Professional Documents
Culture Documents
ALFABESİ
3. KİTAP
HALK SANATÇILIĞININ
ALFABESİ
3. KİTAP
Mart 2017
Sanat Cephesi
tavir2007@gmail.com
www.tavir.org
Tel: 0 212 238 81 46
ISBN: 978-975-6433-19-5
BASKI: BERDAN MATBAACILIK
İÇİNDEKİLER
Önsöz.................................................................................12
Sanatımız Sınıfsaldır............................................................17
Sanatımız, İyiden-Doğrudan Yana Taraftır. Sanatımızla Ezilen
Yoksul Halkımızın Safındayız.............................................21
Bu Düzende Bütün İnsanların Eşit Olduğu, Koca Bir Yalan-
dır.......................................................................................29
Yaşam Ustası ve Feci Ölümler.............................................36
Hiçbir Şey Düşünmediğini Bile Düşünmeyeceksin.............41
Bu Düzende Basın Özgürlüğü ve İfade Özgürlüğü, Düzenin
Soysuzluğunu ve Suçlarını Aklama, Örtbas Etme Çabasıdır.
Sadece Yalan Söyleme Özgürlüğü Vardır............................45
Demokrasi Ya da Seçimler ve Meclis...................................51
Çözüm Süreci Dedikleri Teslimiyet ve Uzlaşma Süreci-
dir.......................................................................................57
Kürt Halkı, Özgürlüğü Nasıl Elde Edecek.........................59
Mizah, Mazlumun Zalimden Öç Alma Aracıdır..................61
İnsan Olmaktan Utanmıyoruz, Hepimiz Suçlu Değiliz.......69
“Yorum Eski Yorum Değil Artık...” Diyenler Çıkacaktır.
Yorum Halktır, Yorum Aynı Yorumdur.............................71
“Elemanlarınız Sürekli Değişiyor” Diyorlar.........................77
Sevdamız Canadır, Tene Değil............................................79
Hümanizm, Vicdan Rahatlatma; Günah Çıkarma Seansına
Dönüşmemelidir. Bugün Hümanist Olmak, En Başta Ame-
rika’ya Karşı Mücadele Etmektir. “Amerika Defol, Bu vatan
Bizim” Demektir. “Amerika, Ortadoğu’dan Defol” Demek-
tir.......................................................................................83
Böyle Gelmiş... Ama Böyle Gimez.....................................89
Şarkılarımız İçin “Bu Şarkı Tutmaz” Diyenlere...................97
İdeolojik Müzik Yapıyorsunuz, Propaganda Amacı Güdüyor-
sunuz...” Diyerek Bizi Köşeye Sıkıştırmaya Çalışırlar (!) Bizim
Şarkılarımız Dik Başlıdır, Şarkılarımız Kafa Tutar.............101
Bir Slogan Bir Tanktan Dah Etkilidir................................107
“Savaşa Hayır” Demiyoruz. Halkların Bağımsızlık ve Özgür-
lükleri İçin Savaşmalarına Hayır Demiyoruz. Bunu Söyleyen-
ler, Bütün Halkların Esir Olmasını Savunuyor Demektir..115
Adalet İstiyoruz! And Olsun, Şart Olsun... Ahımız Mahşere
Kalmayacak. Hak Yerini Bulacak.....................................121
Alkollü İçki İçmiyoruz......................................................137
Moda Şarkılar Yapmıyoruz. Sahne Kıyafetlerimizi De Modaya
Uyalım Diye Seçmiyoruz..................................................143
Dünyada Çevre Sorununa En İnsani Çözümleri Sadece Sos-
yalistler Bulabilmişlerdir...................................................149
Sanat İkonları Hakkında Ne Düşünüyorsunuz.................155
Biz Halkın Çocuklarıyız, Halkın Sanatçılarıyız. Şan, Şöhret,
Ün Bizim Mahalleye Uğramaz.........................................159
Sonuç Yerine ....................................................................161
halk sanatçılığının alfabesi
ÖNSÖZ
Kabaca bir hesap yaparak her ay ortalama 10 konserden
yılda 120 konser, 31 yılda toplam 3720 konser yaptığımızı
gördük. Yine yüzlerce söyleşi, dinleti yaptık. Yüzlerce eyleme
katıldık, televizyon programlarında yer aldık. Yüzlerce kez
televizyon ve gazetelerde röportajlarımız çıktı. Halkımızın
evlerinde kaldık. Konserlere gittiğimiz şehirlerde konser ön-
cesi ve sonrası binlerce dinleyicimizle sohbet ettik. Telefon ve
maillerden yine böyle birçok dinleyicimizle sohbetlerimiz
oldu. Her seferinde birbirinden farklı sorularla karşı karşıya
kaldık. Kimi dinleyicimiz yaşamımızı merak etti, evimiz var
mı, ne kadar para kazanıyoruz bunları sordu. Kimisi başka
müzikler dinleyip dinlemediğimizi merak etti. Kimisi örgüt
üyesi olup olmadığımızı sordu. Kimisi eski Yorum yok,eskisi
gibi üretimler yok neden diye sordu.
Kısacası günlük yaşamımızdan, ne dinlediğimize, ne
okuduğumuza, hangi siyasi görüşe sahip olduğumuza kadar
istisnasız binlerce soru ile karşı karşıya kaldık. Art niyetli is-
tisna sorular dışında sorulan tüm sorular halkımızın kendi
parçası bildiği dünyanın politik tek müzik grubu olan gru-
bumuzu daha yakından tanımak içindi. Buda çok doğal bir
ilgi olsa gerek diye düşündük hep. Bu sorulara dilimiz dön-
düğünce cevaplar vermeye çalıştık. Şimdi ise sıkça karşılaştı-
ğımız, grubumuzla ilgili merak edilen sorulara bu broşürde
12
sık sorulan sorular
yer veriyoruz.
Elbette merak edilen daha birçok soru olsa gerek. Uma-
rız ilerde broşürün ikincisini, üçünsünü... çıkartarak merak
edilen her soruya cevap vermiş oluruz. Kimseden saklanacak
bir yaşamımız, gizlenecek düşüncelerimiz yok. Bu halkın için-
den çıkıp geldik, bu halkın içinde doğduk, büyüdük, yoksul
mahallelerin sokaklarında gezdik bizde. Sorularınıza cevap-
larımızla baş başa bırakıyoruz sizi.
Şimdiden sürçülisan ettiysek affola...
13
14
15
SANAT SINIFSALDIR
17
halk sanatçılığının alfabesi
meta üretir.” derken, egemenlerin sanatı her daim kendi sı-
nıfsal çıkarları için kullandığını anlatır Lenin. Ve devam eder:
“Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncunun özgürlüğü
para kesesine, çürümeye, satılık olmaya gizlice (ya da iki-
yüzlü biçimde gizlice) bağımlılıktan başka bir şey değildir.”
Burjuvazi için meta olmaktan başka bir değeri olmayan
sanat, devrimciler için ideolojik propagandanın ve örgütlen-
menin çok güçlü bir aracı ve aynı zamanda halkın ruhunu
besleyen, düşüncelerini geliştiren bir olgudur. Lenin’e ve Fi-
del’e kulak verirsek:
“Sanat halka aittir. En derin kökleriyle birlikte geniş
emekçi kitlelerin yüreğine girmelidir. Kitleler tarafından
anlaşılmalı ve sevilmelidir. Kitlelerin duygularını, düşün-
celerini ve iradesini yansıtabilmeli, onları yüceltmelidir.”
Lenin
“İnsanlar için maddi anlamda daha iyi bir hayat iste-
diğimiz gibi, ruhsal ve kültürel anlamda da daha iyi bir ha-
yatları olsun istiyoruz. Devrim, halkın maddi ihtiyaçlarını
tatmin edecek koşulları da yaratmayı istiyor.” Fidel Castro
Lenin’in “Edebiyat, genel proletarya davasının bir par-
çası olmalıdır.” sözünü bütün sanat dalları için geçerli saya-
biliriz. Sanatımız proletaryanın sanatı olacak. İçeriğiyle,
biçimiyle, estetiğiyle, kısacası her şeyiyle burjuva sanatından
farklı olacak. Yeni insanın sanatı da yeni olacak. Gelişmekte
olan ve mutlaka kazanacak olan; proletaryanın davasıdır. Sa-
natımıza yön veren de bu dava olmalıdır.
“Aslında şu bir gerçektir ki, tüm tarih boyunca, sanat
alanındaki en görkemli ürünler; sınıf mücadelelerinin en
üst düzeyde seyrettiği, en büyük altüst oluşların yaşandığı,
18
manifesto
bazı sınıfların çürüyüp yok olurken yeni sınıfların yüksel-
diği, yeni toplumsal yapıların şekillendiği dönemlerin ürün-
leridir. Bu anlamda denilebilir ki, en görkemli sanat
ürünleri, sınıflar mücadelesinin yükseliş dönemlerinin
ürünleridir. Mücadelenin dışındaki sanat, ölü sanattır.”
(Hayatın İçindeki Teori 2, Haziran Yayıncılık)
Sanatın sınıflarüstü olduğu tezi, burjuvazi tarafından sa-
natın politik mücadeledeki rolünü küçümsemek, etkisini kır-
mak için ortaya atılmıştır. Burada amaç; devrimci sanatı
mahkum etmek ve sanat alanında bu anlayışı hakim kılarak
devrimci sanatçıları yalnızlaştırmaktır. Burjuvazi bizi sanata
politika karıştırmakla suçluyor. Oysa sanat zaten politikanın
bir parçasıdır. Politik sanat yapmadığını iddia edenlerin sanatı
da politiktir. Çünkü iki sınıf vardır ve proletaryanın davasına
hizmet etmeyen bir sanat, doğallığında burjuvaziye hizmet
eder.
Halkın yanında saf tutup, sanatını burjuvaziye karşı
silah yapan devrimci sanatçılara kulak verelim: “Diyorlar
ki Mayakovski bir ozandır. Vız gelir bana ozanlık!.. Ozan
değilim ben, kalemimi yaşadığımız çağın, şimdi var olan
gerçekliğin ve onun kılavuzu olan Sovyet Yönetiminin ve
Partinin hizmetine koymuş bir adamım, her şeyden önce...”
(Aktaran Anverztss, Estetik) Mayakovski
“Sanatı para kazanma aracı durumuna getirenlerin
çoğu sahtekardır… Hayır, resim evlere, saraylara süs olsun
diye icat edilmedi. Siz sanatçının ne olduğunu sanıyorsu-
nuz? Ressamsa yalnız gözleri, müzisyense yalnız kulakları
olan ya da şairse yüreğinin her kıpırtısında harp çalan, bok-
sörse yalnız kasları olan bir gerizekalı mı? Tam tersine! Sa-
natçı aynı zamanda politik bir kişidir ve dünyada olup
19
halk sanatçılığının alfabesi
biten iyi, kötü, korkunç olaylara tüm varlığıyla tepki göste-
rir.” Pablo Picasso
Son olarak; sanat, sanat için değildir. Sanat halk içindir.
Bugüne kadar halkın belleğinde yer etmiş bütün eserler halk
için üretilmiştir. Tarih, halkın sanatını ölümsüz kılar.
(…) Hey,
türkülerimiz bunlar
kara yıldızlarımız bunlar bizim tatlı türküler söylemezler
ama çalışırken söylerler, söylerler ışığınızı yaparken giysi-
lerinizi yaparken
gazetelerinizi yaparken ve su borularınızı
ve demiryollarınızı ve lambalarınızı
ve oraklarınızı
ve plaklarınızı yaparken söylerler
Hey,
şimdi hepiniz buradasınız madem, söyleyin bir kez daha
o küçük türkünüzü Atlantik’in ötesine herkesin anladığı
dilinizle
Akağaçlar arasında
esen rüzgar değil bu oğlum,
bir türkü de değil yapayalnız aya söylenen,
vahşi kükreyişidir bu günlük emeğimizin.
Hem lanetleriz biz onu, hem bir nimet sayarız,
çünkü kentlerimizin sesidir o,
çünkü en sevdiğimiz türküdür o,
çünkü hepimizin anladığı dildir o,
çünkü olacaktır
çok geçmeden o dünyanın anadili.
Bertolt Brecht
20
sık sorulan sorular
SANATIMIZ
İYİDEN DOĞRUDAN YANA TARAFTIR.
SANATIMIZLA EZİLEN YOKSUL HALKIMIZIN
SAFINDAYIZ!
Sanatçıların yaptıkları, söyledikleri geniş kitleler tarafından
dikkatle izlenir. Bu nedenle söylediği söz, katıldığı program-
lar ve faaliyetler sanatçının tavrını göstermesi açısından
önemlidir. Yavuz Bingöl, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekle-
miştir. Neredeyse hiçbir sanatçı, söz konusu Berkin olunca
bu kadar açık-aleni, böyle bir tavır sergilememişti. 14 yaşında
polis tarafından başından gaz bombasıyla vurularak öldürülen
Berkin Elvan’ın ailesini, Tayyip Erdoğan’ın yuhalatmasını “in-
sani bir davranış” diyerek desteklemişti. Haliyle, devrimci,
demokrat, aydın, sol çevrelerin tepkisini çekti. Çok açık bir
şekilde safını belirlemiş oldu. Ancak bütün saflaşmalar bu ör-
nekteki gibi keskin olmuyor. Çizgileri belli olmayan, kulağa
hoş gelen sözcüklerle, tavırlarıyla sanatçılarımız taraflarını
belirlemiş oluyorlar. Farkında olsunlar, ya da olmasınlar ege-
menlerin, ezenlerin tarafında yer almış oluyorlar.
