Professional Documents
Culture Documents
Yazarlar
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI (Ünite 1, 5)
Prof.Dr. Muzaffer DOĞAN (Ünite 2, 6)
Yrd.Doç.Dr. Mehmet TOPAL (Ünite 3, 7)
Doç.Dr. Mesut AYDINER (Ünite 4)
Doç.Dr. Ömer İŞBİLİR (Ünite 8)
Editör
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz ................................................................................................................... viii
Önsöz
Sevgili Öğrenciler,
Tarihi temel kaynaklarından öğrenmek şüphesiz tarihe bakışımızı önemli ölçüde de-
ğiştirecektir. Temel kaynaklardan birisi ve en önemlisi yazılı kaynaklardır. Bunlardan ya-
rarlanabilmek için öncelikle doğru bir şekilde okunup anlaşılması gereklidir. Osmanlı
kaynakları için de aynı durum sözkonusudur. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış olan kaynak-
lar bugünkünden farklı bir alfabe ile oluşturulmuş ve dili de şimdiki Türkçe’den biraz fark-
lıdır. Bu metinleri okuyup anlamanıza yardımcı olmak üzere konunun uzmanları tarafın-
dan elinizdeki bu kitap hazırlanmıştır. Kitaba alınan parçalar seçilirken, metinlerin yazı
ve dil özelliklerinin, sizin okuyup anlayabilmenize uygun, seviyenizin gerektirdiği temel
kelimeleri öğretecek metinler olmasına dikkat edilmiştir. İlk dört ünite matbu eserlerden
seçilmiş parçalardan oluşmaktadır. Sonraki dört ünitenin metinleri, sizi el yazısına alıştır-
mak amacıyla, okumakta zorlanmayacağınız uygun yazma eserlerden alınmıştır.
Ünitelerde, seçilen metinlerin orijinal şekli konulduktan sonra, arkasından metnin
bugünkü alfabeye çevirisi yapılmıştır. Sonra, metnin içerisinde geçen, anlamını bilmedi-
ğiniz kelimeler ve terimler için sözlük eklenmiştir. Bunları mutlaka öğrenmelisiniz. Me-
tinleri sözlük eşliğinde okuduktan sonra anlayıp anlamadığınızı veya ne derece doğru an-
ladığınızı kontrol edebilmeniz için metinlerin bugünkü dilde anlamı da verilmiştir.
Arapça ve Farsça bazı dilbilgisi unsurları bilmeniz metinleri anlamanızda büyük önem
taşımaktadır. Zira Osmanlı Türkçesi devirlere göre ve okunan metin türüne göre deği-
şen oranda bu dillerden alınmış çeşitli kelime ve kalıplara sahiptir. Metinleri doğru oku-
yup anlayabilmemez için bu kalıpların iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu ünitelerdeki oku-
ma parçalarından sonra o metinde geçen Arapça ve Farsça’ya ait bazı temel dilbilgisi ku-
ralları ve kalıplar da gösterilmiştir Bu size hem önemli kuralları hatırlatacaktır, hem de ge-
çen sene Osmanlı Türkçesi dersinde işlenen kuralların, dilbilgisi yapılarının metin içeri-
sinde pratik olarak nasıl kullanıldıklarını ve nasıl anlamlandırılabileceklerini görmemizi
sağlayacaktır. Bu kitaptaki dilbilgisi kuralları en temel kurallardır. Bunları anlamakta zor-
lanıyorsanız, geçen sene öğrendiğiniz dilbilgisi kurallarını yeniden hatırlamak üzere göz-
den geçirmelisiniz.
Parçalar okunurken sadece dil yönünden değil, aynı zamanda tarihî muhtevâları da
gözönünde bulundurulmalıdır. Bunun için öncelikle parçaları anlamaya çalışmalı, par-
çalarda geçen olayları, bu kaynaklardan yararlanmış çeşitli araştırmalarla karşılaştırma-
lısınız. Bu size aynı zamanda metinlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda da fikir
verecektir.
Ünitelere eklenen “Sıra Sizde” kısımları da bilginizi sınamanız amacıyla konulmuştur.
Bunları dikkatlice yapmanız, varsa eksikliklerinizi görmenizi sağlayacaktır. Her ünitenin
sonuna eklenen “Kendiminizi Sınayalım” kısmında konulan test de üniteyi ne kadar anla-
dığınızı size gösterecektir. “Sıra Sizde” ve “Kendimizi Sınayalım” kısımlarının yanıt anah-
tarlarını ünitenin sonunda bulabilirsiniz.
Kitap, her biri 2- 3 ayrı eserden seçilmiş parçaların olduğu 8 üniteden oluşmaktadır.
Bunlar:
1. Ünite: Oruç b. Âdil, Tevârîh-i Âl-i Osmân; Âşıkpaşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân;
Yazarı bilinmeyen, Vâkı‘ât-ı Cem Sultân;
2. Ünite: Kâtib Çelebi, Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr; Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i
Âl-i Osmân Der-Hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân; Mustafa Nâimâ Efendi,
Nâimâ Tarihi VI;
Önsöz ix
3. Ünite: Mustafa Nâimâ Efendi, Nâimâ Tarihi II; Ahmed Ağaoğlu, Üç Medeniyet;
Gazete örnekleri.
4. Ünite: Subhî Mehmed Efendi, Subhî Tarihi; İzzî Süleymân Efendi, İzzî Tarihi; Ah-
med Cevdet Paşa, Cevdet Tarihi;
5. Ünite: Rûhî el-Edirnevi, Târîh-i Rûhî; Mevlânâ Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihânnümâ
II; Yazarı bilinmeyen, Gazavât-ı Sultân Murad b. Mehemmed Han.
6. Ünite: Üsküdarî Abdullah b. İbrahim, Vâkı‘ât-ı Rûz-merre ve Fındıklılı Mehmed
Ağa, Silahdâr Tarîhi.
7. Ünite: Yazar ismi olmayan Keyfiyet-i Rûsiyye adlı eser; Seyyid Ahmed Hırsovavî
tarafından kaleme alınmış isimsiz bir eser.
8. Ünite: Yazarı bilinmeyen Tevârîh-i Âl-i Osmân; Ahmed Resmî, Halîkatü’r-Rü’esâ
(Sefînetü’r-Rü’esâ); Hâşim Efendi, Ahvâl-i Anapa ve Çerkes.
Kitapta çeşitli üniteleri hazırlayan Prof.Dr. Muzaffer Doğan, Doç.Dr. Ömer İşbilir,
Doç.Dr. Mesut Aydıner ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Topal’a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca
teknik yardımları dolayısıyla dizgi-baskı çalışanlarına da teşekkür ederim.
Editör
Yrd.Doç.Dr. Recep AHISHALI
1
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
XV. ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özelliklerini tanıyabilecek,
Matbu metinleri okuyabilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin içinde belirleyebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XV. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • Matbu Metinler
Metinleri
• XVI. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi
Metinleri
İçindekiler
• GİRİŞ
• ORUÇ BEY, TEVÂRÎH-İ ÂL-İ OSMÂN
Metin Okuma ve Anlama: Matbu
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I Metinler-I • ÂŞIKPAŞA-ZÂDE, TEVÂRÎH-İ ÂL-İ
OSMÂN
• VÂKI‘ÂT-I SULTÂN CEM
Metin Okuma ve Anlama:
Matbu Metinler-I
GİRİŞ
Bu ünitede matbaa yazısı okumanızı geliştirmeniz için matbu metinlere yer verilmiştir.
Öte yandan, 15-16. yüzyılın dil özelliklerini de tanıyabilmeniz için metinler bu dönemde
kaleme alınmış eserlerden seçilmiştir. Bu matbu metinler, 15-16. yüzyılda yazılmış olmak-
la birlikte 20. yüzyıl başlarında matbaada basılmışlardır.
XV. ve XVI. yüzyıl Osmanlı tarihî metinlerinin bir çoğu, kullanılan dil bakımından,
oldukça sade, anlaşılabilir bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Özellikle Osmanlı Devletinin
kuruluş dönemini anlatan “Tevârîh-i Âl-i Osmân”lar her türlü edebî kaygıdan uzak, hal-
kın günlük kullandığı Türkçeyi yansıtmaktadır.
Bu üniteye alınan ilk metin Oruç Bey’in Tevârîh-i Âl-i Osmân’ıdır. F. Babinger tara-
fından 1925 yılında yapılan neşirden küçük bir kısmı ele alınmıştır. Dili oldukça sade ve
okunması kolay bir metindir.
Diğer metin, Âşıkpaşazâde’nin Tevârîh-i Âl-i Osmân adlı eseridir. Osmanlı Devleti’nin
Kuruluş dönemini anlatan temel kaynaklardandır. XV. yüzyıl sonlarına doğru yazılmıştır.
Âlî Bey tarafından H.1332/M.1914 yılında İstanbul’da yayımlananan matbu eserden par-
çalar seçilerek bu üniteye konulmuştur.
Ünitenin üçüncü parçası, Vâkı‘ât-ı Cem Sultân adlı, yazarı bilinmeyen bir eserden
alınmıştır. Yine bu eser de, yazarının giriş kısmında belirttiği gibi, metin her türlü süsten
arındırılmış ve herkesin anlayabileceği bir üslupla kaleme alınmıştır. Bu nedenle günlük
hayatta kullanılan Türkçe’yi gösterir bir metindir. Ancak diğer iki metine göre Arapça ve
Farsça kelimeler biraz daha fazla kullanılmıştır.
4 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.1.6
Oruç Bey, Tevârîh-i
Âl-i Osmân
Metin 1.1.5
6 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.1.4
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 7
Metin 1.1.3
8 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.1.2
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 9
Metin 1.1.1
10 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
rinde azîm ceng itdiler. Âkıbet Burusa tekurı Orhan’la sulh idüp hisârı virdi. Ahd ü
peymânla tekurdan çıkdı, İstanbul’a gitdi. Hicretün yediyüz on altısında Orhan Gāzî Bu-
rusai feth itdükde Osmân hayâtda idi. Ayağı ağrırdı. Zamânında beyliği Orhan’a ısmarla-
dı, Hakk emrine vardı. Oğlı Orhan Gāzî tahta cülûs kıldı, hicretün yedi yüz yiğirmi yedi-
sinde Osmân Gāzî vasıyyet itmişdi kim: “Beni Burusa’da Gümüş Kubbe altında kon” di-
mişdi. Ba‘zılar aydur, Söğütcük’de defn itdiler. Allahu te‘âlâ rahmetin ziyâde kılsun. Âmîn.
Yâ Rabbü’l-âlemîn.
(Oruc bin Âdil (1926). Tevârîh-i Âl-i Osmân. Nşr. Franz Babinger. Hannover).
da dağlar büyüdü. Her dağın dibinden büyük sular aktı. Bu sudan kimi içti, kimisi bağ-
lar yaptı, ağaçlar dikip suladı. Çeşmeler akıttı. O uykudan uyandım. Düşüm budur. Yoru-
muna ne buyurursunuz” dedi. Şeyh: “Rüyanın tabiri şöyledir: “Osman adlı bir oğlun ola-
cak. Çok gazalar yapacak. Müjdeler olsun ki, evlâdına padişahlık verildi. Mübârek olsun”
dedi. “Ve benim de Rabia adlı bir kızım olacak. Oğlun Osman o kızı alacak. O kızdan çok
oğullar nesilden nesile padişah olacaklar” dedi. Rivayet ederler ki, Osman Gazi’nin gaza-
ya başladığı tarih hicretin 680’inde idi. Anlatırlar ki, Sultan Alâeddin, vezîri Abdülaziz da-
vul ve sancak gönderdiği zaman, şeyhin kızı Rabia Hatun’u birlikte gönderdi. Abdülaziz,
Şeyh Edebali’nin kızı Rabia Hatun’u Osman Gazi’ye verip nikâhladı. Büyük düğün oldu.
O gece gerdek gecesi olup muradları yerine geldi. Sabah abdest aldı. Atlarına bindiler. Ab-
dülaziz, Şeyh Edebali ve yiğitler ata binip, koşu için meydana çıktılar. Âdet olduğu üze-
re koşu yapıp av yaptılar ve geri mekânlarına geldiler. Gelecekleri zaman ansızın Rum ta-
rafında, ovada bir toz göründü. Tozun içinden bir atlı çıkageldi. Zırh ve silah mükemmel
idi. Meğer bu kişi kâfir beylerinden imiş. Meydana gelip seslenerek dedi ki: “Aranızda Os-
man adlı adam kimdir?” Osman’ı gösterdiler. Hemen o anda attan inip Osman Gazi’nin
atının ayağına düştü: “es-salatü ve’s-selâmü aleyke yâ Resûllullah” dedi ve kelime-i şeha-
det getirdi, müslüman oldı. Dedi ki: “Yâ Osman Gazi! Düşümde sizin peygamberiniz Mu-
hamed Mustafa –salât ve selâm üzerine olsun- gelip bana İslâm dinini telkin etti. Kelime-i
şehadeti Fatiha ve Ihlâs suresini bana öğretti. Dur, sabah falan yerde bir gazi yiğit vardır,
adı Osman’dır. Allah yolunda gazaya niyet etmiştir. Benim ak bayrağım onun yanında-
dır, ona git” dedi. Benim adım Mihal’dir, ancak hazret-i peygamber adını Abdullah koy-
du. Osman ile birlikte gazaya git dedi. Senin de yolunu tutanlar ve soyundan gelenler bü-
yük makamlara ulaşıp nesilden nesile gazalar ederler dedi. Tâ Engürüs (Macar) kapısı-
na kadar İslâm sancağını çekip İslâm dinini ortaya çıkaralar dedi. Düşümden uyandım,
işte ayağımın dibine ulaştım deyüp Osman’ın önünde de tekrar kelime-i şehadet getirip
müslüman oldu. Şimdiki var olan Mihaloğlanları onun neslindendir. Bu olayı Abdülaziz
ve Şeyh Edebali gördüler, yüce Allah’a şükürler ettiler. Sonumuz hayır oldu, böyle maka-
ma eriştik dediler. Abdülaziz birkaç gün sonra Sultan Alaeddin’in yanına gelip bütün du-
rumları arzetti. Sultan Alâeddin de işitip mutlu oldu. Mısır sultanından bir kılıç gelmiş-
ti. Müminlerin emîri hazret-i Osmân’ın –Allah ondan razı olsun- idi. O kılıcı kendi be-
linden çıkarıp Osman’a gönderdi: “Bağımsızca o vilâyete padişah olsun, Rum vilâyetini ıs-
marladım. Fethedebildiği yere kadar fethetsin, onun olsun” dedi. Sultan Alâeddin’in Ta-
tarlarla savaşı vardı. Bu taraftan Çağatay’ın askerleri belirdi. Üzerine gelip Tatar’la savaş-
maya koyuldu. Sonunda barışıp, Tatar dönünce Sultan Alâeddin vefat etti. Oğlu Sultan Gı-
yaseddin tahta geçip yerine padişah oldu. Onun zamanında Baba İlyas derler bir şeyh var-
dı. Sultan Alâeddin zamanında gelip Amasya yöresinde Çat adlı kasabada yurt tutmuştu.
Acem vilayetinden gelmişti. Hazret-i Mevlâna Celâleddin Konya’da idi. O zamanda ulu-
lar ve şeyhler çoktu. Sultan Alâeddin vefat edip oğlu Gıyaseddin padişah olunca zulm et-
meye başladı. Bir sebepten dolayı Baba İlyas’tan çekinip asker gönderdi. Babayîler’i öldür-
dü. Bir gece Gıyasüddin’in kulları öldürmekle oğlu ve kızı kalmadı. Memleket boş kaldı.
Babayîlerden Muhlis Paşa gelip padişah oldu. Babayîlerin intikamını aldı. Babayîler’i kı-
ranları kılıçtan geçirdi. Kırk gün, bazılarına göre altı ay beylik yaptı. Sonra kendinin ha-
lifelerinden “Kör Kadı” derlerdi, Baba zamanında İç-il’de halifeydi, onun bir oğlu kalmış-
tı. Ona Karaman derlerdi. Beş yaşındaydı. Muhlis Paşa Karaman’ı tahta geçirdi, padişah
yaptı. Bunun nesli dünyayı tuta dedi. Karaman vilayetini ona verdi. “Karaman memleke-
ti” demelerinin sebebi budur.
Biz yine Osman Gazi’nin macerasına gelelim. Osman Gazi’nin Şeyh Edebali kızı Ra-
bia Hatun’dan bir oğlu oldu. Adını Orhan koydu. Hicretin 686’sında Osman Gazi gelip Bi-
lecik ve İnegöl’ü fethetti. Hicretin 687’sinde Karacaşehir’i aldı. Orada bir adam vardı. Tur-
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 15
sun Fakih derlerdi. Cuma namazını kılıp, hutbeyi Osman Gazi adına ilk o okudu. Hicretin
689’uydu, Osman Gazi aldığı memleketleri bağışladı. Karacaşehir sancağını ki, ona İnönü
derler, oğlu Orhan’a verdi. Subaşılığını kardeşi oğlu Alp Gündüz’e verdi. Yarhisar’ı Hasan
Alp’e verdi. Hasan Alp Süleyman Şah’la Acem memleketinden gelmişlerdi. İnegöl’ü Tur-
gut Alp’e verdi. Şimdi o gazilerin adları anılır. Kayınatası Edebali’ye Bilcek’i verdi ve ha-
tununu orda babasının yanında bıraktı. Kendisi Yenişehir’de yerleşti. Gaziler ev yaptılar
ve orada yerleştiler. Adını Yenişehir koydular. Osman Gazi’nin bir oğlu daha oldu. Adını
Ali Paşa koydu. Onu yanında tuttu. Bu tarafta Orhan Gazi babası Osman Gazi ile buluşup
dört taraftan memleketler fethetmeye başladılar. İnegöl’ü ve Köprühisar’ı fethettiler. Bu ta-
raftan Bursa tekfuru birçok tekfurla Türk’ün üzerine yürümekte ittifak ettiler. Koyunhisa-
rı önünde buluştular. Büyük savaş yaptılar. Sonunda gazilerden ve kâfirlerden hayli adam
öldü. Osman Gazi’nin kardeşi oğlu Alp Gündüz orada şehid oldu. Karacaşehir’e giden yol
üzerinde defnettiler. Mezarına taş yığarak daire içerisine aldılar. Her ne zaman o memle-
kette at sancılansa o mezarı üç gün dolandırırlar. Yüce Allah’ın yardımıyla şifa bulur. Şim-
di Ona “Türk Mezarı” derler. O sırada Yüce Allah müslümanlara fırsat verip kâfir askerle-
rinde hezimet meydana geldi. Adranos tekfuru kaçıp Bursa tekfurunun yanına girdi. Köse
Mihal ve Turgut Alp birlikte kovaladılar. Tekfuruyla barış yaptılar. Osman Gazi Bursa’ınn
üzerine perde yaptı. Gördü ki, savaşla alınmaz. Karşısında, kaplıca tarafından bir perde
yaptı. Kardeşi oğlu Aktemür’ü üzerine koydu. Oldukça yiğitlerden idi. Onun yanına uy-
gun yoldaşlar kattı. Dağ tarafından da bir perde yaptı. Balabancık derlerdi, bir bahadır
kulu vardı. Orada koydu. Bu iki perdeyi bir yılda yaptılar. Bursa’yı kuşattılar. Hisardan dı-
şarı kimseyi çıkartmaz oldular. Bölgeyi tamamen aldılar, hisar yalnız kaldı. Bunlar bura-
da hisar üzerine perde yaptılar. Osman Gazi geldi, Yenişehir’de yerleşti. Etrafın kâfirleri
geldiler, gazilere boyun eğdiler. Fırsat gazilerin olup o vilayeti ele geçirdiler. Gaziler ada-
let gösterdi, merhamet ettiler. O memleketi imar ettiler. Ganimet malıyla zengin oldular.
Osman Gazi oğlu Orhan’ı Bursa’ya yanına gönderdi. Köse Mihal ve Turgut Alp’i birlikte
yanına kattı. Kâfirler çaresiz kalmıştı. Bursa üzerinde büyük savaş yaptılar. Sonunda Bur-
sa tekfuru Orhan’la barış yapıp hisarı verdi. Anlaşma ile tekfur çıktı İstanbul’a gitti. Hic-
retin 716’sında Orhan Gazi Bursa’yı fethettiğinde Osman hayattaydı. Ayağı ağrırdı. Sağ-
lığı zamanında beyliği Orhan’a verdi, Allah’ın emrine vardı. Hicretin 727’sinde oğlu Or-
han Gazi tahta oturdu. Osman Gazi vasiyet etmiş: “Beni Bursa’da Gümüş Kubbe altına ko-
yun” demişti. Bazıları Söğütcük’te defnettiklerini söyler. Yüce Allah rahmetini ziyade et-
sin. Âmin, yâ Âlemlerin Rabbi.
Metin 1.2.5
Âşıkpaşazâde,
Tevârîh-i Âl-i
Osmân
18 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.2.4
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 19
Metin 1.2.3
20 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.2.2
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 21
Metin 1.2.1
di. Oğlı Sultân Mehmed’i vasî itmişdi. Üç gün yatdı. Dördünci gün oğlına haber gönder-
diler, on üçünci gün oğlı dahı geldi. On üç gün meyyitini paşalar sakladı. Kimseye göster-
mediler. Dîvânlar itdiler, tîmârlar virdiler, hekîmler mu‘âlece itdiler, şerbetler virdiler. On
üç gün tamâm olıcak oğlı Sultân Mehmed geldi. Edrene’de devlet tahtına geçdi oturdı. Ek-
ser halk hünkârın vefât itdüğin andan bildiler. Atasının meyyitini Burusa’ya gönderdi. Bir
küçücek kardaşı vardı. İsfendiyâr kızından olmuş, anı dahı menziline yetirdi, makāmına
gönderdi. Yasluların yasın çıkardı. Kendisi dahı serîr-i saltanata oturdı. Nizâmî hükme
başladı. Nâgâh haber geldi “Karamanoğlı İbrâhîm Bey, Germiyan oğlı didiğine bir oğlı-
nı koşdı. Kütahya’ya gönderdi, birini dahı Aydın iline gönderdi, biri dahı Menteşa oğlıdır
deyü Menteşa iline gönderdi. Kendi “Alâ’iye”ye yüridi deyü. Sultan Mehmed kim haberi
işitdi, İshak Paşa’yı hıl‘atledi. Anadolı beylerbeyisi itdi. İshak Paşa, Sultân Mehmed kendi
dahı bindi. Devletle yüridi, Burusa’ya geldi. Karamanoğlı’nın /1.2.2/ harâmzâde oğlanla-
rı cemî‘ kaçdılar. Sultân Mehmed Gāzî yüridi Akşehr’e çıkdı, Akşehr feth olundı. Andan
hünkâr göçdi Konya’ya teveccüh itdi. Karamanoğlı İbrâhîm Bey ağlayup yalvarmağa baş-
ladı, Paşalara tûtî filorisin gönderdi. Paşalar dahı ol filoriden utandılar, hünkâra eytdiler:
“Atan deden bu vilâyete geldiler, ve bu vilâyeti cemi‘ feth itdiler, kendülerin oldı. Yine mer-
hamet itdiler yine virdiler. İmdi devletlü sultânım! Karamanoğlu eydür kim kızım vireyin,
ve her yıl seferine varayın ve her ne buyurursa öyle ideyün” diyiyorur. “İmdi ümîdim bu-
dur ki, devletlü sultânım merhamet ide” didiler. Hünkâr dahı paşaların sözin kabûl itdi,
yine vilâyetini mukarrer itdi, döndi yine kendi vilâyetine geldi.
Bâb. Anı beyân ider kim, Sultân Mehmed Gāzî döndi kendi vilâyetine girdi neyledi.
Diledi kim Gelibolı’dan Rûmili’ne geçe, eytdiler: “Devletlü Sultânum!” Gelibolı
Boğazı’na kâfir gemileri geldi” didiler. Hünkâr doğrı Kocaili’ne geldi, İstanbul’un üst ya-
nında boğazda Akçahisâr’a kondı, atası geçdiği yerden Rûmili’ne geçdi. Akçahisâr’ın kar-
şusına kondı, Halîl Paşa’ya eydür: “Lâlâ! Buraya bir hisâr gerekdür”. el-Hâsıl orada hisâr
yapdurdı, tamâm oldı. “Akçaylıoğlı Mehmed Bey”i gönderdi kim “tiz var İstanbul’un ka-
pusını yapdur” didi. Mehmed Bey dahı geldi şehrin kapusundan âdem kavradı, köyleri-
nin tavarını sürdi. Tekfûra haber oldı kim, “Türk bizim kürkümüzi yırtdı, evimizi başı-
mıza yıkdı” didiler. Tekfûr eydür: “Bunun bizimle konşuluğı toğanla karga konşuluğına
benzer” dir. “Eğer bu Türk’den kurtulmağa çâre olursa dostumuz Halîl Paşa’dan olur” didi.
Eydür “balıkçılar göndermek gerekdür” didi. Balığın karnını filoriyle doldurdılar, Halîl
Paşa’ya gönderdiler “Tekfûrun Vezîri vardı, “Gürloka” dirlerdi. Ol eydür, “Hey! Halîl balı-
ğı yutar, size dermânı yokdur, siz başınız yarağın görün” dir. Halîl’e balığı getirdiler, Halîl
balığı yidi, karnını sanduka koydı. Kâfirlerin sözini tutdı, hünkâra geldi arz itdi. Hünkâr
eydür “yaz olsun görelüm, Allah ne buyurursa öyle ola” didi. Hisârın hod fethi yarağına
meşgūl olup dururlardı. Hemîn ki, esbâb tamâm oldı, yaz geldi, Sultân Mehmed eydür
“İstanbul’ı yayların /1.2.3/ dir. Geldiler İstanbul’un üzerine kondılar, kurudan ve denizden
kuşatdılar dört yüz pâre gemi denizden yürütdiler, yetmiş pâre gemi dahı durdı, sancak-
ların çözdiler, hisâr dibinde denize girdiler, deniz üzerinde köpri yapdılar, yürüyiş itdiler,
elli gün gice ve gündüz ceng olundı. Âhir-kâr hünkâr yağma buyurdı, elli birinci gün, Şen-
bih güniydi, hisâr feth olundı. Eyü yağmalar eyü toyumluklar olundı. Altun, gümüş, cev-
herler bulundı. Halkını esîr itdiler, tekfûrını öldürdiler. Çihârşenbih güni Halîl Paşa’yı oğ-
lanlarıyla ve kethudâlarıyla bile tutdılar, habs itdiler. Bunların hikâyeti çokdur, ve illâ fakīr
ihtisâr itdim, anınçün kim, bunun kazıyyesi çokdur Halîl Paşa’yı neylediler. Ol Cum‘a güni
Ayasofya’da Cum‘a namâzı kılındı, hutbe-i İslâm okundı. Sultân Mehmed Han Gāzî adına
kim ol Sultân Murâd oğlıdır. Ve bu fethin târîhi hicretün sekiz yüz elli yedisinde vâkı‘ oldı,
Sultân Mehmed Gāzî elinden.
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 23
Bâb. Anı beyân ider kim bu İstanbul kim alındı, şehr harâb oldı. Girü ne sûretle
ma‘mûr oldı.
Pâdişâh İstanbul’ı kim feth itdi, subaşılığını kulı “Süleymân Bey”’e virdi, ve cemî‘
vilâyetine kullar gönderdi. “Hâtırı olanlar gelsün evler, bâğlar, bâğçeler, mülkler virelim”
didiler, ve her kim geldiyse virdiler, bu şehri ma‘mûr itdiler. Pâdişâh yine emr itdi kim
ganîden ve fakīrden evler sürdiler, ve her vilâyetin subaşılarına ve kādîlarına âdemler gön-
derdiler. Anlar dahı mübâlağa evler sürdiler, ve bu gelen halka dahı evler virdiler. Şehr
kim ma‘mûr oldı, bu virdikleri evleri mukāta‘aya virdiler, öyle olıcak bu halka dahı güç
geldi. Eytdiler kim “bizi memleketimizden sürdinüz getürdinüz bu kâfir evlerine, girü vir-
mek içün mi getirdiniz?” didiler ve ba‘zısı avretini oğlanını kodı kaçdı. “Kula Şahin” dir-
lerdi atasından kalmış bir vezîr-i âkıl vardı, pâdişâha eydür “Hey devletlü sultânum! Atan
deden nice memleketler feth itdi, hiç birine /1.2.4/ mukāta‘a vaz‘ itmedi, sultânuma dahı
lâyık budur kim itmeye” didi. Pâdişâh dahı anın sözini kabûl itdi, yine hükm buyurdı kim
“her ev kim virirsiz mülklüğe virin” didi. Andan sonra mektûblar virdiler kim mülkleri
ola, şehr yine ma‘mûr olmağa yüz tutdı. Mescidler yapmağa başladılar, ve bu şehrin hâli
eyülüğe döndi. Sonra pâdişâha bir vezîr geldi kim, bir kâfirin oğlıydı, pâdişâha gāyet mu-
karreb oldı, ve bu İstanbul’un eski kâfiri vezîrinin eski dostları idi. Yanına girdiler kim
“Hey neylersin! Bu Türkler bu şehri yine ma‘mûr itdi, senin gayretin kanı? Atan yurdını
ve bizim yurdımızı aldılar, gözümüze karşu tasarruf iderler, imdi sen hod pâdişâhın mu-
karrebisin, cehd eyle kim bu imâretden halk vaz geçe, yine evvelki gibi bu şehr bizim eli-
mizde ola. Vezîr dahı eydür “Bu şol mukāta‘a kim evvel komuşlardı, anı yine koduralım
bu halk dahı mülkler yapmayalar, bu şehr yine harâba yüz tuta âhır yine bizim tâ’ifemiz
elinde kala” didi. Bir gün pâdişâhın kalbine münâsebetle ilkā itdi, yine mukāta‘a ilkā it-
dirdi, ve bu mahfî kâfirlerin biri ile bir adı müslimân bir kul koşdı ve bu mahfî kâfir her
ne kim didiyse öyle itdi anı yazdı. Sû’âl: Ol vezîr kimdir? Cevâb: “Rûm Mehmed Paşa”dır
kim sonra anı it gibi boğdurdı. Sû’âl: Sultân Mehmed Gāzî İstanbul’da ne yapdı? Cevâb:
Sekiz medrese, orta yerinde bir ulu câmi‘ câmi‘in karşusunda bir bîmârhâne yapdurdı, ve
bir imâret yapdı, ve bu sekiz medresenin yanında sekiz küçük medrese dahı yapdı sûhteler
içün ve bundan gayri “Ebâ Eyyûb Ensârî” üzerine dahı bir imâret ve bir medrese yapdı, ve
bir cum‘a mescidi, orta yerde bir âlî kubbe ve mûcce binâ itdi. /1.2.5/
Bâb – Anı beyân ider kim Sultân Mehmed Han Gāzî Oğlanlarına ne sûretle sünnet ey-
ledi kim biri “Bâyezîd Han”’dur, ve biri “Mustafâ Çelebi”’dür ve hem ol düğün ne yerde oldı.
Sultân Bâyezîd Amâsiyye’de olurdı, anı getirtdi, ve Mustafâ Çelebi Mağnisa’da olur-
dı, anı getirtdi. Bunlar hep Edrene’ye geldiler, Edrene’nin nevâhîsi doldı, ve bir nice gün-
lük yollar oldı kim düğüne geldiler. Pâdişâhın haymelerin ve çadırların Ada’ya kurdı-
lar, pâdişah devletle Ada’ya geçdi oturdı. Haber oldı her tarafın halkı tâ’ife tâ’ife geldi,
evvel ulemâ da‘vet olundı, pâdişâh dahi devletle geçdi devlet tahtında oturdı. Sağ tara-
fında “Mevlânâ Fahreddîn” fâzıl oturdı, ve sol tarafında “Mevlânâ Tosyavî” fâzıl oturdı,
ve pâdişâhın mukābilinde “Mevlânâ Şükrullah” oturdı, anın yanında “Hızır Bey Çelebi”
fâzıl oturmuşdı. Emr oldı hâfızlar Kelâm-ı Kadîm-i Rabbânî okudılar, ulemâ bu okunan
âyetlerin tefsîrin itdiler, ilm sohbeti tamâm oldı. Destûr oldı, hoş-hânlar medhiye gazeller
okudılar, pâdişâha lâyık sohbetler olundı. Destûr oldı, simâtlar çekildi, ni‘metler yinildi,
yine hoş-hânlar okudılar, ve Kur’ân okudılar. Destûroldı, şeker işlerin getirdiler, her ehl-i
ilmin önine sini kodılar, bu ulemânın hıdmetkârları futalar doldurdılar. Fakīr dahi bir futa
doldurdım, yine hıdmetkârıma virdim. Andan sonra pâdişâh bu azîzlere ihsânlar buyur-
dı eyü, niceler fakīr geldi ganî gitdi.
Ve ikinci gün fukarâ tâ’ifesi da‘vet olundı, anlara dahi ta‘zîmler olundı, şâhın atâları
bunlara dahi yetişdi, ve bunlar dahi kānûn-ı fukarâ üzere edeblerin yerine getirdiler,
pâdişâha gāyet hoş geldi. Üçünci gün ümerâ da‘vet olundı, ve hem bunlara dahi kānûn-ı
24 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
pâdişâhî nice ise öyle sohbetler ve işretler olundı, ve bir nice günlük yollardan atlar seğirt-
diler, mübâlağa öğdüller virdiler, el-hâsıl seğirdenin hiç birini mahrûm komadılar.
(Âşıkpaşa-zâde (1332). Tevârîh-i Âl-i Osmân. İstanbul).
faziletli Molla Tosyavî oturdu. Padişahın karşısında Molla Şükrullah oturdu. Onun yanın-
da faziletli Hızır Bey Çelebi oturmuştu. Emredildi hâfızlar Allah’ın ezelî kelâmını okudu-
lar. Ulema bu okunan âyetlerin tefsirini yaptılar. İlim sohbeti tamamlandı. İzin verildi, gü-
zel sesliler kasideler, gazeller okudular. Padişaha layık sohbetler yapıldı. İzin verildi sofra-
lar açıldı, yemekler yenildi. Yine güzel sesliler Kur’an okudular. İzin verildi şekerlemeleri
getirdiler. Her ilim ehlinin önüne sini koydular. Bu ulemanın hizmetkârları havluları dol-
durdular. Bu fakir de bir havlu doldurdum, hizmetkârıma verdim. Ondan sonra padişah
bu azizlere ihsanlar buyurdu. İyi, niceleri fakir geldi, zengin gitti.
İkinci gün fukara zümresi davet edildi. Onlara da hürmetler gösterildi. Padişahın bah-
şişleri bunlara da ulaştı. Bunlar da fukara kanunlarına uygun olarak padişaha edep ve say-
gılarını gösterdiler. Padişaha oldukça hoş geldi. Üçüncü gün ümera davet edildi. Bunla-
ra da padişah kanunu nasılsa öylece sohbetler, eğlenceler yapıldı. Birkaç günlük yollardan
atlar koşturdular. Çok sayıda ödüller verdiler. Kısaca koşuya katılanların hiçbirisini mah-
rum bırakmadılar.
Bu düğünün tarihi hicretin sekiz yüz altmış birinde vaki oldu. Sene 861.
“Atan yurdını ve bizim yurdımızı aldılar, gözümüze karşu tasarruf iderler, imdi sen hod
pâdişâhın mukarrebisin, cehd eyle kim bu imâretden halk vaz geçe, yine evvelki gibi bu 2
şehr bizim elimizde ola. Vezîr dahı eydür “Bu şol mukāta‘a kim evvel komuşlardı, anı
yine koduralım bu halk dahı mülkler yapmayalar, bu şehr yine harâba yüz tuta âhır yine
bizim tâ’ifemiz elinde kala” didi. Bir gün pâdişâhın kalbine münâsebetle ilkā itdi, yine
mukāta‘a ilkā itdirdi, ve bu mahfî kâfirlerin biri ile bir adı müslimân bir kul koşdı ve bu
mahfî kâfir her ne kim didiyse öyle itdi anı yazdı”.
Yukarıdaki metni inceleyip:
a) Arapça mezîdünfih masdarları ve vezinlerini yazın.
b) Arapça sülâsî mücerred masdarları ve vezinlerini yazın.
c) Arapça ism-i fâilleri ve ism-i mef ‘ûlleri gösterin.
d) Metinde geçen cem‘-i müzekker kelimeyi bulun.
30 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.3.6
Anonim, Vâkı‘ât-ı
Cem Sultân
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 31
Metin 1.3.5
32 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.3.4
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 33
Metin 1.3.3
34 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 1.3.2
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 35
Metin 1.3.1
36 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Mutahhara’yı ziyâret idüp seb‘a ve semânîn ve semâne mi’e yılı Muharreminin yiğirmi bi-
rinci güni Dûşenbih gün yine Mısr’a gelindi.
Bu aralıkda mirâren Karamanoğlu Kāsım Bey’den ve Engüri Beyi Mehmed Bey’den
âdem âdem üzerine gelüp Rûm memleketine saltanat sevdâsına tahrîk idüp yine ikdâm
gösterildikde sultândan icâzet taleb olunıcak Mısr beylerinden sultândan ve Ulu Bey
Özbek’den ve emîr-i âhûrdan gayrileri aslâ rızâ göstermeyüp arada çok nizâ‘ oldukda
sultân icâzet virdi. Eyitdi: “Bir kişi kendü ihtiyârıyla gelüp hacc idüp gene gitmek ister. Biz
ne vechile men‘ eyleyelim” deyüp teşrîfin virüp, sâl-i mezkûr Saferinin beşinci güni Seşen-
bih gün, Mısr’dan Rûm kasdına çıkıldı. Göçe kona şehr-i Gazze’den ve şehr-i Dımışk’dan
ve şehr-i Kurra’dan ve şehr-i Hums’dan ve şehr-i Hamâ’dan geçüp Rebî‘ü’l-evvelin on ye-
dinci güni Haleb’e gelindi. Bir iki günden sonra Engüri beyi Mahmud Bey dahi Gedik
Ahmed Paşa yanından kaçup geldi. Merhûm dahi istikbâle çıkup buluşup istimâlet vir-
di. Andan göçüp Adana’ya gelindi. Andan Karamanoğlu Kāsım Bey anda karşılayup ge-
lüp Rebî‘ü’l-evvelin yiğirmi beşinci güni Seşenbih gün buluşup musâfaha ve mu‘ânaka
ve tecdîd-i ahd ü peymân idüp Rebî‘ü’l-evvelin âhir güni Rûm sınurına girüp kapucıbaşı
Sinân Bey Gedik Ahmed Paşa’ya ilçiliğe gönderildi, musâlaha içün.
Andan Ereğli’ye uğrayup, bin mikdâr /1.3.6/ âdem ilgar idüp Mehmed Bey’e koşup
Sultân Abdullah ve Gedik Ahmed Paşa üstüne gönderildi. Konya üstünden Çukurçemen
yaylağında yetişüp biraz elleşdiler. Gene döndüler. Merhûm dahi Kāsım Bey’le Rebî‘ü’l-
âhirin yiğirminci güni Dûşenbih gün Konya üstüne gelindi. Karaman Beylerbeyisi Ali
Paşa ve Güveygü Mustafa Bey beş yüz mikdâr âdemle Konya içinde muhâfazat içün kal-
mış idi. Bir niçe gün muhâsara olundı. Andan yine mezkûr Mehmed Bey beş altı yüz
mikdâr âdemle Engüri üstüne gönderildi. Rûm Beylerbeyisi Süleymân Paşa Rûm askeriyle
gelürdi. Çubukovası’nda buluşup Mehmed Bey münhezim olup mecrûh dutılup vefât itdi.
