Professional Documents
Culture Documents
Gostçfgcfc’ım vc Tuftotoj*
Genel Dilbilime
Giriş
Cancr K'crimo^lu
Kuram v e U y g u la m a la rla D ilb ilim
G ö s te rg e b ilim ve T ü rk o lo ji
Genel Dilbilime
PEGEM
AKADEMİ
DİL İNCELEMELERİ TARİHÇESİ
yorum lanm ası gibi değişik etkenler rol oynam ıştır (Perde 1961; 1-3). Yukarıda
anılan inanışlar b ir tarafa bırakılacak olursa, dil incelem elerinin daha ciddi bir
hal alm ası Eski Yunana dayanır ve dilbilgisi de bu dönem in ürünüdür denebilir.
İkinci önemli dönüm noktası AvrupalIların diğer kıtalardaki keşiflerinin arttığı ve
m atbaanın bulunduğu 15. yüzyıldır. Seyyahların, m isyonerlerin öteki kültürleri
tanım ak için yazdıkları gramerler, sözlükler ve bunlarm kolaylıkla basılıp yayıl
ması dil incelem deri için yeni b ir dönem in başlam ası anlamana gelir. Burada dil
incelem elerini bu iki dönüm noktasına göre ele alacağız.
lerne arayışında bugünkü gram erin atası sayılan eseriyle öne çıkm ıştır: Téchnè
Grammatiké “Gram er Sanatı” Bu eser ilk geleneksel gram er kabul edilir. Eserde
Stoa Okulu’nun belirlediği dört sözcük türüne zarf, ortaç, zam ir ve ilg ed de ekle
miştir. BÖylece sekizli sözcük tü rü sınıflaması ortaya çakar: isim (önoma), fiil
(rhêmo), ortaç (metochè), tammhk (arthron), zamir (antonymiâ), edat (pröthesis),
za rf (epirrhëma), bağlaç (syndesmos) (Dionysios Thraks 2006: 31-63). Dionysios
fiilleri durum , cinsiyet, çatı, kip vb. kategorilere göre sınıflar ve zam anı şim di, geç
m iş ve gelecek olarak üçe ayırır {Dionysios Thraks 2006:47). Bu sınıflam alarında
da fiilleri biçim lerine göre değerlendirir ki bu yaklaşım m odem yapısalcılığın da
ana ilkelerindendir. G ram er tarihinin Eski Yunandaki b ir sonraki önem li ism i
A pollonius D yscolus (MS. 2. yy), Dionysios’un ilgilenmediği cüm le konusuna da
eğilmiştir. Ayrıca biçim (schéma) ve anlam (énnoia) arasında kesin b ir çizgi koy
muş, gram er yapılarım daha çok anlam a göre ele alm ıştır. Bu yönüyle günümüz
üretici gram er (generative gram m ar) anlayışına yakın b ir anlayışa sahiptir (Robins
1967:37).
Eski Yunan gram erçiliği büyük oranda anlam bilim ölçütünü ktıflamr. Felsefe
kökenli isim ler -m antık ve dö arasında tam b ir uyuşm anın varlığına inandıkları
için- anlam ı ön planda tutar (Bayrav 1998a: 111),
Eski Yunan geleneğinin önem li eksiklerinden b iri olarak diğer dillerden uzak
durm ası gösterilir. Gerçekten de Eski Yunan filozofları Öteki halkların konuştu
ğu dilleri “barbarca” olarak nitelem iş ve öğrenmeye değer bulm am ışlardır. Aynca
konuşma Yunancasmı çoğunlukla göz ardı etm iş, doğal değişm eleri de bozulma
olarak değerlendirerek dönem in dil kullanım larının bazılarım İncelememişlerdir.
yaşam ı kesin olarak bilinm em ektedir. MÖ. 6 ve 3. yy. arasında H indistan'da ya
şadığı ve Astädhyäyi "Ö ğretiler" (MÖ. 350-250?) adlı gram erin sahibi olduğu
tahm in edilm ektedir. P anininin 8 ana bölüm den oluşan gram erin yazan mı,
yoksa bu bölüm leri bir araya getiren kişi m i olduğu bilinm em ektedir (Robins
1967:137). P aninfnin gram eri özellikle sesbilgisi bakım ından büyük b ir başarı
gösterir. Neredeyse m odern dilbilim in ortaya çıkışına kadar el değm em iş olan
sesbilğisinin teknik ayrıntılarım ele alm ıştır. İncelem elerinde sem bol kullanan
Panini ünlü ve ünsüzlerin sınıflandırılm asında tek bir sistem i esas alm ıştır. G ra
m erindeki bazı yaklaşım lar nedeniyle hem yapısalcılığın hem de üretici dilbili
m in atası olarak Paninfyi görenler vardır (Strazny 2005:509,806).
Kâtyâyana (MÖ. 3. yy.) Sanskritçenin dilbilgisini yazan diğer H int dilcidir.
P atanjali (MÖ. 2.yy) de bir diğer H int gramercidir. Mahäbhäsya “Büyük Yo
rum” (MÖ. 150) adlı Sanskrit gram erini yazm ıştır ve bu eserinde Panininin m et
ni hakkında yorum larda bulunur. Bu eser Panini’nin karm aşık bulunan eserinin
açıklanm asında önemli bir kaynak olmuştur.
H int dilciliğinin özellikle kökleri listelemeye dayanan yaklaşımı Avrupa
dilbilim inin biçimbirim (m orphem e) kavramım oluşturm asında etkili olm uştur
(Strazny 2ÖQ5: 808). 12 değişik dilbilgisi okuluna sahip bu geleneğin 1000 civarın
da dilbilgisi eseri verdiği bilinm ektedir (Lyons 1983:27).
birbirinden ayırır. Biçimbilgisinde isim leri “hafif” fulleri “ağır” öğeler olarak ele
alır ve buradaki ölçüsü sözcük türlerinin cüm le içindeki esneklikleri ve önem le
ridir. Sesbİlgisinde ünlüler hafifken, ünsüzler ağırdır. Çünkü sözcüğü taşıyan ün
süzlerdir. K itapta “fiil kavramı, isim -füller, yükleme durum unun çeşidi kullanım
ları, olumsuzluk, zamirler, soru, edatlar, sıfatların yapımı” gibi pek çok başlıkta
Arapçanm kuralları ayrıntılı olarak verilir (Versteegh 1997:32-34).
Arap geleneğinde daha sonra da pek çok dilci yetişmiş ve çoğu Sibeveyhfyi
takip etm iştir. İb n M adâ (1119-1195) İspanyadaki Arap geleneğinin tem silcisi
olarak dikkat çekicidir. G ram er yazarlarına b ir karşı duruş sergileyen M adâ, önce
ki gram ercilerin teorilerini yanlış bulur ve özellikle “yönetme” kavram ına eleştirel
b ir tavır takınır.
16. yüzyılda yaşamış olan B ergam âlı K adri ise Anadolu’da başlayan Türkçe
dilbilgisi yazıcılığının ilk ism idir. 1530da tamamladığı Müyessîretü’l- Ulûm adlı
eseri A rap gram erciliğinden etkilense de Türkçenin bugün yeni yeni anlaşılan bazı
konularıyla ilgili çok Önemli değerlendirm eler içerm ektedir. Örneğin, zam ir çe
kim inde ortaya çıkan n seslerinin zam irlerin yapısının b ir parçası olduğunu ve
çekime girince yeniden belirdiğini ifade etm iştir ki bu görüş, bugünkü Altayistik
çalışm aları sonucumda doğrulanm ıştır (bun+da > bunda, şun+da > şunda vb.).
ilgili birkaç küçük yaym dışında yerel dillerle ilgili pek bir çalışma yoktur (Lyons
1983: 25, Bayrav 1998a: 112). Latince öyle bir baskı oluşturm uştur ki 16. yüzyılın
sonlarında bile İngilizce yazdığı için özür dileyen yazarlar vardır (H arris-Taylor
2002:80).
D ante’nin (1265-1321) De vulgari eloquentia "Ana Dilin Belagatı” adlı eseri ye
rdi dillere olan ilgiyi artırm ıştır. RÖnesansın ve m atbaanın yerel dillerin araştırılm a
sındaki rolü büyüktür. Örneğin İngiliz matbaacı Caxton (1422-1491) yerel dillerin
(Fransızca, İngilizce vb.) standart bir konuşma ve yazma sisteminin olmadığım be
lirlemiş ve bunun aşılması gerektiği üzerinde durm uştur. Dönemin İngiltere'sinde
egemen dil olan Fransızca yazılmış pek çok eseri İngilizceye çevirten ve lehçeler ara
sı farkları kitapları Londra İngilizcesine göre basarak çözmeyi deneyen Caxton ileri
ye yönelik önemli bir adım atm ıştır (Harris-Taylor 2002:82-83). Latince ve Yunanca
baskısına b ir başka karşı çıkış du B ella/ın Deffence et Illustration de la Langue Fran-
coyse (1549) adlı eseridir. Bu eserde Fransızcanm uygar bir dil olmadığını Heri sürer.
Bunda suçun Fransızcada olmadığım belirtir ve dili insanların geliştirdiğinde ısrar
eder. Bu şekilde inşam merkeze alarak dilin bir "araç” olduğunu vurgulaması dine
dayalı skolastik dü anlayışının reddi demektir. Benzer bir karşı duruşu İtalyanca için
Speroni, Dialogo dele Lingue (1542) adh eserinde sergiler.
Yerel dillerle ilgili gram erlerden önce m isyo
nerlerin öncülüğünde derlem e faaliyetleri hız ka
zanmıştır. H ristiyanlığı yayma düşüncesiyle yerel
dillerle ilgili bilgiler toplanm ıştır. Postel (16. yy),
G esner (16.yy), A delung (19. yy) gibi ilahiyatçılar
dini m etinleri (Özellikle “Rabbin Duası” adh m etnin
söylenişleri) çeşitli dillerden derlem işlerdir. Pigafet-
ta (lö.yy), M eglser (16. yy), Palas (18. yy), H ervas
(19. yy) gibi gezginler ise gittikleri yerlerin halkla
rından pek çok m etin derlem işlerdir. Asya, A m eri
Megiser (16. yy)*e ait bir eser ka ve Avrupa dillerinin 200 kadarı bu derlem elerde
yer almıştır.Yerel dillerle ilgili gram erler arasında
A. N ebrijanm İspanyolca dilbilgisi (1492), P. Bem bo’nun İtalyanca nesir diliyle
ilgili eseri (1516-1520), J. Palsgrave nin Fransızca gram eri (1530), J. E rdösfnin
Macarca gram eri (1539), M. V lctorius’un Habeşçe gram eri (1540), sömürgecili
ğin yaygınlaşmasıyla yerli dilleri gram erleri [Nahuatl (Meksika) gram eri (1547),
Quechua (Peru) gram eri (1560), G uarani (Brezilya) gram eri (1539)), E Ram ee (P.
Rasmus)’n in Fransızca gram eri (1562), W. B ulfokarm İngilizce gram eri (1586),
Baskça gram er (1587), H . M egiser’in Türkçe gram eri (1612), E Rivoîa'm n Erm e
nice gram eri, A. Patraeus’un Fince gram eri (1649), Japonca ve Farsça gram erleri
D// İncelem eleri Tarihçesi 1S
(17. yy.), M. A ssum pçam ’m Bengalee gram eri (1743), P. Eğede h in Eskimoca gra
m eri (1760), M. G arzoni’nin Kürtçe gram eri sayılabilir (Robins 1967:103, Bayrav
1998a: 112, Başkan 2003:43).
Avrupa dilciliğinde yerel dillerin keşfiyle karşılaştırm alı dil incelem elerinin
başlaması ve bugünkü dilbilim kuram larının dayandığı bazı temel görüşlerin ileri
sürülmesiyle geleneksel dilbilgisi yazım ında farklı b ir yola girilir.
türlerinin birbirinden geldiği görüşü yer almaz. Bu iki türün de atası olaÜ başka
, bir türden geldiği savunulur. Dillerde de İngilizce H intçeden geliyor, ya da Hintçe
İngilizceden geliyor gibi bir türeyiş anlayışının doğru olmadığını, bu iki dilin bir
birinden değil; daha farklı bir ata dilden geldiğini ifade eder. Bu görüşü ileri sürse
de kendisi böyle bir karşılaştırm alı çalışmayı hayata geçirememiş, daha sonraki
araştırm acılar bunu başarm ıştır (Robins 1967:170; Başkan 2003:49-50).
DanimarkalI D. R. Rask ses denklikleri konusunda değerli katkılarda bulun
muştur. Rask Eski İskandinavcanm (Old Norse) ve Eski İngilizcenin (O ld English)
ilk sistem atik dilbilgisini yazmıştır. Çalışmalarım Cerm en dilleri (İskandinav, Al
man, İngiliz vb.) üzerine yoğunlaştırır. Rask iki dil arasındaki ses değişmeleri
(Rask yanlış olarak “h a rf değişmesi” der.) sistem li olarak belirlenebiliyorsa o iki
dilin birbiriyle ilişkili olabileceğini savunur, örn eğ in Cerm en dilleri arasm da p:f
denkliği bunu sağlar: Latince pater “baba”: îngûizce father “baba” / Yunanca pente
"beş” : İn g iliz c e c e “beş” (Başkan 2003:50-51).
Franz B opp Farsça ve Hintçe ile Avrupa dillerini
karşılaştırarak Hint-Avrupa dilleri için tam b ir tarih-
sel-karşılaştırm ah dilbilgisi yayım lam ıştır (1816). Bu
yayınında bu dillerdeki çeşitli sözcükler ve çekimleri
karşılaştırarak bunların köken biçim lerini belirlemeye,
m odern dilbilim deki adıyla yeniden kurmaya (recons
truction) çalıştı. O na göre diller arasındaki benzerliğin
iki nedeni olabilirdi. Ya bu iki dilden biri diğerinden
doğm uştu ya da her ikisi bir başka dilden doğmuştu
(Strazny 2005:148). İlk kez (1824) ses yasası (Lautge-
E Bopp (1791-1867) setz) terim ini kullanan kişi de F. Bopp’tu r (Sampson 1980:
16). önerdiği ses değişim leri eğilim düzeyindedir fakat daha sonra belirlenecek
ses yasaları konusunda ilk adım ı onun attığı söylenebilir. Bopp biçim bilgisi öğe
lerinin oluşmasında özellikle fiillerin ekleşmesinin büyük rolü olduğunu düşünü
yordu. Saussure (1998:28) Bopp’tan önce de H int-A vrupa dillerinin Sanskritçeyle
akraba olduğunu İfade edenler olmuştur, der (örn. İngiliz W. Jones 18. yy); ancak
Bopp’un önem inin “akraba diller arasındaki bağıntıların bağım sız b ir bilim e konu
olabileceğini ilk anlayan” kişi olmasma dayandığım belirtir.
Jacob Grim m kardeşi W ilhelm ile derledikleri m asallarla tüm Avrupa'da ta
nınan b ir A lm an dili uzmanıydı. Ancak karşılaştırm alı Hint-Avrupa dil inceleme
lerinde de çok önem li bir yere sahiptir. Kendi adıyla anılan ses yasaları vardır.
Ayrıca bugün dil incelem elerinde yaygın olarak kullanılan pek çok terim in (umla
ut, ablaut, strong, weak vb.) de sahibidir. Alman Grameri adk eseri 4 cilt olarak
(1819-1826-1831-1837) yayım lanır Grimm ses değişim leri için genel bir eğilim
deyip yasa sözcüğünü kullanm az fakat daha sonra "Grimm yasası” olarak adlandı-
DU İncelem eleri Tarihçesi 19
Grimm kardeşler
eder. Örneğin bugün İngilizce bad “kötü, fena” ile Farsça bed “kötü, fena” sözcükleri
Grimm yasalarına göre aym kökten geliyor olamazlar. Çünkü Farsçadaki b karşılı
ğında İngilizcede p olması gerekir (Başkan 2003:54-55).
H . von Humbolt karşılaştırm alı incelemelerin
ses ve biçim yapılarıyla çok fazla ilgilendiğini düşünü
yordu. O nun incelemelerinin tem elinde dil ve zihin
ilişkisi vardır. Alman romantizmi, diller arasında hi
yerarşik bir sıralama düşüncesi, antropoloji vb. pek
çok etten H umbolt un düşüncelerini yönlendirmiştir.
Port Royal Okulu gibi tüm dillerin evrensel özellikleri
paylaştığına inanmış, dilin yapısının kullananın dü
şüncesini belirlediğini ileri sürm üştün H um boîtün
dilbilim tarihindeki en büyük katkısı belki de dünya
dilleri için yaptığı sınıflandırmadır. Üç temel tip belir
H. von Humbolt (1767-1835)
ler: yalınlayım (tek heceli), bükümlü ve eklemeli. Ona
göre bir dilin konuşurlarının yapısı bu dil tiplerini seçmelerinde belirleyici olmuştur.
Bütün dillerin evrensel özellikleri evrensel dilbilgisi diyebileceğimiz bir kavramı
oluştursa da her dil, konuşurlarının zihinlerine göre bu evrensel dilbilgisini iyi veya
kötü olarak yansıtır. Yani ona göre, bir dilin kapasitesi o dilin konuşurlarının zihin
kapasitesiyle yakından ilgilidir (Robins 1967:175). Humbolt, bazı dillerin daha üs
tün olduğunu da ifade eder. Ona göre en yetkin diller büküm lü dillerdir. O dönem
deki yaygın görüşe katılır ve Sanskritçeyi mevcut diller içinde en mükemmel dil
olarak gösterir. Ona göre yalmlayan (tek heceli) dil Çince ise gelişimini tamamlama
mış bir dildir (Barris-Taylor 2002:146-150).
D arvin'in evrim teorisi, yukarıda değindi
ğim iz bazı dilcilerde de görüleceği üzere, özel
likle 1820-1870 arasındaki karşılaştırm alı d il in
celem elerinde etkili olm uştur. D illerin bugünkü
çeşitliliği ile “tü rlerin çeşitliliği” arasında koşut
lu k kuran dilciler D arvin'in teorisinden fayda
■M-, J l s 3- lanarak d il ailesi çalışm alarına önem li katkılar
yapm ışlardır. B unlardan b iri de A. Schleicher
■*/* a ^ ^ ^
(1821-1868)'dir. Schleicher'in başarısı kendin
den önce yapılan karşılaştırm aları da kullanarak
* ^ 1^ j'-T -tı. -n .
lerin birden ayrılm adığım , Önce lehçeleşm e süreçlerinin incelenm esi gerekti
ğini ifade eder. D ili D arvinist b ir yaklaşım la canlı b ir organizm a olarak değer
lendirir. Bir bireyin am ıe, baba, dede vb. akrabalarım şem atik olarak gösteren
aile ağacı çizim lerini düe uygular. D iller için yapılan
SchleicherHn Hint-Avrupa dilleri için yaptığı aile ağacı çiziminin orijinali (1861)
aile ağacı (Stammbaum) çizim lerinin ilk örneklerinin sahibidir (1861). Tarihi
dillerin düşmanı olarak; gören Schleicher İlk H int-A vrupa dilini mükemmel dil
olarak görür. Sanskritçeyi İlk H int-A vrupa dilini en iyi koruyan dû olduğu için
mükemmele en yakın dil sayar. D iğer diller bu dilden uzaklaştıkları ölçüde bozul
muştur. Dil gelişim inin nasıl olduğu konusunda da Raskın savunduğu basitlik yö
nündeki gelişime katılmaz. Rask dillerin daha kolaya doğru evrildiğini (eklemeli >
tek heceli) savunurken, Schleicher tek heceîiîikten eklemeliüğe doğru bir gelişim
olduğunu ileri sürer (Sampson 1980:23).
f. Schm idt (1843-1901) aile ağacı m odelini eleştirerek farklı b ir şem atikm o-
del sunar. Dalga teorisi çlarak anılan teorinin sahibidir. O na göre değişimler kesin
bir biçimde olmaz. M erkezden yayılarak genişler. Tıpkı suya atılan bir taş gibi,
değişimler çevreye durm aksızın dalga dalga yayılır. Lehçebilim (diyalektoloji) ça
lışm alarına bakıldığında merkeze yakın lehçelerde merkeze ait özelliklerin daha
yoğun olduğu görülür. Ona göre, bu da değişimlerin dalgalar halinde merkezden
yayıldığım gösterir. ;
22 G enel Dilbilim e Giriş jk-
2. DİLBİLİM KURAMLARI
Kuramlara ana hatlarıyla bakıldığında üç büyük akım olduğu görülür. Bun
lardan ilki Yapısalcılıktır; Yapısalcılık içinden çıkarak gelişen diğer akımlar ise îş-
levselcilik ve Üretken D ilbilgisidir. Bu üç ana akım ın içinde de pek çok yönelim
vardır. Bu bölüm de Yapısalcılıktan başlayarak dilbilim in gelişiminde pay sahibi
olan önem li kuram ve kuram cıları tanıyacağız.
20. yüzyıl dilbilim inin gelişiminde üç dönem vardır: ortaya çıkış (1911-
1933), geçiş dönem i (1925-1960), genişleme ve çeşitlenm e (1960 sonrası) (Malm-
kjaer 2010: V II). Saussure ve Chomsky nin dilbilim tarihinin en önemli iki ismi
olduğunu söyleyebiliriz.; Bu İki ism in gerek kendi kuram ları gerekse de ortaya
attıkları görüşleri eleştirerek ortaya çıkan diğer kuram lar dilbilimin gelişmesini
sağlamıştır. i
îîk olarak Saussure ve görüşleri etrafında şekillenen Yapısalcılık üzerinde
duracağız.
26 Genel Dilbilim e Giriş
Dilbilim Kronolojisi*1
1. aşama: M odem dilbilim in doğuşa (1911-1933):
1911 Saussurenin Cenevre’deki üçüncü ders serisi
Boas-“Introduction” to Handbook o f American Indian Languages
1912 Daniel Jones’in Londra Üniversitesinde fonetik bölümü başkam olması
1913 Saussure (1857-1913)'nîn ölümü
1914 Bloomfield-Introduction to the Study of Language
1916 Saussurenin derslerinin yayınlanması -Cours de linguistique générale
1921 Sapir-Language
1924 Amerika Dilbilim Topluluğunun kuruluşu (Linguistic Society of America)
1925 Language (Dil) dergisinin ilk cildinin çıkması
1928 Ilk Uluslararası Dilbilim Kongresinin yapılması (The Hague)
1932 İlk Uluslararası Fonetik Bilimleri Kongresinin yapılması (Amsterdam)
1933 Bloomfield-Lcmguage
2. aşama: Geçiş dönemi (1925-1960)
1923 Malinowski-The problem o f meaning in primitive languages
1926 Prag Dilbilim Okulunun kurulması
1938 Trubetzkoy’un Ölümü
1939 Trubetzkoy-Grundzüge der Phonologie
Sapir’İn ölümü
1941 W horf'un ölümü
1942 Boas’ın ölümü
1944 J.R. Firth’in Londra Üniversitesi genel dilbilim profesörü olması
1949 Bloomfıeld'm ölümü
1951 Harris-Methods in Structural Linguistics
1953 'Weinreich-Languages in Contact
1956 Jakobson ve Halle-Fundamentals of Language
1957 Chomsky-Syntacfic Structures
3. aşama: D ilbilim in genişlemesi ve çeşitlenmesi (1960 sonrası)
1961 Haliiday- Categories of the theory o f grammar
1963 Greenberg- Umversals of Language
1965 Chomsky-Aspects of the Theory of Syntax
1966 Labov-ILe Social Stratification o f English in New York City
1973 HaRiday-Explorations in the Functions of Language
1978 HaUidey-Language as Social Semiotic,
Dik-Functional Grammar
1981 Chomsky-Lectures on Government and Binding
1985 HaUidsy-Introduction to Functional Grammar
1986 Chomsky-Knowledge o f Language
1989 Dİk-TJie Theory of Functional Grammar
1995 Chomsky- The Minimalist Program
1 Kronoloji ve şemada Malmkjær (2010) esas alınmış, ba 2i eklemeler yapılmıştır.
Dilbilim Kuramları 27
D ilbilim Kuramları
2.1. Yapısalcılık
Yapısalcılığın (Structuralism ) bazı anahtar kavram ları Leibniz, Humbolt,
Herder, Marks ve Engels gibi düşünürlere dayanır ancak Yapısalcılık m odern dil
bilim in babası sayılan Ferdinand de Saussure’nin görüşleriyle başlatılan bir ku
ram dır (Strazny 2005:1041).
28 G enel D ilbilim e Giriş ir t
sonra Paris’e dönerek Michel Bréal’in öğrencisi oldu ve daha sonra onun yerine
ders vermeye başladı. 1891 de yeniden Cenevre’ye döndü ve İsviçreli bir ailenin
kızıyla evlendi. Kariyerinin geri kalanını Cenevrede Sanskritçe ve Hint-Avrupa
dilleriyle ilgili dersler vererek geçirdi. ). W erthmeier’in emekliliğinden sonra genel
dilbilim derslerini de vermeye başladı (1907-1911) (Harris 1996:130).
Saussure’nin yayın bakım ından iki dönemi olduğu kabul edilir. İlk dönemi
1857-1891 arasındaki sürekli yayın yaptığı dönemdir. İkinci dönem ise 1891-1913
yıllan arasında çok az yayın yaptığı dönemdir. Yayın yapmaması hakkında pek çok
şey söylenir (Fransız uyruğuna geçmek istememesi, içki düşkünlüğü, eşiyle anla
şamaması, dilbilim le iîgjdji görüşlerini olgunlaştırm am ası vb.) (Rifat 2005: 23).
Ancak dizi biçim inde verdiği ve 191 İd e tamamlanan genel dilbilim dersleri (üç
dizi) onun ve dilbilim in dönüm noktası olmuştur. Saussure nin 1913’te ölümün
den sonra bu derslerindeki görüşleri, katılan öğrencilerin notlarından derlenerek
Cb. Bally ve A. Sechehayé tarafından Cours de linguistique générale (Genel Dilbi
lim Dersleri) adıyla 1916’d a yayımlanır.
Bu yayım bizzat Saussure’nin yapmaması çeşitli soruların doğmasına neden ol
muştur. “Gerçekten Saussure’nin görüşleri mi? Değiştirilmiş olabilir mi? Hepsi ya
yımlandı mı?” gibi çeşitli sorular dilbilimcileri bugün de meşgul etmektedir. Baîly
ve Sechehaye’yi Saussurefye ihanet etmekle, kendi görüşlerini Saussure’ninkiymiş
gibi göstermekle suçlayanlar vardır (Morpurgo Davies 2004:10, Engler 2004: 56).
Öğrencileri Saussure’nin Ölümünden sonra dersleri ne şekilde yayımlayacakları ko
nusunda uzun süre çalışmış, bu çalışmalar sonucunda da dilbilim tarihi için değer
li mektuplaşmalar ortaya! çıkm ıştır (Engler 2004:48-58). Öte yandan Saussure’nin
kendi d yazısıyla yazılmış müsvedde niteliğindeki notlan 1996 yılında bulunmuş
ve 2002’d e yayımlanmıştır: Écrits de linguistique générale (Gend Dilbilim Yazdan).
Genel Dilbilim Dersleri daha sonra pek çok kez düzdtmelerle yayımlanmıştır.
TÜrkçeye iki d it olarak (1976-1978) Berke Vardar tarafından kazandırılmıştır.
Genel Dilbilim Dersleri giriş ve 5 bölümden oluşur. Girişte dilbilim tarihi ele
alınır ve dil tanım lanır. D ilin iç ve dış ögderi, dil ve yazı gibi konular değerlendi
rilir. Girişe eklenen “sesbilim ilkeleri” başlıklı bölümdeyse sesbilim kavramı üze
rinde durulur ve sesbirim ler sınıflandırılır.
Birinci bolüm de gösterge kavramı ele alınır. Bu bölümün diğer konusu “dural
dilbilim ve evrimsel dilbilim” karşılaştırmasıdır. Eş zamanh (dural) ve art zamanlı
(evrimsel) dilbilim yaklaşım ları bu bölümde ana hatlanyla karşılaştırılır.
ikinci bölüm sadece eş zamanlı dilbilime ayrılmış, “dilin somut kendilikleri, öz
deşlikler, gerçeklikler, dilsel değer, dizi ve dizim, dilin düzeneği, dilbilgisi ve dilbilgisi
bölümleri, soyut kendilikler” vb. konular ele alınmıştır.
30 Genel D ilbilim e Giriş
2.1,1.1. Gösterge
Gösterge (signe) kavram ı Saussure’nin dil anlayışında çok önemli bir yer tu
tar. Daha sonra dilbilim den ayrılarak başlı başına b ir araştırm a alam olan göster-
gebilimin de kurucusu olarak Saussure gösterilir.
Saussure göstergeyi açıklarken iki öğeden yola çıkar. Bunlar kavram ve işi
tim imgesidir. Bir dilsel gösterge bunların ikisinden oluşur. Biz "ağaç” dilsel gös
tergesinden söz ederken bunun iki Öğesi olduğunu bilmeliyiz. Bunlardan ilki bu
göstergenin işitim imgesi yani seslerin birleşim inden oluşan yönüdür. İkinci yönü
ise kavram yönü yani klasik dil incelem elerindeki anlam a denk gelen taşıdıkları,
karşıladıklarıdır:
I
G ö sterg e
i
I
I
1^" Dilbilim Kurumlan 31
2.7,7.2. Dizge
Genel Dilbilim Derslerinde dizge (système) kavramıyla ilgili bir başlık yer
almaz. Ancak farklı bölümlerdeki açıklamalardan Saussure'nin dizge kavramına
verdiği önem anlaşılır.
“Dil bir dizge oluşturur.” diyen Saussure dilin bu yönünün görece “nedenli”
olduğunu ifade eder (Saussure 1998:117). Ancak bu dizgenin karmaşık olduğunu,
yalnızca mantıksal düşünceyle anlaşılabileceğini ve dili her gün kullananların bile
bu konuda bilgisizlik içinde olduğunu savunur.
Saussure nin dil dizgesini açıklamak için kullandığı ünlü bir benzetme vardır.
Dil dizgesi ve satranç arasında bir paralellik kuran Saussure nin karşılıklı ilişkiler,
bağıntılar üzerinden öğeleri açıkladığı görülür: KDil kendi düzeni dışında düzen
tanımayan bir dizgedir. Satranç oyunuyla yapılacak bir karşılaştırma bunu daha
iyi kavramamızı sağlayacaktır. Satrançta iç olguyla dış olguyu birbirinden ayırmak
görece olarak kolaydır. Oyunun İrandan Avrupa’y a geçmiş olması bir dış özelliktir;
buna karşılık, dizgeyi ve kuralları ilgilendiren ne varsa iç özelliktir. Tahta taşların
yerine fildişi taşlar koyarsam, ortaya çıkan değişiklik dizgeyi ilgilendirmez. Am a taş-
larm sayısını azaltır ya da çoğaltırsam bu değişiklik oyunun kurallarım da derinden
etkiler.”(Saussure 1998: 53-54).
Satrançtaki taşların her biri büyük bir oyunun parçalarıdır. Bu taşlar değer
lerini öteki taşlara göre kazanır. Taşlar arasında karşıtlık ilişkisi vardır. Taşların
Dilbilim Kuramları 33
her oynatılışında dizge değişir, öbür konuma geçilir. Yani dizge anlıktır. İşte dil ve
dil öğeleri de böyle bir duriım sergiler. Her dil öğesi başka bir Öğeye göre dizge
de konumlanır. Ancak bir bütün olarak dil dizgesini oluştururlar (Saussure 1998:
135-136). öğeleri öteki öğelerden soyutlayarak doğru anlayamayız. Diğerleriyle
birlikte ve dizge anlık olduğu için eş zamanlı olarak ele almalıyız. Satrançta nasıl
bir taş oyundan çıkarılırsa oyunun yapısı bozuluyorsa, dilde de bir öğenin çıkması
demek genel olarak yapının bozulması demektir. Direksiyonu olmayan bir araba
sağbkh hareket edemez. Her Öge birleşerek dizgeyi oluşturur.
Dizge kavramı, “Dilbilimin tek gerçek konusu, kendi içinde ve kendisi için ele
alman dildir.” sözünü söyleyen Saussure nin dili diğer dünya olay ve durumların
dan bağımsız bir yapı olarak görmesinin bir diğer boyutudur. Dil pek çok Öğeden
oluşan ve bu öğelerin birbırleriyle etkileşimi sonucunda işlev görev bağımsız bir
yapıdır. Saussure dili etkileyen coğrafî, tarihî, siyasî, sosyolojik vb. olguları dil dışı
kabul eder ve dilbilim incelemesinin dışında tutar. Ona göre dil dizgesinin ince
lenmesi ancak dilin kendisinden geçer.
Saussure “dilyetisi kuramım” oluştururken dil veya sözden birine göre ha
reket etmek gerektiğini savunur. Kendisi dil boyutundan yola çıkacağını, sözden
yararlansa da bu ayrımı koruyacağını belirtir (Saussure 1998:50).
Özetleyecek olursak, dil soyut, toplumsal ve zihinseldir. Söz İse somut, birey
sel ve kullanımla ilgilidir. Bu ayrım daha sonra farklı kuramlarda farklı şekillerde
karşımıza çıkar2. Saussure’yi m odem dilbilimin kurucusu yapan yaklaşımlarından
biri olarak bu ayrımı gösterebiliriz.
2.1.1 .4. Art zamanlılık ve eş zamanlılık
Saussure zaman etkeninin dilbilimde özel güçlüklere yol açtığı düşüncesin-
deydi ve dilbilimcilerin bunu fark etmediğini savunuyordu. Ona göre dilbilim dı
şındaki pek çok bilim zaman etkenine göre ikiye ayrılmak zorunda kalmaz. Ancak
dilbilim bu bakımdan köklü bir ikilik sergiler (Saussure 1998:124).
Bu ikilik eş zamanlılık (synchronie) ve art zamanlılık (diachronie)’tır. Saussure
art zamanlılık için evrimsel dilbilgisi, eş zamanlılık için dural dilbilgisi terimlerini de
kullanır. Ona göre dilbilim art zamanlılığa gereğinden fazla önem veriyordu ve bu
da yaşayan dil olgularının anlaşılmasını güçleştiriyordu. “Dilde durağanlık yoktur,
dil sürekli değişir” diyen Saussure dilin ırmak gibi aktığım ve yazı diline bağlı ka
lındığından bu akışın gözden kaçtığım savunur. Yazı dilinin değişmeme eğiliminde
olduğunu, o yüzden doğal dillerin değişkenliğini göstermediğini belirtir.
Saussure dilbilgisinin bu değişimlerin tarihiyle uğraşmaması düşüncesinde
dir. Ona göre genel dilbilgisi diye adlandırılan ne varsa eş zamanlılığa bağlıdır.
Çünkü dilbilgisiyle ilgili her türlü bağıntı dil durumları aracılığıyla ortaya çıkar
(Saussure 1998: 150). Art zamanlılığı tamamen dışlamayan Saussure bazı dilbil-
gicilerin yalnız tarihsel olguların dili oluşturduğu yanılgısına kapıldığını, bunun
doğru olmadığım belirtir.
Eş zamanlı bütün dil olgularının söz tarafından yaratıldığım savunur. Her dil
değişiminin tohumunun söz düzeyinde atıldığım belirtir. Ttirkçeden örnekle açık
layalım, Türkçenin paylaştırma eki Eski liirkçe metinlerinde ünlüden sonra +rer
biçimindeydi: iki+rer “ikişer”. Bu durum, yanlış hece bölümlenmesi sonucu bir
(bir+er > bi+rer) sözcüğünden örneksemeyle yaygınlaşmıştır. Ancak bugün aynı
sözcük {+şAr} ekini alır: İki+şer. Bunda da beş (beş+er > be+şer) sözcüğündeki
yanlış bölümlemenin örneksemeyle yaygınlaştırılması etkili olmuştur. Yani bir dil
kuralı, bireysel söz düzeyinde değişir. Ancak sözün yarattığı bu değişim yaygın
laşarak toplumsal olduğunda dil boyutunu ilgilendirir (Saussure 1998:147-148).
2 Benzer aynınlar sonraki diîbüimcilerce farklı terimlerle yapılmıştır: Guillaume’da langue-discours;
Hjemsiev’d e $chema~u$age-, Jabobson’d a code~message (Bayrav 199Sb: 43). Chomsk/deki
COmpetence-'performance aynını da buraya dâhil edilebilir. Turkçede langue boyutu için dil yanında
edinim ve edinç terimleri de kullanılmıştır. Parole boyutu için söz yarımda kullanım, edim, söylem,
söylev terimleri de kullanılır.
~fâr Dilbilim Kuramları 35
Bu görüşü ünlü Fransız şair A. Rimbanda ait Je est un autre “Ben, ötekidir.”
sözüyle açmaya çalışalım* Sosyolojikbir olgu olan kimlik de kurulurken öteki üze
rinden inşa edilir. Herkesin yeşil olduğu bir yere san geldiğinde yeşiller yeşillikle
rini bir kimlik olarak kabul eder. Ben de ötekinin varlığıyla kimlik kazanır. Dilde
de öğeler öteki öğelere göre bir yer edinir. Dilde isim, M olmayan; fiilin yapamadı
ğı şeydir. Bu karşıtlık anlayışı daha sonra özellikle Prag okulunun öncülüğünde dil
öğelerinin işlevlerinin belirlenmesinde anahtar rolü oynar. Dilde bir Öğenin işlevi
onun ikili karşıtlık sergilediği örneklerle açıklanmaya başlar.
Değer ve anlam birbirine yakın kavramlardır. Ancak Saussure yine de arada
bir fark olduğunu belirtir. Değer, anlamın bir öğesidir diyen Saussure değerlerin
her zaman şu öğelerden oluştuğunu belirtir:
“1. Değeri belirlenecek şeyle değiştirilebilir benzemez bir öge
2. Değeri söz konusu olan şeyle karşılaştırılabilir benzer öğeler” (Saussure
1998: 168). Buna göre, 5 liralık bir paranın değerini belirlemek için bu paranın
belli miktarda başka bir şeyle, örneğin kitapla değiştirilebileceğini; aynı dizgenin
benzer bir değeriyle örneğin dolarla, sterlinle vb. karşılaştırılabileceğini bilmek
gerekir.
Anlam ile değerin farkı açıklanırken dizge içindeki karşıtlık ilişkisinin önemi
vurgulanır. Türkçeden bir örnek verelim. Siyah ve kara işaret ettikleri şey bakı
mından, anlamı aynı iki sözcük olabilir. Ancak bunların değerleri aynı değildir.
Kara sevda deriz, fakat siyah sevda demeyiz. Burada kara ve siyahin dizge içinde
öteki öğelerle kurdukları ilişkinin farklı olduğu görülür. İşte bu ilişkiler bütünü
onların değerlerini oluşturur.
3 Türkçeden örnek verdini. Bugün tamamen bir dilbilgisi öğesi olan -(I)yor eki, tarihî lürkçede yort-r
biçiminde bir fiil çekimi biçimiydi. Ancak zamanla ekleşti. Benzer bir durum bugün i- ek-fiili için de
geçerlidir (Eski Türkçe er- “olmak?’ > i- ). İşte bu tür ekleşmeler dilbilgiselleşme örnekleridir. Daha
ayrıntılı bilgi için biçimbilgisi bölümüne bakılabilir.
40 Genel Dilbilime Giriş
2*1.2. fşlevselcilik
İşlevse3dhk Saussurenin temellerini attığı yapısal dilbilim içerisinden doğ
muş, ancak daha sonra farklı bir gelenek oluşturmuş bir akımdır. Prag Okulu bu
akımın ilk önemli okulu olarak bilinir. Özellikle 1960 sonrasında, üretken dilbilim
anlayışının dilbilgisi teorilerinin yanında, işlevci dilbilgisi anlayışım benimseyen
pek çok dilbilgisi teorisinin ortaya atıldığı görülür (bk. “İşlevsel Dilbilgisi Kuram
ları” bölümü).
mışlar, büyük oranda yapısalcılık içinde bir düşünce akımı yaratmışlardın “îşlevci
yapısalcılık (functional struçtualism), işlevsel ve yapısal dilbilim (functional and
structural linguistics)” gibi; başlıklarla yapısalcılıkla iîişkilendirilirler (Çermak-
Hajiçova 2003:1). Bu okul, görüşlerinin önemli bir bölümünü 1929-1939 arasında
8 cilt olarak yayımlanan toplu çalışmalarında açıklamıştır.
