Professional Documents
Culture Documents
Bilimsel Nesnellikten Postmodernizme Yirminci Yüzyılda Tarihyazımı - Georg G. Iggers
Bilimsel Nesnellikten Postmodernizme Yirminci Yüzyılda Tarihyazımı - Georg G. Iggers
Özgün Adı
Geschichtswıssenschaft im 20. Jahrhundert
Yayıma Hazırlayan
Ali Berktay
Kitap Tasarımı
Haluk Tunçay
Kapak Uygulama
Harun Yılmaz (Myra)
Baskı
G.M. Matbaacılık ve Ticaret A.Ş.
(0212) 629 00 24
ISBN 978-975-333-129-6
GEORG G. IGGERS
Çeviri
Gül Çağalı Güven
,.,
li önerilerde bulunan Peter Burke'e ve Max Planck Enstitüsü'nden Albert
Cremer ile Steffen Kaudclka'ya ve Mission Historique Française en Alle
rnagne'dan, İngilizce versiyonun Annales bölümünü okuyan Patrice Ve
it'e büyük teşekkür borçluyum. Bilgisayardaki yardımları nedeniyle Max
Planck Enstitüsü'nden Kari Sieverling'e teşekkür etmek isterim. State
University'deki Lockwood Kütüphanesi'nden Charles Daniello sık sık
kaynakça bilgileri sağladı. Buffalo'daki asistanım Song-Ho Ha'ya, bana
sunduğu son derece hassas sekreterlik ve bilimsel yardımları için müteşek
kirim. Buffalo'daki State University ofNew York, öğretim programımı ki
tabıınm araştırma ve yazına aşamaları için bana azami zaman bırakacak şe
kilde düzenledi. Woodrow Wilson Merkezi, bu kitabın da bir parçası ol
duğu, daha geniş bir proje için destek verdi; Alexander vcın Humboldt
Vakfi da Almanya'da iki buçuk yıl geçirmeme olanak veren mali desteği
sağladı. Almanca ve İngilizce tüm versiyonları üslup ve mantıksal tutarlı
lık açısından okuyan ve bir İngilizce çeviri taslağı hazırlayan karım Wil
ma 'ya özellikle teşekkür borçluyum.
İÇİ N D E Kİ LE R
GİRİŞ
BIRİNCİ BÖLÜM
BİR TARİHSEL ARAŞTIRMACILIK MODELİ: ,.,,
KLASİK HİSTORİSİZM 23
İKİNCİ BÖLÜM
KLASİK HİSTORİSİZMİN BUNALIMI 32
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ALMANYA'DA EKONOMİK VE TOPLUMSAL TARİH İLE TARİHSEL
SOSYOLOJİNİN BAŞLANGICI 37
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
AMERIKAN TOPLUMSAL TARİH GELENEKLERİ 42
BEŞİNCİ BÖLÜM
FRANSA: ANNALES EKOLÜ 51
ALTINCI BÖLÜM
FEDERAL ALMANYA: l· l .EŞTİ Rİ KURAMI VE
TOPLUMS AL TAIUI 1 66
YEDINCİ BÖLÜM
MARKSİST TARİH BİLİMİ: TARİHSEL MATERYALİZMDEN
ELEŞTİREL ANTROPOLOJİYE 79
SEKİZINCİ BÖLÜM
LAWRENCE STONE VE "ANLATININ DİRİLIŞİ" 99
DOKUZUNCU BÖLÜM
MAKRO-TARIHTEN MİKRO-TARİHE: GÜNDELİK
YAŞAM TARİHİ 103
ONUNCU BÖLÜM
"DİLBİLİMSEL YÖNELIŞ": BİLİMSEL BİR DİSİPLİN
OLARAK TARİHİN SONU MU? 121
ON HIR.İNCİ BÖLÜM
l 990'LARIN PERSPEKTİFİNDEN 138
'''"
ON İKİNCİ BÖLÜM
SON SÖZ 145
DİZİN 155
GİRİŞ
Yirmi yılı aşkın bir süre önce, o dönemde Avrupa'daki tarihsel çalışma
ların mevcut durumuna ilişkin küçük bir kitap yayımladım; bu kitapta,
sosyal bilimlerde geleneksel araştırma yöntemlerinin yerlerini, daha yeni
tarihsel araştırma biçimlerine nasıl bıraktığını göstermeye çalıştım.! B ütün
ülkelerdeki tarihçiler, tarih incelemelerinin 1 9 . yüzyıl başlarında profesyo
nel bir disiplin haline gelmesinden beri uluslararası düzeyde yürütülen
araştırma çalışmalarının ne 20. yüzyılın ikinci yarısının sosyal ve siyasal
koşullarıyla, ne de modern bir bilimin talepleriyle çakışmadığı konusunda
geniş ölçüde hemfikirdi . Bu geçen süre içinde, tarih ve tarihyazımı üzeri
ne fikirler derinlemesine bir değişime uğradı . Bu nedenle, elinizdeki kita
bın , deyim yerindeyse 1975'teki çalışmamı güncelleştirecek bir devam ki
tabı olarak görülmemesi gerekir. Bu kitap, temelde, tarihçilerin düşünüş
ve uygulamalarında kendini göstermekte olan köklü değişiklikler içinden
seçilmiş bir diziyi ele alacak. Bunlar eski tarihsel araştırma ve tarihsel yaz
ma biçimleri ile birçok süreklilik göstermekle birlikte, temel bir yeni yöne
limin gerçekleşmiş olduğunu söylememiz gerekiyor.
Tarihin 1 9 . yüzyılda profesyonel bir disiplin olarak ortaya çıkışından
bu yana tarihsel araştırma ve yazmanın dayandığı temel varsayımlar, son
yirmi yıldan beri gittikçe artan bir ölçüde sorgulanmaktadır. Bu varsayım
ların birçoğu, kesintisiz Batı tarihyazımı geleneğinin, klasik antikçağdaki
başlangıcına dek uzanır. 1 9 . yüzyılda yeni olan şey, tarih araştırmalarının
profesyonelleşmesi ile bu araştırmaların üniversitelerde ve araştırma mer
kezlerinde yoğunlaşması olmuştu. Profesyonelleşme sürecinin merkezin
de, tarihin bilimsel konumuna ilişkin sağlam inanç bulunuyordu. Hiç kuş
kusuz, tarihçilerin bilim kavramı, genellemeler ve soyut yasalar biçiminde
ki bilginin peşinde koşan doğabilimcilerin sahip olduğu bilim kavrayışın-
2 Bkz. Leo pold von Ranke, "Preface to the F i rst Edition of Histories of the Latin and
Germanic Nations", Leopold von Ranke, Theory and Practice of History i çinde, Ge
org G. lggers ve Konrod von Moltke (ed.), lndianapolis, 1 973, s. 1 37.
3 Bkz. Hayden White, Metahistory: The Historical lmagination in Nineteenth-Century
Europe, Baltimore, 1 973; The Tropics of Oiscourse. Essays in Cultural Criticism, B a l
t i more, 1 982; The Content of Form: Narrative Discourse and Historical Representa
tion, Bal timore, 1 987.
"bilimsel" yönelim, Thukydides'ten Gibbon'a değin süren edebi gelenek
le şu üç temel varsayımı paylaşıyordu: ( l) Her ikisi de, tarihin gerçekten
var olan kişileri ve gerçekten icra edilmiş eylemleri ortaya koyduğunu be
nimsemesiyle, gerçekle örtüşme kuramını kabul ediyordu . ( 2) Her ikisi
de, insani eylemlerin aktörlerin niyetlerine ayna tuttuğunu kabul ediyor ve
tutarlı bir tarihsel anlatı kurmak istiyorsa, tarihçinin görevinin, bu niyetle
ri kavramak olduğunu öngörüyordu. ( 3) Her ikisi de, sonraki olayların tu
tarlı bir silsile içınde öncekileri izledıği tek boyutlu, oiakronik bir zaman
içinde ilerliyordu. Bu gerçeklik, kasıtlılık ve silsile varsayımları, Herodot
ve Thukydides'den Ranke'ye, Ranke'den de 20. yüzyılın epeyi ileri yılla
rına değin tarih yazmanın yapısını belirledi. Son yılların tarihsel düşünce
sinde yavaş yavaş sorgulanmaya başlayan da işte bu varsayımlardır.
20. yüzyılın tarih düşüncesinde çok farklı iki yönelimi ayırt edebilece
ğimize inanıyorum. İlk yönelim, 1 9 . yüzyıl profesyonel tarihyazımının an
latıya dayalı, olay-yönelimli niteliğinin, 20. yüzyılda sosyal bilim-yönelim
li tarihsel araştırma ve yazma biçimlerine doğru dönüşümüyle kendini
gösteriyordu . Bu yönelim le geleneksel tarihyazımının ana varsayımlarına
meydan okunuyor, ama yukarıda ana hatları verilen temel varsayımlara
dokunulmuyordu . Nicel sosyolojik ve ekonomik yaklaşımlardan ve Anna-
les ekolünün yapısalcılığından, Marksist sınıf çözümlemesine değin u za- 3
4 Bkz. Leopol d von Ranke, "On the Character af H i storical Science," The Theory and
Practice of History içi nde, s. 33-46; "The Great Powers: age., s. l 00.
yanmasının nedeni de buydu. 1 9 . yüzyılda Fransa'da,5 Birleşik Devlet
ler'deö ve başka yerlerde profesyonel tarihyazımı modeline dönüştüğü za
mana gelindiğinde, bu paradigmanın varsaydığı toplumsal ve siyasal ko
şullar köklü bir biçimde dönüşüme uğramıştı bile.
Yüzyıl dönümüne gelindiğinde, Fransa, Belçika, Birleşik Devletler, İs
kandinavya, hatta Almanya'daki tarihçiler, Ranke'ci paradigmayı eleştir
meye, toplumsal ve ekonomik etkenleri de hesaba katan bir tarih anlayışı
nın gerektiğini öne sürmeye başladılar.7 Böyle bir tarih, olaylara ve tek tek
önder kişiliklere yoğunlaşmaktan uzaklaşarak, bu olay ve kişilerin ortaya
çıktığı toplumsal koşullara odaklanmayı gerektiriyordu. Demokratikleşme
ve bir kitle toplumunun doğuşu da, nüfusun daha geniş kesimleri ile bun
ların maruz kaldığı koşulları hesaba katan bir tarihyazımını zorunlu kılı
yordu. Dolayısıyla, farklı bakış açılarından, Birleşik Devletler'deki Yeni
Tarihçiler, Fransa'da Henri Berr'in ve Belçika'da Hemi Pirenne'in8 çev
resinde toplanan tarihçiler ile genelde Kıta Avrupa'sında Marksistler, ken
di farklı perspektifleri içinde, tarihçilerin çalışmasının ayrılmaz bir parçası
olarak gördükleri kendilerine özgü sosyal bilim kavramlarına yöneldiler.
Geleneksel siyasal ve diplomatik tarih biçimleri 1 94 5 'ten sonraki dönem
de bile uzun bir süre meslekte egemenliklerini korudular, ama toplumsal
tarihe gittikçe artan bir önem verildi . Ö zellikle l 945 'ten sonra, sistemli
sosyal bilimler tarihçilerin çalışmalarında gitgide artan bir rol oynamaya
başladı. Benim yirmi yıl önce yayımlanan kitabımın ortaya koyduğu dö
nüşüm işte buydu.
Bununla birlikte, sosyal bilim tarihinin dayandığı modern dünyanın
doğası ve yönüne ilişkin iyimserlik, geç sanayi dünyasına ait toplumsal var
oluşun yapısındaki köklü değişikler sonucu, derinlemesine bir sarsıntıya
uğradı. Sosyal bilim-yönelimli tarihçiler, modern dünyayı Ranke ekolün
den çok daha dinamik bir biçimde kavrıyorlardı . S ürekli ekonomik büyü
meyi ve toplumun düzenine bilimsel akılcılık uygulamasını, modern var
oluşu tanımlayan pozitif değerler olarak görüyorlardı .
Oysa tarihin akışıyla ilgili bu varsayımlar, daha 1 9 . yüzyılın ikinci yarı-
5 Bkz. W i l l i am Keylor, A cademy and Community: The Foundation of the French His
torical Prafession, Cambridge, Mass., l 975.
6 Bkz. John H i gham, History: Professional Scholarship in America, Baltimore, 1 983;
Peter Nov ick, That Noble Dream: The "Objectivity Question° and the American His
torical Profession, Cambridge, l 988.
7 Bkz., sözgelim i , " H istori cal Science· bölümü, Congress of the A rts and Sciences:
Universal Exposition, St. Louis, 1904 içinde, c. 2, Baston, 1906.
8 Bkz. B ryce Lyon, Henri Pircnne: A Biographical and lntellectual Study, Gent, 1 974 .
sında, J acob Burckhardt9 ve Friedrich Nietzsche tarafından yıkıcı bir eleş
tiriye tabi tutulmuştu.ıo Modern kültürün dummu üzerine 20. yüzyılın
ilk yarısı boyunca, bu kötümser değinmeler, felsefi tartışmalarda ve dü
şüncelerde tekrar tekrar kendini gösterdi; ama tarihçileri ciddi bir biçim
de etkilemesi l 960'1ara değin söz konusu bile değildi. Pek çok açıdan
l 960'lar, modern toplum ve kültürde çok uzun bir süredir hazırlanmak
ta olan bunalım bilincinin öne çıktığı bir dönüm noktası oldu. 2. Dünya
Savaşı'nın hazırladığı koşullar, ancak o zaman açık seçik görülür bir hale
geldi; bunların arasında sömürge imparatorluklarının sonu ve Batılı olma
yan halkların da bir tarihe sahip olduklarına yönelik farkındalığın yükseli
şi de yer alıyordu.1 L Batılı toplumlar içinde, l 950'lerdeki yazılarda yeni
den dile getirilen12 eski ulusal mutabakat (consensus) kavramları, yerleşik
ulus-devletler içindeki çeşitliliklerin daha çok bilincine varılmasına yerleri
ni bıraktılar. Michael Harrington'ın The Other America (Öteki Amerika)
başlıklı çalışması,13 Amerikan toplumunun Daniel Boorstinl4 gibi tarihçi
ler ve Daniel Beıııs gibi sosyologların ortaya koyduğu iyimser görüşlerden
çok farklı bir resmini sunuyordu. Ne ki, cinsiyet, ırk, etnik farklılık ve ya
şam tarzı gibi diğer bölümlenmelerin gittikçe daha çok bilincine varılan
bir ortamda, Marksist sınıf kavramları yetersiz gibi görünüyordu. Bir sa
nayi toplumundan bir iletişim toplumuna doğru gerçekleşen dönüşüm,
bu bilinci daha da etkiledi. İlk kez, istikrarlı bir çevreyi tehdit eden eko
nomik büyümenin olumsuz yönleri hakkında güçlü bir bilinç oluştu. Kit
le kıyımının tam etkisi, 2. Dünya Savaşı'ndan hemen sonra değil, yeni bi•
kuşağın eleştirel bir duruş edinmesini sağlayan belirli bir mesafenin alın
masının ardından kamusal farkındalığa girebildi. Uygarlaşma sürecinin yı
kıcı nitelikleri giderek farkındalığın merkezine yerleşti.
Tarihçi açısından, bu bilinç dönüşümünün çeşitli sonuçları oldu. Bu
16 Bkz. A l lan Meg i l l , •'Grand Narratives' and the Disc i p l i ne of H i story," A New Philo
sophy of History içinde, Frank Ankersmit ve Hans Kellner (ed.), Chicago, l 995, s.
1 5 1 -73.
17 Oswa ld Spengler, The Decline of the West, 2 c., New York, 1 926.
18 Marc B l och, La Societe feodale, 2 c., Paris, 1 939-40, l ngi l i zce: Feudal Society, Chi
cago, 1 964; Fernand Braudel, La Mediterranee et le monde mediterraneen d /'epo
que de Philippe il, Paris, l 949, geniş leti l m i ş 2. bas., 2 c. (Pari s, 1 966), l ngi l izce: The
Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip il , 2 c . , New York,
1 972-74.
19 Örn., The Civilization of the Renaissance in ltaly, New York, 1 945.
20 Bkz. Braudel, The Mediterrant'an and the Mediterranean World.
21 Bkz. J acques Le Goff, Time, Work and Culture in the Middle Ages, Chicago, l 980.
22 Edward P. Thompson, "Time, Work Disci p l i ne and lndustrial Capital ism," Post and
Present 38 ( 1 967), s. 56-97.
Tarihin konusunun bu şekilde parçalanması, kendi içinde tarihsel ilgi
nin yadsınması anlamına gelmez. Pek çok açıdan bakıldığında, tarih yaz
manın kapsamı son otuz yılda çok genişlemiş durumdadır. Aslına bakılır
sa, daha yeni dönemlerde yazılan tarihler, siyasal ve toplumsal seçkinler
üzerinde yoğunlaşan geleneksel tarihyazımına meydan okuyor ve nüfusun
çok uzun zamandır ihmal edilmiş kesimlerinin de tarihe dahil edilmesini
talep ediyordu. Bu yeni tarihler, yalnız kadınları içermekle kalmayıp, aynı
zamanda feminist bir bakış açısını da gündeme getiren "aşağıdan yukarı
ya bir tarih" sunuyorlardı. Bunun yanı sıra, tarihin merkezine kişisellikten
uzak, büyük yapıları yerleştiren, dolayısıyla mevcut iktidar ilişkilerini ken
dilerinden önceki siyasal tarihten daha fazla sorgulamayan sosyal bilim
yaklaşımlarına da meydan okuyorlardı. Sosyal bilim-yönelimli tarih, siya
set araştırmalarını, toplum araştırmaları ile nasıl ikame ettiyse, yeni tarih
de gündelik yaşamın ve gündelik deneyimin koşulları olarak anlaşılan kül
tür araştırmalarına yöneldi. Bu bakış açısından, iktidar ve sömürünün kay
nağı olarak siyaset ve ekonominin merkezi rolü üzerindeki Marksist vur
gu, yaşayan ins:ınların gerçek ilgi ve kaygılarına karşı fazlasıyla vurdum
duymaz kalıyordu. Geçtiğimiz otuz yıl, tarihsel ilgide bir azalmadan çok,
tarih yazmada gerçek bir parlamaya tanık oldu; nüfusun değişik kesimle
ri , kendi kimliklerini daha geniş, geleneksel, ulusal bütünlerden ayrı bir
şekilde ortaya çıkarmaya uğraştılar.
tarihs el bir araştı rma yürütmenin mümkün olup olmadığının
Nesnel
sorgulanması, daha da ciddi bir meydan okumaydı. Modern Batı uygarlı
ğının niteliği hakkında duyulan düş kırıklığı , modern bilimsel bakışa kar
şı giderek derinleşen bir tepkiye yol açtı. Claude Levi-Strauss gibi antro
pologlar, modern bilimsel akılcılığın, yaşamla uzlaş maya varmak açısın
dan, "yabanıl" mitik düşünceye göre hiçbir üstünlüğü olmadığını söyle
diler.23 Ranke'nin 1 820'lerdeki kaynak eleştirisi sis te ml eş tirmesinde n ,
kendisini bilim insanı olarak gören bir tarihçi ile yapıtınm edebi nitelikle
rinin daha çok farkında olan popüler bir tarih yazarı arasındaki katı ayırım
çizgisiyle de örtüşüyordu. Nietzsche, daha Tragedyanın Doğuşu ( l 872)
ve Tarihin Yasam İçin Yararları ve Sakıncaları ( 1 874) gibi erken dönem
36 Robert Berkhofer, "The Cha l l enge of Poetics to (Normal) H i storicol Practice," Po
etics Today 9 ( 1 988), s. 435-52. Berkhofer'in burada tarihsel gerçekçi l ik konusunda
bütünüyle eleştirel olduğu kesi n l ikle söylenemez.
jl Bkz. John H. Zammito, "Are We Being Theoretical Yet? The New H i storicism, The
New Phi losophy of H i story, and 'Practicing H i storians' ", The Journal of Modern
History 65 ( 1 993), s. 783-8 1 4; Jan R. Veenstra, "The New H i stori cism of Stephen
Greenblatt: On Poetics of Cul ture and the l nterpretation of Shakespeare," History
and Theory 34 ( 1 995), s. 1 74-98. Ayrıca bkz. H. Aram Veeser, (ed.), The New His
toricism, New Y ark, 1 989.
38 Bkz. Stephen Greenbl att, Renoissonce Se/f-Fashioning: From More ta Shakespeore,
Chicago, 1 980; Shakespearean Ncgotiations: The Circulatian af Social Energy in Eli
zabethan England, Oxford, 1 988; Grccnblatt (ed ), The Power of Forms in the Eng
lish Renaissance, Narman, Ok lo., 1 982.
39 Bkz. Stephen Greenblatt, Morvı•llnıı.� Pnssessions: The Wonder of the New World,
Chicago, 1 99 1 .
ye biçimini alıyordu. B ütün edebi ve kültürel metinlerin çokanlamlılığının
altını çizerek, "olağan tarih" uygulamalarına karşı, postmodernist edebi
yat kuramının uygulamacıları gibi eleştirel bir tutum takındılar. Hedefle
ri, Yeni Historisizm hareketinin başlatıcısı olan Stephen Greenblatt'ın
" Kültür Poetikası" adını verdiği şeye ulaşmaktı.�n
1 970'1erden günümüze değin tarihe ilişkin kuramsal tartışmalara ege
men olan, tarihsel araştırmanın kabul görmüş yöntemlerine yönelik kök
tenci eleştirilerin tarih yazma üzerindeki etkisi, önemli olmakla birlikte, sı
nırlı düzeyde kaldı. B u eleştirinin önermelerinin kabul edilmesi, anlamlı
tarih yazmanın imkansızlığının kabullenilmesi demekti. Tarihin edebi ni
teliklere sahip olduğu açıktır. Tarihçi, F . A. Ankersmit'in ileri sürmüş ol
duğu gibi,41 tarihsel imgeleri yaratmak için daima metaforlar kullanır. Ge
rek Ranke'ci yaklaşımın, gerek sosyal bilim yöneliminin modern tarihya
zımı olarak adlandırdığı şey ile postmodern duruş arasındaki fark, bu ikin -
cisinin, her bir tarihsel metnin metaforik, referans kabul edilemez niteliği
üzerinde ısrar etmesine karşın, ilkinin tarihçinin nesrinden ya da şiirinden
ayrı, bir tarihsel öz bulunduğuna ilişkin yanıltıcı bir kanıya sahip olması
dır. Hans Kellner, benzer bir kulvarda ilerleyerek, modern tarih bilimini,
tarihi bir retorik biçimi olarak gören modern-öncesi tarih biliminin bir
12 sapması olarak kabul eder.42
Ama sorunun bu kadar basit olmadığı da çok açıktır . Çünkü profesyo
nelleşme döneminden önceki tarihçiler bile, tarihe bir emsal, yaşam dersle
ri içeren bir kaynak olarak bakıyor, kendilerini gerçek bir öykü anlatmaya
adamış retorikçiler olarak görüyorlardı . Sözgelinıi 1 99 5 'te Montreal 'de
gerçekleştirilen Uluslararası Tarih Kongresi'ndeki "Fictionality, Narrativity,
Objectivity" ( Kurgusallık, Anlatısallık, Nesnellik) panelinde görüldüğü gi
bi, son dönem tartışmalarındaki ana akım bu konuda daha ortada bir tavır
alıyor ve Roger Chartier'nin43 formüle ettiği gibi, şu kabulü yapıyorlardı:
.4Q Stephen Greenblatt, Learnings to Curse: Essays in Early Modern Culture, New York,
1 990 i ç i nde: "Towards a Poetics of Culture" .
41 F. A. Ankersmit, " H i story and Postmodernism", History and Theory 28 (l 989), s.
1 37-53, yeni baskı : Ankersmit, History and Tropology, Berkeley, 1994, i ç i nde; ayrı
ca Ankersmit, "H istori cism: An Attempt at Synthesis", History and Theory 34
( 1995), s. 1 43-6 l; Georg G. lggers, "Comments", age., s. 1 62-67 ve Ankersmit' i n ya
nıtı , age. içinde, s. 168-73.
42 Bkz. Kel lner' ı n henüz yayı m lanmamış bi ldiri s i : "Fictionality, Narrativity, Objecti
vity; Montreal 'deki U l usl ararası Tarih Kongresi, 27 Ağustos - 3 Eylül 1 995; ayrıca
bkz. Kel l ner, L anguage and Historical Representation: Getting the Longuage Cro
oked, Madison, 1 989; Kel i ner ve F . R. Ankersmit (ed.), A New Philosophy of History,
Chicago, 1 995.
43 Bkz. Actes/Proceedings, 1 8 . U l us lararası Tarih B i l i mleri Kongres i , Montreal, 1 995,
s. 1 59-82.
Pek çok anlatı biçimleri arasında bir tanesi olan tarih, gerçekle özel bir ilişkiyi
sürdürmesi açısından gene de tektir. Daha kesin olarak söylemek gerekirse, ta
rihin anlatısal yapısı, gerçekten var olan bir geçmişi yeniden canlandırmayı
amaçlar. Tarihsel metinden önce var olan ve onun dışında bulunan, metnin
anlaşılabilir bir dökümünü verme işlevini üstlendiği böyle bir gerçeklikle olan
ilişkisi ... tarihi oluşturur ve onun masal ya da rivayetten ayrılmasını sağlar.44
62 Thomas Kuhn, The Structur<• ol Sı it•ntılic Revolution, 2 . bas . , Chı cago, 1 970.
Bu kitaptaki üç kısım, tarihin bilimsel bir disiplin olarak kurulmasını,
sosyal bilimlerin geleneksel bilim insanlığına meydan okuması111 , son ola
rak da, postmodernist düşünce tarafından sosyal bilim yaklaşımlarının
eleştirisini ve bunun tarihçinin çalışması üzerindeki etkisini ele alacak.
211
E RKE N EVRE:
PRO F ESYON E L BİR DİSİ PLİ N
OLARAK TARİHİN DOGUŞU
21
BİRİNCİ B ÖLÜM
5 Karş. "Prefoce to the F i rst Edition of Histories of the Latin and Germanic Nations,"
Leopold von Ranke, The Theory ancl Practice of History içinde, Georg G. lggers ve
Konrad von Moltke (ed.), lndi ancıpo l is, 1 973, s. 1 37.
6 "On the Character of H i storiccıl Scicnce," age. içi nde, s. 38.
Böylelikle tarih, insani dünyanın anlamına içgörüler kazandıran bilim ola
rak, felsefenin yerini almış o luyordu.
Ranke'nin savunduğu şekilde şeylere "tarafSız" ( unpartheyisch)7 bak
ma tarzı, bütün değerlerin göreliliğini ve bu nedenle anlamsızlığını gös
termekten çok uzaktı ve aslında toplumsal kurumların tarihsel gelişim sü
reçleri içinde ahlaki niteli kl erini ortaya koyuyordu . Hegel'in felsefi yakla
şımını tarihsel bir yaklaşımla i kame etmesine karşın, Ranke, mevcut siya
sal devletlerin tarihsel büyümenin sonuçları oldukları sürece, "ahlaki ener
j ileri,"8 "Tanrısal düşünceleri"9 oluşturdukları konusunda Hegel ile hem
fikirdi. Ranke böyl elikle, yerleşik siyasal ve toplumsal kurumlara devrimci
araçlar ya da geniş reformlarla yöneltilen her türlü meydan okumamn, ta
rihsel ruha yönelik bir tecavüz olduğunu ileri sürerek, Edımınd B urke'ün
kine yakın bir duruşa ulaştı. 111 Yalnızca "gerçekten neler olmuş olduğunu
göstermenin" peşinde koşan geçmişe "tarafsız" yaklaşım, böylelikle aslın
da Ranke'ye göre, Tanrı'ııın istemiş olduğu gibi var olan düzeni ortaya
koyuyordu. Tıpkı Hegcl için olduğu gibi , Ranke'ye göre de modern dün
yanın tarihi, güçlü bir monarşi ve aydın bir kamusal hizmetin himayesi al
tında, yurttaş özgürlüğünün ve özel mülkiyetin v:ır olduğu ve güçlendiği
26
Restor:ısyon Prusya'sının siy:ıs:ıl ve toplumsal kurumlarının güvenilirliği
ni, sağlamlığmı meydan:ı çıkarm:ıkt:ıydı . Ranke'nin t:ırih kavramında dev
lerin merkezi konumu d:ı bundan ileri geliyordu. Ranke'nin :ınladığı an
bımfa yeni t:ırih bilimini, ort:ıy:ı çıktığı t:ırihsel ve dinsel b:ığlamı göz
önünde bulundurınaksızm kavr:ıınak olanaksızdır. Böylelikle, bir tarafta
katı bir nesnellik talebiyle bilimselliğin profesyonelleşmesi, diğer tarafta da
t:ırihçinin siyasal ve kültürel rolü ilk bakışta bir çelişki gibi gözükse de, ke
sinlikle öyle olmadığı ortaya çıkar.
Sonund:ı Ranke l 9. yüzyılın profesyonelleşmiş tarih biliminin modeli
oldu . Ama 1 848'den önce, uluslararası düzey bir yana, Alman tarihyazı
mında bile tipik değildi. Heeren, Sclılosser, Gervinus ve siyasal nedenleri
çok daha açık bir biçimde destekleyen ve eleştirel filolojik yöntemlerin ge
rekliliğinin bilincinde olnnkla birlikte, bunları bir fetiş haline getirmeyen
daha pek çok tarihçinin y:ızılarında kültürel tarihin Aydınlanma geleneği
haJa son derece canlıydı . Avrupa'da tarihe duyulan şiddetli ilgi, ulusal ta-
7 Age. i ç i nde, s. 4 1 .
8 "The Great Powers," oge., s. 1 00.
1 1 Lord Acton, "Germen Schools of History," English Historicol Review 1 ( 1 886), s. 7-42.
12 Herbert B. Adoms bu ifadeyi " New Methods of Study in History"de kul landı : Johns
Hopk i n s U n i versity, Studies in History and Political Science il ( 1 884), s . 65; ayrıca
bkz. Adams, " Leopold von Ranke," American Historical Association Papers, 1 1 1
( 1 888), 5 . 1 04-5.
1 3 Almanya' da tarihçilerin istihda m ı üzerine, bkz. Wolfgang Weber, Priester der Klio:
Historisch-sozialwissenschaftliche Studien zur Herkunft und Karriere deutscher His
toriker und zur Geschicte der Geschichtswissenschaft 1 800- 1 970, Frankfurt om Mo
i n, 1 984; karşı l aştırmalı o l arak Christian Si mon, Staat und Gesellschaft in Frankre
iclı und Deutschand 1 87 1 - 1 9 1 4: Situatian und Werk von Geschictsprofessoren an
den Univers itöten Beriin, München, Paris, 2 c., Bern, 1 988.
l 4 Bkz. W i l l i am Keylor, Academy and Community: The Foundation of the French His
torical Profession, Cambridge, Mass ., 1 975.
gelişimiyle birlikte, her yerde tarihyazımımn giderek artan düzeyde ide
olojileştirilmesine yol açmasıydı . Tarihçiler arşivlere, kendi milliyetçilikle
rini ve sınıfsal kanılarını destekleyecek, dolayısıyla onlara bilimsel bir yet
ke halesi sağlayacak kanıtlar bulmak amacıyla giriyorlardı .
