You are on page 1of 69

ALOE VERA VE SİPROFLOKSASİN İÇEREN ANTİBAKTERİYEL

ÖZELLİKTE NANOELYAF YARA SARGI MALZEMELERİNİN ÜRETİMİ


VE KARAKTERİZASYONU

Halime SERİNÇAY

YÜKSEK LİSANS TEZİ


İLERİ TEKNOLOJİLER ANABİLİM DALI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

KASIM 2014
Halime SERİNÇAY tarafından hazırlanan “ALOE VERA VE SİPROFLOKSASİN İÇEREN
ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKTE NANOELYAF YARA SARGI MALZEMELERİNİN
ÜRETİMİ VE KARAKTERİZASYONU” adlı tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından OY
BİRLİĞİ ile Gazi Üniversitesi İleri Teknolojiler Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ
olarak kabul edilmiştir.

Danışman: Prof. Dr. İbrahim USLU


Kimya Eğitimi Anabilimdalı Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum ………………...

Danışman: Prof. Dr. Meral SAĞIROĞLU


Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilimdalı Hacettepe Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum ………………...

Başkan : Prof. Dr. Nursel Pekel BAYRAMGİL


Kimya Bölümü Fizikokimya Anabilimdalı Hacettepe Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum ………………...

Üye : Prof. Dr. Elif ORHAN


İleri Teknolojiler Anabilimdalı Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum ………………...

Üye : Yrd. Doç. Dr. Dilek VARIŞLI


İleri Teknolojiler Anabilimdalı Gazi Üniversitesi
Bu tezin, kapsam ve kalite olarak Yüksek Lisans Tezi olduğunu onaylıyorum ………………...

Tez Savunma Tarihi: 28/11/2014

Jüri tarafından kabul edilen bu tezin Yüksek Lisans Tezi olması için gerekli şartları yerine
getirdiğini onaylıyorum.

…………………….…….
Prof. Dr. Şeref SAĞIROĞLU
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü
ETİK BEYAN

Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak
hazırladığım bu tez çalışmasında;
 Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar
çerçevesinde elde ettiğimi,
 Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına
uygun olarak sunduğumu,
 Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak
kaynak gösterdiğimi,
 Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı,
 Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu,
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi
beyan ederim.

Halime SERİNÇAY
28/11/2014
iv

ALOE VERA VE SİPROFLOKSASİN İÇEREN ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİKTE


NANOELYAF YARA SARGI MALZEMELERİNİN ÜRETİMİ VE
KARAKTERİZASYONU
(Yüksek Lisans Tezi)

Halime SERİNÇAY

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Kasım 2014

ÖZET

Bu tezde üretilecek olan nanoelyaf yara sargı malzemelerinin ana yapısında;


polivinil alkol (PVA) ve yapısında nem tutuma özelliğinden dolayı poliakrilik asit
(PAA) polimerleri kullanılmıştır. Bu polimerlere ek olarak nanoelyaf yara sargı
malzemesinin içerisine antibakteriyel özellik kazandırılması amacıyla geniş
spektrumlu olduğu bilenen yeni nesil bir antibiyotik olan siprofloksasin HCl ve
iyileştirici özellikleri yüzyıllardır bilinen aloe vera eklenmiştir. Bu çalışmada,
antibiyotik ve aloe veranın nanoelyaf yara sargı malzemesinin içine katılması
yaranın iyileşme sürecinde gereksinim duyduğu maddeleri yara üzerine lokal
olarak vermemize olanak sağlamıştır. PVA/PAA ve aloe vera gibi doğal
polimerlerden oluşan polimer çözeltisi, elektroeğirme yöntemiyle nanoelyaf yara
sargı malzemesine dönüştürülmüş, elde edilen nanoelyaf yara sargı
malzemelerinin karakterizasyonu yapılmış, nanoelyaf sargı malzemesinin yara
üzerinde güvenli kullanımının test edilmesi amacıyla içerisine katılan antibiyotiğin
yara üzerindeki salım şartları belirlenmiş ve mikrobiyal aktivite testleri yapılmıştır.
Bu araştırma sonucunda üretilen nanoelyaf yara sargı malzemesinin yaralarda
özelikle de yanık yaralarında kullanımı ile yara yüzeyinin etkili bir şekilde
korunması, yaranın çabuk iyileştirilmesi ve bunlara ek olarak hızlı ve hastanın
yatırılmasına gerek kalmadan tedavisi sağlanarak ülkemizin ekonomisine önemli
katkıda bulunulacağı düşünülmektedir.

Bilim Kodu : 201.1.023


Anahtar Kelimeler : Nanoelyaf, aloe vera, siprofloksasin, bakteriyel tutunma
Sayfa Adedi : 54
Tez Yöneticisi : Prof. Dr. İbrahim USLU
v

THE PRODUCTION AND CHARACTERIZATION OF ALOE VERA AND


CIPROFLOXACIN INCLUDING, ANTIBIOTIC PROPERTY NANOFIBER WOUND
DRESSING MATERIALS
(M.Sc. Thesis)

Halime SERİNÇAY

GAZİ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES
November 2014

ABSTRACT

Polyvinyl alcohol (PVA) and because of its humidity reserving nature poly acrilic
acid (PPA) has been used in the main chemistry of nanofiber wound dressing
materials that will be produced in this thesis. In addition to these polymers, to get
an antibacterial properties, a new generation antibiotic that is called ciprofloxacin
HCl which is known to have broad spectrum and aloe vera with its healing effects
known for centruies has been added inside nanofiber wound dressing materials. In
this study, the addition of antibiotic and aloe vera into the nanofiber wound
dressing materials provide us to put on substances needed in healing process for
wounds locally.Polymer solution consisting natural polymers such as PVA/PPA
and aloe vera has been transformed into nanofiber wound dressing materials by
electrospinning method, the characterization of the obtained nanofiber wound
dressing materials has been made, the releasing conditions of the antibiotic to be
put on the wound to test the nanofiber wound dressing materials has been
designated and microbial activity tests has been practiced. The use of nanofiber
wound dressing materials produced at the end of this study on wounds, especially
on burn wounds is expected to be helpful in cases of protecting the wound surface
efficiently, healing the wound quickly and in addition to these, being supportive of
the goverment’s economy thanks to quick and on foot treatment.

Science Code : 201.1.023


Key Words : Nanofiber, aloe vera, ciprofloxacin, bacterial adherence
Page Number : 54
Supervisor : Prof. Dr. İbrahim USLU
vi

TEŞEKKÜR

Yüksek lisans eğitimim boyunca: birikimlerini bana aktaran, tavsiye ve desteğini


benden esirgemeyen, her zaman sabırla öğretmeyi amaç edinmiş, yeni fikirlere
son derece açık, içindeki heyecan ile motivasyonumu her koşulda canlı tutmamı
sağlayan danışman hocam Sayın Prof. Dr. İbrahim USLU’ya;

Çalışmalarım süresince engin bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşan, değerli


fikirlerini ve yardımlarını benden esirgemeyen, her zaman sahip olduğu pozitif
yaklaşımlarıyla motivasyonumu artıran ikinci danışmanım Sayın Prof. Dr. Meral
SAĞIROĞLU’na;

Tez çalışmalarım sırasında; bilgi ve tecrübelerini bizzat benimle paylaşan, daha


başarılı ve deneyimli olabilmem için sabırla ve titizlikle çalışmalarımı inceleyen,
desteğini her zaman yanımda hissettiğim hocam Sayın Doç. Dr. Semiha
ÖZKAN’a;

Mikrobiyoloji çalışmalarım süresince beni destekleyen ve tecrübelerini aktaran


Sayın Arş. Gör. Ceren ERDOĞDU’ya;

Tez çalışmalarım esnasında bana yardım ve arkadaşlık eden değerli Serhat


KOÇYİĞİT’e, Arda AYTİMUR’a ve Necla SARIGİL’e;

Hayatım boyunca varlıklarını, desteklerini ve bana olan güvenlerini hissettiğim, ilgi


ve sevgileri ile her daim yanımda olan Annem, Babam ve Kardeşim’e teşekkür
ederim.
vii

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ÖZET ................................................................................................................ iv

ABSTRACT ...................................................................................................... v

TEŞEKKÜR ...................................................................................................... vi

İÇİNDEKİLER ................................................................................................... vii

ÇİZELGELERİN LİSTESİ ................................................................................. ix

ŞEKİLLERİN LİSTESİ ...................................................................................... x

SİMGELER VE KISALTMALAR ....................................................................... xi

1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1

2. GENEL BİLGİLER................................................................................... 5

2.1. Derinin İşlevi ve Mekanizmaları ............................................................ 5

2.1.1. Yara, yara tipleri, yara iyileşme mekanizmaları, yara bakımı ve


önemi ........................................................................................ 8

2.2. Yara Örtüleri ......................................................................................... 11

2.3. Nanomalzemeler .................................................................................. 12

2.3.1. Nanotüpler ................................................................................. 13

2.3.2. Nanoelyaflar ............................................................................... 14

2.4. Nanoelyaf Üretim Yöntemleri ............................................................... 15

2.4.1. Meltblowing yöntemi................................................................... 15

2.4.2. Bikomponent lif üretim yöntemi .................................................. 16

2.4.3. Spunbond yöntemi ..................................................................... 16

2.4.4. Fibrilasyon yöntemi .................................................................... 16

2.4.5. Elektroeğirme (Elektrospinning) yöntemi.................................... 17

3. GEREÇ ve YÖNTEM ............................................................................. 23

3.1. Gereç.................................................................................................... 23
viii

Sayfa

3.1.1. Çözelti hazırlama ve elektroeğirmede kullanılan alet, cihaz ve


kimyasallar ................................................................................ 23

3.1.2. Üretilen nanoelyafların karakterizasyonu için kullanılan cihazlar 23

3.1.3. Mikrobiyolojik testler için kullanılan cihazlar ............................... 24

3.1.4. İlaç salım deneylerinde kullanılan cihazlar ................................. 24

3.2. Yöntem ................................................................................................. 24

3.2.1. Elektroeğirme çözeltilerinin hazırlanması ................................... 24

3.2.2. Elektroeğirme çözeltilerinin fiziksel özelliklerinin ölçülmesi ........ 25

3.2.3. Elektroeğirme ............................................................................. 25

3.2.4. Elde edilen nanoelyafların karakterizasyonu .............................. 27

3.2.5. Güvenilirlik testleri ...................................................................... 27

4. BULGULAR ve TARTIŞMA .................................................................. 35

4.1. Elektroeğirme Yapılacak Çözeltilerin Karakterizasyon Sonuçlarının


Değerlendirilmesi .................................................................................. 35

4.2. Nanoelyafların Karakterizasyonu .......................................................... 35

4.2.1. SEM sonuçlarının değerlendirilmesi ........................................... 35

4.2.2. FT-IR sonuçlarının değerlendirilmesi ......................................... 37

4.2.3. TG-DTA sonuçlarının değerlendirilmesi ..................................... 38

4.2.4. DSC sonuçlarının değerlendirilmesi ........................................... 40

4.3. Mikrobiyolojik Testlerin Sonuçlarının Değerlendirilmesi........................ 41

4.3.1. Disk difüzyon testi ...................................................................... 42

4.3.2. Tutunma (adhezyon) testi sonuçlarının değerlendirilmesi .......... 43

4.4. İlaç Salım Çalışmalarının Değerlendirilmesi ......................................... 45

5. SONUÇ ve ÖNERİLER.......................................................................... 47

KAYNAKLAR .................................................................................................... 49

ÖZGEÇMİŞ ...................................................................................................... 53
ix

ÇİZELGELERİN LİSTESİ

Çizelge Sayfa

Çizelge 4.1. Çözeltilerin pH, elektrik iletkenliği ve akışkanlık parametreleri ...... 35

Çizelge 4.2. Pseudomonas aeruginosa (ATCC 27853) ‘ya karşı oluşturduğu


zon çapları .................................................................................... 42

Çizelge 4.3. Nanoelyafların Staphylococcus aureus (ATCC 25923) ‘a karşı


oluşturduğu zon çapları ................................................................ 43
x

ŞEKİLLERİN LİSTESİ

Şekil Sayfa

Şekil 1.1. Siprofloksasinin açık formülü ............................................................ 3

Şekil 2.1. Deri kesiti .......................................................................................... 5

Şekil 2.2. Nanolif Uygulamaları ........................................................................ 14

Şekil 2.3. Taylor’ın deney düzeneği .................................................................. 18

Şekil 2.4. Elektroeğirme düzeneğinde liflerin oluşumu .................................... 19

Şekil 2.5. Elektroeğirme işlem parametrelerinin lif çapı üzerindeki etkisi .......... 21

Şekil 3.1. Disk difüzyon testi fotoğraf ................................................................ 30

Şekil 3.2. Şematik olarak Franz hücresi ........................................................... 33

Şekil 3.3. Franz hücresi fotoğraf ....................................................................... 33

Şekil 3.4. Franz hücre sistemi fotoğraf ............................................................. 34

Şekil 4.1. Nanoelyafların SEM görüntüleri; (a) A1, (b) A2, (c) A3 ve (d) A4. ..... 36

Şekil 4.2. Nanoelyaf çapları dağılımı (a) A1, (b) A2, (c) A3 ve (d) A4. .............. 37

Şekil 4.3. FT-IR grafiği ...................................................................................... 38

Şekil 4.4. TGA grafiği........................................................................................ 39

Şekil 4.5. DTA grafiği ........................................................................................ 40

Şekil 4.6. DSC grafiği ....................................................................................... 41

Şekil 4.7. Nanoelyaflar üzerine tutunabilen Pseudomonas aeruginosa


mikroorganizma sayısı..................................................................... 43

Şekil 4.8. Nanoelyaflar üzerine tutunabilen Staphylococcus aureus


mikroorganizma sayısı...................................................................... 44

Şekil 4.9. Siprofloksasin HCl ilaç salım grafiği .................................................. 46


xi

SİMGELER VE KISALTMALAR

Bu çalışmada kullanılmış bazı simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte


aşağıda sunulmuştur.

