Professional Documents
Culture Documents
Solfasol Gazetesi Aralık 2018
Solfasol Gazetesi Aralık 2018
sel
T
Y
"
Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
sisteminin entegre edildiği ve toplu taşımanın re sayg
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
" aya e li m le
yön msal
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
ücretsiz olduğu bir Ankara" p lu
to
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
öncelikli, n ,
göstere eşitliğinin
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
engelsiz bir
H t
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Ankara" i b i r A
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
Cemal Süreya
Aylık Gazete
Aylik Gazete - 10 TL- 10 TL
Aralık
Kasim 20182018
Yil: 88 Sayi:
Yıl: Sayi:
79 80
gazetesolfasol.com
gazetesolfasol.com
#NasılBirAnkara
sanat ve kültür etkinlikleriyle gece-gündüz
canlı, yaşayan bir Ankara"
ildiği;
" Üreticilerle tüketicilerin lar ı n ı
k e
a
d
n ter ldırıldığı
buluşturulduğu semt pazarlarına yeni
k p o litika gülerin k kara"
venli ın, tel ör ğı bir An
A
işlevlerin (mahallelilerin el emeklerini ı c ı g ü ın dı
satabileceği, takas yapabileceği, " şır lik duvarlar ının azaltıl
r
sanatsal aktivitelerin gerçekleştiği güven am araçla
k
vb.) kazandırıldığı bir Ankara" ve ma
S
" üre
k
kullanabilecekleri mekanları olan bir Ankara"
olmaya li yenilenme
cak ka g
geniş dar sa ereksinimi
rimizi
k
a ğ
la
Ankara ldırımları ve m (asfalt ol
bir
" yolları m
olan b ayan),
ir
gör me i hemşehrile
Ankara en gelmeyen
ygı duyan ve kentteki
H
" ayvanlar ın ya şa m
eb
ha
ilm
kk
el
ın
er
a
in i
sa
ör gü tleyen bir Ankara"
yaşamlarını sürdür
ec
zd
a evi
" ült
"
m
B
" isiklet yolları d ı n sığın ddetle
ka elik şi bir
M
y ı d a ö n ve
li sa na y diği
bulunan ve aktif yaşamı
destekleyen bir Ankara" " Yeter n, ka dı rgütlen ihtiya "a
na iö
bulu lenin iy a evler ir Ank
ine
cın
ara
ü c a de sığınm a dığı b
m
n ka dın kalm
gü
S iş ç ile rinin baskı
T
" e k s
d et g ö r m e diği bir " üketici haklarının
ve şid
Ankara"" gözetildiği bir Ankara"
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği katliamın ailelerin yaralarını “10 Ekim Battaniyesi” ile sarıyor. “103 motifler, rengarenk bir şekilde yaratıcılıkla örülecek.
eve 103 battaniye” fikri ile yola çıkan dernek, Türkiye’nin Dayanışmanın kararını 8-9 Kasım’da alan dernek, ilk
3. yılında Ankara'da düzenlenen atölye birçok yerine battaniye gönderecek. 6 Ekim'de yapılan battaniyeyi 10 Ekim’den yaralı kurtulan Cihan Andıç’a
çalışmasında çıkan bir fikirden hareketle atölyede herkese iyi gelecek ve yan yana olmayı gönderecek. İlk battaniyenin ardından örmeye ve
katliamın yaralarını kolektif bir emekle sarmak sıklaştıracak etkinliğin ilk planlaması olarak bu karar dayanışmaya devam edilecek.
için kolları sıvadı. "Üç yıldır hep birlikte ilmek alındı.
Gönüllülerin, farklı şehirlerde ve evlerde ördüğü birçok
ilmek dayanışmayı örüyoruz" diyen Dernek, bu battaniye parçası şimdiden Derneğe ulaştı. Dayanışma
kapsamda 103 eve 103 battaniye gönderecek. İlk Battaniye Cihan Andıç'a her eve bir battaniye örülene kadar devam edecek.
Çalışma kapsamında bir araya gtirilecek ilk battaniye Dahil olmak isteyenler, 20 cm × 20 cm kareler örerek
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği, 6 Ekim’de 10 Ekim yaralısı Cihan Andıç'a gönderilecek. derneğe ulaştırabilir. (Kaynak: jinhaber)
gerçekleştirdiği "Yüzleşme, Bellek, İyileşme"
atölyesinden sonra birlikte iyileşmenin yol ve yöntemleri 20cm×20cm ölçüsünde örülecek olan battaniye İletişim için: onekim.org
üzerine tartıştı. “Üç yıldır hep birlikte ilmek ilmek parçaları patchwork tekniğiyle birleştirilerek her
dayanışmayı örüyoruz" diyerek yola çıkan dernek, eve gönderilecek. Herkesin kendine göre yapacağı
T " üm semtleriyle, her türlü farklılığı içeren, çoğulcu,
3
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018 bütünlüklü politikaların yer aldığı bir Ankara
KEMALİZMLE HESAPLAŞAN,
NEOLİBERALİZMLE BÜTÜNLEŞEN “ANKARA”
Özlem Akarsu Çelik
AK Parti’nin 16 yıllık iktidarı boyunca Zaten Recep Tayyip Erdoğan, “halkla iç içe yaşama” Abdullah’tı… Bu restoran da sahibinin gazetelere
iddiasından vazgeçmiş, Keçiören Subayevleri’ndeki verdiği demeçlere göre “Beyefendi’nin davetiyle
ülkede yaşattığı dönüşümün en iyi evinden 2014 yılında Dışişleri Resmi Konutuna Ankara’ya gelmişti”… Buraya, AK Parti’nin arka
gözlemlenebildiği kenttir Ankara. Bu taşınmıştı. Erdoğan, iktidara geldiği ilk yıllar bahçesinde kendisine ait bir lokanta inşa ettiği
kentte yaşayanlar, AK Partili yıllar boyunca tartışma konusu yapılan eşinin başörtüsü görüntüsünü veren ise sokağının girişine kurulan
boyunca siyasal İslam’ın; bir yandan nedeniyle Çankaya Köşkü’ne mesafeliydi. nizamiyeydi. Nizamiyeden geçerek girilen bu
neoliberalizmle bütünleşmesine, öte Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da Çankaya’ya restoran da tıpkı Kaşıbeyaz gibi yüksek tavanlı,
yandan Kemalizm ile hesaplaşmasına taşınmadı. Bunun yerine kendisine Mustafa gösterişli mobilyaları olan, çok masalı bir yerdi.
Kemal’in mirası olan Atatürk Orman Çiftliği’nde Garsona “Bu kadar büyük bir mekân nasıl para
tanıklık ettiler. bir saray yaptırmayı tercih etti. Başbakanlık kazanıyor?” diye sorduğumda Kaşıbeyaz’daki
binası olarak yapımına başlanan ve devasa bir yanıtı almıştım, “Tüm bakanlar yemekli davetlerini
Devletin devasa yapılar ve heykellerde vücut Cumhurbaşkanlığı Külliyesine dönüşen sarayın burada veriyorlar. Ramazan ayında bizi ihya
bulduğu, yurttaşların bu yapıların gölgesinde yapım süreci yargıya taşınsa da Erdoğan geri adım ediyorlar. Külliye’ye de sık sık yemek götürüyoruz.
gezindiği ve tüm başkentler gibi güvenlik kaygısı, atmadı ve devleti buradan yönetmeye başladı. Çok şükür işler iyi!”
kent planlamasında kendisini açıkça hissettiren,
varsıllıkla yoksulluğun birbirine neredeyse
değmeden yaşadığı Ankara’da köklü bir dönüşüm B
" uradaki şaşaa hiçbir yerde yok.
Sigara düşmanlığı herkesçe bilinen Erdoğan’ın
siyasi iktidarında Ankara’nın dört bir yanı nargile
yaşanıyor. Baş döndüren büyüklükte binalar, göz kafelerle doldu. Özellikle Ramazan ayında, AK
kamaştıran ışıltılı mobilyalar, binaların Partili erkekler iftardan sahura kadar buralarda
Otokrat rejimlerin sıkça başvurduğu önüne park edilmiş son model pahalı vakit geçiriyor. Kadınlar ise Çukurambar’ın
“hafızasızlaştırma”, Ankara’nın sokak, cadde ve gösterişli kafe ve pastanelerinde oturuyor. İftar
meydanlarının adlarını değiştirerek kendisini otomobiller…"
sonrası Çukurambar, Bağdat Caddesi gibi kalabalık
gösterdi ilkin. Ardından Sünni-İslam’ın siyasetteki Bir gazeteci olarak AK Partililerin nerede oluyor.
temsilcilerinin sembol kavgası başladı. Sonra da yaşadıklarını, nerede çalıştıklarını, nerede yiyip
yeni mekânların inşasıyla sürdü kavga… içtiklerini gözlemlemek üzere zaman zaman İncek’e gelince… Son dönemin modası
Beştepe-Çukurambar-İncek bölgesindeki kafe ve “rezidans”lardan geçilmiyor bu bölge. Bir emlakçıya
“Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu aks” ev fiyatlarını sorduğumda “600 binden başlıyor, 3
restoranları, AVM’leri, rezidansları gözlemlemek
olarak tarif edilen Ulus-Kızılay-Çankaya aksında milyon liraya kadar çıkıyor” yanıtını vermişti(kriz
amacıyla gezintiye çıkıyorum. Buradaki şaşaa hiçbir
önemli değişiklikler yaşandı bütün bu tartışmalar öncesi). Şaştım kaldım. Ankara’da, İncek’te kim
yerde yok. Baş döndüren büyüklükte binalar, göz
sürerken. Bu hat üzerinde dini yapılar olmaması, bir apartman dairesine 3 milyon lira veriyor
kamaştıran ışıltılı mobilyalar, binaların önüne park
Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik” kimliğiyle anlayamadım.
edilmiş son model pahalı otomobiller…
açıklanıyordu. Aksın sembollerinden, Ulus’taki
tarihi İller Bankası binası yıkılarak yerine “heybetli” Beştepe-Çukurambar-İncek hattı üzerinde, AK Parti iktidarının kendi kültürel yaşam alanını
bir cami yapıldı. Bu aksla mücadele sürerken bir Cumhurbaşkanlığı sarayının tam karşısında, yarattığı bu hat üzerindeki çarpık kentleşme,
yandan da başka bir aks yaratılıyordu. Atatürk Orman Çiftliği arazisi içinde yer alan ve her yağmur yağdığında tanık olduğumuz su
burada Atatürk’ün dostlarıyla rakı içerken çekilmiş baskınları, yayaları değil otomobilleri önceleyen
AK Parti’nin yeni genel merkez binası için trafik, Eskişehir yolu boyunca sıra sıra dizilen dev
fotoğrafları bulunan tarihi Merkez Lokantası,
Beştepe’yi tercih etmesi ve AK Partili bakanların, AVM’ler, lüks otomobiller çok şey anlatıyor aslında.
İstanbul’un ünlü Kaşıbeyaz restoranına verildi. Tabii
milletvekillerinin, bürokratlarının yaşamak için Görünen, mekânlar üzerinden yürüyen bir ideolojik
ki alkolsüz olmak koşuluyla.
seçtiği bölgenin Çukurambar olması yeni hattın hesaplaşma. Gerçek ise kaynakları ele geçirmişken
rotasını belirledi. AK Partinin sermaye sınıfı için oluşturulan bu sınırsızca ve hoyratça tüketme arzusu…
yaşam alanları içinde bir diğer dikkat çeken
AK Parti ve bu siyasi iktidar döneminde ---Bu yazı, SOLFASOL tarafından gerçekleştirilen Yerel
mekân, AK Parti Genel Merkezi’nin hemen
zenginleşen kesim, Ulus-Kızılay-Çankaya Yönetim Forumları kapsamında 10 Kasım 2018 tarihinde
arkasındaki Orman Bakanlığına ait araziye kurulan
aksına alternatif olarak geliştirdikleri Beştepe- yaptığım sunum için kaleme alınmıştır.
yine İstanbul’un ünlü restoranlarından Hacı
Çukurambar-İncek hattında yaşamaya başladılar.
4 H
" alk temelli, katılımın her unsuruyla ve tüm
ölçeklerde gerçekleştiği, demokratik bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
Geçtiğimiz yıl içerisinde Hollanda’da tam 836 festival düzenlenmiş. Yarısından çoğu müzik festivali olan bu festivallere toplam
18,2 milyon kişi katılmış. Artık düzeni oturmuş ve gelenekselmiş bu festivallerin Hollandalıları sanatla buluşturmaktan başka bir
dertleri daha var: sürdürülebilirlik. Bu bölümde, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirlik adına güçlü kararlar almış ve benimsedikleri
radikal politikalarla sosyal aktivite olmaktan çok daha öteye giden iki festivalden bahsedeceğim.
Bölüm 2:
Eğlencenin sürdürülebilirliği
Hollanda’da eğlencenin tartışmasız başkenti
Amsterdam, ülkede düzenlenen festivallerin
yarıya yakınına ev sahipliği yapıyor. Öncelikle,
atıksız bir festival olma hedefini belirlemiş ve
hatta katılımcıların davranış biçimini değiştirmek
konusunda da çalışmalar yürüten, dünyanın ilk
döngüsel müzik festivali DGTL (Türkçesiyle Dijital)
ile başlayacağım. Döngüselliği, alışılagelmiş al-
yap-kullan-tüket-at lineerliğini kırmak üzerine
geliştirilmiş, tüm kaynakların en verimli şekilde ve
mümkün olan en uzun süre boyunca kullanıldığı,
artık kullanılamadığında geri kazanıldığı ve bütün
atıkların birer kaynak sayıldığı bir sistem olarak
düşünebiliriz.