Grubun kurucusu Mathesius o dönemde iki büyük geleneğin varlığından söz
eder. Bunlardan ilki E Bopp; ve R. Raskm köklerini attığı, Yeni Gramercilerle do
ruğa ulaşan genetik karşılattırm a geleneği; diğeri von Hrnnbolt’un öncülük ettiği
karşılaştırm alı gelenektir. Mathesius bu iki geleneğin sentezini yapmaya çalışmış
tır. Eş zamanlı incelemenin önemini sık sık vurgulasa da art zamanlılığı dışlamaz
(Vachek 2002:13). Okuhm diğer Önemli üç ismi Roman Jakobson (1896-1982),
Nikolay Trubetskoy (189041938) ve Sergey Karcevski (1884-1953)’dir. 1915’te
Moskova Dilbilim Okulu nun kuruluşunda bulunan R. Jakobson daha sonra başka
okullara da katılmış, dilbilim ve göstergebilimin temel direklerinden biri hâline
gelmiştir. N. Trubetskoy ise ölümünden sonra yayımlanan eseri Grundzüge der
Phonologie (Sesbilim İlkeleri-1939) ile Prag Okulu’nun en önemli katkılarından
birini yapmış, iki yüz kadarldünya dilinin ses dizgesini eş zamanlı, işlevci bir ya
pısal anlayışla inceleyerek dilbilimin sesle ilgili gelişiminin temellerini atmıştır.
Bu okul Saussure gibi eş zamanlı bir kuram Önerir. Yazık metinlerden çok
sezgisel konuşucuyu merkeze alır. Yani gramer geleneğindeki yazdı ürünlere da
yanarak betimleme yapma yöntemi yerine, bir dili ana dili olarak konuşan kişinin
ürettiği sözlü ürünleri ön planda tutar. Bu okulu diğer yapısalcdardan (örn. Ame
rikan yapısalcılığı) ayıran özellikleri ise dil öğelerine işlevi ön planda tutarak yak
laşmalarıdır. Amerikan yapısalcıları betimleyici bir yaklaşıma sahiptiler ve onlara
göre gramer bir öğeler dizişiydi (Chomsky’de kurallar dizisi). Dilci de bir sanatçı
gibi bu öğeleri betimlemelidir. “Bunun işlevi nedir?” sorusu Amerikan yapısalcı
larının ilgilendikleri bir soru değildi. Oysa Prag Okulu betimlemekle yetinmez.
Bu öğelerin dildeki yerini sorgular. Çeşitli öğelerin hangi işlevleri yerine getirdi
ğini önemser (Sampson 198b: 104). Prag Dilbilim Okulu’nun içinde de iki eğilim
vardır. Buna göre Trubetskoy-Jakobson çizgisi genel sistemik görünümle ilgile
nirken, Mathesius-Havrenek çizgisi bir dil sisteminde İfadeler aracılığıyla işlevsel
özellikleri belirlemeye, dilin iç sistemiyle ilgili ilişkilere odaklanır. Prag Okulu için
kullanılan “işlevci yapısal” adlandırmasında ilk öge (İşlevci) daha çok Mathesius-
Havranek; ikinci Öge (yapısal) Trubetskoy-Jakobson çizgisine denk düşer (Vachek
2002:14).
42 Genel Dilbilime Giriş
4 Sesbilim kavramının gelişimiyle ilgili olarak Prag Okulu öncesindeki İki önemli ismi anmak gerekir.
Bunlardan ilki Henry Sweet (1845-1912)’tir. Sesbirim terimini kütlanmasa da ses (sound) ve dilde
anlam ayırt eden ses (phoneme) arasındaki ayrımı vurgulayan çalışmalar yapmıştır. Polonyalı Jan Ba
udin de Courtenay (1845-1929) diğer önemli isimdin Courtenay, Rusça fonema sözcüğünü kullanır
ve kraıdi sesbirim kuramım 18933te yayımlar. Saussure da Fransızca phonème sözcüğünü kullanmıştır
(Robins 1967:203-204). Ancak sesbirim kavramının ayrıntılı açıklaması ve bir sesbirim kuramının
kurulması Prag Okulu ile mümkün olmuştur.
Dilbilim Kuramları 43
yan yana gelmiştir. İkinci eklemlilik ise yan yana dizilen bu sözcüklerin tekrar
en küçük parçalarına ayrılabilmesidir. Örneğin, Ali a-l-i, eve e-v-e biçiminde daha
küçük parçalara (sesbirimlere) ayrılabilir. Martinet çığlık örneğini verir ve bunun
tek eklemli olduğunu, çünkü bölümlenemediğini belirtir. Gerçekten de aslında
çift eklemlilik daha önce Saussure bölümünde ele aldığımız dilin çizgisellik özel
liğine benzer. Biz anlık duygulanımlarımızda daha küçük parçalara ayıramadığı
mız sesler çıkarırız. Bu sesler bir anlam taşısa da sesbirimlerine ayrılamaz. Ya da
bir köpeğin havlamasını düşünelim. Köpeğin çıkardığı sesleri düzenli bir biçim
de parçalayıp başka öğeleri oluştururken kullanamayız. Ancak insan dilinde bu
mümkündür. Birinci eklemlilik düzlemindeki çırak sözcüğünü ikinci eklemlilik
düzleminde parçalayabiliriz: ç-ı-r-a-k. İkinci eklemlilik sayesinde elde ettiğimiz
sesbilimlerden yeni sözcükler üretebiliriz: çarık, çark, kar, ırak vb.
Martinet'in diğer önemli katkısı biçimbilgisiyle ilgilidir. Martinet öncesinde
anlamlı en küçük birimler biçimbirim (morpheme) olarak tanımlanıyordu. Özel
likle Amerikan yapısalcılığında biçimbirimler anlam ve görevlerine bakılmadan
tek başlık altında ele alınıyordu. Kitapçı sözcüğünde, kitap da bir biçimbirim,
{+CI} da bir biçimbirim kabul ediliyordu. M artinet biçimbirim anlayışım eleştir
miş ve farklı bir sınıflama Önermiştir.
Martinet en küçük anlamlı birime biçimbirim (morpheme) yerine anlambi-
rim (monéme) der: i
Anlambirim
Sözlükbirim Biçimbirim
(sozlüksel anlambirim) (dilbilgisel anlambirim)
Anlambirim
Martinet (1985:91-110)
46 Genel Dilbilime Giriş
Dil
Sözdizimi Biçimbilgisi
Durgun Devingen
almıştı
mavili küçük
kardeşim
1
küçük
İkinci örnek cümleyi ele alalım. Bu cümle yapı ağacı çiziminde (stemma) yö
neten öge yukarıda olacak şekilde çizgisel olarak gösterilir. Burada ana İlke Öğeler
arasındaki hiyerarşik ilişkileri göstermek, bağımlılıkları sergilemektir. Bağımlılık
dilbilgisinde en önemli öge diğer öğeleri yöneten yüklemdir (fiil). Cümlede yük
lem olayların merkezindedir. Diğer öğeler iki başlıkta ele alınır. Buna göre gele
neksel dilbilgisinde özne ve nesne dediğimiz öğeler, yani yüklemde bildirilen olaya
etken veya edilgen olarak katılan öğeler eyleyenler (actants) olarak adlandırılır.
Diğer tümleçlere İse tüm leyenier (circonstants) denir. Bu cümlede kardeşim eyle
yendir ve küçük öğesini yönettiği için ondan yukarıda yer alır. Bir veya birden fazla
öğeyi yöneten öğeye düğüm (naeud) denir. Kardeşim aynı zamanda bir düğümdür.
Küçük İse kardeşim Öğesine bağımlıdır, yani yönetilendir, bu nedenle en altta yer
alır. Cümlede bütün yöneten öğeleri yani düğümleri yöneten Öge olan yükleme
merkez düğüm (naeud central) denir. Merkez düğüm fiilse cümle fiil cümlesidir.
Dilbilim Kuramları 49
(İsim, sıfat, zarf cümlesi de olabilir.) Bu cümlede merkez düğüm geldi fiili olduğu
için cümle fiil cümlesidir. Bu cümledeki işlevler ilişkilendirme işlevine örnektir.
Basit cümlelerde bu işlev söz konusudur.
Bağlama işlevi ise geleneksel dilbilgisinde bağlı cümle olarak adlandırılan
cümleleri bağlarken kullanılır. “Ali bugün bize geldi ama kimseyle konuşmadı”
cümlesi bağlayıcı (jonctif) Öge ama ile birbirine bağlanmıştır. Bu öge bu şekilde
bağlama işlevini yerine getirmiştir.
Aktarm a işlevi ise iki biçimde gerçekleşebilir. Birincisinde sözcüklerin tür
değişimi aktarma işleviyle mümkün olur. Sözcüklerin fiil, fiil niteleyicisi, ısım ve
isim niteleyicisi olarak 4 türü olduğu ileri sürülür. Bu türler arası geçişler birinci
tür aktarmaya örnektir.
Çalışkan Ali Alînin defteri
Ali defteri
1
çalışkan
!
Alinin
İlk örnekte Ali yöneten bir öğedir. Ancak ikinci örnekte Ali ana öge değil,
defter öğesine bağlı yönetilen bir öğedir. İlk örnekte bir isim iken, ikinci örnekte
bir isim niteleyicisi olmuştur. Yani aktarma işlevi gerçekleşmiştir. Ali öğesinin türü
değişmiştir. |
İkinci tür aktarma işlevi için ise geleneksel dilbilgisindeki birleşik cümleler
örnek verilebilir. Türkçe için çoklukla ek olan aktarıcılar (translatifs) yardımıyla
bir cümle başka bir cümleyé bağımlı hâle getirilebilir.
A ti geldi. Gördüm.
Bu iki bağımsız cümle’ikinci tür aktarma işlevi ile tek bir cümle yapılabilir:
AB’nin geldiğini gördüm.
Tesnière’deki bu aktarma kavramı Chomsk/nin dönüşüm kavramına benzer.
Bu bakımdan önemli bir katkıdır. Ayrıca sözdizimi ilişkilerini işlevlerin niteliğine
göre ve yapı ağacı çizimleri (stemma) ile vermesi dilbilimine Tesnièrenin getirdiği
yeniliklerdendir.
-Saussure gibi- töz değil, biçimlerin dilbilim kuramının konusu olması gerektiği
görüşündedir (Robins 1965:201). Biçimi de hem anlatım hem de içerik düzlemin
deki ilişkiler ağında arar.
yaklaştığı söylenebilir. Prag Okulu'nun ses öğeleri arasındaki ilişkilerden ybla çı
karak işlevsel bir kuram kurması gibi, “düşüncenin biçimini” anlatım ve içerikteki
biçim öğeleri arasındaki ilişkilerde araması nedeniyle bazı eserlerde Hjelmslev’in
kuramı ilişki dilbilgisi (relational grammar) adıyla anılır (Sampson 1980: 167).
Amaç tüm dünya dillerini, bütün gösterge sistemlerini kapsayan bir açıklama yap
maktır. Glosematik dil içi, değişmez öğeleri araştırır (Rifat 2005:47).
Viggo Brondal özellikle dil ulam ları (kategorileri) üzerine görüşleriyle tanı
nır. Dillerin ses düzeyiyle değil, anlam boyutuyla ilgilenir. Ona göre bütün dünya
dillerinde değişmeyen ulamlar vardır. Amaç da bu ulamların sayısını belirlemek
olmalıdır. Bu şekilde glosematik kuramında sözcük türleri, çekim ulam ları gibi
geleneksel dilbilgisinde de yer verilen kavramların dillerdeki temellerini araştır
mış; bunu yaparken de yapısalcılığın eş zamanlılık, yapı, biçim gibi kavramlarım
kullanarak tarihsel ilişkilere, dildeki hareket olgusuna önem vermiştir.
Siz
+in kitaplar +ımz ^ ha güzel -dir.
+ımz
kitap +lar
lımlarma bakarak anlarız. XZ gibi bir örnekle karşılaşırsak, 3Cin yukarıdaki dağılım
özelliği doğrultusunda Z öğesinin de isimlere gelen bir ek olduğunu ifade edebiliriz.
Fiile gelen bir ek olduğunu ifade etmemiz için uygulama yaptığımız bütüncemizde
bu öğenin fiile gelen bir kullanımını da bulmamız gerekir. Ancak bu ek adla sınırlı
bir Öge olduğu için bütüncemizde böyle bir öge olmayacaktır. Olduğu takdirde da
ğılım Özellikleri yeniden belirlenir. Her Öğenin smırlanmn doğru çizilmesi doğru
sınıflamada önemlidir.6 Aynı uygulama cümleler için de yapılabilir:
Ad Z a rf Fiil öbeği
AH yarın gelecek
t
Ad Z a rf Fiil Zaman eki
Ali yarın gßl- -ecek
Burada Ali yerine yer değiştirme uygulamasıyla Veli, Ayşe, Mehmet gelebilir.
Ancak Ali yerine gibi gelemez. Yarın yerine de üç gün sonra, akşama doğru gibi
öğeler gelebilirken çiçek öğesi gelemez. Aynı şekilde -ecek öğesinin soluna git-, al-
vb. fiiller gelebilin A ncak kitap, kalem vb. isimler gelemez. Bu şekilde değiştirim
uygulamasıyla cümleyi oluşturan öğelerin çevresinde (sağında ve solunda) nelerin
bulunabileceği, sınıflarının (zarf, fiil vb.) ne olduğu belirlenir.
Harris dağılım anlayışım 1950 sonrasında farklı bir yöne doğru geliştirir.
1952’de yayımlanan Discourse Analysis (Söylem Analizi) çalışmasında cebirden
etkilenerek dönüşüm (transformation) kavramını ortaya atar. Bu çalışmasında
sözdizimini de aşarak cümle üstü birimlere yönelir. Metinler içindeki cümle üstü
birimleri, aralarındaki ilişkileri önemser. Bu şekilde söylem de dil kuramlarının
konusu olur. Farklı ifade biçimlerini incelemesi, dönüşüm kavramım geliştirme
sinde etkili olmuştur. Özellikle etken ve edilgen fiilli cümlelerin anlamı, iç yapının
dönüşmesi düşüncesinde Önemlidir.
6 Geleneksel dilbilgisindeki bazı sorunlar bu yöntemle yeniden değerlendirilebilir: annemsiz, annemgil
örneklerindeki +slz ve +gil öğeleri diğer isim yapım eklerinde görülmeyen bir dağılıma sahiptir. Bir
iyelik (+(I)m) ekinden sonra gelmişlerdir. Bu durumda ya bu eklerin yapım eki olduğu sorgulanmalı
veya Türkçedeki yapım eki + çekim eki dizilimi bu dağılım özellikleri sonucunda değiştirilmelidir
(bk. Gülsevin 2004). Bu dizi birkaç örnekte bozuluyorsa, Örneği bozan eklerin niteliklerinin sorgulan
ması daha doğru olacaktır.
Dilbilim Kuramları 65
p s i vb.) vardır ancak tüm diUerin bağlı olduğu ve insan zihninde oluşan
tek bir evrensel dilbilgisi (universal grammar)
esastır.AsIonan da bu dilbilgisidir. Evrensel dilbilgi
si tüm dünya dillerindeki kuralları içerir ve dönü
şümler yoluyla insanların yeni cümleler üretmesini
olanaklı kılar.
0 Tüm dillerde ortak kategoriler (ulamlar), sın ıflar
vardır. Ünîü-ünsüz ayrımı vardır, isimler, fuller vardır.
İsimlerle ilgili durum, iyelik, sayı, cinsiyet gibi katego
riler; fiillerle ilgili’zaman, görünüş, kip, kişi gibi kategoriler vardır.
0 Dil cümlelerden! oluşan bir yapıdır ve diller sınırlı sayıda öge kullanarak
sınırsız sayıda cüm le üretebilir. Her dilin sözlüğünde belidi sayıda söz
cük vardır. Ancak bu sözcüklerden oluşturulacak cümle sayısı sonsuzdur.
Bu özellikler kuram ın varsayımsal temelini oluşturur. Yani Chomsky kuramı
nı oluştururken yukarıdaki olguları doğru kabul etmiş, buna göre bir görüş geliş
tirmiştir,11 Chomsky herhangi bir dil incelemesinin birbiriyle ilgili şu üç kuramı
geliştirmesi gerektiğine inanıyordu: 1. Dilin yapısı kuramı 2. Dilin edinimi kuramı
3. Dilin kullanımı kuramı. Dilin yapısı kuramı doğal dillerin yapısal Özelliklerini
ortaya koyarken, dil edinimi kuramı çocukların ana dillerini nasd edindiklerini
araştırır. Dil kullanımı kuramı ise dilbilimsel ve dilbilim dışı bilgilerin dil kullanı
mında nasıl beraber çalıştığına odaklanır (Radford 1988:1-2). Üretken dönüşüm
lü dilbilgisi kuramı da b u ü ç alt kuramın sorularına cevap verme girişimi olarak da
görülebilir. Chomsky (1988: 35) insanın dil kullanımım şu şekilde şemalaştırır ve
modern dilbilimin bu şemadaki süreçlere odaklanması gerektiğini düşünür:
Bilgi >■ Dil yetisi ------ ► Dil ------►Yapılandırılmış
(data) (language (language) ifadeler
faculty) (structured
NP Aux VP
N M y NP
sincerity may frighten Det N
I I
the boy
Chomsky (1965)’ten bir çizim örneği
Chomsky ise bu görüşe katılmaz. O na göre yüzey yapı ikincildir. Aslolan zi
hindeki soyut anlamsal bileşeni oluşturan derin yapıdır. Derin yapı dönüşümler
yoluyla farklı yüzey yapılara dönüştürülebilir. Yani yüzey yapıda farklı olan sözdi
zimsel yapılar derîn yapıda aynı olabilir. Yapısalcıların “Biçim farklıysa anlam da
farklıdır” yaklaşımı yerine, "Biçim farklı olsa da anlam farklı olabilir veya biçim
aynıysa da anlam farldı olabilir.” şeklinde özetleyebileceğimiz bir görüşü savunur.
Hatta yapısalcıların birincil kurucular analizinin yüzey yapıyı yansıtmakta yeter
li olduğunu ancak derin yapıyı yansıtmakta yetersiz kaldığını belirtir (Chomsky
1965: 17).
Chomsky’yi bu sonuca vardıran birkaç cümle tipi vardır, Türkçedeki benzer
cümle tipleri üzerinden tartışalım:
Dilbilim Kuramları 73
a. Kitabım okumuşlar.
Bu cümle iki farklr şekilde anlaşılabilir:
a l. Onun kitabını okumuşlar.
a2. Senin kitabını okumuşlar.
Chomskyh göre (a) tikindeki cümleler iki farklı derin yapıya sahiptir. Bu tip
cümleleri ne sadece anlam ne de sadece biçimle anlayabiliriz. Bütün sözcüklerin an
lamlarım tek tek bilsek de, bütün sözcükleri en küçük birimlerine kadar parçalarına
ayırsak da bu mümkün değildir. Önemli olan bu cümledeki öğelerin iç ilişkilerini
anlamak ve cümlenin nasıl üretildiğini ortaya çıkarmaktır. Örneğimizde tekbir yü
zey yapı vardır fakat iki farklı deıin yapı söz konusudur. Chomsky yapısal analizin
bu tip ifadeleri yorumlamakta yetersiz kaldığım düşünür. Somut d a n yüzey yapının
her durum da bizi soyut olan aynı derin yapıya götürmeyeceğini düşünür.
b. Ali camı kırdı.
c. Cam Ali tarafından farildi.
Bu örnekte de iki farklı yüzey yapı vardır. Ancak Chomsky (b) ve (c) cümle
lerinin derin yapısının aynı olduğunu savunur. Derin yapı dönüşümler (ekleme,
silme, değiştirme vb.) sonucunda farklı yüzey yapılara sahip olabilin
Chomsky insan zihnine odaklanmıştır. Dilin fizik bölümünü (sesler) yani dış
dünyasını oluşturan yüzey yapı ile dilin mental yapısını (anlamlar) yani iç dünyasını
oluşturan derin yapı arasındaki etkileşimleri ve bu iki dünya arasındaki ilişkileri yö
neten dizgeyi belirlemeye çalışır. Kuramın ilk dönemlerinde kural (rule) kavramına
öncelik veren Chomsky daha sonra îlke (principle) kavramım öne çıkarır. Yetinme-
ci Programda (minimalist program) iç yapı ile dış yapı arasındaki köprü görevini
gören bölümü sayısal dizge (computational system) olarak niteler. Ona göre derin
yapı ile yüzey yapı arasında ortaya çıkan dönüşümleri bu dizge yönetir ve bu dizge
kurallardan ziyade sözlük ve evrensel dilbilgisi (ED) ilkelerini içerir. Sözlükle sözcük
ve kavramlarla ilgili işlemleri, ED ilkeleriyle de değiştirme işlemlerini karşılar.
Sözlük + ED ilkeleri
, <İ
Yüzey yapı Sayısal dizge Derin yapı
<----------------------------------------- >
S e sle r ! Anlamlar
C - » İ Ö + FÖ
İÖ —» S -t- İ
FÖ -»• Z + F
Kûçük+t+Z+F (iv)
KüçÜk+çocuk+B+F (v)
Küçük+çocuk+güzel+F (vi)
Küçük+çocuk+güzel+konuştu (vii)
Ağaç diyagramla bu ilişkiler şöyle görülür:
a. Küçük çocuk güzel konuştu
C (cümle)
İÖ FÖ
(isim Öbeği) (fiil Öbeği)
X X
s t z F
(Sıfat) (İsim) (Zarf) (Fiil)
I I
V V 1 i
küçük çocuk güzel konuştu
Öbeklerle ilgili diğer farklı bir kabul tek bir yöneten öğenin de öbek olabil
mesidir. “Ali güzel konuştu” gibi bir cümlede, Ali tek başına isim öbeği sayılır. Bu
şekilde bu öğenin başka bir öğeyi yönetebileceği vurgulanmış olur: (Çalışkan t
yakışıklı vb.) A li.,..
Kuramın buraya kadarki bölümünde yüzey yapıdaki ilişkiler üzerinde durul
du. Görüldüğü üzere ilk olarak cümle parçalarına ayrıldı ve kategoriler, sözcükle
rin yan yana dizilişi gibi özellikler sergilenmeye çalışıldı. Bununla amaç kuramın
temel varsayımı olan sınırlı sayıda yapıyla sınırsız sayıda cümle üretme özelliğinin
ilk basamağını göstermektir. Yani sınırlı sayıda diziliş varsa, bunları belirlemek.
Basitleştirerek şöyle sunabiliriz. Yukarıdaki örnek cümle dizilişimizde şu sıra var
dı:
Sıfat / îsim i Zarf / Fiil.
Bu, tek bir dizilişi gösterir ancak Türkçede bu dizilişe uygun sınırsız sayıda
cümle her kategoriden doğru sözcük seçimiyle üretilebilir:
Küçük ! çocuk l güzel l konuştu.
Çalışkan / çocuk I güzel / konuştu.
Çahşkan / ktz / güzel ! konuştu.
Çalışkan / kız ! iyi / konuştu.
Çahşkan i kız / iyi l dinliyor.
İşte bu aşamada devreye yeni cümle üretimini sağlayan dönüşüm (transfor
mation) kavramı girer. Yukarıdaki yeniden yazım kuralları tüm dünya dilleri için
uygulanabilecek, evrensel niteliktedir. D önüşüm kavramıyla da tüm dünya dille
rinde cümle üretimlerinin nasıl olduğuna dair açıklamalar yapılmaya çalışılır.
Dönüşüm kavramını ana hatlarıyla şu örneklerle açıklamaya çalışalım:
b. Ali camı kırdı.
Diyelim ki elimizde (b) cümlesi var. Bunun yanma aşağıdaki cümleleri de
ekleyelim.
b l. Cam Ali tarafindan kırıldı.
b2. A li camı kırmadı.
b3. Cana Ali kırdı.
b4. A li cam kırdı.
b5. A linin camı kırdığım biliyorum.
Dilbilim Kurandan 77
14 Katz-Postal (1964) soru, olumsuzluk gibi çekirdek cümlenin anlamında yer almayan anlamların dö
nüşümlerle kazandırılmama» gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Dönüşüm çekirdek cümlede zaten olan
bir anlamı içermelidir. Yani örneğimizde (b2) aslında çekirdek cümle olan (b)’yte aynı derin yapıya
sahip olmamalıdır.
78 G enel D ilbilim e G iriş ~$r
Sözlükçe
ve
Öbek yapı kuralları
1
Derin yapı ------------- Anlambilimsel bileşen
4
Dönüşümler
i
Yüzey yapı ------------- >■ Sesbilimsel bileşen
diğine dair kurallar (Öbek yapı bilgisi) zihninde anadili Türkçe dduğu İçin yer alır.
“Ali’nin camı ktrmast* bilgisi anlamsal olarak yorumlanır (derin yapı-anlambilim-
sel bileşen). Zihinde oluşturulan bu bilginin somutluk kazanması için hangi yolun
seçileceği önemlidir. Örneğin, Türkçede bu durum için şu ifadeler kullanılabilir: 1.
Ali camı kırdı, 2. Cam Ali tarafından kırıldı, 3. Camı kiram Ali'ydi, 4. Cam Ali kırdı
vb. Dönüşüm aşamasında işte seçilen bu yapılara göre birtakım işlemler yapılır.
Diyelim ki ikinci (2) cümle seçildi. Bu durumda ekleme (tarafından, edilgenlik
-d-) işlemi İle bilgi yüzey yapıya çıkar, yani Ahmet tarafından seslendirilir (yüzey
yapı-sesbilimsei bileşen).
Sözlükçe
ve
Öbek yapı kuralları
evrensellik ve ilkeleri içerir. Çocuk çevresinden öğrendiği bir dil ile (örneğimizde
İngilizce ve Türkçe) Evrensel Dilbilgisinin ilkelerini hayata geçirir. Bu ilkelerin
bazıları değiştirgenlerle farkhlaşürıîabilir. Eğer “Dünya dillerinde tek bir diziliş
vardır.” biçiminde bir ilke belirlersek ve Örneğin Ö-Y-N dirilişi bir ilkedir dersek;
bu durum da “Türkçe diziliş (Ö-N-Y), nesnenin yüklemin önüne getirilmesiyle
sonuçlanan bir taşıma işlemi (movement operation) sonucunda ortaya çıkmış
tır.” yargısına ulaşırız. Dünya dillerinin kendilerine özgü ses, biçim ve sözdizimi
özeflMerinden hangilerinin Evrensel Dilbilgisinde birincil olduğu da farklı bir
tartışmadır. Örneğimizde 0-N-Y dizilişi bir ilkedir dersek, İngilizcede bir taşıma
İşleminin gerçekleştirildiğini kabul etmiş oluruz. Evrensel Dilbilgisindeki ilkele
rin dillerdeki farklı biçimlerinin açıklanması değiştirgen kavramıyla yapılır.
Çocuk, Evrensel Dilbilgisi’m doğuştan getirse de belirli bir dili öğrenmelidir.
Aksi takdirde Evrensel Dilbilgisi tetiklenmeyecektir. Seçimler Evrensel Dilbilgisi
tarafından belirlenir, diller İlkelerle ilgili seçimleri değiştirgenlerle oluşturur ve
çocuk bir dili öğrendiğinde o dilin değiştirgenlerle oluşturduğu seçimlere göre
dili kullanır. Aslında belli bir dilbilgisiyle doğduğu için çocuğun dili öğrenmediği,
“edindiği” (language acquisition) varsaydır.
Görüldüğü üzere esksen ilke kavramı daha önceki kural kavram mm farklı
bir biçimidir. İnsanın doğuştan getirdiği dil yetisinin zihindeki programı gibidir.
İlkeler tü m dünya dillerinde ortak olan çerçeveyi belirler. Değiştirgenler ise bu
ilkelerin dünya dillerindeki kullanımlarım belirler. İlke genel çerçeveyi çizerken,
değiştirgen bu ilkenin uygulanması aşamasıyla ilgilidir ve dünya dillerindeki
kullanım çeşitliliğini belirler.
İşte bu iki kavram 1980 sonrasında Evrensel Dilbilgisi tasarısının temel kav
ramları olur. İlkeler ve değiştirgenler bir dil modelidir. Bu modeli merkeze alan iki
önemli kuram vardır.
D - yapı
Taşıma kuralları
Y - yapı
Yönetme ve Bağlama kuramı dil öğelerinin yöneten-yönetilen ilkesine göre
konumlandıkları varsayımı üzerine kuruludur. Cümlede yüklemin diğer öğeleri
nasıl yönettiğini düşünelim, aynı durum dilin bütünü için de söz konusudur. Her
biçim için kuramın ilk aşamlarmdaki çekirdek cümlelere benzer bir d-yapı (derin
yapının yeni biçimi) varsayılır. Y-yapıda, bu d-yapıdaki sıralanışa uymayan dizi
lişlerin birtakım taşıma kurallarıyla dönüşüme uğratıldığı kabul edilir. Kuramın
Dilbilim Kuramları 83
ilk aşamalarında derin yapı ve yüzey yapı arasında yer alan dönüşüm kuralları
yerini taşıma kurallarına bırakır. (Taşıma kurallarını yerine getiren işlemci a-taşı
(Move-a) olarak adlandırılır.] Bu şekilde dönüşümlerin Öğelerin taşınmasından
ibaret olduğu kabul edilmiş olur.
a. Ati camı kırdı.
ÎÖ FÖ
/ \
l İÖ F
Ï
V
I
İ
V
kırdı
Aii
camı
b. Cam kirildi.
FÖ
I İÖ
X X
F
1 ,r
boş kategori kırıldı
cam (e)
Yukarıdaki iki yapı ağacı şemasından yola çıkarak ana yaklaşımları özetle
yelim. Diyelim ki elimizde (b) cümlesi gibi bir y-yapı var. Cam kırıldı cümlesi
edilgeıj bir cümledir ve bunun d-yapıdaki biçimi (a)’d aki gibi olacaktır. AU orada
özne konumunu doldurm ak için seçilmiştir. Yani özne konumunda mutlaka bir
öge olacaktır, (a) cümlesi edilgen yapıya dönüştürülürken bir taşıma işlemi ger-
çeklemiştir. Cümlede bir özne mutlaka olur ilkesi gereğince (b)’de Ali öğesinin bo
şalttığı özne konumu cam öğesi tarafından doldurulmuştur. Yani d-yapıda nesne
konumunda bulunan cam öğesi y-yapıda boş olan konumu doldurmak için Özne
konumuna taşınmıştır. y~ yapıda nesne konumu boş kalmıştır, d-yapıdaki bilginin
y-yapıya yansıma biçimi taşıma kurallarınca belirlenmiş olur.
84 G enel Dilbilime Giriş
D - yapı Rol
Kuramı
v
a - taşı Sınırlama
Kuramı
Durum
Y - yapı -=f-
Kuramı
Tablodan da anlaşılacağı üzere bu alt kuramlar belli bir işlem bölgesiyle iliş-
kilendirilîr. Y-yapı, genişletilmiş kuramda olduğu gibi- farklı terimler kullanılsa
da- ses ve mantıksal biçimle iki yönlü ele alınır.
Bu bölümde ilk olarak kurama admı veren yönetme kavramının kuramsal
açıklamalarım aktaracağız. Daha sonra dönüşüm kavramının yerini alan taşımay
la ilgili açıklamalar yapacağız. Bu iki temel kuramı açıkladıktan sonra yukarıdaki
tabloda yer alan alt kuramları örnekler üzerinden değerlendirecegiz-
Yonetme K uram ı (Government theory), bir yapmın yöneticisi (head) ile ona
bağlı kategorilerin ilişkisine dayanır (Chomsky 1993:5). Bir yapıda yönetici olan
Öge» başka bir öğeyi yöneterek onun da birtakım roller üstlenmesine yol açar. Yö
neticinin kategorisi yönettiği öğelerin kategorisi üzerinde buyurucu b ir etki bıra
kır: güzel araba. Bu öbekte yönetici olan Öge arabadır ve kategorisi isimdir. Öbek
de bu nedenle bir isim öbeğidir. Yönetilen öge olan güzel ise sıfattır. Bu dizide isim,
bir sıfatı yönetmektedir. Yönetme çok boyutlu bir süreçtir ve kuramın dayanakla
rından biri rol yüklemedir. Bir dil öğesi başka br öğeyi yönetir ve diğer öğeye bir
rol de verir. Rol Kuramı aşağıda ayrıca değerlendirilecek ancak bunun yönetmeyle
ilişkisi için bir örnek vermekle yetinelim [Ali [yemek [yedi]]]. Bu cümlede isim
Öbeği (Ali) ve fiil Öbeği (yemek yedi) vardır ve yöneten öğeye- fiilidir. Bu fiil bir
Özne ve bir nesneye ihtiyaç duyar. Onun bu özelliği cümlede yer alan A li ve yemek
öğelerine birer rol yüklemesini gerektirir. Bu öğelerin cümle içindeki rollerinin
belirleyicisi yönetici olan ye- fiilidir. îşte cümlede bir öğenin diğer b ir öğeye bu
tür roller yüklemesi onun yöneticilik özelliğinden kaynaklanır. Yönetim kavramı,
öbeğin genişlemesini (dallanma) de belirler, öbekteki diğer rolleri de belirler.
Taşıma K uram ı (Movement theory), Yönetme ve Bağlama Kuranınım üret
me süreciyle ilgili açıklamalarım içerir. Evrensel Dilbilgisi tasarısının önceki aşa
malarındaki dönüşüm kavramına denk gelen taşıma kavramı, d-yapı ile y-yapı
arasındaki köprüyü oluşturur. Dönüşümlerin taşıma işleminden ibaret olduğu
varsayılır ve taşıma işlemini yapan araç a-taşı (Move-a) olarak adlandınlır ve bu
aracm a~taşı kuralına bağlı oiarak işlem yürüttüğü varsaydır. Çok basitleştirerek
açıldarasak taşıma bir dil Öğesinin bir yerden başka bir yere taşınmasıdır. Bunu
yapan 'araç a-taşı’dır. Taşman öge boş olan bir yere getirilir. Yani o öge aslında bir
boşluğu doldurur. Boş Kategori Kuramı da Taşıma Kuramı ile yalandan ilgilidir.
Chomsky b u iki kavramı birlikte ele ahr (Chomsky 1993:321). Taşıma için yukarıda
diyagramı verilen şu iki cümleyi ele alalım: (a) [Ali [camı [kırdı]]], (b) [Cam [kiril
di]]. Edilgenleştirme taşıma işleminin tipik örneklerinden biridir, (a) d-yapısınm
edilgenleştirilerek y-yapıya yansıtılması için a-taşı aracı birtakım işlemler uygu
lar. Buna göre her cümlede Özne olur ilkesi gereği cam nesnesi, y-yapıda silinen Ali
86 G enel Dilbilime Giriş
öznesinin boşalttığı özne konum una taşınır. Bu şekilde yeni bir cümle üretilmiş
ölür. Üç temel taşıma türü vardır: isim öbeği taşıma (NP-movenıent), baş taşıma
(head-movement), ne taşıma (wh-movement). Verdiğimiz örnekteki taşıma türü
isim öbeği taşımaydı. Baş taşıma özellikle çekimli dillerde yaygın olan yalnızca yö
netici Öğenin taşınması işlemidir. İngilizceden şu örneği verelim: (a) You [will go
to the cinema] “Sen sinemaya gideceksin”, (b) Will you [BOŞgu to the cinema] “Sen
sinemaya gidecek misin?" (a) d-yapıda fiil öbeğinin yöneticisi yani başı will yar
dımcı fiilidir. Ancak soru cümlesi yapılırken bir taşıma işlemi gerçekleşmiş ve bu
yardımcı fiil, Özneden önceki soru sözcüklerinin boş kategorisini doldurmuştur.
Taşınmadan sonra da yöneticinin yeri boşalmıştır. Ancak görüldüğü üzere yönet
tiği öbeği bütünüyle götürmemiş yalnızca kendisi yer değiştirmiştir (Oysa örneğin
Türkçede öbek bütünüyle yer değiştirir). Bu şekilde bir soru cümlesi y-yapıda üre
tilmiştir. îşte bir öbeğin yalnızca yöneticisinin taşınması işlemi baş taşıma olarak
adlandırılır. Ne taşıma ise soru sözcükleriyle ilgili bir taşımadır: (a) Ali beni dövdü.
(b) Kimi Ali dövdü? Bu Örnekte d-yapıda yer alan nesne konumu soru cümlesinde
kimi öğesiyle doldurulmuştur. Soru sözcüğü d-yapıdaki beni öğesinin karşılığıdır.
Bu durum da d-yapıda hem en yüklemin önünde bulunan öge, cümlenin başına
taşınmış olur. Türkçede soru cümleleri üretilirken taşıma işlemi gerekmeyebilir
de. Yani “Ali kimi dövdü?”biçiminde bir diziliş de Türkçe için mümkündür. Ancak
örneğin İngilizcede bu mümkün değildir. Bu taşıma işlemi İngilizce dizilişindeki
dillerde yaygındır.
Görüldüğü üzere Taşıma Kuramı belli cümle kalıplarım öngörür ve bu ka
lıplar içindeki parçaların yer değiştirmesi sonucu üretilen cümleleri belirlemeye
çalışır. D-yapıda belli konumların mutlaka bulunduğunu varsayar ve y-yapıda bu
kategorilerin taşıma işlemiyle karşılandığım, b u biçimde yeni cümleler üretildiği
ni kabul eder.
Bağlama K uram ı (Binding theory) ise gönderim (reference) kavramıyla ilgi
lidir. Cümlede zamir, isim, gönderge (anaphor) gibi bir öncüle gönderimde bulun
ma ilişkisine sahip kategoriler bu kuram ın merkezinde yer alır (Chomsky 1993:6).
Kuram, bir gönderime sahip dil öğelerinin belli bir yapısal pozisyonda bulunma
larından hareket ederek, cümle içindeki diziliş biçimlerini yöneten kuralları ser
giler. Bu özelliğe sahip öğeler gönderim biçimlerine göre üç alt başlıkta ele alınır:
Göndergeler, zamirsiler (pronominals) ve gönderim ifadeleri (r-expressions). Bu
ayrım geleneksel dilbilgisindeki gönderimü sınıflardan farklı b ir ayrımdır. Daya
nılan nokta gönderimin niteliğidir. H er zamir gönderge veya zamirsi olmayabilir:
a. Ayşe bize yöneldi, b. Ayşe kitabı bıraktı, c. Ayşe kendini gördü.
Bu üç cümlede Ayşe, kitabı, biz, kendi gibi bir gönderime sahip öğeler var-
Dilbilim Kuramları 87
futbol
Görüldüğü üzere sıfat, isim gibi sözcük kategorilerinin Öbekle ilişkisi doğru
dan değil, aşamalıdır. Kategoriler en altta yer almaktadır. Aşamalı-X Kuramı tüm
dünya dillerindeki öbek yapıların (isim öbekleri, fiil öbekleri, sıfat öbekleri vb.) şu
iç yapıya sahip olduğunu varsayar (Uzun 2000:132; Cook-Newson 2007:66-67):
XÖ
Güneş ekinleri sararttı; 2. Etkilenen (İşten etkilenen): Çocuk kuşu yaraladı; 3. De
neyime! (Oluştan duygusal ve algısal olarak etkilenen): Babam yaşlanıyor; 4. Konu
(Oluşta bulunan ama etkilenmeyen): Ali memleketi özlüyor; 5. Hedef: Fırtına de
nize yöneldi; 6. Kaynak: Kadın çatıdan adadı; 7. Yer: Otobüs durakta bekliyor; 8.
Yararlamcı: İşçiler patrona çalışıyor; 9. Araç: Kasap eti satırla parçalıyor. Roller
fiillerin anlambilimsel yönleriyle ilgili olmakla birlikte d-yapıda belirtilmesi ge
rekmektedir. Evrensel olarak d-yapıda hangi rollerin ne şekilde bulunduğuna dair
tartışmalar devam etmektedir. Yukarıdaki 9 rol dışında daha pek çok rol üzerinde
durulmaktadır.
D urum Kuram ı (Case theory), soyut durum kavramı ve onun biçimbilgi-
sel gerçekleşmesiyle ilgilidir (Chomsky 1993: 6). Soyut durum kavramı gelenek
sel dilbilgisindeki durum kavramına benzemekle birlikte daha soyut, varsayımsal
bir durum a işaret eder (İkisini ayırmak İçin kuramda durum lar büyük harflerle
yazılır). Belli bir biçimbirimle İşaretlenmeyen durum lar soyut durum , ancak bel
li bir biçimbirimle işaretlenen durum lar som ut veya biçimbilgisel durum sayılır,
a. Ayşe çiçek aldı b. Ayşe çiçeği aldı c. Ayşe okula gitti. d. Ayşe okulda bekledi, e.