Çarpıcı bir örnek Vietnam. Amerika Vietnam’ı işgal
etmek için tüm gücüyle saldırmıştı. Milyonluk orduları, kim-
yasal bombaları, Napalm yangın bombaları, bombardıman
uçakları, helikopterleriyle, küçük bir köylü ülkesinin üzerine
21
halk sanatçılığının alfabesi
karabasan gibi çullanmıştı. Ancak Vietnam halkının bağım-
sızlık savaşı sonucu Amerika, tarihi boyunca unutamayacağı
bir yenilgi aldı. On binlerce Amerikan askeri öldürüldü, öl-
meyip Amerika’ya dönenler “Vietnam sendromu” denen bu-
nalımlara girdi. Bu bir gerçek... Tarih kitaplarında böyle
yazıyor. Ancak; Amerika savaş meydanında kaybettiği savaşı,
Sinema aracılığıyla “KAZANDI!”. Rambo filmleri ve çektik-
leri yüzlerce Vietnam filmi aracılığıyla, bütün dünyada savaşı
Amerika’nın kazandığı propagandası yaptılar. Birçok genç
savaşı Amerika’nın kazandığını sanıyor. İşte çarpıcı gerçek
budur. Yönetmenlerimiz bu gerçeği bilerek, sadece kendi “iç
sesleriyle” film çekmemeli, Amerikan filmlerine karşı, halkı-
mıza bilinç vermeli, tarihimizi anlatmalı, Anadolu’nun güçlü
bağımsızlık düşüncesine etkide bulunmalı, Amerika’ya hay-
ran yetiştirilmek istenen genç nesile, Amerika’nın katliamla-
rını, sinsiliğini, işkencelerini ve ülkemizi işgal ettiğini
anlatmalı. Bu işgale karşı Anadolu’nun yiğit evlatlarının ver-
diği mücadeleyi anlatmalıdır. Yönetmenlerimiz gerçekleri,
yaşananları görmeli, anlatmalıdır. Hollywood olmayan ger-
çekleri, yalanları, o kadar güçlü anlatıyor ki, milyonlarca in-
sanı inandırıyor. Bizim yönetmenlerimiz ise gerçekleri
anlatmalıdır.
Bütün müzik kanallarına bakalım, hepsinin konusu ne-
redeyse aynı. Amerika’nın halkı yozlaştırma politikasına hiz-
met ediyor, güzel müzik değil, her türlü ahlaksızlık
gözümüzün içine sokuluyor. Neredeyse bütün dizilerde, film-
lerde yoksul halk, köylüler hep çirkin, kaba olarak gösterili-
yor. Şehirli zenginler ise, ince ruhlu, yakışıklı ve güzel
gösteriliyorlar. Burada da halkın güzel yanlarını görmezden
geliyorlar. “Ne var ki, bizim semtimizde aynen bu insanların
benzeri vardı” deyip gerçekleri anlattıklarını iddia ederler.
22
sık sorulan sorular
Ancak bir yıl boyunca bütün dizilere ve filmlere bakalım...
Hangi birinde zenginler, zenginlerin konuşması, giyimi kü-
çümsenir... Tek bir tane örnek yoktur... Ama halkı küçük gös-
teren yüzlerce örnek gösterebiliriz... Sanatçının kendisi özgün
bir karakter yarattığına inanıyor, ama bütüne baktığımızda
aslında düzenin halkı küçük gören egemen anlayışıyla hare-
ket ediyor. “Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?” demişti
aklı kıt bir manken. Buna demokrat aydınlar da karşı çık-
mışlardı. Ama çektikleri filmlerle o mankenle aynı şeyi sa-
vunmuş oluyorlar.
“Tarafsızlık” çağımızın en büyük yalanıdır. İyi ile kötü,
haklı ile haksız, meşru ile gayrı meşru, zalim ile mazlum,
Soma Holdingin sahibi ile madende gazdan boğularak ölen
işçi eşit olamaz. Ya birindensinizdir ya diğerinden. Tarafsızlık,
zalime teslim olmak, onunla uzlaşmak demektir. Hele zor za-
manlarda, safını belli etmemek daha büyük bir vebaldir. Ya
Pir Sultan’sındır ya Hızır Paşa.
“Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi arzeler beni
Yağmur gibi yağar başıma taşlar
Dostun bir tek gülü yaralar beni
24
sık sorulan sorular
Üçüncü taraf deyince geliyor aklıma
Promete’nin ciğerini didikleyen...
Birinci taraf
haklı anaların ak sütü kadar
İkinci taraf
gözyaşlarına vergi koyacak kadar haksız
Üçüncü taraf bir meçhulde
Haklının yanında değilse şayet
O taraf hangi dönme dolapta...
Üçüncü taraf nerede diyorum
Siz bilirsiniz diye soruyorum
Çok biliyorsunuz ya siz
‘Üçüncü Tarafız’ deyip duruyorsunuz
Sadece duruyorsunuz ama
Çok bilip okuyup üflediğinizdendir
Sadece üflüyorsunuz ama
Duruyor ve üfürüyorsunuz
Ki durduğu yerden üflemektir üçüncü taraf...
Açar avucunu koyar yüreğini
Sıkılı bir açlık vurur zamana
Vur yiğidim vur sen bir daha
Sızılı halkın kuraksa toprağı
Sana damla olmak yaraşır
Yağ boranım yağ sen bir daha
Ovalar yeşile, kentler ala
25
halk sanatçılığının alfabesi
Vur yiğidim vur sen bir daha
Diri diri yakılan karanfiller için
Toprağında güller gülsün diye
Döne döne vur sen zamana
Eğildi eğilecek zamane başlar şu saltanat yıkıldı yıkılacak
Devrildi devrilecek o duvarları
Vur yiğidim vur sen zamana
Haydi ha, bir daha...”
Sonuç olarak, devasa kültür endüstrisinin hegemonyası
altındaki bütün sanat dalları, Amerika’nın, büyük tekellerin
ezici baskısıyla, yönlendirmesiyle üretmek zorundadır. Bu dev
endüstri karşısında, pasif, utangaç bir muhalif sanat ile di-
renmemiz, etkili olmamız, ayakta durmamız mümkün değil-
dir. Yapılması gereken, Amerikan tarzı anlatım biçimiyle
aramıza kesin sınırlar çizmelidir. Halkımızın mücadelesini an-
latan eserler üretmelidir. Nobel ödülleri alan yazarlarımız,
Oscar ödülü alan yönetmenlerimize bu yanıyla bakalım.
“Emperyalizm gölgesini satamayacağı ağacı keser” demiş
Marx. Bütün yönetmenlerimize, sanatçılarımıza, “Oscar’da
ödül almak için film çekin.” diyorlar... Halkımızın acılarını,
özlemlerini, öfkesini anlatan hiçbir filme ödül vermezler, aday
da göstermezler. Yılmaz Güney’de Oscar ödülü aldı, denebi-
lir. İşin tehlikesi de burada zaten. En ileri aydınlarımızı pa-
rayla satın almaya çalışıyorlar. Onlarca ilerici yönetmenimiz
bugün festivallerde ödül almanın peşinden koşuyorlar, emek-
lerini enerjilerini ödül alma hayali kaplıyor. Ve ilerici yönet-
menler bile festivalden festivale koşarak, oralarda filmlerini
göstererek var olacaklarını sanıyorlar. Sanatsal olarak varlığını
göstermek, yeteneklerini geliştirmek için sanat halk için ya-
26
sık sorulan sorular
pılmalıdır. Çünkü bir sanatçıya değeri ancak halk verir. Yö-
netmen, filminin kaderini üç beş jürinin belirlemesine bırak-
mamalıdır. En büyük kariyer, halkın sahiplenmesidir.
Festivallerde verilen unvanların, tarihte hiçbir hükmü yoktur.
Taraf olmaktan kastımız budur. Ülkemizde çekilmesi gereken
o kadar çok film, şarkısı yapılması gereken o kadar çok direniş
ve katliam var ki... Ancak çekilen filmlerde, halkın sorunla-
rına değinilse bile, amaç katliamdan hesap sormak olmuyor,
jüriyi etkileyecek, tabiri caizse avlayacak bir dil ve içerik ile
anlatılıyor.
Bu gerçekler altında bakarsak, sanatçı istese de, istemese
de ya ezilen halkın tarafında yer alacaktır, ya da iktidarın ta-
rafında yer alacaktır. “Ben tarafsızım” diyen, zalimden yana-
dır. Georges Politzer, Felsefenin Temel İlkelerinde bu ayrımı
sade bir şekilde ifade etmiş;
“Tarafsız ideolojilerde artış diye bir şey söz konusu ola-
maz.
Ama halkın, ulusların ve insanın düşmanı saldırgan em-
peryalizmin ideolojik isteklerine oranla daha az saldırgan
olan, geri çekilmiş durumda bulunan burjuva fikirler vardır.
Akılcı, anti-faşist, hümanist burjuva fikirler bu tür fikirlerdir.
Bu fikirler, emperyalizmin istekleriyle çelişir. Burjuvazi, on-
lara karşı saldırıya geçer. O halde, besbelli ki, işçi sınıfı ve ile-
rici güçler, bu fikirlere sahip çıkmalı, onlara güç ve kuvvet
vermeli ve onların demokratik içeriğini geliştirerek onları ileri
götürmelidirler.
Böylece, iki ideoloji durağan değildir. Bunlardan biri ge-
rilemektedir ve her gün daha gerici ve daha az evrensel ol-
maktadır. Öteki zenginleşmekte ve yeni bir hümanizm
uğruna savaşımda güçlenmektedir.”
27
halk sanatçılığının alfabesi
Biz tarafız.
Ezenin ve ezilenin olduğu yerde ezilenden, mazlumun
olduğu yerde mazlumdan tarafız.
Tarafız,
Taraf olmalıyız.
Taraf olmaktan da gurur duyuyoruz.
Ezilenden ve mazlumdan yana olmak doğrudan yana ol-
maktır. Doğru; ezmemek, sömürmemektir.
Biz doğrudan yanayız.
Sınıf mücadelesinin var olduğu bir çağda TARAF OL-
MAYAN SİYASET DIŞI bir meslek yoktur. Tarafsız olmak
da bir taraftır.
Seyretmektir. Zalimin yaptığından yana olmaktır. Bizim
sanatımız taraftır.
Biz emekçilerin ve büyük insanlık ailesinin; sömürü, kö-
lelik zincirlerinden kurtulmasından yanayız. Sanatçılarımızın
halktan yana sanat yapması için, ısrarımızdan vazgeçmeye-
ceğiz. Asla unutmayalım, ölümsüz sanat halkın kalbinde, bel-
leğinde yaşayan sanattır. Egemenler istedikleri kadar
zenginlik vadetsinler. Sanatçının en büyük zenginliği, eserle-
rinin nesiller boyu yaşamasıdır. Mozart yoksulluk içinde ya-
şamış, yoksulluk içinde hayatını kaybetmiştir. Ona
yoksulluğu dayatanları hiç kimse anımsamaz, ama halkçı Mo-
zart bugün yaşamaktadır.
28
sık sorulan sorular
BU DÜZENDE
BÜTÜN İNSANLARIN EŞİT OLDUĞU
KOCA BİR YALANDIR
30
sık sorulan sorular
işte böyle olacak. Her çocuğun enstrümanı, boyaları olacak
ve en iyi eğitimi alacak.
İşte sosyalizmin tarihsel örneklerinin yaşandığı, Mark-
sizm Leninizm’in somutlandığı Sovyet Birliği deneyiminde
sosyalistlerin sanata yaklaşımındaki bu temel fark; gerekli
olanaklar sağlandığında herkesin her şeyi yapabileceği ve her
şeyin gelişip büyüyeceğinin de örneklerini yaratmıştır. İşte
uzaya çıkan ilk insan Rus kozmonot Gagarin, yoksul bir ma-
rangozun oğluydu.
Yine bu konuda başka bir örnek ise George Politzer’in
“Felsefenin Temel İlkeleri” kitabından paylaşabiliriz… “Si-
birya’da Yukarı-Yenisey ve onun Abakam Suyu kıyılarında
Hakas halkı oturmaktadır. On yüzyıldan fazla bir zaman önce
Moğolların kendilerine bağladıkları Hakas halkı, yıkılmaya
mahkum edilmişti. Yazısını bile kaybetmişti. Çarlık bu du-
rumu daha da ağırlaştırdı. Halk çaresiz bir şekilde sönüp gi-
diyordu. Sözün kısası, Amerikan kolonilerinin Kızılderilileri
düşürdüğü duruma benzer bir durumda bulunuyorlardı.
Ama sosyalist devrim, bu halkı yaşama iade edecekti. Özerk
bölge halinde teşekkül eden bu halk 50.000’in üstünde nü-
fusa sahip. Gönenmiş bir ekonomisi (maden kömürü, altın,
barit; ormanlar; kanallar) var. Kendi ulusal dilini, yazılı ve
resmi dilini yeniden buldu. 350 okulu, 3 teknik okulu, bir
pedagoji enstitüsü var. Gazeteleri, edebiyatı ve tiyatrosu var.
