You are on page 1of 330

Kufim ve Uygulanulirto Dilbilim,

Gostçfgcfc’ım vc Tuftotoj*

Genel Dilbilime
Giriş

Cancr K'crimo^lu
Kuram v e U y g u la m a la rla D ilb ilim
G ö s te rg e b ilim ve T ü rk o lo ji

Genel Dilbilime

Caner Kerim oğlu

PEGEM
AKADEMİ
DİL İNCELEMELERİ TARİHÇESİ

1. DİL İNCELEMELERİ TARİHÇESİ


D ü insanlığın m eraklarından b iri olm uştur ve dilbilim de bilimsel b ir disip­
lin olarak doğuşunda insanlığın dille ilgili önceki birikim lerinden yararlanm ıştır.
Farklı kültürler tarihte dille ilgili sorulara cevap aram ış, b u arayışların bazıları m i­
toloji düzeyinde kalırken, bazıları geçerliliğini bugün bile koruyan bakış açılarına
dönüşm üştür.
Başkan (2003:21-22)’d e siınulan şu inanışlar kültürlerin dile olan ilgisini gös- .
term ektedir: “Çinlilerde, bir su kaplumbağası, sırtındaki çizgili şekillerde yazının
sırrım taşıyarak imparatorun önüne gelip yazıyı öğretmiştir,: Babillilerde, yarı balık
yarı insan bir deniz canavarı, sudan karaya çıkarak kendilerine yazıyı öğretmiştir...
Hintlilerde, baş-tanrı Brahma, kendi görünüşlerinden birisi olan ve insan dilinin
tanrısı sayılan Vâk aracılığı ile dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmıştır,: Mısırlı­
larda, baş-tanrı Ra, isteklerini, kendi dili ve habercisi saydığı tann Tôt aracıhğı ile
yerine getirmiştir...İbranilerde, tanrı yarattığı canlılara isim vermesi için Adem’i gö­
revlendirir. Adem’in bütün canlıları çağırış şekillerine göre her birisinin ayrı bir ismi
olur...Tufan’dan sonra, dünyada tek bir dil vardı, tnsanlar, Tanrı katma erişmek için
Babil’de göğe doğru bir kule yapmaya başladılar. Tanrı o zaman insanların dilini
karıştırıp hepsini dünyânın dört bucağına dağıttı.”
M odem dilbilim Saussure ile başlatılır ancak bu disiplinin gelişimi açıkla­
nırken m utlaka geleneksel dilbilgisine (traditional gram m ar) atıf yapıldığı görülür
(Robins 1967:9; Lyons 1983:13; Strazny 2005:395). D ilbilgisinin doğuşu ve geliş­
m esinde öteki dillerle tam şıîm ası ve öteki dillerin Öğrenilmeye çalışılması, güzel
konuşm a ve yazma ilkelerinin belirlenm esi, edebî ve. Özellikle de dinî m etinlerin
6 Genel Dilbilime Giriş "Â-

yorum lanm ası gibi değişik etkenler rol oynam ıştır (Perde 1961; 1-3). Yukarıda
anılan inanışlar b ir tarafa bırakılacak olursa, dil incelem elerinin daha ciddi bir
hal alm ası Eski Yunana dayanır ve dilbilgisi de bu dönem in ürünüdür denebilir.
İkinci önemli dönüm noktası AvrupalIların diğer kıtalardaki keşiflerinin arttığı ve
m atbaanın bulunduğu 15. yüzyıldır. Seyyahların, m isyonerlerin öteki kültürleri
tanım ak için yazdıkları gramerler, sözlükler ve bunlarm kolaylıkla basılıp yayıl­
ması dil incelem deri için yeni b ir dönem in başlam ası anlamana gelir. Burada dil
incelem elerini bu iki dönüm noktasına göre ele alacağız.

1.1. 15. yy. öncesi dil incelemeleri

1.1.1. Yunan geleneği


Eski Yunan pek çok bilim gibi dilbilim için de ilk duraklardan biridir. Felse­
fe tartışm alarında dil ile ilgili görüşlere de yer verildiği görülm ektedir. Retorik,
gram er gibi dilin kullanım ı ve sınıflandırılm asıyla ilgili yaklaşım ların tem elleri
Eski Yunan’a dayanm aktadır. Ayrıca bugün kullanılan pek çok dilbilim terim i
de Eski Yunan kökenlidir (D inneen 1995: 113). G ram er kelim esi (Bk biçim leri:
grammatikös “harflerin kullanım ını bilen kişi”, grâmmata “okuyup yazabilen kişi”,
téchnë grammatiké “okum a ve yazma becerisi”) Eski Yunancadır (Robins 1967:
13).
D ilin güzel ve etkili kullanılm asıyla ilgi­
li olan retorik, Eski Yunan geleneğinde önem li
b ir tartışm a alanı olm uştur. Retorikçİler içinde
dilin etkili kullanım ıyla İlgili görüşleriyle öne
çıkanlar vardır. Pericles (MÖ. 497-429) doğaç­
lam a konuşm ada önem li b ir isim dir. Socrates
(MÖ. 436-338) ise ilk kez retoriğin teknikleri­
n i (ses seçim i, ritm ik periyodik cüm leler vb.)
sıralam ıştır. R etorik konusunun asıl uzm anları
Socrates (MÖ. 436-338) Sofistlerdi. G ram er yazm akla ilgilenm em işlerse
de dili iyi kullanm ak için kurallarını iyi bilm ek
düşüncesinden hareket etm işlerdir. Bunun sonucunda da gram erin doğuşuna
katkıda bulunacak birtakım çalışm alar yapm ışlardır. Ö rneğin ilk Sofist A bdera-
Iı P rotogoras (MÖ. 481-420) çeşitli cüm le tiplerinin ayrılm asıyla ilgilenm iştir
(D inneen 1995:11-114). Bu okulun eğilim i dili belli bir ölçüye göre ele alm aktı.
Kural odaklı yaklaşım ları önem lidir.
Dil İncelem eleri Tarihçesi 7

Eski Yunaıûn dile dair iki büyük tartışm ası olduğunu


belirtm ek gerekir. Bunlardan iïïri “dilin doğal mı yoksa
uzlaşımsaî m ı olduğu”, İkincisi ise dilin düzenliliğiyle
ilgili olan “ömekseme ve aykırılık” tartışm asıdır (Lyons
1983:13-15). Poğa-ıızlaşım tartışm ası P latonun (MÖ.
427-347) Kratüos (Heraklitos) ve Hermogenes
(DemokritosVin karşılıklı konuşm alarına dayanan
ünlü eseri Kratilos Diyalogu*hda özetlenir. Buna göre,
doğacılar (Kratilos) varlıklar ile adlan arasında doğal
Platon (MÖ. 427-347) bir uyuşma olduğu düşüncesindeydiler. Bugünkü yan­
sıma sözcüklerde görülen bu uyuşma (miyavla- fiili
kedi gerçek hayatta ona benzer bir ses çıkardığı için bu biçimdedir.) onlara göre tüm
dil için geçerliydi U zlaşm alar (Hermogenes) ise sözcükler ve anlam lan arasında
bağ olmadığım, insanlar arasındaki uzlaşım sonucu sözcüklerin kullanıldığım savu­
nuyordu (Perek 1961:4-5; Lyons 1983:14-15).
Ömekseme ianalogia) -aykırılık fan om alia) tartışması ise dilin düzenli olup ol­
madığı tartışmasıydı. Ömeksemeciler dilin düzenli olduğunu, belli kuralları olduğunu
ve buna göre örneksemell akıl yürütmeyle olası biçim ve kuralların belirlenebilece­
ğini (kitap+lar örneğinde +lar çokluk yapıyorsa başka bir sözcükte de çokluk yapar:
kalem+ler vb.) savunuyordu. Aykınlıkçıîar ise dilde pek çok düzensizlik olduğunu,
Ömeksemeyle ancak belli yapıların betimlenebileceğim ifade ediyorlardı (Lyons 1983:
16-18; Dinneen 1995: 114-115). İskenderiye O kulu (MÖ. 2. yy) örneksemeciyken,
Bergama Olculu aykınlıkcıydı. İskenderiye Okulu kuralcılığa o kadar inanmıştı İri Ho­
m er metinlerindeki dil gelişmesiyle doğal olarak ortaya çıkan bazı ifadeleri kurallara
uymadığı gerekçesiyle atmaya çalışmıştı (Başkan 2003:27). Zeno tarafından MÖ. 300
civarında kurulan Stoa Okulu bu tartışmada genellikle aykmîıkçılardan yana görülür.
Aykırılıkçı olarak değerlendirilseler de köken (etymon) ile ilgili çalışmalarıyla bugün­
kü köken bilgisinin (etymology) temelini atarak gramerin yanı dilin kurallarının be­
lirlenmesinin öncüsü olmuşlardır. Ayrıca bu okul dilde “anlam ve biçim” karşıtlığını
koymuş, modern dilbilimin kurucusu Saussure’nin “gösteren ve gösterilen” arasında
kurduğu karşıtlığı andıran bir bakış açısıyla dile bakmıştır (Robins 1967:16). Doğa-
uzlaşım tartışmasında ise İki görüşün de bazı yönlerini kabullenmişlerdir. Bu okulun
mensuplan sözcükler ve anlamlan arasında doğrudan bir ilişki olduğunu düşünmese­
ler de sözcüklerin kökenleri araştırıldığında böyle bir ilişirinin bulunabileceğini savun­
muşlardır. Düzenîüik-aykırılık tartışm ası -Phiiadelphos (MÖ. 284-257) ile başladığı
kabul edilirse- dil incelemelerinde tarihi en eski tartışmalardan biridir ve bugün hâlâ
geçerliliğini çeşitli biçimlerde korumaktadır. Düzenciler kurallara odaklandıklan için
yapı ve sistemi merkeze alan bugünkü yapısalcılığa yakın görünürler ancak düzen dışı
gördükleri her türlü doğal değişmeyi yadsırlar. Bu değişimlerin de ele alınmasını savu­
nan aykınlıkçıîar modern dilbilime daha yakındır.
8 G enel Dilbilim e Giriş "A*

Bugünkü dilbilgisi ve dilbilim çalışm alarının


Önemli bir alanı olan sözcük türleri ve kategorileriy­
le ilgili tartışm alar da Eski Yunan geleneğine önem li
yer tutar. Yukarıda da değinildiği üzere gram er Eski
Yunanda yazıyla İlgili b ir disiplindir ve yazılı Yunan-
canın bilgisi üzerine tartışm alar sürdürülm üştür.
Gerçek anlam da gram er incelem elerinin retorik te­
m elinde Sofistlerle başladığı bilinm ektedir (Perek
1961: 5). Sofistlerden Protogoras cinsiyet ayrım ını
ilk yapan kişidir, ayrıca cüm leleri emir, dilek, soru,
Aristo (MÖ. 384-322) cevap olarak yapısal özelliklerine göre sınıflandır­
m ıştır (Robins 1967:25). Kesin olmamakla birlikte fiillerin zamanlarıyla ilgili sı­
nıflamayı da onun yaptığı çeşitli kaynaklarda belirtilir (Perek 1961: 7). İsim
(önoma) ve fiil (rhèm a) olarak iki sözcük tü rü belirleyen Platon ise dünya dilbilgi­
si tarihinde bu ayrım ı yapan ilk kişi olarak gösterilir. Platonun isim ve fiil ile kas­
tettiği bugünkü gram erin isim ve fiil dediklerinden farklıdır ve felsefi çıkarım lara
dayalıdır (Lyons 1983: 19). U zlaşım cılann güçlü tem silcilerinden olan A risto
(MÖ. 384-322) Platonun ikili sınıflam asına isim ve fiil sınıfına girmeyen sözcük­
ler için de terim ler Önermiştir. Sekizli ayrımı şu şekildedir: harf, hece, bağlaç (sun-
desmos), tammhk (arthron- bugünkü ing. article), isim (onoma), fiil (rhëma), du­
rum (ptosis-sözcüklerin çekimli biçimleri), söz Gogos) (Harris-Taylor 2002:28). Bu
ayrımda kullanılan bazı türler bugünkü sözcük tü rü anlayışına uymaz, öte yandan
A risto nun “isim , fiil ve diğer görevli Öğeler* biçim inde Özetleyebileceğimiz b ir ay­
rım ı söz konusudur. Aristo’nun b ir diğer katkısı “zaman” kategorisinin fiillerin
biçim leriyle beUrlenebileceği görüşüydü. Zaman kategorisi açıklaması açık değilse
de ilk olması bakım ından önemlidir. Sözcüklerin çekimle kazandığı ve saf biçim ­
lerini kaybettiği yan biçim lerine A risto ptosis "düşme” dem iştir ki bu, bugün Batı
dillerinde kullanılan durum (case) terim inin de atasıdır. Stoa O kulu, Sofistler-
Platon-A risto çizgisinin birikim lerini de kullanarak gram er yazımı için önemli
ilerlem eler kaydetm iştir. H atta bazı araştırm acılar bugünkü anlam da m odem gra­
m erin onlarla başladığını savunurlar (Robins 1967:27). Bu okul sözcük türlerinin
sayısım artırm ıştır. Tammhk ve zam irler için ayrı b ir sözcük tü rü (arthra) belirle­
miş, isim leri de özel isim (onom a) ve cins ism i (prosëgoriâ) olarak ikiye ayırmıştır.
Bu şekilde beş sözcük tü rü üzerine çalışm alarını yürütm üştür (Robins 1967: 28,
D inneen 1995:128-129). Stoa Okulu bugünkü gram erin durum , çatı (etken, edil­
gen vb.) gibi tem el kategorilerini de ilk belirleyen okuldur (Strazny 2005: 308).
Ancak geleneksel gram erin kesin biçim i İskenderiye O kulu’nda verilm iştir. Bu
okula m ensup Trakyah (Thraks) D ionysios (MÖ. 170-90?) dilin kurallarını belir-
DH Incelem èleri Tarihçesi 9

lerne arayışında bugünkü gram erin atası sayılan eseriyle öne çıkm ıştır: Téchnè
Grammatiké “Gram er Sanatı” Bu eser ilk geleneksel gram er kabul edilir. Eserde
Stoa Okulu’nun belirlediği dört sözcük türüne zarf, ortaç, zam ir ve ilg ed de ekle­
miştir. BÖylece sekizli sözcük tü rü sınıflaması ortaya çakar: isim (önoma), fiil
(rhêmo), ortaç (metochè), tammhk (arthron), zamir (antonymiâ), edat (pröthesis),
za rf (epirrhëma), bağlaç (syndesmos) (Dionysios Thraks 2006: 31-63). Dionysios
fiilleri durum , cinsiyet, çatı, kip vb. kategorilere göre sınıflar ve zam anı şim di, geç­
m iş ve gelecek olarak üçe ayırır {Dionysios Thraks 2006:47). Bu sınıflam alarında
da fiilleri biçim lerine göre değerlendirir ki bu yaklaşım m odem yapısalcılığın da
ana ilkelerindendir. G ram er tarihinin Eski Yunandaki b ir sonraki önem li ism i
A pollonius D yscolus (MS. 2. yy), Dionysios’un ilgilenmediği cüm le konusuna da
eğilmiştir. Ayrıca biçim (schéma) ve anlam (énnoia) arasında kesin b ir çizgi koy­
muş, gram er yapılarım daha çok anlam a göre ele alm ıştır. Bu yönüyle günümüz
üretici gram er (generative gram m ar) anlayışına yakın b ir anlayışa sahiptir (Robins
1967:37).
Eski Yunan gram erçiliği büyük oranda anlam bilim ölçütünü ktıflamr. Felsefe
kökenli isim ler -m antık ve dö arasında tam b ir uyuşm anın varlığına inandıkları
için- anlam ı ön planda tutar (Bayrav 1998a: 111),
Eski Yunan geleneğinin önem li eksiklerinden b iri olarak diğer dillerden uzak
durm ası gösterilir. Gerçekten de Eski Yunan filozofları Öteki halkların konuştu­
ğu dilleri “barbarca” olarak nitelem iş ve öğrenmeye değer bulm am ışlardır. Aynca
konuşma Yunancasmı çoğunlukla göz ardı etm iş, doğal değişm eleri de bozulma
olarak değerlendirerek dönem in dil kullanım larının bazılarım İncelememişlerdir.

1.1.2. Roma (Latin) geleneği


Roma geleneği Eski Yunandaki birikim lerden yararlanm ıştır, ancak Eski Yu­
nan geleneği kadar büyük izler bırakam am ıştır. Bu geleneğin en önem li temsilcisi
V arro (MÖ. 116-27)’dur. Varro örneksem e (düzenlilik)-aykırıhk (düzensizlik) tar­
tışm asında, sözcüklerin türem esinde ve çekimde düzen vardır ancak kullanılışta
bu sözcükler değişir, düzenden uzaklaşır görüşünü savunur (Perek 1961:68). Di­
lin kuraM ığa eğilimli olduğunu, düzesizîflder olsa da insanların sözcüklerdeki ku-
rallılığa uyması gerektiğini ifade eder (Harris-Taylor 2002:52). Aristo’nun durum
için kullandığı ptosis terim ini casus olarak Latinceye çeviren ve terim in bugünkü
Batı dillerindeki biçim lerini bu şekilde belirlem iş olan Varro, yapım ve çekim ola­
rak adlandırılan ayrım ın ilk belirleyicilerindendir: yaratm a (im positio) ve çekim
(declinato). Eski Yunanda yapılmayan bu ayrımı yapan Varro, Latince ve Grekçe
arasında b ir ilişki olabileceğini fark eden de ilk dilci olm uştur (Başkan 2003: 30;
Strazny 2005:308). Varro’nun Eski Yunan gram ercilerinin fiille ilgili yaptığı kate­
10 G enel Dilbilim e Giriş A

gori sınıflam alarına bugünkü görünüş (aspect) kategorisini de eklediği'görülür.


Fiilin bitm işlik ve bitm em işlik özelliklerine dayanan bu ayrım Varro’nun önem li
katkılarından biridir (Robins 1967:51).
Roma geleneğinin sözcük tülleri sınıflama­
ları Trakyaîı Dionysios’unki gibidir. Rem m ius
Paleam on (MS. 1. yy) tammlığı zarflardan ayırıp
farklı bir sözcük türü olarak değerlendiren ilk
Roma dilcilerindendir. Paîaemon’un öğrencisi
Q uintilian (MS. 1. yy) ise ünlem i (interiectio)
yeni b ir tü r olarak kabul eder Q uintilian Latince-
de bulunan ayrılma durum unun araç-birliktelik
anlam ını ayn bir başlıkta d e almış ve ayrılma du­
rum u yedinci bir durum olarak geleneksel gra­
merlerde işlenmeye başlamıştır. Dilde ömekse-
Donatus - Ars Grammaticddan m enin de aykmhğm da bulunduğunu örneklerle
sıralayan Q uintilian dû eğitimine özel önem ver­
mesiyle de tanınır. O na göre dil eğitiminde şu aşamalar vardı: Konuşma sanatı >
dilbilgisi, doğru ifade / şairlerin yorumu > yazma ile okuma (Harris-Taylor 2002:
62). D onatus (MS. 4. yy.)’un Ars Grammatica “Dilbilgisine Giriş” ve Priscianus
(MS. 5. yy.)’un înstitutionesrerum Grammaticarum “Dilbilgisi İncelemeleri” adlı
eserleri Latince gramer yazma gdeneğinin diğer önemli dönüm noktalarıdır. Ancak
bu yazarların gramerleri kendi dönem lerinin dilini değil, daha önceki dönemlerin
eserlerini esas aldıkları için bazı konulana aktarılmasında yanılmışlardır (Robins
1967: 53; Lyons 1983:22).

1.1.3. Hint geleneği


Bilimin pek çok dalında başlangıç olarak Eski Yunan alınır ancak dil incele­
m elerinde en eski geleneğe H indistan sahiptir (Robins 1967:136). Yunan geleneği
felsefeye dayanırken H int geleneği doğrudan dil üzerine kurulm uştur. Bunda din
m etinlerinin (Vedalar) doğru okunup anlaşılm ası düşüncesi de etkili olmuştur.
H int geleneğinde Tföska (MÖ 6-7.yy?) ilk önem li
isim dir. Yaşamı hakkında çok veri yoktur. Panini öncesi
dönem in en Önemli ism i olarak öne çıkar. Özellikle söz­
cük türlerini Nirukta adlı eserinde dört grupta ele alm ası
dikkate değerdir: İsim (nâm a), fiil (âkhyâta), önek (upa-
sarga), edat (nipâta).
G eleneksel dilbilgisi yazım ı tarihinde P a n in in in
Î&
!M Sanskrit gram eri önem li b ir yere sahiptir. P an in in in
"$■ Dil İncelem eleri Tarihçesi 11

yaşam ı kesin olarak bilinm em ektedir. MÖ. 6 ve 3. yy. arasında H indistan'da ya­
şadığı ve Astädhyäyi "Ö ğretiler" (MÖ. 350-250?) adlı gram erin sahibi olduğu
tahm in edilm ektedir. P anininin 8 ana bölüm den oluşan gram erin yazan mı,
yoksa bu bölüm leri bir araya getiren kişi m i olduğu bilinm em ektedir (Robins
1967:137). P aninfnin gram eri özellikle sesbilgisi bakım ından büyük b ir başarı
gösterir. Neredeyse m odern dilbilim in ortaya çıkışına kadar el değm em iş olan
sesbilğisinin teknik ayrıntılarım ele alm ıştır. İncelem elerinde sem bol kullanan
Panini ünlü ve ünsüzlerin sınıflandırılm asında tek bir sistem i esas alm ıştır. G ra­
m erindeki bazı yaklaşım lar nedeniyle hem yapısalcılığın hem de üretici dilbili­
m in atası olarak Paninfyi görenler vardır (Strazny 2005:509,806).
Kâtyâyana (MÖ. 3. yy.) Sanskritçenin dilbilgisini yazan diğer H int dilcidir.
P atanjali (MÖ. 2.yy) de bir diğer H int gramercidir. Mahäbhäsya “Büyük Yo­
rum” (MÖ. 150) adlı Sanskrit gram erini yazm ıştır ve bu eserinde Panininin m et­
ni hakkında yorum larda bulunur. Bu eser Panini’nin karm aşık bulunan eserinin
açıklanm asında önemli bir kaynak olmuştur.
H int dilciliğinin özellikle kökleri listelemeye dayanan yaklaşımı Avrupa
dilbilim inin biçimbirim (m orphem e) kavramım oluşturm asında etkili olm uştur
(Strazny 2ÖQ5: 808). 12 değişik dilbilgisi okuluna sahip bu geleneğin 1000 civarın­
da dilbilgisi eseri verdiği bilinm ektedir (Lyons 1983:27).

1.1A Arap geleneği


Aristo geleneğinin etkisindeki Basra O kulu dili düzenlilikler ve kurallar üzerin­
den açıklamaya çalışırken, aykınlıkçılara daha yakın olan KMe Okulu dil kullanım­
larındaki lehçe farklılıklarını olduğu gibi ele alma yanlısıdır (Robins 1967:97). Arap
geleneği isim, fiil ve edat olarak sözcükleri üç başlıkta ele alır (Strazny 2005:78).
Arap dil incelemeleri K uranın yorum lanm ası, açıklanması çalışmalarıyla
ivme kazanmıştır. El H alil (Ö. 718-791) bu geleneğin kurucusu sayılır. Özellikle
ünsüzleri çıkış yerlerine göre sınıflandırm ası onu önem li kılan özelliklerdendir. El
Halilj-Arapçanm ilk sözlüğü olan eseri Kitab-ül- Aynâz seslere dair hiyerarşik bir
sınıflama yapar. Çıkış yerine göre ayın (‘ ) boğazın en derininden çıktığı için en
başta gelir ve eser de bu nedenle ayın ile başlar. Arap dilbilgisi yazıcılığının başlan­
gıcı kabul edilen Sibeveyhinin de hocasıdır (Versteegh 1997:17-18).
Basra geleneğinden gelen Sibeveyhi (750?-809) İranda doğmuştur. El~Kitab
adlı eseriyle Arap gram ercilerinin imamı (im âm -ün-nuhât) unvanıyla anılan bü­
yük bir dilcidir. Dildeki öğeleri m odem dilbilim indeki yönetme (government-
Sibeveyhide “amel”) kavram ına göre ele alır. İsim cümleleriyle, fiil cüm lelerini
12 G enel Dilbilim e Giriş “

birbirinden ayırır. Biçimbilgisinde isim leri “hafif” fulleri “ağır” öğeler olarak ele
alır ve buradaki ölçüsü sözcük türlerinin cüm le içindeki esneklikleri ve önem le­
ridir. Sesbİlgisinde ünlüler hafifken, ünsüzler ağırdır. Çünkü sözcüğü taşıyan ün­
süzlerdir. K itapta “fiil kavramı, isim -füller, yükleme durum unun çeşidi kullanım ­
ları, olumsuzluk, zamirler, soru, edatlar, sıfatların yapımı” gibi pek çok başlıkta
Arapçanm kuralları ayrıntılı olarak verilir (Versteegh 1997:32-34).
Arap geleneğinde daha sonra da pek çok dilci yetişmiş ve çoğu Sibeveyhfyi
takip etm iştir. İb n M adâ (1119-1195) İspanyadaki Arap geleneğinin tem silcisi
olarak dikkat çekicidir. G ram er yazarlarına b ir karşı duruş sergileyen M adâ, önce­
ki gram ercilerin teorilerini yanlış bulur ve özellikle “yönetme” kavram ına eleştirel
b ir tavır takınır.

1.1 S . Türk geleneği


K âşgarlı M ahm ud (1008-1085) Turk ge­
leneğinin İlk önemli ismidir. Ünlü eseri Divanü
Lugati’t- Türk sözlük niteliğindedir ancak dönem in
Türkçesinin edebi ürünlerinden örnekler vermesi
bakım ından önemlidir. Ayrıca lurkçenin koflara
ayrılmasıyla ilgili çok değerli bilgiler vermekte­
dir. Turkçenin o dönemdeki lehçeleşme sürecini
yansıtan veriler bugünkü lehçebilim araştırm aları
için paha biçilmez değerdedir. Eserde türlü Türk
boylarmm dili hakkında hem sesbilgisi hem de
biçimbiîgisini kapsayan pek çok bilgi yer almakta­
dır. Kâşgarlihm asıl dilbilgisi kitabının adı Kitâbu
Divanü Lugati’t- Türk Cevâhirü’n- Nahvî fi Lügatti Türkt dir. Böyle bir
dilbilgisi eseri yazdığı bilinse de eser henüz bulunamamıştır.
Türk dil geleneği büyük oranda sözlük çalışm alarına dayanmıştır. Özellikle
M ısırda 13. yüzyıldan sonra gelişen Memluk Kıpçak Iıirkçesi bu yönde zengin
bir malzemeye sahiptir. Arapça-Türkçe iki dilli olarak hazırlanan pek çok çalışma
yapılmıştır.
Dil İncelem eleri Tarihçesi 13

16. yüzyılda yaşamış olan B ergam âlı K adri ise Anadolu’da başlayan Türkçe
dilbilgisi yazıcılığının ilk ism idir. 1530da tamamladığı Müyessîretü’l- Ulûm adlı
eseri A rap gram erciliğinden etkilense de Türkçenin bugün yeni yeni anlaşılan bazı
konularıyla ilgili çok Önemli değerlendirm eler içerm ektedir. Örneğin, zam ir çe­
kim inde ortaya çıkan n seslerinin zam irlerin yapısının b ir parçası olduğunu ve
çekime girince yeniden belirdiğini ifade etm iştir ki bu görüş, bugünkü Altayistik
çalışm aları sonucumda doğrulanm ıştır (bun+da > bunda, şun+da > şunda vb.).

1.2. 15. yy. sonrası dil İncelemeleri

1.2.1. Avrupa geleneğine toplu bir bakış


Avrupa, Rönesans (15-16. yy) öncesi skolas­
tik b ir yaklaşıma göm ülm üştür ve bu hem en bü­
tü n alanlarda olduğu gibi dil incelem elerinde de
kendisini gösterm iştir. Rönesans dönem ine kadar
Latince dilbilgisi üzerine pek çok çalışma yapıl­
m ıştır. Latince gram erlerin hem en hepsi didaktik
bir havada D onatus ve Priscianus’un gram erlerine
dayanarak yazılmıştır. Alexander de Villa D efnin
Latince gram eri (H 99) Rönesans öncesi dönem in
Avrapadaki en kayda değer eserlerindendir.
Priscianus’un Latin gram erine bağlı M odistea
Dante (1265-1321) O kulu (13-14. yy) (Kipçiler veya Spekülatif gra­
m erciler) skolastik dönemde kilisenin istediği La­
tince gram er yazımı konusunda anılması gereken bir okuldur. E rfu rtlu Thomas
(MS, 14. yy.) Avrupa gram erciliğinin önem li duraklarından biridir. Avrupa’nın
çeşitli ülkelerinde prtaya çıkan ve yukarıda anılan tartışm alarda uzlaşma ve dü­
zenlilik taraftarı olan M odistea Okulu mensubu E rfurtlu Thomas, Latince grame­
rinde farklı yaklaşım ları benimser. Öncelikle sesbilgisini gram erin dışında tutar.
Felsefî olarak Aristo’ya bağlıdır, dilbilgisini m antıktan Önce gelen bir alan olarak
görür (H arris Taylor 2002:77). Bu dönemde öğretim, Latince dilbilgisi ağırlıldıdır
ve okullarda okutulan bu gram erler Latincenin eğitim , din ve yönetim de ortak
anlaşma dili (‘lingua franca”) olm asının önemli etkenlerinden biri olmuştur. Bu
dönemde Yunanca ve îbranice ilgi gösterilen diğer dillerdir.
Yerel dillerin araştırılm ası İse Rönesans sonrasında yoğunlaşır. Rönesans
Öncesinde, 7. yüzyılda C. Faelad’m yazdığı M andaca dilbilgisi, 12. yüzyıla ait
yazan bilinmeyen ibir İzlandaca dilbilgisi, Aelfric’in L atin ve Anglo-Sakson
dillerim karşılaştırdığı eserleri, 14. yüzyılda yazılan P ro v en « dilbilgisi, Baskçayla
14 G enel D ilbilim e Giriş "Âr

ilgili birkaç küçük yaym dışında yerel dillerle ilgili pek bir çalışma yoktur (Lyons
1983: 25, Bayrav 1998a: 112). Latince öyle bir baskı oluşturm uştur ki 16. yüzyılın
sonlarında bile İngilizce yazdığı için özür dileyen yazarlar vardır (H arris-Taylor
2002:80).
D ante’nin (1265-1321) De vulgari eloquentia "Ana Dilin Belagatı” adlı eseri ye­
rdi dillere olan ilgiyi artırm ıştır. RÖnesansın ve m atbaanın yerel dillerin araştırılm a­
sındaki rolü büyüktür. Örneğin İngiliz matbaacı Caxton (1422-1491) yerel dillerin
(Fransızca, İngilizce vb.) standart bir konuşma ve yazma sisteminin olmadığım be­
lirlemiş ve bunun aşılması gerektiği üzerinde durm uştur. Dönemin İngiltere'sinde
egemen dil olan Fransızca yazılmış pek çok eseri İngilizceye çevirten ve lehçeler ara­
sı farkları kitapları Londra İngilizcesine göre basarak çözmeyi deneyen Caxton ileri­
ye yönelik önemli bir adım atm ıştır (Harris-Taylor 2002:82-83). Latince ve Yunanca
baskısına b ir başka karşı çıkış du B ella/ın Deffence et Illustration de la Langue Fran-
coyse (1549) adlı eseridir. Bu eserde Fransızcanm uygar bir dil olmadığını Heri sürer.
Bunda suçun Fransızcada olmadığım belirtir ve dili insanların geliştirdiğinde ısrar
eder. Bu şekilde inşam merkeze alarak dilin bir "araç” olduğunu vurgulaması dine
dayalı skolastik dü anlayışının reddi demektir. Benzer bir karşı duruşu İtalyanca için
Speroni, Dialogo dele Lingue (1542) adh eserinde sergiler.
Yerel dillerle ilgili gram erlerden önce m isyo­
nerlerin öncülüğünde derlem e faaliyetleri hız ka­
zanmıştır. H ristiyanlığı yayma düşüncesiyle yerel
dillerle ilgili bilgiler toplanm ıştır. Postel (16. yy),
G esner (16.yy), A delung (19. yy) gibi ilahiyatçılar
dini m etinleri (Özellikle “Rabbin Duası” adh m etnin
söylenişleri) çeşitli dillerden derlem işlerdir. Pigafet-
ta (lö.yy), M eglser (16. yy), Palas (18. yy), H ervas
(19. yy) gibi gezginler ise gittikleri yerlerin halkla­
rından pek çok m etin derlem işlerdir. Asya, A m eri­
Megiser (16. yy)*e ait bir eser ka ve Avrupa dillerinin 200 kadarı bu derlem elerde
yer almıştır.Yerel dillerle ilgili gram erler arasında
A. N ebrijanm İspanyolca dilbilgisi (1492), P. Bem bo’nun İtalyanca nesir diliyle
ilgili eseri (1516-1520), J. Palsgrave nin Fransızca gram eri (1530), J. E rdösfnin
Macarca gram eri (1539), M. V lctorius’un Habeşçe gram eri (1540), sömürgecili­
ğin yaygınlaşmasıyla yerli dilleri gram erleri [Nahuatl (Meksika) gram eri (1547),
Quechua (Peru) gram eri (1560), G uarani (Brezilya) gram eri (1539)), E Ram ee (P.
Rasmus)’n in Fransızca gram eri (1562), W. B ulfokarm İngilizce gram eri (1586),
Baskça gram er (1587), H . M egiser’in Türkçe gram eri (1612), E Rivoîa'm n Erm e­
nice gram eri, A. Patraeus’un Fince gram eri (1649), Japonca ve Farsça gram erleri
D// İncelem eleri Tarihçesi 1S

(17. yy.), M. A ssum pçam ’m Bengalee gram eri (1743), P. Eğede h in Eskimoca gra­
m eri (1760), M. G arzoni’nin Kürtçe gram eri sayılabilir (Robins 1967:103, Bayrav
1998a: 112, Başkan 2003:43).
Avrupa dilciliğinde yerel dillerin keşfiyle karşılaştırm alı dil incelem elerinin
başlaması ve bugünkü dilbilim kuram larının dayandığı bazı temel görüşlerin ileri
sürülmesiyle geleneksel dilbilgisi yazım ında farklı b ir yola girilir.

1.2.2. Port Royal Okulu (1660)


Harris-Chomsky çizgisinin geliştirdiği ve bugünkü dilbilim in en yaygın ku­
ram ı olan Üretken D ilbilgisinin (Generative Grammar) kökenleri çoklukla Port
Royal M anastırından doğan bu okulda aranır. Tıpkı Ü retken Dilbilgisi gibi, Port
Royal da D escartes (1596-1650) çizgisindedir
ÇRA M M A iaE (Dekartçı, Kartezyen). Descartes’in Öğrencisi
olan A. A m auld (1612-1694) un C. Lancelot
DE PO RT-R O Y À D , i
PA & A fiK À C L n & T U N C C L O T l
(1615-1695) ile birlikte yazdığı Grammaire
- *4
e 1«*
sm i
^-- Ä «« I««
générale et raisonné “Genel ve Akılcı Dilbilgisi”
(1660) adlı eser bu okulun m anifestosu kabul
S Ê C t» K i> z r o m « « .
edilebilir.
Bu m anastırda verilen eğitim yenilikçi
özellikler taşıyordu, öncelikle fitim in yerel
dilleri dışlayarak yapılmasına karşıydılar. La­
tince kuralları öğretirken bile bunu Latince
C Lancelot (1615-1695) yapmaya kalkm anın hem işi zorlaştırdığım
“Grammaire générale et raisonné” (1660) hem de ezberci bir yaklaşım olduğunu düşü­
nüyorlardı. O nedenle eserleri yerel dillerde de
(özellikle Fransızca) yazmışlardır. O nlara göre dil öğretilirken kuralların nedenle­
ri mutlaka açıklanmak, öğrencinin konuyu kavraması sağlanmalıdır.
Kuralîan belirlemek ve kuralların nedenlerini, dayanaklarım açıklamak biçi­
minde özetlenecek bir yaklaşıma sahiptirler. Gramer anlayışlan zihne, akılcılığa da­
yanmaktadır. Bu bakımdan Modistae O kuluna benzer b ir çizgidedirler. Ancak sözlü
ifadenin yapışım belirleyenin düşüncenin yapısı olduğunu savunmaları Avrupa dil­
bilimini derinden etkilemiştir. Dilbilgisi esas olarak konuşma sanatım ele alır, onlara
göre dilbilgisi bir sistem, kuralhlıklar bütünü değil b ir etkinliktir. İnsan hangi dili
konuşursa konuşsun (Latince, Yunanca, Fransızca vb.) ilkeler aynıdır. Asıl olan zi­
hindir, düşüncedir. Bu bakımdan dilbilgisi evrenseldir (Harris-Taylor 2002:89-90).
îki tü r sözcüğün varlığına inanm ışlardır: fikirlerin yerine geçenler (düşünce­
nin hedefleri: isim, tanım lık, zamir, ortaç, edat, zarf), işlem lerin yerine geçenler
(düşüncelerin biçimi ya da tarzı: fiil, sıfat).
16 G enel D ilbilim e Giriş

Port Royal Olculunun m odem dilbilimin dönüşüm kavramına yakın görüşleri


de vardır. Yapıların akılcı biçimde yorum unu yaparlar: Ünlü Görünmeyen Tann gö­
rünen dünyayı yarattı. {İngilizcesi: The invisible God has created the visible world)
cümlesinin içeriğinde “Tann görünmez. Dünyayı Tann yarattı. Dünya görünür.” bi­
çiminde üç yargı bulunduğunu ileri sürerler (Robins 1967:125). Dilin evrenselliğini
kanıtlamak için farklı dillerden Örnekler sunmaları da bugünkü evrensellik çalışma­
larında sık rastladığımız bir eğilimin ilk görünüm ü olarak değerlendirilebilir.
I . 2*3. Tarihsel ve karşılaştırmalı dil incelemeleri
19. yüzyılda iki büyük gram er yazma yaklaşım ının yaygın olduğu görülür.
Bunlardan ilki, farklı dilleri karşılaştırarak kökenlerini bulm a, dü ailelerini ortaya
çıkarmaya dayanan karşılaştırm alı gramer. Bir diğeri de belli bir dili ele alarak
onun tarihini ortaya çıkarmayı amaçlayan tarihsel gramer. Bu İki yaklaşım da esa­
sen art zam anlılık ilkesini ön planda tutar ve bu bakım dan benzerdir.
Farklı dillerden verilerin toplanmasıyla Avrupada
dil üzerine düşünenler diller arasındaki çeşitli benzerlik­
lere odaklanmışlardır. Bunun sonucu olarak da birbirine
benzeyen dillerin aynı kökten gelebilecekleri düşüncesi
doğmuş ve dil ailesi çalışmaları büyük bir ilgi görmüştür.
19. yüzyıl biyolojideki evrim düşüncesinin dillere uygu­
landığı bir yüzyıl olarak da öne çıkar. Dil biyolojik bir “or­
ganizma” olarak doğan, gelişen ve ölen bir canlı gibi ele
alınır. Bu görüş daha sonra yerini Saussure ile başlayan
C. Darwin (1809-1882) dilbiiim Ç eneğinde dilin organizma değil, bir “yapı” ol­
duğu düşüncesine bırakacaktır.
Sampson (1980: 15) 19. yüzyıl dü incelem elerine etki eden iki büyük bi­
lim sel olay olduğunu ifade eder. B unlardan ilki tü m dünya olgularının güç ve
hareket yasaları çerçevesinde neden-sonuç ilişkisiyle (determ inist) açıklanabile­
ceğini savunan fizikçi Laplace’n in görüşüdür [Théorie analytique des probabilités
(1820)]. Bu görüşün dil incelem elerindeki yansım ası özellikle ses değişim lerinin
belli b ir yasayla düzenlilik gösterip gösterm ediği yönünde olm uştur. İkinci b ü ­
yük bilim sel olay, C. D arvin’in evrim teorisidir [Origin o f Species “T ürlerin Kö­
keni” (1859)]. Darvin’in teorisi dillerin kökenlerinin belirlenm esinde b ir “ortak
ata dü”in (proto-language) varsaydm asm da etkili olm uştur.
J. J. Scallger (1540-1609) dilleri benzerliklerine göre sınıflayan öncü isimlerden
biridir. Ayrıca ünlü dinî anlatı Babil Kulesi hikâyesinde geçen tbranice’ain ilk dü.
olduğu görüşünü reddeder ve düleri ana diller ve yardım a diller olarak iki büyük
bölümde sınıflandırır. Ö lçü olarak T ann sözcüğünü kullanır. Ana diller şunlardır:
Latin dilleri (Deus), Yunan (Theos), Cermen dilleri (Godt), Slav dilleri (Boge) (Ro­
bins 1967:166-167, Başkan 2003:44).
Dil İncelem eleri Tarihçesi 17

K arşılaştırm aları sonucunda akraba dillerin olabileceği sonucuna varan iki


İsveçli bilgini de anm ak gerekir. A. Stiem înelm (1598-1672) Latin ve G otik dille­
rinin sahip olm ak (to have) ani anım daki yardım cı fiille kurulan çekim lerini kar­
şılaştırm ış ve ilişkili olabilecekleri sonucuna ulaşm ıştır. A . Jager (1660-1730) de
bugünkü Fars, Yunan, Lâtin, Slav vb. dillerinin göçler sonucu Asya ve Avrupa’ya
yayılan bir dilden ortaya çıkabileceklerim ileri sürm üştür (Röbins 1967:167).
Leibniz (1656-1716) H ristiyanlığın “İbranicenin ilk d il olduğu“ görüşünü
reddeden düşünürlerden biri olarak dil akrabalığı konusuna önem li katkılarda
bulunm uştur. Fince ve Mjacarcamn ilişkisinden ilk söz eden kişilerdendir (Robins
1967:168). İki büyük dil grubu belirlem iştir: Yafetik diller ve Aram aik diller. Leib­
niz bu dillerin de te k b ir dilden türediğini ifade eder.
K arşılaştırm alı incelem elerin dönüm noktası olarak Sanskritçenın bulunm ası
gösterilir. 19. yüzyıldan önce Sanskritçeden bahseden ve Avrupa dilleriyle olan
ilişkisine dikkat çeken isim ler de olm uştur. İtalyan m isyoneri Sassetti 16. yüzyılda
H indistan’d a kalm ış ve bu dil ile İtalyanca arasında bazı sayı sözcükleri ve isim ­
lerin benzer olduğunu tespit etm iştir. 18. yüzyılda Alman m isyoneri Schnitze,
Fransız m isyoneri Co er doux benzer sonuçlara ulaşm ışlardır. İngiliz Jones ise 18.
yüzyılın sonunda Sanskritçe çalışm alarına farklı b ir katkı sunm uştur. Buna göre,
ar alarm da benzerlik bulunan diller birbirlerinden çıkmamış, bunların ataları bir
olmuştur. O güne kadar daha çok dillerin o gün yaşayan başka b ir düden çıktığı
yönünde bir görüş egemendi. Ancak Jones ortak ve bugün yaşamayan b ir ata dfl
tasarlam ası bakmamdan farklı b ir yer edinir.
Karşılaştırm alı dil incelem elerinin bilimsel tem ellerini atan ilk nesü araştır­
macı Sanskrit uzm anıdır: A.W. ScMegel (1767-1845) ve E Schlegel (1772-1829)
kardeşler, F. B opp (179141867), A. F. P o tt (1802-1887). Tarihsel ve karşılaştırm alı
Hint-Avrupa dilciliğinin başlangıcı olarak ise şu üç isim gösterdir: D. R. Rask
(1787-1832), J. G rim m (1785-1863), F. Bopp. 19. yüzyılın ilk dönem inde dil ince­
lem elerinin diğer önem li ism i toplum -dil üişkisiyle ilgili görüşleriyle çalışmalara
farklı boyutlar getiren H . von H um bolt (1767-1835)’tıır. (Robins 1967:170).
F. Schlegel, 1808’d e yayım
ilgili eserinde “karşılaştırm ak gram er” (vergleichende
Grammatik) terim ini ilk kez kullanarak term inoloji
konusunda ük önem li adım ı atm ıştır. Schlegel’İn dil
anlayışı biyolojik b ir bakışa dayanmaktadır. Avrupa
ve H int dillerinin köken ortaklığının hayvan evri­
m ine benzer bir biçim de açıklanabÜeceğini savunur.
G ram erler karşılaştırılırken m evcut dillerin birbirin­
den geldiği görüşüyle hareket edilmemesi gerektiğini
E Schlegel (1772-1829) düşünür. Evrimde bugün yaşayan insan ve maymun
18 G enel D ilbilim e Giriş

türlerinin birbirinden geldiği görüşü yer almaz. Bu iki türün de atası olaÜ başka
, bir türden geldiği savunulur. Dillerde de İngilizce H intçeden geliyor, ya da Hintçe
İngilizceden geliyor gibi bir türeyiş anlayışının doğru olmadığını, bu iki dilin bir­
birinden değil; daha farklı bir ata dilden geldiğini ifade eder. Bu görüşü ileri sürse
de kendisi böyle bir karşılaştırm alı çalışmayı hayata geçirememiş, daha sonraki
araştırm acılar bunu başarm ıştır (Robins 1967:170; Başkan 2003:49-50).
DanimarkalI D. R. Rask ses denklikleri konusunda değerli katkılarda bulun­
muştur. Rask Eski İskandinavcanm (Old Norse) ve Eski İngilizcenin (O ld English)
ilk sistem atik dilbilgisini yazmıştır. Çalışmalarım Cerm en dilleri (İskandinav, Al­
man, İngiliz vb.) üzerine yoğunlaştırır. Rask iki dil arasındaki ses değişmeleri
(Rask yanlış olarak “h a rf değişmesi” der.) sistem li olarak belirlenebiliyorsa o iki
dilin birbiriyle ilişkili olabileceğini savunur, örn eğ in Cerm en dilleri arasm da p:f
denkliği bunu sağlar: Latince pater “baba”: îngûizce father “baba” / Yunanca pente
"beş” : İn g iliz c e c e “beş” (Başkan 2003:50-51).
Franz B opp Farsça ve Hintçe ile Avrupa dillerini
karşılaştırarak Hint-Avrupa dilleri için tam b ir tarih-
sel-karşılaştırm ah dilbilgisi yayım lam ıştır (1816). Bu
yayınında bu dillerdeki çeşitli sözcükler ve çekimleri
karşılaştırarak bunların köken biçim lerini belirlemeye,
m odern dilbilim deki adıyla yeniden kurmaya (recons­
truction) çalıştı. O na göre diller arasındaki benzerliğin
iki nedeni olabilirdi. Ya bu iki dilden biri diğerinden
doğm uştu ya da her ikisi bir başka dilden doğmuştu
(Strazny 2005:148). İlk kez (1824) ses yasası (Lautge-
E Bopp (1791-1867) setz) terim ini kullanan kişi de F. Bopp’tu r (Sampson 1980:
16). önerdiği ses değişim leri eğilim düzeyindedir fakat daha sonra belirlenecek
ses yasaları konusunda ilk adım ı onun attığı söylenebilir. Bopp biçim bilgisi öğe­
lerinin oluşmasında özellikle fiillerin ekleşmesinin büyük rolü olduğunu düşünü­
yordu. Saussure (1998:28) Bopp’tan önce de H int-A vrupa dillerinin Sanskritçeyle
akraba olduğunu İfade edenler olmuştur, der (örn. İngiliz W. Jones 18. yy); ancak
Bopp’un önem inin “akraba diller arasındaki bağıntıların bağım sız b ir bilim e konu
olabileceğini ilk anlayan” kişi olmasma dayandığım belirtir.
Jacob Grim m kardeşi W ilhelm ile derledikleri m asallarla tüm Avrupa'da ta­
nınan b ir A lm an dili uzmanıydı. Ancak karşılaştırm alı Hint-Avrupa dil inceleme­
lerinde de çok önem li bir yere sahiptir. Kendi adıyla anılan ses yasaları vardır.
Ayrıca bugün dil incelem elerinde yaygın olarak kullanılan pek çok terim in (umla­
ut, ablaut, strong, weak vb.) de sahibidir. Alman Grameri adk eseri 4 cilt olarak
(1819-1826-1831-1837) yayım lanır Grimm ses değişim leri için genel bir eğilim
deyip yasa sözcüğünü kullanm az fakat daha sonra "Grimm yasası” olarak adlandı-
DU İncelem eleri Tarihçesi 19

rılan, çeşidi tespitlerin de sahibidir. Hint-Avrupa dilleri arasındaki karşılaştırm aları


onda belirli seslerden belirli seslere doğru b ir değişim
yönü olduğu izlenimi uyandırmış ve bunu da tek tek
sesler ve örnek sözcüklerle göstermeye çalışmıştır.
Grimm» Hint-Avrupa dilleri karşılaştırm aları sonu­
cunda ana dil olan Hint-Avrupa köken diline (Daha
sonraları bu dile Aryama denilecek) ait sesi de yeniden
kuruyordu. Sanskritçenin koken dildeki şekilleri büyük
oranda koruduğunu, ancak Avrupa dillerinde daha bü­
yük değişimler olduğunu savunuyordu:

Grimm kardeşler

1- *!îlk H int-Avrupa dili bh > Sanskritçe bh : Germ en d d leıib


*bhrater “erkek kardeş” > Sanskritçe bhratr : İngilizce brother
2- *İIk Hint-Avrupa dili dh > Sanskritçe dh : Germen dilleri d
*roudhos “kırm ızı” > Sanskritçe ruâhiras : İngilizce red
3- *îlk Hint-Avrupa dili gh > Sanskritçe h : Germ en dilleri g
*ghans “kaz” > Sanskritçe hansas > İngilizce gnose
4~*Ilk Hint-Avrupa dili b,d,g > Germ en dilleri p,t,k (sırasıyla)
*werb- “atmak” > Latince reverberate : İngilizce warp
*âent- "diş” > Latince dem : İngilizce tooth
*agr- “tarla ve ölçüsü” > Latince ager : İngilizce acre
5-*İlk H int-Avrupa dili p,t,k > Germ en dilleri f,s,h (sırasıyla)
*pıter “baba” > Latince pater : İngilizce father
*treyes “üç” > Latince très : İngilizce three
*kentom “yüz” > Latince centum : İngilizce hundred (Başkan 2003:52-53).
Grimm bu değişim lerin kesin olduğunu savunmaz, bu nedenle yasa dem e­
mde gerekir. Zaten farklı örnekler yani istisnalar da vardır. Bu ses değişim leri daha
sonra DanimarkalI K. A. V em er tarafından istisnalar dikkate alınarak 1875’te ye­
niden değerlendirilm iştir (Strazny 2005:222).
A. E P ott ise ses benzerüklerinin yeterli olmayabileceğini, farklı dillerden söz­
cüklerin karşılaştırm alı olarak geri götürülürken anlam ın da uyması gerektiğini, ay­
rıca eski biçimleri arasında da ses ve anlam ilişkisinin bulunması gerektiğini ifade1
1 * işareti îlk Hint-Avrupa dili varsayansa! olduğu için kullanılır.
20 G enel D ilbilim e Giriş

eder. Örneğin bugün İngilizce bad “kötü, fena” ile Farsça bed “kötü, fena” sözcükleri
Grimm yasalarına göre aym kökten geliyor olamazlar. Çünkü Farsçadaki b karşılı­
ğında İngilizcede p olması gerekir (Başkan 2003:54-55).
H . von Humbolt karşılaştırm alı incelemelerin
ses ve biçim yapılarıyla çok fazla ilgilendiğini düşünü­
yordu. O nun incelemelerinin tem elinde dil ve zihin
ilişkisi vardır. Alman romantizmi, diller arasında hi­
yerarşik bir sıralama düşüncesi, antropoloji vb. pek
çok etten H umbolt un düşüncelerini yönlendirmiştir.
Port Royal Okulu gibi tüm dillerin evrensel özellikleri
paylaştığına inanmış, dilin yapısının kullananın dü­
şüncesini belirlediğini ileri sürm üştün H um boîtün
dilbilim tarihindeki en büyük katkısı belki de dünya
dilleri için yaptığı sınıflandırmadır. Üç temel tip belir­
H. von Humbolt (1767-1835)
ler: yalınlayım (tek heceli), bükümlü ve eklemeli. Ona
göre bir dilin konuşurlarının yapısı bu dil tiplerini seçmelerinde belirleyici olmuştur.
Bütün dillerin evrensel özellikleri evrensel dilbilgisi diyebileceğimiz bir kavramı
oluştursa da her dil, konuşurlarının zihinlerine göre bu evrensel dilbilgisini iyi veya
kötü olarak yansıtır. Yani ona göre, bir dilin kapasitesi o dilin konuşurlarının zihin
kapasitesiyle yakından ilgilidir (Robins 1967:175). Humbolt, bazı dillerin daha üs­
tün olduğunu da ifade eder. Ona göre en yetkin diller büküm lü dillerdir. O dönem ­
deki yaygın görüşe katılır ve Sanskritçeyi mevcut diller içinde en mükemmel dil
olarak gösterir. Ona göre yalmlayan (tek heceli) dil Çince ise gelişimini tamamlama­
mış bir dildir (Barris-Taylor 2002:146-150).
D arvin'in evrim teorisi, yukarıda değindi­
ğim iz bazı dilcilerde de görüleceği üzere, özel­
likle 1820-1870 arasındaki karşılaştırm alı d il in ­
celem elerinde etkili olm uştur. D illerin bugünkü
çeşitliliği ile “tü rlerin çeşitliliği” arasında koşut­
lu k kuran dilciler D arvin'in teorisinden fayda­
■M-, J l s 3- lanarak d il ailesi çalışm alarına önem li katkılar
yapm ışlardır. B unlardan b iri de A. Schleicher
■*/* a ^ ^ ^
(1821-1868)'dir. Schleicher'in başarısı kendin­
den önce yapılan karşılaştırm aları da kullanarak
* ^ 1^ j'-T -tı. -n .

> 4, H int-A vrupa dillerinin kökeni olan İlk H int-


A vrupa dilini yeniden kurm asıdır. H atta b u dil­
Darwin’in not defterinde bulu­
de b ir m etin bile yazm ıştır (Başkan 2003: 55).
nan ve türlerin gelişimiyle ilgili
B otanik ve felsefeye de ilgili olan Schleicher dil-
1 think ‘'Samrırn‘başlıklı ağaç
çizimi (1837)
Dii İncelem eleri Tarihçesi 21

lerin birden ayrılm adığım , Önce lehçeleşm e süreçlerinin incelenm esi gerekti­
ğini ifade eder. D ili D arvinist b ir yaklaşım la canlı b ir organizm a olarak değer­
lendirir. Bir bireyin am ıe, baba, dede vb. akrabalarım şem atik olarak gösteren
aile ağacı çizim lerini düe uygular. D iller için yapılan

SchleicherHn Hint-Avrupa dilleri için yaptığı aile ağacı çiziminin orijinali (1861)

aile ağacı (Stammbaum) çizim lerinin ilk örneklerinin sahibidir (1861). Tarihi
dillerin düşmanı olarak; gören Schleicher İlk H int-A vrupa dilini mükemmel dil
olarak görür. Sanskritçeyi İlk H int-A vrupa dilini en iyi koruyan dû olduğu için
mükemmele en yakın dil sayar. D iğer diller bu dilden uzaklaştıkları ölçüde bozul­
muştur. Dil gelişim inin nasıl olduğu konusunda da Raskın savunduğu basitlik yö­
nündeki gelişime katılmaz. Rask dillerin daha kolaya doğru evrildiğini (eklemeli >
tek heceli) savunurken, Schleicher tek heceîiîikten eklemeliüğe doğru bir gelişim
olduğunu ileri sürer (Sampson 1980:23).
f. Schm idt (1843-1901) aile ağacı m odelini eleştirerek farklı b ir şem atikm o-
del sunar. Dalga teorisi çlarak anılan teorinin sahibidir. O na göre değişimler kesin
bir biçimde olmaz. M erkezden yayılarak genişler. Tıpkı suya atılan bir taş gibi,
değişimler çevreye durm aksızın dalga dalga yayılır. Lehçebilim (diyalektoloji) ça­
lışm alarına bakıldığında merkeze yakın lehçelerde merkeze ait özelliklerin daha
yoğun olduğu görülür. Ona göre, bu da değişimlerin dalgalar halinde merkezden
yayıldığım gösterir. ;
22 G enel Dilbilim e Giriş jk-

Hİnt-Avrupa dillerinin dalga teorisiyle gösterimi

19. yüzyılın ikinci yansında Yeni (Genç) G ram erciler (Junggrammatiker)


adıyla anılan bir grup dilci H . O sthoff (1847- 1909), A. Leskien (1840-1916), B.
D elbrück (1842-1922) ve K. B rugm ann (1849-1919)’m öncülüğünde radikal bir
görüşle ortaya çıktılar (1875). K endilerinden önceki dili canlı b ir organizmaya
benzeten görüşlere karşı çıktılar. O nlara göre dil b îr canlı organizm a değildir; ne
“aile ağacı” ile, ne de “dalga” teorisiyle açıklanabilir. Dil daha m ekanik bir olgudur.
Yeni Gramercilere göre dillerdeki ses değişm eleri düzenlidir. Yani her değişim,
mekanik bîr biçimde istisnasız b ir kesinlikle gerçekleşir ve bunun belli yasaları
vardır, “b > p ses değişimi b ir dilde gerçekleşmişse bu tüm sözcüklerde gerçek-
leşmelidir. Bir sözcükte gerçekleşmemişse açıklanabilme! idir. b > p olur ama bu
sözcük istisnadır denip geçilemez. Neden istisna olduğu da açddanabilm elidir”
biçim inde kabaca özetleyebileceğimiz bu görüşün sahibi olan Yeni Gramerciler,
kökeni Eski Yunana uzanan düzeıılilik-düzensizlik tartışm asında düzenlilik tara­
fının tem silcilerinden olarak da görülebilir.

1.3. Dilbilimin doğuş»


Dilbilim, tarihsel ve karşılaştırm alı çalışm aların yoğunlaştığı bir dönem olan
19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında ilk çalışm aları tarihsel karşılaştırm alı dil­
bilgisine ilişkin olan Ferdinand de Saussure tarafından biçim lendirilen bir çalışma
alanıdır.
O güne kadar dil İncelemelerinde kullanılan yöntem ler dilbilim in doğuşuyla
değişmeye başladı. D il İncelemelerine yeni boyutlar eklendi ve uzun yıllar sorgu­
lanm adan kabul edilen bazı yaklaşım biçim leri tartışılır hâle geldi.
Dilbilim doğrudan insan düinin özelliklerini merkeze aldı. D ilin her kulla­
nımım önemsedi. H er toplum u, her dili araştırm aya çalıştı. D ilbilim in görevleri
Saussure (1998: 34) tarafından şöyle belirtilm işti:
Dil İncelem eleri Tarihçesi 23

“a) Ulaşabildiği bütün dilleri betimlemek, bu dillerin tarihini incelemek, bir


başka deyişle dil ailelerinin evrimini göstermek, her ailedeki ana dillerin İlk biçimle­
rini olanaklar çerçevesinde ortaya koymak;
b) Bütün dillerde sürekli ve evrensel olarak kendini gösteren güçleri araştırmak,
tarihin bütün özel olaylarım açıklayabilecek genel yasaları bulmak;
c) Kendi sınırlarım çizmek ve kendi kendisini tanımlamaktır ”
Ancak bugün “bu sınırlan" çizm enin 1916’ya göre çok daha zor olduğunu
belirtm ek gerekir. Dilbilim daha sonra kendi sınırlarım da aşm ıştır. Bugün dil­
bilim den doğan ve başlı başına disiplinler hâline gelen pek çok alan vardır. Belki
de o yüzden dilbilim e giriş m ahiyetindeki kitaplar her baskısında yeni bölüm ler
eklemek zorunda kalırlar. Bu kadar hızla ve bu kadar geniş b ir alana yayılan başka
b ir bilim dalına çok ender rastlanır. Aşağıda F. de Saussure’den başlayarak dilbili­
m in gelişiminde Önemli yeri olan kuram ve kuram cıları ana hatîarıyla tanıyacağız.
Bu kadar farklı boyutu olan b ir alanı her yönüyle aktarabilm ek kolay değil. Ancak
dilbilim in gelişim inin ve bugünkü yaygınlığının ana çizgileri aktarılan veriler ışı­
ğında izlenebilir.
DİLBİLİM KURAMLARI

2. DİLBİLİM KURAMLARI
Kuramlara ana hatlarıyla bakıldığında üç büyük akım olduğu görülür. Bun­
lardan ilki Yapısalcılıktır; Yapısalcılık içinden çıkarak gelişen diğer akımlar ise îş-
levselcilik ve Üretken D ilbilgisidir. Bu üç ana akım ın içinde de pek çok yönelim
vardır. Bu bölüm de Yapısalcılıktan başlayarak dilbilim in gelişiminde pay sahibi
olan önem li kuram ve kuram cıları tanıyacağız.
20. yüzyıl dilbilim inin gelişiminde üç dönem vardır: ortaya çıkış (1911-
1933), geçiş dönem i (1925-1960), genişleme ve çeşitlenm e (1960 sonrası) (Malm-
kjaer 2010: V II). Saussure ve Chomsky nin dilbilim tarihinin en önemli iki ismi
olduğunu söyleyebiliriz.; Bu İki ism in gerek kendi kuram ları gerekse de ortaya
attıkları görüşleri eleştirerek ortaya çıkan diğer kuram lar dilbilimin gelişmesini
sağlamıştır. i
îîk olarak Saussure ve görüşleri etrafında şekillenen Yapısalcılık üzerinde
duracağız.
26 Genel Dilbilim e Giriş

Dilbilim Kronolojisi*1
1. aşama: M odem dilbilim in doğuşa (1911-1933):
1911 Saussurenin Cenevre’deki üçüncü ders serisi
Boas-“Introduction” to Handbook o f American Indian Languages
1912 Daniel Jones’in Londra Üniversitesinde fonetik bölümü başkam olması
1913 Saussure (1857-1913)'nîn ölümü
1914 Bloomfield-Introduction to the Study of Language
1916 Saussurenin derslerinin yayınlanması -Cours de linguistique générale
1921 Sapir-Language
1924 Amerika Dilbilim Topluluğunun kuruluşu (Linguistic Society of America)
1925 Language (Dil) dergisinin ilk cildinin çıkması
1928 Ilk Uluslararası Dilbilim Kongresinin yapılması (The Hague)
1932 İlk Uluslararası Fonetik Bilimleri Kongresinin yapılması (Amsterdam)
1933 Bloomfield-Lcmguage
2. aşama: Geçiş dönemi (1925-1960)
1923 Malinowski-The problem o f meaning in primitive languages
1926 Prag Dilbilim Okulunun kurulması
1938 Trubetzkoy’un Ölümü
1939 Trubetzkoy-Grundzüge der Phonologie
Sapir’İn ölümü
1941 W horf'un ölümü
1942 Boas’ın ölümü
1944 J.R. Firth’in Londra Üniversitesi genel dilbilim profesörü olması
1949 Bloomfıeld'm ölümü
1951 Harris-Methods in Structural Linguistics
1953 'Weinreich-Languages in Contact
1956 Jakobson ve Halle-Fundamentals of Language
1957 Chomsky-Syntacfic Structures
3. aşama: D ilbilim in genişlemesi ve çeşitlenmesi (1960 sonrası)
1961 Haliiday- Categories of the theory o f grammar
1963 Greenberg- Umversals of Language
1965 Chomsky-Aspects of the Theory of Syntax
1966 Labov-ILe Social Stratification o f English in New York City
1973 HaRiday-Explorations in the Functions of Language
1978 HaUidey-Language as Social Semiotic,
Dik-Functional Grammar
1981 Chomsky-Lectures on Government and Binding
1985 HaUidsy-Introduction to Functional Grammar
1986 Chomsky-Knowledge o f Language
1989 Dİk-TJie Theory of Functional Grammar
1995 Chomsky- The Minimalist Program
1 Kronoloji ve şemada Malmkjær (2010) esas alınmış, ba 2i eklemeler yapılmıştır.
Dilbilim Kuramları 27

D ilbilim Kuramları

2.1. Yapısalcılık
Yapısalcılığın (Structuralism ) bazı anahtar kavram ları Leibniz, Humbolt,
Herder, Marks ve Engels gibi düşünürlere dayanır ancak Yapısalcılık m odern dil­
bilim in babası sayılan Ferdinand de Saussure’nin görüşleriyle başlatılan bir ku­
ram dır (Strazny 2005:1041).
28 G enel D ilbilim e Giriş ir t

Bugünkü dilbilim kuram larının hem en hepsi yapısalcı dilbilim in içinden


çıkmış, bir biçimde Yapısalcılık ile ilişkilendirilebilecek kuram lardır. İşlevselci-
lik (Functionalism ) ve Üretken Dilbilgisi (Generative Grammar) gibi Yapısalcılık
içinden çıkan ancak farklı bakış açılan getiren kuram larla dilbilim daha da zen­
ginleşmiştir.
Çıkış noktası olarak Saussure’nin dersleri gösterilen Yapısalcılık 20. yüzyılın
ortalarından itibaren dilbilim, edebî eleştiri, antropoloji, film ve medya eleştirisi,
psikoloji, felsefe ve ekonomi gibi pek çok alanı sarsan bir yöntem veya düşünce
okuludur (Sanders 2004: 2). Bu okulun İçerisinde de dallanm alar olur ama hepsi­
nin çıkış noktasını “yapı” kavramı oluşturur. 1950 sonrasında Chomsky’nin öncü­
lüğünde gelişen Üretken Dilbilim anlayışı dünya dil incelem elerinde yaygmlaşana
kadar Yapısalcılık dilbilim in en etkin kuram ıdır. Bugün bazı çalışmalarda artık
"ölü” bir akım olduğu ifade edilse de (Matthews 2001: 142), dilbilim in bir bilim
dalı olarak ortaya çıkışı ve gelişmesinde bu akım çok büyük pay sahibidir.
Yapısalcılık adıyla anılan iki büyük model vardır: Saussure m odeli ve A m eri­
kan modeli (Malmkjaer 2010: XXXIII). İlk olarak m odern dilbilim in ana ilkeleri­
nin de belirleyicisi olan F. de Saussurehhı yaklaşım larını görelim.

2.1.1. Ferdinand de Saussure (1857-1913) ve temel kavramlar


Cenevre doğumlu Ferdinand-M ongin de Saussure henüz 15 yaşında dil üze­
rine denem eler (Essai sur les langues) yazacak kadar dile ve özellikle etimolojiye
düşkün bir çocuktu. 15 yaşma kadar ana dili Fransızca yanında Almanca, İngiliz­
ce, Latince ve Yunancayı öğrendi. Yazdığı denem eleri Hmt-Avrupalılarm köke­
niyle ilgili çalışmasıyla tanınan A. Pictete gönderm işti (H arris 1996:130). 1875’te
Cenevre Üniversitesi1nde fizik ve kimya okumaya başladı, daha sonra 1876’da Ber­
lin ve Leipzig’e giderek Sanskritçe, Eski Slavca ve Litvanca üzerine araştırm alar
yaptı. Ses değişim lerinin yasalarını belirlem eye çalışan Yeni G ram erciler araşma
kısa bir süre katıldıktan sonra ilk dikkat çe­
ken yayını olan Mémoire stir le système prim itif
des voyalles dans les langues indo-européennes
(H int-Avrupa D illerinde Ü nlülerin Ok Dizge­
si Üstüne İnceleme) adlı incelem esini 1879’d a
Leipzigde yayımladı (Rıfat 2005: 22). Bir yıl
sonra da yine tarihsel ve karşılaştırm alı dil
çalışm aları içerisinde değerlendirilebilecek
doktora tezini savundu: De l’emploi du génitif.
absolu en Sanskrit [Sanskritçe’de Salt Tamlayan
Ferdinand de Saussure (İ8ST-1913) D urum unun Kullanımı Üzerine (1880)]. Daha
1 Dilbilim Kuramlan 29

sonra Paris’e dönerek Michel Bréal’in öğrencisi oldu ve daha sonra onun yerine
ders vermeye başladı. 1891 de yeniden Cenevre’ye döndü ve İsviçreli bir ailenin
kızıyla evlendi. Kariyerinin geri kalanını Cenevrede Sanskritçe ve Hint-Avrupa
dilleriyle ilgili dersler vererek geçirdi. ). W erthmeier’in emekliliğinden sonra genel
dilbilim derslerini de vermeye başladı (1907-1911) (Harris 1996:130).
Saussure’nin yayın bakım ından iki dönemi olduğu kabul edilir. İlk dönemi
1857-1891 arasındaki sürekli yayın yaptığı dönemdir. İkinci dönem ise 1891-1913
yıllan arasında çok az yayın yaptığı dönemdir. Yayın yapmaması hakkında pek çok
şey söylenir (Fransız uyruğuna geçmek istememesi, içki düşkünlüğü, eşiyle anla­
şamaması, dilbilim le iîgjdji görüşlerini olgunlaştırm am ası vb.) (Rifat 2005: 23).
Ancak dizi biçim inde verdiği ve 191 İd e tamamlanan genel dilbilim dersleri (üç
dizi) onun ve dilbilim in dönüm noktası olmuştur. Saussure nin 1913’te ölümün­
den sonra bu derslerindeki görüşleri, katılan öğrencilerin notlarından derlenerek
Cb. Bally ve A. Sechehayé tarafından Cours de linguistique générale (Genel Dilbi­
lim Dersleri) adıyla 1916’d a yayımlanır.
Bu yayım bizzat Saussure’nin yapmaması çeşitli soruların doğmasına neden ol­
muştur. “Gerçekten Saussure’nin görüşleri mi? Değiştirilmiş olabilir mi? Hepsi ya­
yımlandı mı?” gibi çeşitli sorular dilbilimcileri bugün de meşgul etmektedir. Baîly
ve Sechehaye’yi Saussurefye ihanet etmekle, kendi görüşlerini Saussure’ninkiymiş
gibi göstermekle suçlayanlar vardır (Morpurgo Davies 2004:10, Engler 2004: 56).
Öğrencileri Saussure’nin Ölümünden sonra dersleri ne şekilde yayımlayacakları ko­
nusunda uzun süre çalışmış, bu çalışmalar sonucunda da dilbilim tarihi için değer­
li mektuplaşmalar ortaya! çıkm ıştır (Engler 2004:48-58). Öte yandan Saussure’nin
kendi d yazısıyla yazılmış müsvedde niteliğindeki notlan 1996 yılında bulunmuş
ve 2002’d e yayımlanmıştır: Écrits de linguistique générale (Gend Dilbilim Yazdan).
Genel Dilbilim Dersleri daha sonra pek çok kez düzdtmelerle yayımlanmıştır.
TÜrkçeye iki d it olarak (1976-1978) Berke Vardar tarafından kazandırılmıştır.
Genel Dilbilim Dersleri giriş ve 5 bölümden oluşur. Girişte dilbilim tarihi ele
alınır ve dil tanım lanır. D ilin iç ve dış ögderi, dil ve yazı gibi konular değerlendi­
rilir. Girişe eklenen “sesbilim ilkeleri” başlıklı bölümdeyse sesbilim kavramı üze­
rinde durulur ve sesbirim ler sınıflandırılır.
Birinci bolüm de gösterge kavramı ele alınır. Bu bölümün diğer konusu “dural
dilbilim ve evrimsel dilbilim” karşılaştırmasıdır. Eş zamanh (dural) ve art zamanlı
(evrimsel) dilbilim yaklaşım ları bu bölümde ana hatlanyla karşılaştırılır.
ikinci bölüm sadece eş zamanlı dilbilime ayrılmış, “dilin somut kendilikleri, öz­
deşlikler, gerçeklikler, dilsel değer, dizi ve dizim, dilin düzeneği, dilbilgisi ve dilbilgisi
bölümleri, soyut kendilikler” vb. konular ele alınmıştır.
30 Genel D ilbilim e Giriş

Ü çüncü bölüm yalnızca a rt zam anlı dilbili­ i


j
; TW SAHJWW m e ayrılır. Ses değişim leri, Örnekseme, evrim gibi
COURS kavram lar b u başlık altında ele alınır.
D ördüncü bölüm “uzamsal dilbilim” bölüm ü­
dür. D illerin çeşitliliği, dil ve lehçelerin doğal sınır­
larının olmaması, dilsel dalgaların yayılması gibi
konular incelenir.
Beşinci bölüm “artgörüm lü dilbilim sorum la­
rı” dır. Bu bölüm de en eski dil ve ilk Örnek, yeniden
oluşturm a, tarih öncesinde dil, dil ve ırk, dil aileleri,
dil türleri gibi konular ele alınır.
Genel Dilbilim Derslerimin Bundan sonra Saussure nin ele aldığı ve Yapı-
kapağı (1916) salcılık okulunun tem elini oluşturan ana kavramlar
üzerinde duracağız. Bu kavram ların bazıları daha
Önce de kimi yazarlarca bazı yönleriyle dile getirilm iştir ancak Saussure belli bir
bütünlük içerisinde çoklukla da karşıtlıklar Üzerinden kavramları ele abr.

2.1,1.1. Gösterge
Gösterge (signe) kavram ı Saussure’nin dil anlayışında çok önemli bir yer tu ­
tar. Daha sonra dilbilim den ayrılarak başlı başına b ir araştırm a alam olan göster-
gebilimin de kurucusu olarak Saussure gösterilir.
Saussure göstergeyi açıklarken iki öğeden yola çıkar. Bunlar kavram ve işi­
tim imgesidir. Bir dilsel gösterge bunların ikisinden oluşur. Biz "ağaç” dilsel gös­
tergesinden söz ederken bunun iki Öğesi olduğunu bilmeliyiz. Bunlardan ilki bu
göstergenin işitim imgesi yani seslerin birleşim inden oluşan yönüdür. İkinci yönü
ise kavram yönü yani klasik dil incelem elerindeki anlam a denk gelen taşıdıkları,
karşıladıklarıdır:
I
G ö sterg e
i
I
I
1^" Dilbilim Kurumlan 31

Saussure (1998:109) “Kavramla işitim im gesinin birleşim ine gösterge diyo­


ruz." dedikten sonra “bütünü belirtm ek için gösterge sözcüğü kullanılmalı, kav­
ram yerine gösterilen (signifié) ve işitim imgesi yerine de gösteren (signifier)
terim leri benim senm elidir” açıklam asını yapar. Saussure gösterge terim inin yal­
nızca sözcükleri (buradaki örnekte ağaç sözcüğü) belirttiğim , bunun nedeni ola­
rak da duyum sal bölüm ün, uyandırdığı kavramı da içerm esine bağlar. Yani ağaç
sözcüğü b ir göstergedir, bunun duyumsal (görülen, işitilen) yönü aslında ona göre
yalnızca gösterendir; anlamı, işaret ettiği kavram ise gösterileredir. Gösterge bu iki­
sinin birleşim idir. Ancak gösteren olan ağaç sözcüğünün ses boyutu, gösterileni
de kapsadığı için gösterge için de kullanılm ası sonucunu doğurur. Gösterilen ve
gösteren klasik dilbilgisindeki sözcüğün anlam ı ve biçim i kavramlarına yakındır.
Saussure sözcüğün yazıda gördüğümüz ve işittiğim iz biçim ine gösteren, zihnimiz­
de uyandırdığı kavram boyutuna gösterilen demekle yetinir. Saussure’nin gerçek
dünyadaki olgularla ilişki kurm adığı görülür. A-ğ-a-ç sesleriyle (gösteren), bu ses­
lerin birleşimiyle zihnîm izde uyananlar (gösterilen) dışında b ir de gerçek dünyada
ağaç nesnesi vardır. Ogden-Richards 1923’te bu boyutu da gönderge adıyla kendi
gösterge şemasına eklem işlerdir (Bk. Göstergebiîim bölüm ü). Saussure yalnızca
dil içi Öğeleri merkeze alır.
Saussure göstergenin özelliklerini de birkaç başlıkta ele alır. Buna göre göster­
genin ilk özelliği nedensiz olmasıdır. “Kardeş” kavram ındı k-a-r-d-e-ş ses dizisiyle
nedenli bir ilişkisi yoktur. “Bir toplum un benim sediği her anlatım biçimi ilkece
toplum sal bir alışkıya ya da -aynı anlama gelen- toplumsal uzlaşıya dayanır.” diyen
Saussure Eski Yunanda da yaygın bir tartışm ası olan bu konuda uzlaşımı kesin
çizgilerle öne çıkarır (bk, Saussure 1998:110). Nedensİzliğe uymayan yansımaları
ise sayıları az olması, dilin ana öğeleri sayılamayacakları, bugün bulunan sesleri­
nin ses evrim inin rastlantısal bir sonucuyla oluşması gibi gerekçelerle dışta bırakır.
Zaten yansım alarda da nedensiz nitelikler olduğunu, dillerde uzîaşımla oluşmuş
farklı yansım alar bulunduğunu (köpek havlaması için Fr. ouaoua, Alm. wauwau)
savunur (bk. Saussure 1998:111-112).
Göstergenin ikinci Önemli özelliği çizgiselliğidir. Dil göstergesinde göste­
renin bir yayılım göstermek ve bir çizgi boyutunda ölçülebilir olmak biçiminde
iki Özelliği olduğunu belirtir (bk. Saussure 1998: 112-113). Çizgisellik gösterenin
bölünebilir olmasıyla da kendini gösterir. Cümlede birbiri ardınca çizgisel olarak
öğeler dizilir ve bunlar bölümîenebilir. Aynı şey sözcükler için de geçerlidir. “Bu­
raya gel” cümlesindeki iki öge birbirinden ayrılabilir. Aynlan sözcükler sonra ye­
niden bölüm îenebilir: g-e-1 gibi. D il göstergeleri belli b ir çizgi üzerinde sıralanır.
32 Genel Dilbilime Giriş

Saussure dil göstergesinin hem değiştirilebilir hem de değiştirilemez oldu­


ğunu savunur (Saussure 1998: 118). Göstergenin toplum tarafından değiştirile­
bileceğini, ancak bireyin zorunlu olarak kullanması nedeniyle birey için değişti­
rilemez olduğunu kabul eder. O na göre gösterge "bozulma eğilimindedir, çünkü
sürüp gider.” (Saussure 1998: 118). Göstergenin gösteren boyutunda özellikle ses
değişimleri sonucunda değişiklik olur, aynı şekilde anlam da değişir. Böylece bo­
zulmalar sonucunda gösteren ve gösterilen arasındaki bağıntı değişir. Saussureye
göre, toplum bir sözcüğü değiştirebilir ancak birey bu konuda özgür değildir.
Saussure’nin bireyle ilgili bu görüşü daha sonra eleştirilmiş ve bireyin de gösterge­
yi değiştirebildiği ortaya konmuştur.
Saussure göstergebilimi dilbilimi de kapsayan bir bilim dalı olarak görmüştür.
Böyle bir bilim alanmm (göstergebilim-semiologie) gerekliliğim 1894’te belirtmiş­
se de (Joseph 2004: 59), göstergebilimin yaygınlaşması Saussure sonrasında ger­
çekleşmiştir. Genel Dilbilim Derslerinde “Henüz yok böyle bir bilim; onun için,
göstergebilimin nasıl bir şey olacağmı söyleyemeyiz” diyen Saussure bu bilimin
yerini de ruhbilimcilerin belirleyeceğini savunur (Saussure 1998:46).

2.7,7.2. Dizge
Genel Dilbilim Derslerinde dizge (système) kavramıyla ilgili bir başlık yer
almaz. Ancak farklı bölümlerdeki açıklamalardan Saussure'nin dizge kavramına
verdiği önem anlaşılır.
“Dil bir dizge oluşturur.” diyen Saussure dilin bu yönünün görece “nedenli”
olduğunu ifade eder (Saussure 1998:117). Ancak bu dizgenin karmaşık olduğunu,
yalnızca mantıksal düşünceyle anlaşılabileceğini ve dili her gün kullananların bile
bu konuda bilgisizlik içinde olduğunu savunur.
Saussure nin dil dizgesini açıklamak için kullandığı ünlü bir benzetme vardır.
Dil dizgesi ve satranç arasında bir paralellik kuran Saussure nin karşılıklı ilişkiler,
bağıntılar üzerinden öğeleri açıkladığı görülür: KDil kendi düzeni dışında düzen
tanımayan bir dizgedir. Satranç oyunuyla yapılacak bir karşılaştırma bunu daha
iyi kavramamızı sağlayacaktır. Satrançta iç olguyla dış olguyu birbirinden ayırmak
görece olarak kolaydır. Oyunun İrandan Avrupa’y a geçmiş olması bir dış özelliktir;
buna karşılık, dizgeyi ve kuralları ilgilendiren ne varsa iç özelliktir. Tahta taşların
yerine fildişi taşlar koyarsam, ortaya çıkan değişiklik dizgeyi ilgilendirmez. Am a taş-
larm sayısını azaltır ya da çoğaltırsam bu değişiklik oyunun kurallarım da derinden
etkiler.”(Saussure 1998: 53-54).
Satrançtaki taşların her biri büyük bir oyunun parçalarıdır. Bu taşlar değer­
lerini öteki taşlara göre kazanır. Taşlar arasında karşıtlık ilişkisi vardır. Taşların
Dilbilim Kuramları 33

her oynatılışında dizge değişir, öbür konuma geçilir. Yani dizge anlıktır. İşte dil ve
dil öğeleri de böyle bir duriım sergiler. Her dil öğesi başka bir Öğeye göre dizge­
de konumlanır. Ancak bir bütün olarak dil dizgesini oluştururlar (Saussure 1998:
135-136). öğeleri öteki öğelerden soyutlayarak doğru anlayamayız. Diğerleriyle
birlikte ve dizge anlık olduğu için eş zamanlı olarak ele almalıyız. Satrançta nasıl
bir taş oyundan çıkarılırsa oyunun yapısı bozuluyorsa, dilde de bir öğenin çıkması
demek genel olarak yapının bozulması demektir. Direksiyonu olmayan bir araba
sağbkh hareket edemez. Her Öge birleşerek dizgeyi oluşturur.
Dizge kavramı, “Dilbilimin tek gerçek konusu, kendi içinde ve kendisi için ele
alman dildir.” sözünü söyleyen Saussure nin dili diğer dünya olay ve durumların­
dan bağımsız bir yapı olarak görmesinin bir diğer boyutudur. Dil pek çok Öğeden
oluşan ve bu öğelerin birbırleriyle etkileşimi sonucunda işlev görev bağımsız bir
yapıdır. Saussure dili etkileyen coğrafî, tarihî, siyasî, sosyolojik vb. olguları dil dışı
kabul eder ve dilbilim incelemesinin dışında tutar. Ona göre dil dizgesinin ince­
lenmesi ancak dilin kendisinden geçer.

2.1,13. DİI ve söz


Saussure’nin yaptığı en ünlü ayrımlardan biri dil (langue) ve söz (parole) ay­
rımıdır. “âilyetisine ilişkin incelemenin iki bölümü var: Bunlardan biri temel nite­
liklidir; Özü bakımından toplumsal ve bireyden bağımsız olan dili ele alır; bu ince­
leme yalnızca anlîksaldır. Öbür bölüm ikincil bir önem taşır ve konusu, dilyetisinin
bireysel yanı, daha açık bir deyişle, seslemeyi de kapsayan sözdür. Anltksal-fizîksel
niteliklidir bu inceleme” (Saussure 1998:49).
Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere Saussure toplumsal dil ile bunun bi­
reysel kullanımı olan sözü ayırır. Bunları ayırır fakat ikisinin birbirine zorunlu
olduğunu belirtir. Bireyler konuşabilmek için toplumsal ve kurallaşmış olan dil
boyutuna sahip olmalıdır. Tıpkı göstergede olduğu gibi nasıl gösteren ve gösterilen
bir bütünlük sergiliyorsa, dil ve söz de benzer bir bütünlük sergiler.
Dil toplum içinde her beyinde bulunan izler bütünü olarak yaşar. Söz ise be­
yindeki tju izler bütünün hayata yansıması, kullanımıdır. İletişimin başarılı olması
bu iki boyutun bütünlüğüne bağlıdır. “Çocuklar çabuk buraya gelin!” cümlesini
kuran bir anne bireysel bir kullanımda bulunur. Bu, söz boyutudur. Bu cümlenin
karşı tarafça anlaşılması için ifade ettiklerinin toplumsal ve kurallaşmış dil bo­
yutuna da uygun olması gerekir. Aksi takdirde anlaşma olmaz. Türkçe bilen ve
böyle bir cümlenin dil boyutunda karşılığı olduğunu kavrayan çocuklar anneyi
anlayacaktır. Aynı anne “larukçoc, inleg bukça yaryub” diye seslenebilir. Bu yine
söz boyutu olur. Ancak bu ifade toplumsal olan dil boyutuyla uyuşmayacak, sonuç
olarak anlaşma gerçekleşmeyecektir.
34 GeneI Dilbilime Giriş ' -ßt

Saussure “dilyetisi kuramım” oluştururken dil veya sözden birine göre ha­
reket etmek gerektiğini savunur. Kendisi dil boyutundan yola çıkacağını, sözden
yararlansa da bu ayrımı koruyacağını belirtir (Saussure 1998:50).
Özetleyecek olursak, dil soyut, toplumsal ve zihinseldir. Söz İse somut, birey­
sel ve kullanımla ilgilidir. Bu ayrım daha sonra farklı kuramlarda farklı şekillerde
karşımıza çıkar2. Saussure’yi m odem dilbilimin kurucusu yapan yaklaşımlarından
biri olarak bu ayrımı gösterebiliriz.
2.1.1 .4. Art zamanlılık ve eş zamanlılık
Saussure zaman etkeninin dilbilimde özel güçlüklere yol açtığı düşüncesin-
deydi ve dilbilimcilerin bunu fark etmediğini savunuyordu. Ona göre dilbilim dı­
şındaki pek çok bilim zaman etkenine göre ikiye ayrılmak zorunda kalmaz. Ancak
dilbilim bu bakımdan köklü bir ikilik sergiler (Saussure 1998:124).
Bu ikilik eş zamanlılık (synchronie) ve art zamanlılık (diachronie)’tır. Saussure
art zamanlılık için evrimsel dilbilgisi, eş zamanlılık için dural dilbilgisi terimlerini de
kullanır. Ona göre dilbilim art zamanlılığa gereğinden fazla önem veriyordu ve bu
da yaşayan dil olgularının anlaşılmasını güçleştiriyordu. “Dilde durağanlık yoktur,
dil sürekli değişir” diyen Saussure dilin ırmak gibi aktığım ve yazı diline bağlı ka­
lındığından bu akışın gözden kaçtığım savunur. Yazı dilinin değişmeme eğiliminde
olduğunu, o yüzden doğal dillerin değişkenliğini göstermediğini belirtir.
Saussure dilbilgisinin bu değişimlerin tarihiyle uğraşmaması düşüncesinde­
dir. Ona göre genel dilbilgisi diye adlandırılan ne varsa eş zamanlılığa bağlıdır.
Çünkü dilbilgisiyle ilgili her türlü bağıntı dil durumları aracılığıyla ortaya çıkar
(Saussure 1998: 150). Art zamanlılığı tamamen dışlamayan Saussure bazı dilbil-
gicilerin yalnız tarihsel olguların dili oluşturduğu yanılgısına kapıldığını, bunun
doğru olmadığım belirtir.
Eş zamanlı bütün dil olgularının söz tarafından yaratıldığım savunur. Her dil
değişiminin tohumunun söz düzeyinde atıldığım belirtir. Ttirkçeden örnekle açık­
layalım, Türkçenin paylaştırma eki Eski liirkçe metinlerinde ünlüden sonra +rer
biçimindeydi: iki+rer “ikişer”. Bu durum, yanlış hece bölümlenmesi sonucu bir
(bir+er > bi+rer) sözcüğünden örneksemeyle yaygınlaşmıştır. Ancak bugün aynı
sözcük {+şAr} ekini alır: İki+şer. Bunda da beş (beş+er > be+şer) sözcüğündeki
yanlış bölümlemenin örneksemeyle yaygınlaştırılması etkili olmuştur. Yani bir dil
kuralı, bireysel söz düzeyinde değişir. Ancak sözün yarattığı bu değişim yaygın­
laşarak toplumsal olduğunda dil boyutunu ilgilendirir (Saussure 1998:147-148).
2 Benzer aynınlar sonraki diîbüimcilerce farklı terimlerle yapılmıştır: Guillaume’da langue-discours;
Hjemsiev’d e $chema~u$age-, Jabobson’d a code~message (Bayrav 199Sb: 43). Chomsk/deki
COmpetence-'performance aynını da buraya dâhil edilebilir. Turkçede langue boyutu için dil yanında
edinim ve edinç terimleri de kullanılmıştır. Parole boyutu için söz yarımda kullanım, edim, söylem,
söylev terimleri de kullanılır.
~fâr Dilbilim Kuramları 35

Eş zamanlılık ve art zamanlılığı İki farklı yöntem olarak gören Saussure bu


iki yöntemden eş zamanlılığı daha önde tutar. Art zamanlı çalışmaların sağlıklı
olması için geçmişteki dil değişimlerinin eş zamanlı olarak d e alınması gerektiğini
belirtir. Örneğin Türkçe belirtme durum u çekiminin art zamanlı incelemesi için
bu çekimin tarihteki kullanımlarının her dönem için eş zamanlı olarak belirlen­
mesi gerekir: Eski Türkçede belirtme durumu > Orta Türkçede belirtme durumu >
Osmanhcaâa belirtme durumu vb. Bu bakımdan art zamanlı inceleme eş zamanlı
incelemderin karşılaştırılması, dil olgularının tarihsel olarak art arda gelişleriyle
ilgilidir. Eş zamanlı inceleme olguların belli bir dil durumu, belli bir zaman dilimi
içerisindeki biçimiyle ilgilenir. Eş zamanlılık yasası geneldir ve buyurucu değil­
dir. Dildeki var olan düzenin yalnızca anlatımı, betimlenmesiyle uğraşır (Saussure
1998:140-141).
Saussurenin eş zamanlı ve betimsel dilbilgisi anlayışı m odem dilbilimin te-
m d ayaklarından biri olmuştur. Geîeneksd dilbilgisinin art zamanlılığı ölçü kabul
eden ve yanhş-doğru biçiminde yargılar bildiren buyurucu anlayışına da Önemli
bir İtiraz niteliğindedir.

2.1.1.5, Konuşma dili ve ötçünlü yazı dili


Saussure "Yazı, dili gizler; bir giysi değil, bir örtüdür” diyerek yazının dilin ger­
çek incelemesi için bazı durumlarda sorun yarattığını savunur (Saussure 1998:62).
Yazı dilinin haksız bir saygınlığı olduğunu düşünen Saussure dilbilgisinin
yazı dilini esas almaması gerektiğini, konuşma diline göre yapılan değerlendirme­
lerin dili anlamada daha gerçekçi olacağım ileri sürer. Yazının her şeyden önce dili
olduğu gibi yansıtmaktan uzak olduğunu, yazıyla söyleyiş arasında uyumsuzlukla­
rın ortaya çıktığını belirtir. Çünkü dil durmaksızın evrim geçirir, oysa yazı olduğu
gibi kalma eğilimindedir (Saussure 1998:59).
Dilcilerin de çoğu zaman yazı ve söyleyiş arasındaki ayrımı doğru yapamadı­
ğım, sözcükleri yazılı biçimlerine göre incelemeye çalıştıklarım ifade eden Saus­
sure harf ve ses ayrımını yapamayan bir dilbilgisi anlayışından şikâyet eder. Yazı
dilinin dilin bozulmasını önleyeceği görüşünü de eleştirir ve konuşma dilinin ya­
zıdan bağımsız kendi evrimini devam ettirdiğini ifade eder.
Geleneksel dilbilgisinin yazı odaklı olduğunu, gramer sözcüğünün de Eski
Yunanda gramma “yazı” sözcüğünden geldiğini tarihçe bölümünde görmüştük.
Saussure yazı dilinin haksız yere bu kadar önemsendiğini ileri sürerek geleneksel
dil incelemelerini bu bakımdan da eleştirir.
36 Genel Dilbilime Giriş

2.1.1,6, Toz ve biçim


Saussure kavramlar ve sesleri “dilin katışıksız değerler dizgesinin” iki öğesi
olarak görür. Buna göre bu iki öge birbirinden ayrılamaz. Düşünce seslerden so­
yutlandığında “bulutsu” bir özellik gösterir. Dil olmadan önce düşünce belirgin
değildir.
Saussure nin bu ayrımı kökü eskilere giden anlam-biçim veya madde-ruh
tartışmalarına benzer. Gerçi kendisi beden-ruh birliği sunan insan benzetmesini
doğru bulmaz ve kimyasal bir örneğin daha doğru olacağını düşünerek su örne­
ğini verir. Hidrojen ve oksijen suyu oluşturur. Oksijen hidrojenden, hidrojen ok­
sijenden bağımsız düşünülebilir ancak artık su değil, başka şeylerdir. Su ikisinm
birleşiminden oluşur (Saussure 1998:154).
Genel Dilbilim Dersleri’nde töz ve biçim ikiliği için ayrı bir başlık yoktur.
Terim olarak da kavram, düşünce, töz gibi farklı terimler “anlam” boyutunu karşı­
lamak için kullanılır. Geleneksel dilbilgisinde sözcüğün anlam ve ses olarak iki bo­
yutu olduğu söylenir. Saussure anlam (düşünce) ve sesi bölünemez, ayrılamaz iki
öge olarak görür. Bunun için de bir benzetme kullanır: “Dil bir kağıda da benzeti­
lebilir: Düşünce kağıdın ön yüzü, ses ise arka yüzüdür. Kağıdın önyüzünü kestiniz
mi, ister istemez arka yüzünü de kesmiş olursunuz. Dilde de durum aynı: Ne ses dü­
şünceden ayrılabilir, ne de düşünce sesten. Böyle bir ayrım ancak bir soyuâamayla
gerçekleşebilir. Bunun sonucunda da salt ruhbilim ya da salt sesbilim alanma giril­
miş olur” (Saussure İ9 9 8 :166). Saussure anlamın tek başına ruhbilim (psikoloji)
ile ilgili olduğunu düşünür. Dilbilim bu anlamda psikolojiyle sesbilimin birleştiği
alanda işlem yapar: “Bu birleşim bir töz değil, bir biçim yaratır.” diyerek de bir
yerde dilbilimin biçimle işlem yaptığını kabul eder (Saussure 1998:166). Bu görüş
yapısalcılığın temellerinden birini oluşturur. Biçimi ön plana alarak tözü yadsımaz
fakat dilbilimcinin biçimden hareket etmesinin yolunu açar.

2,1.1.7. Dizim ve çağrışım


Genel Dilbilim Dersleri1nde özel önem verilen ikili ayrımlardan biri dizimsel
(syntagmatique) ve çağrışımsal (associatif) ilişkiler arasındaki ayrımdır.
Dizimsel ilişki yukarıda üzerinde durduğumuz dilin çizgisellik özelliğinin
bir sonucudur. Çizgisellik nedeniyle iki Öğeyi birden söyleyemeyiz. Öğeler birbiri
ardınca çıkar. "Buraya gel!” cümlesinde iki sözcük vardır ve bunlar aynı anda çı­
karılamaz. îki sözcük art arda gelir. Ancak çizgisel olmayan göstergeler de vardır
ve bunların verdiği ileti bütün olarak algılanır. Örneğin trafik ışıklarında, kınınızı
renk “Dur!” anlamına gelir. Ancak kırmızı renk yukarıdaki cümle gibi iki öğeden
oluşmaz. Bir bütündür. Bütünsel bir göstergedir. Dil göstergeleri ise çizgiseldir
Dilbilim Kuramları 37

ve bu çizgisellik öğelerin birbiri ardınca gelmesini, birbirine eklenmesini zorun­


lu kılar. Saussure “dirim her zaman, ardışık iki ya da daha çok sayıda birimden
oluşur’’ der (Saussure 1998: 178). Sözcüklerde sesbilimler birbiri ardına dizilir:
k-i-t-api, ç-o-c-u-k vb. Cümlelerde de öğeler birbirine eklenir, aynı şekilde dizilir:
Buraya+gelin+çabuk vb. İşte dildeki bu ilişki dirimsel ilişkidir.
Çağrışımsal ilişki ise alternatiflere dair bir ilişki biçimidir: Âli elma yedi. Bu
cümlede öğelerin her biri: yerine geçebilecek ancak dizimde yer almayan öğeler
çağrışımsal öğelerdir. Binip, yerine, armut, ayva vb. meyveler de gelebilir. Ya da
cümlenin Öznesi Ahmet, Mehmet vb. de olabilir. İşte bir dizimdeki Öğenin çağrı­
şım alanına göre öğeler çağrışımsal ilişkiyi oluşturur.
Dizimsel ilişkide öğeler çizgisel olarak yapıda yer akr. Ancak çağrışımsal iliş­
kide öğeler yapıda yer almaz, bellekte uyanırlar. Bu iki ilişki biçimini çizmeye kal­
karsak dizimsel ilişki yatay, çağrışımsal ilişki dikey bir nitelik sergiler:

2.7.7.8. Karşıtlık, değer ve anlam


Saussure “Dilde yalnız ayrılıklar vardır.” ifadesini kullanır (Saussure 1998:
174). Ona göre dildeki bir öğenin değerini dil dizgesi içinde diğer öğelerle kur­
duğu ilişkide aramak gerekir. Bu bakımdan öğeler arasındaki karşıtlıklar kendi
değerlerini ortaya çıkaracaktır. Bir öge dilde tek başma var olamaz, mutlaka başka
Öğelerle vardır ve başka öğelerin olamadığı şey, odur.
38 Genel Dilbilime Giriş

Bu görüşü ünlü Fransız şair A. Rimbanda ait Je est un autre “Ben, ötekidir.”
sözüyle açmaya çalışalım* Sosyolojikbir olgu olan kimlik de kurulurken öteki üze­
rinden inşa edilir. Herkesin yeşil olduğu bir yere san geldiğinde yeşiller yeşillikle­
rini bir kimlik olarak kabul eder. Ben de ötekinin varlığıyla kimlik kazanır. Dilde
de öğeler öteki öğelere göre bir yer edinir. Dilde isim, M olmayan; fiilin yapamadı­
ğı şeydir. Bu karşıtlık anlayışı daha sonra özellikle Prag okulunun öncülüğünde dil
öğelerinin işlevlerinin belirlenmesinde anahtar rolü oynar. Dilde bir Öğenin işlevi
onun ikili karşıtlık sergilediği örneklerle açıklanmaya başlar.
Değer ve anlam birbirine yakın kavramlardır. Ancak Saussure yine de arada
bir fark olduğunu belirtir. Değer, anlamın bir öğesidir diyen Saussure değerlerin
her zaman şu öğelerden oluştuğunu belirtir:
“1. Değeri belirlenecek şeyle değiştirilebilir benzemez bir öge
2. Değeri söz konusu olan şeyle karşılaştırılabilir benzer öğeler” (Saussure
1998: 168). Buna göre, 5 liralık bir paranın değerini belirlemek için bu paranın
belli miktarda başka bir şeyle, örneğin kitapla değiştirilebileceğini; aynı dizgenin
benzer bir değeriyle örneğin dolarla, sterlinle vb. karşılaştırılabileceğini bilmek
gerekir.
Anlam ile değerin farkı açıklanırken dizge içindeki karşıtlık ilişkisinin önemi
vurgulanır. Türkçeden bir örnek verelim. Siyah ve kara işaret ettikleri şey bakı­
mından, anlamı aynı iki sözcük olabilir. Ancak bunların değerleri aynı değildir.
Kara sevda deriz, fakat siyah sevda demeyiz. Burada kara ve siyahin dizge içinde
öteki öğelerle kurdukları ilişkinin farklı olduğu görülür. İşte bu ilişkiler bütünü
onların değerlerini oluşturur.

2 .7.7.9. Antoine Meillet (1866-1936) ve Cenevre Dilbilim Okulu


Cenevre Dilbilim Okulu Saussurehin Öğrencilerinin kurduğu bir okuldur.
“Cenevre Okulu” ifadesi Michel Bréal (1832-1915)’in 1894’te kullandığı bir İfa­
dedir ve bu okulu bir araştırma kurum u olarak da kurma fikri ilk kez Rus bilim
adamı Sergey Karcevski tarafından 1940’ta ileri sürülmüştür. Cenevreîi dilciler
kendileri için “okul” terimini hiç kullanmamışlardır. Cenevre Okulu terimi bir şe­
kilde Cenevre Üniversitesi çevresinde bulunmuş ve Genel Dilbilim Derslerindeki
görüşleri benimsemiş kişiler için kullanılır (Brache-Schulz 2011:163). Bu okulun
en dikkate değer ismi Antoine Meillet’tir.
•$- Dilbilim Kuramları 39

Ferdinand de Saussure, Louis Havet, Victor Henry, James Darmesteter ve Mic­


hel Bréal gibi isimlerden dersler alan ve Cenevre Okulu nun en önemli temsilcilerin­
den kabul edilen A. Meilletra çalışmalarını karşı­
laştırmalı dilbilim çalışmaları (özellikle Slav dilleri
ve Ermenice üzerine) ve genel dilbilim çalışmaları
olarak İkiye ayırabiliriz (ELL2 2005ı 761). 1906ya
kadar özellikle Saussure ve M. Bréal çizgisinde filo­
loji yayınlan yapan A, Meillet bu tarihten sonra
Fransız sosyolog Emile D urkheim (1858-1917) et­
kisinde dilbilimin genel yasalarım açıklama çalış­
malarına ağırlık verdi (Strazny 2005:675). Başlarda
Saussure’nin dizge (sistem) kavramı çerçevesinde
dilleri açıkladı ancak daha sonra dil dışı öğelere ön­
celik tanıyan bir dil anlayışına kaydı. Dilin sosyal
gelişmeyle beraber ele alınması gerektiğini savuna­
Antoine Meillet (1866-1936)
rak Saussurenin dili yalnız dil içi öğelerle açıklama
anlayışından ayrıldı.
Dilbilim tarihi bölümünde değindiğimiz üzere 19. yy. sonu 20. yy. başında
(1883-1931 arası) iki karşıt yaklaşım vardı. Anlam konusunda da bu görüşler ışı­
ğında bölünmeler yaşandı. Bunlardan birisi Schleicher in öncülük ettiği, Fransa’da
da Arsène Darmesteter'İn benimsediği dilin canlı bir organizma olduğu görüşüy­
dü. Diğer görüş ise M. Bréal’in savunduğu dilin İnsanın bir aktivitesi olmasıydı.
Bréal anlamı insanın entelektüel ve psikolojik yönünden hareket ederek açıklar. A.
Meillet hocası Bréale yakm bir biçimde anlama yaklaşır. Ona göre sözcüklerin an­
lamlarındaki değişimler üç etkiyle açıklanabilir: dilbilimsel etkenler (dil yapıları),
tarihî etkenler ve sosyal etkenler (Strazny 2005:676).
A. Meillet Cenevre Okulunun en özgün ismidir. Bu okulunun diğer temsil­
cilerinden farklı olarak hocaları F. de Saussure’nin görüşünden ayrılmış, özellikle
toplum ve dil ilişkisini-raerkeze almıştır. Dilbilimin, uzun yıllar egemen olan ve dil
incelemelerinde yanlış sonuçlar çıkarılmasına yol açan “Dil canlı bir organizma­
dır.” yaklaşımım aşmasında önemli duraklardan biridir. Émile Benveniste, Marcel
Cohen, Gustave Guillaume, Louis Hjeîmslev, André Martinet, Leonard Bloomfi­
eld gibi isimleri etkiyelen MeiUefin bugünkü dilbilime yansıyan diğer katkılardan
biri de dilbilgiselleşme (grammatıcalization) kavramıdır (ELL2 2005: 761). An­
lam öğelerinin dilbilgisi öğelerine dönüşmesiyle İlgili bir kavram olan dilbilgisel­
leşme3 günümüz dilbilim çalışmalarının önemli parçalarından biri olmuştur.

3 Türkçeden örnek verdini. Bugün tamamen bir dilbilgisi öğesi olan -(I)yor eki, tarihî lürkçede yort-r
biçiminde bir fiil çekimi biçimiydi. Ancak zamanla ekleşti. Benzer bir durum bugün i- ek-fiili için de
geçerlidir (Eski Türkçe er- “olmak?’ > i- ). İşte bu tür ekleşmeler dilbilgiselleşme örnekleridir. Daha
ayrıntılı bilgi için biçimbilgisi bölümüne bakılabilir.
40 Genel Dilbilime Giriş

Cenevre Dilbilim Okulu’nun diğer önemli temsilcileri, Ferdinand de


Saussurenin Genel Dilbilim Derslerfni yayımlayan Charles Bally (1865-1947) ve
A lbert Seehehaye (1870-1946)dir. C. Bally daha sonra söylem odaklı çalışmala­
ra yoğunlaşmıştın A. Seehehaye ise yapılandırmaca (constructive) bir yöntemle
karmaşık sentaktik yapıların basit sentaktik yapılara indirgenebileceğiyle ilgili bir
dilbilgisi kuramı önermiştir. Bu okulun diğer temsilcilerinden H enri Frei (1899-
1980) Asya dilleri üzerine çalışmış, Robert Godel (1902-1984) ise Saussure ye ait
arşiv ve belgelerin yayımlanmasıyla uğraşmıştır. Sergey Karcevski (1884-1953)
ise Moskova ve Prag Okullarına da katkıda bulunarak Saussurenin görüşlerinin
yayılmasında önemli bir isim olmuştur.

2*1.2. fşlevselcilik
İşlevse3dhk Saussurenin temellerini attığı yapısal dilbilim içerisinden doğ­
muş, ancak daha sonra farklı bir gelenek oluşturmuş bir akımdır. Prag Okulu bu
akımın ilk önemli okulu olarak bilinir. Özellikle 1960 sonrasında, üretken dilbilim
anlayışının dilbilgisi teorilerinin yanında, işlevci dilbilgisi anlayışım benimseyen
pek çok dilbilgisi teorisinin ortaya atıldığı görülür (bk. “İşlevsel Dilbilgisi Kuram­
ları” bölümü).

2 .I.2 .I. Prag Okula (1926) ve tem el kavramlar


Vilém M athesius u n (1882-1945) çevresinde toplanan ve ilk toplantıları­
nı 6 Ekim 1926da Mathesius’u n önderliğinde B ohum il T rnka, Bohusîav Hav-
ranek, R om an Jakobson, Jan R yp k an m katılımıyla gerçekleştiren bu okula
daha sonra Jan Mukaxovsky, Josef V achek gibi Çek bilim adamları katıldı. Dil
sorunlarını tartışan ve büyük oranda Saussure yapısalcığına dayanan bir çevre
oluştu. Mathesius’u n derslerine V ladim ir
B aben, Bohusîav İlek, F rantişek O berp-
falcer gibi Çekler yanında, Rus Sergey
Karcevskiy, N ikolay Sergeeviç T rubets­
koy, P etr Bogatyrev, Boris Tomaşevskiy,
Fransız Lucien Tesnière ve Léon B ru n da
katılmıştır.
Prag Okulu adlandırması kendileri­
ne değil, bu isimleri 1932de Amsterdamda
yapılan bir kongreye çağıran Alman fone-
tikçilerine aittir (Vachek 2002: 5). Ayrıca
işlevselcilik gibi ayrı bir akım adı da alma­
Roman Jakobson (1896-1982)
“Ä* Dilbilim Kuramları 41

mışlar, büyük oranda yapısalcılık içinde bir düşünce akımı yaratmışlardın “îşlevci
yapısalcılık (functional struçtualism), işlevsel ve yapısal dilbilim (functional and
structural linguistics)” gibi; başlıklarla yapısalcılıkla iîişkilendirilirler (Çermak-
Hajiçova 2003:1). Bu okul, görüşlerinin önemli bir bölümünü 1929-1939 arasında
8 cilt olarak yayımlanan toplu çalışmalarında açıklamıştır.
Grubun kurucusu Mathesius o dönemde iki büyük geleneğin varlığından söz
eder. Bunlardan ilki E Bopp; ve R. Raskm köklerini attığı, Yeni Gramercilerle do­
ruğa ulaşan genetik karşılattırm a geleneği; diğeri von Hrnnbolt’un öncülük ettiği
karşılaştırm alı gelenektir. Mathesius bu iki geleneğin sentezini yapmaya çalışmış­
tır. Eş zamanlı incelemenin önemini sık sık vurgulasa da art zamanlılığı dışlamaz
(Vachek 2002:13). Okuhm diğer Önemli üç ismi Roman Jakobson (1896-1982),
Nikolay Trubetskoy (189041938) ve Sergey Karcevski (1884-1953)’dir. 1915’te
Moskova Dilbilim Okulu nun kuruluşunda bulunan R. Jakobson daha sonra başka
okullara da katılmış, dilbilim ve göstergebilimin temel direklerinden biri hâline
gelmiştir. N. Trubetskoy ise ölümünden sonra yayımlanan eseri Grundzüge der
Phonologie (Sesbilim İlkeleri-1939) ile Prag Okulu’nun en önemli katkılarından
birini yapmış, iki yüz kadarldünya dilinin ses dizgesini eş zamanlı, işlevci bir ya­
pısal anlayışla inceleyerek dilbilimin sesle ilgili gelişiminin temellerini atmıştır.
Bu okul Saussure gibi eş zamanlı bir kuram Önerir. Yazık metinlerden çok
sezgisel konuşucuyu merkeze alır. Yani gramer geleneğindeki yazdı ürünlere da­
yanarak betimleme yapma yöntemi yerine, bir dili ana dili olarak konuşan kişinin
ürettiği sözlü ürünleri ön planda tutar. Bu okulu diğer yapısalcdardan (örn. Ame­
rikan yapısalcılığı) ayıran özellikleri ise dil öğelerine işlevi ön planda tutarak yak­
laşmalarıdır. Amerikan yapısalcıları betimleyici bir yaklaşıma sahiptiler ve onlara
göre gramer bir öğeler dizişiydi (Chomsky’de kurallar dizisi). Dilci de bir sanatçı
gibi bu öğeleri betimlemelidir. “Bunun işlevi nedir?” sorusu Amerikan yapısalcı­
larının ilgilendikleri bir soru değildi. Oysa Prag Okulu betimlemekle yetinmez.
Bu öğelerin dildeki yerini sorgular. Çeşitli öğelerin hangi işlevleri yerine getirdi­
ğini önemser (Sampson 198b: 104). Prag Dilbilim Okulu’nun içinde de iki eğilim
vardır. Buna göre Trubetskoy-Jakobson çizgisi genel sistemik görünümle ilgile­
nirken, Mathesius-Havrenek çizgisi bir dil sisteminde İfadeler aracılığıyla işlevsel
özellikleri belirlemeye, dilin iç sistemiyle ilgili ilişkilere odaklanır. Prag Okulu için
kullanılan “işlevci yapısal” adlandırmasında ilk öge (İşlevci) daha çok Mathesius-
Havranek; ikinci Öge (yapısal) Trubetskoy-Jakobson çizgisine denk düşer (Vachek
2002:14).
42 Genel Dilbilime Giriş

Prag Okulu özellikle kendi geliştirdiği sesbirim (phoneme)4 kuranıma daya­


nan sesbilim (phonology) alanının kurulmasına Öncülük etmiştir. R. Jakobson, S.
Karcevskiy ve N. Trubetskoy 1928’deki Uluslar Arası Birinci Dilbilim Kongresi’nde
sesbilim daimin kurulmasını Önermişler ve sesbilimi resmen kabul ettirmişlerdir
(Başkan 2003:94).
Bu okul, sesbirim kavramım merkeze akr ve sesbirimlerin belirlenmesin­
de karşıtlıklardan yararlanır. Trubetskoy u n yöntem i karşıtlıkların niteliğine
göre sesbirimleri adlandırm ak ve sınıflandırmaktır. Sesbirimler belirlenirken
k a rşıt çiftler (m inim al pairs) üzerinden de­
ğerlendirm eler yapılır: kan ve kar. Bu iki
sözcüğün farklı anlamlar kazanm asını sağ­
layan sesler in / ve /r /’dîr. Bu ikisi sesbirim
olarak belirlenir (Daha ayrıntılı bilgi ve Ör­
nekler için bk. “Ses ve Dilbilim” bolümü).
Sesbilim lerin bu tip dizilerle anlam ayırt
etmesi kanıtlanm ak dır. Yani sesbilim in “iş­
levi” anlam ayırt etm e olarak ortaya konur.
Sesbirim in “anlam ayırt eden en küçük bi­
rim” olarak tanım lanm ası Prag O kulunun
katkılanndandır. Trubetskoy sesbirimler
arasm da d a çeşitli karşıtlık tipleri olduğunu
Nikolay Trubetskoy (1890-1938) belirler: Yoksunluğa dayanan karşıtlık (pri­
vative opposition): Bir sesbilimde olan diğe­
rinde olmayan bir özelliğe dayanır. Iff ve M arasındaki karşıtlık ötüm lülük
Özelliğine dayanır. Diğer özellikleri aynıdır. Aşamalı karşıtlık (gradual opposi­
tion): /i/~ /e/~ /æ / sesbirimleri arasındaki karşıtlık değişim derecesi karşıtlığı­
dır. Bu sesbirimler birbirine dönüşebilen ve b u dönüşüm ün b ir durağı olan
sesbilimlerdir. Eşgüçlü karşıtlık (equipollent opposition): /p /~ /t/~ /k / arasmda
h er sesbirim in diğerinde olmayan bir özelliği vardır. Yani eşit güçte a y ın a
özelliğe sahiptirler (Sampson 1980:108).

4 Sesbilim kavramının gelişimiyle ilgili olarak Prag Okulu öncesindeki İki önemli ismi anmak gerekir.
Bunlardan ilki Henry Sweet (1845-1912)’tir. Sesbirim terimini kütlanmasa da ses (sound) ve dilde
anlam ayırt eden ses (phoneme) arasındaki ayrımı vurgulayan çalışmalar yapmıştır. Polonyalı Jan Ba­
udin de Courtenay (1845-1929) diğer önemli isimdin Courtenay, Rusça fonema sözcüğünü kullanır
ve kraıdi sesbirim kuramım 18933te yayımlar. Saussure da Fransızca phonème sözcüğünü kullanmıştır
(Robins 1967:203-204). Ancak sesbirim kavramının ayrıntılı açıklaması ve bir sesbirim kuramının
kurulması Prag Okulu ile mümkün olmuştur.
Dilbilim Kuramları 43

Prag Okulu’nun diğer anılması gereken özelliği tipoloji çalışmalarına önem


vermesidir. Bu balamdan da öncü bir nitelik sergiler. Dillerin genel olarak hangi
ses dizgesine sahip olduğunu ortaya koymaya amaçlayan Trubetskoy iki yüze ya­
kın dili ele alır. Bu biçimde dilleri seslerine göre tipolojik olarak gruplandırmaya
çalışır. Modern dilbilimin en rağbet gören çalışma biçimlerinden biri olan tipolo­
jik incelemelerin dönüm noktalarından biri Prag Dilbilim Okuludur.
Prag Okulu bazı yönleriyle Saussuréüen farklı görüşler ileri sürer. Bunlardan
birisi dilin toplumsal yönüne daha çok vurgu yapmasıdır. Bir diğeri de Saussure’nin
arasına kesin bir çizgi çektiği art zamanlılık ve eş zamanlılığın birleşimidir. Prag
Okulu dilin işleve dayalı dizgesinin art zamanlılıkla da ortaya konması gerektiği
düşüncesindedir.

2.1.2.2, Fransız işlevselcillğl


Prag Okulu’nun etkinliklerine katılan ve dili işleve dayak bir yöntemle ince­
leyen Fransız bilim adamlarını bu başlık altında ele alıyoruz. Dilbilim akımlan
içerisinde Fransız işlevselciliği olarak ad verilen bir akım yoktur. Görüşleri de­
ğerlendirilecek isimler aslında Prag Okulu’ndan etkilenen ancak belli bir okulla
İlişkilendirileraeyecek bağımsız isimlerdir.