Bu tarafdan merhûm Sultân Cem ve Kāsım Bey dahi işidüp Konya’dan Rûm aske-
rinin yoluna yortup, yetişmeyüp Rebî‘ü’l-âhirin yiğirminci güni, Şenbih gün, beyne’s-
salâteynde Engüri’ye gelindi. İttifâk Karagöz Bey’i hıfz içün göndermişler. Hemân ol gün
sabâh hisâra girüp, kapuların yapdırmış. Bunlar bunda Engüri’yi muhâsara itmekde. Bu
cânibden hudâvendigâr ağruğı koyup kendü nefsiyle üzerine askerile ilgar idüp yürimiş.
Câsûslar muttali‘ olup gelüp haber viricek hisâr kapusı olmayup kaçmak tedârüki oldı.
Kāsım Bey’i yalnuz koyup Acem’e gitmeğe mürüvvet görmedi. Zarûrî Taşili’nden yana
müteveccih olundı. Koçhisâr yolundan gidüp Aksarây’a gelindikde Aksarây halkı vehm-
lerinden hisârı yapup, itâ‘at etmediklerine Kāsım Bey incinüp ol gün ve yarındası hisârı
muhâsara eyledi. Bir nice âdemisi hasâret olunduğundan gayri fâyidesi olmadı. Andan gi-
düp Ereğli’ye uğrayup Rebî‘ü’l-âhirin âhir güni Dûşenbih gün Taşili’ne girildi.
Bu tarafdan Hudâvendigâr İskender Paşa’ya beş bin mikdârı âdem koşup ardlarınca
göndermiş. İttifâk Ereğli cevânibinde sâzlıkda kondukları gice atları ürküp teferruka hâsıl
olur. Mâ-hasal Taşili’ne gelindükde hudâvendigâr cânibinden Koca Sekbânbaşı gelüp bir
yarar âdeminüz gelsün müsâlaha idelüm didüği sebebden bu cânibden dahi Kapucıbaşı
Sinân Bey irsâl olunup mâbeynde bir mikdâr kelimât olunup rızâ olmayıcak bir âdeminiz
dahi gelsün deyü yine gönderüp bu tarafdan Defterdâr Ahmed Bey irsâl olundı.
(Vâkı‘ât-ı Sultân Cem (1330), nşr. Mehmed Ârif, İstanbul).
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 39
ci Küçük Özbek’i önder yapıp, kona göçe Hama, Humus ve Ba’lbek şehirlerinden geçerek
Cemaziyelâhirin 2’si Perşembe günü Şam’a girdi. Şam Melikü’l-ümerâsı karşılamaya çı-
kıp, türlü ağırlamalarla Kasr-ı Ablak’a yerleştirdiler. Ziyafetler verip, saygı gösterdiler. Nice
gün burada kalındı. Sonra kona göçe Receb ayının 13’ü Pazar günü Kudüs-i Şerîf ’i –Allah
onu şerefli kılsın- tam olarak ziyaret edip, oradan Halilullah’a gelindi. Oradan da Gazze’ye
gelindi. Sonra yine kona göçe Hânkî’ye varıldı. Orada sultân ziyâfet verdi. Ancak bu defa
sultana özel, oldukça büyük ziyafetti. Ertesi gün, Şa’ban ayının 1’i Perşembe günü idi, Mı-
sır askeri sultanın kendisinden başka şehrin bütün küçüğü büyüğü, zengini fakiri karşıla-
maya geldiler. Dubdariye’ye yerleştirilip ziyafetler verdiler.
Ertesi gün Mısır’ı süsleyip, şehrin ortasından geçirip sultan sarayına varıldı. Sultan
boynuna sarılıp: “Sen benim oğlumsun. Üzülme” diyerek hoş bir şekilde gönlünü alıp,
onurlandırıp Kantara’ya yerleştirdiler. Üç gün kadar büyük ziyafetler verdiler. Daha son-
ra, Ramazan gecelerinde defalarca sultan kendi sofrasında büyük ziyafetler verdi. Mısır’da
durduğu süre zarfında birkaç günde bir sultanla buluşurlardı. Zaman zaman Mısır’ın et-
rafında, bağ ve bostanlarında özel davet edip merhumun hatırını hoş tutmak için sohbet-
ler yapardı. Ağırlamakta hiç kusur etmezdi.
Ondan sonra Hicaz’a yapılacak seyahatin öne alınmasında hayır gördü. Hicaz hazır-
lığını yapıp, anılan yılın Şevval ayının 18’i Çarşamba günü Hicaz’a gitmek niyetiyle yola
çıkıldı. Kona göçe Hicaz tarafının çöl ve tehlikeli geçitlerini geçildi. Zilkade ayının 26’sı
Pazar günü seher vaktinde Hicaz beyi karşılamaya çıktı. Kâbe-i şerîfe –Allah onu şeref-
li kılsın- ulaşıldı. Tavaf, say ve umre yaptı. Kâbe’de yapılması haram olan şeylerden sakı-
nıp, gece gündüz tavafla meşgul oldular. Sayılı günlerde, Kur’an okuyarak tavaf etmenin
gereklerini tamamıyla yerine getirdi. Göçüp 886 yılı Zilhiccesinin 22’si Çarşamba günü
Medine-i şerîfe –Allah onu şerefli kılsın- gelip Türbe-i Mutahhara’yı ziyaret etti. 887 yılı
Muharreminin 21’i Pazartesi günü yine Mısır’a gelindi.
Bu arada defalarca Karamanoğlu Kasım Bey’den ve Engürü Beyi Mehmed Bey’den
adam üzerine adam gelip Anadolu’da saltanat sevdasına tahrik ettiler. Bu gelenlere de-
ğer verilip sultandan izin istenince, Mısır beylerinden, sultandan, Ulu Bey Özbek’ten ve
emîr-i âhurdan başkaları asla rıza göstermediler. Arada çok çekişme olduğunda sultan
izin verdi: “Bir kişi kendi isteğiyle gelip hac yapıp geri dönmek isterse, biz ona niçin engel
olalım” diyerek gitmesine izin verdi. Anılan ayın Saferi’nin 5’i Salı günü Anadolu’ya git-
mek niyetiyle Mısır’dan yola çıkıldı. Kona göçe Gazze, Dımaşk, Kurra, Humus ve Hama
şehirlerinden geçip Rebiülevvelin 17. günü Haleb’e gelindi. Bir iki gün sonra Engürü Beyi
Mahmud Bey de Gedik Ahmed Paşa’nın yanından kaçıp geldi. Rahmetli de karşılamaya
çıkıp, buluşup gönlünü aldı. Oradan göçüp Adana’ya gelindi. Karamanoğlu Kasım Bey
gelip orada karşıladı. Rebiülevvelin 25’i Salı günü buluşup el sıkıştı ve birbirlerine sarıldı-
lar. Verdikleri sözleri yinelediler. Rebiülevvel ayının son günü Anadolu sınırına girdi. Ka-
pıcıbaşı Sinan Bey, Gedik Ahmed Paşa’ya anlaşma için elçi gönderildi.
Oradan Ereğli’ye uğrayıp, bin kadar adam kaldırıp Mehmed Bey’in yanına katarak
Sultan Abdullah ve Gedik Ahmed Paşa üstüne gönderildi. Konya üzerinden Çukurçe-
men yaylağında yetişip biraz çatıştı, yine döndüler. Rahmetli de Kasım Bey’ye birlik-
te Rebiülâhirin 20’si Pazartesi günü, Konya üstüne geldiler. Karaman Beylerbeyisi Ali
Paşa ve Güveyi Mustafa Bey beşyüz kadar adamla korumak için Konya içinde kalmış-
lardı. Birkaç gün kuşatıldı. Sonra yine, adı geçen Mehmed Bey beş altı yüz kadar adamla
Engürü üstüne gönderildi. Anadolu Beylerbeyisi Süleyman Paşa Anadolu askeriyle geldi.
Çubukovası’nda karşılaştılar. Mehmed Bey ağır yenilgiye uğradı. Yaralı tutuldu, vefat etti.
Bu taraftan rahmetli Sultan Cem ve Kasım Bey de haberi duyup Konya’dan Anadolu as-
kerinin peşine asker gönderdilerse de yetişemediler. Rebi’ülâhirinin 20’si Cumartesi günü
ikindi vaktinde Engürü’ye gelindi. Karagöz Bey’i Engürü’yü korumak için göndermişler.
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 45
Hemen o gün sabah hisara girip kapılarını tamir ettirmiş. Bunlar burada Engürü’yü kuşa-
tırken, diğer taraftan padişah ağırlığı bırakıp bizzat kendisi askerle hareket edip yürümüş.
Casuslar öğrenip gelip haber verince hisar kapısı olmadığından kaçış hazırlıkları gördü.
Kasım Bey’i yalnız bırakıp Acem’e gitmeyi mertliğe uygun görmedi. Zorunlu olarak Taşi-
li tarafına yönelindi. Koçhisar yolundan gittiler. Aksaray’a gelindiğinde Aksaray halkı, ku-
runtularından hisarı yapıp itaat etmedikleri için Kasım Bey gücenip o gün ve ertesi gün
hisarı kuşattı. Birçok askeri zarar gördü ve kendisine hiçbir yararı olmadı. Oradan gidip,
Ereğli’ye uğradı. Rebiülâhirin son günü olan Pazartesi günü Taşili’ne girildi.
Bu taraftan padişah, İskender Paşa’ya beş bin kadar adam katıp peşlerine göndermiş.
Ereğli taraflarında sazlıkta kondukları gece atları ürküp kaçmış. Sonunda Taşili’ne gelindi-
ğinde padişah tarafından Koca Sekbanbaşı gelip: “Bir uygun adamınız gelsin anlaşma ya-
palım” dediğinden, bu taraftan Kapıcıbaşı Sinan Bey gönderilip, arada biraz konuşma ya-
pılıp istenilenler kabul edilmeyince bir adamınız daha gelsin denildi. Bu taraftan Defter-
dar Ahmed Bey gönderildi.
a) Metinde haftanın günleri Farsça olarak ve karışık şekilde geçmektedir. Siz haftanın Fars-
3 ça gün adlarını sırasıyla aşağıya yazabilir misiniz?.
1-…………..
2-…………..
3-…………..
4-…………..
5-…………..
6-…………..
7-…………..
b) Metinde ay adları karışık olarak geçmektedir. Aşağıda da karışık olarak verilen bu hicrî
ayların karşılarına yılın kaçıncı ayı olduğunu rakamla yazınız.
Muharrem (1)
Receb (….)
Cemâziye’l-evvel (….)
Cemâziye’l-âhir (….)
Şa‘bân (….)
Ramazân (….)
Safer (….)
Rebî‘ü’l-evvel (….)
Rebî‘ü’l-âhir (….)
Şevvâl (….)
Zi’l-ka‘de (….)
Zi’l-hicce (….)
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 47
Özet
XV. ve XVI. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznesini geliştirebilmek
3
1 özelliklerini tanıyabilmek Parçalarda geçen, anlamını bilmediğiniz kelimelerin
Bu ünitede işlenen parçalar XV. ve XVI. yüzyıl Os- anlamları her parçanın ardına eklenmiş küçük sözlükte
manlı Türkçesinin genel dil yapısını gösterecek me- yer almaktadır. Bu sözlük eşliğinde parçaları okumanız
tinlerden seçilmiştir. Arapça ve Farsça kelimelerin kelime dağarcığınızın zenginleşmesini sağlayacaktır.
daha yoğun olarak kullanıldığı bazı eserler de vardır. Ardından gelen metin sadeleştirilmesi kısmını da ince-
Ancak bu seçilen metinler halkın günlük konuşma di- lemeniz, bu kelimelerin metinde hangi anlamda kulla-
lini daha iyi yansıtmaktadır. Günümüzde artık kulla- nıldığını anlamanıza yardımcı olacaktır.
nılmayan birçok eski Türkçe kelimelerin yaşadığı ve
bolca kullanıldığı metinlerdir. Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin
4 içinde belirleyebilmek
Matbu metinleri okuyabilmek Her ünitenin sonuna eklenen dilbilgisi kısmı, parçada-
2
Bu üniteye alınan metinler konusu itibarıyla Osman- ki Arapça ve Farsça temel dilbilgisi unsurlarını gösterip
lı Devletinin kuruluş ve gelişme dönemlerine ait me- açıklamaktadır. Bu unsurların daha ayrıntılı şeklini ge-
tinlerdir. Ancak bunlar XX. yüzyıl başlarında yazma çen sene öğrenmiştiniz. Bu parçalarda gösterilen dilbil-
eserlerden alınarak matbaada yeniden dizilip yayın- gisi onları parçalarda nasıl kullanıldığını hatırlatmak ve
lanmış şekilleridir. Bu üniteyi tamamladıktan sonra parçaların daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacını ta-
bir yandan matbaada basılmış eserleri daha iyi oku- şımaktadır. Bu unsurları incelemeniz sizin parça içeri-
ma becerisi kazanırken, diğer taraftan kuruluş döne- sindeki yapıları daha iyi tanımanızı sağlayacaktır.
mi metinlerini de görmüş olacaksınız.
48 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Kendimizi Sınayalım
1. “İstimâlet” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde cem‘-i mü-
a. Bozgunluk, yenilgi kesser kelime vardır?
b. Gönül almak, cezbettirmek a. Fûta - ganî - mukāta‘a
c. İtibar gören, beğenilen, güvenilir b. Ekber - vâkı‘a - in‘âm
d. And, yemin, ahitleşmek c. Bâ‘is – atâ - erkân
e. İnat, direnme, kasden gecikme d. Havâle - âkıl - bisât
e. Mâbeyn - i‘zâz - şecâ‘at
2. “Birden bire, ansızın, hemen” anlamını taşıyan kelime
aşağıdakilerden hangisidir? 7. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde cem‘ (çokluk)
a. Şebhûn şeklinden yoktur?
b. Hod a. Belâgat - huddâm - işrâk
c. Ahyânen b. Evlâd - libâs - beriyye
d. Kaziyye c. Ta‘accüb - mağfûr - eşirrâ
e. Nâgâh d. Cemâ‘at - peymân - fesâhat
e. Cevârî - icâbet - mutî‘
3. “And, yemin, muahede, ahitleşmek” anlamını karşılayan
kelime aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde vardır? 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisinde tesniye vardır?
a. Mu‘ânaka - peymân - kuru a. Selâtîn
b. Kazıyye - sınmak - mevce b. Zeyn
c. İşret - tefâruk - vech c. Semânîn
d. Eğirtmek - tevehhüm - rikkat d. Mücâhidîn
e. Nâgehân - fesâhat - ihtisâr e. Salâteyn
4. Aşağıdaki cümlede boş bırakılan yere anlam bütünlüğü- 9. Aşağıdaki kelimelerden hangisi mezidünfih masdar gru-
nü sağlamak için getirilebilecek en uygun kelime hangisidir? buna girer?
Atan yurdını ve bizim yurdımızı aldılar, gözümüze karşu a. Bidâ‘at
……….. iderler, imdi sen hod pâdişâhın mukarrebisin, cehd b. Mu‘ânaka
eyle kim bu imâretden halk vaz geçe, yine evvelki gibi bu şehr c. Velâyet
bizim elimizde ola. d. Cevânib
a. Eyyâm e. Mirâren
b. Cevânib
c. Tasarruf 10. Aşağıdaki kelimelerden hangisi rubâ‘î masdardır?
d. Âhirü’l-emr a. Saltanat
e. Revân b. Mu‘teber
c. İhtisâr
5. Aşağıdaki kelime-anlam eşleştirmelerinden hangisi yan- d. Âkıbet
lıştır? e. İ‘tikād
a. Havf: Korku, korkutmak
b. Tuş gelmek: Rast gelmek, tesadüf etmek
c. İlkā: Korumak, bırakmak, terk etmek
d. Dilleşmek: Çağırmak, davet etmek, söylemek, anmak
e. Mesâbe: Derece. Rütbe
1. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-I 49
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Osmanlı tarih metinlerini okuyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerindeki kelimeleri tanıyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerindeki deyim ve terimleri tanıyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerinin anlamını ana hatlarıyla açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Arapça Kökenli Kelimeler • Anlama
• Farsça Kökenli Kelimeler • Özetleme
• Tarih Deyimleri ve Terimleri
• Eski Türkçede Kullanılmış
Kelimeler
İçindekiler
• GİRİŞ
• KÂTİP ÇELEBİ, TUHFETÜ’L-KİBÂR FÎ
ESFÂRİ’L-BİHÂR
Metin Okuma ve Anlama: Matbu
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I • AYN ALİ EFENDİ, KAVÂNÎN-İ ÂL-İ
Metinler-II OSMÂN DER-HULÂSA-İ MEZÂMÎN-İ
DEFTER-İ DÎVÂN
• İBRAHÎM PEÇUYÎ, TÂRÎH-İ PEÇEVÎ
Metin Okuma ve Anlama:
Matbu Metinler-II
GİRİŞ
Metin Ünitesini işlerken şu sıralamayı gözönünde bulundurunuz. Önce Arap alfabesiy-
le yazılı olan metni kendi kendinize bir kâğıda veya bilgisayar sayfasına yazarak okuma-
ya çalışınız. Okumanızı kolaylaştırmak ve sağlıklı olmasını sağlamak için Osmanlıca’dan
Osmanlıca’ya veya Osmanlıca’dan bugünkü Türkçeye hazırlanmış bir veya birkaç sözlük
kullanmalısınız. Metin içinde geçen yabancı kökenli ve eski Türkçe kelimeler ünitenin
muhtelif yerlerinde sözlük şeklinde verilmiştir. Ancak bunlara direk müracaat etmek yeri-
ne elinizde mevcut sözlüğü kullanmayı tercih etmeniz öğrenme açısından daha faydalıdır.
Bulamadığınız kelimeler için hazırlanmış sözlüğe bakmanız tavsiye edilir.
İkinci olarak, kendi kendinize yapmış olduğunuz okumanızı, kitabınızda verilmiş olan
metin okuması ile karşılaştırınız. Okuma yanlışlarınızı veya doğrularınızı bir kez daha
gözden geçirmeniz açısından faydalı olacaktır. Daha sonra hem kendi bulduğunuz keli-
meleri hem de ünite içerisinde size verilmiş olan kelimeleri kullanarak metnin bugünkü
dilde anlamını oluşturmaya çalışınız. Eski metinlerde noktalama işaretleri kullanılmadı-
ğı için uzun görünen cümleleri kısa cümlelere dönüştürerek daha kolay bir yöntem takip
edebilirsiniz.
Okuma ve anlama bölümünü tamamladıktan sonra her metnin altında hazırlanmış
olan sıra sizde çalışmalarını yapmanız ders gelişiminiz açısından son derece önemlidir.
Buradaki konuları son ana kadar cevap anahtarlarına bakmadan kendi kendinize yapma-
ya çalışınız. Cevap anahtarları en son noktada dersteki başarınızı anlamaya ve ölçmeye ya-
rayacak bölümdür.
Ünitede size verilmek istenen bir çalışma örneğidir. Örnekten hareketle gerek kütüp-
hanelerde, gerek başka şekillerde elde edeceğiniz eski eserleri okuyarak ve anlamaya çalı-
şarak gelişiminizi sürdürmelisiniz.
52 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 2.1.3
(Kâtib Çelebi,
Tuhfetü’l-Kibâr fî
Esfâri’l-Bihâr)
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 53
Metin 2.1.2
Metin 3.1.2
54 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 2.1.1
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 55
Muhârebe-i Donanma
Rebî‘ü’lâhırın onuncu günü donanma-yı hümâyûn Gelibolu’dan kalkup küffârın yirmialtı
pâre kalyonu Muarız Körfezinde sulanırken üzerine varup göründükde melâ‘în fuçıları bı-
rakup yelken üzerine gelüp bir mıkdâr denize çıkdıkda kuşluk vakti cenge mübâşeret olun-
du. İkindi zamânına dek azîm top tüfenk cengi olup kâfir kapudanının gemisine bir top
vardıkda sancağıyla direği düşüp suya berâber delinmiş iken çüst deprenüp garkdan kur-
tuldu. Ve birkaç gemileri dahi mecrûh olup küllî hasâr gördüler. Bir tarafdan dahi Kasım
Paşa-zâde gemisine bir top gelüp on kürekci düşürüp ve sâ’irden birer ikişer âdem düşüp
rûzgâr çıkmakla cezîre altına varıldı ve Girid’e teveccüh olundu. Mâh-ı mezbûrun yirmiü-
çünde der-i devletden on kıt‘a kadırga ile Ahmed Paşa Karadeniz’e gitmiş iken gelüp ard-
larınca imdâd gönderildi. Cumâdelulâ’nın yirmisekizinde serdâr ve kapudan Hanya’ya va-
rup Sude Hisârı’nı muhâsara üzre iken Mehmed Paşa vefât etdi. Yüzkırk pâre gemi Hanya
önünde muhâfazaya konulup limanın iki tarafında toplar kuruldu. Küffârın dahi çekdiri ve
burtun ve mavuna makūlesi yüzden ziyâde sefâyini Sude imdâdına dönüp dururdu. /2.1.2/
küffâr: Hakkı tanımayan bilmeyenler, küfür ehli, Osmanlı için gayr-ı müslim
düşmanlar.
küffâr-ı hâksâr: Toz toprak içinde kalmış, hâli perişan olan kâfirler.
küll: Bütün, hep, çok.
lenger-endâz: Demir atma, demirleme (gemi için).
ma‘lûm: Bilinen, bilinmiş olan.
mâh: Ay.
mahsûr: Kuşatılmış, çevrelenmiş.
mahz: Hâlis, katıksız, kendisi, tam.
mâl-â-mâl: Çok dolu, dopdolu.
mansıb: Memuriyet, makam, devlet hizmeti.
mavuna: Bir gemi çeşidi.
mecrûh: Yaralanmış, yaralı.
meks ü ârâm: Bekleme, durma, bir yerde eğlenme, istirahat etme.
melâ‘în: Melunun çoğulu, melunlar, lanete uğramışlar.
mesrûr: Sürûra ermiş, memnun, mutluluğa ermiş.
metîn: Sağlam, zaptedilmesi zor.
mezbûr: Dile getirilmiş, anılmış.
muhâfaza: Koruma, saklama.
muhârebe: Savaş.
muhâsara: Kuşatma, çevreleme.
mukaddemâ: Önceden, eskiden.
muntazır: Hazır bulunan, hazır bekleyen.
mübâşeret: Bir işe girişmek, başlama.
mücedded: Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni.
müheyyâ: Hazırlanmış, hazır.
mühimmât: Ordu ve asker için savaş gereçleri.
mühr-i hümâyûn: Padişah mührü, sadâret atamalarında pâdişâhın yetkilerini sadraza-
ma devrettiğini gösteren sembol olarak verilen mühür.
mümted: Uzayan, süren.
müşâvere: Görüşme, bilgi alışverişinde bulunma.
salaşkerme: Hafif yelkenli filika.
sebiülahır: Arabî aylardan dördüncüsü.
sa‘y ü himmet: Çalışma ve çabalama, çalışma ve gayret.
sâbıkā: Daha önce, eskiden.
safer: Arabî ayların ikincisi.
sâl: Yıl.
sâlim: Sağ, sağlam, eksiksiz.
sânî: İkinci.
sefâyin: Sefînenin çoğulu, gemiler.
sefer: Yolculuk, askerin savaş halinde bulunma durumu.
sefîne: Gemi.
ser-asker: Savaşa gidecek ordunun başkumandanı.
serdengeçdi: Gönüllü fedâî.
sıfrü’l-yed: Elinde bir şey olmayan, eli boş.
süyündürmek: Söndürmek, bir savaş gemisini ateş edemez hale getirmek.
şayka: Bir gemi çeşidi.
tarafeyn: İki taraf.
tarîk: Yol, takip edilen usul, yöntem.
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 59
tedârük: Hazırlama, edinme, ele geçirme.
tersâne-i âmire: Gemi yapımı ve bakımının gerçekleştirildiği yer (İstanbul’da). Osman-
lıda aynı zamanda donanmanın bekleme yeri.
teshîr: Zapt ve istîlâ etme, ele geçirme.
tevcîh: Çevirme, yöneltme, mevki makam verme, rütbe verme.
teveccüh: Yönelme, ilgilenme.
vahşet-eser: Korku veren, korku izi bırakıcı.
vüzerâ: Vezir rütbesi taşıyan askerî ve idareci zümreye mensup devlet adamları.
zahîre: Gerektiği zaman kullanılmak üzere ambarda tutulan hubûbât, yiyecek.
zehâyir: Zahîrenin çoğulu, hubûbât, yiyecekler.
zemherî: (Zemherîr) Gün dönümünden sonraki şiddetli soğuklar (22 Aralık-31
Ocak arası).
zilhicce: Arabî ayların onikincisi.
zilkade: Arabî aylardan onbirincisi.
Donanma Savaşı
Rebiülâhir ayının onuncu günü (26 Mayıs 1646) Osmanlı donanması Gelibolu’dan kalkıp,
düşmanın yirmi altı parça kalyonu Muarız Körfezinde tatlı su depoladığı esnada üzerle-
rine hücum ettiğinde melunlar su fıçılarını geride bırakıp gemilerine bindiler ve yelken
açtılar. Körfezden biraz denize açıldıklarında öğle üzeri savaşa başlandı. İkindi zamanına
dek büyük top ve tüfek savaşı olup düşman kapudanının gemisine bir top isabet ettiğinde
sancağı ve direği düşüp gemi su seviyesine inmişken birden tekrar doğrulup batmaktan
kurtuldu. Ve birkaç adet gemileri parçalanıp büyük zarar gördüler. Beri taraftan ise Kasım
Paşa-oğlu gemisine bir top güllesi isabet edip birkaç kürekçi düştü. O sırada sert bir rüz-
gar çıktığından adanın alt tarafına gidildi ve oradan Girit’e yönelindi. O ayın yirmiüçün-
de (8 Haziran 1646) İstanbul’dan on adet kadırga ile Ahmet Paşa Karadeniz’e gönderilmiş-
ti. Görevini yerine getirip döndüğünde, Girit tarafına ardlarınca yardım olarak gönderil-
di. Cumadelûlâ ayının yirmisekizinde (12 Temmuz 1646) serdar Kapudan Paşa Hanya’ya
varup Suda Hisarını kuşatmak üzere iken Mehmet Paşa öldü. Yüz kırk parça gemi Han-
ya Hisarı önünde koruma için konulup limanın iki tarafında toplar yerleştirildi. Düşma-
nın çektiri ve burtun ve mavuna cinsinden yüzden fazla gemileri Suda’ya yardım için gi-
dip geliyorlardı.
60 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 2.2.2.a-b
Metin 2.2.3a-b
(Ayn Ali Efendi.
(Kavânîn-i Âl-i
Osmân Der-Hulâsa-i
Mezâmîn-i Defter-i
Dîvân)
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 63
Metin 2.2.1a-b
lür” deyu cân ve baş fedâ ideler. Bir sipâhî pîr-i nâ-tüvân olup sefere eşmeğe iktidârı olma-
sa hâl-i hayâtında /2.2.2a/ dirliğin oğluna ferâğat eylese kendüye min-ba‘d dirlik olmamak
üzre virilür. Tâ ki bir sipâhî ziyâde olmağla ihtilâl lâzım gelmeye. Re‘âyâ ata binüp kılıç ku-
şanmak yokdur. Derûnunda şecâ‘at olan garîb yiğitler asker tâyifesinden sancakbeylerine
ve beylerbeyilere hıdmetkâr olup ve serhadlerde kalup serhad dirliğine geçer. Ol serhad-
de hıdmeti müşâhade olundukda serhad beylerbeyileri ve sancakbeyileri yoldaşlığını arz
ve defter idüp hıdmeti mukābelesinde serhad ulûfesinden kānûn üzre tîmâra çıkar ve illâ
âbâ an-ceddin sipâhî-zâde olmayan bir tarîk ile tîmâra duhûl itmek kānûna muhâlifdir.
Re‘âyâdan iken tîmâra müstehak olmak ol zamânda olur ki uğur-ı hümâyûnda hıd-
meti ve yoldaşlığı müşâhade oluna. Sefer-i hümâyûnda hıdmeti serdârlar ibtidâ virüp ve
sefer olmaduğu zamânda serhad beylerbeyileri hıdmetin arz eyledikde ibtidâdan tîmâra
emr virilüp ol ecilden beylerbeyiler mahall-i himmetden kalîl ve kesîr tîmâr virmek hılâf-ı
kānûndur. İbtidâya emri olan /2.2.2b/ kimesneye dahi beylerbeyisi tîmâr virdikde mâdâm
ki ibtidâ berâtın Âstâne-i sa‘âdet’den eylemese beylerbeyiler berât virmeyüp tezkire virir.
İbtidâ berâtı Âstâne’de oldukdan sonra ol tîmârdan ma‘zûl oldukda beylerbeyisi kendü
berâtıyla tezkiresiz tîmâr tevcîh ider. Eğer mahlûl tezkirelü bulunsa tezkire virüp Âstâne’de
berât olur. Ve beylerbeyiler ve sancakbeyileri fevt oldukda âdemlerine bi-hasebi’l-merâtib
tîmâr virilmek kānûndur. Ve beylerbeyilerin onbir nefer âdemîsine ve sancakbeylerinin
altı nefer âdemîsine düşenden tîmâra emr virilüp zamân-ı sâbıkda hâricden kimesneye
tîmâra duhûl itmek emr-i muhâl olup kapukulı olmak hod hâtıra gelür ma‘nâ olmamağ-
la bu kānûnlar vaz‘ olunmuşdur. Şimdiki hâlde a‘yân ve eşrâfın değil ednâ kimesnelerin
hıdmetkârları kapukulı olup ibtidâ emrine i‘tibâr kalmamışdır. Ol ecilden bu kānûnlar
ferâmûş olunup icrâ olunmakdan kaldı. Re‘âyâ sipâhîye mahsûs a‘mâlden men‘ olunup ata
binüp kılıç kuşanmak /2.2.3a/ isteyenler serhadlere varup uğur-ı hümâyûnda nice hıdmet
ve yoldaşlık etmeleriyle hem vilâyet ahâlîsi şerr-i a‘dâ ve eşkıyâdan emîn olup hem ahvâl-i
serhad muntazam imiş. Şimdiki hâlde ednâ mülâbese ile re‘âyâ kapukulı olmak müm-
kin olıcak tîmâra istihkaka kim bakar ve o emre kim i‘tibâr ider? Vilâyet-i Anadolu’da
be-nevbet tîmâr olup birkaç nefere virilür. Sefer vâkı‘ oldukda be-nevbet sefere gitdikle-
ri içün be-nevbet tîmâr deyu tesmiye olunmuşdur. Be-nevbet tîmâr tasarruf edenlere eş-
kin tîmârı virilmez ammâ eşkin tîmâra müstehak olan ihtiyârıyla be-nevbet tîmâra tâlib
olsa men‘ yokdur. Be-nevbet tîmâr mahlûl olsa oğullarına virilür. Eğer oğlu yoğ-ise hârice
virilür. Ammâ Vilâyet-i Rûm’da vâkı‘ olan be-nevbet tîmârlar selâtîn-i mâzıyyeden ba‘zı
sipâhîlere temlîk olunmağla mülk-i mevrûsı gibi vârislerine intikāl ider. Hâricden kimes-
neye virilmez. Birisi vefât eylese kaç nefer oğulları kalursa beylerbeyileri, oğullarına virüp
sefer-i hümâyûn vâkı‘ oldukda sâ’ir şerîkleriyle bi-nefsihi be-nevbet sefere giderler. Ammâ
Vilâyet-i /2.2.3b/ Anadolu’da ba‘zı mülk tîmâr vardır ki mukaddemâ temlîk olundukda
sefer-i hümâyûna cebelüsü eşmek üzre virilmişdir. Her tîmâra ne denlü cebelü ta‘yîn olun-
muş ise sefere anlar eşer. Fevt oldukda oğullarına virilür. İstihkākı taleb olunmaz. Oğlu ol-
mazsa sâ’ir emlâk gibi vârislerine intikāl ider. Gerek ricâlden olsun gerek nisâdan olsun
sefer vâkı‘ oldukda hisseleri mıkdârı cebelülerinden eşdirirler. Cebelüsü sefere gitmezse ol
sene mahsûlü mevkufât tarafından emînler zabt iderler. Mîrî içündür ammâ sefere cebe-
lüsü eşmedi deyu sâ’ir tîmârlar gibi âhara virilmez.
(Ayn Ali Efendi. (Hicrî 1280). Kavânîn-i Âl-i Osmân Der-Hulâsa-i Mezâmîn-i
Defter-i Dîvân).
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 65
Altıncı Başlık
Zeamet ve timar verilmesinde her zaman uyulması gereken kanunu bildirir:
Zeamet, düşmanın ortadan kaldırılması için tayin edilmiş, savaşa gitme karşılığı aske-
ri sınıfa verilen bedeldir denilmişti. O sebepten bu askeri sınıfın başına devletin hakimi-
yet sembollerini taşıyan kişilerden, kumandanlardan alaybeyleri ve çeribaşıları ve çerisü-
rücüleri tayin olunmuştur. Aynı zamanda bu zeamet tasarruf eden askeri sınıfın zeamet
ve timarları hangi bölgede ise orada yerleşmiş olmaları kanun olarak eskiden beri konul-
muştur. Ne zaman ki bir bölgede hizmet gerekli olursa (sefer hizmeti) alaybeyileri bunla-
rı toplamaya çıktıklarında hepsi onun yanına toplanıp, yine gerekirse sancakbeyi ile bey-
lerbeyilerinin komutasına girip onların hizmetinde bulunalar. Bir timar kadrosu boşalsa
o kadronun olduğu sancakdaki bedelli mazul olmuş sipahiye verilmelidir. Tersine bir san-
cakta timar kadrosu bulunup, başka sancakda da yerleşmiş olan sipahi için bu durum gö-
68 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
revden alınma sebebi olur. Ve görevden alınmış bir sipahiye, azil süresi iki yılı geçmeden,
boş kadrolardan yeniden timar verilmez. Fakat başka bir timarlı sipahi kadrosunu dev-
retmek isterse onu alabilirler, ona yasak yoktur. Sadece ölüm sebebiyle boşalmış kadrola-
rı bunlara vermek yasaktır.
Kanunun sebebi ise şudur; bir beylerbeyi yakınlarını kayırmak adına ölen bir sipahi-
nin timarını, daha önce timardan azledilmiş kendi adamına verdiğinde, vakit kaybetme-
den timarı başkasına satmaktadır. Ölüm dolayısıyla boşalmış başka bir timar daha oldu-
ğunda, yine bunlara yeni timar olarak verdikleri göz önüne alınarak bu kanunu tercih et-
mişlerdir. Böylece iki seneye kadar o tür insanlara timar verilmediği için kendilerini kol-
layacak kimsesi olmayan mazullere timar kadrosu bulmak mümkün olur. Ve henüz vefat
etmemiş zeamet ve timar sahiplerinin, oğullarına dirliklerini devretmeleri yasaktır. Babası
öldüğünde babasının timar veya zeametinin durumu ne ise ona göre verilir, kanunları bir-
birinden farklıdır. Padişah hizmetinde iken şehid olan ile normal şekilde ölenlerin oğulla-
rına veriliş şekli hususunda kurallar eşit değildir. Şehid olan zeamet ve timar sahiplerinin
oğullarına fazla miktarda verilir. Bu kuralın tercih edilme sebebi; sipahilerin savaş meyda-
nından kaçma yolunu seçmeyip, “şehîd olursam ailem ortada kalmaz gelirim oğluma ve-
rilir” diyerek her şeylerini ortaya koymaları içindir. Bir sipahi güçten düşmüş bir ihtiyar
olup, savaşa gitmeye gücü kuvveti kalmadığında kadrosunu oğluna devrederse, kendisine
bundan sonra başka bir kadro tahsis edilmemek üzere izin verilir. Kendisine yeni bir dir-
lik verilse bir sipahi fazla olacağından, karışıklığa sebebiyet vermemek üzre bu uygulama
yapılır. Çiftçi ve köylünün canı istediğinde askerî sınıfa girmesi yasaktır. Gönlünde kahra-
manlık yatan yiğitler asker sınıfından sancakbeylerinin ve beylerbeyilerin hizmetlerinde
bulunup ve serhadlerde görev yapıp serhad dirliğine geçer. Görevde bulunduğu serhadde
lâyıkıyla hizmet ettiği anlaşıldığı zaman serhad beylerbeyileri ve sancakbeyileri, sefere ka-
tıldığını belirterek onu timar defterine kaydeder. Hizmeti karşılığında, serhad hizmeti ge-
lirleriyle geçinme yolundan çıkarıp timar gelirine kaydetmiş olur. Bunun dışında atadan
dededen sipahi-oğlu olmayanın, bir yolu bulunarak usulsüz biçimde timar sistemine ka-
tılması kanuna aykırıdır.
Çiftçi ve köylü statüsündeki birisinin timarı hak etmesi, ancak padişah hizmetinde
ve savaşlarda faydalı olduğunu ispatlamasıyla mümkündür. Sefer esnasında hizmeti ge-
çene bağlı bulunduğu serdarı timar başlangıcı yazısını verir. Sefer olmadığı zamanlarda
ise serhad görevinde bulunan beylerbeyileri hizmetini bildirdiğinde, en alt seviyeden ti-
mara kaydedilmesi emri verilir. O yüzden beylerbeyi olanların adam kayırmak niyetiy-
le, az veya çok her ne olursa olsun timar vermeleri kanuna aykırıdır. Timara en alt se-
viyeden dâhil olmak için ibtidâ emri almış olan kimseye, timarını beylerbeyi kendi yet-
kisini kullanarak verebilir. Fakat timara başlangıç beratını İstanbul’dan dîvândan almak
zorundadır. Beylerbeyiler berat verme yetkisine sahip değildir. Ancak onun yerine tez-
kire verirler. Başlangıç beratı İstanbul’dan verildikten sonra o timar kadrosu boşaldığın-
da beylerbeyi ancak kendi beratıyla tezkiresiz timar verebilir. Eğer boş kadro tezkireli
timar idiyse beylerbeyi tezkiresini yazar, beratı İstanbul’dan hazırlanıp verilir. Timarlı
sipahilerin bağlı bulundukları beylerbeyi veya sancakbeyi öldüğü zaman, geride kalan
adamlarına derecelerine uygun biçimde timar verilmek kanundur. Beylerbeyiler öldü-
ğünde onbir adamına, sancakbeyi öldüğünde altı adamına uygun kadrodan timar emri
verilir. Geçmiş zamanda bunların haricindeki kimseleri timar sistemine katmak imkan-
sız bir işti. Devlet kapısında hizmetli olmak öyle herkesin kendi gönlüne göre bir iş ol-
madığı için bu kanunlar konulmuştur. Şimdiki zamanda ise seçkin kimselerin yanında
çalışan adamları bırakın en alt seviyedekilerin bile hizmetkârları kapıkulu sınıfına yazıl-
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 69
dığından timar sistemine girmek için ibtidâ emrine rağbet eden kalmamıştır. O yüzden
bahsedilen kanunlar unutulduğundan uygulanmaz hale geldi. Çiftçi ve köylü, sipahiye
mahsus davranışlardan uzak tutulurmuş. Askerlik mesleğine heves edenler sınır boyla-
rına gidip, devlet hizmetinde birçok zaman geçirmeleri sonucunda hem serhad vilaye-
tindeki insanlar düşman saldırılarından korunur hem de sınır boylarındaki işler düz-
gün yürütülürmüş. Zamanımızda ise en küçük bahane ile farklı zümrelerden asker kay-
dolmak mümkün olduğundan, timarı hak edene vermek usulüne kimse dikkat etmez ve
kimse değer vermez.
