You are on page 1of 12

T.C.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İŞLETME ANABİLİM DALI

PAZARLAMA BİLİM DALI

DOKTORA PROGRAMI

BİLİM FELSEFESİ DERSİ

MAKALE ÖDEVİ - 1

MAHMUT SELAMİ AKIN

2502150196

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ

YRD. DOÇ. DR. ÖZGÜÇ GÜVEN

İSTANBUL 2016

1
BİLİMSEL DEVRİMLERİN YAPISI – THOMAS KUHN
1. Kuhn Öncesinde Bilime Yaklaşımlar
Thomas Kuhn’un bilimi bir devrimsel süreç olarak ele almasını izah etmeden önce, Kuhn’dan
öncesindeki bilim anlayışından bahsetmekte fayda olacağı düşünülmektedir. Bu açıdan öncelikle
Aristoteles’ten bahsetmekte fayda görülmüştür [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Aristoteles, bilimi indüktif ve dedüktif olarak varsaymış ve bilim adamının olgulardan ilkelere doğru
çıkarıma ulaştığını öne sürmüştür. Aristoteles’e göre hayvanlar insanlar gibi deneysel verileri işler ve
bunları imaj veya hatıra şeklide depolamaktadır. İnsanlarda ise söz konusu deneyimler hafızayı
oluşturarak düşünme yeteneğinin ortaya çıkmasına aracılık etmektedir. Dolayısıyla Aristoteles bilim
kapsamında nesnelere ve gözleme dayalı kuramları temel aldığını iddia etmiştir [ CITATION Met93 \l
1055 ].
Bacon, bilimin ilerleme ve tekamül süreci olduğunu ve doğanın esasını kavramaya yönelmenin ihtiyaç
olduğunu vurgulamıştır. Onun açısından bakıldığında doğaya egemen olmak birincil koşul olarak
varsayıldığında,doğayı kendi çerçevesinde gözlemlemek ve anlamaya çalışmak ise ikincil koşul
olmaktadır. Bu da ancak deneyle mümkün olmaktadır. Bilimin başlıca yöntemini tümevarım olarak
kabul etmektedir. Tümevarım yöntemi doğayı tanımayı ve doğanın özünü kavramayı sağlamaktadır.
Deney, tümevarım yönteminin başlıca aracıdır[ CITATION Met93 \p 17 \l 1055 ].
Descartes’a göre ise gerçek ancak bir yöntemle elde edilebilmektedir. Yöntem ile gerçeğe
yaklaşılabilir, fakat bu karmaşıklık basite indirgenmeli ve analiz edilmelidir. Bu da ancak akıl ile
mümkün olmaktadır. Descartes’e göre akıl herkeste eşit olarak bulunmaktadır. İnsanlar ancak aklını
iyi kullanarak yöntemler aracılığıyla doğru bilgiye ulaşabilecektir. Descartes’in önem verdiği unsurlar
şüphe, analitik yaklaşım ve akla dayalı olmaktır[ CITATION Met93 \p 17 \l 1055 ].
Bilim tarihine bakıldığında filozofların Galilei’nin bilim anlayışına dair anlaşmazlığa düştüğü
görülmektedir. Bu anlaşmazlığın sebebi, Galilei’nin deneyci mi yoksa akılcı mı olduğuna dair yapılan
tartışmalardır. Yaygın görüş ise Galilei’nin deneysel yöntem ile aklı usta bir şekilde harmanlamış
olduğu yönündedir. Galilei’nin çalışmalarına bakıldığında günümüz modern bilginin de sahip olduğu
özellikler gözlemlenmiştir. Çünkü “Neden?” yerine “Nasıl?” sorusunu yöneltmesi modern bilimin
temelini oluşturmuştur[ CITATION Met93 \l 1055 ].
“Viyana Çevresi” adlı topluluk, bilginin her türlüsü gibi bilimin de deneye dayandığını, bilimin
temelinde deneyin bulunduğunu savunmuştur. Akıl unsuru, deneyden elde edilen verileri
geliştirmekte ve düzenlemektedir; herhangi bir müdahale etmemektedir. “Viyana Çevresi”nin
tanımladığı bilimsel bilgi, anlamlı ve açık, mantıksal olarak tutarlı, yeterli ölçüde temeli atılmış bilgidir.
Onlara göre deney ve gözlemle doğrulanamayan hiçbir önerme anlamlı değildir [ CITATION Met93 \p
25 \l 1055 ].
Karl Popper ise, “Viyana Çevresi”nin görüşüne sahip filozofların bilimsel ve bilimsel olmayan bilgi
arasında net bir ayrım yapmaları ve kesin bir ölçüt koymalarını eleştirmiştir. Mantığı temel alan
pozitivizmin aksine Popper, doğrulanabilirlik ilkesine karşı olarak “yanlışlanabilirlik” ilkesi ile sınır
çizilebileceğini iddia etmiştir. Ona göre “verili kanıt önermelere dayalı bir kuram yanlışlanabilirse
bilimseldir” [ CITATION Met93 \p 26 \l 1055 ].
Feyerabend ise bilimsel yöntemin standardının ve tek bir biçiminin olmadığını, bir alanda birden fazla
teorinin mevcut olabileceğini ileri sürmüştür. Ona göre bilim ancak iki ilkeye göre ilerlemelidir:

