum ier’nin sözlerinin bir kısm ı doğru, b ir
belki de eğlendirici olarak niteleyebileceğim iz
kısm ı d a yanlış, bu besbelli b ir şey. Y arg ıların ın
b ir dizi küçük olay haline g etird iğ i açıkça g ö rü ­ b ir kısm ını kabul edebilir, b ir kısm ını da redde­
lüyor. G erçekten de insan kendi kendine bu film i
debiliriz. O, sinem ada d ah a yüksek b ir k ü ltü r,
y ap a n la rın ne gibi bir am aç g ü ttü ğ ü n ü soruyor.
d ah a sağlam bir m antık, a k la y er veriş g erekli
D üşündürm ek m i istiy o rla r? K o rk u tm ak m ı?
olduğunu ileri sürüyor. A ydın’ın görevi, diyor,
G iriştik leri oyun, h er tü rlü şiirsel esintenişten
düzensizliğe düzensizlik k a tm a k değü, açıkgörüş-
yoksun olup d ah a işin başında sırıtıyor. S crip t
lüğünü y itirm em ek tir. G erçekten de bizler, h a ­
(film in öyküsü), y er y er öncü akım ın birçok k ö ­
vadan gelip h av ay a giden sözler ve g ö rü n tü le r­
tü yanını ta şım a sın a rağm en öncü bile değil. Bu
le ezilmiş b ir haldeyiz. Ve S ten d h al’in sözü tam
d a bize gösteriyor ki, sinem a ö teki sa n a tla ra gö­
yerindedir: «Kendi kendisiyle beslenen yalnız ben
re elli yıl geri.
boğazlanm ış o la ra k ölür.» B ununla b irlik te D au ­
Bu sözler benim değil, 8 1/2 ü n başkişisi Gui-
m ier M allarm e’nin düz beyaz, yazısız b ir sa y fa ­
do’nun senaryoyu düzene koysun, içindeki k a r ­
y a y ap tığ ı övgünün anlam ını yanlış y o ru m lam ak ­
m a k arışık fik irleri ayıklasın, yönetm eni k a r a r ­
ta d ır. İn san herşeyi ele geçirem ediği zam an,
sızlık tan k u rta rs ın diye çağırdığı D aum ier’nin
«hiç» sahici y etk in lik dem ek değüdir. B unun
dir. F ellini’nin eserinde rastladığım ız yepyeni,
böyle olduğunu F ellini’nin kendisi k an ıtlıy o r. B a­
h a ttâ k ilit ta şı durum undaki kişidir bu. M ann’-
zı bölüm leri h a rik a olan film ini çevirm em ezlik
ııı A ltesse royale için yazdığı sözleri biz b u rad a
etm ekle çok iyi yapm ıyor. Ö rneğin K ard in al’le
8 1/2 için kullanabiliriz: Bu film yazarın (yönet­
buluşm a sahnesi, okul anıları, çocukluğunun
m enin) aile yaşam ının « sanatsal meyvesi» dir.
geçtiğ i çiftlik sahneleri. Ve hele gece ve gündüz
Y apıt, sanatçının doğduğu çağın izlerini ta şı­
m a k tad ır: d ah a ilk görüntüden b aşlay a ra k k a r ­
şım ıza çıkan şey insanoğlunun boş yere kendini 1 S enaryoda böyleydi. F ilm de yapım cılardan
k u rta rm a y a çalıştığı nesneleşm iş, hareketsiz, biri veriyor bu em ri.

4
k ap lıcalarda, ham am d a geçen sahneler. S iyah­ kuruyor. T ekniğini gerçek d ünya Ue bilinçdışı
la rla zıtlık y a ra ta n , çoğu kez aşırı beyazlık tak i dünyanın k arışım ın d an elde ediyor, ve bunu bile
gö rü n tüler, garip an lam lar veren sonuçlara u laş­ bile yapıyor. Düş, b ir o rtad a, ö tek i gizli iki dü­
m ak ta. Bu görüntüler, keşiş evlerini, beyaz ve zeyde ve gözler açıkken görü lü y o r (Claudia,
düz bir çizgi halindeki sanatoryum ları, onların içm elerdeki kız.) B ir ta k ım sakınım larla, Joyce
geniş bahçeler o rtasın d ak i m erkez binalarım , geliyor insanın ak lın a1. Ve tıp k ı îrla n d a ’lı y a ­
bilim in katıy ü rek li, soğuk yaptığı, hoşgörür ve za rd ak i gibi k adın hem en h er zam an ero tik a r ­
sakin bir k ötüm serlikle dolu doktorlarını, çeşit zuyu tem sil ediyor; g erek sim gelerin an la ttığ ı
çeşit h astaların ı h atırla tıy o r insana. şey, g erekse çevre hep cinseldir. B aşkişinin iz­
Fellini, betim lem e konusunda o lağanüstü b ir ye­ düşüm leri olan k ad ın ların varlığı bir yoksun e t­
teneğe sahip, izlenim ci b ir yönetm en. 8 1/2 da, m e gereksinm esini açığ a vuruyor: S arag h in a bi­
izlenim ciliği içinde, bazılarına göre A ntonioni’nin raz C arla’ya, Guido’nun m etresine benziyor, Car-
en son film inden, b azılarına göreyse Y aban Çilek­ la ’da ise sütanneye, k arısın d a d a annesine ben­
leri ile H apisane’nin B ergm an’ından etkilenerek, zer y an lar var.
ilk kez, b ir öncü edebiyat çizgisine girm ektedir. Guido’nun yüreğinde (F ellini’ninkinde de) bir
Z am anın o güne dek akışım düzenleyen bentleri suçluluk duygusu var. O da, b ir ak şam ü stü , p la j­
yık m asına göz yum uyor, anıların, düşlerin, fi­ da, «ölümlü güzellik» in bilincine v arıy o r ve bu
k irlerin, ruhsal d u rum ların denetim siz fışk ırışı­ bilince varış, b ir d ah a k afasın d an çıkm ayacak
na, «bilinç akışı» na, sonu gelm ez ve sürekli bir bir coşkuyla b irlikte o rta y a çıkıyor. Su içinde
«iç konuşm a» ya b ırakıyor kendini. Bellek y a r­ devinen «Joyce vari» genç kızın yerine, burada,
dım ıyla, Fellini geçm işin içinde a ra ş tırıy a çıkı­ hayvansı vücuduyla, beceriksiz, ü stü başı y ırtık,
yor ve, geçm işin şim diki zam an içinde dolaysız iri y arı S arag h in a v a r: gözleri şaşı, am a bir an a
olarak belirişinden y a ra rla n a ra k so y u tlam alar gözü gibi şefk atlid ir. O, Salesien’lerin okulunda
okuduğu sırada, Guido’nun y aşam ın a g iren ilk ezi­
ci cinsel hayaldir. B u rad a da p apaz «cehennemin
hayallerini, k o rk u ların ı ve tü rlü cezalarını» soğuk
bir sesle yöntem lice an latm ak ta d ır. K adınlarla
düşüp k alk m ak , onlarla konu şm ak - diye u y a rı­
yor - erm iş k işi için doğal b ir tik sin ti konusu ol­
m uştur. Guido’nun gördüğü bin yıllık E rm iş Ka-
dın’ın m um yası, Les Sepulcres’ün (M ezarlar) b ir
sahnesini h atırla tıy o r: iskelet resim leriyle dolu
k en tler. G ünah ç ık a rta n p ap az Guido’y a « S arag ­
h in a cehennem dir» diyor. Bu eski g ü n ah büyü­
müş, k ırk ın a gelm iş bulunan Guido’nun yüreğine
baskı yap m ay a devam etm ektedir. F ilm in başkişi-
si, Guido, kendisinin de söylediği gibi, yüreğini
iyileşm ez k arm a şalarla, aşağ ılık d uygularıyla dol­
duran b ir k ato lik terb iy e alm ıştır. K ay g ılar içinde
8 1/2'UN KARDİNAL BOLÜMÜ
bunalan Guido, dünyadan uzak, anlaşılm az, b a­
k ışları anlam sız bir adam olan K ard in al’e akıl d a­
nışm ay a gider. K ard in al’in çökük, kü lren k li ve
balm um u gibi yüzünde, b ir deri b ir kem ik vücu­
dunda d ünya ötesi b ir saydam lık v ard ır. G erçek­
ten de bu insanın an ıların ı d ep reştiren b ir kişidir:
S araghina, okul, işlenen suç, duyulan u tanç, ceza.
Guido m utlu değildir. A m a neden m u tlu olsundu?
F ellini’de insanın k afasın d an çıkm ayan bu K ili­
se tem asın a bu ilk rastlay ışım ız değil; am a şim ­
diye dek hiç bu k a d a r açıkça belirtilm em işti.
Fellini, Joyce’un Stephen’ıyla birlik te: «Ben ka-
tolikliğin ürünüyüm » diye te k ra rla m a k ta d ır.
Fellini in an an b ir insan olduğunu söylem ekte
ve in an m ak tad ır. Mizaç o larak k ato lik tir; kato -

Biz, B ergm an, Aotonioni, F ellini ve d ah a b a ş­


k aların ın film leriyle ilgili o larak b ir ta k ım edebî
ve felsefi k ıy a sla m ala ra girişen ilk in san lard an
biriyiz. Bizce, bu h a tırla tm a la r, sa n atsa l değer t a ­
MARCELLO MASTROIANNI FELLIN I'N İN 8 1/2'UNDA. şıyan y a rg ıla r verm ek değil, sinem am n bir tak ım

5
liklik k am n a işlem iştir. O kulda çekilm iş sahne­ m in en zayıf y an ları değil, ay rıc a Fellini d ü n y a­
lerde, günah, m ahkûm oluş, ceza, g ü n ah çıkarm a, sının tu tarsızlığ ım o rta y a k oyan bölüm lerdir.
dinsel törenlerin a lay a alınm ası gibi gözükebi­ K uşkulu b ir şiirin akıl - dişiliği içinde Fellini,
lir: «sorgucuların» kadınsı, y a n hom oseksüel çiz­ eleştiriden k açan b ir tu tu m la, dünyayı b ü tü n ü y ­
gilerine bakın. B ununla birlikte, Fellini, Guido le b ağ ışlam ak ta, h er tü rlü ak ılsal çatışm ay ı çö­
aracılığıyla, film inin dinsel bir anlam taşıdığını züm lediğini ileri sürm ekte, b u n a in an m ak ta,
söylerken haklıdır. Z aten T atlı H a y a t büe öy­ çağdaş sa n a t sorunlarını, y aşam la biçim a ra sın ­
leydi. G erek burada, g erek se öteki filmde, R om a d ak i ilintileri, toplum la birey, eserle eleştiri a r a ­
k a d a r yolunu şaşırm ış k en t bulunm adığını, K ato ­ sındaki b ağ ları belirlediğini sa n m ak tad ır.
likliğin yeniden b ir y aşam k u ra lı olm ası g e re k ti­
ğini ileri sürm ektedir. B urada, ayrıca, F ellini in­ H er şeyin h ak ik ati, onun gözünde, içgüdüsel bir
sanın yüreğine sevinç g etirm esi gereken inançla biçim de y ak a la m ay a çalıştığı şu h ayalî baleye
insanı dinden u za k laştıran , h a ta y a iten yanlış k atılm asıd ır. Böylece, coşan, am a bunun nerden
uygulam alı din ara sın d ak i çelişkiyi o rta y a koy­ geldiğini bilm eyen çocuğun ş iiri d o ğ m ak tad ır
m ak tad ır. yeniden. Fellini, tıp k ı sihirbaz gibi, sihirli b ir
değneğe sah ip tir: Film i, bütünüyle ele alındığı
8 1 /2 ’da, F ellini’nin öteki film lerindekinin te rsi­
zam an, seyirciyi büyülem ekte, s a rsm a k ta ve gö­
ne, film in başkişisi T a n rı’nın lü tfu n a ulaşam am ış
zünü k ö r etm ek ted ir. F ellini’nin elinde hipnotize
bir in sandır; bununla b irlik te m ucize yine de
etm e ve büyülem e gücü v ard ır. A m a sıra derinle­
gerçekleşm ektedir. Bu k a d a r çok sayıda insana
re inm eye gelince, bunu pek seyrek b aşarab il­
bir çehre kazandırm ak, D aum ier’nin dediği gibi,
m ektedir. B irinci o k u y u şta değilse bile, İkincide,
sonuçsuz bir girişim m idir a c a b a ? Guido film den
film bazı sa y fa ları ne denli zengin o lursa ol­
vazgeçm ek üzeredir; am a sihirbaz a ra y a girer,
sun öncü sa n a t açıcısından taşıdığı ku su rları,
L a S tra d a ve Le N o tti di C abiria’da gördüğüm üz
içinde sahici bir sorun taşım ay ışın ı açığ a v u r­
sihirbaz işe k arışır. B ütün ışık ları yakın, diye
m a k tad ır. E ser, ay rın tısız bir doğalcılıkla (na-
bağ ırır. D eğneğiyle b ir büyü yapar. Füzenin o
turalism e) son b u lm ak tad ır; ona göre ilgi çekici
dev gibi iskeleleri bu, belki de insan tü rü n ü
a y rın tıla rla (asıl m eseleyi o rta y a çık aran a y rın ­
atom bom basından k u rta rm a k üzere inşa edilen
tılarla) önemsiz, bedelsiz a y rın tıla r ara sın d a hiç
b ir N uhun gem isidir - a tlı bir sirk haline gelir.
bir ay rım y o ktur. Ve film , «öncü» niteliğiyle çe­
B ir kaos, bir a ra y a gelm iş sessiz bir topluluk. Yö­ lişir biçimde, «açık» b ir film olm ası gerekirken,
netm enin annesiyle babası, m etresiyle karısı, y u k ard a gördüğüm üz gibi h a rik a b ir ta rz d a da
K ard in al’le S araghina, «içm elerdeki kız», Gui- olsa «kapalı» dır. Fellini, bu arad a, tıp k ı Guido
do’nun sevdiği ya da arzuladığı kadınlar, y a şa ­ gibi, hayalinde D aum ier’yi asabilir. Ç ünkü doğru
m ındaki ve film indeki b ü tü n kişiler, el ele tu tu ­ şeyler de söylem esine rağ m en y an ılg ıları çok fa z ­
ş a ra k «halay» a b aşlarlar. O da bu oyuna k a tı­ la ve bü y ü k tü r, ki bu y an ılg ılar aydının, b u rad a
lır. «Bella confusione» (ta tlı karışık lık ) b ir atlı bile bile sinsi ve verim siz, tepeden tırn a ğ a olum ­
k arın c a haline gelir. Mucize Guido’y a «yaşam a suz ve yıkıcı bir tu tu m a indirgenm iş rolü konu­
zevki» ni geri verir. O zam an herkesi kabullen­ sunda ta sa rla n a n yanlış bir k av ram d an doğm ak­
diğini ve sevdiğini an lar; h e r şey gözüne güzel ta d ırlar. 8 1/2, herşeye rağm en, yetişkin insan
ve doğru gözükür: yaşam , bir bayram dır. K arı­ sorum luğundan k açm ayı ve çocukluğun kolay
sına dönüp kendisini olduğu gibi kabul etm esini m y th o s’una, G ram sci’yle birlikte, «duygusal de­
diler; «onlar için birleşebilm enin biricik yolu» m okrasi» diye adlandıracağım ız şeye kaçışı te m ­
budur. A rtık hiç bir diyeceği kalm adığım sanan sil etm ek ted ir b u rad a yönetm enin tutum u, tıp ­
Guido zengin ve tükenm ez olarak hisseder k en ­ k ı kişilerinki gibi, cinsle ilgili, edilgin ve D au­
dini. E n son g ö rü n tü kendisidir, fü lü t çalan, be­ m ier’yi saym azsak, kesinlikle duygusaldır. T e­
y azlar giym iş çocuk. E n son sahneler yalnız fil- mel so ru n ları a ra ştırm a k üzere yola çıkan F elli­
özel k ü ltü r görüngüleri k arşısın d ak i durum unu ni, tepeden tırn a ğ a duygusal olan b ir ru h d u ru ­
ay d ın latm ak ereğini g ü tm ü ştü r, g ü tm ektedir. m unu açığ a v u ran o akıldışı ve efsanevi sis p e r­
B ugün bir sü rü aşırılık la karşılaşıy o ru z; insanı desini d ağ ıtam am ıştır; o, bir k üçük k en tso y lu lar
g erçek ten um u tsu zlu ğ a düşüren b ir ta k ım sın ırla­ evrenine el a tm a k ta d ır: F ilm i aslında «eğlendiri­
r a vardık. 8 1/2 ’un k ü ltü re l k ay n ak ları, F ellini’­ ci», sakin, sahici buluşları, gerçek ra s la n tıla n ol­
n in «kültürsüzlüğü» konusunda, F laian o ’nun, P i- m ay an b ir film. O zam an çeşitli g ö rüngüleri (olay­
nelli’nin ve B runello B ondi’nin k a tk ıla rım h a tır ­ ları) o rta y a vuruşu suç o rtak lığ ı biçim ini a n la ­
la tm a k yetişir, Bondi, V arlık ve İlişk i adlı eserin ­ m a k tad ır. Bu durum da, A lvaro ile birlikte, biyog-
de, «olumsuz varoluşçuluğu olum lu varoluşçuluk rafy an ın ve bu a ra d a F ellini’nin biyografyası-
haline dönüştürm e» yi denem iştir. B u eserde, bir nın a rtık k ü ltü re, tarih e, insanoğlu ve kendi
yazarın dediği gibi, yalnızlığı aşm ak için g irişi­ kendim iz h ak k ın d ak i bilgimize y a ra rlı olm adığı­
len, am a, insanoğlunun gerçek ta rih i açısından el­ nı, okuyanı ağzı b ir k a rış açık b ırak m ak isteyen
le tu tu lu r b ir önem taşım ay an , m u tlak b ir ta s a n «ilgi çekici» bir ö rnek olduğunu söyleyebiliriz.
içinde k alan bir «çaba» görm ek m üm kündür. Ç eviren: BERTAN ONARAN

6
8 1/2 F ellini’nin b ü tü n eseri gözönünde tu tu lu rsa
geçm işe doğru esaslı b ir «travelling» dir. Ve bu
alıcı hareketinden, sinem anın kolay kolay v e r­
m ediği çok verim li b ir eser do ğ m u ştu r: Bu eser
bir insanın «kendine bakışı» dır, otobiyografi tü ­
ründen b ir şeydir. H er y ara tış, onu y a ra ta n sa ­
n atçın ın şu y a da bu biçimde kendi tarih id ir.
E d eb iy atta san atçı ile eseri ara sın d ak i ilişkinin
sürekli değişim inden d ah a güzel b ir şey buluna­
maz. Ve an cak bu u zak lık lar ve u çlar a ra sın d a ­
k i d iy alek tik ’in sonsuz biçim leri içinde, hem sa ­
n atın hem de sa n a t eserinin gerçek leri b ir a r a ­
d a doğrulanır. O ysa sinem a sa n a tı kendini hep
aşırı bir u çta, sa lt k u rg u (fiction) alanında g ö r­
m ektedir. Böylece hiç değişm eyen b ir y a ra tış
şem ası, y a z a rla seyirci ara sın d a bir çeşit d an ı­
şıklı alışveriş k u ru lm ak tad ır. Ö zgün eserler bu
k u ru lu şa k arşı direnm ekte, h a ttâ zam an zam an

rai|mond %t ;»î : g erek an latım ı gerekde sürekli tem alarıy la bu


alışılm ış şem ay a yan çizm ekte, am a hiçbiri k a ­
lıbı k ırm a serüvenini göze alam am ak tad ır. 8 1/2
bellour/
•1 ■■ a ■■
ise birinci şahıs sesinin dolayısızlığı ile üçüncü
şahsın ağzından an latm an ın dolaylılığı arasın d a
goruntu özel b ir yerde d u rm ak ta, gizli b ir g ü n ah çık a r­
m anın an latım özelliklerinden y ara rla n m a k tad ır.

serüveni O ynanan fa n ta s tik b ir «ikileşme» balesidir. Böy­


lece bir insanı açıklayan, k o rk u ların ın ve en k ü ­
çük sap lan tıların ın bile bir v arlık ve b ir yüz k a ­
o zan m asın a y ard ım eden b ir «gizli günlük» yazıl­
m a k tad ır. D enebilir k i «M adam Bovary» benim.,
diyen F la u b e rt’den d ah a fazla, Guido, F ellini’-
dir. P ie rre K ast, g erçek ten d ik k a te değer bir y a ­
8 1/2, eşine az ra stla n ır b ir g ö rü n tü özgürlüğü zısında Fellini ile Rousseau, Stendhal, Amiel ve
sunuyor, in sa n yeni an latım ara ştırm aların ın , L eau tau d ara sın d a benzerlik buluyor. H ak k ı var.
uzun zam andan beri yitirilm iş b ir saflığın ve
Gerçi onun d a söylediği gibi a rtık bu y az arla rın
bağım sız bir dilin düşlerinin usum uza ve y üre­ çağında değiliz, am a çok u z a k ta d a değiliz. B ir
ğim ize b ütün k ap ıları açtığ ı sessiz sinem a çağı­ film i görünce bunları düşünm ek çok güzel birşey.
nın çılgınlıklarını düşünüyor. S jöström ’ün «Rüz­
P ie rre K a s t’ın b aşk a bir sa p tam ası d ah a v a r k i
gâr» m da ve M urnau’nun «Faust» nda ra stla d ı­ d ah a az güzel değil: «8 1 /2 ile oranlanabilecek
ğım ız bu şa şırtıcı g ö rü n tü serüvenini, us - dışı’-
te k eser P alu d es’tir.» B ir eser de ben ekliyeyim :
nm en yüce n o k ta la rın a k a d a r bu u s’luca kaçışı K alpazanlar.
b aşk a yönetm enlerde kolay kolay görem eyiz.
Gide’le Fellini arasında, iğneleyici ve kem irici
Buñuel, S ternberg, W elles ve R esnais b ir yana
bir aydınlığın S h ak esp eare’e özgü aç ık lık tan ay ­
b ırak ılırsa b ü tü n yönetm enler bu im k ân ları baş­
rılışına benzer bir ay rım v ard ır. A m a k ü çük nok­
k a an latım ara çla rı u ğ ru n a harcayıp g itm işler­
dir. 8 1/2 ise şaşırtıcı bir gözalıcılıkla, insanı se­ ta la rd a bu benzetm e p ek âla geçerlidir. 8 1/2 bel­
k i de, sinem a y aratıcılığ ın ın gerçekliğine esaslı
vindiren bir açıklıkla an latım ’ın bu canlı k a y ­
n ak ların a uzanıyor. F ilm in bu güvenli açıklığı­ bir biçim de dokunm aya c e sa re t eden ilk film dir.
Film içinde film konusu d ah a önce de ele alın­
nın nereden geldiğini a ra ştırm a d a n edem iyorsu­
nuz. Ç ünkü bu barok eserin seyirciyi b aştan çı­ m ıştı. A ncak bu y a biçim sel bir tarzd a, y a d a
k arışı ne cüretli g ö rü n tü çılgınlığından doğuyor bir öykü (anekdot) ta rz ın d a y apılm ıştı hep. Oy­
ne de film i yöneten öbür ilkelerden. sa b u rad a insanı h ay ra n b ırak an b ir başkalık
v ar: Guido’nun serüveni, çevirdiği film in serüve­
Hiç b ir zam an bir Fellini tu tk u n u olmadım. T ö­ ni ile ta m o larak k ay n aşıy o r; y aratıcı, b ir yö­
reciliği yoruyordu beni, düşlerine ise pek ilgi duy­ netm enin eseriyle boğuşurken duyduğu sıkıntıyı
m uyordum . in sa n ın bir sanatçıyı kendine rağm en ta sv ir ederek korkusuz bir içtenlikle kendini o r­
sevmesi, bırakam am ası, «I Vitelloni» ile «Lo ta y a koyuyor. Gerçi P alu d es’de olduğu gibi eseri
Sceicco bianco» yu beğenip «La S trada» ile y a ra tılırk e n görm üyoruz, am a düşünülürken gö­
«Cabiria» yı hiç tu tm am a sı ve «Dölce Vita» ya rüyoruz. Z aten b ir k itab ın yazılm ış bir sayfası
k a rşı da yorucu bir h ay ra n lığ a benzer birşeyler ile b ir film in d ek o rların d an birinin ta sa rısı a r a ­
duym ası kolay açıklanabilir şeylerden değil. sında büyük b ir ay rım yok. Y aratıcılığ ın bütü-

7
ca n av arları doğurm ası hiç k uşkusuz k u rta rıc ı
bir şeydir. «La Jetée» de M a rk e r’in usulca k e n ­
dine doğru yönelişi gibi, F ellini’nin de d ah a iyi
düzenlem ek am acı ile y ürüyüşünü b ir an d u r­
durm asını ve sinem anın bu çok çeşitli n iy etler ve
ta v ırla rla yazılı an latım ın ö zgür - bab ası d u ru ­
m una gelm esini çok güzel buluyorum . în sa n z a ­
m an zam an M ichaux’yu düşünüyor, 8 1/2 için
de bundan d ah a güzel b ir övgü olam azdı. 8 1/2,
zengin ve özel diliyle eşine az ra s tla n ır düşünce
k aynağı, ve insanı çağdaş toplum a u y d u rm a ç a ­
basının güç ve tu h a f düşlerine v arm ay ı dileyen,
y u k ard a d a sözünü ettiğ im denem e ve eleştirm e
sinem asının en canlı örneklerinden biridir.
Çeviren : ONAT KUTLAR

FELLINI 8 1/2. A. AIM EE, M. MASTROIANNI.

nüyle doğru ve heyecan verici bir incelem esi film :


kendi kendim izin kıyısındaki o sonsuz çekinm e­
yi gösterebilm ek, varlığın kendine ve sa n a ta doğ­
ru h are k etin i sağlayan «düşselle gerçek a ra sın ­
daki gelişmeyi» yansıtabilm ek az şey değil. Y a­
ratıcın ın kendisinin en gizli y an lan , günlük y a ­
şam anın en dış çizgileri, k av ra y ışla rın (alg ıla­
rın) ve d av ran ışların gerçekliği, zekânın m asal­
ları, bir eserin doğuşu, b ütün b u n lar birbirleriyle Fellini, yeni-gerçekçi yöneticiler arasın d a, g e r­
sü rek li ilişki içinde. B irbirlerinden ay ırm ak im ­ çekçi b ir o rtam ın içinde şiirsel h av ay ı aray ıp bu­
kânsız bu öğeleri, nerede başlayıp nerede b ittik ­ lan te k san atçıd ır. De Sica’m n şiirsel gerçekçili­
lerini kolayca söyliyem iyoruz. K im ileri bu özel­ ğine k a rş ıt o larak Fellini tü m dünyasını, k a h ra ­
liği b ir k arışık lık y a da b ir güçsüzlük sanıyor. m an ların ın d avranışlarım , estetik denem elerini s a ­
O ysa nasıl oluyor da bu tav rın , sinem ayı g e r­ dece açık, sam im i iyim ser b ir lirizm e d ay an d ır­
çekçi zorunluluklarından k u rta rm a k için g irişil­ m a k tad ır. V ary ete İş ık la rın d a n C abiria’nın Gece-
miş şaşırtıc ı b ir deneme, d ah a büyük b ir g erçe­ leri'ne değin F ellini k ah ra m an la rın ı olum suz tip ­
ğin önsezisi olduğunu görem iyorlar anlam ıyorum . lerden çık arm ak ta, en suçlanılacak d av ra n ışla r­
S an atın doğası hiç bir zam an bugünkü k a d a r iyi da bile b ir k u rtu lu ş payı b u lm ak tad ır. A slında, z a ­
anlaşılam adı. M erleau P o n ty resm in k a v ra m a m anla m o ralist b ir şa ir kişiliği k az an m ak ta , in­
(algılam a) ile başladığını söylüyor, sinem a da san olm anın güçlüğünü anlayıp d ah a faz la in san ­
öyle. Guido’nun serüveni g örüm ’le (vision) gele­ la ra y ak laşm ak ta, duygu ile onları izlem ektedir.
ceğin sa n a t eserinin d iyalektik ilişkilerini y an ­ G erçekçilikten şiire, şiirden m o ralist b ir tu tu m a
sıtıyor. E leştirici zekâ ile y a ra tış ara sın d a da ve n ih ay et kişişel so ru n lara eğilip genel b ir so­
aynı d iyalektik kurulm uş. E ğ e r günüm üzün ede­ nuca u laşm ak am acı: iş te F ellini’nin yolu bu dört
b iy atın d a eserin dili kendi uzaklığını k a z a n ır k a ­ evreden geçm iştir. O ysa aslında, san atçın ın her
zanm az hem en gizli b ir biçimde bu dilin eleştir­ denem esi ayni n o k ta y a u la şm a k ta böylece için­
mesi de başlıyorsa (aynı eser içinde) bu, söz ko­ de olduğu ak ım a b ağ lan m a k ta d ır: insanı izlemek,
nusu dilin gerçekliğine d ah a iyi y ak laşm a çaba­ tan ım ak , derinleştirm ek.
sından b aşk a b ir şey değil. K ast, film e k arşı F ilim leri (Y önetm en olarak)
söylenecek h er şeyin film in içinde bulunduğunu 1950 L uci del V a rie ta /V a ry e te Işık la rı (L a ttu a -
belirtirk en bir gerçeği yansıtıyor. d a’yla b irlik te). 1952 Lo Sceicco bianco Beyaz
8 1/2, sinem anın ne olduğunu, sa n a t eserinin ve Şeyh. 1953 I V itelloni/A ylaklar. 1953 U n agenzia
y aratıcısının ne olduğunu d ah a iyi anlam am ıza m atrim o n iale/E v len m e ajan sı (A m ore in c itta /
yardım eden eserlerden biridir. B ir soru o rta y a şehirde a ş k ’ın bir b ö lü m ü ). 1954 L a S tra d a /so -
konuyor filmde, bir tü rlü doyurulam am ış bir k ü l­ k a k (sonsuz so k a k lar). 1955 U Bidone/D üm en
tü rü n özü, bir an latım ve akıl m utluluğuna ben­ (K alp azan lar çetesi). 1957 Le n o tti di C a b iria/
z e r b ir şey açıklanıyor. B azılarının «hastalıklı C abiria’m n geceleri. 1960 L a Dölce V ita /T a tlı
b ir kendini m erak duygusu» n a indirgedikleri in­ h ay at. 1962 Le tentazioni del d o tt.. A ntonio/D ok-
sanın kendini a ra ştırm a sı ve bu a ra ş tırm a sıra ­ to r A ntonio’nun arz u ları (Boccacio 70’in bir bö­
sında herkese ayrı ay rı h itap eden sözler g e tir­ lüm ü). 1963 8 1/2 ((O tto e m ezzo /sek izb u çu k ).
mesi, yeni b ir diyalog yöntem i k u ra n g ö rü n tü 1965 G iulietta degli sp riti/G iu lie tta ve ru h lar.

8
m acar sinemasının durumu /m acar yönetmen ve senaryocusu karoly
makk ve norbert ivanyi ile İtalyan sinema yazarları leonardo fioravan
ti ve mârio verdone arasında yapılan bir konuşma (b an d e-so n )

LEONARDO F IO R A V A N TI — O kurlarım ıza M a­ k a d a r bu çeşit film lerde yöneticiler, M acar g e r­


ca r sinem asının bir panoram asını verm ek a m a ­ çeklerinden esinlenerek, çağdaş toplum un en y a ­
cıyla yönetici K aroly M akk ile senaryocu ve sa h ­ k ın dav aların ı y an sıtm ak istem işlerse de bunlar
ne y a z a n N o rb e rt Iv an y i’nin ziyaretlerinden y a ­ siyasî sloganların biçim ine fazlasıy la u y g u n d u r­
rarlan m ağ ı uygun gördük. M acar yapım ları h ak ­ la r G ördüğüm üz gibi bu film ler o devirde önem
kın d a pek az bir bilgiye sahip bulunuyoruz; y a ­ k az an m ak la b erab er aynı sü re içinde gerçekten
rışm a ları izliyenler dahi çoğu zam an sadece ulus­ tu ta rlı b ir filim m eydana g etirildiğini söyliyeme-
la ra ra sı şenliklerde derece alan y a p ıtla rı ta n ı­ yiz.
m ak la yetinm ektedirler. K aroly M akk yeni k u ­ O devrin sinem ası tü m ü ile stalinizm e ve kişilik
şa ğ a m ensup bir yöneticidir; B udapeşte’deki tu tk u su n a hizm et e ttiğ i için M acar sinem asının
Y üksek Sinem a E n stitü sü n d e öğrenim ini ta m a m ­ 1953 te n so n ra doğduğunu ve o yıldan sonra da
la d ık ta n sonra Z oltan F a b ri’nin ve m em leketinin u lu slararası alan d a ilgi çeken y a p ıtla r o rta y a a t ­
b aşk a tanınm ış yöneticilerin yardım cılığını yapıp tığım söyliyebiliriz.
1954 te ilk film i olan L iliom fi’yi çevirdi. K aroly M acar K om ünist P a rtisin in 1953 yılında aldığı
M akk b ütün so rularım ıza cevap verebilecek du­ k a ra rla r sayesinde sinem a san atç ıla rı d ah a g e r­
rum dadır. Bu sorulardan bazıları m erakım ızı g i­ çek ve doğru bir yola yöneldiler, verim li b ir ça­
derm eğe, bazıları ise okuyucularım ıza gerçek ve ğın öncülüğünü y ap tılar, en önem lisi yeni y ap ı­
etra flı bilgi verm eğe y arıy acak lar. m ım ızın bu g ay e t k a ra k te ris tik filim leri seyirci­
M ARIO VERD O NE — P ek tab ii k i en son M a­ le r ta ra fın d a n ilgi ile k arşılan d ı. B u n ların a r a ­
ca r yapım larını gözden geçirm eden önce bu p a ­ sında F a b ri’nin A tlı K arınca, M ariassy ’nin E gy
noram ayı sınırlandırm ak, dolayısile d ah a doğru Pikolo V itagos / B ir Beyaz Bira, L ütfen! (1955),
bir şekilde sunm ak için, belirli b ir ta rih te n , be­ gene M ariassy ’nin B udapesti T avasz / B udapeş­
lirli b ir devreden h a re k e t etm ek lâzım . Savaş te ’de İlk b a h a r (1955), G ertler’in T ra fik K azası,
sonrası M acar sinem asından, örneğin gerek M a­ Z oltan F a b ri’nin H annibal T a n a r U r / P rofesör
c a ris ta n ’da beğenilen g erek se u lu slararası bir H annibal (1956) ve - m üsaadenizle bunu d a ek-
önem k az an a n o M acar film lerinin birincisinden liyeyim M ak k ’in 9 E s K o rterem / D okuzun­
b aşlam ak uygundur bence. F rig y a s B an’m 1948 cu K oğuş (1955) adlı film lerini sayabiliriz. Bu
te çevirdiği T alpalatnyi F ö la / B ir avuç to p ra k ’- aynı devirde geniş ilgi u y an d ıran b a şk a b ir film
ta n söz etm ek istiyorum . Bu ta rih te n so n ra M a­ de B a k aru h ab an / Ü niform a ile (1957) dir.
ca r sinem ası yeni ve genç yöneticilerin k a tılı­ VERDONE — 1957 yılında V enedik’te S erbest
şından y a ra rla n a ra k M ariassy’nin Szabone / B a­ Çıkış adlı ile g ö sterilen film dir.
yan Szabo (1949), K alm an N adasdy’nin L udas MAKK — 1957 - 1958 de, ve E kim olaylarından
M atyi (1949), F a b ri’nin K ö rh in ta / A tlı K arın ­ sonra, M acar sinem a sa n atçıların ın tinsel bir
ca (1955) gibi film lerle kendini tanıtab ild i. A k­ b uhrandan so n ra n ih ay et verim li b ir yola g ird ik ­
la gelen ilk isim ler bunlar, oysa sadece bunlar lerini isp atlıy an yeni b ir doğuşa şa h it olduk.
değil, söz edilecek b ir hayli isim d ah a var. Bu
Bunu b elirten film ler: F a b ri’nin Szabone, M a­
yüzden arkadaşım ız M akk’ta n M acar sinem ası­
riassy ’n in A lm atlan E v ek / U ykusuz Y ıllar
nın bu devresini bize d ah a geniş b ir şekilde an ­
(1959), K elety'nin ik i filmi, T egnap / D ün (1958)
latm asın ı rica edeceğiz.
ve K et V allom ar (1957) H ersko’nun V asv irag /
KAROLY MAKK — B ir Avuç T o p rak ’ta n h a re ­ D em ir Çiçek (1958), R evesz’in E ifelk o r / Gece
k e t ederek ben bu devrin film leri a ra sın d a daha Y an sı (1957). B u n lara b ir de kendi film lerim
kesin bir ayırım y apm ak istiyorum . B a n a k a lır­ olan K ay alık ların D ibindeki E v ile O tuzdokuzun-
sa bu ilk devrin en önem li y a p ıtla rı G eza Rad- cu B ölük’ü ekleyebilirim .
van y i’nin V alanol E uropaban / A v ru p a’da cere­ B ugünkü d u ru m a gelince; bunu bu şekilde açık-
y an e tti (1947) ile biraz önce söz konusu olan lıyabiliriz. 1957 - 1958 den önce Devlet, baskısı
F irg y a s B an ’ın B ir Avuç T o p ra k ’ıdır. H er ikisin­ ile, sinem a dav aların ı eziyor, en ince n o k ta la n -
de de yönetm en yardım cısı o la ra k çalıştığım dan n a k a d a r yapım ı yönetiyordu. O devirde iy i film ­
bu film leri çok iyi biliyorum . G ayet önem li bu ler yapıldıysa da b u n lar b irbirlerine oldukça
iki y a p ıtta n so n ra M acar sinem ası geriye doğru benziyorlardı. B ugün ise D evletin bu d ire k t b as­
b ir adım a ttı sayılır. 1950 y ıllarında birçok şe­ kısı k alk m ıştır. U ygun gördüğü film leri y a r a ta ­
m a tik film yapıldı, b u n ların a ra sın d a Szabone’- bilm esi için san atçın ın kişiliğine önem veriliyor
yi ve b aşk a film leri de dahil ediyorum . H er ne artık .

9
Öyle b ir devre geldik k i her yönetici kendi sa ­ nel o la ra k az k işi kullanırım . Az k işi arasın d a
n atçı kişiliğini keşfetm eğe ve ona uygun b ir şe­ geçen b ir h ikâyeyi ele alm ak la belirli b ir gerçeği
kilde h a re k e t etm eğe çalışıyor. Ö rnek olarak bir derinleştirm ek, bu gerçeği birçok te z a tla rla be­
buçuk yıldan beri film çevirm iyen ve kendisini lirtm e k fırsa tın ı buluyorum .
ariy a n F a b ri’yi gösterebiliriz. Ben dahi, y ak la­ FIO R A V A N T I — K ay alık ların D ibindeki E v ’i
şık o la ra k bir buçuk yıldan beri çalışm ıyorum , ilk tu ta rlı film iniz diye gösteriyorsunuz. O filim ­
görüşüm ü ak settirebilecek bir şeyler arayıp du­ den sonra çevirdiğiniz, sizi en çok ta tm in eden,
ruyorum . bugün dahi bir revizyon konusu teşk il edemiye-
Şahsen buna inanıyorum ki, yönettiğim H az a cek yapıtınız h an g isi? Ö rneğin yanılm ıyorsam
Sziklak A la tt / K ayalıkların D ibindeki E v (1958) b ir ik i yıl önce, m em leketinizdeki o rta k y aşam a
kendim ce olumlu saydığım şeylerin başlangıcını (co-habibation) davasile ilgili b ir filim çevirdi­
teşkil ediyor. Bu ve sonraki film lerim de aç ık la­ niz. Bu film i izlem ek fırsatın ı buldum filim si­
m ak istediğim n o k ta y a u la ştığ ım a inanıyorum . zi ta tm in e tti mi acab a?
Bu yıl 1962 V enedik Şenliğinde y arışm a dışı gös­ MAKK — H ayır, beni hiç ta tm in etmedi.
terilen M egszallotak, geçen günlerde ta m am la­ FIO R A V A N T I — Sorum üç n o k ta y a dayanıyor,
dığım film ve bir h a fta sonra çekim ine başlıya- K ay alık ların D ibindeki E v ’den so n ra han g i filim ­
cağım film de dik k atim i daha güçlü bir şekilde ler! çevirdiniz; b u n lar ara sın d a sizi en çok t a t ­
insan k a ra k te ri üzerine yöneltm ek için kendim i m in eden hangisi; b ir de yanılm ıyorsam adı Çi­
zorladım . Y apm ak istediğim , toplum un genel p a ­ m enlere B asabilirsiniz olan film inizden söz e t­
noram asını verm ek değil, o rta k çıkarları, büyük m enizi ric a edeceğiz.
toplum sal d avaları k işilerin d u y g u la n sayesinde MAKK — K ay alık ların D ibindeki E v ’den sonra
b elirtm ek tir. Bence hakiki gerçekçilik elle tu tu ­ O tuzdokuzuncu B ölük’ü çevirdim . 1919’d a M a­
labilen gerçeğin fo to ğ rafı değil, gerçekçilik b aş­ c a rista n C um huriyetini a n la ta n b ir füim , y an i t a ­
k a b ir şey, insanda yaşıyan b ir şey. K ısacası k e n ­ rih i b ir konu idi. T arih i k o n u lar b an a uygun de­
dim i M a caristan ’da ruhbilim sel gerçekçiliğin bir ğil. B unu an lam a ğ a başladım . Gene de bu film i
tem silcisi sayıyorum . y ap tığ ım için m em nunum . Bence film in en tu ta r ­
VERD O NE — M akk’in bu sözlerini çok ilginç bu­ lı bölüm leri, kişilere ruhbilim sel b ir boyut verm e­
luyorum . A çıklam aları ile, çoğu A vrupa sinem a­ ğe, ta rih i p an o ram ad an çok b ir ta k ım olayları
sında bu sıra la rd a «iç a ra ştırm a» diye tanım lı- k işilerin duyguları sayesinde belirtm eğe çalıştı­
yacağım b ir sinem a tü rü n ü n genişlem ekte oldu­ ğım bölüm lerdir. Şeylerin öznel görüşünden do­
ğunu kanıtlıyor. M akk’in sözlerinden bunu da çı­ ğ an büyük im k ân ları bu filim le sezm eğe b aşla­
k arta b iliriz H er m em leketin öncü g ru p ların a dığım dan onunla yeni tü re girm iş sayılıyorum .
dahil yöneticilerin a ra ştırm a la rı o rta k b ir n o k ta ­ B ir buçuk yıllık b ir d u rak lam ad an so n ra Çim en­
ya varıyor. lere B asab ü irsin iz’i çevirdim . B ugün bu film i çe­
B ugünkü Ita ly a n sinem asında «iç ara ştırm a» virm ek istem ediğim i itira f edebilirim . B unda
filim lerinden söz ediliyor. E m inim k i A ntonioni’- enerjik, y ararlı, oysa bu özelliklerinden dolayı
nin, Olmi ve P e tri gibi d ah a genç sanatçılarının toplum dan, in san lard an uzak k alan b ir idareci­
bu tü rd ek i y ap ıtların ı biliyorsunuz. F ransız, In ­ nin eleştirisi yap m ak istenildi. 1956’dan önce biz­
giliz, İsveç ve R us sinem asında bu akım ın birçok de oldukça önem li b ir d av a sayılıyordu bu; a s­
örneklerini bulabiliriz Bu cereyanın sizde de lında böyle b ir film y ap m ak istiyordum , ne y a ­
v a r olduğunu görm ek önem li b ir şeydir. zık k i b ir güldürü havasına, beni b a şk a yollara
M AKK — E vet, bu olay bence de önem lidir. D ün­ iten hoş d u ru m la ra kapıldım , esas davayı gözden
y a sinem asının tü m san atçıları, m eslekdaşları- k açırdım . Y anılm ıyorsam film düzgün bir şek il­
nın y ap ıtla rın ı izleyem em ekle beraber, o rta k bir de yapılm ıştı, oysa onda istediğim i verem edim .
iç sa n a t görüşünü u ygulam aya başlıyorlar. Bu Şimdi, gene bir buçuk yıllık b ir d u rak lam ad an
olay özel b ir durum teşkil etm iyor, aynı şeyi, ö r­ sonra, M egszallotak'ı çevirdim . B an a k a lırsa olay­
neğin, bilim alam nda bulm ak m üm kündür. Ç eşit­ ları dilediğim şekilde y an sıtm ağ ı başardım . Oy­
li m em leketlerde, belki de b irbirlerini tanım ıyan sa bu filim de beni tü m ü ile ta tm in etm iyor; d ra ­
çeşitli insan lard an aniden b ir ta k ım düşünceler, m a tik gelişim g ere k tiğ i k a d a r m an tık lı değil,
özlem ler m eydana çıkıyor. S a n a t konusunda, sondaki «H appy End» i de şim di aceleye gelm iş
özellikle duygusal b ir alanda, bu kişiler, insan­ ve biçim siz sayıyorum .
dan in san a değişm ekle b eraber o rta k k a r a k te r ­ E n son film im olan K ayıp C ennet’le k a y g ıla n m a
ler taşıy o rlar. B an a kalırsa, ve bu n o k ta y a u la ş­ ve s a n a t görüşüm e uygun n o k ta y a vardığım ı za n ­
tık ta n sonra, bu yoldan devam etm em , kişilerin nediyorum .
ruhunu elim den geldiği k a d a r derinleştirm em , Bu hikâyeyi çok az kişilerle (tü m filim de iki, en
içindekilerini çık artm am ın g erekli olduğuna in a ­ çok üç k işi görülüyor) a n la tm a ğ a m u v affak ol­
nıyorum . dum. A slında belirli b ir b içim d e.so n u çlan an bir
P e k tab ii ki bunun bir ta k ım a rtis tik sonuçları hikâyeyi a n la tm a k istem iyordum ; benim için
vardır. Ö rneğin, ben böyle b ir şeye yanaşınca ge­ önem li olan k ah ra m an la rım ın en ince duygusal

10
ZOLTAN FABRI'N IN SİNEM ATEK GÖSTERİLERİNDE YER ALAN KORHINTA/ATLI KARINCA'SI (19 55).

tepkilerini izlem ekti, bu yüzden filim şiirsel yön­ liğinden. M akk’ın söylediği gibi bu b ir beğeni so­
den gereksiz sayılabilecek sahnelerle yüklüdür. runudur. Ç ünkü her sa n atç ıd a olduğu gibi sine­
B una k arşın bu filmi, b ir hikâyeye, b ir aksiyo­ m a san atçısı d a sinem anın gerçeklerinde kendi
n a sıkıca bağlı k alan b aşk a film lerden çok daha kişiliğini a ra r. Z oltan F a b ri’nin en büyük değeri
y eterli buluyorum . Ö nüm üzdeki h a fta çekm eğe (örneğin A tlık a rın ca’yı çevirirken) biçimciliğe
başlıyacağım E n Son A dam ’da da aynı yoldan k a rşı çıkm ası. Bu d av ran ışıy la d a g erek bizde g e­
devam etm ek niyetindeyim . rekse dünyanın diğer u lu sların d a M acar sinem a­
FIO R A V A N TI — Şimdi diğer yöneticilerin çalış­ sı üzerine d ik k a ti yöneltm esi olm uştur. Ve bi­
m aları ile ilgili bazı so ru lar sorm ak istiyoruz. zim için en değerli film i P ro fesö r H annibal’dir.
M akk’ı nazik b ir durum a sokm ak istem ediğim ­ Onun şiirsel gerçekçiliğini sürdüğü E des Anne
den bu so ruların cevaplarını Ivan y i’den ric a ede­ adlı film i M acar halkının yakın d an tanıdığı Dez-
ceğim. D iğer genç yöneticilerin, F abri, M ariassy, sö Köszölanyi rom anından sin em ay a u y arlan m ış­
H ersko, Revesz, R anody’nin çalışm alarını özet­ tır. F ab ri 1959’da güldürü tü rü n d en Laprille M at-
leyip, ara ların d a k i ayırım ları belirtm ek ister- to ’yu çevirdi, am a başarısızdı. T arihsel filim ler
m isiniz ? nasıl M akk için verim siz b ir tü rse F a b ri için de
N O RBER T IV A N Y I — Bu son za m a n lard a b ir­ güldürü öyleydi. B ugünlerde F ab ri M ak k ’ın de­
çok M acar yöneticilerinin gerçekçilik davası yişiyle 1944’ü şiirsel ve sürükleyici b ir an latım ­
k arşısın d ak i tu tu m ların ı çok ilginç buluyorum . la veren Cehennem de îk i H afta y m ’ı çevirm ek­
Genel o la ra k bizde olumlu sayılan akım toplum ­ te.
sal g erçekçiliktir, b aşk a b ir deyimle sosyalist FIO R A V A N TI — M ariassy ’nin şim diki çalışm a­
dünyasının gerçek ve belirli olayları uygun ve ları n elerd ir?
gerçek şekillerle ak se ttire n yapım . İlginç olan IV A N Y I — 1959’da V enedik şenliğine k atılan
bu gerçekçi yönetim in çeşitli yöneticilerin y a p ıt­ U ykusuz Y ıllar film inden so n ra gene işçi çevre­
ların d a nasıl uygulandığını görm ektir. lerinin so ru n ların a eğilen b ir film y ap acak M a­
Ö rneğin M akk’m psikolojik gerçekçiliğinden söz riassy. K ulvorosi leg an d a’d a (1957) büyük bir
edildi. D aha so n ra da F a b ri’nin şiirsel gerçekçi­ işçi çevresinin sorunlarını gerçekçi b ir açıdan a n ­