Sonraları sık sık historisizm (Historismıts) terimiyle zikredilen yeni ta
rihsel bakış,ı s genelde entelektüel bir gelişme olarak selamlandı. Histori
sizm bir tarih kuramı olmaktan öte bir şeydi. Bu, bütüncül bir yaşam fel
sefesiydi; bilim, özellikle de beşeri ya da kültürel bilimler kavramı ile siya
sal ve toplumsal düzen kavramının benzersiz bir bileşimiydi. Ortega y
Gasset'nin ifadesiyle söylersek, " İnsanın doğası yoktur; onun sahip oldu
ğu tek şey ( . . . ) tarihtir." 16 Ama yine sarsılmaz bir biçimde, tarihin, anla
mı ortaya çıkardığına, anlamın ise kendisini sadece tarihte açığa vurduğu
na da inanılıyordu. Bu şekilde görüldüğünde, tarih insani ilişkileri araştır
manın tek yolu haline geliyordu . Bu nedenle Ernst Troeltsch ve Friedrich
Meinecke gibi tarihçiler ve sosyal filozoflar, historisizm terimini hem 1 9 .
yüzyıl Alman akademik dünyasında, hem de güçlü Bürgertum dünyasın
daki egemen dünya görüşünü tanımlamak için kullandılar. Friedrich Me
inecke, 1 9 36 'da historisizmden, "insani şeyleri anlamanın en üst noktası"
olarak söz ediyordu . 1 7 Kuramda bu yaklaşım, bütün insani etkinlik alan
larını tarihsel araştırmaya açacaktı . 29
15 Bkz. Georg G. lggers, "Historicism: The H i story and the Meaning of the Term," Jo
umal of the History of ldeos 56 ( 1 995), s. 1 29-5 1 . "H istori sizm" teri m i nden kasıtlı
olarak kaçı nıyorum, çünkü çoğu kez çel i ş k i l i anlaml arda kullanıl ıyor. Ben, bu k itap
ta ele a l d ığımız 1 9 . yüzyıla ve 20. yüzyı l ı n i l k yarısına mensup Alman tari hçi leri n i n
dünya görü ş lerini v e b i l i msel uygu lamaları n ı çok daha i y i yansıtan "historizm" (His
torismus) teri mini tercih ederd i m . N e k i , 1 920'1erde ve 1 930'1arda Croce'n i n yazıla
rının çevri l mesi ve meşhur olmasıyla birlikte, "hi storizm" teri mi İ ngil izceden gerçek
anl amda s i l i n i p gitm i ş durumda. Croce, Al manca kul lanımla çok daha fazla örtü
şen, daha eski istorismo teri m i ne karşıt olarak s toricismo sözcüğünü k u l l anmıştı.
16 Ortega y Gasset, History as o System and Other Essays Toward a Philosohy of His
tory, New York, 1 94 1 , s. 2 1 7.
17 Friedrich Meinecke, Die Entstehung des Historismus, Werke il/, Münih, 1 965, s. 4. l n
g i l i zcesi: Historism: The Rise of a New Historical Outlook, New York, 1 94 1 , s. 2 1 7.
va'daki özgül siyasal koşullar ve Bismarck'ın önderliğinde gerçekleşen
birleşmenin ardından olanlar. Oysa, daha önce de gördüğümüz gibi, Al
man tarih bilimi kalıbı başka yerlerde Almanya'dakinden farklı siyasal ve
entelektüel koşullar altındaki profesyonel araştırmaların da modeli hali
ne geldi . D olayısıyla, Almanya dışındaki tarihçiler Alman bilimsel uygu
lamalarının önemli unsurlarını, bunlarla bağlantılı temel felsefi ve siyasal
inançları tümüyle anlamaksızın veya anlamayı da istemeksizin, benimse
diler. Sözgelimi, Ranke çoğu kez yanlış anlaşılmış, "olgulara sıkı sıkı
bağlı kalmak, vaaz vermemek, ahlakı işin dışmda tutmak, masallarla süs
lememek, fakat yalın tarihsel gerçeği anlatmak konusunda kararlı" bir
pozitivist olarak tanınmıştır. 1 8
Historisizm kuramı, Ranke'nin "her çağın Tanrı'nın hemen yakınında
olduğu" düşüncesini izliyordu. ' '' Ne ki, aslma bakılırsa geniş bir Avrupalı
bakış açısına sahip olan Ranke tarafından bile, bütün çağlar tarihçi açısın
dan eşit derecede ilginç olarak değerlendirilmiyordu. Ranke dünya tarihi
ni yazmayı arzuladı, ama ona göre dünya tarihi, Cermen ve Latin halkla
rın, Orta ve Batı Avrupa'nın tarihiyle eşanlamlı idi . "Hindistan ve Çin," di
ye yazıyordu, "uzun bir kronolojiye sahiptir," ama bu ülkeler, kendisinin
anladığı anlamda bir tarihe değil, en iyi ihtimalle sadece "doğal bir tarihe"
30 sahipti_20 Ranke'den sonra, tarihçilerin odağı, kendisini gittikçe anan dü
zeyde uluslar ve ulusların siyasal yaşamıyla kısıtlayacak şekilde, daha da da
raldı . Tarihçiler kendilerini, yalnız devletin resmi belgelerini değil, fakat
aynı zamanda çoğunlukla göz ardı ettikleri yönetsel, ekonomik ve toplum
sal nitelikte pek çok bilgi içeren arşivlere girmek zorunda hissettiler. Ve ka
dın tarihçilere 1 9 . yüzyıldan önce zaman zaman rastlansa da, kendilerine
yer olmayan bu meslekten artık neredeyse bütünüyle kopmuşlardı .
Yüzyılın dönümüne gelindiğinde, Ernst Troeltsch bir "historisizm bu
nalımı"ndan söz etti_21 Troeltsch, tarih araştırmalarının bütün değerlerin
göreceliğini gösterdiğine ve varoluşun anlamsızlığını ortaya çıkarmış ol
duğuna ilişkin gittikçe yaygınlaşan görüşü dile getirdi. Böylelikle, 1 . Dün
ya Savaşı'ndan sonraki Alman tartışmalarında gittikçe daha popüler bir
1 8 Herbert Adams, "Leopold von Ranke," s. 1 04-5. Aynca bkz. Georg G . lggers, "The
lmage of Ranke in American and German H i storical Thaught," History and Theory
2 ( 1 962), s. 1 7-40; ayrıca Novick, That Noble Dream.
19 Leopold von Ranke, "On Progress in H i story," The Theory and Practice of History,
s . 53.
20 Leopold von Ranke, "On the Character of Historical Science," age., s . 46.
21 Ernst Troeltsch, "Die Krisis des H i storismus," Die Neue Rundschou 33 ( 1 922), 1, s.
572-90; Der Historismus und seine Probleme, Gesammelte Schriften, Aalen, 1 96 1 ,
c . 4.
konu başlığına dönüşen "historisizmin bunalımı"22 öncelikle entelektüel
gelişmelerin bir sonucu olarak görülmekteydi. Bu "bunalım" en şiddetli
olarak Almanya'da hissedildi, çünkü burada 19. yüzyıl başının ve ortası
nın felsefi varsayımları, çoğunlukla 2 0 . yüzyılın gerçeklikleriyle bağdaş
maz nitelikteydi. Tehlikede olan yalnız Alman klasik kültürünün idealiz
minde kök salmış bir dünya görüşü olarak historisizm değil, fakat aynı za
manda Alman Bürgertıtm1rnun bütün kültürü ile onun Bildıtng idealiy
di . 19. yüzyılda ulusal ve toplumsal kimliğin oluşumunda çok merkezi bir
yere sahip olan tarih bilimi, kamusal yaşama ilgisini giderek yitirdi. Buna
eşlik eden öğretim ve araştırmanın gittikçe kurumsallaşması ve uzmanlaş
ma yönündeki baskı, 1 9 . yüzyılın büyük siyasal tarihyazımını belirlemiş
olan Wissenschaft ile /lılıi111(ı1 arasındaki yakın i lişkiyi giderek yok etti .
31
22 Bkz. Kari Heussi, Die Krisis des Hisforismus, Tübingen, 1 932 ve Kari Mannheim,
' H istorismus," Kurt H . Wolf {ed.), Wissensoziologie: A uswahl aus dem Werk i çinde,
Neuwied, 1 970.
IK.İNCİ B ÖLÜM
T arihsel çalışmaların 19. yüzyıl sonundaki ayırt edici özelliği, derin bir
huzursuzluk duygusu oldu. Neredeyse tüm Avrupa' da ve Birleşik Devlet
ler' de eşzamanlı olarak, üniversitelerdeki kurumsallaşmış tarihyazımının
dayandığı önyargılar eleştirel bir gözle incelenmeye başlandı. Bu girişim
den, modern çağda tarihsel çalışmaların nasıl yürütülmesi gerektiğine iliş
kin tek bir kavram doğmadı, ama tarihin konusunun genişletilmesi; top-
32 )umun, ekonominin ve kültürün rolüne daha geniş bir yer ayrılması gerek
tiğine ilişkin yaygın bir kanı ortaya çıktı. Dahası, olaylar ve büyük kişilik
ler üzerinde yoğunlaşan anlatısal ve ağırlıklı olarak siyasal bir tarih yönün
deki tercihe itirazlar yükseldi ve tarihin görgü) sosyal bilimlere daha yakın
dan bağlantılı olması gerektiği ileri sürüldü. Bununla birlikte, dünyanın
dört bir yanındaki üniversitelerde araştırıldığı ve öğretildiği şekliyle tarihe
karşı bu eleştirel tepki, daha eski tarihyazımının iki temel varsayımını hiç
bir noktada sorgulamadı. B u iki varsayım şunlardı : ( 1 ) Tarih profesyonel
bir disiplin olmalıdır; ( 2 ) Tarih kendisini bir bilim olarak düşünmelidir.
Aslında bırakın bu varsayımların sorgulanmasını , tarihin izleğini daha da
profesyonel ve daha da bilimsel yapmaya yönelik bir baskı vardı .
Almanya'da bu tartışma, Kari Lamprecht'in ilk cildi 1 89 1 'de çıkan De
utsche Geschichte (Alman Tarihi) adlı yapıtının çevresinde oluşan çekişmey
le şiddetlendi. 1 Lamprecht, geleneksel tarih araştırmacılığının iki temel il
kesini sorguluyordu: Devlete verilen merkezi rol ile kişiler ve olaylar üze
rine yoğunlaşma. Lamprecht, doğabilimlerinde bilimsel yöntemin kendisi
ni yalıtılmış görüngülerin betimlemesiyle kısıtladığı çağın artık çok geriler-
seksiyonu için: Congress of Art ond Sciences: Universal Exposition, St. Louis, 1 904,
c . 2, Bostan, 1 906. Max Weber, Ernst Troeltsch ve Adolf Harnack da St. Loui s'de
hazır bul undular ve başka seksiyonlarda tebliğler sundular.
UÇÜNCÜ B Ö LÜM
die Entwicklung der materiellen Kultur des platten Landes auf Grund der Quellen zu
nöchst des Mosellandes, 3 c., Leipzig, 1 885-86.
2 Dilthey üzerine, bkz. en yeni çalışma, Jacob Owensby, Dilthey and the Narrative of
History, lthoca, 1 994.
laması gerektiğini düşünmüştü . Dalıa 1 884't e , Viyaııalı iktisatçı Cari
Menger, polemik yaratan Die Irrtii111ı:r rlcs 1 listorismııs in der deıttschen
Nationalokonomie (Alman Ulusal Ekonomisinde H istorisizmin Yanılgıla
rı ) adlı yapıtında, Schmoller ile Siyasal Ekonomi Tarih Ekolü'nü, bulgu
ların betimleyici sunuluşuna bağlılıkları sonucu, bilimsel bir yaklaşım açı
sından zorunlu olan açık kavramlar formüle etmekten kaçınmakla suçla
mıştı . Prusya ipek sanayii ile Prusya yönetimi üzerine araştırmalarında
Schmoller ekolünü uygulayan Otta H intze ile sosyolojiye yönelmeden
önce çalışmalarına hukukçu ve ekonomist olarak başlayan Max Weber,
görgü] çalışmalara Schmoller ekolünün yoksun olduğu kavramsal kesin
liği getirmeye çalıştılar. 1 897'deki Lamprecht tartışmasında Otto Hint
ze, Historische Zeitschriftle yazdığı önemli bir makaleyle uzlaştırıcı bir ta
vır aldı .3 Lamprecht'in Deıttsche Geschichte��inin eleştirmenleri, Wilhelm
Windelband'ın beşeri bilimlerin bireyselleştirici kavramları ile doğabilim
lcrinin genelleyici kavramları arasındaki ayrım ına sık sık gönderme yapar
ken, Hintze tarihin hem bireysel, hem de kolektif görüngülerle ilgilendi
ğinin ve bu i kincilerin anlaşılabilmesinin soyut, çözümleyici kavramları
gerektirdiğinin altını çiziyordu . Max Weber de l 904'te yazdığı önemli
bir makalesinde,4 Ulusal Ekonomi Tarih Ekolü'nünün temsilcileri olan
Knies, Roscher ve Schmoller'i , Menger'in onlara yönelik eleştirisine son 39
S Otto H i ntze, "Wesen und Verbreitung des Feudolismus; Staat und Verfassung için
de, Gött i ngen, 1 962, s . 84- l 1 9; "Der moderne Kapital i smus a l s h i storisches lndivi du
um," Soziologie und Geschichte içi nde, Göttingen, 1 964, s . 374-426. Lamprecht çe
kişmesine katkıda bulunduğu kapitalizm üzerine makalesi i le tarihe bireysel ve kolek
tif yaklaşımlar üzerine makalesi n i n bi rer vers iyonu, makalelerinden oluşan İ ngi l i zce
bir derlemeye dah i l edi l m i ştir: The Historical Essays of Otto Hintze, Oxford, 1 975.
6 Max Weber, "Die 'Objekti v i töt' soz i a l w i ssenschaft l i cher und sozi a l po l i t i scher Er-
Weber, Hegel'in ya da Marx'ın ıari lıııı akıkı lıir ı oplıııııa doğru iler
leyen bir süreç olduğu görüşünü reddeı ıııcsiııc br�ı ıı, lıi\· değilse İ brani
ve Grek antikçağından beri B atı dünyasıııııı ıarilıinin, g.eri çevrilemez bir
"entelektüelleşme" ve "akılcılaşma" sürecinin daıng.asını taşıdığına ina
nır. Dolayısıyla, Condorcet, Hegel ya da Marx'ın tarihin başarıya doğru
i lerlediğine veya R.·mke ve Droysen'in insanın içinde akılcı bir şekilde ya
şayabileceği bir düzeni ortaya çıkaracağına ilişkin iyimser inançları yadsın
sa bile, tarihte süreklilik ve tutarlılık olduğuna ilişkin historisist i nançtan
kopmanın, aslında kesi nlikle bir kopuş olmadığı anlaşılır. Böylelikle We
ber, kötümserliğine ve kuşkuculuğuna karşın, 1 9 . yüzyıl tarihini, ya da en
azından Batı tarihini belirleyen tutarlılık konusundaki kilit kavramları sür
dürür. Her ne kadar, onun için bilim ve sosyal bilim felsefi ya da ahlaki
sorular soramasa da, bilimsel ve sosyal bilimsel araştırmanın, kültürlerüs
ti.i geçerliliğe sahip bir mantığı izleyen "nesnel " karakterine inanmaya
devam eder.
41
vity' in Soc i a l Sci ence and Soc i a l Po l i cy• olarak çevirisi, Max Weber on the Metho
dology of the Social Sciences i ç i nde, çev. ve yay. haz. Edward Shils ve Henry A .
F i nch, Gl encoe, 1 949, s . 5 8 .
D ÖRD ÜNCÜ B ÖLÜM
Bkz. Adam Ferguson, Essay on the History of Civil Society, Edi nburgh, 1 767.
daha geniş tabanlı bir toplum tarihine dogrı ı grn ı�kı ılı ııcsi gerekriğ,i so
nucuna vardılar. Almanya'da, 1 9 . yiizyıl ort .ısıı ıda Wıllıcl ı ı ı Riehl ile baş
layarak, büyük ölçüde tarih mesleğinin d ı�ımb, yncl tarih derneklerinde
yapılan etnografya yönelimli Kultın;qcschic/Jte sıradan insanların gündelik
yaşamı ile adetleri üzerinde odaklandı . Ne var ki, Birleşik Devletler'deki
"Yeni Tarih," yüzeysel benzerliklerine karşın, Riehl'in başını çektiği tür
den kültür tarihinden temelden farklıydı. Riehl hemen hemen hiçbir top
lumsal çatışmanın bulunmadığı, idealize edilmiş modernite öncesi tarım
toplumuna nostaljik bir bakış yöneltirken, "Yeni Tarih" moderniteyi ve
onun yanı sıra demokratik bir toplumsal düzeni desteklemekteydi . Daha
eski Amerikan "Bilimsel Ekolü", Alman bilimselliğine olan hayranlığı
içinde, Anglosakson Amerika'nın geçmişinin Cermen kökenlerini ararken,
Yeni Tarihçiler modernite öncesi Avrupa'daki geçmişlerinden kopuşun al
tını çizdiler. Onlara göre Amerika hem Batı'daki kırsal "sınır"ın, hem de
Doğu'nun canlı kentlerinin niteliğini belirleyen göçmenlerin ülkesiydi .
Artık dar bir siyasal tarih yeterli olamazdı . Yeni Tarihçiler'in ilgilendiği bi
limler, başta ekonomi ve sosyoloji, ama aynı zamanda psikoloji de gelmek
üzere, modern toplumu ele alan bilimlerdi . Eski tarihyazımı açısından çok
önem li olan Amerikan mutabakatına duyulan inanç, ulusal bir topluluk
olma duygusuna katkıda bulunan unsurları yadsımaksızın, Amerikan hal 43
kını bölen ayırımların daha çok farkında olan yeni bir bakış açısına bırak
mıştı yerini artık.
Yeni Tarih'i ortak bir paydaya indirgemek zordur. Charles Beard eko
nomik ve toplumsal çatışmaları Amerikan tarihindeki belirleyici etkenler
olarak görüyordu. James H . Robinson, Vernon Parrinton ve Cari Becker
düşüncelerin, Perry Miller ise dinin rolünün altını çiziyorlardı. Düşünsel
olarak derinleştirilmemiş anlatı artık yeterli değildi. Bir yandan Turner,
l 893'te American Historical Association'a sunduğu "The Significance of
the Frontier in American History" (Amerikan Tarihinde Sınırın Ö nemi)
başlıklı bildiride,2 Beard de Economic Interpretation of A merican Consti
tution (Amerikan Anayasası'nın Ekonomik Yorumu) ( 1 9 1 3 ) adlı yapıtın
da, bilinçli bir şekilde kuramsal bir çerçeveyi varsayan tarihsel sorunları ele
aldılar. Ö te yandan, Yeni Tarihçiler çeşitli sosyal bilimlerin unsurlarını seç
meci bir tarzda ödünç alsalar da, tarihi Fransa'da Durkheim ve Simiand
ile Almanya' da Marx, L:.ımprecht ve M:.ıx Weber gibi sistemli bir sosy:.ıl bi
lime dönüştürmeyi istemiyorlardı. Sosyal bilimlerle olan ilişkileri, tıpkı
2 F rederick Jackson Turner, "The Significance of the Frontier in American H i story," ye
ni bas ımı T urner, The Frontier in American History i ç i nde, New York , 1 920, s. l -38.
Fransa'daki Hemi Berr ya da B elçika'daki Henri Pirenne'de3 olduğu gibi ,
gevşek ve eklektik nitelikteydi. Yeni Tarihçiler toplumun demokratik bir
hedefe doğru evrildiği konusunda iyimserlikle doluydu, fakat onlar, Berr
ve Pirenne ile birlikte, geri döndürülemez ilerlemenin yasalarını keşfetme
nin peşinde koşmuyorlardı.
2. Dünya Savaşı'ndan sonraki ilk yirmi yıl içinde, Yeni Tarihçiler'in,
kendilerine verdiği adla " İlerlemeci Tarihçiler"in, hem siyasal, hem de bi
limsel varsayımları sorgulanmaya başladı . Soğuk Savaş'ta Amerikalı tarihçi
ler tarafından yeni bir ulusal mutabakat keşfedildi � Amerika onlara, Avru
pa'nın tersine -İç Savaş'ın ciddi çatışmaları istisna edilirse- ideolojik bölün
melerden uzak, gerçek anlamda sınıfsız bir topluluk gibi görünüyordu .
Onlara göre, köleliğin kaldırılması yanlıları ( abotionalist) ile radikal karşıt
ları topluma ideolojik mücadeleyi sokmamış olsaydı, İç Savaş da önlenebi
lirdi . Geniş bir kapitalist pazar ekonomisinin sınıf çatışmasının nihai unsur
larını ortadan kaldırmış olduğuna inanıyorlardı . l 960'ta Danicl Beli "ide
olojinin sonu"nu ilan etti.S Soğuk Savaş'ın o ilk yıllarında, Amerikan tarihi
ve Amerikan toplumu "özgür dünya" için giderek bir model olarak kabul
edilmeye başlandı . Onların gözünde, sınai verimliliği gerçekleştirmiş ve tü
ketici kitle pazarını yaratmış olan bir toplum, modern dünyanın gerçeklik
44 lerine uygun bir tarih ve sosyal bilim gerektiriyordu . Bunun için bilgisayar
tam zamanında ortaya çıktı . Yalnız Amerika'da değil, İngiltere, Fransa, İ s
kandinavya ve başka yerlerde de, hatta sosyalist ülkelerde bile, nicel yön
temler gittikçe artan şekilde tarihsel araştırmalara girmeye başladı . Nicelleş
tirme, sosyal bilimlerin bilimsel disiplin olma iddialarını güçlendirdi .
Gelgelelim, nicel yöntemlerin toplumsal bilimlere uygulanması, kendi
başına sistemli, çözümleyici bir sosyal bilime işaret etmez. Nicelleştirme,
çoğunlukla yalnızca istatistik kanıtlarla ilgili tartışmaları desteklemekte
kullanılan bir yardımcıdan başka bir şey değildir. Gelişen bilgisayar tekno
lojisi sayesinde, nicel araştırmalar l 9 50'lerde Birleşik Devletler'de, ama
aynı zamanda başka yerlerde de, birçok araştırma alanında çoğalmaya baş
ladı . Siyasal tarihte, seçmen davranışları toplumsal değişkenlerle bağıntı
landırılmaya başlandı. Tarihsel nüfusbilim, kendisini nicel bir disiplin ola
rak, özellikle Fransa ve İ ngiltere'de kabul ettirdi. Birleşik Devletler'de
toplumsal hareketlilik, l 790'dan itibaren her on yılda bir yapı lmış resmi
3 Bryce Lyon, Henri Pirenne. A Biographical and /ntellectual Study, Gent, 1 974.
4 John H i gham, " Beyond Consensus: The H i storian as Moral Critic," American Histo
rical Review 67 ( 1 96 1 -62), s. 609-25.
5 Daniel Bel i , The End of ldeology : On the Exhaustion of Political ldeas in the Fifti
es, New York, 1 960.
sayımlar yardımıyla incelenmekteydi. Son olarak, nicel yöntemlerden kül
tür, bakış açıları, tutumlar ve davranış kal ıpLınııııı çeşitli yönlerini keşfet
mekte olduğu gibi, ekonomik süreçlerin çözüıııleıııesinde de giderek ar
tan biçimde yararlanılmaya başlandı. Ozelliklc hansa ve İngiltere'de, ta
rihsel nüfusbilimin temeline dönüşecek yöntemler olarak aile yapılanma
sı, doğumlar, evlilikler, ölümler ve mü lkiyete ilişkin bilgileri ortaya çıkar
mak üzere, bilgisayarların yardımıyla en küçük yerel yönetim birimlerinin
nüfus kayıtları çözümlenmeye başlandı . Evlilik yaşı ve gayri meşru çocuk
larla i lgili veriler, cinsel davranışa ilişkin içgörüler, dolayısıyla halkın kayıt
lara dahil edilen ahlak düşüncelerine dair bilgiler sağladı. Fransa'da bin
lerce vasiyetnamenin incelenmesi, ölüm ve dine yönelik değişmekte olan
tutumlara ve bu anlamda, laiklikte görülen gerilemenin boyutlarına ilişkin
bilgiler sunmaktaydı .
Nicel araştırmaların en çok ekonomik tarihte yerleşmiş olması hiç de
şaşırtıcı değildir. Gerek Marx, gerek Weber'in sahip olduğu sosyal bilim
anlayışı, bir yandan açıkça tanımlanmış kavramların kullanılması, öte yan
dan da doğa bilimlerinin tersine, sosyal bilimlerde bu kavramların, top
lumların benzersizliğinin yanı sıra, karşılaştırılabilirliklerini de göz önüne
alması ve bu toplumlara tutarlılıklarını veren anlamlar ve değerler ağını
45
keşfetmenin yollarını sunması gerektiğine dayanan bir anlayıştı. Dahası,
doğa bilimlerinin de insani kültürün ürünleri olduğunu ve toplumsal ola
rak belirlenmiş kategoriler aracılığıyla, ancak dolaylı olarak anlaşılabilece
ğini kabul ediyorlardı . Sosyal bilimler, son tahlilde, bu ilişkilerin dış çizgi
lerini tanımlamakta nicel veriler kullanılmasına karşın, nitel olarak anlaşıl
ması gereken insani ilişkilerle ilgilenir.
Gclgelelim, 1 970'lerde özellikle Amerika ve Fransa'daki tarihsel çalış
malarda önemli bir rol oynayan son derece nicel araştırmalar, genel olarak
tarihsel araştırmaların, sadece bulgularını nicel dilde formüle etmeleri ha
linde doyurucu olabileceğini öngören bir bilim kavramını varsayıyordu .
Emmanuel Le Ray Ladurie , 1 973'te, "nicel olmayan tarih, bilimsel olma
iddiasında bulunamaz" yorumunu yapmıştı.6 Bu görüş, 1 960'larda ve
1 970'lerde, bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve bunun sonucu olarak
ekonomide ortaya çıkan dönüşüm ile birlikte önem kazanmıştı. 1 979'da
UNESCO için hazırladığı, tarihsel araştırmalardaki son dönem eğilimleri
üzerine çalışmasında, Geoffrey Barraclough şu yorumu yapıyordu:
Nicelik arayışının, tarihteki yeni eğilimlerin en güçlüsü olduğuna hiç kuşku
Daha önce öne sürmüş olduğum gibi, burada bir yandan toplumsal ve
özellikle ekonomik tarih alanında, son yirmi-otuz yıldır yaygın olduğu
üzere, zaman zaman nicel yöntemlerin kullanılması, öte yandan da mate
matiksel yöntemlerle çalışan katı bir bilim olarak tarih kavrayışı arasında
bir ayrım yapmamız gerekiyor. Bu iki kutup arasında, Amerika'da ve ayrı
ca Fransa ve İskandinavya'da, kendisini "sosyal bilim tarihi" olarak adlan
dıı an bir yönelim baş gösterdi . Kitlesel verilerin bilgisayar ortamında iş
lenmesinin bir örneği, dev boyutlardaki "Philadelphia Toplumsal Tarih
Projcsi"ydi. Bu proje, 19. yüzyılda yapılmış olan çeşitli sayımlara dayana
rak, toplumsal hareketliliğe ilişkin kesin bilgiler elde etmek üzere Phila
ddphia'nın bütün nüfusunu incelemeyi hedefliyordu. Toplumsal tarihe
büsbütün farklı olmayan bir yaklaşım da, Fransa'daki histoire serielle oldu;
bu yaklaşım da, uzun zaman dilimlerine ilişkin kitlesel veriler aracılığıyla
yalnız ekonomik ve toplumsal ilişkilerde değil, ilerde göreceğimiz gibi,
zihniyetler araştırmasında da sürekliliği ve değişimi inceledi.
Kendisine pozitif bilimleri model alan bir tarihyazımının belki de en
46 önemli destekçileri, Birleşik Devletler'deki "Yeni Ekonomik Tarih" uygu
layıcıları oldu. Klasik ekonominin varsayımlarından yola çıkan Yeni Eko
nomik Tarihçiler, siyaset ve toplu mdan yalıtılmış ekonomik büyüme mo
delleriyle çalıştılar. Bu anlamda Robert Fogel ve Douglass North, tam
manasıyla olgusal nitelikteki Railroads and A merican Economic Groıvth
(Demiryolları ve Amerikan Ekonomik Büyümesi ) başlıklı ünlü çalışmala
rında,s yalnızca ekonomik verileri kullanarak, demiryolları gelişmemiş ol
saydı, Birleşik D evletler ekonomisinin ne kadar farklı olabileceğini ortaya
koydular. Yeni Ekonomik Tarih dört temel varsayımla çalışıyordu: ( 1 )
Ekonomik davranışı yöneten, temelde Adam Smith ve David Ricardo ta
rafından formüle edilenlerle örtüşen genel anlamda geçerli yasalar vardır.
Bu yasalar hiçbir zaman engelsiz bir biçimde işlemezler, çünkü siyasal,
ideolojik, dinsel ve başka güçler buna izin vermez. Bununla birlikte, bu
yasalar ekonominin ideal serbest piyasa koşullarında nasıl işleyeceğini be
lirleyen kuramsal bir modeli temsil eder. ( 2 ) Kapitalist ekonomi, Walt
Rostow'un Stages of Economic Groıvth: A Non-Communist Manifesto
48
1 4 Bkz. Robert Fogel ve Geoffrey Elton, Which Road to the Post? Two Views o f History,
New York, 1 983.
ORTA EVRE:
SOSYAL BİLİMLERİ N M EYDAN OKUMASI
49
BEŞ İNCİ B ÖLÜM
hip olduğundan çok farklı bir tarihsel zaman kavrayışı sunmuşlardır. Ran
ke'den Marx ve Weber'e ve onlardan sonra Amerikan sosyal bilim-yöne
limli tarihçilere değin, sözcüğün gerçek anlamıyla bütün tarihçiler, tarihi
geçmişten geleceğe doğru ilerleyen, tek boyutlu bir zaman olarak gör
müştü. Annales tarihçileri, zamanın göreceliğinin ve çokkatmanlılığının
altını çizerek, bu kavrayışı kökünden değiştirdiler.