Simgeler Açıklama

µm Mikrometre
0
C Derece Celsius
cm Santimetre
dk Dakika
g Gram
kg Kilogram
kV Kilovolt
m Metre
m2 Metrekare
mL Mililitre
mm Milimetre
nm Nanometre
rpm Dakikadaki devir sayısı
Vc Kritik voltaj değeri

Kısaltmalar Açıklama

ATCC American Type Culture Collection


CPF Siprofloksasin
DNA Deoksiribonükleikasit
DSC Diferansiyel Taramalı Kalorimetre
FT-IR Fourier Dönüşümlü Kızılötesi
HCl Hidroklorik asit
MHA Mueller-Hinton agar
MHB Mueller-Hinton broth
PAA Poliakrilik asit
PBS Fosfat tamponu
xii

Kısaltmalar Açıklama

PVA Polivinil alkol


SEM Taramalı Elektron Mikroskobu
Spektroskopisi
TG-DTA Termogravimetrik analiz
UPLC Ultra performans sıvı kromatografi
1

1. GİRİŞ

Cilt insan vücudunu kaplayan en geniş organ olup organizmanın çevreye karşı
olan dış duvarıdır. Cilt dokusu canlıyı dış etkilere karşı koruyan ve vücut bütünlünü
sağlayan bir doku olması nedeniyle korunması son derece önemlidir. Canlının dış
dünya ile temas noktası, cildi olduğu için bazen istenmeyen etkilere maruz
kalabilir. Evlerde ya da iş yerlerinde çeşitli ölçeklerdeki kazalarda farklı tiplerde
yaralanmalar meydana gelmektedir. Yara, doku bütünlüğünün cerrahi veya
travmatik olarak bozulmasıdır. Yara tipleri; sıyrık, kesik, ezik, delici, parçalı,
enfekte, ciddi yaralar ve yanıklar olarak sınıflandırılabilir. Sıyrık yaralar, derinin sert
bir yüzeye sürtünmesi ile derinin en üst katmanında meydana gelen yaralardır.
Kesik yaralar, keskin cisimlerle meydana gelen ve derinliği cismin şekline göre
değişebilen yaralardır. Ezik yaralar, kesici olmayan sert bir cisim vasıtasıyla deride
oluşmuş yaralardır. Delici yaralar, sivri uçlu cisimlerle oluşan yaralar olup, yaranın
derinliği ve yüzey genişliği delici cismin uzunluğuna ve şekline bağlıdır. Parçalı
yaralar deri veya deri altındaki dokuların dış etkiler vasıtasıyla parçalanması ile
oluşmuş yaralardır. Bu yaralarda kanama oldukça fazladır. Enfekte yaralar, bakteri
bulaşma olasılığı yüksek olan yaralardır. Ciddi yaralar ise kenarları 2- 3 cm’ den
daha fazla ayrık olan, kanaması durdurulamayan, kas ve kemiğin göründüğü,
delici aletlerle oluşan, yabancı cisim saplanmasıyla ya da insan ve hayvan
ısırmaları sonucu oluşan, görünürde iz bırakma ihtimali olan yaralardır [1]. Yanma
sonucu oluşan yaralar da iyileşmesi güç ve tedavi süreci ağrılı olan yara
çeşitlerindendir. Derideki hasara göre yanıklar, derinliğine ve tuttuğu vücut yüzey
alanına göre derecelendirilir. 1. derce yanıklar; yara bakımı açısından önemli
değildir, iyileşme süreçleri diğer tiplere nazaran daha kısadır. Güneş yanıkları bu
yanık çeşidine örnek olarak verilebilir, 2.derece yanıklar; iyi bir bakım gerektirir.
Gereken önem verilirse 2-3 haftada iyileşir fakat bakımı iyi yapılmazsa 3.derece
yanık yaralarına dönüşebilir. 3.derece yanıklar; bu yanık türünde tüm deri harap
olmuştur, iyileşmesi zor, iz kalma olasılığı yüksek yaralardır. Çoğu zaman cerrahi
müdahale ve pansuman gerektirir.

Yaralar, oldukça dikkatli bir biçimde ve yaranın ihtiyaçları göz önünde


bulundurularak tedavi edilmelidir. Her türlü açık yara, enfeksiyon için açık bir kapı
demektir. Bu nedenle yara yüzeyi açık bırakılmamalıdır, uygun malzeme ile
2

sarılmalıdır. Bu malzemeler, cilt ile uyumlu, hava geçirgenliği olan, nem dengesini
koruyan, mikroorganizmalara karşı bariyer oluşturan ve onların üremelerini
engelleyen niteliklerde olmalıdır.

Günümüzde yara bakımı ile ilgili geleneksel yara pansuman malzemelerinin


dışında pek çok alternatif bulmak mümkün. Bu yeni nesil yara bakım
malzemelerinin arasında absorbanlar, köpükler, hidrojeller sayılabilir. Bunlara ek
olarak son yıllarda her alanda olduğu gibi sağlık alanında da pek çok yenilikler
sunan nanoteknoloji yöntemi ile üretilmiş yara sargı malzemeleri gündeme
gelmiştir. Nanoteknoloji yöntemlerinden biri olan elektroeğirme yöntemi ile üretilen
nanoelyaf yara sargı malzemeleri; yaranın üzerine bakterilerin nüfus etmesini
önlemenin yanı sıra nano gözenekli yapısı ile yaranın nefes almasını sağlayarak
iyileşme sürecini hızlandırır. Bakteri büyüklüklerinin ortalama değerleri
incelendiğinde 0,5-5 µm arasında oldukları görülmüştür. Bu boyutlar göz önüne
alındığında nanoelyaf malzemenin maksimum 500 nm olan gözenekleri arasından
bir bakteri geçişi mümkün olmayacak, nanoelyaf malzeme adeta bir bakteri
bariyeri gibi davranarak bakterilerin yara üzerine nüfuz etmesini engelleyecektir.
Ayrıca nanoelyaf malzemeler hacimlerine oranla çok daha yüksek yüzey alanına
sahip olduklarından nanoelyafın içeriğindeki etken maddelerin salımları çok geniş
bir yüzeyde etkili olur.

Bu çalışma kapsamında, aloe vera katkılı, antibakteriyel özellikli nanoelyaf yara


sargı malzemesi üretilmesi, karakterizasyonu ve güvenilirlik testlerinin yapılması
hedeflenmiştir. Üretim yöntemi olarak nanoteknolojik malzeme üretim
yöntemlerinden biri olan elektroeğirme (elektrospinning) yöntemi kullanılmıştır.
Elektroeğirme yöntemi, homojen çapta, çeşitli kompozisyonlarda ve yüksek yüzey
alanı/hacim oranında nanoelyaf üretimi sağlayan bir metottur. Nanoelyaflar yüksek
yüzey alanı ve nano boyutta gözeneklere sahip olması ve homojen yapı
göstermeleri nedeniyle yara sargı malzemesi olarak tercih edilebilir. Çalışmada
nanoelyaf yara sargı malzemesinin ana yapısı olarak Polivinil alkol (PVA) tercih
edilmiştir. PVA biyouyumluluğu oldukça yüksek bir polimerdir. Ayrıca toksik
olmayan bir polimer olduğu için tercih sebebidir. Ayrıca PVA’nın hidrofilik özellik
göstermesi de tercih edilmesinde etkin rol oynamıştır. Yaranın kuru kalmaması,
ihtiyacı olan neme kavuşması için bu oldukça önemlidir [2]. Bu polimer ile birlikte
3

yine biyouyumluluğu yüksek ve hidrofilik karakterli Poliakrilik asit (PAA) polimeri


kullanılmıştır[3]. PAA nem tutucu özelliği sayesinde yara sargı malzemesi olarak
kullanılmaktadır [4]. Yara yüzeyinin ve çevresinin korunması için yapıya
siprofloksasin katılmıştır. Siprofloksasin (CPF, C17H18FN3O3, MW = 331),
sentetik kemoterapötik antibiyotik sınıfındadır [5]. Siprofloksasin, bakterilerin
enzimlerine müdahale ederek DNA’ nın tekrar kopyalanmasını önleyerek, DNA ve
protein sentezini durdurur [6].

Bu nedenle oldukça etkili bir antibiyotik olup, yara çevresinin korunması için
oldukça başarılıdır. Bu nedenle yara sargı malzemelerinin etken maddesi olarak
kullanılabilir [7].

Şekil 1.1. Siprofloksasinin açık formülü

Bu malzemelere ek olarak yapının içerisine aloe vera bitki özü eklenmiştir. Aloe
vera bitkisinin öz sularının cilt üzerindeki iyileştirici etkisi yüzyıllardır bilinmektedir.
Aloe veranın yaraların iyileşmesinde özellikle de birinci ve ikinci derece yanık
yaralarının iyileşmesinde kullanıldığı ve olumlu sonuçlar alındığı bilinmektedir.
Aloe veranın jelinin içerisinde bulunan antraginonlar yaranın epitelizasyonunu
hızlandırarak iyileşme sağlar [8]. Aloe veranın cilt üzerinde iltihap azaltıcı, şişmeyi
önleyici, nemlendirici, antifungal, antimikrobiyal, ağrı kesici, hücre yenilenmesini
tetikleyici etkileri olduğu yapılan çalışmalarda gözlenmiştir. Yapılan bu
çalışmalarda aloe vera uygulanan yüzeyde herhangi bir yan etki ya da irritasyona
rastlanmamıştır [9].

Çalışmanın ilk aşamasında gerekli malzemeler temin edilmiş, içerikleri farklı beş
çözelti hazırlanmıştır. Beş farklı çözelti hazırlamadaki amaç, yapıya eklenen her
4

bir etken maddenin yapı üzerindeki etkilerinin tek tek gözlemlenmesidir. % 10’luk
PVA çözeltisi içerisine etken maddeler eklenerek çözeltiler hazırlanmıştır.
Hazırlanan polimer çözeltilerinin, nanoelyaf çapına ve nanoelyaf üretiminde hata
oluşumuna etkisi literatürde tespit edilmiş parametrelerden olan pH, viskozite,
iletkenlik ve yüzey gerilim değerleri ölçülmüştür ve değerler optimum seviyede
tutulmuştur. Bu parametreler kontrol altına alındıktan sonra ikinci aşama olan
nanoelyaf üretimi aşamasına geçilmiştir. Bu aşamada, hazırlanan çözeltiler
elektroeğirme cihazında eğrilerek nanoelyaflar elde edilmiştir. Elektroeğirme
cihazındaki parametreler de literatürden elde edilmiş bulgular ile düzenlenmiştir.
Elde edilen nanoelyaflar, yüksek vakum altında fırında kurutulmuş ve içeriğindeki
çözücülerin ve suyun uzaklaşması sağlanmıştır. Bu aşamadan sonra
nanoelyafların karakterizasyonu yapılmıştır. Sentezlenen bu nanoelyafların yapısal
karakterizasyonu, Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM- Scanning Electron
Microscopy), Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR-Fourier
Transform Infrared Spectroscopy), Termal Analiz Cihazları (DSC- Differential
Scanning Calorimetry, TGA- Termogravimetrik Analiz) vasıtasıyla yapılmıştır.

Nanoelyafların karakterizasyonunun ardından mikrobiyal aktivite testleri


yapılmıştır. Bu testlerden ilki disk difüzyon testidir. Bu test ile siprofloksasin HCl’in
üreme inhibisyon zonu ölçülmüştür. Mikrobiyal aktivite testleri kapsamında yapılan
bir diğer test ise tutunma testidir. Bu testin yapılışındaki amaç ise nanoelyaf
malzemenin üzerine bakteri tutunmasının olup olmadığını gözlemlemektir.
Nanoelyaflar üzerinde yapılan bir diğer deney ise ilaç salım deneyidir. Bu deney ile
siprofloksasin HCl’ in nanoelyaf yapısından salım süresinin ölçülmesi
hedeflenmiştir.

Bu çalışmada ulaşılmak istenen sonuç, aloe vera katkılı, antibakteriyel özellikli


nanoelyaf yara sargı malzemelerinin üretilmesi, üretilen malzemelerin özelliklerinin
saptanması ve güvenilirlik testlerinin yapılmasıdır.
5

2. GENEL BİLGİLER

Bu çalışmada, yara bakımında eski çağlardan beri kullanılan ve günümüzde de


etkileri ispatlanmış aloe vera bitki özü ve yara bakımının vazgeçilmezi antibiyotik
ile nanoteknolojinin buluşması sonucu üstün özellikli yara sargı malzemesi elde
edilmiştir.

2.1. Derinin İşlevi ve Mekanizmaları

Deri, yaklaşık 2 m2 yüzey alanı [10] ve 9 kg ağırlığı [11] ile vücudun en büyük
organıdır. En büyük organ olma özelliğindeki deri, vücudu dış çevreden koruyan
bir kılıf gibi tüm vücudu çepeçevre sarmaktadır. Deri hareketli yüzeylerde hasar ve
kalıcı kıvrım oluşturmayacak kadar esnektir. Ayrıca oldukça hassas uyaranları bile
algılayacak kadar incedir. Deri, temel görevi olan korumanın yanı sıra sentez,
metabolizma ve terleme gibi görevleri de yerine getirir. Terleme sayesinde vücut
deri yolu ile boşaltım yapmış olur. Vücuttaki atık ürünler terleme yoluyla
uzaklaştırılır. Bu görevlerinden başka deri vücudu antijenik uyarılardan da korur.
Derinin bu bölümü immün sistemin bir parçasıdır ve bu kısma lenfoit doku adı
verilir [11].

Deri temel olarak üç tabakadan meydana gelir. Bu tabakalar içten dışa;


hipodermis, dermis, epidermis olarak adlandırılır.

Şekil 2.1. Deri kesiti


6

Hipodermis; derinin en alt tabakasıdır ve büyük miktarlarda yağ üreten ve


depolayan hücrelerden oluşur. Fiziksel destek sağlar. Ayrıca kan damarları
açısından oldukça zengin bir tabakadır.

Dermis; hipodermis ile karşılaştırıldığında daha az yağ hücresi içerir. Bu bölgedeki


ana bileşen kollajen lifleridir. Bu lifler kan damarları sinirler ve diğer yapıların
desteklenmesini sağlar. Enflamasyona karşı immün yanıtın oluşumu mast
hücreleri ve makrofajlar aracılığıyla gerçekleşir.

Epidermis; derinin en dış tabakasıdır. Kan damarı ve lenfatik sistem içermez. Ağrı
algısının sağlanması için bazı sinir sonlanmaları bu bölgede gerçekleşir.
Epidermis, hücrelerin farklılaşma durumuna göre tabakalara ayrılmıştır. Bu
tabakalar farklılaşan hücrelerin değişik aşamalarını temsil eder.

 Bazal tabaka (Stratum Germinativum): Epidermisin en alt tabakasıdır.

Hızlı bölünebilen hücrelerden oluşur ve bu hücreler hızla bölünüp farklılaşarak deri


yüzeyine doğru diğer tabakaları oluşturma amacıyla ilerler. Derinin pigmentini
oluşturan melanositler bu tabakada yer alır.

 Sivri uç tabakası (Stratum Spinosum): Bu tabakadaki hücre yüzeyleri dikensidir.


Bunlar komşu hücrelerle bağlantı sağlayan yapılardır.

 Granüler tabaka (Stratum Granulosum): Bu tabaka canlı epidermisin en dıştaki


sınırıdır [12]. Keratinleşme bu tabakada yer yer görülür.

 Stratum Lucidum: Bu bölge yalnızca derinin çok kalınlaştığı avuç içi ayak tabanı
gibi bölgelerde görülür.

 Boynuzsu tabaka ( Stratum korneum): Epidermisin en dış tabakasıdır. Ölü,


yassılaşmış, keratinize olmuş hücreleri içerir [13].