2.I.2.2.I. André Martinet (1908-1999)


Prag Okulunun özellikle işlevci sesbilim anlayışından etkilenen Andre Mar­
tinet, işlevciliği ses dışındaki alanlar için de uygulamak üzere b ir “işlevsel dilbilim”
kuramı geliştirmiştir. Dilbilimin gelişiminde işlev kavramını eserlerinde en sıkkul-
lanan kişilerdendir, hatta “Uluslar Arası İşlevsel Dilbilim Kiırumü” (1976) adında
bir kurum da kurmuştur. Bu nedenle işîevselciliğin kurucularından biri olarak
andın Prag Okulu’ndan N. Trubetskoy üe Kopenhag Okulu’ndan L. Hjelmslevin
çalışmalarına ve bu okulların geliştirdiği dilbilim anlayışlarının kuruluşuna yalan­
dan tanıklık eden Martinet’! etkileyen diğer Önemli isim Otto Jespersen’dir.
İlk çalışmaları sesbilim ve söyleyiş üzerinedir. 2. Dünya Savaşı’nda tutsak
düşen Martinet kaldığı kamptaki dört yüz tutsak Fransız subayından derlediği
verilerle La pronunciation du français contemporain (Çağdaş Fransızcada Söyle-
yiş-1945) adlı eserini yayımladı. 1950’lerden sonra eser isimlerinde işlev terimini
de kullanmaya başladı: Phonology as Functional Phonetics (İşlevsel Sesbilgîsi Ola­
rak Sesbilim-1949), A Functional View o f Language (Dilin İşlevsel Bir Görünü-
şü-1962), Studies in Functional Syntax (İşlevsel Sözdizimi İnceIemeleri-1975).
44 Genel Dilbilime Giriş

A rt zamanlı sesbilimle ilgili eserleri (En önemlisi Économie des changements


phonétiques “Ses Değişimlerinin Ekonomisi”- 1955) de olan Martinet eş zamanlılı­
ğı ön plana alır fakat tıpkı Prag Okulu gibi art zamanlı sesbilim İncelemelerini göz
ardı etmez. Prag Okulu gibi, sesleri dil dizgesi içinde yer alan öğelerin hangi işlev­
leri yerine getirdiğini ve dizgedeki diğer öğelerle ilişkilerinin nasıl olduğunu
önemseyen bir anlayışa göre inceler. Karşıtlıklar, sesler arasındaki ilişkiler belli bir
bağlam içerisinde ele alınır. Martinet de yalnızca betimlemenin yeterli olmadığı,
dil yapılarıyla ilgili açıklayıcı bilgiler vermenin gerekli olduğu düşüncesindedir.
Bu balamdan Amerikan yapısalcılığından ayrılır.
M artinet! farklı kılan özeUîklermden birisi
biçimbilgisi ve sözdizimi ile de İlgilenmiş olma­
sıdır (1950 sonrası). Biçimbilgisi ve sözdiziminde
de işlevci bir yaklaşımdan yanadır. Dil incelemele­
rinin varsayımsal ve tümdengelimli olmaması ge­
rektiğini düşünür. Ona göre önceden bir kabulden
hareketle dile dair çıkarımlar yapılmamalıdır. Ö n­
celikle dil Öğeleri incelenmeli, sonuçlar değerlendi­
rilmeli, buna göre dilin genel yapısıyla ilgili görüş
André Martinet (î $08-1999) bildirilmelidir. Bu yaklaşımı nedeniyle Martinet’ın
gerçekçi dilbilim biçiminde bir anlayışa sahip ol­
duğu kabul edilir (Rifat 2005: 66; Strazny 2005:657). N. Chomsky’nin varsayım­
sal ve tümdengelimli Evrensel Dilbilgisi kuramına da bu nedenle karşı çıkar. Ona
göre bir dil anlayışı, önce bir teori ortaya atıp onu kanıtlamaya çalışmamak, önce
dilleri incelemeli daha sonra elde ettiği verilere dayanarak bir teori geliştirmelidir.
Martinet bu bakımdan varsayımsal değil, alan çalışmasını gerekli gören deneysel
tüm dengelimli bir anlayışa sahiptir.
A. Martinet’in görüşlerini en iyi yansıtan eseri ilk kez 1960’ta Éléments de
linguistique générale (Genel Dilbilim İlkeleri) adıyla yayımlanan, Türkçeye 1985
yılında B. Vardar tarafından İşlevsel Genel Dilbilim adıyla çevrilen eseridir. B. Var-
dar, Martinet’in çeviride “işlevsel” teriminin kitap adına eklenmesini bizzat onay­
ladığım belirtir (Martinet 1985: VII).
Martmet’in katkılarından biri çift eklemlilik (double articulation) kavramı­
dır. Sadece insan dilinde olan bu Özellik ilk defa M artinet tarafından ortaya atılır.
Buna göre birinci eklemlilik “aktarılacak her deneyim olgusunun, başkalarına bil­
dirilmek istenen her gereksinimin her biri sesli bir biçim ve bir anlamla yüklü bir
birimler dizilişi olarak çözümlenmesini sağlayan eklenüitiktir? (Martinet 1985: 7).
Türkçeye uyarlayarak açıklarsak, “AK bugün eve geldu cümlesi birinci eklemli-
lik düzlemidir. Çünkü sesli ve anlamlı (Bu örnekte, sözcük diyebiliriz) birimler
Dilbilim Kuramları 45

yan yana gelmiştir. İkinci eklemlilik ise yan yana dizilen bu sözcüklerin tekrar
en küçük parçalarına ayrılabilmesidir. Örneğin, Ali a-l-i, eve e-v-e biçiminde daha
küçük parçalara (sesbirimlere) ayrılabilir. Martinet çığlık örneğini verir ve bunun
tek eklemli olduğunu, çünkü bölümlenemediğini belirtir. Gerçekten de aslında
çift eklemlilik daha önce Saussure bölümünde ele aldığımız dilin çizgisellik özel­
liğine benzer. Biz anlık duygulanımlarımızda daha küçük parçalara ayıramadığı­
mız sesler çıkarırız. Bu sesler bir anlam taşısa da sesbirimlerine ayrılamaz. Ya da
bir köpeğin havlamasını düşünelim. Köpeğin çıkardığı sesleri düzenli bir biçim­
de parçalayıp başka öğeleri oluştururken kullanamayız. Ancak insan dilinde bu
mümkündür. Birinci eklemlilik düzlemindeki çırak sözcüğünü ikinci eklemlilik
düzleminde parçalayabiliriz: ç-ı-r-a-k. İkinci eklemlilik sayesinde elde ettiğimiz
sesbilimlerden yeni sözcükler üretebiliriz: çarık, çark, kar, ırak vb.
Martinet'in diğer önemli katkısı biçimbilgisiyle ilgilidir. Martinet öncesinde
anlamlı en küçük birimler biçimbirim (morpheme) olarak tanımlanıyordu. Özel­
likle Amerikan yapısalcılığında biçimbirimler anlam ve görevlerine bakılmadan
tek başlık altında ele alınıyordu. Kitapçı sözcüğünde, kitap da bir biçimbirim,
{+CI} da bir biçimbirim kabul ediliyordu. M artinet biçimbirim anlayışım eleştir­
miş ve farklı bir sınıflama Önermiştir.
Martinet en küçük anlamlı birime biçimbirim (morpheme) yerine anlambi-
rim (monéme) der: i

Anlambirim

Sözlükbirim Biçimbirim
(sozlüksel anlambirim) (dilbilgisel anlambirim)

-Cümle içindeki işlevlerine göre-

Anlambirim

Martinet (1985:91-110)
46 Genel Dilbilime Giriş

Bu ayrımları Türkçeden örneklerle açıklayalım. “Ali belki senin gibi dersini


çalışmıyordun* cümlesini yukarıdaki ilk ayrıma göre ele alırsak, ders öğesi bir söz-
lükbirimdir çünkü sözlükte yer alır, bir anlamı vardır. Yüklemde bulunan ~(î)yor
eki ise bir biçimbirimdir, çünkü sözlükte yer almaz, yalnızca dilbilgisel bir işlevi
karşılar.
İkinci ayrım için aynı cümleyi ele alalım. Burada Ali öğesi cümle içinde yer
değiştirebilir, özerk bir anlambirimdir. Ancak gibi bu bakımdan özerk değil, ba­
ğımlıdır. Dersini sözcüğündeki {+1} eki başka bir anlambirimin işlevini belirtme­
ye yarayan bir öge olduğu için işlevseldir. Belki anlambirimi konuşucunun cümle
hakkmdaki yorumunu bildirir, yani kiplik öğesidir. Çakştyordur ise cümledeki di­
ğer öğeleri de yöneten yüklemse! anlambirimdir.
Martinet uı sözdizimi anlayışı yüklem üzerine kuruludur. Yüklem zorunlu
(çekirdek) öğeyken diğer öğeler seçimlik öğelerdir (yayılım öğeleri).

2.1.2.2.2. Lucien Tesnière (1893-1954) ve Bağtmlıltk Dilbilgisi


Lucien Valerius Tesnière dil incelemelerine karşılaştırmalı dilbilgisi çalışma­
larıyla başlamıştır. Slav, Germen, Fin-Ogur ve Kelt dilleri üzerine Avrupa’nın çeşit­
li şehirlerinde yayınlar yapmıştır. Prag Okulu’ndan -özellikle N. Trubetskoy’d an-
etkilenmiştir. Çalışmalarıyla dilbilim tarihinde kendine özgü bir yer edinmiştir.
Özellikle sözdizimiyle ilgilenen L.
Tesnièrenîn ölümünden sonra sözdizimiyle ilgili
çalışmalarına dayanarak bağım lılık dilbilgisi (de­
pendence grammar) adıyla anılan bir gramer ku­
ramı geliştirilmiştir. En önemli eseri ölümünden
sonra yayımlanan Éléments de syntaxe structurale
(Yapısal SÖzdiziminin Öğeleri-1959)’dir.
L. Tesnièrenin sözdizimi anlayışı bağımlılık­
lar ve hiyerarşik ilişkileri ön planda tutar. Daha
önce 19. yüzyılda benzer bir gramer anlayışım
Luden Tîsntire (1893-1954) savunim ve W' Göt2inger’ A' Lehman- R Kern'in
öncülüğünde hiyerarşik cümle yapısını göstermeye
çalışarak yüklemi merkeze alan bir Alman bağımlılık (Aim. Dependenz) anlayışı
vardır (ELL2 2005:593). Ancak L. Tesmèrexiin sözdizimi kuramı daha ayrıntılı ve
evrensel nitelikler taşır. Tüm dünya dillerine uygulanabilir. L. Tesnière, Bağımlılık
Dilbilgisi anlayışının kurucusu olarak bilinir ancak getirdiği yaklaşımlarla [yapı
ağacı çizimleri (stemma), aktarma kavramı vb.) N. Chomskynin Evrensel Dilbil­
gisi kuramında karşılaştığımız bazı uygulamaların öncüsüdür. Sözdizimsel işlev
kavramı Tesnière’nin özel önem verdiği kavramlardandır. Yukarıda anılan eseri­
nin bölümlerinden biri “işlev” (fonction) admı taşır (Tesnière 1959: 39).
Dilbilim Kuramlan 47

Tesnière dilin içerik boyutunu anlambilimin incelediğim belirterek sözdizi-


mini daha çok dilin biçim boyutuyla ilişkilendirir. Yapı ve anlam arasmda bir kar­
şıtlık kurar ve bu karşıtlığı bir başlık altında {distinction de la structure et du sens)
tartışır (Tesnière 1959:40). Bu şekilde Saussure’nin biçim-töz karşıtlığına benzer
bir karşıtlık kurmuş olur [Rifat (2005:87) bu karşıtlığı düşünce düzlemi~dil düzlemi
olarak adlandırır.]. “Sözdizimi ve Biçimbilgïsi” (Syntaxe et Morphologie) başlığı
altında içerik-biçim karşıtlığının biçim düzlemini de iç biçim (forme intérieure)
ve dış biçim (forme extérieure) olarak ikiye ayırır. Dış biçimin biçimbilgisimn
konusu olduğunu> iç biçimin sözdiziminin konusu olduğunu ileri sürer {Tesnière
1959:34). Sözdİzimini ise durgun sözdizim i (syntaxe statique) ve devingen söz­
dizimi (syntaxe dynamique) olarak ikiye ayırır (Tesnière 1959:50).

Dil

Sözdizimi Biçimbilgisi

Durgun Devingen

Durgun sözdizimi sözcük türleri ve ulamları (kategorileri) gibi bölümleri


konu edinirken, devingen sözdizimi sozdizimsel İşlemleri ele alır.
Tesnière (1959:53) durgun sözdiziminin konusu olarak gördüğü sözcük tür­
lerini iki başlıkta ele alır. Buna göre sözcükler iki türdür:
a. Boş sözcükler (m ots vides): Gramatik araçlar bu bölümde d e alınır, tlgeç,
bağlaç ve tanındıklar boş sözcüktür.
b. Dolu sözcükler (m ots pleins): Semantik işlevler yüklenebilen sözcükler­
dir. İsimler, fiiller, zarflar, sıfatlar bu bölümdedir.
Tüm sözcükler işlevlerine göre de dörde ayrılır: Fiil, fiil niteleyicisi (zarf),
isim, isim niteleyicisi (sıfat).
48 Genel Dilbilime Giriş

Devingen sözdizimi bölümünde ise üç tür işlevin bulunduğunu belirtir.


Bunlar ilişkilendirm e (connexion), bağlam a (jonction), aktarm a (translation).
Tesnière^in sözdizimi kuramının belki de en önemli üç kavramı olan bu kavram­
lar kitabın çatısını da oluşturur. Eserdeki tüm konular bu üç başlık altında ele alı­
nır. Bu üç işlev tüm dillerde mutlaka bulunan işlevlerdir- Bu işlevleri Turkçeden
örneklerle ve kullanılan terminolojiyi de aktararak şu şekilde Özetliyoruz:
Mavili kız küçük kalemi almıştı

almıştı

mavili küçük

Küçük kardeşim geldi

kardeşim

1
küçük
İkinci örnek cümleyi ele alalım. Bu cümle yapı ağacı çiziminde (stemma) yö­
neten öge yukarıda olacak şekilde çizgisel olarak gösterilir. Burada ana İlke Öğeler
arasındaki hiyerarşik ilişkileri göstermek, bağımlılıkları sergilemektir. Bağımlılık
dilbilgisinde en önemli öge diğer öğeleri yöneten yüklemdir (fiil). Cümlede yük­
lem olayların merkezindedir. Diğer öğeler iki başlıkta ele alınır. Buna göre gele­
neksel dilbilgisinde özne ve nesne dediğimiz öğeler, yani yüklemde bildirilen olaya
etken veya edilgen olarak katılan öğeler eyleyenler (actants) olarak adlandırılır.
Diğer tümleçlere İse tüm leyenier (circonstants) denir. Bu cümlede kardeşim eyle­
yendir ve küçük öğesini yönettiği için ondan yukarıda yer alır. Bir veya birden fazla
öğeyi yöneten öğeye düğüm (naeud) denir. Kardeşim aynı zamanda bir düğümdür.
Küçük İse kardeşim Öğesine bağımlıdır, yani yönetilendir, bu nedenle en altta yer
alır. Cümlede bütün yöneten öğeleri yani düğümleri yöneten Öge olan yükleme
merkez düğüm (naeud central) denir. Merkez düğüm fiilse cümle fiil cümlesidir.
Dilbilim Kuramları 49

(İsim, sıfat, zarf cümlesi de olabilir.) Bu cümlede merkez düğüm geldi fiili olduğu
için cümle fiil cümlesidir. Bu cümledeki işlevler ilişkilendirme işlevine örnektir.
Basit cümlelerde bu işlev söz konusudur.
Bağlama işlevi ise geleneksel dilbilgisinde bağlı cümle olarak adlandırılan
cümleleri bağlarken kullanılır. “Ali bugün bize geldi ama kimseyle konuşmadı”
cümlesi bağlayıcı (jonctif) Öge ama ile birbirine bağlanmıştır. Bu öge bu şekilde
bağlama işlevini yerine getirmiştir.
Aktarm a işlevi ise iki biçimde gerçekleşebilir. Birincisinde sözcüklerin tür
değişimi aktarma işleviyle mümkün olur. Sözcüklerin fiil, fiil niteleyicisi, ısım ve
isim niteleyicisi olarak 4 türü olduğu ileri sürülür. Bu türler arası geçişler birinci
tür aktarmaya örnektir.
Çalışkan Ali Alînin defteri
Ali defteri

1
çalışkan
!
Alinin

İlk örnekte Ali yöneten bir öğedir. Ancak ikinci örnekte Ali ana öge değil,
defter öğesine bağlı yönetilen bir öğedir. İlk örnekte bir isim iken, ikinci örnekte
bir isim niteleyicisi olmuştur. Yani aktarma işlevi gerçekleşmiştir. Ali öğesinin türü
değişmiştir. |
İkinci tür aktarma işlevi için ise geleneksel dilbilgisindeki birleşik cümleler
örnek verilebilir. Türkçe için çoklukla ek olan aktarıcılar (translatifs) yardımıyla
bir cümle başka bir cümleyé bağımlı hâle getirilebilir.
A ti geldi. Gördüm.
Bu iki bağımsız cümle’ikinci tür aktarma işlevi ile tek bir cümle yapılabilir:
AB’nin geldiğini gördüm.
Tesnière’deki bu aktarma kavramı Chomsk/nin dönüşüm kavramına benzer.
Bu bakımdan önemli bir katkıdır. Ayrıca sözdizimi ilişkilerini işlevlerin niteliğine
göre ve yapı ağacı çizimleri (stemma) ile vermesi dilbilimine Tesnièrenin getirdiği
yeniliklerdendir.

2.1.23. Londra Okulu


Yapısalcılık içinde değerlendirilen okullardan biri de Londra Okulu'dur.
Saussure ile yaygınlaşan eş ;zamanlı, betimsel dil anlayışını sürdüren bu okulun
Önemli temsilcileri J. R. F irth (1890-1960), W. Sidney Allen (1918-2004), R.
H. Robins (1921-2000), F. R. Palmer ve M. A. K. Halliday (1925- )dır. Londra
Üniversitesine bağlı bir enstitüde (SOAS- The School of Oriental and African Sîu-
50 Gene/ Dilbilime Giriş

dies) çalışmalarını sürdüren isimler Londra Okulu nun omurgasını oluşturmuştur


ve ilk çalışmalar İngiltere İmparatorluğunun egemenliği altındaki ülkelerin dille­
riyle ilgilidir. Genel dilbilim sorunlarından çok farklı dilleri tanımak ve tanıtmak
yönünde incelemeler yapmışlardır.
John R upert Firth bu okulun kurucusu olarak öne çıkar. Saussure m n bazı
kavramlarını (dil-söz ayrımı gibi) reddetse de pek çok açıdan yapısalcı kabul edilir
(Matthews 2001:20). 1944 yılında Büyük Britanya’nın ilk genel dilbilim profesörü
olan J. R. Firth daha çok sesbilim (özellikle prosodi, ritim, tonlama vb.) ve anlam-
bilım üzerine yayınlarıyla tanınmıştır (Sampson 1980:214-215). İlk önemli katkı­
sı sesbilimle ilgili analizleridir. En özgün görüşlerinden biri dilin ses bakımından
tek sistemli bir yapı olduğu görüşünü reddetmesidir. Ona göre dilde sesbilgisel
olarak çok sistemlilik (polisystemicity) bulunur. Bir dil kendi fonetik sistemi ya­
nında diğer dillerden ödünçlediği sözcüklerin getirdiği başka fonetik sistemleri de
içerir. Örneğin Arapça ve Farsça sözcüklerdeki uzunluklar Türkiye Türkçesindeki
ses dizgesinin dışında farklı bir dizge içinde ele alınabilir.
J. R. Firîh, antropolog Bronislaw Malinowski (I884-1942)’den etkilenerek
toplum ve bağlam a dayanan bir dil kuramı ge­
liştirdi. Buna göre dil bağımsız bir dizge olarak
ele alınmamalıdır. Belirli durumlar bağlamın­
da İncelenmelidir. Bağlam (contract) onun dil
anlayışının en önemli kavramlarından dır. Dil
toplumun, kültürün, bilimin, edebiyatın vb. ge­
lişimiyle birlikte değerlendirilmelidir. Firth’in
dilbilim tarihindeki ikinci önemli katkısı bu
toplam dilbilimsel (sociolinguistic) bakıştır.
Firth, günümüz anlambiliminde anlamla il­
gili bir alan olan ve bir dil metnindeki anlam
öğelerini yorumlarken toplumsal boyutu da işe
J . R. Firik (1890-1960) katan edimbiiimin (pragmatics) ilk temsilcile­
rinden biri olarak değerlendirilebilir. O dil in­
celemelerinde belli bir bağlam içerisinde katılımcıları, katılımcıların fiillerini, ilgili
nesneleri, fiilsel ve kişisel olmayan olayları, fiilîn etkilerini göz önünde bulundurul­
ması gerektiğini düşünür. Yani anlamın foağlaracıl (context dependent) bir kav­
ram olduğunu, bağlamdan bağımsız sağlıklı değerlendirilemeyeceğini savunur.
Londra Okulünun sözdizimiyle ilgili çalışmaları daha çok dizgeci dilbilgisi
(systemic grammar) olarak bilinir. M. A. Halliday m öncülüğünde daha çok işlev
odaklı bir sözdizirai anlayışı gelişmiştir (bk. “Dizgeci İşlevsel Dilbilgisi” bölümü).
Dilbilim Kuramları 51

2.1.3. Gustave Guillaume (1883-1960) ve Psikomekanik


Fransız olan G. Guillaume» Saussure nin yapısal dilbilim anlayışından yola
çıkmış ancak eleştirel yaklaşımlarıyla dikkat çekmiştir. Bir banka görevlisi olan G.
Guillaume, A. Meiflet’in derslerini dinledikten sonra dil sorunlarına ilgi duymaya
başlamıştır. Yapısalcılığın temel karşıtlıklarım (dil-söz, gösteren-gösterilen vb.)
kullanır fakat dili yalnızca biçim odaHı olarak ve anlamdan soyutlayarak bağıntı­
lar üzerinden incelemeye çalışmanın doğru olmadığını ileri sürerek yapısalcılığın
bazı yönlerini eleştirir. Biçim ve anlam arasındaki ilişkileri önemseyen G. Guilla­
ume gösterenler arasındaki İlişkileri yeterli görmez (Rifat 2005:84). Ona göre dil
gözlemlenebilecek bir veri değil, soyut bir dizgedir. Bu şekilde dilin anlaşılmasın­
da deney ve gözlem yeterli değildir. Mantıksal İncelemeleri önemser ve anlam,
Saussuréye göre söylersek, gösterilen boyutuna odaklanır. Gösterilenleri oluştu­
ran düşünce İşlemlerini araştıran dilbilim kuranıma da psikomekanik (ruhsal
mekanik, psychomécanique) adım verir.
G. Guillaume dili durağan bir olgu olarak
görmez. Ona göre dil bir aktivitedir. Söylemin
ölçüsüdür. Hareket ve zam an kavramları dil
anlayışında merkezi yeri tutar. Bunda dönemin
felsefecisi H. Bergson’un zaman anlayışının
etkileri olduğu bilinmektedir. Ona göre bilişsel
yapı olan dil (langue), içeriği oluşturur ve birin­
cildir; biçimbilgisei sözdizimi (morphosyntax)
ise sadece içeriğin algılanabilir olmasını sağlar,
bu nedenle de ikincildir. Ona göre içerik dizgesi
düzenliliği belirler. Biçime bakılarak düzensiz
denilen yapılar (Örneğin İngilizcedeki şu ço­ Gustave Guillaume (1883-1960)
ğul biçimleri düzensiz (irregular) sayılır: man
“adam” > men “adamlar”, child “çocuk” > children“çocuklar” vfe.) da aslında İçeriğe
göre düzenlidir (ELL2 2005:169).
Chomsky’nin üretken-dönüşümsel dilbilgisi kuramıma ilkelerinin bazıları
G. Guillaume’nin çalışmalarında da görülebilir. Her şeyden önce dış yapıda gö­
rülen dil „olgularıyla yetinmemesi ve dilin iç yapısını, Chomsky’ye göre söylersek
derin yapıyı merkeze alması öncü görüşlerindendir. Söylem (Saussure’deki söz)
yani sonsuz olan dili kullanma biçimlerinden yola çıkarak sonlu olan derin yapı­
daki dil kavramını ortaya çıkarmaya çalışması yine Chomsky’nin kuramının da
dayandığı ilkelerdir (Rifat 2005: 86). G. Guillaume soyut bîr dil ve karışık terim­
ler dizgesi kullandığı için zamanında çok etki uyandırmasa da ölümünden sonra
Roch Valin’in tanıtmalarıyla 1970 sonrasında ünlenmiş, Chomskyhin kuranım­
daki bazı temel ilkeleri daha önce ortaya atmış olduğunun görülmesi kendisini
günümüz üretici dilbilim geleneğinin Önemli bir durağı hâline getirmiştir.
52 Gene! Dilbilime Giriş

2.1.4. Kopenhag Okuiu (1931 ) ve Glosematik * .


DanimarkalI dilbilimciler Louis Hjelmslev (1899-1965), Viggo Brondal
(1887-1942) ve Hans Uldall (1907-1957)’ın 1931 yılında kurdukları bu okul
Saussure’nin görüşlerinden etkilenmiştir. Ancak yapısalcılığın bazı kavramlanna
yeni boyutlar kazandırmıştır. M antık ve m atem atik sembollerini kullanan Ko­
penhag Okulu temsilcileri kapalı bir dil ve terminoloji kullanmalarıyla da tanınır­
lar. Yukarıda anılan üç isim görüşlerini -bugün de yayımlanan- Açta Linguistica
Hafhiensia adlı dergide yayımlarlar. Saussure’nin “dil töz değil, biçimdir.” yaklaşı­
mı temelinde bir kuram geliştirirler.
Kopenhag Okulu, Prag O kulunun ses­
bilimle ilgili yaptıklarının başka bir biçimini
mantıktan yola çıkarak yapmıştır. Danimarka
dilbilim okulu başlangıçta yapısal bir anlayışa
sahip olmuştur. Ancak daha sonra işlevselciîiğe
kaymış, 21. yüzyıl başlarından itibaren “Dani­
marka İşlevsel Dilbilgisi” olarak anılan bir ku­
ram geliştirmiştir (Bu kuramla ilgili daha geniş
bilgi için bk. “Dilbilimden Gelişen Dilbilgisi
Kuramları” bölümü).
Okulun en önemli ismi Louis
lo u ts Hjelmslev (1899-1965)
Hjelmslevdir. Geliştirilen kuramın adım Yu­
nanca gbssa “dil” sözcüğü ile matematik sözcüğündeki -malik ekinden türeten
L. Hjelmslev bu şekilde kendi kuramlarının daha önceki kuramlardan tamamen
farklı, yeni bir anlayışa sahip olduğunu vurgulamak istemiştir (Rifat 2005: 45).
Glosematik kuramı m antıksal-m atem atiksel bir dil kuramıdır. İlk kez 1935’te H.
UldaU ile L. Hjelmslev birlikte yayımladıkları b ir metinle kuramı tanıttılar. Daha
sonraki çalışmalarıyla kuramını daha da ayrmtılandıran Hjelmslev, yalnızca dilbi­
lim değil, göstergebüim için de önemli dönüm noktalarından biridir. R. Barthes,
A. Greimas gibi göstergebiîimcileri etkilemiş, her türlü gösterge için uygulanabi­
lecek bir kuram geliştirmiştir. Varsayımsal-tümdengelimli bir kuram olmakla
birlikte deneysel (ampirik) bir niteliği de vardır. Ancak deneyselliği, verilerden
yola çıkmaktan kaynaklanmaz. Verilerden bağımsız ön kabuUerle kuram oluştu­
rulmuştur ancak bu ön kabullerin bazılan denenebilecek niteliktedir. Bu yönüyle
klasik bir deneysel kuram değildir.
Glosematik kuramı Saussure’nin biçim (form)-föz (substance) karşıtlığına
anlatım (expression)-içerik (content) karşıtlığım ekler. Buna göre anlatımın hem
biçimi hem tözü, aynı şekilde içeriğin hem biçimi hem tözü vardır. Hjelmslev
[ Dilbilim Kuramları 53

-Saussure gibi- töz değil, biçimlerin dilbilim kuramının konusu olması gerektiği
görüşündedir (Robins 1965:201). Biçimi de hem anlatım hem de içerik düzlemin­
deki ilişkiler ağında arar.

Bu tabloyu örnek üzerinde yorumlayalım. Herhangi bir gösterge anlatım ve


içerik düzlemlerinin biçim ve tözlerinden oluşur. Anlatım düzlemi Saussure’nin
gösteren kavramına yakınken» içerik düzlemi gösterilen kavramına yakındır. Kitap
sözcüğü üzerinden örnekleyelim:
a. İçeriğin tözü: Düşüncede dağınık hâlde bulunan öğelerdir. Bir biçimi
yoktur. Düzenlenmemiş, dağınık durumda bulunan kavramlar dizinidir.
Kitapi kalem, defter, silgi vb. pek çok öge bu düzlemde dağınık durumda
yer alır,
b. İçeriğin biçimi: Pek; çok öğeden sıyrılan tek öge düşüncede oluşur. İçe­
riğin biçimlenerek düzene kavuşmasıyla düşüncede kitap kavramı belir­
ginleşir. Yani “anlam” “gösterilen” olarak da dilbilim tarihinde adlandı­
rılan öğelerdir.
c. Anlatımın tözü: İçeriğin biçiminde belli bir yapıya düşünce boyutunda
kavuşmuş olan kavfamm ifadesinde kullanılacak öğelerin düzenlenme­
miş, yapıya kavuşmamış biçimidir. Göstereni oluşturacak öğelerin dü­
zenlenmemiş duruinudur. Kitap sözcüğündeki sesbilimlerin dağınık
olduğu durum u düşünelim: /p/, /i/, /t/, /a/, /k/.
d. Anlatımın biçimi: Saussure’nin gösteren kavramıdır. Sözcüğümüzdeki ses-
biriralerin belli bir yapıya kavuşması anlatımın biçimini oluşturur: kitap.
Bu dörtlü ayrımda asıl incelenmesi gereken anlatımın ve içeriğin biçimidir.
Glosematiğe göre anlatımın ve içeriğin tözü dil dışıdır. Dilsel gösterge iki düzleme
ait biçim öğeleri arasındaki ilişkide aranmalıdır.
Bu ilişkilere odaklanması gereken dilci, dil dışı (extra linguistic) olguları (top­
lumsal, fiziksel vb.) göz önünde bulundurmamak, dili mantıksal matematiksel bir
bakışla incelemelidir. D il cebliri de denen bu yöntemde dil kendi kendine yeterli
bir yapı olarak değerlendiriliri Bu yönüyle Saussure’nin dizge ve yapı kavramlarına
54 Genel Dilbilime Giriş

yaklaştığı söylenebilir. Prag Okulu'nun ses öğeleri arasındaki ilişkilerden ybla çı­
karak işlevsel bir kuram kurması gibi, “düşüncenin biçimini” anlatım ve içerikteki
biçim öğeleri arasındaki ilişkilerde araması nedeniyle bazı eserlerde Hjelmslev’in
kuramı ilişki dilbilgisi (relational grammar) adıyla anılır (Sampson 1980: 167).
Amaç tüm dünya dillerini, bütün gösterge sistemlerini kapsayan bir açıklama yap­
maktır. Glosematik dil içi, değişmez öğeleri araştırır (Rifat 2005:47).
Viggo Brondal özellikle dil ulam ları (kategorileri) üzerine görüşleriyle tanı­
nır. Dillerin ses düzeyiyle değil, anlam boyutuyla ilgilenir. Ona göre bütün dünya
dillerinde değişmeyen ulamlar vardır. Amaç da bu ulamların sayısını belirlemek
olmalıdır. Bu şekilde glosematik kuramında sözcük türleri, çekim ulam ları gibi
geleneksel dilbilgisinde de yer verilen kavramların dillerdeki temellerini araştır­
mış; bunu yaparken de yapısalcılığın eş zamanlılık, yapı, biçim gibi kavramlarım
kullanarak tarihsel ilişkilere, dildeki hareket olgusuna önem vermiştir.

2.1.5. Amerikan Yapısalcılığı


Amerika’d a dilbilim çalışmalarının hızlanmasında 1924’te kurulan Amerikan
Dilbilim Topluluğunun (The Linguistic Society of America) ve bu topluluğun ya­
yın organı Dil (Language) dergisinin büyük payı vardır. Amerikan dilbiliminin
temellerini atan isim olarak genellikle Franz Boas gösterilir. Edward Sapir ve Le­
onard Bloomfield de Amerikan Okulu’nun öncüleri arasında sayılır. Bu okulun
geliştirdiği dilbilim anlayışına eş zamanlı, betimlemeli ve yapı odaklı çalışmaları
nedeniyle “Amerikan Yapısalcılığı, Betîmlemeci Dilbilim (Descriptivist Linguis­
tics)” gibi adlar verilmiştir (Robins 1967:207; Sampson 1980:57).
Tek tek temsilcilere geçmeden önce bu okulun ayırıcı birkaç özelliğinden
bahsedelim. Amerikan Okulu’nun ortaya çıkışında antropolojik çalışmalar etkili
olmuştur. F. Boas, E. Sapir, D. W horf gibi okulun antropoloji kökenli araştırma­
cıları von H um bolt’un dilin yapısının [iç yapı (inner form)] sosyal ve kültürel
etkilerle ilişkisi olduğu görüşüne yakındırlar (Koerner 2002:47).
Amerikan yapısalcılığı, Avrupa dilbilim geleneğinden farklı olarak daha çok
konuşm a dilinden yola çıkmıştır. Amerikandaki yerli dilleriyle İlgili çalışmalara
yoğunlaşan Amerikan yapısalcıları yazı dili bulunmayan bu dilleri incelerken zo­
runlu olarak eş zamanlılığı yöntem olarak kullanmışlardır. Yazı dili olmadığından
konuşma dilini esas almak zorunda kalmışlar, karşılaştıkları dilleri o anki durum ­
larından yola çıkarak anlamaya ve anlatmaya girişmişlerdir. Bir benzetmeyle açık­
layacak olursak, hiç bilmedikleri bir yere giren bir turist gibi gördükleri yeni ya­
pıların fotoğraflarım çekmeye çahşmışlardır. Bu resim çekme yaklaşımı nedeniyle
betim lem ed (tasviri, descriptive) bir yöntem kullandıkları kabul edilir.
T^- Dilbilim Kuramları 55

Amerikan Okulunun asıl büyük kuramcısı olarak L. Bloomfield gösterilir.


Bloomfield, Saussure’d en bahsetmese de kullandığı yöntem, dili diğer öğelerden ba­
ğımsız olarak yalnızca kendisiyle açıklamaya çalışması Saussure gibi “yapı ve dizge”
kavramlarına Önem verdiğini göstermektedir. Bloomfield’in Öğrencisi Z. H arris ise
yapısalcı bir gelenek içinden gelmesine rağmen farklı kabulleriyle Saussure’d en son­
ra ortaya çıkan en önemli dilbilim kuramı olan ve kendi öğrencisi N. Chomsky’nin
öncülük ettiği Üretken Dilbilim anlayışının oluşmasında büyük rol oynamıştır.

2.7.5.7. Franz Boas (1858-1942)


Alman kökenli olan Franz Boas,
Amerika’ya sonradan yerleşmiş (1886),
çalışmalarını da Amerika yerli dilleri
üzerine yapmıştır. 1911 ile 1939 arasın­
da yerli dilleriyle ilgili çalışmalarım 4 d it
olarak Amerika Yerli Dillerinin El Kitabı
adıyla yayımlar. Bu dillerin betimlenme­
si ve sınıflandırılması, çalışmalarının dil
yönünü oluşturur. Yerliler arasında uzun Franz Boas (1858-1942)
süre yaşayan Boas araştırdığı toplulukla­
rın yalnızca dilleriyle İlgilenmemiş; kül­
türlerini de çok yönlü olarak İncelemiştir. Dil sorunlarıyla ilgilense de aslen bir
antropolog tur. Dil anlayışı, von Humbolt’un dü-toplum ilişkisinin yakınlığı [iç
biçim (inner form)) yaklaşımına dayanır (Koerner 2002; 44).
E Boas yerli dillerinin kökenleri ve sınıflandırılması çalışmalarını yürütmüş,
tipolojik inceleme yöntemini kullanmıştır, Tsİmhian, Chinook, Tlingİt, Dakota,
Kwakiutl gibi yerli dillerin gramerlerini, metinlerini yayımlamıştır. Gramer anla­
yışında 19. yüzyıl Alman akustikçi ve psikologlarının etkisi vardır (Strazny 2005:
145). Boas ayrıca kültür, dil ve ırk arasında karşılıklı ilişki olması gerektiğine inan­
mamıştır. Üçünün birbirinden bağımsız olduğunu savunmuştur. Kuzey Amerika
siyahlarının çoğu Afrika’dan gelmişlerse de kültür ve dfllerinin Avrupalı olması,
Boas’a göre bunu kanıtlıyordu. Dil ve kültürdeki değişiklilderm kanla ilgisi yoktu
(Boas 1933:146-147).
Boas’ın djl değişimlerini kültür ve ırktan bağımsız görmesi, Saussure’nin “dili
kendi içinde kendisi için İnceleme” İlkesine yalandır. Yani dil incelemelerinde
mutlaka toplum, kültür gibi öğelere bakılmasını zorunlu gören bir anlayışa değil,
her alanın incelemesinin bağımsız yapılabileceği yönündeki bir anlayışa sahiptir.
Amerikan yerli dillerinin altında yatan psikolojik ilkeleri sergileyen, iç yapı­
ların topolojisini oluşturmayı hedefleyen bir dilbilgisi anlayışım öne çıkarır. Dilleri
56 Genel Dilbilime Giriş

sınıflandırırken de diller arasındaki benzerliklere önem vermiş, sesbilgisi,Sözcük-


bilgisi ve çekimsel benzerliklere eşit vurgu yapmıştır. Ona göre dilbilimsel bölüm­
lemeler (categorization), genellikle deneyimlerin benzerliklerine göre aynı sınıfta
toplanmasına dayanıyordu.
F. Boas, dillerin genetik akrabalığı konusunda da tartışmalara katkılarda bu­
lunmuştur. Tek kökenlilik yaklaşımına da alternatif bir yaklaşım sergilemiş, bazı
diller İçin ödünçlemeler sonucunda ortaya çıktığım düşündüğü çok kökenlilik
(multiple origin) teorisini ileri sürmüştür. Buna göre bazı diller birden fazla dilin
Özelliklerinin birleşiminden de ortaya çıkmış olabilir.
Öğrencisi olan Sapır ve arkadaşı Bloomfieldl etkileyen bir isim olarak öne
çıkmıştır fakat Amerikan yapısal dilbilim okulunun dili merkeze alan bir kuram ­
cısı değildir. Zamanında yaygın olan tarihsel bakış açısına kapılmadan eş zamanlı
incelemelerin İlkelerinin geliştirilmesinde etkili olmuştur. Alan araştırmalarının
nasıl yapılması gerektiği, yabancı bir dilin seslerinin nasıl sınıflanacağı, dil kate­
gorilerinin nasıl belirleneceği, dillerin kökenleri belirlenirken hangi yöntemlerin
kullanılacağı gibi konularda katkıları olmuştur (bk Boas 1940: 200-220). Yerli
dillerinin incelenmesinin de genel dilbilime katkıları olabileceğine inanan Boas
(1940: 205) Özellikle farklı tipteki dillerle ilgili bazı psikolojik sorunların ve dille­
rin dilbilimsel gelişini süreçlerinin aydınlatılmasında yerli dilleri araştırmalarının
değerli veriler sunabileceğini ileri sürer.

2.1.5.2. Edward Sapir (1834-1939)


Hocası F. Boas gibi Alman kökenli olan Edward Sapir özellikle Hint-Avrupa
dilleriyle ilgili karşılaştırmalı tarihsel dilbilgisi çalışmaları yaptıktan sonra Ame­
rikan yerli dillerine yönelmiştir. Çalışmalarının çoğu antropoloji incelemeleridir
ancak dil incelemeleri için sonraki kuramlara kaynaklık eden görüşlere sahip bir
kişidir.
Yüksek lisansım Cermence üzerine (1904), doktorasını antropoloji (1909)
üzerine yapmıştır. Amerikan yerli dillerini incelemeye başladıktan sonra tarihsel
inceleme yöntemini bırakarak hocası Boas gibi eş zamanlı, betimlemeli ve konuş­
ma diline dayanan bir yöntemle çalışmaya başlar. 1921 yılında yayımladığı ders ki­
tabı niteliğindeki Language. A n Introduction to the Study o f Speech (Dil. Konuşma
incelemesine Giriş) adlı eserde ve 1949 tarihli makalelerinin toplandığı Selected
Writings o f Edward Sapir in Language, Culture and Personality (Edward Sapir’in
DU, Kültür ve Kişilik Hakkmdaki Seçilmiş Yazıları) adlı kitapta yazarın dille ilgili
kuramsal görüşleri yer alır.
Dilbilim Kuramları 57

Disiplinler arası çalışmalarıyla tanınan Sapir antropoloji, dil, kültür, kişilik,


psikoloji ve siyaset bilimi alanlarında çalışmalar
yapmıştır. Kendi öğrencisi B enjam in Lee W horf
(1897-1941) ile birlikte Sapir-W horf hipotezi ola­
rak anılan bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Bu yakla­
şıma göre “bir dilin dilbilgisel yapısı o dilin kuîla-
nıcılannın dünyayı algılamalarını” etkiler. Yani dil
ve kullanıcıların algısı, anlayışı arasında doğrudan
bir ilişki vardır ve dilden yola çıkarak o dilin kulla-
m a la n m n düşünce yapıları anlaşılabilir. Bu görü­
şün temelleri 17. yüzyıl Alman dil anlayışına (Le­
ibniz) ve 19. yüzyılda yon H um bolt’u n “dilin iç
biçimi” olduğu ve o dili konuşan milletin dünya Edward Sapir (1884-1939)
görüşünü yansıttığı yönündeki teorisine kadar gö­
türülür (Koerner 2002:40). Her ne kadar Sapir-W horf hipotezi olarak bilinse de
yaklaşımın asıl sahibi W h o rf tu r ve Sapir in ölüm ünden (1939) sonra tamamlan­
mıştır. Ayrıca bu yaklaşım m odern dilbilimde fazla spekülatif bulunm uş ve çok
yaygınlaşmamıştır (Strazny 2005:926).
Sapir in dil incelemelerindeki önemli katkıla­
LANGUAGE
rından biri dil akrabalıklarıyla ilgilidir. Amerikan
yerli dilleri ondan Önce $5 dil ailesine ayrılıyordu.
Sapir bu sayıyı 6 ya indirmiştir. Hint-Avrupayla
SA P tsı
ilgili karşılaştırmalı tarihsel dil incelemelerindeki
çalışmalarını Amerika yerli dillerine uygulamış
ve yerli dillerinin 6 dil ailesinden (Eskimo-Aleut,
Algonquian-Ritwan, Na-Dene, Penutian, Hakan-
Siouan, Aztec-Tanoan) geliştiklerini ileri sürm üş­
tür.
Sapir dilde biçim !(form) kavramına önem la n g u o r An Introduction to the Study af
verir. Ancak dilbilimcinin görevi dili bir biçim
olarak anlamasıdır” derken “işlev ve tarihsel süreci” göz ardı etmenin de doğru
olmadığım belirtir (Sapir 1949: 152). Ona göre dillerin biçimsel bütünlüğünün
(formal completeness) incelenmesi işi hem ilkel diller hem de yazı dili olan kültür
dilleri için tam olarak yapılmış değildir (Sapir 1949:153).
Sapir kavram lara (concepts) büyük önem verir. Thefarm er kills the duckling
“Çiftçi, ördek yavrusunu öldürüyor” cümlesinden hareketle dilbilgisinde şöyle bir
kavram sınıflaması yapar:
58 Gene/ Dilbilime Giriş w

I. Somut kavramlar (concrete concepts):


1. Söylemin ilk öznesi (first subject o f discourse): farmer “çiftçi”
2. Söylemin ikinci öznesi (second subject o f discourse): duckling “ör­
dek yavrusu”
3. Fiil (activity): kill “öldürmek”
4. Radikal (radical) kavramlar:
a. F lit (to) farm “çiftçilik (yapmak)”
K îsîm: duck “ördek”
C. Fiü: kili
5. Türemiş kavramlar (derivational concepts):
a. Eyleyici (agentive): -er eki İle (farm-er)
b. Küçültme (diminutive): -ling eki ile (duck-ling)
II. İlişkisel (relational) kavramlar:
1. Gönderim (reference): belirlilik (the)
2. Kiplik (modality): Bildirme (declarative) eki -s ile.
3. Kişisel (personal) ilişkiler:
Öznelik (subjectivity): Öznenin cümle içindeki yeri ve -s eki ile.
Nesnelik (objectivity): Nesnenin fiilden sonra gelmesiyle.
4. Sayı (number): Teklik. İsimde sayı ekinin kullanılmaması ve fiilin -s
ekini almasıyla.
5. Zaman (time): Şimdiki zaman: Fiilde geçmiş zaman ekinin bulun­
maması ve -s ekinin kullanılmasıyla (Sapir 1921:104-109).
Bu örnekten de anlaşılacağı üzere Sapir dilbilgisi kategorilerini kavram başlığı
altında “somut kavramlar ve ilişkisel kavramlar” olarak iki alt başlıkla inceler. Ge­
leneksel dilbilgisinin kategori anlayışına farklı bir açıdan kavramı merkeze alarak
yaklaşır. Bunda dil-zihin ilişkisine verdiği önemin payı büyüktür. Sapir zihin ve
dil ilişkisini kavramlar, kategoriler İçerisinde arar. Dil kullanımında zihni, mantığı
önemsediği için de farklı araştırmacılarca akılcı, anlıkçı (mentalist) bir isim olarak
öne çıkarılır (Kıran 2002:148; K oemer 2002:63; Rifat 2005:53).
Dilbilim Kuramları 59

2 . 1.5.3. Leonard Bloomfield (1887-1949)


Amerikan Okulu’nun ilk önemli dilbilim kuramcısı olarak Leonard Blo­
omfield öne çıkar. Hint-Avrupa dil incelemeleri ve Amerikan yerli dilleriyle uğ­
raştıktan sonra pozitivist ve davranışçı b ir genel dilbilim kuram ı geliştirmiştir.
Bloomfield’in dille ilgili kuramsal görüşleri 1933'ta yayımlanan ünlü eseri Lan­
guage (Dil)’de yer alır. Dili psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi diğer sosyal bi­
limlerden ayırarak yalnızca kendi içinde inceler, bu bakımdan Saussure’nin yapı
anlayışının Amerika’daki ilk Önemli temsilcilerinden biridir. Ancak Bîoomfiekfin
Saussure’nin görüşlerinden haberdar olup olmadığı tartışmalıdır (bk. Koemer
2002: 63-74). Languagede E de Saussure ile ilgili yalnızca bir cümle geçmektedir
ve tarihsel karşılaştırmalı dil incelemeleri bahsinde geçen o cümle de “derslerinin
ölüm ünden sonra yayınlandığı1* bilgisini içerir (Bloomfield 1935: 19)5. Kitabın
Saussure’nin dilbilim yaklaşımlarım önemsemez bir havası olduğu görülür. Ancak
esere Saussure’nin “dilin yapı olduğu” anlayışına benzer b ir anlayış hâkimdir.
Boas’ın toplumu Önemseyen dü anlayışıyla, SapiYin mantığı öne çıkaran
görüşlerini reddeder ve daha biçimci diyebileceğimiz m ekanik b ir dil anlayışım
savunur. Dili daha bilim sel bir yöntemle ve biçime dayalı olarak incelemeye ça­
lışır. Anlam ı dışlayan ve biçim analizini önemseyen Bloomfield, Amerikan dil­
biliminin 1950lere kadar en önemli ismi olmuştur. Dilbilimin bağımsız b ir bi­
lim olarak Amerikan üniversitelerinde kabul edilmesi ve bölümler açılmasından
sonra Bloomfield’in görüşleri daha da yayılmış ve dilbilim çalışmalarındaki etkisi
Chomsky’e kadar sürmüştür.
Bloomfield davranış psikolojisinin yalmzca dışa yansıyan davranışları ele al­
masından esinlenerek dilde de yalmzca dışa yansımış öğelerle ilgilendi. D avra­
nışçı olması dili psikolojik bir yöntemle ele almak istemesinden değil, dilin “söz,
gösteren” boyutuyla daha çok ilgîlenmesindendir. Bloomfield biçimin anlamı
yansıttığım düşünür: “Her dilbilimsel biçim değişmez ve özel bir anlama sahiptir.
Eğer biçimler sesbirimsel olarak farkh ise, onların anlamının da farklı olduğunu
v a rsa y ıy o ru z(Bloomfield 1935:145). Buna göre biçim incelendiğinde anlam da
incelenmiş olur. Biçimdeki farklılıklar anlamın da farklı olmasından kaynaklanır.
Bu görüş daha sonra yine Amerikan Okulu içinden ortaya çıkacak olan; iç yapı ve
dış yapının farklı boyutlar olduğu, dönüşümlerle iç yapının dış yapıya farklı bi­
çimlerle yansıyabileceğine dayanan üretken dilbilim anlayışının çok katı bulduğu
bir görüştür. Bloomfield dış yapıdan bağımsız bir iç yapı düşüncesini kabul etmez.
Yani biçim tek ve esastır. Anlam da onla belirlenir:

5 Bu kitapta Language’nin 1935 İngiltere basımı kullanılacaktır.


60 Gene! Dilbilime Giriş

a. Cam A li tarafından kirildi.


b. Ali camı kırdı.
c. Camı kıran A li’y di.
Bu üç cümle İç yapıyı yani anlamı önceîeyen ku­
ramlarda (Port Royal, Üretken Dönüşümlü Dilbilgisi
vb.) aym iç yapının dış yapıya farklı yansımış biçim­
leri olarak değerlendirilir. Bloomfield ise üç cümle­
nin biçimi farklı olduğu için anlamlarının da farklı
Leonard Bloomfield (1887-1949) olduğunu savunur.
Amerikan yapısalcılığının Bloomfield’den sonra anlamı dışta bırakan bu tutu­
mu özellikle AvrupalIların eleştirilerine m aruz kalır (Koerner 2002:76). Dil Öğele­
rinin bölümlenmesinde de yalnızca biçimin esas alınması bugün Türkçe dilbilgisi
geleneğinde de çeşitli farklı görüşlerin doğmasına yol açar. “A li’nin tepesi attı ” gibi
bir deyimden oluşan yükleme sahip bazı cümlelerde Öğelerin ayrılması (yüklem
affı mı, tepesi attı mı?) söz konusu anlam-biçim ölçülerinin çarpışmasına güzel
bir örnektir, Bloomfieîd’in eş zamanlı yapısal analiz yöntemi çok katı, mekanik bir
bölümleme önerir. Bloomfield anlamı “kaypak, değişken” b ir ölçü olarak gördüğü
için yeterince bilimsel bulmaz. “Bilim gözlenebilen öğeler ışığında ilerlemelidir”
görüşünü savunur. Dilin fen bilimlerindeki yöntemlerle incelenebileceğine inanır.
Bu bakımdan üzerinde çalışmalar da yaptığı, 19 yüzyılda Almanya’d a doğan Yeni
Gramercilik O kulunun dil ile ilgili pozitivist görüşlerine yakındır.
Sesbirim kavramına Prag O kulunun ayırıcılık Ölçüsünü kullanarak yaklaşır.
Anlam ayırt eden seslere sesbirim (phonem) der. Biçimbilgisinde ise sözcükleri şu
şekilde iki temel gruba ayırır:
I. İkincil sözcükler: Bağımsız biçimleri (free forms) içerirler:
a. Birleşik sözcükler: Birden feda bağımsız biçim içerirler: wild-
animal-tamer
a. Türemiş ikincil sözcükler: Yalnızca bir bağımsız form içerirler: boy­
ish “çocuksu”
H. B irindi sözcükler: Hiç bağımsız biçim içermezler:
a. Türemiş birincil sözcükler: re-ceive “almak”. Bu sözcüğü oluşturan
iki öge de bağımlı biçimdir.
b. Biçimbirim-sözcükler (Morpheme-words): Tek bağımsız biçimden
ibarettirler: m an “adam”, boy “oğlan” vb. (Bloomfield 1935: 209).
Dilbilim Kuramları 61

Bioomfield’in dikkat çeken diğer bir yönü, Harris’teki dağılım ve Chomsky’deki


dönüşüm kavramlarına benzeyen değiştirm e (substitution) kavramını kullan­
masıdır (Bloomfield 1935: 247). Buna göre b ir dil öğesinin sınıfının belirlenmesi
için o öğenin yerine geçebilecek öğelerin belirlenmesi gerekir. Ben yarın geliyo­
rum cümlesinde ben sözcüğünün yerine ancak belirli öğeler geçebilir. Örneğin bir
değiştirim uygulandığında bu öğenin yerine bir fiil geçemez. Ancak $en öğesiyle
yer değiştirebilir. Bu da ben ve sen Öğelerinin aynı sınıfta yer aldığını gösterir. Bu
şekilde öğelerin yer değiştirmesine dayanan dilbilimsel yöntem, daha sonra Harris
ve Chomsky tarafından farklı bakışlarla daha da zenginleştirilmiş, genel dilbilimin
Önemli yöntemlerinden b in hâline gelmiştir.
Sözdiziminde de değiştirme yöntemi temelinde b ir analiz yöntemi önerir.
Buna göre bir cümle temelde iki temel parçadan oluşur:
d. Ali bize geldi.
e. Sizin kitabınız daha güzel.
f. Atlar iyi koşuyorlar. ’
Bu cümlelerde Ali, sizin kitabınız, atlar öğeleri cümlenin eyleyicisi (actor) ile
ilgili öğelerdir, bu bakımdan aynı başlıkta [isim ifadeleri (nominative expressi­
ons)] ele alınmalıdırlar. Bize geldi, daha güzel, iyi koşuyorlar öğeleri ise fiil (action)
ile ilgili bitimli fiil ifadeleridir (finite verb expressions) (Bloomfield 1935:185).
Bloomfield’in ikili karşıtlığı hem biçimbilgisinde, hem de sözdiziminde uygu­
ladığı görülür. Sesbilgisi ve anlam bakım ından daha küçük parçalara aynlamayan
dil öğelerine basit biçimler veya biçimbirimler (morpheme), birden fazla biçimbi-
rim den oluşan dil öğelerine de karışık biçimler (complex forms) adını verir (Blo­
omfield 1935: 160-161). Cümleleri önce eyleyici (veya isim) öğeleri ve fiil (veya
bitimli fiil) öğeleri olarak fidye ayırır, daha sonra bu öğeleri de biçimbirimlerine
kadar ayırır. Birincil kuruculara (immediate constituents) ayırma adını verdiği
bu yöntemde cümle bir yapı olarak iki birincil kurucuya ayrılır, daha sonra cüm­
le içindeki öbekler kendi birincil kurucularına ayrılır. Geleneksel dilbilgisindeki
özne ve yüklem, tümleç gibi ayrımlar kullanılmaz. Cümle içindeki öbekler de sıfat
tamlaması, edat öbeği vb. blarak adlandırılmaz. Öbek eğer yüklemi niteliyorsa fiil
öbeği, özneyi niteliyorsa isim öbeği adım alır, öğrencileri tarafından da zenginleş­
tirilen bu ikili ayrım yöntemi yapı ağaçlarıyla şu şekilde uygulanır:
62 Genel Dilbilime Giriş

Sizin kitaplarınız daha güzeldir.

Sizin kitaplarınız daha güzeldir.

Sizin ki- toplarınız daha güzeldir.

Siz
+in kitaplar +ımz ^ ha güzel -dir.

+ımz
kitap +lar

2.7.5.4. Zeitig Sabbetai Harris (1909-1992) ve Dağıhmcıhk


M. Swadesh (1909-1967), B. Bîoch (1907-1965) gibi dilcilerle birlikte
Bloomfield’in öğrenciliğini yapan Ukrayna doğumlu Z. S. Harris, Amerikan ya­
pısal dilbiliminin yörüngesini değiştiren isimlerin başmda gelmektedir. Çalışma­
larını birkaç başlık altında toplamak m ümkündür: Karşılaştırmalı dil incelemeleri
(Ibranice, Arapça vb.), yapısal analizler, dönüşümsel analizler, işlemci dilbilgisi ve
politika (Strazny 2005:441).
En önemli eseri ilk olarak 1951’d e Methods in Structural Linguistics (Yapısal
Dilbiliminde Yöntemler), 1963’te de Structural Linguistics (Yapısal Dilbilim) adıyla
yayımlanan kuramsal çalışmasıdır.
Harris (1963:5) betim lem di dilbilimin ilk amacmm dil Öğelerinin dağılım ım
incelemek olduğu görüşünü savunur. Kendinden önceki yapısal dilbilim anlayış­
ları sesbilgisi ve biçimbilgisine odaklanırken Harris sözdizimini önemser. Dağı­
lım kavramını merkeze alan, Harris’in yukarıda anılan eserinden yolan çıkan B.
Bloch, G. Träger gibi isimlerin de katkılarıyla dağıtım cılık (distrubutionalism)
(veya dağılımsal dilbilgisi) akımı doğmuştur. Dağılımcılığm bazı kavramlarına Sa­
pır ve Bioomfield’d e de rastlamak olasıdır (Matthews 1993:122). Ancak Harris ve
Öğrencileri asıl teorisyenleridir.
Dağıtımcılığa göre her dilin yapısı deneysel yöntemlerle, ki bunlara keşif pro­
sedürleri (discovery procedures) denir, açıklanabilir. Bunun için iki aşamalı bir
uygulama yapılmalıdır: 1. Parçalama (segmentation), 2. Öğeler arasındaki ilişkileri
belirleme. Harris (1963:11-12) bu tü r uygulamaların yapılabilmesi için sözce veya
söylem (utterance or discourse), bütünce veya Örnek (corpus or sample) ihtiyacı­
nın varlığım vurgular. Bir dilin yapı özeUiMerinin belirlenmesinde parçalama, yer
Dilbilim Kuramları 63

değiştirme, dağılım ve sınıflandırma uygulamalarının yapılabilmesini sağlayacak


bir örnekler bütününün seçimi şarttır. Bunları klasik dilbilgisi çalışmalarında ku­
ralları belirlemek için kullanılan metin örneklerine benzetebiliriz. Uygulamalar
seçilen bu bütünce üzerinde eş zamanlı yapısal dilbilim anlayışıyla yapılır.
Harris sesbilim (phonology) ve biçimbilgisi (morp­
hology) olarak İki başlık altında dil öğelerini inceler.
Buna göre İlk olarak sesbilimde parçalama ve sesbi­
lim öğeleri arasındaki ilişkileri belirleme uygulama­
larım yapar (Harris 1963: 25-151). İkinci ana bölüm
olan biçîmbilgisinde de aynı işlem uygulanır (Harris
1963: 152-369). Parçalama işlemi herhangi bir dil
öğesini en küçük bileşenlerine kadar bölme uygula­
masıdır. İkinci uygulama olan öğeler arası ilişkileri
belirleme ise, parçalama uygulamasıyla belirlenen
ZeitigSabbeîai Harri$(1909-1992) dağılımları ve çevrelerine (environment)
göre sınıflandırılması aşamasıdır. Bu aşamada öğelerin yer değiştirmesi (substitu­
tion) İşlemi de uygulanarak sınırlılıklar (boundaries) ortaya çıkarılır. Yöntemi bir
örnelde açıklamaya çalışalım:
Kitapçı, kitaplık, kitapsız.
Biçimbilgisel bir parçalama örneği olarak b u üç sözcüğü d e alalım. İlk olarak
sözcükler parçalara (biçimbirimlere, sesbilgisel parçalama olsaydı sesbirimlere)
ayrılır. Burada üç sözcükte yer alan kitap öğesi beîirlemr- D aha sonra diğer parça­
lar ortaya çıkar: +çı, +îık, +sız. İkinci aşamada her bîr Öğenin çevresi ve dağılımı
değiştirmeler yoluyla belirlenerek sınıflandırma uygulaması yapılır. Önce +çı eki­
nin sınıflandırılmasını yapmaya çalışalım. Kitapçı örneğinde kitap sözcüğünü baş­
ka sözcüklerle değiştirelim: tabakçı, *güzelci, *gelci, *İçinci. Görüldüğü üzere bu ek
tabak sözcüğüyle doğru bir dilbilgisel Öge oluştururken sıfat, ful ve edat olan öğe­
lerle doğru olmayan öğeler oluşturur. Demek ki bu ek isimle sınırlı bir ektir. Yani
bu ek ancak isimlere dağıtılabilir: sucu, arabacı vb.. Bu ekin çevresinde bir isim bu­
lunmalıdır. Ayrıca başka bir öğeyle değiştirme yerine, Öğelerin kendi aralarındaki
yer deriştirm e uygulaması ekin yerini de bize gösterir: *çıkitap. Bu da yanlış bir di­
zim doğurur. Demek ki ek ismin solunda değil, sağında bulunabilen bir ektir. Aynı
durum yukarıdaki +bk ve +sız öğeleri için de geçerlidir. O hâlde bu ekler aynı sınıf
altında (örneğin isimden isim yapan ekler) değerlendirilmelidir, Harris bu yönte­
mi eserinde formüîleştirerek kullanır, örneğimize uygulayalım: XY> XO, XT. Buna
göre X kitap sözcüğü olurken, Y, O ve T bu sözcüğe gelen eklerdir. Y, O ve T aynı
biçimbilgisel sınıfa (isim ekleri) aitken, X bir isimdir. PY, PO, PT gibi örneklerle
karşılaşırsak P öğesinin de bir isim olduğunu Y, O ve T öğelerinin yukarıdaki dağı-
64 Gene! D ilbilim e Giriş

lımlarma bakarak anlarız. XZ gibi bir örnekle karşılaşırsak, 3Cin yukarıdaki dağılım
özelliği doğrultusunda Z öğesinin de isimlere gelen bir ek olduğunu ifade edebiliriz.
Fiile gelen bir ek olduğunu ifade etmemiz için uygulama yaptığımız bütüncemizde
bu öğenin fiile gelen bir kullanımını da bulmamız gerekir. Ancak bu ek adla sınırlı
bir Öge olduğu için bütüncemizde böyle bir öge olmayacaktır. Olduğu takdirde da­
ğılım Özellikleri yeniden belirlenir. Her Öğenin smırlanmn doğru çizilmesi doğru
sınıflamada önemlidir.6 Aynı uygulama cümleler için de yapılabilir:

A d öbeği Fiil öbeği


AH Yarın gelecek

Ad Z a rf Fiil öbeği
AH yarın gelecek

t
Ad Z a rf Fiil Zaman eki
Ali yarın gßl- -ecek

Burada Ali yerine yer değiştirme uygulamasıyla Veli, Ayşe, Mehmet gelebilir.
Ancak Ali yerine gibi gelemez. Yarın yerine de üç gün sonra, akşama doğru gibi
öğeler gelebilirken çiçek öğesi gelemez. Aynı şekilde -ecek öğesinin soluna git-, al-
vb. fiiller gelebilin A ncak kitap, kalem vb. isimler gelemez. Bu şekilde değiştirim
uygulamasıyla cümleyi oluşturan öğelerin çevresinde (sağında ve solunda) nelerin
bulunabileceği, sınıflarının (zarf, fiil vb.) ne olduğu belirlenir.
Harris dağılım anlayışım 1950 sonrasında farklı bir yöne doğru geliştirir.
1952’de yayımlanan Discourse Analysis (Söylem Analizi) çalışmasında cebirden
etkilenerek dönüşüm (transformation) kavramını ortaya atar. Bu çalışmasında
sözdizimini de aşarak cümle üstü birimlere yönelir. Metinler içindeki cümle üstü
birimleri, aralarındaki ilişkileri önemser. Bu şekilde söylem de dil kuramlarının
konusu olur. Farklı ifade biçimlerini incelemesi, dönüşüm kavramım geliştirme­
sinde etkili olmuştur. Özellikle etken ve edilgen fiilli cümlelerin anlamı, iç yapının
dönüşmesi düşüncesinde Önemlidir.
6 Geleneksel dilbilgisindeki bazı sorunlar bu yöntemle yeniden değerlendirilebilir: annemsiz, annemgil
örneklerindeki +slz ve +gil öğeleri diğer isim yapım eklerinde görülmeyen bir dağılıma sahiptir. Bir
iyelik (+(I)m) ekinden sonra gelmişlerdir. Bu durumda ya bu eklerin yapım eki olduğu sorgulanmalı
veya Türkçedeki yapım eki + çekim eki dizilimi bu dağılım özellikleri sonucunda değiştirilmelidir
(bk. Gülsevin 2004). Bu dizi birkaç örnekte bozuluyorsa, Örneği bozan eklerin niteliklerinin sorgulan­
ması daha doğru olacaktır.
Dilbilim Kuramları 65

a. Ali camı kırdı, b. Cam Ali tarafından kırıldı.


Buna göre, yukarıdaki cümleler zihinde aynı bilgiyi karşılamaktadır. Ancak
dış yapıya farklı biçimlerle çıkmıştır. Bu görüş Bloomfieldm “Biçim farklıysa an­
lam da farklıdır.” şeklinde özetleyeceğimiz biçimci anlayışına önemli bir itirazdır.
Bloomfielde göre yukarıdaki İki cümlenin anlamı da farklıdır. Harris ise iki farklı
biçim olsa da tek bir anlam olduğunu, anlamın dönüşümlerle farklı biçimlere sa­
hip olabileceğini savunur. ;
Dönüşüm kavramım i1968’de yayımladığı Mathematical Structures o f Langu­
age “Dilin Matematik Yapıları” adlı eserinde geliştirir. Harris 1970’îerde işlemci
dilbilgisi (operator grammar) çalışmalarına yönelmiştir. Burada da dönüşüm kav­
ramım önceki çalışmalarından farklı da olsa kullanmaya devam etmiştir. Harris
dille ilgili görüşlerini zamanla farklılaştırır ancak amacı hep aynı olmuştur. Sa-
pir ve Bloomfield etkisiyle kariyerinin başında yaptığı yerli dil incelemeleri bir
yana bırakılacak olursa, genel dilbilimle İlgili görüşlerindeki amacı, dilin anlam
veya bilgiyi karşılayan özelliklerinin biçimsel yönlerini bulmaktır. G ö rülerinin en
ön emli takipçisi öğrencisiN. Chomsky olmuştur.

2.2 . Ü retken DönüşümseS Dilbilgisi (Evrensel Dilbilgisi)


Üretken (generative)- ve dönüşümsel (transformational) terimleri 20. yüzyı­
lın ikinci yarısından itibaren dilbilim tarihinin belki de en sık terkrarlanan te­
rimleridir. Saussure'den sonra dilbilimi en çok etkileyen kişilerden biri Noam
Chomsky’dir. Chomsky yalnızca dilbilim için değil diğer bilim alanları için de çok
önemli bir isimdir, 2005 yılında yaşayan en önemli entelektüel seçilen (Barsky
2007: IX), İncil ve Kari Marks’m da olduğu bir listede en çok atıf alan 8. kişi olan
(Sezer 2008: 48) Chomsky’nin dünya bilimindeki yeri, bazı incelemelerde Aristo
ile kıyaslanırken (bk. Sezer 2009), dil bilimde yaptıkları bazı bilim adamlarınca
“devrim” olarak nitelenir !(Newmeyer 1996: 23-24). Ancak Chomsky aynı zaman­
da çok da eleştirilen bir isimdir.7
7 Chomsky ve kuramı çok,büyük bir ilgi görse de büyük eleştiriler de almıştır. Kuramının dayan­
dığı bazı kabullerin yanlışlığı, bilimselliğe uymayan bir biçimde gözlenebilir/algılanabilir (ampirik)
olmayan kavramları ortaya atması, Amerikan yapısalcılığına gösteri amaçlı eleştirilerle saldırması,
veriye saygı göstermeyen "koltuk dilbilimcisi” olması, kuramını yaklaşık on yılda bir eleştiriler kar­
şısında yenilemek zorunda kalması ve yenilerken eski kabullerin! çöpe atıp bambaşka kabullerle or­
taya çıkması, çok basit dil gerçeklerini karmaşıklaştırarak “dünyayı yeniden keşfetmiş” gibi sunması
ve benzeri pek çok sert eleştiri almıştır, örneğin Levine-Postaî (2004) Chomsky i “dilbilimde tüm
zamanların en etkili kişisi” olarak sunduktan sonra Chomsky nin etken ve edilgen cümlelerle ilgili
dönüşüm örneklerini, eleştirmişler, C hom sk/nta başkalarının fikirlerini çalma, gerçekliği çarpıtma,
çöken kuramını absürd ifadelerle kurtarmaya çalışma gibi yollara başvurduğunu ileri sürmüşlerdir
, (Levine-Postal 2004: 203-219). [Chomsky ve kuramıyla ilgili eleştiriler için aynca söz konusu ma­
kalenin de içinde bulunduğu Collier-Horowitz (20Ö4)’deki yazılara bakılabilir.}. Ayhan Sezer (2009)
Chom sk/nin “dilbilgisel ama anlamsız” cümleler olabileceği yönündeki yaklaşımım sert bir biçimde
66 Gene! D ilbilim e Giriş

Chomsky m n kendinden önceki Amerikan yapısalcılannm (özellikle Bloom­


field ve Harris) görüşlerinden de faydalanarak ortaya attığı Üretken Dönüşümsel
Dilbilgisi kuramı, zihin ve dil ilişkisine odaklanır. Dili, bir yerde insanın kaderi
olarak görür. İnsan olan, dille doğandır. İnsan olan, dili olandır. İnsanın olduğu
her yerde dil varsa, insan dil yeteneğiyle doğmuştur görüşünü savunan kurama
Evrensel Dilbilgisi (Universal Grammar) adı da verilir. N. Chomsky’nin kuramı
Amerikan yapısalcılığı içinden çıkmıştır ancak ona saldırarak bir varlık alanı ya­
ratmış, bunun üzerine kendi anlayışım biçimlendirmiştir. Yapısalcılık sonrasında,
en önemli kuram Üretken Dönüşümsel Dilbilgisi kuramıdır. Şimdi bu kuramın
kurucusunu ve dayandığı ilkeleri tanıyalım.

2.2.1. !Moam Chomsky (1928-} ve temel kavramlar


Amerika (Phildelphia) doğumlu olan Avram Noam Chomsky Pensüvanya
ve Harvardda dilbilim, matematik ve felsefe okuduktan sonra Z. S. Harris ile ça­
lışmaya başladı. Harris’in ortaya attığı dağılım ve dönüşüm kavramları üzerine
eğildi. Hatta hocası Harris’in Methods in Structural Linguistics adlı ünlü eserinin
yazımında önemli katkılarda bulundu. Yüksek lisans tezi Morphophonemics o f
Modern Hebrew (Modern îbranicenin Biçim Bilgisel Sesbilimi-1951) adım taşı­
yordu. 1955’te Transformational Analysis “Dönüşümsel Çözümleme” başlıklı dok­
tora tezini Pensilvanya Üniversitesinde savundu. Aynı yıl Massachusetts Institute
of Technology (MIT) de çalışmaya başladı. Chomsky kuram ım 1955 sonrasındaki
yayınlarıyla geliştirdi. Kuramın gelen eleştiriler doğrultusunda yaklaşık on yılda
bir yenilendiği görülür. Hemen h er yenilenmede de yeni birtakım kavramlar ve
kabuller ortaya atılmıştır. Biz temel kabullere geçmeden önce kuramın gelişimini
şöyle tablolaştırıyoruz8:_______________________________________
deştirerek kuramın dil incelemelerini yanlış ve bilim dışı bir yola yönelttiğini belirtir, C hom sk/i göz­
lem yapmadan masa başında kuramlar üretm ek ve kuram ına uymayan durumları kuramına uydur­
m ak için zorlamak 0e suçlar (Sezer 2009:466-467).
8 Tablo C o o k -N ew so n (2 0 0 7 :4 )’a dayansa d a bazı k ü ç ü k değişiklikler yapılm ıştır. C hom sky
v e k u ra n ım ın g elişim i litera tü rd e fark lı şekillerde d e d ö n em lere ayrılır:
M atthew s (1 9 9 3 :184-252)de erken dönem (1950-1960), klasik dönem i (1960-1970), geçiş
dönem i (1970-1980), yen i program (1980 sonrası).
N ew m ey er (1 9 9 6 :4 2)’d e
1. Erken üretken dönüşüm seî dilbügisi (1957-1967): K oral odaklı, C h om sky “Syntactic
S tructures” (1957)
2. Üretken anlam bilim (1967-1972): P re n sip odaklı, K atz-P ostal ‘A n Integrated T h eo ry o f
L inguistic D escriptions” (1964)
3. Sozlüksélcttik (Lexicalism ) (1972-1980): K ural odaklı, C hom sky- “R em arks o n n o m i-
nalization” (1970)
4. Y onetm e-bağlam a (1980- ): P rensip odaklı, C hom sky- “C o n d itio n s o n tran sfo rm atio n s”
(1973).
Dilbilim Kuramları 67

N, Chomsky-Evrensei D ilbilgisi Kuramının Gelişimi


Tarih Model Anahtar terimler Ana yayın
1957 Üretken Dönüşüm­ Yeniden yazım kuralları, Chomsky-
se! Dilbilgisi Dönüşüm, Üretken, çekirdek Syntactic Struc­
cümle tures
1965 Standart Kuram Edinç-Edim, Derin yapı - Chomsky-Aspects
Yüzey yapı o f Theory of
Syntax
1970 Genişletilmş Stan­ Chomsky-1970
dart Kuram sonrası makaleleri

1981 Yönetme ve Bağla­ İlkeler, Değiştirgenleı*, D- ve Chomsky-


ma Kınamı Y- yapı, Taşıma Lectures on
Government and
Binding
1990 Yetin meçi Program Sayısal dizge, arayüzler, mü­ Chomsky-A Mi­
sonrası kemmellik nimalist Program
for Linguistic The­
ory-1993 (makale)
Chomsky The
Minimalist Prog­
ram-1995

Tablodan da anlaşılacağı üzere kurama admı ve­


ren ve genel çerçeveyi çizen ilk yaym 1957’d e Syntac­
tic Structures “Sözdizimsel Yapılar" adıyla yapılmıştır9.
Üretken Dönüşümse! Dilbilgisi kuram ı varsayım sal ve
tümdengelim i! bir nitelik sergiler. Sözdizim ini merke­
ze alarak insanın dili nasıl kullandığının m atem atiksel
temellerini bulmayı hedefler. Chomsky b u kuramı orta­
ya atarken “Nasıl oluyor da bir ana dili konuşuru kendi
dilinde söylenen, daha önce hiç kendisinin kurmadığı
ve duymadığı bir cümleyi anlayabiliyor, duyduğu cüm­ Avram Noam Chomsky (1928- )
lenin dilbilgisel olarak doğru ve yanlış olduğunu belirle­
yebiliyor?” sorusuna cevap arar. Kendinden önceki dilbilim kuramlarının bu soru­
ya cevap veremediğini düşünür. Chomsky yapısalcıların ve geleneksel dilbilgisinin
dili betimlemekle yetinmelerini doğru bulmaz. O na göre dilin betimlenmesi ilk
9 Bu çalışmada bu kitabın 2002 basımı kullanılacaktır.
68 G enet D itbîtîm e Giriş ~$t

aşamadır, ikinci aşama dilin öğeler arasındaki ilişkileriyle ve beyindeki üretilme


süreciyle birlikte anlaşılması, açıklanmasıdır- Dilbilimsel İncelemenin temel ama­
cı da insanın dilbilgisel olanla dilbilgisel olm ayanrnasıl ayırdığının anlaşılması
olmalıdır (Chomsky 2002:13).
Dil incelemeleri tarihindeki biçim-anlam tartışmasına göre ele alırsak yapı­
salcıların biçimci tavrı ve anlamı İkinci plana atmaları Chomsky için dilin anla-
şılamamasma neden olur. Bu tartışmada Chomsky anlam alara yakın gözükse de
bütüncül bir dil anlayışını savunur Descartes’in fizik (madde-somut) ve metafiziği
(ruh-soyut) ayırarak bunların kendi içlerinde değerlendirilmesi gerektiğini ileri
süren görüşünü paylaşır. Dünya olgularını parça parça kendi içinde değerlendiren
ve dünyanın da bunların birleşiminden meydana geldiğine dayanan Kartezyen
(Dekartçı) düşünce sistemini benimser. Port Royal O kuhfnun görüşleriyle G.
Guillaume nin Psikomekanik anlayışı gibi dilin zihinsel veya görünmeyen kısmıy­
la da ilgilenir. Anlamın da biçimini belirlemeye, ona mantıksal ve matematiksel
açıklamalar yapmaya çalışır.
Chomsky dillerin evrensel özellikler taşıdığı düşüncesine dayanan geleneğin
(von Humboît, Port Royal okulu vb.) son ve en önemli temsilcilsidir. Kuramın
başlangıçtaki kabulleri şunlardır:
0 însan dil yetisiyle (language faculty) doğar. Yeryüzündeki tüm insan
topluluklarında dil olduğuna göre, insan dÜ yeteneğini doğuştan getir­
mektedir. Her insan doğumuyla bir “dilbilgisi m ekanizm asına sahip
olur. Bu mekanizma tüm insanlarda aynıdır, evrenseldir. Ancak her in­
san çevresinde konuşulan, örneğine rastladığı dilin kullanımlarına göre
beyninde bir özel dilbilgisini yani tek tek dillerin (Türkçe, İngilizce vb.)
dilbilgisini oluşturur. Ünlü bir benzetmeyle açıklayacak olursak, insan
televizyon gibi bir “dil makinesi” ile doğar. Televizyonun (evrensel dil­
bilgisinin) hangi kanalı (özel dilbilgisi; Türkçe, İngilizce vb.) gösterece­
ğini belirleyen, çevredir. Yani bu dil makinesinin hangi dilin kurallarıyla
programlanacağı çocuğun çevresine bağlıdır. Çevresinde hangi dil ko­
nuşuluyorsa o dili konuşacaktır ve her ana dili konuşuru kendi dilinin
dilbilgisine sezgisel olarak sahiptir. Bu görüş dil ediniminde doğuştancı­
lık yaklaşımıdır ve daha önceki bilişsel (Piaget) ve davranışsal (Skinner)
görüşlerden oldukça farklıdır.10
0 Tüm diller eşittir. Daha üstün dil yoktur. Her dil her düşünceyi karşılaya-
_______ bilir. lu m dillerin tek tek özel dilbilgisi (İngilizce dilbilgisi, Türkçe dilbil
10 Amerikan okulunun öncüsü Bloomfield davranışçıysa da Chomsky, davranışçı psikolojinin kuru-
culanndan Skinner’in dil ediniminde çevresel etkenlen merkeze alan ve dürtü-tepki, pekiştireç vb.
kavramlara dayanan görüşünü sert biçimde eleştirir {Bu tartışma için bk Altınörs {2012}].
"Ä* Dilbilim Kuramları 69

p s i vb.) vardır ancak tüm diUerin bağlı olduğu ve insan zihninde oluşan
tek bir evrensel dilbilgisi (universal grammar)
esastır.AsIonan da bu dilbilgisidir. Evrensel dilbilgi­
si tüm dünya dillerindeki kuralları içerir ve dönü­
şümler yoluyla insanların yeni cümleler üretmesini
olanaklı kılar.
0 Tüm dillerde ortak kategoriler (ulamlar), sın ıflar
vardır. Ünîü-ünsüz ayrımı vardır, isimler, fuller vardır.
İsimlerle ilgili durum, iyelik, sayı, cinsiyet gibi katego­
riler; fiillerle ilgili’zaman, görünüş, kip, kişi gibi kategoriler vardır.
0 Dil cümlelerden! oluşan bir yapıdır ve diller sınırlı sayıda öge kullanarak
sınırsız sayıda cüm le üretebilir. Her dilin sözlüğünde belidi sayıda söz­
cük vardır. Ancak bu sözcüklerden oluşturulacak cümle sayısı sonsuzdur.
Bu özellikler kuram ın varsayımsal temelini oluşturur. Yani Chomsky kuramı­
nı oluştururken yukarıdaki olguları doğru kabul etmiş, buna göre bir görüş geliş­
tirmiştir,11 Chomsky herhangi bir dil incelemesinin birbiriyle ilgili şu üç kuramı
geliştirmesi gerektiğine inanıyordu: 1. Dilin yapısı kuramı 2. Dilin edinimi kuramı
3. Dilin kullanımı kuramı. Dilin yapısı kuramı doğal dillerin yapısal Özelliklerini
ortaya koyarken, dil edinimi kuramı çocukların ana dillerini nasd edindiklerini
araştırır. Dil kullanımı kuramı ise dilbilimsel ve dilbilim dışı bilgilerin dil kullanı­
mında nasıl beraber çalıştığına odaklanır (Radford 1988:1-2). Üretken dönüşüm­
lü dilbilgisi kuramı da b u ü ç alt kuramın sorularına cevap verme girişimi olarak da
görülebilir. Chomsky (1988: 35) insanın dil kullanımım şu şekilde şemalaştırır ve
modern dilbilimin bu şemadaki süreçlere odaklanması gerektiğini düşünür:
Bilgi >■ Dil yetisi ------ ► Dil ------►Yapılandırılmış
(data) (language (language) ifadeler
faculty) (structured

Bu genel çerçeveden sonra Chomskyhin ortaya koyduğu temel kavramlar


üzerinden kuramı tanıyalım.
11 Kuramın -tüm dünya dillerini kapsadığı için- her dilde doğrulanması gerekin Chomsk/nm kuramı
büyük oranda bu yönde eleştiriler alır. Bir dilde kurama uymayan bir durum (»taya çıkarsa kuram
zarar görür. Tüm dünya dillerini ele alan evrensellik ve tipoloji çalışmaları Chojnsk/nin kuramıyla
hız kazanmış, gerçekten dillerin evrensel nitelikleri olup olmadığı araştmnalan çoğalmıştır- İncelenen
bazı dillerde Chomsky’nin kabullerine uymayan durumlar olduğu befotilmiştir. Örneğin sıfatlarla
ilgili tipolojik çalışmalarda bazı dillerde sıfat kategorisinin bulunmadığı iddia edümışür (bk Baker
2003). Chomsky tüm dünya dillerini inceleyerek bir kuram oluşturmamış, bir ön kabulden yola çıka­
rarak dil yetisi ve dünya dilleriyle ilgili genellemelerde bulunmuştur.
70 G enel D ilbilim e G iriş ^

2.2.7.7. Edinç ve edim


Saussuredeki dil ve söz ayrımına benzer bir ayrım da Chomskyde vardır.
Edinç (competence), bir konuşurun kendi dilinin bilgisi; edim (performance) ise
dilin somut durumlardaki kullanımıdır. Bir dilin dilbilgisi de ideal bir konuşucu-
dinleyicinin edincini betimlemelidir. Bunu açık seçik yapabilmişse ona üretken
dilbilgisi (generative grammar) denir (Chomsky 1965:4). Yani Chomsky üretken
dilbilgisini edincin bilgisini ortaya koyan bir araç olarak görür.
Bu kavranılan biraz daha açalım. Edinç bir dil kullanıcısının o dildeki tüm
cümleleri anlama ve yeni cümle üretebilme yetisidir. H er dil konuşuru kendi dili­
nin dilbilgisine sahiptir. Burada Chomsky konuşurun bu dilbilgisi kurallarından
haberdar olduğunu, bilinçli bîr şekilde b u kuralların hepsini sıralayabileceğim ifa­
de etmez (Chomsky 1965: 8). Buradaki dilbilgisi kuralları, beyne depolanmış ve
konuşurun sezgisel olarak bildiği kurallardır. Sezgisel olarak bildiği bu kurallar
onun yeni cümleler “üretebilmesini” sağlan Zihindeki b u dili kullanma becerisi
edinçtir. Edim ise dil kullanıcısının o kuralları hayata geçirmesi, uygulamasıdır.
Konuştuğumuzda, yazdığımızda bir edim gerçekleştirmiş oluyoruz.
Edinç Saussuredeki dil (lingua) kavramına benzerken, edim Sasussure’deki
söz (parole) kavramına benzer. Geleneksel dilbilgisi ve yapısala dilbilgisi daha
çok edim boyutundaki dil kullanımlarına odaklanmıştır. Yani bir cümle varsa o
cümlenin Öğelerini bölümlemeyle yetinmiştir. Bu şekilde bir konuşurun ürettiği,
edimde bulunarak ortaya çıkardığı yapıyı sınıflandırmıştır. Ancak üretken dilbil­
gisi kuramı edimden yola çıkmıştır fakat hedefi edinçtir. Yani insan zihnindeki
dili kullanma becerisinin dilbilgisini belirlemeyi hedefler. Edinç evrensel ve özel
olmak üzere iki boyutludur. Dil becerisinin tüm insanlarda olması evrensel bo­
yutu oluşturur. İşte bu boyut tüm insanlarda bulunan evrensel edinçtir. Ancak
insan evrensel bir edinçle doğsa da çevreden etkilenmesi sonucu ana dili olarak
bir dilin (veya birkaç dilin) dilbilgisi kurallarım edinir. Bu, özel edinç boyutunu
oluşturur. Madrit’te doğan çocukta da, İzmir’d e doğan çocukta da dil yetisi vardır.
Bu yetiyi doğuştan getirirler. Bu bakımdan h er ikisi ortak bir dil yetisine (evren­
sel edinç) sahiptir. Ancak Madridteki çocuk çevresinden îspanyolcayı öğrenir ve
îspanyoîcanm dilbilgisi kuralları (özel edinç) zihninde biçimlenir. İzmir’d eki ço­
cuk da Türkçeyi öğrenir. Bu bakımdan özel edinç farklı dillerin kurallarını karşı­
lar. Bu çocuklar dili kullanma aşamasına geldiklerinde öğrendikleri ana dilleriyle
(örneğimizde özel edinci oluşturan Türkçe, İspanyolca) konuşmaya başlarlar, yani
edimde bulunurlar. Bireyin dille ilgili her türlü uygulaması (konuşma, yazma, din­
leme vb.) edim boyutuyla ilgilidir.
Dilbilim Kuramları 71

2.2.1.2. D ilbilgisel olan ve dilbilgisel olm ayan


Chomsky nin diğer bir karşıtlığı dilbilgisellik ve anlam ile İlgilidir:
a. Colorless green ideas sleep furiously.
“Renksiz yeşil fikirler öfkeyle uyuyorlar”
b. Furiously sleep ideas green colorless.
“Öfkeyle uyuyor fikirler yeşil renksiz”
Chomsky (2002:15) bu iki cümlenin anlam bakımından eşit derecede “m an­
tık dışı" (nonsensical) olduğunu» ancak İngilizce konuşuru bir kişinin yalnızca ilk
cümleyi (a) dilbilgisel (grammatical) kabul edeceğini ileri sürer. Bu cümlenin dil­
bilgisel ama anlamsız olduğunu kabul eder, (b) cümlesi ise ona göre hem anlamsız
hem de dilbilgisi dışı (ungrammatical)sdır. Ancak her 3d cümle kabul edilebilir
değildir. Chomsky bu kabulü ile anlam ve dilbilgiselliği farklılaştırır.12
Bir cümlenin hem anlamca hem de dilbilgisellik bakımından doğru bulun­
ması onun kabul edilebilir (acceptability) olması sonucunu doğurur. Konuşur
sezgisel dilbilgisiyle duyduğu cümleleri bu bakımdan sınıflar. Bazı cümleleri hiç­
bir sorun yaşamadan anlar ve üretir. Ancak bazı cümleleri kısmen anlar, bazılarını
ise hiç anlamaz. Dilbilgisel olarak da anlamsal olarak da konuşurun sezgisel dilbil­
gisi (yani edinci) tarafından yanlış bulunan cümleler kabul edilemezdir.
c. Ali küçük bir arabayla eve geldi.
d. A li sulu bir tutarsızlıkla kitaba indi.
e. Alî tutar sulu bir kitap geldi.
Bu üç cümleyi bir Türkçe konuşuru farklı sınıflar, (c) kabul edilebilir iken,
(d) ve (e) kabul edilemezdir. Ancak bunlardan (e) daha bozuktur. Chomsky doğru
ve yanlış cümleler arasında da bir derecelendirme olduğunu varsayar: Kabul edi-
lebilir-dilbilgisel-anlamlı olan / kabul edilemez-dilbilgisel-anlamsız olan / kabul
edilemez-dilbilgisi dışı-anlamsız olan vb. (Türkçeden örneklerle geniş bilgi için
bk. Uzun..2Q0-0: 5-8).
12 Chomsky'nin bu kabulü daha sonra büyük eleştirilere maruz kalmıştır. Kabul edilemez dediği cüm­
leler üzerinden yapılan deneylerde İngilizce konuşurlarının bu cümleleri kabul ettiği görülmüştür.
Özellikle şiir dilinde söz konusu ayrımın yanlışlığı barizdir. John Hollander, Chomsky’nin “Colorless
green ideas sleep furiously.” cümlesini kullanarak bir şiir yazmış ve cümlenin kabul edilebilir olabile­
ceğini ortaya koymuştur Türkçeden örnek verelim:

iki kadın sevdim


birine siyahlar giyiniyordum giderken
diğerine böyle an latılm az
üstü m basım rüzgâr gidiyordum (Ş eref Bilsel-Verasus)
Yukarıdaki dörtlüğün son dizesi Chomsky’nin bu ayrımına göre dilbilgisel ama anlamsızdır. Yani kabul
edilebilir değildir Ancak okuyucu bütünden yola çıkarak bu dizeyi kabul edilebilir bulur (Söz konusu
ayrımın eleştirisi için bk. Sezer 2008,2009).
72 G enel D ilbilim e G iriş ~/k~

2.2.1.3. Derîn yapı ve yüzey yapı


Chomsky (1965: 16) bir sözdizimsel öğenin iki yönü olduğunu ifade eder.
Bunlardan ilki anlamsal yorum u içeren d erîn yapı (deep structure), İkincisi ses­
bilimse! yorumu içeren yüzey yapı (surface structure)’dır. Bu kavramlardan derin
yapı Saussure’deki töze benzerken, yüzey yapı biçime benzer. Dil incelemeleri ta­
rihindeki biçim-anlam tartışmasının Chomsky deki karşılıkları gibi de ele alına­
bilir. Bu ayrımın kökleri 17. yüzyılın ikinci yarısında gelişen Port Royal Okulu’na
dayanır. Port Royal mensuplan cümlenin dış yapısından hareketle mantıksal çı­
karımlar yaparlar. Ünlü “Görünmeyen Tanrı görünen dünyayı yarattı” cümlesin­
de mantıksal olarak üç cümle bulunduğunu ileri sürerler: 1. Tanrı görünmez. 2.
Dünya görünür. 3. Dünyayı Tanrı yaratmıştır. Chomsky Port Royal Okulu’nun bu
anlayışının derin yapı-yüzey yapı kavramlarını ortaya atmasında etkili olduğunu
kabul eder (Chomsky 2009:74).
Önceki bölümde gördüğümüz gibi Amerikan yapısalcılığı anlamı dil inceleme­
lerinden dışlamış, biçim ve anlam karşıtlığında da belirleyici olanın biçim olduğunu
savunmuşlardır. Bloomfield “Biçim farklıysa anlara da farklıdır.” diyerek biçimden
bağımsız bir anlamı kabul etmez. İki farklı biçim iki farklı anlam demektir.

NP Aux VP

N M y NP
sincerity may frighten Det N
I I
the boy
Chomsky (1965)’ten bir çizim örneği

Chomsky ise bu görüşe katılmaz. O na göre yüzey yapı ikincildir. Aslolan zi­
hindeki soyut anlamsal bileşeni oluşturan derin yapıdır. Derin yapı dönüşümler
yoluyla farklı yüzey yapılara dönüştürülebilir. Yani yüzey yapıda farklı olan sözdi­
zimsel yapılar derîn yapıda aynı olabilir. Yapısalcıların “Biçim farklıysa anlam da
farklıdır” yaklaşımı yerine, "Biçim farklı olsa da anlam farklı olabilir veya biçim
aynıysa da anlam farldı olabilir.” şeklinde özetleyebileceğimiz bir görüşü savunur.
Hatta yapısalcıların birincil kurucular analizinin yüzey yapıyı yansıtmakta yeter­
li olduğunu ancak derin yapıyı yansıtmakta yetersiz kaldığını belirtir (Chomsky
1965: 17).
Chomsky’yi bu sonuca vardıran birkaç cümle tipi vardır, Türkçedeki benzer
cümle tipleri üzerinden tartışalım:
Dilbilim Kuramları 73

a. Kitabım okumuşlar.
Bu cümle iki farklr şekilde anlaşılabilir:
a l. Onun kitabını okumuşlar.
a2. Senin kitabını okumuşlar.
Chomskyh göre (a) tikindeki cümleler iki farklı derin yapıya sahiptir. Bu tip
cümleleri ne sadece anlam ne de sadece biçimle anlayabiliriz. Bütün sözcüklerin an­
lamlarım tek tek bilsek de, bütün sözcükleri en küçük birimlerine kadar parçalarına
ayırsak da bu mümkün değildir. Önemli olan bu cümledeki öğelerin iç ilişkilerini
anlamak ve cümlenin nasıl üretildiğini ortaya çıkarmaktır. Örneğimizde tekbir yü­
zey yapı vardır fakat iki farklı deıin yapı söz konusudur. Chomsky yapısal analizin
bu tip ifadeleri yorumlamakta yetersiz kaldığım düşünür. Somut d a n yüzey yapının
her durum da bizi soyut olan aynı derin yapıya götürmeyeceğini düşünür.
b. Ali camı kırdı.
c. Cam Ali tarafından farildi.
Bu örnekte de iki farklı yüzey yapı vardır. Ancak Chomsky (b) ve (c) cümle­
lerinin derin yapısının aynı olduğunu savunur. Derin yapı dönüşümler (ekleme,
silme, değiştirme vb.) sonucunda farklı yüzey yapılara sahip olabilin
Chomsky insan zihnine odaklanmıştır. Dilin fizik bölümünü (sesler) yani dış
dünyasını oluşturan yüzey yapı ile dilin mental yapısını (anlamlar) yani iç dünyasını
oluşturan derin yapı arasındaki etkileşimleri ve bu iki dünya arasındaki ilişkileri yö­
neten dizgeyi belirlemeye çalışır. Kuramın ilk dönemlerinde kural (rule) kavramına
öncelik veren Chomsky daha sonra îlke (principle) kavramım öne çıkarır. Yetinme-
ci Programda (minimalist program) iç yapı ile dış yapı arasındaki köprü görevini
gören bölümü sayısal dizge (computational system) olarak niteler. Ona göre derin
yapı ile yüzey yapı arasında ortaya çıkan dönüşümleri bu dizge yönetir ve bu dizge
kurallardan ziyade sözlük ve evrensel dilbilgisi (ED) ilkelerini içerir. Sözlükle sözcük
ve kavramlarla ilgili işlemleri, ED ilkeleriyle de değiştirme işlemlerini karşılar.

Sözlük + ED ilkeleri
, <İ
Yüzey yapı Sayısal dizge Derin yapı
<----------------------------------------- >
S e sle r ! Anlamlar

Chomsky kuramının İleri aşamalarında (1980 sonrası) derin yapı ve yüzey


yapı kavramlarını geliştirmiş, değiştirdiği görüşlerini d-yapı (d-structure) ve
y-yapı (s-structure) gibi farklı terimler önererek adlandırmaya da yansıtmıştır.
Ancak Evrensel Dilbilgisi kuramının son basamağı olan Yetinmeci Programda
(1993) bu ikili ayrıma yer verilmemiştir.
74 G enel D ilbilim e Giriş

2.2.1.4. Kurallar: ö b e k yapı, dönüşüm vb.


Bu bölümde kuramın uygulamalarından örnekler yer alacak. Kuramın sonra­
ki aşamalarında çok daha karmaşık sembolleştirmeler kullanılmıştır. Burada te­
mel yaklaşımı görmemizi sağlayacak ana çizgiler üzerinde duracağız. Hemen baş­
langıçta belirtelim ki Chomsky belli bir bütünce (corpus) kullanmaz. Yani örnek
bir metin veya metinler topluluğu belirleyip oradan hareket etmez. Tamamen ana­
dili konuşurunun sezgisine dayalı uygulamalar yapar. Diyelim ki Türkçe bir
(5) (I) S—+NP 'A ux ‘~VP cümle tipini inceleyecekse o cümleyi yazdı bir m etin­
de bulmaya çalışmaz. Anadili Türkçe olan birinin o
VP-+VİSIP
cümleyi kabul edilebilir bulması yeterlidir.
NP D et^N
N P ^N Chomsky cümleleri merkeze alır ve cümleden en
Det —>the küçük birimlere iner. Cümle>öbek>sözcük biçiminde
bir sıralamayı takip eder ve en son kategorilere ka­
(II) M —* may
dar cümleyi parçalar. İlk işlem yeniden yazm a (rew­
N —>sincerity
riting) işlemidir. Bu İşlem cümleyi oluşturan bütün
N —>boy
kuruculara sırayla uygulanır. En küçük kategoriler
V frighten
Yeniden yasım kuralı örneği
(isim, sıfat, fiil vb.) ortaya çıkarılır13:
Chomsky (1965)

C - » İ Ö + FÖ
İÖ —» S -t- İ
FÖ -»• Z + F

Yukarıdaki gösterim kategorise! kuralları içerir. Yeniden yazım kuralları daha


sonra kuralları sözcüklere bağlar. Bu şekilde sözlüksel kurallar gösterilir. Burada
yeniden yazımda yer alan her kategori için başka sözcükler yazarak sözlükçe (le­
xicon) oluşturulur:
S - » küçük, çalışkan, büyük vb.
İ —> çocuk, kız, adam vb.
Z —» güzel, iyi, hızlı vb.
F —> konuşmak, dinlemek, yazm ak vb.
Cümlenin hiyerarşik yapısı aşamalı bir dizimle gösterilir:
ÎÖ + FÖ (i)
S+Î+FÖ (ü)
S+İ+Z+FÖ (ili)

13 Kısaltmalar C: Cümle, Ö: Öbek, I: îsîm, E: Fiil, Z: Zarf, S: Sıfat.


Dilbilim Kuramları 75

Kûçük+t+Z+F (iv)
KüçÜk+çocuk+B+F (v)
Küçük+çocuk+güzel+F (vi)
Küçük+çocuk+güzel+konuştu (vii)
Ağaç diyagramla bu ilişkiler şöyle görülür:
a. Küçük çocuk güzel konuştu
C (cümle)

İÖ FÖ
(isim Öbeği) (fiil Öbeği)

X X
s t z F
(Sıfat) (İsim) (Zarf) (Fiil)
I I
V V 1 i
küçük çocuk güzel konuştu

Yukarıdaki cümlenin yapı ağacmda da görüleceği üzere ikili ayrım (birin­


cil kuruculara ayırma) yöntemi Chomsky tarafından da kullanılır. İsim öbeği ve
fiil öbeği bir cümlenin birincil kurucularıdır. Daha sonra öbekler kendi içindeki
ilişkilere göre kurucularına ayrılır. Kuramın sonraki aşamalarında» yukarıda basit
bir biçimini sunduğumuz yapı ağacı gösterimi geliştirilen alt kuramlarla daha da
ayrıntılandırılmıştır. Chomsky başka sembolleştirmelere de gider. Örneğin ayraç-
lam a tekniğiyle de ilişkileri gösterir:
[[[Küçük s] çocuk]iö [[güzel z] konuştu] fö]c
Görüldüğü üzere Chomsky bu gösterimiyle mantık ve matematik sembolleş-
rirme biçimlerini kullanmıştır: x+(y-z) vb.
Buraya kadarki gösterimlerde öbeklerle ilgili kabuller önemlidir. Ö bek yapı
(phrase structure) kuram ın dayanaklarından birini oluşturur. Buna göre öbekler­
de mutlaka baş (head) denilen bir yöneten öge varsayılır. Örneğimizdeki küçük
çocuk ve güzel konuşmak öbektir. Yöneten öğeler ise çocuk ve konuşmak sözcük­
leridir. Yöneten öğenin kategorisine göre Öbekler adlandırdın Örneğin “Çok güzel
konuştu” cümlesinde çok güzel öbeği yönetici olan göze/ Öğesi zarf olduğu için zarf
öbeği olur.
76 G enel Dilbilim e Giriş -$k~

Öbeklerle ilgili diğer farklı bir kabul tek bir yöneten öğenin de öbek olabil­
mesidir. “Ali güzel konuştu” gibi bir cümlede, Ali tek başına isim öbeği sayılır. Bu
şekilde bu öğenin başka bir öğeyi yönetebileceği vurgulanmış olur: (Çalışkan t
yakışıklı vb.) A li.,..
Kuramın buraya kadarki bölümünde yüzey yapıdaki ilişkiler üzerinde durul­
du. Görüldüğü üzere ilk olarak cümle parçalarına ayrıldı ve kategoriler, sözcükle­
rin yan yana dizilişi gibi özellikler sergilenmeye çalışıldı. Bununla amaç kuramın
temel varsayımı olan sınırlı sayıda yapıyla sınırsız sayıda cümle üretme özelliğinin
ilk basamağını göstermektir. Yani sınırlı sayıda diziliş varsa, bunları belirlemek.
Basitleştirerek şöyle sunabiliriz. Yukarıdaki örnek cümle dizilişimizde şu sıra var­
dı:
Sıfat / îsim i Zarf / Fiil.
Bu, tek bir dizilişi gösterir ancak Türkçede bu dizilişe uygun sınırsız sayıda
cümle her kategoriden doğru sözcük seçimiyle üretilebilir:
Küçük ! çocuk l güzel l konuştu.
Çalışkan / çocuk I güzel / konuştu.
Çahşkan / ktz / güzel ! konuştu.
Çalışkan / kız ! iyi / konuştu.
Çahşkan i kız / iyi l dinliyor.
İşte bu aşamada devreye yeni cümle üretimini sağlayan dönüşüm (transfor­
mation) kavramı girer. Yukarıdaki yeniden yazım kuralları tüm dünya dilleri için
uygulanabilecek, evrensel niteliktedir. D önüşüm kavramıyla da tüm dünya dille­
rinde cümle üretimlerinin nasıl olduğuna dair açıklamalar yapılmaya çalışılır.
Dönüşüm kavramını ana hatlarıyla şu örneklerle açıklamaya çalışalım:
b. Ali camı kırdı.
Diyelim ki elimizde (b) cümlesi var. Bunun yanma aşağıdaki cümleleri de
ekleyelim.
b l. Cam Ali tarafindan kırıldı.
b2. A li camı kırmadı.
b3. Cana Ali kırdı.
b4. A li cam kırdı.
b5. A linin camı kırdığım biliyorum.
Dilbilim Kurandan 77

Dönüşüm kavramı zihindeki bir bilginin çeşitli İşlemlerden geçirilerek sunul­


masını içerir. Yani derin yapıdaki bilginin yüzey yapıya çıkma biçimlerini belirler.
Buna göre (b) cümlesi (bl, 2,3,4, 5) cümlelerinin derin yapıdaki biçimidir. Bir
başka ifadeyle (b) cümlesi’farklı dönüşüm işlemleriyle (b l, 2 ,3 ,4 , 5) cümlelerim
üretmiştir. Chomsky (196Ş: 17) derin yapıdaki bu tür cümlelere [örneğimizde (b)]
çekirdek cümle {kernel sentence) der. Çekirdek cümle birtakım dönüşüm işlem­
leriyle yeni cümleler üretebilir. Bu cümleler türemiş cüm le kabul edilir. Dönü­
şüm, içinde ekleme (b2), değiştirme (b3), silme (b4), adlaştırma (b5) gibi işlemleri
içerir. Ancak özellikle Katz-Postal (1964) tarafından dönüşüm işlemlerine yönel­
tilen eleştirilerle14 dönüşüm işlemleri daha sonra Chomsky tarafından yeniden
değerlendirilmiş, bazı değişimlere uğramıştır.

2.2.2. Ü retken Dönüşümse! Dilbilgisi kuramının so n rak i gelişim i


Chomsky, kuramının ilk biçimini 1957de sunduktan sonra gelen eleştirileri
de dikkate almış, bazı düzeltmeler ve yenilikler yapmıştır. İlk bakışta aynı kuramın
devamı gibi görünse de bazı konularda keskin dönüşler sergilemiş, ilk yayınların­
daki bazı kabullerini sorgulamış veya terk etmiştir.
Bu bölümde söz konusu dönüşümlerinin dönüm noktası olan yayınlan mer­
keze alacağız. Bu yayınları Öne çıkaran özelliklerim, kuranım genel görünümün­
deki yerlerini göstermeye çalışacağız. Yukarıda genel çerçevesini sunduğumuz
Üretken Dönüşümsel Dilbilgisi kuramı daha çok 1957 tarihli Sözdîzimsel Yapılar
adlı esere dayanmaktadır.' Ancak Chomsky sonraki yayınlarıyla kuram ı daha da
ayrmtılandırmıştır. Aşağıdaki başlıklarda kuranım dönüm noktalan kabul edilen
aşamalar belirgin özellikleriyle yer almaktadır.

2.2.2.1. Standart Kuram (1965)


Chomsky’m n 1965 tarihinde yayımladığı Aspects o f the Theory o f Syntax “Söz-
djzimi Kuramının Görünümleri” adlı eseri Standart Kuram (standart theory) ola­
rak adlandırılan bir yaklaşımı beraberinde getirdi. Bu eserle birlikte Chomsky nin
daha kural odaklı ve insafım dil kullanımındaki üretm e sürecine yoğunlaşan bir
anlayışa yöneldiği görülür (Matthews 1993:206). 1957 tarihli Syntactic Structures
“Sözdizimsel Yapılar” adli eserde dönüşüm kavramı merkezdedir. Kuramın genel
çerçevesi çizilmiştir ancak konuşurun dili kullanırken ve yeni yapılar üretirken
bu dönüşümleri hangi aşamalar ve kurallardan geçerek yaptığıyla ilgili ayrıntılı
bilgiler yoktur.

14 Katz-Postal (1964) soru, olumsuzluk gibi çekirdek cümlenin anlamında yer almayan anlamların dö­
nüşümlerle kazandırılmama» gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Dönüşüm çekirdek cümlede zaten olan
bir anlamı içermelidir. Yani örneğimizde (b2) aslında çekirdek cümle olan (b)’yte aynı derin yapıya
sahip olmamalıdır.
78 G enel D ilbilim e G iriş ~$r

Chomsky (1965:15-18) üretken dilbilgisinin organizasyonunu çizer ve üre­


tim sürecinin aşamalarım ortaya koyar. Yukarıda açıkladığımız edim -edinç, derin
yapı-yüzey yapı kavranılan Standart Kuranım kavramlarıdır. Ayrıca Katz-Postal
(1964) tarafından getirilen “dönüşümlerin derin yapıya anlam bakımından katkı
yapmaması gerektiği” eleştirisi kabul edilir ve dönüşümlerin bu türde bir katkısı
olmayacağı kuram a yansıtılır.
Chomsky (1965)’teki yeni kavramlar ve önerilen dilbilgisinin şematik göste­
rimi Uzun (2000:56) tarafından şu şekilde çizilir:
Taban

Sözlükçe
ve
Öbek yapı kuralları

1
Derin yapı ------------- Anlambilimsel bileşen

4
Dönüşümler

i
Yüzey yapı ------------- >■ Sesbilimsel bileşen

Tablodan da anlaşılacağı üzere tab an (base) kavramı ortaya atılmış ve tabanın


derin yapının hazırlayıcısı olduğu, onu ürettiği varsayılmıştır. Üretici bölüm olan
taban, dilin tüm sözlük öğelerini (sözcükleri) İçeren bir sözlükçe ve sözcüklerin
bir araya getirilerek öbekleşmesiyle ilgili kuralları içeren öbek yapı kurallarından
oluşur. Yeniden yazım k u ralları tabanda yer alır. Derin yapı anlambilimsel bile­
şen boyutudur. Yani cümlelerin anlamlandırılması derin yapıda gerçekleşir. Daha
sonra anlam bilim sel olarak yorumlanan soyut bilgi birtakım dönüşüm lere (ekle­
me, silme, adlaştm na vb.) uğrar. Bu dönüşümler derin yapıdaki anlamı aynen yan­
sıtmalıdır. D erin yapıda anlambilimsel olarak yorum lanan yapıya yeni anlamsal
katkılar yapmadan yüzey yapıya gönderir. Yüzey yapı dönüşüme uğraya bu soyut
bilginin somutlaştırılması, sesbilimsel olarak ifadesidir.
Bu sıralamayı b ir örnek üzerinde somutlaştırmaya. çalışalım. Diyelim ki
Türkçe konuşuru Ahmet, okulun bahçesinde oynarken Ali’yi cam kırarken gördü.
“A li’n in camı karması bilgisi” zihninde soyut olarak oluştu. Bu bilgiyi ifade etmek
istedi. Bunu ifade ederken zihinde şu işlemler meydana gelir: İlk olarak bilgiyi kar­
şılayacak sözcükler (sözlükçe) ve sözcüklerin Türkçede nasıl yan yana kullanılabiî-
Dilbilim Kuramları 79

diğine dair kurallar (Öbek yapı bilgisi) zihninde anadili Türkçe dduğu İçin yer alır.
“Ali’nin camı ktrmast* bilgisi anlamsal olarak yorumlanır (derin yapı-anlambilim-
sel bileşen). Zihinde oluşturulan bu bilginin somutluk kazanması için hangi yolun
seçileceği önemlidir. Örneğin, Türkçede bu durum için şu ifadeler kullanılabilir: 1.
Ali camı kırdı, 2. Cam Ali tarafından kırıldı, 3. Camı kiram Ali'ydi, 4. Cam Ali kırdı
vb. Dönüşüm aşamasında işte seçilen bu yapılara göre birtakım işlemler yapılır.
Diyelim ki ikinci (2) cümle seçildi. Bu durumda ekleme (tarafından, edilgenlik
-d-) işlemi İle bilgi yüzey yapıya çıkar, yani Ahmet tarafından seslendirilir (yüzey
yapı-sesbilimsei bileşen).

2.2JL2. Genişletilm iş Standart Kuram (1970}


Chomsky 1960'larm sonuna doğra bazı çalışmalarında anîambilimsel bileşe­
nin kuramdaki yerini sorgulamıştır. Üç makalesinden [Remarks on Nominaliza-
tion “Adlaştırma Üzerine Düşünceler” (1967), Deep Structure, Surface Structure,
and Semantic Interpretation “Derin Yapı, Yüzey Yapı ve Anîambilimsel Yorum”
(1969), Some Empirical Issues in the Theory of Transformational Grammar “DÖ-
nüşümsel Dilbilgisi Kuramındaki Bazı Ampirik Konular” (1969)] oluşan Studies
on Semantics in Generative Grammar “Üretken Dilbilimdeki Anlambilim Üzerine
Çalışmalar” (1972) adlı kitabıyla Standart Kuramı genişletmiştin
Genişletilmiş Standart Kuram, derin yapının cümlelerin işlevsel yapısını belir­
lediğini, dönüşümlerin işlevsel yapıyı değiştirmediğini öne sürer. En önemli değişim
ise anîambilimsel bileşenle fligilidir. Chomsky (1972:117) farklı yazarların katkıları
ve kendi yeni çalışmaları sonucunda yüzey yapınuı anîambilimsel yorumdaki ay ın a
rolünü öne çıkanr. Standart kuramda anîambilimsel yorumu yalnızca derin yapıyla
ilişkilendiren Chomsky, yüzey yapıyı da anîambilimsel yorumla flişkilendirir.
Taban

Sözlükçe
ve
Öbek yapı kuralları

Derin yapı -► Anîambilimsel bileşen

Dönüşümler Anîambilimsel bileşen

Yüzey yapı ► Sesbilimse! bileşen


80 Genel Dilbilime Giriş •$-

2.2.23. İlkeler ve Değiştirgenler çerçevesinde gelişen kuramlar venait ku­


ramları
1980 sonrasında Chomsky kuram ına yeni bir çerçeve çizer. Buna göre Evren­
sel Dilbilgisi kurallar değil, bazı ilkeler (principles) ve değiştirgenler (parame­
ters) üzerine kuruludur. îlke ve değiştirgen kavramlarını şu örnekte görelim:
Türkçe: yüzüklerin efendisi
İngilizce: the lord o f the rings
Yukarıda Türkçe ve İngilizceden alınmış iki öbek vardır. Bu öbeklerin her
ikisi de isim öbeğidir. Türkçe örneğimizde öbeğin yöneticisi olan efendi sözcüğü
öbeğin sonundadır. Çünkü Türkçedeki öbek yapı kuralları bunu gerektirir, Türkçe
yönetici öğenin öbeğin sonunda (head-final) olduğu bir dildir. Ancak İngilizcede­
ki öbekte durum farklıdır. Yönetici Öge olan the lord “efendi” tümleyiciden Önce
gelmektedir. Yani yönetici öbeğin başında (head-initial) bulunmaktadır. Evrensel
Dilbilgisi b u durum u ilke ve değiştirgen kavramıyla açıklar. Buna göre, her iki dil­
de öbek vardır ve bir öbekte bir yönetici bulunm ası bir ilkedir, Tüm dünya dilleri
bu tip ilkelere bağlıdır (Her cümlede özne vardır vb.). Değiştirgen ise yukarıdaki
öbeklerde yöneten ve yönetici öğeyi tümleyen öğelerin yerinin sonda veya başta
bulunmasını açıklayan kavramdır. Örneğimizde yönetici değiştirgeni (head para­
meter), söz konusu farklılığı ortaya çıkanr. Bu şekilde çeşitli değiştirgenler varsa­
yılır ve bunların dünya dillerindeki farklı dizilişleri ürettiği düşünülür. Örneğimiz
için şunlar söylenebilir:
îlke: Her öbekte bir yönetici vardır.
Değiştirgen: Öbeklerdeki yöneticiler sonda veya başta bulunabilir.
Haegeman (1994: 13-14) m İngilizce ve Japoncadan cümlelerle sunduğu ör­
neğin bir benzerini Türkçeyle verelim:
Türkçe: Alî kitap okuyor.
İngilizce: Ali is reading a book.
Türkçe ve İngilizceden iki cümlede öge dizilişi farklıdır. Türkçede Özne (Ö)-
Nesne (N)-Yükîem (Y) dizilişi varken, İngilizcede Ö-Y-N dizilişi vardır. Bu bize
tüm dünya dillerinde özne, nesne ve yüklem gibi kategorilerin bulunduğunu gös­
terir. Bu, evrensel bir ilkedir. Ancak b u öğelerin cümle içindeki dizilişi farklılık
göstermektedir. Bu farklılık sözcük dizilişi değiştirgeni (word order parameter) ile
ilgilidir. Burada Evrensel Dilbilgisi ikili bir tercih, sunar: YN veya NY. Tüm dün­
ya dillerinde ortak olan ve insanın doğuşuyla zihninde yer eden Öge dizilişi, bir
İlkedir. Evrensel Dilbilgisi işte tüm dünya dillerinde ortak olan bu tür kavram,
DİMim Kuramları 81

evrensellik ve ilkeleri içerir. Çocuk çevresinden öğrendiği bir dil ile (örneğimizde
İngilizce ve Türkçe) Evrensel Dilbilgisinin ilkelerini hayata geçirir. Bu ilkelerin
bazıları değiştirgenlerle farkhlaşürıîabilir. Eğer “Dünya dillerinde tek bir diziliş
vardır.” biçiminde bir ilke belirlersek ve Örneğin Ö-Y-N dirilişi bir ilkedir dersek;
bu durum da “Türkçe diziliş (Ö-N-Y), nesnenin yüklemin önüne getirilmesiyle
sonuçlanan bir taşıma işlemi (movement operation) sonucunda ortaya çıkmış­
tır.” yargısına ulaşırız. Dünya dillerinin kendilerine özgü ses, biçim ve sözdizimi
özeflMerinden hangilerinin Evrensel Dilbilgisinde birincil olduğu da farklı bir
tartışmadır. Örneğimizde 0-N-Y dizilişi bir ilkedir dersek, İngilizcede bir taşıma
İşleminin gerçekleştirildiğini kabul etmiş oluruz. Evrensel Dilbilgisindeki ilkele­
rin dillerdeki farklı biçimlerinin açıklanması değiştirgen kavramıyla yapılır.
Çocuk, Evrensel Dilbilgisi’m doğuştan getirse de belirli bir dili öğrenmelidir.
Aksi takdirde Evrensel Dilbilgisi tetiklenmeyecektir. Seçimler Evrensel Dilbilgisi
tarafından belirlenir, diller İlkelerle ilgili seçimleri değiştirgenlerle oluşturur ve
çocuk bir dili öğrendiğinde o dilin değiştirgenlerle oluşturduğu seçimlere göre
dili kullanır. Aslında belli bir dilbilgisiyle doğduğu için çocuğun dili öğrenmediği,
“edindiği” (language acquisition) varsaydır.
Görüldüğü üzere esksen ilke kavramı daha önceki kural kavram mm farklı
bir biçimidir. İnsanın doğuştan getirdiği dil yetisinin zihindeki programı gibidir.
İlkeler tü m dünya dillerinde ortak olan çerçeveyi belirler. Değiştirgenler ise bu
ilkelerin dünya dillerindeki kullanımlarım belirler. İlke genel çerçeveyi çizerken,
değiştirgen bu ilkenin uygulanması aşamasıyla ilgilidir ve dünya dillerindeki
kullanım çeşitliliğini belirler.
İşte bu iki kavram 1980 sonrasında Evrensel Dilbilgisi tasarısının temel kav­
ramları olur. İlkeler ve değiştirgenler bir dil modelidir. Bu modeli merkeze alan iki
önemli kuram vardır.