A nnales tarihçileri, sık sık böyle tanımlanmış olmalarına karşın, bir
"ekol"ü değil, daha ziyade tarihsel araştırmalarda yeni yöntemler ve yak
laşımlara açıklık ile simgelenen bir ruhu temsil ettikleri konusunda ısrarlı
dırlar.ı Bunda büyük ölçüde haklıdırlar da. Bu çevrede toplanan bilim in
sanlarının yayınları çok farklı ilgi ve yaklaşımları yansıtır. Açık bir tarih ku
ramı ve felsefesi formüle etmemişlerdir; aslına bakılırsa, araştırma kuram
sal düşünceye göre her zaman öncelik taşımıştır. Yine de tarihsel yazıları
kuramsal varsayımları yansıtır.
Annales, bir ekol olmadığına ilişkin kendi itirazlarına karşın, 2. Dünya
Savaşı'nın sonundan bu yana sağlam bir kurumsal temele sahip olmuştur.
Annales tarihi üzerine bkz. Peter B urke, The French Historical Revolution. The An
nales School 1 929-89, Stanford, 1 990; ayrıca Troian Stoianovich, French Historical
Method: The Annales Poradigm, lthaca, 1 976.
Ve zaman içindeki köklü değişimlere rağmen, kurucularının ( Lucien
Febvre ve Marc Bloch) ilk çalışmalarından bu yana, kullanılan dilde ve
kavramlarda süreklilikler vardır. 2 l 900'lerden başlayarak, Henri Berr'in
daha önce sözü edilen dergisi Revıte de synthese historiqııe )te yer alan yön -
tem tartışmaları, A nnales'ın tarih-öncesinin bir parçasını oluşturur. Luci
en Febvre'in, gene yukarıda zikredilen Franche-Comte hakkındaki kitabı,
yepyeni bir tarih bilimine geçişin işaretini verir. O noktaya değin çok
önemli bir rol oynamış olan zatiyetler ( devlet, ayrıca ekonomi, din, hu
ktık, edebiyat ve sanatlar) özerkliklerini yitirir ve her şeyi kapsayan kültü
rün içine katılırlar. Kültür artık seçkin bir sınıfin imtiyazlı entelektüel ve
estetik alanı olarak değil, daha çok bütün bir halkın yaşamını sürdürme
tarzı olarak anlaşılır.
1 908 ve 1 909'da Leipzig ve Berliıı'de çalışan Lucien Febvre ve özel
likle Marc B loch, Alınanya'da yürütülen toplumsal ve ekonomik tarih ça
lışmalarını yakından takip ettiler. Febvre'in Franche-Comte hakkındaki ki
tabı ile Lamprecht'in ortaçağda Moselle vadisinin ekonomik tarihi üzeri
ne daha eski çalışması arasında, büyük bir olasılıkla doğrudan bir etkileşim
bulunmamakla birlikte, kimi koşutluklar vardır. Almanya'da ekonomik ve
toplumsal tarih yönetsel ve yapısal yönler üzerine odaklanırken, Lamp
52 recht ve Febvre özgül bir coğrafi, kültürel bölgedeki toplumsal, ekonomik
ve siyasal yapılar ile düşünce ve davranış kalıpları arasındaki sıkı bağlarla il
gileniyordu . Febvre'in ilgileri, çoğu Alman tarihçininkinden farklı olan bir
eğitimi yansıtıyordu . Almanya'da, l 850'den l 900'e kadar uzanan dönem
de, üniversitede tarih kürsülerini dolduran 1 4 1 tarihçiden 87'si ikincil bir
alan olarak filoloji eğitimi görmüştü ve bunlardan 72 'si klasik filolojide
uzmanlaşmıştı; 2 3 'ü teoloji ya da tdsefe , yalnızca l O'u ekonomi ve 1 2 'si
de coğrafya öğrenimi görmüştü . Bunun tersine, Fransa' da coğrafya, agre
gation )un, yani bir üniversite kariyeri için verilmesi gerekli olan sınavın ay
rılmaz bir parçasıydı. 3 Dahası, Fransa'da 1 9 . yüzyıl sonlarında, Cari Ritter
ile Alman coğrafya geleneğinden derinden etkilenmiş olan Paul Vida! de
la Blache'ın öncülüğüyle akademik bir disiplin olarak ortaya çıkan coğraf
ya da tarihsel ve kültürel yönelimliydi. Vida! de la B lache'ın Almanya'daki
çağdaşı Friedrich Ratzel'in coğrafi determinizminden kaçınan geographie
2 Bloch üzerine, bkz. biyografisi, Carol Fink, M arc Bloch, Cambridge, 1 989; daha ya
k ı n zamanda, Ulrich Raulff, Ein Historiker im 20. Jahrhundert: Marc Blach, Frank
furt om Main, 1 995.
3 Bkz. Lutz Raphael, " H i stori kerkontroversen im Spannungsfeld zwischen Berufshabi
tus, Föcherkonkurrenz und sozi alen Deutungsmustern, Lomprecht-Streit und fronzö
sischer Methodenstreit der Jahrhundertwende i n verglei chender Perspektive," Histo
rische Zeitschrift 25 l ( l 990), s. 352.
humainel. ( beşeri coğrafya), Febvre'dcıı i t i l ı .ı rrn lı(itiin .-\111111/fs tarihçile
ri geleneğini derin bir biçimde etkiledi . Coi'ı,rafyaya ek olarak, Annales ta
rihçileri için, Durkheim'ın öğrencisi olan ikt isatçı François Simiand tara
fından yorumlanan Durkheim sosyolojisi de önemliydi. Durkheim bir yan
dan, Simiand'a göre matematik formülasyonları da içerecek şekilde, sosyo
lojiyi kesin bir bilime dönüştürmek istiyordu .4 Öte yandan, kolektif bilinç
olarak kavranan bilinç, Durkheim'e göre toplum biliminin merkezi konu
suydu; kurallar, adetler ve din de bu bilimin önemli unsurlarını oluşturu
yordu . Bu bilimsel yaklaşımların kabulü, Max Weber'in de dahil olduğu
Alman geleneğinin devlet, yönetim ve yargı üzerindeki vurgusunun tersi
ne, Fransız tarihyazımındaki coğrafya, ekonomi ve antropoloji arasındaki
yakın ilişkileri yansıtır. Bu açıdan bakıldığında, Febvre ve Bloch'un ano
nim yapılara atfettikleri büyük önemin yanı sıra, tarihsel antropolojinin
konusunu o luşturan kolektif zihniyetlerden kaynaklanan duygu ve dene
yimlere gösterdikleri dikkat de anlaşılır hale gelir.
Annalesl.n entelektüel temelleri, Febvre ve Bloch tarafından dergiyi
kurmalarından çok önce atılmıştı. Febvre'in Philippe II et la Franche
Comte ( 1 9 1 1 ) ile Marc Bloch'un ortaçağın Fransız ve İngiliz krallarının
büyülü şifa sanatına ilişkin çal ışması The Royal Toııch ( Kralların
Dokunuşu, 1 924),5 tıpkı Febvre'in Martin Lıtther: A Destiny ( Martin 53
Lut her: Bir Alın Yazısı) adlı yapıtı gibi, derginin 1 92 9' daki kuruluşundan
önce yayımlandı. 6 A nnales hiçbir dönemde katı bir biçimde tanımlanmış
bir doktrin olmadı. En baştan itibaren kendisini Viertelfahrschrift)ten çok
ayrı olarak görmesine karşın, ismini bu alandaki en eski ve haH son dere
ce saygın dergi olan Viertelfahrschrift für Sozial- ıtnd Wirtschaftgeschich
te)den kısmen esinlenerek koyan yeni dergi, başlangıçta Annales d)histoire
economique et sociale adını aldı .7 l 946'dan sonra, derginin disiplinler ara
sı niteliğini daha güçlü vurgulamak amacıyla, ismi Annales. Economies. So
cietes. Civilisations olarak değiştirildi . A 111ı a/n tarihçilerine göre tarih, in
sanı inceleyen bilimler arasında merkezi olmakla birlikte, klasik histori
sizmde olduğundan farklı bir rol oynuyordu. Klasik historisizm devleti,
8 Droysen üzerine l ng i l i zcede yopı lan en yeni ça l ı şma, Robert Southard, Droysen and
the Prussian School of History 'dir (Lexington, Kentucky, 1 995). Ne ki, bu ça l ı şm a
Droy5en'in düşüncesi n i öncelikle siyasal bağlamda ele a l ı r . Onun tarihsel kuramının
en iyi biçimde tartışıldığı çalışm a şudur: Jörn Rüsen, Begriffene Geschichte: Genesis
und Begründung der Geschichtsstheorie J. G. Oroysens, Paderborn, 1 969.
9 Marc B l och, The Historian's Craft, New York, 1 953. Kita b ı n Frans ızca başl ığı, Apo
logie pour /'histoire: Le metier de /'historien i d i ; Fransızca versiyon yazarın ö l ü mün
den sonra yayıml andı (Paris, 1 949).
10 "A nos lecteurs; Annales d'histoire economique et sociale l ( 1 929), s. 1 -2.
1 1 Febvre College de France'a, Bloch da, Henri Hauser'in halefi olarak toplumsal ve
ekonomik tari h profesörü olarak Sorbonne'a.
12 Ö l ümünden sonra 1 946'da, La Socıete Feodale adıyl a yayımlandı, 2 c., Paris, 1 9 39-
40; İ ngi l izce çevirisi Londra'da l 949'da yay ı m land ı .
Annales 1 946'da, Ecole Pratiqut dcs 1 Lıı ı ı rs Etudes'ün yeni oluştu
rulan Altıncı Seksiyonu'nda sağlam bir kurı ı ııısal t t ıııcl edindi . Daha ön
ce değinildiği üzere, bu okul 1 868 'de, ı\ I ıııan ıııodeline uygun bir araştır
ma merkezi olarak kurulmuştu. Normal derslere yer verilmiyor, yalnızca
araştırmaya ve araştırmacıların eğitimine yoğunlaşılıyordu. Tarihsel araş
tırmalara ayrılmış Dördüncü Seksiyon'da, Ranke kalıbını izleyen seminer
ler veriliyordu. l 972'de Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales
( EHESS) olarak yeniden düzenlenen Altıncı Seksiyon, tarih ile sosyal bi
lim disiplinlerini, kapsamlı bir "beşeri bılimler" ( sciences de J>homme) için
de bütünleştirmeyi amaçlıyordu. Bu disiplinler içinde sadece Annales'ın
ilk yıllarında büyük önem taşıyan ekonomi, sosyoloji ve antropoloji gibi
geleneksel sosyal bilimler değil, aynı zamanda dilbilim, göstergebilim,
edebiyat ve sanat bilimleri ile psikanaliz de yer alacaktı. Okul, Fransız
Ulusal Bili msel Araştırma Konseyi'nden ( CNRS) ve Amerikan vakıfların
dan bulduğu finansman aracılığıyla, Fransa'daki araştırmalar üzerinde çok
önemli bir etki yaratmayı başardı.
Bu kurumsallaşma çelişkili sonuçlar yarattı. Disiplinler arası araştırma
yı, dolayısıyla, çoğu kez yepyeni bir açıklığı destekledi ve veri işleme ko
nusunda gittikçe artan bir oranda yeni teknolojik araçları kullanan çeşitli
araştırmaları koordine ederek, ekip çalışmasını mümkün kıldı. Böylelikle 55
15 Fernand Braudel, The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of
Philip il , 2 c., New York, 1 972-4.
16 Emmanuel Le Roy Ladurie, Peasants of Languedoc, Urbana, 1 974.
17 Emmanuel Le Ray Ladurie, Montaillou, New York, 1 978.
18 Fernand Braudel, Civilisation matı§rielle, ı§conomie, capitalisme, 3 c., Paris, 1 979-
87. İ ngil izcesi : Civilization and Capitalism, 3 c . , New York, 1 992.
1 9 Fernand Braudel, The ldentity of France, 2 c., New York, 1 988-90.
deniz kitabı ile Ladurie'nin Moııtai/11111 l.ı ı dalıil olıııak iizere, A nnales ta
rihçilerinin araştırmaları çağlar boyunca lıir dcğişi ııı sürecini aktarmaktan
çok, tarihin akışından ayırdıkları bir kültür ya da çağa bakmakla ilgilenir.
Ele aldığımız tarihçiler, Reinhart Koselleck'in l 750'lcr ile 1 8 5 0'ler ara
sındaki geçişi modern-öncesi çağdan modem çağa geçiş olarak betimle
mesinden bu yana, tarihsel düşüncenin büyük bölümünün özelliğini oluş
turan çizgisel ve bir yöne doğru giden tarih fikrini büyük ölçüde terk et
miş durumdadırlar.20 Michel Foucault, tek tarih düşüncesinin, halihazırda
sona ermiş olan modern çağların bir icadı olduğu görüşündedir. Çoğu
Annales tarihçileri de bu görüşü paylaşmaktadır. Tek bir tarihsel zaman
yerine, yalnız farklı uygarlıklar arasında değil, her bir uygarlığın kendi
içinde de, bir arada var olan çoğul zamanlar görürler. Bu düşünce en açık
biçimde, her biri kendi hızına sahip üç farklı zamanı birbirinden ayıran
Braudel'in Akdeniz kitabında geliştirilir: Akdeniz'in bir coğrafi mekan
olarak neredeyse durağan zamanı ( loıwue durie) , toplumsal ve ekonomik
yapılardaki değişimlerin ağır ilerleyen zamanı ( conjonctures) ile siyas;ı.l
olayların hızlı akan zamanı ( evenements) . Bu temelde Jacques Le Goff,
"Merch;ı.nt's Time and Church's Time in the Middle Ages" ( Ortaç;ı.ğda
Tüccar Zamanı ile Kilise Zam;ı.nı) b;ı.şlıklı klasik makalesini y;ı.zdı .2 1
Çizgisel z;ı.man kavramını n terk edilmesiyle, gelişmeye olan güven ve 57
20 Bkz. Reinh ard Koselleck, Futures Past: On the Semantics of Historical Time, Camb
ridge, Moss., 1 985.
21 Yeni bas. Jac qu es Le Goff, Time, Work, ond Culture in the Middle Ages, Chicogo,
1 980 içi nde.
22 Örn., Pierre Goubert, Beauvais et le Beauvaisis de 1660 a 1 730, Paris, 1 960; Rene
B oeh rel , Une Croissance: La Basse·Provence rurale fin XV/e siecle- 1 789, Poris,
1 96 1 ; Emmanuel Le Roy Lodurie, Peasants af Languedoc.
rıstıyan, gerek M üslüman, bütün bir Akdeniz d ünyasını ele alır. Bra
udcl ' in Structııres of Everyday Life ( Gündelik Yaşam Yapıları, 1 967) adlı
kitabı,23 l S OO'den 1 800'e dek uzanan bir zaman diliminde, tüm dünyayı
kapsayan geniş anlamda karşılaştırmalı bir çerçeve içinde Avrupa'ya odak
lanarak, yaşamın maddi yönlerini -kapitalist kurumların ortaya çıkmasının
yanı sıra, sağlıktan yiyecek ve modaya değin yaşamın çeşitli somut yönle
rini- ele alır. Braudel'in son büyük yapıtı olan Fransa)nın Kimliği ( 1 987)
ulusal tarihe döner, fakat Fransa'yı Paris'teki merkezden değil, özgül kim
likleri yüzyıllar boyunca değişmeksizin kalmış bölgelerin çoğulculuğu açı
sından tanımlar. Burada vurgu, bir kez daha değişim üzerine değil, longue
dur!:e, yani bir köylü kültürü ve zihniyetinin 20. yüzyıla değin kalıcılığını
koruması üzerinedir.
İşaret ettiğimiz bu noktalar, Febvre ve Bloch'un ilk yapıtları ile daha
sonraki A nnales arasında bir süreklilik bulunmasına karşın, Annales bakış
açısının seksen yıl boyunca aynı kaldığı izlenimini vermemelidir. A nnales
tarihçileri 20. yüzyılın tarihsel düşüncesindeki en önemli dönüşümleri
temsil ederler, ama bunlara kendi özgün karakterlerini vermişlerdir. Ti.im
dünyadaki tarih yazımında çok önemli etkiler yapmışlar ve bunun karşılı
ğında tarihsel perspektifteki değişimlere de katkıda bulunmuşlardır. A n
58 nales tarihyazımında, Febvre'in i l k çalışmalarından bu yana dört tarihçi
kuşağım yansıtan dört farklı evreyi ayırt edebiliriz belki , ama akılda tutul
ması gereken nokta, her bir kuşaktaki tarihçilerde görülen ve çalışmaları
nı yürüttükleri entelektüel ortamdaki değişimleri yansıtan bakış değişim
leridir. Febvre'in ilk çalışması, coğrafi, tarihi bir bölgenin siyasal yönleri
de ihmal etmeyen bütünleşmiş bir toplumsal ve ekonomik tarihini yazmak
yönündeki Fransız ve Alman girişimleriyle benzerlikler gösterir. Coğrafya
Annales tarihyazımının önemli bir kesimini oluşturur, ama bu coğrafya
daima kül tür ve fiziksel mekan arasındaki etkileşimin farkında olan bir
"beşeri coğrafya" olmuştur. Sözgelimi, Bloch' un ortaçağda toprak tasar
ruf örüntüleri ile bunlardan kaynaklanan ve havadan çekilmiş fotoğraflar
da açıkça görülen kültürel sonuçları yeniden canlandırmaya çalıştığı
French R.. ural History)si ( Fransız Kırsal Tarihi, 19 3 1 ),24 maddi etkenler
üzerinde odaklanmıştı. Annales eserlerinin bir çoğunda çarpıcı olan nok
ta, kolektif bir zihniyetin parçası olarak antropolojik bağlamda görülen
dinsel görüngülere gösterilen büyük dikkattir. Modern çağın başlangıcın
da dinsel düşünürlere yönelik ilgi , özellikle Febvre'in Luther'in inancı ve
25 "The Advent ond the Triumph of the Woterm i l l; Morc Bl och, Lond and Work in Me
dieval Europe: Selected Papers içinde, Berkeley, 1 967, s. 1 36-68.
Labrousse ile birlikte yazdığı Fransa'nın ekonomik tarihinde,26 onyıllar ve
yüzyıllar boyunca tekrar tekrar ortaya çıkarak ekonomik etkinliği belirle
yen büyük döngülerle ilgilenir. Böylelikle ekonomi, Alman ekolünden
çok, klasik siyasal ekonomistlerinkine yakın, fakat onların büyümenin ka
lıcılığma ve arzu edilirliğine duydukları inançtan yoksun, katı kurallara
bağlı bir bilime dönüşür.
1 960'larda, sosyal bilimlerde genel olarak nicelleştirmenin büyüsüne
kapılma eğilimi Annalesi de sarmıştır. A nnales tarihçileri, gittikçe artan
biçimde bilim insanı olmak hevesindedir. Sık sık enstitülerini "laboratu
var" olarak adlandırır ve tarihten bir bilim olarak söz ederler; onlara göre
tarihin bir sosyal bilim olduğu su götürmez, ama sürekli yineledikleri üze
re, bilimsel olmak isteniyorsa nicel olarak yapılması gereken bir bilimdir.27
l 960'larda Fransız toplumsal tarihinin geniş bir kesimi ağırlıklı olarak ni
celleştirmeye, sözgelimi, kitlesel demografik veriler temelinde bir bölge
nin "bütüncül tarih "ini ( histoire totale) sunmaya çalışan, daha önce sözü
nü ettiğimiz nüfusbilim araştırmalarına dayanıyordu. Kilise cemaatlerinin
üreme davranışları üzerine tutulmuş kayıtlarından elde edilen istatistik ve
rilerden yola çıkarak, bu araştırmalar daha geniş cinsel davranış sorunları
na yaklaşıyordu. Belki de l 960'ların en iddialı nicel araştırması, Le Roy
60
Ladurie'nin Languedoc Köylüleri ( 1 966) idi. Uzun zaman dilimleri açısın
dan, bu "insansız tarih,"28 Malthus'çu varsayımların verdiği nüfus artışı ve
gıda fiyatlarındaki uzun dönemli döngülerin karşılıklı ilişkisinin istatistiki
bir çözümlenişiydi. Aynı yıl , Ladurie'nin, kısmen ağaç gövdelerindeki hal
kalardan elde edilen ham verilerin sunduğu kanıtlara dayanarak oluşturul
muş, 1 000 yılından itibaren i klim tarihi de yayımlandı.29
Ne ki, çelişkili bir biçimde, Languedoc Köylüleri aynı zamanda, Le Roy
Ladurie'nin bir formülasyonu olan "insansız tarih"ten uzaklaşmaya, yeni
bir bilinç tarihine yönelmeye de işaret ediyordu. Bilinç tarihi, /l 1t1111lts ya
zılarında her zaman önemli bir yer işgal etmişti. Feodal Toplum da, temel
olarak, toplumsal bir sistemin kendisini tutum ve bakış açılarında ifade
eden yönlerini çözümleyen bir bilinç tarihi idi. Philippe Aries, Centıtries of
:r7 Bkz. Lutz Raphael, "The Present as a Challenge to the H i storian: The Contemporary
World i n the Annales d'histaire economique et sociale; Storia del/o Storiografia 2 1
( 1 992), s . 25-44.
Cumhuriyet'le varılan eleştirel bir ıızla�ımyı yansıtıyordu. l 950'ler ve
l 960'larda, 1 9. yüzyıl Fransız toplumu üzerine, Adetine Daumard'ın La
Bourgeoisie parisienne de 1 815-1848 'iniıı ( 1 8 1 5- 1 848 Paris Burjuvazisi) ,38
Jean Bouvier'nin Credit Lyonnais de 1863 a 1 882'sının ( 1 863'ten 1 882'ye
Credit Lyonnais),39 Charles Moraze'niıı The Triumph of the Middle
Classes'mm ( O rta Sınıfların Zaferi)4D ve Annales çevresi dışındaki Louis
Chevalier'nin Classes labourieuses et classes dangereuses a Paris pendant la
premiere moitie du XIXe siecle 'ının de ( 19 . Yüzyılın İlk Yarısında Paris'te
Emekçi Sınıflar ve Tehlikeli Sınıflar)41 aralarında bulunduğu çeşitli önem
li yapıtlar yayımlandı. Bu yapıtlarda ekonomik ve sosyolojik kategorilerin
başatlığının yerini, 1 9 . yüzyıl Fransa'sının cumhuriyetçi geleneklerini sim
geler aracılığıyla inceleyen Maurice Agulhon42 ve Mana Ozouf'un43 son
derece belirgin antropolojik ilgileri aldı. Marc Ferro birkaç onyıllık bir dö
nem boyunca kendisini l . Dünya Savaşı44 ile Bolşevik Rusya45 araştırma
larına verdi . l 970'lcrin ortasından itibaren, François Furet, Marksist sınıf
kategorilerini yadsıyan ve siyaseti, düşünceleri ve kültürü vurgulayan bir
Fransız Devrimi tarihine doğru yönelmiş durumdadır.46
Modern ve çağdaş ( contemporary) dünya hakkındaki A ı ı ııır/n yazıları
nın ayırt edici niteliği, modern Fransız ulusal bilincinin simgeleri, anıtları
ve tapınaklarına ilişkin ortak bir çalışına olan Les Lieux des memoires'da 63
(Anı Yerleri, 1 984-86 )47 olduğu gibi, modern siyasal gelenekleri anlaşıla-
bilir kılmak için, kültür ve simgeler üzerinde odaklanmalarıdır. Annales,
Fransız bilimsel geleneklerine derinlemesine kök salınış bir hareket olarak
kalmasına karşın, belki 20. yüzyılda başka hiçbir bilimsel hareket, kültür
ve topluma yönelik yeni tarihsel araştırma yolları konusunda uluslararası
düzeyde böylesine etkili bir model olamamıştır. Etkileri sosyalist ülkelere
65
ALTINCI B ÖLÜM
F E D E RA L ALMANYA:
E L EŞTİ Rİ KU RAMI VE
TOPLUMSAL TARİH
2 Bkz. Berndt Faulenbach, Jdeologie des deutschen Weges: Die deutsche Geschicte in
der Historiographie zwischen Kaisserreich und Nationalsozialismus, Münih, 1 980.
ki hevesleri ve demokratik bir topluma olan bağlılıkları ile sıkı sıkıya ilişki
liydi. Onlara göre, bütün barbarlığıyla birlikte Nazi diktatörlüğünün na
sıl mümkün olabildiği, modern Alman tarihinin anlaşılması açısından mer
kezi bir önem taşıyordu. Annales geleneğindeki tarihçilerin, çok sık ola
rak siyaseti dışarda bırakarak modern-öncesi, sanayi-öncesi bir dünyayı ele
almayı tercih ettiği Fransa'nın tersine, yen i Alman toplumsal tarihçiler ku
şağı siyaseti çalışmalarının merkezine yerleştirdiler; ne var ki, daha önceki
meslektaşlarından farklı olarak siyaseti toplumsal güçler ve modernizasyon
sorunlarıyla yakından ilişkilendirdiler. Bunun yanı sıra, Max Weber'in si
yaset sosyolojisinden ve Weber aracılığıyla Marx'tan derinlemesine etkile
nen bir sosyal bilim geleneği içinde çalıştılar; siyaset ile toplumun karşılık
lı yakın ilişkisine duyarlı oldular.
Federal Almanya Cumhuriyeti'nde Alman geçmişinin eleştirel tartış
maları konusunda önemli bir başlangıç noktası oluşturan, Fritz Fischer'in
Germany)s War A ims in the First War ( 1 . Dünya Savaşı'nda Almanya'nın
Savaş Hedefleri )3 adlı eseri 1 9 6 1 'de yayımlandı. Fritz Fischer ( 1908 do
ğumludur), Weimar Cunıhuriyeti'nde eğitim görmüş, geleneksel tarihsel
ilgilere sahip daha önceki kuşağa mensup bir tarihçiydi. Aslına bakılırsa,
genç bir araştırmacı iken Walter Frank'ın Nazi Reichsinstitutfür Gcschich
611 tc des Neuen DcutschlandsJı4 için yazmıştı . Gelgelelim, Fischer'in kitabı
modern Alınan tarihinin geleneksel yorumundan köklü bir kopuşu temsil
ediyordu. Hükümet kaynaklarına dayanması açısından geleneksel bir me
todolojisi vardı, ama çıkardığı sonuçlar öyle değildi . Bu kaynaklara daya
n arak, Fischer, 1 9 1 4 yazında İ mparatorluk hükümetinin bir engelleme sa
vaşı riskine bilinçli olarak girdiği sonucuna vardı. Hi.ikümet, Alınan siya
sal ve ekonomik hegemonyasının Avnıpa'nın büyük bölümüne, özellikle
de Doğu'ya genişlemesini ve büyük bir sömürge gücü olarak B üyük Bri
tanya ve Fransa'yla aynı düzeye çıkmasını destekleyen, sanayi ve tarımdan
işçi sendikalarına varıncaya değin, bütün ekonomik çıkar grupları arasın
da oluşan geniş bir mutabakata boyun eğmişti . Fischer, ekonomik baskı
grupları ile siyasal önderlik arasındaki yakın etkileşim iddiasını kanıtlamak
için, araştırma alanının kendisinin karar mekanizmaları üzerine arşivde
gerçekleştirdiği çalışmadan daha geniş tutulması ve bu kararların alındığı
yapısal çerçevenin daha geniş bir biçimde incelenmesi gerektiğini fark et
ti. Wilhelm döneminden Nazi dönemine değin Alman genişlemeci poli
tikalarının sürekliliği sorusunu sordu; bu soru da, yeni bir soruyu doğur-
3 Fritz F i scher, Germany's War Aims in the First War, New York, 1 967.
4 Bu enstitünün bir tarihi i ç i n, bkz. Helmut Hei ber, Walter Frank und sein Reichsins
titut für Geschichte des Neuen Deutschlands, Stutt g art, 1 966.
du: Alman emperyalizmi ne ölçiide, �l\·ııı i�lni 1 1> . yiil'.yıla uzanan Alman
kurumları çerçevesi içinde anlaşıl ıııalıdır?
Bu soruları soran tek kişi Fischcr değild i . Kariyerlerine Weimar Cum
huriyeti'nde başlamış ve 1933'te göç etmek zorunda bırakılmış olan Art
hur Rosenberg, Hans Rosenberg ve H ajo Hol borıı gibi tarihçiler de aynı
somları daha önce sormuşlardı . 1960'larda bu soruları daha genç bir kuşak
devraldı. Eckart Kehr'in geç Weimar dönemindeki makalelerininS Hans
Ulrich Wehler tarafından 1 965'te yayımlanması ve Kehr'in ilk olarak
l 930'da yayımlanan doktora tezi Schlachtjlottenbau und Parteipolitik
1 894-1 901: Versuch eines Querschintts durch die innenpolitischen, sozialen
und ideologischen Voraııssetzungen des deutschen Imperialismus'un6
1966 'da yeniden basımı onların tartışmaları açısından önem taşıdı . Kehr,
doktora tezinde, İmparatorluk hükümetinin l 890'larda denizcilik yarışına
katılma kararının ulusal güvenlik kaygıları ile değil, demokratikleşmeye ve
toplumsal reformlara karşı sınai ve tarımsal seçkinlerin iktidarlarının teme
lini korumak peşindeki iç siyasal ve toplumsal baskılarla teşvik edildiğini ile
ri sürmüştü. Gerek Kehr, gerek Wehler, Alman sanayileşmesinin İmpara
torluk Almanya'sının otoriter çerçevesi tarafından biçimlendirildiğini düşü
nüyorlardı; bu çerçeve içinde, daha eski bir sanayi-öncesi topluma ve kül
türe ait değerler ve idealler de yer alıyordu. Buradan, 1 . Dünya Savaşı 'na
yol açan Alman siyasasının , ekonomik ve toplumsal modernizasyonla siya
sal geri kalmışlık arasındaki çelişkilerin sonucu olduğu kanısına vardılar.
