You are on page 1of 46

T.C.

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ


GELENEKSEL TÜRK SANATLARI BÖLÜMÜ

GTS810- MİNYATÜR I

Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatı

Öğretim Üyesi
Öğr. Gör. PELİN GÜLEDA KARADENİZ

Hazırlayan

170113018 SENA CINOĞLU

1
İçindekiler;

Şekillistesi…………………………………………………………………………………....3
Öz……………………………………………………………………………………................4
Özet…………………………………………………………………………………………….4
Minyatür Nedir?.........................................................................................................................5
Minyatür Sanatının Tarihi Geçmişi…………………………………………………………....6
Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatına…………………………………………………………..8
Giriş;…………………………………………………………………………………………...8
Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatı………………………………………………………..
…...11

Önemli Minyatür Sanatçıları Ve Örnek Eserleri……………………………………………..17

Matrakçı Nasuh……………………………………………………………………………….17

Levni………………………………………………………………………………………….17
Nusret Çolpan…………………………………………………………………………………
17

Nakkaş Nigârî (Haydar Reis)


………………………………………………………………….17
Abdullah Buhari………………………………………………………………………………18

Refail………………………………………………………………………………………….18

Haydar Hatemi………………………………………………………………………………..18

Nakkaş Sinan
Bey……………………………………………………………………………..18

Nakkaş Osman……………………………………………………………………………...…
18

Seyyid Lokman……………………………………………………………………………….19

Süheyl Üner………………………………………………………………………..19

Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatı Değerlendirme ve Sonuç


……………………………..19

15.Yüzyıl Osmanlı Dönemi Minyatürlü Eserleri………………………………….20


15. Yüzyıl Osmanlı Minyatür Sanatı Örnekleri………………………………………………20
Ahmedî İskendernamesi………………………………………………………………………21
Dilsuzname…………………………………………………………………………………...22
Külliyât Katibi………………………………………………………………………………...23
Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye…………………………………………………………….25

2
Fatih Sultan Mehmet Portreleri……………………………………………………………….26
1460 Tarihli Fatih Sultan Mehmed Portresi…………………………………………………..26
1470 Tarihli Fatih Sultan Mehmed Portresi…………………………………………………..28
1480 Tarihli Gül Koklayan Fatih Sultan Mehmet Portresi……………………………………
29
15.YÜZYIL OSMANLI DÖNEMİ MİNYATÜRLÜ ESERLERİ…………………………30
Sonuç ve Değerlendirme……………………………………………………………………30
Bibliyografya……………………………………………………………………………….34

Şekil Listesi
Şekil 1…………………………………………………………………………………………9
Şekil 2…………………………………………………………………………………………
10
Fotoğraf 1……………………………………………………………………………………..21
Fotoğraf 2……………………………………………………………………………………..22
Fotoğraf 3……………………………………………………………………………………..23
Fotoğraf 4……………………………………………………………………………………..23
Fotoğraf 5……………………………………………………………………………………..24
Fotoğraf 6……………………………………………………………………………………..25
Fotoğraf 7……………………………………………………………………………………..25
Fotoğraf 8……………………………………………………………………………………..26
Fotoğraf 9……………………………………………………………………………………..27
Fotoğraf 10……………………………………………………………………………………27
Fotoğraf 11……………………………………………………………………………………28
Fotoğraf 12……………………………………………………………………………………28
Fotoğraf 13……………………………………………………………………………………29
Fotoğraf 14……………………………………………………………………………………29
Resim 1……………………………………………………………………………………….
35
Resim 2……………………………………………………………………………………….
35
Resim 3……………………………………………………………………………………….
36

3
Resim 4……………………………………………………………………………………….
37
Resim 5……………………………………………………………………………………….
38
Resim 6……………………………………………………………………………………….
39
Resim 7……………………………………………………………………………………….
Resim 8……………………………………………………………………………………….
40
Resim 9……………………………………………………………………………………….
41
Resim 10……………………………………………………………………………………...
42
Resim 11……………………………………………………………………………………...
43
Resim 12……………………………………………………………………………………...
44

Öz

Osmanlı minyatür sanatı eserleri üretimi II. Murat Döneminde başlamış olmakla birlikte;
Fatih Sultan Mehmed’in tahta olduğu 15. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren üretilen
minyatürlü yazma eserler günümüze ulaşan ilk örneklerdir. Fatih’ in 1453 yılında İstanbul’ u
fethetmesiyle başlayan ve tahtta kaldığı yıllar boyunca devam eden Avrupa bilim ve sanatına
duyduğu hayranlık neticesinde Osmanlı devletinde kültür, sanat ve bilimde oldukça dikkat
çeken gelişmeler yaşanmıştır.
Fatih Sultan Mehmed kendi kütüphanesi ve medreseler için coğrafya, felsefe, astronomi, tıp
gibi pek çok bilim dalını içeren kitapların çevirisini yaptırmış, çok sayıda kitabı da ilk kez
yazdırmıştır. Bu el yazmalarından bazıları tezhipler ile süslenmiş ve ayrıca minyatürler ile de
konu anlatımına görsel kimlik kazandırılmıştır.
Bu makalede Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatı ve sonrasında Osmanlı Döneminden
günümüze ulaşan en erken tarihli minyatürlü el yazma eserler üzerinden, Türk Minyatür
Sanatının ilk örnekleri konu edinilmiştir. Bu kapsamda Osmanlı devletinde 15. yy. da
hazırlandığı bilinen minyatürlü el yazma eserlerden: Ahmedî’ nin İskendernâme adlı eseri,

4
Tebrizî’ nin Dilsûznâmesi, Kâtibi’ nin Küllüyat-ı Kâtibi, Şerafettin Sabuncuoğlu’ nun
Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye adlı eseri ile son olarak da Sinan Bey ve öğrencisi Şiblizde
Ahmed Bey tarafından yapılmış olan Fatih Sultan Mehmed portreleri, minyatür sanatı üslup
özellikleri açısından incelenmiştir. İnceleme bu eserlerin 15. yy. siyasi yapısındaki
değişikliklerle nasıl ilişkilendirilebileceği yönünde de ilerletilecektir.

Özet

Öncelikle, burada Osmanlı minyatür sanatı hakkında konunun ana hatlarıyla bahsedeceğimizi
söyleyeyim. Yani minyatür sanatı ve Osmanlı ile ilgili en önemli noktalara değineceğiz. Evet,
baktığımızda minyatür sanatının, II. Mehmed dönemi ile I. Süleyman dönemi arasında
Osmanlı minyatür sanatı halini aldığını görüyoruz. Minyatür sanatına merakı olan II.
Mehmed’in bu ilgisi minyatürün saraya girmesinde etkili olmuş ve minyatür 15. yüzyıldan
sonra hızla gelişmeye başlamıştır.

İstanbul’un fethinden önce Edirne’de bir nakkaşhane yaptıran padişah, fetihten sonra da


Topkapı Sarayı’nın bahçesine bir nakkaşhane yaptırmıştır. Yine aynı dönemde İtalya’dan
getirilen sanatçılardan yeni teknikler öğrenilmiş, İtalyan sanatçı Costanzo da Ferrara’nın
yaptığı ünlü portre Osmanlı nakkaş ustalarının dikkatini çekmiştir. Kısa süre sonra da Nakkaş
Sinan Bey II. Mehmed’in portresini yapmış, portre ve minyatür sanatının birleşmesiyle
Osmanlı minyatür sanatı doğmuştur. Bir saray sanatı olarak gösterilen minyatür için özel
nakkaşhaneler yapılmış, buralarda hem eğitim verilmiş hem de minyatüristler eserlerini ortaya
çıkarmışlardır.

Osmanlı minyatür sanatında Osmanlıların etkileşim içerisinde bulunduğu topluluklardan da


etkilenilmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminden 19. yüzyıla kadar çok sayıda eser yapılmış
ve birçoğu günümüze kadar ulaşmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Osmanlı minyatür sanatında pek çok yenilik
denenmiş, minyatür sanatı önemli tarihi olayları resmetmek için kullanılmış, hatta bu görev
“şehnamecilik” adı altında resmi bir görev haline gelmiştir.

Mesela; Kanuni dönemindeki ünlü minyatürcülerden bir tanesi, hemen hepinizin Muhteşem


Yüzyıl isimli diziden aşina olduğu Matrakçı Nasuh Efendi’dir. Ve son olarak Osmanlı
dönemine ait sayısız minyatürün Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenmektedir. Sonuç olarak;
Osmanlı minyatür sanatı hakkında bilinmesi gereken belli başlı şeyler bunlardır.

5
Minyatür Nedir?

Minyatür sanatı resim sanatının bir çeşidi olan “Kitap Resim Sanatı”dır. Minyatür kelimesi
farklı biçimde ancak birbirine benzer tanımlarla açıklanır. Sanat tarihçilerine göre,
kırmızılamak anlamında kullanılan miniatin kelimesinden gelmektedir.”Kırmızı kabuklu ve
kabuğundan lakit adında bir boya çıkarılan böcekten elde edilen boya ile yapılan
resimlerdir.11 Orta Asya sanatına bakıldığında, ilk minyatürlerin kırmızı ile yapıldığı ve
başka renklerin kullanılmadığı görülür. Ortaçağda Avrupa’da elyazması kitaplarda baş harfler
kırmızı bir renkle boyanarak süslenirdi. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince
adı minium olan kurşun oksit kullanılırdı. Bir başka görüşe göre de, minyatür, Latince
“kırmızı ile boyamak” anlamına gelen miniare kelimesinden türemiştir.

Bir kitapta konu başlıklarını minium, yani sülyen ile belirginleştirmeye miniare denirdi.
Zamanla metni süsleyen resimlere de minyatür dendi. İslam dünyasında resim sanatının
temsilcisi olan minyatür, süsleyiciliği yanında kuvvetli bir anlatım gücüne ve kendisine has
estetik bir yapıya sahip olarak, asırlar boyu değişik ve çok çeşitli üsluplar altında daima
gelişimini sürdürmüştür. Minyatür; kağıt, parşömen, fildişi üstüne boya ve yaldızla ışık,
gölge, boyut verilmeden yapılan bir sanattır ve çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere
ve bu tür resim sanatına verilen addır. Minyatür, Doğu ve Batı dünyasında çok eskiden beri
bilinen bir resim tarzıdır. Ama minyatürün bir Doğu sanatı olduğunu, batıya doğudan
geldiğini ileri sürenler vardır. Doğu ve Batı minyatürleri resim sanatı yönünden hemen hemen
birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür,
kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir
özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin
çevresi çoğu kez tezhip denen bezemeyle süslenmektedir. Minyatür kitaplarındaki resimleme;
Eski Türkçe yazımı yönünde sağdan, yani kitabın sonundan başlayarak sıralanır. Yüz yüze
bakan iki sayfa içinde bir konunun anlatımı gerçekleştirilir. Minyatürde; doğal nesne ya da
kişilerin, perspektif ve gölgeye dayanarak, doğrudan bir portresi çıkartılmaya çalışılmaz. Bu
resimlerde tabiatın anlatımı formülleştirilmiş veya idealize edilmiş bir şekilde karşımıza çıkar;
tıpatıp doğru, gerçeği anlatır şeklinde bir kopya etme durumu söz konusu değildir; dolayısıyla
burada ağaç, taş ya da ırmak gibi doğal nesneler ve bunlarda kullanılan, ama doğal renklere
hiç benzemeyen renkler gerçek dışı şekilde bir araya getirilir. İç örüntüler de bundan geri
kalmaz; yani ya hiç ayrıntı yoktur ya da çok ayrıntılıdır. Zaten burada önemli olan şey ayrıntı
değil, bütün tablodur veya bütünün bizzat kendisidir. Özellikle renklerin harmanlanması

6
harikulade bir parlaklık, denge ve bütünlük sergiler. İslam sanatı bu alanda nefes kesici
güzellikte eserler ortaya koymuştur. Bu sanatın bu tür eserleri ortaya koyması bir dikkat ya da
nesneleri görememe meselesi değil, geleneğe bağlı olarak çalışmanın gerektirdiği bir anlayış
ve form meselesidir. Burada perspektifin olmaması veya görmezlikten gelinmiş olması bu
sanatın değerinden bir şey azaltmaz. Tek gerçek İslami sanatın non-figüratif sanat olduğunu
bu alanda İspanya’dan Hindistan’a kadar evrensel bir dil ve üslûp geliştirdiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz.