ITGWO'da festival gazetesini hazırlayan çocuklar (Kaynak: www.intothegreatwideopen. DGTL'da yeme-içme bölümünün döngüsel
nl) modeli (Figür www.dgtl.nl adresinden alınmıştır)
sandalyeleri bisiklet şeklinde pedallı tasarlanmış. durusunun yanı sıra, festivallerin yenilikleri test isimlerini belirlemek için kapsamlı bir araştırma
Pedal çevirmekle oluşan enerji ana sahneye gidiyor etmek için birer fırsat olduğunu düşünüyor ve yapmış. Vergi bilgilerinden, Twitter hesaplarına
ve bir gösterge çocuklara ürettikleri enerjinin girişimcileri sürdürülebilirlikle ilgili fikirlerini veya kadar bir çok alan incelenmiş ve bir “Top 10” listesi
gerekenin yüzde kaçına yettiğini söylüyor. prototiplerini festival boyunca denemeye davet oluşturulmuş. Eş zamanlı olarak okuyucuların
Çocuklar aynı zamanda festival boyunca geçen ediyor. bu konu hakkındaki fikrini soran bir anket
senenin festivalinden arta kalan çöplerden kâğıt yayınlanmış ve okuyuculardan kuzey bölgesinin
üretmeyi öğreniyorlar ve üretilen bu kâğıtlar ile Bu davete karşılık veren eski bir öğrencim, origami kendilerine göre en nüfuzlu ismini bir kutucuğa
festival boyunca gazete çıkarıyorlar. Çıkarttıkları sanatından ilham alarak festivalde kullanılması yazmaları istenmiş. Birkaç hafta sonra araştırma
gazete her sabah çadırınızın önünde oluyor. için katlanan karton bir bardak tasarladı. Tüm sonuçları ve okuyucu anketi sonuçları birlikte
Bir diğer aktivitede festival boyunca kullanılan festival boyunca erimeyen ve cepte taşınabilen bu yayınlanmış ama arada inanılmaz bir fark varmış.
plastik şişeleri toplayıp bir pet-canavarı yapıyorlar. bardak, yerel bir karton fabrikasının da desteğiyle Gazetenin listesinin çoğunluğu politikacılardan,
Metrelerce uzunluktaki bu “canavar” festivalin biyo-kartondan üretildi. Ardından devletin su işleri iş adamlarından oluşurken, okuyucuların listesi
son günü üzerine bir çip takılarak çöpe atılıyor. birimi festival alanına çeşmeler eklemeleri için bambaşka isimlerden oluşuyormuş. Okuyucu
Çocuklar oluşturdukları web sayfasından canavarın ikna edildi. Girişte tüm ziyaretçilere katlanmamış anketi sonuçlarına göre, üçüncü, yerel futbol
yolculuğunu her an takip edebiliyorlar. kartonlar dağıtıldı, nasıl kullanılacağı görsellerle takımının teknik direktörü seçilmiş. İkinci sıraya
açıklandı ve bir ricada bunuldu: “Festivali terk konut projeleriyle öne çıkan genç bir mimar gelmiş.
ITGWO düzenlendiği andan itibaren adaya ederken lütfen bardağınızı yere atın”. Çünkü Birinci seçilen isim ise bölgenin en büyük tiyatro
zarar vermeyen, hatta adanın sosyokültürel kartonun hamuruna çiçek tohumları eklenmişti ve festivalinin kurucusu olmuş! Gelecek bölümde,
devamlılığına katkı sağlayan bir festival olmak için toprağa atıldıktan bir süre sonra çiçeklenecekti. Hollanda’da unutulmaya yüz tutmuş dilleri sanatla
çalışmış. Festival boyunca adadaki sorunlara çözüm Böylece festivalin kurulduğu alana güzel bir şey diri tutan müthiş bir inisiyatifi anlatacağım. Yeni
aranan, katılımcıları yerlilerle bir araya getiren bırakma çabası fiziksel bir karşılık buldu. yılda yeşil kalın!
oturumlar düzenleniyor. Bunun için LabVlieland
adında bir inisiyatif kurulmuş ve bu çatı altında Hollanda’da festivallerin önemine gönderme yapan Not: Dizinin önceki yazısı "Bölüm 1: Azınlığın
çeşitli kuruluşlarla ve üniversitelerle iş birliği küçük bir anekdotla bitireceğim. 2011 yılında kuzey Sürdürülebilirliği" için Solfasol'un 79. sayısına
yaparak projeler geliştiriliyor. LabVlieland, çevreci bölgesinin en büyük gazetesi bölgenin en nüfuzlu bakablirsiniz.
SOLFASOL'DA ŞEFFAFLIK
Solfasol yasal zorunluluklar sebebiyle bir ticari yapı kimliği altında GELİR - GİDER TABLOSU GİDERLER (01.11.2018 - 01. 12.2018)
çıkıyor olsa da bu kimliği onun kar odaklı olması anlamına gelmiyor. Ana GENEL BİLGİLER (01.12 2018 itibariyle) Matbaa Gideri:3.835,00 TL
gelir kaynağı abonelerinin desteği olan Solfasol olarak 2011'de, 1 Mayıs Toplam abone sayısı: 920 Postalama Gideri: 375,00 TL
Toplam kurumsal abone sayısı: 8 Kira ve Ofis Giderleri: 1,130,00 TL
alanında Ankaralılarla buluştuğumuz ilk günden bu yana elde ettiğimiz tüm İdari Giderler: 400,OO TL
geliri yine Solfasol için kullanacağımızı defalarca deklare ettik. Bir süredir DÖNEMSEL BİLGİLER (01.11.2018- 01.12.2018)
Abonelik yenileme sayısı: 8 Resmi Giderler (vergi, stopaj, harç vb.): 140,00 TL
de bunun gereklerinden birisi olan mali şeffaflık ve hesap verebiliriliği Yeni abone sayısı: 2 GİDERLER TOPLAMI: 5.880,00 TL
sağlamak üzere aylık gelir-gider tablosu yayımlamaya başladık. Kurumsal abonelik yenileme sayısı: 0
Yeni kurumsal abone sayısı: 0 BORÇLAR (01.12.2018 itibariyle)
Bu tabloyu ve mali şeffalığımızı gelecek öneriler ve isteklere GELİRLER (01.11.2018 - 01.12.2018) Matbaaya Borç: 2.350,00 TL
göre geliştirmek istiyoruz. Bu sebeple görüş ve önerilerinizi Yeni abone ve abonelik yenileme: 1.500,00 TL Kişilere Borçlar: 41.759,60 TL
bilgi@ gazetesolfasol.com adresine göndermenizi rica ediyoruz. T-shirt, elden ve bayiden gazete satışı: 45,00 TL Diğer Borçlar (vergi, muhasebe, kırtasiye, kira..):
Solfasol'un bu hamlesinin sivil oluşumlar ve yayın organları için öncü İlan - reklam: 6.431,00 TL 9.200,00 TL
olması umuduyla. GELİRLER TOPLAMI: 7.976,00 TL BORÇLAR TOPLAMI: 53.309,60 TL
Bir dergi
Biraz daha derinden konuşabilsek çok daha iyi
olacak; ama şimdilik, Kebikeç’in son sayısının
tanıtımı ile yetinelim. Bir Ankara dergisi olan ve
alt başlığı; “İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırma
Dergisi” olan Kebikeç’in 45. Sayısındaki dosyanın
adı: Felaket.
E
" nsemble Galatia’yı bir arada tutan şey koşulsuz birbirine olan sevgi. Sanırım bunun en büyük kaynağı da Ankara’da olmak.
Çünkü insana ihtiyacımız var, her daim insana ihtiyacımız var."
Gökhan: Sadece Ankara’da değil herhalde repertuvarın yaşayan bir repertuvar olmaması. hep inanılmaz derin hesaplar... Dinleyiciyle ilgili
Türkiye’de örneği yok. Yani kaynaklara nasıl ulaşacağız, o kaynakları nasıl sorunlar da var. Dinleyiciyi bilgilendirme görevi
yorumlayacağız, bu kaynakları nasıl yorumlamışlar... yine bize düşüyor.
Kaan: Türkiye'de çalıştığımız dönem üzerine icrada Bunların bir sürü süzgeçten geçmesi lazım ve o
bulunan başka bir grup yok. çok derin bir kültür-müzik birikimi, müzik bilgisi Ceren: Yaşamayan bir müziği özellikle mi tercih
istiyor. Bu çok zor. Bitmek bilmeyen okuma-deneme ettiniz? Yani nasıl çıktı ortaya?
Ceren: Bu yazılı, sözlü metinleri bir müziğe süreçleri demek bu. Üçüncüsü enstrümanlarımız
dökmek nasıl bir duygu? Nasıl yapılıyor? yaşayan enstrümanlar değil. İşte bunların tekrar Serkan: Hepimiz satılan enstrümanları kullanarak
yapılması... Dönem bize pek yardımcı olmuyor başladık bu işe. Sonra buna döndü. İki türlü
Kaan: Aslında yapılmış örneklere bakıyoruz. söyleyebilirim. Müzik, zaman makinası... Koku
müzik bilgisi hakkında. Enstrümanları tanıtan
Direkt olarak el yazmasından adapte ettiğimiz gibi. Hemen ordasınız, aracısız, anında. Birincisi
bir takım yazmalar var fakat birincisi bunları
çok az parça var. Genelde ilk önce bir duyuyoruz bu müzik bizi çok tuhaf yerlere götürüyor. Bir
yazanlar müzisyen değil, çoğunlukla gezginler...
parçaları. Çünkü elyazması okumak biraz uzmanlık kere o yüzden icra ediyoruz. Gitarın götürmediği,
Mesela bizim topraklarımızda da bu böyle. Yani
isteyen bir şey ve aramızda herkes yapamıyor. baterinin götürmediği bir yerlere çağırıyor bu
müziği bilen kimseler değil. Bir müzisyenin ihtiyaç
Mesela sadece sanırım Serkan okuyabiliyor neume müzik: At nalları duyuyorsunuz, kılıç şakırtıları
duyduğu bilgilerin ne olduğunu düşünüp ona göre
notasyonunu biraz da ben ve Selçuk... Ama ağırlıklı duyuyorsunuz... Kan, ter kokuyor falan... Taş
yazmıyorlar onu. Yarım yamalak bilgi kırıntıları var.
olarak o tür işleri Serkan’a yıkıyoruz çünkü kendisi duvarların soğukluğu var. Bir kere o tarafa
Mesela şöyle; bir enstrümanının nasıl tınladığını
müzikolog. götürüyor. Ortaçağ deyince kesinlikle loş bir
anlamak için Ortaçağ Fransa’sından romanlar
okumak zorunda kalıyoruz biz. ortam. Rengi ve tonu var her müziğin. Ben o rengi
B
" iz bir müzikal direktör önderliğinde müzik yapan bir grup değiliz. Dolayısıyla düzenleme bu olacak, sen burada gireceksin,
sen bunu çalacaksın gibi bir yapımız yok bizim. Son derece demokratik, bol çene çalmalı... Tabii her demokratik süreç gibi çok
da zaman alan bir şey bizde bir parçanın ortaya çıkması."
Gökhan: Ama bu zaten yoruma dayalı şeyler, orada seviyorum. O loşluğunu seviyorum mum ışığının.
Ceren: Güzel bir keşif aslında, değil mi?
okuduklarımız da. Onu yorumlayıp da bir sese, Ve o mum ışığının büyük tavanlardaki o gölgesini
müziğe dönüştürmek de bambaşka bir şey. Serkan: Tabii ki. Bir de sağ olsun akademisyenler seviyorum.
okuyor bunları bizim yerimize. Biz makaleleri
Selçuk: O dönemi, nasıl hayal ettiğiniz, belli şartları, Kaan: Her müzik, aslına bakarsanız, yapıldığı
okuyoruz kısa yoldan. Şimdi çalgıların yapım
müziğin sınırlayan koşulları, enstrümanlarınızın çağın algısıyla çok paraleldir. Yani bugün bizim
tekniği, kullandığı teller, akort sistemleri bugün
sınırlandırdıkları... Bazen sınırlar gittikçe darlıyor ve hakikaten garipseyebileceğimiz, referansları çok
bunlar üzerine biz düşünmüyoruz bile; çok
bu sınırlar içinden yaptığınız şey ağır ağır oluşmaya, farklı olan bir varoluş dönemi Ortaçağ. Bugün
standart, çalgı fabrikaları var. Bu ayarda kullan,
ortaya çıkmaya başlıyor. Ortaya bir şey çıkıyor tabi bizim inandığımız, bildiğimiz, güvendiğimiz
bu teli tak diyor. Nerde böyle lüksler bizim
ama en başta hayal ettiğiniz şey mi çıkıyor, o da ayrı hemen hemen hiçbir şey o dönemde geçerli
enstrümanlar için. Bu başka bir zorluğu... İcra
konu... değil. Bilim dediğimiz şey mesela ya da varsa bile
edildiği ortam... Yani müzik, yaratanı var, bestecisi
veya icracısı, aktarıldığı ortam var bir de bunun son derece sınırlı, onun yerine inanç var. Yani
Tek bir seviyede zorluğu olan bir iş değil. Birincisi
alıcısı var. Biz icra kısmındayız sadece. İşte insanların inanç üzerine yaşadıkları bir dönem
ne tür yaparsanız yapın grup müziği yapıyorsunuz.
bunun aktarıldığı ortam nasıl olmalı? Otantik büyük oranda. Avrupa özelinde Ortaçağ’ı şöyle
Bu şu demektir 6 tane kafa var bizim grup için: 6
icra diye bir hayalin peşinden koşuyoruz ya biz görüyorum: Batı Roma yıkıldıktan sonra Avrupa’nın
farklı beklenti, 6 farklı sound, 6 farklı düzenleme,
eski dönem müziği yapanlar. Bu sadece Ortaçağ çok derin ve uzun hayal kırıklığı.... Ondandır ki
enstrümantasyon, tempo, yorum... Yani bu en temel
değil, Rönesans, Barok için de geçerli... Dönem referanslar iki yere gidiyor. Biri Tanrı’ya gidiyor
zorluk aslında. Biz bir müzikal direktör önderliğinde
enstrümanları belli salonlarda çalınmak üzere Hristiyanlık üzerinden, diğeri de geçmişe Roma’ya
müzik yapan bir grup değiliz. Dolayısıyla düzenleme
tasarlanmış sazlar bunlar. Örneğin stadyumlar ya gidiyor. Hep bir görkemli dönemin canlandırılması
bu olacak, sen burada gireceksin, sen bunu
da büyük salonlar için değil bunlar. O ortamda hayali var. Mesela İspanya sarayında hala insanlar
çalacaksın gibi bir yapımız yok bizim. Son derece
nasıl tepki veriyordu? Aslında nasıl tınlıyordu Roma hukukunu canlandırmaya çalışıyor. Çünkü
demokratik, bol çene çalmalı... O yüzden de... Tabii
bu müzik? Ortamın önemi... Şu an barda, konser hakikaten daha ileri bir hukuk, barbar Gothların
her demokratik süreç gibi çok da zaman alan bir şey
salonlarında çalıyoruz yani aslında bağlamından ya da engizisyon hukukundan çok daha elit,
bizde bir parçanın ortaya çıkması. Zaten bir kere
kopartıp başka yerlere yerleştiriyoruz biz bunları. son derece iyi işlenmiş bir hukuk. Aynı şekilde
en temel zorluk bu: Grup müziği yapmak. İkincisi
Bu müziğe ne katıyor, ne götürüyor? Bunlar sanatın, mimarinin referanslarının hep geriye,
H
" er mahallede kentlilerin katılımını
örgütlemek için bir dernek ve bir kooperatifin
10 olduğu bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
M
" üzik, zaman makinası... Koku gibi.