Ayşe okuldan döndü. Bilindiği gibi Turkçede Özneler yalın durumdadır. Yukarıda
ki cümlelerde Ayşe öğesi yalın durumdadır, (a) ve (b) cümlelerindeki nesnelerin
biçimbilgisel yapıları farklıdır, (a)’d a çiçek öğesi ek almamıştır, (b)’de çiçeği öğesi
+1 ekini almıştır. Ancak her iki sözcük cümlede nesne durum undadır. İkisi ara
sında belirlilik (definiteness) bakımından bir fark vardır, (a) belirsiz, (b) belirli bir
nesnedir. İşte aslında bu iki sözcük aynı durumdadır. Tek fark birisinde biçimbil
gisel bir işaretleyici (yani +1 eki) varken, diğerinde b u ek yoktur. H er iki sözcük
belirtme durumundadır. Ancak (a)da belirtme durum u eksiz karşılanmıştır. Bu
şekilde eksiz karşılanan durum lar soyut durumdur. Bu anlamda lurkçede yalın
durum da (örn, Ayşe) soyut durumdur, (c), (d) ve (e) örneklerinde ise yönelme,
bulunma ve ayrılma durumları belirli biçimbirimlerle (+A, +DA, +DAn) karşılan
dıkları için biçimbilgisel durumlardır. Evrensel Dilbilgisi durum un bir yönetici
kategoriyle kazandırıldığını varsayar. Yani sözdizimlnde b îr öge bir durumdaysa o
durum ona bîr yönetici tarafından kazandırılmıştır. Buna d u ru m yüklem e (CASE
assignment) denir. İsim öbeklerinin yöneticileri durum yükleyidsiyken, yönet
tikleri öge durum yüklenicisidir. Ayrıca sesbilgisel olarak ifade alilm iş h er isim
öbeği durum yüklenmelidir. Buna da durum süzgeci (case-filter) denir. Durum
yükleyici fiil olabildiği gibi, isim de olabilir. D urum yüklemede uyum (agreement)
kavramı önemlidir. Fiil ve isim çekim ekleri yönetici olarak kendinden önceki bir
öğeye durum yükleyebilmektedir: [Alinin [defteri]]. Geleneksel dilbilgisinde be
lirtili isim tanılaması kabul edilen bu isim öbeğinde ana öge olan defteri iyelik eki
[(+(s)I)] almıştır. Bu ek, eklendiği sözcükten önceki sözcüğe tamlayan durum unu
Dilbilim Kwamfan 91
yüHer. Alî’nin sözcüğüne tamlayan durum unu yükleyen iyelik ekiyle bu sözcük
arasında bir uyum söz konusudur. İşte benzer uyumlar cümlede fiillere gelen ek
lerle (örneğin kişi ekleri) Özneler arasında da gerçekleşir. Turkçede ekler bu yön
leriyle durum yükleyebilirler ve iki Öğenin uyumluluğu öbek de kurabilir. Bu tür
öbeklere uyum öbeği denir.
Sınırlam a K uram ı (Bounding theory) bazı dönüşüm işlemlerine olanak ta
nımayan ilkeleri içerir. Yönetme ve Bağlama Kuramının üretme aracı olan taşıma
işlemi bazı durumlarda engellerle karşılaşmaktadır. Bir cümle için uygulanan bir
taşıma işlemi başka bir işlem için uygulanamamaktadır, (al) Ali kitabî aldı (a2)
Aidt Ali kitabî, (b l) Ali kitap aldı (b2) *Aldı Ali kitap. 1 nolu cümlelere uygula
nan taşıma işlemi (çalkalama, cümle Öğelerinin yer değiştirmesi) faiklı sonuçlar
doğurmuştur. (a2) Türkçe için dilbilgisel bir cümleyken, (b2) dilbilgisi dışıdır.
Türkçede bir tür taşıma sayılan çalkalama için belirlilik ve durum yüklü olmak
şarttır. Basitleştirerek söylersek belirsiz (indefinite) ve durum eksiz bir öge cüm
le İçinde özgürce yer değiştiremez. Bu bir engeldir. Bu engele rağmen bir taşıma
ugulandığında dilbilgisi dışı kullanım doğar. İşte Sınırlama Kuramı taşıma işlem
leri sonucunda oluşan dilbilgisi dışılıklarla ilgilidir. Taşımanın dilbilgisel cümleler
oluşturmaması sonucunu doğuran engelleri (barriers) belirler.
Boş Kategori tikesini (Empty category principle) açıklamadan önce boş ka
tegori kavramı üzerinde kısaca duralım. Yukarıda da sık sık belirttiğimiz gibi Ev
rensel Dilbilgisi birtakım önkabuîler ve varsayımlarla hareket eder. Örneğin her
cümlede bir özne bulunması gerektiği böyle bir ilkedir. Ancak y-yapıda bazen bu
ilkelerin sesbilimsel ifadeleri yoktur. Yani bazı cümlelerde aslında var olduğu dü
şünülen İlkelerin işeretîeyicisi yoktur: (a) Bugün geliyorum, (b) Ben bugün geliyo
rum. Diyelim ki elimizde (a) cümlesi var. Bu cümlede diğer sözcüklerden bağmı
şız bir özne sesbilimsel olarak yer almaz. Ancak Evrensel Dilbilgisi “Her cümlede
Özne vardır” gibi bir ilke gereği aslında bu cümlenin d-yapısmda bir özne olduğu
nu varsayar, (a) cümlesinin d~yapısının (b) olduğunu kabuleder. Yani d-yapıdaki
ben öznesi y-yapıda düşürülmüştür. Birtakım taşımalar (veya dönüşümler, örne
ğimizdeki, özne düşürme) sonucunda bir kategorinin yeri boş kalır ve o boşluk
varsayımsal olarak ortaya atılan e {Empty “boş” sözcüğünün Öksesi) sembolüyle
doldurulur: e bugün geliyorum. Taşman Öğenin geride bıraktığı boş kategoriye iz
(trace) denir. Yani örneğimizde ben isim öbeği düşürülmüş, Özne konumu boş
kalmıştır. Bu bir isim öbeği izidir.
Ali camı kırdı.
Camı e kırıldı.
92 Genel Dilbilime Giriş ~$t
Sözlükçe
’ ı'
Ses bilgisel
Okuma
biçim
Seçme-birleştirme-taşıma
'f
Mantıksal
biçim
gelinen yer şuydu: Bir dilin tek bir dilbilgisi yoktur, diîbilgileri vardır. Yani Türkçenin
dilbilgisi bir tanedir denemez. Bir dilbilgisi o dile dair bir sınıflama önerisinden baş
ka bir şey değildir. Başka bir yazar başka bir sınıflama önerebilir. Bu noktada sınıfla
mada seçilen yöntem Önem kazanır. Bir dilbilgisi yazarı hangi yönteme göre dili ele
alacaktır? İşte aşağıdaki dilbilgisi kuramları bu soruya verilmiş farklı cevaplar olarak
okunabilir. Her kuram kendi geliştirdiği dilbilgisi bakış açısına göre dillere yaklaş
mıştır. Şimdi bu bakış açılarının neler olduğunu ana hadanyİa görelim.
_$YNSEM 0
r H A D jşj (Verb
AUX-
CA T
R ELN a lm a k
AGENT 0
CONT
THEM E g ]
(Alyaz 2007:231)
“Nïlgün çiçeği aldı" cüm lesinin kuram m kullandığı gösterim yöntem i olan
Özellik değer m atrisi (attribute-value m atrix) ile gösterim i yukarıdaki gibidir. Bu
gösterimden, yola çıkarak kuram ın yaklaşım biçim lerini ana hatlarıyla görelim.
Şemada görüldüğü üzere her öbek ilk olarak başın (head) kategorisine göre adlan
dırılır (İsim öbeği, fiil öbeği vb.). D aha sonra başın sözcük kategorisinin Özellikleri
değişik kısaltm alarla verilir. G östergedeki gösteren ve gösterilene benzer biçim de
her baş ses (phon < phonology) ve anlam (synsem<syntax-f-semantic$) bileşen
lerine ayrılır. Bu bileşenler de kategori (cat) [veya alt kategori (subcat)j, anlam
DilbilimKuramları 97
K ategorik D ilbilgisi de dildeki kuralları form ölleştirerek verir. Ö bek Yapı D il
bilgisi anlayışlarındaki yeniden yazım kurallarına benzer b ir kural dizgesi vardır.
Buna göre işlem cinin (functor) yerine göre iki tem el kategori (veya tip) dizilişi
vardır: A/B, A\B. B unun dışındaki dil yapısı sözlükçeye aittir:
a. K üçük çocuk bizi gördü.
Bu cüm le için şu diziliş yazılır: İ/İ, t, î, (İÖ \C )/ÎÖ
Küçük b ir sıfattır ve b ir isim den Önce gelip Öbek biçim inde yine b ir öbek oluş
turacağı için iki isim le (î/î) gösterilir. Çocuk ve biz öğeleri isim olarak (1) işaretle
nir. G eçişli b ir fiil olan gör- ise b ir cüm le (C) oluşturabileceği ve b ir nesne (İö ) de
alabileceği için (İÖ \C )/İÖ sem bolüyle gösterilir. G eçişsiz b ir fiil olsaydı yalnızca
İÖ \C dizilişiyle gösterilecekti. Yani h e r fiil potansiyel olarak b ir özne isteyeceğin
den b ir isim Öbeğini b u şekilde doğal olarak alacağından ve b ir cüm le de kurabi
leceğinden ÎÖ \C gösterim iyle sem bolleştîrilir. A ncak geçişli olduğunda nesne de
alabileceğinden b ir de b u biçim de irim öbeği alabilm e olanağı doğar. Bu da ikinci
b ir İÖ eklenm esiyle gösterilir: (ÎÖ \C )/İÖ . K ategorik D ilbilgisi dizilişlerde iki tü r
işlevsel uygulam a belirler. Buna göre 1. X /Y Y = X; 2. Y XYY —X.
Bu uygulam ayı İngilizce D exter likes Warren “D exter W arren i sever.” cüm lesi
üzerinde görelim (W ilson-K eil 1999:102):
a. D exter likes W arren
N P (S/N P)/N P N P
(S/N P)/N P
sem bolleştirm elerle yapı ağacı ve yeniden yazım kurallarını uygular (C~cüm le,
!ö = isim öbeği, IF=geçişsiz fiil vb.)* Sözdizim i anlayışında sözdizim sel kurallar
ve sözdizim sel İşlem ler m erkezde yer alır. Sözdizim sel işlem ler kategorilerin yeni
öbekleri nasıl oluşturacağını belirleyen görevleri içerir. Sözdizim i analizlerinde
cüm le, kategoriler ve kurallar üzerinden değerlerdirm eler yapılır.
H er yapm m elim izdeki m etinde kaç kere geçtiği belirlenir ve bu dildeki olası
dizilişler ve kurallar ortaya çıkarıldıktan sonra üretim de bunlardan yola çıkarak
sayısal olarak değerlendirilir. Ö rneğin C > ÎÖ F ö dizilişi 10 diziliş içinde 2 kere
geçm iştir: 2/10. Bu oran bu dizilişin olası kullanımlarını da belirlemiş dur.
2 3 .8 . Bağımlılık Dilbilgisi kuramları (Tensiére sonrası)
Bağım lılık (dependency) kavram ına dayanan dilbilgisi anlayışlarının ilk ve
en önem li tem silcisi L ucien T esnière’d ir (bk. “Lucien Tesnière (1893-1954) ve Ba
ğım lılık D ilbilgisi” bölüm ü). Bu bölüm de Tesnière sonrasında gelişen bağımlılık
dilbilgisi anlayışlarım değerlendireceğiz.
2.3JS.1. Bağ D ilbilgisi (Link Grammar)
D avy T em perley veD aniel Sleator tarafından 1990 sonrasında geliştirilen ve
bilgisayar dilbilim inde kullanılan bir tü r bağımlılık dilbilgisi anlayışıdır. Ancak
yalnızca öbeği yöneten öge olan başa göre belirlenen bir bağımlılık anlayışı yoktur
Sözcük çiftleri arasındaki bağım lılıklar da d e alınır, Kategorik dilbilgisi ve Öbek
yapı dilbilgisi kuram larına benzeyen yönleri olmakla birlikte bağımlılık kavramı
daha vurgulu olduğundan genellikle bağıınîılık dilbilgisi anlayışına daha yakın bir
dilbilgisi kuram ı olarak görülür.
Yon (directionality) ve m esafe (distance) iki önemli kavramıdır. 15in ile cüm
le içindeki öğelerin kurdukları bağın yönü belirlenir. Mesafe ise arasında bağ bulu
nan iki öge arasındaki uzaklığı içerir. İlişki sağda (+) ve solda (-) olmaya göre farklı
sem bolleştirm elerle sergilenir:
+......................S---------------+
I +------O------- +
I i I
K adın portakalı yedi
Yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere kadın öğesi ye- fiiline özne bağıyla (sub
ject link), portakal öğesi >aynı fiile nesne bağıyla (object link) bağlıdır. Yani ye- fi
ilinin iki soldan bağlanan öğesi vardır. Kadın öğesi kendi S+ bağlayıcısı için (S+
connector/özne bağlayıcı) ve portakal öğesi de kendi 0+ bağlayıcısı (0+ connec-
tor/nesne bağlayıcı) için kendi sağlarında yer alan bir sözcüğe bağlanmaya gerek
duyarlar. C üm lenin yeniden yazımı şu şekilde olacaktır:
<isim -özne>: S-î-
<isim~nesne>: 0 +
<fill> {O-} & {S-}
106 Genel Dilbilime Giriş ~$t
M
23.8.2. Sözcük OUbitgi&î (Word Grammar)
Sözcük D ilbilgisi, R ich ard H udson (1939- ) tarafından 1980 sonrasında ge
liştirilen b ir dilbilgisi anlayışıdır. H udson dilbilgisini sözdizim ini m erkeze ala
rak incelese de sözdizim ini sözcüklerin birleşm esini sağlayan kurallar bütünü
olarak görür. O na göre dilbilgisi sözcüklerin bağlanışlarını ele alm alıdır. Sözcük
D ilbîlgisfnin dayandığı nokta sözcükler arasındaki bağım lılıklardır. H udson
(2005: 4-5) Sözcük Dilbİlgisİ’n i, b u bakım dan Tesnière sonrasında gelişen ba
ğım lılık dilbilgisi geleneğine bağlar. D ilin davranış veya diğer bilgi türleriyle aynı
şekilde açıklanabileceği varsayım ına dayanan b u anlayış b ir yönüyle de b ilişsel
psik o lo ji (cognitive psychology) ve b ilişsel d ilb ilim (cognitive linguistics) ile ilgi
lidir. İşlem lerde kavram (concept) ve kalıtım (inheritance) gibi çerçeve kavram lara
önem verilir. K avram b ir tü r özellikler derlem iyken, k alıtım insanın kavram ları
kullanarak karşılaştıkları hakkında çıkarım larda bulunm asını, önceki deneyim le
rin i kullanm asını sağlayan b ir olgudur (H udson 2010:10-11).
Sözcük D ilbilgisi öbek yapının dilbilgisinde önem li b ir yeri olm adığım deri
sürer. Bu anlayışın Chom sky sonrasında gelişen dilbilgisi kuram larından ayrılan
en önem li kabulü öbek yapının d ilb ilgisi kuram larındaki egem enliğini reddet
m esidir. D ilbilgisini sözcüğün etrafında şekillendirir ve dili de çeşitli ilişkileri içe
ren bir ağ (netw ork) olarak görür (H udson 2007: 2). Bu ağın m erkezinde sözcük
yer alır. Sözdizim sel yapıların kökleri ve çekim leri belirlediği görüşünü reddeder,
bu bakım dan biçim bilgisinden bağım sız b ir sozdizim i anlayışını savunur. H udson
(2005:4 )ü n bağım lılıkları gösterm ek için kullandığı b ir diyagram üzerinden te
m el yaklaşım larım açıklam aya çalışalım :
DifbäimKuramları 107
Bu çözüm lem e I cycled to UCL “UCUye bisikletle gittim” cümlesine aittir. Gö
rüldüğü üzere her sözcüğün ilişki dünyası çeşitli oklarla gösterilmiştir. Cümlenin
m erkezi olan cycled (bisiklet sürm ek fiilinin geçmiş zamanla çekimlenmiş biçim i)
yüklem inin ilişkiler ağı şu şekildedir: öncelikle yüklem, / “Ben” sözcüğüyle özne
(subject) ilişkisine girm iştir, bu ilişki V ile sergilenir. Toiîgeciylekurduğu ilişki V
üe, fiilin kökü cycle ile kurulan ilişki aşağı inen düz çizgiyle, sözcüğün tüm biçim i
(cycled) aşağı inen eğik çizgiyle sergilenir. Sözcüğün anlam ilişkisiyle ilgili kavram
ride-bike “bisiklet sürm ek* yukan dik bir çizgiyle^ sözcüğün göndergesiyle ilgili
b ir başka kavram event “hareket” yukan eğik bir çizgiyle gösterilir. Sözlük Öğesi
olarak CYCLE küçük b ir üçgenli olda bağlanır, geçmişzaman çekimi (past) de aynı
okla gösterilir. M e “ben* ise cümleyi kuran kişiyi, konuşuru (speaker) karşılar ve
sem bolü ‘speaker’d ir. Now “şimdi” ise konuşma zamanım (tüne) gösterir ve ‘time*
ile yapı ağacında yer alır, işte Sözcük Dilbilgisi sıradan bir konuşurun zihninde yer
alan b ütün b ir kavram sal ağı ortaya koymayı hedefler. Bu cümlede 10 farklı ilişki
biçim i yer alır ve buradaki her öge başka bir öğeyle de ilişki kurabilmekte, bunun
sonuncunda b ir İlişki ağı ortaya çıkmaktadır. Hudsona göre dilbilgisinin görevi
b u n lan açıklam aktır.
A li beni sever. Bazı sözcükler iki işlem ciye ihtiyaç duyar: îii sm ift sözcükler, örn.
ama., AU geldi am a Veli gelmedi, vb. Bu tü r bağım lılıklar evrensel niteliktedir ve h er
dilde bulunur. U ygunluk kavram ıysa bağdaşıklık kavram ına yakındır. “A li cam sil
di” cüm lesindeki öğeler “A li bulut sildi” cüm lesindeki öğelere göre - birlikte kulla
nılm a bakım ından- birbirlerine daha yakındır. K ısaltm a işlem i ise dildeki öğelerin
yalanlık dereceleriyle ilgilidir: “Sahanda pişirilm iş yum urtayı severim” cüm lesin
deki nesne “sahanda yum urta” biçim inde kısaltılabilir. Aynı şekilde “Kum aştan
yapılm ış pantolonları sever.” cüm lesinde de nesne öğesinin sıfatında kısaltm a uy
gulam ası yapılabilir. Bu düşürülen öğeler sonrasında kalan öğelerin birbirlerine
uygun olm asıyla gerçekleşebilir.
İşlevsel D ilbilgisi dil öğesinin iletişimdeki işlevini esas alın İletişim ortam ı
n ı da göz önünde bulundurm ası bu dilbilgisi anlayışının pragmatik etkenleri de
dikkate alm ası sonucunu doğurur. Dik (1997: 3) dildeki işlev odaklı yaklaşımla
rın kökenlerini yapısalcı yaklaşım lar kadar eskiye götürün Sapîr-Pike (tagmemics
kuram ı)-H ym es-Firth-H alİiday-A ustin-Searle biçiminde yedi isimden oluşan
b ir gelişim çizgisi çizer k i son iki isim olan J. Austin ve J. Searîe, “sözedimlerT ola
rak bilinen ve 1960 sonrasında dilin pragmatık etkenlerle yorumlanmasında çığır
açan b ir alanın kurucularıdır. İletişim ortamı» pragmatik gibi etkenler olunca dil
kullanım ının sosyolojik ve psikolojik yönleri de kuranım ilgi alanına girer. H en-
geveld-M ackenzie (2008: î) başlangıç olarak konuşurun niyetini (the speaker’s
intention) görür.17 K onuşurun niyeti gibi bir etken, o niyeti doğuran ve etkileyen
pek çok sosyolojik ve psikolojik olgunun da hesaba katılmasını gerektirir.
Şim di kuram ın tem el yaklaşımlarından bazılarını görelim. Dik (1997:25) k u
ram ının kategorilere değil» işleve (veya işlevsel ilişkilere) dayandığını ifade eder ve
Türkçede şu şekilde karşılayabileceğimiz bir Örnekle kategori ve işlev ayrımı yapar:
a. Yaşlı adam b ir isim öbeğidir.
b. Yaşlı adam bir öznedir.
Buna göre (a) kategorik b ir ifadedir. Çünkü bu ifade yaşlı adam öğesinin ken
di özelliğiyle ilgilidir. O nu içinde bulunduğu yapıdan soyutlayan bir ifadedir. Bu
nedenle isim Öbeği gibi b ir kategori ilişkisel olmayan (non-relational) kavramlar
dandır, A ncak (b) ifadesi yaşlı adamın başka bir öğeyle olan ilişkisine göndermede
bulunur. Ö rneğin “ Yaşlı adam kaçtı” gibi bir cümlede özne işlevinde olduğunu
ifade etm ek dem ektir, (b) ifadesi öğenin içinde bulunduğu yapıda yer alan ö teki
öğelerle o lan ilişk isin i ortaya koyar. İşlevsel Dilbilgisi (b) ifadesinde karşılığını
bulan ilişkileri önem seyen b ir dilbilgisi kuramıdır ve üç farklı düzeyde işlevsel
ilişk i belirler:
1. A nlam bilgisel işlevler (Semantic functions): Söylemlerde eyleyici, amaç,
hedef, alıcı gibi rolleri belirleyen işlevlerdir.
2. Sözdizimsel işlevler (Syntactic functions): Özne (subject) ve nesne (ob-
* ject) gibi sözdizim sel bakış açılarını belirleyen işlevlerdir.
3. Pragm atik işlevler (Pragmatic functions): Etkilenen, konu, odak gibi
öğelerin daha geniş iletişim ortamlarındaki bilgi durumlarım belirleyen
işlevlerdir (D ik 1997:26).
İşlevsel D ilbilgisi bir sözcenin18 (utterance) pragm atik, sem antik, m orfo-
sentaktik ve fonolojik olmak üzere d ö rt farklı görünüşü ve kavram sal, dilbilgisel,
baglam sal ve çıktıya dayalı olm ak üzere d ö rt farklı öğesi olduğunu varsayar. D il
b ilgisel öge d e d ö rt düzeyden oluşun a. K işiler arası düzey, (pragm atik düzey); b.
A ıılatım sal düzey (sem antik düzey); c. M orfosentaktik düzey (sözdizim i ve biçim -
bilgisel düzey); d. Sesbilimse! düzey.
İşlevsel D ilbilgisinin b ir sözce çözüm lem esine örnek verelim :
c. Ben kitabı almadım. O, m asanın üzerinde duruyor.
Bu sözce kişiler arası (interpersonal) düzeye aittir ve ik i söylem edim inden
(discourse act) oluşm aktadır. B irinci söylem edim i “Ben kitabı alm adım “ cüm lesi
dir. Bu söylem edim i şu öğelerden oluşur:
i. B ir bildirm e edim i gücü
İL Bir konuşm acı (Ben île belirtilm iş)
iii. Bir dinleyici
iv. Bir iletişim öğesi kİ şu öğelerden oluşuyor: a. G önderim se! öge (Ben ile); b.
Yükleyici Öge (Sözcede yeni bilgiyi taşım a yani odak (focus) işlevine sahip alm a-
füli ile); c. G önderim sel öge (Sözcede sözü edilen Öge olm a, yani konu (topic)
İşlevine sahip kitabı ile).
îkinci söylem edim i “O, orada d u r u y o r cüm lesidir. Şu öğelerden oluşur:
i Bir bildirm e edim i gücü
ii. Bir konuşm acı
iü. Bir dinleyici
iv. Bir iletişim öğesi ki şu Öğelerden oluşuyor: a. G önderim sel öge (Konu işle
vindeki O ile); b. Yükleyici Öge (O dak işlevindeki orada ile).
18 Sözce dilbilimde farklı şekillerde t arşım) anmış, tam bir tanımını bulmanın oldukça zor olduğu kav
ramlardandır, Bir konuşurun veya yazarın, kısacası iletişim öğelerinden vericinin iletişim için ürettiği
metindir. Kardeşimizden su isterken “Bana su getirsem” dediğtmzde bir sözce üretmiş oluruz. Ayxu
şekilde yazdığımız bîr paragraf da sözce olabilir, bir şiir de. Sözce, geleneksel dilbilgisindeki sözcük,
öbek, cümle gibi kategorilerle sınırlandırıl sınayacak bir kavramdır.
Dilbilim Kuramları 113
sel ve işlevsel o lm a sıd ır (Dalrym ple 2001:3). Bu kuramda derin yapı-yüzey yapı
aynım olm adığı gibi, tek b ir üye yapı düzeyi vardır ve buna k-yapı (kurucu yapışı
cı structure) denir (Faik 2001:9-10).
Cümle
Nesne Fiil
A li defteri aldı gibi bir cümle için Chomsky geleneği kabaca yukarıdaki gibi
b ir tablo çizer. SÎD bü tü r bir gösterimi yeterli bulmaz. Çünkü bu gösterim yal
nızca k~yapı gösterim idir. Oysa SÎD kurucuların orada bir işlev yerine getirdik
lerini, yalnızca kurucuların sıralandığı bir gösterimin doğru olmadığını savunur.
Buna göre Öğelerin işlevlerini gösteren bir de i-yapı (işlev yapısı-function struc
ture) gösterim i olm alıdır. Özellik değer matrisi (attribute-value matrix) de denen
i-yapı gösterim i 1970 sonrasında geliştirilen başka kuramlarda da kullanılm aya
başlam ıştır. î-yapı gösterim inde çekimsel özellikler (zaman (tense), kişi (pers-
person), sayı (nırm -num ber), durum (case), cinsiyet (gend-gender)3> olum suzluk
(neg-negation), sözlükse) biçim (pred), tümleç (comp-complement) gibi özellik
ve işlevlere yer verilir. Bunlardan ilk üçü özellik bildirirken, son ikisi işlev bildirir.
K uram ın gösterim biçim ini (Faik2001: İ3-14)Ha yer alan bir örnekte görelim :
The dinosaur doesn't think that the hamster will give a book to the mouse. “D i
nozor ham sterin fareye bir kitap vereceğini düşünmez”.
1) k-yapı (c-structure) gösterim i
IP
DP I
D NP I
the dinosaur doesn’t V
think Ç IP
that
114 G enel D ilbilim e Giriş
TENSE PRES
NEG
PRED *think(sU B J, COM P)'
SUBJ DEF +
PRED ‘ham ster’
TENSE FUTURE
PRED 'give (SUBJ, OBJ, OBLGoaI OBj)'
COMP
OBJ ~ DEF
PRED ‘book*
-j
OBLGoaI ' PCASE OBLq^
DEF +
OBJ
PRED ‘mause*
V V. JJ
2.3.9.4. Rol ve Gönderim D ilbilgisi (Role a n d R eference Grammar)
Rol ve G önderim D ilbilgisi, R o b ert V an V alin, Jr (1952- ) ve W illiam Foley
tarafından 1980 sonrasında geliştirilen bir dilbilgisi anlayışıdır. D ili iletişim sel sos
yal bir dizge olarak ele alır. Tek k atm an lı (m onostratal) b ir kuram dır. Sözdizim sel
düzeyde yalnızca cüm lenin görünürdeki biçim inden yola çıkar. Bu bakım dan yü
zey yapı yanında bir de derin yapı kurgulayan Chom sky geleneğinden farklılaşır.
Bu kuram , kendinden önceki öbek yapı anlayışlarını (Aşamalı X sözdizim i vb.)
evrensel olm am aları nedeniyle reddeder. K uram ı farklı kılan özelliklerden biri,
bundan önceki kuram ların tem el aldığı İngilizceyi arka plana iterek, fark lı d illere
yönelm esidir. Yani b ir dilbilgisi kuram ının İngilizce dışındaki dillere göre gelişti
rilm esinin nasıl sonuçlanacağına dair de iyi b ir örnektir. Lakota, Tagalog gibi yerli
dilleri kuram ı örneklendirirken kullanılan dillerdendir.
Van Valin (2005: 641), Rol ve G önderim D ilbilgisinin organizasyonunu şu
tabloyla sunar:
Dilbilim Kuramlan 115
çs>
Bağlayıcı Yapısal
►u
algoritm a şemalar
&
Sözlükçe a n l a m b îl g îs e l su n u m
SENTENCE
CLAUSE
LDP
CORE < ----- PERIPHERY
PrCS
NP NUC PP
1
PRED
ADV NP V PP
I ! 1 i
Yesterday, W hat did John give to Mary in the library?
I
NUCLEUS
i
CORE
i
TNS - ->■ CLAUSE
I
IF CLAUSE
I
SENTENCE
(Van Valin 2005: 642)
116 Gene! D ilbilim e G iriş
t
3. Birleşimi! ağaç:
kök (root) ve ayak (foot) düğüm leri aym semboHe (X) işaretlenir. Bu ağaç çizim i
eksiltîli yapıları içerir. Yani ana cüm le içinde yer alan ancak ana cüm le çizim in -
den soyutlanm ış yapıların gösterim i söz konusudur. K uram ın iki işlem i vardır:
Birleşim (adjunction), yardım cı ağacın b irincil ağaçtaki b ir düğüm e eklenm esi
işlem idir. B irleşindi ağaç örneğinde b u sergilenm iştir. Birleşim yanında yapılan
İkinci İşlem, değiştirim dir (substitution). D eğiştirim de de kök düğüm başka bir
düğüm le birleşir. Birleşim ve değiştirim , türetm e (derivation) için kullanılan iki
tem el işlem dir. Bu işlem ler sonucunda türem iş ağaçlar (derived treees) ortaya çı
kar. Türem iş ağaçlarda öğeler söriükseîleştirüerek sum dur. îsim , fiil, sıfat oluşları
na göre çizim lerde yer alırlar.
Birleştirm e ve değiştirm e işlem leriyle ilgili olarak Joshi (1997: 73)’ten alm an
X has loved X “X, X I sevdi" gibi İngilizce b ir cüm le örneğini görelim :
1- Birleştirm e m odeli ve örnek cüm lede gösterim i:
DiîbiUm Kuramlan 119
G österge kavram ının kökleri hastalık b elirtilerinin yorum lanm ası nedeniyle
sağlık alanında aran ır (Sebeok 2001: 4-5). H ip o k rat (M .Ö. 460-377), B ergam alI
G alen {M. S. 139-199) tıp çerçevesinde açıklam alar yaparlar. G österge kavram ının
felsefe alanındaki açıklam aları Stoa O kulu ve A risto (M. Ö. 384-322) dönem ine
kadar gider. D aha sonra A ziz A gustİn (M.S. 354-430), John Locke (1632-1704)
gibi isim lerin kavram la İlgili felsefe tem elli açıklam aları görülür (Sebeok 2001: 4).
G östergebilim bugün en çok çalışılan alanlardan biridir. Edebi gostergebilim ,
edebî eleştiri, anlatı çözüm lem esi, üslup bilim (stilistik), felsefe gibi pek çok alan
göstergebilim in uygulam a alanı olm uştur. Edim bilim (sözedim leri) ve sözceleme
gibi yeni çalışm a alanlarına kaynaklık etm iştir. Çok zengin b ir literatüre sahip
olan göstergebilim in kuruluşu ve gelişm esinde özellikle A vrupa (özellikle Fransa)
düşünce adam larının payı büyük olm uştur. A. Julien G reim as ile birlikte 1960
sonrasında dilbilim den bağım sız, kendi kendine yeten b ir bilim dalı olduğu kabul
edilir.
DilbilimKuramları 121
Göstergebfflm Karamaları
y o ru m la y a n
(interprétant)
Özeîliği başka b ir şeyle ilişkisi olan ancak üçüncülükle ilişkisi olm adan var olanlar
da, ü çü n cü lü k ise birincilikle ilişkisi olan İkincilik ve bîrbiriyle ilişkisi olanlarda
bulunur. M errell (2000: 32)’deki örnek üzerinden b u kavram ları açıklayalım . Bi
rincilik, b ir Picasso tablosunda b ulunan iki boyutlu dikdörtgen b ir renk parçası
olabilir. İkincilik ise b u parçanın resim deki öteki dikdörtgen, üçgen ve düzensiz
parçalarla olan ilişkileri olabilir. Ü çüncülük ise resm e bakan b irin in bu parçaları
zihninde üç boyutlu olarak b irb irin in Önüne arkasına, sağm a soluna yerleştirm e
sidir.
N itel gösterge (qualisign) - tekil gösterge (sinsign) - kural gösterge (legisign)
üçlüsü göstergelerin daha çok özellik ve genellik ilişkilerine dayanır. N itel göster
ge duyu organlarım ızla algıladığım ız ancak yorum lam adığım ız göstergeleri içerir.
Ö rneğin b îr yerde gördüğüm üz kırm ızı ren k ilk anda gözüm üzle algıladığım ız b ir
renktir. Var oluş itibariyle b ir niteliği bildirir. A ncak bu n itel gösterge yorum lan
dığında tik el gösterge (sinsign) h âlin i alır. Pierce tikel göstergenin n itel göstergeyi
de kısm en içerdiğini ifade eder, fakat sın ırlan kesin çizmez. Tikel gösterge gerçek
likteki tek b ir varlığa gönderim de bulunur. Ö rneğin İzm ir’in b ir sokağındaki k ır
m ızı renk tikel bir göstergedir çünkü belirli b ir fizik gerçekliğe işaret eder. K ural
gösterge (lesign) ise genellem e içerir ve uzlaşım saldır. Futbol m açında hakem in
çaldığı düdük bir genellem edir ve b ir kural koyar. Trafik işaretlerindeki kırm ızı
renk aynı zam anda genel bir kural koyar.
Pierce’n in belki de en çok kabul gören ve yaygınlaşan üçlü ayrım ı gösterge
île nesne arasındaki ilişkiyle İlgili şu ayrım ıdır: görüntüsel gösterge (icon)-belirti
(index)-sem bol (sym bol). G ö rü n tü sel gösterge (icon) tem sil ettiği şeye benze
yen göstergeler için kullanılır. Ö rneğin b ir fotoğraf görüntüsel göstergedir. Ç ünkü
tem sil ettiği şeye benzer. Benzerlik en önem li kavram dır. B e lirti (index) ise ne-
den-sonuç ilişkisine dayalı doğal ilişki biçim lerinin sonucunda ortaya çıkar. Ö r
neğin hastalık b elirtileri bu gruba girer. Rüzgârgülü belirti örneğidir. D önm esinin
nedeni rüzgârdır. Rüzgârgülü rüzgârın göstergesidir. A ralarında neden sonuç iliş
kisi vardır. Sim ge (sym bol) ise uzlaşım sal, saymaca b ir ilişkiye dayalıdır. Sözcükler
en basit simge Örneğidir. Kalem sözcüğü ile kalem nesnesi arasında nedensiz yani
uzlaşım a dayalı bir ilişki vardır.
Gösterge ile yorum layan ilişkisine dayanan son üçlü ayrım terim (rhem e)-
önerm e (dicisign)-sav (argum ent) ayırım ıdır. T erim (rhem e) tek başına doğru
ya da yanlışlanam ayan göstergeleri içerir. Ö rneğin araba kelim esi tek başına bir
göstergedir ve doğrulanam az, yanlışlanam az. Ö nerm e (dicisign) bilgi verici gös
tergelerdir, D oğruluğu veya yanlışlığı kendi içinde kanıtlanam az. Araba çalışmadı
cüm lesi bilgi veren b ir önerm edir. Sav (argum ent) ise önerm enin nedenini, doğ
ruluğunu ortaya koyar. Araba çalışmadı çünkü aküsü bitm işti b ir savdır.
Dilbilim Kuramları 125
1. Bölüm: Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde üç arkadaş varm ış.
[Başlangıç formeli] (simge a; başlangıç durumu)
2. Bölüm: Bunlar köylerinde çok yoksul düşmüşler (tanımı: deşiklik» sim
gesi A)
3. Bölüm: Para kazanmak için gurbete çıkmışlar, (tanımı: uzaklaşm a, sim
gesi ß)
4. Bölüm: ...îş aramaya başlamışlar. Üçünden biri demiş ki gelin çalışm aya
gitmeyelim. Bu yolun üstünde oturalım yemek falan yapalım, gelene ge
çene satalım rie kazanırsak ortağız. Birisi kabul etmiyor. Yok diyor ben
kendim çalışacağım. Bir gün bu evde otururken cam sıkılm ış, gideyim
biraz dolaşayım belki iş ne çıkar, bir kâr da ben edeyim dem iş, (tanım ı:
gidiş, simgesi f )
5. Bölüm: ...Toru atar, sonunda bir balık çıkanr...Arkadaşîarı diyor» getir
eve biz yiyelim, eve getirir, kamım yarar içinde bir altın tas çıkar.(tanım ı:
büyülü nesnenin alınması, simgesi F)
6. Bölüm: ...Sonra tasa su doldurur ki getirip içe, içeceği sıra tasın içinden
bir ses gelir: îç iç afiyet olsun! İçi dolsun alîm olsun. İçine bakıyor ki tasın
içi altın dolmuş... (tanımı: özel işaret, simgesi I)
7. Bölüm: Hemen altınîan alıyor, der ki ben burda niye durayım , ben
kârım ı buldum... Ordan çıka- düşeryollara. Gider gider büyük b ir m em
lekete. (tanımı: kimliğini gizleyerek gelme, simgesi O)
8. Bölüm: Padişahın konağının yanından geçerken bakar ki konağın bah
çesinde bir bahçıvan var. Bahçıvana diyor ki, izin ver bahçede biraz geze
yim . Bahçıvan-peki diyor, gider havuzun başında su içerken, altın tasıyla
altın keser. Bu sırada padişahın küçük kızı da pencereden ona bakarm ış...
Padişahın kızı der, benim babam koca bir dünyaya hükm eder, gene b ir
m angır kesemiyor... Bu vergi sana nereden? Diyor ki Allah vergisi. D iyor
A llah vergisi: ama padişah deyilsin bir şey değilsin» bu kadar altm sana
nereden? Adam hemen tası alır cariyeye verir. Git bir tas su getir. Cariye
suyu getirir, verir sultana derki, iç sultanım iç afiyet olsun, içi dolu altm
olsun. Sultan suyu içince altm dolar, (tanımı: güç iş, simgesi M )
9. Bölüm: Ondan sonra Sultan der, sana ne vereyim ki bu tası bana veresin?
Oğlan der, ne veresin,ne verirsen İçindedir, hele söyle, der, b u tası bana
vereceksin, oğlan peki der. Ben bîr gece senin yanında kalana, tas senin
olsun, (tanımı: bağışçının ilk işleri, simgesi D)
10. Bolüm: Oğlan bir gece kızın yanında yatar, sabah tası verir, çeker gider,
(tanım ı: büyülü nesnenin alınması, simgesi F)
130 Genel Dilbilime Giriş
11. Bolüm : G el git zam an olur, sultanın oğlundan b ir çocuğu olur. Bu çocu
ğu padişahtan saklarlar, çok korkarlar. Bir gün sultanın büyük cariyesi
d er kİ, padişahım sana b ir şey diyeceğim ; am a çok korkarım . Yok, diyor
padişah hele korkm a söyle. D iyor küçük kızın gebe kalm ış. Eyvah der,
bana öyle b ir şey dedin ki yüreğim den vuruldum . Sultan hem en bu hafta
burda durm ayacak çıkacak. Cariye hem en, sultana padişah böyle böyle
dedi diyor, b ir tane büyük sandık yap tırır sultanı içine kor, kapağım kap
tır. G ötürür atar M urat’a (tanım ı: çatışm a, sim ge H)
12. Bolüm: ....M urafm aşağısında b ir kadınla oğlu o dun toplarlarm ış. Bir de
bakarlar k i yukarıdan b ir sandık geliyor... Neyse sandığı açıyor, içinden
b ir kız çıkıyor. Yanında da b ir çocuk...K ız diyor, nene ne olur beni de
size götür...Neyse kadın peki der, eve giderler, o gece yatarlar, (tanım ı:
yardım , sim gesi Rs)
13. Bölüm: Sabah kalkarlar, kız bakar k i evin karşısında büyük b ir konak,
önünde bahçe... Kız da p aralan verir, gider konağa yerleşir..J5u arada
oğlan da yavaş yavaş büyür, delikanlı olur... A ra sıra orm ana avlanm aya
gider. Bir gün bakar k i padişah da askeriyle ava gelm iş...A nası der, oğlum
yarm gene orm ana gidersin, padişaha dersin ki, padişahım yarın sabah
bize b ir fukara çorbası içm eye buyurun... K endisi de erkek elbiseleri gi
yer, b ir köşeye oturur, (tanım ı: kim liğini gizleyerek gelme, sim gesi O)
14. Bölüm: Padişah gelir, yem ekler yenir, ikram lar yapılır, sonra padişah der
ki, padişah desem değilsin, padişah b ir tane olun Söyle sana bu zengin
lik nereden geldi? ...Kız hem en tası koynundan çıkarır oğlana verir, git
padişaha b ir tas su getir den.. Kız der, iç padişahım iç afiyet olsun içi
dolu altm olsun... H em en tas altın dolar, (tanım ı: güç işi yerine getirm e,
sim gesi N)
15. Bölüm: Padişah der, sana ne vereyim k i bu tası bana veresin. Kız der,
cariyen b ir gece benim yanım da kalsın tas senin olsun, (tanım ı: ortaya
çıkarm a, sim gesi E]
16. Bolüm: ....Cariye de sen nasıl koca b ir padişahsın k i cariyen b ir başka
sıyla kala. Am a padişah da tastan vazgeçemiyor, (tanım ı: cezalandırm a,
sim gesi U)
17. Bölüm: Peki der, ondan sonra kız hem en başım açar, erkek elbiselerini
çıkarır, babasm m ellerine sardır. Padişah da hem en orda kızını affeder.