Bazal tabakadaki stern hücreleri adı verilen hücrelerin mitoz bölünme ile çoğalarak
genç hücreleri oluşturması ile yaşlı hücreler deri yüzeyine doğru yönlenir. Stern
hücreleri farklılaşmaya uğradıkça epidermisin üst tabakalarına geçer. Stratum
corneum sağlıklı bir deride 15 günde bir kendini yeniler [14].
7

Deri metabolizması

Deride miligram dokuya düşen spesifik enzim aktivitesi, karaciğer ve akciğer gibi
metabolik aktivite seviyesi daha yüksek olan organlara kıyasla daha düşük olsa da
deri boyutlarının büyük olması metabolizma için yüksek bir kapasiteye sahip
olduğu anlamına gelir. Spesifik enzim aktivitesi diğer dokulardan düşük olmasına
rağmen, diğer organlarda oluşan bütün enzimatik aktivitelerin deride de oluştuğu
saptanmıştır. Yapılan deneylerde, deri metabolizmasında aril hidrokarbon
hidroksilaz, esteraz ve glutatyon 5-epoksit transferaz isimli enzimlerin rol oynadığı
saptanmıştır [15].

Deriden geçen maddelerin sınırlandırılması için deri yüzeyinde bir “Permeabilite


bariyeri” mevcuttur. Bu bariyer, stratum corneum tabakasından meydana
gelmektedir. Deriye topikal yolla bir etken madde uygulandığında bu maddenin
deriden difüze olması istenir. Bu olayın sınırlayıcısı permeabilite bariyeri yani
derinin en üst tabakası olan stratum corneumdan difüzyonudur. Stratum corneum
hidrofobik membran gibi davranır. Yapılan deneyler sonucunda moleküler ağırlık
farkı gözetmeksizin organik ve polar olmayan maddelerin deriye uygulanması
sonucunda, bu maddelerin stratum corneum tabakası içerisinde kalma
eğilimlerinin olduğu saptanmıştır [16]. Yapışkan bant ile derinin üst yüzeyinin
soyulması (tape stripping) deneyi ile bu tabakanın madde geçişini sınırladığı
sonucuna varılmıştır. Stratum korneum tabakası alınmış derinin bariyer özelliğinin,
tabakası mevcut olan deriye göre çok az olduğu deneylerle saptanmıştır [17].
Stratum corneumda bulunan seramitler bariyer fonksiyonunun sağlanmasında
önemli rol oynamaktadır [18].

Transdermal geçiş yolları

Deriye etken maddenin uygulanmasından sonra etken maddenin izlediği yollar


sırasıyla; stratum korneumun dış tabakasında ilaç partisyonu, ilacın epidermisten
pasif difüzyon ile geçişi ve dermise penetrasyonudur. İlaç, epidermisten ve üst
dermisten difüze olarak deri altı damarlardan emilir ve sistemik dolaşıma katılmış
olur. Deriden geçiş için 3 değişik yol vardır:
8

1. Porlardan geçiş ( Transappendageal pathway): Polar yol ismi verilen bu yol, kıl
folikülü ve ter bezleri yoluyla bariyeri geçen etken madde için düşük dirençli bir
yan geçittir. Bu geçiş yolu etken madde için derinin dış yüzü ile kapiler yatak
arasında bir geçit sağlar [19].

2. Transselüler yol: Bu yol çoğunlukla polar olmayan maddelerin geçişi içindir.


Etken madde korneositlerden oluşan bariyer hücrelerinden geçerek bu yolu
tamamlar. Bu geçiş sırasında madde, membrandaki protein ve lipitlerle etkileşir
[20].

3. İntersellüler yol: Etken maddenin geçiş için bu yolu kullandığı durumlarda,


korneositler arasındaki lipit tabakalarından bile geçiş söz konusudur.

2.1.1. Yara, yara tipleri, yara iyileşme mekanizmaları, yara bakımı ve önemi

Yara, herhangi bir nedenle deri ve doku bütünlüğünün bozulması olarak


tanımlanabilir. Fiziksel veya kimyasal nedenlerle deri, kas, kemik gibi yapıların
tahrip olması sonucu dokunun fizyolojik özelliklerinin tamamen ya da geçici bir
süre kaybolması durumuna yaralanma denir [21].

Yaralar; görünümüne, oluş nedenine, patojen mikroorganizma ile kirlenme


durumuna göre farklı biçimlerde sınıflandırılır. Yaraların sınıflandırılması, yaranın
tedavi sürecinin belirlenmesi açısından önem taşır.

Yara iyileşme mekanizması

Yara iyileşmesi, kompleks fakat düzenli bir dizi biyokimyasal ve hücresel olaylar
dizisidir. İyileşmenin temeli hücre üremesidir. Yani yara çevresindeki hücrelerin
çoğalarak o bölgeyi kapatmasıdır. Yara iyileşmesinin evreleri şu şekilde
sıralanabilir: İnflamatuar, substrat (hazırlık) evresi, proliferasyon, kollajen yapım
evresi, maturasyon ve remodelizasyon evresi.

 İnflamatuar, substrat (hazırlık) evresi: İnflamasyon, yangı veya iltihaplanma


anlamına gelmektedir. İnflamasyon, yaralanmaya karşı vücudun verdiği biyolojik
bir tepki olarak tanımlanır. İnflamasyon, canlı dokunun tepkisi olduğu kadar
dokunun onarımı ile de yakından ilgilidir. Bu evrede fagositoz yolu ile zararlı
9

etkenler yok edilir. Zararlı maddeler oluşan ödem sıvısı içinde sulandırılarak
zararsız hale getirilir. İnflamasyon meydana gelmezse mikroorganizmalar
dokularda birikir ve enfeksiyon ağır seyreder. Bunun sonucunda yara iyileşim
süreci uzar. İnflamasyon belirtileri arasında, kızarıklık, şişme, ısı artışı ve ağrı
sayılabilir.

 Proliferasyon, kollajen yapım evresi: İnflamasyonun azalıp yok olmasından


sonra, hücre artışı aşaması gelir ve bu aşamada yara alanında mekanik bir
bütünlük sağlanır. Bu evrede epitelyum tabakası yeniden yapılanır, yeni damar
oluşumu ile hızla çoğalan hücrelere oksijen ve gıda desteği sağlanır. Bu evrede
kollajen yapımında da artış gözlenir.

 Maturasyon ve remodelizasyon evresi: Bu evrede sayısı artan hücrelerin


gelişimi ve olgunlaşması gerçekleşir.

Yara bakımı ve önemi

Yara iyileşmesine olumsuz etki eden etmenler arasında; enfeksiyon, doku


kuruluğu, ısı kaybı, dokuların korumasız kalması sayılabilir. Tüm bu sorunlar ile
yaraya tipine ve cilde uyumlu bir yara sargı malzemesi ile baş edilebilir. Yara sargı
malzemelerinin önemi eski çağlardan beri bilinmektedir. Modern cerrahinin babası
olarak kabul edilen Fransız hekim Amroise Pare, 16. yüzyılda “I dressed the
wound, Got healed”, yarayı ben pansuman yaptım, Tanrı iyileştirdi demiştir.
Pansuman bugün hala önemini yitirmeden hayatımızda yer almakta ve yara
bakımında tedavinin bir parçası olarak görülmektedir. Pansuman için kullanılan
yara sargı malzemeleri teknolojinin, imkânların ve çevre koşullarının değişmesi ile
oldukça gelişmiştir [22].

İdeal bir yara sargı malzemesinden beklenen özellikler şu şekilde sıralanabilir.

 Fiziksel koruma: Bir yara sargı malzemesi yarayı dış ortamdan ayırarak, bakteri
bulaşmasını ve dokunun zarar görmesini engellemelidir.

 Yaranın kurumasının önlenmesi: Yaralı alanda epidermal tabakanın kendini


yenileme sürecinde sürekli nemli tutulması gerekmektedir.
10

 Mikrobiyal kontrol: Yara üzerinde var olan bakteri populasyonunun kontrol


altında tutulması, yaranın iyileşmesinde önemli bir faktördür. İdeal bir yara sargı
malzemesi, yaralı alan üzerindeki bakterileri etkisiz hale getirebilmeli ve aynı
zamanda dış ortamdan gelebilecek yeni bakteri tehditlerine karşı da yarayı
koruyabilmelidir.

 Yara üzerinde kalıntı bırakmaması: Yara bakımında karşılaşılan sorunlardan bir


tanesi de açık yara üzerinde kullanılan malzemelerin yara üzerinde kalıntı
bırakmasıdır. Yara üzerindeki malzemenin değiştirilmesi sırasında yaşanan
yapışma sorunu iyileşme sürecindeki yara üzerinde yeni bir travmaya sebep
olabilmektedir.

 Yaranın iyileşme sürecinin desteklenmesi: Yara, iyileşme sürecinde dışarıdan


gerek antibiyotik ile gerekse başka yardımcı maddelerle desteklenmelidir. Bu
maddeler yaranın iyileşme sürecini kısaltır, yeni enfeksiyon oluşmasını önler ve
hastanın bu süreçte rahatlamasını sağlarlar.

Açık yara bakımında antibiyotik kullanımının yeri

Açık yaralar enfeksiyon bulaşma riski ile karşı karşıyadır. Bu nedenle yaranın
oldukça iyi korunması gerekmektedir. Aksi takdirde açık yara üzerinden vücuda
girecek bir mikroorganizma canlı için çok daha tehlikeli durumlar yaratabilir. Açık
yara üzerine lokal olarak uygulanan antibiyotik katkılı merhemler yaranın iyileşme
süreci için oldukça gereklidir.

Aloe veranın yara üzerindeki iyileştirici etkisi

Aloe vera eski çağlardan beri değişik uygarlıklar tarafından çeşitli amaçlarla
kullanılmıştır. Özellikle eski Mısır’da çok yaygın bir biçimde kullanılan aloe vera,
zamanının en popüler bitkilerinden biri olarak “ölümsüzlük bitkisi” adını almıştır.
İyileştirici bir bitki olmasının yanı sıra o dönemde insanlar aloe veranın kutsal bir
bitki olduğuna da inanmaktaydılar. Bu nedenle aloe vera dini törenlerin de
sembolü olarak kullanılmıştır. Aloe veranın kötü ruhların etkilerinden insanları
koruduğuna inanılır [23]. Aloe vera, iyileştirici etkilerinden dolayı günümüzde de
kullanılmaktadır. Bu etkiler, son yıllarda pek çok bilimsel araştırmaya konu
11

olmuştur. Bu çalışmaların ışığında aloe veranın iyileştirici etkilerine olan güven


daha da artmıştır.

Aloe veranın iyileştirici etkileri oral ve topikal yollarla yapılan pek çok çalışmada
kanıtlanmıştır. Bu çalışmalar sayesinde aloe veranın antimikrobiyal, antifungal,
antiödem, analjezik, antienflamatuar ve epitelizasyonu hızlandırıcı etkileri
kanıtlanmıştır [24].

Bu çalışmada aloe vera kullanılmasının sebebi, insan sağlığı için bu denli yararlı
bir bitkinin teknoloji ile buluşmasını sağlamaktır. Nanoelyaf malzeme içerisine
eklenen aloe vera, hastanın kullanım kolaylığı açısından düşünüldüğünde de
oldukça sevindirici sonuçlar vermektedir. Yaranın bir yandan dış etkilere karşı
korunurken diğer yandan iyileşiminin dışarıdan bir madde alımına gerek olmadan
desteklenmesi kullanıcı açısından büyük kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir.

2.2. Yara Örtüleri

Yara örtüsü olarak eski zamanlardan beri çok çeşitli malzemeler kullanılmıştır. Bu
malzemelerin özellikleri; insanlığın bilgi birikiminin değişimi ile doğru orantılıdır.
Eskilerde değişik bitkilerden elde edilen malzemeler kullanılırken günümüzde
modern sargı malzemelerinin kullanımı teknolojinin gelişimi ile gündeme gelmiştir.
Modern yara sargı malzemeleri, yarayı fiziksel etkilerden korumanın yanı sıra
nemli ortam sağlama ve iyileşme sürecini destekleme amacıyla tasarlanmıştır.
Modern yara sargı malzemeleri; alginat örtüleri, poliüretan filmler, hidrojeller,
hidrokoloid örtüler ve köpükler olarak sınıflandırılabilir.

 Alginat örtüleri; “nemli iyileştirici” yara örtüleri olarak adlandırılabilirler. Alginat


lifleri, farklı deniz yosunlarından elde edilirler ve su ile temas ettiğinde iyon
değişimi özelliği sayesinde liflerinde şişme meydana gelir. Meydana gelen bu
şişme sonucunda yara yüzeyinde bir jel tabakası halini alır. Bu jel tabakası yara
için gereken nemli ortamı sağlar. Ayrıca hidrofilik özelliği sayesinde ağırlıklarının
20-30 katı kadar yara sıvısı absorblayabilmektedirler. Bu da yara sıvısının
çevreye yayılmasını önlemekte ve yara çevresinin temiz kalmasını
sağlamaktadır.
12

 Poliüretan filmler; yarı geçirgen filmler olarak yara sargı malzemeleri arasında
yerini almıştır. Bu filmlerin özeliği; gaz geçişine izin verir, su ve
mikroorganizmalara karşı bariyer özelliği gösterir. Bu nedenle yalnızca kuru
yaralarda kullanımı daha olumlu sonuçlar verir.

 Hidrojeller; yüksek oranda su içeren hidrofilik polimerlerin üç boyutlu ağı olarak


tanımlanabilir. Yüksek absorbsiyon kapasitesine sahip bu malzemeler, yara
yüzeyine yapışmaz. Yapısı gereği protein ve hücre gibi biyolojik bileşenleri az
da olsa absorbe etme özelliği vardır. Bu nedenle bakteri bariyeri özelliği
gösteremez ve yara üzerinde koruyucu başka bir örtüye ihtiyaç duyulur.

 Hidrokoloid örtüler; hidrofil polimer taneciklerden meydana gelmiş yara sargı


malzemesidir. Hidrokoloid örtülerin sıvı absorblama kapasiteleri yüksektir.
Ayrıca yapısı gereği malzeme, bakteri bariyeri gibi davranır. Bunlara ek olarak
malzemenin yara üzerine yapışma özelliği vardır. Bu özelliği yara örtüsünün
değişimi esnasında cilt dokusuna zarar vererek olumsuz bir etki yaratabilir.

 Köpükler; esnek ve absorbsiyon kapasitesi oldukça yüksek malzemelerdir. Yara


yüzeyinin kurumasını oluşturdukları tabaka sayesinde engellerler, bakteri
penetrasyonuna da engel olurlar. Yüksek absorbsiyon kapasitesi nedeniyle kuru
yaralarda kullanılamazlar [25].

Yara sargı malzemelerinin özelliklerine bakıldığında son teknoloji ile birlikte


özelliklerinin gün geçtikçe iyileştirildiği görülmektedir. Bu çalışma kapsamında
üretilen yara sargı malzemeleri yaraya ihtiyacı olan her türlü olanağı sunmaktadır.
Yarayı fiziksel etkilerden korur, bakteri bariyeri gibi davranır bunun yanında oksijen
giriş çıkışına olanak sağlar, yaraya ihtiyacı olan nemli ortamı sağlar, yaranın
iyileşme sürecinde gerekli olan antibiyotiğin ve iyileşme sürecini kısaltmaya
yardımcı olan aloe vera bitki özünün malzemenin yapısından salımını
gerçekleştirir.