Minyatür Sanatının Tarihi Geçmişi

İlk örneklerine eski Mısırlılar`da rastlanan minyatürler o dönemlerde papirüs, parşömen ve


fildişi gibi mâlzemeler üzerine çizilmekteydi. Bilinen ilk örneklerinden, Anadolulu tabib
Dioskorides`in [M. S. 2. yüzyıl] Materia Medica adlı botanik ve zooloji kitabının dokuzuncu
yüzyılda Süryanice`ye ardından da ElHaşâiş adıyla Arapça`ya çevrilmiştir. Bu eserde altı
yüzden fazla bitki, iki yüz civârında hayvan, ayrıca insan tasvirine rastlanmaktadır. Ve bu
eserlerde de özellikle Dioskorides'ten faydalanmış olan İbn Sina, İbn Baytar, Razi ve Biruni
gibi İslam alimlerinden de yararlanılmıştır. Ayrıca bu esere Bizans resminin tesirlerinin
yansıdığı da ifâde edilmektedir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani
elyazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hristiyanlık yayılınca minyatür özellikle
elyazması İncil'leri süslemeye başlamıştır. Avrupa' da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın
sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili
olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de
yapılmaya başlanmıştır. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve
görkemli minyatürler yapılmıştır. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine
portre yapmak için kullanılmıştır. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler
yaygınlaşmış, daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı
çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürülmüştür. On ikinci yüzyılın ortalarında
Artuklular`ın hizmetine giren mühendis Ebü`l-izz el-Cezerî yazdığı El-Hıyelü`l-Hendesiyye
adlı eserinde suyun ve dişlilerin hareketiyle çalışan âletleri anlatır ve bunların tasarımlarını
renklendirerek çizer. Kitapta ayrıca otomotik çalışan saatlerin, fıskiyeli havuzların, hacamat
âletlerinin, şifreli kilitlerin, Artuklu saray kapıları süslemelerinin ve bazı hayvanların
tasvirleri de bulunmaktadır. Asya Türk Toplumlarında, resim sanatının ilk örnekleri M.Ö.
10.000-3000 lerde tarihi varlık alanına çıkmaktadır. Kaya resimleri, av ve ev eşyaları üzerine
çizilen ve işlenen hayvan motifleri, balık sırtı şeklindeki süslemeler ilk örneklerdir. M.Ö.

7
2000 lerde çeşitli işaretler ve genellikle kartal motifleri resim ve süslemelerin başlıca
konularıdır. Bu dönemde boya üretimi gelişip, kırmızı boya bulunmuş, resimlerde,
işlemelerde, kullanılmaya başlanmıştır. Hun İmpratorluğunda ve özellikle Batı Hun
Devletinde, Göktürklerde, Uygurlarda kökeni oymacılık ve süslemeye dayanan resim sanatı
gelişmiştir. Bu sanatlara "Bediz", ustalarına da "Bedizci denmiştir. M.S. 8.yy. da Uygur
freskleri Türk minyatür sanatının ilk örnekleridir. İslam kültür çevresine giren Türk
toplumlarının resim (Minyatüra) sanatı genelde Uygur kültür çevresinden etkilenmiş,
Selçuklular zamanında yaygınlaşmıştır. İslâm minyatürlerinin bilinen en eski örnekleri on
ikinci ve on üçüncü asırlara aittir. İlk İslâm fetihlerinden sonra İran`da Zerdüştî rahiplerin
elinde bulunan bazı resimli yazmaların müslüman sanatkârlara [musavvir / nakkaş] örnek
olmuş olabileceği düşünülmektedir. İslâm minyatür sanatına Maniheizm`in de etki ettiği
düşünülebilir. Zira Maniheist Uygur minyatürleri, figür tipleri ve kompozisyon anlayışı
bakımından Selçuklu minyatürlerinin öncüsü sayılmaktadır. Anadolu dışında Türk islam
sanatına ait bilinen en erken minyatürler, büyük olasılıkla Zengilerden I. Nurettin Arslan
Şah’ın emriyle Musul’da yazılıp resimlendirilen, Yunanlı yazar Johannes Grammatikos veya
Pseudo Galenos’ın Kitab Al Tiryak (Panzehirler Kitabı) adlı eseridir.

Osmanlı Dönemi Minyatür Sanatına


Giriş;

Osmanlılar Döneminde saraya bağımlı olarak gelişen minyatür sanatının en önemli merkezi
İstanbul’dur.
Erken Dönem Osmanlı İmparatorluğu’nun genç padişahı, kültürlü ve sanatsever bir kişi olan
Fatih, Avrupa’dan bir çok ressamı İstanbul’a getirterek resimlerini yaptırmıştır. Bu
ressamlardan en ünlüsü Fatih portresi ile tanınan Gentile Bellini’dir. İstanbul’da bir süre kalan
bu ressamlar saray nakkaşlarını etkilemişlerdir. Bu dönemin en önemli minyatürlerinden biri
de Nakkaş Sinan Bey’in yaptığı “Gül Koklayan Fatih” portresidir. Osmanlı minyatür
sanatçısının şematik bir anlatımla yorumladığı minyatürlerin en önemli özelliği, gerçekçi ve
belgeleyici oluşudur. Osmanlı minyatür sanatı her şeyden önce bir imparatorluk sanatıdır.
Başlıca konuları tarih, topografik kent ve yöre tasvirleri ile padişah portreleridir.

8
İmpratorluğun saraylarında nakşedilen minyatürler, Osmanlı İmparatorluğu’na giden yolda
geçen öykülerin bir resmidir. İmparatorluğa katılan toprakların topografik görüntüleri, bu
zaferlerde etkin olan padişah, sadrazam, kaptan- ı derya ve benzeri portreler, saray yaşamı
Osmanlı minyatürünün konusu olmuştur. XIV. yy.dan başlayarak altı yüz yıl hüküm süren
Osmanlıların minyatür sanatı, kendine özgü gelişim çizgisiyle sanat tarihinde yerini almıştır.

Fatih dönemi minyatür sanatçısı Sinan Bey’in yaptığı portrede Fatih bağdaş kurmuş, elinde
tuttuğu karanfili koklamaktadır. Bu minyatürün portre özelliği ve kişinin karakterini ifade
etmedeki başarısı dikkat çekicidir. Bu dönemde Osmanlı minyatüründe portre geleneğinin
temelleri de atılmış olur.

Genellikle edebî, tarihî ya da bilimsel el yazma kitapları bezeyen minyatür, saf renk
lekelerine, belirgin kenar çizgilerine dayanan, gölgesiz, iki boyutlu bir resim anlayışını
benimser. Osmanlı minyatürcüsü, kitabın metninde anlatılan olayları resimlerken Avrupa
resmine özgü ışık-gölge, perspektif, renk değerleri vb. ögeleri göz önüne almaz. Metindeki
her ayrıntıyı resimler fakat yapılar, ağaçlar yan yatabilir; atlar, kuşlar pembeye, yeşile
boyanabilir; gökyüzü yaldızlanır. İnsan figürü, çevresindeki nesnelerle orantılı olmayabilir.

Osmanlı minyatürü, Kanuni döneminde kişiliğini bulur. Padişah portreciliği, XVI. yy.
boyunca önemini korumuştur. Dönemin ünlü nakkaşı Nigari, Sultan Süleyman ve Barbaros
Hayrettin Paşanın portrelerini yapmıştır. Dönemin minyatürlerinde padişahın tahta çıkışı,
elçileri kabulü, seferleri, av sahneleri veya çeşitli günlük olaylar işlenmiştir. Bu eserlerden
“Süleymannâme”de, Osmanlı hanedanının soyluluğu ve gücünü gelecek kuşaklara aktaracak
minyatürler görülür.
Kanuni döneminin en önemli nakkaşı Matrakçı Nasuh’tur. Aynı zamanda bir tarihçidir.
Nasuh yazdığı tarih kitaplarında dönemin olaylarına, seferlerine tanıklık etmiş ve bunların bir
kısmını resimlemiştir. Bunlar arasında en önemlisi, Kanuni’nin İran ve Irak seferinde geçilen
coğrafyayı haritacı anlayışla resmettiği 1533-1536 tarihli “Beyan-ı Menazil-i Sefer-i
Irakeyn-i Sultan” adlı eseridir.
Haliç’in iki yakasını gösteren bu minyatür, aynı zamanda bir harita işlevi de görür. Ayrıntılı
plan vermesiyle dikkat çeker. Minyatürde tarihî yarımada, Haliç, Galata ve Üsküdar’ın küçük
bir bölümünde üç yüze yakın önemli yapı görülür. İstanbul’un topografyası ve mimarisiyle
ilgili önemli veriler sağlar.

9
Klasik Osmanlı minyatürü, XVI. yy.ın ikinci yarısında Nakkaş Osman’ın “Hünernâme” adlı
minyatürüyle başlar. Osmanlı padişahlarının hünerlerini ve
yaşamlarından bazı olayları içeren bu eserde, kompozisyon
içinde yer alan figürler yalın ve gerçekçi biçimde ifade
edilmiştir. Sultanın tahta çıkışı, atış ve av törenleri,
yiğitlikleri, bedeni kuvveti, cesareti, felsefesi, dönemin en
önemli olayları ve ölümü gibi konular işlenmiştir.

Nakkaş Osman’ın diğer bir önemli eseri de III. Murat’ın


oğlu III.
Mehmet’in
sünnet
şenliklerinin
anlatıldığı
“Sürnâme”
minyatürleridir. Sultanahmet Meydanı’nda tüm
esnaf loncalarının hünerlerini sergilediği geçit
töreninin anlatıldığı, bir dizi şeklindeki bu
minyatürler, döneme tanıklık etmektedir. Bu el
yazması, sadece Osmanlı minyatür resmi açısından
değil aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun
XVI. yy. ekonomik ve sosyal durumu açısından da
bir belge niteliği taşımaktadır.
Türk minyatür sanatının en güzel örneklerinden
Nakkaş Osman’ın resimlediği “Sürnâme” adlı minyatürden bir kesit:

Sultan baş figür olarak minyatürün sol üst köşesinde yer alır. Bu durum, geçiş grubunun
sultanın önünden geçmes. ine olanak verir. Minyatür sağdan sola doğru akış içersindedir.
Gruplar tek veya çift sıra hâlinde ziyaretçilerin önünd. en sultanın bulunduğu yere doğru
yürümektedir. Her meslek grubu, kendi sanatını sergilemektedir. Devlet ileri gelenlerinin,
halkın ve yabancı temsilcilerin katıldığı önemli bir toplumsal etkinlik anlatılmıştır. Bu açıdan
dönemin toplumsal ve ekonomik yapısıyla ilgili önemli bir belge niteliğindedir.

10
Hz.Muhammed’in yaşamıyla ilgili olayların anlatıldığı “Siyer-i Nebi” minyatürleri de
Osmanlı minyatür sanatı örneklerindendir. Minyatürlerde; titreyen melek kanatları, alevli
haleler ve bulutlarla zenginleştirilmiş yumuşak hatlar görülmektedir.
XVII. yy. başlarında, tarihî konulu minyatürlerden çok albüm resimleri yapılmıştır. Tek
yaprak minyatürlerin yer aldığı albümlerde çeşitli giysiler içindeki kadın ve erkekler, farklı bir
konu dünyasını müjdeler. Dönemin ustası Nakşi’nin minyatürlerinde, Topkapı Sarayı
kitaplığında bulunan “Konaklayan Yolcular” adlı bir albüm resminde art arda sıralanmış
rengarenk tepelerin arasına serpiştirilen ağaçlarla nakkaş, üçüncü boyutu bilinçle aramıştır.
Figürlerin her biri farklı bir hareketlilikle mekâna rahatça yerleştirilmiştir. Minyatürde mekân
duyarlılığı göze çarpmaktadır.
XVIII. yy. ın ikinci yarısı, Lale Devri minyatür sanatı için bir canlanma, yenilenme dönemi
olmuştur. Dönemin sanatçısı Levni, portre albümleriyle dikkat çeker. “Silsilenâme” adlı
eserinde padişahları, bir mekânda, arka fondaki perde motifleri içinde otururken betimler.

“Sürnâme-i Vehbi” adlı minyatürlerde, figür toplulukları klasik dönem minyatürlerindeki


gibi paralel veya karşılıklı sıralar şeklinde değil diyagonal biçimde, geniş mekânlara
yerleştirilmiştir. Zemini oluşturan doğa kesitlerinde derinlik etkisi yaratılmıştır. Yumuşak
fırça vuruşları ve gölgelemeler de dikkat çekicidir.