2
“Çoğalma ve inat ilkesi”. Feyerabend’e göre kuram siyasal düşünce, dini sistem, mitleri de
kapsamaktadır. Bilmeye çalışan tek bir söylem ve tek bir gelenek olmasına karşıdır. Yöntemsel
kurallar aramak yerine bu tür kuralların mevcut olmadığını, kuralların gelişmeyi engellediğini iddia
etmiştir. Ona göre bilim tarihindeki buluşların çoğu, mucitlerin yöntem kurallarına bağlı kalmama
kararlarına veya bu kuralları çiğnemelerinden sonra ortaya çıkmıştır. Bilimin ilerlemesi için sağlam
kalan kurallar değil, bozulabilen kurallar gereklidir. Herhangi bir alandaki kuramlar, ilgili alandaki
olgularla uyuşmamaktadır. Geleneksel olanın eleştirilerek alternatif kuramların ortaya çıkmasına
yönelik arzuların kaynağı da budur [ CITATION Met93 \p 32-33 \l 1055 ].
Yukarıdaki açıklamalarda bilimsel bilgiye yönelik tanımlama çabalarına yer verilmiştir. Bilim tarihinde
yer alan farklı görüşler ve tezlerine dair kısa bilgiler anlatılmıştır. Bilim tarihine dair kısa özet
mahiyetindeki paragraflardan sonra Thomas Kuhn’un etkisi altında kaldığı bazı düşünürlere de yer
verilmesinin gerekli olduğu düşünülmektedir.
Kuhn’un etkisi altında kaldığı düşünürler incelendiğinde özellikle Koyré ve Quine’ın öne çıktığı
görülmektedir. Koyré ile aralarında hoca-öğrenci ilişkisi bulunmuş olup, ayrıca kendisine yüklü bir
entelektüel borcu bulunduğunu da itiraf etmiştir [ CITATION Bar08 \p 7 \l 1055 ]. Quine’ın fikirleri ise
Kuhn ve paradigma kavramını anlamada önem teşkil etmektedir [ CITATION Met93 \p 34 \l 1055 ].
Quine’a göre kuramsal kopukluklar ve bilgi temelinde yeni sistemlerin doğuşu, ki bu bilimsel
devrimler olarak adlandırılabilir, bilimlerin gelişmesinde ender rastlanan ve istenmeyen durumlardır.
Dilden dile geçiş, dünyadan dünyaya geçiş gibidir. Koyré’ye göre bilim tarihinde araştırma yapılmak
istenildiğinde, istenen döneme yaklaşılırken zihindeki tüm kavramlardan sıyrılmak, o dönemin
kavramve kuramlarını anlamaya çalışmak gerekmektedir. Bugünkü kuramlar, geçmiş dönemin yanlış
değerlendirilmesine sebep olabilmektedir. Koyré’ye göre paradigma, akla yeni bir biçim verme,
kavramları gözden geçirme, varlığa yeni bir perspektif getirme, orta uzmanlaşmış bir bakış açısı ortaya
koymaktır.

2. Thomas Kuhn ve Bilim Anlayışı


Thomas Kuhn, 1922’de Amerika’da doğmuştur. 1949 yılında Harvard Üniversitesi fizik bölümünden
mezun olmuş ve aynı bölümde yüksek lisansa başlamıştır. Bu süreçte bilim tarihi dikkatini çekmiş ve
bu alanla ilgilenmeye başlamıştır. Kuhn’un çok sayıda makalesi ve az miktarda da kitabı
yayınlanmıştır. Çalışmaları arasında en ünlüsü Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı makalesi ve kitabıdır.
Kitabın baskısı yapıldıkça Kuhn eleştirilere yönelik ilave bölümler eklemiştir [ CITATION GünPa \l
1055 ].
Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitap 1962’de yayımlanmıştır. Bilim ve bilimsel değişimin geniş açıdan
analiz edildiği kitap paradigma ve paradigmatik gibi akademik jargonları kazandırmıştır. Thomas Kuhn
(1922-1996) yirminci yüz yılın son üçte birlik bölümünde bilim tarihine damga vurmuştur. Kuhn’un
hikayesi fizikten bilim tarihine doğru yolculukla gerçekleşmiştir [ CITATION Huf12 \l 1055 ].
Kuhn’a göre bilim tarihi büyük önem taşımaktadır çünkü bilimde asıl belirleyici olan tarih anlayışıdır.
Bilim tarihini incelemeleri gereken kişilerin ise bilim adamları değil tarihçilerin olması gerekmektedir.
Fakat ona göre tarihçiler de bu sorumluluğu üstlenmemektedir. Yalnızca tarihin değil, sosyo-
ekonominin de bilimde önemli yeri vardır ve araştırmalıdır. Bilimde yaygın görüşü anlamak için bilim
tarihi çalışmalarına bakılması gerekmektedir. Ayrıca şu temel hatalar Kuhn’a göre bilime dair
zihnimizde var olan yanlış varsayımlara sebep olmaktadır [ CITATION Met93 \l 1055 ]:

