Professional Documents
Culture Documents
Bozukluklar
Doktor Öğretim Üyesi
Yard. Doç. Dr. SEVİNÇ MİS
Sinir Sistemi
Sinir sistemi fizyolojik ve bilişsel düzeyde çevresel uyaranları alan ve cevap veren dokulardan
oluşmuş beyin, spinal kord ve sinirler olmak üzere üç ana bölümden ibarettir.
Sinir sistemi homeostazisi sürdürmek için organizmanın diğer sistemle ile ve özellikle endokrin
sistemiyle birlikte çalışır.
Bezlerin,kasların, organların faaliyetlerine etki ederek sinir sistemi nabız, kan akışı, solunum
şekli, sindirim hızı, idrar yapımı, uyku düzeni gibi bir çok vücut fonksiyonların üzerinden
organizma için optimal olan homeostatik dinamikleri tam zamanında oluşmasını sağlar.
İnsintirik ve Ekstrensik Kontrol
Mekanizmaları
• Homeostatik kontrol mekanizmaları organizmada iki yol ile gerçeleştirir:
• 1.İntrensik,(lokal yol ) hücre ve dokuların otomatik olarak homaostatik düzenlemelerini
içerir;
• 2.Eksintrik,yani merkezi sinir ve endokrin homeostatik düzenleme mekanimalarını içerir.
• Organizma homeostaz dengesinin korunması için vücudun çok farklı organ ve
sistemlerinin sinir sistemi ile etkin bilgi iletişimi öngörmektedir.
• Bu komplike bilgi iletişimini ve kontrol sürecini düzenlemek amacıyla sinir sistemi
elektriksel uyarıları üretip iletiyorsa, Endokrin sistemi aynı hedefleri etkilemek için
hormonları kullanıyor.
• Hedef dokuya nöronal yol ile elektriksel sinyallar gönderen Sinir sisteminin etkisi çok hızlı
fakat kısa vedeli iken, hormonlarını kan dolaşımı vasitesıyle hedef dokuya ulaştıran
Endokrin sisteminin etkisi yavaştır, fakat haftalar, aylar sürebilmektedir.
Nöral
Fonksiyonlar
• Beyin ve spinal kord Merkezi
Sinir Sistemi (MSS), sinirler ise
periferik sinir sistemini (PSS)
oluşturmaktadır.
• Kafatası ve omurga, beyin ve
spinal kordu barındıran ve
koruyan yapılardır. MSS’ni
saran Meninks (beyin zarı) üç
farklı fonksiyonlara sahip sert
Dura mater, ortadaki Araknoid
ve en içte yerleşen Pia mater
tabakalarından ibarettir.
Nöral Doku
• Nöral doku iki temel hücre içerir: nöronlar ve nöroglia.
• Nöroglia hücreleri nöronlara çok önemli destekleyici doku olarak nöronal ağın
iskeletini oluşturur; interstistyel (dokular arası) sıvıyı düzenler; nöron hücre
membranını izole eder(yalıtım), patojenlere karşı korur, nöronların onarımını
yapar.
• Nöron hücreleri ise MSS’in biyoelektriksel impuls üreten ve bu sinyalleri
vücudun farklı bölümüne ileten temel birimleridir. MSS’in glial hücreleri:
oligodentrositler, astrositler ,mikroglialar ve ependimal hücreleri; Perferik
sinirlerin glial hücreleri ise Schwann hücreleridir. Glial hücrelerin uyarı iletim
kabiliyetleri yoktur. Onlar nöronlara önemli ‘’lojestik’’ faaliyeti yapar.
• Nöronların bölünme özelliği olmadığı için yaşlanma ve hasarlanma durumlarında
yenilenemezler ve kaybolan nöronların işlevlerini başka beyin bölümündeki
nöronlar bir düzeye kadar üstlenebilir. Gliya hücreleri ise aktif şekilde bölünürler.
• Preriferide (yani PSS’de) kopmuş sinirlerin hücreleri daha önce inerve ettiği doku
ile yeniden bağlantı kurabilir ise , MSS’in sinirlerinden kopmuş aksonlar
durumunda hücre yenilenemez ve paralize (felç) sebep olarak hasarlanmış
bölgede kısmi veya tam duyu kaybı meydana getirir.
• Nöronların bir diğer özelliği de sürekli oksijen ve glikoz( tek beslenme tercihleri)
ihtiyaçlarının olmasıdır. Dolayısıyla Hipoksi ve Hipoglisemi durumuna
dayanamazlar ve 1-4 dak. içinde nöronların nekrozu(ölümü) başlar.