Hemen ordasınız, aracısız, anında.
Birincisi bu müzik bizi çok tuhaf yerlere
götürüyor. Bir kere o yüzden icra
ediyoruz. Gitarın götürmediği, baterinin
götürmediği bir yerlere çağırıyor
bu müzik: At nalları duyuyorsunuz,
kılıç şakırtıları duyuyorsunuz... Kan,
ter kokuyor falan... Taş duvarların
soğukluğu var. Bir kere o tarafa
götürüyor. Ortaçağ deyince kesinlikle
loş bir ortam. Rengi ve tonu var her
müziğin. Ben o rengi seviyorum. O
loşluğunu seviyorum mum ışığının. Ve
o mum ışığının büyük tavanlardaki o
gölgesini seviyorum.
Antik Yunan'a ve Roma'ya doğru olduğunu yerden biriktirdiklerini içindeki cümleleri çok çaldığım konserlerden biriydi. Çünkü gerçekten o
görüyoruz. Böyle bir dönem herhalde dünyada basit bir cümleyle aktarabilmesi geliyor. Örneğin dönemin icrasına en çok yaklaştığımız şey oydu.
çok az yaşanmıştır; tüm referansın ileri değil geriye halk müziğinde de güzel alt yapılarla yapılmış Gerçek akustik...
olduğu bir dönem. Başka bir insanlık biçimi var, icra edilmiş bir sürü eser vardır, bir sürü sanatçı
başka bir insanlık hayali var. Dolayısıyla müzik de söyler ama Aşık Veysel’i bir kenara koyar onu Serkan: Taş bir handı. Bütün masalarda mumlar
bütün bunlardan bağımsız değil. Müzikte de tüm dinlersiniz. İşte Ortaçağ müziğinde de sadece yanıyor falan. Ahşap masanın başına toplandık
bunların yansımalarını görebiliyoruz. bir vokalin yaptığı ufacık bir ses insanın gönlüne hepimiz. Çok güzeldi.
dokunabiliyor.
Selçuk: Öteki taraftan Ortaçağ’ın beslendiği ikinci Alanur: Klasik bir soru: Bundan sonra ne
bir şey de mitoloji. Oradaki her bir hükümdar, güç Ceren: Tam da bu noktada sizin dediğiniz bir şey yapacaksınız? Dinleyiciler olarak neler
sahibi olan herkes kendini bu mitsel imgelerle daha dikkatimi çekti. Cidden bunu dinleyiciye beklemeliyiz sizden? Bir daha albüm yapacak
ilahlaştırıyor tebaasına karşı. O yüzden de her şeyin nasıl aktarıyorsunuz? mısınız?
içinde bu mitolojik göndermeler var. Bunun yanı
sıra Endülüs sonrasında yükselen bir Hristiyanlık Kaan: Ben bu sorunun muhatabının Gökçe Gökhan: İlk olarak size söyleyeceğiz o zaman.
var Avrupa’da. Ayrıca hareket etmek çok rahat. olacağını düşünmüştüm. Çünkü onun sesi Birkaç parça yapmak istiyoruz. 3 tane eser
Öyle olunca da bölgeler ve kültürler birbirleri ile üzerinden parça aktarılıyor. Dolayısıyla belki de kaydedeceğiz. Ve bunu youtube, spotify gibi dijital
alışveriş ediyorlar, sürekli. O yüzden de zenginlik en iyi bağı ifade edecek Gökçe’ydi, keşke burada platformlar üzerinden yayınlayacağız. İkincisi daha
var. İsteyen enstrümanını alıp bir sürü yolla seyahat olsaydı. Aslında aktarabiliyor muyuz çok emin çok salon konseri yapmayı planlıyoruz. Bir de yurt
ediyor. O yüzden de, ekseriyetle o dönem, müzik değilim ben. Çünkü söylemek istediklerimizin dışındaki festivallere katılma isteğimiz var, onlar
dediğimiz şey orda belli bir sınırda kalmıyor. Gittiği belki de yüzde birini ancak söyleyebiliyoruz çünkü için çalışıyoruz. Bir silkelenip, kendimize gelip yola
yerlerden besleniyor, değişiyor, enstrüman da hani düşündüğümüz ve istediğimiz gibi bir sunum devam etmek istiyoruz.
oranın şartlarına uygun oluyor. Bir enstrümanın yapsaydık muhtemelen üç saat konuşma ve ondan
sonra üç dakika müzik olurdu. Her şeyin arkasında Selçuk: Ocak ayında bir konser daha var. Türk
hiçbir şeyi ötekiyle aynı değil... O yüzden de bu
anlatılacak çok şey var. Bir esere yakınlaşıyor olmak Amerikan Derneği’nin düzenlediği 8 Ocak’ta
geçişkenlik bir kere -bu sözü de çok sevmem ama-
o parçaya bir sürü şeyi bilmenizi gerektiriyor. O Tatbikat Sahnesi’nde (ön kapı Coşkandaş ismi ile
mozaik bir sonuç ortaya çıkarıyor. Özetle farklı
eserin bestecisi kim, hangi dönemde yaşamış, geçiyor) olacak bir konserimiz var.
farklı şeylerden, yerlerden ortaya çıkan o mozaiğe
Ortaçağ diyoruz. dönemin koşulları ne, dönemin estetiği nasıl,
Alanur: Son bir soru daha sorayım: Bu
kullanılan çalgılar nasıl, falan. Bütün bunları teker
enstrümanlar biliyoruz ki böyle gidilip sizin
Kaan: Roma yıkılmadan önce, aşağı yukarı teker anlatmayı çok istiyoruz ama o zamanda
dediğiniz gibi satın alınan enstrümanlar
Akdeniz’in çeperi, benzer kültürel yapılarla hakikaten işin adı konser olmuyor. Bu nedenle biz
değil. Biraz enstrüman maceranızı bize kısacık
örülmüştü. Ama Roma yıkılır yıkılmaz her yerde sadece birtakım ipuçları vermekle yetiniyoruz.
anlatsanız.
yerel kültürler domine olmaya başlıyor. Ve
dolayısıyla Selçuk’un vurguladığı çeşitlilik de Selçuk: Bu çoğunlukla da hikâyesi oluyor eserin;
Selçuk: İyi ki hatırlattınız. Bu nokta bizim için
oradan kaynaklanıyor. Tabii ki Roma zamanında bu ya da o dönemle ilgili ufak bir atmosfer tasviri
çok değerli. Bir gün enstrümanlara bakıp bakıp
bütün bu ilişkileri düzenleyen insanlar var, oluyor, aslında.
ağlarken Erkan Usta’nın atölyesi ile karşılaştık.
imparatorluk için eğitim almış. Ama imparatorluk Ondan sonrasını sen anlat Kaan.
yıkıldığında artık bu küçük krallar kendi başlarının Alanur: Dönüp konserlerinize baktığınızda
çaresine bakmak zorundalar. Dolayısıyla sürekli burada çalmak çok keyifliydi dediğiniz mekanlar
Kaan: Bizim bütün enstrümanlarımızı aşağı yukarı
birbirleri ile hem didişme halindeler hem de var mıydı? Nasıl mekanlardı onlar?
Erkan yaptı sağ olsun. Erkan Ketenci. Grubun doğal
iletişim halindeler. Bir taraftan da Roma’nın üyesi, zaten. Biz ona bir takım resimlerle falan
Serkan: Tabii ki Aya İrini (16 Aralık 2011, III.
yıkılmasıyla Akdeniz kültür çevresine birkaç unsur gittik. Onun projelendirmesi hepsi, o tasarladı. Ve
Uluslararası Mistik Sanat Festivali)
daha katılıyor. Kuzeyden Gotlar, Cermenler, Hunlar gönüllü bir şekilde halletti bütün işlerimizi, hala
giriyorlar, güneyden Araplar ve Berberiler geliyor. Selçuk: Başka bir yer daha var ama herkesin evet da yapıyor. Grubun başlamasıyla Erkan da başladı
Hakikaten çok renkli bir yapı. Mozaik dediğimiz diyeceğini düşünüyorum : yağmuru çağırdığımız sağ olsun. Sağ olsun yıllar içerisinde de hiç elini
o çok renklilik tam da buradan karakterize ediyor Antalya. çekmedi üzerimizden. Ne zaman ihtiyacımız olsa
dönem müziğini. Aynı dönem için Güney ve Kuzey kalkıp gittik de siz kimsiniz, yapamam demedi hiç.
Fransa’dan müzikler bile çok farklı. Mesafeyi biraz Kaan: Antalya’da bir konsere gittik. Dünya Müziği
daha artırırsanız her yerde çiçeklenen bir sürü Festivali (20–21 Eylül 2006), ufak bir mekandı. Ses Selçuk: O bizim grubun 7. üyesi. Grubun
farklı kültür var. Onların yerel izlerini sürmek çok sistemleri falan. Biz nefret ediyoruz bu ses sistemi görünmeyen kahramanı.
keyifli bir şey olayından... Konser eski bir Antalya evi avlusunda.
Tam sahneyi hazırladık, başlayacağız birden Kaan: Evet bu çok önemli gerçekten. Bu soundu
Gökhan: Ortaçağ müziği için ne düşünüyorum? gök gürültüleri falan. İlk cümlesiydi ilk şarkının. yaratan Erkan, aslında. Enstrümanların bir
Aslında üç kelime: Birincisi basit, ikincisi duru, Hepimiz içeri girdik. Küçük bir mekan, tıklım tıkış çoğu onun elinden çıkma. Biz icracıyız sadece,
üçüncüsü naif. Serkan’ın dediği gibi duvardaki olduk... İnsanlar konser için geldi, bekliyorlar hiç enstrümanın soundunu üreten o.
gölgeler içerisinde sadece bir vokalin yankılanan imkanı yok dışarda çalmanın, elektrikler de gitti.
sesini duyuyorum zaman zaman. Ya da ne Alanur: Bu güzel sohbet için tekrar teşekkürler.
Dedik ki burada çalamaz mıyız. Akustikle hiç ses
bileyim bir troubadorun gezdiği, dolaştığı her Heyecanla bir sonraki konseri bekliyoruz.
sistemi kullanmadan. O gerçekten benim en keyifle
D
" oğal derelerin yeniden
11
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018 pırıl pırıl aktığı bir Ankara"
ÇORBA
* Nagehan Mercimek *
Baş ağrısına da iyi gelir kıç ağrısına da. Kalp acısını da dindirir eklem sızısını da. Akşamdan kaldıysan iç bir çorba. Sabaha
karşı dörtte sadece iki yer açık artık senin için: sol ok çorbacıyı sağ ok acil servisi gösteriyor. Seçimini yap. Evde mi kaldın
yoksa? Su tencereye, koy dolapta artık ne kaldıysa. Biraz tuz biraz da karabiber; ekmek ile tiridine bana bana…
Tarihte gidebildiğimiz kadar geriye Biraz da etimolojik oyun oynayalım.
gidelim önce sanki marifetmiş Dünya dillerine pelesenk olmuş
gibi. İki teknolojik gelişim restoran kelimesi 1800 yıllarında
gerekliydi adem oğlu ve kızının Fransız bir amcanın Louvre yakınlarında
çorba pişirmeye başlaması için: açtığı bir mekandan geliyor. Bu isim
ateş ve kap. Ateş uzun zamandır Eski Fransızca (1300 yılları) “restorer”
tedavüldeydi aslında. Ateşin o da Latince “restaurare” kaynaklı;
ilk “kontrol” edildiği dönem tamir etmek ya da yenilemek demek.
arkeologları sürekli meşgul Mekanda satılan bulyonlar, bunları içeni
ediyor; şimdilik bilinen en eskisi, yenilermiş kendine getirirmiş. Bulyon
Erektusgillerin Güney Afrika’da (bouillon) da zaten Eski Fransızcada
bir milyon yıl önce Wonderwerk kaynatmak (bolir) fiilinin geçmiş zaman
Mağarası’nda yaktığı kamp ateşi. halinin isimleşmişi. Kaynamış et suyu
Bu Indiana Jones kılıklılar ilk ateşin yani. İçine biraz patates, biraz da soğan,
800 bin yıl önce Yakup’un Kızları işte size çorba.
Köprüsü’nde (günümüz İsrail
topraklarının içinde) yakıldığını ...
söylüyorlardı bir aralar ama işler
değişti sonra tabii. çığlık ne olur sonunda hacer’anım
kırılır
Çorbayı pişirecek kap çok daha bir kentin ara sokaklarından toplanır
sonraları, yaklaşık 20 bin yıl önce kırıkları
Uzak Doğu’da ortaya çıkıyor. toplanır ama birleştirilemez
Muhtemelen de balık çorbası bir denize bakarsın ya arada bir uzun
yapmışlar.
süre
Bilim kendini sürekli yalanlama sonra bitince ona benzer bir şey
üzerine kurgulamış sağlıklı bir
süreç değil mi zaten? Hani şizofren çoğalt hacer’anım çorbayı tazele
bizdik?! İlla bir kaba gerek yok güz güneşi geldi gidiyor işte
suyu kaynatmak için. Toprağa inanır mısın hüzünlü bir aşk gibi
bir çukur kazıyorsunuz, tabana
kocaman taşlar koyuyorsunuz " Şimdi ocağa bir çorba vursam, içine de zümrütler, insanın bir mendil bile kalmıyor elinde
ve içeride güzel bir ateş
yakıyorsunuz. Ateş sönünce
yakutlar doldursam Hrant'ım geri gelir mi? " hacer’anım
bu yıl da iyisin değil mi (turgut uyar,
külleri topluyorsunuz ve işte size Mercimek Çorbası için Malzemeler 1982)
kalan, yemek pişirmek için nezih (alfabetik sıra ile)
bir ortam. Hele bir de çukurun
etrafını küçük taşlarla, otlarla ya - Domates, peltesi ya da salçası - Kimyon, pul biber Başlarken de söylediğimiz gibi... Bu aş
da hayvan derisiyle kapladıysanız - Havuç - Patates her derde deva bir aş! 'Sağlık için çorba'
su da sızdırmaz artık! Yani pişmez - Ispanak, tazesinden bir tutam - Su, 5 ölçek geçmişlerden gelen bir öğreti. Eskiden
- Kırmızı mercimek, 1 ölçek - Zeytin yağı doktorun, hastanın yanından kalkıp
mi çorba burada? Amerika ve
Avusturalya halklarının bize mutfağa girmesi çok da yadırganan
öğrettikleri bunlar.