Hem Kehr, hem de Wehlcr için tarih araştırmaları Alman ulusal geç
mişini eleştirel olarak incelemenin bir aracıydı. Wehlcr, bir "Tarihsel Sos
yal Biliın"in temellerini atmaya çalıştığı l 960'ların sonu ve l 970'lerdeki
yazılarında, Frankfurt Okulu'nun ( Max Horkheirner ve Theodor Adorı10)
Marx'a borçlu olduğu, ama Marksist öğretinin spekülatif ve otoriteryen
yönlerinden kurtulmuş "Eleştiri Kuramı" i le yakından bağlantılı bir sosyal
bilim kavramı geliştirdi . Weh ler, Max Weber'in sosyal bilim araştırmasın
da değer yargılarından arınmak zorunluluğuna meydan okudu; zaten son
derece siyasallaşmış bir araştırmacı olarak Weber'in kendisinin de uygula
mada çiğnediği bir önermeydi bu. Gerçi Wehler, Kehr'in tersine, Marx'la
arasma belirgin bir biçimde mesafe koymuş olsa da, Alınan toplumunun
gelişmesini belirleyen niteliğin, yapısal ve toplumsal eşitsizliklerin kalıcılı
ğı olduğunu kabul ediyordu. Bununla birlikte, Kehr gibi, o da Marx'ın
ekonomik güçlerin başat rolü kavramını yadsıyordu; bunun yerine, h er
5 Eckart Kehr, Der Primat der lnnenpolitik, Hans-U lrich Wehler (ed .). Beri in, 1 965 .
6 Eckart Kehr, Schlachtflottenbau und Parteipolitik 1 894- 1 90 1, Berl i n, 1 930, 1 966.
toplumu belirleyen etkileşim h alindeki üç güç olarak, Weberci "siyaset
[ Herrschaft] , ekonomi ve kültür" anlayışını koymuştu .7
l 960'larda Batılı tarihyazımında hüküm süren modernite eleştirisi ile
keskin bir karşıtlık içinde, Wehler modernizasyon sürecini önü alınamaz
ve olumlu olarak değerlendiriyordu; modernizasyon konusunda, bu süre
11 Bkz. Georg G. lggers, The German Conception of History: The National Tradition o f
Historical Thought from Herder t o the Present, 2. bas ., Mi ddletown, Conn., 1 983.
12 Bkz. Georg G. lggers, The Social History of Politics: Critical Perspectives in West Ger
man Historical Writing Since 1 945, Leami ngton Spa, 1 985, öze l l ikle "Giriş", s . 1 -48.
13 Derg i n i n altbaşl ığ ı Zeitschrift für Historische Sozialwissenschaft'dir. (Tarihsel Sos
yal B i l i m Derg i si) . .
!arın ana eğilimlerinden çok farklı bir mık verdi ve siyasal bir kültürü bi
çimlendiren düşünceler ve değerler üzcriııde çok daha büyük bir yoğun
laşmaya neden oldu. Bunun yanı sıra, yeııi tarilıçilcrin görgü! çözümleme
lerinin gerek eki, gerek ayrılmaz parçası olarak, yorumsal yaklaşımları vur
gulamayı da teşvik etti .
Weh ler, kuramsal ifadelerinin, bir toplumu tanımlarken, kültüre eko
nomi ve siyasete denk bir yer tahsis etmesine ve kendisinin de kültürü,
antropolojik anlamda, bir simgesel etkileşimler kompleksi olarak yorum
lamasına karşın, gene de tari h in kültürel yönünü ihmal etmekle suçlan
mıştır. Eleştirmenler, onun toplumsal tarihinde bireylerin aşırı kapsamlı
yapılar içinde gözden yitip gittiği ve kültürün yalnızca kiliseler, okullar,
üniversiteler ve öteki resmi kurumlar gibi kurumsallaşmış biçimleriyle ele
alındığı yorumunu yapmaktadırlar. Gündelik yaşam biçimlerine gerçekte
pek az dikkat gösterdiği söylenmektedir. Wehler, Deutsche Gesellschafts
Beschichte)sinde, kadınların durumunu büyük ölçüde onların hukuki ve
ekonomik konumları açısından ele alır. Aslına bakılırsa, Wehler'in kadın
lara ve gündelik yaşama Thomas Nipperdey'den daha az yer ayırdığı doğ
rudur; Nipperdey, 1 800- 1 9 1 8 yıllarını kapsayan 3 ciltlik Alman Tari
hi 'nde, 14 bir yandan anlatısal bir siyasal tarihe dönüş yaparken, öte yan
73
dan da cinsiyet konusu da dahil olmak üzere, gündelik yaşama ilişkin ge
niş bölümlere eserinde yer verir.
Jürgen Kocka toplumsal tarihe ya da tarihsel sosyal bilime eleştirel, ktı
ramsal yaklaşımın önde gelen uygulayıcılarından biri olarak l 970'lerde
sivrildi. Daha l 969'daki doktora tezinde toplumsal değişim çözümleme
sine kuramsal modelleri uygulamıştı. l'i Dev elektrik şirketi Siemens örne
ğini, 1 847'de kuruluşundan 1 . Dünya Savaşı'nın patlak verişine değin ele
alan Kocka, özel sektörde büyük bir beyaz yakalılar kitlesinin doğuşunda,
Weber'in ideal bürokrasi tipinin uygulanabilirliğini sınamaya çalışmıştı .
Bu çalışmasında ve daha sonraları yaptığı, Alman işçilerinin N asyonal Sos
yalizme karşı zaafinı incelediği, 1 890 ve 1 940 arasında Almanya ve Ame
rika' da beyaz yakalı ücretlilere ilişkin karşılaştırmalı çalışmasında, 1 6 Kocka,
nesnel yapılar ve süreçlerin, bunlara katıl anların siyasal bilincine olan etki-
17 Çok yak ı n zamanlarda, Weder Stand noch Klasse: Unterschichten um 1 800, Bonn,
1 990, bi rçok ci itten oluşacak Geschichte der Arbeiter und der Arbeiterbewegung
seit dem Ende des 18. Jahrhunderts adlı b i r çal ı şmanın i l k c i l d i olarak çıktı .
Dieter Langewieschel8, Franz-J osrf Briiggcıııcier l 'J ve Klaus Tenfel
de20 tarafından yapılan, işçi sımfimıı yaşaııı ko�ullarıııa ilişkin çalışmalarda,
siyaset odak noktasından arka plana kayar. B ı ı araştırmalar, gerek Thomp
son'ın işçi sınıfına kültürelci yaklaşım111d:111 , gerek Michelle Perrot'nun2I
ve William Sewell'in22 işçi sınıfi protestolarııı111 simgesel ve ritüel yönleri
ne ilişkin incelemelerindeki daha belirgin antropolojik perspektiften fark
lılık gösterirler. Langewiesche, Brüggemeier ve Tenfelde'nin temel kay
nakları edebi, sanatsal ya da folklorik olmaktan çok, katı görgü! veriler ol
mayı sürdürür. Araştırma çerçevesi, sanayileşme süreci ile birlikte onu iz
leyen proleter sınıfın oluşumudur. Her üçü de Ruhr vadisindeki maden
cilere odaklamr ve madenlerdeki iş koşullarımn dönüşümü, bir işçi sınıfı
nın ( çoğunlukla Polonyalı göçmenler arasında) toplanmasını, işçiler ve iş
verenler arasındaki ilişkiler ile toplumsal ve ekonomik çatışmayı titizlikle
betimler. Özgül olarak, Brüggemeier, toplumsal koşulları etkilediği ölçü
de -sözgelimi, sefalet içindeki bir toplulukta, gecelik kiracıların aile yaşam
ları üzerindeki etkisi gibi- barınma koşullarını inceler. Sınai hastalıklar dik
katle ayrıntılandırılır. Ne ki , bu işçiler sadece kurban değildi; zaman za
man defalarca baş gösteren acılı grevlerle, ama daha sık olarak, hiç de iyi
karşılanmadıkları eski pahalı tavernaların yerini alan -çoğunlukla polisin
hoşgörüyle bakmadığı- teklitSiz meyhaneler ( Schnapskasinos) gibi daha az 75
gösterişli yollarla olmak üzere pek çok yoldan tepki gösterdiler ve kendi
lerini savundular. Köklerini Polonyalı yaşam tarzından ve dindarlığından
alan bir etnik kültür, bu işçilerin birçoğunu, yalnız çalışma yerinde değil,
aynı zamanda boş zamanlarında da Alman meslekdaşlarından ayırdı ve bu
yüzden grev eylemlerindeki dayanışmayı yıpratıp zayıflattı.
Brüggemeier, önce, siyasal yapılar, Alman İmparatorluğu'nun otoriter
yönleri ve siyasal ve kültürel olarak başat değerler ve ahlak kurallarına yö
neltilen tehditten yerleşik sınıfların duydukları korku çerçevesi içinde gün
delik kültürü inceleyerek, isimsiz kalabalıkları etkileyen koşulları ele alır.
Ardından, madencilerin bireysel yaşamöykükriııe dönerek, onların umut-
25 J ürgen Kuzsynski, Geschichte des A lltags des Deutshen Va/kes 1 600- 1 945, Berl i n,
1 98 1 -82. l 9BO'l erde Demokratik Al man Cumhuriyeti'nde toplumsal tarih üzerine bir
tartışma için, bkz. Georg G. lggers (ed.), M arxist Historiography in Transformation:
East German Social History in the 1 980s, New York, 1 99 1 , özellikle giriş bölümü. Bu
kitap, Kuczynsk i'nin Alltagsgeschichte'ye yazdı ğ ı girişten bir bölüm de dahil olmak
üzere, 1 980'1erdeki Doğu Alman yazı lanndan bir seçme içermekte,dir.
26 Hartmut Zwahr, Zur Konstituierung des Proletariats als Klasse: Strukturuntersuchun
gen über das Leipziger Proletariat wöhrend der industriellen Revolution, Beri in, 1 978.
Zl Bkz. Georg G. lggers, Marxist Historiography in Transformation.
Emek tarihindeki gelişmenin koşutlarına kadınların tarihinde de rast
lanır. B üyük Britanya, Birleşik Devletler, Fransa, Almanya ve başka yerler
de kadınların tarihi de 2 0 . yüzyılın başında örgütlü kadınların ve daha da
özel olarak kadınlara oy hakkı hareketinin tarihi olarak başladı. l 960'lar
da ve 1 970'lerde kadınların tarihinin en büyük ilgi alanlarından biri en
düstrileşme sürecinde kadınların rolüydü. Ardından, kadınların yaşamları
nın varoluşsal yönlerine gitgide daha büyük bir dikkat yöneltildi . Bu son
alan , daha sonra da tartışacağımız gibi, sosyal bilimlerin kavram ve yön
temlerinin yeniden gözden geçirilmesini gerektirdi.28 Tarihsel sosyal bi
limlerin bu kavram ve yöntemlerini, tek tek kadınların yaşam deneyimle
rinin analizi ile birleştirmeye yönelik ilginç bir girişim, Dorothee Wier
ling'in yaptığı ve l 987'de yayımlanan, yüzyıl başında büyücek Alman
kentlerinin orta sınıf evlerindeki kadın hizmetçilere ilişkin araştırmasıdır.29
Burada, hizmetçilik mesleği, sanayileşmeye ve modernizasyona doğru de
ğişime uğrayan bir toplumun görüngülerinden biri olarak ele alınır. Bu
geçiş sırasında, hizmetçiler bir "burjuva" yaşam tarzının oluşumunda
önemli bir rol oynadılar; onlar olmaksızın, bu yaşam tarzı mümkün ola
mazdı. Aynı zamanda, hizmetçiler, orta smıf değerlerin i özümsediler ve
bunları daha sonra evlilik yoluyla girdikleri işçi sınıfına aktardılar. Wicr
78 ling'in araştırması, çok geniş bir nicel veriler topluluğuna dayanır; bunun
la birlikte, otobiyografik malzemeyi, mektupları kullanmak ve mümkün
olduğu zaman da görüşmeler yapmak yoluyla, yaşadıkları ve hatırladıkları
şekliyle, hizmetçilerin yaşam durumlarının nitel yönlerini yeniden yakala
maya çalışmaktadır. Dolayısıyla bu araştırma, Alman tarihsel sosyal bilim
geleneğinin içinde kalırken, aynı zamanda onun ötesine de geçer.
28 Bkz. Joan W. Scott, 'Women's H i story," Peter Burke, New Perspectives on Historical
Writing içinde, State Col l ege, Penna . , 1 99 1 , s. 42-66.
'19 Dorothee Wierl ing, Mödchen für al/es: Arbeitstag und Lebensgeschichte stödtischer
Dienstmödchern um die Jahrhundertwende, Berl in, 1 987.
YEDİNCİ B ÖLÜM
Robert C. Tucker (ed.), The Morx-Engels Reoder içi nde, 2. bas ., New York, 1 978, s.
3-6.
dikkatle kullanılması gerekir. Diyakkı ik, l ı i r yaı ıdaıı , bütün gözle görüle
bilir tezahürlerin sorunsal olduğunu ve daha gcııiş anlamdaki çatışan güç
ler bağlamı içinde anlaşılması gerektiğini kabul ettiği için, bilim açısından
görüngüsel dünyanın başatlığı şeklindeki pozitivist kavramı yadsır. Marx
hem gençlik dönemi olan 1 844'te, hem de genellikle Marx'ın olgun dö
neminin bir ifadesi olarak kabul edilen 1 8 57-58'in Grundrisse,si ve
1 867'nin Das Kapitallnın birinci cildinin ilk bölümünde, ekonomi dün
yasının, içinde yer alan ekonomik güçler temelinde anlaşılabileceğine yö
nelik klasik ekonomi politik varsayımını sorgular ve bunların insani ihti
yaçlar temelinde ölçülmesini talep eder. Genellikle onun tarihsel materya
lizmi ile bütünleştirilen maddi güçlerin başatlığını öne sürmenin çok uza
ğında olan bu diyalektik görüş, Marx'ın materyalist söylemine karşın ,
maddi güçleri insani güçlerin önüne koyan bir kavrayışı reddeder. Dolayı
sıyla, sermayenin zorunluluklarını, insanların en derin ihtiyaçlarının ve öz
lemlerinin önüne koyması yüzünden, ekonomi politiği, ya da daha çok
onun çevresinde işleyen ekonomik sistemi yadsır. 1 844 elyazmalarındaki2
yabancılaşmış emek kavramı ile Marx'ın Das Kapital'deki, sermaye eko
nomi politiğinin, "üretim sürecinin, insan tarafindan denetleneceği yerde,
insana karşı üstünlük kazandığı bir toplum durumuna" ait olduğuna iliş
kin gözlem buradan doğar.3 Felsefi bir yöntem olarak diyalektik, Sokra 111
9 Bkz. Mikhail M. Bakhtin, Rabelais and His World, Cambridge, Mass., 1 968.
1 0 Aaron Gurevich, The Categories of Medieval Culture, Boston, 1 985.
1 1 Bkz. lggers, Marxist History in Transformation.
12 lnstitut für Marxismus-Leni n i smus beim Zentra lkomitee der SED, Geschichte der de
utschen A rbeiterbewegung, Berlin, 1 966, c. 1, s. 7.
tarihçilerinin duayeni olan J ürgcn Kuczynski, l 3 gündelik yaşama ilişkin ta
rih kitabında, Doğu Almanya'daki Marksist tarihçilerin sıradan i nsanların
gerçek gündelik yaşam deneyimlerinin bir tarihini yazmayı başaramamış
olmalarından yakımyor ve meslektaşlarından, Batı'daki, özellikle de An
nales1n Marksist olmayan tarihyazımmı örnek almalarını istiyordu .
Böylelikle Sovyet sisteminin çöktüğü l 989'a gelindiğinde, Doğu Av
nıpa ve Sovyetler Birliği'ndeki tarihçilerin büyük bir bölümü ortodoks
Marksist-Leninist kuramın yetersizliklerinin farkına varmış durumdaydı.
20. yüzyılda yaşam ve düşüncenin değişen koşullarının ışığında, Marksist
geleneğin Marksist bir bakış açısından daha ciddi bir yeniden gözden ge
çirilmesi, Sovyetler Birliği'nin dışında, Batı Avrupa'da kendini gösterdi.
Hiç kuşkusuz, resmi ideoloji haline gelmediği ülkelerde neyin Marksizm
olduğunu belirlemek genellikle güçtür. Marksist tarihyazımının bu kesi
minden söz ettiğimiz zaman, kendilerini Marksist olarak gören ve birço
ğu kariyerlerinin şu ya da bu döneminde, ama çoğunlukla erken dönem
lerinde komünist partilere mensup olan tarihçileri kastediyoruz. Bu an
lamda, Büyük Britanya'da 1 947'den 1 9 5 6 'ya değin resmen örgütlenmiş
bir "Komünist Parti Tarihçileri Grubu " vardı; daha sonraları Büyük Bri
tanya'da adlarını duyuracak Maurice Dobb, Rodney Hilton, Christopher
85
Hill, Eric Hobsbawm ve Edward P. Thompson gibi tarihçilerin birçoğu
bu gruba dahildi . 1 4 Marksist tarihçilerin büyük bir bölümü, l 956'da Ma
caristan'm işgali ve Kruşçev'in Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20.
Kongresi'nde yaptığı komışma döneminde, Sovyetler Birliği'nin baskıcı
uygulamalarını protesto etmek için komünist partiyle bağlarını kopardılar.
Bununla birlikte, pek çok örnekte, söz gelimi Edward Thompson örne
ğinde, partiyi terk eden tarihçiler kendilerini topluma yönelik Marksist bir
eleştiriyle tanımlamaya devam ettiler.
2. D ünya Savaşı'ndan sonraki ilk yıllarda, Batı'daki Marksist tartışma
lar büyük ölçüde tarihsel sürece ilişkin ortodoks Marksist kavramlar çer
çevesinde gerçekleşti. Bu bağlamda, Maurice Dobb ve Paul Sweezy fe
odalizmden kapitalizme geçiş üzerine bir tartışmaya girdiler. 1� B u tartış-
13 J ürgen Kuczynski, Geschichte des A/ltags des deutschen Volkes, 1 600- 1 945, 5 c.,
Ber l i n, 1 98 1 -82. Bkz. Kuczynski'nin "Ö nsöz"ünden a l ıntıların çevirisi için, lggers,
Marxist Historiography in Transformation, s. 38-42.
1 4 Bkz. H arvey J. Kaye, The British Marxist Historians, Cambridge, 1 984. Ayrıca Eric
Hobsbawm, "The H i storians' Group of the Commu n i st Party," M. Cornforth (ed.), Re
beis and their Causes içinde, Londra, 1 978, s. 2 1 -48.
15 Bkz. Kaye, The British Marxist Historians, s. 42-50. Bu tartı şmanın önem l i bir kes i m i
Marksi st Amerikan derg isi Science and Society'de yürütü ldü.
mada, Dobb'un ileri sürdüğü gibi, feodalizmin kendi iç ekonomik çeliş
kileri yüzünden mi çöktüğü, yoksa Sweezy'nin savunduğu gibi, bu çöküş
te belirleyici bir dış etken olarak ticaretin yükselişinin mi rol oynadığı so
ruları üzerinde duruluyordu. Fransa, İtalya, Polonya ve başka yerlerdeki
Marksist tarihçiler arasında, buna benzer tartışmalar yapıldı . Bu tartışma
l ar sadece küçük bir grup inançlı yandaşın ilgisini çekmekle de kalabilirdi;
ne var ki, bu dar çevrenin dışında da hatırı sayılır bir ilgi uyandırdılar.
Marksist yorumlamalar Marksist olmayan tarihyazımına karşı siyasal ze
minlerinden çok, geleneksel olay ve şahıs yönelimli tarihi sorguladıkları ve
toplumsal bağlam ile toplumsal değişime daha büyük bir dikkat yöneltil
mesi çağrısını yaptıkları için, bir meydan okuma oluşturuyorlardı. Mark
sist olmayan tarihçileri ilgilendiren, Marksistlerin verdiği genellikle dog
mati k nitelikteki yanıtlardan çok, onların sorduğu sorulardı. Böylelikle,
1 9 52 'de İngiliz Marksist tarihçiler tarafından kurulan, fakat parti deneti
minde olmayan Past and Present, 1 6 çok geçmeden Marksist tarihçiler ile
Lawrence Stone, T. S. Ashton, John Elliott ve Geotfrey Elton gibi önde
gelen Marksist olmayan tarihçiler arasındaki tartışnular için bir fixuma
dönüştü. Dergi toplum ve kültüre yönelik geniş ilgi alanıyla, Büyük Bri
tanya'da, Annales'in Fransa'daki yerinden çok da farklı olmayan bir yer iş
86 gal etmeye başladı. Burada, aristokrasinin bunalımı ve Püriten Devri
mi'nde sınıfın rolüne ilişkin hararetli tartışmalar yapıldı. Fransız, İngiliz ve
Kuzey Amerikalı tarihçilerin katıldığı benzer tartışmalar Fransız tarih araş
tırmaları nda da kendini gösterdi; Albert Mathiez, Albert Soboul ve çok
daha karmaşık bir biçimde Georges Letebvre tarafından ileri si.iri.ilen Fran
sız Devrimi'nin bir burj uva devrimi olduğuna dair Marksist teze, Alfred
Cobban, George Taylar ve François Furet tarafindan itiraz edildi .
Ne ki, kısa bir süre içinde, modern tarihteki büyük siyasal karışıklık
lara ve Sanayi Devrimi'ne ilişkin Marksist çalışmalar, dikkatlerini anonim
toplumsal süreçlerden uzaklaştırıp, bu değişikliklerin onları yapanların
bilincinde aldığı biçimlere odaklandılar. Marx aşağıdan yukarıya bir tarih
yazmayı başaramamıştı, ama Engels, Condition of Working Class in Eng
land ( İn giltere'de İşçi Sınıfinın Durumu ) ve Peasant War in Germany
(Almanya'da Köylü Savaşları ) adlı yapıtlarında , böyle bir tarihe çok daha
fazla yaklaşmıştı. Marx'ın The Eighteenth Brumaire of Louis Bonaparte'ı
( Louis Bonaparte'ın Onsekizinci Brumaire ' i ) Komünist Manifesto'nun
bir adım ötesine geçip, siyasal değişimin farklılaştırılmış bir incelemesine
doğru yönelişe işaret ediyordu. Marx, 1 852 'de Onsekizinci Brumairel
yazarken , Engels' le birlikte Ocak 1 8 48 ' de Komünist Manifesto'da dile
paragrafta " bir çuval dolusu patates"e benzettiği bu sınıfı, topyeklın edil
gin bir güç olarak görüyordu. " Ve Jules Michelet'nin VHistoire de la
Revolution Française'ı nın ( Fransız Devrimi Tarihi) tersi ne, kadınlar hiç
ortada yoktu . Dahası Marx, işçi sınıfına atfettiği disiplinden ve iş ahlakın
dan yoksun olan, gerçek anlamda mazlum , evsiz, bağımlı ve mahpusla
r ı n tümünü birden lumpen proletarya olarak tanımlıyor, onlara karşı sa
dece horgörü besliyordu. ı x
Bunun tersine, ortaçağ ve modern Avnıpa'da siyasal ve ekonomik
ayaklanmalara ilişkin İ ngiliz ve Fransız araştırmacılarca yapılan Marksist
çalışmalar, tarihe insani bir çehre vermeye başladı. Georges Lefebvre The
Great Fear of 1 789: Rural Panic in Revolutionary Francel 9 ( 1 789 Deh
şeti : Devri m Fransa'sında Kırsal Panik) başlığını taşıyan, 1 789 yazında kır
sal kesimde köylü ayaklanmaların a yol açan dehşeti incelediği yapıtıyla, bu
yolun taşlarını döşedi. Rodney Hilton ortaçağ İngiltere'sinde köylü ayak-
17 "The Eighteenth Brumaire of Lau i s Bonaparte," Robert C. Tucker (ed.), The Marx-En
gels Reader, l . ba s. içinde, New York, 1 972, s. 5 1 5.
18 Bkz. age., s. 479.
19 Georges Lefebvre, The Great Fear of 1 789: Rural Panic in Revofutionary France, New
York, 1 972.
!anmaları konusunda,20 Christopher H ill 1 7 . yüzyıl İ ngiliz devrimlerinde
alt sınıflar komısunda2 1 ve Afrikalı-Amerikalı eylemci W. E. B . Du Bois da
Amerikan İç Savaşı'ndan sonraki Yeniden İnşa ( Reconstruction) dönemin
de,22 Güney'deki Siyah nüfüs konusunda benzer çalışmalar yaptılar. Ge
orge Rude23 ve Richard Cobb24 devrimci kitleleri fiilen kimlerin oluştur
duğunu incelemek için polis arşivlerine başvurdular. 1 8 . yüzyıl ile 1 9 .
yüzyıl başlarında Büyük Britanya v e Fransa'daki karışıklıklara ilişkin çö
zümlemesinde, Rude gıda fiyatlarına merkezi bir rol biçti . Ama Rude'nin
bugün artık bir klasik haline gelen, "The Moral Economy of the English
Crowd in the Eighteenth Century" ( 1 8 . Yüzyılda İ ngiliz Kalabalığının
Ahlak Ekonomisi ) adlı makalesinde bile,25 E. P. Thompson geleneksel,
kapitalizm öncesi ekonomik adalet kavrayışlarından gelen adil bir fiyat dü
şüncesi gibi ekonomi dışı etkenlerin rolünün altını çiziyordu . Alt sınıtla
rııı geleneksel kültürel değerleri ile, doğmakta olan kapitalist ekonomi ve
bürokratik devletin değerleri arasındaki çatışma, Eric Hobsbawm'ın Pri
mitive Rebels (İlkel Asi ler)26 ve Rııde'yle birlikte yaptıkları Captain
Swing27 Jdlı çalışmasının konusunu oluşturuyordu . Bu çalışmaların mo
dern-öncesi dünyayı seçmeleri açısından, Annalesk olan benzerlikleri
çarpıcıydı . Önemli istisnalar, Hobsbawm'ın büyük sentez çalışmaları olan ,
88 Fransız Devrimi'nden komünizmin çöküşüne dek dünya tarihini kapsayan
kitaplarıdır.28 Bu eserler, modern dünyayı biçimlendiren ve popüler kül
türe daha altta bir rol veren büyük gelişme çizgilerinde odaklanır.
20 H i lton üzerine, bkz. Kaye, The British Marxist Historians. Ayrıca, H i lton, The Tran·
sition from the Feudalism ta Capitalism, Londra, 1 976.
21 Sözgel i mi , Chri stopher H i l l , The World Turned Upside Down: Radical ldeas During
the English Revolution, Harmondsworth, 1 975.
22 W. E . B. Du Bois, Black Reconstruction in America: An Essay on the Role which
Block Folks Played in the A ttempt ta Reconstruct Democracy in America 7 860- 7 920,
New Y ark, 1 935.
23 George Rude, The Crowd in the French Revolution, New York, 1 959.
24 Ri chard Cobb'un eserlerinin gen i ş bir l istesi arasından, bkz. The Police and the Peop
le: French Popular Protest, 1 789- 7 820, New York, 1 975; Death in Paris: The Records
of the Basse-Geôle de la Seine, October 1795 to September 7 8 0 1 , Oxford, 1 978.
25 George Rude, 0The Moral Economy of the E ng l i sh Crowd i n the E i ghteenth Century,•
Post and Present, 50 ( 1 97 1 ), s. 76- 1 36 .
26 Eric Hobsbawm, Primitive Rebels: Studies in Archaic Forms o f Social Movement in
the Nineteenth and Twentieth Centuries, New York, 1 963.
'Zl George Rude, Captain Swing, New York, 1 968.
28 Eric Hobsbawm, The Age of Revolution, 7 189- 1 848, Cleveland, 1 962; The Age of
Capital, Londra, 1 975; The Age of Empire, 1815- 1 9 7 4, New York, 1 987; The Age of
Extremes: A History of the World, 7 9 7 4- 7 99 1, New York, 1 994.
Belki de, popüler kültürün rol iiıı ii vu rgulayan Marksist bir tarihe yo
nelik bu harekette en önemli yapıt, hlward P . Thompson'ın The MııkiıtJf
of the English Working Clııss ( İngili z İş�·i Sııııfının Oluşumu, 1 96 3 ) adlı
çalışmasıdır. Başlık, Thompson'ın "işçi sııııti belirlenmiş bir zamanda gü
neş gibi doğmadı. Kendi oluşumunda o da vardı" şeklindeki tezini açıkça
belirtir.29 Bu kitapta ve daha sonraki kavramsal ifadelerinde, Marksist or
todoksluğa ve özellikle de, Marksizmin bilimsel yönlerinin altını çizen,
başta Louis Althusser gelmek üzere Fransız düşünürler gibi yapısalcılar ta
rafından savunulmasına karşı çıktı.·rn Thompson 'a göre, Marx'ın yazıları
20. yüzyıl ortasında Marksist kamuoyu açısından belirleyici değildir. Do
layısıyla, "bir kapanma olarak Marksizm ile, Marx'tan gelen, açık araştır
ma ve eleştiriye dayalı bir gelenek olarak Marksizmi" birbirinden ayırır.
"İlki , teoloji geleneğinde yer alır. İ kincisi ise çağımızın sorunlarının (ve
yüzyılımızın deneyimlerinin) ancak ve ancak yüz yirmi yıl önce yayımlan
mış bir metnin titiz irdelemesiyle anlaşılabileceği şeklindeki, tam anlamıy
la skolastik kavramdan" kendisini özgürleştirmiştir . 3 1 Thompson
Marx'tan, sınıf kavramını ve "sınıf deneyimi büyük ölçüde insanların için
de doğduğu -ya da iradeleri dışında girdikleri- üretim ilişkileri tarafından
belirlenir" kavramını benimser.32 Ne ki, sınıfın "bir 'yapı' hatta bir 'kate
gori' olarak değil, insani ilişkilerde gerçekten olup biten (ve olup bittiği 89
'29 E . P. Thompson, The Making of the English Working C/ass, New York, 1 966, Önsöz,
s. 9.
30 Bkz. Thompson, The Poverty of Theory and Other Essays, Londra, 1 978.
31 Age., s. 380, 383.
32 Making o f the English Working Class, Ö nsöz, s. 9 .
33 Age., s. 9.
34 Age., s . 1 O.
şin geleceğe giden bir adım olduğu düşüncesine karşı direnir. Dolayısıyla
"her ne kadar yeni sanayileşmeye düşmanlıkları gericilik gibi görünse de,
yoksul çorapçıyı, Luddite koyun postu kırkıcısını, 'dikbaşlı' el dokumacı
sını, 'ütopyacı ' zanaatkarı, hatta Joanna Southcott'un aldatılmış takipçisi
ni gelecek nesillerin küçümsemesinden kurtarmayı" amaçlar.35
Bununla birlikte, Thompson'ın yaklaşıınmda ortodoks Marksizmin
önemli unsurları varlığını korur. Araştırmasını İngiltere ile sınırlı tutan
Thompson, farklı etnik, dinsel ve zanaat gelenekleri ile tanımlanabilecek
çok daha çeşitli bir çalışan nüfus düşüncesine karşı, tek bir işçi sınıfı kav
ramını savunur. Bu sınıfa bir hale armağan ederek, onu tıpkı Marx gibi,
bir emek aristokrasisi olarak görür. Paine, Cobbett ve Owen gibi önemli
düşünürler, London Corresponding Society ve İ ngiliz radikalizminin si
yasal gelenekleri, bu anlamda işçi sınıfının oluşumunda hayati bir rol oy
nar. Bu bakımdan, The Making of the English Working Class deneyimler
den çok, düşüncelerin bir tarihidir. Smıf çatışması kitapta merkezi yeri iş
gal eder. Ve kültürel unsurlarına karşın, bu çatışınarnn kökleri ekonomik
sisteındedir.36 Böyle olmasaydı, Marksizmle bağlantı hiç denebilecek dü
zeye inerdi. Ne ki, cinsiyet ilişkileri de dahil olmak ü zere, diğer çatışma ve
sömürü biçimlerini ihmal etmiş olması haklı eleştirilere yol açmıştır. �'."
