You are on page 1of 18

Kerbela

Hz. Ali’nin şehit edilmesinin ardından Hz. Hasan


halife olur. Ancak babası zamanından kalma ihtilaf
yüzünden Muaviye ile iç savaş başlamak üzereyken
ve dış tehlike belirtileri de baş gösterince Hz.
Hasan, ülke ve toplumun selameti için hakkından
feragat edip, şartlı olarak hilafetten çekilir ve
Muaviye halife olur. İki tarafın da imzaladığı
şartnameye göre Muaviye’nin ölümünden sonra
hilafet meşru sahibine iade edilecektir.
Ancak şartnamenin gerekleri yerine gelmez.
Muaviye daha hayattayken, oğlu Yezid’i kendisinden
sonra halife olarak kabul edilmesini garanti altına
almak için bağlılarından, oğlu için biat (bağlılık sözü)
alır. Yezid, babasının ölümünün ardından hilafet
makamına oturur. Hz. Hasan’ın zehirlenerek
öldürülmesinin ardından durumu öğrenen Hz.
Hüseyin buna şiddetle karşı çıkar. Önce Medine’den
Mekke’ye gelir. Orada görüşmelerde bulunduğu
sırada, Kûfelilerden kendisini Kûfe’ye çağıran birçok
mektup alır.
Bunun üzerine Hz. Hüseyin, yerinde
incelemeler yapmak ve durumu
kendisine rapor etmek üzere,
amcasının oğlu Müslim ibn Âkil’i
Kûfe’ye gönderir. Müslim, Kûfe’ye
vardığında büyük bir ilgiyle karşılanır ve
Hz. Hüseyin adına binlerce kişiden biat
alır. Ardından da Hz. Hüseyin’e mektup
yazarak Kûfe’de lehine olan durumu
tasvir eden bir rapor gönderir.
Bu gelişmeler olurken siyasi
hâkimiyetini pekiştirmeye
çalışan Yezid, Kûfe’de meydana
gelen bütün gelişmelerden
haberdar olur. Derhal harekete
geçerek pasif bulduğu Kûfe
valisini görevden alıp yerine,
sertliği ile tanınan Ubeydullah
ibn Ziyad’ı tayin eder ve ondan
bir an önce duruma el
koymasını ister.
Vali İbn Ziyâd güç gösterisinde bulunarak
önce Müslim’i yakalatıp öldürtür, ardından
da Hz. Hüseyin adına Müslim’e biat edenleri
ağır bir şekilde cezalandırıp dağıtır.
Kûfe’deki bu yeni gelişmelerden ve Müslim’in
öldürüldüğün-den haberi olmayan Hz. Hüseyin,
üvey kardeşi İbnü’l-Hanefiyye başta olmak üzere
tecrübeli kimselerin ‘Kûfelilere güvenilemeyeceğini’
söylemesine rağmen hazırlıklarını tamamlar.
Yakınlarını da yanına alarak 90 kadar kişiden
oluşan küçük bir birlikle yola çıkar.
Yolda Müslim’in öldürüldüğünü öğrenen Hz.
Hüseyin, beraberinde bulunanlarla istişare
ederek (danışarak) durum değerlendirmesi yapar
ve isteyenlerin dönebileceğini söyler. Fakat
özellikle Müslim’in çocuklarının da ısrarıyla
geriye dönülmeyip, sefere devam kararı alınır.
Bu arada Vali ibn Ziyad, Ömer ibn Sa’d
komutasında bir birlik hazırlatarak Hz.
Hüseyin’in üzerine gönderir. Bu birlik
Kerbelâ’da Hz. Hüseyin ve yakınlarını kuşatır.
Bunca insan, kadın ve çocuklar günlerce susuz
bırakılarak tarifsiz bir insanlık dramı yaşarlar.