Yapım Önerisi Notlar silsilesi bir olay değil. Mesela güçsüz bedenler
1. Herkes kendi ölçeğini bilir. Bire beş için öküz gibi güçlü hayvanların
Yağ ile havuç ve patates kavrulmaya
Hayvan derisini ya da midesini oranı, mercimeklerin bu mahlukatın etinden yapılan çorbalar öneriliyor.
başlanır. Biraz renk, biraz da ekşi tat ağız tadına göre yumuşaması için Yılan Çorbası ise bambaşka bir olay.
“pişirme torbası” olarak kullanmak
da mümkün aslında. Bu torbanın için domates peltesi ya da salçası deniz seviyesinden bilmem kaç metre Bu garibanın vücüdu esnek olduğu
içine çorba malzemelerini atın eklenir ve kavurmaya devam edilir. yükseklikte, şu kadar basınç altında için etinden yapılan çorbanın eklem
ve torbayı ateşe ne çok uzak, ne Mercimek, kimyon eşliğinde eklenir. tespit edilmiş bir orandır. Çorbanın içine ağrılarına iyi geldiği düşünülüyor.
de çok yakın kalacak bir şekilde girenlerin kati ölçüsü olmaz. Çorba Kendisi sürekli deri değiştirdiği için
Ateş az buçuk daha harlanırsa kırmızı karışıklıktır, bulanıklıktır, disiplinsizliktir.
asın. Yavaş yavaş kendi halinde cilt sorunlarını da düzeltirmiş yılanın
mercimekler daha da kırmızı olur çorbası vakti zamanında.
pişsin yeni milenyumların 2. İnadına basit tabak, rastgele ışık,
mikrodalgalarına inat. (yalandan kim ölmüş!). Su eklenir
öylesine bir resim, gurme olmayan İncinin, deliliğe ve melankoliye
ve bir taşım kaynatılır. Sonrasında yemek; herkes için yemek.
En eski ateşin, en eski kabın ya kısık ateşte kapağı kapatılır, ta ki iyi geldiği düşünülürmüş. Kanı da
da en eski pişirme yönteminin 3. Çorba evde de güzel pişer, ormanda temizlermiş. O yüzden pişen çorbanın
çorba istenen kıvama gelinceye içine katarmış egemenler küçük
hangisi olduğunu bilmenin ne da. Elektrikli karıştırıcılar çok da gerekli
kadar. Ufak bir tavada yağ kızdırılır incileriyle altın paralarını.
önemi var ama? İnsan unutup olmayan icatlardır.
unutup hatırlıyor zaten önceden ve pul biberin özü alınır. Çorba servis
bildiklerini. Ne garip bir iş bu edildikten sonra bir-iki tatlı kaşığı 4. İnek, kuzu, oğlak, böcek, köpek, Damarlarında akan o al kanları yılan
arkeoloji; modernizmin getirdiği acı yağ gezdirilir. Üzerine üç beş de alabalık, yengeç, domuz, tavuk, zehrinden arındıranlar mı delirdi, artık
kibirlilik hali ile yeni keşifler bıldırcın... Hayatta tutunsunlar. Toprağın iyiden iyiye, yoksa biz mi melankoliğiz
taze ıspanak atılırsa hakkında şehir verdikleri herkese yeter. Başlatmayın hep? Şimdi ocağa bir çorba vursam,
yaptığını sanmak...
efsaneleri dolaşır. damak tadınızdan. içine de zümrütler, yakutlar doldursam
Hrant'ım geri gelir mi?
H
" avası temiz, gürültüsüz, yürüme
mesafesinde yeşil alanların olduğu, olanların
12 korunduğu bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
- (Semtimiz için) Sosyal kültürel etkinliklerin - Herkesin ortak bir kaderle, göçle gelip, - İnsanı temel alan bir çevre düzenlemesinin
olması, semtte kafelerin yoğun olması bu şehirde kesişmesi olması, bir semtinden öbür semtine arada yüz yıllık
- (İstanbul’dan taşınmış biri olarak) hayatın - Film festivalleri bir zaman varmış gibi olması
daha yavaş akması ve daha az yorucu - Kolektif girişimleri/ yapıları - Parkların azlığı parkların içinde kafelerin olması
- Yeşillikler içinde ve düz alanlarda yürüyüş
olması - Merkezler çok az olduğu için durmadan parkurlarının olmaması (tek gidebildiğimiz yer
- Ulus’ta (sokaklarda) yürümek tanıdıklarımızla karşılaşabilmemiz (ör: Konur) Eymir Gölü)
- Anılarım, 70li yılları Yenişehir’inde - İtfaiye meydanı - Beton lobisi, kentliye güvenmeyen ve
özgürce bulvarlarda dolaşmak… Filiz - İstanbul'dan dayatmacı yöneticiler
Kerestecioğlu dönüşü - Kent planlamasını bilmeyen belediyecilik anlayışı
- Kuğulupark, ÇSM-Leyla Tatar - Suluhan'ın arka - Kentsel dönüşüm yüzünden ağaçların kesilip
yerlerine çirkin binaların yapılması
- Birikmiş olan anılar ve bunların vesilesi avlusundaki çay
- Kentlilerin olmaması (kentli değerleri olamayan
olan mekanlar: evler/kahveler/cafe’ler/ bahçesi toplum kesimleri, sosyal kültür azlığı)
meyhaneler/ okullar - Sonbaharda - Alt-üst geçitler, betonlaşma ve makam
- Eski Ankaralıların izini sürmek Atatürk araçlarıyla dolu hiyerarşik bir kent hali (Filiz K.)
- Eski Ankara Bulvarından aşağı - Kent ulaşımının yetersizliği- özellikle şehrin
- Dostluklar yürümek merkezinden çevreye ulaşmanın imkansızlığı
- Konur’da gaz yemek - Sokaktaki (Metro, tren vs. yokluğu (Leyla Tatar)
- Yaşadığımıza dair söz hakkı yoksunluğu
- Anılarım ve arkadaşlıklarım Kedileri - Halk otobüsleri
Serhat Şatır
" Musluklarından kesilmeden akan suyun
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
içilebilir nitelikte temiz, güvenilir
ve ücretsiz olduğu bir Ankara" 13
#NasılBirAnkara?
Film, yaklaşık 1 saat ve üç bölümden oluşuyor. ne?” Kağıtların yakınına keçe kalemler koyuyoruz küçük küçük, farklı ayrıntı düzeyine de olsa,
Salon karanlık ve izliyoruz: “Yeraltı, Sarsıntı ki, katılımcılar kolayca yazabilsinler. Ankara’da olup-bitenlere karşı hemşerilerden
ve Flanör”. İlk iki bölüm, o kadar sarsıntılı ki gelen tepkilerine ve nelerin, nasıl yeniden
gerçekten, en sondaki Ankara’da flanör yürüyüşü, Panelin konuşmacıları Nergis Demirkaya, yapılması gerektiğine/ yapılabileceğine dair
belki biraz ferahlatabilir bizleri? Kentin çeşitli Özlem Akarsu ve Faruk Bildirici. Daha açış düşüncelere/ hayallere ulaşmaya çalışacağız.
semtleri, sıradan ve ilginç olaylar, gündelik konuşmasını yapmaktayken, ilk sarı kartı Olabildiğince özgür ve sınırsız, deneysel ve
yaşamın akışı ve bu akıştaki aleladelik ve yoksulluk ben(Akın Atauz) yiyorum ve iyi ki öyle oluyor ve keşfedici bir karşılaşma bekliyoruz.
ve umut kırıntıları, direnç ve baş eğmeler, akıp konuşmacıların, daha başlarken, kendilerini nasıl
gitmekte olan dayanılmaz bir aldırışsızdık, denetleyebileceklerine dair, yerinde bir uyarı Katılım iyi. Düşünceler bol ve çeşitli. Bu daha bir
çöküntü/ çürüme ve yabancılaşmalar… oluyor. başlangıç olduğu için, her şey dağınık ve parça
parça gibi duruyor. Henüz, Ankara’nın bütün
Panelde üç konuşmacı var. İki kadın ve bir erkek Gazeteciler, Ankara’da yaşamakla ilgili semtlerinden, bütün sınıflardan ve bütün farklı
gazeteci. Ankara’da yaşamış/ gazetecilik yapmış, deneyimlerini aktarıyorlar ve kentin nerden kesimlerinden gelen bir katılımcı çeşitliliği elde
Ankara’nın sorunları üzerinde düşünmüş ve gelip, nereye doğru gitmekte, nasıl değişmekte edebilmiş değiliz. Çıkacak metinler, yanlı ya da
düşünmekte olan Ankaralılar onlar da... Salon olduğuna dair, kendi gözlemlerini, kendi homojen bir kesime ait olabilir. Ama bir araya
çok kalabalık değil, ama fena da değil. Birçok değerlendirmelerini aktarıyorlar. Bunlar hem gelip konuştukça ve tartıştıkça, Ankara için,
hiç tanımadığımız yüz var ve onlarla tanışmış değişimle ilgili bilgiyi/ bilinci etkiliyor, hem Ankaralılar tarafından örülmeye başlanan öneriler
oluyoruz, ya da tanışacağız. de bunca olumsuzluk varken, “bunlara karşı listesi giderek çeşitlenebilir. Önce bir liste, sonra
neler yapabiliriz?”e dair sorular uyandırıyor. (Bu da, program taslakları elde etme umuduyla ilgili
Çağdaş Sanatlar Merkezi toplantı salonunda, her konuşmaları ve soruları/ yanıtları, daha ayrıntılı çabalarımızı, çeşitlendirilebiliriz belki?
iki tarafa da kağıtlar astık ve her birinin üzerinde, olarak okuyabileceksiniz.) Gerçekten, salondan
şu üç soru yer alıyor: “Yaşadığınız kentte en çok epey soru gelmeye başlıyor ve konular tartışılıyor. Her şeye rağmen, arayışımız, bir biçimde
sevdiğiniz şey ne?”, “Bir Ankaralı olarak yaşamınızı somutlaşmaya başlıyor.
en fazla zorlaştıran şey ne? (Ya da “Ankara’da Sonra minik ara var. Ama bu ara da çok önemli.
yaşayan biri olarak, kentteki yaşamı en fazla Duvarlardaki kağıtların forum öncesinde Ne kadar iyi yapabilirsek, o kadar katkımız olur
zorlayan şey nedir?)” ve “Ankara’nın (sokağınızın/ dolmaya başlamasını bekliyoruz. Beklediğimiz Ankara’nın daha iyi bir yer/ daha iyi bir kent
mahallenizin/semtinizin/kentinizin) daha gibi de oluyor. Foruma hazırlıyoruz kendimizi: olmasına…
yaşanabilir hale gelmesi için sizce ‘olmazsa-olmaz’ katılımcılardan gelecek düşünceler ve öneriler,
Serhat Şatır
- Yaya trafiği, yayalıktaki zorluk - Semt meclisleri kurulabilir, semtte serbestçe dalaştığı Ankara
- Polisler yaşayanlar yaşadıkları yerle ilgili konularda - Doğru düzgün asfaltsız, kaldırımsız, bekçisiz
- İnsana verilmeyen değer doğrudan karar alabilir, söz sahibi olabilirler. parklar
- Yöneticilerin bizle dalga geçmesi (şehircilik - Mahalle muhtarlıklarının daha işlevsel hale - Saçma sapan, bitmek bilmeyen bina
anlamında)
- Toplu ulaşımsızlık, araç sahipliğinin getirilmesi. inşaatları olmadan
özendirilmesi - Düz ve geniş parklar - Ulaşılabilir yeşil alanlar
- Şehir merkezinden geçen otobanlar - Ortak alanlar, kültür sanat etkinlikleri - Her semtte, o bölge sakinlerinin
- Şehir aydınlatmasının çok kötü ve yetersiz Kültür merkezleri dolanabileceği parklar
olması - Yeşil alanlar, parklar, gece aydınlık sokaklar - Sanat, meydanlar
- Bir şehir meydanının olmaması ve insana saygı (Filiz K.) Dış mekanların arabalardan arınıp yayalara
- Bekçiler
- Ulaşım-kent-estetiği yeşil alanlar ve çöp soru verilmesi (özel araç/otomobil azaltılması,
- Çok kaygan ve çok şuursuzca yapılan “engelli” sarı
yollar çevre ve sorununun çözülmesi (Leya Tatar) yayalığın özendirilmesi)
- Valinin saçma sapan LGBTİ etkinlik yasağı - Kornasız ve araçsız sokaklar (gürültü, özel Sokakta çöp toplayan 8-10-12 yaşlarındaki
- Genelevlerin kapatılması, orada çalışan araç/otomobil azaltılması, ekoloji) çocukların okula gitmelerini, ailelerinin bunu
insanlara yüksek ücretli iş istihdam Oraya dair karar süreçleri engellememesini istiyorum. (çocukların
sağlanmaması - Metro korunması, eğitilmesi, çocuk haklarının
- Seks işçilerine polislerin kafasına göre ceza - Nargile kafesiz, AVM’siz Ankara uygulanması)
yazmaları - Meydanlarında polis yerine insanların
14 İ
" klim değişikliğine duyarlı bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
1990’dan beri Ankara’da ikamet eden noktalardan otobüs sağlanması ayrı bir güzellikti
ki bizim ekibin bu kısa otobüs yolculuğunda çok
birinin tam 20 sene, Ankara’nın Polatlı eğlendiklerine eminim.
ilçesinin sınırları içerisinde yer alan
Gordion Antik Kenti’ni görmemiş olması Yolda bastıran sağanak yağmur ve benim yanıma
bir yağmurluk bile almayı akıl edememem şaka
bence de ayıp ama önce öğrencilik, gibiydi yine de yol boyunca kendi kendime
sonra akademisyenlik, evlilik, çocuklar “olsun zaten 10K koşacağım, azıcık ıslansam ne
derken bugüne kadar fırsat olmamıştı. olur” şeklinde telkinde bulundum.Yarış alanına
ulaştığımızda saat 11:30’du ve yarış saat 13:15’te
Taa ki 6 Mayıs 2018 tarihinde Ankara başlayacaktı yani daha çok vaktimiz vardı. Hemen
Gordion Antik Kenti’nde düzenlenen yarış alanında ODTÜ Maraton Çalışma ekibi
Gordion Yarı Maratonu’na kadar… arkadaşlarımızın bizden önce gelerek kurduğu
standımıza gittik. Formamızın canlı renkleri
ODTÜ Maraton Çalışma Grubu olarak yarışa çevrede farkındalık yaratıyordu ve bu çok güzel
ekip olarak katılmayı düşünüyorduk ama ben 8 bir histi. Bu arada Polatlı’da yol boyunca yağan
Nisan’da Roma Maratonu’nda 2. maratonumu yağmurdan eser yoktu ve hiç yağmur yağmadığı
(42K) koşup geldiğim için hem fiziksel hem de için hava çok sıcak ve nemliydi.