XVIII. yy. Osmanlı minyatüründe nakkaşlar padişahların yaşam öykülerinden başka konulara
da yönelmişlerdir. Lale Devrinin modasını yansıtan kıyafetlerdeki, zarif duruşlu kadın ve
erkek figürlerini resmetmişlerdir. Müzik yapan, saçını tarayan, gül tutan kadınlar, elinde şarap
kadehiyle kendini bir divana bırakmış erkekler, minyatürlerin konuları arasında yer alır.Bu
konuları minyatürlerinde uygulayan dönemin ünlü nakkaşlarından Buhari de figür
çalışmalarıyla dikkati çekmektedir.
Lale Devrinde çiçek resimleri de çok yaygındır. Sarayların, evlerin, arabaların çiçek ve meyve
resimleriyle bezendiği bu dönemde kitaplar da gül, lale, sümbül gibi çiçek resimleri veya
meyve salkımlarıyla süslenmiştir. Nakkaş Ali Üsküdari’nin minyatürlerinde güller, haşhaş
çiçekleri kıvır kıvır yapraklarıyla dipdiridir.
XVIII. yy.ın ikinci yarısında matbaanın hız kazanmasıyla el yazmacılığı ve minyatür
sanatında bir çözülme başlamıştır. Bu sanatların yerini, Batı resim sanatının etkisiyle saray,
köşk ve kasırların duvarlarına çeşitli manzaralar yapma geleneği almıştır. XIX. yy.da
minyatür sanatının yerini alan yağlı boya duvar resimlerinde, o dönemi yansıtan değerler
görülür.

11
OSMANLI DÖNEMİ MİNYATÜR SANATI

Osmanlı döneminde kültürel zenginliklerin Orhan Gazi döneminde başladığı söylenebilirse de


minyatür sanatı daha geç devirlerde gelişmiştir. Osmanlı tarih yazıcılığının genel olarak saray
hamiliğinde, II. Bayezıd döneminde başladığı kabul edilmektedir. Buna karşılık Osmanlı
tarihini konu alan resimli elyazmalarının Kanunî Sultan Süleyman döneminde üretilmeye
başlandığı bilinmektedir.1 Kendine özgü bir kişilik geliştiren Osmanlı Minyatür sanatı, bu
sanatın billurlaşmış örneği ve kaynağı sayılan İran kitap sanatındaki Şehname ve Hamse gibi
kalıplaşmış edebiyat türlerinden başka, bilimsel eserler, seyahatnameler, ansiklopediler,
biyografiler ve kronikler gibi yeni alanlara, hatta dini konulara da yönelmiştir. Yeni bir
gözlemcilik gücü ile toplumun yaşayışını yansıtan belgeler değerini de kazanmıştır. Erken
İslam minyatüründe de bol örnekleri görülen (Makâmat minyatürleri gibi), günlük olaylar, iş
hayatı, düğün- bayram gibi eğlenceler yeni bir canlılıkla bu yeni üslûpta işlenmiştir. Şenlikleri
bütün ayrıntılarıyla anlatan kitaplar: Sûrnâmeler için, “sürnâme ressamlığı” diyebileceğimiz
yeni bir tür ortaya çıkmıştır (Resim:1-2-3).2

Bu gelişim süreci altı dönemde ele alınabilir:

1. Oluşum Dönemi (II. Mehmed - II. Bâyezid - I. Selim Dönemi [1451-1520])


2. Geçiş Dönemi (I. Süleyman - II. Selim Dönemi [1520-1574])
3. Klasik Dönem (III. Murad - III. Mehmed Dönemi [1574-1603])
4. Geç Klasik ve Duraklama Dönemi (XVII. yüzyıl [1603-1700])
5. İkinci Klasik Dönem (III. Ahmed dönemi ve XVIII. yüzyılın ilk yarısı [1700- 1750])
6. Son Dönem (XIX. yüzyılın sonun kadar [1750-1900])3

Osmanlı'nın ikinci başşehri olan Edirne'de on beşinci yüzyılda hazırlanmış olan Bedîüddîn et-
Tâcirî et-Tebrizî'nin Dilsûznâme'si, Şemsedin Muhammed b. Abdullah Nişâburî'nin
kasidelerinin toplandığı Külliyât-ı Kâtibî, Ahmedî'nin İskendernâme'si erken Osmanlı
minyatür üslûbunu temsil eden eserlerdir. İstanbul'un fethinden sonra Fatih dönemi sanat,
1
Yıldıray ÖZBEK, Şükri Bitlisi Selimnamesi Minyatürleri, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 17
Yıl : 2004/2 , s.151-193

2
Rüçhan ARIK, A.g.e., s.4

3
Metin AND, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, İstan bul 2002, s. 78.

12
kültür ve bilim bakımından büyük gelişmelere sahne olmuştur. Fatih, Osmanlı'nın kapılarını
Batı tasvir geleneğine de açarak Venedik'ten heykeltraş ve ressam getirtmiştir. Ressam
Gentile Bellini'nin o dönemde İstanbul'da yaptığı Fatih'in yağlıboya portresi ile bugün British
Museum' da bulunan bir kısım çizimleri önemlidir. Yukarıda da belirtildiği gibi; II. Bayezid
dönemi İstanbul'daki minyatür ressamlığının gelişimi bakımından çok önemlidir. Bilhassa
Şiraz ve Herat çığırı minyatürlerini örnek alarak daha çok yerli sanatçıların yaptıkları
çalışmalarla Osmanlı minyatür sanatının oluşumunda büyük adımlar atılmıştır. Bu dönemde
tarihçilik ve şehnamecilik de gelişme göstermiştir. İdris Bitlisî, Kemalpaşazâde, Neşrî gibi
tarihçilerin eserleri yanında Muhammed b. Abdullah Nakkaş'ın çizimleri de mühimdir.
Osmanlı saray teşkilatı içinde Fatih'ten itibaren “ehl-i hiref” adı altında sanatçı topluluğu
oluşturulmuştur. Osmanlı sanat dünyasını yönlendiren “ehl-i hiref”ler yani saray sanatçıları
arasında nakkaşlar özel bir yere sahiptir. Saray atölyeleri için özenle seçilen bu sanatçılar
bölükler halinde, yani gruplar oluşturarak çalışıyorlardı. Her devirde sayıları devrin padişah
ve devler adamlarının sanata düşkünlüklerini yansıtacak şekilde değişiyordu4. Sarayın her
türlü sanat ve zenaat işlerini gören ve saraydan maaş alan bu topluluk imparatorluğun politik
gücünün üst düzeye ulaştığı ve devletin hazinesinin zengin olduğu dönemde kalabalık bir
kadroya sahipti. Yıllar boyunca bu topluluğun hazırladığı eserlere yapılan harcamalar ve
sanatçılara ödenen ücretler göz önüne alınacak olursa saray yönetiminin, himâyesini sultan
yahut vezirin yaptığı sanat eserlerinin üretiminde bu denli masrafı üstlenmesi sanat eseri
üretimini yoğun devlet işlerinin bir parçası olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Sarayın
kitap sanatçıları nakkaşbaşının denetiminde hattatlar, nakkaşlar, renkzenler, varakzenler,
cedvelkeşler, müzehhibler ve cilbendlerden oluşuyordu. Hattat, müzehhib, mücellid ve
çıraklar gibi musavvirlerin de aldıkları maaş ve terakki maaş ve in'am defterlerine yazılmıştır.
İşlerin yoğun olduğu zamanlarda yahut ehl-i hıref içinde yapılacak iş için yeterli kabiliyete
sahip kişinin bulunmaması durumunda çarşı esnafı arasından ücreti karşılığında ustalar
sarayda çalıştırılmıştır. Bayramlarda sultan için yapılan özel işlerde sultan eser getiren
nakkaşı kaftan veya para vererek ödüllendirmiştir5. Eser getiren sanatçının adı, getirdiği eserin
cinsi, karşılığında ona ödenen paranın tutarı veya verilen kaftanın cinsi in'am defterine
kaydedilmiştir. Padişahlar sanatkârları sadece para ile ödüllendirmiyorlardı. Bazen onları
devlet işlerinde önemli görevlere getirirlerdi.

4
Nurhan ATASOY,”Tarih Konulu Minyatürlerin Usta Nakkaşı Osman” Sanat Dünyamız, Yapı Kredi Kültür ve Sanat
Yayıncılık A.Ş., 3 Aylık Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı: 73, İstanbul, 1999, s.213-222

5
Sevgi AKBULUT ERSOY, A.g.e., s. 8-9

13
Örneğin; Nakkaş Osman'ın kayınbiraderi olan Nakkaş Ali defterdarlığa kadar yükselmiştir.
Nakkaş Hasan çeşitli devlet görevlerinde ilerlemiş sonunda vezirliğe kadar yükselmiş Nakkaş
Hasan Paşa olmuştur. Evliya Çelebi seyahatnamesinde dört çeşit resim sanatçısı tanıtır:

1. Esnâf-ı nakkaşân-ı cihân: Bunların kaldıkları ve çalıştıkları yerler Saray'da Aslanhâne’nin


üst katı olmakla beraber bunun dışında yüz civârı dükkânları da mevcuttur. Yine yüz kadar
büyük saray nakkaşları ise kendi evlerinde çalışırlar. Bunlar geçit alaylarında tahtırevanlar
üzerindeki gezici dükkânlarında eserlerini sergileyerek geçerler.

2. Esnâf-ı nakkaşân-ı musavvirân: Sayıları kırk kadar olup dört dükkânları vardır. Daha çok
Şehnâme ve tarih kitaplarındaki savaş sahnelerinin minyatürlerini yaparlardı.

3. Esnâf-ı falciyân-ı musavver: Bu türde yalnız birkaç kişi ve birkaç dükkan vardır. Bunlar
padişahları, savaşları, peygamberleri, deniz savaşlarını, Yûsuf u Züleyha, Leylâ vü Mecnûn,
Ferhâd u Şîrîn vesair âşıkânı gösteren minyatürleri müşterilerine açarlar, hangi resim çıkarsa
ona göre şiirler okurlar.

4. Esnâf-ı oymaciyân: Bunların dokuz dükkânı olup yirmi kişilerdir. Yaptıkları oymalar
kitapların içinde büyük bir özenle saklanır. Oymacılar geçit alaylarında tahtırevan üzerinde
geçerken makasla kâğıtları oyarak bunları kâğıtların üzerine yapıştırırlar6.

Osmanlı minyatürleri sanıldığının aksine çok geniş ve zengin bir konu yelpâzesine açılır.
Hazret-i Peygamber'in, hanımlarının ve kızının sûretleri dışında her çeşit resim yapılmıştır
(Resim:4).

Safevî sultanı Şah İsmâil on dördüncü ve on beşinci yüzyıl boyunca İslâm tasvir sanatında
güzel eserlerin hazırlandığı Şiraz ve yöresini Akkoyunlular'dan Herat'ı Timurlar'dan almış ve
nakkaşhânenin meşhur sanatkârlarını önemli eserleriyle Safevî sarayı nakkaşhânesinde
toplamıştır. Yavuz Sultan Selim 1514'te Tebriz'i Safevîler'in elinden aldığında oranın
nakkaşhânesinin daha çok Horasanlı olan sanatkârlarını İstanbul'a Topkapı sarayı
nakışhânesine getirtti. Bu sanatkârların İstanbul nakkaşlarına etkisi büyük olmuştur. On

6
Metin AND, A.g.e., s. 3

14
altıncı yüzyılda klasik Türk minyatürünü biçimlendiren en önemli sanâtkârlardan biri Nakkaş
Osman'dır. Nakkaş Osman Osmanlı minyatüründeki "özgün perspektif ve belgesel gerçeklik"
anlayışının yerleşmesini sağlamıştır. Uzun yıllar ehl-i hiref teşkilatında nakkaşbaşı olarak
hizmet veren Nakkaş Osman zaman zaman sultanların [II. Selim - III. Murad] seferlerine
Şehnâmeci Lokman ile beraber katılmıştır. Lokman olayları kronolojik sıra ile yazmış,
Nakkaş Osman tasvir etmiştir (Resim:5-6).