Nöronal İletim
• Nöronların düğer hücrelerle iletişimi sağlayan akson ve dentrit projeksiyonları vardır. Dentritler , impulslarını hücre gövdesine doğru
iletirken, aksonlar ise uyarıyı tek yönlü şekilde hep hücre gövdesinden başka nörona, kas lifine veya bezlere geçirirler. Miyelinli
aksonlar ile uyarı iletisi Ranvier boğmların üzerinden sıçrayarak (Saltasyon) 400 kat daha hızlı yayılır.
• Her bir sinaptik iletiminde açığa çıkan nörotransmitterler pre- ve postsinaptik hücreler arasında araci (mediyatör) bir kimyasal madde
rölüne sahip. Bunlardan bazıları nöronlarda aksiyon potansiyelini uyarır (Eksitatör) bazıları da, aksiyon potansiyelini baskılar
(İnhibitör). Nörotransmittör hormon, aminoasit veya amin yapıda olabilir.
• Çoğu vücut hücreleri tarafından sentezlenebilen mediyatör kabiliyeti olan bu maddeler sinapslarda uyarı iletimi için nöronların
gövdesi ve aksonlarında sentezlenip akson uçlarından sinaptik aralık ortamında bulunan Ca2+ sayesinde salgılanmaktadır.
• Glutamin, Asparagin, Nor-epinefrin, Adrenalin, Asetil kolin, ğibi nörotransmitterler uyarıcı; Gama-aminobutrik asit (GABA), Glisin ve
Dofamin gibi nörotransmitterler genellikle baskılayıcı etkiye sahip mediyatörlerin örnekleridir. Bir nöron çoğü zaman temel
nörotransmitterine ek olarak başka (yedek) bir nöromediyatör kimyasal de üretebilir.
• Postsinaptik hücrelerde uyarın iki şekilde toplanması (Summatiyon) görülür;1. Eş zamanlı farklı uyarıların toplanması, Çoklu toplama,
2.Ardışık,aynı uyarının zamansal toplanması. Eş zamanlı summatiyon’da bu uyarıların etkileri birbiri üzerine eklenir ve eğer uyarı
eksitatorik ise depolarizasyon oluşur. Fakat biri eksibitör, biri inhibitör ise bu uyarılar birbirinden çıkarılır.
• Ardışık uyarıların toplanması tek bir sinapstan olan kısa aralıklı uyarılarla olur. Bunun sonucu kısa aralıklı uyarılar üst üste toplanır ve
sonuçta postsinaptik nöronda daha büyük bir depolarizasyon oluşur.
• Presinaptik nöron, birbiri arkasına uyarıldığı zaman, her bir uyarı öncekine göre daha büyük postsinaptik potansiyel oluşturur. Bu
durumda hücre eşik değerin altındaki uyarılarlarda bile uyarılabilir. Bu duruma Fasilitasyon denir.
• Postsinaptik nöron sürekli olarak uyarıldığında postsinaptik cevap azalır. Bu olay sinaptik yorgunluk olarak bilinir. Sinaptik yorgunluk
salınan nörotransmitter miktarının azalmasına bağlıdır. Bunlardan bazılarının hücre üzerinde geçici ve hızlı, bazıların ise yavaştır ve
saatler sürer.
• Bir mediyatör maddenin sinapsta transmitter olarak kabul edilmesi için: 1.Presinaptik nöron ilgili maddeyi sentez etmelidir.;
2.Presinaptik nöron uygun bir uyarılma ile onu bırakabilmelidir.; 3.Postsinaptik nörona ilgili maddenin enjeksiyonu, bu hücrede
uyarılmayı sağlamalıdır; 4.Presinaptik uyarının etkisi yada postsinaptik hücrenin uyarılması aynı farmakolojik ajanla inhibe edilmelidir.
Beynin bölümleri ve
bölümlerin fonksiyonu
Diensefalon,Beyin sapı,Serebellum
• Diensefalon beyine gelen bir çok duyusal uyarının alınıp kortekse aktarma ve değerlendirme
kavşağı olan Talamusu ve bir çok vücut fonksiyonlarından sorumlu Hipotalamusu vede
vücutsüreclerini sinkronize eden biyoritimlerinden sorumlu Epitalamusu içerir.
• Beyin sapı hayati fonksiyonları yerine getirmede Hipotalamus ile sıkı bir işbirliği içerisindedir.