2 ,2 .2 3 .1 . Yönetme ve Bağlama Kuramı (1981)


Yönetme ve Bağlama! Kuramı, ilkeler ve değiştirgenler modelinin en önemli
dilbilgisi kuramıdır ve bu nedenle ilkeler ve değiştirgenler ile birlikte anılır. Ku­
ram, Chomsky’nİn 1981’de yayımladığı Lectures on Government and Binding “Yö­
netme ve Bağlama Üzerine Dersler” adlı çalışmasında aynntıîanyla açıklanır.15
îlke ve değiştirgen kavramları bu çalışmada dilbilgisi modelinin ana çizgileri tanı­
tılırken ortaya konur, ayrıca derin yapı ve yüzey yapı kavramlarının daha gelişti­
rilmiş biçimleri olan d-yapı (d-structure) ve y-yapı (s-strucrue) aynım açıklanır
(Chomsky 1993: 4).

15 B u çalışm ada eserin 199 3 basımı kullanılacaktır.


82 G enel D ilbilim e Giriş

Chomsky (1993: 5) bu kuramın Öğelerini şu şekilde sıralar:


(i) Sözlükçe
(ii) Sözdizimi: (a) kategorik öge, (b) dönüşümse! öge
(iii) Sesbilgisel biçim
(iv) Mantıksal biçim.
Yönetme ve Bağlama Kuramı’nda dikkat çeken diğer yön, m odüller [modules
of grammar, Chomsky (1993: 135)] de denen alt kuramların fazlalığıdır. Chomsky
(1993:5,135) ilkelerin alt dizgelerinin şu alt kuramları içerdiğini ifade eder:
(i) Sınırlama kuramı (Bounding theory)
(ii) Yönetme kuramı (Government theory)
(iii) Rol kuramı (0 -theory)
(iv) Bağlama kuramı (Binding theory)
(v) D urum kuramı (Case theory)
(vi) Denetleme kuramı (Control theory)
Kuramın basitleştirilmiş gösterimi şu şekildedir:
Sözlükçe ö b e k yapı
kuralları

D - yapı

Taşıma kuralları

Y - yapı
Yönetme ve Bağlama kuramı dil öğelerinin yöneten-yönetilen ilkesine göre
konumlandıkları varsayımı üzerine kuruludur. Cümlede yüklemin diğer öğeleri
nasıl yönettiğini düşünelim, aynı durum dilin bütünü için de söz konusudur. Her
biçim için kuramın ilk aşamlarmdaki çekirdek cümlelere benzer bir d-yapı (derin
yapının yeni biçimi) varsayılır. Y-yapıda, bu d-yapıdaki sıralanışa uymayan dizi­
lişlerin birtakım taşıma kurallarıyla dönüşüme uğratıldığı kabul edilir. Kuramın
Dilbilim Kuramları 83

ilk aşamalarında derin yapı ve yüzey yapı arasında yer alan dönüşüm kuralları
yerini taşıma kurallarına bırakır. (Taşıma kurallarını yerine getiren işlemci a-taşı
(Move-a) olarak adlandırılır.] Bu şekilde dönüşümlerin Öğelerin taşınmasından
ibaret olduğu kabul edilmiş olur.
a. Ati camı kırdı.

ÎÖ FÖ
/ \
l İÖ F
Ï

V
I
İ
V
kırdı
Aii

camı
b. Cam kirildi.

I İÖ
X X
F

1 ,r
boş kategori kırıldı
cam (e)
Yukarıdaki iki yapı ağacı şemasından yola çıkarak ana yaklaşımları özetle­
yelim. Diyelim ki elimizde (b) cümlesi gibi bir y-yapı var. Cam kırıldı cümlesi
edilgeıj bir cümledir ve bunun d-yapıdaki biçimi (a)’d aki gibi olacaktır. AU orada
özne konumunu doldurm ak için seçilmiştir. Yani özne konumunda mutlaka bir
öge olacaktır, (a) cümlesi edilgen yapıya dönüştürülürken bir taşıma işlemi ger-
çeklemiştir. Cümlede bir özne mutlaka olur ilkesi gereğince (b)’de Ali öğesinin bo­
şalttığı özne konumu cam öğesi tarafından doldurulmuştur. Yani d-yapıda nesne
konumunda bulunan cam öğesi y-yapıda boş olan konumu doldurmak için Özne
konumuna taşınmıştır. y~ yapıda nesne konumu boş kalmıştır, d-yapıdaki bilginin
y-yapıya yansıma biçimi taşıma kurallarınca belirlenmiş olur.
84 G enel Dilbilime Giriş

Taşıma işlemi de birtakım kurallara bağlıdır. Bu kuralları belirleyen birtakım


alt kuramlar geliştirilmiştir. Bazı Öğelerin taşınması mümkün olmayabilmektedir.
Öğelerin taşınma biçimlerini belirleyen veya Öğelerin taşınmasını sınırlayan veya
yöneten bu kurallar Evrensel Dilbilgisini bir bilgisayara benzetecek olursak bilgi­
sayarda işlem yapabilmemizi sağlayan alt programlardır. Yazmak için bir program,
film izlemek için bir program, çizim yapmak için bir program gereklidir. Farklı
filmler izleyip, farklı yazılar yazabiliriz ancak hepimizde bir bilgisayar, bu bilgisa­
yarda da b u işlemleri yapabilmemizi olanaklı kılan programlar olmalıdır. Şimdi bu
alt kuramları tanıyalım.

2 .2 .2 3 .1 ,1 . A lt kuramlar: Yönetme Kuramış, Bağlama Kuramı, Taşıma Kura­


mı, Aşamalı-X Kuramı, D enetlem e Kuramı, Rol Kuramı, Durum Kuramı, Sınırlama
Kuramı, Boş Kategori İlkesi.
"Vonetme ve Bağlama Kuramı öncesinde Evrensel Dübilgisi’nde iki temel
kural sisteminden söz edildiği görülür: Öbek yapı kuralları, dönüşüm kuralları.
Ancak 1970lerden sonra yapılan çalışmalar başka kurallara da ihtiyaç olduğunu
göstermiştir ve bunun sonucunda yeni kurallar öngörülmüştür. Bu kurallar, var
olan kuralları da yöneten kurallardır ve dizgenin işleyişinde birtakım sınırlama­
lar getirdikleri gibi kolaylıklar da sağlarlar. Yönetme ve Bağlama Kuramı’ndaki bu
kurallar modül ve alt kuram olarak anılır. Kuramın alt kuramların da eklenmiş
ayrıntılı şematik gösterimi şu şekildedir (Cook-Newson 2007:181):
Aşamalı X
Sözlükçe
Kuramı
Denetleme
Kuramı

D - yapı Rol
Kuramı
v
a - taşı Sınırlama
Kuramı

Durum
Y - yapı -=f-
Kuramı

Ses bilgisel Mantıksal <!------ Boş kategori


biçim biçim ilkesi
Dilbilim Kuramları 85

Tablodan da anlaşılacağı üzere bu alt kuramlar belli bir işlem bölgesiyle iliş-
kilendirilîr. Y-yapı, genişletilmiş kuramda olduğu gibi- farklı terimler kullanılsa
da- ses ve mantıksal biçimle iki yönlü ele alınır.
Bu bölümde ilk olarak kurama admı veren yönetme kavramının kuramsal
açıklamalarım aktaracağız. Daha sonra dönüşüm kavramının yerini alan taşımay­
la ilgili açıklamalar yapacağız. Bu iki temel kuramı açıkladıktan sonra yukarıdaki
tabloda yer alan alt kuramları örnekler üzerinden değerlendirecegiz-
Yonetme K uram ı (Government theory), bir yapmın yöneticisi (head) ile ona
bağlı kategorilerin ilişkisine dayanır (Chomsky 1993:5). Bir yapıda yönetici olan
Öge» başka bir öğeyi yöneterek onun da birtakım roller üstlenmesine yol açar. Yö­
neticinin kategorisi yönettiği öğelerin kategorisi üzerinde buyurucu b ir etki bıra­
kır: güzel araba. Bu öbekte yönetici olan Öge arabadır ve kategorisi isimdir. Öbek
de bu nedenle bir isim öbeğidir. Yönetilen öge olan güzel ise sıfattır. Bu dizide isim,
bir sıfatı yönetmektedir. Yönetme çok boyutlu bir süreçtir ve kuramın dayanakla­
rından biri rol yüklemedir. Bir dil öğesi başka br öğeyi yönetir ve diğer öğeye bir
rol de verir. Rol Kuramı aşağıda ayrıca değerlendirilecek ancak bunun yönetmeyle
ilişkisi için bir örnek vermekle yetinelim [Ali [yemek [yedi]]]. Bu cümlede isim
Öbeği (Ali) ve fiil Öbeği (yemek yedi) vardır ve yöneten öğeye- fiilidir. Bu fiil bir
Özne ve bir nesneye ihtiyaç duyar. Onun bu özelliği cümlede yer alan A li ve yemek
öğelerine birer rol yüklemesini gerektirir. Bu öğelerin cümle içindeki rollerinin
belirleyicisi yönetici olan ye- fiilidir. îşte cümlede bir öğenin diğer b ir öğeye bu
tür roller yüklemesi onun yöneticilik özelliğinden kaynaklanır. Yönetim kavramı,
öbeğin genişlemesini (dallanma) de belirler, öbekteki diğer rolleri de belirler.
Taşıma K uram ı (Movement theory), Yönetme ve Bağlama Kuranınım üret­
me süreciyle ilgili açıklamalarım içerir. Evrensel Dilbilgisi tasarısının önceki aşa­
malarındaki dönüşüm kavramına denk gelen taşıma kavramı, d-yapı ile y-yapı
arasındaki köprüyü oluşturur. Dönüşümlerin taşıma işleminden ibaret olduğu
varsayılır ve taşıma işlemini yapan araç a-taşı (Move-a) olarak adlandınlır ve bu
aracm a~taşı kuralına bağlı oiarak işlem yürüttüğü varsaydır. Çok basitleştirerek
açıldarasak taşıma bir dil Öğesinin bir yerden başka bir yere taşınmasıdır. Bunu
yapan 'araç a-taşı’dır. Taşman öge boş olan bir yere getirilir. Yani o öge aslında bir
boşluğu doldurur. Boş Kategori Kuramı da Taşıma Kuramı ile yalandan ilgilidir.
Chomsky b u iki kavramı birlikte ele ahr (Chomsky 1993:321). Taşıma için yukarıda
diyagramı verilen şu iki cümleyi ele alalım: (a) [Ali [camı [kırdı]]], (b) [Cam [kiril­
di]]. Edilgenleştirme taşıma işleminin tipik örneklerinden biridir, (a) d-yapısınm
edilgenleştirilerek y-yapıya yansıtılması için a-taşı aracı birtakım işlemler uygu­
lar. Buna göre her cümlede Özne olur ilkesi gereği cam nesnesi, y-yapıda silinen Ali
86 G enel Dilbilime Giriş

öznesinin boşalttığı özne konum una taşınır. Bu şekilde yeni bir cümle üretilmiş
ölür. Üç temel taşıma türü vardır: isim öbeği taşıma (NP-movenıent), baş taşıma
(head-movement), ne taşıma (wh-movement). Verdiğimiz örnekteki taşıma türü
isim öbeği taşımaydı. Baş taşıma özellikle çekimli dillerde yaygın olan yalnızca yö­
netici Öğenin taşınması işlemidir. İngilizceden şu örneği verelim: (a) You [will go
to the cinema] “Sen sinemaya gideceksin”, (b) Will you [BOŞgu to the cinema] “Sen
sinemaya gidecek misin?" (a) d-yapıda fiil öbeğinin yöneticisi yani başı will yar­
dımcı fiilidir. Ancak soru cümlesi yapılırken bir taşıma işlemi gerçekleşmiş ve bu
yardımcı fiil, Özneden önceki soru sözcüklerinin boş kategorisini doldurmuştur.
Taşınmadan sonra da yöneticinin yeri boşalmıştır. Ancak görüldüğü üzere yönet­
tiği öbeği bütünüyle götürmemiş yalnızca kendisi yer değiştirmiştir (Oysa örneğin
Türkçede öbek bütünüyle yer değiştirir). Bu şekilde bir soru cümlesi y-yapıda üre­
tilmiştir. îşte bir öbeğin yalnızca yöneticisinin taşınması işlemi baş taşıma olarak
adlandırılır. Ne taşıma ise soru sözcükleriyle ilgili bir taşımadır: (a) Ali beni dövdü.
(b) Kimi Ali dövdü? Bu Örnekte d-yapıda yer alan nesne konumu soru cümlesinde
kimi öğesiyle doldurulmuştur. Soru sözcüğü d-yapıdaki beni öğesinin karşılığıdır.
Bu durum da d-yapıda hem en yüklemin önünde bulunan öge, cümlenin başına
taşınmış olur. Türkçede soru cümleleri üretilirken taşıma işlemi gerekmeyebilir
de. Yani “Ali kimi dövdü?”biçiminde bir diziliş de Türkçe için mümkündür. Ancak
örneğin İngilizcede bu mümkün değildir. Bu taşıma işlemi İngilizce dizilişindeki
dillerde yaygındır.
Görüldüğü üzere Taşıma Kuramı belli cümle kalıplarım öngörür ve bu ka­
lıplar içindeki parçaların yer değiştirmesi sonucu üretilen cümleleri belirlemeye
çalışır. D-yapıda belli konumların mutlaka bulunduğunu varsayar ve y-yapıda bu
kategorilerin taşıma işlemiyle karşılandığım, b u biçimde yeni cümleler üretildiği­
ni kabul eder.
Bağlama K uram ı (Binding theory) ise gönderim (reference) kavramıyla ilgi­
lidir. Cümlede zamir, isim, gönderge (anaphor) gibi bir öncüle gönderimde bulun­
ma ilişkisine sahip kategoriler bu kuram ın merkezinde yer alır (Chomsky 1993:6).
Kuram, bir gönderime sahip dil öğelerinin belli bir yapısal pozisyonda bulunma­
larından hareket ederek, cümle içindeki diziliş biçimlerini yöneten kuralları ser­
giler. Bu özelliğe sahip öğeler gönderim biçimlerine göre üç alt başlıkta ele alınır:
Göndergeler, zamirsiler (pronominals) ve gönderim ifadeleri (r-expressions). Bu
ayrım geleneksel dilbilgisindeki gönderimü sınıflardan farklı b ir ayrımdır. Daya­
nılan nokta gönderimin niteliğidir. H er zamir gönderge veya zamirsi olmayabilir:
a. Ayşe bize yöneldi, b. Ayşe kitabı bıraktı, c. Ayşe kendini gördü.
Bu üç cümlede Ayşe, kitabı, biz, kendi gibi bir gönderime sahip öğeler var-
Dilbilim Kuramları 87

dır. Bu sözcüklerin gönderimde bulunduğu öğeler konuşur ve dinleyici tarafından


bilinmektedir. İlk temel ayrım isim olanlar ve olmayanlardır. Bir gönderime sa­
hip olan Ayşe, kitabı öğeleri isim olduklarından gönderimse! ifadeler olarak gö­
rülür. İkinci ayrım gönderimi cümle içindeki bir öğeye olan-olmayan ayrımıdır.
Buna göre (a)daki bize ve (c)’dekl kendim öğeleri farklı niteliktedir, bize öğesinin
gönderimi cümle dışmadır. kendini ise cümle içine gönderimde bulunur. Bu dö­
nüşlülük zamiri Ayşe öncülüne (antecedent) gönderimde bulunmaktadır. (İkisi de
aym kişiyi göstermektedir. Yani kendini ile Ayşe öğeleri eşdizinlidir.) Cümle içine
gönderimde bulunan zamirlere gönderge, cümle dışma gönderimde bulunan za­
mirlere zamirsi denir. Bağlama Kuramı bu öğelerin -cümlede aym dizilişte olsalar
da- farklı nitelikler sergilemelerini açıklamak üzere ortaya atılmıştır. Üç cümle
de Özne-Tümleçler-Yüklem dizilişindedir ve yapı ağaçlan aynıdır ancak öğelerin
gönderimleri farklıdır. Evrensel Dilbilgisi aralarındaki farkı açıklamak için böyle
bir araca ihtiyaç duymuştur. Buna yönelik bazı kurallar oluşturmuştur. Örneğin
her göndergenin (örn. dönüşlülük zamiri kendi) cümlede gönderimde bulunduğu
bir öncülünün bulunması gerekir. Bağlanmanın cümle içindeki şartlarını belir­
leyen bu kurala yerellik (locality) denir. Kendi zamirinin gönderimi Ayşe öncülü
olmasaydı belirli olmazdı. Yani bu iki öge birbirine bağlıdır Bağlayıcı ve bağlanan
olmak üzere iki ögeli ilişkiler Bağlama Kuramı’nm konusudur.
Aşamalı~X K uram ı (X-bar theory) Evrensel Dilbilgisinin öbek yapı kural­
larım düzenleyen parçası olarak bilinir (Haegeman 1994:104). Buna göre, cümle
iki ana öbek üzerine kuruludur. Fiil öbeği ve isim Öbeği. Evrensel Dilbilgisi her
öbekte yönetici bir baş bulunduğunu varsayar ve öbeklere bu başuı sözcükkatego-
risine göre ad verir. Yönetici bir isim ise öbek isim öbeği, sıfat ise öbek sıfat öbeği
vb. olur. İlk ayrım olan isim öbeği ve fiil öbeği ayrımından sonra öbekler başka
niteleyiciler almışlarsa tekrar dallanabilir. Örneğin Türkçede öbekler sola dallanır:
[üç [yeni [futbol [topu}}], örnekte sola dallanmanın merkezi diğer tüm öğeleri
yöneten top sözcüğüdür. Bu sözcüğe en yakın ve diğer öğelere (üç, yemi göre daha
merkezi öge futboVâm. Futbol sözcüğü öbeğin zorunlu (tümleç-compîement) Öğe­
sidir, çünkü iyelik eki ile kurulan ilişkide bulunması gerekir. Ancak diğer öğelerin
böyle br zorunluluğu yoktur ve bu nedenle yeni ve üç sözcükleri seçimlik (niteleyi­
ci) öğelerdir. Yeni öğesi öbeğin genişlemesinin (veya dallanmasının) son budağını
oluşturduğu için gösterici (specifier) olur. İşte Öbeklerin genişlemesinde ve kendi
içindeki etkileşimlerde görülen bu aşamah geçişler ve ilişkiler Aşamah-X Kuramı
tarafından belirlenir. Öbek yapı ağaçlarında da Öbek ve kategoriler arasındaki iliş­
kilerin aşamalı olduğu gösterilir:
88 Genel Dilbilime Giriş

üç yeni futbol topu.


futbol
Görüldüğü üzere sıfat, isim gibi sözcük kategorilerinin Öbekle ilişkisi doğru­
dan değil, aşamalıdır. Kategoriler en altta yer almaktadır. Aşamalı-X Kuramı tüm
dünya dillerindeki öbek yapıların (isim öbekleri, fiil öbekleri, sıfat öbekleri vb.) şu
iç yapıya sahip olduğunu varsayar (Uzun 2000:132; Cook-Newson 2007:66-67):

Kuramın adında da bulunan X, öbeğin yöneticisinin türü için kullanılır. 'Yö­


netici isim ise yukarıdaki şemada yer alan X yerine î, sıfatsa S gelecektir: ÎÖ, SÖ
vb.
Denetlem e K uram ı (Control theory), zamir öğesinin gönderim potansiye­
liyle ilgili bir kuramdır (Chomsky 1993: 6). Kuramda zamir (pronominal) Öğesi
denetlenen, gönderimde bulunduğu isim öbeği ise denetleyen pozisyonundadır:
Ahm et İzmir e geldi. Onu gördünüz m ü? Bu iki cümle art arda gelmektedir ve ikinci
cümlede o zamiri geçmektedir. Bu zamirin gönderimde bulunduğu öge Ahmeftix.
Her zamir belli bir öncüle bağlıdır. Biz o zamirinin gönderimde bulunduğu öğeyi
Ahm et öncülü sayesinde belirleriz. Burada Ahm et bir isim öbeği olarak gönderim-
Dilbilim Kurandan 89

de bulunan zamiri denetler. Denetleme Kuramı y-yapıdalû boşlukların açıklama­


sında kullanılan bir tü r boş kategori kuramıdır. Eğer boş kategori için y-yapıda
belirleyici b ir işaret varsa bu durumda küçük harflerle yazdan zamir simgesiyle
o kategori doldurulur. Okula geldik cümlesinde özne için ayrı bir sözcük yoktur.
Yani bu kategori boş bırakılmıştır. Ancak bu kategorinin biz ile doldurulması
gerektiğini yüklemdeki kişi eki (-k) belirler. Bu nedenle cümlenin d-yapısı şöy­
le simgeleştirilir: zamir Okula geldik Türkçe gibi dillerde, yani dillerin özel du­
rum larından kaynaklanan bu türdeki zamirler küçük harfle yazdır. Bîr de büyük
harflerle belirtilen ve tüm dünya dillerindeki ortak ilkelerden kaynaklanan soyut
ve varsayımsal ZAMİR vardır: Ayşe Ahmet'i eve gelirken göndü. Evrensel Dilbil­
gisi her cümlenin bir öznesi olduğunu varsayar. Bu cümledeki iç cümlede de bir
Özne olmalıdır. Yani “eve gelen” bir özne bulunmalıdır. Bu özne kategorisi y-yapıda
farklı bir sözcük İle gösterilmemiştir. Ancak kuram, özne kategorisini ZAMİR ile
doldurur: Ayşe Ahmet'i [ZAMÎR eve gelirken] gördü. Boş kategori ZAMİR ile dol­
durulmuştur, ancak burada iki öncül (Ayşe, Ahmet) bulunmaktadır. ZAMİRİ her
ikisi de denetleyebilmektedir. Yani “eve gelen” Ayşe de olabilir, Ahmet de olabilir.
Bu cümle tiplerinde denetleme seçimlik olabilmektedir. Seçimlik olmayan bîr ZA­
MÎR denetleme için şu örnek verilebilir: Siz okulagelmek istemiyorsunuz. Bu cüm ­
lenin öznesi siz öğesidir. Ancak iç cümle olan okulagedmek öğesinin ayrı bir özne­
si yoktur, yani bu boş bir kategoridir: Siz [ZAMİR okula gelmek] istemiyorsunuz.
Burada varsayılan ZAMİRT denetleyen tek bir öncül vardır, o da ana cümlenin de
öznesi olan sîzdir. Ayrıca Özne denetleme (subject control) ve nesne denetleme
(object control) biçiminde iki denetleme türü vardır. Geçişli fiiUi cümlelerde özne
denetlemesi söz konusuyken, geçişsiz fiilli cümlelerdenesne denetlemesi vardır:
Ali [‘ZAMİR pikniğe gitmeye] ikna oldu. (Geçişsiz, denetleyen konumundaki
Ali, özne denetleme)
Ali Ayşe'yi [ZAMİR pikniğe gitmeye] ikna etti. (Geçişli, denetleyen nesne ko­
numundaki Ayşe, nesne denetleme). (Uzun 2000:270).
Rol K uram ı (0 -theory veya theta theory) fiilin eyleyicisi gibi birtakım te-
matik rollerle ilgilidir (Chomsky 1993: 5). Bu roller fiiller tarafından belirlenir
ve her cümlede öğeler bu rollere göre işlev yapar. Örneğin Turkçede geçişli ve
geçişsiz fiillerin belirlediği roller farklıdır. Gör- fiili iki rolü belirler: Gören rolü
ve görülen rolü. Klasik dilbilgisindeki terimlerle ifade edecek olursak bu fiil bir
özne ve bir nesneye ihtiyaç duyar: Ali VeU'yi gördü. Bu cümlede Ali edid (agent)
rolündeyken Veli etkilenen roîündedir. Ancak öl- fiili tek roîlüdür. Yalnızca Ölen,
yani özne rolüne ihtiyaç duyar. Rol kuramı fiilleri rol yükleyen, isim Öbeklerini rol
yüklenen öğeler olarak kavul eder ve dillerde evrensel birtakım roller olduğunu
varsayar. Uzun (2000: 105) bu rollerden hazflarım şu örneklerle sunar: 1. Edici:
90 Genel Dilbilime Giriş ~$t

Güneş ekinleri sararttı; 2. Etkilenen (İşten etkilenen): Çocuk kuşu yaraladı; 3. De­
neyime! (Oluştan duygusal ve algısal olarak etkilenen): Babam yaşlanıyor; 4. Konu
(Oluşta bulunan ama etkilenmeyen): Ali memleketi özlüyor; 5. Hedef: Fırtına de­
nize yöneldi; 6. Kaynak: Kadın çatıdan adadı; 7. Yer: Otobüs durakta bekliyor; 8.
Yararlamcı: İşçiler patrona çalışıyor; 9. Araç: Kasap eti satırla parçalıyor. Roller
fiillerin anlambilimsel yönleriyle ilgili olmakla birlikte d-yapıda belirtilmesi ge­
rekmektedir. Evrensel olarak d-yapıda hangi rollerin ne şekilde bulunduğuna dair
tartışmalar devam etmektedir. Yukarıdaki 9 rol dışında daha pek çok rol üzerinde
durulmaktadır.
D urum Kuram ı (Case theory), soyut durum kavramı ve onun biçimbilgi-
sel gerçekleşmesiyle ilgilidir (Chomsky 1993: 6). Soyut durum kavramı gelenek­
sel dilbilgisindeki durum kavramına benzemekle birlikte daha soyut, varsayımsal
bir durum a işaret eder (İkisini ayırmak İçin kuramda durum lar büyük harflerle
yazılır). Belli bir biçimbirimle İşaretlenmeyen durum lar soyut durum , ancak bel­
li bir biçimbirimle işaretlenen durum lar som ut veya biçimbilgisel durum sayılır,
a. Ayşe çiçek aldı b. Ayşe çiçeği aldı c. Ayşe okula gitti. d. Ayşe okulda bekledi, e.
Ayşe okuldan döndü. Bilindiği gibi Turkçede Özneler yalın durumdadır. Yukarıda­
ki cümlelerde Ayşe öğesi yalın durumdadır, (a) ve (b) cümlelerindeki nesnelerin
biçimbilgisel yapıları farklıdır, (a)’d a çiçek öğesi ek almamıştır, (b)’de çiçeği öğesi
+1 ekini almıştır. Ancak her iki sözcük cümlede nesne durum undadır. İkisi ara­
sında belirlilik (definiteness) bakımından bir fark vardır, (a) belirsiz, (b) belirli bir
nesnedir. İşte aslında bu iki sözcük aynı durumdadır. Tek fark birisinde biçimbil­
gisel bir işaretleyici (yani +1 eki) varken, diğerinde b u ek yoktur. H er iki sözcük
belirtme durumundadır. Ancak (a)da belirtme durum u eksiz karşılanmıştır. Bu
şekilde eksiz karşılanan durum lar soyut durumdur. Bu anlamda lurkçede yalın
durum da (örn, Ayşe) soyut durumdur, (c), (d) ve (e) örneklerinde ise yönelme,
bulunma ve ayrılma durumları belirli biçimbirimlerle (+A, +DA, +DAn) karşılan­
dıkları için biçimbilgisel durumlardır. Evrensel Dilbilgisi durum un bir yönetici
kategoriyle kazandırıldığını varsayar. Yani sözdizimlnde b îr öge bir durumdaysa o
durum ona bîr yönetici tarafından kazandırılmıştır. Buna d u ru m yüklem e (CASE
assignment) denir. İsim öbeklerinin yöneticileri durum yükleyidsiyken, yönet­
tikleri öge durum yüklenicisidir. Ayrıca sesbilgisel olarak ifade alilm iş h er isim
öbeği durum yüklenmelidir. Buna da durum süzgeci (case-filter) denir. Durum
yükleyici fiil olabildiği gibi, isim de olabilir. D urum yüklemede uyum (agreement)
kavramı önemlidir. Fiil ve isim çekim ekleri yönetici olarak kendinden önceki bir
öğeye durum yükleyebilmektedir: [Alinin [defteri]]. Geleneksel dilbilgisinde be­
lirtili isim tanılaması kabul edilen bu isim öbeğinde ana öge olan defteri iyelik eki
[(+(s)I)] almıştır. Bu ek, eklendiği sözcükten önceki sözcüğe tamlayan durum unu
Dilbilim Kwamfan 91

yüHer. Alî’nin sözcüğüne tamlayan durum unu yükleyen iyelik ekiyle bu sözcük
arasında bir uyum söz konusudur. İşte benzer uyumlar cümlede fiillere gelen ek­
lerle (örneğin kişi ekleri) Özneler arasında da gerçekleşir. Turkçede ekler bu yön­
leriyle durum yükleyebilirler ve iki Öğenin uyumluluğu öbek de kurabilir. Bu tür
öbeklere uyum öbeği denir.
Sınırlam a K uram ı (Bounding theory) bazı dönüşüm işlemlerine olanak ta­
nımayan ilkeleri içerir. Yönetme ve Bağlama Kuramının üretme aracı olan taşıma
işlemi bazı durumlarda engellerle karşılaşmaktadır. Bir cümle için uygulanan bir
taşıma işlemi başka bir işlem için uygulanamamaktadır, (al) Ali kitabî aldı (a2)
Aidt Ali kitabî, (b l) Ali kitap aldı (b2) *Aldı Ali kitap. 1 nolu cümlelere uygula­
nan taşıma işlemi (çalkalama, cümle Öğelerinin yer değiştirmesi) faiklı sonuçlar
doğurmuştur. (a2) Türkçe için dilbilgisel bir cümleyken, (b2) dilbilgisi dışıdır.
Türkçede bir tür taşıma sayılan çalkalama için belirlilik ve durum yüklü olmak
şarttır. Basitleştirerek söylersek belirsiz (indefinite) ve durum eksiz bir öge cüm­
le İçinde özgürce yer değiştiremez. Bu bir engeldir. Bu engele rağmen bir taşıma
ugulandığında dilbilgisi dışı kullanım doğar. İşte Sınırlama Kuramı taşıma işlem­
leri sonucunda oluşan dilbilgisi dışılıklarla ilgilidir. Taşımanın dilbilgisel cümleler
oluşturmaması sonucunu doğuran engelleri (barriers) belirler.
Boş Kategori tikesini (Empty category principle) açıklamadan önce boş ka­
tegori kavramı üzerinde kısaca duralım. Yukarıda da sık sık belirttiğimiz gibi Ev­
rensel Dilbilgisi birtakım önkabuîler ve varsayımlarla hareket eder. Örneğin her
cümlede bir özne bulunması gerektiği böyle bir ilkedir. Ancak y-yapıda bazen bu
ilkelerin sesbilimsel ifadeleri yoktur. Yani bazı cümlelerde aslında var olduğu dü­
şünülen İlkelerin işeretîeyicisi yoktur: (a) Bugün geliyorum, (b) Ben bugün geliyo­
rum. Diyelim ki elimizde (a) cümlesi var. Bu cümlede diğer sözcüklerden bağmı­
şız bir özne sesbilimsel olarak yer almaz. Ancak Evrensel Dilbilgisi “Her cümlede
Özne vardır” gibi bir ilke gereği aslında bu cümlenin d-yapısmda bir özne olduğu­
nu varsayar, (a) cümlesinin d~yapısının (b) olduğunu kabuleder. Yani d-yapıdaki
ben öznesi y-yapıda düşürülmüştür. Birtakım taşımalar (veya dönüşümler, örne­
ğimizdeki, özne düşürme) sonucunda bir kategorinin yeri boş kalır ve o boşluk
varsayımsal olarak ortaya atılan e {Empty “boş” sözcüğünün Öksesi) sembolüyle
doldurulur: e bugün geliyorum. Taşman Öğenin geride bıraktığı boş kategoriye iz
(trace) denir. Yani örneğimizde ben isim öbeği düşürülmüş, Özne konumu boş
kalmıştır. Bu bir isim öbeği izidir.
Ali camı kırdı.

Camı e kırıldı.
92 Genel Dilbilime Giriş ~$t

Yukarıdaki çizimde Türkçedeki edilgen cümlelerden bir boş kategori Örneği


verilmiştir. Ali camı kırdı gibi bir cümle edilgen yapılırken ilk olarak Alî öznesi
düşürülür. Bu şekilde özne konum u boş kalır. Daha sonra bu boşluk d-yapıdaki
nesnenin bu konum a taşınmasıyla doldurulur. Yani cam nesnesi Ali Öznesinin
boş bıraktığı özne konum una taşınır. Ancak bu şekilde camın doldurduğu nesne
konumu boş kategori (e) olur. îşte boş kategori ilkesi bu izlerle ilgili bir ilkedir.
Yönetme ve Bağlama Kuramı izlerin mutlaka yönetilmesi gerektiğini ileri sürer
(Chomsky 1993:56). Yani bir taşıma sonucunda yerini boş bırakan bir öğenin izi
başka bir öge tarafından yönetilir.

2.2.23.2. Yetinmeci Program (1995)


Evrensel Dilbilgisi kuram ının 1990 sonrasındaki gelişimi Yetinmecilik (Mi­
nimalism) veya Yetinmeci Program (Minimalist Program) adlarıyla anılan bir
çerçevede gerçekleşir. N. Chomsky’nin dört makalesinden oluşan [The Theory of
Principles and Parameters (Howard Lasnik ile birlikte) “İlkeler ve Değiştirgen-
1er Kuramı" Some Notes on Economy o f Derivation and Representation “Türetme
ve Sunuluş Ekonomisi Üzerine Bazı Notlar”, A Minimalist Program fo r Linguistic
Theory “Dilbilimsel Kuram için Yetinmeci Bir Program” Categories and Transfor­
mations “Kategoriler ve Dönüşümler”] ve 1995 yılında yayımlanan The Minimalist
Program "Yetinmeci Program” adlı eser yaklaşımın ana hatlarını çizer.
Yetinmeci Program ın tam bir kuram olmadığı, İlkeler ve Değiştirgenler çer­
çevesinde gelişen bir aşama olduğu kabul edilir (Epstein 1999, Homstein-Nunes-
Grohmann 2005:6; Boeckx 2006: 5). Chomsky (1995:3) de Yetinmeci Programda
cevabı aranan soruların daha önce İlkeler ve Değiştirgenler çerçeve modelinde
ortaya konduğunu belirtir. Yani aslında Yetinmeci Program çok yeni bir kuram
olmaktan çok, ekleme ve çıkarmalarla eski çizginin düzeltilmesine dayanır diye­
biliriz. Radford (2004 : 9)’un da belirttiği üzere bu program Chomsky’nin Önceki
kuramsal incelemelerini basitleştirme girişimi olarak da değerlendirilebilir. Bir
dilbilgisinin müm kün oldukça basit olması beklenir. Ancak Evrensel Dilbilgisinin
önceki görünümleri alt kuramlarla zenginleştirilmiş, çeşitli araçlardan oluşuyor­
du. Yetinmeci Program dil araçlarını “mînimalize” ederek açıklamaya çalışır ve
bazı değişiklikleri de beraberinde getirir.
Yetinmeci Program ile geliştirilen dilbilgisi anlayışı şematik olarak şu şekilde­
dir (Hornstein*Nunes-Grohmann 2005: 73):
DilbiBmKuramları 93

Sözlükçe

’ ı'
Ses bilgisel
Okuma
biçim

Seçme-birleştirme-taşıma
'f
Mantıksal
biçim

Tablodan yola çıkarak Evrensel Diîbilgisi’nin Yetinmed Programla geldiği


yeri özetleyelim- İlk bakışta fark edilen en büyük değişim d-yapı ve y-yapı bölüm­
lerinin atılmasıdır. Kuramın ilk dönemlerinden (1965 sonrası) itibaren değişiklik­
lerle kullanılan derin yapı-yüzey yapı ikiliği Yetinmeci Programda terk edilir. Yö­
netme ve Bağlama Kuramında d-yapıdan taşımalarla getirilen bilginin sesbilgisel
ve mantıksal biçime sahip y-yapıda sunulmasına dayanan çizgide de değişiklikler
vardır. Burada artık bilgi yalnızca taşmmaz. Kuranım ilk aşamalarında yer alan
dönüşüm, Yönetme ve Bağlama Kuramında yerini taşıma kavramına bırakmış­
tı. Yetinmeci Programma taşımanın yanma seçme (select) ve birleştirme (merge)
kavramları eklenir. Sözlükçedeki bilgi seçme-birleştirme-taşıma birimi tarafından
sesbilgisel ve mantıksal biçim bölümlerine sahip okuma (spell-out) bölümüne ile­
tilir. Bu bölüm anlam ve, ses bölümlerinin arayüzii (interface), bir tür kesişim kü­
mesidir. Kuramın ilk aşamalarında (1980 önceki dönem) anlam derin yapıyla iliş-
kilendirilirken, bu son aşamasında sesle (yani biçimle) aynı noktaya bağlanmıştır.
Yetinmeci Program, Aşamalı X-Kurammi bazı yönlerini değiştirerek Yalın
Ö bek Yapısı (Bare Phrase Structure) adıyla sunar. Aynca yönetme (government)
kavramı da terk edilir.

23. Dilbilim Kökenli Dilbilgisi Kuramları


Bu bölümde dilbilgisinin nasıl yazılması gerektiğiyle ilgili tartışmalara kay­
naklık eden bakış açılarım ele alacağız. Dilbilgisi kuralcı-gdeneksel dilbilgisi an­
layışına göre “doğrusu”!belli olan bir kurallar topluluğudur. Ancak Saussure ile
başlayan diliblimsel serüven dilin bilgisinin farklı bakışlarla de alınabilecek ve
tartışmaya açık veriler sunduğunu gösterdi. Kuralcı dilbilgisi anlayışının sorgu-
lanamaz dediği bazı kuralların çok da sağlam olmadığı ortaya çıktı. Sonuç olarak
94 G enel Dilbilime G iriş ^

gelinen yer şuydu: Bir dilin tek bir dilbilgisi yoktur, diîbilgileri vardır. Yani Türkçenin
dilbilgisi bir tanedir denemez. Bir dilbilgisi o dile dair bir sınıflama önerisinden baş­
ka bir şey değildir. Başka bir yazar başka bir sınıflama önerebilir. Bu noktada sınıfla­
mada seçilen yöntem Önem kazanır. Bir dilbilgisi yazarı hangi yönteme göre dili ele
alacaktır? İşte aşağıdaki dilbilgisi kuramları bu soruya verilmiş farklı cevaplar olarak
okunabilir. Her kuram kendi geliştirdiği dilbilgisi bakış açısına göre dillere yaklaş­
mıştır. Şimdi bu bakış açılarının neler olduğunu ana hadanyİa görelim.

23.1. Öbek Yapı Dilbilgisi (Phrase Structure Grammar)


N. Chomsky in n Üretken Dönüşümlü Dilbilgisi kuram ının ilk aşamaların­
da (1957-1965) önerdiği bir dilbilgisi yaklaşımıdır. Bir dili, o dildeki öbeklerden
yola çıkarak açıklama girişimi olarak nitelendirebiliriz. Uygulamaları için kitabın
Chomsky ile ilgili bölümlerine bakılabilir.

2 3 .1 .1 . Genelleştirilm iş Ö bek Yapı Dilbilgisi (Generalized Phrase Structure


Grammar)
G erald G azdar (1950- ) tarafından 1970’lerin sonunda ortaya atılan Genel­
leştirilmiş Öbek Yapı Dilbilgisi (GÖYD), Chomsky nin çizdiği üretken dilbilgisi
çerçevesinin bir ürünü olarak görülür (Bennett 2004:2). Temel amaçlarından biri
bağlam dan bağım sız dilbilgisi (context-free grammar) yaklaşımıyla doğal dille­
rin sözdizimsel yapısını betimlemektir. GÖYD bu tü r bir dilbilgisindeki üretimleri
Üst-kuralîar (metarules) adım verdiği kurallarla açıklar.
GÖYD, bazı yönleriyle Chomsky nin kabullerinden ayrılır. Chomsky dilbili­
m i psikolojinin bîr parçası olarak görür ve dilbilgisini insanın edincini açıklarken
bir mekanizma gibi değerlendirir. Odaklandığı noktalar insanın dili nasıl edindi­
ği ve sınırlı sayıda öğeyle sınırsız sayıda cümleyi nasıl üretebildiğiydi. GÖYD ise
Chomsky nin psikolojiyle kurduğu yakınlığı reddeder. O da dilin evrensel görü­
nüşleriyle ilgilidir ancak psikolojiden çok dilin yapısına odaklanır. İnsanın dilbi­
limsel bilgisine dair bir varsayımı yoktur (Bennett 2004: 3).
Yöntem olarak da bazı temel farklılıklar içerir. En önemli farklılıklardan biri
dönüşümlerin GÖYD’d e yer almamasıdır. Bir cümlenin sözdizimsel yapısında
tek bir öbek kurucu (phrase-maker) olduğu varsayılır. Yani derin yapı ve yüzey
yapı gibi ikili bir yapı ve bunların dönüşüm köprüsüyle bağlanması GÖYD’d e yer
almaz. Tek katm anlı (monostratal) bir kuram olarak değerlendirilir. Öbek yapı
kuralları yerine, baskınlık (dominance) ve çizgisel Öncelik (linear precedence)
kuralları öne sürülür. Ayrıca baş (head) olarak adlandırılan yönetici öğenin yanı
sıra Chom skynin öbek yapı anlayışında yer almayan ve daha çok yardım a cümle
dizilişiyle (İngilizcedeki wh yapıları) ilgili özellikler içeren ayak (foot) adı verilen
başka bir kavrama da yer verilir (Gazdar vd. 1985: 79).
rt- Kuramları 95

NP [there, -PLU} VP [AGR NP [there, -PLU], FIN]

V 22, FIN, AGR NP [there, -PLU]} NPİ-PLU}

NPl-PLU] VP[+PKD, PRP]

there was a dog chewinga bone


Gazdar vd. (1985:120)den alman yukandaldîngüizœcümleöme^nde (The­
re was a dog chewing a hone “Kemik ısıran bir köpekvardı") & görüleceği üzere
GÖYD farklı birtakım sembolleştirmeler kullanır. Örneğinheröbeğin taşıdığı ka­
tegorik birtakım özellikler parantez içinde gönterilir (çokluk için PLU, bitmişlik
için FİN, uyum için AGR vb.). Ayrıca matematiksel göstırimlerebaşvurur. GÖYD
bilgisayar dilbilim inde (computational linguistics) dal» suna çok kullanılacak
olan bazı ilkelerin de ilk beMeyidlerindendir Sozri&sd İşlevsel Dilbilgisi ve
M ontague D ilbilgisi gibi farklı dilbilgisi anlayışlarıyladabazı ortaklıklar sergiler.
Ancak daha çok Baş Sürümlü Öbek Yapı Dilbilgisi ileilişkfendiribr.

2 3 .1 .2 . Baş Sürümlü Öbek Yapı Dilbilgisi (Head'Dmen Phrase Structure


Grammar)
Carl Pollard ve Ivan Sag tarafından 1980lerin sonundan itibaren geliştiri­
len Baş Sürümlü Öbek Yapı Dilbilgisi (BSÖYD) öbek yapı dSbdgisi modelleri­
nin sonuncusudur. Farklı katmanlar ve bu katmanlar arasındaçeşitli dönüşümler
tasarlamayan BSYÖD, sözcüğü ve sözcüklerin kategorilerini merkeze alan bîr
dilbilgisi yaklaşımı olarak Chomskyden ayrılır. Ayncakaramtüretimsel değildir
(nonderivational) (Pollard-Sag 1994:2). BSYÖD sözlük üzerine yoğunlaşır. Dil­
lerdeki sözcükleri, sözcüksel kategorileri, sözcüklerin özellikyapılarım, sözlükse!
girdileri, evrensel kural ve ilkeleri ön plana alarak doğal dillerin sözdizimi ve an-
lambilgisinin bütüncül bir kuramını sunmayı hedefler {PoBard-Sag 1994:1).
96 G enel D ilbilim e Giriş

P H O N < Ç içeği> P H O N < aldı>

_$YNSEM 0
r H A D jşj (Verb
AUX-
CA T

SUBCATI COM PS< 0 N F[YaI] g j N P H h ali];


SYNSEM ! L O C

R ELN a lm a k

AGENT 0
CONT
THEM E g ]

(Alyaz 2007:231)
“Nïlgün çiçeği aldı" cüm lesinin kuram m kullandığı gösterim yöntem i olan
Özellik değer m atrisi (attribute-value m atrix) ile gösterim i yukarıdaki gibidir. Bu
gösterimden, yola çıkarak kuram ın yaklaşım biçim lerini ana hatlarıyla görelim.
Şemada görüldüğü üzere her öbek ilk olarak başın (head) kategorisine göre adlan­
dırılır (İsim öbeği, fiil öbeği vb.). D aha sonra başın sözcük kategorisinin Özellikleri
değişik kısaltm alarla verilir. G östergedeki gösteren ve gösterilene benzer biçim de
her baş ses (phon < phonology) ve anlam (synsem<syntax-f-semantic$) bileşen­
lerine ayrılır. Bu bileşenler de kategori (cat) [veya alt kategori (subcat)j, anlam
DilbilimKuramları 97

(cont) ve bağlam (conx) özellikleri bakımından çeşidi özellikleriylebirlikte verilir.


Ö rneğin fiil Öbeğinin başı olan almak fiilinin kategori ve anlam-baglam Özellikleri
ayn ayrı sıralanm ıştır: yalın durumda bir isim öbeği alma veya +1 ekli bir anlam
öbeği alm a, b ir eyleyici (agent) alma ve bir nesne (theme) alma vb. Burada fiillerin
tüm değerleri (geçişlilik-geçişsizlik, zaman, özneyle uyum vb.) ortaya konmalıdır.
BSÖYD’ye göre dilde anlam lı cümleler oluşuturuîması sözcüklerin bu tür değerle­
rinin evrensel ve dilsel kurallar çerçevesinde uyumlu hâlde kullanılmasıyla m üm ­
kündür. Ö nem taşıyan diğer nokta da anlam temelli oluşturulan rollerdir. Özellik­
le D urum Dilbilgisi anlayışının ortaya attığı eyleyici, deneyim«, hedef, nesne gibi
roller BSÖYD için de önemlidir.

2 3 .2 . B ağırsîısai D ilbilgisi (Relational Grammar)


D avid P erlm utter ve Paul Postal tarafından 1970lerin başında geliştirilen
ve ilk sunum u 1974’te yapılan Bağmtısai Dilbilgisi, Chomskyhin dönüşümse!
dilbilgisi anlayışına bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Perlmutter dilbilimsel
evrensellikleri belirlem ek, doğal dillerde bulunan dilbilgisel Öge sınıflarını ortaya
koymak ve tek tek dillerin yeterli ve anlaşılır dilbîlgilerioi oluşturmak için dilbil­
gisel ilişkilerin vazgeçilmez olduğunu savunur (Wilson-Keil 1999: 717). Yalnızca
İngilizceden örneklerle geliştirilmeye çalışılan dönüşümse! dilbilgisiyle karşılaştı­
rıldığında Bağmtısai Dilbilgisi daha evrensel nitelikler sergder. FarMı dünya dille­
rinden örneklerle açıklanır.
Bağmtısai Dilbilgisi anlayışı sözdizimini ve sözdizimsel ilişkileri önemser.
Cüm ledeki Öğeleri hiyerarşik bir biçimde sıralar ve merkeze Özneyi koyar. D ört
tem el aşama belirlenir: ;
1. Özne (subject) > 2. Nesne (direct object) > 3. Tümleç (indirect object) >
D iğer tüm leçler (obliques).
Bu hiyerarşik yapıda 1 ve 2 nolu öğeler arasında nükleer (nuclear) ilişkiler,
2 ve 3 arasında nesne ilişkileri olarak adlandırılan ilişki türleri olduğu varsayılır.
Bağmtısai Dilbilgisi sözdiziminde öğelerin yerini bellilerken yapıya göre ha­
reket eder. M antık veya anlamı da göz ardı etmez ancak adlandırmalarını sözdizi-
m indekı yerleşim lere ve öğeler arasındaki ilişkilere göre yapar.
a. A li camı kırdı. b. Cam Ali tarafından ktnldu
Bu örneklerde mantıksal özne {logical subject) aynıdır (Afi) ancak yapıda bu
şekilde belirm em iştir. Bağmtısai Dilbilgisinin çözümlemelerinde katman (strata),
boş (chôm eur) gibi kavramlar önemlidir. Sözdi2İmindeki katmanlı yapı özellikle
etken ve edilgen yüklemli cümlelerin karşılaştırılmasında verilir (Blake 1990:1-8):
98

Ali cam ı kırdı Cam Ali tarafından kırıldı


Yukarıdaki k atm an lı diyagram (stratal diagram ) iki cüm ledeki ilişkileri gös­
term ektedir- Buna göre etken yüklem i! ilk cüm le tek b ir katm andan oluşm aktadır.
Edilgen yüklem i! ikinci cüm le ise İki katm anlıdır. Bu iki cüm lenin b irinci katm anı
aslında aynıdır. 1 num ara özne» 2 num ara nesneyi işaret eder. G örüldüğü üzere
cam iki farklı diyagram da da ilk katm anda 2 num aradadır. A li ise 1 num arada­
dır. Yani b u iki cüm lenin birinci katm andaki nükleer ilişkiyi kuran öğeleri A li ve
cam’dır. Bağm tısal D ilbilgisinin evrensel uyum varsayım ı (universal alignm ent
hypothesis) adıyla bilinen varsayım ı eyleyiciyi (agent) birinci, etkileneni (patient)
İkinci, yüklem i üçüncü aşam ada görür. Bu nedenle cüm ledeki birinci katm an bu
anlam ilişkisine dayanır. A ncak edilgen yüklem li cüm lenin ikinci katm anında an­
lam sal ilişki yerine cüm lenin dış yapışm a göre b ir num aralandırm a yapılır. Burada
dikkat çeken nokta, ilk katm anda İ num ara olan öğenin B oş olarak değerlendiril­
m esidir. Fransızcadaki chômeur “çalışm ayan, işsiz" asılanım daki sözcük dilbilgisi­
ne uyarlanır ve b irinci katm andaki görevini sözdizîm indeki ilişkiler basam ağında
kaybeden öğeler b u adla yansıtılır. Türkçeye boş olarak çevirdiğim iz bu öğenin
Örneğimizdeki karşılığı A li taraftndari’d.m
Bağm tısal D ilbilgisi daha sonraki dilbilgisi kuram larım da etkilem iştir. Perl­
m utter ve PostaTın görüşleri özellikle Sözcükse! İşlevse! D ilb ilg isin d e de önem li
b ir yer edinir. C hom skynin Y eünm eci P ro g ram ın d a da Bağm tısal D ilbilgisinden
bazı kavram lar yer alır.

2.3,2.1. Eş Bağ Dilbilgisi (Arc Pair Grammar)


D avid Johnson (1946- ) ve P au l Posta! (1936- ) tarafından 1970lerde ge­
liştirilen b ir tü r bağm tısal dilbilgisi anlayışıdır. Chom sky geleneğindeki dilbilgisi
anlayışlarının dönüşüm e odaklı yaklaşım ına sahip olm ayan Eş Bağ16 D ilbilgisi,
dilbilgisel ilişkileri (gram m atical relations) önem ser. D ilbilim sel kanunlar ve dil­
bilgisi kuralları m antıksal ifadeler gibi aynı şekilde form ülleştirilir. İlişkilere odak­
lanm ası nedeniyle Bağm tısal D ilbilgisi (relational gram m ar) ve Sözcüksel İşlevsel
Dilbilgisi (lexical functional gram m ar) kuram larına yakın b ir dilbilgisi anlayışıdır.

16 E ş B a ğ terim önerisi için Feryal Çubukçuya teşekkür ederim .


Dilbilim Kuramları 99

2 3 3 . Durum Dilbilgisi (Case Grammar)


C h arles F illm ore (1929- ) tarafından 1960ların sonlarında geliştirilen D u­
ru m D ilbilgisi, üretken dilbilgisinin cüm le çözüm lem esi yöntem ine karşı çıkar ve
kendine özgü b ir çözüm lem e Önerir.
D urum D ilbilgisi m erkeze sözdizim ini koyar ve cüm leyi de yüklem e göre
belirlenen an lam sal ro lle r yönünden inceler. Ü retken D önüşüm lü D ilbilgisinin
cüm leyi isim öbeği ve fiil öbeği olarak ikiye ayırarak özne ve nesne gibi kavram ları
dışlam asını doğru bulm az, ö z n e ve nesne kavram larına yeni kategoriler ekleye­
rek cüm ledeki rollerin sayısını artırır. G eleneksel dilbilgisindeki durum kavram ı
değiştirilerek eyleyici (agent), araç (instrum ental), nesne (objective), deneyim e!
(experiencer), h ed ef (goal), k ay n ak (source) gibi çeşitli durum lar ö n erilir ve cüm ­
lede yer alan öğeler bu durum lardan hangisinde bulunduklarına göre çözüm lenir.
D urum ları tayin eden de yüklem dir.
a. A li kapıyı anahtar ile açtı.
Bu cüm lede açm ak fiili b ir eyleyici (A li), b ir nesne (kapı) ve b ir araç (anahtar
ile) durum u bulundurur.
D urum D ilbilgisi cüm lenin d erin yapısında iki öge olduğunu kabul eder:
k ip lik (m odality) ve ön erm e (proposition). K iplik zam an, kip, görünüş ve olum ­
suzluk gibi cüm leyle b ü tü n olarak ilgili özellikleri içerir, ö n e rm e ise dış yapıdaki
öğelerin sahip olabileceği çeşitli anlam sal rolleri belirleyen fiille (veya yüklem ) il­
gilidir (C rystal 2008:64).
Fiîlm ore 1968’da 6 tem el durum (agentive, instrum ental, dative, factitive, lo­
cative, objective) önerm iştir (ELL2 2005: 228) ancak daha sonra b u sayı çeşitli
araştırm acılarca artırılm ıştır. C. Fillm ore’dan sonraki anılm ası gereken diğer D u­
rum D ilbilgisi kuram cısı J. M . A n d erso n ’dur. D urum ların belirlenm esiyle ilgili
tartışm alarda önem li katkıları vardır.
D urum D ilbilgisi de bazı sorulara cevap verm ekte zorlanm ıştır. Ö rneğin fark­
lı cüm le dizilişlerinin durum larla ilgili olarak nasıl çözüm leneceği tartışılm ıştır.
b , A li’nin bir kitabı var. c. A li bir kitaba sahip. d. Kitap A li’nindir vb.
Bu cüm lelerde aynı durum (locative, bulunm a) farklı dizilişlerle karşım ıza
çıkm aktadır. C üm lelerde hangi öğeler bulunm a durum unda sayılacaktır? Bu ve
buna benzer cüm lelerde anlam sal rollerin belirlenm esi yorum u öne çıkarm akta­
dır. D urum D ilbilgisi, özellikle C hom skynin S ta n d a rt K u ram ın a itiraz olarak
gelişm işse de üretken dilbilgisinin sonraki aşam alarında yararlanılan b ir anlayış
olm uştur. Ö zellikle Ö keler ve D eğ iştirg en ler sonrası (1980 sonrası) C hom skynin
de rollere (rol kuram ı, durum kuram ı) önem verdiği gözlenir.
100 G enel D ilbilim e G iriş ^

2 .3 A Belirli Cümle Dilbilgisi (Definite Clause Grammar)


Belirli Cüm le Dilbilgisi, 1972’de Fransa’da A lain C olm erauer (1941- )’in öncü­
lüğünde geliştirilen ve bilgisayar dilbilim i çerçevesinde ilerleyen b ir tü r m antıksal
dil işlem e m odelidir. Prolog adı verilen bu dil işlem e m odeline Philippe Roussel,
Fernando Pereira, D avid W aren gibi isim ler de daha sonra katkıda bulunm uşlardır.
D oğal dillerin bilgisayar destekli incelenm esi çalışm aları doğal dil işlem e (na­
tu ral language program m ing) adıyla bilinin Bu çalışm alar doğal dillerin kullanı­
m ında çok önem li gelişm eleri beraberinde getirm iştir. V erili b ir m etnin anında
başka b ir d ile çevrilm esi, verili b ir konuşm anın analizinin yapılm ası, seslerin ya­
zıya aktarılm ası vb. pek çok ilerlem e doğal dil işlem e çalışm aları sayesinde ger­
çekleşm ektedir (G eniş bilgi için bk. “Bilgisayar dilbilim i” bölüm ü). Bu tu r ince­
lem elerin yapılabilm esi için doğal dillerin yapılanım ı açık b ir biçim de bilgisayar
ortam ında kullanılabilir b ir program a dökülm esi gerekm ektedir. D il kullanım ıyla
ilgili b ir tü r yapay zeka oluşturulm ası için bilgisayar yazılım larına veri oluştura­
cak dilbilgisi m odelleri sunulm uştur. İşte B elirli Cüm le D ilbilgisi, dillerin yapışım
m antıksal form ülleştirm elerle ortaya koymaya çalışan b u tü r b ir m odeldir.
2.3,5. Kuruluş Dilbilgisi (Construction Grammar)
K uruluş Dilbilgisi, G eorge L akoff (1941- ) ve Paul Kay (1934 - ) gibi isim lerin
öncülüğünde 1970’lerde geliştirilen b ir çerçeve kuram dır. Özellikle üretken anlam -
bilgisi (generative sem antics) ve bilişsel anlam bügirinin (cognitive sem antics) gelişi­
miyle yaygınlaşmıştır. Aslında tek, belirli b ir kuruluş dilbilgisi yoktur. Bu çerçevede
sunulm uş pek çok dilbilgisi kuram ının üst yapısıdır Bu çerçeve anlayışa göre ortaya
atılan önem li dilbilgisi kuram larından b irisi R. Langacker’in Bilişsel D ilbilgisidir.
2.3.5.1 Bilişsel Dilbilgisi (Cognitive G ram m ar/Space Grammar)
R onald L angacker (1942- ) tarafından geliştirilen Bilişsel D ilbilgisi, 1970’le-
rin ortalarından itibaren önem li b ir alan olm aya başlar. Langacker, d ili insan zih­
n in in , anlayışının b ir parçası gibi ele alır. Üç tem el dilbilgisi yapısı üzerine yo­
ğunlaşır: anlam bilgisel yapı, sesbilim sel yapı, sem bolik yapı. Sem bolik yapı diğer
ikisini birleştiren yapıdır. Langacker (2008:14) dilbilgisinin de tabii olarak sem bo­
lik olduğunu ifade eder. Bilişsel dilbilgisinin dayandığı ilkelerden bazıları şun­
lard ır: Form el m antık b ir cüm lenin anlam ını yansıtm ak için uygun değildir. D aha
Önceki kuram lardan bazıları (örn, belirli cüm le dilbilgisi) m antıksal form ülleştir­
m elere büyük önem verirken, Langacker anlam ın gerçek değerlerden çok bireysel
deneyim lere dayandığı düşüncesiyle anlam la ilgili m antıksal form ülleştirm eleri
doğru bulm az. Langacker’in anlam la ilgili b ir diğer kabulü, b ir sözcüğün anla­
m ın ın ancak konuşurun deneyim dünyasıyla açıklanabileceğidir. Sözlüklerdeki
sıkıştırılm ış, form üle edilm iş karşılıkların anlam ı yansıtm akta yetersiz kaldığım
savunun Sözcükler gibi dilbilim sel kategorilerin de basit yapılar olm adığını, çeşidi
yapılan birleşim inden oluşan birleşik yapılar olduğunu ileri sürer.
Dilbilim Kuramları 101

Bilişsel D ilbilgisinin en önem li yaklaşım ları anlam la ilgili olanlardır. B ir ifa­


denin anlam ını yalnızca onun kavram sal içeriğiyle sınırlam az. D ikkatini biraz da
o kavram sal içeriğin nasıl yorum landığına (construal) çevirir (Langacker 2008:
55). Bu durum da ifadeyle karşılaşanın zihninde olup b itenler önem kazanır. İnsan
düşünüşünü, bilincini Ön plana alır. Bir ifadenin yorum unda belirginlik (speci­
ficity), kapsam (scope), arka plan (backround), bakış açısı (perspective), öncelik
(prom inence) gibi etkenlerin rol oynadığını ileri sürer. Bu kavram lardan belirgin­
liğe Örnek verelim . Langacker anlam ın ayrıntıları itibariyle hiyerarşik olduğunu
ifade eder. Ö rneğin hala sözcüğü akraba sözcüğünden daha belirgindir. Hcâa için
şöyle bir belirginlik şem ası yapılabilir: însan > kadın > akraba > hala vb. İşte anlam
buna benzer farklı kavram ların işe karıştığı ve sözlüklerdeki durağan yapıyla anla-
şılam ayacak kadar hareketli ve çok yönlü b ir kavram olarak ele alınır.
“Dilbilgisel sınıflarla İlgili olarak da anlamsal bir açıklama yapılabilir miT* sorusu­
na cevap aranır ve bu bakım dan tem el kategorilerin belirlenm esinde anlam sal temel­
lerin bulunduğu sonucuna varılır. Buna göre de geleneksel sınıflar yeniden d e alınır,
isim, fiil, zamir, sıfat gibi geleneksd sınıfların yetersiz kaldığı savunulun Bilişsd Dilbil­
gisi iki tü r sm ıf belirler. Bunlardan ilki v arlık (thing) sınıfıdır. G deneksel dilbilgisinin
isim, zamir, isim öbeği olarak adlandırdığı türler buraya girer. İkinci tem d sınıf ise
ilişki (relationship) sınıfıdır. Bu gruba gdeneksd dilbilgisindeki sıfat, edat, fiil, zarf
gibi sözcük türleri girer. D aha sonra ilişki türündeküerde özelliklerine göre üçe aynlır.
Daha durağan (stative) bir ilişkiyi im a eden sıfatlar ve edatlar b asit zam an dışı ilişki
(basic atemporal relation) grubuna, durum değişim lerini karşılam akla birlikte zaman
içermeyen isim-fıil ve sjfat-fiiUer karm aşık zam an d ışı ilişk i (complex atem poral re­
lation) grubuna; ancak belli b ir zam an geçişini de içeren bitm iş fiiller ve bitm iştik bil­
diren yan cümleler süreçler (processes) grubuna dâhil edilir.

2.3.6. Kategorik (Ulamsal) Dilbilgisi (Catégorial Grammar)


Y ehoshua B ar-H illel (1915-1975) tarafından terim olarak ilk kez 1964’te or­
taya atılan K ategorik D ilbilgisi anlayışının kökenleri PolonyalI m antıkçı K azim erz
A djukiew icz (1890-1963) e kadar götürülür. Joachim L am b eck (1922- ) de bu dil­
bilgisi, anlayışına katkıda bulunm uş m atem atikçilerdendir. H usserl ve Russell gibi
felsefecilerin kategori anlayışlarıyla dolaylı da olsa etki ettik leri kabul edilir.
K ategorik D ilbilgisi cebir, m atem atik ve m antık ile ilgilenen isim ler tarafın­
dan geliştirilen ve basit form ülleştirm elerle sözcük tü rle ri etrafında şekillendirilen
bir dilbilgisi yaklaşım ıdır. Sözcük tü rü n ü m erkeze alarak geliştirilen diğer anla­
yışların (Ö bek Yapı D ilbilgisi kuram ları, Sözcükse! İşlevsel D ilbilgisi, M ontague
D ilbilgisi, Bağmtısal D ilbilgisi ve Chom skyhiin bazı kuram ları) en eski ve en sade
biçim i olarak da değerlendirilir (W ilson-K eil 1999:101).
102 G enel D ilbilim e G iriş

K ategorik D ilbilgisi de dildeki kuralları form ölleştirerek verir. Ö bek Yapı D il­
bilgisi anlayışlarındaki yeniden yazım kurallarına benzer b ir kural dizgesi vardır.
Buna göre işlem cinin (functor) yerine göre iki tem el kategori (veya tip) dizilişi
vardır: A/B, A\B. B unun dışındaki dil yapısı sözlükçeye aittir:
a. K üçük çocuk bizi gördü.
Bu cüm le için şu diziliş yazılır: İ/İ, t, î, (İÖ \C )/ÎÖ
Küçük b ir sıfattır ve b ir isim den Önce gelip Öbek biçim inde yine b ir öbek oluş­
turacağı için iki isim le (î/î) gösterilir. Çocuk ve biz öğeleri isim olarak (1) işaretle­
nir. G eçişli b ir fiil olan gör- ise b ir cüm le (C) oluşturabileceği ve b ir nesne (İö ) de
alabileceği için (İÖ \C )/İÖ sem bolüyle gösterilir. G eçişsiz b ir fiil olsaydı yalnızca
İÖ \C dizilişiyle gösterilecekti. Yani h e r fiil potansiyel olarak b ir özne isteyeceğin­
den b ir isim Öbeğini b u şekilde doğal olarak alacağından ve b ir cüm le de kurabi­
leceğinden ÎÖ \C gösterim iyle sem bolleştîrilir. A ncak geçişli olduğunda nesne de
alabileceğinden b ir de b u biçim de irim öbeği alabilm e olanağı doğar. Bu da ikinci
b ir İÖ eklenm esiyle gösterilir: (ÎÖ \C )/İÖ . K ategorik D ilbilgisi dizilişlerde iki tü r
işlevsel uygulam a belirler. Buna göre 1. X /Y Y = X; 2. Y XYY —X.
Bu uygulam ayı İngilizce D exter likes Warren “D exter W arren i sever.” cüm lesi
üzerinde görelim (W ilson-K eil 1999:102):
a. D exter likes W arren
N P (S/N P)/N P N P

(S/N P)/N P

G örüldüğü üzere sem bolleştirm eler sonucunda X / Y, Y = X dizilişindeki “li­


kes W arren” kısm ı X n in karşılığı olan S\NP (cüm leUsim öbeği) ile yeniden ya­
zılm ış ve cüm le, b u dizilişten sonra en altta S (cüm le) sem bolüyle gösterilm iştir.
K ategorik D ilbilgisi h er sözcük sınıfına belli b ir değer yükler ve b u değeri
sem bollerle m atem atiksel olarak cüm le dizilişi içinde gösterm eye çalışır. Bu yö­
nüyle dilin m atem atiksel yönünü açığa çıkarm ayı am açlar. Bilgisayar dilbilim inde
kullanılan yöntem lerde K ategorik D ilbilgisinin d e kalkılan vardır.

2 3 .6 .1 . M ontague Dilbilgisi (Montague Grammar)


Ü nlü filozof R ich ard M ontague (1930-1971) tarafından anlam odaklı geliş­
tirilen b ir tü r kategorik dilbilgisi anlayışıdır. Bu dilbilgisi anlayışında b ir başka
filozof F. G ottlob Frege’n in (1848-1925) görüşlerinin de yeri olduğu görülür.
Form el m antıkçı olan R. M ontague tüm dillerin (doğal dillerle yapay olarak
oluşturulm uş diller de dâhil) anlam bilgisi ve sözdizim inin tek ve m atem atiksel
Dilbilim Kuramian 103

olarak açık b ir kuram ının olabileceğini düşünün Bu şekilde Chomskynin "Ev­


rensel tek b ir dilbilgisi vardır.” görüşüne yaklaşır. 1970 yılında yayımladığı bir
çalışm asının ism i de Evrensel Dilbilgisi (U niversal Gram m ar)’dir. Ancak onun ka­
fasındaki evrensel dilbilgisi anlayışı tam olarak dilbilim cilerin insan zihnindeki
dil edinim ve kullanım ını içeren evrensel anlayışla aynı değildir (Dowty 1979:1).
O nun am acı, olası b ütün dillerin -insan zihninde olsun olmasın, bilgisayarda oluş­
turulm uş yapay dil sistem lerinin bile- sözdizim sel ve anlambügisel özefliHerini
cebir ve m antığa dayalı b ir kuram la ortaya koym aktır.
M ontague’nin anlam la ilgili yaklaşım ı gerçeklikte yatar. Ona göre bir cümle­
nin anlam ı gerçeklikle üişkisindedir.
a. A li bizim öğretmenimizdir.
Bu cüm lenin anlam ı gerçek hayatta da Ali’nin öğretmenleri olmasıyla doğ­
rulanır. C üm lenin gerçek durum u (tru th conditions) da mantıksal sembollerle
sergilenir. Ö rneğin Peter reads a book “Peter kitap okuyor” cümlesi için şöyle bir
sem bolleştirm e kullanılır: “Peter reads a book” -» 3x(book(x) A read(p*, x)).
Yani doğal dil > m antık > m odel biçim inde b ir sıralam a kullanılır (Thater 2006).
M ontague dilbilgisi anlayışında b ir bütünün parçalarının tek tek anlamlan, bü­
tünün kategori olm asında önem taşır. K ategorik Dilbigisi anlayışındaki gibi basit
tem el kategoriler vardır: Geçişli fiiller, isim öbekleri, niteleyiciler (determiners)
vb. B unların da birer sem bolü vardır. “Eğer A ve B b îr kategoriyse A/B de bir kate­
goridir.” biçim inde genellem elerle belirli çerçeveler çizilir.
M ontague D ilbilgisi’nin b ir cüm leyi çözümleme biçimini görelim (Thater
2006’d an Türkçeye uyarlanm ıştır):
H er insan güler, C

Her insan, C/IF gülen IF

her (C/IF)/İÖ insan, 1Ö


“her” * XPXQYx(P(x) =» Q(x))
*‘insan” -> insan
“h er insan” -» XPXQVx(P(x) =$ Q (x))(insan)
= \Q V x (in san (x ) Q(x))
“h er insan güler” -» XQ V x(insan(x) =$■Q (x))(güler)
= V x(insan(x) =9- güler(x))
G örüldüğü üzere M ontague D ilbilgisi de Kategorik Dilbilgisi gibi mantıksal
104 Gene/ D ilbilim e Giriş

sem bolleştirm elerle yapı ağacı ve yeniden yazım kurallarını uygular (C~cüm le,
!ö = isim öbeği, IF=geçişsiz fiil vb.)* Sözdizim i anlayışında sözdizim sel kurallar
ve sözdizim sel İşlem ler m erkezde yer alır. Sözdizim sel işlem ler kategorilerin yeni
öbekleri nasıl oluşturacağını belirleyen görevleri içerir. Sözdizim i analizlerinde
cüm le, kategoriler ve kurallar üzerinden değerlerdirm eler yapılır.

2 3 .7 . Olasılık Dilbilgisi (Probabilîstic/Stochastic Grammar)


D ildeki olasılıklar üzerine kurulu ve daha çok doğal dil işlem ede, dile dair
yapay zekâ oluşturm ada kullanılan dilbilgisi anlayışlarını O lasılık D ilbilgisi adı al­
tın d a ele alıyoruz. A slında hepsi olasılık kavram ına dayansa da yayınlarda farklı
adlarla (probabilistic gram m ar, stochastic gram m ar, statistical gram m ar) anılan ve
bu çerçeveye uyan p ek çok dilbilgisi kuram ı vardır.
Bu dilbilgisi anlayışları ista tistik ve o lasılık çalışm alarının d ili betim lem ek
İçin kullanılm ası sonucu ortaya çıkm ış ve Özellikle 1980’lerin ortalarından itiba­
ren bilgisayar ortam ında gerçekleştirilen dil ile ilgili uygulam aların (çeviri, analiz
vb.) artm asından sonra daha da yaygınlaşm ıştır.
O lasılık D ilbilgisi, dil olgusunun olasılıkla ilgili doğasım (sesbilim sel kabul
edilebilirlik, biçim bilgisel farklılıklar, sözdizim sel biçim lenm e, anîam bîlim sel yo­
rum , toplum dilbfiim sel çeşitlilik vb.) betim lem ek için kullandır (Bod 2003:18).
O lasılık D ilbilgisi verili b ir m etin üzerinden yapdan belirler ve tem el diziliş­
ler üzerinden kuralları sıklıklarıyla (frequency) ortaya koyar. D iyelim k i elim izde
Türkçeye ait yalnızca ik i cüm lelik b ir m etin var. O lasılık D ilbilgisi bu iki cüm leden
yola çıkarak dizilişleri ve kuralları belirler:
a. Küçük kardeşim şart kalem i seçmiş.
b. Büyük kardeşim silgiyi seçmiş.
Yeniden yazım da dizilişler ve sıklıkları verilir:
C > ÎÖ FÖ (2)
FÖ > ÎÖ F (1)
FÖ > I F (1)
ÎÖ > î t (3)
ÎÖ > silgi (1)
F > seç- (2)
Toplam (10)
Dilbilim Kuramları 105

H er yapm m elim izdeki m etinde kaç kere geçtiği belirlenir ve bu dildeki olası
dizilişler ve kurallar ortaya çıkarıldıktan sonra üretim de bunlardan yola çıkarak
sayısal olarak değerlendirilir. Ö rneğin C > ÎÖ F ö dizilişi 10 diziliş içinde 2 kere
geçm iştir: 2/10. Bu oran bu dizilişin olası kullanımlarını da belirlemiş dur.
2 3 .8 . Bağımlılık Dilbilgisi kuramları (Tensiére sonrası)
Bağım lılık (dependency) kavram ına dayanan dilbilgisi anlayışlarının ilk ve
en önem li tem silcisi L ucien T esnière’d ir (bk. “Lucien Tesnière (1893-1954) ve Ba­
ğım lılık D ilbilgisi” bölüm ü). Bu bölüm de Tesnière sonrasında gelişen bağımlılık
dilbilgisi anlayışlarım değerlendireceğiz.
2.3JS.1. Bağ D ilbilgisi (Link Grammar)
D avy T em perley veD aniel Sleator tarafından 1990 sonrasında geliştirilen ve
bilgisayar dilbilim inde kullanılan bir tü r bağımlılık dilbilgisi anlayışıdır. Ancak
yalnızca öbeği yöneten öge olan başa göre belirlenen bir bağımlılık anlayışı yoktur
Sözcük çiftleri arasındaki bağım lılıklar da d e alınır, Kategorik dilbilgisi ve Öbek
yapı dilbilgisi kuram larına benzeyen yönleri olmakla birlikte bağımlılık kavramı
daha vurgulu olduğundan genellikle bağıınîılık dilbilgisi anlayışına daha yakın bir
dilbilgisi kuram ı olarak görülür.
Yon (directionality) ve m esafe (distance) iki önemli kavramıdır. 15in ile cüm­
le içindeki öğelerin kurdukları bağın yönü belirlenir. Mesafe ise arasında bağ bulu­
nan iki öge arasındaki uzaklığı içerir. İlişki sağda (+) ve solda (-) olmaya göre farklı
sem bolleştirm elerle sergilenir:
+......................S---------------+
I +------O------- +

I i I
K adın portakalı yedi

(İstek 2006: 10)

Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere kadın öğesi ye- fiiline özne bağıyla (sub­
ject link), portakal öğesi >aynı fiile nesne bağıyla (object link) bağlıdır. Yani ye- fi­
ilinin iki soldan bağlanan öğesi vardır. Kadın öğesi kendi S+ bağlayıcısı için (S+
connector/özne bağlayıcı) ve portakal öğesi de kendi 0+ bağlayıcısı (0+ connec-
tor/nesne bağlayıcı) için kendi sağlarında yer alan bir sözcüğe bağlanmaya gerek
duyarlar. C üm lenin yeniden yazımı şu şekilde olacaktır:
<isim -özne>: S-î-
<isim~nesne>: 0 +
<fill> {O-} & {S-}
106 Genel Dilbilime Giriş ~$t

M
23.8.2. Sözcük OUbitgi&î (Word Grammar)
Sözcük D ilbilgisi, R ich ard H udson (1939- ) tarafından 1980 sonrasında ge­
liştirilen b ir dilbilgisi anlayışıdır. H udson dilbilgisini sözdizim ini m erkeze ala­
rak incelese de sözdizim ini sözcüklerin birleşm esini sağlayan kurallar bütünü
olarak görür. O na göre dilbilgisi sözcüklerin bağlanışlarını ele alm alıdır. Sözcük
D ilbîlgisfnin dayandığı nokta sözcükler arasındaki bağım lılıklardır. H udson
(2005: 4-5) Sözcük Dilbİlgisİ’n i, b u bakım dan Tesnière sonrasında gelişen ba­
ğım lılık dilbilgisi geleneğine bağlar. D ilin davranış veya diğer bilgi türleriyle aynı
şekilde açıklanabileceği varsayım ına dayanan b u anlayış b ir yönüyle de b ilişsel
psik o lo ji (cognitive psychology) ve b ilişsel d ilb ilim (cognitive linguistics) ile ilgi­
lidir. İşlem lerde kavram (concept) ve kalıtım (inheritance) gibi çerçeve kavram lara
önem verilir. K avram b ir tü r özellikler derlem iyken, k alıtım insanın kavram ları
kullanarak karşılaştıkları hakkında çıkarım larda bulunm asını, önceki deneyim le­
rin i kullanm asını sağlayan b ir olgudur (H udson 2010:10-11).
Sözcük D ilbilgisi öbek yapının dilbilgisinde önem li b ir yeri olm adığım deri
sürer. Bu anlayışın Chom sky sonrasında gelişen dilbilgisi kuram larından ayrılan
en önem li kabulü öbek yapının d ilb ilgisi kuram larındaki egem enliğini reddet­
m esidir. D ilbilgisini sözcüğün etrafında şekillendirir ve dili de çeşitli ilişkileri içe­
ren bir ağ (netw ork) olarak görür (H udson 2007: 2). Bu ağın m erkezinde sözcük
yer alır. Sözdizim sel yapıların kökleri ve çekim leri belirlediği görüşünü reddeder,
bu bakım dan biçim bilgisinden bağım sız b ir sozdizim i anlayışını savunur. H udson
(2005:4 )ü n bağım lılıkları gösterm ek için kullandığı b ir diyagram üzerinden te­
m el yaklaşım larım açıklam aya çalışalım :
DifbäimKuramları 107

Bu çözüm lem e I cycled to UCL “UCUye bisikletle gittim” cümlesine aittir. Gö­
rüldüğü üzere her sözcüğün ilişki dünyası çeşitli oklarla gösterilmiştir. Cümlenin
m erkezi olan cycled (bisiklet sürm ek fiilinin geçmiş zamanla çekimlenmiş biçim i)
yüklem inin ilişkiler ağı şu şekildedir: öncelikle yüklem, / “Ben” sözcüğüyle özne
(subject) ilişkisine girm iştir, bu ilişki V ile sergilenir. Toiîgeciylekurduğu ilişki V
üe, fiilin kökü cycle ile kurulan ilişki aşağı inen düz çizgiyle, sözcüğün tüm biçim i
(cycled) aşağı inen eğik çizgiyle sergilenir. Sözcüğün anlam ilişkisiyle ilgili kavram
ride-bike “bisiklet sürm ek* yukan dik bir çizgiyle^ sözcüğün göndergesiyle ilgili
b ir başka kavram event “hareket” yukan eğik bir çizgiyle gösterilir. Sözlük Öğesi
olarak CYCLE küçük b ir üçgenli olda bağlanır, geçmişzaman çekimi (past) de aynı
okla gösterilir. M e “ben* ise cümleyi kuran kişiyi, konuşuru (speaker) karşılar ve
sem bolü ‘speaker’d ir. Now “şimdi” ise konuşma zamanım (tüne) gösterir ve ‘time*
ile yapı ağacında yer alır, işte Sözcük Dilbilgisi sıradan bir konuşurun zihninde yer
alan b ütün b ir kavram sal ağı ortaya koymayı hedefler. Bu cümlede 10 farklı ilişki
biçim i yer alır ve buradaki her öge başka bir öğeyle de ilişki kurabilmekte, bunun
sonuncunda b ir İlişki ağı ortaya çıkmaktadır. Hudsona göre dilbilgisinin görevi
b u n lan açıklam aktır.

2 .3 .8 3 . İşlem ci D ilbilgisi (Operator Grammar)


A m erikan yapısalcılığıyla ilgili bölümde de üzerinde durduğumuz bir isim
olan Z ellig H arris’in (1909-1992), 1970 sonrasında geliştirdiği bir dilbilgisi anla­
yışı olan işlem ci dilbilgisi dilin bilgiyi nasıl taşıdığına odaklanan matematiksel b ir
dil kuram ıdır.
işlem ci dilbilgisinin dayan aklan şunlardır
a. Bazı sözcüklerin b ir ifadeyi meydana getirirken başka sözcüklere İhtiyaç
duym ası (bağım lılık -dependency),
b. Belirli sözcüklerin bir araya gelerek bir ifade oluşturmaya daha eğilim li
ve birbirlerine daha yakın olması (uygunluk-likdihood),
c. Sıklıkla birlikte kullanılan öğelerin bazen bir bölümünün kısaltılm ası
veya bazen bütünüyle bir öğenin düşürülmesi (kısaltma-reduction).
Buna göre dilde belli işlemciler (operators) bir ifadeyi meydana getirmek için
belli üyelere (argum ents) ihtiyaç duyar. “Alt kitabî okudu.”cümlesinde okudu b ir
işlem cidir. A li ve kitabı öğeleri bu işlememin üyeleridir. Burada sözcüklerin türleri
önem kazanm aktadır. Ö rneğin adlar başka bir sözcüğün varlığına gerek duym az­
lar, tek başlarına üye olm adan de yer edimden Alis kitap, torba, kavun vb... Ancak
bazı sözcükler başka b ir ada ihtiyaç duyarlan İa (İşlemd-ad) sınıfı sözcükler, Örn.
gel-, A li gelir. Bazı sözcükler iki ada ihtiyaç duyarlar: İaa sınıfı sözcükler, örn. sev-,
108 G ene! D ilbilim e G iriş

A li beni sever. Bazı sözcükler iki işlem ciye ihtiyaç duyar: îii sm ift sözcükler, örn.
ama., AU geldi am a Veli gelmedi, vb. Bu tü r bağım lılıklar evrensel niteliktedir ve h er
dilde bulunur. U ygunluk kavram ıysa bağdaşıklık kavram ına yakındır. “A li cam sil­
di” cüm lesindeki öğeler “A li bulut sildi” cüm lesindeki öğelere göre - birlikte kulla­
nılm a bakım ından- birbirlerine daha yakındır. K ısaltm a işlem i ise dildeki öğelerin
yalanlık dereceleriyle ilgilidir: “Sahanda pişirilm iş yum urtayı severim” cüm lesin­
deki nesne “sahanda yum urta” biçim inde kısaltılabilir. Aynı şekilde “Kum aştan
yapılm ış pantolonları sever.” cüm lesinde de nesne öğesinin sıfatında kısaltm a uy­
gulam ası yapılabilir. Bu düşürülen öğeler sonrasında kalan öğelerin birbirlerine
uygun olm asıyla gerçekleşebilir.

2.3.9. İşlevd Dilbilgisi kuram ları (Prag sonrası)


Saussure sonrası dil incelem elerinde işlev (function) kavram ına dayanan pek
çok anlayış vardır. B unların ilki önceki bölüm lerde üzerinde durduğum uz P rag
O kuludur. Bu okuldan sonra işlev kavram ına farklı yaklaşan dilbilgisi anlayışları
ortaya çıkm ıştır. Bu bölüm de Prag O kulu sonrasm da gelişen ışlevci dilbilgisi m o­
dellerini ele alacağız.

23 .9 .1 . Dizgeci İşlevsel Dilbilgisi (Systemic Functional Grammar)


Dizgeci İşlevsel Dilbilgisi kuram ı M ichael A lexander K irkw ood H alliday
(1925 - ) tarafından 1960 sonrasm da geliştirilse de, kökleri M alinovski ve Firth
gibi Londra Okulu ve İngiliz dilbilim geleneğinin kurucularına kadar götürülür
(Teich 1999:1). J. R. F irth ln öğrencisi olan M. A. K. H alliday dizge (system ) kav­
ramını hocasından alarak dili işlevsel bir dizge olarak inceledi.
Dizgeci İşlevsel Dilbilgisi kuram ının dayandığı noktalardan söz ederken ge­
nellikle şunlar vurgulanır:
a. Dil kullanımı işlevseldir;
b. Dilin İşlevi anlamlar üretm ektir;
c. Bu anlamlar sosyal ve kültürel bağlamlardan etkilenir;
d. Dili kullanma süreci, seçerek anlam üretmeye dayanan göstergebilimsel
bir süreçtir (Eggins 2004: 3).
Dil içinde bulunduğu sosyal ve kültürel bağlama göre incelenmesi gereken,
anlam üretm e işlevini yerine getiren bir olgu olarak ele alınır. Dil anlam ve işlev
temelli ele alınır. Bu bakım dan biçimsel ve sözdizirasel kuramlardan ayrılır.
M. A. K. Halliday, dilin m im arisini şu şekilde tablolaştırır (Halliday-Matthi-
essen 2004: 20):
DïîbîBm Kurumlan 109

Boyut İlke D üzen


1 Yapı (sentagm atik D izim Ö bek~sözcük~biçim birim
düzen)
2 Dizge (paradigm atik A yrm tılandırm a D ilbflgisi—sözlük (sözlüksek dilbil­
düzen) gisi)
3 K atm anlaşm a G erçekleştirm e A nlam bilgisi—sözlüksel
dilbilgisi-sesbilim -sesbilgisi
4 örneklem e Ö rneklem e PotansiyeI~alt potansiyel-örnek
5 Ü st işlev Ü st işlev D üşünsel
(m anüksal~deneyim sel)~kişiler
arası-m etinsel
Şim di b u tablodan yola çıkarak b u dilbilgisi anlayışının yaklaşım ım ana bat­
larıyla görelim .
H alliday dili çok boyutlu b ir olgu olarak ele alır. Bu boyutlardan ilki yapı
(structure)dır. H er boyutun da ilkesi vardır. Yapı, dil öğeleri arasındaki diziliş il­
kesiyle ilgili b ir kavram dır. D ilin bu boyutu için sözdizim sel boyut da diyebiliriz.
A ncak buradaki dizim , dil öğelerinin dizilişiyle ortaya çıkan yapılan içermektedir.
Yani yapı kavram ı "Ne n e ile beraber dilde kullanılm aktadır?” sorusuyla ilgilidir.
H alliday b u boyutu parça-bütön ilişkisiyle açıklar. Ö rneğin b ir sözcük pek çok
harften m eydana gelir, cüm le pek çok sözcükten... İşte iç içe geçmiş ilişkiler, par­
çalar b ir bütünü hiyerarşik olarak oluşturur.
İkinci boyut olan dizge (system ) ise “Ne neyin yerine geçebilir?” sorusuyla
ilgilidir- D ildeki a lte rn a tifle r b ü tü n ü dizgeyi oluşturur. Ö rneğin Türkçe zaman
çekim inde yer alan biçim birim ler (-D I, -m lş vb..) birbirinin alternatifi olabilir.
K onuşur ifade etm ek istediği neyse ona göre bu biçim birim lerden birini seçer. İşte
dilde konuşurun düşündüklerini ayrıntılı aktarm ak isterken seçim de bulunması
dilin dizge boyutuyla ilgilidir: K onuşur b unu sözlük ve dilbilgisi yoluyla yapar.
Sözlük ve dilbilgisi birbirinden farklı katm anlarda değil, aynı katm anda yer alır.
H alliday b u n a so zlü k sél-d ilb ilg isi (lexicogram m ar) adını verir. H allidaya göre
dizge öğenin tü rü n ü içerir. Ö rneğin Türkçede {-DI} b ir tü r zam an biçîmbirirmdir.
{+DAn} bir tü r durum biçim birim idir. Dizge dildeki “X, Y’n in türüdür.” biçimin­
deki kategorileştirm elerin boyutudur (H alliday-M atthiessen 2004:22).
K atm anlaşm a (stratification) dilin farklı düzeylerden oluşmasıyla ilgili bir
boyuttur. G eleneksel dilbilgisi kitaplarında bile bu katm anların sesbilgisi, biçim-
bilgisi, sözdizim i gibi adlarla verildiğini ifade eden Halliday, farklı b ir katman sı­
110 G enel D ilbilim e G iriş ir t

ralam ası önerir. Sözdizim i ve biçim bilgisim sözlüksel-dilbilgîsi (lexicogram m ar)


adıyla birlikte ele alır. D iğer katm anlar anlam bilgisi {sem antics), sesbilim (phono­
logy) ve sesbilgisi (phonetics)’tir. H alliday-M atthiessen (2004:25). b u katm anları
içerik (content) ve ifade (expression) ile ilişkilendirerek İç içe geçmiş halkalar gibi
sergiler. Buradaki içerik ve ifade, d il incelem eleri tarihindeki tartışm aların tem e­
linde yatan anlam ~biçim ikiliğinin farklı b ir görünüm ü gibi değerlendirilebilir:

ö rn ek lem e (instantiation) d il ve d ilin kullanım potansiyeliyle ilgilidir. Dil


b îr dizgedir ve bu dizgenin olası üretim leri örneklem e boyutuyla ilgilidir. D il kul­
lanıcısı m etinler (text) üretir. D il b ir dizgedir ancak tüm olası m etinleri içerm ez.
K arşılaştığım ız b ir m etin pek çok örneği (intances) içerir. Yani b îr m etin dilin b ir
dizge olarak örneklendirilm esidir.
Ü st işlev (m etafunction) dilin işlevleriyle ilgili boyutudur. H alliday dilin asıl
işlevinin insan deneyim ini çözüm lem ek yorum lam ak olduğunu savunur. İnsanın
deneyim ine dayanan, dünyayı algılam a, kategorilere ayırm a gibi işlem ler düşünsel
(ideational) işlev olarak ele alınır k i b u deneyim sel (experiental) ve m antıksal (logi­
cal) iki öğeden oluşur. Bu işlev insanın daha felsefi ve yorum layıcı yönünü karşılar.
İkinci İşlev tü rü kişiler arası (interpersonal) işlevdir. Bu daha interaktif, dilin sosyal
kullanım boyutuyla ilgilidir. M etlnsel işlev ise insanın dille söylem oluşturabilm e
yönüne gönderim de bulunur: ö n cek i iki işlev için de geçerli olan m etin oluşturm a.

2 3 .9 .2 . İşlevsel Dilbilgisi (İşlevse! Söylem Dilbilgisi) (Functional Grammar/


Functional Discourse Grammar)
H ollandall dilbilim ci Sim on C ornells D ik (1940-1995) tarafından 1970’lerin
sonunda geliştirilen b ir dilbilgisi yaklaşım ı olan İşlevsel D ilbilgisine daha sonra
Kees H engeveid, L achlan M ackenzie gibi araştırm acılar katkıda bulunm uştur.
DiM'm Kuramları 111

İşlevsel D ilbilgisi dil öğesinin iletişimdeki işlevini esas alın İletişim ortam ı­
n ı da göz önünde bulundurm ası bu dilbilgisi anlayışının pragmatik etkenleri de
dikkate alm ası sonucunu doğurur. Dik (1997: 3) dildeki işlev odaklı yaklaşımla­
rın kökenlerini yapısalcı yaklaşım lar kadar eskiye götürün Sapîr-Pike (tagmemics
kuram ı)-H ym es-Firth-H alİiday-A ustin-Searle biçiminde yedi isimden oluşan
b ir gelişim çizgisi çizer k i son iki isim olan J. Austin ve J. Searîe, “sözedimlerT ola­
rak bilinen ve 1960 sonrasında dilin pragmatık etkenlerle yorumlanmasında çığır
açan b ir alanın kurucularıdır. İletişim ortamı» pragmatik gibi etkenler olunca dil
kullanım ının sosyolojik ve psikolojik yönleri de kuranım ilgi alanına girer. H en-
geveld-M ackenzie (2008: î) başlangıç olarak konuşurun niyetini (the speaker’s
intention) görür.17 K onuşurun niyeti gibi bir etken, o niyeti doğuran ve etkileyen
pek çok sosyolojik ve psikolojik olgunun da hesaba katılmasını gerektirir.
Şim di kuram ın tem el yaklaşımlarından bazılarını görelim. Dik (1997:25) k u ­
ram ının kategorilere değil» işleve (veya işlevsel ilişkilere) dayandığını ifade eder ve
Türkçede şu şekilde karşılayabileceğimiz bir Örnekle kategori ve işlev ayrımı yapar:
a. Yaşlı adam b ir isim öbeğidir.
b. Yaşlı adam bir öznedir.
Buna göre (a) kategorik b ir ifadedir. Çünkü bu ifade yaşlı adam öğesinin ken­
di özelliğiyle ilgilidir. O nu içinde bulunduğu yapıdan soyutlayan bir ifadedir. Bu
nedenle isim Öbeği gibi b ir kategori ilişkisel olmayan (non-relational) kavramlar­
dandır, A ncak (b) ifadesi yaşlı adamın başka bir öğeyle olan ilişkisine göndermede
bulunur. Ö rneğin “ Yaşlı adam kaçtı” gibi bir cümlede özne işlevinde olduğunu
ifade etm ek dem ektir, (b) ifadesi öğenin içinde bulunduğu yapıda yer alan ö teki
öğelerle o lan ilişk isin i ortaya koyar. İşlevsel Dilbilgisi (b) ifadesinde karşılığını
bulan ilişkileri önem seyen b ir dilbilgisi kuramıdır ve üç farklı düzeyde işlevsel
ilişk i belirler:
1. A nlam bilgisel işlevler (Semantic functions): Söylemlerde eyleyici, amaç,
hedef, alıcı gibi rolleri belirleyen işlevlerdir.
2. Sözdizimsel işlevler (Syntactic functions): Özne (subject) ve nesne (ob-
* ject) gibi sözdizim sel bakış açılarını belirleyen işlevlerdir.
3. Pragm atik işlevler (Pragmatic functions): Etkilenen, konu, odak gibi
öğelerin daha geniş iletişim ortamlarındaki bilgi durumlarım belirleyen
işlevlerdir (D ik 1997:26).

17 Hengeveld-Mackenzie (2008:27), kendi kuramlarını hem biçUadhem de işîevci anlayışlar arasında


görürler. İşlevsel Söylem Dilbilgisi (Functional Discourse Grammar) adını verdikleri kuramlarının bu
anlamda ikili bir pozisyona sahip olduğunu ifade ederek S. Dikin dilbügisi anlayışından bazı yönle­
riyle ayrılırlar.
112 Genel Dilbilime Giriş ik -

İşlevsel D ilbilgisi bir sözcenin18 (utterance) pragm atik, sem antik, m orfo-
sentaktik ve fonolojik olmak üzere d ö rt farklı görünüşü ve kavram sal, dilbilgisel,
baglam sal ve çıktıya dayalı olm ak üzere d ö rt farklı öğesi olduğunu varsayar. D il­
b ilgisel öge d e d ö rt düzeyden oluşun a. K işiler arası düzey, (pragm atik düzey); b.
A ıılatım sal düzey (sem antik düzey); c. M orfosentaktik düzey (sözdizim i ve biçim -
bilgisel düzey); d. Sesbilimse! düzey.
İşlevsel D ilbilgisinin b ir sözce çözüm lem esine örnek verelim :
c. Ben kitabı almadım. O, m asanın üzerinde duruyor.
Bu sözce kişiler arası (interpersonal) düzeye aittir ve ik i söylem edim inden
(discourse act) oluşm aktadır. B irinci söylem edim i “Ben kitabı alm adım “ cüm lesi­
dir. Bu söylem edim i şu öğelerden oluşur:
i. B ir bildirm e edim i gücü
İL Bir konuşm acı (Ben île belirtilm iş)
iii. Bir dinleyici
iv. Bir iletişim öğesi kİ şu öğelerden oluşuyor: a. G önderim se! öge (Ben ile); b.
Yükleyici Öge (Sözcede yeni bilgiyi taşım a yani odak (focus) işlevine sahip alm a-
füli ile); c. G önderim sel öge (Sözcede sözü edilen Öge olm a, yani konu (topic)
İşlevine sahip kitabı ile).
îkinci söylem edim i “O, orada d u r u y o r cüm lesidir. Şu öğelerden oluşur:
i Bir bildirm e edim i gücü
ii. Bir konuşm acı
iü. Bir dinleyici
iv. Bir iletişim öğesi ki şu Öğelerden oluşuyor: a. G önderim sel öge (Konu işle­
vindeki O ile); b. Yükleyici Öge (O dak işlevindeki orada ile).

2 3 .9 3 . Sözcükse! İşlevsel Dilbilgisi (Lexical Functional Grammar)


Sözcükse! İşlevsel D ilbilgisi (SİD), Joan Bre sn an (1945- ) ve R o b ert K aplan
(1946- ) tarafından 1970’lerin sonunda geliştirilen b ir tü r öbek yapı dilbilgisi an­
layışıdır. A ncak Chomsky n in öbek yapı anlayışındaki “dönüşüm , derin yapı ve
birincil yapı ’ gibi kavram lara yer verm ez (Bresnan 2000: vii). K uranım en önem li
ayırıcı özelliklerin biri “dönüşüm sel olm am ası (n o n tran sfo rm atio n al), sözcük-

18 Sözce dilbilimde farklı şekillerde t arşım) anmış, tam bir tanımını bulmanın oldukça zor olduğu kav­
ramlardandır, Bir konuşurun veya yazarın, kısacası iletişim öğelerinden vericinin iletişim için ürettiği
metindir. Kardeşimizden su isterken “Bana su getirsem” dediğtmzde bir sözce üretmiş oluruz. Ayxu
şekilde yazdığımız bîr paragraf da sözce olabilir, bir şiir de. Sözce, geleneksel dilbilgisindeki sözcük,
öbek, cümle gibi kategorilerle sınırlandırıl sınayacak bir kavramdır.
Dilbilim Kuramları 113

sel ve işlevsel o lm a sıd ır (Dalrym ple 2001:3). Bu kuramda derin yapı-yüzey yapı
aynım olm adığı gibi, tek b ir üye yapı düzeyi vardır ve buna k-yapı (kurucu yapışı­
cı structure) denir (Faik 2001:9-10).
Cümle

Özne Fiil Öbeği

Nesne Fiil
A li defteri aldı gibi bir cümle için Chomsky geleneği kabaca yukarıdaki gibi
b ir tablo çizer. SÎD bü tü r bir gösterimi yeterli bulmaz. Çünkü bu gösterim yal­
nızca k~yapı gösterim idir. Oysa SÎD kurucuların orada bir işlev yerine getirdik­
lerini, yalnızca kurucuların sıralandığı bir gösterimin doğru olmadığını savunur.
Buna göre Öğelerin işlevlerini gösteren bir de i-yapı (işlev yapısı-function struc­
ture) gösterim i olm alıdır. Özellik değer matrisi (attribute-value matrix) de denen
i-yapı gösterim i 1970 sonrasında geliştirilen başka kuramlarda da kullanılm aya
başlam ıştır. î-yapı gösterim inde çekimsel özellikler (zaman (tense), kişi (pers-
person), sayı (nırm -num ber), durum (case), cinsiyet (gend-gender)3> olum suzluk
(neg-negation), sözlükse) biçim (pred), tümleç (comp-complement) gibi özellik
ve işlevlere yer verilir. Bunlardan ilk üçü özellik bildirirken, son ikisi işlev bildirir.
K uram ın gösterim biçim ini (Faik2001: İ3-14)Ha yer alan bir örnekte görelim :
The dinosaur doesn't think that the hamster will give a book to the mouse. “D i­
nozor ham sterin fareye bir kitap vereceğini düşünmez”.
1) k-yapı (c-structure) gösterim i
IP
DP I
D NP I
the dinosaur doesn’t V
think Ç IP
that
114 G enel D ilbilim e Giriş

2) i-yapı (f-structure) gösterim i


r DEF A
SUBJ PRED ■dinosaur*

TENSE PRES
NEG
PRED *think(sU B J, COM P)'

SUBJ DEF +
PRED ‘ham ster’

TENSE FUTURE
PRED 'give (SUBJ, OBJ, OBLGoaI OBj)'
COMP
OBJ ~ DEF
PRED ‘book*

-j
OBLGoaI ' PCASE OBLq^

DEF +
OBJ
PRED ‘mause*
V V. JJ
2.3.9.4. Rol ve Gönderim D ilbilgisi (Role a n d R eference Grammar)
Rol ve G önderim D ilbilgisi, R o b ert V an V alin, Jr (1952- ) ve W illiam Foley
tarafından 1980 sonrasında geliştirilen bir dilbilgisi anlayışıdır. D ili iletişim sel sos­
yal bir dizge olarak ele alır. Tek k atm an lı (m onostratal) b ir kuram dır. Sözdizim sel
düzeyde yalnızca cüm lenin görünürdeki biçim inden yola çıkar. Bu bakım dan yü­
zey yapı yanında bir de derin yapı kurgulayan Chom sky geleneğinden farklılaşır.
Bu kuram , kendinden önceki öbek yapı anlayışlarını (Aşamalı X sözdizim i vb.)
evrensel olm am aları nedeniyle reddeder. K uram ı farklı kılan özelliklerden biri,
bundan önceki kuram ların tem el aldığı İngilizceyi arka plana iterek, fark lı d illere
yönelm esidir. Yani b ir dilbilgisi kuram ının İngilizce dışındaki dillere göre gelişti­
rilm esinin nasıl sonuçlanacağına dair de iyi b ir örnektir. Lakota, Tagalog gibi yerli
dilleri kuram ı örneklendirirken kullanılan dillerdendir.
Van Valin (2005: 641), Rol ve G önderim D ilbilgisinin organizasyonunu şu
tabloyla sunar:
Dilbilim Kuramlan 115

Çözüm leyici SÖZ DÎZÎMSEL SUNUM

çs>
Bağlayıcı Yapısal
►u
algoritm a şemalar

&

Sözlükçe a n l a m b îl g îs e l su n u m

K uram sözdizim ini otonom b ir yapı olarak görmez. SÖzdizimi, anlambilgisi


ve pragm atiği birleştiren b ir m odel sunar. Cümleyi çözümlerken yeni kavramlar
ileri sürer. M erkeze yüklem i alarak yapılan b ir çözümleme biçimi vardır. Kuramın
dikkat çeken iki kavram ı Öz (nucleus) ve çekirdektir (core). Öz görünüş, olum­
suzluk gibi kategorileri içerirken çekirdek yönlediridler, kiplik, olumsuzluk vb.
kategorileri içerir.
Bu kuram a göre yapılm ış İngilizce b ir cüm le çözümlemesine örnek verelim:

SENTENCE

CLAUSE
LDP
CORE < ----- PERIPHERY
PrCS
NP NUC PP
1
PRED
ADV NP V PP
I ! 1 i
Yesterday, W hat did John give to Mary in the library?
I
NUCLEUS
i
CORE
i
TNS - ->■ CLAUSE
I
IF CLAUSE
I
SENTENCE
(Van Valin 2005: 642)
116 Gene! D ilbilim e G iriş

23*9.5. Danimarka İşlevsel Dilbilgisi (Danish Functional Grammar) '


D anirraaka D ilbilim Okulu’na yak an d a değinm iştik. G losem atik olarak da
anılan kuram lanyla öne çıkan D anim arka geleneğinin sonraki önem li katkısı iş­
levsel dilbilgisine olm uştur. G losem atik kuram ında da işleve dönem in yapısalcı
anlayışlarına göre daha çok vurgu yapılm ıştır. A ncak D anim arka geleneğinin ya­
pısalcılıktan işlevsele! yaklaşım a geçişi 1990’la n n sonunda olm uştur. Langacker’in
Bilişsel D ilbilgisi ve D ik in İşlevsel D ilbilgisi anlayışlarından etkilenen P eter H ar­
d e r (1950- ) ve M ichael Fortescue (1946- ) gibi isim lerin öncülüğünde D anim ar­
ka İşlevsel D ilbilgisi olarak bilinen b ir yaklaşım geliştirilm iştir. E. Engberg- Peder­
sen, L. H eltoft, L. Falster Jakobsen gibi isim ler kuram ın diğer tem silcileridir.
D anim arka İşlevsel D ilbilgisi, b ir anlam da Saussurenin ikili düzlem anlayı­
şına dönüştür. Buna göre, dil karm aşık b ir olgudur ve h er öğesi içerik (content)
ve ifade (expression) biçim inde iki düzlem den oluşur (Engberg-Pedersen-Fortes-
cue-H arder vd. 1996: vii). Bazı anlayışlardaki farklı düzeylerden, b ir düzeyin Öteki
düzeyin üzerinde yer alm asından yana değildirler. D ilde tem el İki düzlem düz bir
çizgi gibi yan yana, hiyerarşik b ir üstünlük olm aksızın bulunur. Bu ayrım ın dil
tarihindeki anlam -biçim ikiliğini yansıttığını görebiliriz. îçerik ve ifade arasında­
ki bağm da gösterge (sign) ile kurulduğunu “$aussure”cü b ir yaklaşım la yeniden
vurgularlar.
Sözce K üçük kardeşim dün geldi
ifa d e Sıfat > isim Z am an b elirteci G eçişsiz fiil / zam an eki
iç e rik K onu (topic) Z am an dilim i: d ü n Yüklem: gelm ek / zam an:
geçm iş /
B ildirm e sözedim i
Tabloda da görüldüğü üzere biçim ve anlam boyudan ayrı ayrı çözüm lenir ve
içerik düzlem indeki öğeler işlevlerine göre ayrm ülanchrılır.

2 3 .1 0 . Ağaç Blrleşîmlî Dilbilgisi (Tree Adjoining Grammar}


H indistan doğum lu A m erikalı bilgisayar bilim ci A ravind JoshI (1929- ) tara­
fından 1970Terin başında Chomsky’n in Ö bek Yapı D ilbilgisi anlayışına karşı geliş­
tirilen üretken dilbilgisi m odellerinden b iri de Ağaç Birleşim li D ilbilgisidir. Tam
b ir dilbilim sel kuram değil, m atem atiksel biçim ciliğ in (m athem atical form alism )
sunduğu m odellerden biridir. A ncak dilbilim sel kuram lardan da yararlanm ıştır.
Bu yönüyle dilbilim ve m atem atiğin b ir arada yer aldığı yaklaşım lardan b iri olarak
görülebilir. Bilgisayar tem elli “doğal dil işleme” (natural language pragram m ing)
çalışm alarının ürünlerindendir.
Dilbilim Kuramları 117

Ö bek Yapı Dilbilgisi anlayışlarındaki yeniden yazım kurallarını kullanm az.


Chom sky nin kuram ında yer alan yeniden yazım kuralları çizgisel b ir şekilde ve­
rilir:
X —» Y+Z
A ncak A ğaç Birleşimi! Dilbilgisi, bu tur bir sem bolleştirm e kullanm az.
İşlem lere ik i tü r ağaç çizimiyle başlar: Birincil ağaçlar (initial trees-’O;’), yar­
dım cı ağaçlar (auxiliary trees-ß").
Vij ay-Shanker-Joshi (1991)’deki Örneklerden yola çıkarak tem el yaklaşım ları
şu şekilde Özetliyoruz.

t
3. Birleşimi! ağaç:

B irincil ağaç, cümle (S) içindeki temel ilişkileri göstermektedir. İçerideki d ü ­


ğüm (node) Öğesi X sembolüyle sergilenir. Birincil ağaç, basit cüm lelerdeki tem el
öbek öğelerini içerir. Çoğunlukla yüklem odaklı bir çizimdir. Yardımcı ağaçta ise
118 G eneI D ilbilim e Giriş

kök (root) ve ayak (foot) düğüm leri aym semboHe (X) işaretlenir. Bu ağaç çizim i
eksiltîli yapıları içerir. Yani ana cüm le içinde yer alan ancak ana cüm le çizim in -
den soyutlanm ış yapıların gösterim i söz konusudur. K uram ın iki işlem i vardır:
Birleşim (adjunction), yardım cı ağacın b irincil ağaçtaki b ir düğüm e eklenm esi
işlem idir. B irleşindi ağaç örneğinde b u sergilenm iştir. Birleşim yanında yapılan
İkinci İşlem, değiştirim dir (substitution). D eğiştirim de de kök düğüm başka bir
düğüm le birleşir. Birleşim ve değiştirim , türetm e (derivation) için kullanılan iki
tem el işlem dir. Bu işlem ler sonucunda türem iş ağaçlar (derived treees) ortaya çı­
kar. Türem iş ağaçlarda öğeler söriükseîleştirüerek sum dur. îsim , fiil, sıfat oluşları­
na göre çizim lerde yer alırlar.
Birleştirm e ve değiştirm e işlem leriyle ilgili olarak Joshi (1997: 73)’ten alm an
X has loved X “X, X I sevdi" gibi İngilizce b ir cüm le örneğini görelim :
1- Birleştirm e m odeli ve örnek cüm lede gösterim i:
DiîbiUm Kuramlan 119

2- D eğiştirm e m odeli ve örnek cüm lede gösterimi:

Yapılan işlemler» ilk olarak parçaların sergilenmesi ve daha sonra bu parçala­


rın b ir araya getirilerek bütünün oluşturulm ası gibi görülebilir. Tablonun ilk ku-
tucuğunda birleştirm e ve değiştirm e işlem lerinin nasıl gerçekleştirildiği oklarla
sergilenm iştir.

2.4. DîîhiEimden Doğan Alanlar

2.4.1. Gösterçjefoiiİm (Semiotic} ve Kuramları


G östergebilim in tem el kavram ı olan gösterge ile ilgili pek. çok araştırmacı yo­
rum yapmıştır, işaretlerin yorum lanm asından doğan göstergebiîim bugün insan
Zihninde b ir tasarım oluşturan her şeyi inceleyen» dilbilimi de aşan çok geniş bir alan
durum una gelmiştir. Saussure yalnızca dil göstergesiyle ilgilenmiştir ancak ondan
sonra her şeyin b ir gösterge olabileceği kabul görmüş» alanın sınırlan genişlemiştir.
M im ariden sinemaya hem en h er alanda göstergebiîim çalışması yapmak mümkün­
dür. Reklamlarda bize sunulanların “aslında ne demek istediği” tabelalardaki çizici­
lerin “ne anlam a geldiği”, film lerde başrol oyuncusunun “saç şeklinin neden öyle ol­
duğu”, kısacası dünyanın nasıl okunm ası gerektiği göstergebilimin konusu olmuştur.
120 G enel D ilbilim e Giriş "Âr

G österge kavram ının kökleri hastalık b elirtilerinin yorum lanm ası nedeniyle
sağlık alanında aran ır (Sebeok 2001: 4-5). H ip o k rat (M .Ö. 460-377), B ergam alI
G alen {M. S. 139-199) tıp çerçevesinde açıklam alar yaparlar. G österge kavram ının
felsefe alanındaki açıklam aları Stoa O kulu ve A risto (M. Ö. 384-322) dönem ine
kadar gider. D aha sonra A ziz A gustİn (M.S. 354-430), John Locke (1632-1704)
gibi isim lerin kavram la İlgili felsefe tem elli açıklam aları görülür (Sebeok 2001: 4).
G östergebilim bugün en çok çalışılan alanlardan biridir. Edebi gostergebilim ,
edebî eleştiri, anlatı çözüm lem esi, üslup bilim (stilistik), felsefe gibi pek çok alan
göstergebilim in uygulam a alanı olm uştur. Edim bilim (sözedim leri) ve sözceleme
gibi yeni çalışm a alanlarına kaynaklık etm iştir. Çok zengin b ir literatüre sahip
olan göstergebilim in kuruluşu ve gelişm esinde özellikle A vrupa (özellikle Fransa)
düşünce adam larının payı büyük olm uştur. A. Julien G reim as ile birlikte 1960
sonrasında dilbilim den bağım sız, kendi kendine yeten b ir bilim dalı olduğu kabul
edilir.
DilbilimKuramları 121

Göstergebfflm Karamaları

'i l k isim ler SSCB ve Rusya’da


Avrupa: Saussure (1857-1913)') 1- R usbiçim rileri:
A m erik a:Pierce (1839-1914), Vladimir Propp (1895-1970)
Roman Jacobson (1896-1982)
Osip Brik (1888-1945)
Boris Eyhenbaum (1886*1959)
V iktor Şklovski (1893*1984)
A m erik a’d a Y uri Tinyanov (1894*1943)
-Charles W illiam M orris (1901 B oris Tom aşevski (1890*1957)
1979) V iktor Vinogradov (1895-1969)
2- A lbert Sebeok (1920-2001) 2- M ihail M ihailoviç Bahtin (1895-1975)
3- M ichael Riffaterre (1924-2006) 3- Yuri Mihailoviç Lotom (1922*1993)/
JFartu Okulu^-—
4- Yapı b o zu cu eleştiri akım u
Paul d e M an (1919-1983) îada_
Geoffrey H artm an (1929- ) 1- Prag Okulundan
J, Hillis M üler (1928- ) Jan Mukarovsky (1891-1975)
İd Bloom (1930- ) 2- Kopeahag Okulundan
Louis Hjelmdev (1899-1965)
3- £
Fransa’da
t^Emile Benveniste (1902-1976)'
2- Cloude Lévi-Strauss (1908-2009jl
a. Ernst Cassirer (1874-1945)
3- Roland Bardies (1915-1980) b. Leo Spitzer (1887-1960)
4- Parîs Göstergebüîm Okulu
c. Erich Auerbach (1892-1957)
Algirdas Juiien Greîmas (1917-^992))
Jean-Cîaude C oquet (1928- )
Michel Arrivé (1936- )
Joseph Courtes (1936- )
Éric Landowski (1942- )
5- Bildirişim göstergebilimi
Georges M ounin (1910-1993)
Luis Preto (1926-1996)
Jeanne M artinet (1920- )
6- Julia Kristeva (1941- ): Metinlerarasibk
7- Tzvetan Todorov (1939- )
8- G érard Genette (1930- ): AnlabbflimJ
tinlerarasi ilişkiler
9- L uden G oldm an (1913-1970)
10- Pauî Ricæur (1913-2005): Yoruntfoilim
1-Jacques Derrida (1930-2004)0apibozmi
122 G enel D ilbilim e G iriş

Çağdaş göstergebilîm in kurucuları olarak ise Saussure ve Pierce (“Pörs” oku-


" nur) gösterilir (Rifat 2005: 116). Saussure’n in gösterge anlayışım daha önce gör­
m üştük. C. S. Pierce gösterge kavram ına getirdiği açıklam alarla b u alanın başlan­
gıçtaki iki tem el ism inden b iri olm uştur.