Sibirya’nın kuzeyinde, Nenet halkı, çarın adamlarının, halkın
zenginliklerine el koyan Rus tacirlerinin ve büyük ren geyiği
yetiştiricilerinin vahşi zulmüne katlanmak zorunda kalıyordu.
Yok olmak üzereydi: 1899’da 16.000 kişiden, 1913’te 2.000
kişiye düşmüştü. Sosyalist devrim bunların hepsini değiştirdi.
Ulusal bir yönetim bölgesi halinde oluşan Nenetler, yeniden
kuvvet ve yaşam kazandılar. 1939’da sayıları 12.000’e varı-
31
halk sanatçılığının alfabesi
yordu. Avcılık, balıkçılık, sanayi ilerliyor; sera tarımı kendini
göstermiş durumda. Evvelce kimsenin okuma yazma bilme-
diği, herkesin hurafelerle alıklaşmış olduğu bu bölgede, 7’si
orta dereceli olmak üzere 56 okul; ren geyiği yetiştiriciliği
için 1 teknik okul; 3 bilimsel araştırma merkezi var... İşte
böyle güven altına alıyor Sovyetler Birliği, kendisini oluşturan
çeşitli halkların hızla gelişmesini. Ezilen eski milliyetler ye-
niden bağımsızlıklarına kavuştular. Bitkisel bir yaşam sürdü-
ren halklar, sosyalizm sayesinde, ulus halinde varlık
kazandılar. İlkel bir ekonomiye ve arkaik bir zihniyete sahip
halklar (Nenetler gibi) birkaç yıl içinde sosyalist yaşam tar-
zına geçebildiler. Anlaşılıyor ki, bu koşullarda, uluslararası
(küçük ve büyük uluslar arasındaki) ilişkiler, tamamen değiş-
miş bulunuyor.
Güvensizliğin, düşmanlığın yerini karşılıklı güven ve
kardeşçe işbirliği almış bulunuyor. Bunun içindir ki, Sovyet
halkları arasında sosyalizmle bağlanan bağları zorla, şiddetle
koparmayı uman Hitlerci istilacıların çabası boşunaydı. Ör-
neğin, Ukrayna’da Rus halkına karşı eski milliyetçi duyguları
yeniden canlandırabileceklerini sanıyorlardı; hiç de öyle ol-
madı. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı, kapitalizmin kur-
duğu sömürge sistemini adamakıllı zayıflatırken, sosyalist
ulusların birliği, halkların düşmanı olan ırkçı Nazizme karşı
ortak savaşımda sağlamlaştı, güçlendi. Her noktada burjuva
şovenizme karşıt olan bir yurtseverliğin varlığı böylece de-
neyden geçti ve doğrulandı.
‘Sovyet yurtseverliğinin gücü, ırkçı ya da milliyetçi ön-
yargılara dayanmaz; halkın, kendi sovyetik yurduna karşı
bağlılık ve derin özverisine, ülkemizde yaşayan tüm uluslar
emekçilerinin kardeşçe birliğine dayanır. Sovyet yurtseverli-
ğinde halkların ulusal gelenekleriyle tüm Sovyetler Birliği
32
sık sorulan sorular
emekçilerinin ortak yaşamsal çıkarları uyumlu bir biçimde
bağdaşır. Sovyet yurtseverliği bölmek şöyle dursun, tersine
ülkemizin bütün ulus ve milliyetlerini tek bir kardeş aile
içinde birleştirir. Sovyetler Birliği halklarının gitgide daha
güçlü o sarsılmaz dostluk temelleri, kendilerini işte burada
gösterirler. Öte yandan, SSCB halkları, yabancı ülkeler halk-
larının hak ve bağımsızlıklarına saygılıdırlar; komşu devlet-
lerle barış ve dostluk içinde yaşama isteklerini her zaman
göstermişlerdir. Devletimizin özgürlüğe bağlı halklarla git-
tikçe daha geniş ve gitgide daha sürekli ilişkilerinin temeli
kendini işte burada gösterir.’ ”
Bugün on binlerce resim öğretmeni, müzik öğretmeni
atanmayı bekliyor. Eğitim sisteminde zerre kadar önem ver-
miyorlar sanata. Ancak sosyalizm milyonlarca insanın geliş-
mesine olanak tanır. Küba bugün tıp alanında dünyada bir
numaradır. Sovyetler Birliğinde, binlerce edebiyatçı, müzis-
yen, sinemacı yetişti. Nikolai Ostrovski, Gorki, Solohov, İlya
Ehrenburg, Simonov gibi birçok edebiyatçı büyük eserler
üretti. Yok olmaya yüz tutmuş, yüzlerce yıldır dilleri, kültür-
leri yasaklanan halkları özgürleştirdi. Oralardan yetişen sa-
natçılar, bütün Sovyet ülkesinde en çok bilinen eserleri
üretebilecek kadar geliştirdiler kendilerini. Bizim ülkemizde
Cumhuriyet kurulduğunda, batıya hayranlık o hale gelmişti
ki; bağlama yasaktı. Ama aynı dönemde Sovyetlerde, yüz-
lerce aşık, eserler üretmiş, bunları senfonilerle birleştirmiştir.
Mimarideki başarılarını ise, hala gidip görmek mümkün.
Moskova Metrosu, dünyanın en güzel metrosudur. Halkın
her gün kullandığı metro bir sanat eseridir, halkın zevklerini
arttırmayı hedefleyen, ruhlarını zenginleştiren bir eserdir. Dü-
şünün, her okulda iyi eğitim görmüş müzik öğretmenleri,
resim öğretmenleri, halkoyunu öğretmenleri, her çocuğun
33
halk sanatçılığının alfabesi
yapabileceği eğitimi veriyorlar. Anasınıfından sesleri, ritimleri
tanımaya başlıyorlar. Ve eşit koşullarda yetişmiş milyonlarca
amatör sanatçının içinden yetişecek büyük sanat ustalarını
hayal edin. Bizim hayalini kurduğumuz dünyada, sosya-
lizmde böyle olacak. Bunun için mücadele etmeye değmez
mi...
34
sık sorulan sorular
35
halk sanatçılığının alfabesi
Ümit İlter
37
halk sanatçılığının alfabesi
DAM KONSERLERİ
38
sık sorulan sorular
DAM KONSERLERİ
39
sık sorulan sorular
41
halk sanatçılığının alfabesi
yoktur, buna izin verilmez.
Okulda sen sus müdür konuşsun,
Askerde sen sus komutan konuşsun
Meydanda sen sus sarı sendikalar konuşsun
ve nihayetinde sen sus Tayyip konuşsun...
Düşünceni ifade edersen, Soma’da tekme yersin, bizzat
Tayyip’ten yumruk yersin... Öfkeden kudururlar, dillerinden
öfke manzumeleri dökülür; “ananı da al git...” derler.
Böyle bir düzende hiç kimse ifade özgürlüğünden bah-
sedemez, sadece twitterlarda yazdıkları için gece yarıları evleri
basılanları biliyoruz. 16 yaşındaki çocuğun konuşmasına bile
tahammül edemiyor, hapse tıkıyorlar. Bugüne has bir politika
değil.
Düşünce ve ifade “suçlarına” cumhuriyetin kurulduğu
günden bu yana en ağır cezaları verdiler. Hiç kimse, yarın
başıma ne gelir... kaygısı taşımadan tek kelime edemez ülke-
mizde.
Düşüncelerini özgürce ifade edenler, bu uğurda müca-
dele edenler devrimcilerdir. Elbette bunun bedelini çok ağır
ödüyor devrimciler. 2000 yılında, Amerika ve Avrupa Birli-
ğinin projesi olan F Tipi Hapishaneler hızla inşa edildi. Ha-
pishanelerdeki yüzlerce devrimci tutsağa, “ya düşünce
değişikliği ya ölüm” dediler. Düşüncelerini savunan devrim-
cilere karşı 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 hapishaneye birden
kanlı bir baskın yapıldı, 10 bin asker, polis, helikopterler,
bombalar kurşunlar, yangın bombaları kullanıldı... 28 tu-
tuklu katledildi, yüzlercesi yaralandı... Bu operasyonda Bay-
rampaşa Hapishanesinde 6 kadın diri diri yakıldı, bedenleri
42
sık sorulan sorular
tanınmaz hale getirildi, kömürleşti. Ve devrimci tutsaklar sos-
yalizm düşüncelerini savunmak için 7 yıl ölüm orucu yaptı-
lar... 122 devrimci hayatını kaybetti... Bugün düzende,
düşünceyi savunmanın bedeli bu kadar ağır...
Düşünceyi savunmanın onuru bu nedenle devrimcilere
aittir.
43
sık sorulan sorular
BU DÜZENDE
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ,
DÜZENİN SOYSUZLUĞUNU VE SUÇLARINI
AKLAMA, ÖRTBAS ETME ÇABASIDIR
SADECE YALAN SÖYLEME ÖZGÜRLÜĞÜ VARDIR
45
halk sanatçılığının alfabesi
özgürlüğünün ne olduğunu kısaca açıklamış: “Bütün dün-
yada, nerede kapitalist varsa orada basın özgürlüğü; gazete
satın alma özgürlüğü, yazar satın alma özgürlüğü, rüşvet,
halkın görüşünü satın alma ve burjuvazinin yararına sap-
tırma özgürlüğü anlamına gelir.” Lenin Toplu Eserler, 32.
Cilt
Yüz sene geçmiş ama değişen hiçbir şey yok. Bu düzen
çürümeye devam etmiş, yozlaşmaya devam etmiş, kendisiyle
birlikte yazarları, edebiyatçıları da çürütmüştür.
Bütün köşe yazarlarına, gazete manşetlerine, çıkan ha-
berlere bakalım. Hepsinde, magazin yıldızları, mafya özentili
tiplerin haberlerini görürüz. Dolandırıcıların ve kumarbazla-
rın propagandasını yaparlar. Yazarların hangi konuları yaz-
dığını birkaç başlık altında toplayalım, neredeyse yüz yıldır
konuları değişmemiştir. Polisiye, cinsellik, softalık, gizem...
başka da anlatacak konuları yoktur. Amaçları halkın dikka-
tini bu tür ahlaksızlıklara çekmek, mistik bir ruh haline so-
karak, yaşadıkları gerçeğin bilincine varmalarını,
örgütlenmelerini engellemek. Çünkü böyle insanlar bütün
sorunu kadere bağlarlar. Bu düzen basını, yazarları hiçbir şey
yaratacak durumda değildir.
Basın özgürlüğü, medya patronunun kurduğu ekono-
mik ilişkileri kadardır. Patronun çıkarı neyse onun haberi ya-
pılır. Hatırlarsak, halk ayaklanması sırasında birçok kanal
haberleri göstermedi bile. Bilinçli olarak göstermedi, penguen
belgeseli gösterdiler. Binlerce kişi kapılarına dayanınca, halk-
tan korktukları için haber yapmak zorunda kaldılar.
“Macera dolu Amerika” diye şarkılar yapıldı. Özgürlük-
ler ülkesi diye anlatıp anlatıp dururlar Amerika’yı. Ameri-
ka’daki basın, sadece Amerika’dakileri değil bütün dünyanın
46
sık sorulan sorular
haberlerini düzenliyor.
“1900 den beri yaşanan muazzam bir anlaşmalar dal-
gası ve hızlı küreselleşme, medya endüstrisinin daha da fazla
tekelleşmesine yol açarak SADECE 9 ULUSÖTESİ
GRUPTA MERKEZİLEŞMESİNE YOL AÇMIŞTIR. Dis-
ney, AOL Time Warmer, Viascom (CBS’nin sahibi), News
Corporation, Bertelsman, General Electric (NBS’nin sa-
hibi), Sony, ATSTW Liberty Media ve Vivendi Universal.
Bu devler, dünyadaki başlıca film stüdyolarının, TV şebe-
kelerinin ve müzik şirketlerinin tamamına ve önde gelen
kablolu kanalların, kablolu sistemlerin, dergilerin, reklam
yayını yapan belli başlı TV istasyonlarının ve kitap yayın-
cılarının önemli bir bölümüne sahiptir.” (Edward S. Her-
man, Noam Chomsky, Rızanın İmalatı, Sayfa: 17)
Bütün dünyaya hakim olan, milyarlarca insana yalan
bilgi vererek yanlış yönlendiren bir düzende yaşıyoruz. 1991
yılında Irak’ı işgal etmek için sürekli yalan haber yaptılar.
Irak’ta kimyasal bomba olduğunu söylediler, yalan olduğu
ortaya çıktı. Petrole bulanmış bir karabatak göstermişlerdi,
Saddam bu kadar acımasız... demek için göstermişlerdi. Bi-
lerek yalan söylediler, bu görüntülerin Irak’la hiçbir ilgisi
yoktu. Sayabileceğimiz yüzlerce haberi bu 9 büyük grup yö-
netiyor. Dünyadaki büyük suçları gizliyor. Romanya’da sos-
yalist lider Çavuşesku ve eşi için yalan haberler yaptılar, 900
ayakkabısı olduğu yalanını yaydılar, halkın açlık içinde oldu-
ğunu yaydılar. Ve Çavuşesku ile eşi Amerikan operasyonu so-
nucu kurşuna dizilerek katledildiler. O dönemde, kendisine
sol diyen, devrimciyim diyenler bile bu yalana aldandılar. Bu
sömürü düzeninde basının yalnızca yalan söyleme özgürlüğü
vardır.