90 Thompson'ın tarih yaklaşımı, Marksistler arasında iki farklı yönden
eleştirel irdelemeye tabi tutulmuştur. Bir yandan, Fransız düşünür Louis
Althusser'in geliştirdiği yapısalcı Marksizm perspektifinden, "Marx'm en
önemli başarılarını -kapitalist üretim tarzının biçimlerinin, eğilimlerinin ve
yasalarının çözümlemesi- örtbas eden bir sosyalist hümanizm" biçimi ola
rak eleştirildi . 38 Ö te yandan, kül türel Marksistler, Thompson ' 111, ekono
mik ilişkilerin nesnel yönlerini aşırı vurgulayan ortodoks varsayımlardan
kendisini heni.iz yeterince kurtaramamış olduğunu ileri si.irdi.iler.39 Onla
ra göre, Thompson sınıfı kültür açısından görmüş olsa bile, bu kültür ha
la sanayinin işleyişiyle doğrudan bağlantılı olmayanların çok küçük bir rol
35 Age., s . 1 2- 1 3 . [Ned Lud: 1 779 y ı l larında, bir cinnet anında Leicestershire'de bir dük
kônın vitri nlerini k ı rmış olan bir ak ı l hastasıdır. Luddite i se, l 8 l l - l 6'da orta ve ku
zey İ ngiltere'de örgütlenmiş, maki neleri kırmayı amaçlayan bir gruptur- Joanna So
uthcott: 1 750- 1 8 1 4 y ı l l arı arasında yaşamıştır; kend i s i n i n Aziz Yuhanna'n ı n Vahiy
Kitabı'nda ad ı geçen kadın ol duğunu i lan etmiştir -ç.n.]
36 Bkz. ayrıca Thompson, Customs in Common, Londra, 1 99 1 'de derlenmiş makalele
rindeki pleb k ü l türüne i l işkin yeniden canlandırması.
'$! Joan Wal l ach Scott, "Women in The Mak ing of the English Working Class: Scott,
Gender and the Po/itics af History içinde, New York, 1 988, s. 68-90.
38 Lou i s Althusser, Far M arx, New York, 1 969, s. 97.
39 Gareth Stedmon Jones, Language of Class, Combridge, 1 983, s. l O 1 - 1 02.
oynadığı bir sanayi işçisi sınıfiııda odaklaııııı ışı ı. J ' ho ın pson ' ın Joanna So
uthcott'u "gelecek kuşakların muazzaııı horg/>rlisii ııdcn" kurtarmaya yö
nelik çabasına karşın, hem sosya l ist l e r lıeın de sosyalist olmayanlar taratin
dan paylaşılan düşünceye göre, üretken sürecin dolaysız parçalarını oluş
turmayan kadınları genel anlamda göz ardı etmesi konusunda da aym şey
söylenebilirdi .
Alt başlığının da gösterdiği gibi, "sosyalist tari hçiler dergisi" olarak
kurulan History Workshop, Thompson'ın emek tarihi yaklaşımı üzerine in
şa edildiyse de, onuıı ötesine geçti . Derginin l 976'daki kuruluşundan,
( 1 982 'de "sosyalist ve feminist tarihçiler dergisi" olarak değiştirilen ) alt
başlığım iptal ettiği 1 99 5 'e değin geçirdiği dönüşüm, B üyük Britanya'da
ve başka yerlerde, tarihe Marksist yaklaşımlarda kendini gösteren köklü
değişimleri belgeliyordu. "Workshop" (atölye çalışması) terimi, gerek ça
lışmaya ve atölyeye yönelik Marksis t ilgiye işaret etmek, gerek işliklerden
gelen tari h ç ilerle ortak olarak yazı l an bir tarih yaratmak üzere, kasıtlı ola
rak seçilmişti. Kendisini, Biiyi.ik Britanya'da Ha ın mond ' l a ra ve Webb'lere
kadar uzanan, Komünist Parti Tarihç il eri Gnıbu'mı da içeren uzun bir
geçmişi olan sosyalist ve radikal araştırmacılık geleneği içine yerleştiriyor
du ve E. P. Thompson'dan "muazzam bir dürtü" almıştı . "Açıkça sol si
yasal bakış açısına sahip" bir grup tarihçi tarafindan l 952'de kurulan J>ast 91
LAWRENCE STON E VE
AN LATI N I N Dİ Rİ LİŞİ"
11
Lawrence Stone , "The Revival of Narrative: Reflectians on a New Old H i stary," Post
and Present 85 (K as ı m 1 979), s . 3-24.
2 Age., s. 1 9.
3 Age., s. 9.
dünya uygarlığına olan bu inanç, l 960'lardan bu yana ciddi bir sınavdan
geçmektedir. l 950'1erde Amerikan tarihçileri ve sosyal bilimcileri , ulusal
bir " mutabakat"ı ve derin toplumsal çatışmalardan uzak, gerçek anlamda
sınıtSız bir toplumu hala iç huzuruyla söz konusu edebiliyor ve bunun
Aınerika'yı geçmişte ve o gün Avrupa'dan ayırt ettiğini düşünebiliyorlar
dı . John Kenneth Galbraith, 1 9 5 8 'de The Afflıtent Society1yi ( Refah Top
lumu) yayımladı .4 Daha önce sözünü ettiğimiz gibi, Daniel Bell'in The
End of ldeology)sı ( İdeolojinin Sonu)S 1 960'ta çıktı; bunu 1 962'de Mic
hael H arrington'ın , Amerikan halkının diğer kesimlerine, refahtan dışlan
mış ve mutabakata katılmamış yoksul B eyazlara ve Siyahlara odaklandığı
The Other A merica)sı ( Ö teki Amerika)6 izledi. Birleşik Devletler'de, top
lumda daha önceleri üstü örtülen gerilimler, 1 960'ların başlarındaki sivil
itaatsizlik hareketi ve aynı on yılın ikinci yarısında gettolardaki kanlı ayak
lanmalar biçiminde, olanca şiddetiyle patlak verdi. Ardından, tıpkı birkaç
yıl önce Cezayir Savaşı'nın fransızlara yaptığı gibi, Vietnam Savaşı da
Amerikalıları derin bir biçimde böldü . Ne ki , savaşa karşı muhalefet katık
sız siyasal meselelerin ötesine geçti . 1 960'ların ikinci yarısında Birleşik
Devletler'de, sivil haklar ve Vietnam Savaşı konusundaki muhalefetin te
tiklediği çatışmalar, yalnız mevcut siyasal ve toplumsal koşulların eleştiri-
100 sine değil, fakat aynı zamanda yüksek düzeyde sanayileşmiş bir toplumda
yaşam kalitesine de odaklanmıştı . Yalnız niceliksel Yeni Ekonomik Tarih'e
değil, Marksizme göre de temel önemdeki ilerlemeye ve bilime olan
inanç, teknolojinin sanayileşmiş ü l keleri dönüşüme uğratmak ve kalkın
makta olan ulusları etkilemek açısından sunduğu tehlikeler ve şiddet göz
önüne alındığında, giderek sorunlu bir hale geliyordu.
l 960'ların sonlarında Berkeley, Paris, Bertin ve Prag'daki öğrenci ha
reketlerinin gerek Batı'daki kapitalizme, gerek Sovyet tarzı Marksizme
karşı çıktığının farkına varmak önem taşır. Tarihyazımındaki gelişmeler
açısından, ne alışıldık sosyal-bilimsel modellerin, ne de tarihsel materya
lizmin inandırıcılığım koruyabilmiş olmasının nedenleri anlaşılmak isteni
yorsa, önem taşır bu. Her ikisi de, devlet, piyasa, ya da Marksizm açısın
dan sınıfın merkezi kavramlar olduğu makro-tarihsel ve makro-toplumsal
kavrayışlardan yola çıkmıştı . Her ikisinde de, bilimsel olarak yönlendirilen
büyüme sorgusuz sualsiz kabul ediliyordu. Gerek Ortodoks sosyal bilimin,
gerek ortodoks Marksizmin toplumsal yapılara ve toplumsal süreçlere
tırma şeklindeki daha eski gelenek de tarihi bir bilim olarak görmekteydi .
Bununla birlikte, ikinciler için, bilimin farklı bir anlamı vardı . Onlara gö
re bilim, analitik sosyal bilimlerin pozitivizminin yadsınmasını gerektiriyor
ve insani ya da kültürel bilimler ( Gcistesıvissenschapcn) ile doğabilimleri
arasında bir ayrımı vurguluyordu. Bununla birlikte bu akım, bir bilim kav
ramına bağlıydı ve tarihi bilimsel bir disiplin olarak görüyordu. Alman
ya' da Gcschichtsıvisscnschap ( ta rıh bilimi) teriminin, profesyonel tarihçile
rinin yaptığını betimlemek için Gcschichtsschreibııng ( tarih yazımı) terimi
nin yerini alrnasımn nedeni de buydu. Burada bilim kavramı, nesnel bilgi
elde etmek için katı metodolojik kurallar koyan bir araştırma mantığının
merkeziliğini barındırıyordu. Bu tarihsel araştırmacılık ekolü, tarihsel kav
rayışta tarihçinin öznelliğini içeren empatinin rolünün altını çizmekle bir
likte, gene de tarihsel araştırmacılık ile yaratıcı edebiyat arasında belirgin
bir aynın çizgisini çekiyordu. Gelgelelim, çözümleme ile anlatı arasında
yapılan bu ayrıma genellikle pek bağlı kalınmadığının da vurgulanması ge
rekiyor. Georges Duby, The Legend of Bouvinesıde 7 Jacques Le Goff da,
,
7 Fransızca baş l ık, Le diman.::he de Bouvines: 27 juillet 1 2 1 4 (Bouvi nes'de Pazar), ge
rek tek bir günde, 27 Temmuz 1 2 1 4'te yaşanan olayların, gerekse bu olayların tarih
sel bilinçteki izdüşümlerinin altını çizer.
yakınlarda çıkan Saint Louis biyografısinde,8 daha sonra göreceğimiz gi
bi, Annales geleneğinde anlatınm önemli bir yer tuttuğunu gösterdiler.
Stone, tarihte "tutarlı bilimsel açıklama" yanılsamasını altını çizerek
reddetmiş olmakla birlikte, hiçbir yerde, tarihsel anlatının kaçınılmaz ede
bi biçimine karşın, bu yamlsamanm akılcı araştırmaya ve gerçekçi yeniden
canlandırmaya yönelik iddiasından vazgeçtiğini söylememişti. Ne ki, giriş
bölümünde gördüğümüz gibi, Fransa ve Birleşik D evletler'deki Roland
Barthes, Paul De Man, Hayden White, Jacques Dcrrida ve Jean-François
Lyotard9 gibi , genellikle -içlerinden bazılarının şiddetle reddedeceği bir
etiketle- postmodernistler olarak adlandırılacak olan, çoğu edebiyat eleş
tirisi alanından gelen bir dizi kuramcı bu vazgeçişi dile getirecek ve olgu
ile kurgu, tarih ile şiir arasındaki ayrımı sorgulayacaktı . Tarihin metinlerin
dışında hiçbir gerçeklikle ilişkisi olmadığını düşünüyorlardı. Ancak ileride
göreceğimiz gibi, uygulayıcı tarihçiler çok ender olarak bu kadar ileri git
tiler. D ah a önceki sosyal bilim tarihi ile yeni kültürel tarih arasında köklü
bir kopukluk yoktu, ama yeni tarihyazımının temaları ve onlarla birlikte
yöntemleri değişmişti; artık ağırlık merkezi yapılar ve süreçlerden, kültür
lere ve sıradan insanların varoluşsal yaşam deneyimlerine kaymış durum
daydı. Bu durum, geleneksel sosyal bilimlerin iddiaları açısmdan daha bü
J2 yük bir kuşkuculuk gerektirmekle birlikte, düşsele kaçış anlamına da gel
miyordu . Tarihçiler yalnız kaynaklar üzerinde titiz ve eleştirel çalışmakla
kalmıyor, fakat ilerki bölümlerde göreceğimiz gibi, aynı zamanda sosyal
bilimlerin yöntem ve bulgularım da benimsiyorlardı. Dolayısıyla, geçmişe
ilişkin gerçekçi içgörüler edinebilmesi için, tarihçinin akılcı yöntemler iz
lemesi gerektiği kanısından kesinlikle vazgeçmemişlerdi .
MAKRO-TARİHTE� Mİ KRO-TARİH E:
G Ü � D E LİK YAŞAM TARİ Hİ
Francis Fukuyama, "The End of Hi story�," The National /nterest, c. 9 (Yaz l 989), s.
3- 1 8.
2 J ü rgen Kocka, Vereinigungkrise: Zur Geschichte der Gegenwart, Göttingen, 1 995.
M ikro-tarihin İtalya'daki en önemli temsilcilerinden ikisi olan Carlo
Ginzburg ve Carlo Poni'ye göre, makro-tarihsel kavramların ve onlarla
birlikte tarihe sosyal bilim yaklaşımlarının uğradığı gerilemenin asıl nede
ni, teknolojik ilerlemenin yararlı toplumsal ve siyasal meyvelerine ilişkin
bu iyimser görüşe olan inancın ta kendisinde aranmalıydı. 3 İ çlerinde
Marksizmin de bulunduğu makro-tarihsel sosyal bilim yaklaşımlarına
karşı yöneltilen itirazlar, metodolojik olmaktan çok, siyasal ve etik zemi
ne dayanıyordu; bununla birlikte, ilerde göreceğimiz gibi İ talyan ekolü,
sosyal bilim tarihinin özellikle temel varsayımlarını metodolojik bir eleş
tiri arayışına tabi tutacaktı . Sosyal bilimin tanımladığı, ayırt edici niteliği
modernizasyon olan bir dünya tarihsel süreci kavramına yönelik temel iti
raz, onların kanısına göre, ödenen i nsani bedeldi. B u sürecin, yalnız üre
tici güçleri değil , bunlara ayrılmaz bir şekilde bağlı olan yıkıcı enerjileri
de serbest bıraktığını ileri sürdüler. Dahası bu süreç, tıpkı yüksek ve güç
lü olana odaklanan geleneksel siyasal tarihteki gibi, sosyal bilim-yönelim
li tarihte de göz ardı edilmiş olan " küçük insanlar"ın farkına bile varama
dıkları, deyim yerindeyse, onların arkasından işleyen bir süreçti. Tarihin,
sıradan insanların yaşadığı şekilde gündelik yaşam koşullarına dönmesi
gerekiyordu . Ne ki, Fernand Braudel'in l 960'larda ve l 970'lerde The
104 Strııctures of Everyday Life ( Gündelik Yaşamın Yapıları ) 1 olarak sunduğu
şekliyle gündelik yaşam tarihi, onlara göre, dikkatini maddi koşullara yö
nelttiği ve bu koşulların nasıl yaşandığını incelemediği için, asıl noktayı
gözden kaçırıyordu.
Yalnız daha eski siyasal tarihyazımı ekolünün araştırmacılığmda değil,
aynı zamanda daha yeni toplumsal tarihte ve elbette Marksizmde de siya
sal inançların oynadığı role daha önce işaret etmiştik. Siyasal inançlar,
gündelik yaşamın yeni mikro-tarihsel araştırmalarında da aynı rolü, üste
lik belki daha da belirgin olarak oynadılar. İ talya'da birçok tarihçinin, İ n
giliz meslektaşlarının çoğunluğu gibi, kariyerlerine birer Marksist olarak
başlayıp, ardmdan Marksizmin temel makro-tarihsel kavramlarına meydan
okuyan yönlere doğru ilerlemiş olmaları bir rastlantı değildir. Gündelik
yaşam tarihçilerine göre, tarihsel araştırmaların konusu, iktidarın "mer
kez"i olarak adlandırdıkları yerden, "marjinlere," çoğunluklara doğru
kaymıştı ve onlara göre çoğunluklar, fazlasıyla dezavantajlı ve sömürülen
kitlelerdi. Dezavantaja ve sömürüye yapılan bu vurgu, yeni tarihyazımını
3 Bkz. Edward Muir ve G u i do Rugg iero (ed.), M icrohistory and the Lost Peoples of Eu
rope, Balti more, 1 99 1 .
4 Fernand Braudel, The Structures of Everyday Lif€, Landra, 1 98 1 ; üç c i ltlik Mate.-iof
Civi/ization and Capitalism adlı yapıt ının i l k c i l d i .
popüler yaşamın daha önceki romantik tarih geleneklerinden, sözgelimi
Wilhelm Riehl'in 19. yüzyıl etnolojisindcn ayırır.s Riehl, geriye dönüp
nostalji k bir biçimde, içkin çatışmalardan özgür, kırsal bir folk toplumuna
bakarken, gündelik yaşam tarihçileri bu topluluklardaki uyum eksikliğinin
altını çizerler.
Ne var ki çoğunluklar, bu tarihçiler tarafından bir kalabalığın parçası
olarak değil, gerek dünya tarihsel süreçlerinin, gerek anonim kalabalıkla
rın içinde yitirilmemesi gereken bireyler olarak görülür. Edward Thomp
son, daha The Making ofthe English Working Class)m amacını bildirirken,
yazdığı tarihin motivasyonunun "yoksul çorapçıyı . . . [ve] 'dik başlı' el do
kumacısını . . . gelecek kuşakların muazzam horgörüsünden kurtarmak"
olduğunu açıkça belirtınişti.6 Ne ki, bilinmeyeni unutulmuşluktan kurtar
mak için, tarihçinin, tarihe artık birleşik bir süreç, birçok bireyin içine gö
müldüğü bir büyük anlatı olarak değil , birçok bireysel merkeze sahip çok
çehreli bir akış olarak bakan, yeni bir kavramsal ve yömembilimsel tarih
yaklaşımına gereksinimi vardır. Artık önemli olan tarih değil tarihler, ya da
daha doğrusu öykülerdir. Ve şi mdi uğraştığımız şey çoğunlukların birey
sel yaşamlarıysa, bu çoğunlukların soyuttan çok somut bilgiye olanak ve
ren deneyimlerine bağlı bir epistemolojiye gereksinmemiz var demektir.
l 970'lere gelindiğinde, kültürü sağlam bir siyasal, toplumsal ve eko 105
nomik bağlam içine oturtan bir tarih ortaya çıkmıştı; Georges Duby'nin
evlilik, ulusal efsanelerin sürdürülmesi ve feodalizmin toplumsal yapısı
üzerine;7 Jacques Le Gotrun da entelektüeller ve ruhbanlar, kavramlar ve
iş kalıpları üzerine yetkin çalışmaları bu tarihi hazırlamıştı.8 Ayrıca Le Goff
ve Duby, anlatının ve bireylerin merkezi bir rol oynadığı bir toplumsal ve
kültürel tarih yazmayı da başardılar -sözgelimi Duby'nin, ulusal bir efsa
neye dönüştürülen tarihsel bir olay olarak 27 Temmuz 1 2 1 4 Pazar gün
kü Bouvines Savaşı üzerine eserinde9 ve en son olarak Jacques Le Gotrun
1 996'da yayımlanan St. Louis biyografisinde olduğu gibi . 1 0 İngilizce ko
nuşulan dünya ile İ talyanca dünyasında halk kültürü araştırmaları
1 970'lerde gittikçe yaygın hale geldi : Keith Thomas'ın Religion and the
5 Wilhelm Riehl, Oie Naturgeschichte des Volkes als Grundlage einer deutschen Soci
al-Politik, Stuttgart, 1 856.
6 E. P. Thompson, The Moking of the English Working Class, New York, 1 966, s. 1 2.
7 Ö rn., George Duby, The Knight, the Lady, and the Priest: The Making of Modern
M arriage in Medieval France, Chicago, 1 993; The Three Orders: Feudal Society ima·
gined, Chi cago, 1 980.
8 Ö rn. , Jocques Le Goff, lntellectuals in the Middle Ages, Cambridge, Moss., 1 993.
9 Geo rges Duby, The Legend of Bouvines, Camb r idg e, Moss., 1 990.
10 Jacques Le Goff, St. Louis, Paris, 1 996 .
Decline ofMagic: Studies in Popular Beliefs in J 6th and l 7th Century Eu
rope ( Din ve Büyünün Gerilemesi: 1 6 . ve 1 7 . Yüzyıl Avrupa'sında Halk
İ nanışları, 1 9 7 1 ) , ı ı Peter Burke'üıı Popular Cultııre in EarZv Modern Eu
rope ( M< tdern Çağ Başı Avrupa'sında Halk Kültürü, 1 978 ) , il Natalie Z.
Davis'in Societv and Culture in Early Modern France (Modern Çağ Başı
Fransa'sı.ıda Toplum ve Kültür, 1975 ) , 1 3 ve Carlo Ginzburg'un The Che
ese and the Worms: The Cosmos of a Sıxteenth-Century Miller ( Peynir ve
Kurtlar: Bir On Altıncı Yüzyıl D eğirmcncisinin Evreni, 1975 ) 1 4 gıbı çalış
maların tümünde din önemli bir yer tutarken, Davis örneğinde odak nok
tasını cinsiyet oluşturur.
Geniş toplumsal dönüşümleri ele alan bir tarih ile bireysel var oluşlar
da yoğunlaşan bır tarihin bir arada bulunmaması ve birbirini tamamlama
ması için hiçbir neden yoktur. Tarihçınin görevi, tarihsel deneyimin bu ikı
düzeyi arasındaki bağlantıları keşfetmek olmalıdır. Bununla birlikte,
l 980'lerde Almanya'da, kesin kavramsal ve analitik kuralları öngören bir
sosyal bilimden yana olanlar ile tarihin gerçek konusunu oluşturduğuna
büyük bir coşkuyla inandıkları yaşanmış deneyimler açısından bu kuralla
rın ölüm çanı anlamına geldiğini düşünen gündelik tarih taraftarları ara
sında hararetli bır tartışma baş gösterdi .1 s "Missıonaries in the Row Bo
106 at" ( 1 984) başlıklı çok önemli bir makalede, ı,, Hans Medick gündelik ta
rihin temel duruşlarını gözlemlemeye çalıştı . Bu tarih anlayışı için, yetmiş
ve seksenlerde Clıfford Geertz'in temsil ettiği şekliyle kültürel antropolo
ji, bir tarihsel araştırma modeliydi. Geertz'in ôteki ile dolaysız bir yüzleş
me anlamına gelen "yoğun betimleme" l7 kavramında, bu göstergebilim
sel yaklaşım izlenir. Ayrıca "yoğun betimleme", iiteki'm önyargılarımızla
anlamlandırm 1k değil, onu olduğu gibi kavramak istediğimiz anlamına
gelir. BununL:ı birlikte, bu noktada Geertz ve Medick görünüşte bir çeliş
kinin tuzağına düşerler, çünkü talep ettikleri yoğun betimleme bir bireye
11 Keith Thomas, Religion and the Decline af Magic: Studies in Popular Beliefs in the
16th and 1 lth Century Europe, Londra, 1 97 1 .
12 Peter Burke, Popular Culture in Early Modern Europe, Landra, 1 978.
1 3 Notal ie Z. Davis, Society ond Culture in Early Modern France, New Yark, 1 975.
1 4 Carla Gi nzburg, The Cheese and the Worms: The Cosmos of a Sixteenth-Century Mil
ler, New Yark, 1 978.
1 5 Bkz. J ü rgen Kocka, Soziolgeschichte, Begriff, Entwicklung, Probleme, 2. bas., Göttın
gen, 1 986, s. 1 62-74.
1 6 Hans Medick, "Miss ionories i n the Row Boat," Comporative Studies i.-ı Saciety ond
History 29 ( 1 987), s. 76-98.
17 Clifford Geertz, "Thick Description: Toward an lnterpretive Theory of Culture," Ge
ertz, The lnterpretations af Cultures i ç i nde, bö l ü m l , New York, 1 973, s. 3-30.
değil, sadece onun bağlı olduğu kültüre ulaşma olanağı verir. Dolayısıyla,
bir birey hakkında, ancak onu biçimlendiren kültür aracılığıyla içgörü ka
zandığımıza göre, Thompson'ın, tarihin kişisel olmayan güçlerinden bi
reysel onurunu korumaya çalıştığı "yoksul çorapçı," şimdi de bireysel liği
ni bir kültüre kaptırmaya başlamıştır. Geertz ve Medick'e göre, ne etno
log, ne de tarihçi ötekilerin deneyimlerine doğrudan ulaşabilir. Bu neden
le söz konusu deneyimler, bireysel kasıt ve eylemlerin dolaysızlığının al
tındaki simgesel ve ritüel edimler aracılığıyla, dolaylı olarak başka bir kül
türe ulaşmayı mümkün kılan bir metin oluşturur.
Kocka, "yeni-historisizm" olarak betimlediği (daha önce ele aldığımız,
Birleşik Devletler'deki Yeni H istorisizm ile karıştırılmamalıdır) Medick'in
yaklaşımını iki temelde eleştirdi: Daha önceki historisizm gibi , onun da
belirgin bir biçimde kuramı yadsıması ve dolaysız deneyim üzerindeki ıs
rarı, Kocka'ya göre, metodolojik bir irrasyonalizme yol açıyordu. Muaz
zam deneyim çokluğu içinde aradığımız şeyi bulabilmek için açık seçik so
rularla ilerlemediğimiz takdirde, gerçekliğin tutarlı bir içgörüsüne ulaşa
mayız. Medick'e göre, bulgularımızı önyargılı kılan, titizlikle formüle
edi lmiş sorularla bu yaklaşımın ta kendisidir; oysa Kocka'ya göre, bu so
ruların yokluğu anlamlı bilgiyi olanaksız kılar. Dahası, Kocka'ya göre, da-
ha genel bağlamlardan yalıtılmış tarihin "küçük" yönlerinde yoğunlaşma, 101
19 Frank l i n Mendels, "Proto- lndustriol ization: The Fi rst Phase of the l ndustri a l i zation
Process, • Journal of Economic History 32 ( 1 972), s. 24 1 -6 1 .
20 Literatüre i l işkin bir tartışma için, bkz. R i chard L . Rudolph {ed.), The European Pe
asant Familiy and Society: Historical Studies, Liverpool, 1 995.
21 Peter Kriedte, Hans Medick, Jürgen Schlumbohm (ed.), lndustrialization Before ln
dustrialization, Cambridge, 1 98 1 .
22 Hans Medick, "Plebeian Cultu re i n the Transition to Capita l ism," Ralph Samuel ve
Gareth Stedman Jones (ed.), Culture, ldeology, and Palitics: Essays for Eric Hobs
bawm i çinde, H i story Workshop Dizisi, Londra, 1 982, s. 84- l 1 2.
l 980'lerde, Max Planck Tarih Enstitiisii 'ııdcki ön-sanayileşme proje
sinin ana katılımcıları Hans Medick ve ] iirgcn Schlumbohm'a, o dönem
de Enstitü'de bulunan bir Amerikalı, David Sabcan da katıldı; bu araştır
macılar ön-sanayileşmeye ilişkin daha genci çalışmalardan vazgeçip, süre
ci belirli bir mahalde incelemeye yöneldiler: Medick23 ve Sabean,24 Suabia
bölgesindeki iki köyde, Laichingen ve Neckarhausen'de, Schlumbohm25
ise Westfalya'daki Bclms'de çalıştılar. Bu çalışma bir bakıma daha önceki
sosyal bilim araştırma biçimlerinin bir devamıdır. Muazzam sayıda veriler,
özellikle de evlilik ve ölüm olaylarında yapılan mülk envanterlerinin yanı
sıra, temel istatistikler, mahkeme kayıtları, okuryazarlık gibi veriler bilgi
sayara yüklendi . Sonuçta, kültür ile ilgili geniş bir bilgi yığını ortaya çıktı.
Sözgelimi , envanterler kitap sahipliğine ilişkin bilgi verir. Odak noktası
olarak, eski rejimden 1 9 . yüzyılın i kinci yarısına değin yaklaşık iki yüzyıl
lık bir dönem içinde, bir köyü ya da mahalli ele alır. Sık sık Geertz'den söz
etmelerine karşın, onlarınki çok farklı bir yaklaşımdır. Onlar, yoğun be
timleme yerine, somut malzeme ve toplumsal verilerle çalışır, ardından
bunları yorumlarlar. Bir kültürün bütünleşmiş bir göstergeler sistemi ol
duğuna ilişkin Geertzçi kavrayışın yerini -daha yalın ve daha uyumlu bir
halk kültürü nostaljisine kapılmış Wilhellm lliehl gibi 1 9 . yüzyıl etnolog
larında bulduğumuz, romantik köy cemaati kavramından pek de farklı de 109
23 Hans Medick, Weben und Überleben in Laichingen 1 650- 1 900: Lokalgeschichte als
Al/geme ine Geschichte, Götti ngen, 1 994.
24 David Sabean, Property, Production and Family in Neckarhausen 1 700- 1870, c. 1,
Cambridge, 1 990.
25 Jürgen Schlumbohm, Lebenslöufe. Familien. Höfe. Die Bauern und Eigentumslosen
des Osnabrückischen Kirchspiels Belm in proto-industrieller Zeit 1 650- 1 860, Göttin
gen, 1 994.
Grendi kariyerlerine birer Marksist olarak başladılar.26 Sonra Marksist öğ
retilere iki zeminde tepki gösterdiler: B irincisi, kurumsallaşmış komünist
partilerin otoriter yönlerine itiraz ettiler. Tekrar tekrar dile getirdikleri
ikinci tepki ise Marksizmin, Marksist olmayan büyüme kavrayışlarıyla pay
laştığı makro-tarih kavramlarına olan inançlarını yitirmeleriydi. Tarihe ye
niden insani bir çehre vermek istiyorlardı; bu da onları yalnız geleneksel
Marksizme değil, analitik sosyal bilimlere ve A nnales'e karşı da tepki gös
termeye götürdü. A nnales önceki iki yaklaşımın darlığından kaçınıyordu,
ama Levi'nin işaret ettiği gibi, Braudel'in tarih evinde çok çeşitli bakış açı
larına ve yaklaşımlara olanak veren pek çok oda bulunsa da, içinde yaşa
yan insanlar yoktu.27
Microstoria ,nın uygulayıcıları, Alman meslektaşları gibi, somut insan
ların yaşam deneyimlerine geri dönmek isterler. Marksist tarihsel yöneli
min, ikisini Alınanlarla paylaştıkları üç unsurunu alıkoyarlar: İ lki, toplum
sal eşitsizliğin tüm tarihsel toplumların temel özelliği olduğu inancıdır.
İ kincisi, üretim ve üremenin kültürlerin oluşumunda oynadığı roldür.