mental olarak çok yorgundum. Maraton hazırlık
süreci yorucu idi. Çünkü sırasıyla Ocak ayında Koşu alanında, yarış başlamadan önce ilk kadın
Adana Kurtuluş Maratonu’nda (21K), sonra Mart maratoncumuz Ülker Kutlu ve ilk kadın ultra
ayında Antalya’da (Runatolia) ODTÜ’lü öğrencilere maratoncumuz Bakiye Duran ile tanışmak bir Gordion Yarı Maratonu; Gordion’un
burs toplamak amacıyla ODTÜ Mezunlar Derneği kadın koşucu olarak beni çok mutlu etti. Daha
adına 21K koşmuştum. Ocak ve Marttaki 2 yarı kimler yoktu ki… Maraton dalında uluslararası bir UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne
maraton sonrası hemen Nisan başında Roma üne sahip olan, 1977 Boston Maratonu’nu 2.likle girebilmesine katkıda bulunmayı
Maratonu’na gitmek ve maraton sonrası okuldaki bitiren milli atlet Veli Ballı’dan, 70’li yılların hafif amaçlayan bir koşu
ders ve sınav maratonu beni bitirmişti. Kendi batı müziği sanatçısı, 1993’te veteranlarda 5000
kendime “bir süre yarış falan yok”dedim. Koşanlar metrede Balkan Şampiyonluğu kazanmış olan 81 arasındaki süre farkı) üçüncü olmuştum. Tabii ki
bilir, koşucular yerinde dur(a)mayan insanlardır. yaşındaki Salim Dündar’a kadar… Öyle de sıcak her kürsü yaptığımda bunu coşkuyla karşılayıp
Ekipten gidecek arkadaşların olması ama daha da ve güzel bir atmosferdi anlayacağınız Gordion mutlu olan çocuklarım bu kez olayın canlı şahidi
önemlisi bu koşunun düzenlenme amacı koşuya Antik Kenti Maraton alanı… oldular ve benimle birlikte kürsüye çıktılar. Bu
saatler kala kaydolma sebebim oldu. (hayatımda arada Canan’ın da kendi yaş grubunda üçüncü
hiçbir yarışa; koşuya bir günden az zaman kala Güle oynaya yarışa başlamadan önce ekip olması ve Gordion Antik Kenti Yarı Maratonu’nu
kaydolmamışımdır) arkadaşım Canan Koca Arıtan “Nil senden ODTÜ MÇG olarak 2 kürsüyle sonlandırmamız
kürsü bekliyorum, ikincilik” demez mi! “Yok ya da hem bizi hem de ekibimizi mutlu etti.
Şimdi gelelim bu koşuyu bu kadar anlamlı kılan yorgunum, benim hiçbir iddiam yok, eğlenmeye Kürsüdeki üçünlüğümü anlamlandıramadığım
sebeplere… Gordion Yarı Maratonu; Gordion’un geldim ben”dedim, “iyi ya işte iddiasız koş, kürsü yarış gününden 2 gün sonra bir hata olduğunu,
UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne bekliyorum yine de”dedi.Bir yarış öncesi hiçbir aslında ikinci olduğumu öğrendim. Sonuçta ekip
girebilmesine katkıda bulunmayı amaçlayan bir iddianız olmadığında bile ekip arkadaşınızın bu arkadaşım Canan’ın dediği oldu, o ikincilik yine
koşu. 1.Gordion Yarı Maratonu ve 10K koşusu, sözleri nasıl motive edicidir, nasıl mutlu eder beni buldu!
Türkiye Atletizm Federasyon gözetimi ve Polatlı yorgun bir koşucuyu, canım Canan’ım…
Belediyesi işbirliğiyle düzenlenmişti. Gordion’un UNESCO Dünya Kültür Mirası
Ve çok nemli ve sıcak bir havada koşu başlar, Listesi’ne girebilmesine katkıda bulunmak ve
Genelde "İyilik ve Sosyal Sorumluluk Grupları"nın dümdüz rahat bir parkur, asfaltta koşuyorsunuz bu konuda farkındalık yaratmak için böyle bir
koşularını tercih eden bir koşucu olarak ama patika tadında; sağ ve solda gelincik tarlaları, organizasyon düzenleyen, kendileri de koşuya
adımlarımı bu kez Kral Midas’ın Şehri için atacak yemyeşil bir doğa... Çok keyifle bu manzaranın gönül vermis olan Hilal Oğuzer, Şule Çınar ve
olmak çok gurur vericiydi.Bu koşuyu kendi adıma tadını çıkara çıkara,10K’yı 54 dakikada bitirdim. Birsen Aktugan’a çok teşekkür ederim. Seneye
bu kadar anlamlı kılan bir diğer sebepse; ilk kez “Bence iyi koştum” derken yaş grubumda tüm koşuseverlere; Antik Kentin görkeminde,
bir yarışıma üç çocuğumun ve eşimin destek üçüncülük geldiğini öğrendim. Her ne kadar garip gelincik çiçeklerinin arasında ve bol oksijenli
olmak üzere gelmeleriydi. Hal böyle olunca; bir durum olsa da; zira önümde ya da arkamda parkurda koşmak nasip olsun.
ekipten ayrı Polatlı’ya araba ile ulaşım sağladık. beni 26 saniye ara ile geçen bir kadın koşucu
Ankara’dan katılacak yarışçılara Ankara’da belli olmamasına rağmen ( 26 saniye; ikinci ile üçüncü
" Yenilenebilir enerji ile ilgili teknik donanım ve 15
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018 bilgiyi yaygın biçimde kullanabilen bir Ankara"
Cebeci’de dünyaya gelmişim. Annem, aslen ve Refik nefret dolu gözlerle duvara döndü. İşte
İzmirli olan Lütfiye Hanım ve Ankaralı tam o sırada içkiyi yana dökmeyi becerdim ve su
doldurup kadehi elimle kapattım, suyun şeffaflığını
babam Şevki. Dünyaya geldiğim sene, Arap farketmemesi için. Kafasını çevirdiğinde, ben suyu
yazısından Latin alfabesine geçmişti ve ilerici yudumluyordum. Sonrasını net hatlırlamıyordum.
olan annem, doğum haberimi yeni yazı ile Bacağımı tutması, benim evden kaçmam, lambanın
İzmir'deki akrabalarına mektup ile bildirmiş. devrilmesi ile yükselen alevler . Koşuyordum, daha
Aslında telgraf ile de iletebilirmiş haberi doğrusu içkinin verdiği etki yüzünden, ay ışığı
ama hemen öğrenmelerini istememiş. Haklı ile parlayan arnavut taşlarının üzerinde koşmaya
çalışıyordum. Sadece şu konuşma aklımda kaldı.
olarak, o yıllar oldukça riskli olabilen loğusa
dönemini atlatmak istemiş ve toparlandıktan - İçkinin rengi de bir garipmiş Refik Bey. Ne içkisi
sonra, babasının yıllar önce kendisine hediye bu acaba ?
ettiği dolmakalem ile yazmış. Anlattığına göre,
- Bu içkinin adı iflah evladım. Bir kadehten
başka konular hakkında da kalem oynatabilmek sonra herkes iflah olur. İnsanın içi dışına çıkar ve
için pencereden dışarıya bakarmış ve hala güzelleşir.
alışamadığı kurak tepeleri ve tarlaları görünce
kafasını gene eğip mektubu kısa tutarmış. Ahşap ev tamamen yanmıştı, Refik’in cesedine
de ulaşıldı. Dosya da hızlıca kapatıldı. Bu olayın
Çocukluk yıllarım Ankara’da geçti ama ailece etkisinden kurtulmam aylar alacaktı. Kimseyle de
çok da durmadık Cebeci'de ve o yıllar yeni yeni paylaşamıyordum, işin ucunda mahkeme ve belki
kurulmaya başlayan Kızılay’da büyüdüm. Yeni de hüküm olacaktı. Olayın detaylarını anlatsam da
kurulduğu için Yenişehir ismi verilmişti ve o yeni kimi nasıl ikna edebilirdim?
şehrin kuruluş zamanını net olarak hatırlıyorum. Okuldan mezun olduktan sonra yıllar daha hızlı
Henüz aslaftlanmamış yollar, o yolların arasına geçmeye başladı. İstanbul’a taşınma, üniversitedeki
serpiştirilmeye başlanan taştan bahçeli evler, evlerin kız arkadaşım ile evlilik, iş hayatının rutini ve iki
arasında iyice sıkışmaya ve arsalaşmaya başlayan çocuk derken, Ankara geride kalmıştı. Bir gün,
bozkır kalıntıları, yol boyu giden elektrik direkleri ve firma kuruluşu ile ilgili dosya işlerinden dolayı
akşam üstü çöken sessizlik. O çocuk yaşta, toprak Ankara’ya geldim. Yıllar önce bıraktığım Ulus
yolların böldüğü arsa ve bahçeliklerde mahalle oldukça değişmişti ve itiraf etmek gerekirse, biraz
arkadaşlarımla oynarken ve gezinirken, çeşitli yaban dükkanda durumu daha ilk günden tam tersine kasaba havası ile karşıma çıktı. Gereken dosyaları,
hayvanı görmüştük. Direklerin üzerinin bazılarına çevirmiş ama manav sandıklarından yaptığı kılı kırk yaran gözlüklü kadına teslim ettikten sonra,
akşam vakti baykuş tünerdi. Sabah saatlerinde tilki basamak yapı bir gün çökünce sandıkların içinde çoktandır görmediğim Ulus sokaklarının içine
görmek zor değildi. Çünkü mahallenin gerisi bağlık ağlamaklı bir sinir krizi geçirmiş. Ama bu hisle şunu daldım. Çok da zamanım vardı. Artık, yabancısı
ve bahçelikti. da gözden kaçırmıştı. Hayatta birçok şey hepimizin olduğum sokaklardan geçerken, gözüm daha
kontrolümüzün dışında ve her insan hayatı boyunca çok yukarılara kaydı, Cüce’nin insanlara bakması
Ankara Hukuk Fakültesine girdiğim zaman, orta
sürekli piyango çekiyor. Dükkanına gittiğim ilk gibi. Hafızamda kalan eski binalardan hangilerinin
derecede bir okur olmuştum. Bazı günler okuldan
seferinde, tüm insanların sakatlar ordusunun ayakta durduğunu görmek için yukarılara baka
çıktıktan sonra kalabalıklaşmaya başlayan Ulus ve
neferleri olduğunu söyleyecekti, kendisinin en önde baka gezinirken, ayaklarım beni tanıdık bir sokağa
gerisinden gelen Kızılay’ın sokaklarındaki sahaf
yürüdüğünü vurgulayarak. götürmüştü bile. Bir zamanlar Sahaf Remzi’nin
dükkanlarına uğruyordum. Ulus’un nispeten eski ve
dar sokaklarında, gözünü kestirdiğim birkaç dükkan yaşadığı sokak. Bunu farketttiğim zaman bacaklarım
Aradığım bazı kitapların onda olmasından dolayı, hafiften titredi. Yürümek ve ayaklar tarafından
vardı. Türk ve Avrupa edebiyatı hakkında, istediğim Refik’in sahafına da ara sıra gider olmuştum. Loş
kadar olmasa da, hatırı sayılacak kadar kitaplar vardı taşınmak arası bir his içimde. Hafif eğri sokağın
odada, yarı aydınlık ortamda kitap araştırmak sonuna doğru yaklaştığımda, Sahaf Remzi’nin evinin
ve bütçem de sınırlı olduğu için, kitapları karıştıktan bana çocukça zevk veriyordu, Refik ağzını açana ya
sonra alıp almayacağıma karar veriyordum. Böylece, olduğu yeri gördüm. Yerinde üç katlı bir bina vardı.
da onunla göz göze gelene kadar. Bazen uzunca Arnavut taşlar kalkmış, yerinde soğuk ve soluk asfalt
birkaç sahaf ile sohbetim hızlı gelişti. Bir tanesi hariç, bakıyordu ve ben de o zaman kitaba tam olarak
cüce sahaf Refik. Onunla da sohbetim, aradığım almış. Orada duracak duracak ve oyalanacak halim
gömülüyordum. Zaman içinde, o sokakta dolaşan yoktu.
bir kitap yüzünden başlar gibi olacak ve hemen kedilerin birçoklarının sakat olduğunu ve onun
bitecekti. Posta Caddesi'ne açılan sokaklardan dükkanına yaklaşmadıklarını farkettim. Başka kimse Hemen döndüm ve gergin bacaklarıma yüklenip
birinde, dört katlı ve eski taştan binanın zemin da farketmemişti. Fakat hakkında başka bir söylenti yürümeye başladım. Daha birkaç adım atmıştım ki,
katında dükkanı vardı. Aslında bodrum dairesi vardı, oğlancı olduğunu iki kişiden duymuştum. evin kapısı aralandı. Önce kapının kendiliğinden
de denebilir bu dükkana. Hatırladığım kadarı ile açıldığını düşündüm. Gözüm kapının aşağı tarafına
onbir basamak ile sahaf dükkanına iniliyordu. Kapı Avrupa’daki sosyalist haraketlere dair bir kitap inince, bir çift göz ile gözgöze kaldım. Kaldım, bir
ve pencerenin üst tarafı hafif kavisli şekilde duran arıyordum ve kitabın kendisinde olduğunu an donakaldım. Sahaf’ın gözlerinin hemen hemen
taşlar, o pencereden dükkana zar zor giren gün ışığı, ama yasaklardan dolayı dükkana getirmediğini aynısı idi, belki de aynı gözlerdi. Ama aynı gözler
gün ışığı yetmediği için sıkça yanan eski sarı bir söyledi. Evine gitmem gerekiyordu. Korkmadım olamazdı. Bal rengi, kısık ve aynı nefret bakışlar. Kapı
lamba. Ve zayıf ışığın altında sıra sıra kitaplar ve küf ve bir akşam gittim. Dükkanından hemen hiç açılıp da cüce genç ortaya çıktığında, Refik’ten de
kokusu. Çoğunlukla aksi ve öfkeli olmasına rağmen farkı yoktu. Neredeyse aynı sarı ışık, aynı raflar ve küçük birisini gördüm. Ayaklarım hızlandı hemen,
Cüce Refik’in bağlantıları iyi idi ve birçok sahafta kitaplar. Kendisine yüksekte duracağı bir kaide arkamdan genç cücenin “Gel, buraya. Sana gitme
olmayan kitapları buluyordu. Bu kaynaklardan bir yaptırmış, belli ki bu dükkandakinin aksine sağlam diyorum” sözlerini duydum. Arkamdan geliyordu
tanesi de, Kızılay taraflarında yaşayan zengin bir görünüyordu. koşarak.
cüceymiş. Ama birçokları gibi, zengin cüce arkadaşı
erken yaşta öldü. Beklediğimden sakin ve ölçülü konuşuyordu, Öğlen sıcağının olduğu sokakta kimse yoktu.
kitabı da hemen verdi ve ben de ödemeyi tam o Adımlarımı hızlandırdım iyice ama koşmama da
İlk gördüğümden beri Refik’te gördüğüm o öfke zaman hallettim. Avrupa’daki sosyalizm hakkında gerek yoktu. Cüce arkamdan sesleniyor ve bana
kısmen anlaşılabilir. Kötü bir genetik piyango ona konuşurken, “bir kadehten bir şey olmaz” diye yetişemiyordu. Sokağın sonuna geldiğimde
denk gelmişti ve birçok şeyden mahrum yaşıyordu. düşündüm ve sarımsı içkiden bir kadeh ikramını ise, cücenin geride kalmasına rağmen koşmaya
Çevresindeki insanlarla göz temasına geçmek için kabul ettim. İçkinin etkisi garipti, ilk yudumda başladım. Sokağın başındaki plakette, “Cüce Refik
yukarı bakması gerekiyordu. “Tepeden bakılmak” önce ensem ısındı ve tüm kaslarım garip bir Sokağı” yazıyordu. Artık koşuyordum, tüm gücümle
denilen şeyi hep yaşıyordu. Duyduğuma göre şekilde gevşedi. Tam o sırada bir fare tıkırtısı oldu koşuyordum.