47
halk sanatçılığının alfabesi
Ülkemizde birkaç tane basın tekeli sayabiliriz. Diğerle-
rinin hiçbir etkisi ve gücü yoktur. Büyümesine, gelişmesine
izin verilmez. Halkı aydınlatmaya çalışan devrimci gazeteler
ve dergiler ise sürekli polis baskınlarına, saldırılara, katliam-
lara uğrarlar. Dergi sattığı için 17 yaşında delikanlılarımız
sokak ortasında polis tarafından kurşunlanıyor. Liseli İrfan
Ağdaş, İstanbul Alibeyköy’de Kurtuluş Gazetesi sattığı için
kurşunlandı, katledildi. 17 yaşındaki Ferhat Gerçek Yürüyüş
Dergisi sattığı için sırtından kurşunlandı, felç bırakıldı. Yine
Yürüyüş Dergisi sattığı için Engin Çeber, gözaltına alındığı
andan itibaren, polis karakolunda işkence gördü ve ardından
Metris Hapishanesinde gördüğü işkenceler sonucu hayatını
kaybetti. Hiç kimse basın özgürlüğünden bahsetmesin.
Bu çürüyen, yozlaşan, asalak basın bu düzenle birlikte
yok olup gidecektir. Bu basının savunulacak hiçbir tarafı yok-
tur. Yalancıların, asalakların, ahlaksızların özgürlüğü olamaz.
Bu tüccar basına karşı çıkmak için, özgürlüğü savunuyoruz.
Bugün özgürlüğü temsil eden sadece devrimci basın vardır.
Devrimci basın dışında özgürce düşüncelerini ifade eden hiç-
bir basın yoktur. Sol, sosyal demokrat gazetelerde yazan ilerici
köşe yazarları da, düşüncelerini açıkça ifade etmekten çeki-
nirler. Çünkü gazeteleri kapatılır, tehdit edilir, hatta ülkeyi
terk etmek zorunda kalabilir.
Bu korkuyla yaşayan bir yazarın özgür olduğu söylene-
mez. Ki bu kaygılarını zaman zaman ifade ederler köşe ya-
zarları. Yine de yazmalarını talep etmeliyiz. Devrimci,
demokrat, sol basın, köşe yazarları karşımızda duran devasa
basın tekel gücüne karşı örgütlenmelidir. Gazetecilerin, köşe
yazarlarının düşüncelerini özgürce ifade etmelerinin yolu ör-
gütlenmekten geçiyor.
48
sık sorulan sorular
Gazeteciler “objektif ” haber yapmayı meslek ahlakı ola-
rak ifade ederler. Ancak kendilerinin de çok iyi bildiği gibi,
yüzlerce köşe yazarı, haberci ve onlarca gazete, yalan haber-
lerle halkı aldatıyor. Burada tarafsız, objektif olmak, bu ya-
lanlara da sessiz olmak anlamına geliyor.
Gazeteciler yüzün halka dönmeli, halktan yana haber
yapmalıdır, bu artık zorunlu bir hal almıştır.
49
sık sorulan sorular
DÜZEN NE ZAMAN
DEMOKRASİDEN BAHSEDERSE, HALKA
DAHA ÇOK ZULÜM EDECEKLER DEMEKTİR
MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ İLE HANGİ PARTİNİN
HALKI SÖMÜRECEĞİNE İLİŞKİN OY KULLANILIR
53
halk sanatçılığının alfabesi
Meclisi kuruldu. Halk birçok sorununu Gazi Halk Meclisi ile
çözmeye başladı. Akmayan sular, bozuk yollar yaptırıldı. Hır-
sızlık sorununa karşı nöbet tutmaya başlandı. Aile içi sorun-
lara kadar birçok sorunu çözmüştü Halk Meclisi.
Elbette, iktidarların en çok korktuğu şey gerçekleşi-
yordu, halk kendi kendini yönetmeyi öğreniyordu. Bu ne-
denle defalarca polis baskınları, operasyonlar yaparak Gazi
Halk Meclisinden yüzlerce kişi gözaltına alındı, onlarcası tu-
tuklandı.
Ardından, birçok yerde benzer Halk Meclisleri, Halk
Komiteleri kuruldu. Öğrenci Meclisleri üniversitelere öğren-
cilerin sorunları için çalışmıştı. Sanat Meclisi, birçok sanat-
çıyla bir araya gelerek, sanatçıların kendi sorunlarını
tartıştığı, festivaller örgütlediği bir örgütlenme yarattı.
Sonuç olarak, demokrasi aldatmacalarına, 4 yılda bir ya-
pılan milletvekili seçimlerine aldanmamalıyız. Halkı aldat-
malarına izin vermemeliyiz. Bulunduğumuz her alanda kendi
kendimizi yönetebileceğimiz komiteler, komisyonlar kurup,
Halk Meclisleri, Öğrenci Meclisleri, Memur Meclisleri, Esnaf
Meclisleri kurabiliriz. Yani insanın olduğu her yerde, üç kişi
varsa, orada komisyonlar, komiteler kurarak, karar almayı,
aldığımız kararları uygulamayı öğrenmeliyiz.
54
sık sorulan sorular
58
sık sorulan sorular
60
sık sorulan sorular
64
sık sorulan sorular
- Markopaşa nam bir ceride (gazete) çıkarmış. Bir fık-
racık istediler Abdi acizden. Ne olur, ne olmaz? Dostlar,
komşular ve harem halkı şişede durduğu gibi durmaz kafir,
cepte durduğu gibi durmaz kalem… Helal edin hakkınızı.
Fıkra yazmaya gidiyorum.”
Mizah iktidarları korkutmuştur her zaman. Bu yüzden
halkın nelere gülmesi gerektiğini de etkilemek için, yönlen-
dirmek için çok büyük paralar harcarlar. Halk sanatçılarına
karşı, mizahçılara karşı ise her türlü baskı, sansür, sindirme,
gözaltı, tutuklama, işkence aracını kullanırlar.
Buna karşı, devrimci sanatçıların mizah dili, fıkraları da
özenli, seçici olmalıdır. Her yerde, her zaman, her şeye gü-
lünmemeli, her şeyin esprisi yapılmamalıdır. “Mizahın olma-
dığı yerde yaşamak zor, ama her şeyin mizah olduğu yerde
yaşamak çok daha da zordur.” (Brecht)
Mizah, bizim arkadaşlarımızla, dostlarımızla, halkımızla
birbirimize daha yakın olmamıza yardımcı olmalıdır. Bulun-
duğumuz alanın ruhuna canlılık katabilmelidir. Bu nedenle
ölçülü olmalıdır. Keyif alınmasını sağlamalıdır. Ortak konu-
lar, insanların kendilerini yalnız hissetmeleri yerine, bir du-
rumu paylaşma düşüncesini, böylelikle kolektif ruhunun
oluşmasını sağlamalıdır. Devrimciler mizah yaparken bu so-
rumlulukla hareket etmelidirler. Ortak noktaları yakalamalı,
ortak noktaları artırmalıdır.
Başkalarının kusurlarını ortaya sermeye çalışanlar, esas
olarak kendi kusurlarını gizleme amacı güderler. Alaycı mi-
zahın, yıkıcı etkisi unutulmamalıdır. Bunu dostlarına karşı
kullananlar, “ne var ki, gülüyoruz işte” diye meşrulaştırmaya
çalışabilirler. Bu tür esprinin, konusu haline getirilen arka-
daşımızı yıktığı unutulmamalıdır. Bu nedenle arkadaşlarımı-
65
halk sanatçılığının alfabesi
zın kişilik özellikleriyle ve halkımızla dalga geçmeyi, her dev-
rimci sanatçı kendisine yasaklamalıdır.
Devrimci sanatçılar, bu tür ortamların önüne geçmeli,
kendi arkadaşımızı yıkmaya çalışanlara karşı öfkeli olmalıdır.
Devrimcilerin mizahı dostlarına değil, egemenlere yönelen
bir silah olmalıdır.
66
sık sorulan sorular
67
sık sorulan sorular
69
halk sanatçılığının alfabesi
halkımızı suçlarlar.
Tutarlı bir aydın tavrı değildir bu ifadeler. İnsani değil-
dir, bu düzende insan kalabilmenin yolu, bu insanlık dışı dü-
zene karşı mücadele etmekten geçer...
Bu ifadelerde, korunaklı bir muğlaklık vardır, bir eleş-
tiriden korunaklı bir şekilde sıyrılmak için, öfkeyi törpüle-
mek-hafifletmek için; en kolayı, “hepimiz suçluyuz”
demektir.
Aslında bir göz bağcılığı yapılıyor, yalanla halk avcılığı
yaparlar. Sadece tek çift ayakkabı olduğu için sırayla dönü-
şümlü okula giden çocukları gördüğünde, vicdanlarını rahat-
latmak için, hemen küçük bir kampanya örgütlerler. Bunu
öyle abartılı anlatırlar ki, aylar sonra, yıllar sonra lütfedecek-
leri yeni bir iyilik yapıncaya kadar her türlü abartıyı kullana-
rak, suyunu çıkarıncaya kadar anlatır dururlar.
Bu, teknokratların ortaya attığı bir ifadedir. Hepimiz
sorumluysak, hiç kimse sorumlu değildir. Gerçek suçluları
gizlemek için daha güzel bir kelime bulunamazdı herhalde.
Hayır, biz suçlu değiliz.
Suçlular çok belli, açlığın sorumlusu bizi sömürenlerdir.
70 milyon açken, her gün daha çok kar edenler, Sabancılar,
Koçlar... suçlu. Ekmek için, adalet için sokağa çıkan halkımızı
katleden, işkence eden devlet suçlu. Bu suçu gizlemeye kim-
senin hakkı yok. En çok da ülkenin aydını, sanatçısı suçluları
göstermekle yükümlüdür.
70
sık sorulan sorular
72
sık sorulan sorular
türkücüleri, sanatçıları sayalım... 20 tane sanatçının 10 tanesi
Yorum’un içinde yetişen sanatçılardır. Yorum halkın çocuk-
larını eğitmeye, kendi kadrosuna katmaya da devam ediyor.
Örgütlü sanatı savunmaya devam ediyoruz, ilk yola çık-
tığımızda neyi savunuyorsak, şimdi de savunuyoruz. Dünya
halklarının karşısında, devasa örgütlenmiş, İMF, NATO gibi
örgütler var. Çok büyük kültür endüstrisi var. Bir sanatçı
bunların karşısında, tek başına hiçbir şey yapamaz. Örgütlü
olmak zorundadır. Biz bu yüzden örgütlü sanatı savunuyoruz,
Yorum örgütlü sanat yapıyor. Yıkılmaması, giderek büyümesi
ve kitleselleşmesinin nedeni örgütlü olmasıdır. Diğer sanatçı
dostlarımızla da Sanat Meclisinde örgütlenme çalışması ya-
pıyoruz.
Dinleyicilerimiz içini ferah tutsun, birkaç mücadele kaç-
kınının, kendi mücadeleden kaçışlarının ifadesidir bu. “Eski
Yorum” diye bir şey yoktur. Yorum, yola çıktığı günden iti-
baren emin adımlarla yoluna devam ediyor.
Örgütlü sanatı savunuyor, ezilen tarafın, yoksul halkın
müziğini, sanatını yapmaya devam ediyor. Bir okul gibi yeni
Yorum’cuları yetiştirmeye devam ediyor. Yorum’a sürekli al-
dığımız, yetiştirdiğimiz halk çocukları da, Yorum’un gelece-
ğini temsil ediyor. Yorum’un yolundan döneceğine heves
edenler, hiç heves etmesinler. Yorum geleceğini, genç nesil-
lerle garanti altına almıştır.
Geleceğin şarkılarını yapmaya devam edeceğiz.
73
sık sorulan sorular
78
sık sorulan sorular
79
halk sanatçılığının alfabesi
arkadaşlarımız var. Bu hayatın doğal akışının bir parçasıdır.
Nasıl ki, illa evleneceksin diye bir dayatma, bir zorunluluk
yoksa, evliliği yasaklamak diye bir kararımız da yok. Bunlar
mücadele kaçkınlarının, kendilerini meşrulaştırmak için uy-
durdukları şeylerdir.
Ancak, hayatın her alanında olduğu gibi, sevda konu-
sunda da alternatifimiz var. Sevdanın nasıl olması gerektiğini
anlatmak istiyoruz, bugün nasıl yozlaştırıldığını anlatmak ve
kendi yaşamımızla güzel olumlu örnekler yaratmak istiyo-
ruz.
Biz sevdaya salt cinsellik, ya da iki kişi arasında yaşanan
bencilce bir duygu olarak bakmıyoruz. “Bir sen, bir ben, bir
bebek” Böyle bir dünya yoktur... Türkiye’de kaç kişi boşanı-
yor biliyor musunuz? Yılda 120 bin boşanma sayısı var. Her
dört dakikada bir boşanma yaşanıyor. Bu normal mi? Müm-
kün değil.