11
la tm a y a çalışm ıştı. U ykusuz y ıllar’ın konusu da tim ini g ere k tirm ek ted ir. Böylesi bir seyircinin
işçi h arek etlerin in yoğun olduğu Csepel adasın­ k ısa bir sürede yetişeceğini sanm ıyorum . F e ­
d a geçm ekteydi. 1960’da, önceki yıllarda Italy an h e r’in B ak aru h ab a n ’ın a gelince, halkın d u y g u la­
yeni gerçekçiliği etkilerini ta şıy a n B udapeşte'de rını dolaysız etkilediği için b a ş a n sağladı. Y al­
Ilk b a h a r’la L ütfen B ir B ira film lerini aşan II Ro- nızca M a ca ristan ’d a değil d ışarı ülkelerde de fil­
daggio film ini yaptı, film kişinin m oralini ve m in gösterildiği sinem a salonları çoşkun günler
aileyi konu olarak alıyordu. yaşadı. E leştirm en ler de film i tu ttu la r.
FIO R A V A N TI — B iraz da yanılm ıyorsam M a­ VERD O NE — B a k aru h ab a n ’dan so n ra han g i fil­
ca r sinem asının genç üm idi sayılan H ersko’dan m i y ö n etti F eh er?
söz eder m isiniz? IVA N Y I — Feher, B ak aru h ab a n ’dan so n ra Zgis-
IV A N Y I — H ersko şe m atik film leri h a tırla ta n m and M oricz’den sinem aya uyguladığı Cennet
film lerinden sonra V asvirag’ı çevirdi, V asvirag’- Kuşu film inde eski düzeyine ulaşam adı. O laylar
da an latılan u çarı b ir kızla işsiz bir gencin k ır uzun p lâ n lar boyunca sü rü y o r ve y er yer sıkıcı
m ahallelerinde geçen aşklarıydı. O yuncularının b ir hav ay a bürünüyordu.
güçlü oluşu halk oyunda başarı kazanışım sa ğ ­ Bu fü m i izleyen ve bize şiirsel gerçekçiliğe te k ­
ladı. H ersko’nun sonraki filmi, K etem elet Bol- ra r döndüğü um udunu veren Z gism and Moricz
dogsag, M akk’ın bir film ini değişik bir açıdan adlı film i birbirini an lam ay an b ir b ab a oğul öy­
te k ra rla y a n bir- kom ediydi. Şim diyse H ersko, k ü sünü konu edinm iş pek çok b ak ım lard an ilgi
kendi deyim iyle yönetm enlik h ay atın ın önemli çekici bir filmdi.
b ir aşam ası sayılan K onuşm aları’ı çeviriyor. R anody’e gelince zengin ve çok im kânlı köy y a­
F ilm bize M a caristan ’ın son 13 yılını, genç bir şam ını a n latm ay a çalışm ası bakım ından değişik
çiftin k o nuşm alarıyla verecek. bir özellik taşır, o. G erçekten M acaristan d a çok
VERD O NE — Sözünü ettiğ in iz film lerin çoğu­ az yönetm en eğ ilm iştir bu verim li konuya.
nu şenliklerden tanıyoruz. H iç tanım adıklarım ız R anody’nin köylüyü ve köy soru n ların ı sade ve
da v ar. B unlar a ra sın d a M acar h alkınca beğeni­ içtenlikle u y arlam ası üzüntülerim izi b ir derece­
lenleri han g ilerid ir? ö rn e ğ in F e h e r’in B akaruha- ye k a d a r giderm işti. Sinem a tarih im izin b ir çok
b an ’ı İta ly a n eleştiricileri çok tu ttu , am a oysa özelliklere sahip b ir kişisi o larak, Ranody, F ab -
U ykusuz yıllar ta rtış m a la ra yol açtı. B ana göre ri gibi 1953’te film çevirm eye başladı, ilk b a şa ­
sağ lam tem ellere d ayanan iyi b ir film di U y k u ­ rılı film ini 1954’te y ap tı: S zakadek. M akk’ın da
suz Y ıllar. Y anılm ıyorsam film in konusunu Ma- söylediği gibi yönetm enlerim izin çoğu 1953’ten
riassy ’ye P udovkin önerm işti. T e k ra r ediyorum , so n ra kişilikli eserler verdiler.
U ykusuz Y ıllar üzerim de derin izlenim ler b ıra k ­ VERD O NE — K öy konusunda A k ik et a P a c s irta
tı. A m a Ita ly a n eleştirm enleri çoğunlukla yerm e E lk ise rt’de (1958) R anody’nin u nutulm am ası
yolunu seçtiler bu filmi. G erek U ykusuz Y ıllar’- gereken b ir film idir sanırım .
ın gerek B ak aru h ab a n ’ın duygusal beğenileri Ma- IV A N Y I — D eğişik tü rd e film ler çevirdi Ranody.
c a rista n a yakın ülkelerde nasıl karşılandığını S av aştan a rta k a la n bom balarla oynayan ik i ço­
ö ğrenm ek istiyorum ; a y rıc a Szenes, Rvesz, R a- cuğu A T ettes Ism eretlen ’de (1957) g ö rü n tü le­
nody'nin son çalışm aları nelerdir, bilm ek is te r­ m işti. Ö nceleri b ir oyunun sınırını aşm ay an y a­
dim. ram azlık ları bom baların p atlam ası ve çocuklar­
IVA N Y I — M ariassy’nin film i M acar tarihinde dan birinin ölüm üyle ciddiyet kazanıyordu. Be­
belirli b ir dönem i konu edinm işti. H er şey çok nim çok sevdiğim bu film de R anody kendisi gibi
belli ve açıktı, gerçek b ir olay (işçi h arek eti) a n ­ b ir çok yönetm enin değindiği büyüklerin sorum ­
latılıyordu U ykusuz Y ıllar’da. B undan ö tü rü iş­ luluğu ve savaşın öldürücülüğünü kişiliğine özgü
çiler ara sın d a gördüğü ilgi olağandı. Csepel işçi­ bir biçimde an latm ıştı.
lerinin film h akkında söyledikleri görüşlerim izi FIO RA V A N TI — S avaş öncesinin yönetm enleri
p e k iştirir nitelikteydi. M ariassy atala rım ız ın ve bugün de film çeviriyorlar m ı?
bizim geçirdiğim iz zor yılları nesnel bir gözle IV A N Y I — 1945’ten önce sinem am ızın bugünkü
sunm uştu bu filmde, işçilerin dışındaki seyirciler du rum una gelişini sağlayan üç değerli yönetm en
film i g ere k tiğ i gibi anlıyam adılar. Ç ünkü konu Ban, G ertler ve Kelety, film çeviriyorlardı. M a­
politik öğelerle yüklü ve onların y aşam alarından c a rista n ’ın bağım sızlığına k a d a r 40 film yapm ış­
ötedeydi. Bilinen seyirci çoğunluk eğlendirici tı K elety, şim di de çalışm alarını saygın b ir bi­
film leri sever, bu hepim izin bildiği b ir gerçektir. çimde sü rd ü ren K elety k u şağ ı o y ıllard a şem atik
A vrupa ülkelerinde de düşündürücü film ler a n ­ film lerin tem elini h azırladılar. Bu film lerden ço­
cak entellektüel çevrelere seslenir, bunun dışın­ ğunu son rad an kendileri de beğenm ediler. A udia-
daki halk ise eğlendirici film leri - derinliği ol­ tu r E t A lte ra P a rs ilkesine sadık k alan K elety
m ayan film leri - tu ta r. M a caristan ’ın da bu ge­ 1956 yıllarının güçlüklerini nesnel b ir gözle in ­
nel ilkenin dışında k aldığı söylenem ez. H alkın celeyen iki film çevirdi, bu iki film le K elety d ah a
perdede gördüğüyle yetinm eyip yönetm enin asıl sonra aynı te m aları ele alan film lerin başlatıcısı
iletm ek istediğini k av ra m ası ve onu eleştirm esi oldu. Bu iki film de bazı in san ların sosyalizm e
oldukça uzun zam anı ve sağlam bir sinem a eği­ bağlılıklarım , bazılarının k a rşı oluşlarını K elety’-

12
dır. S o k ak ta B ir O lay M a caristan ’da büyük bir
b aşarı sağladı.
VERDONE — U n u ttu ğ u m u z ünlü yönetm en v a r
m ı?
IV A N Y I — Revesz h ak k ın d a b ir iki şey söyle­
m ek istiyorum . Genç k u şağ ın en u m u t verici yö­
netm enlerinden olan Revesz, sinem aya çok se­
vimli b ir güldürüyle, 2 k ere 2 bazan 5 eder ile
başladı. G üldürü konusunda büyük bir yeteneği
olan R evesz’in film inden b asında övücü b ir dille
söz edildi. Revesz ve M akk yönetm enler ta ra fın ­
dan bizde çok az çevrilen güldürü füm lerinin en
önemli iki ism i o larak görünüyor. Revesz A m a
N e Gece adlı film inde seyirciyi içten g üldürm e­
sini bilm işti. G eceyansı (1957) ise psikolojik bir
dram dı. F ilm iyi anlatılm ış konusu ve g ö rü n tü ­
leriyle çok tutuldu. Böylece eski ve o rta yaşlı
VA SVIRAG /D EM İRÇİÇEK (19 60)/JA N O S HERSKO.
k u şağ ın yönetm enlerini gözden geçirm iş olduk.
G eriye yalnızca en yeniler kalıyor. Bu yönetm en­
leri en iyi M akk tanıyor. Ç ünkü B udapeşte Sine­
m a O kulunda verdiği derslerle y etiştird i onlan.
FIO R A V A N TI — Şimdi biz de sinem a eğitim i
y ap an b ir okulda, C entro S perim en tale’de bulun­
d uğum uza göre B udapeşte’deki Y üksek Sinem a
O kulu’nd a dersler veren M akk'dan bizi ay d ın lat­
m asını istiyoruz: Okul yeni yönetm enler y e tiştir­
m e konusunda ne gibi sonuçlar a lm ıştır? Y eti­
şen ve yetişm ek te olan öğrenciler k im lerd ir? Bu
okulun öğretm enlerinden b iri o larak M akk, yeni
sinem acılar yetişm esi için b ir sinem a okulu­
nun gerekliliğine in anıyor m u?
MAKK — Bizdeki Y üksek S inem a Okulu olduk­
ça eski bir k u ru lu ştu r, okul Y üksek T iy atro O ku­
lu y la aynı binadadır, sinem a bölüm ü 1945’te n be­
ri çalışm alarını sü rd ü rm ek ted ir. K u ruluşunda b ir
sinem a sa n a tı o rtam ın ı y a ra tm a y a çalıştı, an cak
BAKARUHABAN/ÜN¡FORMA İLE (1 9 5 7 )/ lM R E FEHER. bu o rtam ın özel b ir sa n a t deneyi ve tem eli yok­
tu. O yıllard a ben de okulun öğrencilerinden bi­
nin yan tu tm ad a n verm esi M acar eleştirm enle­ riydim , yalnızca b ir sa n a t atm o sferin i içinde b a­
rince çok beğenildi. D aha sonra köy h ay atım iş­ rın d ıran am a sağ lam b ir m a n tık düzeninden yok­
leyen b ir film yaptı K elety am a faz la başarılı de­ sun b ir k u ru lu ştu , okul. Y avaş yavaş Moskova
ğildi bu film. Sinem a O kulu’nun, R om a’d ak i C entro Sperim en-
FIO R A V A N TI — K elety’nin bu son film i ü zeri­ ta le ’nin ve P a ris ’te k i ID H E C ’in deneylerini iz­
ne M akk’ın düşündüklerini öğrenm ek istiyorum . leyerek gelişti. O kulum uz yalnız sinem a için de­
MAKK — K elety eksiksiz film yapabilm ek için ğil televizyon için de yönetm enler ve tek n ik ele­
b ü tü n y etileri ta şıy a n bir yönetm endir. B ir k a ­ m a n lar y etiştiriy o r, ö ğ retim süresi 5 yıldır, bu
pının ne zam an açılıp k apanm ası g erek tiğ in i bi­ 5 yıl süresince genel k ü ltü re, edebiyata, sahne bi­
lir. Y alnız y önettiği film lerde tekdüze plânları limine, sa n a t tarih in e özel bir önem verilm ekte
alm ası halk üzerinde gerçek am a derin olm ayan a y rıca öğrencilerin sinem a yöhetm enliği konu­
etk iler b ıraktı. sunda bir diplom a film i çevirm ektedir. Bu film
V ERD O NE — G ertler? 600 - 700 m etre uzunluğunda oluyor genellikle.
MAKK — U zun yıllar yardım cılığını yaptığım Bu diplom a olm adan M a ca ristan 'd a film çevir­
için G ertler’i yakından tanırım . Bilgili, zevkli bir m ek im kânsızdır. Gerçi bu k u ralın ay rıcalık ları
yönetm endir. A ncak belirli b ir tem el eğilim ve d a v ard ır an cak devlet genç sinem acıların dip­
onu bir yöne doğru çeken güçlü bir yönelim yok­ lom aya sahip olm alarını istem ek ted ir. Okulu bi­
tu r G ertler’de. Ö bürlerinden daha az etkili bir tire n biri için bu diplom a b ir çeşit g ara n tid ir,
yönetm endi belki, am a yüksek bir beğenisi oldu­ h er zam an b ir sinem a okulunda kendisine yer
ğundan k u şkum yok. E n iyi film i 1955’teki Bir edinebilir.
Sokak Olayı idi. Bu film in en iyi yanı İta ly a n ye­ FIO R A V A N TI — M acar halkı ve sinem acıları
ni gerçekçiliğinin olum lu etk ilerin i y an sıtm a sı­ İta ly a n sinem ası h ak k ın d a ne düşünüyor-

13
MAKK — İta ly a n film leri M a caristan ’d a sık sık
gösteriliyor ve çok seviliyor. A m erikan film leri
k onusunda bir şey diyem iyeceğim , çünkii A m eri­
k an film leri M a caristan ’da hem en hem en hiç gös­
terilm iyor. İsveç ve Ingiliz film leri de öyle. A m a
halkım ız bir içgüdüyle en çok Ita ly a n ve F ra n ­
sız film lerini tutuyor.
FIORAVANTI — Italyan yönetmenlerinden han­
gileri seviliyor?
IV A N Y I — S anıyorum k i en çok De Sica. O da
eski b ir oyuncu olduğu için.
MAKK — De S a n tis’in Riso A m aro’suyla Rome
ore 11 adlı film leri de çok b aşarı kazandı. M a­
c a r halkı daha çok güldürülere y atk ın . Bu a r a ­
d a Fellini, V isconti ve A ntonioni’nin de adlarım
HANNIBAL TANER UR/PROFESÖR HANNIBAL (1 9 5 6 )/
sayabilirim .
ZOLTÁN FABRI.
V ERD O NE — Genç Ita ly a n yönetm enlerini t a ­
nıyor m usunuz?
MAKK — B azılarını. Olmi’nin II P o sto ’sunu, De
S eta’nın B anditl a Orgosolo’sunu gördük. Zurli-
n i’yi de tanıyoruz. Sinem a yayın larıy la hem en
hem en Ita ly a n sinem asının b ü tü n gelişim lerini
izliyoruz.
VERDONE — Söz etm eyi unu ttu ğ u m u z önemli
iki yönetm en v ar: h ay v an lar ve doğa konusun­
d a değişik bakış açıları g etiren çok yetenekli iki
yönetm en, İstv a n Honoki - N agy ve A goston Kol-
lanyi. B üyük bir tu tk u y la çalışıyorlar ve iyi so­
nu çlar elde ediyorlar. B alaton S azlıkları A rasın ­
da, Ü ç A rkadaş, B aharın T atlı H avasından Gü­
zün Soğuk R ü z g ârla rın a adlı film leriyle bu iki
sinem acının m u tla k a h atırlan m ası gerekir.
IVA N Y I — M em nuniyetle. Biz onların etkinlik­
lerinin özel yanlarını beğeniyoruz. D oğa ü zeri­
ne çevrilm iş film lerin dışarı ülkelerde de bir ge­
ZOLTÁN FABRI PROFESÖR HANNIBAL'İN ÇEVRİLİŞİND E.
leneği vardır, örneğin R us sinem acısı S guridi bu
çeşit film lerle büyük etk iler uyandırm ıştı. H ono­
k i - N ag y ’nin b an a göre önem li iki yanı bilimsel
g örüşü ve bu bilim selliği anlaşılır b ir gerçeklikle
verm esi ile doğayı çok sevm esi ve ş a ir yaratılış-
lı oluşudur. M acar halkı onun eserlerinde biraz
d a kendi evinin havasını b u lm aktadır. Honoki
N ag y doğa üzerine çevirdiği b ir döküm anter
film de h ayvanları konuşturdu, yönetm enlerim izin
çoğu bu yönetm eni y adırgadılar. Sinem acılarım ız
onu eski an latım ın a çağırdılar. O ysa Honoki
N ag y herkesle aynı düşüncede olm adığından
yeni a tılım la n n d a direndi. K ollanyi ile Honoki -
N ag y ara sın d a önem li b ir ayrım vardır, H onoki -
N ag y ’nin film lerinde bütüne önem seyen b ir hava
ağ ır b astığı halde K ollanyi’nin eserlerinde te k
te k objeler d ah a baskındır, ö rn eğ in b ir örüm ce­
ği y a d a bir su dam lasını çeşitli yönleriyle sun­
m ası gibi. D eğişik yöntem lerine k a rşılık h e r ik i­
si de doğayla ilgili önem li döküm anterler y a p tı­
lar.
VERD O NE — Şim di de B ela B alazs’ı o rta y a çı­ ELVESZETT PARADICSOM /YİTİK CENNET (1962)
k a ra n o rta m üzerine, M a caristan ’d aki sinem a KAROLY MAKK.

14
k u ra m la rın a ilişkin bazı so ru lar sorm ak istiyo­ k u ram sal çalışm alarım ızın büyük b ir bölümü
rum . ö n ce genel ilkeleri. S onra da k e n a rd a k a ­ Sovyet tü m lerin in eleştirilm esine ve incelenm e­
lan b ir soru olarak, örneğin senaryo sorunu gibi sine ayrılm ış durum da, Sovyet sinem acılarıyla
şeyleri öğrenm ek istiyorum . S enaryo - yönetm en d a çok iyi ilişkilerim iz v ar. Y u k ard a andığım ız
ilişkisi nasıl olm alıdır? F ilm in tem el, m antıksal konulardaki, örneğin senaryo konusundaki ta r tış ­
ve töresel çatısını k uran, önceden verilm iş ay ­ m alarını büyük b ir ilgiyle izlem ekteyiz. Geçen
rın tılı bir senaryoya bağlı mı kalm alı, yoksa bu­ yıl S ovyetler Birliğinde çok ilginç b ir ta rtışm a
gün M a caristan ’da d ah a yaygın bir düşünceye oldu. T a rtış m a V artan o v 'u n bir yazısıyla ilgiliy­
u y u la ra k yönetm ene çekim sırasın d a b ir y a r a t­ di. V artanov bu yazısında senaryonun bağım sız
m a özgürlüğü m ü tanın m alıd ır? b ir edebi değere sahip olam ayacağını, kendi için­
de bir edebiyat eseri sayılam ıyacağım , sadece yö­
IV A N Y I — Genel k u ram d a n söz ederken M aca­
netm enin elinde istediği gibi kullanabileceği
ris ta n ’daki k u ram sa l çalışm aları an lam a konu­
fonksiyonel b ir s a n a t eseri olm ası g erek tiğ in i
sunda önem li bir yere değinm ek isterim . Bela
söylüyordu. K arşı düşüncedekiler ise senaryonun
B alazs’dan günüm üze kad ar, M acar sinem asım n
tıp k ı bir rom an gibi istenilen zam an d a gazete
a ra ştırm a alanında geçerli ve bağım sız bir yeni
ya da dergide yayınlanabilen b ir rom anın y a da
k u ram ı yoktur. B ugün B udapeşte’deki Sinem a
bir hikâyenin verdiklerini verebilen değerlere sa ­
O kulunda öğ retim üyesi olan ve sinem anın an ­
hip olm asını savunuyorlardı.
la tım ara çla rıy la sinem a k u ram ı dalında incele­
m eler y apan kim seler kendilerine k a d a r y eryü­ FIO R A V A N TI — M oskova’daki sinem a okulunun
zünde o rta y a atılm ış bütün sinem a k u ra m la rı­ yönetm eni Prof. G rigoriyev’in P a ris ’de Sinem a
nın tem elini o lu ştu ran bilgileri, sin em acılara öğ­ O kulları K ongresinde söyledikleri ü zerine sizin
retm eye çalışıyorlar. Bu çalışm a b ir derinleşm e ne düşündüğünüzü öğrenm ek isterim . G rigoriyev
çabasından çok b ir y an sıtm a ve açıklam a çaba­ bu konuşm asında şöyle diyordu: Edebi b ir m etin
sıdır. Şim dilerde çeşitli yay ın larla bu a ra d a si­ olm adıkça bir tiy a tro g ö sterisi de yapılam az. A y­
nem a k u ram ın a geniş ölçüde y er veren Sinem a nı şekilde edebi değerleri ta şıy a n b ir senaryo ol­
D ünyası adlı dergi ve y u k ard a sözünü ettiğim iz m adıkça d a iyi bir film y ap m ak im kânsızdır.
okulun bazı yayın larıy la M acar seyircisinin, sine­ MAKK — Soruyu böyle k o y m ak bence doğru de­
m asının k u ram sa l bilgisini günüm üze uygun, ğil. S enaryosuz iyi b ir film yap ılab ilir ve y apıla­
çağdaş b ir düzeye u y d urm aya çalışıyoruz. Böy- m az da. F elsefi ve duygusal y ü k ü olm ayan bir se­
lece U m berto B arbaro, G rierson, Spottisvvoode, n aryo üzerine ku ru lm u ş iyi b ir film yap m ak im ­
R otha, Lebedev, Pudovkin, E isenstein’nin k u ra m ­ kânsızdır. A m a senaryo sorunu özel bir so ru n ­
sal düşünceleri gibi üzerinde d ik k atle durduğu­ dur. A nlatım ve ta sv irle r k o n usunda yönetm en
m uz ve iyi tanıdığım ız konularda, bu yöndeki t a r ­ özgürce dilediğini yapabilm elidir, h e r şey k âğ ıd a
tış m a la rd a oldukça derinleştik. H enüz yeni gö­ yazılam az. B'ilmi bitm iş haliyle y an sıta n b ir se­
rü şler getirm em elerine k a rşılık sinem acılarım ı­ n aryo düşünülem ez. O zam an yönetm enin g ere­
zın okulun değerli çalışm aları ve yeryüzünün si­ ğ i kalm azdı zaten.
nem a yayın larıy la edindikleri, sağlam b ir bilgi te ­ FIO R A V A N T I — D oğru. Şimdi son b ir soru. M a­
m eli olm uştu. Y eni g örüşlerin olm ayışı sinem a c a ris ta n ’d a yönetm enler senaryolarını kendileri
k u ram ı bakım ından en büyük eksikliğim izdir. m i h azırlıyorlar, ro m an lard an mı alıyorlar, yok­
Sinem a eleştirisi yönünden d ah a iyi b ir durum ­ sa sen ary o cu lara mı h az ırlatıy o rlar?
dayız, M a ca ristan ’da daha gösterilm em iş film le­
MAKK — Ü çü de oluyor. B ir y an d a sinem a s a ­
ri öven y az ıla n okuyoruz. L ’anneâ dem lere a Ma-
lonlarının gereksinim ini k arşılam a y a çalışan sine­
rienbad'ı yabancı ülkelerde gören eleştirm enler
m a endüstrisi, b ir yanda sinem a sa n atın ı gerçek ­
M arienbad konusunda sa y fa la rc a yazdılar. A m e­ te n bilenler.. Sinem a san atın ı y an sıtm a k am acı­
rik a n sinem asına da büyük b ir ügi duym aktayız,
nı güdenler aynı zam anda kendi kişisel görüşle­
am a bu sinem ayı iyi anlayabilm ek için p ro g ra m ­ rin i de y an sıtm ak an latm ak istiyenlerdir. ö r n e ­
lı biçimde incelem ek g erekir. O ysa y u k ard a be­
ğin ben şöyle çalışırım , belirli b ir düşünceden h a ­
lirtild iği gib yetersiz sayıda az A m erikan film i
re k e t ederim, önce bir y az ar bulurum . S o n ra bir
gördük. Son yıllarda A m erikan film lerini eskisi­
y az ar daha. B irlik te konuyu ve senaryoyu h azır­
ne o ran la biraz d ah a faz la görm ek m üm kün olu­ larız. B ir çok film lerde yapıldığı gibi, ö n em li
yor. Y ılda 8 -10.
olan, çalışm a ark ad aşlarım ı, filmi, önceden t a ­
V ERD O NE — Y a İsveç film leri? Y a R us film le­ sarlad ığ ım gibi y ü rü tm em e im kân verm eleridir.
r i?
IVA N Y I — İsveç film leri bize pek gelm iyor y a Bu yazı C entro S perim entale di C in en ıato g rafia’-
da gördüklerim iz biraz ağ ır film ler. Biz sinem a­ nın yayını Bianco e N ero dergisinin E kim 1962
cılar özel gösterilerde bir k a ç İsveç füm i daha sayısından çevrilm iştir.
seyredebiliyoruz. A m a bu da İsveç sinem asını t a ­
nım am ıza elverişli değil. S ovyet R usya film leri­ Çevirenler : GIOVANNI SCOGAMILLO -
ni elbette d ah a iyi tanıyoruz, biliyoruz. Z aten THEA CARDELLA

15
F o to ğ ra f ve Sinem a tic a re ti endüstrisinin E ğitim Ç eşitli plânları, ü stte n görüşleri (plongée), k a y ­
K om iserliğine devredilm esine ilişkin « K ararn a­ dırm aları, paralel k u rg u su ile te k n ik açıdan b a ­
menin H alk K om iserleri K urulu B aşkam U. Ul- şarılı bir çalışm ay a y er veren film, b ir yandan
yanov (Lenin) ta ra fın d a n 27 A ğustos 1919’da da İv an M osjoukin’in u s ta oyunculuğunu o rta y a
K rem lin’de im zalanm ası R us sinem asım n ta rih in ­ koyuyordu.
de yeni bir dönem açtı. K ararn am en in birinci fık ­ tç savaşın ülkenin ekonom ik durum unu a ltü st e t­
rası «fotoğraf ve sinem a tic a re t ve endüstrisinin m esi sinem ayı d a etkiledi. H am m adde sıkıntısı
tüm ünün, bunların örgütlenm esinin, tek n ik a ra ç ­ film sayısını az alttı. Konulu filim lerin yerini Ku-
ların ve ham m addelerin sağlanm asının ve d ağ ıtı­ leşov, D ziga V ertov ve T isse’nin cephede çe k tik ­
mının, b ü tü n S.S.C.B. to p rak ların d a E ğ itim Ko­ leri h ab e r filim leri aldı. Sinem a sa n atçıların ın bir
m iserliğinin y etk i alan ın a devredilm esini» öngör­ çoğu yabancı ülkelere göçtü.
m ekteydi. Sinem a en düstrisinin devletleştirilm esinden t^eş
R u sy a’da ilk film, sözkonusu K ararn am en in y a­ gün sonra, 1 E ylül 1919’da ilk D evlet Sinem a O ku­
yınlanm asından on iki yıl önce çevrilm işti. D ran- lu açıldı. Yeypeni b ir an latım diliyle, yepyeni fi­
kov adında bir fotoğrafçı P e te rsb u rg ’un E den t i ­ k irle ri an latm ak çabası, çeşitli a k ım la r ve eğilim ­
y atro su n d ak i P u şk in ’in Boris Godunov tem sille­ ler o rta y a çıkardı.
rin i film e alm ayı denem işti. 285 m etrelik b ir çe­ 1922 yılında Y üksek Sinem a T ek n ik Okulu adım
kim den sonra, baş oyunculardan birisi «sinem a­ alan Okulun S tüdyosunun başında Kuleşov bulu­
nın adî b ir p a n a y ır gösterisi» olduğu gerekçesiy­ nuyordu. K uleşov sinem ada «oyuncunun önemli
le, film i y arıd a b ırakm ıştı. A rad an çok geçm e­ olmadığım , her şeyi yönetm enin y a ra ttığ ı k a n ı­
den 15 E kim 1908’de ilk R us filmi, Sdenka R azin sındaydı». K urgunun film sa n atın ın en önem li
p iy asay a çıktı. Yine D rankov’un g ö rü n tü yönet­ öğesi olduğuna inanıyordu. Bunu o rta y a koym ak
m enliğini yaptığı 224 m etre uzunluğundaki Sden­ için de ünlü bir deney yapm ıştı. E sk i b ir filim ­
k a R azin’in yönetm eni R am aşkov’dur. Sdenka den M osjoukin’i yak ın planda g ö steren b ir p arça
R azin ile başlayıp sinem anın devletleştirilm esiyle almış, bu yakın planı sırasıyla, bir k âse çorba,
sone eren, ilk dönem R us sinem asında, genellik­ b ir ta b u t ve b ir çocuğu gösteren film p arç ala rın a
le ünlü edebiyatçıların y ap ıtla rı sinem aya uygu­ eklem işti. Bu k u rg u y u görenler M osjukin’in çor­
landı. K aram azof K ardeşler, A nna K arenina, S a­ ba k âsesi k arşısın d a açlık, ta b u t k arşısın d a
vaş ve B arış, K re u tz er Sonatı perdeye aktarıld ı. ü züntü ve çocuk k arşısın d a d a sevgi belirtişinde-
On yıllık süre içinde konusunu T olstoy’un y a p ıt­ k i u stalığ ı övm üşlerdi. Oysa M osjoukin'in yakın
ların d an alan filim lerin sayısı otuzu, Çehov’dan plam hep aynıydı. 1924 yılında Kuleşov ve ö ğren­
yapılan u y arla m aların k i elliyi buldu. Bu filim ­ cileri konulu bir film y ap tılar. (M ister W est’in
ler, çoğunluğu okuyup yazm a bilm eyen seyirci­ Bolşevikler ülkesindeki o lağ an ü stü serüvenleri.)
lerin, R us y az arla rın ın y am sıra Shakespeare, F ilm A m erikalı Mr. W est’in S ovyetler B irliğin­
Dickens, Hugo, S cott gibi yabancı y az arla rı t a ­ de k a rşıla ştığ ı olayları ele alan b ir taşlam aydı.
n ım alarını sağladı. 1909’da yirm iüç film yapıl­ E leştiriciler ta ra fın d a n olumlu k arşılan m asın a
m ıştı. Bu sayı 1916’da beşyüzü aştı. Bu a r tış ta sa ­ k arşılık, an latım ın d ak i aşırı yenilik seyirciler t a ­
vaşın yabancı film getirim ini azaltm ış olm asının rafın d an y agırgandı. K uleşov’un ikinci film i Ölüm
büyük etkisi vardı. P ro tazan o v ’un 1917’da yönet­ Işını (senaryoyu öğrencilerinden P udovkin yaz­
tiğ i M aça Kızı bu dönem in en önem li film i oldu. m ıştı) tam b ir b aşarısızlığ a u ğ rayınca, öğrencile­

16
ri kendisini yanlız b ırak tı. Topluluk dağıldı.
1921’de P e tro g ra d ’da K ozintsev ve T ra u b erg F.
E. K. S.’i (E k s a n trik Oyuncu F ab rik ası) k u rd u ­
lar. F .E .K .S.’ih am acı «yaşam anın ne denli ilginç
olduğunu gösterm ek, devrim in g etirdiği yeni bir
y aşan tının övgüsünü yapm aktı, geleneksel sa n a t
biçim lerini yok edip, yepyeni bir s a n a t y a ra tm a k
istiyorlardı.» (K ozintsev). T oplulukta K ozintsev,
T rauberg, Y utkeviç, G erassim ov gibi sa n atç ıla r
vardı. İlk film O ktiabrina'm n serüvenleri, an lam ­
sız g ag ’la rla dolu üç bobinlik bir güldürüydü. Ko-
zin tsev ’in deyim iyle «M ayakovski’nin de etk ile ri­
ni ta şıy a n büyük b ir h a re k e t ve propoganda fil­
miydi.» Seyirci k a rik a tü r ve g ro tesk yoluyla e t­
kilenm ek isteniyordu. D am larda bisiklet y a rışla ­
rına, helikopterlere, develere yer veren film, yir-
mibeş yıl sonra çevrilecek olan H elzappopin’in
öncüsüydü. T opluluğun ikinci film i (M uşka, Yu-
deniçe k arşı) ilki k a d a r başarılı olmadı. BRONESOSETZ POTEM KINE/POTEM KİN ZIRH LISI (1925)

Stüdyo ve sahne olanaklarından y a ra rla n a n F. /EİSENSTEİN.

E. K. S.’in tu tu m u n u n ta m k a rşıtın d a D ziga V er-


tov vardı. D ziga V ertov h ab e r filim leri yönetm e­ tü sü ile m ezbahada boğazlanan h ay v an ların gö­
niydi. P ra v d a g azetesi ta ra fın d a n düzenlenen rü n tü sü n ü ü stü ste göstererek, seyirciyi etkilem e­
«K inopravda’yı» (sinem a gerçeği) yönetm ekle sini bilm işti.
görevlendirilm işti. V ertov’un am acı «yaşantıdan E isenstein P o tem k in Zırhlısı’m O desa’d a b ir k aç
alınm am ış h er şeyi sinem a dışında bırakm ak, h a fta d a çekti. Stüdyo, dekor, m ak y aj gibi olan ak ­
stüdyo, dekor, oyuncu gibi olanakları b ir ta r a f a la rd a n yararlan m ad ı. Çok az oyuncu k u lla n arak
itip, hiç b ir ön hazırlık yapm aksızın y aşan tıy ı ol­ başrolü h alk a verdi. Z ırhlı ve O desa k en ti film in
duğu gibi perdeye a k ta rm a k tı. «Çekilen p a rç a ­ iki baş oyuncusunu m eydana g etirdi. 1905 yılında
la r k u rg u sırasın d a sa n a t değeri k az an a ca k tı. Si­ P o tem k in Zırhlısı denizcilerinin Ç a ra k a rşı ay ak -
nem a gerçeği nesnel g erçek ten çok ayrı, çok d a­ lanışını büyük bir sadelik, alışılm am ış b ir ritm
h a güzeldi. Sinem a gerçeği ancak sinem a gözüy­ ve k u rg u ile veren film, sessiz sinem a dönem inden
le (kinoglaz) saptanabilirdi. Sinem a gözü insan so n ra d a değerini yitirm edi. N itekim 1958 B rü k ­
gözünün görem ediklerini görüp o rta y a ç ık a rta ­ sel Sergisinde o y lam aya k a tıla n 117 sinem a t a ­
bilirdi. K am eranın objektifinin y akaladığı g e r­ rihçisinin 100 ’ünün oyu ile «sinem a san atın ın
çekler, k u rg u d an sonra yepyeni b ir niteliğe kavu- m eydana g etirm iş olduğu en b aşarılı film» olarak
şabilirdi. G erçekten de V ertov K inopravda’la ra nitelendi.
hab er film i niteliğini aşan bir güç kazandırdı. H er E isenstein P o tem kin Z ırhlısı’ndan so n ra E ski ve
sayıda te k b ir te m a üstünde d u ra ra k bir haber Y eni’de to p rağ ın devletleştirilm esini işledi. Asıl
film inden ziyade konulu b ir film e yak laşan so­ am acı M arx ’ın K ap ital’ini perdeye uy g u lam ak tı.
n u çlar elde etti. N e v a r ki, b a ş ta en b aşarılı film i P a rtin in izlem esi g erek en genel yolu bu filim de
Lenin ü stü n e üç tü rk ü olm ak üzere V ertov’un belirtm ek istiyordu. D ö rt yıl ç a lıştık ta n so n ra
önem li filim lerinin ön fikirlerden yola çık ılarak a ra y a b aşk a bir film (E kim ) girince, E sk i ve Ye-
hazırlanm ış oluşu benim sediği ku ram ın u y gula­ ni’yi y arım b ırak tı. E k im ta m am lan d ık tan so n ra
m ad ak i yetersizliğini gösteriyordu. te k ra r eski konusuna döndü. A rad an geçen z a ­
1924 yılında toplanan 13. P a r ti K ongresi sinem a m an çekilen bölüm leri eskitm işti. B u n ları b ir k e ­
alanını yeniden düzenledi. Sinem a işlerini yönet­ n a ra bırakıp yeniden 100000 m etrelik film çekti.
m ek üzere Sovkino adını ta şıy a n yeni b ir ö rg ü t 2500 m etresini k u lla n arak E sk i ve Y eni’yi ta m a m ­
kuruldu. 10 O cak 1925’de çalışm aya başlayan ladı. G erek E sk i ve Yeni gerekse Jo h n R eed’in
Sovkino geniş olanakları, yeterli yöneticileri ve D ünyayı sa rsa n On Gün adlı ünlü k itab ın d an u y ­
genç k ad ro su y la çok geçm eden sinem a ta rih in in g u lan an E kim y er y er çok başarılı olm akla b ir­
en başarılı yap ıtların d an birini gerçekleştirdi. O lik te P o tem k in Z ırhlısı’nın k u su rsu z güzelliğine
yılın A ralık ayında P otem kin Zırhlısı p iy asay a ulaşam adılar.
çıktı. P otem kin Z ırhlısı’nın yönetm eni E isenstein, P o tem k in Z ırhlısı’nm b aşarısın ın hem en ardm dan
M ayakovski’nin y önettiği L ef dergisinde «çarpıcı b ir b aşk a sanatçı, Pudovkin, A n a ile R us sinem a­
kurgu» (m ontage des a ttra c tio n s) adını verdiği sının en önem li filim lerinden b ir b aşkasını m ey­
b ir k u rg u y u o rta y a atm ıştı. K urgu ile seyirci üze­ d an a g etirdi. M aksim G orki'nin ünlü rom anından
rinde sarsıcı, çarpıcı b ir etk i y a ra tm a k gereklili­ sinem aya a k ta rıla n A n a’m n k ah ram an ı, yavaş
ğini savunm uştu, ilk film i G rev’de bu anlayışı u y ­ y avaş bağlı olduğu toplum k atım n görevlerinin
gulam ış, Ç ar ta ra fın d an öldürülen işçilerin görün- bilincine varıyordu. N itekim Pudovkin d ah a son­

17
d a’d a yay ın lan an b ir yazı üe sinem acıların d ik­
k a ti çekildi. F ilim lerin öz ve sa n a t değerinin y ü k ­
seltilm esi gerekliliğini sav u n an yazıda, şem alaş-
tırılm ış a n la tım a son verilm esi, gerçek y a şa n tı­
n ın ve g erçek in sa n la n n filim lere konu edinilmesi
isteniyordu, ik i yıl so n ra M aksim G orki de Y a­
z a rla r B irliği K ongresinde «toplum sal gerçekçi­
liğin» ilkelerini belirtecek ti. E d eb iy at alanı için
o rta y a a tıla n bu ilkeler, sinem a için de geçerli
idi. E isenstein, Dovçenko, Pudovkin, K ozintsev,
T ra u b erg gibi sa n atç ıla r, filim lerinde toplum sal
gerçekçiliği d ah a ziyade duygusal b ir h av a içinde
işlem eye koyuldular. B a şta Y utkeviç olm ak üze­
re, E rm ler, V asiliyef K ardeşler, Rom m ve G eras-
simov ise d ah a düz b ir an latım ı benim sediler, ik i
ÇAPAYEV (1934) SERG EY V E GEORGİ V A SİLİY EV . topluluk ara sın d ak i g örüş ay rılığının g ittik çe
a rttığ ı b ir sırad a V assiliyef k ard eşlerin Çapa-
ra k i filim lerinde de (P e te rsb u rg ’un sonu, Cengiz yef’i, toplum sal gerçekçilik anlayışının k usursuz
H anın M irasçısı) gene bir köylü ile, Cengiz H a­ b ir örneği o larak o rta y a çıktı. G örüşleri b irle ştir­
nın oğlunun aynı bilince u laşm alarını işliyordu. di. Ç apayef adını ta rih sel b ir k ah ra m an d a n alı­
E isenstein’in halkı baş kişi olarak ele alm asına yordu. F ilm in yönetm enleri Ç apayef’e sevgileri­
k arşılık P udovkin kişilerin serüvenlerini izleye­ ni, d ü şm an ların a k a rşı d a kızgınlıklarını b e lirt­
rek yeni rejim in gerçeklerini sinem aya uygulu­ m ekten kaçınm am ışlardı. A m a sevgiyi hayranlık,
yordu. kızgınlığı d a k in derecesine v a rd ırm a y a ra k çok
P e te rsb u rg ’un Sonu ve E kim çevrilirken K arad e­ ölçülü, çok dengeli b ir gerçekçiliğe ulaşm ışlardı.
niz kıyısındaki O desada da Dovçenko ilk önemli Toplum sal gerçekçilik dönem i Ç apayef’le b aşla­
film ini (Zvenigora) tam am lıyordu. U k ra y n a ’lı mış oldu, ik in ci cihan sav aşın a k a d a r d a b ir çok
olan Dovçenko sinem a san atın ın en büyük destan önemli y ap ıt verdi. M aksim in gençliği (K ozintsev
ozanlarından biriydi. Sevgi, ölüm, berek et gibi te ­ ve T ra u b erg ), G orki’nin çocukluğu, E km eğim i
m aları konusunu U k ra y n a ’dan alan füim lerde K azanırken, Ü niversitelerim (D onskoy), K ro n stad
tü rk ü leştiriy o rd u . Dovçenko, A rsenal ile elde e t­ D enizcileri (D zigan), B üyük V atan d aş (E rm ­
tiğ i başarıyı T o prak ile perçinledi. E isenstein ve le r), Lenin E kim ayında ve Lenin 1918 (Romm)
P udovkin’den sonra o da ününü ülkesinin sınır­ bunların başlıcalarıdır.
ları dışına yaym ış oldu. T oprak, adının d a b elirt­ E isen stein ’in kişiliği bu dönem i de etkiledi. E i­
tiğ i gibi to p ra k sorunlarına eğiliyordu. Sevgi, senstein 1928’de Hollywood’a gitm işti. A ncak t a ­
ölüm ve doğa m otiflerini, to p rağ ın devletleştiril­ sarıların ı gerçekleştirem eyeceğini anlayınca, Up-
m esinin g etird iğ i zo rlu k lar içinde inceliyordu. Bu­ to n S inclair’in sağladığı o lan ak larla M eksikada
lu tla r a ltın d a işlenen ta rla la r güneş altın d a sal­ Que V iva Mexico adlı b ir film çekm eğe başladı.
lan an buğday başakları, y a ğ m u rlar altın d a ısla­ 50.000 m etre film çe k tik ten so n ra yapım cıyla a r a ­
n an elm alarıyla erişilm ez p la stik güzellikler ge­ sı açıldı. F ilm y arıd a kaldı. Çekilen bölüm lerin bir
tiriyordu. Köyler, geceler, çiftlikler, ay çiçekleri kısm ı, d ah a sonra, T arza n film lerinin yapım cısı
ve yaz sıcağında el ele sevişen kızları, oğlanlarıy­ Sol L esser ta ra fın d a n M eksikada F ırtın a adını t a ­
la T oprak, sinem a diliyle yazılm ış b ir şiirden şıyan tic a ri bir film haline getirildi. Bu ta m am ­
farksızdı. N itekim F ra n sız ve özellikle Ingiliz si­ lan m ay an film den g eri k a la n la r Que V iva Mexi-
nem acıları D ovçenko’nun büyük ölçüde etkisinde co’nun estetik açıdan E isen stein ’in en b aşarılı y a­
k alacaklardı. p ıtı olduğunu gösterm ektedir.
A m erika’da ilk sesli film çekildiği sıra la rd a R us­ R u sy ay a döndükten so n ra M oskovadaki D evlet
y a ’da sinem a endüstrisi büyük b ir gelişm e gös­ Sinem acılık O kulunda b ir çok genç sinem a s a n a t­
teriyordu. 1925 de sinem a salonu sayısı 2.000 iken çısının yetişm esini sa ğ lay a n E isen stein A lexan­
1928’de 9800’e yükselm işti. 1929’da y ü rü rlü ğ e gi­ dre N ew ski ile sinem a tarih in in en önem li filim -
ren ilk beş yıllık planın sonunda bu sayı 29.000’ü lerinden bir b aşkasını verdi.
bulm uştu. Sinem a sayısının çoğalm ası sinem ayı H itle r o rd u ları R usyayı istilâ y a başlay ın ca Minsk,
h alkın ayağ ın a götürdüğünden, filim lerin herkes Kiev, H ark o v stüdyoları işgal edildi. M oskova ve
ta ra fın d a n anlaşılabilir b ir dille çevrilm esi zorun- L e n in g ra tta k ile r kullanılm az h ale geldi. Cepheler­
luğunu o rta y a çıkardı. Y az arlar B irliğinin edebi­ de çekilen h ab er filim ler! b ir kez d ah a konulu
y a t alanındaki tu tu m u n a benzer b ir tu tu m sine­ filim lerin yerini aldı. 240 o p era tö r ta ra fın d a n
m ada da belirdi. K onular şem alaştırıldı. F ilim ler- çekilen «R usyada 24 s a a t savaş» ile «Moskova
de «tiplere» y er verildi. 1930 ile 1932 ara sın d a çev­ önündeki A lm an bozgunu» bu filim lerin en b aşa­
rilen filim lerde d id a k tik b ir niteliğin a ğ ır b as­ rılısı oldu. Ö te y andan sinem a san atç ıla rı d a Se-
tığ ı görüldü. 1932’de bu k ısır tu tu m üzerine P rav - m e rk a n t ve A lm a A ta ’da to p lan m ağ a başlam ış-

18
lardı. E isenstein A lm a A ta stü d y o lan n d a K o r­
kunç Iv a n ’a başladı. M oskovada ta m am lan a n film
E isenstein’in son y ap ıtı oldu. D ö rt yıl so n ra çeki­
len ikinci bölüm ü an cak S talin ’in ölüm ünden son­
ra p iy asay a çıkabildi. K orkunç îv an , A lexandre
N ew ski’yi de aşan ve E isen stein estetiğ in i en iyi
şeküde belirten b ir filim di.
Savaş 28000 sinem a salonunun 8000’ini yıkm ıştı.
Savaş ertesinde y apılan çalışm alar 1950’de sine­
m a salonu sayısını 42000’e ç ık a rttı. Yıllık sey ir­
ci sayısı d a b ir m ilyarı buldu. B ü tü n stü d y o lar
o n arılarak yeniden donatıldı. B ununla b irlik te y a­
pım da büyük b ir y av aşlam a o rta y a çıktı. Resm i
m ak am ların sen ary o ları k u su rsu z kılm a isteği,
sonu b ir tü rlü gelm eyen ta rtış m a la r doğuruyor,
filim konu ların d a «çatışm alara» y er verilm em esi
gibi yersiz istek leri sinem acıların elini kolunu
QUE V IV A M EX IC O ( 1931 - 32 )/EISEN STEIN . bağlıyordu. 1950’de çevrilen filim sayısı onun a l­
tın a düştü. Y önetm enler konu sıkıntısını g id er­
m ek için bale, opera, ve oyunları film e alm ağ a
b aşlad ılar (B oris Godunov, Rom eo ve Jü ly e t gibi).
Ö te y an d an E isen stein ’den so n ra P udovkin de,
sesli filim lerinin en başarılısı olan V asili B ortnl-
kov’un dönüşü’nü çe k tik ten so n ra ölm üştü. Dov-
çenko d a D enizin T ü rk ü sü adlı senaryosunu filim
haline getirem eden ölm üştü.
Stalin yönetim inin sona erm esi sinem anın da ye­
niden canlanm ası sonucunu doğurdu. 1954 ile 1958
ara sın d a yepyeni b ir sinem acı k u şağ ı iş başına
geçti. E lliden faz la yönetm en ilk film ini y aptı.

Yeniler ara sın d a Ç ukray, B ondarçuk, R o sto tsk i


gibi sav aş yıllarının olgunlaştırdığı gençler oldu­
ğu gibi, ilk film ini yap m ak için on yıldır s ıra bek­
lem ekte olan Şveitzer gibi d ah a y aşlılar d a v a r­
dı. H epsinin b irleştiğ i n o k ta «geçm işin eleştirisi­
ni yapm ak, bugünün gözüyle dünün gerçeklerine
IVAN GRO ZNII/KORKUNÇ IVAN ( 1945)/EISENSTEIN. bakm aktı». E skilerden G erassim ov’un S akin A kan
B İRİN C İ BÖLÜM. Don N ehri ile P iry e v ’in A n n a F ilipovna’sından
(D ostoyevskinin B udala’sının ilk bölüm ü) sonra
yeni k u şağ ın u lu slararası üne k av u şan ilk film i
L eylekler G eçerken’i izledi. Yine Ç u k ray ’ın D uru
G ök’ü S talin yönetim ini eleştiren k onusuyla 1961’
in en iyi film i seçildi. T ark o v sk i’nin Iv an ’ın Ço­
cukluğu, B ondarçuk’un B ir in sa n ın K aderi, Sam -
sonov’un iy im se r trag ed y ası, D anelia’nın M osko­
vada dolaşıyorum ’u yeni k u şağ ın önem li filim leri
ara sın d a y er aldı. E skilerden K ozintsev de H am let
ve Don K işot u y arla m aların d a başarılı sonuçla­
r a ulaştı.
R us sinem asının en büyük özelliği, öze, biçimden
fazla değer verm esidir. F ilim ler biçim lerine göre
değil, ta şıd ık ları öze göre değerlendirilir. Sinem a
«halkın y aşam a ve çalışm a isteğ in i a rttırm a k ,
olumlu k a h ra m a n la rla seyirciye toplum sal ideal
anlayışı aşılam ak ve halk k itlelerin in beğenisini
eğitm ek» am acı güder. R us sinem asım n başarılı,
■¿«A* başarısız b ü tü n filim lerinin bu ilkelere uygun ol­
MAT/ANA ( 1928 ) /VSEVOLOD PUDOVKIN. duğu görülür.