Şehnamecilik kurumunun oluşturulması, Osmanlılara, tarihi olayların tespiti anlayışı ve


alışkanlığını getirmiştir. Bu yazının yanısıra minyatürde de geçerli bir tarz haline gelerek
Osmanlı minyatür sanatında bir tarihi minyatür üslubunun oluşmasına yol açmıştır 7. Böylece
Osmanlı minyatürüne tarihî belgesel gerçeklik yerleşmiştir. Bu özellik Osmanlı minyatürünü
diğer İslâm minyatürlerinden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Yavuz ve Kanunî
devirlerinde Ali Şîr Nevâî'nin Dîvân'ı, Nizâmî'nin Hamse'si, Molla Câmî'nin Tuhfetü'l-ahrâr'ı
Ârifî'nin Gûy u Çevgân'ı ve bir Selimnâme'nin resimlerle donatıldığı görülmektedir. Sultan
ikinci Bayezid döneminde Enderun'a giren Nasuh b. Abdullah elBosnevî, 1517'de Yavuz için
matematikle ilgili bir eser yazar. Sonra Mısır'a gider, orada meşhur silahşörlerle gösterilere
katılır, silah ve matrak oyunundaki başarısı dolayısıyla Matrakçı diye meşhur olur. 1530'da
şehzâdelerin sünnet merâsiminde hareket edebilen, duvarları nakış ve resimlerle süslü kâğıttan
iki büyük hisar yapan Matrakçı Nasuh'un bu maketi çok beğenilir. Kaleme aldığı tarih
kitaplarını figürsüz manzaralar ve topografik şehir görünümleriyle süsler. Mecmû-ı
Menâzil'de Sultan Süleyman'ın İran Seferi'nde konulup göçülen bütün menzilleri gün gün
kaydeder, yol üzerindeki konak yerlerinin mimarlık örneklerini, topografik özelliklerini yüz
yirmi sekiz resimle belgeler. Matrakçı Nasuh'un tasvir sanatına getirdiği en büyük yenilik
yazıyla anlatamadığını resimle anlatması, insan figürü kullanmadan sırf manzara
ressamlığında çığır açması ve şehirlerin on altıncı yüzyıldaki durumlarını topografik ve planlı
çizim ile fotoğraf çeker gibi belgelemesidir (Resim:7-8-9).

Kanunî Sultan Süleyman'dan itibâren surre alayları, Mekke ve Medine ile Civârı Haremeyn'in
minyatürleri de ilgili eserlerde göze çarpmaya başlar. Bu döneme ait eserlerde [Darîr'in Siyer-
i Nebî'si, Talikîzâde'nin Fetihnâme-i Eğri'si, Seyyid Lokman'ın Zafernâme'si vs.] isimlerine
rastlanan önemli iki nakkaş, haklarında pek bilgi bulunmayan Osman ve Hasan'dır. Sultan
birinci Ahmed döneminde tek yaprak resim ve minyatürlerin belirli bir sıraya göre

7
Sevgi Akbulut ERSOY, A.g.e., s. 15

15
yerleştirildiği yazma formatındaki murakka' yapımcılığı önem kazanmıştır. Kalender Paşa
tarafından düzenlenen birinci Ahmed Albümü [TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 408], günlük hayat
sahneleriyle tek figür kadın ve erkek tiplerinin tasvir edildiği çok sayıdaki tek yaprak
minyatürü içerir. Yine Kalender Paşa'nın düzenlediği Falnâme'de [TSMK, Hazine, nr. 1703],
farklı resim üslûplarını yansıtan din ulularıyla astrolojik figürlerin tasvir edildiği büyük
boyutlu minyatürler bulunmaktadır. Genel olarak tabiat tasvirlerinden ziyade padişahlar ve
paşaların katıldıkları savaşlar, elçi kabulleri, padişahların avlanmaları, cirit oynamaları, ok
atmaları, büyük bir merâsimle yürüyen ordu alayları, düğün şenlikleri ve padişah portreleri
Osmanlı minyatür sanatkârlarının seçtikleri konuların başında gelir8. Bütün bunlarda akla
gelen ilk şey devletin dinamik gücü ve yüksek ölçüde bir sistemin varlığıdır. İkinci Osman
döneminde klasik Osmanlı minyatür üslûbundan ayrılan ve kendine has bir üslûp geliştiren
Ahmed Nakşî'nin resimlediği eserler dikkat çeker. Tercüme-i Şakâyık-ı Nu'mâniyye,
Şehnâme, Şehnâme-i Nâdirî bu eserlere örnek verilebilir. On yedinci yüzyılda minyatür
geleneğindeki tasvirlerin saray dışında, özellikle İstanbul'a gelen yabancılar için hazırlanan
kıyâfet albümleri içerisinde tek figür resimleri olarak yaygınlaştığı görülmektedir. Bu yüzyılın
ikinci yarısından günümüze ulaşan iki Silsilenâme nüshası Osmanlı padişahlarının bu devirde
ikâmet ettikleri Edirne sarayında Musavvir Hasan tarafından hazırlanmıştır. Musavvir Hasan
bu eserdeki dizi padişah portreleri tasvirlerinin kurgularıyla on sekizinci yüzyılın başlarında
eser veren Levnî'ye öncülük etmiştir. Levnî'nin yaptığı Kebîr Musavver Silsilenâme'deki
padişah portreleri Batılılaşma dönemi Osmanlı tasvir üslûbunun ilk örnekleridir. Levnî
tarafından resimlenmiş bir diğer eser Vehbî'nin Surnâme'sidir. Bu minyatürler kesitlerle
verilmiş mimarî biçimler ve üst üste dizilmiş figür gruplarına sahip kompozisyonlar içerir
(Resim:10-11-12)9.

On sekizinci yüzyılda Osmanlı üslûbuna Levnî'den sonra yeni ifâde biçimleri kazandıran bir
başka sanatkâr Abdullah Buhârî'dir. Onun yaptığı tek figür kadın ve erkek resimleri saray
çevresi için hazırlanmış bir albümde bulunmaktadır [İÜ, TY, nr. 9364]. 1750'den sonra
Osmanlı minyatürü daha çok kıyâfet albümleri ve padişah portreleriyle sürmüştür. Fâzıl-ı
Enderûnî'nin Hûbannâme ve Zenânnâme'sinde çeşitli kadın ve erkek kıyâfetleri, hamam
safâları resmedilmiştir. On sekizinci yüzyılın başında, Avrupa ile kültürel ilişkilerin arttığı ve
“Batılılaşma” diye adlandırdığımız sürecin başladığı dönemde Osmanlı Sanatı, geleneksel ile
8
Nurhan ATASOY A.g.e., s.213

9
Nurhan ATASOY A.g.e., s.213

16
yeni arasında kurulan denge üzerinde ilerlemiş Sultan 111. Ahmed (1703- 1730) ile sadrazam
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın himayesinde gelişen kültürel ortamda, sanata her alanda
geniş olanak tanınmıştır.10 On sekizinci yüzyılın sonlarıyla on dokuzuncu yüzyılın başlarında
hazırlanan kıyâfet albümleri ve sefâretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin artık üç
boyutlu tarzda ve sulu boya ile bazı tek figür resimlerinin kâğıt üzerine yağlı boya
teknikleriyle yapılması geleneksel Osmanlı minyatürünün sona ermesine yol açmıştır. Bu
dönemde Osmanlı sarayının hizmetinde bulunan Refâil ve Kostantin Kapıdağlı gibi ressamlar
tuval üzerine yaptıkları padişah portrelerinin dışında kâğıt üzerine de çalışan son
sanatkârlardır.11
Araştırma ve incelemeler bu alana çeşitli bakımdan yeni bilgi ve görüşler katmıştır.
Öyle ki; Anadolu’da camilere kadar kadar giren duvar resimlerinin her bölgeye yayıldığı
ortaya çıkmıştır. (Yozgat Çapanoğlu Camisi, Aydın Cihanoğlu Camisi, Soma Hızır Bey
Camisi, Denizli Acıpayam Yazır Köyü Camisi, İzmir Şadırvanaltı Camisi şadırvanı, Amasya
Sultan II. Bayezid Külliyesindeki Muvakkithane, Muğla Şeyh Camisi, Amasya Gümüşlü
Camisi, Yozgat Başçavuşoğlu Camisi duvar resimli camilerimizden bazılarıdır.) Yüzyıllarca
süren minyatür sanatının yalnızca bir mutlu azınlığın malı olmadığı, Batı etkisiyle anıtsal
duvar resmi yapmaya kalkışan halk ressamlarının, adeta agrandize edilmiş (büyütülmüş)
minyatürler gibi resim yapmasına yol açacak kadar halkın da malı olduğu bu resimlerden
anlaşılmaktadır.12

Önemli Minyatür Sanatçıları Ve Örnek Eserleri:

Matrakçı Nasuh

Yukarıda da belirttiğim gibi Matrakçı Nasuh (1480-1564) ismine yabancı olmadığınızı


düşünüyorum. Bir döneme damgasını vuran Muhteşem Yüzyıl isimli dizide Matrakçı Nasuh
ismini epey duymuştuk. Peki, Matrakçı Nasuh’un ünlü bir minyatür sanatçısı olduğunu biliyor
muydunuz? Evet, gerçek adı Nasuh Bin Karagöz El-Bosnavi’dir. Yavuz Sultan Selim ve
Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde eserler vermiştir.

10
Zeren TANINDI, A.g.e., s. 32.

11
F. Banu MAHİR, "Minyatür", DİA, XXX, 123.

12
Gül İREPOĞLU, “Lale Devri’nin ‘Çelebi’ Nakkaşı:Levni” Sanat Dünyamız, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş., 3
Aylık Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı: 73, İstanbul, 1999, s.235-243

17
Levnî

Osmanlı dönemindeki ünlü minyatür sanatçılarından bir diğeri olan Levnî ise II. Mustafa ve
III. Ahmat döneminde başnakkaşlık yapmıştır. Gerçek adı Abdülcelil Çelebi olan Levnî bu
lakabını Farsça’da renk ve boya anlamına gelen levn kelimesinden almıştır. Osmanlı
minyatürüne pek çok şey katan sanatçı, eserlerinde kullandığı taktiklerle batı tarzına
yaklaşmış olduğunu göstermiştir. Minyatürün yanı sıra ayrıca Osmanlı padişahlarının
portrelerini de yapmıştır.

Nusret Çolpan

1952 ile 2008 yılları arasında yaşayan minyatür sanatçısı Nusret Çolpan, Matrakçı Nasuh’u
örnek alarak kendine has bir tarz yaratmıştır. Teknikleriyle minyatür sanatını çağdaşlaştıran
ismin eserleri önemli müzelerde sergilenmektedir.

Nakkaş Nigârî (Haydar Reis)

Asıl adı Haydar Reis olan Nakkaş Nigarî ise 1494 ile 1572 yılları arasında yaşamıştır. Ünlü
kişilerin minyatürlerini yapmış ve bu nedenle de portre minyatüründe başarılı eserler
vermiştir. Örneğin; Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Hayrettin Paşa, II. Selim gibi ünlü
isimlerin portrelerini yapmıştır.

Abdullah Buhari

18. yüzyılda yaşamış olan ünlü Türk minyatür ustası Abdullah Buhari’nin eserlerinin çoğu
Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenmektedir. Gerçekçi anlayışla yaptığı eserlerinde tek
figürleri ve çiçek çalışmaları göze çarpmaktadır.

Refail

I. Mahmut, III. Osman, III. Mustafa ve I. Abdülhamid dönemlerinde eserler veren sanatçı, onu
kitap resminden tuvale geçen ilk Osmanlı sanatçısı yapmıştır.

Haydar Hatemi

18
1945 Güney Azerbaycan doğumlu olan Haydar Hatemi ise Amerika Birleşik Devletleri’nde
yaşamakta olan Osmanlı minyatür tekniğinin hayatta olan son temsilcilerindendir. Osmanlı
devletini ve İstanbul’u tasvir eden pek çok eseri bulunmaktadır.

Nakkaş Sinan Bey

15. yüzyılda yaşayan minyatür sanatçısı daha çok Fatih Sultan Mehmed’i gül koklarken tasvir
ettiği çalışmasıyla tanınmaktadır. Ve sanatçının bu eseri Osmanlı’da görülen batı etkisinin ilk
örneklerinden biri olmuştur. Fatih döneminde İtalya’ya gönderilen sanatçı, oradaki tarzdan
etkilenmiş ve Osmanlı’ya geri döndüğünde eserlerinde batı tekniklerini kullanmıştır.

Nakkaş Osman

16. yüzyılda Osmanlı Sarayı’nın başnakkaşı olan Nakkaş Osman ise tarihsel gerçeklere
odaklanan bir minyatür sanatçısıdır. İstanbul’daki günlük hayatı, esnafları ve şehirdeki
gösterileri anlatan çalışmalarıyla, tarihi yansıtmış ve eserleri bir belge niteliğinde
görülmüştür.