3
 Bilim keşif ve icatlarla tek tek ilerler. Bilim adamlarının yaptığı icatların toplamı bilimi
oluşturur.
 Bilimi oluşturan faaliyetleri bireyler yürütmektedir. Dolayısıyla bilim, bireysel bir çabadır.
 Bilim ilerledikçe “gerçek”e yaklaşır.
Kuhn’a göre amaç, tarihin araştırma faaliyetini kaydetmesinden doğabilecek oldukça farklı bilim
kuramını ana hatlarıyla açıklayabilmektir. Araştırmanın doğrudan müdahalesiz kaydedilmesi,
araştırmayı yürüten bilimsel grubun yapısının, değerlerinin ve kavramlarının incelenmesini
gerektirecektir. Çünkü ilgili dönemde ulaşılan sonuçlara dair en doğru bilgi bu yöntemle elde
edilebilir. Bir yazarın üslubu, içerisinde yer aldığı kültürün tarzlarını yansıtmaktadır. Yazılar
topluluğunun tutarlılığı, kullanılan terimler arasındaki anlamların tutarlı olmasına bağlıdır. Bu
anlamlar, ait oldukları zaman ve bağlam içerisinde geçerli olan anlamlardır [ CITATION Kuh82 \l
1055 ].
Kuhn, bilimin istikrarlı ve kazanılmış bilgilerin toplamı olmadığını iddia etmiştir. Ona göre bilim
süreklilik göstermemektedir. Bilimsel süreç zaman içerisinde gerçekleşen devrimlerle kesintiye
uğramaktadır. Bilim, bu devrimleri başlangıçta kabul etmek istememektedir çünkü temel kabullere
ters düşmektedir. Kabul etmediğinde bastırmaya çabalamaktadır. Ancak devrimler öyle bir hale
bürünür ki bilim bu devrimleri kabul etmek zorunda kalır. Daha önce radikal olarak anılan devrimler
normal bilim haline dönüşür ve bilim adamları tarafından ortaklaşa kabul görmekte olan olgulara
dönüşür [ CITATION Kuh82 \l 1055 ].
Kuhn, bilimin “akılcı olarak seçilmiş deneysel çerçevelere dayanan ilerici ve yavaş yavaş artan bir bilgi
birikimidir” şeklinde özetlenebilecek geleneksel tanımını reddetmektedir. Ona göre bilim dogmatik
bir inanç sistemidir. Örneğin Ptolemy astronomisinde “Güneş, Dünya etrafında döner” veya
flojiston’lu kimyada “yanma, maddenin içerisinde bulunan ve “flojiston” adı verilen maddenin açığa
çıkması sonucu gerçekleşir” şeklindeki paradigmaların, bugünkü görüşlere ters düşmesine rağmen,
yüzyıllar boyunca bilim adamları tarafından savunulmuştu [ CITATION GünPa \l 1055 ].
Kuhn’a göre “eğer Ptolemy astronomisi veya flojiston’lu kimya için mit şeklinde nitelenirse, bu iki
paradigma yerine “Dünya, Güneş etrafında döner” veya “Yanma, maddenin oksijen gazı ile birleşmesi
sonucunda oluşur” şeklindeki günmüzde kabul görmekte olan paradigmalar da ileride mit olarak
adlandırılabilecektir. Eskiden yüzyıllar boyunca kabul görmüş olan Ptolemy astronomisi veya
flojiston’lu kimya için bilim denilirse, o halde bilimin, günümüzdeki inançlarla ters düşen ve hiç
bağdaşmayan inançları içerdiğini kabul edilmek zorunda kalınacaktır. Bu mantıkla yola çıkıldığında,
hangi kabullenme yapılırsa yapılsın, bilimsel gelişmeyi bilgilerin birikim süreci olarak tanımlamak
mümkün değildir.” [ CITATION Kuh82 \l 1055 ].
Diğer yandan Kuhn, bilim adamlarının objektif ve bağımsız olarak düşünemeyeceklerini, hatta onların
bir paradigmaya sahip muhafazakârlar olduğunu, paylaştıkları paradigmanın geçerliliğini doğrulamak
için sahip oldukları kendi bilgilerini problemin çözümüne uyguladıklarını iddia etmiştir. Bilim
adamlarının gerçeklerin peşinde olmadıklarını, sahip oldukları dünya görüşü (paradigma)
çerçevesinde, bulmaca çözmeye çalışan insanlar olduğunu ifade etmiştir [ CITATION GünPa \l 1055 ].
Dolayısıyla Kuhn, yöntemin ayırt edilemeyeceğini ve bu yönüyle bir ölçüt olamayacağını, olsa bile
bilim adamlarının aralarında anlaşamayacağını ileri sürmüştür. Çünkü her bireyin kendine özgü
değerleri, özellikleri, etkilenmişliği mevcuttur. Bu nedenle alternatif imgeleri oluşturmak için mevcut
kavramsal düzenden ayrılmak gerekmektedir. Belirli bir dönemi incelerken mevcut kavramlardan
uzaklaşıp ilgili dönemin kavramsal bütünlüğü içerisinde yaklaşmak gerekecektir [ CITATION Met93 \l

4
1055 ]. Kuhn, bilimin gelişmesinde anahtar terimin paradigma olduğunu öne sürer [ CITATION
GünPa \l 1055 ]. Ona göre “Paradigma terimi bilimle iç içedir: Ortak bir paradigmaya sahip olan bilim
adamları, teorileri arıtırken, zamanla daha doğru ve kesin ölçümlere ulaşırken ve nihayet normal
bilimin sınırlarını genişletmek için çabalarken bu paradigmayı kullanırlar.” [ CITATION Kuh82 \l 1055 ].

3. Olağan Bilim
Kuhn’a göre bilimde uzmanlaşma arttıkça iletişim organlarının biçimi ve tekniği de hitap ettikleri
gruba göre değişim göstermektedir. Paradigmasını oluştan ve böylece uzmanlaşmış olan bir bilim
olağan bilimdir. Olağan bilimin temel özelliği, bilimsel başarıların temel kabul görmüş olanlarının
işlenmesi ve rafine edilmesidir. Çünkü paradigmanın tüm sorulara yanıt vermesi imkansızdır. Yalnızca
ortaya koyduğu problemler üzerinde bilim adamlarının çalışması sonucu detaylara inilebilecek
sorunlara yol açacağı iddiasındadır. Dolayısıyla paradigmalar, ilk benimsendikleri anda kaba bir
modelden ibaretlerdir. Olağan bilim bu kaba modelleri belirli süreç içerisinde inceltmektedir
[ CITATION Met93 \p 57 \l 1055 ].
Kuhn’a göre olağan bilimin amacı doğdan yeni ampirik bilgiler ortaya çıkarmak değildir. Aksine bilim
adamları yeni kuramlar icat etmek yerine, başkalarının icat ettikleri kuramlara da hoşgörülü
davranmazlar. Olağan bilimsel araştırma bunun yerine paradigmanın temin ettiği kuramların
ayrıştırılmasına yönelmiştir [ CITATION Kuh82 \l 1055 ].
Paradigma olağan bilim döneminde kısıtlayıcıdır ve dünyaya dar bir bakış açısı oluşturmasına sebep
olur. Olağan bilimsel faaliyetlerin bu kısıtlılığı, bu tür faaliyetleri “bulmaca çözme” etkinliği olarak
nitelendirmektedir. Ona göre bulmacayı ortaya koyan paradigmadır. Paradigma hem sınırları hem de
kuralları ve doğruyu belirlemektedir [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Örnek verilecek olursa, tek bir noktada yoğunlaşan bir kütlenin hareketi, mekanit tarihinin erken
döneminde çözülmüş bir problem haline gelmiştir. Galilei, hem bunu, hem de eğri bir yüzeyden
aşağıya yuvarlanan bir kürenin, ilkini çağrıştıran hareketini bulmuştur. Ona göre iki hareket
birbirleriyle ilişkili tarzda benzemekte idi. Bu süreçte problem çözümü bir paradigmaya dönüşmüştür.
Bilim adamları bilinmeyeni anlamak için bilinenle bilinmeyen arasında benzerlik kurmak zorundadır.
Paradigma, bilim adamı için kaynak teşkil etmektedir. Yaptığı işin belirleyicisi paradigma değildir.
Paradigmalar birer algoritma da değildir. Paradigmalar sadece bir araştırmada kullanılabilecek bir
kaynak olarak hazırda bulunmaktadır [ CITATION Bar08 \l 1055 ].
Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabının temel ekseni, “bulmaca çözme” benzetmesiyle ifade
ettiği olağan bilim dönemi ile bulmaca çözme işleminin bir şekilde tıkanmasına istinaden gerçekleşen
“devrim” dönemleri üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla paradigma kavramı, olağan bilim döneminde
bilimsel faaliyetleri anlamlandırmada kullanılmaktadır [ CITATION Özt12 \l 1055 ].
Olağan bilimsel etkinliğin tutarlılık kaynağı olarak Kuhn, “kurallar” ve “paradigmalar” olmak üzere iki
yapıtaşı belirtmektedir. Ancak olağan bilimsel etkinliğin devamında paradigmalara kurallara nazaran
öncelik vermektedir. Bu öncelik bir taraftan olağan bilimin sıkı bağlayıcılığı olan kurallar olmadan da
işleyebildiği tespitine, diğer taraftan da “kurallar paradigmalardan türetilir, ama paradigmalar kurallar
olmadan da araştırmaya yön verebilirler” düşüncesine dayanmaktadır. Bilimsel geleneğin incelenmesi
için yine de söz konusu kurallara başvurulmasını zorunlu bulan Kuhn, buna rağmen, hem olağan
bilimsel etkinlik incelendiğinde belirli bir kural dizisinin paradigmalara nazaran daha zor bir şekilde
saptanabileceğini, hem de olağan etkinlikte kurallarla yönlendirilmişliğin paradigma tarafından
yönlendirilmişliğe göre daha gevşek olduğunu belirtmiştir [ CITATION Özt12 \l 1055 ].