Televizyon artık ailelerin en önemli üyesi haline geldi.
Meksika Televisa şirketinin başkanı 1998 yılında şöyle de-
mişti diziler hakkında; “Düş satıyoruz. Gerçekliği yansıtmak
gibi bir niyetimiz yok. Külkedisi’nin düşlerine benzeyen düş-
ler satıyoruz.” Genç kızlarımız, oğlanlarımız, bu düşle evle-
niyorlar. Ama düzenin sahte düşleri, hayatın gerçekleri
karşısında hızla paramparça oluyor. Senesini doldurmadan
boşanıyor genç evliler.
“Popüler pembe dizi, genel olarak, dünyada Külke-
disi’nin prensle evlendiği tek yerdir, kötülük cezalandırılır,
iyilik ödüllendirilir, körler görmeye başlar, yoksulların en
yoksuluna kendisini zenginlerin en zengini yapan bir miras
kalır.” diyor Eduardo Galeano... Tekstilde, atölyelerde çalışan
yüz binlerce genç kızımız o bembeyaz gelinliği giydiğinde,
80
sık sorulan sorular
kendisini külkedisi gibi hissetmiştir. Ömründe ilk defa, her-
kes onu alkışlamaktadır, herkes ona bakmaktadır. Büyük ço-
ğunluğunda da, düğünlerde damadın, gelinin morali bozulur,
çünkü o televizyonlarda gördüklerini, hayal ettiklerini hayata
geçirebilecekleri ekonomik koşulları yoktur.
Oysa annelerimiz anlatırdı bir ekmeği paylaşmanın öne-
mini. Çıkarsız aşkları, masum sevdaları. Bir göz odada tek
bir tencerede kaynayan çorbayı eşiyle yediğinde en büyük
mutluluk olduğunu, o olmadan boğazından geçmeyeceğini.
Evlilik ile ilgili televizyon programları sunan Esra Erol,
Hande Ataizi, Seren Serengil, Songül Karlı, Uğur Arslan vb.
televizyondaki pisliğin görünen tarafı. Ama asıl bunun arka-
sındakiler ahlaksızlığın kaynağı. Tekeller, medya patronlarıdır
asıl ahlaksız olanlar. Onlara göre para için, kar için her şey
mübah... Yılda 120 bin boşanma ile üç, beş yıl içinde, aile-
sinde boşanma vakası yaşanmayan aile kalmayacak.
Ahlaki değerler, bizim niyetimizden bağımsız oluşuyor,
yüzyıllar içinde büyük insanlık ailesi en güzel değerleri birik-
tirerek oluşturuyor. Düzen, bunları bir çırpıda yozlaştırıyor.
İzin vermeyelim. Biz bu sorumlulukla hareket ediyoruz. Hal-
kımız çocuklarını güvenle Yorum’a gönderebiliyorlar. Bu da
bizim yıllar içinde halkımıza verdiğimiz güvenin ifadesidir.
En güzel sevdaları da Yorum içinde yaşayacak insanlarımız.
Şu anda kaybedilmiş ama Anadolu topraklarında var olmuş,
emeğe, sadakate, vefaya dayalı sevdaları daha da ileriye taşı-
yarak, örnekler yaratmak istiyoruz.
81
sık sorulan sorular
83
halk sanatçılığının alfabesi
Ancak bu fikir ortaya çıktığı gibi kalmadı; yeni gelişen, hızla
zenginleşen sınıf, küçük fabrikatörler ve tüccarlar Kiliselere,
toprak soylularına karşı kentlerde sanayiler kuruyordu. Mil-
yonlarca köylüyü topraktan koparıp şehirlere zorla gönderi-
yorlardı, çünkü şehirde işçiye ihtiyaç vardı...
Hümanizm artık burjuvazinin elindeydi, çünkü onlar
için yine insan değerliydi. Çünkü şehirde fabrikalarda çalışa-
cak insana ihtiyaç vardı. Hümanizm adı altında, birey yücel-
tildi. Her şeyin başında, insan kendini düşünmeliydi. Bu
bireycilikte, her ne pahasına olursa olsun kişinin amacına
ulaşmak için, zor, hile, kalleşlik, sözünü tutmama, yalan, iki-
yüzlülük... bunların hepsi mubahtı.
Bugün, hümanist olduğunu söyleyenler, insanlar öldü-
rülmesin, nefret olmasın, barış gelsin… derler. Elbette bu
güzel bir düş... Ama bu hümanizmi savunanlar tutarlı değil-
ler. Yüzer yüzer, biner biner halklar katledilirken tek kelime
etmezler. Doğrudan iktidarı karşılarına almayacakları konu-
larda ise esip gürlerler. Bazı olaylar için tek tek insanların su-
çuymuş gibi yaygara koparırlar. Oysa böyle yaparak gerçek
suçluları korumuş oluyorlar. Milyarlarca insanı sömüren, aç
bırakan büyük tekeller var. Dünyayı kana boğan Amerika
var. Gözümüzün önünde, Ortadoğu’da katliamlar yapıyor bu
sömürü düzeni. Bütün bu bombalar, silahlar Amerika’dan
geliyor. Ülkemizde uyuşturucu kullanımı, yüzde 800 kat art-
mış... Hastane kapılarında insanlar ölmeye devam ediyor.
Madenlere ve iş katliamlarında onar onar, yüzer yüzer işçiler
katlediliyor... Listeyi saymakla bitmez... Bugün hümanizm-
den bahsedecek olursak, hümanizm, bu katliamları yapan-
lardan hesap sormaktır. Değilse ne insan sevgisi kalır, ne
insana ait bütün değerler.
84
sık sorulan sorular
Hümanizmi savunup ona büyük anlamlar yükleyenler,
hümanizmi, günah çıkarma seansına dönüştürürler. İnsani
değerler gözyaşı dökerek korunamaz. 14 yaşındaki bir çocu-
ğun beyni sokaklara akıtılıyorsa, devlet bu katliamı savunu-
yorsa, gözyaşı dökmek yetmez. Gözyaşı dökerek insani
görevlerimiz yerine getirilemez. Gerçek hümanist adalet is-
temek zorundadır, adalet kavgası vermek zorundadır, bu kat-
liamın hesabını sorarak insan kalabiliriz ancak.
İnsanlar ölmesin, güzel bir hayal tabii. “Son bulsun sa-
vaşlar, insan ölmesin ve barış güvercinleri uçsun dünyada”.
Çok sık söyleniyor, “Nefrete nefretle, silaha silahla karşılık
verirsek savaşlar sürüp gidecek” deniyor. Size silah doğrul-
tulduysa, çiçekle karşılık verin deniyor... Bir de şuradan
bakın, gencecik, ömrünün baharında genç kızlar, masmavi
gözlü yakışıklı delikanlılar neden öleceğini bile bile eylemler
yapıyor. Bu öfke neden? Bu kör bir şiddet değil, halk zarar
görmesin diye ortalığın tenhalaşmasını bekliyor, gidiyor ey-
lemini yapıyor. Polise karşı büyük bir öfke var tabi. 14 yaşın-
daki Berkin Elvan’ın beynini sokağa akıtanlar polis. Sokak
ortasında sağa sola kurşun yağdırıp öldürmeye devam eden
polis. Sokak ortasına işkence yapan polis. Ve tek bir soruş-
turma yok. Tek bir ceza yok. İktidarın halka karşı işlediği
suçların hepsinin altında polis var. Aklımıza gelecek bütün
pis işlerin altından polis çıkıyor. Nerede uyuşturucu satıcısı,
çete, kadın satıcısı, işkence, katliam varsa... istisnasız hep-
sinde polisin eli var. Halk ne zaman hakkını istese, köylüler
zeytinlerine sahip çıksa karşısında polisi buluyor. İşçi maaşı-
nın arttırılmasını, güvenceli iş istese karşısında polisi buluyor.
Öğrenci parasız eğitim istese karşısında polisi buluyor.
Bu nedenle, kendisinin iyi bir polis olduğunu düşünen
varsa, insanlığını koruyacaksa, polisliği bırakmalıdır. Polisin
85
halk sanatçılığının alfabesi
halka karşı suç işlemediği tek bir gün yoktur. Ekmek parası
diyerek, iktidarın bekçiliğini, AKP’nin korumalığını yapma-
malılar. “Polis simit sat onurlu yaşa” sloganını milyonlarca
kişi boşuna atmadı. Halkın öfkesi büyüktür, Gezi Ayaklan-
masında gördüler halkın öfkesini, unutmasınlar.
Hümanizmi savunanlar, en büyük işkencelerden biri
karşısında, hapishanelerde tek başına, yıllarca tek başına, tek
insan sesi duymadan tecrit edilmek istenen devrimci tutsak-
lara, insan hakları adına, hümanizm adına “direnmeyin” de-
diler. Ölümüne bir direniş vardı, ölüm orucu vardı, “kendinizi
öldürmeyin” dediler. İnsan bir bitkiden farksız hale gelecekse,
damarda akan kanın, alınan verilen her nefesin ne anlamı
kalır. Bu beyin düşünmeyecekse, sevmeyecekse, kızmaya-
caksa, ruhu ölecekse, nabzının atmasının ne anlamı var... Hü-
manizm adına “ölmeyin” diyenler, ölüm oruçları sürerken,
diz çökme felsefesini savunmuştu. Bu yüzden hümanist olu-
nacaksa, öncelikle insanı ve haklarını doğru ele almak gerekir.
İnsan haklarıyla insandır. Ve en temel hakların yok edildiği,
kazanmak ve korumak için çok ağır bedellerin ödendiği bir
ülkede yaşadığımızı unutmamak gerekir.
Hümanizm insanlıksa eğer, biz bu büyük insanlık için
sadece türküler yakıp, söylemiyoruz... gerektiğinde türküle-
rimizde savunduğumuz değerler, savunduğumuz büyük in-
sanlık için ölmeyi göze alıyor, gerektiğinde de ölüyoruz.
Kimse bize hümanizmi öğretemez.
86
sık sorulan sorular
87
halk sanatçılığının alfabesi
88
sık sorulan sorular
BÖYLE GELMİŞ...
AMA BÖYLE GİTMEZ!
89
halk sanatçılığının alfabesi
Amerika da, “artık bu iş bitti, dünyanın tek hakimi
benim” diyor. “Kimse bana karşı çıkamaz” diyor.
Yok, öyle değil. Biraz kafamızı kaldırıp binlerce yıllık
insanlık tarihine baktığımızda, o zaman arkamızdaki büyük
gücü göreceğiz. O zaman, Amerika neden bu kadar korkuyor
ve neden bu kadar silaha para yatırıyor, bunun nedenlerini
anlarız.
Bu devran böyle gitmez. Kendi kendine de değişmeye-
cek, bunu da biliyoruz. Halka önderlik edecek kahramanları
her zaman oldu Anadolu topraklarının, bu yanıyla bereketli-
dir. Kimsenin şüphesi olmasın. Biz kaderci değiliz, bir yerde
zulüm varsa, hesap soranlar da olacaktır. Bir yerde adaletsizlik
varsa, hesap soranlar, başkaldıranlar da olacaktır.
Tarihsel olarak ve bilimsel olarak defalarca ispatlanmıştır
ki, insanı sömüren bir düzen ilelebet var olamaz. Hepsi yı-
kılmıştır. Bugün yıkılmaz görünenler de yıkılacaktır. Halk
birleşti mi, nasıl bir gücü olduğunu hepimiz gördük Haziran
Ayaklanmasında. Ki halkın gücünün, çok çok altındadır or-
taya çıkan başkaldırı. Sonuç olarak; bu düzen, böyle gitmez...
90
sık sorulan sorular
91
halk sanatçılığının alfabesi
92
sık sorulan sorular
Ve tarih yazıldı, yazılıyor, yazılacak
O puşt sesler çıktığı yere tıkılacaktır...
Kim yandı aşk ile asırlar boyunca
Pervaneler gibi özgürlük ateşinin peşinde
Evvel zaman içinde bizdik kül olan
Ve şimdiki zaman içinde yarın yanıyor yine...
Dünden süzülüp gelmişiz, yarını hatırlarız
Ati zaman köprüsüne can döşemişiz
O hayalin yarın oluşudur ömrümüz
Bitti denilen yerde al şarkılar söylemişiz...
Kim kahreder Zeus’u çalmakla ateşi
Vay ki vay şu terörist Promete’dir
Zeus öyle dese de bizim ilk azizimiz
Ciğersiz olmaktansa, varsın deşilsin ciğerimiz...
Malum “Ateş Geçitleri” ve karşıda işgalci
“Tarih bitti” dedi yine küstah Kral Kserkes
Ve vuruşan ‘Üçyüzler’ dirilip çarpıştılar
Ateş Geçitleri hala orada mağrur ve burada...
Yalan salyalarından ve salyaların yaygarasından
Manşet düzüyor “Roma Romalılarındır” yazan
Ki Roma’da Trakyalı bir Kürttür Spartaküs
Ayağının prangası, bahtımın zincirini kıran...
Yalan zalimin piçi, hakikat halkın oğludur
Nerede görülmüş yalanın hakikati yendiği
Boğulan şu fani Bedreddin’imin boynudur
Vurulup boğulur, lakin eğilmez boynumuz...