2.4. 1.1. Charles Sanders Peirce (1839-1914)


Avrupa’d a göstergebilîm in kurucusu olarak Saussure gösterilir. A ncak C. S.
Pierce Amerika’d a yaptığı çalışm alarla göstergebilîm in tem ellerinin atılm asında
çok büyük pay sahibi olm uştur. M atem atik, m antık, felsefe gibi alanlarla ilgilenen
Pierce özellikle gösterge sınıflam ası ve gösterge türleriyle ilgili yorum ları bakım ın­
dan önem li b ir isim dir.
Saussure’n in gösterge anlayışı gösteren-gösterilen biçim inde ik ilid ir (dyadic).
Pierce’nin gösterge açıklam ası ü çlü d ü r (triadic). O nun gösterge anlayışı üç öge-
li basam aklar biçim indedir. K avram ın açıklam asıyla ilgili ü n lü üçlüsü gösterge
(representam en)-nesne (object)-yorurolayan (interprétant)19 biçim indedir:

y o ru m la y a n
(interprétant)

gösterge nesne (object)


(representam en)

P iercenin böyle b ir çizim i yoktur ancak anlam bilim


bölüm ünde üzerinde duracağım ız O gden-Richards üçge­
nine Pierce’n in kavram ları yerleştirildiğinde b u tablo or­
taya çıkar (Erkm an A kerson 2005: 111-112). Bu üçgende
gösterge (veya biçim =representam en) “başka b ir şeyin
yerini tutan” öğeler için kullandır, Saussure’n in gösteren
kavram ına benzer ancak Pierce’n in göstereni gösterileni
de içerdiği için yalnızca som ut öğeleri kapsam az, soyut b ir
içeriğe de sahiptir. Y orum layalı (interprétant) bölüm ü ise
Charles Sanders Peirce
göstergeyi (representam en) zihinde oluşturm a aşam asıdır.
(1 8 3 9 -1 9 1 4 )
A slında yorum lam a d a göstergenin işaret ettiği kavram ın
yorum layanın bakışınca yeniden göstergeleştirilm e süreci-

19 Pierce’nin terimleri Rıfat (2005,2013)’teki Türkçe karşılıklarıyla kullanılmıştır.


dir. Pierce’ye göre bu bölüm de ikinci bir gösterge oluşumunu içerir. Pierce’nin
gösterge açıklam asının en önem li yönlerinden biri de açık uçlu yapısıdır. Kalem
sözcüğü b ir göstergedir (representam en). Bunu Ali zihninde yorumlar, Veli yo­
rum lar. A ncak Ali ve Veli’n in yorum layışları aynı değildir, dolayısıyla aslında
onların zihinlerindeki de Saussuıe’n in gösterilen dediği şeyle tam olarak aynı
değildir Pierce’ye göre. Ç ünkü onlar da kalemi kendi anlayışları doğrultusunda
zihinlerinde canlandırırlar, işte o canlanan aslında göstergenin işaret ettiği şeyin
kendisi değil, o şeyin yorum udur. Yani göstergenin gösterdiği şeyin göstergesidir.
G österge açıklam ası iç içe geçm iş b ir göstergeleştirme süreci olarak değerlendiri­
lir. N esne (object) ise hiçbir zam an tam olarak karşılanabilecek bir Öge değildir.
G österge nesneyi ancak b ir boyutuyla sunabilir. Yorumlarken de yorumlayıcının
zihninde farklılaşır, çeşitlenir. Kalem sözcüğü île kalem nesnesinin kendisi zihin­
lerde farklı biçim lere bürünür.
Bu üçlü gosterge-nesne-yorum layan ayrımı ilk ayrımdır. Pierce daha sonra
bunları da kendi içinde üçlü bölüm lere ayırır. Bu şekilde iç içe geçmiş üçlü bölüm ­
ler karşım ıza çıkar20.
Pierce nin ana üçlüleri şu tabloda yer alır:
N itelik (quality) Yalm olgular Kural (law)
Birincilik (brute facts) Üçüncülük
İkincilik
Gösterge N itel gösterge Tekil gösterge Kural gösterge
(representam en) (qualisign) (sinsign) (legisign)
Birincilik
N esne (O bject) G örüntüsel Belirti (index) Simge (symbol)
İkincilik gösterge (icon)

Yorumlayan Terim (rhem e) önerm e Sav (argument)


(interprétant) (dicisign)
Üçüncülük
(Cobley-Jansz 1999:31)
A m erikan yapısalcılarındaki ikili kuruculara ayırma anlayışındaki gibi sa­
b it b ir üçlü ayrım ı savunur. Ancak Pierce bunun nedenini mantığa dayandırır
ve m antığın işleyişinin birincilik (firtness), ikincilik (secöndness) ve üçüncülük
(thirdness) şeklinde üç basam aklı olduğunu belirterek sınıflandırmasını buna göre
yapar. B irin cilik Özelliği başka b ir şeyi temsil etmeden var olanlarda, ik in cilik
20 Sayısı altmışı geçen gösterge türü ortaya çıkar. Pierce’nin durağan bir sınıflaması olmamış, görüşlerim
sık sık değiştirmiş, bazı sınıflamaları net olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.
124 G enel D ilbilim e G iriş

Özeîliği başka b ir şeyle ilişkisi olan ancak üçüncülükle ilişkisi olm adan var olanlar­
da, ü çü n cü lü k ise birincilikle ilişkisi olan İkincilik ve bîrbiriyle ilişkisi olanlarda
bulunur. M errell (2000: 32)’deki örnek üzerinden b u kavram ları açıklayalım . Bi­
rincilik, b ir Picasso tablosunda b ulunan iki boyutlu dikdörtgen b ir renk parçası
olabilir. İkincilik ise b u parçanın resim deki öteki dikdörtgen, üçgen ve düzensiz
parçalarla olan ilişkileri olabilir. Ü çüncülük ise resm e bakan b irin in bu parçaları
zihninde üç boyutlu olarak b irb irin in Önüne arkasına, sağm a soluna yerleştirm e­
sidir.
N itel gösterge (qualisign) - tekil gösterge (sinsign) - kural gösterge (legisign)
üçlüsü göstergelerin daha çok özellik ve genellik ilişkilerine dayanır. N itel göster­
ge duyu organlarım ızla algıladığım ız ancak yorum lam adığım ız göstergeleri içerir.
Ö rneğin b îr yerde gördüğüm üz kırm ızı ren k ilk anda gözüm üzle algıladığım ız b ir
renktir. Var oluş itibariyle b ir niteliği bildirir. A ncak bu n itel gösterge yorum lan­
dığında tik el gösterge (sinsign) h âlin i alır. Pierce tikel göstergenin n itel göstergeyi
de kısm en içerdiğini ifade eder, fakat sın ırlan kesin çizmez. Tikel gösterge gerçek­
likteki tek b ir varlığa gönderim de bulunur. Ö rneğin İzm ir’in b ir sokağındaki k ır­
m ızı renk tikel bir göstergedir çünkü belirli b ir fizik gerçekliğe işaret eder. K ural
gösterge (lesign) ise genellem e içerir ve uzlaşım saldır. Futbol m açında hakem in
çaldığı düdük bir genellem edir ve b ir kural koyar. Trafik işaretlerindeki kırm ızı
renk aynı zam anda genel bir kural koyar.
Pierce’n in belki de en çok kabul gören ve yaygınlaşan üçlü ayrım ı gösterge
île nesne arasındaki ilişkiyle İlgili şu ayrım ıdır: görüntüsel gösterge (icon)-belirti
(index)-sem bol (sym bol). G ö rü n tü sel gösterge (icon) tem sil ettiği şeye benze­
yen göstergeler için kullanılır. Ö rneğin b ir fotoğraf görüntüsel göstergedir. Ç ünkü
tem sil ettiği şeye benzer. Benzerlik en önem li kavram dır. B e lirti (index) ise ne-
den-sonuç ilişkisine dayalı doğal ilişki biçim lerinin sonucunda ortaya çıkar. Ö r­
neğin hastalık b elirtileri bu gruba girer. Rüzgârgülü belirti örneğidir. D önm esinin
nedeni rüzgârdır. Rüzgârgülü rüzgârın göstergesidir. A ralarında neden sonuç iliş­
kisi vardır. Sim ge (sym bol) ise uzlaşım sal, saymaca b ir ilişkiye dayalıdır. Sözcükler
en basit simge Örneğidir. Kalem sözcüğü ile kalem nesnesi arasında nedensiz yani
uzlaşım a dayalı bir ilişki vardır.
Gösterge ile yorum layan ilişkisine dayanan son üçlü ayrım terim (rhem e)-
önerm e (dicisign)-sav (argum ent) ayırım ıdır. T erim (rhem e) tek başına doğru
ya da yanlışlanam ayan göstergeleri içerir. Ö rneğin araba kelim esi tek başına bir
göstergedir ve doğrulanam az, yanlışlanam az. Ö nerm e (dicisign) bilgi verici gös­
tergelerdir, D oğruluğu veya yanlışlığı kendi içinde kanıtlanam az. Araba çalışmadı
cüm lesi bilgi veren b ir önerm edir. Sav (argum ent) ise önerm enin nedenini, doğ­
ruluğunu ortaya koyar. Araba çalışmadı çünkü aküsü bitm işti b ir savdır.
Dilbilim Kuramları 125

2.4.1.2. Roman Jakobson (1896-1982)


Rus asıllı olan R. Jakobson, Moskova Dilbilim O kulu n u kurm uş, Rus biçim-
cileri arasında yer almıştır. Ayrıca Prag Dilbilim O kulu n u n kuruluşuna katılmış­
tır. Kopenhag Dilbilim Okulu ile ilişkiler kurduktan sonra A m erika’ya giderek ya­
şam ım orada sürdürmüştür.
Özellikle şiir incelemeleriyle ilgilenen yazar, iletişim ve iletişim in İşlevleri gibi
konularda çok önemli eserler vermiştir. Şiiri daha nesnel ve bilim sel b ir şekilde ince­
lem e amacı güden Jacobson edebi (yazınsal) göstergebilimin öncü isimlerindendir.
D ilin yalnızca iletişim işlevi için kullanılmadığım ileri sürer. B ununla ilgili 6
işlev belirler. Bu işlevleri iletişim şemasındaki öğelerle açıklar:
İletişim Öğeleri:

Jakobsoha göre dilin işlevleri:


1. Coşku /Anlatımsallık (Emotive) işlevi: A nlatıcıya yönelik işlevdir. Kendi
kendimize “Allah kahretsin!” dediğimizde b u İşlev karşılanır.
2. Gönderge (Referential) işlevi: Bağlama yönelik, bilgi verm eye dayalı iş­
levdir. Dün hava yağmurluydu.
3. Estetik / Yazınsallık (Aestetic-poetic) işlev: İletiye yönelik işlevdir. İle­
tinin yalnızca bilgi aktarmak için değil, estetik b ir işlev yerine getirm ek
için oluşturulması bu İşlevi karşılar. Şiirler estetik işleve örnektir.
4. İlişki (Phatic) işlevi: Kanala yönelik İşlevdir. “Beni duyuyor m usunuz?'
diye soran biri kanalın iletişime uygun olup olm adığını sorgulayarak bu
işlevi kullanır.
5. Üsîdil (Metalingual) işlevi: Kod yönelik işlevdir. A nlatıcının kullandığı
iletişim araçlarıyla ilgili yorumlan bu işlevi karşılar: G üzel, b ir sıfattır.
Burada kod olarak kullanılan Türkçe b ir sözcük değerlendirilm iştir.
126 G enel D ilbilim e G iriş ~ßt

6. Ç ağrı (Conative) işlevi: D inleyici veya alıcıya yönelik işlevdir. A li bura­


ya gel! A lıcıyı yönlendirm eye yönelik b ir işlevdir (bk. Edim bilim veya
sÖzedimleri).
Jakobson özellikle yukarıda 3. işlev olarak yer verilen y azın sallık kavram ıyla
ilgilenm iştir. Bir m etni edebiyat m etni yapan özellikleri bilim sel olarak belirle­
m eyi hedeflem iştir. Edebiyat eleştirisini, m etin yorum unu daha sağlam tem ellere
oturtm aya çalışm ıştır,

2 .4 .1 3 . Vladimir Propp (1895-1970), Rus Biçimciliği ve Moskova Dilbilim


Okulu
Rus dilbilim geleneğinin dünyayı etkileyen görüşleri 1915-1930 arasında ça­
lışm alar yürüten iki gruptan yayılm ıştır. B unlardan ilki 1915’te Moskova'da k u ru ­
lan M oskova D ilbilim O kuludur. İkincisi ise Petersburg’ta kurulan ve am acı şiir
dilini incelem ek olan Opayaz adlı dem ektir. O sip Brik (1888-1945) öncülüğünde
kurulan ve daha sonra V ladim ir Propp (1895-1970), Rom an Jacobson (1896-
1982), Boris Eyhenbaum (1886-1959), V iktor ŞHovski (1893-1984), Yuri Tinya-
nov (1894-1943), Boris Tomaşevski (1890-1957), V iktor V inogradov (1895-1969)
gibi isim lerin katıldığı b u topluluklar o dönem biçim e a şın önem verdikleri gerek­
çesiyle “biçim çi” olm akla suçlanm ışlar, ancak daha sonra b u adlandırm a tutulm uş
ve bu isim ler dünya anlatı çözüm lem esi geleneğinde Rus biçim cileri olarak öne
çıkm ıştır. Rus biçim cileri m etin kavram ına büyük Önem verm işlerdir. Ö zellikle
şiir ve şiir dilinden yola çıkm ışlardır. G ünlük d il ile şiir dili arasındaki farkları ele
alm ışlar, dilin m etin türlerindeki farklı kullanım larım incelem işlerdir. Şiir dilini
farklı kılan özelliği ostranenie “alışkanlığı kırm a, farklılaştırm a, yabancılaştırm a”
terim iyle ifade etm işlerdir. İncelem elerinde m etin dışı öğelerden (yazar, politika,
psikoloji vb.) hareket etm em işler, m etni kendi iç öğeleri üzerinden değerlendir­
m işlerdir. Bu yönüyle 1960 sonrasında Fransız göstergebilim kuram cılarım d erin ­
den etkilem işlerdir.
Rus biçim cileri arasın d a kuşkusuz en önem li
isim V lad im ir P ro p p (1895-1970)’tu r. A vrupa'da
X év i-S traess tarafın d an keşfedilerek tan ıtılm ış­
tır. (B arthes 2005: 17). P ropp m asalların çok k at­
m an lı, çok bölüm lü, ad eta karnaval niteliği ta şı­
yan yapısının aslın d a o k ad ar d a çeşidi olm adığı,
b elirli k alıp lar etrafın d a an latıların döndü ğ ü n ü
varsaym ış ve b u k alıp ları kişi ve işlevler tem elin ­
de sın ıflan d ırm ıştır. E n ü n lü eseri M asalın Bi~
V ladim ir P ropp (1895-1970) çim b ilim i (1928)'dir
DilbilimKuramları 127

Propp m asallardaki tem el kalıplarla ilgili şu sonuçlara ulaşın


1. M asalın değişm ez, sürekli öğeleri kişilerin işlevleridir. İşlevler masalın
tem el oluşturucu bölüm leridir.
2. O lağanüstü m asalların içerdiği işlev sayısı sınırlıdır.
3. İşlevlerin dizilişi her zaman aynıdır.
4. Bütün m asallar yapıları açısından aynı türe bağlanırlar.
Propp’un m asallarda belirlediği yed! ana kişi vardır:
1. Saldırgan
2. G önderen ya da görevi veren kişi
3. Yardımcı
4. Prenses ve babası
5. K ahram an
6. H aberci
7. Sahte kahram an
Propp’un tüm m asallarda saptadığı işlevler şunlardır
1. A ileden b iri evden uzaklaşır. (tammıaızaklaşraa, simgesi ß)
2. K ahram an b ir yasakla karşılaşır (tanımnyasaklaına y)
3. Yasak çiğ n en ir (tammıryasağı çiğneme, simgesi 6)
4. Saldırgan bilgi edinm eye çalışır, (tamnusoruşturma, simgesi s)
5. Saldırgan kurbanıyla ilgili bilgi toplar, (tammrhögi toplama, simgesi 0
6. Saldırgan kurbanını ya da servetini ele geçirmek için, onu aldatmayı de­
ner. (tanım ıraldatm a, simgesi rj)
7. Kurban aldanır ve böyîece istemeyerek düşmanına yardım etmiş olur
(tam m ırsuça katılm a, simgesi 8)
8. Saldırgan aileden birine zarar verir. (tanurnkötüluk, simgesi A)
8a. A ileden b irin in b ir eksiği vardır, aileden biri bir şeyi elde etmek ister (ta­
nım : eksiklik, simgesi a)
9. K ötülüğün ya da eksikliğin haberi yaydır; bir dilek ya da buyrukla kah­
ram ana başvurulur, kahraman gönderilir ya da gider, (tammraracılık,
geçiş anı, sim gesi B)
10. A rayıcı - kahram an eyleme geçmeyi kabul eder ya da eyleme geçmeye
karar verir, (tanım ırkarşıt eylemin başlangıcı, simgesi C)
11. K ahram an evinden ayrılır, (tammngidiş, simgesi t)
128 Gene! Dilbilime Giriş "A*

12. K ahram an büyülü b ir nesneyi ya da yardım cıyı edinm esini sağlayan b ir


sınam a, b ir sorgulam a, b ir saldın, vb.İle karşılaşır, (tanım ı: bağışçının ilk
işlevi, sim gesi D)
13. K ahram an ileride kendisine bağışta bulunacak kişinin eylem lerine tepki
gösterir, (tanım ı: kahram anın tepkisi, sim gesi E)
14. Büyülü nesne kahram ana verilir, (tanım ı: büyülü nesnenin alınm ası,
sim gesi F)
15. K ahram an, aradığı nesnenin bulunduğu yere ulaştırılır, kendisine kıla­
vuzluk ed ilir ya da götürülür, (tanım ı: iki krallık arasında yolculuk, b ir
kılavuz eşliğinde yolculuk, sim gesi G)
16. K ahram an ve saldırgan, b ir çatışm ada karşı karşıya gelir, (tam m uçatışm a
sim ge H )
17. K ahram an özel b ir işaret edinir, (tanım ı: özel işaret, sim gesi I)
18. Saldırgan yenik düşer, (tanım ı: zafer, sim gesi J)
19. Başlangıçtaki kötülük giderilir ya da eksildik karşılanır, (tanım ı: giderm e
sim gesi K)
20. K ahram an geri döner, (tanım ı: geri dönüş, sim gesi -t
21. K ahram an izlenir, (tanımı: izleme, simgesi Pr.)
22. K ahram anın yardım ına koşulur, (tanım ı: yardım , sim gesi R$)
23. K ahram an kim liğini gizleyerek kendi ülkesine ya da başka b ir ülkeye va­
rır. (tanım ı: kim liğini gizleyerek gelme, sim gesi O)
24. D üzm ece bir kahram an asılsız savlar ileri sürer, (tanım ı: asılsız savlar,
sim gesi L)
25. K ahram ana güç bir iş önerilir, (tanım ı: güç iş, simgesi M)
26. G üç iş yerine getirilir, (tanım ı: güç işi yerine getirm e, sim gesi N )
27. K ahram an tanınır, (tanım ı: tanım a, simgesi Q)
28. Düzm ece kahram anın, saldırganın ya da kötünün gerçek kim liği ortaya
çıkar, (tanım ı: ortaya çıkarm a, sim gesi Ex)
29. Kahram an yeni b ir görünüm kazanır, (tanm rnbiçim değiştirm e, simgesi T)
30. D üzm ece kahram an ya da saldırgan cezalandırılır, (tanım ı: cezalandır­
m a simgesi U)
31. K ahram an evlenir vé tah ta çıkar, (tanım ı: evlenm e, simgesi Wo)
Bu işlevlerin Altın Tas adlı T ıirk m asalındaki uygulam ası şu şekildedir (bk.
Sebzecioğlu 2004):
Dilbilim Kuramları 129

1. Bölüm: Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde üç arkadaş varm ış.
[Başlangıç formeli] (simge a; başlangıç durumu)
2. Bölüm: Bunlar köylerinde çok yoksul düşmüşler (tanımı: deşiklik» sim ­
gesi A)
3. Bölüm: Para kazanmak için gurbete çıkmışlar, (tanımı: uzaklaşm a, sim ­
gesi ß)
4. Bölüm: ...îş aramaya başlamışlar. Üçünden biri demiş ki gelin çalışm aya
gitmeyelim. Bu yolun üstünde oturalım yemek falan yapalım, gelene ge­
çene satalım rie kazanırsak ortağız. Birisi kabul etmiyor. Yok diyor ben
kendim çalışacağım. Bir gün bu evde otururken cam sıkılm ış, gideyim
biraz dolaşayım belki iş ne çıkar, bir kâr da ben edeyim dem iş, (tanım ı:
gidiş, simgesi f )
5. Bölüm: ...Toru atar, sonunda bir balık çıkanr...Arkadaşîarı diyor» getir
eve biz yiyelim, eve getirir, kamım yarar içinde bir altın tas çıkar.(tanım ı:
büyülü nesnenin alınması, simgesi F)
6. Bölüm: ...Sonra tasa su doldurur ki getirip içe, içeceği sıra tasın içinden
bir ses gelir: îç iç afiyet olsun! İçi dolsun alîm olsun. İçine bakıyor ki tasın
içi altın dolmuş... (tanımı: özel işaret, simgesi I)
7. Bölüm: Hemen altınîan alıyor, der ki ben burda niye durayım , ben
kârım ı buldum... Ordan çıka- düşeryollara. Gider gider büyük b ir m em ­
lekete. (tanımı: kimliğini gizleyerek gelme, simgesi O)
8. Bölüm: Padişahın konağının yanından geçerken bakar ki konağın bah­
çesinde bir bahçıvan var. Bahçıvana diyor ki, izin ver bahçede biraz geze­
yim . Bahçıvan-peki diyor, gider havuzun başında su içerken, altın tasıyla
altın keser. Bu sırada padişahın küçük kızı da pencereden ona bakarm ış...
Padişahın kızı der, benim babam koca bir dünyaya hükm eder, gene b ir
m angır kesemiyor... Bu vergi sana nereden? Diyor ki Allah vergisi. D iyor
A llah vergisi: ama padişah deyilsin bir şey değilsin» bu kadar altm sana
nereden? Adam hemen tası alır cariyeye verir. Git bir tas su getir. Cariye
suyu getirir, verir sultana derki, iç sultanım iç afiyet olsun, içi dolu altm
olsun. Sultan suyu içince altm dolar, (tanımı: güç iş, simgesi M )
9. Bölüm: Ondan sonra Sultan der, sana ne vereyim ki bu tası bana veresin?
Oğlan der, ne veresin,ne verirsen İçindedir, hele söyle, der, b u tası bana
vereceksin, oğlan peki der. Ben bîr gece senin yanında kalana, tas senin
olsun, (tanımı: bağışçının ilk işleri, simgesi D)
10. Bolüm: Oğlan bir gece kızın yanında yatar, sabah tası verir, çeker gider,
(tanım ı: büyülü nesnenin alınması, simgesi F)
130 Genel Dilbilime Giriş

11. Bolüm : G el git zam an olur, sultanın oğlundan b ir çocuğu olur. Bu çocu­
ğu padişahtan saklarlar, çok korkarlar. Bir gün sultanın büyük cariyesi
d er kİ, padişahım sana b ir şey diyeceğim ; am a çok korkarım . Yok, diyor
padişah hele korkm a söyle. D iyor küçük kızın gebe kalm ış. Eyvah der,
bana öyle b ir şey dedin ki yüreğim den vuruldum . Sultan hem en bu hafta
burda durm ayacak çıkacak. Cariye hem en, sultana padişah böyle böyle
dedi diyor, b ir tane büyük sandık yap tırır sultanı içine kor, kapağım kap­
tır. G ötürür atar M urat’a (tanım ı: çatışm a, sim ge H)
12. Bolüm: ....M urafm aşağısında b ir kadınla oğlu o dun toplarlarm ış. Bir de
bakarlar k i yukarıdan b ir sandık geliyor... Neyse sandığı açıyor, içinden
b ir kız çıkıyor. Yanında da b ir çocuk...K ız diyor, nene ne olur beni de
size götür...Neyse kadın peki der, eve giderler, o gece yatarlar, (tanım ı:
yardım , sim gesi Rs)
13. Bölüm: Sabah kalkarlar, kız bakar k i evin karşısında büyük b ir konak,
önünde bahçe... Kız da p aralan verir, gider konağa yerleşir..J5u arada
oğlan da yavaş yavaş büyür, delikanlı olur... A ra sıra orm ana avlanm aya
gider. Bir gün bakar k i padişah da askeriyle ava gelm iş...A nası der, oğlum
yarm gene orm ana gidersin, padişaha dersin ki, padişahım yarın sabah
bize b ir fukara çorbası içm eye buyurun... K endisi de erkek elbiseleri gi­
yer, b ir köşeye oturur, (tanım ı: kim liğini gizleyerek gelme, sim gesi O)
14. Bölüm: Padişah gelir, yem ekler yenir, ikram lar yapılır, sonra padişah der
ki, padişah desem değilsin, padişah b ir tane olun Söyle sana bu zengin­
lik nereden geldi? ...Kız hem en tası koynundan çıkarır oğlana verir, git
padişaha b ir tas su getir den.. Kız der, iç padişahım iç afiyet olsun içi
dolu altm olsun... H em en tas altın dolar, (tanım ı: güç işi yerine getirm e,
sim gesi N)
15. Bölüm: Padişah der, sana ne vereyim k i bu tası bana veresin. Kız der,
cariyen b ir gece benim yanım da kalsın tas senin olsun, (tanım ı: ortaya
çıkarm a, sim gesi E]
16. Bolüm: ....Cariye de sen nasıl koca b ir padişahsın k i cariyen b ir başka­
sıyla kala. Am a padişah da tastan vazgeçemiyor, (tanım ı: cezalandırm a,
sim gesi U)
17. Bölüm: Peki der, ondan sonra kız hem en başım açar, erkek elbiselerini
çıkarır, babasm m ellerine sardır. Padişah da hem en orda kızını affeder.
K urbanlar k estirir kızını buldu diye. D er ki, kızım bu oğlanın babasını
tanıyor m usun? (tanım ı: biçim değiştirm e, sim gesi T)
Dilbilim Kuramları 131

18. Bölüm: Kız he, der. Hemen oğlanın babasını buldururlar, kızla evlendi­
rirler,* yerler, içerler, muratlarına ererler. {Bitiş formeli] (tanım ı: evlen­
m e, simgesi W)”
M asal bu şekilde bölümlendikten sonra her Hr işlev simgeleriyle dizilir, bu
şekilde m asal sembolik olarak yeniden yazılmış olur. Chomsk/nin yeniden yazım
kurallarım andıran bir simgeleştirme söz konusudur:

I. K esit; aAßFIOMTW
II. K esit: DFHRsONExU(T)W
Propp anlatıların o karmaşık gözüken olaylar dizisini son derece basit kalıp­
lara dayandığını ortaya koyan ve metni metin dışı tüm öğelerden bağımsız olarak
yalnızca kendi içindeki öğelerle açıklamaya çalışan bir isim olarak öne çıkm ış,
göstergebilim den edebiyat eleştirisine kadar pek çok alanı derinden etkilem iştir.

2.4.1.4. Roland Barthes (1915-1980}


Yaşamı ve eserleriyle kendine özgü bir yeri olan Roland Barthes, göstergebi-
lim in en önem li isimlerindendir. Yapısalcıîık-postyapısalcılık, m odem izm -post-
m odernizm gibi çağımızın temel tartışmalarına getirdiğiyaklaşımlarla sinem adan
tiyatroya edebiyattan politikaya pek çok alanı derinden etkilemiştir.
G östergebilim bilim dalım kurma amacı taşıyan bir isimdir (Rıfat 2005:183).
M arx, Sartre ve Saussureden etkilenerek başladığı yazı serüveni sonunda Barthes
kendi “okulunu” yaratmıştır. Kendi göstergebilim serüvenini uç evreye ayırır:
1. H ayranlık evresi: Saussure'yi okuduktan sonra anlam süreçlerinin ayrın -
tili incelemesini yapma fikriyle göstergebilime sarılm a;
2. Bilim evresi: Göstergebilimi bir bilim olarak
kurma tasarısından çok sistematik uygulama zevkiyle
yeni dizgeler, yeni oyunlar kurma girişimleri;
3. Metin evresi: Metni anlam(Iama) değil, terim in
göstergebilimsel ve psikanaîiük anlamıyla b ir gösteren
olarak kabul ederek, edebî metni de aşan h er tü rlü gös­
tereni inceleme (örn. Yaşam Metni) (Barthes 2005: 17-
18).
Roland Barthes (1915-1980)
Barthes, Saussure’nm dilbilimin göstergebilim al­
ım da b ir bilim dalı olacağı fikrine katılmaz. Ona göre dil daha öncedir, bu nedenle
göstergebilim dilbilimin alt alanı olabilir. Her gösterge dille iç içedir. O na göre
fotoğraf veya sinema da aslında dile dairdir.
132 GeneI Dilbilime Giriş

D aha çok eleştiri ve denem eleriyle görüşlerini ifade eden Barthes, m etin
kavram ı üzerinde çok düşünm üş, m etnin anlam ı çalışm alarında m erkezî b ir yer
tutm uştur. Yapısal anlatı çözüm lem esinin nasıl yapılm ası gerektiği konusunda ya­
yınlar yapm ış, m odernizm ü rünü diyebileceğim iz yapısalcılıktan 1960’h yılların
ortasından itibaren ayrılm ıştır. Bu dönem de postm odernist yaklaşım lardan et­
kilenerek m etne farklı bakm aya başlayan Barthes “Y azar Öldü.” diyerek m etnin
anlam ım okuyucuda arar. A rtık h er okuyucu, b ir yazardır. Çünkü m etin okurun
zihninde yeniden kurulur. B arthes, sonraki o k u r od ak lı yaklaşım ların öncü ism i
olm uştur.
Yapısalcılığın düzenli, sistem li b ir dil tasavvuruna uyarak başladığı yazı serü-
véni postyapısalcıhğm düzeni parçalam a, çoklu okum a gibi kavram larıyla bam ­
başka b ir noktaya evrilir.

2.4.1.S, Algirdas Julien Greimas (1917-1992) ve Parts Göstergebilim Okulu


A slen L itvanyalı olan A . J. G reim as 1940 so n rasın d a F ransa ya yerleşerek,
göstergebilim in m erkezi konu m u n d ak i b u ülkede çalışm alarını sü rd ü rd ü .
G östergebilim i özerk b ir bilim d u ru m u n a getirm ede ö ncülük eden kişidir.
M antık, m atem atik, an tro p o lo ji ve dilb ilim gibi pek çok alan d an y ararlan arak
yalnızca gösterge ve iletişim sistem lerin i değil, anlam lı olabilecek h e r şeyi içe­
ren b ir an lam lam a (Fr signification) k u ram ı o lu ştu rd u (R ifat 2005:192). M o­
dadan, edebiyat m etin lerin e, m üzikten öğ retim d iline, m asallardan şeh ir m i­
m arisin e k ad ar in san ı çevreleyen h e r şeye d a ir araştırm alar yapan ve G reim as’ın
etrafın d a to p lan an Jean -C lau d e C o q u e t (1928- ), M ich el A rriv é (1936- ),
Jo sep h C o u rte s (1936- ), É ric L an d o w sk i (1942- ) gibi isim lerden oluşan
P a ris G ö sterg eb ilim O k u lu G reim as göstergebüim inin yaygınlaşm asında
ön em li b ir ro l oynadı.
R. B arthes ile M ısır’da beraber çalıştı (1949-1958). 1958-1962 arasında A n­
kara Ü niversitesinde, 1960-1962 arasında İstanbul Ü niversitesinde dersler verdi.
Fransa’ya döndükten sonra yöntem sel olarak
göstergebilim in başlangıç noktası sayılan Yapı­
sal A nîam bilim adlı eserini yazdı (1966) (Rifat
2005: 197).
G reim as m göstergebilim incelem eleri kav­
ram sal ve biçim sel olarak varsayım sal ve tü m ­
dengelim i! b ir ü st d il oluşturm uştu. K ullandığı
term inoloji de yenidir ve başlarda anlaşılm az b ir
görünüm sergiler.

Algirdas Julien Greimas (1917-1992)


Dilbilim Kuramları 133

G reim as bir gösterge sistem inin anlamını ortaya çıkarmaktan çok anlam ın
eklem lenm iş biçim ini, anlam üretim süreçlerini belirlemeye çalışmıştır. Yukarı­
da sözü edilen ü st dil betim sel düzey, yöntembilimsel düzey ve bilim kuram sal
düzey olarak üç düzeyden oluşur. Betimsel düzeyde incelenecek gösterge çeşit­
li işlem lerle betim lenir. Yöntembilimsel düzey ilk düzeyde kullanılan kavram ve
işlem lerde tutarlılığın sağlanmaya çalışıldığı düzeydir. Bilimkuramsal düzeyde
özellikle bağıntı kavram ı m erkeze alınır, “anlam, bağıntıdaki ayrılıktan d oğar”
anlayışıyla karşıtlık, çelişiklik, İçerme gibi bağıntı türleri mantıksal olarak saptanır
(Rifat 2005:202-203).
Greim as özellikle edebiyat eleştirisini derinden etkileyen anlatı dilb ilg isi
(anlatı sözdızim i) de denen bir anlatı çözümlemesi yöntemi önerir. Burada m et­
n in knrgulanışını ve anlamlamşım Propp’un masallar üzerinde yaptığı biçim ci
çözüm lem eden etkilenerek çeşitli öğelerle ortaya koymaya çalışır. Eyleyenler Ör-
nekçesi ve işlevler örnekçesi adıyla bilinen bu yöntem, bir anlatıdaki kişiler ve iş­
levlerin sm ıflandırılınasm a dayanır:

Eyleyenler örnekçesi öğeleri

G önderen — - Nesne --- Aha


L

Yardımcı ----- *■1 Özne ----> Engelleyen

G önderen: Eylemin doğmasını sağlar, özneyi harekete geçirir.


Ö zne: Eylem yapar, arar.
N esne: Eylem in, arayışın konusudur.
Âbca: Ö znenin arayışı sonunda nesneyi alıp özneyi ödüllendiren kişidir.
Y ardım cı: Eyleme yardım eder.
Engelleyen: Eylemi engellemeye çalışır.
>Bu çatı hem en her anlatıya (roman, film, diri vb.) uygulanabilir, ö rn e ğ in
T urk sinem asının ünlü Kibar Feyzo filmi bir anlatı olarak çözümlendiğinde eyle­
yenler örnekçesi şu şekilde belirlenebilir:
G önderen: Feyzo (Kemal Sunal)
Özne: Feyzo (Kemal Sunal)
Nesne: G ülo (M üjde Ar) ile evlenme
Ahci: Feyzo (Kemal Sunal)
134 Genel Dilbilime Giriş

Yardımcı: Zülfo (Erdal özyağcılar, son bölüm )


Engelleyen: M aho Ağa (Şener Şen), Bilo (İlyas Salman)

İşlevler örnekçesi öğeleri

Yetkilendİrici aşama: Ö zne eylem ini yapabilm ek için gerekli donanım ve ye­
tenekleri edinir.
S onuçlandın« aşama: Ö zne nesneye ulaşabilm ek içn gerekli eylem leri yapar.
O n u rlan d ın « aşama: ö zn en in nesneyi bulm asından ve alıcıya teslim etm e­
sinden sonra ödül alm ası veya başaram am ışsa ceza alm ası.
Bu üç aşam a Propp’un m asallar için ortaya koyduğu 31 işlev örnekçesini an-
dınr. G reim as, Propp’tan esinlenerek kendi işlev örnekçesini ortaya koyar. A sim da
yapılan anlatının iskeletini ortaya çıkarm aktır. A na kurguda rol alan öğeler anlatı­
daki işlevlerine göre sınıflandırılır.
Bu çalışm a b ir yerde anlatıların benzer öğeler ve benzer işlevler üzerine ku­
rulduğu varsayım ına dayanan b ir yaklaşım dır. Bu yaklaşım , h er tü rlü anlatıda üs­
lup, yapı çözüm lem esi gibi işlem ler yürüten anlatıbilim (narratology) incelem ele­
rinin tem elini oluşturur. V ladim ir Propp anlatıbilim in öncülerinden biridir.

2.4.1.6. Mihail M lhailoviç Bahtln (1895-1975)


Yoksul b ir ailede doğan ve daha sonra Rus ekolünün
en ünlü tem silcilerinden b iri olan M ihail M. Bahtin, diya-
lo jizra (Rusça dialogisatsya) kavram ının sahibidir ve bu
kavram 1960 sonrası Fransa’sında J. K risteva, G. G ennet
gibi isim lerle çok popüler olan m etin lerarasıh k (in tertex~
tuality) incelem elerinin tem elini oluşturm uştur.
V. V oîoshinov (1895-1936) ve P. N. M edvedev (1892-
1938) Bahtin’in çalışm alarını izlem iş ve B ah tın Ç evresi
M ih ail M ihaitoviç Bahtin
(1 8 9 5 -1 9 7 5 )
DiMimKurmlan 135

olarak da bilinen b ir grup oluşturmuşlardır. Stalin dönemindebaskı altına alınan


bu isim ler sürgünler görm üş, Stalin’in ölümünden sonra SSCB’de ü$ merkezi ol­
m uşlardır. Bugün bazı araştırm acılar Voioshİnov ve Medvedev imzasıyla çıkan
bazı eserlerin aslında Bahtine ait olduğunu kaba! etmektedir.
M arksizm , yapısalcılık, göstergebilim, edebiyat eleştirisi gibi pek çok alanda
eserler veren B ahtin m etin kavram ına yaklaşımı bakımındanözgün bîr.yere sahip­
tir. B ahtin b ir m etnin tek sesli, monolog bir bakışla oluşmadığını savunur. Yazar
m erkezli b ir tek seslilik yerine, merkezsizlik veya pek çok merkezin işe karıştığı
b ir tü r çok seslilik ile m etinleri açıklar. Ona göre metin çoksesli bir yapıdır. Yani
m onoîojik değil, diyalojik*tir. Metin bir sözce olarakbaşka sözcelerden, metinler­
den etkilenerek oluşur; anlam lanır. Yani anlam karşılıklı etkileşim sonucu doğar.
Yazarın anlam ı doğurm ak gibi bir merkezi rolü yoktur, fîahtin’m metindeki çok
seslilik yaklaşım ı karnaval kavramıyla yerini bulur. Metin tıpkı bir karnavaldaki
gibi yüzlerce sesi, görüntüyü barındırır. Bu yaklaşım esasında yapısalcılığın ör­
neğin Propp’ta karşılığını gördüğümüz metinlerdeki belirli kalıpların bulunduğu
yaklaşım ının b ir eleştirisidir. Bahtin metnin kalıplarla açıklanamayacağını savu­
nur, M etin hem başka m etinlerle hem de kendini okuyanın psikolojisi, yaşadığı
toplum vb. öğelerle ilişki içerisindedir. Bahtin bu anlamda en çok roman türü
üzerinde durur. Ç ünkü rom an çeşitli metinlerin, ideolojilerin, topîumhnn etkile­
şim lerini sergileyen kam avalesk bir atmosfer oluşturur

2.4.1.7. Jacques D errida (1930-2004)


M ichel F o u cau lt (1926-1984),Gilles Deleuze (1925-1995) gibi isimlerle bir­
likte post-yapısalcı felsefenin öncülerinden kabul edilen Mr filozofolan J. D erri­
da, Cezayir doğum ludur.
Grammatoloji (yazıbilim) ve yapıbozma -yapıçö-
züm , yapısoküm de denir- (deconstruction) kavramları­
n ı ortaya atan kişidir. Özellikle Amerika’da Paul de Man
(1919-1983), Geoffrey Hartman (1929- ), J. HîîKs Miller
(1928- ), Harold Bloom (1930- ) gibiisimlerin bu kavram -
la n yaygınlaştırmasıyla yapıbozucu eleştiri aküm ortaya
çıkm ıştır. Yapıbozucu eleştiri retorik ve gramer karşıtlığı­
na dayanır. Buna göre bir metinde edebi dil kullanımları
(deyimler, söz sanatları vb.) ileba kullanımların dilbilgisel
Jacques Derrida
yapısı arasında tam bir örtüşmegörülmez. Dilbilgisel yapılar
(1930-2004)
bize gerçek anlamı vermez. Bu nedenle retorik öğelerle dil­
bilgisi arasındaki çelişkiyi aşarak metni bozmak, sökmek gerekir. Söz konusu çe­
lişki m etni tam olarak anlamayı olanaksız kılar. Birmetindeki mecazî kullanımları
136 Genel Dilbilime Giriş ~Â~

düşünelim . Bu kullanım lar farklı şekillerde yorum lanır. D ilbilgisi yapıları benzer
olanlarda da aynı durum vardır. M etin İşte böyle b ir sonsuz yorum a veya anlam ın
döngüsüne dönüşür.
D errida söz/ses ve yazı arasındaki ayrım da söz veya sesin m erkezde yer aldığı
(ses m erkezcilik) biçim indeki geleneksel görüşü reddederek, yazının bunlardan
ayrı düşünülem eyeceğini ileri sürm üştür. Yazıbılim (gram m atology) ses/sÖz ve
anlam arasında da b ir karşıtlık olabileceğini, sözde anlam ın içkin olduğu görüşü­
nün doğru olm adığım kabul eder. Yapısalcıların gösteren-gösterilen, m adde-ruh,
konuşm a-yazı, zam an-m ekân gibi ikilikleri sorgulam adan kabul ettiğini, aslında
bunların birbirinden bağım sız olam ayacağını savunur. Yapıbozma bunu anlam a­
nın b ir yolu olarak ortaya konur.
D errida’m n m etnin tek ve açık b ir anlam ının olmayacağı, çünkü h er göstere­
nin başka b ir göstereni gösterdiği, bu şekilde gösterge zincirlerinin oluştuğu yö­
nündeki görüşleri postm odernistleri anlam ın sonu olm ayan bitim siz b ir döngü ol­
duğu sonucuna götürm üştür. Yapıbozumu işte bu noktada m etinde anlam ürettiği
düşünülen yapılardaki karşıtlıkları, tutarsızlıkları ortaya koym aya çalışıyor; m etni
parçalayarak, sökerek sistem veya belirli b ir sonuç, ana fik ir vb. çıkarm adan ele
almayı hedefliyordu.
Jacques Lacan (1901-1981), Jean François Lyotard (1924-1998), Paul Karl
Feyerabend (1924 - 1994), Jean B audrillard (1929-2007), Thom as Samuel K uhn
(1922 -1996 ) ve Slavoj Zizek ( 1949 - ) gibi isim lerin Öncülük ettiği postm odern
ve postyapısalcı düşünce akım ı yapı, sistem , kuralH ık, sınıflandırm a, tutarlılık vb.
kavram lara yaptığı itirazlarla m erkezi olm ayan yeni b ir yorum lam anın yolunu aç­
m ıştır. D errida, bu düşünce akım ının en önem li dayanaklarından bîridir.

2.4.1.8. Umberto Eco (1932- )


20 ve 21. yüzyılın en büyük sanat ve düşünce adam larından b iri olan Um­
berto Eco, dilbilim ci olarak başladığı kariyerine çok çeşitli alanlarda devam etse
de özellikle postm odem rom an ve göstergebilim alanlarının vazgeçilmez ism idir.
Eco’n u n m etin ve anlam konusundaki görüşleri post-
yapısalcılık çizgisindedir. B arthes'le başlatılan okur odaklı
yaklaşım geleneğinin b ir devam cısı olan Eco, m etnin anla­
m ının tornalanm ayacağını ileri sürerek Pierce’nin ünlü “sı­
nırsız anlam” kavram ım geliştirm iştir. M etnin hiçbir zam an
bitm eyeceğini savunan dönem in anlayışına uym uştur fakat
Eco bazı çekincelerini dile getirir. O na göre yorum bitim ­
sizdir. Ü nlü eseri A çık Y apıt (1962), adıyla da yazarın görü-
U mberto Eco (1932- )
Dilbilim Kuramları 137

şünü özetler. Ecöya göre eser yorumlanabildiği sürece tamamlanmış değildir, açık
bırakılm ıştır. H er eser de yorum a açıktır, bu nedenle açık olmayan, tam am lanm ış
b ir eserden söz etm ek m üm kün değildir. Ancak Eco bir metne sınırsız sayıda yo­
rum getirilebileceği fikrine kuşkulu yaklaşır, yorumun sınırlan üzerine düşünür.
M etin için sın ırsız yorum getirilebilir ancak metin -türüne bağlı olarak ve belli
b ir kesinlik derecesinde- b ir anlam ı ileri sürer düşüncesini savunur (G öksel 2006:
119). M etinlere yaklaşım ı şu özellikleri içerir:
1. Bir metin, yorumcunun sonsuz iç bağlantılar keşfedebileceği açık uçlu bir
evrendir.
2. Dil varolan bir anlamı kavrayamaz. Aksine görevi karşıtların buluştuğunu
göstermektir.
3. D il düşüncenin yetersizliğini yansıtır.
4. Tek anlamlı bir şey belirtme iddiasında olan herhangi bir metin, başarılı
olamamış bir evrendir.
5. Okur kendi niyetini, erişilmesi olanaksız yazarın niyetine zorla kabul et­
tirme hevesi sayesinde, hakikati görebilen; yani gerçekte yazarın ne söy­
lediğini bilmediğini, çünkü dilin onun yerine konuştuğunu fa rk eden, bir
üstinsana (Übermensch) dönüşür.
6. Kaybedenler, yorum sürecini ‘anladım diye bitirenlerdir.:
7. Gerçek okur bir metnin gizinin, metnin boşluğu olduğunu anlayan okur­
dur.:* (Göksel 2006:118-119).
Eco özellikle m eün-okur yorum (interpretation) üçlüsünden yola çıkarak
göstergebilım e katkılarda bulunmuş; medya kültürü, estetik, edebî eleştiri gibi
alanlarda da bu görüşlerini uygulamıştır.

2 .4.2. Edimbilim (Sözedimi) ve Sözceleme Kuramları


D ilbilim ve göstergebilimde sözlü veya yazdı bir iletinin incelenm esiyle ilgili
çok çeşitli terim ler ve sınıflandırm alar vardır. Bazı terimlerin arasındaki fark da
net b ir biçim de açıklanamamaktadır. Edimbilim, sözceleme, söylem çözüm lem esi
gibi çalışm a alanlarıyla sözce, söylem gibi pek çok terimin birbiri yerine kullanıl­
dığı da görülm ektedir.
Bugün dilbilim de sınırları tam olarak çizileraese de edimbilim (pragm atics)
ve sözceleme m etni ü reten bakım ından da inceleyeli alanlar olarak öne çıkar.
Konuşan ve konuştuH arı, yazan ve yazdıkları arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin an ­
lam landırm adaki rolünü inceleyen bu alanlar, psikoloji, sosyoloji, bağlam gibi dil
dışı etkenleri de sürece dâhil eder.
138 Genel Dilbilime Giriş

Edim bilim (pragm atics) kavram ı ünlü ABD’li göstergebilim ci Charles Mor­
ris (1901-1979)’in Pierce’ten de etkilenerek ortaya attığı üçlü ayağın b ir öğesi ola­
rak 1940’h yıllardan sonra popüler olm aya başlam ış b ir alandır. Bu üç ayak ve
incelem e alanları M orrise göre şunlardır:
1- Sözdizim i (syntax): B ir göstergenin başka b ir göstergeyle olan ilişkisini
inceler;
2. A nlam bilim (sem antics): Bir göstergenin dış dünyadaki nesnelerle olan
ilişkisini inceler;
3. Edim bilim (pragm atics): G östergeler ve üreticileri, yani d ili kullananlar
arasındaki ilişkiyi inceler (M ey 2009:786).
Edim bilim ve anlam bilim arasındaki ayrım da tartışm alıd ır (bk. Leech 1983:
5-6) ancak şu genel ayrım sık sık vurgulanır: A nlam bilim , yalnızca dilbilim sel b il­
giye dayanan anlam ı ele alırken, dilin iletişim sel boyutuna odaklanan ed im bilim
dilbilim dışındaki fiziksel ve sosyal dünyayı d a dikkate alarak anlam ı değerlen­
dirir (Peccei 1999: 1-2). Bu ayrım , b ir anlam da dilbilgisel öğeler ve dilbilgisi dışı
öğeler biçim inde iki ayağın varlığını varsayar. A ncak bunlar arasında çok açık bir
aynm m her durum da belirgin olm adığını ifade etm ek gerekir. Bu nedenle de b ir
anlam incelem esi doğası gereği hem dilbilgisi hem de edim bilim incelem esidir. İki
alan arasm da büyük farklılıklar yoktur, seçilen ölçüye göre b ir farklılık belirlem esi
yapılabilir (A riel 2008:1-2).
Şu m etinden yola çıkarak alanlar arası ilişkileri açıklam aya çalışalım :
“Askerliğim sırasında kardeşim ziyaretime gelmişti ve bölüğün kantininde otu­
ruyorduk. Sonra bir gürültü koptu dışarıda, komutan nöbetçi çavuşu yani beni arı­
yormuş. Kantine geldi, “Çavuş poşetler nerde? Çağır hepsini, kantinde toplansınlar,
denetleme gelecekmiş” dedi. “Emredersiniz komutanım” dedim. Bu diyalogu dinle­
yen kardeşim, “poşetlerin yeri, poşetleri çağırmak, poşetlerin kendi kendine toplan­
ması”gibi yeni kavramlarla tanışmanın şaşkınlığıyla yüzüm e baktı. Durumu sonra
anlattım. Poşet kısa dönem askerler için kullanılan bir kelimeydi ve komutan kısa
dönemleri çağırmamı istemişti ”
Bu m etin iletişim in sosyal ve bağlamsa! öğelerle İlişkisini güzel b ir şekilde ör­
neklemektedir. Poşet sözcüğünün anlam ı askerlik bağlam ında farklılık gösterm ekte­
dir. Komutanın o cümleyi kurarken anlatm ak istediği ile dinleyen çavuşun ve çavu­
şun kardeşinin anladıkları aynı değildir. İşte edim bilim böyle bir iletişim ortam ında
komutan ve söyledikleri ile çavuş/çavuşun kardeşi ve anladıkları arasındaki ilişkileri
konu edinir. “Poşetler nerede?” sorusu farklı yerlerde, farklı iletişim ortam larında
farklı anlaşılacaktır. D ilbilgisel veya anlam bilim sel yaklaşım la anlam daha kul­
lanım dan bağım sız incelenirken, edim bilim bu cüm lenin bağlamı, üreticisi, alıcısı
Dilbilim Kuramion 139

gibi iletişim ortam ı ve öğelerim de kapsayan, anlamlandırmada etkili olan tüm öğe­
leri konu edinir. A nlam bİlim sd inceleme daha soyut, yapıya dayalı, belirli bir ileti­
şim ortam ındaki çoğul anlam lan göz Önünde bulundurmayan bîr anlam değerlen­
dirm esi yapar. Edim bilim daha som ut, yapıyla bildirilen anlamla yetinmeyip onun
farklı yorum lan olabileceğini de hesaba katan bir anlam incelemesi yapan Öğretme­
nin öğrencisine söylediği “Ooo, beyefendi çay da getireyim rm f sözcesi anlamhilim-
de dış yapıdaki öğeler (yüklem, özne, sözcüklerin anlamlan vb.) ile sınırlı de alının
Ancak edim bilim d öğretm enin b u sözünün aslında bir eleştiri ifadesi olduğunu, çay
getirm ekle uzaktan yalandan İlgili olmadığım ortaya koyan ve bağlamdan yok çıkan
bir değerlendirm e yapar. Edim bilim biraz da “Aslında ne dedir iacdemesidir.
Edim bilim M o rris, Piere«, C arnap, Frege, Austin, Searle, Grice gibi felse­
fecilerin öncülüğünde gelişm iştir. Günümüzde dil felsefesinin de çalışma alanla-
rm dandir.

2.4.2.1. Temel Kavramlar: Sözce, söylem, sözedimi, sözceleme,bilgi değe­


ri, bilgi yapısı
Edim bilim in tem el kavram larından olan sözce, cümle ve önerme kavramlan-
na benzer ancak onlardan farklıdır. Cümle söz dizimi (syntax), önerme ise anlam-
bilim le ilgilidir (Özsoy vd. 2011:93).
AU bugün okula geldi, b ir cüm ledir. Öznesi ve yüklenü olan dilbilgisel bir
yapıdır.
Yardım etmek, güzel bir şeydir cüm lesi ise genel bir ifadedir ve önerme (pro­
position) özelliğine sahiptir. Soyut ve kavramsal bir bilgiye işaret etmektedir. lüm
dünya dillerine çevrilebilir ve çevrildiğinde de aym anlama gelin Önermeler cüm­
ledirler ancak zam an bakım ından belirsizliği, genelliği içerirler
Ali: Buraya gelecek misin?
Ayşe: Evet, gelmeyi düşünüyorum
Y ukarıdaki diyalogta A li ve Ayşe’n in söyledikleri sözce (utterance)’ dir. Söz­
celer iletişim de her b ir ü reticinin ürettikleridir. Cümle de olabilirler, sözcük de,
cüm leden büyük birim de. Ö rneğin Ayşe sadece “Evet” deseydi de bu, sözce olur­
du. Sözce belirli b ir iletişim ortam ında söylenir, yani somut bir ifadedir. Sözce
üretim ine sözcelem e denir.
D ilbilim sözlüklerinde sözce, genellikle “Bir konuşurun iki duraklama ara­
sında ürettiği söz birim i” (Îmer-Kocaman-Özsoy 2011:228) biçiminde Marxism
tanım ı m erkeze alınarak tanım lanır. Ancak Lyons (1983:159-160)’m da belirttiği
üzere, durak kavram ı da sın ırlan bilim sel olarak zor belirlenen bir kavramdır. Bir
140 G enel Dilbilime Giriş

şiir b ir sözce olabilir, b ir paragraf da, tek b ir sözcük de sözce olabilir. Bu neden­
le Örneğin cüm lenin tanım lanm ası için Ölçü seçm ek, sözcenin tanım lanm ası için
ölçü seçm ekten daha kolaydır. Sözce, sınırlarım iletişim ortam ında yani bağlam
içinde çizer.
B ağlam (context) b ir sözcenin anlam dırıîm asm da etken olan sosyolojik, psi­
kolojik, coğrafî, dilbilgisel vb. h er tü rlü öğenin toplam ıdır. Edim bilim , bağlam ı
göz ardı etm ez. İletişim de “ne söylendiğini” bağlam dan yola çıkarak ortaya koy­
m aya çalışır. Bir sözceyi söyleyen kişinin statüsü, söylediği yer, sözcenin öncesi ve
sonrasında yer alan diğer sözcelerle ilişkisi gibi pek çok bağlam öğesi olm aksızın
edim bilim incelem esi yapm ak doğru sonuçlar doğurm az.
Söylem (discourse) kavram ının da sözceden farkı çok net değildir. D ilbilim
yaym larm da genellikle “cüm leden büyük birim , cüm lelerin birleşm esinden oluşan
birim ” biçim lerinde tanım lanm aktadır (M ey 2009:206, C rystal 2008:148), ancak
îlki 1952’de Z. H arris tarafından yapılan söylem incelem esi (discourse analysis)
çalışm alarına baktığım ızda söylem kavram ı -tıpkı sözce gibi- h er tü rlü (yazılı ve
sözlü) m etindeki iletilerin yapısını, görevini, alıcıdaki etkilerini vb. pek çok konu­
yu içine alacak biçim de kullanılm aktadır.
İletişim in başarılı olması için konuşan ve dinleyenin belirli ilkelerle hareket et­
mesi gerekir. Bu ilkeler Grice (İ975)’in işbirliği ilkeleri olarak bilinir: Bunlardan üki
“söylenmesi gerekenleri söyle, gerekmeyenleri söyleme” içeriğine sahip nicelik yasası,
İkincisi “doğru olduğunu düşündüğün şeyi söyle” içeriğine sahip n itelik yasası, üçün-
cüsü “söylediklerinizi iletişim ortam ında bağlantılı olarak, önceki durum larla Uışki-
lendirerek ifade edin” içeriğine sahip Sişkilendirm e yasası, dördüncü ve son yasa ise
“sözü açık, uzatm adan, belirsiz veya çok anlam lı olmayacak biçimde söyle” içeriğine
sahip üslup yasasıdır. Bu ilkelere uyulm adığında iletişimde birtakım sorunlar oluşur.
Ö rneğin alıcı konuşucunun iletm ek istediğinden başka bir şey anlar. Burada sezdirim
kavramından söz etm ek gerekir. Bazen konuşur olarak tam söylemek İstediğimizi söy­
leyemeyiz. Başka b ir şey söyler, niyetim izin sezilmesini bekleriz:
Ali: Akşama yemeğe geliyor musun?
Can: Annemler gelecek ama gelmeye çathşacağım.
Can burada “Hayır gelmeyeceğim” diyem em iş, gelm em esini b ir nedene bağ­
lam ıştır. Alî C anın gelmeme ihtim alinin yüksek olduğunu sezer. Sezdirim ilişki
yasalarının b ir sonucudur (D oğan 2009: 85). Sözce incelem eleriyle ilgili kavram ­
lardan biri sözedim i (sözeylem ) (speech act) kavram ıdır. “Bir şey söylem ek aym
zam anda b ir şey yapm ak m ıdır?” sorusuna cevap arayışları sözedim i gibi b ir in ­
celeme alanını ortaya çıkarm ıştır. D ilbilgisel kategorilerden kip ile de yakından
ilgilidir (bk. K ip/K iplik Bölüm ü).
DıibîBm Kuramları 141

Ali: Can buraya gell


Bu sözce AB tarafından söylendikten sonra Can kalkar, Alfnin yanma gelir.
Bu durum da Ali hem b ir şey söylemiştir (Burayagel) hem de bu söylemi b ir hare­
kete neden olm uştur (Carim gelmesi). İşte sözcelerin bir edim gerçekleştirebilmesi
sözedim i çalışm alarının odağında yer alır. Sözceler edim gerçekleştirme biçm le
rin e göre ele alınır.
Edim bilim in dar anlamıyla sadece bu tür ifadelerle ilgilendiğini düşünenler
de vardır. Yani “söylem ek ve yapmak* ile sınırlı bir edirabüim anlayışı. Kuran-Kı-
ran (2002:176, 213) sözceleme kuramlarının “söylemsel öğeler, kiplikler, anlatı/
söylem , aktarılan söylem” ile ilgilendiğini; edimbilimin “dSedmderi, önvarsayım ,
kanıtlam a” gibi konularla ilgilendiğini belirtir. Ancak araştırma alanlarının hem en
hem en aym olduğunu da ifade eder. Aslında sözceleme de bir sözce üretm e sü­
recidir. Edimbilim-sözceleme-söylem çözümlemesi-aniatı çözümlemesi vb. alan­
lar aym şeyi hedeflem ektedir. Odaklandıkîan konular, yöntem ve term inolojileri
farklı olsa da tem elde hepsi aynı şeyi yapma girişimidir: Sözlüya da yazık bir iletiyi
(sözce-söylem-mesaj-sözedimi vb.) iletişimdekigörevlerinegöre smrflanâtrmak.
Bilgi yapısı (inform ation structure) iletişimde sunulan bilginin niteliğiyle il­
gili b ir sınıflam adır. Doğal dillerde bilgi yapısını kodlayan ûçlu b ir aynm vardır:
odak (focus) - arka plan (background), konu (topic) ~yorum (comment), eski bil­
gi (given) - yeni bilgi (new). (Zimmerman-Féry 2010:1-2). Odak cüm lede yeni
bilgiyi taşıyan birim dir. Kitabı kim aldı? sorusuna cevap olarak verilen A li aldı
cüm lesinde Ali Öğesi odaktır. Çünkü kitabın alınması konuşanca bilinm ektedir
ancak Ali’nin okuduğu bilinmemektedir. Yeni bilgi Ali’dir. Odak vurguyu alan bir
Öğedir. A rka p lan b ir sözceyi yorumlarken kullanılan bilgidir. Bugün futbolda
holiganizmi tartışacağız cümlesinde “futbol, holiganlık” gibi kavramlara ait arka
plan bilgilerinin kullanılacağı anlaşılır. Konu sözcede kendinden sözü edilendir.
Genellikle özne konum undadır ve vurgu almaz. Ali bizegddi cümlesinde A li ko­
nudur. Y orum , konuya dair verilen bilgidir. Bu cümlede “bize gelme” yorum dur.
Konu dışında kalan öğeler, yorumu oluşturur. Eski bilgi sözce üreticisi tarafından
dinleyen veya yazanın bildiği varsayılan bilgidir. Yeni bilgi ise bnnun tam tersidir.
A l: Bugün okula gidiyoruz
C: Okula kimle gideceksin?
A2: Okula Jcardeşimle gideceğim.
G’d eki okul eski bilgidir. A2’deki kardeşimle yeni bilgidir Odak ve konu cüm le
dizilişi ve sesbilim sel öğelerle (vurgu) yansıtılır.
142 Genel Dilbilime Giriş 7^~

2.4 .2 .2 . Émile Benveniste (1902-1976) v e sözcelem e kuramı


Edim bilim alanın yaygınlaşm asındaki öncü isim ­
lerden b iri de Fransız dibîlim ci Ém ile Benvenistédir.
Benveniste, Saussure’d eki dil ve söz ayrım ını dil ve
söyleme dönüştürür. Saussure n in arkadaşı olan A.
M eillefm öğrencisi olm uş ancak yapısalcılığın d il in ­
celem esini kapsayıcı bulm am ış, iletişim odaklı b ir dil
anlayışı kurm aya çalışm ıştır. O rtaya attığı kuram da
sözcelem e (én o n ciatio n ) k u ram ı olarak b ilin ir (K ıran
vd. 2002:178). Soyut b ir boyut olan dil, sözcelem e edi­
m i yani bireyin dili kendisi için kullanm ası sonucu so­
m utlaşır. Sözcelem enin en önem li iki öğesi konuşucu
ve bağlam dır. Benveniste özellikle kişi zam irleri ile za­
Ém ile Benveniste
m an ve m ekân belirticilerine ayrı b ir önem verir. Ö zel­
( 1902- 1976)
likle “b en -b u rad a-şim d i” b e lirtic ile ri ile konuşurun
bir özne olarak sözedim ini gerçekleştirebileceğine dair görüşü söylem öğelerinin
neler olduğu konusundaki çalışm aların tem elini atm ıştır diyebiliriz. G erçekten de
bu öğeler olm aksızın sözcenin b ir edim doğurm ası m üm kün olm am aktadır. “Ge­
lecek hafta bana kitabı getireceksin” gibi b ir sözceyi ü reten i (özne-ben), üretildiği
zam anı (şim di) ve üretildiği m ekânı (burada) bilm ezsek, gelecek haftanın ne za­
m an olduğunu da bilem eyeceğim iz gibi, kitabı kim e ve nereye getireceğim izi de
bilemeyiz. Böylece b u sözcenin sözedim i yani b ir eylem i doğurm a niteliği kalm az.
Bu nedenle b ir m etinde geçen kişi bildiren öğeler (Türkçe için kişi zam irleri, iye­
lik ekleri, kişi ekleri vb.)> zam an ve m ekân tüm leçleri sözcelem in incelenm esinde
b irincil öğelerdir.
E. Benveniste sözcelem e kavram ı deyince alda gelen ilk kişidir ve kendinden
sonra sözcelem e incelem elerim y ürüten A n to in e C ulioli (1924- ), O sw ald D uc­
rot (1930- ) gibi isim leri de etkilem iştir.

2A.2.3. John Austin (1911-1960) ve sözedimleri


John Langsbaw A ustin d il felsefesinin önem li isim lerindendir. Ü nlü sö­
zed im leri (speech-acts) kuram ının tem elini atan felsefeci olarak bilinen J. L.
A ustin’in kip/kıplik incelem eleri için önem i de Ö nerm elerin niteliği ve yorum ­
lanm ası konusundaki görüşlerine dayanm aktadır. Frege-Russel-W ittgenstein gibi
felsefecilerin dil ve dünya arasındaki ilişkiyi açıklarken dayandıkları “D ilin işlevi
olguları betim i emektir.” görüşüne karşı çıkan A ustin, dilin betim lem ek ve bildir­
m ek dışında işlevleri de olduğunu ifade ed er (Aysever 2000:12-13).
DilbilimKuramları 143

A ustin (1962: 1-2) felsefecilerle dilbilgisi yazarlarının *îfade”ye (statement)


bakışının farklı olduğu dile getirilir. Yazar felsefecilerin belli bir olguyu doğru ya
da yanlış olarak değerlendiren dizilere ifade gözüyle bakfağun, oysa dilbilgisi ya­
zarlarının tüm cüm lelerin (sentences) ifade üretmede kullanıldığmı sıklıkla ileri
sürdüğünü b elirtir. Felsefecilerin pek de ilgilenmediği sora, ünlem, emir, istek vb.
bildiren cüm lelerin dilbilgisi yazarları için incelenmeye değer ifadeler olduğunu
dile getiren A ustin ifadelerin açıklanm ası ve sınıflandırılmasını »mm olarak gö­
rür. “N eyin ne olduğuna nasıl karar vereceğiz?” diye »mm yazar bazı ifadelerin
açıklanm ası ve sın ırların ın belirlenm esinin problem teşkil ettiğini ileri sürer.
J. L. Austin’in sözce (uîterence) türlerini tespit
ederken kullandığı ölçüler yandır. Yazar sözcelerin iki
tü rü olduğunu ifade eder. Herhangi bir şeyi “betimle­
meyen” veya “bildirmeyen”, yanlış ya da doğru olma­
yan edindikler (performatives) ile doğru ya da yanlış
olabilen olgu bildirimleri gözkndeyiriler (constati-
ves) bu iki türü oluşturur (Austin 1962:5-6). Edim-
liklerin gözlemleyicilerden farkı, bu tür metinleri üre­
tenlerin aynı zamanda bir eylemiyerine getirmeleridir.
Buna Örnek olarak verdiği cümlelerden ikisi üzerinde
belirtecek olursak, nikah masasında eşlerden birinin
John Langshaw A ustin “Evet” demesi ve bahse giren bir kişinin “6 pensine
(1 9 1 1 -1 9 6 0 ) iddiaya girerim ki yann yağmur yağacak.” demesi söy­
leyenlerin aynı zam anda evlenm esi ve bahse girmesi sonuçlarım doğurur. Ancak
yazar kitabının ileriki bölüm lerinde bu iki türü ayırmamıza sağlayacak herhangi
bir gram atik ölçünün bulunm adığı, bir cümlenin hem edindik hem gözlemleyici
özellikler taşıyabileceği sonucuna ulaşır (Austin 1962:67). Kip, çatı, vurgu, ton,
zarflar gibi gram atik öğelerin ölçü olamayacağım cümleyi edimlik olarak kesin
b ir biçim de tam yabilm em iz için yeterli olmadıklarım örnekler üzerinde gösterir
(A ustin 1962: 73-82).
J. A ustin’in kuram ının tem elini oluşturan sınıflama düz sözediıni (locuti-
onary act), edim sözedim i (illocutionary act) ve etki sozedimi (perlocutionary
act) biçim indeki üçlü ayrım ıdır. Bu üçü arasındaki ayrım şu cümlelerle açıklanır:
D üz söz : “Vur” ile vurm ayı anlatıp, “o” ile ona göndermede bulunarak bana
“O nu vur!” dedi (H e said to m e “Shoot her!” meaningby “shoot” shoot and refer­
ring by “her” to her.)
Edim söz: Bana onu Öldürmemi önerdi / (ona) yöneltti vb. (He urged (or ad­
vised, ordered etc.) m e to shoot her.)
•J44 Genel Dilbilime Giriş

te
Etki söz: Bana onu öldürttü / (beni onu) öldürm eye zorladı vb. (He persuaded
m e to shoot her./ H e got m et o (or m ade m e vb.) shoot her.) (Austin 1962:101-102).
A ustin b u üç tü rü ayırm anın da benzerlikler nedeniyle zor olduğunu b elirtir
ve daha sonra bu üç edim arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ayrıntılarıyla
anlatır. lÉazann görüşleri kısaca şu şekilde özetlenebilir: İletişim ortam ında söz­
ceyi üretenin yalnızca bildirim de bulunm ası d ü z sözedimini ortaya çıkarır. Buna
göre, örnekteki durum da konuşur yalnızca b ir bilgiyi paylaşm aktadır, yalnızca
‘söylem ekledir. Eğer sözceyi üretirken aynı zam anda b ir eylem (Soru sorma,
uyarma, söz verme vb.) hayata geçerse edim sözedim i gerçekleşir. Edim söz ör­
neğinde konuşur hem b ir şey “söylemekte” hem de b ir şey “yapmaktandır. B irine
bir bildirim de bulunur ve o bildirim b ir eylem i (vurma) m üm kün kılar. İletişim
ortam ında bulunan ikinci ve üçüncü kişiler üzerinde bilinçli ya da bilinçsiz bir
biçim de b ir etki yaratan edim ler de etk i sözedim îdir. Etki sözedim inde edim $ö-
zedim m in sonuçlandığı bilgisi yer alır (A ustin 1962: 103-108).
A ustinin bu sınıflam asının kabaca şu sıralam aya uyduğunu ifade edebiliriz:
“söylem ek > söylem ek + yapm ak > söylem ek + yapm ak + sonuç”.

2 A .2 .4 . John Searle (1932- )


John Searle 1969 tarih li Speech Acts “SÖzedimleri” adlı kitabım yayım layarak
hocası J. L. Austin’in tem elini attığı kuram ı geliştiren isim olm uştur.
J. Searle, Austin’in düz söz-edim söz ayrım ını eleştirir ve bazı cüm lelerde-
bu tü r b ir ayrım ın m üm kün olm adığım ifade eder. D üz
sözlerin de tem elde yalnızca “olduğunu söylem ek” tipinde
olsalar da “olduğunu bildirm ek, yapm asını istem ek” gibi
edim söz anlam ı taşıyabileceğini ve A ustin’in cüm ledeki
tonlam a, derin yapı gibi anlam öğelerini göz ardı ettiği­
n i ifade eder (Searle 1968). Yani, Searle b ir anlam da “her
söylem ede yapm anın bulunduğunu” ileri sürer. “Yalnızca
söylemeyi” m üm kün görm ez.
J. Searle, J. Austin’i eleştirdiği m akalesinin sonunda ko­
John Searle (1932 - ) nuşurun dinleyici üzerinde dört edim de bulunduğunu ifade
eden 1. Fonetik edim (Phonetic act) 2. Söyleme edim i (Phatic
act) 3. Ö nerm e edim i (Propositional act) 4. Edim sözedim i (Elocutionary act) (Se­
arle 1968:424). A ncak yazar kitabında bunları üçe indirir. Verdiği şu dört cüm leden
yola çıkarak konuşurun en az üç farklı edim de bulunduğunu belirtir:
a. Sam sürekli sigara içer.
b. Sam sürekli sigara içer mi?
Dilbilim Kuramları 145

c. Sam, sürekli sigara iç.


d. Sam keşke sürekli sigara İçse.
Bu cüm lelerdeki edim lerse şunlardır:
1. Sözceleme edim i (U tterance act): Sözcük düzeyidir, konuşur sözcükleri
kullanarak bunları dile getirir.
2. ö n erm e edim i (Propositional act): K onuşur bunlarla bir göndermede
bulunur, b ir şeylere işaret edër.
3. Edim sözedim î (E locutionary act): Bildirm ek, soru sormak, emretmek
gibi edim sözedim ini bildiren anlatım ları içerir (Searîe 2000:90-93).
SES v e DILBIUM

3. Ses ve Dilbilim
Sesin incelenm esi de çok boyutlu b ir bakış gerektirir. Sesletin nitelikleriyle ilgili
îaboratuvar ortam larında deneysel incelem eler yapılırken, seslerin çücardraabiçim­
lerinin insan statüsüyle ilişkisi de incelenebilmektedir1. Yani fizikten sosyolojiye ka-
dar çok farklı bilim dallan insan sesinin niteliklerini inceleme konusuyapabilmekte­
dir, D ilbilim de sese odaklanan iki incelem e alanı, sesbilgisi ve sesbilimdir.

3.1. Sesbilgisi v e sesbilim


Ses kavramıyla ilgili olarak çalışma yürüten iki alan vardır. Sesleri diğer seslerle
olan İlişkilerine, işlevlerine göre değil de çıkış yerleri, fiziksel özellikleri gibiyönleriyle
inceleyen inceleme alanı sesbilgisidir (phonetics). Sesbilim (phonology) ise seslerin
iletişimdeki işlevlerine odaklanarak ayırıcı özelliklerini belirlemek vedünya dillerinde
sese dayalı dizgeleri ortaya çıkarm ak gibi amaçları olan dilbilim alanıdır12
Sesbilgisi ve sesbilim in benzer açıklamalarla ayrıldığı görülmektedir (Ka-
tamba. 1989: 1-2; Clark-Yafiop 1994: 4; Ladefoged 2001:23; Ödden 2005:2; Da-
venport-H annahs 2005: 2-3). A ncak b u İki alanın ilişkisi im aralanndaki faiklar
konusunda b ir fikir birliği olm adığı da görülür (Caır 2008:127; Kingston 2007).

1 Ö rn e ğ in [e] se sb irim im n T u rk çed ek i alt sesbirim lerinin kuBannoı sosyo-ekoBonıik kat­


m a n la rd a fark lılaşm aktadır. K ırsal k e s im in b u sesbirim in farklı alt sebirimlerM kullandığı
g ö rü lü rk e n . Ö lçüldü T ürkçeyle e ğ itim alan kentli kesimin daha farklı kullanımlar
sergilediği g ö rü lü r (E k er 2008).
2 D em îrcan (2001) sesbiUm (p h o n o lo g y ) yerine ses dizimi terimini kullanır. Aksan (2003),
phonetics için sesbilim , ph on ology için görevsel sesbiUm terimlerini kullanır.
148 Geneİ D ilbilim e G iriş 'Ä*

Sesbilgisi ve sesbilim arasındaki farklar konusunda sıMılda tekrarlananlar şu şekil­


de m addelendirilebilir:
> Sesbilgisi, sesin doğasıyla ilgilidir ve sesin fizik yönlerine odaklanır. Ses­
bilim İse sesin kullanım ına odaklanır.
>■ H er ikisi de konuşm a seslerini inceler ancak bakış açıları farklıdır. Ses­
bilgisi sesin kendisiyle sınırlı b îr incelem e yürütür. Sesbilim sesin anlam
ayırt etm edeki rolünden yola çıkar. Yani iletişim şem asındaki dinleyici
ve ileti öğeleriyle daha yakından ilgilidir.
> Sesbilgisi daha deneysel b ir niteliğe sahiptir. L aboratuar ortam ında ses­
lerin çıkış yeri, çıkış biçim i, enerjileri, h ızlan vb. konulan m erkeze alır.
Sesbilim seslerin iletişim deki işlevine dayanır. Bir sesin diğer seslerle
olan etkileşim ini, yapıya kattığı değeri ortaya koymayı amaçlar.
> Sesbilgisi daha yereldir. Sesbilim ise seslerin kullanım ım belirleyen diz­
geleri hem tek tek diller hem de evrensel olarak tüm dünya dilleri için
ortaya koymayı hedefler (Tüm diller için tek b ir sesbilim kuram ıyla ilgili
olarak bk. G ussenhoven-Jacobs 2011: 11; Ayrıca dünya dilleriyle ilgili
tipolojik sesbilim incelem eleri için bk. C arr 1993; G ussm an 2002).
> Sesbilgisi sesin akustiği ve eklem lenm e biçim lerini, sesbilim konuşm a­
nın yapısı ve dizgesini inceler.

3.2. Teme? kavramlar: Sesbirim , alt sesbirim vb.


Sesle ilgili dilbilim çalışm alarında dönüm noktalarından biri sesbirim (pho­
nem e) kavram ıdır. Özellikle Prag O kulu b u kavram ın gelişim inde önem li pay sa­
hibidir. Terim 19. yüzyılın sonlarında ortaya atılm ıştır ve başlangıçta farklı içerik­
lerle kullanılm ıştır (Clark-Yallop 1994:331).
Bugün anlam ayıran en küçük birim olarak tanım lanan sesbirim kavram ı,
geleneksel dilbilgisinde yaygın olarak kullanılan harf, ses gibi terim lerin yerini al­
m ıştır. Sesbirim olm anın en önem li ölçüsü anlam ayırm adır:
kan kaz
Yukarıdaki iki sözcüğün farklı anlam ları karşılam asını sağlayan sesler /n / ve
/z /’dir. Buna göre b u dizideki sesbilim ler bu iM sestir. Sesbirim leri belirlem ek için
yapılan bu İşleme e n k ü çü k ç ift (m inim al pairs), ik ili k a rşıtlık (binary oppositi­
on) denem esi gibi adlar verilir. Sesbirim ler parantez (/ / veya [ ]) içine alınarak
gösterilir. Y ukarıdaki çifte bakarak k ve a n ın sesbirim olduğu iddia edilem ez. Bun­
ların sesbirim olduğu ancak başka denem elerle ortaya konabilir:
Ses ve Dilbilim 149

sal sel Bu dizide !&! ve /e/ sesbirimdir.


saç kaç Bu dizide İsi ve M sesbirimdir.
Bir sesbirim in anlam ayırt etmeyen ve çevre öğelere göre küçük farklılıklar
gösteren yan şekillerine de alt sesbilim (allophone) denir.
alt dikkat petek
Yukarıdaki üç sözcükte /t/ sesbiriminin farklı söyleyişlere sahip biçim leri var­
dır. D ikkat sözcüğündeki t ile alt sözcüğündeki t farklıdır. A ncak b an lar anlam
ayırt etm ez. Bu- farklı fier tek bir /t/ sesbirimini bütünleyerek oluşturur. Bu alt
sesbirim ler bütünleyici dağılım {complementary distribution) Özelliği sergilerler.
Bir sesin bütünleyici dağılım mı gösterdiği yoksa bağımsız b ir sesbirim m i olduğu
yazı ve ses ilişkisi için de önemlidir. Örneğin Türkçede farklı b ir harfi olm adığı
hâlde anlam ayırt eden sesbirimler vardır:
sol “sağ karşıtı” sol “müzikte bir nota”
N ota anlamındaki sol sözcüğünde fil sesi farklı bir nitelik sergüer ve bu, iki
sözcüğün farklı anlamlar kazanmasını sağlar. Anlam ayırt ettiği için aslında b ir
sesbirim dir. Ancak alfabede diğer sesbirimle birlikte 1 işaretiyle gösterilir. Alfa­
belerin sesbilimlere ayrı işaretler vermesi beklenir. Bu şekilde anlam bulanıklığı
giderilir. Ancak hiçbir alfabe bu konuda mükemmel değildir.
Buraya kadar üzerinde durduğumuz sesbirimler bölüm lenebilen sesbirim ler-
di. Yani kan ve kaz örneklerinde öğeler fki. /a/, /n/, /k/. /a/. İz/ biçim inde çizgisel
olarak parçalanabilir. İşte bu nedenle bu tür sesbirim!ere parçalı sesbirim adı ve­
rilir. Bir de bölümlenemeyen sesbirimler vardır ki bunlara p arça ü stü sesbirim
denir. V urgu, uzunluk, ezgi veton gibi öğeler [Bürün (prosody) öğeleri de denir]
parça üstü sesbirimdir:
Ordu güzel bir ilimizdir.
Ordu askerî bir terimdir.
Yukarıdaki iki cümlede yazılışı aynı olan iki sözcük vardır. Bu iki sözcüğü b ir­
birinden ayırmamın sağlayan öge, vurgudur (stress). Yer adı olan sözcükte vurgu
ilk hecededir:
ORdu “il adı” orDU"askerî terim”
Vurgunun da anlam ayırt eden bir sesbirim olduğu bu diziyle kanıtlanabilir.
A ncak vurgu -yukarıdaki örneklerden farklı olarak- bölüm lenem ediği için parça
üstü sesbirimdir.
Hala ve hâlâ sözcüklerinin farklı anlamlara gelmesi uzunluk ile sağlanır. Yani
u zu n lu k da parçalanamayan bir sesbirimdir.
150 (Şenel D ilbilim e G iriş

Ton (tone) (titrem / perde değişim i) seslerin titreşim sayılarıyla ilgilidir. Ö r­


neğin ancak sözcüğünün tonu bağlaç olduğunda (AU geldi ancak Veli gelmedi) son­
da, tiz çıkarken zarf olduğunda (Bunu ancak A li yapar) başta tiz çıkar. H eceyle
ilgili b ir parça üstü sesbilim dir.
Ezgi (intonation) cüm leyle ilgili parça üstü sesbirim dir. Yarın geleceksin gibi
b ir cüm le ezgi yoluyla b ir soru cüm lesine dönüştürülebilir. Biten ezgi, soru ezgisi
ve süren ezgi olarak üç tü rü vardır.

3.3. Ses sınıflandırmaları


Sesler sınıflandırılırken dilbilim cilerin geliştirdiği IPA’d aki (International
Phonetic A lphabet-U luslar A rası Sesbilgisi Alfabesi) işaretlem eler kullanılır. Bu
alfabe, tüm dünya dillerinin seslerinin yazıya aktarılm asında birlik sağlanm ası
için ünlü D anim arkalI dilbilim ci O tto Jespersen (1890-1943) tarafından 1886da
Fransız dilbilim ci P aul Passy (1859-1940)’e önerilm iştir. Passy b ir grup arkadaşıy­
la Paris’te U luslar A rası Sesbilgisi K urum u’nu kurm uş ve aynı yıl bu alfabe üzerine
çalışm aya başlam ıştır (HIPA 1999:194-195). IPA daha sonra çeşidi kereler geliş­
tirilm iş ve dünya dilbil iincilerin in sesleri işaretlem ede kullandılar! çok önem li b ir
araç hâline gelm iştir. D ilbilim ciler d illerin kendi alfabelerini değil, evrensel olan
IPA’yı kullanırlar. Aynı sesbirim in farklı harflerle yazılm ası sorunu (Ö rneğin /k /,
Türkçede kan sözcüğünde k harfi ile karşılanırken, İngilizcede cola sözcüğünde c
ile karşılanır.), b u o rtak alfabe sayesinde aşılm ıştır (IPA için bk. EK-1).
D ünya dillerindeki sesler ilk olarak ü nlüler (vocals) ve ünsüzler (consonants)
olarak İkiye ayrılır. Bu genel ayrım dan sonra ünlüler ve ünsüzler farklı ölçülere
göre sınıflandırılır.
Ü nsüzler için kullanılan Ölçüler şunlardır:
1. Ç ıkış yeri [çift-dudak, diş dudak, dam ak vb. (place o f articulation)]
2. Boğum lanm a biçim i [patlayıcı, sızıcı vb, (m anner o f articulation)],
3. Ses tellerinin durum u [ötüm -ötüm lü/ötüm süz (voice-voiced/voiceless) ],
4. H ava akım ının geçiş biçim i [engelli, engelsiz (obstruent-sonorant)].
“Â * Ses ve Dilbilim 151

Türkçenin bu ölçülere göre yapılmış ünsüz sınıflandırması aşağıda sunulm uş­


tu r3:
Ünsüzler4
A - E n g e llile r ( O b s tr u e n ts )

A l-P a tla y ıc ı (Stop/piosive) ötümlü otüm süz

A 1.1.Ç ift d u d a k (bilabial)


[b] baba [p] parlak
A l.2 . D iş (dental)
[d] dede (t) tepe
A l.3 . D a m a k (palatal)
[g] (Dgenıi [kİ (c) k epek
A l .4. A rt d am a k (velar)
iğ] (g) gsm [k] (k) kan

A 2 -P atîayıcı-sızıcı (Affricative)

A 2.1. D iş e ti-d a m a k (palato-aiveolar) 50


[c] (d )/ ) cam lç î( S ) /( c ) çam

A 3- Sızıcı (Fricative)

A 3.1. DİŞ d u d a k (lab io -d ental) [v] ver- [f] fener

A 3.2. D iş (d en tal)

A3.3. D iş e ti-d a m a k (palato-aiveolar) [z] zengin [s] siz

A 3.4. G ırtla k (glottal) [j] © ! (3) jale işi 0 ) / (s) şim şek

fh] h ep
B -E n g elsizler ( S o n o ra n ts )
B l- G en iz (N asal) ;

B l . l . Ç ift-d u d a k (bilabial) [m] masa i

B1.2. D iş (d en tal) [n] nerede ■


B2- A k ı a (L iquid) 1
1
B2.1. D işe ti (alveolar) [r] yazar
flj sol “sağ karşıtı” j

{}) sol “bir nota” [


B2.2. D iş e ti-d a m a k (palato-aiveolar)
B 3-JY an ü n lü (g lid e / approxim ant) ;

B3.1. D a m a k (palatal) [yİ 0) yer


B3.2. A r t d a m a k (velar) I|] (Y) dağ 1
3 P aran tez (} için d ek i işaretler, yanlarındaki sesbilim lerin IPAdaki (In tern atio n al P h o n e tic
A lp h ab et-U lu slar A rası Sesbilgisi Alfabesi) karşılıklarıdır.
4 Türkiye’d ek i T ürkçe dilbilgisi geleneğinde ünsüzler genellikle “çıkış yeri* “süreklilik-
süreksizlik”, “ötüm lülük-ötüm süzlük” ölçülerine göre sınıflandırılır. T ablodaki A l v e A 2
b ö lü m ü süreksiz, d iğ er ünsüzler ise sürekli kabul edilir.
152 Genel Dilbilime Giriş

önlüler
Ü nlülerin sm ıflandırılm asında kullanılan üç ölçü şudur:
D ilin yüksekliği {yüksek, orta, alçak),
D üin dam ağa göre yeri (Ön, orta, art),
D udakların durum u (düz, yuvarlak).
Türkçenin ünlülerinin bu ölçülere göre sınıflam ası aşağıdaki gibidir5:

Ö n (front) O rta (central) ve A rt (back)


D üz Yuvarlak •Dite;*-.- ' Yuvarlak
(unrounded) (founded) (unrounded) (rounded)
Yüksek (high) [i] [ü] (y) M (m) [u]

A lçak (low) [e] [öj (ce) M [o]

3 ,4.Tücrkoİojİdeki sesSe ilgili bazı tartışmalar ve diibiiim


Türkoloji geleneğindeki sesle ilgili en bilinen tartışm alardan biri yardım a ses
tartışm asıdır. Yanlızca sesbilgisiyle değil, biçimbilgisiyle de ilgüi b ir tartışm adır.
Türkçedeki yardım a ünsüzlerin neler olduğu konusunda iki farklı görüş vardır. İlk
görüşteki bilim adam larına göre tek yardım a ünsüz /y/dir. M. Ergin, T. Tekin, A.
B. Ercilasun gibi alanın Önde gelen isim leri bu görüştedir. İkinci görüşü savunan T.
Banguoğlu, D. Aksan, T. N. Gencan gibi dilcilere göre ise /n /, /s/, /ş/, iy i yardım a
ünsüzlerdir (G örüşlerin toplu b ir değerlendirm esi için bk. K aradem ir 2011).
N S

M asa + n + m K îtab + m M a sa + s + 1 K îtab +1


0 + n + d an Sen + d en

M asası + n + d an B aba + d an

D u v ard ak i + n + d en Ö ğle + d en

K en d i + n + e

Y Ş
B ahçe + y + e J îtita b + a Y edi + ş + e r Ü ç + er

Ö ğ le + y + m îş

5 P aran tez için d ek i işaretler o se sb irim lerin IPA daki k a rş ılıd a n d ır. A yrıca T ürkiye dilbilgisi
yazım ı g elen eğ in d e y ü k sek (high) ü n lü le r iç in dar, alçak (low ) ü n lü le r için geniş te rim i
kullanılır.
"A~ Ses ve Dilbilim 1S3

Tablodaki örneklerden yola çıkarak tartışmayı açalım. Yardıma sesin yal­


n ızca /yİ o ld uğunu ile ri süren araştırmacılar diğer sesleri dilin art zamanlı geli­
şim iyle açıklarlar. Bu açıklam aları birkaç maddede şu şekilde özetleyebiliriz:
X. İni açıklam ası: Yardımcı ses iki ûnîü araşma gelir. Oysa masm+n+dan
örneğinde b ir ünlü ile bir ünsüz arasındadır. Îsîm çekimi sırasında or­
taya çıkan b u /n / sesi, zamirlerin bir parçasıdır {On+dan vb.) ve zamir
çekim inden diğer çekimlere bulaşma sonucu geneîleşmiştir. Altay dil­
lerindeki zam irlere bakıldığında tekil kişi zamirlerinde görülen bu Inl
sesine bu nedenle yardımcı ses demek doğru değildir. Bu, zamir nsi
(pronom inal n )’d ir:
Masamn: m asa + nm (ilgi eki)
Ondan: o (zam ir) +n (zam ir nsi) + dan (ayrılma durumu)
Masasından: m asa (isim) + sı (iyelik eki) + n (zamir risi) + dan (ayrılma du­
rum u)
Duvardakİnâen: duvar (isim) + da (bulunma durumu) + ki (aitük eki) + n
(zam ir nsi) + den (ayrılm a durumu)
Kendine: kendi (zam ir) + n (zamir nsi) + e (yönelme durumu)
T. Tekin ise zam ir nsi biçiminde ayn bir gösterimi savunmaz, bu sesi ek
ve sözcüklerin parçası gibi kabul eder: masa+mn, masa+sm+dan, on+dan,
duvar+da+kin+den vb.
2. Isl açıklam ası: Bir yardımcı ses çekim sırasında farklı yerlerde kullanıl­
m alıdır. Oysa bu ses sadece 3. kişi iyelik ekinde ortaya çıkmaktadır. Za­
ten kökeni tam olarak açıklanamasa da bu ekin tarihsel olarak başka bir
yerden geldiği (eski bir çokluk ekinin kalıntısı olduğu, eski bir sözcükten
yanlış hece bölümlemesiyle ortaya çıktığı vb.) yönünde görüşler vardır.
Bu ses 3. kişi iyelik ekinin parçasıdır, yardımcı ses değildir.
Masası: m asa+sı (3. kişi iyelik eki)
3. İş/ açıklaması: İşi sesi de bugün yalnızca paylaştırma ekinden önce
kullanılm aktadır. Tıpkı Isl gibi ide bir yerde geçer. Bu ses aslında Eski
Türkçedeki (M.S 8-9. yy) paylaştırma dû {+rer} gibi yanlış hece bölüm­
lem esi sonucu ortaya çıkmıştır: bir+er > bt+rer. {+rer}eki ünlüyle biten
diğer sayılara da getiriliyordu: ihrer, yedirer vb. Benzer bir durum Eski
Türkçe sonrasında beş sözcüğünden bulaşmayla ortaya çıkmıştır: beş+er
> be+şer, altı+şar,; yedi+şer vb. Bu nedenle bu ses ekin yapısında bulun­
m aktadır ve gösterim i şu şekilde olmalıdır: {+şAr}.
154 G enel D ilbilim e G iriş m
 m'

4. Turkçenin tek yardım cı ünsüzü /y /’d ir. Ç ünkü hem isim hem de fiil çe­
kim inde pek çok yerde görülm ektedir. Bu bakım dan yukarıda anılanlar­
dan farklıdır: başla-y-acak, masa+y+a vb.
/n/> İsi ve /ş /’n in de yardım cı ses o ld u ğ u n u sav u n an ların ise açıklam aları
şu şekildedir:
B ir ekin hangi seslerden oluştuğu ünlü ve ünsüzle b iten sözcüklerdeki görü­
nüm üyle belirlenir.
(Benim) kitabım (benim) masam
Buna göre, kitabım ve masam sözcükleri 1. kişi iyelik ekini alm ıştır. Bu ekin
önündeki M ünlüsünün yardımca ses olduğu, ünlüyle b iten masa sözcüğüne geti­
rildiğinde ortaya çıkar. Kitap+ı+m, masa+m. Eğer fil, ekin yapısında olsaydı ü n ­
lüyle biten sözcükte de kullanılırdı. Ö rneğin 1. kişi bildirm esinde bu, gözlenir:
Ben yorgunum Ben akıllıyım
Burada ekin {+Im} olduğu hem ünlü hem de ünsüzle biten sözcüklere getiri­
lerek anlaşılabilir. İşte bu yöntem i söz konusu /n /, /s/, /ş/, İyi seslerine uyguladı­
ğım ızda söz konusu seslerin ekin yapısında bulunm adığı görülür. Ekler hem ünlü
hem de ünsüzle biten sözcüklere geldiğinde b u seslerin ünsüzle biten sözcüklerde
düştüğü gözlenir: Sen+den, kitab+ın (rengi), bir+er,; (onun) kîtab+ı vb.
Tartışm a kabaca yukarıdaki gibidir ve Türkoloji geleneğinde yeri olan b ir ta r­
tışm adır. Bir dilbilim ci böyle b ir tartışm aya nasıl yaklaşır? Ö ncelikle dilbilim in “eş
zam anlı” b ir bakış açısını tercih ettiğini Saussure ile ilgili bölüm de belirtm iştik.
D ilbilim , dil ile ilgili betim lem e sorunlarının çözüm ünde a rt zam anlı açıklam ala­
rın dayanak yapılm asını doğru bulm az. Buna göre zam ir n’si, is /’nin eski bir ek veya
sözcüğün kalıntısı olması, /ş/n in tarih içinde yaygınlaşan yanlış hece bölümlemesi
sonucu ortaya çıkması gibi açıklam alar a rt zam anlı olarak doğru açıklam alar ola­
bilir. A ncak dilbilim b ir eki betim lerken o ekin bugünkü görünüm lerinden yola
çıkar. Y ukarıdaki yorgunum ve akıllıyım örneklerinde ekin yapısı nasıl bulunuyor­
sa (onun) masası ve (onun) kitabı örneklerinde de aynı şekilde bulunur. Eş zam anlı
bakışla da /n /, İs/, İş/ ve İyi seslerinin yardım cı ses olduğu, ünsüzle biten sözcük­
lere gelm edikleri görülür.
Türkolojideki b u tartışm a esasen art zam anlılık ve eş zam anlılığın birbirine
karıştırılm ası sonucu ortaya çıkm ıştır. D ilbilim b ir betim lem e konusunda b ir yön­
tem önerm ektedir. Eklerin kökenlerine dayalı art zam anlı b ir betim lem e yöntem i
de kullanılabilir. A rt zamanlılık daha doğrudur eş zamanlılık yanlıştır gibi b ir yargı
doğru değildir. Kendi İçinde tutarlılığı olan farklı yöntem ler için yanlışlıktan söz
edilem ez. "Yöntemin kullanışlı olup olm adığı, d ilin betim lenm esinde ne derecede
Ses ve Dilbilim I S S

başardı olduğu önem lidir. Dilbilim ancak uzmanların böeceğj ve anlayacağı art
zam anlı açıklam aları tercih etmez. Gerçekten de Öğretimdilbilgisine bakıldığında
b ir lise öğrencisinin veya lürkçeyi ikinci dil olarakÖğrenenbiryabancının tarihsel
bilgilere dayalı (zam ir risi, s’nirt eski bir çoğal eki olması gibi) açıklamaları anlaması
kolay değildir. Eş zam anlı betimlemeler daha anlaşılırdır ve Saussure, bu nedenle
eş zam anlılığı dilbilim in tem el ayaklarından biri olarak savunur.
Bir başka tartışm a da Türkçeye Arapçadan gren sözcüklerle ilgilidir. Tür­
koloji eğitim i alırken bizlere cami, mısra gibi Arapçada ayın 0 ünsüzüyle biten
sözcüklere ek getirirken dikkat etmemiz söylenirdi. Turkçede ayın önsözü yoktu
fakat A rapçada vardı. Bu sözcükler ünlüyle başlayan bir ekalmalıydı Hisar Camii,
mısraı vb. “Hisset-, reddet- gibi birleşik fillerde de ses türemesi yoktur” görüşü de
hâkim di. Çünkü bu sözcüklerin Arapçası zaten iki ünsüzle bitiyordu: hiss, redd.
Bu açıklam alar da Türkçenin eş zamanlı bilgilerine uygun açıklamalar değildir.
Bilgiler A rapça için doğrudur. Ancak Türkoloji eğitimi almamış bir Türkçe konu­
şurunun o sözcüklerdeki aymları fark etmesi, his sözcüğünün Arapçada iki s ile
yazıldığını bilm esi m üm kün değildir. Bu nedenle Türkçenin eş zamanlı betim le­
m esi söz konuş olduğunda camisi, mısrası gibi kullanımlara yanlış denemez. Pes
et- fiilinde türem e yokken, hisset- fiilinde türeme vardır. Öte yandan art zam an­
lı bilgiler bu durum un nedeni açıklanırken kullanılabilir. Çünkü birinde türem e
varken diğerinde olm am ası ister istemez "Neden?” sorusunu akla getirir. A rt za­
m anlı bilgiler eş zam anlı bakışla düzensizlik olarakgörülenkullanımların yorum ­
lanm asında kullanılır ancak betimleme eş zamanlılığa göreyapılır.
BİÇİM ve DİLBİLİM

4 . BİÇİM V « DİLBİLİM
D ilin biçim öğelerini ele alan inceleme alanına biçimbiîgisi (veya biçim bi-
lim ) (m orphology) denir. Batı dillerinde Eski Yunanca morph “biçim” sözcüğün­
den türetilen morphology terimi ilk kez 19. yüzyılda ünlü Alman şair J. W. von
G oethe (1749-1832) taralından biyoloji alanında organizmaların yapılarıyla ilgili
olarak kullanılm ıştır (Aronoff-Fudeman 201î: 2).
Biçİmbiîgisİ -sesbilgisi ile birlikte- tarih boyunca dilbilgisinin temel alanı olarak
görülmüştür. Sözcükler, sözcüklerin türleri, sözcüklerin çekimi hemen her dönem de
dil incelemelerinin ana konularından olmuştur. Dilbilim, geleneksel dilbilgisinin bi-
çimbilgisiyle ilgili bazı tanım ve sınıflandırmalarını kendi getirdiği Ölçülerle yeniler.
Dilbilimsel biçimbiîgisi incelemelerindesözcük, ek, yapım, çekim gibi çeşitli öğe­
ler ele alınır ancak bununla yetinilmez. Dilin biçimlerini ve bu biçimlerin sözdizîmi
ve anlam ile olan flişkflerini ortaya çıkarmak da hedeflenir (Giriş okum aları için bk.
Matthews 1974, Booij v& 2000, Spencer-Zmcky 2001, Haspelmath 2002, Lieber 2009,
Aronoff-Fudeman 2011; Türkçe biçimbiîgisi çalışmaları için bk. Uzun 2006).
I

4.1. Temel kavramlar: Biçimbirim, alt biçimbirim, sözcükblrim vb.


Geleneksel dilbilgisinin ek, kök gibi kavramları dilbilim incelem elerinde ye­
rin i biçim birkne (morpheme) biralar. Biçimbirim daha küçük parçalara bolüne-
m eyen dildeki anlamlı en küçük birimdir.
Kitapçıhk sözcüğünde üç biçimbirim vardır: {kitap}, {+CI}, {+Uk}.
Gelmiştin sözcüğünde ise dört biçimbirim vardır: {gel-}, {-mlş}, {-DI}, {-n}.
158 Genel Dilbilime Giriş

G örüldüğü üzere geleneksel dilbilgisindeki kök ve ek kavram ları biçim birim


adı altında birleştirilm iştir. D ilbilim ciler biçim birim leri de gösterdikleri özellik­
lere göre çeşitli şekillerde sım flam ışlardır. B unlardan b irisi bağ ım lı b içim birim
(bound m orphem e) ve bağım sız b içim b irim (unbound/free m orphem e) ayrım ı­
dır. Buna göre yukarıdaki örneklerden {kitap} ö ğ esi b ir isim olarak bağım sız bi-
çim birim dir. {+CI} ve {-f-IIk} bağım lı biçim birim lerdir çünkü varlıkları b ir ism in
varlığına bağlıdır.
Farklı b îr bölüm lem e de Fransız dilbilim ci A. M artinete aittir. M artinet an­
landı öğeleri sözlükbirim {kitap}» dilbilgisel görevi olan öğeleri biçim birim [{+çl}
ve {+IIk}] kabul eder.
Bir başka biçim birim ayrım ı bölüm lenebilm e ölçüsüne göre yapılır. Türkçe-
deki biçim birim ler bölüm lenebilen biçim birim lerdir. anneler sözcüğünde iki bi­
çim birim vardır: {anne}, {+lAr}. B ölüm lenebilen biçim birim ler sözcükte geldiği
yere göre isim lendirilir. Sona geliyorsa sonek (suffix), başa geliyorsa önek (prefix)
gibi. G enel olarak dünya dillerinde sonek ve önek kullanılır. A ncak özellikle yerli
dillerinde içek (fikas “güçlü” >f-um -ikas “güçlü olm ak”) ve çevreek (bara “kadın”
> m-bara-m “kadınlar”) de kullanılır (H uber 2008).
İngilizce, Alm anca ve A rapça gibi dillerde çekim in bölüm lenem eyen biçim -
bırim lerle de yapılabildiği görülür:
İng. m an “adam” > men “adam lar”,
Aim. mutter “anne” > mütter “anneler”
Ar. veled “çocuk” > evlâd “çocuklar”.
Yapım veya çekim in büküm yoluyla yapıldığı dillerde bölüm lenem eyen bi-
çim birim ler vardır. Bölüm lenem eyen çekim de ö n ü n lü leştirm e (um laut) ve iç
bük ü m (ablaut) olarak ikiye ayrılır. M an > men Örneği ön ünlüleştirm e çekim ine
örnekken, go > went veya veled > evlâd örnekleri iç büküm çekim ine örnektir. Ö n
ünlüleştirm ede sadece b ir ses ön ünlüye dönüştürülürken, iç büküm çekim de söz­
cük içten kırılır, “bükülür”
A lt biçim birim (ailophone) ise bübiçim birim in kullanım daki yan şekilleridir:
{~DI} biçim birim i 8 alt biçim birim e sahiptir: {-di}, [-di], f-du], [-dü], [~tı],
[-ti], [-tu], [-tü].
{-mlş} biçim birim inin ise 4 alt biçim birim i vardır: [-mış], [-iniş], [-muş], [-müş].
Bir biçim birim in farklı görünüm lerinin nasıl ortaya çıktığı konusu sesbilgisi
ve biçim bilgisinin kesiştiği bir alanla ilgilidir k i bu alan biçim -sesbillm (m orp-
ho-phonology) olarak bilinir, {-mlş} biçim birim inin gör- fiiline eklenirken hangi
görünüm ü kazanacağını fiilin sesbilim sel Özelliği, Türkçenin ünlü uyum u dizgesi,
Şifim te D)Mm 1 5 9

biçim bi rim in tek biçim li olup olmaması gibi özellikler belirler. Çor- fıfiî, yuvarlak
ve ön dam ak önlüsü ö sesbilimine sahiptir ve ikinci hecede ö bulunamaması da
Türkçenin genel sesbilimse! eğilimlerindendir. Alt biçimbirtoin f-müşî olmasın­
da b u gibi etkenler rol oynar: gör-müş.
P o rtm an to (portm anteau) ise birden fazla görev üstlenenbiçimbirimîer için
kullanılan b ir terim dir. Bilindiği üzere Türkçe fiil çekimindediziliş şu şekilde olur:
fiü-zam an/kip-kişi-sayı. Gel-iyor-sun-uz örneğinde bu dizilişgörülün Ancak emir
ekleri hem kip/kipiîk hem de kişi İşlevindedir: gelsin. Buörnekte {-sin} hem a n ır
b ild irir hem de 3. kişiyi işaretler. Yani tek bir biçimbîrim birden fâzla işleve sahip
olur. İşte bu özellikteki biçimbirimler portmanto biçimbirimlerdir.
S ıfır (zero) biçim birim terimi ise dilsel bir işlevin dış ppıda herhangi bir
işaretleyicisinin bulunm adığı durumlar için kullanılır. Bu anlamda, varsayımsal
b ir biçim birim türüdür:
Ö rneğin Türkçe ikinci kişi emir çekiminde sıfir biçimbirim vardır: gâ-0.
B elirtisiz İsim tamlamalarında da belirsizlik işlevi için tamlayan Öğede sıfır
biçim birim m bulunduğu varsayılır: ma$a+0 örtü+sü.
3. kişinin bazı çekimlerinde de sıfır biçimbirim vardın Gel-îyor-âu-m örne­
ğinde 1. kişi içim {-m} biçimbirimi kullanılır ancakşu örnekte3.kişinin dış yapıda
herhangi b ir işaretleyicisi yoktur: gel-iyor-du-0.
Portm anto ve sıfir biçimbirim kavramlarının aslında <hşyapıdaki bazı düzen­
sizlikleri açıklam ak üzere ortaya atılan kavramlar olduğuna unutmamak gerekir.
Varsayımsal nitelikleri yüzünden bakış açısı önem taşa Örneğin İngilizcede sheep
“koyun" sözcüğünün çoğulu yine sheep biçimindedir. Yanidışyapıdahiçbir değişik­
lik yoktur. Ya da Türkçede gel-me-m çekiminde Türkçenin fiil-zaman/kip-kişi'Sayı
dizilişine uymayan bir durum vardır. Olumsuzluk ekinden sonra doğrudan kişi eki
gelmektedir. H er iki dilden verdiğimiz bu “istisnaî, düzen dışı" durumlar için dilbi­
lim ciler kuram sal çözümler önermişlerdir. Boş biçin {empty morph), sıfir biçim­
birim , portm anto biçimbirim yaklaşımları düzensizlikler için çözüm önerisi olarak
değerlendirilm elidir. Bu durumda gelmem iki farklı biçimdeyorumlanabilir:
, gel-m e-0-m
Bu ilk yorum da zaman/kip kategorisi boş kategoriyle açıklanır. Zaraan/kjp
b ir sıfır biçim birim le gösterilir. İkinci yorumda ise portntantobiçimbirim çözümü
önerilebilir:
Gel-me-m
Bu açıklam aya göre aslında olumsuzluk kategorisi biçimbirlmi olan fm A }
bu örnekte zam an/kip görevini de üstlenmiştir. Yanibu örnekte hem geniş zam an
hem de olum suzluk işaretleyicisidir. Bu Özelliğiyle de portmanto biçimbirimdir.
160 Genet Dilbilime Giriş

Sözcükbirim (veya sözlükbirim ) (lexeme) b ir sözcüğün çeşidi çekim fennıiş


biçim lerini içeren ve sözlüklerde m adde başı olm uş öğeleri belirtm ek için kul­
lanılan b ir terim din Kalem sözcüğü kalemi, kalemde, kalemden gibi farklı çekim
ekleriyle farklı biçim lerde karşım ıza çıkan b ir sözcükbirim dir. Gitti, gitm iş, gidecek
gibi fiil çekim ejderini alabilen g it- fiili de tüm bu biçim lerin m erkezinde yer alan
başka b ir sözcükbirim dir.
A lt sözcükbirim (veya sözcükbiçim ) ise işte bu sözcükbirim lerm kullanım ­
daki herbirine verilen bir isim dir. Ö rneğin kalemde sözcüğü kalem sözcükbirirai-
n in alt sözcükbirim idir. Sözlüklerde alt sözcükbirim ler -kalıplaşıp tü retim öğesi
olm am ışlarsa- m adde başı olmaz. Sözcükbirim terim iyle dilbilim , geleneksel an­
lam da kullanılan sözcük kavram ı ile sözcüğün çekim lenm iş tüm biçim lerini içe­
ren sözcükbirim leri ayırm ış olur.
Tem el biçim bilgisi Icavramlart tablosu

A - Biçim birim ve Sınıflandırmaları:


Bİçimbirim (morpheme) : kalem ci > {kalem}, {+C Ï},
sen d en > {sen}, {+D An}
1.1.Bağımlı (bound) biçim- 1.2.Bağımsız (unbound/free) biçimbirim
birim
{kalem}, {sen}
{+C I}, {+D A n}
2.1.Bölûmlenebilen biçim- 2.2. Bölümlenenıeyen biçimbirim
birim
a. umlaut: m a n > m en
a. önele play > replay
b. ablaut: veled > evlâd
b-sonek: a n n e > an n eler
çiçek : fik a s > fu m îk a s
d.çevreek: bara >
m b a ra m
B - A lt biçimbirim {+C I} biçimbiriminin alt biç irabirimleri: (+cıj, [+ci],
(allophone) [+cu], (+cü], [+çı], [+çi], [+<;;u], [+çü]
C- Biçim birim türleri C1-Portm anto biçimbirim C2-Sıfır biçimbirim
Gelsin sözcüğündeki G e l-0
{-sin} iki görevli olduğu
M asa + 0 örtüsü
için (Hem 3. kişiyi işaretler
hem de emir bildirir) K itap + 0 aldı
D M artinet’ in sınıflandırması
D İ- Anlambirim (monéme): kalem cideki anlambirimler: {kalem}, {+C1}
D l.l.Sözcükbm m {/sözlük­ D1.2.Biçimbirim (morpheme)
birim) (lexeme)
{+C I}
{kalem}
E-A lt sözcükbirim K alem sözcükbiriminin alt sözcükbirimleri: k alem +0,
kalem+i, kalem+e, kalem+de, kalem+den vb.
Biçim ve Dilbilim 161

4.2. Sözcük, sözcük türleri, yapım, çekim, dilbilgiselleşme


Sözcük de tanımlanması zor bir kavram olmuştur (bk. N ida 1949; D i Sciullo,
A. - W illiams, E. 1987; Dixon-Aikhenvald 2002; Booij 2005). Sınırlarının çizilm esi
oldukça güçtür: Hanımeli yazıda tekbir sözcük gibi bitişik yazılm ıştır. A ncak tek
bir sözcük müdür, iki ayrı sözcükmüdür? Ya da dilbilgisel bazı öğeler sözcük m ü­
dür, değil midir? örneğin İngilizcedeki tanmılıldar (article) dilbilgisel Öğedirler ve
b ir sözcük gibi ayrı yazılmaktadırlar: the car. Burada the tanındığı da car “araba”
gibi bir sözcük müdür? Her anadili konuşuru hemen hem en sözcüğü ta n ır ancak
tüm dünya dillerindeki sözcükleri kapsayacak bir tanım yapm ak kolay değildir
Bu anlam da iki yol izlenir. Bunlardan birincisi yazıdaki sözcüğü (orthographic
word) tanımlama yoludur ki en somut ve kolay tanım bu yaklaşım a aittir: Yazıda
iki yanında boşluk bulunan öğeye sözcük denir. Ancak bu tanım yazı dili olm ayan
dilleri veya bitişik yazı kullanan bazı tarihi dilleri kapsam dışı b ıra k ır İkincisi ise
sesbilim sel sözcüğü (phonological word) tanımlamaktır ki bu, h er d il için farklı
tanım lara yol açar. Çünkü sözcükler dillerde aynı ses özelliklerine göre sesletil­
mez. Vurgu, tonlama gibi ses öğeleri de evrensel bir sözcük tanım ı yapm ak için
yeterli olmaz.
Sözcüklerin türleri olup olmadığı da bir başka araştırm a konusudur (bk.
1. nolu bölüm “Dil İncelemeleri Tarihçesi”). Özellikle Platon, A risto ve Trakyalı
Dionysİos un sözcük bölümlemeleri bu araştırmaların başlangıcı olarak görülür.
Sözcük türleri yalnızca soyut bir tartışma değil, aynı zam anda biyolojik te­
m elleri olan bir konudur. Bir dili ana dili olarak edinmiş olan herkesin belli b îr
sözcük listesindeki sözcükleri doğru olarak türlere göre grupîayabildiği bilinm ek­
tedir. Ayrıca beyin kanaması, beyin tümörü ve çeşitli kazalar nedeniyle dil yiti­
m ine (afazi) uğrayan kimi hastalarda belli sözcük türlerinin kayba uğradığı, has­
taların yalnızca belli türde sözcüklerle (örneğin yalnızca isim lerle) konuşabildiği
görülmektedir (Huber 2008:219*220). Bu veriler sözcük tü rlerin in beyinde farklı
yerlere depolandığım göstermekte, sözcük türü tartışm asının som ut tem ellerinin
de olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
, Sözcük türlerinin bütün dünya dillerinde bulunan, evrensel kategoriler olup
olm adığı konusunda da farklı görüşler vardır (bk. Vogel-Comrie 2000). Dünya
dillerinin çoğunda İsim ve fiil gibi temel sınıflar vardır fakat diğer türlerde Önem­
li farklılıklar görülün Bazı dünya dillerinde bazı sözcük tü rleri kullanılm am akta
veya her dilde sözcük türleri aynı özelliklerleortaya çıkm am aktadır. Bu da dilcileri
şu sonuca götürür: Sözcüktürlerinin sayısı ve belirlenmesi diller arasında çeşitlilik
gösterebilir. Bu nedenle her di! kendi İçinde de alınm alıdır (K roeger 2005:34-35.
Sözcük türlerinin evrenselliğini savunan karşı görüş için de bk. W îerzbicka 2000).
162 Genel Dilbilime Giriş

Sözcükleri sınıflarken kullanılan yaygın ölçülerden b îri aynı sınıfla olduğu


" düşünülen sözcüklerin ortak özelliklere sahip olup olm adığının belirlenm esidir,
ö rn eğ in Türkçe için “İsim ler çekim eki alır” biçim inde sınıfa özgü b ir kural b elir­
lem işsek isim kabul ettiğim iz b ir sözcüğün çekim eki alabilm esi gerekir. Kalemler,
kalemi, kalemden, kitaplar, kitabı, kitaptan vb. Bu durum da kalem ve kitap sözcük­
leri isim dir. Bu şekilde tü rlerin genel özellikleri çıkarılır ve özelliklere göre sözcük­
ler bölüm lere ayrılır. A ncak b u türden genellem elerin de h er zam an işe yaradığı
söylenemez. Aynı tü rd e olduğu kabul edilen bazı sözcükler türe uygun olm ayan
özelliklere sahip olabilir. Ö rneğin İngilizcede sıfatlar karşılaştırm a eklerini alırlar:
big "büyük”, bigger “daha büyük’, biggest “en büyük”. A ncak b ir sıfat olm asına rağ­
m en beatifid “güzel” sözcüğü b u ekleri almaz: *beatifiıUer, *beatifıdlestvb. Bu yön­
tem de aslında b ir kısır döngü içerir. “Sıfat nedir?” sorusuna cevap olarak “Şu Özel­
likleri taşıyanlar sıfattır.” denir. O özellikler tü rü belirtiyorsa kesinlikle kapsayıcı
olm alıdır. Buna göre ya İngilizcedeki sıfatlarla ilgili bu genellem e değiştirilm eli
ya da beatiful gibi derecelendirilem eyen sözcükler sıfat tü rü n d en ayrılm alıdır. Bu
durum da da sözcük tü rü sayısı sekizi, onu da aşacaktır. Ö rneğin Türkçede sıfat
göreviyle de kullanılan iki, üç, sarı, yeşil, yuvarlak, kısa vb. sözcüklerin tüm ünü
kapsayacak anlam , ses, biçim ve sözdizim sel özellikler belirlem ek kolay değildir.
Söz gelimi sayı bildiren sözcüklerin (iki, üç vb.) isim ve sıfattan ayrılarak farklı b ir
tür kabul edildiği de görülür (bk. von M engden 2010:248-286).
Sözcük tü rlerin in belirlenm esi konusu eski b ir geçm işe sahiptir. Bugün de
farklı çözüm önerileri sunulm aktadır ancak evrensel ölçüler belirlendiğini söyle­
mek güçtür.
Biçimve Dilbilim 163

Sözcük türleri sım flam alarından örnekler


“Yaska isim fiil önek edat
Platon isim fiil
A risto isim fiil diğer sözcükler (edatlar): bağlaç, tanındık,
harf, hece, durum
Trakyalı
Dionysios isim fiil tam m lık zamir edat zarf bağlaç ortaç

K lasik Çekmüenebilertler: Çekimîenemeyenler:


{Grek- Latin) isim, fiil, zamir, ortaç, sıfat zarf, edat, bağlaç, ünlem, tanındık
donem

H . Sweet Çekimlenebilenler Çekimleaemeyenler (partides):


(1892) (nominative): zarf, edat, bağlaç, ünlem
isim, sıfat, fiil, fiiİsiler
Jespersen adsıllar sıfat zamir M parçacıklar (edat,
(1935) (substantives) zarf,bağlaç,
ünlem)
Fries Cümle içindeki yerlerine ve yer değlştirefeâme Özelliklerinegöre dört
(1956) büyük sözcük sınıfı ve on beş biçim sınıfı (formdasses)vardır.
A li oradan iyi geldi,
1. sınıfta A li ile değişebilecek sözcükler {Ayşe, araba, köpek) yer alır.
2. sımfta gel- ile değişebilecek sözcükler (gft-, vur-, keş-) yer aim
3. sımfta İyi ile değişebilecek sözcükler (güzel birden, sessiz) yer alır.
4. sınıfta oradan ile değişebilecek sözdMer(şuradan, nerede»)yer alın
İngilizce için biçim sınıflan: niteleyiciler, kiplikyardıma fiiller»olum­
suzluk öğesi not, derece zarflan, bağlaçlar, adaöar, toyardıma fiili,
soru zam iri ve zarflan, there öğesi, ünlemler,yerno sözcükleri please
sözcüğü, dikkat çekme sözcükleri, feteöğesi
Tesnière İşleve göre; Anlasa göre:
l.isim 1. Boşsözcüktenedat,bağlaç,tammlık
2.isim niteleyicisi 2, Dolu sözcükler: isim, fiil, sıfat, zarf
3. fiil
4
4. fiil niteleyicisi
Avrupa
geleneği isim sıfat zarf 2amir edat bağlaç ünlem m
D ilbilim deki Kavramsal (anlaralı/açık) sözcükler; İşlevsel (kapalı) sözcükler:
yaygın isim, fiil, zamir, zarf, afat, sayı tammlık,parçacıklar, edat,
bölüm lem e bağlaç,kiplikyardana
fiilİeı; ünlem
164 Genel Dilbilime Giriş ■Â*

Kabaca İki geleneksel bakış açısının varlığı öteden b eri bilinm ektedir: 1. Biçim
odaklı bakış 2. Anlam odaklı bakış1. Bu bakış açılarını daha da genelleştirerek açar­
sak aslında tem elde “Sözcöîderi dildeki kullanım ı ile m i yoksa dilden soyutlayarak
mı sım âandırm akyrz?” sorusunun yattığım görürüz. San, kırm ızı vb. sözcükler dil­
deki kullanım larına bakm adan b ir tü re dâhil edilebilir mi? Bunlara sıfat veya isim
diyebilir miyiz? D ildeki kullanım larım , diğer sözcüklerle ilişkilerini dikkate alm a­
dan yapacağımız sınıflandırm a anlam a göre yapılm ış b ir sınıflam a olacaktır. Ge­
leneksel dilbilgisi m odern dilbilim in doğuşuna kadar çoğunlukla bu yöntem i kul­
lanm ıştır. A ncak dilbilim sözcüklerin dildeki kullanım larını Öne çıkarır. Dilbilim de
sözcük türleriyle ilgili iki ana bakış açısının varlığından söz edilir: Bunlardan ilki
olan biçim bilgisi m erkezli (m orphocentric) yaklaşım a göre sınıflar kök ve çekimli
biçim ler tem elinde ele alınır. Yapısalcı ve betim leyici gram erlerde özellikle sente­
tik veya eklem eli diller buna göre incelenir. Ö rneğin “İngilizcede -t-ly ekli, Türkçede
{+CA} ekli öğeler zarftır.” gibi b ir genelleme biçim bilgisini m erkeze alır: slow “yavaş”,
slowly “yavaşça” güzel, güzelce vb.. İkinci yaklaşım olan sözdlzim i m erkezli (syntac-
tocentric) yaklaşım a göreyse sınıfların belirlenm esinde öbek (phrase) ilişkileri ön
plandadır. Buna göre İngilizce’d e M ary runs every morning “M ary her sabah koşar”
cüm lesinde run “koşm ak” bir fiildir, ancak M ary goesfo r a run every morning “M ary
her sabah koşuya gider” cüm lesinde run isim dir (Baker 2003: 265-266). Bir öbeği
yönetm e biçim ine gore sözcükler şu şekilde türlere ayrılır:
a. B üyük k ateg o riler (m ajor categories): İsim (norm ), fiil (verb), sıfat (adjec­
tive), zarf (adverb), edat (preposition)
b. K üçük k ateg o riler (m inor categories): Bağlaç (conjunction), ünlem (inter­
jection), niteleyiciler (determ iners) [tanındıklar (articles), işaret sifatlan-zam irleri
(dem onstratives), belirsizlik sıfatları (quantifiers)).
Açık sözcük tü rleri (open w ord classes) veya anlam lı sözcükler (content;
w ords) olarak da adlandırılan a grubundaki sözcükler genişlem eye daha uygun,
büyük ve belirli b ir içeriğe sahip olan ancak m etinde geçme sıklığı düşük öbekler
oluşturur. G örevli sözcükler (function w ords) olarak değerlendirilen b grubun­
dakiler ise daha dar, kapalı ve genel içerikli olan ancak m etinde daha sile geçen
Öbekler ortaya çıkarır (H aspelm ath 2001: 16540; K roeger 2005: 38). Buna göre
güzel araba, çalışkan A lî öbeklerim yöneten öğeler araba ve AU isim leridir. İsim le­
rin yönetici olduğu öbekler yeni Öğelerle genişletilebilir: çok güzel araba vb. A ncak
b u genellem e de her d il için geçerli değildir. Y ukarıdaki a ve b grubundaki sözcük
tü rleri bazı dillerde farklılık sergileyebilir. Ö rneğin Türkçede bağlaç ve edatların
öbeğin genişletilm esi bakm am dan aralarında çok büyük fark yoktur.
1 Raıih (2 0 1 0 :2 8 -3 0 ) bu iki bakış açısından ilkini filolog bakışı, İkincisini felsefe ve mantık
temelli semantik bakış olarak niteler.
Biçim ve Dilbilim 165

Ö te yandan bazı öğelerin sözcük olup olmadığı» sözcükse de tüllerinin ne ol­


duğu açık değildir. Ö rneğin Türkçedeki so ru öğesi {+ml} ayn yazılmaktadır ancak
b ir ek gibi çok şekillidir: [m ı], [m i], [m u], [m ü]. Benzer durum lar bağlaç olarak
değerlendirilen fakat ekleşip farklı alt biçim lere sahip olan da, ise, ile gibi öğeler
için de geçerlidir. E n ld itik olarak adlandırılan bu öğelerin sözcük türleri konu­
sundaki yeri de tartışm alıdır.
Sözcüğün sm ıfm ı belirleyen dilbilgisel süreçler arasında yer alan yapım (de­
rivation) ve çekim (inflection) kavram ları da önem taşır. Biçimbîîgisinin ba iki
kavram tem elinde çekim sel (inflectional m orphology) ve yapımsa! (derivational
m orhpology) olarak İki başlıkta ele alındığı görülür. A ncak yapım ve çekim kav­
ram ları arasında kesin sın ırların çizildiği de söylenem ez (b k Beard 2001; Has-
pelm ath 2002: 60-68; A ronoff-Fudem an 2011: 168-170; Türkçe için Uzun 2004:
57-59). Yapım ve çekim i ayırm ak için dilbilim yayınlarında ortaya atılan görüşleri
birkaç m addede sıralayalım . Bu genellem elerin istisnaları olduğunu, tüm dünya
dilleri için geçerli olacak m ükem m el b ir ölçüt bulunam adığını da belirtmemiz
gerekir. A ncak aşağıdaki değerlendirm eler iki kavram ın sınırlan konusunda fikir
verm ede yardım cı olacaktır.
> Çekim sözcüğün anlam ını ve tü rü n ü değiştirm ez: kitap>sözcüğünün çe­
kim eki alm ış biçim leri: kitabı, kitaba, kitaplar vb.
> A ncak yapım anlam ım değiştirir. T ürünü de değiştirebilir: kitap sözcü­
ğünden türetilen sözcükler: kitapçı, kitaplık, kitapsız vb.
> Çekim daha çok sÖzdizimiyle İlgilidir. Yapımın sözdizimiyle böyle bir
ilişkisi yoktur: Benim kitabi?) dün kayboli?). Bu cümlede sora işaretli
bölüm lere hangi çekim eklerinin gelebileceği cümledeki sözdizimsel iliş­
kilerden yola çıkarak bilinebilir. Oysa b ir sözcüğün hangi yapım ekini
alacağı konusunda sözdizim i bu oranda etkili değildir.
> Çekim in belirli kategorileri vardır ve her sözcüğe bu kategorilerin işaret­
leyicileri eklenebilir. Bu bakım dan çekim , yapıma göre daha üreticidir
(productive), ö rn e ğ in Türkçede isim çekim kategorilerinden birisi çok-
, lüktür. Bu kategorinin en yaygın işaretleyicisi {+ÎAr} biçimbirimidir ve
hem en hem en tüm isim lere gelebilir: akşamlar, kitaplar, evler vb. Aynı
biçim de fiil kategorilerinden geçm iş zam an işaretleyicisi [-DI], tüm fiil­
lere gelir: geldi, başladı vb.
> Yapım öğeleri, çekim öğelerine göre sözcüğe daha yakındırlar. Örneğin
Türkçede yapım ekleri çekim eklerinden öne« gelirler: Idtap+çı+lar. Çe­
kim eki {+lÂr} sözcük kökünden daha uzakta bulunmaktadır.
166 Genel Dilbilime Giriş ~Â~

Türkçenin yaptm ejderi


İsimden isim İsimden fiil Fiilden isim Fiilden fiil
+A göze -t*A- kana- oyna- -A sapa -A- tıka-
+Aç topaç kıraç -s-A- boşa- AcAn sevecen -AlA- sïlkde-
+Ak solak benek +A1- azal- çoğal- AGAn olağan -A r- çıkar-
+Aİ yerel Özel +An- gücen- -AGU kaşağı -dAr- donder-
+AlAk topalak +Ar- kızar- mo­ -A cA k gelecek -D lr- bildir-
+A nı önem rar -Ak uçak -I- kazı-
+An eren köken +Ar- ever- ba- -ALAk yatalak -Ir- içir-
+($}Ar üçer beşer şar- -Alg A çizelge -IşlA- dürtüşle-
+ArI içeri dışarı +ArlA- toparla- -Am tutam
-Iştlr- ovuştur-
+arık pusarık +Aş- güreş- -AmAç tutamaç -k- ktrk-
+At özet gölet +DA- aldat- iste- -AmAk basamak
-k- aytk-
+Ay güney düzey +DA- şırtlda- -A m lk bozam ık
-MA- sayıkla-
+(A)z ayaz +1- taşı- ağrt- -A n düzen
-i- kınl-
+CA akçe Türkçe +k- gecik- acık- -AnAk görenek
-mA- gelme-
+cAk büyücek +klr- hıçkır- -A r gider
-mAlA- saçmala-
-fcAğîz kızcağız -1- kısal- -A ri uçarı
~n~ görün-
+cel güncel -ÎA(n)- evlen- -A si olası
-ş-görüş-
+CI gözcü kitapçı elle- -Ay olay
+CIk ufacık İpçik -t- azıt-
+msA- azımsa­ -bAç dolambaç
4-Cïï evcil otçul -CA düşünce -zir- emzir-
d ı- delir-
-fCHAyln bencileyin +rgA- yadırga- -cAk salıncak
+ C Ï I 1 ayakçın +sA- susa- -ceme sürünceme
+ç anaç ataç +sln- gereksin- -GI olgu
+DA sözde gözde -D I çıktı
+dak kıkırdak -D ik bildik
+DAra erdem gündem -dırak kaydırak
+DAn toptan içten -GA bölge
+DAş yoldaş -G Aç yüzgeç
+D IrIk boyunduruk -GAn kaygan
v düz gündüz -G I bilgi
+GA başka özge -GIC bilgiç
+gîl annemgil -Gba. yorgun
+k topuk kabuk -G it örgüt
+kAn başkan -I batı dizi
+ki a k ş a m k i
+1y e ş i l k ı z ı l -Id görücü
+1A k tş la -Ifgörüş
+lAk d iş le k k ı ş la k ~k delik

+lan s ı r t l a n »mbilim
+lAyIn s a b a h l e y in -mAbölme
+11 e v l i iz i n l i -mAcAbulmaca
+11... +11... ir ili u fa k lı ~mAç yırtmaç

+llk t a ş l ı k t u z l u k -mAkyemek

+m b i r i m -mAo öğretmen
+kek e r k e k ~mAz yaramaz

+mAç d i l m a ç -m lş dolmuş

+mAn ş iş m a n -mTk kusmuk

+mık k a r a m i k -m kyağm ur

+msAr i y i m s e r -n ahn yığın

+m$I s a r ı m s ı -aç bilinç


+mtlî a c ı m t ı l -ati döküntü
+mturak s a r ı m t ı r a k -fdkkaypak

+n y a z ı n k ış ın ~{A/I}rgelir
+ncl b ir in c i -saktutsak
+rA t a ş r a s o n r a -sAl uysal görsd
+rAk u f a r a k -si sinsi
+sAk t ü m s e k -ş oynaş

+sAl k u t s a l -t geçit
+sl ç o c u k s u -mAçdemeç
+sîk y ü k s ü k ~(A)v görev

+sll y o k s u l -van yayvan

+sîz t a t s ı z
+ ş m a v iş

+şîn s a r ış ın
+t e ş i t y a ş ı t
+tay D a n ı ş t a y
+Dem y ö n t e m
+tl g ü r ü l t ü
+z b e n i z i k i z
168 Genel Dilbilime Giriş "Z^“

B ir d ild e sözcüklerin ortaya çıkm ası sadece eklerle durağan b ir yapım


süreci sonucu gerçekleşm ez. Yeni sözcükler farklı şekillerle ortaya çıkabilir.
B irle ştirm e (dedikodu, im am bayıldı) ö d ü n çlem e {radyo, televizyon), k ısa ltm a
(m eyve suyu > m eysu, M ahm ut > m aho, YÖK, KPSS), y a n lış ö rn ek sem e (m aç-
kolik, atm asyon, d okunm atik), çe v iri ö d ü n çlem esi {skyscraper : gökdelen), te k ­
rar {yepyeni) gibi y ollarla yeni sözcükler oluşabilir.
Yapım v e çekim deyince akla gelen so ru lard an b iri b u dönüşüm leri sağla­
yan öğelerin o rtay a çıkm a sü recin in niteliğiyle ilgilidir. Yani yapım veya çekim
işlevi gören b ir biçim bilgisi Öğesi n asıl oluşm aktadır? T ürkçe için konuşacak
olu rsak {-(I)yor} eki şim diki zam an işlevli b ir çekim öğesine nasıl dönüşm üş­
tü r? Bu tü r so ru ların bizi g ö tü rd ü ğ ü dilbilim sel kavram lardan b iri ve belki de
en ön em lisi d ilb ilg iselleşm e (gr am m at i cal i z a tion )2’d ir.
Farklı açıklam aları olsa da, H o p p er ve T raugott (2008: 1) tarafın d an y a­
p ılan “leksik öğelerin ve y ap ıların b elirli bağlam larda gram atik işlevleri nasıl
ü stlen d iğ in i ve gram atik öğelerin y en i gram atik işlevlere d o ğ ru nasıl gelişti­
ğini inceleyen d il gelişim iyle ilgili b ir alan” açıklam ası kavram ın ana h atların ı
çizm ektedir [K avram la ilgili olarak b k H opper-T raugott (2008), T raugott-
T rousdale (2010), W ischer vd. (2002), F ischer vd. (2004), B atllori vd. (2005),
D avidse vd. (2010)]. D ilin a rt zam anlı incelem esine dayanan dilbilgiselleşm e
çalışm aları d il öğelerinin soyut işlev lerin in so m u t k ö k en lerin i aram a çalışm ası
o larak d a d eğ erlen d irileb ilir3. B ir d il Ö ğesinin sistem li biçim de k u llanılan b ir
görev-üstlenm esi u zu n b ir süreci gerektirir. B ilindiği üzere d il incelem elerinde
öğelerle ilgili o larak b ir genel ayrım yapılır: A nlam lı öğeler (leksik Öğeler), gö­
rev li öğeler (g ram atik öğeler). D ilbilgiselleşm e anlam lı öğelerin görevli Öğelere
dönüşm esiyle ilgilenir. H opper-T raugott (2008:7) b u sü recin şu sırayla gerçek­
leştiğ in i ifade eder:
A nlam öğesi > gram atik kelim e > k litik > çekim eki
Ek, gram erin soyutlam aya en çok m aru z kalm ış biçim idir. G österen ve
gö sterilen ilişkisi anlam lı dediğim iz b ir öğeye göre çok d ah a belirsiz b ir gös­
tergedir. D ilbilgiselleşm e incelem eleri b u tü r öğelerin hangi som ut düzeyden
geliştiğine odaklanır. Y ukarıdaki dizilişe T ürkçeden şu ö rn eğ i verebiliriz:
İl (“bağlam ak”)-e (zarf-fiil eki) > ile (edat) > +IA (ek)
İl- “bağlam ak” fiili anlam lı b ir dil öğesi olarak ~A zarf fiilin i alm ış, daha
so n ra zam anla anlam yitim in e uğrayarak yalnızca gram er Öğesine {ile) dönüş-

2 Dilbilgiselleşme ile ilgili bilgiler büyük oranda Kerimoğlu (201 l ) ’den alınmıştır.
3 Dilbilgiselleşmeyi eş zamanlı sentaktik ve söylem odaklı bir olgu olarak ele alan
araştırmacılar da vardır (Hopper-Traugott 2 0 0 8 :2 ).
■Ä- Biçim ve Dilbilim 169

m uştur. E dat ve bağlaç olarak kullanılan bu biçimin bugün ekleşme aşam asın­
da olduğu ( Uçakla geldim vb.) görülmektedir [Diîbilgiseîleşmenin T urkçeden
ö rn ek leri için bk. Demirci (2008)].