5
Dolayısıyla bilim adamları paradigmaya sadakat göstermektedir. Çünkü hata yapıldığında hatayı
yapan bireydir ve olağan bilim katı kurallarla iş görmemektedir. Paradigmanın sağladığı bakış açısı,
başka bir model ile bağdaştırıldığında kural hatası paradigmaya bağlanamamaktadır. Çünkü
“paradigmalar kurallara önceldirler”, yani paradigmalar kuralları belirlemektedirler. Kurallara göre
paradigmalar daha esnektirler. Araştırmaya yön vermesi için paradigma yeterlidir, kurallara gerek
duyulmamaktadır [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Kuhn ayrıca bilimsel toplulukların yapısının değişimin arkaplanını nasıl etkilediğini anlamaya
çalışmıştır. Bu kapsamda tarihsel süreçte bilimsel toplulukların segmentleri arasında bir önceki
teorinin reddedilmesi ve diğerinin kabul edilmesi veya uyarlanması şeklindeki rekabeti tartışmıştır
[ CITATION Sol10 \l 1055 ].

3.1. Olağan Bilimde Bunalım ve Devrim


Kuhn, olağan bilim ve devrimci bilim arasında bir ayrım yapmaktadır. Olağan bilim, bilim adamlarının
günlük olarak yürüttükleri “bulmaca çözme” şeklinde tabir edilen etkinlikleri yaptıkları bilim anlamına
gelmektedir. Devrimci bilim ise, bilimsel düşünmede önemli bir değişiklikle karşılaştığında nadir
görülen bir bilim türüdür. Bilimde devrimler eski kuramların yerini yeni paradigmaların almasıyla
belirlenmektedir [ CITATION Kab13 \l 1055 ]. Bu bölümde öncelikle olağan bilimden söz edilecektir.
Kuhn olağan bilimi temel alarak şu soruyu yöneltmiştir: “Olağan bilim, kuram değişikliklerine
bulgulardan bile daha az yönelik bir çaba olduğuna göre, böyle yeni kuramların meydana çıkmasına
nasıl yol açabilmektedir?” Dolayısıyla Kuhn, var olan kuralların başarısızlığını, yenilerinin aranması için
bir nevi geçiş taksimi saymaktadır.
Kuhn paradigma değişikliğine örnek olarak şunları göstermiştir [ CITATION Kuh82 \l 1055 ]:
1. Kopernik astronomisi bunalımı: Kopernik’ten önce Ptoleme sistemi yürürlükte idi. Fakat Ptoleme
sistemiyle yapılan gözlemler tahminlerle her zaman uyum göstermiyordu. Çelişkilere sebep oluyordu
(Bunalım). Kopernik, De Revolutionibus adlı eserinin önsözünde, devraldığı astronomi geleneğinin bir
canavar oluşturduğunu yazmıştı. Bu yönüyle Kopernik bir bunalım devri betimliyordu.
2. Lavoisier’in oksijenli tutuşma kuramı öncesi bunalım: Hava ve atmosfer kimyasının ilerleyişi ve
ağırlık ilişkileri sorunu buna örnek gösterilebilir. Bu noktada Kuhn şunu ifade etmektedir: “Bir kuramın
farklı yorumlanışındaki çoğulluk, genellikle bir olağan bunalım habercisidir.”
3. Fizikte baş gösteren bunalım: 19. yy sonlarında ortaya çıkmıştır. Klasik dönemden kalma uzay
kavramına Newton sisteminde yer verilmesi, Leibniz ve birçok doğa filozofu tarafından eleştirilmiştir.
Birçok gelişme ve eleştiriden sonra rakip kuramlar karmaşası baş gösterdi. Einstein’in Özel Görelilik
Kuramı da bu tarihsel sahnede meydana çıkmıştır.
Üç örnekte görüldüğü gibi, yeni kuram, yalnızca olağan problem çözümleme faaliyetinde belirgin bir
başarısızlıktan sonra ortaya çıkabilmiştir. Her birinde karşılaşılan sorunun çözümü, ilişkin olduğu bilim
dalının herhangi bir bunalıma sahne olmadığı dönemlerde kısmen de olsa bulunmuştur. Fakat
bunalımsız bir ortamda bu yaklaşık çözümler hiç dikkat çekmemişlerdir. Bunalımların en büyük
önemi, bilim üretiminde kullanılan araçlarda bir yenilenmeyi gerektirecek koşulların habercisi
olmalarıdır [ CITATION Kuh82 \l 1055 ].
Yukarıdaki açıklamalar dikkate alınacak olursa keşifler bir süreci gerektirmektedir. Bir keşfi ilk kimin
ne zaman yatığını söylemek mümkün değildir. Çünkü aykırılığın algılanması, tanımlanması ve
kavramsal bir yapı oluşturulması, kuramsal hale getirme ve paradigma değişikliği keşfin zorunlu birer