Ekonomik güçlerin, yaşamın toplumsal ve kültürel yönlerine bir açıklama
getirmediğinde, ama onların içinde yer aldığında ısrarlıdırlar. Geleneksel
anlayışa, özellikle de Marksist geleneğe göre siyasal, ekonomik ve topluın-
wı sal eşitsizlik olarak anlaşılan eşitsizlik aslında bunların çok ötesine geçen
biçimler alır, ama yine de, ekonomik güçler toplumsal eşitsizliğin önemli
nedenlerini oluştururlar -onlarsız tarih anlaşılamaz. üçüncüsü ise tarihsel
araştırmanın kesin kurallara bağlı bir yönteme ve görgü! çözümlemeye da
yanması gerektiği inancıdır. Geertz'in geleneksel Marksist ve sosyal bilim
sel yaklaşımları eleştirirken dile getirdiği ve misyonerler üzerine makale
sinde Medick'in de ciddiye aldığı, tarihin pek çok içgörüsünü şiirden al
dığı inancı ndan kaçınırlar; bu, daha önce gördüğümüz gibi, Hayden Whi
te tarafından da dile getirilmiş ve en azından metodolojik ifadelerde, olgu
ve kurgu arasındaki sınır çizgisinin bulanıklaştığını düşünen Natalie Davis
gibi28 Amerikalı kültür tarihçileri tarafından da benimsenmiş olan bir
inançtır. Microstoria uygulayıcıları için, bu çizgi bu kadar bulanık değil
dir. Tarihçinin gerçek bir komı ile uğraşması gerektiğinde ısrarlıdırlar. Ge
leneksel sosyal bilim yaklaşımlarına ilişkin eleştirileri, sosyal bilimin müm-
26 l talyan mikro-tarihçi leri üzerine, bkz. Giovanni Levi, "On Micro-hi story," Peter Burke
(ed.), New Perspectives on Historical Writing içinde, University Park, Penna. , 1 99 1 ,
s . 93- 1 1 3; Edward Mu i r ve Guido Ruggi ero, Microhistory and the Lost People of Eu
rope: Selections from Quaderni Storici, Balti more, 1 99 1 .
'Z7 Giovanni Levi, lnheriting Power: The Story of an Exorcist, Chi cago, 1 988.
28 Nata l i e Davis, Fiction in the Archives: Pardon Ta/es and their Tel/ers in the Sixte
enth-Century Fronce, Stanford, 1 987.
kiin ya da arzu edilir olmadığın ı ikri s i i rı m· ı,, oııLır, açıklamaya soyunduk
ları kiiçük ölçekli yaşam gerçeklikkrinc kar�ı sınaııdığı zaman ayakta du
ramayan genellemeler yapan sosyal bilimcikri dqtirirkr. Bununla birlik
te, gerek Alman, gerek İ talyan yöndiıninin yazılarında kuram ile uygula
ma arasında belirli bir çelişki vardır. İ talyanlar, Gccrtz'in metodolojik ir
rasyonalizm olarak gördüğü şeye karşı kuşkum kalırken, başta Carlo
Ginzburg olmak üzere, onlar da tarihsel anlatılarında Geertz'in yoğun be
timlemesine y;:ıkın bir konuma doğru yöneldiler. Bunun tersine, Alınanlar
daha b;:ışt;:ın itib;:ıren uzun dizilerden oluşan bilgisayar çözümlemelerini de
içeren sosyal bilim yöntemleriyle ç;:ılıştılar.
İtalyanlar, Alman mikro-tarihçilerin tersine, Quaderni Storici dergisin
de kendilerine güvenilir bir kurumsal temel buldular. Bu dergi 1 966'da
kuruluşundan itibaren, geniş bir tarihsel y;:ıklaşımlar yelpazesi forumu ol
du ve Fr;:ıns;:ı'daki A nnales ya da B üyük Britanya'daki Past and Present'ın
kinden pek farklı olmayan bir yer tuttu. Almany;:ı'da Geschichte und Ge
scllschaft d;:ı böyle bir rol oynadı, ne ki, bu dergi çok d.;:ıha güçlü bir sos
yal bilim yönelimine sahipti. Ancak l 993'te Historische Anthropologid1111
kunılm;:ısıyladır ki, mikro-tarih ve t;:ırihsel antropoloji bakış açısını temsil
eden bir Alm;:ın dergisi ortaya çıkmış oldu.
Yeni derginin ilk cildinde, Carla Ginzburg'un İt;:ılyan microstorirı ge- 111
'J9 "Mikro-Historie: Zwei oder drei Dinge, die ich von ihr weiB," Historische Anthropo
logie, Kultur, Gesellschaft, Alltag l ( 1 993), s. 1 60-92.
30 Edward Muir, " l ntroduction: Observ i ng Trifles," Muir ve Ruggiero (ed.), M icrohistory
and the Lost Peoples of Europe i çinde, s . xxi.
ro-tarihçiler de "egemen kurumların belirli düşünme tarzlarını şeytani,
akıldışı, sapkın ya da mücrim olarak nasıl dışladıklarını", tıpkı Ginz
burg'un, değirmenci filozof ve kozmolog Menocchio örneğinde,31 Le
vi'nin de bölge papazı Giovan Battista Chiesa örneğinde32 yapmış oldu
ğu gibi göstermek arayışındadırlar.33 Tıpkı Geertz gibi, onların amacı da
"yorumsal" bir kültür araştırmasıdır; kültüre "yinelenebilir ve nicelleştiri
lebilir gözlemlerden gelen yasa uygulamaları aracılığıyla değil, bunun ye
rine basit, görünüşte önemsiz işaretler aracılığıyla" yaklaşılması gerekir.34
Levi'nin deyişiyle söylemek gerekirse: "Mikro-tarihsel yaklaşım, çeşitli
ipuçları, işaretler ve belirtiler aracılığıyla geçmişin bilgisine nasıl ulaşacağı
mız sorununa yönelir."35 Yine de, tarihsel metinlerin dışında bilinebilecek
bir gerçekliğin var olduğu üzerinde ısrar etmeyi sürdürürler. Bilgiye do
laylı yoldan ulaşıldığı kabul edilir. Bu nedenledir ki , mikro-tarihsel yön
tem "gerçekliğin nesnel olduğunu söyleyen tarihçiler tarafından benim
senmiş iddialı, otoriter geleneksel söylem biçimini terk etmiştir."-(<> Mic
rostoria profesyonelleşmiş tarihyazımından önce var olmuş bir sunuş biçi
mine geri dönerek, tarihçinin kendi bulgularının yanı sıra yaklaşım yönte
mini de aktardığı bir anlatı b::ışlatır. "Mikro-t::ırihte . . . ::ır::ıştırmacının bakış
açısı, anlatının özgül bir parç::ısı h::ıline gelir. "37 Soyut biçimde ortaya ko
1 12 namayacak olan unsurları iletebilmesi ve tarihçinin kendi anlatısına ulaş
masını sağlayan süreci göstermesi açısından, anlatı, tarihçinin bulgularının
sunulmasında önemli hale gelir.
Gelgeleliın, nesnellik üzerine konan bu sınırlamalara karşın, microsto
ria daha eski sosyal bilimin çeşitli temel varsayımlarını paylaşır ve bu,
onun Foucault ve Geertz'in yaklaşımlarından ayırt edilmesini sağlar. Ed
ward Muir, Foucault konusunda şuna dikkat çeker:
Kanıtlama ölçütleri, geçmişi bugüne uyduran bir modern bilimsel disiplinden
geldiği için, kuramlar kanıtlanamaz. Doğruluk, bir disiplin ya da bir kurum ta
rafindan tanımlanan bir düzene uymak anlamına gel i r . 3 8
39 Age., s. xii i .
40 Age., s. 1 03 .
41 Age., s. 1 05.
bir süreç değildir; bunun yerine, seçkin zihinlerin yazıları bu köy değir
mencisinin zihnine, popüler bir kültür prizmasmdan geçerek girer. Bunun
karşılığmda, Ginzburg'un kendi hayal gücü, Menocchio'nun düşünce sü
reçlerinin yeniden canlandırılmasında hayati önem taşır. Anlatı, yazarın
araştırma stratejilerinin sunumuyla kesintiye uğratılır. Levi'nin kaygısı ise
çok daha sosyal bilimsel niteliktedir; yerleşik varsayımları smamaya ya da
düzeltmeye yöneliktir. Sık sık, doğrulanması gereken varsayımların ayrın
tılarıyla açıklandığı bölümlere rastlanır. Merkezi ilgi alanlarından biri, köy
deki iktidar ilişkileri örüntüsüdür. Bu ilişkiler, ekonomik etkenler ya da
resmi siyasal kurumlar ile anlaşılamaz. Levi, gayri şahsi piyasa güçleri ile
modern bir devlet aygıtınm, bu iktidar ilişkilerini ne ölçüde belirlediğini
sorgular. Köylü dünyasını anlamakta belirleyici unsurun "elle tutulamaz
ya da simgesel malların, yani iktidar ve saygınlığın korunması ve aktarımı"
olduğunu ileri sürer.42 Bu savını kanıtlamak için, daha geleneksel toplum
sal tarihin kullandığı kaynaklara ve yöntemlere başvurur; Chiesa tarafindan
kötü ruhlardan kurtarılan kişilerin yaşamlarını ve toplumsal ortamlarını ye
niden kurmak için, kilise kayıtları, noter sözleşmeleri, arazi vergi kütükle
ri ve öteki yönetsel belgelerden yararlanır. Bundan başka köyde, klasik
ekonominin kör piyasa güçleri yerine, aile stratejilerini de içeren toplum
114 sal ve kişisel ilişkilerin fiyat düzeyinin saptanmasmda belirleyici bir rol oy
nadığı daha karmaşık bir piyasanın var olduğunu göstermek üzere, arazi
satışlarına ilişkin verileri, aile oluşumları ve verasetle ilgili verilerle ilişkilen
dirir. Dolayısıyla, Santena köyünün köylü cemaati , yalnızca makro-top
lumsal değişimlerin edilgin bir nesnesi değil, ayırıcı bir girdidir. Son ola
rak, çatışmalardan uzak, son derece kenetlenmiş mutlu bir köylü toplumu
imgesi, bu çözümlemenin akışı içinde çöker, yok olur.
Böylelikle, İtalyan mikro-tarihçilerin, en başta da Levi'nin eserlerinde,
tıpkı Göttingen gnıbunda da gördüğümüz gibi, mikro-tarih daha eski
sosyal bilim tarihinin reddi değil, bir uzantısıdır; kültürün ve tarihsel de
ğişimin taşıyıcıları olan kişiler ile küçük grupların bireyselliklerinin yeni
den keşfidir. Bununla birlikte, mikro-tarihsel yaklaşımların uygulanabile
ceği toplumlar ve kültürlerin gerek uzamsal, gerek za mansal sınırları ol
duğu görülür. Mikro-tarihçilerin küçük grupları, daha geniş bir bağlama
ya çok küçük bir gönderme yaparak, ya da böyle bir bağlama hiç gönder
me yapmaksızm incelediği suçlaması haklı değildir; en azından bu suçla
ma, burada ele aldığımız çalışmalar için geçersizdir. Gelgelelim, kentsel
antropolojide birtakım çalışmalar söz konusu olmasına karşın, köylü top
lulukları üzerine yapılan çalışmalarla karşılaştırılabilir nitelikte modern
..48 Alf Lüdtke, "'Coming ta Terms with the Post': l l l usions of Remembering Ways of For
gett i ng Nozism in West Germany," Journal of Modern History 65 ( 1 993), s. 542-72.
49 Lutz N i ethammer (ed.), Lebensgeschichte und Sozialk ultur im Ruhr-gebiet 1 930 bis
1 960, 2 c, Berl i n, 1 98 3 .
50 Lutz N iethammer, Alexander von Plato v e Dorothee Wierling (ed .), Oie volkseigene Er
fahrung: Eine Archöologie des Lebens in der lndustrieprovinz der DDR, Beri in, 1 990.
Almanya'da uygulandığı şekliyle Alltagsgeschichtd1111 bazı eleştirmen
leri, "yaşamın, görece bozulmaksızın sürmüş olan dünyevi, gündelik yön
leri üzerinde yoğunlaşmak yoluyla, Nazi rej iminin imgesinin normalleşti
rilmesinden duydukları korkuyu" ifade etmişlerdir.51 Niethammer ekibi
nin niyeti kesinlikle bu değildi. Sözlü tarihin eleştirel işlevinin bir örneği,
Christopher Browning'in Ordinary Men: Reserve Police Battalion 1 01 and
the Final Solution in Poland (Sıradan İnsanlar: 1 O 1 . Yedek Polis Taburu ve
Polonya'da Nihai Çözüm, 1 993)52 adlı çalışması, 1 960'larda Ham
burg'daki savcılık bürosu tarafından yapılmış, Polonya'daki Yahudi siville
rin kitlesel infazma karışmış olan 2 1 O tabur üyesinin sorgulamalarına daya
nır. Browning'in araştırması, soykırım faillerinin tarihine yepyeni bir bakış
açısı ekler. O zamana değin, soykırım çoğunlukla, Raoul Hilberg'in betim
lemiş olduğu gibi,53 geniş ve karmaşık bir yönetsel süreç olarak görülmüş
ve Hannah Arendt'e göre "şeytanın basmakalıplığını" şahsmda canlandı
ran54 Adolf Eichmann gibi bürokratlar tarafından masa başından yürütül
düğü düşünülmüştü. Şimdi Browning, "yıkım mekanizması" hiyerarşisinin
en altmda yer alan , kişisel olarak milyonlarca infazı yerine getirmiş olan kü
çük insanların rolüne odaklanmaktaydı . 1 0 1 nahı Yedek Polis Taburu'na
ilişkin anlatısı, birçoğu işçi sınıfından gelen, açıkça Yahudi karşıtı duygula
118 ra sahip olmayan orta yaşlı Hamburg polislerinin, Polonya'daki kitlesel in
fazlara nasıl katıldıklarını ortaya koyuyordu. Browning şöyle der:
Alltag{_qeschichte hın metodolojisinde, Nazi Almanya'sının tarihinde soykırı-
111111 merkezi niteliğini azaltacak hiçbir içkin yön yoktur . Tam tersine, kitle ci
nayetlerinin, işgal a l tı n daki Doğu Avrupa'ya mevzilendirilmiş Alman persone
lin yaşamlarına nasıl derinden bağlı olduğunu ortaya koymanın en iyi yönte
minin bu olduğunu söyleyebiliri m . 55
51 Chri stopher R . Browning, 0German Memory, Judicial l nterrogation, and H i stori cal
Reconstruction: Writing Perpetrator H i story From Postwar Testimony; Saul Fri ed
lander (ed.), Probing the Limits of Representation: Nazism and the °Final Solution ·
içi nde, Cambridge, Mass ., 1 992, s. 35.
52 Christopher R . Browning, Ordinary Men: Reserve Police Battalion 1 0 1 and the Final
Solution in Poland, New Y ork, 1 992.
53 Raoul H i lberg, The Destruction of European Jews, Chicago, 1 96 1 .
54 H annah Arendt, Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evi/, New York,
1 963.
55 Brown i ng, 0German Memory, ° Friedlonder (ed.), Probing the L imits of Representa
tion i ç i nde, s. 350 .
yönlerinden ve insani bir çehreden yoksuıı lıırakacığıydı. Soru n , tarihin
insani ve kişisel yönünün nasıl yeniden e k geı;irilclıi lcceğiydi . Gördüğü
müz gibi, Hans Medick, Clifford Gecrtz'iıı klilt iircl aııtropolojisindeki
"yoğun beti mleme"de böyle bir tarih modeli bıılmııştıı . Antropoloji gi
bi, tarih de sistematik değil yorumsal bir bılimdi . Soğuk çözümlemenin
yerini, sözcüklere dökmenin güç olduğu bir dolaysızlık alıyordu. Gelge
lelim, bana öyle görünüyor ki, yoğun betimlemenin epistemolojisi çö
zümsüz bir çelişkiyi içerir. Araştırma konusunu, gözlemciden bütünüy
le ayrı olarak görür. Gözlemcinin düşünce kategorilerinin gözlemlenene
yansıtılmasına karşı, haklı olarak uyarıda bulunur. Yoğun betimleme,
"öteki"nin, gözlemciye kendi "ötekiliği" içinde görünmesini sağlamalı
dır. Bu, gözlem konusuna bir nesnellik unsuru kazandırır ve onun ger
çekliğe dayanan bir nesne olarak görünmesini sağlar. Ama öte yandan ,
bu antropolojik yaklaşım dünyanın nesnelliğine meydan okuyordu . Ote
ki'ni, tıpkı kişinin bir edebi metni okuyacağı gibi okuması gereken bir
metin olarak görüyordu . Ne var ki, bir metin çeşitli şekillerde okunabi
lir. Bu yaklaşımın mantıki sonucu, olgu ile kurgu arasmdaki sınırın kal
dırılması olacaktır.
Aslına bakılırsa mikro-tarihçilerin niyeti bu değildi . Araştırdıkları ka-
dınların ve erkeklerin öznelliği ve bireyselliğini onarma çabalarında, 119
120
56 H eyden White, " H i storicel Emplotment end the Problem of Truth," Friedlender (ed.),
Probing the Limits of Representation içi nde, s. 37-53.
Si B rowning, "Germen Memory," age., s. 3 1 .
ONUNCU B Ö LÜM
Lowrence Stone, "The Revival of Narrative," Post and Present 85 ( Kasım 1 979), s.
1 9.
2 Roland Borthes, "The Di scourse of H i story," Comparotive Criticism: A Yearbook., c .
3 ( 1 98 1 ), s. 3-28.
da bulunmadığını öne sürmesinin nedeni de buydu. Kaynaklar üzerinde
ki eleştirel filolojik inceleme, kuşkusuz, olguları keşfetmeyi sağlayacaktır,
ne ki , bunun ötesine geçip, tarihsel bir anlatının kurulmasına yönelik bır
adımı belirleyecek olan, White'a göre, bilimsel değil, estetik ya da ahlaki
kaygılar olacaktır. Tarih yazımında biçim ve içeriğin birbirinden ayrılama
yacağını ileri sürer. Tarihçilerin elinde, diye sürdürür sözlerini, anlatıların
biçimini ve belirli bir dereceye kadar içeriğini de belirleyen sınırlı sayıda
retorik olanaklar vardır; bu nedenle gördüğümüz gibi, "tarihsel anlatılar,
içerikleri bulunmı�s oldukları kadar icat edilm�s de olan ve biçimlen, bı
limlerdeki benzerlerinden çok, edebiyattaki benzerleriyle ortak özellikler
taşıyan sözel kurgulardır . " .�
Herodot'tan Natalie Davis'e kadar uzanan bir tarihsel düşünce gele
neği, tarihsel anlatıların hem edebi yönlerini, hem de hayal gücünün on
ları kurmakta oynadığı rolü kabul eder, ama gene de bu anlatıların gerçek
insanları içeren gerçek bir geçmişe dair içgörüler sunduğuna olan inancı
nı da sürdürür. Oysa White bu geleneğin çok ötesine geçmektedir. Nata
lie Davis geçmişin yeniden canlandırılmasında icat etmenin hayati bir yer
tuttuğunu içtenlikle kabul eder, ama aynı zamanda, bu icadın tarihçinın
keyfi yaratısı olmayıp, kaynaklar aracılığıyla bize seslenen "geçmışin sesle
122
ri"nin peşinden gittiğini ısrarla belirtir.4 R.<nke de, tarihsel aktörlerinin
düşünce süreçlerini yeniden canlandırmak konusunda i mgelemin rolünü
kabul ediyordu .
Bu yüzdendir ki, tarihsel anlatılarda her türlü gerçeklik iddiasını yad
sıyan bir kuram ile tarihsel bilginin karmaşıklığının tam anlamıyla bilincin
de olan, ama gene de, gerçek insanların gerçek düşüncelere ve duygulara
sahip olduklarını ve bunların gerçek eylemlere yol açtığını, bu eylemlerin
de belirli sınırlar içinde bılinebileceğini ve yeniden canlandırılabileceğini
kabul eden bir tarihyazımı arasında fark vardır. Şurası muhakkak ki, Pat
rick Bahners'in belirttiği gibi, Kant'tan bu yana bilim hiçbir "maddi ger
çek ölçütüne" sahip değildir.5 Ne ki, Kant ve onu izleyen bilimsel ve sos
yal bilimsel düşünce ( Max Weber de dahil olmak üzere), her şeye rağmen
iletilebilecek ve maddı ölçüt vermese bile, doğa ve insan dünyasının ince
lenmesi için formel standartlar sunabilecek bir bilimsel araştırma mantığı-
3 H eyden White, " H i storical Texts as Literary Artifact," Tropes of Discourse içi nde,
Boltimore, 1 978, s. 82.
4 Nato l i e Davis, The Return of Martin Guerre, Cambridge, Mass., 1 98 3 .
5 Potrick Bohners, "Die Ordnung der Geschichte: Ü ber H eyden White," Merkur 46
(l 992), Sayı 6 (l 992), s. 31 3.
nın bulunduğunu kabul ediyordu. Fabı lııı ol�·iıı lcr bile, bazı çağdaş bi
lim kuramcıları tarafından sorgulanmaktadı r.
Bilimsel araştırmanın gerçekliğin giderek dalıa fazla kavranmasına yol
açtığı kavramına meydan okuyan modern ve çağdaş bilim kuramcıları ara
sında, Gaston B achelard6 ile Paul Feyerabend7 gibi radikal kuşkucuları bir
tarafa, Thomas Kuhn gibi tarihsel rölativistleri de bir başka tarafa ayırmak
gerekir. Bachelard ve Feyerabend, bilimi, hiçbir sınırlayıcı mantık ya da
araştırma yönteminin bulunmadığı, şiirsel bir etkinlik olarak anlarlar. The
Structure ofScientific Revolutions ( Bilimsel Devrimlerin Yapısı, 1 960) ad
lı yapıtında8 Kuhn da bilimin nesnel bir dünyanın yansıması olarak anlaşı
lamayacağını ileri sürdü. Gelgelelim, onu bir kurgu olarak değil, fakat
kendi söylemlerine hükmeden kurallar üzerinde hemfikir olan kişiler ara
sındaki tarihsel ve kültürel olarak koşullanmış söylem olarak görüyordu.
Ona göre bilim, bilimsel araştırmanın kurumsallaşmış bir biçimi, üyeleri
nin araştırma ve açıklama stratejileri konusunda hemfikir olduğu bilimsel
bir topluluk içinde gerçekliği ele almanın bir yoluydu. Dolayısıyla, Kuhn
da bilimin gerçeklikle ilişkisini sorgular, fakat Bachelard ve Feyerabend gi
bi, rasyonel bir bilimsel söylemin olanaklılığını sorgulamaz.
Bilgi ve gerçeklik arasındaki ilişki sorunu, dilbilim kuramında da mer
kezi bir rol oynar. Modern bilim, dili anlamlı bilginin aktarılması için bir 123
10 Bkz. Art Serman, From the New Criticism to Deconstruction, Urbana, 1 988 .
11 Barthes, "Di scou rse of H i story."
tür olarak görülmelidir. Dominick La Capra, 1 9 8 5 'te, tarihyazımını kla
sik anti kçağdan beri değer verdiği retorik niteliğe yeniden ulaşmaya çağır
dı . 1 2 1 9 . yüzyılda, tarih profesyonel bir disipline dönüşüp de kesin kural
lara sahip bir bilim olma iddiasını ortaya attığında, tarihçiler genellikle ta
rih yazmayı retorik unsurlarından arındırmaya çalıştılar. Biliminki de dahil
olmak üzere, her dilin retorik bir boyutu olduğunu anlamaksızın, bilim ve
retorik arasında basit bir ikilem varsaymak moda oldu. La Capra'dan alın
tılayarak söyleyecek olursak, "bilimi , retorikin hasmı ya da antitezi olarak
varsayan bu eğilim, sık sık nesnesine karşı tümüyle saydam olmaya daya
nan ya da öyle görünen 'yalın üslubun' savunmasıyla birlikte yürüd ü . " 1 3
Ama böyle "yalın b i r üslup" kesinlikle yoktu. Aslına bakılırsa, profesyonel
leşmiş bilimsel araştırmalar çağı olan 19. ve 2 0 . yüzyıllarda bile, tarih yaz
ma, retorik ya da edebi niteliklerini yitirmedi. Büyük tarihçiler de bunu
kabul ediyordu. Ranke, bu doğrultuda, tarihin yalnızca bir bilim olmayıp
aynı zamanda sanat olduğunun ve bu ikisinin birbirinden koparılamayaca
ğının altını çiziyordu. 1 4 1 902'de ikinci verilişinde Nobel Edebiyat Ö dü
lü'nü Theodore Mommsen'in almış olması dikkate değerdir. Yalıtılmış
bazı nicel tarih çalışmalarının dışında, önemli bir retorik ya da edebi u n
surdan yoksun olan pek a z tarihyazımı örneği vardır; hatta kullandığı çok
büyük niceliksel araçlara karşın, köleliğin hem maliyet açısından verimli, 125
12 Dominick La Copra, •Rhetori c and H i story; History and Criticism i çi nde, lthoca,
1 985, s. 1 5-44.
13 Age., s. 42.
1 4 Bkz. ·on the Character of H i storical Sci ence; Leopold von Ronke, Theory and Prac
tice of History içinde, s. 33-34.
ler'deki Amerikan tarihinden ziyade Avrupa tarihi çalışmalarını çok daha
büyük ölçüde etkiledi. Aşağıdaki sayfalarda, öncelikle Amerikan tartışma
l arı üzerinde duracağız, çünkü "dilbilimsel yöneliş" lS kavramı burada icat
edildi . Bu "yöneliş"in merkezi unsuru, dilin ya da söylemin toplumların
oluşumundaki öneminin kabul edilmesinden oluşur. Bir toplum ve kültü
rün belirleyicileri olarak görülen toplumsal yapılar ve süreçler, artık gittik
çe artan biçimde, iletişimse] bir topluluk olarak anlaşılan kültürün ürünle
ri olarak görülmektedir. D ilin merkezi niteliği üzerindeki bu vurgu, siya
sal, toplumsal, kültürel ve entelektüel tarih alanındaki araştırmaların bir
çoğuna girmiş durumdadır. Ne ki, belirli yazarlar dilbilim kuramından
son derece köktenci sonuçlar çıkarıp, tarihi, toplumun kültür, kültürün de
-bi r edebi metni andıran ve metnin ötesindeki bir gerçekliğe indirgemeye
karşı koyan- bir "anlam ağı" olarak görüldüğü göstergebilime indirger
ken, başka tarihçilerse dili toplumsal ve kültürel gerçekliğe yaklaşmada bir
araç olarak görüyorlardı.
Son dönem tarih düşüncesine kültüre göstergebilimsel bir yaklaşıma
yönelik belki de en önemli dürtüyü kazandıran kültürel antropolog Clif
ford Geertz'dir:
Max Weber gibi ben de, insanın kendi attığı anlam ağlarına yakalanmış bir
126
hayvan olduğuna inanarak, kültürü bu ağlar olarak alıyorum ve bu nedenle,
onun çözümlemesinin yasalar peşinde deneysel bir bilim değil, anlam arayışın
da yorumsal bir bilim olduğunu kabul ediyorum . 1 6
1 5 Bkz. J . E. Toews, "/ntellectual H istory After the Linguistic Turn: The Autonomy of
Meaning and the lrreduci b i l ity of Experience," A merican Histarical Re vie w 92
( 1 987), s. 879-907; Martin Jay, "Should lntel/ectua/ History Take a Linguistic Turn?
Reflections on the Habermas-Gadamer Debate," Dominick La Capra ve Steven Kap
lan (ed.), Modern European lntel/ectual History. Reappraials and New Perspectives
içinde, it haca, 1 982, s. 86- 1 1 O; Richard Rorty (ed.), Th e Linguistic Tum: Recent Es·
says in Philosophic Method, Chicago, 1 967.
16 Cl ifford Geertz, "Thick Description: Toward an lnterpretive Theory of Culture," The
/nterpretatian of Cultures içinde, New York, 1 983, s. 5 .
mn köşe taşım oluşturur. 1 7 Burada ııcsııdlik, dışsal dünyadaki bir "nes
ne"yle değil, bu dünyanın araştırıldığı sosyal bilimler metodolojisi ile iliş
kilidir. Bu metodoloji mantığının kökleri, Grek antikçağından bu yana
Batı dünyasının entelektüel tarihinde yer alır; gclgelelim, geçerliliği bü
tün kültürlerdeki rasyonel düşünceye dek uzanır. Sosyal bilimlerdeki
mantıksal muhakemenin, Batılı bir zihin için olduğu kadar bir Çinliye
göre de ikna edici olması gerektiğine ilişkin görüşünü daha önce zikret
miştik. Weber'in "ideal tip" kavramı, sosyal bilimsel araştırmanın konu
sunu oluşturan gerçek toplumsal yapılar ve süreçler bulunduğu kavramı
m olumsuzlamak yerine, bu kavramı varsayar. Katışıksız bir görgül yakla
şıımn olanaksız olduğunu kabul eder; bununla birlikte, "ideal tipleri" sı
namak yoluyla toplumsal gerçekliğe yaklaşmanın mümkün olduğunu ka
bul eder. Dahası, Weber'e göre, sosyal bilim toplumları biçimlendiren
makro-tarihsel ve makro-toplumsal yapıları ve süreçleri araştırır. Berrak
kavramlar ve açık kuramlar üzerindeki bu vurgu, gördüğümüz gibi,
Hans-Ulrich Wehler ve J ürgen Kocka'nın -kültürel tarihçilerin gittikçe
artan bir biçimde nesnelci olarak reddettikleri- Alman "Tarihsel Sosyal
Bilim" ekolü de dahil olmak üzere, sosyal bilim-yönelimli düşüncenin
büyük bir bölümünün temelini oluşturur. 127
Weber'e bağlılığını bunca dile getirmesine karşın, Geertz bu anlamda
ondan tümüyle farklı bir yöne girer. Antropologların yaptığı şeyin "bir
yöntem sorunu" olmayıp, "yoğun betimleme" olduğunu anlatır bize.
Yöntemin bir alternatifi olarak yoğun betimleme, Geertz'in "göstergesel"
olarak tanımladığı bir kültür kavrayışına dayanır. 1 � Bu perspektiften bakıl
dığında, bir kültür bir dilin özelliklerini taşır ve dil gibi, bir "sistem" oluş
turur. Bu da yorumlamayı mümkün kılar, çünkü her bir edimin ve her bir
ifadenin, kültürü bir bütün olarak yansıtan simgesel bir değeri vardır. Yo
ğun betimleme, her türlü kuram-güdümlü sorudan bağımsız olarak, kül
türün simgesel ifadeleriyle dolaysız yüzleşmeyi gerektirir; kuram-güdüm
lü sorular ise, soyutlamalar aracılığıyla, kültür tezahürlerini hayatiyetlerin
den yoksun bırakabilir. Bu bağlamda, kendi araştırma konusuyla yoğun
betimleme aracılığıyla antropoloj ik yüzleşme yaklaşımı ile, konusunu so
yutlamalardan bağımsız olarak "anlamak" peşinde olan klasik h istorisiz
min yorumsal yaklaşımı arasında yüzeysel bir benzerlik vardır. Ne ki, bu
17 Bkz. "'Objectivity' in Social Science and Soc i a l Pol i cy," Edward A . Sh i ls ve Henry A.
Finch (ed.), Max Weber on the Methodolagy of the Sociol Sciences içinde, G lencoe,
1 1 1 . , 1 949.