93
halk sanatçılığının alfabesi
Pir Sultan’ım yaren Ceminde der diyeceğini
Bir yanında Hallac bir yanında Bruno
Bir güzel anlatırlar hakikati biçare Galile’ye
Dünya haksızlıktan hakka nasıl döner üstad...
Tüfek icat olunca bozulmuştu ya mertlik
Ki füze, yollayan namertoğlu namerttir
O füzeler denizi dalgalandırır sadece
Ve Köroğlu halkın yüreği ve kılıcıdır hala...
İşgal tutmadı Anadolu’da yenemediniz bizi
Malumdur, ser verip şereften geçmeyişimiz
Siz mi bitireceksiniz bu tarihi şimdi
Velhasıl aynısınız ve biz yine aynı halkız...
Tarih bazen Elmalı Köprüsünden geçer
Köprü başını tutan Şahin Bey der ki;
“Düşman cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez”
Nehir köprünün altından, tarih üstünden geçer...
Çar’dınız yenilmezdiniz ve saltanat baki
Sorduk kendi kendimize “Ne Yapmalı?”
Salladık o tahtları ve sarstık, yıkıldınız
17 Ekim depremini biz yarattık, şaştınız...
Buraya Çinliler ve köpekler giremezdi eskiden
Sonrası malum bir Uzun Yürüyüş şarkısıdır
Ve uzun yürüyüşün sonunda mutlak vuslat vardır
Tarih dediğin yürüyerek yazılıyor işte...
Dayanınca Moskova’nın önüne faşist sürüler
Yine dediler ki “Tarih bitti beyler”
94
sık sorulan sorular
Sonrası Stalin, kırmızı sancak ve Berlin
Tarih böyledir, bitti denilen yerde yazılır...
Hoş geldin Ernesto, sefalar getirdin
Sen var oldukça, baş eğmeyecek halklar
Dünden çok yarınımızda ve omuz başımızdasın
Gidelim Ernesto, sen daima haklısın...
Nasıl da kaçtınız kuyruğunuzu kıstırıp Vietnam’dan
Envaı bombayı denediniz ama yine yenildiniz
Unutturmaya çalıştığınız Ho Amca,
Dersim’de gezer
Ve tarih iki, üç daha fazla Vietnamlara gebedir...
Ferman padişahınsa feryad ve figan kime düşer
Kim düşer dağlara Dadal’ın oğlundan başka
Ve hangi güzelin peşinden seyirtir
Karacaoğlan Bilesin; kavgada Dadal, sevdada Karaca’yız
Biz bu tarihin ve toprağın evladıyız
Kime sorsan tanır bizi, evlad-ı Kerbelayız
“Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik”
Görülmüş duyulmuş şey değildi teslimiyetimiz
Kerbela’da Hüseyin Kızıldere’de Mahiriz...
Ümit İlter
95
halk sanatçılığının alfabesi
96
sık sorulan sorular
ŞARKILARIMIZ İÇİN
“BU ŞARKI TUTMAZ”
DİYENLERE...
99
halk sanatçılığının alfabesi
100
sık sorulan sorular
102
sık sorulan sorular
***
103
halk sanatçılığının alfabesi
temel karakteridir; halkın hayatını şekillendirmek, umutsuz-
luk yaymak için, sürekli bunun müziği, bunun filmi, bunun
tiyatrosu yapılır, yani düzen ideolojisinin propagandasını ya-
parlar. Müzik dinlemek, kitap okumak… Bunlar boş zaman-
ları değerlendirme, eğlence araçları olarak sunulur. Aslında
hiçbir boşluk bırakmıyor düzen... Her anı, ama her anı dol-
duruyorlar. Diziler, filmler, müzikler, konserler... Bunlarla bir
şekil veriyorlar halkımıza. Bu nedenle tanktan, toptan çok
daha tehlikelidir burjuva kültür ve sanat.
Boş zaman diye bir şey yok, insanın beyni sürekli çalışır,
sürekli öğrenir. Ne verirseniz onu öğrenir. Reklamlardan tu-
talım da, gazetelerin arka sayfasına konulan çıplak kadına
kadar, her şeyi bilinçli yapıyor bu düzen. Her anımızı, her sa-
niyemizi doldurmak istiyor.
***
Müziğin ideolojik olmasının sakıncası ne? Hangi ideo-
lojiye hizmet ettiğini mi tartışmalıyız. İdeolojik olup olma-
masını mı tartışacağız... Sanat, müzik zaten ideolojiktir. Her
sınıf kendi sanatını yapar.
Bugün albüm yapmak isteyen bir müzisyen Unkapa-
nı’na gittiği zaman bazı kıstaslar konulur önüne... Bunlar
nedir? Birincisi kadınsan güzel ve bakımlı, erkeksen yakışıklı
olacaksın. Şarkılarında mutlaka aşk ve cinsellik geçecek...
Klip yapacaksan da erotik bir klip olacak.
Bunlar kapitalizmin kendi ideolojisinin, yoz kültürünün
yansımasıdır... Burjuvazi, halkın sanatla aydınlanmasını iste-
mez, aksine beyinleri uyuşturur, köleleştirir, bu bir ideoloji-
dir.
Bizim ideolojimiz ise, sanatın halkı aydınlatmasını, hal-
104
sık sorulan sorular
kın önüne yeni yollar açmasını savunur. Halkın en iyi duy-
gularını, en nitelikli yanlarını yansıtır ve ona geleceği gösterir,
umutlu olmayı, dirençli olmayı anlatır, hayata şekil verir.
Kendisine güvenmesini, halka güvenmesini gösterir. Fırsat-
çılığın, ihanetin, bencilliğin halka ait olmadığını gösterir.
Sanat sadece halkımızın ve vatanımızın mutluluğu, çıkarları
ve refahı için yapılmalıdır. Düzenin sürmesi için halkı uyutma
aracı olmamalıdır. Tüccar yapım firmalarının zenginleşmesi
için olmamalıdır.
105
halk sanatçılığının alfabesi
106
sık sorulan sorular
BİR SLOGAN
BİR TANKTAN DAHA ETKİLİDİR
“Takmış takıştırmış
Sürmüş sürüştürmüş
Bir dağınıklık bir rüküşlük
Kıl oldum abi
Giyinmiş rengarenk
Perperişan hali
Üstelik çorabı da kaçmış
Kıl oldum abi
109
halk sanatçılığının alfabesi
Ne oldu sana
110
sık sorulan sorular
Alıp, kaçırıcam seni…
Gümüş bir akşamüzeri
Zulâmda aşk, keyfekeder
Kanatlanıp uçacağız
Unutulmuş bahçelerde
Mevsim zamansız, biz derbeder
Uzanıp sereserpe
Salkım, söğüt perde
Sevişmek dörtnala
Bu yasak seferde
111
halk sanatçılığının alfabesi
112
sık sorulan sorular
113
halk sanatçılığının alfabesi
114
sık sorulan sorular
115
halk sanatçılığının alfabesi
elde etmek için, daha fazla kar elde etmek için, Almanya’nın
Avrupa’nın emperyalistleri savaşı başlatmıştır. İki dünya sa-
vaşında da, Almanya’nın Krupp tekeli bu savaşı başlatanların
başındadır. İki tane dünya savaşı çıkardılar... Bu savaşları biz
çıkarmadık, 60 milyon insanı katlettiler...
Kendi koydukları kanunlara kendileri uymuyorlar...
Kendi yasalarınıza uyun diyoruz, adaleti uygulayın diyoruz...
Uygulamıyorlar... Kendi yasalarına bile uymak onların sö-
mürüsün engellediği için, uymuyorlar.
Bir ülkede, adalet, hukuk sağlanmıyorsa, halk her gün
aşağılanıyorsa, aç kalıyorsa... O zaman adalet için savaşmak
haktır. Zulmün olduğu yerde zulme karşı savaşmak haktır.
Bugün, ülkemizde çözüm süreciyle “Barış gelecek” de-
niyor... Dünyanın her tarafında barış için, Amerika’yla uzla-
şıyor örgütler.
Bu barış, halkların teslim olması adına söylenen sihirli
bir sözcük gibidir. Çocuk masallarında, çok güzel bir kadın
görünümündeki cadının, yedirmeye çalıştığı zehirli elma gi-
bidir. Bazen kelimeler öyledir ki, bazen en güzel sözcük, en
güzel kelimeler zehir gibidir.
Barış kelimesi de bugün halklar için zehirden farksızdır.
Çünkü bu barış söylemleri altında, özgürlük, bağımsızlık yok.
Teslimiyet var, uzlaşma var. Katliamları unutturmak var.
Barış ile ne istendiği belli değildir.
Adalet istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Bu sömürü düze-
ninin yok olmasını istiyoruz.
Amerika doğrudan saldırarak girmişti Irak’a, Afganis-
tan’da Amerikan uçakları bombalamaya devam ediyor.
116
sık sorulan sorular
Amerika gizli işgal ediyor ülkeleri. Bugün sokakta Ame-
rikan askerleri devriye gezmiyor ülkemizde. Ama ülkemiz
işgal altında değil mi? Amerika yönetmiyor mu ülkemizi.
Dünyada Amerikan askerinin olmadığı ülke sayısı çok azdır.
Bütün bankalar, memurların, işçilerin maaşları... her şey
Amerika’nın denetimi altında. Başbakan IMF’ye borcu bitir-
dik diye övünüyor. Oysa önceki yıllara göre on kat daha fazla
borca soktular ülkemizi. “Babalar gibi satarız” demişti
AKP’nin bakanı Kemal Unakıtan... Sattılar, sattılar ve artık
satacak bir şey kalmadı ülkede... Bütün ekonomi sistemi
Amerika’nın kontrolü altında.
Kültürel olarak işgal edilmiş durumdayız; Amerikan
müziği, kültürü, sineması, eğitimi... Her şey insanlarımızı tek
tek bireyler haline getirmek için silah gibi kullanılıyor. Si-
nema aracılığıyla bağımsızlık diye bir düşünceyi yok ediyor-
lar. Dünyanın tek kurtarıcısı Amerikan kahramanları oluyor.
Dünyayı kana boğuyorlar... Ama gittikleri yerlere sanki ora-
ları kurtarmak adına saldırıyorlarmış gibi yalan söylüyorlar...
Bu kültürel saldırıyla da barış imzalamayacağız. Ana-
dolu’nun binlerce yıllık kültürünü korumak ve geliştirmek
için de, Amerika’nın bencil, yoz kültürüne karşı savaşmamız
gerekiyor.
“KİRLİ SAVAŞ” diye bir terim kullanıyorlar. Ne olduğu
anlaşılmaz, kafa karıştırmaktan başka bir şeye yaramayan bir
ifade. Savaşın kirlisi, temizi yoktur. Haklı ve haksız savaş var-
dır. Haklı savaş vatanının işgaline karşı savaşmaksa, haksız
savaş ülkelerin işgal edilmesidir. Haklı savaş adalet istemekse,
haksız savaş adalet isteyenlere saldırmaktır. Haklı savaş pa-
rasız eğitim istemekse, haksız savaş parasız eğitim isteyenlere
7,5 yıl hapis cezaları vermektir. Haklı savaş Kürt halkının
117
halk sanatçılığının alfabesi
özgürlük savaşıysa, haksız savaş köy yakmalar, katliamlardır.
Haklı savaş barınma hakkı için, damı aksa da, en azından ba-
şını koyabileceği gecekondusunu savunmaksa, haksız savaş
gecekondu yıkımlarıdır.
HAKLI SAVAŞ; Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm
mücadelesidir.
118
sık sorulan sorular
119
halk sanatçılığının alfabesi
120
sık sorulan sorular
ADALET İSTİYORUZ!
AND OLSUN, ŞART OLSUN...
AHIMIZ MAHŞERE KALMAYACAK
HAK YERİNİ BULACAK
122
sık sorulan sorular
anında gösterdiler. Büyük bir sınıf kiniyle, dünyanın bütün
egemenleri birleşti. Aralarında ne kadar husumet olsa da,
halka olan kinleri, halka olan düşmanlıkları onları birleştiri-
yor. Hiçbir yasa, kural tanımıyorlar. Egemenlerin bu kini, bu
öfkesi Nazileri doğurmuş, Hitler’in önderliğinde 44 milyon
insanı katletmişti.
“Nefreti nefretle çözemezsin” diyenler, bunu öncelikle
Fransız devletine söylemeli. Benzerleri ülkemizde de yaşan-
mıyor mu? Sivas katliamı, ülkemizin en değerli yazarları, ay-
dınları diri diri yakıldı. Tek kişiden hesap sorulmadı. Daha
sonra milletvekili oldular. Sivas Katliamı nasıl çözülecek?
Yüzleşerek mi?
Kiminle yüzleşeceksin? Nasıl yüzleşeceksin? Yüzleştin
diyelim, ne soracaksın? En önemlisi 35 aydınımızı yakanlara
Ne yapacaksın?
Yüzleşmek lazım diyenler düşünmeden konuşuyor. Bu
soruların hiçbiri aklına bile gelmiyordur. Yüzleşmek dedikleri
unutmaktır. Düzenin yasaları bile, bu “demokrat” yazarlar-
dan daha ileri, en azından “ceza verilmesi gerekir” diyor. Ana-
yasasında bile bu cinayetlerin, bir cezası var.