6
aşamasıdır. Bu süreçte keşfin hangi aşamada yapıldığının belirlenmesi mümkün görünmemektedir.
Son aşamada paradigma öylesine uyarlanmaktadır ki, başta aykırılık olarak görülen olgular paradigma
bağlamında alışılmış olgulara dönüşmektedir. Bu noktada artık icatlar tamamlanmış demektir
[ CITATION Met93 \l 1055 ].
Bilimde karşılaşılan her aykırılıkta paradigmanın değiştirilmesi gündeme gelmektedir. Çünkü bilimsel
topluluklar paradigmaya çok sıkı bağlanmıştır ve paradigmanın doğruluğuna inanmaktadırlar. Bu
inanç ve bağlılıklar bilim adamlarının aykırılığa direnç göstermesine sebep olmaktadır. Söz konusu
direnç esnasında bazı aykırılıklar elenmekte, bazıları da yeni bir kuram oluşturarak mevcut
paradigmada uyarlamalar yapılmaktadır. Bazı aykırılıklar da bilim adamları arasında belirsizliğe yol
açarak bir bunalım doğurmaktadırlar [ CITATION Met93 \l 1055 \m Kuh82].
Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabında yer verilen yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında
bunalımın yeni kuramların ortaya çıkması için gerekli bir ön koşul olduğu görülmektedir. Peki bilim
adamları bunalımın varlığına nasıl tepki göstermiştir? Bu sorunun yanıtı, bilim adamının ciddi ve uzun
süreli aykırılıklarla karşılaştıklarında ne yaptıkları değil, ne yapmadıklarıdır. Bilim adamı inancını
kaybetmeye başlasa bile, kendisini bunalıma getiren paradigmayı hiçbir zaman terk etmemektedir.
Bilim felsefesi yazınında “karşı-örnek” olarak adlandırılan aykırılık, bilim adamı için bu anlamı
taşımamaktadır.
Kuhn’a (1982) göre bilimsel bir kuram bir kez paradigma konumuna geldi mi, ancak yerini alabilecek
başka bir alternatif adayı varsa geçersiz kılınabilir. Herhangi bir paradigmayı reddetme kararı, aynı
zamanda bir başkasını da kabul etme kararıdır. Dolayısıyla, bilim adamları, sırf aykırılıklarla ve karşı-
örneklerle karşılaştıkları için bir paradigmayı reddetmez. En ufak bir zorlukta paradigma reddedip
aynı zamanda bilim adamı olmaya devam etmek olanaksızdır. Bunu yapan bilim adamı ise, kendi
beceriksizliği yüzünden aletlerine suç atan marangoz gibidir. Diğer yandan, tarihte bunalımlara
dayanamayan ve bu yüzden bilim yapmaktan vazgeçmek zorunda kalan bilim adamları da olmuştur.
Sanatçılar gibi bilim adamları da rayından çıkmış bir dünyada yaşayabilmelidirler.
Kuhn, öne sürdüğü bu iddiaların, hali hazırda geçerli olan epistemolojik kuramın karşı-örnekleri
olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle Kuhn’a göre, savunduğu tezin doğru olması halinde, söz konusu
savlar ya yeni bir bunalım oluşturacak, ya da sürmekte olan bunalımı pekiştirecektir. “Bilimsel
devrimler bağlamında işleyiş eğer burada da geçerliyse, çelişki oluşturan bu aykırılıklar başka türlü
olması dahi düşünülemeyecek birer mantıksal doğru haline geleceklerdir.” [ CITATION Kuh82 \l
1055 ].
Bunalım, paradigmanın farklı yorumlarını daha da çoğaltarak olağan bulmaca çözümünün kurallarını
yavaş yavaş yıpratır ve yeni paradigmanın ortaya çıkış koşullarını hazırlar. Aykırılıklar bunalıma yol
açar. Bilim adamı her aykırılığı incelemeye vakit bulamaz. Peki bir aykırılık ne zaman dikkate değer
hale gelir? Bu sorunun tam anlamıyla genel bir yanıtı yoktur.
Üzerinde çalışılan aykırılık, olağan bilimin sıracan bulmacalarından daha ciddi bir hal almaya başladığı
zaman bunalıma ve olağanüstü bilime geçiş de başlamış demektir. Bu durumda aykırılığın kendisi de
meslek çevresinde ön plana çıkar. İlgili bilim dalının ileri gelen üyeleri gittikçe aykırılığa daha çok
zaman ve çaba harcar. Bu tür aykırılıklar genellikle çözüme ulaşır. Ulaşmadığı durumda, bilim
adamları çözüm bulunmasını en önemli konu olarak kabul ederler. Onlar için artık ilgili bilim dalı eskisi
gibi olamaz.

7
Direnç gösteren soruna yapılan ilk müdahaleler paradigmayı yeni takip etmektedir. İlerleyen süreçte
paradigmada irili ufaklı değişiklikler yapılır. Genellikle tüm topluluk tarafından kabul edilebilecek bir
başarı elde edilmez. Bunlar “ayak üstü uyarlamalar” olarak nitelendirilir ve olağan bilimin temel
kuralları giderek belirsizleşir. Ortada hala bir paradigma vardır, fakat çok az kimse fikir birliğine
varmıştır. Artık buna kuşkuyla bakılır.
Kuhn’un (1982) kitabında yer verdiği aşağıdaki alıntılar, bunalımın varlığına dair örnek teşkil
etmektedir.
Wolfgang Pauli’nin bir dostuna yazdığı mektuptan:

“Şu sıra fizik gene korkunç bir karmaşa içinde. Her ne hal ise, bu durum benim için çok zor.
Bazen keşke bir film oyuncusu ya da öyle bir şey olsaydım da fizik nedir hiç bilmeseydim.”

5 ay sonra:

“Heisenberg’in geliştirdiği mekanik türü bana yeniden umut ve yaşama zevki verdi. Bilmece tabi
ki henüz çözümlenmiş değil fakat ilerlemenin tekrar mümkün olduğuna artık inanıyorum.”