18 Geertz, "Thick Description," s. 5.
benzerli k aldatıcıdır. Yorumsal yaklaşı m, gözlemleyen ile gözlemlenen
arasında, anlamayı mümkün kılan bir ortak zemini varsayar. Geertz ise,
tam tersine, gözlemlediği konuyu tamamen farklı olarak görür. Konuyu
anlayabileceğimiz terimlere indirgemek, onu ötekiliği içinde kavramaktan
çok, onu çarpıtmak anlamma gelecektir.
Bir önceki bölümde, Geertz'in gündelik yaşam tarihi ile mikro-tarih
üzerindeki etkisini ele almıştım. Burada ise kültürel tarihe göstergebilim
sel yaklaşımla ilgileneceğiz. Son dönem kültürel tarihte çok sık dile geti
rilen Geertz'in yaklaşımı, eleştirel bir tarih açısından bir dizi sorun sunar.
Geertz yalmz bir tarihçi olmamakla kalmaz, aym zamanda tarih konusun
da da kıt bir anlayışa sahiptir. "The Balinese Cockfıght" (Bali'de Horoz
D öğüşü) üzerine ünlü makalesi, l'J yaklaşımının başlıca örneklerinden bi
rini oluşturur. Horoz döğüşündeki izleyicilerin tepkileri bir kültürü yan
sıtır ve bu kültür hem bütünleşmiş, hem de istikrarlı bir bütün oluşturan
göstergebilimsel bir sistem olarak görülür. Geertz, kültürü Bali toplu
munda kendini gösteren toplumsal süreçler çerçevesi içinde görmez; ne
de toplumsal bölünmeleri ve toplumsal çatışmaları dikkate alır. Dolayısıy
la, sistemleştirmeden kaçınma ve bunun yerine davranışın benzersiz teza
hürü üzerine yoğunlaşmaya yönelik kararlılığına karş111, aslında reddettiği
128 son derece makro düzeyli toplum kavrayışından yararlanır. Bu da meto
dolojik irrasyonalizme neden olur. Simgelerin yorumlanması görgü! ola
rak s111anamaz . Yabancı kültürün "anlam"ıyla antropolog doğrudan doğ
ruya yüzleşir. Bu, gerek kuram-güdümlü sorularla çalışan analitik sosyal
bilimcilerin, gerek araştırmalarının konusunu anlayabileceklerine inanan
geleneksel tarihçilerin eserlerine renk verdiği kabul edilen bir öznel taraf
girliğin başlamas111a engel olacaktır. Fakat aslına bakılırsa, Geertz'in kül
türler yorumunda hiçbir denetim mekanizması yoktur. Bunun sonucu da,
antropologun konusuna karşı öznelliğinin ve hayal gücünün yeniden işin
içine girmesi olur. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, Mağrip kültürü üze
rine çalışmasında, Geertz'inkinden çok farklılaştırılmış bir kültür görüşü
sunmuştur. Bourdieu'nün, kültürün ekonomik ve toplumsal bağlamının
altını çizen, fakat bu ilişkilerin simgesel karakterini de teslim eden yaklaşı
mı, başlangıçta Marksist düşünceyle yola çıkmış, ama aynı zamanda Mark
sizmi yeniden yorumlamış olmasını da yansıtır. Son tahlilde, onur kavram
larının kültürel bir altyapı oluşturacak şekilde ekonomik ilişkiler içine gir
diği hususunda, Max Weber'le aynı görüştedir. Kültürün, artık kendi için
de bir bütün oluşturan bir metin olarak değil, simgeleri aracılığıyla yakla-
19 Clifford Geertz, "Deep Play: Notes on the Bali nese Cockfight," lnterpretation of Cul
tures içinde, s. 4 1 2-53.
şılması gereken siyasal, toplumsal ve ekonomik bir değişim bağlamı olarak
görülmesi gerekmektedir.
Geertz'çi yaklaşımda yapılan iki değişiklik ve bunun tarihsel bir tema
ya uygul anmasına değinecek olursak, Marshall Sahliıı 'in Kaptan Cook'un
ölümü üzerine makalesi20 ile Robert Darnton'ın yazdığı The Great Cat
Massacre°J2 1 ( Büyük Kedi Katliamı) örnek verebiliriz. Sahlin, iki farklı kül
tür arasındaki etkileşimi, yani her biri kendine özgü bir mantığa sahip olan
Hawai'nin Polinezya kültürü ile İngiliz kaşiflerin onu etkileyen Batılı kül
türü arasındaki etkileşimi ortaya koyar. Ardından, Cook'un, Hawai kültü
rünün dinsel yasası uyarınca Hawaililer tarafından öldürülmesini açıkla
maya çalışır ve aynı zamanda bunu, Batı kapitalizminin yayılması çerçeve
si içine yerleştirir. Dolayısıyla, Geertz tarafından birbirinden ayrılmış olan
metin ve bağlam yeniden bir araya gelir. Ne ki, Geertz'in Bali kültürü
üzerine araştırmasında olduğu gibi, Hawai kültürünün yeniden kurulma
sında da görgü! denetim mekanizmaları çok azdır. Darııton da, olgudan
otuz yıl sonra, bir matbaa çırağının anlatısına dayanarak, matbaacıların
kendi işverenlerine ve karısına yönelik simgesel bir isyan eylemi olarak,
ayinsel bir bağlamda kedileri öldürmelerinin öyküsünü anlatır. Chartier,
Darııton'un kültürü, Geertz'in sözleriyle "simgelerde cisimleşen anlamlar
kalıbının tarihsel aktarımı, insanların yaşama dair bilgilerinin ve yaşama 129
20 "Coptain James Caok; or the Dying God," Sahi i ns, lslands of History içinde, Chica
go, 1 987, s. 1 04-35.
21 Robert Darnton, The Great Cat Massacre ond Other Episodes in French Cultural His
tory, New York, 1 984.
22 Roger Chartier, "Texts, Symbols, and Frenchness," Journal of Modern History 57
( 1 985), s. 684.
23 Emmanuel Le Ray Ladurie, Carnival in Romans, New York, 1 979.
Adı kültürel tarihçiler tarafından çok sık anılmasına karşın, aslında
Geertz'in, kendi verdiği adla "yasa arayışındaki deneysel bir bilimden an
lam arayışındaki yorumlayıcı bir bilime" dönüşe katkıda bulunmaktan
öte, bu tarihçilerin çalışmaları açısından sınırlı bir değeri olduğu ortaya
çıkmış dunımdadır.24 B u anlam arayışında, dil önemli bir göstergebilim
aracma dönüşüyordu . D olayısıyla, "dilbilimsel yöneliş" sosyal ve kültürel
tarihin çeşitli alanlarında ortaya çıkmıştır; ne var ki, dilin gerçekliğe gön
derme yaptığı inancı, Barthes, Derrida ve Lyotard tarafından Saussure'cü
dilbilim kuramının yeniden yonımlanmasmda olduğu gibi, hiçbir yerde
terk edilmemiştir.
Son dönem sosyal ve kültürel tarihte, toplumsal gerçekliğin bir ikame
si olarak değil, onun kılavuzu olarak dile veya söyleme kilit bir yer ayıran
çeşitli yönelimleri kısaca inceleyeceğim:
Bunlar arasında, kültürel antropolojiden en çok uzaklaşmış ve entelek
tüel tarihin geleneksel biçimlerine en yakın olanı, J. G. A. Pocock, Quen
tin Skinner ve Reinhart Koselleck'in siyasal düşünce tarihi alanındaki ça
lışmalarıdır. Pek çok yönden, bunlar Benedetto Croce, Friedrich Meine
cke, R. G. Collingwood ve Arthur Lovejoy'un klasik düşünce tarihlerin
de sunulan biçimiyle geleneksel entelektüel tarihleri andırırlar. Onlar da,
130 büyük siyasal kuramcıların bıraktığı metinleri araştırmakta yorumsal ola
rak ilerlerler. Bu metinleri, yazarın niyetlerini barındırıyor olarak görürler;
tıpkı klasik öncülleri gibi, tarihçinin görevini bu metinlerin anlamlarının
içyüzünü kavramak olarak görmeye devam ederler. D üşünceler artık ba
şat olarak büyük zihinlerin yaratılan olarak anlaşılamayacağı, bunun yeri
ne onların da eklemlendiği entelektüel topluluğun söyleminin bir parçası
olarak değerlendirilmeleri gerektiği için, Pocock25 ve Skinner,26 Floransa
hümanizminden Aydınlanma'da bir sivil toplum kavramının doğuşuna
değin Batılı siyasal düşüncenin sürekliliğine dönerler. Her ikisi de, "Siya
sal Düşünceler" terimini kitaplarının başlığı olarak kullanırlar. Geleneksel
entelektüel tarih anlayışından ayrıldıkları nokta, uzun zaman aralıkları bo
yunca kalıcılıklarını konıyan söylem yapılarının altını çizmeleridir. Metin
leri bilinçli olarak sahip olunan düşüncelerin iletişim aracı olarak gördük
leri için, postmodern dil ve söylem kavramlarından da ayrılırlar. Düşünce-
24 Geertz, "Thick Description," s. 5; ayrıca bkz. Geertz' i n kültür tanımı, "Rel igion as a
Culturol System," age., s. 89.
25 J . G. A. Pocock, The Machiavellian Moment: Floren tine Political Thought and the
Atlantic Republican Tradition, Pri nceton, 1 975 ve Politics, Language, and Time:
Essays on Political Thought and History, Chi cogo, 1 989.
26 Quentin Ski nner, The Foundations of Modern Political Thought: The Renaissance,
2 c , Cambridge, 1 989.
!erin, ne yaptıklarının farkında olan ve gene de kendi topluluklarının söy
lem çerçevesi içinde düşünen ve bu söylemi seslendiren insanlar tarafından
düşünülmeye ve dile getirilmeye devam ettiğini kabul ederler. Söylem, si
yasal ve toplumsal dünyayı etkileyebildikleri ortak bir dil konuşmaları sa
yesinde birbirleriyle iletişim kurabilen görece özerk aktörlerden oluşan bir
topluluğu varsayar. Bu söylem kavrayışı, Jürgen Habermas'ın iletişimse!
eylem kuramına çok uzak sayılmaz.27 Söylem, siyasal gerçekliğin oluşu
muna katkıda bulunur, ardından kendisi de ondan etkilenir. Reinhart Ko
selleck,28 söylem analizini yalnız siyasal düşünce tarihini değil, aynı za
manda siyasal ve toplumsal yapıları da yeniden kurma aracı olarak kullan·
masıyla, Pocock ve Skinner'ın da önüne geçer. En önemli Alman toplum
sal tarihçilerinden ikisi olan Werner Conze ve Otto Brunner ile birlikte,
Koselleck l 973'te yedi ciltlik bir "Temel Tarihsel Kavramlar" ansiklope
disi çalışmasını başlattı.29 Yazarlar, bazıları yüz sayfa kadar tutan uzun ma
kalelerde, Almanya'da 1 7 5 0 ile 1 8 5 0 yılları arasındaki dönemde kilit siya
sal ve toplumsal kavramların anlamını ve dönüşümünü derinlemesine ir
delediler. Varsayımları, dönemin "sosyal-politik dili"nde yapılacak bir çö
zümlemeyle, modern-öncesi kurum ve düşünce kalıplarından, bu hayati
öneme sahip dönemde gerçekleşen modern kurum ve düşünce kalıplarına
dönüşüme ilişkin değerli içgörüler elde edilebileceğiydi. 131
Thomas Childers ise daha dolaysız bir biçimde dil üzerinde yoğunlaşır.
Stedman J on es özellikle dilin toplumsal gerçekliği ifade etmekle kalmayıp
onu oluşturma derecesini vurgular. Bununla birlikte, her üçü de gerçek
toplumsal yapıların ve süreçlerin varlığını kabul eder ve dili, bunları ince
lemenin bir gereci olarak görür. Thompson gibi, Stedman Jones da İ ngi-
liz işçi sınıfının oluşumuyla ilgilenir. Sınıf bilinci düşüncesinin, dolaysız
bir ekonomik temelden özgürleşmesi konusunda Thoınpson'ın katkısmı
tesli m eder. Ama Thompson'dan daha özgül olarak, Stedman Jones sını-
fın dilinde sınıf bilincinin temel unsurlarını saptar. Thompson'ın işçi sını-
fı deneyimine ilişkin kavrayışının, bu deneyimin ona yapısını veren bir dil
üzerine oturması nedeniyle, inceltilmeye gereksinimi vardır.42 Dolayısıy-
la, Çartizmi sınıf bilinci açısından yorumlayan geleneksel kavrayışlar, Çar-
tizmin toplumsal yapılara değil, verili bir siyasal dile dayanma derecesinin
farkına varmıyorlarsa, yetersiz kalırlar. Stedman Jones, Çartizınin yükseli-
şi ve düşüşünün, Sanayi Devrimi'nin yarattığı ekonomik sefalet ve top-
41 Age., s. 1 0- 1 1 .
.ıl2 Gareth Stedman Janes, Languages of Closs: Studies in English Working Class His
tory 1832- 1 982, Cambridge, 1 983, s . l O l . Ayrıca bkz. B. Strath (ed.), Language and
the Construction of Class ldentities, Gothenburg, 1 990.
lumsal dönüşümlerden çok, Çartizmi destekleyenlerin, ekonomik ve top
lumsal yoksulluklarını yorumladıkları siyasal d i l ile belirlendiğini ileri sü
rer. Bu kesinlikle ekonomik koşulların ve toplumsal dönüşümlerin siyasal
bir hareket olarak Çartizmin çözümlemesinde ihmal edildiği anlamına
gelmez; en azından bu ihmal, Sewell'ın Marsilya'da 1 848 ayaklanmaları
na yol açan devrimci hareketi ele alırken, bunların işçilerin siyasal bilinci
ni biçimlendiren dil ve söylem aracılığıyla anlaşılmaları gerektiğini söyler
ken gösterdiğinden azdır.
Aynı bakış açısı, Thomas Childers'ın "The Social Language of Politics
in Germany" (Almanya'da Siyasetin Toplumsal Dili)43 başlıklı makalesin
de de mevcuttur. Chil ders bu makalede , kendi düşüncelerini Hunt, Sted
man Jones, Sewell ve Scott'ınkilerle bağlantılandırır. Makalenin ana ilgi
alanı, Nazilerin yükselişine yol açan Weimar Cumhuriyeti'nin siyasal kül
türüdür. Çıkış noktası, Hans Ulrich Wehler ve Jürgcn Kocka gibi, Naziz
mi sanayileşme çağında Almanya'nın gecikmiş ve eksik demokratikleşme
siyle açıklayan sosyal bilim-yönelimli tarihçiler ile onların İngiliz eleştir
menleri arasındaki çekişmedir; Geoff Eley ve David Blackbourn gibi tarih
çilerin de aralarında yer aldığı bu eleştirmenler, Almanya'daki moderni
zasyonun öteki ülkelerdekinden önemli ölçüde farklı laştığına ilişkin tezi
134 sorgularlar. Childers bu etkenlerin önemini yadsımaz, ne ki, bunların kul
lanılan siyasal dil çerçevesi içinde görülmesi gerektiğine inanır. Bu dil ger
çek toplumsal ayrımları yansıtır, ama aynı zamanda onu konuşan ve işiten
sınıfların siyasal ve toplumsal bilincini de biçimlendirir. Bu yüzdendir ki,
Childers, çekişen tarafların siyasal bilincini resmetmek amacıyla, siyasal
partiler, çıkar grupları, hükümet yetkilileri ve bireyler tarafından kullanı
lan sözcük dağarcığını incelemeye koyulur. Bunu yapmak için, 1 9 19'dan
Adolf Hitler'in 1 9 33'ün ocak ayında iktidara gelişine değin tüm ulusal se
çimler ile yerel seçimlerin büyük bir bölümünü kapsayacak şekilde, "gün
lük parti yandaşı literatürde ve etkinliklerde ( broşürler, afişler, nutuklar ve
toplantılar)" kullanılan dili, dönemin siyasal söylemini yeniden kurmak
üzere çözümler.44 Sewell ve Stedman Jones gibi, o da toplumsal ve eko
nomik koşulların rolünü göz ardı etmeksizin, "ekonomik olayların onto
lojik önceliği" düşüncesine meydan okur.
Joan Scott, Gender and the Politics of History'de ( Cinsiyet ve Tarih Si
yaseti, 1988) yer alan yazılarında, "tarihin feminist bir okuması"na yöne -
-43 Thomas Chi lders, •The Social Language of Politics in Germany: The Sociology of
Political Di scourse in the Weimor Republic," American Historical Review 95 ( 1 990),
s. 33 1 -58.
44 Age., s. 337.
lik temelleri atma girişiminde, konuşmanın önceliği açısından az önce ele
aldığımız tarihçilerin hepsinden daha köktenci bir duruştan yanadır. Sözü
edilen tarihçilerin tersine Scott, Derrida'nın dil kavrayışı ile Foucault'nun
iktidar kavrayışını açıkça destekler. Geleneksel dilin, istikrarlı bir biçimde
zamanla kadııılara boyun eğdirilmesiyle sonuçlanan hiyerarşik bir düzeni
varsaydığı konusunda Derrida ile aynı fikirdedir.45 Aynı şekilde, Fouca
ult'nun bilginin iktidar ve egemenliği oluşturduğu kavramını da kabul
eder. Ne ki, Derrida'nın duruşu, aktif bir siyasal programa pek az yer bı
rakan dilbilimsel bir determinizmi varsayarken , Scott, Derrida'cı bir dil
kuramı üzerine feminist bir siyaseti temellendirir. Biyolojik bir anlayışın
tersine, toplumsal ve siyasal anlamda cinsiyetin doğa tarafından verilmeyip
dil ile "oluşturulduğunu" ikna edici bir biçimde ileri sürer. Ardından, "di
li, bir anlam sistemi ya da bir anlamlandırma süreci olarak görmekten çok,
yalnızca düşüncelerin iletişiminin bir aracı olarak görmesi" nedeniyle
Stedman Jones'u eleştirir. Dahası, eleştirel bir yaklaşımla, " [Stedman Jo
nes'un J 'dil'in gerçekliğin yaratıcısı olmaktan çok, kendisinin dışında bir
'gerçekliği' yansıttığı kavramına doğru döndüğüne" dikkati çeker.ol" Ru
durum Sewell'i, bu kitaptaki yazılar üzerine, başka yönlerden son derece
olumlu bir tamtma yazısında, onun "Derrida'cı ve edebi dekonstrüksiyo
nizmi eleştirmeksizin kabul etmiş, ve başlangıçta felsefi ve edebi eleştiri 135
için geliştirilmiş bir kuramsal sözcük dağarcığını tarih araştırması için kul
lanmanın yarattığı gizli sorunları yeterince göz önüne almamış olduğu"na
değindiği bir değerlendirme yazmaya itti . Dolayısıyla, [ Scott] "tarih ile
edebiyat arasındaki her türlü ayrımın ortadan kalktığını ileri sürmektedir."
1 � Bu konuda kendisiyle son iletişim kurduğumda, Scott kendi duruşunu
45 Bkz. Joan Scott, Gender and the Politics of History, "Giriş", s. 53-67 .
.46 Joon Scott, "On Longuoge, Gender, ond Work i n g Closs H i story: oge., s. 53-67.
47 W i l l i o m Sewell, Joon Wo l l ock Scott'ın Gender and the Politics of History'si üzeri ne
değerlendirme yazıs ı , History ond Theory 29 ( 1 990), s. 79 .
48 Joon W. Scott'ton Georg G. lggers'a mektup, 1 4 Ekim 1 994.
dir. Nitekim Scott, Fransa'daki devrimci hareketlerde feminist bir bakış
açısını temsil eden önder kadınların rolüne ilişkin araştı rmalarında,49 dile,
Sewell ve Stedman J on es tarafından verilene çok benzer bir rol verir.
000
49 Sözgel i mi, Joan Scott, " F rench Femi nists and the Ri ghts of 'Man': Olympes de
Gouges' Declarat i ons," History Workshop 28 (Güz 1 989), s. 1 -22.
50 Lynn H u nt (ed.), New Cultural History, Berkeley, 1 989.
51 Stedman Jones, Languages of Class, s. 95.
nem siyasal, toplumsal ve kültürel tarih araştırmalarında önemli bir ek araç
olduğu artık kabul edilmiş durumdadır. Her ne kadar bu bölümde ele al
dığımız tarihçiler dil, retorik ve simgesel davranışın siyasal ve toplumsal
bilinç ve eylem üzerindeki etkisini vurgulamış olsalar da, genel olarak,
"gerçeklik var olmaz, var olan yalnızca dildir" ( Foucault)52 şeklindeki bir
aşırı uç duruşunu benimseyen pek az kişi vardır. Çoğu tarihçinin, Carroll
Sınith- Rosenberg'in "dilbilimsel farklılıklar toplumu yapılandırırken, top
lumsal farklılıklar da dili yapılandırır"53 görüşünü paylaştığı söylenebilir.
137
1 990'LARIN P E RSPEKTİFİNDEN
3 Patrick Joyce, "Hi story and Post-Moderni sm," Post and Present 1 33 (Kasım 1 99 1 ), s.
208.
4 Lawrence Stone, " H i story and Post-Modernism 1 1 1," Post ond Present 1 35 (Mayıs
1 992).
5 Siman Schama, Dead Certainties: Unworranted Speculatians, New York, 1 99 1 .
6 Jonathan Spence, The Questian of Hu, New York, 1 988.
geçmeden bu kehanetlerin geçersizliğini ortaya koydu . Bu kehanetlere
karşın, Sovyet sisteminin çok yakında çökeceğini bekleyen araştırmacıların
sayısı çok azdı. Gorbaçov'un Perestroyka'sının başlangıcında, Sovyetler
Birliği'nde ve Doğu Avrupa'daki uydu devletlerde reformlar bekleniyor
du, ama genellikle bunların sosyalist sistem çerçevesi içinde onaya çıkaca
ğı ve iki süper gücün egemenliğindeki uluslararası düzenin değişmeden
kalacağı düşünülüyordu. Alınanya'nın birleşmesi kadar, Sovyetler Birli
ği'nin çözülmesi de büyük ölçüde beklenmedik bir gelişmeydi. İşin doğ
rusu, Doğu Avrupa devletleri ve Sovyetler B irliği'ndeki iç reformların iki
blok arasındaki ilişkileri iyileştireceğine inanılıyordu. Almanya açısından
bu iyileşme, birleşmenin aciliyetini kaybetmesi anlamına gelecekti. Kesin
likle öngörülememiş olan, l 989'dan 1 9 9 1 'e değin, yalnız Sovyetler Birli
ği ve Yugoslavya'nın yerini alan devletlerde değil, aynı zamanda İslam
dünyası ile Güney Sahra'da birbirini izleyen iç, özellikle de etnik şiddetin
yepyeni biçimleriydi. D ünya düzenindeki değişimler, tarihsel düşünce ve
uygulamada önemli sorunlar yarattı; bu sorunlar, tarihsel araştırmaların
daha önce izledikleri çizgiyi sürdürmelerini güçleştirdi .
Hiç kuşku yok ki, kültürel geleneklerin kalıcılığı, gittikçe artan bir bi
çimde belirginleşti. l 950'lerde ve l 960'larda sosyal bilimin büyük bölü-
140 müne egemen hale gelen ve daha sonra da önemli bir rol oynamaya de
vam eden modernizasyon kavramlarının, dinsel köktencilik ve etnik ayrı
lıkçılığın canlanmasıyla bağdaştırılması çok güçtü. Yetmiş yıllık komünist
yönetim, eski dinsel gelenekleri ortadan kaldırmamıştı. Aynı şekilde, Müs
lüman, Protestan, Ortodoks, Yahudi ve Hindu biçimleriyle köktendinci
lik, modernizasyonun geleneksel inançlara ve törelere yönelik etkisine bir
tepki olarak ortaya çıktı. Bütün bunlar, tarihe antropolojik yaklaşımları
daha da acil kılmış gibi görünüyordu. Aynı zamanda, komünist rejimlerin
modern ekonomilerdeki yapısal değişimlere ayak uydurmaktaki başarısız
lığı, hiç kuşkusuz, onların çöküşüne katkıda bulundu. l 960'lardan başla
yarak, bilimsel-teknik devrim Doğu B loku'ndaki kuramsal tartışmalarda
temel bir tema oluşturmuştu; ne ki, Batı' da sanayi-sonrası bir bilgi ekono
misine yol açan bu devrim, Sovyet B loku'nda kendini gösteremedi. Sov
yetler Birliği ve uydu devletleri, kısmen modernleşen bir toplumun mey
dan okumalarına karşı koyamadıkları için çöktüler. Çelişkili bir biçimde,
1 989-9 1 'in olayları, yalnız temel Marksist kavramların itibarını sarsmak ve
Marksist teleolojiyi darmadağın etmekle kalmayıp, aynı zamanda Marksist
bir çözümlemeye de çok uygun düşüyorlardı . Bir ideoloji ve ütopya ola
rak Marksizmin kötü bir düş olduğu ortaya çıktı . Yine de, Marx'ın kav
ramlarını kullanırsak, Sovyet sisteminin çöküşü anlamlı bir biçimde, mo
dası geçmiş üretim koşullarına karşı değişmekte olan üretim araçlarının is-
yanını gösterdi. İdeoloji ve diktatörlük, zamanın değişen ivedi gereksi
nimlerine yanıt veremeyen bir sistemin katılaştırılmasına katkıda bulun
muştu. Bu gözlemler, yakın geçmişin tarihine yapısal ve kültürel bir yak
laşımı desteklemek açısından elverişli olmakla birlikte, aynı zamanda, son
dönemdeki tarihsel araştırmalarda kimi zaman ihmal edilen bir sorunu, si
yasetin rolü sorununu da gündeme getirdi. Elbette, Gorbaçov ve Yeltsin
gibi kişilikler de -gerçi belirli yapısal sınırlar içinde de olsa- olayların akışı
nı etkilemişlerdi. Bütün bunlar, eski sosyal, kültürel ve siyasal tarih kalıp
larından vazgeçilmesini değil, tarihsel araştırmanın perspektif ve yöntem
lerinde bir genişleme gerektiğini ortaya koyan ipuçlarıdır.
Son birkaç yılın tartışmalarına ve yayınlarına baktığımız zaman, gerek
sürekliliklerin, gerek kopuklukların çarpıcı olduğunu görüyoruz . l 980'le
re egemen olan temalar bugün de dikkat çekmeye devam ediyor. Nicel ta
rihten kaynaklanan düş kırıklığı sürüyor. 199 3 'te Almanca Historische
A nthropologie dergisinin kurulmasından da anlaşılabileceği üzere, antro
polojik tarihe yönelik ilgi gelişiyor. İ talyanca Quaderni Storici dergisi bu
araştırmaların öncüsü olmuştu. Rusça Odysseus dergisi de benzer i lgileri
yansıtıyor. American H istorical Association'ııı yıllık toplantılarının prog
ramları, ama aynı zamanda Birleşik Devletler'de yayımlanan önemli der-
gilerin içindekiler tabloları, "sınıf, cinsiyet ve etnisite" gibi temalara yöne- 141
7 " H i stoire, Sciences Saciales," Annales 49 ( 1 994), s. 3-4. Annales'ı n uzun bir dönem
boyunca editörl üğünü yürüten Marc Ferro'ya, beni mle N i san l 995'te, bu boş l ı k de
ğişi m i ne yol açan tartışmalar üzerinde uzun bir görüşme yapması nedeniy!e teşek
kür borç l uyum.
8 Bkz. " H i stoire et sciences sociales. Un tournant cirtique?," Annales 43 ( 1 988), s .
29 1 -93.
yıllarda siyasal ve toplumsal koşulların uğradığı temelli değişime ilişkin
farkındalığı gösteriyordu. Economies. Societcs. Civilisations altbaşlığı, tari
hin birincil kaygısı olarak siyaseti bir yana bırakmış ve onunla birlikte an
latıların rolünü de küçültmüştü. Şimdi, l 980'1erin sonundaki anlık deği
şimlerin karşısında, siyaset ve onunla birlikte kişilerin rolü yeniden keşfe
diliyordu. Yeni başlık, bir kez daha tarihe siyaseti dahil etmeyi amaçlıyor
du. Ve siyasetin alanı içinde, François Furet'nin Fransız D evrimi'ne ilişkin
yeniden değerlendirmesinin de gösterdiği gibi, düşünceler ve kişiler bir
kez daha belirleyici bir rol oynuyordu. A nnales, yeni başlık seçiminde, ke
sinlikle toplum ve kültürü tarihsel değerlendirmeden dışlamayı amaçlamı
yordu; asıl istediği, bunların ortaya çıktığı siyasal bağlamı yeniden keşfet
mekti. A nnales tarihçilerinin istediği, günlük sorunlara daha büyük bir
dikkat yöneltmekti. Tarih ile sosyal bilimler arasındaki yakın ilişki olduğu
gibi kalacak, fakat ekonomi, sosyoloji ve siyaset bilimi, 2 . Dünya Sava
şı 'ndan sonra yitirmiş olduğu konumu yeniden kazanacaktı. Eski moda
diplomatik tarihe ya da daha geniş siyasal ve toplumsal bağlamdan kopuk
soyut modellerle çalışan ekonomik tarihe bir geri dönüşü amaçlamıyordu.
Annales'ın l 990'1arda yayımlanan sayıları bu yeni yönelimi yansıtıyordu .
Derginin 1930'lardaki sayılarında d a önemli bir rol oynamış olan çağdaş
142 dünyanın sorunları yeniden yüzeye çıkarıldı. En son sayılar, Sovyet arşiv
lerinin açılması, Japonya'da emeğin örgütlenmesi, Vichy geçmişiyle yüz
leşme, geleneksel toplumların modernizasyonu, Amerikan kapitalizminin
gelişiminin çeşitli yönleri, Zaire'de siyaset ve AIDS, Hindistan ve Ceza
yir'de bugünkü dinsel şiddet gibi çeşitli çağdaş ilgileri, fakat aynı zaman
da, erken modern ve ortaçağ dönemine dek uzanan, Asya ve Avrupa top
lumlarında devlet iktidarının merkezileşmesi, ortaçağda kentsel toplum
sallaşma, bankacılık ağlarının gelişimi ve merkantil ekonomide muhasebe,
ortaçağda "hastalık, inanç ve düşsellik", 1 2 . yüzyıl Bizans'ında ütopyalar
ve 1 7. yüzyıldan 20. yüzyıla değin Yahudi cemaat yaşamı gibi geleneksel
başlıkları ele alır.
