You are on page 1of 1

8 MART’I...

Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar. Özgürlüğün denizinde yüzdüğünü savlayanlar için bile sınır;
özgürlüğün denizidir. Kişi tüm sınırlarını yıktığında, tüm duygularından arınıp ait olmayı bıraktığında
kendini gerçek özgürlüğün boşluğunda bulur. Bırak doldursun içini bu yüce boşluk. Neden bu kadar
çok seviyorsun kafeslerini? Duvarlarının ardına gizlenmek seni mutlu ediyor değil mi? Nehrin karşısına
geçip yeni nehirler aşmak dururken neden o minik havuzunun içinde çürümeyi seçiyorsun? Hepsi
hepsi mutluluk için değil mi?

Algını ne kadar genişletirsen o kadar mutsuz, huzursuz, ürkek ve şüpheci olursun. İşin trajikomik olan
yanı ne biliyor musun? Gerçeğin keşfine adım attığın güne lanet edemezsin. Hücrenin duvarlarını
parçaladıktan sonra mavi gökyüzünden vazgeçemezsin. Nasıl geri dönebilirsin ki hem onca yalan
dolanın içine? Kanatlarını açıp rüzgarı kucaklamak dururken bataklıkta çırpınmayı ister misin?
Söylesene bir volkan gibi fışkırırken granit bir yontu kadar sert durabilir misin? Dünyan yerle bir
olurken içindeki depremleri durdurabilir misin? 

Sınırlar demiştik. Sınırlar ve sınırlamalar. Yeterince uzaktan baktığında soluk bir nokta gibi gözüken
dünyayı parçalara ayırmadık mı? Karasını, denizini ve hatta göğün masmavi yüzünü parsel parsel
kapışmadık mı? Binlerce yıl kim olduğumuzu dahi bilmeden büyük imparatorlukların gölgesinde
kanlarımızı dökmedik mi? İmparatorlar kendisini tanrı ilan edip cenneti vadederken dünyayı
cehenneme çevirenler kimlerdi? İçimize dışımıza karalayıp durduğumuz sınırlar yüzünden bütün
bunlar. Bütün bu aptallıklar! 

Aklar ve karaların savaşı her yerde… Yaşayan ve yaşamakta olan iki büyük kafes. En geniş sınırlar.
Zıtlıklar matematiğin şiirsel dilinde ne güzel. Çarpmak, bölmek, toplamak, çıkarmak, parçalarına
ayırmak ve denkleştirmek ne güzel. Zihinlerimizdeki savaşı aramızdaki savaşa çeviren neydi? Fikirlerin
çarpışması gerekirken ne diye fikir sahipleri çarpıştı binlerce yıl? Üst bir akıl mı geliştirdik? Üzerinde
yaşadığımız bu bedbaht gezegeni bolluk ve bereket yuvasına mı çevirdik? Tek bir canlının hayatı için
kendi hayatımızı ortaya koyabilecek kadar bilge miydik? Yoksa sırtımızı dönüp, bana dokunmayan
yılan bin yıl yaşasın mı dedik? Bizden ve bizden olmayan. Ne kadar daha sürecek bu delilik? 

Günler var bir de sınırlara dahil. Mutluluğunu daim kılan, sahte sınırlar, sahte gerçeklikler. Hangi birini
sayıp döksem avuçlarına? Annelerin bir günün içine sıkıştırılmasını mı, sevgililer günü denilen grup
seviciliğini mi, babalara geldiğin o günleri mi, her gün dövüp öldürdüğünüz, tecavüz ettiğiniz, hiçe
saydığınız insanlığın günlerini mi? Söylesene hangi birini? Anın içindeki sonsuzluğu göremeyecek
misin? Kutuplaşmış zihninin içerisinde tirtir titreyip ölmeyi mi bekleyeceksin? 

Kimsin sen? Kadın mısın? Erkek misin? İnsan mısın? Dişi misin eril misin? Artı mısın eksi misin? Ak
mısın kara mısın? Sahi kimsin sen? Ben söyleyeyim. Dünyasını kemirip duran açgözlü bir canavarsın.
Benim gibi olamayacaksın. Mutluluğun peşinde koşarken parçalanıp duruyorsun. Duyguların çekip
gittiği, hiçbir arayışın ve arzunun bulunmadığı bu hiçlik evreninde küçük vebalı bir kurtsun. Günü
geldiğinde evreni yiyip bitirecek olan minik iştahlı bir kurtsun. Kendini insan sanan kalabalıksın…

You might also like