etrafınızdakileri gergin hissettirir. Bazılarında ise şüphe uyandırır. Bunların hepsi dinleyicinizde olumsuz his yaratır ve bu kötü hissi sizinle bağdaştırır. Öte yandan insanların hatalıyken bile haklı olduklarını hissetmelerini sağlamak çok daha kolay ve verimli değil mi? Yirminci yüzyılın en karizmatik ünlülerinden biri Elvis Presley’di. Çocukken televizyonda Elvis’le yapılan bir röportajı izledim ve bunu asla unutmayacağım. O zaman bilmiyordum ama savaşları protesto edenleri hiç sevmezdi. Ülkesine hizmet etti ve başka herkesin de etmesi gerektiğine inandı. Yine de hiçbir zaman böyle bir konuda fikirlerini paylaşmadı. Bu röportajda kadın, “Savaş karşıtlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Kişisel görüşlerimi kendime saklıyorum. Ben sadece bir ünlüyüm.” “Diğer ünlülerin de (ilginç bir şekilde büyük bir Presley hayranı olan John Lennon ve diğer ‘barış elçilerine’ gönderme yaparak) görüşlerini kendilerine saklamaları gerektiğini düşünüyor musunuz?” “Hayır.” Başkasına hatalı olduğunu hissettirmek hiçbir zaman Presley’nin yapacağı bir şey değildi. Bilgin veya güzel konuşan biri değildi. Konuşurken bocalıyordu ve gazetecilerin önünde çok rahatsızdı. Ancak iletişimci olarak altı çizilmeye değer bir özelliği vardı: İnsanları hatalı hissettirmekten hoşlanmazdı. Başka insanlar için neyin önemli olduğunu bilmek temelde mükemmel bir iletişimin anahtarıdır. Bu yüzden insanlarla