19
Sinem a yöntem lerim izde o rta k la şa h a re k e t bü­ rılabileceğinin incelem esinden d o ğm aktadır. A r­
yük b ir rol oynar. O rtak la şa değeri olan film ler tık serüven konuları, polis konuları ya da benzer
yap m ak gereksinm esi, F ran sızların olduğu k a ­ k ay n a k la rla ilgilenm iyoruz. Bizim için gereken
d a r A m erikalıların da her yerde, her zam an k u l­ g ö rüntüde ve k u rg u türlerinde, ara n ılan çoşku-
landığı, koca, k a rı ve sevgiliden k urulu üçgeni ları k ışk ırtab ilecek a ra ç la rı bulm ak o lacak tır.
p arçalam am ızda yardım cı oldu. K ütlelerin k a l­ Ü zerinde çoğ u ğ raştığ ım ız b ir sorun bu. Bu yön­
kınm asını ve öyküsünü an lata n tarih sel film le­ de çalışarak , sanatım ızın en büyük görevini ye­
rim izi, tarih sel konuları işliyen A m erikan film ­ rine getirebildik. G örüntüyle soyut fik irleri filme
leriyle k arşılaştırırsa n ız , a ra d a k i ayrım ı hemen alm ak, onları belirli bir ta rz d a so m u tlaştırm ak
görürsünüz. A m erika’da ön plânda her zam an iki ve bunu, bir fik ri b ir anekdotla, y a da b ir öy­
sevgili vardır. Ve yalnız a rk a plân değişir. Bu küyle g ö rü n tü ley erek değil, de, doğrudan doğru­
a rk a plân bugün F ran sız D evrim i olur, yarın Ko­ y a g ö rü n tü d e y a d a g ö rü n tü k arışım ların d a ön­
mün. A m a k işiler hep aynıdır ve ta rih sel olay­ ceden tasarlay ıp , duygusal tepkileri önceden
la rla ilgilenilmez. k estirerek yapm ak.
O rada ay rın tı olan, bizim için tem el oluyor. Y eter açıklıkla an latabildim mi, bilm iyorum , an ­
Biz, y aşam a girm ek istiyoruz. Denizci yaşam ına cak düşüncenin, kendiliğinden yeterince an laşılır
değinen bir film yapıyorsak, O dessa’ya, S ivasto­ olduğunu sanıyorum .
pol’a gider, gem icilerin o rtam ın a g irer, bu in­ B u rad a çarpıcı b ir h arek et, bu h a re k e tte n de bir
san ların havasını, duygularım inceler, böylelikle dizi düşünce uyandırabilecek bir dizi görü n tü y ü
o rtam ın bizi ilgilendiren duyğusunu doğrulukla g erçek leştirm ek m eselesi var. G örüntüden duy­
verebilm eyi başarırız. guya, duygudan teze. Bu davranışın, kuşkusuz,
«La Ligne général» gibi bir köy film ini ele al­ sim gesel olm ak tehlikesi var. A ncak sinem anın
m ışsak, köye gider, zam anım ızı köylüler a ra sın ­ dinam ik ve düşüncenin işlem lerini ele alabilecek
d a geçirir, böylece yerel rengi ve to p rak duygu­ te k sa n a t olduğunu u n u tm am ak zorundasınız.
sunu anlatabilm eyi başarırız. D üşüncenin yürüyüşü, durgun olan ve düşünce­
D aha önce de belirttiğim iz gibi, sinem ada oynı- nin yanıtını doğrudan ve geliştirm eden verebilen
yabilecek kişiler, yalnız m eslekten oyuncular de­ diğer sa n a tla rd a aynı biçimde u y arılam az. Bu
ğildir, basit kim selerin duygularını d ah a iyi an- düşünsel u y arm a işinin sinem ayla yerine g e tiri­
latabildiklerini, m eslekten bir oyuncudan daha lebileceğini düşünüyorum . Aynı zam an d a bu, z a ­
doğal olabildiklerini görüyoruz. Bu, bazan bir m anım ız san atın ın tarih sel y ap ıtı d a olacaktır.
zam an m eselesidir... Çünkü, düşünceyle, k atık sız felsefe öğretisiyle,
Aynı kaygı şim di a ra m a k ta olduğumuz, yeni si­ duygu, çoşku arasın d ak i İkilikten çok çektik,
nem a biçim lerinde de b a ş ta geliyor. «K ütle fil­ îlk zam anlarda, büyü ve din zam anlarında, bi­
mi,» Sovyet sinem asının son aşam ası değil el­ lim hem b ir çoşku, hem de toplu b ir bilgi öğe-
bette. Bu sinem a, üçgen geleneğini yıkm ak im ­ siydi. S onraları ikilikçilikle (dualizm ) ayrıldı
kânını sağladı ayrıca film anlatım ında b aşk a a n ­ ve b ir yan d a öğretisel felsefe, k atk ısız so y u tlaş­
latım tü rle ri a ra ştırm a olanağını verdi. Sadece tırm a, diğer y an d a k atk ısız Çoşkusal öğe kaldı.
belge film i yapan y a da soyut film ler çeviren yö­ Şimdi, dinsel olan ilkel d u ru m a değil de, çoş­
neticilerin rolünü küçüm sem ek istem iyorum . ku ile düşünce ara sın d ak i bileşim e b ir dönüş
O nların a ra ştırm alarıy la , «kütle filmi» a r a ş tır ­ yapm am ız gerekli.
m aları ara sın d ak i büyük ayrım , soyut film in se­ Bu büyük bileşim i an cak sinem anın yapabilece­
yircinin özellikle toplum sal çoşkularını ö rg ü tle ­ ğini ve düşünsel öğeye canlı som ut çoşkun k ay ­
m ekle ve onu u y arm a k la u ğ raşm am asın a k a rş ı­ n ak ların ı sağlayabileceğini düşünüyorum , iş te
lık k ü tle film inin h er şeyden önce g ö rü n tü ve görevim iz ve bağlandığım ız yol.
g ö rü n tü düzeniyle seyirci coşkusunun nasıl uya- (17 Ş u b at 1930, Sorbonne’da konferans)

20
sungu çapan • devrim çocukları • 1950 sonrası sovyet sineması
Lenin, ekim devrim inden sonra bütün sa n a t dal­ bireysel, tek yanlılığa kapılanm ayan, a ta k b ir
la rı içinde yeniliği, özellikleri, yaygınlığı, yığınla­ genç sinem acılar k uşağının yetişm esine yol açtı.
rı etkilem esiyle sinem anın işlevine ve geleceğine
Sovyet sinem asına özgü özel k o şulların sağladığı
d ik k ati çekm işti. «Sinema bizim için sa n atların
bir o rtam d a G rigori Ç ukray, V ladim ir Basov, S ta-
en önem lisidir.» 1919’da Sovyet R u sy a’da daha ü s­
nislav R ostotski, Lev Kulicanov, M ihail Şveitzer,
tünde d u rulm ayan ve gerektiğince önem senm e­
M arlen K utziyev, Sergey B ondarçuk, V ladim ir
miş ilkel bir alan olan sinem a devletleştirildi.
Skuibin, Alov, N aum ov vb.lerinin y ü rü ttü ğ ü bu
1924’e değin süren bir hazırlık evresiyle gerekli
k u şağ ın o rta y a çıkışıyla Sovyet sinem asının t a ­
o rtam y aratıldı, k ap italci düzenin verm ediği k i­
rihsel gelişim i içinde b ir dönem kapanıyor, p ro ­
m i o lanaklar sağlanm ış oldu. Lenin’in öldüğü yıl
pagandadan, siyasal güdüm lerden özgür an lay ış­
g erçek anlam ıyla Sovyet sinem ası kurulm uştu.
lara, kişisel eleştirilere k ay a n b ir y a ra tm a b a­
D ziga Vertov, Lev Kuleşov, Sergey Mihailoviç ğım sızlığını tan ıy an ve kabullenen yeni bir dönem
E isenstein, Vsevolod Pudovkin, A leksandr Dov- açılıyordu. E h ren b u rg ’un B uzların Çözülüşü adlı
çenko gibilerin oluşturduğu ilk sinem acı kuşak, rom anının çıkm ası ile başlayan bu serbestlem e
k ısa bir süre içinde Sovyet sinem asını sesli film in yayılışının tem eli ta ik in ci B üyük Savaş sonrasın­
gelişine dek sürecek olan altın çağına eriştirdi. dan beri san atçı kişiliğinin, y a ra tm a özgürlüğü­
1924’ten bir otuz yıl sonra, S talin ’in ölüm ünün Sov­ nün b ir y an a itildiği her tü rlü yeniliğe k a rşı du­
y et sinem asına - yalnızca sinem aya değil, Sovyet rulan zorba, bağnaz b ir çevrede güdüm lülük gös­
san atın ın b ütün alan ların a g etirdiği «buz çözüm ü»; terilerin e girişilm esiyle gitgide a rta n politika
zam an zam an baştak ilerle çatışan eski u staların oyunlarıyla, denetlem elerle, k ısıtla m a la rla kendi­
a rd a rd a yittiği, o rta dönem sinem acılarının sesle- liğinden h azırlan m ak tay d ı ve S talin ’in ölüm ü ola­
lerini çıkaram adıkları, g ittik çe daha bir sıkılaşa- yın son aşam asıydı, Stalin ölmese de bu a ltta n a l­
ra k yerleşen, sindirm e taktikleriyle, tem izlik h a ­ ta kendini du y u ran sın ırları zorlam a, serbestlem e
reketleriyle, öldürüm lerle dolu o ideolojik baskı akım ı a r tık bir n o k ta d a p a tla k verecekti. A nla­
çağının, soğuk savaşın sonucu körelm iş, güdüm lü mını bu dirençli k a rşı çıkıştan alan, bu direniye
sanatını, bağım lanm ayı bir yere değin de olsa sırtını veren genç k u şa k n asılsa o rta y a çıkacaktı.
bilinçle yoksayan, olabildiğince gerçeğe saygılı, Zorunluydu bu. K açınılm az, evrim sel b ir zorunlu-

21
lu k tu . 1956’da K om ünist P a rtisin in ünlü 20. kon­ R aizm an, içsel dengesizliklerini aşam ayan, u ğ ra ­
gresinde k işileri ta n rılaştırm an ın m arxçılığa ay ­ şında b aşarılı b ir yapı m ühendisiyle sevdiği kız
kırı, olduğunu belirten K ruşçev’in, sinem a diye sa­ ara sın d ak i an laşm azlık ları g ö steren U ro k shisni
dece b irtak ım m a n za ra resim leriyle Hollywood / H ay atın dersi (1955) adlı m odern film inde top­
k a rş ıtı saçm a filim lerin çekilm esini öneren S ta- lum sal ülkünün h er şeye y eterli olm adığını savu­
lin ’in sığ, çıkarcı tutu m u n u se rtç e yeren sözleriy­ nuyordu, filim de yüksek k u ram ların kendini be­
le güvenlik adına toplum sal gerçekçiliği h er alan ­ ğenm iş tu tu m la rın a d a sald ıran y an lar vardı. R a ­
da alabildiğine söm üren, y ozlaştıran S talin yön­ izman, önceki film i K aw aler solotoj swiesoli /
tem leri, K afk a’nın bile h ayal edem eyeceği k atı A ltın yıldızlı sü v ari’yle (1951) de yeni k u şağ ı g e­
bir b ü rokrasi egem enliği, Jdanov k u ra lla rı ra fa niş ça p ta etkilem işti. A m a bu yürekli çıkışlarına
kaldırılıyor, k ısıtla n an sa n atç ı özgürlüğü se rb e st­ k arşın R aizm an 1957’deki film i uygun b ir an la­
leniyordu. A m a aynı K ruşçev, 1962’de Solzhenit- tım içinde klişeleşm iş d u y g u lara bağlı k ah ra m an
zin’in Ivan Denisoviç’inin yayınlanışından hemen m itosunu ele aldığı K om m unist / B ir k o m ü n ist’te
sonra belki çok ileri g ittiğ in i düşünerek, soyut (ya d a A nnem e m ektup) y arı y a rıy a b ir dönüşle
resim leri eşek k u y ru ğ u y la yapılm ış o la ra k dam ­ epey taviz veriyordu. Gene yeni say ılam ıy acak bi­
g alayacak, E h ren b u rg ’a um ulm adık suçlam alar ri, Yosif H eifetz u zunca bir süre A leksandr Zark-
yöneltecekti. İşte buz çözümü dönem i Sovyet si­ hi’yle b irlikte ça lıştık ta n sonra 1954’te o rta y a koy­
nem acıları, görünürde ik tid a rla bir k a rşıtlığ a düş­ duğu işçi so ran ların a eğilen B olschaya sem ia /
meden, aslında sürekli böylesi k ıt anlay ışlarla B üyük aile’yle genç Sovyet sinem asına b ağ lan ı­
—■S talin çağındaki denli yeğin değil tabiî, az bir yordu. 1956’d a H eifetz R um jazev D avası ile Sov­
az ta k ış a ra k filim lerini m eydana getirdiler. y et sinem ası için yabancı bir tü re el a ttı: polisiye
1950’den sonraki yıllarda Sovyet sinem asında filim. Çehov’un bir öyküsünden u y arlad ığ ı D am a
genç yönetm enlerle birleşerek dayanışm a içinde e sobatschkoi / K üçük köpekli k ad ın ’la (1960)
yan y an a filim ler veren o r ta k u şa k sinem acıları­ Çehov’un k arm a şık kişilerini derinlem esine işle­
nın bir bölüğü sınırlı da olsa genç k u şa k üzerinde yen değişkin, araştırıcı, duyarlı b ir an latım dene­
k a tk ıd a bulundu, giderek buz çözüm ü’nden sonra m esine girişen önem li b ir y ap ıt m eydana g e tiri­
çevirdikleri kim i filim ler, b ir anlam da aşırılık tan yordu. Sovyet sinem asında yoğun d ra m a tik ö rg ü ­
y an a yeni k u şa k yönetm enlerinin filim lerinden de lü filim ler y apan E isen stein ’la y ap ıtla rı epik-des-
baskın çıktı, genç Sovyet sinem asının b aşy ap ıt­ ta n filim leri o la ra k adlandırılabilecek P udovkin’
la rı ara sın d a y er aldı, ö rn e ğ in eski b ir sinem acı den sonraki yerin sahibi, bıkıp usanm aksızın fi-
olan M ihail K alatozov’un L e tia t shuraw lie / L ey­ lim lerinde hep insanın yaşam a, aşk, ölüm gibi k a ­
lekler G eçerken’i (1957) bu yenilenm e, kişiselleş­ lıcı an a tem aların ı coşkun lirizm iyle k a tış tıra ra k
m e evresinin en p a rla k dönem eçlerinden biridir. veren «sinem anın en büyük şairi» D ovçenko’nun
S avaşın olum suzluğunu, acı etkilerini, yıkım ları­ ölüm ü dolayısıyla bitirem eyip eşi Y ulia Solntse-
nı, ünlü g ö rü n tü yönetm eni S ergey U rusevski’nin v a’nın tam am ladığı, bir U k ra y n a köyündeki su
sarsıcı çekim lerinin sağladığı akıcılıkla işleyen bendinin yapılışını ele alan P oem a o m ore / Deniz
filim de K alatozov, savaşın ayırdığı ik i sevgilinin, şiiri (1956-58) de genç Sovyet sinem asım n k ay n a­
V eronika’yla B oris’in yalın, oldukça beylik aşk öy­ ğını besleyen tem el filim lerden biriydi bu dönem ­
k ü sünü R us insanına özgü yoğun b ir duygululuk­ de. Solntseva, D ovçenko’nun b aşk a b ir tasarısın ı
la an lattı. B ir önceki çalışm ası, S talin ’in ölümüne da gerçekleştirdi, 1960’da A teş y ılları’nı y aptı. Bu
değin hüküm süren dondurulm uş şem atizm e karşı filim de bir ask erle sevgilisinin cephede kan, ateş,
çıkan ilk Sovyet film i niteliğindeki, üç arkadaşın ölüm içindeki evlenm eleri bir b arış yakarışı, bir
iş çevrelerini, tekdüze y aşan tıların ı bürlesk öğe­ sav aş ağ ıtı niteliğinde anlatılıyordu. Dovçenko’
lerle p ek iştirerek yansıtan, p a r ti bürokrasisini nun ölümü üzerine y aşay a n Sovyet sinem acıları­
h afif h afif eşeleyen W ernie d ru sia / S adık dost­ nın en büyüğü sayılan M ark D onskoy sa v aşta n
la r (1954) adlı neşeli güldürüyle, 1958 Cannes F i­ önce G orki’den sinem aya u yarladığı filim lerle t a ­
lim Şenliğinde büyük başarı k azan an Leylekler nınm ıştı. (G orki üçlem esi: D etstw o / G orki’nin
Geçerken, S talinci sinem anın dogm atik filim lerine çocukluğu, W liudiach / İn sa n la r arasın d a, Moi
açık ça k a rş ıt te p k ile r taşıyordu. K alatozov’un u n iv ersiteti / Ü niversitelerim 1938-40) D onskoy’
A leksey B atalov dışında gene aynı kadroyla, ad­ un buz çözümü yıllarında, P udovkin’den sonra
sız bir oyuncuyken L eylekler’le ünlenen T aty an a ikinci kez çevirdiği M at / A na (1956) ile içten
Sam oylova ve g ö rü n tü yönetm eni U rusevski’yle coşkunluğunu, ölçüsüz y aratıcılığını son derece
b irlik te yap tığ ı S ibiryadaki b ir co ğ rafy a keşif duygun, hüzünlü b ir biçimde o rta y a koyduğu in ­
yolculuğunu konu edinen N ie dokontschenoie pis- sancıl b ir aşk şiiri olan Y aşam anın arm ağ an ı
m o /A sla gelm eyen m ektup (1960) ve senaryosu­ (1957), yeni Sovyet sinem asına dam gasını v uran
nu Y evtuşenko’nun hazırladığı Ben K üba’yım filim lerdi. 1960’daki, gene bir Gorki uyarlam ası,
(1964) da onun insancıl anlatım ını, ü stü n yetenek­ F om a Gordeyev, D onskoy’un edebiyat y ap ıtların ı
lerini, g ö rü n tü düzenlem edeki u stalığını vb. açı­ sinem aya a k ta rm a d a k i yetkinliğini, ustalığını, be­
ğ a çık aran füim lerdi. K alatozov gibi genç Sovyet tim lem e zenginliğini doru ğ u n a çıkarıyordu, ö y le
sinem asının oluşum una önderlik edenlerden Y uri ki, F om a Gordeyev, örneğin en iyi D ostoyevski

22
uyarlayıcısı b ir Ivan P iry ev ’in N a sta sia Filippov- mov d a gene b aşk a b ir edebiyat uygulam asını,
n a / B udala’sıyla (1958), Belye noçi / Beyaz Ge­ O strovski’nin İn sa n la rla H ay v a n lar’ım (1962)
ce! e r’iyle (196-1) k arşılaştırıld ığ ın d a D onskoy’un görüntüledi. Sovyet sinem asının ilk sırad a k i bü­
üstünlüğü hem en kendini belli eder. U luslararası y üklerinden biri olarak kabul edilen, Y utkeviç ve
bir çocuk dinlenm e kam pındaki, H iroşim a’da bom ­ Leonid T ra u b erg ’le b irlik te 1920’lerdeki F E K S /
balanm ış küçük bir Japon kızının çevresinde çe­ E k sa n trik oyuncu okulu’nun k u ru cu su G rigori
şitli u lusların çocuklarını birleştiren bütünüyle K ozintsev de ed eb iy attan epeyce y a ra rla n a n Sov­
sav aş k a rşıtı olan son film i G ünaydın Ç ocuklar’la y et sinem asında genellikle bu sürelerde y aygın­
(1933) D onskoy adına gölge düşüren güdüm lüce laşan u y arla m a ak ın tısın a k a p ıla ra k C ervantes’in
bir filim veriyordu. D ondurulm uş sın ırları çözen, ölümsüz k itab ın d an Don Quixote / Don K işot’u
kırm ızı renkli «kolhoz» filim lerini aşan, atılgan (1957) sinem aya ak tard ı, yedi yıl so n ra d a bugü­
yeni k u şa k sinem acılarıyla b irlikte çok daha ilgi ne değin yapılm ış en iyi S h akespeare film i oldu­
çekici, saygıdeğer y a p ıtla r çık aran sinem acılar­ ğu ileri sürülebilir son derece kişisel, savlı, değişik
dan Sergey Gerasimov, ilerde 1965’te Nobel ödü­ yorum lu S h akespeare uyarlam asını, A m leto /
lünü k azan a ca k olan Şolohov’un, 1930 ta rım kol­ H am let'i (1964) m eydana getirdi. Şostakoviç’in
e k tifle ştirilm e sin i güneyde bulunan bir K azak k ö ­ müziklediği, In n o k en ti Sm oktunovski’n in H am -
yündeki uygulanm am ın sorunlarını işleyen d estan ­ le t’i, A n astasy a V ertin sk a y a’nın O phelia’yı oyna­
sı rom an üçlem esini sinem aya ta şırk en , (Tikhi dığı H am let, 1965 V enedik filim şenliğinde büyük
Don / D urgun Don 1957 - 58 üç bölüm) Gerasim ov y an k ılar uyandırdı.
gibi ilk k u şa k sinem acılarından Sergey Y utkeviç 1950’den so n ra pek çalışm ayan L itv an y alı şiirsel
de baş rolde genç yönetm enlerden B ondarçuk’u
gerçekçi F re d erik E rm ler, 1955’te y aşam a şevki­
o y n atarak S hakespeare’in O thello’sunu (1957)
n i y itiren k ö tü rü m b ir adam ın içine y u v arlan d ı­
uyarlıyordu. Y utkeviç 1958’de Lenin üzerine an-
ğ ı u m u tsu zlu k tan b ir kadının yol göstericiliğiyle
la tıla r’ı çevirdikten sonra canlandırm a sinem ası­ k u rtu lu şu n u ve birbirlerini sevm elerini ele alan,
n a geçerek M ayakovski'nin keskin yergilerini çağ­
y er yer m elodram a y atk ın , çok etkili, insancıl Ne-
rıştıra n B anyolar’ı (1962) o rta y a koydu. Gerasi-
okontsch en n aja pow est / B itirilm em iş rom an’ı
çeviriyordu. E rm ler son film i B irinci gün’den
(1959) so n ra televizyon için k ısa filim ler h az ır­
ladı.
Y apıtlarıyla, aydınlık düşünceleriyle, VGIK / Dev­
le t yüksek sinem a okulu’n d ak i dersleriyle genç
Sovyet sinem acı kuşağını yönlendirenlerin, eğiten
lerin başında gelen M ihail Romm, uzunca b ir sus­
kunun ard ın d an bir atom fizikçisinin b ir yılından
seçilmiş dokuz gününü A ntonioni’yi a n ıştıra n b ir
anlatım la, koyu bir b u ru k su lu k la m odern insanın
çağdaş kişisel sorunlarını, çıkm azlarını, içsel y al­
nızlığını verm eyi am açlıy arak , çeşitli b ask ıla r do-
layısiyle pembece, iyim ser b ir sonuca k a v u ştu ra n
BİR YAŞLI ADAMLA BİR YAŞLI KADIN VARDI (1 9 6 4 )/ şaşırtıcı güzellikteki D jew jat dnjej odnogo g o d a /
GRIGORI ÇUKRAY B ir yılın dokuz g ü n ü ’n ü (1962) o rta y a koydu.

Ç ağdaş sinem anın en olgun kişilerinden b iri olan


R om m ’un belirgin etk ile ri 1956’dan so n ra filim
çevirm eye a tıla n öğrencisi Ç u k ray ’ın y a p ıtla rın ­
da açık seçik izlenebiliyordu.
S avaş öncesi yıllarından S talin ’in ölüm üne değin
geçen sü re içinde iyi nitelikli, sağ lam b irk aç yö­
n etm en yetişebilen Sovyet sinem asında 1954 - 58
ara sın d a ansızın elliye y ak ın gencin o rtalığ ı k a p ­
ladığı görüldü. Y önetm enlerin y an ısıra senaryo­
cular, k u rg u cu lar, alıcı yönetm enleri, oyuncular
d a yenileniyor, genç k u şa k çok u m utlandırıcı b ir
görünüm le o rta y a çıkıyordu. Sovyet sinem asına
oldukça ay k ırı b ir h av a g etirerek kendini kabul
e ttire n bu genç k u şa k aslında 1950-60 arasın d a
dünyanın hem en hem en h e r ülkesinde s a n a t kol-
la n n d a özellikle sinem a alan ın d a gözlenen deği­
¡VAN’IN ÇOCUKLUĞU (1 9 6 3 )/ ANDREY TARKOVSKİ. şimden, olağan b ir k u şa k yenilenm esinden b aşk a­

23
ÜNLÜ OYUNCU A LEK SEY BATALOV, BİR Y IL IN DOKUZ GÜNÜ'NUE. (1963) M IH A IL ROMM.

ca bir şey değildi. A m a bu kuşağın tüm iyi niyeti­ larının insansı değerlere yeğlendiği S talin yöntem ­
ne, b ütün çab aların a karşın, o yüce u sta la r çağı­ leriydi, baskıydı. G iderek eski dönem yönetm en­
nın im gesel olanla nesnel ara sın d ak i eytişim sel leriyle genç Sovyet sinem acılarının birleşip, b ir­
birliği ustaca, k u ran sağlam sinem asını canlılı­ likte genellikle ağ ırlık payı genç k u ş a k ta olarak
ğıyla, özgünlüğüyle b ütün bütün sürdürebildiği, yeni bir Sovyet sinem ası o lu ştu rd u k ları ra h a tç a
yeniliyebildiği de söylenemez. savunulabilir bir sav niteliğindedir.
B ir yeni dalga akım ı biçiminde beliren genç Sov­ S talin ’in yaşlanm asının d a tedirginliğiyle polis
y et sinem ası b aşk a akım lardan, örneğin, F ransız rejim i k u ralların enikonu a rttırd ığ ı evrede Sovyet
yeni d alg a’sından ayrı bir yerdedir, kim i o rta k sinem asında ancak u y u ştu ru cu ta rih sel serüven
y an lar taşıyordu am a yeni d alg a denli keskin, bi­ filim leri, biyografi filim leri, işçi, kolhoz öyküle­
reysel değildi ve olam azdı ayrıca, o rta y a çıkışı ri, bayağı p ro p ag an d a filim leri geçerliydi. Konu
vb. dışında yeni dalg ay a benzem e zorunluğunda k ısırlığı alabildiğine kendini duyuruyordu. Buz
da değildi. VGIK gibi tem el bir eğitim ö rg ü tü n ­ çözümünden so n ra g itg id e d ah a b ir verimlenen
den b aşk a 1957’de kurulan Sovyet sinem acılar genç k u şa k sinem acıları belli bir ölçüde bunu y ık­
birliği de Dom Kino / Sinem acılar evi’nde düzen­ tılar, gelenekçiliğin tepkiyle k arşılad ığ ı özgür,
lediği yeni, yabancı filim gösterilerinden açık o tu ­ savaşın anlam sızlığı, b arış özlemi, aşkın olum lu­
ru m lara, k u ram sal so ru n lar ü stüne sem inerlere, luğu benzeri evrensel k a v ra m la ra el a ta n sağlam
çeşitli ta rtış m a la ra değin v ara n çalışm aları ile k onular g etird iler. B ağnazlığı ara la d ıla r a m a g it­
genç k uşağı besliyor aslında varolan, tü rlü sine­ tikçe çoğalan örnekleri ay rı tu tu lu rsa bugün bile
m a k itaplarının, Iskousstvo Kino / Sinem a san atı Sovyet R u sy a’da günlük yaşantının, çıplak, çağ ­
gibi dergilerin yayınlandığı sinem a o rtam ını daha d aş gerçeklerini yakından izleyen m odern filim -
d a geliştiriyordu. Ç oğunlukla VGIK’ı bitiren genç lerin çoğunlukta olduğu ileri sürülem ez.
Sovyet sinem acıları genel o la ra k politik açıların
Buz çözüm ü’nün başlangıcındaki ilk genç kuşak
elden geldiğince dışında kalm ak kaygısıyla, be­
film i V ladim ir B asov’un Y iğitlik okulu (1954) idi.
lirli bir görüşü, toplum sal gerçekçiliğin özündeki
insancıllığı kişisel gerçekçilikleriyle k a y n a ştıra ­ V ladim ir Basov uzunca b ir süre sonra 1961’de bü­
rak , sığ öğreticiliğe kapılm adan, tu ta rlı, eleştiri­ yük bir tra k tö r fab rik asın d a çalışan b ir m ühen­
ci, bugünün gözleriyle dünün gerçeklerine bakan, disin tutkulu, içine dönük, k a r a sevdasını işlediği
çokluk abartılm ış, kim i yerde tedirgin eden bir M ühendis B ak h irev ’le b aşarı kazandı. Genç k u şa ­
duygululuğun egem en olduğu duru, sıcak, içten, ğ ın ilk m uştulayıcısı B asov’un B ondarev’in ro m a­
yalın, Ita ly a n yeni gerçekçiliğinin bazı etkilerini nından u yarladığı sa v aşta n babaevine ve k ızk ar-
yan k ılayan filim ler yapıyorlardı, p a rtin in yanısı- deşine dönen bir ask erin k arşılaştığ ı güçlükleri,
r a b ir şeyler söylem ek isteyen bir sinem a gerçek­ y ad ırg ay ışları ele alan D urgunluk (1964) adlı son
leştirm ek istiyorlardı. Savaşı görüp yaşam ış olan yapıtı, kim i sırıta n do g m atik y anlarına, ucuzca
bu acılı kuşağ ın sinem acılarında belirgin o rtak bağlanan m utlu son’u n a k a rşılık kendisine b ağ la­
yön, gerçeğin cilâlandığı, koşullandırılm ış, don­ nan u m u tları boşa çıkarm adığını gösteriyordu. B a­
durulm uş, tu m tu ra k lı S talin çağı sa n atım yadsı­ sov bu film inde renkli sinem ayı deniyordu. Ç u k ray ’
m alarıydı. Genç Sovyet yönetm enlerinin o rtalığ a la aynı zam an d a VGIK’ı b itiren V assili O rdinski
çıkışının eski dönem sinem acılarına k a rşı b ir çı­ besbelli İta ly a n yeni gerçekçilik etk ileri ta şıy an
k ış olm adığı apaçıktı, k a rşı çıkılan sa n a tın poli­ toplum sal eleştirisi Tschelow iek podilsia / B ir in ­
tik a n ın gölgesinde güdülm esiydi, politika oyun­ san doğacak’da (1956) sevgilisinin te rk e ttiğ i b ir
genç kızın serüvenini an latırk e n k ahram anının sevski’nin duru görüntüleriyle, acıklı bir romeo
durum unu en ince ay rın tıların a varıncayadek tam - ju lie tt öyküsünün sulugözlülüğüne düşmeden,
bir doğrulukla, u sta c a betim liyordu. A ynı yeni birbirine k a rş ıt çevrelerdeki iki insanın alışılm a­
gerçekçilik k alın tıları iki genç yönetm enin, Lev m ış durum unu çoşkulu b ir içtenlikle veren So-
Kıılicanov’la Y akov Segei’in o rta k filim leri Dom rok porvii / K ırk b irin ci’yle (1956) insancıl tu tu ­
w kotorom ja shiuiu / Y aşadığım E v ’de de (1957) munu, duygusal eğilim lerini açıklıyordu. Sine­
yansıyordu. 1958’de B rüksel’de düzenlenen bir y a ­ m aya ilk başlayan birinin film i o larak başarılı
rışm ada en iyi yönetim ödülünü alan Y aşadığım bir çalışm aydı K ırkbirinci. Ç ukray 1959 da la ­
Ev, savaş sırasın d a bir çok ailenin aynı evde yok­ netlediği savaşın ü rk ü tü cü k a rg a şalığ ın a itilen
luk, d arlık içinde b irlikte yaşayışlarını, politik çağ d aşların ın ve kendisinin acılı serüveninden
belirtilerden ıra k evrensel, insancıl b ir tu tu m la söz etm ek isteğini; film i sonuna değin savaş
yıkık dökük savaş g ö rü n tü leri a ra sın d a bölüm k a rşıtı b ir tem el düşünle y ü rü terek , g eliştire­
bölüm o rta y a koyuyordu. VassUi O rdinski’nin rek, a ra d a b ir de aşk ın olum luluğu tem asını ar-
ikinci film i îlk A şklar (1960) okullu üç genç k alıy arak , dengeli b ir akıcılıkla ak sam adan, g e r­
kızın duygusal yaşan tıların ı, genç kızlık hayalle­ çekle şiiri y an y an a k o y ara k verdiği büyüleyici
rin i dile g etiren bir filim di. B üyük m aden (1963) y alın lık tak i B allade o soldate / A skerin tü rk ü ­
adlı, p arla k bir rö p o rtaj akıcılığıyla günlük bir sü y le (1959) yeterince doyurdu. 1961 de çevir­
m aden olayını sinem aya a k ta ra n son çalışm asın­ diği çok aşırı duygulu bölüm ler k ap say an Cisto-
da O rdinski g ittik çe gelişen, kişisel, değişik bir ye noebe / D uru Gök, sav aş öncesi yıllarından
an latım a ulaşıyordu. Y eni Sovyet sinem acı k u şa ­ bugüne değin b ir k u şa ğ ın b ütün y aşan tısın ı özet­
ğının en verim li yönetm enlerinden biri olan Kuli- liyordu. Bu film inde Ç u k ray S talin ’in ölüm ün­
canov 1959’da yaptığı Doğum y eri’nde M oskova’ den so n rak i serbestlem e dönem inin yansısını, b ir
da büyüyen bir kızın gerçek anne-babasının yanı­ iki d ak ik a süren buzların çözülüşü g ö rü n tü leriy ­
na, köyüne döndüğünde o rta y a çıkan durum ları, le imliyordu. Son y apıtı B ir yaşlı adam la b ir
köy yaşayışına alışm asını, ilk aşkını tanım asını yaşlı k adın vardı (1964) d a gene m ırıld an m alara
işledi, önem sizce bir Çekoslovak Sovyet o rtak yol aç an b ir filimdi. Ç ukray gene soylu, içten
yapım ı olan Y itik fo to ğ ra f ta n (1961) sonra A ğaç­ duyguculuğuyla, konusunun yavanlığını örten
la r büyüdüğünde de (1962) b ir h astahanede başla­ gerilim iyle, büyük yüz çekim leri, y er y er hum or
y an ta tlı bir aşk öyküsüne eğiliyordu. Y akov Se- eklentileriyle kolayca ta n ıla n an iyim ser k a d e r­
gel, sa v a şta B erlin’deki A lm anların son direniş­ ciliği içinde öyküsünü anlatıyordu.
leri sırasında elinde barış b ay ra ğ ıy la öldürülen O yunculuğuyla yönetm enliğini b ira ra d a sürdüren
bir R us askerini an la ttığ ı B arışın birinci günü Sergey B ondarçuk, Şolohov’dan u y arlad ığ ı Soud-
(1960) ve çocukluğunda güvercinlere tu tk u n bir b a Tcheloviek / B ir insanın alınyazısı’n d a (1959)
oğlam n yeniyetm elik çağındaki tem iz aşkını y e r­ k arısıy la çocuklarını y itiren bir sav aş tu tsağ ın ın
li yerince o tu rtu lm u ş sim gelerle don attığ ı şiirsel y ık ın tıla r içinde kalm ış b ir k üçük çocuğu oğul
E lveda, güvercinler ((1962) ile ilgi çekti. edinişini işledi. B ondarçuk 1965 te, K ing V idor’-
Sovyet sinem asının büyük u sta la rın d a n b aşka un on yıl önceki ilk renkli «Cinemascope» A m e­
Ita ly a n yeni gerçekçiliğinden de geniş ç a p ta y a ­ rik an işi S av aş’la B arış çevirim inden so n ra
rarlan an , gerçekle anın d a ilişkiler k u ran , çok­ T olstoy’un bu ünlü y apıtını 70 m m ’lik ren k li g e­
luk biçimi b ir y an a koyup olanca yalınlığıyla öze niş perde sistem iyle b ir kez d ah a sinem aya u y ­
yüklenen (bu b ir kın am a değil) bu yeni kuşağın guluyor ve ilk film inde olduğu gibi yine M osko­
u lu slararası ilk yüz akı, VGIK çıkışlı Sergey va u lu slararası filim şenliğinde büyük a rm a ğ a ­
Sam sonov’un ruhbilim sel a ra ştırm a la rı deneyen, nı kazan m ay ı başarıyordu. V ladim ir Skuibin, il­
çok duyarlı Çehov uyarlam ası P oprig u n y a / ginç üçlem esinden so n ra (Zalim lik 1959, M ucize­
A ğustos böceği (1955) oldu. O yılın Venedik fi­ li 1961, Y arg ılam a 1962) beklenm edik b ir h a s ta ­
lim şenliğinde arm a ğ a n la n d ın la n Sam sonov son­ lık sonucu d ah a çok filim ler y ap acak b ir y a şta
ra k i film i A şkın sın ırları’n d a (1958) b aşarı çiz­ ölüyordu. B aşk a bir VGIK m ezunu M arlen K ut-
gisinin a ltın a d üştü am a Sovyet R u sy a’da iç sa ­ ziyev, ark a d aşı Felix M ironer’le b irlik te Z aret-
vaş sırasın d a genç bir bolşevik kadınıyla bir chnaia sokağında ilk b a h ar’ı (1956) çevirerek si­
a n a rşist gurubu ara sın d a geçen iy im se r traged- nem aya başladı, ilk kişisel film i yeni gerçekçi­
y a ’sıyla 1963 C annes’da en iyi devrim ci destan likten çok V ertov’u an sıta n bir biçim de olay ö r­
film i ödülünü kazanıyordu. Genç Sovyet sinem a­ güsü k u rm ad an k ü çük k üçük d okunuşlarla re ­
sı dendi m i adı ilkin anılm ası gereken, yeni k u ­ sim y a p a r gibi anında m eydana g etird iğ i ik i Fe-
şağın «kare as» ı G rigori Ç ukray, a p a r to p a r dor’du (1959). K utziyev çap raşık ta rtış m a la ra
okullardan alın arak sa v a şa gönderilen b ü tü n y a­ yol açan bu film inden so n ra b ir sü re çalışm ak
şıtları gibi ölüm ü görm üş, geçirm işti, yüklüydü, olanağı bulam adı. Felix M ironer, genç b ir deniz­
savaş dönüşü VGIK’ı b itird ik ten so n ra genç Sov­ cinin p a z a r iznindeyken p arasın ı düşürm üş bir
y et sinem asm ın ilb a h an n ı yaşadığı dönemde, kızla p ara y ı aray ışların ı ve bir d ah a ay rılm ay ış­
1920’lerdeki devrim tem asını işlediği, b ir ç a r su ­ larını ele alan sevimli film i Izinde’yi (1963) çe­
bayıyla devrim ci b ir kızın tr a jik aşkını, U ru- virirk en K utziyev de yeni b ir filim h az ırlık la n -

25
m üzesindeki gezintileri, boş M oskova sokakları,
Y evtuşenko’nun kendi gençlik şiirini okuduğu
bölüm vb, k ab a c a b ir a y rım la yeni k u ş a k ta Çuk-
r a y ’a k a rş ıt ucu tem sil eden M arlen K utziyev’in
ince beğenisini, yetilerini, m odern sinem a tu tk u ­
sunu o rta y a koyuyordu.
S ürekli o la ra k b irlik te filim ler yap an A leksandr
Alov’la V ladim ir N aum ov İkilisi 1955’te Gençlik
A n k eti’yle o rta y a çık tılar. 1918’deki iç sav aşla ilgi­
li R ü z g âr (1959) ve 1961 Venedik şenliğinde yeni­
lik ve özgürlük arm ağ an ı k azanan, cephedeki bir
A lm an kadının Ru3 h astah an esin d ek i doğum u­
nun anlatıldığı Y eni d o ğ an lara b arış adlı filim le­
riyle o rta k çalışm alarım sürdürdüler. Genç Sov­
yet sinem acı k u şağ ın d a genellikle ikili çalışm a­
la r yaygındı am a Alov - N aum ov ay rık sılığ ı dı­
şında bu bir o rta k filim den öteye gitm iyordu.
Bir o rta k filim den sonra h erkes ken d i kişisel
film ine başlıyordu. K ulicanov Segel, K utziyev
M ironer örneklerinin yanm a M agdana'nın k ü ­
çük eşeği’yle (1956) Cengiz A buladze R evaz
Çkeidze İkilisi, R us sinem asını çocuk filim leri
y ap m ak la niteleyenlerin ü k örneklerinden Ser-
y ozha'yla (1960) Georgi D anelia - tg o r T alankin
İkilisi, A lyoşa’nın aşk ı’yla (1961) Sem yon Tu-
m anov G eorgi Şukin İkilisi, A rkadaşım Kol-
YİR M İ YAŞINDAYIM ( 1964 )/M ARLEN KUTZIYEV. k a ’yla (1961) A leksey S altikov - A lek san d r Mit-
ta İkilisi vb., eklenebilir. Ç u k ray ve B ondarçuk
gibi eski b ir savaşçı olan S tan islav R ostotski,
M ayıs’m yıldızları (1954), Y eryüzü ve in sa n la r
(1956), O lay P enkovo’da g eç ti (1957), R ü z g âr­
la ra k a rşı (1963) adlı yeni k u şağ ın önem li fi-
lim lerinden sonra 1965’te L erm ontov’dan çağ ­
d aşlaştırd ığ ı Zam anım ızın k a h ra m a m ’nı çevirdi.
On yıldır sa b ırla filim çevirm e olanaklarını bek­
leyen Mihail Şveitzer, Deniz teğm eni P an in e’de
(1960) yirm inci yüzyılın başında geçen bir y iğ it­
lik serüvenini görüntüledi, T olstoy’dan u y arlad ı­
ğı iki bölümlü D iriliş’le (1962) en b aşarılı y ap ı­
tını veriyordu.
Genç Sovyet sinem acıları ara sın d a b u rad a deği­
nilenlerden b aşk a geriye k a la n la r o la ra k Yuli
Egerov, E vgeni Taçov, Y uri Şulukin, V ik to r Iv-
çenko, Y uri Ozerov, M ihail Kalik, V ladim ir Fe-
tine, Y uri K arasik sayılabilir. E n yeni y etişenler
içinde Iv an ’ın çocukluğu’y la (1963) A ndrey Tar-
kovski, M oskova’d a dolaşıyorum 'la (1964) Georgi
Danelia, 1965 Venedik filim şenliğinde ilgi u y an ­
SOROK P O R V II/K IR K BİR İN C İ (1 9 5 7 )/G RİG O Rİ ÇUKRAY
dıran B ağlılık’la P e te r Todorevski, Sevgililerde
(1965) M ihail Bougin sivrildiler.
Çağdaş genç k u şa k sinem ası, buz çözüm ü döne­
n a girişiyordu: Y irm i yaşındayım . Genç Sovyet mi başlangıcındaki o ateşli, çoşku yıllarından
sinem asım n en önemli, en saygın y ap ıtla rı a ra sın ­ so n ra kuşkusuz duruldu bugün. Kendini te k ra r ­
daki, M oskova so k ak ların d a b ir ak ttia lite film i la m a yolunda görünen yeni filim lerle b ir çeşit
gibi çekilm iş Y irm i Y aşındayım (1964), S ergey’ k ısır döngüye tu tu ld u ğ u d a ta rtışıla b ilir, M iha­
le A nya’nın çarpıcı aşkların ı veren m odern bir il Rom m b ir yerde, yeni k u şağ ın ve çağ d aş Sovyet
gençlik filmiydi. K utziyev’in dünyası olağan in ­ sinem asının bugünkü durum unun oturm am ışlığı-
sa n la r dilnyasıydı, yap tığ ı sinem a k ah ra m an sız nı, durgunluğunu gençlere d ah a çok olanaklar,
b ir sinem aydı. S ergey’le A nya’m n P o liteknik sın ırla r ta n ın m a m asın a bağlıyordu.

26
tanju akerson

azgelişmiş sinemada devrim

A zgelişm iş bir ülkenin sinem ası da azgelişm iş rünüm ü bu.. D ışta dev dağ ıtım firm ala rın ın ege­
oluyor.. Bu azgelişm işlik, sinem anın endüstriyel m enliği altın d a gelişm iş ülkeler film lerinin, iç­
yanında kendisini gösteriyor, giderek b ir sa n a t te tefeci - işletm eci İkilisinin sınırladığı T ü rk si­
olayı olm a özelliğini de iyiden iyiye baltalıyor.. nem ası bugünkü d u ru m u n a şüphesiz belirli bir
A zgelişm iş ülke sinem asının özelliklerini birkaç ta rih sel gelişim sonucu erişm iş.. Gene bu tarih sel
n o k ta d a toplam ak m üm kün.. Bu özellikleri sı­ dönem içinde sürüp g etird iğ i bünyesel çelişm ele­
ra la rk e n T ü rkiye örneğinden kalk ın m ak ; açık, el­ rin iç ve dış ilişkilerini b ir kısım çem ber haline
le tu tu lu r sonuçlara v arm a yönünden yerinde bir soktuğunu, k u rtu lu ş yolu o la ra k hergeçen gün
davranış olsa gerek., ilk göze çarp an özellik. T ü rk biraz d ah a köklü dönüşüm çizgisine yak laştığ ın ı
sinem a seyircisinin yerli y a d a yabancı film sey­ belirtelim ...
red erk en fark ın d a olm aksızın iki tic a ri k u ra la Ö tedenberi devletin, sinem anın so ru n ların a el a t ­
boyun eğm ek zorunda kalm ası.. Seyircinin ira ­ ması, çekidüzen verm esi isteğ i ileri sürülür.. Bu
desi dışı oluşan bu k u ra lla rın yabancı film lerde am açla to p lan an sinem a dan ışm a k u ru lla rın d a
egem enlik k u ra n ın a «T optan k iralam a (Block film yapım cıları, getiricileri, sinem a y az arla rı
booking) », yerli film lerde ise «Görmeden k ira la ­ b ira ra y a gelirler, b ir sinem a k an u n u ta sa rısın a
m a (Blind booking)» adı veriliyor. (.) T optan ışık tu ta c a k rap o r ü stü n e çalışırlar.. A ncak, iş,
k ira la m a olayı, T ü rk g e tirtic i firm alarının, dün­ T ü rk film leri lehine u y gulanan vergi İndirim i m e­
y a sinem a piyasasını elinde tu ta n dev dağıtım selesine gelince b ir k ıy a m e ttir ko p ar. T ü rk film ­
şirk etlerin ce liste halinde film sa tın alm a zorun­ lerinin yabancı film lerle eşit vergi sistem ine k o ­
d a bırakılm ası.. B unun sonucu T ü rk seyircisi, si­ şulm asın a k a rşı çıkan Y eşilçam cılar a p a rto p a r
n em a zevkini eğitm e görevi görebilecek b ir iki A n k ara’nın yolunu tu ta rla r, «Millî Sanayi» b a lta ­
film in yam nda olumlu etkilerini fazlasıy la olum ­ lan ıy o r gerekçesiyle politik çevrelere başvurup
suza çeviren yığın yığın değersiz film le k a rş ıla ­ rap o ra göre h azırlan acak b ir k an u n ta sarısın ın
şıyor. Görm eden k ira la m a olayı ise, sinem a işlet­ p arlâm en to d an geçm em esi çarelerin i a ra ştırırla r..
m ecilerinin film çekim i başlam adan y a da bitm e­ Ve bu p a rtırd ı g ü rü ltü ara sın d a devletin sinem a
den konuyu, oyuncuları ölçü a la ra k yapım cılara y a el u zatm ası işi gene sürüncem ede k a lır gider..
p a ra ödem eleri.. B unun sonucunda da, T ü rk se­
yircisinin sinem a sa n atın d an edineceği fayda, iş­ A zgelişm iş ülke sinem asının özellikleri ile sine­
letm ecilerin k â r doğ rultu ların ı izleyen film be­ m a k an u n ta sarısın ı su y a düşüren nedenler k a r ­
ğenisine bağlanıp kalıyor., özelliklerin b ir diğeri şılaştırıldığında, bu konuda g österilm ek istenen
çevrilen film sayısına k ıy a sla sinem a salonlarının çab aların ne denli çürük çıkış n o k ta sın a d ay an ­
azlığı.. Çok sayıda film çevrilm esine yol açan ne­ dığı anlaşılıyor. B ir düzeni değ iştirm ek g ere k ir­
denlerin başlıcası, u ygulanan am ortism an biçimi se, bu herhalde düzeni k u ran la r, y ü rü ten ler t a ­
oluyor. F ilm in m aliyetinin belirli b ir m ik tarın ı rafın d an yapılm az. D anışm a k u ru lla rı çalışm ala­
a şan gelir sağlandığında yapım cı, bu m ik ta rı aşan rına, düzende kendi çık arların a b irta k ım deği­
f a rk için vergi ödem ek zorunda k alm ak ta.. Bu şiklere gidilm esi isteğini güden Y eşilçam cıları da
yüzden serm ayesinin önem li b ir kısm ının vergi çağırıyor, so n ra gelin elbirliği ile bu düzeni de­
yoluyla eriyip kaybolm asını önlem ek için m ali ğ iştirelim diyor. Ü ste, vergi indirim inin k ald ırıl­
hesap yılının sonunda alelacele birkaç film daha m ası yoluyla sayısı az alacak T ü rk film lerinin si­
çeviriyor. (..) Dış p azarı yetersiz T ü rk film pi­ h irbaz değneği dokunm uşçasına k alitesin in a r ta ­
yasasının derm e çatm alığının en belirgin yanı, cağım san m ak ta.. O ysa yapım cısı, yönetm eni, te k ­
döner serm ayenin n a k it p a ra yerine bonoya d a­ nik elem anı ile yetersizliğini b a rb a r b ağ ıran Ye-
yanm ası, giderek arsla n payını b irkaç tefeciye şilçam cıların film lerine yüzdeyüz oran ın d a bele­
k ap tırm ası.. B ir de geleceğin tehlikesi olarak, bu diye rüsum u uygulansa, gene k alite li film çevi-
derm e ça tm a endüstrinin ensesinde azrail gibi rem ezler. B ütün değişiklik T ü rk film p iy asasın a
soluyan, sinem anın am ansız düşm anı televizyonu yılda ikiyüz yerine elli kalitesiz film çıkm asın­
hesab a k a tm a k gerekiyor.. B ir azgelişm iş ülke dan ib a re t kalır. D aha kötüsü, m eydanı boş bu­
sinem ası olan T ü rk film endüstrisinin genel gö­ lan dev dağ ıtım firm ala rı T ü rk film p iy asasın a

27
çok d ah a falz a sayıda değersiz yabancı film sok­
m a olanağı bulurlar..
baykan
Bu tü r k ısır çekişm elerin ardından y a ta n g e r­ sezer/
çek, T ü rk sinem asının bugünkü düzenini değiş­
tirecek yeni bir gücün henüz varlığını o rta y a k o ­ sinemamız
yam am ası.. Sürekli bir k ısır çem ber içinde Ye- ve
şilçam cılarla ça tışan sinem a y az arla rın ın yor­
gunluğu açıkça ortada.. T ü rk sinem asının bir fi­
bizler
k ir ortam ına, kendisini Y eşilçam sokağından çe­
kip k u rta ra c a k yepyeni bir sinem acı kuşağ ın a
ihtiyacı var.. Aydın çevreler T ü rk sinem asının
so ru n ları ü stü n e yeni yeni eğiliyor.. Y eşilçam dı­
şı bir sinem a o rtam ın ın oluşm ağa başladığı m u­
h ak k ak.. E le ştiri yazılarının etkinliği, sinem atek
ve sinem a kulüblerine gösterilen ilgi bunun en
sağlam örneği.. Bu oluşum un örgütlenm eye gidi­
şini h ızlandıracak en önem li k atk ı, şüphesiz dev­
letin işe karışm ası oluyor.. Y urdum uzda yerli
film ciliğin korunm ası, sinem acılık ve film cilik «T iyatroda u ygu lam ak isted iğ im ilk e, dünyaya
çalışm alarının bir düzene bağlanm ası ve denet­ bir açık lam a g etirm ek le yetinm em ek, dünyayı
lenm esi yönlerinden m erkezi bir ö rg ü tü n k u ru l­ d eğiştirm ek de gerektiğidir.»
m ası ihtiyacının kendiliğinden belirdiği görülü­ B erto lt BRECHT
yor. (...) H em sinem anın çeşitli kollarında, hem
de sinem a endüstrisi ile devlet ara sın d a düzenle­ Sinem am ızla üzerine düşünenlerin, eleştirm eci­
yici ve aray ıcı rolü oynayacak örg ü tü n başgörevi, lerim izin u y u şam ad ık ları bilinen bir şey bugün.
yeni sinem acı kuşağının yetişm esine im kân h a ­ Bu ça tışm a Ş ak ir S ırm alı’yla eleştirm ecilerin
z ırlam a yolları a ra ştırm a k ve sa ğ lam ak olmalı.. k arşılık lı y azışm aların d a olduğu gibi a ra sıra su
yüzüne çıkm asına k arşılık bu, a rtık iki ta ra fç a
B iraz K ISA FİLM Y A PIM I en elverişli şa rtla rla kabul edilmiş, önem senm ez b ir olay olm uştur.
teşv ik edilmeli.. P iy asa dışı çevreden sinem acı
yetişm esi için te k ve en k estirm e yol bu.. Dış ül­ E leştirm eciler bir iki film e en çoğundan beş ya
kelerde sinem a eğitim i görecek öğrencilerin burs d a ondan faz la seyirci k ay bettirm edikçe, hele h e­
işlerinin düzenlenm esi, sinem a k ü ltü rü n ü yay m a­ le bir film in tu tu lm asın ı sağ lay am ad ık ça film ci­
d a başlıca p ayı bulunan Sinem atek ve sinem a lerin kendilerini önem seyeceklerini sa n m ak y e r­
kulüplerinin büyük ölçüde desteklenm esi, k ısa siz olur, ö te y an d a d a eleştirm eciler film cilerin
sürede bir sinem a okulunun kurulm ası, yerine y ap tık ların ı u m u rsam am a k ta d ırlar. Z am an z a ­
getirilm esi gereken diğer sorunlar.. Bu oluşum m an yerli film ciliğim iz üzerine eğiliniyorsa bu
içinde yeşerecek yeni k u şağ ın yaşam ası giderek d ah a çok k afam ızd ak i şe m alan , ön y arg ıları doğ­
sinem a sa n atın ın seyirci y ığınlarına k a rşı görevi­ rulam ak, «batı cephesinde yeni b ir şeyin olm a­
ni yürütebilm esi için alınacak ekonom ik ted b ir­ dığına» kendim izi güvendirm ek içindir.
ler şöyle sıralan ab ilir: a — İy i film i kötüye karşı
vergi indirim i yoluyla k o ru y acak k a lite b arajı Sinem am ızı yıkm ak, bir efsanenin doğm asına en­
yanında sinem a sa n atın ı so y suzlaştıran film lerin gel olm ak şüphesiz gerekli. Bu p a s tırm a tü c c a r­
gösterilm esini y asak lay acak k alite san sü rü (y er­ ları «Sanat», «İçtim ai meseleler», «H alk zevk­
li ve yabancı film ler için) b — İşletm eciliğin leri», «Geleneklerimiz» iri lâ flarıy la beyinleri
devletleştirilm esi c — D evlet eliyle stüdyo ve la ­ dondurm ak, başım ıza bela kesilm ek için sık sık
b o ra tu a r kurulm ası.. B ir azgelişm iş ülke sinem a­ çaba g ö sterm işlerd ir. (H üküm etçe b aşarıla n iş­
sı için genel çizgileriyle böylesine bir düzen ku- leri, yeni b arajları, siloları, fa b rik a la rı hülâsa
rulm aksızın, sinem a san atım n yapıcı - seyirci k alk m an T ü rk iy e’yi h a lk a g ö steren yeni T ü rk
ilişkisinde istenilen soylu düzeye erişm esi g e r­ film cileridir. M em leketin gazetelerinden çok k u v ­
çek dışı görünüyor.. vetli ve çok d ah a u staca, m em leket m eselelerini
film ler yoluyla halleden yine film cilerdir. T ü rk
inkılâplarının m u h afaza edilmesinde, m em leketin
ta rih i m efahirinin te k ra rlan m a sın d a T ü rk film ci­
liği d aim a iyi b ir hizm et gördüğünden em indir.)