Seyyid Lokman

Yaklaşık 30 yıl boyunca sarayda hizmet veren Seyyid Lokman ise Nakkaş Osman ile birlikte
çalışmış bir ustadır. I. Süleyman, III. Selim ve III. Murat dönemlerinde sarayın şehnamecisi
olarak görev yapmış ve çok sayıda eser vermiştir.

Süheyl Ünver

1898-1986 yılları arasında yaşayan minyatür ustası, hayatının büyük bölümünü okumak,
araştırmak, öğrenmek, öğretmek, el yazması eserler üretmek, şiirler makaleler yazmakla
geçirmiştir. Sanatçı kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda bir bilim insanı olan Süheyl Ünver,
pek çok dil bilmesi, minyatür ustası olması gibi özellikleri ile çok yönlü bir sanatçı olarak
anılmaktadır. Zaten minyatürün sanatının ülkemizde devam ettirilmesini sağlayan isim de
Süheyl Ünver’dir. Yaptığı çalışmalarla minyatürün yeniden gün yüzüne çıkmasını sağlamıştır.

19
OSMANLI DÖNEMİ MİNYATÜR SANATI
Sonuç ve Değerlendirme

İslam dünyasında resim sanatının temsilcisi olan minyatür, süsleyiciliği yanında kuvvetli bir
anlatım gücüne ve kendisine has estetik bir yapıya sahip olarak, asırlar boyu değişik ve çok
çeşitli üsluplar altında daima gelişimini sürdürmüştür. Genelde bir kitap resimleme sanatı
olarak kabul edilerek, metni açıklayıcı ve destekleyici olarak yapılmaktadır. Minyatür, Doğu
ve Batı dünyasında çok eskiden beri bilinmekte ve Doğu ve Batı minyatürleri resim sanatı
yönünden hemen hemen birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda
ayrılıklar görülmektedir. Doğu minyatürlerindeki bu farklılıkların oluşmasında en önemli etki
kuşkusuz İslam dinidir. Yazılı tarihimizin önemli bir bölümünü görselleştiren kitap resimleri
yani “minyatürler” İslam halklarının sanatsal anlatım biçimlerindendir. Bir başka deyişle
“tasvir” sanatının yaşama alanı bulduğu özellikle Ortadoğu toplumlarında başlıca sanatsal
anlatım dili olarak varlığını yüzyıllarca sürdürmüştür. Avrupa ile etkileşimin arttığı 16.
Yüzyılda, bir dünya imparatorluğu olan Osmanlı’nın Minyatür sanatı Doğu ve Batı sanatları
sentezi içinde kendine özgü bir kişilik geliştirmiş ve 700 yıllık bir tarihin görsel izlerini
günümüze taşımıştır. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de
Batı resim sanatının etkileri görülmektedir. Minyatür yavaş yavaş yerini bildiğimiz anlamda
çağdaş resme bırakmaya başlarken ardında usta saray nakkaşlarının geçmişe ışık tutan
minyatürlerinden, Anadolu camilerindeki duvar resimlerinde görülen halk ressamlarının
yaptığı minyatürlerle günümüze kadar gelmiştir. Artık Batı’da olduğu gibi ülkemizde de
geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir.

15. YÜZYIL OSMANLI DÖNEMİ MİNYATÜRLÜ ESERLERİ

Bu yazıda 15. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde üretilmiş olan minyatürlü eserlerin Osmanlı
Sanatı içerisindeki yerine odaklanmaktadır. Bu dönemde, Osmanlı dünyasında el yazması
resimlemenin ilk kez önemli ölçüde arttığı görülmektedir.

Bu yazma eserlerin arasında yalnızca birkaçının tarihi kesin olarak bilinmektedir. Buradaki
minyatürler hem bu geleneği yansıtanlar hem de Batılı resim tarzını bünyesinde bulunduranlar
arasından seçilmiştir. “Erken Dönem Osmanlı Tarzı” eser örnekleri sadece yazmanın ötesinde
erken dönem Osmanlı müzehheb kitap üretimine dair önemli yeni görüşler sunmaktadır. Bu
dönem el yazmaları sadece kodikolojik bilgiler değil, daha kapsamlı bakış açıları

20
sağlamaktadır. Sanatçının yeri ve Osmanlı dünyası içindeki konumu da bu bakış açılarından
biridir. El yazmasını uluslararası kültürün bir eseri olarak değerlendirmemizi sağlayan
ikonografi, himaye ve kitap üretimi gibi daha geniş yelpazedeki tartışmalar yeni yorum
alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunların dışında el yazmaları bize uluslararası bir
kültürün merkezi olan ‘Osmanlı Sarayı’ hakkında kapsamlı bilgiler vermektedir. Bu bağlamda
Osmanlı Minyatür Sanatının gelişimi altı evrede tanımlanmıştır. “İlk evre veya oluşum evresi
II. Mehmed ile başlayan, II. Bayezid ve I. Selim’in saltanat yılları ile son bulan 1451 ve 1520
yılları arasındaki dönemi kapsamaktadır. İkinci evre Geçiş evresi I. Süleyman ve II. Selim
Dönemi 1520-1574 yıllarını, Üçüncü evre, Klasik Evre: III. Murad ve III. Mehmed Dönemini
1574-1603 yıllarını, Dördüncü evre, geç Klasik ve Duraklama Evresi olarak 1603-1700
yıllarını, Beşinci evre, III. Ahmed Dönemi ve 18. Yy. ilk yarısını kapsayan 1700-1750 yılları
arasındaki dönemi: Altıncı ve son evre ise 1750-1900 yıllarını kapsamaktadır. 1750 yılından
sonrası Osmanlı minyatürünün sonu olarak değerlendirilmektedir”

15. Yüzyıl Osmanlı Minyatür Sanatı Örnekleri

15. yy. dan günümüze ulaşan Türk minyatür sanatının ilk örnekleri olarak Osmanlı resimli el
yazmalarının erken örneği olarak kabul edilen 1416 tarihinde Amasya’ da hazırlanan; 1390
tarihli Ahmedî’nin İskendernâme adlı eserinin kopyasıdır. Yine aynı yüzyılda üretilmiş olan
minyatürlü el yazmaları: 1455-1456 Edirne’ de yapılan günümüzde Oxford Bodlein
Library’de bulunan Tebrizî’nin Dilsûznâmesi, 1460-1480 yılları arasında yapıldığı düşünülen,
günümüzde R.989 Topkapı sarayı Müzesi
Kütüphanesi’ ne kayıtlı olan Şair Kâtibi’nin yazmış
olduğu Külliyat-ı Kâtibi adlı eseri ve 1465’ de
Amasya’ da Şerafeddin Sabuncuoğlu tarafından
hazırlanan Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye dir.
Bunlar dışında: 15. yy. son çeyreğinde üretilen üç adet
Fatih Sultan Mehmed Portresi de Osmanlı Minyatür
Sanatının ilk eserlerindendir.

1-) Ahmedî İskendernamesi

Osmanlı resimli yazma üretiminin bilinin en erken


örneği ilk defa 1390 yılında Ahmedî tarafından

21
yazılmış olan, 1416 yılında Amasya’da II. Murad’ın şehzadeliği sırasında minyatürlü el
yazma nüshası hazırlanan Makedonyalı Büyük İskender’ in yaşam öyküsünü anlatan
İskendername mesnevisidir. Mesnevi’nin yazarı olan Ahmedî (Tâcüddin İbrâhim bin
Hızır)’nin 1334-35 yılında doğduğu bilinmektedir. Şair Ahmedî Mısır’ da ardından Germiyan
sarayında, Aydınoğulları ve Osmanoğulları beyliğinde ve öldüğü yaşlar olan seksen yaş
civarında ise Amasya’da yaşamıştır. Ahmedî kendisinden önceki yıllarda yazılmış ve
devrinde oldukça sevilen Emir Hüsrev Dehlevi, Firdevsî ve Nizâmî’nin eserlerini
alışılageldiği gibi kopya etmemiştir. Şair söz konusu eserlerden yaralanmış olmakla birlikte
14. yy.’ın sonlarında orijinal bir eser ortaya koymayı başarmıştır. Bir orijinal eser olan
İskendernâme 8754 beyitten oluşmaktadır. Eserin giriş, mevlid ve hatime kısımlarından sonra
esas konu olan İskender’in hayatı ile ilgili kısımlar ı 5894 beyittir. Eser Germiyanoğlu Mir
Süleyman Bey (1361-1387) için yazılmaya başlanmıştır; daha sonra Yıldırım Bâyezid (1389-
1403)’in büyük oğlu olan Emir Süleyman (1411)’a sunulmuştur.

15. yy. başında Osmanlı devletinde yaşayan âlimler arasında Arapça ve Farsça eserler
yazılmakta iken ilk kez Türkçe olarak yazılması nedeniyle de ayrı bir önem arz eden
Ahmedi’nin İskendername adlı eseri bugün Paris Bıblıothèque Nationale De France Libraray’
(suppl. turc 309) de bulunmaktadır. Eserin ayrıca Venedik, Berlin ve St Petesburg Milli
Kütüphanelerinde birer nüshası bulunmaktadır. 15. yy.’da Ahmedî’ nin İskendernâme’lerinin
çok sayda kopyasının yapılmış olması, saray yönetiminin kahramanlık destanlarına ilgi
duyması, Fatih Sultan Mehmed’in askeri ve siyasi gücü bakımından Büyük İskender’ e
benzetilmesi ve ayrıca da XV. Yüzyılda Osmanlı minyatür
sanatında tarihi konulu ilk minyatürlerden olmasına
Fotoğraf 1: “İskender’in Tamgaç’ı Yenmesini Kutlaması”
bağlanabilir. Ahmedi İskendernamesi, 1416 Paris Biblotheque Nationale
Eser “İskender’in doğumu, eğitim hayatı, tahta Fransa, Turc 309. Y. 16b.
çıkışı:
Hayatın Aslını Aristo, Eflatun ve Sokrat’ tan Sorması, Bir
Meleğin Ona Kılıç Vererek Cihan Hâkimiyetini
Müjdelemesi, İran Şahı Dârâb İle Çarpışarak Onu
Yenmesi, İskender’in Sistan Şahının Kızı Gülşah’la Aşkı:
İskender’in Fûr-I Hindî’yi Yenmesi, Çin Hâkimiyeti Ve
Şark Yolculuğu, Türkleri Hak Dinine Çağırması, Sedd-i
Ye’cüc Ve Me’cüc’ün Yapılması, Hızır’la Konuşmaları ve
Ona Yoldaş Olması, Hastalanıp Ölmesi ve İskenderiye’ye
Defnedilmesi” konularını içermektedir. Eserde bulunan 21

22
resimden sadece 3 adedi özgün olarak kitap için yapılmıştır. Bu özgün örnekler (Foto 1-2)
Anadolu’daki Hristiyan yapılarında görülen duvar resimlerine benzemektedir. Diğerleri ise
yazmalardan kesilmiş farklı konulardaki resimlerden oluşmuştur. Bu resimler yapıştırıldığında
sayfada kalan boşluklar iri bitkisel bezemeler veya basit manzara kompozisyonları ile
doldurulmuştur. Ahmedi İskendernamesi’ nin 1460 yılında Edirne’ de yapılmış olan bir
nüshası da günümüzde Venedik Milli Kütüphanesinde, VBNM, Cod.Or.XC 57 arşiv numarası
ile kayıtlıdır. Osmanlı Sarayında tasvir edilmiş olan bu eserin içinde 66 minyatür
bulunmaktadır. Bağcı ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmada; İskendername’nin
Timurlu-Türkmen kökenli sanatçıların çalışması olduğu ve büyük ihtimalle zamanın İskenderi
olarak tanınan Fatih Sultan Mehmed için tasarlanmış olduğu düşünülmektedir. Yine Bağcı:
yazmanın çift sayfa olarak tasarlanmış resimlerindeki kalabalık ancak düzenli guruplar
halinde sahneye ustaca yerleştirilmiş kompozisyonları ve canlı renkleri ile dikkati çektiğini de
vurgulamaktadır.

2-) Dilsuzname

1455-1456 tarihli Dilsuzname, “Badi al-Din Minucehr el Taciri el Tebrizi”nin Farsça eseridir.
11,5x16,5 cm boyutunda Edirne Nakkaşhanesinde hazırlanmış olan eser 5 minyatür
içermektedir. Bugün Oxford Bodlein Library’de (OBL Ouseley 133) bulunmakta olan yazma:
gül ile bülbülün ümitsiz aşkını işleyen şiirin bilinen tek nüshasıdır.