Anadolu Eyaleti’nde nevbetli timar uygulaması vardır ve birkaç kişiye aynı timar ve-
rilir. Savaş zamanı olduğunda nöbetleşe savaşa gittikleri için be-nevbet tîmâr diye ad-
landırılmıştır. İşte bu be-nevbet statülü tîmârı almış olanlara eşkin tîmârı denilen cins-
ten tîmâra geçiş yapma izni verilmez. Ancak eşkin tîmârı statüsünde tasarrufta bulunan-
lar istedikleri takdirde be-nevbet tîmâra geçebilirler, yasak yoktur. Be-nevbet tîmâr kad-
rosu boşaldığı zaman boşaltmış olanın oğullarına verilir. Eğer oğlu yoksa dışardan biri-
sine verilir. Fakat Rûm Vilayeti’nde (Sivas Vilayeti) bulunan be-nevbet tîmârlar eski sul-
tanlar zamanında bazı sipâhîlere mülkiyet üzre verilmiş olduğundan, miras olarak dev-
redebileceği mülküymüşcesine vârislerine aktarılır. Dışardan kimseye verilmez. Bunlar-
dan birisi öldüğü zaman kaç adet oğlu kalmış ise bağlı bulundukları beylerbeyi, oğul-
larına verir. Onlar da savaş zamanı diğer timar ortaklarıyla birlikte bizzat nöbetleşe se-
fere giderler. Ancak Anadolu Vilayeti’nde de buna benzer mülk timarlar bulunması-
na rağmen onlar başlangıçta mülk olarak verilirken sefere cebelü (Timar sahibinin bel-
li bir miktar timar geliri karşılığı sefere gönderdiği asker veya ödemiş olduğu asker be-
deli) göndermek şartıyla verilmiştir. Timar başına kaç adet cebelü asker belirlenmiş ise
sefere o kadarı gider. Bu statüde timar tasarruf eden kişi öldüğünde tasarruf hakkı oğlu-
na verilir. Başka gerekçe istenmez. Oğlu yoksa diğer malvarlağı gibi mirasçılarına akta-
rılır. Bu mirasçılar ister erkek olsun ister kadın olsun savaş zamanı geldiğinde hisseleri-
ne ne kadar timar düşmüşse o miktarda cebelü askeri gönderirler. Cebelü askerini gön-
dermezse, o senenin timar gelirlerlerine mevkufat bürosundan tayin edilen görevliler
tarafından el konulur. “Timar geliri devlet hazinesine aktarıldı aktarılmasına ama sefe-
re cebelü askeri göndermedi” gerekçesiyle diğer timarlarda yapıldığı gibi bunların tima-
rı başkalarına verilemez.
Ayn Ali Efendi. (Hicrî 1280). Kavânîn-i Âl-i Osmân Der-Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân.
İstanbul.
Metindeki tamlamaları bulunuz, anlamlarını yazınız, türünü söyleyiniz. (Geçen seneki Arap-
ça ve Farsça tamlamalar konularını hatırlayarak hazırlayınız. Meselâ: Kānûn-ı mukarrer: 2
Kararlaştırılmış kanun; sıfat tamlaması. Def ‘-i a‘dâ: Düşmanın uzaklaştırılmas; isim tam-
laması gibi.)
70 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 2.3.3
(İbrahîm Peçuyî.
(Hicrî 1329). Târîh-i
Peçevî. İstanbul).
Metin 2.3.3
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 71
Metin 2.3.2
Metin 2.3.2
72 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 2.3.1
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 73
meğin Kırım Hanı taslît olunup la‘în-i mezbûra gereği gibi gûşmâl virildiği bâlâda zikr
olunmuş-idi. Yine mütenebbih olmayup vârid olan evâmir-i aliyyeye çendân inkıyâd it-
meyüp a‘zâr-ı za‘îfeye mebnî bâtıl cevâblar irsâl eylemiş-idi. Ve firâr iden Eflak ve Boğdan
voyvodaları merkūma ilticâ itmeleriyle mezbûrları dergâh-ı âlem-penâha gönderüp ken-
din dahi tecdîd-i hükûmet içün rû-mâl-i südde-i saltanat idesin deyu def ‘a-i sâlisede irsâl
olunan fermân-ı âlî-şâna dahi imtisâl itmedüğünden Venedik seferi te’hîr olunup Eflak ve
Boğdan ahvâline istihkâm ve mezbûra gûşmâl ile ahz-ı intikām içün sefer mukarrer olup
sene-i mezbûre Recebinin onuncı güni ki evvelbahâr-ı huceste-âsâr idi, otak-ı gerdûn-
nıtâk Edirne sahrâsına kuruldı.
(İbrahîm Peçuyî. (Hicrî 1329). Târîh-i Peçevî. İstanbul).
adam zannederdim oysa sen korkak tabiatlıymışsın. Osmanlı askeri buz üzerinde Tuna’yı
geçtiği zaman Ruscuk kadısı keyfine düşkün bir adam imiş uykudayken, davulların sesi-
ni duyarak uyandığında seni nehirden uğurlamak için atına binip koşarak buz üstünden
karşı yakaya geçmiş. Bire melun! Sen başkumandan olmana rağmen utanmadan bir kayı-
ğa ipler bağlayıp üzerine binip kayığı buz üzerinden iplerle çektirip öyle geçmişsin. Hattâ
başında turna telli sorgucun ile dülbendin (paşaların rütbelerine uygun başlık kıyafetleri),
kayığa binerken başından düşmüş. Musahib ağalarım olayında, isyancıların arasına casus
sokup benim yakınım olan adamlarıma ihanete niyet etmeyi bilirsin. Benim uğurumda
hizmete gelince böyle hareket edersin. Senin gibi gayretsizin varlığından ise yokluğu daha
iyidir. Cellâd!” diye seslendiğinde cellâd hazır imiş. Gelip o anda padişahın önünde kafa-
sını kesip yere yuvarladı.
Saadet sahibi, âlemi himaye edici padişah hazretleri ulu ataları gibi bütün adalet ve
devlet işlerini, kendisinin vekili olan devlet adamlarına dağıtırken, insanların haklarının
korunmasına en üst derecede önem gösterirdi. Halkın dava ve şikâyetlerini perde gerisin-
den (kafes) bizzat dinlemek ve durumları hakkında bilgi sahibi olmak için onun emriyle
Edirne sarayındaki divanhaneye ( Devlet ve hukuk işlerinin görüldüğü meclis odası) ba-
kan bir köşk yapılıp, penceresine kafes konuldu.
Erdel Sefer’inin Gerçekleşmesi: Daha önce Eflak ve Boğdan voyvodaları sefer için
Osmanlı ordusuna katılmak üzere çağırıldıklarında, Erdel hakimi olan Rakoçi-oğlu’na
da aynı konuda ferman gönderilmişti. Bahsedilen hükümet bağımsız krallık olup cennet-
mekân, merhum Sultan Süleyman Budin Kalesi’ni feth edip Avusturya ve Alaman mem-
leketlerini altüst ettiği zamanda Erdel dahi feth olunup yöneticileri Osmanlı Devleti tara-
fından atanmak üzere haraca bağlanmışlardı. Bu ana kadar senede onbin altın harac ile
vezirlere ve devletin önde gelen yöneticilerine eski kanun üzre hediyeler, peşkeşler her yıl
gönderilirdi. Eflak ve Boğdan voyvodaları gibi biri öldüğü zaman kanunları üzre yerine
hâkim olarak geçecek kimse İstanbul tarafına başvururdu. Kendisine göreve başlayabile-
ceğine dair hilat, sorguç ve yeniçeri ocağı tarafından başlık verilirdi. Yine Osmanlı Devle-
ti tarafından, kapıcıbaşı rütbesi taşıyan iskemle ağası isminde görevli gönderilir, onun ta-
rafından Erdel hakimi olan kişi tahtına oturtulurdu. Hâlâ Erdel hakimi olan Rakoçi-oğlu,
merhûm Sultan İbrahim Han hazretlerinin saltanatları sırasında atanmış olup bu ana ka-
dar yönetimin başındaydı. Karakterinden gelen hıyanet gereğince aklı hep karışıklık çı-
karmakta olduğundan, bir müddet önce kendisi Leh kralı olmak sevdasına yakalanıp, oğ-
lunu kendi yerine Erdel hakimi etmek üzere, İsveç ve Eflak ve Boğdan’dan yardım isteye-
rek büyük miktarda asker toplamıştı. Bu orduyla Lehistan üzerine yürüdüğünde Leh kra-
lı Osmanlı Devleti’nden yardım ve destek istediği zaman Kırım Han’ı kendisine gönderi-
lip adı geçen Erdel hâkimine layık olduğu cezayı verdiği daha önce anlatılmıştı. Bundan
gerekli dersi çıkarmayıp kendisine gönderilen emirlere hiçbir şekilde uymayıp, uydurma
özür ve bahanelere dayanarak geçersiz cevaplar vermişti. Ve firar etmiş olan Eflak ve Boğ-
dan voyvodaları Erdel hâkimine sığınmış olmalarından dolayı adı geçen firarîleri padişah
tarafına göndermesi ve karşılığında hükümet yenilemek için İstanbul’a başvurması için
üçüncü defadır gönderilen fermanı da gözardı ettiğinden Venedik üzerine düşünülen se-
fer ertelenip Eflak ve Boğdan konusuna önem verildi. Ve adı geçen hâkime dersini vere-
rek intikam alınması için sefer kararlaştırılıp zikredilen yılın Recep ayının onuncu günü
ki İlkbahar mevsimi idi, padişahın sefer otağı Edirne sahrâsına kuruldu.
Özet
Osmanlı tarih metinlerini okuyabilmek Osmanlı tarih metinlerinin anlamını açıklayabilmek
1 Seçilmiş 3 metin sözlük yardımıyla ve geçen yılın bil- 4 Üç metnin sonuna da metinlerin bugünkü dilde an-
gileri kullanılarak okunduğunda, okuma alışkanlığını lamları verilmek suretiyle Osmanlıca metinlerin na-
hızlandırmaya katkı yapacak seviyededir. sıl okunması ve anlaşılması gerektiğine dair bir anah-
tar verilmiştir. Bu çevirilerde birebir kelime karşıla-
Osmanlı tarih metinlerindeki kelimeleri tanıyabilmek ması yapmak yerine cümlelerin bütün olarak ne an-
2
Her metnin sonuna verilmiş olan kelime bilgileri ve latmak istediğine bakılmış ve genel çeviriler yapıl-
küçük sözlük bölümleri okumayı geliştirmeye yar- mıştır. Yine de kelimelerin yerine olabildiğince dik-
dımcı olacaktır. kat gösterilmiştir.
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki parçanın doğru okunmuş şekli hangisidir? 4. Aşağıdaki metnin en doğru okunuşu hangi seçenekte
verilmiştir?
Yukarıdaki metinden alıntılanmış olan aşağıdaki parçada 5. Aşağıdaki metinde vurgulanmak istenen anlama en ya-
kastedilen anlam hangisi olmalıdır? kın seçenek hangisidir?
Sıra Sizde 2 C) Merhûm: Rahmetli olmuş, ölmüş, vefât etmiş. Mâl-ı mîrî:
Kānûn-ı mukarrer: Kararlaştırılmış kanun; sıfat tamla- Hazine geliri, devlet malı. Cem‘: Toplama. Mukdim: Öne çı-
ması. Def ‘-i a‘dâ: Düşmanın uzaklaştırılmas; isim tamla- kan, gayret eden. Îsâl: Ulaştırma, gönderme, iletme. Mansıb:
ması. Sebeb-i azl: Görevden alma sebebi; isim tamlama- Memuriyet, makam, rütbe. Mezâlim: Zulümler, haksızlık-
sı. Müddet-i azl: Görevden alınma süresi; isim tamlama- lar, can yakmalar. Hezâr: bin. Mukaddemâ: önce, eskiden.
sı. Erbâb-ı tîmâr: Timar geliri sahipleri; isim tamlaması. Tahsîldâr: Tahsil eden, toplayan. Te‘addî: haddi aşma, zul-
Uğur-ı hümâyûn: Padişah uğuru; sıfat tamlaması. Mahall-i metme, adaletsizlik. Defa‘ât: Kerreler, yollar. Ref ‘-i ruk‘a: Şi-
ma‘reke: Savaş yapılan yer; isim tamlaması. Pîr-i nâ-tüvân: kayet dilekçesi vermek. Şâkî: Şikâyetçi, şikâyeti olan. İbkā:
Güçsüz kalmış ihtiyar; sıfat tamlaması. Hâl-i hayât: Ha- Yerinde bırakma. Tahlîs: Kurtarma, halâs etme. Girîbân:
yat halinde, yaşarken; isim tamlaması. Sefer-i hümâyûn: Elbise yakası. Tahlîs-i girîbân: Yakayı kurtarmak. Belâ-
Padişâhın seferi; sıfat tamlaması. Mahall-i himmet: Gayret yı azîm: Büyük belâ. Musallat: Yapışma, sataşma. Âlem-
yeri, gayret sırası; isim tamlaması. Hılâf-ı kānûn: Kanunun penâh: Cihânı gölgeleyen, kollayan. Tafsîl: ayrıntı verme, ay-
tersi; isim tamlaması. Âstâne-i sa‘âdet: Saadet yuvası, İstan- rıntılı anlatma. Ahvâl: Haller, durumlar. Muttali‘: Bilgi sahi-
bul; sıfat tamlaması. Bi-hasebi’l-merâtib: Rütbelerin gerek- bi olma, biliş, anlayış. İhzâr: hazırlama, hazır etme. Mânend:
tirdiği şekilde; Arapça karakterli isim tamlaması. Zamân-ı Benzer, eş. Zebîha: Kurbanlık hayvan, kurban edilmiş hay-
sâbık: Geçmiş zaman; sıfat tamlaması. Emr-i muhâl: Ger- van. Hûn: Kan. Rîzân: Akan, dökülen. Galtân: Yuvarlanan,
çekleşmesi imkansız iş; sıfat tamlaması. Şerr-i a‘dâ: Düşma- yuvarlama, tekerleme.
nın kötülüğü; isim tamlaması. Ahvâl-i serhadd: Sınır boy- D) Metin Mora’da bir dönem tahsildârlık yapmış Abdi
larının durumu; isim tamlaması. Vilâyet-i Anadolu: Ana- Paşa’nın idamıyla ilgilidir. Metnin giriş kısmında Abdi
dolu Vilâyeti; isim tamlaması. Vilâyet-i Rûm: Rûm Vilâyeti; Paşa’nın idarecilik yolunda yükselişinden bahsedilmektedir.
isim tamlaması. Selâtîn-i mâziyye: Eski zamanların sultanla- Daha sonra Mora’da tahsildârlık görevi yaptığı esnada hal-
rı; isim tamlaması. Mülk-i mevrûs: Miras yoluyla intikāl et- kın kendisinden çok şikayetçi olduğu anlatılmaktadır. O dö-
miş mülk; sıfat tamlaması. nemin sadrazamı ve defterdârının kollaması sonucu bir ceza
almaktan kurtulmuştur. Aradan bir zaman geçtikten sonra
Sıra Sizde 3 Abdi Paşa yeni bir görev istemek için Edirne’ye gelmiştir. Bu-
A) Maktûlî-i Abdi Paşa Tahsîldâr-ı Mora: rada padişâh ve sadrazam onun daha önce yaptığı haksızlık
Moralı Defterdâr-ı merhûmun çırağı Abdi Paşa ki mâl-ı mîrî ve zulümleri bildikleri için idamına karar vermişler ve Abdi
cem‘ine kadir hıdmetkâr-ı mukdim ve cesûr tahsîldârdır Paşa’nın boynu vurulmuştur.
deyu beylerbeyilik rütbesine îsâl itmiş-idi. İbşir vak‘asında
Köprili Paşa üzerinden Trablus-ı Şam mansıbı alup ol
diyârda dahi fenn-i mezâlimde hezâr san‘at icrâ itmiş-idi.
Mukaddemâ Mora tahsîldârı iken Mora halkı mezbûrun
zulm ü te‘addîsinden Der-i devlete şikâyete gelüp bir kaçyüz
fukarâ Dîvân-ı hümâyûna defa‘âtle ref ‘-i ruk‘a itmişler-idi.
Moralı Defterdâr Paşa himâyesiyle Vezîria‘zam Derviş Meh-
med Paşa sâhib çıkup şâkîler elinden kurtarup yine mansıbı
ibkā ile tahlîs-i girîbân itmiş-idi. Bu esnâda tekrâr bir kavmin
üzerine belâ-yı azîm gibi musallat olmak içün bir mansıb al-
mak niyyetiyle Edirne’ye gelmiş-idi. Pâdişâh-ı âlem-penâh
hazretleri ve sadrı‘azam mezbûrun tafsîl-i ahvâline mutta-
li‘ idiler. Otağ-ı hümâyûn taşra çıkduğı gün ihzâr ve katli
fermân buyurılup tuğlar önünde mânend-i zebîha-i kurbân
hûnunı rîzân ve kellesini galtân itdiler.
B) Merhûm, mâl-ı mîrî, cem‘, mukdim, îsâl, mansıb,
mezâlim, hezâr, mukaddemâ, tahsîldâr, te‘addî, defa‘ât, ref ‘-i
ruk‘a, şâkî, ibkā, tahlîs, girîbân, belâ-yı azîm, musallat, âlem-
penâh, tafsîl, ahvâl, muttali‘, ihzâr, mânend, zebîha, hûn,
rîzân, galtân
2. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-II 85
Yararlanılan Kaynaklar
Ayn Ali Efendi. (Hicrî 1280). Kavânîn-i Âl-i Osmân Der-
Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân. İstanbul.
İbrahîm Peçuyî. (Hicrî 1329). Târîh-i Peçevî. İstanbul.
Ferid Devellioğlu. (1970). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
Lugat, Ankara.
Kâtip Çelebi. (Hicrî 1329). Tuhfetü’l-Kibâr Fî Esfâr’il-
Bihâr. İstanbul.
Kâtip Çelebi. (1983). Tuhfetü’l-Kibâr Fî Esfâr’il-Bihâr (II).
Hzr. Orhan Şaik Gökyay, İstanbul.
Mehmet Zeki Pakalın. (2004). Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü (I, II, III). Ankara.
3
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
XVIII. - XX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özelliklerini açıklayabilecek,
Matbu metinleri doğru ve hızlı okuyabilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin içinde belirleyebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • XX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi
Metinleri Metinleri
• XIX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • Matbu Metinler, Gazeteler
Metinleri
İçindekiler
• GİRİŞ
• NAʻÎMÂ MUSTAFA EFENDİ, NAʻİMÂ
Metin Okuma ve Anlama: Matbu TÂRİHİ II
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I • AĞAOĞLU AHMED, ÜÇ MEDENİYET
Metinler-III
• GAZETE ÖRNEKLERİ: CERÎDE-İ
HAVÂDİS (SENE 1256 9/23)
• GAZETE ÖRNEKLERİ:- HAYAT-
Metin Okuma ve Anlama:
Matbu Metinler-III
GİRİŞ
Kitabınızın bu ünitesinde matbaa yazısının daha seri ve doğru okunabilmesini sağlamak
için matbu metinlere yer verilmiştir. Diğer yandan, 18-20. yüzyıl dil özelliklerini kavraya-
bilmemiz için bu matbu metinler, adı geçen dönemlerde kaleme alınmış eserler ve gaze-
teler arasından seçilmiştir.
Yakın dönem Osmanlı tarihî metinlerinin dil bağlamında ağdalı olanlarının yanında,
oldukça sade ve anlaşılabilir olanları da mevcuttur. Özellikle Osmanlı Devleti’nin resmî
tarihçileri olan vakanüvislerin kaleme aldıkları eserlerde Arapça ve Farsça unsurların faz-
laca kullanıldığı, beğenilme kaygısıyla edebi ve süslü ifadelerin tercih edildiği görülür.
Bu üniteye alınan ilk metin Osmanlı Devleti’nin ilk vakanüvisi olan Naima Mustafa
Efendiye ait, Naʻîmâ Târihi’ndendir. Baskısı temiz olmasına rağmen bugün kullanma-
dığımız pek çok kelimenin metinde yer alıyor olması sık sık sözlük kullanımını zaruri
kılmaktadır.
Diğer metin, Türk fikir ve siyaset hayatında bilhassa 1912’den sonra etkili olmuş bir
yazar olan Ağaoğlu Ahmed’in Üç Medeniyet adlı eserinden alınmıştır. Ağaoğlu Ahmed’in
faaliyet ve yazılarının ekseriyetini önceleri Türk Milliyetçiliği ve Türk kültürü teşkil eder-
ken, sonraları fikir hürriyeti ve bilhassa Avrupa medeniyetini tam manasıyla benimseme
konuları ağırlık kazanmıştır. Üniversite yıllarında hocası Ernest Renan’dan, İslâmiyet ile
ilgili konularda Paris’te tanıştığı Cemâleddîn Efgânî’den, siyasî konularda ise Ahmed’in
Rıza’dan etkilenmiştir. Dili oldukça sade olan Üç Medeniyet’de İslam, Buda-Brahma ve
Batı medeniyetleri mukayese edilmiştir.
Ünitenin üçüncü parçaları ise dönemin gazetelerinden seçilmiştir. Hayat Mecmuası
ve Cerîde-i Havâdis gazetelerinden alınan pasajlar hem tarihi hem de aktüel haberleri
içermekte ve dönemin dil özelliklerini görmemize yardımcı olmaktadır.
88 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.1.5
Naʻîmâ Mustafa
Efendi, Naʻîmâ Târihi
II
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 89
Metin 3.1.4
90 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.1.3
(Metin 3.1.3)
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 91
Metin 3.1.2
92 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.1.1
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 93
leriyle beraber İstanbul’dan ayrılıp şerefle otağa geldiler. Her taraftan, eserleri zafer olan
askerler gurup gurup gelip Sultanın ordusuna dahil oldular. Pîr Mehmet Paşa İstanbul’un
muhafazasıyla görevlendirilip Cemaziye’l-ahirin yirmi dokuzuncu günü güneş tutulması
için namaz (Küsûf Namazı) kılındı. Güneş tutulmasından önceki ve sonraki birkaç gün ve
ayın son günü uğursuz kabul edilip bu günlerde bir iş yapmak uygun görülmezdi. Ama
kader hükmünü icra etmiş ve gaflet ile böyle bir günde büyük bir sefer için Davud Paşa’dan
hareket edilmişti. O zaman nice üstatlar bu seferden bir sonuç alınamayacağını belirtmiş-
lerdi. Receb’in onuncu günü Edirne’ye varıldı.
اجالل İclâl
احراق İhrâk
ارسال İrsâl
İfʻâl bâbı
اسالم İslâm
انعام İnʻâm
احسان İhsân
تكميل Tekmîl
Tefʻîl bâbı
جتويز Tecvîz
انهزام İnhizâm
İnfiʻâl bâbı
انكسار İnkisâr
محافظه Muhâfaza
Mufâʻale bâbı
مصاحبت Musâhabet
توجه Teveccüh Tefeʻʻul bâbı
التفات İltifât İftiʻâl bâbı
مقرر Mukarrer
مقدم Mukaddem Tefʻîl bâbı ism-i mefʻûl
مشرف Müşerref
مالعني Melâʻîn
(-în eki ile)
مجاهدين Mücâhidîn
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 101
Cem‘-i mü’ennes:
مجازات Mücâzât
غارات Gârât (-ât eki ile)
كلمات Kelimât
Cem‘-i mükesser:
ايام Eyyâm
اوضاع Evzâʻ
اطوار Etvâr
Ef ‘âl vezni ile
احوال Ahvâl
اطراف Etrâf
انواع Envâʻ
لوازم Levâzım Fevâʻil vezni ile
قتال Kıtâl Fiʻâl vezni ile
كفار Küffâr Fuʻʻâl vezni ile
كفره Kefere Feʻale vezni ile
Arapça tamlamalar
بالذات Biʼz-zât
دارالسلطنه Dârü’s-saltana Şemsî tamlama
لطيف الشمائل Latîfü’ş-şemâʼil
كرمي االصل Kerîmü’l-asl Kamerî tamlama
B-Farsça Yapılar:
Farsça tamlamalar
مهر همايون Mühr-i hümâyûn
جناب شهريارى Cenâb-ı şehriyârî
ختم كالم Hatm-i kelâm
سوز درون Sûz-i derûn
انكسار قلب İnkisâr-ı kalb
ماه نيسان Mâh-ı Nîsan
ايام نخسات Eyyâm-ı nahsât
سفر عظيم Sefer-i azîm
فرمان قضا Fermân-ı Kazâ İzâfet kesresi
عرض هنر Arz-ı hüner
وزير اعظم Vezîr-i aʻzam
محل جسر Mahall-i cisr
اوتاغ همايون Otağ-ı hümâyûn
حضور همايون Huzûr-ı hümâyûn
قلب عسكر Kalb-i asker
تخت رعنا Taht-ı raʻnâ
انهزام قزاق İnhizâm-ı Kazak
102 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
علمپناه Âlem-penâh
بهره مند Behre-mend
پر صدا Pür-sadâ Kesik izâfet
نظر انداز Nazar-endâz
سرحد Ser-had
شهزادۀ مغدور Şehzâde-i mağdûr
غزوۀ خوتني Gazve-i Hotin
آستانۀ سعادت Âsitâne-i saʻâdet
ولولۀ تفنك Velvele-i tüfeng
İzâfet Hemzesi
قبۀ فلك Kubbe-i felek
غرۀ شعبان Gurre-i Şaʻbân
غرۀ رمضان Gurre-i Ramazân
پسنديدۀ شهريارى Pesendîde-i şehriyârî
اوردوى همايون Ordu-yı hümâyûn
İzâfet “Y” si
دوننماى همايون Donanma-yı hümâyûn
اوتاق كردون نطاق Otağ-ı gerdûn-nitâk
دفع دغدغۀ فتنه Defʻ-i dağdağa-i fitne
شهزادۀ بيكناه Şehzâde-i bî-günâh
مجاهدين كوكب شمار Mücâhidîn-i kevkeb-şümâr
Zincirleme
لشكر ظفر اثر Leşker-i zafer-eser
tamlama
صالة كوسف جمعه Salât-ı kûsuf-ı Cumʻa
خان عاليشان Hân-ı âlî-şân
پادشاه عاليجاه Pâdişâh-ı âlî-câh
شرف دستبوس Şeref-i dest-bûs
شهزادۀ كرمي اخلصائل Şehzâde-i kerîmü’l-hasâʼil
Birleşik tamlama
كرمي االصل عثمانى Kerîmü’l-asl-ı Osmânî
Farsça çoğullar
يكيچريان Yeniçeriyân
پيادكان Piyâdegân Farsça çoğul eki “ân”
جبجيان Cebeciyân
Metin 3.2.5
Ağaoğlu Ahmed, Üç
Medeniyet
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 105
Metin 3.2.4
106 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.2.3
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 107
Metin 3.2.2
108 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.2.1
lif tezâhürâtı, müşterek bir mahsûl hâlini kesb idiyordu. O zamanlar İslâm âleminin her-
hangi bir tarafında yazılmış bir eser, matbaʻa sanʻatının adem-i mevcûdiyyetine rağmen
sırf el yazısı ile tesvîd olunarak hayret-bahş bir sürʻatle bütün âlem-i İslâma intişâr idiyor
ve birkaç ay sonra bu âlemin en hücrâ köşelerinde okunarak fikirlerin ve hislerin tevhîdini
mûcib oluyordu! O zamanın ulemâsı arasındaki alâkayı, muhâbereyi, teʻâtî olunan efkârı
müşâhede ederken hayret itmemek kâbil değildir. İbn-i Sînâ’nın Orta Asya’da yazdığı eser-
ler garîb bir sürʻatle Afrika’nın şimâlinde harâretli münâkaşaları mûcib oluyor. Fas’da doğ-
muş, Nişabur’da terbiye ve taʻlîm edilmiş olan İbn-i Sabbâh’ın cevelen-gâh-ı faʻaliyeti Suri-
ye ve Horasan’dır. Harun’un, Meʼmûn’un, Mahmud Gaznevî’nin, Melik-şah’ın, Hülâgû’nun
ve sonraları Emir Timur’un başına âlem-i İslâmın bütün cihetlerinden ulemâ, üdebâ top-
lanup âdetâ bir nevʻ akademi teşkîl idiyorlardı. Osmanlı sultanlarının sarayları, Afrika
ve Asya’nın hücrâ köşelerinden gelmiş âlimlerin mecmaʻı idi; aslen Hîve’de doğmuş biri-
si Anadolu’da kadılık, müftîlik idiyor, Fârisî ve Arabîce yazılmış edebî eserler aynı sürʻatle
intişâr idiyor ve bütün İslâm kavimleri arasında mütercimler, mukallidler, müfessirler bu-
lunuyor, Hâfız’ın, Hayyâm’ın, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, Ekber Şâh’ın, Ebu’l-Ulâ’nın
/3.2.4/ vesâʼir bu gibi meşâhîr-i ulemâ, şuʻarâ ve üdebânın eserlerini görmeyen, bilmeyen
vukûflu bir İslâm mütefekkirine tesâdüf olunmuyor.
İşte bu müşterek din, bu müşterek faʻaliyet-i dimâğiyye ve kalbiyedir ki, bütün bu
âlemin zihniyetini, tarz-ı telakkîsini, duygularını, kalplerini birleşdirmişdir. Her nereye
gitseniz aynı tarz tefekkür ve tahassüse, aynı zihniyete, kafa ve kalbin aynı usûl ve kâʻide
üzerine hareket ettiklerine tesâdüf edersiniz.
Avrupa ve garp medeniyeti de aynı hâldedir; bu gün lâ-akall üç Avrupa lisânını
-Fransızca’yı, İngilizce’yi, Almanca’yı- bilmeyen ciddî bir âlim ve edîbe hemen tesâdüf edi-
lemez. Bunlar zaten müşterek olan ve Avrupa medeniyeti âmillerinden bulunan eski Yu-
nan ve Latince’yi de tâ çocukluktan öğreniyorlar. Bir zamanlar bu iki lisân İslâm âleminde
Arabî ve Fârisî olduğu gibi, garp âleminde müşterek ilim ve edeb lisânıydı.
Yukarıda medeniyetlerin kalp ve dimağları nâmı ile yâd etdiğimiz husûsât, işte bu müş-
terek ve umûmî âmillerin te’sirleri ile hâsıl olmuşdur. Bu sûretle aynı medeniyet zümresini
aynı kafa ile düşünür, aynı kalp ile his ider, aynı maʻnevî cihâzlar ile mücehhez görüyoruz.
Şimdi bu medeniyetlerin ve zaʻîf mütekâbilelerine nakl-i makâl iderken, bunlardan
birisinin, yaʻni garp medeniyetinin gâlip ve diğer ikisinin de yaʻni İslâm ve Buda-Brahma
medeniyetlerinin mağlûb mevkiʻinde olduklarını görüyoruz.
Evet! bu mağlûbiyeti iʻtirâf itmek mecbûriyetinde kaldığımızdan biz de pek müte’essiriz.
Fakat bunu bir kere açık ve katʻî bir sûretde iʻtirâf itmelidir. Biz de hâlen kelimeler ile oy-
nayarak hakîkati görmemekden hoşlanan aʻmâlar vardır. Fakat güneş gibi açık bir hâdiseyi
inkâr itmek, isbât-ı belâhet eylemekdir. Artık bu belâhetden yakayı kurtarmalıdır.
Mağlûbiyet iki dürlüdür: maddî ve maʻnevî! Maddî mağlûbiyet o kadar bâriz ve açıkdır
ki, artık hepimizin beynimize kadar zan iderim hulûl itdi!
Mağlûbiyetin bu kısmı bu gün değil üç yüz seneden beri başlamışdır. İslâm cemâʻatleri
yek-diğerini müteʻâkıb velveleli bir tarzda sükût itmekde ve mahv olmakdadır. Bir çok
müstakil, İslâm /3.2.5/ hükümetlerinden tek bir dânesi bu gün kendini muhâfaza ide-
medi. İslâmiyetin son müstahkem kalʻası olan Osmanlılık da bu günkü hâl-i perîşânîye
maʻrûz kaldı. Artık bu kadar sükût ve harâbî inkâr olunacak mahiyetde değildir. Bütün
bu harâbîler, bu perîşânlıklar -lâ-şekk ve lâ-şübhe- garp medeniyeti ile olan mücâdelenin
doğrudan doğruya netîcesidir.
Maʻnevî mağlûbiyete gelince, maddî mağlûbiyet kadar bâriz değilse de, bir mütefekkir
içün o derecede muhakkakdır.
Mağlûbiyet nedir? Başkasının şahsiyetini kabûl ve irâdesine tâbiʻ olmak değil midir?
Bu kabûl ve tebʻiyyet, ihtiyârî olsun, cebrî olsun, mağlûbiyetdir. Bu nokta-i nazardan ge-
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 111
rek İslâm ve gerek Budda-Brahma medeniyeti mağlûbdurlar, garp medeniyetinin şahsiyet
ve husûsâtını kabûl, onun irâdelerine tâbiʻ olmak mecbûriyetindedirler. Gerek Müslü-
manlar ve gerek ırk-ı asfer muhiti, elbiselerinden ve evlerinin tefrîşâtı gibi hayâtın maddî
tecellîlerinden başlayarak edebiyat ve mûsikî gibi maʻnevî husûsâtın en mûnis köşeleri-
ne kadar, Avrupa modellerini taklîd itmekdedirler. Hele ictimâʻî, siyâsî, fennî, terbiyevî
müʼesseselerde, Avrupa’nın bütün bütün şâkirdleridir. Bu taklîd, bu iktisâb, baʻzan ihtiyârî
ise de baʻzan de sırf cebrîdir. Japonya Avrupa tarîkını iltizâm itmek içün dâhilî ne kadar
sarsıntılar geçirdi. Çin ile Osmanlılığa gelince, aynı ameliyenin icrâsı bu memleketlerin
bünyelerini bile sarsdı. Avrupa doğrudan doğruya bunları bu ameliyeye icbâr itmiyor idi
ise de, mütefekkirler ve devlet adamları onsuz yaşamanın imkânı olmadığını takdîr idi-
yorlar ve binâʼen-aleyh bütün vücûdu sarsmak bahâsına olsun onu yapmakda tereddüd
itmiyorlardı. Bu mağlûbiyet değil de nedir?
Bu gün Asya cemâʻatlerinin kâffesine atf-ı nazar idiniz; her tarafda dâhilen iki
cereyânın yek-diğeri ile mücâdelesini görürsünüz. Mahallî, kadîm, anʻanevî medeniyetle
Avrupa medeniyeti tarafdârları çarpışıyorlar, bir hayât ve memât mücâdelesidir gidiyor!
Ağaoğlu Ahmed – Üç Medeniyet’den
متفكرMütefekkir: Düşünen.
متقابلMütekâbil: Karşılık, bir diğerinin karşısında.
متمادىMütemâdî: Devamlı, sürekli, aralıksız.
مجردMücerred: Çıplak, yalın, açık esvap.
مجمعMecmaʻ: Toplanılan yer.
مجهزMücehhez: Hazırlanmış, ikmâl olunmuş.
مستحكمMüstahkem: Sağlamlaştırılmış, istihkâm edilmiş.
مستورMestûr: Örtülü, kapalı, gizli.
مشابهMüşâbih: Benzer, mümâsil.
مشاهدهMüşâhede: Gözle görmek, seyretmek.
مشاهرMeşâhir: Teşhir olunan yerler, tanınanlar.
مشربMeşreb: Tabîat, huy, âdet.
معروزMaʻrûz: Anlatılmış, arz olunmuş.
معيشتMaʻîşet: Yaşayış, yaşama.
مفكرهMüfekkire: Fikir, gâye, ideâl.
مفهومMefhûm: Anlaşılan, anlaşılmış derk olunmuş.
مقالMakâl: Söz, kelâm, söyleme.
مقلدMukallid: Benzemeye çalışan, taklid eden.
منظومهManzûme: Sıra, dizi, destan, mesnevî.
منقسمMünkasım: Taksim olunmuş, bölünmüş.
موافقMuvâfık: Uygun.
مؤثرMüʼessir: Etki yapan, iz bırakan.
موجبMûcib: İcâb eden lâzım gelen.
مونسMûnis: Cana yakın, sevimli, alışılmış.
نظر امعانNazar-ı imʻân: Çok ve dikkatli bakma
نظرNazar: Bakma, iltifat, göz dikme.
نقطۀ نظرNokta-i nazar: Görüş, dikkat olan yer.
هواى نسيمىHevâ-yı nesîmî: Hafif ve tatlı hava.
واسعVâsiʻ: Geniş, enli, bol.
وجهVech: Yüz, çehre, sûret, üst, ön.
وقوفلىVukûflu: Haberdar, gözü açık, vakfeden.
ولولهVelvele: Şamata, gürültü, patırtı.
يكدكرYekdiğer: Bir başkası.
Hülagu: Cengiz Han’ın torunu ve İran’da hüküm süren İlhanlı Devleti’nin kurucusudur.
İltizâm: Devlete ait vergi gelirlerinin özel bir şahsa belirli bir süreliğine verilmesi, ki-
ralanması. İltizam alan kişiye mültezim denir. Günümüzde vergilendirmenin bir tür özel-
leştirilmesi şeklidir.
Ağaoğlu Ahmet: Türk fikir ve siyaset hayatında bilhassa 1912’den sonra etkili olmuş
bir yazardır. Ağaoğlu’nun faaliyet ve yazılarının ekseriyetini önceleri Türk Milliyetçiliği ve
Türk kültürü teşkil ederken, sonraları fikir hürriyeti ve bilhassa Avrupa medeniyetini tam
manasıyla benimseme konuları ağırlık kazanmıştır. Üniversite yıllarında hocası Ernest
Renan’dan, İslâmiyet ile ilgili konularda Paris’te tanıştığı Cemâleddîn Efgânî’den, siyasî
konularda ise Ahmed Rıza’dan etkilenmiştir.