C em iyeti te h d it eden büyük sosyal felâk etlerle


(.) N ija t Özön, Sinem a T erim leri Sözlüğii yine film ciliğim iz en m üessir şekilde u ğ ra şm ıştır
ve u ğ ra şm a k ta devam edecektir. (1)
(..), (...) 1964 Sin em a Şurası, İk tisa d i v e T eknik
m eseleler kom isyonun raporu. T ü rk film ciliği üzerine y apılan u y a rm a la rla bu­

28
gün sinem am ızın dar, gerici görüşünün bir efsa­
ne o larak toplum un önüne çıkm ası engellenm iş­
tir am a T ü rk sinem asının sorunları b u ra d a b it­
miyor.
B undan sonra eleştirm ecilerim izin g ü n ah ları b a ş­
lıyor. ö n ce sinem am ız, yapılan iş tem elinden söz
konusu edilmeden oynanan oyun kabul edilerek
film lerin, b ırak tığ ı izlenim lerin anlatılm asıyla,
oyunun k u ralların ı u y g u la m ak tak i bilgisizliklerin
açıklanm asıyla yetiniliyor. B ugün sinem am ızın
en z a ra rlı yönü söm ürücülerin elinde bir silâh
o larak kullanılm asında, seyircilerin beyinlerinin
dondurm ak, çık arların ı gözden u za k la ştırm a k
için y ararlanılm asındadır. Sinem am ıza k a rşı gös­
terilecek en sıhhatli tep k i ise sinem am n seyirci­
ye k a rşı bir silâh olm asına, halk çık arların ın u yu­
tu lm asına engel olm aktır. H albuki bugün se y ir­
cinin sözcülüğünü yap an bir eleştirm eci bile yok­ MURAD'IN TÜRKÜSÜ ( 1966 ) /ATIF YILMAZ.
tu r. Sinem a eleştirm eciliği tıpkı bir atom ku lü ­
bü gibi k ap alı b ir çevrenin a ra la rın d a k i d ertleş­
m eleri oluyor. Bom basını atan , önemli sırla rı p ay ­
laştığ ım isp a t edebilen giriyor kulübe. K ulüple ehem m iyetini an lay acak kim seler elinde istik b a­
d ışarıd aki seyirci ara sın d ak i duvar önce dil a y ­ lini beklem ektedir» (1). Sinem acılarım ızın g ö re­
rılığı. F ilm lerdeki «Travelling» lerden, «Pan» 1ar- bilecekleri hizm etleri sıralad ık tan so n ra bu hiz­
dan, «M ontaj» dan başlanıyor söz edilmeye. B ü­ m etleri sundukları A dnan M enderes hü k ü m eti­
tü n b unlar çevreden ark a d aşla rın k arşılıklı göz- dir. B ir yandan bizler «Travelling» lerle, «Pan»
kırp ışm aları. la rla eğlenirken sinem am ız M enderes y a da eşi
bir p o litikanın em rinde yüklendiği siyasal görevi
E leştirm ecilerim iz kendilerini seyirciden çok si­ yerine g etirm ek çabasındadır. G erçek soru da bu
nem am ızdan y an a hissetm ektedir. E leştirm ecile­ alan d a bir tu tu m ta k ın m a k tır. Sinem am ızın s a ­
rim izin sıray la sinem aya geçm eleri, ay rıc a sena- vaşı toplum sal, siyasal tasalarım ızd an öteye b ir
ristlik ya da a sista n lık la ra sinem acılarla işbirli­ savaş değildir. Sinem adaki seçim de bu ta sa la rla
ğine girm eleri de bunu g ö sterm ektedir. «A nado­ k a ra rla ştırım ış tır: Sinem acılarım ız seçim lerini
lu Seyircisi» deyim iyle eleştirm ecilerim iz, en az çoktan y apm ışlardır. Bize düşen y a suçlu bir ses­
sinem acılar k ad a r, kendilerini seyirciden ayrı, sizlikle bu seçim i p ay laşm ak y a d a h a lk ta n y an a
onu kendisinden k üçük görm ektedirler. «Iş film ­ olmak.
leri» nin altın d a y a ta n u y u tm a sistem ine dokun­
m ayıp iyi film lerin ta s a rla rın a halkın o rta k so- B ugün yanlış seçim e k a rşı olm akla yetinm ek im ­
vunucu olam ayacağını sanm ak asıl özlemini kânsızdır. H alk so ru larım olumlu b ir biçimde
duyduğum uz halk sinem asının tanım lanm asına açıklam aya, örgütlenm eye başladıkları, sözcüle­
yardım cı olm am aktadır. rini m eclise so k tu k ları bu günde sinem ada d a a k ­
tif b ir tu tu m ta k ın m a k sırasıdır.
G erçekten de neden T ü rk sinem asına k a rşı olun­
duğu an laşılam am ak tad ır. İy i «Travelling» gös­ Sinem a sorusunun toplum un tem el so ru ların a
te rileri olmadığı, oynanan oyun iyi becerilem e- bağlı olduğu gerekçesiyle k o şulların değişm eden
diği için m i? «Üç A rkadaş» y a da «Ayşecik» i sinem adan um udun kesilm esi savunuluyor. A n­
seyirciye y u ttu rm a y a çalışan eleştirm ecilerin t a ­ cak u n u tu lan sinem anın koşulların değişm esinde
sası öbür film lerin bunlar k a d a r yanıltıcı k an d ı­ önemli b ir a ra ç olduğudur.
rıcı olm adıkları için olsa gerek.
H alk hizm etinde sinem a denem esi bizim için yep ­
Soruyu b aşk a tü rlü koym ak zorundayız. Önce yeni b ir olaydır. G erekli deneylerden yoksunuz.
sinem acılarım ız hiç de sanıldıkları gibi bilinçsiz B aşarım ız seçim imizi b ü tü n açıklığı ve yönleriyle
değillerdir: «İslâm dünyasına, tab iî bir lider ol­ yapabilm em iz, b aşarısızlık lard an yerinde ve g e­
m ası lâzım gelen T ürkiyenin film cilik sanayiine rekli dersleri alabilm em izle gerçekleşecektir.
vereceği ehem m iyetle, m ühim bir pro p ag an d a
v asıta sın a da kavuşm ası kabil olacaktır. - M üs­ (1) — «Türk F ilim ciliğ in i kalkındıracak v e ç a ğ ­
lüm anlığı en iyi anlay an m illet olduğum uzu, aley­ daş sev iy ey e eriştirecek (T ürk film v e si­
him izdeki p ro p ag a n d ala ra k arşı savunm ak m ec­ n em a kanunu) nun g erek çesin e a it te ­
buriyetindeyiz. - F ilm bugün, hem göze hem de m ennilerim iz»
k u la ğ a h itap e ttiğ i için, radyodan ve gazeteden T ü rk iye F ilm fm a lcileri C em iyeti ( İ s ­
d ah a te sirli b ir vasıtad ır. - T ü rk film ciliği de, tanbul, 1958)

29
JOLANTA UMECKA V E LEON NIEM CZYK NOZ W WODZ¡E/SUDAKÍ BIÇAKTA. (1962) ROMAN POLANSKI.

/
KAYNAKLAR

tunean okan
POLONYA
SİNEMASININ
YÖNETMENLERİ
Polonya sinem ası bugün, göz k am aştırıcı sitili, sinem a okulunu kuruyordu. Bu iki okulun, Je rz y
p a rla k yönetm enleri ve geride b ırakılan savaşı T oeplitz’in y ö n ettiğ i Lodz yüksek sinem acılık
işleyen, insan, toplum sorun ların a değişik yorum ­ okulu ile K rakow sinem a okulunun, Polonya si­
la r g etiren film leriyle dünyanın en önde gelen nem asında iki ay rı gurubu oluşturduğu d a söy­
sinem alarından biridir. S av aştan önce kendi h a­ lenebilir. 1952’ye değin sürüp sağlam bir belge-
linde, durgun h a ttâ tic arî b ir sinem a olan P o­ cilik geleneği üzerine çağdaş Polonya sinem ası­
lonya sinem asında genellikle yılda 15 - 20 film nın tem elerini a ta n bir hazırlık dönem inin ard ın ­
yapılıyordu. 1929 da W anda Jakubow ska ta r a ­ dan 1954’te F o rd ’la b irlikte ilk m ezunlar K aw ale-
fından k u ru lan S ta r t / a rtis tik film d o stla n b ir­ rowicz, Munk, W ajda bir «yeni dalga» h avasında
liği bu durg u n lu ğ a k arşı kurulm uş b ir ö rg ü ttü . o rta y a çık tılar. 1958 lerde H as, Konwicki, K utz,
S av aştan sonra S ta r t benzeri böylesi k u ru lu şla r Polanski onları izlediler.
çoğaldı, Studio (A. F o rd ’un yönetim inde), K adr
(J. K aw alerow icz’in yönetim inde), K am era (J Polonya sinem asındaki bu gençleşme, yenilenm e
her yıl görülm ektedir. B aşk a b ir deyişle Polon­
B ossak’ın yönetim inde), D roga (A. Bohdziewicz
in yönetim inde), S yrena (J. Z arzycki’nin yöneti­ y a sinem ası sü rek li değişerek, yenilenerek can­
minde) vb. gibi film yapım birlikleri kuruldu, lılığını, ilgi çekiciliğini sürdürm eyi b aşarab ilm ek ­
Polonya sinem asının şa şırtıcı ilerlem esinde bu tedir. A şağıda günüm üz Polonya sinem asının en
birliklerin rolü önem lidir. 1945’te k u rtu lu şta n önem li yönetm enlerini tanıtıyoruz.
so n ra P olonya’da savaş öncesi sinem a en d ü stri­
sinden hiç bir şey kalm am ıştı, yapım evleri, la ­
b o ratu ar, sinem a salonları, y ıkıntı halindeydi. A LEK SA ND R FORD. R ejisör. 24 K asım 1908’
İşe sıfırdan b a şlan a ra k sinem a endüstrisi yeni­ de Lodz’d a (Polonya) doğdu. V arşova üniversi­
den ele alındı, Lodz’da ku ru lan U lusal film ofi- tesinin S a n a t T arih i bölüm ünü b itird ik ten son­
si’nin başına A leksander F o rd atandı. Lodz’da ra, 1929 d a rejisörlüğe başladı. İkinci D ünya S a­
bir de yüksek sinem acılık okulu m eydana g etiril­ v aşında Polonya ordusunun sinem a kolunda çalış­
di. Aynı yıllarda A ntoni Bohdziewicz de K rakow tı. S av aştan so n ra devletleştirilen sinem a ku-

30
ram ların ın başına getirildi. 1948’de yeniden re ­ leri verm ektedir. B aşlıca film leri: 1944 M ajda­
jisörlüğe döndü. B aşlıca filim leri: 1929 N ad nek A v ru p a’n ın M ezarlığı / M ajdanek C m entar-
R anem . 1932 Sokak Ç ocukları / L egion Ulicy. zysko E uropy. 1945 K olobrzeg Savaşı / B itw a o
1934 U yanış / Prezebudzenie. 1935 Genç­ Kolobrzeg. 1945 B erlin’in D üşüşü / Z ag lad a Ber-
lerin Yolu / D roga Mlodych. 1936 V istu la’lı İn ­ lina. 1947 Su B askını / Powodz. 1951 B arış D ün­
sa n lar / Ludzy W isly. 1944 M ajdanek. 1948 G er­ yayı E le G eçirecek / Pokoi zdobedjie sw iat. 1952
çeğin S ınırları Y oktu r / U lica G ranicza. 1952 Yemin / Sluhulem y. 1953 E sk i V arşova / Pow-
Chopin’in Gençliği / Mlodosc Szopin. 1954 Bars- ra l n a S tra re M iasto. 1954 S a n M ayonun P eşin ­
k a Sokağının Beş Çocuğu / P ia tk a Z U licy B ar- de / W P ag o n i za zo lta koxszulka. 1956 V arşo­
skiej. 1958 H afta n ın Sekizinci Günü / Osmy Dzien v a 56. Polonya sinem asının genç k u şağ ı sinem a
T ygodnia. 1960 T öton O rduları / K rzyzacy. 1964 okullarından ve belge film ciliğinden geldikleri
Ö zgürlüğün İlk Günü / P ienvszy Dzien Wolnosci. için B ossak genç sin em acılan n yetişm esinde bü­
yük b ir rol oynam ıştır. B ossak Polonya k ısa film ­
A leksander Ford, S av aştan sonra Polonya
lerinin tem el ilkelerini şöylece ta n ım la m a k tad ır:
sinem asının yöneldiği b ü tü n olumlu gelişm e­
«İngiliz ve Sovyet belgecilerinden etkilendik.
lerde rol oynam ış bir sanatçıdır. K işisel çaba­
larının yanısıra, genç k u şa k sinem acılarının ye­ Bizce en önem li olan g ö rüntü, d ah a doğrusu gö­
tişm esini sağ lay an b ütün toplu d av ra n ışla ra k a ­ rü n tü n ü n taşıdığı g erçek tir. B aşlıca am acım ız
tılm ıştır. İlk başarısını S avaş öncesi yıllarda, belge film leriyle toplum u eğitm ek, toplum a bil­
1932’de Sokak Çocukları ile sağlam ıştı. G erçek­ gi v erm ek tir. P ro p a g an d a a sla ... F ilm lerim iz h er
çi b ir dille V arşova’daki g azete satıcısı çocuk­ zam an p ro p ag an d ay a k arşıd ır. H alkın iyi şeyle­
ların h ay a tın ı a n la ta n bu film deki başarısıyla ri olduğu k ad ar, k ö tü şeyleri de bilm esini iste ­
Ford, Em ile ve D ete k tifle r’in y azarı G. Lam b- riz. Z ira k ö tü lü k lere k a rşı halkı u y an d ırm ak iyi­
rech ’le bir tutuldu. Ford, üç genç kızın h a y a ta likleri a n la tm a k ta n çok d ah a önem lidir...»
atılırk en ne güç toplum sal ko şu llarla k a rşıla ş­ JE R Z Y KAW ALEROW ICZ. R ejisör. 19 O cak
tık ların ı b elirttiğ i U y am ş’ta sa n sü r kurum unun 1922 de Gwozdziec’te (U k ran y a) doğdu. K rakow
şiddetli hücum larına hedef oldu. G erçeğin S ınır­ Güzel S a n a tla r O kulunda eğitim g ö rd ü k ten son­
ları Y oktur’da V arşova’nın bir m ahallesinin sa ­ ra, yine b u rad ak i Sinem a E n stitü sü n e girdi. 1946
vaş içindeki öyküsünü perdeye aktarıy o rd u . d a rejisör yardım cısı o larak sinem acılığa b aşla­
Chopin’in Gençliği ünlü bestecinin aşk h a y a tın ­ dı. Bu a ra d a W anda Jak u b o w sk a’nm Son D u­
dan çok, içinde bulunduğu çağın ta rih sel ç a tış­ ra k / O standi E ta p adlı film inde de yardım cılı­
m aları k arşısın d ak i tu tu m u n u y an sıttı. F ord ğını y ap tı: 1952 de K om m ün / G rom ada ile re ji­
B a rsk a Sokağının Beş Ç ocuğu'nda çocukların sörlüğe geçti. Film leri:
P olonya’nın yeni toplum sal düzenine nasıl ayak 1954 A n ılar Gecesi / Celuloza. 1954. Yıldız a l­
uydurabileceklerini, bu düzeni nasıl benim seye­ tın d a / Pod G w iazda F ry g ijsk a. 1956 Gölge /
bileceklerini açıklıyordu. H afta n ın Sekizinci Gü­ Cien. 1957 H erşey B itm edi / P raw dziw y Ko-
nü k onut sıkıntısı çeken genç bir çiftin ilginç niec W ielkiej W ojny. 1959 Gece T ren i / Po-
h ikâyesi üzerine k urulm uştu. T öton O rduları
ciag. 1961 M eleklerin Jo a n n a a n a sı/M a tk a Jo a n n a
ile rejisör ta rih sel ü stü n y ap ım lara çok iyi bir
od Aniolow. 1963 1966 F irav u n / F arao n . K a-
örnek kazandırm ış oldu, an cak ö zg ü rlü ğ ü n ilk
w alerow icz 1955’ten beri «Kadr» sinem acılar to p ­
G ünü’nde yine savaş içindeki P olonya’nın pano­
luluğunu yönetm ektedir.
ram asını genellikle m oral sorunjlarıyla verm ek
isteyecek, fa k a t daha önce kendi çağdaşlarının «Savaşı hem en izleyen y ıllarda K rak o w ’d ak i Si­
d efalarca ele aldıkları bu konuyu işlerken bili­ nem a E n stitü sü n e devam ediyordum . Aynı z a ­
nenlere yeni bir şey k a ta m a y a c a k tı. m anda Güzel S a n a tla r A kadem isinde resim öğ­
JER ZY BOSSAK. Belge film leri rejisörü. 31 rencisiydim . A m cam d a ressam dı. R esim beni d a­
Tem m uz 1910 da R ostov'da (S. S. C. B.) doğdu. h a çok k ü çü k y aşlard a etkilem işti. K om m ün ile
V arşova Ü niversitesinde hukuk ve ta rih öğreni­ sinem aya yöneldim, ilk defa düşlerim deki olay­
m i y aptı. 1930’da eleştirm eciliğe başladı. Aynı la rı ve d u ru m ları sin em ato g rafik g ö rü n tü lerle
zam anda, ilerici genç sinem acıların toplandığı verm eyi deniyordum . Şüphesiz, bu film in h a ta ­
«S anat film leri dostları birliği» (S ta rt) ne de ları başarılı y an ların d an çoktur. F a k a t bu film le
girdi. 1943 de Sovyet R u sy a’da m eydana g e tiri­ sinem a alanında bir denem e yapm ış oluyordum.
len 1. Polonya O rdusunun sinem a kolunda görev A slında, oyuncusundan tek n ik erlerin e k ad ar, fil­
aldı. B u rad a belgesel savaş film leri çekerek si­ m e em eği geçen h erkes tecrübesizdi. Celuloza ile
nem acılığa başladı. S av aştan sonra, L ublin’de Ak- d ah a düzgün bir biçime vardım . E leştirm eciler
tü a lite film leri çekm eye koyuldu. 1945 - 1947 a r a ­ onda Ita ly a n «yeni - gerçekçi» sinem asının e tk i­
sında, devletleştirilen sinem a k u ram ların ın sa n a t lerini buldular. B an a k a lırsa bu film le yeni
yönetm enliğini yaptı. 1956 da Belgesel F ilm ler gerçekçi film ler ara sın d ak i yakınlık konu ben­
Stüdyosu’nun yönetm enliğine getirildi. Lodz’da- zerliğinden b aşk a birşey değildir. T oplum sal bir
k i Y üksek Sinem acılık O kulu’nda m izansen ders­ konuyu ele alm ıştım . Yeni - gerçekçi rejisö rler

31
toplum un az bilinen d ik k a ti çekm eyen olaylarını 1961 - 1964 Yolcu / P asazerk a. M unk 20 Eylül
ve çevrelerini ele aldılar. Ben ise büyük b ir fa b ­ 1961 günü bir tra fik k azasın d a ölm üştür, ö lüm ü
rik a ’ içindeki politik ç a tışm ala rı işledim. Yeni - üzerine y arıd a k alan Yolcu adlı film i a rk a d a ş­
g erçek çilerd en etkilendiğim i in k â r etm em . F a ­ larından W itold Lesiewicz ta ra fın d an ta m am lan ­
k a t s a n a tta n söz ederken böylesine k ateg o rik m ıştır.
y a rg ıla ra saplanm ak fay d a verm ez. B ir sa n a tç ı­ W ajda ile birlikte, 1955 te o rta y a çıkan Polonya
nın nereden etkilendiğini bulabilm ek kolay de­ «Yeni D alga» sının en önem li kişilerindendi. Si­
ğildir. Gölge, polis film lerinin k alıp la rın a uygun nem aya belgecilikle başladı. Belge film lerini ak-
bir biçimdeydi. A ydınlatılm ası gereken birtak ım tü a lite film i çeker gibi çevirmezdi. Önce ele a la ­
k ara n lık d u ru m lar ve olaylar üzerinde durm uş­ cağı konuyu b ü tü n a y rın tıla rın a k a d a r titizlikle
tum . Ve seyirciyi bu polis havası içinde film in inceler, film ini çekeceği yeri, k am era k arşısın a
m oral ve politik sonucunu a ra ştırm a y a çağırdım . çık aracağ ı gerçek kişileri yakından tan ır, sonra
Asıl am acım Polonya toplum unun yeni düzenine o gerçek olayları yeniden y aşa tm a yoluna g id er­
düşm an olanları b elirtm ekti. Bu düşm an çevre­ di. M unk Y oldaki A dam ile belge sinem asından
m izdeki in san ların gölgesi gibiydi, yanı başım ız- hikâyeli uzun film lere geçti. Film P olonya'nın
daydı. H erşey B itm edi’yi çev ird im ?... S avaşa yeni düzenine kolayca ay ak uyduram adığı için
k arşı çıkm ak, savaşı yerm ek için... S avaşın y a­ se rt tepkilere hedef olmuş yaşlı bir adam ın t r a ­
rala rın ı deşm ek istedim . F a k a t savaş sonrası jik serüvenini anlatıyordu. Film , ülkenin yeni po­
k u şağ ın bu y a ra la rd a n tam am en k u rtu la m a y a ­ litik düzenini iyi ve k ö tü y an larıy la ışığ a çık ar­
cağını da düşünüyordum . H erşeyin savaşın b iti­ m ası açısından önemliydi. W ajd a büro k rasin in
m iyle bitm ediğin söyledim. H ikâye şem atik ola­ yol açtığ ı bazı h a ta la rı belirtiyor, f a k a t kim se­
ra k b ir m elodram kuruluşundaydı. Bu şem atik yi suçlam ak istem iyordu. E ro ica’nın da en önem ­
kuruluşu, kişilerim in iç dünyalarım verm ek ve li özelliği, k ah ram an lığ ı özellikle 1939 öncesi m i­
zam an zam an sü b je k tif bir an latım a yönelmekle lita ris t bir düzenle yönetilen P olonya’d a yerleş­
k u rta rm a y a , hikâyeye b ir boyut kazan d ırm ay a miş körükörüne b ir k ah ram an lığ ı yerm ek istey i­
çalıştım . Gece Treni, önceki film lerim den deği­ şi idi. E ro ica kom ik film lerin bazı k lâsik n ite ­
şik b ir nitelikteydi. Bazı eleştirm eciler bu yüz­ liklerini ta şım a k la birlikte, M unk’un eleştirm e
den, b ana film im de insanlığın tem el sorunlarım tonu g ay e t se rtti. M unk Z ezow ate Szczescie’de
ele alm adığım için hücum ettile r. Gece T reni’nde «Neşeli D ram » y a da «Buruk Komedi» diye t a ­
b ir gece yolculuğunun hikâyesini anlatıyor, bu nım ladığı alışılm ış biçimini sürdürdü. Film , bir
süre içinde tre n yolcuları ara sın d a k u ru lan k ısa fırsatçın ın çeşitli toplum sal düzenlerdeki se rü ­
ilişkilerden d ra m a tik bir yap ıy a v arm a k istiy o r­ venlerini an latıyordu. M unk «Yolcu» için şunları
dum. Bazı eleştirm eciler h e r zam an toplum sal söylem ektedir: «Bu film de insanın geçm işten
sorunları ta rtışm a m g ere k tiğ i düşüncesiyle, to p ­ k u rtu lam ay acağ ın ı, her zam an toplum a ve k en ­
lum sal tezlerden uzak, kesin bir sonuca v a rm a ­ di vicdanına k a rşı sorum luluk duyacağım b elirt­
y an bu film im i şaşkınlıkla k arşılad ılar. M adde­ m ek istedim . İkinci savaşın suçlularını unutup
ci düşüncede bir insan olduğum için M eleklerin affetm ek m üm kün olm adığı gibi, öldürm ek de
Jo a n n a an ası’nda idealist felsefeyle polem iğe g iriş­ m üm kün değildir...»
tim . F a k a t am acım dine k a rşı değildi. Din adam ­ A N D R Z EJ W AJD A . R ejisör. 6 M a rt 1926 da Su-
ların ın kisvesine saklı bazı duyguları analize w alk i’de (Polonya) doğdu. K rakow Güzel S a n a t­
ederek h a y a tı harek ete geçiren güçleri o rta y a la r A kadem isinde resim öğrenim i y aptı. S onra
koym aya çalışıyordum ...» Lodz Y üksek Sinem a O kuluna girdi. B u rad a öğ­
A N D R ZEJ MUNK. R ejisör. 16 E kim 1921 de renim ini y ap a rk en Ilza S eram iki / C eram ika II-
K rakow ’da (Polonya) doğdu. B u rad a m im arlık zecka adlı b ir belge film i m eydana g etirdi. 1953
eğitim i görd ü k ten sonra, Lodz Y üksek Sinem a te A leksander F o rd ’un yardım cılığını y aptı. Bir
O kuluna girdi. 1950 de görü n tü yönetm eni ve re ­ yıl sonra ilk uzun film ini çevirdi. F ilm leri: 1954
jisö r olarak burayı bitirdi. 1951 de belgesel film ­ B ir Kız K onuştu / Pokolenie. 1955 Güneşe Gidi­
ler stüdyosunda k ısa ve o rta u zunlukta film ler yorum / id e do Slanco. 1957 K anal. 1958 K ül­
çevirerek rejisörlüğe başladı. 1956 da ilk uzun ler ve E lm as / Popiol i diam ent. 1959 L otna. 1960
film ini yaptı. F ilm leri: 1951 H a y a ta D aha Y a­ Suçsuz B üyücüler / N iew enni Czarodzieje. 1960
k ın Bilim / N au k a blizej zycia. 1951 N ow a H u ta SibiryalI L ady M acbeth. 1961 Samson. 1962 Y ir­
Yönü / K ierunek N ow a - H uta. 1952 U rsus M a­ mi Y aşında A şk / L 'am o u r a V ingt A ns film de­
salı / B a jk a w U rsusie. 1952 Köylü A nıları / ki skeçlerden biri. 1964 - 1966 K üler / Popioly.
P am ietn ik i Chlopow. 1953 T renyolu İşçisinin Sö­ Polonya sinem asının genç k u şa k rejisö rleri a r a ­
zü / K olejarski slowo. 1954 Y ıldızlar P arlam a- sında en önem lisidir. F ilm leri genellikle «millî­
lıydı / Gvviazdy m usza Plonac. 1955 B ir P a z a r lik» açısından d ik k a ti çeker. W ajd a y ap ıtlarıy la
Sabahı / N iedzielny P oranek. 1955 M avi H aç / Polonya h ay atın ı y an sıtm ıştır. Ç ağdaşlarından
B lekitny krzyz. 1956 Y olda B ir A dam / Czlovviek d ah a az aydındır. «Kendime b ir u s ta seçm ek g e­
n a torze. 1957 E roica. 1960 Zezow ate Szczescie. re k tiğ i zam an en çok Bunuel’e güvenirdim » di-

32
yor. Buñuel ile W ajda arasın d a g erçek ten bazı
ilişkiler bulabilm ek m üm kündür. F ilm lerinde g e­
nellikle çarpıcı bir şiddet vardır. F a k a t bu, boş
yere, gereksiz b ir şiddet değildir. W ajd a’mn
k ah ra m an la rı o lağ an ü stü n itelik ler taşım ayan,
o lağ an ü stü tu tk u la r peşinde k oşm ayan k işiler­
dir. W ajda, bu kişilerin olağ an ü stü d u ru m lar
k arşısın d ak i psikolojisini inceler. İn sa n la r bazı
k o şu llara u ym ak zorunluğu içinde biçim d eğ işti­
rebilirler. O lağ an ü stü k işiler g erçek te yoktur,
f a k a t ş a rtla rla k işiler o lağ an ü stü b ir niteliğe
bürünebilirler. K işi bu tü r k o şulların elinde bir
o yuncaktır. W ajd a’da çıkışı olm ayan b ir durum du­
ru m ların en d ram a tik olanıdır. Ş ay et b ir k işi bu
d u ru m la rla bir k u rtu lu ş yolu bulabilm işse iyi ya
da k ö tü h a re k e t etm iş dem ektir, ty i h a re k e t edi­
y o rsa m esele yok, f a k a t k ö tü h are k et ederse bu­
nun üzerine film çevirm eye değmez» diyor. W aj-
d a’nın k ah ram an ları, o lan ak ları zorlayabiliyorsa,
bu durum un aslında sonsuz olm asından gelm ek­
SAMSON 1961/ANDRZEJ WAJDA.
tedir. W ajd a’nin evreniyle eski trajed in in evreni
arasın d a b ir ilişki k u rulabilir. A ncak, W ajd a’nin
tra je d i düzeninde ne ta n rıla rın laneti, n e de kad erin
a ra y a g irm esi vardır. K işinin ezilmesi, eğilmesi,
yoğrulm ası b irtak ım o lay lard an gelm ektedir, tn sa n
bilinciyle, analiz gücüyle bunların p ek âlâ ü stüne
çıkabilir. Film lerinde hem en d aim a insan sevgisi,
g erçek bir a şk d ik k a ti çeker. «Füm lerim deki şiddet
sahnelerine öldürm enin ne k a d a r güç b ir iş olduğu­
nu g ö sterm ek için başvururum . Bunuel’i de bu in ­
sancıl y anıyla çok severim ... K işiler a ra sı ilişki­
lerin güçlüğü, b ütün in san ları o rta k b ir anlayışa
ve d ay an ışm ay a çağırı bence b ir sinem acı için ele
alın acak en iyi film k o n u la n d ır...» İk i filminin,
Suçsuz B üyücüler ve SibiryalI L ad y M acbeth’in
dışında b ü tü n uzun film lerinde savaşı konu a l­
m ıştır. Bu film leriyle rejisö r 1939 - 1945 a ra sın ­
d ak i P olonya’yı an latm ıştır. G örüntülerinin p la s­
ALEKSANDR FORD BİR ÇALIŞMA SIRASINDA. tik n itelikleri de önem lidir. H er plân san k i m on­
ta ja y er b ırak m ay ac ak derecede titizlik le düzen­
lenm iştir. S iy ah lar b eyazlar ve g rile r genellikle
«Expressioniste» b ir biçimde, u sta lık la k ullanıl­
m ıştır. W ajd a’nin B ir Kız K onuştu adlı film i S ta-
linci sinem anın öngördüğü şem atizm den uzak tı.

Biçim açısından d ik k a ti çeken özelliği W ajd a’nin


«Expressioniste» ışık altın d ak i V arşo v a’m n h i­
k âyesini an latığ ı K anal, W ajd a’nin en k ara m sar,
en sarsıcı film idir. K üller ve E lm as’d a W ajda
İkinci D ünya S avaşının hem en ard ın d an Polon­
y a toplum unun sağcıları ve solcuları ara sın d a sü ­
regelen m ücadelelerin öyküsünü veriyordu. Lot-
n a W ajd a’nin ressam lık yanım en iyi belirten
bir filmdi. Suçsuz B üyücüler stil ve konu b ak ı­
m ından W ajd a’nin alışılagelen film lerinden ay ­
rıldığı için değişik y a rg ıla ra hedef tutuldu.
W ajda SibiryalI L ady M acbeth’e Sovyet y azarı
N ikolai Leskov’un S hekespeare’den esinlenerek
TADEUSZ K O NW ICKI'NÍN SALTO'SUNDA (1965) yazdığı b ir rom anı k lâsik trajed ile ri aşan b ir şid­
Z BG N IEW C YBULSKI. d et ve gerçekçilik tu tk u s u içinde b aşarıy la per-

33
deye ak tarıy o rd u . Sam son «Ghetto» dan kaçıp vaş H açı ve Sessizlik’de olduğu gibi, b u rad a da
ku rtu labilm iş bir Y ahudi gencinin korkulu g ün­ bütün bu d u ru m lard an toplum sal b ir o rtam ın g e­
lerinin öyküsüydü. Y irm i Y aşında A şk 'ta k i ske- nel durum unu verm ek istem iştim . S avaş H açı’-
çinde W ajda, yirm i y aşındaki gençlerin evrenini m Polonya sinem asının en elverişli çağında y ap ­
verirk en önceki film lerinin anılarını y a şa ta n k ı­ tım . Şim diye k a d a r a n la tıla n la ra yeni birşeyler
sa, f a k a t özlü bir antoloji de o rta y a koyuyordu. katabileceğim ! um uyordum . S inem aya olağan
k işileri çeşitli d u ru m lar k arşısın d ak i d av ran ışla­
JE R Z Y W O JC IEC H HAS. R ejisör. 1 N isan 1925 rıy la g etirm ek istedim . Çokluk, film lerim de köy
te K rakow ’da (Polonya) doğdu. Güzel S a n a tla r insanları arasın d a toplum sorunlarının nasıl k a r ­
A kadem isinde eğitim g ö rdükten so n ra K rakow şılandığını ele aldım . Bu in san ların neden önce­
Sinem a E n stitü sü n e girdi. 1947’de H arm onia ad ­ likle bazı yenilikler k arşısın d a direndiklerini ya
lı o rta uzu n lu k ta bir deneme film i çevirdi. 1948 - d a sersem lediklerini, neden m u tla k a ik n a edil­
1951 ara sın d a Belgesel film ler stüdyosunda, bu mek istediklerini açık lam ay a çalıştım . Sessizlik­
n itelik te çalışm alar yaptı. 1951 -1956 arasın d a te bir k a sa b a halkının b aşların d ak i din adam ı­
ö ğ retici film ler çevirdi. 1957 de «İlluzjon» sine­ nın m oral sorum luluğu k arşısın d ak i durum u in­
m acılar topluluğuna k a tıla ra k uzun film lere celeniyor... B unun P olonya top lu m u n a özgü b ir
başladı. B aşlıca film leri: 1948 - 1951 P u c h a t T a tr konu olduğunu sanıyordum . F ilm kendi toplum u-
Şehrim Cracovie / K rakow Moje M iasto, Ilk m uzun o rtam ını yansıtıyordu, b ir anlam da. F a ­
P lân / P iersw zy Plân. 1951 -1956 K ayalık V a­ k a t aynı zam an d a evrensel b ir sorun üzerine de
dideki Ot E kicileri / Zielarze z K am iennej Do- kurulduğu için yabancı ülkelerde de ilgi gördü...»
liny, Bizim T opluluğum uz / N asz Zespol. 1957
A k an D üğüm / P etla. 1958 A yrılm alar / Pozeg- ROMAN PO LA N SK I. PolonyalI rejisör. 1933 te
nania, 1959 O rta k O da / W spolny Pokoj. 1961 P a ris ’te (F ra n sa ) doğdu. B ir süre tiy a tro oyun­
Güle güle Gençlik / R ozstanie. 1963 Sevilm ek S a­ culuğu y a p tık ta n so n ra Lodz Y üksek Sinem a
n atı, 1964 S arag o ssa’da B ulunan Y azm a. H a s’ın Okulunu bitirdi. 1953 - 1960 yılları ara sın d a oyun­
film ografisinde de, çağdaşları gibi, savaş film le­ cu o larak sinem ada çalıştı. Bu a ra d a 1955 te k ı­
ri önemli b ir y er tu ta r. H as, savaş koşu llarıy ­ sa film ler çevirim ine başladı, ilk uzun film ini
la insanın kendini k ay b e ttiğ in i ve doğal k u ra l­ 1962’de çevirdi. 1963 te P a ris ’e 1964 te L o n d ra'­
la rd a n uzaklaştığını a n la tır, in sa n ın çevresinde­ y a g itti. 1964 - 65 yılların d a L ondra’d a iki In g i­
k i h er baskı onu kişiliksiz bir durum a sokar. liz film inin yönetm enliğini y aptı. B aşlıca film le­
ri şu n lard ır: 1955 B isiklet (tam am lan m am ıştır)
S avaş bunların en korkuncudur» diyor H as. R es­ 1957 ik i A dam , B ir Dolap. 1958 -1959 M elekler
sam lık tan sinem aya geçtiği için sinem a dışından Düşünce. 1959 L am ba. 1960 Şişm an ve Zayıf
d a etkilenm iştir, özellikle A m erikan edebiyatı­ (F ra n s a ’d a). 1961 Memeliler. 1962 S udaki Bıçak
n a tu tk u n d u r. A m erikalılardan da Lewis Miles- / Noz w Wodzie. 1963 D ünyanın E n Güzel Do-
to n e’u beğenir, ilk um utverici aşam ası A yrılm a­ lancırıcılık O layları / Les P lus Belles E scroque­
la r olm uştur. Bu film, H a s’ın tecrübesizliğinden ries du Monde film deki skeçlerden biri. 1964
gelen bazı h a ta lı y an ların a rağm en, sinem acılık T ik sin ti / Repulsion. 1965 Cul de Sac.
öğrenim ini yeni tam am lam ış bir genç için g e r­
P o lan sk i’nin çağ d aşların d an ay rılan en belirgin
çekten d ik k a te değerdi. A kan Düğüm, H a s’ın ilk
özelliği konularını d ah a soyut b ir biçimde işle­
uzun film iydi. B ir alkoliğin evrenini veriyordu.
m esidir. Bu, d ah a ilk denem elerinde d ik k a ti çek­
KA ZIM IERZ KUTZ. R ejisör. 1929’da Silesia’da m iştir. Gelişiminde W ajd a ve M unk’un büyük e t­
doğdu. Lodz Y üksek Sinem acılık Okulunu b itir­ kileri olduğu bir g erçek tir. F a k a t P o lan sk i bu
dikten sonra B ir Kız K onuştu / Pokolenie ve Ka- u sta la rın d a n ay rılan b ir kişiliktedir, ilk k ısa
n al'd a W ajd a’nin, Gölge / Cien’de K aw alerow icz’- film lerini d ah a Lodz Sinem a E n stitü sü n d e öğre­
in, S u ik ast / Z am ach’de P assen d o rfer’in yardım ­ nim ine devam ederken yapm ıştı. 1958 de çevir­
cılığını yaptı. 1959 da ilk film ini yönetti. B aşlıca diği ik i Adam, B ir Dolap, B rü k sel’deki Deneysel
film leri: 1959 Savaş H açı / K rzyz W aleczm ych. F ilm ler Festivalinde ödül kazandı. D iplom a film i
M elekler D üşünce ilk renkli film denemesiydi.
1960 K im se Ç ağırm ıyor / N ik t nie w ola. 1961 Bir
T rende P an ik / Ludzie z Pociagu. 1962 A şk Oyu­ D uygusallığı film in hem en h er görüntüsünde
nu / T arpany. 1963 Sessizlik / Milczenie. 1964 Isı. apaçık belli oluyordu, ilk uzun film i S udaki B ı­
çak, klâsik b ir k u ru lu ştay d ı: ik i erkek ve b ir
«Kimse Çağırm adı, b ir gencin geleneksel sinem a­ kadının b ir y a tta b ir a ra y a gelm elerinden doğan
y a k arşı direnm e tu tk u su n d an b aşk a b ir şey de­ ç a tış m a la r... F a k a t P olanski g erçek te bu h ik â­
ğildi. Film im , belki b aşk a rejisörlerle b ir a r a ş ­ ye içinde ay rı k u şa k la rd a n iki erkeğin ça tışm a­
tırm a , bir incelem e konusu olabilirdi. T rendeki sını ve çatışm ayı o rta y a koyan nedenleri o rta ­
P a n ik ’te tam am en toplum un, insan küm elerinin y a koym ak am acındaydı. Bunu y ap ark en de
içine girdim . F a k a t b u rad a da, bireysel durum ­ elindeki k o nuya en uygun b ir biçim i bulabilm iş
la rd a n h a re k e t ettim . H erbiri soyut b ir durum u olması şaşırtıc ı bir başarıydı. 1962 den bu y an a
y an sıta n küçük olayların sentezini yaptım . S a­ Polanski, P olonya dışında film ler çevirdi.

34
onun üzerine kışkırtmaktan da geri durmaz.
0=5 SİNEMATEK NİSAN 1966 GÖSTERİLERİ
Gençler öğretmeni linç edeceklerken öğretmen
W
1— 3 bir yolunu bulup kurtulur, kürsüye kadar çı­
PROFESÖR HANNIBAL kar. Bakan ona son bir tavsiyede bulunur, dü­
’S HANNIBAL TANAR UR yönetmen / Zoltan şüncelerinden vazgeçmesini öğütler. Öğretmen
fcuj Fabri senaryo / Istvan Gyenes, Peter Szasz, çocuklarını ve yıkılmışlığını düşünerek eski
&-H Zoltan Fabri (Ferenc Mora’nın romanından) düşüncelerini bıraktığını bildiren bir konuş­
C/2 görüntüler / Ferenc Szecsenyi müzik / G. Ran- ma yapar. Bunun üzerine hem bakan hem de
: 0 gençler öğretmeni ve Hannibal’i alkışlarlar.
ki oyuncular / Erno Szabo, Zoltan Greguss,
Manyi K iss yapım / Hungarofilm 1956. Halk profesöre sevgi gösterilerinde bulunur
FİLMİN KONUSU ve kendisini okşamak üzere büyük bir kalaba­
Filmin konusu Macaristanda savaştan önceki lık üstüne yürür. Uzanan ellerden ürken profe­
yıllarda geçer. Başkişi, lisede Latince öğreten sör geriler ve mikrofonun bulunduğu yüksek
bir profesördür. Latince öğretmeni, bir süre tepeden düşerek ölür.
önce Kartacalıların komutanı Hannibal hak­ ZOLTAN FABRİ
kında bir tez yazmıştır. Bu teze göre Hannibal, Çağdaş Macar yönetmenlerinin en ünlüsü olan
tarihçilerin iddia ettikleri gibi zehirlenmemiş, Fabri, 1917 yılında doğdu. Önceleri resme kar­
halkın ayaklanması sonucunda öldürülmüştür. şı gösterdiği eğilimden ötürü «Ulusal Güzel Sa­
Ancak bu tez bilim akademisince önemsenmez. natlar Okulu» na girerek resim eğitimi gördü.
O sırada okulda biyoloji öğretmeni bir sinir Sonra oyunculuğa heveslendi. Başarılı bir
krizi geçirerek öğretmenlikten ayrılır. Yerine oyuncu ve sahne yönetmeni olarak uzun yıl­
hazır tezi olan bir başka öğretmenin atanma­ lar tiyatroda çalıştı. Savaş bitince, yeni kurul­
sı gerekmektedir. Latince öğretmeninin hazır makta olan Sinema endüstrisinin başına geti­
tezi olduğu öğrenilince o tayin edilir. Ve tezi rildi. 1952 den bu yana çevirdiği filmlerle Ma­
de okul dergisinde basılır. Macaristanm bakan­ car sinemasını uluslararası alanda söz sahibi
larından Muray Latince öğretmeninin okul ar­ yaptı. İnsancı ve A nti-faşist tutumu ile, seyir­
kadaşıdır. Bir gün gazeteciler gelerek Latin­ ciyi çabucak kavrayan ve düşündüren konula­
ce öğretmenini ararlar. Öğretmen tezi dolayı- rı ile, başarılı görüntü düzeni ile Fabri, günü­
sile bakanın ilgisini çekmiştir. Ertesi gün hak­ müzün en dikkate değer yönetmenlerinden bi­
kında gazetelerde yazılar çıkacaktır. Daha ön­ ri sayılmaktadır.
ce kendisine hiç önem vermeyen arkadaşları, F ilim leri:
bakandan iltimas sağlasın diye Latince öğret­ 1952 Fırtına. 1954 Tehlikede 14 Hayat. 1955 At­
menine hediyeler yağdırırlar. Öğretmen gece lıkarınca. 1956 Profesör Hannibal. 1957 Yaz
mutlu bir uykuya dalar. Düşünde Hannibal’i Bulutları. 1958 Anna. 1959 Yaban. 1961 Cehen­
görür, Hannibal ile karşılıklı purolarını tüttü­ nemde İki Haftayım. 1963 Gündüzün Karan­
rürler. Öğretmen Hannibal’e nasıl öldüğünü lıkları. 1964 Yirmi Saat.
sorar, Hannibal pek hatırlıyamadığım söyler.
Ertesi sabah öğretmen mutlu bir şekilde so­
kağa çıkar. Ama herkes kendisine bir tuhaf YASAK OYUNLAR
bakmaktadır. Bir gazete alınca orada «Halkı JEUX INTERDITS yönetmen / Rene Clement
ayaklanmaya teşvik etmekle» itham edildiğini senaryo / François Boyer görüntüler / Robert
görür. Karısı onun haberi yokken okul arka­ Juillard müzik / Narciso Yepes kurgu / Roger
daşıdır diye Bakan Muray’a öğretmenin Han­ Dwyre oyuncular / Brigitte Fossey. George Po-
nibal hakkındaki tezini yollamıştır. Ama bu ujouly, Lucien Hubert, Suzanne Courtal, ya­
tez umulanın, tam tersine öğretmenin başına pım / Robert Dorfmann - Silver Film 1951.
belalar açar. Öğretmenler kurulu, Latince öğ­ FİLMİN KONUSU
retmenini sorguya çekerler. Ruslarla ilgisi olup 1940 yılının haziran ayı. Hava son derece gü­
olmadığını sorarlar. Öğretmen ilgisi olm adığı­ zeldir. Paristen güneye giden yol üzerinde on-
nı söyler. Ama, öküz altında buzağı arayan öğ­ binlerce insan savaştan kaçmakta, güvenli böl­
retmenler Latince öğretmenini tezini değiştir­ gelere göçmektedir. Göç edenler arasında bir
meye zorlarlar. O da değiştirmez ve öğretmen­ de küçük aile bulunmaktadır. Alman uçakları­
likten atılır. Sonra bakan arkadaşını görmeye nın ani bir hücum sırasında ana ile baba ve
gider. Arkadaşı onu dostluk numaraları ile küçük köpek ölür, yalnızca küçük Paullette sağ
karşılar. Gerçekte ise hiçbir yardımı dokun­ kalır. Paullette köpeğini aramak üzere yoldan
mayacaktır. Ertesi gün şehirde faşistlerin bir ayrılır, civar çiftlikte oturan bir çoban oğlan­
mitingi vardır. Mitingde Bakan Muray da ko­ la karşılaşır: Michel. Bu arada Michel’in bü­
nuşmaktadır. Profesör dalgın dolaşırken mi­ yük kardeşi başıboş bir at tekmelediği için
ting alanına gelir. Alanın tam ortasına kadar yaralanır. Michel Paulette’i eve götürür. Mic-
yürür. Bakan onu görünce şaşırır, ama halkı, hel’in de ısrarı üzerine küçük kızı evlerinde

35
misafir etmeye karar verirler. Bu arada yara­ sıtmayı denedi. Bu görüşlerinin sonucu ola­
lı ağabey’in durumu ağırlaşır. rak, Fransız direniş hareketini, gözboyayıcı
Paûlette ile Michel, Paulette’in köpeği için boş kahramanlık gösterilerine kapılmadan, ve lo­
değirmende bir mezar yaparlar. Değirmende komotiflerle vagonların başrolleri oynadığı
bir de baykuş vardır. Michel bu baykuşun yüz «Bataille du Rail» adlı filmiyle yansıttı. 1952’de
yıl kadar yaşadığını söyler. Ölülerin de kork­ çevirdiği «Yasak Oyunlar» m, Venedik Şenli-
masınlar diye birçoğu bir arada gömüldükle­ ği’nde ve daha sonra kazandığı büyük başa­
rini anlatır. Köpeğin yanma korkmasın diye rı, Clément’i yaşayan Fransız yönetmenleri
başka hayvan ölüleri de bulmak gerekmekte­ arasında ön safa geçirdi. Daha sonra çevirdiği
dir. Michel başka hayvanlar bulur. Daha son­ filmler Clément konusundaki yargıları sağlam­
raları Michel, gömülmek üzere sık sık civciv laştırmakla birlikte, çok yeni şeyler getirmedi.
ölüleri getirecektir Paulette’e. Bu civcivlerin Önemli filmleri :
aslında mı ölü bulundukları yoksa Michel’in 1937 L’Arabie Interdite, 1937 Soigne ton gau­
m i onları gömülmek üzere «hazırladığı» anla­ che, 1942-43 Ceux du rail, 1943 La Grande pas­
şılamaz. Öbür yandan ölü hayvanlar için me­ torale, 1946 Bataille du rail, 1947 Les Maudits,
zarları başına dikilmek üzere haçlar da bul­ 1948 Le mura di Malapaga (Au-delà des gril­
mak gerekmektedir. Michel evde haçlar hazır­ les), 1950 Le Chateau de verre, 1952 Les Jeux
lar. Bu arada atın tekmelediği ağabey ölür. Ço­ Interdits, 1954, M. Ripois, 1956 Gervaise, 1958
cuklar için bir çeşit oyun olur bu olay da. Barrage Contre le pacifique, 1960 Plein Soleil,
Baba Dölle, oğlu için tabut hazırlar. Tabutun 1961 Quelle joie de vivre, 1963 Le Jour et l’he­
haçlarım hayvanlar için Michel çalar. Gömül­ ure, 1964 Les Félins.
me töreni sırasında Michelle Paûlette mezar­
lıktaki haçları görerek pek sevinirler. Paûlette
bu haçlardan da çok kilisede rahibin elindeki DURU GÖKYÜZÜ
altın haçı istemektedir. Michel kilisedeki haçı ÇISTOYE NEBO yönetmen/Grigori Çukray se-
çalmak isterken rahip onu yakalıyarak elinden naryo/Danil Khrabovitskd görüntüler/Sergey
alır. Geceleyin Paûlette ile Michel mezarlıktan Poluyanov oyuncular/Nina Drobyçeva, Evgeni
ondört tane haç çalarak değirmene götürür­ Ourbanski yapım/M osfilm 1961.
ler. Pazar günü Gouart’lar ve Dollé’ler mezar­ FİLMİN KONUSU
lığı ziyaret ederler. Haçların çalındığını gören Film bir savaş pilotu olan Alyoşa ile karısı Sa-
Dollé Baba, Gouart Baba’dan şüphelendiği cha'nm savaş yıllarındaki yaşamalarını görün­
için onun karısının mezarındaki haçı kırar. İki tüler. Kocasının tekrar pilotluğa dönüşünü ve
adam kapışırlar. Sonunda rahip gelerek asıl ilk uçuşunu seyretmek üzere Sacha bir araba
suçlunun Michel olduğunu sezdirir. Michel ka­ ile alana gelir. Gökyüzünde süzülen uçak kadı­
çar. Saklanır. Bu arada iki jandarma gelerek na geçmiş yılları hatırlatır. Herşey bir noel ak­
Paulette’i yetimler yurduna götürmek isterler. şamı başlamıştır. Evlerinde verilen parti sıra­
Ne Paûlette ne de Michel buna razı olmazlar. sında kapı çalınır. Dâvetsiz bir pilot girer içeri.
Baba Dollé, haçların nerede olduğunu söylese Ev halkı, başta Sacha’mn ablası olmak üzere
Paulette’i alıkoyacağını söyler. Michel bu söze yakışıklı pilotun toplantıya katılmasını is te ­
inanıp haçların yerini söyler ama. Baba Dollé mezler. Genç kız hayalleri içinde, Sacha pilo -
gene de kızı jandarmalara teslim eder. Michel tun kalması için elinden geleni yapar. Ama
çok kızarak değirmene koşar, haçları (köpe- aile otoritesi baskın çıkar. Alyoşa/pilot fazla
ğinki hariç) dereye atar. Paulette’in köpeğin üstelemeden çıkar gider. Sachanm yılbaşı eğ­
mezarına koyduğu kolyeyi de baykuşa verir, lencesi de haram olur böylece.
«Al bunu yüzyıl sakla» der. Savaş başlar bir süre sonra. Bütün erkekler
Paulette’i, göçmenlerin kaynaştığı bir yerde silâh altına alınır. Sacha’nm babası askere ab­
rahibeler yetimler yurduna yerleştirmek üze­ lası da başka bir şehre gider. Evde yalnız ka­
re hazırlarlar. Bu sırada «Michel» diye çağrıl­ lan Sacha yılbaşı gecesi gördüğü ve nutama-
dığını duyan Paûlette, Michel, Michel, Anne di­ dığı pilotu bir hava taarruzu sırasında girdiği
ye bağırarak kalabalık arasında kaybolur. sığmakta tekrar görür. Evine döndüğünde te­
RENE CLEMENT lefon ederek Alyoşaya randevu verir.
1913 yılında Bordeaux’da doğan René Clément, Alyoşanın izinli günlerini birlikte geçirirler. Sa­
önceleri belge filmleri yaparak sinemaya baş­ yılı günler çabuk geçer ve Alyoşa görevine dö­
ladı. Bu alanda uzun süre çok başarılı eser­ ner. Sacha’nm günleri, atelyede çalışarak ve
ler veren yönetmen, daha sonra yaptığı konulu Alyoşa’yı bekliyerek geçer. Arada yine b u lu ­
filmlerinde bu önemin gerçekçiliğinin izlerini şurlar. Sachanm uğraşıları arasına çocuğu da
taşımaya devam etti. Dış sahnelerin doğallığı­ girer. Yıllar geçer. Şehirdeki hoparlör Alyoşa-
na özel bir önem veren Clement, böylece es­ nın öldüğünü bildirir günün birinde. Savaş bi­
tetik ve toplumsal bir gerçekliği perdede yan­ ter. Göç edenler ve savaşa katılanlar geriye dö­