Aydınlarımız, sanatçılarımız, hiçbir anlama gelmeyecek
kavramları uydurarak, kendileri sorumluluk almaktan kaçı-
yorlar. Bu suçlar cezasız mı kalsın. Mahkemeler yıllardır tek
bir kişiyi bile cezalandırmadı. Ülkemizde halka karşı işlenen
hiçbir cinayetin hesabı sorulmadı. Düzen, halkı daha çok sö-
mürmek ister. Köle gibi çalışmasını ister. En küçük bir baş-
kaldırıyı, ihanet olarak değerlendirir. Tayyip’in dönüp dönüp
Berkin Elvan demesinin nedeni de budur. Büyük bir öfke du-
yuyor, büyük bir kin duyuyor. Çünkü Berkin Elvan milyon-
larca insanın duygusunu, düşüncesini Tayyip’e karşı
123
halk sanatçılığının alfabesi
birleştirdi. Tayyip iktidar koltuğuna, çıkarlarına yönelik en
küçük bir tehdide bile tahammül edemez. Nasıl ki Fransa’da,
güpegündüz insan avına çıktılar... Aynısını Tayyip Haziran
Ayaklanması sürecinde yaptı. Dünyanın başka ülkelerinde de
zenginlerin saltanatını koruyan iktidarlar, halka düşmandır-
lar. Halk onlara göre, onların ayak işlerini yapacak olan kul-
ları, köleleri olmalıdır.
Berkinleri katlettiler, Hasan Feritleri katlettiler, milyon-
larca gaz bombası atıyorlar... Maden kazalarında yüzer yüzer
katlediyorlar. Biz hesap istediğimizde de, “Barış...” diyorlar.
Halkın kanı ne zaman dökülürse, koro halinde “BARIŞ” di-
yorlar. “Nefreti nefretle kaldıramazsın, yüzleşmek lazım”
diyorlar. Hiçbir zaman aydınların, katliam yapan devletin ka-
pısına dayanıp, yüzleşmeye çalıştığını görmedik. Sadece bu
gidişata dur demek isteyenleri durdurmak için uydurulmuş
bir kavramdır “yüzleşmek.”
“Kapitalizmin para için işlemeyeceği cinayet yoktur.
Yüzde on garantili kar her yerde kullanılabilir. Yüzde 20’de
kızışan, yüzde ellide delice bir cesaret gelir. Yüzde 100’de
tüm insani yanları ayakları altına alır. Yüzde 300’de, işle-
meyeceği cinayet yoktur, darağacı pahasına bile olsa...”* İşte
Tayyip Erdoğan’ın ve egemenlerin ruh hali böyledir. Bedeli
ne olursa olsun sömürmek istiyorlar.
Biz, hayaller âleminde yaşamıyoruz. Bütün tarih bo-
yunca sanatçılar, zalimlere, egemenlere karşı öfkeyle yazmış
söylemişler. “ok gıcırtısından, düşman kanından, çizmem
dolup, şalvar ıslanmalıdır” demiş Köroğlu.
“Biri yer biri bakar, Kıyamet ondan kopar” demiş
Ruhi Su...
124
sık sorulan sorular
Bu ülkenin aydını, sanatçısı da halkın yanında olmalı.
Hak yerini buluncaya kadar adalet istemekten vazgeçmemeli.
Halkla birlikte “ADALET İSTİYORUZ”, “alıncaya kadar
mücadele etmeye devam edeceğiz…” diyebilmelidir. Aydının
görevi halkın öfkesini yumuşatmak olmamalıdır. Halk, fırsa-
tını bulduğunda hesap sorar zaten. “Yüzleşmek lazım”, “Nef-
retin diliyle konuşmamak lazım” gibi halkı uyutan
olmamalıdır aydın. Böyle yaparak, zalimlere, egemenlere hiz-
met eder. Böyle yapmamalıdır aydın, aydının yeri halkın ya-
nıdır.
125
halk sanatçılığının alfabesi
AND OLSUN
ŞART OLSUN
Ben Ve
Böyle And
Taşların Olsun
Çukurların Şart
İçinde Olsun
Kalmışsam Yerde
Yalnızsam Kalmaz
Hor Ahım.
Görülmüşsem
Arkasızsam
Enver Gökçe
Ve
Böyleyse
Bahtı
Siyahım
Yemin
Kasem
Olsun
128
sık sorulan sorular
129
halk sanatçılığının alfabesi
FEDA DESTANI’ndan...
Ümit İlter
130
sık sorulan sorular
ATASÖZÜ
Ruhi Su
131
halk sanatçılığının alfabesi
132
sık sorulan sorular
133
sık sorulan sorular
137
halk sanatçılığının alfabesi
hastalıklara çare bulmak için çalışır.
Aklı sayesinde çözülmeyen sorunlara çözüm bulur, kendi
aklı yetmediği yerde, aile dostlarının, aile meclisinin ortak
aklıyla en çözümsüz görünen sorunların kolaylıkla çözüldü-
ğünü görür.
Ancak içki, uyuşturucu insanın aklını uyuşturuyor, bi-
lincini kaybettiriyor.
Ne var ki, “Eğleniyoruz işte, kime ne zararımız var?”
diyenler olacaktır.
Eğlenmek de, aklın en güzel nimetlerinden biridir. İn-
sana aittir, başka canlılarda eğlence diye bir şey yoktur. Eğer
aklımızı kaybeder, uyuşturursak, eğlencemizi kendimiz boz-
muş oluruz. Aklımızın en açık olduğu zamanlarda, en güzel
eğlenceler yaşanmıştır.
İnsanların aklında kalan en mutlu günlerinin hiçbirinde
içki yoktur. Herkes düşünsün, hayatı boyunca hatırladığı, ha-
yatının en güzel anlarını düşünsün. Orada kesinlikle içki yok-
tur, hayatın lezzeti, anlamı zihnin en berrak anlarında ortaya
çıkıyor.
Zaten içki içildiyse, oradaki sohbetleri sonra hatırlamak
mümkün değil, çünkü uyuşmuş bir beyinle konuşulmuştur.
İnsanı aklı değil, içki yönlendirmiştir.
“Bir çilingir sofrası kuralım, efkâr dağıtalım...” derler.
Neden çilingir sofrası denir. Çünkü çilingir, bütün kapalı, ki-
litli kapıları açabilir. Çilingir sofrasında da, içkiyle insanların
rahatlayıp, gevşeyip dillerinin çözülmesini sağlamaya çalışır-
lar. Ama hiçbir çilingir sofrasında da bir sorunun çözüldüğü
görülmemiştir. Uyuşmuş beyinlerin aklı çalışmaz, sorunun
138
sık sorulan sorular
ana kaynağını bile tespit edemezler. Bu yüzden çilingir sof-
raları dedikodu masalarına dönerler.
Bu nedenle, biz içki içmiyoruz. Yılbaşında da bir araya
geldiğimiz özel günlerde de içki sofraları kurmuyoruz. Biz
yılbaşında düğün salonunda, yüzlerce kişiyle birlikte yılbaşı
kutluyoruz. İçki olmuyor. Çok da eğleniyoruz. İçki içmeden
daha fazla eğlenilebildiğini gördük.
139
sık sorulan sorular
143
halk sanatçılığının alfabesi
kazanmaya, abartmaya, dikkatleri çekmeye çalışır. Makyaj
yapmayan kadının, kendisinden utanmasını sağlıyor bu
moda...
Moda nedir; bütün sözlüklere bakın, bütün ansiklope-
dilere bakın. Moda hakkında hiç de iyi şeyler yazmıyorlar.
“Değişiklik ihtiyacı veya süslenme özentisiyle toplum yaşa-
mına giren geçici yenilik”, “Geçici olarak yenilik.”
Ya da şöyle söyleyebiliriz, israf amacıyla yapılan alışveriş.
Sadece tüketmek amacıyla alışveriş yapmak... O kıyafete ih-
tiyacın yoksa da, modanın ilahi kudreti adına almak zorun-
dasın. Yoksa bütün dünyan yıkılır, mutsuz olursun.
Arkadaşların arasında gülünç duruma düşersen. Neden?
Çünkü reklamlarda, her zaman yeni ürünler hayranlıkla
izlenir ve eski olanla alay edilir. “Sen hala annenin çamaşır
deterjanını kullanıyorsun” diye alay edilir. Ambalajı değişti-
rilip değiştirilip yeniymiş gibi pazarlanıyor bütün ürünler.
Bu moda ağına kendini kaptıranlar ise, artık kişiliğini
kaybetmeye başlıyor. Milyonlarca insanın mutsuz olmasında,
tatminsiz olmasında modanın çok büyük etkisi var. Moda bir
halkı bu sömürü sistemine esir etmenin, yerel kültürleri yok
etmenin, kişiliği yok etmenin en güçlü aracı olarak kullanı-
lıyor.
Dizginsiz bir sömürü aracı olarak moda ile insanların
ruhlarını teslim alıyorlar. Bir eşyanın maliyet değeri belirleyici
değil. Justin Biber’in taktığı saat, tüm dünyada Justin Biber
saati diye pazarlanıyor. Saati takan kendisini Justin Biber gibi
hissetmeye çalışıyor. Yani saat değil, duygu satıyorlar.
Dizi karakterlerinden Hürrem Sultan küpeleri bir ara
modaydı. Küpenin metalinin kalitesi, işlemesinin kalitesi vb.
144
sık sorulan sorular
bunlar hiç hesaba katılmıyordu. Satılan şey Hürrem Sultan
gibi hissetme hayaliydi.
Moda bu yüzden silahlardan çok daha tehlikeli bir düş-
man. Milyarlarca insanın ruhuna işliyorlar, daha çok tüket,
daha çok tüket diye tempo tutuyor reklamlar. Mağazadan
satın aldığını ödemek için, daha çok çalış daha çok çalış...
Sonra dinlenmek için televizyon başına otur ve yine reklam-
lar, diyor ki, sen çok özelsin, bu kadar çalışıyorsun, İpad5 al-
malısın... daha çok çalış, daha çok tüket, çalış, tüket, çalış,
tüket, çalış, tüket ve ömrünün sonuna kadar çalış tüket, borç
batağına saplan... Moda bu işte...
2012 yılında CNN Türk’ün 7 Nisan 2012 tarihli habe-
rinde, ipad5 almak için bir çocuğun böbreğini sattığını yazı-
yordu. “Çin’de 17 yaşındaki bir genç, iPhone ve iPad
alabilmek için böbreklerinden birini sattı. Olayın, gencin
ailesinin iPhone ve iPad’i nasıl aldığını sorgulaması üzerine
açığa çıktığı ifade edildi.”
Daha çabuk bozulan, hızla tüketilen ürünler üretiyorlar
ve sürekli çalıştırıyorlar... Çalışan ve bozuk malları tüketen
biziz, servetlerine servet katanlar egemenler, yani burjuvazi.
Sadece tekstil endüstrisinde 2000’den fazla kimyasal madde
kullanılıyor.
Mesela, makyaj ve güzellik malzemeleri için, sadece
ABD’de 50.000 kedi, 61.000 maymun, 180.000 köpek,
554.000 tavşan ve milyonlarca fare, kozmetik için katledili-
yor. Deneyler ve kozmetik üretimi için her yıl 300 milyon
hayvan katlediliyor.
Bu anlayış müzikte de, sanatta da kendine yer ediniyor.
Şarkıları söyleme biçimi ve rağbet gören müzik tarzları sü-
145
halk sanatçılığının alfabesi
rekli değişiyor. Yeni bir içeriği olmuyor, sadece birbirinin tak-
lidi denemeler yapılıyor. Bir dönem, bütün arabeskçiler pop
şarkısı okudu. Bunun modası geçti, rock yapmaya çalıştılar.
Bütün pop konserlerinde, arkada yirmi otuz çıplak dansçının
hareketli dansları, hiç bitmeyen bir moda.
Sahnelere özel kıyafetler dönem dönem değişiyor, ama
özenle hazırlanıyorlar bu kıyafetler. Saç şekilleri yeni bir moda
yaratıyor. Kola takılan saatten, erkeklerin küpe takmasına
kadar her şey bir pazarlama aracı gibi kullanılıyor.
Halk türküsü okuyan, türkücülerin arasından bu mo-
daya kapılıp, hem türkülerin söyleyiş tarzlarını yozlaştırma-
ları, bozmaları açısından büyük bir tahribat yaratıyorlar. Hem
de sahnedeki bir halk sanatçısının, farklı tarzlar yaratma
adına özentili, açık saçık, abartılı süslü kıyafetler giymeleri
yanıyla halkın da bu tarza özenmesine öncülük ediyorlar.
Sanat bir yanıyla, kapitalizmin, egemenlerin yoz kültü-
rünün koçbaşı gibidir. Bir malı satmadan önce onu alma he-
vesi yaratmak için sanatın, sanatçının gücünü kullanıyorlar.
Sanat, ticaretin en önemli pazarlama araçlarından biri haline
getirilmiştir.
Bu yanıyla, sanatın özgürlüğünden, sanatçının özgürlü-
ğünden zaten bahsetmek mümkün değil. Moda için, yani
bozuk malları satıp halkı kazıklamak için müzik yapanlar,
film çekenlerin hiçbir özgürlüğü olamaz.