K urbanlar k estirir kızını buldu diye. D er ki, kızım bu oğlanın babasını
tanıyor m usun? (tanım ı: biçim değiştirm e, sim gesi T)
Dilbilim Kuramları 131
18. Bölüm: Kız he, der. Hemen oğlanın babasını buldururlar, kızla evlendi
rirler,* yerler, içerler, muratlarına ererler. {Bitiş formeli] (tanım ı: evlen
m e, simgesi W)”
M asal bu şekilde bölümlendikten sonra her Hr işlev simgeleriyle dizilir, bu
şekilde m asal sembolik olarak yeniden yazılmış olur. Chomsk/nin yeniden yazım
kurallarım andıran bir simgeleştirme söz konusudur:
I. K esit; aAßFIOMTW
II. K esit: DFHRsONExU(T)W
Propp anlatıların o karmaşık gözüken olaylar dizisini son derece basit kalıp
lara dayandığını ortaya koyan ve metni metin dışı tüm öğelerden bağımsız olarak
yalnızca kendi içindeki öğelerle açıklamaya çalışan bir isim olarak öne çıkm ış,
göstergebilim den edebiyat eleştirisine kadar pek çok alanı derinden etkilem iştir.
D aha çok eleştiri ve denem eleriyle görüşlerini ifade eden Barthes, m etin
kavram ı üzerinde çok düşünm üş, m etnin anlam ı çalışm alarında m erkezî b ir yer
tutm uştur. Yapısal anlatı çözüm lem esinin nasıl yapılm ası gerektiği konusunda ya
yınlar yapm ış, m odernizm ü rünü diyebileceğim iz yapısalcılıktan 1960’h yılların
ortasından itibaren ayrılm ıştır. Bu dönem de postm odernist yaklaşım lardan et
kilenerek m etne farklı bakm aya başlayan Barthes “Y azar Öldü.” diyerek m etnin
anlam ım okuyucuda arar. A rtık h er okuyucu, b ir yazardır. Çünkü m etin okurun
zihninde yeniden kurulur. B arthes, sonraki o k u r od ak lı yaklaşım ların öncü ism i
olm uştur.
Yapısalcılığın düzenli, sistem li b ir dil tasavvuruna uyarak başladığı yazı serü-
véni postyapısalcıhğm düzeni parçalam a, çoklu okum a gibi kavram larıyla bam
başka b ir noktaya evrilir.
G reim as bir gösterge sistem inin anlamını ortaya çıkarmaktan çok anlam ın
eklem lenm iş biçim ini, anlam üretim süreçlerini belirlemeye çalışmıştır. Yukarı
da sözü edilen ü st dil betim sel düzey, yöntembilimsel düzey ve bilim kuram sal
düzey olarak üç düzeyden oluşur. Betimsel düzeyde incelenecek gösterge çeşit
li işlem lerle betim lenir. Yöntembilimsel düzey ilk düzeyde kullanılan kavram ve
işlem lerde tutarlılığın sağlanmaya çalışıldığı düzeydir. Bilimkuramsal düzeyde
özellikle bağıntı kavram ı m erkeze alınır, “anlam, bağıntıdaki ayrılıktan d oğar”
anlayışıyla karşıtlık, çelişiklik, İçerme gibi bağıntı türleri mantıksal olarak saptanır
(Rifat 2005:202-203).
Greim as özellikle edebiyat eleştirisini derinden etkileyen anlatı dilb ilg isi
(anlatı sözdızim i) de denen bir anlatı çözümlemesi yöntemi önerir. Burada m et
n in knrgulanışını ve anlamlamşım Propp’un masallar üzerinde yaptığı biçim ci
çözüm lem eden etkilenerek çeşitli öğelerle ortaya koymaya çalışır. Eyleyenler Ör-
nekçesi ve işlevler örnekçesi adıyla bilinen bu yöntem, bir anlatıdaki kişiler ve iş
levlerin sm ıflandırılınasm a dayanır:
Yetkilendİrici aşama: Ö zne eylem ini yapabilm ek için gerekli donanım ve ye
tenekleri edinir.
S onuçlandın« aşama: Ö zne nesneye ulaşabilm ek içn gerekli eylem leri yapar.
O n u rlan d ın « aşama: ö zn en in nesneyi bulm asından ve alıcıya teslim etm e
sinden sonra ödül alm ası veya başaram am ışsa ceza alm ası.
Bu üç aşam a Propp’un m asallar için ortaya koyduğu 31 işlev örnekçesini an-
dınr. G reim as, Propp’tan esinlenerek kendi işlev örnekçesini ortaya koyar. A sim da
yapılan anlatının iskeletini ortaya çıkarm aktır. A na kurguda rol alan öğeler anlatı
daki işlevlerine göre sınıflandırılır.
Bu çalışm a b ir yerde anlatıların benzer öğeler ve benzer işlevler üzerine ku
rulduğu varsayım ına dayanan b ir yaklaşım dır. Bu yaklaşım , h er tü rlü anlatıda üs
lup, yapı çözüm lem esi gibi işlem ler yürüten anlatıbilim (narratology) incelem ele
rinin tem elini oluşturur. V ladim ir Propp anlatıbilim in öncülerinden biridir.
düşünelim . Bu kullanım lar farklı şekillerde yorum lanır. D ilbilgisi yapıları benzer
olanlarda da aynı durum vardır. M etin İşte böyle b ir sonsuz yorum a veya anlam ın
döngüsüne dönüşür.
D errida söz/ses ve yazı arasındaki ayrım da söz veya sesin m erkezde yer aldığı
(ses m erkezcilik) biçim indeki geleneksel görüşü reddederek, yazının bunlardan
ayrı düşünülem eyeceğini ileri sürm üştür. Yazıbılim (gram m atology) ses/sÖz ve
anlam arasında da b ir karşıtlık olabileceğini, sözde anlam ın içkin olduğu görüşü
nün doğru olm adığım kabul eder. Yapısalcıların gösteren-gösterilen, m adde-ruh,
konuşm a-yazı, zam an-m ekân gibi ikilikleri sorgulam adan kabul ettiğini, aslında
bunların birbirinden bağım sız olam ayacağını savunur. Yapıbozma bunu anlam a
nın b ir yolu olarak ortaya konur.
D errida’m n m etnin tek ve açık b ir anlam ının olmayacağı, çünkü h er göstere
nin başka b ir göstereni gösterdiği, bu şekilde gösterge zincirlerinin oluştuğu yö
nündeki görüşleri postm odernistleri anlam ın sonu olm ayan bitim siz b ir döngü ol
duğu sonucuna götürm üştür. Yapıbozumu işte bu noktada m etinde anlam ürettiği
düşünülen yapılardaki karşıtlıkları, tutarsızlıkları ortaya koym aya çalışıyor; m etni
parçalayarak, sökerek sistem veya belirli b ir sonuç, ana fik ir vb. çıkarm adan ele
almayı hedefliyordu.
Jacques Lacan (1901-1981), Jean François Lyotard (1924-1998), Paul Karl
Feyerabend (1924 - 1994), Jean B audrillard (1929-2007), Thom as Samuel K uhn
(1922 -1996 ) ve Slavoj Zizek ( 1949 - ) gibi isim lerin Öncülük ettiği postm odern
ve postyapısalcı düşünce akım ı yapı, sistem , kuralH ık, sınıflandırm a, tutarlılık vb.
kavram lara yaptığı itirazlarla m erkezi olm ayan yeni b ir yorum lam anın yolunu aç
m ıştır. D errida, bu düşünce akım ının en önem li dayanaklarından bîridir.
şünü özetler. Ecöya göre eser yorumlanabildiği sürece tamamlanmış değildir, açık
bırakılm ıştır. H er eser de yorum a açıktır, bu nedenle açık olmayan, tam am lanm ış
b ir eserden söz etm ek m üm kün değildir. Ancak Eco bir metne sınırsız sayıda yo
rum getirilebileceği fikrine kuşkulu yaklaşır, yorumun sınırlan üzerine düşünür.
M etin için sın ırsız yorum getirilebilir ancak metin -türüne bağlı olarak ve belli
b ir kesinlik derecesinde- b ir anlam ı ileri sürer düşüncesini savunur (G öksel 2006:
119). M etinlere yaklaşım ı şu özellikleri içerir:
1. Bir metin, yorumcunun sonsuz iç bağlantılar keşfedebileceği açık uçlu bir
evrendir.
2. Dil varolan bir anlamı kavrayamaz. Aksine görevi karşıtların buluştuğunu
göstermektir.
3. D il düşüncenin yetersizliğini yansıtır.
4. Tek anlamlı bir şey belirtme iddiasında olan herhangi bir metin, başarılı
olamamış bir evrendir.
5. Okur kendi niyetini, erişilmesi olanaksız yazarın niyetine zorla kabul et
tirme hevesi sayesinde, hakikati görebilen; yani gerçekte yazarın ne söy
lediğini bilmediğini, çünkü dilin onun yerine konuştuğunu fa rk eden, bir
üstinsana (Übermensch) dönüşür.
6. Kaybedenler, yorum sürecini ‘anladım diye bitirenlerdir.:
7. Gerçek okur bir metnin gizinin, metnin boşluğu olduğunu anlayan okur
dur.:* (Göksel 2006:118-119).
Eco özellikle m eün-okur yorum (interpretation) üçlüsünden yola çıkarak
göstergebilım e katkılarda bulunmuş; medya kültürü, estetik, edebî eleştiri gibi
alanlarda da bu görüşlerini uygulamıştır.
Edim bilim (pragm atics) kavram ı ünlü ABD’li göstergebilim ci Charles Mor
ris (1901-1979)’in Pierce’ten de etkilenerek ortaya attığı üçlü ayağın b ir öğesi ola
rak 1940’h yıllardan sonra popüler olm aya başlam ış b ir alandır. Bu üç ayak ve
incelem e alanları M orrise göre şunlardır:
1- Sözdizim i (syntax): B ir göstergenin başka b ir göstergeyle olan ilişkisini
inceler;
2. A nlam bilim (sem antics): Bir göstergenin dış dünyadaki nesnelerle olan
ilişkisini inceler;
3. Edim bilim (pragm atics): G östergeler ve üreticileri, yani d ili kullananlar
arasındaki ilişkiyi inceler (M ey 2009:786).
Edim bilim ve anlam bilim arasındaki ayrım da tartışm alıd ır (bk. Leech 1983:
5-6) ancak şu genel ayrım sık sık vurgulanır: A nlam bilim , yalnızca dilbilim sel b il
giye dayanan anlam ı ele alırken, dilin iletişim sel boyutuna odaklanan ed im bilim
dilbilim dışındaki fiziksel ve sosyal dünyayı d a dikkate alarak anlam ı değerlen
dirir (Peccei 1999: 1-2). Bu ayrım , b ir anlam da dilbilgisel öğeler ve dilbilgisi dışı
öğeler biçim inde iki ayağın varlığını varsayar. A ncak bunlar arasında çok açık bir
aynm m her durum da belirgin olm adığını ifade etm ek gerekir. Bu nedenle de b ir
anlam incelem esi doğası gereği hem dilbilgisi hem de edim bilim incelem esidir. İki
alan arasm da büyük farklılıklar yoktur, seçilen ölçüye göre b ir farklılık belirlem esi
yapılabilir (A riel 2008:1-2).
Şu m etinden yola çıkarak alanlar arası ilişkileri açıklam aya çalışalım :
“Askerliğim sırasında kardeşim ziyaretime gelmişti ve bölüğün kantininde otu
ruyorduk. Sonra bir gürültü koptu dışarıda, komutan nöbetçi çavuşu yani beni arı
yormuş. Kantine geldi, “Çavuş poşetler nerde? Çağır hepsini, kantinde toplansınlar,
denetleme gelecekmiş” dedi. “Emredersiniz komutanım” dedim. Bu diyalogu dinle
yen kardeşim, “poşetlerin yeri, poşetleri çağırmak, poşetlerin kendi kendine toplan
ması”gibi yeni kavramlarla tanışmanın şaşkınlığıyla yüzüm e baktı. Durumu sonra
anlattım. Poşet kısa dönem askerler için kullanılan bir kelimeydi ve komutan kısa
dönemleri çağırmamı istemişti ”
Bu m etin iletişim in sosyal ve bağlamsa! öğelerle İlişkisini güzel b ir şekilde ör
neklemektedir. Poşet sözcüğünün anlam ı askerlik bağlam ında farklılık gösterm ekte
dir. Komutanın o cümleyi kurarken anlatm ak istediği ile dinleyen çavuşun ve çavu
şun kardeşinin anladıkları aynı değildir. İşte edim bilim böyle bir iletişim ortam ında
komutan ve söyledikleri ile çavuş/çavuşun kardeşi ve anladıkları arasındaki ilişkileri
konu edinir. “Poşetler nerede?” sorusu farklı yerlerde, farklı iletişim ortam larında
farklı anlaşılacaktır. D ilbilgisel veya anlam bilim sel yaklaşım la anlam daha kul
lanım dan bağım sız incelenirken, edim bilim bu cüm lenin bağlamı, üreticisi, alıcısı
Dilbilim Kuramion 139
gibi iletişim ortam ı ve öğelerim de kapsayan, anlamlandırmada etkili olan tüm öğe
leri konu edinir. A nlam bİlim sd inceleme daha soyut, yapıya dayalı, belirli bir ileti
şim ortam ındaki çoğul anlam lan göz Önünde bulundurmayan bîr anlam değerlen
dirm esi yapar. Edim bilim daha som ut, yapıyla bildirilen anlamla yetinmeyip onun
farklı yorum lan olabileceğini de hesaba katan bir anlam incelemesi yapan Öğretme
nin öğrencisine söylediği “Ooo, beyefendi çay da getireyim rm f sözcesi anlamhilim-
de dış yapıdaki öğeler (yüklem, özne, sözcüklerin anlamlan vb.) ile sınırlı de alının
Ancak edim bilim d öğretm enin b u sözünün aslında bir eleştiri ifadesi olduğunu, çay
getirm ekle uzaktan yalandan İlgili olmadığım ortaya koyan ve bağlamdan yok çıkan
bir değerlendirm e yapar. Edim bilim biraz da “Aslında ne dedir iacdemesidir.
Edim bilim M o rris, Piere«, C arnap, Frege, Austin, Searle, Grice gibi felse
fecilerin öncülüğünde gelişm iştir. Günümüzde dil felsefesinin de çalışma alanla-
rm dandir.
şiir b ir sözce olabilir, b ir paragraf da, tek b ir sözcük de sözce olabilir. Bu neden
le Örneğin cüm lenin tanım lanm ası için Ölçü seçm ek, sözcenin tanım lanm ası için
ölçü seçm ekten daha kolaydır. Sözce, sınırlarım iletişim ortam ında yani bağlam
içinde çizer.
B ağlam (context) b ir sözcenin anlam dırıîm asm da etken olan sosyolojik, psi
kolojik, coğrafî, dilbilgisel vb. h er tü rlü öğenin toplam ıdır. Edim bilim , bağlam ı
göz ardı etm ez. İletişim de “ne söylendiğini” bağlam dan yola çıkarak ortaya koy
m aya çalışır. Bir sözceyi söyleyen kişinin statüsü, söylediği yer, sözcenin öncesi ve
sonrasında yer alan diğer sözcelerle ilişkisi gibi pek çok bağlam öğesi olm aksızın
edim bilim incelem esi yapm ak doğru sonuçlar doğurm az.
Söylem (discourse) kavram ının da sözceden farkı çok net değildir. D ilbilim
yaym larm da genellikle “cüm leden büyük birim , cüm lelerin birleşm esinden oluşan
birim ” biçim lerinde tanım lanm aktadır (M ey 2009:206, C rystal 2008:148), ancak
îlki 1952’de Z. H arris tarafından yapılan söylem incelem esi (discourse analysis)
çalışm alarına baktığım ızda söylem kavram ı -tıpkı sözce gibi- h er tü rlü (yazılı ve
sözlü) m etindeki iletilerin yapısını, görevini, alıcıdaki etkilerini vb. pek çok konu
yu içine alacak biçim de kullanılm aktadır.
İletişim in başarılı olması için konuşan ve dinleyenin belirli ilkelerle hareket et
mesi gerekir. Bu ilkeler Grice (İ975)’in işbirliği ilkeleri olarak bilinir: Bunlardan üki
“söylenmesi gerekenleri söyle, gerekmeyenleri söyleme” içeriğine sahip nicelik yasası,
İkincisi “doğru olduğunu düşündüğün şeyi söyle” içeriğine sahip n itelik yasası, üçün-
cüsü “söylediklerinizi iletişim ortam ında bağlantılı olarak, önceki durum larla Uışki-
lendirerek ifade edin” içeriğine sahip Sişkilendirm e yasası, dördüncü ve son yasa ise
“sözü açık, uzatm adan, belirsiz veya çok anlam lı olmayacak biçimde söyle” içeriğine
sahip üslup yasasıdır. Bu ilkelere uyulm adığında iletişimde birtakım sorunlar oluşur.
Ö rneğin alıcı konuşucunun iletm ek istediğinden başka bir şey anlar. Burada sezdirim
kavramından söz etm ek gerekir. Bazen konuşur olarak tam söylemek İstediğimizi söy
leyemeyiz. Başka b ir şey söyler, niyetim izin sezilmesini bekleriz:
Ali: Akşama yemeğe geliyor musun?
Can: Annemler gelecek ama gelmeye çathşacağım.
Can burada “Hayır gelmeyeceğim” diyem em iş, gelm em esini b ir nedene bağ
lam ıştır. Alî C anın gelmeme ihtim alinin yüksek olduğunu sezer. Sezdirim ilişki
yasalarının b ir sonucudur (D oğan 2009: 85). Sözce incelem eleriyle ilgili kavram
lardan biri sözedim i (sözeylem ) (speech act) kavram ıdır. “Bir şey söylem ek aym
zam anda b ir şey yapm ak m ıdır?” sorusuna cevap arayışları sözedim i gibi b ir in
celeme alanını ortaya çıkarm ıştır. D ilbilgisel kategorilerden kip ile de yakından
ilgilidir (bk. K ip/K iplik Bölüm ü).
DıibîBm Kuramları 141
te
Etki söz: Bana onu öldürttü / (beni onu) öldürm eye zorladı vb. (He persuaded
m e to shoot her./ H e got m et o (or m ade m e vb.) shoot her.) (Austin 1962:101-102).
A ustin b u üç tü rü ayırm anın da benzerlikler nedeniyle zor olduğunu b elirtir
ve daha sonra bu üç edim arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ayrıntılarıyla
anlatır. lÉazann görüşleri kısaca şu şekilde özetlenebilir: İletişim ortam ında söz
ceyi üretenin yalnızca bildirim de bulunm ası d ü z sözedimini ortaya çıkarır. Buna
göre, örnekteki durum da konuşur yalnızca b ir bilgiyi paylaşm aktadır, yalnızca
‘söylem ekledir. Eğer sözceyi üretirken aynı zam anda b ir eylem (Soru sorma,
uyarma, söz verme vb.) hayata geçerse edim sözedim i gerçekleşir. Edim söz ör
neğinde konuşur hem b ir şey “söylemekte” hem de b ir şey “yapmaktandır. B irine
bir bildirim de bulunur ve o bildirim b ir eylem i (vurma) m üm kün kılar. İletişim
ortam ında bulunan ikinci ve üçüncü kişiler üzerinde bilinçli ya da bilinçsiz bir
biçim de b ir etki yaratan edim ler de etk i sözedim îdir. Etki sözedim inde edim $ö-
zedim m in sonuçlandığı bilgisi yer alır (A ustin 1962: 103-108).
A ustinin bu sınıflam asının kabaca şu sıralam aya uyduğunu ifade edebiliriz:
“söylem ek > söylem ek + yapm ak > söylem ek + yapm ak + sonuç”.
3. Ses ve Dilbilim
Sesin incelenm esi de çok boyutlu b ir bakış gerektirir. Sesletin nitelikleriyle ilgili
îaboratuvar ortam larında deneysel incelem eler yapılırken, seslerin çücardraabiçim
lerinin insan statüsüyle ilişkisi de incelenebilmektedir1. Yani fizikten sosyolojiye ka-
dar çok farklı bilim dallan insan sesinin niteliklerini inceleme konusuyapabilmekte
dir, D ilbilim de sese odaklanan iki incelem e alanı, sesbilgisi ve sesbilimdir.
A 2 -P atîayıcı-sızıcı (Affricative)
A 3- Sızıcı (Fricative)
A 3.2. D iş (d en tal)
A 3.4. G ırtla k (glottal) [j] © ! (3) jale işi 0 ) / (s) şim şek
fh] h ep
B -E n g elsizler ( S o n o ra n ts )
B l- G en iz (N asal) ;
önlüler
Ü nlülerin sm ıflandırılm asında kullanılan üç ölçü şudur:
D ilin yüksekliği {yüksek, orta, alçak),
D üin dam ağa göre yeri (Ön, orta, art),
D udakların durum u (düz, yuvarlak).
Türkçenin ünlülerinin bu ölçülere göre sınıflam ası aşağıdaki gibidir5:
M asası + n + d an B aba + d an
D u v ard ak i + n + d en Ö ğle + d en
K en d i + n + e
Y Ş
B ahçe + y + e J îtita b + a Y edi + ş + e r Ü ç + er
Ö ğ le + y + m îş
5 P aran tez için d ek i işaretler o se sb irim lerin IPA daki k a rş ılıd a n d ır. A yrıca T ürkiye dilbilgisi
yazım ı g elen eğ in d e y ü k sek (high) ü n lü le r iç in dar, alçak (low ) ü n lü le r için geniş te rim i
kullanılır.
"A~ Ses ve Dilbilim 1S3
4. Turkçenin tek yardım cı ünsüzü /y /’d ir. Ç ünkü hem isim hem de fiil çe
kim inde pek çok yerde görülm ektedir. Bu bakım dan yukarıda anılanlar
dan farklıdır: başla-y-acak, masa+y+a vb.
/n/> İsi ve /ş /’n in de yardım cı ses o ld u ğ u n u sav u n an ların ise açıklam aları
şu şekildedir:
B ir ekin hangi seslerden oluştuğu ünlü ve ünsüzle b iten sözcüklerdeki görü
nüm üyle belirlenir.
(Benim) kitabım (benim) masam
Buna göre, kitabım ve masam sözcükleri 1. kişi iyelik ekini alm ıştır. Bu ekin
önündeki M ünlüsünün yardımca ses olduğu, ünlüyle b iten masa sözcüğüne geti
rildiğinde ortaya çıkar. Kitap+ı+m, masa+m. Eğer fil, ekin yapısında olsaydı ü n
lüyle biten sözcükte de kullanılırdı. Ö rneğin 1. kişi bildirm esinde bu, gözlenir:
Ben yorgunum Ben akıllıyım
Burada ekin {+Im} olduğu hem ünlü hem de ünsüzle biten sözcüklere getiri
lerek anlaşılabilir. İşte bu yöntem i söz konusu /n /, /s/, /ş/, İyi seslerine uyguladı
ğım ızda söz konusu seslerin ekin yapısında bulunm adığı görülür. Ekler hem ünlü
hem de ünsüzle biten sözcüklere geldiğinde b u seslerin ünsüzle biten sözcüklerde
düştüğü gözlenir: Sen+den, kitab+ın (rengi), bir+er,; (onun) kîtab+ı vb.
Tartışm a kabaca yukarıdaki gibidir ve Türkoloji geleneğinde yeri olan b ir ta r
tışm adır. Bir dilbilim ci böyle b ir tartışm aya nasıl yaklaşır? Ö ncelikle dilbilim in “eş
zam anlı” b ir bakış açısını tercih ettiğini Saussure ile ilgili bölüm de belirtm iştik.
D ilbilim , dil ile ilgili betim lem e sorunlarının çözüm ünde a rt zam anlı açıklam ala
rın dayanak yapılm asını doğru bulm az. Buna göre zam ir n’si, is /’nin eski bir ek veya
sözcüğün kalıntısı olması, /ş/n in tarih içinde yaygınlaşan yanlış hece bölümlemesi
sonucu ortaya çıkması gibi açıklam alar a rt zam anlı olarak doğru açıklam alar ola
bilir. A ncak dilbilim b ir eki betim lerken o ekin bugünkü görünüm lerinden yola
çıkar. Y ukarıdaki yorgunum ve akıllıyım örneklerinde ekin yapısı nasıl bulunuyor
sa (onun) masası ve (onun) kitabı örneklerinde de aynı şekilde bulunur. Eş zam anlı
bakışla da /n /, İs/, İş/ ve İyi seslerinin yardım cı ses olduğu, ünsüzle biten sözcük
lere gelm edikleri görülür.
Türkolojideki b u tartışm a esasen art zam anlılık ve eş zam anlılığın birbirine
karıştırılm ası sonucu ortaya çıkm ıştır. D ilbilim b ir betim lem e konusunda b ir yön
tem önerm ektedir. Eklerin kökenlerine dayalı art zam anlı b ir betim lem e yöntem i
de kullanılabilir. A rt zamanlılık daha doğrudur eş zamanlılık yanlıştır gibi b ir yargı
doğru değildir. Kendi İçinde tutarlılığı olan farklı yöntem ler için yanlışlıktan söz
edilem ez. "Yöntemin kullanışlı olup olm adığı, d ilin betim lenm esinde ne derecede
Ses ve Dilbilim I S S
başardı olduğu önem lidir. Dilbilim ancak uzmanların böeceğj ve anlayacağı art
zam anlı açıklam aları tercih etmez. Gerçekten de Öğretimdilbilgisine bakıldığında
b ir lise öğrencisinin veya lürkçeyi ikinci dil olarakÖğrenenbiryabancının tarihsel
bilgilere dayalı (zam ir risi, s’nirt eski bir çoğal eki olması gibi) açıklamaları anlaması
kolay değildir. Eş zam anlı betimlemeler daha anlaşılırdır ve Saussure, bu nedenle
eş zam anlılığı dilbilim in tem el ayaklarından biri olarak savunur.
Bir başka tartışm a da Türkçeye Arapçadan gren sözcüklerle ilgilidir. Tür
koloji eğitim i alırken bizlere cami, mısra gibi Arapçada ayın 0 ünsüzüyle biten
sözcüklere ek getirirken dikkat etmemiz söylenirdi. Turkçede ayın önsözü yoktu
fakat A rapçada vardı. Bu sözcükler ünlüyle başlayan bir ekalmalıydı Hisar Camii,
mısraı vb. “Hisset-, reddet- gibi birleşik fillerde de ses türemesi yoktur” görüşü de
hâkim di. Çünkü bu sözcüklerin Arapçası zaten iki ünsüzle bitiyordu: hiss, redd.
Bu açıklam alar da Türkçenin eş zamanlı bilgilerine uygun açıklamalar değildir.
Bilgiler A rapça için doğrudur. Ancak Türkoloji eğitimi almamış bir Türkçe konu
şurunun o sözcüklerdeki aymları fark etmesi, his sözcüğünün Arapçada iki s ile
yazıldığını bilm esi m üm kün değildir. Bu nedenle Türkçenin eş zamanlı betim le
m esi söz konuş olduğunda camisi, mısrası gibi kullanımlara yanlış denemez. Pes
et- fiilinde türem e yokken, hisset- fiilinde türeme vardır. Öte yandan art zam an
lı bilgiler bu durum un nedeni açıklanırken kullanılabilir. Çünkü birinde türem e
varken diğerinde olm am ası ister istemez "Neden?” sorusunu akla getirir. A rt za
m anlı bilgiler eş zam anlı bakışla düzensizlik olarakgörülenkullanımların yorum
lanm asında kullanılır ancak betimleme eş zamanlılığa göreyapılır.
BİÇİM ve DİLBİLİM
4 . BİÇİM V « DİLBİLİM
D ilin biçim öğelerini ele alan inceleme alanına biçimbiîgisi (veya biçim bi-
lim ) (m orphology) denir. Batı dillerinde Eski Yunanca morph “biçim” sözcüğün
den türetilen morphology terimi ilk kez 19. yüzyılda ünlü Alman şair J. W. von
G oethe (1749-1832) taralından biyoloji alanında organizmaların yapılarıyla ilgili
olarak kullanılm ıştır (Aronoff-Fudeman 201î: 2).
Biçİmbiîgisİ -sesbilgisi ile birlikte- tarih boyunca dilbilgisinin temel alanı olarak
görülmüştür. Sözcükler, sözcüklerin türleri, sözcüklerin çekimi hemen her dönem de
dil incelemelerinin ana konularından olmuştur. Dilbilim, geleneksel dilbilgisinin bi-
çimbilgisiyle ilgili bazı tanım ve sınıflandırmalarını kendi getirdiği Ölçülerle yeniler.
Dilbilimsel biçimbiîgisi incelemelerindesözcük, ek, yapım, çekim gibi çeşitli öğe
ler ele alınır ancak bununla yetinilmez. Dilin biçimlerini ve bu biçimlerin sözdizîmi
ve anlam ile olan flişkflerini ortaya çıkarmak da hedeflenir (Giriş okum aları için bk.
Matthews 1974, Booij v& 2000, Spencer-Zmcky 2001, Haspelmath 2002, Lieber 2009,
Aronoff-Fudeman 2011; Türkçe biçimbiîgisi çalışmaları için bk. Uzun 2006).
I
biçim bi rim in tek biçim li olup olmaması gibi özellikler belirler. Çor- fıfiî, yuvarlak
ve ön dam ak önlüsü ö sesbilimine sahiptir ve ikinci hecede ö bulunamaması da
Türkçenin genel sesbilimse! eğilimlerindendir. Alt biçimbirtoin f-müşî olmasın
da b u gibi etkenler rol oynar: gör-müş.
P o rtm an to (portm anteau) ise birden fazla görev üstlenenbiçimbirimîer için
kullanılan b ir terim dir. Bilindiği üzere Türkçe fiil çekimindediziliş şu şekilde olur:
fiü-zam an/kip-kişi-sayı. Gel-iyor-sun-uz örneğinde bu dizilişgörülün Ancak emir
ekleri hem kip/kipiîk hem de kişi İşlevindedir: gelsin. Buörnekte {-sin} hem a n ır
b ild irir hem de 3. kişiyi işaretler. Yani tek bir biçimbîrim birden fâzla işleve sahip
olur. İşte bu özellikteki biçimbirimler portmanto biçimbirimlerdir.
S ıfır (zero) biçim birim terimi ise dilsel bir işlevin dış ppıda herhangi bir
işaretleyicisinin bulunm adığı durumlar için kullanılır. Bu anlamda, varsayımsal
b ir biçim birim türüdür:
Ö rneğin Türkçe ikinci kişi emir çekiminde sıfir biçimbirim vardır: gâ-0.
B elirtisiz İsim tamlamalarında da belirsizlik işlevi için tamlayan Öğede sıfır
biçim birim m bulunduğu varsayılır: ma$a+0 örtü+sü.
3. kişinin bazı çekimlerinde de sıfır biçimbirim vardın Gel-îyor-âu-m örne
ğinde 1. kişi içim {-m} biçimbirimi kullanılır ancakşu örnekte3.kişinin dış yapıda
herhangi b ir işaretleyicisi yoktur: gel-iyor-du-0.
Portm anto ve sıfir biçimbirim kavramlarının aslında <hşyapıdaki bazı düzen
sizlikleri açıklam ak üzere ortaya atılan kavramlar olduğuna unutmamak gerekir.
Varsayımsal nitelikleri yüzünden bakış açısı önem taşa Örneğin İngilizcede sheep
“koyun" sözcüğünün çoğulu yine sheep biçimindedir. Yanidışyapıdahiçbir değişik
lik yoktur. Ya da Türkçede gel-me-m çekiminde Türkçenin fiil-zaman/kip-kişi'Sayı
dizilişine uymayan bir durum vardır. Olumsuzluk ekinden sonra doğrudan kişi eki
gelmektedir. H er iki dilden verdiğimiz bu “istisnaî, düzen dışı" durumlar için dilbi
lim ciler kuram sal çözümler önermişlerdir. Boş biçin {empty morph), sıfir biçim
birim , portm anto biçimbirim yaklaşımları düzensizlikler için çözüm önerisi olarak
değerlendirilm elidir. Bu durumda gelmem iki farklı biçimdeyorumlanabilir:
, gel-m e-0-m
Bu ilk yorum da zaman/kip kategorisi boş kategoriyle açıklanır. Zaraan/kjp
b ir sıfır biçim birim le gösterilir. İkinci yorumda ise portntantobiçimbirim çözümü
önerilebilir:
Gel-me-m
Bu açıklam aya göre aslında olumsuzluk kategorisi biçimbirlmi olan fm A }
bu örnekte zam an/kip görevini de üstlenmiştir. Yanibu örnekte hem geniş zam an
hem de olum suzluk işaretleyicisidir. Bu Özelliğiyle de portmanto biçimbirimdir.
160 Genet Dilbilime Giriş
Kabaca İki geleneksel bakış açısının varlığı öteden b eri bilinm ektedir: 1. Biçim
odaklı bakış 2. Anlam odaklı bakış1. Bu bakış açılarını daha da genelleştirerek açar
sak aslında tem elde “Sözcöîderi dildeki kullanım ı ile m i yoksa dilden soyutlayarak
mı sım âandırm akyrz?” sorusunun yattığım görürüz. San, kırm ızı vb. sözcükler dil
deki kullanım larına bakm adan b ir tü re dâhil edilebilir mi? Bunlara sıfat veya isim
diyebilir miyiz? D ildeki kullanım larım , diğer sözcüklerle ilişkilerini dikkate alm a
dan yapacağımız sınıflandırm a anlam a göre yapılm ış b ir sınıflam a olacaktır. Ge
leneksel dilbilgisi m odern dilbilim in doğuşuna kadar çoğunlukla bu yöntem i kul
lanm ıştır. A ncak dilbilim sözcüklerin dildeki kullanım larını Öne çıkarır. Dilbilim de
sözcük türleriyle ilgili iki ana bakış açısının varlığından söz edilir: Bunlardan ilki
olan biçim bilgisi m erkezli (m orphocentric) yaklaşım a göre sınıflar kök ve çekimli
biçim ler tem elinde ele alınır. Yapısalcı ve betim leyici gram erlerde özellikle sente
tik veya eklem eli diller buna göre incelenir. Ö rneğin “İngilizcede -t-ly ekli, Türkçede
{+CA} ekli öğeler zarftır.” gibi b ir genelleme biçim bilgisini m erkeze alır: slow “yavaş”,
slowly “yavaşça” güzel, güzelce vb.. İkinci yaklaşım olan sözdlzim i m erkezli (syntac-
tocentric) yaklaşım a göreyse sınıfların belirlenm esinde öbek (phrase) ilişkileri ön
plandadır. Buna göre İngilizce’d e M ary runs every morning “M ary her sabah koşar”
cüm lesinde run “koşm ak” bir fiildir, ancak M ary goesfo r a run every morning “M ary
her sabah koşuya gider” cüm lesinde run isim dir (Baker 2003: 265-266). Bir öbeği
yönetm e biçim ine gore sözcükler şu şekilde türlere ayrılır:
a. B üyük k ateg o riler (m ajor categories): İsim (norm ), fiil (verb), sıfat (adjec
tive), zarf (adverb), edat (preposition)
b. K üçük k ateg o riler (m inor categories): Bağlaç (conjunction), ünlem (inter
jection), niteleyiciler (determ iners) [tanındıklar (articles), işaret sifatlan-zam irleri
(dem onstratives), belirsizlik sıfatları (quantifiers)).
Açık sözcük tü rleri (open w ord classes) veya anlam lı sözcükler (content;
w ords) olarak da adlandırılan a grubundaki sözcükler genişlem eye daha uygun,
büyük ve belirli b ir içeriğe sahip olan ancak m etinde geçme sıklığı düşük öbekler
oluşturur. G örevli sözcükler (function w ords) olarak değerlendirilen b grubun
dakiler ise daha dar, kapalı ve genel içerikli olan ancak m etinde daha sile geçen
Öbekler ortaya çıkarır (H aspelm ath 2001: 16540; K roeger 2005: 38). Buna göre
güzel araba, çalışkan A lî öbeklerim yöneten öğeler araba ve AU isim leridir. İsim le
rin yönetici olduğu öbekler yeni Öğelerle genişletilebilir: çok güzel araba vb. A ncak
b u genellem e de her d il için geçerli değildir. Y ukarıdaki a ve b grubundaki sözcük
tü rleri bazı dillerde farklılık sergileyebilir. Ö rneğin Türkçede bağlaç ve edatların
öbeğin genişletilm esi bakm am dan aralarında çok büyük fark yoktur.
1 Raıih (2 0 1 0 :2 8 -3 0 ) bu iki bakış açısından ilkini filolog bakışı, İkincisini felsefe ve mantık
temelli semantik bakış olarak niteler.
Biçim ve Dilbilim 165
+lan s ı r t l a n »mbilim
+lAyIn s a b a h l e y in -mAbölme
+11 e v l i iz i n l i -mAcAbulmaca
+11... +11... ir ili u fa k lı ~mAç yırtmaç
+llk t a ş l ı k t u z l u k -mAkyemek
+m b i r i m -mAo öğretmen
+kek e r k e k ~mAz yaramaz
+mAç d i l m a ç -m lş dolmuş
+mık k a r a m i k -m kyağm ur
+n y a z ı n k ış ın ~{A/I}rgelir
+ncl b ir in c i -saktutsak
+rA t a ş r a s o n r a -sAl uysal görsd
+rAk u f a r a k -si sinsi
+sAk t ü m s e k -ş oynaş
+sAl k u t s a l -t geçit
+sl ç o c u k s u -mAçdemeç
+sîk y ü k s ü k ~(A)v görev
+sîz t a t s ı z
+ ş m a v iş
+şîn s a r ış ın
+t e ş i t y a ş ı t
+tay D a n ı ş t a y
+Dem y ö n t e m
+tl g ü r ü l t ü
+z b e n i z i k i z
168 Genel Dilbilime Giriş "Z^“
2 Dilbilgiselleşme ile ilgili bilgiler büyük oranda Kerimoğlu (201 l ) ’den alınmıştır.
3 Dilbilgiselleşmeyi eş zamanlı sentaktik ve söylem odaklı bir olgu olarak ele alan
araştırmacılar da vardır (Hopper-Traugott 2 0 0 8 :2 ).
■Ä- Biçim ve Dilbilim 169
m uştur. E dat ve bağlaç olarak kullanılan bu biçimin bugün ekleşme aşam asın
da olduğu ( Uçakla geldim vb.) görülmektedir [Diîbilgiseîleşmenin T urkçeden
ö rn ek leri için bk. Demirci (2008)].