36
nerler. Sacha’nın babası ölmüştür. Ablası da lik yaşantısını anlatan başyapıtı Farrebique'-
gittiği şehiTde zengin bir adamla evlenmiştir. den (1947) bu yana başkaca uzun belge filim ­
Sacha ise öldüğüne inanmadığı Slyoşa’yı bek­ ler çevirmedi. Filimleri: 1929 Vendanges ( k ı­
lemektedir. Gerçekten de Alyoşa savaş sır a ­ sa). 1942 de Le Tonnelier (kısa). 1943 Le Char­
sında bir Alman kampına esir düşmüştür. Bir ron (kısa). 1947 Pasteur (kısa). 1947 Farre-
gece, kamptan kaçarak geriye döner. Ama ken­ bique (uzun). 1949 La Chaudronnier (kısa).
disi gibi esir olan arkadaşlarım bırakarak kaç­ 1950 Le sel de la terre (kısa). 1953 Sanget et
tığı için vicdan azabı çekmektedir. Önceleri Lumière (uzun). 1955 Arthur Honegger (kısa).
bir kahraman olan Alyoşa’ya kaçma olayından 1956 Lourdes et ses miracles (kısa). 1957 S.O.S.
ötürü şüpheli bir şahıs olarak bakılmaktadır. Noronha (uzun).
Bu yüzden tekrar pilot olmak için yaptığı mü­
racaatlar reddedilir. Grizli günler geçirirler. O
günlerden birinde, Stalin’in öldüğü haberi ge­ BİR İNSANIN ALINYAZISI
lir. Bunun üzerine Alyoşa Moskova’ya giderek SOUDBA TCHELOVIEK Yönetmen/ Sergey
pilot olma isteğini tekrarlar. Parti kendisine Bondarçuk Senaryo / Loukhine ve Chakmago-
tekrar uçma iznini verir. Alyoşa bütün krizli nov (Şolohov’un hikâyesinden uyarlama) Gö­
günlerinden sonra başarılı bir uçuşla eski m es­ rüntüler/ Vladimir Monakhov Oyuncular/Ser­
leğine döner. gey Bondarçuk, Zinoada Kirienko, Pavlek Bo-
GRÎGORÎ ÇUKRAY riskine Yapım/M osfilm 1959
Genç Sovyet sinemacılarının en ünlüsü Çukray FİLMİN KONUSU
1921’de Ukrayna'da doğdu. Savaştan sonra Bir insanın alınyazısı’nm konusu Şolohov’un
VGIK’da Mihail Romm ve Sergey Yutkeviç’in bir hikâyesinden alınmıştır.
öğrencisi oldu. Buz çözümü döneminde geniş SERGEY BONDARÇUK
yankılar uyandıran Kırkbirinci’yle (1956) orta­ 1920 yılında Ukrayna’da doğan Bondarçuk, s i ­
ya çıktı, 1959’da çevirdiği Askerin Türküsü nema alanında önce iyi bir oyuncu olarak isim
uluslararası bir başarı kazandı, Stalin devrini yaptı. Daha yirmi yaşındayken katıldığı savaş,
eleştiren filmi, Duru Gökyüzü (1961) Mosko- genç yönetmene unutulmaz acılar bıraktı. A n ­
vada yılın film i seçildi. Son çalışması, bir yaş­ cak kendi deyimiyle «Gorki’nin, kuş nasıl uç­
lı adamla bir yaşlı kadın vardı (1965) Cannes mak için yaratılmışsa insan da mutluluk için
filim şenliğine katıldı. Kuşağının en parlak si­ yaratılmıştır sözüne inanan bir kişi» olarak
nemacılarından biri olan Çukray’m en belirgin Bondarçuk bu acılardan onu mutlu kılacak e-
özelliği insancıl tutumu, çoşkun sinema dilidir. serler çıkardı. İlk filmi «Bir insanın Alınyazı-
sı» yönetmen ve oyuncu olarak Bondarçuk’a
özel bir yer kazandırdı. 1965’te çevirdiği ünlü
FARREBIQUE «Savaş ve Barış/Tolstoy» Moskova Film Şenli-
Yönetmen/Georges Rouquier senaryo/Georges ği’nde büyük armağan aldı.
Rouquier görüntüler/Andre A. Dantan, Fiade-
tal, D. Sarrude, Jean-Jacques Rebuffat. müzik/
Sauguet amatör oyuncular yapım /E. Lallier CHOPİN’İN GENÇLİĞİ
1947. MLODOSC CHOPINA Yönetmen / Aleksander
Rouquier film i konusunda şunları yazm akta­ Ford Senaryo / Aleksander Ford Görüntüler /
dır : Jaroslav Tuzar Müzik / Kalimierz Serocki
«Filmde küçük çocukluğumdan beri tanıdığım Oyuncular / Czeslaw Wollejko, Aleksandra
bir ailenin kendi gerçek öyküsünü (birkaç kü­ Slaska, Jan Kurnakowicz, Tadeusz Bialoszcy -
çük değişiklikle) anlatmayı denedim. Y eryü­ nsi Yapım / Filmpolski 1952.
zünün herhangi bir ülkesinde herhangi bir yer­ FİLMİN KONUSU
de oturan insanların yaşaması üzerine film ya­ Ünlü besteci Frederic Chopin 1810 yılında Po­
pan bir sinemacı gibi davrandım. Ve her şeyi lonya’da doğdu. Gençliğinin büyük bir bölümü­
kaydettim: Gelenekleri, görenekleri, dinsel ya­ nü de Polonyada geçirdi. Film bestecinin genç­
şayışı vb. Doğa’nın bütün kıpırdayışlarını da lik yıllarının öyküsüdür.
filmime geçirmek istiyordum: Böcekleri, bit­ Chopin’in konservatuarda öğrenci olduğu yıl­
kileri, sebzelerin iç yaşantısını, doğa’nın geniş larda Polonya Çar’m egemenliği altındaydı.
ve yoğun yaşantısını.» Ama vatansever PolonyalIlar bütün işgal yöne­
GEORGES ROUQIER timlerine karşı olduğu gibi çarlık yönetimini
Bütün zamanların en iyi belge filim cisi Robert karşı da direniyorlardı. Her yerde ayaklanma­
Flanerty’nin izini sürdüren Rouquier, 1909’da dan söz ediliyor, öğrenciler, subaylar halktan
Fransa’da doğdu. Fransız gerçekçi okulunun kişiler tutuklanıyordu. Chopin de bu direnme
Epstein ve Vigo’dan sonra en belirgin tem sil­ hareketine genç arkadaşları ile birlikte katılı­
cisidir. Bir Fransız köylü ailesinin 4 mevsim - yordu. Okulda çok başarılı bir öğrenciydi

37
Chopin. Duyarlı yetenekli bir müzisyendi. Bir şıyordu. Genç besteci, bundan böyle Fransa­
gün arkadaşları ile birlikte gittiği kilisede tö­ da, vatamndan uzak geçecek yıllarında hep
ren sırasında kantat söyleyen çok güzel bir kı­ çok bağlı olduğu halkım ve yurdunu yansıtan
za rasladı: Costance. Genç kızın çekiciliğine eserler vermeye devam edecekti.
kapılan Chopin, müzik duyarlığının da etkisiy­ ALEKSANDER FORD
le töreni bozan bir hareket yaptı. Genç kıza (Yönetmen için b k .: Bu sayıda «Polonya Sine-
eşlik eden organisti iterek orgun başına geçti m ası’nın yönetmenleri» )
ve kilisedekilerin şaşkınlığına aldırmaksızın
genç kıza eşlik etti sonra da çaldığı parçayı
BUDALA
sürdürdü. Bu olay Costance’la Chopin’i birbi­
NASTASIA PHILIPPOVNA yönetm en/îvan
rine yaklaştırdı. Kiliseden çıkışta arkadaşları­
Piryev Senaryo/Dostoyevski’nin romanından
nın aracılığı ile bir sergide Costance’la tanıştı.
İvan Piryev müzik/Krioukov göıüntü yönetme-
Sözde ona sergiyi tanıtıyordu. Oysa yaptığı
ni/Valentin Pavlov oyuncular/Julia Borisova,
açıklamaların gerçekle ilgisi yoktu. Uydurma­
Yuri Yakovler. Yapım /m osfilm 1957.
larını Mozart'ın bir sözü ile kapatmaya çalıştı.
FİLMİN KONUSU
Ama genç kız da Chopinle ilgilenmeye başla­
Filmin konusu ünlü yazar Dostoyevski’nin «Bu­
mıştı. Daha sonra çeşitli fırsatlarla buluştular.
dala» adlı romamndan alınmıştır.
Ve birbirlerine olan sevgilerini açığa vurdular.
İVAN PİRYEV
Bu arada Fransada 1830 ayaklanması patlak
İvan Piryev, 1901 yılında Karnen (S.S.C.B.) de
verdi. Bütün Polonya ayaklanma haberleri ile
doğdu. Sinema yönetmeni olarak ilk yıllarda,
çalkalanıyordu. Halkın yaşama koşulları çok
özellikle güldürü alanında başarı gösterdi. «Ya­
kötüydü. Çarın adamları ve derebeyleri yoksul
bancı bir adam», «Moskova’da Buluşma», «Ku-
insanlara kölelere davramldığı gibi davranı­
ban Kazakları» gibi güldürü filimleri sağlam
yorlardı. Chopin Costance ile gezintilerinden
kuruluşları ile Rusyada çok sevildi.
birinde halkın gerçek yaşayışı ile karşıkarşıya
Arada, Rusyanın çağdaş sorularına eğilen, a-
geldi. Zengin bir insancılık ve zengin bir mü­
ma yabancı ülkelerde pek tanınmayan drama­
zik kaynağı idi halk. Chopin onlarla kaynaştı.
tik kuruluşlu filmler de yaptı. Bunların en ö-
Öbür yandan müzik çalışmaları ilerliyordu.
nemlileri «Partizanlar» ve «Parti’nin Kartı» ad­
Bir gün büyük keman ustası Paganini’yi din­
larını taşımaktadır.
ledi. Bu şeytani kişiliğe hem hayran oldu hem
Bir süre Mosfilm’de yapımcılık görevinde ça -
de umutsuzluğa düştü. Hiçbir zaman piyano­
nun bu kadar etkili olabileceğine inanmıyor­ lıştıktan sonra Dostoyevski uyarlamaları’ne
verdi kendini. Ünlü yazarın hikâye ve romanla­
du. Sonunda okulu birinci olarak bitirdi. Kon­
rından Sinemaya uyguladığı «Budala», «Beyaz
servatuar müdürü onu şimdiden bir dahi ola­
Geceler» adlı filimlerle uluslararası bir ün sağ­
rak görmekteydi. Verdiği konser büyük bir
ladı.
başarı oldu. Bütün bu olaylar sırasında arka
ÖNEMLİ FİLMLERİ :
plânda Polonyaları vatanseverlerin özgürlük
1929 Yabancı Bir Kadın. 1930 Devlet Memuru.
savaşları sürüp gitmekteydi. Grandük Kostan-
1934 Kayan Düğün. 1936 Partinin Kartı, 1938
tin’e karşı suikast planları hazırlanıyordu. Tu­
Zengin Nişanlı. 1939 Traktörcüler. 1940 Sevgili.
tuklanmaların sayısı gittikçe artıyordu. Chopin
1941 Çoban Kız. 1943 Partizanlar. 1944 Zafer­
bir bursla yabancı ülkede yeteneğini geliştir­
mek imkânını bulmuştu ilk olarak Avusturya- den Sonra Saat Altı. 1948 Sibirya toprağının
ya gitti. Orada aynı zamanda doktor olan bir Türküsü. 1949 Kuban Kazakları. 1957 Budala.
müzik eserleri yayımcısı Chopin’in verem ol­ 1961 Beyaz Geceler.
duğunu hnladı. Genç bestecinin hastalığı sı­
rasında Polonyada ayaklanmanın başladığı ha­ ŞEFTALİ HIRSIZI
beri geldi. Bütün hastalığına rağmen Chopin Yönetmen/Vulo Radev senaryo/Vulo Radev
vatanına doğru yola çıktı. Ancak Polonyada görüntüler/Todor Stoyanov müzik/Sim eon Pi-
vatanseverler ağır bir özgürlük savaşı verirler ronkov oyuncular/Nevena Kokanova, Rade
ve birer birer kırılırlarken Chopin’in arabası Markoviç, Mihail Mihailov, Cassil Vaşev ya-
da fırtına yüzünden yeniden Avusturyaya dön­ pım /Film Bulgaria 1964.
mek zorunda kaldı. Chopin daha bir süre has­ FİLMİN KONUSU
ta yattı. Çar askerleri ayaklananları ezmişler­ Olay, birinci dünya savaşı yıllarında Bulgaris­
di Chopin’in müziği sert hırçın bir anlatım ka­ tan’ın Tırnova kasabasında geçer. Bulgarlar
zandı, hırçınlaştı. savaşı kaybetmektedirler. Halk yoksulluk için­
Sonra Paris, Savaşı kaybeden özgür Polonya­ de ve güç durumdadır. Kasabanın komutanı,
lIların çoğu da ordaydı. Chopin onların top­ onur, kahramanlık gibi geleneksel değerlere
lantılarına gitti. Şehir hala 1830 ayaklanması­ bağlı bir askerdir. Genç karısı Elisabeth’le bir­
nın bitmeyen yankıları ve gösterilerle kayna­ likte bir şeftali bahçesinin ortasındaki evinde

38
yaşamaktadır. Şehirde tifüs salgmı başlamış - SİNEMATEK MAYIS 1966 GÖSTERİLERİ
tır. Komutan sağlığına dikkat etmekte, bahçe­
sindeki şeftalileri de hırsızlardan titizlikle ko­ •
rumaktadır. Kasabada bir de çeşitli uluslar­ GÜNEŞ VE GÖLGE
dan savaş esirlerinin bulunduğu bir kamp var­ Yönetmen/Rangueilj Valçanov Senaryo/Valery
dır. Kamptaki esirlerden bir Sırp subayı, bir Petrov Görüntüler / Dimo Kolarov Yapım/Film
gün açlığa dayanamıyarak komutanın bahçesi­ Bulgar ia 1965.
ne girer ve şeftalileri çalar. Tam bu sırada, FİLMİN KONUSU
Elisabeth tarafından görülür. Elisabeth ona a- Genç Bulgar sinemasının modern anlayışta
cıyarak yemek verir, şeftalileri de armağan filmler çeviren yönetmeni Valçanov’un hemen
eder. Sırp subayı, ilk görüşte Elisabeth.e t u ­ bütün Avrupa sinema kulüplerinde büyük bir
tulmuştur. Kamptaki esir subaylardan bir ilgiyle izlenen bu filminin konusu çağımızın
Fransıza bu duygusunu açar. korku ve bunalımları karşısındaki iki değişik
Bu arada, kasabadaki durum gittikçe k ö tü le ­ tavrı ele almaktadır. Öykü bütünüyle bir plâj-
şir. Komutan ise şeftalilerinin çalındığım gö - da geçmektedir. Deniz kıyısında bir genç kız­
rünce nöbetçiye, bundan böyle bahçeye girme­ la bir genç erkek rastlantı sonucu tanışırlar.
ye kalkan her yabancıyı vurmasını emreder. Çocuk Bulgardır. Kız ise çok iyi Bulgarca ko­
Sırp subayı bütün tehlikelere rağmen Elisa- nuşmasına karşılık Bulgar değildir ve filmin
beth’le buluşmak üzere kamptan sık sık k a ­ sonuna kadar da hangi ülkeden olduğu anla­
çar. Aralarında derin bir aşk başlamıştır. Ama şılmaz. Ancak bir batı ülkesinden olduğu se­
özellikle Elisabeth acı çekmekte, bu m utlulu­ zilir. Oraya bir turist grubunun rehber - tercü­
ğun sürmesinin imkânsız olduğuna inanmak­ manı olarak gelmiştir. Çocuk kıza ilgi gösterir
tadır. Sevgilisine, kocasına acıdığını, hatta sev­ ve dostlukları küçük konuşmalar, oyunlarla
diğini söyler. Öbür yandan Elisabeth savaştan gelişir. Genç kızın babası bir fizik bilginidir
da umutsuzdur. Herşeyi karanlık ve imkânsız ve hastadır. Kanser olduğundan şüphelenil-
görmektedir. Sırp subayı ise gelecekten umut­ mektedir. Çocuğun babası ise oteller inşa eden
ludur. Bu umut ve aydınlık, Elisabeth için de bir teknisyendir. Plajda geçen küçük olaylar
tutunacak tek yaşama noktasıdır. ve konuşmaların sonucunda iki gencin gelece­
Bir gün durumdan bıkan Tırnovalılar, bir yü­ ğe birbirlerinden çok başka türlü bakmakta
rüyüş yaparak, içinde yaşadıkları çetin koşul­ oldukları ortaya çıkar. Kız, babasının bir fizik
ları protesto ederler. Komutan ve askerler bu bilgini olarak kaygılandığı bir atom savaşın­
hareketi bastırırlar. Elisabeth’le sevgilisinin dan, bütün yeryüzünü altüst edecek bir felâ­
buluşmaları devam eder. Komutan karısında­ ketten korkmaktadır. Babasına çok güvendiği
ki değişikliği sezmektedir. için bu korku ondaki bütün umutları silip sü­
Sonunda kamptaki esirlerin başka bir yere pürmüştür. Zaman zaman birden bu korkunç
gönderilmeleri kararlaştırılır. Yüzlerce tutuk­ son, bir karabasan halinde üstüne bastırır.
lu özgürlüklerine doğru giden güç yolu yürü­ Bu musallat görüntülerden bir türlü kurtula-
meye başladıkları sırada Sırp subayı da toplu­ mamaktadır. Çocuk ise onu küçük şakalar, ar­
luktan gizlice ayrılarak sevgilisi Elisabeth’i son mağanlarla avutmaya çalışır. Biraz da şaşır­
defa görmeye gider ve oradaki nöbetçi tarafın­ maktadır. Çünkü insanların gelecekte daha
dan vurulur. mutlu olmamaları için herhangi bir neden
görmemektedir, ik i genç gittikçe birbirlerine
FİLM HAKKINDA yaklaştıklarını, bütün bu kötü görüntülerin
«Bu ülkede ticari olarak gösterilen ilk Bulgar bir sevgiyi önliyemediğini farkederler. Plajda
uzun metrajlı filmi Şeftali Hırsızı en iyi Rus çeşitli ülkelerden gelmiş dostça eğlenen insan­
dönemi eserlerinin tatlı çekiciliğini getiriyor. ların arasına katılırlar.
Film küçük küçük ve zevkli sahnelerle, dikkat­ FİLM HAKKINDA
le gözlenmiş ayrıntılarla doludur. Yönetmen Senaryosunu Valery Petrov’un yazdığı ve
Vulo Radev gerçekten insanların kusurlarım Valçanov’un yönettiği Güneş Gölge, 1965 yılın­
hoşgörüyle karşılayabilmektedir. Komutan bi­ da LOS ALAMOS BARIŞ ŞENLİĞİ (A.B.D.)
le, tümüyle sevimsiz bir karakter olarak çizil­ nde «JOHN F. KENNEDY» armağanını kazan­
memiş. Şeftali Hırsızı rolünü oynayan Rade dı. Armağan jürisi bu yargısı için aşağıdaki ge­
Markovitch, Yugoslav asıllı olup Balkanların rekçeyi bildirm iştir:
Mastroianni’si olarak tanınmaktadır. Bu başa­ «Bu film barış adına düzenlenen bu şenliğin
rılı oyuncu gerçekten İtalyan oyuncusunun yüz amacını en başarılı bir biçimde yansıtmakta­
çizgilerini hatırlatıyor, aynı zamanda onun ta t dır. Jüri bu filmi, insan mutluluğuna son ve­
lı mizahına da sahip. Tümüyle efendice ve se - recek bir atom savaşma karşı koymaları için
vimli bir film «Şeftali Hırsızı.». bütün iyiniyetli insanlara yapılmış etkili bir
Brenda Davies çağrı saymaktadır.

39
RANGUEL VALÇANOV
Bulgaristan’ın en genç yönetmenlerinden biri BİR KAHVEDE BULUŞMA
olan Valçanov, bugüne kadar dört film yaptı. Yönetmen / Jan Rybkowski Senaryo / M.
Bu filmler arasında özellikle «Güneş Ve Göl­ Tonecki, J. Rybkowski Oyuncular / Aleksandra
ge», «Dişi Kurt» adlarım taşıyan ikisi, yönet­ Slaska, Gustaw Holoubek, Andrzej Lapicki.
menine geniş bir ün kazandırdı. 1965 de çev­ Yapım/Ensemble Rytm Filmpolski 1963.
rilen «Dişi Kurt», bu yıl uluslararası şenlik­ FİLMİN KONUSU
lerde de gösterilecek. Polonya’mn bir taşra kentinde, o kentin düş­
manlara karşı savunulması sırasında ölen bir
komutamn anısına bir anıtın açılışı dolayısıy­
1. KONSER / KONCERT yönetmen / Istvan la bir tören düzenlenmiştir. Savaştan bu yana
Szabo Macaristan 1962 on yıl geçmiştir. Törende eski savaşçılar, izci
«Konser» Istvan Szabo’nun ilk filmidir. He­ çocuklar, general ve kentin yöneticileri hazır
nüz 26 yaşmda olan yönetmen «Dram ve bulunur. Tören’de Chopin parçalar çalması
Sinema Sanatları Yüksek Okulu» ndan me­ için bir de piyanist çağrılmıştır. Piyanist’in ar­
zun olurken çevirdiği bu filmle hem kendi kadaşı bir şarkıcı kadın da aryalar söyler. Tö­
ülkesinde hem de uluslararası alanda bü­ ren bittikten sonra kente dönmek üzere ha­
yük bir ün kazandı. Film gerçeküstücülere zırlık yapan piyanist, birdenbire onbeş yıl ön­
özgü fantezi görüntüler ve gençliğin atılgan ceki sevgilisi ile karşılaşır. Theresa ile piya­
havası ile doludur. Konser 1963 Londra film nist, birdenbire onbeş yıl önceki sevgilisi ile
şenliği onur ödülünü ve 1963 Oberhausen karşılaşır. Theresa ile piyanist, akşam yedide,
şenliği büyük ödülünü kazandı. eskiden buluştukları kahvede gene buluşmak
2. BİR TEMA ÜZERİNE ÇEŞİTLEMELER / üzere birbirlerine söz verirler.
VARIOCK yönetmenler / Istvan Szabo, Öbür yandan, orta yaşlı bir doktor da eski sa­
Andreas Nemeth - Macaristan 1963. vaş arkadaşının anısına dikilen anıtın açılışın­
Macaristandaki ünlü Bela Balasz stüdyosu­ da bulunmak üzere aynı kente gelir. Biraz ge­
nun en başarılı ürünlerinden biri olan «Çe­ cikmiştir. Bu yüzden törene yetişemez. Tören
şitlemeler», üç küçük bölümden meydana yerinde biraz dolaştıktan sonra kente döner.
gelmiştir. «Nesnellikle» adını taşıyan ilk Piyanist kentte dolaşırken çok genç bir kıza
bölümde belge filmlerinden kurulmuş savaş rastlar. Genç kız piyanistin hayranıdır ve ona
sahneleri yer alır. «Korkunç..» adını taşıyan çiçek verir. Bir süre birlikte dolaşırlar. Son­
ikinci bölüm bir savaş müzesinde, «Yırtıcı ra piyanist eski sevgilisi ile buluşmak üzere
bir çığlık gibi..» başlıklı üçüncü bölüm ise kahveye gider. Doktor da kahvededir ve bilar­
savaşa yabancı insanların oturduğu bir kah­ do oynamaktadır. Canı sıkılan piyanist birlik­
vede geçer. Filmde diyalog yoktur. te oynamayı teklif eder. Oyun sırasında hiç
3. SEN / TE yönetmen / Istvan Szabo - Ma­ tanımadığı doktor’a onbeş yıl önceki serüveni­
caristan 1964. ni anlatır. Huzursuz bir insandır. Bir doktor­
«Sen» yönetmeni tarafından bir «aşk filmi» la evli olan ve kocası askerde bulunan sevgili­
olarak nitelendirilmektedir. Bir genç kızı sini önce başka kentlere götürmüş sonra da
odasında, sokakta, süt alırken ve güneş ban­ bırakıp kaçmıştır, işte bugün de garip bir
yosu yaparken dikkatle izleyen bir kamera, rastlantıyla yeniden bir araya geleceklerdir.
sözler yalnızca bu havayı tamamlamakta­ Doktor, piyanistin eski sevgilisinin, onbeş yıl
dır. Bela Balasz stüdyolarının en başarılı önce kaçan karısı olduğunu anlar. Ama sezdir­
film i olan «Sen» gösterildiği bütün ülkeler­ mez. Piyanist bir süre sonra sıkılarak kadını
de yankılar uyandırdı. Cannes film şenli- beklemeden gider. Theresa kahveye gelince
ği’nde Jüri’nin özel armağam’nı ve Tours gelince karşısında onbeş yıldır görüşmedikleri
Film Şenliği’nde de iki büyük ödülü birden eski kocasını bulur.
kazandı. Kadın durumu açıklamaya çalışır: O zamanlar
4. SURNAME yönetmenler / M. S. îbşiroğlu çok yalnız kaldığını, yalnızlıktan bunaldığı ve
S. Eyüboğlu kocasına onu çağıran mektuplar yazdığı halde
5. BEN ASlTAVANDAS yönetmen / Adnan gelmediği için kaçtığını anlatır. Oysa Doktor,
Benk - 1965 Türkiye. o mektubu üç gün sonra almıştır ve tam o sı­
Bu yıl uluslararası Padua Film Şenliği özel rada yaralandığı için hastahaneye yatırılmış­
Armağanını kazanan Adnan Benk’in ilginç tır. Theresa biraz sonra eski kocasına adresi­
belge film i «Asitavandas» sinema dili bakı­ ni vererek kalkar. Piyanist yeniden kahveye
mından da özel bir deneme ve araştırma gelir. Theresa’nın gelip gittiğini öğrenir. Tam
eseridir. Filmin müziği de şimdiye kadar bu o sırada kahveye gelen belediye başkanı dok­
türde yapılan denemeler içinde çok özel bir toru görünce sevinçle boynuna sarılır. Ve bir
yapıya sahiptir. sürü gevezelik ederek arada doktor’un There-

40
sa ile olan hikayesini de anlatır. Böylece du­ kaç önemli temsilcisinden biridir. Sporcunun
rumu piyanist de öğrenir. Şaşkın bir durumda Hayatı adlı filmi Türkiyede de gösterilmiştir.
kentten uzaklaşır. Doktor ise garson kızdan, Önemli film leri:
Theresa’nm evinde oturan küçük kızın, kadının 1953 Wakefield Express 1955 Foot and mouth
gerçek kızı olmayıp yeğeni olduğunu öğrenin­ 1955 Thursday's Children 1956 O Dreamland
ce kentten ayrılıp gitmekten vazgeçer. 1957 Every day except Christmas 1958 March
JAN RYBKOWSKI to Aldermaston 1962 This Sporting Life
Jan Rybkovvski 1922 yılında doğmuştur. Uzun
süre ressamlık yaptıktan sonra sinema alanı­
na geçerek filmler çevirmeye başladı. Yaptığı KORKUNÇ İVAN
13 film arasında özellikle «Bir Kahvede Buluş­ IVAN GROZNII yönetm en/ Sergey Mihailoviç
ma», «Umut Saatleri» ve «Bu Gece Bir Şehir Eisenstein senaryo/Eisenstein görüntü yönet-
Ölüyor» adlı eserleri ile orta kuşak PolonyalI menleri/Edouard Tisse, Andrey Moskvin mü-
yönetmenler arasında geniş bir ün sağladı. zik/Prokofiev dekor/Isaak Şipinel giysi/Ei-
senstein’in taslaklarından Leonid Naumov o-
yuncular/Nikolay Çerkasov, Ludmila Tzelikovs-
NOELDEN BAŞKA HERGÜN kaya Serafima Birman, Piotr Kadoknikov, Mi-
EVERYDAY EXCEPT CHRÎSTMAS yönet­ hail, Nazvanov yapım/M osfilm 1944.
men / Lindsay Anderson Görüntüler / Walter FİLMİN KONUSU
Lassally yapım / 1957. 1.
Ingilterede büyük film endüstrisine bir tepki Senaryo, Moskova Dükası 4. Ivan’m bütün Bo-
olarak ortaya çıkan özgür sinema / Free Ci­ yard’larm karşı koymasına, özellikle halası
nema akımı Lindsay Anderson ve Karel Reisz Euphrosinia Staritzkaya’nın engel olmaya ça -
gibi sanatçıların çalışmalarında öfkeli bir ku­ lışmasına rağmen kendini Çar ilân etmesiyle
şağın duyarlığını dile getiriyordu. 1956 yılın­ başlar. E. Staritzkaya, oğlu Vladimir Andreye-
da ilk ürünlerini vermiye başlıyan bu akım viç’in Çar olmasını istemektedir. Çar olan İvan
Süveyş sonrası Ingilterenin iç ve dış olaylar Prenses Anastasia ile evlenir. Öbür yandan
karşısındaki ilgisizliğine ve sorumsuzluğuna Prens Kourbsky de Anastasia ile evlenmek is­
karşı bir başkaldırıştı. İngiliz Sinemasının ge­ temektedir. Ama İvan bu konuda rakibinden
nel havası sınıflı bir toplumun gerçeklerini üstün çıkar. Evlenme töreni yapıldığı sırada,
bütün çelişmelerini ve karmaşıklığı içinde Boyard’ların kışkırtması ile halk ayaklamr. İvan
vermekten uzak bir kaçış sinemasıydı. Bu du­ bu ayaklanmayı bastırır. İsyancıların elebaşısı
rumun çeşitli dergi ve gazetelerindeki yazıla­ demirci Maliouta Skouratov, Çar İvan’a katılır.
rında acımasız bir dille eleştiren Lindsay An­ Tatar’ların egemen oldukları Kazan eyaleti,
derson İngiliz Filmciliğinin günlük yaşayışı ve Çar’a karşı savaş ilân eder. İvan, Kourbsky'nin
çalışan insanları ele almakla kendisine sınır­ de yardımıyla uzun bir kuşatmadan sonra ken­
sız bir esin kaynağı bulacağına inanıyordu. İş­ ti ele geçirir.
te «Noelden başka Hergün» bu inancın başar İvan’m düşmanları komplolar kurmaya d e ­
rılı ürünlerinden biridir. Film Londra halinin vam ederler. Euphrosinia, Novgorod Piskopo-
bulunduğu Covent Carden’i ve halde çalışan s ’unun da desteğiyle yeni oyunlara girişir. Ö -
insanları şiirsel bir anlatımla vermektedir. Mil­ bür yandan İvan, elçisi Osip Nepeya’yı ticari
yonlarca Londra’lıya uzaktaki bahçelerden, bir anlaşma yapması için İngiltere Kraliçesi
tren istasyonlarından limandaki depolardan Elisabeth’in yanma yollar. Bu arada Anastasia
sebze, meyve, çiçek ve çeşitli yiyecekler taşı­ hastalanır ve haberciler de çeşitli yerlerden
yan kamyonlar, gelen malları yerlerine yerleş­ kötü haberler getirirler. Soylular Kırımı e g e ­
tiren hal işçileri, hiç kapanmayan işçi kahve­ menlikleri altına almışlar, Kourbsky ise Çar’a
leri, günlük yaşayışın en saygıdeğer görünüş­ ihanet ederek Divonie gıralı Sigismond’un sa­
leriyle gözönüne serilir. Noelden Başka Her- fına geçmiştir. Anastasia, Kourbsky’nin ihane­
gün’ü filmde görünen insanların da görmesini tini öğrenince bütün direncini yitirir, ama ge­
isteyen Anderson, böylece çalışan insanlara ne de kocasına metin olmasını öğütler.
kendi önemlerini ve güzelliklerini anlatmak Çariçe Anastasia’nm bakımı ile görevlendirile
amacındadır. Euphrosinia, onun içkisine zehir katar. îvan,
LINDSAY ANDERSON bilmeksizin zehirli içkiyi karısına içirir.
1923 yılında Bangalore (Hindistan) da doğan Bu son serüvenden daha da sertleşmiş olarak
Anderson sinema yazarlığından yönetmenliğe çıkan İvan, Moskova’dan ayrılmaya karar v e ­
geçmiştir. Sight and Sound’un yazarlarından rir. Halk gelip, sınırsız kutsal gücüne boyun
ve Séquence dergisinin kurucularından olan eğmek üzere ona yalvarmcaya kadar Mosko­
olan çağdaş İngiliz yönetmeni yukarda sözü­ va’ya dönmiyecektir. Gerçekten bir süre sonra
nü ettiğimiz Özgür Sinema akımının da bir­ ellerinde ikonlar ve tütsü kapları ile uçsuz bir

41
kafile halinde halk, kralı stepleri aşarak Ivan- giyerler. Çar’ı öldürecek olan katilin gölgesi sü­
n ’ın önünde diz çökmeğe gelir. tunlar arasından kayar. Vladimir korkar elin­
2. ' deki asa titrer. Ve katil, hançeri Vladimir .in sır­
Filmin ikinci bölümü îvan ’m Moskova’ya dö­ tına saplar. Vladimir devrilir. Ve Euphrosinia,
nüşü ile başlar. İvan Moskova'da eski dostu ve sevinçle koşarak ayağını ölünün üstüne koyar.
şimdi Peder Philippe adını almış olan Fedor Muhafızlar birden açılırlar, uzaktan ağır ağır
Kolitchev’i bulunca çok sevinir. Fakat Peder İvan yaklaşır. Euphrosinia şaşkınlıkla ayakla-
Philippe de, tanrı adına İvan’a karşı başkaldı- rınin dibindeki ölüye bakar, ve oğlunu tanır...
rır. Yalnızlığa terkedilen, lanetlenen ve üzerine Katil yakalanarak Çar’m huzuruna çıkarılır.
haç atılan İvan, Peder’in ayaklarına kapanır Fakat Çar, Maliouta ile Fedor’a bakarak, «Soy­
ve bir kral olarak değil de bir dost olarak Phi- tarı öldü. Bırakın gitsin» der. İki adam şaşkın­
lippe'e yalvarır. Ondan dâvasında yardımcı ol­ lıkla katili bırakınca da şunları söyler: «Soyta­
masını ve iktidarın ağır yükünü kaldırmakta rıyı değil, Çar’m can düşmanını öldürdü...»
destek olmasını ister. İkinci bölüm, İvan'ın Tanrıyla konuşarak dav­
Bu arada Fedor Basmanov, İvan’a karısı Anas- ranışlarını tartışması sahnesiyle son bulur. En
tasia’mn Euphrosinia tara3ından zehirlendiği­ son konuşmada, bu davranışların, vatanın düş­
ni bildirir. «Ağzını sıkı tut» der İvan ve B as- manlarını yenebilmek için gerekli olduğu söy­
manov’u pencerelerden birine götürür. A vlu­ lenir.
da Kolitchev ailesinden üç Boyard, demirci Ma- 3.
liouta’nm önünde diz çökmüşlerdir. Balta iner Filmin, Eisenstein tarafından hazırlanmış olan
ve üç Boyard’m kafası yere düşer. İlk öç alın­ üçüncü bölümü çevrilmemiştir.
mıştır. SERGEY EISENSTEIN
Ama, Peder Philippe’in çevresinde toplanan ki­
Sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden
lise ile Euphrosinia’nın çevresinde toplanan
biri sayılan Sergey Mihayloviç Einsntein (1898-
Boyard’lar, Kolitchev’lerin ölüsü üstüne yemin
1948), gerek kuramcı gerekse yönetmen olarak
ederek, Çar’a boyun eğdirmeye, onu küçük dü­
hem çağdaşlarını hem de kendinden sonra ge­
şürmeye karar verirler.
lenleri büyük ölçüde etkilemiştir. Eisentein’in
Bir şenlik düzenlenir. Katedral’de bir «Mistere»
kişiliği, sanatı ve düşünceleri konusunda ile r ­
oynanır: Peygamber Daniel bir mucize göste­
de geniş yazılar yaymlıyacağız. Bu yüzden bu­
rerek, kızgın fırına atılm ış üç yahudi çocuğu
rada, sadece kısa bir filmografisini vermekle
bir melek aracılığıyla kurtarır.
yetiniyoruz:
Çar katedrale girer. Peder Philippe Çar’a doğru
1925 Grev/Statchka, 1925 Potemkin Zırhlısı/
ilerler. Üç çocuk sözlerini tam anlıyamadıkla-
Bronenosetz Potemkine, 1926 Genel Çizgi/Gene-
rı bir neşideyi koro halinde söylerler. Çar, ken­
ralya Linya, 1926 Ekim/Octjabre, 1929 Eski ve
disini Nabukodonosor’un yerine koyan bu koro
yeni, 1930 Duygusal Romans, 1932 Yaşasın
tarafından karşılanır. İvan durur ve kutsan­
Meksiko/Que Viva Mexico.. 1936 Besjine Çayı-
mak için Peder Philippe’e yaklaşır. Ama P h i­
rı/Bezhine Lovj, 1938 Alexandre Nevsky, 1943
lippe, Çar’a sırtını çevirir. Kürsünün tepesinde
Korkunç İvan/İvan Groznii.
ellerini kubbeye doğru kaldırarak, ipleri iki ra­
hip tarafından tutulan kâğıttan dev bir meleği
çağırır. Çar’m boyun eğmesini istemektedir. TOKYO OLİMPİYADLARI
Ama Çar kızar. Korkan rahipler ipleri bırakır­
Y önetm en: Kon Ichikawa. Japonya 1965
lar ve kahredici melek , alevler içinde yanar.
Japon yönetmenin bu ünlü filmi bilindiği gibi
İnançlılar diz çökerler. K aideliler devrilirler.
bütünüyle 1964 Tokyo Olimpiyadlarını konu
Alevlerle çevrilen İvan bağırır: «Korkunç ola -
olarak almaktadır.
cağım...» Peder Philippe tutuklanır.
Euphrosinia bu kez yeni bir suikast plânı ha­ KON ICHIKAWA
zırlamaya koyulur. Ama bu plân da başarıya 1915 yılında Mié (Japonya) da doğan Ichika­
ulaşamaz. Öbür yandan İvan, Euphrosinia’nın wa, sinemaya canlı resim filmleri alanından
oğlu Vladimir.i bir ziyafete çağırır. Vladimir geçerek başladı. Önce bazı güldürü filmleri
sarhoş edilir. Ve Vladimir.e Çar elbiseleri giy­ yaptı, sonra savaşın korkunçlukları ile ilgili
diren İvan, önce onun önünde diz çökerek sa­ dramatik kuruluşlu eserler verdi. Çağdaş Ja­
dakat yemini eder, sonra da bu komediye bir pon yönetmenlerinin en önemlilerinden biri
son verecek, Vladimir’i öldürtecektir. olan Ichikawa, bütün eserlerinden aynı düze­
Bu şölen sırasında İvan, çocuğluğu ile ilgili ba­ yi tutturamamıştır. Önemli film leri:
zı sahneleri hatırlar. Sabahleyin şölen son bu­ 1956 Birmanya Harp’ı, 1959 Ovada Ateşler,
lur. Çanlar inançlıları duaya çeğirir. İvan p a ­ 1963 iki kişi olmak kolay değildir, 1963 Pasi­
paz elbiseleri giyer. Vladimir’e de kendi elbise­ fik Okyanusunda Tek Başına, 1964 Para Dan­
lerini giydirir. Muhafızları da papaz elbiseleri sı, 1965 Tokyo Olimpiyadları.

42
C A N N ES F İL İM F E S T İV A L İ M A R G U ERITE DURAS m ü ştü r. T eram o’d a 18 A ralık
YÖNETM EN 1920 de d ü n yaya gelen Di Ve-
5 - 2 0 M ayıs ta rih leri ara sın d a nanzo, 1942 den b eri uzun b ir
F ra n sız kadın y azarı ve se n ar­ süre için U baldo A ra ta (Rom a
yap ılacak olan 19. Cannes F i­
yocu, M arguerite D u ras (H i­ açık şe h ir), Otello M artelli
lim F estiv ali için bu yıl ilginç
roşim a Sevgilim) y ak ın d a ilk
HABERLER
özel gösteriler tertip len m iştir. (H em şeri), Aldo (Y er S arsılı­
film ini yönetm eğe k a r a r v er­ yor, M ilano M ucizesi), gibi gö­
«E leştiriciler H aftası» ve «Si­ m iş bulunm ak tad ır. «Müzik» rü n tü yönetm enlerin yam nda
nem anın Y etm iş Yılı» göste­ adlı kendi sahne oyunundan k am eram en o larak ça lıştık tan
rilerinden b aşk a «T am am lan­ uyguluyacağı film in yapım cısı so n ra özellikle A ntonioni’nin
m am ış Filim ler» festivali de Ju les Dassin, başlıca oyuncula­ (Dost, Çoğlık, Gece, B a ta n
düzenlenecektir. «E leştiriciler rı da D elphine Seyrig, R obert G üneş), F ellini'nin (Sekiz Bu­
H aftası» için seçilen y ap ıtla r H ossein ve D assin’in kızı ola­ çuk, G iu lietta ve R u h lar), Liz-
a ra sın d a E val Sehgorm ’un cak. zani'nin (F a k ir A şık ların ö y ­
«Gündelik C esaret» (Çekosla- kü sü ), R osi’nin (S alv ato re Giu-
v ak y a ), P aulo C esar S arace- L U İS B U N U EL liano, Şehrin üzerindeki eller)
n i’nin «O Descufio», D usan VE «RA H İP» sadık g ö rü n tü yönetm eni ol­
M akavejev’in «İnsan K uş De­ m uştu.
ğil» (Y ugoslavya), C ardos ve Luis B unuel’in açık lam aların a
göre «Rahip» füm ini çevirm ek­ Cenaze törenine Federico F el­
R ozsa’nın «Ekşi Yüzler» (M a­
te n çekinen F ra n sız yapım cı­ lini, M ichelangelo Antonioni,
c a rista n ), Ado K yrou’nun «Bli-
sının k a ra rı sadece m alî g üç­ G iulietta M asina, F ran co Rosi,
ko» (Y unanistan), V icente A-
lüklerle ilgili olup konunun sö­ N anni Loy, V itto rio De Sica,
ra n d a ’m n «M organa Perisi»
züm ona dine k a rşı tu tu m d an S an d ra Milo, M arcello M astro ­
(İsp a n y a), O usm ane Sem bene’
ileri gelm em ektedir. Bunuel t a ­ ianni, P iero P o rtalu p i, Clif Ro­
nin «....... nin zencisi» (Sene­
sa rısın a çalışm ağ a devam edip, bertson ve Joseph L. M ankie-
g al), J. M. S tra u b ’u n «N icht
F ra n s a veya İta ly a ’d a b aşka vvicz h azır bulunm uşlardır.
V ersöhnt» (A lm anya), Je an
E u sta ch e’in «Noel B aba’nın yapım cılar bulacağını ü m it e t­
Gözleri Mavi» (F ran sa ) ve Da- m ektedir. Oyuncu o larak yö­ R O SSE L L IN I FR A N SIZ
vid S ecter’in «Kış Bizi Sıcak netici, Claudia Cardinale, Pe- TELEVİZYONUNDA
T u tar» (K anada) y er a lm a k ta ­ te r O’Toole ve O m ar S h arif’i
seçm iştir. F ran sız S inem atek’inin düzen­
d ırlar. lediği b ir gösterid e «Çelik Ça­
Je rz y Kavalerovvicz’in «F ara- G IA N N I DI ğı» adlı belge film ini tak d im e-
on» unu ve O rson W elles’in den R oberto Rosellini F ran sız
VENANZO ÖLDÜ
«F alstaff» ını tak d im edecek televizyonu için b ir filim çevir­
olan F estiv alin jürisin e önceki B ir süreden beri C inecitta meği kab u l etm iştir. « K arak­
yıllarda jü ri başkanlığını y ap ­ stüdyolarında Joseph L. M an- te r Sahibi K işüer» dizisine g i­
m ış o lanlar d av et edilm iştir. kievvicz ile birlik te «Venedikte recek bu ta rih i filim Ondördün-
D avet» film ini çeken A vrupa cü L ui’nin siyasi h ay atım izli-
Bu a ra d a ölen Georges H uys- sinem asının en sayılı görüntü yecektir. F ilim lerini keşfeden
m an ve Je a n Cocteau hariç, jü ­ yönetm enlerinden biri olan ve her zam an kendisine yardım
ri A ndre M aurois, M aurice Ge- ve en son olarak Federico Fel- eden F ra n s a ’y a bağlılığını bir
nevoix, M arcel Pagnol, M au­ lini’nin «G iulietta ve R uhlar» basın to p lan tısı sırasında belir­
rice Lehm ann, M arcel A chard, mı çeken G ianni di Venenzo, ten Rossellini, P hilippe E rlan -
George Simenon, Je a n Giono, hiç um ulm adık b ir zam an d a öl­ g e r’n in çalışm aların a dayanan
T etsuro F u ru k a k i, A rm and Sa-
lacrou, F ritz L ang ve O livia de
H avilland’ta n bileşiktir. F ra n ­
sız üyelerinin çokluğu teşkil
ettik le rin i düşünerek, a ltı y a ­
bancı üye de ça ğ ırılacak tır.
F estiv ale A rjan tin , Belçika,
Brezilya, B ulgaristan, K anada,
D anim arka, İspanya, A. B. D.,
F ra n sa, B üyük B ritanya, Y u­
n an istan, M acaristan, İtaly a,
Japonya, M eksika, H ollanda,
Polonya, Rom anya, İsveç, İ s ­ # JEAN-LUC GODARD SON FİLM İ MASCULIN ET FEM IN IN 'İ BİTİRDİ. MASCU
viçre, Çekoslovakya, S. S. C. LIN ET FEM ININ'DE 400 DARBE'NİN BAŞARILI OYUNCUSU JEAN PIERPE
B. gibi ülkeler k a tıla c a k tır. LEAUD'LA CHANTAL GOYA OYNUYORLAR.

43
sürde takıldı. İlk k o n tro l’d a b a­
zı k üçük sak ın caları görülen
film yapım cısı M. K ocataş ve
S ağıroğlu ta ra fın d a n yeniden
Is gözden geçirüdi, k ü çü k p ü rü z­
ler (!) düzeltildi. A m a bu kez
film in b ü tü n ü reddedildi. F ed
sebepleri k andırıcı olm ak şöyle
dursun, gülünçtü, bu y arg ı
san sü r k u ru lu n u n en k ö tü film ­
leri kabul edip iyi film leri red ­
detm ek gibi henüz kav rıy am a-
dığım ız bir yöntem k ullandığı­
nı g österiyor. B ununla b irlik ­
te M. G arçon’un «Us - dışı» bir
kuru lu ş dediği S an sü r’den b aş­
k a tü rlü b ir yöntem de beklen­
mez.