Beyin sapı beyni ömüriliğe bağlar ve vücuttan beyine giden ve beyinden vücuda gönderilen
uyarıların transferi için ana yoldur. Burada bulunan ve solunum hızı , süresini kontrol eden ve
Pons (köprü) de Serebellumun bazal gangliyonlar ile fonksiyonal bağlantısını sağlar.
• Pons görsel ve işitsel bilgilerin değişim istasyonu olan Mesensefalonu kardiyoregülatör
,vazomotor gibi bir çok vital merkezleri içeren Bulbus’a (Medulla oblongataya) ve de Serebellum’a
bağlar. Bu bölgeden gelişip yayılan Retikuler formasyonun kortekse uyarıcı etkisi (Retiküler
Aktive edici Sistem,RAS) ve uyanıklık hali, uyuma siklusunda rol alan bir sinir ağıdır.
• Serebellum ise kasların birlikte hareketini, dengeyi ve bilişsel süreci sağlar. Sürekli beynin diğer
bölümleri ile iletişim halinde olan Serebellum beyin içinde yer alan diensefalon ve orta beyinle,
Bazal Ganglionlar ile hareket biçimlerini oluşturan kilit strüktürdü. Ve bu ortak yapı vücutta
koordinasyon ,yeni motor hareketlerinin öğrenilmesi, pilanlanması ve vücut postüründe dinamik
değişimilerin şekillenmesinde esas role sahiptir.
Spinal kord (SK)
• 31 çift spinal sinirden oluşan SK beyinin kraniyal
sinirlerinin ulaşamadığı vücudun bir çok diğer
bölümleri arasında iletişimi sağlayan ve tüm temel
refleksleri gerçekleştiren öncelikli yoldur.
• Bir çok iç ve dış uyarana cevap veren reseptörler ile
sonlanan periferik sinirler ,mesajlarını hem MSS’ne
,hem de MSS’dan hedef organa, vücut bölümüne taşır.
Bu sinirlerin çoğukordun her iki tarafında yerleşen
sinir pleksus formunda kesişir ve burada sinirler arası
temasları sağlayan nörotransmitterlerin rolü kilit
öneme sahip.
• Otonom sinirler ise düz kaslardan ibaret yapıları
kontrol ederek birbirine zıt çalışan Sempatik ve
Parasempatik sinirler sayesinde homeostazisi binlerce
refleksler sayesinde düzenler.
• Beyin Anevrizması ise beyin arterlerinin öne doğru esneyerek çıkıntı, potluk yapmasıdır. Bu şişkin arter segmenti
çevrelerini sıkıştıracak büyüklüğe gelinceye yada çatlayıp sızdırma yapıncaya kadar asemptomatiktir. Fakat
olayartık ceryan edince ani şiddetli baş, boyun ağrısı, görme kaybı gibi belirtiler anevrizmanın yırtılma
göstergesidir ve bu durum çok tehlikelidir.
Nöbet Bozuklukları
Epilepsi
• Nöbet ,beyindeki aniden oluşan anormal elektriksel aktivite sonucu ortaya çıkan geçici fiziksel ve
davranışsal değişikliktir. Bu anormal elektriksel aktivitede sorumlu fizyopatolojik mekanizmalar
değiştirilmiş :1.İyon zar kanalı, bozulmuş hücre dışı elektrolit düzeni ; 2. Eksibitör ve inhibitör
nörotransmittörlerin miktar oranında oluşmuş dengesizlikler sonucu gelişiyorlar.
• Nöronal bozukluklar etkisiyle bazı hassaslaşmış nöronların uyarılması kısmi depolarizasyon
durumunda birkaç dakika süreyle takılıp kalması söz konusudur. Bu olaya sebep olan faktörler
arasında travma, hipoglisemi, elektrolit dengesizliği, asidoz ,enfeksiyon, tümör, alkol ve bazı ilaçlar
olabilir.
• Belirli aralıklarla tekrarlanan nöbetler Status Epileptikus (epilepsi ,sara hastalığı ) şeklinde
görülebilir. Bu durumda 30 dakikadan fazla süren nöbetler yada kişinin ilk nöbette bilinci
açılmadan devam eden nöbetler görülür. Bu şekilde uzamış nöbetler, kesin hücresel tahribata
sebep olurken hayatı tehdit de içermektedir.