16 K
" endi atığını çağdaş yöntemlerle
yönetebilen bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
Ressamların Fırçalarından
Önder Şenyapılı
Gene İstanbul doğumlu olup 1940’lı yıllarda Turan Erol, merkez kentten ‘uydu kent’e erken
Ankara’ya yerleşen Eşref Üren, başkentin Cebeci göç eden tek ressam değildi elbette. Geçen yıl
ve Kurtuluş semtlerinin çok sayıda resmini yapar. (2017) Kasım ayında yitirdiğimiz Gencay (Kasapçı)
da Or- An kentinin ilk yerleşenleri arasındaydı.
Üren’in 1947 yılında tarihlenen “Atatürk Bulvarı”, Gencay, görsel değil de sözel olarak Or-An’a
bir zamanlar Ankara’nın yaşadığı fiziksel ulaşım güçlüğünü 1984 yılında şöyle anlatmıştı
değişimi çok iyi örnekliyor. Kentin omurgası bana:
olarak nitelenen Atatürk Bulvarı’nda yer alan
ağaçlar, bulvarı çevreleyen yapıların boyundadır “On yıl önce (1974) Or-An kentinin mimarı
neredeyse. Sonraki yıllarda boyadığı Atatürk Şevki Vanlı’nın önderliğinde herkesin ‘Oralara
Bulvarı tablolarında da yapılar bugünkü gibi gidilir mi, deli misiniz’ dediği sıralarda, Or-An’a
yüksek değildir. Ayrıca yoğun bir taşıt trafiği gidip yerleştik. Elbette, ne otobüs var, ne başka
yerine, bulvar üzerinde oynayan çocuklar görülür. bir ulaşım aracı. Yalnızca bir minibüsümüz var.
Karlar altındaki (oturduğu semt) Cebeci’yi Şoförü Abdullah Efendi. Bir de muavini var. Top
yansıtan tablosundaki görünümün, bugünkü gibi, şişman, yarım akıllı, Keloğlan’a benzeyen bir
semtle ilişkisini kurmak zordur. Bu sayfalarda muavin.
yer almayan Tuna Caddesi’ndeki kent ölçeği de Minibüsle seyahat ayrı bir alem. Yıldız
bugünden çok farklıdır. mahallesinde oturanlar da bizim minibüse - Usta! Ben inip önden yürüyeyim, sen beni takip et,
Manisa doğumlu Nevzat Akoral (1926-2016) biniyorlar. Ellerinde tavuklar, yükler. (Ellerinde dedi.
Gazi Eğitim Enstitüsü’nde görevlendiği 1962 tavuklar anlatımını açıklamak için not düşüyorum:
Yıldız mahallesinde o sıralar gecekondular var. Hiçbirimiz Keloğlan’ın bu işi becereceğine
yılından itibaren Ankara’da yaşamıştır. Ankara inanmadığımız için, kulak asan olmadı. Ama bir
Kalesi ve eteklerini/çevresini/insanlarını konu Kırdan kente yeni göçmüş nüfus yaşıyor. Ve kırsal
alışkanlıklarını sürdürüyorlar... Ö.Ş.) Bir kadın, ‘hele süre sonra çaresiz kalınca, Keloğlan’ın önerisini
edindiği gravürleri ve boya resimleri bir zamanlar benimsedik.
Ankara’sının görsel belgeleri. şu tavuğu bi tutuver’ der, kucağına bir tavuk koyar.
Çocuk ağlamaları, tavukların gıdaklamalarına
karışır... Ve bizim yarım akıllı muavin, indi, minibüsün
Ankara’nın Or-An semti “Türkiye’deki ilk uydu kent önünde yürümeğe ve gel gel diye bağırmaya
uygulaması” diye nitelenir. Neredeyse 50 yıl önce, koyuldu. Abdullah Efendi de izledi onu. Ve Or-An’a
1970’li yıllarda bir konut yerleşim sitesi olarak Neyse... O sıralar Yıldız’dan başlayarak Or-
An yolunu sis basardı sık sık. Bir gün, Yıldız ulaştık. Yani, Keloğlan’ın önderliğinde yolumuzu
kurulmaya başlanmış, sonra sonra “Or-An kenti”ne bulduk.”
dönüşmüştür. Mahallesi’ni geçtik, öyle bir sis basmış ki, bir metre
ilerisi görünmüyor. Abdullah Efendi durdurdu
minibüsü. Yol almamıza olanak yok. Ne yapacağız, Siste bile geçit vermeyen yol, kar yağdı mı iyice
“Temiz Hava Kenti” diye pazarlanan siteye, kapanırdı.
kurulmasına başlandığı yıllarda/ilk yıllarında ne edeceğiz diye düşünürken, bizim yarım akıllı
taşınıp yerleşenler oldu. Henüz doğru dürüst yolu Keloğlan:
bile yoktu. Bir ‘yol izi’nden söz edilebilir. Yoğun bir
"Elçiliklerin bahçelerinin o ülkelerin
5 6
7 8
1- Refik Epikman (Arka planda Hüseyin Gazi Dağı) 5- Tuna Erol - 1927 (Bugünkü Or-An yolu)
2- Refik Epikman (Meclis önü - Ulus) 6- Tuna Erol - 1927 (Bugünkü Or-An yolu)
3- Nevzat Akoral (Ankara Kalesi) 7- Eşref Üren "Atatürk Bulvarı” (1947)
4- Nevzat Akoral (Ankara Kalesi) 8- Eşref Üren “Cebeci’de Kar” (1947)
M
" ahalledeki ortak alanların (terasların, arka
18 bahçelerin, avluların vb) birlikte kullanıldığı,
korunduğu, geliştirildiği bir Ankara" solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018
Pierre-Alain Jaussi, gezerken Datça’da rastladığımız bir yolcu. İsviçreli bir kameraman. 30 yıllık mesleki hayatında pek çok
belgesel, film ve röportaja emeği geçmiş. Bir emekçi, bir profesyonel ama her şeyden önce bir tutkun. Şimdi Fotoğraf Bahçesi
(Le Jardin de la Photographie) adlı bir sivil oluşumu destekliyor. Bahçe, yılda birkaç kez gösterimler düzenliyor. Uyuşturucu,
organ nakli, doğa, çevre, getto, kaçakçılık, silah gibi çok ilginç konularda belgeseller, fotoğraf gösterimleri ve sohbetlere mekân
oluyor. Pierre-Alain bunları anlatırken gözlerinde beliren yıldızlar sizi de bahçedeki etkinliklere götürmüş gibi oluyor.
Pierre-Alain ile bir değil, birkaç kez karşı karşıya geldik. Yakın ve derin sohbetler yürüdü gitti. Öyle ki biricik Solfasol
gazetesini kendisine takdim etme cesaretini bile gösterdik. Cesaret, çünkü Pierre-Alain çok sık Türkiye’ye gelmiş olduğu halde
kısa süreler kaldığı için Türkçe öğrenme fırsatı bulamamış. Emekliliğini alıp uzun zamandır hayalini kurduğu hedefine ulaşmak
için yine Datça’ya gelmiş. Hedefi Türkçe öğrenmek.
Solfasol: Ey Yolcu! Nereden geldin, nereye işin içinden çıkamıyordum. İç sesime güvendim sistematik olarak tatil yapmak üzere geldim,
gidersin? ve çok güzel görünen bir yola girdim. Dümdüz, geldik. Neredeyse her yıl. Hayatımda büyük
ışıksız… Türkiye harika bir yer diye düşündüm. değişikliklerin olduğu birkaç yıl dışında. Sonra
Pierre: Bu uzun bir hikâye. 30 yıl öncesiydi. Işıksızlık biraz sorun olabilirdi belki ama araba tanıştığım hayat arkadaşım da Türkiye’ye hayran
İsviçre’de. Bir arkadaşım vardı. Türkiye’yi terk yoktu yollarda. Bu harikaydı. Daha bir kilometre oldu. 96’dan itibaren yılda iki-üç sefer gelmeye
etmiş. Bir mimar. Bir gün bana “Türkiye’yi ziyaret yol almamışken birden güçlü ışıklar yandı. Yolda, başladık. Özellikle Datça’ya. Diğer şehirleri de
etmelisin” dedi. “Hmm,” dedim. “Türkiye? Nerede silahlı donanımı olan askeri bir araç vardı. Bizi ziyaret ettim tabii. Ankara, İstanbul, İzmir…. Kâh
ki?” O dönemlerde henüz bu kadar çok yolculuk durdurdular. Bir asker bize doğru geldi. Çok arabayla kâh trenle. Henüz Ankara’nın doğusuna
yapmamıştım. Bir kez, çok kısa bir süre için nazikti. Diğerleri de öyle. Askeri bir yola girmişim. gitme fırsatım olmadı.
Çekoslovakya’ya gitmiştim. Çalışmaya başlamıştım Buna şahit olan 6 yaşındaki oğlum bugün 39
tabii İsviçre Televizyonu’nda. İsviçre’nin içinde yaşında ama hala bu anıyı hatırlıyor. Asker bize S: Aramadıysan da birçok şey bulmuşsundur
yolculuklarım oldu. Bir de Fransa’ya. Ama Türkiye? doğru yolu gösterdi. İzmir’e doğru yol almaya herhalde.
Hiçbir fikrim yoktu. Dedi ki, “Benim bir evim var. başladık.
Yazlık. Datça’da. Küçük bir kasabadır. Güzeldir”. P: Elbette. Amacım görmekti. Ben meslek
Ben de “iyi öyleyse” dedim. Ailemle birlikte S: Hoş gelmişsiniz. hayatıma fotoğrafçı olarak başladım. Görmek
geldim. Bir oğlum ve bir kızım vardı. Kızım 10, benim için çok önemli ve değerli. Sonra
oğlum 6 yaşındaydı. P: Hoş bulduk. Bayağı korkmuştuk tabii. İzmir’den kameraman oldum İsviçre Televizyonu’nda,
sonra Bodrum’a doğru yol aldık. Burada küçücük 1973’te. Beni Türkiye’de en çok etkileyen
S: Yani sadece bir tatildi. bir feribot vardı. Dört araç alabiliyordu sanırım. insanlardı. Başka ülkelerde de benzer bir deneyim
Belki de beş. Daha fazla değil. Bu şekilde Datça’ya elde edebilirdim belki. Ama Küçük İsviçrem’den
P: Ülkeyi tanımak içindi de. Arkadaşımın bana geldik. Arkadaşım bizi ağırladı. Özellikle Datça’dan ilk çıkışımdı ve olağanüstü bulduğum bir insan
anlattıklarını görmek için. Bir taş tutkunuydu bahsediyorum. Çünkü burası beni başından beri topluluğunu tanıma fırsatı bulmuştum. Asla
arkadaşım. Bu ülkedeki izlerini, sitleri görmek çok etkiledi. O zamanlar belki de bin kişilik bir tahayyül edemeyeceğim bir kültürleri vardı.
istedim. Hiçbir fikrim yoktu gerçekten. Avrupa’da nüfus vardı. O yıl üç haftalık tatilimizi burada Müzikleri de öyle. İnanılmaz bulmuştum. Beni
Türkiye hakkında bilinen tek şey “Midnight yaptık. Bundan sonra Avrupa’daki klişelerimizden heyecanlandıran şeylerdi bunlar. O kadar yıl
Express”ti. Maalesef. Alain Parker’in filmi. Hiç iyi bir kurtulma deneyimleri yaşadık. Birçok insanla boyunca gerçekleştirdiğim kısa Datça ziyaretleri
imaj değil. Ne yazık ki! tanıştım. Köylüler, kasabalılar, bürokratlar. sonunda nihayet vakit bulduğumda ilk yapmam
Arkadaşım bana sürekli tercümanlık yaptı. gereken şey Türkçe öğrenmek oldu.