Yazmanın resimlerinin bir bölümünde gül ile bülbül şiirde anlatıldığı gibi betimlenmiştir.
Eserin diğer yarısında ise genç bir çift onlarla aynı kaderi paylaşırlar, gül ayrılırken bülbüle
bir çevre verir. Resmin diğer yarısında önü açık bir mekânda oturan sevgililer bir çevrenin iki
Fotoğraf 2:” İskender Targar’ da” Ahmedi
ucundan tutmuşlardır. Fars edebiyatında sıkça işlenen gül ile bülbülün 1460
İskendername arasındaki umutsuz
aşkın simgesel anlatımı onların acılarını dünyevileştiren genç çift ile pekiştirilmiştir. Bağcı’
ya göre Nakkaş Şiraz üslubunun takipçisi olmakla birlikte, figürlerde elbiselerinin arkaya
doğru genişleyen yakaları, erkeğin dilimli küçük bir kep üzerinde sarılmış yuvarlak sarığı,
kadının oval altınlı başlığı, saç tuvaleti gibi ayrıntıları ile figürler Fatih Dönemi Osmanlı
modasına uygun giysiler içinde betimlenmiştir (Foto:3). Bu resimler, basit kompozisyonları
ve zayıf tekniği ile Timurlu minyatür tarzı Şiraz okulunun Osmanlı’ya özgü özelliklerini
içerirler. Eserin, Edirne’de üretildiği bilinen diğer el yazmaları gibi küçük boyutlu olması,
figürlerin sert çizgiler ile şekillendirilmesi, insan boyutunda çizilmiş dev bitkiler ve Türklere
özgü kadın başlıkları ile Osmanlı erken dönemin ilk minyatür örneklerini yansıtmaktadır

23
Fotoğraf 3: “Kuşun Çevre Getirmesi”
(Sevgililerin vedası) Tebrizi, Dilsuzname
s.62 a. 1455 (Çağmanı, 1976:341) Oxford
Bodleian Kütüphanesi, Ouseley 133, y. 62 a.

3-) Külliyat Kâtibi

Osmanlı kitap resminin 1460-1480 arasındaki yıllara dayanan bir diğer el yazması ise
kasidelerden oluşan “Küllüyat-ı Kâtibi’dir. Eserin yazarı Katibin adıyla tanınan Semseddin
Muhammed bin Abdullah
Nişaburi’dir. 1455 tarihli
Dilsuzname’ nin resimlerinde görülen
üslubun benzeri, çağdaşı
Osmanlı yazması Külliyat
Kâtibi’ nde de görülmektedir. Bu
eserin de Edirne’ de yapıldığı
kabul edilir, günümüzde Topkapı
Sarayında TSM 4:R989
Fotoğraf Numarada
Sultanın Çevresiyle Eğlenmesi,
Külliyat Kâtibi, Topkapı Sarayı TSM R989
Kayıtlı bulunmaktadır. Eser 16,9cm x 11 cm ebadındadır. Nestalik hatla yazılmış ve Fatih
dönemi kitaplarında görülen tarzdaki tezhiplerle bezelidir, eserde
3 minyatür bulunmaktadır.(Foto 4-5)

Fotoğraf 5: Eyüp ve
Salman Genç Bir
Hükümdarın Huzurunda,
Kâtib-i Külliyat, 1450
24
Sultanın çevresiyle eğlenmesi minyatüründe sultanın iki yanında yeniçeriler, saray görevlileri
ile resmedilmiştir. Kompozisyonda çenk ve def çalan kadın müzisyenler de görülmektedir.
Yazmanın minyatürleri Dilsuzname minyatürlerine benzemektedir. Külliyat Kâtibi kitabının
küçük boyutta yapılmış olması buna karşın minyatürlerde yer alan figürlerin iri şekilde
resmedilişi, resmin merkezinde diğer figürlerden daha fazla dikkat çekecek şekilde bağdaş
kurmuş olarak oturmuş şekilde Sultan’ a yer verilmesi belirgin üslup özellikleridir. Bunların
yanında, Sultan’ın etrafındakilerin giymiş oldukları Osmanlı tarzı başlıkları: Fatih Dönemine
ait saç modelleri ve son olarak tahttaki mimari bezeme unsurları açısından birbirine
benzemesi nedeniyle sanat tarihçileri arasında eserin 15. yy’ da Edirne Sarayında hazırlandığı
üzerinde fikir birliği vardır. Külliyat Kâtib-i yazmasında diğer minyatürlü sayfa olan Eyüp ile
Salman’ı bir hükümdarın huzurunda betimlendiği sahne çift sayfadır. Bağcı ve arkadaşları
(2006)’nın anlatımı ile “Dilsuzname’ deki gibi bu eserde de canlı renkler, sert kalınca fırça
işçiliği, iri figürler, zemine ve tepelere serpiştirilmiş çiçekler ve düzgün gövdeli serviler
görülmektedir.

Resimde başındaki tacı, geriye doğru genişleyen önden düğmeli iç kaftanı tahtta bağdaş
kurarak oturan bir Osmanlı hükümdarı görülmektedir. Öndeki müzisyenler hükümdarın
önünde diz çöküp içki sunan görevli ve muhafız, soldaki at ve diz çökmüş seyis ile bu sahne
İran resminde alışık olduğumuz kabul sahnelerinin benzeridir”. Bahsedilen ortak üslup
özelliklerini göstermeleri nedeniyle Külliyat Kâtib-inde yer alan üç minyatürün de (Foto:6, 7)
Osmanlı Devleti’nde 15 yy. da Edirne nakkaşhanesinin ürünü olarak hazırlandıkları ve bu
münasebetle de Ahmedi İskendernamesi gibi Türk Minyatür Sanatının ilk dönem örneklerini
temsil ettikleri söylenebilmektedir.

4-) Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye

1465’ de Amasya’da tarafından hazırlanan Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye adlı minyatürlü Türkçe tıp


kitabıdır. Kitabın yazarı, 1386 yılında Amasya’da doğan hekim Şerefeddin Sabuncuoğlu’ dur.
Yazar aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet döneminin en ünlü cerrahi hekimlerindendir.

25
Fotoğraf 6: Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye Canda, 2005: 11. Fotoğraf 7: Cerrahiyyeti’l – İlhaniyye Canda, 2005:93-158.

Sabuncuoğlu, Amasya Darüşşifa’sında 17 yaşında başladığı hekimliğe 14 yıl boyunca aynı


yerde devam etmiştir. Hocası ise aynı darüşşifadan Doktor Burhaneddin Ahmed’tir.
Amasya’da görev yapmasına rağmen yaptığı başarılı çalışmalar sonucunda ünü tüm Anadolu’
da yayılmıştır. “Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye” çeşitli hastalıkların cerrahi yöntemlerle
nasıl tedavi edileceğini anlatan 140 minyatür içermektedir. Kitabın günümüzde İstanbul Tıp
Fakültesi, Tıp Tarihi Kütüphanesi, 263 Numarada kayıtlı olmak üzere bir nüshası diğerleri
Paris Bibl. National, Suppl. Turcs, 693 ve İstanbul Millet Kütüphanesi 79 numara ile kayıtlı
“İstanbul Nüshası” olmak üzere toplam üç nüshası bulunmaktadır. Bu üç nüsha da bizzat
Şerafettin Sabuncuoğlu tarafından yazılıp resimlenmiştir. Yapılan araştırma sonucunda bu
eserin aslının Endülüslü Ebû’l-Kâsım Zehrâvî tarafından 11. yy.’ da yazılmış bir tıp kitabı
olan Kitâbü’l-Tasrîf’in cerrahî ile ilgili kısmının Türkçe’ ye tercüme edilmesi ile
oluşturulduğu düşünülmektedir. Kitap, üç bölümden oluşmaktadır: birinci bölümde: uzuvların
ve hastalıkların dağlanması: ikinci bölümde cerahatlerin yarılması, dikilmesi ve tedavisi, son
bölümde ise kırık ve çıkıların tedavisi resimlerle anlatılmaktadır. Yazar eserini Fatih Sultan
Mehmed’ e sunmak istemiş, sunup sunmadığı konusunda kesin bilgi edinilememiştir.

5-) Fatih Sultan Mehmed Portreleri

26
Fatih Sultan Mehmed portreleri Osmanlı minyatür sanatında portreciliğin ilk örnekleri olarak
1460-1480 yılları arasında Osmanlı saray nakkaşhanesinde Nakkaş Sinan Bey ve çırağı
Şiblizade Ahmed Bey tarafından üretilmiştir. Bu dönemde yapılmış olan 3 adet Fatih Sultan
Mehmed portresi: Fatih’in saraya davet etmiş olduğu İtalyan ve Venedikli sanatçılar ile saray
nakkaşhanesinde çalışan Timurlu Türkmen ve Türk sanatçıların üslubu ile gelişen ortak bir
sentezin yansıması olarak değerlendirilebilir. Fatih Sultan Mehmed’in 1481 yılında
ölümünden 1560 yılına kadar Osmanlı’da padişah portresi eseri üretimine rastlanmamaktadır.
Fatih’ den sonra Nakkaş Nigâri tarafından 1560-62 yılları arasında üretildiği düşünülen
padişah portreleri ve devamında Nakkaş Osman’ın Şemailname eserinde bu örneklerden yola
çıkarak padişah portrelerinin yapıldığı görülmektedir.

5.A-) 1460 Tarihli Fatih Sultan Mehmed Portresi

Bu portrelerden günümüze ulaşan ilk örneklerden: Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, 2153
Hazine Numaralı, vr. 145b de bulunan Fatih Sultan Mehmed Portresi, 16x21 cm
ölçülerindedir (Foto:8). 1460 yılında Osmanlı Saray Nakkaşhanesinde Sinan Bey ve/veya
öğrencisi Bursalı Şiblizade Ahmed tarafından üretilmiştir. Julian Raby tarafından Nakkaş
Sinan Bey’ tarafından yapıldığı tespit edilen, günümüzde Washington National Gallery of
Art’ da bulunan portrenin Costanzo da Ferrara tarafından yapılan bir madalyonun eskizinden
esinlenilerek üretildiği düşünülmektedir (Foto:9). Şehzadelik döneminden itibaren madalyon
yaptıran Fatih Sultan Mehmed, diğer madalyonlarla Costanzo da Ferrara’nın yapmış olduğu
madalyonlar karşılaştırıldığında bu madalyonun çok daha ayrıntılı olduğu, ön yüzünde
padişahın net bir portresi, arka yüzünde ise Fatih’i muhtemelen savaşa giderken anlatan
kuyruğu bağlanmış ata biner şekilde, dallarında yaprağı olmayan iki küçük ağacın önünde
tasvir edilmiştir. Bu madalyonda Fatih, bir eliyle atının yularını diğer eliyle ise kılıcını
tutmaktadır. Bu bronz Fatih Portresi Madalyonu’ un etrafında “Türklerin İmparatoru Osmanlı
Sultanı Mehmet” yazmaktadır (Foto: 9,10)

1460 tarihli Fatih Portresi (Foto:8) Nakkaş Sinan Bey’e


atfedilmektedir. Portre kompozisyonu dikdörtgen bir form
içinde bronza madalyonlardaki gibi büst şeklindedir. Bağcı
ve Arkadaşları (2006)’ da “Portre kompozisyonunda
padişahın başının yandan, gövdesinin ise dörtte üç kısmı
görünecek şekildeFotoğraf
tasvir 8:edildiğini: arka fonun
Sinan Bey’e atfedilen altınla
Fâtih Sultan
Mehmed portresi (TSMK, Hazine, nr. 2153, vr.
145b),1460 27
boyanarak figürün daha da ön plana çıkması sağlandığını: figürün yüz ifadesi ve kıyafetinin
diğer örneklere nazaran daha realist bir yaklaşımla tasvir edildiğini” belirtmiştir. Bağcı ayrıca
Padişah portresinde minyatür yapmada uygulanan tarama tekniğinin sarıktaki detayları
belirginleştirmede, yüz ve sakalın tasvirinde kullanıldığını da vurgulamıştır. Ruhi KONAK
ise makalesinde: “1460 tarihli Fatih Sultan Mehmed Portresinin kendinden sonraki iki portre
gibi daha sonraki süreçte ortaya çıkan Osmanlı portre geleneğine II. Mehmed portrelerinin
yüz anatomilerine örnek teşkil etmek dışında herhangi bir etkisi olmadığını, portredeki yüz
anatomisi, burun sakal ve kıyafet özellikleri sonraki süreçte ortaya çıkan II. Mehmed
portrelerini etkilememiş, üretildiği döneme ait özgün bir örnek olarak kaldığını dile
getirmiştir”. 1460 tarihli Portrenin ressamı Nakkaş Sinan Bey (ö. 885/1480’den sonra) Nakkaş
lakabıyla tanınmaktadır. Sanatçı aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed döneminin en önemli
saray ressamıdır. 15.yy.’ ın en önemli nakkaşları olan Nakkaş Sinan Bey ve Şiblizade Ahmed
hakkında sadece Gelibolulu Mustafa Ali Efendi’ nin 1586 yılında yazmış olduğu Menakıb-ı
Hünerveran adlı eserinde “Sultan Mehmed Han dönemi musavvirlerinden Sinan Bey’ in
Venedik’ te ressam Maestro Paolo da Ragusa (Pavli)’ nin yanında yetiştiği ve onun şakirdinin
de portre yapmada zamanın nakkaşlarının en iyisi Şiblizade Ahmed Çelebi (Bursalı Ahmed)
olduğu” belirtilmiştir.