تعبير Taʻbîr
تثبيت Tesbît
تعيني Taʻyîn
تعريف Taʻrîf
تقسيم Taksîm
تصنيف Tasnîf
Tefʻîl bâbı
تخمني Tahmîn
تشكيل Teşkîl
متييز Temyîz
توحيد Tevhîd
تسويد Tesvîd
تقليد Taklîd
مخابره Muhâbere
مشاهده Müşâhede
مناقشه Münâkaşa Mufâʻale bâbı
محافظه Muhâfaza
مجادله Mücâdele
تفهم Tefehhüm
جتسس Tecessüs
تفكر Tefekkür
Tefaʻʻul bâbı
تلبس Telebbüs
تصور Tasavvur
حتسس Tehassüs
تداخل Tedâhul
تصادف Tesâdüf Tefâʻul bâbı
تظاهر Tezâhür
احتوا İhtivâʼ
اعتبار İʻtibâr
اختالف İhtilâf
اشتغال İştigâl
ارتباط İrtibât
انتشار İntişâr İftiʻâl bâbı
اعتراف İʻtirâf
اختيار İhtiyâr
اجتماع İctimâʻ
اكتساب İktisâb
التزام İltizâm
استعمال İstiʻmâl İstifʻâl bâbı
موافق Muvâfık
Mufâʻale bâbı ism-i fâʻil
مشابه Müşâbih
متفكر Mütefekkir
Tefaʻʻul bâbı ism-i fâʻil
متأثر Müteʼessir
متقابل Mütekâbil
Tefâʻul bâbı ism-i fâʻil
متعاقب Müteʻâkıb
موجب Mûcib İfʻâl bâbı ilâlde ism-i fâʻil
مختلف Muhtelif İftiʻâl bâbı ism-i fâʻil
منقسم Münkasım İnfiʻâl bâbı ism-i fâʻil
Cem‘-i mü’ennes:
جتليات Tecelliyât
تقسيمات Taksîmât
حادثات Hâdisât
(-ât eki ile)
تظاهرات Tezâhürât
تفريشات Tefrîşât
حصوصات Husûsât
Cem‘-i mükesser:
اقوام Akvâm
اخالق Ahlâk
Ef ‘âl vezni ile
افعال Efʻâl
افكار Efkâr
ظواهر Zevâhir Fevâʻil vezni ile
خطوط Hutût Fuʻûl vezni ile
ادبا Üdebâ
شعرا Şuʻarâ Fuʻalâ vezni ile
علما Ulemâ
مشاهر Meşâhir Mefâʻil vezni ile
Arapça tamlamalar
على العاده Ale’l-âde
Kamerî tamlama
على العموم Ale’l-umûm
120 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Tenvînler
ً صراحتا Sarâhaten Üstünlü tenvin
ً تخمينا Tahmînen Üstünlü tenvin
ً رغما Rağmen Üstünlü tenvin
İsm-i mekânlar
مجمع Mecmaʻ Mefʻal vezni
مطبعه Matbaʻa Mefʻale vezni
موقع Mevkiʻ Mefʻil vezni
B-Farsça Yapılar:
Farsça tamlamalar
Metin 3.3.1
Gazete Örnekleri:- Cerîde-i Havâdis, (Sene 1256, 9/23)
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 123
Metin 3.3.4
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 125
Metin 3.3.3
126 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 3.3.2
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 127
/3.3.2/Tarih Musâhabesi
احتمال İhtimâl
اعتبار İʻtibâr
İftiʻâl bâbı
التفات İltifât
احتاد İttihâd
استحراج İstihrâc
İstifʻâl bâbı
استحكام İstihkâm
Cem‘-i mü’ennes:
حوادثات Havâdisât
حادثات Hâdisât
مناسبات Münâsebât
معلومات Maʻlûmât (-ât eki ile)
تفصيالت Tafsîlât
مطالعات Mütâlaʻât
تدقيقات Tedkîkât
Cem‘-i müzekker:
منسوبني Mensûbîn (-în eki ile)
Cem‘-i mükesser:
اوضاع Evzâʻ
اسباب Esbâb
Ef ‘âl vezni ile
احكام Ahkâm
اعيان Aʻyân
عساكر Asâkir
Fevâʻil vezni ile
كواكب Kevâkib
وزرا Vüzerâ
علما Ulemâ Fuʻalâ vezni ile
فقرا Fukarâ
خصال Hısâl Fiʻâl vezni ile
3. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-III 133
Arapça tamlamalar:
على العجله Ale’l-acele
Kamerî tamlama
باخلاصه Bi’l-hâssa
برالشام Berrü’ş-şâm
Şemsî tamlama
بالذات Bi’z-zât
Tenvînler
ً متاما Tamâmen Üstünlü tenvin
ً بعضا Baʻzan Üstünlü tenvin
İsm-i mekânlar
مسئله Mesʼele Mefʻale vezni
مرتبه Mertebe Mefʻale vezni
B-Farsça Yapılar:
Farsça tamlamalar
دولت عليه Devlet-i aliye
شعبان شريف Şaʻbân-ı şerîf
حوادث خيريه Havâdis-i hayriye
دول متفقه Düvel-i müttefika
عساكر مصريه Asâkir-i Mısriyye
قوت عسكريه Kuvvet-i askeriyye İzâfet kesresi
لطف خدا Lutf-ı Hudâ
شايان دقت Şâyân-ı dikkat
صاحب ثانى Sâhib-i sânî
نظر دقت Nazar-ı dikkat
احكام جنوم Ahkâm-ı nücûm
جريدۀ حوادث Cerîde-i havâdis
İzâfet hemzesi
نقطۀ نظر Nokta-i nazar
اوردوى همايون Ordu-yı hümâyûn İzâfet “Y” si
مير االى Mir-alây
سرعسكر Ser-asker
بهر حال Beher-hâl Kesik izâfet
لطف ديده Lutf-dîde
وقعه نويس Vakʻa-nüvîs
طرف دولت عليه Taraf-ı devlet-i aliyye
Zincirleme tamlama
پادشاه روى زمني Pâdişâh-ı rûy-i zemîn
134 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Özet
XVIII.-XX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznenizi geliştire-
1 özelliklerini açıklayabilmek 3 bilmek
Bu ünitede işlenen parçalar XVIII.-XX. yüzyıl Os- Parçalarda geçen, anlamını bilmediğiniz kelimele-
manlı Türkçesinin genel dil yapısını gösterecek eser rin anlamları her parçanın ardına eklenmiş küçük
ve gazetelerden seçilmiştir. Görüldüğü üzere Arapça sözlükte yer almaktadır. Bu sözlük eşliğinde parça-
ve Farsça kelimelerin sıklıkla kullanıldığı metinler gü- ları okumanız kelime dağarcığınızın zenginleşmesi-
nümüz Türkçesinden hayli uzaktır. ni sağlayacaktır. Ardından gelen metin sadeleştiril-
mesi kısmını da incelemeniz, bu kelimelerin metin-
Matbu metinleri doğru ve hızlı okuyabilmek de hangi anlamda kullanıldığını anlamanıza yardım-
2
Bu üniteye alınan metinlerin bazıları konuları bakı- cı olacaktır.
mından Osmanlı Devleti’nin Tanzimat öncesi dö-
nemlerine aittir. Fakat yazma eserler dikkate alınarak Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin
son devirde matbaada yeniden dizilip yayınlanmış şe- 4 içinde belirleyebilmek
killeri ünitede kullanılmıştır. Bu üniteyi tamamladık- Her ünitenin sonuna eklenen dilbilgisi kısmı, parça-
tan sonra bir yandan matbaada basılmış eserleri daha daki Arapça ve Farsça temel dilbilgisi unsurlarını gös-
iyi okuma becerisi kazanırken, diğer taraftan XVIII. terip açıklamaktadır. Bu unsurların daha ayrıntılı şek-
Yüzyıldan itibaren Osmanlı tarihinde gezinti yapmış lini geçen sene öğrenmiştiniz. Bu parçalarda gösteri-
olacaksınız. len dilbilgisi unsurları, onların parçalarda nasıl kul-
lanıldığını hatırlatmak ve parçaların daha iyi anlaşıl-
masını sağlamak amacını taşımaktadır. Bu bölümleri
dikkatli bir şekilde incelemeniz sizin parça içerisinde-
ki yapıları daha iyi tanımanızı sağlayacaktır.
136 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Kendimizi Sınayalım
1. “Hicâb” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden han- 6. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde cem‘-i mü-
gisidir? zekker kelime vardır?
a. Sevinme, mutlu olma a. Evlâd - tâlih - mücâhidîn
b. Doğruluk, dürüstlük b. Fukarâ - emti῾a - evrâk
c. Utanma, mahçubiyet duyma c. Duhûl - tarafeyn - şâhân
d. Söz verme d. Nüfûz - isbât - feyyâz
e. Dikkate alma, değerlendirme e. Devleteyn - zürefâ – teslîm
2. “Derin” anlamını taşıyan kelime aşağıdakilerden hangisidir? 7. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde ism-i mef῾ûl
a. Hısâl vardır?
b. Kemâl a. Zâlim - huddâm - şeref
c. Kasîr b. Mevcûd - irtişa - münbit
d. Bâriz c. Tasavvur - cühelâ - merd
e. Amîk d. Hüküm - nâdim - ferâset
e. Eytâm - mekteb – cevelân
3. “Sınıflandırma, sınıflara ayırma” anlamını karşılayan ke-
lime aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde vardır? 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisi ism-i fâ῾il değildir?
a. Mebrûr - câlib - kerîh a. Sâlih
b. Tahkîr - tezevvüc - ihsân b. Mükrim
c. Mesrûr - tasnîf - eytâm c. Âşık
d. Teskîn - cevelân - kalb d. Müteşekkir
e. Cerh - katl – intişâr e. Mezkûr
Sıra Sizde 2
a) İslâm: İf῾âl bâbı – Tesâdüf: Tefâ῾ul bâbı - İ῾tibâr: İfti῾âl bâbı
– İrtibât: İfti῾âl bâbı – Tahassüs: Tefa῾῾ûl bâbı - Te῾sîr: Tef῾îl
bâbı
b) Garîb: Fa῾îl vezni – Hükm: Fu῾l vezni
c) Mahrûm : Mef῾ûl – Hâ῾iz: Fâ῾il – Meşgûl: Mef῾ûl – Müş-
terek: İfti῾âl bâbı ism-i mef῾ûlü – Âmil: Fâ῾il – Mütemâdî:
Tefâ῾ul bâbı ism-i fâili – Hâsıl: Fâ῾il – Hâdis: Fâ῾il
d) Hâdisât
4
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
XVIII. ve XIX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özelliklerini açıklaya-
bilecek,
Matbu metinleri okuyabilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin içinde belirleyebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • Osmanlı Vak‘anüvisleri ve
Metinleri Matbu Metinleri
• XIX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi
Metinleri
İçindekiler
• GİRİŞ
• SUBHÎ MEHMED EFENDİ, SUBHÎ
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I Metin Okuma ve Anlama: Matbu TARİHİ
Metinler-IV • İZZÎ SÜLEYMAN EFENDİ, İZZÎ TÂRİHİ
• AHMED CEVDET PAŞA, CEVDET
TARİHİ
Metin Okuma ve Anlama:
Matbu Metinler-IV
GİRİŞ
Bu ünitede matbaa yazısını okumayı geliştirmeniz için Osmanlı resmî tarihçilerinin yani
vak‘anüvislerin eserlerinden seçilmiş matbu metinlere yer verilmiştir. Öte yandan, XVIII-
XIX. yüzyıl dil özelliklerini tanıyabilmeniz için bu matbu metinler, anılan dönemde kale-
me alınmış ve basılmış eserlerden seçilmiştir.
XVIII-XIX. yüzyıl Osmanlı tarihî metinlerinin bir çoğu, kullanılan dil bakımından
gündelik olayları anlatırken genelde sade ve anlaşılabilir bir Türkçe ile kaleme alınmışlardır.
Ancak resmi konu ve önemli şahıslar devreye girdiğinde hem edebi kaygı ile zaman zaman
ağdalı ve tumturaklı hem de ima ve işaretlerle yoğrulmuş cümleler kullanılmıştır. Özellikle
giriş bölümleri ve dönemin padişahını anlatan kısımları Arapça-Farsça ibarelerle süslü
ve ciddi bir edebî kaygı ile yazılmış, dönemin kültür ve sanat zevkini, ayrıntılara kadar
satırlara aktarmışlardır. Subhî Tarihi’nin savaşlarla ilgili bölümleri oldukça tantanalı ve
zafer havası içinde, akıcı bir Türkçe ile, İzzî Tarihi’nin İran ile ilgili bölümleri İranlılara
nispet edercesine edebî ve ağır, Cevdet Tarihi’nin pekçok bölümü ise gerek dönemi
gerekse Paşa’nın özel maharetini gösterir biçimde yer yer edebi yer yer halkın günlük
kullandığı anlaşılır Türkçeyi yansıtmaktadır.
Bu üniteye alınan ilk metin, I. Mahmud dönemi (1730-1754) vak’anüvislerinden
Subhî Mehmed Efendi’nin kaleme aldığı Subhî Tarihi’nden çok ilginç bir parçadır. Eser
Mesut Aydıner tarafından Subhî Tarihi (Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile birlikte) adıyla yeni
harflerle neşredilmiştir (İstanbul 2007). Subhî Tarihi, Osmanlı Devleti’nin her açıdan son
parlak devri olarak kabul edilen I. Mahmud’un saltanatının ilk 14 yılını kapsayan, oldukça
önemli bir kaynak kitaptır. Hicrî 1198 – M. 1783-1784 yılında İstanbul’da Matba‘a-i
Âmire’de basılmış ilk nüshadan alınmış parça metin ise, dönemin anlaşılır Türkçesi ile
kaleme alınmış fantastik bir hayatta kalma mücadelesini hikaye etmektedir.
Diğer metin, İzzî Târihi adlı eserden bir parçadır. İzzî Tarihi yine I. Mahmud dönemi
vak‘anüvislerinden İzzî Süleyman Efendi’nin kaleme aldığı ve Osmanlı Devleti’nin Şubat
1744 ile 1752 yılları arası olaylarının anlatıldığı bir vekayinamedir. Dönemin temel
kaynakları arasında yer alan bu eser, Hicrî 1199 – M. 1783-1784 yılında İstanbul’da
Matba‘a-i Âmire’de basılmış ikinci eser olup, buradan Avrupa Tarihi ile ilişkili bir bölüm
seçilerek bu üniteye konulmuştur.
Ünitenin üçüncü parçası, Cevdet Tarihi ismi ile meşhurdur ve XIX. yüzyılın büyük
devlet adamlarından Ahmed Cevdet Paşa tarafından yazılmıştır. Paşa’nın dönemin önemli
vak‘anüvislerinden biri olarak kaleme aldığı 12 ciltlik bu dev eser, Osmanlı Devleti’nin
XVIII. Yüzyılının son çeyreğinde önemli bir dönüm noktası olan 1774 Küçük Kaynarca
140 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Anlaşması ile başlar ve 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar gelen olayları
anlatarak sona erer. Cevdet Paşa’nın modern bir tarih anlayışı ile kaleme aldığı bu eser,
gerek dilinin döneme göre sadeliği gerekse tenkidî bir bakış açısı ile kaleme alınması ile
dikkatleri çekmiş ve çok tutulmuştur. Günümüzde Türk Tarih Kurumu tarafından yeni
harflerle neşir çalışmalarına başlanan bu eserin, Osmanlı Dönemi’nde basımı yapılmış
nüshasının I. cildinden tarih ilminin faydalarına dair bir bölüm seçilmiştir.
Metin 4.1.3
Subhî Mehmed Efendi,
Subhî Tarihi
4. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-IV 141
Metin 4.1.2
142 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 4.1.1
eylediğinden gayri zafer bu hakīre teveccüh itmekle karnını yarup şikem ve bağırsakları
zemine düşmüş iken yine kendü deryâya firâr ve zikr olunan eczâsıyla kifâf olundukdan
sonra, üçüncü gün tekrâr o hâl ile hayyen me’vâsına gelüp helâk olmağla bir müddet dahi
lâşesiyle geçinmek mukadder oldu.
Hâsıl-ı kelâm, bu mesâ’ibe ibtilâmız rûz-ı Kāsım’dan otuz yedi gün mukaddem olup
ve sene-i merkūme şitâsında cânib-i âsumândan rîzân olan berf ü bârân bi’l-cümle
üzerimizden geçmek vechile, rûz-ı Hızr’a yedi sekiz gün kalınca yedi aya karîb müddetde,
bâzen ayu balığı muhârebesinde ve ba‘zen ağziye-i reddiyye te’sîrinden vefât idenlerin
luhûmunu ekl iderek cümle rüfekāmız fevt, ancak mûmâ-ileyhim Murtazâ Ağa ve Hüseyin
Mirzâ ve bir nefer hidmetkârı ile bu hakîr hayâtda olup lâkin bizlere dahi târî olan za‘f-ı
küllî ile bî-tâb u tâkat muterakkıb-ı mevt iken refīklarımızdan biri sürünerek yanıma
gelüp, “Hüseyin Kapudan, bir sefîne göründü” deyü haber virmekle ben dahi hezâr-
zahmet ü ta‘ab ile yüzüm üzerine sürünerek bir mahalden nazar eyledim, ammâ kemâl-i
za‘f ile basarımda kuvvet olmadığı cihetden farka adem-i kudret ile niçe def ‘a dikkat
iderek hayâli zâhir oldukda ne hâl ise ayaklanup bir mikdâr âteş ve duhan ızhâr ve sefîne-i
merkūme dahi gitdikçe takarrub ve sandal dahi irsâl itmekle sâlifü’z-zikr sengistânın
yanaşacak mahallini mezbûrlara tefhîm idince çekilen havf u intizâr dahi hadd-i tavsîfden
güzerân olup, her ne hâl ise yanaştıklarında bizleri sürüyerek derûn-ı sandala idhâl ve
ahvâlimizi istilâm u istifsâr eylediklerinde takrîre mecâlimiz olmadığını fehm ü istiş‘âr
itmeleriyle “bunlar it‘âm olunmadıkça kendülerin cem‘ idemezler” deyü sefînelerine
götürüp ağzımıza beksimât hurdeleri vaz‘ ve tahrîk-i fekke adem-i kudretimizi hiss ü
derk eylediklerinden nâşî, çenelerimizi kendü elleriyle tahrîk iderek ekle isti‘dâd tahsîl
olunduğu esnâda bir mikdâr çorba tedârük ve tedrîc ile tenâvül itdirüp, aklımız başımıza
geldikden sonra sergüzeştimizi nakl ü beyân iderek, yine Süne Boğazı’na götürüp ihrâc
itmeleriyle mahall-i merkūmda dahi tashîh-i mizâc idinceye dek birkaç gün tevakkuf u
meks idüp, ba‘dehû herkes vatân-ı me’lûfesi cânibine âzim ü râhî oldu” deyü hatm-i kelâm
eyledi.
(Subhî Mehmed Efendi (2007). Subhî Târîhi, Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile birlikte. –
Nşr. Mesut Aydıner, İstanbul).
Mimli masdar
Meşakkat (mef‛alet)
Ca[lî masdar
Ma‛iyyet
keyfiyyet
Metin 4.2.3
İzzî Süleyman Efendi,
İzzî Tarihi
156 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 4.2.2
4. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-IV 157
Metin 4.2.1
iyâb ü zehâbdan münkatı‛ olup, Âsitâne-i sa‛âdette ibâdullahın me’lûf oldukları çuka ve
sâ’ir ol vilâyetlerden nakl olunan eşyâ-yı mütenevvi‛anın kıllet ü nedretine bâ‛is ve bi’z-
zarûre bey‛ ü şirâsı dahi ez‛âf u muzâ‛af bahâ ile olduğundan başka, gümrük husûsunda
dahi taraf-ı mîrîye zarar u noksân terettüb eylediği bedîhî olmağla, mücerred terfîh-i hâl-i
ibâd ve tatmîn-i bâl-i sükkân-ı bilâd-ı İslâmiyye kasdıyla Devlet-i Aliyye-i ebed-müddetin
tavassutuyla ıslâh-ı zâtü’l-beyne yani Avrupa taraflarında bu vechile hâdis olan ihtilâf ü
ihtilâl ve işti‛âl bulan âteş-i ceng ü cidâlin âb-ı sâf-tedbîr-i dil-pezîr ve kavâ‛id-i düvel üzre
enseb olan hâlât ve esbâb-ı i‛tidâli ve umûmen mülûk-ı Nasârâ’nın ittifâk-ârâlarıyla men‛
ü def‛i ve nâ’ire-i fitne vü fesâdın intıfâsıyla urûk-ı nizâ‛ ü cidâlin hasm u kat‛ı Cenâb-ı
Hüdâvendigâr-ı Âlem medda’l-lâhu zilâle saltanatehü alâ-mefârıkı’l-ümem hazretlerinin
zamîr-i ilhâm-pezîr-i cihân-bânîlerine lâyıh u sânih olmağla, mücerred hulûs-ı niyet ve
kuvvet-i diyânet ü merhametlerinden nâşî, umûmen ibâdullaha şefkat buyurup bu emrin
vech-i lâyıkı üzre pezîrâ-yı hüsn-i hitâm olmasına irâde-i aliyye-i şehriyârîleri ta‛alluk ve
fî-nefsi’l-emr husûs-ı mezbûra sarf-ı himmet mûceb-i isticlâb-ı menfa‛at olduğı cümlenin
ma‛lûmı olmakdan nâşî, iktizâ-yı vakt ü hâl ve kâ‛ide-i yümn-iştimâl-i Devlet-i Aliyye-i
masûnetü’z-zevâl üzre hâlâ mesned-ârâ-yı sadâret-i uzmâ ve vekîl-i mutlak-ı saltanat-ı
kübrâ hazretleri taraflarından ber-minvâl-i muharrer münâsib olduğu vech üzre /4.2.3/
ıslâh-ı zâtü’l-beyne Devlet-i Aliyye’nin tavassutunu iş‛âr vechiyle düvel-i Nasârâ’nın baş
cenerallerine bu gûne nizâ‛-ı mülkî sebebi ile Avrupa taraflarında zuhûr iden ihtilâl ve
mütemâdî olan ceng ü cidâlin zarar ü hasârı alâ-vechi’l-umûm cümleye sârî olduğunı
beyân ve sulh ü salâhın inda’llah ve inde’n-nâs emr-i mergūb ve tavr-ı matlûb olup,
âmme-i ibâdullaha şumûl-i menâfi‛ini tavzîh ü ayân ederek deydene-i müstahsene-i
Devlet-i Aliyye-i ebed-devâm üzre ta‛bîrât ve hayyiz-i hikmet-âmîzi ve nush u pend-i
dil-âvîzi müştemil mekâtîb-i Aliyye-i Âsafî tahrîr buyurulup işbu şehr-i Muharremü’l-
Harâm’ın zarfında vakit vakit bazı sâhil-serâlara ve Tersâne-i Âmire’ye teşrîf-i kudûm-ı
cenâb-ı Âsafî vâkı‛ oldukça Âsitâne-i sa‛adette mukîm Fransa ilçisi ve Venedik Baylosı ve
İsveç ilçisi ve Nemçe ve Moskov kapu kethüdâları ve İngiltere ve Felemenk ilçileri vekîlleri
ve Sicilya ilçisi ve sâ’ir iktizâ idenler ikişer üçer da‛vet olunup, merâsim-i âdî icrâsından
sonra, vech-i meşrûh üzre her birinin devletlerinin baş cenerallerine ve cumhûrlarına
tahrîr olunan mektûb-ı âlî teslîm ve husûs-ı mezbûr lisânen dahi müzâkere ile cevâblarının
vürûdı tenbîh buyurulmağla bu maddenin îzâh u izhârı kasdıyla irsâl buyurulan mekâtîb-i
Aliyyenin bir sûreti tastîr-i sahîfe-i eser kılındı.
(İzzî Süleyman Efendi (1199). İzzî Tarihi. İstanbul).
yüzünden meydana gelen bu çeşit anlaşmazlıklar sebebiyle, Avrupa’da meydana gelen ih-
tilal ve süregelen savaşların zarar ve hasarı herkese dokunduğu.. barış ve iyiliğin Allah ve
insanlar katında tercih edilecek en iyi iş ve kabul edilecek en güzel tavır olduğu ve tüm
insanlık için menfaatler içerdiği apaçık ortadadır. Ebedlere kadar devam edesi Yüce Os-
manlı Devleti’nin güzel geleneklerinden süzülen nasihat ve öğütleri içeren, hikmet dolu,
gönül alıcı sözlerle dolu mektuplar yukarıdaki manaları da içerecek şekilde Sadrazamlık
makamı tarafından yazdırılmalıdır. Muharrem ayı içerisinde, Sadrazam bazı sahil saray-
ları ve Tersâne-yi Âmire’yi şereflendirdiğinde, İstanbul’daki Fransa, Venedik, İsveç elçile-
ri, Nemçe ve Moskov kapı kethüdâları, İngiltere ve Felemenk elçi vekîlleri ve Sicilya elçisi
ve sâ’ir iktizâ edenler ikişer üçer da‛vet olunmalı, basit bir merasim sonrası, her bir devle-
tin baş generalleri ve konseyleri için yazılan yüce mektuplar teslim edilmeli ve anılan ko-
nular kendileriyle sözlü olarak da görüşülmeli, mektupların cevaplarının beklendiği ten-
bih buyurulmalıdır. Konunun daha iyi anlaşılması için gönderilen yüce mektupların bir
örneği burada satırlara geçirilmiştir.
Mimli masdarlar
Merhamet
Sıfat-ı müşebbehe
Pezîr
İsm-i mensûb
Mîrî
Mülkî
Arapça tamlama:
Muharremü’l-Harâm (Muharrem ve harâm ile) Harâm olan Muharrem ayı
Medda’l-lâhu zilâle (Allah gölgesini uzun etsin)
Alâ-mefârıkı’l-ümem (Ümmetin farklı kesimleri üzerinde)
B-Farsça Yapılar:
Atıf vav’ıyla yapılmış birleşik isim:
Sulh u salâh
Harb ü kıtâl
Vakt ü hâl
İsim Tamlaması:
kavâ‛id-i düvel
sahîfe-i eser
166 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Sıfat tamlaması:
Âsitâne-i sa‛âdet
Devlet-i aliyye
Mekâtîb-i aliyye
Düvel-i Nasârâ
Zincirleme tamlama:
âb-ı sâf-tedbîr-i dil-pezîr
İrsâl-i Mekâtîb-i Hazret-i Âsafî
Cenâb-ı Hüdâvendigâr-ı Âlem
Teşrîf-i kudûm-ı cenâb-ı Âsafî
Metin 4.3.6
Ahmed (Ahmed
Cevdet Paşa, Tarih-i
Cevdet
168 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 4.3.5
4. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-IV 169
Metin 4.3.4
170 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 4.3.3
4. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-IV 171
Metin 4.3.2
172 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 4.3.1
Fasl-ı Evvel
târîhden sâ’ir eşhâs gibi ahvâl-i zâtiyyelerince müntefi‛ olduklarından başka mesâlih-i
düveliyyece dahi müstefîd ve mütemetti‛ olurlar. Binâ’en-aleyh, vatan ve memleketini
seven ve devlet ve milletinin bekāsını isteyen eslâf-ı me‛ârif-ittisâf kendi asırlarının
vekāyi‛ ve ahbârını zabt ile ahlâfa yad-gâr bırağarak kendüleri dahi mazhar-ı ed‛iyye-i
hayriyye-i ahlâf olagelmişlerdir. Kaldı ki, mâzî ve müstakbel ahvâline vâkıf ve belki ezel
ve ebed esrârını ârif olmağa insânda bir meyl-i /4.3.3/ tabî‛î olduğundan ale’l-umûm
nev‛-i beşerin bu fenne ihtiyâc-ı ma‛nevîsi der-kârdır.
(lâ teşbe‛u’l-ayni min nazar, ve le’s-sem‛u min haber, ve le’l-ardu min matar)
Ve hıfz-ı nizâmât-ı düveliyye, ilm-i târîh ile olup usûl-i sâlifenin vakt ü hâle tatbîkında
ise fevâ’id-i kesîre mütehakkık olduğundan ba‛z-ı ulemâ ilm-i târîhin ta‛lîm ve ta‛allümü
derece-i vücûbdadır dediler.
Nakl olunur ki, hulefâ-yı Abbâsiyye’den Kā’im bi-Emrillâh zemânında ehl-i Hayber’den
birkaç nefer müteayyinân yehûd, Dâru’l-hılâfe-i Bağdâd’a gelüp cizyeden mu‛âfiyetlerini
müş‛ir sened sûretinde bir varak-pâre ibrâz ile zu‛mlarınca Hazret-i Ali‛nin hattı olmak
üzere taraf-ı Risâlet-penâhî’den kendülerine virilmiş ve ashâb-ı kirâmdan birkaç zâtın
şehâdetleri dahi tahrîr olunmuş olmağla senedleri nezd-i halîfede kabûl kılınarak cizyeden
mu‛âfiyetleri bâbında ısdâr-ı menşûr olunmak üzre iken Re’îsü’r-rü’esâ bulunan Ebü’l-
Kāsım b. Mesleme’ye şekk ârız olarak, “sened-i mezkûr sahte bir şey olmasun, hele bir kere
müverrih-i ahd olan Hatîb-i Bağdâdî’ye gösterilmesi münâsib olur” deyü halîfeye ihtâr
itmekle, Hatîb-i mûmâ-ileyhe arz olundukda, fenn-i târîhçe senedin sahte olduğunu isbât
itmişdir. Şöyle ki: “Sened-i merkūmda muharrer olan şühûddan Hazret-i Mu‛âviye hicretin
dokuzuncu senesi yevm-i feth-i Mekke’de şeref-i İslâm ile müşerref oldu. Hayber’in fethi
ise hicretin yedinci sâlinde vukū‛ bulmuş idi. Kezâlik, şühûd-ı muharrereden birisi dahi
Sa‛d b. Mu‛âz hazretleri olup muşârun-ileyh ise hicretin beşinci senesi, yevm-i Hendek’de
cisr-ifenâdan güzâr itmekle Hayber fethinde bulunmadı.” dimekle mevzû‛iyyeti sübût
bularak şakk olundu. Bu cihetle müverrih-i mûmâ-ileyh beytü’l-mâl-i müslimînin
intifâ‛ına sebeb olmuşdur.
Fasl-ı Sânî
Lâkin, ahâlî beyninde ittifâk olmayup kimisi krallık tarafdârı ve kimisi teşkîl olunmuş
olan âdî cumhûriyyet tarafdârı oldular. Bir takımı dahi böyle âdî cumhûriyyete kanâ‛at
itmeyüp azıtdılar. Ve bütün bütün hadd-i ma‛rûfun öte tarafına gitdiler. Şöyle ki: Hukūk-ı
mülkiyyet ve zevciyyeti inkâr idüp ve herkes kâffe-i husûsâtda müsâvât üzre olmalıdır
deyüp bir çok edânî dahi bunu mizâclarına muvâfık görmeleriyle Fransa Cumhûriyyetini
bu renge boyamağa teşebbüs itdiler. Fransa kibâr ve ukalâsının bundan gözü ürkmeğe,
cumhûriyyetden ve belki hükûmet-i meşrûta serbestliğinden yüz çevirüp, Napolyon’un
henüz dört sene müddet-i riyâseti hıtâm bulmazdan evvel imperatorluğunu bi’t-tasdîk
hükûmet-i mutlakaya ser-fürû-bürde-i ınkıyâd oldular. İşbu Fransa ihtilâlâtı arasında
Nemçe halkı dahi serbestlik sevdâsına düşerek ve pek çok kanlar dökerek hükûmetlerini
hükûmet-i meşrûtaya kalb itmek istediler ise de hühûmet-i imperatoriyye gālib gelerek
yine hükûmet-i mutlaka tahtında kaldılar. Bunların her birinde birer gûne fenâlık melhûz
ve meşhûd olup, hele cumhûriyyetin zikr olunan fırka-i mütecâvizesi bütün bütün akıldan
ve nevâmîs-i tabî‛iyyeden ba‛îd bir fikr-i bâtıldır.
Ammâ hükûmet-i islâmiyye, hılâfet ve saltanatı câmi‛ olup, imâmü’l-müslimîn olan
pâdişâh-ı islâm, hâmî-i şerî‛at ve muhyî-i saltanat olmağla, lillâhi’l-hamd bu gûne teferruk
ve teşettütden berîdir. Ve eğerçi, zîrde beyân olunacağı vechile, Devlet-i Abbâsiyye’nin
evâhırında memâlik-i islâmiyyede zuhûra gelen ihtilâlât-ı azîme hasebiyle, hılâfet ve
saltanat ayrılarak, hılâfet bir riyâset-i dîniyye ve saltanat riyâset-i mâddiyye derecesine
vardı ise de mu’ahharan Devlet-i aliyye-i Osmâniyye’nin zuhûruyla millet-i islâmiyye
teceddüd iderek yine hâlet-i asliyyesini buldu.
(Ahmed Cevdet Paşa, Târîh-i Cevdet I)
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Hıfz Fi‛l
Hırâset Fi‛âlet
Hükm Fu‛l
Ferâgat Fa‛âlet
Müddet Fu‛let
Su‛ûbet Fu‛ûlet
Mimli masdarlar
Maksad Mef‛al
Maslahat Mef‛alet
Menfa‛at Mef‛alet
Mazarrat Mef‛alet
Ca‛lî masdarlar
Cem‛iyyet, hazariyyet, zevciyyet
Te‛addî Tefa‛‛ul
Tahsîl Tef‛îl
İttisâs İfti‛âl
İnhitât İnfi‛âl
Mü’ennes cem‛
Vukū‛ât ât eki ile
Müsebbebât ât eki ile
Kıta‛ât ât eki ile
Ma‛lûmât ât eki ile
Derecât ât eki ile
Cem‛-i mükesser
İlel Fi‛al
Esbâb Ef‛âl
Düvel Fu‛al
Vekāyi‛ Fe‛â’il
me’âsir Mefâ‛il
Vükelâ Fu‛alâ
Ulûm Fu‛ûl
Ukalâ Fu‛alâ
Kavânîn Fevâ‛îl
188 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
B- Farsça yapılar
Atıf vavıyla yapılan birleşik isim:
Cevr ü cefâ
Vakt ü hâl
Mahv ü munkariz
Kesr ü taklîl
Özet
XVIII. ve XIX. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznesini geliştirebilmek
1 özelliklerini açıklayabilmek 3 Metinlerde geçen ve metinlere ilave edilen sözlük vası-
Ünitede verilen Subhî Tarihi, İzzî Tarihi ve Cevdet Ta- tasıyla daha fazla kelime öğrenerek parçaları daha iyi
rihi adlı eserler 18. ve 19. yüzyıl metinlerindendir. Bu anlayacaksınız.
eserler, anılan dönemin dil özelliklerini yansıtmakta-
dır. Kelime türleri ve cümle yapılarını öğrenerek bu Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını metin
dönem metinlerini tanıyacaksınız. 4 içinde belirleyebilmek
Bilmeniz gereken temel dilbilgisi kurallarını size ha-
Matbu metinleri daha iyi okuyabilmek tırlatmak amacıyla eklenen dilbilgisi kısmı sayesinde
2
Verilen matbu metinleri dikkatlice okuyarak matbu metinleri bu yönden de değerlendirebilecek, böylece
metinlere gözünüz daha fazla alışacak ve daha hızlı metni daha anlayıp yorumlayabileceksiniz.
okuyabileceksiniz.
190 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Kendimizi Sınayalım
1. “istibdât” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdakilerden hangisi ism-i mef‛ûldür?
a. İtibar gören, beğenilen, güvenilir a. Ra‛iyyet
b. Diktatör, kral b. Mesdûd
c. Keyfi idare, baskı rejimi, dikta c. Recûliyet
d. İnat, direnme, kasden gecikme d. Ma‛iyyet
e. Kabiliyet, maharet e. Şâkir
2. “Hırâset” anlamını taşıyan kelime hangisidir? 7. Aşağıdaki kelimelerden hangisi mükesser cem‛dir?
a. Saklama, koruyup-kollama a. Esbâb
b. Hırs yapma, harîs olma b. Tahrîrât
c. Hırsızlıkla birşey elde etme c. Misâl
d. Hukuksuz iş, günah d. Muhâtab
e. Ansızın beliriveren e. Ta‛ayyün
3. Aşağıdaki kelime eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır? 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisinde tesniye vardır?
a. Tagayyür: Değişme, başkalaşma a. Selâtîn
b. Takrîr: Söyleme, anlatma, anlatış b. Mevleviyet
c. Vusûl: Ulaşma, gelme c. Ma‛iyyet
d. A‛sâr: Eserin cem‛i eserler, kitaplar d. Tarafeyn
e. Mekâtîb: Mektuplar e. Semânîn
4. Aşağıdaki cümlede boş bırakılan yere uygun gelen keli- 9. Aşağıdaki kelimelerden hangisi Sülâsî mezîdünfîh mas-
me hangisidir? tarlar grubuna girer?
“vatan ve memleketini seven ve devlet ve milletinin bekāsını a. Bid‘at
isteyen eslâf-ı me‛ârif-ittisâf kendi asırlarının vekāyi‛ ve b. Zeyn
ahbârını zabt ile ahlâfa yad-gâr bırağarak kendüleri dahi c. Takarrub
mazhar-ı ed‛iyye-i hayriyye-i ahlâf olagelmişlerdir. Kaldı ki, d. Mazbata
mâzî ve ............ ahvâline vâkıf ve belki ezel ve ebed esrârını e. Avârız
ârif olmağa insânda bir meyl-i tabî‛î olduğundan ale’l-umûm
nev‛-i beşerin bu fenne ihtiyâc-ı ma‛nevîsi der-kârdır.” 10. Aşağıdaki kelimelerden mücerred rubâ‘î mastar olanı
a. Kitâb bulunuz.
b. Hükümet a. Zabitân
c. İstikbâl b. İstibdâd
d. Takrîr c. Evlâd-ı zükûr
e. Müstakbel d. Saltanat
e. İstiklâl
5. “dostluk, beraberlik, âşıklık, sevgi” anlamını karşılayan
kelime aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde vardır?
a. Mu‘âşaka - muhabbet - musâfât
b. Kazıyye - mürd - mevce
c. İşret - şirret - şerbet
d. Şefkat - tevehhüm - rikkat
e. Nâgehân - fesâhat - ihtisâr
4. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: Matbu Metinler-IV 191
Sıra Sizde 2
1. Nemçe ülkesi aslen yedi ve hâlâ dokuz aded hükûmetten
meydana gelmekte idi. Bu dokuz aded hükûmetlere Her-
sek adı verilen idareciler sahip çıkıyor ve yönetiyorlardı.
Aralarında çâsâr ta‛bîr eyledikleri kişi imparator olmak-
la, belirtilen herseklerin hepsinin üzerine hâkim ve ida-
reci oluyordu. Çâsârlık ve imparatorluk keyfiyeti ise er-
kek evlâda ait bir özellik olarak kabul ediliyordu. Bu âdet
sadece Nemçe devletine mahsûs bir özellik olup, diğer
hristiyan devletlerde olduğu gibi kız evladın çasariçe ola-
rak kabul edilmesi gelenek ve göreneklere ters düşüyor-
du. Dokuz hersek arasından oyla seçilen her kim ise itti-
fak ile o çâsâr olup, imparator olarak isimlendiriliyor ve
bu uygulama eski usûl ve adetlere göre gerçekleşiyordu.
(Hânedan) erkek evlâd doğmadığı için yıkılmaya yüz tut-
tuğunda, ansızın ortaya çıkan bu hâdise yüzünden Nem-
çe memleketi ihtilalin eşiğine gelmişti. Anılan hersekler-
den her biri, kendi hakları ve kabiliyetlerini öne sürerek,
bağımsızlık isteği ve çâsâr olmak arzusu ile niyetlerini
zorbalıkla gerçekleştirme derdine düştüklerinden, devle-
tin nizâm ve intizâmı yıkılmaya yüz tuttu.
192 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Yararlanılan Kaynaklar
a. Mutasarrıf: Mütefa‛‛il (tefe‛‛ul) Ahmed Cevdet Paşa (1309). Târih-i Cevdet I. İstanbul.
b. Asl: fa‛l İzzî Süleyman Efendi (1199). İzzî Târîhi. İstanbul.
c. Mâlik-memlûk; zâbit-mazbût; hâkim-mahkûm Subhî Mehmed Efendi(2007). Subhî Târîhi. Nşr. Mesut Ay-
d. Memâlik- Mefâ‛il dıner. İstanbul.
Şemseddîn Sâmî (1317, 1318). Kāmûs-ı Türkî I-II. İstanbul.
Sıra Sizde 3
a) teferruk, teceddüd, teşettüt: tefa‛‛ul bâbı; ihtilâl: ifti‛âl
bâbı; İslâm: if‛âl bâbı
b) hılâfet, riyâset: fi‛âlet;
şerî‛at: fa‛îlet
Hamd, vech: fa‛l
Beyân: fa‛âl
Devlet: fa‛let
Zuhûr: fu‛ûl
Millet: fi‛let
Derece: fa‛ale(t)
c) Saltanat
d) İmâmü’l-müslimîn
Li’llâhi’l-hamd
e) Câmi‛, hâmî
f) Devlet-i Abbasiyye
5
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kuruluş dönemi Osmanlı kaynaklarının dil ve üslubunu belirleyebilecek,
Osmanlı kaynaklarında kullanılan el yazılarını belirleyebilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek, kelime haznenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin dilbilgisi kurallarını kullanabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XV. Yüzyıl Elyazması Metinler • Gazavât-ı Sultan Murad b.
