Professional Documents
Culture Documents
METİS YAYINLARI
İçindekiler
Akıl Tutulması - Max Horkheimer
HORKHEİMER VE FRANKFURT OKULU
I -ARAÇLAR VE AMAÇLAR
II -ÇATIŞAN REÇETELER
III -DOĞANIN BAŞKALDIRMASI
IV -BİREYİN YÜKSELİŞİ VE DÜŞÜŞÜ
V -FELSEFE KAVRAMI ÜZERİNE
HORKHEİMER VE FRANKFURT OKULU
"Felsefe, bir zamanlar işlevini yitirmiş, gününü
doldurmuş olduğu düşünülen felsefe bugün hâlâ
yaşamaktadır, çünkü onu gerçekleştirme fırsatı
harcanmıştır. Felsefenin dünyayı yalnız yorumlamakla
yetindiği ve gerçeklik karşısında boyun eğerek kendi
kendini sakatladığı yargısı, bugün, dünyayı dönüştürme
çabasının yenik düştüğü bir dönemde, ancak aklın yeni
bir teslimiyetçiliği anlamına gelir" . Max Horkheimer'in
1
***
Konseyler yenildi. Gramsci hapse atıldı. Korsch, öteki
sol sapmalarla birlikte, Parti'den atıldı. Lukacs da,
çevresine bakındıktan sonra, eski yazılarını unuttu ve
yeniden estetiğe dönmeye karar verdi. Burada da,
Plehanov'ca çizilmiş sınırlar içinde kaldı.
Kolektif özne tasarısı, iki yanlı bir yenilgiye
uğramıştı, pratik ve teorik. Ama, yenilgisinin
tohumlarını kendi içinde taşımıyor muydu?
Konseyci çıkışın kökeninde, savaşın yol açtığı sarsıntı
kadar, kapitalizmin daha o zamandan başlamış yeniden
yapılanışı da vardı. Konseyci bir siyasal ve ekonomik
özyönetim, ancak işçilerin üretim sürecini
kendiliklerinden kavrayabilecekleri ve özerk olarak
yönlendirebilecekleri bir ortamda mümkündür. Bunun
yanında, siyasal bilinçleri üretim süreci içindeki nesnel
konumlarına bağlı olan oldukça nitelikli bir işgücünü
gerektirir. Gerek İtalya’da, gerekse Almanya'da 1918-
1920 ayaklanmalarının öncüleri, otomotiv, makine
imalat gibi dönemin en ileri sanayilerinde çalışan vasıflı
işçilerdi. Bunlar üretim sürecine büyük ölçüde egemen
17
17. Sergio Bologna, "Class Composition and the Theory of Party", Telos
13, Güz 1972, s. 3-27.
27. A.g.y., s. 9.
Rahatlama yoktur.
* **
** *
II. ve III. Enternasyonal Marksizmleri’nde Hegel
sisteminin "tersine
34. Adorno, Minima Moralia, Londra 1974, s. 247.
38. A.g.y.
Ama bunun sonucu da, saf teorik bir temel üzerinde kalarak
kestirilemez. 'Tarihin seyri' gibi bütünlükçü bir kavram
burada belirleyici olamaz." 39
***
45. Horkheimer, "On the Problem of Truth", The Essentialss.417-18,422.
Horkheimer, daha ilk yazılarından beri, çeşitli
disiplinleri bütünleştiren bir yaklaşımın zorunluluğuna
değinmişti. Bütünlük kavramı, Lu- kacs'taki kadar
olmasa da Frankfurt Okulu’nun, özellikle de Horkhei-
mer'in çalışmalarında düzenleyici bir ilke olarak önemli
bir yer tutuyordu. Horkheimer'in bu kavrama verdiği yer,
klasik Alman felsefesindeki anlak (verstand )-akıl
(vernunft) ayrımına bağlıdır.
Descartes'ın özne ile nesneyi kesin olarak birbirinden
koparan ikiciliğinin Batı düşüncesi açısından belirleyici
bir sonucu olmuştur: akıl, sadece özneye ait bir nitelik,
sayılmaya başlanmıştır. Nesne ise, düzensiz, karışık bir
yığındır. Aklın görevi, bu yığını ayrıştırmak,
sınıflandırmak ve kullanmaktır. Bu, Akıl Tutulmasında
Horkheimer'in "öznel akıl" adını verdiği anlaktır.