2.3. Nanomalzemeler

Nanoteknoloji; esasen yeni özellikler ve işlevlere sahip malzemeler, cihazlar ve


sistemler üretebilmek amacıyla maddenin nano ölçekte planlı ve kontrollü
işlenmesi, hassas ölçümü, modellenmesi ve üretimidir. 1 nanometre (nm) 10 -9
13

metre (m), metrenin milyarda biri olarak tanımlanmıştır. Bazı fiziksel büyüklüklerin
nanometre cinsinden bilinmesi bu kavramın daha iyi anlaşılması açısından
yardımcı olacaktır. Örneğin; bir insan saçının kalınlığı yaklaşık 100.000
nanometredir. Bir karıncanın başının genişliği bir milyon nanometredir. Nano
ölçekte belli bir işlevi olabilecek yapıların malzemelerini ve kendilerini kontrollü bir
şekilde üretebilmek, özelliklerini ve işlevlerini belirleyecek nano ebatlarda aygıt
yapabilmek, bu aygıtları günlük hayatımızda kullanılır hale getirmek
nanoteknolojinin hedefidir. Nano ölçekteki yapıların farklılıkları sadece ebatlarının
küçüklüğü ile ilgili değil, ayrıca küçük ebatlarda farklı fiziksel özelliklerin ortaya
çıkması ile de ilişkilidir. Ebatlar küçüldükçe kuantum özellikler (mikroskobik
özellikler) daha belirgin hale gelir. Bunun en önemli sonuçlarından birisi atomların
geometrik düzeninin maddenin bazı fiziksel özelliklerini etkilemesidir. Örneğin;
bizmut kristali makroskobik ebatta yarımetal bir malzemedir, fakat nano tel halinde
yarıiletken bir malzeme özelliği göstermektedir. Aynı atomlardan oluştuğu halde
farklı geometride birbirinden apayrı davranışa sahip iki farklı malzeme karşımıza
çıkmaktadır, üstelik her iki yapıda da atomların birbirine bağlanma şekilleri aynıdır.
Buradan; malzemelerin nanoölçekteki yapılarını kontrol etmeyi başarmakla birçok
özelliği ve dolayısı ile işlevleri kontrol edilebilmektedir. Nanoölçekteki malzemeler,
nano yapıların boyutlandırılmasına göre, nanoparçacıklar (3 boyutlu), nano
teller/tüpler/elyaflar (2 boyutlu) ve nanokatmanlar (tek boyutlu) ya da nanoporlu
(nano gözenekli) olarak sınıflandırılabilirler. Uygulama yapılacak alana göre
nanoölçekte malzeme seçimi yapılmaktadır. Örneğin; uygulama yapılacak olan
alanda elektrik iletkenliğinin iyi olması isteniyorsa, 2 boyutlu malzemelerden
nanoteller tercih edilebilir.

2.3.1. Nanotüpler

Grafen tabakasının silindir şeklinde yuvarlanmasıyla oluşan dikişsiz tüplerdir.


Karbon yapısında tüplerin oluşturulabileceği fikri, ilk defa 1991 yılında Iijima
tarafından ortaya konmuştur. Nanotüplerin çapları nanometre ölçüsündedir. Tek
yada çok duvarlı olanları mevcuttur. Çok duvarlı nanotüpler birbirleri içine
yuvalanmış birkaç eş merkezli tüpten oluşmaktadır. Nanotüp üretimi için birkaç
yöntem vardır. Bunlar; ark yöntemi, lazer yöntemi ve kimyasal buharlaştırma
yöntemi olarak adlandırılabilir.
14

Nanotüpler, bilinen en sağlam malzemeden daha sağlam bir yapı gösterirler.


Gerilmeye karşı en dayanıklı malzemedir.

2.3.2. Nanoelyaflar

Nanoelyaflar genel olarak, lif çapları 1 mikrondan daha küçük olan malzemeler
olarak tanımlanırlar [26].

Nanoelyaflar, sahip oldukları hacimlerine oranla daha yüksek yüzey alanı ve


gözenekli bir yapıya sahiptirler. Nanoelyafların geniş yüzey alanına sahip
olmaları, yapılarındaki fonksiyonel grupları, nanopartikülleri, iyonları tutma ve
geniş bir alana salım yapmalarını sağlar. Bu özellikler, nanoelyafların pek çok
alanda özelleşmiş olarak kullanımlarını sağlar.

Şekil 2.2. Nanolif Uygulamaları


15

Nanoelyaflar biyomedikal uygulamalarda oldukça fazla tercih edilmektedir. Geniş


yüzey alanı, kontrollü gözeneklilik, istenen şekillerde kontrol edilebilen yapı ve
mekaniksel özellikler sayesinde bu alanda tercih edilmektedir. Nanoelyaflar
sayesinde doğal yapıların taklidi mümkündür. Bu da doğal doku oluşumu olana
kadar bu dokuların yerine geçebilecek malzemelerin kullanımına olanak sağlar.
Doğal yapılar yerine kullanılmalarının yanında biyolojik olarak parçalanabilen
liflerin kullanımı ile istenen parçalanma özelliği de malzemenin yapısına katılabilir.
Bu sayılan özellikler, nanoelyafları, biyomedikal uygulamaların vazgeçilmezi
yapma yolunda ivmelendirmektedir. Ayrıca nanoelyaflar, bariyer kumaş, filtre, hafif
kompozit malzeme olarak, yeni enerji kaynakları uygulamalarında
kullanılabilmektedir [26].

2.4. Nanoelyaf Üretim Yöntemleri

Nanoelyaf üretim teknikleri temelinde, çözeltinin bir düzenekten geçirilmesi lif


oluşumu ve liflerin katılaşması esasına dayanmaktadır.

2.4.1. Meltblowing yöntemi

Günümüzde çok miktarda lif üretimi için kullanılan yaygın yöntemlerden biri
meltblowing yöntemidir. Termoplastik polimerlerden düşük maliyetle çok miktarda
nanolif üretimi eldesi amaçlanır. Bu yöntem ile elde edilen liflerin çapları teorikte
0.5 ile 30 µm, pratikte ise 2-7 µm civarındadır. Meltblown tekniğinde
yüksek hızlı sıcak hava ile filamentler düzelerden fibrilli bir tülbent
oluşturmak üzere çekim işlemine tabi tutulurlar. Bu teknikte polimer öncelikle
ekstruderde eritilir, daha sonra çeşitli filtrelemelerden geçirilir, daha sonra bir
pompa yardımıyla lif çekim başlıklarına gelir ve düzeden fışkırtılır. Bu sistemin
normal eriyikten üretim sisteminden farkı düze bölümüdür. Düze bölümünden
polimer geçirilirken yüksek basınçta sıcak hava üflenerek düzeden çıkan
filamentler inceltilir ve hareketli bant üzerine dökülür. Polimerden doğrudan tekstik
yüzeyi oluşumunu sağlayan bu yöntemin dezavantajı ise ekipmanlarının oldukça
maliyetli olmasıdır. Ayrıca lif çaplarının mikron seviyesinde olması kullanım alanı
olarak kısıtlamaya neden olmaktadır. Bu yöntem mikrolif üretimi için yaygın olarak
kullanılmaktadır.
16

2.4.2. Bikomponent lif üretim yöntemi

Önemli lif üretim yöntemlerinden biri de bikomponent üretim tekniğidir. Basitçe


ifade etmek gerekirse iki farklı polimerin aynı düzeden geçirilmesi ile lif üretimi
yapılır. Bu üretim tekniğinde temel amaç tek bir polimer ile elde edilemeyen
özelliklerin, diğer polimer ile geliştirilmesidir. Bikomponent liflerin yapısında,
poliproilen, poliester, poliamid gibi lifler ile daha sonra eriyerek bikomponentten
uzaklaşan bir polimer madde bulunmaktadır. Bikomponent liflerde “ada-deniz”
modelinden söz edilmektedir. Bu modele göre, eriyerek ortamdan uzaklaşan
polimer “deniz”, geriye kalan ve ortalama 300 nanometre çapa sahip lifler de “ada”
olarak adlandırılmaktadır [26].

Bu teknik ile üretilen nanolifler, ticari uygulamalar için ekonomiktirler. Bu yöntem


ile üretilen nanolifler, diğer yöntemlere göre üretilen nanoliflerle kıyaslandıklarında
daha dar çap değişim aralıklarına sahiptirler.

2.4.3. Spunbond yöntemi

Meltblowning yöntemine teknik olarak benzemekle birlikte liflerin fiziksel


özelliklerini etkileyen farklılıklara sahiptir. Bu temek farklılıklar, filamentleri
inceltmek için kullanılan havanın hacmi ve sıcaklıkla ilgilidir. Bu yöntemde, polimer
soğuyup katılaştıktan sonra germe işlemi uygulanmaktadır. Üretim esnasında
liflere bir işlem uygulanmadığından lifler daha kalın olmaktadır. Elde edilen liflerin
çapları 20 mikron civarındadır [26] .

2.4.4. Fibrilasyon yöntemi

Fibrilasyon yöntemi ile nanolif elde edilmesi, selülozik liflerin çok ince lifler şeklinde
fibrilasyonu esasına dayanır. Fibrilasyon ile, selülozik lif 1 mikrondan daha küçük
çapa sahip lifçiklere bölünür. Fibrilasyona uğrayan selülozik liflerden, ince, hidrofil,
mikro gözenekli yapıda yüzeyler elde edilir.
17

2.4.5. Elektroeğirme (Elektrospinning) yöntemi

Elektroeğirme yöntemi, polimer çözeltisi veya lif eriyiğinden, elektrostatik kuvvetler


yardımıyla çok ince lifler elde etmek için kullanılan basit ve etkili bir yöntemdir [26].

1934 yılında Formhals tarafından, elektrostatik kuvvetler kullanmak suretiyle


polimerlerden filament lif üretilmesi işleminin patenti alınmış ve kullanılan bu
yöntem “Electrospinning” olarak tanımlanmıştır [26]. Türkçeye elektroeğirme,
elektroçekim adları ile çevrilmiştir. Bu yöntem ile çapları mikrometre altındaki
ölçülerde lifler elde edilmektedir. Küçülen lif çapları sayesinde oldukça geniş bir
yelpazede kullanılabilen lifler elde edilmektedir. Elde edilen lifler filtrelemede,
kompozitleri güçlendirmede ve biyomedikal cihaz yapımında kullanılmaktadır [27].
Elektroeğirme yönteminin başlangıcı, William Gilbert’in manyetizma üzerine
çalışmaları esnasında rastlantısal bir şekilde elektro-manyetizmanın sıvılar
üzerindeki etkisini gözlemlemesi olarak kabul edilir. Bunun yanı sıra Rayleigh,
yalıtılmış bir yüklü damlacığın kararlılığı üzerine yaptığı teorik çalışmasında;
yükün, kararlılığı sağlayan yüzey geriliminin üstünde bir değere ulaştığında
damlacığın kararsız hale geldiğini ve parçalanmanın gerçekleştiğini belirtmiştir [28]
Rayleigh’ın yaptığı çalışmalar sonucunda, damla üzerine etkiyen iki kuvvetin var
olduğu tespit edilmiştir. Bu kuvvetlerden biri elektrik kuvveti, diğeri ise elektrik
kuvvetine tam zıt yönde yüzey gerilimi kuvvetidir. Elektrik kuvvetinin yüzey gerilimi
kuvvetini yendiği anda damla ince jetlere ayrılmakta ve akmaya başlamaktadır
[29].

Taylor, 1960’lı yıllarda elektriklenmiş sıvılar üzerinde yaptığı çalışmaların bir


tanesinde, iki sıvı arasındaki koni ara yüzün elektrik alan içerisinde dengede
olduğu saptanmıştır [31].

Elektrik alan etkisi altındaki sıvının yüzeyi yüklenir ve karşılıklı yüklerin birbirlerini
itmesi ile dış bir kuvvet oluşur. Eşik değerini geçtikten sonra elektrostatik kuvvet
sayesinde, sıvı damlacığı bir koni şeklini alır ve fazla yükler koninin ucunda oluşan
yüklenmiş jetten dışarı çıkar. Taylor, yaptığı çalışmalar ile elektriksel kuvvetin
yüzey gerilimine eşit olduğu bu kritik noktada koni oluştuğunu belirtmiştir [32].
18

Taylor’ın deney düzeneği aşağıda verilmiştir.

Şekil 2.3. Taylor’ın deney düzeneği

Taylor’a göre, yüksek voltajlarda küresel bir damla oluşmakta ve kritik noktada
viskoz damlanın yarı küresel şekli bozularak jet oluşumundan önce koni şeklini
almaktadır. Bu durumda yüzey gerilimi, elektriksel kuvvetlere karşı koyan tek
kuvvettir [33].

Taylor, kritik voltaj ( ) değerini hesaplamak için aşağıda verilen formülü


oluşturulmuştur.

Burada; H, elektrotlar arası mesafe (cm);R, kılcal borunun yarıçapı (cm);L, kılcal
borunun uzunluğu (cm) ve T, yüzey gerilimi (dyne/cm) dir.

5 kV ve 30 kV arasındaki uygulanan voltaj bir polimerin yüzey gerilimini yok


etmektedir. Yüzey gerilimine sahip olmayan polimer çözeltisi, jet halinde düzenin
karşısına yerleştirilmiş olan topraklanmış hedefe doğru akmaktadır. Elektrik akımı
verilen polimer, lifler halinde topraklanmış yüzey üzerinde birikir. Bu bilgiler
ışığında, elektro- eğirme yöntemi, polimerin yüksek voltajlı elektrik akımı ile
yüklenerek topraklanmış bir hedefe doğru akması esnasında katılaşması ve lif
halini alması şeklinde özetlenebilir [27].
19

Şekil 2.4. Elektroeğirme düzeneğinde liflerin oluşumu [34]

Elde edilmek istenen lifin, hazırlanmış olan polimer çözeltisine elektrot yardımıyla
yüksek voltaj uygulanmakta ve lif eldesi sağlanmaktadır. Polimer çözeltisi bir
şırınga içine koyulmaktadır. Şırınganın pistonu bir pompa yardımıyla kontrollü
olarak hareket ettirilmektedir. Şırınga içinde bulunan polimer çözeltisi, sıvı yüzey
gerilimi sayesinde hareket etmeden durur ve çözeltiye verilen voltaj sayesinde eşik
değeri geçilerek elektrostatik kuvvetler yüzey gerilimini aşar. Sonuç olarak damla
çözeltiden uzaklaşarak toplaca doğru hareket eder [27].