• XVI. Yüzyıl Elyazması Metinler Mehemmed Han
• Rûhî Tarihi
• Neşrî Tarihi
(Kitâb-ı Cihân-nümâ)
İçindekiler
• GİRİŞ
• RÛHÎ EL-EDİRNEVÎ, TÂRÎH-İ RÛHÎ
Metin Okuma ve Anlama: El • MEVLÂNÂ MEHMED NEŞRÎ, KITÂB-I
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I Yazması Metinler-I CIHÂN-NÜMÂ II
• GAZAVÂT-I SULTÂN MURÂD B.
MEHEMMED HAN
Metin Okuma ve Anlama: El
Yazması Metinler-I
GİRİŞ
Arap harfleri ile yazılan yazı türleri, tarih içerisinde paleografik olarak pek çok değişiklik
göstermiş ve bol çeşitliliğe sahip olmuştur. Bunlardan bir kısmı diğerinden türemiş, bazı
küçük farklar kazanmış ve yeni bir yazı türü olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı yazı ge-
leneğinde de bu yazı türlerinin bir çoğu kullanılmıştır. Çeşitli küçük farklılıklar gözardı
edildiğinde, türler temel olarak 6 çeşitte toplanmaktadır. Buna “şeş kalem” veya “aklâm-ı
sitte” adı verilmektedir. Osmanlı metinlerinde kullanılmakta olan bu türler şunlardır:
1. Sülüs
2. Nesih
3. Dîvânî
4. Ta‘lîk
5. Rik‘a
6. Siyâkat
Bu sayılan yazı türlerinin her birinin ayrı kullanım alanları bulunmaktadır. Meselâ;
dîvânî yazı türü Dîvân-ı hümâyûn bürokrasisi tarafından geliştirilip kullanılmış, siyâkat
İlhanlılar zamanında mâlî kayıtların tutulduğu yazı türü olup Osmanlılar da da aynı şekil-
de mâlî kayıtlar bu yazı türüyle kaleme alınırdı.
Yazılı Osmanlı kaynaklarının önemli bir kısmını oluşturan el yazması eserlerde, yu-
karıda sayılan yazı türlerinin bir çoğu kullanılmıştır. Bu ünitede üç el yazması metin yer
almaktadır.
Birinci parça, Edirneli Rûhî’nin “Tevârîh-i Âl-i Osmân” adlı eserindendir. Dili sade
bir tarzdadır. Yazısı ise harekeli nesihtir. Nesih yazısının okunması kolay bir yazı türü
olması ve metnin harekeli olmasının getirdiği kolaylık sayesine okumakta pek güçlük
çekmeyeceksiniz.
İkinci metin Neşrî’nin “Tevârîh-i Âl-i Osmân” adlı eserinden alınmıştır. Osman-
lı Devleti’nin kuruluş dönemini anlatan Tevârîh-i Âl-i Osmân geleneğinin bir parça-
sı olan bu eser de arı bir Türkçe ile yazılmıştır. Rik‘a türü yazı ile yazılmış olan bu me-
tin de harekelidir. Bu nedenle dil ve yazı bakımından okuma ve anlamakta per zorluk-
la karşılaşmayacaksınız.
Üçüncü parça, yazarı bilinmeyen, “Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Han”
isimli eserden alınmıştır. Metnin dili oldukça sadedir. Edebî tarzdan uzak, konuşma di-
liyle yazılmıştır. Yazısı ise rik‘a türü yazıdır. Size ilk bakışta okunması zor görünse de, bir
iki cümle okuduktan sonra gözünüz harflerin ve kelimelerin yazılış tarzlarına alışacak ve
okumakta zorlanmayacaksınız.
196 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.1.5.a-b
(Rûhî el-Edirnevî,
Tevârîh-i Âl-i
Osmân)
Metin 5.1.6.a-b
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 197
Metin 5.1.3.a-b
Metin 5.1.4.a-b
198 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.1.1.a-b
Metin 5.1.2
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 199
Murtaz-âbâd içre kondı. Meğer anda Tatar beğlerinden Ali Beğ adlı bir kimsene vardı
ki, ana Savcı-oğlı dahı dirlerdi. Bir kan içici yavuz kişiydi. Sultân’un anda geldüğin işi-
dicek, çerisin cem‘ idüp, kendünün bir fesâd başı Ahî Mustafâ adlu âdemin ilçi süretin-
de câsûslığa gönderdi ki Sultân çerisinün azlığın görüp ve çokluğun görüp bir iş ide. İlçi
gelüp Sultân’un askerinün ahvâlin bilüp, varup ana haber virince, Sultân bunun hilesine
muttali‘ olup, /5.1.4.a/ hemân sâ‘at ilçinün ardın sürüp, bin mikdârı yiğit ile Ali Beğ’ün üs-
tin uralum diyü yüriyince gördiler ki Ali Beğ, Sultânun mehâbetin işidüp, ikdâm itmeyüp,
hemân ol dem kaçmış. Sultân dahı yetüşüp mezbûr Ali Beğ’i kaçmış görüp ardın sürüp
kovarak Selâsil kal‘asına düşürdiler. Sultân bu hâli görüp gönlüne hayli nesne gelüp birez
mütefekkir olup Temür’e gitmekden kendüsin menc itdi. Ol aradan göçüp fırsat gözedüp
Bolı’ya müteveccih oldılar ve doğru yola girmeyüp tağ tarafın tutdılar.
di hocasını katmış birlikte geldiler diye Timur’a haber ulaştı. Bunlar da geldiler, Timur’un
önünde edep şartlarını getirdikten sonra sultanın mektubunu Timur’un eline sundular.
Arada soru ve cevap her ne geçmişse hepsini arz etti. Timur sultanın mektubuna oldukça
saygı ve hürmet gösterip Yıldırım Han’a: “Babaları merhum Yıldırım Hudavendigâr geçici
dünya konağından ebedîlik diyârına göçtü. Kendiler sağlık ve esenlikte olsunlar” dedi. Bu
olay hicretin sekiz yüz beşinci yılındaydı. Timur, sultanın hocası Sofu Bayezid’i geri dön-
meye komayıp, kendi yanında alıkoydu. Sultana mektupla birlikte babasının ölüm haberi-
ni bildirdi. İşitip hayli üzülüp ağladı, nice gün yas tuttu. Ondan sonra toplanıp, onlara öğüt
verip, yas elbisesini çıkarıp yine mutluluk ve saadetle şaha yakışır kürkler giyip ata bindi-
ler. Sürekli dağların başından gider, babasıyla ayrılığından gözlerinden kan ve yaş dökülüp
ağlardı. Ta şu zamana kadar ki, Timur bütün Germiyan, Saruhan ve Aydın memleketlerini
vurup, yağmalayıp, oğul ve kızlarının büyüklerini esir edip, küçüklerini kılıçtan geçirip Yıl-
dırım Han’ın Akşehir’de bıraktı. Germiyanoğlu Yakub Bey’e eğer Mehmed buraya gelip ba-
basını ve kardeşini isteyecek olursa, Yıldırım’ı ve oğlu Musa Çelebi’yi vermesini tenbih etti.
Zira Yıldırım öyle vasiyet etmiştir deyip, askeriyle kalkıp Tatar’a doğru yola çıktı. Tatar’ı da
yağmaladı. Ondan sonra durmayıp yine memleketine döndü.
Mezîdünfih Masdarlar
ihtimâl
ifti‘âl
i‘tizâr
tedbîr
tef ‘îl
ta‘zîm
istikbâl istif ‘âl
izhâr
if ‘âl
i‘lâm
musâlaha
mukāvemet müfa‘ale
müşâvere
tevakkuf tefa‘‘ul
İsm-i Tafdîl
ahsen
208 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
ta‘zîmât
tekrîmât (-ât eki ile)
vâkı‘ât
cem‘-i mükesser
ef ‘âl
ef ‘âl vezni
esbâb
gılâz
şidâd fi‘âl vezni
kıtâl
şerâ’it fe‘â’il vezni
İsm-i Mekân
meclis Tamlamalar
(İsim ve sıfat tamlamaları)
Arapça Tamlama
dâr-ı fenâ
ale’t-tafsîl
hil‘at-i şâhâne
fi’l-hâl
ceng-i sultânî
ale’l-gafle
kazâ-yı âsümânî
B-Farsça Yapılar: inâyet-i Rabbânî
Atıf vav’ıyla yapılmış birleşik isim: devlet-i Yezdânî
sît ü sadâ
İsimden Türetilmiş sıfatlar
şâd ü handân
(Ön eklerler yapılan sıfatlar)
cûş ü hurûş
nâ-çâr
Birleşik Kelimeler [izâfet kesresi bî-cân
(-i) kaldırılarak yapılan sıfatlar]:
ser-leşker
derbend
Metin 5.2.4
(Mevlânâ Mehmed
Neşrî. Kitâb-ı
Cihân-nümâ II)
210 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.2.3
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 211
Metin 5.2.2
212 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.2.1
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 213
Hikâyet
Rivâyet olınur ki, Osmân Gāzî bir gice bir köyde imâm-ı karye evinde konuk oldı oturdı.
Ardında bir pencere varıdı. Meger anda mushaf varıdı. Sâhib-i hâne Osmân Gāzî’ye eyit-
di: “Küstahlık olmasun, keremünden eğil, ardunda nesne var alayın” didi. Osmân Gāzî
eyitdi: “Ne nesne var?”. Sâhib-i hâne eyitdi: “Âhir zamân peygamberi Muhammedü’r-
Resûlu’llah –salla’llahü ve sellem-e inen Kelâmu’llah var” didi. Osmân Gāzî dahı hiç tın-
madı. Tâ sâhib-i hâne uykuya varınca epsem olup, sonra durup gusl idüp, arı âbdest alup,
Mushaf ’tan yana müteveccih olup, huşû‘ [ü] huzû‘ıla sabâha dek el kavşurup oturdı. Ev
issi uyanacak vakt olıcak, benüm bu hâlüme ev issi muttali‘ olmasun diyü uyur gibi ya-
tup, yine Mushaf ’dan yana müteveccih olup, bu aralıkda uyku gözüne gālib gelüp ımızgan-
dı, âlem-i rû’yâda gördi ki, Hakk te‘âlâ celle ve alâ kıbelinden buna dinildi ki: “Ey Osmân!
Çün sen benüm kelâmuma hürmet ve ta‘zîm idüp, izzet ü ikrâm eyledün. Ben dahı seni
ve senün evlâdunı ve etbâ‘unı ve eşyâ’unı âlemde ebedî mu‘azzez ü mükerrem ve mübec-
cel ü muhterem kıldum”.
Hikâyet
Rivâyet iderler ki, âvân-ı şebânda Osmân Gāzî Eskihisâr’a giderken İtburnı nâm karye-
de Mâlhûn Hatun nâm bir avret görüp, muhabbet itdi. Atası Ertuğrıl’dan uğrılayın âdem
gönderüp, anı helâllığa taleb itdi. Mâlhûn Hatun eytdi: “Biz kandan sizün gibi âlî-cenâb
kandan, aramuzda kefâ’et yok” diyü, rızâ virmemiş, Zîrâ eyitmişler ki maksûdı hemân
birkaç gün musâhabetdür dimişler. Ve sonra Eskihisâr beyi meclisinde Osmân Gāzî, be-
214 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
yün huzûrunda ol hatuna ta‘aşşuk /5.2.3/ idüp, tâlib olup, ol dahı kabûl itmeyüp gelme-
düğini nakl itmişler. Ve anun hüsn-i cemâlinden ve pâk ve mestûreliğinden ve evsâf-ı
cemîlesinden haber virmiş. Ve ol bey dahı egerçi zâhiren Osmân’a tezvîc itmek gösterdi;
Ammâ gönlinden kendü nefsiyçün almasın dahı mülâhaza kıldı.
Osmân dahı ol beyün hareketinden firâsetile zamîrine vâkıf olup fi’l-hâl meclisinden
kalkup âdem gönderüp, ol hatunı kendü ta‘allukātına getürüp, bir emîn yirde kodılar. Ken-
dü İnönü’ne gelüp, birkaç gün İnöni begiyle sayda ve işrete meşgūl oldılar.
Bu yana, Sultânöyüği beyi İtburnı Köyi’ne âdem gönderüp, varup ahvâle vâkıf olup
gelüp, Eskişehr beyine haber virdiler. Gazab-nâk olup Osmân Gāzî İnöni beyinden ta-
leb idüp, iltimâsın kabûl itmadılar. Ol gazâbıla Sultânöyüği beyi asker cem‘ idüp, gelüp
İnhisârı ileyünde harâbe hisâr yirleri vardur ki, ol vakt İnöni beylerinün tevâbi‘iyle ve
levâhıkıyla sarâyları ve evleriydi, anı muhâsara idüp Osmân Gāzî’yi taleb itdi. İnöni beyi
yanında olan a‘yândan ve kethudâlardan ba‘zı Osmân’ı virelüm ve ba‘zı virmeyelüm di-
yüp, muhârebei vech gördiler. Osmân Gāzî bunlarun ihtilâfların görüp karındaşı Gündüz
ve yâranlarıyla çıkup, bu muhâsara iden cemâ‘atile ceng idüp üzerinden def ‘ idüp Söğüd’e
müteveccih oldılar. Bunlar Osmân’un ardına düşdiler. Akabınca gelenlerle Osmân dahı
ceng iderek, “hây” deyince Osmân Gāzî’nün yanına hayli yiğit cem‘ olup dönüp Eskişehr
beyinün halkını münhezim kılup, Harmankaya tekûrı kâfirlerinün Köse Mihal’i tutdılar.
Andan Osmân Bey, Köse Mihal’i bahâdur olmağın öldürmağa kıyamayup günâhın afv
idüp, âzâd itdi. Köse Mihal dahı hemân can u dilden Osmân Gāzî’ye etbâ‘ıyla ve eşyâ‘ıyla
nöker olup, girçek muhibbi oldı. /5.2.4/ Ve ol Harmankaya’ya dahı Köse Mihal’ün şimdi
oğlı oğulları mâlikâne mutasarrıflardur. İttifâk ol esnâda Ertuğrıl Bey doksan üç yaşında
âhirete intikāl idüp, Söğüt’de defn itdiler. Göçer evler ba‘zı Osmân’ı ve ba‘zı Ertuğrıl karın-
daşı Osmân’un ammusı Tündar’ı bey kılmak istediler. Ammâ kendü kabîlesi Osmân’a vech
görüp el altından haber gönderüp, söyleşeler. Tündar dahı halk ortasına gelicek, halkı-
nun Osmân’a meyl ve inkıyâdın göricek beylikden vaz gelüp ol dahı Osmân’a teba‘iyet itdi.
Hurûc-ı Osmân
Şöyle rivâyet olunur ki, İnegöl tekvurı Aya Nikola nâm kâfir Osmân’un halkı yaylaka gi-
düp gelürken üşendürürdi. Osmân dahı Bilecük tekurına andan şikâyet idüp: “Aya Nikol
bizüm göçümüzi incidür oldı; bâri yaylaka gidecek esbâblarumuzı hazretinüzde emânet
koyalum” didi. Bilacük tekurı dahı kabûl itdi. Ammâ şartıla ki, esbâbı hatun kişiler getü-
rüp koyalar. Etrâk’den ahad gelmeye, girmeye. Pes yağlar ve peynirler ve kalılar armagan
iledüp hatunlar esbâbı Etrâk’i Bilecük kal‘asına givürdiler. Dâyim yıl on iki ay bu tarîk üze-
re yürüdiler. Osmân’un ve atası Ertuğrıl’un Bilacük tekurıyla dâyim dostluğı varıdı. Biri-
birine i‘timâd iderleridi. Ammâ Osmân’ıla İnegöl tekurı arasında adâvet varıdı. Biribirin-
den muhterizleridi.
Bir gün Osmân Bey diledi ki, yetmiş kişiyle İrmeni Derbendi’ni geçüp gelüp, İnegöl’i
yakup yıka. Aya Nikola’nun câsûsı varıdı, gelüp tenbîh idüp, pusuya bî-kıyâs er koya-
lar. Osmân’un bir martalosı varıdı. Bil dükendügi yirde pusuya kâfir kodı diyü i‘lâm ey-
ledi. Eytdi Osmân Gāzî dahı Hakk te‘âlâya tevekkül idüp toğru pusunun üzerine sü-
rüp kâfirlerle buluşdılar. Gāzîler cümlesi yayağıdı. Kâfir dahı çoğıdı. Ceng-i azîm olup
Osmân’un karındaşı Saruyatı oğlı Bay Hâce anda şehîd olup, İrmenibili dükendüği yir-
de Hamza Bey Köyi’nün nevâhîsinde defn olundı. Şimdi mezârı civârında bir kârbânsarây
vîrânesi vardur. Andan Osmân Gāzî gelüp yaylaka çıkdı.
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 215
kethudâ: Kâhya.
kıbel: Yan, taraf, yön.
levâhık: İlâveler, ekler. Lâhıkalar.
mahabbet: Sevme, sevgi.
mahsûlât: Mahsuller, ürünler.
martolos: Osmanlı Devletinin kuruluşu sıralarında ve yeniçeri teşkilâtından önce,
Hristiyanlardan, ordunun geri hizmetlerinde çalışmış olan teşekküller-
den biridir.
mecmû‘: Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem’ olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
memâlik: Memleketler.
mestûre: Örtülü kadın.
meşâhîr: Meşhurlar.
mu‘azzez: Çok sevgili, kıymetli, çok aziz.
muhibb: Seven. Muhabbet eden. Dost.
muhterem: Hürmet görmüş, değerli ve şerefli.
muhteriz: Sakınan. Çekinen. Çekingen.
mukarrer: Kararlaşmış, kesin.
mutasarrıf: Bir işi kendi isteğine göre idare eden, bir malın sahibi, tasarruf eden.
muttali‘: Haberli, bilen.
mübeccel: Yüceltilen, yükseltilen, saygı gösterilmiş.
mükerrem: Saygı ve hürmet gösterilen.
münhezim: Hezimete uğramış, bozguna uğrayan. Bozgun.
müte‘allikāt: Yakın olanlar. Akraba.
müteberrik: Uğurlu, bereketli.
müteveccih: Yönelmiş, dönmüş. Bir yere doğru yola çıkan.
nesne: Şey, herhangi bir şey.
nevâhî: Nâhiyeler
niyâbet: Nâiblik, vekillik.
nöker: Hizmetçi
pes, O halde, öyle ise, öyle iken, öyle olunca. Sonra, ondan sonra, ardından,
müteakiben, nihayet. Ne zaman ki. İşte.
pîr: Yaşlı
pîşkeş: Armağan, hediye.
Rûm: Anadolu.
salâh: İyilik, rahatlık, sulh.
sâlhâ: Yıllar
sayd: Av. Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek.
sevâhil: Sahiller.
şebâb: Gençlik, yiğitlik.
şükrâne: İyilik bilmek. Minnettarlık. Şükretme.
ta‘aşşuk: Âşık olmak.
taht: Alt, aşağı
takvâ: Günahlardan kendini korumak.
tamâmet: Bütün, eksiksiz, tamam.
tâmme: Bütün, eksiksiz, tam.
te‘âlâ: Yüce (Allah için kullanılır)
teba‘at: Tabi olma
tekvur: Bizans İmparatorluğunun valilik derecesindeki idarî hizmetlerinde bu-
lunan kimseler.
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 217
tevâbi‘: Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. Uşaklar. Bir merkeze bağlı olan yerler.
tezvîc: Nikâhla bir kadını aldırmak. Birbirine eş yapmak. Evlendirmek.
tınmak: Ses çıkarmak, söz söylemek.
uğrulayın: Gizlice sessizce.
üşendürmek: Rahatsız etmek, taciz etmek.
vech: Yüz, çehre, surat. Tarz, üslub. Satıh. Ön. Alın. Cephe. Sebeb. Cihet. İlgi.
yalıncak: Çıplak, uryan, cascavlak.
yâran: Dost
yayak: Yaya, yayan.
yegil: Hasta
zamîr: Bir şeyi gizlemek. İç. Bir şeyin iç yüzü. Niyet. Vicdan. Kalb. Gaye.
zühd: Dünyaya ait zevk ve arzulardan el çekerek kendini ibadete vermek.
Hikâye
Rivâyet edilir ki, Osman Gazi bir gece köyde, köyün imamının evinde konuk olup oturdu.
Arkasında pencere vardı. Meğer orada mushaf da vardı. Ev sahibi Osman Gazi’ye: “Küs-
tahlık olmasın, lüften eğil, arka tarafında bir şey var, alayım” dedi. Osman Gazi: “Ne var?”
dedi. Ev sahibi: “Ahir zaman peygamberi Muhammed Resulullah’a (Allah’ın selâmı ona ol-
sun) inen Kelamu’llah var” dedi. Osman Gazi hiç sesini çıkarmadı. Ev sahibi uyuyunca-
ya kadar sessiz oldu. Sonra durup gusl edip, temizce âbdest alıp, Mushaf tarafına yönele-
rek, huşu ve alçak gönüllülükle sabaha kadar el bağlayıp oturdu. Ev sahibinin uyanacağı
zaman olunca, ev sahibi benim bu hâlimden haberdar olmasın diye uyur gibi yattı. Yine
218 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Mushaf tarafına yöneldi. Bu arada uyku bastırdı, uyukladı. Rüya âleminde Yüce Allah ta-
rafından buna denildi ki: “Ey Osman! Sen benim kelâmıma saygı ve hürmet gösterip de-
ğer verdin. Ben de seni ve evlâdını ve sana tabi olanları dünyada ebediyyen kıymetli, say-
gıdeğer, yücelik ve şeref sahibi kıldım.
Hikâye
Rivayet ederler ki, gençlik çağlarında Osman Gazi Eskihisar’a giderken İtburnu adlı köy-
de Malhun Hatun isminde bir kadın görüp sevdi. Babası Ertuğrul tarafından gizlice adam
gönderip nikâhlı eşi olmasını istedi. Malhun Hatun: “Biz nerede, sizin gibi yüce kişi nere-
de. Aramızda denklik yok” diye razı olmamış. Zira demişler ki amacı birkaç gün dostluk
etmektir. Sonra, Eskihisar beyi meclisinde, Osman Bey’in huzurunda o hatuna âşık olup,
talip olup, o da kabul etmeyip, gelmediğini nakletmişler. Yüzünün güzelliğinden, temiz ve
kapalılığından, güzel vasıflarından bahsetmiş. Gerçi o bey dahi görünüşte Osman’a evlen-
dirmek gibi gösteriyordu. Ancak gönlünden kendine almayı da düşündü.
Osman, beyin hareketinden, zekâsıyla olayın iç yüzünü anladı. Hemen meclisinden
kalkıp, adam gönderip, o hatunu kendine tabi olanlara getirtip, bir güvenilir yere koy-
dular. Kendi İnönü’ne gelip, birkaç gün İnönü beyiyle ava çıktı, zevk ve eğlenceyle meş-
gul oldular.
Bu taraftan Sultanöyüğü beyi İtburnu Köyü’ne adam gönderdi. Adam durumu öğre-
nip, gelip Eskişehir beyine haber verdiler. Öfkelenip Osman Gazi’yi İnönü beyinden ta-
lep etti. Ricasını kabul etmediler. O kızgınlıkla Sultanöyüğü beyi asker toplayıp, gelip
İnönü’ndeki İnhisar önünde harabe hisar yerleri vardır ki, o zaman İnönü beylerinin ve
kendisine bağlı olanların yaşadıkları sarayları ve evleriydi, onu kuşatarak Osman Gazi’yi
istedi. İnönü beyinin yanında olan ileri gelenleri ve kahyalarından bazıları, Osman’ı vere-
lim dediler. Bazıları vermeyelim deyip savaşmayı uygun gördüler. Osman Gazi bunların
ayrılığa düştüklerini görüp, kardeşi Gündüz ve dostlarıyla çıkarak, bu kuşatan topluluk-
la savaşıp, üzerinden kovup Söğüt’e yöneldiler. Bunlar Osman’ın peşine düştüler. Ardın-
dan gelenlerle Osman da savaştı. “Ha” deyince Osman Gazi’nin yanına hayli yiğit toplan-
dı. Dönüp Eskişehir beyinin halkını bozguna uğratıp, Harmankaya tekfuru kâfirlerinin,
Köse Mihal’i yakaladılar. Sonra Osman Bey, Köse Mihal’i bahadır olduğu için öldürmeye
kıyamayıp günahını bağışlayıp serbest bıraktı. Köse Mihal de hemen canu gönülden Os-
man Gazi’ye kendisine bağlı olanlarla birlikte Osman Bey’in hizmetkârı ve dostu oldu. O
Harmankaya’yı da şimdi Köse Mihal’in oğlunun oğulları mâlikâne olarak tasarruf ederler.
Tartışmasız, o sırada Ertuğrul Bey 93 yaşında olan âhirete göçtü. Söğüt’te defnettiler.
Konar-göçerlerin bazıları Osman’ı, bazıları Ertuğrul’un kardeşi Osman’ın amcası Dündar’ı
bey yapmak istediler. Ancak kendi kabilesi Osman’ı uygun görüp, el altından haber gön-
derdi ki konuşalar. Halk toplanıp, Dündar ortaya gelince, halkının Osman’a meylini ve bo-
yun eğdiğini görür görmez beylikten vazgeçip Osman’a bağlılık gösterdi.
Mezîdünfih Masdarlar
it‘âm if ‘âl
ihtiyâr ifti‘âl
inkıyâd infi‘âl
tezvîc tef ‘îl
ta‘aşşuk tefa‘‘ul
münâsebet müfâ‘ale
mutasarrıf
mütefa‘‘il (tefa‘‘ul bâbından)
müteberrik
muttali‘
müfta‘il (ifti‘âl bâbından)
münhezim
İsm-i Tafdîl
a‘zam
220 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.3.6
(Gazavât-ı
Sultân Murâd
b. Mehemmed
Hân, İzladi ve
Varna Savaşları
(1443-1444)
Üzerine Anonim
Gazavâtnâme
(1978). Nşr. Halil
İnalcık-Mevlûd Oğuz.
Ankara), s. 9-16).
222 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.3.5
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 223
Metin 5.3.4
224 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.3.3
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 225
Metin 5.3.2
226 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 5.3.1
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 227
na getürüp Karaman-oğlı’ndan su’âl eyledi ve her ne suâl eylediyse cevâb verdiler. Pâdişâh
ahvâle muttali‘ oldu.
Ez-în-cânib, ol bozulan askerin bâkīsi kaçup Karaman-oğlı’na geldiler ve başlarına ne
hâl geldüğin bir bir ayân ü beyân idüp ve nicesi dutılup giriftâr olduklarını hikâyet eyle-
diklerinde Karaman-oğlı’nın aklı başından çıkup nice ideceğin bilmedi ve yanında as-
ker bu ahvâli duyucak bölük bölük kaçup her birisi evli evine dağılup perâkende oldular.
Ez-în-cânib, /5.3.4/ pâdişâh-ı âlem Tatar askerine fermân eyledi ki, varup Karaman-
oğlı’nun il ve memleketini uralar. Anlar dahi: “Fermân pâdişâhın” deyüp atlanup Karaman-
oğlı’nın ilini urup ahâlîsini bölük bölük taşımağa başladılar. Meğer bir gün pâdişâh-ı
âlem-penâh hazretleri şikâra binüp sahrada sayd [u] şikâr ederken gördü kim, Tatar as-
keri ahâlî-i vilâyeti bölük bölük durmaz götürür. Bir alay adam bir kelbin fesâdından ötü-
rü renc [u] mihnete düş olmuşlar, ayaklar altında pây-endâz olduklarını görüp hallerine
merhamet idüp Tatar çerisine tenbîh idüp buyurdı ki, ba‘d’el-yevm bu fukarâyı rencîde ey-
lemeyeler, anlar dahi fermân pâdişâhın deyüp konup oturdılar.
Ez-în-cânib Karaman-oğlı bu hâli görüp nice ideceğin bilmedi ve Tekvûr dedik-
leri mel‘ûn aslâ mu‘âvenet eylemedüğini müşâhede edince neye uğraduğını bilmedi;
peşîmânlık odıyla ciğerin dağlayup ve nedâmet taşlarını başına tak tak urmağa başladı.
İl memleketi harâb u yebâb oldu, evleri Abû Derd evine benzedi. Ziyâde müte’ellim ve
hayrân ser-gerdân olup ulularını ve beğlerini katına da‘vet idüp bu iş nice olur, buna bir
tedbîr görünüz, âyâ maslahat mıdır ki, varup pâdişâhın ayağı tozına yüzler sürüp ve suçu-
muzu dilesek, belki bizi affederdi, deyüp ulemâsını da‘vet idüp bu minvâl üzere pâdişâh-ı
âlem-penâh katına gönderdi; böyle olıcak eğer ulemâsı ve eğer sulehâsı baş açık yalın
/5.3.5/ ayak pâdişâh huzûruna geldüklerinde paşalara buluşup Karaman-oğlı’nın nâdim
olup ve eyledüği işlere peşîmân olup suçunu diledüğini bildirdüklerinde bu gelen elçiyi
paşalar pâdişâh dîvânına çıkarup ahvâli ayân ve beyân eylediler.
Ez-în-cânib, pâdişâh-ı âlem-penâh hazretleri bu ilçilere aslâ iltifât itmeyüp ve yüzleri-
ne bakmayup buyurur kim, Karaman-oğlı dedikleri pelîdin dîni îmânı yokdur ve kâfir-i
bî-dîn ile arka bir idüp taht arzûsuna düşmüş, ol eyle mi kıyâs eder ki, bu fesâd anun ya-
nına kala? Ya budur ki, anı ele getürüp başını keserim ve yahud başın alur bir gayrı iklîme
gider, gayrı dürlü olmaz deyüp ilçileri taşra idüp kovdılar. Bu kerre ilçiler, paşaların elle-
rine ve eteklerine düşüp ziyâde ricâ ve minnet idüp bir kaç gün bu minvâl üzere geçdi.
Ba‘dehu paşalar eyitdi kim, eğer beğiniz bir dahi böyle fitne etmeyeceğine yemîn ve ahd
iderse boynumıza alup pâdişâhdan suçunu dileyelim ve illâ olmaz, dediklerinde elçiler
beğlerinin [bin] kerre tövbe ve yüz bin peşîmân olup kendüyi taşlar ile döğdüğini beyân
eylediklerinde, paşalar dahi pâdişâh-ı azîmü’ş-şân hazretlerinden recâ vü minnet idüp
ba‘de’l-yevm bu asl fitne vü fesâd eylememek üzere suçunı afv idüp elçilere libâslar giydü-
rüp Karaman-oğlı’na yine il ve memleketini bağışlayup ol aradan kalkup avdet idüp göç
eyledi. Tablhânesin döğerek mansur [u] muzaffer Bursa’ya doğru revâne olup ve asâkir-i
İslâm’a dahi icâzet /5.3.6/ virüp herkes vilâyetine azm idüp revâne oldular. Ammâ Tatar
askerinin çoğu İstanbul’dan geçüp ve Karaman-oğlı’nın memleketinden aldıkları davarla-
rı bey‘ u fürûht iderlerdi. Çün İstanbul kâfirleri bu hâli görüp ve Tekvûr’a varup Tatar’ın
bu denlü yagma kılup ve bu denlü davarlar alduğını beyân eyleyüp dediler kim, devletlü
Kıral, Tatar askeri Karaman-oğlı ilini şol denlü yağma eylemişler kim, belki ol il halkının
diş kurcalıyacak bir şeyleri kalmamışdur, dediklerinde Tekvûr melûl olup hayli hayflandı
ve eydür kim, ben umardım ki, Osman-oğlı’na bir kaç zaman cevâb yorulda, andan sonra
ben hareket idüp Osman-oğlı’nın elinden il ve memleketini alup ve sonra Karaman-oğlı’nı
tîmâr idüp işin bitürem; ammâ çünki böyle oldu, uğur olsun. İkisi dahi dînimiz düşmanla-
rıdır, her kangısı yok olursa olsun, iki tarafdan da bize ni‘metdir ve bu tedbîrimiz şaşdı ise,
ben bir tedbîr dahi ideyim ki, Osman-oğlı neye uğraduğını bilmesin deyüp hâmûş oldu.
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 229
Ez-în-cânib pâdişâh-ı âlem yiye içe ve kona göçe Mihalıc’a ve andan Biga’ya, andan
Gelibolu’ya dâhil olup selâmet birle denizi geçüp Edrene şehrine bir konak yer kaldıkda
şehrin a‘lâ vü ednâsı ulemâ vü sulehâsı istikbâl içün karşı çıkup adımı başına kurbânlar
kesüp ve pâyine pây-endâzlar döşeyüp izzet ü ikrâm iderek pâdişâhı istikbâl idüp sa‘âdetle
sarayına gelüp dâhil oldukda cümle halka hâllü hâlince il‘at-i fâhireler ve in‘âm ve ihsânlar
idüp pâdişâh kendi zevkine meşgūl olup ayş u nûş iderek âlem eylemekde.
(Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna Savaşları (1443-
1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme (1978). Nşr. Halil İnalcık-Mevlûd Oğuz. Anka-
ra), s. 9-16).
i‘lâm: Bildirmek. Belli etmek. Anlatmak. Mahkeme hükmünü bildiren resmi ka-
rar yazısı.
i‘timâd: Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak.
icâzet: İzin. Müsaade. Şehadetname. Diploma. “Olur” demek. İlmî ehliyet. Reva
görmek.
iklîm: Bir yerin hava şartları. Memleket.
iltifât: Güzel sözle samimi olarak okşamak. Yüz göstermek. Teveccüh etmek. İyi-
lik etmek. Lütfetmek. Dikkat, itina.
in‘âm: Nimet vermek. İhsan etmek. Doğruya sevketmek, hidâyete ulaştırmak.
İyilik etmek, bahşiş vermek.
kanda: Nerede, nereye.
kangı: Hangi.
kat‘â: Aslâ, hiçbir zaman.
kefere: Kâfirler.
k’el-evvel: Eskisi gibi. Evvelki gibi.
libâs: Giyilecek şey. Elbise.
mansûr: Yardım edilen, yardım görmüş. Gâlib, muzaffer.
maslahat: İş, mes’ele. Sulh yolu. Fayda, maksad, keyfiyet.
mel‘ûn: Lânetlenmiş. Lânete lâyık. Kovulmuş, tard olunmuş.
melûl: Usanmış. Bıkmış. Bezmiş. Mahzun.
mihnet: Zahmet. Eziyet. Dert. Belâ.
minnet: İyiliğe karşı duyulan şükür hissi. Birisine iyilik etmek. Yapılan iyilikleri sa-
yarak başa kakmak.
minvâl: Hareket tarzı, davranış. Usul, yol. Fayda. Uslub, tarz.
mu‘âvenet: Yardımcılık. Yardım.
muttali‘: Haberli. Bilgisi olan. Bir yüksek yerden bakarak görüp anlayan. Vâkıf.
muzaffer: Kahraman. Gâlip gelmiş. Başarmış. Muvaffak olmuş. Zafer kazanmış, za-
fer kazanan.
mülâkī: Buluşan. Yüz yüze gelen. Görüşen. Kavuşan.
mütâla‘a: Bir işi etraflıca düşünmek, okumak, araştırmak.
müte’ellim: Acıyan, elemli ve kederli olan.
nâdim: Nedamet etmiş, pişman.
nâme: Ferman, Mektub. Risale. Kitap.
nedâmet: Pişmanlık.
nısf: Yarım, yarı.
od: Ateş.
pây-endâz: Ayak atan, ayak atmış. Büyük kişilerin geçecek olduğu yerlere serilen halı
gibi şeyler. Duvar ve möbleleri kaplamada kullanılan bir cins kumaş.
pâymâl: Ayak altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.
pelîd: Pis, murdar. Rezil ve alçak kimse.
penâh: Sığınma. Sığınacak yer. Dayandığı nokta.
peşîmân: Pişman. Nâdim.
rabt: Bağlamak, bitiştirmek,
renc: Sıkıntı, zahmet, eziyet. Ağrı, sızı. Öfke, gazab, hışım.
revâne: Yürüyen, giden.
sahrâ: Kır, ova, çöl.
sell: Yavaşça çekip sıyırma. Sıyrılma. Çıkarma, çıkarılma. Çekme, çekilme.
ser-gerdân: Başı dönmüş, şaşkın. Hayran.
seyf: Kılıç.
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 231
sîmurg: Kanatlı ve çok büyük hayvan olup eski devirlerde yaşadığı rivâyet edilir.
şikâr: Av, avlanan hayvan. Avlama. Düşmandan ele geçirilen mal. Ganimet.
şikâra binmek: Ava çıkmak.
tablhâne: Büyük davul.
tafsîl: Etraflı olarak bildirmek. Açıklamak, şerh ve beyan etmek. İzah etmek.
takrîr: İfade etmek. Bildirmek. Ağzından anlatmak. Kararlaştırmak. Yerini
belirtmek. Resmî olarak yazı ile bildirmek. Siyasî nota.
taşra: Hariç ve dış taraf. İstanbul harici olan memleket. Merkez-i hükümet
hâricinde olan yerler.
üşenmek: Üzülmek, sıkılmak, rahatı kaçmak, tedirgin olmak. Çekinmek, kork-
mak. Usanmak, bıkmak.
vücûd: Varlık. Var olmak. Bulunmak. Cesed, cisim, ten, gövde.
vüzerâ: Vezirler.
yebâb: Yıkık, bozuk, harap, virâne.
yoruldmak: Yormak.
zebân: Dil, lisan, lügat, lehçe.
padişah bir an bile beklemeyip, dönüp Edirne tarafına geldiler. Ertesi gün sabah erken-
den padişah ulemayı huzuruna davet edip bu durumu onlara söyleyip dedi ki: “Efendiler
ne buyurursunuz. Bir adam kâfir ile güç birliği yapıp Muhammed ümmetini incitip ayak-
lar altına alsa, şeriate göre ne yapmak gerekir?” dedi. Ulemâ cevap verip: “Öyle olursa o
kişi kâfirdir” dediklerinde padişah ferman edip Rumeli askerinin yarısını Edirne’de bıra-
kıp yarısını yanına alıp, tam bir ululuk ile davullarını döverek Karaman’a doğru yola çık-
tılar. Yaklaştıklarında âlemin padişahı emr edip, Karamanoğlu’nun nerede olduğunu gör-
meleri ve konuşturup bilgi alınabilecek birkaç esir yakalamaları için bir bölük yiğiti casus
olarak gönderdi. O yiğitler de “Emir Padişahın” diyerek yola koyuldular. Giderken bir gün
karşılarına bir bölük kimse çıkageldi. Bunlar, bu adamların Karamanoğlu’nun askerlerin-
den olduklarını anladılar. Hemen kılıca sarılıp bunların üzerine saldırıp kimisini öldü-
rüp kimini canlı yakaladılar. Zincire vurarak âlemin sığınağı padişah hazretlerine getirdi-
ler. Padişah o yiğitlerin hepsine büyük nimet ve ihsanlarda bulunduktan sonra bu esirle-
ri karşısına getirip Karamanoğlu’nu sordu. Her ne sorulduysa cevap verdiler. Padişah du-
rumu anladı.
Bu taraftan, o bozulan askerin kalanları kaçıp Karamanoğlu’na geldiler. Başlarına neler
geldiğini bir bir açıklayıp, bir kısmının nasıl tutulup yakalandıklarını hikâye ettiklerinde
Karamanoğlu’nun aklı başından gitti, ne yapacağını bilemedi. Yanında olan asker bu du-
rumu duyunca bölük bölük kaçıp her birisi evlerine dağılıp gittiler.