• GENÇ YÖNETMEN ALP ZEKİ H EPER'İN İLK FİLM İ. SOLUK GECENİN AŞK
A L P Z E K İ H E P E R ’İN
İLK F lL M t
H İK Â Y E LE R İN İN Ç EKİM İ TAMAMLANDI.
I. D. H. E . C. m ezunu genç
ve senaryosu Je a n G ruault t a ­ m a Bakanlığı, T ü rk iy e’de bir yönetm en Alp Zeki H eper uzun
rafın d an yazılan film in çekim i­ belge - film i çevirm e im kânı bir süre gerçekleşem iyen atı-
ne H aziran ayında B rissac ş a ­ sağlıyor. Geçen yıl PolonyalI lım lara g iriştik te n so n ra k e n ­
tosunda başlıyacaktır. bir yönetm enin kazandığı bu di şirk etin i ku ru p ilk film ini
ödüle bu yıl d ah a çok k atılm a çevirdi. P rofesyonel yerine a-
D E SÎCA - ZA VA TTİN İ olması dolayısiyle F ransız, în - m a tö r oyuncularla çalışan ve
İK İL İS İN İN Y E N İ gilz, PolonyalI, M acar, A vus­ kentim izin b ir gece lokalinde
F İL M L E R İ traly alI ve R us yönetm enler strip - tease g ö ste rileri y ap an
aday. T ü rk yönetm enler de id­ yabancı b ir genç kız ile sine­
Joseph Levine’nin «Em bassy
dialı film lerle şenliğe k atılıy o r­ m a piyasasının iyi tanıdığı b ir
P ictures» yapım şirk eti V itto ­ lar. S inem atek Derneği, şenlik­ fo to ğ rafçıy a rol veren genç yö­
rio De Sica ve Cesare Zavat-
te başarı k az an a n film leri M a­ n etm en «Soluk Gecenin A şk
tin i ile anlaşm ıştır. Bu an laş­
yıs sonunda düzenliyeceği iki H ikâyeleri» adındaki bu ilk de­
m a gereğince De Sica, se n a r­
p ro g ram d a üyelerine sunacak. nem esini tam am lay ıp u lu slar­
yoları Z av a ttin i ta ra fın d an
ara sı b ir festiv ale sokm ak n i­
y azılacak üç filim yönetecek­
B İTM EY EN YOL’UN yetindedir.
tir.
Bu filim lerin ilki P a ris ’te Ç İL E S İ BİTM ED İ
renkli olacak çekilecek, Z avat- ROBERT RO SSEN ÖLDÜ
tin i’nin orijinal b ir senaryo»* Y önetm en D uygu Sağıroğlu’-
nun ilk film i «Bitm eyen Yol» Son o larak çevirdiği «Lilith»
sundan alınan «W oman x 7», ten so n ra h astalan ıp 1964’te n
İkincisi, gene renkli olarak, bir tü rlü sin em alard a g ö ste ri­
lem iyor. Son y ıllard a çevrilen beri çalışm ayan A m erikan yö­
Vilna, (Polonya) d a ve N ice’te neticisi R o b ert R ossen New
geçen «Prom ise a t Dawn» T ü rk film leri ara sın d a g erçek ­
çi tavrı, hiç bay ağ ılığ a düşm e­ Y ork’ta 57 y aşında ölm üştür.
R om ain G ary’nin rom anından -
yen, zevkli görüntüleri, b a ş a rı­ T iy atro y azarı ve yöneticisi o-
üçüncüsü ise 1967 yılının ilk ­
lı oyuncu yönetim i ve yerli si­ la ra k uzun yıllar Broodw ay’da
b ah arın d a R om a’da çevrilecek
nem ada pek az ra stla n a n sa ­ çalışan ve 1939 d a Hollywood’a
«Man 1967» dır.
n atçı k ay g ıları ile «Bitm eyen g eçen Rossen, 1949 d a R o b ert
Yol» sinem am ız açısından b ir P en n W arren ’in aynı adlı ro ­
K ISA F İL M L E R ŞEN L İĞ İ m anından u y gulanan ve A m e­
u m u t kapısıydı. A nadoludan
A n k a ra ’da iki yıldan beri dü­ büyük k en te göçen köylülerin rik a n siy asi h ay atın ı eleştiren
zenlenm ekte olan «U luslarara­ çetin y aşam a serüveni o rtasın ­ «K ralın Tüm A dam ları» (AH
sı K ısa F ilm ler Şenliği» nin da sade, içten b ir a şk öyküsü­ th e K ing’s Men) ile O scar ö-
İkincisi M ayıs ayı içinde gene nü işleyen senaryo, g azete rö ­ dülünü k a z an d ık tan b aşk a «Bü­
A n k a ra ’d a yapılacak. Şenlik p o rta jla rın a ve köy ro m an ları­ y ü k İskender», «G üneşteki A-
sonunda birinci ödül kazanan n a oranla çok ılım lı bir eleşti­ dalar», «Cordure K ah ram an la­
sinem acıya T urizm ve T a n ıt­ ri özelliği taşıd ığ ı halde sa n ­ rı» gibi filim ler de yönetm işti.

44
YAYINLAR
türkçede
çıkmış
sinema
yayınları
bibliyografyası

SİN EM A Y A Y IN LA R I BİBLİY O G RA FY A SI vircn: Teom an A k tü rel). İstan b u l, M artı Y ayın­


ları 1959. — Z ahir Güvemli: SİN EM A TA R İH İ.
T ü rkiye’de g österi olarak 70 yıllık, yapım olarak İstan b u l, V arlık Y ayınevi 1960. — M ahm ut ö z ­
da aşağı y ukarı 55 yıllık bir geçm işi bulunan si­ deniz: SİN EM A T E K N İĞ İN E G İRİŞ. İstanbul,
nem a ile ilgili yayınların, kitap ların , dergilerin S an at D ünyası Y ayınları 1960. — Don L ivings­
acınacak sayısı, yetersizliği bilinen b ir gerçek, tone: FİL İM VE R E JİS Ö R (Çeviren: T arık K a ­
o rta d a bir gerçek. Filim den önce k ita p . B ir y an ­ k ınç). İstanbul, M ete Y ayınları 1960. — N ija t
d a durm aksızın uyutucu güldürüler, m elodram ­ Özön: TÜ RK SİN EM A SI T A R İH İ. İstan b u l, A r­
lar, avlayıcı vurdulu kırdılı özenti serüven fi- tis t Y ayınları 1962. — O rhan K em al: SE N A R ­
lim leri «imal eden» furyacılığın kol gezdiği y er­ YO TE K N İĞ İ VE SENARYOCULUĞUMUZ
li sinem a ortam ı, alabildiğine başıboş bir sine­ Ü Z ER İN D E NOTLAR. İstanbul, E lif Yayınevi
m a endüstrisi; bir yanda k ab a ca özetlenirse bir 1933. — T arık K akınç: Ü N LÜ SİN EM A R E J İ­
iki gazete derginin d a r sü tu n ların d a yazılan­ SÖRLERİ. İstanbul, E lif Yayınevi 1963. — N i­
la rd a n öteye gitm eyen yorgun bir sinem a y azar ja t Özön: SİN EM A T E R İM L E R İ SÖZLÜĞÜ.
lığı, N ija t Özön’ün «arkeoloji çalışm ası» niteli­ A nkara, T ü rk Dil K urum u Y ayınları 1963. —
ğindeki saygın incelem eleri. T ü rk sinem asının N iia t Özön: SİN EM A E L K İTA BI. İstanbul,
genel görünüm ü içindeki b ü tü n sa b it sorunları E lif Y ayınevi 1964. — İn g m ar B ergm an: YA­
gibi sinem a y ay ın lan sorunu da, zorunlu ve k a ­ BAN Ç İL E K L E R İ (Çeviren: Tezer S üm er). A n­
çınılm az bir üzerine eğilinm eyi bekliyen en k ara , Bilgi Y ayınları 1965. — Orson W elles:
önem li işlerden b iri oluyor bu durum da. Sine­ YURTAŞ K A N E (Çeviren: N ija t Özön). A n k a­
m aya ilişkin T ürkçe’de basılm ış b ütün eserleri ra, Bilgi Y ayınları 1965. — A gâh ö zg ü ç : TÜRK
g ö ste rir bir derlem eyi verm eyi y a ra rlı buluyo­ SİN EM A SIN D A K A D IN VE SEKS. İstanbul,
ruz. Ç ınar M atb aası 1965. — Ali K. M eram , Tekin
Akpolat: SENARYO YAZMA T E K N İĞ İ VE
K ita p lar SİNEM ADA A R T İST İK OYUN SANATI. İ s ­
tanbul, K ü ltü r K itabevi 1965. — A fif Y esari:
S ed at Sim avi: SESLİ, SESSİZ VE R E N K L İ S İ­ A.RTİST OLMAK SANATI. İstan b u l, İtim a t K i­
NEM A. İstanbul, K a n a a t K ütüphanesi 1931. — tabevi 1965. — M arg u erite D uras: H İROŞİM A
Dr. O sm an Şevki U ludağ: ÇOCUKLAR, GENÇ­ SEVGİLİM (Çeviren: C evat Ç ap an ). İstanbul,
LER, F İL M L E R . İstanbul, K ader B asım evi 1943. U ğ ra k Yayınevi 1966. — Lo D uca - Fellini: TA T ­
— A nt. Ap.: SİN EM A N IN İÇ YÜZÜ. İstanbul, L I HAYAT (Çeviren: S abiha S erim ). İstanbul,
Becid B asım evi 1 9 4 4 .--------------------------- : FİLİM - H abora Y ayınevi 1966. — Cengiz T uncer: SEV ­
LERİM İZ. İstanbul, Yerli F ilm Y ap an lar Ce­ M EK S E N İ (S enaryo). İstan b u l, H abora Y ayın­
m iyeti 1946. — Lo D uca: SİN EM A T A R İH İ evi 1966. — A tillâ T o k atlı: REGARDS SUR LE
(Çeviren: N uri S arıdoğan). İstanbul, Rem zi Ki- CNEMA TURC. A nkara, T urizm ve T an ıtm a Bk.
tabevi 1947. — M uzaffer Gökmen: SENARYO 1966.
T E K N İĞ İ T E O R İS İ VE PR A TİĞ İ. A nkara, Son
H avadis M atbaası 1955. — A tıf K ap tan : KIRK - Dergiler
SEK İZ Y ILDAN ÇİZGİLER. İstanbul, Ekicigil
B asım evi 1955. — N ija t Özön: SİN EM A SA ­ S in em a (1956) 8 sayı sin e m a tiy a tro (1959)
NATI. A nkara, Sinem a Y ayınları 1956. — R. 9 sayı sin e m a 59 (1959) 7 sayı si s a (1960)
Clair, A. Salacrou: ŞEY TA N IN G Ü ZELLİĞİ 5 sayı yedinci sa n a t yeni sin e m a (1961) 9 sa ­
(Çeviren: M uzaffer G ökm en). A n k ara 1957. — yı sin e - film (1962) 3 sayı - film (1964) 3 sayı
M ünir H. Egeli: FİLM DÜNYASI. İstanbul, Akı- (2 3 b ir a ra d a , y ay ın lan ıy o r) - sin e m a 65 (1965)
san Yayınevi 1957. — N ija t Özön: A N SİK LO ­ 11 sayı (y ay ın lan m ıy o r) yeni sin e m a (1966) 2
P E D İK SİN EM A SÖZLÜĞÜ. İstanbul, B ir Y a­ sayı (y ay ın lan ıy o r).
yınevi 1958. — Philippe Soupault: ŞARLO (Çe- Derleyen: GIOVANNI SCOGNAMILLO

45
yerli sinema sorunu

sezer tansuğ
Geçenlerde İsta n b u l’a gelen Je a n D ouchet p iy a­ b ir g erçek tir. Bu o rtam la uzlaşm anın sınırlarını
sa sorununu ta rtışm a n ın gereksiz olduğu konu­ düşünm ek insanı u m u tsu zlu ğ a g ö tü rü r. A ncak
sunda direnip, sa n atç ı aydınların bağım sız, ü s­ T ü rk iy e’de bağım sız sinem a düşünden d ah a bir
tü n n itelikte, özgür b ir yerli sinem a y ara tab ile­ ak la yakın olanı p iy asa o rtam ın ı zo rlam ak yolun­
ceklerinden söz e tti. Geri kalm ış ülkelerde b aş­ dadır. Bay D ouchet’nin de dokunduğu bu sorun
k a çare olm adığını d a ekledi sözlerine. üzerinde d u ru lm ay a değer. H er ne k a d a r T ü rk
film piyasası insafsız, anlayışsız, k a b a b ir yü­
A slında B ay D ouchet’nin üzerinde direndiği ko­ zey teşkil ederse de özel ş a rtla r a sahip ay dınla­
nu g eri kalm ış ülkelerden çok kalkınm ış ülkeler rın bu o rtam d a oldukça b aşarılı sonuçlar elde e t­
için doğru olm alıdır. O da b ir yere k ad a r. Holly­ m eleri m üm kündür.
wood p atro n ların ın N ew york’lu gençleri b a lta la ­
m ak için ellerinden geleni a rtla rın a koym adık­ Oldukça başarılı am a gene doyurm ayan sonuçlar
la rı m alûm . Gene de orad a y a da F ra n s a ’da bir diye düzeltelim bunu gelin. Belki de b ir an lam da
yolunu bulup işi söktürm enin im kânı var. Hiç ta rtışıla m ıy a ca k sorun ay d ın lar a ra sın d a tav izler
olm azsa teknik yönden b a ş la n belâda değil. F ilm verebilen, uzlaşm acı tiplerin b ir y andan sinem a
de bulurlar, y ık a tab ilirler de, seslendirm e konu­ p atro n larıy la düşüp k a lk a rk e n b ir y an d an da
sunda da arpacı k um rusu gibi düşünm ezler. D a­ kendilerinin ve çevrelerinin isteklerini k a rşıla ­
h a d a önem li b ir etk en B a tıd ak i aydınların h er m a k ta kaçınılm az b ir ta v ırların ın olm ası zorun-
zam an k u d retli bir koltuğun altın a sığınm ak ge­ luğudur. Bu tip ler kelim enin bay ağ ı anlam ında
reğini duym ayışlarıdır. Bizlere gelince geri k a l­ gerçekçidirler. N e olursa olsun b unların p iy asa
m ış b ir ülkenin yani T ü rkiye’nin aydınları bin azm anı haline gelm ekten k açın an ları hesab a k a ­
tü rlü güçlük karşısındayız. tılm alıdır. N e v a r k i bağım sız, ü stü n n itelik te
bir sinem a yaratılab ileceğ in e in an an ay dınların
B ırakalım öbür g eri kalm ış ülkeleri, kendi ülke­ bir çokları p iy asa içindeki seçkinlere k a rş ı daim a
m ize bakalım . Z aten geri kalm ış ülkelerin g e r­ k u şk u lu d u rlar. O nları haklı çık aran nedenlere
çekleri diye b ir genellem e de yapılam az ya, bu sık sık rastlan ab ilir, am a fazlasını beklem enin
ü lk eler te k te k kendi yapıları içinde ele alınıp yanlış olduğu düşünülürse b ü tü n o k u şk u la rın ne
anlaşılabilirler. H indistan’a S a ty a jit R ay'ın or­ anlam ı k alır.
ta y a çıkm ış olm ası bizim için b ir örnek olabilir P iy a sa dediğim iz o rtam ın b ir n itelik kadem elen-
m iydi? R ay ’ın örneğinde H ind ülkesi adına ge­ m esine u ğ rad ığ ı g erçek tir, iy isi de k ö tü sü de o
tirilm iş estetik ölçülerden b aşk a ne v a r üzerin­ k ap alı düzene m e n su p tu rlar film yapanların. Şim ­
de durulacak. İlk film lerini, özellikle P a te r P an - di sorun bu düzeni to p ta n in k â r etm ek y a da
cali’yi nasıl yapm ış olduğu mu, te k n ik g üçlük­ onun seçkinleriyle ilişki k u rm a k tır, in k â r etm ek
ler, m addi im kânsızlıklar k arşısın d a yılm ayışı isteyenlere h ak verem iyorum , am a bunun yan ın ­
m ı? M acerayı öğrendiğim de ben bunun üzerinde da seçkin sinem a adam ı diye gösterilecek kişile­
durm adım ; am a R a y ’ın İlk b a k ışta m ahalli b ir rin kalıplaşm ış, k a tı bir yola girm iş oldukları­
a tm o sfer duyuşuna erdiği, özel b ir iklim in güçlü nın da farkındayım . Tazelenm e im kânım y itir­
b ir yorum unu verdiği belli idi. Beni heyecanlan­ m iş kişileri desteklem enin n e faydası v a r diye
d ıran bu oldu. A m aca bin tü rlü yoldan gidilebi­ düşünüyorum . H erhalde um udu sü rek li olarak
lir, S a ty a jit R ay da kendi yolundan gitm işti. Güç yeni gelenlere b ağ lam a k ta n b aşk a çare yok bu
b ir yoldu bu, am a im kânsız b ir yol değildi. alanda. Y anlış bir düzen içindeki a ğ ır ve güç
Sinem a sanatçılığının y az arlık la ressam lıkla fi­ gelişm eyi k asted iy o r olmalıyım.
lân k arıştırılm a sı çok kim sede u m u t y aratıy o r. D evletin sinem a sorunuyla ilgilenm esi isteğ i de­
K abiliyetli bir adam ın iyi b ir film yapm am ası fa la rc a o rta y a atıldı. D evlet stüdyosu ve ona ben­
için sebep v a r mı diye soruluyor? H em de o k a ­ z e r k u ru m la r dileğinde bulunuldu k aç defa. Bu
d a r çok sebep v a r ki. E ğ er aram ızd a b ir sinem a ş a rtla r altın d a devlet ilgisinin de çözüm yolu ola-
dehası varsa, sanırım bu deha kaybolup g itm e­ m ıyacağı ap açık tı. Toplum un k alk ın m a yolunu
ye yargılıdır, iste rim u ta n d ırılm ak elbette, hani seçmiş olm ası g ere k ir bunun için.
b iri çıksa da güçlükleri yense. B a şarıy a ulaşm a­ A ydınların b ü tü n im k ân ları zo rla y arak k ısa bel­
y an b ir iki denem e yapılm adı değü T ürkiye’de, ge film leri yapım ına kendilerini verm eleri tu tu ­
B u n lar değil güçlükleri yenm ek, im kânları bile lacak en doğru yoldur kanısındayım şim dilik. Bu
k u llanam adılar, ü ste lik girişilebilecek yeni dene­ yolu gençler sinem a dilini öğrenm ek ve g e liştir­
m elerin k apılarım d a örterek. m ek te oldukça ö zgür b ir alan haline g etireb ilir­
Y erli sinem a o rtam ının ay d ın lara yüz çevirdiği ler.

46
sinema sanatı
bakımından gelişmiş
ülkelerdeki
ilerlemeler ve azgelişmiş
ülkelerdeki duraklamanın
nedenleri

AÇIK
OTURUM

8 Mart 1966 tarihinde, Fransız Yönetmeni Jean Douchet'nin istanbula gelişi dolayısiyle Sinematek Derneği'nin Fransız Kül­
tür Merkezi Salonunda düzenlediği açık oturumun haberini geçen sayımızda vermiştik. Konuşmaların Fransızca yapıldığı bu
oturuma Jean Douchet, Giovannl Scognamillo, Tuncan Okan, Rekln Teksoy, Duygu Sağıroğlu, Haşan Akbelen ve Onat Kut­
lar katıldılar. Banda alınan tartışmaların tam metnini çevirisini yayınlıyoruz. Türk Sinemasının sorunlarının çeşitli yön­
lerden tartışıldığı bu oturum değişik anlayıştaki yönetmen, yazar ve kuruluş temsilcilerinin görüşlerinin ortaya çıkması,
güçlüklerin incelenmesi, çıkış yolları aranması bakımından çok yararlı oldu. Konu doğrudan doğruya Türk sineması d e ­
ğildi. Bu bakımdan ulusal sinema sorunlarına dolayısiyle dokunuldu. Ama gene de gittikçe uluslararası bir dil olmaya baş­
layan Sinema.nın genel eğiliminin ve sorunlarının ortaya konması, ülkemiz yönünden de İlgi çekici oldu.

ONAT K U T L A R : ğım belirteyim . Ç ünkü o rta y a attığ ın ız sorun sizi


d ah a derin bir şekilde ilgilendirm ekte ve cevap
B ayanlar, B aylar, v erm ek te sizi benden d ah a y etkili k ılm ak tad ır. B a­
ö n ce bu açık o tu ru m a k a tıla n la n sizlere ta n ıta ­ na, sinem a bakım ından az gelişm iş b ir ü lk e oldu­
cağım : Je a n Douchet, F ra n sız sinem a y a z a n ve ğunuzu söylüyorsunuz. T ü rk iy e’de yılda k aç filim
yönetm eni, G iovanni Scognam illo, T ü rk sinem a y ap ılm a k tad ır ?
eleştirm eni; T uncan Okan, T ü rk sinem a eleştir­
m eni; R ekin Teksoy, T ü rk sinem a eleştirm eni; DUYGU SAĞIROĞLU
D uygu Sağıroğlu, yönetm en ve H aşan A kbelen 220.
R o b ert College Sinem a K ulübü B aşkam . J. D. :
Şimdi açık oturum un konusunu açıklam ak üzere,
F ra n s a ’d a 100 ta n e bile yapm ıyoruz. Bu yıl 100’e
sözü G iovanni Scognam illo’y a veriyorum .
erişem edik. Öyleyse, sinem a alan ın d a g erçek ten
G İOVANNÎ SCOGNAMİLLO : az mı gelişm işsiniz ? S orun burada. Sinem a alan ın ­
Bu gü nkü açık oturum un konusu şu şekilde özet­ d a sa n a t yönünden gelişm edik diyorsunuz. O labi­
lenebilir: özellikle ikinci dünya savaşından bu lir. G erçekten bugüne dek k ü ltü r bakım ından
yana, yeni sinem a okulları, yeni sinem a akım la­ önemli, b ir T ü rk eseri tanım ıyorum . A ncak bu
rının b ir açılım ını gözledik. Bu açılım , doğu ve önem li T ü rk film i y o k tu r dem ek değildir. Y alnız­
b atım n başlıca ülkelerinde y er aldı, ö te yandan, ca, yaygın değildirler. D ünyam n en büyük filim y a ­
az gelişm iş ülkelerde buna tam am en k a r ş ıt bir pım cısı olan H in d istan ’ı örnek o larak alırsak , bü­
görünüş, sinem ada b ir durgunluk, h a tta bazı du­ y ük sayıda hiç de ilginç olm ayan filim ler yanında,
rum larda, b ir k a tılm a ve elem an eksikliği, k ısa ­ b irk aç büyük yönetm eni, h a tta u lu slararası ç a p ta
ca b ir sinem a akım ına yol açabilecek b ir sistem b ir yönetm eni, S a ty a jit R a y ’i görürüz. İra n ’dan
eksikliğini k ay d e ttik . Je a n D ouchet’den bu konu geliyorum . O rada g erçek ten size göre b ir az geliş-
üzerindeki görüşünü açıklam asını ve gelişm iş ü l­ m iş’lik ten söz edilebilir. Ben, hiçbir zam an sizi si­
k elerle az gelişm iş ü lkeler ara sın d a sinem a a la ­ nem a açısından az gelişm iş saym ıyorum . Y alnızca,
nındaki k a r ş ıt durum un nedenlerinin neler olabi­ belli bir u lu slararası düzeye gelm efniş o la ra k gö­
leceğini tanım lam asını, sinem a sa n a tı alanında rüyorum k i bu da aynı şey değildir. B una k arşılık
san atçının sorum luluğunu, neler yapıldığım , ne­ İ ra n ’da sinem a açısından b ir «az - gelişm işlik» v a r­
le r yapılagelm ekte olduğunu ve neler yapılabile­ dır. H epsi tic a ri olm ak üzere yılda 20 - 25 uzun
ceğini ekleyerek anlatm asın ı rica ederim . Bu so­ m e trajlı filim yapıyorlar. Bu filim ler de orijinal de­
ru n özellikle kendi sinem am ız açısından bizi il- ğildir, M ısır ve H in d istan ’ın başarılı filim lerinin
g üendirm ektedir. b irer kopyasıdırlar. Bu k o şu llar altın d a bile İ ra n ’­
dan filim leri C annes’d a eleştirm enler h aftasın d a,
JE A N D O U C H E T : P esa ro ’da yeni sinem a şenliğinde gösterilen, u lu s­
Bu soruya cevap verm enin o k a d a r kolay olm adı­ la ra ra sı seyirciyi ilgilendirm eye başlayan, 2 - 3 il­

47
ginç, genç yönetm en çıkm ıştır. Bu bakım dan baş­ D. S. :
langıçta. T ürkiye’nin sinem a açısından kendisini
Önce, benimle aynı k an ıd a olduğuna em in oldu­
geçerli şekilde tem sil edem em esi gibi b ir olanak­
ğum Je a n D ouchet’ye b ir şey söylem ek istiyorum .
sızlığın v a r olduğunu sanm ıyorum . G erçek sorun­
Sinema, herşeyden önce b ir endüstridir. E n ­
la rın ekonom ik ya da m alî olm ayıp töresel, h a ttâ
d ü stri oluşu yüzünden az gelişm iş ülkelerde dai­
kişisel veya ruhbilim sel olduklarını sanıyorum . So­
m a sinem a endüstrisi de az gelişm iş olur, çünkü
runu o rta y a koyuş şeklinizden bir sinem a san atı
bu gibi ülkelerin en d ü strileri y o ktur. Bu yüzden,
y a ra tm a y ı b a şa rm a k ta kendi kendinizden k u şk u ­
dediğiniz gibi elverişli teknisyenlere sahip deği­
lu olduğunuzu seziyor ve bunda biraz da sizi suç­
liz. B ir şeyler y ap m ak isteyen teknisyenlerim iz,
lu buluyorum . T ürkiyede b ir filim yapm anın zor
b ir şeyler y ap m ak isteyen yönetm enlerim iz, k ısa
olduğunu sanm ıyorum . D ışarıdan sa tın alm ak zo­
b ir filim y ap m ak için herşeyim iz v ard ır. A ncak
ru n d a olduğunuz için çok pahalı olan ham filim
b u n lar b ir film i im âl eden m akinelerdir ve y e­
ve b ü tün dünyada pahalı olan la b o ra tu a r ü creti
te rli değildirler. A caba benim le aynı k an ıd a m ı­
b ir yana, filim y apm ak pahalı değildir. A ncak,
sınız ?
hem fü im hem de la b o ra tu a r h arcam aları sabit,
vazgeçilemez, başlan g ıçtan beri bilinen h a rc a m a ­
lard ır. B unun dışında, bir film in hem en hem en J. D . :
hiç kim seye p a ra ödenm eden yapıldığı bilinm ek­ Size şu şekilde cevap veriyorum ; H in d istan ’da
tedir. S inem ada g arip tir, herkes çalışır ve k im ­ S a ty a jit H ay v ar. P a th e r P an ch ali'y i y ap m ak is­
senin cebinde p a ra yoktur. D em ek oluyor ki, bu­ tiyor. 3 yılını h arcıy o r bu işe. K arısının m ücev­
gün T ü rkiye’de, b ir şeyler söylemek, düşündük­ herlerini sa tıy o r v.b. K ısaca herşeyini tehlikeye
lerini dile getirm ek isteyen genç yönetm enler atıy o r. T ek um udu sessiz b ir k opya yapabilm ek­
için filim yapm ak hiç de olanaksız değildir. B u­ tir. 40 dak ik alık filim çekiyor. B unu d a 40.000
nun b ir sorun olduğunu sanm ıyorum . B ir filim TL. sına yapıyor k i bu k a d a r p a ra bulunabilir.
T ürkiyede en faz la 300.000 T.L. n a çıkar. Bu da S onra filim yapım cılarını, h ü k ü m et k işü erin i
b ulunam ayacak b ir p a ra değildir. İ ra n ’da, hiçbir görm eye gidiyor. Y avaş yavaş film iyle ilgilen­
alty ap ı olm adan, sinem a açısından çok d ah a zor m eye başlıyorlar, sonunda tam am en d estekliyor­
k oşullar altında yapılanın b u rad a yapılm am ası lar. Bu olay H in d istan ’d a geçiyordu. Bu a n la ta ­
için engel görm üyorum . B iraz önce sözünü e tti­ cağım da P a ris ’te geçecek. Je an Luc G odard ilk
ğim Ira n lı yönetm enlerden biri kendi stüdyosunu film ine beş p arasız başlıyor. G üçlükle 400.000
k u rm u ştu r. A ncak stüdyoda topu topu 4 k işi v a r­ TL. buluyor ve Tous les g arçons s’apellent P a t-
dır. B ir yönetm en (kendisi) b ir alıcı yönetm eni, rick / B ü tü n çocukların adı P a tric k ’t ir adında
aynı zam anda u y arla m a yapan b ir m akinist ve k ısa b ir füm çekiyor. A m a yalm z g ö rü n tü leri çe­
b ütün dış ilişkileri düzenleyen b ir script. Bu kebiliyor. S onra çeşitli y ap ım cılara b a şv u ra ra k
k ad a r. İş te orada, böylesine elem ansız bir o rta m ­ ses bandım tam am lay ab ü m ek için m alî yönden
da, ekonom ik ve sinem a bakım ından b ir az ge­ d esteklem elerini istiyor. Bunu B rau n b e rg er ad ın ­
lişm işlikten söz edilebilir. A m a burada, g ö rü n tü d a b ir yapım cı kab u l ediyor. Ve y ap tığ ı iki k ısa
yönetm eni, kurgucu, ses m ühendisi sorunlarının filim de bu şekilde g erçekleşm iştir, ik isin d e de
varolduğunu sanm ıyorum . G üçlük çekilebilir,
m alî bakım dan son derece kısıtlıydı. Godard. Bu
am a yılda 220 filim yaptığ ın ıza göre bu güçlük
gibi şeyler H in d istan ’d a olabiliyor, F ra n s a ’da,
g erçek değildir. İyi filim ler y ap m ay a elverişli
A m erik a’da, R u sy a’da, P olonya’da, İ ra n ’d a ola­
k işiler zorunlu olarak vardır. O nları k o llektif ç a ­
biliyor. T ü rk iy e’de olm am ası için b ir neden g ö r­
b ay a k a tm a k yeter. Bu b aşarılam az b ir şey de­ m üyorum . G erçekten ben b ir sorun görm üyorum
ğil. Bu bakım dan, sorunu, bir açık oturum dü­ o rtada.
zenlem enizden de anlaşılıyor, şim dilik sizin k a ­
d a r k ö tüm ser b ir şekilde görm üyorum . Sözü şim ­
D . S. :
di size bırakıyorum . B ana, durum u nasıl k ö tü m ­
ser gördüğünüzü; ve bu açıdan benden ta m ola­ Bu gibi şeyler T ü rk iy e’de de oluyor, ilg in ç film ­
ra k ne beklediğinizi anlatın. Ben b aşlan g ıçta si­ ler y ap an kim seler çıktı. A m a yine de T ü rk iy e’­
zin için bir sorunun v a r olabileceğini sanm ıyo­ de bu çok güç. H erşeyden önce b ir yılda çevrilen
rum . V arsa bu soru n lar nelerdir? filim sayısı birçok şeyi açıklıyor. H in d istan 450
filim yapıyor, biz bunun yarısını.
O. K. :
Sözü m alî ve diğer güçlükleri çok iyi bilen, böy- J. D . :
lece bize cevap verebilecek olan, yönetm en D uy­
gu S ağıroğlu’y a verm ek istiyorum . Ben b ir sine­ Hollyvvood’u nki k a d a r b ir y ap ım a sahip olduğu­
m acı için sa n a t k ay g ıları ta şıy a n b ir filim y ap ­ nuzu biliyor m usunuz?
m anın o k a d a r kolay olm adığını sanıyorum . F i­
D . S. :
lim yapım cıları bu konuda pek hoşgörür değildir­
ler. Bu da T ü rk iy e’de filim yapım ının ne k a d a r tica-

48
ri olduğunu gösterir. H alk bu tic a ri filim lere o
k a d a r alışm ış, yapım cı bazan o k a d a r çok p a ra
k az an m ıştır ki, bu düşünüşü değiştirm ek a rtık
çok güçleşm iştir.

J. D. :

Bu gibi duru m lard a sorun daim a, kendinizin ol­


m ayan am a gene de varolan düzeni kabul etm ek
y a d a etm em ektir. T icarî filim ler y ap a n bir y a­
pım cıyı hiçbir zam an, tic a ri olm ayan b ir film
yap m aya inandıram ayacaksm ız. G örüntüleri çek­
tik te n sonra belki ilgilenecektir.

D. S. :
Şu n o k ta y a gelm ek istiyordum : Sinemacı, tic arî
filim yapım cılarını ilgilendirem ediği zam an, fil­ Açık oturuma katılanlar: R. TEKSOY, T OKAN, G. SCOG-
m iyle ilgilenecek b aşk a birini bulm ak zorunda­ NAMILLO, J. DOUCHET, O. KUTLAR, D. SAGIROĞLU, H.
dır. Bu, herşeyden önce seyirci olacaktır. T ü rk i­ AKBELEN.
ye’de seyirci de yoktur. Çünkü, bu gibi filim ler-
le ilgilenebilecek seyirci, T ü rkiye’de büyük bir
sürüm alanı bulan yabancı filim lerle bozulm uştur.
U lu sla ra rası seyircinin de ilgilenm em esi norm al­
dir. T ü rk sinem acısı kendisini k u rta ra c a k b ir k a ­
pı b u lam am aktadır. F ra n s a ’da durum çok deği­
şik tir.

J . D. :
Bu durum , hiçbir zam an bir çıkm az değildir.
U lu slararası seyirci neden b ir T ü rk film iyle Ugi-
lenm esin ?

D. S. :
Ç ünkü bu, genel k ü ltü re bağlı olan b ir şeydir.
T ü rk dili..
BAĞIM SIZ BİR SİNEMACI SATYAJIT RAY/CHARULATA.

J . D. :

Ben size, bilinm eyen dillerde çevrilm iş 15 - 20


u lu slararası filim gösterebilirim . ra sı filim ler y ap m ay a çalışm ayın. Tersine, b aşa­
rı k azan a ca k te k şeyin halkınıza y ak ın olmak,
onu gerçek bir şekilde çizm ek olduğuna ve u lu s­
D. S. :
la ra ra sı düzeye erişm enin b una bağlı olduğuna
Söylem ek istediğim i yanlış anladınız. H indistan’­ kendi kendinizi inandırın. Bu, k im o lu rsa olsun
la U gilenilm ektedir, M eksika ile ilgilenilm ekte- h er y a ra tıc ı için doğrudur. T evrat, İsra il’de y a­
dir, T ürkiye Ue ilgilenen yoktur. pıldığı için evrenselleşm iştir. Homeros, aynı şey.
1001 gece m asalları, aym şey. H erşeyden önce,
J . D. : kendi yurdunda ve kendi halkı a ra sın d a bulun­
m alı sanatçı.
B ununla, b aşlan g ıçta söylediklerim i tam am en
doğruluyorsunuz. N e yazık k i kendinizi hiç de
D. S. :
doğru olm ayan bir şekilde görüyorsunuz. U lus­
la ra ra sı değerde, iyi b ir T ü rk film i yapm anın Sizinle aynı kanıdayım . Z aten, sam im i, g erçek ol­
te k yolu, bu film in m u tla k a ve tüm üyle T ü rk ol­ m ay an b ir eser sa n a t eseri olam az. B ir T ü rk ’ün,
m asıdır. F ilm T ürkiye’deki gerçeği yan sıtm alı­ A m erik a’ya, F ra n s a ’y a H in d istan ’a özgü şeyler
dır. T ü rkiye’yi doğru, gerçek b ir şekilde çizme- y ap am ay acağ ı aç ık tır. A ncak, yine de T ü rk iy e’­
li, bize T ürkiye hak k ın d a bilm ediklerim izi ö ğ re t­ de bir film yap m ak ve bunu d ışarıy a satm ak , ti­
meli. U lu sla ra rası seyirciyi düşünerek u lu slara­ carî k ay g ılar yüzünden hem en hem en olanaksız.

49
J. D. : neğin, ekonom ik açıdan A nadolunun k o şulları
b aşk a ülkelere benzem ez. Bu gerçek leri güçlü b ir
G üçlükler yok dem iyorum . İ ra n ’da ülkeyi tü m ü y ­
akım şeklinde dile g etirebilm ek için yırtıcı, k ırı­
le y an sıta n filim ler yap an G ülistan ve G affarî’-
cı fü m ler yap m ak g ere k tir. A m a bu kez de T ü rk
yi alalım : G ülistan’ın film i A v ru p a’d a gösterildi.
sinem acıları b ir b aşk a engele, san sü re ça rp aca k ­
A vrupalI eleştirm enler filim le ilgilendiler. A m a
lard ır. Bu k onuda D uygu Sağıroğlu’nun düşünce­
bazı güçlükler dolayısiyla fiilm h âlâ satılam adı.
lerini bilm ek istiyorum .
Bilinm eyen b ir sinem ayı ta n ıtm a k daim a güçtür.
Gene de filim A vru p a’y a çık ac ak tır. Ç ünkü z a ­
m an la ve eleştirm enlerin desteğiyle seyirci, zo­ D . S. :
runlu olarak film e Ugi doyacaktır. T ürkiye için
T ü rk sinem acıları «U luslararası» la şm ak istem i­
de aynı şey olacak. Ja p o n sinem ası için de b aş­
yorlar. Bu, kendileri için b ir ü stü n lü k ifad e e t­
la n g ıçta aynı şey oldu, H in t sinem ası için de.
m iyor. Ben, b ir T ü rk sinem acısı olarak, «U luslar­
B rezilya, A rja n tin yeni ta n ın m a y a b aşlayan Ko­
arası» la şm ak istem iyorum . G erçekten, bu, be­
lombiya, M eksika’nın Uk film leri hep bu dönem ­
nim için b ir ü stü n lü k değil. H erkesin füm im i g ö r­
den geçtüer. B aşlan g ıçta k ü ltü r ve sinem a b ak ı­
m eye gelm esini isterim , ancak, füm im i görm eye
m ından az gelişm iş olan b ü tü n ülkelerde a rtık
geleceklerin h erk esten de önce T ü rk ler olm asını
böyle b ir sorun yoktur. Doğu A v ru p a ülkeleri için
isterim . U lu sla ra rası ala n a çık m ak büyük b ir şey
bile aynı şey o lm uştur: Çekoslovakya, sinem ası­
değüdir. Z aten az gelişm iş b ir ü lk e için, diğer
nı F ra n s a ’da, In g ilte re ’de, b ü tü n A v ru p a’da t a ­
ülkelere fü im yapm ak, ilginç değüdir. Az geliş­
nıtabilm ek için 5 yıl u ğ raştı. B ugün bunu b a ş a r­
m iş ülkeler için en önem li şey, önce kendini k u r­
m ıştır. Polonya sinem ası aynı durum da. K uşku­
ta rm a k tır. Film im den söz açm ak istiyorum : B ir
suz, bu iş hem en olmaz. H er yanıyla T ü rk olan,
filim yap m ak istedim . M alî b akım dan beni iyi
çok ilgi çekici, çok iyi b ir filim yapacaksınız.
destekleyen ve sonuna dek benim le aynı düşün­
A v ru p a seyircisi, eleştirm enleri, sinem anın ileri
cede olan b ir yapım cı buldum . B eraberce b ir filim
gelenleri, filim le ilgüenecekler, filim üzerinde ko­
y ap tık , iy i v ey a kötü, y arg ıy ı film i g ören eleş­
n u şa ca k lar so n ra (1) «S anat ve deney sineması»
tirm en ler verecek. A ncak ben sam im iydim . G er­
yöneticileri, tehlikeyi göze alıp filmi, P a ris ’te,
çekten T ü rk olan b ir şey y ap m ak istedim . Bu
R om a’da, B erlin’de, N ew Y ork’ta, L ondra’da pi­
n o k ta y a gelm iş miyim, üzerinde ta rtışılab ilir. A n­
y asay a çık arm ay a ce sa re t edecekler. Y avaş y a­
cak sansür, fü m in y u rt dışına çıkm asını kesin
vaş filim tan ın acak . Bu iş belki ik i veya üç yıl
olarak y asakladı. F ilim şim di A n k a ra ’dadır. Hiç
alac ak tır. A ncak, k a z a n a n la r sizler olacaksınız.
kim se de dışarı çıkm asını istem iyor.
B aşk a tü rlü olamaz.

O. K. : J. D . :

B u rad a D uygu S ağıroğlu için b ir noktay ı açık­ S an sü r sorunu sadece size özgü b ir sorun değil­
la m ak isterim . Je a n D ouchet, bugünkü durum un dir. F ra n s a ’d a d a v ar. B ü tü n ülkelerde var.
nedeni olarak kendine güven duygusundan yok­ İ r a n ’da en az sizin k ad a r, h a tta belki de sizden
sun olm ayı gösterdi. D oğrusu, bu oturum u h a ­ faz la v ard ır. Sizinki gibi ülkelerde, san sü rü n
zırlark en, böyle b ir tem ellendirm e yapılabileceği­ h assas olması, yüksek m a k am lard a bulunan bazı
ni düşünm em iştik. Az gelişm işlik gerçek b ir du­ kim seleri ra h a tsız edebilecek olan b ir ta k ım yok­
rum dur. T ü rkiye’deki sinem anın genel görünüşü sullukları gösteren gerçeklerin hoşa gitm eyişin-
budur. K endi kendine güven duygusundan yok­ dendir. Bu aç ık tır ve h ü k ü m etlerin tam am en
sun olmak, bu durum un b ir nedeni değil, olsa ol­ norm al b ir tepkisidir, işte , bu n o k ta d a oyun sıra ­
sa sonucudur. Je a n D ouchet’nin dediği anlam da sı sîzindir. N e yaparsım z, m esleğim izde h üe yap ­
tü m ü y le T ü rk olan bir filim y apm ak g ü çtü r. Çün­ m ak zorunluluğu v ar. Ş a r tla r ne o lu rsa olsun, y a­
k ü T ü rkiye’deki s a n a t geleneği, Ira n ve H indistan pım cıya, işletm eciye, san sü re k a rşı hile y ap m ak ­
gibi ülkelerden biraz değişiktir. C um huriyetten ta n b aşk a yolumuz yok. Sorun, herşeye k a rşın
bu yana, T ü rk iy e’ye özgü b ir gerçekçilik akım ı düşüncenizi açığ a vurabilm eyi sa ğ lay acak hileyi
doğdu. R om an’da, şiir’de, öbür sa n atlard a, bu a k ı­ bulm aktır. O layları, film inizi y ap acak ve kabul
m ın çarpıcı eserlerine ra stla n m ıştır. Sinem a’da edilmesini sağ lay acak şekilde k u rm ak gerekir.
d a bu akım ın bir başlangıcı oldu. Ö rneğin D uy­ B ir şey, doğrudan doğruya y ap m a olanağı olm a­
gu S ağıroğlu’nun filmi, M etin E rk s a n ’ın filim le- dığı zam an, dolaylı olarak yapılır. O laylar olduk­
ri gerçekçi filim lerdir. A ncak T ürkiye’de sorun ları gibi gösterilem edikleri zam an, sim gelerle b ir
başkadır. T ü rkiye’de gerçekler çok se rttir, ö r- öykü an latılır. İ ra n ’d a n eler y ap tık la rın ı g ö r­
düm. Y önetm enlerin b ir tan esi b ir 1001 gece m a­
salı olan «K am burun Aşkı» m çok m odem b ir şe­
(I) « S anat ve deney sinem aları» b a tı ülkelerin­ kilde dile g etirm iş. Bu, ölen ve ölüsü sosyete’nin
de daha çok sa n a t değeri olan fü m ler göste­ ileri gelenlerinin evlerine g iren bir k am burun
ren salo n lara verilen isim dir. öyküsüdür. B a şta n sona sim gelerle dolu olan

50
film, İ ra n ’d a eleştirm enler ta ra fın d a n b ir allego- J. D, :
ri o la ra k k arşılan m ıştır. G üldürü görünüşüne
Bu iki k ısa m e trajlı film i yapm asaydı, hiçbir z a ­
k arşın, tü m Ira n toplum unu şa şırtıc ı b ir biçim ­
m an A B out de Souffle’u y ap am ay acak tı.
de y an sıta n h ay re tle görülm e b ir film di. Gülis-
ta n ’ın çevirdiği öbür filim de de aynı durum gö­
rülüyor. B ayağı bir öykü a n la tılm a k ta d ır: A ra ­ T. O. :
b asın a aldığı kadın, ta k s i şoförüne b ir bebek te r- T ü rk iy e’de durum aynı değildir. Sinem a m esle­
ked erek k aç ar. Ve gene o rta y a toplum sal sorun­ ğine k ısa m e trajlı filim lerle g irm e zorunluluğu
la rı y an sıta cak bir olay çık ar: Şoför bu bebeği y o ktur. R ay de film y ap m ay a uzun m e trajlı bir
ne y ap a ca k ? Y önetm enlerin h er ikisi de, I r a n ’m filim le başladı. N ew Y ork okulundan Shirley
gerçeklerini tüm üyle gösteren f a k a t sa n sü r ta r a ­ C lark e’ta n söz ettiniz. S. C larke R ay veya Go­
fından y asaklanm ası im kânsız ik i filim yapm ış­ d ard k a d a r tanınm ış değildir. Ç ünkü d ışarıd a ve­
lard ır. E lb e tte bu yönetm enler T a h ra n ’da veya y a b ir filim şenliğinde göze ça rp m ak şansını el­
İ ra n ’ın köylerinde ra stla n a n büyük yoksulluğu de edem em işti. Şu n o k ta y a gelm ek istiyorum :
doğrudan doğruya g ö sterm ek isterlerdi. A m a öy­ B ir ülkenin sinem a açısından gelişm esi, h a tta bir
le y apsalardı, hem en sa n sü r film i y asa k la y a c a k ­ sinem acım n kişisel gelişm esi 3 k o şu la bağlıdır.
tı. D üşünceleri açığ a vu rm ak için d aim a bir yol Önce iç p azar. F ilm leri iç p a z a r ta ra fın d a n k a ­
bulunur. C ezayir savaşı sırasın d a aynı sorun bul edilebilm elidir, ik in c i o la ra k Dış p azar. FU-
F ra n s a ’da da vardı. C ezayir sevaşına hiçbir z a ­ mi ih raç edebilm e im kânı. B azan, iç p az ard a k a ­
m an yan aşılam am ış tır. G odard Le p e tit S oldat / bul edilse, büyük sürüm sa ğ la sa bile, bu sürüm
K üçük a sk e r film ini y ap tığ ı zam an, filim üç yıl film i y a şa tm a y a yetm eyebilir. D em ek oluyor ki,
yasak lanm ıştı, ö ze l gösterilerde, sinem a k ulüp­ film i ih raç etm e im kânı m u tla k a a ra ştırılm a lı­
lerinde bile gösterilem em işti. S orun aym ydı. dır. Az gelişm iş ü lkeler için füim lerini kolayca
A çık o la ra k ele alınam adığından dolaylı olarak ihraç etm e şansı y oktur. B irçok k ereler füm
yapılıyordu. B ir engel aşılam adığı zam an e tr a ­ şenliklerine g ittim . Bu şenliklerde örneğin b ir
fından dolaşılır. H er zam an b ir çözüm yolu v a r­ A v u straly a film i g österisine gitm iyordum . B ir
dır. H er zam an. tak ım ön y arg ılarım vardı. H er gün 4 - 5 füm gö­
rüyor, b u n lara bir de A v u straly a fü m i k a tm a k
istem iyordum . Bu h er zam an böyledir. Az geliş­
D . S. :
miş ülkelerin film leri d aim a kendi kendilerini
H er zam an bir çözüm yolu vardır. Z aten filim te k ra r ederler. F ilm in ilginç olup olm adığı ön­
y a p m ak ta n vazgeçm edik. M ücadele etm ekteyiz. ceden bilinemez. E leştirm en lerin tepkisine b ak ı­
B ir gün b ü tü n engellerin aşılacağından eminiz. lır. Çok iyi bilirsiniz. V enedik film şenliğinde
A ncak şimdi, bu durum da bulunm am ızın neden­ F ra n k P e rry ’nin D avid and L isa / D avid ve L i­
lerini araştırıy o ru z. sa adlı bir film i vardı. V enedikte idim am a film i
görm eye gitm edim . S onradan eleştirm eleri oku­
dum. A ncak o zam an görm ek isteğ in i duydum .
J. D . :
J. D. :
Şim dilik bir te k neden görüyorum : Saldırıya
geçm eye ce sa re t edem iyorsunuz O k ad a r. Gerçi konum uz A m erik a değil. A m a bu iyi b ir
örn ek tir. B ir filmi, ö n y arg ılara sahip olduğu,-
nuz, iyi olm ıyacağından k o rk tu ğ u n u z için g ö r­
TU NCA N OKAN : m eye gitm ediğiniiz söylediniz. B en de V enedik’­
te idim. D avid and L isa’yı gördüm ve çok be­
Sorunun başlangıcına gelm ek istiyordum . «Sine­ ğendim . F ilm bu yıl P a ris te gösterildi. Şenlik­
m a açısından az gelişm iş b ir ülke» ne d em ek tir? lerde bir film i görm üş olan en az 10 k işi d alm a
B ir ülke sinem a açısından ne zam an gelişm iş ne b u lu n acak tır. Şenliklerde bilirsiniz, h ab erler k u ­
zam an az gelişm iş sa y ılır? Je a n D ouchet bize la k ta n k u la ğ a çok çabuk yayılır. F ilm i b a ş ta
alışılm ışın dışında örnekler verdi. H indistan’da seyreden 10 kişiden biri film i beğenirse, Uginç
S a ty a jit R a j adında bir yönetm en vardır, am a b u lu rsa h erkes bunu duyar, ikinci, üçüncü, d ö r­
R ay H in t sinem ası dem ek değildir, istis n a i g e­ düncü gösteride h erk es film i görm eye koşar. Bu
lişm eler, istisn ai nedenlerle v ar olurlar. Bunu böyledir. D oğrudur, b aşlan g ıçta yalzızca 10 kişi
açıklayayım . R ay P a th e r P an ch ali’yi çevirdi ve b u lu n acak tır. A m a bunun hiç önemi yok. ö n e m ­
onu Cannes filim şenliğinde sundu. Şenlikte f i­ li olan on kişinin o rad a bulunm asıdır.
lim göze batm am ış olsa idi, bugün u lu slararası
üne sahip, tanınm ış b ir R ay olm ayacaktı. Godard
T. O. :
F ra n sız sinem asındaki ününü k ısa m e tra jlı filim -
leriyle değil, uzun m e tra jlı bir film ile A B out de Cannes’d a özel salo n lard a film g österilerinin p a ­
Souffle / S erseri A şık lar üe yaptı. ra y a bağlı olduğunu çok iyi bilirsiniz. F ilm ya-

51
p ım cıları nasıl se y ah a t ederler, bilir m isiniz ? C an­ Ö rneğin bir sin em atek k u rm ak tasın ız. Şim diden
n es’d a bir tr a n ’lı yapım cı tanıdınız m ı? Zengin 2500 üyeniz v ard ır. D aha b aşlan g ıçta. Sinem a
m idir, ek gö steriler için, b ir dördüncü, beşinci gös­ eserlerine y a tk ın b ir seyirci y etiştiriy o rsu n u z.
te ri için ödeyecek p a ra sı v a r m ıd ır? F ra n k A n k a ra ’d a aynı şey. İzm ir’de de bu tü r film leri
P e rry zengindi, A m erikalı idi, D olarla ödem e y a­ k ab u l etm eye hazır, k ü çü k b ir topluluğun v a r
pıyordu, film ini te k ra r te k ra r g eçirm ek olanağı­ olduğunu söylediler. Bu, büyük b ir şey değü bel­
n a sahipti. ki. A m a P a ris ’te F ra n sız S in em atek ’inin 30 k işi
ile çalışm ay a başladığım un u tm ay ın . B ugün k aç
k işi vardır, bilm iyorum . A m a bildiğim şu: Bu sa ­
J. D . :
yede F ra n sız seyircisi sinem a açısından ta m am en
M übalâğa etm eyin. 100 - 200.000 TL. sına çıkan değişm iştir. 20 yılda yetişen yeni, seçkin b ir se­
bir film yapm ışsınız. S onradan g ö steriler için yirci k itlesi v ard ır. B urada, bunu y ap m ay a b aş­
4.000 - 6.000 TL. ayırm am ışsanız, işte o zam an lıyorsunuz, seyirciyi y etiştirm ey e başlıyorsunuz.
felâ k et v a r dem ektir. Bu m üm kün değildir. O lay­ Seyircide olduğu k ad a r, yap ım d a d a te k n ik b a­
ları gerçekçi b ir şekilde görm ek gerek ir. B ir film kım dan bir a lt yapınız m u tla k a v ard ır. Belki çok
için 200 - 300.00 TL. ay ırd ık tan sonra, g ö ste ri­ değil im kânlarınız, am a sözcüğün iyi anlam ıyla,
ler için daim a sekiz on bin lira h arcan ır. Bu iş tüm üyle tic a ri olm ayan ve sa n a t açısından u lu­
bütçeye g irer. B ir fü m çevirm ek için 300.000 lira sal b ir sinem a k u ru lm ası üm idini beslem enize ye­
bulabilm işseniz, g ö ste riler için de 10.000 TL. d a­ tecek b ü tü n o lan ak lar elinizdedir. A yrıca, büyük
h a bulabilirsiniz, dem ektir. film ler y ap m ak için ticarilik de b ir engel değil­
dir. T ü rk iy e’de h an g i tü r tic a ri film ler yapıldı­
ğını bilm iyorum , b u n lar m elodram veya ta rih sel
T. O. :
fim ler olabilir. T ü rk iy e tarih in in , g ö rü n ü şte çok
Sizin düşünüş şekliniz çok değişik, sizinle bu ko­ tic a ri f a k a t aslında ilginç ve etkileyici ta rih i
n u ları ta rtışam am . Az gelişm iş ülkelerde fü m film ler y ap m an ıza elverecek k a d a r zengin oldu­
yapım cılarının tu tu m u n u bilem ezsiniz. 1960 t a ğunu sanıyorum . Y alnızca m odem film ler y a p ­
b ir T ü rk yapım cısı film ini V enedik şenliğine gö­ m ak istem eniz için bir neden görm üyorum . H e­
tü rd ü . Les C ahiers du Ciném a y az arla rın d an Luc m en b ir M arienbad y ap m ak istediğiniz duygusu-
M oullet, gösteride bulundu. S onradan film i nasıl su uyandırıyorsunuz. M arienbad’ın bu ülke b ak ı­
nitelediğini hatırlayam ıyorum . A m a hiç beğen­ m ından hiçbir ilgi çekici yam y o k tu r. Robbe -
m em işti. Yapım cı ise film i 5 - 6 kişiye g ö ste r­ G rillet, L ’Im m o rtelle / ö lü m sü z K adın’ı İ s ta n ­
m işti. B ir b aşk a n o k ta y a gelm ek istiyordum . bul’d a çevirdi diye bu film in de sizin için ilginç
B ir sinem acı, kişisel çab alarıy la u lu slararası üne olduğu söylenem ez. Y urdunuzu doğrudan do ğ ru ­
erişse bile, koşu llar genelleşm eden bu durum bir y a g österecek film leri zam an yitirm eden y ap m a­
ülkeyi değiştirem ez. B u az gelişm iş ülkelerin so­ ya başlayınız. B a tı’nın g eçtiğ i yoldan geçm elisi­
ru n u d ur. T ü rkiye’nin az gelişm iş b ir ü lke olm a­ niz. Bu yolun tu tu lm ası ilgi çekici olur, çünkü
m ası g erek tiğ in i söylüyorsunuz. D urum böyle de­ çağ d aş ve söylenm eye d eğ er şeyleriniz v ard ır.
ğildir. Sinem a eleştirm eni o la ra k T ü rkiye’de si­ D em ek k i o rta d a b ir sorun yok. B irini seçebile­
nem a açısından bir gelişm e olm adığını gözlüyo­ ceğiniz b ir sü rü yol v ard ır. D üşündüklerinizi açı­
ruz. ğ a vurm anın olanaksızlığına hiç inanm ıyorum .
H er yerde sa n sü r v ard ır. B ir şey yap m ak iste ­
J. D . : dik ten so n ra d aim a yapılabilir. P a r a bulunur, vb..