Elektroeğirme yöntemi ile üretilen polimerik, karbon ve seramik nanolifleri; karbon


ve diğer nanotüplerle karşılaştırıldıklarında, maliyet ve tek adımda üretimin
gerçekleşmesi gibi konularda çeşitli avantajlara sahiptirler. Ayrıca boyutları
itibariyle tıbbi amaçlı kullanıma da uygundurlar [26].

Nanolifler cam, poliester, poliamid ve selüloz gibi çok değişik malzemelerin üzerine
filtrasyon amacı ile uygulanabilmektedir [27].

Üretim tekniklerinden elektroeğirme, meltblown ve spunbond birbirleri ile


karşılaştırıldıklarında, her üç yöntemde de sıvı fazdaki polimer çözeltisinden
doğrudan lif elde edilmektedir. Elektroeğirme yöntemi ile üretilen nanolifler,
meltblowing yöntemi ile üretilen liflerden çap olarak çok daha küçüktürler ve bu
yöntemle elde edilen liflerden oluşan ağ, meltblown ve spunbond ağlarına göre
20

daha küçük nano boyutta gözeneklere sahiptir [26]. Bu da elde edilen


malzemelerin çok daha geniş bir alanda kullanımlarını sağlamaktadır.

Elektroeğirme işlemini etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır. Bir işlem sırasında
bu parametrelerin sabit tutulması, elde edilecek liflerin kalitesini ve homojenliğini
artırır. Bu parametrelere değinecek olursak;

Çözelti değişkenleri

 Moleküler ağırlık
 Polimerin yapısı (dallı, lineer)
 Çözelti özellikleri (viskozite, iletkenlik, yüzey gerilimi, dielektrik katsayısı,
elastiklik, pH, konsantrasyon)

İşlem değişkenleri

 Kılcal borunun ucuna uygulanan voltaj,


 Kılcal boru içindeki hidrostatik basınç,
 Akış hızı,
 Kılcal boru ile kolektör arasındaki mesafe
 Toplacın hareketi

Çevresel değişkenler

 Sıcaklık
 Nem
 Hava akış hızı
 Vakum

Yüksek verimli bir elektroeğirme işlemi sonucunda kaliteli nano malzemeler elde
etmek için en önemli parametreleri; polimer konsantrasyonu, çözeltinin viskozitesi,
yüzey gerilimi, çözeltinin iletkenliği ve bu çözeltiye uygulanan voltajdır. Bu
parametrelerin değişmesi lif çaplarının boyutu için önemlidir. Ayrıca, şırınga ile
toplayıcı metal tabaka arasındaki mesafe de liflerin çapının büyüklüğü için
21

önemlidir. Genel olarak elektroeğirme yöntemi ile 40-2000 nm (0,04-2 mikron)


çapında lifler üretilebilmektedir [26]. Bu kadar geniş bir yelpazede üretim yapılması
elektroeğirme yöntemi ile elde edilen liflerin kullanım alanını oldukça artırmaktadır.

Şekil 2.5. Elektroeğirme işlem parametrelerinin lif çapı üzerindeki etkisi [35].

Elektroeğirme yöntemi ile üretilen liflerin özelliklerini; konsantrasyon, kılcal uç ve


toplayıcı metal tabaka arasındaki mesafe, en uç noktadaki potansiyel, akış hızı
gibi parametreler etkilemektedir. Örneğin; toplayıcı metal tabaka ile kılcal uç
arasındaki mesafen artırılması ile ortalama lif çapı azalmaktadır. Lif çapının
azalmasını sağlayan başka bir etmen ise, sisteme yüklenen gerilimin artırılmasıdır.
Gerilim artırıldığında polimer jeti, daha büyük bir elektrostatik itme kuvvetine
maruz kalır ve bu itme kuvveti çekim değerinin artmasını sağlar. Çekim değerinin
artması da lif çapının küçülmesine yol açmaktadır.
22
23

3. GEREÇ ve YÖNTEM

3.1. Gereç

3.1.1. Çözelti hazırlama ve elektroeğirmede kullanılan alet, cihaz ve


kimyasallar

Nanoelyaf üretimini gerçekleştirmek için, Sigma-Aldrich firmasından polivinin alkol


(PVA), Sigma-Aldrich firmasından poliakrilik asit (PAA), Merck Firmasından asetik
asit, Siprofloksasin HCl ve Forever firmasından aloe vera jeli temin edilmiştir.

Çözelti hazırlama aşamasında; Heidolp EKT Hei-Con 509-88000-00-1 model


ısıtıcı, KERN EMB 600-2 model hassas terazi, Heidolp MR Hei-Standard 505-
20000-00-0 model manyetik karıştırıcı kullanılmıştır. Hazırlanan çözeltilerin fiziksel
özelliklerinin ölçümü için, KRUSS marka yüzey gerilimi ölçüm cihazı, AND SV-10
model yüzey gerilimi ölçüm cihazı, WTW Wissenschaflich –Technische
Werkstatten marka pH metre cihazları kullanılmıştır.

Elektroeğirme işlemi için; Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Nanoteknoloji


Laboratuarı bünyesinde bulunan Syringe pump from New Era pump systems Inc.
USA model elektroeğirme cihazı kullanılmıştır. Elektroeğirme işleminde yüksek
voltaj güç kaynağı olarak, Gamma High Voltage Research, ES 30P-20W/DAM
kullanılmıştır. Elde edilen nanoelyafların kurutulması için, EV 018 06-0708 model
vakumlu etüv kullanılmıştır.

Elde edilen nanoelyafların karakterizasyondan önce ilk kontrolleri, Bausch and


Lomb 100792 model optik mikroskop ile yapılmıştır.

3.1.2. Üretilen nanoelyafların karakterizasyonu için kullanılan cihazlar

Nanoelyafların karakterizasyonunda JEOL JSM 6060 model SEM (Scanning


electron microscopy) cihazı, TA Instruments TGA Q500 model TGA (Thermal
gravimetric analysis) cihazı, Thermo Nicolette 6700 model FT-IR – ATR (Fourier
transform infrared spectroscopy) cihazı ve Netzsch DSC 204FI model DSC
(Differential Scanning Calorimetry) cihazı kullanılmıştır.
24

3.1.3. Mikrobiyolojik testler için kullanılan cihazlar

Kullanılan aletlerin sterilizasyonu için, nüve OT 4060 model otoklav ve Heraeus


NEL electronic NR 900 model pastör fırını kullanılmıştır.

Mikroorganizmaların inkübasyonu için, Jouan EB115 ELEC CHRO1PRIS SER


model etüv kullanılmıştır. Kullanılacak malzemelerin tartımı için Shimadzu AW 320
model hassas terazi kullanılmıştır. Karıştırıcı olarak, FIRLABO AGITAT EUR
vortex kullanılmıştır. Deney sonuçlarını analiz etmek için, mikroplate okuyucu UV
spektrofotometre cihazı kullanılmıştır.

3.1.4. İlaç salım deneylerinde kullanılan cihazlar

İlaç salım deneyleri süresince yapay deri ortamını sağlamak için, Franz hücre
sistemi, bu sistemden alınan verilerin analizi için UPLC (Ultra performance liquid
chromatography) cihazı kullanılmıştır.

3.2. Yöntem

3.2.1. Elektroeğirme çözeltilerinin hazırlanması

Çözelti hazırlama basamağı, PVA’ nın hazırlanması ile başlamaktadır. PVA


çözeltisi (%10, w/w), toz haldeki PVA ultra saf su içerisinde 80°C’ de iki saat
manyetik karıştırıcı yardımıyla karıştırılarak elde edilmiştir. Toz PVA bu iki saatin
sonunda çözünmüştür ve PVA çözeltisi oda sıcaklığında soğumaya bırakılmıştır.
Çalışma kapsamında kullanılan malzemeler, PVA çözeltisi içerisine PAA, Aloe
vera ve siprofloksasin eklenerek beş farklı çözelti elde edilmiştir.

 A0: PVA
 A1: PVA+PAA
 A2: PVA+PAA+Aloe vera
 A3: PVA+PAA+Siprofloksasin
 A4: PVA+PAA+Siprofloksasin+Aloe vera
25

PVA çözeltisinin içerisine, 3,69 g PAA polimeri eklenmiş ve iki saat boyunca
manyetik karıştırıcıda karıştırılmıştır. İki saatin sonunda polimer çözeltisi
oluşturmuştur.

0,2 g toz haldeki Siprofloksasin HCl üzerine 1,25 g asetik asit ve 5 g su eklenerek
manyetik karıştırıcı yardımıyla Siprofloksasin HCl’ in çözünmesi sağlandı.

Siprofloksasin HCl çözeltisi daha sonra polimer çözeltisi içerisine eklenmiştir. Aloe
vera katkılı nanoelyaf çözeltisi hazırlanıyorsa 0,8 g aloe vera jeli bu basamakta
eklenmiştir ve manyetik karıştırıcı yardımıyla homojen bir çözelti elde edilene
kadar 1 saat süreyle 300 rpm’de karıştırılmıştır.

3.2.2. Elektroeğirme çözeltilerinin fiziksel özelliklerinin ölçülmesi

Çözeltilerin fiziksel özelliklerinin ölçülmesi ve üretim boyunca kontrol altında


tutulması, elektroeğirmenin sorunsuz bir şekilde yapılmasında ve üretilen
malzemelerde bir standart belirlemede oldukça önemlidir.

3.2.3. Elektroeğirme

Elektroeğirme yöntemi, 1934 yılında Formhals tarafından, elektrostatik kuvvetler


kullanılmak suretiyle polimerlerden filament lif üretilmesi işleminin patenti alınmış
ve “elektrospinning” olarak tanımlanmıştır. Elektroeğirme yönteminde, polimer
çözeltisi ya da eriyiğine yüksek gerilim uygulanır ve düzenekte bulunan şırıngadan
polimer jeti halinde topraklanmış toplaca doğru hareket etmesi sağlanır. Bu
esnada polimer jeti ince lifçikler halinde saçılarak nano boyutta çapa sahip lifler
elde edilmektedir [36].

Hazırlanan çözeltilerden nanoelyaf üretimi, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi


bünyesinde bulunan elektroeğirme cihazı ile yapılmıştır. Elektroeğirme düzeneği
üç ana bileşenden oluşur: (i) Yüksek voltaj güç kaynağı (ii) besleme ünitesi ve (iii)
toplayıcı metal tabaka. Besleme ünitesi, pompa ve kapiller tüpten oluşmaktadır.
Polimer çözeltisi, kapiller tüp içerisine koyularak pompa düzeneğine
yerleştirilmiştir. Pompa olarak, New Era Pump System model pompa kullanılmıştır.
Kapiller tüp olarak 0,8 mm çaplı 10 mL’lik şırıngalar kullanılmıştır. Güç kaynağı ve
26

kapiller tüp metal bir elektrot ile birbirine bağlıdır. Toplayıcı metal tabaka da güç
kaynağından gelen başka bir elektrota bağlıdır. Yüksek voltaj güç kaynağı olarak
Gamma High Voltage Research, ES 30P-20W/DAM model güç kaynağı
kullanılmıştır. Pompanın ne kadar miktarda çözeltiyi boşaltacağı
ayarlanabilmektedir. Bu çalışma için 0.8 ml/sa çözelti aktarımı yapılan literatür
çalışmalarından yola çıkılarak uygun görülmüştür. Elektroeğirme işleminin
gerçekleşmesi için uygulanması gereken bir kritik voltaj değeri vardır. Bu kritik
voltaj değeri hesaplanmıştır. Bu hesaplamalar sonucunda, yaklaşık 18kV olmasına
karar verilmiştir. Bütün nanoelyaflar aynı voltaj değerinde üretilmiştir. Uygulanan
bu voltaj polimer çözeltisinin kapiller tüpten toplaca doğru hareket etmesini sağlar.
Kapiller tüp ile toplayıcı metal tabaka arasındaki mesafe, literatür taraması sonucu
17 cm olarak belirlenmiştir. Bu mesafe de elde edilecek olan malzemenin
özelliğine göre ayarlanabilmektedir. Aradaki mesafe elde edilecek liflerin çap
boyutunu etkilediğinden, optimum mesafenin ayarlanması çalışmanın güvenilirliği
açısından oldukça önemlidir. Metal toplacın üzeri, nanoelyafların sorunsuz bir
biçimde elde edilmesi için alüminyum folyo ile kaplanmıştır. Düzeneğin kurulumu
ve parametrelerin ayarlanmasından sonra elektroeğirme işlemine geçilmiştir.
Elektroeğirme işlemi sonrasında nanoelyafların içeriğindeki suyun ve diğer
çözücülerin (asetik asit) uçurulması için nanoelyaflar üzerlerinde biriktikleri
alüminyum folyo ile birlikte yüksek vakumlu etüvde 90°C’de 12 saat boyunca
kurumaya bırakılmıştır. Bu aşamadan sonra alüminyum folyo üzerinden soyularak
çıkarılmıştır.

Elde edilen nanoelyaflar daha sonra karakterize edilmiştir.

Nanoelyafların, morfolojilerinin incelenmesi için SEM görüntüleri alınmıştır. Alınan


SEM görüntüleri İmagej programı ile analiz edilmiştir. SEM görüntülerinde
nanoelyaf yapı içerisindeki her bir nano lifin çapı ölçülebilmektedir. Bu çapların
dağılımı İmagej programı vasıtasıyla yapılmıştır ve dağılım grafikleri çizilmiştir. Bu
dağılım grafiklerinin çizilmesindeki amaç, malzemelerin homojenliğinin grafiksel
olarak da gösterilmesidir.
27

3.2.4. Elde edilen nanoelyafların karakterizasyonu

Taramalı elektron mikroskobu (SEM) çalışmaları

Küçük parçalar halinde karbon plaka üzerine yerleştirilen nanoelyaflar 30 mA


akımda 90 saniye boyunca altın kaplama işleminin ardından taramalı elektron
mikroskobunda görüntülenmiştir. Alınan görüntülerde nanoelyaf liflerinin çapları
incelenmiş, İmagej programı ile rasgele seçilen 50 adet lifin çapı ölçülmüş ve
alınan değerlerden Origin programı yardımıyla lif çapı dağılım grafikleri çizilmiştir.
Bu grafikler sayesinde nanoelyafın lif çaplarının dağılımının ortalama aralığı
bulunmuştur.

FT-IR ATR çalışmaları

Nanoelyafların ve polimer çözeltilerinin 300-4000 nm dalgaboyu aralığında FT-IR


spektrumları elde edilmiştir.

TG-DTA çalışmaları

Nanoelyafların TG-DTA ölçümleri için sıcaklık 800 0C ya kadar yükseltilerek ölçüm


alınmıştır. Ölçümler O2 atmosferinde yapılmıştır.

DSC çalışmaları

Nanoelyafların DSC ölçümleri için, sıcaklık oda sıcaklığından 200 0C ye kadar


yükseltildi, daha sonar tekrar oda sıcaklığına kadar soğutuldu, sonar tekrar 500 0C
ye kadar yükseltildi. Sıcaklık artışı dakikada 10 0C olacak şekilde ayarlandı.