Kuhn’a (1982) göre bilimde ortaya çıkan tüm bunalımlar aşağıdaki üç farklı şekilden biriyle son
bulmaktadır:
1. Olağan bilim bunalım ortaya çıkaran sorunu çözümlemek için esneklik gösterir.
2. Bunalımı çıkaran sorun direnç göstermeye devam eder.
3. Yeni bir paradigma adayı ortaya çıkar ve kabulüne ilişkin mücadele ile son bulur.
Kuhn’a (1982) göre bilimsel süreçte yeni bir paradigmaya geçiş, birikime dayalı bir süreç olmaktan çok
uzaktır. Paradigma değişimi, önceki paradigmanın geliştirilmesi ile yapılması mümkün değildir. Aksine,
bilim dalının farklı temellerden başlayarak yeniden kurulmasıdır. Bu yenilik, bilim dalının en önemli
kuramsal genellemeleri ile birlikte paradigma yöntemleri ve uygulamalarının da birçoğunu
değiştirmektedir. Geçiş dönemi sırasında eski ve yeni paradigmalar arasında çakışma görülmektedir.
Geçiş tamamlandıktan sonra ise, meslek çevresinde söz konusu bilgi dalına bütün yöntem ve
amaçlarıyla birlikte yepyeni bir açıdan bakılır. Sonuç olarak, yaşanan yeni paradigmaya geçiş aynı
zamanda bilimsel bir devrimdir.
Sonuç olarak bilimsel devrimlerin kaçınılmazlığı ile ilgili problemler mevcuttur. Kuhn, görüldüğü üzere
normal ve devrimci bilim değişmesini işlemektedir. Buna dayanarak yorumcular çalışmalarını bilimsel
gelişme teorisi olarak açıklamakta ve kurumlaşmış bir bilimin tarihindeki olayların “normal” veya
“devrimci” olması gerektiğine işaret etmektedir [ CITATION Bar08 \p 95 \l 1055 ].

4. Bilimde İlerleme
Bir olağan bilimsel dönemden diğerine geçiş birikime dayalı değil, devrimsel nitelikte ise, “ilerleme”
kavramının durumu ne olacaktır? Tarihe baktığımızda bilim ve ilerleme kavramları bir arada
kullanılmıştır. Bir alandaki araştırma aktivitesine bilim denildiğinde, burada ilerlemenin de olması
gerektiği düşünülmüştür [ CITATION Met93 \l 1055 ]. Halbuki Kuhn ilerleme kavramını farklı bir
açıdan ele almıştır.
Kuhn’a göre ilerlemenin iki manası vardır. birincisi, olağan-bilimsel dönem içerisinde ilerleme, ikincisi
de olağanüstü bilim yoluyla ilerlemedir. Kuhn’un olağan bilim olarak adlandırdığı olgun bir bilimsel
topluluk üyeleri bazı temeller üzerine uzlaşmıştır. Bu uzlaşma doğal olarak olgun bilim haline
geçmiştir. Paradigmanın sunduğu bulmacalar üzerinde başarılı sonuçlar elde eden bir bilim adamı

8
ilerleme kaydetmiş demektir. Paradigmanın kaba bir şekilden rafine edilmiş bir kıvama getirilmesi
bilimin ilerlediğini göstermektedir [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Olağan bilim söz konusu ilerlemeyi birikimselmiş gibi göstermektedir. İlerleme her topluluğun kendi
içindeki yargılarıyla açığa çıkabileceği görünmektedir. Ancak olağan bilim sorun çözme ile eş
anlamlıdır ve çözülen sorunlar ilerleme olarak kaydedilir. Kuhn bu noktada ilerleme düşüncesinin
gerçeğe daha da yaklaşacağı şeklinde anlaşılmasına tepki göstermektedir. Evrimci ilerleme anlayışını
eleştirmektedir. Ona göre bilim için böyle bir gereklilik bulunmamaktadır [ CITATION Met93 \l 1055 ].

5. Paradigma Kavramı
Çalışmada şimdiye kadar Kuhn’un bilime dair yapısal incelemelerine yer verilmiştir. Daha önce
bahsedildiği gibi Kuhn paradigmayı farklı bir şekilde ele almış ve irdelemiştir. Bilimsel bilgi, bilimde
ilerleme ve devrimi paradigma kavramı ile yoğurmuştur. Bu bölümde paradigma olgusunun detayına
inilecektir.
Paradigma, kelime anlamıyla genellikle örnek, model, sembol, kopya ya da gramerdeki anlamıyla bir
sözcüğün tüm çekim biçimlerinin listesi şeklinde açıklanmaktadır. Tarihte ise ilk kez Platon tarafından
kullanılmıştır [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Kuhn’a göre paradigma bilim adamına problemleri çözmek için tecrübe ile harmanlanmış bilgi
üretimini sağlamaktadır. Bir paradigma problemleri çözmede başarısız olduğunda, bilimsel bilgi sona
ermektedir. Dolayısıyla paradigma potansiyel bilgi olarak düşünülebilir [ CITATION Far11 \l 1055 ].
Kuhn, bilim adamları tarafından kabul görmüş olan inançlar bütününe veya problemlerin nasıl
anlaşılması gerektiği konusunda üzerinde hemfikir olunan geleneklere paradigma adını vermiştir.
Tarihte Kopernik astronomisinin, Newton dinamiğinin veya dalga optiğinin zamanında kabul görmüş
gelenekler olduğunu ve bunların her birinin birer paradigma olduğunu ifade etmiştir [ CITATION
GünPa \l 1055 ].
Kuhn’a göre paradigma bilimsel sorgulamanın temeli idi ve bir konu hakkında bilim adamlarının
ortalığa ortaya koydukları modelin içinde paradigma kavramı yatıyordu [ CITATION GünPa \l 1055 ].
Kuhn’a göre “Bir konuda zihinsel veya kavramsal modele sahip olmak demek o konuda bir
paradigmaya sahip olmak demektir. Bilim adamlarının hangi deneyleri nasıl yapacaklarını, hangi
sorunları öncelikli kabul edeceklerini, hangi soruları soracaklarını belirleyen şey sahip oldukları
paradigmalardır. Belirli bir paradigmaya sahip olmayan bir bilim adamı olguları bir araya bile
getiremez, çünkü paradigmanın olmadığı yerde bilimin gelişmesini sağlayan tüm olgular eşit derecede
önceliklidir. Bir olgu diğerlerinin içinden seçilmiş ise bu paradigma sayesinde olur.” [ CITATION
Kuh82 \l 1055 ].
Kuhn’a göre ilk anlamı içindeki “paradigma”, bilimsel “topluluk üyelerinin, mesleki iletişimlerini aşağı
yukarı eksiksiz ve mesleki kararlarının da neredeyse oybirliğine dayalı olmasını sağlamak için
paylaştıkları (ya da aralarında kurdukları) bağ nedir?” sorusunun bir yanıtıdır. Kuhn “paradigma”nın
bu anlamının “sosyolojik” olarak nitelenebileceğini ve bu anlam için uygun olmadığını, bilim
adamlarına paylaştıkları şeyin ne olduğu sorulsa, bir kuram veya kuramlar dizisi cevabının
alınabileceğini ifade ederek, kendi teriminin gün gelip de bu tür bir kullanım için benimsenmesinin
kendisini mutlu edeceğini, fakat bilim felsefesinde kullanıldığı şekliyle “kuram” teriminin doğası ve
kapsamı bakımından çok sınırlı bir çağrışıma sahip olduğunu göz önüne alımıştır [ CITATION Özt12 \l
1055 \m Kuh82].