Y ılda 240 filim yapıyorsunuz. B unlar tic a ri ola­


bilir, en kö tü ko şu llar içinde çevrüm iş olabilir, B E K tN T E K S O Y :
n ih a y et alışılagelm iş en k ö tü k u ra lla ra göre y a­
pılm ış çok kö tü film ler olabilirler. A ncak gene ö n em li olan, yalın d u ru m d a b ulunan sinem acının
de y ılda 240 filim yap an b ir sinem a fabrikanız durum u ile b ir sinem a en düstrisinin v arlığının
v a r dem ektir. Şim di b ir ülke düşününüz ki hem k a n ş tın lm a m a s ıd ır. Az gelişm iş b ir ülkede sine­
yılda 240 füm yapsın hem de bunların içinden 3-4 m acının b a ş a n lı b ir fü m yap m ası m üm kündür.
ta n e k aliteli film çıkm asın... iş te buna beni in an ­ A ncak bu, o ülkede gerçek b ir sinem a en d ü stri­
dıram azsınız. B unun için m ücadele etm ek size sinin v a r olduğu anlam ın a gelm ez. Ben sinem a
düşer. H er zam an, olmaz, olam az dem eyin. Ol­ en d ü strsi gelişm iş olan b ir az gelişm iş ü lk e t a ­
m ası için m ücadele edin. Sorun o k a d a r çapraşık nım ıyorum . Je an D ouchet’nin saydığı, Çekoslo­
değil. E lde edilm esi güç b ir iç p a z a r bulunduğu­ vakya, R om anya, Polonya, az gelişm iş ü lk eler
nu söylüyorsunuz. B una em inim. E lde edüm esi değildir.
zor b ir dış p a z a r vardır. B una d a em inim. H er-
şey güç olacaktır. H içbir şey size h azır verilm e­
J. D . :
yecek tir. E lde etm ek g erekir. Bunu yapabilirsi­
niz ve başaram am an ız için hiçbir engel yoktur. Iran , P a k ista n ...

52
R. T. : oldukları g ö rülür. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl
başına, çizdiklerini hiç kim senin s a tın alm ak is­
Az gelişm iş ü lke olarak ne anladığım ı açık lay a­ tem ediği lânetlenm iş ressam ların başladığı ça ğ a
yım. Az gelişm iş ülke ekonom ik bakım dan b a ­ dek, ressa m la r sip arişlere boyun eğm işlerdir. 20.
ğım sız olm ayan bir ülkedir. Ekonom isi, b ir veya yüzyıl ressam ları, lanetlenm işlerdi çünkü ekono­
birkaç yabancı gücün etkisi altın d a bulunan bir m ik b akım dan geleneğe ay k ırı davranıyorlardı.
ülkedir. D olayısıyla, bu ülke siyasal bakım dan Resim sa n a tı için böyle olan durum , edebiyat,
özgür değildir. Az gelişm iş ülkelerin endüstrile­ m üzik için de aynı idi. 17. yüzyılda k ra la gön­
ri, yalnızca, bu ülkeyi kontrol eden yabancı g ü ­ derilm eyen, veya k ra l veya k ra liy e t p ren slerin ­
cün ekonom isinin g erekli duyduğu k o şu llara uy­ den biri ta ra fın d a n sip ariş edüm eyen b ir eser
g u n b ir şekilde gelişebilir. G ünüm üzde az geliş­ yoktu. B ütün san atçılar, R acine olsun, Molière
m iş ülkelerin genellikle, k a p ita list ve neo - em ­ olsun, Corneille olsun, resm i b ir koruyucu ta r a ­
p ery a list ülkelerin denetim i a ltın d a olduklarım fından y a güneş k ra l y a d a b ir p ren s ta ra fın d a n
görm ekteyiz. A ncak, k a p ita list ekonomide, film k o ru n m ak tay d ılar. Bu sa n a tç ıla r kendilerinden
herşeyden önce b ir m aldır. B ir film in yapım ı, istenilene göre y aşam a ğ a zorunlu olan kişilerdi.
k azan ç k u ra lın a uygun b ir şekilde düzenlenm ek­ Sinem anın bir en d ü stri olduğunu söylüyorsunuz.
tedir. Bu k u ra l da, ne yazık ki, s a n a t ve k ü ltü rü n G erçekten öyledir. K azan ca d ay an ır. A ncak, bu
gereksinm elerine k ay ıtsız k alır. B ir film in y a­ durum Hollywoodun dünyanın en iyi sinem asını,
pım cıları, bankacılar, m aliyeciler, ta cirle r, sa n a­ en büyük san atçıların ı, y a ra tm a s ın a engel ola­
yicilerdir. Bu k işiler film y aparken, u lu slararası m am ıştır. B ir sanatçı, ticariliğ in k arşısın a hile
kap italizm in ve burjuvazinin çık arların ı koru­ y ap a rak , k u rn az lık la çıkabilir. E serin i y a r a tır ­
m ak am acını güderler. Bu çık arları koru m ak ken kendisini sık an g ü çlükleri yine eserinin için­
için genellikle san sü rü k u llan ırlar. İn san h a k la n de gösterem em esi için engel y o k tu r. Hollywood
bildirisinin yayınlandığı, düşünce özgürlüğüne ne G riffith ’in ne B. K eato n ’un, N e C aplin’in ne,
genellikle saygı duyulduğu F ra n s a ’da büe, san­ sonradan yolunu d eğ iştirm iş olsa bile Von Stro-
sür, «Potem kin Zırhlısı» m 20 yıl süre Ue, Je an heim ’in, ne F ritz L an g ’ın, n e H itchcock’un, ne
V igo’nun Zéro de Conduite / H al ve ta v ır sıfır’nı R enoir’in, ne Jo h n F o rd ’un, - size en az 20 yö­
10 yıldan faz la süre ile yasak lay ab ilm iştir. Dre- n etm en sayabilirim , - çok büyük füm ler, h ay ran
y er’in Je an n e d’A rc’ın T utk u su adlı film i sansür edici eserler y ap m aların a engel o lam am ıştır. T ü r­
ta ra fın d an tüm üyle d oğranm ıştır. Söyleyecek k iy e’nin ekonom ik a lt yapısının bü y ü k film ler
hiçbir şeyi olm ayanlara, strip tiz film lerine, y ap ılm asın a niçin engel olabüeceğini anlıyam ı-
g a n g s te r filim lerine sa n sü r yok am a saydığım film yorum . B aşlangıçta, tic a ri gibi gö rü n en a m a a s ­
1er için san sü r var. D em ek oluyor ki, k a p ita liz ­ lında çok iyi film ler y ap m an ıza engel yok. Bu
m in ç ık a rla n , az gelişm iş ülkelerde ulusal bir si­ ta rtışm a n m asıl konusunun, bunda pek haksız
nem a endüstrisinin gelişm esine izin verm eyecek­ da sayılm azsınız, «alışılmış düzenin dışına nasıl
lerdir. G erçekten, az gelişm iş ülkelerde g ö ste ri­ çıkılabilir, bağım sız b ir sinem a nasıl y a ra tıla ­
len film lerin % 80’i A m erikan asıllıdır. A m erika bilir,» şeklinde olduğunu şim di görüyorum . T ek ­
özel teşebbüs ülkesidir, ö ze l teşebbüs deyimi, r a r ediyorum , bu bağım sız sinem ayı y a ra tm a k
h er akıllı kişinin, kendisine güneşte bile bir y er son derece g ü çtü r. Dev b ir ce sa re t ister. Y u k arı­
yapabileceği dem ektir. N e yazık ki, sinem a a la ­ d a saydığım b ü tü n sinem acıların y a p tık la rı film ­
nında, özel teşebbüs, A m erika'nın m u tlak tek el­ ler, iste r H intli, iste r îran lı, iste r Brezilyalı ol­
ciliği dem ektir. B ir sonuca v arm ak istersek, az sunlar, y ara tıcıların d a n büyük ce sa re t isteyen,
gelişm iş b ir ü lke olarak kaldıkça, o ülkede sine­ büyük m alî güçlüklerle b aşarıla n film lerdir. B a­
m a endüstrisinden söz etm ek m üm kün değildir. şa ra m am ala rı için b ir neden olm adığı için de b a­
Sinem a endüstrisi, ancak bu ülke ta m bağım sız­ şard ılar. Şim di iç p a z a r sorunu: Sözünü ettiğ im
lığını elde e ttiğ i zam an doğabilecektir. iki Ira n film ini ö rnek o la ra k alıyorum . Ira n se­
yircisi, sizinkinden 1000 k a t d ah a k ö tü h azırlan ­
J. D. : m ıştır. Ira n çok güzel b ir ülkedir, in san ları çok
akıllıdır am a yine de b u ra y a göre b ir az gelişm e
E konom ik bakım dan söyledikleriniz doğrudur vardır. G erçekten seyirci diye b ir şey y oktur.
am a eksiksiz değildir. B irinci n o k ta : bu ta r tış ­ H er iki film de İra n ’d a tic a ri b aşarısızlığ a u ğ ra ­
m ad a araştırdığım ız, sa lt m am ul olarak değil f a ­ dılar. B ütün k ap itallerin i, özel p ara ların ı bu işe
k a t sa n a t o la ra k sinem anın sorunlarıdır. B ütün y a tıra n yönetm enlerin durum u d ra m a tik tir. A n­
sa n a tla r özellikleri ne olursa olsun günün eko­ cak bu tic a ri başarısızlık, h er iki yönetm enin de,
nom ik güçlerine bağlıdırlar. Bu ülkenin sa n a tı­ b a ş ta film leri gören şa h olm ak üzere, ülkenin
nı iyi tanım ıyorum am a örneğin b a tıd a o rta çağ ileri gelenleri yanında bir çeşit ün saygı k az an ­
ressam larının, dinsel siparişler aldıkları ve kili­ m aların ı engelleyem edi. Böylece şim di y aşam a­
se isteklerine boyun eğm ek zorunda kaldıkları, larını ve bağım sız b ir film e yeniden b aşlam ala­
rönesans’ta soylulardan sipariş ald ık ları ve on­ rını sağ lay acak , k ısa m e tra jlı veya tic a ri film ­
la rın isteklerine boyun eğm ek zorunluluğunda ler için ilginç resm i te k lifler a lm ak tad ırla r. R ay

53
için aynı d urum olm uştur. P a th e r P an ch ali so­ m ayan bir sü rü F ra n sız gencinin F ra n sız sine­
n u nda hü k ü m et ta ra fın d a n ele alındı. B ugün sat- m asın a toplu girişidir. Bu gençler, çokcası özel
y a jit-R a y H in t sinem asının resm i tem silcisi sa ­ p aralarıy la, bu p ara y ı tehlikeye a ta ra k , v ey a pek
yılm ak tadır, çünkü tüm üyle bağım sız bir sinem a az bir serm aye ile, bağım sız film ler yapm ışlar
y ap m ay a ce sa re t etm iştir. B u rad a d a tüm üyle ve bu, tu tm u ştu r. Iç p a z a r bunu k ab u l etm iş ve
ve zorunlu o la ra k aynı şey olacaktır. boyun eğm iştir. 5 10 yıl önce bu kim seleri kabul
B aşta, hüküm et, ik tid a rd a bulunan k işiler size bile etm iyen yapım cılar, bugün o n lara film y ap ­
k a rşı olacaklar f a k a t aynı zam an d a size saygı m aları için tek lifler y ağ d ırm ak ta d ırlar, İ r a n ’dan
du y acaklar, sonunda d a sizi k o ru y acak lard ır. söz ediyordum . O rada G ülistan ve G affa rî’nin
B ir san atçı devam lı o larak baskı altın d a tu tu la ­ durum u d ah a d a d ra m a tik tir. H er ikisi de film ­
maz. M eğer k i ülkede b ir d ik ta tö rlü k olsun. Bu lerine özel p ara ların ı ko y m u şlar ve bu p a ra y iti­
ta m am en başka. A m a sizin durum unuz bu de­ rilm iştir. A şağı y u k arı 600,000 lira ları uçup g it­
ğil. Bu açıdan b ir sorun yok T ürkiyede. Sorun m iştir k i bu d a çok büyük b ir p ara d ır. A ncak
bir ce sa re t sorunu, gerçeklerin k arşısın a doğru­ bugün her ikisinin de durum ları, eskisine o ran ­
dan doğruya çıkabilm e sorunudur. S onra size, la çok d ah a kuvvetlidir. B ugün sinem alarında
aşağ ı y u k arı h er istediklerini y ap ab ilm ek ted ir­
yarın herşeyin güleceğini de söylem iyorum . Ç a­
banız son derece güç olacak, büyük m ücadeleler ler. Sonuç o larak tu ttu k la rı yol olumlu olm uş­
geçireceksiniz. F a k a t sonunda başaracaksınız. tu r. Y arın T ürkiyede hem eleştirm enlerin, hem
B ugünkü T ü rk sinem asında, derinlem esine T ü rk T ü rk seyircisinin ilgisini çekecek aynı zam anda
olan, ilginç, u lu slararası, bağım sız bir sinem a y a­ batılı seyircinin b ir kısm ını d a ilgüendirecek bir
ratm an ız a engel olabilecek bir durum görm üyo­ film yaparsanız, bu film in yönetm eninin saygı
göreceği, yapım cıların kendisinden film y ap m a­
rum .
sını isteyecekleri m u h a k k ak tır. G öreceksiniz bu,
kendiliğinden o lacak tır.
O. K. :

Sorunum uz bu idi. Sinem atek olarak, Je a n Dou- O. K. :


ch e t’nin, T ü rk sinem acılarının ve T ü rk eleştir­
m enlerinin bu durum dan k urtulabüeceğim iz ve Sözü, T ürkiyede seyircinin durum unu açık lam a­
bağım sız bir sinem a yaratabileceğim izi düşünüp sı için R o b ert Kolej Sinem a K ulübü B aşkanı H a­
düşünm ediklerini bilm ek istedik. Şim di Je an şan A kbelen’e verm ek istiyorum . T ü rk iy e’de si­
D ouchet’nin bu k a d a r y etersiz b ir o rtam d a k u r ­ nem ayı iyi bilen, beğenisi yüksek seyircilerden
nazlık la ne şekilde h a re k e t edilebileceğini düşün­ b ir «K alite pazarı» k u rab ilir m i? Belki böylece
düğün bilm ek istiyorum . B ütün ülkelerde, sa n ­ sinem a salonu sahiplerini, d ah a sonra da sinem a
süre, tic a ri zo ru n lu k lara k a rşı k u rn az lık la h a re ­ endüstrisinin yapım cılarını etkilem e olanağı ele
k e t ederek bir film yapılabilir. A ncak oralard a geçer.
h er zam an bunun için yeterli b ir o rtam vardır.
T ürkiyede film tam am en tic a ri bir m aldır. Ve H A ŞA N A K B E L E N :
endüstrinin durum u yetersizdir, ö rn eğ in , D uygu
Sağıroğlu, aynı zam anda sa n a t yönü olan tic a ­ H erşeyden önce sinem anın başlıca 2 yönde k u l­
ri b ir film yapm anın m üm kün olm adığını çok iyi lanılabileceği göz önünde tu tu lm alıd ır. Sinem a
bilir. E n k ö tü m elodram ı y apm ak gerekir. Belki değişik am a ç la ra y arıy an bir düşünceleri açığa
bağım sız b ir film yapılabilirdi. A m a bu da sa ­ v u rm a şeklidir. Sinem a k ulübü o larak s a n a t yö­
n atçıların v a r olm asını zorunlu kılardı. T ü rk iy e­ nü olan b ir sinem a düşünüyoruz. A ncak böyle
de sa n atç ı b ir b itk i gibi yetiştirilem iyeceği için b ir sinem a y ap m ak düşüncesi, seyircinin belli bir
bu d a b ir b a şk a sorundur. k ü ltü r düzeyinde bulunm asını g ere k tirir. 7. sa n a t
kendisinden önce gelen diğ er altısının b ir sonucu
J. D . : sayıldığından, bu a ltı sa n a t üzerinde belli b ir bil­
giye sahip olm ak g erek ir. Bu, sinem a sa n a tç ıla ­
R a y ’i örnek o la ra k alın. T üm üyle bağım sız bir rı bakım ından d a doğrudur. B irkaç T ü rk sine­
film le başlıyor. S onra bu bağım sız film kendi ü l­ m acısı bir y an d a tu tu lu rsa , sinem a dilini ö ğre­
kesinde çok iyi iş yapm ak şan sın a erişiyor. B u­ nen herkesin, eline alıcıyı alıp, ne olduğu belir­
g ü n Ray, yine bağım sızdır, ve tic a rî sinem a k en ­ siz film ler y ap tık la rı görülüyor. Ç ünkü T ü rk h al­
disine kapılarım k a p a tm a k b ir yana, ard ın a k a ­ kı, genellikle az gelişm iş ülkelerin halkı kendi­
d ar açm ak tad ır. H intli film yapım cıları ta ra fın - sine sunulan h erh an g i bir şeyi kabullenm eye h a­
den en fazla istenen yönetm endir. R ay. Şunu söy­ zırdır. Belli b ir sü re so n ra böyle b ir düzene o k a ­
lem ek istiyorum . T icari sinem a alanına girm ek d a r alışırla r ki, yeni iyi şeyler kendilerine k ö tü
ve onu tüm üyle değiştirm ek istiyorsanız ta m b a ­ h a ttâ a p ta l gözükür. V asatın d a altın d a b ir eğ­
ğım sızlık yolunu seçm eniz gerekir. Bu F ra n s a ’­ lenceden b aşk a hiçbir şeye tah am m ü l edemezler.
d a Yeni D alga ile olm uştur. Yeni D alga, günün D em ekki h e r şeyden önce halkın, yalnızca sine­
tic a ri düzeni yoluyla film yap m a olanağım bula­ m a alanında değil, birçok a la n la ra y ay ılan bü-

54
gilerle eğilm esi gerekiyor. Sinem anın değerlen­ m asını. O k ad a r. Bir T ü rk sinem acısının v a r ol­
dirilm esi, ondan önce gelen 6 sa n atın d a değer­ m ası, T ürkiyede yaşayabilecek, T ürkiyede başe­
lendirilm esini içinde taşım alıdır. serler verebilecek b aşk a sinem acıların v a r olm a­
ların ı sağ lay a ca k tır. B aşk a şey değil. Şim di Bay
A kbelen’e cevap veriyorum . O rta y a attığ ın ız so­
D. S. :
ru n k ü ltü r ve halk idi. İn san la rın bir şeye değer
B irkaç şey söylem ek istiyorum . H in d istan ’d a S. biçm eyi b aşaram ıy ac ak la rın a inanm ak, bunların
R ay 'd an söz ettiniz. R a y ’in H indistan’da sinema küçüm sendiğini g ö sterir. A ncak ben, sanatın, g e­
sorununu çözüm lem iş olup olm adığım bilm ek is­ nel olarak, duygululuğa, heyecana h itab ettiğ in i
tiyordum . R a y ’la H in t sinem ası az gelişm işlik­ sanm ıyorum . H er sa n atç ı seyircinin önce duy­
te n çıkm ış m ıdır? B ugünkü H in t sinem ası geliş­ g ularına, heyecanına erişm eye çalışır. Toplum un
m iş bir sinem a m ıdır? en geri kalm ış b ir kişisi, örneğin çoban v ey a P a ­
ris ’tek i kapıcı - k i bunlar, kelim enin geleneksel
anlam ıyla, k ü ltü rlü kim selerin sonuncusulandır. -
J. D . :
b ir filmi, kendisini akıllı sanan, diplom alı b ir
R ay çapında b ir yönetm enin düşüncesini açığa kim seden d ah a fa z la anlayabilir, duyabilir. B u­
vurabildiği ve film lerinin kendi halkı üzerinde nun örneklerine çok rastlad ım . E tkileyici, duy­
b aşarı kazanabildiği andan başlay arak , H in t si­ gu y a h itap eden bir resm i çoğu zam an h alk tan
nem asının R a y ’la zorunlu olarak gelişm iş oldu­ gelen seyirci, kendini k ü ltü rlü sanan, resm in a n a ­
ğunu düşünüyorum . D urum unuzda, böyle bir şe­ lizini y ap m ay a k alk an b ir kim seden d ah a iyi a n ­
yin olabileceğine inanm ak istem eyen b ir saflık layabilir, duyabilir. S a n a t tem el o larak duygu
görüyorum . E n iyi onu tanıdığım için F ra n sız si­ yoluyla bilgi edinm e şeklidir ve duygu yoluyla
nem asını örnek alayım : F ra n s a ’nın ulusal yapı­ bilgi edinm eyi reddederek, s a lt zek â yoluyla bil­
m ının beşte dördünün ne olduğunu sanıyorsunuz? gi edinm eye çalışan h er varlık, s a n a ta doğru
Y apılabiecek film lerin en kötüleri.. Ben de size gitm eyen, ona k a rş ı olan biridir. S inem ada g ü l­
k arşılık, seyircim izin k ü ltü r ve sinem a açısın­ mezseniz, sinem ada ağlam azsanız, b ir film i y a ­
d an az gelişm iş olduğunu söyliyebilirim . Le Gor- şam azsanız, sinem ayı sevmiyor, tad ın ı alam ıyor,
n iaud gibi 1 m ilyon seyirci yapan, Le T onerre de n ih ay et sinem ayı kaçırıyorsunuz dem ektir. Bu,
Dieu gibi kim senin yapm ak cüretini kendisinde h er sa n a t eseri için doğrudur. S a n a t eseri, te ­
bulam ıyacağım sandığım ız filim ler hayran lık la mel olarak, duyguların üzerinde k u ru lu d u r. Yok­
seyredilirse, bu film ler b ütün F ra n sa d a 40 mil- sa sa n a t eseri olmaz, üzerine h e r isten en şeyin
y o n 'a yak ın gişe h asılatı sa ğ la rsa bu durum dan yerleştirilebileceği b ir söylev olurdu. B asit, g e r­
k aygılanm am , bu k a d a r k a b a bir şeyi nasıl y a­ çek, doğal, güzel b ir film yaparsam z, halkı, ilk ­
pabilirim , h alk a nasıl erişebilirim diye düşünm em önce vurm ası gereken yerden beyninden değil,
m üm kündür. A m a buna k a rşılık Godard, B rig itte yüreğinden v u racak büyük b ir film y ap tın ız de­
B ard o t’yla bile bir film y ap sa P a ris ’te en fazla m ek tir. A ncak her zam an yüreğ e n işa n alm alı
100.000 b ütün F ra n s a ’da ise 1.000.000 seyirci to p ­ dendiğim iz zam an, ap a y rı b ir şey olan sa h te duy­
lar. B unları bile ta m olarak elde etm iş m idir bil­ gululukla, d u y g u larla o y n ay arak heyecanlandır­
m iyorum . Belmondo ile çevirdiği, P ie rro t le fou m ak gibi aşağılığa, b ayağılığa düşm em eye çok
P a ris ’te 200.000 seyirci y apm ıştır. Y eni dalganın d ik k a t etm ek g erek ir. D u y g u larla oynam ak, duy­
en büyük başarısı P a ris ’te 400.000 seyirci ile gulandırm anın, sa n a tın tam am en te rsi olan a ş a ­
T ru cfau t’nun 400 D arbesi olm uştur. O da tic ari ğılık b ir şeydir. Çünkü, g erçek olm ayan yollarla
seyirciyi derinlem esine çarpm adığı için. A ncak heyecan verm eye çalışılm aktadır. G erçek iseniz,
yeni dalga film lerinin çoğu P a ris ’te 100.000 gerçeğiniz yüreğinizde ise sorun y o ktur, h alk ı­
seyirciyi geçm eyen film ler olm uştur. Bizim çe­ nızı sağlarsınız. H alk yönetilebilen b ir şeye ben­
virdiğim iz P a ris vu P a r ... P a ris ’te 30.000 seyir­ zemez. Ü çbin veya d ö rtb in yıldır, u ğ raşı gö steri
ci to p la m ıştır ve bununla iftih a r ediyoruz. Taş- olanlar, b ir eserin niçin b aşarı kazandığını, n i­
r a ’da, zorlukla yü rü m ek ted ir çünkü seyirci yok­ çin b aşarı kazan am ad ığ ın ı kendi kendilerine so­
tu r. Film im iz b ütün F ra n s a ’da 100.000 seyirci y a ­ rup d u rm u şlar an cak öğrenem em işlerdir. B ir fil­
p abilirse çok, çok m utlu olacağız. B an a az g e­ min, alanında b ü tü n gird ileri yeneceği, elinde bü­
lişm iş bir ülke olduğunuzu söylüyorsunuz. Size tü n k ozların bulunduğu san ılır ve sonuç g erek
«biz de..» diyerek cevap veriyorum . A ram ızdaki h alk yönünden g erekse m alî yönden b ir felâk et
fark ın nerede olabileceğini bilm iyorum , K ültür, olur. N e k a d a r büyük o lu rsa olsun b ir y a ra tıc ı
bakım ından sizin k a d a r az gelişm iş durum dayız. daim a yenilgiler ta tm ış tır. H alkın ne olduğunu
G erçekten bu konuda sorun nerede, görem iyo­ kim se bilemez. H alk o rad ad ır beğenir ve beğen­
rum . S. R ay H in t sinem asında neyi değ iştirm iş­ mez. O na bir g ö steri verirsiniz, onu d u y ar veya
tir, diyorsunuz. K endisinin bugün v a r olmasını. duym az. D emek oluyor ki, k an ım a göre, sinem a
Godard, R enoir F ra n sız sinem asında ne yapm ış­ k ü ltü rü diğer sa n a tla rla aynı alan d a tu tu la m a ­
la rd ır? B ugün v a r olm alarını. M izoguchi Japon yacak b ir sorundur. A slında h e r sa n a tın a y rı ö-
sinem asında neyi d e ğ iştirm iştir? B ugün v a r ol­ zelliği vardır. S inem aya k a rşı k ap alı olan birini

55
m üzik etkileyebilir. Ş iir sa n atım hiç sevmeden ğım verm ek. Sinem ada, sin em atek te en yüksek
m im ariye k a rşı duygulu olunabilir. Ben k işi ola­ say ıd a filim g österin. İn sa n la r sin em ay a n e k a ­
rak , diğer sa n a tla rı severim am a şiir sa n a t ola­ d a r faz la gitseler, o layları birbirlerinden a y ıra ­
ra k beni sık ar. Ş iire k a rşı kapalıyım . B ü tü n sa ­ bilm ek, sinem ayı, sinem a eserlerini d ah a d erin ­
n a tla ra birden sahip olm ak zorunluğunda oldu­ lem esine duyabilm ek, dolayısıyla k ü ltü re doğru
ğunuz hiç de doğru değildir. Ü stelik de bütün gidebilm ek d u rum unda o k a d a r fa z la olurlar. K en­
diğer s a n a tla ra birden atılm a k isterseniz, bir sa ­ dilerine ne k a d a r fa z la resim gösterilirse, resim
n a tı bile g erçek ten bilm iş olm azsınız. B ir sa n atı s a n a tın a o k a d a r faz la d eğer biçm ek yeteneğine
bilm ek çok sıkı ve güçtü r. Şimdi sa n atın k ü ltü r sahip o lacaklardır. K ü ltü r bakım ından gerçek
düzeyine geçm ek için, b asit heyecan düzeyini sorunun, k ü ltü r besini tem in etm ek olduğunu sa ­
geride b ırak m ak ve bu heyecanın anlaşılm asına, nıyorum . Sadece M ozart, Bach, W ag n er’in eser­
n ih a y et bu heyecanı seyircide y ara tab ilm ek için leri ara sın d a b ir seçim değil, fa k a t M ozart, Bach
nasıl g e r ç e k l e ş t i r i l m i ş s e , eserin o şekilde a n la ­ ve W ag n er’in eserlerinin değişik yorum ları a r a ­
şılm asına erişm ek g erekir. Bu iş san atçın ın ve sında b ir seçim yapabüm elisiniz. K a ra ja n ’ın ve
aydının eserini y a ra tırk e n yapm ası gereken iş­ b ir başk asın ın yorum ları ara sın d ak i fa rk ı değer-
tir. Çünkü, b ir eser y a ra ta n sanatçı, seyirciye lendirebiliyorsanız, m üziği bilm ek konusunda bü­
u la ştırm a k istediği derin heyecanı o rta y a ko y a­ yük bir adım attığ ın ız aç ık tır. Bu d a ancak, g e­
bilm ek için en b asit, en ekonom ik, en göze g ü ­ rek li şeylerin sağ lan m asıy la olur, ö n ce K ara-
zel görünen yolu a ra ştırır. Seyirciye gelince, bu ja n ’ın ve başk asın ın p lâ k ların a sahip olm ak g e­
derin heyecanı duyduğu an d a n b a şla y a ra k onu rekir. Sonuç o larak ekonom ik b ir so ru n a u laşıl­
y a ra tm ış olan düşünceyi ve zekâyı bulm ası ve ay ­ m a k tad ır. Bu sorun, k ü ltü re l besinlerin sa ğ lan ­
nı zam an d a bu heyecanı y a ra tm a k için sa n atç ı­ m ası sorunudur, ö n em li olan, g erekli şeylere s a ­
nın h an g i yolu seçtiğini görebilm esi g erekir. S a­ hip olabilme olanağıdır.
n atçıların en büyüğü, en b asit, en az gösterişli,
ve en çabuk etkileyici yolu seçm iş olanıdır. Mi- H. A . :
zogouchi ve R enoir sinem acıların en büyükleri
iseler, seyirciye heyecanı u la ştırm a k için ne z a ­ Y urdum uzdaki sinem a sahipleri, bunları sağ lı­
m an b ir yol seçm işlerse bu yolun varılabilecek­ y o rlar mı ac ab a?
lerin en basiti, en za rifi ve en olağ an ü stü sü ol­
m ası nedeniyledir. Bu açıdan b aşk a bir sorum J. D . :
y o k tu r. B ana kalırsa, in sa n la ra tüm üyle önce­
Bilmeden, o to m atik o larak sağlıyorlar.
den hazırlanm ış b ir görüş sunulm ak istendiği an ­
dan b aşlay arak , h alk k ü ltü rü b ir ald a tm a c a olur.
D uygularının, heyecanlarının v a r olm ası in sa n ­ H. A . :
la rın hakkıdır. Bunu o nlara bırakın ve bu nok­
ö rn e ğ in T ürkiyede veya diğ er az gelişm iş ülke­
ta d a n b a ş la y a ra k işi görün am a, şunları sevm e­
lerde, gösterilen filim lerin ne gibi bir yüzdesi,
lisiniz, şu n ları yapm alısınız dem eye çalışm ayın.
kabul edilebilecek b ir düzeyden öteye geçen film ­
Bununla, gerçek olm ayan, sa h te b ir k ü ltü r y a ra ­ lerd ir ?
tacak sınız. G erçek k ü ltü r, heyecanların sam im i
o la ra k tanınm ası, ve duyulan şeylerin neler ol­
J. D . :
d u k ların ın bilinm esidir. D uygu yoluyla bilgi edin­
me, bilgi edinm enin iki yolundan biridir. D iğeri Hiç bilm iyorum . B una cevap verm ek b an a düş­
bilim yoluyla bilgi edinm ektir. 2 yol vardır, daha mez. Istan b u ld ak i p ro g ra m la rın nasıl o ld u k ları­
fa z la değil. nı bilm iyorum . S orun sizin sorununuzdur. B ütün
film leri görm eye gidin ve y arg ıy ı sizler verin.
H. A . :
H. A . :
H alkı eğitm ek dediğim iz zam an, b ir profesör g i­
bi eğitm ek değil, sinem adan önce gelen 6 sa n a­ S inem atekler, sinem a k u lü p leri gibi k u ru m la r çok
tın tanınm ası, bilinm esi anlaşılm alıdır. B unları iyi vazgeçilm ez şeylerdir. A ncak b u n lard an kaç
derinlem esine bilm eyi değil, bu sa n a tla r ta ra fın ­ ta n e v a rd ır? İK İ m ilyonluk b ir şe h ir için yalnız­
d an heyecan duyabüm eyi bunları değerlendirm e­ ca üç tane.
yi dem ek istiyorum .
J. D . :
J. D . : Bu, d ah a yeni b aşlam ak ta olduğunuzu g ö sterir.
Sinem ayı anlaşılabilir yapm anın en iyi yolu bil­
H. A. :
g i v erm ektir. Z ekânın eğitilm esi gibi geleneksel
anlam ında değil, K ab a anlam da bilgi verm ek, in­ İstan b u l, A nkara, İzm ir b ir şey ifade etm ez. A r­
sa n la ra soru ile ilişkide bulunabilm eleri olana­ k a d a n gelen b ü tü n b ir ülke v ard ır.

56
J. D. J. D.

S onradan herşey kendiliğinden olacaktır. İlkön­ B unları bana niçin söylüyorsunuz bilm iyorum .
ce b ir başlangıç y ap m ak g erekir. S onra herşey T ürkiyeyi tanım ıyorum . E ğ itim görm üş in san la­
zincirlem e o la ra k yürüyecektir. Kendüiğinden, rın sayısı n ed ir? O kum a y azm a bilm iyenlerin sa ­
birbirini izliyecektir. yısı çok m u d u r?

H. A . : H. A. :

E v et am a, sa n atın bu şekilde değerlendirilm esi, Çok. % 60.


dediğiniz gibi, halk için gösterü er, v. b. besin
m addelerini g erekli kılar. H alk alışk an lık ların ­ ■T. D . :
d an k u rtu lm a k zorunda k a la c a k tır. Bu alışk an ­
lık lar m elodram lar, ucuz heyecanlardır. B ütün G erçekten, bu bile b ir sorun.
b unların değiştirilm esi g erekecektir. D urum , sine­
m anın gelişm esinde olduğu gibidir. B aşlangıçta, T. O. :
geçerli olan te k şey, bir devinm esi olan ve bir
d u v ar üzerinde gösterilen b ir şey yapm aktı. Bu B ay D ouchet’den a y rı şekilde düşünm üyorum .
devinm e herşey idi. S onra b ir çöküntü devresi Belki bir gün, T ü rk sinem ası gelişecektir. T a r­
geldi. Sesli sinem ayla, özel b ir am aç olm adan tıştığım ız, bu gelişm enin k o şu llan d ır. Ben 3 so­
h erk es film ine müzik, şa rk ı koym ak istedi. R enk­ ru n olduğu kanısındayım . Önce, seyirci sorunu.
li filim lerle İsviçre göllerinin h e r çeşidi perdede Cesur film ler için seyirci bulm ak. B ağım sız film ­
görüldü. ler için seyirci bulm ak. İk in ci olarak, film y ap ı­
m ının k o şu llan . Ü çüncü o larak, sinem anın sa n a t
yönünden gelişm esi için g erek li gücü sağlam ak.
J. D . :
T ü rk iy e’de film y apm anın k o şu llan çok değişik­
B ü tü n bunları büyütm eyelim . M üzik konusunda, tir, F ra n s a ’y a göre. B ir ülke yılda 200 film y a ­
sinem aya m üziğin girm esi, b ütün büyük yö n et­ p ıyorsa sinem a açısından az gelişm iş olduğu k a ­
m enler ta ra fın d a n düşünülm üş bir şeydir. Çok bul edilemez dediniz. B ir hesap yaptım . T ü rk i­
k u v v etli bir şekilde düşünülm üştü. M üzikli ko­ ye’de, yıllık film yapım ı için 30 milyon TL. y a ­
m edilerin sinem ada kullanılm ası, küçük değil, tırım yapılm ış olduğunu buldum . A ncak bu 30
çok önem li bir olay olm uştur. S inem ada m üziği m üyon v a r değildir. T ü rk iy e’de, sinem a p a z a n
k u llan m a şekli, kuşku suz b ü tü n sinem acılar için yılda 200 fü m y ap acak b ir bütçeye sahip değildir.
bir sorundur. H angi anda m üzik kullanılacağım Öyleyse bu 200 film nasıl y a p ılm a k ta d ırla r? Bir
h an g i an d a kullanılm ayacağını bilm ek, h er yö­ film in yapım h a rc a m a la n önceden bölgesel işlet­
n etm en için söz konusu oian b ir sorundur. Bu iş meci ta ra fın d an ödenm iştir. Bölge işletm ecisi için
gelişigüzel, ra sla n tıy a b ıra k ıla ra k yapılam az. ilginç olm ayan bağım sız b ir film y ap m ak is te r­
R enk, çok önem li bir olaydır, in sa n la rın bunu g e­ seniz gerekli p a ra y ı bulam azsınız.
lişigüzel kulan m asın a gelince, ne yapalım iyi sa ­
n a tç ıla r olduğu k a d a r kötü leri de vardır. Buna J. D. :
k a rşı bir şey yapılam az.
B iraz önce de söyledim. B ağım sız b ir film y ap ­
H. A . : m ak için, alışılan yapım sistem ine hiçbir şekil­
de güven beslem eyin. K endi kendinize güvenin.
D oğru am a, bugünü göz önünde tu ta r a k konu­
Böyle b ir yapım ın y ard ım ıy la gerçek leştirilm iş
şuyorsunuz, b aşlan g ıçta durum bu değildi.
te k b ir bağım sız fü m y oktur.

J. D . :
T. O. :
M üziğin kullanılm aya başlandığı ilk film , Jazz
şa rk ısı oldu. K abul. Ben A m erikada sesli sinem a­ Y eni D algayı ö rnek o la ra k gösterdiniz. C habrol’-
n ın başlangıcında bulunm ak isterdim . D ördüncü un ilk film ini n asıl y ap tığ ın ı çok iyi biliyorum .
veya beşinci sesli film den sonra, çok büyük ses­ A ncak, tic a ri b aşarısızlığ a u ğ rasaydı, n e y ap a­
li film ler y apan çok büyük yönetm enler oldu. ca k tı ?

H. A. : J. D . :
Geçirilm esi gereken b ir u y a rla m a devresi vardır. Bu, m al. fe lâ k e ttir.
Bu u y arla m a devresi az çok uzundur. Bu devre­
nin T ürkiye için uzun olacağı ve atılg a n sinem a­
T. O. :
cılar ta ra fın d an verilecek hızın geç y an k ılan aca­
ğ ı kanısındayım . A m a T ü rk iy e’de durum budur.

57
J. D. : yerde arasan ız. Bunda, sizi engelleyecek b ir du­
rum un v arlığını g erç ek te n görem iyorum . A ncak
İk i yıl önce İ ra n ’da G affarî ye G ülistan için de
bu dem ek değildir k i serm ay eler d aim a k azan ç
durum bu idi. getireceklerdir. Bu d a b aşk a b ir sorundur.

T. O. : X. O. :

D em ek ki, malî koşu llara dayanabildiklerine gö- A dieu P hillippine’i çeviren Jacq u es R ozier’yi ö r­
j e p a ra la rı v a r dem ektir. Bu durum da, sinem a­ nek alalım . Bu film den so n ra u zun m e tra jlı bir
nın, aydın geçinm ek isteyen sinem a m eraklısı ikinci film yapam adı. H a ttâ , film in baş kadın
zengin kişilere özgü b ir m a ce ra olduğu söylene­ oyuncusunun, sinem ada iş b u lam ay arak , b ir m a­
bilir. ğ azad a çalışm ay a başladığını duydum. D em ek
oluyor k i ilk m aceranızdan tic a ri açıdan talihli
çıkm azsanız yandınız dem ektir. P a ris nous ap ­
J. D . :
p a rtie n t adlı film i çeviren Jacq u es Riveıtte’nin
Az gelişm iş ülkelerin sinem ası için söyledikleri­ 3-4 yıllık bir a y rılık ta n so n ra sinem aya dönebil­
m esi için C ahiers du Ciném a’nm desteğiyle ola­
niz çok doğrudur. Şimdi üçüncü olarak ve buna
b ir son verm ek için, bağım sız sinem a sorununa b ilm iştir. Az gelişm iş b ir ülkede k o şu llar d ah a
gelelim. B ir fü m y apm ak isteyen b ir kim se, p a ­ d a k ö tü d ü r. B ir k ere sinem a bakım ından az g e­
lişm iş b ir ülkede, sinem anın reklâm ı diye bir şey
ra bulm ak zorunda olan b ir kim sedir. Bunu be­
nim k a d a r iyi bilirsiniz. P a r a bulm anın iki yolu y o k tu r. Sinem a ülke içinde k uvvetli değildir.
vardır. Y a v a r olan yapım düzenine başvurur, T ü rk iy e’de okum a y azm a bilm eyenlerin sayısını
F ra n s a ’da yapılanın aynını y a p a ra k bir yapım cı­ sordunuz. T ü rk iy e’de aşağ ı y u k arı 700 sinem a sa ­
yı görm eye gidersiniz. Bu yapım cı b ir işletm e­ lonu v ard ır. Bu da 30 m ilyonluk b ir toplum için.
ciyi, işletm eci de bölgesel işletm eciyi görm eye B ir film i görm ek için okum a y azm a bilenleri g e­
giderler, ve bölgesel işletm eciler p ara y ı sağlar. reksinm iyoruz. Sinem a seyircisi için okum a y az­
Bu şekilde p aranız v a r dem ektir, A ncak, aynı z a ­ m a bilen yeni k işiler a ra m a k zorunda değilsiniz
m anda, sizi baskı altın d a tu ta c a k ve ilginç bir T ü rk iy e’de. Ç ünkü sinem a salonları y o ktur. B un­
film y a p m a k ta n alıkoyacak b ütün ekonom ik, si­ dan b aşk a so ru n lar d a vardır. D aha iyi b ir du­
yasal, estetik ko şu llar da v a r dem ektir. D emek ru m a geçebilm ek zam an alac ak tır.
oluyor ki, d ah a başlangıçta, ilginç b ir filim y a p ­
m ak isterseniz, kabul edem iyeceğiniz bu yolu ge­ J. D . :
r i çevirm ekle zorunlusunuz. O zam an, p a ra bul­
700 sinem a salonunun az olm adığına dikkatinizi
m ak için yapım cıları gidip görm ek yerine, ya
çekerim .
zengin b ir insansınız, bu işi özel p ara n ızla y a­
parsınız, y a da b ir yönetm en iseniz, iste r iste ­
X. O. :
mez biraz açık gözsünüz dem ektir, ö z ü r dilerim
am a, b ir yönetm enin, b a sit b ir işçi olm asına hiç B ir diğ er örnek vereceğim . F ra n sa'd a, b ir film i
rastlan m a m ıştır. Beğenseniz de beğenm eseniz de yalm z P a ris ’te çıkarın, 8000 seyirci p a ra y itir­
d aim a b u rju v a olm uştur. B ütün yönetm enler oto­ m em eniz için y eter. M arbeuf sinem asında oyna­
m atik olarak, b ü tü n sa n a tç ıla r gibi b u rju v ad ır­ m a k ta olan L. A nderson’un «This sp o rtin g Life»
lar. Ç ünkü sa n atç ı olm ak yine de belli b ir k ü ltü r adlı film ini gördüm . S onradan iki h a fta d a sade­
ve bilinç düzeyini g e re k tirir. N e yazık ki, basit ce 8.000 giriş y ap tığ ın ı ve p a ra y itirm ediğini oku­
b ir işçi, çok k ü ltü rlü bir uy g arlık düzeyinin için­ dum. T ü rk iy e’de 8.000 giriş y ap arsan ız p a r a y i­
de bulunm ak b ir yan d a tu tu lu rsa , çoğu zam an tirirsin iz, çünkü v erg iler çok yüksek, sinem a fi­
bunu b aşaram az. B a şk a tü rlü sü hem en hem en y a tla rı ise çok d ü şü k tü r. K oşullar o k a d a r deği­
im kânsızdır. Bu böyle olunca, b u rju v a kişinin p a ­ ş ik tir ki, F ra n sız p azarı ile T ü rk P a z a rı hiçbir
r a bulm ak için, bazı k işilerin kapısını çalacak zam an k arşılaştırılam az.
k a d a r ilişkileri v a r dem ektir. Y apım cıların k a ­
pışım çalm ak yerine, dostlarının, b ir m eşen ola­
J. D . :
ra k b ir film e p a r a y a tırm a k la çoğu zam an pek
m utlu olan sanayicilerin kapısını çalabilir. Me- ö z ü r dilerim am a h er zam an için k a rş ıla ştırıla ­
senler h er zam an v a r olm uşlar ve sa n a t için şü ­ bilirler. «This S p o rtin g Life» z a ra rd a o lm am ak­
k ü r ki, her zam an v a r olacaklardır. Bu durum la berab er kazançlı d a olm am ıştır. B unun te k n e­
b ü tü n sa n a t alan ların d a gerçek olm uştur. U n u t­ deni film in In g ilte re ’de çevrilm iş b ir Ingiliz fil­
m ayın k i edebiyat için, m üzik için aynı şey ol­ mi oluşudur. F ra n sız p azarı ta ra fın d a n en fazla
m u ştu r. B ir B ach veya b ir M ozart, bir meşen 20.000 veya 40.000 TL. ara sın d a sa tın alınm ıştır.
b ulm ak için şato la rın kapısını çalm aya g ittik le ri 20.000 TL. da rek lâm için h arcan m ıştır. 60.000
zam an tam am en aynı şeydi. K ap ital bulm anız lira. Bu p a ra ile g e tirtile n b ir film g erçek ten
gerek, bunu yapım cılarda a ra m a k yerine başka 8.000 seyirci ile kendini k u rta rır. P a risie n b aş­

58
ka, ta ş ra d a ve sinem a kulüplerinde de oynar v.b. niz bile çoktur. B iraz önce Hollyıvood’dan konu­
Bu ap ayrı bir konudur. E ğ er This S porting Life şuluyordu. Hollyvvoodün dünyanın en büyük si­
F ra n sa 'd a 1 milyon TL. sına çevrilm iş ve P a ris ’­ nem alarından birini ve en büyük san atçıların ı ye­
te yalnızca 8.000 seyirci yapm ış olsaydı, bu bir tiştird iğ in i söylüyorduk. Bu en büyük sa n a tç ı­
m ali felâ k et olurdu. G odard’ın «Les Carabiniers» lar, tüm üyle tic a ri b ir sinem a y ap m ak tan , yani
adlı film i 800.000 TL. sına çevrildi ve P a ris ’te önce yapım cıların, işletm ecilerin ve n ih ay et h al­
2.000 seyirci to p la y arak tüm üyle m uhteşem bir kın hoşlanacağı b ir sinem a y a p m ak ta n hiç kork-
m alî felâk et oldu. Film bugün sinem a kulüple­ ınam ışlardır. H epsi de h alk a g öre düşünm üşler­
rinde oynam aktadır, am a z a ra rla k ap a n an bir dir. T icari şekilde ve halkı düşünerek aynı şeyle­
film olm uştur. C habrol’un çevirdiği «L’oeil du ri y a p m ak ta n sizi hiçbir şey engellem iyor. Me­
malin» aynı şey. 3.000 giriş yaptı. «P aris nous lodram hem en k ötü hem de en iyi edebiyattır.
ap p artien t» ’den söz ettiniz. Malî bir felâ k et ol­ M elodram k ötü film lerin nedeni değildir. K ötü
m uştur. R ohm er’in «Le signe du Lion» adlı film i film lerin nedeni m elodram ın işleniş şeklidir. T i­
büyük bir tic a ri başarısızlıkla sonuçlanm ıştır. ca ri film lere girm ek demek, kişiliğinizi yitirm ek,
D em ek ki F ra n s a ’da da başarısızlık lar olm uştur. iğrenç bulduğunuz ko n u ları işlem eyi kab u llen ­
R ozier’nin Adie Phillippine yüzünden film çevi- m ek değildir. Size 3 k a r a k te r verildiği zam an
rem edigini söylediniz. R ozier’nin film yapm am a­ aklınızı kullanm asını biliyorsanız bu üç k a r a k ­
sının nedeni hiç de bu değildir. Rozier film çevi- terd en ilginç yüzler y aratam ıy acağ ın ız doğru de­
rem iy o rsa bu kendi yüzündendir. Bu kişisel bir ğildir. H erşeyi ile m elodram olan b ir konu için­
sorundur. R iv ette üç yıl süre ile film çevirmedi, den ülkenizin gerçeklerini dile getirem iyeceğiniz
şim di L a R eligieuse / R ahibe’yi çevirdi. Les Ca- doğru değildir. H er zam an, h erşey yapılabilir,
h iers du C inem anın desteğiyle de değil. Y alnız­ y eter k i istenilsin. 30 veya 50 yıl önce işlenmiş
ca G odard’ın desteğiyle. G odard yapım cısına şa n ­ k onuları bugün işlem ek zorunluğunda olmanın
ta j y ap arak , eğer R ivette sizin için b ir film çe- en iyi çözüm olacağını söylem ek istem iyorum .
virem ezse, ben bir daha sizin için film çevirm em A m a bir y an a itilecek bir şey gibi görülm em eli­
dedi. Bu bir şa n tajd ı ve R ivette L a R eligieuse’ü dir. Size tek lif ediliyorsa, b aşk a bir şey y ap am ı­
çevirdi. yorsanız, şim dilik, d ah a iyi b ir şey yapabilecek
d u rum a gelinceye dek, kabul edin.
R. T.
H. A. :
T ü rk sinem asının so runlarına çözüm yolu a r a r ­ Az gelişm iş ülkelere ÎD H EC gibi sinem a kurum -
ken, onu T ürkiyenin diğer ekonom ik so ru n ların ­ larının veya h ü k ü m et çab aların ın neler g etireb i­
dan ayırıyoruz. A ncak T ürkiye, ekonom isi y a­ leceklerini sanıyorsunuz ?
bancı unsurların etkisi altın d a olan bir ülkedir.
T ü rk iy e’de okum a yazm a bilm iyenlerin yüzde J. D. :
oranı % 60 tır. Demek k i T ü rkiye’de halk eğ iti­ H içbir sinem a okulunun hiçbir sa n a t okulunun
mi sıhhatli değildir. Y apısının sih h atli olm adı­ büyük sa n atç ıla r y etiştird iğ in i sanm ıyorum .
ğı gibi. U laştırm a bir çok soru n lar o rta y a koy­
m a k tad ır. O zam an T ü rk iy e’de yeterince önem ­ O. K. :
li b ir sinem a endüstrisinin bulunm asını niçin is­ Polonyada Lodz sinem a okulu.
tiy o rsunuz? T ü rk iy e’nin diğer ekonom ik soru n ­
la rın a bir çözüm bulm adan ulusal bir sinem adan J. D. :
söz edilm esi olağan değildir. K ötüm ser değilim. E v et am a, büyük san atç ıla rı y etiştiren okul de­
Je a n D ouchet’nin dediği gibi bu kişisel b a şa rıla ­ ğildir, büyük sa n atç ıla r okula g ittik le ri için bu
rı engelleyem ez. böyle olm uştur. Güzel S a n a tla r A kadem isi hiç­
bir zam an büyük ressa m la r yetiştirm em iştir.
J. D . : Y alnızca büyük ressam lar, Güzel S a n a t A kade­
Bu benden d ah a iyi bildiğiniz bir sorundur. H er- m isinden geçm işlerdir. A ncak sorunun b u rad a ol­
şeye k arşın sinem anız varo lm ak tad ır. Yine de duğunu sanm ıyorum . Sinem a okulları, te k n ik ele­
k üçük bir ulusal bir sinem a vardır. Bunu yalan- m an y etiştirm ek yönünden vazgeçilm ez k u ra m ­
layam azsınız. 240 film in hepsinin birbirinden k ö ­ lardır. G eçerli k işiler elde etm ek için b u n ları d a­
tü olm aları; olabilir, hiç bilm iyorum , am a v aro l­ h a b aşlan g ıçta yetiştirilm en in g e rk tiğ i açık tır.
m a k ta devam ediyorlar. D em ek ki yine de sine­ Alıcı yönetm enleri, yönetm en yardım cıları, h a ttâ
m anın bir a lt yapısı vardır. Bu ulusal sinem a ile iyi film ler yapabilecek o rta düzeyde yönetm en­
P o tem kin Z ırhlısı’m yapabileceksiniz dem iyo­ ler, ses m ühendisleri, sc rip t’le r için bu okullar
rum . Sanm ıyorum . A ncak erişm eye çalışm anız y ararlıd ır. B ir sinem a okulu, yalm zca u y g u lam a­
g erek li olan am acın bu sinem adan y ara rla n m a k nın sağladığından d ah a fazlasını g etiren b ir a lt
olduğu aç ık tır. B ugün sizi en fazla ilgilendirm esi yapıdır. A ncak yalnızca u y g u lam a y ap an bir
g erek en sorun budur.. Bu düzeyde bir şeyler y ap ­ kim se, çok iyi bir alıcı yönetm eni, çok iyi bir
m ay a çalışm anız, düşüncelerinizi açıklayabilm e­ ses mühendisi olabilir. N ih ay et birçok alıcı yö-