A nnales'de yeniden siyasete ve sosyal bilimlere dönüş, eski ilgilerin bü
tünüyle yadsınmasından çok, tarihsel araştırmaların alanını genişletme ça
basını temsil eder. Tarihsel aklın postmodernist eleştirisinin önemli yön
leri yerinde kalır. Tutarlı bir tarihsel sürecin doruğu olarak Batı dünyası
nın modernizasyonuna odaklanmış büyük anlatılara olan inanç, telafi edi
lemez bir biçimde yitirilmiştir. Derginin en uzun dönemli editörlerinden
ve 1 99 5 'ten bu yana Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales'in mü
dürü olan J acques Revel 1 99 5 'te yayımlanan, bugün tarihsel araştırmala
rın konumunu yeniden değerlendirmeye çalışan bir kitapta Annales'in ta
rihi üzerinde düşünürken, Annales tarihçilerinin üç kuşağını etkilemiş
"topyek{ın" ya da "küresel" tarıh vizyonunun ebedi istirahatgahına def
nedildiğini yazar.9 Fakat tarih, birbiriyle ilişkisiz bir sürü bütüne indirgen
meıniştir. İtalya ve Almanya'daki mikro-tarihçilerin yerel üzerinde yoğun
laşmalarına karşın, hiçbir zaman daha geniş tarihsel ve siyasal bağlamları
yitirmediklerini daha önce görmüştük. Aslına bakılırsa, bu mikro-tarihçi
ler, "normal"denlO daima farklılık gösteren yerel üzerinde yoğunlaşma-
11111 , genellemeleri smamayı mümkün kıldığma inanıyorlardı . Mikro-tarih
rak kabul edildi, ama tarihin bu yüzden, tıpkı edebiyat gibi, temelde bir
" kurgu işlemi" olduğu şeklinde vardığı sonuç genel kabul görmedi. Ro
ger Chartier, l 993'te, "tarihçi 'edebi bir tarzda' yazsa bile, edebiyat üret
mez" yorumunu yaptı. l ı Tarihçinin çalışması arşiv araştırmasma bağlıdır
ve kaynakları kendilerini kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde sunmasa
da, bunlar her şeye rağmen güvenirlik ölçütlerine tabidir. Tarihçi daima
sahtekarlığa ve yanıltıcılığa karşı ihtiyatlı olmak zorundadır; bu yüzden de
yolu ne kadar karmaşık ve eksik olsa da, bir gerçeklik kavramıyla ilerler.
Bütün bu noktalar yepyeni bir paradigmaya değil, genişletilmiş bir ço
ğulculuğa işaret eder. 2. Dünya Savaşı'nın ardından öylesine yaygın bir bi
çimde dile getirilen "tarihin yitirilişi " l 2 bugünkü ruh halini nitelemez. Ka-
9 Jacques Revel, "Histoire et sciences socioles: une confrontatian instable," Jean Ba
utier ve Dom ini que J u l i a (ed .), Posses recomposes: Champs et chontiers de l'Histo
ire içi nde, Paris, 1 995, s. 80.
1 0 Bkz. G i ovanni Levi'nin "On Microhi story"de zikrettiği Edoardo Grendi'nin, "ist i snai
normal" kavramı, Peter Burke (ed.), New Perspectives in Historical Writing i ç i nde,
State U niversity, Penna., 1 99 1 , s. 1 09 ve Edward Mui r ve Guida Ruggiero, Microhis
tory and the Lost People of Europe, Baltimore, 1 99 1 , "Giri ş," s. xiv.
1 1 "Le Temps des doutes," Le Monde, 1 8 Mart 1 993, s . vi-vi i .
1 2 Örneğin, Alfred Heuss, Der Verlust der Geschichte, Gottingen, 1 959.
yıp duygusu Almanya'da, ulusal geleneklerin itibarını yitirmesine bağlana
bilir; başka yerlerde, modern dünyamn geleneksel değerlerin ve cemaat bi
çimlerinin sonunu getirmiş olduğu inancından kaynaklanıyordu. 1 970'1e
rin başlarında, geçici olarak Birleşik Devletler, Büyük B ritanya, Batı Al
manya ve başka yerlerde, tarih dersleri yerini sosyal araştırmalara yönelik
derslere bırakmaya ve en azından İngilizce konuşulan dünyada, sosyal bi
limler genellikle güçlü bir tarih dışı ( ahistorica[) duruş almaya başladı; ama
bu gelişmeler kesinlikle Fransa' da ve Polonya'da ortaya çıkmadı . Ne ki, bu
eğilim l 980'lerde tersine döndü. Ü niversitelerdeki tarih dersleri, özellik
le B irleşik Devletler'de, cinsiyet ve etnisite araştırmalarının yam sıra, Batı
lı olmayan toplum ve kültürleri de içerecek bir biçimde çok daha çeşitlen
di. 1 3 Tarih dergileri, kitapları ve TV programları çoğaldı. Toplama kamp
larının müttefiklerce boşaltılması ve 2. Dünya Savaşı'nın sona erişinin el
linci yılı kutlamaları, tarihe yönelik güçlü ilginin göstergeleriydi. Bu an
lamda, 1989'dan bu yana Avrnpa'da yaşanan afet benzeri değişimler, geç
mişe olan ilgiyi zayıflatmaktan çok güçlendirmiş gibi görünüyor.
144
1 3 Şu andaki tartı şmaların gösterges i , National Center for H i story in the Schools (Los
Angeles, 1 995) yayınlarıdır: Natianal Standards far UnitedStates Histary for Grades
K-4; Natianal Standards for United States History far Grades 5- 1 2 ve Natianal Stan
dards for Warld History.
ON İ Kİ NCİ B ÖLÜM
SON SÖZ
1 . "Tarihin Sonu" Geldi mi?
5 Oswald Speng ler, The Decline of the West, 2 c., New York, 1 926-28.
6 Arnold Toynbee, A Study o f History, 1 0 c . , New York, 1 947-57.
7 Bkz. Eric Wolf, Europe and the People Without History, Berkeley, 1 982.
8 Bkz. Peter Novick, Thot Noble Dream, Cambridge, l 988.
nun yerine, tarihsel araştırma, yaklaşımlarda bir çeşit lenmeye ve sık sık da
bilimsel karmaşıklıkta bir gelişmeye doğru ilerledi . Belirli şeyler gittikçe
artan bir biçimde açıklık kazandı. Profesyonel tarihçilerin Ranke'den son
ra benimsedikleri, kaynakların içine gömülmenin geçmişin gerçeklikle ör
tüşen bir algılamasını sağlayacağı güvencesi çoktandır değişti. Gelgelelim,
tarihçiler, Ranke'ye ve meslektaşlarına da esin vermiş olan tarihsel dürüst
lüğe yönelik temel dürtülerinden vazgeçmediler. Son dönemlerde tarihçi
ler gittikçe artan ölçülerde nesnelliğin sınırlarını kabul ettikçe, bazı yön -
!erden dürüstlüklerini gölgeleyen tarafgirliklerin, nesnel bilginin mümkün
olduğu yanılsaması altında çalışmış olan Rankeci geleneğin "bilimsel"
ekolüne mensup tarihçilerden daha da çok farkına varmaya başladılar. Pek
çok yönden, bir "zanaat" olarak tarih, daha eski tarihin de dayandığı me
todolojik prosedürlerin birçoğunu alıkoymuştur. Tarihçi halii kendi kay
naklarıyla sınırlıdır ve bunlara yaklaşırken kullandığı eleştirel aygıt pek çok
yönden aynı kalmıştır. Bununla birlikte, artık bu kaynaklara daha ihtiyatlı
bakıyoruz. Bunların gerçekliği doğrudan doğruya ortaya koymadığını,
bizzat onların da bu gerçeklikleri ister istemez değil, fakat bilimsel bulgu
lar ve bilimsel bir söylemin kılavuzluğunda yeniden kuran birer anlatısal
yapıntı olduklarının daha çok farkındayız.
148 Tarihsel araştırmaların alanı son yirmi otuz yıldır çarpıcı bir biçimde
genişlemiştir; bu genişleme yalnız araştırılan grup ve bireyler açısından de
ğil, aynı zamanda tarihçiyi ilgilendiren tema ve sorunlarda da gerçekleş
miştir. Genellikle yaşamın varoluşsal yönlerine temas eden temalar, gör
müş olduğumuz gibi, gayri şahsi çözümleme kategorilerine tabi tutulduk
ları zaman niteliksel yönlerini yitiren anlamlı ilişkilerin yorumlanmasına
yeni bir vurgu getiren yeni bilimsel stratejileri gerektirmektedir. İşte bu
rada işin içine imgelem ve empati girer; ama bu, Natalie Davis'in altını
çizdiği gibi, kendine "geçmişin sesleri"ni kılavuz alan bir imgelemdir.9 Bi
limsel akılcılığa yönelik eleştirel tutum, bazı tarihçileri, tarih ile kurgu ara
sındaki bütün temel farkları yadsımaya yöneltti . Çeşitli yazarlar, tarihin
mitten ayırt edilemez olduğunu ve tarihsel araştırmaların profesyonelleş
mesinden itibaren, tarihçilerin araştırma adına retoriği feda etmelerinin,
tersine çevrilmesi gereken bir yanılgı olduğunu ileri sürdüler. 1 o Frank An
kersmit, tarihçilerin kendi söylemlerinin eğretilemeli olduğunu ve tutarlı
lığın "gerçek"ten değil, "onun hakkında konuşurken kullandığımız
13 Max Horkhei mer ve Theodor W. Adorno, The Dialectic of Enlightenment, New York,
1 972.
1 4 Jean-Antoine-Nicolas de Caritat, Condorcet Markisi, Sketch far a Historical Picture
of the Progress of Human Mind, New York, 1 955.
15 Karş. Gerhard Ritter, The German Problem: Basic Questions of German Political Li
fe, Post and Present, Columbus, Ohio, 1 965; J. L. Talmon, The Origins of Totalita
rian Democracy, New York, 1 960; ayrıca Honnah Arendt, The Origins of Totalitari
anism, New York, 1 95 1 ve Friedrich Hayek, Road ta Serfdom, Chi cago, 1 994.
!arına karşı yaptığı uyarılarla, çağdaş tarihsel tartışmalara önemli bi� katkı
da bulundu. Ne ki, bu bizi Aydııılanma mirasından vazgeçmeye ve onu
yadsımaya değil, tersine, bu mirasın eleştirel bir yeniden değerlendirmesi
ne götürmelidir. Bu kitapta incelenen yeni sosyal ve kültürel tarihin büyük
bir bölümünün niyeti de budur zaten. Aydınlanma eleştirilebilir, ama bar
barlıktan başka seçeneği de yoktur.
151
OKUMA Ö N E Rİ LE Rİ
154
DİZİN
ABD 5, 9, 27, 32, 3 5 , 36, 42 - 45, 47, Barthes, Roland 9 , 1 0, 1 02, 1 2 1 , 1 24,
67, 73, 78, 9 5 , 1 00 , 1 02, 1 07, 1 30 , 1 36, 1 39
124 , 1 2 5, 1 3 3, 141 ' 1 44 Baudelaire, Charles 1 4 5
Achard, Pierre 9 3 Beard, Charles 43
Acton (Lord) 2 7 Becker, Cari 43
Adorı10, Theodor 1 3 , 6 9 , 1 49 Belçika 5 , 44, 67
Agulhon, Maurice 63, 1 3 1 Beli, Daniel 6, 44, 1 00
Almanya 5 , 27, 28, 30, 32, 34 - 37, Berkhofer, Robert 1 1
42, 43, 52, 54, 66 - 76, 78, 87, 95, Berlin Üniversitesi 2 3 , 24
1 0 1 , 1 06, 1 07, 1 09, 1 1 1 , 1 1 7 Berr, Henri 5, 44, 52
1 1 9, 1 3 1 , 1 33 , 1 34, 140, 143 Bielefeld Okulu 70, 77
Althusser, Louis 89, 90 Bielefeld Üniversitesi 70, 72 155
American Historical Association 28, Bildung 24, 3 1
43, 1 4 1 bilgisayar teknikleri 1 7, 44 - 4 7, 6 1 ,
American Historical Revieıv 27, 1 39 l l l , l l9
Amerikan İç Savaşı 44, 88 1 848 Devrimi 28, 29, 67, 1 33 , 1 46
Anılar grubu 1 1 7 Birinci Dünya Savaşı 30, 63, 69, 73
Ankersmit, F. A . 1 2, 1 48 Bismarck, Otto von 30, 34, 37, 67
Annales 3, 36, 5 1 - 6 5 , 72, 83 - 86, Blache, Paul Vida! de la 52
88, 94, 1 02 , 1 1 0, ı ı 1 , ı ı 5, 1 4 1 Blackbourn, David l 34
Arendt, Hannah 1 1 8 Blanc, Louis 27
Aries, Philippe 60
Bloch, Marc 7, 52 - 56, 58, 59, 61 , 62,
Aristoteles 1 0 64, 8 3
Ashton, T. S . 86 Bois, W . E . B . du 8 8
Avusturya 67, 77, 95 Bonaparte, Louis 87
Aydınlanma 1 3 , 26, 66, 71 , 1 30, 1 45, Boorstin, Daniel 6
1 49 Bourdieu, Pierre 1 1 , 76, 1 28
Bouvier, Jean 63
Bachelard, Gaston 123 Braudel, Fernaııd 7, 5 5 , 57 - 59, 64,
Bahners, Patrick 1 22 8 3 , 104, 1 1 0
Bakhtin, Mikhail 84 B rowning, Christopher 1 1 8
Ban croft, George 27 Brunner, Otto 1 3 1
Barraclough, Geoffrey 45 Brüggemeier, Franz-Josef 75 , 76
Buckle, Thomas Henry 80 diyalektik 80, 8 1 , 1 2 0
Rujak, Franciszek 83 D o b b , Maurice 8 5 , 86
B urckhardt, Jacob 6, 7, 1 3 , 1 2 1 , 145 Doğu Almanya 83 - 85, 1 1 7
Burguiere, Andre 62 Dostoyevski, Fyodor 1 4 5
Burkc, Edmund 26 Droysen, Johann Gustav 3 8 , 4 1 , 54,
B urke, Peter 1 06 1 46
Bury, John B agnell 3 5 Duby, Georges 5 5 , 6 1 , 64, 1 0 1 , 1 0 5
büyük anları 7, 5 7 , 1 0 5 , 1 1 1 , 1 1 5 , Durkheim, Emile 3 5 , 40, 4 3 , 5 3
1 4 2 , 1 46
Emle des Chartes 27
Capra, D ominick La 1 2 5 Ecole des Hautes Etudes en Sciences
Cezayir Savaş ı 1 0 0 Sociales 5 5 , 1 42
Chartier, Roger 1 2, 1 29, 143 Ecole Pratique des Hautes Etudes 27,
Chaunu, Pierre 61 55
C hevalier, Louis 63 edebiyat kuramı 9 - 12, 1 6 , 1 24 , 1 2 5 ,
Childers, Thomas 1 3 3 , 1 34 , 1 39 1 36 , 1 49
cinsiyet 6, 73, 90, 93, 95, 1 0 1 , 1 06 , Eflatun 9
1 3 5 , 1 4 1 , 1 44 Eichm a nn, Adolf 1 1 8
CNRS 5 5 Eley, Geoff 1 34
Cobb, Richard 8 8 Elias, Norbcrt 1 1 6
1.56
Cobban, Alfred 1 6 , 8 6 , 1 32 Elliott, John 86
Collingwood, R. G. 1 3 0 Elton, G eoffrey 86
Comte, Auguste 1 46 En gels, Friedrich 80, 82, 8 6
Condorcet, Jean Antoine ( Marki) 4 1 , Engerman, Stanley 47, 1 2 5
1 50 English Historical Revieıv 2 7
Conze, Werner 74, 1 3 1 etnik ayrılıkçılık 1 7, 1 40
Croce, B enedetto 29, 1 2 1 , 1 30
Febvre, Lucien 52 - 59, 64, 8 3
Çartizm 1 3 3 , 1 34 feminiz m ; feminist tarih/bakış açısı 8,
Çekoslavakya 84 1 4 , 92 - 94, 1 34
Ferro, Marc 63, 141
Darnton, Robert 129 Feyerabend, Paul 123
Daumard, Adeline 63 Fischer, Fritz 68, 69
Davis, Natalie 1 06, 1 1 0, 1 22, 148 Fogel, Robert 8, 46 - 48, 1 2 5
De Man, Paul 9, 1 02 Foucault, Michel 1 1 , 1 4, 5 7 , 9 3 , 1 0 1 ,
dekonstrüksiyonizm 1 24, 1 3 5 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 5 , 1 1 6, 1 24, 1 3 5 -
Derrida, Jacques 9, 1 0, 1 4, 9 3 , 1 02 , 1 37, 1 50
1 24 , 1 3 0, 1 3 5 , 1 36 , 1 39, 1 50 Frank, Walter 68
dilbilim 9, 1 1 , 1 3 , 5 5 , 59, 9 3 , 138, 149 Frankfurt Okulu 1 3, 69, 72
dilbilimsel yöneliş 1 2 1 - 1 37, 1 39 Fransa 5, 9, 27, 28, 3 5 , 39, 42 - 46,
Dilthey, Wilhelm 38 52, 5 5 , 58, 6 3 , 67, 68, 72, 77, 78,
86 - 8 8 , 1 02, 1 1 1 , 1 1 6 , 1 24, 1 2 5 , Herzen, Aleksandr 145
1 33 , 1 36 , 1 39 , 1 44 Hilberg, Raoul 1 18
Fransız Devrimi 4, 1 6 , 2 3 , 63, 86, 8 8 , Hill, Christopher 8 5 , 88
1 3 1 , 1 32 , 1 42 Hilton, Rodney 8 5 , 87, 92
Fukuyama, Francis 1 03, 1 39 , 145 Hintze, Otto 39, 40
Furet, François 1 7, 63, 86, 1 3 1 , 1 32 , histoire sericlle 46, 72
142 Historische Anthropologie 95, 1 1 1 , 1 4 1
Historische Zcitschrift 27, 39
Galbraith, John Kenneth 1 00 History Workshop 1 6 , 9 1
Gatterer, Johann Christoph 25 Hitler, Adolf 1 34
Geertz, Clifford 1 0, 1 5, 106, 1 07 , 1 09
Hobsbawm, Eric 8 5 , 88
- 1 1 3, 1 1 9 , 1 26
Hohenzollern monarşisi 28, 37, 67
Gerschenkron, Alexander 47
Holborn, Hajo 69, 72
Gervinus, Georg 26
Hollanda 27
Geschichte ımd Gesellschaft 72, 1 1 1
Horkheimer, Max 1 3 , 69, 7 1 , 72, 1 49
Gibbon, Edward 3 , 2 3
Huizinga, Johan 5 3
Ginzburg, Carlo 1 04, 1 06, 1 09, 1 1 1
Humboldt, Wilhelm von 2 3 , 24
Godelier, Maurice 93
Hume, David 23
Gothein, Eberhard 34
Hunt, Lynn 1 7, 1 3 1 , 1 32, 1 34, 1 36,
Goubert, Pierre 55
1 39 157
göstergebilim 5 5 , 59, 62, 84, 1 06,
1 07 , 126, 1 28 , 1 30, 1 3 8, 1 49
İ kinci Dünya Savaşı 6, 1 4 , 36, 47, 5 1 ,
Greenblatt, Stephen 1 2
Grend i , Edoardo 1 09
64, 8 5 , 142
İ ngiltere/Büyük Britanya 1 1 , 42, 44,
Guicciardini, Francesco 24
Guizot, François 27
45, 47, 68, 72, 77, 78, 85 - 88, 90
Gureviç, Aaron 64, 84
- 92, 95, 99, 1 08 , 1 1 1 , 1 33 , 1 44
i rad ecilik (voluntarism) 82
gündelik yaşam tarihi (Allt11.11.[tJCSChich
İ skandinavya 5, 44, 46
te) 1 5 , 4 3 , 73, 8 5 , 1 0 1 , 1 03 1 20, ·
İ sveç 95
128, 1 39, 1 46
işçi sınıfı tarihi 74 - 76, 84, 9 1
H abermas, Jürgen 71, 131 İ t alya 2 7, 67, 86, 9 5 , 1 04, 1 1 1 , 143
H ammond, Barbara 91
Hammond, John Lawrrncr •ı 1 Japonya 27
H arrington, Michacl 6, 1 00 Johns Hopkins Üniversitesi 27
H arvard Üniversitesi 47 Jones, Gareth Stedman 92, 93, 1 33 -
Heeren, Arnold von 2<ı 136, 1 39
H e gel, Georg Willıdııı h1< d1 ı' lı 2<ı, fournal of Interdisciplinary History 94
41 , 42, 1 2 1 , 1 46 J oyce, Patrick 1 38 , 1 39
H eidegger, Martin 1 3 , l · l 'l Jünger, Ernst 1 46
H enry, Louis 77
H erodot 3, 1 8, 1 22 Kant, Immanuel 7, 122, 1 26 , 143
Kehr, Eckart 69, 72 Macaristan 84, 8 5
Kellner, Hans 1 0, 1 2 Macaulay, Thomas Babington 27
Kierkegaard, Sören 1 45, 1 46 makro-tarih 1 5, 82, 1 00, 1 04, 1 1 0 ,
klasik historisizm 23 - 37, 39, 42, 5 3 , 1 1 1 , 1 1 6, 127
127 Malthus, Thomas 60
Knies, Kari 3 9 Mandrou, Robert 5 5 , 6 1
Kocka, Jürgen 7 2 - 74, 1 03 , 1 07, 1 2 7 , Marcuse, Herbert 149
1 34 Marksist tarihyazımı 79 - 95
Komünist Parti Tarihçileri Grubu 8 5 , Marksi zm 3 , 5 , 6, 8 , 1 1 , 1 6, 34, 63,
91 64, 66, 67, 69, 77, 1 00, 1 0 1 , 1 04,
Koselleck, Reinhart 5 7 , 1 30 1 1 0, 1 1 3, 128, 1 32, 1 3 3 , 1 40 , 143
köktendincilik 1 7, 1 40 Marksizm-Leninizm 79, 82, 84, 8 5 ,
Kuczynski, Jürgen 76, 8 5 1 03
Kuhn, Thomas 19, 1 2 3 Marx, Kari 9, 41 - 43, 45, 47, 5 1 , 59,
Kula, Witold 8 3 69, 7 1 , 72, 79 - 82, 86, 87, 89, 90,
Kültür Poetikası 1 2 1 0 1 , 1 2 1 , 1 40, 1 46
kültür tarihi ( kulturgeschichte) 43 Mason, Tim 92
Mathiez, Albert 86
Labrousse, Ernest 60 Mauss, Marcel 59
Lacan, Jacques 93 Max Planck Tarih Enstitüsü 1 08 , 1 09,
158 Ladurie, Emmanuel Le Roy 45, 55 1 17
57, 60, 62, 1 0 8 , 1 29 Medick, Hans 1 06, 1 07, 1 09 , 1 10, 1 19
Lamartine, Alphonse de 27 Meinecke, Friedrich 29, 72, 1 3 0
Lamprecht, Kari 32, 34, 3 5 , 37 - 39 , Mendels, Franklin 1 08
42, 43, 52 Menger, Cari 37, 39
Langewiesche, Dieter 75 Michelet, Jules 27, 28, 87, 1 2 1
Lavisse, Ernest 2 8 mikro-tarih 1 5 , 1 0 3 - 1 20, 1 28 , 1 43 ,
L e Goff, Jacques 7, 5 5 , 5 7 , 6 1 , 64, 147
1 0 1 , 105, 1 1 5 Miller, Perry 43
Lefebvre, Georges 1 6 , 86, 87, 1 32 Mintz, Sidney 1 1 5
Lenin, Vladimir İliç 82, 1 50 Mitterauer, Michael 77
Leninizm 8 1 , 94 Modern Toplumsal Tarih Çalışma
Lepetit, B ernard 62 Çevresi 74
Levi, Giovanni 1 09, 1 1 0 , 1 1 2 Mommsen, Theodore 125
Levi-Strauss, Claude 8, 59 Moraze, Charles 63
Levy-Bruhl, Lucien 59 Muchembled, Robert 1 1 5, 1 1 6
London Corresponding Society 90 Muir, Edward 1 12
Lovejoy, Arthur 1 30 Muratori, Ludovico Antonio 27
Luther, Martin 5 8
Lüdtke, Alf 1 1 7 Napolfon 4 , 23
Lyotard, Jean-François 1 02, 1 30 , 1 36, nicel yöntemler 44 - 47, 59 - 6 1 , 77,
150 1 2 5 , 1 32, 1 4 1
Niethammer, Lutz 76, 1 1 6 Revue Historique 27
Nietzsche, Friedrich 6 , 8, 9, 1 3, 1 2 1 , Ricardo, David 46
1 4 5 , 1 49 Rickert, Heinrich 38
Nipperdey, Thomas 73 Riehl, Wilhelm 43, 1 05, 1 09
North, Douglass 46, 47 Ringer, Fritz 24
Novick, Peter 1 49 Ritter, Cari 52
Nüfus Tarihi ve Toplumsal Yapı ıçın Rivista Storica Italiana 27
Cambridge Grubu 77 Robertson, William 23
Robespierre, Maximilien 1 50
Odysseus 95, 1 4 1 Robin, Regine 1 3 1
Ortega y Gasset, Jose29 Robinson, James Harvey 3 5 , 43
Oxford Üniversitesi
91 Rocznike Dziejoıv Spolecznych i Gospo-
Ozouf, Mana 63, 1 32 darczych 8 3
Roscher, Wilhelm 39
ön-sanayileşme 1 0 8 , 1 09 Rosenberg, Arthur 69, 72
Rosenberg, Hans 69, 72
Parrinton, Vernon 43 Rostow, Walt 46, 47, 143
Parsons, Talcott 3 Rude, George 8 8
Past and Present 72, 86, 9 1 , 94, 95, Ruskins College 9 1
99, 1 1 1 , 1 38 Rutkowski , Jan 8 3
Perrot, Michelle 75 159
Pirenne, Henri 5, 44 Sabean, David 1 09
Pocock, J. G . A. 1 30, 1 3 1 Sahlin, Marshall 1 29
Polonya 64, 67, 8 3 , 86, 1 1 8 , 1 44 Samuel, Raphael 92, 9 3
Poni, Carla 1 04, 1 09, 1 1 1 Sartre, Jean-Paul 1 3
postmodernizm 1 2 , 14, 1 6, 1 7 , 20, Saussure, Ferdinand de 9 , 1 23 , 1 24,
9 7 - 1 44, 1 49 1 30
pozitivizm 2 5 , 30, 80, 8 1 , 1 0 1 , 1 23 , Schafer, Dietrich 34
1 26 Schama, Siman 1 7 , 1 39
Poznan Studies in the Social Sciences Schlosser, Friedrich C. 26
and the Humanities 83 Schlumbohm, Jürgen 1 09
Prusya 4, 23, 26, 39 Schmitt, Cari 146
Püriten Devrimi 8 6 Schmoller, Gustav von 37
Scott, Joan 14, 1 34
Quaderni Storici 9 4 , 95, 1 1 1 , 1 4 1 Sewell, William 1 7, 75, 1 3 1 , 1 33 - 1 36,
1 39
Radical History Review 9 5 Simiand, François 3 5 , 43, 5 3
Ranke, Leopold von 2 - 5 , 8 , 12, 1 5 , 24- sivil toplum 42, 1 30
26, 28, 30, 3 8 , 4 1 , 42 , 4 8 , 5 1 , 54 , Skinner, Quentin 1 30, 1 3 1
5 5 , 1 0 1 , 1 2 1 , 122, 125, 146, 1 4 8 Smith, Adam 4 6
Ratzel, Friedrich 5 2 Smith- Rosenberg, Carroll 1 37
Revel, Jacques 62, 1 42 Soboul, Albert 1 6, 86, 1 32
Social History 95 Troeltsch, Ernst 29, 30
Soğuk Savaş 44 Turner, Frederick Jackson 3 5 , 36
Sokrates 9, 1 4 , 8 1
Sorbonne 54 Ulusal Ekonomi Tarih Ekolü 37, 39
Sovyet Bloku; sosyalist ülkeler 44, 63, ulusal ruh ( Volkseele)32
76, 80 Vierteljahrschrift für Sozial-und Wirts-
Sovyetler Birliği 79, 82 - 8 5 , 94, 1 0 3 , haftgeschichte 5 3
1 1 7, 1 39 Vietnam Savaşı 1 00
Spengler, Oswald 7, 1 47
Ssu'ma Chi'en (Sima Qian) 1 8 Webb, B eatrice 91
Webb, Sidney 91
Stalin, İosif 82, 84, 84, 1 1 7
Weber, Max 1 5, 2 5 , 32, 3 9 - 4 3 , 4 5 ,
Stone, Lawrerıce 66, 86, 99, 1 0 1 , 1 02,
5 1 , 5 3 , 6 8 - 7 3 , 7 6 , 79, 1 22, 1 2 6 -
1 2 1 , 1 38
1 2 8 , 143
Strasbourg Üniversitesi 54
Wehler, Hans-Ulrich 69-74, 1 03, 1 27,
Studia Metodologiczne 8 3
1 34
Sweezy, Paul 8 5 , 8 6
White, Haydeıı 2, 9, 1 0 , 1 4 , 1 02, 1 1 0 ,
Sybel, Heinrich von 2 8
1 20 - 1 22, 1 24, 1 4 3
160
Wierling, Dorothee 78
Taine, Hippolyte 27, 8 0 Wilson, Woodrow 3 5
tarihsel materyalizm 59, 8 1 , 8 2 , 1 00 Windclband, Wilhelm 38, 3 9
Taylor, G eorge 86, 1 32
Wolf� Eric 1 1 5
Tenfelde, Klaus 75
The ]ournal of Social History 95 yapısalcılık89, 90, 1 2 3
Thiers, Adolphe 27 Yeni Ekonomik Tarih 46, 1 00
Thomas, Keith 1 05 Yeni Historisizm 1 1 , 1 2 , 1 07, 1 38
Thompson, Edward P. 7, 74, 75, 8 5 , Yeni Kültürel Tarih 1 O 1
88 - 9 2 , 1 05 , 1 07, 1 33 Yeni Tarihçiler 5 , 3 5 , 36, 4 3
Thukydides 2, 3, 1 8 , 2 5 Yeni- Kantçılık 3 8 , 40
Tocqueville, Alexis d e 2 7 , 1 2 1 yerel tarih 1 1 7, 1 4 3
toplumsal formasyonlar 7 1 , 80, 8 2 yoğun betimleme 1 06, 1 1 9, 1 2 7 , 1 29
Topolski, Jerzy 8 3 Yugoslavya 140
Toynbee, Arnold 1 47
Treitschke, Heinrich von 28 Zwahr, Hartmut 77