Komik olan, Türkiye’yle ilk deneyimim. İzmir’e
geldik. Havalimanına. Bir araç kiraladık. İzmir’de S: O gün bugündür peki? Buraya sık sık geldin. Ne İstanbul ziyaretlerim de oldu demiştim. Beni
bir otel rezerve etmiştik. 1986. Askeri dönemdi. aradın? Ya da bir şey arıyor muydun? derinden etkileyen bir şehir oldu İstanbul. Başka
Havalimanında ne bir tabela, ne de başka bir şeyi bir kültür, başka bir davranış biçimi, başka bir
anlayabiliyordum. İzmir’in merkezine nasıl gidilir, P: Hayır, aslında özel bir şey aramadım. Sık sık duygu biçimi buldum buralarda. Bu ülkede
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018 " Kendi gıdasını kendisi üreten bir Ankara" 19
hafifliyordum, kendimi çok rahat hissediyordum. vardı. Orada bir film çektik. Yapımcı bir kadındı elbette çok ilgimi çekti. Bakalım, evet, 8 yıldır
Şimdi biraz daha genç olsaydım, bir işim olsaydı ve deliydi. Bir Fellini ya da bir Ingmar Bergman kendine yeterek ayakta duruyor. Bu çok etkileyici.
buralara tamamen yerleşebilirdim. Özellikle de filmi çekiyor gibiydi. Ben de sinirlendim, sizinle
Datça’ya. böyle çalışmam burada dedim. Tamamen İyi bulduğum bir nokta daha var. Röportajlar.
amatörlerdi. Ama muhteşem profesyonellermiş Burada mesela bir bey var. İsviçre’deki bir
S: Bize, en çok etkilendiğin birkaç kısa hikâye gibi davranıyorlardı. gazetede tek bir fotoğraf olur belki bir röportajda.
anlatabilir misin? Ama burada 4 fotoğraf var. Çeşitli ifadeler taşıyan
S: Peki Ankara? Ankara’dan ne aldın? 4 fotoğraf. Küçük bir film gibi, iyi bir resim gibi.
P: Burada bir İsviçreli İle daha tanıştım. Yoland Röportajın kimle yapıldığını az önce sen bana
Aydemir. O zamanlar kültürel çalışmalarda P: Fazla kalmadım orada. Adı Yıldız olan ama söylemiştin. Ankaralı muhteşem bir sahafla. Ama
oldukça aktif bir kadın. DATÇEV’in kuruluşunda ve yıldızsız bir otelde kaldım. Ankara’dan trene bilmeden önce de bir şeyler hissetmek mümkün
işleyişinde de çok önemli roller oynadı. Bu işlerle binip Haydarpaşa’ya gittim. Tren eski bir oldu. Görsel ifade zenginliği sağlıyor bunu.
de ilgilendim. Yine burada yaşayan bir Alman trendi. Restoran kısmına gittim. Harikaydı.
kadın vardı. Elizabeth Tüzün. Doğa ve çevre Olağanüstüydü. O masalarda oturmak ve etraftaki Bir de logo dikkatimi çekti. Etkilendim. Dönemin
koruma konusunda son derece yoğun çalışmalar herkesle sohbet etmek. bir bisikleti, üzerinde bir tür keçi. Bu ilerleme
yürütüyordu. Gebekum çalışması kayda değer. anlamına geliyor sanırım. Solfasol Ankara’da bir
Onunla da yan yana çalışabildik burada. Bitki S: Ama şimdi Ankara ile başka bağlantıların var. mahalleymiş. Bunun sol ile ilgisi olup olmadığını
kataloğu hakkında. Şükür ki Fransızca biliyordu. Dolaylı bağlantıların. Öyle değil mi? bilmiyorum. Görünüşe göre öyle olmalı. Yoksa
Yaptıkları ilk afiş benim fotoğraflarımdan oluştu. müzik mi? Keçi belki de inat, belki bir tür
O zamanlar Datça kartpostallarındaki fotoğraflar P: Evet, tabii. Solfasol. İşte gazetem de burada, anarşizmi ifade ediyor. Çok yönlü, anlamlı bir logo.
da hem kareler, hem kalite açısından oldukça elimde. Datça’da tanıştığım Ankaralılar Eğlenceli olması da dikkat çekiyor. Başarılı.
sorunluydu. Bir kartpostal serisi hazırladım sayesinde karşılaştığım bir gazete. Etkilendim
DATÇEV için. Pastane önünde bekleyen köpek, tabii. Boş konuşmuyorum. Bir gazeteci olarak S: Çok teşekkür ederiz Pierre-Alain. Türkçe
telefon kulübesi, kargı büfesi gibi o zamanlar için değerlendireceğim ve tabii Avrupalı gazete öğrenmek ve tatil yapmak için ayırdığın
son derece sıra dışı Datça fotoğrafları. Gebekum anlayışını karşısına koyarak. Gazetede daha zamandan bize de biraz harcadın. Son birkaç şey
ve DATÇEV sayesinde Datça’yı yakından tanıma ilk sayfada dahi dikkatimi çeken şu: Grafik ve daha söylemek ister misin?
fırsatım oldu böylece. Fotoğrafların aldığı tepki mizanpaj. Bunlar daha gazeteyi elinize alır almaz
ilginçti. Bir de DATÇEV logosunu yaptık. Kızılderili gazeteyi okuma isteği uyandırıyor. Şu anda henüz P: İşim gereği çok yolculuk ettim, ama hiçbir
başı diye adlandırılan şu yatan adam dağından gazeteyi okuyabilecek kadar Türkçe bilmiyorum. yerde uzun süre kalamadım. Türkiye’de de çok
etkilenerek. Sanırım bir buçuk yıl içinde, tüm seviyeleri uzun süreler geçiremedim. Bu sefer ilk defa iki ay
bitirdiğim zaman bir içerik değerlendirmesi de gibi uzun bir süreden beri Datça’dayım. Türkçe
80’lerde Datça tanıtımını yapan bir film ekibi yapabileceğim. öğrenmeyi hedefledim ve buna çabalıyorum.
vardı. Hollandalı bir ekip. Arkadaşım onlara Benim için bu çok büyük bir hediye gibi. Bir şeyleri
İsviçre’den profesyonel bir kameramanın Solfasol’u Türkiye’deki diğer gazetelerle anlamaya başlamak çok heyecanlı.
burada olduğunu söyledi. Öyle bir abartarak. karşılaştırdığım zaman (Hürriyet gibi mesela)
Onlar da bunu ilginç buldu ve elime bir kamera şunu görüyorum. Hürriyet’te inanılmaz bir görsel S: Teşekkürler Pierre-Alain. Bizim için de seninle
tutuşturdular. Oldukça ağır bir modeldi. O patlaması var. Sayfayla ilişkisi yok görünüyor. tanışmak güzel bir hediye oldu.
zamanlar öyleydi profesyonel kameralar. Ana Anlaşılır değil. Grafik ise bence gerçekten
caddede bütün gece canlı müzik yapan bir bar kötü. Belki bu grafik, bu ülkede bir anlam ifade
edebiliyor olabilir. Benim düşüncem Avrupa grafik
anlayışına göre elbette. Ben Solfasol’ün bu grafik
anlayışını beğendim. Okuma isteği uyandırıyor
demiştim. İlginç bulduğum bir şey daha var.
Şuradaki fotoğrafa bak. Bu karenin tesadüfi olup
olmadığını bilmiyorum. Bariyerler var. Bir kadın
burada, bir başka kadın da şurada. Biri bu tarafa
diğeri şu tarafa bakıyor. Ne olayı, ne konuyu
bilmediğim halde bu fotoğraf bana çok anlamlı
geliyor. İşte bu çok değerli.
Ajanda
Pınar Özdemir
Kasım ayında orkestralarımız solist Michael Wendeberg ise hem orkestrayı yönetecek sahnede. Aryaları hiç zorlanmadan, adeta su içer
hem de piyano solistliğini üstlenecek. Programda gibi seslendirdi ve özellikle “Ay Şarkısı” yorumu
ve program yönlerinden oldukça Beethoven’ın 2 no’lu Piyano Konçertosu ile çok etkileyici idi. Dilerim tekrar gelir şehrimize.
iyiydi. Güzel konserler dinledik. Aralık Mahler’in 4. Senfonisi var. Konserde orkestradan son olarak Rus besteci
Aleksander Borodin’in Poloveç Dansları’nı
programları da dopdolu. 13-14 Aralık’ta ise Lorenzo Castriota, şefliğinde dinledik. Orkestrayı çok yönlü bir sanatçı olan
soprano Hye Soo An, sahne alacak. 20-21 Aralık Avustralyalı şair - şef Vladimir Fanshil, yönetti.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni tarihlerinde CSO’da “İsmet İnönü’yü Anma Fanshil’in senfoni, opera ve bale türlerinde
Konseri” seslendirilecek. Rengim Gökmen’in çalışmalarının yanı sıra yayımlanmış şiir kitapları
Orkestrası yöneteceği konserde İdil Biret, Brahms’ın piyano olduğunu not düşeyim.
Yiğit Karataş'a bir yerlerde CSO'da, 13-14 Aralık’ta ise Lorenzo BSO'da, 1 Aralık’taki “Sis ve Kar”
rastlarsanız dinlemenizi öneririm. Castriota, şefliğinde soprano Hye Soo başlıklı konserde orkestra Alman şef
An, sahne alacak. Alexander Liebreich ile Kazakistan
22-23 Kasım 2018 tarihlerinde CSO, kemanda
Yiğit Karataş’ı ağırladı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni doğumlu keman sanatçısı Alena
Orkestrası Yardımcı Şefi Cemi’i Can Deliorman’ın konçertosunu seslendirecek. Birinci kemanda Baeva’yı ağırlayacak.
yönettiği konser “Ustalara Saygı” kapsamında Deniz Toygur Conus, ikinci kemanda Özge
Suna Kan, onuruna yapıldı. Ben Perşembe günkü Özerbek, viyolada Yağmur Tekin ve viyolonselde 17 Kasım akşamı BSO’da Finlandiyalı şef
konsere gitmiştim. Yiğit Karataş 1994’te Mersin’de Yusuf Çelik’ten oluşan Saygun Kuartet ise Louis Saha Maikila’yı ve genç kemancı Alexandra
doğmuş ve ilk eğitimini bu şehirde almış. 2017 Spohr’un Yaylı Sazlar Dörtlüsü için yazmış Conunova’yı dinledik. Program kapsamında
yılında Suna Kan Uluslararası Keman Yarışmasında olduğu konçertoyu seslendirecek. CSO’nun yeni seslendirilen eserlerden ilki Beethoven’ın re major
ve aynı yıl New York’ta katıldığı Uluslararası yıl konserini daha önce birkaç kez konuk şef keman konçertosu, ikincisi ise Mendelssohn’un
Waldo Mayo Keman Yarışmasında birincilik olarak yer alan Tulio Gagliardo Varas, yönetecek. “İskoç” başlıklı senfonisiydi. 24 Kasım’da ise
ödülünü kazandı Yiğit Karataş. Nicedir canlı Orkestra konserde yeni yıl özel programı ile sahne BSO, önemli bir şefi ve çok iyi bir solisti ağırladı.
dinlemek istediğim bir solistti. CSO ile verdiği alacak. Konserin ilk parçası İngiliz şef Paul Goodwin’in
konserde Sibelius’un keman konçertosunu çaldı. mükemmelen yönettiği Mozart’ın Serenade
Teknik anlamda ve orkestra ile uyumunda ne Bilkent Senfoni Orkestrası No.19 başlıklı eseri idi. Ardından Pablo Ferrandez,
kadar üstün düzeyde olduğunu gördük ve canlı sahneye geldi ve Haydn’ın üç bölümden oluşan
dinlemenin sevincini yaşadık. Dinmeyen alkışlara Bilkent Senfoni Orkestrası’na gelirsek, BSO, 26 1 numaralı viyolonsel konçertosunu seslendirdi.
bir Bach solosuyla teşekkür etti Karataş. Bu soliste Ekim akşamı Güney Afrikalı soprano Pumeza Sololarının tonu, tematik vurguları ve duygusu
bir yerlerde rastlarsanız dinlemenizi öneririm. Matshikiza’yı ağırladı. Matshikiza operada son çok güçlü, yorumu çok etkileyiciydi. Alkışlara
Konserin ikinci bölümünde ise orkestramız dönemin parlayan yıldızlarından biri olarak bir Katalan halk şarkısı olan, viyolonsel için
üstün bir yorumla -Ekim’de genç şef Nil Venditti tanınıyor. 1979 doğumlu Matshikiza, Cape Town düzenlemesini Pablo Casals’ın yapmış olduğu
yönetiminde BSO’dan da dinlediğimiz- Beethoven College of Music, Royal College of Music ve El cant dels ocells’i (Kuşların Şarkısı) Casals
7.senfoniyi seslendirdi. Royal Opera House “Genç Sanatçı Programı”nda anısına seslendirerek yanıt verdi. İkinci bölümde
eğitim almış. Sanatçının Decca Classics, için ise orkestradan tertemiz, çok iyi bir Dvorak 5.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın, Aralık kaydettiği iki solo albümü bulunuyor. 26 Ekim Senfoni yorumu dinledik. Ayın son konserinde
ayında gerçekleştireceği ilk konserde İstanbul akşamı Matshikiza’dan Dvorak’ın Slav Dansları’nın kulaklarımızın pasını sildi BSO.
Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı soprano ikisini ve su perisi Rusalka’nın Ay Şarkısı’nı,
Deniz Yetim, sahne alacak. Deniz Yetim, geçtiğimiz Puccini’nin “La Boheme” operasından “Donde BSO’dan Aralık ayında neler dinleyeceğimize
Eylül ayında Polonya’nın başkenti Varşova’da ilk Lieta Usci” aryası ile Turandot’dan “Signore gelirsek; 1 Aralık’taki “Sis ve Kar” başlıklı konserde
kez düzenlenen “Calisia 1. Singing Competition” Ascolta” aryasını ve Fauré’nin “Aprés un Réve” orkestra Alman şef Alexander Liebreich ile
yarışmasında Grand Prix ödülünü kazandı. Şef (Rüyadan Sonra) şarkısını dinledik. Bu eserlerin Kazakistan doğumlu keman sanatçısı Alena
ardından ikinci bölümde Matshikiza, Güney Baeva’yı ağırlayacak. Baeva, Strauss’un re minör
Afrika Halk Şarkıları ile kulaklarımızın pasını bir keman konçertosunu seslendirecek.
kez daha sildi. Sanatçının “lirik soprano” deyişini
hak edecek kadar duru bir sesi ve duruşu var 5 Aralık’ta Bilkent Çocuk Senfoni Orkestrası ,
Ahmet Adnan Saygun Uygulama Salonu’nda
Deniz Yetim, geçtiğimiz Eylül ayında sahne alacak. Minik sanatçılar Barış Demirezer,
şefliğinde Mozart’ın Divertimento’sunu
Polonya’nın başkenti Varşova’da ilk seslendirecekler.
kez düzenlenen “Calisia 1. Singing 8 Aralık’ta, geçtiğimiz yıl da orkestrayı konuk şef
Competition” yarışmasında Grand Prix olarak yöneten Mathieu Herzog, “Amadeus Guitar
ödülünü kazandı. Duo” eşliğinde Ravel’in “Alborada del gracioso”
"Sağlığa erişimin desteklendiği,
solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi Aralık 2018 kolaylaştırıldığı bir Ankara" 21
göçmeni ailenin bir dönem oturduğu Selanik
BSO yeni yılı, 26-27 Aralık caddesindeki 68 numaralı apartmanın önüydü.