*
N adir örnekleri de olsa dünya dillerinde sayı kategorisinin teîdik-çokluk
karşıtlığı dışında görünüm ler sergilediği de gözlenir. Ö rneğin Endonezyadaki b ir
yerel d il olan Larike’de ikili ve üçlü çokluk da vardır. Yani teklik, ikilik, üçlük ve
diğer çokluk biçim inde toplam d ö rt alt kategoriîi b ir sayı kategorisi vardır (C or
b ett 2004:21):
D um a kim a aridu na?a
“Ü çüm üz bu eve sahibiz”
Burada aridu sözcüğü üç kişiden oluşan b ir bize gönderm ede bulunur. Ayrıca
sayının biçim sel araçları da çeşitlilik gösterir. Ö rneğin A rapçada belirli kalıplar
çokluğu karşılar: veîed “çocuk” evîâd “çoculdar”(ef'âl kalıbıyla). İngilizce ve Al
m anca gibi dillerde Ön ünlüleşm e (um laut) yoluyla da çokluk bildirilebilir: Aim.
m utter “anne”, m ütter “anneler”; îng. m an “adam”, m en “adam lar”.
D ünya dillerinde dikkat çeken noktalardan b ir başkası bazı isim lerin çoğul-
lanam am asıdır. Sayılabilen-sayılam ayan ayrım ı olan dillerde buna rastlanır. Ö r
neğin İngilizcede water “su” sözcüğü sayılam ayan olduğu için çöldük yapılam az.
C insiyet (gender) isim kategorileri içinde dünya dillerinde en çok çeşitlilik
gösterenlerden biridir. Cinsiyetle ilgili olarak yapılabilecek ilk büyük ayrım , böy
le b ir kategorinin dilbilgisel olarak bulunup bulunm adığıyla İlgilidir. Bazı dünya
dillerinde dilbilgisel olarak cinsiyet kategorisi varken, aralarında Türkçenin de bu
lunduğu bazı dünya dillerinde dilbilgisel b ir cinsiyet kategorisi bulunm az. Cinsi
yet A lm anca, Fransızca gibi H int-A vrupa dillerinde dilbilgiseldir (bk. Lieber 2009:
90-92):
C insiyetin dilbilgisel olm ası, dilbilgisel Öğelerin de sürece karışm asıyla ilgili
dir. ö rn eğ in dilbilgisel Öğeler olan tam m lıldar (article) sözcüklere cinsiyet ayrım ı
na göre geliyorsa b u dilbilgisel cinsiyetin varlığına İşarettir. Tabloda Fransızcada
İkili b ir cinsiyet bölüm lem esinin olduğu görülüyor. E ril kabul edilen bureau ve rat
sözcükleri tanım lık olarak le ile kullanılır: le bureau, le rat. D işil olan table ve souris
sözcükleri la tanındığını alır: la table, la souris. Alm an cad a üçlü b ir cinsiyet ayrım ı
vardır. Eril olanlar der, yansız (nötr) olanlar das, dişil olanlar die tanındığım alır:
der Tissch, das Pferd, die M aus.
D ilbilgisel cinsiyet gerçek hayattaki cins aynmlanyla ilişkili olabildiği gibi
olm ayabilir de. Ö rneğin Fransızcada homme “adam" erilken,femme “kadın* dişil
dir. Bu sözcükler gerçek hayattaki cinsiyet kavrayışına uygunbir dilbügsel cinsiyet
özelliğine sahiptir. A ncak m asa (Tisch) veya duvar [Mauer) anlamındaki sözcük
lerin cinsiyet bildirm esi bugünkü bilgilerimizle açıklanamaz. Söz konusu kulla
nım lar b u dillerde cinsiyetin soyut ve nedensiz bir nitelik sergileyebildiğim ortaya
koyar.
Türkçede bu tü r b ir dilbilgisel cinsiyet yoktur (Tek bir örnek verilebilir:
Tanrı~Tann+ca) ancak Özellikle Arapçadan geçmiş sözcüklerde (müâür-müdire,
katip-kâtibe vb.) rastlanır. Dillerde yaygın olan bir başka cinsiyet bildirme biçimi
olan sözlüksel cinsiyet Türkçede -bazı alanlarda da olsa-vardır. Sütlükse! cinsiyet
dilbilgisel cinsiyetten farklı olarak gerçek hayattaki cinsiyet ayrımlarına uyan bu
bakım dan som ut bîr cinsiyet türüdür: tavuk-horoz, inek-boğa, koyun-koçvb.
D u ru m (case) kategorisi, cinsiyet ve sayı ile birlikte en yaygın irim kategori
lerden b irid ir (A ronoff-Fudem an 2011:165). Dilbilim literatüründe sık sık Latince
ye Türkçeye gönderm e yapılarak açıklandığı gözlenir (bk. Bîake 2004: 4). Latin
dilbilgisi geleneğindeki durum kategorisinin alt bölümlerinin bugüne kadar çok
değişm eden geldiği söylenebilir. Yalın, belirtme, yönelme gibitemel dununlar için
Latincedeki terim ler hâlâ yaygın olarak kullanılır:
İyelik gerek Türkçede gerekse diğer dünya dillerinde farklı araçlarla karşıla
nan b ir kategoridir. 1. tekil kişinin b ir kitaba sahip olduğunu bildirm enin öbek ve
cüm le boyutunda çeşitli yollan vardır: benim kitabım , benim kitap, kitap benim,
benim olan kitap, ben bir kitaba sahibim, bende bir kitap var vb. H er b ir kulla
nım ında anlam sal farklılıklar olsa da sahip olunan-sahip olan ilişkisi “kitap” ve
“ben” öğelerini işaret etm ektedir.
B elirlilik (definiteness) dil incelem elerinde genellikle tanım lık (artid e) b u
lunan dillerle ilişkilendirüerek açıklanan b ir kategori olm uştur. A ncak tanım lık
bulunm ayan dillerde de bu kategorinin farklı öğelerle işaretlendiği ortaya kon
m uştur (bk. C hesterm an 1991: 90 sonrası). B elirlilik ism in konuşucu ve dinleyici
tarafından bilinirliği» tam m rhğı ile ilgili b ir kategoridir. Tanım lık bulunan dillerde
belirlilik ve belirsizlik (indefiniteness) farklı tanındıklarla karşılanır:
a l. I read a book “K itap okuyorum ”
a2. X read the book “K itabı okuyorum ”
a l’de book “kitap” sözcüğünün belirsiz olduğu a tanındığı ile bildirilirken,
a2’deki book sözcüğünün belirliliği the tanındığıyla işaretlenir. Türkçede b ir ism in
belirliği için farklı araçlar kullanılm aktadır:
b l. M asa örtüsü b2. M asanın örtüsü
c l. Kitap okuyorum c2. Kitabı okuyorum
b l ve c l örneklerindeki m asa ve kitap sözcükleri genel b ir niteliğe sahiptir.
A ncak b2 ve c2 dizilerindeki m asa ve kitap konuşucu ve dinleyici için herhangi b ir
m asa ve kitap değOkür. D aha özel, belirgin varlıklardır. İlgi eki {+(n)In} ve belirtm e
durum u eki {+(y)I} Türkçenin belirlilik bildirm e araçlardandır.4Belirâzlikİçin-
se sıfır biçim birim (m asa+ 0 Örtüsü, kitap+ 0 oku-) ve bir öğesinin5kullanıldığı
görülür:
d İ. Evden elma aldım. d2. Evden bir elma aldım. d3. Evden elmayı âlâm.
dS’teki elma belirliyken, d İ ve d2’deki elma belirsizdir.
nızca “dilek-şart kipleri”, “tasarlam a kipleri” başlığında incelenen ekler aynı za
m anda gelecek zam an bildirir.
T urkçenin zam an b içim b irim leri
Gelecek Şimdi Geçmiş Geniş (Alışkanlık-
__________________ Devamlılık)
{~(y)AcAk} {-(I)yor} {-mlş} {-(A/I)r}
{-mAk} üzere {-mAktA} {-DI}
{~(A/I)r}
{-(«yor}
{-A}
{-mAU}
{~$A}
Bmir{~$In} vb.
K ip/kip!ik (m ood/m odality) kategorisinin gerek açıklam ası gerekse dünya
dillerindeki karşılanm a biçim leri büyük çeşitlilik gösterir. Tipolojik çalışm alarda
dünya dillerindeki kipler -farklı öneriler olsa da- genel olarak bildirm e (indicative)
ve tasarlam a (subjunctive) şeklinde iki başlıkta ele alınm aktadır. Bildirm e ve tasar
lam a ayrım ının tarihî dillerde (Sanskrit, Eski Yunan, Latin) ve bugün yaşayan diller
de (Latin ve Slav dillerinde, bazı Cerm en dillerinde, Bantu dillerinden Swahilicede,
A m erikan yerli dillerinde, Avusturalya dillerinde) görülen, en yaygın kip aynım ol
duğu bilinm ektedir. Bildirm enin gerçek, olgusal olaylar; tasarlam anın gerçek olm a
yan, varsayım sal olaylar için kullanıldığı görülm ektedir (de H aan 2006:33).
D ilbilgisinde kip terim i farklı bağlam larda birbirinden kopuk işlevleri karşı
lam ak üzere kullanılır. Türkçe dilbilgisi geleneğinde kip terim inin zam an kategori
si için de kullanıldığı görülür: Gelecek zam an kipi, şim diki zam an kipi vb. (b k Ke-
rim ogiu 2011: 157). A ncak m odem dilbilim incelem elerinde kip ve zam an farklı
kategoriler olarak ele alınm aktadır.
Z am andan farklı olarak kip/kiplik kategorisi konuşurun ifade ettiği önerm e
baklandaki yorum unu içerir:
a l. Yağmur yağabilir. a2. Yağmur yağdı.
b l. A li derhal oraya gidecek. b2. Oraya ben gideyim .
Y ukarıdaki dizilerde konuşurun ifade ettiği cüm le hakkm daki yorum u aynı
değildir, a dizisinde konuşur yağm urun yağm ası eylem iyle ilgili bilgiye dayalı b ir
yaklaşım da bulunun a id e olasılık, a2’de kesinlik bildiren am a konuşurun bilgisine
dayalı b ir yorum vardır, b dizisindeyse konuşur ve gitm e eylem i arasında isteğe
dayalı b ir ilişki vardır. Sadece b u isteğin dereceleri (em ir, zorunluluk, gereklilik
vb.) farklılaşır, b l’d e bu istek daha güçlü (em ir), b2'de daha zayıftır.
İlk ve en çok ku llan ılan kip ayrıma Jespersen (1924)>a aittir. O. Jespersen
kipi istek öğesi taşıy an lar ve istek öğesi taşımayanlar olarak ikiye ayırır. Bu
ayrım d ah a so n ra b ilg i (episteraic) ve yükümlülük (deonüc) terimleriyle iki
b ü y ü k k ip /k ip lik alanı olarak genelleşir. Bu ayrıma göre a dizisi bilgi kip/kipli-
ği (yani istek öğesi taşım ayanlar), b dizisi yükümlülük (istek öğesi taşıyanlar)
bölüm üne girer. Jespersen sonrasında pek çok kip/kiplik sınıflandırması yapıl
m ıştır7 (S ınıflandırm alar için bk. Kerimoğlu 2011:108*141). En sık kullanılan
sın ıflan d ırm alard an b iri Palm er (2ÖÖl)’cür. Jespersen’in sulandırmasındaki
istek öğesi taşıy an lar g ru b u n a benzeyen ifadeler eylem kipliğine; istek öğesi
taşım ayanlar g ru b u n a yakın ifâdelerse önerme başlığı altında incelenir ve alt
anlam lara göre yeni bölüm lem elere gidilin
P alm er (2001)5in k ip lik sınıflandırması
A -Ö nerrae k ip liğ i B-Eylem kipliği
(propositional m odality) (event modality)
a l- Bilgi a2~ K anıt b l- Yükümlülük b2-Devinim
(epistem ıc) (evidential) (deontic) (dynamic)
1- O lasılık 1- A ktarım 1- İzin 1-Yeteriiük
Ali gelebilir. A li gelmiş. Buyurun. İçeri Säsaatte birkitabı
2- Çıkarım 2- Duyum girebilirsiniz. bitirebiliyorum.
K İp/kiplîk kategorisinin bazı dünya dillerinde zaman ve kişi gibi diğer fiil
1
kategorilerinden farklı İşaretleyicileri vardır. Örneğin İngilizcede kipsel yardımcı
fiiller (m odal verbs) konuşurun önerme halikındaki yorumunu işaretler: I must
go “Gitmeliyim” I m ay go “gidebilirim” must yardıma fiili bu Örnekteistek temelli
zorunluluk anlam ını karşılarken, may öğesi bilgi temelli olasılığı işaretler.
retleyen Öge ~DI ekidir. Bîr fiil ancak tek b ir zam anda karşılığını bulur. Birleşik za
m an denilen yapıların gerçekten iki zam anın birleşim i olm adığı, bu tü r yapılarda
tek b ir zam an işaretleyicisinin olduğu bilinm ektedir (G ülsevin 1997). Bu cüm lede
de ~(I)yor ekinin şim diki zam an eki olduğunu ifade etm ek m üm kün değildir. D e
vam lılık bildiren b ir görünüş ekidir.
Türkçe dilbilgisi yazım ı geleneğinde “birleşik zaman” ve “birleşik fiil” başlığı
altında incelenen kullanım ların görünüş kategorisi bakım ından da ele alınm ası
gerekm ektedir. F iillerin bitm işlik ve bitm em işliğini Özellikle fiil+ yardım cı fiil ku
ruluşundaki yapıların etkilediği görülür. D evam lılık veya sürerlik y ard ım a fiili
kabul edilen fiillerin bİtm em işlik-sürm e görünüşünü karşıladığım söyleyebiliriz:
gidekoy-, bakakal-,, olagel- vb. ol- İle kurulan birleşik yapıların da görünüşle ilgili
yönleri vardır: yapm ış oldum ile yapm ış olacağım farklı görünüştedir.
B itm işlik B itm em işlik
Geçmiş -DI geldi -(A /I)rd î gelirdi
-mlşDI gelmişti (tekrar-alışkanlık)
-(I)yordI geliyordu
(sürm e-alışkanlık)
G elecek -m lş olacağım /olurum -(I)yor olacağım /olurum
gelmiş olacağım geliyor olacağım (sürm e)
Şim di -(I)yor geliyorum (sürm e)
G eniş -(A /I)r kalkarım
(tekrar-alışkanlık)
Tabloda Türkçedeld bazı biçim birim lerm görünüş işlevleri yer alm aktadır.
A ncak görünüş bağlam cıl b ir kategoridir ve biçim birim ler farklı görünüşler için
kullanılabilm ektedir. “A ti uyuyordu” cüm lesinde uyu- fiilinin bitip bitm ediği be
lirsizdir. Bunun görünüşünün belirlenm esi için b ir referans noktası gerekir. “O ku
la gelmeden önce A li uyuyordu” gibi b ir bağlam da uyu- fiili tam am lanm ıştır. Ali
uyum uş, kalkm ış ve okula gitm iştir. A ncak “İçeri girdiğimde A li uyuyordu. Hâlâ
uyuyor” bağlam ında uyu- fiili bitm em işlik görünüşündedir.
L. Johanson dilbilim gelneğinde yalnızca görünüş başlığı altında incelenen
kategoriyi ikiye ayırır. Johanson’a göre görünüş (aspekt) b ir fiilin cüm ledeki bi
tim li biçim leriyle ilgilenir. Y ukarıdaki uyu- fiilin in çekim li biçim lerinin sergile
diği sürm e ve bitm e özellikleri gram ere bağlı olduğu için görünüş kategorisinin
konusudur. Ancak b ir de fiillerin sözlüksel yani daha çekim e girm eden önceki
sürm e-bitm e vb. özellikleri vardır. Buna da k ılm ış (aktionsart) adı verilir. G örü-
BipmveftT&lra 185
gisi konusu da değildir. Fiilin üyeleri (argum ents) ve b u üyelerin sözdiztm indelri
görünüm lerini konu edindiği için sozdizim iyle de ilgili b ir kategoridir.
B ir ililin kılıcısı (agent), etkileneni (patient), konum u (location) vb. çeşitli
öğelerinin cüm lede bulunm ası o fiilin çatısıyla yakından ilgilidir. Fiilin istem i (va
lency) adı altında ele alm an b u öğeler -seçim lik ve zorunlu olarak adlandm lırlar-
cüm lede farklı biçim lerde kullanılabilirler.
a l. A lî kitabı okulda okudu.
O ku- fiili kılıcı (AU) ve etkilenen (kitap) üyelerini zorunlu, konum (okul) üye
sini seçim lik olarak alır. Ç atı anlam sal roller (kılıcı, etkilenen, konum , zam an, araç
vb.) ve sözdizim sel görevler (özne, nesne, tüm leç vb.) arasındaki etkileşim ler çer
çevesinde yorum lanır. Etken çatıda fiilin kılıcısı cüm lenin öznesidir. Bu cüm lede
A lî kılıcı olarak cüm lenin de öznesidir. Bu da cüm leyi etken çatılı b ir cüm le yapar.
a2. Kitap okulda okundu.
Edilgen12 çatıdaysa etkilenen (kitap), özne konum una taşınır. Türkçede edil
genlik için daha çok yalnızca biçim bilgısel öğelerin kullanıldığı kanısı yaygındır.
Ö zellikle -1- ve -n- ekleri üzerinde durulur. Bu ekler edilgenlikte kullanılır ancak
sözdizim sel değişiklikler de biçim bilgisi kadar önem lidir (K arabulut 2011: 20).
D ünya dillerinde edilgenlik biçim bilgisi ve sözdizim inin etkileşim iyle karşılanır,
a l örneğinin edilgen biçim inde (a2) yalnızca -n- eki yer alm az. Ekin gelmesiyle
sözdizim inde de değişim ler olur.
Türkçede çatık ateg o rileri Biçfb ir im ler V ' - .
E tken 0
Edilgen -I-, -n-
D önüşlü -n-, -1-
İşteş -ş-
E ttirgen /o ld u rg an -D lr-, -t-, -A r-, -Ir-, -zir-, -der-
Ediîgenlik dünya dillerinde araç-birliktelik (instrum ental), fiilin çekim lenişi,
edatlar gibi çeşitli Öğelerle karşılanır.
b l. This film was directed by N uri Bilge Ceylan. “Bu film N uri Bilge Ceylan
tarafından yönetildi."
b2. Kalitka byla otkryta Olegom. “Kapı Oleg tarafından açıldı”.
İngilizce olan b l örneğinde edilgenlik için fiilin çekim lenişi (âirect-ed) ve b ir
tü r edat olan by “tarafından” Öğesi kullanılm ıştır. Rusça örnekteyse (b2), kılıcı gö
revindeki Oleg, +om araç-birliktelik ekini alm ıştır.
diği sözcüğü sözlük öğesi yapıp yapm adığıyla ilgilidir. Bu ölçüye göre yukarıdaki
ekleri değerlendirdiğim izde farklı b ir durum ortaya çıkacaktır. (+CÎ) ekini alan
bir sözcük sözlüğe gitm ektedir- Ö rneğin gözcü, gazeteci gibi sözcükler sözlükte
m adde başıdır. Bu nedenle ekin yapım eki olduğu tartışılam az. A ncak belirli m e
cazi kullanım ları dışarıda bırakırsak (kitapsız, A llahsız vb.) {+slz} eki için bunu
söyleyemeyiz: tuzsuz, ayranstz vb. Bu eki alan tüm sözcüklerin sözlükte m adde
başı olm adığını görürüz. Aynı durum yukarıda tartışılan ekler olarak sıralanan
eklerin tüm ü için geçerüdir. Bu eklerin yapım ve çekim dışında başka başlıklar
altında (kategori ekleri, tü r değiştiren ekler vb.) ele alınm ası (bk. Gülsevin 2004),
yapım ekinden önce çekim ekinin gelmesi gibi b ir "istisnainin da çözüm lenm esini
sağlayacaktır.
Sözcük tü rle rin in belirlenm esi de Türkolojİdeki bir başka dilbilgisi tartış
m asıdır. özellikle "Kullanım dan bağım sız sözcük tü rü olabilir m i?" sorusuyla ilgi
li tartışm alar m erkezi oluşturm aktadır. Ö rneğin güzel sözcüğünün tü rü kullanıl
dığı yeri görm eden belirlenebilir mi? Bu soruya verilen iki cevap vardır. Bunları
örnekler üzerinden tartışalım .
1. Güzel konuştu,
2. Güzel bir araba aldı.
S. Güzeli kim sevm ez
4. Toplantıya ya ln ız geldi.
5. A li geldi yalnız Veli gelmedi.
6. Yâlnız insanları daha çok seviyorum .
7. Yalnızları düşün bir de.
8. A li bugün yalnız.
B irinci görüştekilere göre sözcüklerin kullanım dan bağım sız tü rleri vardır.
Buna göre güzel ve yalnız gibi sözcükler sıfattır. Bu nedenle 3 ve 7 noîu örneklerde
bu sözcüklerin tü rü aâlaşmış sıfat olarak kabul edilir. Yani b u sözcükler aslında sı
fattır ancak b u cüm lelerde adlaşm ıştır. D oğrudan ad denm em esi, sıfat olm alarına
ayrıca vurgu yapılm ası tü rü n kullanım dan bağım sız belirlendiğini ortaya koyar.
İkinci görüştekilere göreyse tü rü belirlem ek için kullanım a bakm ak gerekir.
Bir sözcük fiili niteliyorsa zarf, ism i niteliyorsa sıfattır. Ayrıca “adiaşm ış sıfat” gibi
b ir terim kullanılm am alıdır. Buna göre 3 ve 7 nolu örneklerde güzel ve yalnız İsim
ken, 1 ve 4 nolu örneklerde zarf, 2 ve 6 nolu Ö rneklerde sıfattır. A diaşm ış sıfat diye
b ir kabul varsa, 1 ve 4 nolu örneklerde b u sözcükler zarflaşrmş sıfat, 5 nolu Örnekte
yalnız sözcüğü bağlaçlaşmış sıfat olm alıdır.
Sözcüğün tü rü n ü n belirlenmesi konusunda Türolojideki bu tartışma çok eski
b ir tartışm adır ve konuyla ilgili pek çok yaym yapılmıştır. Dilbilimde de sözcü
ğün belirlenm esi, sözcüğün sınırlarının çizilmesi problemi hâlâ çözülmüş değil
dir. Turn dünya dillerini kapsayan bir ölçü geliştirilememiştir. Ancak sözcüklerin
tü rleri konusunda daha kategorik bakıldığı görülür. Örneğin Dixon (2010),a göre
sıfatlar gram erde tipik olarak iki rol üstlenir:
1. Belirli b ir özelliğin bildirilmesi: Bukullanımda sıfat yüklem Öğesidir. My
fa th er is tali. “Babam uzun”
2. B ir isim öbeğinde (noun phrase) baş ismin {head noun) nitelenmesi: Sı
fat isim den önce veya soma gelerek nitelemeişlevi görür. The tall man la
ughed. “U zun adam güldü” Bu iki özellik dışındayalnızca karşılaştırma
larda sıfatlan kullanan, fiilleri de sıfatlarla (herhangi bîr türetme İşlevi
olm aksızın) niteleyen (Örn. Türkçe, sıfat: g/izel faz zarf, güzel konuştu),
sıfatı cins ve durum a göre çeken diller vardır (Dixon 2004:10-11). Buna
göre 8 nolu öfnekte yalnız sözcüğü yüklem olmuş bir isim değil, sıfat
tır. Yani sıfat kategorisindeki bîr sözcüğün farklı işlevlerde kullanılması
onların sıfat olmadığı sonucunu doğurmaz. Öte yandan işlevdi anlayış
sözcüklerin kullanıldıkları yeri önemser. Örneğin Tesniére sözcük tü r
lerini isim , isim niteleyicisi, fiil ve Sil niteleyicisi olarak işlevlerine göre
bölüm ler. Buna göre bir ismi niteleyen güzâ sözcüğü isim niteleyicisi
olurken, bir fiili nitelediğinde fiil niteleyicisi olur
Biçimbilgisiyle ilgili son tartışma örneğimiz isimvefiil kategorileriyle ilgilidir,
İsim kategorilerinden durum ile ilgili olan yalın durum açıklamaları sorunludur.
1. A li kitap aldı.
2. Kitaplarım kayboldu.
Bu örneklerde altı çizili Öğelerin hangi durumda olduğu konusunda farklı
açıklam alar yapılabilm ektedir. Buna göre 1 nolu örnekte altı çizili öge hiç ek al
m adığı için yalın durum dadır. 2. nolu Örnekte öge ek aldığı için yalın durum da
değildir. Bu görüş yalın durum u ek alıp almamayla açıklamaktadır.
» D urum kategorisi isim ve fiil ilişkisiyle flgüidir Dünyadilbiliminde tüm açık
lam alar bu yöndedir. Yani sözcüğün ek ahp almamasının durumu belirmede b i
rincil önem i yoktur. Sözcüğün yüklemle olan ilişkisi daha Önemlidir. Buna göre 1
nolu cüm lede altı çizili öge yüklemle nesne ilişkisi içerisindedir. Bu ilişki belirtm e
durum u olarak adlandırılır. Belirtme belirlilik veya belirsizlik biçiminde sergi
lenebilir. A li kitabı aldı cümlesinde nesne belirliyken, 1 nolu Örnekte belirsizdir.
A ncak yine belirtm e durumundadır. Bu nedenle kitap sözcüğü bu cümlede yalın
durum da değil belirtm e durumundadır.
190 Genel Dilbilime Giriş__________________________________________________
Yalın durum dilbilim de özne durum u olarak da bilinir. Ö znenin aldığı ekler
öğenin durum unu etkilem ez. Ö rneğin 2. nolu Örnekte kitaplarım sözcüğü özne-
dir. Bu sözcükte sayı eki {+IAr} ve iyelik eki {+(I)m} vardır. Bu eklerin olm ası b u
sözcüğün yalın durum da olm am ası sonucunun doğurm az. Sözcük, özne olduğu
için y aim durum dadır.
Türkolojid eld k ip ve zam an kabulleri de sorunludur. N eyin kip neyin zam an
olduğu açık değildir. Şöyle b ir sınıflam anın genelleştiği görülür:
Zam an (H aberi kipleri: Gelecek zam an kipi, şim diki zam an kipi, geniş zam an
kipi, görülen geçmiş zam an kipi, öğrenilen geçm iş zam an k ip i
D ilek-şart (Tasarlam a) kipleri: Şart kipi, istek kipi, em ir kipi, gereklilik kipi.
D ilbilim zam an ve kipi farklı fiil kategorileri olarak ele alır. Buna göm gelecek
zam an kipi gibi b ir adlandırm a h er iki kategoriyi birbirine karıştırm ak anlam ına
gelir. Zam an konuşm a anına göre olay anının yerleşim im bildiren b ir kategoriy
ken, kip konuşm acının ifadesini bilgiye göre m i isteğe göre m i dile getirdiğiyle
ilgili b ir kategoridir.
A nne: Ekmeğe kim gidecek?
Çocuk: Ben giderim anne.
A ltı çizili öğenin çekim i genellikle geniş zam an kipi olarak adlandırılır. A ncak
dilbilim deki kip ve zam an ayrım ına göre b u fiilin zam anı gelecek zam an, kipi ise
istem e (yüküm lülük) kipidir. Zam anı gelecek zam andır çünkü konuşm acı “ekmeğe
gitm e” işini henüz gerçekleştirm em iş, b u cüm leyi söyledikten sonraki b ir zam an
dilim inde gerçekleştirecektir. O lay anı konuşm a anından sonra gerçekleşecektir.
Kipi ise isteme kipidir çünkü konuşm acı olan çocuk b u cüm leyi gönüllülükle, içten
gelen b ir isteğin yönlendirm esiyle dile getirm iştir. Z am an ve kip kavram larının
Türkiye Türkolojisinde en çok tartışılm ası ve yeniden değerlendirilm esi gereken
konulardan olduğunu söyleyebiliriz çünkü m evcut sınıflandırm alar günüm üz
dünya dilciliğinden çok farklı ve işlevi görm ezden gelen b ir niteliğe sahiptir.
CÜMLE ve DİLBİLİM
S^M«M8Sıa mm
5. CÜMLE ve DİLBİLİM
1 / \
biz . ah küçük bir kalem getir -dİ.
5 .2 . Ö b e k sınıflandırmaları
örneğim izde (a) bizim Alt isim öbeği; küçük bir kalem getir- fiil öbeğidir.
Ö bekler b aş (head) konumundaki öğeye göre adlandırılırlar. Baş, öbeğin m erke
zinde yer alan, bir anlamda öbeği yöneten öğedir. Baş dışındaki öğeler yardım cı
(subordinate) Öğelerdir. Îsîmvefiil öbekleri yanısıra sıfat öbeği (adjective phrase),
z a rf öbeği (adverb phrase), edat öbeği (prepositional phrase) yaygın öbeklerdir.
Öbekler
araba. AU gibi, hasta ol- vb. öbeklerde yöneten-yönetilen ilişkisi vardır. A ltı çizili
öğeler ana (head) öğeyken, diğer öğeler yardım cı öğelerdir. Bağım lılık D ilbilgisi
anlayışının kalkışı olan b u öbek yapısı yaklaşım ına göre ad öbekleri, edat öbek
leri gibi Öbekler bu ilişkiye dayalıdır. Sıralam a ilişkisiyle k urulan öbeklerde ise bu
türden b ir ilişki söz konusu değildir. Ö beği oluşturan öğeler eşit değerdedir. A li
ile Veli, htzh htzlı vb. öbeklerde Öbeği oluşturan öğeler denktirler ve herhangi b ir
yöneten söz konusu değildir.
leşi olduğu düşüncesi yaygındır. A ncak eş zam anlı dış yapıda fiilin hiçb ir biçim de
yer alm adığı veya dilbilgisi geleneğindeki gibi ifade edersek “ek-fiilin düştüğü* pek
çok kullanım vardın
a l. B ir kitap var.
a2. There is a book.
a3. Es gibt ein Buch.
“B ir kitap var.” anlam ına gelen Türkçe (a l), İngilizce (a2) ve A lm anca (a3)
İsim cüm lelerine baktığım ızda Türkçedeki isim cüm lesinin farklılığı dikkat çeker.
îngilizce ve A lm anca cüm lelerde yüklem leştirm e aracı olan fiiller (is ve gibt) yer
alırken, Türkçe isim cüm lesinde dış yapıda hiçbir fiil öğesi yoktur. Bu tü r cüm leler
için dilbilgisi geleneğinde Türkçenin bildirm e eki (koşaç, yüklem leştirici) olduğu
kabul edilen -D ir ekinin düştüğü Öne sürülür, ancak b u ek olm adan da cüm le
dilbilgisel olarak doğrudur. Bu nedenle, eş zam anlı dış yapıya dayanan b ir bakışla
Türkçede söz konusu ekten bağım sız b ir yüklem olabildiği sonucuna ulaşabiliriz.
(Bu ekin koşaç olam ayacağına dair önem li b ir literatü r de vard ır bk. K erim oğlu
2010). Bu örnek de gösterm ektedir ki -D ir eki ve i-'den gelişen diğer yüfclemleşti-
ricilerin fiil kökenli olm ası eş zam anlı dilbilgisi bakım ından “Türkçede tüm cüm
leler fiil cüm lesidir” tarzında bir genellem eyi doğru kılm akta yetersiz kalm aktadır.
Yapı bakım ından cüm le sınıflam ası da dilden dile değişen özellikler sergi
ler. Ö ncelikle b ir sınıflam a ölçüsü olarak “cüm lenin yapısı” kavram ının tartışm alı
olduğunu hatırlatm ak gerekir (bk. A m ajian vd. 2001: 153). Buna rağm en dilbi
lim yayınlarında sık rastlanan üçlü b ir ayrım vardır: Tek b ir ana cüm leden oluşan
cüm le b asit cüm le (simple sentence); bir ana cüm le (m ain sentence) ve b îr de
yardım cı cüm lecikten (subordinate clasue / em bedded sentence) oluşan b irle şik
cüm le (complex sentence); iki ana cüm lenin sıralam a bağlaçları (ve, veya vb.)
ile bağlanm asıyla oluşan sıra lı cüm le (com pound sentence) (bk. Todd 1995: 68;
Bussm ann 2006: 223). Bunlara Türkçe ve İngilizceden şu örnekler verilebilir.
Basit cüm leler:
b 1. O kula dün gittim .
b2. You m ust not say such things “Böyle şeyler soylem em eîisin.”
B irleşik cüm leler:
c l. AU gelirse gideceğiz.
c2. She became queen when her fa th er died. "Babası ölünce kraliçe oldu”.
Sıralı cüm leler:
A Cümle ve Dilbilim 197
za rf öbeği kabul edilir. Buna göre a l ve a2 nolu Örneklerdeki defter sözcükleri isim
olduğu için a l ve a2 nolu öbekler öncelikle isim öbeği olarak adlandırılır.
C üm le öğelerinin belirlenm esi de lurkolojinin önem li tartışm alarından biridir:
b l. A li vukart çıktı = zarf tüm leci (zarf tam layıcısı)
b2. A li yukarıya çıktı « yer tam layıcısı (dolaylı tüm leç)
b3. A li yukarıya doğru ilerledi = zarf tüm leci, edat tüm leci
b4. A li yarın gelecek = zarf tüm leci
b5. AH saat üçte gelecek = yer tam layıcısı, zarf tüm leci
b6. A li saat üçe doğru gelecek = zarf tüm leci, edat tüm leci
Y ukarıdaki örneklerde yer alan altı çizili Öğelerin cüm le öğesi olarak nasıl
adlandırılacağı konusunda çok farklı görüşler ileri sürülm üştür, b l ve b2 nolu
cüm lelerde kesin b ir uzlaşm adan söz edilebilir. Türkiye lu rk o lo jisi h er ikisi de yer
bildiren b u İki cüm ledeki öğeleri aldıkları eke yani yapılarına göre farklı öğeler
olarak adlandırır. “Sözcük yönelm e eki aldığında artık isim leşm iştir, zarflar çe
kim eki alam az” yargısıyla yukarı sözcüğü b id e eksiz olduğundan zarf tüm leci,
b2de ek aldığından yer tam layıcısı (dolaylı tüm leç) kabul edilir. Yine yer bildiren
b3’teki öge ise edat aldığı için bazı dilbilgisi kitaplarında edat tüm leci olarak ele
alınır ancak başta M. E rginin dilbilgisi olm ak üzere yaygın olarak üniversitelerde
okutulan kitaplarda edat tüm leci adlandırm ası kullanılm az. Bu öğeler zarf olarak
değerlendirilir. b5 nolu cüm ledeki öğenin nasıl sm ıflandırılacağı ise en çok ta r
tışm a yaratan konudur. Z arfların çekim siz olduğu görüşündekilere göre saat üçte
öğesi bulunm a durum u ekini aldığı için zarf tüm leci olam az, yer tam layıcısı (do
laylı tüm leç) olm alıdır. Karşı görüştekilere göreyse burada Öge yer büdirm em ekte,
zam an bildirm ektedir, bu nedenle Öge zarf tüm leci kabul edilm elidir.
D ilbilgisi öğretim im izin de önem li sorunlarından b iri olan cüm le öğelerinin
sınıflandırılm asında dikkat çeken nokta hangi bakış açısının kullanıldığının net
olm am asıdır. Bugün dünya dilciliği b ir cüm lenin öğelere ayrılm asının en doğru
biçim iyle ilgilenm em ekte, cüm lenin hangi yöntem kullanılarak öğelere ayrıldığını
önem sem ektedir. Yani bir cüm le tek b ir biçim de Öğelere ayrılır gibi kesin b ir yargı
yoktur. Aslolan kendi içinde tu tarlı bir yöntem kullanabilm ektir. Yukarıdaki tartış
m a yapısalcı yaklaşım la işlevci (an lam a) yaklaşım ların birbirine karıştırılm asın
dan kaynaklanm aktadır. Yapısal dilbilim öğelerin aldığı eklere, sözcüklerin çekim
lerine önem vererek b ir sınıflandırm a yaparken, işlevci yaklaşım öğelerin cüm le
içindeki görevlerine odaklanır. Buna göre yapısal yaklaşım ı kullanm ak isteyen b ir
dilci kendi İçinde tutarlı b ir bölüm lem e yaparken h er yapı öğesini (ek, sözcük vb.)
dikkate alm alıdır. Yapısalcı yaklaşım la yukarıdaki öğeler şu şekilde belirlenir:
Cümle ve Dilbilim 199
Yapısalcılar ise anlama anlayışı eleştirir ve derin yapı gibi “muğlak* b ir olgu
ya göre dilin bölümlenemeyeceğlni ileri sürerler Bu durum da “K ırm ızı kalem i al
dım ” gibi bir cümlenin de birleşik cümle olabileceği sonuca ulaşılabileceğini ifade
ederler: 1. Kalem kırınımdır, 2. Kalemi aldım.
Bu tartışmalar karşısında bir taraf tutmaktan çok hangi yaklaşım ın dilin
doğru betimlenmesine katkı sağlayacağına göre hareket edilm elidir. Yapısalcı
çözümleme de üretken dönüşümse! çözümleme de kendi içinde tutarlıysa b iri
ni daha doğru, diğerini yanlış kabul etme eğilimi sergilem em ek, “tek bir doğru
dilbilgisinin olduğu sanısına kapılmamak gerekir.
ANLAM ve DİLBİLİM
S. ANLAM ve DİLBİLİM
A nlam ı “dilin kalbi” olarak niteleyen, anlam olmadan dilin “havasız ciğer
lere” benzeyeceğini belirten dilbilimciler vardır (bk. Riemer 2010:3)» ancak bu
kadar önem atfedilen anlamın tanımı konusunda çok net verilere sahip olduğu
m uzu söylem ek güçtür (bk. Lyons 1983:360, Palmer 1997:1). Anlamın ne olduğu,
Eski Y unandan başlayıp 20. yüzyılın en önemli filozoflarından L Wittgensteine
uzanan bir çizgide felsefe ve mantığın da sorunlarından biri olmuştur. “Anlamın
anlam ı” tartışm asının başlı başına bir alan olduğunu söylersek abartmış olmayız
(Birkaç örnek için bk. Ogden-Richards 1923, Portner2005). Dilbilimde “sözcükte
anlam ” “öbekte anlam ” “cümlede anlam” gibi çeşitli anlam görünümleri üzerine
yoğunlaşılm ıştır (Saeed 2003:10). Dilbilimin anlam sorunlarıyla uğraşan alanına
anlam bilim (sem antics) denmektedir. Ancak konusu anlamolan farklı alanlar da
vardır. Ö rneğin dilbilgisel olmayan öğelerin (bağlam, sosyal çevre, coğrafya, psi
koloji vb.) anlam ve anlamlandırma üzerindeki etkilerini dekonu edinen edim bi-
lira (pragm atics) dilbilim in anlamı araştıran alanlarından biridir.
A nlam ın bağlam la yakından ilgili yapısı nedeniyle çok farklı anlam açıklan
m alarına rastlam ak olasıdır. Bu nedenle anlamhilimin “ne olduğu” tam olarak
neyi araştırdığı da tartışm alıdır. Anlamın ne olduğukonusundaonca tartışma var
ken anlam bilim konusunda görüş birliğine varmanın güçlüğü oltadadır. Yayınlar
değerlendirildiğinde, “tek bir anlambilim düşünün peşinden koşmaktansa” farklı
anlam bilim leri ele alm anın, daha doğra bir yaklaşım olarak öne çıktığı görülür
(Tamba-M ecz 1998:12).
204 G eneİ D ilbilim e G iriş
THOUGHT OR REFERENCE
a-g-a-ç
Ses öğesi olan
sözcük:
gösteren / sembol
Anlam
^ -T ' .
7 ironi I Mecaz
Lehçe anlam (irony) (metaphor)
(dialect meaning)
Alay
Bölgesel Toplumsal (sarcasm)
(regional) (social)
Anlam ve Dilbilim 209
Çok an lam lılık (polysemy) tek b ir sözcüğün birden fe d a anlam a sahip ol
m ası durum udur. Burun kelim esi yalnızca b ir organ için kullanılma?., coğrafyada
da b ir anlam ı vardır. Yeni bilgilerin eski şekillere eklenm esi çok anlamlılığın en
Önemli nedenidir. H er yeni bilgiye yeni b ir şekil bulunm asının zorluğu ve eski
bilgiyle ilgili görülen yeni büginin eski bilginin şekline eklenm esinin doğallığı çok
anlam lılığı tü m dünya dilleri için önem li b ir olgu hâline getirm iştir.