59
netm eni. ses m ühendisi de okullardan geçmeden, O. K. :
u y g u lam a y a p a ra k çıkagelm işlerdir. B ununla be­ H ayır, h er zam an için düşünülebilir.
ra b e r bir* sinem a okulu daim a y a ra rlı olabilir,
k ö tü olmaz. J. D . :
D üşünülebilir am a sizin anladığınız görüş açısın­
O. K. : dan.
B ir no ktayı b elirtm ek isterdim . O kulların bü­
O. K . :
yük sa n a tç ıla r yetiştirm ed iğ i aç ık tır. A ncak
okullar, sa n a tç ıla r için, yeni değ erler için b ir o r­ Bunu b ir san atçın ın düşüneceği şeküde söylüyo­
tam d ır. T ü rkiye’de bu n a benzer hiç b ir şey yok­ rum . O lağandır, çünkü b ü tü n sosyalist ü lk eler­
tu r. E isenstein’in, R enoir’in b ir film ini görm em iş de bu böyledir.
bir sinem acının, k u rn az lık la düşüncesini açık la­ J. D . :
yabileceğini veya bağım sız b ir sinem a yapabile­
S osyalist ülkeleri ta n ıy o r m usunuz?
ceğini düşünebilir m isiniz? B ay T eksoy’un be­
lirtm ek istediği sorun bu idi. T ü rkiye gibi bir O. K . :
ülkede, toplum sal ve ekonom ik açıdan genel gö­ E vet, biraz.
rü n ü ş çok k ötüdür. T ürkiyede s a n a t ve düşünce
açısından devrim y a ra ta c a k b ir sa n a t sinem ası­ J. D . :
nın gelişm esini istiyoruz. S ansür ve bilinen diğer S osyalist ülkelerde yapım düzenini gördünüz
zo ru n lukların k a rşıs ın a hüe y a p a ra k çıkm ak zo­ m ü ? S orunların, tam am en aym şekilde söz ko­
ru n d a k a lac ak sinem acılar istem iyoruz. T ü rk i­ nusu olduklarını görürsünüz. Y apım ara cı a r tık
ye’de bunu y apm ak için y eterli zam anım ız yok­ k a p ita list olm ayan bir devlet aracıd ır. Bu ise, en
tu r. Bu yüzden, b ir o rtam y a ra tm a k , devrim ci k üçük n o k tasın a değin aynı şey dem ektir. B u ra ­
bir sa n a t y apm ak g erekir. H ile yapm am alıyız. da, yönetm en bağım sız b ir sinem ayı kab u l e ttir ­
İstan b ulda, Hollywood gibi b ir en d ü stri y a r a t­ m ek için tam am en ay n ı şekilde m ücadele etm ek
m ak istem iyoruz. Böyle b ir endüstrinin değeri zorundadır. K abul e ttirm e k isted ik leri bu b ağ ım ­
y ü k sek tir, an c ak T ü rkiye’de sorun bu değildir. sız sinem anın k arşısın d a d aim a tic a rî düzen v a r­
Z ayıf çıkışların, bu gibi başarısızlık ları değer­ dır. R u sy a’da, bağım sız b ir sinem acı için film
lendirm eyeceğine inanıyoruz, ö rn eğ in , A tillâ To­ y ap m ak son derece g ü çtü r. P olonya’d a bunu b a­
k atlı adında b ir yönetm en, - 6 yıl önce, oldukça şa rm ışla rd ır am a beş veya a ltı kişidirler. Polon­
cesur b ir film yaptı. A ncak sinem a p azarında y a yapım ının g eri k alan kısm ım tanım ıyorsunuz,
bir b aşarısızlık oldu. H aklı olduğunuzu sanıyo­ deyim in en k ö tü an lam ıy la ticariliğ in de ötesin ­
rum . Y erleşm iş düzenin dışında b ir şeyler y ap ı­ dedir. Ç ekoslovakya’d a aynı şey. Çek film lerini
labilir. B ir film, iki film yapüabilir. A ncak T ü r­ g ö rm ek için seçilm iş olduğum için aşağ ı y u k arı
k iy e’de sa n a t sinem ası o rtam ı henüz y eterli de­ 30 Çek füm i gördüm . Yemin ederim ki, b u n lar­
ğildir. T ü rk sin em atek ’ini 6 ay önce kurd u k . B ü­ dan birkaçı, düny ad a v a r olabilecek en büyük sa f­
tü n y u r tta iki veya üç sinem a kulübü vardır. s a ta la r arasın d ad ır. B ütün b u n lar üzerinde çok
B unlar b aşlangıçtır. Belki kişisel çık ışlar y apı­ düş kuruyorsunuz. E konom ik düzenin d eğ iştiril­
labilir, an cak ulusal b ir sinem a olabilm esi için m esi ile, herşeyin yoluna gireceği, ne y azık ki,
b ü tü n engellerin aşılm ası g erekir. Örneğin, bu­ doğru değildir. B ağım sız b ir sinem acı için film
günkü sinem a endüstrisinin, sansürün, hüküm e­ yap m a güçlüğü v arsa, iste r k a p ita list b ir düzen­
tin etk ileri... de, is te r sosyalist b ir düzende olsun, tam am en
aynı şey dem ektir. H er iki y an d a san sü r sorunu,
J. D . : ekonom ik so ru n lar v ard ır. B ir y an d a siy asal so­
Ne y apm ak istediğinizin fa rk ın d a m ısınız? O la­ ru n lar, b ir y an d a işletm eci so ru n ları v ard ır. B ir
ğ a n değildir. Bu F ra n s a ’da çok açık bir şekilde yanda, k a b a ve sersem in sa n la r olan b u nların so­
görüldü. Yeni D alga sinem ası, b ü tü n yapım dü­ ru n u v ark en diğer y an d a b u n la r k a d a r k a b a ve
zeninde büyük bir k arışık lık y a ra ttı. A ncak, 4 b u n lar k a d a r sersem olan b ü ro k ra tla rın sorunu
yıl sonunda, bu düzen kendini topladı ve bugün v ard ır. D em ek k i b ü tü n so ru n lar tam am en b ir­
çok güçlüdür. öncelik le yapılm ası gereken, tic a ­ birlerinin aynıdır.
ri sinem am n y anında bağım sız b ir sinem ayı k a ­
O. K. :
bul e ttirm e k tir. H iç b ir zam an olam ayacak şey,
tic a ri sinem anın, b ir d ah a g e ri gelm eyecek şe­ E v et am a, sosyalizm den önce P olonya’d a b ir P o ­
kilde, yerini bağım sız sinem aya b ıra k a ra k yok lonya sinem ası y o ktu. B ugün P o lan sk i’ler, W aj-
olm asıdır. D üşüncenizi iyi anladıysam , b ü tü n y a ­ d a’la r vardır.
pım ve işletm e düzeninin yerini özgür ve bağım ­
J. D . :
sız b ir snem aya b ırak m ak için yalnızca g eri itil­
m esini değil - k i bu çok iyi olurdu - tam am en yok B an a söylem ediğim i söyletm eyin. Doğu sinem a­
edilm esini istyorsunuz. D üşünce o la ra k çok g ü ­ ları, diğ er düzenlerin verem ediği olanakları, v er­
zel, an c ak gerçekleşm esi düşünülem ez. di. Bu ülkelerin ekonom ileri, böyle o lan ak ları ve­

60
rebiliyor. Bu ülkelerin sinem acılarının bugiin film ler yapabilen b ir k aç k işi bulunabilir, am a
film yapm a olanakları var. A ncak W ajd a’mn, daim a b aşarısızlığ a u ğ ra rla r. H em so n ra ben, b a­
P o lan ski’nin K aw alerovicz’in veya M unk’un film ­ şım da bir m esen’in bulunm asına d a dayanam am .
leri g erçekten bu kişiler ta ra fın d an bilek g ücüy­ H erşeyi değ iştirm ek gerekir.
le yapılm ış film lerdir. Bu in sa n la r film y apabil­
J. D . :
m ek için g erçek ten sav aşm ışlar ve büyük teh li­
k eler göze alm ışlardır. B a şta tu tu k la n m a k te h ­ H erşeyi d eğ iştirm ek g erek ir. B una k a rş ı deği­
likesi. Polonya sinem acılarını, Ç eklerin en iyi lim. Sorun bu değil. A ncak, değişiklikten sonra
sinem acıları, F o rm a n ’ı, Ja s n y ’yi yakından ta n ı­ da sorun aynen önceki gibi söz konusu o lacak­
rım . H epsi de bu ülkeler aşırı - tepkici sinem ayı tır. D evlet’te n veya özel kişilerden gelsin, yine
ve akadem izm ’i yenebilm ek için büyük çab alar­ de k a p ita l bulm ak zorunluğunda olacaksınız. T a ­
d a bulunm ak zorunluğunda kalm ışlardır. Sosya­ m am en aynı şey o lacak tır. K ap italleri ellerinde
lis t b ir sinem a olarak, sinem aları çok tepkici idi. bulunduran kişileri, b u n lar is te r yapım cılar, is­
S orunları daim a, kolhozların, k a p ita list işveren­ te r işletm eciler, iste r p artin in veya hüküm etin
ler ta ra fın d a n teh d it edilen nam uslu işçinin so­ belli bir k an ad ın a u ym ak zorunda olan b ü ro k ra t­
ru n ları idi. Ü lkeleri üzerinde, ülkelerindeki ça ğ ­ la r olsun inandırm anız gerekecek. H er iki şekil­
daş y aşan tıd an söz açan film ler yapm ayı hiç ba- de de en az diğeri k a d a r güçlüklerle k a rşıla şa ­
şaram ıyorlardı. B ugün bile R u sy a’da, m odem cağınıza yem in ederim. Ü lkenizin gerçeklerini
film ler yapabilm ek çok zordur. B ütün R us film ­ film e çekm ek istersen iz han g i rejim de olursa ol­
lerinin 1940 t a geçmesi, sa v aşta n söz etm esi, ve­ sun b ü tü n d ü nya ülkelerinde en büyük güçlükler
y a 1920'de geçmesi, veya ne k a d a r dehşet verici v a r o lacak tır. H içbir düzen, o ülkenin g erçekle­
olduğunu g österm ek için Ç arlık devrinde geçm e­ rinin dile getirilm esini istem ez. B ü tü n h ü k ü m et­
si, ra sla n tı değildir. R us sinem acılarının R u sy a'­ ler, ülkenin ideal görünüşünün bir resm inin ve­
sı üzerinde film yap m aları için büyük güçlükler rilm esini ister.
v ard ır. M ichael R om m ’un çok iyi bir film i K ruş-
O. K. :
çev ta ra fın d a n çok k ö tü karşılan d ı ve büyük güç­
Bu bizim için b ir örnek olam az. B ugünkü sosya­
lü k lere uğradı. Çok büyük b ir R us sinem acısı-
sınm v a r olduğu ve b ütün film lerinin y asak la n ­ list ü lkelerin v ey a R u sy a’nın durum unu örnek
o la ra k alm ay a zorunlu değiliz. Ben sinem ayı bir
dığı, görülem ez oldukları söylenm ektedir. Bu g i­
toplu s a n a t o la ra k görüyorum . Y alnızca kişisel
bi so ru n lar sosyalist düzen içinde olsun veya ol­
bir sa n a t değildir. İn san la rı y etiştirebilecek bir
m asın b ü tü n sinem acılar için söz konusudur. Sos­
o rtam a sahip olm ak g erek ir. B ugünkü gibi b ir
y alist düzenlerin, bugün d ah a kolaylıkla film
d u rum da bu olağan değildir. Biz, bu durum un
y ap ım ına izin verm eleri, bunun büyük a v a n ta jla ­
bilincine erecek in sa n la r y etiştirm ey e çalışıyo­
rı olm asındandır, önce, ekonom ik av a n ta j. R us­
ruz.
y a’d a veya b ir diğer sosyalist ülkede, b ir yönet­
m en h er ay b ir film y ap acağ ın a em indir. D iğer J. D . :
ülkelerde bu yoktur. B unun üzerinde tam am en aynı düşüncedeyiz. Y a­
T. O. : ra tm a k ta olduğunuz yeni dergi ve sinem atek dü­
zeyinde y a p m ak ta olduğunuz çalışm a, g erçekten
P o lan ski’nin örneği. P olanski P olonya’yı te rk e t-
çok gereklidir. Bu k ü ltü re l a lt yapının bulunm a­
ti. Şim di İn g ilte re ’de çalışıyor.
sı gerekir. Çıkış yolu bu yandadır. Sinem a k ulüp­
J. D . : leri, sinem atekler, belli b ir toplum u ilgilendire­
E v et am a, y arın Polonya’da bir film çevirm ek is­ cek sözü say ılır eleştirm enler, vazgeçilm ez u n ­
te rse bunu yine de yapabilir. su rlard ır. Bu aç ık tır. A ncak g erek li olan en
O. K. :
önem li şey, söyleyecek b ir şeyi bulunan y an i ü l­
kelerinin bugünkü yüzünü gösterecek yönetm en­
B ütün düzenlerde, o rta sa n a tç ıla r olduğu k a d a r
lerin varlığıdır. Bunu doğrudan do ğ ru y a y ap a­
yeteneği olan sa n a tç ıla r d a vardır. Ben T ü rkiye’
bilsinler veya dolaylı yo llard an geçerek sim ge­
deki toplum sal o rtam d an söz etm ek istiyorum .
sel b ir eser y ara tsın la r. A ynı n o k ta y a gelebil­
B ugünkü durum ne san atçıların, ne sinem acıla­
mek, kendilerini kişisel o la ra k ilgilendiren bir
rın yüzünden m eydana gelm iştir. Toplum un % sorundur, uşk u yok k i bunu, cevap veren b ir to p ­
60’ı da okum a y azm a bilm iyorsa seçme durum u­
lum un bulunm ası halinde başarabileceklerdir.
nuz yok dem ektir. S anatçı yetişm esi için olan ak ­
Ve cevap verecek bu toplum u da, ona sinem a­
la r y o ktur. B ütün ülkelerde, yetenekleri olan in­
te k te film ler gö stererek , k ita p la r o k u ta ra k siz
sa n lar v ard ır am a düşündüklerini dile getirm ek
y etiştirm ek tesin iz. A ncak b ü tü n bunların, ü lk e­
o lanağına sahip değildirler. K itapları, film gös­
n in genel siy asal y aşan tısın ın b ir bölüm ü olduğu
te rileri y ap acak ları b ir o rtam ları yoktur. K itap
d a açık tır.
okuyam ayan, film ler izleyem eyen bu in san lar
ara sın d an yeteneği olan sinem acıların çıkm ası­ Bande - Son/ses b a n d ı: ALTAN KÜÇÜKYALÇIN
nı nasıl istersin iz? C esareti olan ve oldukça iyi Metni kaydeden ve Çeviren: JAK ŞALOM

61
TATLI HAYAT...

T A TLI HAYAT / LA DÖLCE


VITA — F ED E R IC O F E L L IN I
yönetim inde çevrilm iş bir İ ta l­
yan (R iam a Film , R om a - P a t-
he C onsortium Ciném a P aris)
Film i 1959 - Senaryo / Fellini,
E nnio Flaiano, Tullio Pinelli,
Brunello Rondi - G örüntüler /
Otello M artelli - M üzik / Nino
R o ta - D ekor, Giysi / P ierro
G herardi - O yuncular / M arcel­
lo M astroianni, A nita E kberg,
A nouk Aimée, Yvonne F o u r­
neaux, A lain Cuny, M agali N o­
el, Jacques E ernas, N adia G ray,
TATLI HAYAT. FELLİN İ’NİN ÜÇLEM ESİNİN İLKİ.
A nnibale Ninchi.
A y lak lar’m sonunda ta ş r a k a ­
sab asından kopup, büyük ken­ çiler, fo to rep o rteler (film in dalena’nın kom plekslerinden ü r­
te, R o m a'y a sığınan b ir deli­ m eşhur e ttiğ i «Paparazzi» 1er), ken, Silvia’ya, S ilvia’m n y a şa ­
kanlı v a r: M oraldo; F ellini’nin sinem a evreninin kişileri, sos­ m a hırsına, doğal gücüne, ade­
delikanlılık kaygılarım , ay lak ­ yete fahişeleri, a risto k ra si k a ­ ta p an teist hav asın a kapılan,
lık yıllarını tem sil eden M oral­ lıntıları açısından k ısıtla m ak babasının ziy areti ile k ısa bir
do. Y ıllar geçiyor, um u t dolusu yöneticinin, y ara tıcın ın düşün­ sü re salt, g erçek ten insancıl
düşlerle büyük k en te göçen Mo- cesini, gayesini d a r h u d u tlar duyguların etk isi altın d a k alan
raldo’nun devamı, M oraldo’nun içinde boğm ak, y ap ıtın genel­ Marcello.
sonucu olan M arcello ile k a rş ı­ lem eğe k aç an töresel bulutunu Film inin en önemli, en k a r a k ­
laşıyoruz. A nılardan, düşler­ in k â r etm ek dem ektir. te ristik bölüm lerini (örneğin,
den k urtulm uş, V ia V eneto’nun F ellini’nin y ap ıtın d a V ia Vene- sa h te mucize sahnesi C aracal-
gecelerini renklendiren çevreye to ’yu - ve V ia V eneto’nun te m ­ la’daki çılgın p arti, asilzadele­
oturm uş, «Tatlı H ayat» ın den- sil ettiğ i yaşan tıy ı b ir m er­ rin gecesi gibi) çoğu zam an
gesilzliğine kapılm ış, töresiz, kez, bir çıkış - varış n o k tası k a ­ em provize b ir şekilde çeken,
tercihsiz skandal avcısı M ar­ bul etsek dahi «Tatlı H ayat» adım adım y a ra ttığ ı havad an
cello....... ın teşkil e ttiğ i trip tik ’in öbür etkilenen, yeni yüzler, ak lına
«Tatlı H ayat» ın çıkış noktası iki yönünü de göz önünde t u t ­ gelm em iş d ek o ratif u n su rlar
F ellini’nin eski bir projesinden m am ız gerek. F ilm in h are k et keşfeden Fellini, on s a a t sü r­
doğuyor; M oraldo’nun (Yani n o k taları üç ayrı (buna ra ğ ­ m esini dilediği «Tatlı H ayat»
F ellini’nin) R om a’daki delikan­ men bileşik, birbirini destekli- t a gerçek değerleri yitiren,
lılık yıllarını, bohem y a ş a n tı­ yen, tam am lıyan) u ç’ta n çıkı­ sah te değerlerin peşinde sü rü k ­
sını izleyen «Moraldo K en t’te». yor: V ia V eneto ve y a ra ttık la ­ lenen bir çevreyi, b ir dünyayı
rı (M addalena) ; V ia V eneto’­ ta ra fsız bir eleştiricinin gözü
1939 da geçen hikâye yirm i yıl nun cehennem inden uzak k a ­ ile canlandırıyor. Kendini bu­
so n raki R om a’y a ve R om a’mn lan, olgun, olumlu b ir y a ş a n tı­ nalım a k ap tıran , fırtın alı gece­
g ay e t değişik çağdaş bohem y a özenen - oysa dengesini k a y ­ nin sabah ın d a a r tık s a lt in sa n ­
çevresine uygulanırken, yavaş betm iş b ir toplum da e r veya larla bağlarını kopardığını an-
yavaş M oraldo’nun kişiliği, se­ geç bir b u h ran a kapılm ağa lıyan M arcello’y a k a rş ıt o larak
rüvenleri, kaygıları, tanıdığı m ahkûm olan k işiler (Steiner) Fellini gerçeğe saygı d u yarak,
insanlar, içinde yaşadığı top­ biri maddi öbürü m anevi d eğer­ reto rik b ir kötüm serliğe k ap ıl­
lum değişip M arcello / F ellini’­ lere önem veren bu iki evren m adan, durum u, davayı açık
nin gözü ile yaşam a gücünü a ra sın d a sıkışıp k alan küçük b ir dil ile gözüm üzün önünne
Via V eneto’nun çılgın gecele­ in san lar (E m m a). Ve bu üç seriyor.
rinden alan bir çevrenin eleş­ çevre, çağdaş b ir D an te’nin ce­ Film in başlangıcında, ta k d is
tirisi, ayrıntılı, am ansız, gerçe­ hennem ini an d ıran bu üç dün­ edercesine k o lla n m n açm ış, he­
ği ve hayali k a rış tıra n bir ya ara sın d a m ekik dokuyan, likopterden sark an , bikinili k ız­
fre sk ’i oluyor. k a r a r verem iyen, b ir tercihe ların, em ekçilerin, k en a r m ah al­
A slında F ellini’nin «Tatlı H a ­ yanaşm ıyan, E m m a’dan ve lelerin tozlu dum anlı soka,kla-
yat» ını özellikle V ia V eneto’­ E m m a’nın tem sü e ttiğ i basit, rın d a oynıyan çocukların üze­
nun etra fın d a dolaşan gazete- ilkel ta sa la rd a n - kopan, Mad- rinde geçen İ s a ’nın heykeli gi-

62
bi Fellini de y üksekten R om a'- şa m ağ a zorunlu b ırak ılm ıştır. yip to p arlad ığ ı o laylar ağ ır bir
yı, R om a'nın yeni çöküşünü t a ­ A çlıktan ve h a s ta lık ta n kırılan tem poda gelişiyor, işlediği h i­
rıy o r... S osyetik fahişeleri, so­ kızılderililer, kendilerine v eri­ kâye gerilim un su ru n d an dola­
k ak orospuları, cinsi sa p ık la n , len sözün tutulm ad ığ ın ı g ö rü n ­ yısıyla sü rükleyicilikten yok­
skandal m eraklısı gazetecileri, ce silâhlarını b arışd a sak lad ık ­ sun olm asına rağ m en F o rd ’un
m ucize peşinde halkı, çılgın si­ ları yerlerden çıkarıp toplam a elinde W estern film lerinin o
nem a oyuncuları, m um yalaşm ış kam pını terk ed erler. K ızılderi­ kendine özgü sevimliliğine, iç­
asilzadeleri, um utsuz aydın k i­ lilerin an a y u rd a dönüş göçleri tenliğine hem en k av u şm ak ta..
şileri, jigoloları, nym phom an sırasında geçirdikleri uzun yol­ B una bir diyeceğim iz yok! B i­
kadınları, tu ristleri, p a p a z la n culuk, kızılderili beyaz sa v a­ zi düşündüren şu: W estern tü ­
ile R om a... şının gerçek yüzünü o rta y a k o ­ rü F o rd ’un egem enliğinde k ırk
giovanni scognamillo yar. Ford, kızılderilileri bugü- yıldır belirli b ir çizgide gelişti,
nedek hep «Vahşi Batı» d esta­ belirli k alıp la r içinde dondu
nının bütünü içinde en az kov­ kaldı. Bu tü re heveslenen yeni
WESTERN'E AĞIT boyları k a d a r severek ele alm ış sinem acı k u şa k ların ın yok p si­
onları u ydurm a k ah ram an lık kolojik, yok sosyolojik W estern
BA H A RD A HÜCUM / C H E­ film lerinde tanıtıld ığ ı gibi eli- diye g iriştik leri denem eler, he­
Y E N N E AUTUM N — JO H N kanlı vahşiler olarak işlem em iş­ nüz «geleneksel» i y ık acak g ü ç­
FORD yönetim inde çevrilm iş tir. Pem be gerçekçi Ford, kızıl- te değil.. B ir R aoul W alsh, b ir
ren k li ve panavision 70 siste­
derili beyaz savaşını «Vahşi W illiam W ellm an a r tık yok..
m inde bir A m erikan W arner
Batı» insanının dış etkilerle do­
Bros yapım ı 1965 - S e n a ry o /Ja ­ H ow ard H aw ks d a F o rd gibi
ğan, kendi a ra la rın d a b ir çekiş­
m es W eeb - G örüntüler/W illiam yaşlanm ış yorulm uş, ü ste m al­
me olarak görm üş; h er ik i t a ­
C lothier - M üzik / A lex N o rth - zem e sıkıntısı çekiyor.. O yun­
ra fa y erleştirdiğ i değişm ez k a h ­
O yuncular / R ichard W idm ark, cu lar ise can lan d ırd ık ları k a h ­
ram an tipleriyle a ra la rın ı bul­
C arroll B aker, K arl Malden, ram a n larla birlik te aşındılar,
m ağ a çalışm ıştır. «B aharda
Dolores Del Rio, Sal Mineo, R i­ eskidiler.. B ir yerde W estern ’-
Hücum» da bir avuç kızılderili-
cardo M antalban, G ilbert R o­ in soysuzlaşm a olayı var.. A v­
nin insanca y aşam a k için g iriş­
land ve Jam es S tew art, A rth u r ru p a m alı W estern ’le r g erçek ­
tik leri yolculuğun çıkarcı çev­
Kennedy, E dw ard G. Robinson. lerinden d ah a çok ilgi görüyor.
relerce nasıl halk oyuna bir
W estern film lerinin rom antik k atliâ m hareketi, b ir iç savaş G ünüm üz insanı gerçek W es-
üstadı, John F o rd ile bu yıl ikin­ şeklinde tanıtıld ığ ın ı F o rd m i­ te rn ’e uzaklaşm ış, yab an cılaş­
ci k ere karşılaşıyoruz.. Sinem a zahçı bir tu tu m la belirtm ekte, mış.. F o rd ’un birey ü stüne yü­
sa n atı yeni an latım biçim leri vahşiliği beyaz insanın üzeıine celik tü rk ü leri, yeni bir aşam a
bulm a çabasıyla sürekli deği­ y ığm akta, sonra d a k alk ıp işi içinde biçim lenm edikçe W es-
şim lere u ğ ra rk e n Ford, «baba­ olumlu tipleriyle b ir güzel t a t ­ te rn ’in geleceğinden um udu k e s­
dan kalm a» sinem a diliyle ay ­ lıya b ağ lam ak tad ır. F o rd ’un mek gerek., in sa n lık serüveni­
rılm az bir p arç ası haline gel­ dünyasını sevip benimsememiş, nin kendi yurdunda soylu olu­
diği A m erik a’nın ünlü «Wild­ giderek dürüstlüğünden şüphe­ şu m lara yöneldiği bir dönemde
w est - V ahşi Batı» sim h alâ t a t ­ ye düşm üş olsak, y ap ıtla rı ü s­ W estern, birşeyin yeni d e sta ­
lı ta tlı an latm ak ta ! John Ford, tüne değer yarg ılarım ız çok d a­ nını k av ray ab ilirse sürekliliğe
yirm i yıl önceki b ir «My D ar­ ha b aşka biçim alırdı. F o rd ’un k av u şu r gibi geliyor...
ling C lem entine - K anun H a ri­ bir destan havası içinde d erle­ tanju akerson
ci» film inde ne ise iki ay önce
gördüğüm üz «K ahram anın So­
nu» film inde de oydu.. «B ahar­
da Hücüm» da depdeğişik bir
F o rd ile k arşılaşm am ızın im ­
kânsızlığını söylem ek gereksiz
herhalde.. Ford, k am era cam ­
b azlıklarına y er verm eyen, Wes
te rn film lerinin klâsik görün­
tülerini geniş perde düzeni için­
de u sta lık la kullanan sade si­
nem a diliyle bu kez Cheyenne
adlı kızılderili boyunun an a y u r­
d a dönüş göçünü anlatıyor.

K ızılderili boyu verim li to p ra k ­


ların d an alınm ış, bir çölde y a­ BAHARDA HÜCUM'UN EN BAŞARILI BÖLÜMLERİNDEN BİRİ.

63
çocukları, sisli, y ağm urlu gö­
rü n tü leri, boğucu havası ile
M anchester k en ti. M anches-
te r’li b ir genç kızın Shelagh
D elaney’in hırçın hayalgücün-
den doğan bu k işiler birbuçuk
s a a t boyunca isyancı sa çlarıy ­
la R ichardson’ın g ri g ö rü n tü ­
lerini çizip d u ru y o rlar, ö y le k i
E m ek sinem asının r a h a ta alış­
k ın seyircileri sesin bozuklu­
ğundan, g ö rü n tü lerin b u lan ık ­
lığından ne y ap acak larım ş a ­
şırd ılar. B ir çoğu d a çıkıp g it­
ti. Ingiliz toplum unun, k a ra g e­
m icilerin, H elen'in jigolo k o ca­
RITA TUSHINGHAM, ROBERT STEPH EN S/BİR TADIM BAL. sının yalnızlığa te rk e ttiğ i h e r
k u ş a k ta te k ra rla n a n ezik alın
y azılarıy la b aşb aşa b ırak tığ ı
İN G İLİZ GERÇEKÇİLİĞİ.. S onraki y ıllard a R a n k Produc- bu üç «outsider» ı seyirciler de
tion’ın Hollywood özentisi eli - yalnız bırakıyor.
BİR TA DIM BAL / A TA ST E yüzü düzgün film lerinin ve t a ­
OF H O NEY — TONY R IC ­ dı k açm ay a başlıyan E alin g H iç te ünlü olm ayan üç oyun­
HA RDSON yönetim inde çev­ kom edileriyle S k ak esp eare u- cunun baş rolleri oynam ası, fil­
rilm iş b ir İngiliz (W oodfall) y arlam aların ın tak ılıp k ald ık ­ me, y u k a rd a sözünü ettiğ im
yapım ı 1963 — S enaryo / She- la rı çıkm az Ingiliz sinem asını belge film i özelliğini ra h a tlık ­
lag h D elaney ve Tony R ichard­ b ir yıkıntının eşiğine g etirip la g etiriy o r. Ö bür y andan se­
son - G örüntüler / W a lte r L as- b ırak tı. 1956 yılında «N ational n ary o y a k ay n a k olan piyesin
sally M üzik / Jo h n Addison F ilm T heater» d a ilk p ro g ra m ­ sıkı ve hızlı ö rg ü sü d ram a tik
O yuncular / -R ita T ushing larını seyirciye sunan «Özgür yapıyı güçlendiriyor. F ilm in
ham , M urray Melvin, R obert Sinem a / F ree Cinema» cılar te k eleştirilebilir yanı d a oyu­
Stephens, D ora B ryan. işte bu durgunluğa, yozlaşm a­ nun bu özelliği ile ilgili: H er
ya k a rşı cesur bir çıkışın te m ­ ne k a d a r R ichardson b ir çeşit
1930 yıllarında In g ilte re ’de,
silcileri oldular. A nderson, Re- populism e’e düşm ekten d ik k a t­
Jo h n G rierson’un F la h e rty ve
isz, F letcher, R ichardson, Las- le k açın m ışsa d a bu k a y g ı so­
Sovyet belge film cilerinden et-
sally gibi genç sa n atç ıla rın e- n unda film i üç kişinin psikolo­
küen erek P a u l R o th a ile b irlik­
serlerinden k uru lu bu p ro g ra m ­ jik ilişkilerinin d a r çerçevesi
te b a şla ttığ ı «Ingiliz Belge
d ak i film ler b ir b ak ım a In g i­ içinde bırakm ış. Bu yüzden bü­
F ilm leri H areketi», denebilir ki
liz Belge F ilm leri O kulunun u- tü n ö z g ü r Sinem acılar gibi
sinem a ta rih in in en sağlam g e r­
nutulm uş geleneğine O sborne’ R ichardson d a sa p ta m a k la y e­
çekçi okullarından biri olm uş­
la başlıyan «öfkeli» ta v rın tiniyor. E le ştiriy o r am a dev­
tu r. R o th a ile R oad ve G riffith ’
toplum sal eleştirisini de k a ta ­ rim ci değil. Konu b ir çeşit alın-
in b irlikte geliştird ik leri Bel­
ra k yepyeni bir canlılık g e tir­ yazısı gibi gelişiyor. Oyunun
ge film leri k u ram ı d a bu sa ğ ­
di. Ö zgür Sinem a O kulunun sonu önceden belli: K ızın y a ­
lam lığın b ir b aşk a kan ıtıd ır.
bütün film leri Ingiliz toplum u- şan tısı, an asın ın k in i te k ra rla ­
Ingiliz belge film ciliğinin en
nun değişm ez k a t - ay rıc alık la­ m a k ta n öteye gitm eyecek. Ve
önemli özelliği hiç b ir zam an
rına, geleneksel tö re d eğ erleri­ In g iltered ek i yeni ad ları ile bir
işi k a lıp la ra dökm em ek, gö­
ne, M alikâne edebiyatına, h alk ­ «homophile» olan hom oseksüel
rü n tü cam bazlıkları ile v ak it
ta n uzak çevrelerin y aşan tı genç, genç kızın bu alınyazı-
h a rc am a m ak ve ö n y arg ılarla
gevezeliklerine k arşı, çağdaş, sın a k atlan m asın ı sağ lıy açak ,
h a re k e t etm em ek ta rz ın d a ö-
s e rt bir gerçekçi ta v rı o rta y a onun isyanını y a tıştıra c a k b ir
zetlenebilir. Ö bür yandan In g i­
liz san atın ın geleneksel nesnel­ koyuyordu. «müsekkin» den b aşk a birşey
liği, bu yönetm enlerde, tu tu c u Bu akım ın önem li film lerinden değil.
bir söm ürge im paratorluğunun biri olan B ir T adım Bal, işte
Bu özelliği b ir y a n a b ırak ılır­
yapısını koru m ak için gizli bir bu bağlam içinde k av ran m alı-
s a B ir T adım Bal, hem Ric-
ara ç gibi kullanılm am ış, te rsi­ dır. Film in üç başarılı oyuncu­
hardson’ın, hem de çağdaş In ­
ne bugünkü Ingiliz sinem acıla­ su v a r: R ita T ushingham , M ur-
giliz sinem asının önem li film ­
rın ın devrim ci olm asa bile eleş­ ra y Melvin ve k irli suları, çıl­
lerinden biridir.
tirici çık ışların a zengin bir gın denizcileri, bakım sız yok­
k ay n a k hazırlam ıştır. sul evleri, so k ak ları dolduran onat kutlar

64
FEUILLADE SAYGISI başarılı F ra n ju kişiliğini bir Ju d ex ’deki o lay lar dokusu çok
k e n a ra b ırak a n bu F ran sız si- yalın, çok sade. F ra n ju , sesin
F A N T O M A /JU D E X GEOR­ n em atek ’inin kurucusu, çocuk­ sağladığı o lan ak larla Ju d ex ’in
GES F R A N JU yönetim inde luğunda 1. D ünya Savaşı sıra ­ düşsü olduğu k a d a r şiirsel de
çevrilm iş b ir F ra n sız yapım ı larının kolayca adlandırılam a- olabilen serüvenlerine önem siz­
1964 - S enaryo/L ouis Feuillade yan, garip, buruksu o rtam ı için­ ce b ir iki değişiklik eklemiş.
ve A rth u t B ernede’den J a c ­ de gördüğü, etkileyici b ir eski Bu değişiklikler film in çok se­
ques C ham preux - K onuşm alar dostu y ıllar son ra yeniden y a­ rial b ir biçimde gelişm esinin
/F ra n c is L acassin G örüntü- şa tm ak , b aşk ala rın a d a g ö ste r­ nedeni belki. A n latılan k ısa ca
ler/M arcel F ra d e ta l M üzik/ m ek isteğiyle h a re k e t ediyor. özetlenirse, Ju d ex kızını sevdi­
M aurice J a rr e - K urgu./G ilbert ğ i b ankacı F a v ra u x ’y a k a rşı
N a to t D ek o r/R o b e rt G iardi- (B una b aşk a b ir örnek, ak lım a
sav aşıy o r ve sonunda onu yeni­
ni O yuncular/C hanning P o l­ hem en D edektif H a rry Dickson-
yor. A ra d a k ö tü lü k sim gesi
lock, F ra n cin e Bergé, E dith un serüvenleri ta sa rısıy la y a ­
M usidora’yı oldukça çekici
Scob, Michel Vitold, Théo Sa- nıp tu tu ş a n am a bunu b ir tü r ­
F ran cin e BergĞ’le yeniden can ­
rapo, Sylva Koscina. lü gerçekleştirem eyen R esnais
landırıyor F ra n ju . Ö rgünün
geliyor.) T abü bu dem ek değil
B ir yeniden çevirim in çeşitli gerisinde, F ra n ju ’nün belgecili-
k i Judex ap a y rı b ir F ra n ju fil­
sak ın calarım b a şta n kabulle­ ğinin sağladığı akıcı anlatım ı,
m idir, h a y ır o da gerçekle ger-
n erek işe girişen F ra n ju , Louis duru, p a rla k çekim lerle (du­
çekdışım n, k a r a b ir alay la h a ­
F euillade’in anısına adadığı v a rla ra sinek gibi tırm a n an la r,
yal gücünün k ay n aştığ ı, yoğun,
Ju d e x ’de bütünüyle F euillade’- d am lar üzerinde b iri ap ak , biri
k u ra l tanım ayan , k o rk u ve yıl-
ın 1916’da hazırladığı, 12 bö­ b aştan a y a ğ a k a p k a ra giysili
gılı F ra n ju y a p ıtla rı çizgisinin
lüm lük, sessiz Ju d ex ’ini izliyor, iki kad ın ın bale y ap arcasın a
b ir ucudur.
am acının sa lt çok sevdiği Feuil- sessiz, sin ir bozucu ölüm k alım
lade’i, onun yaptığını canlandır­ Judex b ir m asal kişisidir, 1915 dövüşü, vb.) bezediği oturm uş
m a k ta n öteye gitm ediği apaçık. lerde yepyeni b ir alan olan si­ sinem a dili film in içsel uyum u­
nem a için çok geçerli b ir h am ­ nu oluşturuyor, an la tıla n la ra
Feuillade yirm inci yüzyılın maddeydi, bugünkü B ondm ania düzenleyici b ir b ü tünlük k a z a n ­
başlarında sinem anın endüs­ fu ry a sı benzeri toplum un im ­ dırıyor. B ir hokkabaz çevikliği
trileşm esi sıraların d a ö rg ü tlen ­ gelem inde efsaneleşm işti. A m a g ere k tiren Ju d ex ’de, rolünün
m iş iki büyük tekelin, P a th é ay rık sı b ir yanı vardı, F an to - altın d an ra h a tlık la k alk ıy o r
ile G aum ont’un ara sın d ak i çe­ ma, V am pir v.b. gibi değildi o, C hanning Pollock. F ra n ju ’nün
kişm ede h e r iki o rta k lık ta da (film e g a y e t ilgisiz F a n torna dem irbaş oyuncusu haline gelen
çalışm ış, polisiye filim ler tü r ü ­ adı y akıştırılm ış) Ju d ex h ak ve E d ith Scob, Michel Vitold, Theo
nün öncüsü olmuş, aynı y ıllar­ g erçk eten yana, y arg ılay an ve S arapo d a b aşarıy la oynuyor­
da A ndre A ntoine’m tiy a tro d a y arg ıların ı kendi yerine g etiren lar. K atık sız sinem acı F ra n ju
y ap tığ ım (yalın, günlük a n la ­ bir tüze savunucusuydu. K a ra film ini işlek b ir biçimde tek n ik
tım , tabiîlik) sinem ada uygu- giysileri, sa v ru lan peleriniyle u stalığ ıy la atb aşı yürü tm esin i
lu y a ra k d ah a yeni yeni filizle­ ta n rısa l tüzeyi sü rek li ko ru y an biliyor; g örüntüleri, çok iyi
nen sinem a sa n atın ı dar, sığ, ve y aşatan , gizemli, fa n ta stik kullanılan dekoru, M aurice J a r-
tiy atro m su an lay ışlard an k u r ­ bir hayal kahram an ıy d ı. O ç a ğ ­ r e ’ın çarpıcı m üziğini b ira ra d a
ta rm ış kişiydi. B reton, E luard, la rd a k i genel boşalım ın sinem a k a tış tıra ra k sunuyor, b ütün
A ragon gibi gerçeküstücülerle alanında su yüzüne çıkan ü rü n ­ a y rın tıları to p la y arak dingin
yak ın ilişkileri vardı, giderek lerinden biriydi. Bu yirm inci bir birleşim e vardırıyor. Judex
b ir a r a gerçeküstücülerden e- yüzyıl başı k ah ra m an /ş ö v aly e­ dolayısıyla F ra n ju ’nün F eu illa­
sinlenen Feuillade V am pirler sinin çocuksu olarak nitelendi­ de tu tk u su n a, F euillade’a
ve F a n to m a la r’dan sonra, 1916 - rilebilecek serüvenlerinin a r ­ saygı çabasına omuz silkilebilir
17’de çevirdiği bölüklü dönem dında kim i zam an ruhbilim sel, am a sinem a o larak F ra n ju ’nün
F ra n sız filim lerinin tipik örne­ toplum sal so ru n lar işleniyordu. b aşarısı kesinlikle kendini k a ­
ği niteliğindeki Judex seri­ Ve bunların, bugünün em perya­ bul ettiriy o r. Ju d ex denemesi,
siyle o çağların yaygın bölük­ lizm pohpohculuğu, yozlaşm ış T ü rk iy e’de tan ın m ay an Geor­
lü filim y a da ciné-rom an de­ cinsellik n u m a ra ları, adların ges F ra n ju ’yü yeterin ce ta n ıtı­
nilen çığırına uyuyordu. cı n itelik te b ir y apıt. Sonuç o-
(U rsula) kendiliğinden zorun­
O bilinen F ra n ju ’lüğünü, Res- lu kıldığı ayarsız, ça rp ık erotis- la ra k denebilir ki, b ir sü rü u-
n ais’nin y am sıra savaş sonrası­ m e eklentileri, k u ru b ir science y untu film in doluştuğu şu sı­
n ın en ilginç belge filim lerini - fiction y u ttu ru cu lu ğ u ile dop­ rala rd a , tü rü içinde sağlam ,
veren, L a te te contre les m u rs’ü dolu m odern Ja m e s Bond’la- tu ta rlı bir filim olan Ju d ex g i­
L es yeux san s visages’ı, T hé­ n n d a n d ah a say g ıd eğ er olduğu bi gerçek b ir sinem a dersinden
rèse D esqueyroux’yu, T ho­ ileri sürülebilir, ta rtışıla b ilir. alın acak çok şey v ard ır.
m as l’im posteur’ü o rta y a koyan O ayrı. sungu çapan

65
CLEOPATRA. Bilinen konu b ir kez d ah a perdede. M ankiew icz’in bu C leo p atra’sı si­
nem a tarih in in en pahalı yapım ıym ış. Şu d a eklenebilir: sinem a ta rih in in en kof fil­
mi olm aya da adaydır.. (E. Taylor, R . B urton, R. H arrison)
• • T A T L I H A YA T / LA DOLCE VITA. Fellini, Dolce vita, 8 1/2, G iu lietta üçlem esinin
ilkinde, yıllar önceki bir ta sarısın ı çağdaş R om a a risto k ra sin e u y g u lu y arak g erçek ­
leştiriyor. A yrı çevrelerin o rtasın d a k ara rsız, dengesiz sürüklenip giden bir M arcel­
lo ve soysuzlaşm aya v a ra c a k b ir ortam ın am ansız eleştirisi. F ilm in baş oyuncusu
M arcello’yla b irlikte bu R om a'dır. Fellini çokluk ak lın a estiğ i gibi, anında çalışıyor
(mucize, çılgın p a rti sahneleri vb) ve b ü tü n eserinde görüldüğü gibi, ta rtışm a cı, tö ­
reci yanı b u rad a da yadırg atıy o r. (M. M astroianni, A. Aimée, A. E kberg, A. Cuny)
ÇIRG IN K AHRAM AN / ALLEZ FR A N C E. B aşarılı L a Belle A m éricaine’den son­
ra R obert D hery güldürü tü rü n d e en kolay yolu seçm iş: A m erikan «gag» lı güldürü
geleneğine k ö tü b ir öykünm e. B ir ru g b y m açının olayları ara sın d a en beylik İngiliz
tipleri, en beylik F ra n sız tip leri ve bitip tü k en m ek bilm eyen bir kovalam aca. (Ro­
b e rt D hery)
9 9 BAHARDA HÜCUM / C H EY EN N E AUTUM N. B üyük bir W estern u stasın ın can çe­
kişen bir tü rd e yapabileceği b irkaç çık ıştan biri: D estan. A ğ ır ve güzel ritm i, d erin ­
lem esine görüntüleriyle A m erikada K ızılderili ırk ın ın tükenişinin bu ru k şiiri. Top­
lum sal eleştiri yönü yer yer sert, am a b ü tü n A m erikan film lerinde olduğu gibi gene
de tavizci. Bu uzlaşıcı tu tu m film i «başeser» o lm aktan alıkoyuyor. Sonuç: Y eni bir
W estern, yeni bir Ford. (R. W idm ark, C. B aker, K. M alden, J. S tew art)
9 VAHŞİ AVCI / H A TA RÎ. B ir avcı gurubunun A frik ad ak i serüvenleri, gergedanlar,
zü ra fa lar, m aym unlar ve bu a ra d a un u tu lm ay an b ir gönül hikâyesi. H aw ks, k u rd u ­
ğu yalın örgüyü, H aw ksien sitilinin b ütü n belirgin özellikleriyle, incelikleriyle, bu
tü r filim lerin tekdüzeliğine kapılm adan açıyor, yayıyor, y ü rü tü y o r. H aw k s’in en be­
ğendiği fü m i olan H ata ri, hareketli, ilgi çekici b ir çalışm a. (J. W ayne, H. K ruger,
E. M artinelli, G. Blain)
DOKTOR NO / DR. NO. Jam es Bond’un sinem aya u y gulanan ilk serüveni, bugüne
değin kullanılan bir form ülün en ölçülü örneklerinden biri. Science - fiction’la casus­
luk hikâyesi karm ası, çarpıcı b ir giriş, sürükleyici b ir tem po ve Bond serüvenlerine
özgü ırkçılık sadizm öğeleri. G-men yöntem leriyle çalışan v a ta n k u rta rıc ı b ir a ja n ­
la s a n tehlikeyi tem sü eden D r. No k a rşı k arşıy a. A tom la b o ra tu v a rla n , gizli g eç it­
ler, Terence Y oung’un düz an latım ı ve U rsu la A ndress’in ero tik gücü. H epsi bu fi­
limde. (S. Connery, U. A ndress, J. K itzm iller)
ŞA H A N E KOCA / IL M AG NIFICO CORNUTO. P ietra n g eli’nin, F . Crom elynck’in
oyunundan u y arlanm ış fa rs a yakın güldürüsü. Vodvile elverişli b ir olayın ark a sın d a
gizlenen yergi, yüksek burjuvazi taşlam ası, U go T ognazzi’nin b aşarılı oyunu, Cardi-
n ale’nin çarpıcılığı kim i a k s a k lık ta n ö rtü y o r. (U. Tognazzi, C. Cardinale, B. B lier)
9 9 BİR TADIM BAL / A TA STE O F HONEY. Shelagh D elaney’in aynı adlı oyunundan
genç yönetm en R ichardson’un biraz te a tr a l k alan am a gene de b aşarılı uygulam ası.
Çok tık ırın d a bir ritm , gerçekçi b ir çevre betim lem esi, d ik k a ti hep a y a k ta tu ta n In-
gilizlere özgü psikolojik örgü. (R ita T ushingham , D. B ryan, R. Stephens, M. M elvin)
G Ü NEŞSİZ DÜNYA / L E MONDE SAN S SOLEIL. D enizaltı filim lerinin u sta sı Cous­
teau, büyük b aşarı k az an a n Sessiz D ünya’dan so n ra b ir kez d ah a sonsuz güzelliklerle
dolu denizaltının m avi evrenine el atıyor. D ik k atli b ir k u rg u ve etkileyici b ir müzik.
A ŞK A DOYMAYANLAR / L E S PIA N O S M ECA N IQU E. Ü nlü Ispanyol yönetm eni
B ardem ’in b ir iki y er dışında gerilem e dönem ine girdiğini k an ıtlay an , iddialı «yaban­
cılaşm a» filmi. T u ristik Isp an y a m a n za ra ları yeni b ir şey g etirm iyor, G abor P o g an y ’nin
görü n tü leri anılm alı. (M. M ercouri, H. K ru g er, J. Mason)
9 9 FAN TO M A / JU D EX . G eorges F ra n ju , sessiz filim çağının Ju d ex ’ini te k ra rla rk e n b aşa­
rılı bir an latım la Louis Feuillade’ı anıyor. Bu sezon gösterilen en iyi filim lerden biri.
(C. Pollock, E. Scob, F . B ergé)

( N o t : Yeni Sinema hazırlandıktan sonra, önceden önümüzdeki günlerde gösterile­


ceği bildirilen Franju’nün Judex’inin gelecek sezona kaldığı öğrenilmiştir. Duyu­
ruruz.)

You might also like