4*3. İsim kategorileri: Sayı, cinsiyet durum, İyelik, belirlilik


Yapım sözlüksel bir alanı işaret ederken çekim dilbilgisel süreçleri içerir. D il­
bilgisel işlem ler de genellikle kategorik bir ayrımla ele alınır. Bana göre isim ka­
tegorileri ve fiil kategorileri ana ayrımı oluşturur. Kategorik aynm dünya dilleri­
n in karşılaştırılm ası, tipoloji ve evrensellik incelemeleri gibi modern dilbilim inde
yaygınlaşan araştırm alar için de kolaylaştırıcı olmuştur. Örneğin dünya dillerinde
cinsiyet kavram ının yansımalarını incelemek isteyen bir araştırmacı için h er dile
ait çeşitli cinsiyet görünümlerinin bir başlık altında (“cinsiyet kategorisi”) derlen­
m esi büyük önem e sahiptir.
G erek isim kategorileri gerekse de fiil kategorileri yalnızca biçim bilgisinin
incelem e alanına girmez. Geleneksel dilbilgisinde biçimbiîgisi içinde d e alınsalar
da aslında cüm le içinde değer kazandıkları için sözdizirainin de alanına girerler.
Biçim biîgisi ve sozdiziminin kesiştiği bir alanda yer aldıklarından dilbilim de b i-
çim -sözdizim sel (morpho-syntacüc) kategoriler olarak ele alınırlar.
Geleneksel dilbilgisindeki biçim temellisınıflamalargünümüz dilbilim inde ye­
rin i kavram tem elli kategori anlayışına bırakmıştır. Tek bir biçimin işaret ettiği kav­
ram dan ziyade, farklı biçimlerin karşıladığı bir kavram alanı belirlenmeye çalışılır.
İsim kategorilerinden sayının (plurality) Türkçedeki görünümü bu durum u
açıklam ak için iyi bir başlangıç olabilir. Türkoloji geleneğinde isim lerin “çokluk
veya çoğul” eki aldığı üzerinde durulur. Buna göre sokak+lar çoğuldur. Çünkü
{+lAr} ekini almıştır. Bu tür bir bilgi Türkçedeki sayı kategorisini tanıtm ak için
yeterli değildir. Sayı kategorisi ismin sadece biçimbilgisel araçlarla sağlanan çoklu­
ğunu içerm ez. İsm in sayısını bildiren her türlü araçla ilgilenir. Tıirkçede b ir ism in
birden fazla olduğunu bildirmenin başka yollan da vardır: birkaç sokak, üç sokak,
sokak sokak (gezdim). Sokak’m sayısı bu dizilerde birden fazladır. Bu örneklerde
sayı kategorisi, {+İAr} dışındaki sözlüksel ve sözdizimsel öğelerle karşılanm ıştır.
Sayı kategorisinin dünya dillerinde -ve Tıirkçede- genellikle tek lik ve çok­
lu k gibi b ir karşıtlık üzerine kurulduğu gözlenir Buna göre b ir isim ya tek ild ir
y a çoğul. T arihî Türkçede teklik için de dilbilgisel öğelerin (ö rn eğ in -t-n eki­
n in ) kullanıldığı bilinmekle birlikte (tekil: tigi+n çoğul: tigı+t; tekil: tarka+ n
çoğul: tarka+ t; tekil be+n çoğul: bi-tz, tekil se+n çoğul: si+z vb.) b u g ü n tek lik
için h erh an g i b ir dilbilgisel öge kullanılmaz (Ya da sıfır biçim birim ku llan ılır:
sokak+ 0).
170 Genet OHbîiime Giriş

*
N adir örnekleri de olsa dünya dillerinde sayı kategorisinin teîdik-çokluk
karşıtlığı dışında görünüm ler sergilediği de gözlenir. Ö rneğin Endonezyadaki b ir
yerel d il olan Larike’de ikili ve üçlü çokluk da vardır. Yani teklik, ikilik, üçlük ve
diğer çokluk biçim inde toplam d ö rt alt kategoriîi b ir sayı kategorisi vardır (C or­
b ett 2004:21):
D um a kim a aridu na?a
“Ü çüm üz bu eve sahibiz”
Burada aridu sözcüğü üç kişiden oluşan b ir bize gönderm ede bulunur. Ayrıca
sayının biçim sel araçları da çeşitlilik gösterir. Ö rneğin A rapçada belirli kalıplar
çokluğu karşılar: veîed “çocuk” evîâd “çoculdar”(ef'âl kalıbıyla). İngilizce ve Al­
m anca gibi dillerde Ön ünlüleşm e (um laut) yoluyla da çokluk bildirilebilir: Aim.
m utter “anne”, m ütter “anneler”; îng. m an “adam”, m en “adam lar”.
D ünya dillerinde dikkat çeken noktalardan b ir başkası bazı isim lerin çoğul-
lanam am asıdır. Sayılabilen-sayılam ayan ayrım ı olan dillerde buna rastlanır. Ö r­
neğin İngilizcede water “su” sözcüğü sayılam ayan olduğu için çöldük yapılam az.
C insiyet (gender) isim kategorileri içinde dünya dillerinde en çok çeşitlilik
gösterenlerden biridir. Cinsiyetle ilgili olarak yapılabilecek ilk büyük ayrım , böy­
le b ir kategorinin dilbilgisel olarak bulunup bulunm adığıyla İlgilidir. Bazı dünya
dillerinde dilbilgisel olarak cinsiyet kategorisi varken, aralarında Türkçenin de bu­
lunduğu bazı dünya dillerinde dilbilgisel b ir cinsiyet kategorisi bulunm az. Cinsi­
yet A lm anca, Fransızca gibi H int-A vrupa dillerinde dilbilgiseldir (bk. Lieber 2009:
90-92):

C insiyetin dilbilgisel olm ası, dilbilgisel Öğelerin de sürece karışm asıyla ilgili­
dir. ö rn eğ in dilbilgisel Öğeler olan tam m lıldar (article) sözcüklere cinsiyet ayrım ı­
na göre geliyorsa b u dilbilgisel cinsiyetin varlığına İşarettir. Tabloda Fransızcada
İkili b ir cinsiyet bölüm lem esinin olduğu görülüyor. E ril kabul edilen bureau ve rat
sözcükleri tanım lık olarak le ile kullanılır: le bureau, le rat. D işil olan table ve souris
sözcükleri la tanındığını alır: la table, la souris. Alm an cad a üçlü b ir cinsiyet ayrım ı
vardır. Eril olanlar der, yansız (nötr) olanlar das, dişil olanlar die tanındığım alır:
der Tissch, das Pferd, die M aus.
D ilbilgisel cinsiyet gerçek hayattaki cins aynmlanyla ilişkili olabildiği gibi
olm ayabilir de. Ö rneğin Fransızcada homme “adam" erilken,femme “kadın* dişil­
dir. Bu sözcükler gerçek hayattaki cinsiyet kavrayışına uygunbir dilbügsel cinsiyet
özelliğine sahiptir. A ncak m asa (Tisch) veya duvar [Mauer) anlamındaki sözcük­
lerin cinsiyet bildirm esi bugünkü bilgilerimizle açıklanamaz. Söz konusu kulla­
nım lar b u dillerde cinsiyetin soyut ve nedensiz bir nitelik sergileyebildiğim ortaya
koyar.
Türkçede bu tü r b ir dilbilgisel cinsiyet yoktur (Tek bir örnek verilebilir:
Tanrı~Tann+ca) ancak Özellikle Arapçadan geçmiş sözcüklerde (müâür-müdire,
katip-kâtibe vb.) rastlanır. Dillerde yaygın olan bir başka cinsiyet bildirme biçimi
olan sözlüksel cinsiyet Türkçede -bazı alanlarda da olsa-vardır. Sütlükse! cinsiyet
dilbilgisel cinsiyetten farklı olarak gerçek hayattaki cinsiyet ayrımlarına uyan bu
bakım dan som ut bîr cinsiyet türüdür: tavuk-horoz, inek-boğa, koyun-koçvb.
D u ru m (case) kategorisi, cinsiyet ve sayı ile birlikte en yaygın irim kategori­
lerden b irid ir (A ronoff-Fudem an 2011:165). Dilbilim literatüründe sık sık Latince
ye Türkçeye gönderm e yapılarak açıklandığı gözlenir (bk. Bîake 2004: 4). Latin
dilbilgisi geleneğindeki durum kategorisinin alt bölümlerinin bugüne kadar çok
değişm eden geldiği söylenebilir. Yalın, belirtme, yönelme gibitemel dununlar için
Latincedeki terim ler hâlâ yaygın olarak kullanılır:

Latince durum lar tablosu


dişil eril yansız consul mis mamts “eP dies
dom ina dom inus bellum “konsüF “yurttaş" y i» *
“bayan” austa” “savaş”
Tekil
Yalın
domina dominus bellum consul avis mantis dies
(nominative)
Seslenme
dom ina dom ine beHum consul dm mantis dies
(vocative)
Belirtme
dom m am dom inum bellum cônsukm mem manum diem
(accusative)
hg? dom inae donum belit consults avis mams diet
(genitive)
Yönelme
dom inae domino bellö consult <Sn mtmui diet
(dative)
Ayrılma
dom ina domino bellô consult cid, dve mam die
(dative)
Çoğul
Yalın rivés
dom inae dom inî bella cönsulâ manûs dies
(nominative)
172 Genel Dilbilime Giriş

Latince durumlar tablosu devamı


Seslenm e
dominae dom ittî bella cônsuîës ctvès manüs dtës
(vocative)
B elirtm e cîvïs,
dominas dom ines beUa cônsulës manüs dies
(accusative) dives
İlgi
dominönnn dom inörum bellörum cönsulum civium manitum dîèrum
(genitive)
Yönelm e
dominîs dom inîs bellts cönsulum ctvibus manibus diëbus
(dative)
A yrılm a
dominîs dominîs beïïîs cönsulibus clvibus manibus diëbus
(dative)
(Blake 2004)
Latincede isim lerin cüm le içinde sayı, cinsiyet özellikleri ve son seslerine (-a
ile bitenler, -o ile bitenler vb.) göre aldıkları farklı biçim ler casus başlığı altında
toplanır ki b u terim , bugün m odern dilbilim incelem elerinde durum (case) kate­
gorisi için hâlâ kullanılm aktadır. Türkçedeki durum kategorisi çok daha yalın b ir
niteliğe sahiptir. H er durum için belli ekler kullanılır:
Yalın: sıfır biçim birim 0 insan
Belirtm e: {+(y)I} insan + 1
İlgi: {+ (n )In }, {+im} insan + m, ben + im
Yönelme: {+(y)A} insan + a
Bulunm a: {+DA} insan + da
Ayrılma: {+DAn} insan + dan
D urum isim lerin cüm le içindeki pozisyonlarıyla ilgili b ir kategoridir ve bu
yönüyle sözdizim iyle yakından ilgilidir. Ö zne olan b ir isim le nesne görevindeki
b ir ism in durum u aynı değildir. D iller durum u farklı biçim lerle karşılam aktadır.
Türkçe durum u eklerle bildirirken İngilizce gibi H int-A vrupa dillerinde çeşitli
edatlarla da durum karşılanır: îng. a t hom e “evde”;/rom school “okuldan” vb.
D urum la İlgili iki önem li tartışm anın hâlâ yapıldığı görülm ektedir. Bunlardan
birincisi kaç durum un olduğu, İkincisi ise b ir durum un dilde nasıl karşılandığının
belirlenm esi tartışm asıdır. Evrensellik ve tipoloji incelem elerinde dünya dillerindeki
durum sayısının çeşitliği ortaya konm uştur (bk. Siewerska~Song 1998). Eşitlik (ec~
vative), araç (instrum ental), birliktelik (com itative) gibi farklı durum larla yirm iye
yakın alt bölüm e sahip diller vardır. Bir dilde durum olarak neyin kabul edileceğini
belirlem ek kolay değildir. Ö rneğin durum sözdizim sel bir kategori olarak isim ve fiil
(yüklem) arasındaki ilişkide aranır. Ancak Türkçede geleneksel olarak durum eki
sayılan İlgi eki çoğunlukla iki isim arasında ilişki kurar: A li’nin defleri. İlgi ekli öğeler
durum mu bildirm ektedir yoksa durum dan ayrı bir kategoriyi karşılam aktadır?
Durumum anlamsal karşılığı olduğu ve belli bir durumda bulunan s ild ik ­
lerin cüm lede bu anlamsal çerçeveye sahip olduğu varsaydır. Sözgelimi ablativus
durum u Latincede “ayrılmak, uzaklaşmak' anlamsal çerçevesi İçin kullanılmış,
bu durum daki tüm öğelerin ayrılma bildirdiği kabul edilmiştir, lurkçede {+DAn}
ekiyle karşılanan ayrılma durumu da aynı anlam alanını karşılar. Ancak bu du­
rum daki kim i sözcükler farklı anlamlar için kullanılabilmektedir: Yağmurdan ge­
lemedim. Baklavalardan yesem. Burada birden fazla durum mu (sebep durumu,
nesne durum u?) vardır? Yoksa tek bir durum vardır ve bu durum birden fazla
anlam alanm a m ı sahiptir? Dil incelemeleri geleneğindeki her durumun tek bir
biçim birim le -Örneğin Türkçede ayrılma durumunun |+DAn} ekiyle- karşılandığı
yönündeki kabul, itirazların merkezinde yer alır. (Durumun Türkçedeki görünü­
m üyle ilgili tartışm a kitabın sonraki bölümünde yapılacaktır).
îyelik, sahiplik (possession) kavramıylailgiîibirisimkategonsidir. Temelde
sahip olan (possessor) ve sahip olunan (possessum) ilişkisine dayandığı için en az
iki öğeye ihtiyaç duyar. Dünya dillerinde iyelik ilişkisinin çok farklı şekillerde kar­
şılandığı görülür. Örneğin bazı dillerde sahiplik ilişkisinin niteliğine göre bir ayrı­
m a gidilir. Devredilebilen (alienable) - devredilemeyen (inalienable) iyelik ilişkisi
niteliğe dayalı, yani kavramsal bir ayrımdır. Örneğin parça-bûtün, vüeut-organ
ilişkisi devredilemeyen bir ilişkiyi ima ederken, bir öğrencininbir kitaba sahip ol­
m ası devredilebilir bir iyelik ilişkisini karşılar. Bukavramsal ayrımın kimi dillerde
biçim bilgisine de yansıdığı görülür. Bazı dillerde devredilen ve devredilemeyen
iyelik ilişkisi farklı biçimbilgisi araçlarıyla karşılanır. Ancak bu ak bölümlemenin
bulunduğu dillerde farklı kavramaların bulunduğunu da belirtmek gerekir. Ö rne­
ğin Fiji dilinde "kan, eş” sözcüğünün iyelik ilişkisi devredilebilir iyelik ilişkisiyle
karşılanırken, yalan bir Malezya dili olan Lanekal’de devredilemeyen iyeliği karşı­
layan b ir biçim bilgisi öğesiyle karşılanır (Heine 1997:12).
İyeliğin dünya dillerindeki karşılanma biçimleri temel olarak iki farklı baş­
lıkta ele alınır: Yönetimli iyelik (attributive possession), yüldemâl iyelik (predica­
tive possession). (Heine 1997, Heine 2001; Serzisko 2004:1091; McGregor 2009:
2). Ü çüncü bir tür olarak dışsal iyelik (external possession) ilişkisinin varlığı da
tartışılm aktadır (bk. Pâyne-Barshi 1999). Yönetimli iyelik, sahip dlan-olunan iliş­
kisinin b ir isim öbeği yoluyla bildirilmesidir. Türkçedeki benim küabtm ve İngiliz­
cedeki m y book “benim kitabım” dizileri yönetimli iyeliğe örnektir. Bu öbeklerde
yöneten İsim Öğeleri (kitap, book) vardır. Yüklemdi iyelik, cümleyle bildirilen iye­
lik ilişkilerini kapsar. Türkçedeki Ben bir kitaba sahibim cümlesiyle İngilizcedeki
I have a book "Ben bir kitaba sahibim” cümlesi yüklemdi İyeliğe örnek verilebilir.
D ışsal iyelik ise daha dolaylı bir iyelik ilişkisini karşılar: Köpek Ali’y i bacağmdan
ısırdı. Bu örnekte, Ali’nin bir bacağa sahip olduğu dolaylı olarak verilir.
174 Genel Dilbilim e G iriş

Türkçe dilbilgisi geleneğinde iyelik kategorisi yalnızca iyelik ekleri üzerinden


açıklanır. İyelik ekleri b ir başka kategori olan uyum (agreem ent) ile de ilgilidir.
Uyum hem isim hem fiil kategorisi olarak görülür. Fiillerde yüklem deki kişi eki ile
cüm lenin öznesi arasında uyum vardır (Ben seni getirdim J - Benzer b ir uyum iye­
lik eklerinde de vardır. Sahip olan ile sahip olunan kişi ve sayı bakım ından uyum
gösterir. Sahip olan tek il ve birinci kişiyse sahip olunan da b u bilgileri içeren eki
alır: Benim evim , bizim evimiz:

{+(I)m} kitabım {+(I)mIz} kitabım ız


{+(I)n} kitabın {+(I)nIz} kitabm ız
{+($)!} kitabı {+($)!} / {-flArl} kitabı kitapları

İyelik gerek Türkçede gerekse diğer dünya dillerinde farklı araçlarla karşıla­
nan b ir kategoridir. 1. tekil kişinin b ir kitaba sahip olduğunu bildirm enin öbek ve
cüm le boyutunda çeşitli yollan vardır: benim kitabım , benim kitap, kitap benim,
benim olan kitap, ben bir kitaba sahibim, bende bir kitap var vb. H er b ir kulla­
nım ında anlam sal farklılıklar olsa da sahip olunan-sahip olan ilişkisi “kitap” ve
“ben” öğelerini işaret etm ektedir.
B elirlilik (definiteness) dil incelem elerinde genellikle tanım lık (artid e) b u ­
lunan dillerle ilişkilendirüerek açıklanan b ir kategori olm uştur. A ncak tanım lık
bulunm ayan dillerde de bu kategorinin farklı öğelerle işaretlendiği ortaya kon­
m uştur (bk. C hesterm an 1991: 90 sonrası). B elirlilik ism in konuşucu ve dinleyici
tarafından bilinirliği» tam m rhğı ile ilgili b ir kategoridir. Tanım lık bulunan dillerde
belirlilik ve belirsizlik (indefiniteness) farklı tanındıklarla karşılanır:
a l. I read a book “K itap okuyorum ”
a2. X read the book “K itabı okuyorum ”
a l’de book “kitap” sözcüğünün belirsiz olduğu a tanındığı ile bildirilirken,
a2’deki book sözcüğünün belirliliği the tanındığıyla işaretlenir. Türkçede b ir ism in
belirliği için farklı araçlar kullanılm aktadır:
b l. M asa örtüsü b2. M asanın örtüsü
c l. Kitap okuyorum c2. Kitabı okuyorum
b l ve c l örneklerindeki m asa ve kitap sözcükleri genel b ir niteliğe sahiptir.
A ncak b2 ve c2 dizilerindeki m asa ve kitap konuşucu ve dinleyici için herhangi b ir
m asa ve kitap değOkür. D aha özel, belirgin varlıklardır. İlgi eki {+(n)In} ve belirtm e
durum u eki {+(y)I} Türkçenin belirlilik bildirm e araçlardandır.4Belirâzlikİçin-
se sıfır biçim birim (m asa+ 0 Örtüsü, kitap+ 0 oku-) ve bir öğesinin5kullanıldığı
görülür:
d İ. Evden elma aldım. d2. Evden bir elma aldım. d3. Evden elmayı âlâm.
dS’teki elma belirliyken, d İ ve d2’deki elma belirsizdir.

4.4. Fili kategorileri: Zaman, kip/kiplik, görünüş6,kişi, çatı


D ilbilim sel zam an k o n u su n d a p ek çok çalışma yapılmıştır [Zaman kav­
ram ın ın ta rih i gelişim i için bk. K lein (2008)]. H. Rdchenbach(1947),B. Com*
rie (1985), W. K lein (1994), G ivon (2001)’in zamanla ilgili tartışmalarda öne
çıktığı görülm ektedir. D ildeki zam an kavram ı üzerinde düşünce üretirken
k u llan ılan iki terim tim e ve tense’d ir. Bu terim lerden ilki dildeki işaretlemeden
bağım sız zam an kavram ını karşılarken, İkincisi zamanın dildeki işaretlenmiş
biçim i ya da gram atikleşraiş zam an için kullanılır. Aristo’dan beri hemen her
zam an açıklam asında geçm iş (p ast), şim di (present) ve gelecek (future) biçi­
m inde üçlü b ir zam an kategorizasyonu yer alır (Binmek 1991:452).
Standart zam an teorisi şu üç m addeye dayalıdır:
1. İki zam an param etresi vardır: Konuşma zamanı (KZ) ve olay zamanı
(OZ).
2. Konuşma zam anı norm al olarak doğrudan verilir.
3. Zam an form ları konuşm a zam anı ve olay arasındaki zamansal (tempo­
ral) ilişkileri (öncelik, sonralık, aynı andaîık) karşdar (Klein 1994:21).
Bu noktalar, standart zam an teorisinin en önemli basamağım oluşturan H.
R eichenbach (1891-1953)1» klasikleşm iş zaman sınıflamasına dayanmaktadır.
H. Reichenbach (1947) üçlü b ir zam an sistemi kurgular. Bu üçlü sistemde
dildeki zam an (tense), k o nuşm a zam an ı (the time of speech), olay zamanı (the
tim e o f event) ve referan s n o k tası zam anı (the time of a referencepoint) arasında
üçlü b ir ilişkiyi karşılar. K onuşm a zam anı, metnin üretildiği zamandır ve ölçüyü
oluşturan en önem li öğedir. Farklı ve ayrıntılı yorumlan vardır ancakgenelolarak
zam anın sınıflandırılm ası konuşm a anm a göre yapılın

4 Ancak Lyons (2003:203) Turkçedeki belirtme durumu donra tambirbelirffikkategorisi


eki olmadığım çünkü belirsizlik bildiren öğelere de gddjpfibdirtm Hereinbirgazete+yi
okuyorum. Burada gazete belirli olmamasına rağmen ekinialmıştır:
5 Bir sözcüğünün Türkçenin belirsizlik tanındığı (indefinitearöde) olduğuyolundaönemli
bir îitertatür vardır (bk. Kerimoğlu 2008).
6 Zaman, kip/kiplik ve görünüşle İlgili bu bölümdeki bilgiler büyük oranda kerimoğlu
(2011)’den alınmıştır.
176 Genel D ilbilim e G iriş

B. C om rie {1947- ) R eichenbach (1947)’yİ geliştirir ve yeni b ir zam an an­


layışını savunur. T ipolojik yayınlarda en çok kullanılan dilbilim sel zam an (ten­
se) tanım ı B. Com rie (1985: 9) m n “zam andaki (tim e) yerleşim in gram atikleşm iş
ifadesi” tanım ıdır. B. Com rie konuşm a zam anı, olay zam anı ve referans noktası
zam anı arasında tek b ir üçlü ilişki olm adığını; birbirleri arasında ikili b ir k arşıt­
lık ilişkisi (binary relation) olduğunu savunur. Temel karşıtlıklardan en Önemlisi
geçmiş (past) ile geçmiş dışı (non-past)’dır. Bazı d iller geçm iş dışını da şim di (pre­
sent) ve gelecek (future) olarak ikiye ayırır.
Standart zam an teorisini şu Örnek üzerinde kısaca değerlendirelim :
“A li saat 15.00da geliyor.” cüm lesinin konuşm a zam anının, yani bu cüm leyi
konuşurun bade ettiği zam anın 14.00 olduğunu varsayalım . Buna göre konuşm a
zam anı 14.00, olay zam anı 15.00 olacaktır. K onuşm a anından sonra gerçekleşecek
b ir eylem in zam anı da gelecek zam andır. Bu nedenle söz konusu cüm lenin eylem
zam anı (15.00), konuşm a zam anından (14.00) sonra olduğu için cüm lenin zam a­
nı gelecek zam andır. Teori konuşm a anından önceki olayların zam anını geçmiş,
konuşm a anında gerçekleşen olayların zam anım ise şim diki zam an olarak belirler.
{-(î)yor) ekinin çoğunlukla şim diki zam an eki olm ası b u durum u değiştirm ez. Bi­
çim e göre değil, konuşm a anına göre b ir sınıflandırm aya gidilir.
B. Com rie’nin zam an anlayışına yapılan önem li b ir k atkı W olfgang K leine
(1946- ) aittir. Klein (1994: 22) k o n u zam an ı (topic lim e) kavram ım ortaya atar.
Buna göre dilbilim sel zam anın durum zam anım (the tim e o f situation) doğrudan
İşaretlediği görüşü doğru değildir: “D ilsel zam an (tense) ifade zam anı (the tim e of
utterance) ile durum zam anı (the tim e o f situation) arasında zam ansal b ir ilişkiyi
karşılam az” (Klein 1994: 24). K lein, bu nedenle klasik zam an teorisini yanlış bu­
lur. Com rie’n in görüşünün geçm iş zam an işaretleyicisi alm ış b ir fiilin hâlâ devam
eden olayları da işaretlem esi problem ini çözm ediğini savunur, ö rn e ğ in “Güzel
bir şarkıydı ama İngilizceydi” cüm lesi geçmiş zam anda işaretlenm iştir ancak şarkı
gerçek dünyada şim di de hâlâ şarkı ve İngilizcedir. Dolayısıyla geçmiş ile şim di
arasında ikili b ir karşıtlık koym a yani ya geçm iş ya da şim didir dem ek m üm kün
değildir. W. Klein konu zam anı kavram ıyla bu sorunu çözer. Buna göre dilbilim sel
zam an, zam an çizgisi üzerindeki b ir olayı işaretlem ez; daha çok konu zam anını
işaretler. Konu zam anı, dilbilim sel zam an işaretleyicileri (örn. {-mlş}, {-DI} vb.)
tarafından zam ansal eksen üzerine konum landırılır. K onuşur olay zam anını işa­
retlem ez, olayın yalnızca belli b ir bölüm ünü, odaklandığı parçasını işaretler.
Zam an sınıflam asında geçmiş, şim di ve gelecek genel b ir kabul olm akla
birlikte bunlara ek olarak farklı sınıflam aların d a yapıldığım belirtm ek gerekir. Gi-
von (2001) bu üç zam ana alışkanlık (habitual) zam anını da ekler. Buna göre “A li
Biçim ve Dilbilim 177

sabahlan yü rü r” cümlesinde olay zamanı diğer üç zaman kategorisine (geçm iş,


gelecek, şim di) göre belirsiz (unspesified) bir nitelik sergiler. Devamla gerçekleşen
ya da belli aralıklarla tekrar eden oîaylana zamanı “alışkanlık* zam anıdır (Givon
2001: 286). Esasen geleneksel dilbilgisinde geniş zaman (aorist) olarak adlandı­
rılan çekim biçimlerinin gerçekten zamanı mı yoksa başka bir kategoriyi m i kar­
şıladığı üzerine tartışmalar yapılmıştır. Üçlü zaman bölümlemesine uym ayan bu
"geniş zamanem ne olduğu çok da net değildir.
Türkçede zamanı işaretlemek için sözlükse! {yarın, bugün vb.) ve dilbilgisel
(M y) AcAk}, {-mlş} vb.) öğelerkullanılır. Dünya dillerinde yardım cı fulü çekim ler
de sıkça kullanılır: İng. I wiUgo “Gideceğim”; Alm. Ich werde warten “Bekleyece­
ğim”. İngilizcede will, Ahnancada werde gelecek zaman için kullanılan yardım cı
fiillerdendir. Eklemeli dillerde zaman işaretlemesi daha çok eklerle yapılır. A ncak
eklem eli olmayan dillerde de eklerin zaman çekimine karıştığı gözlenir. Eklem eli
diller grubuna girmeyen İngilizcede şimdiki zaman için -ing, geçm iş zam an için
-ed eklerinin kullanıldığı görülür: I amgoingto school “Okula gidiyorum ” I have
never playgd this game “Bu oyunu hiç oynamadım”. Hint-Avrupa dillerinde zam a­
nın büküm yoluyla bildirilmesi yaygındır: İng. go “gitmek* > w ent > gone; Alm.
kom m en “gelmek” > komme >kam >gekommen vb.
Türkçede de geleneksel dilbilgisi kitaplarında üzerinde pek durulm ayan za­
m an anlatım ları vardır. Örneğin yakıngelecekzaman için {~mAk}+ üzere, şim diki
zam an İçin {-mAktA} kullanılabilir ({-mAktA} ve {-(I)yor) için bk. A kaslan 2011,
2012): A li gelmek üzere. Mi gelmekte. Diğer yandan geniş zaman {~(A/I)r} ve şim ­
diki zam an {-(I)yor} ekleri bazı kullanmalarda konuşma am sonrasında gerçekle­
şecek eylemleri İşaretler:
d İ. Bekleyin. Elimdeki işi bitireyim. Hemengeliyorum.
d2. Kimse gitmez mi? Verin, bengiderim.
Bu cümlelerde altı çizili öğeler standart zaman teorisine göre gelecek zam an
bildirir.
Türkçede daha çok kip Öğesi olarak değerlendirilen emir, istek, gereklilik ek­
leri de zaman bildirir. Bu eklerle çekimlenmiş cümlelerde yalnızca kip kategorisi
değil, zam an kategorisi de vardır. Türkçe dilbilgisi kitaplarında bu eklerin zaman
işlevleri çoğunlukla yansıtılmaz.
el.AK buraya gelsin. e2. Sen hemen okulagelmelisin.
Em ir (el) ve gereklilik (e2) ekleriyle çekimlenen bu iki cüm lenin zam anı,
standart zaman teorisine göre gelecek zamandır. Çünkü olay zam anı (yani gedme
eylem inin gerçekleşmesi) konuşma anısonrasmdadır. Dilbilgisi kitaplarında yal-
178 G enel D ilbilim e G iriş

nızca “dilek-şart kipleri”, “tasarlam a kipleri” başlığında incelenen ekler aynı za­
m anda gelecek zam an bildirir.
T urkçenin zam an b içim b irim leri
Gelecek Şimdi Geçmiş Geniş (Alışkanlık-
__________________ Devamlılık)
{~(y)AcAk} {-(I)yor} {-mlş} {-(A/I)r}
{-mAk} üzere {-mAktA} {-DI}
{~(A/I)r}
{-(«yor}
{-A}
{-mAU}
{~$A}
Bmir{~$In} vb.
K ip/kip!ik (m ood/m odality) kategorisinin gerek açıklam ası gerekse dünya
dillerindeki karşılanm a biçim leri büyük çeşitlilik gösterir. Tipolojik çalışm alarda
dünya dillerindeki kipler -farklı öneriler olsa da- genel olarak bildirm e (indicative)
ve tasarlam a (subjunctive) şeklinde iki başlıkta ele alınm aktadır. Bildirm e ve tasar­
lam a ayrım ının tarihî dillerde (Sanskrit, Eski Yunan, Latin) ve bugün yaşayan diller­
de (Latin ve Slav dillerinde, bazı Cerm en dillerinde, Bantu dillerinden Swahilicede,
A m erikan yerli dillerinde, Avusturalya dillerinde) görülen, en yaygın kip aynım ol­
duğu bilinm ektedir. Bildirm enin gerçek, olgusal olaylar; tasarlam anın gerçek olm a­
yan, varsayım sal olaylar için kullanıldığı görülm ektedir (de H aan 2006:33).
D ilbilgisinde kip terim i farklı bağlam larda birbirinden kopuk işlevleri karşı­
lam ak üzere kullanılır. Türkçe dilbilgisi geleneğinde kip terim inin zam an kategori­
si için de kullanıldığı görülür: Gelecek zam an kipi, şim diki zam an kipi vb. (b k Ke-
rim ogiu 2011: 157). A ncak m odem dilbilim incelem elerinde kip ve zam an farklı
kategoriler olarak ele alınm aktadır.
Z am andan farklı olarak kip/kiplik kategorisi konuşurun ifade ettiği önerm e
baklandaki yorum unu içerir:
a l. Yağmur yağabilir. a2. Yağmur yağdı.
b l. A li derhal oraya gidecek. b2. Oraya ben gideyim .
Y ukarıdaki dizilerde konuşurun ifade ettiği cüm le hakkm daki yorum u aynı
değildir, a dizisinde konuşur yağm urun yağm ası eylem iyle ilgili bilgiye dayalı b ir
yaklaşım da bulunun a id e olasılık, a2’de kesinlik bildiren am a konuşurun bilgisine
dayalı b ir yorum vardır, b dizisindeyse konuşur ve gitm e eylem i arasında isteğe
dayalı b ir ilişki vardır. Sadece b u isteğin dereceleri (em ir, zorunluluk, gereklilik
vb.) farklılaşır, b l’d e bu istek daha güçlü (em ir), b2'de daha zayıftır.
İlk ve en çok ku llan ılan kip ayrıma Jespersen (1924)>a aittir. O. Jespersen
kipi istek öğesi taşıy an lar ve istek öğesi taşımayanlar olarak ikiye ayırır. Bu
ayrım d ah a so n ra b ilg i (episteraic) ve yükümlülük (deonüc) terimleriyle iki
b ü y ü k k ip /k ip lik alanı olarak genelleşir. Bu ayrıma göre a dizisi bilgi kip/kipli-
ği (yani istek öğesi taşım ayanlar), b dizisi yükümlülük (istek öğesi taşıyanlar)
bölüm üne girer. Jespersen sonrasında pek çok kip/kiplik sınıflandırması yapıl­
m ıştır7 (S ınıflandırm alar için bk. Kerimoğlu 2011:108*141). En sık kullanılan
sın ıflan d ırm alard an b iri Palm er (2ÖÖl)’cür. Jespersen’in sulandırmasındaki
istek öğesi taşıy an lar g ru b u n a benzeyen ifadeler eylem kipliğine; istek öğesi
taşım ayanlar g ru b u n a yakın ifâdelerse önerme başlığı altında incelenir ve alt
anlam lara göre yeni bölüm lem elere gidilin
P alm er (2001)5in k ip lik sınıflandırması
A -Ö nerrae k ip liğ i B-Eylem kipliği
(propositional m odality) (event modality)
a l- Bilgi a2~ K anıt b l- Yükümlülük b2-Devinim
(epistem ıc) (evidential) (deontic) (dynamic)
1- O lasılık 1- A ktarım 1- İzin 1-Yeteriiük
Ali gelebilir. A li gelmiş. Buyurun. İçeri Säsaatte birkitabı
2- Çıkarım 2- Duyum girebilirsiniz. bitirebiliyorum.

Hava bulutlu. A li geldi. 2~ Zorunluluk 2-Gönüllülük


Yağmur yağacak. Yasak var. Fotoğraf Tamam, o işi ben
i çekmemeliyiz. ytyaym.
3- Varsayım
] 3 -Emir
Diyelim ki Alt
geldi. t Çabuk buraya gel.
î

K İp/kiplîk kategorisinin bazı dünya dillerinde zaman ve kişi gibi diğer fiil
1
kategorilerinden farklı İşaretleyicileri vardır. Örneğin İngilizcede kipsel yardımcı
fiiller (m odal verbs) konuşurun önerme halikındaki yorumunu işaretler: I must
go “Gitmeliyim” I m ay go “gidebilirim” must yardıma fiili bu Örnekteistek temelli
zorunluluk anlam ını karşılarken, may öğesi bilgi temelli olasılığı işaretler.

7 Literatür tarandığında üç tür kiplik karşıtlığı görülür: a) olas!ık~3®ıunİuhıkb) gerçeldik-


gerçek dişilik c) bügi-yükünıiüiük. Palmer (2001) temelde bdgı-yükiiıslülûk ayrımına
dayanmaktadır. Eski Yunandaki kiplik ayırımı olasılıkveronınluhıkkavramJanna dayanır:
Yağmur yağabilir olasılık bildirirken, İki kere iki dört eder zonada bir önermedir. Diğer
bir kiplik sınıflandırması gerçeklik (realis) ve gerçek dişilik (inealis) ayrımına dayanır.
Buna göre Ali yarın gelmeli gerçek dişilik bildirirken, AKdöngeldi gerçeklikkipliği içinde
yer alır.
180 Genei D iİbilim e G iriş -^r

Turkçede biçim birim lerm k ip işlevleri tablosu8


; A -B ilgikipi B-Edim kipi
i al-Yorum j a2~Kamt bl-İstem e b2-Devinim
1 1-Olasılık i 1-Birincil b l.l-D ış güç bl-2-îç güç 1-Yeterlilik
f i
i My)AMÜr} { -m 1-îzin 1-Gönüllülük {-(y)Abil-}
j Yağmur yağabilir Ali geldi {-(y)Abilir} Ky)AyIm} 2-Olanak
\ {-(A/IM 2-İkincil İçeri ğrebilirsiniz Gideyim Hy)Abil-}
! Bence yağmur l-mlş} 2-İstek [-Alim} A rtık yapabilirim
î yağar A li gelmiş {mi} Gidelim
j î-DIr} Verir misin 2-Gereklilîk
? Yağmur yağmıştır {-sA} {-mAlI}
I Olmalı Versene Gitmeliyim
\ Yağmur yağmış {-A}
j olmalı
j Veresin
j Gibi
j 3-Emİr
i
j Yağacak gibi
i i
12-Çıkarım I ® 1
1 ver 1
i
t
j Olasılıkla aynı ii
) [ {-sin}
? 3-Varsayım i \
] 1versin
i Diyelim ki, varsa- 1 j
1 j H y)în}
j yalım ki vb. \
s
i \! Verin i
!i 1
I >{-(y)AcAk}
1 \
İ Buraya geleceksin i\
\ 1 4-Zorunluluk ii
1
\
i İ {-mAlî}
1 i i1
J1 1 Sigara içilmemeli
Bu kategorinin işretleyicilerinden söz ederken, kip (m ood) ve kiplik (m oda­
lity) terim lerinin kapsadığı alanları da açıklam ak gerekir. Kip için sık başvuru­
lan tanım “kipliğin gram atîk biçim i* şeklindedir (Bybee-Fleischm an İ995b: 2; de
H aan 2006: 33). Kip kategorisinin cüm lenin kiplik değerini bildiren biçim bilgisel8
8 Tablo ana çerçeveyi gösterm ek am acıyla belidi biçim birim lere odaklanm ıştır. Kip bağlam cıl (con­
text-depended) b ir kategori olduğu için b ir biçim birim bağlam ve diğer etkenlere göre birden fazla
kip işlevine sahip olabilir.
Biçim v e Dilbilim 181

b ir fiil kategorisi olduğa kabulü yaygındır. Kip çekimsel olarak {inflectionally)


bildirm e (indicative), tasarlama (subjunctive), istek (optative), em ir (im perative),
şart (conditional) gibi fiille ilişkilendirilen anlam alanlarım karşılar; oysa kiplik
daha geniş bir alanda semantik ayrımları (emir, öneri, niyet, zorunluluk, varsayım
vb.) da içinde barındıran daha kapsamlı bir alandır (Bybee-Fleisdhman 1995b; 2).
Bununla birlikte kip ve kiplik biçiminde tamamen farklı iki kategori düşünm ek de
doğru değildir. Kip ve kipliğin parça-bütün ilişkisi düzeyinde b ir ilişkiye dayandı­
ğını belirtm ek gerekir. “Ali buradafotoğrafçekmemelisin” cüm lesindeki -m AU eki
fiile gelerek kiplik anlamlarından birim (gereklilik) işaretlem ektedir. Fiile gelen
biçim bilgisel bir araç olduğu için kip öğesidir. Ancak bu anlam ı işaret etm ek için
konuşur yalnızca biçimbilgisel araçları kullanmayabilir veya gereklilik anlam ının
diğer alt kategorilerini (zorunluluk, yasaklama, rica vb.) bildirm ek isteyebilir. Bu
durum da yalnızca biçimbilgisel araçlan kullanan ve gereklilik olarak adlandırı­
labilecek dar bir semantik alanla değil, daha farklı araçlarla da (tonlam a, m orfo-
sentaks vb.) işaretlenen geniş bîr anlam alanıyla karşılaşırız (A li burada fotoğraf
çekmesen iyi olur. Buradafotoğrafçekme. Buradafotoğraf çekilmeyecek vb.). Kiplik
işte bu geniş alanla ilgilenir. Konuşurun statüsü, bağlam, ezgi gibi cüm lenin yoru­
m unu doğrudan etkileyecek diğer etkenlerle de ilgilenir. Ö rneğin “A lî buraya her­
halde gedecek.” cümlesini kimin söylediği, kime söylediği, nasıl b ir tonlam ayla söy­
lediği cüm lenin kip alanı belirlen Herhalde öğesinin söylenme biçim i cüm lenin
olasılık m ı kesinlik mi bildirdiğim ortaya kıyar. İşte kiplik yalnızca biçim bilgisi
öğeleriyle yetinmez, cümleninyorumundaetkili olan tüm etkenleri d e alır. Kip ise
yalnızca dilbilgisel işaretleyicilerle (ekler, yardımcı fiiller vb.) ilgili b ir kategoridir.
Kip, kipliğin yalnızca bir bölümüdür
Z am an eki olarak ele alınan eklerin kipsel işlevleri de v ardır. Ö rn eğ in {- (y)
AcAK} yalnızca gelecek zamanbildirmez: Bu son uyarım. O sorular ya rm a ka ­
dar yapılacak. Bu örnekte konuşurun güçlü bir isteğini (em ir) karşılam aktadır.
G eniş zam an başlığı altında ele alman ek de kip/kiplik an lam lan karşılayabil­
m ektedir;
A nne: Kimse ekmek almaya gitmeyecek mi?
Çocuk: Anne ben giderim.
Bu diyalogta çocuk, içinden gelen bir isteği İfade ederken b u eki k u llan ­
m ıştır.
G örünüş (aspect)9 kategorisi fiilin başlama, devamlılık, bitm e, tek rar etm e
gibi süreçlerin hangisine sahip olduğuyla ilgili bir kategoridir. Slav dillerinde
9 M . Uğurlu (2003) “görünüş” kavramı için “bakış” terimini ö n erm ek ted ir. B iz "görünüş”
terimini, birtakım eksiklikleri olsa da, yerleşmiş bir terim olduğunu düşünerek <lbakîş”a
tercih ettik.
182 Genel D ilbilim e G iriş

(özellikle de Rusça’d a) bu kategoriyi işaretleyen özel biçim lerin varlığı nedeniyle


tipolojik incelem elerde görünüş kategorisi de ele alınm ış ve tüm dillerde bu kate­
gorinin b ir şekilde karşılanıp karşılanm adığı sorusuna cevap aranm ıştır. D ilbilim
incelem elerinde zam an kategorisine göre araştırılm a tarih i daha yeni b ir fiil ka­
tegorisidir denebilir. A ncak zam andan bağım sız b ir kategori de değildir. A radaki
fark zam anın niteliğidir.
Zam an ve görünüş ayrım ını açıklam ak için Ö. D ahi (1985: 23-26)’d a ta rtışı­
lan Örneğe benzer b ir örnek üzerinde duralım :
a l. Posta kartım aldığımda, sana bir m ektup yazıyordum .
a2. Posta kartını aldığımda, sana bir m ektup yazdım .
-yor-du eklerini alan ilk cüm lede m ektup yazm a sürecinin posta kartı gel­
diği esnada devam ettiği bildirilm ektedir. a2’d e ise -dı-m ekleriyle bu sürecin ta­
m am landığı ifade edilm ektedir. Bu cüm lelerin h e r ikisi konuşm a anm a göre bir
yerleşim yapılırsa geçmiş zam an olarak belirlenecektir. A ncak görünüşleri aynı
değildir. Ğa’da devam hlık-bltm em işlik görünüşü, 6b’d e bitm işlik görünüşü vardır.
Ö. D ahi bu durum u tartıştık tan sonra devam etm e gibi b ir sürecin zam an (tim e)
kavram ından çok farklı olm adığını ifade eder. O hâlde görünüşle zam an arasında
ne tü r bir farklılıktan-söz edilebileceğini sorar ve bu tü r b ir açıklam ayla görünüşü
zam andan soyutlam anın m üm kün olm adığım savunur. Ç ünkü h er iki cüm lede
de olay ve süreçler (posta k artın ın gelişi ve m ektup yazm a süreci) aynıdır. Ö. D ahi
aradaki farkın “tensellerin konuşm a anm a göre “tim e” ile ilişki kuran gösterim sel
(deictic) kategoriler olm asından kaynaklandığım , görünüşün gösterim sel olm adı­
ğım (non-deictic) belirtir. G österim sel olm a ve olm am anın görünüş ve zam anın
aynim asındaki tek ölçü olduğunu savunur.
B. C om rie bunu iç (internal) ve dış (external) zam an kavram larını kullanarak
ifade eder. G örünüşün başka b ir zam an noktasıyla ilgilenm ediğini, oysa zam an
için başka b ir zam an noktasının (konuşm a zam anı, eylem zam anı ilişkisi gibi) da
önem li olduğunu b elirtir. Buna göre görünüş ifade edilen durum un İç zam anım
(situation-internal tim e), dilsel zam an (tense) cüm lede ifade edilen durum un dış
zam anını (situation-external tim e) işaretler (C om rie 1998: 5). [A yrıntılı bilgi için
bk. C om rie (1998), Ö. D ahi (1985), G iorgi-Pianesi (1997), Givon (2001), Barbiers-
Buekema-van der W h u rf (2002)].
G örünüş de kategori olarak çeşitli alt kategorilere ayrılır. Temel olarak bitm iş­
lik ve bitm em işlik şeklinde ikili b ir ayrım hem en h er sınıflam ada yer alm akla b ir­
likte ayrıntılı sınıflam alarda b u sayı daha da artm aktadır. Ö rneğin, Gİvon (2001:
305)’de kiplik, zam an ve görünüş kategorileri şu şekilde tablolaştırılır:
Biçimve Dilbilim 183

Kiplik, görünüf ve zam anı


K iplik /-' Zam an Görünüş
Gerçek Geçmiş Bİtmişllk
Şimdi Bitmiş
Sürerîik-bitmenüşfik
Gerçek dışı Gelecek Alışkanlık10
Tekrar
C om rie (1998:25) ise bitm işlik ve bitmemişîik temelinde bir ayran yapar:
B itm işlik B itm em işîik
(perfective) (im perfective)
A lışkanlık Devamlılık
(habitual) (continuous)
Sürmeme Sürme
(nonprogressive) (progressive)
Bitm işlik ve bitm em işîik genel bir ayrımdır. Bu ayrıma göre şu örneği ele ala­
lım:
M . A li biraz önce öldü.
b2. A li biraz önce uyudu.
Bu iki cüm leyi görünüş açısından farklı kılan, fiillerinin farklı özelliklere sa­
hip olm asıdır. Türkçedeki görünüş çalışmalarının en önemli ismi olan Lars Johan-
son tarafından geliştirilen ünlü Xdi ve hâlâ Xyor formülünü bu 3d fiile uyguladı­
ğım ızda görünüş farklılığı görülmektedir [Konunun daha çok ömekîı açıklam ası
için bk. U ğurlu (2003), Karadoğan (2009), Aydemir (2010)1. Buna göre b itte k i
cüm le bu form üle uygulandığında “*öldü ve hâlâ ölüyor?gibi kullanımı olmayan
b ir yapı ortaya çıkan Yani bu cümlede öl- fiili bir başlama ve bitmeyi aynı anda
tam am lam ış, görünüş olarak “bitmiş* bir fiildir. Oysa b2’deki fiil bu formüle göre
bitm em iş ve devam lılık gösteren bir fiildir. Çünkü “AB uyudu ve hâlâ uyuyor ”
cüm lesi gram er olarak doğru bir cümledir.
Rusçada görünüş için ayn bir işaretleme dizgesi vardır ancak dünya dillerinin
çoğunda yalnızca görünüş için ayrı bir dizge yoktur. Bununla birlikte bu dizge­
nin olm am ası görünüş kategorisinin olmadığı anlamına gelmemektedir. Türkiye
dilciliğinde zam an eki olarak kabul edilegeîen biçimlerin görünüş de bildirdiği
görülm ektedir. Bu anlam da “A li geliyordu” cümlesindeki ~(I)yor eki geçmişteki
devam lılığı işaretleyen görünüş eki olarak değerlendirilebilir. Çünkü zam anı işa-
10 Alışkanlık (habitual) Givon (20Öl)’de zaman kavramının alt kategorisiysen Timberlake
(2007)’d e g ö rü n ü ş k ateg o risi içeririn d e ele a ta r.
184 G enel Dilbilim e G iriş

retleyen Öge ~DI ekidir. Bîr fiil ancak tek b ir zam anda karşılığını bulur. Birleşik za­
m an denilen yapıların gerçekten iki zam anın birleşim i olm adığı, bu tü r yapılarda
tek b ir zam an işaretleyicisinin olduğu bilinm ektedir (G ülsevin 1997). Bu cüm lede
de ~(I)yor ekinin şim diki zam an eki olduğunu ifade etm ek m üm kün değildir. D e­
vam lılık bildiren b ir görünüş ekidir.
Türkçe dilbilgisi yazım ı geleneğinde “birleşik zaman” ve “birleşik fiil” başlığı
altında incelenen kullanım ların görünüş kategorisi bakım ından da ele alınm ası
gerekm ektedir. F iillerin bitm işlik ve bitm em işliğini Özellikle fiil+ yardım cı fiil ku­
ruluşundaki yapıların etkilediği görülür. D evam lılık veya sürerlik y ard ım a fiili
kabul edilen fiillerin bİtm em işlik-sürm e görünüşünü karşıladığım söyleyebiliriz:
gidekoy-, bakakal-,, olagel- vb. ol- İle kurulan birleşik yapıların da görünüşle ilgili
yönleri vardır: yapm ış oldum ile yapm ış olacağım farklı görünüştedir.
B itm işlik B itm em işlik
Geçmiş -DI geldi -(A /I)rd î gelirdi
-mlşDI gelmişti (tekrar-alışkanlık)

-(I)yordI geliyordu
(sürm e-alışkanlık)
G elecek -m lş olacağım /olurum -(I)yor olacağım /olurum
gelmiş olacağım geliyor olacağım (sürm e)
Şim di -(I)yor geliyorum (sürm e)
G eniş -(A /I)r kalkarım
(tekrar-alışkanlık)
Tabloda Türkçedeld bazı biçim birim lerm görünüş işlevleri yer alm aktadır.
A ncak görünüş bağlam cıl b ir kategoridir ve biçim birim ler farklı görünüşler için
kullanılabilm ektedir. “A ti uyuyordu” cüm lesinde uyu- fiilinin bitip bitm ediği be­
lirsizdir. Bunun görünüşünün belirlenm esi için b ir referans noktası gerekir. “O ku­
la gelmeden önce A li uyuyordu” gibi b ir bağlam da uyu- fiili tam am lanm ıştır. Ali
uyum uş, kalkm ış ve okula gitm iştir. A ncak “İçeri girdiğimde A li uyuyordu. Hâlâ
uyuyor” bağlam ında uyu- fiili bitm em işlik görünüşündedir.
L. Johanson dilbilim gelneğinde yalnızca görünüş başlığı altında incelenen
kategoriyi ikiye ayırır. Johanson’a göre görünüş (aspekt) b ir fiilin cüm ledeki bi­
tim li biçim leriyle ilgilenir. Y ukarıdaki uyu- fiilin in çekim li biçim lerinin sergile­
diği sürm e ve bitm e özellikleri gram ere bağlı olduğu için görünüş kategorisinin
konusudur. Ancak b ir de fiillerin sözlüksel yani daha çekim e girm eden önceki
sürm e-bitm e vb. özellikleri vardır. Buna da k ılm ış (aktionsart) adı verilir. G örü-
BipmveftT&lra 185

nüş gram atik b ir kategoriyken, kdınış fiillerin gramer öncesibitme-bitmemeözel­


liklerini içeren b ir kategoridir. Yukarıdaki öldü ve uyuäufsäemui farklılaşmasını
sağlayan da bu fiillerin görünüş özellikleri değildir. Çünkü ite efeaynı eld (-DÏ)
alm ıştır. Bu iki fiili farklılaştıran, kılm ışlarıdır. Öl- fiili için *ölâü ve hâlâ ölüyor
dizilişi dilbilgisi dışı olurken, aynı dizilişin uyu- için dilbilgisel olması (uyudu ve
hâlâ uyuyor) dilbilgisiyle ilgili değil, fiillerin iç özelliğiyle ilgilidir. Johanson öl- ti­
pinde b ir tü r sözlüksel bitm işlik bildiren fiillere son sımr vurgulayanlar>ye- tipinde
devam (sürek) bildirenlere sım r vurgulamayanlar, uyu- tipinde aynı anda iki olayı
(uykuya dalm a ve uyku durum unu sürdürm e) içeren fiillere önsınırvurgulayanlar
adını verir (kılınış için bk. Johanson 1971, Uğurlu 2003, Karadoğan 2009, Bacanlı
baskıda). [Türkçedeki görünüş, kip, zaman kategorileri îşareüeyicflerinia tartış­
m ası için bk. Özsoy-Taylan (1993), Erkman-Akerson (1994), Taylan (1997), Uzun
(1998), U zun (2004), Ü stünova (2004), Karadoğan (2009), Aydemir (2010), Keri-
m oğlu (2011)].
D ünya dillerinde bitm işlik ve bitm em işlik görünüşleri yardıma fiil veya ana
fiilin farklı çekim lenm esiyle de karşılanır, örneğin İngilizce John snug“John şarkı
söyledi” cüm lesinde sing fiilinin çekim li biçimi (sang) cümleye bitmişlik görünü-
şünü kazandırırken, aynı cüm lenin bitm em işlik görünüşü yardıma fiilin (was/
were) de kullanıldığı başka b ir çekim dizgesiyle bildirilin John was singing “John
şarkı söylüyordu” îspanyolcada ise bitm em işlik için ana fiilin bükümlü biçimi ye-
tebilm ektedir: Juan Uegâ “Jüan vardı.” (bitmişlik), Juan Uegaba “Jüan varıyordu”
(Bitm em işlik).
Ç atı (voice) kategorisi dünya dilbilim literatüründe genellikle etken (active),
edilgen (passive), orta (m iddle) başlıkları altında İncelenir. Etkenlik ve edilgen­
lik dünya dillerinde yaygm kategorilerdir. Orta çatı ise daha çok Eski Yuaancay-
la ilişkiîendirilerek açıklanır ve Türkçe dilbilgisi geleneğinde işteşlik, dönüşlülük
başlıkları altında incelenen bazı kullanım ları da içerir13 (Shibatani 2004:1149).
Farklı çatı tü rleri vardır fakat özellikle etken ve edilgen çatı aynını merkezde yer
alır (bk. K laim an 1991, Shibatani 2004). Çatı, cümledeki katılımcılar (participi-
ants) üe ilgilidir. G eleneksel dilbilgisinde “cümlenin öğeleri“ olarak adlandırılan
bu katılım cıların belirleyicilerinden biri çatıdır. Çatı bu yönüyle sadece biçâmbil-1
11 O rta ç a tm m b u g ü n d ü n y a d ille rin in b ir kısm ında bulunduğu kaba) edilse de Türkçede
b u lu n u p b u lu n m a d ığ ı tartışm alıd ır. O r ta çatı etken ve edilgen ça& arasındaki görünüm­
le ri k ap sar: “B azıları b u efsaneye inanm azîar= B u efsaneye inanılmaz” (Örnek Karabulut
2011'den). D ü n y a d illerin d e farklı karşılıkları varsa da Türkçe için daha çok özne öbeği
b u lu n m a y a n , geniş zam a n la çekim len m iş ve genellik feMren cümlelerde bulunduğu
varsayılır: “B u k a p ı a n a h ta rla açılır". E dilgen görünümlü bir çatıysa da kılıcı (çilingir)
ta ra fın d a n öğesiyle cüm leye katılabildiğinden ve farklı bir zaman eki aldığında genel­
lik özelliği k ay b o ld u ğ u n d a n b u ç a tın ın Türkçedeki varlığı sorunludur: Bu kapı çilingir
ta ra fın d a n a n a h ta rla açılıyor (U zu n 2004:207).
186 G enet Dilbilime Giriş

gisi konusu da değildir. Fiilin üyeleri (argum ents) ve b u üyelerin sözdiztm indelri
görünüm lerini konu edindiği için sozdizim iyle de ilgili b ir kategoridir.
B ir ililin kılıcısı (agent), etkileneni (patient), konum u (location) vb. çeşitli
öğelerinin cüm lede bulunm ası o fiilin çatısıyla yakından ilgilidir. Fiilin istem i (va­
lency) adı altında ele alm an b u öğeler -seçim lik ve zorunlu olarak adlandm lırlar-
cüm lede farklı biçim lerde kullanılabilirler.
a l. A lî kitabı okulda okudu.
O ku- fiili kılıcı (AU) ve etkilenen (kitap) üyelerini zorunlu, konum (okul) üye­
sini seçim lik olarak alır. Ç atı anlam sal roller (kılıcı, etkilenen, konum , zam an, araç
vb.) ve sözdizim sel görevler (özne, nesne, tüm leç vb.) arasındaki etkileşim ler çer­
çevesinde yorum lanır. Etken çatıda fiilin kılıcısı cüm lenin öznesidir. Bu cüm lede
A lî kılıcı olarak cüm lenin de öznesidir. Bu da cüm leyi etken çatılı b ir cüm le yapar.
a2. Kitap okulda okundu.
Edilgen12 çatıdaysa etkilenen (kitap), özne konum una taşınır. Türkçede edil­
genlik için daha çok yalnızca biçim bilgısel öğelerin kullanıldığı kanısı yaygındır.
Ö zellikle -1- ve -n- ekleri üzerinde durulur. Bu ekler edilgenlikte kullanılır ancak
sözdizim sel değişiklikler de biçim bilgisi kadar önem lidir (K arabulut 2011: 20).
D ünya dillerinde edilgenlik biçim bilgisi ve sözdizim inin etkileşim iyle karşılanır,
a l örneğinin edilgen biçim inde (a2) yalnızca -n- eki yer alm az. Ekin gelmesiyle
sözdizim inde de değişim ler olur.
Türkçede çatık ateg o rileri Biçfb ir im ler V ' - .
E tken 0
Edilgen -I-, -n-
D önüşlü -n-, -1-
İşteş -ş-
E ttirgen /o ld u rg an -D lr-, -t-, -A r-, -Ir-, -zir-, -der-
Ediîgenlik dünya dillerinde araç-birliktelik (instrum ental), fiilin çekim lenişi,
edatlar gibi çeşitli Öğelerle karşılanır.
b l. This film was directed by N uri Bilge Ceylan. “Bu film N uri Bilge Ceylan
tarafından yönetildi."
b2. Kalitka byla otkryta Olegom. “Kapı Oleg tarafından açıldı”.
İngilizce olan b l örneğinde edilgenlik için fiilin çekim lenişi (âirect-ed) ve b ir
tü r edat olan by “tarafından” Öğesi kullanılm ıştır. Rusça örnekteyse (b2), kılıcı gö­
revindeki Oleg, +om araç-birliktelik ekini alm ıştır.

12 D em ircan (2 0 0 3 :8 1 ) edilgen te rim in i İngilizce p assive te rim in in a k ta rım ı o la ra k g ö r ü r ve


T ürkçeye d a h a u y g u n o ld u ğ u n u b e lirttiğ i gizil çatı te rim in i ö nerir.
A lm anca ve Fransızca gibi dillerde kılıcının zamirse! öğelerle gizlendiği edü-
gen biçim ler de yaygındır (Shibatani 2004: 1160). Bu tür edilgenleştirme biçimi
Türkçede de kullanılır:
c l. On vendit la m aison. “Ev satıldı” [Birebir çevirisi: Biri eri sattı] (Fransızca).
c2. M an hat m ir gesagt. “Bana söylendi” [Birebir çevirisi- Biri lana söyledi]
(A lm anca).
c3. B iri evi sattı.
c4. Biri bana söyledi.
Bu örneklerde biçim bilgisi bakım ından fiil etkendir. Ancak blıa gizlenmiş­
tir.
Ç atı bildirim lerinde diller farklı ifade biçimleri kullanabilmektedir. Örneğin
İngilizcede ettirgenlik (causative) hem sözlüksel (to die “ölmek’ > to M “Öldür­
m ek") hem de sözdizim sel (cause to die “ölmesine neden olmak) olarakkarşılana­
bilm ektedir. Türkiye’d eki dilbilgisi geleneğinde daha çok eklerle ilişküendirilerek
açıklanan ettirgenlik, Türkçe için de yalnızca biçimbilgisiyle smırkndmîamayacak
bir kategoridir. N edensellik bildiren b ir kategori olan ettirgenliğin Türkçede hem
sözlüksel (gir- > sok-, hasta ol- > hasta et- vb.) hem de sözdizimsel (ölmesine neden
ol-, girm esini sağla-) anlatım ları v ardır (Tartışması için bk Kerimoğla 2009).

4,5. TörkoHojideki biçim bilgisiyle İlg ili bazı tartışmalar vedilbilim


Türkolojide biçim bilgisiyle ilgili pek çok tartışma vardır. Özellikle eklerin
işlevleri, sınıflandırılm ası ve adlandırılm asıyla ilgili faridı görüşleresık rastlanır.
Kapım ek i - çekim eki ta rtışm a sı bazı eklerin sınıflandmlınasmda yaşanan
tartışm alardan b irid ir (A yrıntılı b ir değerlendirm e için bk Giiîserin 2004). Tar­
tışılan ekler şunlardır: {+gil}, {+ki},{+slz}» {+11}, fiilimsi ekleri, çatı ekleri, olum­
suzluk eM {-mA-}. Bu eklerin büyük bölüm ü dilbilgisi çaîışmalannda yapım eki
olarak değerlendirilir. A ncak bazı kullanım lar eklerin yapım eki olup olmadığım
sorgulanır kılm aktadır:
Annem gil, duvardaki, babam sız (gitmem).
Bu kullanım larda Türkçe dilbilgisinde çekim ekinin yapım ekinden sonra gel­
m e kuralına aykırılık vardır. Eğer {+gil}, {+ki},{+slz} elden yapım ekiyse çekim
eki olan iyelik ve durum eklerinden sonra gelmemelidir. Dilbilgisi yazımında bu
gibi kullanım lar istisna olarak değerlendirilm ektedir ancak eklerin niteliğinin de
sorgulanm ası gerekm ektedir. Yapım veya türerim sözlük yapısıyla ilgili kavram­
lardır. Sözlük öğesi yapm a, önem li b ir ölçüdür. Bir ekin yapım eki olması, eklen-
188 Genel Dilbilime Giriş 'A '

diği sözcüğü sözlük öğesi yapıp yapm adığıyla ilgilidir. Bu ölçüye göre yukarıdaki
ekleri değerlendirdiğim izde farklı b ir durum ortaya çıkacaktır. (+CÎ) ekini alan
bir sözcük sözlüğe gitm ektedir- Ö rneğin gözcü, gazeteci gibi sözcükler sözlükte
m adde başıdır. Bu nedenle ekin yapım eki olduğu tartışılam az. A ncak belirli m e­
cazi kullanım ları dışarıda bırakırsak (kitapsız, A llahsız vb.) {+slz} eki için bunu
söyleyemeyiz: tuzsuz, ayranstz vb. Bu eki alan tüm sözcüklerin sözlükte m adde
başı olm adığını görürüz. Aynı durum yukarıda tartışılan ekler olarak sıralanan
eklerin tüm ü için geçerüdir. Bu eklerin yapım ve çekim dışında başka başlıklar
altında (kategori ekleri, tü r değiştiren ekler vb.) ele alınm ası (bk. Gülsevin 2004),
yapım ekinden önce çekim ekinin gelmesi gibi b ir "istisnainin da çözüm lenm esini
sağlayacaktır.
Sözcük tü rle rin in belirlenm esi de Türkolojİdeki bir başka dilbilgisi tartış­
m asıdır. özellikle "Kullanım dan bağım sız sözcük tü rü olabilir m i?" sorusuyla ilgi­
li tartışm alar m erkezi oluşturm aktadır. Ö rneğin güzel sözcüğünün tü rü kullanıl­
dığı yeri görm eden belirlenebilir mi? Bu soruya verilen iki cevap vardır. Bunları
örnekler üzerinden tartışalım .
1. Güzel konuştu,
2. Güzel bir araba aldı.
S. Güzeli kim sevm ez
4. Toplantıya ya ln ız geldi.
5. A li geldi yalnız Veli gelmedi.
6. Yâlnız insanları daha çok seviyorum .
7. Yalnızları düşün bir de.
8. A li bugün yalnız.
B irinci görüştekilere göre sözcüklerin kullanım dan bağım sız tü rleri vardır.
Buna göre güzel ve yalnız gibi sözcükler sıfattır. Bu nedenle 3 ve 7 noîu örneklerde
bu sözcüklerin tü rü aâlaşmış sıfat olarak kabul edilir. Yani b u sözcükler aslında sı­
fattır ancak b u cüm lelerde adlaşm ıştır. D oğrudan ad denm em esi, sıfat olm alarına
ayrıca vurgu yapılm ası tü rü n kullanım dan bağım sız belirlendiğini ortaya koyar.
İkinci görüştekilere göreyse tü rü belirlem ek için kullanım a bakm ak gerekir.
Bir sözcük fiili niteliyorsa zarf, ism i niteliyorsa sıfattır. Ayrıca “adiaşm ış sıfat” gibi
b ir terim kullanılm am alıdır. Buna göre 3 ve 7 nolu örneklerde güzel ve yalnız İsim­
ken, 1 ve 4 nolu örneklerde zarf, 2 ve 6 nolu Ö rneklerde sıfattır. A diaşm ış sıfat diye
b ir kabul varsa, 1 ve 4 nolu örneklerde b u sözcükler zarflaşrmş sıfat, 5 nolu Örnekte
yalnız sözcüğü bağlaçlaşmış sıfat olm alıdır.
Sözcüğün tü rü n ü n belirlenmesi konusunda Türolojideki bu tartışma çok eski
b ir tartışm adır ve konuyla ilgili pek çok yaym yapılmıştır. Dilbilimde de sözcü­
ğün belirlenm esi, sözcüğün sınırlarının çizilmesi problemi hâlâ çözülmüş değil­
dir. Turn dünya dillerini kapsayan bir ölçü geliştirilememiştir. Ancak sözcüklerin
tü rleri konusunda daha kategorik bakıldığı görülür. Örneğin Dixon (2010),a göre
sıfatlar gram erde tipik olarak iki rol üstlenir:
1. Belirli b ir özelliğin bildirilmesi: Bukullanımda sıfat yüklem Öğesidir. My
fa th er is tali. “Babam uzun”
2. B ir isim öbeğinde (noun phrase) baş ismin {head noun) nitelenmesi: Sı­
fat isim den önce veya soma gelerek nitelemeişlevi görür. The tall man la­
ughed. “U zun adam güldü” Bu iki özellik dışındayalnızca karşılaştırma­
larda sıfatlan kullanan, fiilleri de sıfatlarla (herhangi bîr türetme İşlevi
olm aksızın) niteleyen (Örn. Türkçe, sıfat: g/izel faz zarf, güzel konuştu),
sıfatı cins ve durum a göre çeken diller vardır (Dixon 2004:10-11). Buna
göre 8 nolu öfnekte yalnız sözcüğü yüklem olmuş bir isim değil, sıfat­
tır. Yani sıfat kategorisindeki bîr sözcüğün farklı işlevlerde kullanılması
onların sıfat olmadığı sonucunu doğurmaz. Öte yandan işlevdi anlayış
sözcüklerin kullanıldıkları yeri önemser. Örneğin Tesniére sözcük tü r­
lerini isim , isim niteleyicisi, fiil ve Sil niteleyicisi olarak işlevlerine göre
bölüm ler. Buna göre bir ismi niteleyen güzâ sözcüğü isim niteleyicisi
olurken, bir fiili nitelediğinde fiil niteleyicisi olur
Biçimbilgisiyle ilgili son tartışma örneğimiz isimvefiil kategorileriyle ilgilidir,
İsim kategorilerinden durum ile ilgili olan yalın durum açıklamaları sorunludur.
1. A li kitap aldı.
2. Kitaplarım kayboldu.
Bu örneklerde altı çizili Öğelerin hangi durumda olduğu konusunda farklı
açıklam alar yapılabilm ektedir. Buna göre 1 nolu örnekte altı çizili öge hiç ek al­
m adığı için yalın durum dadır. 2. nolu Örnekte öge ek aldığı için yalın durum da
değildir. Bu görüş yalın durum u ek alıp almamayla açıklamaktadır.
» D urum kategorisi isim ve fiil ilişkisiyle flgüidir Dünyadilbiliminde tüm açık­
lam alar bu yöndedir. Yani sözcüğün ek ahp almamasının durumu belirmede b i­
rincil önem i yoktur. Sözcüğün yüklemle olan ilişkisi daha Önemlidir. Buna göre 1
nolu cüm lede altı çizili öge yüklemle nesne ilişkisi içerisindedir. Bu ilişki belirtm e
durum u olarak adlandırılır. Belirtme belirlilik veya belirsizlik biçiminde sergi­
lenebilir. A li kitabı aldı cümlesinde nesne belirliyken, 1 nolu Örnekte belirsizdir.
A ncak yine belirtm e durumundadır. Bu nedenle kitap sözcüğü bu cümlede yalın
durum da değil belirtm e durumundadır.
190 Genel Dilbilime Giriş__________________________________________________

Yalın durum dilbilim de özne durum u olarak da bilinir. Ö znenin aldığı ekler
öğenin durum unu etkilem ez. Ö rneğin 2. nolu Örnekte kitaplarım sözcüğü özne-
dir. Bu sözcükte sayı eki {+IAr} ve iyelik eki {+(I)m} vardır. Bu eklerin olm ası b u
sözcüğün yalın durum da olm am ası sonucunun doğurm az. Sözcük, özne olduğu
için y aim durum dadır.
Türkolojid eld k ip ve zam an kabulleri de sorunludur. N eyin kip neyin zam an
olduğu açık değildir. Şöyle b ir sınıflam anın genelleştiği görülür:
Zam an (H aberi kipleri: Gelecek zam an kipi, şim diki zam an kipi, geniş zam an
kipi, görülen geçmiş zam an kipi, öğrenilen geçm iş zam an k ip i
D ilek-şart (Tasarlam a) kipleri: Şart kipi, istek kipi, em ir kipi, gereklilik kipi.
D ilbilim zam an ve kipi farklı fiil kategorileri olarak ele alır. Buna göm gelecek
zam an kipi gibi b ir adlandırm a h er iki kategoriyi birbirine karıştırm ak anlam ına
gelir. Zam an konuşm a anına göre olay anının yerleşim im bildiren b ir kategoriy­
ken, kip konuşm acının ifadesini bilgiye göre m i isteğe göre m i dile getirdiğiyle
ilgili b ir kategoridir.
A nne: Ekmeğe kim gidecek?
Çocuk: Ben giderim anne.
A ltı çizili öğenin çekim i genellikle geniş zam an kipi olarak adlandırılır. A ncak
dilbilim deki kip ve zam an ayrım ına göre b u fiilin zam anı gelecek zam an, kipi ise
istem e (yüküm lülük) kipidir. Zam anı gelecek zam andır çünkü konuşm acı “ekmeğe
gitm e” işini henüz gerçekleştirm em iş, b u cüm leyi söyledikten sonraki b ir zam an
dilim inde gerçekleştirecektir. O lay anı konuşm a anından sonra gerçekleşecektir.
Kipi ise isteme kipidir çünkü konuşm acı olan çocuk b u cüm leyi gönüllülükle, içten
gelen b ir isteğin yönlendirm esiyle dile getirm iştir. Z am an ve kip kavram larının
Türkiye Türkolojisinde en çok tartışılm ası ve yeniden değerlendirilm esi gereken
konulardan olduğunu söyleyebiliriz çünkü m evcut sınıflandırm alar günüm üz
dünya dilciliğinden çok farklı ve işlevi görm ezden gelen b ir niteliğe sahiptir.
CÜMLE ve DİLBİLİM

S^M«M8Sıa mm

5. CÜMLE ve DİLBİLİM

5.1. Teme! kavram lar: Ö bek, cüm le


Sözdizim inın tem elde cüm lenin yapısıyla ilgili b ir çalışm a alanı olduğu
varsayılır (bk. C am ie 2006: 61). C üm lenin "yapısı” kavram ı da tartışm alıdır. Ya­
pıyla kast edilenin n e olduğu yayınlarda farklı şekillerde açıklanm ıştır fakat m o­
dern dilbilim in geldiği son noktada cüm lenin üyelerinin belirlenm esi ve b u üyeler
arası ilişkilerin ortaya konm ası öne çıkm ıştır. Buna göre cüm le, h er şeyden Önce
üyeler arası ilişkiler ağjm n b ir sonucudur.
D ilbilgisi geleneği daha çok cüm le öğeleri arasında çizgisel ilişkiyi ortaya çı­
karan b ir yöntem kullanıyordu:
a. Bizim A li. küçük bir kalem yetirdi.
Ö zne N esne Yüklem
M odern dilbilim , geleneksel dilbilgisinin bu çözüm ünü cüm lenin yapısını ve
cüm leyi ortaya çıkaran ilişkiler ağını ortaya koym a konusunda yetersiz bulur. D il­
bilim çalışm alarında cüm le çözüm lem esi için diyagram lar kullanılır:
192 Genel Dilbilime Giriş

Bizim AH küçük bir kalem getirdi.

Bizim Ali küçük bir kalem getirdi getirdi

bizim Alt küçük bir kalem getirdi

1 / \
biz . ah küçük bir kalem getir -dİ.

Chomsky’nin Evrensel D ilbilgisi tasarısı, bu çözüm lem e yöntem ini yaygın­


laştırm ış, dilbilim in klasik cüm le çözüm lem e yöntem i hâline getirm iştir. Ağaç
diyagram larının cüm le öğelerinin çizgisel gösterim iyle yetinm ediği, öğeler arası
ilişkileri ve cüm lenin kuruluşunu daha iyi yansıttığı varsayılır. A yraçiaraa yöntem i
de sık kullanılır ancak ağaç gösterim i kadar yaygın değildir (Ayraçlama yöntem i
için bk. “2.2.1.4. K urallar. Ö bek yapı, dönüşüm ” ).
D ilbilim cileri birb irin d en ayıran konulardan biri cüm leye b ak ışlard ır. Kaba­
ca İki cüm le yaklaşım ı olduğu söylenebilir. Yapısalcı yaklaşım cüm leyi b itim li b ir
fiile sahip söz dizisi olarak kabul eder- C üm le yargı eksenli b ir yapı olarak görülür­
ken yargının varlığı da fiille ilişküendirilir. İkinci yaklaşım daha anlam m erkezli­
dir. Yargı biraz da yorum ürünüdür. P ort Royal Okulu’n d an Ü retici D ilbilgisine
kadar pek çok dilbilim anlayışı bitim li fiili yargı için tek ölçü olarak görm ez.
b. Küçük k ız okula her gün arabasıyla gider.
Yapısalcı yaklaşım için b cüm lesi te k b ir yargı bildirirken anlam m erkezli ku­
ram lar için b’de birden fazla yargının varlığı söz konusudur:
b l. K ız küçüktür.
b2. K ız her gün okula gider.
b3. Kızın arabası vardır vb.
Bakış açılarının farklılığı cüm le konusunda pek çok tanım yapılm ası sonucu­
n u doğurm uştur. Ö rneğin A m erikan yapısalcıları cüm leyi, “başka b ir sözdızim sel
bîrim e herhangi b ir dilbilgisel kuralla bağlı olm ayan, bağım sız en büyük sözdizim -
sel birim ” olarak tanım larlar (bk. Bloom field 1933). Cüm lenin en büyük dilbilgisel
birim olduğu görüşü uzun yıllar kabul görm üş ve yaygınlık kazanm ıştır. A ncak
daha sonra özellikle edim bilim incelem elerinin ortaya attığı sözce (utterance) kav­
ram ı cümle üstü birim lerin araştırılm asına öncülük etm iştir.
Cümle v e Dilbilim 193

Ö bek (phrase) cümleyi meydana getiren üyelerin yapısıyla ilgilidir. Cümle


üyeleri tek b ir sözcükten oluşabildiği gibi birden fazla sözcükten de oluşabilir.
B irden fazla sözcükten oluşan ve bir bütünlük sergileyen yapılar için öbek terim i
kullanılır. Dilbilim incelemelerinde cümlesin iki ana öbekten oluştuğu varsayılır:
Îsîm öbeği (noun phrase) ve fiil öbeği (verb phrase).
Ö bekler cümle içinde ana cümlenin bir üyesi olarak görev yaparlar. Çekim ­
li b ir fiil tarafından yönetilen ve ana cümleyi tamamlayan cüm lecikten (clause)
ayrılırlar. Cümlecik, birleşik cümlelerde birleşiği oluşturan her b ir cüm le için kul­
lanılan b ir terim dir: Korkarım kİ oyarın gelecek. Bu cümle iki bitim li fiile sahip
(korkartm ve gelecek) birleşik bir cümledir. îşte bu iki bitim li fiil iki ayn cüm leciği
yönettiği için öbek olarak adlandırılmaz.

5 .2 . Ö b e k sınıflandırmaları
örneğim izde (a) bizim Alt isim öbeği; küçük bir kalem getir- fiil öbeğidir.
Ö bekler b aş (head) konumundaki öğeye göre adlandırılırlar. Baş, öbeğin m erke­
zinde yer alan, bir anlamda öbeği yöneten öğedir. Baş dışındaki öğeler yardım cı
(subordinate) Öğelerdir. Îsîmvefiil öbekleri yanısıra sıfat öbeği (adjective phrase),
z a rf öbeği (adverb phrase), edat öbeği (prepositional phrase) yaygın öbeklerdir.

Öbekler

A n a öbekler Diğer öbekler

Îsîm Öbeği Fiil öbeği Sıfat öbeği Edat öbeği


güzel araba çek konuştu Çokgöze! Senin için
(kız) v (geldi)
Zarf Öbeği
Çok güzel
(konuştu)

Tanındık bulunan dillerde tanımlayıcı (determiner) öbekler de bulunur: the


car “araba” İngilizcedeki the tanındığıyla kurulan bu dizi, tanım layıcı öbeğidir.
Ö beklerin iki tür ilişkiye göre oluştuğu kabulü yaygındır. Y önetim ilişkisi
(subordination) ve sıralama ilişkisi (coordination). Yönetim ilişkisiyle kurulan
öbeklerde bir ana öge ve yardıma öge hiyerarşisi söz konusudur. Buna göre güzel
194 G enel D ilbilim e Giriş

araba. AU gibi, hasta ol- vb. öbeklerde yöneten-yönetilen ilişkisi vardır. A ltı çizili
öğeler ana (head) öğeyken, diğer öğeler yardım cı öğelerdir. Bağım lılık D ilbilgisi
anlayışının kalkışı olan b u öbek yapısı yaklaşım ına göre ad öbekleri, edat öbek­
leri gibi Öbekler bu ilişkiye dayalıdır. Sıralam a ilişkisiyle k urulan öbeklerde ise bu
türden b ir ilişki söz konusu değildir. Ö beği oluşturan öğeler eşit değerdedir. A li
ile Veli, htzh htzlı vb. öbeklerde Öbeği oluşturan öğeler denktirler ve herhangi b ir
yöneten söz konusu değildir.

5.3. Cümle ve öğeleri


Cüm leyi oluşturan öğelerin belirlenm esi ve adlandırılm ası kuram lara göre
farklılık gösterse de Özne (subject), yüklem (predicate) ve tüm leç (object/com ple-
m ent) öğelerinin varlığı genellikle kabul edilir. Ö zne ve yüklem dışındaki öğelerin
yani tüm leçlerin kendi arasında bölüm lenm esi tartışılan konulardandır.
C üm lenin ana öğeleri olarak yüklem ve öznedir. M odem dilbilim incelem e­
lerinde cüm lenin b ir isim öbeği ve b ir fiil öbeğinden oluştuğu varsayılır; b u ilk
ayrım da isim öbeği özneyi, fiil öbeği yüklem i karşılar. Bu kabul cüm lenin ik i ayak
üzerinde yükseldiğini im a eder. A ncak bu iki kurucu arasında da b ir öncelik aran­
dığında farklı cevaplarla karşılaşırız. Yani aslında cüm le önce b ir özne m idir, yoksa
Önce bir yüklem m idir? Asıl öğenin yüklem ya da özne olm asının dilbilgisinde
olduğu kadar felsefede, fizikte de yansım alarını görm ek m üm kündür.
a. Okula gidildi.
Bu cüm lede yapısal b ir özne bulunm am aktadır. Yapısalcılara göre, bazı cüm ­
lelerde yapısal olarak öznenin bulunm am ası cüm lede asıl öğenin özne olam aya­
cağı ani am m a gelir. Yapısalcılık cüm lenin asıl öğesinin yüklem olduğuna vurgu
yapar. Yani “C üm lenin en önem li öğesi nedir?” sorusunun cevabı dilbilgisel ola­
rak yüklem dir. A ncak felsefe tarih in d e nedenlilik (determ inizm ) tartışm alarında
konunun farklı açıklam aları görülür. Kabaca ifade edersek, nedenlilik h er olayın
neden-sonuç ilişkilerine göre açıklanabileceğine dayak felsefi b ir kavram dır. Bu­
n u n cüm le öğeleriyle ilişkisine gelirsek, ortada b ir fiil varsa bu fiilin de b ir faili
olacaktır. Y ukarıdaki cüm lede gidildi yüklem i ile gitm e eylem inin gerçekleştirildi­
ği bildirilir. N edenlilik “G itm e varsa giden de vardır.” sonucuna ulaşır. Eylem varsa
eyleyici de m utlaka vardır. Bu da b ir eylem den önce o eylem i yapan b ir “özneye”
işaret eder. D ilbilgisel olarak cüm lede yer alm az fakat b u felsefi anlayışa göre en
Önemli Öge öznedir. Eyleyici varsa eylem olabilir, o hâlde cüm lede özne varsa yük­
lem olabilir sonucuna ulaşılır. A ncak fizikte K uantum fiziğinin gelişim iyle -özel­
likle H eisenberg’in belirsizlik ilkesini ortaya attığı 1927 sonrasında- nedenlilik
yaklaşım ı yerini belirsizliğe bırakm ış, doğa olaylarının h er durum da nedenlüikle
açıklanam ayacağı yönünde genel b ir eğilim ortaya çıkm ıştır.
A - CümleveDilbilim 195

Ö zellikle Chom sky sonrasında cümle çözümlemelerinde Özne ve yüklem


kavram ları niteleyenleriyle beraber değerlendirildiği için geleneksel dilbilgisinde­
k i sözcüğe odaklı özne ve yüklem anlayışının dışına çıkılmıştır. Yüklemin tek bir
fiilden ibaret olm adığı, cüm lede özne olmayan tüm öğelerin yükleminbir parçası
olduğu varsayılır.
b. Şaşkın çocuk, defterini büyük bir kızgınlıkla yere attı.
Bu cüm lenin isim öbeği (şaşkın çocuk) özneyken, yüklem olan ful Öbeği
{defterini büyük bir kızgınlıkla yere attı) diğer tüm öğeleri içerir. Modem dilbilim
cüm leyi özne ve niteleyenleri, yüklem ve niteleyenleri biçiminde İkili bir ayrım
üzerine kurar.
Fiil niteleyicilerinin bÖlümlenmesi tartışmalıdır. Buöğelerden özelliklenesne
(object) dışında yer alan, yer, zam an, durum vb. bildireli öğelerin farklı şekillerde
ele alındığı görülür, b’de fiil öbeği içerisinde yer alan bu türden öğelerin (defterim
büyük bir kızgınlıkta yere) genel adı tümleçtir. Yapısalalar bu öğeleri yapılarına
göre bölüm ler. Ö rneğin, Türkçe için belirtme durumu biçimbirimleri{0 veya+{y)
I) nesne öğesinde bulunur. D iğer durum ekleri diğer tümleçlere gelir. Ancakdaha
işlevci ve anîam cı diyebileceğim iz yaklaşımlarda biçimbirimlerden çok öğelerin
cüm lede neyi karşıladıkları (zam an, mekân, durum vb.) önemlidir. Türkçe dilbil­
gisi geleneğinin çözem ediği konulardan biri de bu öğelerin belirlenmesiveadlan­
dırılm ası konusudur (bk. K erim oğlu 2007, tümleçler tartışması sonraki bölümde
ayrıca yapılacaktır.)

5.4. Cümle türleri


Türkçe dilbilgisi kitaplarında cümleler türlere ayrıhrken birkaç ölçü kullanı­
lır: Yüklemin sözcük türü, yüklem in yeri, anlam, yapı. Bu ölçüler içinde dilbilim
çalışm alarında en yaygın kullanılanlar yapı ve yüklemin sözcüktürüdür.
îsim cüm lesi (nom inal sentence) ve fiil cümlesi (verbal sentence) ayrımı ev­
rensel b ir nitelik sergiler. Yüklem cümledeki diğer Öğeleri de beürieyen, yönetici
konum da bulunan b ir öge olduğu için türü cümlenin üyeyapısını doğrudan etki­
ler. Ö rneğin yüklem i isim olan b ir cümlede nesne bulunmaz.
Türkçede yüklem in fiil türünden olduğu yönünde dÜbflgjsi geleneğinde sık
ifade edilen b ir kabul vardır. îsim cümlesi olarak nitelenen cümlelerde de ismi
yüklem leştiren çeşitli araçlar vardır. Türkçede en yaygın yüklemleştinne aracı i-
ek-fiili ve bu fiilin kişilere göre farklılaşan biçimlendin Batı dillerinia dilbilgisi
geleneğindeki koşaç (copula) kavram ına denk gelen bu araç da temelinde fiilden
geliştirildiği için Türkçe dilbilgisi geleneğinde isim cümlesinin de bir tür ful cüm-
196 G enet D ilbilim e Giriş

leşi olduğu düşüncesi yaygındır. A ncak eş zam anlı dış yapıda fiilin hiçb ir biçim de
yer alm adığı veya dilbilgisi geleneğindeki gibi ifade edersek “ek-fiilin düştüğü* pek
çok kullanım vardın
a l. B ir kitap var.
a2. There is a book.
a3. Es gibt ein Buch.
“B ir kitap var.” anlam ına gelen Türkçe (a l), İngilizce (a2) ve A lm anca (a3)
İsim cüm lelerine baktığım ızda Türkçedeki isim cüm lesinin farklılığı dikkat çeker.
îngilizce ve A lm anca cüm lelerde yüklem leştirm e aracı olan fiiller (is ve gibt) yer
alırken, Türkçe isim cüm lesinde dış yapıda hiçbir fiil öğesi yoktur. Bu tü r cüm leler
için dilbilgisi geleneğinde Türkçenin bildirm e eki (koşaç, yüklem leştirici) olduğu
kabul edilen -D ir ekinin düştüğü Öne sürülür, ancak b u ek olm adan da cüm le
dilbilgisel olarak doğrudur. Bu nedenle, eş zam anlı dış yapıya dayanan b ir bakışla
Türkçede söz konusu ekten bağım sız b ir yüklem olabildiği sonucuna ulaşabiliriz.
(Bu ekin koşaç olam ayacağına dair önem li b ir literatü r de vard ır bk. K erim oğlu
2010). Bu örnek de gösterm ektedir ki -D ir eki ve i-'den gelişen diğer yüfclemleşti-
ricilerin fiil kökenli olm ası eş zam anlı dilbilgisi bakım ından “Türkçede tüm cüm ­
leler fiil cüm lesidir” tarzında bir genellem eyi doğru kılm akta yetersiz kalm aktadır.
Yapı bakım ından cüm le sınıflam ası da dilden dile değişen özellikler sergi­
ler. Ö ncelikle b ir sınıflam a ölçüsü olarak “cüm lenin yapısı” kavram ının tartışm alı
olduğunu hatırlatm ak gerekir (bk. A m ajian vd. 2001: 153). Buna rağm en dilbi­
lim yayınlarında sık rastlanan üçlü b ir ayrım vardır: Tek b ir ana cüm leden oluşan
cüm le b asit cüm le (simple sentence); bir ana cüm le (m ain sentence) ve b îr de
yardım cı cüm lecikten (subordinate clasue / em bedded sentence) oluşan b irle şik
cüm le (complex sentence); iki ana cüm lenin sıralam a bağlaçları (ve, veya vb.)
ile bağlanm asıyla oluşan sıra lı cüm le (com pound sentence) (bk. Todd 1995: 68;
Bussm ann 2006: 223). Bunlara Türkçe ve İngilizceden şu örnekler verilebilir.
Basit cüm leler:
b 1. O kula dün gittim .
b2. You m ust not say such things “Böyle şeyler soylem em eîisin.”
B irleşik cüm leler:
c l. AU gelirse gideceğiz.
c2. She became queen when her fa th er died. "Babası ölünce kraliçe oldu”.
Sıralı cüm leler:
A Cümle ve Dilbilim 197

dİ. Ali eve geldi veyemekyeâi.


d2. Ali could neither eat nor sleep. “Ali ne yemek yiyebildi n e uyuyabildi.”
Birleşik cümle, öbek bölümünde değinilen baş ve niteleyen ilişkisine benzer
bir özellik sergiler. Sıralı cümlede ise baş olarak nitelendirilebilecek b ir öge yer al­
maz. Sıralı cümledeki ilişki türü sıralamadır (coordination). D ildeki kuruluşların
çoğunluğunun niteleme (subordination) veya sıralama (coordination) ilişkisinden
birine ait olduğu görülür (Robins 1964: 236). Bu durum yalnızca sözdizim inde
değil, biçimbilgısinde de karşımıza çıkar.

5.5. Türkolojıdeki cümleyle ilgili bazı tartışm alar ve dilbilim


Türkiye Türkolojİsinin bdki de en sorunlu dilbilgisi alanı sözdizm ıidir. öbek­
ler, cümle öğeleri ve cümlenin yapısıyla ilgili üç tartışm ayı ele alacağız.
Dilbilgisi yazarları sözcük öbeklerini -genellikle kelime gruplan terim i kul­
lanılır- ana öğeye göre değil, yardımcı öğeye göre adlandınr:
a l. Alinin defteri - İsim tamlaması
a2. Güzel defter =Sıfat tamlaması
a3. Çok güzel araba = Sıfat tamlaması
a4. Çok güzel konuşuyor = Sıfat tamlaması
a l ve a2 nolu örneklere bakıldığında yardım a öğelerin yani tamlayanların
türüne göre öbeklerin adlandırıldığı görülür. Ali’n in (defteri) isim dir, bu nedenle
tamlama isim tamlamasıdır; güzaf (defter) sıfattır, bu nedenle tam lam a sıfat tam la­
masıdır. Bu yönteme göre öbeklerin yirmiye yalan türü olduğu varsaydır: isim tam ­
laması, iyelik grubu (benim defterim), sıfat tamlaması, ikileme öbeği {güzel güzel),
birleşik fiil öbeği (yapabil-, hasta ol-), birleşik İsim (özel isim) öbeği (Buca Eğitim Fa­
kültesi, Ali Ytlmaz), edat Öbeği (senin için), bağlama Öbeği (Ali ve Veli), ünlem öbeği
(Hey çocuklar), unvan öbeği (Ahmet amca), isim-fiil öbeği (Kitap okum ak), sıfat-fiil
öbeği [kitap okuyan), zarf-fiil öbeği {kitap okurken), sayı öbeği (yirm i iki), kısaltma
öbekleri [başı bozuk, canayakın, sahanda yumurta, kumdan kale vb.).
Dilbilimdeki öbek sınıflandırmaları ise ana öğenin cüm ledeki görevine göre
yapdır. Bunu a3 ve a4 nolu örnekler üzerinden açıklayalım. a3 nolu örnekte ana
Öge olan güzel sözcüğü bir ismi (araba) niteleyen bir sıfattır. Bu nedenle a3 nolu
Örnekteki çok güzel öbeği sıfat Öbeği olarak adlandırılır. A ncak aynı diziliş a4 nolu
örnekte farklı bir işlevi yerine getirmektedir Burada güzel sözcüğü konuş- fiilini
niteleyen bir zarftır. Bu nedenle bu cümledeki çok güzel zarf öbeğidir, hızlı hızlı
(konuştu), hitap okurken (onu gördüm) gibi öbekler de ana öğeleri za rf olduğu için
198 G enel D ilbilim e G iriş -$ r

za rf öbeği kabul edilir. Buna göre a l ve a2 nolu Örneklerdeki defter sözcükleri isim
olduğu için a l ve a2 nolu öbekler öncelikle isim öbeği olarak adlandırılır.
C üm le öğelerinin belirlenm esi de lurkolojinin önem li tartışm alarından biridir:
b l. A li vukart çıktı = zarf tüm leci (zarf tam layıcısı)
b2. A li yukarıya çıktı « yer tam layıcısı (dolaylı tüm leç)
b3. A li yukarıya doğru ilerledi = zarf tüm leci, edat tüm leci
b4. A li yarın gelecek = zarf tüm leci
b5. AH saat üçte gelecek = yer tam layıcısı, zarf tüm leci
b6. A li saat üçe doğru gelecek = zarf tüm leci, edat tüm leci
Y ukarıdaki örneklerde yer alan altı çizili Öğelerin cüm le öğesi olarak nasıl
adlandırılacağı konusunda çok farklı görüşler ileri sürülm üştür, b l ve b2 nolu
cüm lelerde kesin b ir uzlaşm adan söz edilebilir. Türkiye lu rk o lo jisi h er ikisi de yer
bildiren b u İki cüm ledeki öğeleri aldıkları eke yani yapılarına göre farklı öğeler
olarak adlandırır. “Sözcük yönelm e eki aldığında artık isim leşm iştir, zarflar çe­
kim eki alam az” yargısıyla yukarı sözcüğü b id e eksiz olduğundan zarf tüm leci,
b2de ek aldığından yer tam layıcısı (dolaylı tüm leç) kabul edilir. Yine yer bildiren
b3’teki öge ise edat aldığı için bazı dilbilgisi kitaplarında edat tüm leci olarak ele
alınır ancak başta M. E rginin dilbilgisi olm ak üzere yaygın olarak üniversitelerde
okutulan kitaplarda edat tüm leci adlandırm ası kullanılm az. Bu öğeler zarf olarak
değerlendirilir. b5 nolu cüm ledeki öğenin nasıl sm ıflandırılacağı ise en çok ta r­
tışm a yaratan konudur. Z arfların çekim siz olduğu görüşündekilere göre saat üçte
öğesi bulunm a durum u ekini aldığı için zarf tüm leci olam az, yer tam layıcısı (do­
laylı tüm leç) olm alıdır. Karşı görüştekilere göreyse burada Öge yer büdirm em ekte,
zam an bildirm ektedir, bu nedenle Öge zarf tüm leci kabul edilm elidir.
D ilbilgisi öğretim im izin de önem li sorunlarından b iri olan cüm le öğelerinin
sınıflandırılm asında dikkat çeken nokta hangi bakış açısının kullanıldığının net
olm am asıdır. Bugün dünya dilciliği b ir cüm lenin öğelere ayrılm asının en doğru
biçim iyle ilgilenm em ekte, cüm lenin hangi yöntem kullanılarak öğelere ayrıldığını
önem sem ektedir. Yani bir cüm le tek b ir biçim de Öğelere ayrılır gibi kesin b ir yargı
yoktur. Aslolan kendi içinde tu tarlı bir yöntem kullanabilm ektir. Yukarıdaki tartış­
m a yapısalcı yaklaşım la işlevci (an lam a) yaklaşım ların birbirine karıştırılm asın­
dan kaynaklanm aktadır. Yapısal dilbilim öğelerin aldığı eklere, sözcüklerin çekim ­
lerine önem vererek b ir sınıflandırm a yaparken, işlevci yaklaşım öğelerin cüm le
içindeki görevlerine odaklanır. Buna göre yapısal yaklaşım ı kullanm ak isteyen b ir
dilci kendi İçinde tutarlı b ir bölüm lem e yaparken h er yapı öğesini (ek, sözcük vb.)
dikkate alm alıdır. Yapısalcı yaklaşım la yukarıdaki öğeler şu şekilde belirlenir:
Cümle ve Dilbilim 199

b l . A li yukan çtktı - zarftümleci (zarftamlayıcısı)


b2. A li yukarıya çıktı = yer tamlayıcısı (dolaylı tümleç)
b3. AMyukarıya dofru ilerledi=edat tümleci
b4. A ti yarın yelecek - zarftümleci
b5. A ti saat üçte yelecek = yer tamlayıcısı
b6. A ti saat üçe doğru gelecek ~ edat tümleci
Işlevci yaklaşım ise öğenin aldığı ekler veya yapı özelliklerini ön planda tu t­
m az. Eğer yer bildirenler yer tamlayıcısı olarak adlandırıîıyorsa sözcüğün aldığı
ekin önemi yoktur. Aslolan öğenin cümleyekattığı değerdir. Buna göre bu cüm le­
ler şu şekilde bölümlenir:
b l. A li yukarı çıktı = yer tamlayıcısı
b2. A ti yukarıya çıktt = yer tamlayıcısı (dolaylı tümleç)
b3. A ti yukarıya doğru ilerledi ~ yer tamlayıcısı
b4. A ti varın gelecek = zarftümleci
b5. A ti saat üçte yelecek - zarftümleci
b6. A ti saat üçe doğru çelecek=zarftümleci.
Yukarıya öğesini ek aldığı için zarftümleci kabul etmeyen b ir anlayış yapısal­
cı yöntem e göre hareket etmektedir. Ancak aynı anlayışın edatlı öğeleri zarf tüm ­
leci sayması kendi içinde bir çelişki yaratmaktadır. Öte yandan yukarıya öğesini
zarf saymayan bir yaklaşımın saat üçte öğesini zarf sayması da b ir çelişkidir. Yer
bildiren öğelerde yapısalcı çözümleme kullanılırken, zaman bildiren öğelerde iş-
levci çözümlemenin kullanılması tutarlı bir yöntem değildir-
Dilbilgisi geleneği tek bir doğru çözümleme olduğuna dayandığı için b ir Tür­
koloji Öğrencisinin aklına hemen “Hangisi daha doğru?” sorusu gelir. Yani yapı­
salcı çözümleme mi işlevci çözümlememi?Zaten dilciliğin büyük sorusu, befld de
felsefenin büyük sorusu budur: Maddemi ruh mu? Biçim m i anlam m ı? Saussure
gibi söylersek biçim mi töz mü? Saussure“Dilbir töz değil, biçim dir” derken kendi
tercihini biçimden yana yapmıştı ve yapısaldık bu temel üzerine kuruldu. A ncak
zam anla gelişen farklı dilbilim kuramları yeni katkılar yaptı. Bu sorunun öyle gö­
ründüğü kadar kolay bir soru olmadığımşu basit cümlenin bolüm lenm esinde de
görebiliriz:
c l. A li’nin tepesi attı.
Bu cümle öğelerine nasıl ayrılmalıdır? Genellikle şu üç çözüm lem e önerisin­
den biri sunulur:
200 G enei D ilbilim e G iriş

c2. A li’nin tepesi /a ttı. ~ Ö zne / Yüklem *


c3. A li’n in / tepesi attı = Ö zne / Yüklem
c4. A li’nin tepesi a ttı ~ Yüklem
c2’d eki çözüm lem e yapısalcı b ir yaklaşım la anlam a bakılm adan yapılm ıştır.
Biçimce b ir sorun yok gibi gözükm ektedir. A ncak anlam ca veya dilin iletişim iş­
levi için doğru b ir çözüm lem e m idir, tartışılır. Çünkü tepesi at- fiiliyle kast edilen
A li’nin sinirlenmesidir. c2 bu tü r deyim leşm iş veya anlam ca kaynaşm ış fiilleri b ir­
leşik fiil kabul etm eyen bir anlayışla yapılan b ir çözüm lem edir. Bu yönüyle Saus­
sure Öncülüğünde gelişen çizgiye, özellikle de A m erikan yapısalcılığına yakındır.
c3 ise dış yapının altında yatan “A li sinirlendi” biçim inde varsayılan bir iç yapı­
ya, Chom skybe söylersek derin yapıya göre yapılm ış bir çözüm lem edir. c3 yapıyı
parçalam ış, Türkoloji geleneğinde "Tam lam alar bölünem ez” yaygın kabulünü bir
tarafa atarak ilgi ekli b ir öğeyi (A li’nin) özne kabul etm iştir. c4 İse cüm lenin öz-
nesiz olduğunu ileri süren b ir çözüm önerisidir. Kısacası hangi bakışla yaparsak
yapalım , tartışm alı b ir yön bizi beklem ektedir.
C üm lenin yapısı ile ilgili birleşik cüm le kabulleri de dikkate değer veriler
sunm aktadır:
d İ. A li gelirse gideceğiz.
d2. A li gelince gittik.
d3. AH “geliyorum” dedi.
d4. A ti o kadar konuştu k i başım ağrıdı.
D ilbilgisi geleneğinde d İ, d3 ve d4 n o lu cüm lelerin birleşik cüm le olduğu
konusunda yaygın b ir kabul olduğu görülür. d2 için ise iki farklı görüş vardır. Bun­
lardan ilkine göre fiilim siler yargı bildirm ez. B irleşik cüm le olm ası için yargı b ildi­
ren yani zam an, kip ve kişi eki alm ış İki yüklem in olm ası gerekir. O ysa gelince b ir
zarf-fifldir ve bu ekleri alm am ıştır. İkinci görüş ise aslında dış yapıya yansım asa da
iç yapıda “1A li geldi, 2. B iz gideceğiz” biçim inde iki yargı olduğunu kabul eder ve
bu nedenle b u cüm leyi birleşik cüm le (girişik birleşik) sayar.
Tartışm a yine yapısalcılık ve üretken dilbilim yaklaşım larıyla ilgilidir. Ü ret­
ken dilbilim in Chom sky tarafından geliştirilen derin yapı-yüzey yapı ayrım ından
çok önceleri 16. yüzyılda P ort Royal M anastırında ortaya çıkan m antıkçı b ir anla­
yış, benzer b ir cüm leyi benzer b ir yöntem le üçe ayırır: Görünmeyen Tanrı görünen
dünyayı yarattı. P ort Royal O kulu b u cüm lede üç yargı olduğunu ileri sürer: 1.
Tanrı görünm ez, 2. D ünya görünür, 3. Tanrı dünyayı yaratm ışta.
Cüm le v e Dilbilim 201

Yapısalcılar ise anlama anlayışı eleştirir ve derin yapı gibi “muğlak* b ir olgu­
ya göre dilin bölümlenemeyeceğlni ileri sürerler Bu durum da “K ırm ızı kalem i al­
dım ” gibi bir cümlenin de birleşik cümle olabileceği sonuca ulaşılabileceğini ifade
ederler: 1. Kalem kırınımdır, 2. Kalemi aldım.
Bu tartışmalar karşısında bir taraf tutmaktan çok hangi yaklaşım ın dilin
doğru betimlenmesine katkı sağlayacağına göre hareket edilm elidir. Yapısalcı
çözümleme de üretken dönüşümse! çözümleme de kendi içinde tutarlıysa b iri­
ni daha doğru, diğerini yanlış kabul etme eğilimi sergilem em ek, “tek bir doğru
dilbilgisinin olduğu sanısına kapılmamak gerekir.
ANLAM ve DİLBİLİM

S. ANLAM ve DİLBİLİM
A nlam ı “dilin kalbi” olarak niteleyen, anlam olmadan dilin “havasız ciğer­
lere” benzeyeceğini belirten dilbilimciler vardır (bk. Riemer 2010:3)» ancak bu
kadar önem atfedilen anlamın tanımı konusunda çok net verilere sahip olduğu­
m uzu söylem ek güçtür (bk. Lyons 1983:360, Palmer 1997:1). Anlamın ne olduğu,
Eski Y unandan başlayıp 20. yüzyılın en önemli filozoflarından L Wittgensteine
uzanan bir çizgide felsefe ve mantığın da sorunlarından biri olmuştur. “Anlamın
anlam ı” tartışm asının başlı başına bir alan olduğunu söylersek abartmış olmayız
(Birkaç örnek için bk. Ogden-Richards 1923, Portner2005). Dilbilimde “sözcükte
anlam ” “öbekte anlam ” “cümlede anlam” gibi çeşitli anlam görünümleri üzerine
yoğunlaşılm ıştır (Saeed 2003:10). Dilbilimin anlam sorunlarıyla uğraşan alanına
anlam bilim (sem antics) denmektedir. Ancak konusu anlamolan farklı alanlar da
vardır. Ö rneğin dilbilgisel olmayan öğelerin (bağlam, sosyal çevre, coğrafya, psi­
koloji vb.) anlam ve anlamlandırma üzerindeki etkilerini dekonu edinen edim bi-
lira (pragm atics) dilbilim in anlamı araştıran alanlarından biridir.
A nlam ın bağlam la yakından ilgili yapısı nedeniyle çok farklı anlam açıklan­
m alarına rastlam ak olasıdır. Bu nedenle anlamhilimin “ne olduğu” tam olarak
neyi araştırdığı da tartışm alıdır. Anlamın ne olduğukonusundaonca tartışma var­
ken anlam bilim konusunda görüş birliğine varmanın güçlüğü oltadadır. Yayınlar
değerlendirildiğinde, “tek bir anlambilim düşünün peşinden koşmaktansa” farklı
anlam bilim leri ele alm anın, daha doğra bir yaklaşım olarak öne çıktığı görülür
(Tamba-M ecz 1998:12).
204 G eneİ D ilbilim e G iriş

Bu bölüm de anlam bilim deki tem el yaklaşım ve kavram lar örnekler*üzerin­


d en d e alınacak, anlam la ilgili felsefe kökenli tartışm alara ayrıntılarıyla girilm e­
yecektir.