3.2.5. Güvenilirlik testleri

Mikrobiyolojik testler

Güvenilirlik testleri kapsamında yapılan deneylerden biri mikrobiyolojik testlerdir.


Mikrobiyolojik testlerin yapılmasındaki amaç, nanoelyaf malzemelerin bakteri ile
muamele edildiğinde davranışlarının gözlenmesidir. Bu testler için Staphylococcus
28

aureus ve Pseudomonas aeruginosa ‘ya ait standart suşlar seçilmiştir. Bu iki


mikroorganizmanın tercih edilmesinin ana nedeni her iki mikroorganizma da
hastane enfeksiyonu etkeni olarak ilk sıralarda yer almaktadır ve doğada yaygın
olarak bulunmaktadırlar [37] ve önemli deri enfeksiyonlarına neden olmaktadırlar
[38].

Mikrobiyolojik testlerde Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853 ve


Staphylococcus aureus ATCC 25923 standart suşları kullanılmıştır.

Mikrobiyolojik testler yapılmadan önce nanoelyaflar otoklavda kuru sıcaklık etkisi


ile 150°C’de 3 saat steril edilmiştir. Mikrobiyolojil testler sırasında kullanılan araç
gereçler ise pastör fırınında 180°C’de 30 dakika tutularak steril edilmiştir.

Disk difüzyon:
Disk difüzyon testi, antibiyotik duyarlılığının saptanmasında en sık kullanılan
yöntemdir. Ucuz ve kolay uygulanabilir olan bu yöntem, Kirby-Bauer tarafından
geliştirilmiştir ve günümüzde CLSI tarafından standardize edilmiştir [39] [40]. Disk
difüzyon testi, disklere emdirilen antibiyotiğin duyarlılığı araştırılan
mikroorganizmanın ekildiği besiyerine difüzyonu esasına dayanmaktadır.
Belirlenen miktarda antibiyotik emdirilen diskler, duyarlılığı test edilecek
mikroorganizmanın ekildiği katı besiyerleri üzerine yerleştirilir. Belirlenen
inkübasyon süresi boyunca diskten antibiyotik çözünerek ortama salınır. Bu süre
içerisinde ekimi yapılan mikroorganizmalarda da üreme gerçekleşir. İnkübasyon
süresi sonunda, mikroorganizma duyarlı ise ortama yerleştirilen diskin çevresinde
mikroorganizma üremesi gerçekleşmez. Bu üreme gerçekleşmeyen alana
inhibisyon zonu denir ve bu zon ölçülerek mikroorganizmanın antibiyotik
üzerindeki duyarlılık durumu belirlenir.

Ortama ekimi yapılacak mikroorganizma Mueller-Hinton Broth besiyerinde 2saat


süreyle 370C’de inkübe edilir. İnkübasyon süresi sonunda McFarland 0.5 (10 8
cfu/ml)’e göre ayarlanarak standart oluşturulur. Sıvı besiyerinde bulunan bakteri
sayısını belirlemek amacıyla McFarland standartları kullanılır. McFarland’ın
baryum klorür ve sülfirik asit kullanarak geliştirdiği standart bulanıklık tüpleri, sıvı
bir besiyerine ekilen bakterinin miktarına eşdeğer bulanıklık dereceleri içerir. Bu
29

süspansiyondan eküvyon yardımıyla Mueller-Hinton agar yüzeyine ekim yapılır.


Test ortamı olarak standartlaşmanın sağlanması için Mueller-Hinton agar
seçilmiştir. Bu yöntemde standartlaşmış prosedürler, ABD Gıda ve İlaç Dairesi
(FDA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından belirlenmiştir.

Agar yüzeyine, daha önceden antibiyotik emdirilmiş diskler steril bir pens
yardımıyla koyularak 350C’de 24 saat inkübe edilir. İnkübasyon süresi sonunda
inhibisyon zon çapları ölçülür.

Bu deneyde siprofloksasin emdirilmiş diskler kontrol grubu olarak kullanılmıştır.


Deney grubu olarak nanoelyaf malzemeler kullanılmıştır. İnhibisyon zonları,
içerisinde etken madde bulunan A3(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) ve
A4(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl +Aloe vera) örnekleri çevresinde oluşmuştur.
Kontrol grubu ve deney grubu inhibisyon zon çapları ölçülerek karşılaştırılmıştır
[41].
30

Şekil 3.1. Disk difüzyon testi fotoğraf


31

Tutunma (adhezyon) testi:


Adhezyon testi kapsamında Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853 ve
Staphylococcus aureus ATCC 25923 standart suşlarının nanoelyaf yüzeyine
tutunan mikroorganizmalar değerlendirilmiştir. Deneyde besiyeri olarak Mueller–
Hinton agar (MHA) ve Mueller–Hinton broth (MHB) kullanılmıştır. Deneye ilk
aşama olarak Pseudomonas aeruginosa ve Staphylococcus aureus suşlarının
MHB ortamına inoküle edilmesi ile başlanmıştır. Nanoelyaflar mikroorganizma
süspansiyonu içerisinde 370C’de 2 saat ve 3 saat bekletilmiştir. Bekleme süresinin
bitiminde nanoelyaflar bakteri süspansiyonu ortamından alınarak PBS
solüsyonunda yıkanır. Bu yıkama ile yüzeye tutunmayan bakterilerin ortamdan
uzaklaştırılması sağlanır. Bu aşamadan sonra, nanoelyaf yüzeyine tutunan
mikroorganizmaların yüzeyden uzaklaştırılması için nanoelyaflar PBS dolu bir
tüpün içerisine koyuldu ve vortex cihazı kullanılarak çalkalandı (Firlabo Agitateur).
Bir seri seyreltme işleminden sonra 10 μl süspansiyon Mueller–Hinton agar (MHA)
üzerine inoküle edildi. 370C’de 24 saat inkübasyondan sonra bakteri kolonileri
sayıldı. Deneyde negatif kontrol olarak siprofloksasin içermeyen nanoelyaflar,
pozitif kontrol olarak ise siprofloksasin içeren nanoelyaflar kullanıldı. Deney, üç
paralel seri halinde yürütüldü. Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildi. Bu
değerlendirme için ANOVA, Tukey ve t testi teknikleri kullanıldı [42].

İlaç salım çalışmaları

İn vitro etken madde salım hızı tayini için “Franz Difüzyon Hücresi Yöntemi”
kullanılmıştır. Franz difüzyon hücresi düzeneğinde geçecek maddeyi içeren donör
kompartman reseptör kompartmandan bir membran ile ayrılır. Bu membran,
kadavra derisi olabileceği gibi sentetik filtre de olabilir. Filtre seçiminde por çapları
dikkate alınır. Deri gözeneklerine en yakın olması için por çapı 0,45 µm lik filtreler
seçilmiştir. Franz hücrelerinin sıcaklığı çalışma boyunca 37 0C sabit tutulmalıdır. Bu
nedenle hücreler ya su banyosu içerisinde muhafaza edilir ya da her bir hücrenin
etrafında bulunan ısıtma ceketleri sayesinde sıcaklık sabit tutulur. Franz hücreleri
çalışma boyunca manyetik karıştırıcı düzeneği üzerinde tutulur. Sıvının sürekli
karışım halinde olması zaman içerisinde çözünen etken maddenin çözücü
içerisinde homojen olarak dağılmasını sağlar. Franz hücrelerinin etrafında bulunan
ısıtma ceketleri içerisinde bulunan su, ortamın sıcaklığını sabit tutar [43]. Bu su
32

peristaltik pompa sayesinde su banyosu ile ceketler arasında sürekli devir daim
halindedir.

Deneyde etken maddenin çözücü ortamı olarak fosfat tamponu (PBS)


kullanılmıştır. Fosfat tamponu hazırlanırken, 13,61 g KH2PO4 (potasyum dihidrojen
fosfat) 1000 ml su içerisinde çözüldü ve pH 7,4 olarak ayarlandı.

Fosfat tamponu Franz hücrelerine koyuldu. Daha sonra donör ve reseptör


kompartmanları birbirinden ayırması için araya filtre koyuldu. Filtrenin üzerine
nanoelyaf malzeme koyularak deney başlatıldı. Deney süresi boyunca manyetik
karıştırıcı, peristaltik pompa çalışır durumda bırakıldı. Manyetik karıştırıcının hızı
ve ortam sıcaklığı sabit tutuldu. Çalışma boyunca Franz hücrelerinden ilk 30
dakika boyunca 5 dakikada bir, daha sonra 2. saatin sonuna kadar 15 dakikada bir
ve 2 saatten deney sonuna kadar yarım saatte bir örnek alınmıştır. Alınan örnek
miktarı kadar 370C’ de tutulan PBS sisteme ilave edilmiştir. Alınan örnekler viallere
koyularak UPLC cihazında analiz edilmek için hazır hale getirilmiştir. UPLC
cihazında mobil faz olarak, 130 ml asetonitril R ve 870 ml 2.45 g/l fosforik asit R
çözeltisi karışımı kullanılmıştır. Sabit faz olarak ise kromotografi R için (5 µm )
octadecylsilyl silika je kullanılmıştır. Çözeltinin pH’sı trietilamin ile 3.0’ e
ayarlanmıştır. UPLC cihazında tercih edilen akış hızı 0,4 ml/dk ‘dır. Analiz süresi
3,5 dk, enjeksiyon miktarı ise 3,5 µl olarak ayarlanmıştır. Kullanılan kolonun
boyutu, 10 cm, 2,1 mm, µm ‘dir. Çalışılan ortam sıcaklığı 40 0C olarak
belirlenmiştir. UPLC cihazının UV dedektöründe 278 nm’de çalışılmıştır.
Deneylerde her bir örnek için üç tekrar yapılmıştır.
33

Şekil 3.2. Şematik olarak Franz hücresi [44]

Şekil 3.3. Franz hücresi fotoğraf


34

Şekil 3.4. Franz hücre sistemi fotoğraf


35

4. BULGULAR ve TARTIŞMA

4.1. Elektroeğirme Yapılacak Çözeltilerin Karakterizasyon Sonuçlarının


Değerlendirilmesi

Nanoelyaf üretimi yapılacak olan çözeltilerin pH, elektrik iletkenliği ve akışkanlık


parametreleri kontrol altında tutulması amacıyla ölçülmüş ve Çizelge 4.1’ de
verilen tablo elde edilmiştir.

Çizelge 4.1. Çözeltilerin pH, elektrik iletkenliği ve akışkanlık parametreleri

Elektrik iletkenliği Akışkanlık


Çözelti pH
(mS/cm) (Pa.s)
Ao 5,94 1,75 1,63
A1 3,41 1,67 1,32
A2 3,59 1,77 0,76
A3 3,30 1,80 0,66
A4 3,35 1,98 0,46

4.2. Nanoelyafların Karakterizasyonu

4.2.1. SEM sonuçlarının değerlendirilmesi

Şekil 4.1’de verilen nanoelyafların SEM görüntüleri incelendiğinde; üretilen


malzemelerin tümünde homojen ve doğrusal yapıda lifler görülmüştür. Liflerin
homojenitesi, malzemenin kalitesi açısından oldukça önemlidir. Nanoelyaf liflerinin
doğrusallığının malzemeye katılan aloe vera ile doğru orantılı olduğu
gözlemlenmiştir. Aloe vera eklenmesinin lif çaplarını küçülttüğü ve doğrusallığını
artırdığı görülmektedir. Bununla birlikte yapıya siprofloksasin HCl eklenmesi de lif
çaplarının küçülmesine neden olmuştur. Siprofloksasinin HCl yapıda
boncuklanmaya neden olduğu da lifler arasında yer yer görülmektedir. Bu
boncuklanmanın nanoelyaf kalitesini bozacak ölçüde olmadığı saptanmıştır. Aloe
vera ve siprofloksasinin HCl birlikte eklenmesi ise yapıdaki lif çaplarında daha da
azalmaya neden olmuştur.
36

Şekil 4.1. Nanoelyafların SEM görüntüleri; (a) A1, (b) A2, (c) A3 ve (d) A4.

İmagej programı yardımıyla hesaplanan lif çaplarından elde edilen dağılım grafiği
Şekil 4.2’de görülmektedir. Grafik incelendiğinde, nanoelyaf lif çaplarının aloe vera
ve siprofloksasin HCl katılımıyla azaldığı görülmektedir. .
37

Şekil 4.2. Nanoelyaf çapları dağılımı (a) A1, (b) A2, (c) A3 ve (d) A4.

4.2.2. FT-IR sonuçlarının değerlendirilmesi

500-4400 cm−1 dalgaboyları arasında alınan FT-IR ölçümlerinin sonuçları grafik


üzerinde incelendiğinde, 1712 cm−1 dolaylarında görülen pikin karbonil
gruplarından kaynaklandığı ve karbonil gruplarının da PVA polimerinin
bozulmasıyla ortaya çıkan keton gruplarından meydana geldiği literatür değerleri
ile karşılaştırıldığında saptanmıştır. Ayrıca bu pik değerinin oluşmasını sağlayan
bir başka karbonil grubu kaynağı da PVA polimerinin PAA polimeri ile yaptığı
çaprazlanma sonucu ortaya çıkan ester bağlarıdır [45] .

Chiniwalla ve ark.a göre, 1438 cm−1 da elde edilen bükülme titreşimine ait pikin
asimetrik alifatik karbon hidrojen bozunumundan meydana gelmektedir. Chiniwalla
ve ark. çalışmalarına göre 3600-3300 cm−1 arasında görülen pik, karakteristik
hidrojen bağlı OH grupları pikidir. [46]

−1
Kurkuri ve ark.a göre, 1133 cm da elde edilen gerilme titreşimine ait pik, PAA
polimerinden gelen C-O bağları tarafından, 819 cm−1 dalgaboyunda elde edilen pik
38

ise PAA polimerinin karboksilik gruplarının O-H bağları tarafından meydana


gelmektedir [47].

2930 cm−1 dalgaboyunda elde edilen gerilme titreşimine ait pik, CH2 ve CH3
gruplarının C-H bağlarından meydana gelen karakteristik piktir [48].

Siatis ve ark.a göre, 1100 cm−1 dalgaboyunda elde edilen pik, C–CH2–O bağ
titreşimlerinden meydana gelmektedir [49] [50].