Parçalayıcı, analitik ve biçimseldir; şeylerin dış
biçimleriyle, görünüşleriyle ilgilenir ve kopukluklarını
temel alır. Ama Kant ve Hegel'de bundan daha yüksek
bir kavrayış düzeyi de vardır: akıl. Horkheimer, Hegel'in
izinden giderek buna da "nesnel akıl" adını verir. Nesnel
akıl, öz ile görünüş arasında, özne ile nesne arasında
parça ile bütün arasında bir bağlantı olduğunu görebilen
akıldır. Dünyanın parçalanmış, bölünmüş görüntüsünü
daha yüksek bir birlik ideali adına eleştiren de bu akıldır.
Frankfurtçular, diyalektiği öncelikle vernunft'un
(maddeci) bir uzantısı olarak görürler. Ama bu, anlağın
toptan reddedilmesi anlamına da gelmez. Analitik
mantığın ilkeleri yanlış değil yetersizdir. Hegel'in önemi,
Aydınlanma felsefesinin (daha sonra da pozitivizmin)
akıl-dışı olarak bir yana bıraktığı konu, alan ve eğilimleri
de içerebilecek ölçüde kapsamlı ve derin bir akıl kavramı
önerebilmesindendir.
Horkheimer, buna göre, toplumsal felsefenin
önermelerinin, ampirik bilimlerin en gelişmiş
yöntemleriyle ve sonuçlarıyla karşılaştırılmasının
sınanmasını önerir. Öte yandan, psikoloji, psikanaliz,
biyoloji, fizik bilimleri ve ampirik sosyoloji gibi
bağımsız disiplinler arasında da bir iletişim kurulmalı,
bunların tarihsel bütün açısından bir değerlendirilmesi
yapılmalıdır. Bu noktada, "öz", "biçim", "görünüş" ve
"eğilim" gibi felsefi kategorilere iş düşmektedir. Bunları
anlamsız bularak bir yana iten bilim adamı, kendi
pratiğini tarihsel açıdan değerlendiremez. Bütünden
kopuk, öylece duran "olgular" la, "gerçekler"le sınırlı
kalır. Marcuse'nin dediği gibi, Marksist diyalektik,
"olumsuz- lama" ya da yadsıma kategorisinin yardımıyla
bu olgusallığı aşabilmiştir: "Hegel için olduğu gibi Marx
için de diyalektik, gerçekliğin içinde varolan
olumsuzlamanın 'hareket verici ve yaratıcı ilke' olduğu
görüşüne dayanıyordu. Diyalektik 'olumsuzluğun
(négativité) diyalektiğidir'. Her olgu, saf bir olgudan
fazla birşeydir; gerçek olasılıkların olumsuzlanması ve
kısıtlanmasıdır. Ücretli emek bir olgudur, ama aynı
zamanda, insan ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir özgür
çalışmanın kısıtlanmasıdır da. Özel mülkiyet bir olgudur,
ama aynı zamanda insanın doğa üzerindeki kolektif
tasarrufunun yadsınmasıdır." 46
Diyalektik, ampirik
bilimlerin donmuş olgularını çözer, onlara akışkanlık,
tarihsellik kazandırırken, kilitlenmiş imkânları da
gösterir.
Enstitü içinde Benjamin etkisinin (Benjamin'in
intiharından sonra) artmasıyla birlikte, özellikle
Adorno'nun yazılarında yeni bir "bütünsellik" kavramı
belirginleşmiştir. "Bütünün tikelin üstünde ya da
ötesinde değil, tikelin içinde" aranması, incelenmesi,
görülmesidir bu: "Toplum bir 'sistem'dir; bu demektir ki
her tekil toplumsal alan ya da ilişki, çeşitli biçimlerde,
bütünü içerir ve yansıtır." Eleştirel Teori, edebiyatın
47
***
723.
4. A.g.y., s. 720.
5. A.g.y.
döneminde,
10. Locke on Civil Government, İkinci Tez, bölüm V, Everyman's Library,
s. 129.
16. A.g.y.
17. A.g.y.
274.
47.
17. A.g.y., s. 5.
Dewey, özneyi
1. F.H.Bradley, Appearance and Reality, Oxford 1930, s. 103.
7. A.g.y., s. 389.
2. A.g.y.
7. A.g.y.
4. A.g.y., s. 63-64.