Bu taraftan, âlemin padişahı Tatar askerine ferman etti ki, varıp Karamanoğlu’nun ili
ve memleketini vuralar. Onlar da: “Ferman padişahın” deyip ata binip Karamanoğlu’nun
illerini vurup, halkını bölük bölük taşımaya başladılar. Bir gün, âlemin sığınağı padişah
hazretleri ava çıkmış, sahrada avlanırken gördü ki, Tatar askeri vilâyet halkını durmadan
bölük bölük götürüyor. Bir sürü adam bir köpeğin fesadı nedeniyle zahmet ve sıkıntıya
düşmüş, ayaklar altında sürünür olduklarını görüp hallerine merhamet etti. Tatar askeri-
ne tenbih edip, bu günden sonra fukarayı incitmemelerini buyurdu. Onlar da: “Ferman
padişahın” diyerek yerleşip oturdular.
Bu taraftan, Karamanoğlu bu durumu görüp, ne yapacağını bilemedi. Tekfur denilen
melunun asla yardım etmediğini görünce neye uğradığını şaşırdı. Pişmanlık ateşiyle ciğe-
rini dağlayıp, pişmanlık taşlarını başına tak tak vurmaya başladı. İli ve memleketi harab
oldu. Evleri Ebu Derd evine benzedi. Oldukça üzgün ve şaşkın olup, ulularını, beylerini
huzuruna davet edip: “Bu iş nasıl olur, buna bir çare bulunuz. Acabâ uygun iş midir va-
rıp padişahın ayağı tozuna yüzler sürüp suçumuzu affetmesini dilesek. Belki bizi affeder-
di diye ulemasını davet edip bu yol üzere âlemin sığınağı padişahın huzuruna gönderdi.
Böyle olunca, uleması ve günahtan sakınan iyi insanları baş açık, yalın ayak padişah hu-
zuruna geldiklerinde paşalarla buluşup Karamanoğlu’nun yaptığı işlere pişman olup suçu-
nun affını dilediğini bildirdiklerinde bu gelen elçiyi paşalar padişah divanına çıkarıp du-
rumu ortaya döktüler.
Bu taraftan, âlemin sığınağı padişah hazretleri bu elçilere aslâ iltifat etmedi, yüzleri-
ne bakmadı. Buyurdu ki: “Karamanoğlu dedikleri rezilin dini imanı yoktur. Dinsiz kâfirle
sırt sırta verip taht arzusuna düşmüş. O, bu fenalığın yanına kalacağını mı zanneder? Ya
onu yakalayıp başını keserim, ya da başını alıp başka bir diyara gider, başka türlü olmaz”
deyip elçileri kovarak dışarı çıkardılar. Bu defa elçiler paşaların ellerine ve eteklerine dü-
şüp çok rica ve minnet ettiler. Birkaç gün bu şekilde geçti. Daha sonra paşalar: “Eğer be-
yiniz bir daha böyle fitne etmeyeceğine yemin eder, söz verirse günahını boynumuza alıp,
padişahtan suçunu affetmesini dileyelim, yoksa olmaz” dediler. Elçiler beylerinin bin kere
tövbe ettiği ve yüz bin kez pişman olup kendisini taşlarla dövdüğünü söylediklerinde pa-
şalar da şanı büyük padişah hazretlerinden rica ve minnet edip, bu günden sonra böyle
fitne ve fesad eylememek üzere suçunu affetti. Elçilere elbiseler giydirip Karamanoğlu’na
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 233
yine il ve memleketini bağışlayıp, oradan kalktı, dönüp göç etti. Davullarını döverek zafer
kazanmış bir şekilde Bursa’ya doğru yola koyuldular. İslâm askerlerine de izin verip her-
kes vilayetine dönmek üzere yola çıktılar. Ancak Tatar askerinin çoğu İstanbul’dan geçip,
Karamanoğlu’nun memleketinden ele geçirdikleri malları alıp satarlardı. İstanbul kâfirleri
bu hâli görerek Tekfur’a varıp Tatar’ın bu kadar yağma edip bu denli mallar aldığını bildir-
diler. Dediler ki: “Devletli Kıral!” Tatar askeri Karamanoğlu ilini o kadar yağmalamışlar
ki, o il halkının diş karıştıracak kadar bile birşeyleri kalmamıştır”. Tekfur üzülüp hayli ha-
yıflandı. Dedi ki: “Ben umardım ki, Osmanoğlu’na karşı biraz zaman direne. Ondan son-
ra ben hareket edip Osmanoğlu’nun elinden il ve memleketini alıp, sonra Karamanoğlu’nu
tımar edip işini bitireyim. Madem böyle oldu, hayırlısı olsun. İkisi de dinimizin düşman-
larıdır. Hangisi yok olursa olsun, iki şekilde de bize nimettir. Bu önleminiz işe yaramadıy-
sa ben bir önlem daha alayım ki, Osmanoğlu neye uğradığını bilmesin deyip sustu.
Bu taraftan, âlemin padişahı yiye içe, kona göçe Mihaliç’e vardı. Oradan Biga, ora-
dan Gelibolu’ya girdi. Esenlikle denizi geçip Edirne şehrine bir konak yer kaldığında şeh-
rin küçüğü büyüğü, uleması günahtan sakınan iyi insanları karşılamaya çıkmış, adım başı
kurbanlar kesip, geçeceği yerlerde ayağına halılar döşemiş, hürmet ve saygı göstererek pa-
dişahı karşıladılar. Mutlulukla sarayına gelip dahil olunca bütün halka hâline göre övünç
hil’atleri, bahşişler verdi ve ihsanlarda bulundu. Sonra padişah kendi zevkiyle meşgul
olup, yiyip içerek âlem eylemeye başladı.
vâfir
kâfir
fâ‘il
nâdim
dâhil
mel‘ûn
mansûr mef ‘ûl
meşgūl
234 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
cem‘-i mükesser
ahvâl (ef ‘âl)
vüzerâ (fu‘alâ)
kefere (fa‘ale)
asâkir (fe‘âlil)
ulemâ, sulehâ (fu‘alâ)
ism-i tafdîl
ednâ (nâkıs olduğundan ef ‘â vezni ile)
a‘lâ (nâkıs olduğundan ef ‘â vezni ile)
a‘zam (ef ‘al)
Arapça Tamlamalar
ale’s-sabâh (sabah ile)
ba‘de’l-yevm (bu günden sonra)
ke’l-evvel (önceki gibi)
azîmü’ş-şân (şânı büyük)
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 235
B-Farsça Yapılar:
Tamlamalar:
evvel-bahâr
(Birleşik tamlama)
pây-endâz
Özet
Kuruluş dönemi Osmanlı kaynaklarının dil ve üslubu- Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznesini geliştirebilmek
1 3
nu belirleyebilmek Metinlerde geçen anlamını bilmediğiniz kelimeler
XV. ve XVI. yüzyıl Osmanlı metinlerinde kullanılan için her parçanın sonuna sözlük eklenmiştir. Sözlük-
dilde Türkçe daha hâkimdir. Bu ünite için seçilen par- teki kelimeler öğrenildiğinde parçalar daha kolay an-
çalarda kullanılan dil de aynı şekilde dönemin birçok laşılacaktır. Bu kelimeler Osmanlı Türkçesinde sıklık-
eserinde kullanılan dili yansıtır örneklerden oluşmak- la kullanılan kelimeler olduğundan daha başka me-
tadır. Ünite içerisindeki parçalar okunduğunda görü- tinlerin anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.
lecektir ki, dil ve üslub tamamen sıradan halkın anla-
yabileceği bir yapıdadır. Osmanlı Türkçesinin dilbilgisi kurallarını kullanabilmek
4
Ünitenin sonundaki dilbilgisi kısmı, o ünitedeki bazı
Osmanlı kaynaklarında kullanılan el yazılarını belirle- temel Arapça ve Farsça dilbilgisi unsurlarını açıkla-
2 yebilmek maktadır. Bunların verilmesi, dilbilgisi konusunda
Ünitede yer verilen parçalarda kullanılan yazı türle- eksiklerinizi tamamlarken, tekrar edilmesi de bazı ku-
ri, metinlerde yaygın olan yazı türlerindendir. Metin- ralların unutulmamasını sağlayacaktır.
ler rik‘a ve nesih türünde yazılardır. Bu iki yazı türü de
hem bürokraside hem de yazma eserlerde bol kullanı-
ma sahip yazı türlerindendir. Bu cins yazılar, okun-
ması kolay yazı türlerindendir. El yazısını okumaya
henüz yeni başladığımız için, bu ünitede, özellikle iki
harekeli metne yer verilerek okumanın daha da kolay
hâle getirilmesi amaçlanmıştır.
5. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-I 237
Kendimizi Sınayalım
1. “Azîmet” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdaki kelime-anlam eşleştirmelerinin hangisi yanlıştır?
a. Ebedî, dâimî. Sonsuz. Ölmez. a. Mazmûn: Me’âl. Mana. Mefhûm.
b. Büyüklük. Kibirlilik. b. Muttali‘: Haberli. Bilgisi olan. Vâkıf.
c. Kesin karar vermek. Yola çıkmak, gitmek. c. Teşvîş: Birisine bırakma. İşini Allah’a havâle etme.
d. Hareket tarzı, usûl, yol. Sipâriş ve ihâle etme.
e. Yardımcılık. Yardım. d. Kefâ’et: Denklik, yeterlilik.
e. Firâset: Zihin uyanıklığı, çabuk anlayış yeteneği.
2. “Yıkık, bozuk, harap, virane” anlamına gelen kelime aşa-
ğıdakilerden hangisidir? 7. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde Arapça cem‘
a. Mihnet (çokluk) yapılmış kelime vardır?
b. Melâlet a. Pîşkeş – tezvîc – vâkı‘a
c. Teşvîş b. Muhteriz – sevâhil - pâymâl
d. Pâymâl c. Nısf – pelîd – zebân
e. Yebâb d. A‘zam – it‘âm – minvâl
e. Niyâbet – hâmûş – bey‘
3. “Kakımak” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangi-
sidir? 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisi mezîdünfih mastardır?
a. Öfkelenmek, kızmak, azarlamak a. Müşâvere
b. Yağmacılık, düşmanın malını yağma etmek b. Şâhâne
c. Eriştirmek. Duyurmak. Değdirmek c. Maslahat
d. Bağırarak bir şeyin üzerine yürüyüp ürkütmek d. Temâşâ
e. Pişman olmak e. Revâne
4. “Sığınma, sığınacak yer, dayandığı nokta” anlamını taşı- 9. Aşağıdaki kelimelerden hangisi ism-i fâ‘ildir?
yan kelime aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde vardır? a. Mehâbet
a. Rabt – âvân - pâymâl b. Mukarrer
b. Kefâ’et – pelîd – i‘timâd c. Maksûd
c. Musammen – renc - tefvîz d. Vâkı‘a
d. Penâh – niyâbet – teba‘at e. Muttali‘
e. Teşvîş – mehâbet – vech
10. Aşağıdaki kelimelerden hangisi cem‘-i mü’ennestir?
5. “Nâme ve âdem pâdişâha …………… oldukda ahvâli a. Mutâba‘at
ayân beyân eyledikde, pâdişâh-i âlem aslâ vücûd vermeyüp b. İnâyet
ol gelen adama dahi i‘timâd kılmayup kendi âleminde karâr c. İn‘âm
kıldı.” d. Tekrîmât
Cümlede boş bırakılan yere gelebilecek en uygun kelime aşa- e. İstimâlet
ğıdakilerden hangisidir?
a. Yebâb
b. Mülâkī
c. İn‘âm
d. Mugtenem
e. Medâbâ
238 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Yararlanılan Kaynaklar
3- Metin sadeleştirme: Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân, İzladi ve Varna
“Osman, beyin hareketinden, zekâsıyla olayın iç yüzünü an- Savaşları (1443-1444) Üzerine Anonim Gazavâtnâme
ladı. Hemen meclisinden kalkıp, adam gönderip, o hatu- (1978). Nşr. Halil İnalcık-Mevlûd Oğuz. Ankara.
nu kendine tabi olanlara getirtip, bir güvenilir yere koydu- Mevlânâ Mehmed Neşrî (1955). Kitâb-ı Cihân-nümâ II.
lar. Kendi İnönü’ne gelip, birkaç gün İnönü beyiyle ava çıktı, Nşr. Franz Taeschner. Leipzig.
zevk ve eğlenceyle meşgul oldular.” Rûhî el-Edirnevî (1992). “Târîh-i Rûhî”. (Nşr. H. E. Cengiz
- Yaşar Yücel) TTK Belgeler. XIV / 18, 359-472. Ankara.
Sıra Sizde 3 Şemseddîn Sâmî (1317, 1318). Kāmûs-ı Türkî I-II. İstanbul.
a) Sülâsî mücerred masdarlar ve vezinleri
nedâmet (fe‘âlet)
memleket (mef ‘alet)
harâb (fa‘âl)
yebâb (fa‘âl)
hayrân (fa‘lân)
da‘vet (fa‘let)
ayân (fa‘âl)
beyân (fa‘âl)
ziyâde (fi‘âlet)
maslahat (mef ‘alet)
d) Cem‘-i mükesser:
ulemâ (âlimler)
sulehâ (sâlihler, iyi insanlar)
6
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Osmanlı yazma tarih metinlerini tanıyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerini okuyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerindeki kelimeleri tanıyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerindeki deyim ve terimleri tanıyabilecek,
Osmanlı tarih metinlerinin anlamını ana hatlarıyla açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Arapça Kökenli Kelimeler • Anlama
• Farsça Kökenli Kelimeler • Özetleme
• Tarih Deyimleri ve Terimleri
• Eski Türkçede Kullanılmış
Kelimeler
İçindekiler
• GİRİŞ
• ÜSKÜDÂRÎ ABDULLAH B. İBRAHİM,
Metin Okuma ve Anlama: El
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I VÂKI‘ÂT-I RÛZ-MERRE
Yazması Metinler-II • SİLAHDAR FINDIKLILI MEHMED AĞA,
ZEYL-İ FEZLEKE
Metin Okuma ve Anlama: El
Yazması Metinler-II
GİRİŞ
Bu ünitede ele alınan I. ve II. metinlerde önce metin okunuşu verilmiştir. Metnin oku-
nuşunda bazı harfler basit transkripsiyon işaretleriyle belirlenmiştir. Yine sesli harfler
mümkün mertebe o dönemin okunuşuna göre ele alınmıştır. Metni seçerken yazı ka-
rakteri, içerdiği kelimeler, terimler dikkate alınmış ve öğrencinin bunları okuyarak tanı-
ması hedeflenmiştir. Daha sonra metnin yabancı kökenli kelimeleri sözlük şeklinde ha-
zırlanmıştır. Burada da öğrencinin kelime hazinesinin zenginleştirmesi ve metni anla-
ma açısından kolaylık kazanması gözetilmiştir. Metin son olarak günümüz diliyle anla-
ma açısından basit bir çeviriye tabi tutulmuştur. Çeviride birebir kelimelerin yerine ke-
lime yerleştirme yöntemi tercih edilmemiştir. Anlamayı sağlayan yardımcı ilave kelime-
ler veya kelime grupları tercih edilerek metnin genel olarak anlaşılmasını sağlama yo-
luna gidilmiştir.
Bu ünitede verilen iki metinle öğrencilerin el yazması denilen türden metinleri oku-
maları, okudukları kelimeleri ve terimleri öğrenmeleri, bunları birleştirerek bugünkü dil-
de anlamaları hedeflenmiştir. Aynı zamanda kelime ve terimlerin kullanımı ile tarihî me-
tinleri kaynak olarak nasıl değerlendirmeleri gerektiği yönünde de kabaca fikir sahibi ol-
maları beklenmektedir.
242 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 6.1.5
(Üsküdârî Abdullah B.
İbrahim.
Vâkı‘ât-ı Rûz-merre).
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 243
Metin 6.1.4
244 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 6.1.3
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 245
Metin 6.1.2
246 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 6.1.1
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 247
Herkes kendi işiyle ilgilenmekte ve eski senelere kıyasla bu kutlu yılda askerin tamamı
İslam dinine uymaya daha fazla çaba sarfetmekte. Gerek cihân padişahının gerek devlet
yöneticilerinin halk üzerindeki haksız uygulamaları kaldırıp uzaklaştırmış olmalarının ve
adâlet ve eşitlik üzre hareket etmelerinin sonucu Allah’ın yardım ve yol göstericiliğinin
onların yanında olacağında şüphe yoktur. Yine bu güzel uygulamalar, hem yeniçeri ocağı
hem de diğer askeri sınıflar olsun tamamının yerli yerinde hareket ederek bağlılıklarının
sağlanmasında etkili ve tesirli olmuştur. Allah’a binlerce kez hamd olsun. Allah’dan istek
ve dileğimiz budur ki hepimizi Muhammed’in dîninden ve doğru yoldan ayırmasın. Pey-
gamberlerin efendisi hürmeti için âmîn. Yine o sonsuz olan Hudâ’dan gece ve gündüz sü-
rekli dileğimiz budur ki sevgilisi olan efendimiz Muhammed Mustafâ hürmetine ve onun
mübarek ailesi ve yakınları hürmetine Osmanlı askerini galib ve yere yeksan olası düşma-
nı mağlub ve perişan ede. Çaresiz, zayıf düşmüş müslümanların yardımcısı olup, yakın bir
zamanda mutlu ve bahtiyar eyleye. Amin ey duâcılara icâb edici olan!
Anadolu Valisinin Gelişi: Daha önceden merhum Kara Mehmed Paşa’nın kethüdası
olup halen Anodolu valisi olan Ladikli Ahmed Paşa Anadolu Eyaleti askeri ile ve kendi
maiyeti ile Edirne kışlağına ulaştı. Saf düzenindeki askeriyle tören şekli alarak Saraçhane
köprüsünden geçti ve cihanı koruması altına almış padişahın yüce huzurundan geçerek
Sultan Sarayı önündeki alana kurulmuş olan ordugâha yerleşti.
Diğer Gün: Pazarertesi Günü. 1101 Senesi Ramazan Ayının 18. Gününde. Edirne
Şehrinde Kışlıkta: Bundan önce, Şaban ayının altıncı pazarertesi günü tuğ ile birlikte
sadrazamın otağının Sultan Sarayı önündeki alana çıkartıldığı ve rengârenk çadırlar ile
o gönül açıcı meydanın lale rengi gibi renklerle süslendiğinden bahsedilmişti. Sefer ve
hareket zamanı geldiği için, devlet adamları, saltanatın önde gelen isimleri, dîvân üyeleri
ve hizmetlileri, hizmetli çavuşlar ve diğer bölükler tümü birlikte tören safları belirlenmiş
biçimde hazır şekilde beklemekte olup, bütün halkın idarecisi konumunda olan Sadrazam
Köprülü-zade Mustafa Paşa (Allah ona ne istiyorsa versin) yeni şeyhülislam Feyzullah
Efendi ile yanyana tören saflarının arasından geçerek Sultan sarayına ulaştılar. Burada
cihanı birarada tutan padişahın elini öptükten sonra yeni şeyhülislâm Feyzullah Efendi’ye
padişah tarafından sof ferâce kaplı samur post giydirilmesiyle, onun ihsanına ve iyiliğine
layık ve uygun görülmüş oldu. Daha sonra (evveli ve sonu olmayan) Allah’ın iyilik, ihsan
ve yardımından Osmanlı askerine fetih ve zafer nasip olup, İslâm düşmanları olan yere
yeksan olası kâfirleri perişan ve kahretmek için duaya el açılarak yakarışla ve samimî hal
ile istekler bildirildi. Bundan sonra sadrazamın imamına süslü başlık ve beline hamayil
şeklinde kılıç ve vücuduna uygun samur hilat giydirildi. Peygamber efendimizin (Allahın
selâm ve selâmeti onun üzerine olsun) sancağını bizzat padişâh hazretleri eliyle sadra-
zamın eline teslim etti. Sadrazam dahi (daha önce kendisine işaret olunmuş olan) şerefli
sancağa bağlılık yüzünü sürüp aldı ve kabul etti. Ve padişahın yüce huzurundan ayrılarak
ordugâhdaki mahalle kurulmuş olan otağına (makam itibariyle şeref verici otak) sevinçle
yerleşti. Aynı gün padişahın seferine görevli olarak çağırılmış olan Şam Eyaleti askerinden
beşyüz nefer atlı savaşçı yiğitler, Edirne ovasında bulunan ve Solak Çeşmesi diye bilinen
yere geldiler. Burada kurulmuş olan ordugâhlarına yerleştiler.
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 255
Metin 6.2.3
(Silahdar Fındıklılı
Mehmed Ağa, Zeyl-i
Fezleke)
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 257
Metin 6.2.2
258 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 6.2.1
Özet
Osmanlı yazma tarih metinlerini tanıyabilmek Osmanlı yazma tarih metinlerindeki deyim ve terimleri
1
Osmanlı yazma tarih metinlerini tanımaya yardımcı 4 tanıyabilmek
olmak üzere iki adet 17. Yüzyıl yazma tarih kitabın- Her iki metinde de yine 17. Yüzyılın kendine has de-
dan örnek metinler seçilmiştir. yim ve terimleri zaman zaman geçmektedir. Öğrence-
lerin bu terimleri görmesi ve öğrenmesi tarih metin-
Osmanlı yazma tarih metinlerini okuyabilmek lerini anlamaları açısından son derecede önemlidir.
2
Bu ünitede ele alınan I. ve II. metinlerde önce metin
okunuşu verilmiştir. Metnin okunuşunda bazı harfler Osmanlı yazma tarih metinlerinin anlamını ana hatla-
basit transkripsiyon işaretleriyle belirlenmiştir. Yine 5 rıyla açıklayabilmek
sesli harfler mümkün mertebe o dönemin okunuşu- Metinler günümüz diliyle anlama açısından basit bir
na göre ele alınmıştır. Metni seçerken yazı karakteri, çeviriye tabi tutulmuştur. Çeviride birebir, kelimele-
içerdiği kelimeler, terimler dikkate alınmış ve öğren- rin yerine kelime yerleştirme yöntemi tercih edilme-
cinin bunları okuyarak tanıması hedeflenmiştir. miştir. Anlamayı sağlayan yardımcı ilave kelimeler
veya kelime grupları tercih edilerek metnin genel ola-
Osmanlı yazma tarih metinlerindeki kelimeleri tanıya- rak anlaşılmasını sağlama yoluna gidilmiştir.
3 bilmek
Her iki metnin de yabancı kökenli kelimeleri sözlük
şeklinde hazırlanmıştır. Burada da öğrencinin ke-
lime hazinesinin zenginleştirmesi ve metni anlama
açısından kolaylık kazanması gözetilmiştir. Sıra sizde
bölümlerinde öğrencilerin kelime çalışması yapabil-
melerine yönelik okumalar verilmiştir.
266 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki metnin doğru okunmuş şekli hangi şıktadır? 5. “Recec رججMevâcibi” teriminde kastedilen aylar aşağı-
dakilerden hangisindedir?
a. Recep, Şaban, Ramazan.
b. Ramazan, Şaban, Receb.
a. Olunup Astana’da vânı‘ sa‘âdet-hânelerinde meks ü c. Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir.
ârâmı bâbında fermân-ı hümâyûn sudûr buldı. d. Recep, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir.
b. Olunup Âstâne’de vâkı‘ sa‘âdet-hânelerinde e. Ramazan, Şevval, Zilkade.
meksurâmı bâbında fermân-ı hümâyûn sudûr buldı.
c. Ulunup Âstâne’de vâkı‘ saidet-hânelerinde meks ü 6. “Üsküdar’da pâdişâh hazretlerine alay gösterdi.” İfâdesini
ârâmı bâbında fermân-ı hümâyûn sudûr buldı. doğru yansıtan şık hangisi olmalıdır?
d. Olunup Âstâne’de vâkı‘ sa‘âdet-hânelerinde meks ü a. Üsküdarda padişâhın önünde askeriyle resmî geçit
ârâmı bâbında fermân-ı hümâyûn sudûr buldı. töreni yaptı.
e. Olunup Âstâne’de vâkı‘ sa‘âdet-mândelerinde meks ü b. Üsküdarda padişah hazretlerine alaylı hareketler yaptı.
ârâmı bâbuna fermân-ı hümâyûn sudûr buldı. c. Üsküdardan padişah hazretlerine alaylı cevap gön-
derdi.
2. Aşağıdaki pasajda geçen hicri ayın ismi hangisi olmalıdır? d. Üsküdarda padişâh hazretleriyle eğlenceli konuşma-
lar yaptı.
e. Üsküdarda padişah hazretlerine itibar göstermedi.
a. Mahmiye
b. Zermeştay 7. “Sinni doksana bülûğ etmiş, akrânı nâdir bir âdem idi”.
c. Ramazan Cümlesinin doğru çevirilişi aşağıdakilerden hangisidir?
d. Zilkade a. Sinesi doksan yerinden yaralı, akrânının nadir dediği
e. Şehrimazan bir adamdı.
b. Sini adedi doksan adede ulaşmış, akranının nadir
3. Aşağıdaki metinde anlatılmak istenen nedir? bulduğu bir adamdı.
c. Yaşı doksana geldiğinde buluğa ermiş, daha önce gö-
rülmemiş bir olay idi.
d. Seneler doksanı gösterdiğinde, kendinden başka
kimsesi kalmamış bir adam oldu.
a. Veziriazamın dîvâna katılarak orada şikayetçilerin e. Yaşı doksana ulaşmış, benzeri çok az bulunan bir
dertlerini dinlemesi. adamdı.
b. Veziriazam Mustafa Paşa’nın pâdişâh sarayındaki bir
eğlenceye katılması. 8. “Osman Paşa Bosnaviyyü’l-asldır” ibaresinin doğru anla-
c. Veziriazamın padişâh sarayına giderek bir arzuhal mı hangisidir?
sunması. a. Osman Paşa asıl Bosna valiliği yapmıştır.
d. Veziriazamın tek başına gelenlerle divan kurması ve b. Osman Paşa’nın Bosna’da yaptıkları esastır.
burada dinlenmesi. c. Osman Paşa’nın Bosnalıları asildir.
e. Veziriazam Mustafa Paşa’nın Sultan Sarayına şeref d. Osman Paşa’nın aslı Bosnalıdır.
vermesi. e. Osman Paşa aslâ Bosnalı olmamıştır.
Nesr: mefhûmunca dîvân-ı sultânîden ihrâc ve kānûn-ı Beşen ( بشbazen reşen olabilir ( )رشنReceb, Şaban, Ramazan),
kadîm-i Âl-i Osmânî ve tarz-ı şehen-şâh-ı Süleymânî üzre Lezez ( لذذŞevval, Zilkade, Zilhicce)
Defterdâr-ı Şıkk-ı evvel İsma‛îl Efendi’ye ve Rûz-nâmçe-i Arz: Divan toplantılarından sonra padişaha bilgi sunma.
evvel Mehemmed Efendi’ye ve Rûz-nâme baş halîfesi Abdi Telhîs: Sadrazamın devlet işlerine dair padişaha sunduğu
Efendi’ye Başbâkī-kulı Abdullah Ağa’ya ve Veznedâr-başı To- bilgilendirme yazısı.
sun Mustafa’ya ve diremci (dirhemci) ta‛bîr olunan veznedâra Ulûfe: Maaşlarını aylık veya üç aylık gelirlere göre alanların
huzûr-ı sadr-ı âlîde ve dîvân-ı hümâyûn-ı sultânîde hıl‛at-i aylıkları.
fâhireler ilbâsından sonra bi’l-cümle erbâb-ı dîvân dest- Hatt-ı hümâyûn: Padişahın el yazısı. Genellikle emir ve gö-
bûs-ı sadr-ı âlî idüp ve dîvân-ı hümâyûn dağılup ve sadr-ı rüşlerini içeren talimat yazıları.
âlî muhayyem-gâhlarına sa‛âdet ile nüzûl buyurdılar. Ve Dîvân-hâne: Divan-ı hümayun ya da sadrazam divanlarının
topcılar ocağı taraf-ı Âsitâne-i sa‛âdet’den hareket ve Edir- icra edildiği mekan.
ne sahrâsında vâkı Solak Çeşmesi kurbüne nüzûl eyledikleri Kanûn-ı kadîm: Başlangıç tarihi belli olmayacak kadar eski-
beyne’n-nâs şüyû‛ bulup tahakkuk buldı. den beri uygulanan kural, gelenek.
Âl-i Osmân: Osmanın ailesi; Osmanlı Hanedanı.
B) Defterdâr-ı şıkk-ı evvel: Dönemlere göre değişmekle birlik-
Muhayyem-gâh: Ordugâh, ordu çadırlarının kurulduğu yer. te Osmanlı Devleti’nde birden fazla defterdarlık memuriye-
Dîvân-ı sultânî: Pâdişâh adına icra edilen dîvân. Dîvân-ı ti vardı. Bunların en üstündekine baş defterdar denirdi veya
hümâyûn. bu isim kullanılırdı.
Erkân-ı devlet: Devlet erkini elinde bulunduran görevliler. Rûznâmçe-i evvel: Maliye Kaleminin önde gelen bürola-
Devlet adamları. rındandı. Senelik gelir ve masrafların bütçe benzeri bir ge-
A‘yân-ı saltanat: Devletin önde gelen yöneticileri. Devlet nel toplamı burada hazırlanırdı. Büronun başındaki isme de
adamları. rûznâmçe-i evvel efendi denilirdi.
Erbâb-ı ehl-i dîvân: Dîvân-ı hümâyûnda çeşitli görevleri iş- Başbaki-kulu: Eskiden şimdiki maliye müfettişlerinin gör-
bölümüyle yürüten devlet adamları. dükleri işleri yapan bakı kullarının başlarına verilen addı.
Çavuşân: Divan toplantılarında ve diğer törenlerde asayiş ve Tanzimattan sonra başmüfettiş unvanını almıştır.
güvenlikle ilgili sorumlular. Sadr-ı âlî: Sadâret makamını karşılamak üzere kullanılan bir
Bevvâbân: Kapıcılar anlamında olmakla beraber bunlar da sıfat tamlaması.
tören ve divanlarda güvenlikle ilgili işleri görürler. Hil‘at: Bir cins üst elbisesi. Türkçesi kaftan’dır. Osmanlı dö-
Solakân: Bunlar da bir bölük olup padişahın bulunduğu yer- neminde resmî tören kıyafeti olarak sıkça kullanılmıştır.
lerde tören kıtası olarak hazır bulunurlar.
Peykân: Yine padişahın tören bölüklerinden birini oluştu- C)
ran gurup. Metinde Ramazan ayının 18’inde icra edilen bir dîvân top-
Sipâh: sipahi sınıfı asker. lantısı anlatılmaktadır. Ancak bu dîvânın diğerlerinden farkı
Silahdârân: Enderun çıkışlı kimselerin almış olduğu bir rüt- aynı zamanda ulûfe dîvânı oluşudur. Öncelikle dîvâna katı-
be ve görevliler gurubu. lan devlet adamları ve çeşitli zümrelerin isimleri zikredilmiş-
Arz-ı hâl-i şâkiyân kırâ’ati ve istimâ‘ı: Divan toplantısı es- tir. Sonra dîvânın icrâ şekline geçilmiştir. Arz-ı hâl-i şâkiyân
nasında şikayetçilerin dilekçelerinin okunması ve dinlenil- kırâ’et ve istimâ‛ından sonra ifâdesinden anladığımız kada-
mesi. Mecazen bir kimsenin derdinin divanda halledilmesi. rıyla önce dîvânın normal fonksiyonu yani şikâyetlerin din-
Kul tâ’ifesi: Bütün asker ve idareciler için kullanılmakla be- lenmesi, davaların görülmesi görevi yerine getirilmiştir. On-
raber burada mevacib alan askeri sınıf yani yeniçeri sınıfı dan sonra ulûfe dağıtımı kararına geçilmiştir. Daha sonra
kastedilmiştir. mevâcible ilgili bilgiler padişaha sunulmuş ve dağıtım için
Recec mevâcibi ihrâcı: Recec: rebiülahir, cemaziyelevvel, ce- onun izni istenmiştir. Padişahın kendi el yazısıyla dağıtıl-
maziyelahir aylarının başharflerinden kısaltılarak oluşturul- sın emri verildiğinde divan-hane önünde kul taifesinin me-
muş bir rumuzdur. Bu üç aya ait yeniçeri mevacibi için kulla- vacibleri dağıtılmıştır. Bu işlem bittikten sonra emeği geçen
nılmıştır. Bu sınıf her üç ayda bir maaş aldıkları için her üç ayın görevlilere kanun ve töre gereğince rütbelerine göre değerle-
da ayrı ismi vardır: Masar ( مصرmuharrem, safer, rebiülevvel) ri olan kıyafetler giydirilmiştir. Burada anlatılan sıralama as-
Recec ( رججyukarda yazıldığı gibi) lında her zaman icra edilen bu türden dîvânların bir örneği-
6. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-II 269
dir. Dolayısıyla buradaki bilgileri diğer ulûfe dîvânları için de Sene-i mezbûre: Dile getirilmiş olan sene. Farsça karakterli,
kullanmamız mümkündür. ikili sıfat tamlaması.
Paşa-yı mezbûr: Dile getirilmiş olan, kendisinden bahsedil-
Sıra Sizde 2 miş olan paşa. Farsça –y izafet kesresiyle yapılmış ikili sıfat
A) tamlaması.
Mustafa Paşa: Yeniçeri ocağında Kara Hasan Ağa-zâde Sırât-ı müstakīm: Doğru yol. Farsça karakterli, ikili sıfat
nâmıyla şöhret bulmuş Mustafa Paşa’dır. Binaltmış altı tamlaması.
târîhinde yoluyla kul kethudâsı ve seksendörtde sekbânbaşı Rind-i cihân: Cihanın rindi, dünyanın boşvermişi. Farsça
ve seksenbeşde Babadağı didikleri mahall-i [ferah]fezâda karakterli, ikili isim tamlaması.
Abdurrahman Paşa yerine yeniçeri ağası olup ocak halkın Leb-i deryâ: Deniz kenarı, sahil. Farsça karakterli, ikili isim
kendüye müsahhar eyleyüp halk şerrinden korkardı. Pâdişâh tamlaması.
hazretlerinin muhabbeti olmağla vüzerâ azline kādir olama- Bosnaviyyü’l-asl: Aslı Bosnalı olan. Arapça karakterli ikili
yup binseksen dokuzda Çehrin muhâsarasında sadr-ı sâbık isim tamlaması.
maktûl Mustafa Paşa ferce bulup “taksîrât itdi” nâmıyla azl Pîr-i mürşid-i kâmil: Olgunluğun zirvesindeki irşad edici
idüp İstanbul’a gönderdi. Ve doksanbeş senesine gelince de- ihtiyâr. Farsça karakterli üçlü sıfat tamlaması.
ğin pâdişâh hazretleri yalılarda oldukça, mezbûrı buyuruldı Vücûd-ı mükerrem: Saygıdeğer varlık, saygıdeğer kimse.
ile Silivri’de çiftliğine ve şikâra gitdikce Boğazkesen Hisârı’nda Farsça karakterli, ikili sıfat tamlaması.
olan yalısına nefy ile eziyyet iderdi. Hasmı katl olunca de-
ğin bu cevri çeküp sabr eyledi. Ve doksanbeş muharreminde C)
vezâret ile Mahmûd Paşa yerine İstanbul ka’im-makāmı olup Bî-feth: Fetihsiz, fetih olmadan. İsimden sıfat yapma eki
bi-emri’llâhi te‘âlâ vakti kahta müsâdif olmağla hezâr dür- olarak kullanılar bî- olumsuzluk bildiren ön ekle yapılmış
li tedbîr ü tedârükler ile fukarâyı geçindirüp doksanyedide kelime.
Mora muhâfazasına ta‘yîn olup vardıkda işbu sene-i mezbûre Bî-nazîr: Benzeri olmayan, eşi olmayan. Olumsuzluk anla-
zilkadesi evâhırında alîlen anda fevt oldı. Paşa-yı mezbûr mı veren ve birleşik sıfat yapan bî- ön ekiyle yapılmış sıfat.
dîndâr, savm u salâta müdâvîm, hakka kā’il adle mâ’il, sırât-ı Der-akab: Akabinde, hemen arkasından. Kelimeye zarf anla-
müstakīme sâlik iskemle hâkimi, rind-i cihân şehr oğla- mı veren –der ön ekiyle yapılmış birleşik kelime.
nı, tiryâkî-meşreb ve sinni doksanı geçmiş akār ve çiftlikleri Dilîr-âne: Kahramanca. Benzerlik, liyâkat bildiren sıfat yap-
çok bir zen-pâre âdem idi. Yetmiş nefer evlâdı olduğın ba‘zı ma eki olan –âne ekiyle yapılmış.
müte‘allıkātı takrîr idüp ka’im-makāmlığında yalancı ve yan- Nâ-hakk: Haksız. Nâ: Farsça olumsuzluk ön eki, isimden sı-
kesiciye kesâd geldi. Hattâ “bana cevr iden hasmım katl olup fat yapmış.
ben ka’im-makām olacağım bileydim bir mağaraya girüp bu Rüstem-âne: Rüstem gibi kahramanca, kahramanca. Ben-
vakte değin çıkmazdım” didüğin söylediler. zerlik sıfatı yapma eki –âne ekiyle yapılmış.
Mu‘teber Hasan Paşa: Bosnaviyyü’l-asldır. Nakşıbendi Yeg-âne: Biricik, tek olan. Liyâkat bildiren sıfat yapmada kul-
tarîkında olup kırk sene mıkdârı İstanbulda rü’yâ ta‘bîr idüp lanılan –âne ekiyle yapılmış.
aslâ tehallüf etmezdi. Ve hattâ sadr-ı sâbık Kara Mustafa Paşa
Öküz Limanı nâm mahalde leb-i deryâda Beç seferine hareke-
tinden mukaddem bir rü’yâ görüp ta‘bîr etmiş ve sağ gelmeye- Yararlanılan Kaynaklar
ceğini haber virmiş. Edirne’den İstanbul’a nefy itmiş-idi. İşbu Ferid Devellioğlu. (1970). Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
sene-i mezbûre evâhırında fevt olup Üsküdar’da defn olundı. Lugat, Ankara.
Âbid ü zâhid ve perhîz-kâr ve sinni doksanı mütecâviz itmiş Mehmet Zeki Pakalın. (2004). Osmanlı Tarih Deyimleri ve
bir pîr-i mürşid-i kâmil vücûd-ı mükerrem idi. Terimleri Sözlüğü (I, II, III). Ankara.
Mithat Sertoğlu. (1986). Osmanlı Tarih Lugati. İstanbul.
B) Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa. Zeyl-i Fezleke.
Mahall-i [ferah]-fezâ: Huzur artıran, çoğaltan yer. Farsça Üsküdârî Abdullah B. İbrahim. Vâkı‘ât-ı Rûz-merre.
karakterli ikili sıfat tamlaması,
Sadr-ı sâbık: Eski sadrazam, önceki sadrazam, Farsça karak-
terli, ikili sıfat tamlaması.