• Epelepsisi olan kişilerin %60nın beynin sadece bir bölümündeki nöronlarda anormal aktivite meydana geliyor ( Fokal nöbetleri). Beynin
her iki hemisferinde kendiliğinden oluşan anormal elektriksel aktivite sonucu ise Jeneralize nöbetler gelişiyor.
• Basit Fokal nöbette ani şiddetli duygular yaşayabilir, gerçek olmayan şekiller görebilir, fakat bilincini kaybetmez(!). Kompleks Fokal nöbet
sırasında Otomatizm olarak adlandırılan tekrarlayan garip davranışlar ortaya çıkar (göz kırpma, göz seğirmesi, bir daire içinde yürüme,
birinin ağız hareketlerini yapma..) ve yaşamış gibi değişik hayaller üretir, hafize değişiklikleri ile bilinç kaybı da burada söz konusudur.
• Jeneralize nöbetler ise , beynin her iki tarafında anormal nöron aktivitesinin ürünüdür. Burada hep bilinç kaybı, kitlesel kas spazmları
sonucu gövde, kollar ,bacaklarda ani şekilde tekrar eden hareketleme görülür. Kişi konfüzedir ve normal kas tonüsü kaybı olduğu için kişi
başını dik tutamaz, yere düşer. Fakat bu siddette nöbetler çoğunlukla 15 saniyeden fazla sürmez.
Kronik Dejeneratif Hastalıklar
Multipl Skleroz
• Multipl Skleroz (MS), Parkinson ve Alzheimer gibi nöronal bozukluklar sinir
sisteminin Kronik Dejeneratif Hastalıkları arasında yer almaktadır.
• Multipl Skleroz beynin, omurilik, kraniyal sinirlerin inflamasyonu ve bunun
sonucunda nöronların ilerleyen ve irreversible Miyelin kaybını tanımlayan
otoimmun hastalıktır ve bağışıklık sistemin eleman hücreleri nörogliyal oligosit ve
Schwann hücrelerine saldırarak onların Miyelin üretimini engeller.
• Bu hasar sinir sistemi boyunca yaygın enflame alanlar oluşur ve nöronlar üzerinde
beyaz madde (miyelin) boyunca enflamasyon ürünü olan ve nöronları
hantallaştıran skar dokusunu (bağ dokusu) bırakarak ilerler. Skar plakları oluşan
post-enflamasyon alanlarda sinir sistemi fonfsiyonları yoktur ve dolayısıyla sinirsel
tepkileri yavaşlayan beyin kortesinde geniş alanlı atrofiler başlar.
• MS belirtileri, hastalıktan etkilenen sinirlerin miktarı ve hasarın derecesine bağlı
olarak şekillenir. Genellikle alevlenme (atak) ve düzelme (remisyon) dönemleri ile
karakterize bir hastalıktır.
Parkinson
• Parkinson Hastalığı, ’’motor sistem hastalıklar’’ adı verilen gruba ait, motor
fonksiyonlarla ilişkili olan orta beyin Substantia Nigra çekirdeğinin yok oluşu
sonucunda gelişen ilerleyici bir hastalıktır.
• Substantia Nigra orta beyin Bazal ganglionlarının bir parçasıdır ve buradaki hasar
kaslar arasında düzgün ve koordineli hareketi sağlayan nörotransmitter olan
Dopamin üretim eksikliğine neden olur. Parkinson hastalığında dofamin etersizliğin
yanı sıra asetilkolin yetersizliği de oluşur, çünkü beyinde bu iki mediatör maddenin
metabolizması (özellikle fosfat ile olan etkileşimleri sonucunda) bir birine bağlıdır.
• Dopamin beyinde motor nöronlarının; hafıza ve öğrenme, dikkat ve odaklanma gibi
faaliyetlerden de sorumlu nöronların ve de yüksek motivasyon (beklentilerin
oluşmasını ) oluşturan nöronların iletişim düzeyini ve koordinasyonunu ayarlayan
nöromediyatör maddedir. Dofaminin küvvetli inhibitör ( frenleyici) etkisi vardır.
• Dopamin üreten hücrelerin yaklaşık %80 yok olduğunda, tipik olarak ellerde ve
başta titreme görülür fakat bu vücut bölümlerin maksatlı hareketı sırasında tremor
kaybolur veya azalır. Dopamin eksikliğinde otomatik hareketler (göz kırpma) yavaşlar
ve dengesiz yürüme, maske-yüz, konuşma zorluğu görülür.