Ç ok anlamlılık» eş yazıldık ve eş seslilik sö d ü k ve etim oloji çalışm alarında
sorunlar yaratan olgulardır. Aynı yazılış veya aynı sese sahip ik i sözcük m ü var
dır, yoksa tek b ir sözcüğün iki anlam ı m ı vardır sorusu bu gibi durum larda hep
cevap beklem ektedir. Bu tartışm alara en iyi örneklerden b iri Ş. Tekin ve T. Tekin
arasındaki y a z- fiili (veya fiilleri) İle ilgili tartışm adır. Ş. Tekin ya zık kelim esinin
de kökünü oluşturan “günah işlem ek” anlam ındaki yaz- fiili ile “yazı yazm ak” an
lam ındaki yoz- fiilinin aynı fiil olduğunu savunm uş dolayısıyla aslında tek b ir fii
lin birden fazla anlam ıyla karşı karşıya olduğum uzu ifade etm iştir. Ş. Tekin’e göre
ortada bir “çok anlam lılık” örneği vardır. Fakat T. Tekin “günah işlem ek” anlam ın
daki yaz- fiili ile “yazı yazmak” anlam ındaki yaz- fiilinin aynı olm adığım , ortada
iki farklı fiil olduğunu savunm uştur. T. Tekine göre eş seslilik ve eş yazılılık örneği
vardır (T. Tekin görüşünü uzun ünlülüğe bağlar. A yrıntılı bilgi için Ş. Tekin 2001
ve T. Tekin 1997’d eki ilgili m akalelere bakılabilir).
nur. Buna göre kadın ve hatun sözcükleri her durumdabirbiri yerine kullanılam a
yacağı için tam eş anlamlı olamaz: Kadm voleybol iahmı - *hatun voleybol takım ı.
[Ancak Lyons (1983:382), yer değiştirebilme şartını reddeder). Ayrıca hatun söz
cüğünün çağrıştırdıklarıyla kadın sözcüğünün çağrıştırdıktan farklılık gösterdi
ğinden duygusal ve mantıksal anlam bakımından da Özdeş değildirler. D ilbilim de
bu türde tam bir eş anlamlılığın çok az sayıda sözcükte görülebileceği görüşü yay
gındır. G erçekten de içlemî her bakımdan aynı olan sözcükler bulmak çok zordur.
Çünkü her sözcüğün hem bireysel hem de toplumsal olarak farklı değerleri vardır,
îçlem in duygusal bakımdan da Örtüşmesi gibi bir şart, en yakın görülen sözcük
leri bile ayırır. D ilde de “benzerliklerden çok ayrılıklar” olduğu Saussure’d en beri
kabul edilir. Başlangıçta birbirinin tam karşılığı olan sözcükler bile zam anla ay
kırılaşm aktadır. Sözcük dilde eskidikçe, kullanıldığı bağlamlar arttıkça kullanım
bakım ından da başka bir sözcükle “eş” olamamaktadır. Ancak özellikle dile yeni
girm iş yabancı sözcüklerde, bazı terim kullanımlarında yer değiştirebilmeyi de
kapsayan bir eş anlam lılık söz konusu olabilmektedir: Edatve ilgeç terim leri birbi
ri yerine kullanılabilmektedir. Ancak tam eş anlamlılık çoğunlukla iki sonuca yol
açar: a) Sözcüklerden birinin diğerini yok etmesi (örn. uçak sözcüğü tayyareyi
kullanım dan düşürm üştür); b) Sözcüklerin zamanla farklı anlamlar yüklenerek
ayrışm ası [Aynı kökten gelen sözcükler olmalarına rağmen (Eski ludkçe kortun)
kadm sözcüğünün hatuna göre daha nesnel ve mesafeli durumlarda kullanılm ası,
hatunun bazı kullanım larda argo öğesine dönüşmesi: taş gibi hatun]. Böyle ol
m akla birlikte konunun tartışmak pek çok noktası olduğunu belirtmeliyiz^ Sorun
eş anlam lılığın Ölçüsünün ne olduğunun belirlenmesinde yatar. Uîlmariın anılan
ölçüsüne göre eş anlamlılık çok sınırlıdır. Ancak sözcüklerin içlemleri arasındaki
kısm ı örtüşm elerin yeterli görülmesi hâlinde, eş anlamlılık daha yaygın b ir olgu
olarak karşım ıza çıkar.
K arşıt anlam lılık konusunda farklı terimlerin kullanıldığı gözlenir: opposi
tion ~ antonym y ~ contrast (bk. Lyons 1977: 270; Lyons 1983: 411; Cruse 1986:
197; Palm er 1997:78). Geleneksel bakışla soğuk-stcak, evli-bekâr, öğretmen-öğrenci
vb. çiftler karşıt anlamlılığa örnek verilir ancak anlambilimcüer bu sözcüklerdeki
anlam ihşkilerini ayrı görür ve her biri için farklı terimler kullanır. Karşıtlık tü rleri
şü üç başlık altında değerlendirilebilir:
a. Bütünleyici fcomplemantary) karşıtlık: Evli ve bekar sözcüklerindeki
karşıtlık tipi bütünleyicilik sergiler. Bu türde karşıtlık “A değilse Belir”
ilişkisi gösterir. Bir kişi evli değilse bekârdır. Derecelendirilemezler, bir
kişi biraz evli veya biraz bekâr olamaz. Ölü ~ diri, erkek ~ dişi sözcükleri
bu türden karşıtlık sergiler.
214 G enel D ilbilim e G iriş ~$r
K oyırn k av ram ın ın
T ürkçe ve İn g ilizced ek i g ö rü n ü m ü
kadar büyükse içerim i o kadar küçüktür. Tersi de doğrudur. Bu ikisi arasında ters
orantılı b ir ilişki vardır (Lyons 1983:405). Alt anlamlılıkla ilgüi b ir diğer kavram
da bağdaşm azlıktır (incompatibility). Renk kavramının alt anlam lıları olarak kır
m ızı, yeşil, m avi arasında bağdaşmazlık ilişkisi vardır. X mavi bîr arabadır dedi
ğim izde arabanın kırm ızı ve yeşil olmadığını söylemiş oluruz. B ütün sıfatlar için
bağdaşm azlık vardır denemez. Çünkü bazdan bir arada bulunabilir. K ırm ızı ve
güzel arasında bağdaşmazlık yoktur çünkü aym anda kullanılabilirler: kırm ızı gü
zel bîr araba,
te yer alabilir. Ö rneğin dirsek sözcüğü vücudum uzun b ir bolüm ü anlam ını karşılar
ancak köşeli borular için de kullandır. O kum ak fiili gerçek anlam ına ilaveten “öğ
renim görmek'*, “b ir şarkıyı söylem ek" gibi anlam lar kazanm ıştır. Bu anlam lar yan
anlam dır. A ksanın bu ayrım ı da tartışm aya açıktır. Ç ünkü a rt zam anlı değişim lere
göre yapılm ıştır. Bu türden ayrım lar yapabilm ek için sağlam kanıtlar olm ası gerek
m ektedir. Sözlükteki anlam lardan hangisinin gerçek hangisinin yan olduğunun
belirlenm esi her durum da verilen örneklerdeki kadar kesin olm ayabilir. Ö rneğin
“O rmanları yaktılar” ve “K ına yakıldı” cüm lelerindeki yakm ak fiilinin gerçek an
lam ının n e olduğu eş zam anlı ve art zam anlı bakışla farkhlık gösterir. Etim oloji
bilgisi olm ayan sıradan b ir Türkçe konuşuruna -eş zam anlı b ir bakışla- bu fiilin
ilk anlam ı veya gerçek anlam ı “ateşle tutuşturm ak" gibi gelir. Ç ünkü kına yakm ak
dizisinde b u sözcük kalıplaşm ış olarak bulunur ve yaygın değildir. A ncak etim o
lojik olarak yakm ak fiilinin ilk anlam ı “sürm ek”tir. Ç ünkü ateş iki şeyin birbirine
sürtülm esiyle “yakılır". A rt zam anlı bakışla yakm ak fiilinin gerçek anlam ı “sür
mek” olurken, “ateşle tutuşturm ak” yan anlam ı olur. D. Aks ah in yaptığı tü rd en b ir
gerçek anlam -yan anlam ayrım ı eski bilgiye eklenen yeni bilgi anlayışına dayanır.
H angi anlam ın “birincil veya gerçek" olduğu, hangi bilginin daha eski olduğuyla
ilgilidir. Dolayısıyla art zam anlı bakışı içerir. A nlam dinam ik b ir olgudur, b u ne
denle bugün birincil veya gerçek anlam kabul ettiğim iz “anlam ların" 2 am an İçinde
yan anlam a doğru evrilebildiği görülür. Eş zam anlı bir bakışla sözlüğe dayalı b ir
ayrım daha n et görünm ektedir. Sözlükte yer alm ayan anlam lar, izlenim ler, duygu
lar, çağrışım ların yan anlam olm ası sınıflandırm alarda kolaylık sağlar.
M ecaz (m etaphor) ve onun b ir tü rü diyebileceğim iz a d ak tarm ası (m e
tonym y) -Düzdeğişmece de denir- sözcüklerin yeni anlam kazanm a yolları içinde
en sanatsal olanlarıdır. H er ikisi de kavram lar arası ilişkilerden doğar. M ecaz, yu
karıdaki birincil-ikincil anlam ayrım ı dışında gibi gözükse de sözcüğün yeni an
lam lar kazanm ası yani çok anlam lılık süreci için önem li boyutlara sahiptir. Edebi
yattaki -özellikle şiirdeki- dil kullanım larının da vazgeçilm ez b ir öğesi olan m ecaz
dilbilim de de büyük ilgi görm üş, m ecazla ilgili çalışm alar devasa b ir literatür oluş
turm uştur (Birkaçı için bk. Lakoff-Jonhson 1980, Dirven-PÖrings 2003, Kövecses
2010). Bir sözcüğün yeni anlam lan için ikincil anlam veya yan anlam terim lerini
kullanırsak aslında geniş anlam da m ecazın da b ir tü r ikincil anlam veya yan anlam
olduğunu kabul etm iş oluruz. Türkçe dil ve edebiyat öğretim i geleneğinde mecaz,
istiare, m ecaz-t m ürsel gibi farklı adlarla ele alm an dil kullanım ları tem elde ik i kav
ram arasındaki ilişkiden doğan benzer kullanım lardır. D irven (2003:77) m ecaz ve
ad aktanım arasındaki farkı şu şekilde şem alaştırır:
Anlam ve Dilbilim 217
M ecaz
n
Dizimsel işlem
dir; birleşim ve ----------- > A d aktarması
içyapıya dayalıdır;
yakınlığı kullanır.
Paradigmatik
işlemdir; seçme ve
değiştirmeye da
yalıdır; benzerlik
ve zıtlığı kullanır.
? . W Z ' W E . -■***»*&
7. DİLBİLİM DALLAS!
Alman bilim adam ı C arl W ernicke (1848-1905) b ir diğer önem li isim dir.
W ernicke m erkezi olarak da andan ve anlam ayla ilgili becerileri yöneten beyin
bölgesini bulan isim dir. W ernicke m erkezi hasarlı olan hastalar akıcı konuşabilir
ancak konuşm aları çoğunlukla anlam sızdır. D oğru sözcükleri seçem ezler. Bu tü r
deki dil bozukluğu W ernicke afazisi olarak adlandırılır.
Dilbilim in pek çok alanıyla doğal olarak ilişki içerisinde bulunan beyin dilbi
lim , bugün ru h dilbilim (psikolenguistik) ve özellikle deneysel psikolojiye yalandır.
Başlangıçta dil yitim i incelem eleri belirleyici olm uştur fakat bugün beyni görüntüle
mede kullanılan m odem araçlar sayesinde farklı çalışm alar da öne çıkm ıştır.
Klinik ve deneysel yöntem lerle çalışan beyin dilbilim de ana işleyişin kabaca şu
şekilde olduğu söylenebilir. İlk basam akta kuram sal dilbilim ciler dille ilgili kuram lar
ileri sürerler, ö rn eğ in sözcük türlerini (isim , sıfat, zarf vb.) d il kullanım larına baka
rak belirlerler. Bu belirlem e kuram saldır. D aha sonra ru h dilbilim ciler bu bilginin
zihinde nasıl işlendiğini ortaya koyan m odeller ortaya atarlar. Beyin dilbilim ciler ise
beyinde bu bilginin hangi m erkezler tarafından kullanıldığının biyolojik tem ellerini
ortaya çıkarmaya çalışırlar. Ö rneğin bazı afazi türlerinde sözcük türlerinin kaybol
ması kuram sal dilbilim deki sözcük tü rü aynm m m biyolojik tem elleri olduğunun
göstergesidir. Bazı hastalar beyin haşan sonrası, sadace isim leri, bazılan yalnızca
fiilleri kullanabilm ektedir. Ö rneğin Broca afazisi hastalan isim ve fiil gibi anlam lı
sözcükleri kullanırken, edat ve bağlaç gibi görevli sözcükleri kullanm ayabilirler.
a. A fazi: Beynin dil alanlarının hasar aimas sonnai oluşan konuşma bozuk-
luğudıır. D il alanları genellikle beynin sol yanındadır. Bn alanlarda meydana gelen
hasarlar çeşitli afazi tiplerine yol açabilir. En çokbilinen afazi tipleri Broca afazisi ve
W ernicke afazisidir. Farklı afazi tipleri ve bunların özellikleri şu tabloda görülebilir2:
mtàfc im
f/^bioinik
e i ’ ,: i
Zayıf Zayıf Zayıf A b a değil
tıp -rs Hafif. Orta şiddetli Hafif Akacı •
Broca afazisi yukarıda da üzerinde durduğumuz üzere konuşmanın akıcı ol
m adığı afazi tipidir. Kısa ve güçlükle çıkan konuşmalarla örneklenir. Eve hangi
arabayla gideceğiz sorusunu sorduğumuzda Broca afaziîl hasta “ev..araba..gîL,”
gibi bir cevap verebilir.
W ernicke afazili birine Bugün nasıkm, neyapacaksın? gibi bir soru soruldu
ğunda “ben... bu..bu...bir şeyler yapacağtm...böyle iyiyim yapacağım...ûç gün son
ra...” gibi b ir cevap verebilir.
b. D il ve konuşm a gecikmesi* Bir çocuksoylenenleri anlamakta veya kendini
ifade etm ekte güçlük yaşıyorsa dil bozukluğundan söz edilebilir. Bir çocuk konuş
m a seslerini üretm ekte zorluk yaşıyorsa o zaman bu bir konuşma bozukluğu söz
konusudur. B unlar birlikte de ayn ayn da bir çocukta görülebilir.
, Bebeğin dinlem e ve işitme yetisi hamileliğin son üç ayında gelişm ektedir,
bebek bu evrede pek çok sesi duymaya başlar Annesinin sesiyle çok ilgili olan
bebeğin beynine konuşma ritimleri, doğduğunda yerleşmiş olur. Bebekler konuş
m adan önce farklı istekler İçin farklı ağlama tonları, gülme ve agulama gibi pek
çok iletişim yolunu kullanabilmektedirler
Aguïamak, güîm ek ve anlam sız sesler çıkarmak ilk İletişim biçim leridir. Bir yaş
civarında konuşm a seslerini çıkarmaya, bir yaşından sonra da ilk sözcükleri üret
meye başlarlar. 2 yaş civarında ise sözcükleri dilbilgisel kurallarla b ir araya görm eye,
cüm le kurm aya başlarlar. 4-5 yaşında artık rahatlıkla kendilerini ifade edebilm ekte
dirler. A ncak b u doğal gelişimi göstermeyen kendini ifade etm ekte zorlanan çocuk
larda dil ve konuşm a gecikmesi tanısı konur. Genetik» ebeveyn etkisi ve işitm e kaybı
gecikm enin nedenlerinden başlıcalandır. Görülm e sıklığı % 10’d ur.
c. İşitm e kaybına b ağ lı k onuşm a bozuklukları: Ç ocuğun sağlıklı b ir dil ge
lişim i için duym a organlarının da sağlıklı olm ası gerekir. Ö zellikle k ritik dönem
olarak adlandırılan ilk üç yaş içinde çocuğun işitm e sorunu -eğer giderilebilecek
bir sorunsa- giderilm elidir.
İşitm e kaybı çeşitli derecelerde (hafif-orta-şiddetli vb.) olabilir. Bu durum da
bebeğin kendi sesini ve dışarıdaki sesleri duym ası norm al bebeklerdeki gibi olm a
yacağı için dil kullanım ı da norm al seyretm eyecektir.
du K onuşm ada a k ıcılık bozuklukları: Kekemelik, hızlı konuşm a gibi b o
zukluklar akıcılık bozuklukları olarak bilinir. H ızlı-bozuk konuşm a (cluttering)
kekem elik gibi b ir konuşm a akıcılığı bozulduğudur ancak kekem elikten farklıdır.
A nlaşılm ası güç biçim de hızlı konuşm a ve araya ilgisiz sözcükler eklem e gibi özel
likleri olan b ir konuşm a kusurudur. Kekemelik (takipem i) konuşm anın kesintili
ve engelli biçim de olm asıdır.
A raştırm alara göre b ir toplum un yaklaşık olarak %1’i herhangi bir zam anda ke
kem elik yaşamıştır. Psikolojik etkenler kekemeliğin nedeni değildirler ancak ortaya
çıkmasında araç olabilirler. Öğrenm e ya da ahşkanlıklar da kekemelikte önem li rol oy
namaktadır. Ö rneğin kekemeliği olan bireyler, kekelediklerinde kendilerine yardım a
olacağım düşündükleri bazı hareketler (ayak vurm a, göz kırpm a gibi) yapabilirler.
e. M otor konuşm a bozu k lu k ları: Solunum , seslem e (fonasyon), rezonans»
seslerim (artikülasyon) ve prosodi öğelerinden bir veya birkaçım etkileyen b ir nö-
rom otor sorunu ile ortaya çakan konuşm a bozuklukları m otor konuşm a bozuk
lukları olarak adlandırılm aktadır. D izartri ve apraksi olm ak üzere iki tipi vardır.
D iz a rtri sin ir sistem lerin e b ağ lı olarak konuşm a düzeneğini k o n tro l eden
kaslarda oluşan h asarlar so n u cu n d a konuşm a ö zellik lerin in etkilendiği, dola-
yısı ile anlaşılabilirlik Ö zelliğinin sın ırlan d ığ ı b ir m o to r konuşm a b o zukluğu
dur, K ısık ses, d il sürçm esi gibi so ru n larla k en d in i gösterir.
A p ra k si b ir m otor-planlam a-program lam a sorunudur, yani beynin konuş-
m a-sesbilgisi m otor program larını üreten kısm ı hasarlanm ıştır. K onuşm acının
fiziksel yeterliliği ve h arek et etm e arzu su olm asına rağm en, öğrenilm iş anlam lı
hareketleri gerçekleştirm e y eteneğinin kaybı o larak bilinir.
DilbilimDation 223
1960lara gelinceye kadar çocuğun dili nasıl edindiğiyle ilgili yaygın yaklaşım
davranışçılık (behaviourism) ekolünün yaklaşımıydı (Meisdl 2011:3). Buna göre
çocuk dil edinim inde çevresel etkenleri kullanıyor, düî taklit yoluyla öğreniyor
du. Davranışçılığa göre çocuk herhangi bir şeyi nasıl öğreniyorsa anadili de öyle
öğreniyordu. J. B. W atson (1878-1858), B. K Skinner (1904-1990) gibi İsimlerin
öncülük ettiği bir psikoloji kuram ı olan davranışçılık gözlenebilen davramşlan ön
planda tutan b ir ekoldü. Am erikan yapısalcılığının en önemB ismi Bloomfield’in
dil anlayışı da davranışçılıktan etkilenmiş, formel bir dil anlayışıydı.
D avranışçılığın yerinin sarsılması, dil ediniminin bilişsel açıklamaları
1960 sonrasm a d enk düşer. Özellikle C hom skynin 1959’daSkiımerm Verbal
B ehaviour (1957) adlı eseri için yazdığı eleştiri yazısı dû ediniminde zihinse]
süreçlerin öne çıkm asında d ö n ü m noktalarından biri olmuştur. Artık bn tarih
ten so n ra bilişsel (cognitive) d il edinim i açıklamaları ilgi görmeye başlamıştır.
C hom sky d ilin davranışçıların açıkladığı üzere sadece çevresel etkenlerle edil-
nilm ediği görüşünü ileri sürer. O n a göre insan beyni doğuştan bir dil edinme
aracına (language acquisition device-LAD) sahiptir. Dil bn araç yoluyla edini
lir. C hom sky b u bak ım d an b iy o lo jik açıklama yapar. Ancak çevresel etkenleri
de göz ardı etm ez. Çevresel etkenlerin b ir değerinin olabilmesi için önce biyo
lojik b ir m ekanizm anın bulunm ası gerektiği varsayımına dayanır.
Dil edinim inde diğer d ö n ü m noktalan L. S. Yygetsky (1896-1934) ve J.
P iag et (1896-1980)<lir. H er iki isim de bilişselci sayılabilir. Ancak bazı nok
talarda ayrılırlar. P iagefin görüşü genetiktir. Ona göre, çocukta gerekli do
n anım lar zihinsel olarak v ardır ve gerekli olgunluğa gelince dil kullanımına
başlar. Piagefe göre gelişim ve eğitim farklı süreçlerdin Öğrenme çocuğun
bilgiyi zihinde yapılandırm ası ile gerçekleşir. Vygotsky sosyal, gelişimsel ve
etkileşim sel b ir yaklaşım a sahiptir. Piaget’nin olgunlaşma açıklamasını eleş
tirir. Ç ocuklar 7-8 yaşında gerekli dilbilgisine sahiptirler ancak konuştukları
kadar kolay yazam am aktadır. Yani gerekli olgunluk olsa da dili bu bakımdan
kullanam am aktadırlar. Ç ocuklardaki bu durum Vygotsky’e göre olgunlaşma
teorisinin süreci açıklam ada yetersiz kaldığını gösterir
a. Yapısal Yöntemler:
Ç eviri Yöntemi (Translation Method) XVI. ve XVIL yüzyıllarda özellikle ya
b a n a dil Öğretiminde kullanılmış, geleneksel bir yöntemdir. Tam olarak yapısal
bir yöntem sayılmaz ancak geleneksel olması ve dilbilgisi çeviri yöntemine benze
mesi bakım ından üzerinde durulması gereken bir aşamadır. Bu yöntem daha çok
yazınsal m etinlerin çevirisi biçimindedir. Çeviri yöntemi, metni öğremcinin daha
iyi anlaması ve pekiştirmesi amacıyla kullanılmıştır. Bu yöntem, öğretmenin ve
öğrencinin çevirisi biçiminde iki farklı şekilde uygulanmıştır. Öğretmenin çevi
risi çalışmaları sözlü ya da yazık olarak öğretmen tarafından yapılan çevirilerdir.
Öğrencinin çevirisi ise öğretmenin açıklamalarından ve sözlü çevirisinden sonra
öğrencinin tek başına ve yardım almaksızın aynı çeviriyi yazılı olarak yapması bi
çimindedir.
D il Bilgisi-Çevîri Yöntemi (Grammar Translation Method), dä öğretiminde
dilbilgisinin kazanılmasına ve teknik olarak da çevirinin kullanılmasına dayan
maktadır. Seidenstücker, Plötz, Oüendorf ve Meidiager gibi Alman bilginlerin
çabalarıyla geliştirildiği için Alman öğretiminin bir ürünü olan ve Amerika’da
“Prusya Yöntemi” olarak tanınan bu yöntemde dilbilgisi kurallan öğrencilere ana
dillerinde açıklanır. 1840’lardan 1950’iere kadar özellikle yabana dil öğretiminde
kullanılan diîbilgisı-çeviri yöntemi günümüzde de metin çalışmalarında, konuşma
ve dinleme dışındaki dil öğretimi etkinliklerinde kullanılmaktadır. Osmanlılarda
da yabancı dil öğrenmek bilgi aktarımına yönelik olduğundan yöntem 1950'lere
kadar kullanılmıştır, dilbilgisi-çeviri yönteminin temel özellikleri şunlardır:
a. Bu yöntem de dilbilgisi kuralları öğrencilere biçimsel olarak Öğretilir. Di
lin kurallarını öğretmek öncelenmiştir.
b. Ana dilden daha fazla yararlanılır. Öğretilen dil ana dile göre daha az
kullanılır.
c. Okuma ve yazma daha önemlidir ve konuşma ya da dinlemeye verilen
önem yo k denecek kadar azdır.
d. Sözcükler sadece kullanılan metinlerden belirlenir. Sözcük öğretimi söz
lük çalışmaları, liste yöntemi ve ezber yolu 3e kavratılır.
/ e. Dil öğretimi daha çok cümle üzerinde odaklanılarak yapılmaktadır ve
derslerin çoğu hedef düden kaynak dile cümlelerin tek tek çevirisi ile
yapılır.
f. Tümdengelim anlayışı benimsenmiştir
İşitsel-D ilsel Yöntem (Audio-lingual Method) II Dünya Savaşı sonrasında
geliştirilmiştir. Michigan Yöntemi olarak da bilinir. Charles Fries yapısal dilbilim
230 G enel D ilbilim e G iriş "Âr
retim başlangıçta tam am en sözlü olarak yapılır, daha sonra bir bölümüyle kitaba
bağlanır. Ç ok seyrek olarak anadil öğretim inde kullanılabilir.
O kum a Yöntem i Claude Marcel tarafından oluşturulan bu yöntem de kul
lanılan teknikler daha önceki yöntem lerin kullandığı tekniklerden çok da farklı
değildir. Okum a metinlerinde sözcük bilgisinin denetlenmesine çok Önem verilir.
Ayrıntılı çalışma için kullanılan yoğun okuma tekniği ile genel kavrama amacıyla
zorluk derecesine göre sıralanmış okuma m etinlerinin okunmasında kullanılan
kapsamlı hızlı okum a tekniği arasındaki ayrım da önem taşımaktadır. Yoğun oku
ma öğretmenle yapılır. M etindeki sözcüklerin öğrenilmesi ve cümlelerin anlaşıl
ması için cümleler bütün olarak, dilbilgisi bakım ından çözümlenir. Yaygın oku
m ada öğrenci kendi düzeyine uygun sadeleştirilerek kolaylaştırılmış, sözcüklerin
ve deyimlerin sıklık sayılarına dayanılarak hazırlanan metinleri okumaktadırlar.
Bu yöntem in dikkat çeken diğer bir yönü de kültürler arası aktarımı sağlıyor
olmasıdır. Çünkü öğrenciler, okunan metinlerde o dili konuşan halkın yaşayış bi
çimini, gelenek ve göreneklerini bulabilmektedirler.
Görsel-İşitsel Yöntem (Audio-Visual M ethod) Fransada Guberina-Rivenc
tarafından yönetilen bir grup tarafından ellili yıllarda geliştirilmiştir. Görsel-işitsel
yöntemin tem el özelliği; görsel olarak sunulan bir senaryonun, öğreneni anlamlı
cümleler ve içerikler içine katan tem el a ra d a n sağlamasıdır. Bu yöntem in özelliği,
ses ile görüntünün öğrenmeye yardım etm ek ve onu kolaylaştırmak için eş zam an
lı kuşanılmasıdır.
Görsel-işitsel yöntem, uzun yıllardır sınıflarda uygulanmaktadır. Son yıllarda
film şeritleri, sunu ya da çoklu sunular, hareketli film, kısa film gibi tekniklerin
kolay edinilebümesi nedeniyle dil öğretim inde b u yöntem sıklıkla kullanılmakta
dır. Ayrıca b u yöntem, öğretmenin üzerindeki gerginliği ve aşırı yükü azalttığı için
tercih edilmektedir.
Görsel-işitsel yöntem dil öğretim i sorunlarını çözmek için oluşturulm uş bir
yöntemdir. Üç farklı derste dil anlatımı tanımlanmaktadır. Dil öğrenimini basitleş
tirilm iş bir toplumsal içeriğe oturtm a ve dili iletişim için anlamlı konuşm a nokta
sından hareket ederek Öğretme çabasındadır. Yazılı metinler yerine hem göze hem
de kulağa hitap eden bir anlayış benimsediği için yeni bir bakış açısı getirmiştir.
Bilişsel Yöntem (Cognitive Method), dilin anlamlı b ir sistem olarak bilinçli
edinimine Önem vermektedir. N. Chomsky h in dil anlayışına dayanan bilişsel yön
tem de amaç dil öğretimine psikoloji, psikolinguistik ve dilbilim alanlarım dâhil
etmektir. Bilişsel yöntem, davranış bilimi ve yapısal dilbilimi yok sayar ve üretken
dönüşümsel dilbilgisinde ve bilişsel psikolojide kendine yer arar. Bilişsel yaklaşım,
dilin işlevleriyle ilgilenerek b u İşlevlere ilişkin kurallar oluşturmaya çalışır.
A Dilbilim Dalian 233
M
meyecek düzeltmelere gidilebilir. Ders süresinin %20’si rol değişimi (öğrencinin
em ir vermesi, öğretm enin yapması) ile geçer. Belli bir m etin yoktur. Ders ilerle
dikçe değişik görsel araçlara İhtiyaç duyulabilir, (resim, nesne, duvar, levha... vb.)
Öğrenciler oyuncak takım ları kullanabilirler.
Toplu fiziksel tepki uygulayıcıları yani pek çok öğretmen, toplu fiziksel tep
kinin yararlı bir seri teknik sunduğunu ve diğer öğretim yaklaşımları ile uyum lu
olduğunu belirtmektedirler.
Sessiz Yol Yöntem i (Silent Way) Calep Gattegno tarafından geliştirilmiştir.
Öğretm enin sınıf ortam ında olabildiğince sessiz kalarak öğrencilerin üretimde
bulunm asını teşvik eden bir tutum a dayanır. Bu yöntemde özellikle renklerden
yararlanılır. Gattegno, “Cuisenaire Çubukları” adı verilen renkli tahtalara olan İl
giyi yeniden canlandırm ası ve ilk okum a dönem inde öğretilmesi için seslerin özel
renklerle kodlandığı “Words in Color” (Renkli Kelimeler) ile tanınır. Bu yöntem in
öne sürdüğü temel savlar şunlardır:
a. Öğrenci öğrenilecek malzemeyi hatırlayıp yineleyeceği yerde keşfeder ya
da yaratırsa öğrenme gerçekleşir.
b. ö ğ ren m e öğrenmeye eşlik eden (ortam sağlayan) fiziksel nesnelerin var
lığı ile gerçekleşin
c. Öğrenme, Öğrenilecek m alzem enin içerdiği problem çözme yolu ile ger
çekleşir.
Sessiz yol yöntem inde öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmesi amaçlan
maktadır. Öğretm en bilgileri öğrencilere hazar olarak sunm az ve tekrar etmez.
Sorumluluk öğrencilere verilmiştir. Bu nedenle öğrenciler derslerde sürekli ola
rak dikkatli ve hazır bulunuşluk düzeyleri yüksek olm ak zorundadır. Derslerde
dilbilgisi öğretimi tüm evarım olarak yapılır ve basitten zora doğru b ir sıra izle
nir. Öğretimin temelini cümleler oluşturur ve cümlelerin anlamlarına odaklanılır.
Cümleleri sesletim çok Önemli değildir.
Gattegno nun yöntem inin yenilikleri ders içi aktivitelerinin düzenlenme tar
zı, Öğrencinin derslerde etkin olarak yer alması, öğrencilerin dilin nasıl işlediğine
ilişkin hipotezler geliştirip bunları denem e konusunda taşıdıkları sorum luluk ve
dili oluşturup alıştırmasını yapmakta kullanılan farklı malzemelerdir.
Telkin Yöntemi (Suggestopedia M ethod) Bulgar psikiyatrist-eğitimci Geor-
gi Lozanov tarafından geliştirilmiş bir yöntemdir. Bu yöntemde sınıf içerisindeki
etkinîilder m üzik eşliğinde ve öğrencilerin kendilerini rahat hissedecekleri b ir or
tam da gerçekleştirilir. Bu yöntem in en dikkat çekici özellikleri sınıfın dekorasyo
nu, düzenlenmesi, m üzik kullanımı ve öğretm enin otoriter tutumudur.
Dilbilim Dallan 235
Metin dilbilim, iletişim ortam ında m etnin yeri, metni oluşturan Öğeler, m et
nin yapısı ve türleri, metnin çözümlenmesi gibi işlemler yürüten ve I960 sonrası
büyük bir gelişme gösteren bir dilbilim dalıdır. Esasen edimbilim incelemeleri,
söylem çözümlemeleri de bir tü r metin dilbilim uygulaması olarak görülebilir.
Metin dilbilimin kökeninde metinlerdeki dilbilgisel öğelerin incelenmesi varsa da
daha sonra alan genişlemiştir. Bir m etnin üreticisi ve alıcısı bakımından ele alın
ması yeni alanlar açmıştır.
Sözce, metin, söylem gibi birbiri yerine kullanılan kavramlar m etin dilbilim
de de karşımıza çıkar. Metin nedir? Söylem ve metin arasında fark var mıdır? Metin
çözümlemesi İle söylem çözümlemesi aynı mıdır? vb. sorular sıkça sorulur ancak
Dilbilim Dallan 2 3 7
kavramlar arasında çok büyük farklılıklar olmadığı görülür. Metin dilbilimin baş
langıçta yazılı m etinleri merkeze alması ve metni, üretene göre efe almaması daha
sonra terk edilmiştir. Yazılı ve sözlü her türlü metin tek yönlü değil çok yönlü
incelenmeye başlamıştır. Metnin iletişim ortamındaki işlevinin sağlıklı ortaya ko
nabilmesi için m etinler hem kendi içinde hem de üreticisi hakanından inceleme
çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Bunun sonucu olarakda söylem çözümlemeleri
nin çalışma yöntemlerine yaklaşmıştır. Çıkış noktalan farklıdır fakat bugün metin
dilbilim ve söylem çözümlemesinin benzerliklerinin çok fazla olduğu ve bu iki
alanı da kapsayan üst bir terime ihtiyaç duyulduğu karası yaygındır (Söylem çö
zümlemesi ve metin dilbilim için bk Halliday-Hasan 1976, HaSiday-Hasan 1985,
de Beaugrande - Dressier 1981, Brown-Yule 1983, Bhatİa 2004, Gee 2005, Blom-
m aert 2005, Kocaman 2009, Dilidüzgün 2010),
Metin dilbilim incelemelerinin farklı bir yöne doğru ilerlemesinde metinsellik
(textuality) kavramının önemli payı vardır. Birmetni metinyapan şeyler nelerdir? Ne
metindir veya ne metin değildir? sorulan sonucunda metnin özellikleri veya daha
yaygın kullanımıyla m etmsellik ölçütleri üzerinden çığır apa çalışmalar yapılmış
tır. Özellikle de Beaugrande - Dressier (1981) bir dönümnoktasıdır.
M etnin iletişim ortam ındaki işlevine odaklanande Beangrande - Dressier
(1981) getirdiği metmseUik Ölçütleriyle metin dâhilimin en sık kullanılan sı-
m flandırm asm m sahibi olmuştur. Metinsellik ölçütleribu çalışmada şu şekilde
sıralanır: Bağdaşıklık, tutarlılık, amaçlılık, kabul edilebiliri^, durumsaüık, bil-
gisellik, m etinler arasthk.
B ağdaşıldık (Cohesion), metnin yüzey yapısındaki öğelerin birbirleriyle
olan ilişkiler ağıdır. Bir m etinden söz edebilmek için metni oluşturan öğelerin
genel dil kurallarına göre birbiriyle ilişki içinde olması gerekir, örneğin özne
ve yüklem arasında böyle bir bağ vardır. Benzer şekilde öbekler içinde Öğeleri
arasında tam layan-tamlaııan, ana öge-yardımcı öge gibi Siedler bulunur. Bağ
laşıklık çoğunlukla dilbilgisel öğeler yoluyla sağlanır. “Ahmetgelmİş. AÜ bile gel
miş, düşün artık” gibi üç cümleden oluşan bir metni elealalım. Bu üç cümlenin
m etin olm asını sağlayan özelliklerden biri bile bağlacıyla sağlanan birliktir. Bu
bağlaç iki cümleyi birbirine bağlamış, cümleleri aynı anlamsal çerçevede buluş
turm uştur. Bağdaştırm ada kullanılan öğelerden biri de zamirlerdir veya kişi ve
varlıkları işaretleyen çeşitli Öğelerdir. Kişi ekleri, iyelikekleri, kişi zamirleri gibi
gö n d erim (G önderim için kitabın “anlambilim” bölümüne bakılabilir) öğeleri
bağdaşıklığı m eydana getirir. “Defteri Ayşe almış. Onugördünüz müF Burada o
zam iri ilk cüm ledeki Ayşe öznesine gönderimde bulunanbir gönderim Öğesidir.
İki cümleyi bağlayan bağdaşıklık Öğesi o zamiridir. Bunlar dışında eksiltme, y i
nelem e gibi kullanım lar da bağdaşıklık öğeleri olabilir.
238 G enel D ilbilim e G iriş
dök tü ./ A h m et dö k tü çayı
s. T itrem lem e: Sözlü anlatım d a, to n u n dü sm e si yükselm esi
vb.
2 - SÖ zciiksel b a ğ d a ş ık lık
a. Y inelem e (tekrar): aüzel vüzel. eş dost vb.
b. E şd izim sel ö rü n tü le m e : H avalar bıçak gibi. Yüzünü k esiyo r
insanın. / B u ba h çeyi seviyorum . G ü ller bir köşede m erhaba
diyor. Ç a m la r serin serin okşuyor tenim izi.
7.6. Bilgisayar dilbilim (Com putational Linguistics)
Disiplinler arası çalışma alanlarından biri olan bilgisayar dilbilimi uygulamalı
dilbilim içinde bir alt alan gibi de değerlendirilir (bk. Bolshakov-Gelbukh 2004:18).
Bilgisayar dilbilim matematik» sozlükbilim, genel dilbilim, psikoloji gibi alanlarla
da etkileşim hâlindedir. 1950’lerdeki makineli çeviri çahşmalan alanın öncüsüdür.
Amerika’da özellilde Rusça metinlerin bilgisayar yardımıyla İngffizceye çevrilmesi
yönündeki çalışmalar bilgisayarın dil incelemelerinde ilk uygoiamaîanndandır.
Bilgisayar dilbilimin amacı, doğal dilleri doğru anlamak ve bu anlama ora
nında doğal dilleri genelleme ve yorum lam a yetisini bilgisayarlara aktarabilmek
tir. Bu sürece doğal d il işlem e (natural language processing) adı verilmektedir.
Temel olarak iki aşaması olduğu söylenebilir. İlk aşamada doğal dillerin doğasım,
işleyiş biçimini doğru betim lem ek önem taşımaktadır. Bu yapılırken de dilbilimin
sesbilim, biçimbilim ve sözdizimle ilgili bulgulan birtakım sembollerle yemden
matematiksel olarak yazılır. D ilin matematiksel gösterimi konusunda Chomsky
sonrasında gelişen öbek yapı dilbilgisi (bk. Dilbilim Kökenli Dilbilgisi Kuramlan)
kuram larının büyük önem i vardır. Doğal dillerin belirlenen özelliklerinin bilgi
sayarlara aktarılması sonucunda dille ilgili uygulamalar yapılması ikinci aşamayı
oluşturur. 1960 sonrasında gelişen yapay zeka (artificial intelligence) alışmaları
da bilgisayar dilbilimle ilgili çalışmaları da kapsar bir niteliğe bürünmüş, bilgisa
yar dilbilim yapay zeka çalışmalarının bir alt alanına dönüşmüştür.
Bilgisayar dilbilimin bugünkü çalışmaları üç başlık altında toplanabilir (bk.