Fotoğraf 9: Costanza de Ferrara Fatih Sultan Mehmet madalyonu


(https:// www.wikitarih.com/fatih-sultan-mehmet-madalyonlari-
portreleri

Fotoğraf 10: Costanza de Ferrara Fatih madalyonu. New York


Metropolitan Müzesi. (https://www.wikitarih.com/fatih-sultan-
mehmet-madalyonlari-portreleri/)
28
5.B-) 1470 Tarihli Fatih Sultan Mehmed Portresi

1470 yılına tarihlendirilen 26cm x19 cm ölçülerinde anonim


Fâtih Sultan Mehmed portesi minyatürüdür. Eser 17. yy. da I.
Ahmed için düzenlenmiş olan bir albümün içinde yer almıştır.
Minyatür bugün Topkapı Sarayı Müzesi B.408,15b’ de
bulunmaktadır. Minyatürün, Topkapı Sarayı Müzesi TSM. H.
2153, 144 a’ da bulunan Constanzo da Ferrara tarafından 1470
yılında üretilen “El Gran Turco” adlı portreden (Foto:12)
esinlenerek yapıldığı düşünülmektedir. Ruhi Konak makalesinde
bu tasvirin “Osmanlı minyatür sanatı tarihinde karşımıza çıkan ilk minyatür portre” olarak
değerlendirilebileceğini söylemiştir.

Raby portreyi: “Sarığın özenle işlenişi, kıyafetin sade, hatta kaba betimlenişi arasındaki zıtlık,
iki farklı kişi tarafından yapıldığını düşündürmektedir. Asıl resmin Fatih’ in saltanatı
döneminde yapılmış ve albüme dâhil edilmiş olan dönemde kısmen boyanmış olması
mümkündür. Fatih’ in sakalı bilinen hiçbir portrede görülmez, resme sonradan eklenmiş
olabileceği düşünülmektedir.”
Fotoğraf 14: şeklinde tanımlamıştır.
II. Mehmet, G. Bellini,
Tuval üzerine yağlı boya, 1480. (Londra
National Gallery, 3099)
Konak bu Portrenin (Foto:11) “sakal formu ve genel renk özelliklerinden yola çıkarak, 1460
tarihli bir oyma baskı II. Mehmed portresi ile ilişkilendirmiştir (Foto:12). El Grand Turco,
(TSM. H. 2153, 144 a) isimli 24,9 x 18,7 cm boyutundaki
portrede karşılaşılan sakalın teknik ve form açısından
detayları, ayrıca yüz, sakal ve kıyafetin renklendirilme
şeklindeki benzerliği tespit etmiştir. Nakkaşın Floransalı
sanatçının aksine minyatür portrenin yönünü sol çevirdiğini,
figürün başlığını ise sarığa dönüştürdüğünü anlatmaktadır.
Konak böylece nakkaşın II. Mehmed’ in bakışlarını
yumuşatarak, doğulu zalim hükümdar imajını silmeye
çalıştığını belirtmiştir.” Ayrıca Konak 2013 yılında
yayımladığı makalesinde “1470 yıllarında yapıldığı
düşünülen anonim Fatih Sultan Mehmed Portresinin
(Foto:11), Osmanlı minyatür sanatında portre geleneğinin
şekillenmesine ciddi bir katkısının olmadığını, üretildiği

29
Fotoğraf 11: Fâtih Sultan Mehmet Portresi 1470,
Anonim, Topkapı Sarayı Müzesi TSM, 408, 15b
döneme ait özgün bir örnek olarak kaldığını” tespit
etmiştir.

5.C-) 1480 Tarihli Gül Koklayan Fatih Sultan


Mehmed Portresi

15. yy.’ın son çeyreğinde üretildiği düşünülen diğer


padişah portresi ise Fatih’ in bağdaş kurarak oturmuş
pozisyonda sağ elinde gül tutarken resmedilmiş olduğu,
üzerinde nakkaşa ait herhangi bir imza bulunmayan
portredir (Foto:13). Eserin 1480 tarihinde İstanbul’da
Sinan Bey veya Bursalı Şiblizade Ahmed Bey
tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Sanat tarihçi Julian Raby ise eseri daha çok Bursalı
Şİblizade Ahmed Bey’e atfetmektedir. 39 cm x 27 cm ölçüsündeki eser günümüzde Topkapı
Sarayı Müzesi, H.2153.y.10a. da sergilenmektedir.

Şiblizade Ahmed Bey’e atfedilen Gül Koklayan Fatih Portresi Minyatürünün; Gentile
Bellini’nin 1480 tarihinde yaptığı ve bugün Londra National Gallery, 3099 numarada kayıtlı
olan 70 cm x 52 cm boyutundaki Fatih Sultan Mehmed Portresi (Foto:14) ile aynı yılda
yapılmıştır. Ayrıca minyatürün, Bellini’nin tablosunun yapılışının hemen akabinde
tamamlandığı da bilinmektedir. Bu bilgi doğrultusunda Julian Raby tarafından Şiblizade
Ahmed Bey’e atfedilen Gül Koklayan Fatih Minyatürünün; Bellini’ nin Fatih tablosundan
esinlenerek özgün tarzda yapıldığı da tespit edilmiş olmaktadır.

Ruhi Konak da makalesinde; bu minyatürün kökeninde


“Osmanlı, Timurlu ve Türkmen saraylarında gelişen
yerleşik Timurlu saltanat ikonografisinin yer aldığını
belirtmiştir. Kompozisyondaki diğer bileşenin ise
Costanzo da Ferrara’nın madalyon veya eskizlerinin
olduğu; II. Mehmed’ in yüzünün Gentile Bellini’inin 1480
tarihli yağlı boya resminden kopya edildiği (Foto: 14)
Gentile Bellini’ inin 1480 dolaylarına tarihlendirilen diğer Fotoğraf 13: Şiblizade Ahmed Bey’ II.
bir madalyonundaki yüz ifadesi ve elbisedeki kumaş Mehmed, 1460-80’ler

30
kıvrımları ile bu portredekilerin benzerliğini” de ayrıca vurgulamıştır. Konak son olarak;
günümüzde Siyah Kalem olarak tanınan Türk sanatçının eserlerinde görülen elbiselerdeki
kumaş dökümlerinin bu figürün kıyafetlerindeki ile benzerliklerine de dikkati çekmektedir.
Figürün pozu ve sayfada yer alış şekli Raby tarafından geç dönem Timurlu portrelerine, baş
bölümü ise Bellini’nin tabloları için yaptığı çizimlere de benzetilmektedir. Minyatürde Fatih
sol elinde mendil, sağ elinde koklamak üzere burnuna yaklaştırdığı kısa saplı bir gül
tutmaktadır. Sağ elin serçe parmağında taşlı bir yüzük, başparmağında ise zehgir
bulunmaktadır. Bu minyatür aynı zamanda Timurlu Hükümdarı Hüseyin Baykara’nın
günümüzde Boston’ da bulunan elinde gül tutan, başında ulema sarığı sarılmış ancak saltanat
simgesi olan Sorguç kullanılmamış portesiyle aynı kültürün ürünü olduklarına dair ipuçları
içermektedir. Şiblizade Ahmed Bey’e atfedilen bu resimde padişahın başındaki ulema sarığı
Fatih’ in bilgeliğini, parmağındaki zehgir ise askeri başarısını, bağdaş kurmuş şekilde oturuş
ise hanedan soyundan geldiğini simgelemektedir. Gül Koklayan Fatih Portresi Minyatüründe
Padişah bağdaş kurarak oturur pozisyonda, tam boy olarak, bir elinde çiçek tutar şekilde
resmedilmiştir. Bu minyatür düzeni, yapılışından yüz yıl sonra Nakkaş Osman tarafından
yapılan Şemailname’deki padişah portreleri kompozisyonları için temel alınacak bir
kompozisyon düzenini oluşturmuştur. 1480’ li yıllarda Paolo Giovio’nun da Osmanlı
portrelerini Avrupa’ ya yayınlaması ile de bu porte Avrupa’ da ayrı bir ün kazanmıştır.
Günümüzde ise en çok bilinen Fatih Sultan Mehmed Portre minyatürüdür.

15.YÜZYIL OSMANLI DÖNEMİ MİNYATÜRLÜ ESERLERİ


Sonuç ve Değerlendirme

14. yy.’ dan itibaren kadar altı yüz yıl boyunca Asya, Avrupa ve Afrika’yı kapsayan üç kıtada
hâkimiyet kuran Osmanlı Devleti’nde saraya bağlı üretim yapan Nakkaşhanelerde 15.yy. dan
başlayarak dört yüzyıla yakın bir süre tezhip ve minyatürlü yazma eserler üretilmiştir. Bu
yazma eserler, dönemin padişahı ve diğer yöneticilerinin talebi üzerine Nakkaşbaşı
denetiminde Timurlu, Türkmen, Özbek, vb. asıllı doğulu; İtalyan, Venedik, Gürcü, vb. asıllı
batılı sanatçılar ile Türk sanatçıların ortak çalışmasının ürünü olarak, yüzyıllar içerisinde
özgün bir Osmanlı Sanat üslubunu oluşturmuşlardır. İstanbul’ un fethinden önce Edirne
sarayında bir nakkaşhanenin varlığı bilinmekle birlikte İstanbul’ un Fethinden sonra ise
Topkapı Sarayı’nın yakınına yapılan nakkaşhanede ve Arslanhanenin üst katında bu
çalışmalar devam etmiştir. 15. yy.’ da Fatih’ in Saray Nakkaşhanesinde Nakkaşbaşı Özbek

31
asıllı Baba Nakkaş’tır. Dönemin nakkaşbaşı ise padişah portreciliği ilk örneklerini resmeden
Nakkaş Sinan Bey ve Şiblizade Ahmed’dir. 15. yy.’ da Fatih dönemi minyatürlerine bire bir
etki eden üsluplar; Timurlu Dönemi Şiraz Üslubu, Herat Üslubu; Türkmen Devri,
Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devri Minyatür sanatı başta olmak üzere;

Rönesans Dönemi resim üslubudur. Bu üslupların yanında İtalyan ressam ve heykeltraşlar