7
OSMANLI TÜRKÇESİ METİNLERİ-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özelliklerini belirleyebilecek,
El yazması eserleri doğru ve hızlı okuyabilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını belirliyebileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • Yazma Eserler
İçindekiler
• GİRİŞ
Metin Okuma ve Anlama: El
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I • KEYFİYET-İ RÛSİYYE
Yazması Metinler-III • SEYYİD AHMED HIRSOVAVÎ
Metin Okuma ve Anlama:
El Yazması Metinler-III
GİRİŞ
Kitabınızın bu ünitesinde el yazması eserlerin daha seri ve doğru okunabilmesini sağ-
lamak için yazma eserlere yer verilmiştir. XVIII. Yüzyıl Osmanlı tarihi metinlerinin dil
bağlamında ağdalı olanlarının yanında, oldukça sade ve anlaşılabilir olanları da mevcut-
tur. Özellikle Osmanlı Devleti’nin resmî tarihçileri olan vakanüvislerin kaleme aldıkları
eserlerde Arapça ve Farsça unsurların fazlaca kullanıldığı yani beğenilme kaygısıyla edebi
ve süslü ifadelerin tercih edildiği görülür.
Saray nüshası olan ve bu üniteye alınan yazmaların yazılarının oldukça temiz ve zorluk
çekilmeden okunabilir oldukları görülmektedir. Keyfiyet-i Rûsiyye adlı ilk metin nesih
yazı türü ile kaleme alınmış ve özenle yazılmıştır. Fakat bugün kullanmadığımız pek çok
kelimenin metinde yer alıyor olması sık sık sözlük kullanımını zaruri kılmaktadır.
Diğer metin, Seyyid Ahmed Hırsovavî tarafından yazılan ve eser isminin belirtilmedi-
ği bir yazmadan alınmıştır. Oldukça temiz bir talik yazı türü ile kaleme alınan eserde Deli
Petro’dan başlamak suretiyle Rusya tarihi anlatılmaktadır.
272 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 7.1.5
(Keyfiyet-i Rûsiyye
(Topkapı Sarayı
Müzesi No: 1627))
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 273
Metin 7.1.4
274 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 7.1.3
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 275
Metin 7.1.2
276 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 7.1.1
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 277
KEYFİYET-İ RÛSİYYE
/7.1.1/ Elhamdü lillâhi Rabbi’l‘âlemîn ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin
ve âlihî ve sahbihî ecma‘în. Emmâ ba‘dü ma‘lûm ola ki târîh-i hicreti’n-nebeviyye aleyhi
ekmeli’t-tahiyyenin bin yüz yirmi iki senesinde ve târîh-i mîlâd-ı İsâ ‘aleyhi’s-selâmın bin
yedi yüz on birinci sâlinde Moskov Kralı’nın bin yüz on senesi sulhu târîhinden târîh-i
mezbûra değin evzâ῾-ı nâ-hem-vâr ve dimâğı fesâd ve ahd-i mîsâkı ke-beytü’l-ankebût
süst-i bünyâd ve nakz-ı ahdine bâ’is ve bâdî ve Boğdan ve Eflâk ve sevâhil-i Tuna ve
Belgrad ve Bosna ve Bahr-i Siyâh ve Bahr-i Sefîd ve bütün cezâyiri ve bi’l-cümle Rum
İli ve Anadolu’da sâkinîn bi’l-cümle Rum keferesi yek-dil /7.1.2/ ve bunların râhibleri
hâlâ Moskov Çarı sâhib-i hurûcdur ve İslambol’a mâlik olacak bu kraldır Türk tâ’ifesinin
vakti tamâm olmuşdur cümleniz ra‘iyyetden berî olursuz deyü re‘âyâya firîb virmekle
cemî῾isi hafiyyeten Moskova tâbi‘ olub ve teb‘iyyetlerine i‘timâd içün temessükler virüb
cümlemiz mâl ü menâlimiz ve evlâdımız ve ensâbımız ve cân-ı başlarımız ile her ne za-
man hurûc idüb İslambol tarafına teveccüh iderler ise her şehirde ve her kasabada bu-
lunan Rum tâ’ifesini kral gelmezden akdem şehirleri zabt u rabt ideriz deyü mahzarlar
idüb elem üzre olmayasız ki hâla Osmanlı’nın kuvvet ve kudreti kalmayup cebehâne ve
hazînesi yokdur elli bin askere ancak kudreti vardır askerî tâ’ifesine müzâyaka virdiklerin-
den ziyâde fakîrlerdir ve ulûfelerine dürlü dürlü hîleler eylediklerinden cümlesi bîzâr olub
rû-gerdânlardır deyü bu kral-ı bed-fi‘âli takrîr ve bunun üzerine ulu ruhbânları sened-i
kavî ve burhânlar gönderüb ve sene-i mezbûre içün İslambol’a mâlik olursun didiklerinde
/7.1.3/ kral tarafından dahî kâğıdlar irsâl eylemişler ki sene-i merkûmda vâki‘ ‘Ağustos
ayının on ikinci günü cümleniz hurûc idüb şehirleri ve kasabaları ve bi’l-cümle kurâsıyla
zabt u rabt ve Türk tâ’ifesin esîr-bend ve zencîr idesiz ki ben varup hâzır bulayım deyu
tenbîh ü te’kîd itdüğünden mâ‘adâ İslambol’da a‘yân-ı devletden birine hizmet ider bir
kâfire Diyarbekir krallığın tevcîh ve âyîn-i bâtılası üzere tâc ve libâs gönderüp ve Boğdan
beği olan Kantemiroğlu’na Boğdan ve Bender ve Babadağı ve İsakçı ve Silistre ve ol havâlîye
kral nasb idüp Belgrad ve Temeşvar ve Bosna ve Yenişehir ve Selanike ve Sofya ve Filibe’ye
krallar nasb idüp ve tahtgâh-ı Edirne’ye Şeremetoğlunu kral nasb idüp ve âyîn-i bâtılları
üzere mezbûrlara tâclar ve libâslar giyürüb Venedik tâ’ifesiyle dahî donanmanı hâzır ve
âmâde idüb sevâhil-i Bahr-i Sefîd’e hasâret içün sefer eyleyüp anlar dahî donanmasına
takviyyet ile hâzır ve âmâde olup hâsılı kelâm kral-ı Moskov bu misillü evzâ‘-ı nâ-hem-vâr
ve nakz-ı ahde /7.1.4/ müte‘allik vâdîden hâlî olmaduğuna binâ’en şevketlü ve azametlü ve
kerâmetlü pâdişâhımız Sultân ibnü’s-sultân Gazî Ahmed Hân ibnü’s-sultânü’l-Gazî Me-
hemmed Han e‘azze’l-lâhü ensâruhû hazretleri vâkıf olmağla gayret-i şehinşâhî zuhûra
gelüb sa‘âdetlü Kırım Hânı Devlet Girây Hân hazretlerini da‘vet buyurup bin yüz yirmi
iki senesi Ramazân-ı Şerîf evâsıtında vüsûlleri der-i devlete müyesser oldukda vüzerâ-i
ızâm ve ulemâ-i kirâm ve sadr-ı şeyhü’l-islâm sellemehü’s-selâm ve sadreyn ve bi’l-cümle
ocaklar huzûr-ı hümâyûnlarına da‘vet ve hân-ı âlî-şân hazretlerine kral-ı mesfûrun ahvâli
su’âl buyruldukda hıyâneti ve bi’l-cümle re‘âyâ ile yek-dil olup hasretü’l-mülûk olan şehr-i
Kostantıniyye’ye sânihallâhü ani’l-beliyyeti matmah-ı nazarı olduğun ve ahde vefâ itme-
mekle hud‘alardan hâlî olmayub firîb virüp ve sene-i âtîde ‘ale’l-gafle hurûc eyleyüp âzim
ve câzim olması emr-i mukarrer olduğun isbât eylemekle fazîletlü sadr-ı şeyhu’l-islâm
sellemehü’s-selâm hazretlerinden istifsâr ve sudûr-ı ulemâ /7.1.5/ bi’l-cümle üzerine sefer
olması câ’izdir deyü edille-i kaviyye ile fetvâ-yı şerîf virdiklerinden ol gün balyozu olan
kâfiri kalle-i habs fermân olunub kerâmetlü pâdişâhımız e‘ızze’l-lâhü ensâruhû hazretleri
Bec seferine giden askerin zı‘afı ve me’kûlâtları ve meşrûbâtları ve mühimmât ve cebehâne
ve sâ’ir her ne levâzım olur ise zı‘afıyla olmak üzere fermân buyurub hatt-ı hümâyûn vir-
diklerinde tedârik-i azîme meşgûl ve sene-i mübârekenin mâh-ı Şevvâli’nin beşinci gün
hân-ı uluvvü’ş-şân hazretlerine kılıç ve kaftân ve sorguç ve azîm ihsânlar ile izzetlü ka-
278 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
pucular kethüdâsı ağayı ma‘an taht-gâh-ı Kırım şehrine i‘zâz ve ikrâm ile irsâl buyur-
dular vardıklarında Moskov Kralı tarafına âdemler gönderüb ahvâli haber ve sulhunda
karar-dâde olduğundan tefahhus olundukda kânûn derûnunda olan ahker fürûzân ol-
duğun müşâhede ve taraf-ı şehriyârîye vâkı‘ hâl i‘lâm olunmağın aceleten tuğ-ı hümâyûn
ihrâcına hatt-ı hümâyûn-ı sa‘âdet-makrûn vârid olub etrâf ü eknâfa sürücüler ta‘yîn…
[Keyfiyet-i Rûsiyye (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, No: 1627)]
عهد Ahd
نقض Nakz
ربط Rabt Fa‘l
ضبط Zabt
نصب Nasb
خروج Hurûc
صدور Sudûr
خضور Huzûr Fu‘ûl
ظهور Zuhûr
وصول Vusûl
خيانت Hıyânet fi‘âlet
خسارت Hasâret fe‘âlet
دعوت Da‘vet
fa‘let
غيرت Gayret
حذمت Hizmet fi‘let
صلح Sulh Fu‘l
باعث Bâ‘is
بادى Bâdî
مالك Mâlik
واقع Vâkı‘
حاضر Hâzır
كافر Kâfir Fâ‘il vezninde
واقف Vâkıf
عازم Âzim
جازم Câzim
جائز Câ’iz
وارد Vârid
مزبور Mezbûr
مشغول Meşgûl Mef ‘ûl vezninde
مقرون Makrûn
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 283
Sülâsî mezîdünfîh masdarlar:
احراق İhrâk
ارسال İrsâl
اثبات İsbât
احسان İhsân
İf ‘âl bâbı
اعزاز İ‘zâz
اكرام İkrâm
اعالم İ‘lâm
اخراج İhrâc
تنبيه Tenbîh
تأكيد Te’kîd
Tef ‘îl bâbı
توجيه Tevcîh
تعيني Ta‘yîn
مضايقه Muzâyaka
Mufâ‘ale bâbı
مشاهده Müşâhede
متسك Temessük
توجه Teveccüh Tefa‘‘ul bâbı
تفخص Tefahhus
تدارك Tedârük Tefâ‘ul bâbı
استفسار İstifsâr İstif ‘âl bâbı
Cem‘-i mü’ennes:
مأكوالت Me‘kûlât
مشروبات Meşrûbât (-ât eki ile)
مهمات Mühimmât
284 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Cem‘-i mükesser:
اوضاع Evzâ‘
انساب Ensâb
اعيان A‘yân
انصار Ensâr Ef ‘âl vezni ile
احوال Ahvâl
اطراف Etrâf
اكناف Eknâf
سواحل Sevâhil
جزاير Cezâyir Fevâ‘il vezni ile
لوازم Levâzım
علما Ulemâ Fu‘alâ vezni ile
Arapça tamlamalar:
باجلمله Bi’l-cümle
سلطان الغازى Sultânü’l-gâzî
شيخ االسالم Şeyhu’l-islâm
Kamerî tamlama
حسرت امللوك Hasretü’l-mülûk
عن البليه Ani’l-beliyye
على الغفله Ale’l-gafle
ابن السلطان İbnü’s-sultân
سلمه السالم Sellemehü’s-selâm Şemsî tamlama
علو الشان Uluvvü’ş-şân
Tesniye
صدرين Sadreyn
B-Farsça Yapılar:
Farsça tamlamalar
Metin 7.2.4
Seyyid Ahmed
Hırsovavi
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 287
Metin 7.2.3
288 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 7.2.2
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 289
Metin 7.2.1
290 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
اهمEhem, Önemli
باعثBâ‘is, Sebep olan, icap ettiren
باالBâlâ, Yüksek, yukarı, yüce
بالكليهBi’l-külliyye, Tamamıyla
بدأBede‘, Başlama, başlayış
بقاياBekâyâ, Geride kalanlar, bakiyeler
حترىTaharrî, Araştırma, inceleme, yazma
تدابيرTedâbîr, Tedbirler
تسخيرTeshîr, Büyüleme, aldatma, itaat ettirme
تشييدTeş yîd, Yükseltip muhkem etme
تصدىTasaddî, Bir işe başlamak
تصميمكردهTasmîm-gerde, Bir şeyi önceden kararlaştırmak
تعدياتTe‘addiyât, Düşmanlıklar
تفحصTefahhus, Bir meselenin iç yüzünü dikkatle araştırma
تفوقTefevvuk, Üstünlük, daha büyük olma
تقربTakarrüb, Yakınlaşmak, yaklaşmak
متولTemevvül, Mal edinme, zengin olma
ثمرهSemere, Meyve, netice
جايكيرCâygîr, Yer tutan, yerleşen
جزيرهCezîre, Ada
جنوبCenûb, Güney
احلالت هذهEl-hâletü hâzihi, Şimdi, bugün
خوفHavf, Korkma
درايتDirâyet, Zeka, bilgi, kuvvetli tecrübe
دوچارDûçâr, Yakalanmış, mübtela
دولDüvel, Devletler
الزمElzem, Gerekli
سرحدSerhad, Sınır
سررشتهSer-rişte, İpucu, emare, delil
سعىSa‘y, Çalışma, gayret etme
شايعŞâyi‘, Duyulmuş, işitilmiş
شجاعتŞecâ‘at, Yiğitlik, cesurluk
صددSaded, Asıl mevzu, maksad
ضمنZımn, İç yan, maksat amaç
طوائفTavâ‘if, Guruplar, milletler
طولTûl, Boy, uzunluk
عدمAdem, Yokluk, olmama
عقدAkd, Anlaşma, sözleşme
عللİlel, İlletler, sebepler, hastalıklar
غارتGâret, Yağmalama, çapul
غلبهGalebe, Yenme, galip gelme
فارغFâriğ, Boş, vazgeçmiş, terketmiş
الفتÜlfet, Alışma, alışkanlık, dostluk
فتورFütûr, Ümitsizlik, usanç
فطانتFetânet, Zihin açıklığı, çabuk kavrayış ve anlayış
فى احلقيقهFi‘l-hakîka, Hakikatte, esasında
القاİlkâ, Koymak, bırakmak
قبضهKabza, Sap, el, pençe
قصرKasr, Kesmek, kısa olmak
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 293
نهب Nehb
ضبط Zabt
نزع Nez‘ Fa‘l
فتح Feth
كسب Kesb
كتم Ketm
سعى Sa‘y
سوق Sevk
خوف Havf
عقد Akd
ربط Rabt Fa‘l
قصر Kasr
دفع Def ‘
منع Men‘
صرف Sarf
بدأ Bed’
نظر Nazar
Fa‘al
صدد Saded
ذكر Zikr
Fi‘l
علم İlm
فتور Fütûr Fu‘ûl
درايت Dirâyet
جتارت Ticâret
Fi‘âlet
زيارت Ziyâret
كفايت Kifâyet
كراهت Kerâhet
فطانت Fetânet
سياحت Seyâhat Fe‘âlet
متانت Metânet
شجاعت Şecâ‘at
حكمت Hikmet Fi‘let
وسعت Vüs‘at
Fu‘let
الفت Ülfet
عصيان Isyân Fi‘lân
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 297
Sülâsî mücerred masdar ism-i fâilleri:
غالب Gâlib
واقع Vâkı‘
تابع Tâbi‘
واسع Vâsi‘
داخل Dâhil
الزم Lâzım
Fâ‘il vezninde
واصل Vâsıl
كائن Kâ’in
باعث Bâ‘is
نائل Nâ’il
شايع Şâyi‘
فارغ Fâri‘
معلوم Ma‘lûm
مذكور Mezkûr
مطروح Matrûh
مرسوم Mersûm
مستور Mestûr
مأمول Me’mûl
Mef‘ûl vezninde
مثبوت Mesbût
مشهور Meşhûr
مكسوب Meksûb
مغلوب Mağlûb
مقصود Maksûd
مشغول Meşgûl
اخفا İhfâ’
اعمال İ‘mâl
اقعاد İk‘âd
İf ‘âl bâbı
امرار İmrâr
القا İlkâ’
اجرا İcrâ’
اعاده İ‘âde
ايجاد Îcâd İf ‘âl bâbı (İ‘lâlde)
اقامه İkâme
298 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
ترتيب Tertîb
تسخير Teshîr
تدقيق Tedkîk
Tef‘îl bâbı
تفتيش Teftîş
تشييد Teşyîd
حتصيل Tahsîl
محافظه Muhâfaza
مصاحبت Musâhabet
محاربه Muhârebe
مصاحله Musâlaha Mufâ‘ale bâbı
معاهده Mu‘âhede
مضايقه Muzâyaka
مباشرت Mübâşeret
تفحص Tefahhus
متول Temevvül
تقرب Takarrüb Tefa‘‘ul bâbı
تصرف Tasarruf
تفوق Tefevvuk
حترى Taharrî
Tefa‘‘ul bâbı (İ‘lâlde)
تصدى Tasaddî
اعتبار İ‘tibâr
اقتضا İktizâ’
امتداد İmtidâd
İfti‘âl bâbı
اعتالل İ‘tilâl
اختراع İhtirâ‘
ازدياد İzdiyâd
انقراض İnkırâz
انهدام İnhidâm İnfi‘âl bâbı
انهزام İnhizâm
موئسس Mü’esses
مسلم Müsellem
Tef ‘îl bâbı ism-i mef ‘ûl
ملقب Mülakkab
مصمم Musammem
Cem‘-i mü’ennes:
تعديات Te‘addiyât
اياالت Eyâlât
معامالت Mu‘âmelât
معلومات Ma‘lûmât (-ât eki ile)
امارات Emârât
مطالعات Mutâla‘ât
خصوصات Husûsât
Cem‘-i mükesser:
انقاض Enkâz
احوال Ahvâl Ef ‘âl vezni ile
افكار Efkâr
بقايا Bekâyâ
Fa‘âlâ vezni ile
رعايا Re‘âyâ
غلبه Galebe Fa‘ale vezni ile
وقايع Vekâyi‘
وسائل Vesâ’il
Fa‘â‘il vezni ile
نتائج Netâ’ic
طوائف Tavâ’if
تدابير Tedâbîr
Fa‘âlîl vezni ile
تواريخ Tevârîh
علل İlel Fi‘al vezni ile
دول Düvel Fu‘al
مسائل Mesâ’il Mefâ‘il vezni ile
Arapça tamlamalar:
İsm-i Tafdîl
اكثر Ekser
Ef ‘al
الزم Elzem
Mimli Masdarlar
B-Farsça Yapılar:
Farsça tamlamalar
Özet
XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özellik- Yeni kelimeler öğrenerek kelime haznesini geliştirmek.
1 3
lerini belirleyebilmek: Parçalarda geçen, anlamını bilmediğiniz kelimelerin
Bu ünitede işlenen parçalar XVIII. yüzyıl Osmanlı anlamları her parçanın ardına eklenmiş küçük söz-
Türkçesinin genel dil yapısını gösterecek yazma eser- lükte yer almaktadır. Bu sözlük eşliğinde parçaları
lerden seçilmiştir. Eserlerin diline bakıldığında Arap- okumanız kelime dağarcığınızın zenginleşmesini
ça ve Farsça kelimelerin sıklıkla kullanıldığı dikkat sağlayacaktır. Ardından gelen metin sadeleştirilme-
çekmektedir. si kısmını da incelemeniz, bu kelimelerin metinde
hangi anlamda kullanıldığını anlamanıza yardımcı
Yazma metinleri doğru ve hızlı okuyabilmek olacaktır.
2
Bu üniteye alınan metinlerin konuları XVIII. Yüzyılın
başlarında Osmanlı Devleti’nin en önemli rakiplerin- Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını belir-
den Rusya ile yaptığı mücadelelere dairdir. Topkapı 4 leyebilmek
Sarayı yazma koleksiyonlarından bu kitap için seçilen Her ünitenin sonuna eklenen dilbilgisi kısmı, par-
eserlerde Nesih ve Talik türü yazılar kullanılmıştır. çadaki Arapça ve Farsça temel dilbilgisi unsurlarını
Yazma eserlerin farklı kütüphanelerde müstensihler gösterip açıklamaktadır. Bu unsurların daha ayrın-
tarafından çoğaltılan farklı nüshaları vardır. Fakat ge- tılı şeklini geçen sene öğrenmiştiniz. Bu parçalarda
rek eser sahipleri gerekse eserleri çoğaltmakla görevli gösterilen dilbilgisi unsurları, onların parçalarda
müstensihlerin saray için hazırladıkları nüshalara ayrı nasıl kullanıldığını hatırlatmak ve parçaların daha
bir dikkat sarfettikleri ve yazıların daha güzel olduğu iyi anlaşılmasını sağlamak amacını taşımaktadır. Bu
göze çarpmaktadır. Bu ünitede göreceğiniz örnekler bölümleri dikkatli bir şekilde incelemeniz sizin parça
de bu cümleden kabul edilebilir temiz örneklerdir. Bu içerisindeki yapıları daha iyi tanımanızı sağlayacaktır.
üniteyi tamamladıktan sonra bir yandan el yazması
eserlerin yazı türlerini görme ve daha iyi okuma bece-
risi kazanırken, diğer taraftan XVIII. Yüzyıl Osmanlı
tarihinde gezinti yapmış olacaksınız.
7. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-III 303
Kendimizi Sınayalım
1. “Dûçar” kelimesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir? 6. Aşağıdaki gruplardan hangisinde cem‘-i mü’ennes bir ke-
a. servet sahibi olma lime vardır?
b. yağmalama a. evzâ‘ - etrâf - sevâhil
c. geri çekilme b. ulemâ - ensâb - levâzım
d. yakalanmış, mübtela c. cezâyir - eknâf - a‘yân
e. yayılmış, bulaşmış d. ilel - mesâ’il - düvel
e. mühimmât - efkâr - vesâ’il
2. “Ümitsizlik, usanç” anlamındaki kelime aşağıdakilerden
hangisidir? 7. Aşağıdaki kelime gruplarından hangisinde ism-i fâ‘il
a. kerâhat vardır?
b. fütûr a. câygir - maksad - vâsıl
c. basiret b. vuslat - nazar - ülfet
d. fetanet c. zikr - saded - ilm
e. mecrûh d. ilkâ - matrûh - ihfâ
e. îcâd - mevcûd – müsellem
3. “Bir işe başlamak” anlamındaki kelime aşağıdaki grup-
lardan hangisinde vardır? 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisi ism-i mef ‘ûl değildir?
a. akd - musâlaha – vekâyi‘ a. musammem
b. galebe - nâil - havf b. mülakkab
c. imrar - ednâ - ilkâ c. mü’ellif
d. saded - ümniye - mülakkab d. mestûr
e. mebrûr - tasaddî – ser-rişte e. meşhûr
4. “Rusya Devleti’nin Asya kıt‘asında vech-i mezkûr üzre 9. Aşağıdaki tamlamalardan hangisi Farsça tamlama türle-
kesb-i vüs‘at ve … itmesinin netâ’ic-i politikıyyesi ne ola- rinden biri değildir?
cağı ve bir de Avrupa devletlerinden düvel-i sâ’irenin gerek a. karâr-dâde
ma‘lûmları olmayarak…” b. hasretü’l-mülûk
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere anlam bütünlüğünü c. emr-i mukarrer
sağlamak için yazılabilecek en uygun kelime aşağıdakilerden d. sene-i mezbûre
hangisidir? e. fetvâ-yı şerîf
a. teb‘iyyet
b. mazhar 10. Aşağıdaki kelimelerden hangisi Arapça cem‘-i mükesser
c. izdiyâd fu‘al veznine uygundur?
d. intihâl a. ilel
e. terkîm b. enkâz
c. galebe
5. Aşağıdaki kelime-anlam eşleştirmelerinden hangisi yan- d. düvel
lıştır? e. tedâbîr
a. efkâr: Şehirler
b. ikâme: Oturtmak
c. vesâ’il: Vesîleler
d. şâyi‘: Duyulmuş
e. izâle: Ortadan kaldırma
304 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi metinlerinin dil özelliklerini belirleyebilecek.
Yazma metinleri okuyabilecek,
Yeni kelimeler öğrenerek kelime hazinenizi geliştirebilecek,
Osmanlı Türkçesinin temel dil bilgisi unsurlarını belirleyebileceksiniz.
z.
Anahtar Kavramlar
• XVIII. Yüzyıl Osmanlı Türkçesi • Yazma Metinler
Metinleri
İçindekiler
• GİRİŞ
Metin Okuma ve Anlama: El • ANONİM TEVÂRÎH-İ ÂL-İ OSMÂN
Osmanlı Türkçesi Metinleri-I • AHMED RESMÎ EFENDİ, HALÎKATÜ’R-
Yazması Metinler-IV
RÜ’ESÂ
• AHVÂL-İ ANAPA VE ÇERKES
Metin Okuma ve Anlama: El
Yazması Metinler-IV
GİRİŞ
Bu ünitede el yazması metinleri okumayı geliştirmeniz için yazma metinler yer almakta-
dır. Ünitede yer alan metinler on sekizinci yüzyılın başından ortasından ve sonundan se-
çilmiştir. Dolayısıyla bu yüzyılın dil özelliklerini kavramanız hedeflenmiştir.
XVIII. yüzyıl metinlerinin dilleri, XV. Yüzyıl metinlerine göre daha ağdalıdır. Bu
yüzyılda, edebî kaygılar biraz daha öne çıkmaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki,
bu durum eser müelliflerinin tahsiliyle de yakından alakalıdır. Buraya alınanlardan iki-
si kolay anlaşılabilen metinler olup Ahmed Resmî’nin eserinde zor bir dil kullanıldığı
görülmektedir.
Üniteye alınan ilk metin, müellifi belli olmayan Anonim Tevârîh-i Âl-i Osman’dır.
1688-1704 yılları arasındaki olayları ihtiva eden eser, Abdülkadir Özcan tarafından 2000
yılında transkribe ve tahliliyle neşr edilmiştir. Üslup bakımından çağdaşlarına göre olduk-
ça sadedir.
İkinci metin, Ahmed Resmî Efendi’nin Halîkatü’r-rü’esâ’sıdır. Koca Nişancı Celalzâde
Mustafa Çelebi’den başlayarak Ragıb Paşa’ya kadar gelen reisülküttabların biyografilerini
ihtivâ etmektedir. Asıl ismi yukarıda verilen olmakla beraber daha çok Sefînetü’r-rü’esâ
adıyla şöhret bulmuştur. Üslubu, ünitede yer alan diğer iki metne nisbeten daha ağırdır.
Buraya, Süleymaniye Kütüphanesi, Reisülküttâb, nr. 639’da bulunan müellif hattı yazma-
dan bir kısmı alınmıştır.
Ünitenin üçüncü metni, onsekizinci asrın son çeyreğinde Anapa Kalesine gönderilen
Ferah Ali Paşa’nın kâtibi olan Hâşim Efendi tarafından kaleme alınan ve kütüphane kata-
loglarına Ahvâl-i Anapa ve Çerkes ismiyle kaydedilen eseridir. 1781-1785 yılları arasını
ihtivâ eden eser, Anapa kalesi’nin inşası ve o civardaki kavimlerin bazı hallerinden bah-
seder. Ünitedeki kısım, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine Kitaplığı nr. 1564’de
bulunan nüshadan alınmıştır.
308 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.1.5
Anonim Tevârîh-i Âl-i
Osmân
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 309
Metin 8.1.4a-b
310 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.1.3a-b
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 311
Metin 8.1.2a-b
312 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.1.1a-b
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 313
icâleten âdem ta‛yin eylemekden murâdı bu mâdde /8.1.2.b/ olduğu haber alındı. Ancak,
mükâleme temâm olunca tarafeynden terk-i cidâl olunmak üzere söyleşilmişdi.
Velhâsıl ordu-yı humâyûn dahi Sofya menzilinden hareket ve Semendire’ye azîm alay-
lar ve mükemmel tedârükler ile nüzûl ve nehr-i Tuna ve Sava üzerlerine cisirler binâ ve
esbâb-ı ceng ü harb hâzır u müheyyâ olunup, Semendire menzilinde bir ay mikdârı ikāmet
olundu. Tabur dahi Peçi ve Beçkerek havâlîsinde tevakkuf eyledi. Sene-i mezbûre seferin-
de donanma-yı humâyûn askerinden mâ‛adâ yüzbinden ziyâde piyâde ve süvâri ve otuz-
bin kadar Tatar askeri müctemi‛ olup, gâh asâkir-i Tatar’dan ve gâh tavâ’if-i sâ’ireden ve
ale’l-husûs donanma-yı humâyûn kayıkları ile çete ve potera eksik olmayup, her bâr dil ve
kelle gelmekden hâlî olmayup ve bir def ‘a Tımışvar altında hayli ceng vâkı‛ olup, müretteb
ceng olsa belki bu mikdârı kâfir helâk olmak ve esîr alınmak tasavvur olunmazdı. Andan
Belgrad sahrâsına nüzûl olunup, Semendire ve Belgrad menzillerinde üç ay mikdârı meks
iktizâ eyledi. Te’hîre sebeb, dört milletin elçileri gelüp cem‛ olunca hayli müddet mürûr
eyledi. Ve Nemçe tarafindan mükâleme-i sulha Başvekîli Kandekiçki ta‛yîn olunup, esnâ-i
azîmetde kendüye damla marazı isâbet edüp, yerine mu‛temed âdem ta‛yîn olunca vâfir
zemân geçdi ve Varadin’e gelince niçe zamân eğlenüp, çok kīl ü kāl oldu. /8.1.3.a/
Evvelâ, “Devlet-i aliyyenin murahhas elçileri Budin’e, yâhud Pespirem varoşuna,
yâhud Tabura, hiç olmaduğu halde Ösek’e gelsünler. Kadîmden böyle olagelmişdir” de-
diler. Ve Devlet-i aliyye elçileri gelmezler ise, mutavassıt olan İngiltere ve Felemenk elçi-
leri Tabura gelmek üzere taleb eylediler. Niçe kerre âdemleri vardı geldi, aslâ sözleri isgā
olunmayup, “hudûd-ı İslâmiyyeden bir münâsib mahalle gelürler, yoğ ise Devlet-i aliy-
ye murahhasları gönderilmez. Bu bahâne ile ceng muradları ise, görüşmek hâzırımız” de-
nildi. Bi’z-zarûrî Varadin ile Belgrad arasında Karlofça nâm mahalde mükâleme olunma-
ğı ihtiyâr edüp geldiler. Ve tarafeynden mahall-i mezbûrda evler ve ahurlar binâ olunup,
mükâlemeye karâr verildi. Ve terk-i cidâl olunmayup, ancak Karlofça’dan kara tarafından
ondört sâ‛at ve Tuna kenârı Belgrad’a gelince emniyyet olunmak üzere söyleşilüp, rûz-ı
Kāsıma yirmi iki gün kalmışdı.
Devlet-i aliyye murahhaslarının yanlarına piyâde ve süvârî ikibin mikdârı asker ve
gediklü müteferrika ve çavuşdan müte‛ayyin âdemler koşulup, azîm alay ile Sava cisrin-
den ubûr etdirilüp ve yirmibeş gün mikdârı dahi meks olunup, şiddet-i şitâ hulûl etmek-
le, tavâ’if- i askere ceste ceste izin verilüp ve Belgrad kal‛asına kifâyet mikdârı /8.1.3.b/
muhâfazacı ta‛yîn olunup, vezîria‛zam hazretleri dahi avdet eylediler. Mükâleme-i sulh
yüzyirmi gün mikdârı mütemâdî oldu.
Tafsîli budur ki: Bu mahalde dokuz müte‛ayyin elçiler cem‘ olup Devlet-i aliyye tara-
fından Re’isülküttâb Râmi Mehemmed Efendi ve İskerlet-oğlu, Nemçe tarafından bir bü-
yük bir küçük iki elçi, Leh elçisi, Moskov elçisi, Venedik elçisi, İngiltere ve Felemenk ta-
rafından birer elçi, her biri müntehâb âdemler ve her biri kendü devletlerin siyânet eyle-
mek isterler. Husûsâ Moskov elçisi bir haşîn kâfir ve Venedik elçisi bir müteharrik ve lecûc
mel‛ûn, yirmi güne dek sözü bir yere koyup mükâlemeye mübâşeret olmağa imkân olma-
dı. Bir zemân “birbirimize ziyâfetler edüp def‛-i vahşet edelüm”. Bir eyyâm i‛tibâr kaydına
düşüp “merâsim üzere görüşelüm” dediler. Bir müddet “sene-i mâziyede mükâleme bir iki
sene mütemâdî olduğun” îrâd, bir vakit “bildüğümüz gibi olsun”, deyü murâd ve çok guft
u gû olup, kīl ü kāl, serhadd-i i‛tidâlden tecâvüz eyledi. Lâkin, Devlet-i aliyye murahha-
sı Re’isülküttâb Râmî Mehemmed Efendi bir reşîd ü âkıl ve bir racül-i kâmil olup, rizâ’en
li’llâhi te‛âlâ azîmet ve Devlet-i aliyyenin ırzını sıyânet edüp, bunların bî-hûde sözleri-
ne vücûd vermeyüp, ilkā-i ma‛kūl ve sevk-i makbûl ile ol seng-dilleri râm eyledi. Ba‛dehû
birbirlerinin /8.1.4.a/ yedlerinde olan temessüklerin görüp, ne vechile oldukların bil-
mek murâd eylediler. Devlet-i aliyye tarafından Re’îs Efendi’ye verilen murahhas fermân
bir kebîr âbâdî kağıd üzerine yazılmış ve tuğra-yı humâyûnu altun ile tezyîn olunmuş
ve sîmden bir zarf içine vaz‛ ve üzerine serâserden bir kîse ve dört ağır tuğra makraması
pûşîde ve bir müte‛ayyin âdemin eline verilüp ve bir muhtasarca alay tertîb olunup gön-
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 315
derildi. Nemçe tarafından istikbâl olunup, ta‛zîm ile alup çadırlarına getürüp, mefhûm-ı
humâyûnu ma‛lûm oldukdan sonra yine gönderdiler.
Kendülerden dahi murahhas oldukları temessükleri taleb olundukda, keferenin
ahvâli ma‛lûm, çârçûbe kâğıdına yazılmış ve frengî mum ile mühürlenmiş birkaç par-
ça kâğıdları gönderdiler. Hatta mutavassıt olan İngiltere elçisi Devlet-i aliyye murahhas
fermânı böyle unvân ile gönderildiğinden hicâb edüp, bir boyama makrama içine dol-
durup gönderdi. Hele anların kâğıdları dahi terceme olunup, mefhûm ma‛lûm oldukdan
sonra, Re’îsülküttâb Mehemmed Efendi mahsûs mükâleme içün cümlenin arasında bir
münâsib mahalde mükellef çerge kurup pâk düşmüşler idi. Her gün ol çergeye cem‛ olup
mükâlemeye mübâşeret olundu. Bu arada vâkı‛ olan mükâleme ve kat‛ olunan hudûd ve
yazılan ahidnâmeler mefhûmlarına gereği gibi vâkıf /8.1.4.b/ olmak müşkildir. Ancak,
li’llâhi’l-hamd me’mûlden ziyâde, dört millet ile gālibâne sulh olunup temessükleri alın-
dı ve 1110 şa‛bânının yirmi ikinci günü Re’îsülküttâb Râmî Mehemmed Efendi Edirne’ye
dâhil ve Kadın-karyesi’nde Defterdâr Mustafa Efendi ve sâ’ir a‛yân-ı devlet istikbâl edüp
ikrâm eylediler. Ve dört milletin dahi memhûr temessükleri kendüleri ile ta‛yîn olunan
gediklü ağaların ellerine verilüp alay ile şehre dâhil ve vezîria‛zam sarâyına nüzûl olunup,
ertesi şeyhülislâm efendi ve vezîria‛zam hazretleri, re’îs efendi ve Baş-tercemân İskerlet-
oğlu ile rikâb-ı humâyûna varılup, temessükleri teslîm ve kürkler ilbâs olundu.
Mutavassıt olan İngiltere ve Felemenk elçileri Belgrad’da kalmışlar idi. Temessük-
leri makbûl-i humâyûn olduğun müş‛ir nâme-i humâyûn yazılup, Dîvân-ı humâyûn
kâtiblerinden Firdevsî Efendi ile Belgrad’a irsâl ve Nemçe çâsarı tarafından dahi altı
gün mukaddem nâmesi Belgrad’a dâhil olmağla, mutavassıt elçiler ma‛rifetiyle nâme-i
humâyûn verilüp, çâsarın nâmesi alınup, mutavassıtların hidmetleri temâm olmağla, av-
detlerine izin verildi. Sirem ve sâ’ir ol havâlînin hudûdu kat‛ı ve alâmet vaz‛ olunması Belg-
rad Muhâfızı Vezîr Ali Paşa’ya tefvîz ve tahrîri içün sâbıkā Anadolu /8.1.5/ Muhâsebecisi
Sâmi İbrâhim Efendi’ye ve Bosna hudûdu kat‛ı, muhâfızı Vezîr Halil Paşa’ya sipâriş ve
tahrîrine sâbıkā Başbâkī kulu Osman Ağa me’mûr, Leh hudûdu ahvâli Kırım Hânı Devlet
Giray ma‛rifetleriyle Özü Muhâfızı Vezîr Yusuf Paşa’ya fermân olundu. Ve Mora hudûdu
kat‛ı Eğriboz Muhâfızı İsmâil Paşa’ya tefvîz olundu.
Hamden li’llâhi te‛âlâ, milel-i Nasârâ ile sulhün fâ’idesi ve bu emr-i azîmin semere-
si küllîdir. Ukalâ demişlerdir ki, memleket ceng ile alınur, ammâ sulh ile zabt olunur.
Hazret-i Âdem’den Hazret-i Muhammedü’l-Mustafâ salla’llâhü te‛âlâ aleyhi vesellem haz-
retlerinin zemân-ı şerîflerinde ve ale’l-husûs zuhûr-ı Devlet-i âl-i Osmâniyye’den bu vak-
te değin zabt olunan memâlik gâh ceng ve gâh sulh ile nizâm verilmiştir. Zîrâ re‛âyâ ve
berâyâ -ki vedâyi‛-i Hâlıku’l-berâyâdır- her vakitde re‛âyâ pây-mâl-i asâkir-i deryâ-misâl
olmamak içün, sulh hayırlu olduğunda iştibâh yokdur. Millet-i sâ’irenin bir tarafdan düş-
meni zuhûr etse iki sene cenge tahammülü olmayup, be-her-hâl sulh olurlar.
El-hamdü li’llâhi te‘âlâ, Devlet-i aliyye mü’eyyed min-indi’llâh olmağla, taraf taraf
zuhûr eden düşmenlerine cevâb verüp, gālibâne sulh olmak kā‛ide-i külliyyeleridir. Ale’l-
husûs, El-küfrü milletün vâhideh mefhûmu üzere cevânib-i erba‛adan hücûm edüp, düş-
menler kendüleri sulha tâlib olup, ibrâm u ilhâh eylediler. Ed-dâllü ale’l-hayri kefâ‛ilihî
medlûlü üzere, bu hidmetde bulunanlar ecr-i azîme nâ’il olmuşlardır.