Grishm an 1986: 4-5):
a. M akineli çeviri (Machine translation): Çeviri insanlık tarihi boyunca
pahalı ve zaman isteyen bir süreç olmuştur. Bilgisayarlı çeviri kolay ve
anında çeviri hayalini gerçekleştirme yolunda afalmış bîr adımdır. Bugün
hâlâ çok başarılı olduğu söylenemese de dünya genelinde en çok proje
yapılan konulardan biridir. Doğal dillerin çok katmanlı yapısı bir metni
bir bilgisayarın doğru anlamasını güçleştirmektedir. Deyimler, sanatlı
kullanımlar makineli çevirinin işini zorlaştırmaktadır. Ancak bugün bil
gisayarlı çevirinin başarısı ilk denemelerin yapıldığı 1950’lere göre çok
daha ileridedir. Google arama m otoru bile bilgisayarlı çeviri sayfası sun
muştur. Anılan eksikliklere rağmen alanın geldiği yeri göstermesi bakı
m ından önemli bir göstergedir.
b. Bilgi getirim i (Information retrieval): Bilgi getirimi belli bir veri içinde
istenilen bilginin getirilmesidir. Örneğin bir romanda kaç tane “duygu”
sözcüğünün geçtiği bilgisi bilgisayar sayesinde çok kolay bir işleme dö
nüşebilmektedir. Özeîlike metin incelemelerinde bilgi getirimi vazgeçil
mez öneme sahiptir.
242 G enel D ilbilim e Giriş #
3. DÜNYA DİLLERİ
Dünyadaki dil sayısıyla ilgili farkîı görüşler vardır 3.000 ile 7.000 arasında
değişen rakamlar verilir.1
1 Dil o larak n ey i k ab u l ettiğ in ize göre sayı değişir. BunuTurkolojidedü-lehçe-şive tartışması
olarak b ilin en b ir ta rtış m a d a n yola çıkarak açıklayalım. Örneğin Azerice bir dil midir
yoksa değil m id ir? g ib i b ir so ru y a vereceğiniz cevap dünya dillerinin sayısını değiştirir.
T urkolojide Özellikle T ürkiye T ü rkolojisinde üç farklı eğilim vardır.
c. T. Tekin’in g ö rü şü : T alat Tekin’e göre, söz k o n u su kollar ayn birer düdîr. T. Tekin “Birbirini
an lam ay an , b ir te rc ü m a n a ih tiy aç d u y an iki kişi aynı dili konuşuyor olamaz” düşüncesini
savunur. K arşılıklı anlaşılabilirlik ö lçü sü n e göre Tatarca ayn bir dil kabul edilmelidir. T.
Tekrnfe göre T ü rk leh çeleri değil, T ü rk dilleri vardır. Rus ve Baüb dilcilerin de genellikle
k atıld ığ ı b ir g ö rüştür.
B u sın ıflan d ırm ala r için çeşitli itiraz la r yapılm ıştır. İstanbul ve Ankara ekolünün görüşleri ev
rensel niteliğ e sa h ip değildir. Y alnızca Türkçeyi esas alır. Bn yaklaşımlar örneğin Hint-
A v ru p a d illerin e u y g u lan d ığ ın d a, m etin lerle takip edilebilen dönemlerde ayrılan İ k iz c e
ve A lm an ca dil değil, şive veya leh çe olacaktır. T. Tekin’in görüşü karşılıklı anlaşmaya
dayanm asıyla evrensel b ir n itelik sergiler. A ncak örneğin Türkiye Türkçesi konuşanlar Az-
ericeyi b ü y ü k o ra n d a an la m a k ta d ırla r veya ana dili Başkurtça olan biriTatarcayı, ana dili
244 G enel D ilbilim e G iriş
T o p la m 7 ,1 0 5 1 0 0 .0 6 ,2 3 6 ,4 2 1 ,5 6 7
Dikkat çeken bir başka rakam da dil ölümüyle ilgilidir. Bu dillerden birinin
her iki haftada bir öldüğü bilinm ektedir (Crystal 2007).
Bu bölüm de dünya dillerinin ortaya çıkışı, çeşitlilik kazanması, sınıflandırıl
ması ve ölüm ü gibi konulara değinilecektir.
sesler çıkmaya başladı ve bu seslerden dil doğdu. D aha ciddi görüşler A ydınlan
m a Çağı (18. yy.) felsefecilerinden gelmiştir, Leibniz 1710’d a yansımaları merkeze
alan açıklamalar yaparken 1746’da C ondillac dilin el hareketlerinden doğduğunu
ileri sürdü. Reid de 1765’te m im ik ve pandom im e dayalı bir köken açıklaması
yaptı. J. J. Rousseau 1781’d e dilin hem el hareketleri hem de ağlamalardan doğdu
ğunu ileri sürdü ve bu ilk aşama sonrasında ritüellerin ve şarkıların ağlamayı dile
çevirdiğini savundu. Lord M onboddo (James B urnet) dilin kökenlerinin sosyal
görünüm ü konusunda ilk vurguyu yapan kişidir (1774). O na göre insan başka bir
insandaki duygusal görünüm leri (ağlama, bağırm a vb.) taklit ederek dili m eydana
getirmiştir. H erder 1772’de insan ve hayvan arasında dili üretm e bakmamdan fark
yaratan olgunun içgüdü olduğunu ileri sürer. O na göre örneğin bir k u rt bir kuzu
yu gördüğünde onu yeme içgüdüsüyle hareket eder. Ancak biz insanlarda böyle
bir içgüdü olmadığından “ona bakıp onu adlandırma” dolayısıyla dili üretm e ye
tim iz doğar. Herder 1784’te türler arasındaki evrimsel geçişleri reddeder. 1861’de
ise M ax M üller yukarıda da anılan ünlü köken varsayımlarını yazar. Müller’in bir
özelliği de dilin kökeniyle ilgili tartışm alarda D arw in karşıtı cephenin ilk ismi ol
masıdır. M üller -biraz da dini gerekçelerle- dilin evrim sonucu ortaya çıktığı gö
rüşünü reddeder. (Kökenle ilgili tarihsel bilgiler için bk. Johansson 2005:160-161,
Fitch 2010: 389-400).
20. yüzyıla geldiğimizde ise farklı kuram ların görüşleriyle karşılaşırız.
2. Biyolojik verilere göre ileri sürülen görüşler: Bu görüşler büyük oranda
fosiller üzerindeki incelemeleri merkeze alır. Yukarıdaki varsayımları destekleyen
veriler olduğunda araştırmacıların bunlara geri döndüğü görülür. Örneğin jest-
m im ik varsayımını güçlendiren nitelikte veriler ortaya çıktığında Jest ve mimik
kuram ı buna göre uyarlanır.
Biyolojik verilere dayandırılan görüşler dili evrim e göre açıklama girişim
leridir. Bu alana evrim sel dilbilim (evolutionary linguistics) de denir. Evrimsel
dilbilimin öncüsü olarak A ugust Schleicher (1821-1868) ve aile ağacı teorisi
(Stammbaumtheorie) gösterilse de fosil incelemelerinin yaygınlaştığı ve çok farklı
teorilerin geliştirildiği 20. yüzyıl b u alanm asıl gelişme yüzyılı olmuştur.
Dilin evrimsel bir sonuç olduğu biyoloji dünyasında bugün genel kabul gör
müştür. Johansson (2005:13-14) dilin evrimi konusunda biyoloji dışında dirençler
olduğunu belirtir. Buna göre kökten dinciler ve Chomsky gibi bazı dilbilimciler
dilin evrim sonucu ortaya çıktığım kabul etmeyen iki büyük grubu oluşturur.
Dilin doğuşuyla ilgili devam lılık (continuity) ve b ir an d alık (discontinuity)
biçiminde iki eğilim vardır. Bir andahğm en önem li savunuru olan N. Chom sky
dilin kökeniyle ilgili araştırm aları gereksiz bulur. O na göre dil yetisi 100.000 yıl
Dünya Dilleri 2 4 9
önce b ir insanda bir anda (instantaneous) gerçekleşen bir mutasyon sonucu oluş
muştur. Dil yetisi insana içkin bir yetidir ve dışarıdan bir etkiyle oluştuğu doğru
değildir. Dilin evrim sonucunda oluştuğa görüşünekatılmayan başka dilbilimciler
de vardır. M . PiatteUi-Palmarini, D. Bickerton, J. Fodorgibi isimlerin evrim gö
rüşüne itirazları vardır.
Bilim dünyasında daha yaygın olan devamlılık görüşü ise dilin binler
ce yıl süren bir evrim sonucu ortaya çıktığını, bir anda oluşmadığını ileri sürer.
C hom skynin dilbilimdeki ağırlığına rağmen özellikle 1990 sonrası devamlılık gö
rüşünün hâkim konuma geldiği görülür. Bunda S. Pinker ve R Btoom’un 1990’da
yayımladıkları Natural Language and Natural Selection “Doğal Dü ve Doğal Seçi
lim” [Behavioral and Brain Sciences, 13:707-784] başlıklı makalenin etkisi büyük
olmuştur. Bu makalede yazarlar İnsanın dil yetisinin doğal seçilim yoluyla evrim-
leşen karmaşık bir biyolojik adaptasyon olgusu olduğunu Beri sürdüler (Aynca bk.
Pinker 1995). Bu makale sonrasında dilin kökeniyle ilgili çalışmaların yeniden hız
kazandığı görülür. Chomskyııin dilin kökeni araştırmalarını gereksiz bulması ne
deniyle uzun bir süre yavaşlama periyoduna giren dilin kökeni incelemeleri tekrar
eski popüler günlerine dönmüştür.
Dilin nasıl evrildiği de tartışmalıdır (Dilin evrimi için bk. C3ıristiansen-Kİrby
2003, Burling 2005, Botha-Knight 2009, Fıtch 2010). Hatta o kadar tartışmalıdır
ki ünlü bilim adajnlanmn birbirlerini “dili, evrimi, insan beynini" bilmemekle
suçladıklarına sıkça rastlanır2 (Fitch 2010:3). Dilin evrimle ortaya çıktığına in a
nan araştırmacıların ortak noktalan, bir anda dil gibi karmaşık bir olgunun ortaya
çıkamayacağıdır. Evrimciler fosiller üzerindeki incelemeler sonucunda insanın
konuşmaya başladığı dönemleri ve konuşmama niteliğinin değişme aşamalarım
belirlemeye çalışırlar. İnsan, daha teknik tabiriyle ön insan (proto-sapien) fosille
rinde beynin hacmi ve konuşma organlarıyla ilgili bulgular ışığında h er araştırm a
cının farklı tarihi en dirme ve gelişim şeması çizdiği görülse de temelde söylenen
şey, dilin evrimsel bir olgu olduğudur. Bir örnek olarak Corballis (2003:231)’m dil
evrimiyle ilgili çîzimini görelim:
2 E vrim sel dilbilim le ilgili olarak Evolang olarak bilinen Evolution o f L anguage In te rn a
tio n al C onferences (Uluslar Arası Dil Evrimi Konferansları) laırum unun y ö n e tim in d e ik i
y ıld a b ir yapılan (îlki Edinburgh 1996 - sonuncusu Kyoto 2012.2014’îe V iyana’d a d ü z e n
lenecek) konferansları anmak gerekir. Bu konferanslar® tartışmaları e n iyi y an sıta n p la t
fo rm la r old u ğ u söylenebilir. Bildirileri de yayımlanmıştır. Daha geniş bilgi için b k . h ttp ://
w w w .evolang.org/
250 G enel D ilbilim e G iriş
M
a
îlk insansıların 5-6 milyon yıl önce Afrika’d a ortaya çıktığı bilinmektedir. M.
Corbalîis dilin jestlerden doğduğunu ileri sürdüğü çalışmasında biyolojik incele
melere dayanarak, dilin hom o sapiens öncesi türlerde jest ve mimiklere dayalı ol
duğunu, jest ve m imiklerden bağımsızlaşan özerk nitelikteki konuşm anın homo
sapienslerle 50 b in yıl önce ortaya çıktığım savunur.
Homo türlerinin tahm ini gelişim i
ilâ ®
H om o ergaster 1,9 m ily o n yıl ö n ce A frik a 58 854
SSf!
H om o neandertalis 2 0 0 b in y ıl ö n c e A v ru p a 76 1,512
I M l i i f e
şurada, orada ölmek boynuz
WSSmSUßMsSSSiwmammmm « S s S S Ş ? b î S ;®
küçük sürtm ek yer
Dünya Dilleri 2 5 3
yİkşİpaV 5- 1 -
I r o c a ^ x V ^ V c V 1; „ „d 4 danâci.v V \V V
şişmek' V ; i- -, r V - 'V
b it güneş ak, beyaz
k ab u k kum ¥
Temel sözcüklerin bin yılda %8I oranında sabit kaldığı hesaplanmıştır. Bu ve
riye dayanarak akraba olduğu düşünülen diller arasında ortak sözcükler ve oranla
rı üzerinden tarihlendirme yapılır. Örneğin Ave Bdilleri için 100 temel sözcükten
oluşan listemiz olsun. Bu iki dilde bugün bu listeden 81 sözcük hâlâ ortak ise iki
dilin birbirinden ayrılmaları yaklaşık 1009 yıl önce gerçekleşmiştir. Bu yönteme
göre 0 yılındaki 100 sözcüldük listeden, 1000 yılında 81,2000 yılında 65 sözcük
yaşıyor olacaktır. Eğer iki dil arasında bugün hiçbir ortak sözcük yoksa veya ortak
sözcüklerin sayısı birkaç tanede kalıyorsa bo durumda bu dillerin ortak kökenden
geldiğini iddia etmek güçleşecektir.
254 G enel D ilbilim e G iriş
Bulgarie
« Chuvasii ’
S ç î j v Sc-O o HmZ
G eäst Stepp«
inanm ayanlar (Ö rn. C lauson 2005) anılan yöntemlerle görüşlerine dayanak oluş
turm aya çalışm ışlardır.
258 Genel Dilbilime Giriş "A*
Eski bilgi * yeni bilgi (som ut - soyut) ilişkisi önem li b ir ipucudur. Yak- fiili
hem ateş yakm ak h a n de h n a yakm ak biçim inde iki anlam için d e kullanılır. Bu
iki anlam dan hangisi daha eskidir? Yani yak- fiilin in kökeni hangi anlam a dayan
m aktadır? İlk bakışta daha yaygın kullanılan ateş yakm ak ilk anlam gibi gelebi
lir. A ncak yak- fiilin in ilk anlam ı sürmektir. Yani k ıra yakm aktaki ilk anlam dır.
Ç ünkü insanlık için sürm ek bilgisi ateş yakm ak bilgisinden daha eskidir. Z aten
ilk ateşin de iki nesnenin birb irin e “sürülerek, sürtülerek?’ yakıldığı bilinm ekte
dir. tnsan yeni öğrenm elerini eskilerin üzerine inşa eder. Bu çocukluktan itibaren
böyledir. D il tarih i de bunu gösterm ektedir. Eski anlam ve biçim lere yeni anlam lar
eklenm ektedir. Bazen yeni gelenler, eski ev sahiplerini u n utturacak kadar evlerini
sahiplenirler. İlk bakışta ev sahibinin kim olduğunu anlam ak zorlaşır.
A nlam lar arasındaki ilişkiler de etkilidir. Ö rneğin bağırsak ve m erham et ara
sında nasıl b ir ilişki olabilir? Öfke ile ciğer arasında hiçb ir anlam sal ilişki yok gi
bidir. A ncak Turkçede bazı duygu bildiren sözcüklerin iç organların isim lerinden
türediğini görüyoruz. Eski Turkçede “ciğer” anlam ındaki öbke sözcüğü bugün öfke
olurken, tarih î m etinlerde bağtrsuk (Bugün bağırsak) sözcüğü “m erham et” için
kullanılm ıştır. “Safra kesesi” anlam ındaki öd sözcüğü bugün “korkm ak” anlam ı
için kulandan ödüm koptu deyim inde hâlâ yaşar. Bu gibi örnekler araştırm acılara
Türkçedeki duygu ve organ kavram ları arasındaki ilişkilerden yola çıkarak başka
sözcüklerin kökenlerini aydınlatm ada yardım cı olur.
Başka dillerden alm an sözcükler kim i zam an dilde tanınm ayacak k adar de
ğişebilir. Öyle ki bazı sözcüklerin Ödünçîeme olduğu bile fark edilm ez. Türkçede
sokak, kaldırım, hamsi, sazan gibi sözcükler öyle benim senm iştir k i başka diller
den alındıkları hissedilm ez.
D ünya dillerindeki anlam ilişkileri de önem li v eriler sunabilm ektedir. Ö rne
ğin Türkçedeki yardım sözcüğünün yan+ dam birleşim inden ortaya çıktığı, “yar
dım etm e” kavram ıyla “tam olm am a, yarım olma” kavram m m akraba olduğu dün
ya dillerinden getirilecek Örneklerle de tam klanabilin
İng. help “yardım ” ~ half “yarı”
Alm. helfen “yardım etm ek” ~ helb “yan”
A rap, insaf ~ m s f “yarı” vb.
E tim olojinin b ir de bilim sel olm ayan, halk arasında çoğunlukla yakıştır
m alarla dilden dile aktarılan b ir tü rü vardır. H alk etim o lo jisi (folk etym ology)
de denen bu açıklam a girişim i aslında etim olojiden çok b ir tü r halk hikâyesidir.
Türkçeye yabancı dillerden geçm iş pek çok sözcüğün kökeniyle ilgili olarak an
latılan hikâyeler halk etim olojisinin örnekleridir. Ö rneğin pişmaniye sözcüğü
260 G enei Dilbilime Giriş
aslında Farsçadan (peşmine) dilim ize geçm iş “yünlü” anlam ındaki b ir sözcüktün
Pişm aniye, tel tel olm ası nedeniyle yünlü olarak adlam rılm ıştır. A ncak halk bunu
"yiyen pişm an” biçim inde açıklam ıştır. Pişm an olm akla pişmaniye arasında ilişki
kurulm uş, sözcüğün kökeni b u ilişkiye bağlanm ıştır. Farsça hoş merhem tam lam a
sından Turkçeye geçen höşmerim tatlısı için de b ir halk etim olojisi vardır. Buna
göre evin hanım ı b ir peynir tatlısı hazırlayıp kocasına sunduktan sonra “H oş m u
erim ?” diye sorm uş, kocası da “evet” deyince tatlın ın adı höşmerim kalm ış. Yer
isim leriyle ilgili de açıklam alar vardır. Trabzon sözcüğü Rum ca kökenlidir. A ncak
halk “tuğra+bozan” dizisinin bozulm uş biçim i olarak açıklar. Evliya Çelebi İpsala
(< G rek Kypsela) şehrinin adının da “ihtida sala” ifadesinden geldiğini anlatır.
H alk etim olojisi bilinm eyeni bilm enle açıklam a girişim idir. D ilbilim yayın
larında da “bilinm eyen b ir form un bilinen b ir form la değiştirilm esi” olarak ta
nım landığı görülür (Trask 1999, Bussm ann 2006). D ilbilim ile halkbilim in ortak
çalışm a alanlarından biridir.
verilerinden yoia çıkarak o rtak ata d ilin ses» biçim , sözcük ve cüm le özelliklerinin
belirlenm esi çalışm asına yeniden k u rm a (reconstruction) denir. H int-A vrupa dil
ailesinde akrabalık terim leri için yapılan yeniden kurm a Örneğini görelim:
Anadoluca
atta ! anna negna nega tidemei .'tuwatari
(H ititçe)
M |İ p İ
" (S ^ sk tit)'
Grekçe pater meter adelphos ■ adeîphe huios ■ thugater
j | | g | İHI Şfğaieğfi.
Germence
■father mother brother sister son daughter
(İngilizce)
Balök
le v a s m o ty n a brolis sesuo sunus • dukte
(Litvanca)
IİH İÎ-İ1 I
aV r'» : •££.**.,*•
Ermenice hayr mayr elbayr koyr ordi dustr
Clackson (2007:202)
Yukarıda dil tarihlendirm esi bölüm ünde de değinildiği üzere dil akrabalı
ğı çalışm alarında sözcük o rta k lık la rı önem li b ir yer tutar. Bu tabloda akrabalık
ilişkileriyle ilgili bazı sözcüklerin çeşitli H int-A vrupa dillerindeki biçim leri yer
alm aktadır. B irbirine anlam ve biçim ce benzeyen sözcüklerin ilk biçim ini oluştur
m a girişim i yeniden kurm adır. Buna göre tablodaki ilk satırda yer alan A na H int-
A vrupaca (A ryanca) biçim ler, aşağıda yer alan dillerdeki verilerin yorum lanm ası
sonucu varsayım sal olarak canlandırılm ış veya “kurgulanm ış” biçim lerdir. İlk sa
tırdaki sözcüklerin başında yer alan * işareti, bu n ların varsayım sa! sözcükler ol
duğunu belirtm ek için kullanılır. En eski biçim i yeniden kurarken de belirli ses ve
biçim yasalarından hareket edilir. D illerin en eski m etinlerinde geçen sözcükler
belirlenm işse bu, araştırm acılara kolaylık sağlar. Ö rneğin tablodaki Latince satın ,
Latinceden doğduğu bilinen İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce; Sans
k rit satın İse H intçe, Farsça, K ürtçe gibi d illerin de en eski verilerim sunm akta-
DünyaDilleri 263
dır. A m aç "ilk biçim i” kurm ak olduğu için, sözcüklerle ilgili eldeki en eski yazdı
bilgilerin önem i büyüktür. Tabloda "baba” anlamındaki sözcüğün âk biçimi ata
dil kabul edilen *Ana H int-A vrupa dilinde (veya yaygın adıylaAryancada) *phter
olarak k u ru lm u ştu r Yeniden kurm a çalışm ası varsayımsal olduğu için ilk biçimin
kesinlikle bu olduğu iddia edilem ez. A raştırm acılar eldeki verilere görebelirli ses
yasaları kurarak ilerlem ektedirler. Bu yasaların bir kısmı için hâlâ farklı görüşler
ileri sürüldüğü görülür. Ses yasaları belirlenirken diller arasındaki karşılaştırmalı
çalışm aların önem i büyüktür. Tablodan yola çıkacak olursak örneğin İngilizce ile
Farsça arasm da /p / : fil ses d en k liğ i vardır. İngilizcede /# ile söylenen bir sözcük
Farsçada /p / ile telaffuz edilir: peder “baba” : father, penç “beş” :five vb. Bu tip
denklikler ata dildeki biçim in kurulm asında büyük rol oynar.
4 D il ailesi sayısı konusunda, dillerle ilgili dünyadaki en büyük projelerden b iri olan
ethnologue’nin web sayfasından faydalaıulm ıştır:
• E datlar isim den sonra (postposition) gelir (Ö rn. Türkçe senin için)
• Sayı sıfatı alan isim tekil kalır (Ö rn. Türkçe iki elmalar değil iki elma)
• Yardım cı fiil olarak olmak anlam ındaki fiiller kullanılır (H int-A vrupa’d a
sahip olm ak anlam ındaki fiiller yaygındır. Ö rn. îng. have).
• U ral-A ltay d illerin in birçoğunda olum suzluk için ayrı b ir fiil vardır.
° Soru eki bulunur.
• Bağlaçlar yerine daha çok fiilim siler kullanılır (Ö rn. Türkçe Ali gelip ye
meğini yedi-AM geldi ve yemeğini yedi. Turkçedeki bağlaçların büyük kıs
m ı A rapça ve Farsçadan gelm iştir: ve, veya, fa kat vb.)
“A ltay D illeri” terim i Castrén ile bilim dünyasına yerleşirken, teorinin gerçek
kurucusu sayılan Ram stedt ile de ses denklikleri belirlenm iştir (Ercilasun 2004:
19). C astrén U ral-A ltay dilleri için “A ltay D illeri” terim ini kullanm ıştır ancak U ral
dillerinin (Fin-U gor, Samoyed) Türk-Tatar, M oğol, Tunguz dilleriyle akraba ol
duğuna inanmamıştır. G ünüm üz dilciliğinde de U ral dilleri (Fince, M acarca vb.)
ve A ltay dilleri farklı dil aileleri olarak değerlendirilm ektedir. M artin ve M iller
Japoncam n teoriye eklenm esi konusunda önem li çalışm alar yapm ıştır. Kotwicz
Altay dillerinin aynı kökenden geldiği konusunda tereddütlü de olsa benzerlikleri
önem li bulur. V ladim irtsov da başlarda tereddüdü b îr tav ır takınırken daha son
ra Altay dillerinin ortak atadan geldiği görüşünü kabul etm iştir. Starostln, D ybo
ve M udrakTn ortak çalışm ası ise A ltay dillerin in etim olojik sözlüğü olarak Öne
çıkan en hacim li ve başarılı çalışm adır56.A hm et Ternir, Talat Tekin, Osman N e
dim Tuna, Tsıncer G ülensoy İse Türkiye’deki Altayistilc incelem elerinde anılm ası
gereken isim lerdir.
Altay dilleri teorisinin önem li dayanaklarından b irisi ses denklikleridir. Bu
denkliklerden ilki S chott (1836) tarafından Türkçe içinde tespit edilm işti:
Çuvaşça : r (hır) G enel Türkçeô: z (kıZ)
Çuvaşça : 1 (sul) G enel Türkçe: ş (yaş)7
5 Yaklaşık 2800 etim oloji denem esine sahip olan bu çalışm anın giriş kısm ında Altay dil
leri teorisi özerindeki tartışm aları bitirm e iddiası yer alın “A ltaycanm genetik b ir birlik
olarak varlığı problem i konusunda araştırm acılar arasında hâlâ tam b ir anlaşm a yoktun
Samimiyetle inanıyoruz ki bu çalışm a 30 yıldan fazla bir süredir devam eden bu tartışm ayı
sona erdirecektir.” (Starostm -D ybo-M udrak 2003: 7 ). Fakat bu çalışm adaki etim olojilerin
bazıları tartışm aya açıkür ve teori bâlâ önem li eleştirilere m aruz kalm aktadır.
6 Genel Türkçe terim i Çuvaşça dışında kalan diğer Türk dillerini kapsam aktadır.
7 Başlarda dilciler Çuvaşça ve diğer A ltay dillerindeki r ve 1 seslerinin z ve ş seslerinden
geldiğini Seri sürüyorlardı: kız > h ır (rotasizm =rT eşm e), yaş > sul (lam daizm =lTeşm e).
Ancak Ram stedt A ltay dillerindeki yaygınlığa bakarak bu değişim yönlerinin yankş
olduğu, birincil seslerin r ve 1 olm ası gerektiği sonucuna vardı. Bu nedenle Genel Türkçede
zetasizm (z’leşm e) ve sigm atizm (ş’leşm e) İddiasının daha doğru olduğunu Seri sürdü.
Bugün A ltay dilleri teorisine inanan dücSerin büyük kısm ı da Ram stedt’in bu görüşüne
katılm aktadır [Konuyla SgSi tartışm alar için T. Tekin {2 0 0 3 )’te yer alan m akalelere
bakılabilir].
~Âr Dünya Dilleri 267
/ . J* "
[Çuvaşça''1- • > .- /.
G T z : Çuvaşça r r r ï r, t, (y
Tablonun devam ı
W :~:F h ‘3 M S \ 'Î 3 3 3 İ T ' ‘Ti 03''; 3 'd. :
i ;Esâd ? düİâğan; ■/ i ;İEyjerud duP^y:m m s m m m
j- V*-’ V“jËfc*'; ' ■- V. *Çısıtimk” ,:3 /j
GT ş : Çuvaşça 1 1 1 İh s/(i)
*dal2 yaş-ur- “gizlemek* dalda “gizli”Mançuca yasiro
daîi- “gizle- “çevrili
inek” yer”
Ç^îÇxÇjÇ,'.. Çidinİ;Ç.yg^|; t^ i^ (ts)l .3 3 S
i ’(y,n,djt,sj>Ç^ts,dz,z) Çİi«rî-“çehre” - iMân^üçâJdtt-' • t;-jo 3 '~T; 3 ö '(<; <ÎG.1
. ^Çuvit^ça^;. ;
I lS tll 5 '
= ;■
>’ T- ';Vi- : -i
- lyüzffçàaxe^'^. '3 ,\ -> 3 S 3 3 -fÿ«roV:'r* ’
I ItSÊiÊÊËM B
*d Kok ünlüsünden d (i*den önce d (iden, önce 1 r (iden
sonra d (Halaçça ve c) Mançu ve sonra *y
Tuvaca d, Yakutça t, Goldi*de c) > 0)
Hakasça z, diğerle-
*bıâtk rinde y)
Eski Türkçe bıdık bucigir
(<*budıgır)
“bıyık* (Yakutça
“kıvırcık saç**
bitik)
d-GT t :hÇuy^Ça i*den; ; t. (itten önce ;^;t, (Mançoça':> ; ;t (iüen öhce.ts)!';? t. (söjcük1
;>;ö n c d . Ç); =-: > ä iden önceç) . ■-:' î haşında .'.-
' i" G k;.-1 .bazenhj~r
fiatıga-^- $\tatga^7^^adanü_':. . -i.taçiyâ-kŞk\k •î^^çuck'v--.
'/y-m ÊêÊik ;“dadàiimàk?^-: ; k ‘-;■.]fihtirâslaV 3 ^ûfi-^çalış-..' •••i' ';:C -g3 3 ;3 ! 3 :;- tadun-r'--.-- ■
i İ İ İ İ İ I İ İ İ İ İ İ r;j ;yanmakt;;p.:'-;i ;'mak”-;;;'^ : •s İ Ü İT Wî:'- ■"0M
-^ :;-3:s*I1Ü Ü Ü Ä Ü :«if İjV v;j5»"•^•«î'fTV-İcd'İÇâ'Vç- y V3 3 - lèïhek;;; G.
i \ ’v ÇÇ';;r. 3 ç^iriak "
Tuna (1992:20), A ltaycanın sesbilgisiyle ilgili olarak şu sonuçlara ulaşır: Ana
A ltaycada 1, r ve n sözcük başında yoldu. Ü nsüz gruplan yalnız sözcük içinde bu
lunuyordu. îk i ünlü arasında daim a bir, bazen iki ünsüz bulunuyordu, é, o ve ö
yalnız kök hecesinde yer alabiliyordu. S ınırlı d a olsa ünlü uyum lan vardı. D udak
çekerliği ve ünsüz uyum u yoktu. Sözcük kökleri b iri Ünsüz + Ünlü + Ünsüz, diğeri
Ünsüz + Ünlü + Ünsüz + Ünlü olm ak üzere iki tü rlü idi. Ç ok heceli sözcükler, ünlü
ve ünsüzlere ait sıralam alarla Ünsüz + Ünlü + Ünsüz kuralına bağlıydı.
Tuna (1992; 21-22)’de A ltay dillerinin biçim bilgisi ve söz dizim i ortaklıklann-
dan yola çıkılarak A na A ltaycanın özellikleri şu şekilde sıralanır: Ana Altaycada
Dünya Dillen 2 6 9
1
M ançu-
î ï Ï
Tunguz
Moğolca Târikçe Korece
270 Genel Dilbilime Giriş ___
ortaklıklardan yola çıkarak tüm dünya dillerinin kuzey Avrasya’da koşuşulmuş bir
ata dilden türediğini savunur. 1980 sonrasında Greenberg’in çalışmalarıyla kuru
lan b ir teori olan Avrasyatik içine şu dil aileleri dâhil edilir: 1. Hmt-Avrapa (Indo-
European)} 2. U ral-Yukagir (U ralic-Yukaghir), 3. Altay (Altaic) (Türkçe, Moğolca,
Tunguzca), 4. Korece, 5. Japonca, 6. Aynu, 7. Gilyak, 8. Çukçi (Chukotian), 9. Eski-
m o-aleut (Eskaleut)11 (bk. G reenberg 2005:331). Greenbeıg uzun yıllar Amerikan
yerli dilleri (A m erind) ile uğraşm ış, bunları geliştirdiği yöntemlerle sınıflandırdık
tan sonra dünya dillerinin sınıflandırm ası konusuna eğilmiştir. Ölümüne yakın
öğrencisi M . Ruhlen’in de yardım ıyla Avrasyatik dil ailesi İçin sözcük incelemeleri
yapm ıştır. Bu incelem elerde geçen 437 sözcükle ilgili şu veriler dikkat çekicidir:
“ 1. Kore-Jap. -Aynu 346 % 79.17
2. A ltay 324 % 74.14*
3 . H int-A vrupa226 % 51.71
4. U ral 213 % 48.74
5. Çukçi 192 % 43.93
6. Eskim o-A leut 181 % 41.41
7. Gilyak 158 % 36.15
8. Etrüskçe sadece üç kelim e var.
H int-A vrupa + A ltay 162 % 37.07 Örtüşme oranı.
H int-A vrupa + Türkçe 122 % 27.91 örtüşm e oram ...
Greenberg’in. kok kelim esi A na veya Eski Türkcedeki karşılığı
1. m uta (ali) bfıt-
2. turna (ali) tüm
3. ana (anim al) an
4. ave (hunt) âv
5. sunka (enter) sığ-
ö.kupsa (extinguish) köp-
7. pirka (high) yâr
8. kela (laugh) kül-
9. tekw (pour) tok-
10. silu (rub) sü-
11 .pene (sharpen) biz
Proto-Sapİenler
/ \
Nİjer- Nil-Sahara Pasifik Avustrik Dene- Avrasya/
Kordofanyan / \ ^ Kafkas Amerika
Afro-Asyatik Dravidyan
Daik Avusı
Ruhlen (2006:160)
olur. Yoksa h er dil kendi içinde bölünm eye, b ir süre sonra farklı dillere dönüş
meye eğilim lidir. Türkçe için stan d art veya uzlaşı İstanbul Törkçesi kavram ında
aranır. Standartm n e olduğu da tem elde tartışm alı b ir konudur. İstanbul Türkçesi
nedir? H angi İstanbul’un, hangi bölgesindeki Turkçedir? B unlar d a ayrıca tartışıl
m ası gereken konulardır. B unları b ir yana bırakacak olursak, tem elde en büyük
stan d art yazı konusundaki uzlaşıdır. Yazı dili başlangıçta b ir ağza dayandırılır ve
herkes günlük yaşam ında kendi bölgesindeki ağızlan kullansa da iş anlaşmaya,
genele h itap etm eye geldiğinde yazı dilinin dayandırıldığı ağza göre konuşur. Bu
bölüm de dil ü st kavram ının altında yer alan konuşm anın farklı biçim leri üzerinde
duracağız.
Lehçe (dialect) ve d il (language) arasında nasıl b ir fark olduğu her zaman
net b ir ölçü ile açıklanam az. Evrensel ölçü olarak k a rşılık lı a n laşab ilirlik (mutual
intelligibility) kullanılm aktadır. Buna göre, iki kişi b irb irlerin in konuşm asını an-
layam ıyorsa orada ik i farklı d il var dem ektir. Lehçe de b ir d ilin alt sistem lerinden
b iri gibidir. H er iki konuşur b irb irin in konuşm asını yüksek oranda anlıyorsa iki
farklı dilden söz etm ek m üm kün değildir. Bu durum da b ir d ilin İki farklı lehçesi
vardır. Buna göre de b ir dil “birden fa d a lehçeden oluşan” ü st sistem gibi tanım la
nır. A ncak karşılıklı anlaşılırbk da ölçü olarak çok verim li sayılamaz.
İskandinav dillerindeki durum u d e alalım . N orveççe, İsveççe ve Danca üç
farklı dil olarak değerlendirilir. Fakat b u dillerin konuşurları çoğu zam an birbir
lerin i anlayabilm ektedir. Ö te yandan A lm ancanm bazı lehçelerini konuşanlar bir
birlerini anlayam am aktadır. K arşılıklı anlaşılabilirliğin b ir diğer sıkıntısı da an-
laşabilirliğin yönlerinin farklılık gösterebilm esidir. Ö rneğin D anca konuşanların
N orveççeyi anlam a oranı, N orveççe konuşanların D ancayı anlam a oranına göre
daha yüksektir (C ham bers-Trudgill 2004: 3-4). Türkçe içindeki “dil-lehçe-şive”
tartışm asıyla ilgili veriler de durum a örnek verilebilir (Bu tartışm a için bk. “Dün
ya D illeri” bölüm ü).
D anca, İsveççe ve N orveççe, karşılıklı anlaşılabilirliğe rağm en, üç farklı dü
sayılm aktadır. B u d a “dü” terim in in yalnızca “bilim le” ilgili olm adığım ortaya
koyar. D il “askerî, politik, ekonom ik” yaklaşım lara göre değişebilen “dilbilim dışı
b ir kavranot’d ır (bk. C ry stal2007, C ham bers-T rudgjîl2004). İro n ik de olsa, “Mec
lisi ve o rdusu olan lehçeye dil denir.” tam m ı belki d e işin doğasım en iyi yansıtan
sözdür. N eyin dil, neyin lehçe olduğu; yalnızca bilim le bdirlenem em ektedir.
A ltsan (accent), belli b ir birey, grup veya ulusun telaffuz etm e biçim idir. Bir
dilin tek b ir telaffuzu olm az. Farklı telaffuzları doğuran çeşidi etkenler vardır. Sos-
yo-ekonom ik yapı, etn ik özellikler, sosyal sın ıf veya başka d illerin etkisiyle aksan-
la r oluşabilir.
278 Genel Dilbilime Giriş________________________________________________ A
3 3 .1 . Lehçebilim {Dialectology)
B ir d ilin çeşitli v ary an tlarım (variations) inceleyen lehçebilim özellikle 19.
yüzyılda tem elleri atılan b ir d ilbilim dalıdır. T oplum d ilb ilim in a lt alan ı ola
ra k d eğ erlen d iren ler de vardır. V ary an t te rim i lehçe, ağız gibi tartışm a lı olan
tü m k o lları kapsadığı için m o d ern lehçebilim çalışm aların d a te rd h ed ilen b ir
te rim d ir (bk. C ham bers-T rudgill 2004). B ir önceki b ölüm de d e ü zerin d e d u
ru ld u ğ u üzere, d il ve lehçe arasın d ak i ayrım ın neye göre yapılacağı kon u su
dilbilim cilerce çözülm üş değildir. Bu bölüm de b u n a yen id en değinilm eyecek,
lehçebılim in tarih çesi v e tem el k avram ları h ak k ın d a bilgi verilecektir.
D illerin farkh özellikler gösteren kollarıyla İlgili bilgiler çeşitli m etinlerde yer
alır. Ö rneğin Türkçe için Kaşgark M ahm ut, 11. yüzyıl gibi erken b ir tarih te d o
nem in Türk boylan arasındaki farkh söyleyişleri not etm iştir. Kaşgarlı O ğuzların
Türkçesinin şu farklılıkları içerdiğini kayda geçirir: /b /~ /m / ikiliğinde /b / tercihi
(ben, bengü), fb l > Ivl değişim i (ev), /t/ > /d / değişim i (devey), /d / > İyi değişim i
(kaynı), IGI > 0 değişim i (tam ak), İyi > 0 değişim i (elkin),/h/ türem esi (hem ir),
ikizleşm e (ottuz),~dAçI, -(y)A sI sıfat-fiilleri, em ir 2. tek. 0 , çok. -ın(ız).
Benzer bilgilere diğer dünya dillerinin tarih i m etinlerinde de rastlam ak
m üm kündür. A ncak m odern anlam da karşılaştırm alı lehçehilim in kuruluşu 19.
yüzyıldaki çalışm alarla başlatılır, (bk. D il İncelem eleri T arihçesi bölüm ü). Ö zellik
le 187GTer sonrasında, Yeni G ram ercilerin öncülüğünde, Almanya’d aki çalışm alar
lehçebılim in ilk çalışm aları olarak değerlendirilir. Bu anlam da ilk önem li isim G e
o rg W eaker (1852-191l) ’d ir. 1876’d a, standart A lm anca’d an alınm ış 40 cüm lelik
b ir listeyi, Almanya’n ın çeşitli bölgelerinden yaklaşık 50.000 öğretm ene posta yo
luyla gönderm iş ve kendilerinden bu cüm lelerin yerel dildeki söylenişlerini n o t et
m elerini istem iştir. Bu kişilerden 45.000 kadarı W enker’e cevap verm iş ve W enker
b u verilerden yola çıkarak kendi eliyle b ir atlas çizm iştir. 1881’de çizilen ve sadece
iki kopyası bulunan b u çizim (Sprachatlas des D eutschen Reichs) ilk lehçe atlası
yayım ıdır (C ham bers-Trudgill 2004:16). W enker’in verilerine dayak asıl ayrıntılı
■â- Dünya Dilleri 279
HaspeLmath vd. (2005:352)’te, 608 dilin Türkçe gibi tamlayan (ilgi ekli öge) +
isim dizilişine sahip olduğu, 415 dilin ise isim + tamlayan (ilgi ekli öge) dizilişinde
olduğu belirtilir. 82 dilde ise dom inant bir dizilişe rastlanmamıştır. Burada para
m etre olarak tam lam alardaki diziliş özelliği seçilmiştir. Cümle öğelerinin dizilişi
de b ir başka param etre olabilir. Aynı çalışmada dünya dillerinin öge dizilişi bakı
m ından gösterdiği özellikler şu şekilde belirlenmiştir:
Ö zne + N esne + Yüklem = 497 dil
ö z n e + Yüklem + Nesne = 435 dil
Yüklem + Ö zne + Nesne = 65 dil
Yüklem + N esne + Özne = 26 dil
N esne + Yüklem + Özne - 9 dil
N esne + Ö zne + Yüklem = 4 dil
Belirli b ir baskın dizilişi olmayan = 172 dil (Haspehnathvd. 2005:330)
Evrensellik incelem elerinde Özellikler genellikle yakandaki gibi tipolojik ha
ritalar ile sergilenir. Bu şekilde dünyada dillerin gösterdiği tipolojik özelliklerin
yayılım ı sergilenir.