Şekil 4.3. FT-IR grafiği

4.2.3. TG-DTA sonuçlarının değerlendirilmesi

TG ölçümleri sonucunda elde edilen grafik incelendiğinde, A 0(PVA) örneğinde


0
kütle kaybının 215 C’de başladığı görülmektedir. Buna karşılık diğer
0
nanoelyaflardaki kütle kayıpları sırasıyla; A1(PVA+PAA)’de 265 C,
A2(PVA+PAA+Aloe vera)’de 295 0C, A3(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl)’te 280 0C,
0
A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl)’te 275 C civarında ölçülmüştür.
39

Siprofloksasin HCl ve aloe vera eklenmesi ilk kütle kaybının gerçekleştiği


sıcaklıkları yükseltmiştir. Siprofloksasin HCl ve aloe vera eklenmesi, nanoelyafların
kararlılığını artırmaktadır. Grafik incelendiğinde, nanoelyaf yapısına yalnızca aloe
vera eklenmesi maddenin kararlılığını daha çok sağlamış gibi görünse de aslında
A2(PVA+PAA+Aloe vera) örneğindeki kütle kaybı daha yüksek sıcaklıklarda çok
daha fazla olmaktadır. Oysa A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl)
örneğindeki kütle kaybı, nanoelyaf malzemenin yapısına siprofloksasinin de
eklenmesiyle daha azalmıştır. Grafikten elde edilen sonuçlar göz önüne
alındığında; nanoelyaf yapının içerisine eklenen aloe vera ve siprofloksasin HCl
kütle kaybının 215 0C’den daha yüksek sıcaklıklara çıkmasını sağlamıştır. Kütle
kaybının başladığı sıcaklığın yükselmesi, nanoelyafların kararlılığının arttığını
göstermektedir.

Şekil 4.4. TGA grafiği

Şekil 4.5’te verilen DTA grafiği incelendiğinde, bütün nanoelyafların 804 0C’de
0
ekzotermik pik verdiği gözlemlenmektedir. A1(PVA+PAA) örneği; 448 C ‘de
ekzotermik pik vermiştir.A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl) örneği; 390
40

0 0
C ‘de ekzotermik pik vermiştir. A0(PVA) örneği; 220 C ‘de endotermik pik
vermiştir. A2(PVA+PAA+Aloe vera), A3(PVA+PAA+Siprfloksasin HCl) ve
A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl) nanoelyaf örneklerinde 209 0C’de
endotermik pikler gözlenmiştir. Grafikteki endotermik pikler; su kaybetme,
indirgenme veya bozunmalar sonucu meydana gelen pikler olup, ısının numune
tarafından absorplandığının göstergesidir. Ekzotermik pikler ise; yükseltgenme,
polimerleşme ve katalitik reaksiyonlar sonucunda meydana gelir, numuneden ısı
açığa çıktığının göstergesidir.

Şekil 4.5. DTA grafiği

4.2.4. DSC sonuçlarının değerlendirilmesi

Şekil 4.6.’da verilen grafiği incelendiğinde, bozunma sıcaklığı A0 (PVA)’da 215


0
C’lerde iken A1(PVA+PAA), A2(PVA+PAA+Aloe vera),
A3(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) ve A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin
HCl)’te bu sıcaklık daha da artmıştır. Bozunma sıcaklığının yükselmesi
nanoelyafların yapısına eklenen madde ile orantılı olarak kararlılıklarının arttığının
göstergesidir. Nanoelyaflardaki çapraz bağlanma arttığında malzemelerin
kararlılıkları da artar. Grafikte görüldüğü üzere aloe vera nanoelyaflardaki çapraz
bağlanmaları artırarak maddenin daha kararlı olmasını sağlamıştır.
A2(PVA+PAA+Aloe vera)’deki örnekte olduğu gibi malzemenin yapısına aloe vera
41

eklenmesi maddenin bozunumunun iki aşamada gerçekleşmesine neden


olmuştur. Bunun yanı sıra nanoelyaflara siprofloksasin HCl eklenmesi her ne
kadar bozunma sıcaklığını artırsa da etkisi aloe veranın sağladı etki kadar fazla
değildir. Bunu aloe vera eklenen malzemenin iki bozunma pikine sahip
olmasından, siprofloksasin eklenen malzemenin ise tek bozunma pikine sahip
olmasından anlayabiliriz. A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl) örneğinde
ise yine bozunma sıcaklığı A0(PVA) örneğine göre daha yüksektir, tek bozunma
piki mevcuttur. Diğer örneklerden farklı olarak 212 0C’de maddeye siprofloksasin
HCl eklenmesinin neden olduğu bir bozunma piki gözlenmektedir. Nanoelyaf
malzemelerin yapısına aloe vera ve siprofloksasin HCl eklenmesinin maddelerin
kararlılığına olan pozitif etkisi DSC grafiği sayesinde açıkça görülmektedir.

Şekil 4.6. DSC grafiği

4.3. Mikrobiyolojik Testlerin Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Üretilen nanoelyaf malzemelerin bakteri içeren ortamdaki etkilerini gözlemlemek


amacıyla mikrobiyolojik testler yapılmıştır. Mikrobiyolojik testlerden disk difüzyon
ve tutunma (adhezyon) testleri yapılmıştır.
42

4.3.1. Disk difüzyon testi

Disk difüzyon testi sonuçları incelendiğinde nanoelyaf malzemenin içerisine


eklenen siprofloksasin HCl’ in bakteri ekimi yapılmış plaktaki salımı sonucunda
meydana gelen inhibisyon zonları gözlenmiştir ve bu alanların ölçümleri
yapılmıştır. İçerisinde etken madde olan A3(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) ve
A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl) örneklerinde, nanoelyaf malzemenin
bakteri ekimi yapılmış olan plak üzerinde etki ettiği alan açıkça görülmektedir.
Nanoelyaf içeriğindeki siprofloksasin HCl’in ortama salımı gerçekleşmiş ve
malzemenin çevresinde bakterisiz bir alan meydana gelmiştir. Bu alanların
çaplarının ölçümleri tabloda verilmiştir. Alanların çapları karşılaştırıldığında
A4(PVA+PAA+Aloe vera+Siprofloksasin HCl) örneğinin etki alanı,
A3(PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) örneğinin etki alanından daha küçüktür. Doğal
bir polimer olan aloe vera, nanoelyaf yapının daha güçlü hale gelmesini sağladığı
için içerikteki siprofloksasin HCl molekülleri liflere daha sıkı tutunma olanağı
bulmuştur. Bu güçlü tutunma sonucunda ortama salımı gerçekleşen siprofloksasin
HCl miktarı az da olsa azalmıştır.

Deneylerde kullanılan iki farklı bakterinin yapısal farklılıklarından dolayı zon


çaplarında değişme gözlenmektedir. Her bir bakteri için test üç kez tekrarlanmıştır.

Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853 ve Staphylococcus aureus ATCC 25923

Çizelge 4.2. Pseudomonas aeruginosa (ATCC 27853) ‘ya karşı oluşturduğu zon
çapları

1. deney 2. deney 3. deney


Siprofloksasin HCl
3,7 cm 4 cm 4 cm
disk
5,55 cm 6,25 cm 6,2 cm
A3
(5,3 cm; 5,8 cm) (6 cm; 6,5 cm) (5,9 cm; 6,5 cm)
4,8 cm 6 cm 5,6 cm
A4
(4,6 cm; 5 cm) (5,8 cm; 6,2 cm) (5,7 cm; 5,5 cm)
43

Çizelge 4.3. Nanoelyafların Staphylococcus aureus (ATCC 25923) ‘a karşı


oluşturduğu zon çapları

1. deney 2. deney 3. deney


Siprofloksasin HCl
3 cm 3,5 cm 3 cm
disk
5,35cm 5,5cm 5,65cm
A3
(5,5cm; 5,2cm) (6cm; 5cm) (5,8cm; 5,5cm)
4,75 cm 4,9 cm 5,2 cm
A4
(4,5 cm; 5 cm) (4,7 cm; 5,1 cm) (5 cm; 5,4 cm)

4.3.2. Tutunma (adhezyon) testi sonuçlarının değerlendirilmesi

Tutunma (adhezyon) deneyi sonuçlarından, iki mikroorganizma türü için de ayrı


ayrı elde edilen grafikler incelendiğinde örneklere tutunabilen mikroorganizma
sayıları görülmektedir.

Şekil 4.7. Nanoelyaflar üzerine tutunabilen Pseudomonas aeruginosa


mikroorganizma sayısı

Pseudomonas aeruginosa için elde edilen grafikte; A1(PVA+PAA) örneğine


tutunabilen bakteri sayısının 90000 civarında koloni ile ifade edildiği görülmektedir.
Etken madde içermeyen A1(PVA+PAA) örneğinde bu denli fazla koloni tutunması
beklenen bir sonuçtur. A2(PVA+PAA+Aloe vera ) örneğine tutunan
mikroorganizma koloni sayısına bakıldığında 60000 dolaylarında olduğu
görülmektedir. A2(PVA+PAA+Aloe vera ) örneğine tutunabilen mikroorganizma
44

koloni sayısındaki düşüş aloe vera jelinin antibakteriyel özelliğinden


kaynaklanmaktadır [51].

A3 (PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) ve A4 (PVA+PAA+Siprofloksasin HCl +Aloe


vera) örneklerine tutunabilen mikroorganizma koloni sayısının yaklaşık 1000
civarında olduğu grafikte görülmektedir. Diğer nanoelyaf örnekleri ile
karşılaştırıldığında gözlemlenen düşüş, etken madde olan Siprofloksasin HCl ve
aloe vera sayesindedir. Bu iki madde nanoelyafın yapısına eklendiğinde nanoelyaf
malzemeler antibakteriyel özellik kazanmışlardır.

Şekil 4.8. Nanoelyaflar üzerine tutunabilen Staphylococcus aureus


mikroorganizma sayısı

Staphylococcus aureus için elde edilen grafikte ise A1(PVA+PAA) örneğine


tutunan mikroorganizma koloni sayısının 10000 civarında olduğu görülmektedir.
Etken madde içermeyen bu örnek için beklenen bir sonuçtur. A2(PVA+PAA+Aloe
vera ) örneğine tutunan mikroorganizma koloni sayısının 7000 dolaylarındadır. Bu
sonuca göre nanoelyaf yapısına eklenen aloe veranın antibakteriyel etkisi
görülmektedir [52].

A3 (PVA+PAA+Siprofloksasin HCl) ve A4 (PVA+PAA+Siprofloksasin HCl +Aloe


vera) örneklerinden elde edilen sonuçlar incelendiğinde, tutunan mikroorganizma
45

koloni sayısının 500 civarında olduğu görülmektedir. Tutunan koloni sayılarındaki


bu azalma etken madde Siprofloksasin HCl ve aloe veranın antibakteriyel
etkinliğinden kaynaklanmaktadır.

Pseudomonas aeruginosa ve Staphylococcus aureus suşlarından elde edilen


deney sonuçlarındaki farklılığının nedeninin mikroorganizmaların yüzey ile yaptığı
elektrostatik etkileşimden kaynaklandığı düşünülebilir. Mikroorganizmaların hücre
duvarları yapılarının deney sonuçlarındaki farklılığa neden olduğu düşünülmektedir
[53]. Buna göre, Pseudomonas aeruginosa ‘nın nanoleyaf yüzeyi ile
Staphylococcus aureus ‘a göre daha fazla etkileşimde bulunduğu söylenebilir.
Nanoelyaf yüzeyine tutunabilen koloni sayısından bu yorum yapılmıştır

Tutunma (adhezyon) testi sonucunda elde edilen veriler, ANOVA, Tukey ve t testi
kullanılarak analiz edilmiş ve grafiklerde gözle görülen farkların istatistiksel olarak
da ifade edilmesi sağlanmıştır.

Bu test sonuçlarına göre;

• P>0.05: 3. saat ve 6. saat arasında istatistiksel açıdan bir fark olmadığını


göstermektedir. Bu da nanoelyaf malzemenin antibakteriyel etkinliğinin 6 saat
boyunca devam ettiği anlamına gelmektedir.

• P˂0.001: Siprofloksasin HCl içeren ve içermeyen nanoelyafların verdiği


sonuçların farkını ifade ediyor. Başka bir deyişle Siprofloksasinin HCl
antibakteriyel etkinliğinin istatistiksel ifadesidir.

• P˂0.05: Deneyde kullanılan iki mikroorganizmanın yüzeye tutunmaları


arasındaki farkın istatistiksel açıdan anlamlı olduğunu ifade etmektedir. Bu
farklılıkların mikroorganizmaların fiziksel özelliklerinden ve yüzey ile olan
elektrostatik etkileşimlerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

4.4. İlaç Salım Çalışmalarının Değerlendirilmesi

Nanoelyafların yapılan deneyler sonucunda elde edilen salım grafiği


incelendiğinde, ilk 2 saatte Siprofloksasin HCl salımının kontrollü bir şekilde
46

gerçekleştiği, 2. Saatten sonra Siprofloksasin HCl salımının zamanla azalarak


tamamlandığı görülmüştür. Üretilen nanoelyafların kullanım alanı deri yüzeyi ve
çoğunlukla açık yaralar olduğu için deney ortamı olarak da PBS(fosfat tamponu)
tercih edilmiştir. PBS ortamında gözlenen en yüksek Siprofloksasin HCl salımı
%70’tir. Nanoelyaf içeriğindeki etken madde olan Siprofloksasin HCl’nin Franz
deneyi boyunca tam olarak çözünememesi nedeniyle bu verim elde edilmiştir.

Şekil 4.9. Siprofloksasin HCl ilaç salım grafiği


47

5. SONUÇ ve ÖNERİLER

Bu çalışmada PVA/PAA polimer çözeltisine siprofloksasin HCl ve aloe vera


eklenmesi ile antibakteriyel nanoelyaf yara sargı malzemesi üretimi,
karakterizasyonu ve güvenilirlik testlerinin yapılması hedeflenmiştir. Bu hedefler
doğrultusunda; elektroeğirme cihazı vasıtasıyla polimer çözeltisinden nanoelyaf
eldesi yapılmıştır. Bu basamağın ardından, elde edilen nanoelyafların yapısal
olarak başarılı ve literatür değerleri ile uyumlu olup olmadığının araştırılması
amacıyla karakterizasyon çalışmaları yapılmıştır. Karakterizasyon çalışmaları
kapsamında; SEM, FT-IR, DSC, TGA, DTA ölçümleri alınmıştır. Bu ölçümlerin
sonucunda elde edilen grafik ve diagramlar yorumlanmış ve literatür değerleri ile
karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda, yapısal nitelikler literatür
değerlerine uygun bulunmuş, polimer çözeltisine eklenen antibiyotik ve aloe
veranın nanoelyaf yapısına zarar vermediği görülmüştür.

SEM ölçümleri neticesinde homojen nanoelyaflar elde edildiği ispatlanmıştır. FT-IR


ölçümleri sonucunda, nanoelyaf yapısındaki moleküllerin bağları incelenmiştir.
DSC, TGA ve DTA ölçümleri ile nanoelyaf malzemenin sıcaklık karşısındaki
davranışları incelenmiş ve sıcaklık karşısında dayanıklı nanoelyaflar elde edildiği
gözlenmiştir.

Güvenilirlik testleri kapsamında mikrobiyal aktivite testleri yapılmıştır. Mikrobiyal


aktivite testlerinin yapılmasındaki amaç yapıya eklenen antibiyotiğin ve yine
antibakteriyel özelliği olduğu düşünülen aloe veranın PVA/PAA polimer
çözeltisinde antibakteriyel özelliklerinin gözlenmesidir. Mikrobiyal aktivite testleri
sonucunda nanoelyaf içindeki antibiyotiğin etkinliği gözlenmiştir. Ayrıca nanoelyaf
malzemenin içerisine eklenen aloe veranın, az da olsa antibakteriyel etkisi olduğu
bu testler sonucunda görülmüştür.