6.1. Temel kavram lar: Gönderim, kavram, kaplam, içlem, anlambirim-


cik vb.
A nlam bilim incelem elerinde anlam la ilgili pek çok farklı terim vardır. H atta
b u terim lerin bazıları farklı yazarlarda farklı içeriklere sahip olabilm ektedir (Türk-
çede anlam bilim incelem eleri için bk. A ksan 1998, Filizok 2001, Karaağaç 2013b).
B urada b azı tem el terim ler açıklanacaktır.
Saussure sonrasında konuyla ilgili ilk önem li teorisyen olan G. Frege (I892)’ye
ait gönderim ve dilsel anlam (Sinn) ayrım ı üzerinde durm ak gerekir. G önderim
(reference, Fregenin terim i Bedeutung) dil öğelerinin (sözcük, cüm le vb.) dil dışı
öğelerle ilişkisi için kullanılır (Palm er 1997: 30). Kalem■sözcüğü dilsel b ir öğe­
dir. A ncak kalem nesnesi dilden bağım sız gerçek dünyadaki b ir araçtır. Bu türden
dil içi b ir Öğenin d il dışı b ir öğeye yaptığı gönderm eye gönderim denm ektedir.
G önderim daha özel ve bağlam a (coğrafya, zam an vb.) göre değişebilen anlam
özelliğidir. Başbakan sözcüğünün Türkiye’d eki gönderim i 2013’te Recep Tayyip
Erdoğan’dır. A ncak'aynı sözcük 1999’d a Bülent Ecevit’e gönderim de bulunur. Aynı
sözcük İngiltere için 2013’te D avid Cam eron’a işaret eder. G önderim kavram ı m e­
tin içinde özellikle zam irler için m erkezî b ir yere sahiptir. K endinden önceki b ir
öğeye gönderim de bulunm a biçim i olan a rt gönderim (Ayşe çalışır, onu hep ofiste
görürsünüz) ve kendinden sonraki b ir öğeye gönderim de bulunm a biçim i olan ön
gö n d erim (Bence şu güzel: A y şenin çalışması.) şeklinde iki tü rü vardır.
G önderim in yanında sözcüğün daha genel ve daha kavram sal olan, değişm e­
yen d ilsel an lam ı (sense, Fregenin terim i Sinn) vardır. Burada dil dışı dünyadan
çok dil içi b ir kavram sal alan işaret edilir. Başbakan sözcüğünün "ülkeyi yönetm e,
seçim le gelme” vb. kavram sal özellikleri dilsel anlam ı oluşturur.
Bir başka önem li katkı da R. C am ap (1947: 23)’e aittir: kaplam ve içlem ay­
rım ı. K aplam (extension) kavram ı göndergeye benzer. Dil göstergesinin gerçek
dünyadaki karşılığı olan nesne için kullanılır. îçlem (intension) ise gösterilen kav­
ram ına benzer, insan zihninde canlanan özellikler bütünü için kullanılır. İçlem
“b ir kavram ın o rtak özelliklerinin tüm ü” olarak tanım lanan anlam alanı (com pre­
hension) kavram ına yakındır (G ünay 2007: 57).
K avram (concept, notion) da anlam bilim öğelerinden b irid ir ancak tıpkı
anlam gibi tartışm alıdır (Aksan 2003: 149-152). "Sözcüklerin zihnim izde uyan­
dırdıkları” biçim indeki yaygın olan kavram tanım ı da haklı itirazlara neden olur
Anlam ve Dilbilim 205

(bk. Palm er 1997:25). Çünkü bu tanım, sözcüğü kavramdan “önceye” yerleştirir.


K avram ın sözcükle ortaya çıktığını vurgular. Ancak düşünceyi önceleyen anlayış­
lar için bu, doğru değildir. Yani konu eski ve ünlü “dil mi düşünce m i öncedir?”
tartışm asına uzanır. Anlambirimcik (seme) belli bir anlam alanında iş gören,
anlam ayırıcı en küçük özellik olaraktanımlanır (İmer-Kocaman-Özsoy 2011:29).
H er sözcüğün anlam bütünü küçük özelliklerin birleşiminden oluşur. îşte ardam
bütününü oluşturan bu özelliklere anlambirimcik denir. Örneğin vapur sözcüğü­
nün anlam birim cikleri şu şekilde sıralanabilin Toplu taşıma aracı olm a, su üze­
rinde ilerlem e, oturma yerlerine sahip olma vb. Sesbirim ve biçim birim çözüm ­
lem elerinin anlambilimdeki yansıması olan anlambirimcik çözüm lem esi yaygın
b ir uygulam adır. Bu uygulama sözcükleri farklılaştıran özellikleri belirlem ek için
kullanılır:
otobüs ..tren - vapur . uçafcÇl-v
Toplu taşıma + + + +
Koltuklu + + + +
K arada ilerleme + +
Tekerlekli -f
Dikey sütunda anlambirimcikler sıralanmış, yatay sütunda çeşidi sözcüklere
yer verilm iştir. Bu sözcüklerin altına -anlambirimcikleri taşıyıp taşım adıklarına
göre- a rtı (taşıyorsa, +) veya eksi (taşımıyorsa, -) konmuştur. Çözüm lem e sonu­
cunda otobüs sözcüğünün tekerlekli olma özelliğini, bir başka deyişle anlam birim -
ciğini içerm esinin onu diğer sözcüklerden ayırdığı ortaya çıkmıştır.

6 .2. Anlam açıklamaları: Frege, Ogden-Richards, Carnap, Grâce, Leech,


W ittgenstein vb.
Saussure’nin gösterge kavramıyla ilgili görüşleri (bk 2.1.1.1. nolu bölüm ) d il­
bilim sel anlam açıklamalarına dayanak teşkil etmiştir. Saussure sonrasında anla­
m ın ne olduğuyla ilgili pek çok açıklamayapılmıştır.
Ü nlü Âlm an filozof G. Frege 1892’deyukanda üzerinde durduğum uz gönde­
rim (reference) ve dilsel anlam (sense) aynmım ilk yapan kişidir. Frege anlam İçin
fek b ir sözcük kullanmaz. Bir sözcüğün üç anlamsal etkisi olduğunu kabul eder:
Sözcüğün b ir soru veya ifadeyi kapsayıp kapsamadığını ortaya koyan güç (force),
diğer sözcüklerden kendisini ayıran ton (tone) ve dilsel anlam (sense).
Anlam açıklamaları içinde en çok kullanılanı Ogden- R ichards ( 1923)e ait
aşağıdaki açıklamadır:
206 G enel D ilbilim e G iriş

THOUGHT OR REFERENCE

(an imputed relation)


•TRUE

O gden-R ichards (1923:11)


O gden-Richards üçgeni adı verilen bu ünlü çizim i Türkçe terim lerle şu şe­
kilde yorum lam ak m üm kündür. Bu üçgende Saussurenin gösterilen kavram ı
için gönderim / d üşünce (reference/thought) ve gösteren kavram ı için sem bol
(sym bol) terim i kullandır. Saussure’d e olm ayan b ir boyut daha eklem esi bakım ın­
dan bu üçgen önem lidir. G önderge (referent) boyutu üçgenin yeniliklerindendir.
Saussure gösterge kavramım gösteren ve gösterilen biçim inde iki boyutla açıklı­
yordu. Örneğin ağaç göstergesinin seslerden oluşan (a-ğ-a-ç) boyutu göstereni,
doğadaki ağaç nesnesi gösterileni oluşturuyordu. O gden-R ichards (1923) b u kav­
ramlara sırasıyla sem bol ve gönderge adlarını verir ancak bununla yetinm ez. Bu
ikisinin zihinde oluşturduğu düşünce Öğesine gönderim (düşünce) adm ı verir.
Bunlar arasındaki ilişki biçim lerini de çizgilerle ortaya koyar. Sembol ve gönderge
arasındaki ilişki nedensiz ve saym aca olduğu için kesik çizgi biçim inde gösterilir.
Ancak sembol ve gönderim ile gönderge ve gönderim arasındaki ilişki nedenli
olduğu için üçgenin bu ilişkileri gösteren kenarlan düz çizgiyle çizilir.
Buraya kadarki açıklam alar, Saussure’n in gösterge kavram ıyla ilgili görüşle­
rine yakındır. Ogden-Richards yalnızca gösterilen kavram ıyla yetinm eyerek dil
dışı öğeler için gönderge kavram ını ekler. Saussure’n in gösterge açıklam asına R.
C arnap’m yukarıda anılan kaplam -içlem ayrım ı da eklenebilir. Bu açıklam alarda
farklı terim lerle de olsa tem elde aynı şeyler ifade edilm ektedir:
Anlamve Dilbilim 207

Y aprak v e d a lla rı vardır, doğada buhmurvb.


Zihinde uyanan özellikler bütünü:
gösterilen / düşünce / dilsel anlam {sense,
Sinn) / içlem l kavram

a-g-a-ç
Ses öğesi olan
sözcük:
gösteren / sembol

Yukarıdaki açıklamalar yanında bir de anlamın niteliği, iletişim ortamındaki


özelliklere göre yapılan anlam açıklamaları vardır. Şimdibinalardanbirkaçımgörelim.
P G rice 1957'de yayım lanan çalışmasıyla bir başka anlam sınıflaması yap­
m ıştır. K onuşur an lam ı (speaker's meaning/utterers meaning) ve cümle anlamı
(sentence m eaning). Bu ayrım daha sonra gerek dilbilim gerekse felsefe-mantık
çalışm alarında sıklıkla kullanılm ıştır (bk. R. Martin 1987:19, Evans 2009:8). Bu
ayrım a göre b ir cüm le h er durum da aym anlama sahipdepdir. Dinleyenler (veya
okuyanlar), b ir cüm leyi h er zaman o cümlenin üretidânin yüklediği anlamla al­
gılam azlar. Cüm le üreticisinin cümleye yüklediği anlamkonuşur anlamı, cümle­
n in konuşurdan bağım sız dinleyenlerce algılanan anlamıcümleanlamıdır. Cümle
anlam ı daha statiktir ve az değişir. Dilbilim incelemeleri daimçok bu anlamla il­
gilidir. K onuşur anlam ı daha çok kullanımla ilgilidir veba yönüyle değişkenlikler
gösterir. Pragm atik, anlam ın bu yönüyle de ilgilenir.
P. G rice sonrasında anlam ın niteliğiyle ilgili çeşitli sanSandmna denemeleri
olm uştur. B unlardan biri, anlam ı yedi türe ayıran Leech{1985:23)eaittir:
208 G enel D ilbilim e G iriş

1.Kavramsal anlam (conceptual m eaning/sene) Mantıksal, bilişsel, gösteren içerik


2 . Çağrışım sal anlam Dilin gönderim de bulunduklarıyla
(connotative m eaning) ilgili anlam
3. Toplumsal anlam Dil kullanımının toplum sal koşullarıy­
İlişkisel Anlam (social m eaning) la ilgili anlam
(associative 4. Duygusal anlam Konuşur veya yazarın çeşitli tutum ve
meaning) (affective m eaning) duygularıyla ilgili anlam
5. Yansıyan anlam Aynı ifadenin diğer anlamlarıyla ilişkili
(reflected m eaning) olarak aktarılan anlamı
6. Kahplaştırıcı anlam Başka bir sözcüğün çevresinde bulunma­
(collocative meaning) ya eğilimli sözcüklerle aktarılan anlam
7. Tematik anlam (th em atic m eaning) Önem ve vurgu derecesine göre düzenle­
nen bir mesajla aktardan anlam
Bu tabloda 1. ve 7. anlam tü rle ri dışındakiler diğer sözcükler, anlam lar ve du­
rum larla kurulan ilişkiler ağının ü rünü olduklarından Leech tarafından ilişkisel
anlam başlığı altm da ele alınır. Bu anlam tü rlerin d e m etinsel ve toplum sal bağlam
önem taşır. K avram sal an lam zihinde uyananları içerir, b u yönüyle en geneli ve
durağan olanıdır. T em atik anlam ise konuşurun vurgulam ak istedikleriyle doğru­
dan ilgili olm ası bakım ından kullanım a dayalıdır.
A. A km ajian - R. D em ers - A. Farm er - R. H arnish (2001: 230) tarafında
yapılan anlam açıklam ası k o n u şu r an lam ı - d ilb ilim sel an lam İkiliğine dayanır:

Anlam

Dilbilimsel anlam Konuşur anlamı


(linguistic meaning) (speaker meaning)

Dil anlamı Birey dili anlamı Gerçek anlam Yan anlam


(language (language (literal) (nonliteral)
m eaning) meaning)

^ -T ' .
7 ironi I Mecaz
Lehçe anlam (irony) (metaphor)
(dialect meaning)

Alay
Bölgesel Toplumsal (sarcasm)
(regional) (social)
Anlam ve Dilbilim 209

A km ajian vd (2001)’in bu sınıflaması konuşur anlamını da ikiye ayırır- Bu


şekilde konuşurun b ir dil öğesini, işaret ettikleri bakımından, nasıl kullanacağı
biraz da geleneksel aıriambilgismdeki gerçek-yan anlamayrımına benzer biçim de
belirginleştirilir. K onuşur bazen bir sözcüğüdaha genel vebirindi olan anlam ıyla
(literal m eaning) kullanırken (Ali cama taş attı), bazenbunun dışında daha farklı
bağlam larda (nonliteral meaning) (2gş kalplisin. Taş gibi hatun vb.) kullanabilir.
D ilbilim sel anlam ise dil öğesinin toplumla olan ilişkisine göre türlenir. Dil anla­
m ı bölge, toplum gibi daha genel anlam ilişkilerini karşılarken, birey dili anlam ı
bireyin kullanım larını kapsadığı için daha özd anlamilişkilerini karşılar. Ö rneğin
kom pir (kum pir) sözcüğünün Ödemiş’teki karşılığı “patatestir. Ancak büyük şe­
hirlerde aynı sözcük “haşlanmış, işlenmiş patates” için kullandır. Bu farklılık, dil
anlam ı (lehçe anlam ı) için bir Örnek oluşturur. Ancak tek bir kişinin bu sözcüğü,
kendine has biçim de anlamlandırarak kullanması veya sesletmesi birey dilini ör­
neklendirir.
A nlam kavram ını reddeden İsimlerin olduğunu belirtmek gerekir. Ünlü filo­
zof L. W ittgenstein, “b ir sözcüğün anlamı onun dil içindekikullanımıdır” diyerek
kullanım ı öne çıkarır. Benzer bir yaklaşımı savunan R. Guiraud (1999:107) çağ­
daş dilbilim in anlam konusunda şu görüşleri benimsediği düşüncesindedir: “söz­
cüklerin anlam ları yoktur, yalnızca kullanımları vardır”, “bir sözcüğün anlam lan,
bunların kuU am m lanm n toplamından başkabir şeydeğildir” Bir sözcüğün “hap­
sedilm iş, durağan” b ir anlam taşımadığı, nasıl ve ne için kullanıldığının önem li
olduğu, kullanım cı diyebileceğimiz araştırmacılar tarafından sıklıkla savunulur.

6.3. Anlamla ilgili dönüşümler: Genişleme, daralma, iyileşme, kötü­


leşm e, başka anlam a geçiş
B ir gösterenin gösterilen boyutu durağan değil, değişime açık bir niteliğe sa­
hiptir. Sözcükler yüklendiklerini zamanla çeşitli etkenlere bağlı olarak bırakabi­
lirler, bazen de yeni yüklerle yollarına devam ederler Sözcüğün anlam alanının
genişlem esi veya daralm ası yeni bilgilenmeler, Öğrenmelerle yakından ilgilidir.
İyileşm e ve kötüleşm e kavranılan da bunlardan çokfarklı değildir. Çünkü “iyi” ve
“kötü” dilin değil, insanların derdidir Bil için anlamın İyisi, kötüsü olamaz. İyi­
leşm e veya kötüleşm e de genişleme, daralma veya başka anlama geçişin türleridir.
A ncak burada bu beş kavram -geleneğe uygun biçimde- ayrı ayrı açıklanacaktır.
' A nlam genişlem esi (semantic extention) bir sözcüğün ilk anlamından daha
geniş, yeni anlam lar kazanm asıdır örneğin çocuk sözcüğü Kaşgarh’d a “dom uz
yavrusu, küçük” anlam ında kullanılırken bugün “yavru, insan yavrusu” için kul­
lanılm aktadır (A rslan Erol 2008:250). Yük sözcüğü de “ağırlık” anlamına ilaveten
“bohça, hayvanların taşıdığı şey, rahimdeki çocuk, sorumluluk” gibi anlam lar ka­
zanm ıştır.
210 G enel D ilbilim e G iriş ~Âr

A nlam daralm ası (sem antic restriction) b ir sözcüğün eskiden karşıladıkları­


n ın b ir bölüm ünü karşılar durum a gelm esidir. Ö rneğin Tanrı kelim esi Eski Türk-
çede [Tenri] hem “gökyüzü11hem de “yaratan, ilah” anlam ım karşılıyordu. Bugün
yalnızca "yaratan” anlam ı için kullanılm aktadır. E rik sözcüğü de p ek çok meyveyi
karşılayan b ir sözcüktü. Bugün sadece tek b ir meyve için kullanılan b ir sözcük
durum una gelm iştir.
A nlam iyileşm esi (am elioration) sözcüğün insanlarca daha olum lu bulunan
b ir kavram ı karşılar durum a gelm esidir. Yukarıda da değinildiği üzere aslında
“iyileşme” anlam da olm am akta; insanların, sözcüğün karşıladığı yeni kavram a b a­
kışları bu yorum u doğurm aktadır. A nlam iyileşm esi için verilen klasik b ir örnek
vardır. Yavuz (< yabtz) sözcüğü “kötü, acım asız” gibi anlam ları karşılarken "iyi,
cesur, yiğit” gibi anlam lan karşılar durum a gelm iştir. A slında d il tarih i “iyi” ve
“kötü”nün kom şu kavram lar olduğunu, bugünün iyisinin birden kötüleşebileceği­
ni ya da b unun tam tersinin kolaylıkla gerçekleşebileceğini gösterm ektedir. Bunu
görm ek için bugünkü bazı kullanım lara bakm ak yeterlidir. “Çok m üthiş bir film d i”
cüm lesindeki m üthiş sözcüğü ilk anlam ı olan “dehşet veren” anlam ı için kullanıl­
m am ış; “çok güzel, sürükleyici, harika” anlam larım karşılam ak için kullanılm ıştır.
A nlam kötüleşm esi (péjoration) sözcüğün insanlarca daha olum suz bulunan
b ir kavram ı karşılar durum a gelm esidir. Farsça canavar kelim esi “canlı” dem ektir.
A ncak bugün “korkutucu, yok eden yaratık” anlam ında kullanılır. Sürtük sözcüğü
"sürtülm üş, aşınm ış” anlam ındayken bugün “evinde oturm ayan, çok gezen kadın,
hayat kadım ” anlam ını karşılam aktadır.
B aşka anlam a geçiş (sem antic transfer) sözcüğün çok farklı b ir anlam ı
karşılar durum a gelm esidir. Öfke (< ö b ke) sözcüğünün Eski Türkçedekİ anlam ı
“ciğer”di. Fakat bugün b ir duyguyu ifade etm ektedir.

6.4. Anlam b u lanıklığı: Eş se slilik , eş yazıldık, çok anlamlılık


A nlam bulanıklığı veya yorum zorluğu yaratan üç olguyu aynı başlık altında
değerlendiriyoruz. H er üçü, iletişim de b ir sözcüğün anlam landırılm ası konusun­
da sorun kaynağı olabilir (A yrıntılı b ir incelem e için bk. Karaağaç, 2009).
Eş seslilik (hom ophony) dilde farklı anlam lan karşılayan iki veya daha fazla
sözcüğün aynı ses yapısına sahip olm ası durum udur. Yüz “surat, çehre” sözcüğü
ile y ü z- fiili ve y ü z sayısı eş sesli sözcüklerdir. Eş sesliliğin üç kaynağı vardır (Ka­
raağaç 2009: 66)
a. Ç ok anlam lılığın yarattığı eş seslilik: Aslm da aynı sözcüğün iki anlam ı­
nın -eş zam anlı bakışla- konuşurlarca ik i farklı sözcük varm ış gibi algı­
lanm ası. İng. D um dum H indistan’d a b ir şehir adıdır ancak bugün sözcük
orada yapılan kurşun için kullanılmaktadır. İki sözcük arsandaki bağ
konuşurlarca anlaşılamamakta, Dumdum farklı bir sözcük gibi değer­
lendirildiği İçin eş seslilik doğmaktadır.
b. Ses değişm elerinin yarattığı eş seslilik: “Temas” anlamındaki değme
(Eski Türkçe teg-me > değme) sözcüğüyle “her, herhangi bir“ anlam ın­
daki değme {Eski Türkçe d-gme > değme) sözcüklerigeçmişte yaşadıkları
ses değişim leriyle bugün eş sesli duramagelmişlerdir.
c. A lıntıların yarattığı eş seslilik “Yabana”anlamındakiyad (yad eller vb.)
sözcüğü Turkçedir. Ancak “anma“ anlamındakiyad{yadetmek vb.) Fars-
çadan gelmiştir. Buradaki eş sediiiğm kaynağı alıntı sözcükle dilin kendi
sözcüğünün ses yapısının örtülmesidir. Bazen ses benzerliği anlam ların
b ir sözcüğe taşınmasını yani çok anlamlılığın nedeni de olabilmektedir.
Bugün -yanlış olarak- İngilizcedeki dired sözcüğünün “dolaylı olmayan,
doğrudan“ anlamı sesçe kendisine çok benzeyen Türkçe direk sözcüğü­
ne aktarılm aktadır. “Direk eve gittim.” gibi bir kullanım Tüxkçede direct
sözcüğünün etkisiyle oluşmuştur
Eş y azıld ık (homography) sesleri ve anlamlanfarklıfakatyazılışları aynı olan
sözcükler arasındaki ilişki eş yazıldık ilişkisidir. D2 dışı bir olgudur, ortaya çık­
m asında kullanılan alfabe ve yazımla ilgili kabullerin büyük payı vardır. O sm an-
Iı Türkçesinde kullanılan Arap alfabesinin etkisiyle pek çok eş yazıldık örneğine
rastlam ak m üm kündür.
j S kor veya gör
Yukarıdaki yazım en az iki farklı şekilde okunabiiir. Bugün kullandığımız
Latin alfabesinde de eş yanlılık örneklerine rastlamak mümkündür. Özellikle ya­
bancı dillerden alm an sözcüklerin eş yazıldıkkaynaklıkarışıklıklara yol açabildiği
görülür: 1. koz “ceviz” 2. koz “İskambil oyununda bir kâğıt”. Fransızcadan gelen
ikinci koz çoğu sözlükçüyü yanıltmış, aslında iki anlamı dan tek bir sözcük oldu­
ğu düşüncesiyle bu maddeyi pek çok sözlük yanlışoluşturmuştur (Karaağaç 2009:
64-65). Bu iki sözcük eş yazılı ve eş seslidir. Çoğunlukla da eş seslilik ve eş yazıldık
yan yana yaşar ve bu nedenle de aynı şey olduğudüşünülür. Oysa yukarıdaki A rap
alfabesi örneğinde görüldüğü üzere her zaman eşyazdılar eş sesli olmazlar: Gelin
"gel- fiilinin 2. çoğul kişi çekimf, gelin “evlenen kişi” sözcükleri eş yazılıdır fakat
eş sesli değildir. İlk sözcükte vurgu ilk hecededir, bu da iki sözcüğün seslerim i ni
farklılaştırır. Yazılışları aynıdır fakat sesletimkri farklıdır. Ancak aynı yazılan İki
sözcüğün eş sesli olmaması durumu bugün Ösmanh Türkçesinde kullanılan A rap
alfabesine göre daha nadir görülür
212 G enel D ilbilim e G iriş

Çok an lam lılık (polysemy) tek b ir sözcüğün birden fe d a anlam a sahip ol­
m ası durum udur. Burun kelim esi yalnızca b ir organ için kullanılma?., coğrafyada
da b ir anlam ı vardır. Yeni bilgilerin eski şekillere eklenm esi çok anlamlılığın en
Önemli nedenidir. H er yeni bilgiye yeni b ir şekil bulunm asının zorluğu ve eski
bilgiyle ilgili görülen yeni büginin eski bilginin şekline eklenm esinin doğallığı çok
anlam lılığı tü m dünya dilleri için önem li b ir olgu hâline getirm iştir.
Ç ok anlamlılık» eş yazıldık ve eş seslilik sö d ü k ve etim oloji çalışm alarında
sorunlar yaratan olgulardır. Aynı yazılış veya aynı sese sahip ik i sözcük m ü var­
dır, yoksa tek b ir sözcüğün iki anlam ı m ı vardır sorusu bu gibi durum larda hep
cevap beklem ektedir. Bu tartışm alara en iyi örneklerden b iri Ş. Tekin ve T. Tekin
arasındaki y a z- fiili (veya fiilleri) İle ilgili tartışm adır. Ş. Tekin ya zık kelim esinin
de kökünü oluşturan “günah işlem ek” anlam ındaki yaz- fiili ile “yazı yazm ak” an ­
lam ındaki yoz- fiilinin aynı fiil olduğunu savunm uş dolayısıyla aslında tek b ir fii­
lin birden fazla anlam ıyla karşı karşıya olduğum uzu ifade etm iştir. Ş. Tekin’e göre
ortada bir “çok anlam lılık” örneği vardır. Fakat T. Tekin “günah işlem ek” anlam ın­
daki yaz- fiili ile “yazı yazmak” anlam ındaki yaz- fiilinin aynı olm adığım , ortada
iki farklı fiil olduğunu savunm uştur. T. Tekine göre eş seslilik ve eş yazılılık örneği
vardır (T. Tekin görüşünü uzun ünlülüğe bağlar. A yrıntılı bilgi için Ş. Tekin 2001
ve T. Tekin 1997’d eki ilgili m akalelere bakılabilir).

6.5. Anlam ilişk ile ri: Eş anlam , karşıt anlam , a lt anlam


D il içinde çeşitli öğelerin ayrım ı Saussure’den b eri “ayrılıklar” üzerinden ya­
p ılm aktadır. Yani dilde A ve B varsa b ir yerde farklı özelliklere sahiptirler. A n­
lam konusunda da aynı kural işler. A ve B anlam lan, b ir dizge içinde varlıklarım
sürdürürler. Bu dizge içinde yakınlıklar, karşıtlıklar doğal olarak vardır. A nlam lar
arasındaki ilişkiler, insan zihninin dünyayı kavrayışım da ortaya koyar. İnsanın
anlam lan nasıl sıraladığı, aralarında hiyerarşik bağlar kurup kurm adığı önem li
veriler şım ar. Ö rneğin anlam ların “eş” olabilm esi konusu başlı başına b ir araştırm a
alanıdır.
Eş an lam lılık (synonym y) iki gösterenin aynı gönderim ilişkisine sahip ol­
m ası, b ir başka ifadeyle iki gösterenin içlem lerinin aynı olm asıyla m üm kündür
(Lyons 1983: 398). Kadın ve hatun sözcükleri eş anlam lılığa örnek olarak veri­
lebilir. Bu iki sözcüğün gerçek dünyada gönderim de bulundukları varlık (yani
göndergeleri) ve zihinde uyandırdıkları (dilsel anlam , içlem ) aynıdır: însam n dişi
olanı. A ncak eş anlam lılık konusu çeşitli tartışm alara yol açar. Bazı anlam bilim ci-
le r eş anlam lılık İçin farklı şartların bulunm ası gerektiğini ileri sürerler. Ö rneğin S.
U llm an (1957) iki sözcüğün eş anlam lı olabilm esi için “a. b irb iri yerine geçebilme,
b.m anüksal ve duygusal anlam olarak eş olma” şartlarım taşım ası gerektiğini savu-
Anlam ve Dilbilim 213

nur. Buna göre kadın ve hatun sözcükleri her durumdabirbiri yerine kullanılam a­
yacağı için tam eş anlamlı olamaz: Kadm voleybol iahmı - *hatun voleybol takım ı.
[Ancak Lyons (1983:382), yer değiştirebilme şartını reddeder). Ayrıca hatun söz­
cüğünün çağrıştırdıklarıyla kadın sözcüğünün çağrıştırdıktan farklılık gösterdi­
ğinden duygusal ve mantıksal anlam bakımından da Özdeş değildirler. D ilbilim de
bu türde tam bir eş anlamlılığın çok az sayıda sözcükte görülebileceği görüşü yay­
gındır. G erçekten de içlemî her bakımdan aynı olan sözcükler bulmak çok zordur.
Çünkü her sözcüğün hem bireysel hem de toplumsal olarak farklı değerleri vardır,
îçlem in duygusal bakımdan da Örtüşmesi gibi bir şart, en yakın görülen sözcük­
leri bile ayırır. D ilde de “benzerliklerden çok ayrılıklar” olduğu Saussure’d en beri
kabul edilir. Başlangıçta birbirinin tam karşılığı olan sözcükler bile zam anla ay­
kırılaşm aktadır. Sözcük dilde eskidikçe, kullanıldığı bağlamlar arttıkça kullanım
bakım ından da başka bir sözcükle “eş” olamamaktadır. Ancak özellikle dile yeni
girm iş yabancı sözcüklerde, bazı terim kullanımlarında yer değiştirebilmeyi de
kapsayan bir eş anlam lılık söz konusu olabilmektedir: Edatve ilgeç terim leri birbi­
ri yerine kullanılabilmektedir. Ancak tam eş anlamlılık çoğunlukla iki sonuca yol
açar: a) Sözcüklerden birinin diğerini yok etmesi (örn. uçak sözcüğü tayyareyi
kullanım dan düşürm üştür); b) Sözcüklerin zamanla farklı anlamlar yüklenerek
ayrışm ası [Aynı kökten gelen sözcükler olmalarına rağmen (Eski ludkçe kortun)
kadm sözcüğünün hatuna göre daha nesnel ve mesafeli durumlarda kullanılm ası,
hatunun bazı kullanım larda argo öğesine dönüşmesi: taş gibi hatun]. Böyle ol­
m akla birlikte konunun tartışmak pek çok noktası olduğunu belirtmeliyiz^ Sorun
eş anlam lılığın Ölçüsünün ne olduğunun belirlenmesinde yatar. Uîlmariın anılan
ölçüsüne göre eş anlamlılık çok sınırlıdır. Ancak sözcüklerin içlemleri arasındaki
kısm ı örtüşm elerin yeterli görülmesi hâlinde, eş anlamlılık daha yaygın b ir olgu
olarak karşım ıza çıkar.
K arşıt anlam lılık konusunda farklı terimlerin kullanıldığı gözlenir: opposi­
tion ~ antonym y ~ contrast (bk. Lyons 1977: 270; Lyons 1983: 411; Cruse 1986:
197; Palm er 1997:78). Geleneksel bakışla soğuk-stcak, evli-bekâr, öğretmen-öğrenci
vb. çiftler karşıt anlamlılığa örnek verilir ancak anlambilimcüer bu sözcüklerdeki
anlam ihşkilerini ayrı görür ve her biri için farklı terimler kullanır. Karşıtlık tü rleri
şü üç başlık altında değerlendirilebilir:
a. Bütünleyici fcomplemantary) karşıtlık: Evli ve bekar sözcüklerindeki
karşıtlık tipi bütünleyicilik sergiler. Bu türde karşıtlık “A değilse Belir”
ilişkisi gösterir. Bir kişi evli değilse bekârdır. Derecelendirilemezler, bir
kişi biraz evli veya biraz bekâr olamaz. Ölü ~ diri, erkek ~ dişi sözcükleri
bu türden karşıtlık sergiler.
214 G enel D ilbilim e G iriş ~$r

b. D ereceli (gradable) karşıtlık: D erecelendirilebilen ve “A değilse B’dSr” di­


zim ine uym ayan sözcükler arasındaki karşıtlık türüdür. Steak ~ soğuk
sözcükleri b u türden b ir ilişki sergiler. Su biraz steak veya daha soğuk
olabilir. Ayrıca su sıcak değilse soğuk dem ek değildir, ilik olabilir. B üyük
~ küçük, g ü zd ~ çirkin vb. sözcükler bu tü r karşıtlık özelliği gösterir.
c. Bağlamsal (relationall karşıtlık: İlişkisel karşıtlık da denilen bu karşıtlık
ilişkisi bağlam sal kom şulukla sağlanan b ir karşıtlıktır. Öğretmen sözcü­
ğünün karşıtı öğrenci değildir ancak b ir m etinde b u iki sözcük karşıtlık
ilişkisi sergileyebilir. Aynı şekilde satm ak fiilinin karşıtı alm ak fiili ola­
bilir.
A lt an lam lılık (hyponym y) çoğunlukla “kapsam a” kavram ıyla ilişkilendiri-
lerek açıklanır (Lyons 1983: 404-405, Palm er 1997: 76-77). A nlam lar arasındaki
hiyerarşik b ir İlişkiye İşaret eder. Ö rneğin hayvan kavram ı at, köpek, kedi kavram ­
larını içerir. A lt anlam lılık bakım ından hayvan ü st anlam (superordinate), at, kö­
pek ve kedi bu üst anlam ın eş alt anlam lılarıdır (co-hyponym ). A ncak alt anlam lı­
lık hem bağlam cıldır hem de dilden dile farklılıklar sergiler, ö rn e ğ in İngilizcede
sheep “koyun” sözcüğü ram “koç”, ewe “koyun” lam b “kuzu” anlam ları için ü st
anlam dır. Sheep cinsiyet bildirm ez; ram erillik, ewe dişilik, lamb ise yavru olm a
bilgilerini içerir. Fakat Türkçede koyun dişilik, koç erillik bildirir. Yani koyun ve
koç’u n üst anlam ilişkisine girecekleri b ir sözcük yoktur:

K oyırn k av ram ın ın
T ürkçe ve İn g ilizced ek i g ö rü n ü m ü

îng. shepp Türk. 0

ram ewe koç koyun


(eril, koç) (dişi, koyun)
v V
lamb kuzu
(yavru, kuzu)

Eş alt anlam lı sözcükler b ir bütünün parçalan gibidirler. Yani kedi, köpek, at


sözcükleri hayvan bütününün parçalandır. B una dayalı olarak da bu parçalar ara­
sında çeşitli denklikler kurulabilir. “X kedidir, X hayvandır” dem ektir am a tersi
doğru değildir. H ayvan sözcüğü daha geniş b ir dünyaya gönderim de bulunur, bu
nedenle u zanım ı (extension) büyüktür, ancak kedi sözcüğünün daha belirli b ir
varlığa gönderim de bulunduğu için içerim i büyüktür. B ir sözcüğün uzanım ı ne
Antam v e Dilbilim 215

kadar büyükse içerim i o kadar küçüktür. Tersi de doğrudur. Bu ikisi arasında ters
orantılı b ir ilişki vardır (Lyons 1983:405). Alt anlamlılıkla ilgüi b ir diğer kavram
da bağdaşm azlıktır (incompatibility). Renk kavramının alt anlam lıları olarak kır­
m ızı, yeşil, m avi arasında bağdaşmazlık ilişkisi vardır. X mavi bîr arabadır dedi­
ğim izde arabanın kırm ızı ve yeşil olmadığını söylemiş oluruz. B ütün sıfatlar için
bağdaşm azlık vardır denemez. Çünkü bazdan bir arada bulunabilir. K ırm ızı ve
güzel arasında bağdaşmazlık yoktur çünkü aym anda kullanılabilirler: kırm ızı gü­
zel bîr araba,

6.6 . Anlam türleri: Gerçek anlam, yan anlam, mecaz


G erçek anlam , düz anlam veya temel anlam gibi terimlerle karşılanan anlam
türü için farklı değerlendirmeler söz konusudur. Aksan (2003:182) “belli b ir bildi­
rin in dinleyen ya da okuyana aktardığı kesin, dolaysız anlam” biçim inde b ir tanım
yapar ancak bir sözcüğün anlamlan arasında gerçek anlam-yan anlam gibi ayrım ­
larda bulunm ak kolay değildir. Dilbilimde çeşitli alt başlıkları da içeren sınıflam alar
yapılm ıştır ancak bunların dayandığı ikili bir ayrım vardın Birincil anlam (denota­
tive, dictionary) ve ikindi anlam (connotative, encyclopaedic, secondary). Birincil
anlam a sözlükse! anlam da denir ki bu anlamtürü, sözcüğün doğrudan gönderim de
bulunduğu ve sözlükte yazan karşılıklarını içerir. Taş için “doğadaki sert cisim” bi­
rincil anlamdır. Birincil anlam daha durağan vekolay değişmeyen anlam dır.
A ncak -bu kitapta- yan anlam terimiyle karşıladığımız ikincil anlam bu bi­
rinci anlam a eklenen, dinamik, yoruma açık, çoğunlukla sözlükte yer alm ayan
anlam lardır. Duygu değeri gibi bireysel yorumlan da içeren, daha geniş b ir d ü n ­
yaya gönderim de bulunan ve bu nedenle ansiklopedik anlam da denilen b ir anlam
türüdür. Taş sözcüğünün acımasızlık [taş kalpli) veya güzellik (taş gibi kız) gibi
anlam lan ikincil anlam içerisinde değerlendirilebilir.
D ünya dilciliğindeki denotation kavramının Türk dilbilim geleneğinde gerçek
veya d ü z anlam terimiyle, connotation kavraraininyu« anlam terim iyle karşılandı­
ğı görülür fbk. Îmer-Kocaman-Öz$oy201i: 106,261; Rifat 2013:72,233). A ncak
D oğan A ksan bu terim leri farklı bir anlayışla kullanır. Aksan (2003:182-183,194-
195), connotation için duygu değeri terimini, secondary meaning “ikincil anlam ”
için yan anlam karşılığını kullanır. Bu ikisi arasındaki aynım da şu şekilde açık­
lar: D uygu değeri daha çok çağrışımsal, sözcükle birlikte uyanan duyguya dayalı
izlenim lerdir, örn eğ in üveyana kelimesinin gerçek anlamı vardır, buna ilaveten
insanlarda oluşan “acımasız, kötü” gibi izlenimleri vardır. Bunlar sözlükte yer al­
mazlar. İşte duygu değeri bu türden kullanımları içerir. Yan anlam ise duygu ve
çağrışım lardan farklı olarak sözcüğe eklenen ikincil anlamlardır M bunlar sözlük-
216 G enet D ilbilim e G iriş

te yer alabilir. Ö rneğin dirsek sözcüğü vücudum uzun b ir bolüm ü anlam ını karşılar
ancak köşeli borular için de kullandır. O kum ak fiili gerçek anlam ına ilaveten “öğ­
renim görmek'*, “b ir şarkıyı söylem ek" gibi anlam lar kazanm ıştır. Bu anlam lar yan
anlam dır. A ksanın bu ayrım ı da tartışm aya açıktır. Ç ünkü a rt zam anlı değişim lere
göre yapılm ıştır. Bu türden ayrım lar yapabilm ek için sağlam kanıtlar olm ası gerek­
m ektedir. Sözlükteki anlam lardan hangisinin gerçek hangisinin yan olduğunun
belirlenm esi her durum da verilen örneklerdeki kadar kesin olm ayabilir. Ö rneğin
“O rmanları yaktılar” ve “K ına yakıldı” cüm lelerindeki yakm ak fiilinin gerçek an­
lam ının n e olduğu eş zam anlı ve art zam anlı bakışla farkhlık gösterir. Etim oloji
bilgisi olm ayan sıradan b ir Türkçe konuşuruna -eş zam anlı b ir bakışla- bu fiilin
ilk anlam ı veya gerçek anlam ı “ateşle tutuşturm ak" gibi gelir. Ç ünkü kına yakm ak
dizisinde b u sözcük kalıplaşm ış olarak bulunur ve yaygın değildir. A ncak etim o­
lojik olarak yakm ak fiilinin ilk anlam ı “sürm ek”tir. Ç ünkü ateş iki şeyin birbirine
sürtülm esiyle “yakılır". A rt zam anlı bakışla yakm ak fiilinin gerçek anlam ı “sür­
mek” olurken, “ateşle tutuşturm ak” yan anlam ı olur. D. Aks ah in yaptığı tü rd en b ir
gerçek anlam -yan anlam ayrım ı eski bilgiye eklenen yeni bilgi anlayışına dayanır.
H angi anlam ın “birincil veya gerçek" olduğu, hangi bilginin daha eski olduğuyla
ilgilidir. Dolayısıyla art zam anlı bakışı içerir. A nlam dinam ik b ir olgudur, b u ne­
denle bugün birincil veya gerçek anlam kabul ettiğim iz “anlam ların" 2 am an İçinde
yan anlam a doğru evrilebildiği görülür. Eş zam anlı bir bakışla sözlüğe dayalı b ir
ayrım daha n et görünm ektedir. Sözlükte yer alm ayan anlam lar, izlenim ler, duygu­
lar, çağrışım ların yan anlam olm ası sınıflandırm alarda kolaylık sağlar.
M ecaz (m etaphor) ve onun b ir tü rü diyebileceğim iz a d ak tarm ası (m e­
tonym y) -Düzdeğişmece de denir- sözcüklerin yeni anlam kazanm a yolları içinde
en sanatsal olanlarıdır. H er ikisi de kavram lar arası ilişkilerden doğar. M ecaz, yu­
karıdaki birincil-ikincil anlam ayrım ı dışında gibi gözükse de sözcüğün yeni an ­
lam lar kazanm ası yani çok anlam lılık süreci için önem li boyutlara sahiptir. Edebi­
yattaki -özellikle şiirdeki- dil kullanım larının da vazgeçilm ez b ir öğesi olan m ecaz
dilbilim de de büyük ilgi görm üş, m ecazla ilgili çalışm alar devasa b ir literatür oluş­
turm uştur (Birkaçı için bk. Lakoff-Jonhson 1980, Dirven-PÖrings 2003, Kövecses
2010). Bir sözcüğün yeni anlam lan için ikincil anlam veya yan anlam terim lerini
kullanırsak aslında geniş anlam da m ecazın da b ir tü r ikincil anlam veya yan anlam
olduğunu kabul etm iş oluruz. Türkçe dil ve edebiyat öğretim i geleneğinde mecaz,
istiare, m ecaz-t m ürsel gibi farklı adlarla ele alm an dil kullanım ları tem elde ik i kav­
ram arasındaki ilişkiden doğan benzer kullanım lardır. D irven (2003:77) m ecaz ve
ad aktanım arasındaki farkı şu şekilde şem alaştırır:
Anlam ve Dilbilim 217

M ecaz
n
Dizimsel işlem­
dir; birleşim ve ----------- > A d aktarması
içyapıya dayalıdır;
yakınlığı kullanır.

Paradigmatik
işlemdir; seçme ve
değiştirmeye da­
yalıdır; benzerlik
ve zıtlığı kullanır.

“Enflasyon tüm kazancım ızı yedi.” cümlesindeyemekfiili sözlükanlamı dışın­


da, farklı b ir bağlam da farklı bir anlam için kullanılmıştır. Konuşur, enflasyon kav­
ram ı ile yiyip tüketen b ir canlı kavram ı arasında benzerlikilişkisi kurmuş, bunu da
ye- fiilini seçip cüm leye yerleştirerek somutlaştırmıştır. Mecaz burada tamamen
kavram sadır ve dizim den önce zihinde gerçekleştirilmiştir. “Yaşar Kemali oku­
dun mu?” cüm lesinde ise Yaşar Kemal daha önceki bir dizimden {Yaşar Kemal’in
kitapları) yola çıkılarak oluşturulm uş bir anlamı yüklenir. Yaşar Kemal ve (onun)
kitapları söz dizim inde yan yana bulunan, anlamsal olarak birleşik bir örgüyü ifa­
de ederken, b u öğelerden b iri dizim den düşürülmüş, yakınındaki öge eski anlamı
da yüklenm iştir. Ad aktarm ası dizime dayalı olması bakımından mecazdan fark­
lılaşır.
D İLBİLİM DALLARI

? . W Z ' W E . -■***»*&

7. DİLBİLİM DALLAS!

7.1. Beyin dilbilim (Meurolmguistics)


Beyin dilbilim terim inin İngilizcesi olan neurolinguistics teknik b ir terim
olarak 1971de H arry W hitaker tarafından ilk kez kullandır (Ingram 2007: 3)
ancak beyin ve dil ilişkisiyle ilgili incelemeler daha eskiyegiden Dil bozuklukla­
rıyla ilgili gözlem lerin H itit, Eski Yunan ve Latin metinlerinde yer aldığı, M . Ö. 3
binlere uzanan b ir tarih i olduğu bilinmektedir {Whitaker 1998:27). Ancak çağdaş
beyin dilbilim çalışm alarının genellikle 19. yüzyılda Broca, Wernicke, M eynert,
Bastian gibi isim ler tarafından yapılan yayınlarla başladığı kabul edilir. Bu isim ler
çoğunlukla tıp kökenlidir- Beyin dilbilim nörolojiyle sıkı ilişki içindedir.
Beyin dilbilim inin kökenleri genellikle beyin hasarlan sonucu oluşan d il y iti­
m i (afazi) incelem elerinde (aphasioİogy) aranır (Kaplan 1987:3). özellikle Fransız
P ierre P aul B roca (1824-1880) bu alandaki öncü çalışmalara sahiptir. Beyindeki
ses üretim iyle ilgili m erkezi keşfeden Broca, bu alanda hasar olan hastaların ko­
nuşm a bozuklukları yaşadığını kanıtladı. Bu şekilde beyinde belirli bölgelerin dil
kullanım ında belirli işlevler için kullanıldığı varsayımım dakamüamış oldu. D aha
sonra beynin bu bölüm ü Broca alanı olarak adlandırıldı. Bu bölgeden kaynakla­
nan dil yitim lerine de Broca dil yitimi (Broca afazisi) adı verildi. Broca m erkezinin
başlarda yalnızca dil kullanımıyla ilgili motor becerileri yönettiği düşünülüyordu
ancak daha sonraki çalışm alar Broca merkezinin konuşma yanında dili anlam ada
da önem li rolü olduğunu ortaya koydu. Broca merkezinde hasar olan hastaların
konuşm aları akıcı değildir, ne söylendiğini anlarlarancakakıcı konuşamazlar. Ko­
nuşm aları dilbilgisi dişilik (agrammatism) sergiler.
220 G enel D ilbilim e Giriş

Alman bilim adam ı C arl W ernicke (1848-1905) b ir diğer önem li isim dir.
W ernicke m erkezi olarak da andan ve anlam ayla ilgili becerileri yöneten beyin
bölgesini bulan isim dir. W ernicke m erkezi hasarlı olan hastalar akıcı konuşabilir
ancak konuşm aları çoğunlukla anlam sızdır. D oğru sözcükleri seçem ezler. Bu tü r­
deki dil bozukluğu W ernicke afazisi olarak adlandırılır.
Dilbilim in pek çok alanıyla doğal olarak ilişki içerisinde bulunan beyin dilbi­
lim , bugün ru h dilbilim (psikolenguistik) ve özellikle deneysel psikolojiye yalandır.
Başlangıçta dil yitim i incelem eleri belirleyici olm uştur fakat bugün beyni görüntüle­
mede kullanılan m odem araçlar sayesinde farklı çalışm alar da öne çıkm ıştır.
Klinik ve deneysel yöntem lerle çalışan beyin dilbilim de ana işleyişin kabaca şu
şekilde olduğu söylenebilir. İlk basam akta kuram sal dilbilim ciler dille ilgili kuram lar
ileri sürerler, ö rn eğ in sözcük türlerini (isim , sıfat, zarf vb.) d il kullanım larına baka­
rak belirlerler. Bu belirlem e kuram saldır. D aha sonra ru h dilbilim ciler bu bilginin
zihinde nasıl işlendiğini ortaya koyan m odeller ortaya atarlar. Beyin dilbilim ciler ise
beyinde bu bilginin hangi m erkezler tarafından kullanıldığının biyolojik tem ellerini
ortaya çıkarmaya çalışırlar. Ö rneğin bazı afazi türlerinde sözcük türlerinin kaybol­
ması kuram sal dilbilim deki sözcük tü rü aynm m m biyolojik tem elleri olduğunun
göstergesidir. Bazı hastalar beyin haşan sonrası, sadace isim leri, bazılan yalnızca
fiilleri kullanabilm ektedir. Ö rneğin Broca afazisi hastalan isim ve fiil gibi anlam lı
sözcükleri kullanırken, edat ve bağlaç gibi görevli sözcükleri kullanm ayabilirler.

7.1.2. DÜ yitim! (aphasia) ve konuşma boz ukiukSarı


Afazi b ir tü r konuşm a bozukluğudur. Beyinle ilgili olduğu için beyin dilbilim
deyince akla ilk gelen konuşm a bozukluğu türüdür. Konuşm a bozuH uklan -n e­
denlerine göre- şu başlıklar altında ele alın ır1:
1 K o n u şm a b o zu k lu k larıy la ilgili o larak Türkiye’n in e n ö n e m li m e rk e z le rin d e n o la n A n ­
ad o lu Ü niversitesi D il v e K o n u şm a T erapisi B ö lü m ü sa y fasın d an bilgi edinilebilir: h ttp ://
w w w .d ilk o m .an ad o lu .ed u .tr/in d ex .p h p . K o n u şm a b o zu k lu k larıy la ilgili b u b ö lü m d e b u
sayfadan d a y ararlanılm ıştır.
Dilbilim D alian 221

a. A fazi: Beynin dil alanlarının hasar aimas sonnai oluşan konuşma bozuk-
luğudıır. D il alanları genellikle beynin sol yanındadır. Bn alanlarda meydana gelen
hasarlar çeşitli afazi tiplerine yol açabilir. En çokbilinen afazi tipleri Broca afazisi ve
W ernicke afazisidir. Farklı afazi tipleri ve bunların özellikleri şu tabloda görülebilir2:

Ii!tPi!S!IPIÉI Orta şiddetli


Akra değil, yavaş,
t d B r ^ a f İ T O ^ |^ 5 ''4 O r ta şiddetli Az zorluk
zorlukla
Kusurlu Afoaparafazik
Zayıf Zayıf Nispete» iyi Akıcı
^JK&iŞıie '
msmmWi Orta Zayıf ■ Zayıf A b a değil

İyi Hafif şiddetli Hafif A b a değil


W m 0iêÊÈgÊM
■■İyi Hafifşiddet)! ' Zayıf A ba

mtàfc im
f/^bioinik
e i ’ ,: i
Zayıf Zayıf Zayıf A b a değil
tıp -rs Hafif. Orta şiddetli Hafif Akacı •
Broca afazisi yukarıda da üzerinde durduğumuz üzere konuşmanın akıcı ol­
m adığı afazi tipidir. Kısa ve güçlükle çıkan konuşmalarla örneklenir. Eve hangi
arabayla gideceğiz sorusunu sorduğumuzda Broca afaziîl hasta “ev..araba..gîL,”
gibi bir cevap verebilir.
W ernicke afazili birine Bugün nasıkm, neyapacaksın? gibi bir soru soruldu­
ğunda “ben... bu..bu...bir şeyler yapacağtm...böyle iyiyim yapacağım...ûç gün son­
ra...” gibi b ir cevap verebilir.
b. D il ve konuşm a gecikmesi* Bir çocuksoylenenleri anlamakta veya kendini
ifade etm ekte güçlük yaşıyorsa dil bozukluğundan söz edilebilir. Bir çocuk konuş­
m a seslerini üretm ekte zorluk yaşıyorsa o zaman bu bir konuşma bozukluğu söz
konusudur. B unlar birlikte de ayn ayn da bir çocukta görülebilir.
, Bebeğin dinlem e ve işitme yetisi hamileliğin son üç ayında gelişm ektedir,
bebek bu evrede pek çok sesi duymaya başlar Annesinin sesiyle çok ilgili olan
bebeğin beynine konuşma ritimleri, doğduğunda yerleşmiş olur. Bebekler konuş­
m adan önce farklı istekler İçin farklı ağlama tonları, gülme ve agulama gibi pek
çok iletişim yolunu kullanabilmektedirler

2 http://w w w .atlantaaphasia.org/W hatIsA pliasiaiitm i {erişim 25.08.213)


222 Genel Diibîiîme Giriş

Aguïamak, güîm ek ve anlam sız sesler çıkarmak ilk İletişim biçim leridir. Bir yaş
civarında konuşm a seslerini çıkarmaya, bir yaşından sonra da ilk sözcükleri üret­
meye başlarlar. 2 yaş civarında ise sözcükleri dilbilgisel kurallarla b ir araya görm eye,
cüm le kurm aya başlarlar. 4-5 yaşında artık rahatlıkla kendilerini ifade edebilm ekte­
dirler. A ncak b u doğal gelişimi göstermeyen kendini ifade etm ekte zorlanan çocuk­
larda dil ve konuşm a gecikmesi tanısı konur. Genetik» ebeveyn etkisi ve işitm e kaybı
gecikm enin nedenlerinden başlıcalandır. Görülm e sıklığı % 10’d ur.
c. İşitm e kaybına b ağ lı k onuşm a bozuklukları: Ç ocuğun sağlıklı b ir dil ge­
lişim i için duym a organlarının da sağlıklı olm ası gerekir. Ö zellikle k ritik dönem
olarak adlandırılan ilk üç yaş içinde çocuğun işitm e sorunu -eğer giderilebilecek
bir sorunsa- giderilm elidir.
İşitm e kaybı çeşitli derecelerde (hafif-orta-şiddetli vb.) olabilir. Bu durum da
bebeğin kendi sesini ve dışarıdaki sesleri duym ası norm al bebeklerdeki gibi olm a­
yacağı için dil kullanım ı da norm al seyretm eyecektir.
du K onuşm ada a k ıcılık bozuklukları: Kekemelik, hızlı konuşm a gibi b o ­
zukluklar akıcılık bozuklukları olarak bilinir. H ızlı-bozuk konuşm a (cluttering)
kekem elik gibi b ir konuşm a akıcılığı bozulduğudur ancak kekem elikten farklıdır.
A nlaşılm ası güç biçim de hızlı konuşm a ve araya ilgisiz sözcükler eklem e gibi özel­
likleri olan b ir konuşm a kusurudur. Kekemelik (takipem i) konuşm anın kesintili
ve engelli biçim de olm asıdır.
A raştırm alara göre b ir toplum un yaklaşık olarak %1’i herhangi bir zam anda ke­
kem elik yaşamıştır. Psikolojik etkenler kekemeliğin nedeni değildirler ancak ortaya
çıkmasında araç olabilirler. Öğrenm e ya da ahşkanlıklar da kekemelikte önem li rol oy­
namaktadır. Ö rneğin kekemeliği olan bireyler, kekelediklerinde kendilerine yardım a
olacağım düşündükleri bazı hareketler (ayak vurm a, göz kırpm a gibi) yapabilirler.
e. M otor konuşm a bozu k lu k ları: Solunum , seslem e (fonasyon), rezonans»
seslerim (artikülasyon) ve prosodi öğelerinden bir veya birkaçım etkileyen b ir nö-
rom otor sorunu ile ortaya çakan konuşm a bozuklukları m otor konuşm a bozuk­
lukları olarak adlandırılm aktadır. D izartri ve apraksi olm ak üzere iki tipi vardır.
D iz a rtri sin ir sistem lerin e b ağ lı olarak konuşm a düzeneğini k o n tro l eden
kaslarda oluşan h asarlar so n u cu n d a konuşm a ö zellik lerin in etkilendiği, dola-
yısı ile anlaşılabilirlik Ö zelliğinin sın ırlan d ığ ı b ir m o to r konuşm a b o zukluğu­
dur, K ısık ses, d il sürçm esi gibi so ru n larla k en d in i gösterir.
A p ra k si b ir m otor-planlam a-program lam a sorunudur, yani beynin konuş-
m a-sesbilgisi m otor program larını üreten kısm ı hasarlanm ıştır. K onuşm acının
fiziksel yeterliliği ve h arek et etm e arzu su olm asına rağm en, öğrenilm iş anlam lı
hareketleri gerçekleştirm e y eteneğinin kaybı o larak bilinir.
DilbilimDation 223

f. Ses b o zu k lu k ları: K işinin gırtlak mekanizmasının seslerin sağlıklı çıkma­


sını çeşitli etkenlere bağlı olarak kaybetmesidir. Ses bozukluğuna neden olacak
etm enler çok çeşididir: alışkanlıklar (yüksek sesle konuşmak, bağırmak, sık sık
boğaz tem izlem ek vb.), tıbbi sebepler (gırtlağın alınması, tiroid ameliyati, entü-
basyon, kalp am eliyatı vb.), kronik hastalıklar (sohimım problemleri, hormonal
sorunlar, m ide sorunları, alerji vb.), madde alışkanlıkları (alkol, sigara tüketimi)
ya da nörolojik bozukluklar ses bozukluklarının en önemli nedenleridir.
g. Sesletim ve sesbilgisel bozukluklar: Seslerim (articulation-tekffuz) bo­
zuklukları, konuşm a seslerinin çıkartılış yeri, biçimi, hızı, zamanlaması ve basm­
a n ın hatalı üretim ine dayalı sorunlardır.
Yarık dudak-dam ak ve ağız-yüz anomalileri, dişle ügBi sorunlar anomaliler,
İşitm e kaybı, zihin engeli, nörolojik kökenli bozukluklar şeddim bozukluklarının
nedenleri arasında sayılır.
Sesletim bozukluklarında aşağıda yer alan biçimlerdehatalar gözlenebilir:
« /k / ve /t/seslerinin yer değiştirmesi : /köpek/ yerine /töpek/ vb,
® /r/, /y /, /!/, /ç / sesleri yerine başka sesler koyma
« /k / ve /g / sesleri yerine /t/ ve /d / seslerini kullanma
Sesbilgisel b o zu k lu k lar, konuşma seslerini ve bunlara ait bilgiyi (sesbilgisi-
ni/sesbilim i) edinm e güçlüğüdür. Örneğin, çocuk /$/ sesini sözcük başında kul­
lanm ayı öğrenem em iştir- Gelişimsel sesbilgisel bozulduklar, çocuklarda ilerleyen
dönem lerde, okum a ve yazm a güçlükleri görülmesinde etken olabilir.
Sesler belirli b ir sıra çerçevesinde edinilirler. Bazı seder 3 yaş civannda edi­
nilirken (/p/, /b /, İm i), bazılarının edinimleri okul çağına kadar (İsi, İti, IH) tam
anlam ıyla tam am lanm ayabilir.
ğ. O tizm : İletişim de zorlanm a, konuşma, dil ve iletişim güçlükleri (örneğin,
gecikm iş konuşm a); tekdüze rutinlere ve çevreye aşırı bağlılık; takıntılı, kendini-
uyancı, yineleyici davranışlara sahip olma ve duyusal uyarana aşm ya da sıra dışı
tepki verm e gibi yetersizlikler otizm in çeşitli yönlerindendir. Psikolojik bir rahat­
sızlık olan otizm in nedeni n et b ir şekilde açıklanamamaktadır.
O tizm in konuşm a bozukluklarıyla ilgili rahatsızlıklarına gelince şunlar sı­
ralanabilir: D il ve konuşm a gelişiminde akranlarının gerisinde olmak ya da hiç
konuşm am ak, başkalarıyla sohbet başlatmada ve sürdürmede zorlanmak, bazı
sözleri tekrar tekrar ve İlişkisiz zamanlarda sergilemek, çevresindeki aynı yaştaki
akranlar ın m oynadığı oyuna ilgi göstermemek.
224 G enel D ilbilim e Giriş

7 .2 . Toplum dilbilim (Sociolinguistics)


Toplum dilbilim terimi ilk kez bir antropolog olan Thom as C allan H od-
son (1871-1953) taralından 1939’da kullanılmıştır (“Sociolinguistics in India").
Antropoloji, sosyoloji gibi insan topluluklarını inceleyen farklı bilim dallarının
toplumiarın dilleriyle ilgili gözlemleri toplum dilbilimin başlangıcını oluşturur
ancak toplum dilbilim daha sonra çok geniş bir inceleme alanı olan farklı bir dala
dönüşmüştür.
Toplum dilbilim dil ve toplum arasındaki ilişkinin tü m görünüm lerini ele
alan b ir dilbilim dalıdır (bk. Crystal 2008). Ancak b u türden bir açıklama toplum
dilbilimin tam olarak ne olduğu ve neyle ilgilendiğini ortaya koymaktan uzaktır.
Toplum dilbilimin güç tanım lanm asının nedeni inceleme alanının geniş olması­
dır. Meyerhoff (2006: l)*un da belirttiği üzere, bugün kendisine “toplum dilbilim­
ci” diyen pek çok araştırmacı vardır ancak bakıldığında bunların çok farklı alan­
larla ilgilendikleri görülür. Farklı konularla ilgilenmeleri, “Peki bunların hangisi
gerçekten toplum dilbilimci?” sorusunu akla getirir. Toplum dilbilim birbiriyie
ilgisizmiş gibi görünen pek çok konuyu kapsayan bir dilbilim alanıdır. Toplum
dilbilim çalışmalarına bakıldığında belli başlı konulanım ı şunlar olduğu görülür:
Toplum dilbilimde dil kullam m lan din, etnik kimliği, cinsiyet, statü vb. pek çok
açıdan ele alınır. Varyasyon (variation), lehçe (diyalekt), karm a dil (creol), karışık
dil (pidgin) gibi standart dışı dil kullanımları; tek dillilik (monolingualism), iki
dillilik (bilingualism), çök dillilik (multilingualism), dil ilişkileri (language con­
tact), kod değiştirme (code switching) gibi diller arası görünüm ler de inceleme
konusudur. Dil planlaması, dil ve eğitim de toplum dilbilimcilerin ilgi alanına gi­
rer [bk. Spoîsky (1998), A m m on vd. (2004), M esthrie vd. (2009), M estime (ed.)
(2011)].
Toplum dilbilimin 6 “k o ru cu babası” vardır (bk. Spolslcy 2011: 23). Bunlar­
dan ilki W illiam Labov (1927- )’d ur. Özellikle varyasyon/dıl değişimi (variation)
kavramıyla ilgili çalışmalarıyla öne çıkan Labov, bir dil topluluğundaki değişim­
lerin sosyal etkenlerle olan ilişkisini ortaya koymayı hedefleyen çalışmalarıyla dil
ve toplum etkileşimini ön plana alır. Sosyal lehçebilımin (social dialectology) en
çok atıf yapılan isimlerindendir. New York’ta konuşulan İngilizcenin çeşitli var­
yasyonlarım incelediği eseri ( The Social Stratification o f English in New York City-
1966) temel başvuru kaynağı niteliğindedir. Ö rneğin ünlü sonrasında gelen fxf
sesbirimiyle ilgili çalışmasında değişimlerin tarihsel etkenler yanında toplumsal
etkenlerle de yakından ilgili olduğunu kanıtlamıştır. Bu şekilde art zamanlılık ya­
nında değişimlerdeki eş zamanlılığa da dikkat çekmiştir. Basil B ernstein (1924
- 2000), özellikle kod (code) kavramına odaklanır. Sınıfların dil kodlarım ortaya
Dilbilim Dallan 2 2 5

koymayı hedefleyen çalışmalarıyla bilinir, işçi sınıfıma kodlan, öğrendlerin kodlan


vb. Bernstein sosyal sınıflar ve dÜ arasında doğrudan bir ilişki olduğunu savunur.
Ünlü Language in Society dergisini 1972’de kuran Dell Hymes (1927 - 2009) dil ve
antropoloji çalışmalarını birleştirmesiyle tanınır Dilbilimsel antropolojinin öncü­
lerinden olan Hymes, Özellikle Chomsky nin ünlü ediıu-edinçayranının üetişimsel
boyutunu öne çıkarmıştır. İletişimsel edinç (conunuaicaîive competence) kavra­
m ını öneren Hymes, Jakobsoriun iletişim modelini genişletir. İletişimde anlatıların
altında yatan ve anlatıları biçimlendiren edinci anlamaya çalışa: Hymes, dil eğiti­
m ini de b u yaklaşımlarıyla etkilemiş, eğitimde iletişimsel boyuta ağırlık vermiştir.
John Gum perz (1922-2013), Hymes ile birlikte iletişimetnognfısi (ethnography of
communication) modelini geliştirir. Gumperz özellikleetkileşimsel toplum dilbilim
(interactional sociolinguistics) oiarak bilinen yaklaşımın sahibidir. Charles Fergu­
son (1921 -1998) bir dilin iki yaygın varyatı olmasıyla ilgili ilddeğişMilik (diglossia)
kavramım ortaya atmasıyla tanınır. Standart Almanca-îsviçıe Almancası, Klasik
Arapça-Mısır Arapçası gibi bir dilin yaygın ild varyasyona sahip görünümlerini ele
aldığı İncelemeleri öncü niteliğindedir. Joshua Fishman (1926- ) özellikle çok dilli­
lik (multilingualism), ild dillilik (bilingualism), ild dilli eğitim, azınlıkların eğitimi,
dil planlaması gibi alanlardaki çalışmalarıyla öne çıkmışta.

7.3. Ruh dilbilim (FsychoEiuguisfics)


Dilin edinilmesi, algılanması ve üretilmesindeki psikolojik etkenleri incele­
yen bir alan olan ruh dilbilim biyolojiden nörolojiye pekçok disiplinle ilişki için­
dedir. Alanın doğuşunda 1951 yılında Cornell Üniversitesinde verilen bir semi­
nerin payı büyüktür (Warren 2013:6). Ancak Jacob Robert Kantor (1888-1884)
psycholinguistics terimini ilk kullanan kişidir (An Objective Psychology o f Gram­
mar-1936). Daha sonra Indiana Üniversitesindeki öğrencilerinin yaygınlaştırdığı
bu terim dilbilimin en popüler alt alanlarından birinin adı olmuştur.
W ilhelm W u n d t (1832-1920) gibi deneysel psikolojinin kurucularından
birinin dil ile ilgili çalışmaları olduğu (die Sprache “Dil” 1900); ruh dilbilimde
bugün popüler olan çocuğun dil edinimi, işaret dili, dilin algılanması ve dil­
bilgisel yapı gibi konulara dair görüşler ileri sürdüğü bilinmektedir (Cowles
'2011:14, G am ham - Garrod-Sanford 2006:3-4). Dil incelemeleri ve psikoloji
etkileşim i özellikle Amerikan yapısalcılan ve davranışçılık ilişkisinde de sık
sık vurgulanan bir ilişkidir. Bîoomfield’m dil anlayışı (Language-1933) ile
Sicim lerin psikolojideki davranışçılık anlayışı (VerbalBehavior-1957) arasın­
daki etkilenm elere sık sık atıf yapılır. AncakpsÉoloji ve dilbilim arasında b u n a
benzer etkileşimler olsa da modern anlamda bir ruh dilbilimden söz etm ek
226 G enel D ilbilim e Giriş

İçin 19501er sonrasındaki gelişm elere b akm ak gerekir. Özellikle Chomsky^nin


dilin edinim i ve üretilm esiyle ilgili yayınları Önemli katkıların başm da gelir.
Bu anlam da d ö n ü m n o ktalarından biri, Jo h n O sg o o d ve T hom as Sebeok’un
birlikte yayım ladıkları Psycholinguistics: A Survey o f Theory a n d Research Prob­
lem s (1954) adlı eserde b u terim in bağım sız b ir disiplin adı olarak kullanılm a­
sıdır.
R uh düibüim le ilgili yayınlara bakıldığında çok farklı konuların incelen­
diği görülür [bk. G ernsbacher (ed.) (1994), Rickheit vd. (2003), Traxier-G em -
sbacher (ed.) (2006), Fernandez- C airns S m ith (2011), W arren (2013)]. Çeşit­
liliği görm ek için bazı başlıklara bakalım : “K onuşm a d ilinin üretim i, sözdizim i
ve üretim , konuşm a bozuklukları, konu şm an ın algılanm ası, konuşm adaki
sözcüğün tanınm ası, görsel sözcük tanım a, anlam bilim sel hafıza, prozodi,
okum ada göz hareketi kontrolü, söylem , anlam aya beyin görüntülenm esinin
katkıları, iki dilli k o n uşurlarda d il kullanım ı, bebeklikte dil öğrenim i, sözdizi­
m i ve anla m bigisinin edinim i, ok u m a öğrenim i vb.”
Field (2005), ele alman konulan şu başlıklar altında toplar:
a. Dü kullanımı: Konuşma, dinleme, okum a ve yazma gibi dil becerileri ve
dilde hafızanın yeri.
b. Sözlüksel depolama ve geri getirme: Zihinde sözcüklerin nasıl saklandı­
ğı ve ihtiyaç halinde kullanm ak üzere geri çağrıldığı.
c. Dil edinimi: îlk dilin veya anadilin nasıl kazanıldığı.
d Özel durum lar: Sağırlık, körlük, ikiz olm ak veya beyin hasarları gibi özel
durum ların dil kullanım ına etkisi.
e. Beyin ve dü: Dilin beyindeki yeri, dilin beyindeki gelişimi.
£ İkinci dil edinimi: İkinci dilin edinimi ve kullanılması. (Bu madde bazı
ru h dilbüimcilerce ru h dilbilim konusu olarak reddedilir.). (Field 2005:
XI).
Ruh dilbilimin en İlerlediği alan olarak gelişimsel ruh dübilimi gösterebüiriz.
İnsanın dili nasıl edindiği/Öğrendiği konusunda zengin bir literatür oluşmuştur.
Bu konuyla ilgili çalışmalar dil edinim i adıyla büinir.

7,3.1. Dil edinimi (Language acquisition)


D ü edinimiyle ügüi pek çok görüş vardır ancak yayınlarda bunların birkaç
başlık altında toplandığı görülür (Yaklaşımların çeşitliliği için bk. Ingram 1989:7-
30; Fletcher-Garman 1997; Meisel 2011).
DilbilimDallan 227

1960lara gelinceye kadar çocuğun dili nasıl edindiğiyle ilgili yaygın yaklaşım
davranışçılık (behaviourism) ekolünün yaklaşımıydı (Meisdl 2011:3). Buna göre
çocuk dil edinim inde çevresel etkenleri kullanıyor, düî taklit yoluyla öğreniyor­
du. Davranışçılığa göre çocuk herhangi bir şeyi nasıl öğreniyorsa anadili de öyle
öğreniyordu. J. B. W atson (1878-1858), B. K Skinner (1904-1990) gibi İsimlerin
öncülük ettiği bir psikoloji kuram ı olan davranışçılık gözlenebilen davramşlan ön
planda tutan b ir ekoldü. Am erikan yapısalcılığının en önemB ismi Bloomfield’in
dil anlayışı da davranışçılıktan etkilenmiş, formel bir dil anlayışıydı.
D avranışçılığın yerinin sarsılması, dil ediniminin bilişsel açıklamaları
1960 sonrasm a d enk düşer. Özellikle C hom skynin 1959’daSkiımerm Verbal
B ehaviour (1957) adlı eseri için yazdığı eleştiri yazısı dû ediniminde zihinse]
süreçlerin öne çıkm asında d ö n ü m noktalarından biri olmuştur. Artık bn tarih­
ten so n ra bilişsel (cognitive) d il edinim i açıklamaları ilgi görmeye başlamıştır.
C hom sky d ilin davranışçıların açıkladığı üzere sadece çevresel etkenlerle edil-
nilm ediği görüşünü ileri sürer. O n a göre insan beyni doğuştan bir dil edinme
aracına (language acquisition device-LAD) sahiptir. Dil bn araç yoluyla edini­
lir. C hom sky b u bak ım d an b iy o lo jik açıklama yapar. Ancak çevresel etkenleri
de göz ardı etm ez. Çevresel etkenlerin b ir değerinin olabilmesi için önce biyo­
lojik b ir m ekanizm anın bulunm ası gerektiği varsayımına dayanır.
Dil edinim inde diğer d ö n ü m noktalan L. S. Yygetsky (1896-1934) ve J.
P iag et (1896-1980)<lir. H er iki isim de bilişselci sayılabilir. Ancak bazı nok­
talarda ayrılırlar. P iagefin görüşü genetiktir. Ona göre, çocukta gerekli do­
n anım lar zihinsel olarak v ardır ve gerekli olgunluğa gelince dil kullanımına
başlar. Piagefe göre gelişim ve eğitim farklı süreçlerdin Öğrenme çocuğun
bilgiyi zihinde yapılandırm ası ile gerçekleşir. Vygotsky sosyal, gelişimsel ve
etkileşim sel b ir yaklaşım a sahiptir. Piaget’nin olgunlaşma açıklamasını eleş­
tirir. Ç ocuklar 7-8 yaşında gerekli dilbilgisine sahiptirler ancak konuştukları
kadar kolay yazam am aktadır. Yani gerekli olgunluk olsa da dili bu bakımdan
kullanam am aktadırlar. Ç ocuklardaki bu durum Vygotsky’e göre olgunlaşma
teorisinin süreci açıklam ada yetersiz kaldığını gösterir

'A4. Uygulam alı dilbilim (Applied linguistics)


U ygulam ak dilbilim de disiplinler arası bir dilbilim alanıdır. Günlük ya­
şam daki dille ilgili so ru n ları belirlem e ve bunlara çözümler üretmeyi hedefler.
A pplied linguistics (U ygulam alı dilbilim) terimi ilk olarak 1948de Language
L e a rn in g dergisinin alt başlığı olarak kullanılmaya başlamıştı (Johnson-John-
son 1998: 9, B erns 2010: 6). Terim , 1956’d a Edinburgh Üniversitesinde Uy-
228 G enel D ilbilim e Giriş 7^-

gulam alı D ilbilim O kulu, 1957de W ashington Ü niversitesinde Uygulamalı


Dilbilim M erk ezin in k u rulm asm dan sonra yaygınlaşmıştır. H er iki k u ru m da
İngilizcenin Öğretilmesi için kurulm uştu.
Uygulamalı dilbilimin kökeninde d il öğretim inin olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak yayınlara baktığımızda özellikle 1990’lar sonrasında uygulamalı dilbilimin
dil öğretimiyle smırlandınlamayacağı yönündeki görüşlerle alanın farklı bir yöne
girdiği görülür (Devies-Elder 2004:2-3). Tam olarak neyin uygulamalı dilbilimin
konusuna girdiği de tartışm a konusu olduğu gibi, dilbilim ve uygulamalı dilbili­
m in birbirinden nasıl ayrılması gerektiği veya hangisinin daha birincil olduğu da
farklı değerlendirilmektedir (bk. Berns 2010:4). Temelde her dilbilim incelemesi­
nin b ir uygulamalı dilbilim konusu olduğu biçiminde geniş yorumlara da rastla­
mak olasıdır (Devies 2007: 1-3, 11-12).
Cook (2003: 7-8) uygulamak dilbilimin inceleme alanlarım üç başlık altında
toplar:
1. Dil ve eğitim: İlk dil (anadili) eğitimi, ikinci dil eğitimi, klinik dilbilim,
dil yeterliliklerinin ölçümü.
2. Dil, iş ve hukuk: İş yeri iletişimi, d £ planlaması, adlî dilbilim.
3. Dil, bilgi ve etki: Edebî stilistik, eleştirel söylem çözümlemesi, çeviri ve
yorum, sözlükbilim.
Bu konu listesinin gelişmeye açık olan uygulamalı dilbilim için çok da belir­
leyici olmadığını belirtm ek gerekin Yeni yayınlara bakıldığında “kurum lann dili,
tıbbî iletişim, medya söylemi, kültür, etnik kimlik, cinsiyet, kimlik, göç, derlem
çözümlemesi” gibi çok farklı alanlarla ilgili çalışmalar yapıldığı görülür (bk.Wei-
Cook 2009a, 2009h> Simpson 2011).

7.4.1. Dil Ö ğretim i


Uygulamak dilbilimin en önemli çalışma alanlarından biri olan dil öğretimi,
m odern dilbilim öncesinde de önemli bir uğraşı alanı olmuştur. Dil öğretiminin
nasıl yapılması gerektiği konusunda fai klı görüşler vardır. Bugün dil öğretimi yak­
laşım ve stratejileri kadar dil öğrenm e stratejilerinden de söz edilmektedir. Yani dil
Öğretimini öğreten ve Öğrenen bakım ından ele alan çok zengin bir dilbilim litera­
türü oluşm uştur (bk. Richards-Rogers 2001, Mitchell-Myles 2004, Hınkel 2011;
Türkçedeki yayınlar için bk. Demireî 2011, Demircan 2012).
Dil öğretim indeki yöntemler üç başlık altında ele alınır: Yapısal yöntemler,
işlevsel yöntemler, etkileşimsel yöntemler:
Dilbïiïm Dalian 2 2 9

a. Yapısal Yöntemler:
Ç eviri Yöntemi (Translation Method) XVI. ve XVIL yüzyıllarda özellikle ya­
b a n a dil Öğretiminde kullanılmış, geleneksel bir yöntemdir. Tam olarak yapısal
bir yöntem sayılmaz ancak geleneksel olması ve dilbilgisi çeviri yöntemine benze­
mesi bakım ından üzerinde durulması gereken bir aşamadır. Bu yöntem daha çok
yazınsal m etinlerin çevirisi biçimindedir. Çeviri yöntemi, metni öğremcinin daha
iyi anlaması ve pekiştirmesi amacıyla kullanılmıştır. Bu yöntem, öğretmenin ve
öğrencinin çevirisi biçiminde iki farklı şekilde uygulanmıştır. Öğretmenin çevi­
risi çalışmaları sözlü ya da yazık olarak öğretmen tarafından yapılan çevirilerdir.
Öğrencinin çevirisi ise öğretmenin açıklamalarından ve sözlü çevirisinden sonra
öğrencinin tek başına ve yardım almaksızın aynı çeviriyi yazılı olarak yapması bi­
çimindedir.
D il Bilgisi-Çevîri Yöntemi (Grammar Translation Method), dä öğretiminde
dilbilgisinin kazanılmasına ve teknik olarak da çevirinin kullanılmasına dayan­
maktadır. Seidenstücker, Plötz, Oüendorf ve Meidiager gibi Alman bilginlerin
çabalarıyla geliştirildiği için Alman öğretiminin bir ürünü olan ve Amerika’da
“Prusya Yöntemi” olarak tanınan bu yöntemde dilbilgisi kurallan öğrencilere ana
dillerinde açıklanır. 1840’lardan 1950’iere kadar özellikle yabana dil öğretiminde
kullanılan diîbilgisı-çeviri yöntemi günümüzde de metin çalışmalarında, konuşma
ve dinleme dışındaki dil öğretimi etkinliklerinde kullanılmaktadır. Osmanlılarda
da yabancı dil öğrenmek bilgi aktarımına yönelik olduğundan yöntem 1950'lere
kadar kullanılmıştır, dilbilgisi-çeviri yönteminin temel özellikleri şunlardır:
a. Bu yöntem de dilbilgisi kuralları öğrencilere biçimsel olarak Öğretilir. Di­
lin kurallarını öğretmek öncelenmiştir.
b. Ana dilden daha fazla yararlanılır. Öğretilen dil ana dile göre daha az
kullanılır.
c. Okuma ve yazma daha önemlidir ve konuşma ya da dinlemeye verilen
önem yo k denecek kadar azdır.
d. Sözcükler sadece kullanılan metinlerden belirlenir. Sözcük öğretimi söz­
lük çalışmaları, liste yöntemi ve ezber yolu 3e kavratılır.
/ e. Dil öğretimi daha çok cümle üzerinde odaklanılarak yapılmaktadır ve
derslerin çoğu hedef düden kaynak dile cümlelerin tek tek çevirisi ile
yapılır.
f. Tümdengelim anlayışı benimsenmiştir
İşitsel-D ilsel Yöntem (Audio-lingual Method) II Dünya Savaşı sonrasında
geliştirilmiştir. Michigan Yöntemi olarak da bilinir. Charles Fries yapısal dilbilim
230 G enel D ilbilim e G iriş "Âr

ilkelerim psikolojideki davranışçılıkla birleştirdikten sonra adı işitsel-dilsel yön­


tem olmuştur. İsim babası Nelson Brooks’tur. İşitsel-dilsel yöntem in etkisi oldukça
kısa süreli olmuştur. Davranışçı psikolojinin etkisiyle m ekanik ve tekrara dayanan
b ir dil öğretimini savunur. Bu yöntem in dayandığı tem el ilkeler şunlardır:
Bu yöntemde, diyalogların tekrarlanarak ezberlenmesi yoluyla alışkanlık
oluşturm a hedeflenir. Taklit, tekrar ve pekiştirmeye önem verdir. İşitsel-dilsel yön­
tem de odak nokta temel beceriler, yani dinleme ve konuşmadır. Okum a ve yazma
ihmal edilmez, ama dinleme ve konuşmaya öncelik tanınır.
İşitsel-dilsel yöntem dilbilim ve psikoloji ilkelerine dayanan b ir dil öğretme
kuram ının geliştirilmesini öneren ilk yöntemdir. D ü öğrenimini büyük sayıda öğ­
renciye yaymaya çabalamıştır. D aha önceki yöntem ler temelde kelime bilgisi ve
morfok>ji Üe uğraşırlar, b u yöntem sentaktik ilerleme ile ilgilenmiştir. Dil becerile­
rinin pedagojik temele göre ayrım ının yapılmasını geliştirmiştir.
b. İşlevsel yöntem ler:
Sözel Yaklaşım ve D uru m sa! DÜ Ö ğretim i (Oral Approach / Situational
Language Teaching) yöntemi İngiliz uygulamalı dilbilimciler Harold Palmer ve A.
S. Hornsby tarafından 1930’lu yıllarla 1960’h yıllar arasında geliştirilmiştir. G ünü­
müzde bu iki terim kullanılmaz fakat sözel yaklaşımın etkileri uzun süreli olmuş­
tur ve bugün de ders kitaplarının ve başarılı kursların oluşturulması bu yaklaşıma
göre gerçekleştirilmiştir. Bu yaklaşımın tem el nitelikleri şunlardır:
a. Dil öğretimi konuşm a dili ile başlar. Öğretilmek istenen önce sözel ola­
rak öğretilir.
b- Sınıfta hedef dil kullanılır.
c. Yeni dil konuları durumsa! olarak sunulup kullanılırlar.
d. Bir kelime dağarcığının oluşması için kelime dağarcığı seçme işlevleri
izlenir.
e. Dilbilgisi konuları, basitten karm aşık formlara doğru sıralanır.
f. Yeterli bir kelime ve dilbilgisi temeli oluşturulduktan sonra okum a ve
yazma sunulur.
Ellili ve altmışlı yıllarda durum sal dil öğretimi İle İlişkili olan işlemler, daha
önceki İngiliz dil öğretim ekolünün destekleyicileri tarafından ortaya konulmuş
olan sözel yaklaşımın iyi oluşturulm uş tekniklerinin genişletilmiş ve bir parça ileri
götürülm üş hâlidir. G ünüm üzde durum sal dil öğretimi ilkelerine göre yazılmış
ders kitapları dünyanın pek çok bölgesinde yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Dilbilim D allan 2 3 1

c.Etkileşim sel Yöntemler


Sesbilimse! Yöntem dilbiîgisi-çeviri yöntemine bir eleştiri olarak ortaya çı­
kar. W. Vietor tarafından biçimlendirilmiştir. Bu yöntemde öğretim kulak eğiti­
miyle başlar D aha sonra seslerin çıkarılması, sözcüklerin, öbeklerin ve cümlelerin
sesletilmesi biçim inde devam eder. Cümleler bir diyaloga dönüştürülür, m etinler
çevriyazıyla yazılır ve düzyazı hiç kullanılmaz. Beceriler, konuşma-oknma-yazma
sırasmda gelir. Bu yöntem, diziler yöntemi ve doğrudan yöntemin temelini oluş­
turur.
D iziler Yöntemi (Series Method), 1880 sonrasında Branşız bâr Latince öğret­
meni olan François Gouin tarafından geliştirilmiştir. Dilbilgisi çeviri yöntemine bir
tepki olarak doğmuştur. Almancayı bir türlüklasikyöntemlerle öğrenemeyen Gou-
in bir dizi cümleyi çeviri olmadan (Çeviri olmadığıİçin Doğrudan Yöntem içinde de
değerlendirilir.) ve kavramsal olarak bir bağlamiçinde öğretmeyi hedefler.
D o ğ ru d an Yöntem (Direct Method) etkileşimsel yöntemlerden biridir. Do­
ğal Yöntem (Natural Method) da denir. 1900lerde Almanyave Fransada Berlitz ve
Sauzé tarafından geliştirilmiştir. Doğrudan yöntem, ikinci dilin tıpkı anadil gibi
öğrenilebileceği düşüncesine dayanır. Buna göre bir çocuk ilk dili olan anadilini
öğrenirken başka bir dile ihtiyaç duymaz. Dolayısıyla yabana dil öğretiminde ta­
mam en hedef dille öğretim yapılmalıdır görüşü öne sürülür. Öğrencilerin anadil­
leri kullanılmaz.
Sadece günlük hayata ait sözcükler ve yapılar öğretilir. Derslerde hem konuş­
ma, hem de d ini eme-an lama öğretilir. Buyöntemde, doğra seslerim ve dilbilgisine
önem verilmektedir. Dersler sözel anlatım biçiminde yürütülür ve yeni konular
somut sözcük bilgisi, nesneleri gösterme ve resimler gibi görseler yoluyla kavra­
tılır.
Bu yöntemin uygulanışı sılasında öğretilen düi a b a bir şekilde konuşan
öğretmenlere gereksinim duyulmaktadır. Böyle öğretmenlerin sayısı da fazla ol­
madığından kimi eleştirmenler bu yöntemin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmanın
çoğu kez ters etki yaratacağını düşünmektedirler.
D oğrudan yöntem, h er ne kadar öğretme teknikleri açısından yenilikler su­
n a r ancak bazı noktalardan yetersiz kalmaktadır. Örneğin, hedef dilin sınıfta sü­
rekli kullanımına önem verirken pek çok konuya da yanıt verememektedir.
Ruhbllim sel Yöntem çağrışıma ruhbilimgörüşünden yararlanılarak oluştu­
rulan bir yabancı dil öğretim yöntemidir. Kavramve düşüncelerin insan zihninde
canlandırılarak ilişki kurulması ilkesine dayanır, öncelikle resimler, nesneler, çi­
zimler yardımıyla zihinde bir imge yaratılır. Buimge onu anlatan sözcüğe bağlanır
ve sözcükler kısa ve Özlü cümlelerdekuflanılır. Bu cümleler bir ders oluşturur, ö ğ -
232 G enel D ilbilim e G iriş

retim başlangıçta tam am en sözlü olarak yapılır, daha sonra bir bölümüyle kitaba
bağlanır. Ç ok seyrek olarak anadil öğretim inde kullanılabilir.
O kum a Yöntem i Claude Marcel tarafından oluşturulan bu yöntem de kul­
lanılan teknikler daha önceki yöntem lerin kullandığı tekniklerden çok da farklı
değildir. Okum a metinlerinde sözcük bilgisinin denetlenmesine çok Önem verilir.
Ayrıntılı çalışma için kullanılan yoğun okuma tekniği ile genel kavrama amacıyla
zorluk derecesine göre sıralanmış okuma m etinlerinin okunmasında kullanılan
kapsamlı hızlı okum a tekniği arasındaki ayrım da önem taşımaktadır. Yoğun oku­
ma öğretmenle yapılır. M etindeki sözcüklerin öğrenilmesi ve cümlelerin anlaşıl­
ması için cümleler bütün olarak, dilbilgisi bakım ından çözümlenir. Yaygın oku­
m ada öğrenci kendi düzeyine uygun sadeleştirilerek kolaylaştırılmış, sözcüklerin
ve deyimlerin sıklık sayılarına dayanılarak hazırlanan metinleri okumaktadırlar.
Bu yöntem in dikkat çeken diğer bir yönü de kültürler arası aktarımı sağlıyor
olmasıdır. Çünkü öğrenciler, okunan metinlerde o dili konuşan halkın yaşayış bi­
çimini, gelenek ve göreneklerini bulabilmektedirler.
Görsel-İşitsel Yöntem (Audio-Visual M ethod) Fransada Guberina-Rivenc
tarafından yönetilen bir grup tarafından ellili yıllarda geliştirilmiştir. Görsel-işitsel
yöntemin tem el özelliği; görsel olarak sunulan bir senaryonun, öğreneni anlamlı
cümleler ve içerikler içine katan tem el a ra d a n sağlamasıdır. Bu yöntem in özelliği,
ses ile görüntünün öğrenmeye yardım etm ek ve onu kolaylaştırmak için eş zam an­
lı kuşanılmasıdır.
Görsel-işitsel yöntem, uzun yıllardır sınıflarda uygulanmaktadır. Son yıllarda
film şeritleri, sunu ya da çoklu sunular, hareketli film, kısa film gibi tekniklerin
kolay edinilebümesi nedeniyle dil öğretim inde b u yöntem sıklıkla kullanılmakta­
dır. Ayrıca b u yöntem, öğretmenin üzerindeki gerginliği ve aşırı yükü azalttığı için
tercih edilmektedir.
Görsel-işitsel yöntem dil öğretim i sorunlarını çözmek için oluşturulm uş bir
yöntemdir. Üç farklı derste dil anlatımı tanımlanmaktadır. Dil öğrenimini basitleş­
tirilm iş bir toplumsal içeriğe oturtm a ve dili iletişim için anlamlı konuşm a nokta­
sından hareket ederek Öğretme çabasındadır. Yazılı metinler yerine hem göze hem
de kulağa hitap eden bir anlayış benimsediği için yeni bir bakış açısı getirmiştir.
Bilişsel Yöntem (Cognitive Method), dilin anlamlı b ir sistem olarak bilinçli
edinimine Önem vermektedir. N. Chomsky h in dil anlayışına dayanan bilişsel yön­
tem de amaç dil öğretimine psikoloji, psikolinguistik ve dilbilim alanlarım dâhil
etmektir. Bilişsel yöntem, davranış bilimi ve yapısal dilbilimi yok sayar ve üretken
dönüşümsel dilbilgisinde ve bilişsel psikolojide kendine yer arar. Bilişsel yaklaşım,
dilin işlevleriyle ilgilenerek b u İşlevlere ilişkin kurallar oluşturmaya çalışır.
A Dilbilim Dalian 233

Bilişsel kuramcılar anlamlı öğrenmeyi önemserlerse bu nedenle anlamanın


alıştırmadan önce gelmesini gerekli görürler, öğrenmeyle ilgili bütün çalışmalar
hep bu yöndedir.
Bilişsel yöntem temelde işitsel-dilsel yönteme bir eleştiridir. Bu yöntemin te­
orik ve pratik eksikliklerini saptamış ve yine bu yöntemin önemsemediği ya da
küçük gördüğü yaratıcılık ve anlam gibi önemli di! ve dû öğrenme özelliklerine
dikkat çekmiştir. Ayrıca dilbilgisi -çeviri ve doğrudan yöntemde var olan değerleri
de yeniden keşfetmiştir,
a. Bu yönteme göre dil alışkanlık geliştirmeye değil, bilinçli olarak kural
öğrenmeye dayalıdır.
b. Anadil az da olsa kullanılır.
c. Tümdengelim kullanılmalıdır.
d. Anadil ile yabancı dil arasındaki benzerlikler -Evrensel Dilbilgisi kura­
m ına dayandığı için- üzerinde durulur.
Toplu Fiziksel Tepki (Total Physical Response): Psikoloji profesörü olan Ja­
mes Asher tarafından geliştirilen yöntem gelişme psikolojisi, öğrenme teorisi ve
insan pedagojisine dayanmaktadır. Toplu fiziksel tepki yönteminde genel amaç
başlangıç düzeyinde sözel yeterliliği öğretmektir. Öncelikle konuşma becerilerini
öğretmek hedeflenir. Toplu fiziksel tepki yönteminde istenen, bir anadil konuşanı
tarafından anlaşılabilecek iletişimi kurabilen öğrenciler yetiştirmektir. Bu yöntem
ile ilgili olarak AsherTn belirlediği varsayımlar şunlardır:
a. Dil öğrenimi için insanın doğuştan getirdiği özel bir biyo-programı var­
dır. Bu program birinci ve ikinci dil gelişmesi için en uygun olan yolu
belirler.
b. Beyindeki sol ve sağ yanm küreler değişik öğrenme işlevlerini yerine
getirirler. Asherın toplu firikse! tepki yöntemi sağ-beyin öğrenmesine
yönelmiştir. Çünkü bu savım Piagefin çalışmaları İle ortaya çıkardığı ço­
cuğun anadilini sağ-beyin etkinliği olarak görmesine dayandırır ve ye­
tişkinlerin de ikinci dil edinmelerinde beynin sağ yanm küresinin etkin
olduğunu düşünür.
c. Öğrenme edinimi ile öğrenilecekkavramarasına ruhsal gerginlik girerse
öğrenm e engellenir. Başarılı bir dfl edinimi için bu gerginlik engellen­
melidir.
Bu yöntem sınıflarda şu şekilde uygulanmaktadır:
Öncelikle öğrencilerde bilişsel bir harita oluşması sağlanır. Başlangıçta biraz
esnek davranılarak çok az düzeltme yapılır ancakzamanla Öğrencileri tedirgin et-
234 G enel D ilbilim e Giriş

M
meyecek düzeltmelere gidilebilir. Ders süresinin %20’si rol değişimi (öğrencinin
em ir vermesi, öğretm enin yapması) ile geçer. Belli bir m etin yoktur. Ders ilerle­
dikçe değişik görsel araçlara İhtiyaç duyulabilir, (resim, nesne, duvar, levha... vb.)
Öğrenciler oyuncak takım ları kullanabilirler.
Toplu fiziksel tepki uygulayıcıları yani pek çok öğretmen, toplu fiziksel tep­
kinin yararlı bir seri teknik sunduğunu ve diğer öğretim yaklaşımları ile uyum lu
olduğunu belirtmektedirler.
Sessiz Yol Yöntem i (Silent Way) Calep Gattegno tarafından geliştirilmiştir.
Öğretm enin sınıf ortam ında olabildiğince sessiz kalarak öğrencilerin üretimde
bulunm asını teşvik eden bir tutum a dayanır. Bu yöntemde özellikle renklerden
yararlanılır. Gattegno, “Cuisenaire Çubukları” adı verilen renkli tahtalara olan İl­
giyi yeniden canlandırm ası ve ilk okum a dönem inde öğretilmesi için seslerin özel
renklerle kodlandığı “Words in Color” (Renkli Kelimeler) ile tanınır. Bu yöntem in
öne sürdüğü temel savlar şunlardır:
a. Öğrenci öğrenilecek malzemeyi hatırlayıp yineleyeceği yerde keşfeder ya
da yaratırsa öğrenme gerçekleşir.
b. ö ğ ren m e öğrenmeye eşlik eden (ortam sağlayan) fiziksel nesnelerin var­
lığı ile gerçekleşin
c. Öğrenme, Öğrenilecek m alzem enin içerdiği problem çözme yolu ile ger­
çekleşir.
Sessiz yol yöntem inde öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmesi amaçlan­
maktadır. Öğretm en bilgileri öğrencilere hazar olarak sunm az ve tekrar etmez.
Sorumluluk öğrencilere verilmiştir. Bu nedenle öğrenciler derslerde sürekli ola­
rak dikkatli ve hazır bulunuşluk düzeyleri yüksek olm ak zorundadır. Derslerde
dilbilgisi öğretimi tüm evarım olarak yapılır ve basitten zora doğru b ir sıra izle­
nir. Öğretimin temelini cümleler oluşturur ve cümlelerin anlamlarına odaklanılır.
Cümleleri sesletim çok Önemli değildir.
Gattegno nun yöntem inin yenilikleri ders içi aktivitelerinin düzenlenme tar­
zı, Öğrencinin derslerde etkin olarak yer alması, öğrencilerin dilin nasıl işlediğine
ilişkin hipotezler geliştirip bunları denem e konusunda taşıdıkları sorum luluk ve
dili oluşturup alıştırmasını yapmakta kullanılan farklı malzemelerdir.
Telkin Yöntemi (Suggestopedia M ethod) Bulgar psikiyatrist-eğitimci Geor-
gi Lozanov tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir. Bu yöntemde sınıf içerisindeki
etkinîilder m üzik eşliğinde ve öğrencilerin kendilerini rahat hissedecekleri b ir or­
tam da gerçekleştirilir. Bu yöntem in en dikkat çekici özellikleri sınıfın dekorasyo­
nu, düzenlenmesi, m üzik kullanımı ve öğretm enin otoriter tutumudur.
Dilbilim Dallan 235

Telkin yöntem inin uygulandığı sınıflarda öğrenciler iletişim kurmaya yön­


lendirilirler. Asıl amaç dilin duygusal yönünün öğrenilmesidir. Bu nedenle ev öde­
vi olarak dinleme etkinlikleri verilir. Telkin yönteminde öğrencilere iyi düzeyde
konuşma becerisi kazandırılması hedeflenir. Bunun için sözcük listesi verilir ve
ezberlemeleri için telkinde bulunulur.
Derslerin işlenişinde, drama, taklit, soru-cevap» rol oynama gibi yaratıcı tek­
niklerden yararlanılır. Ayrıca her m etnin konusundaki sözcük listesini içeren bir
dinleme etkinliği m utlaka yapılır. Telkin yöntemi yeni yöntemler arasında hem en
hevesli hem de en eleştirici tepkileri almış olanıdır.
îletişim sel D il Ö ğretim i (Communicative Language Teaching): İletişimsei
yaklaşıma dayanan îletişimsel dil öğretimi, 1960’h yılların sonlarında İngiltere’d e
ortaya çıkmıştır. 1960’lara kadar özellikle durumsa! dil öğretimi İngiltere’d e yay­
gındı. Ancak dilbilimcilerin dil öğretimine iki yeni kavram getirmeleri değişimin
öncüsü olmuştur. Bu kavramlar, dilin işlevsel yönü ve dilin îletişimsel yönüdür.
îletişimsel yaklaşım dil öğretimi için farklı bir bakış açısı getirmiştir. Çünkü
dili sadece yapılardan oluşan bir sistem olarak görmemiş, dili dilbilgisi ve işlevleri
birleştirerek öğretm ek düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. D ü öğretim ini kavramsal ka­
tegorileri kullanarak yapmayı hedefler. Sayı, cinsiyet, d urum gibi isim kategorileri­
ni; zaman, kip gibi fiil kategorilerini kavramsal olarak aktarır. İletişindeki bağlam­
lar üzerinde diyalogları geliştirir. Ö rneğin, adres sorm a, öneri, rica gibi iletişim
bağlam larından yola çıkar.
îletişimsel dil öğretimi b ir yöntem değil yaklaşımdır. Sınıfla dil öğretimi süre­
since kullanılarak olan birçok etkinlik, uygulama, araç ve gereçlere farklı b ir bakış
açısı oluşturacak bir yaklaşımdır. Richards ve Rodgers îletişimsel dil öğretiminin
temel İlkelerini şöyle sıralar:
a. Öğrenciler dili dil yoluyla iletişimde bulunarak öğrenirler.
b. Sınıf etkinliklerinin amacı gerçekçi ve anlamlı iletişim olmalıdm
c. Akıcılık iletişimin önem li b ir boyutudur.
d. İletişim farklı dil becerilerinin birleştirilmesini içerir.
e. Öğrenm e yaratıcı b ir yapılandırm a sürecidir; denem e ve yanılmayı b a­
rındırır.
îletişimsel dil öğretim i günüm üzde de karşılıklı etkileşime öncelik tanıyan bir
arayış içerişimde olan eğitimciler arasında etkinliğini korumaktadır.
Seçmedi "Yöntem (Eclectic M ethod) çeşidi dil öğretim yöntemlerinin Özel­
liklerini ve öğretim tekniklerini kullanarak karm a b ir öğretim yolu izlenen bir
yöntemdir. Bu yöntem de öğretm en h er yöntem in iyi taraflarım alıp kullanabilir.
236 G enel D ilbilim e G iriş

Öğreteceği anlamave anlatma becerilerinde farklı yöntemleri uygular. Ö rneğin


konuşma eğitiminde İletişimci yöntem e ağırlık verirken dilbilgisi öğretiminde bi­
lişsel yöntemi kullanabilir. Bu nedenle b u yöntem i izleyecek öğretmenlerin bütün
yöntemler hakkında donanımlı olması gerekmektedir. Seçmeci yöntemin temel
özellikleri şunlardır:
a. Dil öğretimi hayata dönük olmalıdır.
b. Öğrenilen dilden başka dil kullanılmamalıdır.
c. Çeviri, dili yeni öğrenenler için faydalı değildir.
d. Anlamlı ve iletişime dönük alıştırmalara yer verilmelidir.
e. Bir yapı tam öğretilmeden yeni bir yapıya geçilmemelidir.
f. O kum a ve yazma becerilerinin gelişmesine de hem en başlanmalıdır.
g. Sözcük öğretimine hem en başlanmalı ve yavaş yavaş cümle içerisinde
kullanm aları öğretimine geçilmelidir.
h. Öğrencilerde dili öğrenm e arzusu uyandm lmahdır.
i. Öğretim basitten zora, som uttan soyuta doğru olmalıdır.
j. Öğrenciler arasındaki farklar unutulmamalıdır.
Seçmeci yöntemle dil öğretimi yapılırken birçok teknikten yararlanılabilir.
Bunlar arasında benzetim, gösteri, soru-cevap, m ikro öğretim, dram a ve rol yap­
ma gibi teknikler vardır. Bu yöntem birçok eğitimci tarafından en ideal dil öğretim
yöntemi olarak görülse de bazı noktalardan eleştirilen bir yöntemdir. Özellikle öğ­
retmenlerin seçmeci yöntemin arkasına sığınarak bilimsel temelden yoksun yak­
laşımlarda bulunm aları eleştirilen yönlerden biridir (Dil Öğretim yöntemleri için
bk. Demire! 2011, Demircan 2012).

Metin dilbilim, iletişim ortam ında m etnin yeri, metni oluşturan Öğeler, m et­
nin yapısı ve türleri, metnin çözümlenmesi gibi işlemler yürüten ve I960 sonrası
büyük bir gelişme gösteren bir dilbilim dalıdır. Esasen edimbilim incelemeleri,
söylem çözümlemeleri de bir tü r metin dilbilim uygulaması olarak görülebilir.
Metin dilbilimin kökeninde metinlerdeki dilbilgisel öğelerin incelenmesi varsa da
daha sonra alan genişlemiştir. Bir m etnin üreticisi ve alıcısı bakımından ele alın­
ması yeni alanlar açmıştır.
Sözce, metin, söylem gibi birbiri yerine kullanılan kavramlar m etin dilbilim­
de de karşımıza çıkar. Metin nedir? Söylem ve metin arasında fark var mıdır? Metin
çözümlemesi İle söylem çözümlemesi aynı mıdır? vb. sorular sıkça sorulur ancak
Dilbilim Dallan 2 3 7

kavramlar arasında çok büyük farklılıklar olmadığı görülür. Metin dilbilimin baş­
langıçta yazılı m etinleri merkeze alması ve metni, üretene göre efe almaması daha
sonra terk edilmiştir. Yazılı ve sözlü her türlü metin tek yönlü değil çok yönlü
incelenmeye başlamıştır. Metnin iletişim ortamındaki işlevinin sağlıklı ortaya ko­
nabilmesi için m etinler hem kendi içinde hem de üreticisi hakanından inceleme
çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarakda söylem çözümlemeleri­
nin çalışma yöntemlerine yaklaşmıştır. Çıkış noktalan farklıdır fakat bugün metin
dilbilim ve söylem çözümlemesinin benzerliklerinin çok fazla olduğu ve bu iki
alanı da kapsayan üst bir terime ihtiyaç duyulduğu karası yaygındır (Söylem çö­
zümlemesi ve metin dilbilim için bk Halliday-Hasan 1976, HaSiday-Hasan 1985,
de Beaugrande - Dressier 1981, Brown-Yule 1983, Bhatİa 2004, Gee 2005, Blom-
m aert 2005, Kocaman 2009, Dilidüzgün 2010),
Metin dilbilim incelemelerinin farklı bir yöne doğru ilerlemesinde metinsellik
(textuality) kavramının önemli payı vardır. Birmetni metinyapan şeyler nelerdir? Ne
metindir veya ne metin değildir? sorulan sonucunda metnin özellikleri veya daha
yaygın kullanımıyla m etmsellik ölçütleri üzerinden çığır apa çalışmalar yapılmış­
tır. Özellikle de Beaugrande - Dressier (1981) bir dönümnoktasıdır.
M etnin iletişim ortam ındaki işlevine odaklanande Beangrande - Dressier
(1981) getirdiği metmseUik Ölçütleriyle metin dâhilimin en sık kullanılan sı-
m flandırm asm m sahibi olmuştur. Metinsellik ölçütleribu çalışmada şu şekilde
sıralanır: Bağdaşıklık, tutarlılık, amaçlılık, kabul edilebiliri^, durumsaüık, bil-
gisellik, m etinler arasthk.
B ağdaşıldık (Cohesion), metnin yüzey yapısındaki öğelerin birbirleriyle
olan ilişkiler ağıdır. Bir m etinden söz edebilmek için metni oluşturan öğelerin
genel dil kurallarına göre birbiriyle ilişki içinde olması gerekir, örneğin özne
ve yüklem arasında böyle bir bağ vardır. Benzer şekilde öbekler içinde Öğeleri
arasında tam layan-tamlaııan, ana öge-yardımcı öge gibi Siedler bulunur. Bağ­
laşıklık çoğunlukla dilbilgisel öğeler yoluyla sağlanır. “Ahmetgelmİş. AÜ bile gel­
miş, düşün artık” gibi üç cümleden oluşan bir metni elealalım. Bu üç cümlenin
m etin olm asını sağlayan özelliklerden biri bile bağlacıyla sağlanan birliktir. Bu
bağlaç iki cümleyi birbirine bağlamış, cümleleri aynı anlamsal çerçevede buluş­
turm uştur. Bağdaştırm ada kullanılan öğelerden biri de zamirlerdir veya kişi ve
varlıkları işaretleyen çeşitli Öğelerdir. Kişi ekleri, iyelikekleri, kişi zamirleri gibi
gö n d erim (G önderim için kitabın “anlambilim” bölümüne bakılabilir) öğeleri
bağdaşıklığı m eydana getirir. “Defteri Ayşe almış. Onugördünüz müF Burada o
zam iri ilk cüm ledeki Ayşe öznesine gönderimde bulunanbir gönderim Öğesidir.
İki cümleyi bağlayan bağdaşıklık Öğesi o zamiridir. Bunlar dışında eksiltme, y i­
nelem e gibi kullanım lar da bağdaşıklık öğeleri olabilir.
238 G enel D ilbilim e G iriş

T u ta rlılık (C oherence), m etn in d e rin yapısındaki ilişkidir. A nlam sal iliş­


kilerden doğar. “B unu yapm am alıydın, çünkü annem d ü n yapm a dem iştT. Bu
cüm leler arasında n ed en ilişkisi vardır. Y apm am anın n ed en i ann en in söylem e­
sidir. İki cüm lenin aynı anlam sal çerçevede buluşm ası b u ilişki sayesindedir.
A m açlılık (Intentıonality), m etnin amacıyla ilgili b ir ölçüttür. H er m etnin
bir am acı vardır. Bilgi verme, estetik haz uyandırm a vb. M etni yorumlayana yani
okura dönük b ir Ölçüttür. M etnin amacı okurla kurduğu ilişkide aranır.
D îin ım sallık (Sîtuationality), m etin ile kullanıldığı bağlamın uyumlu olm a­
sıdır. H er m etin her bağlamda kullanılmaz. Bağlamcıl m etinler vardır, örn eğ in
“Başın sağ olsun” ancak bir yakınım kaybetmiş birine söylenir.
K abul edilebilirlik (Acceptability), m etnin ilettiği bilginin okur tarafından
kabul edilebilir olmasıdır. Bir m etnin bilgisinin kabul edilebilir olması da okurun
bakışıyla ilgilidir. Kabul edilebilirlik tutarlılık ve durumsallıkla da ilgilidir.
"Meçbül,0ğrenci.Anıti
Buraya bakın, burada, bu kara m erm erin altında
B ir teneffüs daha yaşasaydı.
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk göm ülüdür
D evlet dersinde öldürülmüştür* (Ece Ayhan)
Bu dörtlüğün son iki dizesini ele alalım. İki dize diğerlerinden kopuk b ir bi­
çimde karşımıza çıksaydı okur olarak ne anlatm ak İstediğini anlayamazdık. Tu­
tarsız bir cümle topluluğu gibi gelebilirdi. Eğretilemeler, sanatlı dil kullanımla­
rı m etnin kabul edilebilirliği ölçütünü zorlamaktadır. Edebî metinlerin dışında
kabul edilebilirlik daha nettir. D urum salhk taşımayan ifadelerin kabul edilemez
olduğunu belirtm ek gerekir. Babası öldüğü için üzülen birine “Gözün aydın” de­
diğimizde durum salhk ilkesine uymamış oluruz ve bu İfade kabul edilemez olur.
B ilgisellik (İnformativity), m etnin bilgi taşım a özelliğidir. Bilgi taşımayan
m etinlerin bir işlevi yoktur. “Neden bu kadar insan var. Pek çok insan m evcut" gibi
İki cümle aynı şeyi söyleyen, gereksiz bir m etin yığını durum undadır.
M etinler arasılık (Intertextuahty) m etnin diğer metinlerle kurduğu ilişkiyle
ilgili bir ölçüttür- Başka b ir kişinin konuşması, b ir yazara yapılan atıflar bu başlıkta
ele alınır.
Görüldüğü üzere bağdaşıldık ve tutarlılık m etnin kendi içyapısıyİa ilgili öl­
çütlerken, diğerleri m etin okur ilişkisiyle ilgili Ölçütlerdir. M etin okur ilişkisi biraz
da m etin türleriyle ilgilidir. M etnin tü rü okurun m etinle kurduğu bağı etkiler.
DHbÏÏïm D allan 239

M etin tü rle ri genellikle beş başlıkta incelenir. Anlatıma (narrative) m etin­


ler sanat yönü ağır basan metinlerdir. Betimletti (descriptive) metinler bir olgu
veya varlığı resmetmeyi hedefleyen metinlerdir. Kanıdayıa (argumentative), me­
tinler bir savunusu olan, doğru ve yanlış iddiasında bulunan metinlerdir. Öğretici
(instructive) m etinler bilgi verme amacıyla oluşturulmuş metinlerdir. Karşılaştı­
rd ı (comparison/contrast) metinler olgular, durumlar vb arasındaki benzerlik ve
farklılıkları ortaya koymayı hedefler.
M etin yapı ölçütleri metni metin yapan özellikler bütünüdür. Büyük yapı
ve küçük yapı olarak iki başlık ele almır. Küçük yapı cümleler veya küçük cümle
üstü birim ler arası ilişkilerle ilgilidir. Büyük yapı ise metnin bütününü ilgilendi­
ren, daha büyük anlamsal ilişkileri içeren yapı tipidir.
Dilidüzgün (2010: 89), Halliday ~Hasan (1976) ve de Beaugrande - Dressier
(1981) tarafından belirlenen ölçütleri bir arada ele alır. Aşağıdaki tabloda bunlar
birer örnekle sunulmuştur.
240 G enel D ilbilim e Giriş

M etin yapı ölçüleri


K Ü Ç Ü K ÖLÇEK Lİ YAPI B - BÜ Y Ü K Ö LÇEK Lİ YAPI
l-D U bU gi$el b a ğ d a ş ık lık 1- İşlev
a. G ö n d e rim 2- B aşlık
a l .D ış gö n d erim : 3- K o n u
"Sevgili okur! Sen tek dostum san” 4- A n a h ta r sözcükler
a2. İç g ö n d e rim (zam irler, iyelik ekleri, kişi ekleri vb.) 5- A n a d ü şü n c e cüm lesi
a.2 .1. A r t g ö n d erim : 6 - K o n u d eğ iştirim
A li küçüktü. O n u herkes severdi, elleri p a m u k gibiydi. belirleyicileri
a.2.2. Ö n g ö n d erim : 7 - İç e rik şe m ası
O n u gördün m ü, A h m et’i gördün m ü yani. 8- B içem (üslup)
b- D eğiştirim :
S ö z d iz im se l d ü z le m ö ğ e le ri
b l . İsm e day alı d eğ iştirim :
S ö zcü k dağarcığı, d il y a p ıla n ,
-A rm u t ah r m tsm ? -Peki, küçüğünü alayım .
c ü m le tü rle ri vb.
b 2 . Fiile d ayalı d eğiştirim :
-A lî sen m i g ö z k trp ttn ? -Hayır, ben yapm adım . A n la m s a l d ü z le m ö ğ e le ri
b 3 .C ü m ley e dayalı d eğ iştirim : -A n latıcı b a k ış açısı, söz
-O k u la g id ip ö ğ retm en in le kon u ştu n m u ? sa n atları, se zd irim v e çık ar­
-Evet, y a p tım sa m a
c. Eksilti:
-Ö zet
-A liy e ne aldın? -K itap (a ld ım )
d. B ağlaçlar: -S o n u ç cüm lesi

d İ . E ş d o n a tım sa k karşıtlık, sıralam a vb.