Y ukarıdaki açıklam aların tem el kavramları olan evrensellik ve üpoloji iç
içe geçm iş kavram lardır. Tipoloji için yayınlarda “taksonomi, sınıflama, dünya
dillerinde sistem li olarak bulunan kalıpların belirlenmesi çalışması, dil öğeleri-
284 Gene! Dilbilime Giriş "Ä“
n in işlevlerine göre d e alınm asını savunan bir dilbilim yaklaşım ı (işlevsel tiplojik
yaklaşım )” biçim inde açıklam alar yapılm ıştır (C roft 1990:1-2). Tipoloji, daha çok
b ir yapı incelem esidir. Yapıdan yola çıkarak oluşturulan sınıflam alar ve b u sınıf
lam aların doğurduğu genellem eler evrensellik incelem elerinin tem el taşıdır. Bir
evrenselliğe ulaşabilm ek için tipolojik b ir incelem eye İhtiyaç vardır. Bu nedenle,
tipolojik incelem eler evrensellik çalışm alarına veri sağlayan incelem elerdir. (Dil
evrenselliği ve tipolojik h aritalar için bk. C om rie 2005, C roft 1990, Song 2001,
H aspelm ath vd. 2005, M airal 2006, Shopen 2007, C hristiansen vd. 2009, Scalise
vd. 2009, W ohlgem uth vd. 2010).
yapısının iki ayağı olduğu bilinmektedir. İç öğeler dilin kendi içinde türettiği Öğe
lerdir. Ö rneğin Türkçe için yaz-ıcı, yaz-ı, göz+cü vb. sözcükler iç öğelerdir. Sözlü
ğün ikinci büyük grubunu dış öğeler oluşturur. Türkçedeki kitap., televizyon, radyo
vb. sözcükler başka dillerden alınmış dış öğelerdir (bk. Karaağaç 2013a: 100).
ödünçîem enin çeşitli türleri vardır ve bunlarla ilgili pek çok teori ortaya atıl
m ıştır. E. H augen’in 1950’d e yaptığı ünlü sınıflamaya göre bunlar şunlardır:
o A lın tı sözcük (loanword): Herhangi değiştirim olmaksızın aynen alma
dır. ö rn eğ in Türkçenin Arapçadan aldığı terk,fark vb. sözcükler.
o D eğiştirim (loanblend): Bir tür melezdir. A lia dil aldığı öge üzerinde
birtakım değişiklikler yapar. İngilizce television > Türkçe televizyon, İn
gilizce offside > Türkçe ofsayt vb.
o A nlam alın tısı (loanshiit, calque): Sözcük alınmaz, başka bir dilden “an
lam” alınır. Bu anlamı karşılarken dil, iç öğelerini kullanır. Çeviri alıntısı
da denir. İngilizce see you > Türkçe görüşürüz, İngilizce football > Al
m anca Fußball, vb.
E in ar H augen ile birlikte W erner Betz ve Uriel Weinreich gibi isimler dilbi
lim sel ödünçlem e çalışm alarının öncüleri olarak gösterilir. Bu isimlerin yaptıktan
sınıflam alar ödünçîem enin ith a l (importation) ve değiştirme (substitution) bi
çim inde iki yönü olduğunu ortaya koymuştur. Bana göre alman öge ya tamamen
değiştirm e olm adan kullanım a sokulur ya da birtakım değişildiklerie kullanılır:
Yabancı sö zc ü k Olduğu gibi alman sözcüktür. Terk, park vb.
İthal A lın tı sö zc ü k Alan dilin yazımına uydurulmuş ödünçlemelerdir. televiz
yo n < television, kuaför < coiffeur vb.
Kısmî Birleşik öğelerden biri alınırken diğeri değiştirime uğrar.floş bellek <
değiştirim İn g . fla sh m em ory
A lm tt sö z A lm tt yapım Çeviri ahnüstı Yabana sözcüğün öğelerinin
c ü k tü relim i çevirisidir gökdelen < îng. skyscraper
{sky “gök*+ scraper “delki”)
Bölünmüş alıntı: Yabana sözcüğün öğele
rinden bir parçasının çevrilmesiyle oluşur.
Değiştirim Îng. brotker-hood “kardeş-lik” < Latin.
frater-nitas "kardeş-lik”
A lın tı yaratım ı Biçimsel olarak yabana sözcükten tama
men bağımsızdır, yabana sözcüğü karşılama amacı olmak
sızın üretilir: Îng. brandy “konyak* < Fra. cognac "konyak”
A lın tı anlam ı Yabancı sözcüğün anlamım karşılamak için yerli sözcük
kullanımıdır, fa re “hayvan, bilgisayar aracı*< îng. mouse “hayvan, bilgi
sayar aracı”
286 G enel Dilbilime Giriş
12 World Loanword Database (Dünya Alıntı Sözcük Veri Tabanı) projesinin ağ sayfasında
(http://wo!düvmgsources.org) dünya dillerinde alıntılarla ilgili çeşitli istatistiksel ver
ilere (hangi tür sözcüklerin aJmtılandığı, sözcüklerin alıntılanma oranları, yaşları, anlam
alıntıları vb.) yer verilmiştir.
-à - Dünya Dilleri 287
Yalnızca P asifik O kyanusuna ktytsı olan bölgelerdeki İngilizce, İspanyolca, A lm anca ve Fransızca
tem elli kırm a d iller (creoles)
K ırm a ilk aşam ayı tem sil eder. H enüz büyük değişîdikier yoktur. Bu yüzden
daha basit ve çoğunlukla da ses değişim i düzeyindeki farklılıkları içerir. Ö rneğin
İngilizce tem elli Havai dilinde şu değişiklikler yapılır: İng. they “onlar” > Havai
day, İng. the “belirlilik tanındığı (article)” > H avai da, îng. tree “ağaç” > H avai chri.
Dönya Dilleri 289
sel gibi felaketler; kültür değişim leri; İngilizce, Fransızca gibi -lingua franca da
denen- ticaret ve bilgi alışverişinde kullanılan, uluslar arası niteliğe sahip dillerin
etkisi; politik baskılar gibi çeşitli etkenler işe karışabilir (Crystal 2007:87-109). Dil
ölüm ü b ir zenginliğin, b ir dünyanın da Ölümü demektir. Bu nedenle dilbilimciler
konuşur sayısı çok az kalan dillerin kayıtlarını tutmak İçin dünyanın en ücra böl
gelerine geziler düzenlem ektedirler. Yazısı olmayan bir dilin seslerini kaydetmek
tarihe n o t düşm ek adına yapılacak son görevlerden biridir. Yazılı ve sözlü olarak
b ir m iras bırakm adan Ölen diller hiç yaşamamış gibidir.
D il ölüm ü birden olm az, b ir sürece yayılır. Bir dilin Ölmekte olduğu da konu
şur sayısındaki değişim lere göre belirlenir. Konuşur sayısına göre dillerin tehlike
durum ları ortaya k o n u r13.1
D il S tatüleri (Ethnologue 17)
Düzey Etiket Açıklama
Ticaret, bilgi alışverişi, uluslararası siyasette yay
0 U luslararası
gın olarak kullanılan diller
Ulusal düzeyde eğitim, iş, medya ve devlette
1 U lusal
kullanılan diller
Bir devletin büyük yönetimsel alt bölgelerinde
2 Bölgesel eğitim , iş, medya ve devlet dili olarak kullanılan
diller
İş ve medyada kullanılan ancak bölgeler arası
3 Yaygın iletişim farklılıkları aşacak bir resmi statüsü (standardı)
olmayan diller
Kurumsal bir eğitimle desteklenen belli bir stan
4 Eğitim d art ve literatüre sahip canlı diller
13 D il Ölüm üyle ilgili genellikle b eşli sınıflamalar yapıldığı göndür (Crystal 2007: 34-35).
U nesco’n u n belirlediği d il ö lü m ü aşam aları ise şu şekildedir
2. K esinlikle teh lik e a ltın d a (definitely endangered): Artık çocuklara evde anadil olarak
ö ğ ren m ed iğ i diller.
3. C id d i tehlike a ltın d a (severely endangered): Yalnızca büyük baba ve büyük anneler tarafından
k o n u şu lan , a n n e ve b a b a la rın anladığı fakat kendi aralarında ve çocuklarla konuşamadığı
diller.
6-b ve 9 arasındaki diller ölme tehdidi yaşayan diller olarak kabul edilir. Gö
rüldüğü üzere sayıları iki binin üzerindedir. Bu tehlikeyi yaşayan Türk dilleri de
vardır. Tehlikedeki Türk Dilleri Projesi kapsamında ölme tehlikesi yaşayan diller ve
düzeyleri şu şekilde belirlenm iştir1415:
Risk A ltındaki T ürk D illeri Ahıska Türkçesi, Başkurtça, Çuvaşça, Ha-
kasça, Kurun Tatarca», Nogayca, Tuvaca,
Yakutça
K ritik E şikteki T urk D illeri Afşar dili, Çaîkanca, Dolganca, Gagavuzca,
Halaçça, Kumandı Türkçesi, Pamir Kırgız-
cası, Sibirya Tatarcası, Şorca, Tdengitçe,
Teleütçe, Tofaca, Tut» M i
Ö lüm D erecesindeki ’Türk D ille ri Çulım Türkçesi, Dayı Dili, Duha Dili,
Horasan Türkçe», Fu-yü Kırgızcası, Kırım-
çakça, Karayca, Lopnor lurkçesi, Salarca,
San Uygurca, Sungur lurkçesi, Tnılımen-
ce, Urumca
Ö lü T ürk D ille ri Kumanca, Soyotça
Bu diller Türkiye dışında, çoğu Rusya Federasyonu, İran, Çin gibi ülkelerde
konuşur sayısı azalan T ürk dilleridir. Benzer bir liste Türkiye’de konuşulan bazı dil
ler için de söz konusudur. Ö rneğin Süryanice, AbhazcOy Lazca> Ladino (Sefaradî)
ölme tehdidi alımdaki diller olarak Ethnologue listesinde yer almaktadır. Ubthça
ise son konuşuru (TevSk Esenç) 1992de ölen, nesli tükenmiş bir dil olarak listeye
girmiştir {blc Ek-4).
Unesco dünyadaki kaybolma tehlikesi altındaki dineri belirlemek ve bu dil
lerin ayakta kalmalarını sağlamak için çeşitli çalışmalar yürütmektedir. Bu kap
samda hem bu dillerin verilerini sunm ak hem de ilgililere yol gösterip farkmdaîık
yaratmak için çeşitli etkinlikler düzenlemektedir. Unesco öncülügimde 2009dan
itibaren geliştirilen Tehlikedeki D iller K ırm ızı Kitabı, tehlikedeki dillerin belir
lenmesi konusunda çok bilinen b ir projedir.ls
Dünyada ölmek üzereyken veya konuşma dili olarak kullanımını yitirmişken
yeniden canlandırılan diller de vardır. îbranice, Avun (Japonya'da), Sanskrit (Eski
Hintçe) bu kapsamda anılabilecek dillerdir.
14 http://www.dergLtehlikedekidner.com
15 İlgili web sayfaları: http://www.unesco.org/culture/îanguages-atia$/ http://www.endan-
geredlanguages.com
294 G eneİ D ilbilim e G iriş
t Sag-“baş”
1? i Y
Ka “ağız”
Du/gin/gub “git-
A a mek, yürümek,
kalkmak”
GmTöküz”
© Udu “koyun”
ÎH Km“balık”
v Dug “kap”
% jğ Gı “tarakvari bir
araç”
(Gnanadesikan 2009:17)
M ısır ve H itit yazıları -h iy ero g lif (kutsal işaret) olarak adlandırılır- da te
m elde ideografık yazılardır (Friedrich 2000:32-46)*
A lfabenin gelişim çizgisine bakıldığında resim den harfe geçildiği görülür.
Ideogram ve alt tü rü piktogram lar işaret=$özcö& denkliği üzerine kuruludur* İti
raz edenler olsa da (bk. Coulm as 2002:41), ideogram lara sözcük yazımına dayalı
yazı sistem i (logogram ) de denir. Süm er ve Ç in yazılan gibi ilkyazı örnekleri bu
sistem e dayalıdır. Sonraki aşam a işaret= hece denkliğini karşılar kİ buna hece ya
zısı (syllabogram ) denir. A kad çivi yazısı, Elam , H arri gibi eski yazılar ile Çeroke
(Cherokee), Créé gibi kuzey A m erika yerlilerinin yazılarının hece yazısı niteliğin
de olduğu bilinm ektedir (C oulm as 2002:62).
296 GeneI Dilbilime Giriş_________________ __________________ •$-
«r
Çeroke hece yazısı
p & R iS T i ô o- 0» a
b y a . J #sr
m f ÂĞ Âİ h àù r
w £é 6 £9 P H 6 é$ M&
a® 0 1 H Mİ 5 æâ - y
e MM d İ m ft M Z Aş j®â
X A ) sm I f gæ£ J e a g&g
u 4M 4 h 4İ <®> ■5İ0 t f
L» dû JL di A d$
S
İ b d is. d ig m « dio
L 6
6
y d zs H * d zi K « J « te
GL ivû i wi 0 3 m
Ö <0» $ £ J b M A JW r JW
X £ E ğ? tf iy A p 0 * /£0'
Son aşam a ise işaret= se sbirim denkliğine dayalı yazılardır ki bugünkü alfabe
anlayışı da bu denklik üzerine kuruludur. Bu tü r alfabelerde -fo n o g rafik alfabe
sistem i de denir- her h a rf dildeki tek b ir sesi karşılar. Fenikelilere (M .ö. 1100) ka
dar giden b ir tarih i vardır. Bu anlam da m odern alfabelerin de atası sayılan Fenike
alfabesi seslerin işaretlenm esi bakım ından b ir dönüm noktası olm uştur. Fenike al
fabesi A ram i, A rap, İbrani, L atin ve G rek alfabelerinin de atasıdır. K iril alfabesinin
de L atin ve G rek alfabelerinin karışım ı olduğunu dikkate alırsak bugün dünyanın
kullandığı alfabelerin büyük bölüm ü köken olarak Fenike alfabesi üzerine kuru lu
alfabelerdir diyebiliriz. Se$=harf denkliğine dayalı alfabeler de ünsüzlerin yazım ı
tem el olm uştun Fenike kökenli Sem itik yazılar (Arap, İbrani) hep ünsüzlerin ya-
Dünya Dilleri 297
Fenike Ad :
hard (anlam) Ses j İbrani Arap Yunan Latin Kiril Ermeni
E lif ‘ T l i
< s Aa Aa Aa Um
(ök ü z) : 1
B et ;
b| a L-J Bß Bb B6, B b Pp
(ev)
"■ ■■■■ı
G im ei Ce, j
M s 3 E Ty ÏY j
(deve) Gg
D alet
<1 (kapı)
d 7 0 A8 Dd m ftıj
He :
h n A Ee Ee Ee, Ge tfe, t t
(pen cere)
FfUu,
Vav i (Ff),
T (çengel)
w 1 J Yu
Vv,Ww
Yy
Yy ^ bı
Z a y in j
X (silah) i Z i
Ï i ZÇ Zz 33 Sq
H et ! t
, i U n c Hi) Hh Bu Zh
B (d u var) 1
T et
<8> t t) ©0 Oxß
(tekerlek
^ | Yud çŞ Iı Ii 3], blı
y Ii, Jj
1 k el)
K aph
>1 k D Kk Kk Kk ^ i
(avu çiçî)
i
z
L a m ed
(üvend ire)
îJ 7 J AX U Jla II
m j
M em
! *) ö ? Mp Mm Mm m
(su)
n j j
N un
3 ù Nv Nn Hh Uı
(ydan) 1 y.
I S am eh \
i sİ D Xs Xx M*
(balık) i 1 ^ 1
298 Genet Dilbilime Giriş
i 1Ayın
1 S(göz)
* 1 y t Oo Oo Oo fin , Oo
İ
Pe
1—
9
2 (ağız) P 1 5 Ete Pp rin **
F I1 .......
Sad (av) § 1 S l/1 ün, ^ ög,O b,
QA,
i r
K af Rp
<p (iğne başı) q ] P (3 Ç>9 Qq
'
Reş JPp, fkn;
r “1 Pp Rr
1^ (baş)
Pp
Şin > U n, C2
W (diş)
S W
t .....
O“ 2a Ss Cc, ilin i
Tav 1 Stn
t \ n t**-1 Tt Tt Tt
1x (işaret) ___ ’ ......
Bugün yaygın olarak kullanılan L atin alfabesi de ses= harf denkliğine daya
lıdır. A ncak b u denklik konuşm a d ili ve yazı d ilin in değişim hızları aynı olm a
dığından bazı dillerin yazısında değişebilm ektedir. Ö rneğin İngilizce için kulla
nılan Latin alfabesinde işaret—ses (tenliğinden söz etm ek m üm kün değildir, /u /
sesbirim i için iki oo yazıldığı görülür: foot, boot. Benzer durum lara Fransızca,
İspanyolca gibi dillerde de rastlanır. B ugün ses= harf denkliğinin istisnasız işlediği
bir alfabeden söz etm ek m üm kün değildir (Rogers 2005:13-14).
K onuşm a dili çok daha çabuk değişen, gelişen b ir yapıdadır. Bir sözcüğün
telaffuzu zam an ve m ekâna göre farklılık gösterir. A ncak yazı daha durağandır.
K onuşm adaki değişiklikler yazıya hem en yansım az. Bu nedenle dillerde yazı ve
konuşm a arasında önem li farklılıklar oluşur. Y ukarıda İngilizceden verdiğim iz ör
nek yanında lîirk çed en de örnekler verilebilir. Bugün TDK Yazım K ılavuzunda
ağabey olarak geçen sözcük konuşm a dilinde âbi gibi telaffuz edilir. Vurgu, ton,
ezgi gibi parça üstü sesbirîm lerin de yazıda gösterilm em esi yazı ite konuşm a ara
sındaki farkı yaratan etkenlerdendir- A li herhalde gelecek cüm lesinde herhalde
Öğesinin nasıl söyleneceği cüm lenin olasılık m ı kesinlik m i bildireceğini belirler.
Cüm le, bu sözcük baskılı söylendiğinde kesinlik bildirirken tam tersi durum da
olasılık bildirir. H er iki durum da da yazıda ayrı b ir işaretlem e yapılm az. Bu neden
le yazıdan yola çıkarak cüm lenin anlam alanını anlam ak zordur.
TÜRKİYE’D E DİLBİLİM ÇALIŞMALARI
bilm elerini ve yeni gelişm elerden haberdar olm alarım sağlayacak adım ların atıl
dığım söylemek güçtür.
K itabın son sözleri olarak bazı kişisel gözlem lerim i paylaşm ak istiyorum .
Türkiye’d e Türkoloji ve dilbilim İlişkisiyle ilgili şu noktaların, okuyucuya sorun
ların niteliği hakkında - anahaüanyla da olsa - bir fikir vereceğini düşünüyorum :
a. Türkoloji ve dilbilim in birbirlerini besleyememesinde “tek suçlu” ara
m ak doğru değildir. Türkiye’deki Türkoloji ve dilbilim gelenekleri bu tab
lonun oluşm asında aynı oranda pay sahibidir. Turkolojinin gelişimi do
ğası gereği m etin odaklı olm uştur. Filoloji ile dilbilim arasındaki tem el
fark da zaten budur (art zam anlılık-eş zam anlılık). Turkolojide tarihsel
m etinlerin ortaya çıkarılm ası ve yayımlanmasıyla ilgili çalışm alara ağır
lık verilm iştir. Bu, filolojinin olmazsa olm azıdır ve Önemlidir. Ancak ta
rihsel m etin yayınlarına ağırlık verilirken dilin bugününe dair dünyada
neler olup bittiğiyle pek ilgilenilm em iştir. Uzun süre bunun eksikliği bile
hissedilm em iştir. D ünya dilciliği Saussure, Bloomfield, Chom sky gibi eş
zam anlı yaklaşım larla dilin incelenm esi yönünde kuram lar ileri süren
isim lerle sarsılırken Türkiye Türkologlannın büyük çoğunluğu kuram sal
yaklaşım lardan haberdar olm adan yetişm iştir. Bugün T ürk dili ve ede
biyatı bölüm lerinin çoğunda dilbilim dersi hâlâ bulunm am aktadır. İşin
daha da acı tarafı, yetiştikleri tek doğrucu çevrenin etkisinden kurtula-
mayıp dilbilimsel çalışm aları küçüm seyen veya bunlara direnç gösteren
bilim adam larının bulunuyor olmasıdır.
b. Türkiye’d eki dilbilim geleneği de Türkologiardaki önyargının b ir benze
rini kendi içinde oluşturm uştur. Türkiye’d eki dfibilim cilerin çoğunlukla
İngiliz, Fransız ve Alman filolojisi m ezunu olm aları ve Batı dünyasında
neler olup bittiğini takip edebilm eleri en büyük avantajlarıdır. Bu ne
denle dilbilim in gelişmesinde bu bölüm lerden yetişen bilim adam ları
nın büyük katkısı vardır. Ö te yandan bazı dilbilim cilerde de Türkoloji ve
Türkologlara karşı bir önyargı oluşm uştur. Bazı dilbilim cilerin Türkolo-
jiyle ilgili değerlendirm elerine bakıldığında çok büyük emek, bilgi ve be
ceri İsteyen m etin çalışm alarının küçüm sendiği, çoğu zaman üstten bir
bakışla eleştirildiği görülür. Türkoloji verilerinin dilbilim çalışm aları için
de değerli özellikler taşıdığı unutulm am alıdır. Yanlışları, eksikleri olsa da
Türkoloji çalışm aları göz ardı edilemeyecek b ir gelenek oluşturm uştur.
c. M ustafa Kemal A tatürk, Türk D il Kurumu n u kurarken bu kurum un ça
lışm a alanlarını “lengüistik (dilbilim )”, “filoloji” ve “Türk dili” olarak be
lirlem iştir. Yani dilbilim Türkiye için yeni değil, yüz yıla yaklaşan geçmişi
302 Genel Dilbilime Giriş A"
olan b ir disiplindir. A ncak Türk dili ve diğer filoloji alanlarında pek çok
araştırm acı varken dilbilim ci sayısı aynı oranda artm am ıştır. Üniversite
lerde birkaç dilbilim bölüm ünün öğrenci alıyor olm ası, bu bilim daim in
gelişememesînde etkenlerden biri olmuştur. Bağımsız b ir dilbilim bölü
mü olmayınca, dilbilim cilerin yetişmesi filolojilerdeki araştırm acıların
ilgilerine kalm aktadır ki bu da sınırlıdır.
d. Term inoloji en büyük sorunlardan biridir. Türkologların b ir dilbilim
m etnini anlam aları veya dilbilim cilerin bir Türkoloji m etnini anlam a
ları bazen kullanılan terim ler yüzünden m üm kün olm am aktadır. Adeta
“anlaşılmamak” için yazılan b ir yazıdan o alana ilgi duyan b ir öğren
cinin b ir şeyler öğrenm esi m üm kün değildir. Bilindiği gibi “Ben yeni
şeyler ortaya atıyorum” İddiasındaki pek çok araştırm acı işe yeni terim
ler kullanm akla başlar. Aym kavram için daha Önceden kullanılan 7-8
terim varken, en yeni olma iddiasıyla yeni b ir terim daha ortaya atılır.
Bu nedenle dil incelem elerim iz terim m ezarlığı yaratm ıştır diyebiliriz.
Terim lerin Türkçe olup olmaması, birleşik yazılıp yazılmaması bile bü
yük b ir sorun olagelmiştir.
e. H er şeye rağm en Türkolojinin genç nesli arasında dilbilim le ilgilenen
pek çok kişi yer alm aktadır. Türkiye Türkolojisinde Talat Tekin, Osman
Nedim Tuna, Efrasiyap Gemalmaz, Rıza Filizok, Günay Karaağaç gibi
öncü isim ler dilbilim in önem inin kavranm asında etkili olm uşlardır.
2000*11 yıllardan itibaren Türkolojinin b u yönde daha çok gelişme kay
dettiğini söyleyebiliriz. Çalışm alarında dilbilim bakış açısmı kullanan
Türkoloji kökenli araştırm acılar arasında Fatm a Sema Barutçu Özönder,
Hacı Ö m er Karpuz, N urettin Demir, Emine Yılmaz, M ustafa Uğurlu,
M ehmet Aydın, Süer Eker, Filiz Kılıç, Kerime Üstünova, M evlüt Erdem,
N esrin Bayraktar, Engin Yılmaz, Erdoğan Boz, M ustafa Sarı, Özlem D e
niz Yılmaz, Eyüp Bacanlı» Ferhat Karabulut, Kerim Demirci, H ürriyet
Gökdayı, İsmail U lutaş, Ercan Alkaya, Bülent Özkan, Faruk Gökçe,
M una Yüceol Özezen, Sema Aslan D em ir, Fevzi Karademir, Ahm et Ka-
radoğan, M ustafa A ltun, ö zen Yaylagül, Oğuzhan D urm uş, Soner Akşe
hirli, İbrahim Şahin, Turgay Sebzecioğiu gibi daha pek çok ism i sayabil-
mekteyiz. Bugün adlarını anam adığım ve akadem ik kariyerinin henüz
başındaki daha genç araştırm acıların dilbilim e olan ilgisi üm it verici b ir
başka durum dur. Üniversite sıralarında dile ve dilbilim e m erak saran bu
gençlerin “dil denen mucizeye” bizlerden daha farklı bakarak ufuk açıcı
yeni çalışm alar üreteceklerine inanıyorum .
n **’rrr*- ... ..
I'vı
k ïte M ta U p * u u * tw d w Ittuüsaıl ğ
v lid»i;(d»cffCQf«ted!}
r tatlMQdeä p j McsKaS P $ ® ïn ln lttit
EK-2 D İL A İLELER İ
A fro -A sy atik 366 362,281,758 Cezayir, B ahreyn, K am erun, Ç ad, Kıbrıs, M ısır,
E ritre, Etiyopya, G ürcistan, îran , Irak, İsrail, Ü r
d ü n , Kenya, Libya, Mali, M alta, M oritanya, Fas,
Nijer, N ijerya, U m m an , Filistin, Suudi A rabis
tan , Som ali, Sudan, Suriye, Tacikistan, T anzan
ya, Tunus, Türkiye, Birleşik A rap E m irlikleri,
Ö zbekistan, Yemen
A ra n a n 5 5,870 Brezilya
B o to c u d o a n l 10 Brezilya
C h ip a y a -U r ü - , 2- 1, 202. - • ; . Bolivya
S ep ik ‘5 $ i- ‘r 162,704 ’ P ap u a Yeni G in e
S iouan- 14 33,399 K anada, A m erik a B irleşik D evletleri
C a ta w b an
Skou > - ■ :z . y 5,665-;., 'I' ; ■ E ndonezya, P ap u a Yeni G in e , i: -.■v,.'.-
S o ra ah ai 2 2,200 E ndonezya
G i i n e y ,; : . •; 68,700 ‘ -v, •^ ^P ap u a ^ Y en i G in e " : -TV. 'V”> i ■>0 ; :V; •
B ou g ain v ille '* . V • vl İV-.; V • ; •
G ü n cy -C en tral 22 16,300 E ndonezya, P apua Yeni G ine
Papuan
T âcan an • 5, ' 4 ,5 9 0 ’ T"-> ; ; Bolivya - , ' - •
T ai-K adai 94 80,935,542 Ç in , H in d istan , Laos, M yanm ar,
T hailand, V iet N am
Tarasçam ’ - JzyM 235,000 1' M eksika ; v ; ; ' " ' :• •'
T eq u lstlatecan 2 3,480 M eksika
T in lg u a n f t-21 ' '. K o lo m b iy a -- - .--v ' V-' ,
Tor-K w erba 24 16,195 E ndonezya
T o rricelli ..57 .■ ’ İ İ3 ,7 0 Ş ,\ ,İ :' / ' P à p u à Y e n iG i n e v'V \
T o to n acan 12 282,250 M eksika
T siihshİan 3 1 , 8 9 0 -:Ç■À . Kanada-. > ; '■■■'. ’ 'T:-;'.---- v, ■ '
T u can o an 23 30,308 Brezilya, K olom biya, Ekvator, P eru
T u p ia n - ‘ 66 G 5,028,652; i v; :i-’' Bolivya, Brezilya, F ren ch G uianâ; -Paraguay, P erii' ;
Sınıflandırılm a 53 374,403 A fganistan, A vusturalya, Brezilya, K am erun,
m ış (unclassified) O r ta A frika C um huriyeti, Ç ad, Ç in , Kolom biya,
Etiyopya, H aiti, H in d istan , E ndonezya, M o ri
tanya, N ikaragua, N ijerya, P apua Yeni G ine,
P eru, G üney A frika, İspanya, Birleşik K rallık,
V enezuela, V ietnam
U r a l.' ■ . 3 7 ’-. 20,901,963. '^ - E s t o h y a , Finlandiya,- M acaristan'yLetonya, Nor~; '
- J.-\ veç, Rusya, İsveç . >> ’‘ "
U to -A ztecan 57 1,910,412 El Salvador, M eksika, A m erika Birleşik D evlet
leri
W ak ash an 6 1,188. : . : K anada, A m erik a B k leşİk D ev letleri -- ‘ -
B atı P a p u a n 23 269,425 E ndonezya
Elder 311
H ansa
C ushîtic dilleri
A faan-O rom o, Afar, Awngi, Beja, B ün, Som ali, X am tanga
M ısır dilleri
O m o tik dilleri
Sam i dilleri
A kad, A rapça, A ram ice, A su r Yeni A ram ice, K e n a n ,, K eldani Yeni A ram ice, îbranice, Yahudi
Yeni A ram ice, M alta, Fenike, S üryani, U garit, Batı Yeni A ram ice
'3-AJiajr
M ongol dilleri
B uryat, K alm uk, M oğolca
T unguz / M ançu-T ım guz dilleri
Even, Evenki, C ürcen, M ançu, N anai, O ro k t Uilta, X ibe
T ü rk dilleri
Altay, Âynu, A zeri, Başkur, Çuvaş, K ınm nT aîar, G agavuz, Karaçay-Balkar,K araim , K arakal
p ak , Kazak. H akas, K ırım çak, K um uk, K ırgız, Nogay, Salar, Şor, Tatar, Tofa, T ürkçe, T ürkm en,
Tuva, U ru m , Uygur, Ö zbek, Yakut
4-Arawakandilleri (Güney Amerikayerli) -..
Baniw a, G arifu n a, Tari an a, W ayuu
5- Avusturo^asyatikdiller . :v -
M o n-K m er
K m er, V ietnam
M u n d a dilleri
G adaba, H o, K u ru k h , M u n d arı, S antali, S ora
P am a-N y u ag an
Alyawarr, G u u g u Yalandji, Kala Lagaw Ya, M a rtu W angka, W arlpiri
7~ A v u s tu ro V p e ^ a d iJ Ie riS :' X: ■■■'vV'; :; - V V #
F orm osan dilleri
A m is, Ataya!
M alayo-Polinez dilleri
Fijice, Filipince, Hawaiice, Hiligaynon, îban, Boko, Endonezyaca, Cavaca, K iribati, Malayca, vb.
8- ^ ^ ^ dülİeri ■• .
A ym ara
9- B a rb a c o a n d ille ri
Cha’palaachi, G uam biano
1 0 -K a flta sd ille ri __________ ~; _______ -_______; _____________ . - ' '
Kuzey D o ğ u Kafkas dilleri
A ghul, A khvakh, A ndı, A rcbi, Avar, Bagvalal, Bats, B otlikh, B udukh, Kafkas A lbanian, C ha-
m alaî, C hechen, D argw a, G odoberi, H in u k h , H unzlb, boğuş, K arata, K hinalug, K hw arshi,
K ryts, K ubachi, Lak, Lezgice, R utul, T abassaran, T indi, T sakhur, Tsez, U di
Kuzey Batı Kafkas dilleri
A baza, A bhaz, Adige, K abardin, U bıh
G ü n ey Kafkas dilleri
G ürcüce, Lazca, M ingrelian, Svan
Ekler 313
A rnavutça, A rvanîtic
E rm en i dilleri
E rrm en ice
B altık dilleri
L etonca, Litvanca
Kelt dilleri
A frikaans, Alsas, D an ca, H oO andaca, İngilizce, F aroe Flam anca, A lm anca, G otik, İzlanda,
Aşağı A lm an ca, L üksem burgca, N orveç K uzey Frizce, E ski İngilizce, İsveççe, Alm anca, İsviç
re Batı Frizce, Yldiş
Y unan dilleri
Y unanca
H in t-İran d illeri
H in t-A ry an ______________________________________________________________________dilleri
Aw adhi, A ssam ais, Bengalee, B hojpurï, C h ak m a, D hivehi, G ujarati, H intçe, Keşmir, Konkani,
Kotla, K utchi, M aithili, M arathi, M arw ari, M odi, N epal, O riya, Pencap, R ajasthani, Roman,
Saraiki, Sindhi, Sinhala S ourashtra, Sugali, Sylheti, U rduca
İra n D ille ri
Avesta, Belüci, D ari, G ilaki, Juhuri, K ürtçe, M azandarani, Osetçe, Farsça, P art, Peştuca, Sha-
b ak i, Tacikçe, Talış, Tatça, W akhi, Yaghnobi, Z azaca
314 Genel Dilbilime Giriş
R o m a n d ille ri
A ragon, A ranese, A ro m anian A sturian, K atalan, K orsika, Fransızca, F riulian, G aliçya, Gallo
I C eneviz, G uem ésiais, İtalyanca, Jèrriais, L adino, L adin, Latin, L om bard, M irandese, M ol-
dovca, O ccitan, Piedm ontese, P ortekizce, R om ence, R om anş, Sardunya, Sicilya, İspanyolca,
V enedik, V alon
S lav d ille ri
B elarus, B oşnakça, Bulgarca, H ırvatça, Çekçe, K ashubian, M akedonya, K aradağ, E ski Kilise
Slav, Lehçe, Rusya, R usyn, Sırpça, Silesian, Slovakça, Slovence, S orbian, U kraynaca
.. / : ^ :‘ ' :ï ï 0 ï î ..
Cayuga, C herokee, M ohaw k, O neida, T uscarora, W ynadot
3 7 -J a p c m /jİa p ö ıp y ^ P 0 W ':\
Japonyaese, O kinaw an
18-Jivaroan'dflJ^5?® $& '^ .. • VSpSp^’ •_
Ach n ar- Sh iwi ar
19- K h o isa n d ille ri '. • " " v '..'.O : '
K h o ekh o e (N am a), N ln g (N lg!ke)
Bem ba, Chichew a, D uala, Ew ondo, G anda/L uganda, H erero, K inyarw anda, K inindi, Lingala,
L om a, M andekan, M ende, Kuzey N debele, Kuzey S otho, O shi W am bo, Ronga, Shona, G ü
n ey N debele, G üney Sotho, Swahili, Swati, Tofa, Tshilüba, Tsonga, Tswana, T um buka, Venda,
X hosa, Z ulu
B an to id dilleri
B am um
G u r dilleri
D agbani, M ossi
K ru dilleri
Bassa
Kwa dilleri
M an d e dilleri
Fula{ni), W olof
V olta-N ijer dilleri
Burm ese, D zongkha, Garo, K ayah Li, Lepcha, Lim bu, Lisu, M anipuri, Mizo, Naxi, Nepal Bha-
sa / N ew ad , Sunuw ar, Tangut, T ib e ta n ,, Tujia, Yi
•29rSSobàri dilleri;: y -y i ri - y y y y y S y Ş y y y y y-;-y riiŞ • l! ;
Crow, D ak o ta, Lakota, Osage, W innebago
3& :Tài-K m dai d ille ri • .
A horn, Bouyei, D eh o n g D ai, Kam , L anna, Lao, Lue, Shan, Tai D am , İ h a , Zhuang
3 1 -T u p i-G u a ra h id ille ri - y
G uarani, N heen g atu
dâlèrl ’• • . - - ‘ ;
F in dilleri
Erzya, M oksha
P erm dilleri
Kom i, U d m u rt
316 Gene! Dilbilime Giriş
Sam i dilleri
In a ri Sami, K ildin Sami, Lüle Sam i, K uzey Sam i, Pİte Sam i, Skolt S im i, G üney Sami, Ter Sim i,
U m eSâm i
Sam oyet dilleri
Bnets, N enets
U gor dilleri
A - M O Ğ O L (M O N G O LÏC ) (13)
A. 2. Bata (1)
Mogoli [mhj] (Afganistan)
B. LKuzey (4)
Even (1)
Even [eve] (Rusya)
Evenki (21
Evenkİ [evn] (Çin)
Oroqen [orh] (Çin)
Negİdal (1)
N egidal [neg] (Rusya)
C J. Bulgar (1)
Çuvaş [chv] (Rusya)
C.2.Doğu (7)
Ainu [aib] (Çin)
Çağatay [chg] (Türkmenistan)
ili Türkçesi [ili] (Çin)
Uygur [uig] (Çin)
Özbek, Kuzey [uzn] (Özbekistan)
Özbek, Güney [uzs] (Afganistan)
San Uygur, Batı [ybe] (Çİn)
C 3. Kuzey (S)
Altay, Kuzey [atv] (Rusya)
Altay, Güney [alt] (Rusya)
Dolgan [dig] (Rusya)
Karagas [kim] (Rusya)
Hakas [kjh] (Rusya)
Şor [cjs] (Rusya)
Tuva [tyv] (Rusya)
Yakut [sah] (Rusya)
4 T ablodaki v eriler E thnologue 17’ye aittir. Bazı bölüm lerde küçük değişiklikler yapılmıştır
322 Genel Dilbilime Giriş
L ehçeleri: Kars.
D iğ e r İsim len : P om ak
D il A ilesi: A fro-A syatik, Sem itik, C entral, A ram ı, D oğu, O rta, K uzey
doğu
A çıklam alar: H ristiy an (Keldani),
K a b a rd ın U zu n Yayla p lato su (Kayseri); S am sun; Am asya; Ç orum . 1,000,000
M k o n u şu r Türkiye’d e d ir (2005 Ç erkeş D em eği).
Statüsü: 5 {Gelişeni.
' Dskl
D il A ilesi: Altay, T ürk, Batı, A ral-K afkas
K ü rtçe, K uzey 15 000 000 k o n u şu r Türkiye’d e d ir (M cC arus 2009). Yaklaşık %20’si tek
dilîi (ö zd lik le H akkari ve Şım ak'ta),
fk m rl
Tüm ülkelerdeki toplam nüfus: 2 0 ,2 1 0 ,8 7 2 .
Statüsü: 3 (Yavsın iletişim ).
D il A ilesi: Kartvelyan, Z an
İM
D il Ailesi: Altay, T ürk, D oğu
[n an ] Statüsü: 5 (G elişen).
te li
D il A ilesi: AJtay, T ürk, Batı, U ral
D iğ e r İsim leri: T n ık h m e n
Zazaca, Kuzey
Mü
Tunceli, T unceli m erkez, H ozat, N azm iye, P ü lü m ü r ve O v a d k ; E rzincan,
Cayirli; Elazığ, Elazig m erkez ve K arakoçan; Bingöl, Kığı ve Karlıova;
M uş, Varto; Sivas, Z ara, İm ranlı, Kangal, ve Divriği; E rzu ru m , H ım s ve
T ekm an. 140,000 k o n u şu r Türkiye’d edir.
Statüsü: 4 (E ğitim i.
D iğ er İsim leri: Alevice, D ersim ki, D im ilki, K irm anjki, Kuzey Zaza, So-
Bê, Zaza, Z o n e M a
Açıklam alar: A levi-Zaza için etnonim ; K irm anj (K irm anc), Kızılbaş-
Zaza. M üslüm an (Alevi).
Z azaca, G ü n e y
Fdig)