9
Margaret Masterman yazısında Kuhn’un paradigmayı hangi anlamlarda kullandığına dair detaylı bir
çalışma yapmıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda paradigmanın anlamının yirmi birden fazla olduğu ve
bunların üç ana başlık altında toplanabileceğini belirtmiştir [ CITATION Met93 \l 1055 ]:
 Metafizik paradigmalar: İnanç takımı, mit, standart, görme tarzı
 Sosyolojik paradigmalar: Evrensel olarak kabul edilen başarı, somut bilimsel başarı, hukuksal
hüküm
 Yapısal olarak paradigmalar: Klasik bir eser, araç, dilbilimsel manada, tanımlayıcı
Kuhn’a göre bilimsel topluluklar önceden paradigmalara başvurmadan tanımlanabilmektedir.
Paradigma, ancak bundan sonra söz konusu topluluğun davranışları incelenerek ortaya çıkartılmalıdır.
Kuhn’un bu yorumu zorunlu olarak beraberinde paradigma öncesi dönem ile olağan bilimsel döneme
geçişin yeniden tartışılmasını gündeme getirir. Çünkü bilimsel topluluklar paradigmalara
başvurmadan tanımlanabilirlerse, bilim topluluğunu belirleyen başka bir ölçüt vardır, ya da
paradigma kavramında anlam değişikliği olacaktır [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Paradigma terimi Kuhn’a göre bilimi bilim yapan ve diğer faaliyetlerden farklı kılan şeyin ne olduğunu
incelerken ulaştığı büyük yapıyı açıklamak üzere kullandığı kelimedir. Çünkü Kuhn’un paradigma
kavramı, içerisinde tarihi, sosyolojik, dilbilimsel, felsefi vb. gibi yapıları bir arada tutan, muğlak bir
yapıdır. Paradigma toplumun her yaşamının arasına sızmış ve her eylemini belirleyen bir unsurdur.
Sonuç olarak paradigma, Kuhn’un anahtar terimidir ve doğayı anlamada ve bilmeye çalışmada
kullanılan önemli bir araçtır [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Kuhn (1982), Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabına ilerleyen baskılarda çeşitli ilaveler getirmiştir.
Sonsöz olarak adlandırdığı bölümde paradigmanın iki temel anlamı olduğunu belirtmiştir. Birincisi
belli bir topluluğun üyeleri tarafından paylaşılan inanç, değer ve tekniklerin bütünüdür. İkincisi ise
model ya da örnek olarak kullanılabilen somut bulmaca çözümleridir [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Diğer yandan Kuhn paradigma yerine disipliner matris olarak yeni bir kavram önermiştir. Kitabında
disipliner matrisi simgesel genellemeler, modeller ve değerlerden oluşan üçlü bir ağ şeklinde
tanımlamıştır [ CITATION Özt12 \l 1055 ].
Matrisin ilk bileşeni “simgesel genellemeler”, Kuhn’a göre bilim topluluğunun sorgulamaksızın ortaya
attığı ve çoğu kez formel bir şekilde dile getirdiği, “F = m.a” gibi ifadelerdir. Bu ifadeler, bu örnekte
olduğu gibi kimi zaman salt bir biçimde dile getirilebilecek, kimi zaman da “etki tepkiye eşittir” gibi
sözel ama simgesel dile çevrilebilecek şekilde kurularlar. Kuhn’a göre simgesel genellemeler aslında
felsefi dikkatin zaten farkında olduğu ve bildiği yapılardır ki, bunların bilimsel etkinlikte kullanılması
neticesinde bilim bugünkü güçlü konumuna ulaşabilmiştir. Kuhn her ne kadar taksonomi gibi kimi
bilimlerin bunlardan yararlanmasının oldukça düşük bir düzeyde olduğunu belirtse de,
“uygulayıcılarının hizmetinde olan simgesel genellemeler ne kadar fazlaysa bir bilim dalının gücü de o
kadar artmaktadır” demektedir [ CITATION Kuh82 \l 1055 \m Özt12].
Disipliner matrisin ikinci oluşturucusu, Kuhn’a göre “BDY”de “metafizik paradigmalar” veya
“paradigmaların metafizik kısımları” gibi ifadelerle anılan, “ortak ilkeler düzeyindeki inançlar” ya da
bu tür inançları/ilkeleri karakterize eden “modeller”dir. Kuhn bunlara, “bir cismin ısısı, kendini kuran
parçacıkların kinetik enerjisidir” gibi ifadeleri, ya da daha fazla metafizik öğeler içerdiğini söylediği,
“algılanabilen bütün olaylar, boşlukta nitel olarak nötr olan atomların deviniminden ya da karşılıklı
etkileşiminden meydana gelir” gibi ifadeleri örnek vermiştir [ CITATION Kuh82 \l 1055 \m Met93].

10
Son olarak disipliner matrisin üçüncü bileşeni olan “değerler” ise farklı bilim toplulukları arasında
disipliner matrisin diğer öğelerine göre daha fazla paylaşılırlar ve bilimsel değerler arasında en fazla
kök salmış olanlara örnek olarak Kuhn, tahminle ilgili olanları gösterir. Bu bağlamda örneğin, nitel
tahminler yerine nicel olanlar tercih edilmeli; bir kuram tutarlı, basit, işlevsel, yeni tahminlere açık ve
verimli olmalıdır (Sonsöz: 186-87). Bu değerler farklı bilim toplulukları veya farklı paradigmalara sahip
olağan bilimsel etkinlik uygulayıcıları tarafından simgesel genellemeler ve modellere nazaran daha
fazla paylaşılsalar da, aslında Kuhn’a göre somut ve belirli bir durumda belirli bir değerin tam olarak
ne anlam ifade ettiği veya farklı kuramların belirli değerlere göre karşılaştırılmasının ne şekilde
gerçekleştirileceği kimi zaman salt rasyonel bir etkinlik olmayıp problematiktir [ CITATION Özt12 \l
1055 \m Kuh82].
Sonuç olarak teoriler ve paradigmalar aynı kavramlar olmamakla birlikte, birbirleri için varlık
sebebidirler. Teori yoksa, paradigmadan da bahsedilememektedir [ CITATION Pol98 \l 1055 ].