A li geldi a m a Veli gelm edi.
d2 . A lt d o n atım sak ö rn ek lem e, ta n ım la m a vb.
B ir şey alam adım . K itap bile alam adım .
e. K oşutluk: Sular m ı kesik b izi aravm . lastik m i p a tla d ı b izi
arayın. Belediyem iz hep yan ın ızda!
f. Z a m a n v e sförünüs ortaklığı: Gelivor. b izi üzüvordu

dök tü ./ A h m et dö k tü çayı
s. T itrem lem e: Sözlü anlatım d a, to n u n dü sm e si yükselm esi
vb.
2 - SÖ zciiksel b a ğ d a ş ık lık
a. Y inelem e (tekrar): aüzel vüzel. eş dost vb.
b. E şd izim sel ö rü n tü le m e : H avalar bıçak gibi. Yüzünü k esiyo r
insanın. / B u ba h çeyi seviyorum . G ü ller bir köşede m erhaba
diyor. Ç a m la r serin serin okşuyor tenim izi.
7.6. Bilgisayar dilbilim (Com putational Linguistics)
Disiplinler arası çalışma alanlarından biri olan bilgisayar dilbilimi uygulamalı
dilbilim içinde bir alt alan gibi de değerlendirilir (bk. Bolshakov-Gelbukh 2004:18).
Bilgisayar dilbilim matematik» sozlükbilim, genel dilbilim, psikoloji gibi alanlarla
da etkileşim hâlindedir. 1950’lerdeki makineli çeviri çahşmalan alanın öncüsüdür.
Amerika’da özellilde Rusça metinlerin bilgisayar yardımıyla İngffizceye çevrilmesi
yönündeki çalışmalar bilgisayarın dil incelemelerinde ilk uygoiamaîanndandır.
Bilgisayar dilbilimin amacı, doğal dilleri doğru anlamak ve bu anlama ora­
nında doğal dilleri genelleme ve yorum lam a yetisini bilgisayarlara aktarabilmek­
tir. Bu sürece doğal d il işlem e (natural language processing) adı verilmektedir.
Temel olarak iki aşaması olduğu söylenebilir. İlk aşamada doğal dillerin doğasım,
işleyiş biçimini doğru betim lem ek önem taşımaktadır. Bu yapılırken de dilbilimin
sesbilim, biçimbilim ve sözdizimle ilgili bulgulan birtakım sembollerle yemden
matematiksel olarak yazılır. D ilin matematiksel gösterimi konusunda Chomsky
sonrasında gelişen öbek yapı dilbilgisi (bk. Dilbilim Kökenli Dilbilgisi Kuramlan)
kuram larının büyük önem i vardır. Doğal dillerin belirlenen özelliklerinin bilgi­
sayarlara aktarılması sonucunda dille ilgili uygulamalar yapılması ikinci aşamayı
oluşturur. 1960 sonrasında gelişen yapay zeka (artificial intelligence) alışmaları
da bilgisayar dilbilimle ilgili çalışmaları da kapsar bir niteliğe bürünmüş, bilgisa­
yar dilbilim yapay zeka çalışmalarının bir alt alanına dönüşmüştür.
Bilgisayar dilbilimin bugünkü çalışmaları üç başlık altında toplanabilir (bk.
Grishm an 1986: 4-5):
a. M akineli çeviri (Machine translation): Çeviri insanlık tarihi boyunca
pahalı ve zaman isteyen bir süreç olmuştur. Bilgisayarlı çeviri kolay ve
anında çeviri hayalini gerçekleştirme yolunda afalmış bîr adımdır. Bugün
hâlâ çok başarılı olduğu söylenemese de dünya genelinde en çok proje
yapılan konulardan biridir. Doğal dillerin çok katmanlı yapısı bir metni
bir bilgisayarın doğru anlamasını güçleştirmektedir. Deyimler, sanatlı
kullanımlar makineli çevirinin işini zorlaştırmaktadır. Ancak bugün bil­
gisayarlı çevirinin başarısı ilk denemelerin yapıldığı 1950’lere göre çok
daha ileridedir. Google arama m otoru bile bilgisayarlı çeviri sayfası sun­
muştur. Anılan eksikliklere rağmen alanın geldiği yeri göstermesi bakı­
m ından önemli bir göstergedir.
b. Bilgi getirim i (Information retrieval): Bilgi getirimi belli bir veri içinde
istenilen bilginin getirilmesidir. Örneğin bir romanda kaç tane “duygu”
sözcüğünün geçtiği bilgisi bilgisayar sayesinde çok kolay bir işleme dö­
nüşebilmektedir. Özeîlike metin incelemelerinde bilgi getirimi vazgeçil­
mez öneme sahiptir.
242 G enel D ilbilim e Giriş #

c. İnsan-m akine etkileşim i (M an-machine interfaces): İnsana dair bilgi­


lerin makineye yüklenmesi süreci bir yerde makineyi insanlaştırm a gi­
rişimidir. Makineyi insana dönüştürm e çalışmaları, yapay zekâ gibi bir
alanın giderek gelişmesi insan ve m akine arasındaki ilişkilerin incelen­
mesi sonucunu doğurmuştur. Bugün bu alan, dilbilimin bilgisayar bilim ­
leriyle en yoğun ortaklıklarının olduğu alanlardan biridir.

7.7. Sözcükbilim (lexicology} ve sözlükbilim (lexicography)


Sözcükbilira ve sözlükbilim sık sık birbiriyle karıştırılan ve bir dilin söz varlığı
(dictionary-lexicon) İle ilgilenen iki alandır. H er ikisinin adı (lexicology ve lexi­
cography) da Eski Yunancada “konuşma, konuşm a biçimi, sözcük” anlamındaki
lexis sözcüğünden türetilmiştir. Ancak aralarında önemli bir fark vardır. Sözcük­
bilim sözcük ile ilgili yapım, anlam, kullanım gibi alanlarla ilgilenirken, sözlükbi­
lim sözcüklerin sözlüklerdeki gösterimleriyle ilgilidir. Dilbilim îitratüründe söz-
lükbüimin, sözcükbilimin b ir tü r uygulama alanı olduğunu ifade edenler olduğu
gibi (bk. Crystal 2008), sözlükbiliımn bağımsız bir alan olduğunu savunanlar da
vardır (bk. Hartmann-James 1998).
Sözcükbilim (lexicology), sözcüklerin biçimsel yönlerine yoğunlaşan söz-
cükseJ biçİmbilgisi' (lexical morphology) ve daha çok anlam yönüne odaklanan
sözcüksel anlam bilim (lexical semantics) biçim inde iki temel alana ayrılır. Özel­
likle sözcüksel anlambilim çalışmaları sözcükbilimin en popüler alamdın Sözlüğü
oluşturan öğeler (lexemes) biçim ve anlam yönleriyle sözcükbilim incelemelerinin
konuşudurlar. Kitapsız sözcüğü 3d öğeden oluşmaktadır: {kitap}{+slz}. Sözcüksel
biçİmbilgisi bu tü r türetm e, birleştirm e gibi sözlük öğelerinin türetim süreciyle
ilgilenir. Sözcüksel anlambilim ise sözcüğün gerçek, yan, mecaz vb. anlam Özel­
liklerini ele alır, ö rn e ğ in kitapsız sözcüğünün Türkçéde “kitabı olmama” anlamı
yanında “inançsız, Tanrıya inanmayan” gibi kullanım dan doğan anlamları vardır.
Sözlükbilim (lexicography) sözlükler ve diğer temel başvuru kitaplarının
yazımı ve teorisiyle ilgili bir alandır. îk i ana bölüm e ayrılır: kuram ve uygulama
(Hartmann-James 1998:86). Buna göre sözlükbilimin kuram bölüm ü b ir sözlüğün
tarihini, sözlükçülük tiplerini, sözlükçülüğün eleştirisini ve sözlük kullanımını
içeren dilbilimle daha ilişkili bölüm dür. Uygulama kısmı ise sözlüğün yazımıdır.
Bilginin sınıflandırılması ve sunum u konusunda bugün teknolojinin de gelişme­
siyle çok farklı gelişmeler görülmektedir. Sözlükler de buna ayak uydurm akta ve
sözlük ve tem el başvuru kaynağı yayımı konusunda çeşitlilik görülmektedir. Eti­
m olojik sözlük, sıklık sözlüğü, ters dizim sözlüğü, tek dilli sözlük, iki dilli sözlük,
lehçe sözlüğü, yazarlar sözlüğü gibi çok farklı sözlük türleri ortaya çıkmıştır.
DÜNYA DİLLERİ

, 'vJ ..iLS& 'i

3. DÜNYA DİLLERİ
Dünyadaki dil sayısıyla ilgili farkîı görüşler vardır 3.000 ile 7.000 arasında
değişen rakamlar verilir.1
1 Dil o larak n ey i k ab u l ettiğ in ize göre sayı değişir. BunuTurkolojidedü-lehçe-şive tartışması
olarak b ilin en b ir ta rtış m a d a n yola çıkarak açıklayalım. Örneğin Azerice bir dil midir
yoksa değil m id ir? g ib i b ir so ru y a vereceğiniz cevap dünya dillerinin sayısını değiştirir.
T urkolojide Özellikle T ürkiye T ü rkolojisinde üç farklı eğilim vardır.

a. R. R. A r a f m g ö rü şü : İstan b u l Ü n iv ersitesin in -özellikle de Muharrem Ergin in- öncülük ettiği


b u g ö rü ş Ç uvaşça ve Y akutçayı lehçe» d iğ er yazı dillerini (Tatarca, Kazakça vb.) şive ka­
b u l etm ek ted ir. L ehçe m e tin lerle ta k ip edilem eyen dönemlerde ana dilden kopar, şive ise
m e tin le rle tak ip e d ile n d ö n e m le rd e kopar. Ağız bölgeler arası (Aydın ağzı, Trabzon ağzı
vb.) fark lı söyleyişleri kapsar. İstan b u l ekolüne göre Turk lehçe ve şiveleri vardır.

b. T ü rk D il K u r u m u n u n görü şü : A n k ara Üniversitesinin (DTCF) görüşü olarak da


değerlendirilir. İsta n b u l ek o lü n ü n lehçe ve şive dediği kollan inik Dil Kurumu lehçe adı
altın d a birleştirir. B u n a g ö re T atar şivesi değil, Tatar lehçesi denmelidir. Ankara ekolüne
g ö re T ü rk leh çeleri vardır.

c. T. Tekin’in g ö rü şü : T alat Tekin’e göre, söz k o n u su kollar ayn birer düdîr. T. Tekin “Birbirini
an lam ay an , b ir te rc ü m a n a ih tiy aç d u y an iki kişi aynı dili konuşuyor olamaz” düşüncesini
savunur. K arşılıklı anlaşılabilirlik ö lçü sü n e göre Tatarca ayn bir dil kabul edilmelidir. T.
Tekrnfe göre T ü rk leh çeleri değil, T ü rk dilleri vardır. Rus ve Baüb dilcilerin de genellikle
k atıld ığ ı b ir g ö rüştür.

B u sın ıflan d ırm ala r için çeşitli itiraz la r yapılm ıştır. İstanbul ve Ankara ekolünün görüşleri ev­
rensel niteliğ e sa h ip değildir. Y alnızca Türkçeyi esas alır. Bn yaklaşımlar örneğin Hint-
A v ru p a d illerin e u y g u lan d ığ ın d a, m etin lerle takip edilebilen dönemlerde ayrılan İ k iz c e
ve A lm an ca dil değil, şive veya leh çe olacaktır. T. Tekin’in görüşü karşılıklı anlaşmaya
dayanm asıyla evrensel b ir n itelik sergiler. A ncak örneğin Türkiye Türkçesi konuşanlar Az-
ericeyi b ü y ü k o ra n d a an la m a k ta d ırla r veya ana dili Başkurtça olan biriTatarcayı, ana dili
244 G enel D ilbilim e G iriş

Ethnologue Î7’ye göre diller ve kıtaları


K ıta Yaşayan Dil Sayısı Oran (%) Konuşur Sayısı

Amerika 1 ,060 14.9 5 1 ,1 0 9 ,9 1 0

Avrupa 284 4 .0 1,646,624,761

T o p la m 7 ,1 0 5 1 0 0 .0 6 ,2 3 6 ,4 2 1 ,5 6 7
Dikkat çeken bir başka rakam da dil ölümüyle ilgilidir. Bu dillerden birinin
her iki haftada bir öldüğü bilinm ektedir (Crystal 2007).
Bu bölüm de dünya dillerinin ortaya çıkışı, çeşitlilik kazanması, sınıflandırıl­
ması ve ölüm ü gibi konulara değinilecektir.

8.1. Dil ve Tarih


Tarih yazıyla başlatılır. Ancak dû, -b u bakışla- tarihten de eskidir. Dilin tarihi,
insanlığın önem li problem lerinden biri olmuştur. İnsanın kökeni gibi dilin kökeni
de cevaplanması zor pek çok soruyu barındırır. Birtakım efsaneler, mitler ve inanç
metinleri dilin kökeniyle ilgili pek çok görüş ileri sürse de bunların bilimsel bir
yarn yoktur. Dilbilimin konuyla İlgilenmesi ise 19. yüzyılda, biyolojideki ilerleme­
ler -özellikle D arw in’in Evrim K uram ı- ile başlar diyebiliriz. Darwin in, dillerin
çeşitlenmesi sürecinin İnsanın (hom o sapiens) ve diğer türlerin ortaya çıkışıyla
benzer olduğu biçimindeki görüşü soruna farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmasını
sağlamıştır. Biyologların bugün insanın tek bir kökeni (monogenesis) olduğu ko­
nusunda anlaştığı görülm ektedir (Ruhlen 2012:167). Ancak dillerin kökeni konu­
sunda böyle bir konsensüsten söz etm ek m üm kün değildir.
Dünya dillerinin ortaya çıkışı, çeşitlenmesi ile ilgili farklı görüşler vardır. Av­
rupalIların Sanskrit’in (Eski Hintçe) bulunm ası sonrası Hint-Avrupa dil ailesini
keşfetmesi ile köken çalışmaları hız kazanmıştır. Ancak dilin kökeniyle ilgili çeşitli
spekülasyonlar, bazı sıkıntıları beraberinde getirmiş, bunun sonucunda 1866 yı­
lında Paris Dil Topluluğu “dilin kökeni” ile ilgili kollokymn düzenlemeyi yasakla­
m ıştır (Altınörs 2012b: 2-3). Ancak h e r yasak gibi bu yasak da insanlığın merakını
engelleyememiş ve konuyla ilgili pek çok yayın yapılmıştır.

T atarca o la n b ir i B aşkurtçayı anlayabilm ektedir. B ir B a şk u rt için , anlay am ad ığ ı Y akutça


d il o lab ilir an cak T atarca n asıl d il olacaktır? A n la ş m a ölçü sü d e b u gibi d u ru m la rd a çare
o lam am ak tad ır. [Bu ta rtış m a la rla ilgili ay rın tılı bilgi iç in bk. D e m ir (2006)]
Dünya Dilleri 245

8.1.1. İnsan dilinin doğuşu ve Özellikleri


Dil nasıl doğdu? Bu soru cevaplanması en güç somlardandır. Belki de hiçbir
zaman cevaplayamayacağımız bir sorudur. Antropolojiden biyolojiye, tarihten dilbi­
lime kadar pek çok bilim dalı bu sorunun cevabmı bulmak için çalışma yürütmekte­
dir. Bazı bilim adamları, “dilin doğuşunun” bilimin en güç problemi olduğunu ifade
ederler (Christiansen-Kirby 2003:1) ki konuyla ilgili devasa bir literatür oluşmasına
rağmen b u ve benzer sorulara hâlâ net cevaplar verilememesi hiç de haksız olmadık­
larım gösterir [Dilin kökeniyle ilgili olarak bk. Corballis (2003), Christiansen-Kirby
(2003), Johansson (2005), Burling (2005), Ruhlen (2006), Dessalles (2007), MadSfei-
lage (2008), Botha-Knight (2009), Pitch (2010), Fischer (2013), Picq vd (2013)].
Yazının çok sonraki bir icat oluşu, “konuşmanın" doğuşu hakkında veri su­
nam am ası araştırmacıların kesin sonuçlara ulaşmasını engeller. “İlk sözcük neydi,
konuşm a nasıl doğdu?” sorularım kesin biçimde cevaplayabilmemiz için bir çe­
şit “ses arkeolojisi” yapabilmemiz gerekir. Ancak, teknolojik ilerlemelere rağmen
bugün bunun hâlâ çok uzağındayız. Seslerin tamamen yok olmadığı, atmosferin
derinliklerinde dolaştığı, yüzyıllar öncesinin seslerinin büe bir şekilde elde edile­
bileceği um udu dışında elimizde pek de bir şey yok. Araştırmacılar böyle bir ola­
naktan yoksun olunca dilin doğuşuyla ilgili olarak bugünkü dillerden yola çıkarak
birtakım tahm inlerde bulunurlar.
A. Altınörs (2003: 20-30) dilin kökeniyle ilgili görüşleri altı başlıkta inceler:
a. M iioloiik/teolonk açıklamalar: Dinlerdeki Adem ile ilgili adlandırma
açıklamaları ve Babil Kulesi hikayesi din temelli görüşlerin en yaygın
olanlarıdır (Dinî açıklamalar için bk. Aydar-Ulutaş 2010).
b. Mimoloiilc/spekülatif açıklamalar: Bu açıklamalar büyük oranda 19.
yüzyılda yapılmış açıklamalardır:
I. Yansıma açıklaması: Alman dilci W. ÖehJrn de aralarında bulun­
duğu pek çok araştırmacı dilin doğa seslerinin taklidinden çıktığını
ileri sürerler. Şırıl, miyav vb. ses taklitleri ilk sözcüklerdir.
II. îş açıklaması: L. Noiré 1877’de dilin doğuşunda toplu iş yapmanın
etkili olduğunu ileri sürer. Toplu iş yaparken çıkarılan sesler ilk söz­
cükleri olşuturmuştur.
III. Bir andalık açıklaması: E. Renan 1848de dilin tarih içinde geliştiği
düşüncesini reddeder. Ona göre dil ırkların dehasına göre bir anda
ve bütünüyle oluşmuştur. Steinhalb göre de dil zamanla evrimleşe-
rek ortaya çıkmamıştır. Dil bebeklerin olgunlaşması sonucu kendi­
liğinden ve zorunlu olarak doğmuştur (1851).
246 G enei D ilbilim e G iriş ~Âr

c. KÖltürel/antropoİojik açıklamalar: E. Cassirer ve W. Von H um bolt gibi


isim lerin görüşleri b u çerçevededir. H um bolt dil ve toplum arasında
sıkı ilişki olduğunu, bir milletin dünya görüşünün dili belirlediğini ifade
eder. Bil bir etkinlik (energia) olarak kuşaktan kuşağa aktarılır.
d. Empirist/behaviorist açıklamalar: Davranışçı yaklaşımın gelişiminde
J. Locke, B. E Skinner ve L. S. Vygotsky gibi isimler Öncü olmuşlardır.
Lockeye göre insan zihni boş bir levha (tabula rasa) olarak ortaya çıkar
ancak deneyimlerle doldurulur. Dilin kaynağı deneyimlerdir. Skinner de
uyaran-tepki ilişkisi içinde dilin edinildiğini ifade eder. Davranışçılık dı­
şarıdan gelen uyaranları önemser.
e. Rasyonalist/nativist açıklamalar: Zihinsel veya bilişsel açıklamalar insan
beynini merkeze alır. Descaretes ve Chom sky en önemli temsilcileridir.
Descartes bir papağanın taklit ile birtakım sözcükleri çıkarabildiğini
ancak bir dil sistemi geliştiremediğini İfade ederde konuşm anın ihsana
içkin bir yeti olduğunu belirtir. Chomsky de insanın doğuştan b ir dil
yetisiyle doğduğunu ileri sürerek dili zihinsel b ir olgu olarak görür.
f. Evrimseî/biyolojik açıklamalar: Biyoloji evrim i önemser. Buna göre
insanla ilgili fosiller konuşm a yeteneğinin 1,5 ilâ 2 milyon yd boyunca
yaşanan fizyolojik ve nöropsikolojik evrimler sonucunda oluştuğunu or­
taya koyar. Yapılan kafatası incelemelerinde hançerenin geçirdiği fiziksel
değişimler b u tarihlendirm elere dayanak teşkil eder.
Altın ör s’ü n bu sınıf! andırm asına baktığımızda aslında kökenle ilgili görüşler­
de iki önemli eğilim olduğu görülür:
1. Biyolojik verileri kullanm ayan görüşler: Dini açıklamalar, mitler, doğa
taklidiyle ilgili yorum lar ve ihtiyaca dayalı görüşler bu gruba girer. D in ve m i­
tolojiyi bir tarafa bırakacak olursak uzun süre doğa taklidine dayanan yansıma
görüşlerinin alana hâkim olduğunu görürüz.
En bilinen yansım aya (onomatopoeia) dayalı görüşler şunlardır:
a. Ding-dong varsayımı (Ding-dong hypothesis): İnsanın gerçek yaşamın­
da duyduğu çeşitli seslere refleks olarak çıkardığı seslerden dilin doğdu­
ğunu ileri süren bir teoridir. Buna göre insanlar nesnelere isim verirken
bu nesnelerin çıkardığı seslerden hareket ederek onlara ad vermiştir. Pla­
to n ve Pythagoras bu görüştedir. Bu açıklamanın sorunu ses çıkarmayan
varlıklara nasıl ad verildiğidir. Ö rneğin taş ses çıkarmaz.
b. Hayvan taklidi varsayımı (Bow-wow hypothesis): Bu görüş insanların
hayvan seslerini taklit etmesiyle dilin ortaya çıktığım ileri sürer. Miyav,
hav vb. Bu açıklamanın sorunu, dünya dillerinde hayvan seslerinin aynı
Dunya Dilleri 247

olmamasıdır. Ö rneğin İngilizcede koyunlar “ba-balar, ancak Turkçeler


"m ê le r. İngilizcede köpek bow-wow, Çineede wu-wu, Japoncada wan-
wan, Rusçada gaf-gaf biçiminde “havlar”.
c. Ünlem varsayımı (Pooh-pooh hypothesis): İnsanın acı, mutluluk, heye­
can gibi durum larda çıkardığı ünlemlerin dili oluşturduğunu ileri sürer.
Bu açıklamada da benzer bir sorun vardır. Acı duyulduğunda Turkçede
ah denirken İngilizcede aynı durum için ouch, Rusçada oi denir.
d. Müzik varsayımı (La-la hypothesis): 0. Jespersenm görüşü olan müzik
teorisi, dilin oyun ve özellikle de şarkılardan doğduğunu ileri sürer.
e. Jest-mimik varsayımı (Ta-ta hypothesis): Darwirim ileri sürdüğü ancak
yine de şüpheyle yaklaştığı bir açıklamadır. Buna göre dil bir çeşit ağız
pandom im inden ortaya çıkmıştır, tik sözcükler d hareketlerinin dudak­
larla gösterilmeye çalışılmasından doğmuştur. Daha sonra beden hare­
ketlerinin taklidiyle dil zenginleşmiştir. Bu teorinin sorunu da kültürden
kültüre beden hareketlerinin farklılaşmasıdır. Başı öne doğra sallamak
bazı dillerde “tamam, evet” anlamındayken ban kültürlerde "hayır” an­
lam ına gelebilmektedir.
İhtiyaca dayalı görüşler ise şunlardır:
a. İş varsayımı (Ye-he-ho hypothesis): însanlann birlikte iş yaparken çıkar­
dıkları seslerin dilin kökenini oluşturduğunu savunur.
b. Em ir varsayımı (Warning hypothesis): Bu teori insanların uyan işaretle­
rini geliştirerek dili meydana getirdiklerini savunur. İnsanın diğer İnsan­
ları uyarmaya çalışırken çıkan seslerden dilin ortaya çıktığım ileri sürer.
Kalk, gel vb.
c. Yalan varsayımı (Lying hypothesis): Buna göre ilk insanlar gerçek du­
rum lar için jest, bakış, ses gün öğeleri kullanırken gerçek olmayan du­
rum lar için yani yalan ve aldatma için dili bir araç olarak geliştirmiştir.
Bu görüşün sahibi E. H. Sturtevanftır.
186 İd e M ax M üller 5 varsayımı (Ding-dong, Bow-wow, Pooh-pooh, Ta-ta,
Ye-he-ho varsayımlarını) belirlemişti. Yani yukandaki açıklamalar büyük oranda
19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Daha önceye gittiğimizde de özellikle felsefecilerin
açıklamalarıyla karşılaşırız.
A risto dili insanı hayvandan ayıran bir olgu olarak görür ancak kökenle ilgili
bir görüş bildirmez. E pikur (M.Ö. 300) bu anlamda kökenle ilgili ilk görüş bildi­
ren isim olarak görülebilir (Johansson 2005:158). Ona göre olaylar insanı her bir
durum için belirli sesler çıkarmaya zorluyordu. Bu şekilde aynı durumlarda aynı
248 G enel D ilbilim e G iriş

sesler çıkmaya başladı ve bu seslerden dil doğdu. D aha ciddi görüşler A ydınlan­
m a Çağı (18. yy.) felsefecilerinden gelmiştir, Leibniz 1710’d a yansımaları merkeze
alan açıklamalar yaparken 1746’da C ondillac dilin el hareketlerinden doğduğunu
ileri sürdü. Reid de 1765’te m im ik ve pandom im e dayalı bir köken açıklaması
yaptı. J. J. Rousseau 1781’d e dilin hem el hareketleri hem de ağlamalardan doğdu­
ğunu ileri sürdü ve bu ilk aşama sonrasında ritüellerin ve şarkıların ağlamayı dile
çevirdiğini savundu. Lord M onboddo (James B urnet) dilin kökenlerinin sosyal
görünüm ü konusunda ilk vurguyu yapan kişidir (1774). O na göre insan başka bir
insandaki duygusal görünüm leri (ağlama, bağırm a vb.) taklit ederek dili m eydana
getirmiştir. H erder 1772’de insan ve hayvan arasında dili üretm e bakmamdan fark
yaratan olgunun içgüdü olduğunu ileri sürer. O na göre örneğin bir k u rt bir kuzu­
yu gördüğünde onu yeme içgüdüsüyle hareket eder. Ancak biz insanlarda böyle
bir içgüdü olmadığından “ona bakıp onu adlandırma” dolayısıyla dili üretm e ye­
tim iz doğar. Herder 1784’te türler arasındaki evrimsel geçişleri reddeder. 1861’de
ise M ax M üller yukarıda da anılan ünlü köken varsayımlarını yazar. Müller’in bir
özelliği de dilin kökeniyle ilgili tartışm alarda D arw in karşıtı cephenin ilk ismi ol­
masıdır. M üller -biraz da dini gerekçelerle- dilin evrim sonucu ortaya çıktığı gö­
rüşünü reddeder. (Kökenle ilgili tarihsel bilgiler için bk. Johansson 2005:160-161,
Fitch 2010: 389-400).
20. yüzyıla geldiğimizde ise farklı kuram ların görüşleriyle karşılaşırız.
2. Biyolojik verilere göre ileri sürülen görüşler: Bu görüşler büyük oranda
fosiller üzerindeki incelemeleri merkeze alır. Yukarıdaki varsayımları destekleyen
veriler olduğunda araştırmacıların bunlara geri döndüğü görülür. Örneğin jest-
m im ik varsayımını güçlendiren nitelikte veriler ortaya çıktığında Jest ve mimik
kuram ı buna göre uyarlanır.
Biyolojik verilere dayandırılan görüşler dili evrim e göre açıklama girişim­
leridir. Bu alana evrim sel dilbilim (evolutionary linguistics) de denir. Evrimsel
dilbilimin öncüsü olarak A ugust Schleicher (1821-1868) ve aile ağacı teorisi
(Stammbaumtheorie) gösterilse de fosil incelemelerinin yaygınlaştığı ve çok farklı
teorilerin geliştirildiği 20. yüzyıl b u alanm asıl gelişme yüzyılı olmuştur.
Dilin evrimsel bir sonuç olduğu biyoloji dünyasında bugün genel kabul gör­
müştür. Johansson (2005:13-14) dilin evrimi konusunda biyoloji dışında dirençler
olduğunu belirtir. Buna göre kökten dinciler ve Chomsky gibi bazı dilbilimciler
dilin evrim sonucu ortaya çıktığım kabul etmeyen iki büyük grubu oluşturur.
Dilin doğuşuyla ilgili devam lılık (continuity) ve b ir an d alık (discontinuity)
biçiminde iki eğilim vardır. Bir andahğm en önem li savunuru olan N. Chom sky
dilin kökeniyle ilgili araştırm aları gereksiz bulur. O na göre dil yetisi 100.000 yıl
Dünya Dilleri 2 4 9

önce b ir insanda bir anda (instantaneous) gerçekleşen bir mutasyon sonucu oluş­
muştur. Dil yetisi insana içkin bir yetidir ve dışarıdan bir etkiyle oluştuğu doğru
değildir. Dilin evrim sonucunda oluştuğa görüşünekatılmayan başka dilbilimciler
de vardır. M . PiatteUi-Palmarini, D. Bickerton, J. Fodorgibi isimlerin evrim gö­
rüşüne itirazları vardır.
Bilim dünyasında daha yaygın olan devamlılık görüşü ise dilin binler­
ce yıl süren bir evrim sonucu ortaya çıktığını, bir anda oluşmadığını ileri sürer.
C hom skynin dilbilimdeki ağırlığına rağmen özellikle 1990 sonrası devamlılık gö­
rüşünün hâkim konuma geldiği görülür. Bunda S. Pinker ve R Btoom’un 1990’da
yayımladıkları Natural Language and Natural Selection “Doğal Dü ve Doğal Seçi­
lim” [Behavioral and Brain Sciences, 13:707-784] başlıklı makalenin etkisi büyük
olmuştur. Bu makalede yazarlar İnsanın dil yetisinin doğal seçilim yoluyla evrim-
leşen karmaşık bir biyolojik adaptasyon olgusu olduğunu Beri sürdüler (Aynca bk.
Pinker 1995). Bu makale sonrasında dilin kökeniyle ilgili çalışmaların yeniden hız
kazandığı görülür. Chomskyııin dilin kökeni araştırmalarını gereksiz bulması ne­
deniyle uzun bir süre yavaşlama periyoduna giren dilin kökeni incelemeleri tekrar
eski popüler günlerine dönmüştür.
Dilin nasıl evrildiği de tartışmalıdır (Dilin evrimi için bk. C3ıristiansen-Kİrby
2003, Burling 2005, Botha-Knight 2009, Fıtch 2010). Hatta o kadar tartışmalıdır
ki ünlü bilim adajnlanmn birbirlerini “dili, evrimi, insan beynini" bilmemekle
suçladıklarına sıkça rastlanır2 (Fitch 2010:3). Dilin evrimle ortaya çıktığına in a­
nan araştırmacıların ortak noktalan, bir anda dil gibi karmaşık bir olgunun ortaya
çıkamayacağıdır. Evrimciler fosiller üzerindeki incelemeler sonucunda insanın
konuşmaya başladığı dönemleri ve konuşmama niteliğinin değişme aşamalarım
belirlemeye çalışırlar. İnsan, daha teknik tabiriyle ön insan (proto-sapien) fosille­
rinde beynin hacmi ve konuşma organlarıyla ilgili bulgular ışığında h er araştırm a­
cının farklı tarihi en dirme ve gelişim şeması çizdiği görülse de temelde söylenen
şey, dilin evrimsel bir olgu olduğudur. Bir örnek olarak Corballis (2003:231)’m dil
evrimiyle ilgili çîzimini görelim:

2 E vrim sel dilbilim le ilgili olarak Evolang olarak bilinen Evolution o f L anguage In te rn a ­
tio n al C onferences (Uluslar Arası Dil Evrimi Konferansları) laırum unun y ö n e tim in d e ik i
y ıld a b ir yapılan (îlki Edinburgh 1996 - sonuncusu Kyoto 2012.2014’îe V iyana’d a d ü z e n ­
lenecek) konferansları anmak gerekir. Bu konferanslar® tartışmaları e n iyi y an sıta n p la t­
fo rm la r old u ğ u söylenebilir. Bildirileri de yayımlanmıştır. Daha geniş bilgi için b k . h ttp ://
w w w .evolang.org/
250 G enel D ilbilim e G iriş

M
a

İlk insansılar Homo turn H. sapiens

îlk insansıların 5-6 milyon yıl önce Afrika’d a ortaya çıktığı bilinmektedir. M.
Corbalîis dilin jestlerden doğduğunu ileri sürdüğü çalışmasında biyolojik incele­
melere dayanarak, dilin hom o sapiens öncesi türlerde jest ve mimiklere dayalı ol­
duğunu, jest ve m imiklerden bağımsızlaşan özerk nitelikteki konuşm anın homo
sapienslerle 50 b in yıl önce ortaya çıktığım savunur.
Homo türlerinin tahm ini gelişim i

2,5 m ily o n yıl ö n c e A frik a 34 552

ilâ ®
H om o ergaster 1,9 m ily o n yıl ö n ce A frik a 58 854

H om o antecessor 900 b in y ıl ö n c e A frik a-A v ru p a 90 1,150

SSf!
H om o neandertalis 2 0 0 b in y ıl ö n c e A v ru p a 76 1,512

8.1.2. Dil tarihlendirm esi (glottodıronoiogy)


D iller arasm daki tarihsel ilişkiyi ortaya çıkarm ayı hedefleyen ve is ta ­
tistiğ e dayalı daha çok tarihsel dilbilim le ilgili bir alandır. M o rris Swadesh
(1909-1967) e n önem li ism idir. 1950’li yıllarda Swadesh’in teklif ettiği yöntem ,
sözlüksel ista tis tik (leksikoıstatistik -lexicostatistics) ve dil tarihlendirm esi
kavram larım öne çıkardı.
Dil tarihlendirm esi temelde bir yöntemdir. Özellikle dû ailesi çalışmalarında
dillerin ata dilden (proto language) ne zaman koptuklarını temel sözcüklerden
yola çıkarak belirleme girişimidir.
Swadesh’in yöntem i, organik maddelerde nasıl Karbon 14 yöntemiyle ta­
rih belirleniyorsa dilde de sözcüklerden yola çıkarak dil tarihleadinnesi yapı­
labilir, varsayım ı üzerine kuruludur. Kimya biliminden esinlenen M. Swadesh
1950’li yılların başında dil akrabalıklarını ortaya çıkarmak için diller arası
ödünçlem eleri kapsam dışı bırakacak listeler (Swadesh lists) oluşturdu. Bu lis­
telerde sayılar, z am irler, o rg a n isim leri, temel fiiller yer alıyordu. Swadesh
iki dil arasında b u listedeki ortaklıklardan yola çıkarak ortak köken ilişkisi
kurulabileceğini düşünüyordu. Temel sözcük (basic vocabulary) listesi, ona
göre dillerin b aşka dillerden alamayacağı sözcüklerden oluşmalıydı. Aksi tak­
dirde yanlış sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Örneğin bugün îuıfeçede de radyo,
televizyon sözcükleri vardır, İngilizcede de radio, television sözcükleri vardır.
Bu sözcüklerin h e r iki dilde olması İngilizce ile Türkçenin aynı kökenden gel­
diğini ispatlam az. Ç ünkü b u sözcükler kültür sözcükleridir ve kültür sözcükle­
ri b ir dilden b ir dile kolay geçer. Swadesh oluşturduğu temel sözcük üstesinde
ödünçlenm eyeceğini varsaydığı sözcüklere yer verdi Diller arasındaki akra­
balık ilişkilerinin de b u sözcük listesinden yola çıkarak açıklanabileceğini Seri
sürdü. Swadesh sonrasında da çeşitli dil tarihlendiımeâ yöntemleri öneren
önem li yayınlar yapıldı. R. Lees (1953), D. H. Hymes (I960), H. Bergsîand
ve H . V ogt (1964) dikkate değer çalışmalardır. Ayrıca ünlü Kus diki Sergey
S ta ro s tin ln (1953-2005) son yıllardaki çalışmaları ve kendi getirdiği tarih
lendirm e yöntem iyle ö ne çıkan isimlerden olmuştur (Starostin için bk. http://
starlm g.rinet.ru).
Starostin gibi yeni yöntemler önerenler vardır ancak klasik iarihîendirme
(Lees-$wadesh çizgisi) için şu aşamalardan söz edebiliriz:
İlk aşama temel sözcükler üstesinin oluşturulmasıdır. Değindiğiniz üzere bu
liste 19501i yıllarda Swadesh tarafından özellikle Amerikan yerli dilleri için oluş­
turulm uştu. Fakat daha sonra diğer dünya dilleri için de kullanıldı. Swadesh’m lis­
tesi dil aileleri için eklemelerle veya çıkarmalarla düzenlenerek uygulanır. Örneğin
Türkçe için 2007de bir grup bilim adamı tarafından oluşturulan terad sözcükler
listesi aşağıdaki gibidir.
252 Gene! D ilbilim e G iriş ~Â~

Swadesh Türkçe tem el sözcük listesi


Türkçe

be* i • i i :■/ çiçek .; ' . y ^:; ;y


sen (informel), siz (formel) görmek ot
işirdiek^T^kk- v^ ^ î p > ; ."•••. ^ '-Vf :
biz bilmek deri
SİzVyiyÇ) . T. . •'•Ty.BÇvT B ? b v M i - Ş Î İ İ ;S . . '
onlar koklamak İran
korkmak;/* . ..y-.-. .y i^ y -T y S ^ l S İ M S îS g îö i
şu, o uyumak yai ............ ...
Ê

i W ê )aünujrta; : ; ‘y y ''••:) 'y y


1

I M l i i f e
şurada, orada ölmek boynuz

m m m s s ß m m öldürmek. ■. ; -y.... ..-.y . yy:y kuÿruk'1; ; / n-T-y


ne dövüşmek tüy
neredej- y;; ;;; ■■$;?■: a v i^ a k :f;;'/> ;;k . :y T .. saç y y y •. y y
ne zaman vurmak baş, kafa

değil; -ma-, -me- yarmak gÖ2


bıçaklamak....... : y ’. iy y y . ^ i f f i l S y y y y y w
çok kaşımak ağız
birkaç, bazı - •>/ .'yy .’••/' .'•• kazmak r iy ./ :;y \ ' : ; :;;i : dıŞ-7j ÿ ;:v5V-''-ÿ' -■■
az yüzmek dil
başkai, diğer ;:;' Ç/;; :y. -yy. y ürnakvi y . : y / :y , Ç
bir yürümek ayak
» is S S İ lS İ îiC S î wmmmmwm bacak i :'. ' ' ' •' /• ••'•: •."
Üç yatmak, uzanmak diz
' yşg?; oturınaic'^y) y yy\' \ yyf j yy. ' : î i . ^ v * ? '. -'Vj'î*yİ.r'örr v:-

beş kalkmak dikilmek kanat


M
ijt&i
m

dönmek ' '.T 'i ; • ;: karın '...yy-' . •> ••.•..


uzun düşmek bağırsak

1i ® i 8 1 i i bbyıın: ; ; b ;: y -y.'-'. / ' y y •.


kaim tutmak arka, sırt

WSSmSUßMsSSSiwmammmm « S s S S Ş ? b î S ;®
küçük sürtm ek yer
Dünya Dilleri 2 5 3

yİkşİpaV 5- 1 -

dar silmek sis

-;^l|niekl1^^~ , J' ■£ gök . g i V ■£ £

k a d ın itmek rüzgâr, yel

adam iv ^ fee c ■* aimak V \ "j". kar--»? ~±' ',s- .''Sîı •:

in san , kişi bulam ak buz

Æ kiàek';‘; ;• }" V V •y \ VVJV’.r V& V r' c?.

k a rı saymak od, ateş

I r o c a ^ x V ^ V c V 1; „ „d 4 danâci.v V \V V

an n e, a n a şarkı söylemek yakm ak

b a b a f a t V V 5V % !‘V ; ioynapak^- 1 ' ‘■ " 'V 'f'

hayvan dalgalanmak dağ

kuş donmak, dondurmak yeşil

şişmek' V ; i- -, r V - 'V
b it güneş ak, beyaz

v V - ayV"*i 5 %' - ' y„' ; >v

solucan, k u rt yıldız gece

ı s y ^ h ^ t f ' ' ' ' i o t- s£r;?'A ‘ÎJ <■', gs®, ^ d â z V V V i V V C


o rm a n yağmur yıl, sene

çuBülç. d e ğ n e k V -W J<> î -, -y ırmak \ şîcak^ " V , ’'''"& >' *-c


m eyve göl soğuk

to llUlîhi'ii.‘OV ^ ■ » " "A d e n i z ’"' " V W : ‘ âbluC: V i V ; S ' \ V :


yaprak. tuz yeni

I tö l^ V V ;^ V T - '" V " İ V tâş ' - , '*! es[di"yâşb'; -

k ab u k kum ¥

Temel sözcüklerin bin yılda %8I oranında sabit kaldığı hesaplanmıştır. Bu ve­
riye dayanarak akraba olduğu düşünülen diller arasında ortak sözcükler ve oranla­
rı üzerinden tarihlendirme yapılır. Örneğin Ave Bdilleri için 100 temel sözcükten
oluşan listemiz olsun. Bu iki dilde bugün bu listeden 81 sözcük hâlâ ortak ise iki
dilin birbirinden ayrılmaları yaklaşık 1009 yıl önce gerçekleşmiştir. Bu yönteme
göre 0 yılındaki 100 sözcüldük listeden, 1000 yılında 81,2000 yılında 65 sözcük
yaşıyor olacaktır. Eğer iki dil arasında bugün hiçbir ortak sözcük yoksa veya ortak
sözcüklerin sayısı birkaç tanede kalıyorsa bo durumda bu dillerin ortak kökenden
geldiğini iddia etmek güçleşecektir.
254 G enel D ilbilim e G iriş

Demirezen (1981:197) tarafından Almanca ve İngilizce için yapılan şu tarih-


lendirmeyi ele a la lım :
İng. tree “ağaç™fiv e “beş” head “baş” I “ben” sun “güneş”
Alm. boum “ağaç” fü n f “beş™ kö p f “baş” ich “ben” sonne “güneş”
Bu dizide tree-baum ve head-kopf aym kökenden gelemeyecek kadar farklı
ses ve biçim Özelliklerine sahiptir. O hâlde 5 sözcükte 3 kökteşlik (cognate) söz
konusudur. Benzerlik ve farklılıklar şu şekilde formülleştirilir: .
t = log c / 2 log r
ayrılma süresi = iki dildeki kökteş sözcüklerin yüzdesi / bin yıllık
sürede sözcüklerin yaşama yüzdesi
O ran şu şekilde kurulur:
5 sözcük % 100 İlişki
3 sözcük X ilişki
X = 3 x 100 / 5 = 60, c — % 60.
t = log 60 / 2 log r = -.511/2x-163:1561.
Buna göre Almanca ve İngilizce 1561 yıl önce ayrılmışlardır.
Türk dillerinin tarihlendirilm esi de benzer yöntemlerle yapılır. Sözcük lis­
teleri oluşturularak yapılan pek çok çalışma vardır. Aşağıdaki sözlüksel dağılım
ve dendogram örneklerinde3 de görüleceği üzere Türk dilleri arasındaki ilişki ağı
belirli bölgelerde yukarı çıkmakta, uzaklığa göre Türkçe için oluşturulan Swadesh
listesindeki sözcük ortaklıkları değişmektedir. Tarihlendirme de bunlara göre ya­
pılmaktadır. Örneğin Sahaca (Yakutça) ve Tuvaca arasında %51 ortaklık varken,
Tuvaca ve Tatarca arasında %50’yi geçen bir ortaklık bulunmamaktadır.

3 http://tıırkic-]anguages.se tenceorstheweb.net adresinden alınmıştır.


THE LEX ICA L PROXIMITY WAVE MQDH.
OE TH E TU RKIC LANGUAGES
Swadesft'ïlS, borrowing indu<tet,
{ 2009. 2012)

Bulgarie
« Chuvasii ’

i Sakta. îïa k n tic

S ç î j v Sc-O o HmZ

G eäst Stepp«

Türkçenin kollara ayrılmasınm tariHendirihnesi konuşanda O. Mudrak, A.


D ybo gibi isimlerin çalışmaları anılabilir. Bu isimler klasik çizgiden farklı bir yön­
tem öneren S. Starostin’in dil tarihlendirmesi yöntemlerine göre Turkçeyi tarih-
lendirir. Dybo (2006:767-768)*nun bölümlemesi aşağıdaki gibidir.
2S6 Genel D ilbilim e G iriş St

SûSpdırmolajy ofSıe M ı c ta n p g ss, Anna Djbs [c. 2007) fSîarosSfs's metiKfoî^y )


Oîi P.® Û.75 6.5« 5.75 U<3 U5 5.56 Î.75 65}
i 257
■A-

ş.CO 0.25 0.58 5.75 1.80 SİS 1S8

inanm ayanlar (Ö rn. C lauson 2005) anılan yöntemlerle görüşlerine dayanak oluş
turm aya çalışm ışlardır.
258 Genel Dilbilime Giriş "A*

8.1.3. Biçim lerin tarihi: Kökenbiiim (Etymology)


Kökenbilim en basit tanım ıyla sözcüklerin kökenlerini konu edinen bilim dir.
Sözcüklerin n e zam an ortaya çıktıklarım , hangi m etinlerde nasıl kullanıldıklarım ,
yaşadıkları biçim ve anlam değişikliklerini ortaya koym ayı hedefleyen kökenbilim
art zam anlı dil incelem elerinin en popüler alanlarından biridir.
Bir sözcüğün kökenini bulm ak için izlenecek belirli yollar vardır. Bilindiği
üzere bir dildeki sözcükler ya dilin kendi ürettiği sözcüklerdir veya yabancı diller­
den ödünçlediği sözcüklerdir. Sayısı az da olsa bazı sözcükler b u ikisinin etkisiyle
de oluşabilir.
Kökenbilim incelem elerinde tarihsel m etinler, ağız incelem eleri, tarih te ilişki
içinde bulunulan dillerin verileri büyük önem taşır. Sözcükler zam anla çok büyük
değişiklikler yaşabilirler. G erek biçim değişim leri, gerek anlam değişim leri gerek­
se ödünçlem elerle ilgili olarak belirlenen ilkeler araştırm acılara yol gösterse de
pek çok sözcükte tartışm aların sürdüğü görülür.
Ses değişm leri İlk dikkat çeken ve sözcüğün tanınm asını zorlaştıran etkendir.
Türkçedeki iyi sözcüğünü ele alalım . O rhon Y azıtlarında yani bundan 1300 yıl
kadar önce geçen edgü sözcüğü, iyi sözcüğünün yazılı en eski biçim idir. İlk bakışta
iki sözcük arasında hiçbir benzerlik yoktur. A ncak araştırm alar sonunda O rhun
Y azıtlarında sözcük içi ve sonunda yer alan /-d -/, /-d / sesbilim lerinin İyi sesbiri-
m ine değiştiği görülm üştür. Yani bugün /y / ile söylediğim iz sözcüklerin b ir kısm ı
O rhon Y azıtlarında /d /’li idi.
O rhon Türkçesi adak > Türkiye Tîirkçesi ayak
bod > boy
B elirlenen diğer değişim ilkeleri ise /e / > /i/ değişm i ile hece sonu ve iç hece
başındaki /g / sesbirim inin düşm esidir.
eşid- > işit
kalgan > kalan
taghg > dağh
Bu değişim lere göre sözcüğün bugüne gelişi şu şekilde gösterilir:
edgü > *eygü > eyü > eyi > iyi
İşte b a n a benzer kurallar olm aksızın sözcüklerin kökenleri hakkında görüş
bildirm ek bizi yanıltıcı sonuçlara götürebilir. K ökenbilim de yalnızca ses gibi b i­
çim sel Öğeler değil anlam daki değişim leri belirlem ek de önem lidir. A nlam la ilgili
olarak farklı etkenler işe karışabilir: eski bilgi yeni bilgi ilişkisi, anlam ilişkileri,
sözcüğün diğer türem iş biçim leri.
Dünya Dİİİerf 2 5 9

Eski bilgi * yeni bilgi (som ut - soyut) ilişkisi önem li b ir ipucudur. Yak- fiili
hem ateş yakm ak h a n de h n a yakm ak biçim inde iki anlam için d e kullanılır. Bu
iki anlam dan hangisi daha eskidir? Yani yak- fiilin in kökeni hangi anlam a dayan­
m aktadır? İlk bakışta daha yaygın kullanılan ateş yakm ak ilk anlam gibi gelebi­
lir. A ncak yak- fiilin in ilk anlam ı sürmektir. Yani k ıra yakm aktaki ilk anlam dır.
Ç ünkü insanlık için sürm ek bilgisi ateş yakm ak bilgisinden daha eskidir. Z aten
ilk ateşin de iki nesnenin birb irin e “sürülerek, sürtülerek?’ yakıldığı bilinm ekte­
dir. tnsan yeni öğrenm elerini eskilerin üzerine inşa eder. Bu çocukluktan itibaren
böyledir. D il tarih i de bunu gösterm ektedir. Eski anlam ve biçim lere yeni anlam lar
eklenm ektedir. Bazen yeni gelenler, eski ev sahiplerini u n utturacak kadar evlerini
sahiplenirler. İlk bakışta ev sahibinin kim olduğunu anlam ak zorlaşır.
A nlam lar arasındaki ilişkiler de etkilidir. Ö rneğin bağırsak ve m erham et ara­
sında nasıl b ir ilişki olabilir? Öfke ile ciğer arasında hiçb ir anlam sal ilişki yok gi­
bidir. A ncak Turkçede bazı duygu bildiren sözcüklerin iç organların isim lerinden
türediğini görüyoruz. Eski Turkçede “ciğer” anlam ındaki öbke sözcüğü bugün öfke
olurken, tarih î m etinlerde bağtrsuk (Bugün bağırsak) sözcüğü “m erham et” için
kullanılm ıştır. “Safra kesesi” anlam ındaki öd sözcüğü bugün “korkm ak” anlam ı
için kulandan ödüm koptu deyim inde hâlâ yaşar. Bu gibi örnekler araştırm acılara
Türkçedeki duygu ve organ kavram ları arasındaki ilişkilerden yola çıkarak başka
sözcüklerin kökenlerini aydınlatm ada yardım cı olur.
Başka dillerden alm an sözcükler kim i zam an dilde tanınm ayacak k adar de­
ğişebilir. Öyle ki bazı sözcüklerin Ödünçîeme olduğu bile fark edilm ez. Türkçede
sokak, kaldırım, hamsi, sazan gibi sözcükler öyle benim senm iştir k i başka diller­
den alındıkları hissedilm ez.
D ünya dillerindeki anlam ilişkileri de önem li v eriler sunabilm ektedir. Ö rne­
ğin Türkçedeki yardım sözcüğünün yan+ dam birleşim inden ortaya çıktığı, “yar­
dım etm e” kavram ıyla “tam olm am a, yarım olma” kavram m m akraba olduğu dün­
ya dillerinden getirilecek Örneklerle de tam klanabilin
İng. help “yardım ” ~ half “yarı”
Alm. helfen “yardım etm ek” ~ helb “yan”
A rap, insaf ~ m s f “yarı” vb.
E tim olojinin b ir de bilim sel olm ayan, halk arasında çoğunlukla yakıştır­
m alarla dilden dile aktarılan b ir tü rü vardır. H alk etim o lo jisi (folk etym ology)
de denen bu açıklam a girişim i aslında etim olojiden çok b ir tü r halk hikâyesidir.
Türkçeye yabancı dillerden geçm iş pek çok sözcüğün kökeniyle ilgili olarak an ­
latılan hikâyeler halk etim olojisinin örnekleridir. Ö rneğin pişmaniye sözcüğü
260 G enei Dilbilime Giriş

aslında Farsçadan (peşmine) dilim ize geçm iş “yünlü” anlam ındaki b ir sözcüktün
Pişm aniye, tel tel olm ası nedeniyle yünlü olarak adlam rılm ıştır. A ncak halk bunu
"yiyen pişm an” biçim inde açıklam ıştır. Pişm an olm akla pişmaniye arasında ilişki
kurulm uş, sözcüğün kökeni b u ilişkiye bağlanm ıştır. Farsça hoş merhem tam lam a­
sından Turkçeye geçen höşmerim tatlısı için de b ir halk etim olojisi vardır. Buna
göre evin hanım ı b ir peynir tatlısı hazırlayıp kocasına sunduktan sonra “H oş m u
erim ?” diye sorm uş, kocası da “evet” deyince tatlın ın adı höşmerim kalm ış. Yer
isim leriyle ilgili de açıklam alar vardır. Trabzon sözcüğü Rum ca kökenlidir. A ncak
halk “tuğra+bozan” dizisinin bozulm uş biçim i olarak açıklar. Evliya Çelebi İpsala
(< G rek Kypsela) şehrinin adının da “ihtida sala” ifadesinden geldiğini anlatır.
H alk etim olojisi bilinm eyeni bilm enle açıklam a girişim idir. D ilbilim yayın­
larında da “bilinm eyen b ir form un bilinen b ir form la değiştirilm esi” olarak ta ­
nım landığı görülür (Trask 1999, Bussm ann 2006). D ilbilim ile halkbilim in ortak
çalışm a alanlarından biridir.

8.2. Dil smtüaıteiirmaları


D ünya dillerinin sınıflandırılm asında genellikle iki Ölçünün kullanıldığı gö­
rülür. Bunlardan ilki tipolojiye göre yapılan sm ıflandırm aîardır. Yapı bakım ından
dil sınıflandırm aları da denir. Tipoîojik sınıflandırm a dilin ses, biçim ve cüm leyle
ilgili dil özellikleri dikkate alınarak yapılır. İkinci ölçü genetik ile ilgilidir. D illerin
akrabalık ilişkilerine göre yapılan bu sınıflam aya köken bakım ından dil sınıflan­
dırm ası da denir.

8.2.1. Yapı bakımından dil simliandırmaları


Yapı veya tipolojiye göre yapılan sınıflandırm a dillerin ses, biçim ve cüm le
gibi çeşitli öğelerinin işleyiş sistem ine göre yapılır. K lasik üçlü ayrım ı ilk yapan
isim A ugust S chleïcherdir (1859). Bu ayrım ve özellikleri şunlardır:
a. Y alınlayan (isolating) diller, tek heceli diller olarak d a bilinir. Bu dillerde
her bir sözcük ayrı b ir anlam ve işlev için kullanılır. Örneğin Türkçede
eklerle karşıladığım ız zam an anlam ı b ir ek veya bükün ile değil, farklı b ir
sözcük ile karşılanır. Bu tip in klasik örneği Çincedir. V ietnam ca, Baskça,
Cavaca bu gruba girer.
b. E klem eli (agglutinating) diller, yapım ve çekim in sözcüğe eklenen gö­
revli Öğelerle karşılandığı dillerdir. Kök değişm ez. Türkçe, M oğolca,
M acarca vb. bu gruba girer. Eklem e, aslında çekim li olarak kabul edilen
dillerde de vardır: Ing. to speak “konuşm ak” speaker “konuşucu”, Ar. tan­
zim , tanzimat vb.
Dünya Dilleri 261

c. Ç ekim li (inflecting/ftısional) dillerde yapım ve çekim sırasında sözcük


içten bükülür. Kök değişebilir. H m t-A vrupa ve Hami-Sami dilleri bu
grubun klasik Örneğidir. îng. go “ (şim dıki-geniş zaman) gitmek“> went
“(geçm iş zam anda) gitm ek” Aim. mutter “anne" > mütter “anneler” Ar.
veled “çocuk" > evîad “çocuklar” Vb.
Bir başka ayrım da 1921’d e E dw ard Sapir tarafından yapılır. Onun ölçüsü
biçim birim lerin sözcükteki sayısıdır.
a. A nalitik (analytic) dillerde b ir sözcük tek b ir biçim öirim i karşılar. Çince
bu gruba girer.
b. Sentetik (synthetic) dillerde, b ir sözcükte birden fazla ancak sayısı nis­
peten az biçim birim bulunur. Türkçe bu gruba girer.
c. B irleştiren (polysynthetic) dillerde b ir sözcükte pek çok kategoriye ait
çok sayıda biçim birim bulunabilir. Cüm leler bile tek b ir sözcük gibi bir­
leştirilir. Ö zellikle yerli dilleri b u özelliği gösterebilir. Örneğin bir Eski­
m o dilinde ngirruunthingapukani tek b ir kelim e gibi birleşik yapıdadır.
A ncak sözcükte pek çok dilbilgisel kategoriye ait öge vardır: ngi (ben)-
rru (geçmiş zam an)-unthing (bir süreliğine)-apu (yemek)-kani (tekrar
tekrar).
Bu sınıflandırm alar klasik tipolojik sınıflandırm alar olarak bilinir, temelde
biçim bilgisel sınıflandırm alardır (C roft 1990:45-46). Ö lçü olarak ekleme, biçim-
birîm gibi biçim bilgisel kavram lar kullanılm ıştır. Ancak tipolojik sınıflandırma­
lar ses ve cüm le öğelerinin dizilişi gibi farklı ölçülere göre de yapılır, örneğin
Özne+ Tümleç+ Yüklem dizilişine sahip diller farklı b ir gruba, Ö+Y+T dizilişindeki
diller farklı b ir gruba alınır.

3.2.2. Köken bakımından dil sınıflandırm aları


D illerin nasıl ve nerde doğduklarıyla ilgili m erakın özellikle 19. yüzyılda
bilim sel tem ellere oturtulm aya başlandığı görülür (bk. “Tarihsel ve karşılaştırma­
lı dil incelem eleri” başlıklı bölüm ). D illerin kökeniyle ilgili görüşleri kabaca iki
grupta toplam ak m üm kündür. îlk gruba göre tüm dünya dilleri başlangıçta tek
b ir ata dilden doğm uştur. İkinci gruptaki araştırm acılara göre ise birden fazla -en
azından dil ailesi kadar- ata dil vardı.
A ta d il (proto language), dillerin kökenleriyle ilgili incelemelerde vazgeçil­
m ez b ir kavram dır. B ir dil ailesinin veya farklı dil ailelerinin ortak bir atadan geldi­
ği ifade edilirken bu o rta k a ta (com m on ancestor), ata dil olarak adlandırılır. Ata
dile dair elim izde herhangi b ir m etin yoktur. Büyük oranda bugünkü dillerden yola
çıkarak oluşturulm aya çalışılan varsayım sal b ir Bata”dır- Bir dil ailesindeki dillerin
262 Genet Dilbilime Giriş

verilerinden yoia çıkarak o rtak ata d ilin ses» biçim , sözcük ve cüm le özelliklerinin
belirlenm esi çalışm asına yeniden k u rm a (reconstruction) denir. H int-A vrupa dil
ailesinde akrabalık terim leri için yapılan yeniden kurm a Örneğini görelim:

Anadoluca
atta ! anna negna nega tidemei .'tuwatari
(H ititçe)
M |İ p İ
" (S ^ sk tit)'
Grekçe pater meter adelphos ■ adeîphe huios ■ thugater
j | | g | İHI Şfğaieğfi.
Germence
■father mother brother sister son daughter
(İngilizce)

Balök
le v a s m o ty n a brolis sesuo sunus • dukte
(Litvanca)
IİH İÎ-İ1 I
aV r'» : •££.**.,*•
Ermenice hayr mayr elbayr koyr ordi dustr
Clackson (2007:202)
Yukarıda dil tarihlendirm esi bölüm ünde de değinildiği üzere dil akrabalı­
ğı çalışm alarında sözcük o rta k lık la rı önem li b ir yer tutar. Bu tabloda akrabalık
ilişkileriyle ilgili bazı sözcüklerin çeşitli H int-A vrupa dillerindeki biçim leri yer
alm aktadır. B irbirine anlam ve biçim ce benzeyen sözcüklerin ilk biçim ini oluştur­
m a girişim i yeniden kurm adır. Buna göre tablodaki ilk satırda yer alan A na H int-
A vrupaca (A ryanca) biçim ler, aşağıda yer alan dillerdeki verilerin yorum lanm ası
sonucu varsayım sal olarak canlandırılm ış veya “kurgulanm ış” biçim lerdir. İlk sa­
tırdaki sözcüklerin başında yer alan * işareti, bu n ların varsayım sa! sözcükler ol­
duğunu belirtm ek için kullanılır. En eski biçim i yeniden kurarken de belirli ses ve
biçim yasalarından hareket edilir. D illerin en eski m etinlerinde geçen sözcükler
belirlenm işse bu, araştırm acılara kolaylık sağlar. Ö rneğin tablodaki Latince satın ,
Latinceden doğduğu bilinen İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce; Sans­
k rit satın İse H intçe, Farsça, K ürtçe gibi d illerin de en eski verilerim sunm akta-
DünyaDilleri 263

dır. A m aç "ilk biçim i” kurm ak olduğu için, sözcüklerle ilgili eldeki en eski yazdı
bilgilerin önem i büyüktür. Tabloda "baba” anlamındaki sözcüğün âk biçimi ata
dil kabul edilen *Ana H int-A vrupa dilinde (veya yaygın adıylaAryancada) *phter
olarak k u ru lm u ştu r Yeniden kurm a çalışm ası varsayımsal olduğu için ilk biçimin
kesinlikle bu olduğu iddia edilem ez. A raştırm acılar eldeki verilere görebelirli ses
yasaları kurarak ilerlem ektedirler. Bu yasaların bir kısmı için hâlâ farklı görüşler
ileri sürüldüğü görülür. Ses yasaları belirlenirken diller arasındaki karşılaştırmalı
çalışm aların önem i büyüktür. Tablodan yola çıkacak olursak örneğin İngilizce ile
Farsça arasm da /p / : fil ses d en k liğ i vardır. İngilizcede /# ile söylenen bir sözcük
Farsçada /p / ile telaffuz edilir: peder “baba” : father, penç “beş” :five vb. Bu tip
denklikler ata dildeki biçim in kurulm asında büyük rol oynar.

8.2.2.1 . Çok kökenli kuramlar: DUaileleri


D il ailesi sınıflandırm aları biyolojik aile ağacı (familiy tree) yaklaşımının
diller için yapılm ış b ir örneği gibidir. Binlerce dilin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili
elim izdeki tek bilim sel açıklam a girişim idir.
D illerin tek b ir kaynaktan türediğini ileri sürenler olduğu gibi, eldeki verile­
rin tek kaynaktan türem e iddiasını kanıtlam aktan yoksun olduğunu düşünenler
de vardır. A ncak h er iki yaklaşım da benzer yollan takip etmek durumundadır- Bu
da yukarıda değindiğim iz dil tariM endirm esi yöntemleri çerçevesinde gelişir. Çok
kökenlilik için de tek kökenli! ik için de d ile rin karşılaştırılması temeldir. Karşı­
laştırm alarda ö d ünçlem eleri (borrow ing) ve tesadüflerden kaynaklanan benzer­
lik le ri dışta bırakm ada sözcük listeleri büyük rol oynar.
B ugün dünya d illerin in sayısı gibi d il ailesi sayısı konusunda da farklı gö­
rü şler vardır. Bazı yerli d ille rin in sınıflandırılm asına göre dil ailesi sayısı deği­
şebilm ektedir. T ürkçenin için d e yer aldığı A ltay dil ailesiyle de ilgili tartışmalar
sürm ektedir. K orece ve Japoncayı b u d il ailesi içinde görenler olduğu gibi bu
d illeri fark lı b ir d il ailesi o larak d eğerlendirenler de vardır.
D ünya d illerin in sayısı ve sım fladınlm asıyla ilgili olarak Ethnologue:
L anguages o f th e W o rld (E thnologue: D ünya Dilleri) projesinden özellikle
b ahsetm ek gerekir. Bu p ro jen in ağ sayfasında dünya dilleriyle ilgili son ge­
lişm eler, sın ıflan d ırm alar yayım lanm aktadır. Projenin 2013’te yayımlanan son
b içim in d e (17. edisyonu) 7.105 d il v e lehçeye (dialect) ait veri bulumaktadır.
150’d en faz la d il aile sin e yer verilm iştir. H içbir aileye dâhil edilemeyen izole
d ille r (language isolate), sm iflandiriïam ayan diller (unclassified) ve yapma dil­
le ri (co n stru cted ) d e eklediğim izde sayı 200 u de geçmektedir.
264 Genel Dilbilime Giriş

Ethnologue 17’d eki dil aileleri4


A fro-A siatic E ast Bird’s M apudungu Sino-Tibetan
H ead-Sentani
Algie E ast Geelvink Bay M ascoyan Siouan-Catawban
A ltaic E ast New Britain M atacoan Skou
Amto-M usan E ast Trans-Fly M axakalian Som ahai
Andamanese Eskim o-A leut M ayan South Bougainville
Arafondi Eyak-Athabaskan M aybrat South-Central Papuan
A ral (Left M ay) Fas M isum alpan Tacanan
Anman Guajiboan M iw ok-Costanoan Tai-Kadai
Avusturalian Guaykuruan M lxe-Zoquean Takelman
A ustio-A siatic H aida M ixed language Tarascan
Austronesian H arâkrabut M ongol-Langam Tequistlatecan
Aymaxan H raong-M ien M osetenan Tiniguan
Barbacoan Huavean M uran Tor-Kwerba
Bayono-Awbono Indo-European Muskogean Torricelli
Border Iroquoian Nambiquaran Totonacan
Bororoan Jabutian N ijer-Congo Trans-N ew G uinea
Botocudoan Japonic N ilo-Saharan Tsimshian
Caddoan Jean N im boran Sino-Tibetan
Cahuapanan Jicaquean N orth Bougainville Tucanoan
Cariban Jivaroan N orth Caucasian Tupian
Central Solomons Kamakanan Otom anguean Unclassified
Chapacuran Karajâ Paezan U ralic
Chibchan Kartvelian Palaihnihan U to-A ztecan
Chimakuan Katukinan Panoan Wakashan
Chinookan Kaure Pauwasi W est Papuan
Chipaya-Uru Kaweskaran Piawi W intuan
Chocoan Keresan Pidgin W itotoan
Cholonan Khoisan Pom oan Yaguan
Chon Kiowa-Tanoan Puinavean Yanomaman
Chukotko-Kam chatkan Kwomtari Purian Yele-W est New Britain
Chumashan Lakes Plain Quechuan Yeniseian
Cochim f* Yuman Language isolate Ram u-Low er Sepik Yokutsan
Constructed language Lencan Sahaptian Yuat
Coosan Low er M amberam o Salish Yukaghir
Creole M aiduan Salivan Yukian
D eaf sign language M aipurean Senagi Zam ucoan
Dravidian M airasi Sepik Zaparoan
( D i l a ile le r iy le ilg ili d a h a g e n i ş b ilg i iç in b k E k - 2 )

4 D il ailesi sayısı konusunda, dillerle ilgili dünyadaki en büyük projelerden b iri olan
ethnologue’nin web sayfasından faydalaıulm ıştır:

http://w w w .ethnologue.com /brow se/fam ilies.


Dünya Dilleri 265

Bir d il ailesinin varlığı iddiası, derinlikli incelemelerive tartışmaları doğurur.


Bugün Turkçenin içinde bulunduğu Altay dil ailesi bazılarına göre hâlâ b ir teo ri­
dir. H int-A vrupa dil ailesi konusunda çok büyük bir itiraz yoktur. Hint-Avrupa dil
ailesini oluşturan dillerin aynı kökenden geldiği kabul edilmektedir ancak Altay
dil ailesi büyük tartışm alara neden olmuştur. Bir dil ailesinin varlığım ortaya ata­
bilm ek için nelere gereksinim duyulduğunu Altay dilleri tartışmaları üzerinden
görelim.
A ltay D illeri T eorisi
Türkçe, Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve Japoncanm ortak atadan gel­
diğini ve bu ortak ata dilin (proto-language) de varsayımsal Altayca olduğunu
ileri süren teori Altay dilleri teorisi olarak bilinmektedir. Ancak bu görüşün H int-
Avrupa dil ailesi, Hami-Sami dil ailesi vb. dil aileleri gibi yaygın bir kabule ulaştığı,
dayanaklarının tüm dilcilerce kabul edildiği söylenemez. Teoriyi destekleyenler
olduğu gibi, karşısında duran dilciler de vardır, İki gruptaki düriler ve dayanakları
şunlardır:
A ltay D illeri T eorisinin Önemli İsimleri ve Dayanakları
Teorinin kurulm asında katkısı olan isimleri 18. yüzyıldan İtibaren takip ede­
bilm ekteyiz: J. P. Tabbert von Strahlenberg (1730), W Schott (1836), F. W iede­
m ann (1838), M. A. C astrén (1850), G. J. Ramstedt (1903), Z. Gombocz (1912-
1913), J. N ém eth (1912), W. Kotwicz (1932 ve 1936), B. Vkdimirtsov (1929), P.
A alto (1955), N. Poppe (1960 ve 1965), Martin (1966), K. A. Miller (1971), S.
Starostin-A . D ybo-O . M udrak (2003). Bu anılan çalışmalarteorinin kurulm asında
önem li dönüm noktalandır, von Strahlenberg “Fin-Ugor, Tuık-Tatar, Samoyed,
M oğol-M ançu, Tunguz ve Karadenizîe Hazar denizi arasındaki halklar” olarak
adlandırdığı ve altı başlıkta ele aldığı toplululdan “Tatar” adı altında birleştirerek
yakınlıklara ilk dikkat çeken kişi olmuştur (Caferoğlu 1964:11).
W iedem ann (1938) Ural dilleri ve Altay dilleri arasındaki ortak dil bilgisi
özelliklerini ortaya koym uştur:
o Ü nlü uyum ları vardır.
o Çekim , eklerle yapılır.
» Bu dillerde dilbilgisel cinsiyet yoktur.
• Tam m lık (artide) bulunmaz.
« Sıfatlar, isim den önce gelir.
• K arşılaştırm a ayrılma durumu ekiyle yapılır (örn. Türkçe benden kısa)
» Fiil farklı şekillerle kullanılır (Örn. Türkçegel-nte, gd-htce»gd-di vb.)
266 Genel Dilbilime Giriş “Â"

• E datlar isim den sonra (postposition) gelir (Ö rn. Türkçe senin için)
• Sayı sıfatı alan isim tekil kalır (Ö rn. Türkçe iki elmalar değil iki elma)
• Yardım cı fiil olarak olmak anlam ındaki fiiller kullanılır (H int-A vrupa’d a
sahip olm ak anlam ındaki fiiller yaygındır. Ö rn. îng. have).
• U ral-A ltay d illerin in birçoğunda olum suzluk için ayrı b ir fiil vardır.
° Soru eki bulunur.
• Bağlaçlar yerine daha çok fiilim siler kullanılır (Ö rn. Türkçe Ali gelip ye­
meğini yedi-AM geldi ve yemeğini yedi. Turkçedeki bağlaçların büyük kıs­
m ı A rapça ve Farsçadan gelm iştir: ve, veya, fa kat vb.)
“A ltay D illeri” terim i Castrén ile bilim dünyasına yerleşirken, teorinin gerçek
kurucusu sayılan Ram stedt ile de ses denklikleri belirlenm iştir (Ercilasun 2004:
19). C astrén U ral-A ltay dilleri için “A ltay D illeri” terim ini kullanm ıştır ancak U ral
dillerinin (Fin-U gor, Samoyed) Türk-Tatar, M oğol, Tunguz dilleriyle akraba ol­
duğuna inanmamıştır. G ünüm üz dilciliğinde de U ral dilleri (Fince, M acarca vb.)
ve A ltay dilleri farklı dil aileleri olarak değerlendirilm ektedir. M artin ve M iller
Japoncam n teoriye eklenm esi konusunda önem li çalışm alar yapm ıştır. Kotwicz
Altay dillerinin aynı kökenden geldiği konusunda tereddütlü de olsa benzerlikleri
önem li bulur. V ladim irtsov da başlarda tereddüdü b îr tav ır takınırken daha son­
ra Altay dillerinin ortak atadan geldiği görüşünü kabul etm iştir. Starostln, D ybo
ve M udrakTn ortak çalışm ası ise A ltay dillerin in etim olojik sözlüğü olarak Öne
çıkan en hacim li ve başarılı çalışm adır56.A hm et Ternir, Talat Tekin, Osman N e­
dim Tuna, Tsıncer G ülensoy İse Türkiye’deki Altayistilc incelem elerinde anılm ası
gereken isim lerdir.
Altay dilleri teorisinin önem li dayanaklarından b irisi ses denklikleridir. Bu
denkliklerden ilki S chott (1836) tarafından Türkçe içinde tespit edilm işti:
Çuvaşça : r (hır) G enel Türkçeô: z (kıZ)
Çuvaşça : 1 (sul) G enel Türkçe: ş (yaş)7
5 Yaklaşık 2800 etim oloji denem esine sahip olan bu çalışm anın giriş kısm ında Altay dil­
leri teorisi özerindeki tartışm aları bitirm e iddiası yer alın “A ltaycanm genetik b ir birlik
olarak varlığı problem i konusunda araştırm acılar arasında hâlâ tam b ir anlaşm a yoktun
Samimiyetle inanıyoruz ki bu çalışm a 30 yıldan fazla bir süredir devam eden bu tartışm ayı
sona erdirecektir.” (Starostm -D ybo-M udrak 2003: 7 ). Fakat bu çalışm adaki etim olojilerin
bazıları tartışm aya açıkür ve teori bâlâ önem li eleştirilere m aruz kalm aktadır.
6 Genel Türkçe terim i Çuvaşça dışında kalan diğer Türk dillerini kapsam aktadır.
7 Başlarda dilciler Çuvaşça ve diğer A ltay dillerindeki r ve 1 seslerinin z ve ş seslerinden
geldiğini Seri sürüyorlardı: kız > h ır (rotasizm =rT eşm e), yaş > sul (lam daizm =lTeşm e).
Ancak Ram stedt A ltay dillerindeki yaygınlığa bakarak bu değişim yönlerinin yankş
olduğu, birincil seslerin r ve 1 olm ası gerektiği sonucuna vardı. Bu nedenle Genel Türkçede
zetasizm (z’leşm e) ve sigm atizm (ş’leşm e) İddiasının daha doğru olduğunu Seri sürdü.
Bugün A ltay dilleri teorisine inanan dücSerin büyük kısm ı da Ram stedt’in bu görüşüne
katılm aktadır [Konuyla SgSi tartışm alar için T. Tekin {2 0 0 3 )’te yer alan m akalelere
bakılabilir].
~Âr Dünya Dilleri 267

R am stedt bu ve başka denklikleri diğer Altay difleri için de başarılı biçim de


kurdu:
M oğolca ve Çuvaşça: r Gene! Türkçe: z
M oğolca ve Çuvaşça: 1 Genel Türkçe: ş
M oğolca n-, d-, j- ve y- Çuvaşça: s- Gend Türkçe; y-
K lasik M oğolca ğ- ve O rta Moğolca h- Türkçe : -p-, ve -b-
Orfca M oğolca: h - M ançuca: f- Goldi: p- Evenîd ve Lamut: h-
Türkçe: 0 (sıfır) (T. Tekin 2003:73).
A ltay dilleri arasındaki diğer ses denklildermi bulma ve bunlara dayanarak
yeniden kurm a (reconstruction) çalışmalan sonucunda Önemli ilerlemeler kayde­
dilm iştir (Tuna 1992:19 26):
,J|;Al?kyca''^ [Genel '^ k ç e (G T )': M o ğ çîca \^ . - Tunguzca [

/ . J* "
[Çuvaşça''1- • > .- /.

*P Û h> h, f, ş, s, 0 £h .b »f,0 p.ph p ,0

*padak a y a k fakat H alaçça adag Mançuca


h - h ö d â k J‘z y a k u fatan “alt,
taban*
ürü
Mançuca
ö z - "kesm ek" “eğelemek
^pür8 phulda-
furu-
“ufalamak’
‘ufalamak"
W jÊÈêîSÊÊk r (bazeny}-:. ; î | X \ ■ / '< :

■’W fA A > ^ 7>ys « C T ‘ *>c ,1 * .* V

■ \ " î v&MI>^OndÜirmdd:M Ş j \ m' %'-‘f ‘/.'v j.


Mançuca >, : Eski Kore. morp-. '- f - .

m unîiandV ' / « i “dirsek gibU ■

;7, sV y's / . s ? *• * =“bükme”'-^, A bükülme“ ', ' .i > - ‘ -

G T z : Çuvaşça r r r ï r, t, (y

*kar2(u)- kaz- "Icazmald’ (Ç u- k o ru - “kazı-


/O )

vaşça hir~ “kazmak”) mak” kaku-


“kazı-
mak”
y a z “mevsim” : n ira y “taze*
*nar3 Mançuca nyerim
Çuvaşça su r"yaz
mahm “yaz mevsim*
m evsim i”
“7011*
8 T üm r v e I se slerin in z ve ş’ye dönüşmediği, öndamaksıl r ve 1 seslerinin bu değişim i
y aşad ığ ı k a b u l edilir. B u n ed en le öndam aksıl r ve 1için r vePbiçim inde farklı işaretlem eler
k u llan d ır. Ö rn e ğ in tab lo d ak i sözcüklerden *Altayca mur-, Türkçede bur- olarak d ö n ü şü m
yaşam am ıştır. A n c a k öndam aksıl z^’ye sahip *Alîayca pür2 Türkçede üz olarak karşım ıza
çıkar.
268 Genel Dilbilime Giriş

Tablonun devam ı
W :~:F h ‘3 M S \ 'Î 3 3 3 İ T ' ‘Ti 03''; 3 'd. :
i ;Esâd ? düİâğan; ■/ i ;İEyjerud duP^y:m m s m m m
j- V*-’ V“jËfc*'; ' ■- V. *Çısıtimk” ,:3 /j
GT ş : Çuvaşça 1 1 1 İh s/(i)
*dal2 yaş-ur- “gizlemek* dalda “gizli”Mançuca yasiro
daîi- “gizle- “çevrili
inek” yer”
Ç^îÇxÇjÇ,'.. Çidinİ;Ç.yg^|; t^ i^ (ts)l .3 3 S
i ’(y,n,djt,sj>Ç^ts,dz,z) Çİi«rî-“çehre” - iMân^üçâJdtt-' • t;-jo 3 '~T; 3 ö '(<; <ÎG.1
. ^Çuvit^ça^;. ;
I lS tll 5 '
= ;■
>’ T- ';Vi- : -i
- lyüzffçàaxe^'^. '3 ,\ -> 3 S 3 3 -fÿ«roV:'r* ’
I ItSÊiÊÊËM B
*d Kok ünlüsünden d (i*den önce d (iden, önce 1 r (iden
sonra d (Halaçça ve c) Mançu ve sonra *y
Tuvaca d, Yakutça t, Goldi*de c) > 0)
Hakasça z, diğerle-
*bıâtk rinde y)
Eski Türkçe bıdık bucigir
(<*budıgır)
“bıyık* (Yakutça
“kıvırcık saç**
bitik)
d-GT t :hÇuy^Ça i*den; ; t. (itten önce ;^;t, (Mançoça':> ; ;t (iüen öhce.ts)!';? t. (söjcük1
;>;ö n c d . Ç); =-: > ä iden önceç) . ■-:' î haşında .'.-
' i" G k;.-1 .bazenhj~r
fiatıga-^- $\tatga^7^^adanü_':. . -i.taçiyâ-kŞk\k •î^^çuck'v--.
'/y-m ÊêÊik ;“dadàiimàk?^-: ; k ‘-;■.]fihtirâslaV 3 ^ûfi-^çalış-..' •••i' ';:C -g3 3 ;3 ! 3 :;- tadun-r'--.-- ■
i İ İ İ İ İ I İ İ İ İ İ İ r;j ;yanmakt;;p.:'-;i ;'mak”-;;;'^ : •s İ Ü İT Wî:'- ■"0M
-^ :;-3:s*I1Ü Ü Ü Ä Ü :«if İjV v;j5»"•^•«î'fTV-İcd'İÇâ'Vç- y V3 3 - lèïhek;;; G.
i \ ’v ÇÇ';;r. 3 ç^iriak "
Tuna (1992:20), A ltaycanın sesbilgisiyle ilgili olarak şu sonuçlara ulaşır: Ana
A ltaycada 1, r ve n sözcük başında yoldu. Ü nsüz gruplan yalnız sözcük içinde bu­
lunuyordu. îk i ünlü arasında daim a bir, bazen iki ünsüz bulunuyordu, é, o ve ö
yalnız kök hecesinde yer alabiliyordu. S ınırlı d a olsa ünlü uyum lan vardı. D udak
çekerliği ve ünsüz uyum u yoktu. Sözcük kökleri b iri Ünsüz + Ünlü + Ünsüz, diğeri
Ünsüz + Ünlü + Ünsüz + Ünlü olm ak üzere iki tü rlü idi. Ç ok heceli sözcükler, ünlü
ve ünsüzlere ait sıralam alarla Ünsüz + Ünlü + Ünsüz kuralına bağlıydı.
Tuna (1992; 21-22)’de A ltay dillerinin biçim bilgisi ve söz dizim i ortaklıklann-
dan yola çıkılarak A na A ltaycanın özellikleri şu şekilde sıralanır: Ana Altaycada
Dünya Dillen 2 6 9

Ön ek yoktu. Kökler ve ekler vardı ve bunlar M ve isimlere göre gruplanıyordu. Fiil


kökleri aym zam anda em ir kipiydi. Yalın durum için ek yoktu. Fiil kipleri fiilden
isim yapan eklerle türetilmişlerdi. İyelik ilgisi özel eklerle ifade ediliyordu. Sayı
sıfatı almış isim ayrıca çokluk eki almıyordu. Karşılaştırma kavramı ayrılm a d uru­
m u ekiyle yapılıyordu. Cinsiyet yoktu.
Ayrıca şu söz dizim i özellikleri de dikkate değerdir: Tamlayan tam lanandan
önce gelir. Cüm le öğeleri Özne+Tümleç+Yüklem dizilişinde sıralanır.
K arşılaştırm alar sonucunda Ana Altaycada bulunduğu ileri sürülen ekler
şunlardır: +çAk, +çl, +çIK, +d, +DA, +KI, +LAr, +1IG, +msIG, +RU, -Açl, ~ç, -G>
+GA, -GAçï, -GU, -I, -m, -mA, -n, -r, +&-, +dA-, +GA-, +KIr-, +A-, +1A-, +rA-,
+rKA~.
Çekim ekleri:
+n (ilgi durum u, araç-birliktelik durumu),
+1, +G (belirtm e durumu),
+A, +gA (yönelme durumu),
+dA, +dU (bulunm a durumu),
+rU (yer-yön durum u),
+11 (aracılık durum u),
+ dl (araç-birliktelik durumu),
+ç, +çA (eşitlik durumu).
Ayrıca olum suzluk için -mA-.
Altay dillerinin ana koldan ayrılma biçimleri de faildi tablolarla sergilenm iş­
tir. R am stedte göre ayrılma şu şekilde olmuştur:

Ortak Altay Dili

1
M ançu-
î ï Ï
Tunguz
Moğolca Târikçe Korece
270 Genel Dilbilime Giriş ___

Poppe’n in şem ası daha ayrm tıhdır:

Altay Dilleri Teorisine Karşı Çıkan İsim ler ve Dayanakları


Aîtay dilleri teorisine karşı çıkan iki önem li dilci S ir G erard C lauson ve G er-
h a rd D oerfer elir. Ayrıca W. K otw icz, B- A . Serebrennikov, A. Şçerbak, K. Grön~
beclı, J. K rueger, L. L igeti, D. S in o r da teo rin in doğruluğuna inanm am ışlardır.
G. C lauson (1891-1974) farklı çalışm alarında A ltay dillerinin ortak b ir ata­
dan geldiğini gösterecek yeterli sayıda “tem el sözcük* (Sayı sözcükleri, söylemek,
at, iyi, kötü vb. sözcükler tem el sözcük kabul edilir) ortaklığına sahip olm adığım
savunur. O rtak olduğu ileri sürülen sözcüklerin de ödünçlem eler sonucu ortaya
çıktığım b e lirtir (C lauson 1956,1959,1960,1962,2005). Sayılar ve organ isim leri
dil ailesi çalışm alarında sık kullanılan ve en az Ödünçleneceği varsayılan sözcük­
lerdir. A ltay dilleri arasında Türkçe dört ve M oğolca âörben dışında ortak b ir sayı
sözcüğü yoktur.
G. D o erfer (1920-2003) de Clauson gibi ortak olan sözcüklerin Türkçeden
Moğolcaya geçmiş ödünçlem eler olduğunu savunur. D oerfer belirlediği 11 ana te­
m el sözcük {baş, göz, kulak, burun, ağız, dil, diş, saç, yürek, el ayak) ve 5 ara tem el
sözcük (dudak, parmak, diz, sakal, boyun) üzerinden diğer dil ailelerini de dikkate
alarak b ir araştırm a yapm ıştır. Bu tem el sözcüklerin ödünçlenm esi en zor sözcük­
le r olduğunu, ortaklıkların fazla olm ası durum unda aynı kökenden gelme teo risi­
n in doğru olabileceğini belirtm iştir. A raştırm anın sonucunda Sami dil ailesindeki
Dünya DUÎeri 271

dillerde 16 sözcüğün hepsinin, Hint-Avrupa dillerinde 13, Dravid dillerinde 10,


U ral dillerinde 8’in in aynı olduğunu ancak Altay dillerinde tek bir ortaklığın bu­
lunm adığını ortaya koym uştur. D oerfer bu sonuca bakarak Altay dilleri teorisini
“yok edilm iş” sayar9 (D oerfer 1983).
Teoriye karşı çıkanlar ortaya konan ses denklikkrimn ortak kökenden gelme
iddiasını kanıtlayacak nitelikten yoksun olduğunu savunurlar. Aynca dillerin ad
ve eylem çekim lerinde ortaklıkların bulunmadığı İleri sürülür.
Tartışm a büyük oranda ortak leksik ve morfolojik öğelere odaklı devam et­
m ektedir. Bu ortaklıkların bulunduğu kabul edilmekle birlikte, kullanımların bü­
yük farklılıkliklar gösterdiği sorusunun hâlâ cevap aradığı belirtilir (Rachewîltz-
Rybatzki 2010: 351-353).
Janhtınen vd. (2008)’in bulguları teoriye karşı çıkanlara farklı dillerin (Türk­
çe, M oğolca, Ç in ve T ibet dilleri vb.) birbirlerini çok kısa sürede bile eski karakte­
ristiklerini değiştirecek ölçüde etkileyebilecekleri biçiminde önemli bir veri sun­
m uştur. Etkileşim , teoriye karşı çıkanların en önemli dayanağı olmuştun
Altay dilleri ile ilgili tartışm aların benzeri diğer dil aileleri için de yapılmış
veya yapılm aktadır. Bu nedenle dünyadaki dil ailesi sayısı hakkında kesin bir yargı
bildirm ek doğru değildir10.
Bazı dillerin m evcut dil aileleri içinde değerlendirilmediği görülür. Bunlar
için de farklı b ir bölüm lem e yapılm ıştır:
İzole d iller (language isolates), hiçbir dil ailesine dâhil edilemeyen diller­
d ir: A y«« (A inu), Japonya’da konuşulan ve Ölme tehlikesi yaşayan dillerden b i­
rid ir. İspanyada konuşulan Baskça (Basque) için Kaflcas ve İber dilleriyle iliş-
k ilendirilm eye çalışm aları vardır. Ancak genellikle Baskça imle diller arasında
sayılır. P akistan’d a k o nuşulan Buruşaski (Burushaski) ve Sibirya’da konuşulan
Gtlyak dili (G ilyak / N ivkh) de bilinen izole dillerdendir. 80 civan izole dilin
b elirlen d iğ i Ethnologuënin 17. edisyonunda Korece de Aîtayca içine dâhil edil­
m eyip izole d ille r için d e ele alınm ıştır.
Sım flandınİam ayan d ille r (unclassified languages) ise henüz dil ailele­
riy le iîişk ilen d irm e çalışm asına tabi tutulmamış dillerdir. Ethnologue’d e 64
d ilin h en ü z sm ıfiandırılm adığı belirtilir. Çoğunun Latin Amerika’d a olduğu
9 F a k a t D o erfe r’in b u y ak laşım ı d a p ek çok bakımdan deştirilm ektedir. D oerferin seçm ed
d av ra n d ığ ı, iste d iğ i so n u c a g ö re sözcük seçim i yaptığı, aynca bu yöntemle diğer dil ailel­
e rin in d e k o lay lık la ak rab a o lm ad ığ ı sonucunun çıkabileceği gibi eleştiriler getirilm iştir
[E le ştirile re g ü zel b ir ö rn e k v e tem el sözcüklerin diğerdi! aileleriyleyeni bir karşılaştırm ası
iç in b k . R am er-V bvin-Sidw etI (1998)}.
10 B azı d il a ile le ri v e iç e rd ik le ri d illerle ilgili olarak bk Ek-2, Altay diflerinin ayrıntılı b ir
sın ıfla n d ırm a sı iç in b k E k-3.
272 G enel Dilbilime Giriş

görülür: Q uînqui (Ispanya), R er B are (Etiyopya), Shabo (Etiyopya), Shane-


nawa (Brezilya), Tapeba (Brezilya), Cagua (Kolombiya) Tofanma (Endo­
nezya), T raveller Scottish (Britanya) vb.
Yapm a d ille r (constructed language) ise bilim adam larınca üretilm iş diller­
dir. En ünlüsü Esperanto’dur. Volapük, Mo gibi yapm a diller E speranto kadar b a­
şarılı olam am ıştır.
İşa re t d ille ri (sign languages) de tem elde yapm a dillerdir. Ethnologue’de ayrı
b ir dil ailesi olarak ele alm an işaret dilleri konuşm a engelliler için geliştirilm iş ve
işaretlere dayanan yapm a dillerdir. Pek çok d ilin işaret d ili de vardır. Ethnologue’de
dünyadaki işaret d ili sayısı 137 olarak belirlenm iştir. Türk işaret dili, İngiliz işaret
dili vb.

8.2.2.2. Tek kökenli kuramlar: N ostratik, A vrasyatik


D ünya diüerinin tek b ir ata dilden (proto language) geldiğini ileri süren b ü ­
yük aile (m acrofam ily) teorilerinden ilki N o stra tik (N ostratic) teori olarak bilinir.
N ostratik, Latince nostrates “vatandaşlarım ız” sözcüğünden D anim arkalI H olger
P edersen (1867-1953) tarafından 1903’te türetilm iş b ir sözcüktür. T eorinin ilk
önem li ism i olarak H. Pedersen gösterilir. A ncak Pedersen’in görüşleri Batı’d a çok
yankı bulm am ış, Pedersene Sovyetler Birliği’nde daha çok ilgi gösterilm iştir. 1960
sonrasında teoriye R usların katkıları olm uştur. M odern N ostratiğin kurucusu ola­
rak Vladislav Ïlllç-S vitiç (1934-1966) gösterilir (G reenberg 2005: 334). A h aro n
Dolgopolsky (1930-2012), Sergey S taro stin (1953-2005) teo rin in diğer önem li
Rus destekçileridir. A m erikalı A llan B om bard (1943- ) da önem li katkılar yap­
m ıştır.
N ostratik teori, Hint-Avrupa, Ural, Altay, Güney Kafkas [K artvelian (G ürcüce
vb.)] dil ailelerini içine alan b ir ata dil varsayar. Ç eşitli araştırm acılarca bunlara
Afro-asyatik, Dravid, Sümer, Yukagir, Eskimo, Am erind dil ailelerinin de eklen­
diği görülür. Hami-Sami dil ailesinin teoriye eklenm esi (A fro-asyatik adıyla) J.
G reenberg’in itirazlarına neden olm uş, bu konuda tartışm a içeren m etinler ya­
yım lanm ıştır (bk. G reenberg 2005:331-340, D olgopolsky 2008, B om hard 2008).
Dünya Dilleri 273

A. D olgopolsky 2008’d e N o stratik Sozlüğü’nü yayımlayarak teoriye önem­


li katkı yapan isim lerden b iri olm uştur. Bu yayında Nostratiğin şu dil ailelerin­
den oluştuğu kabul edilir: Hint-Avrupa, Hami-Sami (Afro-asyatik), Güney Kafkas
(Kartvelian), Ural, Altay, Dravid, Elam, Gilyak (Mançuryada), Kuzey Sibirya Dil­
leri (Chukchee-KamchadaT) (Çukçi-Karnçatka), Eskimo-Aleut (Dolgopolsky 2008:
49-84).I.

I. Altay, 2. Afro-asyatik, 3. Hint-Avrupa, 4. Güney Kafkas, 5. Ural, 6. Dravid

(D olgopolsky 2008: vi)


274 Genef Dilbilime Giriş 7^~

Bu d il ailelerin in aym ata d ild en (P ro to N o stratic) tü red iğ i d il tarilG endir-


m esi, Sw adesh sözcük listelerin in , sesbilgisi, biçim bilgisi ve sözdizim i işleyiş­
lerin in k arşılaştırılm asıyla ispatlanm aya çalışılır. Bu d il aileleri arasın d a tesp it
edilen “kim ” anlam ındaki so ru sözcüğünün yeniden kuru lm u ş b içim in i içeren
b ir etim olojiyi görelim :
* Proto-H int-A vrupa *kwo~, k ”i- (-i- ekiyle) V h att (İngilizce wh- ile baş­
layan sözcükler).
* Proto-A froasyatik *k’(w)
* Proto-A ltay ?*kha-, (Tarihî ve bugünkü Türk dillerindeki ka-ysı, ka-çan,
ka-ngı(> hangi), ka-nı(>ham) vb. soru sözcükleri )
« Proto-U ral *ko— ku~
« Yukaghir Mn
« Proto-K uzey Sibirya (C hukotko-K am chatkan) *mki, *mkin~
* Proto-E skim o-A leut *ken
Bu verilere göre sözcüğün ilk biçim i şu şekilde kurulur: Proto-N ostratik*/!«»/
veya */qV “kim”.
Buna benzer pek çok sözcük N ostratik teorisyenleri tarafından incelenm iştir.
2077 sözcüklük b ir veri tabanı, Starostin ve arkadaşlarının hazırladığı b ir projenin
ağ sayfası olan http://starlm g.rinet.ra adresinde yayım lanm aktadır- 2077 sözcük
içerisinde Altay dilleri 1664 (%80), H İnt-A vrupa dilleri 1259 (% 60), U fal dilleri
1207 (%58), D ravit dilleri 1104 (%53), K artvel dilleri 770 (%34), Eskim o-A leut
dilleri 232 (%11), Çukçi-K am çatka dilleri 173 (%8) sözcükle tem sil ed ilir (A n-
koğlu 2009. N ostratik teorinin Tûrkçedeki değerlendirm eleri için bk. Ercilasun
2007a-b, A rıkoğlu 2009).
Bir diğer büyük aile teorisi, İtalyan dilci A lfredo T ro m b etti (1866-1929)’nin
çalışm alarından (özellikle 1905 tarih li tüm dillerin tek kökenden çıktığım iddia
ettiği çalışm ası L’unità d’origine del linguaggio “D ilin köken birliği”) etkilenen Jo­
seph G reenberg (1915-2001) tarafından ortaya atılan A vrasyatik (Euroasiatic) dil
teorisidir. N ostratiğin alt kolu olarak değerlendirilm işse de G reenberg tam ola­
rak b ir alt grup olm adığım savunur (G reenberg 2005). B u teo rin in diğer önem li
destekçisi G reenberg’in öğrencisi M e rritt R uhlen (1944- )d ir. R uhlen teo rin in
kurulm asındaki ilk biçim bilgisel ortaklığın dillerde çokluk için + t, teklik için,+k
ekinin kullanılm asının tespiti olduğunu b e lirtir (Eski Türkçede gerçekten de çok­
luk yapan b ir + t eki vardır: ogıd+(ı)t > oght “oğlanlar, evlatlar” A rapçadaki + ât eki
de dikkate değerdir: tanzim+ât vb.). Avrasyatik, dil ailelerinde b u n a benzer çeşitli
DünyaDilleri 275

ortaklıklardan yola çıkarak tüm dünya dillerinin kuzey Avrasya’da koşuşulmuş bir
ata dilden türediğini savunur. 1980 sonrasında Greenberg’in çalışmalarıyla kuru­
lan b ir teori olan Avrasyatik içine şu dil aileleri dâhil edilir: 1. Hmt-Avrapa (Indo-
European)} 2. U ral-Yukagir (U ralic-Yukaghir), 3. Altay (Altaic) (Türkçe, Moğolca,
Tunguzca), 4. Korece, 5. Japonca, 6. Aynu, 7. Gilyak, 8. Çukçi (Chukotian), 9. Eski-
m o-aleut (Eskaleut)11 (bk. G reenberg 2005:331). Greenbeıg uzun yıllar Amerikan
yerli dilleri (A m erind) ile uğraşm ış, bunları geliştirdiği yöntemlerle sınıflandırdık­
tan sonra dünya dillerinin sınıflandırm ası konusuna eğilmiştir. Ölümüne yakın
öğrencisi M . Ruhlen’in de yardım ıyla Avrasyatik dil ailesi İçin sözcük incelemeleri
yapm ıştır. Bu incelem elerde geçen 437 sözcükle ilgili şu veriler dikkat çekicidir:
“ 1. Kore-Jap. -Aynu 346 % 79.17
2. A ltay 324 % 74.14*
3 . H int-A vrupa226 % 51.71
4. U ral 213 % 48.74
5. Çukçi 192 % 43.93
6. Eskim o-A leut 181 % 41.41
7. Gilyak 158 % 36.15
8. Etrüskçe sadece üç kelim e var.
H int-A vrupa + A ltay 162 % 37.07 Örtüşme oranı.
H int-A vrupa + Türkçe 122 % 27.91 örtüşm e oram ...
Greenberg’in. kok kelim esi A na veya Eski Türkcedeki karşılığı
1. m uta (ali) bfıt-
2. turna (ali) tüm
3. ana (anim al) an
4. ave (hunt) âv
5. sunka (enter) sığ-
ö.kupsa (extinguish) köp-
7. pirka (high) yâr
8. kela (laugh) kül-
9. tekw (pour) tok-
10. silu (rub) sü-
11 .pene (sharpen) biz

11 A ynu (A in u ) Japonya’n ın k u zey in d ek i b ir ad ad a, G ilyak (veya Nivkh) Mançuryaüa, Çukçi


(veya Ç u k çi-K am çatk a) k u zey S ibirya’d a, E skim o-aleut ise Alaska, Kanada ve Sibiryaüa
k o n u şu la n d ille rd e n o lu şu r.
276 Genel Dilbilime Giriş

12. kapa (skin, bark, cover) köp


13. raak i(tai) bâ~
Î4.sari (w ind) sâr-” (A nkoğîu 2007)
G reenberg sonrasında teo rin in en önem li destekçisi olan Ruhîen’in dünya
dillerinin çeşitlenişi ile ilgili gösterim i de şu şekildedir:

Proto-Sapİenler

Afrikalı Afrika Dışı

Khoisan Kongo-Sahara Güneydoğu Asya/Pasifik Avrasya

/ \
Nİjer- Nil-Sahara Pasifik Avustrik Dene- Avrasya/
Kordofanyan / \ ^ Kafkas Amerika

Hind-Pasifik A vustralya^^A vnsîfo-

Afro-Asyatik Dravidyan

Daik Avusı

H ind-Avrupa Uralca Altayca Çukçi-Kamçatkan Eskimo-Aleut

Ruhlen (2006:160)

3 .3 . Dil ve standart: Lehçe (dialect), a ls a n (accent), birey d ili


(idİo!ecf)-grup d ili (sociolect) vb.
Dil kavram ı tem elde b ir üst kavram dır. Türkçe terim olarak altında çok farklı
nitelikteki “TürkçelerT de içerir. Kahvehanede konuşlan Türkçe ile b ir m akalede
kullanılan Türkçe arasm daki farkları ayrıca ele alan d ilin alt kavram ları vardır.
Belli b ir dil ile anlaşm a, o d ilin standart biçim i üzerinde uzlaşılm asıyla m üm kün
Dünya Dilleri 277

olur. Yoksa h er dil kendi içinde bölünm eye, b ir süre sonra farklı dillere dönüş­
meye eğilim lidir. Türkçe için stan d art veya uzlaşı İstanbul Törkçesi kavram ında
aranır. Standartm n e olduğu da tem elde tartışm alı b ir konudur. İstanbul Türkçesi
nedir? H angi İstanbul’un, hangi bölgesindeki Turkçedir? B unlar d a ayrıca tartışıl­
m ası gereken konulardır. B unları b ir yana bırakacak olursak, tem elde en büyük
stan d art yazı konusundaki uzlaşıdır. Yazı dili başlangıçta b ir ağza dayandırılır ve
herkes günlük yaşam ında kendi bölgesindeki ağızlan kullansa da iş anlaşmaya,
genele h itap etm eye geldiğinde yazı dilinin dayandırıldığı ağza göre konuşur. Bu
bölüm de dil ü st kavram ının altında yer alan konuşm anın farklı biçim leri üzerinde
duracağız.
Lehçe (dialect) ve d il (language) arasında nasıl b ir fark olduğu her zaman
net b ir ölçü ile açıklanam az. Evrensel ölçü olarak k a rşılık lı a n laşab ilirlik (mutual
intelligibility) kullanılm aktadır. Buna göre, iki kişi b irb irlerin in konuşm asını an-
layam ıyorsa orada ik i farklı d il var dem ektir. Lehçe de b ir d ilin alt sistem lerinden
b iri gibidir. H er iki konuşur b irb irin in konuşm asını yüksek oranda anlıyorsa iki
farklı dilden söz etm ek m üm kün değildir. Bu durum da b ir d ilin İki farklı lehçesi
vardır. Buna göre de b ir dil “birden fa d a lehçeden oluşan” ü st sistem gibi tanım la­
nır. A ncak karşılıklı anlaşılırbk da ölçü olarak çok verim li sayılamaz.
İskandinav dillerindeki durum u d e alalım . N orveççe, İsveççe ve Danca üç
farklı dil olarak değerlendirilir. Fakat b u dillerin konuşurları çoğu zam an birbir­
lerin i anlayabilm ektedir. Ö te yandan A lm ancanm bazı lehçelerini konuşanlar bir­
birlerini anlayam am aktadır. K arşılıklı anlaşılabilirliğin b ir diğer sıkıntısı da an-
laşabilirliğin yönlerinin farklılık gösterebilm esidir. Ö rneğin D anca konuşanların
N orveççeyi anlam a oranı, N orveççe konuşanların D ancayı anlam a oranına göre
daha yüksektir (C ham bers-Trudgill 2004: 3-4). Türkçe içindeki “dil-lehçe-şive”
tartışm asıyla ilgili veriler de durum a örnek verilebilir (Bu tartışm a için bk. “Dün­
ya D illeri” bölüm ü).
D anca, İsveççe ve N orveççe, karşılıklı anlaşılabilirliğe rağm en, üç farklı dü
sayılm aktadır. B u d a “dü” terim in in yalnızca “bilim le” ilgili olm adığım ortaya
koyar. D il “askerî, politik, ekonom ik” yaklaşım lara göre değişebilen “dilbilim dışı
b ir kavranot’d ır (bk. C ry stal2007, C ham bers-T rudgjîl2004). İro n ik de olsa, “Mec­
lisi ve o rdusu olan lehçeye dil denir.” tam m ı belki d e işin doğasım en iyi yansıtan
sözdür. N eyin dil, neyin lehçe olduğu; yalnızca bilim le bdirlenem em ektedir.
A ltsan (accent), belli b ir birey, grup veya ulusun telaffuz etm e biçim idir. Bir
dilin tek b ir telaffuzu olm az. Farklı telaffuzları doğuran çeşidi etkenler vardır. Sos-
yo-ekonom ik yapı, etn ik özellikler, sosyal sın ıf veya başka d illerin etkisiyle aksan-
la r oluşabilir.
278 Genel Dilbilime Giriş________________________________________________ A

B irey d ili (idiolect) ve g ru p d ili (socîolect) ayrım ı da dil kullanım larm m


farklı boyutlarından doğar. Tek b ir kişinin dil kullanım ı birey dili olarak adlan­
dırılır. Türkçe konuşulan b ir toplulukta belki herkes Türkçe konuşuyordur ancak
herkes “kendince” konuşuyordur. Bir kişinin sesleri çıkarışı, cüm le kuruş biçim ­
leri, sözcük seçim i diğer kişilerle aynı olmaz. H er birey d ili kendine özgü biçim de
kullanır. Ö te yandan belirli grupların d a kendine özgü b ir dil geliştirdiği görülür.
Ö rneğin denizcilerin d il kullanım ları ile öğrencilerin dil kullanım ı farklılık göste­
rebilir. İşte m eslek, cinsiyet, coğrafi bölge gibi çeşitli etkenler tem elinde b ir araya
gelen grupların d il kullanım ları grup d ili olarak ele alınır.

3 3 .1 . Lehçebilim {Dialectology)
B ir d ilin çeşitli v ary an tlarım (variations) inceleyen lehçebilim özellikle 19.
yüzyılda tem elleri atılan b ir d ilbilim dalıdır. T oplum d ilb ilim in a lt alan ı ola­
ra k d eğ erlen d iren ler de vardır. V ary an t te rim i lehçe, ağız gibi tartışm a lı olan
tü m k o lları kapsadığı için m o d ern lehçebilim çalışm aların d a te rd h ed ilen b ir
te rim d ir (bk. C ham bers-T rudgill 2004). B ir önceki b ölüm de d e ü zerin d e d u ­
ru ld u ğ u üzere, d il ve lehçe arasın d ak i ayrım ın neye göre yapılacağı kon u su
dilbilim cilerce çözülm üş değildir. Bu bölüm de b u n a yen id en değinilm eyecek,
lehçebılim in tarih çesi v e tem el k avram ları h ak k ın d a bilgi verilecektir.
D illerin farkh özellikler gösteren kollarıyla İlgili bilgiler çeşitli m etinlerde yer
alır. Ö rneğin Türkçe için Kaşgark M ahm ut, 11. yüzyıl gibi erken b ir tarih te d o ­
nem in Türk boylan arasındaki farkh söyleyişleri not etm iştir. Kaşgarlı O ğuzların
Türkçesinin şu farklılıkları içerdiğini kayda geçirir: /b /~ /m / ikiliğinde /b / tercihi
(ben, bengü), fb l > Ivl değişim i (ev), /t/ > /d / değişim i (devey), /d / > İyi değişim i
(kaynı), IGI > 0 değişim i (tam ak), İyi > 0 değişim i (elkin),/h/ türem esi (hem ir),
ikizleşm e (ottuz),~dAçI, -(y)A sI sıfat-fiilleri, em ir 2. tek. 0 , çok. -ın(ız).
Benzer bilgilere diğer dünya dillerinin tarih i m etinlerinde de rastlam ak
m üm kündür. A ncak m odern anlam da karşılaştırm alı lehçehilim in kuruluşu 19.
yüzyıldaki çalışm alarla başlatılır, (bk. D il İncelem eleri T arihçesi bölüm ü). Ö zellik­
le 187GTer sonrasında, Yeni G ram ercilerin öncülüğünde, Almanya’d aki çalışm alar
lehçebılim in ilk çalışm aları olarak değerlendirilir. Bu anlam da ilk önem li isim G e­
o rg W eaker (1852-191l) ’d ir. 1876’d a, standart A lm anca’d an alınm ış 40 cüm lelik
b ir listeyi, Almanya’n ın çeşitli bölgelerinden yaklaşık 50.000 öğretm ene posta yo­
luyla gönderm iş ve kendilerinden bu cüm lelerin yerel dildeki söylenişlerini n o t et­
m elerini istem iştir. Bu kişilerden 45.000 kadarı W enker’e cevap verm iş ve W enker
b u verilerden yola çıkarak kendi eliyle b ir atlas çizm iştir. 1881’de çizilen ve sadece
iki kopyası bulunan b u çizim (Sprachatlas des D eutschen Reichs) ilk lehçe atlası
yayım ıdır (C ham bers-Trudgill 2004:16). W enker’in verilerine dayak asıl ayrıntılı
■â- Dünya Dilleri 279

yayım 1926’d a D eutscher Sprachatlas adıyla basılır. Wenkerin çalışmasına benzer


b ir çalışm a D anim arka’da M arius K ristensen tarafından 1898-1912 yıllan arasında
yapılm ıştır.
Bu ilk çalışm aların önem li b ir sorunu vardır. O da yazıya dayanması ne­
deniyle sağlıklı v eriler sunam am alarıdır. Seslerin yazıya geçirilmesi, tek elden
y ü rü tü lm ed iğ i için çok fark lı ö rneklerle karşılaşılır.
Bu so ru n u n çözüm ündeki ilk adım lar bir Fransız olan Jules G illiéron
(1854-1926) tarafın d an şu şekilde atıldı: Gilliéron, yaklaşık 2000 sözcük ve
öbekten oluşan b ir liste o lu ştu rd u ve b u listenin tek elden yazıya geçirilmesi
gerektiğine in an d ığ ın d an , Fransa’n ın çeşitli bölgelerinde insanlarla yüzyüze
görüşm eler yapacak b ir sah a araştırm acısı arayışına p iş ti. Sonunda saha ça­
lışm ası yapm ası için lehçebilim ciler arasında "efsanevi bir figür” olarak büinen
b ir ism i, E d m o n d E d m o n t’u (1849-1926) seçti. Edmont, Fransa’da 1896-1900
y ılları arasın d a 639 bölgede b ireb ir yaptığı görüşmeleri mükemmel kulağının
yardım ı ve geliştirdiği yazım sistem iyle yazıya aktardı. Verilerini Gilliérona
u laştırd ı ve 1902-1910 arasın d a b u veriler Atlas linguistique de la France adıyla
yayım landı. Bu çalşışm anm etk ileri büyük oldu. 1930’da Hans K urath, Ameri­
ka B irleşik D ev letlerin d e b en zer çalışm alar yapmaya başladı ve 1949’d a Word
Geography o f the East United States adlı eserini yayımladı. Gilliéron’un öğren­
cileri K arl Jab erg ve Jacob Ju d 1931’de kendi ülkeleri İsviçre’de yöntemi uy­
gulam aya koydular ve 1940’ta İsviçre’deki İtalyan lehçelerini içeren atlaslarım
yayım ladılar. 1959-1961 arasın d a E ugen D ieth ve Harold O rton tarafından
The Survey o f English Dialects (SED) projesi yürütüldü ve bu proje 1962 ve
1978 arasında da yayım landı.
Lehçe çalışm alarında atlas yayım larının önemi büyüktür Bu yönüyle lehçe
coğrafyası (dialect geography) lehçebilim in temdi direklerinden birini oluştura-
gelm iştir. İlk karşılaştırm alı yayım lar çoğunlukla lehçe haritalarını içeren yayım­
lardır.
Lehçebilim çalışm alarının teorik tartışm aların yürütüldüğü prie çok alanı
vardır. V erilerin nasıl toplanacağı, seslerin nasıl yazıya geçirileceği, dil varyasyon­
ların ın nasıl belirleneceği ve sınırlarının nasıl çizileceği konulannda pek çok yayın
vardır.
Lehçe çizgisi (isogloss), lehçebilim in temel kavramlarından biridir. Özellikle
lehçe haritalarına özgü b ir kavram olan lehçe çizgisi bir dil özelliğinin harita üze­
rinde kullanıldığı yerleri belirleyen çizgidir.
280 Genel Dilbilime Giriş

Splinter sözcüğünün İngiltere’d eki söylenme biçimleri

Trudgill (2004:24)’den alınan yukarıdaki haritada h er bölgede sözcüğün fark­


lı söylenişleri belirlenm iş ve aralan siyah b ir çizgiyle belirtilm iştir. İşte b u çizgiler
splinter sözcüğü için bölgelerin lehçe çizgisidir. Lehçe çizgileri farklı söyleyişleri
ayıran, sın ır niteliğindeki çizgilerdir.
İk i değişkelilik (dîglossia), toplum da b ir d ilin iki yaygın değişkesi olm ası du­
rum udur. Bu değişkelerden b iri daha prestijli kabul edilip standart dil olurken,
diğeri daha alt düzeyde görülüp anadili seviyesinde ve yerel kalır. Ö rneğin kla­
sik Arapça ile Mısır Arapçası arasm da böyle b ir farklılık görülür. Bir başka örnek
H indistan’dan verilebilir. Sanskrit, ü st sınıfların dili olarak Kuzey hindistan’da yay­
gınken, Prakrit ülke genelinde alt sınıflarca konuşulan değişkedir. İm er-K ocam an-
Özsoy (2013)’te divan edebiyatı ve halk edebiyatı arasında da T ürkçenin kullanım ı
bakım ından iki değişkeîililc ilişkisi olduğu belirtilir.
Lehçe bölgesi (dialect continua/dialect continuum /dialect area) birbirinden
küçük farklarla ayrılan ve karşılıklı anlaşabilirliğe sahip lehçe toplulukları için kul­
lanılan b ir terim dir.
7^* Dünya Dillen 281

Bu haritada birbirini anlayabilen bölgelerdeki lehçeler aynı lehçe bölgesi (dia­


lect continuum ) olarak adlandırılm ıştır. Balkanlarda güney Slav lehçe bölgesi (So­
u th Slavic dialect continuum ), Latin bölgesinde bati Roman lehçe bölgesi (West
Romance dialect continuum ) biçim inde lehçe bölgeleri beHrlenmiş ve koyu çizgi­
lerle birbirlerinden ayrılm ıştır.

8.4. Evrensellik v e tipolojâ çalışmalar:


Evrensellik (universiality) incelemeleri Özellikle N. Chomsky’nm I950Jlerin
ortalarından itibaren geliştirdiği kuram ı ile J. Greenberg’İn 1963’te yayımladığı
ünlü m akalesiyle hız kazanan b ir çalışma alanıdır (Chrisöansen-Collins-Edelman
2009: 3-4). Chom sky insanın tek bir dilbilgisine göre dili kullandığım ileri sür­
dü ve bu dilbilgisine Evrensel Dilbilgisi adını verdi (Ayrıntı için bk N. Chomsky
bölüm ü). G reenberg İse 30 dil üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda 45 adet
genellemeye ulaştı. Bu genellem eler evrensellik araştırmalarına hız kazandırdı.
G reenberg dillerdeki tipolojik özelliklerden yola çıktı. Belirlediği 45 maddeden
birkaçım aktaralım :
282 Genel Dilbilime Giriş

2 n u m a ra lı evren sellik: İn languages w ith prepositions, the genitive al­


m ost always follows the governing noun, while in languages with postpositions
it almost always precedes. “Ö n ed atlı dillerde tam layan öge daim a sahiplik b il­
d iren isim den so n ra gelir, son çekim edatlı dillerde tam layan öge daim a önce
gelir” (G reenberg 1963: 78).
Bu evrenselliği şu şekilde ö rn eld en d ireb iliriz. İngilizce, Farsça gibi H int-
A vrupa d illeri ed atları isim lerd en önce g etirir: ö r n . în g . fo r you “sen in için”:
fo r (için) + yo u (sen). Bu d illerd e -klasik d ilbilgisinde isim tam lam ası olarak
ad lan d ırılan - iyelikli yapılarda tam layan tam lan an d izilişi şu şekildedir: tam ­
lan an > tam layan: the lord o f the rings “y ü zü k lerin efendisi” Bu tam lam ada
tam layan öge (the rings “y ü zü k ler”), tam lanan öğeden (the lord “efendi”) so n ra
gelm ektedir. B enzer d u ru m F arsça için d e geçerüdir. A b-ı hayat “h ayat suyu”.
Son çekim edatlı b ir d il olan T ürkçede ise tam layan tam lan an d an önce gelir.
3 n u m a ra lı ev ren sellik : Languages w ith dom inant VSO order are always
prepositional. “Y uklem +Ö zne+N esne d izilişin in b ask ın olduğu d iller daim a
Ön çekim ed atlıd ır” (G reenberg 1963: 78-79).
Bu evrenselliği açalım . G reenberg ele aldığı 30 d ilin cüm le d izilişlerin i
incelem iş ve b u n lard a H int-A vrupa dilindeki gibi Y uklem +Ö zne+N esne d i­
zilişine sahip o lan lard a ed atların isim den önce k u llan ıld ığ ın ı gözlem lem iştir,
îngilizcèden ö rn ek verelim :
I came here fo r yo u “B uraya sen in için geldim .”
İngilizce de YÖN dizilişli b ir d ild ir. C üm lede de fo r (için) ed atı isim den
(you “sen”) önce g elm iştir :/o r you. O ysa T ürkçe ÖNY dizilişin d ek i b ir d il ola­
ra k edatı, isim d en so n ra (p o stp o sitio n ) g etirir: senin için vb.
E vrensellik çalışm aları genellikle b elirli p aram etrelere göre yapılm aktadır.
B elli b ir özelliğin dünya d illerin d e görülm e biçim lerine odaklanan çalışm alar
so n u cu n d a o özelliğin evrensel o larak nasıl k arşılan d ığ ı b elirle n ir ve b ir genel­
lem eye ulaşılm aya çalışılır. T ürkçe isim tam lam ası ö rn eğ in d en yola çıkalım .
B ilindiği g ib i T ürkçe isim tam lam asın d a tam layan o lan ilgi ek li öge (genitive)
isim d en ö n ce gelir: A lin in defteri. A ncak dünya d illerin d e b u sıralam an ın tersi
d e görülebilm ektedir:
Haspelmath vd. (2005:352)

HaspeLmath vd. (2005:352)’te, 608 dilin Türkçe gibi tamlayan (ilgi ekli öge) +
isim dizilişine sahip olduğu, 415 dilin ise isim + tamlayan (ilgi ekli öge) dizilişinde
olduğu belirtilir. 82 dilde ise dom inant bir dizilişe rastlanmamıştır. Burada para­
m etre olarak tam lam alardaki diziliş özelliği seçilmiştir. Cümle öğelerinin dizilişi
de b ir başka param etre olabilir. Aynı çalışmada dünya dillerinin öge dizilişi bakı­
m ından gösterdiği özellikler şu şekilde belirlenmiştir:
Ö zne + N esne + Yüklem = 497 dil
ö z n e + Yüklem + Nesne = 435 dil
Yüklem + Ö zne + Nesne = 65 dil
Yüklem + N esne + Özne = 26 dil
N esne + Yüklem + Özne - 9 dil
N esne + Ö zne + Yüklem = 4 dil
Belirli b ir baskın dizilişi olmayan = 172 dil (Haspehnathvd. 2005:330)
Evrensellik incelem elerinde Özellikler genellikle yakandaki gibi tipolojik ha­
ritalar ile sergilenir. Bu şekilde dünyada dillerin gösterdiği tipolojik özelliklerin
yayılım ı sergilenir.
Y ukarıdaki açıklam aların tem el kavramları olan evrensellik ve üpoloji iç
içe geçm iş kavram lardır. Tipoloji için yayınlarda “taksonomi, sınıflama, dünya
dillerinde sistem li olarak bulunan kalıpların belirlenmesi çalışması, dil öğeleri-
284 Gene! Dilbilime Giriş "Ä“

n in işlevlerine göre d e alınm asını savunan bir dilbilim yaklaşım ı (işlevsel tiplojik
yaklaşım )” biçim inde açıklam alar yapılm ıştır (C roft 1990:1-2). Tipoloji, daha çok
b ir yapı incelem esidir. Yapıdan yola çıkarak oluşturulan sınıflam alar ve b u sınıf­
lam aların doğurduğu genellem eler evrensellik incelem elerinin tem el taşıdır. Bir
evrenselliğe ulaşabilm ek için tipolojik b ir incelem eye İhtiyaç vardır. Bu nedenle,
tipolojik incelem eler evrensellik çalışm alarına veri sağlayan incelem elerdir. (Dil
evrenselliği ve tipolojik h aritalar için bk. C om rie 2005, C roft 1990, Song 2001,
H aspelm ath vd. 2005, M airal 2006, Shopen 2007, C hristiansen vd. 2009, Scalise
vd. 2009, W ohlgem uth vd. 2010).