Disk difüzyon testinde malzemeden antibiyotik salımının inhibisyon zonu ölçülmüş


ve sonuçlar cm cinsinden verilmiştir. Bu testin sonucunda bakteri ekilmiş alanlar
üzerinde inhibisyon zonu oluştuğu gözlenmiştir. Tutunma (adhezyon) testi ile de
nanoelyaf yapısı üzerine bakteri tutunup tutunmadığının araştırılması
hedeflenmiştir. Bu testin sonuçları da tutunan koloni sayısı olarak grafikte
48

verilmiştir. İçerisinde antibiyotik ve aloe vera olan nanoelyaflara tutunan koloni


sayısının oldukça az olduğu görülmektedir. Uygulanan bir diğer güvenilirlik testi ise
ilaç salım çalışmasıdır. İlaç salım deneylerinin yapılmasındaki amaç, etken madde
olan siprofloksasin HCl’ in nanoelyaf yapısından çıkıp deri ortamındaki salım
süresinin ve miktarının belirlenmesidir. Bu çalışmada kullanılan sistemde deri
ortamı simüle edilerek çalışma sürdürülmüş ve salım sonuçları grafikte verilmiştir.
Grafikte verilen sonuçlara göre, nanoelyaf içerisinden ortama siprofloksasin HCl
salımı 2 saat boyunca gerçekleşmiştir.

Çalışmanın bundan sonraki aşamaları için, kullanılan polimerler çeşitlendirilmeli,


farklı etken maddeleri üzerinde denemeler yapılmalı ve çalışmanın geliştirilmesi
sağlanmalıdır. Kabul edilmiş bir patent başvurusu olan bu çalışma, yüksek katma
değere sahip ürünler sınıfındadır ve bu nedenle Ar-Ge çalışmalarına önem
verilmelidir.

Söz konusu çalışma sonucunda üretilen yarasargı malzemesinin üstün özellikte


olduğu görülmüştür. Ancak nanoelyafların mikrobiyal aktivite testlerine ek olarak
hayvan deneyleri ile yaralar üzerindeki performansının ileirde bu çalışmamızı
temel alacak olan biyolog, biyokimyacılar yada cerrahlar tarafından
tamamlanmasını umuyoruz.
49

KAYNAKLAR

1. MEB. (2011). Yaralanmalarda ilk yardım, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara.

2. Koski, A., Yim, K. and Shivkumar, S. (2004). Effect of molecular weight on


fibrous PVA produced by electrospinning. Materials Letters, 58. 493-497.

3. Mahmoudi, M., Simchi, A., Imani, M., Milani, A. S. and Stroeve, P. (2008).
Optimal Design and Characterization of Superparamagnetic Iron Oxide
Nanoparticles Coated with Polyvinyl Alcohol for Targeted Delivery and
Imaging†. The Journal of Physical Chemistry B, 112(46), 14470-14481.

4. Tanodekaew, S., Prasitsilp, M., Swasdison, S., Thavornyutikarn, B., Pothsree,


T. and Pateepasen, R. (2004). Preparation of acrylic grafted chitin for wound
dressing application. Biomaterials, 25(7), 1453-1460.

5. Nelson, J. M., Chiller, T. M., Powers, J. H. and Angulo, F. J. (2007).


Fluoroquinolone-resistant Campylobacter species and the withdrawal of
fluoroquinolones from use in poultry: a public health success story. Clinical
Infectious Diseases, 44(7), 977-980.

6. Alovero, F. L., Pan, X. S., Morris, J. E., Manzo, R. H. and Fisher, L. M. (2000).
Engineering the specificity of antibacterial fluoroquinolones:
benzenesulfonamide modifications at C-7 of ciprofloxacin change its primary
target in Streptococcus pneumoniae from topoisomerase IV to
gyrase.Antimicrobial agents and chemotherapy, 44(2), 320-325.

7. Öztürk, E., Ağalar, C., Keçeci, K. and Denkbas, E. B. (2006). Preparation and
characterization of ciprofloxacin‐loaded alginate/chitosan sponge as a wound
dressing material. Journal of applied polymer science, 101(3), 1602-1609.

8. Maenthaisong, R., Chaiyakunapruk, N., Niruntraporn, S. and Kongkaew, C.


(2007). The efficacy of aloe vera used for burn wound healing: a systematic
review. burns, 33(6), 713-718.

9. Vogler, B. K. and Ernst, E. (1999). Aloe vera: a systematic review of its clinical
effectiveness. British journal of general practice, 49(447), 823-828

10. Chien, Y. W. (1987). Development of transdermal drug delivery systems. Drug


Development and Industrial Pharmacy, 13(4-5), 589-651.

11. Lynch, D. H., Roberts, L. K., & Daynes, R. A. (1987). Skin immunology: The
Achilles heel to transdermal drug delivery. Journal of Controlled Release, 6(1),
39-50

12. Monteiro-Riviere, N. A. (1991). Comparative anatomy, physiology, and


biochemistry of mammalian skin. Dermal and ocular toxicology: Fundamentals
and methods, 3-71.
50

13. Holbrook, K. A. and Odland, G. F. (1974). Regional differences in the


thickness (cell layers) of the human stratum corneum: an ultrastructural
analysis. Journal of Investigative Dermatology, 62(4), 415-422

14. Flynn, G. L. (1990). Physicochemical determinants of skin


absorption.Principles of route-to-route extrapolation for risk assessment, 93

15. Bronaugh, R. L. (1990). Metabolism in skin, Principles of route-to-route


extrapolation for risk assesment, (Ed:TR Gerrity, CJ Henry), Elsevier Science
Publishing Co., Inc., New York, 185-191.

16. Hadgraft, J., Walters, K. A. and Guy, R. H. (1992, June). Epidermal lipids and
topical drug delivery. In Seminars in dermatology, 11(2), 139-144.

17. Eckert, R. L. (1992). The structure and function of skin Pharmacology of the
Skin, (Ed: H Mukhtar}, CRC Press Inc., Florida, 3-12.

18. Lampe, M. A., Williams, M. L. and Elias, P. M. (1983). Human epidermal lipids:
characterization and modulations during differentiation. Journal of Lipid
Research, 24(2), 131-140.

19. Lai, P. M. and Roberts, M. S. (1999). An analysis of solute structure–human


epidermal transport relationships in epidermal iontophoresis using the ionic
mobility: pore model. Journal of controlled release, 58(3), 323-333.

20. Lee, A. J., King, J. R. and Barrett, D. A. (1997). Percutaneous absorption: a


multiple pathway model. Journal of controlled release, 45(2), 141-151

21. MEB. (2012). Yara bakımı- bandaj- sargı çeşitleri ve pansumanlar.

22. Erdost Ş.K., Çetinkale O., (2008) Yara bakımı ve tedavisi- İ.Ü Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Sempozyum Dizisi, No:67.

23. İnternet: http://www.webcitation.org/6V0tajON8 adresinden 12 Ocak 2013’te


alınmıştır.

24. Vera, A. (1989). Wound Healing, Oral & Topical Activity Of Aloe Vera. J Am
Podiatr Med Assoc, 79(11), P559-62.

25. TTED. (2010). Yara örtüleri - Teknolojik Arastırmalar, (1), 109-121.

26. Süpüren, G., Kanat, Z. E., Çay, A., Kırcı, T., Gülümser, T. ve Tarakçıoğlu, I.
(2007). Nano Lifler (2). Tekstil ve Konfeksiyon, 83-89.

27. Özdoğan, E., Demir, A., ve Seventekin, N. (2006). Nanoteknoloji ve Tekstil


Uygulamaları. Tekstil ve Konfeksiyon, 159-168.

28. Yarin, A., Koombhongse, S., and Reneker, D. (2001). Taylor cone and jetting
from liquid droplets in electrospinning of nanofibers. Journal of Applied
Physics, 4837-4846.
51

29. Chun, I. (1995). Fine fibers spun by electrospinning process from polymer
solutions and polymer melts in air and vacuum: characterization of structure
and morphology on electrospun fibers and developing a new process model,
Doctoral dissertation, University of Akron, Department of Polymer Science and
Polymer Engineering.

30. Reneker, D. H., Yarin, A. L., Fong, H. and Koombhongse, S. (2000). Bending
instability of electrically charged liquid jets of polymer solutions in
electrospinning. Journal of Applied physics, 87(9), 4531-4547

31. Kataphınan, W. (2004). Electrospinning and potential applications. Doctoral


dissertation. The Graduate Faculty Of The University Of Akron.

32. Rangkupan, R., (2002). Electrospinning process of polymer melts. Doctoral


dissertation. The Graduate Faculty Of The University Of Akron.

33. Kozanoğlu, G. S. (2006). Elektrospinning yöntemiyle nanolif üretim teknolojisi.


Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. İstanbul.

34. Süpüren, G., Kanat, E., Çay, A., Kırcı, T., Gülümser, T. ve Tarakçıoğlu, I.,
(2007), Nano Lifler (1). Tekstil ve Konfeksiyon, 15-17.

35. İnternet: [www.che.vt.edu, 2007] adresinden Ocak 2013’te alınmıştır.

36. İnternet: (www.che.vt.edu/.../ electrspinning.html). adresinden Ocak 2013’te


alınmıştır.

37. Gül, M., Şensoy, A., Çetin, B., Korkmaz, F. ve Seber, E. (2004). Hastane
infeksiyonu etkeni P. aeruginosa suşlarında seftazidime duyarlılığın e-test ve
disk diffüzyon yöntemleri ile araştırılması. Türk Mikrobiyol Cem Derg, 34, 33-
36

38. Ryan, K.J. and Ray, C.G. (2010). Sherris medical microbiology. New York:
McGraw Hill Medical,

39. Bauer, A. W., Kirby, W. M. M., Sherris, J. C. T. and Turck, M. (1966). Antibiotic
susceptibility testing by a standardized single disk method. American journal of
clinical pathology, 45(4), 493.

40. Cockerill, F. R., Wikler, M. A., Alder, J., Dudley, M. N., Eliopoulos, G. M.
(2012). Performance standards for antimicrobial disk susceptibility testing:
approved standard. National Committee for Clinical Laboratory Standards,
Clinical and Laboratory Standards Institute.

41. Demirpek, U. (2007). Antimikrobiyal duyarlılık testleri.

42. Onurdağ, F. K., Özkan, S., Özgen, S., Olmuş, H. and Abbasoğlu, U. (2011).
Candida albicans and Pseudomonas aeruginosa adhesion on soft contact
lenses. Graefe's Archive for Clinical and Experimental Ophthalmology, 249(4),
559-564.
52

43. Franz, T. J. (1975). Percutaneous absorption. On the relevance of in vitro


data. Journal of Investigative Dermatology, 64(3), 190-195.

44. Değim T. (2007). Deriden Emilimve Deriye Uygulanan Yarı Katı Preparatlar,
Modern Farmasötik Teknoloji.

45. Kumeta, K., Nagashima, I., Matsui, S. and Mizoguchi, K. (2003). Crosslinking
reaction of poly (vinyl alcohol) with poly (acrylic acid)(PAA) by heat treatment:
effect of neutralization of PAA. Journal of Applied polymer science, 90(9),
2420-2427.

46. Chiniwalla, P., Bai, Y., Elce, E., Shick, R., McDougall, W. C., Allen, S. A. B.
and Kohl, P. A. (2003). Crosslinking and decomposition reactions of epoxide
functionalized polynorbornene. Part I. FTIR and thermogravimetric
analysis.Journal of applied polymer science, 89(2), 568-577.

47. Kurkuri, M. D. and Aminabhavi, T. M. (2004). Poly (vinyl alcohol) and poly
(acrylic acid) sequential interpenetrating network pH-sensitive microspheres
for the delivery of diclofenac sodium to the intestine. Journal of Controlled
Release, 96(1), 9-20

48. Mennella, V., Brucato, J. R., Colangeli, L. and Palumbo, P. (1999). Activation
of the 3.4 micron band in carbon grains by exposure to atomic hydrogen. The
Astrophysical Journal Letters, 524(1), L71

49. Siatis, N. G., Kimbaris, A. C., Pappas, C. S., Tarantilis, P. A. and Polissiou, M.
G. (2006). Improvement of biodiesel production based on the application of
ultrasound: monitoring of the procedure by FTIR spectroscopy. Journal of the
American Oil Chemists' Society, 83(1), 53-57

50. Shelke, N. B., Rokhade, A. P. and Aminabhavi, T. M. (2010). Preparation and


evaluation of novel blend microspheres of poly (lactic‐co‐glycolic) acid and
pluronic F68/127 for controlled release of repaglinide. Journal of applied
polymer science, 116(1), 366-372

51. Agarry, O. O., Olaleye, M. T. and Bello-Michael, C. O. (2005). Comparative


antimicrobial activities of Aloe vera gel and leaf. African journal of
biotechnology, 4(12), 1413-1414.

52. Öztürk, E., Ağalar, C., Keçeci, K. and Denkbas, E. B. (2006). Preparation and
characterization of ciprofloxacin‐loaded alginate/chitosan sponge as a wound
dressing material. Journal of applied polymer science, 101(3), 1602-1609.

53. Ryan, K. J. and Ray, C. G. (2010). Sherris medical microbiology. (sixth


edition), New York: McGraw Hill Medical.
53

ÖZGEÇMİŞ

KişiselBilgiler
Soyadı,adı : SERİNÇAY, Halime
Uyruğu : T.C.
Doğumtarihiveyeri : 25.01.1988, Bursa
Medenihali : Bekâr
Telefon : 0 (536) 3161344
Faks :-
E-Posta : h_serincay@hotmail.com

Eğitim

Derece Okul/Program Mezuniyet


Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi/İleri Teknolojiler tarihi
Lisans Hacettepe Üniversitesi/Biyoloji Bölümü 2011
2014
Lise Turhan Tayan Anadolu Lisesi 2006

İşDeneyimi

Yıl Çalıştığı Yer Görev


2013-... Nanobiyoteknoloji Şirketi Firma
Kurucusu

YabancıDil
İngilizce

Yayınlar
 Uslu, I., Aytimur, A., Serincay, H., (2013). Preparation of PVA/PAA/PEG/PVP
Nanofibers with HPMC and Aloe Vera-Current Nanoscience, 9 (4).
 Serincay, H., Ozkan, S., Yılmaz, N., Kocyigit, S., Uslu, I., Gürcan, S., Arısoy,
M., (2013) PVA/PAA based antibacterial wound dressing material with aloe
vera, Polymer-Plastics Technology and Engineering, 2298.
54

Patentler
 Polimer bazlı antibakteriyel nanoelyaf yara sargı malzemeleri
 Biyopolimer bazlı antibakteriyel gıda ambalaj malzemesi

Hobiler
Edebiyat, Drama, Ahşap boyama, Sosyal Sorumluluk Projeleri
GAZİ GELECEKTİR...

You might also like