Tarkan, Kenan Doğulu... Fanta içeceğinin sponsorlu-
ğunda konserlere çıkarken, bu şirketin belirlediği çerçevede
kalmak zorundadır. Sahne tasarımından, tanıtımlara kadar
hepsini firma belirler. Sanatçı özgür değil, gırtlağına kadar
bu patronlara bağlıdır.
146
sık sorulan sorular
Sanatın kendisi de moda gibi, bir pazar alanı olarak kul-
lanılıyor. Çok büyük bir ekonomi dönüyor bu piyasada. Dün-
yanın her yerinde müzik festivalleri, film festivalleri yapılıyor.
Çok büyük müzik festivalleri yapılıyor. Büyük film şirketleri,
müzik yapımcıları bu festivaller aracılığıyla bütün piyasaya
yön veriyorlar. Nasıl bir müzik, nasıl bir sinema olacağını bir-
kaç büyük firma belirliyor aslında. Bunların en meşhuru
Hollywood’dur. Dünyada en çok filmi Hollywood çekiyor.
Dönemin modasına uygun film çekmezsen, dünya genelin-
deki binlerce sinema salonlarında filmin gösterilmez. Çünkü
hepsi Hollywood ile anlaşmalı ve onlar izin verirse filmini gös-
terebilirsin.
Para ödülü veren festivallerde jüri aşağı yukarı bellidir.
Genç idealist yönetmenlerden, onlarca yıllık yönetmenlere
kadar herkes bu festivallerden para ödülü kapma peşinde.
Onlarca film, sinemalarda gösterilemeden, ortadan kaybolup
gidiyor. Yönetmenler bu festivallerden ödül kapma peşinde-
ler. Hal böyle olunca, halk için bir sanat üretmek akıllarına
bile gelmiyor. Çünkü yalnızlar, çünkü kendilerini gösterebi-
lecekleri tek yerin bu festivaller olacağına inanıyorlar. İlerici
demokrat yönetmenler bile bu çarkın içine girip kayboluyor-
lar. Yani ruhlarını satıyorlar. Onlar kabul etmezler bu ifade-
leri, oysa gerçek çok çarpıcıdır. Halkın mücadelesi için mi
müzik yapılacak, film çekilecek, yoksa para ödülü almak için
mi? Yönetmen açık yüreklilikle bu soruya cevap verirse, ger-
çek dostlarının devrimci sanatçılar olduğunu anlayacaktır.
Moda sanat akımları, sanatçıların kişiliğini, ideallerini
esir alıyor, kişiliğini yok ediyor. Bu sistemin doğası insani
değil. Onlarca yıl önce bu gerçeği sosyalistler çok açık ifade
etmişler:
147
halk sanatçılığının alfabesi
“Ama, emekçileri, fizik bakımından ve kafaca sömüre-
rek ve sakatlayarak bütün bir manevi ilgiler, özlemler ve
insan yetenekleri dünyasının üzerine çöken ve onu boğan;
varlığını güvensizliğe borçlu olan, insanları birer robot ha-
line getiren, bir baskı, açlık ve işsizlik rejimi altında işçiyi
makinenin bir eki, uzantısı haline getiren; onu fizik ve
manevi bireyliği içinde sakatlayan; işçiyi bir köle durumuna
indirgeyen kapitalizmin ta kendisidir.”
Böyle bir dünya içinde biz devrimci sanatçılar ise umut-
suz değiliz. Modaya asla uymuyoruz, çünkü amacımız tüket-
mek değil. Yüzümüzü halkın ihtiyaçlarına dönüyoruz, halkın
beğenilerine dönüyoruz. Halkımızı daha ileri taşımayı hedef-
liyoruz. Kıyafetlerimizi bu özenle seçiyoruz, konuşmalarımızı,
şarkılarımız bu özenle hazırlıyoruz.
Sanatı da, tek tek sanatçılarımızın “özgün” üretimleri
olarak ele almıyoruz. Bütün ürünler ortak üretimimiz oluyor.
Grup Yorum bu bakış açısıyla çalıştığı için okul gibi, sürekli
yeni sanatçı yetiştiriyor. Halk çocuklarıyız, Yorum içinde ens-
trüman da öğreniyoruz, halk kültürümüzün zengin eserlerini
de öğreniyoruz. Bu nedenle konservatuarlardan çok daha
ileri, güçlü sanatçılar yetiştiriyoruz. konservatuarlar, dönemin
modasına uygun kalıplarda sanatçı üretmek zorundalar,
çünkü piyasa onu istiyor.
Biz ise halkımızın ve mücadelesinin ihtiyaçları temelinde
ürettiğimiz için, sonsuz bir üretim özgürlüğüne sahip oluyo-
ruz.
Kahrolsun moda için sanat! Yaşasın halk için sanat!
148
sık sorulan sorular
150
sık sorulan sorular
yada kapitalizm çöp dağları, çöp denizleri, oluşturdu. Havayı
zehirli gazlarla doldurdu. Ama halka diyorlar ki,
- Ey cahil halk, çevreyi sen kirletiyorsun...
- Neden ben suçluyum?
- Çünkü sen cahilsin, çöpleri ayırmadan çöp kovasına
atıyorsun...
İşte aldatmaca böyle işliyor. Şehirli okumuş kesim, çevre
bilinci olmadığı gerekçesiyle küçümsediği, cahil halka düş-
manlık besliyor. Ama bütün dünyayı kirleten sisteme karşı
tek bir söz etmiyor. Hatta Greenpeace’e hayranlık duyuyor.
Dünyada en tanınmış çevreci örgütlerin başında geliyor
Greenpeace. Hiçbir devletten ya da siyasi partiden sponsorluk
desteği almadığını iddia ediyor... Ama 2008 yılında yaklaşık
200 milyon Euro parası varmış. Halkımız yoksul, dünya
halkları da yoksul bu parayı halk veremez.
Eylemler yapıyorlar ve esas olarak, çevre sorunları ko-
nusunda halkın tepkisini farklı yerlere yönlendiriyorlar. Şim-
diye kadar önledikleri hiçbir çevre felaketi görülmemiştir.
Sanırız Türkiye’de halkımız şunu anladı, çevremizi ko-
rumak istiyorsak AKP iktidarına karşı dişe diş bir mücadele
vermek zorundayız.
Dünya genelinde de, Amerika ve Avrupa kapitalist dev-
letleri bütün dünyanın havasını, suyunu, toprağını kirlettiler,
kirletmeye devam ediyorlar. Bütün dünyada, suyu, toprağı
ve havayı temizlemeden, hiçbir küçük toprak temizlenemez.
Ya da küçük organik tarım yapılamaz. Milyonlarca hayvan
ölürken, sokağındaki bir kediyi, köpeği kurtararak çevre so-
runu çözülemez.
151
halk sanatçılığının alfabesi
Bunun tek yolu, dünyayı kirleten sömürücü sisteme
karşı örgütlü bir mücadele vermektir. Bunu Sosyalist Sovyet-
ler Birliği başarmıştı. Çünkü amaçları kar elde etmek değildi:
“SSCB’de sosyalizmin büyük şantiyeleri, çölleri verimli hale
getiriyor, ırmakların akışını başka yöne çeviriyor, iklimi dü-
zeltiyor; öncü bilim, toprakların gelişim yasalarını incele-
yerek, kutuplar tarımını yarattı, ünlü ‘kara topraklar’ı
yeniden canlandırdı ve çevrenin doğal görünümünün evrim
yasalarını buldu. Çin’de, halk demokrasisi, büyük ırmak-
ların yıkım getiren su baskınlarına son verdi.” (Felsefenin
Temel İlkeleri, Sayfa 302)
Sovyetler Birliğinde de, Çin’de de, çok kısa süre içinde
çevre sorunlarını çözmeye başlamıştı. Bu sömürü düzeni ise
hiçbir şeyi çözemez. Sadece yeni sorunlar çıkartır. Avrupa Bir-
liği ülkeleri, sözde çevrecidir. Kendi ülkelerinde neredeyse her
ağacın bir nüfus cüzdanı vardır. Ağaç kesilmesi yasaktır. Av-
rupalılar, Türkiye’yi ve diğer ülkeleri küçümserler.
“Ormanlarınızı niye korumuyorsunuz... Türkler üç
ağaç için ayaklanma çıkardı, aferin, öğreniyorsunuz çevre-
ciliği...” derler.
Bu kadar pişkinlik anca Avrupalılarda olur işte. Kendi
şehirlerinde bir çalı keserken bile belediyeden izin alırlar. Tür-
kiye gibi sömürdükleri ülkelerde, bütün ormanları, dağları,
denizleri, ırmakları kuruturlar. Hiçbir Avrupa ülkesinin bu
konuda söyleyeceği tek kelime yoktur. Bütün nükleer artık-
ları, hurdaları getirip vatanımıza döküyorlar. Bir de Avru-
pa’ya hayran oluyor ülkemizin çevrecileri.
Bütün çevrecilere sesleniyoruz, gelin. Tek başınıza çevre
sorunlarını çözemezsiniz. Karşımızda çok örgütlü bir güç var,
sürekli yeni yeni politikalar geliştirerek dünyayı yaşanmaz
152
sık sorulan sorular
hale getirmeye devam ediyorlar. Birlik olmalıyız. Haziran
Ayaklanmasında halkın gücünü gördük. Halkımızla birlikte
mücadele edelim. Bunu örgütleyelim. Biz halkın gücünü gör-
dük, inanıyoruz. Dünyanın temizlenmesine katkıda bulun-
mak için, önce ülkemizden sömürücü devletleri kovalım.
153
sık sorulan sorular
156
sık sorulan sorular
Yarattıkları ikonlar aracılığıyla, duygu satıyorlar. Kolu-
nuza taktığınız saat, giydiğiniz tişört, ayakkabınız... Saati-
nizle Justin Biber, ayakkabınızla Lady Gaga gibi hissetmenizi
istiyor bu düzen. Yoksa saatin maliyet ücretini istemiyorlar
sizden.
Bu ikonların yaratabileceği hiçbir şey yoktur.
Bugüne kadar sanat alanında, müzik alanında yaratılmış
ne kadar güzel şey varsa, halk yaratmıştır. Halk sanatçıları,
büyük bir halk ve vatan sevgisi taşırlar, bu nedenle en güçlü
eserleri üretirler...
Ülkemizde de ne “ikoncanlar”, ne Tarkanlar kalır yarına.
Sabahattin Aliler, Ruhi Suların yolu doğru yoldur. Müzik
yapmak için de, piyasanın içinde yer alarak yol almak müm-
kün değildir. Sanatçılar devrimci olmalı, örgütlenmelidir.
Karşımızdaki dev müzik sektörü güçlüdür. Ancak halkın ör-
gütlü gücüyle birleşmiş bir sanattan daha güçlü olamazlar.
Bu yüzden sanatçılar devrimci olmalıdır. Karşımızdaki bu dev
sektöre karşı ancak örgütlü bir sanat mücadelesiyle mücadele
edebiliriz.
157
sık sorulan sorular
160
sık sorulan sorular
SONUÇ YERİNE...
Devrimci Sanatçılar olarak her konuda düzenin dayat-
tığı insan aklına aykırı, gerici, çürümüş-yoz, baskıcı her şeye
karşı hem teslim olmadan, hem de doğrusunu yaşatan somut
örneği yaratarak savaşıyoruz.
Eksiklerimiz, yapamadıklarımız ve kimi yanlışlarımız
oldu ve vardır da. Çok rahatız bu konuda çünkü içinde oldu-
ğumuz halk, öyle bir sahipleniyor ki büyük yanlışlıkları yap-
manın önünde tampon oluyor, tutsaklarımız, yoldaşlarımız
her türlü savrulma ihtimaline karşı güvencemiz... Bu ortaklık
ve ideolojik netlikle yolumuzda yürümeye devam ediyoruz.
Devrimci Sanatçıları, düzen sanatçılarından ayıran en
önemli özellik ise halkın içinde yaşamamız. Etiler’de, lüks
semtlerde yaşamıyoruz. Bu nedenle her söyleşimizde, her
konserimizde, halkımızla birlikte yaşadığımız sorunları anla-
tırız. Her gün yeni bir açlık, her gün yeni bir katliam yaşanır.
Ve her gün yeni direnişler, isyanlar patlak verir isyanlar top-
rağı Anadolu’da.
Her gün gazete okuruz, televizyon kanallarından haber
izleriz, kitap okuruz. Ve gündeme ait öne çıkan gündemleri
halkımızla paylaşırız.
161
halk sanatçılığının alfabesi
Devrimci sanatçıların görevi aynı zamanda halkı eyleme
sevk etmektir. 1 Mayıslara, işçi katliamlarına, öğrenci eylem-
lerine katılırız ve aynı zamanda devrimci demokrat kurum-
ların programlarını takip ederiz. Halkımızı, devrimcilerin
eylemlerine katılmaya çağırırız.
Her devrimci sanatçı aynı zamanda, devrimci tutsakları
ve devrim şehitlerini sahiplenmelidir. Çünkü onlar bu halkın
en soylu damarlarıdır.
162
163
halk sanatçılığının alfabesi
164