3.5» Dil ilişkileri: Ö dünçlem e {borrow ing), kod değiştirim i


(œ desw îtcfoing), kırm a (pidgin), kırm a dil (creol), ço k dillilik (m ultilin­
gualism ) vb.
Tarihsel karşılaştırm alı dil çalışm aları 19. yüzyılda m erkezi rol oynam ıştır.
A ncak 20. yüzyıla gelindiğinde diller arası ilişkiler başka açılardan da ele alınm aya
başlam ıştır. Bu çerçevede dil ilişkisi (language contact) kavram ı öne çıkar. Özellikle
U riel W einreich’in Languages in Contact (1953) “İlişkideki D iller” adlı eseri dönüm
noktalarından biri olm uştur. İlişki dilbilim i (C ontact linguistics) gibi b ir alan doğ­
m uş, bu dilbilim alanında dillerin birbirlerini etkilem e biçim leriyle ilgili çalışm alara
ağırlık verilm iştir. D illerin birbirinden birtakım öğeleri alması, b ir dilin başka b ir dil
ile karşım ası, bir toplum da birden fazla dil ile bireylerin yetişm esi, b ir dilin başka
b ir dilin ölüm üne yol açm ası gibi kavram ve olgular dil ilişkisi üst başlığı altında ele
alınır (bk. Thom ason-K aufm an 1988, Thom ason 2001, M atras 2009).
Ö dünçlem e (borrow ing) b ir dilin b ir başka düden öge alm asıdır. Aym dil
olgusu için alıntı (loan) terim i de kullanılır. İngilizcede kavram ın karşılığı olan
terim lerin türetildiği borrow ve loan fiillerinin anlam lan dolayısıyla borrowing ve
loanword terim leri çokça eleştirilm iştir (bk. H augen 2010:133). Ç ünkü verilenin
geri gelm esi gibi b ir durum dü alışverişlerinde çok az görülen b ir olgudur. Ö dünç­
lem e alm anın b ir süre sonra geri verilm esini im a eder, ancak dübilim sel ödün-
çelem ede durum farklıdır. Çoğu zam an alm an, alıcı düde yerleşir ve dilin diğer
yerli öğeleri gibi benim senir. Karaağaç (2013a: 100) başka b ir dilden öge alm anın
“bilgi ve özenti” olm ak üzere iki nedeni olduğunu vurgular. Ö dünçlenen öğelere
baktığım ızda iki büyük grup olduğunu görürüz. B irinci grupta alm an sözcüğün
biricikliğidir. Ö rneğin Türkçede televizyon sözcüğü b ir alıntıdır ve aynı anlam
için başka b ir sözcük bulunm am aktadır. A ncak A rapçadan alm an şems, beyaz gibi
sözcüklerin anlam larının T urkçenin iç üretim iyle ortaya çıkan sözcüklerle de kar­
şılanabildiği görülür: Güneş, ak. vb. İşte televizyon b ir bügi alıntısıdır ancak şems
özenti alıntısıdır, ödünçlem e b ir düiıı sözcük kaynaklarından biridir. D ilde sözlük
•àr Dünya Dilleri 285

yapısının iki ayağı olduğu bilinmektedir. İç öğeler dilin kendi içinde türettiği Öğe­
lerdir. Ö rneğin Türkçe için yaz-ıcı, yaz-ı, göz+cü vb. sözcükler iç öğelerdir. Sözlü­
ğün ikinci büyük grubunu dış öğeler oluşturur. Türkçedeki kitap., televizyon, radyo
vb. sözcükler başka dillerden alınmış dış öğelerdir (bk. Karaağaç 2013a: 100).
ödünçîem enin çeşitli türleri vardır ve bunlarla ilgili pek çok teori ortaya atıl­
m ıştır. E. H augen’in 1950’d e yaptığı ünlü sınıflamaya göre bunlar şunlardır:
o A lın tı sözcük (loanword): Herhangi değiştirim olmaksızın aynen alma­
dır. ö rn eğ in Türkçenin Arapçadan aldığı terk,fark vb. sözcükler.
o D eğiştirim (loanblend): Bir tür melezdir. A lia dil aldığı öge üzerinde
birtakım değişiklikler yapar. İngilizce television > Türkçe televizyon, İn­
gilizce offside > Türkçe ofsayt vb.
o A nlam alın tısı (loanshiit, calque): Sözcük alınmaz, başka bir dilden “an­
lam” alınır. Bu anlamı karşılarken dil, iç öğelerini kullanır. Çeviri alıntısı
da denir. İngilizce see you > Türkçe görüşürüz, İngilizce football > Al­
m anca Fußball, vb.
E in ar H augen ile birlikte W erner Betz ve Uriel Weinreich gibi isimler dilbi­
lim sel ödünçlem e çalışm alarının öncüleri olarak gösterilir. Bu isimlerin yaptıktan
sınıflam alar ödünçîem enin ith a l (importation) ve değiştirme (substitution) bi­
çim inde iki yönü olduğunu ortaya koymuştur. Bana göre alman öge ya tamamen
değiştirm e olm adan kullanım a sokulur ya da birtakım değişildiklerie kullanılır:
Yabancı sö zc ü k Olduğu gibi alman sözcüktür. Terk, park vb.
İthal A lın tı sö zc ü k Alan dilin yazımına uydurulmuş ödünçlemelerdir. televiz­
yo n < television, kuaför < coiffeur vb.
Kısmî Birleşik öğelerden biri alınırken diğeri değiştirime uğrar.floş bellek <
değiştirim İn g . fla sh m em ory
A lm tt sö z­ A lm tt yapım Çeviri ahnüstı Yabana sözcüğün öğelerinin
c ü k tü relim i çevirisidir gökdelen < îng. skyscraper
{sky “gök*+ scraper “delki”)
Bölünmüş alıntı: Yabana sözcüğün öğele­
rinden bir parçasının çevrilmesiyle oluşur.
Değiştirim Îng. brotker-hood “kardeş-lik” < Latin.
frater-nitas "kardeş-lik”
A lın tı yaratım ı Biçimsel olarak yabana sözcükten tama­
men bağımsızdır, yabana sözcüğü karşılama amacı olmak­
sızın üretilir: Îng. brandy “konyak* < Fra. cognac "konyak”
A lın tı anlam ı Yabancı sözcüğün anlamım karşılamak için yerli sözcük
kullanımıdır, fa re “hayvan, bilgisayar aracı*< îng. mouse “hayvan, bilgi­
sayar aracı”
286 G enel Dilbilime Giriş

L iteratüre bakıldığında en kolay ödünçlenen sözcüklerin isim ler olduğu ko­


nusunda b ir uzlaşm a görülür. D il tarihlendirm esi bölüm ünde de değindiğim iz
üzere M. Swadesh listesinde yer alan sayılar, tem el fiiller, zam irler, organ isim leri­
n in çok zo r ödünçlendiği belirlenm iştir.12
K od d eğ iştirim i (code-sw itching) b ir konuşurun iletişim ortam ına göre
farklı dilleri ve farklı dil tü rlerin i (lehçe, grup d ili vb.) kullanm ası durum udur,
ö rn eğ in evde Ö dem iş ağzıyla konuşan b ir öğretm en sınıfta İstanbul Turkçesiyle
konuşabilir.
Kod değiştirim inin özellikle 1960 sonrasında popüler olm asında Jo h n Jo­
seph G urup erz’in (1922-2013) ve öğrencilerinin payı büyüktür (G ardner-C hloros
2009: 9). Ö zellikle iki dilli ve çok dilli toplum larda yaygın b ir olgu olan kod de­
ğiştirim i diller arası ilişkilerin günlük iletişim e yansıyan en gözle görülür sonuç­
larından biridir. A m erika'nın güneyinde yaşayan b ir Ç inli aynı sokakta yürürken
Çince, İspanyolca ve İngilizceyi farklı kişilerle kullanabilir. Kod değiştirim i bazen
dillerin ses, biçim ve söz dizim i özelliklerinin karışım ı (code-m ixing) sonucunu
doğurabilir. İki dilli bir çocuk (İngilizce ve Türkçe) doglar “köpekler” diyebilir.
Kod değiştirim inin bugün büyük oranda dil karışım ı ile ilgili yönüne ağırlık ve­
rilm ektedir.
Kod değiştim i araştırm acılara çok çeşitli veriler sunar. D illerin zihinde yerle­
şim i ve düşünce-dil ilişkisi incelem eleri için de dikkat çekici b ir alandır.
Türkçe ve H ollandaca bilen iki dilli kişilerden kod değiştirim i örnekleri:
Bunlar bittane şey organise yapmış, de Diskotkeekactie.
Ben kamerimi opruimen yaparken hepsini geri korum .
“Ben odam ı toplarken, hepsini geri koyarım ”
(Boeschoten-Backus 1997)
Üç dilli (İngilizce, A lm anca ve H ollandaca) kod değiştirim i örneği:
Ich muss ab und in einem dictionary KÜKEN.
Alm. İng. Hol.
“Sözlüğe arada bir bakm alıyım ”
G ardner-C hloros (2009:17)

12 World Loanword Database (Dünya Alıntı Sözcük Veri Tabanı) projesinin ağ sayfasında
(http://wo!düvmgsources.org) dünya dillerinde alıntılarla ilgili çeşitli istatistiksel ver­
ilere (hangi tür sözcüklerin aJmtılandığı, sözcüklerin alıntılanma oranları, yaşları, anlam
alıntıları vb.) yer verilmiştir.
-à - Dünya Dilleri 287

D il ilişkilerm m en önem li sonuçlarından biri yeni dilleri ortaya çıkarabilme-


sidir. M elezlik b u yeni dillerin İlk özelliğidir. Dilbilim literatüründe kırma dilleş­
m e (creolization) olarak da adlandırılan (bk. Thomason-Kaufman 1988, Chau-
denson 2001, Selbach-C ardoso-van den Berg 2009) ve aşama aşama gelişen bu “dil
doğum u” ile ilgili iki önem li kavram vardır: kırma ve kuma dil. Kırma ve kırma
dil, ilişk i d ille ri (contact languages) olarak adlandırılır (Ihomason 2001:157).
Ç oğunlukla söm ürge bölgelerinde görülür. Sömürgecilerin dillerinin daha güçlü
ve prestijli görülm esi nedeniyle ü st d il (superstratum-superstrate) gibi algılanarak
söm ürülenlerin “zayıf ve p re stijsin a lt diline (substratum-substrate) etki etme­
si sonucu ortaya çıkar. K öleler efendilerinin dilini de edinirler. Bu süreç bazen
yalnızca yüzyüze geldiklerinde anlam a aracını doğurur (kırma-pidgin), bazen de
köle ürettiği b u dili kendi anadili hâline getirir (kırma anadil-creole). İngilizce, Al­
m anca, İspanyolca, Portekizce gibi dillerin etkisiyle pek çok kırma dil türemiştir.
Bu diller dışında M alayca, A rapça gibi dillerin de çeşitli kuma dillerin duşumda
etki yaptığı görülür. A lt dil çoğu zam an üst dilden aldığı öğeleri kendi diline uyar­
lar, farklılaştırır.
K ırm a (pidgin), iki ya d a daha fazla topluluğun -ortak bir anlaşma dilinin
olm adığı durum larda- birbirleriyle anlaşmak için oluşturdukları basit bir dildir.
Ç oğunlukla karşılıklı ticaret yapan topluluklar arasında gelişir. Kırmanın İngi­
lizcedeki karşılığı olan pidgin sözcüğü 1850’Ierden sonra görülmeye başlanmış,
kökeni açık olm ayan b ir sözcüktür. Çeşidi görüşler vardır. Haber götürüp getir­
m e bilgisine dayanan görüşlerden b iri pigeon “güvercin” sözcüğüyle İlgiliyken bir
başka görüş dil ilişkisi açıklam asıdır. Buna göre pidgin, busmess "iş” sözcüğünün
Ç incedeki söyleniş biçim idir. Bu açıklama da kumanın ticaretle İlişkisini ortaya
koyar (bk. H olm 2000).
288 Genel Dilbilime Giriş

Yalnızca P asifik O kyanusuna ktytsı olan bölgelerdeki İngilizce, İspanyolca, A lm anca ve Fransızca
tem elli kırm a d iller (creoles)

K ırm a ilk aşam ayı tem sil eder. H enüz büyük değişîdikier yoktur. Bu yüzden
daha basit ve çoğunlukla da ses değişim i düzeyindeki farklılıkları içerir. Ö rneğin
İngilizce tem elli Havai dilinde şu değişiklikler yapılır: İng. they “onlar” > Havai
day, İng. the “belirlilik tanındığı (article)” > H avai da, îng. tree “ağaç” > H avai chri.
Dönya Dilleri 289

Sözdizim i de büyük değişiklikler göstermez:


îşığ ^ ' . Vnt myfather iocomeköme.
H avai I gon wait f o myfaâa to come home,
“Eve gelecek olan babam ı beklemeye gidiyorum”
K am eran kurma m etin örneği ve İngilizcesi:

D avid na “trainee”fô Piskôps. I de sidön fö Mbalmayo. î àegofà Idas


evri d efo len French an Pidgin, Fô ivnin taym, i de chôpplenti. Afta dat, i de
du i homwôk. 1 âeslipfô. eîevin oklok._____________________________
“D avid is a trainee in th e Peace Corps. He is staying in Mbalmayo. He
goes to classevery day to learn French and Pidgin. In the evening he eats a
lot. A fter th at he doeshis hom ew ork. He goes to bed at eleven o'clock.”
K ırm a d il (creol), kırm anın (pidgin) bir topluluğun anadili hâline gelme­
sidir. Creoî sözcüğü Latince “üretm ek, yaratmak” anlamındaki creare fiilinde tü­
rem iştir. D ilin sonradan yapılm ası, yaratılması bir tür yapma dü ile karşı karşıya
olduğum uzu im a eder. A ncak süreç doğal bir dil ilişkisi içinde gelişir. Esperan­
to, Volapük gibi m asa başında, bilim adamlarınca üretilen yapma dillerden farklı
olarak karşılıklı etkileşim le iletişim ortam ında gerçekleşen bir yan-yapayîık söz
konusudur. D ünyada 100’den fazla kırm a anadil vardır. Dünyadaki ilk kırma dil
gram eri olarak da 1770’te Kopenhag’da yayımlanan ve bîr DanimarkalI misyoner
olan Jochum M elchor M agens tarafından yazılan Grammatka over det Creolske
sprog, som bruges paa de trende Danske Eilande, S t Croix, St Tkomas og S t Jans i
A m erika adlı eser gösterilir (H olm 2000:19). Bu dillerle ilgili ilk bilimsel çalışma
da 1959 yılında K arayiplerdeki dillerle İlgili olarak yapılan Mona Konferansıdır
(K ouw enberg-Singler 2008: 2-3). Özellikle ada dilleriyle ilgili ak çalışmalardan
so n ra kırm a dillere olan ilgi artm ış, bazı çalışmalarda (bk Valdman 1977) pid­
gin-creole linguistics başlıklarının kullanılmasıyla bu alana Özgü bir dilbilim türü
ortaya çıkm ıştır.
Ç ok d illilik (m ultilingualîsm ), b ir toplulukta birden fazla dilin kullanılması­
dır. Di! sayısına göre farldı adlandırm aları vardır ancak dünyadaki en yaygm çok
dillilik tü rü İki d illilik tir (bilingualism ). Çok dilliliğin “üç ve daha fada dili kul­
lanm a”, iki dilliliğin de "iki dili kullanma” biçiminde ayrılmasını öneren araştır­
m acılar da vardır (bk. Kemp 2009). Bireylerin çok dilli olmasıyla toplamların çok
d illi olm ası farklıdır. Birey ülke değiştirerek veya farklı diller öğrenerek çok dilli
b iri (polyglot) hâline gelebilirken toplum lar göçler, dinler, politik süreçler sonu­
cunda çok dilli olabilir.
290 G enel D ilbilim e G iriş ~$r

D ünyanın iletişim teknolojilerinin de gelişm esiyle giderek k ü ltü rlerin b ir


arada yaşadığı b ir yapıya dönm esi sonucu ulus devletlerde bile tek b ir dile daya­
lı (m onolingualism ) iletişim ortam larının azaldığı gözlenir. Yaklaşık 200 ülkeye
karşılık 5 000 dil vardır. Bu sayı bile çok dilliliğin boyutunu ortaya koyar. A n­
cak ülkelerde dillerin konum u farklılaşm aktadır. Bazı çok dilli ülkelerde tek b ir
dil egem en d il olarak resm î d il statüsü kazanırken bazı ülkelerde birden fazla dü
resm î dil olabilm ektedir. Ö rneğin İsviçre’de A lm anca, Fransızca, İta ly a n « ve Ro-
m anşça (Rom ansch “İsviçre’deki b ir azınlık dili”) belirli kantonlarda baskın diller­
dir. Singapur’da da d ö rt resm î dil vardır: İngilizce, M andarince, Tamilce, Malayca.
A ncak devletlerin tutum u nasıl olursa olsun bireysel düzeydeki çok dillilik iletişim
ortam ındaki durum la ilgilidir (Edwards 1994: 2). B ir bireyin iletişim ortam ında
karşılaştığı ve kullandığı diller bireyin çok diUliğini belirler. D evletlerin resm î d il
kabulü çok da belirleyici değildir.
Bir birey veya toplum un hangi durum da “çok dilli” olarak kabul edileceği de
tartışm alıdır (Kemp 2009: 14). Bireyin ik i dilli olm ası için h er iki d ili de anadili
gibi bilm esi m i gerekir, yoksa İkinci d ili b e li b ir oranda kullanabilm esi yeterli m i­
dir? Çok dillilik sosyolojiden psikolojiye, politikadan eğitim e çok yönlü b ir olgu­
d u r ve derinlem esine incelem elerin yapıldığı b ir d İ ilişkisi alanıdır (G iriş okum a­
ları için bk. Auer-W ei 2007). Bugün nörolojiyle ilgili yönleri de yoğun b ir şeküde
araştırılm aktadır. Ç ocukların k ritik dönem de (ilk üç yaş civarı) karşılaştıkları d i ­
leri kolayca n a s l öğrenebildiklerini, d ile rin beynin hangi bölgelerine işlendiğini
ele alan araştırm alar çok dikkat çekici sonuçları ortaya koym uştur. Beyinle Ig ü i
iki önem li yaklaşım biçim i vardır. Yerleşimci (locaîizationalist) görüşe göre d ile r
beynin farklı bölgelerine yerleştirilm ektedir. Ç ünkü beyin h aşan sonucu d İ y iti­
m ine (aphasia) uğrayan hastaların b ir kısm ı dillerden b irin i kaybederken b irin i
kullanm aya devam edebilm ektedirler. İkinci görüş ise dinam ik (dynam ic) görüş
olarak bilinir. Buna göre, d İ sistem i insandaki d li kullanm a yetisi île çevrenin
iletişim ihtiyaçlarına göre uyum sağlam a ve değişeblm e kapasitesi arasındaki di­
nam ik bir dengeyle yönetilir. Dü kaybına uğrayan hastalarda d ile rin geri gelme
süreci buna göre açıklanır. Ç ünkü bazı hastalar bütün kayıp d ile rin i yeniden ka­
zanabilirlerken, b a z la rı bir kısm ını geri kazanabilm ektedir. B azları ise dilleri k a­
rıştırarak kulanm aktadırlar. Bu geri kazanım lar söz konusu dinam ik dengesinin
iyileşm esi oranında değişm ektedir.

3.5.1. Dil ölümü


D ünyada ortalam a iki haftada b ir d ilin öldüğü bilinm ektedir. Ö lü d İ, konuş­
m acısı olm ayan d ld ir. Peki, b ir d İ n a s l ölür? K onuşm acının kalm am ası n a s l ger­
çekleşir? Bu sorulara tek b ir cevap verm ek m üm kün d eğ ld ir. H astalık, deprem ,
ik r Dünya Dilleri 291

sel gibi felaketler; kültür değişim leri; İngilizce, Fransızca gibi -lingua franca da
denen- ticaret ve bilgi alışverişinde kullanılan, uluslar arası niteliğe sahip dillerin
etkisi; politik baskılar gibi çeşitli etkenler işe karışabilir (Crystal 2007:87-109). Dil
ölüm ü b ir zenginliğin, b ir dünyanın da Ölümü demektir. Bu nedenle dilbilimciler
konuşur sayısı çok az kalan dillerin kayıtlarını tutmak İçin dünyanın en ücra böl­
gelerine geziler düzenlem ektedirler. Yazısı olmayan bir dilin seslerini kaydetmek
tarihe n o t düşm ek adına yapılacak son görevlerden biridir. Yazılı ve sözlü olarak
b ir m iras bırakm adan Ölen diller hiç yaşamamış gibidir.
D il ölüm ü birden olm az, b ir sürece yayılır. Bir dilin Ölmekte olduğu da konu­
şur sayısındaki değişim lere göre belirlenir. Konuşur sayısına göre dillerin tehlike
durum ları ortaya k o n u r13.1
D il S tatüleri (Ethnologue 17)
Düzey Etiket Açıklama
Ticaret, bilgi alışverişi, uluslararası siyasette yay­
0 U luslararası
gın olarak kullanılan diller
Ulusal düzeyde eğitim, iş, medya ve devlette
1 U lusal
kullanılan diller
Bir devletin büyük yönetimsel alt bölgelerinde
2 Bölgesel eğitim , iş, medya ve devlet dili olarak kullanılan
diller
İş ve medyada kullanılan ancak bölgeler arası
3 Yaygın iletişim farklılıkları aşacak bir resmi statüsü (standardı)
olmayan diller
Kurumsal bir eğitimle desteklenen belli bir stan­
4 Eğitim d art ve literatüre sahip canlı diller

13 D il Ölüm üyle ilgili genellikle b eşli sınıflamalar yapıldığı göndür (Crystal 2007: 34-35).
U nesco’n u n belirlediği d il ö lü m ü aşam aları ise şu şekildedir

1. Eğilim li (vulnerable): Ç o c u k la rın ç o ğ u n u n konuştuğa ancak belirli bölgelerde (öm. ev )


iletişim k u rm a d a k u llan ılan diller.

2. K esinlikle teh lik e a ltın d a (definitely endangered): Artık çocuklara evde anadil olarak
ö ğ ren m ed iğ i diller.

3. C id d i tehlike a ltın d a (severely endangered): Yalnızca büyük baba ve büyük anneler tarafından
k o n u şu lan , a n n e ve b a b a la rın anladığı fakat kendi aralarında ve çocuklarla konuşamadığı
diller.

4 . K ritik eşikte (C ritically en d an g ered ): E n genç konuşurlan büyükanne ve büyükbabalar olan


v e o n la rın d a k ısm en ve n a d ire n k o n u ştu ğ u diller.
292 Genel Dilbilime Giriş ~Â~

D il Statüleri (Ethnologue 17) devam ı


Ç ok yaygm ve sürdürülebilir olm asalar da bazıla-
5 G elişen rı tarafından stan d art b ir literatü r ile canlı olarak
kullanılan diller
Sürdürülebilir b ir durum da tüm nesiller tarafın ­
6a C anlı
dan yüz yüze iletişim d ili olarak kullanılan diller
Yüz yüze derişim de tüm nesiller tarafından kulla­
6b Tehdit altında
nılan ancak konuşurlarım kaybeden diller
Ç ocuk doğuran nesil arasında kullanılabilen
7 Von değiştiren
ancak çocuklara aktarılm ayan diller
Yalnızca büyük anne ve büyük babalarca aktif
Sa Can çekişen
olarak kullanılan diller
Tek kullanıcıları büyük anne ve büyük babalar
Sb ö lm ek üzere olan ve onların da çok az kullanm a fırsatı buldu­
ğu diller
Bir etn ik grup için kim liksel b ir m irası hatırlatan
9 H areketsiz
fakat sadece sem bolik b ir anlam ı olan diller
K ullanılm ayan ve hiç kim sede etnik b ir aidiyet
10 Ö lü
duygusu uyandırm ayan diller
Ethnologue 17’d e yukarıdaki statülere sahip dil ve konuşur sayıları şu şekilde
belirlenm iştir:

Düzey D il Sayısı K onuşur sayısı


0 6 1,818,381,088
i 95 1,917,448,972
2 70 702,091,474
3 166 520,850,402
4 345 240,886,147
5 1,534 587,368,282
6a 2,502 382,441,032
6b 1,025 53,902,649
7 456 12;053,328
8a 286 922,885
8b 432 75,308
9 188 0
Toplam 7,105 6,236,421,567
Dunya Dilleri 293

6-b ve 9 arasındaki diller ölme tehdidi yaşayan diller olarak kabul edilir. Gö­
rüldüğü üzere sayıları iki binin üzerindedir. Bu tehlikeyi yaşayan Türk dilleri de
vardır. Tehlikedeki Türk Dilleri Projesi kapsamında ölme tehlikesi yaşayan diller ve
düzeyleri şu şekilde belirlenm iştir1415:
Risk A ltındaki T ürk D illeri Ahıska Türkçesi, Başkurtça, Çuvaşça, Ha-
kasça, Kurun Tatarca», Nogayca, Tuvaca,
Yakutça
K ritik E şikteki T urk D illeri Afşar dili, Çaîkanca, Dolganca, Gagavuzca,
Halaçça, Kumandı Türkçesi, Pamir Kırgız-
cası, Sibirya Tatarcası, Şorca, Tdengitçe,
Teleütçe, Tofaca, Tut» M i
Ö lüm D erecesindeki ’Türk D ille ri Çulım Türkçesi, Dayı Dili, Duha Dili,
Horasan Türkçe», Fu-yü Kırgızcası, Kırım-
çakça, Karayca, Lopnor lurkçesi, Salarca,
San Uygurca, Sungur lurkçesi, Tnılımen-
ce, Urumca
Ö lü T ürk D ille ri Kumanca, Soyotça
Bu diller Türkiye dışında, çoğu Rusya Federasyonu, İran, Çin gibi ülkelerde
konuşur sayısı azalan T ürk dilleridir. Benzer bir liste Türkiye’de konuşulan bazı dil­
ler için de söz konusudur. Ö rneğin Süryanice, AbhazcOy Lazca> Ladino (Sefaradî)
ölme tehdidi alımdaki diller olarak Ethnologue listesinde yer almaktadır. Ubthça
ise son konuşuru (TevSk Esenç) 1992de ölen, nesli tükenmiş bir dil olarak listeye
girmiştir {blc Ek-4).
Unesco dünyadaki kaybolma tehlikesi altındaki dineri belirlemek ve bu dil­
lerin ayakta kalmalarını sağlamak için çeşitli çalışmalar yürütmektedir. Bu kap­
samda hem bu dillerin verilerini sunm ak hem de ilgililere yol gösterip farkmdaîık
yaratmak için çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Unesco öncülügimde 2009dan
itibaren geliştirilen Tehlikedeki D iller K ırm ızı Kitabı, tehlikedeki dillerin belir­
lenmesi konusunda çok bilinen b ir projedir.ls
Dünyada ölmek üzereyken veya konuşma dili olarak kullanımını yitirmişken
yeniden canlandırılan diller de vardır. îbranice, Avun (Japonya'da), Sanskrit (Eski
Hintçe) bu kapsamda anılabilecek dillerdir.

14 http://www.dergLtehlikedekidner.com
15 İlgili web sayfaları: http://www.unesco.org/culture/îanguages-atia$/ http://www.endan-
geredlanguages.com
294 G eneİ D ilbilim e G iriş

8.6. Yazı, yazı dili ve konuşma dili


Yazı, d il için yeni b ir icattır. D il ile ilgili bilinm eyen pek çok şeyin altın d a b i­
raz d a yazının yeniliği yatar. Elim izdeki verilere göre, en eski yazı bundan yaklaşık
beş b in yıl Öncesine, Süm er kültürüne a ittir (M .ö. 3.000). Y ukarıda dilin kökeniyle
ilgili bölüm de de üzerinde durulduğu üzere, yazı öncesi dönem için elim izde fosil­
lerden yola çıkarak yapılm ış birtakım tahm inlerden öte pek de b ir şey yoktur. Yazı
dillerin gelişim im incelem e konusunda çok önem li b ir veri olagelm iştir.
D il için boylesine önem li b ir olgu olan yazm m d a ilginç b ir hikâyesi vardır.
Yazı sistem leri kültürden kültüre kolayca aktarılan sistem ler olm uştur. Süm erli-
le r (M .Ö. 3000) yazıyı bulm uşlardır ancak Ç in lilerin (M.Ö. 1500) ve M ayalıların
(M eksika-M ilat sıraları) da kendilerinden önceki yazı sistem lerinden bağım sız
olarak kendi yazılarım buldukları bilinm ektedir (bk. C oulm as 2002:190-209; Ro­
gers 2005: 4-5, G nanadesikan 2009: 2). Esasen bugün Ç in yazısı dışındaki diğer
yazıların çoğu M ezopotam ya kültürlerinden alış veriş sonucunda dünyaya yayıl­
m ıştır.
İlk kültürlerin yazılan da farklılık gösteriyordu. Ç inlilerin yazısı ideo g ram
(düşünce yazısı) adı verilen h er b ir sözcük için b ir sem bol kullanılm asına dayanı­
yordu. M ezopotamya’d a da Süm er yazısı -çivi yazısı (cuneiform ) olarak d a adlan­
dırılır- ideogram m b îr başka türüne dayanıyordu. H er işaret, karşıladığı nesnenin
somut biçim iydi. Bir tü r resim yazısıydı (pictogram ). îdeogram da işaret soyut b ir
kavram için de kullanılırken, p ik to g ram som ut nesneleri işaret eden yazıdır.
Dünya Dilleri 295

M ezopotam ya kökenli alfabenin g elişim ini gösteren örnekler


Süm er M.Ö. 3000 A kad M .ö 2400 A sur M .Ö. 700 Sözcük

t Sag-“baş”

1? i Y
Ka “ağız”

Du/gin/gub “git-
A a mek, yürümek,
kalkmak”
GmTöküz”

© Udu “koyun”

ÎH Km“balık”

v Dug “kap”

% jğ Gı “tarakvari bir
araç”
(Gnanadesikan 2009:17)

M ısır ve H itit yazıları -h iy ero g lif (kutsal işaret) olarak adlandırılır- da te­
m elde ideografık yazılardır (Friedrich 2000:32-46)*
A lfabenin gelişim çizgisine bakıldığında resim den harfe geçildiği görülür.
Ideogram ve alt tü rü piktogram lar işaret=$özcö& denkliği üzerine kuruludur* İti­
raz edenler olsa da (bk. Coulm as 2002:41), ideogram lara sözcük yazımına dayalı
yazı sistem i (logogram ) de denir. Süm er ve Ç in yazılan gibi ilkyazı örnekleri bu
sistem e dayalıdır. Sonraki aşam a işaret= hece denkliğini karşılar kİ buna hece ya­
zısı (syllabogram ) denir. A kad çivi yazısı, Elam , H arri gibi eski yazılar ile Çeroke
(Cherokee), Créé gibi kuzey A m erika yerlilerinin yazılarının hece yazısı niteliğin­
de olduğu bilinm ektedir (C oulm as 2002:62).
296 GeneI Dilbilime Giriş_________________ __________________ •$-

«r
Çeroke hece yazısı

p & R iS T i ô o- 0» a
b y a . J #sr
m f ÂĞ Âİ h àù r
w £é 6 £9 P H 6 é$ M&
a® 0 1 H Mİ 5 æâ - y
e MM d İ m ft M Z Aş j®â

X A ) sm I f gæ£ J e a g&g

u 4M 4 h 4İ <®> ■5İ0 t f
L» dû JL di A d$
S
İ b d is. d ig m « dio
L 6
6
y d zs H * d zi K « J « te
GL ivû i wi 0 3 m
Ö <0» $ £ J b M A JW r JW
X £ E ğ? tf iy A p 0 * /£0'

& R r d£ P dé&' <Â


W'$
© B yë Q > k-ÎL b Àmé. G
3 é w m T» té a fi p fM
(Couhnas 2002: 70)

Son aşam a ise işaret= se sbirim denkliğine dayalı yazılardır ki bugünkü alfabe
anlayışı da bu denklik üzerine kuruludur. Bu tü r alfabelerde -fo n o g rafik alfabe
sistem i de denir- her h a rf dildeki tek b ir sesi karşılar. Fenikelilere (M .ö. 1100) ka­
dar giden b ir tarih i vardır. Bu anlam da m odern alfabelerin de atası sayılan Fenike
alfabesi seslerin işaretlenm esi bakım ından b ir dönüm noktası olm uştur. Fenike al­
fabesi A ram i, A rap, İbrani, L atin ve G rek alfabelerinin de atasıdır. K iril alfabesinin
de L atin ve G rek alfabelerinin karışım ı olduğunu dikkate alırsak bugün dünyanın
kullandığı alfabelerin büyük bölüm ü köken olarak Fenike alfabesi üzerine kuru lu
alfabelerdir diyebiliriz. Se$=harf denkliğine dayalı alfabeler de ünsüzlerin yazım ı
tem el olm uştun Fenike kökenli Sem itik yazılar (Arap, İbrani) hep ünsüzlerin ya-
Dünya Dilleri 297

z ım m a d ay alı y azılard ır. Ü n lü lerin yazım ı bu alfabelerin daha somaki geliştirilmiş


b içim le rin d e g ö rü lü r. Ü n s ü z alfa b e le ri (consonant alphabets) ve ebcetler (abjads)
gib i a d la r ile a n ıla n b u alfab elerden bazdan şunlardır: Arap, İbrani, Manî, O rta
F a rs , F e n ik e , K e n a n , S og d , Süryan i, U g a rit

F e n ik e k ö k en li alfab elerd en b azd an

Fenike Ad :
hard (anlam) Ses j İbrani Arap Yunan Latin Kiril Ermeni
E lif ‘ T l i
< s Aa Aa Aa Um
(ök ü z) : 1
B et ;
b| a L-J Bß Bb B6, B b Pp
(ev)
"■ ■■■■ı
G im ei Ce, j
M s 3 E Ty ÏY j
(deve) Gg
D alet
<1 (kapı)
d 7 0 A8 Dd m ftıj

He :
h n A Ee Ee Ee, Ge tfe, t t
(pen cere)
FfUu,
Vav i (Ff),
T (çengel)
w 1 J Yu
Vv,Ww
Yy
Yy ^ bı

Z a y in j
X (silah) i Z i
Ï i ZÇ Zz 33 Sq

H et ! t
, i U n c Hi) Hh Bu Zh
B (d u var) 1
T et
<8> t t) ©0 Oxß
(tekerlek
^ | Yud çŞ Iı Ii 3], blı
y Ii, Jj
1 k el)
K aph
>1 k D Kk Kk Kk ^ i
(avu çiçî)
i
z
L a m ed
(üvend ire)
îJ 7 J AX U Jla II

m j
M em
! *) ö ? Mp Mm Mm m
(su)

n j j
N un
3 ù Nv Nn Hh Uı
(ydan) 1 y.
I S am eh \
i sİ D Xs Xx M*
(balık) i 1 ^ 1
298 Genet Dilbilime Giriş

i 1Ayın
1 S(göz)
* 1 y t Oo Oo Oo fin , Oo
İ
Pe
1—
9
2 (ağız) P 1 5 Ete Pp rin **
F I1 .......
Sad (av) § 1 S l/1 ün, ^ ög,O b,
QA,
i r
K af Rp
<p (iğne başı) q ] P (3 Ç>9 Qq
'
Reş JPp, fkn;
r “1 Pp Rr
1^ (baş)
Pp
Şin > U n, C2
W (diş)
S W
t .....
O“ 2a Ss Cc, ilin i
Tav 1 Stn
t \ n t**-1 Tt Tt Tt
1x (işaret) ___ ’ ......
Bugün yaygın olarak kullanılan L atin alfabesi de ses= harf denkliğine daya­
lıdır. A ncak b u denklik konuşm a d ili ve yazı d ilin in değişim hızları aynı olm a­
dığından bazı dillerin yazısında değişebilm ektedir. Ö rneğin İngilizce için kulla­
nılan Latin alfabesinde işaret—ses (tenliğinden söz etm ek m üm kün değildir, /u /
sesbirim i için iki oo yazıldığı görülür: foot, boot. Benzer durum lara Fransızca,
İspanyolca gibi dillerde de rastlanır. B ugün ses= harf denkliğinin istisnasız işlediği
bir alfabeden söz etm ek m üm kün değildir (Rogers 2005:13-14).
K onuşm a dili çok daha çabuk değişen, gelişen b ir yapıdadır. Bir sözcüğün
telaffuzu zam an ve m ekâna göre farklılık gösterir. A ncak yazı daha durağandır.
K onuşm adaki değişiklikler yazıya hem en yansım az. Bu nedenle dillerde yazı ve
konuşm a arasında önem li farklılıklar oluşur. Y ukarıda İngilizceden verdiğim iz ör­
nek yanında lîirk çed en de örnekler verilebilir. Bugün TDK Yazım K ılavuzunda
ağabey olarak geçen sözcük konuşm a dilinde âbi gibi telaffuz edilir. Vurgu, ton,
ezgi gibi parça üstü sesbirîm lerin de yazıda gösterilm em esi yazı ite konuşm a ara­
sındaki farkı yaratan etkenlerdendir- A li herhalde gelecek cüm lesinde herhalde
Öğesinin nasıl söyleneceği cüm lenin olasılık m ı kesinlik m i bildireceğini belirler.
Cüm le, bu sözcük baskılı söylendiğinde kesinlik bildirirken tam tersi durum da
olasılık bildirir. H er iki durum da da yazıda ayrı b ir işaretlem e yapılm az. Bu neden­
le yazıdan yola çıkarak cüm lenin anlam alanını anlam ak zordur.
TÜRKİYE’D E DİLBİLİM ÇALIŞMALARI

9. TÜRKİYE'DE DİLBİLİM ÇALIŞMALARI


Türkiye’de dil ile ilgili ilk çalışm alar daha çok filoloji çerçevesinde art zamanlı
yöntem lerle yapılm ıştır. Ö zellikle tarih î m etinlerin yayımlanması dil çalışmaları­
n ın İlk aşam ası olarak görülebilir.
Saussure sonrasında gelişen ve eş zamanlı incelemelere dayanan modem anlam­
da bir dilbilim çalışması için ise 20. yüzyılın ortalarına bakmak gerekir. Agop Dilaçar
(1895-1979) ve Ragıp H ulusi Ö zdem (1893-1943) dflbilinıin TûrkiyeUeki ilk Önemli
isimleridir, özellikle Dilaçar m yayınları dilbilim kuramlarım taratan Öncü çalışma­
lardır. 1939da Prag O kulunu tanıtan bir kitap yayımlayan A. Dikçar’ın Dil Diller ve
Dilcilik (1968) adlı eseri de kuram sal yaklaşımlar için Önemli bir kaynaktır.
Bu iki ism den sonra N ecip Ü çok ve Ö zcan Başkan (1929-1997) anılması ge­
reken isim lerdir, N. Üçok 1947’d e Genel Dilbilim, 1951’de Gemi Fonetik gibi iki
önem li eseri okuyucuya sunar. Ö zcan Başkan bugün bile değerinden bir şey yi­
tirm eyen b ir başucu kitabı olan Lengüistik M etodunu 1967’de yayımlar. Siüıeyla
B ayrav (1913-2008) da yapısalcılık ile ilgili ilk önemi esere imza atar: Yapısal Dil­
bilim (1969). Aynı yıllarda B erke V ardar (1934-1989) Dâhilim Sorunları (1968)
adlı eserini yayım lar. B. V ardar gerek yaptığı çeviriler gerekse öğrencileri ile yap­
tığ ı çalışm alarla Türkiye’d eki dilbilim çalışm alarına büyük katkı yapmıştır. Diğer
eserleri arasında D ilbilim in Temel Kavram ve İlkeleri (1982) Önemli bir yere sa­
hiptir. B. V ardar Saussure’n in Genel D ilbilim Dersleri (1976-1978), A. Marünet’in
İşlevsel Genel D ilbilim (1985) adlı eserlerini de Turkçeye çevirmiştir.
Türkiye’de dilbilim in en önem li İsim lerinden biri kuşkusuz Doğan Naci Aban
(1919-2010)’d ır. Anlam bilim i ve Türk Anlam bitim i (1971), Her Yönüyle Dil Ana Çiz­
gileriyle Dilbilim (1977-1982) başta olm ak üzere pek çok temel başvuru eserinin sa­
hibi olan D oğan Aksan, A nkara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde ye­
tiştirdiği öğrencileriyle de Türk dilbilim inin gelişirimde büyük pay sahibi olmuştur.
300 Genel Dilbilime Giriş -$r

1980 sonrasına baktığım ızda yaym sayısının giderek arttığını görürüz. A hm et


Kocaman, Kamile İm er, Ö m er D em ircan, Sum m Özsoy, Eser Erguvanîı Taylan,
Ayhan Sezer, Zeynel Kıran, Ayşe Kıran, M ehmet Rıfat, Ayhan Aksu Koç, Güray
König, îclal Ergenç, Fatma Erkm an Akerson, Şeyda Özil, Cengiz Tosun, N adir En­
gin Uzun, Leyla Uzun, M ustafa Aksan, Yeşim Aksan, Emel Huber, N alan Büyük-
kantarcıoğlu, Işıl özyıldırım , Doğan Günay, Talat Akaslan, Şükrüye Ruhi, Özgür
Aydın, Selçuk îşsever, Üm it D eniz Turan, D eniz Zeyrek, Lütfiye O ktar, Semiramis
Yağcıoğlu, Ayşen Cem Değer, Aslı Göksel, Ahm et Pehlivan, Gülşat Aygen Tosun,
Barış Kabak, Zeynep Erk Emeksiz gibi pek çok isim çalışm alarıyla Türkiye’deki
dilbilim yayınlarının zenginleşmesine katkı yapm ışlardır.
Dilbilim Araştırmaları dergisi 1990 yılından b u yana Türkiye’deki dilbilim
yayınlarının m erkezlerinden b iri olm uştur. 2013’te kurulan Dilbilim Derneği bu
alanda çalışan akadem isyenleri bir araya getirm e yolunda önem li bir adım dır. Ay­
rıca yirm i yedincisi 2013’te yapılan Ulusal Türk D ilbilim i Kurultaylarını da anm ak
gerekir. On akıncısı yapılan Uluslar Arası Türk Dilbilimi Kurultayları uluslar arası
araştırm acıların büyük ilgi gösterdiği akadem ik etkinliklerdendir.
Ankara Üniversitesi, İstanbul Ü niversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde
Türkçe dilbilim bölümleri; M ersin Üniversitesi ve H acettepe Üniversitesinde İngi­
lizce dilbilim bölüm leri bulunm aktadır. Bu bölüm ler lisans ve lisansüstü düzeyin­
de öğrenci almaktadır. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, N ecm ettin Erbakan Üniver­
sitesi ve İstanbul M edeniyet Ü niversitesindeki dübilim bölüm leri ise henüz lisans
düzeyinde öğrenci alım ına başlam am ıştır. Boğaziçi Üniversitesi’nde ise yalnızca
lisansüstü eğitim veren bir dilbilim program ı bulunm aktadır. Bu bölüm ler dışında
İngiliz, Fransız, Alman filolojisi bölüm lerinde uzm anlık alanı dübüim olan pek
çok araştırm acı bulunm aktadır. Ayrıca son yıllarda Türkoloji bölüm lerinde de dil-
bilim le ilgilenen araştırm acı sayısı giderek artm aktadır.

9.1. Türkoloji ve dilbilim


Türkiye’d e Türkoloji ve dilbilim m aalesef birbirlerini besleyen alanlar gibi ge­
lişm em iştir. Son yıllara kadar edebiyat ve eğitim fakültelerinin Türk dili ve ede­
biyatıyla ilgili bölüm lerinde dilbilim dersleri yoktu ve bu, önem li b ir Türkoloji
neslinin dilbilim in tem el kazanm alarından haberdar olm adan yetişm esi sonucunu
doğurm uştur. Benzer b ir durum da dilbilim ciler için geçerlidir. Türkiye’d eki dilbi­
lim cilerin çoğunun Batı dilleri (İngiliz, Alman ve Fransız) filolojilerinden m ezun
olması, Türkolojinin verilerinden yararlanm alarını güçleştiren b ir olgu olm uştur.
D ilbilim ve Türkoloji yayınlan incelendiğinde her iki alanın bilim adam larının
birbirlerini “bir şeyleri” bilmemekle suçladıklarına sıkça rastlanır. Buna rağm en,
her iki alanda yetişen genç araştırm acıların bu bilim dallarının verilerini kullana­
Türkiye'de Dilbilim Çalışmaları 301

bilm elerini ve yeni gelişm elerden haberdar olm alarım sağlayacak adım ların atıl­
dığım söylemek güçtür.
K itabın son sözleri olarak bazı kişisel gözlem lerim i paylaşm ak istiyorum .
Türkiye’d e Türkoloji ve dilbilim İlişkisiyle ilgili şu noktaların, okuyucuya sorun­
ların niteliği hakkında - anahaüanyla da olsa - bir fikir vereceğini düşünüyorum :
a. Türkoloji ve dilbilim in birbirlerini besleyememesinde “tek suçlu” ara­
m ak doğru değildir. Türkiye’deki Türkoloji ve dilbilim gelenekleri bu tab­
lonun oluşm asında aynı oranda pay sahibidir. Turkolojinin gelişimi do­
ğası gereği m etin odaklı olm uştur. Filoloji ile dilbilim arasındaki tem el
fark da zaten budur (art zam anlılık-eş zam anlılık). Turkolojide tarihsel
m etinlerin ortaya çıkarılm ası ve yayımlanmasıyla ilgili çalışm alara ağır­
lık verilm iştir. Bu, filolojinin olmazsa olm azıdır ve Önemlidir. Ancak ta ­
rihsel m etin yayınlarına ağırlık verilirken dilin bugününe dair dünyada
neler olup bittiğiyle pek ilgilenilm em iştir. Uzun süre bunun eksikliği bile
hissedilm em iştir. D ünya dilciliği Saussure, Bloomfield, Chom sky gibi eş
zam anlı yaklaşım larla dilin incelenm esi yönünde kuram lar ileri süren
isim lerle sarsılırken Türkiye Türkologlannın büyük çoğunluğu kuram sal
yaklaşım lardan haberdar olm adan yetişm iştir. Bugün T ürk dili ve ede­
biyatı bölüm lerinin çoğunda dilbilim dersi hâlâ bulunm am aktadır. İşin
daha da acı tarafı, yetiştikleri tek doğrucu çevrenin etkisinden kurtula-
mayıp dilbilimsel çalışm aları küçüm seyen veya bunlara direnç gösteren
bilim adam larının bulunuyor olmasıdır.
b. Türkiye’d eki dilbilim geleneği de Türkologiardaki önyargının b ir benze­
rini kendi içinde oluşturm uştur. Türkiye’d eki dfibilim cilerin çoğunlukla
İngiliz, Fransız ve Alman filolojisi m ezunu olm aları ve Batı dünyasında
neler olup bittiğini takip edebilm eleri en büyük avantajlarıdır. Bu ne­
denle dilbilim in gelişmesinde bu bölüm lerden yetişen bilim adam ları­
nın büyük katkısı vardır. Ö te yandan bazı dilbilim cilerde de Türkoloji ve
Türkologlara karşı bir önyargı oluşm uştur. Bazı dilbilim cilerin Türkolo-
jiyle ilgili değerlendirm elerine bakıldığında çok büyük emek, bilgi ve be­
ceri İsteyen m etin çalışm alarının küçüm sendiği, çoğu zaman üstten bir
bakışla eleştirildiği görülür. Türkoloji verilerinin dilbilim çalışm aları için
de değerli özellikler taşıdığı unutulm am alıdır. Yanlışları, eksikleri olsa da
Türkoloji çalışm aları göz ardı edilemeyecek b ir gelenek oluşturm uştur.
c. M ustafa Kemal A tatürk, Türk D il Kurumu n u kurarken bu kurum un ça­
lışm a alanlarını “lengüistik (dilbilim )”, “filoloji” ve “Türk dili” olarak be­
lirlem iştir. Yani dilbilim Türkiye için yeni değil, yüz yıla yaklaşan geçmişi
302 Genel Dilbilime Giriş A"

olan b ir disiplindir. A ncak Türk dili ve diğer filoloji alanlarında pek çok
araştırm acı varken dilbilim ci sayısı aynı oranda artm am ıştır. Üniversite­
lerde birkaç dilbilim bölüm ünün öğrenci alıyor olm ası, bu bilim daim in
gelişememesînde etkenlerden biri olmuştur. Bağımsız b ir dilbilim bölü­
mü olmayınca, dilbilim cilerin yetişmesi filolojilerdeki araştırm acıların
ilgilerine kalm aktadır ki bu da sınırlıdır.
d. Term inoloji en büyük sorunlardan biridir. Türkologların b ir dilbilim
m etnini anlam aları veya dilbilim cilerin bir Türkoloji m etnini anlam a­
ları bazen kullanılan terim ler yüzünden m üm kün olm am aktadır. Adeta
“anlaşılmamak” için yazılan b ir yazıdan o alana ilgi duyan b ir öğren­
cinin b ir şeyler öğrenm esi m üm kün değildir. Bilindiği gibi “Ben yeni
şeyler ortaya atıyorum” İddiasındaki pek çok araştırm acı işe yeni terim ­
ler kullanm akla başlar. Aym kavram için daha Önceden kullanılan 7-8
terim varken, en yeni olma iddiasıyla yeni b ir terim daha ortaya atılır.
Bu nedenle dil incelem elerim iz terim m ezarlığı yaratm ıştır diyebiliriz.
Terim lerin Türkçe olup olmaması, birleşik yazılıp yazılmaması bile bü­
yük b ir sorun olagelmiştir.
e. H er şeye rağm en Türkolojinin genç nesli arasında dilbilim le ilgilenen
pek çok kişi yer alm aktadır. Türkiye Türkolojisinde Talat Tekin, Osman
Nedim Tuna, Efrasiyap Gemalmaz, Rıza Filizok, Günay Karaağaç gibi
öncü isim ler dilbilim in önem inin kavranm asında etkili olm uşlardır.
2000*11 yıllardan itibaren Türkolojinin b u yönde daha çok gelişme kay­
dettiğini söyleyebiliriz. Çalışm alarında dilbilim bakış açısmı kullanan
Türkoloji kökenli araştırm acılar arasında Fatm a Sema Barutçu Özönder,
Hacı Ö m er Karpuz, N urettin Demir, Emine Yılmaz, M ustafa Uğurlu,
M ehmet Aydın, Süer Eker, Filiz Kılıç, Kerime Üstünova, M evlüt Erdem,
N esrin Bayraktar, Engin Yılmaz, Erdoğan Boz, M ustafa Sarı, Özlem D e­
niz Yılmaz, Eyüp Bacanlı» Ferhat Karabulut, Kerim Demirci, H ürriyet
Gökdayı, İsmail U lutaş, Ercan Alkaya, Bülent Özkan, Faruk Gökçe,
M una Yüceol Özezen, Sema Aslan D em ir, Fevzi Karademir, Ahm et Ka-
radoğan, M ustafa A ltun, ö zen Yaylagül, Oğuzhan D urm uş, Soner Akşe­
hirli, İbrahim Şahin, Turgay Sebzecioğiu gibi daha pek çok ism i sayabil-
mekteyiz. Bugün adlarını anam adığım ve akadem ik kariyerinin henüz
başındaki daha genç araştırm acıların dilbilim e olan ilgisi üm it verici b ir
başka durum dur. Üniversite sıralarında dile ve dilbilim e m erak saran bu
gençlerin “dil denen mucizeye” bizlerden daha farklı bakarak ufuk açıcı
yeni çalışm alar üreteceklerine inanıyorum .
n **’rrr*- ... ..
I'vı

EK-1 ULUSLARARASI FONETİK ALFABE


THE ZNTEKNATÏONAL PHOKFHC ALPHABET (revised io 2805)
COKS0KAKTS£PIXM0>SC) ________________________ e SOUSBA
Sifcîad LaUodedaa! Ifeâtt) jAterèzrptgdktate StttoScx Fate* Vrfw Uwfcc: om
PlCGîï P t> t d t 4. c i & g q G te ŸfÉÈ
KucS m P3 n A J1 9 H
Tria B r ’ÿ 3 i§ &
TapetFlap V* r r ;5g|Sÿj
Ttüäräre * ß f V 9 0 |s z i l s ? z- Ç İ x Y X K h Çh &
Luttai ' ■■' IP Ü
fctCltht * » ____
AfftccuEaj: U a i j m
Latesi 1
tftycffînwflî :$f;ï . . - l A L
appeari&fiirt. Ibt
CONSONANTS {KO N'HSXKKIQ VOWSLS
Cttsks VôKcd ünptaiîm
Swat Osnl 8*t
0 B&Ud 6 2Z£*2 Ejotp^S:
Ok i . y ----- i* a ----- TO' l)
i B*MJ CT Oee£iK«(]t p 1 8â^ô> \ IT \ U
j (foOskecte f Âû«l C 9 < v^ iittk cfcMä ew#---- si©----- y ■o
W rriSr'TT sf Vda t* V ık \ »
1 Akiste l»u3 O {M b S -Aktdnjâe»» os®«a e\œ —'3*3— A' 0
phîsr symbols
0 Z Abt«Î9«aM Stete*»
o
J v<i»j<inaâ>bæ«ae
TJ Vfcbrë Ij Sss«™» J >»JX
H Yctaitas i^ lg ta î sin»*,
Ç Vgsb9cp!ÿl?»ï&K»R* A6ï:U«!«HÎ «niâtes
<eU(«xwcicdbr É p tS
? ^Vgtfr»^rTty- /oîætÿtijsii
I Let* 6Ï
OlACItlïTCS C i s a iw i cia y t e placed tfceve 9 ï )hpM v iA a d ltstadtf, * Ha*fc*a eT
B ûa^bn ë
„ V tâ tiei p çl & u â r« * « i! b S _ Draaı t d
I 3£9«(tel)Q«i|p
„ V am l S t CrtüyvKu^ b S S fk * t d
II M ^ ( î r a a a » ) p « t ÿ
lA .pA V ıl t {j „ la â ü | Çİ
. ^Qs*Ssteet&JÈ.ækt
n r ^ F d 5-

k ïte M ta U p * u u * tw d w Ittuüsaıl ğ
v lid»i;(d»cffCQf«ted!}
r tatlMQdeä p j McsKaS P $ ® ïn ln lttit

4 AAatRİ U Y v^K sj tY d Y ^ te tİÎH İtlU

Ä 6 1 Nue<«t()Smj t ? dÇ X » r*Stbn [u x d’ &, - i1 bt ejât ë« /I


é 1 B» ê Mrdw
ë A gâw gÿbf
C ira ü b i C " YttateAMpburoottedl İ
'"ü ''•»C'TT.......’
MitesaSatsei 6 A te te d 6 { I •v n t* Ä itk £ a » 9
ê -İM«
è J K* ë À liâL«z
y
, w J1 _ L«*m£ 6 <3
ê J £* ë 1 SiactJ*

Ä 33s»^3s& 6 jM a m lT c tjttB s d Ç 1 ÜBM dfcfedite


~ s* a* v &e«c£?c=fstXâa( 6 t \. SMS
304 Genel Dilbilime Giriş "A"

EK-2 D İL A İLELER İ

Ethnology® 17'ye göre Dit Aileleri

Büyük Dil Aileleri


D il A ilesi ? D il -, K on u şu r Ülke
'.V ,' . sa ytsı saytst

A fro -A sy atik 366 362,281,758 Cezayir, B ahreyn, K am erun, Ç ad, Kıbrıs, M ısır,
E ritre, Etiyopya, G ürcistan, îran , Irak, İsrail, Ü r­
d ü n , Kenya, Libya, Mali, M alta, M oritanya, Fas,
Nijer, N ijerya, U m m an , Filistin, Suudi A rabis­
tan , Som ali, Sudan, Suriye, Tacikistan, T anzan­
ya, Tunus, Türkiye, Birleşik A rap E m irlikleri,
Ö zbekistan, Yemen

A v u s tro -n e z y a ■; ;. 1,221 .345,818,471 ■. B runei, K am boçya, Şili, Ç in, C o o k A daları, D o ğ u .


VT im or, Fiji, F ransız Poiinezyası, G uam , E n d o ­
2
nezya, K iribati, M adagaskar, M ale ya,M arshaE .-
A daları, M ayottei M ikronezÿa, M yanm ar N a u ru ,
Yeni K aledonya, Yeni Z elanda, N iu e, K uzey M a-
• ria n a A d a la n .P a la u , P ap u âY en i G ine, Filipinler,
• Sam oa, S olom on A d alan , S urinam , Tayvan, Tay-
îa n d , Tokeîau, T onga, Tuvalu, A m erik a b irle şik ?
D evletleri, V anuatu, V iet N am , W allis y e F u tu n a

H m t-A v n ıp a 436 2,916,732,355 Afganistan, A rnavutluk, E rm enistan, Avusturya,


Azerbaycan, Bangladeş, Belarus, Belçika, B osna
H ersek, Brezilya, Bulgaristan, K anada, Ç in,
H ırvatistan, Ç ek C um huriyeti, D anim arka, Fiji,
Finlandiya, Fransa, A lm anya, Yunanistan, İzlanda,
H indistan, İran, Irak, İrlanda,, İsrail, İtalya,
Letonya, Litvanya, M an Adası, Lüksem burg,
M akedonya, Maîdivler, M yanm ar, Nepal, H ol­
landa, N orveç, U m m an, Pakistan, Peru, Polonya,
Portekiz, Rom anya, Rusya Federasyonu, Sırbistan,
Slovakya, Slovenya, G üney Afrika, İspanya, Sri
Lanka, Surinam , İsveç, İsviçre, Tacikistan, Türkiye,
U krayna, Birleşik Krallık, A m erika Birleşik D ev­
letleri, V atikan Devleti Venezuela
Ekler 305

N ijer-K o n g o 1,524- . 430,784,205 A ngola, B enin, B otsw ana, B urkina fa s o , B u ru n ­


d i, K am ettin, O rta A frik a C um huriyeti, Ç ad, :
C om oros, K ongo, Fildişi Sahili, K üba, K ongo
D em o k ratik C um huriyeti, E kvator G inesi, : '.
: Gabon* G am biya, G ana, G ine, Gine-Bissau,
Kenya, L esotho, L iberya, M alavi, M ali, M ayotte,
M ozam M c, N am ibya, N ijer, N ijerya, R uanda,
Senegal». Sierra Leone* Som ali, G üney A fiika,
G ü n ey Sudan, Sudan, Swaziland, Tanzanya, lo g o ,
U ganda, Z am biya, Zimbabwe
Ç la -T ib e t 456 1,268,209,279 Bangladeş, B hutan, Ç in, H indistan, Kırgızistan,
Laos, M yanm ar, Nepal, Pakistan, Tayland» V ietnam
T ra is -Y e n i G ine; 3,536,267'. • ' D o ğ u T im or, E ndonezya, P apua Yeni G ine
T o p lam 4,478 5,327,362,335

Diğer Dil Aileleri


İ
D il a i l e s i , D il. K on u şur s a y ıs ı
"sa yısı

A lgie 41 138,184 K anada, A m erika B irleşik D evletleri

■A ltay ; ■62 144,263,862 • : A fganistan, A zerbaycan, Ç in, G ürcistan, İra n ,


■$ ; .:: - Kazakistan» Kırgızistan» U tyanya, M oldova, .
-i . '' M oğolistan, R usya F ederasyonu, Türkiye, T urk­
m enistan, U krayna, Ö zbekistan

A m to -M u sa ıt 2 520 P apua Yeni G ine


i A n d a m a n e s e '■ ■$:. é\- 50i H in d ista n : '
A ra fım d i 3 1,960 P ap u a Yeni G ine

Aurai ÇLeftM ay) 6İ 2,005. P a p u a Yeni G ine

A ra n a n 5 5,870 Brezilya

A v u stu raly a Ç-P--2Ö3 i 40,544 1 1 : : Avusturalya:


A v u stro -A sy atik I7 Î 102,480,229 Bangladeş, K am boçya, Ç in, H indistan, Laos,
M alezya, M yanm ar, T ayland, V ietnam

3: A y m a ra . '' 3 2,808,740 - Bohvyâ, P eru


|v B a rb a c o a n 3 24,800 Kolom biya, Ekvator
B ayono-A w - 2 / 200■; . E ndonezya
bono ' -
B o rd e r 15 17,080 E ndonezya, P ap u a Yeni G ine
B oirdroän • ' 1,393 • i Brezilya
306 Genel Dilbilime Giriş

B o to c u d o a n l 10 Brezilya

C addoan - 46 A m erika B irleşik D evletleri -

C a h u a p a ııa n 2 10,320 P eru

Car&anC,: / "-V.v. 29 :. 67,396 .. . Brezilya, .Kolombiya, G uyana, S urinam , Vene-


zueîa" ■' ■■■;■■- ■

C e n tra l 4 14,810 S olom on A d alan


S o lo m o n s
C h a p a c u ra n 4 2^019. Bolivya, Brezilya

C h lb c h a n 20 306,667 Kolom biya, C osta Rica, H onduras, N icaragua,


P anam a

C h im a k u a n i. a ;. : : iV.. .A m erika B irleşik D«yküeril.=


C h in o o k a n 2 65 A m erika Birleşik D evletleri

C h ip a y a -U r ü - , 2- 1, 202. - • ; . Bolivya

C îıo co an 7 113,300 Kolom biya, P anam a

;,Ghöii. 1- ■f : A rjan tin ....

Ç u k çi-K am çatk a 5 6,875 Rusya

^ ü n ia ^ a n r S " V ;: ,A 0„ '"'.l-i: . A m erika Birleşik D evletleri

C o cb ln u -Y u m an 9 2,780 M eksika, A m erika B irleşik D evletleri

.İ v ; . U nknow n P oland - \ • • './V-


Ia n g a % ^ ^ v'S:Ä^
C o o sa n 1 0 A m erika B irleşik D evletleri

K ırm a d il a s , ■: ■..39,642,125 - ■ A n tig u a ve B arbuda, A yusturalya, Babam aiar,


(C re o le ).,. /V B arbados, Belize, brezilya, K am erun, C ape ’
î .î ; V erde Adaları,. O rta A frik a C um huriyeti, Ç ad,

* T im or, E kvator G ülesi, F ransız G ınesi, G ana,


:G ren ad a D èm b k ràtîk C um huriyeti, G uadeloupe,
v ^ G in e-IB şsa u , G uyana, H aiti, H in d istan , E ndo-
iièzya, Jam aika, M acao, M alezya, M auritius,
:: •. M eksika, M ikrônèzya,:Ÿéni K aledonya, N ika-
S IS V ^raguai bfijerya, N o rfo lk Adası, P anam a, P apua
Yeni G inèi Filipinler, R é union S aint Lucia, Saint
é.; Vïncejnt ve G renadines, Sao T om e ve P rincipe, :
■ Seyşeİ Arialan» Sierra L eone, Singapur, Şolöm on
A daları, G üney A frika, G üney Sudan, Sri Lanka,
^ S u rin a m ; Tanzanya, T rin id ad ve Tobago, Turks
■v e C aicos A d alan , ABD V irgin A daları, U ganda,
- A m erik a gösteren B irleşik D evletleri, V anuatu
flyer 307

İ ş a re t d ille ri 136 4,849,668 A fganistan, A rnavutluk, Cezayir, A rjan tin ,


(d e a f sig n la n ­ E rm en istan , A vusturalya, A vusturya, Belçika,
g uage) Bolivya, Brezilya, B ulgaristan, K anada, Ç a d , sili,
cin, Kolom biya, K osta R ika, H ırv atistan , Küba,
Ç ek C um huriyeti, D an im ark a, D o m in ik C u m ­
huriyeti, E kvator, M ısır, El S alvador, E stonya,
Etiyopya, F inlandiya, F ransa, A lm anya, G ana,
Y unanistan, G uatem ala, G ine, H o n d u ras, H o n g
K ong, M acaristan, İzlanda, H in d istan , E n d o n ez­
ya, İran , İrlanda, İsrail, İtalya, Jam aika, Japonya
Uzay, Ü rd ü n , K enya, L aos, L etonya, Libya,
Litvanya, M a d ag ask a r M alezya, M ali, M alta,
M auritius, M eksika, M oldova, M oğolistan, Fas,
M ozam bik, N am ibya, N epal, H ollanda, Yeni
Z elanda, N ikaragua, N ijerya, N orveç, Pakistan,
P anam a, Paraguay, P eru , Filipinler, Polonya,
P ortekiz, P o rto R iko, R om anya, Rusya, Suudi
A rabistan, S ırbistan, S ierra L eone, Singapur, Slo-
vakya, G üney A frika, G ü n e y Kore, İspanya, Sri
L anka, İsveç, İsviçre, Tayvan, T anzanya, Tayland,
T rin id ad ve Tobago, T u nus, Türkiye, U ganda,
U krayna, Birleşik K rallık, A m erik a gösteren B ir - .
leşik D evletleri, U ruguay, Venezuela, V iet N am ,
Z am biya, Z im babve
D r a v id . 84 229,317,060-: ^ I ^ d ı ^ ^ r N e i ^ P a l d s t â n - . ; . '; ■
E a s t B ird ’s H e- 8 71,730 E ndonezya
a d -S e n ta n i
E astG eelv in lc ;; 12 ■: 8,005 "v y jy .;- . E ndonezya ./ :

D o ğ u Yeni 6 13,800 P ap u a Yeni G in e


B ritan y a
D o ğ a T ram ^ F ly 4 *- 6,760 - A vusturalya; P ap u a ’Seni G in e
E sk im o -A le u t 10 110,310 K anada, G rö n lan d , Rusya, A m erik a Birleşik
D evletleri
E y ak -A th ab as- ;; 39 ' 207,614: ' v.. ' K anada, A m erika B irleşik D evletleri,
kân
F as 2 2,840 P apua Yeni G ine
G u a jib o a n 3&7Ö0r Kolombiya- :. - : " ; ■■’
G u a y k u ru a n 4 50,100 A rjantin, Brezilya
H a id a . ' ■ " 2 ' 55-y-/;- -y ■ K a i ı a d a - A ’
H a râ k m b u t 2 810 P eru
308 Genel Dilbilime Giriş

H m o n g -M ıe n 9,334,875 V ■= Ç in ,Laos, V ietnam • ' • . . ' !':y-:-y 'V;


H u av ea n 4 14,670 M eksika
' Iro q u o ia n 9 14,543 ' K anada; A m erika B irleşik D evletten
Ja b u tia n 2 3 Brezilya
Ja p o n 'V /v i 2.,": 123,082,850 Japonya "-7^ '-v’i'':V- "'V vv''; v ■
Jean 13 44,335 Brezilya
Jic aq u eàn . . .. 1 350 H o n d u ra s ■ ' V .1
Jiv a ro an 4 89,630 Ekvator, P eru
' i ‘: ■' 2,670 •' •.: ' ' Brezilya
K artv eî 5 4,854,510 G ürcistan, İsrail, T urkey
K a îttk ln a n — k ıo ; Brezilya VV;X ÿ "V V -'
K au re 3 900 E ndonezya
ï^ w e s k a ra n ; V; '• •; 12; ' 'A • "şm";.:.' . ,
K eresan 2 10,670 A m erika Birleşik D evletleri
■'24 : ’ b o ı > 0 9 ... ^ ' .. •A ngola, B otsw ana, N am ibya, G ü n ey A frika, ::
T anzanya
K io w a-T an o an 5 6,350 A m erik a Birleşik D evletleri
6
K>y m ta ıi ; ■: i . ■■■ri - 1 ,5 1 0 r.-: V'' P ap u a T fe n iG in e ,
L ak es P la in 19 8,430 E ndonezya
:İz o le d ille r (la n ­ .7 5 _ 673 1 7 ,2 9 6 7 BoliyyaVBrezilya, K anada,Ş ili, K olom biya,;; .
g u a g e iso late) : le v a to r , H in d istan , E ndonezya, Japonya, M ali, '
M eksika, N epal, N ijerya, P akistan, Papua. Yeni
: G ine; P eru , ïtnsyâ, G üriéÿ Kore» İspanya, A m eri­
k a B irleşik D evletleri, V e n ez u d av ;
L encan 1 0 H o n d u ras
L o w erM ajm b e- : 2. frV 800 - ■ - ;ÿ.;: E n d o n e z y a ..
ra m o i =; --
M a id u a n 3 4 A m erika B irleşik D evletleri
M a ip u jr« u Î.^ ..- 5 4 . 705,169 V :v .!.i Bolivya, Brezilya,.Kolom biya, G uyana, HönduV
•V ra s, P eru , P uerto. Rico, S urinam , Venezuela- ....
M a ira si 3 4,385 E ndonezya
M a p u d ım g ıi Vy;$■% | V 260,620 f ;- ; Şili
M asco y an 4 23,720 Paraguay
A latacp an ; • : 7 : 60380; , v: : A rian tin ; Bolivya, P araguay
M a x ak alian 2 1370 Brezilya
M ayan 31 6 ,5 2 3 ,1 8 2 , ;. Ş :; Belize. GuatĞmaîa, M eksika i - •
M a y b ra t 2 25,000 E ndonezya
Ekler 309

/Ï ^ S Ü i^ p â lï:^ '' 192,450 Nifcäfagua

M iw ok- 8 20 A m erika Birleşik Devletleri


C o s ta n o a n
M ix e -Z o q u ean 17 153^650 • M eksika
K a tış ık (M ixed) 22 1,463,005 E rm enistan, Ç in, Ekvator, Fransa, Almanya,
d ille r N eşesini, Guatem ala, Gine, İrlanda, Malavi,
M İkronezya, Nijer, Norveç, Rusya, Sırbistan,
G üney A frika, İspanya, İsveç, Tanzanya, iSrieşik
K rallık, A m erika Birleşik Devletleri
M o n g o l-L an - ;' 3 ; • •' 1,970 : :'P a p u a Y e n İ G ine
gam ' - • ■. '
M o seten an 1 5,320 Bolivya
M u ra n ;:'; 3 6 o ^ ^ ^ :’v;{:i 'Bfezflya-
M u sk o g ean 6 15,640 A m erika Birleşik Devletleri
v'W to t> i^ u a ra d -:;> -■6 1,068- - ' - v . Brezilya '• -1
V
N ilo -$ a h a ra n 198 41,787,061 Cezayir, Benin, O rta Afrika Cumhuriyeti’
Ç ad, K ongo D em okratik Cumhuriyeti,
M ısır, Eritre, Etiyopya, Kenya, Mali, N5jer>
N ijerya, G üney Sudan, Sudan, Tanzanya, ilganda
N im b o fa n - •' İ :T M po - v;"' '*>■ ^ .E n d o n e z y a '
K u zey 4 10,020 P apua Yeni G ine
B o u g ain v ille
KİizeyK aficas 33 6,439,588 • 77. A-zerbaijari,Gürcistan,Rusya
O to m a n g u e a n 176 1,686,494 M eksika, N icaragua
P aezan •• •61,000' Kolombiya-'
P a la ih n ih a n 2 10 A m erika Birleşik Devletleri
P ânôan '• .21 -./-37;424- Bolivya, Brezilya, P eru -
P au w asi S 3,710 Endonezya, Papua Yeni (Hue
P iaw i : r 2 . ■ ^2 00' - - P àpuà Yeni G ine •• vv ; :
P id g in 14 723 Avusturalya, Kanada, Hindistan, Endonezya,
L iberya, N auru, Nijerya, Papua Yeni Giß6- P“ ®'
guay, G üney A frika, Surinam, Zambia
Pornoim-':";:' 6:<.^ f l •v:-r A m erika Birleşik Devletleri ;
P u in av eah 7 6,205 Brezilya, Kolombiya
Q uechuan .' 45 ; 9,096,020 ;7 -77 A rjantin, Bolivya, Şili» Kolombiya, :
E k v ato r,P eru ."
R am u -L o w er 32 66,005 P apua Yeni G ine
S ep ik
310 Genel Dilbilime Giriş

S a h a p tia n y>t-\ '3ÎÏ^ '' V ■ ^ A m e rik a B irleşik D evletleri.


S alish 25 3,408 K anada, A m erik a B irleşik D evletleri

S aliv ait. .■3:. ,-■>V 18,630 ı ’-^Kolombİya, V enezuela


S en ag i - 2 2,960 E ndonezya, P apua Yeni G ine

S ep ik ‘5 $ i- ‘r 162,704 ’ P ap u a Yeni G in e
S iouan- 14 33,399 K anada, A m erik a B irleşik D evletleri
C a ta w b an
Skou > - ■ :z . y 5,665-;., 'I' ; ■ E ndonezya, P ap u a Yeni G in e , i: -.■v,.'.-
S o ra ah ai 2 2,200 E ndonezya
G i i n e y ,; : . •; 68,700 ‘ -v, •^ ^P ap u a ^ Y en i G in e " : -TV. 'V”> i ■>0 ; :V; •
B ou g ain v ille '* . V • vl İV-.; V • ; •
G ü n cy -C en tral 22 16,300 E ndonezya, P apua Yeni G ine
Papuan
T âcan an • 5, ' 4 ,5 9 0 ’ T"-> ; ; Bolivya - , ' - •
T ai-K adai 94 80,935,542 Ç in , H in d istan , Laos, M yanm ar,
T hailand, V iet N am
Tarasçam ’ - JzyM 235,000 1' M eksika ; v ; ; ' " ' :• •'
T eq u lstlatecan 2 3,480 M eksika
T in lg u a n f t-21 ' '. K o lo m b iy a -- - .--v ' V-' ,
Tor-K w erba 24 16,195 E ndonezya
T o rricelli ..57 .■ ’ İ İ3 ,7 0 Ş ,\ ,İ :' / ' P à p u à Y e n iG i n e v'V \
T o to n acan 12 282,250 M eksika
T siihshİan 3 1 , 8 9 0 -:Ç■À . Kanada-. > ; '■■■'. ’ 'T:-;'.---- v, ■ '
T u can o an 23 30,308 Brezilya, K olom biya, Ekvator, P eru
T u p ia n - ‘ 66 G 5,028,652; i v; :i-’' Bolivya, Brezilya, F ren ch G uianâ; -Paraguay, P erii' ;
Sınıflandırılm a­ 53 374,403 A fganistan, A vusturalya, Brezilya, K am erun,
m ış (unclassified) O r ta A frika C um huriyeti, Ç ad, Ç in , Kolom biya,
Etiyopya, H aiti, H in d istan , E ndonezya, M o ri­
tanya, N ikaragua, N ijerya, P apua Yeni G ine,
P eru, G üney A frika, İspanya, Birleşik K rallık,
V enezuela, V ietnam
U r a l.' ■ . 3 7 ’-. 20,901,963. '^ - E s t o h y a , Finlandiya,- M acaristan'yLetonya, Nor~; '
- J.-\ veç, Rusya, İsveç . >> ’‘ "
U to -A ztecan 57 1,910,412 El Salvador, M eksika, A m erika Birleşik D evlet­
leri
W ak ash an 6 1,188. : . : K anada, A m erik a B k leşİk D ev letleri -- ‘ -
B atı P a p u a n 23 269,425 E ndonezya
Elder 311

W in h ia h V:3 Y Y # A m erika Birleşik D e d e d e n - •'* ' "•


W ito to a n 7 17,478 Kolom biya, P eru
Y ag u an • Y lY ^ 5,690 V ■ P e ru •
Y an o m am an 4 31,670 Brezilya, V enezuela
Y ele-B ati N ew -.. v 3YY 6,550 P ap u a Yeni G in e -.
B ritain ;.:.:
Y eniseian 2 211 Rusya
Y o k u tsan ; 1 ■ s o . ; ' - ... ..:'; . . . r 3 t o e ı ^ B ^ ^ ^ ı > e v k d O T ; ; • :y y y "
Y uat 6 7,700 P apua Yeni G ine
Y u k ag h ir ; 740 .. .. :M£lï:-$XJ8ÿà%h-y&ï- Y'.Y ;. Y -; Y;. :• -i-
Y ukîan 2 3 A m erika B irleşik D evletleri
. Z anjucoanjvÿc^; . 6,100 ' Y.-Y P a r a g u a y ^ ^ Y ; . -Y' Y' Y' Y/■'"• ,.;-'Vv
Z a p a ro a n 4 95 Ekvator, P eru
T o p la m . 2,627 ' 9 0 9 , 0 5 9 , 2 3 2 ' --Y..'

B anı Oil Ailelerinin Ait Grupları


İ-A fro -asy atİk ’ «i d l e r 2. . V .. ./ r- Y Y y - Y "' VY-Y' Y Y • '
B erb er dilleri

A n tik Berber, Kabyle, T am azight, Tuareg


Ç ad dilleri

H ansa

C ushîtic dilleri
A faan-O rom o, Afar, Awngi, Beja, B ün, Som ali, X am tanga

M ısır dilleri

A n tik M ısır, K optik

O m o tik dilleri

Bench, D izin, W olaytta

Sam i dilleri
A kad, A rapça, A ram ice, A su r Yeni A ram ice, K e n a n ,, K eldani Yeni A ram ice, îbranice, Yahudi
Yeni A ram ice, M alta, Fenike, S üryani, U garit, Batı Yeni A ram ice

2-A lg o n k in d ille ri (K ız ıld e rilih a lk la r ı)- • Y YYSY;/i Y '';«•; Y Y Y ?Y •.


A benaki, A lgonquin, A rapaho, Blackfoot, C heyenne, C hippew a, Cree, Delaware,
Fox,M assachusett, M iam i, M flonaq, M ontagnais, N askapi, O jibw e, O ji-C ree, O ttaw a, Pota-
w atom i, Shawnee

1 http://w w w .om niglot.com /w riting/iangfam .htm


312 Genel Dilbilime Giriş

'3-AJiajr
M ongol dilleri
B uryat, K alm uk, M oğolca
T unguz / M ançu-T ım guz dilleri
Even, Evenki, C ürcen, M ançu, N anai, O ro k t Uilta, X ibe
T ü rk dilleri
Altay, Âynu, A zeri, Başkur, Çuvaş, K ınm nT aîar, G agavuz, Karaçay-Balkar,K araim , K arakal­
p ak , Kazak. H akas, K ırım çak, K um uk, K ırgız, Nogay, Salar, Şor, Tatar, Tofa, T ürkçe, T ürkm en,
Tuva, U ru m , Uygur, Ö zbek, Yakut
4-Arawakandilleri (Güney Amerikayerli) -..
Baniw a, G arifu n a, Tari an a, W ayuu
5- Avusturo^asyatikdiller . :v -
M o n-K m er
K m er, V ietnam
M u n d a dilleri
G adaba, H o, K u ru k h , M u n d arı, S antali, S ora

P am a-N y u ag an
Alyawarr, G u u g u Yalandji, Kala Lagaw Ya, M a rtu W angka, W arlpiri
7~ A v u s tu ro V p e ^ a d iJ Ie riS :' X: ■■■'vV'; :; - V V #
F orm osan dilleri
A m is, Ataya!

M alayo-Polinez dilleri
Fijice, Filipince, Hawaiice, Hiligaynon, îban, Boko, Endonezyaca, Cavaca, K iribati, Malayca, vb.
8- ^ ^ ^ dülİeri ■• .
A ym ara
9- B a rb a c o a n d ille ri
Cha’palaachi, G uam biano
1 0 -K a flta sd ille ri __________ ~; _______ -_______; _____________ . - ' '
Kuzey D o ğ u Kafkas dilleri
A ghul, A khvakh, A ndı, A rcbi, Avar, Bagvalal, Bats, B otlikh, B udukh, Kafkas A lbanian, C ha-
m alaî, C hechen, D argw a, G odoberi, H in u k h , H unzlb, boğuş, K arata, K hinalug, K hw arshi,
K ryts, K ubachi, Lak, Lezgice, R utul, T abassaran, T indi, T sakhur, Tsez, U di
Kuzey Batı Kafkas dilleri
A baza, A bhaz, Adige, K abardin, U bıh
G ü n ey Kafkas dilleri
G ürcüce, Lazca, M ingrelian, Svan
Ekler 313

li-C fe ib c h ä n d ille ri ' V' i; J ■ ' i i.i'-ı


K una
İİ^ D r a v id d ille ri : ■ ■ i/ i ■
B adaga, B rahui, G ondi, Jatapu, K annada, K odava, K olam , K onda, Koya, K urukh, Malayalam,
M u k h a D o ra, Savara, S unuw ar, T am il, Telugu, Tulu, Yerukula
İ 3 - E ^ ^ o - Â İ e u t d ille ri :: ■
A leut, G reenlandlc, In u k titu t, Im ipiaq, Yup’ik
İ:‘ '' , - c •/
H m o n g , l u M ien

- ~ :_____, "V"';'"” '


A rn av u t dilleri

A rnavutça, A rvanîtic
E rm en i dilleri
E rrm en ice
B altık dilleri

L etonca, Litvanca
Kelt dilleri

Bretonca, C eltiberian, C o rn ish , M a n d aca, İskoç Galcesİ, G alce vb.


C erm en dilleri

A frikaans, Alsas, D an ca, H oO andaca, İngilizce, F aroe Flam anca, A lm anca, G otik, İzlanda,
Aşağı A lm an ca, L üksem burgca, N orveç K uzey Frizce, E ski İngilizce, İsveççe, Alm anca, İsviç­
re Batı Frizce, Yldiş
Y unan dilleri

Y unanca
H in t-İran d illeri

H in t-A ry an ______________________________________________________________________dilleri
Aw adhi, A ssam ais, Bengalee, B hojpurï, C h ak m a, D hivehi, G ujarati, H intçe, Keşmir, Konkani,
Kotla, K utchi, M aithili, M arathi, M arw ari, M odi, N epal, O riya, Pencap, R ajasthani, Roman,
Saraiki, Sindhi, Sinhala S ourashtra, Sugali, Sylheti, U rduca

İra n D ille ri

Avesta, Belüci, D ari, G ilaki, Juhuri, K ürtçe, M azandarani, Osetçe, Farsça, P art, Peştuca, Sha-
b ak i, Tacikçe, Talış, Tatça, W akhi, Yaghnobi, Z azaca
314 Genel Dilbilime Giriş

R o m a n d ille ri

A ragon, A ranese, A ro m anian A sturian, K atalan, K orsika, Fransızca, F riulian, G aliçya, Gallo
I C eneviz, G uem ésiais, İtalyanca, Jèrriais, L adino, L adin, Latin, L om bard, M irandese, M ol-
dovca, O ccitan, Piedm ontese, P ortekizce, R om ence, R om anş, Sardunya, Sicilya, İspanyolca,
V enedik, V alon
S lav d ille ri
B elarus, B oşnakça, Bulgarca, H ırvatça, Çekçe, K ashubian, M akedonya, K aradağ, E ski Kilise
Slav, Lehçe, Rusya, R usyn, Sırpça, Silesian, Slovakça, Slovence, S orbian, U kraynaca
.. / : ^ :‘ ' :ï ï 0 ï î ..
Cayuga, C herokee, M ohaw k, O neida, T uscarora, W ynadot
3 7 -J a p c m /jİa p ö ıp y ^ P 0 W ':\
Japonyaese, O kinaw an
18-Jivaroan'dflJ^5?® $& '^ .. • VSpSp^’ •_
Ach n ar- Sh iwi ar
19- K h o isa n d ille ri '. • " " v '..'.O : '
K h o ekh o e (N am a), N ln g (N lg!ke)

20- M a y an d i l l e r i " v. ' ■■■■' :■■■;v • •• • -h’-.': '" /f 'a ë ïï


Aguacateco, H uasteco, KaqchikeL, Ki’c he’, M am , Q eqchf, Tsotsil, Tzeltal, Yucatec M aya
2 ï~ M is a m a Ip a h d i l l e r i - r ;
M iski to
22~Na~Dëriédaüéri '’-yA- -.V,vy A-y; -"' J AAA AH -V- A:y;A,;:rV.- A-.- ■" -----

Apaçi, C hipew yan, Eyak, Gwich’in , H än, Navajo


2 3 -N ijer-K b n g o d ille ri - H■■~; A ■■ ■;■■■■ -A v ■
B an tu dilleri

Bem ba, Chichew a, D uala, Ew ondo, G anda/L uganda, H erero, K inyarw anda, K inindi, Lingala,
L om a, M andekan, M ende, Kuzey N debele, Kuzey S otho, O shi W am bo, Ronga, Shona, G ü ­
n ey N debele, G üney Sotho, Swahili, Swati, Tofa, Tshilüba, Tsonga, Tswana, T um buka, Venda,
X hosa, Z ulu
B an to id dilleri

B am um
G u r dilleri

D agbani, M ossi
K ru dilleri

Bassa
Kwa dilleri

A kan, Ga, Twi


-à - Ekler 315

M an d e dilleri

B am bara. Kpelİe, L om a, M ende, Susu. Vai ____________________


Senegam biya d illeri

Fula{ni), W olof
V olta-N ijer dilleri

Ewe, Igbo, Y orûbâ


2^^jj^Salıax-â.dlllleıri " 'V,-.; • '
■ Acholi, P h o lu o , D in k a, K anuri, K aram ojong, Maasai, Nuer, Shilluk, Zanna_____________ __
;;2 5 -O to -M ân g u ean d iM e rİ - -y - y ~ ‘' 1' -y y 'y ' ~
Ç innteco, M azahua, M azatec, M ixtec, O tom i, Z apotec______________________ ___________
2 6 - P â h o a n d ille ri , • 'y : .Æ y V:s--'
A m ahuaca _________________________________________
: 2 7 -Q u e c h u a n d ille ri .y;yV ■ ' : 1 y Ç 'i';u':.2i 'i;?:vi.iy:.y .■ y-'- y !': •' ' -
A yacucho Q uechua, Q u echua
2 8 -Ç in -T ib e td iile ri______________ .________________ ~ ~• y -V '
Ç in dilleri

D u n g an , C antonese, G an, H akka, M andarin, Shanghainese, Tayvanca, Teochew, Xiang


T ib et-B u rm a dilleri

Burm ese, D zongkha, Garo, K ayah Li, Lepcha, Lim bu, Lisu, M anipuri, Mizo, Naxi, Nepal Bha-
sa / N ew ad , Sunuw ar, Tangut, T ib e ta n ,, Tujia, Yi
•29rSSobàri dilleri;: y -y i ri - y y y y y S y Ş y y y y y-;-y riiŞ • l! ;
Crow, D ak o ta, Lakota, Osage, W innebago
3& :Tài-K m dai d ille ri • .
A horn, Bouyei, D eh o n g D ai, Kam , L anna, Lao, Lue, Shan, Tai D am , İ h a , Zhuang
3 1 -T u p i-G u a ra h id ille ri - y
G uarani, N heen g atu
dâlèrl ’• • . - - ‘ ;
F in dilleri

E stonca, Fince, K arelian, Kven, L ivonian, Veps, Voro, Votie


M a ri dilleri

HOI M ari Sr M eadow M ari


M ordvin dilleri

Erzya, M oksha
P erm dilleri

Kom i, U d m u rt
316 Gene! Dilbilime Giriş

Sam i dilleri
In a ri Sami, K ildin Sami, Lüle Sam i, K uzey Sam i, Pİte Sam i, Skolt S im i, G üney Sami, Ter Sim i,
U m eSâm i
Sam oyet dilleri
Bnets, N enets
U gor dilleri

M acarca, Khanty, M ansi


3 ^ y t^ Ä z te k d iU e rI; ''
C om anche, H o p î, O b d h am , N ahuatl, Pipil, Shoshone, T epehuân, Yâqui
^: ^ ••'’j V '%
-•
K et _____________ _________________________________ _____________________________
35r!^|>jwöah.d0eri ' '.■'L';- - ' _ /- \ . . . . -y : ■
A rabela, Z âparo
Şii! D ü ^ e s İ n e Ş a ğ h O lm ay an D ille r (L an g u ag e iso la te s )/' f i / v. J i y -y :jV-.i
A inu, Baskça, B uruş aski, Eskayan, H aida, K o re c e M apuche, N ivkh, P urepecha, Seri, Süm erce
.K iiim â p C'‘ ; - - -v - .
A ukaans/N djukâ, Bislam a, C ape V erdean C reole, C havacano, F rench G uianese, C reole, G ua­
delo u p ean C reole, H aitian Creole, Jam aican, M au ritian C reole, N agam ese, P apiam ento, Pijin,
Saram accan, Seychelles C reole, S ranan, Tok P isin
(Ç ım ş tı^ ^ - -- ' .'-'VV £
Blissym bolics, E speranto, Folkspraak, Ido, Ihterglossa, Interlingua, Interlingue/O ccidental,
L ingua Franca Nova, Lojban, Novial, Slovio, V olapük
EK-3 ALTAY DİL AİLESİ

Altay {Altaic) Dil AÜesi'nin Ethnologue 177ye Göre Sınıflandırılması2

A - M O Ğ O L (M O N G O LÏC ) (13)

AA. Doğu (12)


Dagur (D
Daur [dta]3 (Çin)
M onsour
Bonan fipeh] (Çin)
Dongxiang [see] (Çin)
Kangjİa [kxs] (Çin)
Tu [mjg] (Çin)
Yugur, East [yuy] (Çin)
Ovrat-Khalkha (6)
Khalkha-Buryat (5)
Buryat (3)
Buryat, Çin [bxu] (Çin)
Buryat, Moğolistan [bxm] (Moğolistan)
Buryat, Rusya [bxr] (Rusya)
Asıl Moğolca (2)
Moğolca, Haîh [khk] (Moğolistan)
Moğolca, Çevre [mvf] (Çin)
Ovrat-Kalmuk-Darkhat H i
2 E thnologue’deki b u sınıflandırm a d aha ço k coğrafyaya dayanmaktadır. Çeşitli ölçülere
göre d il sın ıflan d ırm aları yapılabilm ektedir. Yukarıdaki sınıflandırmada Türkiye Türkolo-
jisın d e d il olarak kabul edilm eyen p e k ço k “dil” vardır. Bununla ilgili açıklama “Dünya
D illeri” başlığı altındaki d ip n o tta görülebilir. N eyin dil olduğu tartışmasının bugün dil­
bilim sel yönleri o lduğu gibi p o litik y ö n leri de vardır. Örneğin “Türk dilleri"nm sayısını
artırm ay a çalışanlar o lduğu gibi, tek b ir T ürk dili vardır diyenler de vardır. Evrensel tek
ölçü olan karşılıklı anlaşılabilirlik, bazı konuların çözüm ünde yetersiz kalabilmektedir.
S ınıflandırm ada dikkat çeken b ir diğer n o k ta Japonca ve Korecenin Altay dû ailesine dâhil
edilm em esidir- B u iki dilin A ltay ailesiyle olan ilişkisi de tartışmalıdır.
3 S ınıflandırm ada [ ] parantezi içindeki biçim ler dillerin uluslar arası kısaltmalarıdır. ( )
p aran tezi için d e ise dillerin k o n uşulduğu ülkeler yer almaktadır.
318 Genel D ilbilim e Giriş

Kalmuk-Oyrat [xal] (Rusya)

A. 2. Bata (1)
Mogoli [mhj] (Afganistan)

B- TUNGUZ (TUNGUSIC) (12)

B. LKuzey (4)
Even (1)
Even [eve] (Rusya)
Evenki (21
Evenkİ [evn] (Çin)
Oroqen [orh] (Çin)
Negİdal (1)
N egidal [neg] (Rusya)

B.2. Güney (8)


Güneydoğu (51
Nanaj O )
Nanai [gld] (Rusya)
Orok [oaa] (Rusya)
Ulch [ulc] (Rusya)
Udlhe (2)
Oroch [oac] (Rusya)
Udİhe [ude] (Rusya)
Güneybatı (3)
Cürcea ßuc] (Çin)
M ançu [mnc] (Çin)
X ibe [sjo] (Çin)
C - TÜ RK (TU RK IC) (40)
U nun [uum] (Gürcistan)

C J. Bulgar (1)
Çuvaş [chv] (Rusya)

C.2.Doğu (7)
Ainu [aib] (Çin)
Çağatay [chg] (Türkmenistan)
ili Türkçesi [ili] (Çin)
Uygur [uig] (Çin)
Özbek, Kuzey [uzn] (Özbekistan)
Özbek, Güney [uzs] (Afganistan)
San Uygur, Batı [ybe] (Çİn)

C 3. Kuzey (S)
Altay, Kuzey [atv] (Rusya)
Altay, Güney [alt] (Rusya)
Dolgan [dig] (Rusya)
Karagas [kim] (Rusya)
Hakas [kjh] (Rusya)
Şor [cjs] (Rusya)
Tuva [tyv] (Rusya)
Yakut [sah] (Rusya)

C.4. Güney (12)


K ınm Tatar [crh] (Ukrayna)
Kaşkay [qxq] (İran)
Halaç, Turkic [lclj] (İran)
Salar [sir] (Çin)
Azeri (3)
Azeri, Kuzey [azj] (Azerbaycan)
320 Genel D ilbilim e Giriş

Azeri, Güney [azb] (İran)


Selçuk [slq] (İran)
Türk (4)
Balkan Gagauz Turkçesi [bgx] (Türkiye)
Gaganz [gag] (Moîdova)
Horasan Türkçesİ [kmz] (İran)
Türkçe [tur] (Türkiye)
Türkmen H )
Türkmen [ink] (Türkmenistan)

CS. Baü (11) -


Aral-Kafkas (4İ
Karakalpak [kaa] (Özbekistan)
Kazak [İcaz] (Kazakistan)
Kırgız [kir] (Kırgızistan)
Nogay [nog] (Rusya)
Günev-Caspian (4)
Karaçay-Balkar [krc] (Rusya)
Karaim [kdr] (Lİtvanya)
Kınmçak [jet] (Ukrayna)
Kumuk [kum] (Rusya)
Ura! (3)
Başkurt [bak] (Rusya)
Çuîım [clw] (Rusya)
Tatar [tat] (Rusya)
Ekler 321

EK~4. Türkiye'deki D ille rv e Statüleri4


(Ethnologue 17 ye göre)
Dll'- ; Ö z e llik le r
A baza 10,000 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (1995).
[abgi Statüsü: 4 (E şitim i.

D iğ e r İsim leri: A bazin, Abazintsy, A huw a, Tapanta


L ehçeleri: Aşkar, Bezshagh, T apanta.

D il A ilesi: Kuzey Kafkas, Batı Kafkas, Abhaz-Abazin

Açıklam alar: M üslüm an.


A b h az K uzeydoğu, Ç oruh; Kuzeybatı; B olu - Sakarya. 4,000 konuşur Türki­
fabkl ye’d e d ir (1980).

N üfus: 39,000 kişi (Johnstone ve M andryk 2001).


Statüsü: 6b (Tehdit A ltında!.

D iğ er İsim leri: A bxazo

L ehçeleri: A bzhui, Bzyb, S am urzakan.

D il A ilesi: Kuzey Kafkas, Batı Kafkas, Abhaz-Abazin

Açıklam alar: M üslüm an (Sünni).


A dige O rta v e b atı A nadolu, Kayseri, Tokat, K aram an Maraş vb. 278,000 konu­
fady| ş u r (2000). 6,410 kişi te k dilli (1965 sayımı).

N üfus: 130,000 (1965 sayım ı).

D iğ e r İsim leri: Adygey, Ç erkeş, Circassian

D il A ilesi: K uzey Kafkas, Batı Kafkas, Çerkeş


A çıklam alar: M üslüm an (Sünni).
A n tik S ü ry a n i B irinci dil o larak k o n u şa n bilinm iyor.
(Syriac)
Statüsü: 9 (H areketsiz).
jsvci
D iğ er İsim leri: A n cien t Syriac, Classical Syriac, Lishana Atiga, Suryaya,
Suryoyo

L ehçeleri: D o ğ u Syriac, B atı Syriac. Syrian churches: Doğu (Nasturi),


O rto d o k s (Jacobite), v e K atolik (MeUdte, M aronite).

D il A ilesi: A fro-A syatik, Sem itik, O rta, Aram ı, D oğu

A çıklam alar: H ristiyan.

4 T ablodaki v eriler E thnologue 17’ye aittir. Bazı bölüm lerde küçük değişiklikler yapılmıştır
322 Genel Dilbilime Giriş

A rap ça, D iyarbakır, M a rd in ve Siirt. 100,000 k o n u şu r Türkiye’dedir.


M e zo p o tam y a
Statüsü: 6a (C anlı). T anınm ış ulus diİL
facm l
L ehçeleri: A n ato lian Cluster.

D il A ilesi: A fro-A syatik, Sem itik, O rta, G üney, A rap


Açıklam alar: Hıristiyan, Yahudi.
A ra p ç a , K u zey M a rd in ve S iir t 400,000 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (1992).
M e zo p o tam y a Statüsü: 6a (C anlı).
[avp]
D iğ e r İsim leri: S yro-M esopotam ian V ernacular A rabic

D il A ilesi: A fro-A syatik, S em itik, O rta, Güney, A rap

A çıklam alar: M üslüm an, H ristiyan.


A rn a v u tç a , T o sk Batı T ürkiye (d ağ ın ık olarak). 15,000 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (1980).
1,100 kişi tek dilli (1965 sayım ı).
lâkL
N üfus: 65,000.
Statüsü: 6b (T ehdit A ltında).

D iğ e r İsim leri: Shqip

D il A ilesi: H int-A vrupa, A rn a v u t Tosk

Açıklam alar: M üslüm an (Sünni).


A zeri, G ü n ey Kars. 530,000 k o n u şu r Türkiye’dedir.
fazbl

D iğ er İsim leri: A zerbaijani

L ehçeleri: Kars.

D il A ilesi: Altay, T ürk, Güney, A zerbaijani

Açıklam alar: M üslüm an.


B a lk a n G agavuz Surguç lehçesi E dirne’d e. Ayrıca Bulgaristan, Y unanistan ve
rbgxi M akcedonya’d a. 327,000 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (Johnstone 1993). 7,000
S urguç (1965) ve 320,000 Yürük.

T üm ülkelerdeki to p lam nüfusu: 331,000.

D iğ e r İsim leri: B alkan T ürk

Lehçeleri: Gajol, G erlovo, K aram anli, Kyzyîbash, Surguç, Tozluk, Y ürük


(Konyar, Yörük).

D il A ilesi: Altay, TÜrki, G üney, T urk

A çM am alar: M oldova, B ulgaristan v e R om anya G agavuzcasm dan


Isa g l fa rk lı. H ristiyan.
Ekler 323

B u lg arca E d im e ve diğer batı bölgelerde d ağınık olarak. 300,000 konuşur Türki­


ye'dedir (Johnstone ve M an d ry k 2001). B ulgar göçmenleri.
«
Statüsü: 5 (D ağınık)2.

D iğ e r İsim len : P om ak

L ehçeleri: Pom ak.

D il A ilesi: H int* A vrupa, Slav, Güney, D oğu

Açıklam alar: M üslüm an (Sünni).


D o m a ıi Ç oğ unlukla batıda; doğuda daha az, 20,500 konuşur. (Gunnemark ve
(Ç in g en e) K en rick 1985).
Font] Statüsü: 6 a (C anlı1).

D iğ e r İsim leri: Gypsy, O rta D oğu R om an

L ehçeleri: Belüci, Karaşi, Maraşi.

D il A ilesi: H int-A vrupa, Indo-Iranian, Indo-A ryan, Central zone, Dom


Açıklam alar: 500,000 Çingene, Türkiye’d e D om ari veya Romancanm
çeşitli lehçelerini konu şm ak tad ır (G u n n em ark ve Kenrick 1985). Müs­
lü m an.
E rm en ice Ç oğunlukla İstanbul’d a ve d o ğ u d a dağınık. 40,000 konuşur Türkiye’de-
d ir (1980). 1,000 tek dilli (1965 sayımı).
Fhvel
N üfus; 70,000 Türkiye’d e (1980).
Statüsü: 6b (Tehdit A ltında).

D iğ er İsim leri: A rm janski, A rm enian, H aieren, Som khuri

L ehçeleri: Batı E rm enicesi.

D il A ilesi: H int-A vrupa, E rm eni

A çıklam alar: H ristiyan, M üslüm an.


G ü rcü ce K uzey ve K uzeybatı A nadolu. A rtvin, O rdu, Sakarya. 40 000 konuşur
Türkiye’d e d ir (1980). 4,000 kişi tek dilli (1965 sayımı). Nüfus: 91,000.
(kati
Statüsü: 6b (T ehdit A ltında).

D iğ e r İsim leri: G ruzin, K artuli


L ehçeleri: Im erxev.

D il A ilesi: K artvelyan, G ürcü

A çıklam alar: M ü slü m an (Sünni).


324 Genel Dilbilime Giriş

H é rtev în S ü rt, Ç o ğ u batıya göçm üştür, 1,000 k o n u şu r {1999 H . M utzafi).

rhrti Statüsü: 6 a {Ganlıl.

L eh çeleri: A sıl H értev în (A rton), Jınet, U m raya.

D il A ilesi: A fro-A syatik, Sem itik, C entral, A ram ı, D oğu, O rta, K uzey­
doğu
A çıklam alar: H ristiy an (Keldani),
K a b a rd ın U zu n Yayla p lato su (Kayseri); S am sun; Am asya; Ç orum . 1,000,000
M k o n u şu r Türkiye’d e d ir (2005 Ç erkeş D em eği).
Statüsü: 5 {Gelişeni.

D i l A ilesi: K uzey Kafkas, Batı Kafkas, C ircassian

A çıklam alar: M ü slü m an (Sünni).


K azak ça M anisa, Salihli; İstanbul; K ay seri 600 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (1982).
fkazl Statüsü: 4 {E ğ itim i

D iğ e r İsim leri: K aisak, K azakhi, Kazax, K osach, Q azaqi

D il A ilesi: Altay, T ü r k Batı, A ral-K afkas

A çıklam alar: M üslüm an.


K ırg ızca V an (U lu p am ir köyü) v e Kars. 1,140 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (1982).

' Dskl
D il A ilesi: Altay, T ürk, Batı, A ral-K afkas

Açıklam alar: A fganistan göçm eni T ürk vatandaşıdırlar. M üslüm an


(Sünni).
K ırım T atar A n kara, Polatlİ, K arakuyu, çeşitli köyler. 2,000 k o n u şu r Türkiye’dedir.
fcrhl Statüsü: 5 fG elişeni.

D iğ e r İsim leri: K ırım Türkçesl

L eh çeleri: O r ta K ın ra, K uzey K ırım (K ırım Nogay), G üney Kırım.


D il A ilesi: Altay, T ürk, G üney

Açıklam alar: M üslüm an.


K u m u k ça B irkaç köy.
fkum] Statüsü: 6b (Tehdit A ltında).

D iğ e r İsim leri: K um uklar, K um üki

L ehçeleri: B uinak, K haıdak, Khasav-Yurt.

D il A ilesi: Altay, T ürk, Batı, G üney-K afkas


A çıklam alar: M üslüm an.
Ekler 325

K ü rtçe, K uzey 15 000 000 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (M cC arus 2009). Yaklaşık %20’si tek
dilîi (ö zd lik le H akkari ve Şım ak'ta),
fk m rl
Tüm ülkelerdeki toplam nüfus: 2 0 ,2 1 0 ,8 7 2 .
Statüsü: 3 (Yavsın iletişim ).

D iğ er İsim leri: K erm ancî, K irm a n a , K ürdi, K urdî, Kurmancî, Kunnanji


L ehçeleri: A şiti, Bayezidi, B oti (B otani), H ekari, Maraşi, Mihemedî,
Ş em dinani, Şikakî, Silivî.

D il A ilesi: H int-A vrupa, H in t-Iran , İfan, Batı, Kuzeybatı, Kürt

Açıklam alar: M ü slü m an (Sünni), M üslüm an (Alevi), Yezidi


L a d in o Ç oğ u n lu k la İstanbul’d a; d a h a azı İzm ir’d e. 10,000 konuşur Tirldye’d edir
(Satm inen 2007).
Had]
N üfus: 15,000.
Statüsü: 7 (Yon

D iğ e r İsim leri: D zhudezm o, H aketia, Hakitia» Judeo Spanish, Judezmo,


Seferdi, Spanyol

D il A ilesi: H int-A vrupa, İtalik, R om en, Baü-İtal, Batı, Gallo-Iber, Ibero-


R om en, B atı îb er, K astilyan

Açıklam alar: Yahudi.


L azca Kuzeydoğu, Rize, Kem er, A tin, A rdaşen, Vitse, Arkab, Hopa, Sarp;
A rtvin, Sakarya, Kocaeli, Bolu. 20,000 konuşur Türkiye’d edir (Safaninen
[tez)
2007).

T üm diğer ülkelerdeki nüfus: 22,000. Türkiye’deki nüfus: 92,000 (1980).

StaMsÜLëh (T çhdit A ltındağ

D iğ e r İsim leri: C han, C h an u rî, C hanzan, Laze, Z an

L ehçeleri: M ingrelian fxm fj (Zan)

D il A ilesi: Kartvelyan, Z an

Açıklam alar: M üslüm an.


Ö zb ek çe, G ü n ey H atay, G aziantep ve U rfe. 1 980 k o n u şu r Türkiye'dedir (1982).

İM
D il Ailesi: Altay, T ürk, D oğu

A çıklam alar: A fganistan göçm eni T ürk vatandaşıdırlar. Kuzey Özbek-


çesinden (uzn) (Ö zbekistan ve Ç in) farklılaşmıştır. Müslüman (Sünni).
326 Genel Dilbilime Giriş “Â"

P o n te s (R um ) K uzeydoğu; 300 000 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (2009 Z. D iakonikolaou).

liait] Statüsü: 6a (C anlı).

D il A ilesi: H int-A vrupa, G rek, Attic


Açıklam alar: M üslüm an.
R o m a n i, B a lk a n Batıda. 25 000 k o n u şu r Türkiye’d edir.

[n an ] Statüsü: 5 (G elişen).

L ehçeleri; A ıty a (Erli).

D il A ilesi: H int-A vrupa, H in t-Iran , H in t-A ry an , R om ani, Balkan

A çıklam alar: M üslüm an.


S ırp ç a B atıda, d ağ ın ık olarak. 20 000 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (1980). 2 350 kişi
tek dilli (1965 sayım ı).
[srpl
N ü t e e 61 000.

Statüsü: 6 b (T ehdit A ltında).

D iğ e r İsim leri: Boşnakça, B osnian

D il A ilesi: H int-A vrupa, Slav, Güney, Batı

Açıklam alar: M üslüm an.


S ü ry an ice G üneydoğu, M ard in . A yrıca A rjantin, Belçika, Brezilya, K anada, Al­
m an ya, Irak , L übnan, H ollanda, Suriye, A m erik a B irleşik D evletleri. 3
to ü
000 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (1994 H . M utzafi).
T ü m ülkelerdeki nüfus: 62 MO. Türkiye'deki nüfus: 50,000-70,000
(1994).
Statüsü: 6b (T ehdit A ltında).

D iğ e r İsim leri: Surayt, Süryani, Suryoyo, Syryoyo, T uranı

L eh çd eri: K asaba S üryanicesi (M idyat Süryaniesi), K öy S üryanicesi ve


K a n şık Süryanice.

D il A ilesi: A fro-A syatlk, Sem itik, O rta, A ram i, D oğu, Kuzeybatı

A çıklam alar: H ristiyan (Jacobite).


T a ta rc a İstanbul ve p e k çok başk a yerde.

te li
D il A ilesi: AJtay, T ürk, Batı, U ral

Açıklam alar: M üslüm an.


T ü rk İş a re t D ili Statüsü: 6a (C anlı).

Itsıpl D iğ e r İsim leri: U d

D il A ilesi: D e a f sign language


A Ekler 327

T ü rk çe Y aygın b irin c i v e ikinci dil.

[tur] N üfus; 75 627 384 (T Ü İK 2012)


Statüsü: 1 (U lu saB ..

D iğ e r İsim leri: T ürkiye T ürkçesi, A natolian, T urkish, T ürkisch

D il A ilesi: Altay, T ürk, G üney

A çıklam alar: M üslüm an.


T ü rk m en ce Tokat. 920 k o n u şu r Türkiye’d ed ir (1982).
rtuki

D iğ e r İsim leri: T n ık h m e n

D il A ilesi: Altay, T urk, G üney, T ürkm en

A çıklam alar: A fganistan göçm eni T ürk vatandaşıdırlar. M üslüm an


(S ünni).
U b ıh ç a İstanbul, M a rm ara denizi yakınında, H aci O sm a n köyü. Konuşuru
kalm am ıştır.
M kI
Statüsü: 10 ( ö lü ).

D iğ er isim leri: O übykh, Pekhi, Ubyoc

D il A ilesi: Kuzey Kafkas, Batı Kafkas, U byx

A çıklam alar: Son k o n u şu r 1992’d e ölm üştür. Ç oğu T ürkiye’ye 1894’re


göçm üştür.
U y gu rca Kayseri, İstanbul. 500 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (1981).
fuig] Statüsü: 4 (Eğitim ).

D iğ e r İsim leri: Uighur, U igur, U ygur

D il A ilesi: AJtay, T ürk, D oğu

A çıklam alar: M üslüm an (Sünni).


Y u n an ca İstanbul, İzm ir. 4 000 k o n u şu r T ürkiyededir (1993).
[eli]

D il A ilesi: H int-A vrupa, G rek, Attic


A çıklam alar: H em en h em en tü m Y unanlılar Türkiye’d e n göçmüşlerdir.
1900’İerde 1 500 000 kişi Türkiye’d e y d i
Z azaca T üm ülkelerdeki toplam nüfus: 1 6 4 0 000.
Tzzal A çıklam alar: Ü ye dilleri şunlardır: Kuzey Zazaca Hdük G üney Zazaca
[dig]
328 Gene! Dilbilime Giriş &

Zazaca, Kuzey

Tunceli, T unceli m erkez, H ozat, N azm iye, P ü lü m ü r ve O v a d k ; E rzincan,
Cayirli; Elazığ, Elazig m erkez ve K arakoçan; Bingöl, Kığı ve Karlıova;
M uş, Varto; Sivas, Z ara, İm ranlı, Kangal, ve Divriği; E rzu ru m , H ım s ve
T ekm an. 140,000 k o n u şu r Türkiye’d edir.
Statüsü: 4 (E ğitim i.

D iğ er İsim leri: Alevice, D ersim ki, D im ilki, K irm anjki, Kuzey Zaza, So-
Bê, Zaza, Z o n e M a

Lehçeleri: Tunceli, Varto. G üney Z azacaya fdig) benzer. G üney Z aza-


cayla fdigl sözlüksel benzerlik %70’t i r . .

D il A ilesi: H int-A vrupa, H in t-İran , Iran, Batı, Kuzeybatı, Z aza-G orani

Açıklam alar: A levi-Zaza için etnonim ; K irm anj (K irm anc), Kızılbaş-
Zaza. M üslüm an (Alevi).
Z azaca, G ü n e y

Fdig)

D o ğ u, D iyarbakır, Elazığ ve B in g ö l Ç erm ik , G erger, Eğil, Siverek, D icle,


Palu, H a n l 1 500 000 k o n u şu r T ürkiyededir (Paul 1998), N üfus; K endini
Z aza olarak niteleyen 3 000 000-4 000 000 kişi (Paul 1998).
Statüsü: 4 ('Eğitimi.

D iğ e r İsim leri: D im ili, D im li, G üney Z aza, Z aza, Zazaca

L ehçeleri; D ersim , D u m b u li (D um beli), D oğu Z aza (O rta Z aza), H azzu


(H azo), K ori, M utki, Siverek. Zazaca, G o ran i fhacl. G ilaki [glk], M azan-
d eran i fm zn) ve Belci fbal] ile ilgilidir.

D il A ilesi: H int-A vrupa, H in t-İran , İran , Batı, K uzeybatı, Z aza-G orani

Açıklam alar: M üslüm an (Sünni).


KAYNAKLAR

AALTO, E (1955). “O n th e A ltaic Initial p-*” CA/, 1:9-16.


AKASLAN, T. (2011). “-m A ktA (ve -ly o r)”. Turkish Studies, 6/4:331-352.
AKASLAN, T. (2012). “Sözcelem e B elirticileri O larak -ly o r ve -mAktAf. Turkish Studies, 7/3:
47-73.
AKM AJIAN, A. - DEMERS, R . - FARM ER, A. - H A R N ISH , R. (2001). Linguistics. C am bridge:
MIT.
AKSAN, D . (1998). Anlam bilim , AnlambiUm Konulan ve Tûrkçenin Anlam bilim i. A nkara: E n ­
g in Yayınevi.

AKSAN, D. (2003). H er Yönüyle D il A n a Çizgileriyle Dilbilim. A nkara: TD K .


ALTINÖRS, A. (2003). D il Felsefesine Giriş. İstanbul: inkılap.
ALTINÖRS, A. (2012a). “D ile D avranışçı Yaklaşım lara C h o m sk y h in İtirazı Üzerine". Karadeniz
(Black Sea-Çernoe More), 4 -1 4 :6 5 -9 0
ALTİNÖRS, A. (2012b). “R ousseau'nun D ilin Kekeni M eselesine Yaklaşımı”. Bİlig, 63:1-10.
ALYAZ, Y. (2007). “Ç ağdaş D ilbilim K uram ları ve B aş-Sûrüm lü Ö b ek Yapısal D lbilgisf. Uludağ
Üni. Eğitim Fakültesi Dergisi, XX (2): 221-242.
A M M O N , U . - D ÏT T M A R , N . - M A TT H EIER , K . -TK Ü D G ÏL L, P. (ed.) (2004). Sociolingu­
istics / Soziolinguistik. A n International Handbook o f the Science o f Language and Society.
Berlin: W alter de G ruyter.
ARIEL, M . (2008). Pragmatics a n d Grammar. C am bridge: C am bridge U niversity Press.
ARIKOĞLU, E. (2007). “G reenberg’in A vrasyatik D ii Teorisi ve Türkçe”. D il Araştırm aları, 1:
109-114
ARIKOĞLU, E. (2009). “N o stratik D il T eorisi İçinde A ltay Dilleri” Turkish Studies, 4 -8 :1 7 7 -
184.

A R O N O FE M . - REES M ILLER, J. (ed.) (2007). The Handbook o f Linguistics. Blackwell P ublis­


hing. Blackwell Reference O nline.
ARONOFF, M . - FU D E M A N , K. (2011). W h at is Morphology? M aiden-O xford: W iiey-Black-
welL

You might also like