Sevgi Soysal’ın romanda “Yenişehir, Selanik
konserlerinde Ferenc Gabor şefliğinde
Caddesi 68’e bir apartman yapıldı, tek katlı, iki
soprano Burcu Uyar’ın seslendireceği katlı evlerin yanına. İlk kaloriferli apartman. Sonra
valsler, polkalar ve şarkılarla ikinci, üçüncü, kalorifer kazanları ve kapıcılar.
karşılayacak. Kapıcılar çevre köylerden çoktan denkledikleri
yorganlarıyla geldiler.” cümleleriyle betimlediği
Obua Konçertosu, İlayda Yılmaz tarafından caddeden Hatay Sokak’a yürüyüp Mimar Kemal
Carl Maria von Weber’in Klarnet Konçertosu İlkokulu’nun önünden geçerek eski Gima’nın
seslendirilecek. önüne çıktık. Bir zamanların yegane buluşma
bestesine atıfla “Gracioso” başlıklı bir konser noktası, eskiye göre tanınmaz halde artık.
gerçekleştirecek. 26-27 Aralık konserlerinde ise BSO yeni yılı Kuzgun Acar’ın “Türkiye” rölyefinin yerinde bir
Ferenc Gabor, şefliğinde soprano Burcu Uyar’ın mağaza tabelası. Şehrin yitirilen yanını adım
12 ve 13 Aralık tarihlerinde “Bilkent Gençlik seslendireceği valsler, polkalar ve şarkılarla adım sayarak gezmek hüzün verse de Soysal
Senfoni Orkestrası” aynı programla iki ayrı karşılayacak. Çarşısı’nın içinden yürüyerek Tuna caddesine
konser için sahne alacak. Rustam Rahmedov’un uzanıp Piknik’in, Sanatseverler Derneği'nin, Yeni
yöneteceği 12 Aralık’taki konserin piyano “YENİŞEHİR'DE BİR ÖĞLE Sahne'nin yanyana olduğu, pek çoğumuzun
solisti Eda Öncül. 13 Aralık’ta ise Omid Mousavi VAKTİ” yaşamadan özlediği günleri andık. Tuğrul Tanyer,
şefliğinde piyanoda Arya Su Gülenç sahne “Yenişehir’in kızı” demiş Sevgi Soysal için. Dönüp
alacak. Konserlerin ortak programında Sibelius, Şehri aynı gözle görmek, her gün aynı geldiğimiz Mülkiyeliler’in terasında Sevgi Soysal’ı
Beethoven ve Arturo Márquez’in eserleri yer sokaklardan geçmek, bir süre sonra yaşadığımız anlatan bir konuşma yapan Hakan Kaynar da
alıyor. yeri sıradanlaştırır. Bazen sokakları gezgin bir “Sadece yaşadığı zamanın değil yaşamadığı
turist gibi arşınlamak iyi gelir. 24 Kasım günü zamanın da çocuğu” dedi Sevgi Soysal için. Ben
BSO’nun 15 Aralık tarihli konserinin başlığı Mülkiye Sanat Merkezi Edebiyat Buluşmaları de düşündüm ki Sevgi Soysal hâlâ yaşıyor bu
“Gezginin Şarkıları”. Adrien Perrouchon şefliğinde kapsamında düzenlenen “Sevgi Soysal'ı Hakan çoktan değişmiş Yenişehir’de. Kentin geçmişini
mezzo-soprano Allison Cook sahne alacak. Kaynar'dan Dinliyoruz” etkinliği öncesinde düşünmeden, kimlerin yaşadığını bilmeden
Mülkiyeliler Birliği önünde buluşup Sevgi Soysal’ın yürüyüp geçtiğimiz sokaklarında orayı yaşamış,
19 Aralık’ta BSO Bilkent Konser Salonu “Ankara izinden Yenişehir’i turladık, Ankara yıllarının yazmış bir edebiyatçının izini sürmek farklı bir
Gençlik Senfoni Orkestrası”na ev sahipliği yapıyor. geçtiği köşelerde durup soluklandık, konuştuk. bakış kazandırıyor, nefes aldırıyor insana. Bu
Barış Demirezer’in yöneteceği konserde Batuhan etkinlik için Hakan Kaynar’a ve Mülkiyeliler
Civelek tarafından Ludwig August Lebrun’un İlk durak “Yürümek” romanının başladığı, Selanik Birliği’ne teşekkürle...
Solfasol Sinema
KAR: Gereksiz Politiklik (?) ve Kar Yağmayan Evler
Tarık Şimşek
24. Adana Film Festivali’nde en iyi kurgu ödülü Buradan Yeşim Ustaoğlu’ndan, dönemine göre
enfes bir filminden bahsetmekte fayda var; Güneşe
alan, yönetmeni Emre Erdoğdu’nun, ilk film Yolculuk***. Yönetmenin “gereksizlik politik” olarak
olarak üzerine konuşlmak için çokça malzeme harmanladığı Bekir’in karakteri, Güneşe Yolculuk
sunan, düşündüren, geçtiğimiz günlerde filminde, zorunlu olarak ortaya çıkar. Güneşe
Engelsiz Film Festivali Ankara Programı’nda Yolculuk’ta sade bir hayat isteyen Mehmet’in,
(Newroz Baz) 90’lar vahşetinde salt Kürt olduğu
(17- 21 Ekim) yer almasıyla ve festivalin gerçeği ile yüzleşip, baskılara dayanamamasını
Engelsiz Yarışma kısmında “En iyi Film” Ödülü izlerken, bir anda, Mehmet’in, Kar’da Mahir olmasını
almasıyla ses getiren “Kar” filmi üzerine isteriz. Mehmet, tıp fakültesini kazanıp, Antalya’ya
taşınıp, kardeşini de “politikliğe” zorlayan, okul
konuşmak, biraz da filmin altyapısını oluşturan okumasını isteyen Mahir olur birden.
“görünmez kahramanlık” argümanı üzerinde de
durmak, düşünmek istiyorum. Travma sonrası stres bozukluğu; yaşayan kişiler,
genelde yaşadıkları durumu görmezden gelir,
Filme geçmeden önce, ikinci kez izleyişimde, kaçmaya çalışırlar.** İşte Bekir’in apolitikliği buradan
“görünmez” kahramanlık, Kürt halkının yaşadığı gelmektedir. Bir kardeşini faili meçhule kurban eden,
“dejenerasyonu” da içkin bir şekilde sunduğunu diğer kardeşini sosyalizasyondan bihaber yaşatan,
fark ettim. Üstelik bu dejenerasyonu da ne bir erkin karşısında duran Bekir, kaçmak ister. Zorlanır.
olumlama ya da ne de 1980 Darbe döneminde Yine de “partilediği” arkadaşlarının yanında kafası en
direnen devrimcilerin, şimdi “zamanda çok mücadele “ayık” odur.
ettik, yenildik” söylemi ile arzuhal etmekte. Tabii
Kar’da “solcu ve Kürt” olarak sunulan Mahir,
filmin yönetmeni Filmloverss*’a verdiği söyleşide,
görünmez olarak bize, kayıp gençliğe, en çok
Gizem Çalışır’ın sorusuna “Bence günümüz gençliği,
da Müzeyyen’e, “ideal yaşam” kimin ya da nedir
gereksiz şekilde politik olmaya çalışıyor.” cümlesi
çelişkisini sunmaktadır. Üstelik bunu “yenildik, bittik”
zaten bu “dejenerasyonun” neresinde durduğunu
argümanına sığınmadan yapmaktadır. Sessizce, çok
göstermektedir. Bence bu “gereksiz”liğin bile aslında
kısa sahneler ile gerçekleştirir.
bir politik arka planı var.
Elbette Erdoğdu’dan ilk filmi için, (Yeşim
Filmin konusuna gelirsek; Müzeyyen (Hazal Ergüçlü)
Müzeyyen’in profesyonel eskort çocuğu olmasına ne Ustaoğlu’nun da ilk filmiydi gerçi) bu kadar kallavi
ve arkadaşları, başıboşluk içinde, okudukları
de “diğer arkadaşlarının” sorunlu aile yaşantılarına konular, realist yapısı ve renkleri kullanımı ile Noe
lisede uyuşturucu ve çeşitli “yaramazlık”larla
üzülürüz. ve Andrea Arnold atmosferini yaşatan, bize görsel
günlerini öldüren, hayattan beklentisi olmayan bir
şölen sunan, Kar için, üstüne tezler yazılacak politik
grup gençtir. Müzeyyen’in neredeyse hiç iletişim
Bu “diğer arkadaşlarından” – filmi yazmama konu söylemler çıkmasını beklememiz hata olabilir. Ancak
kurmadığı annesinin, geçmişinde yasak ilişki yaşadığı
olan – Bekir’in (Doğaç Yıldız) ailesi ile “sorunu”, sonuçta her film politiktir, öyle değil mi?
babasının başka bir oğlu Ali’nin, Bolu’dan kalkıp
Antalya’ya gelmesini ve kardeşi Ali’ye ısınmasını ve yönetmenin Gizem Çalışır’a verdiği cevaba tezat
politik bir arka plana yaslanmıştır. Bekir’in abisi Müzeyyen’in Ali ile huzuru konuştuğunda, Ali “kar
Ali’nin başka bir “hayat” var olduğunu Müzeyyen’e yağarken, içeride sıcakta huzurlu” olabileceğini
göstermek istemesidir. Mahir (Serhat Parıl) -Mahir Çayan?- 90’larda beyaz
Torosların dolaştığı, bu beyaz Torosların götürdüğü, belirtmiştir. Finalde ise, arka planda Müzeyyen’i
yüksek bloklarda gözü kapalı aşağı bırakılan faili görürüz ve Antalya’ya kar yağmaz coğrafi olarak.
Filmi bir grup gencin, yozlaşmış, bitik, hayal
meçhul kurbanı olan kardeşi hatrına, “direnmeyi” Kar yağmayan babaanne evleri de huzur getirmez
kuramamış, birtakım adamların profesyonel
aklına sokmuş bir Özcan Alper’in deyişi ile sabırsızlık Müzeyyen için. Ve Son dönemin kalbimizi geren ve
eskortlarla birkaç gün geçirip, karınlarına çocuk
zamanının çocuğudur. Tıp okumayı kazanacak acıtan finali ile baş başa kalırız.
koyup aramamaları olarak izleriz. Bu “ hayal
kuramamış kayıp gençlik” olgusunu, 2016’da Andrea kadar da sistemin kurallarını kabul edip, direnmeyi
bırakmamıştır. Müzeyyen’in Ali’ye söylediği “bakma Kaynaklar
Arnold’un “American Honey” filminde Amerika’nın
harbi adamdır, hepimizden” monoloğu, aslında bizim
1
https://www.filmloverss.com/17-f-istanbul-kar-roportaji/
Trump kapitalizmini hissedebilecek şekilde izlemiştik.
“Kar” filmi, American Honey’den aldığı mirası, bir kuşağın, önceki kuşağa “saygısıdır.” Bekir ise abisi 2
http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/28/travma-
Mahir’in tam tersi, dejenere olunmuş, yozlaşmış, kısa sonrasi-stres-bozuklugu
nevi ülkemize uyguluyor diyebiliriz. Yalnız bu sefer
kişisel ülke tarihimizi göz ardı etmeyerek ve bunu yoldan para kazanmak isteyen, 90’lar sonrası yıkımın 3
https://www.imdb.com/title/tt0188653/
sessizce hissettirerek yapıyor. Pastel renkler, kamera çocuğudur.
açılarının realistçe kullanılması etkisinden olacak ne
12 Aralık
W.A. Mozart | Divertimento, Si bemol Ulucan Trio Mimarlar Odası
majör, KV.137 Özcan Ulucan, keman Ankara Şubesi
W.A. Mozart | Divertimento, Fa majör, Ozan Evrim Tunca, çello
KV.138 Birsen Ulucan, piyano
8 Aralık 15 Aralık
Gracioso Giovanni Battista Pergolesi–Stabat Mater
Mathieu Herzog, şef İrem Kırgız, soprano
Amadeus Guitar Duo Hatice Zeliha Kökçek, mezzo soprano
M. Ravel | Alborada del gracioso Aylin Özuğur, piyano
J. Rodrigo | Concierto Madrigal 18 Aralık
P.I. Tchaikovsky | Manfred Senfonisi, The Beatles Resitali - Yunuscan Kaya
Si minör, Op.58 22 Aralık Lucky (2017)
12 Aralık Yeni Yılda Dört Mevsim – Hacettepe Trio
Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası Prof. Ebru Karaağaç, keman
Rustam Rahmedov, şef Doç. Burak Karaağaç, kontrabas 20 Aralık 19.00
Eda Öncül, piyano Prof. Yeşim Alkaya Yener, piyano
J. Sibelius | Finlandiya 26 Aralık
L. van Beethoven | Piyano Yeni Yıla Girerken - Nazlı Hacıalioğlu Çağdaş Sanatlar Merkezi
Konçertosu No.2, Si bemol majör, Piyano Resitali
Seçki: Pınar Özdemir
Hakan Keleş
Ritm Atölyesi, Söyleşi ve Konseri - Rüyamda kendimi sürekli binaların üzerinde yatan
bir dev olarak görüyorum doktor bey...
Solfasol Yerel Yönetim Froumlarının ikincisine sayısını alıp gelmek yeterli olacak. Atölye ile
Rıza Özsökmenler Ritm Atölyesi'nden destek ilgili çağrı şöyle:
var. 23 Aralık'ta 13-18 saatleri arasında
ÇSM'de gerçekleşecek forumun hemen RIza Özsökmenler ve Aydın Akın
ardından RIza Özsökmenler ve Aydın Akın yürütücülüğünde Dünyanın farklı
"Müziksiz bir Ankara olmaz" diyerek bir atölye coğrafyalarında, kendine özgü tarzları ile
ve söyleşi organize edecekler. Atölye 18:00'de karşımıza çıkan vurmalı çalgıları tanımak
başlayacak ve yaklaşık 2 saat sürecek. ve bizzat deneyimlemek için, Ritm Atölyesi
Atölyeye giriş için Solfasol'un elinizdeki bu ile kendi ritmleri eşliğinde söyleşiyoruz.
HAKLARINIZI ÖĞRENİN,
HAKSIZLIĞA UĞRAMAYIN!
KADININ İNSAN HAKLARI EĞİTİM PROGRAMI
(KİHEP)