Hz. Hüseyin, Ömer ibn Sa’d ile görüşür ve ona üç
teklif sunar: 1) Bırak da geldiğim yere (Hicaz’a) geri
döneyim. 2) Beni Yezid’le görüştürün. 3) İslam sınır
boylarına gidip orada cihadla uğraşmama izin ver.
Teklifler valiye bildirilir fakat gelen cevap
olumsuzdur (Ünal Kılıç, ‘‘Kerbela Vakası (Tarihi Süreç),’’ 37).
Burada bazı görüşmeler yapılsa da sonuç
vermez, çünkü kendisinden ısrarla Yezid’e biat
etmesi istenir. Hz. Hüseyin, Yezid gibi haktan
sapan bir kimseye biat edemezdi ve haklı olarak
etmemiştir. Bu durumda ortada bir tek seçenek
kalır: İnanç, adalet ve cesaretle ölümün üzerine
gitmek. Hz. Hüseyin de bunu yapar.
Hz. Hüseyin, 73 kişiden oluşan sembolik kuvvetiyle,
Ömer ibn Sa’d’ın binlerce askerine karşı kahramanca
mukabele etmeye çalışır. 10 Muharrem 61 (10 Ekim
680) tarihinde başlayan çarpışma Hz. Hüseyin’in, her
biri ölüme hazır yiğit insanlarının destansı direnişiyle
uzun bir süre devam eder. Nihayet hepsi de teker
teker şehitlik mertebesine ulaşır.
Sonunda azılı caniler, gözlerini kırpmadan 57
yaşındaki Hz. Hüseyin’in üzerine yürür ve başını
gövdesinden ayırarak tarihin en büyük
zulümlerinden birini gerçekleştirirler. Ardından
çadırlara baskın yapılır, oradakiler esir edilir. Hz.
Hüseyin’in kesik başı ve esirler Şam’a gönderilir.
Olayın duyulmasından sonra İslam
âleminde büyük bir öfke meydana gelir.
Mekke ve Medine’de ayaklanmalar çıkar.
Hz. Muhammed’in, ağabeyi
Hasan’la beraber onun için
dünyanın iki çiçeği ifadesini
kullandığı Hz. Hüseyin, hakkaniyet
ve adaletle özdeşleşmiş,
haksızlığa ve zulme karşı çıkışın
sembolü olmuştur. Onun bütün
Müslümanların kalbinde derin iz
bırakmasının sebebi budur. Zira o,
Hz. Muhammed’in torunu ve onun
tarafından sevilip öpülen, dua
edilen seçkin bir şahsiyettir.
Hz. Hüseyin Kerbelâ’da toprağa
verilip, mezarı türbe hâline getirilmiştir.
1400 yılının sonbaharında Şam’a giren Timur,
Şam’da üzerlerine derme çatma kulübelerin yapılmış
olduğu bazı kişilerin mezarları olduğunu öğrenir. Ama
bu mütevazı mezarların hemen ilerisinde, Emevi
Camii’nin yakınında bulunan kubbeli ve son derece
gösterişli bir mezarında Muaviye’nin oğlu Yezid’e ait
olduğunu öğrenince hiddetlenir ve Yezid’in türbesini
derhal yıktırır… (Murat Bardakçı, HaberTürk Gzt., 01 Nisan 2012).
Kaynakça
• Kılıç, Ünal, ‘‘Kerbela Vakası (Tarihi Süreç),’’ Çeşitli Yönleriyle Kerbela (Tarih
Bilimleri), 2010, cilt I, s. 15,48.
• Okumuş, Ejder, ‘‘Kerbela: Hz. Hüseyin’le Randevu,’’ Çeşitli Yönleriyle Kerbela
(Din Bilimleri), 2010, cilt III, s. 165-174.
• Yüksel, Ahmet Turan, ‘‘Kerbela Vakasında Ubeydullah B. Ziyad’ın Önemli Rolü,’’
Çeşitli Yönleriyle Kerbela (Tarih Bilimleri), 2010, cilt I, s. 317-324.

Aralık 2014

You might also like