Costanzo’da Ferrara ve Gentile Bellini dönemin sanat anlayışının oluşmasında direkt söz
sahibi olmuşlardır. Osmanlı Devleti’nde 15. yy. da Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’ u fethi
ile batı ilim ve sanatına olan ilgi ve merakı da giderek artmıştır. Fatih’ in cihan padişahı olma
isteği, kendisini Büyük İskender gibi güçlü ve kudretli görmesi, Avrupalı devletlerin Osmanlı
İmparatorluğunun gücünü kabul etmesi gibi sebepler ile Avrupa ile ticaret, sanat bilim ve ilim
alanlarında bilgi alışverişi de gelişmiştir. Avrupa halkı da Osmanlı’yı merak etmiş, Osmanlı
eserleri Avrupa’ ya; Avrupa eserleri de Osmanlı’ ya ulaşmıştır. Gerek fethedilen bölgelerden
getirilen sanatçılar gerekse Avrupa’dan davet edilen sanatçılar ile yerli sanatçıların ortak
çalışması sonucunda yüzyıllar içerisinde Osmanlı minyatür sanatı kendi ekolünü
oluşturmuştur. Bu çalışmada Türk Minyatür sanatının ilk örnekleri olan ve 15. yy. da Osmanlı
Devleti’ nde üretilerek günümüze ulaşan minyatürlü el yazma eserlerden Ahmedî’ nin
İskendernâmesi, Tebrizî’ nin Dilsûznâmesi, Kâtibi’nin Külliyat-ı Kâtibi, Kitâbü’l-
Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye ve Fatih Sultan Mehmed Portreleri Osmanlı erken dönem minyatür
sanatı örnekleri olmaları açısından incelenmiştir. Söz konusu eserlerden Topkapı Sarayı
Müzesi Kütüphanesinde bulunan Külliyat-ı Kâtibi adlı yazmadaki minyatürlerin, Osmanlı
Dönemi Edirne Nakkaşhanesi ürünü olan ve halen Oxford Bodlein Library’ de bulunan
Tebrizi’ye ait Dilsuzname adlı el yazma eserdeki minyatürler ile oldukça benzerlik göstermesi
dikkat çekmiştir. Bu benzerlikten dolayı Külliyat-ı Kâtibî adlı yazmanın da Edirne’deki
Nakkaşhanede hazırlanmış olduğu kanısına varılmıştır. Kitâbü’l-Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye adlı
eser ise döneminde Şerafettin Sabuncuoğlu adındaki bir tıp doktoru tarafından cerrahi
müdahalelerin nasıl yapılacağını diğer meslektaşlarına öğretmek amacıyla Amasya’da yazılıp
resimlenmiş bir eserdir. Nakkaşhane üretimi olmayan bu eser, nakkaş, müzehhib gibi
sanatçılar tarafından resimlenmediği için fazla estetik kaygı taşımadan daha çok belgesel
niteliğinde yapılmış bir resimli yazma olarak nitelendirilebilir. Fatih Sultan Mehmed’in portre
minyatürleri ise döneminde daha çok İtalyan ve Venedikli ressamların eserlerinin etkisinde
üretilmiş olan yağlıboya tablolar, gravür resimler ve bronz madalyonlardan esinlenerek
yapılmış örnekler olarak kalmıştır. Söz konusu portreler, İtalyan ve Venedikli ressamlar başta
olmak üzere batılı resim anlayışı ile genel İslam minyatürünün en önemli temsilcileri olan

32
Timurlu, Türkmen minyatür sanatı üsluplarının Anadolu coğrafyasında yoğrulması ile
oluşturulmuş Osmanlı Erken Dönem Minyatür Sanatı örnekleri olarak değerlendirilmektedir.
Fatih Sultan Mehmed’in 1481 yılında ölümünden sonra tahta geçen oğlu II. Bayezid’ in Doğu
topraklarını fethederek devleti doğuya doğru genişletmesiyle, minyatür sanatında batıdan
ziyade doğunun etkilerinin yoğun olarak görüldüğü üretimler başlamıştır. Bu dönemde
Padişah Porteciliği üretimi durma noktasına gelmiştir. Hatta II. Bayezid’ in İslâm’da tasvir
yasağı gerekçesi ile portre yapımına karşı olduğu, babasının tüm portrelerini sarayın deposuna
kaldırttığı, bazılarını ise sattırdığı, Bellini’nin yapmış olduğu yağlıboya tablonun da bir tüccar
tarafından satın alınarak daha sonraki yıllarda bugün sergilenmekte olduğu Londra National
Gallery’ ye bağışlandığı bilinmektedir. 1453’ de İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı
Sarayının kurulmasını takiben sayısız müzehheb el yazması üretilmiştir ve resimli el
yazmaları bu uygulamanın küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Mevcut görüş, çalışmanın
esas olarak Sultan II. Mehmed’in himayesinde (1451-81) olduğudur. II. Bayezid döneminde,
ilk defa saray atölyeleri düzenlenmiştir. 1490’dan sonra Ehl-i Hiref Örgütün ve Bayezid’in
doğrudan himayesinin sonucu, birçoğu Bayezid’in kendisine adanmış birçok tezhipli Kur’an
üretilmiş olduğu bilinmektedir. Bayezid ayrıca diğer sanatçılar, şairler ve tarihçileri himayesi
ile de tanınmaktadır Dönemin müzehheb Kur’an’larına kıyasla, resimli el yazmaları daha
mütevazıdır. II Mehmed döneminde yazma eser üretimi artmıştır ve saray atölyelerinin
nitelikleri olumlu yönde değişmiştir. Osmanlı dünyası bağlamında, aynı zamanda
resimli/minyatürlü el yazması ile ilgili bir ticaretin varlığı da söz konusudur. II. Bayezid’in
saltanatı sırasında el yazmaları İmparatorluk armağanları olarak ayrı bir öneme sahiptir.
Bununla ilgili kayıtlarda sanatçıların isimleri, belirli günlerde (çoğunlukla dini bayramlarda)
padişahlara sundukları çalışmalar ve ödül olarak aldıkları nakit ya da malların miktarı
belirtilmiştir. Sarayın bu sanatsal çalışmaları desteklemesi, organize etmesi ve ödüllendirmesi
farklı coğrafyalardan sanatçıların bu ortamı cazip bulması, sarayı uluslararası sanat merkezi
haline getirmiştir. Bu güçlü idarenin çekici hale getirdiği Osmanlı topraklarında oluşan sanat
ortamında, başka coğrafyalardan resimsel ve tematik lezzetler getirmiş olan sanatçıların
katkılarıyla ortak eserler üretilmiştir. İran minyatürlerinin ve sanatçılarının etkisi bu kapsamda
değerlendirilebilir. Bu ilişki aynı zamanda Osmanlı sarayının başka saraylarla ilişkilerini de
açıklar. Bu durum Osmanlı Sarayının kendine özgü uluslararası karakterini yansıtır ve
geleneklerin tam olarak bir birleşimidir. İslam resminin tematik ilham kaynağı için en önemli
unsurların başında Pers tezhip minyatür sanatı başyapıtları gelmektedir. İslam resminin
ikonografik kanunları, tekrar tekrar çekirdek metinleri kopyalamak ve birbirleriyle ilişkili
görüntü ağları arasında dolaşmak üzerine kurulmuştur. Bir yandan, bu modellerin etrafında

33
geliştirilen sahneler, şekiller, ayarlar ve semboller sanatçılara hazır görüntü repertuarını
sağlamakta; öte yandan sanatçıları yeni ikonografik ve üslupsal yorumlar yapma konusunda
kısıtlamaktadır. Resimlerin farklı metinler arasında dolaşması ve görsel işaretçiler olarak
kullanılması olasılığı büyük ölçüde sanatçının becerilerine ve onun ikonografik yorumuna
dayanmaktadır. Müslüman ressamların, kendi arketiplerini formüle etmek ve bilinenleri görsel
olarak değiştirmek için iyi bilinen görüntüleri kullanması kaçınılmazdır. 15. yy. Osmanlı
minyatüründe temel özellikler Orta Asya’da hâkim olan Pers ve Türkmen minyatüründe de
görülen resim uzayının simetrik bölümlenmesi, çift simetrik kompozisyon, Türkmen tarzı
yüzler olarak sayılabilir. Dolayısıyla bu durum 15. yy. minyatür sanatı açısından daha büyük
bir birliktelik olasılığı olduğunu öne sürmektedir. Erken dönem Osmanlı minyatürleri
üzerinde Akkoyunlu sanatçılarının eserlerindeki gibi üslup benzerliklerinin olduğu da
bilinmektedir. Bu makalede incelenen minyatürler 15. yüzyılda Osmanlı devletinin küresel
büyük bir güce doğru gelişmesi açısından da okunabilir. İmparatorluğun kimliğindeki bu
değişiklik, klasik eserlerin çevirisinden, imparatorluğun meselelerine uyarlanmış yeni
versiyonların sağlanmasına ve son olarak da özgün bir emperyal edebiyatın gelişimine taşınan
politik literatüre yansımaktadır. Osmanlı Devleti’nde 15. yy. da olgunlaşan siyasi ilişkiler
kültürü etkilemiştir. Anadolu kültürü, Moğolların politik olarak güçlü ve kültürel açıdan
zengin mirasçıları olan Timurluların etkisinde kalmıştır. Bu kültürel liderlik Osmanlılar
tarafından güçlü bir şekilde hissedilmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in Konstantinopolis’i
fethetmesiyle birlikte, siyasal edebiyatın himayesi Türk yazarlardan ve İslam klasiklerinden
çağdaş Yunanlılara ve Perslere kadar genişlemiştir. Ayrıca Bayezid’in tahta geçmesiyle o
döneme kadar Osmanlı Devleti tarafından İtalyan ve Yunan kültürel üretimlerine verilmiş
olan maddi destekler geri çekilmiş; İran ve Orta Asya’nın peşinden gidilerek Safevilerin
yükselişiyle başlatılan keskin ve zorlu bir kültürel düzenleme için zemin hazırlanmıştır. Sonuç
olarak bu çalışmada incelenen Dilsuzname, İskendername, Külliyat Kâtibi ve Kitâbü’l-
Cerrahiyyeti’l-İlhaniyye adlı eserler Osmanlı Devleti’nde doğuya doğru genişleyen sınırlar ile
harmanlanan siyasi ve sosyal etkilerin; Fatih Sultan Mehmet portreleri ise yeni başkentle
birlikte yoğunlaşan batı etkisinin ürünleridir.

34
Bibliyografya;

http://dergisosyalbil.selcuk.edu.tr/susbed/article/view/1013/955

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1020956

http://isamveri.org/pdfdrg/D03380/2011_4_1/2011_4_1_SOZERSARACY.pdf

https://www.sanatsal.gen.tr/osmanli-minyaturleri/

https://paratic.com/minyatur-nedir-nasil-yapilir/

35
ŞEKİLLER

Resim 1: Sürname; Topkapı Sarayı, Şahzadeler sünnete gidiyor, (Levni, 18.y.y.)

Resim 2: Sürname; Sultan III. Ahmet, Okmeydanı eğlenceler, (Levni,18 y.y.)

36
Resim 3: Sürname; Revan Köşkü, Sünnet Odası, (Levni, 18 y.y.)

37
Resim 4 : Hz. Muhammed (s.a.v.) Kabe’de insanlar ile birliktey

38
Resim 5: Bab-I Hümayun, Şehinşehname'den, (Nakkaş Osman, 16.yy)

39
Resim 6: Mimarlar Loncası (Nakkaş Osman, Sürname-i Humayun 16.y.y)

40
Resim 7: İstanbul şehri minyatürü (Matrakçı Nasuh, 16.y.y.)

Resim 8: Tolun şehri minyatürü (Matrakçı Nasuh, 16.y.y.)

41
Resim 9: Bağdat şehri minyatürü (Matrakçı Nasuh, 16.y.y.)

42
Resim 10 : Ulema (Alimler) ve öğrenciler (Levni, Surname-i Vehbi, 18.y.y.)

43
Resim 11: Sultan'a Hediye Sunulması, ( Levni, Surname-I Vehbi 18.y.y.)

44
Resim 12: Sultan III. Ahmet, ( Levni, 18.y.y. )

DİPNOTLAR;
45
1 Yıldıray ÖZBEK, Şükri Bitlisi Selimnamesi Minyatürleri, Erciyes Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 17 Yıl : 2004/2 , s.151-193
2 Rüçhan ARIK, A.g.e., s.4
3 Metin AND, Osmanlı Tasvir Sanatları: 1 Minyatür, İstan bul 2002, s. 78.
4 Nurhan ATASOY,”Tarih Konulu Minyatürlerin Usta Nakkaşı Osman” Sanat Dünyamız,
Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık A.Ş., 3 Aylık Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı: 73,
İstanbul, 1999, s.213-222
5 Sevgi AKBULUT ERSOY, A.g.e., s. 8-9
6 Metin AND, A.g.e., s. 3
7 Sevgi Akbulut ERSOY, A.g.e., s. 15
8 Nurhan ATASOY A.g.e., s.213
9 Nurhan ATASOY A.g.e., s.213
10 Zeren TANINDI, A.g.e., s. 32.
11 F. Banu MAHİR, "Minyatür", DİA, XXX, 123.
12 Gül İREPOĞLU, “Lale Devri’nin ‘Çelebi’ Nakkaşı:Levni” Sanat Dünyamız, Yapı Kredi
Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş., 3 Aylık Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı: 73, İstanbul, 1999,
s.235-243
13 Ahmet KARATAŞ, A.g.e.,
14 Rüçhan ARIK, A.g.e., s.ıx

46

You might also like