6. Kuhn’a Yönelik Eleştiriler


Şimdiye kadar anlatılan bölümlerde Kuhn’un benimsediği bilimin yapıtaşları açıklayıcı bir şekilde
anlatılmıştır. Bu bölümde ise Kuhn’un önerdiği bilimsel bilgi ve bilimin devrimsel yapısına dair
yöneltilen eleştirilere kısaca yer verilecektir.
Kuhn bilimi olağan bilim ve olağanüstü bilim (devrimci bilim) şeklinde ayırmıştır. Eleştirilerin odak
noktası ise bu iddiaya yöneltilmiştir. Bunlardan biri olan Popper Kuhn’un olağan bilim kavramını
eleştirmiştir. Olağan bilim içerisinde yalnızca mevcut paradigmanın açıklamasının yapıldığını, herhangi
farklı alternatife izin verilmediği ve bu nedenle olağan bilimin dogmatik olduğunu yönündeki iddiaları
eleştirmiştir. Popper’a göre bilim, temelde eleştirel bir etkinliktir [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Diğer yandan Popper Kuhn’un bilim adamına yüklediği işlevleri kabullenmemiştir. Çünkü ona göre
ortaya atılan bilim adamı içerisinde bulunduğu topluluk tarafından onaylanmamış kuram ve
hipotezlerden rahatsız olmaktadır. Popper bu tür yaklaşımların tarihte yer aldığını ve Kuhn’un iddia
ettiği gibi olağan durumlar olmadığını ileri sürmüştür. Çünkü Popper, bilim adamının sürekli olarak
eleştirel düşünebilmesi gerekliliğini vurgulamıştır [ CITATION Met93 \l 1055 ].
Kuhn mevcut kuramların sınanması konusunda da eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Bilimsel
önermelerin sınanması konusunda pozitivistlerin doğrulanabilirlik ilkesine karşı Popper’ın
yanlışlanabilirlik ilkesi, Kuhn’a göre temelde aynıdır. Her iki görüş de sonuçta kuram ya da kuramın bir
parçası olduğu konusunda uzlaşmıştır. Sonuç olarak doğrulanan yahut yanlışlanan şey kuramdır.
Kuhn’a göre ise sınanan şey aslında bilim adamının kendisidir. Olağan bilim döneminde bilim adamı
paradigmasına sıkı sıkıya bağlı olduğu için sınama bilim adamını hedef almaktadır. Bilim adamı yanlışı
her zaman kendisinde arayacaktır [ CITATION Met93 \l 1055 ].

SONUÇ
Bilim tarihine bakıldığında tümevarım ile başlayan ve ardından doğrulabilirlik ilkesi ile devam eden
bilimsel bilgiye tanım ve ölçüt getirme çabaları çeşitli eleştiri ve alternatiflerle karşı karşıya kalmıştır.
Tarihin kimi kesitlerinde bilimsel topluluklar ve bilim adamları uzlaşmaya varmışlar, kimi zaman da
anlaşma sağlayamamışlardır.
Thomas Kuhn bilimsel bilgiden ziyade öncelikle bilim tarihine odaklanmış ve bilimsel bilginin tekâmül
sürecine yönelik bazı eleştirilerde bulunmuştur. Bilimin birikimsel olarak değil, aksine devrimsel bir

11
şekilde ilerlediğini öne sürmüştür. Bilim tarihine ele alarak bilimi olağan bilim ve devrimci bilim
şeklinde ikiye ayırmıştır.
Kuhn yalnızca bilime değil, bilim adamına da bazı tanımlamalar getirmiştir. Paradigma kavramına
açıklık getirerek paradigmanın bilim açısından ne denli önemli olduğunu çeşitli açılardan
vurgulamıştır.
Bilim tarihinde her dönem olduğu gibi Kuhn’a da çeşitli iddialarına yönelik bazı eleştiriler getirilmiştir.
Eleştirilerin odak noktası bilimin kategorik olarak tasniflenmesi ve paradigma kavramına yönelmiştir.

Kaynakça
Barnes, B. (2008). T. S. Kuhn ve Sosyal Bilimler. İstanbul: Paradigma Yayıncılık.
Faria, J. R., Besancenot, D., & Novak, A. J. (2011). PARADIGM DEPLETION, KNOWLEDGE PRODUCTION
AND RESEARCH EFFORT: CONSIDERING THOMAS KUHN’S IDEAS. Metroeconomica , 62 (4), 587-604.
Güneş, B. (?). Paradigma Kavramı Işığında Bilimsel Devrimlerin Yapısı ve Bilim Savaşları: Cephelerdeki
Fizikçilerden Thomas S. Kuhn ve Alan D. Sokal. ?
Hufbauer, K. (2012). From Student of Physics to Historian of Science: T.S. Kuhn’s Education and Early
Career, 1940–1958. Physics in Perspective (14), 421-470.
Kabadayı, T. (2013). THOMAS KUHN: ON THE 50TH ANNIVERSARY EDITION OF THE STRUCTURE OF
SCIENTIFIC REVOLUTIONS. Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , 126-134.
Kuhn, T. (1982). Bilimsel Devrimlerin Yapısı. (N. Kuyaş, Çev.) İstanbul: Alan Yayıncılık.
Metcan, İ. (1993). Thomas Kuhn'un Bilim Anlayışı ve Paradigma Kavramı. Yüksek Lisans Tezi . İstanbul:
İstanbul Üniversitesi.
Öztürk, Ü. (2012). Thomas Kuhn’un Paradigma Kavrayışı Üzerine Analitik Bir İrdeleme. Kaygı (19),
173-191.
Polsby, N. W. (1998). SOCIAL SCIENCE AND SCIENTIFIC CHANGE: A Note on Thomas S. Kuhn's
Contribution. Annu. Rev. Polit. Sci. , 199-210.
Solomon, S. (2010). Kuhn’s Alternative Path: Science and the Social Resistance to Criticism.
Perspectives on Science , 18 (3).

12

You might also like