• Bunun dışında Parkinson hastalığında dofamin eksikliğinin derecesine bağlı olarak
tipik hareket kabiliyeti kayıpların dışında bir de konfüzyon, halüsinasyon ,hafize
kaybı, depresyon ve Demansın tüm belirtiler de görülür.
• Hastalığın başlangıç nedeni tam bilinmemektedir ve tedavisi yoktur.
Alzheimer Hastalığı(AH)
• Günümüzde her 4 saniyede bir kişiye bu diyagnoz (teşhis) koyulmaktadır ve şu an
dünyada 400 min. Alzheimer hastası belirlenmiştir.
• AH yaşlı yetişkinler arasında Demansın en sık görülen şeklidir. Başlangıç yaşı 60 olan,
hastalık son zamanlarda nadir de olsa 40’lı ,hatta 30’lı yaşlarda da görülür.
• Hafif hafıza kaybı ve konfüzyon ile başlayarak irreversible (geri dönüşümü olmayan)
zihinsel bozukluğa kadar ilerleyebilmektedir.
• Demans durumu kortikal fonksiyonların, bileşsel yeteneklerin (dil, mantıksal düşünme,
yargılama, öğrenme) ve motor koordinasyonun azalması ile karakterize edilir, fakat her
demans durumu Alzheimer hastalığına işaret etmez.
• Demans nedenleri arasında damar hastalıkları (ateroskleroz), enfeksiyonlar (başta
pnömoni ve idrar yolu enfeksiyonları), düşme ile ilgili yaralanmalar, ağız boşluğu bakteri
toksinleri ( özellikle bak.Gingivalis) ve genetik faktörler olabilir. Fakat AH etiyolojisi hala
büyük ölçüde bilinmemektedir.
• AH‘de sağlıklı beyin dokusu, dejenere olur ve atrofiye uğrar. Bu atrofi hafıza ve zihinsel
yeteneklerin sürekli ve progresif bir düşüşüş göstermesine neden olur ve 20 yıla kadar
uzayan sürece yayılabilir.
Alzheimer(AH) Fizyopatolojisi
• AH ile ilgili üç fizyopatolojik gelişimi tanımlayan pato-mekanizma vardır.
• Birincisi, beynin hücreler arası alanlarında Bita amiloid peptid birikimi oluşur ve onun farklı izoformlarının
parçalarını içeren amyloid plaklar oluşur. eta-amylo
• Normalde yaklaşık 1 ay gibi süreçlerle proteinlerin yenilmesi ve yıpranmış olanların ortadan kaldırılması
gerekirken bu fazlalıklar burada başka proteinler, nöron kalıntıları ve diğer sinir hücrelerin parçaları ile
birleşerek birikir, biçimsiz nörolif yığınları meydana getirir ve doku arasında nöronın fonksiyonlarına ciddi
engeller oluşturur ve nöronların tam dejenere olmalarına yol açar.
• İkincisi pato-mekanizma ise hücre içinde gelişir. Normalde, sağlıklı nöronlar için gerekli olan Tau proteini
içren nörofibrillerin yumak şeklinde nöron stromasının içinde zamanında ortadan kaldırılmayıp aşırı
birikimidir. Yıpranmış Tau protein parçaların kümeler şeklinde hücre içinde birikip yer işkal etmesi sonucunda
nöronlar kendi rutin yaşamsal fonksiyonlarını yapamaz hale gelir, vasıflarını kaybederek ölürler.
• Üçüncü olarak, hafıza ve öğrenmeden esas sorumlu olan nöronlar arasındaki bağlantılar kapar, kaybolur ve
bu ara temaslar kesilince nöronlar zaten yaşayamaz. Özellikle frontal ve temporal lobda deformasyonlar
belirginleşir. Etkilenen bölgede atrofi ve küçülme başlar.
• Beta-amiloid pepti üzerinde son zamanlar geliştirilen bazı ilaçlar etki edebiliyorsa da Tau protein
birikmesine karşı henüz bir tedavi şekli yok, çünkü hücre içi birikim söz konusudur. Ve vücudun tüm
hücrelerinin fonksiyonal temelleri aynıdır ve nöronlarda Tau proteinin birikmesine engel olan ilaçlar başka
hücrelerinde de bu aslında gerekli olan proteinin üretimini sınırlıyor ve ortaya bir çok ağır yan etkiler
çıkmaktadır.
• Böylelikle yaklaşık 35 yildan fazla yoğun araştırmalara rağmen kesin Alzheimer tedavi yöntemleri geliştirilmiş
değil.