(Anonim Osmanlı Tarihi (2000). Nşr. Abdülkadir Özcan. Ankara)
316 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
dan önce birkaç defa görüşülüp netice vermediğinden kalmıştı. Feyz ve bereket vermesi
sonsuz olan Allâh, bir işin olmasını isterse sebeplerini de yaratır. Vezir Hüseyin Paşa, 109
senesinde sadrazamlık mührüne ulaştığında, kendisi tarafından hiç üzerinde durulmadı-
ğı halde ve sefer hazırlıklarıyla uğraşırken, Avusturya tarafından İngiltere ve Hollanda kı-
ralları aracılığıyla barışa önem verilerek, İstanbul’da oturan elçilerine ardı ardına haberler
göndererek, böyle değerli bir vezirin zamanında hayırlı bir iş yapmaya çalışmak ve dikkat
etmek için çok uyarılarda bulunup pek yapıştılar.
Adı geçen vezir, merhum Köprülü Mehmed Paşa’nın kardeşi Hasan Ağa-oğlu Hüseyin
Paşa’dır ki, Osmanlı Devletinde bir çok hizmetlerde kullanılmış olup, Sultan Mehmet Han
Allâh’ın bağışlaması ve rahmeti üzerine olsun zamanında önce kendisine beylerbeyilik ile
Şehrizol eyaleti ihsan edilmiş, daha sonra Boğaz-hisarı muhafazasında bulunduğu sıra-
da vezirlik verilip iki defa İstanbul’da kaymakam olmuş ve kaptanlığı günlerinde Sakız’ın
fethini başardığından başka, Belgrad muhafazasında yiğitçe hareket, tedbirli bir şekilde
ülkeyi korumak ve akıllıca hizmetlerde bulunmuş, soyunun hıristiyan milletler arasında
çok kıymeti bilinip işlerin olması vakitlerine bağlıdır manası üzre aracı olan elçiler pek ya-
pıştılar. Ve her ne önerildiyse yapacaklarına söz verdiler. Herkese danışılıp ve birkaç defa
konuşuldu. Şer‛î bakımdan devlete ve dine hayırlı olan işe girişmek üzre karar ve barışa
izin verildi. Aracı olan elçilerin kağıtları ile İngiltere elçisinin kethüdası yerinde olan ka-
fir Avusturya ve oradan İngiltere Kralına varıp, adı geçen kral aracılığıyla başlanmak üzre
haber getirdi. Avusturya Kayzeri, Venedik cumhuru, Moskova Çarı, Leh Kralı ile bir defa-
da barış yapılması arzu edilip, belge istemeleriyle, ikinci defada, açıklandığı üzere izin ve-
rilip sonrasında çok sayıda asker ve hazırlık ile Vezirazam Hüseyin Paşa, Edirne ovasın-
dan hareketle Belgrad’a doğru gitti. Kırım Hanı Selim Giray da bu rehberi zafer olan sefe-
re katılmışlardı. Sofya konağına inildiğinde Avusturya Kayzerinin mühürlü kağıdı ile ba-
rış görüşmesine elçiler çıkarıp Osmanlı Devleti’nden de elçiler istendiğinden, Padişahın
yüce ve ulu hattıyla, Reisülküttap Ramî Mehmet Efendi elçi ve Baştercüman İskerletoğlu
Aleksandra devlet sırlarını bilen elçi olarak yanına koşulup aracı olan İngiltere ve Hollan-
da elçileri ile padişah ordusundan önce Belgrad’a gönderildi.
Gerçi üç aya kadar konuşulmaya başlanmadı, fakat önceden elçiler atanmamış olsa,
görüşmeler ve barış gelecek seneye kalacağından, tekrar asker toplayıp sefer hazırlıkla-
rı yapmak gerekecekti. Avusturya Kayzeri, padişah ordusuna mektup gönderip acele et-
mesinin sebebi ise şu idi: Moskova Çarı, bu işin iptal edilmesini isteyip kendisinin bizzat
Viyana’ya gelmek üzere olduğunu haber almışlar. Eğer engel olmak isterse, “biz belge ver-
dik, bundan sonra geriye dönmek olmaz” demek için acele etmişler. İşin gerçeğinde, Mos-
kova Çarı Viyana’ya gelip engel olmak istediğinde cevap verip görüşme için çabucak adam
tayin etmekteki maksadının bu olduğu haber alındı. Ancak, görüşmeler tamamlanıncaya
kadar iki tarafın savaşmayı bırakacaklarına dair anlaşılmıştı.
Sözün kısası, Padişah ordusu, Sofya konağından hareket ve Semendire’ye büyük alay-
lar ve noksansız hazırlıklar ile kondu. Tuna ve Sava nehirleri üzerine köprüler yapılıp sa-
vaş ve harb önlemleri alınıp hazırlanarak Semendire menzilinde bir ay kadar oturuldu.
Tabur da Peçi ve Beçkerek civarında bekledi. Bu seneki seferde, donanma askerinden
başka yüz binden fazla yaya ve atlı ve otuz bin kadar Tatar askeri toplanıp, bazan Tatar
askerlerinden ve bazan diğerlerinden ve özellikle de donanma kayıkları ile çete ve akın-
lar eksik olmayıp her defa esir ve kelle gelmekden geri kalınmazdı. Bir defa Tımışvar al-
tında epey çarpışma olup, düzenli savaş olsaydı bu kadar kafirin ölmesi ve esir alınma-
sı düşünülemezdi. Ondan Belgrad ovasına konulup, Semendire ve Belgrad konaklarında
üç ay kadar beklemek gerekti. Dört milletin elçilerinin gelip toplanmasına kadar çok süre
geçmesi ertelemeye sebep oldu. Avusturya tarafından barış görüşmesine atanan Başve-
kil Kandekiçki, giderken damla hastalığına yakalandığından yerine güvenilir bir kişi ta-
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 321
yin edilinceye kadar epey vakit geçti. Varadin’e gelinceye kadar da epey zaman eğlenip
çok lakırdı oldu.
Önce, “Osmanlı Devleti’nin ruhsatlı elçileri Budin’e, yahut Pespirem varoşuna, veya
Tabura, hiç olmazsa Ösek’e gelsinler. Eskiden böyle olagelmiştir” dediler. Osmanlı Devle-
ti elçileri gelmezlerse aracı olan İngiltere ve Hollanda elçilerinin Tabura gelmesini istedi-
ler. Bir çok defa adamlar varıp geldiler. Asla sözleri dinlenmeyip, “İslam memleketi sını-
rından bir uygun yere gelmezlerse Osmanlı Devleti elçileri gönderilmez. Bu bahane ile sa-
vaşa girmek isterlerse görüşmeye hazırız” denildi. Mecburen, Varadin ile Belgrad arasında
Karlofça adındaki yerde görüşmeyi kabul edip geldiler. İki taraftan, adı geçen yerde evler
ve ahırlar yapılarak söyleşmeye karar verildi. Mücadele terk edilmeyip sadece Karlofça’nın
kara tarafından on dört saat ve Tuna kenarından Belgrad’a varıncaya kadar olan yerler gü-
venli bölge olmak üzre anlaşıldı. Kasım günlerine yirmi iki gün kalmıştı.
Osmanlı Devleti elçilerinin yanına yaya ve atlı iki bin kadar asker ve gedikli mütefer-
rika ve çavuşdan tayin edilmiş adamlar koşulup, büyük bir alay ile Sava köprüsünden kar-
şıya geçirilip yimi beş gün mikdarı beklenildi. Şiddetli kış gelip çattığından asker taifeleri-
ne parça parça izin verildi. Belgrad kalesine yeteri kadar muhafazacı atanarak Veziriazam
hazretleri de döndüler. Sulh görüşmeleri yüz yirmi güne kadar uzadı.
Ayrıntısı budur ki: Bu yerde atanmış dokuz elçi toplandı. Osmanlı Devleti tarafın-
dan Reisülküttap Ramî Mehmet Efendi ve İskerlet-oğlu, Avusturya tarafından bir büyük
bir küçük iki elçi, Polonya elçisi, Rus elçisi, Venedik elçisi, İngiltere ve Hollanda tarafın-
dan birer elçi. Her biri seçilmiş adamlar ve her biri kendi devletlerini korumak isterlerdi.
Özellikle Rus elçisi bir katı kafir ve venedik elçisi bir kışkırtıcı ve çok çekişmeci lanetlen-
miş olup, yirmi güne kadar sözü bir araya getirip de görüşmelere başlamak mümkün ol-
madı. Bir zaman, “birbirimize ziyafetler verip yabanîliğimizi giderelim”; bazı günler şe-
ref derdine düşüp, “resmî bir şekilde görüşelim” dediler. Bir müddet, “geçen senelerde gö-
rüşmelerin bir iki sene uzadığını” söylediler; bir vakit, “bildiğimiz gibi olsun” diye iste-
yip çok dedi kodu olup, laf ölçü sınırını aştı. Ancak, Osmanlı Devleti elçisi, Reisülküttap
Ramî Mehmet Efendi, istikametli, akıllı ve olgun bir adam olup yüce Allâh’ın rızası yolun-
da giderek Osmanlı Devleti’nin namusunu koruyup, bunların boş sözlerine meydan ver-
meyip, akla yatkın olanı ortaya koyup, kabul edilebilir tarafa yönlendirerek o taş kalblere
boyun eğdirdi. Ondan sonra birbirlerinin ellerinde olan belgelerini görüp ne şekilde ol-
duğunu bilmek istediler. Osmanlı Devleti tarafından Reis efendi’ye verilen elçilik fermanı
bir büyük ipekli kağıda yazılmış ve padişah tuğrası altınla süslenmişti. Gümüşten bir zarf
içine konup üzerine ipek-gümüş karışımı kumaştan bir kese ve dört ağır tuğra örtüsü ge-
çirilip, belirli adamın eline verilip küçük bir tören düzenlenerek gönderildi. Avusturya ta-
rafından karşılanıp saygıyla alarak çadırlarına götürdüler. Yüce manası anlaşıldıktan son-
ra geri gönderdiler.
Kendilerinden de, elçiliklerine dair temessükleri istendiğinde, kafirlerin durumları bi-
linmektedir, çerçeve kağıdına yazılmış ve frenk mumuyla mühürlenmiş birkaç parça ka-
ğıt gönderdiler. Hatta aracı olan İngiltere elçisi, Osmanlı Devleti elçilik fermanı böyle un-
van ile gönderilmesinden utanarak, bir boyama örtü içine doldurup gönderdi. Onların ka-
ğıtları da tercüme olunup manası anlaşıldıktan sonra, Reisülküttap Mehmet Efendi, özel
görüşme için uygun bir yerde, güzel döşenmiş bir çadır kurup herkesin arasında aziz ol-
muştu. Her gün o çadırda toplanarak görüşmelere başlandı. Burada yapılan görüşme ve
kesilen sınır ve yazılan andlaşmaların içeriklerini tam olarak bilmek kolay değildir. An-
cak, Allâh’a şükür, umulanın üzerinde dört millet ile galibâne barış yapılıp belgeleri alın-
dı. 1110 Şabanı’nın yirmi ikinci günü Reisülküttap Ramî Mehmet Efendi Edirne’ye girdi.
Kadın köyünde Defterdar Mustafa Efendi ve diğer devlet ileri gelenleri karşılayıp ihsanda
bulundular. Dört milletin mühürlü temessükleri de kendileri ile tayin edilen gedikli ağa-
322 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
ların ellerine verilip törenle şehre girip veziriazam sarayına konuldu. Ertesi gün, Şeyhülis-
lam Efendi ve Veziriazam hazretleri, reis efendi ve Baş tercüman İskerlet-oğlu ile Padişah
huzuruna varıp temessükleri teslim ettiklerinde kendilerine kürkler giydirildi.
Aracı olan İngiltere ve Felemenk elçileri Belgrad’da kalmışlardı. Belgelerinin Padişa-
hın makbulü olduğunu gösteren mektup yazılıp, Divan katiplerinden Firdevsî Efendi ile
Belgrad’a gönderildi. Avusturya Kayzeri’nin mektubu da altı gün önce Belgrad’a geldiğin-
den aracı elçiler vasıtasıyla Padişah mektubu verilip Kralın mektubu alındığından, aracı-
ların hizmetleri tamamlanmakla dönüşlerine izin verildi. Sirem ve diğer o civarın sınırla-
rının kesilip işaretler konulması Belgrad muhafızı Vezir Ali Paşa’ya verilmiş ve sayımı için
daha daha önce Anadolu Muhasebecisi Sami İbrahim Efendi’ye, Bosna sınırının kesilme-
si, muhafızı Vezir Halil Paşa’ya ısmarlanmış ve sayımına önceden Başbaki kulu olan Os-
man Ağa memur edilmiş, Polonya sınırının durumu Kırım Hanı Devlet Giray aracılığıy-
la Özü Muhafızı Vezir Yusuf Paşa’ya emredilmişti. Mora sınırının kesilmesi Eğriboz Mu-
hafızı İsmail Paşa’ya verildi.
Yüce Allâh’a şükür, Hıristiyan milletleri ile barışın faydası ve bu büyük işin faydası çok
geniştir. Aklı olanlar demişlerdir ki, memleket ceng ile alınır amma barış ile elde tutulur.
Hazret-i Adem’den Hazret-i Muhammed Mustafa –yüce Allâh’ın salat ve selamı üzerine
olsun- hazretlerinin ve özellikle Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışından bu vakte kadar ele
geçirilen ülkelere bazan savaş bazan da barış ile düzen verilmiştir. Zira halkın, -ki insanla-
rın yaratıcısının emanetleridir- her vakit denizler gibi askerlerin ayakları altında çiğnen-
memesi için barışın hayırlı olduğunda şüphe yoktur. Diğer milletlerin bir taraftan düş-
manları ortaya çıksa iki sene savaşa güçleri yetmeyip her ne olursa olsun barış yaparlar.
Yüce Allâh’a şükürler olsun ki, Osmanlı Devleti Allâh tarafından kuvvetlendirildiğin-
den her taraftan ortaya çıkan düşmanlarına karşılık vererek galip gelmişcesine barış yap-
mak her zamanki usullerindendir. Özellikle, küfür tek millettir manası üzre dört yandan
hücum eden düşmanların kendileri barışı isteyip bu hususta bıktırırcasına ısrar ettiler.
Hayra vesile olan yapan gibidir anlayışı üzre bu hizmette bulunanlar büyük bir sevaba
ulaşmışlardır.
fütûr fu‛ûl
gayret Fa‛let
Bezl Fa‛l
Azîmet Fa‛îlet
Ri‛âyet Fi‛âlet
Sa‛âdet Fa‛âlet
Haber Fa‛al
Hıfz Fi‛l
Hidmet Fi‛let
Sulh Fu‛l
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 323
Sülâsî mücerred masdar ism-i fâ‛illeri
Âkıl
Bâ‛is
Mâni‛
Hâzır Fâ‛il
Vâkı‛
Kâfir
vâfir
Meşgūl (şugl)
Mesfûr (sifr)
Meşrûh (şerh) Mef‛ûl
Memhûr (mühr)
Makrûn (karn)
İrsâl İf‛âl
Tedârük Tefâ‛ul
İttifâk İfti‛âl
Mübâşeret Mufâ‛ale(t)
Ta‛lîk Tef‛îl
İ‛tibâr İfti‛âl
Tenbîh Tef‛îl
İstihdâm İstif‛âl
Ta‛ahhüd Tefa‛‛ul
Muvaffak
murahhas Mufa‛‛al (tef‛îl)
Mukaddem
Mu‛temed Müfte‛al (ifti‛âl)
324 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Mimli masdarlar
Meymenet
İbâd Fi‛âl
Memâlik Mefâ‛il
Esbâb Ef‛âl
Esrâr Ef‛âl
Tavâ’if Fevâ‛il
Ukalâ Fu‛alâ
İsm-i mekân
Mahall
Sıfat-ı müşebbehe
Haşîn
Reşîd
Arapça tamlama:
El-hamdü li’llâhi te‛âlâ ( hamd, Allâh ve te‛âlâ ile), Övgü ve hamd yüce Allâh içindir
Ale’l-husûs (alâ ve husûs ile), husûsiyle, özellikle
B- Farsça yapılar
Atıf vavıyla yapılan birleşik isim:
Sulh u salâh
Harb ü kıtâl
İbrâm ü ilhâh
İsim tamlaması:
Tavâ’if-i asker
A‛yân-ı devlet
Mükâleme-i sulh
Sıfat tamlaması:
Memâlik-i mahrûsa
Devlet-i aliyye
Sefer-i zafer-rehber
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 325
Zincirleme tamlama:
Taraf-ı düşman-ı dîn
Cülûs-ı humâyûn-ı meymenet-lüzûm
Cenâb-ı Feyyâz-ı mutlak
Hatt-ı humâyûn-ı şevket-makrûn
b) Aşağıdaki metinde geçen Arapça cem‛ kelimeleri bularak hangi vezinden olduklarını ve
müfredlerini gösteriniz
“Hamden li’llâhi te‛âlâ, milel-i Nasârâ ile sulhün fâ’idesi ve bu emr-i azîmin semeresi küllîdir.
Ukalâ demişlerdir ki, memleket ceng ile alınur, ammâ sulh ile zabt olunur.”
d) Metinde geçen aşağıdaki terkîblerin hangilerinin Arabî, hangilerinin Farisî usulle yapılan
izafetler olduğunu gösteriniz.
“İbâdu’llâh, minvâl-i meşrûh, terk-i cidâl, ale’l-husûs, nefsü’l-emr, mükâleme-i sulh”
Metin 8..2.3a-b
Ahmed Resmî Efendi, Halîkatü’r-Rüesâ
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 327
Metin 8.2.2a-b
328 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.2.1a-b
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 329
neşîdiyle zebânzed ve yüz elli hudûdunda menâsıb-ı dîvâniyyeden riyâset vekâletine dek
musa‛‛ad ve mümecced olan oğlu Nûh Efendi’den sonra hâlâ ketebe-i dîvândan ba‛z-ı
ahfâd-ı sa‛âdet-nijâdı mevcûddur.
(Ahmed Resmî Efendi, Halîkatü’r-rü’esâ)
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 331
meâliyle Nedîm-i zarif gibi terennüm ederek akranları arasında benzeri nadir, güzel
eserleri aşikar bir kişi olmak üzere Raşid Efendi ve Osman-zade Efendi biyoğrafisini
yazmışlardır.
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 337
Mimli masdarlar
Masraf Mef‛al
Maslahat Mef‛alet
Mağfiret Mef‛ilet
mahmidet Mef‛ilet
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 339
Sülâsî mezîdün-fîh masdarlar
Temyîz
Tef‛îl
Tahsîl
İmtiyâz
İfti‛âl
İktisâb
Müsâ‛ade
Mufâ‛ale
Musâlaha
İstihdâm İstif‛âl
İkrâm İf‛âl
İnfi‛âl İnfi‛âl
Cem‛-i mükesser
Me‛ârif Mefâ‛il
Umûr Fu‛ûl
Eş‛âr Ef‛âl
Vüzerâ Fu‛alâ
Menâsıb Mefâ‛il
Fezâ’il Fe‛â’il
340 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.3.3a-b
Haşim Efendi, Ahvâl-i Anapa ve Çerkes
342 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Metin 8.3.2a-b
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 343
Metin 8.3.1a-b
344 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Elbetde ol kadar asker içinde puhte ve nâ-puhte dahi mevcûd olup vehhâm olanla-
rı hâle vâkıf olmayup, derûn-ı kal‛ada mevcûd bulunduğu sûretde serâsime-i deryâ ile tîz
elden teferrüs idemeyecekleri karînesiyle tedbîr olundu. Ve bu aralıkda top sadâsını işi-
den kabâ’ilden vâfir süvârî vürûd idüp lisânları üzre “hoşâ pesû, tâğa pesû” ya‛nî, “hoş gel-
diniz, safâ geldiniz” deyü mihmân-nevâzîleri esnâsında /8.3.3 b/ temâm-ı vakt-i farzdır,
Hakkā ki, müdârâ idüp hüsn-i sûret ile silsile-bend ü teshîr oluna. Ve zemân-ı karîbde
tevâbi‛ât-ı aliyyeleri dahi kānûn ve esrârlarına tahsîl-i vukūf ile mecmû‛una gālib ola-
lar. Ancak, şimdiki hâlde işbu zikr olunan şerâyit üzre amel ve hareket olunmak re’y-i
savâbdır deyü ifâde ve tebyîn ve takrîrine netîce virdi. Muşârun-ileyh pesend ü âferîn ve
meyânelerinde sebkat iden kelâm-ı âkıbet-hayr-encâmı bir ferde ifşâ itmemek ve ketmin-
de ni‛met ve ifşâsında vehâmet der-kâr idüğünü te’kîd ve ihsân-ı atıyye ile mesrûr ve hal-
vet temâm olup hânesine i‛âdeye ruhsat virildi.
(Hâşim Efendi. Ahvâl-i Anapa ve Çerkes)
“Yaratıcının yardım ve ihsanıyla bu işler çocuk oyuncağı türünden olup ancak, dolu
heybelere ve bol mikdarda gümüş para harcanmasına bağlı olarak mümkün olacağı karar-
laştırılmıştır.” dediğinde padişahın yüksek müsaadeleri layık görüldüğünden ağzını aça-
rak anlatmaya başladı.
Birinci olarak : Soğucak kalesi denilen yer Kızkulesinden büyükçe bir palankadır. Ve
içindekiler, ağa ve kethuda ve bayrakdar ve neferler ve imam ve müezzin ve cemaat, top-
lam yirmi dört kişiden ibarettir. Ve onlar da son derece çaresiz olduklarından ve bir tara-
fa göçmeye güçleri yetmediklerinden kalmışlardır. Bu şekilde vezirler ve yanlarında olan
asker sınıflarının ikametleri için öncelikle bir saray yapılması ve yeniden ev ve kışla kuru-
lup inşa edilmesi ve bu yapılara gerekli levha, kiremit, tuğla, çivi, ham demir gibi önemli
şeylerin yazılı olduğu dafter gereğince İstanbul’dan ve Sinop’tan satın alınarak birlikte So-
ğucağa nakledilmesi lazımdır.
İkinci : Bin kişinin yiyecekleri için bir senelik un, peksimet ve tuz verilmesi lazımdır.
Üçüncü : Allah’ın inayeti ve hükümdarın yüce talihi ile zikr edilen hizmeti istenilen
şekilde eda etmek ve düzenlemek için ziraat ve çiftçilik öğretilmesi de gerekli olduğundan
tohum için defter gereğince buğday verilmesi lazımdır.
Dördüncü : Anılan yerde şu anda değirmen bulunmadığından un öğütülmesi için
şimdilik yüz çift el değirmeninin Cebehane-i amireden verilmesi lazımdır.
Beşinci : Soğucak kalesinde işe yarar top ve cephane olmadığından altı takım iyisin-
den sürat topu, cephane arabası, koşumları, top gülleleri ve hartoçluk şalıyla; birkaç takım
balyemez, havan, humbara ve diğer malzemeler; bir sürat üstadı kalfası, iki bin kazma, kü-
rek ve ıhlamur ipi, küfe, şaranpo çivisi ve diğer önemli şeyler defter gereğince Cebehane-i
amireden verilmesi lazımdır.
354 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Altıncı : Belli mikdarda marangoz, duvarcı, iki ocak demirci, taşcı ve adı geçenlerin
örs, çekiç, kürek ve taşçı takımları verilmesi lazımdır.
Yedinci : Allâh’ın yardımı ile, şu anda bu güçsüzün dairesinde altı-yedi yüz kişi acı-
tatlı zamanlarda yanımda olan uyumlu ve vefâlı adamım var. Ancak, adı geçen ulusa galip
gelmek için birbiri arkasından asker gönderilmesi gerekir. Bu şekilde Tokat, Turhal, Sivas,
Amasya, Niksar, Gerze ve Sinop civarından bin nefer isimleri deftere kayıtlı yamaklar bu-
lunup bir senelik ulufeleri geldikleri anda verilmelidir.
Sekizinci : Dergah-ı âlî yeniçerilerinden bir tabur, bir Yeniçeri Ağası vekili olsun. O
da, bu fakir kişinin hizmetinde olan Mataracıbaşımıza iş gereği yüz yirmi akçe yevmiye ile
Turnacıbaşılık verilmesi gerekir.
Dokuzuncu : Hassa silahşörlerinden ihtiyar Gürcü Süleyman Ağa, Bina emini olup
hala yanımda olan asker ile arkadan gelen askerin günlük yiyeceklerini vermesi için adet
olarak Nüzül emini olsun. Ve idare için başkaca akçe verilsin. Ve işini tamamladıktan son-
ra İstanbul’a gelip defterini versin ve yaptıklarını anlatsın.
Onuncu : Allâh’ın yardımı ile emrolunduğum yere ulaştıktan sonra, insan ihsanın kö-
lesidir manası üzre, kabilelerden yanımıza gelenlerin gönülleri alınarak iltifat olunup, fa-
kat paraya değer vermediklerinden kalblerinin kazanılması için zevklerine ve yaradılışla-
rına uygun hediyeler verilmesi gerekir. Bu defterde yazılı olan tatar yayı, altın ve sim kak-
ma abaza tüfeği, gediz kirpası, çeşitli kaba boğası, ladik basması çit, meşin, sahtiyan, sim,
kılabdan, iğne, terzi yüzüğü, tarak, çubuk kurşunu, çakmak taşı ve kırmızı çukanın devlet
tarafından satın alınması ve bize verilmesine gayret edilmeli.
On birinci : Bütün malım, hükümdarımızın yüce koruyuculuğunda toplanıp birikti-
rilmiştir. Fedadır. İstanbul’dan adı geçen yere gittiğim andan işleri tamamlamama kadar
bir yerden bir para alınmayıp ihsanın bolluğuna muhtaçtır. Şu halde, benim malımdan
başka Devlet hazinesinden beş yüz kese akçe yardım ve ihsan buyurulması.
On ikinci : Asker alımında kolaylık için, arpalık olarak Ankara sancağının verilmesi
ve has olarak Tombasar voyvodalığının verilmesi ve ihsanıyla gönlümüzün hoş tutulması.
On üçüncü : İşler gereği, ihsanları daimî olan Devlet-i aliyye’ye yaraşır veya uygunsuz
dilekçe yazdığımda yazının yukarısına çekilmiş olan ….. işaretinin içinde nokta olduğun-
da izin verilmeyip, dilekçeyi taşıyan kişi kim olursa olsun, bir yolunu bularak savılmalı ve
nokta olmadığında isteğine müsaade olunmalı.
On dördüncü : Yukarda söylendiği şekilde kulunuzun isteği olan zahireler, top ve cep-
hane malzemeleri ve hediyelerin yüklenmesi için Tersane-i amirede bulunanlardan bü-
yük bir kalyon donatılıp hazırlatılarak, askerimle geldiğimde ayağının tozu ile Boğaziçin-
de Beykoz önünden bindirilip ve gerekenlere giydirilmek için çeşitli hil‛atler satın alınıp
hazırlanması hususunda veli nimetimizin yüce müsaadeleri layık görülür ise bu konular-
da emir ve buyruk Efendimiz hazretlerinindir diye görüşlerine ve tedbirlerine son verdi.
Adı geçenin anlattığına nazaran iş görmesi umulduğundan ve saydığı her bir madde pek
lüzumlu olduğundan talebine uygun olarak istediklerine izin verilmiştir. Ve kalyon hazır
iken Adı geçen İzmit’e varıp adamlarını toplamış ve bahşişlerini vererek düzenlediği şe-
kilde birbiri ardına İstanbul’a göndermiş ve askerin arkasından kendi de takip etmiş ve se-
fer zaferin vesilesidir manası üzre bir çok unvan ve şan ile Beykoz meydanında kurulan or-
dusuna katılarak oturmuştu. Üç gün içinde bazı lüzumlu şeylerin satın alınması için hiz-
metçilere izin ve müsaade olundu. Dördüncü gün bismillâhi mecrâhâ ve mürsâhâ bereke-
tiyle padişah kalyonuna bütün malzeme ve askerler ulaştırıldıktan sonra zafer ve galibiyet
rüzgarı gönderen Allâh’ın yardımıyla halat ve demir alınıp Kavak hisarı kaleleri önünden
sevinç topları atarak çıkıp emin bir şekilde Sinop limanına girip kale önüne demir attılar.
Daha önce bahsedilen kereste ve diğer malzemeyi satın alarak yükleyip demir alarak kısa
sürede Soğucak kalesinin büyük limanına demir atıldı.
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 355
mırıldanmasıyla ortağı olmayan Allâh’a yakarışa arkadaş ve ölümsüzlük diyarına göç et-
meyi beklediklerini gözleriyle görmüşler. Bu güçsüzlerin çok elemli hüzünlerini anlat-
malarından, sonları hayır olan durumlarının mahiyeti malumları olduğunda bu çaresiz-
lerin içine düştükleri sıkıntı ve zorluklara güzel istekleriyle kendilerinin de düşebileceği-
ni ve veli nimetleri uğruna canlarını hemen feda edebilecekleri gerçeğini anlayıp, ağlayıp
sızlamalarını ve hararetlerini yatıştırdıktan sonra, Şeyh’in uyarısı üzre adı geçenden baş-
kasına sırlarını anlatmamaları için yemin alıp ve ağzı sıkı kalmalarını yineleyip berkit-
tiler. Sonra kale kapısı aralığında olan bayrakları dikip açtılar ve hazır olan birkaç topu
da ateşleyerek padişah kalyonunda olanlara şamata verdiler. Sanki, kale halkı yanlışlık-
la top atmamışlardı. Gözleyenler, açılan bayraklardan büyük bir topluluk olduğunu zan-
nederek ve her biri hayal ettikleri üzre, serhad ve şehir sanarak, banyo yapmak ve tıraş
olmak ve kale halkına yiğitliklerini göstermek düşüncesiyle giysi ve silahlarını düzenle-
yip alay göstermeye hazırlandılar. Kale içine gönderilen kişiler her ne kadar zorlukla sı-
nanmışlar ise de doğru adı geçen Paşanın huzûruna girip, ayrı mertebelerde oldukların-
dan her biri gördüklerini açık bir şekilde anlatmışlar. Bu anlatılandan sonra, hiç kimse-
nin çıkışına izin verilmeyip, açlık hastalığından yatağa düşen çaresizlere biraz çorba, ek-
mek ve kahve yedirip tedavi etmeleri için, sadece daha önce durumu öğrenenlerin elleri-
ne bir mikdar yiyecek verildi ve yanlarına tecrübeli adamlar katıldı. Ve kalede kalıp geri
dönmemeleri için uyarılıp yeniden kaleye gönderildiler. Bir saat geçtiğinde Mühürdarı-
nın, yanına seçtiği adamlar koşularak takip olundu. Bir saat daha sonra, Enderun çuka-
darı, güvendiği kişilerle gönderildi.
Elbette o kadar asker içinde tecrübelisi de tecrübesizi de bulunup, çok kuruntulu olan-
ları durumu anlamayıp, kale içinde bulunduğu surette deniz sersemliği ile çabucak kav-
rayamayacakları düşüncesiyle tedbir alındı. Bu arada top sesini işiten kabilelerden bir çok
süvari gelip kendi dilleriyle “hoşâ pesû, tâğa pesû” yani, “hoş geldiniz, safâ geldiniz” diye
misafir-perverlikleri sırasında farz vakti tamam olup,
Gerçekten, yüze gülerek güzel bir şekilde (gönülleri) zincire vurulup ele geçirilme-
li. Yakın zamanda size tabi olanlar da kanunlarını ve sırlarını iyice öğrenirlerse hepsi-
ne galip gelirler. Ancak, şu anda bu saymış olduğumuz şartlara göre davranıp hareket
etmek doğru görüştür, diye ifade edip açıklayarak konuşmasına son verdi. Adı geçen
Paşa, beğenip takdir ederek, aralarında geçen ve sonu, nihayeti hayır olan sözü kimse-
ye açık etmemesini ve bunun saklanmasında nimet ve açıklanmasında tehlike aşikar ol-
duğunu vurgulayıp, ihsan hediyeleri ile sevindirdi. Görüşme sona ererek evine dönme-
sine izin verildi.
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 357
İsm-i mekân
Mel‛abe mef‛ale
Sıfat-ı müşebbehe
Kebîr, kalîl, za‛îf, hazîn, velî, karîb
İsm-i tafdîl
Elzem, a‛lâ
İsm-i âlet
Mismâr Mif‛âl
Mihakk mif‛al
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 359
Arapça tamlama:
Bi’l-maiyye, ma‛lûmü’l-mıkdâr
Li-ecli’l-idâre, hesbe’l-umûr
Ba‛de’l-îsâl
B- Farsça yapılar
Atıf vavıyla yapılan birleşik isim:
Âmed ü reft
İyâb ü zehâb
Pesend ü âferîn
İsim tamlaması:
İnâyet-i Bârî
Resen-i ıhlamur
Mevcûd-ı Cebehâne-i âmire
Celb-i kulûb
Sıfat tamlaması:
Hıl‛at-ı mütenevvi‛a
Unvân-ı firâvân
Top-ı şâd-mânî
Eyyâm-ı kalîle
Zincirleme tamlamalar
Dem-sâz-ı niyâz-ı cenâb-ı bî-enbâz
Müterakkıb-ı irtihâl-i Dâr-ı bekā
[“Avn-ı inâyet-i bârî ile bu umûr, mel‛abe-i sıbyân makūlesinden olup ancak, hem-yân-ı vâfire
ve derâhîm-i mütekâsire ibzâli ile kābil-i husûl olmak mukarrerdir” didikde müsâ‛ade-i 3
aliyye-i cenâb-ı evliyâ-yı ni‛amî erzânî buyurulmağla feth-i dehân idüp takrîre mübâderet
eyledi.]
Özet
Yazma metinleri okuyabilmek Osmanlı Türkçesinin temel dilbilgisi unsurlarını belir-
1 3
Üniteye alınan her üç metin, hem değişik dönemlere leyebilmek
ait, hem de kısmen değişik yazı çeşidiyle kaleme alın- Her ünitenin sonuna eklenen dilbilgisi kısmı, metin-
mıştır. Böylelikle farklı karakterdeki el yazılarını oku- deki Arapça ve Farsça temel dilbilgisi unsurlarını gös-
ma melekesi kazanmış olacaksınız. terip açıklamaktadır. Bu unsurları, daha ayrıntılı bir
şekilde geçen sene öğrenmiştiniz. Parçada geçen ve
Yeni kelimeler öğrenerek kelime hazinenizi geliştirebilmek. metin sonlarında verilen bu temel kuralları, metin-
2
Üniteye alınan metinlerde geçen Arapça ve Farsça ke- le birlikte okuyup anlamaya çalışırsanız, daha önce
limelerin manaları metinlerin sonuna ilave edilen söz- teorik olarak görmüş olduğunuz dilbilgisi kaideleri-
lüklerde verilmiştir. Metinlere bu sözlüklerden fayda- nin metin içinde nasıl kullanıldıklarını iyice kavramış
larak çalışmanız, lügat hazinenizi zenginleştirecektir. olacaksınız. Ayrıca, metin sonlarında verilen Arapça
Sözlüklerde, kelimelerin metin içindeki manaları ve- ve Farsça unsurlar, metinde kullanılanların bir kısmı-
rilmiştir. Bazan bu mana, bizim az çok bildiğimiz an- dır. Diğerlerini de siz bulmaya çalışarak gramer bilgi-
lamının dışında olabilmektedir. Bu sebeple mutlaka nizi geliştiriniz.
metin sonlarındaki sözlükleri kullanalım. Metinlerin
günümüz Türkçesine aktarılmış halini de aslıyla mu-
kayese ederek mutlaka okumalısınız. Bu çalışmanın
sonunda, asıl metinden sizin seçtiğiniz değişik pasaj-
ları sözlük kullanarak bugünkü dile aktarmayı dene-
yiniz. Böylelikle,metni anlama ve anladığınızı da ifa-
de etme melekesi kazanacaksınız.
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 361
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki kelimelerden hangisi “uzayıp giden, devam 6. Aşağıdaki kelimelerden hangisi mükesser cem῾dir?
eden” anlamındadır? a. Tahrîrât
a. İrsâl b. Üstâd
b. Ta῾lîk c. Ta῾yînât
c. Mütemâdî d. Muvâfık
d. Eyyâm e. Mesâlih
e. Der-akab
7. Aşağıdaki kelimelerden hangisi müfreddir?
2. “Önde olan, önden giden” anlamında olan kelime aşağı- a. Hedâyâ
dakilerden hangisidir? b. Merâtib
a. İbtidâ c. Eş῾âr
b. Mukaddem d. Ceyş
c. Kadîm e. Hıyâm
d. Meks
e. Sâbıkā 8. Aşağıdaki kelimelerden hangisi “tef῾îl bâbından” ism-i
fâ῾ildir?
3. “Seçkin, üstün tutulmuş” anlamında olan kelime aşağı- a. Müterennim
daki grupların hangisinde vardır? b. Müte῾âkıb
a. Mümtâz-mesrûr-fu’âd c. Mukarrer
b. Matlûb-nihâde-sîret d. Müdebbir
c. Müstahsen-bâlâ-ubûr e. Müctemi῾
d. Mübâhat-pinhân-mahmidet
e. Mülâyim-efrûz-mazhar 9. Aşağıdaki kelimelerden hangisi “mufâ῾ale bâbından”
ism-i fâ῾ildir?
4. “Kā῾ide-i kadîm-i serhad ve merâsim üzre kalyondan en- a. Mu῾temed
dahte olunan toplara mukābil top atılmayup resm-i serhad b. Musa῾῾ad
……. olunmadığından gayrı bir ferd burc-ı bârû-yı kal῾adan c. Müsâfir
baş göstermediği” d. Müte῾âkıb
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere yazılabilecek en uy- e. Münkatı῾
gun kelime aşağıdakilerden hagisidir?
a. irsâl 10. Aşağıdaki kelimelerden hangisi ism-i âlettir?
b. ihrâc a. Mel῾abe
c. illet b. Mismâr
d. takrîr c. Mürsil
e. icrâ d. Meymenet
e. Mahall
5. Aşağıdaki kelime eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
a. Dehân : Göz
b. Vâfir : Bol, çok
c. Bârî : yaratan, yaratıcı
d. Kebîr : Büyük
e. Kābil : Kabul eden; olabilir
362 Osmanlı Türkçesi Metinleri-I
Sıra Sizde 3
a) İbzâl-if῾âl, müsâ῾ade-mufâ῾ale(t), takrîr-
tef῾îl, mübâderet-mufâ῾ale(t]
b) Avn-fa῾l, inâyet-fi῾âlet, husûl-fu῾ûl,
cenâb-fa῾âl, feth-fa῾l
c) Vâfir(e), mütekâsir(e), kābil
d) Mel῾abe
e) Umûr-fu῾ûl, sıbyân-fi῾lân, derâhîm-fe῾â’îl,
evliyâ-ef῾ilâ, ni῾am-fi῾al
f) Avn-ı inâyet-i Bârî, mel῾abe-i sıbyân,
feth-i dehân
g) Müsâ῾ade-i aliyye-i cenâb-ı evliyâ-i ni῾amî, derâhîm-i
mütekâsire, hemyân-ı vâfire
8. Ünite - Metin Okuma ve Anlama: El Yazması Metinler-IV 363
Yararlanılan Kaynaklar
Ahmed Resmî Efendi. Halîkatü’r-rü’esâ. Süleymaniye Kü-
tüphanesi, Reisülküttâb, nr. 639.
Anonim Osmanlı Tarihi (2000). Nşr. Abdülkadir Özcan.
Ankara.
Hâşim Efendi. Ahvâl-i Anapa ve Çerkes. Topkapı Sarayı Mü-
zesi Kütüphanesi, Hazine Kitaplığı nr. 1564.
Şemseddîn Sâmî (1317, 1318). Kāmûs-ı Türkî I-II. İstanbul.